TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

66’ncı Birleşim

4 Nisan 2016 Pazartesi

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Karabük Milletvekili Burhanettin Uysal’ın, 3 Nisan Karabük’ün Kuruluş Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan’ın, Regaip Kandili’ne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Milliyetçi Hareket Partisi Kurucu Genel Başkanı Alparslan Türkeş’in ölümünün 19’uncu yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Başkanlık Divanı olarak Alparslan Türkeş’i ölümünün 19’uncu yılında rahmetle andıklarına ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Başkanlık Divanı olarak Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’e bir şehit cenazesinde yapılan saldırıyı kınadıklarına ilişkin konuşması

 

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, Hatay’da, Suriye’de devam eden savaşın ekonomik, kültürel ve sosyal sonuçlarının yoğun olarak hissedildiğine ilişkin açıklaması

2.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Ermenistan’ın Azerbaycan’a yönelik saldırısını kınadığına ve Ermenistan’ı ateşkese uymaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

3.- Kütahya Milletvekili İshak Gazel’in, Cumhuriyet gazetesi yazarı Murat Sabuncu’nun Sabah gazetesi muhabiri Dilek Yaman’a yumruklu saldırıda bulunmasını kınadığına ilişkin açıklaması

4.- İzmir Milletvekili Atila Sertel’in, katı atık tesisi kurmak isteyen İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun ÇED isteğine yanıt verilmediğine ilişkin açıklaması

5.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde’de bulunan Akkaya Barajı, Ecemiş suyu ve Darboğaz Göleti’yle ilgili Orman ve Su İşleri Bakanlığının çalışma yapması gerektiğine ilişkin açıklaması

6.- Çorum Milletvekili Ahmet Sami Ceylan’ın, 3 Nisan 2016’da Çorum’da defnedilen şehide Allah’tan rahmet dilediğine ve gençlerin sesine kulak verilerek güçlü Türkiye’yi kuracak, daha özgür, vatandaşların inançlarına saygılı bir anayasayı bu Meclisin hazırlaması gerektiğine ilişkin açıklaması

7.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Şanlıurfa ili Karaköprü ilçesindeki elektrik kesintileri ve İstanbul’un Üsküdar ilçesinin Yavuztürk Mahallesi’ndeki imar ve tapu sorunları nedeniyle yaşanılan mağduriyetlerin ne zaman giderileceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

8.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, Bursa’nın Keles ilçesinde Kocayayla’da gölet yapmak için ağaç katliamı yapıldığına ve buna derhâl son verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

9.- Amasya Milletvekili Mustafa Tuncer’in, Amasya Merzifon Yeni Çeltek Kömür İşletmesi işçilerinin Merzifon’dan Soma’ya sürgün edildiklerine ve işçilerin bu nedenle yaptıkları eyleme destek verdiğine ilişkin açıklaması

10.- İzmir Milletvekili Tacettin Bayır’ın, Suriyeli göçmenlerin İzmir’e yerleştirilmeleri konusunda Bakanlığın açıklama yapmasını beklediğine ilişkin açıklaması

11.- Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhan’ın, Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’e bir şehit cenazesinde yapılan saldırıyı kınadığına ilişkin açıklaması

12.- Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal’ın, Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’e bir şehit cenazesinde yapılan saldırıyı kınadığına ve Hükûmeti çiftçinin yaşadığı ağır ekonomik zorlukların giderilmesi için göreve çağırdığına ilişkin açıklaması

13.- Bursa Milletvekili Zekeriya Birkan’ın, tüm şehitlere ve Azerbaycan’da şehit edilen askerlere rahmet dilediğine ve terörü kınadığına ilişkin açıklaması

14.- Mersin Milletvekili Yılmaz Tezcan’ın, 1-7 Nisan Kanser Haftası’na ilişkin açıklaması

15.- Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy’un, Milliyetçi Hareket Partisi Kurucu Genel Başkanı Alparslan Türkeş’in ölümünün 19’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

16.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Milliyetçi Hareket Partisi Kurucu Genel Başkanı Alparslan Türkeş’in ölümünün 19’uncu yıl dönümüne, Azerbaycan’ı destekleyen bir ortak açıklama yapılması için siyasi parti gruplarına çağrıda bulunduğuna ilişkin açıklaması

17.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’e bir şehit cenazesinde yapılan saldırıyı kınadığına, Milliyetçi Hareket Partisi Kurucu Genel Başkanı Alparslan Türkeş’in 19’uncu, Martin Luther King’in 48’inci ölüm yıl dönümlerine ve Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki sorunun bir an önce çözümlenmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

18.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Milliyetçi Hareket Partisi Kurucu Genel Başkanı Alparslan Türkeş’in ölümünün 19’uncu yıl dönümüne, Türkiye Cumhuriyeti’nin Azerbaycan’ın politikasını desteklediğine ve Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’e bir şehit cenazesinde yapılan saldırıyı kınadığına ilişkin açıklaması

19.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, AKP Hükûmetinin hukuk dışı uyguladığı sokağa çıkma yasaklarının devam ettirildiğine, bu savaş konseptinin derhâl geri çekilmesi gerektiğine, Öcalan’ın İmralı Adası’nda ağırlaştırılmış bir tecrit altında bulunduğuna, Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki hadiselerle ilgili gerilimi artıracak açıklamaların kabul edilemeyeceğine ve Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’e yapılan saldırıyı kınadığına ilişkin açıklaması

20.- Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun, İzmir Milletvekili Atila Sertel ile Niğde Milletvekili Ömer Fetih Gürer’in yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

21.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’e bir şehit cenazesinde yapılan saldırıyı kınadığına ilişkin açıklaması

22.- Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak’ın, Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

23.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın (11/3) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

24.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

25.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Ardahan Milletvekili Orhan Atalay’ın (11/3) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

26.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve 25 milletvekilinin, Artvin’in Yusufeli ilçesinin baraj suları altında kalması sebebiyle vatandaşların yaşadığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/139)

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve 26 milletvekilinin, yetiştirme yurtlarından ayrılan gençlerin yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/140)

3.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 20 milletvekilinin, organize sanayi bölgelerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/141)

VIII.- GENSORU

A) Ön Görüşmeler

1.- HDP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, yargı erkini baskı altına aldığı ve yönlendirdiği, kuvvetler ayrılığı ilkesine ve Anayasa’ya aykırı yaklaşımlarda bulunduğu iddiasıyla Adalet Bakanı Bekir Bozdağ hakkında Gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/3)

2.- HDP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, çocuklara yönelik cinsel istismarı ve kadınlara yönelik şiddeti önlemede ihmali bulunduğu iddiasıyla Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu hakkında Gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/4)

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak’ın (11/3) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde MHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

2.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın (11/3) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın, Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

4.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Ardahan Milletvekili Orhan Atalay’ın (11/3) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

5.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Ardahan Milletvekili Orhan Atalay’ın (11/3) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

6.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

7.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

8.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

9.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

10.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

11.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın (11/3) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında şahsına ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

12.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın (11/3) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

13.- İstanbul Milletvekili Hüda Kaya’nın, Kocaeli Milletvekili Mehmet Akif Yılmaz’ın (11/4) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

14.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun (11/4) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

15.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun (11/4) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

16.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun (11/4) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

17.- Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

18.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek’in, Çanakkale ili ile Türkiye genelinde bulunan orman köylülerine ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/2491)

2.- Eskişehir Milletvekili Cemal Okan Yüksel’in, Bakanlığın Eskişehir iline yönelik yatırımlarına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/2608)

3.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, 2011-2016 yılları arasında Bakanlık ve bağlı kuruluşlarca gerçekleştirilen tanıtım harcamalarına,

Bursa’ya yönelik yatırımlara,

Bakanlık tarafından hizmet binası olarak kullanılmak üzere kiralanan binalara,

Promosyon ödemesi ile ilgili yapılan sözleşmeye,

2002-2016 yılları arasında Bakanlık istisnai kadrolarına yapılan atamalara,

2002-2016 yılları arasında gerçekleştirilen temsil gideri harcamalarına,

Bakanlık tarafından kiralanan araçlara,

İlişkin soruları ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/2609), (7/2882), (7/2883), (7/2884), (7/2889), (7/2890), (7/2891)

4.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın, Kocaeli’deki bir taş ocağının çevredeki tarım arazilerine olan zararına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/2610)

5.- İzmir Milletvekili Zeynep Altıok’un, 25. Yasama Dönemi’nde verilen çeşitli parlamenter denetim önergeleri ve kanun tekliflerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın cevabı (7/2631)

6.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, hayvan hakları ihlali denetimine,

Bakanlık tarafından gerçekleştirilen gazete ve ikram malzemeleri alımlarına,

Çalışma ziyaretlerine eşlik eden gazetecilere,

İlişkin soruları ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/2886), (7/3097), (7/3383)

7.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, 2002 yılından itibaren personel ile Bakanlık arasında açılan davalara ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/2888)

4 Nisan 2016 Pazartesi

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ömer SERDAR (Elâzığ)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66’ncı Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını, görevlendirilen personel aracılığıyla, üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, 3 Nisan Karabük’ün kuruluş yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Karabük Milletvekili Burhanettin Uysal’a aittir.

Buyurun Sayın Uysal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır Sayın Uysal.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Karabük Milletvekili Burhanettin Uysal’ın, 3 Nisan Karabük’ün Kuruluş Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

BURHANETTİN UYSAL (Karabük) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3 Nisanın Karabük’ün kuruluş günü olması nedeniyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi, ekranları başında bizi izleyen aziz vatandaşlarımızı ve değerli Karabüklü hemşehrilerimi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, merhum Alparslan Türkeş’i vefatının seneidevriyesinde tüm şehitlerimizle, geçmişlerimizle birlikte rahmetle anıyorum.

3 Nisan 1937, Karabük demir çelik fabrikalarının temellerinin atıldığı, demir çeliğin kalbi Karabük’ümüzün 79’uncu kuruluş ve gurur günüdür, ülkemizin kalkınma dinamiklerinin hayata geçirildiği tarihtir. Ülkemizin birçok ili düşman işgalinden kurtuluşunu kutlarken cumhuriyet kenti Karabük 3 Nisan gününü kuruluş günü olarak kutlamaktadır.

Maden kömürü havzasına ve sahile yakınlığı, demir yolu güzergâhında bulunuşu ve stratejik uygunluğu nedeniyle Türkiye'nin ilk entegre demir çelik tesisleri için en uygun yer Karabük seçilmiş ve 3 Nisan 1937’de demir çelik fabrikalarının temeli, Karabük köyünde atılmıştır ve böylece Karabük’te çeltik tarımından çelik sanayisine dönülerek Türkiye'nin ilk ağır sanayi hamlesi başlatılmıştır.

13 haneli bir köy olan Karabük’ün 3 Nisan 1937’de demir çelik fabrikalarının kurulmasıyla şehir olma süreci de başlamıştır. 25 Haziran 1939’da belediye teşkilatı kurulmuştur. 1941 yılında Karabük, Safranbolu ilçesine bağlı bucakken 3 Mart 1953 tarihinde Zonguldak iline bağlı bir ilçe hâline gelmiştir. Karabük, 6 Haziran 1995 tarihinde Türkiye’nin 78’inci ili olmuştur. Cumhuriyetin ilanından sonra oluşan ilk şehir olduğu için Karabük bir cumhuriyet şehridir.

Karabük’te kurulan demir çelik fabrikası, çevrede özel sektörün de kurulmasını sağlamış ve birbiri ardına irili ufaklı haddehaneler, dökümhaneler kurulmuştur. Karabük Demir Çelik Fabrikası, fabrika yapan fabrika olması özelliğiyle Türkiye’deki sanayi hareketinin öncüsü ve okulu olmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karabük, ülkemizde şehirleşme ve sanayileşmenin birlikte kurulduğu nadir şehir örneklerinden biridir. Karabük’te ülkenin her köşesinden farklı bir renk ve kültür görebileceğimiz gibi, ülkemizin her köşesinde de Karabük’ün bir eserini görmemiz mümkündür. Türkiye’de birçok sanayi kuruluşunun, barajların, köprülerin, kulelerin, antenlerin ve benzeri tesislerin mimarı olmuştur. Kısaca, genç cumhuriyetin imarını ve sanayileşmesini Karabük gerçekleştirmiştir.

Karabük, sanayileşme hamlesinin ilk adımının burada atılmasıyla, sanayileşmeyi simgeleyen kent olmanın haklı onurunu ve gururunu günümüze kadar taşımış ve aynı kararlılıkla ve azimle taşımaya devam etmektedir.

Karabük denildiğinde her ne kadar ilk akla gelen demir çelik ise de 2007 yılında kurulan ve bugün 14 fakültesi, 5 yüksekokulu, 7 meslek yüksekokulu, 4 enstitüsü ve 50 bin öğrenciye sahip üniversitesiyle, Kardemir Karabüksporu’yla, sanayisiyle, UNESCO tarafından koruma altına alınan dünya miras kenti Safranbolu’su, Hadrianapolis Antik Kenti’yle ün yapmış Eskipazar’ı, dünyanın en güzel ormanlarına ve doğa sporlarının yapıldığı alanlara sahip Yenice’si ve doğal güzellikleriyle göz kamaştıran Ovacık ve Eflani’yi içinde barındırmasıyla Karabük, Batı Karadeniz’in ve ülkemizin nadide bir kentidir.

AK PARTİ iktidarları döneminde ülkemizin her alanında yaşanan gelişim ve değişim, Karabük’te de yaşanmaktadır. Karabük’te eğitimden sağlığa, ulaşımdan spora kadar her alanda ihtiyaç duyduğu yatırımlar ve hizmetler yapılmış ve yapılmaya devam edilmektedir, tabii ki bu yeterli değildir.

Karabük’ün kuruluş yıl dönümünde bizlere düşen görev ise birlik ve beraberlik içerisinde Karabük’ümüzü daha ileriye taşımanın ve her alanda öncü bir il olmasının mücadelesini vermektir. Karabük’ümüzün ve Kardemir’imizin kurulmasında emeği geçen başta Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, Başbakan İsmet İnönü, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak ve o dönemin devlet büyüklerini, Kardemir işçilerini saygıyla ve rahmetle bir kez daha anıyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uysal.

Gündem dışı ikinci söz, Regaip Kandili münasebetiyle söz isteyen Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan’a aittir.

Buyurun Sayın Aslan. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

2.- Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan’ın, Regaip Kandili’ne ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET ALİ ASLAN (Batman) – Sayın Başkan, Sayın Divan ve sayın milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Bu hafta perşembeyi cumaya bağlayan gece Regaip Kandili’dir. Bu münasebetle bütün İslam âleminin Regaip Kandili mübarek olsun. “…”(´)

“Regaip” çokça rağbet edilen, çokça istenilen ve ihsan edilen manalarına gelir. “Regaip Gecesi” ihsanlarla dolu, değerlendirilmesi gereken bir gece olarak bilinir. Bu gece, Allah lütuflarının sağanak sağanak yağdırıldığı, yağdığı bir gecedir. Manen bereketli bu gecenin bir özelliği de ramazan ayının ilk habercisi olmasıdır. Hazreti Muhammed (ASV) bir hadisinde “Bu gecede yapılan dualar reddedilmez.” diye buyurarak perşembe gecesi de 12 rekât namaz kılmıştır. Hazreti Muhammed, yine recep ayında çokça dua eder, namaz kılar ve çokça sadaka dağıtırdı. Regaip Kandili’yle ilgili hadislerinden birkaçını okuyacak olursak Allahüteâlâ, recep ayında oruç tutanlara mağfiret eder. Recep ayının başından, ortasından ve sonundan da bir gün oruç tutmak, bütün recep ayı boyunca oruç tutmak gibidir. Asrın müceddidi Bediüzzaman da Regaip Kandili’yle ilgili şu ifadelere yer vermiştir: Bu gecenin zatıahmediyenin terakkiyat hayatının başlangıcının unvanı olduğunu, Miraç Gecesi’nin de zatıahmediyenin terakki hayatının zirve noktasının unvanı olduğunu bildirmiştir. Tabii, bu, şu ana kadar sözünü ettiğim, Allah ile kul arasında olan kısmıdır.

Şimdi, kullar arasındaki kısmıyla ilgili bazı ayet ve hadisler okuyorum. Kur'an-ı Kerim’de dört ay “haram ay” olarak belirtilmiştir yani bu dört ayda her türlü haksızlık, zulüm, savaş ve öldürmenin haram olduğu belirtilmiştir. Bunlardan biri de recep ayıdır. Bakara 217’nci ayette...

(Hatip tarafından Bakara suresinin 217’nci ayetikerimesinin okunması)

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) - Yani “Sana, savaş haram olan ayda savaşı soruyorlar. De ki: O ayda savaş büyük bir günahtır.”

Yine Tevbe suresinde “Öyleyse o aylarda nefsinize, kendinize zulmetmeyiniz yani savaşmayınız.” diye ayet vardır. O ayda olan savaşlara “ficar savaşı” deniyor. Tarih boyunca dört kez ficar savaşı yapılmıştır. Yani o kadar az yapılmıştır ki o yüzden sadece “dört savaş” olarak bilinmektedir. “Ficar” demek azmak, haktan ayrılmak, günaha dalmak, yemininde ve sözünde durmamak anlamına geliyor. Öyleyse bizler, bu ayın, bu Regaip Kandili’nin hürmetine ve üç ayların başlangıcı münasebetiyle bu ölümleri durdurmak için elimizden geleni yapmalıyız çünkü Nisa 128’de…

(Hatip tarafından Nisa sures’nin 128’inci ayetikerimesinin okunması)

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) - Yani “Barışta mutlak hayır vardır.” denmiş.

Yine, Enfal 61’de…

(Hatip tarafından Enfal suresinin 61’inci ayetikerimesinin okunması)

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – “Eğer barışa meylederlerse barışınız.” demiştir. Burada bir emir vardır yani emretme söz konusudur.

Yine, Bakara 208’de…

(Hatip tarafından Bakara suresinin 208’inci ayetikerimesinin okunması)

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) – Yani “Topluca barışa giriniz.” emri vardır ve “Aslah tarik musâlahadır.” Bizler, bu günün ve bu üç ayların münasebetiyle mutlaka Allah’ın bu emirlerini pratikte yerine getirmeliyiz diye düşünüyorum çünkü bu ayda, bu aylarda öldürmek ayrıca bir vebali taşımaktadır. Bizlere düşen, bu vesileyle barışı tesis etmek, ölümleri, öldürmeleri durdurmaktır.

Bu duygu ve temennilerle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslan.

Gündem dışı üçüncü söz, Milliyetçi Hareket Partisi kurucu Genel Başkanı Alparslan Türkeş’in ölümünün 19’uncu yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen İzmir Milletvekili Oktay Vural’a aittir.

Buyurun Sayın Vural. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Milliyetçi Hareket Partisi Kurucu Genel Başkanı Alparslan Türkeş’in ölümünün 19’uncu yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

OKTAY VURAL (İzmir) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Türk dünyasının bilge lideri Başbuğ Alparslan Türkeş Bey, bundan on dokuz yıl önce karlı bir günde yürekleri yakarak Hakk’a yürümüştü. 4 Nisan günü yağan karlar bu ateşi söndürmedi, kora dönüştü. Seksen yıllık koca çınarın Hakk’a yürümesinin ardından ülkü sevdasıyla yetişen milyonlarca yeni filiz yeşerdi. İşte, aradan geçen on dokuz yıla rağmen, bizler, Başbuğ’umuzun büyük Türkiye idealinin, milliyetçilik fikrinin, yaktığı ülkü meşalesinin hiç sönmediğini, onun mezarının başında Fatihalar okuyan ülkü filizlerinin gözlerinde gördük. Rabb’ime çok şükür ki onun ideallerini takip eden, Türk milletinin birlik ve bekasını ülküsü kabul eden, yalnızca vatan topraklarının içinde değil dünyanın dört bir yanında yaşayan mazlum milletlere sahip çıkmayı görev kabul eden, Türk devlet ve milletinin birlik ve dirliğinin sigortası Türk milletine sevdalı milyonlarca genç yetişmiştir.

Evet, onun aramızdan ayrılışının 19’uncu yılı ancak Başbuğ’umuzun kalplerimizdeki ve zihinlerimizdeki yeri ve önemi hiç değişmedi. Türkeş Bey, bizlere iki önemli emanet bırakmıştır: Milliyetçi Hareket Partisi ve Ülkü Ocakları. Ne mutlu ki hep iftihar ettiği, üzerine titrediği Ülkü Ocakları ve Milliyetçi Hareket Partisi, bugün de onun izinden yürümekte, ondan devraldığı millet hizmetine büyük bir şevkle devam etmektedir.

1969 yılında, Adana’daki ilk kurultayımızda, Milliyetçi Hareket Partisi siyasi hayattaki şerefli yolculuğuna başladığında, Türkeş Bey “Hür ve mesut insanların barış ve refah yurdu, büyük, kudretli, müreffeh Türkiye’yi inşa edeceğiz. Millî tarihimizin yeni safhasında ve millî hayatında müstesna bir mevki taşıyacak Türkiye'nin şanlı geleceği için yeni bir başlangıç olacaktır.” demişti. Şu anda da en büyük özlemimiz bu ülkü değil midir? Bizler Milliyetçi Hareket kadroları olarak o başlangıçtan hiçbir sapma olmadan, ülkümüzden taviz vermeden emin adımlarla onun idealleri doğrultusunda ilerliyoruz.

Türkeş Bey milletimizin önündeki engelleri sayarken, aslında bugün de pek fazla bir şey değişmediğini görüyoruz. Türkeş Bey o gün “Türkiye devletler dizisinin sonunda Türk milleti, milletler kafilesinin gerisindedir. Türk milletini yönetme sorumluluğu taşıyanlar, millete ait zamanı ve imkânı ölçüsüzce israf etmişlerdir.” demişti. Bugün, maalesef aynı tabloyla karşı karşıyayız ama inanıyoruz ki Türkeş Bey’in 1969 Kurultayı’nda ifade ettiği gibi, Türk milletinin önüne çıkan engelleri, onu çaresizliğe, yokluğa, utançla boyun eğmeye mahkûm eden ve kader kabul edilen neticeyi, sefaleti, cehaleti, istibdadı yenme kararlılığını gösterecek milliyetçi kadrolar, milletimizin bu makûs talihini değiştirecektir. Kırk altı yıl önce Adana Kurultayı’nda “Millî varlığımızı tehdit eden tehlikeler karşısında Türk gençliğinin susması demek, Türklüğün tarih sahnesinden silinmesi demektir.” diyerek bugün milleti bölmeye yönelik tehlikelere işaret etmiştir.

Yine “Halkımız birbiriyle sarmaş dolaş olmuştur. Bir bölgeye ayrılık istemek, ayrı haklar istemek, federasyon istemek, özerklik istemek yahut ‘demokratikleşme’ kılıfı, adı altında bölücülüğe yol açacak birtakım durumlar ortaya çıkartmak, Türkiye'nin, milletin dağılmasına yol açar.” diyerek en büyük uyarıları yapmıştır. “Bu, büyük bir oyundur, Türkiye’yi parça parça edip dağıtma oyunudur, birliğini yıkma oyunudur.” demişti. Cumhuriyetin kuruluşunda da federasyon ve eyalet taleplerine ve dayatmalarına karşı doğu ve güneydoğudaki vatandaşlarımızla kenetlenerek “Hayır, niye eyalet, niye federasyon? Biz tek milletiz, Türkiye Cumhuriyeti üniter devlet olacaktır.” diyerek cumhuriyete ve onun kuruluş mücadelesine sahip çıkma kararlığını ortaya koydular.

Yine 11 Ocak 1971’de Adana’da “Bizim milliyetçiliğimiz bölge, mezhep, din, ırk ayrılığı kabul etmeyen, birleştirici ve kaynaştırıcı bir anlayıştır. Milletimizin bütün fertlerini kaderde, kıvançta ve tasada ortak, bölünmez bir bütün hâlinde millî şuur ve ülküler etrafında toplayan, milletimizi dünya milletler ailesi içinde eşit haklara sahip şerefli bir üyesi bulundurmayı gaye edinmiş olan Türk milliyetçisiyiz. Türk milliyetçisi olmakla gurur duyarız.” diyerek milliyetçiliği ayaklar altına alanlara cevap vermiştir.

Milletimize Türk milliyetçiliği gibi bir mefkûreyi, bu kutsal davayı bırakan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKTAY VURAL (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum, tamamlayınız Sayın Vural.

OKTAY VURAL (Devamla) – …fikirleriyle, ülküleriyle Türk kültürüne, tarihine, siyasetine istikamet veren Başbuğ’umuzun yetiştirdiği, emek verdiği milyonlarca ülkücü onun ideallerini ve eserlerini yaşatmaya devam edecektir. Bu kutsal mücadeleyi yürüterek Milliyetçi Hareket Partisini bugünlere getirmiş, Hakk’ın rahmetine kavuşmuş olan dava arkadaşlarını rahmet, hayatta olanlarını şükran ve minnet duygularımızla selamlıyorum.

Başbuğ’um, mekânın cennet olsun.

“Ne mutlu Türk'üm diyene.” (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Başkanlık Divanı olarak Alparslan Türkeş’i ölümünün 19’uncu yılında rahmetle andıklarına ilişkin konuşması

BAŞKAN – Biz de Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı olarak Milliyetçi Hareket Partisinin kuruculuğunu ve uzun yıllar Genel Başkanlığını yapmış olan Sayın Alparslan Türkeş’i ölümünün 19’uncu yılında rahmetle anıyoruz.

Şimdi, sisteme girerek söz talep eden milletvekillerine talep sırasını gözeterek söz vereceğim.

Sayın Topal…

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, Hatay’da, Suriye’de devam eden savaşın ekonomik, kültürel ve sosyal sonuçlarının yoğun olarak hissedildiğine ilişkin açıklaması

SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Hükûmet yetkilileri, Suriye savaşını yoğun olarak hisseden şehirlerimizden birisi olan Hatay’da savaşın sonuçları, kendisini ekonomik, kültürel ve sosyal olarak göstermeye başlamış ve Hatay halkı, savaş öncesine nazaran oldukça olumsuz koşullarda yaşamaya başlamıştır. Bu olumsuzlukların başında ekonomik problemlerin artması gelmektedir. Hatay’da savaş başladıktan sonra icrada olan dosya sayısında ne kadar artış görülmüştür? Protestolu senet tutarları ne kadarlık bir meblağa ulaşmıştır? Borçları nedeniyle kara listeye alınan vatandaş sayımız nedir? Hatay’ın ve savaştan etkilenen diğer şehirlerimizin özel durumları göz önüne alındığında, burada yaşayan yurttaşlarımızın borçlarına ilişkin bir tasarrufta bulunmayı düşünüyor musunuz? Bu konuda mağdur olan halkım adına bunu Hükûmetinizden talep ediyorum.

Teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Özkan…

2.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Ermenistan’ın Azerbaycan’a yönelik saldırısını kınadığına ve Ermenistan’ı ateşkese uymaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Kardeş Azerbaycan, meşru müdafaa hakkını kullanarak 1 Nisanda Ermenistan’a karşı operasyon başlatmıştır. Bazı stratejik tepeler ve yerleşim birimlerini geri almıştır. Çatışmalarda 5 Azerbaycan askeri şehit olmuş, 100’den fazla Ermenistan askeri öldürülmüştür. Ateşkes kararına rağmen Ermenistan, tansiyonu artırmaya devam etmektedir. Ağdere, Terter, Hocavend ve Fuzuli bölgelerinde Azerbaycan mevzilerine saldırmakta, sivil yerleşim birimlerine kalleşçe ateş açmaktadır. “İki devlet, tek millet” olduğumuz Azerbaycan’a yönelik bu şiddet saldırılarını kınıyoruz, Ermenistan’ı ateşkese uymaya davet ediyoruz. Şehit düşen Azerbaycanlı kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Gazel…

3.- Kütahya Milletvekili İshak Gazel’in, Cumhuriyet gazetesi yazarı Murat Sabuncu’nun Sabah gazetesi muhabiri Dilek Yaman’a yumruklu saldırıda bulunmasını kınadığına ilişkin açıklaması

İSHAK GAZEL (Kütahya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Can Dündar ve Erdem Gül’ün casusluk suçlamasından dolayı yargılanmış olduğu dosyanın İstanbul Adliyesindeki duruşmasından önce Sabah gazetesi muhabiri, kadın gazeteci Dilek Yaman, Cumhuriyet gazetesi yazarı Murat Sabuncu tarafından maalesef yumruklu saldırıya uğramıştır. Bu anlamda, basın özgürlüğünü her ortamda savunmayı kendisine âdet edinen bir gazetecinin kadın gazetecimize bu yumruklu saldırısını kınıyorum. Bu esnada, video görüntülerinden de gördüğümüze göre, CHP’li milletvekilleri de bu olay esnasında oradaydılar; bu hususu da Genel Kurulun takdirine sunuyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Sertel…

4.- İzmir Milletvekili Atila Sertel’in, katı atık tesisi kurmak isteyen İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun ÇED isteğine yanıt verilmediğine ilişkin açıklaması

ATİLA SERTEL (İzmir) – Sayın Başkan, İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Sayın Aziz Kocaoğlu, Sayın Bakanlar Binali Yıldırım, Veysel Eroğlu ve Fatma Güldemet Sarı’yı İzmir’in en önemli zirvesi olan ÇED zirvesi için bir araya gelmeye davet etti. Belki İzmir’den bu ses buraya kadar uzanmaz, gelmez diye ben de tekrarlamak istiyorum: Katı atık tesisini kurmak için Aziz Kocaoğlu, Hükûmetten para pul istememektedir, sadece izin istemektedir, körfez ve ÇED raporunu beklemektedir. Günlük 4 bin ton çöpünü ekonomik bir değere kavuşturmak isteyen İzmir’in ve yüzülebilir bir körfezi yaratmak isteyen İzmir’in, “İzmir Limanı’nı nasıl kurtarırız?” diyen bir Başkanın, para pul istemeyen bir Başkanın ÇED desteğine yanıt vermeyen, ÇED isteğine yanıt vermeyen AKP’li bakanlar ve diğer bürokratlar unutmasınlar ki burada Aziz Kocaoğlu değil, İzmir cezalandırılmaktadır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

5.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde’de bulunan Akkaya Barajı, Ecemiş suyu ve Darboğaz Göleti’yle ilgili Orman ve Su İşleri Bakanlığının çalışma yapması gerektiğine ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Orman ve Su İşleri Bakanı Sayın Veysel Eroğlu, geçtiğimiz günlerde Niğde’ye geldi. Sayın Bakan, size her ziyaretinizde aktarılan Akkaya Barajı, çevre sorunu olmaya devam ediyor. İlk kez 2009 yılında bu sorun size iletilmişti. Ben de geçtiğimiz günlerde Akkaya Barajı’nın su çıkış noktasına bir kez daha gittim, suyun rengi yeşil, köpürerek akıyor ve kokudan orada durmak çok zor. Oysa, Akkaya’nın yıllardır temizleneceği söyleniyor, değişen bir durum yok; çok acil müdahale gerekiyor. Niğde-Bor arasında, üniversitenin yanında tam bir çevre felaketi. Bu ziyaretiniz vesile olsun, baraj kurtarılsın istiyoruz.

Ayrıca, Aladağlar’dan çıkıp Akdeniz’e akan Ecemiş Suyu’nun Niğde ili ovalarına akıtılması konusunu da gündeme almışsınız. Yirmi yıldır konuşulan, son on yılda sıkça anılan Ecemiş Suyu için daha proje dahi yok. Bu bağlamda bu kere konu ele alınsın diliyoruz.

Ulukışla Darboğaz Göleti sorununu da size aktarmıştım. Gölete acil müdahale gerekiyor. Bu konuda da gerekenlerin yapılması için sizin takdirinize sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Ceylan…

6.- Çorum Milletvekili Ahmet Sami Ceylan’ın, 3 Nisan 2016’da Çorum’da defnedilen şehide Allah’tan rahmet dilediğine ve gençlerin sesine kulak verilerek güçlü Türkiye’yi kuracak, daha özgür, vatandaşların inançlarına saygılı bir anayasayı bu Meclisin hazırlaması gerektiğine ilişkin açıklaması

AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Öncelikle 3 Nisan Pazar günü -dün- itibarıyla Çorum’da defnettiğimiz şehidimize Allah’tan tekrar rahmet diliyorum, diğer şehitlerimizin de ailelerine başsağlığı diliyorum.

Sayın Başkan, son zamanlarda, sosyal medya üzerinden gençler yeni yasa taleplerini dile getirmektedirler. Gençler, 12 Eylül darbecileri tarafından hazırlanan 1982 Anayasası’nın bürokrasinin yani devletin hesap vermemesi üzerine bir sistem inşa ettiğini, demokrasiyi millete bol gelen bir elbise olarak tanımlayan bir zihniyetin ürünü olduğu için yapılan değişikliklerin yeterli olmadığını ifade etmektedirler. Gençlerin sesine kulak vererek gençliğin katılımıyla hazırlanan, güçlü Türkiye’yi kuracak, güçlü ekonominin, sosyal adaletin, toplumsal uzlaşmanın temellerini atacak, daha özgür, kavgaları bitiren, hukuka güveni inşa eden, vatandaşların inançlarına saygılı bir anayasayı bu Meclis hazırlamalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tanal…

7.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Şanlıurfa ili Karaköprü ilçesindeki elektrik kesintileri ve İstanbul’un Üsküdar ilçesinin Yavuztürk Mahallesi’ndeki imar ve tapu sorunları nedeniyle yaşanılan mağduriyetlerin ne zaman giderileceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın bakanlar, Şanlıurfa ili Karaköprü ilçesine bağlı muhtarlar bizi arıyorlar, “Her gün saat on ikide elektrikler kesiliyor TEDAŞ tarafından, akşam saat yedide elektrikler veriliyor. Bir gün değil, iki gün değil, sürekli bu mağduriyet yaşanmakta. Bu mağduriyetin giderilmesini talep ediyoruz.” diyorlar.

İkinci soru: İstanbul ilimiz Üsküdar ilçesinin Yavuztürk Mahallesi’ndeki halkın imar ve tapu sorunları var, bunlar ne zaman giderilecek? Aynı şekilde Beykoz ilçemizdeki bazı mahallelerde vatandaşın imar ve tapu sorunları var sayın bakanlar. Gerek Beykoz gerek Yavuztürk, aynı zamanda, Şile’de oturan vatandaşların çoğunun tapu ve imar sorunu var. Bu tapu ve imar sorunlarını ne zaman halledeceksiniz, bu mağduriyetler ne zaman giderilecek?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Altaca Kayışoğlu…

8.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, Bursa’nın Keles ilçesinde Kocayayla’da gölet yapmak için ağaç katliamı yapıldığına ve buna derhâl son verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Orman Bakanına sesleniyorum. Bursa Keles’in Kocayayla yaylasında gölet yapılacağı söylenilerek tam 8 bin tane, ortalama yüz otuz yıllık çam ağacı kesilmiş. Dün gittim, bizzat gördüm hatta şu ağacın devrilmesine tanıklık ettim ve gördüğünüz şu ağaçlar, şu orman daha da içe doğru kesilmeye devam ediliyor. 12 bin metreküp, yaklaşık 60-70 bin çam ağacının bu şekilde kesileceği söyleniyor.

O civarda yaklaşık 3 kilometre uzaklıkta tam 3 tane gölet var Sayın Bakan. Orada sulama amaçlı bir tarım da yapılmadığı söyleniyor. Dolayısıyla da orada bir gölete ihtiyaç yok ve iki yüz yıllık bu ağaçların kesilmesinin telafisi de mümkün değil. Lütfen buna bir an önce son verin ve bu katliamı durdurun.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Tuncer…

9.- Amasya Milletvekili Mustafa Tuncer’in, Amasya Merzifon Yeni Çeltek Kömür İşletmesi işçilerinin Merzifon’dan Soma’ya sürgün edildiklerine ve işçilerin bu nedenle yaptıkları eyleme destek verdiğine ilişkin açıklaması

MUSTAFA TUNCER (Amasya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Amasya Merzifon Yeni Çeltek Kömür İşletmesi, redevans yoluyla Soma faciasından sorumlu olan Soma Holdinge devredilmişti. Soma Holding, bu işletmeye termik santral kurmak istemiş ancak hâlihazırda bu amacına ulaşamamış, bunun üzerine Yeni Çeltek Kömür İşletmesi işçilerini Merzifon’dan Soma’ya sürgün kararı almıştır. İşçiler başka bir ocağa gitmek istememektedir ve zorunlu göç olan bu karara karşı da eyleme başlamışlardır. Bugün de yer altına girmişler ve bu karar alınana kadar da yeryüzüne çıkmama eylemine devam edeceklerdir. İşçilerimizin bu haklı eylemlerinde kendilerine destek veriyorum ve bir an önce işçilerin zorunlu göç olan Soma’ya gönderilme kararından geri dönülmesini talep ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bayır…

10.- İzmir Milletvekili Tacettin Bayır’ın, Suriyeli göçmenlerin İzmir’e yerleştirilmeleri konusunda Bakanlığın açıklama yapmasını beklediğine ilişkin açıklaması

TACETTİN BAYIR (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aldığım duyumlara göre, bugün itibarıyla Çeşme ve Dikili’den İzmir’e göçmen girişleri olacağı bilgisini aldım. Zaten yerlerde sürünen Türk turizmine İzmir turizm bölgeleri de eklenerek ne yapılmak isteniyor? İki hafta önce Dikili açıklarında feribotta 2 canlı bomba yakalanmışken Avrupa’yla yapılan anlaşma ve Sayın Bakanın açıklamaları ile uygulama çelişiyor. İzmir’e yerleştirilmesi düşünülen göçmenlere 2019 yılında oy kullandıracak mısınız? Oy adına İzmir’e terör ithalatı mı yapacaksınız? İlgili Bakanlığın bu konuyu anlaşılır biçimde açıklamasını bekliyoruz.

BAŞKAN - Sayın Tarhan…

11.- Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhan’ın, Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’e bir şehit cenazesinde yapılan saldırıyı kınadığına ilişkin açıklaması

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Terörün sokaklara inmesiyle birlikte Düzce İl Başkanımız sokak ortasında darbedildi. Dün de Balıkesir’de şehit cenazesine katılıp şehit ailesinin acısını paylaşan milletvekili arkadaşımız Mehmet Tüm’e yapılan saldırıyı kınıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Sarıbal…

12.- Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal’ın, Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’e bir şehit cenazesinde yapılan saldırıyı kınadığına ve Hükûmeti çiftçinin yaşadığı ağır ekonomik zorlukların giderilmesi için göreve çağırdığına ilişkin açıklaması

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Evet, Balıkesir Milletvekilimiz Sayın Mehmet Tüm’e dün yapılan saldırıyı şiddetle kınıyoruz. Bu faşist ve gerici saldırıyı lanetliyoruz. Bunun bir oyunun parçası olduğunu çok iyi biliyoruz. Zaten kaostan beslenen taraflar bir kez daha ülkeyi daha da kaosa sürüklemek için, bu ülkede barıştan yana olan kardeşlikten yana olan herkesi ya susturuyorlar ya öldürüyorlar ya içeri tıkıyorlar ya da yakıyorlar. Bu yeni bir sindirme ve yok etme modeli olarak karşımızda durmaktadır, bunu yapanları bir kez daha lanetliyorum ve kınıyorum.

Yine, Sayın Başkan, bu ülke uzunca bir süredir, Rus uçağından bugüne kadar, tarımda büyük bir ekonomik sıkıntı yaşamaktadır. Rus uçağının düşürülmesinden sonra yaratılan yapay kaosa ayrıca iklimsel kaos da ilave edilmiştir. İklim değişikliği ve küresel ısınmadan sonra ülkemizin birçok bölgesinde tarım ürünlerinde ciddi zararlar ortaya çıkmıştır. Siyasal iktidarı ve Hükûmeti, bir an önce acil eylem planı geliştirip, çiftçinin yaşadığı ağır ekonomik zorlukların giderilmesi için göreve çağırıyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Birkan…

13.- Bursa Milletvekili Zekeriya Birkan’ın, tüm şehitlere ve Azerbaycan’da şehit edilen askerlere rahmet dilediğine ve terörü kınadığına ilişkin açıklaması

ZEKERİYA BİRKAN (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Öncelikle tüm şehitlerimize rahmet diliyorum. Azerbaycan’da şehit edilen askerlerimize de rahmet diliyorum. Terörü kınıyorum. Terör bir insanlık suçudur ve terörist de insanlığa karşı suç işleyen kişidir. Terörü öven, bildirileriyle destek veren, teröristi özgürlük savaşçısı olarak nitelendirip kutsayanları da kınıyorum. En azından terörist kadar bunların da insanlığa karşı işlenen suçlara ortak olduğunu belirtiyorum.

Tekrar tüm şehitlerimize rahmet diliyor, ülkemizin daha fazla özgürlükle ve daha fazla demokrasiyle terörün üstesinden geleceğini belirtiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Tezcan…

14.- Mersin Milletvekili Yılmaz Tezcan’ın, 1-7 Nisan Kanser Haftası’na ilişkin açıklaması

YILMAZ TEZCAN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

1-7 Nisan malum, ülkemizde Kanser Haftası. Bu nedenle de bir farkındalık oluşturmak, milletimizde ve değerli milletvekili arkadaşlarımızda kanser konusunda farkındalık oluşturmak için söz aldım.

Kalp damar hastalıklarından sonra ülkemizde en sık, dünyada en sık ikinci ölüm sebebi kanserdir. Erkeklerde özellikle akciğer, prostat veya kolorektal kanserleri; kadınlarda meme, tiroit ve kolorektal kanserleri en sık görülen kanser türleri. Yüzde 90 çevresel faktörler sebep olmakta, bu noktada da tütün, alkol ve obezitenin en sık etken olduğunu biliyoruz.

Tütünle mücadele konusunda, AK PARTİ Hükûmetinin, on dört yıl boyunca çok önemli hususlara dikkat çektiğini ve bir farkındalık oluşturduğunu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ersoy…

15.- Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy’un, Milliyetçi Hareket Partisi Kurucu Genel Başkanı Alparslan Türkeş’in ölümünün 19’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Büyük dava adamı, Başbuğ’umuz Alparslan Türkeş Beyefendi’yi aramızdan ayrılışının 19’uncu yılı münasebetiyle rahmetle, minnetle, şükranla anıyorum.

3 Mayıs 1944 tabutluklarında açan, filizlenen o büyük çınar, seksen yıllık ömrüne büyük bir neslin yetiştirilmesini, büyük bir siyasi hareketin doğmasını, Türk milletinin ve Türk devletinin geleceğine milliyetçilik ve demokrasinin yan yana durarak nasıl bakılabileceğini öğreterek aramızdan ayrıldı. Bedenen aramızdan ayrılsa da manen yüreğimizde yaşayan Başbuğ’umuzu saygı, rahmet ve minnetle anıyor, “Yolun yolumuzdur Başbuğ’um.” diyorum.

BAŞKAN – Sayın Erkan Akçay…

16.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Milliyetçi Hareket Partisi Kurucu Genel Başkanı Alparslan Türkeş’in ölümünün 19’uncu yıl dönümüne, Azerbaycan’ı destekleyen bir ortak açıklama yapılması için siyasi parti gruplarına çağrıda bulunduğuna ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Partimizin kurucu Genel Başkanı Başbuğ’umuz Alparslan Türkeş’in vefatının 19’uncu seneidevriyesindeyiz. Merhum Başbuğ’umuza Allah’tan rahmet ve şükran dileklerimi iletiyorum.

Başbuğ Türkeş, ömrünün her anında Türkiye'nin ve Türk dünyasının meselelerine sahip çıkmış, Türk milletini ve Türkiye Cumhuriyeti’ni geleceğe taşıyacak ülkülerin mimarı olmuştur. Fikirleri ve mücadelesiyle cumhuriyet tarihimizin önde gelen şahsiyetlerinden olan Başbuğ Türkeş, Türk milletinin yükseliş mücadelesinde milliyetçiliği çağın gereklerine uygun olarak bir doktrin çerçevesine oturtmuştur. O, “devleti ebet müddet” ilkesi çerçevesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin, Türk milletinin ve Türk vatanının ebediyen var olması için yorulmadan ve yılmadan gayret göstermiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ayrıca, malumunuz olduğu üzere 1991 yılında Azerbaycan’a bağlı Dağlık Karabağ’ı işgal eden Ermenistan, 1994 yılında Dağlık Karabağ’ın tamamını işgal etmiştir. 20 binden fazla Azerbaycan Türk’ünü şehit ederken on binlerce Azerbaycan Türk’ü de göçe zorlanmıştır ve Ermenistan 1994 yılında Azerbaycan’la imzaladığı ateşkesi çeşitli dönemlerde bozmuştur. Son olarak 1 Nisan 2016 tarihinde Ermenistan’ın saldırısı sonucu aralarında sivillerin de bulunduğu 12 Azerbaycanlı şehit olmuştur. Azerbaycan’ın iyi niyet göstergesi olarak 2 Nisan 2016 tarihinde bölgede tek taraflı ateşkes ilan etmesine rağmen Ermenistan’ın saldırısı sonucu 4 Nisan 2016 tarihinde 3 Azerbaycan askeri daha şehit olmuştur. Ben, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasi partiler olarak dost ve kardeş Azerbaycan’ın bu haklı davasında yanlarında olduğumuzu bildiren bir ortak açıklama yapılmasının faydalı olacağını düşünüyorum Sayın Başkan. Bu düşünceyle de siyasi parti gruplarına bir ortak açıklama yapma konusunda çağrıda bulunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Sayın Gök…

17.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’e bir şehit cenazesinde yapılan saldırıyı kınadığına, Milliyetçi Hareket Partisi Kurucu Genel Başkanı Alparslan Türkeş’in 19’uncu, Martin Luther King’in 48’inci ölüm yıl dönümlerine ve Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki sorunun bir an önce çözümlenmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, öncelikli olarak Balıkesir Milletvekilimiz Sayın Mehmet Tüm’e bir şehit cenazesinde yapılan saldırıyı kınadığımızı, sorumlusu hakkında, hangi aidiyete ilişkinse, o konuda önemli bir açıklamayı da aidiyeti bulunduğu kurumlar ya da partiler tarafından beklediğimizi ifade ediyorum.

Türkiye bir şiddet sarmalına doğru hızla giderken, şehit cenazelerinin başka bir şiddete dönüşmesi Türkiye'de çok başka travmalara yol açacak mahiyettedir. Bu sorumsuz kişilerin acilen toplumdan dışlanması ve Türkiye’nin şiddet sarmalından çıkarılması gerekiyor. Çok soğukkanlı olmamız gereken bir dönemden geçiyoruz. Bu hassasiyetimizi muhafaza ettiğimizi ve arkadaşımıza yapılan saldırıyı kınadığımızı tekrar ifade ediyorum.

Ayrıca siyasette nezaketin de gerekli olduğunu her zaman düşünen Cumhuriyet Halk Partisi, bugün, Türk siyasetinde önemli bir figür olan Alparslan Türkeş’in ölüm yıl dönümünde Milliyetçi Hareket Partisinin bugünkü hassasiyetini ve Alparslan Türkeş’e olan bağlılığını saygıyla, tekrar, kendilerine Allah’tan rahmet dilemek suretiyle ifade etmektedir.

Bugün, 1968 yılında Martin Luther King öldürülmüştür. Dünyadaki siyasal katliamlardan bir tanesi olan Martin Luther King’in ölümü dünyada barış, özgürlük ve insan hakları alanında başka bir çığır açmasına vesile olmuştur. Çok acı bir ölümdür ama siyasal ölümlerin toplumlarda ne denli travma yarattığı ortadadır.

Dileriz ki bu ölümler ve yaşanılan şiddet ortamları dikkate alınarak Türkiye bu şiddet sarmalından bir an önce kurtulur, terör bir an önce biter. Terörü, hangi kesimden, nereden gelirse gelsin, -PKK, DHKP-C, IŞİD- anlamı ne olursa olsun, adı ne olursa olsun, bütün örgütlerin şiddetini kınadığımızı ve bütün şehitlerimize Allah’tan rahmet dilediğimizi ifade ediyorum.

