TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                 58’inci Birleşim

                                                                                         10 Mart 2016 Perşembe

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, sağlıkta cepten yapılan harcamalara ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, güvenlik politikalarının hukuki boyutuna ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Adana ilinin problemlerine ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in yaptığı gündem dışı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına ve HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

3.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Sur ilçesinde devam eden operasyonların başarıyla tamamlanarak 271 teröristin öldürüldüğüne ve operasyona katılıp şehit olan askerler ile güvenlik güçlerine Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

2.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya’nın birçok köyünde cep telefonlarının çekmediğine ve Malatya’daki şebekelerin güçlendirilmesini talep ettiklerine ilişkin açıklaması

3.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, Denizli’de kiralık ve dağınık durumda olan vergi dairelerinin ne zaman toplu olarak hizmet vereceğini, Denizli’de devlete ait birçok yerin TÜRGEV’e bağışlanacağı söylentilerinin doğru olup olmadığını ve Denizli’ye yapılma sözü verilen 25 bin konut için TOKİ’ye taşınmaz devri yapılıp yapılmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

4.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde’nin Altunhisar ilçesi Karakapı köyüne öğretmenleri götürürken kaza yapan servis aracındaki yaralı öğretmenlere geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ve çok sayıda kapalı köy okulu olduğuna ilişkin açıklaması

5.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, birinci öğretimden harçlar kaldırılırken ikinci öğretimde okuyan öğrencilerden harç alınmaya devam edilmesinin adaletsiz bir uygulama olduğuna ve bu konuda bir çalışma yapılıp yapılmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

6.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in, iç turizmi geliştirme konusunda çalışmalar yapılması gerektiğine ve Fethiye’ye ne zaman stadyum yapılacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

7.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, Balıkesir’deki çeltik üreticilerinin sorunlarına ve Hükûmeti, çiftçiye desteğe davet ettiğine ilişkin açıklaması

8.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğan’ın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin cemevlerinin elektrik ile su faturalarının Diyanet İşleri Başkanlığınca karşılanması ve din derslerinin zorunlu olmaktan çıkarılmasıyla ilgili kararlarının acilen uygulanmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

9.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, 2016 yılı bütçesinin adil ve şeffaf harcanması konusunda Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak denetim görevlerini sonuna kadar yerine getireceklerine ve Hükûmetin, mültecilerle ilgili AB liderleriyle yaptıkları görüşmeler konusunda bilgi vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

10.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, Kayseri Develi Belediyesinin, bünyesindeki taşeron firma işçilerinden asgari ücret artışının iadesini istediğine ve bu konuda bir çalışma yapılıp yapılmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

11.- Mersin Milletvekili Yılmaz Tezcan’ın, Sağlık Bakanlığının Mersin ilindeki yatırımlarına ilişkin açıklaması

12.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın, yasa dışı bir örgüt tarafından, 7-8 Mart tarihlerinde Ankara’da Hilafet Konferansı düzenlendiğine ve Ankara Büyükşehir Belediyesinin buna neden göz yumduğunu öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

13.- Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen’in, Orman Kanunu’nda yapılan değişiklikle Karadeniz’in pek çok yerinde vatandaşların tapulu arazilerine bedelsiz el konulduğuna ilişkin açıklaması

14.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

15.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Brüksel’deki Avrupa Birliği zirvesindeki görüşmelerin ardından dile getirdiği “Kayseri pazarlığı” sözlerine ve Kayserililerin hiçbir zaman insan hayatı üzerinden pazarlık yapmadığına ilişkin açıklaması

16.- Kayseri Milletvekili İsmail Tamer’in, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “Kayseri pazarlığı” sözleriyle Kayseri insanının zekâsını ve çalışkanlığını ifade ettiğine ilişkin açıklaması

17.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım’ın 13 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

18.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım’ın 13 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

19.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, siyasi partilerin farklı düşünmesinin doğal olduğuna ve bütün toplumsal hassasiyetlerin göz önünde bulundurularak geçmişe ve güncele dair hakikatlerin araştırılması ve gerçeklerle yüzleşme süreçlerinin işletilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Parlamentolar Arası Birlik Asamblesinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil etmek üzere İstanbul Milletvekili Süleyman Sencer Ayata’nın üyeliğinin Başkanlık Divanınca uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/534)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Asamblesinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grupları oluşturmak üzere Başkanlık Divanınca uygun bulunan yedek üyelerin isimlerine ilişkin tezkeresi (3/535)

 

B) Önergeler

1.- Başkanlığın, İstanbul Milletvekili İzzet Ulvi Yönter’in, esas komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu  tali komisyon olarak da Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna havale edilen (2/852) esas numaralı Kanun Teklifi’nin geri alındığına ilişkin önerge yazısı (4/19)

 

C) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 26 milletvekilinin, ülkemizde giderek artan toplumsal şiddet ve ruhsal rahatsızlıkların ve antidepresan kullanımının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/111)

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 28 milletvekilinin, hasta mahkûmların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/112)

3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 26 milletvekilinin, İstanbul’a göçün yarattığı kentsel sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/113)

 

D) Çeşitli İşler

1.- Genel Kurulu ziyaret eden Azerbaycan Millî Meclisi Başkanı Oktay Asadov’a Başkanlıkça "Hoş geldiniz." denilmesi

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- AK PARTİ Grubunun, gündemin yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun 10 Mart 2016 Perşembe günkü birleşiminde 123, 136, 148, 176, 13, 14, 15, 16, 17, 20, 21, 22, 23 ve 25 sıra sayılı kanun tasarılarının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine ve yukarıdaki işlerin tamamlanması hâlinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin 15, 16 ve 17 Mart 2016 Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri toplanmamasına; 22 Mart 2016 Salı günkü birleşiminde bir saat süreyle sözlü soruların görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine ilişkin önerisi

2.- HDP Grubunun, Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan ve arkadaşları tarafından, Türkiye'de kadın mülteci ve sığınmacıların yaşadığı sorunlar ve bu sorunların giderilmesi için gerekli önlem ve politikaların belirlenmesi amacıyla 4/3/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 10 Mart 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

VIII.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

 

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı (1/541) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 117)

2.- 11 Nolu Protokol ile Değişik İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye Ek 7 Nolu Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/481) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 123)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Bulgaristan Cumhuriyeti Hükümeti ve Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Polis ve Gümrük İşbirliği Ortak Temas Merkezi Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Anlaşma ile Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/518) ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 136)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü Arasında GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisine Dair Anlaşmaya Yönelik GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisinin Güçlendirilmesi Konulu Tamamlayıcı Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/525) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 148)

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Elektrik Enerjisi Mübadelesi ile İlgili Olarak Ortaya Çıkan Borca İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/611) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 176)

6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Sierra Leone Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/299) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 13)

7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Güney Sudan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/300) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 14)

8.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Ruanda Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/301) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 15)

9.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Zimbabve Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/302) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 16)

10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Jamaika Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/306) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 17)

11.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Zambiya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/305) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 20)

12.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Orta Afrika Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/309) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 21)

13.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Fildişi Sahili Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/311) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 22)

14.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Benin Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/314) ve Dışişleri Komisyonu Raporu. (S. Sayısı: 23)

15.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ekvator Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İşbirliği Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/329) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 25)

 

 

 

X.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, UEFA Avrupa Ligi’nde Braga karşısında galip gelen Fenerbahçe’yi kutladığına ilişkin konuşması

 

XI.- OYLAMALAR

1.- (S. Sayısı: 123) 11 Nolu Protokol ile Değişik İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye Ek 7 Nolu Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

2.- (S. Sayısı: 136) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Bulgaristan Cumhuriyeti Hükümeti ve Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Polis ve Gümrük İşbirliği Ortak Temas Merkezi Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Anlaşma ile Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

3.- (S. Sayısı: 148) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü Arasında GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisine Dair Anlaşmaya Yönelik GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisinin Güçlendirilmesi Konulu Tamamlayıcı Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

4.- (S. Sayısı: 176) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Elektrik Enerjisi Mübadelesi ile İlgili Olarak Ortaya Çıkan Borca İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

5.- (S. Sayısı: 13) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Sierra Leone Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

6.- (S. Sayısı: 14) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Güney Sudan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

7.- (S. Sayısı: 15) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Ruanda Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

8.- (S. Sayısı: 16) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Zimbabve Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

9.- (S. Sayısı: 17) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Jamaika Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

10.- (S. Sayısı: 20) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Zambiya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

11.- (S. Sayısı: 21) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Orta Afrika Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

12.- (S. Sayısı: 22) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Fildişi Sahili Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

13.- (S. Sayısı: 23) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Benin Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

14.- (S. Sayısı: 25) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ekvator Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İşbirliği Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

 

XII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, isim değişikliğine gidilen stadyumlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/1316)

2.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, amatör spor kulüplerine verilen desteklere ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/1633)

3.- Muğla Milletvekili Akın Üstündağ'ın, Passolig uygulamasına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/1634)

4.- İstanbul Milletvekili Atila Kaya'nın, İstanbul'da KYK'ya bağlı ve kiralama yoluyla hizmet veren yurtlara,

İstanbul'da KYK'ya bağlı öğrenci yurtlarının kapasitesine,

İlişkin soruları ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/1635) (7/1636)

5.- Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhan'ın, bir spor kulübüne yönelik yapılan saldırının aydınlatılmasına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/1637)

6.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın, yenilenen stadyumların isimlerinin değiştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/1708)

7.- Ankara Milletvekili Murat Emir'in, Ankara'nın Kalecik ilçesinde bulunan Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı öğrenci yurduna ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/1865)

8.- İzmir Milletvekili Tacettin Bayır'ın, stadyum ve spor tesislerinin isimlerinin değiştirilmesine ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/1957)

10 Mart 2016 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), İshak GAZEL (Kütahya)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, sağlıkta cepten yapılan harcamalar hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Murat Emir’e aittir.

Sayın Emir, süreniz beş dakika.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, sağlıkta cepten yapılan harcamalara ilişkin gündem dışı konuşması

MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; vatandaşımızın cebinden yapmak zorunda kaldığı sağlık harcamaları hakkındaki görüşlerimi paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda uğultu var, lütfen hatibi dinleyelim.

Buyurun.

MURAT EMİR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, büyük bir başarı gibi takdim edilen Sağlıkta Dönüşüm Programı, aslında sağlığın özelleştirilmesi, ticarileştirilmesi ve sağlığın finansmanının vatandaşımızın sırtına yıkılmasıdır. On üç yılın sonunda gelinen noktada kamu hastaneciliği çökertilmiş, her türlü kadrolaşma sonuna kadar yapılmış ve özellikle üniversite hastanelerimiz bir borç batağına sürüklenmiştir. Sosyal devlet ilkesinin bir gereği olarak Anayasa’mızda da teminat altına alınmış olan sağlık hakkı sürekli olarak aşındırılmış ve vatandaşlarımızın sağlığı özel sektörün kâr hırsına terk edilmiştir.

Kamu hastaneleri sizin döneminizde ticarethane gibi işletilmeye başlandı. Dar gelirlinin sağlık hizmetini ücretsiz vermeniz gerekirken, bunun finansmanını vatandaşa yıktınız ve dar gelirlinin cebine göz diktiniz.

Bugün bir hasta, devlet hastanesinden randevu almak için telefonu kaldırdığı andan itibaren 14 ayrı kalem adı altında sağlık katkı payı ödemek zorundadır.

2016 bütçe sunumunda, Sayın Bakan, cepten sağlık harcamasının oranını yüzde 17,8 olarak ifade etti. Peki, neymiş? 2002’de bu rakam yüzde 19,8’miş yani burada, Sayın Bakana göre, bir başarı hikayesi var. Peki, gerçekten öyle mi? “Bu rakamı nasıl buldunuz?” diye Sayın Bakana sorduk, “Biz TÜİK’ten aldık.” dedi. Peki, TÜİK bunu nasıl hesaplıyor diye baktığımızda, şaşırmayın, TÜİK anket yapıyormuş meğer. Tabii, biz bu anketlerin nasıl yapıldığını gayet iyi biliyoruz. Anketlerle vatandaşlarımızın algısını yanıltmaya çalışabilirsiniz ama vatandaşımızın cebindeki yangını asla söndüremeyeceğinizi çok iyi bilmelisiniz.

Peki, soruyorum: Bu rakamın içerisinde, özel hastanelerde vatandaşımızın vermek zorunda bırakıldığı fahiş katkı payları var mı? SGK ve Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu’na göre, özel hastaneler SGK’nın belirlediği birim fiyatın ancak 2 katı oranında para talep edebilirler. Peki, bunun böyle olmadığını hepimiz bilmiyor muyuz? Mesela, bunu bilmeyen varsa -başta Sayın Bakan olmak üzere-Meclisimize yürüyüş mesafesinde olan özel hastaneleri tek tek dolaşabiliriz. Örneğin, muayene ücreti için alınabilecek yasal fark olan 43 liranın nasıl 150 liradan başladığını; mesela, basit bir ameliyat olan bademcik ameliyatı için alınacak farkın, 1.043 lira olabilecekken en fazla, nasıl 5 bin liralara taştığını hep beraber tespit edebiliriz. Böylesine fahiş farklar alındığını aslında hepimiz biliyoruz ancak yine de buna göz yumuyoruz.

Peki, ben herkesin bu gerçeği bildiğini nereden çıkarıyorum? Milletvekillerine sağlanan ayrıcalıklardan. Bakın, milletvekilleri özel hastaneye gittiklerinde, ne kadar fatura çıkarsa çıksın, devlet tarafından, Meclis tarafından bu faturalar karşılanıyor. Yani, biz de çok iyi biliyoruz ki özel hastaneler bununla yetinmiyorlar.

Değerli arkadaşlar, vatandaşımızın özel hastaneye verdiği paraları bulmak için öyle ankete falan gerek yok, Maliye Bakanlığı özel hastanelerin cirolarını söylese yeter. Ama, bu gerçeği niye saklıyorsunuz? Çünkü vatandaşımızın parasını özel hastanelere nasıl çarçur ettiğinizi ve nasıl peşkeş çektiğinizi saklama gayretindesiniz.

Sağlıkta talan düzeni devam ederken, hepinize sağlıklı günler diler, Genel Kurula saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Emir.

Gündem dışı ikinci söz, güvenlik politikalarının hukuki boyutu hakkında söz isteyen Kars Milletvekili Sayın Ayhan Bilgen’e aittir.

Sayın Bilgen, süreniz beş dakika.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

2.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, güvenlik politikalarının hukuki boyutuna ilişkin gündem dışı konuşması

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; güvenlik politikalarının hukuka uygunluğunun iki tane net ölçütü vardır. Birisi, güvenlik görevlilerinin hangi hukuki çerçevede o uygulamayı yaptıklarıyla ilgilidir ki bu konuda mevzuatta, hem Polis Vazife ve Salâhiyet Yasası’nda hem Jandarma mevzuatında çok net ölçüler vardır. Bu ölçülerden birisi yakalamaya çalışmaktır eğer yargılamak ve cezalandırmak gibi bir niyeti varsa. İkincisi ise, orantılı güç kullanmaktır yani yakalamaya çalıştığı, suç işlediğini iddia ettiği kişilerin elinde hangi silah varsa ona denk silahlarla müdahalede bulunmasıdır. Dolayısıyla, eğer güvenlik politikalarının uygulayıcısı güvenlik güçleri devlet memuruysa ve devletin hukuku, devletin kanunları onları bağlıyorsa, onların, mevzuatın kendilerine tanıdığı evrensel hukuk çerçevesinde davranma sorumlulukları ve zorunlulukları vardır. Asla, güvenlik görevlilerinin “Karşımızdakiler bize şöyle yapıyorlar, biz de onlara aynıyla cevap veriyoruz.” deme hakkı, imkânı, lüksü yoktur. Burada bazen milletvekilleri, bu tartışmayı açarken “Karanfil mi versinler?” diye konuşmacıları tahrik eden sözler sarf ediyorlar. Evet, kimse karanfil falan verilmesini beklemiyor ama canlarının istediğini yapma hak ve lüksleri de olamaz.

İkinci nokta, güvenlik politikaları sırasında temel hakların nasıl kullanıldığıdır. Eğer toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına, Anayasa’da ifade edildiği gibi, hem de darbe anayasasında ifade edildiği gibi, önceden izin almaksızın herkes toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkına sahipse, burada milletvekillerinin kalkıp asla, sokağa çıkmayı, sokağa çağırmayı bir suç gibi tarif etme hakkı olamaz. Sokağa çıkmanın kendisi demokratik bir ülke olmanın gereğidir. Sokakta göstericilerin kendilerini ifade edebilmesini sağlamak, onların çevreye zarar vermesini engellemek, çevrenin de onların eylemlerini yapmasını engelleyici pozisyon almamasını sağlamak devletin görevidir. Ama siz baştan, peşinen, sokağa çıkmayı bir suç gibi tarif ederseniz, işte “HDP sokağa çağırdı.” gibi ifadelerle bu hakkın kullanılmasını imkânsızlaştıracak bir söylem, bir hegemonya içerisine girerseniz, o zaman demokratik toplumun en temel, en asgari gereklerini reddediyorsunuz demektir.

Dün burada gruplar adına konuşulurken, iktidar partisinin grup başkan vekili, doğrudan partimizi, yöneticilerini hedefe alarak ve açıkça doğru olmayan bir beyanda bulunarak… Ben sonra stenograflardan dökümü de aldım, okudum, tırnak içerisinde ifadeler aynen şöyle: “‘Sokağa çıkın, Kürtleri öldürün.’ dediler.”, “‘Sokağa çıkın, Yasin Börü’yü öldürün.’ diyorlar.”

Şimdi, bu ifadeler…

HALİL ETYEMEZ (Konya) – Öldürmediler mi?

AYHAN BİLGEN (Devamla) – Bakın, arkadaşlar, dün o grup başkan vekiline de aynı şeyi hatırlattım ama yanlış anlamış. Ben bir hukuk kaidesini hatırlattım kendisine, o yanlış anlamış, sanki onun ailesiyle, annesiyle falan benim bir işim varmış gibi tepki gösterdi. Oysa benim kimsenin ne ailesine ne annesine böyle bir şey yapmam hayatım boyunca söz konusu değil.

Ebu Hanife’yle ilgili -gayet iyi bilirsiniz, bana tepki gösteriyorsunuz ama- biliyorsunuz, Peygamberin ailesiyle ilgili bir iftira hadisesi vardır, Kur'an’da da geçer, bunu Ebu Hanife’ye sorarlar, derler ki: “Bu hükümle ilgili, bu dedikoduyu yapanlarla ilgili ne düşünüyorsunuz, ne diyorsunuz?” Verdiği cevap şudur, der ki: “Bir iddiada bulunan eğer iddiasını ispat etmezse müfteridir ve iddia olunan fiille kendisi sorumlu olur.” Yani zina iddiasından bahsediyorum. Burada daha fazla uzatmayayım. Sonra, bin dört yüz yıl boyunca –bakın, dinleyin anlayacaksınız- bu evrensel bir hukuk kaidesi olmuştur. Kim bir konuda iftira atmışsa, kadılar hüküm verirken, hukukçular hüküm verirken d-erler ki “Bu iddiayı ispatlayacaksın.”

Şimdi, bizimle ilgili kullanılan cümle yani bizim yöneticilerimizden, eş başkanımızdan “Sokağa çıkın ve Kürtleri öldürün.” gibi bir ifade çıkmışsa, “Sokağa çıkın ve Yasin Börü’yü öldürün.” gibi bir ifade çıkmışsa biz çıkacağız özür dileyeceğiz, eksiğimizi gidereceğiz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sokağa çağrı yapıldı.

İSMAİL AYDIN (Bursa) – “Sokağa çıkın.” dediniz, 50 kişi öldü. Sokağa çağırdınız, 50 kişi öldü. Daha ne istiyorsunuz? 50 kişiyi öldürdüler, 53 kişiyi öldürdüler. “Sokağa çıkın.” dediniz.