Ayrıca Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki bu, çatışmaya dönüşen sorunun bir an önce çözümlenmesi gerektiğini, her iki ülkenin de hassasiyet göstermesi gerektiğini düşünüyoruz. Minsk Grubunun da derhâl devreye girerek bu konuda öncü görevini üstlenmesi gerektiğinin, kuruluşuna uygun davranması gerektiğinin altını çiziyor ve Azerbaycan ve Ermenistan’a dostça ve sulhça bir yaşam diliyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bostancı…

18.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Milliyetçi Hareket Partisi Kurucu Genel Başkanı Alparslan Türkeş’in ölümünün 19’uncu yıl dönümüne, Türkiye Cumhuriyeti’nin Azerbaycan’ın politikasını desteklediğine ve Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’e bir şehit cenazesinde yapılan saldırıyı kınadığına ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi eski Genel Başkanı Alparslan Türkeş’e vefatının 19’uncu yılı dolayısıyla bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum. Alparslan Türkeş, bütün hayatını milliyetçilik davasına vermiş, bunun için mücadele etmiş ve milliyetçiliği, bizim gibi muhataralı topluluklarda herkesi kucaklayan bir fikir ve siyaset olarak inşa etmeyi başarmış bir liderdir.

1944’teki tabutluklara hapsedilen olaylardan tutun, 1969’da MHP’nin kuruluşu, 1980 darbesi; hepsinde de vakur bir biçimde siyasi tavrını ortaya koymuş, millete önderlik etmiş bir siyasi liderdir. Milletlerin ortak kaderinde ve geleceğinde bu tür rol oynamış siyasi liderler, farklı ırmaklardan gelen, hayatlarını kaybettiklerinde ise milletin artık ortak varlığında anlam bulan isimlerdir. Tıpkı daha önce bu millete büyük hizmetler etmiş diğer siyasi liderler gibi, Alparslan Türkeş de yaptığı hizmetlerle hayırla yâd edilecektir.

Diğer taraftan, son zamanlarda Azerbaycan-Ermenistan arasında yaşanan çatışmalar ve can kayıpları endişeyle takip ettiğimiz bir gelişmedir. Dağlık Karabağ Ermenistan tarafından işgal edildiğinden bu yana o topraklarda huzur yoktur. Azerbaycan’ın kendi topraklarına yönelik bu işgale karşı direnme ve elbette topraklarını geri alma hakkı vardır. Bu hak, diplomatik yollarla, çeşitli görüşmelerle sürdürülmekte, bu mecralar açık bulunmaktadır. Bu bakımdan, o bölgede gerilimin doğmaması ve diplomatik kanalların açık tutulması açısından Azerbaycan elinden geleni yapmakta, problem yaratarak gerilimi tırmandırma stratejilerine karşı da soğukkanlı devlet tavrını sürdürmektedir. Azerbaycan’ın bu politikasını Türkiye Cumhuriyeti olarak destekliyoruz.

Üçüncü bir husus olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün, Edremit’te bir şehit cenazesinde bir kişi tarafından bir saldırıya muhatap olması bizi derinden üzmüştür. Milletin acısı, hepimizin acısıdır, hepimizin ortak acısıdır. Bu kendini bilmez ve kesinlikle çok ayıp bulduğum saldırıyı kınıyor, hiçbir biçimde kabul edilemez buluyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum, sözlerinizi tamamlayınız Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Mehmet Tüm’e yapılan saldırıyı aynı zamanda Türkiye’de siyaset kurumuna yönelik bir saldırı olarak görüyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

Sayın Baluken…

19.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, AKP Hükûmetinin hukuk dışı uyguladığı sokağa çıkma yasaklarının devam ettirildiğine, bu savaş konseptinin derhâl geri çekilmesi gerektiğine, Öcalan’ın İmralı Adası’nda ağırlaştırılmış bir tecrit altında bulunduğuna, Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki hadiselerle ilgili gerilimi artıracak açıklamaların kabul edilemeyeceğine ve Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’e yapılan saldırıyı kınadığına ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, AKP Hükûmetinin uyguladığı hukuk dışı ve insanlık dışı sokağa çıkma yasakları maalesef bütün uyarılara rağmen çok pervasız bir şekilde devam ettiriliyor. Hâlen Şırnak’ta, Nusaybin’de, Yüksekova’da ve Sur’da tüm kent merkezlerine yönelik bir abluka ve sokağa çıkma yasağı uygulaması her gün Türkiye’nin dört bir tarafına cenazeler göndermeye de devam ediyor; neredeyse, Türkiye bir taziye evine, bir yas evine döndü. Bölgede bulunan birçok morgun kapasitesini aşan sayıda cenazelerle ilgili, büyük bir dramın, büyük bir trajedinin yaşandığını ifade etmek istiyoruz.

Her şeyden önce, bu yaklaşımı kınadığımızı, bu hukuk dışı ve insanlık dışı ablukaların, sokağa çıkma yasağı altında uygulanan bu savaş konseptinin derhâl geri çekilmesi gerektiğini ifade ediyoruz.

Bu ablukalar, sahaya sürülen savaş konsepti, çokça burada da tartışıldığı gibi, çözüm süreci devam ederken de 2015 yılından itibaren devreye konan bir çöktürme planı kapsamında ve yine Millî Güvenlik Kurulunda kararlaştırılan bazı kararlaşmalar sonucunda hayata geçirildi. Bunların somut olarak sahaya geldiği tarihi de, 5 Nisan 2015 tarihi itibarıyla, İmralı Adası’nda bulunan Sayın Öcalan’a yönelik on yedi yıldır sürdürülen tecrit ve işkence sisteminin ağırlaştırılmış bir tecride dönüştürülmesi üzerinden okumak gerektiğini düşünüyoruz. Sayın Öcalan, on yedi yıldır, dünyada eşi benzeri görülmemiş, hiçbir siyasi liderin ya da insanın maruz kalmadığı özel bir tecrit ve işkence konsepti altındadır. 5 Nisan 2015’ten itibaren de aileleriyle, avukatlarıyla ve siyasi heyetlerle görüşmeyecek şekilde bu özel tecrit ve işkence konsepti ağırlaştırılmış bir tecrit sistemine çevrilmiştir.

Bugün de özellikle bu tecrit konseptine dikkat çekmek üzere, on yedi yıldır olduğu gibi, Sayın Öcalan’ın doğum gününde bir irade ortaya koyarak bu konuda duyarlılık yaratmaya çalışan halkımız Amara’ya yürüyor ve bu tecrit sisteminden vazgeçilmesi çağrısı yapıyor. Ancak, maalesef, büyük baskılar, yasaklar ve müdahalelerle halkımızın bu iradesi kırılmaya çalışılıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum, sözlerinizi tamamlayınız Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bu yasakçı anlayışı kınadığımızı ifade etmek istiyoruz. Halkımızın tecride ve savaş konseptine karşı Amara yolunda göstermiş olduğu iradeyi son derece değerli bulduğumuzu, Sayın Öcalan’ın da AKP’nin tüm savaş politikalarına rağmen İmralı’da barış ve çözüm adına büyük bir irade savaşı gösterdiğini ifade etmek istiyoruz.

Diğer taraftan, Ermenistan ve Azerbaycan arasında meydana gelen son üzücü hadiselerle ilgili gerek AKP Hükûmeti yetkililerinin gerekse Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oradaki krizi derinleştirecek, gerilimi artıracak; tıpkı Suriye’de olduğu gibi, savaşın bir tarafı olacak açıklamalarını da hiçbir şekilde kabul edilemez bulduğumuzu ifade etmek istiyoruz. Yapılması gerekenin, Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki barışçıl diplomatik çabalara destek vermek, bu çabalara katkı sunmak, Dağlık Karabağ’da yaşayan halkın da temsilcilerini mutlaka bu müzakere süreçlerine katmak olduğunu ifade etmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Son olarak da Sayın Başkan, Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Sayın Mehmet Tüm’e yapılan saldırıyı da kınadığımızı ve kabul edilemez bulduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bakanın söz talebi vardır.

Buyurun Sayın Bakan, mikrofonunuzu açıyorum.

20.- Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun, İzmir Milletvekili Atila Sertel ile Niğde Milletvekili Ömer Fetih Gürer’in yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; özellikle ismim zikredilerek… İzmir’deki katı atık bertaraf tesisiyle alakalı bir açıklamada bulunmak istiyorum müsaadenizle. Ayrıca Niğde Vekilimizin suyla alakalı talebi, bir de göletle alakalı, üç husus var.

Şimdi, özellikle İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Aziz Kocaoğlu bizzat beni ziyaret ettiği zaman üç tane talepte bulundu. Bir, katı atık bertaraf tesisi için ormanlık alandan yer istedi. İki, Yiğitler Barajı’ndan şehre su verilmesini arzu etti. Üç, bir de Narlıdere Barajı’nın tarafımızdan yapımını talep etti. Ben kendisine şunu söyledim: Yiğitler Barajı, bir de Narlıdere tamam, onu yapacağız. Zaten İzmir’e, biliyorsunuz, Manisa’dan su getirdik. Hatta Buca’daki dev tünel inşaatları da devam ediyor. Bu tür, İzmir’le ilgili bütün su taleplerini karşılarız ama ormanlık alanı inceleyeyim dedim. İncelediğimiz zaman, onun talep ettiği yerin -Yamanlar’da- muhafaza ormanı olduğunu, yanında tabiat parkları bulunduğunu tespit ettik ama Orman Genel Müdürümüze ve Bölge Müdürüne talimat verdim, en uygun yeri, hatta Büyükşehir Belediyesi yetkilileriyle gezerek bulun, temin edin dedim. Hatta üç dört yer bulmuşlar, ben bunu Sayın Binali Bey’e de verdim. Yani Büyükşehir Belediye Başkanı geldiği zaman -her ne kadar bu katı atık bertaraf tesisinin yapımı, işletilmesi tamamen büyükşehir belediyelerine ait ama- elbette biz de her türlü desteği vereceğiz ama daha yeni bir talep oldu bize, bir ay önce ve şurası olacak şeklinde bir talep olduğu için… Ama biz yardımcı olacağız.

İkinci husus da Niğde Vekilimizin söylediği. Efendim, ben cumartesi ve pazar günü Niğde’deydim. Bizzat su kaynaklarını gezdik. İki tane alternatif var ama biz Niğde’nin su problemini çözerken…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, bir dakika ek süre veriyorum, sözlerinizi tamamlayınız.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Tamam efendim.

Tabii, Niğde, Aksaray ve civarının bütün su meselesini çözelim diye söyledik. Esasen Niğde için arsenik giderecek modern bir içme suyu arıtma tesisi kurmuştuk ama gelecekteki su ihtiyacı için hakikaten yeni kaynaklara ihtiyaç var. Ecemiş kaynağı olabilir, Şekerpınarı... Ayrıca, bazı barajlardan su temini konusunu ele aldık ve bu konuda bir heyet oluşturduk. En uygun projeyi yapacağız. Onu da özetle vurgulamak istiyorum.

Son olarak da, bir göletle alakalı, çamların kesildiğini ifade etti. Efendim, göletler talep olmadan yapılmıyor. Büyük talep var, bir. İkincisi, bu göletleri mutlaka ormanlık alanda yapıyoruz ve yangınlarda çok büyük faydası oluyor. Helikopterler oradan su alıyor. Dolayısıyla, belki çok cüzi miktarda yaşlı çamlar kesilir ama biz onun 10 katını dikeriz. Şu ana kadar 3,5 milyar adet…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Etrafında 3 tane gölet var Sayın Bakan.

BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, bir şey ilave edebilir miyim?

BAŞKAN – Sayın Akçay, buyurun.

21.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’e bir şehit cenazesinde yapılan saldırıyı kınadığına ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz önce öğrendiğime göre ve sayın grup başkan vekillerinin konuşmalarında da ifade edildiği üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Balıkesir Milletvekili Sayın Mehmet Tüm Bey’e bir şehit cenazesinde yumruklu bir saldırı olduğunu üzüntüyle öğrendim. Bu hadiseyi kınıyorum ve asla tasvip edilmez bulduğumu ifade etmek istiyorum. Bütün vatandaşlarımıza sakin, soğukkanlı olmaları gerektiğini hatırlatıyorum ve itidal tavsiye ediyorum herkese, her kesime. (CHP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve 25 milletvekilinin, Artvin’in Yusufeli ilçesinin baraj suları altında kalması sebebiyle vatandaşların yaşadığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/139)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Artvin ili Yusufeli ilçesinin baraj altında kalacağından dolayı yeni yerleşim yerinde hak sahiplerinin ve vatandaşlarımızın yaşadığı mağduriyetleri yerinde inceleyip giderilmesi amacıyla Anayasa'nın 98’inci ve İç Tüzük’ümüzün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

Yusufeli ilçesinin yerleşim yerinin değişmesi sebebiyle yeni kurulacak Yusufeli ilçesinde yapılacak yerleşimlerde hak sahipliği ve yeniden iskân için 16/9/2015 tarihli iskân duyurusu yapılmıştır. Hak sahipliği konusunda, hak sahipliğinin yaygınlaşmasını sağlayan kriterler olumlu olmakla birlikte, özellikle taahhütname belgesi incelendiğinde birçok tuzak ve halk aleyhine düzenleme olduğunu görmekteyiz.

Burada vatandaşların devlet eliyle yapılan bu binaları beğenmediğinde zarar görmeden dönme hakkı en temel bir haktır. Şöyle ki: Yapılacak binaların ne kalitede yapılacağı belli olmadığı gibi kaç liraya mal olacağı da belli değildir. T.C. Başbakanlığın 08/5/2013 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanan 2013/5 sayılı Genelgesi’nin 20’nci maddesinde yapılacak konutlarda arsa bedeli alınmayacağı belirtilmiş olmasına rağmen bu binalara arsa bedelinin ekleneceğini, vatandaşa verilen yazılı sözden iki yıl sonra gerekçesiz olarak dönülerek bu bina maliyetlerine arsa bedelinin de ekleneceğini anlamış bulunuyoruz. Bu arsa bedeli ne kadar olacak, binalar ne kadara mal olacak belli değildir. Bunun gibi birçok belirsizlik olması nedeniyle vatandaşın iskân talebinden her aşamada vazgeçme hakkı çok önemlidir. İşte burada iskân duyurusu ekindeki taahhütnamedeki tuzaklara değinelim. Bu taahhütname resmî belge ve senet hükmündedir. Bu belge imzalandığında borcu üstlenmiş durumdasınız. Bu belgenin 4’üncü maddesinde “Hak sahipliğinin iptali veya iskânımızdan vazgeçmemizde ise, iskân için yapılan taşınmaz malların bedeli ile her türlü masraflardan payımıza düşen kısmını herhangi bir hükme gerek olmaksızın defaten ve yasal faiziyle birlikte nakden ödeyeceğimizi” şeklinde düzenleme yapılmıştır. Bunun anlamı, hak sahipliği için başvuru yapıp bu belgeyi imzaladığınızda artık vazgeçme hakkınız kalmamaktadır. Eğer vazgeçerseniz, size kurayla isabet eden binanın arsa bedeli ile bina bedelini hemen, bir kerede faiziyle birlikte ödemeniz gerekmektedir. Yani vazgeçmeyenlerin yirmi yılda ödeyip daire almasına rağmen siz hem daire alamayacaksınız hem de tüm bedeli peşin ödeyeceksiniz. En büyük tuzak burada kurulmuştur. Ancak toplantılarda yetkililer vatandaşlara tam aksini söylemişlerdir. İkinci tuzak olarak -bu, taahhütnamenin 6’ncı maddesinde kurulmuş- taşınmazınızı on yıl süreyle kiraya veremiyorsunuz; verirseniz hakkınız iptal edilip, daireniz elinizden alınıp yine dairenin tüm masrafı ilk teslim gününden itibaren işleyecek faiziyle birlikte sizden alınıyor. On yıllık süre dolmadan satamıyorsunuz.

Yine, 8’inci maddede yer alan düzenlemedeki tuzak daha vahimdir. Oğlunu askere ve okula gönderirken veya dışarıda işe sokarken bile izin alacaksın; tümden muhacir gitmek yasak, kısa vadeli olarak gideceksen izin alıp gideceksin. Yoksa hakkın iptal olup dairen elinden çekilir ve arsa bedeli dâhil, yapılan tüm masrafları tek kalemde ödemek zorunda kalırsın. Bunun anlamı şu: Hizmet diye sunulan bu uygulamalar Yusufeli ilçesini yarı açık cezaevine çeviriyor, “Ya terk et ya da yarı açık cezaevinde yaşa.” deniyor. Bu nedenle, bu ilanın ve ekinin derhâl kaldırılıp düzeltilmesi ivedilikle gerekmektedir.

Yukarıda belirtilen hususlar ışığında, Artvin ili Yusufeli ilçesinin baraj altında kalacağından dolayı yeni yerleşim yerinde hak sahiplerinin ve vatandaşlarımızın yaşadığı mağduriyetleri yerinde inceleyip giderilmesi amacıyla Anayasa'nın 98’inci ve İç Tüzük’ümüzün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Uğur Bayraktutan                           (Artvin)

2) Dursun Çiçek                                                       (İstanbul)

3) Mevlüt Dudu                                                         (Hatay)

4) Hüseyin Yıldız                                                      (Aydın)

5) Gürsel Erol                                                          (Tunceli)

6) Nurhayat Altaca Kayışoğlu                                    (Bursa)

7) Kamil Okyay Sındır                        (İzmir)

8) İbrahim Özdiş                                                       (Adana)

9) Erdin Bircan                                                         (Edirne)

10) Özkan Yalım                                                       (Uşak)

11) Gamze Akkuş İlgezdi                                           (İstanbul)

12) Mahmut Tanal                              (İstanbul)

13) Niyazi Nefi Kara                          (Antalya)

14) Musa Çam                                                          (İzmir)

15) Ünal Demirtaş                              (Zonguldak)

16) Yaşar Tüzün                                                       (Bilecik)

17) Kadim Durmaz                             (Tokat)

18) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                    (İstanbul)

19) Atila Sertel                                                         (İzmir)

20) Zülfikar İnönü Tümer                                          (Adana)

21) Şerafettin Turpcu                         (Zonguldak)

22) Haydar Akar                                                       (Kocaeli)

23) Devrim Kök                                                        (Antalya)

24) Okan Gaytancıoğlu                                              (Edirne)

25) Aytuğ Atıcı                                                         (Mersin)

26) Tur Yıldız Biçer                            (Manisa)

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve 26 milletvekilinin, yetiştirme yurtlarından ayrılan gençlerin yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/140)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Korunmaya muhtaç çocukların bakımı, yetiştirilmesi ve topluma kazandırılması için, 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu'yla, yatılı hizmet kuruluşları olarak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı çocuk yuvaları ve yetiştirme yurtları açılmıştır. Bunlardan yetiştirme yurtları, 13-18 yaş arası korunmaya muhtaç çocukları korumak, bakmak ve bir iş veya meslek sahibi edilmeleri, topluma yararlı kişiler olarak yetişmelerini sağlamakla görevli kılınmıştır.

18 yaşını doldurana kadar yetiştirme yurtlarında bakılan gençlerimiz, mevcut düzenlemeler gereği, 18 yaşından sonra yurtlardan ayrılmak zorunda kalmaktadır. Yetiştirme yurtlarından ayrılanların çoğunlukla, bu yurtlarda kaldıkları dönemde yeterli destek alamadıkları ve bu nedenlerle, sorunlu olarak geldikleri bu kurumlardan sorunları çözülemeden ayrılmak zorunda kaldıkları bilinmektedir. Bu durum ise çocukların yurtlardan ayrıldıktan sonra bireysel çabalarıyla aşamayacakları derecede ağır ve karmaşık sorunlarla karşı karşıya kalmaları sonucunu doğurmaktadır.

Bu sorunların başında bu kapsamdaki gençlerin eğitim sorunu gelmektedir. Çeşitli nedenlerle mağdur olmuş, ailesini kaybetmiş, istismara uğramış, anne baba sevgisi ve himayesinden yoksun kaldığı için yetiştirme yurtlarında koruma altına alınmış on binlerce çocuğumuzun topluma sağlıklı ve eğitimli bireyler olarak kazandırılması büyük önem taşımaktadır. Yapılan araştırmalar yetiştirme yurtlarından ayrılan gençlerin sadece yüzde 2'sinin dört yıllık bir üniversite programını kazanabildiğini göstermekte, bu da bu gençlerimizin akademik eğitim seviyelerinin ve başarılarının yaşıtlarına nazaran ciddi ölçüde düşük olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır. Bu nedenlerle yetiştirme yurtlarından ayrılan gençlerimiz nitelikli işlerde çalışma fırsatı bulamamakta, ancak düz memur, hizmetli gibi alt kadrolarda kendilerine yer bulabilmektedir.

18 yaşını doldurduğu için yurtlardan çıkarılan gençler, yeterli hayat tecrübesi olmaksızın her türlü tehdit, tehlike ve istismara açık oldukları bir dönemde kaderleriyle baş başa bırakılmakta; sadece maddi sorunlarla değil, topluma entegre olamamak, izole olmak ve yalnızlık gibi diğer sosyal sorunlarla da karşı karşıya kalmaktadır. Özellikle, sığınacakları, yardım ve destek alabilecekleri bir yakını olmayan gençler topluma uyum sağlayamayarak suça itilmekte ve suç işlemek zorunda kalabilmektedir. Bu durum, bu gençlerin, tecavüze uğrayan ve istismar edilen, uyuşturucu ve madde bağımlısı, hırsızlık ve gasp suçlarına bulaşan çok sayıda suçlu olarak karşımıza çıkmasına neden olmaktadır.

Bu durumdaki gençlerimizin önemli bir sorunu da işsizliktir. Bu gençlerimizi, kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilmesini sağlayarak topluma kazandırmak, sosyal güvenceye kavuşturmak ve üretim sürecine katmak amacıyla 25/2/1988 tarihli ve 3413 sayılı Kanun çıkarılmıştır. Ancak bu kanunla getirilen istihdam uygulamasında sorunlar yaşanmaktadır. Şu anda, bu kanundan yararlanarak işe girmek için bekleyen binlerce kişi bulunmaktadır. Bu kişiler bir işe yerleştirilemedikleri için çok büyük sıkıntılar yaşamaktadır.

Maddi ve manevi destek alabilecekleri aile ve yakınları bulunmayan bu kardeşlerimizin çok büyük bir bölümü konut edinmekte zorluklar yaşamakta, hayatları boyunca barınacakları bir eve sahip olamamaktadır.

Türkiye genelinde aile ve yakınlarıyla birlikte yaklaşık 400 bin kişilik bir grubu ilgilendiren bu sorunların çözümünde ve bu kimselerin hayat boyu izlenerek desteklenmesinde ilgili kamu kurumlarıyla iş birliği içinde çalışacak, sağlıklı bir sivil toplum örgütlenmesine de ihtiyaç vardır.

Yukarıda sayılanlar dışında daha pek çok başka sorunları bulunan, yetiştirme yurtlarından ayrılan gençlerimizin sorunlarının etraflıca ele alınması ve ivedi olarak çözüme kavuşturulması gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle, 18 yaşını doldurduktan sonra yetiştirme yurtlarından ayrılan gençlerimizin yaşadığı sorunlar ile bu sorunların çözümü için gerekli önlemlerin araştırılarak tespiti amacıyla Anayasa'nın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.

1) Mehmet Akif Hamzaçebi                                                     (İstanbul)

2) Mahmut Tanal                                                                    (İstanbul)

3) Ömer Fethi Gürer                                                               (Niğde)

4) Gülay Yedekci                                                                    (İstanbul)

5) Candan Yüceer                                                                  (Tekirdağ)

6) Nurhayat Altaca Kayışoğlu                                                  (Bursa)

7) Gürsel Erol                                                                        (Tunceli)

8) Onursal Adıgüzel                                                               (İstanbul)

9) Kamil Okyay Sındır                                                             (İzmir)

10) İbrahim Özdiş                                                                  (Adana)

11) Özkan Yalım                                                                     (Uşak)

12) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                                 (İstanbul)

13) Atila Sertel                                                                      (İzmir)

14) Erdin Bircan                                                                     (Edirne)

15) Gamze Akkuş İlgezdi                                                        (İstanbul)

16) Niyazi Nefi Kara                                                               (Antalya)

17) Musa Çam                                                                        (İzmir)

18) Ünal Demirtaş                                                                  (Zonguldak)

19) Yaşar Tüzün                                                                     (Bilecik)

20) Devrim Kök                                                                      (Antalya)

21) Zülfikar İnönü Tümer                                                        (Adana)

22) Şerafettin Turpcu                                                             (Zonguldak)

23) Haydar Akar                                                                     (Kocaeli)

24) Mustafa Tuncer                                                                (Amasya)

25) Sibel Özdemir                                                                  (İstanbul)

26) Okan Gaytancıoğlu                                                           (Edirne)

27) Aytuğ Atıcı                                                                       (Mersin)

 

3.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 20 milletvekilinin, organize sanayi bölgelerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/141)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Organize sanayi bölgelerinin (OSB) günümüzde mevcut sorunlarının tespit edilmesi, bu sorunların giderilmesi ve mevcut durumlarından çok daha iyi durumlara gelebilmesi amacıyla alınması gereken önlemlerin araştırılması için Anayasa'nın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ile 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması komisyonu kurulmasını saygılarımızla arz ve talep ederiz. 8/12/2015

Gerekçe:

Türk sanayi sektörümüzün ekonomik ve sosyal kalkınmadaki lokomotif görevini daima savunmaktayız. Bu yüzden, organize sanayi bölgesi (OSB) konusunun başta Hükûmetin, sonra da toplumun tüm kesimlerince öneminin kavranması ve buna bir millî mesele olarak yaklaşılması gerektiğine inanmaktayız.

Ülkemizde yaklaşık kırk yıllık geçmişi olan organize sanayi bölgelerimizin yasal düzenleme eksiklikleri 57'nci Hükûmet döneminde 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu’yla giderilmiştir. Bu kanunla hedeflenen, sanayimizin düzenli bölgelerde yerleştirilmesi, kentleşmeyi yönlendirmek, çevre sorunlarını önlemek, bilgi ve bilişim teknolojilerinden yararlanmalarını sağlamak, düzenli ve yeterli bir altyapıyla üretim yapılmasını temin etmek, imalat sanayisini belli bir plân dâhilinde toplamaktı.

Ancak geldiğimiz noktada, 2003 yılından bu yana OSB'lerimizin birçok sorunu hâlen mevcut iktidar tarafından çözümlenmemiştir. Bugün OSB'lerimiz, Maliye Bakanlığının vergi baskısı, yetersiz teşvik, yüksek enerji girdi fiyatları, ulaşım, üretim inşaat oranlarındaki düzensizlik gibi birçok çözüm bekleyen sorunlarla baş başadır.

Oysa OSB'lerimiz ülkemizin göz bebeği olup ekonomimizin de can damarlarından biridir. Bu yüzden, organize sanayi bölgelerinin (OSB) günümüzde mevcut sorunlarının tespit edilmesi, bu sorunların giderilmesi ve mevcut durumlarından çok daha iyi durumlara gelebilmesi amacıyla alınması gereken önlemlerin araştırılması için Meclisimize büyük görev düşmektedir. Yüce Meclisimizin bu görevi yerine getirmesi için Anayasa'nın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ile 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması komisyonu kurulması gerekmektedir.

1) Ahmet Kenan Tanrıkulu                                         (İzmir)

2) Oktay Vural                                                          (İzmir)

3) Edip Semih Yalçın                          (İstanbul)

4) Emin Haluk Ayhan                          (Denizli)

5) İsmail Faruk Aksu                          (İstanbul)

6) Arzu Erdem                                                          (İstanbul)

7) Deniz Depboylu                             (Aydın)

8) Ümit Özdağ                                                          (Gaziantep)

9) Yusuf Halaçoğlu                            (Kayseri)

10) Erhan Usta                                                         (Samsun)

11) Mustafa Mit                                                         (Ankara)

12) Mehmet Erdoğan                          (Muğla)

13) Saffet Sancaklı                            (Kocaeli)

14) Mevlüt Karakaya                          (Adana)

15) Mehmet Parsak                            (Afyonkarahisar)

16) Muharrem Varlı                            (Adana)

17) Zühal Topcu                                                        (Ankara)

18) Erkan Akçay                                                        (Manisa)

19) Fahrettin Oğuz Tor                                              (Kahramanmaraş)

20) Mustafa Kalaycı                           (Konya)

21) Ruhi Ersoy                                                          (Osmaniye)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Alınan karar gereğince, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmına geçiyoruz.

Bu kısmın 1’inci sırasında yer alan, Halkların Demokratik Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Yargı Erkini Baskı Altına Aldığı ve Yönlendirdiği, Kuvvetler Ayrılığı İlkesine ve Anayasa’ya Aykırı Yaklaşımlarda Bulunduğu İddiasıyla Adalet Bakanı Bekir Bozdağ Hakkında Bir Gensoru Açılmasına İlişkin (11/3) esas numaralı Önergesi’nin görüşmelerine başlıyoruz.

VIII.- GENSORU

A) Ön Görüşmeler

1.- HDP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, yargı erkini baskı altına aldığı ve yönlendirdiği, kuvvetler ayrılığı ilkesine ve Anayasa’ya aykırı yaklaşımlarda bulunduğu iddiasıyla Adalet Bakanı Bekir Bozdağ hakkında Gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/3)

BAŞKAN – Hükûmet? Burada.

Daha önce bastırılıp dağıtıldığı ve Genel Kurulun 29 Mart 2016 tarihli 62’nci Birleşiminde okunduğu için önergeyi tekrar okutmuyorum.

Sayın milletvekilleri, Anayasa’nın 99’uncu maddesine göre bu görüşmede, önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasi parti grupları adına birer milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.

Konuşma süreleri, önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakikadır.

Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Önerge sahibi, Bedia Özgökçe Ertan, Van Milletvekili.

Siyasi parti grupları: Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mehmet Parsak, Afyonkarahisar Milletvekili; Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Meral Danış Beştaş, Adana Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bülent Tezcan, Aydın Milletvekili; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Orhan Atalay, Ardahan Milletvekili.

Hükûmet adına Bekir Bozdağ, Adalet Bakanı.

Şimdi, sırasıyla söz istemlerini karşılayacağım.

Önerge sahipleri adına ilk konuşmacı Bedia Özgökçe Ertan, Van Milletvekili.

Buyurun Sayın Özgökçe Ertan. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bugün burada, Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ hakkında partimizin vermiş olduğu gensoru önergesiyle ilgili konuşmak üzere söz aldım.

Bizleri gensoru vermeye sevk eden sebeplere genel olarak değineceğim ama bu gensoruyu vermemizde, Türkiye toplumunda hemen herkesin öncelikle yargıya ve adalete duyduğu inancın yok olmasının, artık hiçbir şeyin yolunda gitmediğini söyleyen milyonların olmasının da payı var. Ülke tam bir yangın yerine dönmüş olsa da sorumluluk hissetmesi gerekenlerin gidişattan hiç de rahatsızlık duymuyor oluşu bizleri rahatsız ediyor.

Bildiğiniz gibi, uzunca bir süredir Anayasa başta olmak üzere uluslararası sözleşmeler ile iç mevzuatın uygulanmadığına ve hak ihlallerinin meşrulaştırıldığına şahit oluyoruz. Kuşkusuz, yaşanan tüm bu atmosferde Sayın Bozdağ’ın üst düzey sorumluluğu vardır. Adalet Bakanı toplumsal adaleti temsil etmek yerine ülkenin kaosa sürüklenmesinde etkin rol oynamıştır ve oynamaya devam etmektedir. Sayın Bakan toplumu ayrıştırıcı söylemleriyle yargı erkini baskı altına almakta ve kuvvetler ayrılığı ilkesini hiçe saymaktadır.

Cezasızlık Türkiye adalet sisteminin eskiden beri en yerleşik sorunudur. 1990’larda devletin Kürt coğrafyasında neden olduğu ağır hak ihlallerinin görüldüğü davalardan bazıları 2015 yılında karara bağlandı. 1992-1994 yılları arasında İlçe Jandarma Komutanı olarak görev yaptığı Mardin’in Derik ilçesinde 13 sivilin yargısız infazla öldürülmesi ve kaybedilmesiyle suçlanan Musa Çitil hakkında 13 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenmesine rağmen mayıs ayında beraat etti. AKP iktidarından önce başlayan zulüm AKP’den sonra da yargı eliyle kendini göstermiştir.

Sayın Bakan ve ona bağlı yargı organları kararlarını verirken siyasi iklime göre pozisyon alıyor. Bu iklimde beraat ettirilen Musa Çitil ağustos ayında toplanan Yüksek Askerî Şûra’da Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanlığına terfi ettirildi. Musa Çitil, bu yeni görevinde âdeta kaldığı yerden devam etti. Musa Çitil’in Sur’da yüz günü aşkın bir süredir devam eden sokağa çıkma yasağını komuta etmesi asla bir tesadüf değildir, tıpkı 1990’larda olduğu gibi bugünün ihlallerinin de cezasız kalacağının en önemli göstergesidir.

Yasaklı il ve ilçelerde kolluk görevlilerinin şiddetine maruz kalan, yaşam hakkı ihlal edilen, çıplak bedenleri teşhir edilen, cenazelerine işkence edilip resimleri teşhir edilenlerin maruz kaldığı haksızlıklar yargıya taşınmamış, hiçbir fail hakkında soruşturma dahi açılmamıştır. Mevzuata aykırı bir biçimde uygulanan sokağa çıkma yasaklarına ilişkin Anayasa Mahkemesi başvurularının reddi, AİHM tarafından verilen tedbir kararlarının uygulanmayıp insanların ölüme terk edilmesi de aynı politikanın devamı niteliğindedir. Bu dönem işlenen insanlığa karşı suçlar ile her türlü vahşeti içeren suçların iktidarınızın eseri olduğunu unutmayın.

Tarihe utanç sayfası olarak düşecek bugünlerin başaktörlerinden biri de Adalet Bakanıdır. AİHM’in tedbir kararını uygulamadığınız gibi Cizre’yi AİHM’e taşıyan avukatları da hedef gösterip mahkemelerde yargılattınız. Bir yanda ne ulusal ne uluslararası mevzuata uygun olan sokağa çıkma yasakları, diğer yanda uygulanmayan AİHS hükümleri ve AİHM kararı. Uluslararası yükümlülükler bu kadar ayaklar altına alınmışken Avrupa Birliğine girme bahanesiyle üst üste kanunlar geçirmek de bizce büyük bir çelişkidir. Gelinen noktada, Bakan, yargıda çifte standart ve cezasızlık politikalarında başı çekerek yargıyı yönlendirmektedir.

IŞİD bağlantılı bombalı saldırıların üstü gizlilik kararı yoluyla örtülüyor, avukatlar da dâhil olmak üzere, hiç kimse soruşturmalar hakkında en ufak bilgiye erişemiyor. Suruç, Ankara katliamlarında henüz ilerleme sağlanmadı. Haziranda Diyarbakır mitingimizin bombalanmasıyla ilgili iddianame ancak geçtiğimiz cuma günü kabul edildi, tabii bunun da nasıl sonuçlanacağını mevcut ortamda tahmin etmek zor değil.

Sayın Bakan, patlayan bombaların, başlayan çatışmalı sürecin en büyük sorumlularından biri de sizsiniz. Sayın Abdullah Öcalan’a yönelik tecridi başlatarak sürecin bitmesinde sizin de payınız var. Müzakere süreci boyunca ülkede barış ve huzur ortamı doğmuş, ilk defa hızla demokratikleşmeye doğru gidişat var iken tam bir yıldır Sayın Öcalan’la avukat, aile ve de heyetin görüşmesine engel oldunuz. O zamandan beri, var olan çatışmalı süreçte yaşanan bütün hukuksuzlukları Bakanlık eliyle meşru kılmaya çalışarak görevinizi kötüye kullandınız.

Değerli milletvekilleri, hepimizin bildiği üzere, Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olduğundan beri, mahkemelerin önemli bir bölümü ona hakaret edilip edilmediğini araştırmakla meşgul. Son iki yılda neredeyse 5 kat artan bir Cumhurbaşkanına hakaret davası sayısıyla karşı karşıyayız. TCK 299 yani Cumhurbaşkanına hakaret bağlamındaki davaların sayısındaki artış, Avrupa Konseyinin anayasal konulardaki danışma organı olan Venedik Komisyonunun da dikkatini çekmiştir. Komisyonun 15 Martta yayınlanan raporuna göre, bu maddenin aşırı ve artan kullanımından kaynaklanan ifade özgürlüğü ihlallerinin ortadan kalkması için başvurulabilecek tek yol bu maddenin kaldırılmasıdır yani bu saatten sonra maddeyi değiştirmek bile Türkiye'yi kurtarmayacak durumda. Muhalifleri susturmanın yegâne aracı olarak kullanılan Cumhurbaşkanına hakaret davalarıyla ilgili soruşturma izni veren makam olarak, Türkiye'de ifade özgürlüğünün esamesinin okunmamasının başsorumlusu yine Adalet Bakanıdır.

Mahkemeler Cumhurbaşkanı için çalışırken Cumhurbaşkanı Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımadığını söylüyor. Adalet Bakanı da Anayasa Mahkemesi kararının Anayasa'ya ve yasaya aykırı olduğunu söyleyip Cumhurbaşkanının eleştirisini destekliyor. Açıkçası, Anayasa’yı bilmeyen bir Adalet Bakanıyla karşı karşıyayız. Sayın Bakan, bir kez olsun, Bakanlığın bütün ülke yurttaşları için çalıştığını hatırlayıp kendinize çekidüzen vermenizi öneririm. Sizin göreviniz, Anayasa’yı ayaklar altına almak değil, Anayasa Mahkemesi ve diğer mahkemelerin kararlarının insan haklarına uygunluğunu denetlemek ve herkesçe tanınmasını sağlamaktır.

Biliyorsunuz, başımızdan 17-25 Aralık süreçleri geçti. Bizler, bu ülkenin yurttaşları olarak, ülke tarihinin en büyük yolsuzluk iddialarına konu olan bu sürecin hakkıyla soruşturulmasını beklerdik ancak sonuç böyle olmadı. Bakanlar hakkındaki soruşturma dosyalarının takipsizlikle neticelenmesi için sürekli, kanun değişiklikleri içeren yasa tasarılarına imza atılmış, sekiz ay önce olumlu düzenlemelerle ele alınan ceza usul mevzuatında bakanların suçlarını gizleyecek öneriler getirilmiş, ayrıca HSYK’da dört yıl içinde 3 kez değişiklik yapılarak yargı erki doğrudan Adalet Bakanına bağlanmıştır. Sayın Bakan partisini korumak ve yolsuzluk iddialarını örtbas etmek için ne yapacağını şaşırmış durumdadır. “Nasıl olsa istediğimiz hâkimin, polisin, savcının yerini değiştirdik, kendi kadromuzu kurduk.” diye tam rahatlamışken Reza Zarrab’ın Amerika’da tutuklandığı haberleri geldi. Sayın Bakan geçtiğimiz hafta Adalet Komisyonunda, olayların Türkiye’yle alakası olmadığını ve Türkiye’nin bütün ilişkilerinin hukuka uygun olduğunu söyledi. Soruyorum size: Reza Zarrab hakkında Amerika’da açılan davanın iddianamesinde geçen Türk şirketleri size hiç tanıdık gelmiyor mu ya da “hayırsever iş adamı” diye övdüğünüz birinin dolandırıcılık ve kara para aklama suçundan yargılanıyor olması sizi hiç mi şüphelendirmiyor? İddianamede adı geçen şirketler için Türkiye’de soruşturma açılmayacak mı?

Yine, IŞİD’in her türlü lojistik desteği sağladığı paravan şirketler Birleşmiş Milletlerin raporlarına yansıdı. Soruyoruz: Bu raporlarda isimleri geçen şirketlerle ilgili herhangi bir soruşturma başlatıldı mı? Ülkede kimsenin yargıya, adalete inancı kalmadı. Adaletin tesis edilmesinden sorumlu Bakan olarak, yurttaşların bu umutsuzluğundan hiç mi hicap duymuyorsunuz?

Tüm bu nedenlerle, Halkların Demokratik Partisi olarak kanunların uygulanmaması ve askıya alınmasındaki başsorumlulardan birinin Adalet Bakanı olduğunu düşünüyor ve yurttaşların önünde de hesap vermesi gerektiğine inanıyoruz.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özgökçe Ertan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mehmet Parsak, Afyonkarahisar Milletvekili.

Buyurun Sayın Parsak. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

MHP GRUBU ADINA MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Aziz Türk milleti, saygıdeğer milletvekilleri; (11/3) esas numaralı Yargı Erkini Baskı Altına Aldığı ve Yönlendirdiği, Kuvvetler Ayrılığı İlkesine ve Anayasa’ya Aykırı Yaklaşımlarda Bulunduğu İddiasıyla Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ Hakkında Bir Gensoru Açılmasına İlişkin Önerge’yle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Gazi Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, Milliyetçi Hareket Partisinin kurucusu ve ilk Genel Başkanı, Türk dünyasının efsanevi lideri, her dönemde dürüst devlet adamı olarak hatırlanan ve yine Türk milletinin son Başbuğ’u Alparslan Türkeş’i vefatının 19’uncu yılında rahmet, minnet ve özlemle anıyorum.

Başbuğ Alparslan Türkeş’in “Ülküsüz insan, çamurdan farkı olmayan bir varlıktır.” sözleri üzerinden, hayatını adadığı felsefesini ve mücadele gayesini her geçen gün daha iyi anlıyoruz. Ayrıca, yine, Başbuğ’umuzun “İnsanlar yoksulluğa, açlığa, susuzluğa tahammül ederler fakat adaletsizliğe, hor görülmeye, aşağılanmaya asla müsaade ve müsamaha etmezler.” sözleri, günümüzde tekrar anlam kazanan önemli düşüncelerindendir.

Değerli milletvekilleri, Başbuğ Alparslan Türkeş’in de ifade ettiği gibi, adaletsizlik, yoksulluk ve açlıktan da önde gelen ve asla müsamaha gösterilemeyecek bir kavramdır. Yollar yapabilirsiniz, devlet kaynakları üzerinden insanlara ekmek, yemek ve hatta rant da dağıtabilirsiniz, bu tür durumları siyasi propagandanızın ana omurgası hâline de getirebilirsiniz ancak herkes için adaleti sağlayamadığınız sürece gerçek anlamda iktidar olamazsınız ve bu durumun hesabını da bir gün mutlaka verirsiniz.

HDP’nin vermiş olduğu gensoru açılması önergesinin art niyetli olduğu ve yine hiçbirimizi şaşırtmayacak şekilde, “Hükûmet” adı altında Türkiye Cumhuriyeti devletini küçük düşürmeye, terörle mücadelenin önünü kesmeye yönelik olduğu düşüncesindeyiz. Bize göre ise bu önergenin terörle mücadeleden kaynaklanan nedenlerle değil, terörle neden yeterince mücadele edilmediğiyle ilgili verilmesi gerekmektedir. Ancak, herkes tarafından bilinmelidir ki dolaylı veya doğrudan terör destekçiliği Milliyetçi Hareket Partisi olarak tarihimizin hiçbir noktasında bulunmamış ve bundan sonra da asla bulunmayacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, devlet yönetimini elinde bulunduranların bize her türlü eziyetine rağmen, Türkiye Cumhuriyeti devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne kusursuz bağlılığımız ilanihaye devam edecektir.

AKP hükûmetlerinin terörle mücadele karnesi ortadadır. Terörle müzakere etmekten, terörle mütareke etmekten terörle mücadele etmeye fırsat bulamayan AKP hükûmetlerinin terörün kanlı ve kalleş yüzünü bir kez daha görünce aklı başına gelmiş, AKP Hükûmeti yeterince kararlı ve samimi olmasa da terörle mücadele etmeye girişmiştir. Bu şartlar altında, AKP’nin yarım ağız da olsa yaptığı terörle mücadeleyi akamete uğratacak bir yaklaşım en azından Milliyetçi Hareket Partisinden beklenmemelidir.

Sayın milletvekilleri, AKP hükûmetleri ve Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ’ın terörle mücadele başta olmak üzere adaletsizlik sicili ortadadır. AKP hükûmetleri tarafından yargı ve adalet mekanizmalarını bozmaya ve değiştirmeye yönelik olarak sürdürülen politikalar Türk milletinin hafızasından asla silinmeyecektir. HSYK ve Anayasa Mahkemesinin yapısı 2010 Anayasa referandumunda değişmişken AKP, 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturması sonrasında bu kurumlara kanun yoluyla müdahaleden kaçınmamıştır. Yine, “Balyoz”, “Ergenekon” gibi isimlerle anılan sözde darbe teşebbüsleri kapsamında yürütülen operasyonlar sonucunda Hükûmet yetkililerince “Pardon.” denilmiş ve sürecin sorumlusu olarak bugün AKP tarafından “paralel yapı” olarak adlandırılan, aslında AKP’nin üvey kardeşi, dönemin yavru iktidarı işaret edilmiştir.

Bugüne gelindiğinde, yargıya güven endeksi hiç olmadığı kadar düşmüş, âdeta yerlerde sürünmektedir. Müvekkiller tarafından basit bir boşanma davasında bile avukatlara “Hâkimi tanıyor musunuz?” gibi soruların sorulması, Türk yargı sisteminin içine düşürüldüğü durumu açıkça ortaya koymaktadır. AKP döneminde hâkim ve savcı sınavlarındaki fişleme ve kayırma iddiaları, “senin hâkimin, benim hâkimim” kavgaları, 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturması başta olmak üzere hemen hemen her kritik davada değiştirilen hâkimler, görevden alınan savcılar, içi boşaltılan ve uygulanamaz hâle getirilen kanunlar Türk adaletinin son durumunu ortaya koyması açısından hayati önem taşımaktadır. Hitler döneminde göreve atanan hâkimlere verilen “Bir davada karar vermeden önce ‘Acaba benim yerimde Führer olsaydı nasıl karar verirdi?’ diye düşünün ve kararınızı öylece verin.” nasihati, Hükûmetin hayalindeki yargı sistemini en güzel şekilde özetlemektedir.

Bu vesileyle, sözde yeni Osmanlıcılara, kendi atbizimki de yaşanmışlık. biz de böyle yaşıyoz tongue emoticonadığı kadı tarafından yargılanan Fatih Sultan Mehmet’in adalete olan bağlılığını hatırlatmak isterim. Hepimizin bildiği gibi, Fatih Sultan Mehmet hakkında karar veren Kadı Hızır “Eğer padişahlığına güvenip de benim verdiğim karara karşı gelseydin, şu gördüğün topuzla senin kafanı ezer, seni oracıkta öldürürdüm.” der. Kadının bu cümlelerine istinaden Büyük Sultan Fatih de “Eğer ki sen de benim padişahlığıma aldanıp farklı bir karar verseydin ben de senin kafanı kılıcımla koparırdım.” sözlerini kullanır. Şimdi hep birlikte düşünelim: AKP Hükûmetinin on üç yıldır yürüttüğü adalet politikaları acaba Hitler’in sistemine mi yoksa Fatih Sultan Mehmet’in adaletine mi benzemektedir?

Kıymetli milletvekilleri, PKK terörü başta olmak üzere her türlü terör AKP hükûmetleri döneminde muhatap alınmış ve âdeta desteklenmiştir. PKK ve siyasi uzantılarıyla birlikte “çözüm” adı altında yürütülen ihanet sürecinin ağır sonuçlarını bugün millet olarak yaşamaktayız.

Diğer yandan, Suriye’de ortaya çıkan iç karışıklıklarda sırasıyla Özgür Suriye Ordusu, PYD ve IŞİD unsurları doğrudan muhatap alınmış, bu örgütlere mensup eli silahlı kişiler ülkemizde tedavi edilmiş, bu örgütlere altyapı desteği sağlanmış ve hatta ülkemizde toplantılar yapmalarına izin verilmiştir. PYD’nin sözde Başkanı Salih Müslim’in “Ankara’ya geliyoruz, İstanbul’a geliyoruz, Erdoğan’ın evine kadar gidiyoruz, konuşuyoruz, görüşüyoruz, sonra da arkamızdan ‘terörist’ diyorlar.” sözleri, bu süreçte Hükûmetin içine düştüğü durumu açıkça ortaya koymaktadır.

AKP döneminde, terörle mücadeleye ilişkin mevzuat âdeta terörle mücadele edilmemek üzere tasarlanmış, güvenlik güçlerimizin ve yargının eli kolu bağlanarak terör ve teröristlere alan açılmıştır. Yeterli olmayan mevzuat sorununa bir de bu mevzuatın uygulanmaması sorunu eklenmiş, bu şekilde, doğrudan terör unsuru içeren eylemler, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet gibi basit sayılabilecek suçlara indirgenmiştir. Diğer yandan, Terörle Mücadele Kanunu yerine “çözüm” adı altındaki ihanet politikalarının uygulanması sonucunda, teröristler ellerindeki silahlarıyla askerî birliklerin önünden yürüyerek geçip gitmiş, bu durum ise Türk milletine “O dağlarda piknik yapılacak.” sözleriyle anlatılmıştır.

AKP hükûmetlerinin “çözüm” adı altındaki ihanet icraatları sonucu Terörle Mücadele Kanunu’nda terörle mücadeleye yetki tanıyan veya terör suçlarına yönelik mücadele imkânı veren bir düzenleme ne yazık ki neredeyse kalmamıştır. Terörle Mücadele Kanunu’nun birçok maddesi zamanla yürürlükten kaldırılmış, yerlerine yeni düzenlemeler yapılmamış, kanun sistematiği bozularak teröristlerin mevzuat boşluğundan da yararlanması sağlanmıştır. Hâlihazırdaki hukuk düzenimiz içerisinde tutuksuz yargılanmakta olan bir teröristin Güvenpark’ta meydana gelen canlı bomba saldırısını gerçekleştirmesi sözlerimizde ne kadar halkı olduğumuzun önemli bir kanıtıdır.

Sayın milletvekilleri, gerçek anlamda bir terörle mücadele için öncelikli olarak samimiyet gereklidir. Bu samimiyetin de göstergesi, teröre karşı caydırıcı ve önleyici yasal düzenlemelerdir. Terör suçlarıyla ilgili mevzuatımız dağınık durumdadır, keyfî uygulama yapılmasına müsaittir. Konuya ilişkin mevzuatın tek bir temel kanun altında toplanması zaruret arz etmektedir. Devletin her dönemde ve her türlü teröre karşı kullanabileceği yeni bir terörle mücadele kanununa acilen ihtiyaç vardır. Ayrıca, bu kanunun Emniyet kuvvetlerine, Türk Silahlı Kuvvetlerine ve Türk yargısına terörle mücadelede yeterli yetki, etkinlik ve güç sağlayacak şekilde düzenlenmesi gerekmektedir.

Terör suçları olağanüstü durumlarda işlenen suçlar olduğundan, olağan durumların dışında, özelliğine göre müstakil düzenlemelerle cezalandırılmalı ve olağan dönem ile bu kanun, birbirine karışan yetkiler barındırmamalıdır. Terörle Mücadele Kanunu ile Türk Ceza Kanunu arasındaki uyumsuzluklar giderilmeli, basın-yayın organları aracılığıyla işlenen suçlar ve çocuk suçluların durumu da dâhil olmak üzere gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu, 1991 yılı şartlarında genelde kırsal bölgelerde faaliyet gösteren teröre karşı hazırlanmış olup bu kanunun, şehir merkezlerinde nitelikli ve üniversite mezunu, nitelikli ve belirli bir geliri olan terör yandaşlarına karşı mücadeleye de geniş imkânlar tanıyacak şekilde yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Bazı yeni terör suçları kanuna eklenmelidir. Kanunda tek maddede düzenlenen birçok suç ayrı ayrı düzenlenmeli ve bu şekilde kanuna açıklık getirilmelidir. Bir suçun terör amacıyla işlenmesi hâlinde ceza sınırlarının arttırılması sağlanmalı, bu noktada hâkimlere tanınan takdir hakkının boyutu yeniden gözden geçirilmelidir. Yürüttükleri görev nedeniyle terör örgütlerinin hedefi hâline gelen kamu görevlilerinin kimlikleri, fotoğraf ve faaliyetleriyle ilgili yayın yapılmasının -hiçbir terör örgütünün kamu görevlilerini hedef alamayacağı şekilde- engellenmesi şarttır. Terörle Mücadele Kanunu’nun 10’uncu maddesi yürürlükten kaldırıldığı için, tutanaklarda terörle mücadelede görev alan polis memurlarının isimlerine ve sicil numaralarına yer verilmektedir. Bu noktada, eskiden olduğu gibi, tutanağı düzenleyenlerin açık kimliklerine yer verilmemeli, kamu görevlileri korunmalıdır. Devlete yönelik işlenen suçların yargılanması için kurulan devlet güvenlik mahkemeleri gibi özel yetkili mahkemeler kapatıldığı için, yargılamayı yapacak makamlara hiçbir özel yargılama usulü bırakılmamıştır. En büyük sorunu terör olan bir devletin trafik mahkemeleri varken özel yetkili terör mahkemelerinin bulunmaması düşündürücüdür. Terör suçlarında arama, el koyma, bilgisayar kütüklerindeki aramayla ilgili genel düzenlemeler yeterli olmadığından bir mahkemenin verdiği arama veya el koyma kararları Türkiye genelinde infaz edilememektedir. Bu noktada, işlemin yapılacağı yer başsavcılığı veya mahkemesinin devreye girmesi usulünden vazgeçilmelidir. Örneğin, Ankara’daki bombalı saldırıda suç Ankara’da işlendiği hâlde, bütün deliller, suçu işleyen kişi ve irtibatlarının bağlantılı olduğu yer Gaziantep olduğundan, arama ve el koymalar süratle yapılamamış, suça karışan kişiler yurt dışına kaçmıştır. Bu ve benzeri durumlarda gerekli önlemlerin süratle alınabilmesi için terör suçlarına ilişkin soruşturmaların mümkün olduğunca tek noktadan yürütülmesini sağlayacak yasal düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır.

Genel gözaltı süresi terör suçlarında da uygulanmakta olup, bu süre terör gibi çok kaynaklı karmaşık suçların soruşturulmasında genellikle yeterli olmamaktadır. Terör suçlarında gözaltı sürelerinin, genel usulden farklı olarak, en azından yarı oranında fazla uygulanması gerekmektedir.

Terörle Mücadele Kanunu’nun 5’inci maddesinin son fıkrası hükmü çocuklar hakkında uygulanamayacak şekilde düzenlendiği için terör suçundan yakalanan çocuklar genellikle tutuklanamamakta. Tutukluluk sürelerinin bir güne iki gün sayılıp yüksek tutulduğu, böylece terör suçu işleyen çocuklara yönelik etkili bir yaptırım olmadığından terör örgütlerinin bu nedenle çocukları kullandıkları önemli bir gerçektir. Kanunda yeni bir düzenlemeyle bu tür aksaklıkların önüne geçilerek çocuklarımızın terör örgütünün hedef kitlesi olmaktan kurtarılması acilen gerekmektedir.

Tüzel kişilerin suç sorumluluğu güvenlik tedbiriyle sınırlı tutulduğundan, tüzel kişilikler aracılığıyla işlenen terör suçlarında mahkemelere faaliyetten men ve fesih yetkisinin tanınması gerekmektedir.

Tüm bu mevzuat değişikliği ihtiyaçları yanında, ülkemizin baş belası terörün gerçek anlamda yok edilmesi isteniyorsa şeffaf ve kararlı bir terörle mücadele politikası olmalıdır. Terör örgütleri yan unsurları kesinlikle muhatap alınmamalıdır. Kaliteli istihbarat sağlanmalıdır. Teknolojik bilgi ve gelişmeler terör örgütlerine karşı kullanılmalıdır. Başka ülkelerin istihbaratlarıyla ülkemizin menfaatine olacak şekilde iş birliği yapılmalıdır. Jandarma ve polisin eğitim kalitesi artırılmalıdır. Kanundaki yetkiler tam olmalıdır. Terörü destekleyen ülkelere baskı uygulanmalıdır. Terör örgütünün silahlı unsurlarına karşı askerî ve silahlı güç kullanılmalı, uluslararası kamuoyunun terörle mücadele konusunda yeteri kadar propaganda yapılarak bilgi ve iknası sağlanmalıdır. Ancak bu gereklilikler yerine getirildiği takdirde olumlu sonuç elde edilebilecektir.

Türk milletinin ve ülkücü hareketin Başbuğ’u merhum Alparslan Türkeş uzun yıllar önce “Türkiye Büyük Millet Meclisi bana görev versin, bir yıl içinde bu terörü kökünden kazırım. Bunun için altı ay hazırlık ve altı ay icraat süresi yeterlidir.” ifadelerini samimiyetle, benliğindeki vatan sevgisiyle ve terörle mücadelede kararlılığın önemini vurgulayarak dile getirmiştir. Böyle bir yetkisi olsaydı söylediklerini gerçekleştireceğine de kimsenin şüphesi olduğunu düşünmüyorum.

Sayın Hükûmet üyeleri, bırakın bir yılı, on dört yıldır tek başınıza iktidardasınız, hepinize soruyorum, terörü güçlendirmekten başka ne yaptınız? Bu aziz milletin her gün onlarca şehit haberi almasından öte neye sebep oldunuz? “Analar ağlamayacak.” sözleriyle seçim kazanırken, “Anaların gözyaşı dindi.” sloganlarıyla propaganda yaparken her gün onlarca ananın gözyaşı dökmesini kendinize nasıl açıklıyorsunuz?

Ben söyleyeyim neler yaptığınızı: Çuvallar dolusu paralar ile reklam filmleri çektiniz ve bu millete izlettirdiniz. Vatanımın bir köşesinde bayrağı yere düşürdünüz, ancak reklam filmlerinde göndere çektiniz. Vatanımın bir köşesinde binlerce anayı ağlattınız, ancak reklam filmlerinde gülümseyen annelerimizi kullandınız. Vatanımın bir köşesinde nöbet tutan askerimi koruyamadınız, ancak reklam filmlerinde gülen, oynayan asker figürü seyrettirdiniz. Evet, bu millete hiçbir zaman huzur ve refahı yaşatmadınız. Sadece ve sadece seyrettirdiniz. Ayrıca “Balık baştan kokar.” sözünü hatırlatarak, Karma Komisyon bünyesinde bekleyen terör suçlarıyla ilgili dokunulmazlık dosyaları hakkında hâlen herhangi bir işlem de yapmadınız. Milliyetçi Hareket Partisinin 3 Mart 2016 tarihli başvurusu üzerine, AKP iktidarı âdeta kulaklarını kapatmış ve bizim haklı başvurumuzu görmezden gelmiştir. Sayın Başbakanın kameralar karşısında değil, Türkiye Büyük Millet Meclisinde meydan okumasını bekliyor, terör suçlarıyla ilgili dokunulmazlık dosyalarının işleme alınması adına yaptığımız başvuru hakkında acilen bir adım atılmasını buradan tekraren ifade ediyorum.

Değerli milletvekilleri, iktidarı elinde bulunduranlara ve buna rağmen adaletle muamele etmemeyi âdet hâline getirenlere Muaviye’nin deve kıssasını hatırlatmak isterim: Malumunuz, Hazreti Ali’nin taraftarlarının yoğun olduğu Kûfe’den birisi devesiyle Muaviye’nin egemen olduğu Şam’a gelmiş. Şam sokaklarında dolaşırken birisi ona yanaşarak “Ver o dişi deveyi bana.” demiş. Tabii, tartışma büyümüş, Kûfe’den gelen adam “Bu deve benimdir, üstelik dişi değil, erkektir.” diye itiraz ettiyse de anlaşamamış. Konu Muaviye’ye yansımış, halk meydanda toplanmış, Muaviye, Kûfe’den gelen ile Şam’da deveye sahip çıkan yerliyi dinledikten sonra kararını açıklamış: “Bu dişi deve Şamlınındır.” demiş. Sonra, toplananlara dönmüş ve sormuş “Ey cemaat, bu dişi deve kimindir?”, cemaat hep birlikte bağırmış: “Bu dişi deve Şamlınındır.” Kûfeli şaşkın bir vaziyette devesinin ardından bakarken Muaviye onu yanına çağırarak şunları söylemiş: “Ey Kûfeli, dinle, sen de ben de biliyoruz ki bu deve senindir ve dişi değil, erkektir ama sen Kûfe’ye dönünce gördüklerini Ali’ye anlat ve de ki: ‘Ey Ali, Muaviye’nin dişi deveyi erkek deveden ayırt edemeyen 10 bin adamı var.’ Ayağını denk alsın!”

Mahkeme kadıya mülk değildir; bir gün, bu adaletsizlikleri yapanlar da bu koltuklardan inerler ve adaletsizliklerinin hesabını verirler. Bugün hiçe sayılan adaletin o gün geldiğinde adaleti hiçe sayanlara da lazım olacağı akıllardan hiç çıkarılmamalı, kulaklara küpe yapılmalıdır.

Sayın milletvekilleri, netice itibarıyla, ifade etmek gerekir ki, HDP’nin gensoru önergesi, özetle, âdeta “Niye terörle mücadele ediliyor?” anlamındaki yaklaşımı dolayısıyla tarafımızca kabul edilemez durumdadır. Bize göre, bir gensoru verilecekse “Niye terörle yeterince mücadele edilemiyor?” mahiyetinde bir gensoru verilmelidir.

Bu düşüncelerle, Gazi Meclisi ve yüce Türk milletini bir kere daha saygılarımla selamlıyor, vefatının 19’uncu seneidevriyesinde rahmetli Başbuğ’umuz Alparslan Türkeş Bey’i ve onun üzerinden tüm şehitlerimizi bir kere daha saygı, rahmet ve şükranla anıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Parsak.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Meral Danış Beştaş, Adana Milletvekili, ancak Sayın Danış Beştaş’ı davet etmeden Sayın Demirel ayağa kalktı.

Dinliyorum sizi Sayın Demirel.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Az önceki hatip konuşmasında, HDP olarak, grubumuz olarak vermiş olduğumuz bu önergenin bir art niyet taşıdığına dair ibarelerde bulundu. O yüzden, sataşmadan dolayı söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Demirel, ben bunu bir sataşma olarak değil, bir siyasi değerlendirme olarak görüyorum. Şimdi, sizin sözcünüz çıkacak, karşı görüşünü söyleyecektir. Arzu ederseniz, yerinizden, 60’ıncı maddeye göre söz verebilirim, ama her siyasi eleştiriyi sataşma olarak değerlendirirsek doğru değil efendim.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, önergeyi kabul edilmez bulduğunu ifade etti zaten…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Art niyetli…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Bu konuya ilişkin zaten görüşlerini ifade etti, buna yönelik, siyasi anlamda görüşlerine ya da reddedişine dair bir söz yok, ama art niyet olarak…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – “Art niyetli” sataşmadır Sayın Başkan.

BAŞKAN – “Art niyet” kelimesini siz sataşma olarak görüyorsunuz.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Evet, “art niyet” ibaresini kullanmayı bir sataşma olarak ifade ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Demirel.

“Art niyet” nedeniyle, o kelime, o ibare nedeniyle, ben, size, yeni bir sataşmaya meydan vermemek üzere iki dakika süreyle söz veriyorum.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak’ın (11/3) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde MHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, şimdi, önergeyi kabul etmeyebilirsiniz, eleştirileriniz olabilir, değerlendirmeleriniz olabilir, bu Mecliste bunlar gayet doğaldır ama bir ibare kullanırken, bunun art niyet adına verildiğini ifade etmek doğru değil ve kabul edilecek bir durum da değildir.

Türkiye'de yaşıyoruz hepimiz ve adaletin yerle bir edildiği bir ülkede Adalet Bakanı hakkında gensoru önergesi vermek kadar doğal bir durum söz konusu değildir, çünkü yaşadığımız ülkede adım attığımız her şeyin hukuk dışı uygulamalarla, keyfî uygulamalarla karşı karşıya kaldığını çok net olarak biliyoruz.

Evet, yargının siyasallaştığı ve yargının keyfî olarak kullanıldığı bir süreçte Adalet Bakanı hakkında gensoru önergesi vermek, gerçekten de değerlendirilmesi gereken bir durumdur, bugün Genel Kurulda bunu değerlendiriyoruz.

Hangisini söyleyelim bilmiyoruz, partimiz adına hatiplerimiz de konuşacak. Ama şunu çok net ifade edelim ki Adalet Bakanının bu ülkede her şeyi keyfî olarak ele aldığını, eleştirdiğimiz hukuki yönleri bile… Yasaların bile eleştirdiğimiz birçok durumuna karşı onların da gerisine düşen bir uygulamayla karşı karşıyayız Türkiye’de. Cezaevlerinin durumu, yaşamını yitirenlerin hâlâ DNA’larının Adli Tıp Kurumuna gönderilmeyen keyfî uygulamalarla baş başa… Hatta halkla, ailelerle keyfî uygulamalarını hayata geçiren savcıları mı söylesek, hâkimleri mi söylesek, ceza indirimlerine ilişkin yaklaşımları mı ifade etsek, cezaevlerindeki hak ihlallerini mi ifade etsek, tecavüz, yolsuzluk gibi sorgulamaların yapılmadığını fakat düşünce, ifade özgürlüğü hakkında propaganda cezası verilen akademisyenleri mi, siyasetçilerimizi mi ifade etsek? Hepsini burada ifade etmek gerçekten zamana sığmayacak diyorum.

Bu gensoruyu desteklediğimizi bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demirel.

Sayın Akçay…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Parsak yerinden kısa bir açıklama yapacak.

BAŞKAN – Buyurunuz, açıyorum mikrofonunuzu.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

22.- Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak’ın, Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Efendim, teşekkür ediyorum.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, söz konusu önergedeki yaklaşımlar çerçevesinde, kendi politikalarımız çerçevesinde değerlendirmelerimizi Gazi Meclisle ve yüce Türk milletiyle paylaştık. Bu değerlendirmelerimizde ve bu yaklaşımlarımızda ısrarlıyız. Bu çerçevede, tutanaklara geçmesi bakımından bunu da ifade etme gereği duydum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Parsak.

VIII.- GENSORU (Devam)

A) Ön Görüşmeler (Devam)

1.- HDP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, yargı erkini baskı altına aldığı ve yönlendirdiği, kuvvetler ayrılığı ilkesine ve Anayasa’ya aykırı yaklaşımlarda bulunduğu iddiasıyla Adalet Bakanı Bekir Bozdağ hakkında Gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/3) (Devam)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Danış Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Doğrusu, konuşmama başlamadan, niye pazartesi günü bu gensoruyu görüşüyoruz, bunu öncelikle söylemek istiyorum. Pazartesi gününe alınması bile çok ciddi bir şüphe uyandırıyor, şüpheden ziyade manidar bir durum çünkü bugün Meclis yayını yok, halkımız şu anda gensoru konusunda yapacağımız konuşmaları, görüşleri, bu haksızlık ve hukuksuzlukları en azından canlı olarak dinleyemeyecek. Şüphesiz, başka sebepler de vardır ama bu da halktan gizli… Halkın haber alma hakkının, halkın ülkede yaşananları öğrenme hakkının bizzat iktidar eliyle, bir kez daha ortadan kaldırıldığını öncelikle belirtmek istiyorum.

Şimdi, bilindiği üzere, bugün Adalet Bakanı hakkında gensoru önergesini görüşüyoruz. Peki, gerçekten, bu ülkede bir Adalet Bakanı var mı? Nerede? Yani, bunu tartışacağız.

Geçtiğimiz mayıs ayından itibaren ülkemiz bombalarla sallanıyor, yer yerinden oynuyor. Yüzlerce insan katliamlarda canlarını yitiriyor. Fakat, tüm bunlar olurken, biz Adalet Bakanını aslında hiçbir yerde göremiyoruz. Haksızlık etmeyelim ama, hakkı teslim edelim. Sayın Cumhurbaşkanının “Ben Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu karara sadece sessiz kalırım, o kadar ama bunu kabul etmek durumunda değilim. Karara uymuyorum, saygı da duymuyorum.” sözlerinden sonra Sayın Bozdağ’ı Cumhurbaşkanının hemen arkasında görüverdik; hiç, yanında falan değil, arkasında. Lakin, başta da ifade ettiğim gibi, ülkemizde yaşanan hiçbir elim olayda, ihtiyaç duyulan hiçbir yerde kendisini göremedik.

Bir de Sayın Adalet Bakanı, Cumhurbaşkanının yargıyı doğrudan etkisi altına alan, yargıya talimat veren, tehdit eden sözlerinden sonra “Cumhurbaşkanının da herkes gibi düşünce ve ifade özgürlüğü var.” dedi; sadece “Şaka gibi.” diyebilirim, gerçekten. Üstelik, bir Adalet Bakanı olarak Anayasa Mahkemesi kararını kendisi de eleştirerek bunun haklı olduğunu ifade etti. Aslında doğru söylüyor, bu ülkede hiç kimsenin düşünce ve ifade özgürlüğü yok. Cumhurbaşkanının var ama; Cumhurbaşkanı her konuda söz söyleyebilir, herkese talimat verebilir, yargıyı dizayn edebilir, Meclisin önüne iş koyabilir. Ama siyasi partiler kendi alanlarında düşüncelerini açıkladıklarında, siyaset yaptıklarında fezleke tehditleriyle, tutuklamalarla, gözaltılarla bu ülkede düşünce ve ifade özgürlüğü tümüyle yok edilir.

Aslında, Adalet Bakanının sadece bu cümlesi bile, Cumhurbaşkanının sözlerinin düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında olduğu yönündeki beyanı bile Adalet Bakanlığı sıfatını asla taşımadığını, adaletten bihaber olduğunu ve dünyanın neresinde olursa olsun “Anayasa Mahkemesi kararını tanımıyorum.” diyen bir Cumhurbaşkanının beyanı, düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında değil, doğrudan kendisini tek yetkili ve tek erk olarak gördüğünü ortaya koyar.

Şimdi, yani o kadar çok hukuksuzluk ve adaletsizlik var ki hangisini söyleyelim bilmiyorum. Başlıklarla söyleyelim.

Bu ülkenin geleceğini ve barışını elinde tutan, çözüm sürecinde barışı gerçekten tesis etmek için muazzam bir sabır, dirayet gösteren Sayın Öcalan şu anda tecrit altında. Yarın bir yıl oluyor, tam bir yıl. 5 Nisandan sonra Sayın Öcalan’a uygulanan tecrit ağırlaştırıldı. Peki, neden? Çünkü iktidar partisi ve saray ve tabii ki Adalet Bakanı çözüm sürecini ilk aslında o tecrit kararıyla bitirdiler, bitiren kararlardan biri oydu. Niye, tecrit uygulayabilirler mi? Hayır. Ceza İnfaz Kanunu’na göre uygulayabilirler mi? Hayır. Türk Ceza Kanunu’na göre, ilgili mevzuata, yönetmeliklere, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne göre bu tecridin bir yeri var mıdır? Kesinlikle yoktur. Bu tecrit kararı, savaş kararına eşlik eden, tümüyle hukuksuz, tümüyle keyfî bir karar olarak hâlâ devam ettiriliyor. Bu konuda, yanındaki 2 hükümlü de Silivri’ye götürüldü ve şu anda onlar da tecrit altında. Bununla ilgili, şu anda Kürt halkı, Türkiye halkları, kamuoyu, barışı isteyen, barışı özleyen, çözüm sürecinin devamından yana olan, hem ulusal hem uluslararası düzeyde herkesin ciddi eleştirilerine maruz olan bir alanda tecrit tümüyle keyfî bir şekilde devam ettiriliyor ve çözüm sürecinin bitmesinde, tecridin devam etmesinde İmralı Adası’na âdeta bir duvar ören Hükûmet ve Adalet Bakanı bu işin baş suçlularıdır ve bu, gerçekten, asla hukukla, hukuk kurallarıyla, Anayasa’yla ve sözleşmelerle açıklanamaz.

Diğer bir mesele, hasta tutsaklar meselesi. Tecride paralel bir şekilde, çözüm sürecinde “Bugün çıkıyorlar, yarın çıkıyorlar. Şu değişikliği yaptık, şu olacak.” dedikleri bir alanda şu anda 700’ü aşkın hasta tutsak kasten ve taammüden adım adım öldürülüyor. Ölümün pençesinde cezaevi koşullarında ama tecrit altında ama izole bir şekilde ama tedavi hakları engellenerek, Adalet Bakanlığının yaptığı ve yaptırmadığı değişikliklerle, verdikleri talimatlarla hasta tutsaklar günbegün öldürülmeye, ölüme terk edilmeye devam ediyor.

Şimdi, Adli Tıp Kurumu. Adli Tıp Kurumu tabii ki siyasi iktidarın arkabahçesi. Hasta tutsakların teşhis döneminden, rapor döneminden otopsi işlemlerine kadar, tecavüz mağduru çocukların ruhsal durumlarının bozulmadığına dair en acımasız kararlara Adli Tıp Kurumu imza atıyor. Peki nedir? Arkabahçe tabii ki ve her zaman iktidarın yanında yer alan bir kurum olarak önümüzde duruyor. Ve adalet sisteminin çarklarının ne kadar bozuk olduğunu göstermesi açısından Adli Tıp Kurumunu gerçekten özenle ve önemle takip etmemiz gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyoruz.

Bir de şu var: Bu dönemde 16 Ocak 2016 tarihinde Adli Tıp Kurumu Yönetmeliği’nde bir değişiklik yapıldı cesetler, cenazelerle ilgili. Cenazeler ve cesetler üzerinden Adalet Bakanlığı ve Hükûmet halka karşı savaşı inanılmaz çirkin boyutlara vardırdılar. Bu yönetmelik hükmü: “Cesedin teslim veya gömülme işlemleri sırasında kamu düzeninin bozulabileceği veya toplumsal olayların meydana gelebileceği ya da suç işlenebileceği mülki idare amirince değerlendirildiği takdirde cesetler, gömülmek üzere doğrudan mülki idare amirliğine teslim edilir.” Böyle bir belge hukuk belgesi olamaz. Ailelerin kendi evlatlarının, kardeşlerinin, eşlerinin cenazelerini defnetme hakkını elinden alan bir değişikliktir bu ve cenazeler üzerinden bugün bu daha da tırmandırılıyor. Hâlihazırda, 80 cenaze ailelerine haber verilmeden defnedilmiş ve aileler il il gezerek evlatlarının, çocuklarının cenazelerini teşhis etmek için kan örnekleri veriyor. Şu anda Sur’da bulunan cenazeler… 14 Marttan bu yana, yirmi gündür DNA örnekleri verilmiş, kan örnekleri. Aileler ölüm orucuna başladılar ve istedikleri şey ne, biliyor musunuz? Bu DNA örnekleri bir an önce Adli Tıbba gitsin, çocuklarımızın onlar olup olmadığını öğrenelim ki defnedelim, defin hakkımızı kullanalım. Şimdi bunun işkenceden…. Yani işkence bile hafif kalıyor gerçekten. Haksız bir öldürme, bir katliamdan sonra cenazeleri defnetmenin ve DNA örneklerini bile göndermeme cüretini göstermenin bir izahı yoktur herhâlde. Cenazeler konusunda yapılanlar, gerçekten Türkiye tarihinin en karanlık sayfalarından birini oluşturmaya devam ediyor.

Şimdi, cenazelerin soyulup teşhir edildiğini, kadın bedenlerinin… Bunu buradan çok söyledik, ayrıntıya girmeyeyim. Bu yine bu dönemin faaliyetleri.

Yine otopsi işlemleri… Silopi’de, Cizre’de otopsi işlemlerine avukatlar alınmıyor, adli tıp uzmanları alınmıyor. Adalet Bakanını arıyoruz, diyor ki: “Avukatlar girebiliyor mu otopsiye?” Hukuktan bihaber, haktan, adaletten bihaber! Adalet Bakanı bu ülkenin adaletini tesis etmekle görevli, gerçekten içler acısı bir durum.

Tabii, canlı bombalar, bu bombalar sonucunda başlayan soruşturmalar, yüzlerce, binlerce insanın katledildiği dava dosyaları… Yine Suruç, Ankara ve daha diğer katliamlarda soruşturma makamları, yargı ne yaptı? Hiçbir şey. Ankara katliamında gaz atıldığı ve yaralananların geç götürüldüğü için bir kısmının hayatını kaybettiği iddialarına takipsizlik kararı verildi Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından. Fakat, diğer meselelerde soruşturma makamları hızla devreye girip… Cumhurbaşkanlığına hakaret suçlamalarında -ama dersten, ama okuldan, ama evden ama gece yarısı, ama bir Facebook mesajından dolayı- savcılar oldukça çalışkanlar ama yüzlerce insanın katledildiği olaylarda, katliamlarda savcılar, talimat aksi yönde olduğu için kıllarını kıpırdatmıyorlar. Suruç’ta hâlâ gizlilik kararı var. Değerli arkadaşlar, gizlilik kararının anlamı faili gizlemektir, faili ortaya çıkarmak değildir; failin yaptıklarını, delilleri tümüyle ortadan kaldırmak için soruşturmayı sürüncemede bırakmaktır. Yine, bu konuda, sokağa çıkma yasakları konusunda verilen kararların hukukla, mevzuatla, sözleşmeyle, kararlarla hiçbir ilgisi olmadığını bu kürsüden defalarca ifade ettik ve bunu savunan bir Adalet Bakanı var.

Tahir Elçi olayında biz araştırma önergesinde söyledik, tek cümle söyleyeyim: Tahir Elçi’yi linç edenler ne yaptılar? Hemen baro odasından, adli yardım bürosundan onu apar topar İstanbul’a götürüp ifadesini aldılar ama Tahir Elçi’yi öldürenleri korumaya devam ediyorlar. Konuşma olunca, eleştiri olunca derhâl harekete geçirilen, talimat verilen savcılar hemen “hazır ol”da duruyorlar ama cinayetten sonra Tahir Elçi’nin faillerini -şu anda- Adalet Bakanı ve Hükûmet gizlemeye devam ediyor; bu işin sorumlusu kendileridir.

Akademisyenlerle ilgili tablo, tablodan örnekler veriyorum sadece: Şu anda hâlâ 4 akademisyen cezaevinde; Meral Camcı, Esra Mungan, Kıvanç Ersoy, Muzaffer Kaya. Niçin? Bir şey yapmaktan değil, bir sözü söylemekten değil, bir sözü söylememekten tutuklular. Yani, bu ülkede de hukuk tarihine çok ilginç suç tipleri giriyor, bu suç falan değil tabii. “Niye PKK’yi kınamadınız?” Kınamak zorunda mı? Size ne? O kendi görüşünü söylüyor, “Katliamlar karşısında bu suça ortak olmayacağız.” diyor. Akademisyenlere ilişkin talimatlar yine başta Cumhurbaşkanı tarafından verildi, arkasından cadı avı başlatıldı ve şu anda akademisyenler üzerinden bütün bir toplum, akademi dünyası, bilim insanları tehdit edilmeye çalışılıyor. Ama, tabii ki kaybeden kendileri olacak yani bunu en yakın süreçte göreceğiz, buna hiçbir kuşkumuz yok tabii ki.

Yine, 17-25 Aralık, bu konuda da çok konuşuldu. 17-25 Aralığa ilişkin sadece şunu söyleyeyim: Bu ülkede ekmek çaldığı için, pasta ya da benzeri küçük hırsızlıklarda çocuklar “Nitelikli hırsızlık mı, değil mi; anahtar kırılmış mı, değil mi?” diye onlarca yıl -beş yıl, on yıl- ceza alıyor. Ama büyük hırsızlıklarda, hele bu hırsızlıkların faili Hükûmetse, hele korunanlarsa ne yapılır bu ülkede? Yasa değiştirilir, mahkeme kaldırılır, yeni mahkeme kurulur, soruşturmayı açan savcı ya tutuklanır ya işten alınır ya da sevk edilir, başka bir yere gönderilir. 17-25 Aralıkta da Hükûmete karşı olunca gerçekten ne kadar maharetli olduklarını -haklarını teslim edelim- takipsizlik kararlarını ve sözde aklama kararlarını nasıl verdiklerini adım adım Türkiye ve dünya ibretle izledi.

Fezlekeler konusuna girmeyeceğim ama yani biz, söylediklerimizin dokunulmazlıklar üzerinden... Adalet Bakanının konuşmalarını yine büyük bir talihsizlik olarak görüyoruz gerçekten. Kendisi hırsızlık, dolandırıcılık, her türlü yolsuzluğa “evet” derken, arkasında dururken; bizim düşüncelerimizi açıkladığımız, siyaset yaptığımız, demokrasiyi savunduğumuz sözlerimiz sebebiyle fezleke iddialarıyla -kendilerince tehdit herhâlde- baskı aracıyla birilerini yönetmeye çalışıyorlar, yönlendirmeye çalışıyorlar ama bize vız gelir. Biz ne söylediğimizi biliyoruz, neyi savunduğumuzu biliyoruz, bu ülkeye demokrasinin de bizim sözlerimizle, bizim mücadelemizle geleceğine hiçbir kuşkumuz yok.

Tabii, hâkim ve savcıların görev değişiklikleri, rüşvet iddiaları, hangi mahkemeye hangi dosya düşürülsün, işte kim AKP’ye yakın, kim karşı, fişlemeler, bunlar gırla gidiyor.

Bir uçakta bir savcıyla tanışmıştım, ismini vermeyeyim, tabii, tutuklanır ya da öldürülür. Diyor ki: “17-25 Aralıktan sonra HSYK’ye geldiler, bizi otobüslere doldurup götürdüler ya.” Böyle bir şey var mı? Otobüslere hâkim ve savcıları yasa değişikliğinden sonra kampa götürmüşler. Savcı diyor ki: “Hayatımda unutamayacağım tek şey odur. Hadi görevden alınmak bir yana, alelacele otobüse bindirilip oradan Adalet Bakanlığının eşliğinde gönderilmeyi hazmedemiyorum.” Bu bir buçuk saatlik bir sohbetin sonucunda yaptığım…

ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) – O yalan söylüyor.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – İsmini söylemek isterim de onu korumak zorundayım.

ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) – İsmini de söylemeyin. Kimse yalan söylüyor.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Yalan söylemiyor.

ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) – Kimse yalan söylüyor.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Özel yetkili mahkemelere falan geçmeyeceğim ama satır başlarıyla… Sürem az kaldı.

Gerçekten bu ülkede adalet yok -bunu tartışmıyorum tabii- ama birileri için, kendileri için adaletsizliği adalet diye tesis etmeye devam ediyorlar. IŞİD’cilere her türlü suç işlemek serbest. Geçen hafta IŞİD’le ilgili ana davada, Türkiye’deki yapılanmayla ilgili davada -buradan yine söyledik- 96 sanık hakkında açılan davanın dördüncü duruşmasında tüm tutuklu sanıklar tahliye edildi. “IŞİD’ciler artık rahatlıkla bomba atabilirler.” kararıdır bu. “Biz sizin arkanızdayız. Verdiğimiz destek yetmemiş, bu soruşturmayı da haksız yere yaptık. Özür dileriz.” beyanıdır. Ama, diğer yandan, tabii ki demokratik muhalefete, demokrasi güçlerine, basın-yayın organlarına, gazetecilere, akademisyenlere, öğrencilere, kadınlara yönelik operasyonlar ve tabii ki partimize yönelik tasfiye operasyonları, siyasi soykırım operasyonları hız kesmeden devam ettiriliyor.

Şimdi, yargı, bu dönemde, Adalet Bakanı sayesinde ve kendisine talimat verenler sayesinde muhalefeti, her türlü muhalefeti tasfiye etmek için kullanılan bir araç hâline dönüştürülmüştür. “Sadece Hükûmete yönelik suç işlenebilir, başka bir suç işlenemez.” Böyle bir algı var ve gerçekten diğer suçların hepsi de cezasız kalıyor. Daha da garibi “konjonktürel suç” diye bir şeyle tanıştık hukukçular olarak. Üniversite hocalarımıza bugün soracağız tabii -yani her gün soruyoruz- konjonktürel suç ne? O günkü koşullara göre kim terör örgütü? Gerçekten tuhaf bir şey. Sayın Adalet Bakanı “tweet”lerini bugün silmeye başlamış. Konjonktürel olarak “tweet” attığı dönemde Fethullah Gülen terörist değildi ve örgütü de yoktu ama şimdi terör örgütü ilan edildi. ASALA yine yeni terör örgütü oldu. Ne bileyim, başka başka terör örgütleri icat edildi. Bu ne? Döneme göre konjonktürel terör örgütleri icadıyla karşılaşıyoruz. Sayın Adalet Bakanı da -“tweet”lerine kim girdi, kim yazdı bilmiyoruz, soruşturmasını öneririz ama- çok da ağır bir “tweet” atmış, diyor ki: “Atmadığım ‘tweet’i attığım ‘tweet’miş gibi beğenen veya ‘retweet’ edenler ahlaksızlık ve iftiranın zirvesindeler.” Ama bu “tweet”ler arşivde ve bugün siliniyor, biz takip ediyoruz bu “tweet”leri. Yani, kendisinden şöyle bir açıklama bekliyoruz: “Vallahi, o zaman terör örgütü değildi ama şimdi karar verdik, yasalar da buna göre değişecek, bu yüzden ‘tweet’leri silmek zorundayım.” dese daha doğru bir açıklama olur.

Yine, Soma’daki, tekme atan Yusuf Yerkel’i sadece anmak istiyorum. İşçilere yönelik suçlarda da cezasızlık var, kadınlara yönelik suçlarda cezasızlık var, istismar davalarında cezasızlık var, katliam davalarında cezasızlık var. 1990’lı yıllarda sadece faili meçhul cinayetlerde cezasızlık vardı, şimdi, AKP iktidarı ve Adalet Bakanı sadece bu dönemi aklamakla kendilerini görevli hissetmiyorlar, 1990’lı yıllarda işlenen suçlar, artı, kendi dönemlerinde işlenen suçları topyekûn cezasızlık zırhıyla korumaya devam ediyorlar. Beraat kararlarının hızla veriliyor olması bunu açıkça ortaya koyuyor. İnsan öldürmek serbest, yakmak, parçalamak serbest, cenazelere işkence yapmak serbest, bebek öldürmek serbest –cezasız demek istiyorum- fakat Cumhurbaşkanına tek laf etmek suç; Adalet Bakanı hemen arkasından çıkıveriyor.

İşte, netice itibarıyla şunu söylemek istiyorum: Sayın Adalet Bakanı, gerçekten tarihe adınız kara bir sayfa olarak geçecek ve Mahmut Esat Bozkurt herhâlde mezarında ters döner sizden sonra. Gerçekten onu aratmayan, keyfiyetin ve hukuksuzluğun esas olduğu bir döneme imza attınız ve bu ülkede ne adalet var ne Adalet Bakanı, bunu bütün dünya ve Türkiye yurttaşları görüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Yani, işin özeti aslında bu.

Son cümle olarak da Montesquieu’nin bir lafını söylemek istiyorum, süre bitti ama…

BAŞKAN – Buyurun, mikrofonunuzu açıyorum Sayın Beştaş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – “Bir rejim halkın adalete inanmaz bir hâle geldiği noktaya gelince o rejim mahkûm olmuştur.” Ve şu anda ülkemizde adalete inanç ve güven hiç olmadığı kadar diplerdedir, adaletsizlik zirvededir çünkü.

Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan, sağ olun. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Danış Beştaş.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bülent Tezcan, Aydın Milletvekili.

Buyurun Sayın Tezcan. (CHP sıralarından alkışlar)

Sizin de süreniz yirmi dakikadır.

CHP GRUBU ADINA BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; önce, izninizle, bir durumu paylaşmak zorundayım. Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir gensoru kültürü vardır, bir gensoru kültürü olması lazım. Gensoru, Meclisin en önemli denetim mekanizmalarından birisi ve Hükûmet üyelerinin kontrol edildiği, yasamanın yürütmeyi kontrol ettiği, denetlediği en önemli yöntemlerden birisidir. Gensoruyu veren biz değiliz, muhatabı da biz değiliz ama bakıyorum ki -Türkiye Büyük Millet Meclisinin özellikle iktidar kanadını teşkil eden sıralarına bakıyorum- böyle bir gensoru görüşmesinde milletvekili arkadaşlarımız hazır bulunma ve dinleme tenezzülünde dahi bulunmuyorlar. Bu nasıl bir şeydir, takdirlerinize sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, konuşmaya başlamadan önce bir konunun daha altını çizmekte yarar var. Biraz önce sayın milletvekili, hatip burada konuşurken gensoru verilen Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ ile rahmetli Sayın Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt arasında bir karşılaştırma yapma gafletine düştü ve “Bunlar karşısında Mahmut Esat Bozkurt bile mezarında ters dönerdi.” dedi. Mahmut Esat Bozkurt, çağdaş ölçülerde Medeni Kanun’u Türkiye’ye getirerek hukuk devleti esasına dayalı, çağdaş bir Türkiye Cumhuriyeti kurulmasında en önemli devlet adamlarından biridir, kesinlikle böyle bir karşılaştırmayı doğru bulmuyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, Sayın Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’la ilgili gensoruyu görüşüyoruz. Sorunun bizim açımızdan tarifi çok açık ve nettir. Bizim penceremizden sorun, siyasetin yargıya müdahale etme sorunudur; bizim penceremizden sorun, siyasetin yargıya emir verme sorunudur; bizim penceremizden sorun, bağımsız yargı sorunudur. Biz bu pencereden bakıyoruz ve ne yazık ki Sayın Bakanın Bakanlık yaptığı dönem ve önceki dönemler dâhil olmak üzere AKP iktidarı döneminde Türkiye’de, şu veya bu şekilde, yargının siyasetin tahakkümü altına girdiği bir süreçten geçiyor. Fark etmiyor, aktörler değişiyor ama sorun aynı sorun. Dün, cemaat yargısı böyle yapıyordu, Hükûmet ile cemaatin ittifakı, iktidar bloku yargıyı bu şekliyle kontrol altında tutuyordu; bugün, blok dağıldı, çatışma başladı, bugün de Hükûmet yargısı. Tablo aynı tablo. Bugün, kayıkçı kavgası gibi ya da şu veya bu sebeple birbirine düştüklerine bakmayın, aynı anlayışla yargıyı siyasetin kontrolü altına sokan ve yargıyı tahrip eden bir tabloyla karşı karşıyayız.

Şimdi, Sayın Bakan “tweet”lerini silmiş, geçmiş dönemle ilgili “tweet”lerin hesabını veremediği için “tweet”leri silmiş. Değerli arkadaşlar, acze bakar mısınız. Bir Adalet Bakanı “Sahte ‘tweet’ var.” deyip onu silmek zorunda kalıyorsa ve o ülkede adalet bunu ortaya çıkaramıyorsa bu bile Adalet Bakanı için verilen gensorunun ne kadar yerinde olduğunun bir göstergesidir. (CHP sıralarından alkışlar) Vatandaş ne yapacak Adalet Bakanı bu durumdaysa? Bu acziyet içerisinde vatandaş ne yapacak? Bakın, bu acziyetin başka ifadeleri de var. Hani dedim ya “Aktörler değişiyor, problem aynı problem.” Dün cemaat yargısı, bugün Hükûmet yargısı. Hani çıkıp bağırıyorlar ya “FETÖ… FETÖ… FETÖ, terör örgütü…” O terör örgütünü besleyip büyüten siz değil misiniz? O terör örgütünü devletin her yerine yerleştiren siz değil misiniz? (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, bakın, 25 Mart 2011. Size bir pasaj okuyacağım, dikkatle dinleyin: “Fethullah Gülen bu ülkenin yetiştirdiği değerli bir kıymettir. Seversiniz sevmezsiniz ama değerli bir insandır, bilge bir insandır. Bu ülkenin millî ve manevi değerlerine bağlı nesillerin yetişmesi için hizmetini yapıyor. Her şeyi de açık, devletin denetimi ve gözetimi altında açık, her şey göz önünde yapılıyor.” Ne diyor: “Her şey açık, devletin denetimi, gözetimi altında yapılıyor.” Bu konuşma nerede yapılıyor? Bu kürsüde, Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde, 2011 yılında yapılıyor. Hangi konuda yapılıyor? Ahmet Şık’ın İmamın Ordusu kitabı çıktığı zaman o kitap üzerindeki tutuklamalar tartışılırken yapılıyor. Konuşmayı yapan kim? Konuşmayı yapan, dönemin Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili, bugünün Adalet Bakanı Bekir Bozdağ. İşte size cemaat ve Hükûmetin ortaklığı. (CHP sıralarından alkışlar) Yani şimdi, siz bunları söyleyeceksiniz… Evet, doğru, her şey devletin gözü önünde yapıldı, her şey devletin gözü önünde açık seçik yapıldı. Tartışma şu: “Yargı içerisinde, yargı üzerinde bir cemaat örgütlenmesi var.” diyor Cumhuriyet Halk Partili milletvekili bu kürsüden, Sayın Bekir Bozdağ o zaman çıkmış, bu ittifakı ikrar eder bir şekilde “Devletin gözü önünde yerleştirdik biz.” diyor.

Değerli arkadaşlar, işte bugün temel problem bu problemdir. Bakın, Anayasa’nın 138’inci maddesi açık, ne diyor: “Hiçbir organ, makam, merci yargıya emir ve talimat veremez; genelge gönderemez.” Yine, 138’inci madde: “Yasama ve yürütme organları mahkeme kararlarına uymak zorundadır.” Yani sen, ben, öteki, Cumhurbaşkanı ayrıdır, Hükûmet ayrıdır, Başbakan ayrıdır, Adalet Bakanlığı ayrıdır demiyor, herkes uyacak diyor. Şimdi, size “gizli” ibareli Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğinin bir yazısı. Kime yazmış? Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına yazmış. Ne diyor? Gerçek Gündem İnternet sitesindeki bir haber nedeniyle, dikkat edin, “Sorumlular hakkında kanuni işlem yapılarak sonucundan derhâl bize bilgi verin.” diyor.

LEVENT GÖK (Ankara) – Tam bir talimat var.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Kim söylüyor? Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Cumhurbaşkanı adına söylüyor. Kime söylüyor? Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına söylüyor. Bu, tam da Anayasa’nın 138’inci maddesindeki talimat değil mi? Bırakın telkini, bırakın; daha başka, talimat olması için ne söylemesi gerekiyor?

Bakın, değerli arkadaşlar, Can Dündar ve Erdem Gül kararını hepiniz biliyorsunuz, bir haksız tutuklama. Anayasa Mahkemesi ihlal kararı verdi, dedi ki: “2 temel mesele ihlal edilmiştir: Bir, düşünce ve ifade özgürlüğü; iki, basın özgürlüğü ihlal edilmiştir.” Şimdi, Cumhurbaşkanı çıkıp buna diyor ki: “Ben bu karara uymuyorum.” Yetmedi, mahkemeye dönüp diyor ki: “Sen de uyma.” Anayasa açık, “Herkes uymak zorunda.” diyor, bakın, “uymak” ifade, “uymak zorunda” 138’inci madde; “Yürütme organı da uymak zorunda.” diyor. “Cumhurbaşkanı yürütme organının başıdır.” diyor, “Cumhurbaşkanı ve hükûmet yürütmeyi oluşturur.” diyor Anayasa, sen de uyacaksın; “Uymam.” diyor. Yetmedi, mahkemeye diyor ki: “Sen de buna karşı çık.” Mahkemeyi Anayasa Mahkemesi kararına, isyana teşvik ediyor, Anayasa’yı ihlale teşvik eden bir Cumhurbaşkanı var.

LEVENT GÖK (Ankara) – Adalet Bakanı ne yapıyor?

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Şimdi, Anayasa’ya, hem 153’üncü maddeye hem 138’inci maddeye açıkça aykırı bu talimatlar sonucunda Türkiye’de oluşan iklime bakın: Cuma günü duruşma vardı, mahkeme doğru olarak Anayasa Mahkemesinin kararına uydu, tahliye kararı verdi. Cuma günü duruşmada bütün Türkiye gözlerini açmış, kulaklarını açmış, dikkatle o duruşmayı izledi. Niye, biliyor musunuz? Acaba Anayasa Mahkemesi kararına rağmen tutuklama çıkabilir mi diye. Bu bile Türk hukuku açısından, Türk yargısı açısından, tutuklama çıksın çıkmasın, başlı başına bir utanç vesilesidir, utanç vesilesi! (CHP sıralarından alkışlar) Böyle bir kaygıyı besleyen ortamda hukukun üstünlüğünden, yargı bağımsızlığından söz etmek mümkün mü arkadaşlar, sevgili parlamenter arkadaşlarım, Türkiye’de hukuk düzenini korumakla sorumlu olan milletvekili arkadaşlarım?