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Ama bakın arkadaşlar, size Türkçe dersi falan vermeyeyim ama tırnak işaretinin nerede olduğu her şeyi değiştirir. Hani meşhur bir söz var biliyorsunuz: “Oku, baban gibi eşek olma.” cümlesi ile “Oku baban gibi, eşek olma.” cümlesi arasındaki farkı ilkokulda anlatırlar. Tırnak işareti neredeyse oraya göre hüküm vereceksiniz. O cümlenin devamı bizden çıkmadı. Bunu grup başkan vekili çıkıp ya düzeltecek, değiştirecek ya da HDP’yi şamaroğlanı gibi görmeye kimsenin hakkı yok. Sizin lütfunuzla burada değiliz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Felsefe yapma ya, bırak şimdi, bırak! Sokağa çağırdın işte, konuşma!

İSMAİL AYDIN (Bursa) – İkiyüzlü davranmayacaksınız! Demokrasiden yana olacaksınız. Burada barış diyeceksiniz, orada insanları öldüreceksiniz.

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Bu parti için insanlar bedel ödüyorlar, demokrasi için, barış için, birlikte yaşamak için HDP’ye umut bağlıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hadi canım, hadi!

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Siz de ağzınıza geldiği gibi burada HDP’ye iftira atamazsınız. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bilgen.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, kıymetli hatip konuşmasında demokratik toplumun asgari şartlarına bile tahammül edemediğimiz şeklinde açık bir sataşmada bulunmuştur. Bu çerçevede…

BAŞKAN – İki dakika size söz veriyorum Sayın Bostancı.

Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyin.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in yaptığı gündem dışı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Değerli Başkanım, kıymetli arkadaşlar; demokrasi ve özgürlükler hepimiz için çok önemli. Elbette, sokaklarda da insanlar gösteri yapabilirler, politik protestoda bulunabilirler, buna ilişkin hiçbir problem yok. Problem, bu politik protestoların yıkıcı bir anlam kazanması ve sonuçta can ve mal maliyetleri doğurması. Bizim itiraz ettiğimiz husus bu, yoksa, sokaklarda protesto hareketlerinin yapılması, bu tür gösterilerin yapılması değil. Türkiye'nin yakın tarihinde de yaşanan olaylarda nasıl yıkıcı etkiler doğurduğunu Sayın Ayhan Bey de bilir; ne kadar insanın hayatını kaybettiğini, ne kadar dükkânın yıkıldığını, yakıldığını. Bütün bunların yanında olacak herhangi bir vekil de buradadır. diye asla düşünmüyorum. Çünkü demokratik zeminleri kullanmak isteyenler, yıkıcılıktan medet ummazlar.

Dün grup başkan vekilimizin ifade ettiği husus illiyet bağı çerçevesinde bir eleştiridir. Yoksa, “HDP’li yöneticiler çağrı yaptılar; gidin, öldürün, kesin, asın…” Asla böyle bir kastı olmaz.

Sonuçta şu: Sokağa çağrı yapılmıştır, sokağa çağırının neticesinde de can ve mal kayıpları yaşanmıştır. Bu, illiyet bağı çerçevesinde bir eleştiridir. O şekilde görmek gerekir. Yoksa, suçlama, töhmet altında bırakma, “Hususen bunun için çağırdılar.” şeklinde bir ifade biçimi değildir.

Durduğumuz yeri de doğru koymak lazım. Yani bizi eleştirebilirsiniz ama demokrasi ve özgürlükler konusunda Türkiye'de hangi mesafelerin alındığını, sokakların olsun, başka alanların olsun bu özgürlüklerden nasıl faydalandığını ıskalayıp, buradan “sadece husumet dolu eleştiri” gibi anlaşılabilecek bir bağlamda konuşmak doğru olmaz.

Meramım budur. Arz ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bostancı.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, Sayın Bostancı konuşmasında, bizim, söylenenleri yanlış anladığımıza, yanlış algıladığımıza dair ifadede bulundu. Ona ilişkin de biz söz hakkı talep ediyoruz.

BAŞKAN – Sayın Demirel, Sayın Bostancı bir sataşmada bulunmadı, ben de dinledim Sayın Bostancı’yı.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Bir yanlış anlaşılma olduğunu ifade ettiği için…

BAŞKAN – Dün Grup Başkan Vekilleri Sayın Turan’ın yapmış olduğu konuşmaya açıklık getirdi anladığım kadarıyla.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Bizim de yanlış anladığımızı, özelde Ayhan Bey’in konuşmasında, bunları yanlış anladığımızı, bu yüzden böyle ifade ettiğimizi söyledi. Biz de anladığımızı ve nasıl ifade etmemiz gerektiğini bir kez daha…

BAŞKAN – Peki, ben Ayhan Bey’e de iki dakika söz vereceğim ama sizin de düzeltme mahiyetinde olsun Sayın Bilgen, sataşma değil çünkü Sayın Bostancı’nın ifadesi.

Buyurun, iki dakika süre veriyorum.

2.- Kars Milletvekili Ayhan Bilgen’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına ve HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Tutanaklar çok açık. Yani tutanakları eğer alır önünüze bakarsanız, hangi cümlenin sonunda “diyorlar” diyerek ifadede bulunmuşsa, o, sonuçta, bizim adımıza, biz söylemişiz, biz mesajlarımızda bunu yazmışız gibi algılanır, bu çok net. Yani siz de o metni okuduğunuzda bunun ne kadar net olduğunu görürsünüz ama yıkıcı etkinliklerden medet umma konusuna gelince, bir şeyi söylememiz gerekiyor.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Öyle bir şey olmaz dedim, dikkatini çekerim.

AYHAN BİLGEN (Devamla) – Tabii, tabii, tabii. Ama şunu ifade etmem gerekiyor. Bakın, biz diyoruz ki -Kobani eylemleri, galiba kastedilen şey o- Kobani eylemleriyle ilgili bir komisyon kurulsun, araştırılsın. 50 civarında insan hayatını kaybetti, bunlardan birisi de, mesela, Bingöl’deki emniyet amirleriydi. Hayatlarını kaybettiler, sonra partinizin üst düzey temsilcileri çıktı, açıklama yaptılar, dediler ki: “Kanları yerde kalmadı, intikamları alındı.” Bir aracın içerisinde 4 kişi infaz edildi, öldürüldü. Sonra İçişleri Bakanı düzeltti, “Yanlış kişileri vurduk.” dedi. Bu 50’nin içinde bunlar da. Kaldı ki, kim olursa olsun, ölen polis, öldüren kim olursa olsun, sonuç itibarıyla, Kobani olaylarında kim ölmüş, nasıl ölmüş, hangi nedenle kim tarafından öldürülmüşse bu Meclis sorumluluk alır, araştırır ve hep birlikte ortak tavır koyarız sokak gösterilerinin bir lince dönüşmemesi konusunda.

Ama bir nokta daha var Sayın Bostancı, 7-8 Ekim tarihlerinde, Genel Merkezin yakılması dâhil 170 civarında sokak gösterisiyle gerçekleşmiş linç var. Kırşehir’de kitabevi, Alanya’da iş yerleri, Niğde’de, Konya’da, Tekirdağ’da, Türkiye’nin birçok yerinde 30’un üzerinde parti büromuz olmak üzere, 1’i de Genel Merkez olmak üzere, fiilen yakma, yağmalama, tabelalarını indirme eylemleri var. Şimdi, bu eylemlerle ilgili -170 civarında eylem; otobüs taşlamalar var, ev, iş yerlerine saldırılar var- 170 civarında eylemle ilgili, bu ülkede, 1 tek kişi yok şu anda tutuklu yargılanan. Sokak gösterilerinin lince dönüşmesi bu değilse nedir?

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederiz Sayın Bilgen.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Adana ilinin problemlerine ilişkin gündem dışı konuşması

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gündem dışı üçüncü söz, Adana ilinin problemleri hakkında söz isteyen Adana Milletvekili Sayın Muharrem Varlı’ya aittir.

Süreniz beş dakika Sayın Varlı.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündem dışı söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, bu beş dakikada Adana’nın problemlerini konuşmak için herhâlde otomatik sayaca bağlamak lazım. Zamanımızın yetmeyeceğini biliyorum ama mümkün mertebe çok önemli gördüğüm konuları hem sizlerle hem de televizyonları başında bizi izleyen değerli hemşehrilerimizle paylaşmak istiyorum.

Bunlardan bir tanesi 2/B meselesi. Sayın Bakan da burada, 2/B yasasını Sayın Bakanla birlikte çıkardık geçen dönem Mecliste. 2/B yasasıyla ilgili sıkıntılar, problemler hâlâ devam ediyor. Bütünşehir yasası çıktıktan sonra 2/B yasasına eklenmesi gereken yeni maddeler var, bu bir türlü düzeltilmedi; bu bir.

İkincisi: İktidar partisinin değerli Adana milletvekilleri de bu konuya vâkıflardır mutlaka. Ceyhan’ın Üçdutyeşilova köyü var. Üçdut köyünün kuruluş tarihi bilinmiyor, Yeşilova köyü de 1936’lı yıllarda kurulmuş ve orası Yörük ve Balkanlardan gelen göçmenler tarafından oluşturulan bir köy. O dönemden, 1936’dan beri babalarından, dedelerinden kalan arazileri işliyorlar. Bu araziler mahkeme kanalıyla TİGEM’e geçti. Devletin vermiş olduğu karara saygımız sonsuz, orada yaşayan insanların da saygısı sonsuz buna çünkü devlet böyle bir karar vermiş ve TİGEM arazisi olmuş o araziler ama 1936’dan beri babaları, dedeleri bu araziyi işliyor ve bu insanlar bu arazileri satın alarak kendilerine mal etmek istiyorlar.