Bakın, Allah’tan, bağımsız mahkeme, Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesi bu telkinlere kulak tıkadı, Cumhurbaşkanının tahrik, teşvik ve telkinine de uymadı ama bu telkinlere uyan bir başkası vardı; çok ilginç. Mahkeme uymadı, doğru yaptı ama Cumhurbaşkanının Anayasa Mahkemesinin ihlal kararına “Yanlış.” deyip buna karşı “Uymayın.” telkinlerine ne yazık ki Adalet Bakanı uydu, Adalet Bakanı. Sayın Bekir Bozdağ, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun başkanı sıfatıyla yargı örgütünün de başında olan, Anayasa gereği yargı bağımsızlığını korumakla aynı zamanda yükümlü olan HSYK Başkanı sıfatıyla Adalet Bakanı çıktı “Mahkeme, yetkisini aşmıştır.” dedi. Bunun bir tane anlamı vardır arkadaşlar; bir Adalet Bakanı aynı zamanda kendisi Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Başkanıysa, aynı zamanda kendi müsteşarı da o kurulun doğal üyesiyse bunun bir tane ifadesi vardır: Mahkemeye telkini pekiştirmektir; Cumhurbaşkanıyla beraber mahkemeyi Anayasa Mahkemesi kararına karşı isyan etmeye ve ihlal etmeye teşvik etmektir. Böyle bir Adalet Bakanı olur mu? Böyle bir hukuk sistemi olur mu? (CHP sıralarından alkışlar)

Bakın değerli arkadaşlar, tabii, Sayın Bakanın bu konudaki sicili bozuk, bu yeni bir iş değil. Alışkanlık edinmiş, hani alışkanlık var ya, alışır bir şeye, kötü alışkanlıklar olur ya, Sayın Bakanın böyle kötü alışkanlıkları var, yargıya müdahale etmek gibi böyle alışkanlıkları var. Bunu nereden biliyoruz? Bunu, 17-25 Aralık soruşturmalarından biliyoruz. Hakkında iki tane fezleke olan bir bakan Adalet Bakanı, hem de fezlekeler, öbür fezlekeler değil -başka fezleke de vardır da- yargıya müdahaleden hakkında iki tane fezleke olan bir Bakan, iki tane fezleke. Bunun bir tanesi 7 Ocak 2014 tarihli fezleke. İzmir’deki bir çete ve yolsuzluk soruşturması sırasında orada İzmir Başsavcısı Hüseyin Baş’ı arıyor ve “Savcıyı değiştir, bu soruşturmayı o savcının elinden al.”; diyor, “al”;Bakan, bu Bakan söylüyor; bu Bakan, “Savcıyı bu soruşturmanın başından al.” diyor, bu bir. Bitmedi…

İkincisi: Aynı Bakan -yine ikinci fezleke- 1 Ocak 2014 tarihinde Adana MİT tırları –ne kadar korkuyorlarsa bu MİT tırları soruşturmasından, gazeteciyi tutuklarlar, savcıya talimat verirler- soruşturmasını yapan Savcı Süleyman Bağrıyanık’ı arıyor,“ Bu savcıyı değiştir, soruşturma savcısını değiştir.” diyor. Yahu, sicili bozuk, belli, sicili bozuk.

Ve şimdi size bir pasaj daha okuyacağım. “Savcıları görevden alın.” diyen bir Adalet Bakanı; not edin, kenarda dursun. Şimdi okuyacağım pasaja dikkat edin. 30 Mart 2011 tarihinde Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz’ün görev yerinin değiştirilmesi sırasında birisi bir şey söylüyor, onu okuyacağım, dikkat edin: “Ben bir hukukçu olarak rahatsızım. Devam eden davalarla ilgili, o davanın savcısının talebi yoksa, mazereti yoksa, süresi dolmamışsa davayı etkiler, sürece müdahale anlamı taşır. Savcıların değiştirilmesine karşıyım. Bu, sürece müdahale anlamı taşır.” diyor. Bunu kim söylüyor? Bugünün Adalet Bakanı Bekir Bozdağ söylüyor.

Ya, Sayın Bakan, bir yol tuttur, bir ibre tuttur; arkandan yılan gitse takip edemeyecek, beli kırılacak. (CHP sıralarından alkışlar) Dün öyle söyledin, bugün böyle söyledin; hangisi doğru, hangisi; hangisi doğru?

Değerli arkadaşlar, şimdi, böyle bir takip, böyle bir süre içerisinde, yine bu Adalet Bakanlığı, önüne Cumhurbaşkanına hakaretten kaç tane dosya gelirse hepsine soruşturma izni veriyor. Türk Ceza Kanunu’nun 299’uncu maddesi Cumhurbaşkanına hakaret suçunu düzenliyor. Bugüne kadar 1.584 soruşturma izni vermiş. 299’uncu maddeye göre soruşturma açılması Adalet Bakanının iznine bağlı yani Sayın Bekir Bozdağ’ın iznine bağlı. Soruşturma açılması, bununla ilgili dava açılması, kovuşturma yapılması, şimdi hakkında gensoru verilen Bakanın iznine bağlı.

Şimdi, Türk Ceza Kanunu’nun 299’uncu maddesi açık; Anayasa’da tarif edilen tarafsız Cumhurbaşkanını korumak üzere özel bir hakaret suçu. Bir genel hakaret suçu var, sana, bana, başkasına hakaret edildiğinde, bir de özel hakaret suçu var. Orada “Cumhurbaşkanları tarafsızdır, tartışmaların içinde olmaz, siyasetin tarafı olmaz, vatandaşla uğraşmaz, herkesin cumhurbaşkanı olur, herkesi kucaklar. O zaman, o cevap veremeyeceği için, kendisine yönelik hakaretlere de polemik olarak cevap veremeyeceği için, biz, cumhurbaşkanına hakareti ayrı düzenleyelim, daha ağır ceza verelim, özel bir statüye tabi olsun.” demiş kanun koyucu. Kim? Bu Parlamento. Bu Parlamento çıkardı ya Ceza Kanunu’nu, 299’u düzenlemiş. İyi de, geldiğimiz tabloda 299 artık işlenemez suç hâline gelmiş. Niye? Çünkü öyle bir Cumhurbaşkanı yok. Tartışmaya katılmayan, milletle uğraşmayan bir Cumhurbaşkanı yok. Bakın, kendisinde suç işleme ayrıcalığı olduğuna inanan bir Cumhurbaşkanımız var. Kendisi için suç işleme ayrıcalığı olduğuna inanıyor. Bunu ben kendim uydurmuyorum, kendi beyanı, diyor ki: “Siz beni yargılayamazsınız.” Ya, bir Cumhurbaşkanı bunu der mi? “Beni yargılayabilmeniz için ancak vatana ihanetten, Meclisin dörtte 3’ünün oyuyla yargılayabilirsiniz. Ben her istediğimi yaparım.” diyor. Yani diyor ki: “Dokunulmazlığı ben zırh olarak kullanacağım, her şeyi de yapacağım, Cumhurbaşkanına yakışsa da yakışmasa da.” Şimdi böyle bir tablo var.

Şimdi sadece bunu dese problem yok ama başka bir şey diyor, diyor ki: “Bu Anayasa beni bağlamaz.”, “Rejim fiilen değişmiştir, artık adını koyma zamanı.” diyor. Yani bir sivil darbeden bahseden bir Cumhurbaşkanı var. “Rejim fiilen değişmiştir, artık adını koyalım.” diyor, “Anayasa’yla bağlı değilim.” diyor, “Yargı bana ayak bağı.” diyor. Başka ne diyor? “Anayasa Mahkemesi kararına uymuyorum, sen de uyma ey hâkim, ey mahkeme.” diyor.

Başka ne diyor? İçeriğine katılırsınız katılmazsınız, akademisyenler bir bildiri imzalıyorlar, kendilerince düşüncelerini ifade ediyorlar. Buna karşı kalkıp “Vatan hainisiniz.” diye akademisyenlerle polemiğe giren bir Cumhurbaşkanı, onun sözünün arkasından akademisyenlerin tutuklandığı bir hukuk düzeni. Nokta dergisinin gazetecileriyle ilgili “Onlar hesabını verecek.” diyen bir Cumhurbaşkanı, arkasından tutuklanan gazeteciler. Can Dündar ve Erdem Gül’ün davasına özel olarak müdahale talebi bulunan, şikâyet dilekçesi veren bir Cumhurbaşkanı…

Değerli arkadaşlar, şimdi, hangi birini sayalım.

Şimdi 3 akademisyen tutuklu; Kıvanç Ersoy, Esra Mungan, Muzaffer Kaya. Sadece bir bildiriye imza attıkları için. Tarihimizde bir kere daha vardı bir “aydınlar dilekçesi” olayı, hatırlarsınız. O zaman, Cumhurbaşkanı darbeci Kenan Evren’di, o zaman bile aydınlar tutuklanmamıştı imza attı diye, bugün tutuklanıyorlar; karşılaştırmayı gelin siz yapın. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, bu tablo içerisinde Cumhurbaşkanına hakaret suçu artık işlenemez suç hâline gelmiştir, çünkü Cumhurbaşkanı siyasetin aktif aktörü olmuştur, herkesle cebelleşen bir Cumhurbaşkanı.

Ey, Sayın Adalet Bakanı, böyle bir tablo içerisinde 1.584 tane soruşturma iznini hangi vicdanla verdin? Hangi düşünceyle verdin? Hangi hukuk adamlığıyla verdin? (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, işte bu tabloda, Sayın Bakan, hukuku değil, Cumhurbaşkanını koruma derdi ve telaşı içerisindedir. Bizim meseleye bakışımız bu çerçevededir.

Şimdi de Karşı gazetesine karşı bir operasyon başlamış. Bu operasyon da gazetede yapılan haberler nedeniyle başlamış. Böyle bir Türkiye tablosundayız. Hukuku korumaktan âciz, Cumhurbaşkanının hukukunu milletin hukukundan üstün sayan ve talimat altında hareket eden bir Adalet Bakanı var. Onun için bu gensoruya “Evet.” diyeceğiz.

Hepinize teşekkür ediyorum, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tezcan.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Danış Beştaş…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın hatip beni gaflet içinde olmakla…

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Gaflet ve dalalet…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Danış Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

69’uncu madde çerçevesinde söz veriyorum.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın (11/3) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, hatip beni gaflet içinde olmakla suçladı diye duydum. Bir iki cümle okuyayım, hangimiz gaflet içindeyiz, tartışalım sonra.

“Türk, bu ülkenin yegâne efendisi, yegâne sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. Dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler.” Mahmut Esat Bozkurt. “Türk’ün en kötüsü Türk olmayanın en iyisinden iyidir.” Daha birçok veciz sözleri var. Bu sözlerin sahibini siz destekleyebilirsiniz, gurur duyabilirsiniz, arkasında durabilirsiniz ama bu sözlerin sahibi bizim için ırkçı ve faşist bir zihniyete sahiptir. Medeni Kanun’u İsviçre’den iktisap etmesi ya da farklı şeyler yapması bu gerçeği değiştirmez. Yani açıkçası Mahmut Esat Bozkurt’un bugün Cumhuriyet Halk Partisi vekilleri ve sözcüsü tarafından bu kadar büyük bir iştahla desteklenmesini şaşkınlıkla karşıladığımı ifade etmeliyim. Ama şunu söyleyeyim: Gerçekten siz gurur duyun, bu sizin şanınız olsun, Mahmut Esat Bozkurt size mübarek olsun ama biz Mahmut Esat Bozkurt’un sözlerinden dolayı utanmaya devam edeceğiz. Çünkü bu ülkede sadece Türkler değil, Lazlar, Ermeniler, Çerkezler, Nusayriler, Araplar, birçok etnik kimlik, halk birlikte yaşıyor ve bunların eşit, özgür ve kardeşçe bir arada yaşamasının en önemli dayanağı da çoğulculuk olacaktır. Biz Mahmut Esat Bozkurt’la sizi baş başa bırakıyoruz. Siz desteklemeye devam edin.

Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Danış Beştaş.

Sayın Tezcan…

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Sayın Başkanım, Mahmut Esat Bozkurt’la ilgili, kafatasçı, ırkçı ve bizim bu çerçevede aynı noktada olduğumuz konusunda bir ithamda bulundu. Sataşmadan dolayı söz hakkı istiyorum.

AHMET YILDIRIM (Muş) – “Gurur duyun.” dedi ya.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Gurur duyun dedim, ben bir şey demedim.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Tezcan. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın, Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Değerli arkadaşlar, özel bir polemiğe girme niyetimiz yok. Tarih her şeyi biliyor. Türkiye hangi sarsıntıların içerisinden çıkıp bir millet olma bilinciyle ayakta durabilme kavgasını bugüne kadar nasıl getirdi, hangi zorluklardan getirdi ve bugün hangi zorlukların içerisinde yaşıyor, bunu herkes biliyor. Tarihî, tarihçilerin yapacağı değerlendirme ayrıdır ama siyasetçinin bilmesi gereken bir şey vardır; Mahmut Esat Bozkurt Türk aydınlanmasının önemli isimlerinden biridir, Adalet Bakanı olarak 1926 yılında Medeni Kanun’u Türkiye’ye getirerek sayın milletvekilinin de bu kürsüden konuşabilme hakkını kazandığı Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini atan önemli bir siyaset adamıdır. (CHP sıralarından alkışlar)

Ve bir başka önemli nokta: Mahmut Esat Bozkurt, Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğündeki cumhuriyet devriminin, Cumhuriyet Halk Partisinin bir milletvekilidir, o anlayışın… Mustafa Kemal Atatürk’ün milliyetçilik anlayışında hiçbir etnik vurgu yoktur, hiçbir inanç, mezhep vurgusu yoktur, din vurgusu yoktur. Bu coğrafyada yaşayan herkesin ülkü birliği içerisinde bir millet tarifi yapmıştır. O millet tarifini eğer unutmaz isek bugün Türkiye’nin temel problemlerini çözebiliriz.

Bunları açıklamak için kürsüye tekrar çıkma ihtiyacı duydum.

Hepinize teşekkür ediyorum, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tezcan.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.27

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.39

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ömer SERDAR (Elâzığ)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

VIII.- GENSORU (Devam)

A) Ön Görüşmeler (Devam)

1.- HDP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, yargı erkini baskı altına aldığı ve yönlendirdiği, kuvvetler ayrılığı ilkesine ve Anayasa’ya aykırı yaklaşımlarda bulunduğu iddiasıyla Adalet Bakanı Bekir Bozdağ hakkında Gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/3) (Devam)

BAŞKAN - (11/3) esas numaralı Gensoru Önergesi’nin gündeme alınıp alınmaması konusunda görüşmelere devam edeceğiz.

Hükûmet yerinde.

Sayın Bostancı, sisteme girdiğinizi görüyorum, mikrofonunuzu açıyorum.

Buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

23.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın (11/3) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

“Ben sana mecburum bilemezsin/ Adını mıh gibi aklımda tutuyorum.” Attilâ İlhan’ın bu şiirini arkadaşlar hatırlayacaktır.

Attilâ İlhan’ın bu şiirini bana hatırlatan aynı zamanda Bülent Bey’in konuşması oldu. Sayın Cumhurbaşkanına yönelik hayli geniş tuttu konuşmasını ve anladım ki Sayın Cumhurbaşkanını Sayın Tezcan mıh gibi aklında tutuyor, bu da normal bir şey elbette. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Fakat önemli olan şu: Sayın Cumhurbaşkanına yönelik eleştiriler elbette ki dile getirilebilir ama ne söylediyse, söylediği bağlamda ve söylediği şekilde ifade edilmek kaydıyla bu dile getirilebilir. Bülent Bey, bir kere, bu temel kurala uymadı, son derece keyfekeder bir tarzda alıntılamalar yaptı. Derler ya, penaltılık pozisyona topu getirmek için, bir bakıma bir mühendislik, işçilik ortaya koyup ifadeyi keyfince düzenledikten sonra kendi eleştirisini dile getirdi. Böyle davranmak siyasete bir fayda sağlamaz, önce bunu belirteyim.

İkincisi: Bir gensoru görüşmesi yapıyoruz. Burada gensoru verilen kişi Türkiye Cumhuriyeti’nin bir bakanı. Yapmış olduğu işlere, eylemlere, faaliyetlerine yönelik gensoru getirildiğinde, konu esaslı bir dil ve üslup içerisinde eleştirilerin dile getirilmesi tabiidir. Bunu aşar tarzda, kişisel tahkir ve tezyife giren ifadeler doğru değildir. Mesela, yılan örneği verilmesi gibi, “Arkanızdan yılan gelse yılanın beli kırılır.” falan. Böylelikle belki Bülent Bey konuşmasına bir -tabiri caizse- fıkrada olduğu gibi nutuk tadı kazandırmak istemiş olabilir ama gensoru görüşmelerinin anlamına ve hepimizin devlete ve millete saygı esasında, onun iradesi neticesinde belli makamlara gelmiş olan insanlara -ki onlara saygı aynı zamanda kendimize saygıdır, unutmayalım- saygının uzağına düşmüştür bu dille. Bunu belirtmek için söz aldım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

Sayın Gök, sizin de söz talebiniz olduğunu görüyorum.

Mikrofonunuzu açıyorum.

Buyurun.

24.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, Sayın Bostancı’nın konuşmasına başlarken ifade ettiği Attilâ İlhan’ın şiir dizeleri bence tam da kendilerine uymaktadır. Çünkü, zaten yaptığı açıklamayla, AKP Grubu-Bakan-Cumhurbaşkanı-Başbakan arasında bir beraberliği sergileyen bir anlayışı sürdürerek Sayın Bakanın cevap vermesi gereken bir konuya da AKP grup başkan vekili bir cevap verme ihtiyacı içerisinde kendisini hissetmek suretiyle birbirlerine ne kadar mecbur olduklarını burada bir kez daha göstermiştir.

Burada bir gensoru görüşüyoruz. Gensoru adaletle ilgili. Adalet kavramının Türkiye'de ne kadar içinin boşaltıldığının çarpıcı örneklerle burada verilmesinden acaba niçin rahatsızlık duyuluyor? Elbette Türkiye'nin en büyük sorunlarından bir tanesi Cumhurbaşkanının Türkiye siyasetine müdahil olması ve adalet kavramı üzerine yarattığı tahribattır. Cumhurbaşkanı bir şey söylüyor, bir saat sonra Sayın Adalet Bakanı bunu tekrarlıyor. Sayın Adalet Bakanı Cumhurbaşkanının sözcüsü müdür? Sayın Adalet Bakanına düşen, adaletin bağımsızlığını sağlamak ve saygınlığını artırmaktır. Elbette bu konudaki şikâyetler ve dile getirilen tasarruflar o denli haksız bir şekilde uygulamalara dönüşmüştür ki sayın sözcümüz burada Türkiye'nin çok haklı bir feryadını dile getirmiştir. Bundan kimse rahatsızlık duymasın. Her konusu, her konuşması, her kelimesi belgelidir. Buna da elbet Sayın Bakan cevap verecektir, biz de aslında ne cevap vereceğini merak ediyoruz ama böyle “Ben sana mecburum.” anlayışı içerisinde herhâlde Sayın Bakanı savunmak da AKP grup başkan vekiline düşmez.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

VIII.- GENSORU (Devam)

A) Ön Görüşmeler (Devam)

1.- HDP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, yargı erkini baskı altına aldığı ve yönlendirdiği, kuvvetler ayrılığı ilkesine ve Anayasa’ya aykırı yaklaşımlarda bulunduğu iddiasıyla Adalet Bakanı Bekir Bozdağ hakkında Gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/3) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, söz sırası Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Ardahan Milletvekili Orhan Atalay’a aittir.

Buyurun Sayın Atalay. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN ATALAY (Ardahan) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli milletvekili arkadaşlar, HDP’nin Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ hakkında verdiği gensoru üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. değerli heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de özellikle yargının tarihi üzerinde konuşmak bir açıdan çok kolay çünkü doksan yıllık tarihimizde adalet üzerinde konuşmayı mecbur bırakan son derece geniş bir edebiyat vardır. Ama bir açıdan Türk yargı sistemini konuşurken bu sisteme hak ve özgürlükler, demokrasi, millî irade, temel toplumsal problemlerin çözüm ihtiyacı gibi zaviyelerden bakıldığında da yargıya ilişkin yine epey konuşmak lazımdır. CHP’li hatibin, burada, sanki kendi tarihine ilişkin hiçbir bilgi kırıntısına sahip değilmiş gibi atıp tutması, esas itibarıyla yargı söz konusu olduğunda sesi kısılması gereken partinin Cumhuriyet Halk Partisi olduğunu bilmemesi düşünülemez. Çünkü bizim, cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren Türkiye’de -hâlihazırda bu gensoruya konu olan mesele dâhil olmak üzere- birçok problemin tohumları Cumhuriyet Halk Partisinin yirmi yedi yıllık iktidarı döneminde ekilmiş, çoğu zehirli yemişlerin bu toplumda yaratmış olduğu tahribatı ortadan kaldırmak için, AK PARTİ, 2002’den bu yana, gerçekten tarihe alnımızın akı olarak geçecek, bu milletin gelecek bin yılını sağlam esaslar üzerinde tesis edecek, temellerini sağlamlaştıracak, devrimsel nitelikte atmış olduğumuz adımlardır. AK PARTİ, 2002’den bu yana, bu ülkenin ekonomisinden ulaştırmasına, adalet sisteminden dış politikasına kadar bu ülke insanının önünü açmaktan gayrı, bu ülkenin insanını tarihî kökleriyle buluşturmaktan gayrı, bu ülkede AK PARTİ döneminden bin yıl önce sağlam derinliklere ekilmiş tohumların dallarında açmış olduğu birliği, hukuku, ahlakı tekrar kökleriyle buluşturup yeniden geleceğe doğru alnımızın akıyla yürümesini gerektiren bir devrin adıdır.

Değerli arkadaşlar, yargı denince hemen aklımıza istiklal mahkemeleri gelir. İstiklal mahkemeleri -adına kanmayın- esas itibarıyla Fransız devrim mahkemelerinden ya da Bolşevik devrim mahkemelerinden başka bir şey yapmadı. Esas itibarıyla bir devrim mahkemesiydi. Kurtuluş Savaşı’nın birçok komutanını dahi yargılamış, birçoğunu akşam namazında alıp sabah namazından önce idam etmiş bir mahkemenin adıdır.

Ben Ardahan Milletvekiliyim ve hem 1’inci Dönem Binbaşı Hilmi Efendi’yi hem 2’nci Dönem Halit Paşa’yı, milletvekillerini hangi hukuki kriterlere uygun, nasıl idam ettiğini, nasıl katlettiğini, şurada kütüphane var, gider açar okursunuz, yargı konusunda da ülkenin doksan yılda nereden nereye geldiğini açık ve net bir şekilde görmüş olursunuz.

Rauf Orbay istiklal mahkemesinin büyük paşalarından. Memleketteki buhran, vicdan buhranının temel sebebi olarak görmüş olduğu, tanımlamış olduğu bu mahkemelere Erzurum Mebusu Hüseyin Avni Bey için kulak verelim. Hüseyin Avni Bey 1’inci Dönem, gerçekten yürekli, ufku açık, yüreği cesur bir milletvekiliydi. Hüseyin Avni Bey de Elâzığ İstiklal Mahkemelerinde yargılanır. Mahkeme ona ömür boyu sürgün cezası verince ayağa kalkar: “Bu mahkeme çok namuslu insan idam etmiştir. Bizim namusumuzda bir eksiklik mi gördü ki bizi asmadı?” diye hayretini ve haykırışını ifade etmişti.

Cemal Kutay istiklal mahkemeleriyle ilgili “1923’le 1927 arasında tam bir siyasi müessese olmuş, bazı hususi düşünceleri ve memlekette zor ve tedhişle yerleşmesi arzusu ifade edilemeyen hususları, inkılap namına tarsin ve tesis eden –yani sağlamlaştıran ve kurumsal hâle getiren- bir cihaz hâline getirilmiştir.” der. Bu da Cumhuriyet Halk Partisinin yargı anlayışıydı.

Şark İstiklal Mahkemelerindeki durum daha fecidir. Eski Van Milletvekili merhum İbrahim Arvas’a kulak verelim. İstiklal mahkemelerinin yargı zihnine, yargı biçimine ilişkin der ki: “Ne kadar baba oğul mahkûm var idiyse evvela babanın gözü önünde oğlunu astırır, sonra da babayı asardı. Bu hususta babanın feryat ve figanları zerre kadar katı kalplerine tesir etmedi, etmezdi.”

Değerli arkadaşlar, 27 Mayıs darbesine geldiğimizde de Yassıada Mahkemesi Başkanı Salim Başol’un “Sizleri buraya tıkan irade böyle istiyor.” sözünü tarihî derinliklerimizde, hafızalarımızda saklı tutuyoruz millet olarak.

12 Marta geldiğimizde de durum değişmemiştir. Ecevit’in meşhur sözünü de size hatırlatırım: “Yargı organları geniş ölçüde devrimci, ilerici unsurların elindedir.” diyerek kendi yarınlarını yargı eliyle güvencede görüyorlardı.

12 Eylül darbesine geldiğimizde de, 1974-1980 arasında ne yazık ki yargı vermiş olduğu kararlarla Parlamentonun kendi asli işlevini görmesini engellemiş, âdeta darbe için ortamı hazır hâle getiren bir mekanizmaya dönüşmüştü. Kenan Evren 3 Ekim 1984’te Muş’ta yaptığı konuşmada -hatırlayın- “Hainleri asmayıp da besleyecek miyiz?” diyor ve bu sözü uzun yıllar belleklerde yer ediyordu. Soldan Erdal Eren daha 19’una girmemişti ki idam edildi veya bizzat hâkimin kendi itirafıyla “Sadece denge olsun.” diye sağdan da Mustafa Pehlivanoğlu asılmış, suçsuz olduğu ortaya çıktığı zaman da söz, haber, bilgi Kenan Evren’e ulaşmış, Kenan Evren “Bu bilgi bana da geldi ama artık çok geç, infazdan dönemeyiz.” demişti. Yüksek Hâkimler ve Savcılar Kurulu üyelerinin Evren’i ziyaret edip “Emirlerinizi yerine getirmeye hazırız efendim.” sözlerini de hatırlatmak isterim.

Yargının 1989-1990’lı yıllara geldiğimizde de durumu esas itibarıyla içler acısıdır. 45’inci Hükûmette yani Birinci Özal Hükûmetinde başörtüsünü serbest bırakmak için YÖK Yasası’nda yaptığı değişiklik veto edilmiş, 1988’de 46’ncı İkinci Özal Hükûmeti döneminde de ikinci yasa değişikliği çıkarılmış ancak Evren’in başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi tarafından 1989 yılında iptal edilmiş. 1990’da yine başörtüsüne izin veren üçüncü kanun çıkmış, SHP Anayasa Mahkemesine götürmüş ve kanun reddedilerek yürürlükten kaldırılmıştır.

28 Şubat dönemine geldiğimizde ise özellikle dinî inançların özgürce yaşanmasına karşı yapılmış bir darbe olması hasebiyle, çoğu zaman disiplin veya idari soruşturmaya konu olacak hususlar ceza davalarına konu olmuş, mahkûmiyetler yaşanmıştı.

7 Nisan e-muhtıraya karşı tepki göstermek; yargı adına, adalet adına tepki göstermek bir tarafa, hâkimler ve savcılar otobüslere bindirilmiş, Genelkurmay başkanlarına götürülerek brife edilmiştir. Onlar da kendi öğretmenlerini alkışlamışlardı. Nitekim, Hasan Celal Güzel: “Bana ‘Son elli yıllık darbe döneminin en büyük sorumluları kimlerdir?’ diye bir soru soracak olursanız şayet, size darbecilerden ve darbe provokatörlerinden daha önce, Türkiye’deki yargı sistemini ve yargı görevini bir emir kulu şeklinde uygulayan yargı mensuplarını gösteririm.”

Değerli arkadaşlar, hatırlayın, 2007 yılında Cumhurbaşkanlığı seçiminde karar yeter sayısı için gerekli 367 sayısını toplantı yeter sayısı için de istemişlerdi ve ne yazık ki Anayasa Mahkemesi böyle bir garabetin altına da imzasını atmıştı. Bu yetmedi, tam 411 milletvekili başörtüsüne özgürlük için el kaldırdılar, Anayasa Mahkemesi onu da iptal etti.

İşin calibidikkat tarafı şudur arkadaşlar: O dönem Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Saymanı ve Sözcüsü Mustafa Özyürek aynen şöyle diyor… Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yüksek yargıya yönelik yaptığı açıklamalarına tepki göstererek, Özyürek “Başbakan diyor ki: ‘411 milletvekili birleşti, Anayasa’nın bir maddesini değiştirdi fakat Anayasa Mahkemesi iptal etti.’ 550 milletvekili de birleşse, yanlış karar veriliyorsa o kararı Anayasa Mahkemesi iptal etmek zorundadır. Sayın Başbakanın bu gerçeği öğrenmesi gerekir.” demişti.

LEVENT GÖK (Ankara) – Orhan, gensoruya gel artık ya, gensoruya gel.

ORHAN ATALAY (Devamla) – O zihniyet ile bu zihniyet arasında hangi fark var arkadaşlar? Hiçbir fark yok. “550 milletvekili burada bir Anayasa maddesini değiştirse dahi Anayasa Mahkemesi onu iptal edecektir.” diyor.

Değerli arkadaşlar, zerre kadar hukuk bilgisine, hukuk formasyonuna sahip olan arkadaşlarımız, ilkokuldaki çocuklarımıza varıncaya kadar bilirler ki 550 milletvekilinin değiştirmiş olduğu bir Anayasa maddesini, Anayasa Mahkemesi kendi yetki alanını aşarak, şeklen, biçimsel olarak incelemeyi bırakıp esasa girerse o zaman bu Anayasa Mahkemesinin kararları da herhâlde selamlanır size göre arkadaşlar.

Paralel yapıya gelince, 7 Şubat MİT krizi, 17 ve 25 Aralık darbe teşebbüsleri, bu sefer de bazı yargıçlar muz cumhuriyeti sandıkları Türkiye’de yargı kanalıyla millî iradeyi çöpe atmaya heveslenmiş, bu heveslerini görece masum gerekçelerle de serdetmişlerdir. 1970’lerde devrimcilerin elinde bulunan yargı, bu sefer, devlet içinde devlet kurma peşinde olan paralelcilerin eline geçirilmek istenmişti. Bunlar da halkın vekâletini namus bellemiş, çelikten siyasi bir iradeye çarpıp parçalanmış ve rezil bir izmihlal yaşamışlardır.

MUSA ÇAM (İzmir) – Yanlış mukayese yapıyorsun, yanlış mukayese! Devrimciler ile paralelcileri aynı kefeye koyma Orhan!

ORHAN ATALAY (Devamla) – Tıpkı Akif’in “İşte, ey unsur-ı isyan, bu elim izmihlal / Seni tahrik eden üç beş alığın marifeti! / Ya neden beklemiyordun bu rezil akıbeti?” dizilerindeki gibi onlar da kendi rezil akıbetlerini buradaki çelik gibi güçlü siyasi iradeye çarparak hercümerç oldular.

Değerli arkadaşlar, ilgili gensoruda, Cumhurbaşkanının Anayasa Mahkemesine ilişkin görüşlerine yer verilerek Adalet Bakanının tutumu eleştiriliyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyet tarihi boyunca ilk kez, halkın hür ve pür iradesiyle doğrudan seçilmiş Cumhurbaşkanımıza dışarıdan ve içeriden hayâsızca bir saldırı başlamış ve bu inatla sürdürülüyor.

Dış saldırının sebeplerine baktığımızda iki neden görüyoruz: Birisi İsrail’e çekilen “…”(´), ikincisiyse “Dünya beşten büyüktür.” tespiti veya cesareti. Oysa, bütün Orta Doğu halkları bilir ki aynı zamanda birer silah tüccarı olan bu beş büyük, Ahmet Arif’in “Adiloş Bebenin Ninnisi” şiirinde dediği gibi: “Bunlar / Engerekler ve çıyanlardır / Bunlar / Aşımıza, ekmeğimize / Göz koyanlardır / Tanı bunları / Tanı da büyü.”

Evet, Orta Doğu halkları bu beş büyüğü tanımış ve beş büyüğe karşı da en cesur yürek…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – İsrail’in önünde dokuz takla atıyorsunuz, hâlâ “…”(´) diyorsunuz ya! Dokuz takla attınız İsrail’in karşısında be! Ne onur bıraktınız ne haysiyet…

ORHAN ATALAY (Devamla) – …cesur bir sese dönüşmüş, “Dünya sizden büyüktür.” diyerek onlara hadlerini bildirmiş, hakları neyse o sınırlar içerisine çekilmesini dünyaya bildirmiştir.

İkinci nedeni ise içteki neden arkadaşlar, o da büyük bir kıskançlıktır. Bana öyle geliyor ki 2002’de bir parti kurup 2003’te tek başına iktidara gelen ve o gün bugün 10 defa halkın önüne gidip her defasında halkın büyük bir teveccühüne mazhar olan bir adamı kıskanmak garipsenecek bir şey değildir. Çünkü “Kıskançlık gök kubbenin altında en büyük puttur.” diyor Peygamberimiz. Nitekim Âdem’in oğlu Kabil’i kardeşi Habil’in katili yapan, Yakup Peygamber’in çocuklarına Yusuf’u kuyuya attıran o sinsi, o derin, o güçlü his ne yazık ki bu sıralarda tecelli ediyor.

Cumhurbaşkanına ilişkin söylenecek sözü, itirazları, eleştirileri demokratik bir ülkede karşılamak, makul karşılamak mümkün ama bu kürsüyü her seferinde Cumhurbaşkanına saldırı yeri, saldırı kürsüsü, saldırı mekânı olarak telakki etmek olsa olsa, sadece bununla izah edilir. O yüzden, kıskanmayın arkadaşlar. Eğer siz de çalışırsanız, siz de halkın ihtiyaçlarına, halkın dileklerine kulak verirseniz, siz de bu halkın geçmişiyle, bu halkın diliyle, tarihiyle, kültürüyle, medeniyet algısıyla barışırsanız…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Hep putperest olmuşsunuz, putperest.

ORHAN ATALAY (Devamla) – ….ve bu güveni verirseniz halka, halk sizi de seçer, sizi de cumhurbaşkanı eder, sizi de başbakan eder.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Putperestlik yapma.

ORHAN ATALAY (Devamla) – Eğer kendi eksikliğinizi, kendi ayıbınızı, kusurunuzu görmüyor da sadece sallıyorsanız, bilesiniz ki bu millet bildiği yoldan şaşmayacak, kimi seçeceğine kendisi karar vermiş, karar verdiğinin arkasında durmaya devam edecek.

Değerli arkadaşlarım, gensorunun üçüncü bölümü Adalet Bakanımızla ilgilidir.

LEVENT GÖK (Ankara) – Nihayet konuya geldin Orhancığım.

ORHAN ATALAY (Devamla) – HDP de gayet iyi bilir ki 1924’lerde, 1925’lerde başlayıp AK PARTİ iktidarına kadar olan süreçte gerçekten “Kürt sorunu” dediğimiz sorunu yaratan bir iklim vardı. “Bu sorunu baldıran zehri dahi olsa içmeye ve çözmeye razıyım.” diyen güçlü siyasi bir lider ortaya çıktı ve 2012’lerin sonundan itibaren de “çözüm süreci” dediğimiz yeni bir süreç başladı. Çünkü bu süreçten önce yaşanan hadiseleri incelediğimizde, sadece ve sadece güvenlik bürokrasisine teslim edilmiş, öldüre öldüre bitirileceği söylenmiş, asla ve kata bu problemi demokratik, siyasi bir alana çekme cesareti gösterilememiş, Özal’dan Demirel’e kadar, Erdal İnönü’den diğer başbakanlara kadar bir dizi teşebbüslerde bulunulmuş ama ne yazık ki başarılamamıştır.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – Erdal Bey’i unutma, Erdal İnönü’yü.

ORHAN ATALAY (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Kürt sorununu ortaya çıkaran şey, esas itibarıyla, eskilerin ifadesiyle “tedip, tenkil, tehcir ve temsil”di yani asimilasyondu. Cumhuriyet Halk Partisinin yirmi yedi yıllık iktidarı döneminde Kürtleri asimile etmek gibi bir hedefi vardı; bunu İsmet İnönü de söyledi, Nihat Erim de söyledi, biraz önce burada adı geçen Mahmut Esat Bozkurt da söyledi. Bunu gizlemenizin anlamı yok. O dönemde antropoloji çalışmaları yapıldı, insanların kafatasları ölçüldü ama ilk kez AK PARTİ döneminde bu problemi biz gerçekten temel insan hak ve hürriyetleri bağlamında ve zemininde çözmek gibi bir irade ortaya koyduk.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Ne oldu?

ORHAN ATALAY (Devamla) – Çözüm süreci, Başbakanımızın dediği gibi, bu coğrafyada son yüzyılın en büyük başarısıydı.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Ne oldu? Ne oldu?

ORHAN ATALAY (Devamla) – Bugün de tek çözüm yolu ancak ve ancak o şekilde gerçekleşir. Ancak, Kandil başından itibaren bu çözüm sürecini zehirlemeye devam etti.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Utanır insan ya. Yazıklar olsun size!

ORHAN ATALAY (Devamla) – Gezi Parkı eylemlerinden sonra Kandil ile Geziciler ve uluslararası aktörler el ele vererek AK PARTİ’yi iktidardan düşürüp tekrar bu ülkeyi bir Mısır’a, bir Suriye’ye, bir Irak’a çevirmek için uğraşıp durdular ama her defasında, dediğim gibi, bu milletin tercih etmiş olduğu, seçmiş olduğu AK PARTİ’nin çelik iradesine çarptı ve paramparça oldu.

Değerli arkadaşlar, HDP’ye buradan bir çağrıda bulunuyorum: HDP Kandil’in siyasi sözcülüğünü bırakıp Kürt halkının ne istediğine kulak vermek zorundadır. Kürt halkı öz yönetim istemiyor. Burada, halk direnişi diye bir direnişten söz edilemez. Halkın istediği tek şey var; bu coğrafyada bütün kardeşleriyle, bin yıllık kardeşleriyle birlikte yaşama iradesidir. Kürt halkının tek istediği şey “Size oy veren insanların evlerini başlarına yıkmayın.” mesajını okumanızı istiyorlar. Kürt halkı huzur istiyor, Kürt halkı barış istiyor. Kürt halkı kendi diliyle, örfüyle, âdetiyle yaşamak istiyor. Kürt halkı kendi şehirlerini, kadim şehirlerini bir harabistana çeviren eşkıyanın kendi toplumlarından, kendi topraklarından, kendi şehirlerinden yok olup, çekilip gitmelerini istiyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Atalay, tamamlayınız.

ORHAN ATALAY (Devamla) – Eğer biz bu Mecliste bize düşeni yaparsak, gerçekten herkesin eşitlik ve adalet duygularını tatmin edecek adam gibi bir anayasa yapabilirsek bu problemleri biz ancak o zaman sahici bir şekilde çözebiliriz. Bu yapılmadığı sürece, buna el atmadığımız sürece, ne yazık ki buraya çıkanlar Kandil’in sözcülüğünü yapmaya, oradaki teröristlerin sözcülüğünü yapmaya devam edecekler, şehitler gelmeye devam edecek. Bu, problemi çözmez. Problemin yeri, problemin mekânı burasıdır; aracı, gereci siyasettir. Buradan ve siyasetten gayrı yol yoktur arkadaşlar. Lütfen, bu gerçeği anlayıp, tarihin bu evrede bize yüklemiş olduğu geleceğe yürütecek bir anayasanın yapımına masadan kaçmadan katkıda bulunmaktır.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Atalay.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Gök…

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, sayın konuşmacı konuşmasının pek çok yerinde Cumhuriyet Halk Partisiyle ilgili haksız ithamlarda bulunmak suretiyle grubumuza sataşmada bulunmuştur. Söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Ardahan Milletvekili Orhan Atalay’ın (11/3) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP Grubu adına konuşan sayın konuşmacının yirmi dakikalık konuşmasının tam on üç dakikalık bölümünü Cumhuriyet Halk Partisine ayırması şaşırtıcı değildir. Cumhuriyet Halk Partisiyle, onun değerleriyle, kurucu değerleriyle bir hesaplaşma içerisinde olduğu belli olan AKP Grubundan zaten farklı bir şey beklemiyorduk ama adaletle ilgili kavramlar konusuna hiç değinmeden, HDP’nin vermiş olduğu gensorudan Cumhuriyet Halk Partisine saldırmak ancak AKP Grubunun becerebileceği bir konudur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sayın konuşmacı diyor ki: “Birçok meselenin tohumu Cumhuriyet Halk Partisi tarafından atılmıştır.” Şimdi, sayın konuşmacı, geçmişten dönüp bugüne kadar baktığı dönemler içerisinde, Cumhuriyet Halk Partisinin yok olmakta olan bir ulusu nasıl bir ulus hâline getirdiğini, cumhuriyet kurduğunu unutmuşa benziyor. Sayın konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisinin Mustafa Kemal öncülüğünde emperyalizme karşı vermiş olduğu savaştan sonra Türkiye’de Kürt’ün, Türk’ün, Laz’ın, Çerkez’in, herkesin nasıl bir arada barış içinde yaşadığı günleri unutmuşa benziyor. Şu andaki Türkiye tablosuna bir bakıyorsunuz, Türkiye’nin doğu ve güneydoğusu ateş çemberinde, Türkler ile Kürtler arasında ayrışma başlamış gibi gözüküyor ve sayın konuşmacı bunu kendisine mal ediyor. Yazıklar olsun size! (CHP sıralarından alkışlar) Türkiye’nin geldiği bu tabloda şehitlerden sorumlusunuz. Türkiye, komşularıyla sıfır sorun yaşarken, şu anda bütün komşularıyla sorunu olan bir ülke hâline dönüştü. Yurtta sulhu unuttunuz, cihanda sulhu unuttunuz. Türkiye’de Cumhuriyet Halk Partisinin getirdiği bütün yeniliklerin karşısında durarak Türkiye’yi bölmeye, parçalamaya çalışıyorsunuz. Cumhuriyet Halk Partisi buna, size fırsat vermeyecek. O yüzden her zaman kursağınızdan Cumhuriyet Halk Partisini haykırıyorsunuz ama Cumhuriyet Halk Partisinin elleri yakanızda hepinizin.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gök.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Baluken…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, AKP Grubu adına konuşan sayın hatip bizi Kandil’in sözcüsü olmakla suçladı.

BAŞKAN – Sesiniz gelmiyor Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Kandil’in sözcülüğünü yapmakla ilgili sataşmada bulundu.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken.

Size de iki dakika süreyle söz veriyorum.

Daha sonra sizi dinleyeceğim Sayın Bostancı.

5.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Ardahan Milletvekili Orhan Atalay’ın (11/3) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle şunu ifade edeyim: Kandil’in sözcülük için bize ihtiyacı yok, bizim de Kandil’in sözcülüğünü yapma gibi bir niyetimiz yok. O nedenle, eğer eleştiri yapacaksanız HDP’nin söylemleri ve politikaları üzerinden eleştiri yapın.

Şimdi, Sayın Vekil, çözüm sürecinin ne için bozulduğunu izah etmeye çalıştınız ama hep ifade ettik, siz de elinizi vicdanınıza koyun ve bütün kamuoyunun kabul ettiği gerçekliği bir yerde bir muhakemeye tabi tutun. Ben sizi yakından biliyorum, Kürt meselesine de hâkimsiniz.

Çözüm sürecini, hepimiz biliyoruz ki, HDP’nin parti olarak seçime girme kararı vermesi ve başkanlık hesabını bozması, Kobani’nin de IŞİD çetelerine karşı tarihî bir direniş göstererek düşmekten kurtulması nedeniyle bozdunuz. Sahaya savaş konseptini de yine bu iki perspektif üzerinden, 7 Haziran seçimlerinden sonra HDP’nin yüzde 10 barajını geçerek yüzde 13 oy alması, Tel Abyad’ın, Gire Spi’nin de IŞİD çetelerinden YPG tarafından alınması, özgürleştirilmesi üzerine sahaya sürdünüz. Bunun üzerindeki şeylerin tamamı demagojidir, hamasettir. Yani, Sayın Cumhurbaşkanımız karar vermişti de, baldıran zehri içecekti de… İçmedi işte, topluma içirdi. HDP barajı geçtiği için, Kobani ve Rojava düşmediği için, kendi siyasi iktidar hesabı nedeniyle baldıran zehrini topluma içirdiği için çözüm süreci bozuldu. Bunu bütün toplum biliyor.

Diğer taraftan “İnkârı bitirdik, asimilasyonu bitirdik...” Allah aşkına, yani, tekrar elinizi vicdanınıza koyun diyorum ya; binlerce, on binlerce, yüz binlerce kanunun, mevzuatın, yönetmeliğin, genelgenin hiçbir yerinde bir “Kürt” kelimesi geçmiyor, bir “Alevi” kelimesi geçmiyor, bir “Ermeni”, “Asuri”, “Süryani” kelimesi geçmiyor. Siz böyle mi asimilasyonu bitirdiniz? Sizin o inkâr anlayışınız, asimilasyon anlayışınız…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) – …darbe yasalarına, darbe anayasasına sarılarak aynı şekilde devam ediyor. Dolayısıyla, burada halkı yanıltmayın, kendi politikalarınızı savunun diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın Başkanım, Levent Bey konuşurken “cumhuriyetin değerleriyle hesaplaşan AK PARTİ” ifadesini kullandı; bu, açık bir sataşmadır.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bostancı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

6.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; sanıyorum, Levent Bey cumhuriyetin değerleri ile Cumhuriyet Halk Partisinin değerlerini tarihsel bir özdeşlik içinde görüyor. AK PARTİ Grubunun konuşmacısı CHP’yi eleştirdi; bu, cumhuriyetin değerleri anlamına gelmez. Hepimiz cumhuriyet tarihini biliyoruz, cumhuriyeti kuran değerleri biliyoruz. Atatürk cumhuriyeti kurduğunda bunu demokrasiyle taçlandırmak istiyordu. Türkiye’de demokrasiyi yerleştiren, demokrasiyi geliştiren, özgürlükleri sağlayan siyasi geleneğe bakarsak Levent Bey, 1950’den beri, bugün AK PARTİ tarafından temsil edilen gelenek olduğunu görürüz. Elbette bütün siyasi partilerin, CHP’nin bu çerçevede katkıları vardır ama fail Menderes’tir, Adalet Partisidir, rahmetli Özal’dır ve bugün de AK PARTİ’dir, asıl fail; herkesin katkısı var. Sonuçta demokrasi bir ülkenin gelişmesiyle, şehirleşmesiyle, zenginleşmesiyle, kurumlarını oluşturmasıyla, bütün bunlarla mümkün olur. AK PARTİ’nin burada oynadığı rol, kesinlikle cumhuriyet değerlerini tahkim eden ve Türkiye Cumhuriyeti’nin onurlu bir devlet olarak var olması için bunun maddi ve moral şartlarını hazırlayan bir siyasi tavırdır. O yüzden, partinize yönelik eleştirileri karşılamak için önüne kalkan olarak Türkiye Cumhuriyeti’ni kullanmak mantığı iyi bir mantık değil. Cumhuriyet hepimizin ortak değeri. Öncelikle bunu belirteyim.

İkincisi, Sayın Baluken çözüm sürecinin niye bittiği ve bugün nelerin yaşandığından bahsetti. Her ne olursa olsun, terörist girişimler masanın yeniden kurulmasının vesilesi olmaz. Böyle bir mantıkla teröre bakılmaz. Terörle devlet mücadele edecek, milleti kucaklamaya da devam edeceğiz. Siyasetin görevi bu.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Gök, bir saniye…

Sayın Erkan Akçay’ın 60’ıncı maddeye göre söz talebi var.

Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Akçay.

Süreniz iki dakikadır.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

25.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Ardahan Milletvekili Orhan Atalay’ın (11/3) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz evvel kürsüde Adalet ve Kalkınma Partisini temsilen konuşan konuşmacının konuşmasını hayretle ve ibretle izledik. Adalet ve Kalkınma Partisi bir karar versin ve milleti kandırmaktan vazgeçsin diyorum.

Şimdi, Sayın Başbakanın sözlerine atıf yaparak dedi ki, işte, bu çözüm sürecini “son yüzyılın en büyük başarısı” olarak söylemiş, söylediğine göre. Ya, bu sözleri ifade etmek insan aklıyla alay etmektir. Bir de masayı devirmekten… Yani “Biz bu çözüm sürecini sonlandırmadık, karşı taraf sonlandırdı.” demeye getiren sözler var ve âdeta, AKP’nin bu “çözüm süreci” denilen, o “çözüm masası” denilen terör örgütü unsurlarıyla tekrar masaya gelmesini çağrıştıracak sözler sarf etti. Demek ki AKP’nin bir gözü de, yine, şu anda milletimizin başına bela olduğu çok açık, net bir şekilde ortaya çıkan o eski çözüm sürecinde. Anadolu’da atasözü vardır, buna “Eli işte, gözü oynaşta.” demek gelir.

İkincisi, “…”(´) ten bahsediyor. Ya, bu İsrail’le kaçıncı defa al takke ver külah ve kaçıncı çarklar, kaçıncı takla atmalar bunlar. Şimdi İsrail’le ilgili görüşü nedir Hükûmetin, bir açıklama yapsın bakalım. Hâlâ “…”(x)ta takılmış kalmış. Biz de buna, “…”“…”(x) diyoruz AKP’ye.

En son ABD seyahati, Yahudi lobileriyle nasıl toplantı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bir cümle…

BAŞKAN – Buyurunuz, tamamlayınız.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Yahudi lobileriyle âdeta birtakım yardım ve destek toplantılarıyla geçti. Dışişleri Bakanı “PYD için ABD’yle küsecek değiliz.” diyor. Yani, dün öyle, bugün böyle. Adalet ve Kalkınma Partisi söylemlerinde ve politikasında net olsun, berrak olsun, dürüst olsun.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Sayın Gök…

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, Sayın Bostancı…

BAŞKAN – Sesiniz buraya gelmiyor Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Bostancı’nın konuşmasında -adımı da belirtmek suretiyle- yaptığı değerlendirmeler hatalıdır, o değerlendirmeleri grubumuza yönelik yeni bir sataşmadır. Bu bakımdan söz istiyorum.

BAŞKAN – Yani hangi cümlesiyle sataşmada bulundu Sayın Gök?

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, bir önceki konuşmacının “Birçok meselenin tohumu Cumhuriyet Halk Partisi tarafından atılmıştır.” sözüne atfen söz aldıktan sonra, kendisi, Cumhuriyet Halk Partisi ile cumhuriyetin kurucu değerleri arasında bir benzerlik kurduğumuzdan yola çıkarak benim konuyu anlattığımı ifade etti.

BAŞKAN – Anladım, peki, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

İki dakikayla süreyle söz veriyorum.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

7.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

LEVENT GÖK (Ankara) – Öncelikle, Sayın Bostancı’nın cumhuriyetin değerlerine sahip çıkma anlayışından büyük bir memnuniyet duyduğumu ifade etmek isterim, biz de böyle görmek istiyoruz sizleri. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyet, dağılmakta olan bir ulusu bütünleştiren ve yeni Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran, laik cumhuriyeti kuran bir anlayıştır. Onun kurucu değerleri var. Bu kurucu değerler sadece Cumhuriyet Halk Partisinin değil, bütün partilerin değerleri olmalı. Laikliğin önemi konusunda hepiniz Cumhuriyet Halk Partisi kadar hassas olmalısınız. Bugün bakın Orta Doğu coğrafyasına, Cumhuriyet Halk Partisinin öncülüğünde, Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde kurulan laik cumhuriyetin Türkiye için ne kadar bir nimet olduğu ortada, bunları lütfen yadsımayınız.

Bir ulus yaratmak… Mustafa Kemal Atatürk ve kadroları bir tek adamlığı sürdürmemişlerdir, makul bir zamanda çok partili hayata geçmek suretiyle Türkiye’yi çok partili rejimle tanıştırmışlardır ama siz şu anda çok partili rejimden tek adamlığa geçişin senaryolarını yazmak istiyorsunuz, bizim karşıtlığımız bundandır. (CHP sıralarından alkışlar) Çanakkale Zaferi, Kurtuluş Savaşı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kurulması, kadına seçme ve seçilme hakkının verilmesi, çok partili rejim, bir ümmetten bir ulus inşası, bunlar az şeyler değildir; bunların kıymetini bilelim değerli arkadaşlar.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Aynı şeyleri söylüyoruz.

LEVENT GÖK (Devamla) – Bunların kıymetini bilelim ki bu konuştuğumuz Meclisin yüceliği daha da bir belirginleşsin. Bizim itirazımız işte bunlaradır. Biz cumhuriyetimizin değerlerinden bahsederken elbette Cumhuriyet Halk Partisi olarak bunlarda hassasız, sizlerin de hassas olması gerektiğini ifade ediyoruz. Çünkü devletimizin inşası için en önemli olan unsurlarla oynamamamız gerektiğini düşünüyoruz. Bu bakımdan, Sayın Bostancı’yı kutluyorum ama az önce sayın konuşmacı bunun tam tersi cümleler söylemişti, bunlara ben itiraz ettim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

ORHAN ATALAY (Ardahan) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Baluken…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, demin kürsüden konuşan Sayın Bostancı ismimi de zikrederek “terör saldırıları devam ederken masaya dönülmesi” şeklinde hiç sarf etmediğim cümleler kullanarak sataşmada bulundu.

BAŞKAN – İleri sürmediğiniz bir görüşü size atfetti.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Evet.

BAŞKAN – Buyurunuz.

8.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu sahaya sürdüğünüz savaş sürecinin, bir vatan savunması, bir vatan savaşı değil, bir saray savunması ve saray savaşı olduğunu başından beri ifade ettik. Siz de bütün toplumsal kesimleri, maalesef üzülerek belirtmek istiyorum ki CHP dâhil olmak üzere bütün muhalefeti de “Devletin bekası tehlikede, terörle mücadele ediyoruz, terörün belini kırdık, ev ev temizliyoruz, ha bugün bitti, ha yarın bitecek.” şeklinde kandırarak bir savaş kredisi aldınız ama o savaş kredisinin süresi dolmaya başladı.

RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) – Teröristler azalmaya başladı.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Şimdi, bütün toplumsal kesimler verdikleri kredinin sonucu ne oldu diye sizin politikalarınızı sorgulamaya başladı. Güçlü bir şekilde, devletin bekası değil, sarayı bekasının tehlikede olduğunu yüksek sesle söylemeye başladılar. Güçlü bir şekilde, “Terörün belini kıracağız.” diyenlerin cenazelere hangi terörü uyguladıklarını sorgulamaya başladılar. “PKK’yi bitiriyoruz.” diyenlerin, PKK’nin tarihinde olmayacak düzeyde PKK’yi büyüttüğünü şimdi görüyorlar; özellikle son katliamlardan sonra, Cizre’den, Sur’dan…

RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) – Eş başkanınız “Silah bırakın.” demedi PKK’ya.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - …Silopi’den yüzlerce, binlerce genci PKK saflarına sizin gönderdiğinize şu anda kanaat getirdiler.

RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) – Onu söyle ilk önce, “Silah bırak.” demedi.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Dolayısıyla, savaşınızın kredisi artık bitiyor, bölgede savaşan güçleri de artık ikna edemiyorsunuz.

RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) – Sizin savaşınız, bizim değil.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Bakın, binlerce Özel Harekât polisi görev değişikliği için dilekçe veriyor.

RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) – Yapma ya!

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – 11 Temmuzda “Eylemsizlik bitti.” diye açıklamadınız mı?

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Dün Bingöl, Diyarbakır’daydım, onlarca, yüzlerce asker, polis, saray savaşına alet olmamak için istifa dilekçeleri veriyor, istifa!

RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) – Sen alet olma!

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) - Açıklama yaptı mı yapmadı mı 11 Temmuzda?

İDRİS BALUKEN (Devamla) - O nedenle, kırk yıl da savaşsanız, kırk kez daha ağır bir devlet terörü de uygulasanız dönüp dolaşacağınız yer müzakere masasıdır. “Yol yakınken, daha fazla halkımıza bedel ödetmeden bunu yapın.” dediğimizde de biz bunu kastediyorduk.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Baluken “Yapılan vatan savunması değil saray savunmasıdır.” diyerek bu milletin maruz kaldığı terörist saldırıya karşı son derece hafifleştirici…

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – O senin telakkin Hocam.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - …ama aynı zamanda terör örgütünün de stratejisine uygun bir dille konuşmuş, AK PARTİ Grubunu da bu çerçevede eleştiren, bu teröre karşı yürüttüğü mücadeleyi eleştiren bir değerlendirmede bulunmuştur.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Tam Göbels.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - 69’a göre, sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Bostancı, buyurunuz ancak şunu rica ediyorum, bunu sonlandıralım, inanıyorum ki siz yeni bir sataşmaya meydan vermeyecek şekilde konuşmanızı yapacaksınız.

Buyurun.

9.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; PKK terör örgütünün sözde şeflerinden birisi diyor ki: “Bizim bu yöntemle hedefimiz Tayyip Erdoğan’dır ve AK PARTİ iktidarıdır.” Yani şehirlerdeki bu yıkım, terör örgütünün buralarda gerçekleştirdiği vahşice, canice, alçakça saldırılarının sebebi Türkiye siyasetinde bir iktidar değişikliğini sağlamak. Sayın Baluken, demokratik zeminlerde teşekkür etmiş bir siyasi parti olarak bu stratejiye uygun bir dille “Bu iş vatan işi değil, saray işi.” demeniz acaba hangi bağlama oturur? Nasıl muhakeme edersiniz bunu? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Yapılan şudur aziz milletimiz, yapılan şudur: Terör örgütü bu millete karşı bir saldırıya girişmiştir, varlığına, ortak kaderine ve geleceğine. Aynı terör örgütü, bu işi sanki iç siyasetin bir parçasıymış gibi takdim ederek “saray” ve “AK PARTİ” diyerek AK PARTİ’nin dışındaki bütün muhalif güçleri kendi kirli stratejisinin ortağı yapmaya çalışmaktadır. Bu millet bu oyuna gelmez Sayın Baluken, bu millet bu oyuna gelmez. Terör örgütü, şefleri dahi, şehirlerde yaptıkları bu işin yanlış bir iş olduğunu, sonuçları itibarıyla yıkım getirdiğini, kendileri açısından da mahzurlu olduğunu ifade ediyor. Ümit ederim, Sayın Baluken ve HDP Grubu da bugüne kadar millet nezdinde aynı stratejinin bir parçası olarak anlaşılan, öyle yorumlanan tavırlarına ilişkin bir öz eleştiri ortaya koyarlar.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bostancı.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Yani yine, PKK’yle aynı strateji doğrultusunda söylemlerde bulunduğumuzu söyleyerek sataşmada bulundu, söz talebimiz var.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Baluken.

Sizden rica ediyorum, yeni bir sataşmaya meydan vermeyecek şekilde düşüncelerinizi ifade ediniz, bunu sonlandıralım.

10.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bostancı, PKK’yle ilgili söylediğiniz sözlerin muhatabı bizler değiliz.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Niye sen cevap veriyorsun?

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Herhâlde KCK’nin başkanlık konseyi ya da eş başkanları size cevap verirler. Ama HDP'nin ne söylediği ilk günden itibaren ortadadır, nettir. Çözüm sürecinin içerisinde bulunan bir milletvekili olarak söyleyeyim: İmralı’da son yaptığımız toplantıda bir izleme heyetinin kurulması durumunda ve Sayın Öcalan’ın Diyarbakır “Nevroz”undaki mesajından bir hafta sonra adaya gitmesi durumunda resmî müzakerelerin başlayacağı ve PKK’ye Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı silahlı mücadeleyi bir kenara bırakarak demokratik siyasi mücadelenin ikame edileceği çağrısının yapılacağı konusunda anlaşmıştık. Eğer devletin tutanaklarını okursanız bu konuda orada varılan mutabakatı da görürsünüz. Ancak, kırk yıllık bir savaşı…

YUSUF BAŞER (Yozgat) – Ne savaşı be, ne savaşı!

İDRİS BALUKEN (Devamla) - …yüz yıllık bir meseleyi çözmek için bu kadar altın fırsat değerinde bir mutabakat ortaya çıkmışken Cumhurbaşkanı Erdoğan çıkıp “Ben izleme heyetini doğru bulmuyorum.” dedi, “İzleme heyeti falan olmaz.” dedi; sonrasında “Ne masası, ne tarafı! Ortada masa yok, taraf yok; bunlar İmralı’yı meşrulaştıran söylemler.” dedi; hatta daha ileri gitti “Dolmabahçe mutabakatı yanlış, Kürt sorunu yoktur.” dedi. Yani bütün bunlara bir kere, bizim cevap vermemiz züldür; aslında sizin cevap vermeniz gerekir. Siz iki buçuk yıllık süre içerisinde eğer çözüm süreciyle ilgili, demin vekilinizin Başbakana atıf yaparak söylediği gibi, yüzyılın en önemli projesi olarak değerlendirdiyseniz o durumda sizin çıkıp cevap vermeniz gerekirdi. Dolayısıyla, çözüm sürecini kimin bozduğu, masayı kimin devirdiği, savaşı kimin başlattığı son derece nettir. Tabii ki, halka yönelik savaşla gelirseniz, bunun karşısında bizim boyun eğip diz çökeceğimizi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) - …beklemeniz de gerçekçi bir yorum değildir. En büyük siyasi mücadeleyi size de, saraya da karşı yapmaya devam edeceğiz. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

VIII.- GENSORU (Devam)

A) Ön Görüşmeler (Devam)

1.- HDP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, yargı erkini baskı altına aldığı ve yönlendirdiği, kuvvetler ayrılığı ilkesine ve Anayasa’ya aykırı yaklaşımlarda bulunduğu iddiasıyla Adalet Bakanı Bekir Bozdağ hakkında Gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/3) (Devam)

BAŞKAN - Gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmaması konusunda siyasi parti grupları adına yapılan konuşmalar sona ermiştir.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, çözüm sürecine ilişkin tartışmalar kamuoyunun bilgisi dâhilindedir, ilgili bakanlar gerekli açıklamaları yapmışlardır.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Hiçbir açıklama yok Sayın Başkan, doğru değil, yalan o; hiçbir açıklama… Mugalata yapıyorlar sadece, mugalata.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Tutanaklar açıktır, milletin bu konuda bir kanaati vardır.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim Sayın Bostancı.

Tutanaklara geçmiştir.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Tutanaklara geçmesi açısından, ben de bugün AKP’nin kurucularından olan Sayın Arınç’ın, çözüm sürecine gerekçelere sığınmadan acil bir şekilde dönülmesi gerektiğiyle ilgili çağrısını son derece önemsediğimizi ve AKP’li bütün vekillerin de bunu okuması gerektiğini ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Arınç’ın ölüler üzerindeki bilanço yarıştırma anlayışını eleştiren tutumunu da yine AKP’li vekillerin okumasını tavsiye ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken, tutanaklara geçmiştir.

Şimdi Hükûmete söz vereceğim.

Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Bakan.

Süreniz yirmi dakikadır.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hakkımda, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına verilen gensoru önergesi vesilesiyle huzurlarınızdayım. Bu vesileyle, saygıdeğer üyeler, hepinizi ayrı ayrı saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle belirtmek isterim ki hakkımda verilen gensoru, herhangi bir somutluğa dayanmamakta; tamamen belli bir algı operasyonu çerçevesinde, çarpıtmalardan ve asılsız yorumlardan ibarettir. Böylesi bir önergeyi vermek ve bunu gensoru gibi çok ciddi bir müesseseyi kullanarak yapmak fevkalade yanlış olmuştur. Gensorunun ne olduğu Anayasa ve İç Tüzük’te belli; bu, onların hiçbirine uymuyor, buradan özellikle ifade etmek isterim.

Türkiye bir hukuk devletidir. AK PARTİ hükûmetleri, hukuk devletini güçlendirme noktasında çok ciddi reformlara imza atmıştır. Hükûmetlerimiz döneminde attığımız adımlar, yaptığımız reformlarla, hukuk devleti ve yargı bağımsızlığını sürekli güçlendirdik, tahkim ettik.

Ben, şimdi, yüce heyetinize sormak istiyorum: DGM’lerin konuşmaya dahi cesaret edilemediği bir Türkiye'de, DGM’leri ve ÖYM’leri kaldırarak, hukuk devletini biz geriye mi götürdük?

LEVENT GÖK (Ankara) – Sulh cezalar ne olacak?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Hukuk devletini zayıflattık mı? YAŞ ve HSYK’nın meslekten ihraç, memurların, uyarma ve kınama cezaları karşısında haksızlığa uğrayanın “Haksızlığa uğradım.” demesini Anayasa’nın yasakladığı bir Türkiye’de bu yasakları kaldırarak hak aramanın önündeki engelleri kaldırdık da hukuk devletini zayıflattık mı? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Mahkeme kararlarını uygulamıyorsunuz.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Türkiye’de darbe yapanların yargılanmasını engelleyen Anayasa geçici 15’i yürürlükten kaldırarak darbe yapmış komutanları milletin yargısının huzuruna çıkararak hukuk devletini, demokratik devleti geriye mi götürdük?

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Evet.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Alkışlanacak işler yaptık, takdir edilecek işler yaptık.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – E, sonra özür dilediniz ya yanlış yaptık diye!

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Neyi alkışlayacağız ya?

CEYHUN İRGİL (Bursa) – “Kandırıldık.” diye özür dilediniz ya!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Memurlara toplu sözleşme hakkını, uluslararası insan haklarına ilişkin anlaşma hükümleri ile iç hukuk hükümlerinin çatışması hâlinde uluslararası sözleşme hükümlerine üstünlük veren kuralı Anayasa’ya koyarak hukuk devletini geriye mi götürdük? Kim yaptı bunu? Biz yaptık, biz, biz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Uygulamaya bak, uygulamaya!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bütün anlaşmaların altına imza koymuşuz. Hepsini hukukun üstüne çıkaran adımı biz attık.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – E, mahkeme kararlarını uygulamıyorsunuz!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Kadınlar lehine pozitif ayrımcılığı, çocuklar lehine pozitif ayrımcılığı, kişisel verileri koruma hakkını Anayasa’ya ve hukukumuza biz getirdik, biz. Hukuk devletine böyle sahip çıkılır. Darbecilerin önünde, arkasında şak şak yapmakla çıkılmaz, bunların gereğini yaparak çıkılır.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – İnsanı da susturdunuz insanı!

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ya “millî kumpas” diyordunuz! “Paralelin kumpası” diyordunuz!

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Anayasa Mahkemesine 40 bin tane başvuru var hak ihlalleriyle ilgili.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bakın, HSYK’yla ilgili bizden önceki dönemde Cumhurbaşkanının, Yargıtayın, Danıştayın doğrudan üye seçme yetkisi, atama yetkisi yok; kürsüdeki adli, idari yargı hâkim ve savcılarının da seçme hakkı yok. 3 tane seçecek her boş üye için Yargıtay, sonra 1’ini Cumhurbaşkanı seçecek. “Temyiz kudreti yok.” diyordu bu Anayasa ve yasalarımız, “Siz yapamazsınız, doğrudan seçemezsiniz…” Sekreteryası yok, bütçesi yok, binası yok, çaycısını dahi Adalet Bakanlığı veriyor, Teftiş Kurulu Adalet Bakanına bağlı. Peki biz ne yapmışız? Cumhurbaşkanına, Yargıtaya, Danıştaya, Adalet Akademisi Genel Kuruluna, kürsüde görev yapan adli ve idari yargı hâkim ve savcılarına doğrudan HSYK’ya üye seçme yetkisi verdik, hukuk devletini geriye mi götürdük, yanlış mı yaptık? Doğru yaptık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Adalet Bakanının rolünü azalttık. Dairelerin çalışmasına katılmıyor, oy verme hakkı yok; sadece belli konularda genel kurula başkanlık yapar hâle getirdik.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - Niye başkanlıktan feragat ettiniz?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Teftiş Kurulu Adalet Bakanlığına bağlıydı, HSYK’ya bağladık, kötü mü yaptık? İyi yaptık. Yaptığımız düzenlemeler yargı bağımsızlığını, kuvvetler ayrılığını, hukuk devletini güçlendiren düzenlemeler olmuştur; bunun altını burada özellikle çizmek istiyorum.

Bu adımlar sonucunda, Türkiye’de çok olumlu gelişmeler olduğu gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdindeki karnemiz de değişmiştir. 31 Aralık 2012’de 16.876 olan derdest başvuru sayısı 29 Şubat 2016 tarihi itibarıyla yüzde 50 oranında azalarak 8.500 olmuştur.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - Niye çarpıtıyorsunuz? Anayasa Mahkemesine gidiyor, Anayasa Mahkemesine. Nasıl çarpıtıyorsunuz böyle ya? Kaç bin tane başvuru var Anayasa Mahkemesine!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bunlar, bizim attığımız bu adımların son derece başarılı ve doğru adımlar olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

ALİ ŞEKER (İstanbul) - Çarpıtmayın.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Yargı bağımsızlığı, hukuk devletinin ayrılmaz bir vasfıdır. Bu tartışmasız bir konudur. Yargı yetkisi Türk milleti adına bağımsız mahkemeler tarafından kullanılır. Hâkimler görevlerinde bağımsızdır. Görevlerini Anayasa, kanun ve hukuka bağlı vicdani kanaatleriyle yaparlar. Bağlılıkları sadece Anayasa’ya, kanuna ve hukuka olmalıdır; onun dışındaki bütün bağlılıkları reddetmek yargı bağımsızlığının ayrılmaz bir vasfıdır.

CEYHUN İRGİL (Bursa) - Sizin tek bağlılığınız var, o da saraya. Padişaha bağlısınız.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bir hâkim, savcı eğer vicdanıyla Anayasa, kanun ve hukuka bağlı hareket etmiyorsa, o zaman ideolojiye, başka başka şeylere, konjonktüre bağlı hareket edebilir ki böylesi biri bağımsız olamaz, böylesi bir vicdan adalete vesile olamaz. Onun için, biz önemli adımlar attık.

Bakın, herkesin konuştuğu sırlar vardı, şimdi burada söyleniyor. Bazı hâkim ve savcıların Türk milleti adına yargı yetkisini Anayasa, yasa ve hukuka bağlı bir vicdani kanaatle kullanmak yerine paralel devlet yapılanması adına hareket ettikleri…

ALİ ŞEKER (İstanbul) - Size paralel, size!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - …dosyaların nasıl karara bağlanacağının Pensilvanya’ya veya Pensilvanya adına hareket edenlere sorulduğu” vesaire iddiaları ayyuka çıkmıştı.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Ya, Pensilvanya’ya güzelleme yazan siz değil misiniz, biz mi yazdık?

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Selamı var Pensilvanya’nın!

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Sayenizde ayyuka çıktı, sayenizde.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bakın, bu iddiaları en çok dile getirenler kimler biliyor musunuz?

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Selamı var, selamı var Pensilvanya’nın!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Şimdi, bakıyorum, bu iddialarla ilgili neler söylenmiş, neler.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Siz insanın aklıyla dalga geçiyorsunuz. Pensilvanya’ya defalarca teşekkür ettiniz.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bakın, Sayın Kılıçdaroğlu: “Bu davalara bakan savcılara ‘savcı’ ve ‘yargıç’ dediğim için gerçekten üzgünüm…”

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Ya, bırak Allah aşkına! Ya, kardeşim, belgeler sende, sen uzayda mı yaşıyorsun?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – “…Onurlu, güvenilir, vicdan sahibi yargıç ve savcılardan özür diliyorum…”

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Ya, belgeler, konuşmalar ortada ya!

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Siz korkuyorsunuz, siz!

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Ya, paralel de bize mi paralel? Size paralel!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – “…Buradan bütün milletime sesleniyorum: Ne kadar süre geçerse geçsin bu davaları sürdüren, adaleti katleden bu savcı ve yargıçlardan eninde sonunda hesabını soracağım. Siz yargıyı, adaleti katlettiniz, kendinize ‘yargıç’ ve ‘savcı’ dediniz. Siz savcı da değilsiniz, yargıç da değilsiniz.” Bunları kim söylüyor? (CHP sıralarından “Yalan mı?” sesi) Kılıçdaroğlu söylüyor, yalan falan değil, burada belgeleri. Daha başka onlarca, onlarca…

Bakın, paralel devlet yapılanmasıyla irtibatlı bazı konularla alakalı Meclis araştırması komisyonu kurulsun diye 9/3/2005’te CHP’nin verdiği araştırma önergesi, Sayın Kılıçdaroğlu’nun imzası var. Yine, bakın, daha sonraki dönemde Sayın Kılıçdaroğlu bazı yargıçlara ve savcılara sahip çıkan bir yaklaşım söylüyor.

Öte yandan, bakıyorum ben şimdi, Sayın Demirtaş: “Bugün hangi vali, hangi rektör, hangi kaymakam cemaatin gelenekçi gizli çekirdek komitesine danışmadan ciddi karar alabilir? Merak ediyorum ve soruyorum, kendinde bu gücü gören kaç tane vali var? Özel yetkili mahkemelerin birçok savcı ve emniyet müdürleri bu cemaatin kentlerdeki yarı gizli yapılanmalarına danışmadan karar alabiliyorlar mı?” Bir sürü laf var.

HAYATİ TEKİN (Samsun) – Şimdi AKP’ye danışmadan karar alabiliyorlar mı?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Şimdi, bunları niçin söylüyorum? İtham etmek için söylemiyorum. Benim geçmişte söylediğim bazı lafları alıp bugün buraya taşımak son derece yanlış, sizi kurtarmaz.

MELİKE BASMACI (Denizli) – Neden, geçmişinizden utanıyor musunuz?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Ben şunu hep ifade ettim, ifade ettim…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Yani söylemiş misiniz, anlayamıyoruz. O zaman, söylemişsiniz.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın Bakan, siz bizim liderimizin söylediğini bile gelip burada yüzümüze vuruyorsunuz, olmadığımız yılların hesabını istiyorsunuz bizden.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Doğru yaptıklarını gördüğüm zaman onları söyledim. Yanlışı yaptıklarını fark ettikten sonra lehlerine benim konuştuğum tek bir kelime, tek bir cümle yoktur ama bakın, şimdi burada bunları söyleyenler bir yandan HDP’si, bir yandan CHP’si paralel yapının âdeta Parlamentodaki sözcüsü gibi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından “Ayıp ya!” sesleri) Bu gensoruyu onlar mı verdi, siz mi verdiniz merak ediyorum.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Size paralel, size!

LEVENT GÖK (Ankara) – Bak, bak, bak, bak “tweet”lerin burada. Oku, bak.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sensin paralel, sensin paralel! Paralelin sözcüsü!

LEVENT GÖK (Ankara) – Paralelci sensin, paralelci sensin!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen efendim, hatibi dinleyelim.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bakın, çok net söylüyorum: Adalet Bakanı olarak Türk yargısı hakkındaki ayyuka çıkmış bu iddiaları duymamam, konuşmaları duymamam, yargıda olan biteni görmezlikten gelmem görevimi yapmamam anlamına gelirdi ve Anayasa ihlali olurdu. (CHP sıralarından gürültüler)

LEVENT GÖK (Ankara) – Bak, bak bunlar senin, “tweet”lerine bak!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Seni paralel seni!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Adalet Bakanı olarak ben vazifemi yaptım; Anayasa’ya, kanunlara, hukuka ve yargı bağımsızlığına sahip çıktım; bundan sonra da sahip çıkmaya devam edeceğim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Bak, bak bunlar senin “tweet”lerin, bak!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bugünlerde paralel devlet yapılanmasının lehine konuşan cümleler, kelimeler bulamayanlar geçmişteki defterleri karıştırıp oradan lehine cümleler söylüyorlar.

ATİLA SERTEL (İzmir) – Paralel burada, paralel!

LEVENT GÖK (Ankara) – İnsanın yüzü kızarır, bak “tweet”lerin burada senin. Bekir Bozdağ, o sözünden özür dileyeceksin, özür.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bugün ne söylediğimizi değil, geçmiştekileri şey yapıyorlar. Onun için ben onlara diyorum: Bu kirliliğin içine batmışları geçmişteki laflar temizlemez.

ATİLA SERTEL (İzmir) – Sayın Bakan, burada bakın, Türkçe Olimpiyatları’ndaki konuşmanız burada.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ne kadar yüzünüz kızarmadan konuşuyorsunuz böyle!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ve sizin de, bizim de yargı içerisinde öbeklenmiş bu paralel yapıya karşı hep beraber mücadele etmemiz lazım.

MELİKE BASMACI (Denizli) – Beslediler, büyüttüler, şimdi mücadele ediyorlar!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Çok net söylüyorum: Bu konu siyasi polemik konusu değildir. “Dün siz şu lafı söylediniz, bugün bu lafı söylediniz.” diye defter açarsanız ben size de çok laf söylerim, siz de bana çok laf söylersiniz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Al, al, al Hoca Efendi’ye selamların!

ATİLA SERTEL (İzmir) – Aynı kravatla Fethullah Hoca’dan özür diliyorsunuz.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Onun için diyorum ki: Gelin, “Yargı konusunda dün kim ne söyledi, bugün ne söylüyor?” yarıştırmasını bir tarafa bırakalım. Yargımızın bağımsız ve tarafsız olması için Parlamentonun el birliğiyle Anayasa ve yasa dışı bir yapılanmaya karşı mücadele etmemiz lazım. (CHP sıralarından gürültüler)

ATİLA SERTEL (İzmir) – Sayın Bakan, burada burada, aynı kravatla özür diliyorsunuz.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, lütfen sessizliği sağlar mısınız.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen efendim. Lütfen Sayın Bakanı dinleyelim efendim. Sayın milletvekilleri…

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Aksi takdirde, bu yaptıklarınız sadece yargıya gölge düşüren pek çok olumsuzluklara vesile olanlara güç verir, güç.

LEVENT GÖK (Ankara) – Hiç mi yüzün kızarmıyor Bekir Bozdağ söylediklerinden!

ATİLA SERTEL (İzmir) – Yukarıda Allah var!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Onun için, gelin beraber olalım. Bu mücadelenin bu Parlamentonun ortak sorumluluğunda yapılması lazım. Sadece Adalet Bakanının, sadece Hükûmetin değil, hepimizin ortak mücadelesi lazımdır. Bunu buradan özellikle ifade etmek isterim.

Özel yetkili mahkemeleri kaldırdık, DGM’leri kaldırdık, sulh ceza hâkimliğini kurduk.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sulh ceza ne oldu? Sulh ceza ne oldu peki bu arada?

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sulh cezalara ne oldu?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Şimdi, ne oldu? Bakın, sulh ceza hâkimliğini kurduk.

Bakın, burada bir şey okuyacağım. Yargıtay yazı gönderiyor: “Üzerinde uzun süredir tartışmalar yapılan bu değişikliğin yapılması yerindedir.” Uzun uzun, neden sulh ceza hâkimliğinin kurulması gerektiğini Yargıtay verdiği görüşle anlatıyor; tarih 10/12/2013, o zaman göndermişler. Daha ben Bakan değilim, önceki dönemde. Yine, HSYK’nın görüşü, 6/12/2013, o da aynı şekilde övüyor. 2012-2016 strateji belgesi, onlar da övüyor. Avrupa Birliğiyle ilgililer de övüyor. Ne zaman sulh ceza hâkimliği kötü oldu, biliyor musunuz? Biz, sulh ceza hâkimliğini kurdurduktan sonra paralel yapı bir kara propaganda başlattı: “Bu şunun için kurudu, bu bunun için kuruldu.”

ATİLA SERTEL (İzmir) – Size paralel! Size paralel!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ya, yazılar burada, herkes övüyor: Yargıtay “Doğru.” diyor, HSYK “Doğru.” diyor, AB “Doğru.” diyor; Anayasa Mahkemesine gidiyor, Anayasa Mahkemesi “Doğru.” diyor, “Hukuka uygun.” diyor ama bakıyorsunuz, bir paralel iftira çerçevesinde bu mahkemelere, hâkimliklere yapılmayan kötülük, yapılmayan haksızlık kalmadı. Bunu burada özellikle ifade etmek isterim.

Tutuklama evresinde verilen kararları konuda uzman birinin incelemesi, soruşturma evresinde hâkimlikle ilgili bütün kararları belli bir hâkimin vermesi son derece önemlidir. Uzmandır o, sadece o konulara bakıyor ama eskiden yargılama yapıyor, başka iş yapıyor, bu arada da tutuklama veya diğer tedbir kararlarına ilişkin kararlar veriyor. (CHP sıralarından gürültüler)

ATİLA SERTEL (İzmir) – Paralel burada, paralel!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Onun için yaptığımız bu düzenleme…

ATİLA SERTEL (İzmir) – Sayın Bakan, aynı kravatla olimpiyatlarda konuştun, Türkçe Olimpiyatları’nda!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - …Anayasa’nın ruhuna da uygundur, lafzına da uygundur, hukuk devletine de uygundur; paralel devlet yapılanmasının lafzına, ruhuna, onlara tabi olanlara uygun değildir ama millete tabi olanlara uygun bir düzenlemedir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Cumhurbaşkanımızın, benim Anayasa Mahkemesi kararlarına dönük eleştirilerim üzerine kıyamet koparıldı.

ATİLA SERTEL (İzmir) - Paralel burada, paralel!

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Burada, burada, Sayın Bakan!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Ya, niye kıyamet koparıyorsunuz?

BAŞKAN – Sayan Bakan, bir saniye efendim…

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Anayasa Mahkemesi kararları eleştirilmez kutsal metinler midir?

BAŞKAN – Sayın Bakan…

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Sayın Başkanım, hatibi anlamakta zorlanıyoruz!

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Sayın Bakan, paralel burada!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, Sayın Bakanı sükûnetle dinleyin efendim.

ATİLA SERTEL (İzmir) – Bize düşman, size paralel!

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Millet size kartı gösterdi, millet size gösterdi kartı! Kırmızı kartını gördünüz milletin!

BAŞKAN - Önemli bir konu görüşülüyor, bir gensoru görüşmesi gerçekleştiriyoruz, Sayın Bakanı dinleyelim efendim.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Eleştirilmez kutsal metinler değildir. Mahkeme kararlarını eleştirmek demokratik bir haktır.

ATİLA SERTEL (İzmir) – İçeride yatırdınız bilim insanlarımızı!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Ben de Adalet Bakanı olarak, siz de bir mahkeme kararına dair eleştiriniz varsa bunu söyleyebilirsiniz. Bizim eleştirdiğimiz nedir? Anayasa ve yasalara uyma konusunda en hassas olması gereken yerin bu hassasiyeti göstermediği yönündedir. Şimdi, Anayasa ne diyor? Diyor ki: “Olan kanun yollarında gözetilmesi gereken hususlar görüşülemez.” Ne diyor? “Bölümler ancak bunu görüşebilir, Genel Kurulda bunu görüşemez.”

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Ne yapacak? Yargılama uzun sürerse içeride tutuklu mu kalacaklar? Tutuklama kararına itirazla orada tükenir kanun yolu. Haberiniz yok herhâlde.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Ama şimdi içtüzükte değişiklik yapılmış, orada görüşülüyor ve sadece kanun yolu tüketilmiş konular gidebilir, işin esasına girip karar veriyor. Onun için ben diyorum ki ben yetkimi aştığımda beni eleştirin, yanlış yaptığımda beni eleştirin ama bir mahkeme yanlış yaptığı zaman da onu eleştirmeniz lazım. Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvurular Anayasa Mahkemesini ilk derece mahkemesi yapmaz, temyiz mahkemesi yapmaz, süper temyiz mahkemesi yapmaz, onun yetkisinin sınırı bellidir. O sınırın içerisinde kaldığı zaman elbette ki bizim saygımız sonsuzdur. Başka bir şey söyleyebilir miyiz? Ama, sınır aşıldığı zaman da buna dair eleştirimizi bizim yapmamız en doğal, demokratik hakkımızdır. Sayın Cumhurbaşkanımız, Anayasa’nın 104’üncü maddesine göre, Türk milletinin birliğini temsil eder; Anayasa’nın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - “Bozar.” demiyor!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Sayın Cumhurbaşkanı, Anayasa’nın doğru uygulanmasını gözetmek Anayasa tarafından ona verilmiş bir anayasal vazifedir, onu yapmıştır.

Şimdi, Cumhurbaşkanımıza karşı da burada pek çok laflar söylendi, eleştiriler yapıldı. Buradan ifade etmek isterim ki, değerli milletvekilleri, Türk Ceza Kanunu’nun 299’uncu maddesinde yer alan madde sadece bizim hukukumuzda olan bir madde değil. Benzer şekilde, başka ülkelerin hukukunda da bu konu suç olarak tanzim edilmiş. Bazılarını okuyayım, belki merak edersiniz: İtalya’da bir ile beş yıl arasında hapis cezası, Polonya’da üç yıla kadar hapis, Almanya’da beş yıla kadar hapis; Yunanistan’da, İzlanda’da, Portekiz’de, Slovenya’da, Norveç’te suçtur ve pek çok Avrupa Birliği ülkesinde suçtur. Peki, oralarda niye bu kadar yok?

ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Böyle Cumhurbaşkanı yok!

LEVENT GÖK (Ankara) - Böyle bir Cumhurbaşkanı yok da o yüzden yani!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Oralarda toplu olarak Cumhurbaşkanına hakareti ibadet sayan ve bununla ilgili kampanyalar başlatan vatandaşlar yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

CEYHUN İRGİL (Bursa) - Oradaki cumhurbaşkanları da herkese saygı duyuyor.

ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Oradaki cumhurbaşkanları Cumhurbaşkanlığı yapıyor, buradaki gibi değil.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Şimdi gruplar Sayın Cumhurbaşkanımızın aleyhine kampanyalar başlatıyorlar.

CEYHUN İRGİL (Bursa) - Oradaki cumhurbaşkanları da halkına saygılı.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Herkes diyor: “Cumhurbaşkanı aleyhine bir görüş söyledi tutuklandı, bir görüş söyledi dava açıldı. Adalet Bakanı izin verdi.” Bakın, söylenen sözler burada. “’Tweet’ atıldı, başına gelmedik kalmadı.” Yahu, “Twett” attı diye kimseye bir şey yapılmıyor.

ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) – Buradaki Cumhurbaşkanı AKP Genel Başkanı gibi davranıyor.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Eleştirdi diye kimseye bir şey yapılmıyor. Ya ne yapıyor? Sinkaflı küfürler yapıyor. Benim yüzüm kızarıyor, okuyamıyorum, bakın hep kızarmış burada. İsteyenlere vereyim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bakın, sizin ananıza, sizin eşinize, sizin bacınıza, sizin çocuklarınıza, sizin geçmişinize sinkaflı küfür yapmak bu milletin ahlakına uygun mu, hukukumuza uygun mu, siyasi eleştiri mi, doğru bir şey mi? İnsan utanır biraz yahu! Bunları biz savunmuyoruz, himaye etmiyoruz. Benim yüzüm kızarıyor, okuyamıyorum. Ama şimdi, bakın, dört bir yandan Sayın Cumhurbaşkanımızın aleyhine bir itibar suikastı çerçevesinde kampanyalar yürütülüyor.

Venedik Komisyonu geçende geldi. Ben Venedik Komisyonu Başkanıyla da görüştüm geçmişte. O zaman bazı konuları anlatırken bana dedi ki: “Bizim vazifemiz anayasa yapım süreçlerinde hükûmetlere danışmanlık yapmaktır." Ama, şimdi, 299’uncu maddeyle ilgili inceleme yapmak üzere geliyor. Ya, 299’uncu madde Venedik Komisyonunun görevine girer mi? Anayasa değil. “Avrupa Konseyi karar verdi, girer.” Dünyanın hangi ülkesinde bu maddelerin incelenmesine dair kararlar veriliyor? Yok. Bizim hukukumuza bu madde 2004’te mi geldi? Hayır. 1925’te yürürlüğe girmiş bulunan Türk Ceza Kanunu’nun içinde bu madde var mı? Var. Doksan yıldan fazladır uygulanıyor mu? Uygulanıyor. O zamandan bugüne kadar uygulayanlar bunun Anayasa’ya aykırılığını iddia etmeyi bir gün olsun akıllarına getirdiler mi? Getirmediler çünkü Anayasa’ya aykırı bir şey yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Doksan yıldır bu kadar hakaret davası açılmamışken niye bu sefer açılıyor? Bunu sorguladınız mı acaba?

LEVENT GÖK (Ankara) – Eski Cumhurbaşkanıyla bir karşılaştırma yapın, karşılaştırma yapın.

BAŞKAN – Sayın Bakan, mikrofonunuzu açıyorum, ek süre veriyorum.

Sözlerinizi tamamlayınız lütfen.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ama, maalesef, bugün başka bir noktaya geldi, getirilmek isteniyor.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Anayasa’ya uygun bir Cumhurbaşkanı vardı o zaman.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bakın, şunu söyleyeyim: Sayın Cumhurbaşkanımızın şahsına karşı itibarsızlaştırma konusunda ne kadar büyük kampanyalar yürütürseniz yürütün netice alamazsınız çünkü milletin kalbinde sevgisi olanı o kalbi sökmeden yok edemezsiniz, siz bu milletin kalbini sökemezsiniz! (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Ne zaman yaparsanız yapın netice alamayacaksınız. Allah’ın izniyle bu millet kimi seveceğini, nasıl seveceğini her zaman bildiği gibi, bundan sonra da bilmeye devam edecektir.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Maalesef ki siz milletin kalbini söküyorsunuz. Dünyanın neresinde cumhurbaşkanı halkına bu kadar saygısızlık yapıyor?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Tabii, burada hakkımdaki gensoru içerisinde pek çok madde var, sokağa çıkma yasaklarıyla ilgili konular var ve diğer hususlar var.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Aynı sözleri Fethullah Hoca için de söylemiştiniz.

ATİLA SERTEL (İzmir) – Aynı sözler var, aynı! “Milletin kalbinde Fethullah Hoca!” Yarın Tayyip Bey için kötü söz söylemeyin!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Şunu ifade etmek isterim: Bu konuların tamamı Türkiye’de hukuka uygun bir biçimde yürümektedir. Türkiye'nin terörle mücadelesi hukuk devleti ilkelerine uygun bir şekilde yürümektedir.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Her gün başka bir şeyi savunmak çok zor. Allah size de kolaylık versin.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Dünyada terörle mücadele eden ülkeler arasında mücadelesini hukuka azami riayetle sürdüren yegâne ülke Türkiye’dir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bakın, Fransa’da bir terör saldırısı oldu, Fransız Hükûmeti ne yaptı?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bütün dünya biliyor bunları!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni askıya aldığını söyledi ve yazı gönderdi.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Basın özgürlüğünde de en iyi ülke Türkiye değil mi(!)

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – “Ben terörle mücadele ediyorum, İnsan Hakları Sözleşmesi’ni de askıya alıyorum.” dedi. Fransa bunu yaptı. Peki, Fransa’da bu terörle mücadele karşısında ne diyorlar, Türkiye’de ne diyorlar? Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni askıya aldı mı? Almadı. Ona uygun bir şekilde vazifemizi yapıyoruz, mücadelemizi yapıyoruz.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Gerek yok, güzel yapıyorsunuz(!) Askıya almanıza gerek yok, zaten uygulamıyorsunuz!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Anayasa Mahkemesine gitti mi? Gitti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitti mi? Gitti. Hem Anayasa Mahkemesi hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu konuları esastan reddettiler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – 5 dosyada AİHM tedbir kararı verdi, daha sonra onları da kaldırdı. Şu anda tedbir kararı verilmiş bir tane dosya bulunmamaktadır.

Öte yandan, kalkıp “Burada bir hukuksuzluk yapılıyor.” deniliyor. Bir hukuksuzluk yok. Hukuksuzluk, barikat kurmaktır, hendek kazmaktır, bomba atmaktır, sivil insanlara, askere, polise kurşun yağdırmaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Teröristleri sivil vatandaş gibi göstermek için kapı kapı gezip, bu kürsüyü kullanmaktır. Ayıp olan budur, yanlış olan budur. Biz kimin terörist olduğunu gayet iyi biliyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bitti, bitti Sayın Başkan.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Askere, polise silah doğrultan, roket atan, bomba atan, mayın koyan… Allah aşkına, buna karşı asker gülle mi gidecek? “Ya sen bana bomba attın, bak, bir sürü kardeşim şehit oldu.” deyip ona öyle mi bakacak?

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – “Onları soruşturmayın.” diyen vali. Valiye de “Onları soruşturmayın.” diyen ne olacak?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Ne yapacak? Ona hak ettiği dilden cevap verecek. Yapılan budur.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Valiye “Onları soruşturmayın.” diyen ne olacak? Valilere “Dokunmayın.” diyen ne olacak?

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Onlar silahla gelirken valilere “Elleşmeyin.” diyen kim?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, kürsü işgaline döndü.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Teröristlere ve terör örgütüne, onu destekleyenlere hak ettikleri dilden, bundan sonra da teröristlerin hak ettiği dilden konuşmaya kararlı bir şekilde devam edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ATİLA SERTEL (İzmir) – Valileri beraber atadınız, emniyet müdürlerini beraber atadınız.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – “Teröristlere dokunmayın.” diyen kim?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bu haksız ve yersiz gensoruyu yüce Meclisin vicdanlarına bırakıyor, hepinizi saygıyla Allah’a emanet ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Gök…

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, Türkiye’de yapılan araştırmada güvenilir kurumlar arasında yargı 7’nci sırada. Kendi döneminde yargıyı 7’nci sıraya düşürmüş bir Adalet Bakanının bunlardan bahsetmesi gerekirken, yargının nasıl 1’inci sıraya, adaletin nasıl 1’inci sıraya gelmesi gerektiğinden bahsetmesi gerekirken yaptığı konuşmada sözcümüzün paralel yapının sözcüsü gibi davrandığını söylemek suretiyle sataşmada bulunmuştur.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Öyle değil mi?

LEVENT GÖK (Ankara) – Ağır bir töhmettir, onun cevabını kendisine iade edeceğiz. O bakımdan, söz istiyoruz efendim.

BAŞKAN – 69’uncu maddeye göre söz talep ediyorsunuz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Evet, Bülent Tezcan konuşacak.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tezcan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz iki dakikadır.

Lütfen, cevap hakkınızı yeni bir sataşmaya meydan vermeyecek şekilde kullanınız.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

11.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın (11/3) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında şahsına ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bir polemik yapmayacağım, sadece birkaç şeyi okuyacağım. “Muhterem Fethullah Gülen Hoca Efendi’ye Antalya’dan selamlarımı iletiyorum.”

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – O zaman öyleydi.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Tarihine bak, tarihine.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – “‘Stadyumlar olimpiyatlara dar gelecek.’ diyen Muhterem Fethullah Gülen Hoca Efendi’dir.”

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Tarihini söyle, tarihini.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – “Muhterem Fethullah Gülen Hoca Efendi’ye teşekkür ediyorum.”

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Şimdi sen de selam söylüyorsun.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Bu sözler Sayın Bekir Bozdağ’ın Twitter hesabından attığı “tweet”lerdir; bir. (CHP sıralarından alkışlar)

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Tarihini söyle, tarihini. Tarihini söyler misin, tarihini merak ettim.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – İkincisi: 24 Mart 2011, bakın, şu sözü vicdanınıza bırakıyorum, hiç yoruma gerek yok: “Fethullah Gülen bu ülkenin yetiştirdiği değerli bir kıymettir; seversiniz sevmezsiniz ama değerli bir insandır, bilge bir insandır.”

LEVENT GÖK (Ankara) – Ya, işinize geldiği zaman öyle.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Ekmeleddin’i anlatsın Sayın Başkan!

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – “Bu ülkenin millî ve manevi değerlerine bağlı nesillerin yetişmesi için hizmetini yapıyor. Her şeyi de açık, devletin denetimi, gözetimi altında, her şey göz önünde.” (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Eski genel başkanınız “F tipi yapılanma” kavramını ortaya atmıştı. “F tipi yapılanma” kavramını Deniz Baykal getirdi, Deniz Baykal.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, hatibi dinleyin efendim.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – “Temiz insanları ‘çete’ diye suçlamak kabul edilemez.” Bu sözleri de Sayın Bekir Bozdağ söylüyor, bu sözler de onun tutanaklara geçen sözleri.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Sen şimdi söyle sözünü, senin sözün ne?

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, biz dün ne söylediysek bugün de aynı şeyi söylüyoruz.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Kürsüden söyle, kürsüden.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Dün Sayın Genel Başkanımız, Fethullah Gülen’in devleti teslim almaya kalktığını söylediği zaman onunla paralel yürüyen sizdiniz, karşı çıkan bizdik, bugün de karşı çıkan biziz. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Koluna giren kim, koluna?