Şimdi, bir rayiç bedel çıkartmış TİGEM. Umut ediyorum ki inşallah mal müdürlükleri de böyle bir rayiç bedel çıkartmazlar çünkü bu paralarla, bu fiyatlarla çiftçinin bu tarlaları alması mümkün değil. Ne kadar çıkartmış? 5 bin lira bedel koymuş; yüzde 30 indirimle 5 bin lira da 3.500-4.000 liraya geliyor. Bu araziler derin kuyularla sulanan araziler değerli arkadaşlarım.

Aynı uygulama Başören köyünde yapılmış. Başören köyünde 800 lira ile bin lira arasında değişen bir rakamla araziler satılmış. Şimdi, burada, bu insanlardan 3.500 lira isteniyor. Allah’tan reva mıdır? Yani değerli Adana milletvekili arkadaşlarıma da sesleniyorum: Lütfen, siz de bu konuyu sahiplenin ve bu konunun çözümünü hep birlikte gerçekleştirelim. Bu tarlaları çiftçilerimiz alsın. Hani Sayın Cumhurbaşkanı hep faiz lobisinden bahsediyor ya, vallahi bu fiyatlarla bu tarlaları çiftçilerin alması mümkün değil, o faiz lobilerinin eline geçer bu tarlalar. Onun için, ben burada muhalefet yapmak maksadıyla bunu konuşmuyorum, hakikaten önemli bir konu.

Adana’da 2/B arazileriyle ilgili çözülmesi gereken daha binlerce, milyonlarca insanın problemleri var. Eğer 2/B arazilerinin, hazine arazilerinin satışını düzenleyemezsek, bu arazileri çiftçilerin almasını sağlayamazsak vallahi de billahi de faiz lobilerinin eline geçer. Yani, düşünün şimdi, o köyde -bataklıkken kurulmuş- 1936’dan beri babası, dedesi o tarlayı işlemiş gelmiş bugüne kadar. Şimdi, normalde orada tapulu arazi 3 bin liraya satılıyor, 2.500 liraya satılıyor. Sayın Bostancı, her şeye cevap veriyorsunuz, lütfen, birazdan gelin buna da cevap verin. Normalde vatandaşın tapulu arazisi 2.500 lira ile 3 bin lira arasında satılıyor, şimdi “Hazine arazisini 3.500 liradan satacağız.” diyorsunuz vatandaşa. Ya, bu Allah’tan reva mıdır? Yani birazcık bu konuda esneme yapalım. Tarım Bakanlığımız devreye girsin, Maliye Bakanlığımız devreye girsin.

Arkadaşlar, biz köylüyü koruyamazsak, çiftçiyi koruyamazsak, üreten insanı koruyamazsak bu ülkede ne yiyip ne içeceksiniz ya? (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Her gün sabahleyin evinize gelen o taze taze domatesler, taze taze salatalıklar, peynirler kimler tarafından üretiliyor? O sıcak ekmek kimler tarafından üretiliyor?

VELİ AĞBABA (Malatya) – İthal ediyorlar, Muharrem Bey ithal ediyorlar. Bunlar yerli bir şey yemiyor ki.

MUHARREM VARLI (Devamla) - Sayın Bakan, buradasınız, 2/B yasasını sizinle beraber çıkarttık. Lütfen bu konuya eğilin, lütfen bu konunun çözülmesi için üzerinize düşeni yapın.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Onu da çözeriz, sorun yok.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Yine, Adana’nın önemli meselelerinden bir tanesi işsizlik. Eskiden Yeşilçam sinemalarına konu olan Adana, herkesin “Taşı toprağı altın.” diyerek gelip iş bulduğu, aş bulduğu Adana şu anda işsizler ordusunun dolaştığı bir şehir hâlinde ne yazık ki.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Göç veriyor, göç.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Evet, göç veriyor ne yazık ki. Hep diyoruz ya “Enerji ihtisas bölgesi, enerji ihtisas bölgesi…” “Türkiye’nin Rotterdam’ı olacak.” denildi yıllarca -on üç yıl önce söylendi- hâlâ o enerji ihtisas bölgesine bir çivi dahi çakılmadı değerli arkadaşlarım. Yani, yapmak isteyenlere de engel olundu, biz bilmem kime söz verdik -yani Çalık’a söz verdik- gibi sözlerle engel olundu. Belki bugün oraya o tesisler yapılmış olsaydı on binlerce insan çalışıyor olacaktı, Adana’nın da işsizlik problemi çözülmüş olacaktı.

Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Varlı.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre, yerinden söz isteyen sayın milletvekillerine sırasıyla söz vereceğim.

Sisteme giren milletvekili sayısı az. Dolayısıyla, ben şu saatten itibaren diğer milletvekili arkadaşlarımızın sisteme girmemesini rica ediyorum sizlerden çünkü on üç gün boyunca, biliyorsunuz, bütçe görüşmelerini çok yoğun bir şekilde burada gerçekleştirdik ve herkeste, gerçekten, hem milletvekillerinde hem burada çalışan arkadaşlarımızda bir yorgunluk var. Dolayısıyla, bu saatten sonra kimsenin sisteme girmemesini rica ediyorum.

Sisteme giren 13 milletvekilimiz var, ben sırasıyla vekillerimize söz vereceğim.

Sayın Özkan…

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Sur ilçesinde devam eden operasyonların başarıyla tamamlanarak 271 teröristin öldürüldüğüne ve operasyona katılıp şehit olan askerler ile güvenlik güçlerine Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bilindiği üzere, petrol şirketlerinin, silah baronlarının, faiz lobisinin ve emperyalistlerin piyonu olarak ülkemizde huzuru, barışı PKK terör örgütü bozmaktadır; çukur siyasetiyle, tek amacı bölgede huzuru, barışı ortadan kaldırmak ve Kürt halkına zulmetmektir. Güvenlik güçleri bölgede huzur, barış ve demokrasi operasyonlarını sürdürmektedir. Sur ilçesinde yüz üç günden beri devam eden operasyonlar başarıyla tamamlanmış ve ilçe temizlenmiştir. 271 terörist öldürülerek etkisiz hâle getirilmiştir. Bu vesileyle güvenlik güçlerimizi kutluyor, operasyona katılan ve şehit olan askerlerimize ve güvenlik güçlerimize Allah’tan rahmet diliyor, ailelerine ve milletimize sabrıcemil niyaz ediyor; bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Ağbaba…

2.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya’nın birçok köyünde cep telefonlarının çekmediğine ve Malatya’daki şebekelerin güçlendirilmesini talep ettiklerine ilişkin açıklaması

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Sayın Başkan, Malatya’nın birçok köyünde maalesef cep telefonları çekmiyor. 4G ve 4,5G tartışmaları sürerken Malatya gibi bir ilde, büyükşehir olmuş bir ilde, Türkiye’nin en güzel şehrinde birçok köyde cep telefonunun çekmemesi tabii yadırgatıyor bizi.

Biz aslında Malatya’nın önemli bir kent olduğunu biliyoruz. Ayrıca, geçtiğimiz yıl açılan bir Adıyaman-Malatya yolu var. Bu yoldan insanlar gitmeye korkuyor. 25’inci kilometresinde, bu yolun tam 25-30’uncu kilometresinde cep telefonları çekmiyor, herhangi bir kaza olsa o insanlardan kimse haber alamıyor. Bir an önce Malatya’daki şebekelerin güçlendirilmesini rica ediyoruz sizden.

Yüce Meclisin dikkatine sunuyorum bu konuyu.

BAŞKAN – Sayın Arslan…

3.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, Denizli’de kiralık ve dağınık durumda olan vergi dairelerinin ne zaman toplu olarak hizmet vereceğini, Denizli’de devlete ait birçok yerin TÜRGEV’e bağışlanacağı söylentilerinin doğru olup olmadığını ve Denizli’ye yapılma sözü verilen 25 bin konut için TOKİ’ye taşınmaz devri yapılıp yapılmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Denizli’de bir kısım vergi daireleri kiralanmış yerlerde dağınık olarak hizmet vermeye çalışıyorlar. Birçok ilde de aynı durumların olduğu söyleniyor. Kiralık olan bu daireleri… Ne zaman kendi mülkiyetinizde toplu olarak hizmet vermeye başlayacaksınız?

İki: Denizli’de devlete ait birçok yerin TÜRGEV’e bağışlanacağı söylentileri vardır, bu söylentiler doğru mudur? Doğruysa hangi devlet kurumunun taşınmazı bağış olarak yapılmıştır?

Üç: AKP’nin seçim vaatlerinde Denizli’de 25 bin konut yapılacağı sözünü vermişlerdi. Bu projeler için TOKİ’ye taşınmaz devri yapılmış mıdır? Yapıldıysa ne miktardadır ve nerededir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

4.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde’nin Altunhisar ilçesi Karakapı köyüne öğretmenleri götürürken kaza yapan servis aracındaki yaralı öğretmenlere geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ve çok sayıda kapalı köy okulu olduğuna ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Bugün sabah Niğde Altunhisar ilçesi Karakapı köyüne öğretmenleri götüren servis aracı kaza yaptı. 11’i öğretmen, 14 yaralı var. Öğretmenlerimize geçmiş olsun diyorum. Bu vesileyle Altunhisar-Ankara arasındaki yolun çift yol olarak yapılmasını diliyorum.

Niğde’de çok köyde, kasabada öğrenciler ya taşımalı eğitim alıyor ya olanaklar sınırlı olduğu için memurlarımız, öğretmenlerimiz köylerimize gidip gelmek zorunda kalıyor ve benzer kazalar yaşanıyor. Bu nedenle köylerimizdeki koşulların iyileştirilmesini temenni ediyorum.