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – 160 yargıcı Yargıtaya tayin edip Yargıtayın düzenini bozan sizdiniz, cemaati Yargıtaya sokan sizdiniz, ona karşı çıkan bizdik.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Sen FETÖ’nün neresindesin, onu söyle!

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – “Gök ne istedi de yer vermedi.” diyenler sizin Genel Başkanınızdı. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Hayır, sen FETÖ’nün neresindesin?

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Bizim defterimizde kara sayfa yok, hangi defteri açarsanız açın kara sayfa sizin defterinizde.

Teşekkür ediyorum, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tezcan.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Baluken…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Yani uğultudan kendi sesimi duyamıyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bir saniye efendim… Lütfen, sükûnete davet ediyorum.

Sayın Baluken, dinliyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, şimdi “paralel yapı” ve “FETÖ” diye tanımladıkları bir yapıyla ilgili geçmişte kol kola yürüyüp “Ne istediler de vermedik?” diyen, “Ankara’yı parsel parsel onlara peşkeş çektik.” diyen bir Kabinenin üyesi olarak Sayın Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, HDP’nin paralel yapıyla iş birliği yaptığını savundu, dolayısıyla açık bir sataşmada bulundu.

BAŞKAN – Siz mi konuşacaksınız?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Grubumuz adına Sayın Meral Danış Beştaş.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Danış Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz iki dakikadır.

Sayın Danış Beştaş, lütfen cevap hakkınızı bir sataşma yaratmayacak şekilde kullanınız.

12.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın (11/3) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Adalet Bakanı sorularımıza yanıt vermedi. Gerçekten hiçbir şey anlamadık. Yani ben onlarca gerekçe saydım gensoru için, sadece Anayasa Mahkemesinin gerekçesine dair bir cevap duydum, onun haricinde ne hasta tutsaklara ne çocuk ölümlerine ne katliamlara ilişkin cezasızlık politikasına ne 1990’lı yıllara ilişkin politikalara, hiçbirine yanıt alamadık. Sayın Adalet Bakanı olarak siz burada, kaldırıp yerine aynı, farklı isimlerle kurduğunuz mahkemeleri anlattınız. ÖYM’leri kaldırdınız, TMK 10’la görevli mahkemeleri kurdunuz, aynı yetkileri oraya devrettiniz, ondan sonra sulh ceza mahkemelerine aynı yetkiler devredildi. Yani sizi dinleyince gerçekten gensorumuzla sorduğumuz ve gerekçe teşkil eden hiçbir şeyi anlamadık. Biz ne söyledik, siz ne cevap verdiniz anlamadık.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – O zaman bir daha verirsiniz, anlarsınız o zaman, bir daha verin.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Somut soruyorum Sayın Adalet Bakanı, niye biz cezaevine gidemiyoruz? 1 Kasımdan sonra tek bir HDP milletvekiline neden izin vermiyorsunuz? Sizin yetkiniz olmadığı hâlde keyfî bir tutumla, hukuku çiğneyerek tümüyle bunu reddediyorsunuz ve biz bunun için gerekli yasal işlemleri de başlattık.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Yetkisi yoksa niye izin istiyorsun?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Kesinlikle bu konuda en kısa sürede yargıdan bir karar çıkmasını bekliyoruz.

Yani, AYM kararlarına ilişkin söyleyeceğimiz bir şey yok ama avukatları adliye koridorlarında dövdüren, tutuklatan yine sizin döneminizde. Yani Cumhurbaşkanının avukatlığını çok iyi yaptınız, başarılıydınız gerçekten, tebrik ediyorum, biz de onu söylemiştik zaten.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Hepimizin görevi Cumhurbaşkanımızı savunmak, hepimizin görevi. Sizin de göreviniz Cumhurbaşkanını savunmak.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Başka bir şey de söylememiştik ama sizler Cumhurbaşkanını savunacaksanız Amerika’daki koruma örneğini öneririm.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Evet, hepimizin görevi, bizim Cumhurbaşkanımız çünkü.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Orada başka sesler çıkarır, “aa, uu!”, belki o zaman susturabilirsiniz, başka türlü olmuyor.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Bizim Cumhurbaşkanımız, siz de savunmaya başlayın artık.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Yani Sayın Adalet Bakanına şunu söyleyeyim: Bizim Diyarbakır’da bir laf var. Gerçekten “Hukuka uygundur.” demekle olmuyor. Diyarbakırlılar şunu derler: “Biz bize hayran, biz bize kurban.” Yani geldi, kendini övdü övdü…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – …bütün istatistikleri yerle bir etti ve hiçbir sorumuza yanıt vermedi.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Danış Beştaş.

VIII.- GENSORU (Devam)

A) Ön Görüşmeler (Devam)

1.- HDP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, yargı erkini baskı altına aldığı ve yönlendirdiği, kuvvetler ayrılığı ilkesine ve Anayasa’ya aykırı yaklaşımlarda bulunduğu iddiasıyla Adalet Bakanı Bekir Bozdağ hakkında Gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/3) (Devam)

BAŞKAN – Adalet Bakanı Bekir Bozdağ hakkındaki gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza sunacağım.

Gensoru önergesinin gündeme alınmasını kabul edenler… Kabul etmeyenler… Evet, gensoru önergesinin gündeme alınması kabul edilmemiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.59

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.16

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ömer SERDAR (Elâzığ)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 66’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Bu kısmın 2’nci sırasında yer alan, Halkların Demokratik Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in; Çocuklara Yönelik Cinsel İstismarı ve Kadınlara Yönelik Şiddeti Önlemede İhmali Bulunduğu İddiasıyla Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu Hakkında Bir Gensoru Açılmasına İlişkin (11/4) esas numaralı Önergesi’nin görüşmelerine başlıyoruz.

2.- HDP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, çocuklara yönelik cinsel istismarı ve kadınlara yönelik şiddeti önlemede ihmali bulunduğu iddiasıyla Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu hakkında Gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/4)

BAŞKAN – Hükûmet? Yerinde.

Önerge daha önce bastırılıp dağıtıldığı ve Genel Kurulun 29 Mart 2016 tarihli 62’nci Birleşiminde okunduğu için tekrar okutmuyorum.

Sayın milletvekilleri, Anayasa’nın 99’uncu maddesine göre, bu görüşmede, önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasi parti grupları adına birer milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.

Konuşma süreleri, önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakikadır.

Şimdi söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Önerge sahibi olarak Hüda Kaya, İstanbul Milletvekili.

Siyasi parti grupları adına söz alan sayın milletvekillerini okuyorum: Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Deniz Depboylu, Aydın Milletvekili; Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Filiz Kerestecioğlu Demir, İstanbul Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Candan Yüceer, Tekirdağ Milletvekili; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Mehmet Akif Yılmaz, Kocaeli Milletvekili.

Hükûmet adına Sema Ramazanoğlu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı.

Şimdi önergenin görüşmesine başlıyoruz.

Önerge sahipleri adına, Sayın Hüda Kaya, İstanbul Milletvekili.

Buyurun efendim. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

HÜDA KAYA (İstanbul) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sayın Sema Ramazanoğlu’nun çocuklara yönelik cinsel istismarı ve kadınlara yönelik şiddeti önlemede ihmali bulunduğuna yönelik HDP’nin verdiği gensoru hakkında söz almış bulunuyorum.

Elbette ki biliyoruz, kadınlar ve çocuklar sadece on beş senedir değil tarih boyunca türlü saldırılara maruz kalmış, sömürülmüş, tacize ve tecavüze uğramış, şiddete uğramış, savaşlarda, siyasi ve ekonomik toplumsal krizlerde en büyük darbeleri almışlardır. Günümüzde bir yandan gelenekçi, dinci, tutucu zihniyetlerin saldırıları, bir yandan da kapitalist, sekülerist ve modernist zihniyetlerin ortak saldırıları, yeryüzünün tüm kadın ve çocukları için tarihin en ağır sürecini yaşatmıştır ve yaşatmaya devam etmektedir.

İnsanlığın beşiklerinden olan Mezopotamya, Orta Doğu ve Anadolu coğrafyamız şüphesiz bu insanlık krizlerinden ciddi bir şekilde etkilenmiştir ve etkilenmeye devam etmektedir. Bu tarihsel ve derin krizlerin üstesinden gelebilmek ancak yasaları, mevzuatları, ideolojileri, partileri, örgütleri, cemaatleri, vakıfları, ekonomi modellerini, tüm projeleri ve tüm “izm”leri aşan bir zihniyet devrimiyle, doğaya, doğala dönüşle mümkün olabilir. Yani mevcut sistemler, devletler, kanunlar, partiler, kentler, metropoller, yapılanmalar dâhilinde köklü bir çözüm aramak ve bulmak zordur. Ancak her zaman ve mekânda iktidarlar ve gücü elinde tutanlar sonuçlardan öncelikli olarak sorumludurlar ve sorumluluktan kaçamazlar.

Senelerdir Türkiye, tarihinin en çalkantılı, krizli, kanlı günlerini yaşarken yaşanan binlerce acı örneğin birinde bile AKP iktidarı tek bir sorumluluk üstlenip yönetici ahlakına uyarak hesap verici pozisyonuna girmemiş; sürekli hesap sorucu, mağdur, mazlum rollerini oynayagelmiştir ve oynamaya devam etmektedir. İktidarı, devleti ve devletin bağımsız olması gerekenler dâhil olmak üzere tüm kurumlarını ele geçirmiş olan AKP’nin, Türkiye’nin, hatta dünyanın en mağduru, en mazlumu, en hakkı yenileniymiş gibi konuşmaktan ve hedef göstermekten öte bir girişimi vaki olmamış, olmamaktadır.

Yaşanan yüzlerce, binlerce cinayet, katliam, yolsuzluk, insan kayırma, taciz, tecavüz yaşandığıyla, yapıldığıyla kalmış durumdadır ki Roboski’den Soma’ya, Pozantı’dan Berkin’e her gün bunlardan birini anıyoruz ve yaşamaya devam ediyoruz. Özellikle bugün devletin tüm gücü ve savaş araçlarıyla yürüttüğü operasyonlarda kelimelerin yetersiz kalacağı insanlık ve hukuk dışı uygulamalar almış başını gitmektedir ve iktidar göstermelik dahi olsa kılını kıpırdatmamakta ve âdeta her tür sınırın aşılması için failleri rahatlatıcı söylemler ve eylemler geliştirmektedir.

Klasik iktidarcılık bataklığına saplanarak, devletçi, darbeci yapılarla birleşerek geleceğini kuran AKP tüm bunları da “din, iman” diyerek, “Dindar nesil yetiştiriyoruz.” diyerek dokunulmaz kılmaya çabalamaktadır. İktidar neslinin çıkarcı, rekabetçi, gerekeni değil büyük işler yapmaya kilitlenmiş acınası hâlini görüyoruz ve biliyoruz. Bugün “Bölgeye huzur ve güvenlik getirecek.” diyerek gönderdiğiniz dindar ordunun her saat yazdığı yeni bir destana şahit oluyoruz. “Allah tektir -şurada gördüğünüz gibi- ordusu Türk’tür.” Bunu yazan bir ordu Allah’ın ordusu olabilir mi? Allah’a bundan daha büyük bir iftira atılabilir mi? Hâlbuki ayette “Allah’a iftira atmaktan daha büyük bir zalim kim olabilir?” der. Neden bunlara ses çıkarmıyorsunuz?

İşte tek komutanın tek ordusu, dindar ordusu ve yazdığı binlerce destandan ikisi! Bu da bir kadının mahrem odasında, bir ailenin yatak odasında bir askerin yaptığı görüntüler ve yazdıkları. Yazdığı binlerce destandan bu iki örnek! “Allahuekber” diyerek girdikleri sokaklarda, evlerde neler yaptıklarını, nasıl destanlar yazdıklarını sizler de, bizler de çok iyi biliyoruz!

“Dindar nesil” diyorsunuz ama hangi dinin dindar nesli? Bunları söylemiyorsunuz. Unutmayın ki Kur’an’da kâfirler de, müşrikler de, münafıklar da ateist falan değildi, hepsi muhafazakâr dindarlar olarak geçmektedir. Muhafazakâr dindar iktidarlarla mücadele etmemiş tek bir peygamber yoktur. Dolayısıyla mesele dindar olmakta değil; hangi dinin dindarının, dindar neslinin yetiştirildiği ortadadır.

Esas konumuza gelecek olursak, son olarak ortaya çıkan çocuk taciz ve tecavüzlerinde -ki ben bunun buz dağının görünen bir kısmı olduğunu düşünüyorum- iktidar ve yandaşları her zamanki gibi mağdur ve mazlum rollerine bürünmüşler ve yaşananların üstü örtülmeye çabalanmıştır. Neden? Kutsal bir amaç için her yol, her araç, her tür bedel meşrudur. Amaç “başkanlık” adı altında sultanlık ve bu amaç için her can, hak, adalet, özgürlük, toplum, barış gözden çıkarılabilir. Çünkü amaç hak, adalet, barış, özgürlük ve yaşatmak değil; amaç daha büyük ve daha kalıcı bir şekilde iktidar olabilmek. Dolayısıyla, bu asıl amaç için olması gerekenler sadece kullanılabilir ya da gerektiğinde gözden bile çıkarılabilir. İşte, AKP iktidarı, tam olarak bu zihniyet krizlerinin büyük bir zulüm girdabına yakalanmış durumdadır. Tüm çarpıcılığıyla ayan olan taciz, tecavüz, infaz, işkence, katliam, yolsuzluk ve her türlü haksızlıktan sonra, faili kim olursa olsun, en yakını bile olsa “işte sorumlular” diyerek gönülleri kazanabilecek olan, iktidarını zora, saraya değil, gönüllere işleyebilecek olan iktidar, âdeta, “Fail benim, suçlu benim, hesap da vermem.” dercesine yüzde 50’nin sırtına binerek, diğer yüzde 50’yi savaşlara, krizlere, bunalımlara, cinnetlere sürükleyerek iktidarını kalıcılaştırma peşine düşmektedir.

Son yaşanan çocuk taciz ve tecavüz vakası da klasik bir AKP tepkisiyle karşılanmış, birileri “komplo” demiş, birileri “İstisnai bir durum, bir kere yaşanmış.” demiş, birileri “yedirtmeyiz” demiş, birileri tamamen görmezden gelmiş, birileri de “Burada taciz ve tecavüz var.” diyenleri hedef gösterip bedel ödetmekle meşgul olmuşlardır.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Vicdansızca söylemler içindesiniz Hüda Hanım, yakışmıyor size.

HÜDA KAYA (Devamla) – “Evet, taciz ve tecavüz var.” veya “Sorumlular kim olursa olsun hesabı sorulacak.” diyen çıkmamış.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Veya yakışıyor!

HÜDA KAYA (Devamla) – Her zamanki gibi -hakkı değil, çocuk ve insan hakkını değil- kurum itibarı üstün tutulmuş, onun kavgası ve kaygısına tutunulmuştur. Oysa Allah’tan başka kimseden korkmayanların görevi, hakkı üstün tutmak, adaleti ayağa kaldırmaktır. Ancak iktidar, hakkı ve adaleti değil, yine sarayı, iktidarı, kurumu ayağa kaldırmanın derdine düşmüştür. Her ne kadar iktidarın bu zulüm girdabından kurtulması zor görülse de biz gerçekleri ifade etmeye ve gerçeklere çağırmaya devam edeceğiz. Bugün gensoru da bunun bir vesilesidir. Umuyorum ki en azından söz konusu çocuk hakkı olduğunda iktidarın, partinin, devletin bekası değil hak, adalet, vicdan ve ahlak üstün olur.

Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaya.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Bunları söyleyen birinden de vicdani bir yaklaşım beklerdim ama haksızlık ediyorsunuz, ciddi bir haksızlık ediyorsunuz, yakışmıyor size.

HÜDA KAYA (İstanbul) – Ben vicdanımın sesini dinliyorum.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Deniz Depboylu, Aydın Milletvekili.

Buyurun Sayın Depboylu. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

MHP GRUBU ADINA DENİZ DEPBOYLU (Aydın) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce bugün acı bir haber aldık, Nusaybin’de bir uzman çavuşumuz ve bir korucumuz şehit düştü. Kendilerine Allah’tan rahmet, yakınlarına, Türk milletine başsağlığı diliyorum.

Yine, Azerbaycan’da vatan topraklarını korurken şehit düşen soydaşlarımıza da Allah’tan rahmet diliyorum.

Bugün partimizin kurucu lideri Başbuğ’umuz merhum Alparslan Türkeş Bey’in ebediyete intikalinin 19’uncu yıl dönümüdür. Kendisini de rahmetle anıyorum. Kendisi bize şöyle seslenmişti: “Türk töresinin bir şartı da yüksek vazife duygusudur, vazifeyi her ne pahasına olursa olsun yapmaktır. Diğer bir şart, toplum uğrunda her çeşit fedakârlığı yapmaktır; millete hizmet yolunda şahsi menfaatlerden, şahsi zevklerden feragattir, vazgeçmektir. Kişiler kendilerini millet için feda ederler, Türk milletinin büyüklüğü böyle yükselecektir. Onu sizler yaşatacak, sizler yükselteceksiniz.” Onun bizlere öğrettiği değerli ilkelerden biri olan vazife sorumluluğu ve bu sorumluluğun şahsıma yüklediği özenle konuşmama başlıyorum.

Ne yazık ki son zamanlarda sık sık gündeme gelen çocukların fiziksel ve en çok da cinsel istismarı hepimizi derinden yaralıyor ve üzüyor. Bu olayların en ağır ve en lanetlenesi olanlarından biri 12 Martta Karaman ilimizde gerçekleşti. Olayın çirkinliğini düşündüğümde bu güzel ilimizin adını böylesine kötü bir olayla anmak beni üzüyor ancak değerli bulduğumuz yeri, mekânı, şahısları incitmemek adına en değerli varlıklarımız çocuklarımızın sorununu da ikinci plana atmak mümkün değil. Konu ne olursa olsun, çocukların üstün yararına hizmet hepimiz için ön planda olmalıdır. İnşallah, bu tarihten sonra da Karaman ilimiz güzelliğiyle, iyilikleriyle anılır.

Yaşadığımız bu üzücü olayın ardından, Milliyetçi Hareket Partisi olarak 17 Şubat 2016 tarihinde Meclis Başkanına sunduğumuz ve 23 Mart 2016 tarihinde Meclis gündemine getirdiğimiz çocuklara yönelik istismarın araştırılmasıyla ilgili araştırma önergemizin ilk anda AKP oylarıyla kabul edilmemesi Türk milletini derinden yaralamıştır. Ancak AKP Grubunun hatasını anlayarak ortak önerge sunma kararına katılması ve Meclisteki tüm grupların çocuklarımızı ilgilendiren bir soruna sahip çıkarak ortak karar alabilmesi olumlu bir gelişmedir. Nihayetinde çocukları istismardan korumak, cinsel istismarları araştırmak üzere bir komisyon kurulmuştur, bu komisyonun da hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Bizim çocuk istismarıyla ilgili sunduğumuz araştırma önergemizin dışında bir araştırma önergemiz daha vardı, o da kayıp çocuklarımızla ilgiliydi ve maalesef, yine, AKP oylarıyla bu önerge reddedildi. Bu önerge kayıp çocuklarımızın akıbetlerinin araştırılması ve kaybolma olaylarına karşı gereken önlemlerin alınmasıyla ilgili bir araştırma önergesiydi. Bunu da tekrar size hatırlatmak istiyorum, inşallah bu hatanızdan da dönersiniz çünkü kayıp çocuklarımızın sorunu bizi yakından ilgilendirmektedir, nihayetinde bu çocuklarımızın sayısını bile netleştirebilmiş değiliz. Bu çocuklarımızın suç çeteleri ve terör örgütleri tarafından kullanılma ihtimalinin yanı sıra fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalma olasılığı yüksektir, bunu da sizlere hatırlatmak isterim.

Değerli vekiller, çocuk istismarı toplumun her kesimini etkileyen sosyal bir sorundur. Çocuklar kolayca güven duydukları, korkutulabildikleri ve kandırılabildikleri için istismara maalesef açıktırlar. Olayın en acı tarafıysa istismarı yaşayan çocukların susması, yardım isteyememesidir. İstismara uğrayan çocuk susar çünkü aile birliğinin bozulacağı endişesini yaşar; hiç kimsenin kendisine inanmayacağını, anne babasının gözünde değerinin düşeceğini düşünür, etiketleneceğini düşünür. Yardım isteyemez çünkü korkutulur, sindirilir, tehdit edilir. Sesi çıkmaz çünkü yaşadığı travmanın etkisiyle karşı koyacak gücü bulamaz. Anlatamaz çünkü kendisine yapılanı kendisi de tam olarak anlayamamıştır. İstismara uğrayan çocuk, kendisine uygulanan istismarın kapsam ve nedenini tam olarak kavrayamayacağından bunu nasıl ifade edeceğini de bilemez. Kendi sessizliğinde acının, yalnızlığın, utancın, hüznün en derininde tek başına kalır ve kendisini de bu günahın bir parçası olarak kabul eder.

Çocukluğunda istismara uğrayıp da bildirmeyen kişilere bunun nedenini soran bir araştırma yapıldığında, çoğunun kendisini de suçlu kabul ettiğini ortaya çıkarmış ki bu oran da yüzde 57,7’dir, küçümsenecek bir sayı değildir. Bazı aileler ve istismara tanık olan erişkinler ne yapacaklarını, nereye başvuracaklarını bilemeyebilir; aileler yalnız bırakılacaklarını, olayın medyaya yansıyarak aile şereflerine leke sürüleceğini düşünüp sessiz kalabilirler. İstismar olayı çocuk kadar, içinde yaşadığı aile ve toplumu da olumsuz etkilemektedir. Bu sebeplerle, aile ya da olaya tanık olan erişkin, yasaların kendini yeterince koruyamayacağını ve özellikle, istismar aile içinde gerçekleşmişse faille birlikte yaşamaya devam edecekleri için zarar göreceklerini ve hatta öldürülebileceklerini düşünürler. İşte bu noktada, çocukları korumada en önemli hususlardan biri, yasaların çocukları ne kadar koruma altına aldığının bilinmesidir. Bu sayede, çocuklarla ilgili görevleri ve sorumlulukları olan her birey kendine düşen görevi daha iyi kavrayabilecek, gerektiği yerde müdahale edebilecek ve gerekli organlardan yardım isteyebilecektir.

Cinsel davranış sapmalarının yani parafilinin psikologlar, psikiyatristler tarafından açıklanan birçok tanımı var. Ben bu tanımlar üzerinde durmak istemiyorum ama biraz bu parafilililer hakkında bilgi vermek istiyorum ki bunun önemli olduğunu düşünüyorum. Bu kişiler, pedofilililer, gözlerden uzak, karanlıkta avını yakalamaya çalışan kimseler değillerdir; herhangi birinin arkadaşı, topluma iyi entegre olmuş, şüphe uyandırmayan biri olabilirler. Çeşitli meslekte ve statüde öğretmen, danışman, üst düzey yönetici, izci lideri, kamyon şoförü, fabrika işçisi, din adamı, doktor, her şey olabilirler. Ve bu pedofili eğilimlerinden de asla söz etmezler. Alışveriş merkezlerinde, stadyumlarda, tüm toplu yerlerde çocukların bulunabileceği her yerde bulunmaya çalışırlar. Bir şahsın dinî vecibelerini yerine getiriyor olması ya da getiriyor gibi görünmesi o şahsın çalmayacağının, yalan söylemeyeceğinin, hırsızlık yapmayacağının, yolsuzluk yapmayacağının, kadınları veya çocukları istismar etmeyeceğinin garantisini vermez. Sapkın insanları ırk, din, cinsiyet, meslek, yaş ayrımı olarak ayıramazsınız, bu mümkün değildir. Çocukların cinsel istismarda faillerinin yüzde 60-70’i de akrabalar, öğretmenleri ya da otorite sahibi kişilerdir. Nadiren bir çocuğu cinsel bir temasa zorlar ya da baskı kurarlar. Genellikle güven ve dostluk yoluyla ilişki kurar, zaman içinde şiddet ve tehdit kullanmaya başlarlar. Maalesef, bizim de bazı kültürel yatkınlıklarımız bu istismara çocukları açık kılıyor. Örneğin, ekonomik sıkıntılar, kız çocuklarının evlendirilmesi, yine çocukların aileden uzak şekilde okumak zorunda kalması gibi birçok etken; çok çocukluluk, küçük bir evde yaşamak, bunlar istismarı kolay hâle getirebiliyor.

Tüm bu bilgileri dikkate aldığımızda sonuç nedir diye bakarsak, istismarın niteliği ne olursa olsun, nerede gerçekleşirse gerçekleşsin veya ihtimali olsun, devlet uyanık olmak, her türlü koruyucu tedbiri almak, denetleyici mekanizmaları oluşturmak, gerçekleşmemiş olaylar için bir yandan tedbir alırken gerçekleşmiş olaylar için de suçu işleyen kişi ya da kişileri değil sadece, ihmali ve kusuru olan kişileri de cezalandırıp yaptırım uygulamak zorundadır.

Yakın zamanda yaşadığımız bu sarsıcı olayın ardından Aile ve Sosyal Politikalar Bakanının “Kötü niyetli insanlar, her zaman bazı işleri suistimal eden insanlar olabiliyor. Bir kere rastlanmış olması hizmetleriyle öne çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz. Biz Ensar Vakfını tanıyoruz, hizmetlerini takdir ediyoruz.” şeklindeki ilk açıklaması talihsiz, üzücü ve hatalıdır.

Sayın Bakan, bu görevi aldığınız andan itibaren siz, artık, bir cemiyet, grup, cemaat, partiniz veya bir zümrenin koruyucusu değil, devletin ve milletin koruyucusu ve hizmetindesiniz. Adı, amacı, misyonu ne olursa olsun -ki bu grup çok da iyi niyetli olabilir veya iyi niyetli hareketler de yapabilir ve siz kendinizi kalben oraya bağlı da hissedebilirsiniz ancak- o yapılanmanın artık yeri devletin ve milletin önünde değildir. Sizin için öncelik bir grup değil, Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes, yani önceliğiniz Türk milletidir. Türk milleti içinde önceliği hak eden bir grup arayacaksanız, bu grubu hizmet öncelikli mağdurlar oluşturmalıdır.

Bu olayda mağdur olan kişi adı geçen vakıf değil, maalesef, iddia edilen 45 çocuk, istismar gördüğü tespit edilmiş 10 çocuk; maalesef mağdurlar bunlardır. Çocukların verdikleri bilgiler mide bulandırıcı, tüyler ürpertici ve de endişe vericidir. Endişelerimiz ise, iddia edilen istismar mağduru sayısının üstünde bir rakamla karşılaşma kaygımızdır. Yine bizi endişeye düşüren, sürükleyen, devletin kontrolünde olmayan sayısız ev ve yurtlarda benzer ihmal ve kusurların yaşanması kaygısıdır.

Böyle bir adamın vakıf çalışanları ya da gönüllüleri arasına karışmış olması talihsizlik midir, tedbirsizlik midir? Ne olursa olsun, bu adamın, iki buçuk yıl boyunca onlara bağlı kalıp çalışarak çok sayıda çocuğu defalarca taciz etmesi vakfın ihmal ve kusurudur.

Böylesine üzücü ve kötü bir olayın bir kez yaşanmış olması bile, devleti yöneten Hükûmetin, çocukların güvenliği üzerinde alması gereken tedbirlerde yetersiz kaldığını ve hatası olduğunu gösterir. Zira, ailesinden daha iyi bir eğitim vaadiyle alınmış çocukların güvenliği sadece bunu yapan kuruluşların değil, buna izin veren yetkililerin de sorumluluğudur. Aileler, o kurumlara çocuklarını teslim ederken bu kurumlara destek veren ve hatta bizzat açılışlarını yapan, zaman zaman ziyaret eden ve hatta övgü dolu cümlelerle bahseden devlet büyüklerinin tavrına bakarak o kurumların güvenilir olduğu düşüncesiyle hareket etmektedirler. Bu da, bu tavrınız da kurumlar üzerindeki sorumluluğunuzu iki kez daha artırır.

Böylesine çirkin ve trajik bir olayın ardından Sayın Bakanın yaklaşımı ve açıklamaları kusurludur ancak bu konuyla ilgili olarak kusurun da tek sahibi değildir. Vakıflardan sorumlu Bakan bu kuruluşların faaliyetleriyle ilgili olarak gereken mevzuatları düzenlemekte yetersiz kalması, vakıflar tarafından verilen hizmetlerin denetlenmemesi, hızla artan merdiven altı yurt ve evlere müdahale etmeyerek çocuk ve gençlerimizin güvenliğini riske atması sebebiyle hatalı, kusurlu, ihmal sahibidir.

Köy okullarını kapatarak çocuklarımızı taşımalı eğitim ya da yatılı okula mecbur eden, daha sonra da çok sayıda yatılı ilköğretim bölge okulunu kapatarak okumak isteyen çocuk ve gençlerimizi kontrolsüz ev ve yurtlara muhtaç eden Millî Eğitim Bakanı hatalı, kusurlu ve ihmal sahibidir.

Çocuklarımıza, gençlerimize, kadınlarımıza yapılan fiziksel veya cinsel istismar sonucu yargı önüne getirilen suçlulara “Kravat taktı.”, “Takım elbise giydi.”, efendim, “Boynunu eğdi.”, “Yaşı da çok büyüktü.” gibi saçma sapan sebeplerle iyi hâl indirimi yapılmasına göz yuman Adalet Bakanı da hatalı, kusurlu, ihmal sahibidir.

Bütün bu hatalar son beş ayın ürünü değildir; iktidar olduğu sürece, on üç yıl boyunca bu ve benzeri sorunların yaşanmasına neden olan ve düzeltmeyen bugüne kadar görev yapmış AKP hükûmetleri ve bu hükûmetlerde yer almış ilgili bakanlar kusur ve ihmal sahibidir.

Vakıflar bizim kültürümüzde özel bir yere sahiptir. Bu kurumlar içinde sorumluluk sahibi ve devlet kültürüne saygı duyan, hassasiyetle hizmetlerini sürdüren bazıları, kültürümüzün tarih boyunca kuşaktan kuşağa aktarılmasında yardımcı olmuştur. Ancak son yıllarda amaçlarının üstüne çıkarak devletin sorumluluklarını üstlenmeye başlayan yapılanmaları hatalı bir uygulamadır. Çocuklarımızın ve gençlerimizin eğitimi ve eğitimi boyunca yararlanacağı hizmetlerin sunulması, kalacağı yurtların yapılması, güven ortamında her türlü ihtiyaçlarının giderilerek öğrenimlerini sürdürmelerinin sağlanması devletin görevidir. Devleti yöneten Hükûmetin kendi görev ve sorumluluklarını kontrol etmediği, tedbir almadığı ve denetlemediği sosyal kurumlara bırakması görev ihmali ve sorumsuzluktur.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının aile, çocuk, genç, yaşlı, engelli, gazi, şehit yakını gibi destek alması gereken grupların sorunlarını tespit eden, çözüm üreten bir bakanlık olması gerekiyor. Ancak icraatlarına baktığımızda, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına sadece yardım götüren bir bakanlık olarak bakılmakta ve bu da, Bakanlığın asıl görmesi gereken konuları da arka planda bırakmaktadır. Dolayısıyla bu Bakanlığımıza sosyal bir fon gibi bakmak, Bakanlığı da sosyal bir fon gibi idare etmek geleceğimiz adına yapılacak en büyük yanlışlardan biri olacaktır. Ne yazık ki bugüne kadar Hükûmet bu Bakanlığı sürekli seçim yatırımının kurumu gibi görmüştür.

Sayın Bakan, aile ve sosyal destek programlarıyla ilgili olarak hazırladığınız çalışma planını yakından takip ediyor ve başarıya ulaşmasını diliyorum. Fakat bu konuyla ilgili de yanlış yaptığınız bir şey var. Söz konusu programın yaygınlaştırılarak sürdürülebilmesi için sosyal hizmet, psikoloji, sosyoloji, psikolojik danışmanlık ve rehberlik ve benzeri bölümlerden lisans düzeyinde mezun olması şartıyla meslek elemanlarının personel hizmet alımı yoluyla istihdamı için Maliye Bakanlığımızca vize işlemlerinin tamamlanmış olduğunu, bütçe ve ihaleye ilişkin çalışmaların hâlen devam ettiğini anlıyoruz. Ancak Aile Sosyal Destek Programı modeli çerçevesinde görev alacak görevlilerin ihale yoluyla hizmet alımı yapılması öncelikle Anayasa ve yasalarımıza aykırıdır. Şöyle ki: Anayasa’mızın 128’inci maddesinde “Devletin yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür.” şeklindedir. Kaldı ki Hükûmetin bir yandan kamuda istihdam edilen özel hizmet alımı personeli kadroya almayı vadederken diğer taraftan devletin asli ve sürekli görevlerini ifa etmek üzere yeni taşeron personel istihdam etmesi bu konudaki tutarsızlığını göstermektedir.

Mevcut Anayasa ve kanunlar çerçevesinde, ASDEP projesi kapsamında sosyal hizmet, psikoloji, sosyoloji, psikolojik danışmanlık ve rehberlik gibi bölümlerin mezunlarının personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alımı yöntemiyle istihdam edilmeleri ve bu yönde hazırlanmış bir teknik şartname üst hukuk normlarına aykırıdır. Bu arkadaşlarımızın kadrolu memur olarak alınması gerekmektedir, taşeron olarak değil.

Sayın Bakan, bütün bunlardan ayrı olarak, size üstlendiğiniz görevin oldukça ağır olduğunu ve bir o kadar da hassasiyet taşıdığını hatırlatmak isterim. Bu görevi aldığınızda, ben doğru alınmış bir karar olduğunu düşünmüştüm çünkü insanların sorunlarıyla bire bir çalıştığınız, onlarla ilgilendiğiniz bir mesleğin mensubuydunuz, bir hekimdiniz ve aynı zamanda bir anneydiniz. Bir çocuğa sahip olmanın ne kadar özel ve ağır bir sorumluluk olduğunu yaşayarak öğrenmiştiniz. Bu sebeple, çocuklarla ilgili her türlü sorunda çocukların üstün yararını gözeteceğinizi düşünmüştüm. İstismar olayına verdiğiniz ilk tepkinin yanı sıra, Bakanlığınızca hazırlanan bir belgeselde -ki iyi ki erken dönemde onu geri çektiniz, çok kişi görmemiştir diye umuyorum- küçük bir çocuğun gelinlik giydirilerek eline kına yakılırken gösterilip altında “Gelenektir.” ibaresiyle bağdaştırılması beni de son derece üzmüştür, size ifade etmek isterim.

Değerli vekiller, bizler burada, çok önemli ve bir o kadar da sorumluluk gerektiren bir görevi üstlenmiş bulunmaktayız. Özellikle, iktidar sahibi olan Adalet ve Kalkınma Partisinin sorumluluğu kat kat daha fazladır. Sizlerin hata yapma, ihmalkâr davranma, kusurlu olma, aldatılma gibi bir lüksünüz yoktur. Bizim şu andaki görevimiz, sizleri hatalı bulduğumuz yerde uyarmaktır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, “çözüm süreci” dediğiniz ihanet ve çözülme süreci başta olmak üzere birçok konuda sizi uyardık ve liderimiz Sayın Devlet Bahçeli’nin söz konusu uyarılarla ilgili yaptığı birçok öngörüsünün gerçekleştiğini maalesef yaşayarak gördük. Ancak sizin, bizlerin fikir ve görüşlerine değer vermeme, dinlememe, muhalefetten gelen her türlü öneri ve önergeyi reddetme gibi bir alışkanlığınız var. Yüzde 49’un oyunu almış olabilirsiniz ama geriye kalan ve temsil için bizleri görevlendirmiş olan bir çoğunluk var. Bizim önergelerimizi yok saymanız o çoğunluğu da yok saymanız anlamına gelecektir ki biz size bunu, böyle bir davranışı önermeyiz.

Bir insan ya da insan topluluğunun düşebileceği en büyük hatalardan birisi kibirdir. Bütün doğruları kendinizden bilme gibi bir hataya düşmek sizi yanılgılara, hatalara götürür. Sırf sizden öyle istendi diye bireysel olarak kendi fikir, akıl ve mantık, vicdanınızı da bir kenara bırakarak doğruluğundan şüphe ettiğiniz kararlara uyma yanılgısından vazgeçmenizi diliyor, Gazi Meclisi ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Depboylu, mikrofonunuzu açıyorum, sözlerinizi tamamlayınız lütfen.

DENİZ DEPBOYLU (Devamla) – Son cümlemi tekrarlıyorum o zaman.

BAŞKAN – Buyurun, tabii ki.

DENİZ DEPBOYLU (Devamla) – Sırf sizden öyle istendi diye de bireysel olarak kendi fikir, akıl, mantık ve vicdanınızı bir kenara itip doğruluğundan şüphe ettiğiniz kararlara uyma yanılgısından da vazgeçmenizi diliyor, Gazi Meclisi ve yüce Türk milletini, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Depboylu.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Filiz Kerestecioğlu Demir, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Kerestecioğlu Demir. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

HDP GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi olarak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı hakkında verdiğimiz gensoruyla ilgili söz almış bulunuyorum.

Hükûmet yok, iktidar yok, 30 civarında vekil var ve çocuk istismarı konuşuyoruz; çocukların ve halkımızın bilgisine sunmak isterim.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Hükûmet burada.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hükûmet arkada, Bakanlar Kurulu devam ediyor.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Bildiğiniz gibi, Karaman’da Ensar Vakfı ve KAİMDER’e ait evlerde, şimdiye kadar, sayıları 45’e ulaşan çocuğun cinsel istismara uğradığı ortaya çıktı. Şimdilik yargılanan fail 1 kişi ancak aslında birçok bağlantı ortaya çıktı. Bu kişinin bu vakıflarda 2012 yılından bugüne devam eden faaliyetleri detaylarıyla birçok haber sitesinde yer aldı. Karaman’da yaşadıkları neticesinde okula gitmek istemeyen bir çocuğun görüştüğü psikolog bu istismarı tespit etti ve savcılığa başvurdu. 4 Martta okula giden polisler fail öğretmen Muharrem Büyüktürk’ü gözaltına aldılar ve ertesinde ise örtbas süreci başladı.

Nüfuz sahibi olmak ve bulunduğun makamı ve nüfuzu çıkarına kullanmak kadar toplumda tahribat yaratan bir şey daha yoktur. Düşünün ki bu olayı haber yapan yerel İnternet sitesi yayınları kaldırıyor. Karaman’da insanlar, iktidardan, nüfuzlu kişilerden korktuklarından konuşmaya çekiniyorlar, göz yummaya ise çok önceden başlanmış.

Bildiğiniz gibi, yurt açmak için Millî Eğitim Bakanlığı aracılığıyla protokol yapılır, bu protokolle yurt açılabilir ve işletilir. Bu yurtlar ancak ortaöğretim ve yükseköğretim öğrencilerini barındırabilir, oysa biz şu anda 9-10 yaşlarındaki çocuklardan bahsediyoruz. “Yurt” adı verilen ev ve pansiyonlar protokolsüz işletiliyor, üstelik bu evler Anadolu’da çok yaygınlar. Yasaya göre suç ama göz yumuluyor; bu evlerin varlığından herkes haberdar ve evlerde çocuk istismarı yaşandığı ortaya çıktığında ise ne Millî Eğitim Bakanlığından ne Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığından bu usulsüz biçimde işletilen evlerin statüsüne dair tek bir yorum gelmiyor. Ensar Vakfının kuruluşlarının açılmasında uygulanan standartlar nelerdir? Standartlara uygunluğu denetleyen, açılış izni veren bakanlık hangi bakanlıktır? İzin başvurusunda denetimlerde sunulan çocuk bakım hizmetlerine ilişkin esaslar, personel için uygulanan işe alım esasları nelerdir? Bu kuruluşlarda hangi bakım modeli uygulanmaktadır? Cevap: Ne bir standart ne bir ilke ne bir izin ne bir kriter ne de bir denetim vardır.

Bu evlerde kalan çocuklar ilköğretim çağında olduklarından bu evler yurt statüsünde olamaz. Çocuklar kanunda belirtilen “korunmaya muhtaç” tanımına da uymadıklarından bu evler özel bakım hizmeti veren çocukevleri statüsünde de değiller.

11 Haziran 2014 tarihinde, KAİMDER şiir dinletisi davetiyesinde şiirlerin KAİMDER öğrencievinde kalan öğrenciler tarafından okunacağı yazıyor. Karaman İl Millî Eğitim Müdürü Asım Sultanoğlu bu davete katılıyor. İstismar zanlısı Muharrem Büyüktürk o gün çocuklarla birlikte sahne alıyor. Yine, Asım Sultanoğlu KAİMDER evinde kalan öğrenciler ve Muharrem Büyüktürk’le fotoğraf çektiriyor. Yaptığı ziyaret ertesinde de İl Millî Eğitim Müdürü Twitter’ına “KAİMDER yurdumuzdaki öğrencilerle sohbete geldik. Maşallah, çocuklar pırlanta gibiler.” yazıyor. Buna rağmen, aynı Millî Eğitim Müdürü, savcılığın kentte KAİMDER ve Ensar Vakfı evleri olup olmadığı sorusuna “Kentimiz sınırları içinde KAİMDER ve Ensar Vakfına ait evler bulunmamaktadır.” yanıtını veriyor. Savcılığa yalan beyanda bulunan bu şahsın yargılanması, suç kamu görevlisi tarafından göreviyle bağlantılı olduğu için, verilecek cezanın yarı oranında artırılması gerekirken ne oluyor peki? Bu şahıs âdeta terfi ettirilerek Antalya İl Müdürlüğüne atanıyor. Evet, herkesin bildiği inkâr ediliyor. Çocukların Ensar Vakfı evlerinde kaldıklarını söylemelerine, Karaman’daki herkesin evlerin kime ait olduğunu bilmesine rağmen, Ensar Vakfı “Evlerin bizimle ilişkisi yoktur.” diyebiliyor ve İl Millî Eğitim Müdürü de bunu destekliyor.

İl Millî Eğitim Müdürünün yanı sıra, Karaman Valisi Murat Koca, KAİMDER yöneticisi Tevfik Baran, Karaman Ensar Vakfı Başkanı Ali Bağcı, Ensar Vakfı Başkanı Cenk Dilberoğlu hakkında yasa dışı öğrencievi açarak delil karartacak şekilde yalan beyanda bulunmaktan bir soruşturma açtırdınız mı Sayın Bakan?

Evet, devletin ve çocukları korumakla sorumlu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının önleme sorumluluğu vardır. Çocuk istismarına karşı yıllardır bir politika, bir ulusal eylem planı geliştirememiş ilgili bakanlıkların kamuoyuna öz eleştiri vermesi, sorumlu bakanların istifa etmesi gerekirken, ardı ardına bakanlardan vakfı destekleyen açıklamalar geldi. En yaralayıcı olanı ise Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun “Bir kere rastlanmış olması hizmetleriyle ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz.” açıklamasıydı. Bu muydu bir bakanın önceliği ve söyleyeceği ilk söz? Nereden biliyordunuz bir kere olduğunu? Orada mı yatıp kalkıyordunuz? Ayrıca, bir kere olması bir kurumu karalamaya neden gerekçe olamazdı? Sizin çocuğunuz, yakınınız hiç istismara uğradı mı? Olsaydı öncelikle o kurumu mu korurdunuz siz?

Başbakana kadar birçok Hükûmet yetkilisinden böylesi açıklamalar gelmesinin bir sebebi vardı. Söz konusu vakıflar bilinçli biçimde korunuyor, himaye ediliyordu çünkü esasen bu herhangi bir vakıfta yaşanmış bir istismar değildi. Erdoğan’ın “Dindar nesil yetiştireceğiz.” ifadesiyle kamuoyuyla paylaştığı eğitim stratejisinin çöküşüydü bu. Erdoğan, devleti ağır işleyen, hantal, yanlış zihniyetlerin eline düşmüş, toplum ve bireyle arasında devasa bir uçurum olan bir kurum olarak tarif ediyor, eğitim görevini devlet yerine bu vakıflara yüklüyordu. Kim Erdoğan’ın projesine karşı tek söz edebilirdi? Siz de etmediniz ve şaşırtmadınız hiçbirimizi. Fakat ne kadar vakfa canhıraş kanat gerilse de konu kolay üstü örtülecek gibi değildi. Bakanın sözlerinin ardından, Ensar Vakfıyla ilişkili birçok başka ismin de öncesinde bulundukları konumları kullanarak çocuklara cinsel istismarda bulunduğu ortaya çıktı.

Emine Erdoğan Ensar Vakfı etkinliğinde “Doksan yıllık enkazı kaldırdık.” derken, birileri nüfuzlarına ve tekellerine aldıkları ahlakı toplum üzerinde bir sopa gibi kullanarak çocukların hayatlarını bir enkaz yerine çeviriyorlardı. Ensar Vakfı Başkanı geçen yıl verdiği röportajda, Gülen Cemaatine bağlı evlerin kapanmasının ardından, yurt ihtiyacını karşılamak için hızla yurtlar açtıklarından bahsediyordu. Yani bir proje devreye sokulmuştu ve çocukların yararı yerine siyasi saikler ön plandaydı. Çocuklarla çalışan kurumların uyması gereken standartlar, personelin ve gönüllülerin yeterlilikleri ve özellikleri, denetim gibi hayati önem taşıyan konular hiç de önemli değildi. Toplumda itibarlı olmak yani esasen kendi siyasetlerine yakın olmak, yurt açmak için de, gönüllü olmak için de yetiyordu. Bütün bu denetimsizlik ve siyasi kararlar çocukların istismar edilmesine neden oldu.

Tekrar tekrar söylemek istiyorum: Çocukların canlarını yaktınız, fena hâlde çocukların canlarını yaktınız. Nasıl telafi edeceksiniz, hangi vakfınız, hangi ikbaliniz ya da projeniz değerdi çocukların yaşadıklarına, bilmiyorum.

Çocukları korumakla yükümlü bir bakan olarak “Kim olursa olsun buradaki sorumlular saptanacak.” demek yerine, nasıl “Tanıyoruz.”, “Güvenilir.” diyebildiniz? Bu sözleriniz kamuoyunda nasıl bir etki yarattı sizce? Sorumluluğu olan herkesin yargılanacağı mı, çocuk istismarına karşı artık bir önleyici politika oluşturulacağı mı, yoksa Hükûmete yakın kurumların himaye edileceği mi?

Bir bakanın görevi, istismarın gerçekleştiği vakfı mı korumaktır, yoksa çocuk istismarını önlemek için taşıdığı pozitif yükümlülükleri yerine getiremediği için öz eleştiri vermek ve istifa etmek?

Devletin himaye ettiği kişilerle ilgili bilgileri basın bugün tek tek ortaya çıkarıyor. Trakya Üniversitesi İlahiyat Profesörü ve Rektör Yardımcısı Hüseyin Sarıoğlu, ilahiyat profesörü; kitaplarını Ensar Vakfı basıyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ise Ensar Vakfından ihalesiz yüklü miktarda kitap almış. Belediye bu kitaplar için vakfa 2011 yılında 110 bin lira, 2012 yılında 123.500 lira, 2013 yılında 121 bin lira, 2014 yılında ise 147.663 lira ödemiş.

FBI söz konusu kişinin çok sayıda çocuk pornosu videosu indirdiğiyle ilgili istihbarat verdi. Bu kişinin evine operasyon yapıldı ve bilgisayarında yapılan incelemede çok sayıda çocuk pornosu videosu bulundu. Biz, bilgileri, ihbarları, istihbaratları Amerika’dan alan bir ülke olarak mı yaşayacağız bundan sonra? Yıllardır koca İstanbul’da kadınlar için yeterli sığınak açmayan belediye hangi hakla bizim paramızla bu istismarcıların kitaplarını almaya bütçe ayırabiliyor?

Yine, 2001-2003 yılları arasında Rize Ensar Vakfı Başkanlığı yapan Mehmet Nuri Gezmiş, 1983-1987 yılları arasında Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde öğretmenlik yaptığı dönemde küçük yaştaki erkek çocuklara cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla soruşturma geçirmiş bir isim. Hakkındaki bu soruşturmaya rağmen Ensar Vakfı İl Başkanlığına getirilmekte hiçbir beis görülmemiş. Üstelik söz konusu şahıs, Rize İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğüne getirilmiş, 2005 yılında Kızılay Rize Şube Başkanlığı görevine getirilmiş, bu görevi yerine getirirken 2 çocuğu daha istismar etmiş ve sonunda tutuklanmış.