Ayrıca, çok sayıda kapalı köy okulumuz var, bu okullarımızın kapısı kilitli ve harap durumda. Bu okulların değerlendirilerek muhtarlıklara verilmesi ve buraların köylerin hizmetinde kullanılmasının da önemine inanıyorum. Köylerimizdeki sorunların giderilmesi adına yapılacak çalışmalar göçü durduracaktır. Niğde’nin de bu nedenle göç veren bir konumu ve durumu vardır. Bu yönde Hükûmetin çalışmalar yapmasını temenni ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Gaytancıoğlu…

5.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, birinci öğretimden harçlar kaldırılırken ikinci öğretimde okuyan öğrencilerden harç alınmaya devam edilmesinin adaletsiz bir uygulama olduğuna ve bu konuda bir çalışma yapılıp yapılmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Üniversitelerde birinci öğretimlerden harçlar kaldırılırken, ikinci öğretimde okuyan öğrencilerden harç alınmaya devam edilmesi yanlış ve adaletsiz bir uygulamadır. Eğitim, en temel insan haklarından biridir. Bu yüzden, kimsenin maddi olanaksızlıklar nedeniyle öğretimin hiçbir aşamasında öğretim hakkından mahrum kalmaması gerekir. Ancak, birinci öğretimde harçların kaldırılıp ikinci öğretimde kaldırılmaması Anayasa’nın eşitlik ilkesine de aykırıdır. Oldukça ciddi rakamlar olan bu harç ücretleri aileleri zorlamaktadır. Bu konuda bir çalışma yapılıyor mu? Bunu sormak istedim.

BAŞKAN – Sayın Özdiş… Sayın Özdiş yok.

Sayın Demir...

6.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in, iç turizmi geliştirme konusunda çalışmalar yapılması gerektiğine ve Fethiye’ye ne zaman stadyum yapılacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Turizmde çöküş yılı bekleniyor, bir afat yılı, Sayın Başbakanın söylediği gibi. 2016 Acil Eylem Planı açıklandı. Bu acil eylem planında üst düzey ve dış turizmi destekleyici öneriler ve önlemler var. İç turizmle ilgili herhangi bir öneri gelmedi. Özellikle iç turizmi geliştirme konusunda daha çok öneriler ve çalışmalar yapılması gerektiğini düşünüyorum. Örneğin, memurlara ve diğer çalışanlara uzun vadeli ve düşük faizli tatil kredisi verilmesi ve bunun için de şimdiden açıklamada bulunmak gerekiyor.

Fethiyesporun yeterince antrenman ve spor sahası yok. Fethiyespor, Fethiye için stadyum ne zaman yapılacak? Bunun da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akın…

7.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, Balıkesir’deki çeltik üreticilerinin sorunlarına ve Hükûmeti, çiftçiye desteğe davet ettiğine ilişkin açıklaması

AHMET AKIN (Balıkesir) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Bu yıl çeltik hasadı verimli geçti ülkemizde. Ancak, AKP, her zamanki gibi çiftçinin yüzünü yine güldürmedi. Balıkesir’deki çeltik üreticileri de alın terinin karşılığını alamıyorlar. Geçen sene 2 liraya çıkan çeltik fiyatı, bu yıl 1,5 lirayı hiç geçmedi. Sözüm ona çiftçinin kara gün dostu olan Toprak Mahsulleri Ofisi, hasat zamanı üreticinin hâlini görmezden gelerek hasadın üstünden üç ay geçtikten sonra piyasaya girerek ürün aldı ancak alım koşulları uygun olmadığından üreticiler de mağdur oldu. Buradan Bakanlığı ve Hükûmeti çiftçiye desteğe davet ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Doğan…

8.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğan’ın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin cemevlerinin elektrik ile su faturalarının Diyanet İşleri Başkanlığınca karşılanması ve din derslerinin zorunlu olmaktan çıkarılmasıyla ilgili kararlarının acilen uygulanmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – Sayın Başkan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 2 Aralık 2014 tarihinde vermiş olduğu karara göre, cemevleri ibadethane olarak tanınmıştır, elektrik ve su faturalarının Diyanet İşleri Başkanlığınca karşılanması kararlaştırılmıştır. Ayrıca, yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin zorunlu din dersleri ve ahlak kültürü derslerinin eğitim hakkını ihlal ettiğini ve bu durumun çocukların okulda gördükleri eğitim ile ailesinin dinî ve felsefi inançları arasında çatışma doğurabileceğini belirterek kaldırılmasını oy birliğiyle karara bağlamıştır. Hükûmetin acilen bu kararı uygulamasını talep ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

9.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, 2016 yılı bütçesinin adil ve şeffaf harcanması konusunda Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak denetim görevlerini sonuna kadar yerine getireceklerine ve Hükûmetin, mültecilerle ilgili AB liderleriyle yaptıkları görüşmeler konusunda bilgi vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür derim Sayın Başkan.

Dün kabul edilen 2016 yılı bütçesinin her kaleminin tüm yurttaşlarımızın sorunları için adil, şeffaf dağıtılması ve harcanması konusunda tüm sorumluların gereğini yapması için, anayasal yetkimiz olan denetim ve takibi konusunda biz Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri olarak görevimizi sonuna kadar yerine getireceğiz.

Değerli milletvekilleri, dün Başbakan Avrupa Birliği ülkeleriyle vize muafiyeti konusunda uyum yasalarının çıkartılması için muhalefet milletvekillerini sorumluluğa davet etti. Ancak, Sayın Başbakanın AB zirvelerinde AB liderleriyle mülteci ve sığınmacılar konusunda ne konuştuğunu, ne sözler verdiğini, Hükûmetin üstlendiği sorumluluğu ve özellikle 72 uyum kriterini biz yasama üyeleri olarak hâlâ bilmiyoruz. Bu iktidar döneminde donmuş olan AB ilişkilerini Avrupa Birliği ülkeleriyle Suriyeli mülteciler pazarlığıyla bir fırsata dönüştürme çabasında olan Hükûmetin vize muafiyetindeki başarısız politikalarının sorumluluğunu ve özellikle, öngörülen başarısızlığını yine “Kandırıldık.” diyerek biz ana muhalefet partisine yüklemesine izin vermeyeceğiz.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Arık…

10.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, Kayseri Develi Belediyesinin, bünyesindeki taşeron firma işçilerinden asgari ücret artışının iadesini istediğine ve bu konuda bir çalışma yapılıp yapılmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ÇETİN ARIK (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, asgari ücret 1.300 lira oldu ancak Kayseri’de Develi Belediyesi kendi bünyesindeki taşeron firma işçilerinden ücret artışının iadesini istiyor; bunun için, emekçi kardeşlerimize hazırladıkları evraka imza attırıyor, imzalamayanı da işten çıkartmakla tehdit ediyor. Yandaşınızın 422 milyonluk vergisini özel nedenlerle sıfırlarken fakir fukaranın kanuni haklarına göz dikmek ayıp değil mi Sayın Bakan? Bu konudan haberiniz var mı? Varsa nasıl bir çalışma yapmayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tezcan…

11.- Mersin Milletvekili Yılmaz Tezcan’ın, Sağlık Bakanlığının Mersin ilindeki yatırımlarına ilişkin açıklaması

YILMAZ TEZCAN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, özellikle Sağlık Bakanlığımızın Mersin iliyle ilgili çok önemli sağlık yatırımları oldu. Bu konuda kısaca bilgi vermek istiyorum.

İl genelinde 46 acil sağlık istasyonu hizmetleri var. 75 ambulansımız, 744 personelimizle 7/24 saat sağlık hizmeti veriliyor. 2015 yılı içerisinde, il genelinde 115.306 hastaya acil sağlık hizmetleri verildi. 2015 yılında, Sağlık Bakanlığımız 2015 model 13 tane yeni ambulans aldı. Bu hizmetlerden dolayı da ayrıca Sağlık Bakanlığımıza çok teşekkür ediyorum.

Teşekkürlerimi sunuyorum, sağ olun.

BAŞKAN – Sayın Sarıhan…

12.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın, yasa dışı bir örgüt tarafından, 7-8 Mart tarihlerinde Ankara’da Hilafet Konferansı düzenlendiğine ve Ankara Büyükşehir Belediyesinin buna neden göz yumduğunu öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ŞENAL SARIHAN (Ankara) – Teşekkür ederim.

7-8 Mart günü, basından öğrendiğimize göre, Atatürk Spor Salonu’nda, Hizb-ut Tahrir isimli, daha önce terör örgütü olduğu yargı kararıyla kesinleşmiş olan bir örgüt tarafından hilafet konferansı düzenlendi ve bu konferansta, halifeliğin yeniden getirilmesi konusundaki düşünceler ifade edilerek cumhuriyet aleyhine konuşmalar gerçekleştirildi. 8 Martların dahi yasaklandığı bir süreçte, Ankara Belediyesinin, yasa dışı örgüt olduğu kesin olan bir kuruluşa hilafet konferansı verilmesi konusundaki izin verişini kavramamız mümkün değil.

Ayrıca, bu istek, Anayasa’nın 174’üncü maddesi karşısında ve 309 sayılı Yasa karşısında açık bir şekilde hukukun ihlali niteliği taşıyor, Anayasa’nın ihlali niteliği taşıyor. Bu konuya neden göz yumulduğunu, laiklik ilkesinden toplumun vazgeçirilmeye mi çalışıldığını öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Pekşen, çok rica etmeme rağmen sisteme girdiniz ama ben yine de size söz vereceğim.

HALUK PEKŞEN (Trabzon) – Çok önemli bir şey söyleyeceğim Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

13.- Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen’in, Orman Kanunu’nda yapılan değişiklikle Karadeniz’in pek çok yerinde vatandaşların tapulu arazilerine bedelsiz el konulduğuna ilişkin açıklaması

HALUK PEKŞEN (Trabzon) – Hoşgörünüze teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, Orman Kanunu’nun 17’nci ve 18’inci maddesi değişti. Vatandaşların tapulu arazilerine, altını çizerek söylüyorum, tapulu arazilerine bedelsiz el konuldu. Samsun’dan Sarp’a kadar birçok Karadenizlinin tapulu arazilerine el konuldu. Hatta, o kadar komik ki hazinenin satmış olduğu araziyi de tekrar “orman” diye el konularak ellerinden aldılar.

Şimdi, ben soruyorum: Dünyanın, hukuk devletlerini bir kenara bırakın, hangi muz cumhuriyetinde böyle bir uygulama örneğine rastlanılabilir?

Teşekkür ediyorum.

Hoşgörünüze, toleransınıza ayrıca çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz sayın milletvekilleri.

Grup başkan vekillerinden sisteme giren arkadaşımız yok. İleriki saatlerde girerseniz sizlere öncelik tanıyacağım ve söz vereceğim.

Sayın milletvekilleri, şimdi gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup bilgilerinize sunacağım.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Parlamentolar Arası Birlik Asamblesinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil etmek üzere İstanbul Milletvekili Süleyman Sencer Ayata’nın üyeliğinin Başkanlık Divanınca uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/534)

4/3/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 2’nci maddesine göre Parlamentolararası Birlik Asamblesinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil etmek üzere aynı kanunun 12’nci maddesine göre Başkanlık Divanınca uygun bulunan İstanbul Milletvekili Süleyman Sencer Ayata’nın üyeliği Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                                                          İsmail Kahraman

                                                            Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Asamblesinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grupları oluşturmak üzere Başkanlık Divanınca uygun bulunan yedek üyelerin isimlerine ilişkin tezkeresi (3/535)

9/3/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 2’nci maddesine göre Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Asamblesinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek gruplar oluşturmak üzere, aynı kanunun 12’nci maddesi uyarınca Başkanlık Divanınca uygun bulanan yedek üyelerin isimleri Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                                                          İsmail Kahraman

                                                            Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM)

Türkiye Delegasyonu Üyeleri

Yedek Üye

Aykut Erdoğdu                                   (İstanbul)

Şafak Pavey                                      (İstanbul)

Bihlun Tamaylıgil                               (İstanbul)

Faik Öztrak                                        (Tekirdağ)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

B) Önergeler

1.- Başkanlığın, İstanbul Milletvekili İzzet Ulvi Yönter’in, esas komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu tali komisyon olarak da Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna havale edilen (2/852) esas numaralı Kanun Teklifi’nin geri alındığına ilişkin önerge yazısı (4/19)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, İstanbul Milletvekili İzzet Ulvi Yönter’in, esas komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu, tali komisyon olarak da Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna havale edilen (2/852) esas numaralı kanun teklifi geri alınmıştır, bilgilerinize sunulur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

C) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 26 milletvekilinin, ülkemizde giderek artan toplumsal şiddet ve ruhsal rahatsızlıkların ve antidepresan kullanımının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/111)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde giderek artan toplumsal şiddet ve ruhsal rahatsızlıkların ülke ekonomisi verileriyle ilişkilerini belirlemek için, sorunların araştırılması ve çözüm önerilerinin sunulması amacıyla Anayasa’nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ederim.

1)      Mustafa Sezgin Tanrıkulu                         (İstanbul)

2)      Özgür Özel                                              (Manisa)

3)      Namık Havutça                                        (Balıkesir)

4)      Ahmet Akın                                              (Balıkesir)

5)      Mahmut Tanal                                          (İstanbul)

6)      Musa Çam                                               (İzmir)

7)      Erkan Aydın                                             (Bursa)

8)      Sibel Özdemir                                          (İstanbul)

9)      Gülay Yedekci                                          (İstanbul)

10)     Atila Sertel                                              (İzmir)

11)     Ali Haydar Hakverdi                                 (Ankara)

12)     Candan Yüceer                                        (Tekirdağ)

13)     Şerafettin Turpcu                                     (Zonguldak)

14)     Zeynel Emre                                            (İstanbul)

15)     Gürsel Erol                                              (Tunceli)

16)     Didem Engin                                            (İstanbul)

17)     Melike Basmacı                                       (Denizli)

18)     Özkan Yalım                                            (Uşak)

19)     Tekin Bingöl                                            (Ankara)

20)     Ünal Demirtaş                                         (Zonguldak)

21)     Kadim Durmaz                                         (Tokat)

22)     Zülfikar İnönü Tümer                                (Adana)

23)     Haydar Akar                                            (Kocaeli)

24)     Devrim Kök                                              (Antalya)

25)     Okan Gaytancıoğlu                                   (Edirne)

26)     Aytuğ Atıcı                                               (Mersin)

27)     Gamze Akkuş İlgezdi                                (İstanbul)

Gerekçe:

Ülkemizde, bilhassa ekonomik koşulların ağırlaşması, geçim derdi ve kaygısıyla vatandaşlarımız her yıl gittikçe artan bir şekilde depresyon hastalığının pençesine itilmekte ve gittikçe artan miktarlarda antidepresan ilaçlar kullanmaktadırlar.

Bir toplumun ruhsal sağlığı ekonomik refahla doğrudan ilintilidir. Bir toplumda geçim koşulları ne kadar zorlaşırsa o denli de huzursuzluk, endişe, kaygıya bağlı olarak ruhsal sağlık bozulmaya başlar ve giderek tüm kamu sağlığını tehdit etmeye başlar.

Türkiye’de, 2008'de 16 milyon 537 bin 260 kutu antidepresan ilaç satışı yapılırken söz konusu dönemde yaşanan ekonomik krizle antidepresan tüketimi 2009 yılında 19 milyon 62 bin 74 kutuya, 2010 yılında 22 milyon 741 bin 972 kutuya, 2011 yılında tüketim 25 milyon 672 bin 415 kutuya, 2012 yılında ise tüketim 25 milyon 958 bin 726 kutuya çıkmıştır. Sosyal Güvenlik Kurumundan alınan verilere göre 2013 Türkiye genelinde antidepresan ve benzer özelliklerdeki ilaç tüketim miktarı 37 milyon 867 bin 254 olarak gerçekleşmiştir. Bu durumda, dört yılda (2009-2013) antidepresan tüketim miktarı yaklaşık 2 kat artarak 37 milyon 867 bin 254'e ulaşmıştır.

Vermiş olduğum (7/29113) esas numaralı yazılı soru önergesine 5/8/2014 tarihinde Sağlık Bakanlığı tarafından verilen cevapta, psikolojik rahatsızlıklar nedeniyle sağlık kuruluşlarına başvuran kişi sayısı Türkiye genelinde 2009 yılında 3 milyon 21 bin 361, 2010 yılında 4 milyon 545 bin 666, 2011 yılında 6 milyon 984 bin 923, 2012 yılında 7 milyon 906 bin 472, 2013 yılında ise 9 milyon 163 bin 101 olarak belirtilmiştir. Görüldüğü üzere, 2009-2013 yılları arasında psikolojik rahatsızlıklar nedeniyle sağlık kuruluşlarına başvuran kişi sayısı her yıl artmıştır. Bu durumda dört yılda (2009-2013) psikolojik rahatsızlıklar nedeniyle sağlık kuruluşlarına başvuran kişi sayısı yaklaşık 3 kat artarak 9 milyon 163 bin 101'e ulaşmıştır.

Türkiye'de, bireyler düzeyinde eğer ekonomik anlamda bir gelişme sağlansaydı, toplum fertlerinin gelirlerinde reel artışlar gerçekten gerçekleşmiş olsaydı, millî gelir reel olarak artmış olsaydı antidepresan ilaç tüketiminin artması değil, aksine azalması gerekmekteydi.

Türkiye'de son yıllarda toplumsal şiddet olaylarında yaşanan artış ve yurttaşların ekonomik sorunları ülkemizin ruh sağlığını topyekûn olumsuz anlamda etkilemekte, toplumsal şiddeti artırıcı kısır döngü oluşturmaya devam etmektedir.

Ruhsal hastalıkların ve antidepresan ilaç kullanımının gelir düzeyiyle doğrudan ilişkisini gözler önüne sermek, alınması gereken etkin önlemlerin saptanarak hayata geçirilmelerini sağlamak amacıyla Meclis araştırması açılması elzemdir.

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 28 milletvekilinin, hasta mahkûmların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/112)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Hasta mahkûmların sağlık hizmetlerinde eksik sağlık hizmeti verilmesi, hastalık durumlarının ölümcül seviyede olması en temel insan hakkı olan yaşam hakkına aykırıdır. Adalet Bakanlığı bünyesinde ceza ve tevkif kurumlarında kalan hasta mahkûmların temel hak ve özgürlerinin kısıtlanması, sağlık hizmetlerinin eksik verilmesi, alınması ve yaşam hakkını zedeleyici hak ihlallerinin araştırılması amacıyla Anayasa’nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ederiz.

1) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                       (İstanbul)

2) Özgür Özel                                            (Manisa)

3) Veli Ağbaba                                          (Malatya)

4) Namık Havutça                                      (Balıkesir)

5) Ahmet Akın                                            (Balıkesir)

6) Mahmut Tanal                                        (İstanbul)

7) Musa Çam                                             (İzmir)

8) Erkan Aydın                                           (Bursa)

9) Gülay Yedekci                                       (İstanbul)

10) Atila Sertel                                          (İzmir)

11) Sibel Özdemir                                      (İstanbul)

12) Candan Yüceer                                    (Tekirdağ)

13) Ali Haydar Hakverdi                             (Ankara)

14) Zeynel Emre                                        (İstanbul)

15) Gamze Akkuş İlgezdi                            (İstanbul)

16) Gürsel Erol                                          (Tunceli)

17) Onursal Adıgüzel                                 (İstanbul)

18) Didem Engin                                        (İstanbul)

19) Melike Basmacı                                   (Denizli)

20) Özkan Yalım                                        (Uşak)

21) Tekin Bingöl                                        (Ankara)

22) Ünal Demirtaş                                     (Zonguldak)

23) Kadim Durmaz                                     (Tokat)

24) Zülfikar İnönü Tümer                            (Adana)

25) Şerafettin Turpcu                                 (Zonguldak)

26) Haydar Akar                                        (Kocaeli)

27) Devrim Kök                                          (Antalya)

28) Okan Gaytancıoğlu                               (Edirne)

29) Aytuğ Atıcı                                           (Mersin)

Gerekçe:

Hapis cezası seyahat hak ve özgürlüğünü ortadan kaldıran, bunun dışındaki bütün hak ve özgürlüklerin korunması gereken bir uygulamadır. Seyahat hakkı ve özgürlüğünün ortadan kaldırılması dışında yapılan kısıtlamalar, ortadan kaldırılan bütün hak ve özgürlükler fazladan cezalandırma anlamına gelir.