Yine, başka bir isim, Mustafa İslamoğlu, çocuk istismarından iki buçuk yıl hüküm giymiş olmasına rağmen Artvin Ensar Vakfı Kutlu Doğum programına davet edilmiş, konferansta çocuklara konuşma yapmış.

İşkencecilerin terfi ettirildiği gibi şimdi de tacizci ve tecavüzcülerin terfi ettirildiği günlere mi geldik, hiç mi sorumluluk duymuyorsunuz? Türkiye tarafından 7 Aralık 2011 tarihinde onaylanan ve Nisan 2012 tarihinde yürürlüğe giren Lanzarote Sözleşmesi, taraf devletlere, hüküm giymiş cinsel suç faillerinin bilgilerini kayıt ve muhafaza etme sorumluluğu yüklüyor. Ne var ki Türkiye’de çocuk istismarcıları, geçmişi izlenmek bir yana, çocuklarla çalışan kurumlara başkanlık dahi edebiliyor. Nasıl olur da çocuklarla çalışan bir kurumun başına getirilecek kişinin geçmişi araştırılmaz, nasıl olur da istismarın kaydı tutulmaz?

Karaman’da yaşananların duyulmasının ertesinde Türkiye’nin dört bir yanından ardı ardına çocuk istismarı haberleri geldi. Evet, Keçiören Anadolu İmam Hatip Lisesinde Kur’an dersi emekli öğretmeni Sefer A.’nın 12 kız öğrenciye cinsel istismarda bulunduğu ortaya çıktı. Sivas Erkek Yetiştirme Yurdunda geçtiğimiz aralık ve ocak aylarında 12-18 yaş grubundaki 35 öğrencinin birlikte kaldığı yurtta yaşı küçük çocuklara büyüklerin tecavüz ettiği, yurttaki görevlilerin ise tutanak bile tutmadığı söyleniyor. Yurt müdürü apar topar görevinden ayrıldı. Ağrı’da Anadolu Sağlık Meslek Lisesinde okuyan 17 yaşındaki bir kız öğrenci kaldığı öğrenci pansiyonunda kendini başörtüsüyle asarak intihar etti. Soruşturmada, intihara cinsel istismarın yol açtığı ortaya çıktı.

Dünyada 5 çocuktan 1’inin mutlaka istismarın bir biçimine maruz kaldığı söyleniyor arkadaşlar. Türkiye’ye dair maalesef elimizdeki tek veri -kurumlar tarafından iletilmiş olan tek veri- kaç çocuk istismarı vakasının şikâyet konusu olduğu, kaçı hakkında dava açıldığı ve kaç failin ceza aldığı; başka bir bilgimiz yok. Araştırmalar STK’ların ve akademisyenlerin inisiyatifine bırakılmış. Resmî kurumlar veri tutmuyor, araştırma yapmıyorlar. Avrupa Konseyi Lanzarote Sözleşmesi’nin istismarı önlemek için şart koştuğu cinsel istismar ve sömürüyle ilgili izleme mekanizması da yok, ne çocuklar ne de failler izleniyor.

Çocuk istismarını önlemek için yapılması gerekenlere bakarsak: Devlet, çocuğu hamilelikten itibaren izliyor mu? Hayır. Çocuk okul çağına gelene kadar aile hekimi ve çocuk hekimi, okul çağına geldiğinde ise öğretmeni çocuğu periyodik olarak takip ediyor mu? Hayır.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Ediyor, ediyor.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Mahalle düzeyinde örgütlenmiş, çocuğu sürekli destekleyen bir sosyal hizmet var mı? Hayır. Çocuklarla çalışan tüm kamu görevlileri, çocuk ihmal ve istismarını takip etme konusunda bilgilendirilmişler mi? Sağlık çalışanları ve eğitimciler çocuk istismarını adli ve sosyal hizmet yetkililerine bildirme sorumluluğu yönünde eğitilmişler mi? Kamu görevlisi, öğretmen, doktor, sosyal hizmet uzmanlarından oluşan bir çocuk koruma sistemi var mı? Çocuk devletle temasını bu görevliler üzerinden düzenli biçimde yürütüyor mu? Hayır, hayır, hayır. Peki, çocukların kendilerini koruma kapasiteleri güçlendiriliyor mu? Çocuklar çocuk istismarına karşı eğitim alıyorlar mı? Çocuklar bu evlere kendi özgür iradeleriyle gitmek istiyorlar mı, biliyor muyuz? Hayır. Temasta bulundukları kamu personeline, istismar yaşamaları hâlinde bunu bildirebileceklerini biliyorlar mı? Adalete kolayca erişebiliyorlar mı çocuklar? Hayır. Cinsel dokunulmazlığa karşı suç işleyenler “çocuğun rızası” kavramı üzerinden cezasız kalıyorlar. Yasalar çocuklarla yalnızca bir kez görüşme yapılmasını ve bu görüşmenin daha sonraki kullanımlar için kayda alınmasını çocuğun tekrar zedelenmemesi için öngörürken hukuki süreçler böyle mi işliyor? Hayır. Çocukların çoğuyla birden çok görüşme yapılıyor ve çocuklar birkaç kez fiziksel muayeneden geçiriliyorlar. Bir istismar yaşandığında çocuklar kendilerine yapılan büyük haksızlığın telafi edildiğini, suçlunun cezalandırıldığını, adaletin yerine geldiğini, artık endişe duymalarına gerek olmadığını hissediyorlar mı? Maalesef yine hayır. Aksine, cezasızlık çocukların ve yakınlarının cinsel istismara karşı adalet aramak için cesaretlerini kırıyor.

Bütün bunları art arda sıralayınca ifade etmek isteriz ki yapamadığınız işi yapıyormuş gibi yapıp iyi niyetten falan da söz etmeyin. “Cehenneme giden yollar iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir.” diye bir sözümüz vardır biliyorsunuz. Üstelik, siz bu uygulama ya da uygulamamalarınızla çocuklara bugünden cehennemi yaşatıyorsunuz.

Çocuklar akıllıdır, duyarlıdır, yaralarını telafi etmek de mümkündür ama telafi yönteminize ve uygulamalarınıza baktığımız zaman gördüğümüz de bir kâbus. Onları sevdikleri atıştırmalıkların dahi toplandığı, hiçbir özgürlüklerinin olmadığı yerlere kapatıyorsunuz rehabilitasyon diye. Sözde kendilerine zarar vermesinler diye onlara F tipi çocukevleri kurmayı amaçlıyorsunuz. Şunu biliniz ki biz bunların hesabını ahirete bırakmayız. Çocuk dediğimizde akan sular durur. Ve cesaret de bulaşıcıdır arkadaşlar ama bu cesareti adalete erişim ve hesap sormayla sonuçlandıramaz ve çocukların, onları sevenlerin bir nebze olsun adalet duygusunu tatmin edemezsek hiçbirimiz bu ülkede başımız dik olarak dolaşamayız; hiçbir siyasi ikbal, mevki başınızı doğrultamaz. Dolayısıyla bugün bu mevkide ve en birinci sorumlulukta olan sizsiniz Sayın Bakan ve bu hesabı bugün siz vereceksiniz, vermek zorundasınız.

Siz, bütün bunlar olurken Amerika’ya neden gittiniz Sayın Bakan? Onca çocuk istismarı çığlığı her yerden avaz avaz yükselirken Amerika’ya gidecek zaman mıydı? Sizin Karaman’da, Manisa’da ya da istismar haberi gelen başka yerlerde olmanız gerekmiyor muydu? Şu anda kaç çocuk, biz daha konuşurken istismara uğruyor acaba biliyor musunuz?

Bırakın çocukları, bir an kendinizi düşünün. Kaba saba birtakım adamların sizi zorla bir odaya kapattığını, bedeninize dokunduğunu, mahreminizi yok ettiğini düşünün; acıtıcı, yaralayıcı olabilir sözlerim ama bir düşünün, kimseye anlatamadığınızı, ulaşamadığınızı ve o adamların itibarlı, dindar bilinen birileri olduğunu düşünün bir de, ne hissederdiniz siz?

Evet, sadece çocuklarla ilgili değil, kadına yönelik şiddeti önleme konusunda da bir şey yapmadınız. LGBT’lerin ise varlığı dahi söz konusu değil sizin iktidarınızda, onlar yok, sorunları da yok zannediyorsunuz. Ve Bakanlık yalnızca inayete dayalı bir sosyal yardım bakanlığı. Sizden istenen sosyal yardım değil, Sosyal Politikalar Bakanlığı olmanız bekleniyor sizden, inayet değil, vatandaşlık hakkının verilmesi isteniyor sizden.

Evet, Sayın Ramazanoğlu, bütçenin savaş bütçesi olmaması için de hiçbir şey yapmadınız. Güneydoğuda kadınlar, çocuklar ölürken, yerlerde çıplak bedenler sürüklenirken de tek bir laf etmediniz bunlara dair.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açıyorum, sözlerinizi tamamlayınız Sayın Kerestecioğlu Demir.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Teşekkür ederim.

Çocuk Hakları Sözleşmesi uyarınca hazırlanan Ulusal Çocuk Hakları Strateji Belgesi ve Eylem Planı’nın uygulama sorumluluğu sizde bulunuyor Sayın Bakan. Ancak gördüğümüz üzere bu sorumluluk için de bir şey yapmak yerine zanlı kurumları korumayı seçiyorsunuz.

JÜLİDE SARIEROĞLU (Ankara) – Dağdaki çocuklar için de söyleyin, iki kelime de onlar için söyleyin.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Sonuç olarak Sayın Ramazanoğlu, istismarı ve şiddeti önleyemediği gibi sorumlu kurumları himaye altına alarak kamuoyunda ciddi bir şüphe oluşturmuş, failleri cesaretlendirmiştir. Tüm bu sebeplerle, Bakanın görevinden alınması elzemdir. Kadınları ve çocukları gözeten bir bakana bugün her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Ne sabrımız ne takatimiz var. Artık hem kendimiz hem çocuklar için güvenli bir ülkede yaşamak istiyoruz, bunu bütün halkımız istiyor, 300 bine yakın imza toplayanlar da istiyor ve biz onların sesini bu Mecliste yükseltmeye her zaman devam edeceğiz.

Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kerestecioğlu Demir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Candan Yüceer, Tekirdağ Milletvekili.

Buyurun Sayın Yüceer. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

CHP GRUBU ADINA CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sayın Sema Ramazanoğlu hakkında verilen gensoru önergesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, aslında, keşke hiçbir çocuğumuz incitilmeseydi de, keşke Sayın Bakan dâhil iktidarın mensupları “Eyvah, bizimkilere dokunuyorlar!” diye düşünmeyip “Önce çocuklar.” diyebilseydi de, keşke iktidarın bazı olanaklarından nemalanan bazı kesimler “Kim kusur işlediyse, kim göz yumduysa, kim görmezden geldiyse lanet olsun!” diyebilselerdi de bugün burada bunları konuşmuyor olsaydık. Ama el kadar çocuklar istismar edilirken, tecavüze uğrarken önce “Bir kere rastlanmış olması hizmetleriyle ön plana çıkmış bir kurumu karalamak için gerekçe olamaz.” deniliyorsa ortada sorulacak çok soru, konuşulacak çok şey var demektir. (CHP sıralarından alkışlar)

Öncelikle, şunu belirtmekte fayda var: Kimse kimseyi karalamıyor; kim sorumluluğunu yerine getirmediyse, kim denetim yapmadıysa, kim görmezden geldiyse, kim bu vakıfların açılmasına izin verdiyse, kim bu vakıfları açtıysa, kim olanları sadece seyrettiyse biz ortaya çıkarılmasını istiyoruz. Bunun adı karalama değildir Sayın Bakan, bu gerçeği aramadır; bu, sadece gerçeği aramadır. Bu çocukların anaları babaları güvenmişler, çocuklarını emanet etmişler, siz gözünüz gibi bu çocuklara bakacakken onların istismara uğramasına seyirci kaldıysanız biz bunun hesabını sorarız, sormak da zorundayız; bunu da ifade edelim. (CHP sıralarından alkışlar) Devlet, açması gereken yurtları açmayıp çocukları tarikatların, vakıfların, derneklerin yurtlarına, insafına bırakıyorsa bu yurtları denetlemeye bile tenezzül etmiyorsa, bu yurtların hiçbir zaman yasal olmadığı hâlde açılmasına göz yumuyorsa bunun da hesabını sorarız. Birileri kalkıp bu çocukları, ailelerini sarıp sarmalayacağı yerde “Önce bizimkiler aman zarar görmesin.” diye sarmalıyorsa bunun hesabını sormak zorundayız. Bu hesabı sormak için şucu bucu olmaya, milletvekili olmaya, bir partiye mensup olmaya da gerek yoktur değerli milletvekilleri, bu hesabı sormak için insan olmaya gerek vardır. (CHP sıralarından alkışlar)

Uluslararası sözleşmeleri, taahhütleri, Anayasa’mızı, mevzuatları bir kenara koyalım, yasalarda yazsa ne olur, yazmasa ne olur. Burada o masum çocuklar incitilmiş, el kadar çocuklar incitilmiş, birileri hâlâ kendilerine yakın diye birilerini savunma ihtiyacı duyuyorsa, aklamaya paklamaya çalışıyorsa kusura bakmayın, bunun hesabı verilmelidir değerli milletvekilleri. Böyle bir vahşetin, böyle bir istismarın sizdeni bizdeni olmaz. Söz konusu olan çocuklar, söz konusu olan çocuk istismarı; bu nasıl bir akıl tutulması, gerçekten ben anlamakta zorlanıyorum. Devlet görevlilerinin, Hükûmet yetkililerinin görevi Ensar Vakfının savunmasını yapmak değildir. “Önce çocuklar” denileceği yerde, sorumluların gereken cezayı alması gerektiği yerde “Yok canım, karalamayın. Yok, hizmete bakın. Yok, iyidir bunlar.” demek gerçekten sizin vazifeniz değildir. Sizin vazifeniz, muhalefet partileri “Komisyon kuralım, araştıralım.” derken…

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Komisyon kuruldu.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Önce reddettiniz de, halktan gelen tepkiden utanıp döndünüz.

CANDAN YÜCEER (Devamla) – Komisyon, evet kuruldu, lütfettiniz, kurduk; gerçekten, yoğun bir çaba sonrası kurduk, Allah razı olsun. İlk muhalefet partili milletvekilleri verseydi, komisyon kurulsaydı da çok mu bir şey olurdu? Niye kuruyoruz sanki? Çok mu zarar ederdik, çok mu şey kaybederdik?

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Kuruldu, hepsine kuruldu.

CANDAN YÜCEER (Devamla) – Cinsel istismarı araştırmaktan, çocuklarımızı istismar eden sebepleri araştırmaktan zarar mı ederdik değerli milletvekili? Gerçekten sırf birileri birilerine yakın diye, birileri eşinden sonra daha çok bu vakfın başkanıyla görüşüyor diye, varsa bu vakfın sorumluluğunu ne yapalım, araştırmayalım mı, bunu mu söylemek istiyorsunuz? Ben, bunu kabul etmiyorum, açıkçası bunu kabul edenlerin de insanlığından şüphe ediyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Kamu vicdanı da kabul etmez.

CANDAN YÜCEER (Devamla) – Değerli milletvekilleri, şu konuda hemfikiriz sanırım: Mevzu çocuksa, çocuk istismarıysa bunun dini, diyaneti, siyaseti olmaz; bunun bendeni, sendeni olmaz; bunun şucusu, bucusu olmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

Bakın, elbette, suçun şahsiliği ilkesi var ama bu ülkede bir yıl içinde 11 yaş altı 2.052, 12-14 yaş arası 2.651, 15-17 yaş arası 6.387 çocuk cinsel suçların mağduru olduysa, çocukların cinsel bütünlüğüne karşı yaklaşık 20 bin dava açıldıysa, toplam cinsel saldırıların neredeyse yarısı çocuklara yönelik işlenmişse, her ay Adli Tıp Kurumuna 650 çocuk cinsel istismarı gönderiliyorsa bunun üzerinin örtülmesi değil, aksine sonuna kadar araştırılması gerekir. 11.095 çocuk cinsel suçların mağduru olduysa, Türkiye dünyada çocuk istismarı sıralamasında 3’üncü sıradaysa neler oluyor diye sorulması gerekir. Ki, gerçekçi olmak gerekirse bu rakamlar buz dağının sadece görünen kısmı, biz biliyoruz ki çocuk cinsel istismarında adli mercilere tekabül eden rakamlar, yansıyan rakamlar yüzde 10-15; yani olayın boyutunu sizler düşünün. Adliyeye yansımayan, polise bildirilmeyen daha kaç istismar olayı olduğunu Allah bilir.

Kaç olay söz konusu olursa olsun değerli milletvekilleri, sadece istatistiklerden konuşmuyoruz, biz aynı zamanda kapanmayacak yaralardan konuşuyoruz. Devletin koruması gerektiği hâlde koruyamadığı bu masumiyetlerden söz ettiğimize dikkat çekmek isterim. Bunları enine boyuna konuşmak zorundayız; o yüzden buradayız. Bu durumu nasıl ortadan kaldırırız, çocukların istismar edilmesini neden engelleyemiyoruz? Önümüzdeki engeller ne, alınması gereken hangi önlemleri almıyoruz da çocuk istismarını engelleyemiyoruz? Gördük ki, buraya çıkıp lanetlemek, beddua etmek, sadece suçluları cezalandırmak yetmiyor, toplumumuzun da bu suçlarla yüzleşmesi gerekiyor. “Bizim toplumumuzda olmaz öyle şeyler.” demek ile sadece kafamızı kuma gömmek aynı anlama geliyor. Doğrudur, toplumumuz bu konuda çok duyarlıdır ama şu gerçeği de ifade etmek gerekir: Bu çocuk istismarcıları gökten zembille inmedi, uzaydan gelmedi, toplumumuzda yanlış giden bir şeylerin sonucu bu. Denilebilir ki, bu sapkınlığa başka ülkelerde de rastlanıyor. Bunu söylemek, emin olun değerli milletvekilleri, ne bu vahşeti anlaşılır kılıyor ne de sorunları ortadan, toplumdan kaldırabiliyor. İşte, diğer toplumlar, görülen toplumlar bu sorunla yüzleşebiliyor, olayı örtbas etmiyor, üzerine gidiyor.

Bakın, Karaman’daki çocuk istismarı ortaya çıktıktan sonra, bir hafta içinde onlarca benzeri taciz ve tecavüz ihbarı yapıldı. İşte Niğde’de, Gaziantep’te, Diyarbakır’da, Ankara’da, Bursa’da, Sivas’ta yeni istismar olayı ortaya çıkarıldı. Yani, demem o ki, çocuk istismarına karşı yapılabilecek en kötü şey olayı örtbas etmeye çalışmak, yok saymak. Uzmanların bildirdiğine göre -biliyorsunuz ki- aileler “Çocuğumuz toplumdan dışlanmasın.” diye çoğu zaman olayı gizleme yönüne gidiyor. Aslında yapılacak, yapılmış en kötü şey bu, olayı yok saymak, yaşanmamış saymak. İşte, toplumumuzun bunlarla yüzleşmesi gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, ama bizim burada yüzleşmemiz gereken devlettir, Hükûmettir, yöneticilerdir. Eğer sayıları on binlerle ifade edilen vakıflar, kanunen yasak olduğu hâlde ilköğretim çağındaki, yaşındaki çocuklara yurt açıyorsa, bu yurtlar denetlenmiyorsa, buna göz yumuluyorsa, bu vakıflar destekleniyorsa ve yazık, o yoksul aile çocukları “çocuklarımız okuyabilsin” diye bu yurtlara mahkûm ediliyorsa bununla yüzleşmemiz gerekiyor.

Daha önce de bu kürsüden ifade ettim, Karaman’da dilim varmıyor adına “öğretmen” demeye ama birisi, iki üç yıl boyunca o çocuklara, onlarca çocuğa defalarca istismar, tecavüz etti. Kimse bunun farkına varmıyorsa, görmüyorsa kulaklar sağır, yürekler sağır olmuş demektir. Bununla da yüzleşmemiz gerekir.

Adli Tıp Kurumu, kimi cinsel istismar davalarında akıllara zarar kararların altına imza atıyorsa… Antalya’da yaşadık, 15 yaşında bir kız çocuğu cinsel istismara uğramış, Adli Tıp rapor verdi “Ruh sağlığı bozulmamıştır.” diye, bu rapordan on gün sonra intihar etti ve intiharda mahkeme soruşturmaya, kovuşturmaya gerek görmedi. Mahkemeler, aralarında devlet kurumlarında görevli 26 kişinin de tecavüzüne uğrayan N.Ç. davasında olduğu gibi tecavüzlere karşı durmadı, “rızası vardı”, “her şeyin farkında olduğu” gibi abuk subuk gerekçelerle faillere neredeyse ceza bile vermiyorsa veya Çapa ve Cerrahpaşa Adli Tıp Anabilim Dalının cinsel istismar raporuna, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin cinsel istismar riskine karşı koruma kararlarına rağmen mahkemeler küçük kız çocuğunun babasına beraat verdi, “Görüşmelerinde sakınca yoktur.” ibaresi eklediyse, kusura bakmayın, bu cezasızlık kültürüyle de bizim yüzleşmemiz gerekiyor.

Muhalif tüm görüşlere ekranları kapalı TRT’de Suriyeli bir kız çocuğunun “Savaşmak zorunda kalsan ne yapardın?” sorusuna “Kontrol noktasında kendimi patlatırdım.” yanıtı, herhangi bir denetlemeye gerek görmeden çocukları savaşın öznesi hâline getirmesi, canlı bombaları meşrulaştırması, cihatçı örgütlerin eylemlerini haklı gösterecek bir yayın politikasıyla, bu anlayışla da bizim yüzleşmemiz gerekiyor ya da Diyanetin yayınladığı dergide çocuklara ölümün ve şehitliğin yüceltildiği bir durum normalmiş gibi kayıtsız kalabiliyoruz. Çocuklara reva gördüğünüz hayat, sunduğunuz gelecek bu mu Allah aşkına? Çocuklara güzel bir gelecek sunmak yerine canlı bomba olmayı özendiren, ölümü yücelten, çocukları istismarın kurbanı hâline getiren, travma üzerine travma yaşatan bu zihniyeti -kusura bakmayın- kınıyorum, kabullenmiyorum, kabullenmeyeceğimi de ifade ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Bakan, tabii ki sizinle de yüzleşmemiz gerekiyor. Ben çok merak ediyorum akşam yastığa kafanızı koyduğunuzda rahatlıkla uyuyabiliyor musunuz? Yani sorumluluğunuz altındaki çocukları kucaklamak yerine, kendinize yakın hissettiğiniz bir vakfı kucaklarken gerçekten içiniz rahat mı? (CHP sıralarından alkışlar) İç huzurunuz var mı? Partiniz milletvekilleri araştırma komisyonu önerimizi reddederken gerçekten mahcubiyet hissettiniz mi? Ankara’daki bir halk eğitim merkezindeki Kur’an kursu çalışanı 7 yaşındaki bir kız çocuğuna cinsel istismar iddiasıyla açılan davada otuz altı buçuk yıl istemiyle yargılanıyor ama hâlâ görevinin başında, bundan rahatsızlık duymuyor musunuz? Ya da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Kadınlar Günü videosunda gelin olarak kullandığı küçük bir kız görüntüsünün altında “Gelenektir” diye yazarken hiç mi rahatsızlık duymuyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar) Allah aşkına, boğazınıza bir şeyler düğümlenmiyor mu o el kadar çocuklar gelinlik giydiğinde? Ben çok merak ediyorum, çocukların haklarını gerçekten böyle mi koruyorsunuz? Varsa bir ihmalleri… Bakın, Karaman’da gerçekleşen iğrenç bir olayda Ensar Vakfını neden savunmak zorunda hissediyorsunuz? Varsa bir ihmalleri -ki var- varsa bir kusurları -ki var- çeksinler cezalarını, çeksinler, niye savunma hattının en önündesiniz? Niye savunuyorsunuz Allah aşkına? Sizin göreviniz mağdur çocukları diğer vakalar olmasın diye bakmak, araştırmak mı, denetim mekanizmalarını arttırmak mı, sağlamak mı, çocukları korumak, bu istismarı önlemek mi yoksa kendinize yakın bulduğunuz bir vakfı savunmak mı? İstifa etmelisiniz Sayın Bakan. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bu ülkede yolsuzluk yapılıyor, kimsenin aklına istifa gelmiyor. Bu ülkede her gün terör korkusuyla yaşıyor insanlar, her gün şehit haberleri geliyor, İçişleri Bakanının aklında istifa yok. Karaman’da bu vahşete seyirci kalan valinin, o vakıfları, yurtları denetlemeyen il millî eğitim müdürünün aklından istifa bile geçmiyor. Bu yüzden istifa edin ve bence güzel bir örnek oluşturun ya da en azından bir özür dileyin halkımızdan. (CHP sıralarından alkışlar) Özür dileyin, deyin ki, “Evet, bir çocuk kendini koruyamaz, bu görev yetişkinlerindir, devletindir ve ben bu görevimi yerine getiremedim.” deyin, istifa edin.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Genel Başkanınız 7 kere seçim kaybetti, niye istifa etmiyor, Sayın Vekilim?

CANDAN YÜCEER (Devamla) - Emin olun böyle yaparak, en azından çözüme bir katkı sunabilirsiniz.

Değerli milletvekilleri, kuşkusuz hepimiz çocuklarımıza, bize miras bırakılandan daha güzel bir hayat sunmak istiyoruz. Onlara barış dolu, huzur dolu bir gelecek sunmak istiyoruz. Eminim hepimize en önemli hediyelerden birisi yavrularımızın, çocuklarımızın bir gülüşüdür, bu konuda hemfikir olduğumuza eminim. Ama ne yazık ki bu ülkede çocukların gülüşleri soluyor, yüzleri soluyor. Sadece istismar yüzünden değil; eğitim haklarından yararlanamadıklarından, çocuk yaşta zorla evlendirildiklerinden, yoksulluktan, sokaklardaki silah seslerinden, yanı başındaki ölümlerden bu çocukların gülüşleri soluyor. Bu ülkede 1 milyona yakın çocuk çalışıyor oyun çağında. Her 3 evlilikten 1’i çocuk. Oyuncak bebeklerle oynayacakları yerde kendi bebekleri oluyor bu çocukların. (CHP sıralarından alkışlar) Yoksulluk sarmalından çıkamıyor bu ülkede çocuklar. Yoksul evde doğuyorlar, yoksul yuvalar kuruyorlar. Eğitim haklarından yararlanamıyor bu ülkede çocuklar. Devlet onları yurtların, vakıfların, tarikatların insafına bırakıyor. Zihinleri kapatılıyor bu ülkede çocukların. İstiyorlar ki bizim çocuklarımız hep boyun eğsin, hep söz dinlesinler. İstiyorlar ki kindar nesiller olsunlar. Bütün bunlar gülüşlerini solduruyor çocukların. Yetmezmiş gibi bir de okullarda, yurtlarda, kurslarda, bakımevlerinde istismara uğruyorlar. Lanetler yağdırıyoruz ama koruyamıyoruz. Bir yılda yalnızca adliyeye yansıyan vaka sayısı 11 bin. Bu, gerçek; bu, çok acı bir gerçek.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın son dakikalarına geliyorum ve samimiyetle, yüreğimle şunu ifade etmek istiyorum: Gelin, kanun çıkaracaksak kanun çıkaralım, cezalar sorunluysa oturalım konuşalım; eğitim sistemimizdeki yanlışları, bu tarikatların, vakıfların istediği gibi at koşturmasını gelin masaya yatıralım. Cinsel istismarın nadiren görülen bir şey değil, yaygın bir şey olduğu, her 5 çocuktan 1’inin hayatı boyunca en az 1 kez cinsel istismara uğrayabileceği gerçeğiyle yüzleşelim. Bu konuyu tabu olmaktan çıkaralım, gelin, her cinsel istismar olayı olduğunda “Münferittir.” deyip geçmeyelim, oturalım enine boyuna konuşalım. Gelin, siyaseti ve birilerini koruma refleksini çocuk haklarının önüne geçirmeyelim, toplumumuzdaki bu duyarlılığı farkındalığa çevirelim. Çocukların cinsel istismarıyla topyekûn mücadele edelim. Gelin, buradan, ülkemizden dünyaya, uluslararası toplumlara biz örnek olalım. Gelin, çocuklarımızın geleceğini değiştirelim. Gelin, çocuklarımızın gülüşünün soldurulmasına izin vermeyelim. Ancak çocukların cinsel istismarına son verildiğinde, çocuklarımızı incitmediğimizde sağlıklı bir ülke ve eşitlikçi bir gelecek kurabiliriz diyorum.

İranlı bir müzisyen var acıları notalara döken, Farid Farjad, onun bir sözü var: “Acı diyorum efendim, o da evrensel olmalı, bir çocuğun eline diken batsa, insanoğlu yanmalı.”

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yüceer.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Mehmet Akif Yılmaz, Kocaeli Milletvekili.

Buyurun Sayın Yılmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – AKP burada erkek konuşturarak bile bir mesaj veriyor yani gerçekten. Bravo yani, vallahi bravo!

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Ne alakası var ya?

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Allah’ın bize bir emaneti olan, gözümüzün nuru yavrularımıza karşı bir ilimizde meydana gelen, ruhunu şeytana satmış bir alçak tarafından işlenen menfur ve insanlık dışı cinsel istismar olayı ve kadınlarımıza, annelerimize yönelik şiddet hadiseleri üzerinde HDP Grubunun Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız Sema Ramazanoğlu hakkında vermiş olduğu gensoru üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisimizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün burada, evrensel bir ahlak sorunu olarak sadece ülkemizi değil, dünya toplumlarını içten içe çürüten, insanı fıtratından, yaradılışından kopararak hayvanlardan daha aşağı bir mahluk hâline dönüştüren ahlaki sorunları konuşuyoruz. Neslimizin devamını ve toplumun temel direği aile mefhumunu tehdit eden zina, fuhuş, eş cinsellik, tecavüz, çocuk istismarı gibi suçlar; insan aklını tehdit eden içki ve uyuşturucu madde bağımlılığı; canımıza kasteden insan katli, terör ve kadına şiddet; bu ahlaki suçların hepsi, bizi yaratan, yaşatan ve kainatı yöneten Yüce Yaratıcı’mız tarafından haram kılınmıştır. Yüce Allah, bu ahlak dışı davranışlar hususunda insanoğlunu şu ifadelerle uyarmaktadır: “İman edenler arasında büyük günahların, hayâsızlığın, gayrimeşru ilişkilerin, zinanın, kural tanımazlığın, eş cinselliğin, ahlaksızlığın yayılmasını isteyen kimseler ve gruplar için dünyada da, ahirette de elem verici bir azap vardır.” Hem dünyamızı hem de ahiretimizi mahvedecek, insanlığı büyük bir çöküşe sürükleyecek, yeryüzünde önü alınamayacak bir fesadı yaygınlaştıracak bu suçların, tek bir tanesinin dahi insanoğlunun yararına olduğunu iddia edebilecek aklıselim sahibi bir insan evladı olamaz. İnsanlık tarihi bu suçların yaygınlaşmasıyla çürüyüp giden kavimlerin örnekleriyle doludur. Bize göre can, akıl, mal, nesil, aile, hepsi insan varlığının devamı ve sağlıklı bir toplum için korunması gereken en değerli mukaddeslerimizdir. Bu mukaddeslerimizin korunması adına saydığım kötülüklerin yaygınlaşmasını önlemek, tedbirler almak, milletin vebalini sırtında taşıyan biz siyasilerin en önemli görevi olmalıdır.

Bu meseleyi bir istismar malzemesi hâline dönüştürerek, başta varlık sebebi bu meseleleri çözmek olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız olmak üzere, eğitim meselesiyle ilgilenen, gençlerimizin sorunlarını dert edinen sivil toplum kuruluşlarımızı…

LEVENT GÖK (Ankara) – Kim o, kim o? Söyle bakalım onu.

MEHMET AKİF YILMAZ (Devamla) – …ve onlar üzerinden iktidarı yıpratma vesilesi yapmak…

LEVENT GÖK (Ankara) – Ne savunuyorsun Ensar Vakfını?

MEHMET AKİF YILMAZ (Devamla) – …böylesine önemli bir ahlaki sorundan siyasi rant devşirmeye çalışmak, topluma karşı sorumlu olan bir muhalefet anlayışının yöntemi değildir ve olmamalıdır.

LEVENT GÖK (Ankara) – Kimmiş o sivil toplum örgütü? Söyle bakalım.

MEHMET AKİF YILMAZ (Devamla) – Toplumumuzun tüm kesimleri, özellikle sivil toplum örgütlerimizin…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sizi gidi Ensarcılar sizi!

MEHMET AKİF YILMAZ (Devamla) – …yazılı, görsel ve sosyal medyanın da bu meselede sorumlulukları şüphesiz çok büyüktür.

İnsanıkâmil diye nitelendirdiğimiz, topluma değer katacak ahlaklı ve iyi insan yetiştirme, erdemli, güçlü ve müreffeh bir toplum inşa etme idealinin hepimizin müşterek hedefi olması gerekir. Bu hedefe matuf olarak güçlü bir ahlak sistemi oluşturma gayesiyle koordinasyon içerisinde önemli çalışmalar ortaya koyan Millî Eğitim Bakanlığımıza, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımıza ve Diyanet İşleri Başkanlığımıza özellikle teşekkür etmek istiyorum.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Hayda!

MEHMET AKİF YILMAZ (Devamla) – Din ve ahlak eğitiminin yaygınlaştırılması, okul öncesi çağından başlayarak her çağdaki öğrencilerimize ahlaki değerlerimizin bir yaşam biçimi olarak benimsetilmesi için yapılan tüm kanuni düzenlemeleri ve uygulamaları engellemeye çalışan muhalefet partilerini de buradan kınıyorum. (CHP, HDP ve MHP sıralarından gürültüler)

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Hayda!

MEHMET AKİF YILMAZ (Devamla) – Yüz yıldır bu ülkede din ve ahlak öğretilerimize, bu öğretilerin kaynağı Kur’an-ı Kerim’e pervasızca saldıranlar, İslam’ın terk edilmesini savunarak Kur’an’ı bir suç unsuru görenler, din ve ahlak eğitiminden rahatsızlık duyanlar, bu ahlaksızlıkları üreten bataklığa zemin hazırlayanların ta kendileridir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) – Bakara makara!

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Şu “Bakara makara” diyenler mi?

MEHMET AKİF YILMAZ (Devamla) – Bu menfur olaylar hepimize ders olmalıdır. Toplumumuzun resmî veya özel kurumlarımıza olan güveninin sarsılmaması adına, çocuklarımızı emanet ettiğimiz kurumlarımızın idareci ve öğretmenlerinin titizlikle seçilmesi, ehliyet ve liyakat ilkelerinden asla taviz verilmemesi, gerekli denetim mekanizmalarının çok sıkı ve disiplinli bir şekilde işletilmesi, bu tür olaylarda en ufak bir ihmali veya kusuru bulunan idarecilerin cezalandırılması bizim temel yaklaşımımızdır.

Bu hedefe ulaşmak için gayret gösteren resmî veya sivil kurumlarımızın kasıtlı olarak yıpratılmaya çalışılması, eleştirilerin amacını aşarak bir siyasi lince dönüştürülmesi siyaset kurumu olarak ayağımıza kurşun sıkmaktır.

Değerli milletvekilleri, modern çağın getirdiği ve teknolojik gelişmelerle çok hızlı bir şekilde yaygınlaşan bu ahlaki sorunlar karşısında, on dört yıldır ülkemizde iktidar sorumluluğunu üstlenmiş bir siyasi parti olarak biz neler yaptık?

Toplumumuzun dezavantajlı kesimlerine verdiğimiz öncelik doğrultusunda aile, çocuk, kadın, engelli, yaşlı, şehit yakınları ve gazilerimize yönelik yasal ve kurumsal düzenlemelerle işe başladık. Sosyal alanda uygulanan çağ dışı kalmış ve amaca hizmet etmeyen programları revize ederek ve çoğaltarak, bütüncül anlayışı sergileyerek sosyal yardım ve hizmetleri tek çatı altında birleştirdik. 2011 yılında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımızı 5 genel müdürlüğümüzün birleşmesiyle ihdas ettik.

On dört yıllık AK PARTİ hükûmetleri döneminde vatandaşlarımız, sosyal devletle yakından tanıştılar ve devletin gücünü, imkânlarını ve şefkatini yanlarında gördüler.

Ekonomik büyüme ve kalkınmayla elde edilen gelirden sosyal politikalara daha çok pay ayırdık. Milletimizin bir kıyaslama yapması için özellikle zikretmek istiyorum: 2002 yılında sosyal politikalara ayrılan bütçe 121 milyon 620 bin TL idi. Bundan on yıl sonra, bizim dönemimizde, Bakanlığımızın ihdas edilmesiyle birlikte bu oran 28 kat artırıldı ve 3 milyar 280 milyon TL’ye ve bugün, 2016 yılında 203 kat artarak 24 milyar 779 milyon TL’ye ulaştı.

Değerli vekillerim, Bakanlığımızın en önemli görevlerinin başında çocuklarımıza yönelik koruyucu, önleyici, eğitici, geliştirici, rehberlik ve rehabilite edici sosyal hizmet faaliyetlerini yürütmek ve koordine etmek gelmektedir. Bakanlığımızca, çocuklarımıza yönelik hizmet politikalarını aile odaklı yeni bir anlayışla ele almış, çocukların öncelikle aile yanına döndürülmesi amacıyla evlat edinme ya da koruyucu aile hizmetlerinden yararlandırılması, bunun mümkün olmadığı durumlarda “çocukevi” veya “sevgievleri” dediğimiz, bizim oluşturduğumuz mekânlara yerleştirilmeleri bir hedef olarak benimsendi.

Bakanlığımızın konumuzu yakından ilgilendiren çocuk istismarı ve çocuğa şiddet konularında uygulamakta olduğu bazı faaliyetleri sizlerle paylaşmak istiyorum. İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığının personel desteğiyle Sağlık Bakanlığına bağlı hastaneler bünyesinde 48 Çocuk İzleme Merkezi ilk defa AK PARTİ iktidarı döneminde hayata geçti. Bu merkezlerimizde, mağdur çocukların bu süreçte yaşadıklarını ve defalarca dile getirmek zorunda kaldıkları durumlarını önleme, gizliliğini sağlama, adli ve tıbbi işlemlerin bu alanda eğitimli kişilerden oluşan bir merkezde ve tek seferde gerçekleştirilmesini temin etmek üzere hizmetler sunuluyor.

“Çocuk Destek Merkezi” dediğimiz ÇODEM’lerimiz ilk defa AK PARTİ döneminde ihdas edildi; suç mağduru, suça sürüklenen, sokakta ve risk altında bulunan çocuklara yönelik hizmet vermek üzere 67 ÇODEM merkezi kuruldu ve bugün 1.317 çocuğumuza Türkiye genelinde hizmet veriyoruz.

2014 yılında Türk Ceza Kanunu’nda yapılan madde değişiklikleriyle cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar yeniden düzenlendi ve bu suçlar için öngörülen cezalar önemli ölçüde artırıldı.

Ayrıca “Çocuk ve Kadınlara Yönelik Şiddet Hareketleri ile Töre ve Namus Cinayetlerinin Önlenmesi İçin Alınacak Tedbirler” konulu Başbakanlık genelgesi yayımlanarak bu çerçevede Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğümüzün koordinesinde, 2015-2019 yıllarını kapsayacak olan Çocuğa Yönelik Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı hazırlandı.

Değerli vekillerim, bir diğer gensoruya konu kadına şiddet konusunda, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi 24 Kasım 2011’de ilk defa diğer ülkelerden önce bu Parlamentomuzda bizler tarafından onaylandı.

Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun 8 Mart 2012 tarihinde kabul edildi ve yürürlüğe girdi.

1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren Türk Ceza Kanunu’nda cinsiyet eşitliği ve kadına karşı şiddet konusunda çağdaş düzenlemeler yapıldı. Kasten öldürme suçunun ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren nitelikli hâllerinin düzenlendiği maddeye “töre saikiyle” ifadesi eklenerek töre cinayetleri faillerinin en yüksek cezayla cezalandırılması kabul edildi.

2016-2019 yıllarını kapsayan Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı tarafımızdan hazırlandı.

Ülkemiz genelinde, Bakanlığa bağlı kadın konukevi sayısı yani şiddete maruz kalan kadınlarımızın barındırıldığı, devletimizin elini uzattığı kadın konukevi sayımız 2011’de 65 iken şu an bu sayı 137’ye ulaştırıldı ve 3.442 kapasiteyle kadınlarımıza sahip çıkıyor. Şiddet mağduru kadınlara hizmet vermek üzere kadın konukevlerimize bağlı kadın ilk kabul birimlerimizi de hizmete açarak 25 merkezle bu hizmeti vermeye devam ettik. Konukevlerimizde hizmet alan kadınlarımıza ve çocuklarına harçlık tahsis ederek onlara sahip çıkmaya çalıştık.

Kadına yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla 43 şiddet önleme ve izleme merkezi bugün bizim dönemimizde hizmete girdi ve faaliyetlerine devam ediyor.

Değerli vekillerimiz, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız, çocuk istismarı ve kadına şiddet meselesinde toplumsal duyarlılığı artırmak amacıyla Millî Eğitim, Adalet, İçişleri, Sağlık Bakanlıkları ve Diyanet İşleri Başkanlığımızla yaptığı protokollerle yoğun bir eğitim ve halkımızı bilinçlendirme çalışmasını da ifa etmektedir. Burada, sizlerle, birçok bakanlığımızla koordinasyon içerisinde yürütülen çalışmaların çok ufak bir kısmını paylaştım.

Toplumumuzun en dezavantajlı kesimleriyle ilgilenen, özverili bir çalışma ortaya koyan Bakanlığımız, bu meselelerin üzerine, Sayın Bakanımızın da ifade ettiği gibi, sıfır toleransla gitmektedir. Olay meydana çıktığı andan itibaren gerekli soruşturmalar başlatılarak alçak ve şerefsiz faillerin gereken en ağır cezayı alması, olayda ihmal ve kusuru bulunanların da gereken uyarıları ve cezaları almaları hususunda gerekenlerin yapıldığını, bunda hiçbir tereddüt göstermediğimizi buradan Meclisimizle ve milletimizle özellikle paylaşmak istiyoruz.

Görüşmekte olduğumuz gensoruya gelince, AK PARTİ öncesi cumhuriyet hükûmetleri döneminde devletin, bırakın el uzatmasını, yüzünü dahi çevirip bakmadığı tüm toplum kesimlerine devletimizin kaynaklarını olabildiğince açtık ve onlara sahip çıkmanın mücadelesini verdik. Kimsesiz, mağdur, şiddete uğramış kadınlarımız, dul ve yetimlerimiz, sokakta kalmış çocuklarımız, yaşlılarımız, engelli vatandaşlarımız, hastalarımız, ilk defa bizim dönemimizde devletimizin merhametli, kucaklayıcı, hizmet eden yüzüyle karşılaştılar.

Bir dönem kendi hastanesinde parası olmadığı için vatandaşını rehin alan zihniyetler, öğrencilerimize dağıtılan burs yardımlarını Anayasa Mahkemesine götürüp engelleyen zihniyetler; çocuklarımızı sokağın, mafyanın ve çetelerin kucağına terk ederek yıllarca sahip çıkmayanlar…

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Her şey şimdi çok güzel maşallah, hiçbir şey yok(!)

MEHMET AKİF YILMAZ (Devamla) – …zihin kodlarında sosyal yardımları bir oy devşirmeciliği olarak görüp bizim sosyal politikalarımızı bu minvalde, her fırsatta karalayan ama bugün seçim meydanlarında vaatlerinde yardım paketleri havada uçuşan ikiyüzlü siyasiler AK PARTİ iktidarının sosyal politikalarını elbette ki hazmedemeyecekler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi çok önemli ahlaki bir konuya değinmek istiyorum. “Benim çocuğum eş cinsel” pankartıyla, “Kürdistan vardır, eş cinsel haktır.”, “Genel ahlaksızlık talep ediyoruz.” pankartıyla, mübarek bir ramazan ayında “Şaban’la Recep’in aşkına Ramazan engel olamaz.” tabelalarını taşıyacak kadar alçaklaşarak dinî ve ahlaki değerlerimizle alay eden gösterilere bazı vekillerle birlikte kol kola katılanlar, Fatih Sultan Muhammed Han’ın emaneti İstanbul sokaklarını tarihte görülmemiş şekilde anadan üryan görüntülerle kirletenler ile kol kanat gerenler, Allah’ın Kur’an’ında lanetlediği, toplumların helakine sebep olacak bir hastalığı oy devşirme adına meşru göstermeye çalışanlar, şimdi kalkmışlar eş cinsel olduğunu ifade eden ve bu çocuğumuza sarkan bu aşağılığın işlediği fiilde sorumlu arıyorlar; bu, tam bir ikiyüzlülüktür.

Sizleri büyük bir gensoru beklemektedir. Emanetine ihanet ettiğiniz, barış, demokrasi ve “Birlikte Türkiye” yalanıyla barış umutlarını istismar ettiğiniz, huzurunu kaçırdığınız -Kürt ve Türk- bu milletin maşeri vicdanında mahkûm oldunuz bile. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Siz, Birleşmiş Milletler raporlarında da geçen, çocukları bir terör aracı olarak kullandığı bu raporlarda teyit edilen PKK’nın ve YPG’nin gölgesinde siyaset yapmayı halkın gönlünde siyaset yapmaya tercih ettiniz. Şimdi, yavruları dağa kaçırılan, çukurlara mahkûm edilen Kürt analarının feryadını ve ahını alan, gencecik Mehmetçiklerimizi şehit eden teröristlere; kundaktaki bebeleri, çocuklarımızı, sivil vatandaşlarımızı, askerlerimizi katleden bombacılara sahip çıkan, şiddeti ve terörü meşru bir hak arama yöntemi olarak gören ve şiddetin gölgesinde, terörün gölgesinde siyaset yapan bu karanlık ve ikiyüzlü zihniyetin, şiddet ve istismar konularını çözmek için mücadele eden Bakanımızı sorgulamasını samimiyetten uzak bulduğumu ifade ediyor, hepinizi, yüce Meclisimizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Baluken…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın hatip daha önce bazı milletvekillerimizin katılmış olduğu bir etkinliği de kastederek…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hangi programa katılmışlar?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - …genel ahlaksızlık sataşmasında bulundu. Müsaade ederseniz grubumuz adına Hüda Kaya Hanım konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Hüda Kaya, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

69’uncu madde çerçevesinde söz veriyorum.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Eş cinselliği mi öveceksiniz Sayın Hüda Kaya?

BAŞKAN – Lütfen, cevap hakkınızı bir sataşmaya meydan vermeyecek şekilde kullanınız.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Eş cinselliği mi öveceksiniz şimdi orada Hüda Kaya?

AHMET YILDIRIM (Muş) – Ne söyleyeceğini sana mı soracak ya? Densiz!

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

13.- İstanbul Milletvekili Hüda Kaya’nın, Kocaeli Milletvekili Mehmet Akif Yılmaz’ın (11/4) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

HÜDA KAYA (İstanbul) – Peygamberler tarihinde sadece Lut kavmi yok, Şuayb’ın kavmi de var.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sıkıştı mı böyle!

HÜDA KAYA (Devamla) – Hırsızlık yapmak, ahlaksızlık, iftira, adamları kayırmak dindarlık oluyor…

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Çok zor bir görev verdiniz Sayın Baluken, mahvettiniz şimdi onu.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Dinle, dinle!

HÜDA KAYA (Devamla) – …bayrağın arkasına saklandığınız gibi Kur’an’ın, dinin arkasına saklanarak bir suçu…

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Bitirdiniz kadıncağızı şimdi.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen efendim, lütfen…

HÜDA KAYA (Devamla) – …çocuğa yapılan bir tecavüzü meşrulaştırmaya çalışıyorsunuz.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Lanetliyoruz, lanetliyoruz.

HÜDA KAYA (Devamla) – Ne bayrağın arkasına saklanarak bu ahlaksızlıklar örtülecek ne de sıkıştığınız zaman dinin arkasına saklanarak, Kur’an’ın arkasına saklanarak bu yalanlar asla gizlenemeyecek.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Siz saklanıyorsunuz. Çok ayıp, çok ayıp!