Ülkemizde uygulanan hapis cezası, yukarıda bahsi geçen tarifin oldukça uzağındadır. Temel hakları tek tek budayan yönetmelik ve kanunlar, seyahat özgürlüğüyle birlikte diğer pek çok hak ve özgürlüğü de mahpusların elinden almaktadır. Temel ihtiyaçları dahi kısıtlayan yasalarla birlikte keyfî ve hukuk dışı uygulamalar, hapishanelerde gayriinsani koşulların oluşmasında başlıca nedenler olmaktadır. Bu açıdan bakıldığında hapishaneler, ülkemizin on yıllardır dinmeden kanayan yarası olarak nitelendirilebilir. Yıllar geçmesine ve iktidarlar değişmesine rağmen, hapishaneler sorunu varlığını korumaya devam etmektedir ve mevcut durumda çözüm için ciddi bir politika ve niyetin olmadığı da ortadır.

Hapishaneler sorununun en acı yüzü ise hasta mahpuslar meselesidir. Her yıl onlarca insanın hayatını kaybettiği hapishanelerde, Adalet Bakanlığının açıklamasına göre 500'den fazla hasta bulunmaktadır. İnsan Hakları Derneğinin açıklamasına göre ise bu hastalardan 100 kadarı ölümcül noktadadır. Hapishanelerde cezai ehliyeti olmayan mahpuslar olduğu gibi, bazı hastalar ise yatalak durumdadır. Yeme, içme, nefes alma ve dışkılama dışında hiçbir yaşamsal aktivitesi olmayan bu insanların tahliye edilmemesi hukuki bağlamdaki sorunlarla birlikte, hapishaneler konusunda mevcut iktidarın hapishaneler politikasını ortaya koyan çarpıcı bir sonuçtur.

Adalet Bakanlığına bağlı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğünün resmî verilerine göre 2000-2011 yılları arasında hapishanelerde 2.024 kişi hayatını kaybetmiştir. Bu mahpuslardan bine yakını yeterli ve gerekli sağlık hizmeti alamadığı için hayatını kaybetmiştir. Aynı yıllar arasında intihar eden mahpus sayısı 432'dir. 2012 yılı içerisinde gerçekleşen ölüm sayısı ise 16 Haziran 2012 tarihi itibarıyla 50'ye yaklaşmıştır. Yukarıdaki rakamlar durumun ciddiyetini gözler önüne sererken sorunun siyaset kurumu tarafından da ciddiyetle ve bir an önce ele alınması gerektiğini göstermektedir.

Adalet Bakanlığının ilettiği diğer verilerde ise AKP Hükûmetinin ilk 4 yılı (2002-2005) baz alındığında 1.460 günde 365 mahkûm yani 4 günde 1 mahkûm yaşamını yitirirken, son 3,5 yılda (2012-29/06/2015 arası) 1.275 günde 1.253 kişi yani başka bir deyişle, günde 1 mahkûm hayatını kaybetmiştir.

AKP hükûmetleri döneminde 2.501 hasta mahkûm hayatını kaybetmiştir. 01/01/2006-29/06/2015 tarihleri arasında hayatını kaybedenlerden 462'si tutuklu yani hüküm giymemiş hasta mahkûmlardır. 2002 yılında hayatını kaybeden hasta mahkûm sayısı 71 iken 2014 yılında hayatını kaybeden hasta mahkûm sayısı 312 olmuştur. 2002-2014 yılları arasında, yıllar bazında karşılaştırıldığında ölüm oranında yüzde 439 artış olmuştur.

Ülke gündemine ölüm, isyan, yangın, ölüm oruçları, taciz, tecavüz, işkence ve kötü muamele gibi başlıklar altında gelen hapishaneler meselesi köklü bir reformu gerektirmektedir ve bu reformun en acil boyutunu da hasta mahpuslar konusu oluşturmaktadır.

Demokrasi, insan hakları ve hukuka aykırı olarak devralınan hapishaneler politikası, mevcut iktidar tarafından da aynı şekilde devam ettirilmektedir. Sadece 2012 yılının ilk altı ayında yaşanan 50'ye yakın ölüm vakası ve özellikle Pozantı, Şanlıurfa ve Şakran hapishanelerinde yaşanan olaylar bu tespitin yerindeliğine işaret ederken sorunun ulaştığı boyutları da gözler önüne sermektedir. Hapishanelerde yaşanan ölümler ve hak ihlalleri ciddi boyutlara ulaşmıştır ve bundan sonraki süreç için de başka ve yeni problemlerin habercisi durumundadır.

Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) 1946 yılında yaptığı tanıma göre: “Sağlık sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değil; bedence, ruhça ve sosyal yönden tam iyilik hâlidir.” Dünya Sağlık Örgütü tarafından yapılan bu sağlık tanımına bakıldığında, hasta mahpusların irdelenmesinin dışarıda normal bir yaşam süren kişinin sağlığının irdelenmesiyle birtakım farklılıklar içereceğini göz önünde bulundurmak gerekmektedir.

Hasta mahkûmlara eksik sağlık hizmeti verilmesi, hastalık durumlarının ölümcül seviyede olması en temel insan hakkı olan yaşam hakkına aykırıdır. Suçları ne olursa olsun, devletin güvencesi altında cezalarını çeken insanların yargının dışında tekrar cezalandırılması evrensel hukuk normlarıyla bağdaşmaz. Hasta mahkûmların sorunlarının incelenmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi için Meclis araştırması açılması elzemdir.

3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 26 milletvekilinin, İstanbul’a göçün yarattığı kentsel sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/113)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

1940'lı yıllardan beri İstanbul'a büyük bir iç göç akını yaşanıyor. Bu olgu neticesinde, artık İstanbul'da tarım alanları bitti, su havzaları büyük bir tehlikeyle karşı karşıya gelmeye başladı, kentin dokusu bozuldu, ulaşım durma noktasına geldi.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, İstanbul'un nüfusu son dört yılda 1 milyon 157 bin 576 kişi arttı. Bu gidişle 2050 yılında İstanbul nüfusunun 20 milyonu bulması bekleniyor. Mevcut plansızlık da göz önünde bulundurulduğunda, bu nüfus artışının İstanbul için büyük bir sorun olacağı, bu kenti yaşanamaz kılacağı kaçınılmaz görünüyor.

İstanbul'a gelen nüfusun kentlileşmesi, göçle gelen bu nüfusun barınma gibi sorunları ve bu göçün kentte yarattığı kentsel sorunların çözülmesi amacıyla; İstanbul'a yapılan olası göçle ilgili projeksiyonların yapılması, bu projeksiyonlara göre stratejiler geliştirilmesi için Anayasa'mızın 98’inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini saygılarımızla arz ederiz.

1) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                       (İstanbul)

2) Namık Havutça                                      (Balıkesir)

3) Atila Sertel                                            (İzmir)

4) Ahmet Akın                                            (Balıkesir)

5) Mahmut Tanal                                        (İstanbul)

6) Musa Çam                                             (İzmir)

7) Gülay Yedekci                                       (İstanbul)

8) Zeynel Emre                                          (İstanbul)

9) Erkan Aydın                                           (Bursa)

10) Candan Yüceer                                    (Tekirdağ)

11) Sibel Özdemir                                      (İstanbul)

12) Şerafettin Turpcu                                 (Zonguldak)

13) Ali Haydar Hakverdi                             (Ankara)

14) Gürsel Erol                                          (Tunceli)

15) Onursal Adıgüzel                                 (İstanbul)

16) Didem Engin                                        (İstanbul)

17) Melike Basmacı                                   (Denizli)

18) Özkan Yalım                                        (Uşak)

19) Tekin Bingöl                                        (Ankara)

20) Gamze Akkuş İlgezdi                            (İstanbul)

21) Ünal Demirtaş                                     (Zonguldak)

22) Kadim Durmaz                                     (Tokat)

23) Zülfikar İnönü Tümer                            (Adana)

24) Haydar Akar                                        (Kocaeli)

25) Devrim Kök                                          (Antalya)

26) Okan Gaytancıoğlu                               (Edirne)

27) Aytuğ Atıcı                                           (Mersin)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın milletvekilleri, önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Şimdi Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- AK PARTİ Grubunun, gündemin yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun 10 Mart 2016 Perşembe günkü birleşiminde 123, 136, 148, 176, 13, 14, 15, 16, 17, 20, 21, 22, 23 ve 25 sıra sayılı kanun tasarılarının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine ve yukarıdaki işlerin tamamlanması hâlinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin 15, 16 ve 17 Mart 2016 Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri toplanmamasına; 22 Mart 2016 Salı günkü birleşiminde bir saat süreyle sözlü soruların görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine ilişkin önerisi

10/3/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 10/3/2016 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince grubumuzun ekteki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                       Mehmet Naci Bostancı

                                                                                 Amasya

                                                                 AK PARTİ Grubu Başkan Vekili

Öneri:

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer işler" kısmında bulunan 123, 136, 148, 176, 13, 14, 15, 16, 17, 20, 21, 22, 23 ve 25 sıra sayılı kanun tasarılarının bu kısmın sırasıyla 2, 3, 4, 5, 6 , 7, 8 , 9, 10 ,11, 12 ,13, 14 ve 15 inci sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi, Genel Kurulun 10 Mart 2016 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde 123, 136, 148, 176, 13, 14, 15, 16, 17, 20, 21, 22, 23 ve 25 sıra sayılı kanun tasarılarının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi ve yukarıdaki işlerin tamamlanması hâlinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin 15, 16 ve 17 Mart 2016 salı, çarşamba ve perşembe günleri toplanmaması, 22 Mart 2016 Salı günkü birleşiminde bir saat süreyle sözlü soruların görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi önerilmiştir.

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir.