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Yapmayın ya!

HÜDA KAYA (Devamla) – Ayıpları bayraklar örtemez; yalanı, iftirayı, tacizi, vahşeti, infazı, cinayetleri, şiddeti ne Kur’an örter ne din örter. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Kandil mi söylüyor bunları?

HÜDA KAYA (Devamla) – Sadece devletin elindeki SHÇEK’in, çocuk esirgeme kurumlarının tamamına bile baktığımızda, tamamına yakınına baktığımızda, çocukların neredeyse tamamı ya madde bağımlısı ya da kötü alışkanlıklar sahibi.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Onu bırak, onu bırak, sen niye söz aldın? Söz aldığın konuya cevap ver.

HÜDA KAYA (Devamla) – Devlet, kendi elindeki çocuklara sahip çıkamamış, kalkıp burada bize bayrağın arkasından, Kur’an’ın, dinin arkasından ahkâm kesme hakkına sahip değildir.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Milletvekilleriniz gitti mi o toplantılara? Ona cevap ver.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Kandil mi öyle söylüyor?

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – LGBTİ toplantısına gitti mi, gitmedi mi milletvekilleriniz? Ona cevap ver.

HÜDA KAYA (Devamla) – Bakın, bulamadım; burada şu anda, bende resmi, size verebilirim, size resmini gösterebilirim; Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim çalışmalarında, mitinglerinde eş cinsellerin bayraklarıyla onlar hakkında söyledikleri sözlerini, sizlere fotoğraflarını çekip göndereceğim. Bulamadım, sizlere göndereceğim bunu. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Bul da söyle, bulmadığın şeyi söyleme.

HÜDA KAYA (Devamla) – Arkadaşlar, eğer Kur’an’ı o kadar referans ediyorsanız hayatınıza…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Siz almıyor musunuz?

HÜDA KAYA (Devamla) – Ben bunu ettiğim için konuşuyorum zaten.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sana yazıklar olsun!

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sana yazıklar olsun! Ne biçim konuşuyorsun ya!

HÜDA KAYA (Devamla) – …Kur’an evvelce insan olmayı ister, yalanı reddeder…

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Dön onlara, terör örgütüne söyle; dön, dön, dön de terör örgütüne söyle.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sana yazıklar olsun! Varsa bir şeyin, çık, konuş ya. Ayıp ya!

HÜDA KAYA (Devamla) - …cinayeti reddeder, hırsızlığı reddeder.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Söz aldığın konu neydi?

HÜDA KAYA (Devamla) – Kendi çocuklarımız için bir gecede yüzlerce, binlerce görevliyi nasıl sürüyorsak, tacize, tecavüze uğrayan çocuklarımıza da sahip çıkmalıyız. (HDP sıralarından alkışlar)

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Niye cevap veremiyorsun?

HÜDA KAYA (İstanbul) – Verdim işte.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Vay be! Eş cinselliğe de…

HÜDA KAYA (İstanbul) – Eş cinsel meselesi değil, insan olma meselesi, insan olma.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaya.

Şimdi Hükûmete söz vereceğim.

Sema Ramazanoğlu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı.

Buyurunuz Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

VIII.- GENSORU (Devam)

A) Ön Görüşmeler (Devam)

2.- HDP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, çocuklara yönelik cinsel istismarı ve kadınlara yönelik şiddeti önlemede ihmali bulunduğu iddiasıyla Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu hakkında Gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/4) (Devam)

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI SEMA RAMAZANOĞLU (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP Grubu tarafından verilen gensoru önergesi vesilesiyle huzurlarınızdayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken, vatanı, milleti ve inancı uğruna canlarını feda eden tüm şehitlerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyor; kahraman askerlerimize, polislerimize, korucularımıza, terör saldırılarında hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına ve milletimize başsağlığı diliyorum. Dünyadaki ve ülkemizdeki güven ortamının bir an önce tesis edilmesini temenni ediyorum.

Değerli milletvekilleri, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak yardıma ihtiyacı olan tüm vatandaşlarımıza ve yabancı misafirlerimize hak ve insan temelli bakış açısıyla hizmet üretiyoruz. Milletimize hizmet sevda işidir. Biz, bu sevdayla yola çıktığımız ilk günden itibaren, insana ve insan hayatına odaklanarak her zaman olduğu gibi mağdurların yanında yer almaya devam ediyoruz. Her türlü ayrımcılığa karşı çıkarak özellikle çocuklarımıza ve kadınlarımıza yönelik şiddet, ihmal ve istismara sıfır tolerans anlayışıyla mücadelemizi sürdürüyoruz.

Değerli milletvekilleri, on dört yıldır hükûmetlerimiz döneminde yapılan çalışmalar cumhuriyet tarihi boyunca yapılamayanların yapıldığı, “Başarılamaz.” denilenlerin başarıldığı, hayal bile edilemeyenlerin gerçekleştiği bir dönem olmuştur.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Hayal edemezdik; hele o hususlarda hayal edemezdik, çocuklara istismarı hayal edemezdik.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Bunların hiçbirini hayal edemezdik, sayenizde gerçek oldu(!)

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) - Sosyal yardımlara ve sosyal hizmetlere ayrılan bütçe 2002’de 1,3 milyar Türk lirası iken bugün 25 milyar Türk lirasına yükselmiştir. Aile ve sosyal politikalar alanında uygulamalarımızın kapsamı genişletilmiş, kısa süre içerisinde hizmetlerimiz toplumun tüm kesimlerine yayılmıştır.

Ülkemiz, uluslararası hukuk alanında İnsan Hakları Sözleşmesi’nden 15’ine taraf olmuştur. Bu özelliği itibarıyla, gelişmiş birçok ülkeyi geride bırakarak en üst kategoride yer almaktadır. Bunların çoğu yine bizim hükûmetlerimiz döneminde gerçekleşmiştir.

Ancak, söyleyecek sözü olmayanlar bazı konuları istismar ederek haksız itham ve iftiralarla gündemi meşgul etmekte, bazen mağdurun mağduriyetine yeni yükler getirmektedirler. Çocuklara yönelik insanlık dışı bu istismar olayından hareketle, bazı malum çevreler bir süredir ülkemize karşı alçakça ve ihanete varan bir karalama kampanyası yürütmektedir. Hatta, ahlak ve vicdan yoksunu bu çevreler edep ve mahremiyet sınırlarını da aşmış, şahsımı ve ailemi de işin içine katarak ağza alınmayacak sözler sarf etmişlerdir.

Bu konuda ülkemizi yalan ve iftiralarla meşgul ederek olumsuz algı oluşturanlarla hukuki olarak da sonuna kadar mücadele ettiğimi ve edeceğimi de belirtmek istiyorum.

Konuyla ilgili olarak sarf etmiş olduğum cümleleri çarpıtarak işe başlayan bu zihniyet, cümlelerimin başını ve sonunu değiştirmiş, sosyal medya üzerinden bir karalama kampanyasına dönüştürmüştür.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Aynen kullanıyorsunuz, hiç değiştirmeden.

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) - Tarafsız bir bakış açısıyla incelendiğinde görülecektir ki açıklamam tamamen çarpıtılmış, kötü niyetle mağdurların üzerinden operasyon yapılmaya kalkışılmıştır.

Bahsi geçen konuşmamın başında benim sözlerim: “Sıfır toleransla hareket ediyoruz, gerek kanuni düzenlemelerimiz gerekse pratik uygulamalarımızla bu konuda kimseye karşı herhangi bir iyi hâl indirimi yahut da iyi davranışından dolayı tolerans gösterilmesi gibi ne düşüncemiz oldu ne bundan sonra da olacaktır.” Bunlar benim sözlerim.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Yapmayın ya, sizin döneminizdeki kadar iyi hâl indirimi alan tecavüzcü olmadı!

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) - Bunlar hiç gündeme getirilmeden, yaptığım açıklama kasıtlı karalama kampanyasına dönüştürüldü.

Ensar Vakfı ve suçlu kişi hakkında sorulan bir soru üzerine aynen şunları ifade ettim: “Kötü niyetli insanlar, her zaman bazı işleri suistimal edebilen insanlar olabiliyor. Bu bir kere yani kötü, suistimal yapan bu insanlara rastlanmış olması hizmetleriyle ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz.” şeklinde cevap verdim.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – E, tamam, bunu dedik biz de!

LEVENT GÖK (Ankara) – E, daha ne söyleyeceksiniz?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) - Buradaki ifadem “Yaşanan menfur olayı aileleri ve çocuklarımızı düşünerek tüm bireylere yaymayalım, tüm hizmet alan kişileri zan altında bırakmayalım.” anlamındaydı. Aileleri ve çocuklarımızı düşünerek yaptığım yukarıdaki açıklamam “Bir kere tecavüzden bir şey olmaz.” şeklinde kasıtlı bir yalana dönüştürüldü.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Bakanınız çalar, bir kereliğine; Bakara makara olur, bir kereliğine; istismar olur, bir kereliğine; her şey bir kereliğine!

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) - Asla ağzımdan çıkmamış olan, tamamen düzmece ve uydurulmuş bu sahte beyan insafsızca, acımasızca ve ahlaksızca yayılmaya çalışıldı. Bu ahlaksız yalanlara karşı konuya doğru ve mantıklı bakan herkes, insana değer veren hiç kimsenin böyle bir şeyi asla söylemeyeceğini bilir. Hele bir kadın, hele bir anne, bir Bakan sıfatıyla, milletin oyuyla seçilmiş bir milletvekili olarak böyle bir cümleyi kesinlikle sarf etmeyeceğim hususunda toplumda hiçbir tereddüt yoktur.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – O zaman bir kere istifa edin!

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) - Asla söylemediğim, akla ziyan şekilde, yalan ve bilinçli bir kasıtla ahlaksızca uydurulmuş bir cümleyi yine ahlaksız şekilde sanki tarafımdan söylenmiş gibi göstererek yapılan yorumların ne denli yanlış, gerekçesiz…

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Bir kere istifadan bir şey olmaz!

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) - …ve haksız olduğu görülmüş ve zaten bu yalana da dayandırılan iftira ve hakaretler de kamuoyunda hiçbir karşılık bulmamıştır.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – 200 bin imza toplandı -yahu ayıp ayıp- görevden alınman için. Kamuoyu infial hâlinde.

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) – Bizler bu ithamlara, iftiralara rağmen çocuk ve ailelerinin mağduriyetlerinin artmaması için sükûnetle çalışmalarımızı sürdürdük. Bu bakış açısıyla, çocuklara yönelik her türlü şiddet ve istismara karşı nereden ve kimden gelirse gelsin kararlı bir şekilde mücadelemizi sürdüreceğimizi burada bir kez daha ifade etmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, kadına ve çocuğa yönelik istismarda suçlu ve sorumluların en ağır şekilde cezalandırılması için Bakanlık olarak, Bakanlığımız olarak bu davaların sonuna kadar takipçisi olduk ve olmaya da devam ediyoruz. Tüm siyasi partileri, medya organlarını ve kamuoyunu, çocuklarımızın yüksek yararını gözeterek, bu konuda açıklamalar yaparken bir kez daha duyarlı ve hassas olmaya davet ediyorum çünkü bu tür olaylar tıpkı terör olaylarında, saldırılarında olduğu gibi toplumumuzda derin yaralar açmaktadır. Bu hastalıklı ruhların önceden tespit edilmesi konusunda hukuki düzenlemeleri gözden geçirmek, toplumsal bilinci geliştirmek, toplumsal duyarlılığı artırmak zorundayız. Bunun için çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı olarak göreve geldiğim ilk günlerde bürokratlarımıza verdiğim iki önemli talimatım olmuştu: “Derhâl...” dedim. Birincisi, özellikle kadına ve çocuğa yönelik şiddet, ihmal ve istismar konuları mercek altına alınarak detaylı bir denetim ve rehberlik çalışmaları başlatılmış olup devam etmektedir. İkincisi ise Bakanlığımızla ilgili tüm mevzuatın tekrar gözden geçirilmesi olmuştur.

Mevzuatla ilgili olarak bu ay Bakanlığımız bünyesinde Adalet Bakanlığı ve Yargıtay Başkanlığının iş birliği, akademisyenler ve STK’ların katılımıyla “Türk Adalet Sisteminde Aile, Çocuk, Kadın Çalıştayı”nı gerçekleştireceğiz. Çözüm arayışlarında desteğe, iş birliğine ve duyarlılığa ihtiyaç duyduğumuz bu süreçte sorunlarımızın doğru tespiti çok önemlidir. Yapıcı eleştiriler, farklı çözüm önerileri ve kapsamlı bir iş birliği ancak böyle bir asgari müşterek üzerinde gerçekleşebilecektir. Mağdurların topluma kazandırılması çok boyutlu bir konudur ve ciddi büyük emek ister.

Değerli milletvekilleri, sosyal politikalarımızı yeniden inşa ederken çocuklara yönelik çalışmalarımızla yeni bir dönemi başlattık çünkü toplum olarak sahip olduğumuz en büyük değer çocuklarımızdır. Onları her türlü olumsuzluklardan korumak, geleceğe en iyi şekilde hazırlamak hepimizin asli görevidir. Bu kapsamda, tüm çocuklarımız için koruyucu ve önleyici alternatif politikalar geliştirdik. Ulusal çocuk hakları ve çocuk koruma hizmetlerinde koordinasyon strateji belgeleri ve ulusal eylem planları hükûmetlerimiz döneminde hazırlanarak uygulamaya konulmuştur. Ayrıca, erken uyarı sistemleri, okul sosyal hizmeti ve Aile Sosyal Destek Programı gibi toplumsal sorunlara geniş perspektiften bakan projelere ilişkin çalışmalarımız sürmektedir.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Erken uyarı sistemlerinizi öğretmenlerinize takın.

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) - Özellikle korunması gereken çocuklarımızın psikososyal yönden desteklenmesi ve bakımlarının sağlanması amacıyla ülke genelinde 67 çocuk destek merkezinde ANKA Çocuk Destek Programıyla hizmet vermekteyiz.

Ailelerin desteklenmesi, aile bütünlüğünün korunması ve çocuğun aile ortamında sağlıklı bir birey olarak yetiştirilmesi öncelikli hedeflerimizdir. Sosyal ve ekonomik destek hizmetiyle 2002 yılında 12 bin çocuk aile yanında bakılırken bugün bu rakam 78 bine çıkmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sadece çocuklarımızı değil, eş zamanlı olarak kadını da güçlendirecek sosyal politikaları yürütmekteyiz. Yapılan çalışmaları görmezden gelmek yalnız bizlere değil, çocuklarımıza, kadınlarımıza, ülkemize ve milletimize de büyük haksızlık olacaktır. Her şey eleştirilebilir, eleştiri daha iyiye ulaşmak için bir fırsattır. Yapılan eleştirilerin çocuklarımıza ve kadınlarımıza, onların ailelerine ve yakınlarına zarar verilmemesi konusunda azami hassasiyet gösterilmelidir. Kadınlarımızın eğitim, sağlık, hukuk, ekonomi, istihdam ve siyaset alanlarında güçlendirilmesi, kadına karşı ayrımcılığın önlenmesi, kadının insan haklarının korunması ve geliştirilmesi için bugüne kadar ertelenen pek çok konuyu cesaretle ele aldık.

Türkiye bugün sosyal politikalar, eğitim, sağlık, istihdam alanlarında attığı adımlarla bölgemizin ve dünyanın pek çok ülkesinde model olarak gösterilmektedir. Anayasa'nın 10’uncu maddesinde yaptığımız değişiklikle, kadınların ve erkeklerin eşit haklara sahip olduğu belirtilerek kadınlar lehine pozitif ayrımcılık güvence altına alınmıştır. Bakanlığımız, kadına yönelik şiddetin kabul edilemez olduğu inancıyla ve şiddete karşı sıfır tolerans ilkesiyle çalışmalarını sürdürmektedir. Ülkemizde kadına yönelik şiddetle mücadelede koruyucu ve önleyici hizmetlerin vazgeçilmezleri olan kadın konukevlerinin sayı ve hizmet kapasitelerinin artmasında da önemli gelişmeler kaydedilmiştir.

Değerli milletvekilleri, Bakanlığımız bütçesinin yüzde 97’sinin sosyal yardımlara ayrılması tartışma konusu yapılmaktadır. Oysa sosyal yardımlar sosyal politikaların uygulanmasında ilk, acil ve birinci basamak müdahale yöntemidir, yoksullukla mücadelenin ilk basamağıdır. Ayrıca sosyal yardımların cinsiyete göre dağılımına baktığımızda, sosyal yardımlardan faydalananların yüzde 61’ini, düzenli yardımlardan faydalananların yüzde 75’ini, süreli yardımlardan faydalananların yüzde 50’sini ise kadınlar oluşturmaktadır. Bunlar “dezavantajlı kadınlar” dediğimiz, desteğe ve yardıma muhtaç kadınlar. Hak sahiplerinin kadın olduğu, şartlı eğitim ve sağlık yardımları, eşi vefat etmiş kadınlara yönelik yardımlar, doğum yardımları bunlardan bazılarıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aile bir toplumun can damarıdır, bizi biz yapan değerlerin, kültürün, inancın ve toplumsal kazanımların merkezinde aile vardır. Aile olmadan bir milletin var olması, geleceğe ışık tutarak sağlıklı nesillerin yetiştirilmesi mümkün değildir. Biz aile merkezli çalışmaları önceleyip kadına veya çocuğa yönelik çalışmaları ötelemiyoruz, aksine, hem kadına ve çocuğa yönelik çalışmalarımıza hız veriyor hem de aile içindeki bireylerin fonksiyonunu güçlendirici çalışmaları yürütüyoruz. Tarihimizden, inancımızdan, bu toprakların mayasını oluşturan değerlerden, milletimizden aldığımız güç ve yetkiyle hizmet üretmeye devam ediyoruz. Aklın, bilimin, ahlakın, inancın, merhametin, adaletin, hikmetin, vicdanın rehberliğinde geleceğimizi onurla inşa etmeye devam edeceğiz. Bunu yaparken, bütün mağdurların mağduriyetlerini yüreklerimizde hissedip insanların mahremiyetlerine saygı gösteriyoruz. Bu hassasiyeti de herkesten bekliyoruz.

Yaşanan bu menfur olayda mağdur olan anne ve babaların feryatlarını sizlerle paylaşmak istiyorum. Mağdur bir baba şöyle sesleniyor… Lütfen bunu herkes dikkatlice dinlesin, baba şöyle diyor: “Kimse bizi anlamıyor, yetkili yetkisiz herkes konuşuyor, çocukları ve aileleri düşünen var mı? Olay mahkemede ama biz her gün ölüp ölüp diriliyoruz, yanıyoruz. İmdada gelen kişileri vuruyorsunuz; yazıyor, çiziyor, birileri konuşuyor, laf nereye gidiyor haberi yok. Hiç bizi düşünen var mı? Bu çocukların ruh hâlini düşünen var mı? Bunları yazıp çizenin, malzeme yapıp da konuşanın çoluk çocuğu var mı?” Bunu söyleyen mağdur bir baba. Başka bir baba da şöyle soruyor: “Nasıl bu kadar acımasız oluyorsunuz! Kendi çocuğunuz olsa çıkıp grup toplantısında dile getirip bütün Türkiye’ye deşifre eder miydiniz? Mağdur olmak bu kadar mı zor bu memlekette!” İşte, bu hassasiyetle hareket ettiğimiz, anne ve babaların feryadına kulak verdiğimiz için mahremiyete saygı gösterdik, her şeye rağmen sükûnetimizi koruduk. Oysa Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı bu olay üzerinden benim anneliğimi dahi sorgulamaya kalktı. Evet, bu sorgulama hiç kimsenin hakkı da, haddi de değildir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Geceleri herkes uyurken -gece saat üç, gece saat dört- ben evime gidemiyorum. Nereye gidiyorum biliyor musunuz? Çocukların yuvasına, sevgievlerine. Kapıyı çalıp da kapıyı açan bakıcı anneler bana soruyorlar: “Kimsiniz siz?”

MELİKE BASMACI (Denizli) – Göreviniz, sizin yapmak zorunda olduğunuz bir şey, göreviniz. Zor geliyorsa istifa et Sayın Bakan.

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) – Evet, o çocuklar uyumadan ben evime gitmiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ya, çocuk yuvasında gece üçte, dörtte uyuyorlarsa o da sorun.

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) – Geçenlerde Ana Muhalefet Partisinin Genel Başkanı Saray’da bizim Engelsiz Rehabilitasyon Merkezi’mizi ziyaret etti, her şey o kadar mükemmeldi ki ben Sayın Genel Başkandan bir teşekkür bekledim...

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Gece üçte, dörtte çocuk yuvasına gidiyorsan yalan söylüyorsun.

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) – ...telefondan “Baktık, baktık, bir kusur bulamadık.” diye çünkü biz hizmetlerin en mükemmelini veriyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Kusur yoksa çocuklara niye istismar yapıldı?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) – Şunun da altını çizmek istiyorum: İktidara geldiğim günden itibaren kız yurtları yapmak üzere her yerde konuşuyorum, burada da söylüyorum.

MELİKE BASMACI (Denizli) – Allah sizin yaptığınız kız yurtlarından çocuklarımızı korusun.

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) – Kızlarımızı on iki sene okutmak için, kız yurtları yapmak için bütün imkânlarımızı Bakanlık olarak ortaya koymuş durumdayız.

Evet, şimdi de HDP Grubuna seslenmek istiyorum.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Bize seslenmeyin.

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) – Elbette bir bakan hakkında çeşitli nedenlerle gensoru önergesi verilebilir. Ancak altını çizerek şunu söylemek istiyorum ki çocuk istismarı ve kadına yönelik şiddet konusunda gensoru verebilecek, bu konuda sözü ve yüzü olabilecek en son parti HDP’dir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bölücü terör örgütü binlerce çocuğu dağa kaçırarak kadınları bir şiddet ve terör sarmalının parçası hâline getirmiştir. Ben, iki aydır terör mağduru illerde dolaşıyorum -Hakkâri, Şırnak, Mardin, Diyarbakır, Silopi, Cizre- Kürt kadınlarla beraberim, analarla beraberim, kızlarla, çocuklarla beraberim. Siz neredesiniz? Ben ana olarak onların yanındayım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Taybet anayı söylediler mi?

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Miray bebeğin ailesini ziyarete gittiniz mi?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) – Onların yürek yakan feryatlarından, gözyaşlarından rahatsız olan HDP’li Diyarbakır Belediye Başkanı Belediyenin önünde…

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Keşke Karaman’a da gitseydiniz, Karaman’a da gitseydiniz. Karaman’a da git.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Karaman’a da bekliyoruz Sayın Bakan.

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) – …analar çadır kurduğunda geldi, iş makineleriyle onu kaldırmaya kalktı. Bir kadın belediye başkanı anaların feryadına nasıl kulaklarını tıkayabilir? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, bir saniye efendim, süreniz bitti. Bir dakika ek süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayınız.

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) – Bakanlığımız olarak, her türlü şiddet, ihmal, istismara karşı, altını kalın bir hatla çiziyorum, sıfır toleransla mücadelemizi sürdürüyoruz ve sürdüreceğiz ve bundan da asla taviz vermeyeceğiz.

Bir kere daha bunlardan asla taviz vermeyeceğimi milletimizin kürsüsünden beyan ediyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor, hepinize teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Gök…

Evet, Sayın Gök, dinliyorum sizi.

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, Sayın Bakan konuşmasında Genel Başkanımıza itham dolu bir sözde bulundu. Ana muhalefet partisi liderinin kendisi hakkında söz söylemesinin haddi ve hakkı da olmadığını ifade etti. Bundan dolayı grubumuz adına sataşmadan dolayı söz istiyorum.

BAŞKAN – 69’uncu maddeye göre söz talep ediyorsunuz.

Buyurunuz Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz iki dakikadır.

IX. SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

14.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun (11/4) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin her bir köşesinden her gün çocukların istismarına dönük hepimizi olağanüstü üzen boyutlarda hadiseler geliyor. Her gün, her dakika “Acaba bugün nerede, ne oldu?” diye yüreğimiz ağzımızda. Muhalefet partisi milletvekilleri olarak Türkiye’yi tarıyoruz “Acaba Bakanlığın göremediği başka neler var?” diye. Bakanlığın gördüğü ama üzerini örttüğü, aslında burada konuşurken de ikrar ettiği Ensar Vakfını savunmasını da, onu da göğüslemeye çalışarak çocuklarımızı bir Aile Bakanından korumaya çalışıyoruz. Tablo bu, Türkiye’deki tablo bu. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; AK PARTİ sıralarından gürültüler) Gelinen tabloda, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en ağır istismarlarının yaşandığı, uyuşturucu kullanma yaşının 10’lara, 11’lere düştüğü…

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – CHP tahribatı onlar, CHP!

LEVENT GÖK (Devamla) – …çocukların fuhşa zorlandığı bir ülkede Aile Bakanı kalkmış diyor ki: “Ana muhalefet partisi lideri benim analık hakkımı sorgulayamaz, haddi değil, hakkı değil.” Sayın Bakan, sizin bu çapsız bakanlığı sorgulamak benim Genel Başkanımın hem hakkıdır hem de haddidir, haddidir. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar) O makamda oturmak senin haddin değildir, senin hakkın değildir. Bu çocukları koruyamıyorsun, hiç olmazsa şuradan özür dile, hiç olmazsa analık duygularınla şuradan kalk özür dile, istifa et, onurlu ol, anne ol, insan ol! Sen nasıl bir bakansın? (CHP sıralarından alkışlar; AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Yuh sana be, yuh sana be!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, sükûnete davet ediyorum sizi.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Bir hanımefendiye parmak sallamak yakışıyor mu?

BAŞKAN – Görüşmelerin sonuna geldik, lütfen efendim, lütfen…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Demirel, dinliyorum efendim.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Sayın Başkan, bir hanımefendiye parmak sallamak yakışmaz, hem de şiddet diliyle; grup başkan vekilini kınıyoruz.

LEVENT GÖK (Ankara) – O çocuklara da paralelciler karıştı, değil mi Sayın Bakan? O lafları yediririz sana!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sayın grup başkan vekilinin bir söz talebi var, bir şey söyleyecek, izninizle kendisini dinleyeceğim.

Sayın Demirel, buyurun.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, Bakan konuşurken konuşmasında HDP Grubumuzu söyleyerek, ifade ederek, en son konuşması gereken grup olması gerekirken gensoru önergesini getirmemize ilişkin grubumuza atfen ifadelerde bulunmuştur. Buna ilişkin söz hakkı istiyorum.

BAŞKAN – 69’uncu maddeye göre sataşma nedeniyle söz istiyorsunuz, değil mi Sayın Demirel?

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Evet.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

Süreniz iki dakikadır.

ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) – Sayın Demirel, PKK’nın kaçırıp tecavüz ettiği kız çocuklarını savundunuz mu bugüne kadar?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bakın, görüşmelerin sonuna geldik. Biraz sonra gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmamasına ilişkin oylama gerçekleştireceğiz. Ne kadar sükûnet içinde hatipleri dinlersek sonuca o kadar kolay ulaşırız. Lütfen efendim.

Buyurunuz Sayın Demirel.

15.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun (11/4) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Tabii, bu konuları gündeme getiren, gensoruyu getiren HDP Grubudur. Çekindiğimiz hiçbir şey yoktur. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Eğer korkmuyorsanız, eğer siz de gerçeklerin açığa çıkmasını istiyorsanız o zaman burada her şeyle yüzleşmek zorundasınız.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Nasıl korktuk, nasıl korktuk(!)

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Bugün kadınların ve çocukların katledildiği bir ülkede yaşanan, her gün yaşanan bu katliamlara ilişkin hâlâ Sayın Bakan kalkıp da bazı şeyleri savunuyorsa bunun arkasına sığınamaz.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Çocukların eline silahı kim veriyor?

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Evet, sokağa çıkma yasaklarında 62 çocuk katledilmiştir.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Çocukların eline silahı kim veriyor?

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Evet, Taybet ananın cenazesi bir hafta yerde kaldı Sayın Bakan, kadındı, 57 yaşındaydı, çocuklarının gözünün önünde cenazesi bir hafta yerde kaldı. Onu yerden alacak kadar gücünüz yoktu, iktidar gücünüz ona bile yetmiyordu.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Çocukların eline silahı kim veriyor, silahı?

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Miray bebeğin ailesini ziyaret etti mi Sayın Bakan? Miray bebek, daha üç aylık bebekti. Ailesini ziyaret etti mi, sormak isteriz.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Çocukların eline silahı kim veriyor?

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Selamet merdivenlerin başında katledildi, çocuklarının gözünün önünde. Sordu mu acaba? Ensar Vakfını savunacağınıza çocukları ve kadınları savunmaya çalışın. Sizlerin çıkardığınız bu yasalarla…

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) - Boş konuşuyorsun! Şehit analarını söyle!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen efendim…

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Uygulanmayan yasaları bugün getirip bize ifade etmeye çalışıyorsunuz. Biz bunu çok net biliyoruz.

Bu ülkede her gün kadınlar katlediliyor, her gün kadınlar şiddete maruz kalıyor, her gün çocuklar katlediliyor, yetiştirme yurtlarında, kız yurtlarında çocuk istismarları gün geçtikçe artıyor. Siz bunların hesabını vermek zorundasınız.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) - Siz hesap vereceksiniz!

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Sayın Bakan, siz bunların hesabını vermediğiniz sürece HDP Grubu olarak biz bunların hesabını soracağız, alanlarda da soracağız, Parlamentoda da soracağız, kadın örgütleriyle birlikte yaşamın her alanında soracağız.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti sizden hesap soracaktır!

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Yine Bingöl’de ailelere, çocuklara istismar yapılırken, yürürken aileler arıyor, diyor ki: “İyi ki de bu açıklamaları yaptınız ve bize destek verdiniz.” Sayın Bakan, kaç defa Şırnak’a gittiniz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Sormak istiyoruz, Diyarbakır’a kaç defa geldiniz? Biz hep oradayız, biz hep oradayız ve her zaman kadınların ve çocukların arkasında duracağız.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demirel.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Levent Bey, yapmış olduğu konuşmada “çapsız bakan” ifadesini kullanarak…

LEVENT GÖK (Ankara) – Kendisi cevap versin efendim.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Bugün burada bakanlık görevini yerine getirmeye çalışan hem bir Sayın Bakana hem de… (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bir saniye efendim… Sayın Bostancı, bir saniye efendim.

Sayın milletvekilleri, laf atarsanız ben Sayın Bostancı’yı buradan duyamam, duyamadım. Lütfen bir daha söyler misiniz Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Levent Bey, yapmış olduğu konuşmada Sayın Bakana ilişkin “çapsız bakan” diyerek bir kere tahkiyede bulunmuştur. Sayın Bakan, AK PARTİ Grubunun desteğiyle, Parlamentonun yüce onayıyla orada oturan bir insan. Burada bir onay ve meşruiyet var. Dolayısıyla hem Sayın Bakana hem de bir hanımefendiye karşı Levent Bey’den beklemediğim bu nezaketsiz ifade açık bir sataşmadır. 69’a göre söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bostancı…

LEVENT GÖK (Ankara) – Hiç öyle bir talep olamaz efendim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, Bakana bir şey söyledi, partiye söylemedi.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Böyle bir usul yok Sayın Başkan.

BAŞKAN - Bir saniye değerli arkadaşlar.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Burada olan Bakan var yani!

BAŞKAN - Şimdi, Sayın Bostancı, bunun muhatabı Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu değil, Hükûmet burada. (CHP sıralarından alkışlar) Sayın Bakan eğer sataşma nedeniyle söz talep ederse elbette bu talebini değerlendiririm.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Baluken…

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI SEMA RAMAZANOĞLU (Denizli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sizi dinleyeceğim Sayın Bakan.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın Başkanım, aynı zamanda Levent Bey, suçluyu korumaya çalıştığımızı ifade etmiştir konuşmasında.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben Sayın Bakanla ilgili konuştum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Şimdi bize söz verdi Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Bu da grubumuza yönelik bir sataşmadır.

LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Bakanı ilgilendirir.

BAŞKAN – Sayın Bostancı, bakınız, ben bütün söz taleplerinizi dikkatle dinliyorum, özgürlük ve adalet ilkeleri çerçevesinde hepsini değerlendiriyorum. Burada, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna bir sataşma yok Sayın Gök’ün konuşmasında. Ancak Sayın Bakan talepte bulunacak, öyle anlıyorum, Sayın Bakana o talebi nedeniyle söz vereceğim tabii ki.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, biz de burada talepte bulunurken, emin olun, sizin gösterdiğiniz titizliğin bir benzerini gösteriyoruz. Sayın Bakana yönelik eleştiriler yaparken aynı zamanda grubumuza yönelik bir itham da söz konusu, bir konuşma…

LEVENT GÖK (Ankara) – Hayır efendim, ben direkt Sayın Bakanı muhatap aldım.

BAŞKAN – Hangi itham Sayın Bostancı, söylerseniz...

Bakın, şimdi, itham, bir söz verme gerekçesi olamaz. 69’uncu madde açık: “Şahsına sataşılan veya ileri sürmüş olduğu görüşten farklı bir görüş kendisine atfolunan Hükûmet, komisyon, siyasi parti grubu, milletvekilleri söz talep edebilir, cevap verebilir.” “Sataşma”nın, Türk Dil Kurumundaki, sözlükteki anlamına bakarsak “rencide eden bir kelime.” “İtham” derseniz, burada itham nedeniyle söz veremem ama İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesi çerçevesinde milletvekillerimiz yerinden söz talep etme hakkına sahiptir. Elbette böyle bir talepte bulunursanız, bu talebinizi karşılarım.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, demin bize söz verdiniz ama Sayın Bostancı araya girdikten sonra...

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, “suçluları korumaya çalıştığımız” iddiası sonuçta grubumuza yöneliktir.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Böyle bir usul yok ki.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Bakan tek başına…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – “Buyurun Sayın Baluken.” dediniz, sonra Sayın Bostancı fiilî bir durum üzerinden söz hakkımızı gasbetti.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Zaten konuşuyordu.

BAŞKAN – Hayır, hayır.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Baluken…

BAŞKAN - Sayın Baluken, ben “Buyurun Sayın Baluken…”

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Olur mu? Bana “Buyurun Sayın Baluken.” dediniz.

BAŞKAN – Hayır. Bakın, Sayın Baluken, şöyle: Sizden önce Sayın Bostancı sisteme girmiş, söz talep etmişti.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Evet.

BAŞKAN - Sisteme girdi, söz talep etti. Siz o söz talebinden çok sonra ayağa kalktınız. Yani çok öncesinden Sayın Bostancı’nın söz talebi var. Siz ayağa kalktınız, ondan sonra söz talep ettiniz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sataşma talebini uygun görmedikten sonra “Sayın Baluken…” demek suretiyle bana söz verdiniz.

BAŞKAN – Vereceğim ama bakın…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Baluken, siz defalarca uygun görülmeyen talebinizi ısrarla ifade ettiniz. Yapmayın bunu!

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Aynen öyle.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Nasıl yani, ne alakası var canım!

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Ona siz karar veremezsiniz Sayın Bostancı.

BAŞKAN – Sayın grup başkan vekilleri, bakın, ben…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Siz, Meclis Başkanı söz verince gasbedemezsiniz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Yapmayın! Yapmayın!

BAŞKAN – Bir saniye, bir saniye efendim.

Sayın grup başkan vekilleri, beş yıl birlikte orada görev yaptık. Sayın grup başkan vekillerinin söz taleplerinin ne kadar hassasiyet taşıdığını takdir edebilecek durumdayım. Bu konuda bana haksız bir şekilde eleştiri yöneltirseniz bunu kabul etmem.

Şimdi, bir sayın grup başkan vekili henüz ayakta konuşmasını bitirmemişken “Niye onunla konuşmaya devam ediyorsunuz?” diye beni eleştirirseniz bunu hakkaniyetle bağdaştırmam mümkün değil. Sayın Bostancı’ya İç Tüzük çerçevesinde açıklama yapıyorum. Elbette ondan sonra sizin talebinizi karşılayacağım. Onun konuşmasının bittiğini düşünmüştüm, o nedenle “Sayın Baluken” dedim ama bitmemiş, dolayısıyla bitmesini bekliyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Peki.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Bostancı, açıklamam nettir. Sayın Bakanın talebini değerlendireceğim. 60’ıncı maddeye göre söz talep ederseniz daha sonra size yerinizden söz verme imkânım var.

Sayın Baluken, sizi dinliyorum şimdi.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, ben bir şeyler ifade edecektim ama vazgeçtim. Filiz Hanım’ın şahsına yönelik bir sataşma var, kendisi ifade etsin.

BAŞKAN – Nedir sataşma Sayın Kerestecioğlu Demir?

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Bakan söylediğimiz sözlerle ilgili “iftira” kelimesini kullandı ve aslında kamuoyunun yanlış bilgilendirilmesi…

Başkan – Buyurunuz Sayın Kerestecioğlu Demir. (HDP sıralarından alkışlar)

İki dakika süreyle söz veriyorum. Lütfen cevap hakkınızı bir sataşmaya meydan vermeyecek şekilde kullanınız.

16.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun (11/4) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan, söylediğiniz söz “Bir kere rastlanmış olması hizmetleriyle ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz.” açıklamasıydı.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Çok net.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Bunun dışında bir açıklama yapmadık. Aynen bunu söylediniz, ben de aynen bunu tekrar ettim ve arkasından da, bir bakanın önceliği ve söyleyeceği ilk söz bu mudur dedim ve hâlâ da bunu soruyorum. Onun arkasından, o dönemde yaptığım konuşmada, öyleyse bir kere de siz istifa edin, bir kere istifa etmekle bir şey olmaz demiştim, bugün aynı sözü tekrar ediyorum.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Ne alakası var ya? Cımbızlayıp cımbızlayıp çekiyorsunuz, konuşuyorsunuz burada.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Malzeme yapmaktan söz ediyorsunuz; malzeme yapmak başka bir şey, başka çocuklar mağdur olmasın diye mücadele etmek başka bir şey. Biz başka çocuklar mağdur olmasın diye mücadele ediyoruz.

Gensoru bir demokratik siyaset biçimidir, siyasi linç biçimi değildir. Gensoru diye bir müessese var. Bu nedenle siyasi iktidardan hesap sorma biçimidir gensoru ve bunu hakkıyla kullanmak zorundayız, şu anda yaptığımız şey de bu.

ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) – Sayın Kerestecioğlu, insan hakları savunmanızı dağa kaçırılan 2.900 çocuk için de yapıyor musunuz?

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Fakat ben çok ciddi bir tehlike görüyorum. Şu anda, diğer konuşmacının sözlerinden de anladığım; nerede bir yerde çok fazla ahlaktan söz ediliyorsa orada çok fazla ahlaksızlık vardır. (HDP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler) Sanıyorum, şimdi, eşcinsellerin üstüneden söz atılmaya çalışılıyor ve toplumda var olan bir gruba ciddi bir ayrımcılık yapılıyor. İktidardasınız ve kimseye ayrımcılık yapma hakkına sahip değilsiniz. Bu suçu ne eş cinsellere atarak ne din üstünden laf söyleyerek ne de burada konuşma girişlerinde şehitlerimizi anarak üstünüzden atamazsınız, örtemezseniz.

ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) – Sayın Kerestecioğlu, PKK’nın kaçırdığı, dağa götürdüğü kız ve erkek çocukları hakkında da araştırma yapıyor musunuz? Şehit çocukların haklarını merak ediyor musunuz?

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Kamuoyu infial hâlindedir, 300 bin imza toplamıştır. Bunun hesabını kamuoyu sorar.

Saygılarımla.

ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) – Şehit çocukları hakkında da bir şey sunuyor musunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kerestecioğlu Demir.

Sayın Bakan, sanıyorum sataşma nedeniyle söz istiyorsunuz.

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI SEMA RAMAZANOĞLU (Denizli) – Evet.

BAŞKAN – Buyurunuz efendim, kürsüden iki dakika süreyle söz veriyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Çapını gördük biz Levent Bey’in, namazdaki hâlini.

17.- Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI SEMA RAMAZANOĞLU (Denizli) – Değerli milletvekilleri, Sayın Başkan; CHP Grup Başkan Vekili Sayın Levent Gök’ün bir kadına karşı, aynı zamanda bu yüce Meclisin bir üyesine karşı, aynı zamanda Hükûmetin bir Bakanına karşı kullandığı üslubu şiddetle kınıyorum, şiddetle kınıyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Ayıp ayıp!

MEHMET METİNER (İstanbul) – Şiddet uygulandı, şiddet. Diliyle şiddet uyguladı. Bir de kadın haklarını savunuyor. “Şiddet” dediğin sadece fiilden mi ibaret?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) – Anneliğimin sorgulanması konusunda da, evet, anneliğimi sorgulamak kimsenin ne hakkıdır ne haddidir, tekrar söylüyorum, sözlerimin de arkasındayım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Nezaket ve saygıya da davet ediyorum.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Çap meselesi, çap.

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) – Ayrıca şunu da söylemek istiyorum: Bizim çapımızı değerlendirecek millettir ve sandıktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Millette gittiğimizde, sandığa gittiğimizde kimin çapının ne olduğuna millet karar veriyor ve biz de o kararla buradayız. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Teşekkür ediyorum.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Aldın mı cevabını?

MEHMET METİNER (İstanbul) – Çapsızlar bunu anlayamaz Sayın Bakanım, çapsızlar bunu anlayamaz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Gök, dinleyeceğim sizi, bir saniye.

Sayın Bostancı’nın 60’ıncı maddeye göre söz talebi vardır.

Buyurun Sayın Bostancı.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

26.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Öncelikle, çocuk tacizi meselesi, hiç kimsenin hiçbir şekilde, hiçbir vesileye, hiçbir kaçamak söze, lafa, iddiaya gerek duymaksızın safının belli olduğu bir konudur. Hiç kimse bunu herhangi bir şekilde gölgeleyecek bir girişimde bulunmaz. Çocuk tacizi açık bir suçtur; insan olan, ahlak sahibi olan herkesin, ideolojisi, dünya görüşü, dini, mezhebi ne olursa olsun tavrı bellidir.

Problem şu: Aynı zamanda böylesine herkesin aynı safta yer aldığı bir konuyu bir siyasal husumet, bir siyasal saldırı, bir siyasal eleştiri, bir siyasal hikâye çıkartmanın aracı hâline getirdiğinizde bu bir ahlak meselesidir. Asıl ahlak meselesi aynı zamanda budur, bu bir.

İkincisi, bir sayın grup başkan vekilinin kürsüde konuşma yaptıktan sonra Meclisin bu ölçüde karışması esasen uygun değildir. Eminim Levent Bey de böyle bir sonuç olmasından üzgündür çünkü ben kendisini yakından tanırım, yıllardır beraber çalışıyoruz, çok zarif bir insandır. Eminim, “çapsız” sözü dolayısıyla üzülmüştür, kendi zarafetine yakışmaz.

Bir başka neden de şu olabilir: Matematiğinin zayıflığı.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Gök…

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim Sayın Bakan yapmış olduğu konuşmada şahsımı hedef alarak hakkında söylediklerimin Meclis kürsüsüne yakışmadığını ifade etmiştir. Sataşmadan dolayı söz istiyorum.

BAŞKAN – Hangi cümlesiyle sataştı Sayın Gök?

LEVENT GÖK (Ankara) – Meclis kürsüsünden yapmış olduğum konuşmada, yapmış olduğum konuşmanın bu Meclise yakışmadığını ifade etmek suretiyle şahsıma sataşmada bulunmuştur.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ne dedi Sayın Başkan? Hangi maddeye göre veriyorsunuz?

BAŞKAN – Buyurunuz, iki dakika süreyle söz veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

18.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada önemli bir konuyu konuşuyoruz. Tabii, bu ülkede muhalefet hakkında en ağır sözler söylemek Cumhurbaşkanı için bir hak, bakanlar için bir hak ama iktidarı denetlemekle görevli olan muhalefet partisi en küçük bir eleştiri dahi yaptığında bakanlar ayakta, iktidar ayakta. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Hakareti sen yaptın!

LEVENT GÖK (Devamla) – Şimdi, ben, Sayın Bakana dönerek “Çapsız Bakan” dedim. “Çapsız Bakan” ne demek değerli arkadaşlar? Sözlüğe baktığınızda “yetersiz” anlamında kullanılır. Yani yetersizsiniz Sayın Bakan. “Çapsız”ın anlamı “yetersiz”dir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MEHMET METİNER (İstanbul) – Siz de çapsızsınız! Siz dibine kadar çapsızsınız!

LEVENT GÖK (Devamla) – Şimdi, Sayın Bakan kalkmış burada diyor ki: “Sandıkta bunun hesabını görelim.”

MEHMET METİNER (İstanbul) – Levent Bey, siz dibine kadar çapsızsınız, çapsız!

LEVENT GÖK (Devamla) – Yani hırsızlık, 17-25 Aralık yolsuzluklarını sandığa havale ettiniz, orada temizlemeye kalktınız. Şimdi, tacizi, istismarı sandığa götürerek kurtulamazsınız bundan. Bunun hesabını vereceksiniz. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler) O çocuklarımızın sorumlulukları bizim üzerimizdedir.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Partinizin Genel Başkanı çapsız grup başkan vekili yaptı.

LEVENT GÖK (Devamla) – Siz daha üzerinize aldığınız sorumluluğun farkında değilsiniz Sayın Bakan.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Çapsız sensin!

LEVENT GÖK (Devamla) – Lütfen, kendinize geliniz. Bütün çocuklar, bütün aileler travma geçiriyorlar. Ülke ayakta. Sizse burada, sanki hiçbir şey olmamış gibi konuşmaya çalışıyorsunuz. Çok şeyler oldu, çok şeyler de oluyor. Yaralarımız büyük. Çocuklarımızın yaraları büyük, ailelerin travmaları büyük. Bunları görün lütfen.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Biraz daha bağır, biraz daha!

LEVENT GÖK (Devamla) – Ben muhalefet partisi olarak sizleri eleştirmeyeceğim de kimi eleştireceğim? Kimi eleştireceğim?

MEHMET METİNER (İstanbul) – Çapsızlığınızı bağırarak örtemezsiniz.

LEVENT GÖK (Devamla) – Ben denetim hakkımı kullanıyorum. Ben denetim hakkımı kullanıyorum, hesap sorma hakkımı kullanıyorum. Siz de bize hesap vereceksiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET METİNER (İstanbul) – Çapsızlığınızı bağırarak örtemezsiniz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım…

MEHMET METİNER (İstanbul) – Tam bir çapsızlık örneği sergiledi.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, zabıtlara geçsin diye söylüyorum. Komisyonu Parlamentoda hep beraber kurduk.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Zar zor!

MEHMET NACİ BOSTANCIOĞLU (Amasya) – Eminim -öfke, kızgınlık, siyasi tartışma, bunları bir kenara bırakalım- hep beraber insani ve ahlaki temelde bu komisyon bir çalışma yapacak. Başka türlü olmaz. Levent Bey’den beklentimiz, tabii, kendisine yakışan bir konuşmaydı ama bu değildi. Herhâlde iki tane Levent Bey var. Biz diğerini istiyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı. Tutanaklara geçmiştir.

VIII.- GENSORU (Devam)

A) Ön Görüşmeler (Devam)

2.- HDP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ve Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, çocuklara yönelik cinsel istismarı ve kadınlara yönelik şiddeti önlemede ihmali bulunduğu iddiasıyla Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu hakkında Gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/4) (Devam)

BAŞKAN – Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu hakkındaki gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza sunacağım.

Gensoru önergesinin gündeme alınmasını kabul edenler… Kabul etmeyenler… Gensoru önergesinin gündeme alınması kabul edilmemiştir. (AK PARTİ sıralarından ayakta alkışlar, Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Başkanlık Divanı olarak Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’e bir şehit cenazesinde yapılan saldırıyı kınadıklarına ilişkin konuşması

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı olarak, dün Balıkesir’de bir şehidimizin defnedilmesine ilişkin tören sırasında Balıkesir Milletvekili Sayın Mehmet Tüm’e yapılan saldırıyı kınıyor, siyasetin içerisinde şiddetin hiçbir zaman yer almaması gerektiğini sizlerin bilgisine sunuyoruz ve bunu diliyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 5 Nisan 2016 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

İyi akşamlar diliyorum.

Kapanma Saati: 20.36



(´) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(´) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(´) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(´) Bu bölümlerde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.