Şimdi, Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- HDP Grubunun, Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan ve arkadaşları tarafından, Türkiye'de kadın mülteci ve sığınmacıların yaşadığı sorunlar ve bu sorunların giderilmesi için gerekli önlem ve politikaların belirlenmesi amacıyla 4/3/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 10 Mart 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 10/3/2016 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                             İdris Baluken

                                                                               Diyarbakır

                                                                         Grup Başkan Vekili

Öneri:

4 Mart 2016 tarihinde Van Milletvekili Sayın Bedia Özgökçe Ertan ve arkadaşları tarafından (1327 esas numaralı) Türkiye'de kadın mülteci ve sığınmacıların yaşadığı sorunlar ve bu sorunların giderilmesi için gerekli önlem ve politikaların belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 10/3/2016 Perşembe günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi grup önerisi üzerinde ilk konuşmacı, Diyarbakır Milletvekili Sayın Çağlar Demirel. (HDP sıralarından alkışlar)

Sayın Demirel, süreniz on dakika.

Buyurun.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, öncelikle, 8 Mart haftası dolayısıyla, Başkan başta sizin, tüm kadın milletvekili arkadaşlarımızın ve Mecliste çalışan emekçi arkadaşlarımızın, ekranları başında bizleri izleyen, dinleyen kadınların, işçilerin, fabrikalarda çalışan kadınların, emekçilerin, sokakta, evde ev içi emeği görülmeyen kadınların ve ayrıca cezaevlerinde tutsak olan tüm kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutlamak istiyorum. Her ne kadar Türkiye'de 8 Mart bu yıl birkaç ilde yasaklansa da ve kadınların alana çıkması engellense de kadının mücadelesi, özgürlük ve demokrasi talepleri hiçbir zaman engellenemeyecektir diyoruz ve kadınlar bu yıl da bir hafta boyunca 8 Mart dolayısıyla alanlarda yer aldı. Tüm kadınların 8 Mart Kadınlar Günü’nü kutladığımı bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Bunun yanı sıra, Kürt kadın siyasetçiler Seve Demir, Pakize Nayır ve Fatma Uyar şahsında katledilen tüm kadınları da saygıyla, hürmetle, minnetle andığımı ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, bugün aynı zamanda, 1972 yılında Deniz Gezmiş’in, Yusuf Aslan’ın ve Hüseyin İnan’ın idam kararının Türkiye Büyük Millet Meclisinde onaylandığı bir gündür. Evet, daha önce, Deniz Gezmiş’in doğum gününde, hepimiz, bu onayı ve bu idamı kınadığımızı ve bu tür durumların bir daha yaşanmaması için düşüncelerimizi ifade ettik bu kürsülerden. Tekrar diyoruz ki: Bu Meclis geçmişte bu eksikliklere düşmüş ve böyle kararlar almışsa da bundan sonra, tarihe kötü emeller oluşmaması açısından, Meclisin alacağı her kararı iyi düşünmesi ve bundan sonraki süreçte de bu tarihsel sürecin her yönüyle hesabını verecek kararlara imza atması gerektiğini bir kez daha ifade ediyor ve Yusuf Aslan’ı, Deniz Gezmiş’i, Hüseyin İnan’ı saygıyla anıyorum.

Evet, belki bugün gündemimiz mülteci kadınlara ilişkin yaşanan sorunları dile getirmektir ama ben ondan önce, kadınların Türkiye’de yaşadığı sorunları ve aslında, kadınların yaşamış oldukları sorunlarla birlikte mücadele ve özgürlük taleplerini ifade etmek istiyorum. Kadına yönelik her türlü şiddet ve ayrımcılığa karşı kadın örgütlerinin yıllardır yürütmüş olduğu mücadeleyle ülkemizde kadın mücadelesinin geniş bir yer kapladığını biliyoruz ama bunun öncülüğünü yapan Kürt kadınları başta olmak üzere, dünyada, Orta Doğu’da, Türkiye’de ve birçok ülkede kadınlar örgütlenerek, mücadelelerini büyüterek taleplerini dile getirmiş ve yasal, anayasal statülerini elde etmek için mücadele etmişlerdir. Bugün, hakeza, her ne kadar kadını eve kapatan ve kadını evde çocuk doğurmaya zorlayan anlayış olsa da kadınlar, alanlarda mücadelelerini, direnişlerini, özgürlük, demokrasi ve barış için en ön saflarda yer aldıklarını ifade etmişlerdir.

Evet, belki 8 Martlarda bunları alanlarda ifade eden kadınlar ama tarih boyunca yaşamın her alanında eşitlik ve özgürlük için mücadele etmiş ve bunun birçok kazanımını elde etmişlerdir. Eğer bugün, bu kazanımlar gelişmişse bu kadın mücadelesinden geliştiğini bir kez daha bilmek gerekiyor.

Kürt kadınının, KJA’nın yapmış olduğu mücadelede kadınların yaşamın her alanında yer aldıklarını ve karar mekanizmalarında, siyasi, sosyal, kültürel ve yaşamın her alanında yer aldıklarını ifade edebiliriz. Yine, feminist kadın örgütlerinin mücadelesiyle bugün kadına yönelik şiddet ve ayrımcılığın ve kadınların yasal statülerine kavuşması için yapmış olduğu mücadeleyi bir kez daha anmak ve bu mücadeleyi daha fazla büyütmek arzusunda olduğumuzu ve bunun için de mücadele yürüttüğümüzü bir kez daha söylemek istiyorum.

Evet, göçenlerin çok yoğun yaşandığı… Özelde de savaşın derinleşmesiyle birlikte göçenlerin, yerinden yurdundan edilenlerin aslında yarısından fazlası kadınlardır. Burada, Türkiye’de iç göçün yaşandığı ve savaşlarla birlikte derinleştiği bu süreci bir kez daha ifade ederek özelde 1990’lı yıllarda, daha şimdi de günümüzde, yerinden yurdundan edilen kadınların sorunlarını görmek ve buna çözüm üretmek için bir araştırma önergesi getirdik. Evet, hem iç göçü hem de dış göçleri engellemek için yapacağımız çalışmalarda kadınlar olarak hangi düşünceden olursak olalım, hangi partide yer alıyorsak alalım ama kadınların kadın kimliğiyle bir araya gelmesi ve bu sorunları araştırarak birlikte çözmesi bizim için çok önemli bir konudur.

Biz kadınlar, kadın kimliğimizle bir araya gelip barışı örebiliriz, kadına yönelik şiddeti önleyebiliriz, kadınlara ayrımcılık uygulayan bütün politikaları değiştirebiliriz ve “mülteci kadınlar” olarak ifade edilen, özelde DAİŞ’in çetevari zihniyetiyle uyguladığı kadınlara yönelik şiddet ve özelde kadınları köle pazarında satmaya çalıştığı anlayış nedeniyle kadınların, bulundukları alanları terk etmeleriyle ve özelde Suriye’de ve Orta Doğu’da yaşanan savaşlardan kaynaklı geçiş alanı olarak buraya, Türkiye’ye daha fazla geldiklerini biliyoruz.

Evet, 3 milyon olduğu ifade edilen, “mülteciler” olarak ifade edilen ve hâlâ statüleri belli olmayan insanların yarısından fazlası kadınlardır. Kadınların hem yerlerinden ve yurtlarından edilmelerinden hem de çocuklarıyla birlikte geliş aşamalarında yaşadıkları cinsel istismarlardan tutalım, yaşadıkları tüm sorunlarıyla birlikte, geldikleri yerlerde de sorunlarının 2 katına vardığı bir durumla karşılaşmış durumdayız.

Türkiye’ye gelen sığınmacı mültecilerden kadınların yaşadıkları sorunların ne olduğunu çok ayrıntılarıyla bilmiyoruz. Evet, Birleşmiş Milletlerin, bazı sivil toplum kuruluşlarının bu konuda yapmış oldukları çalışmalar vardır ama biz diyoruz ki: Biz Parlamentoda, tüm siyasi partilerdeki kadınlarla birlikte, kadınların sorunlarını sivil toplum örgütleriyle birlikte yerinde görmek ve onların sorunlarına çözüm üretebilen bir Parlamentoyu hayata geçirmek için bir komisyon oluşturabiliriz.

Biz farklı düşünebiliriz, farklı sivil toplum örgütlerinde, farklı düşüncelerde yer alan kadın arkadaşlarımız olabilir. Hep birlikte kadın kimliğiyle bir araya gelip kadın sorununu birlikte çözebiliriz diyoruz ve kadına yönelik şiddetin, toplumun her alanında yaşanan şiddetin önüne geçebilmek için kadın dayanışması ve kadın politikalarının yasalaşmasıyla ilgili çabayı ve çalışmayı Parlamentoda gerçekleştirebiliriz. Bu amaçla, özelde dil sorunu yaşayan ve Türkiye’ye gelip dil sorunu yaşayan kadınlar ya evlere kapanmaktalar ya da çalışma alanı ve istihdam alanı bile bulamamaktadırlar.

Yine, tonlarca sağlık sorunu yaşayan kadın arkadaşlarımızın sorunlarına bir nebze de olsa çare bulmak ve onların sorunlarını gidermek bizim sorumluluğumuzdadır.

Yine, bulundukları alanlardan, özelde de istihdam alanı açısından baktığımızda ya hiç çalışmıyor durumda ya da çalıştırıldığı zaman da daha düşük ücretlerle, daha fazla emekle daha düşük ücretlerde çalıştırılan bir kadın profilini görmek mümkündür.

O yüzden şunu bir kez daha net olarak ifade ediyoruz: Gelen göçmen kadınların ya da mülteci olarak, statüsü ne olursa olsun gelen bütün kadınların, statüsü de belirlenmemiş bütün kadınların yaşadıkları sorunları, şiddet, cinsel istismar, ekonomik, kültürel ve toplumsal sorunları araştıralım ve bu sorunlara ilişkin çözüm üretecek politikaları hayata geçirelim diyorum. Ve bu yüzden genel anlamda Parlamentoda bir kez daha tekrarlayarak ifade ediyorum ki 4 partiden kadın arkadaşlarla bu konuya “Evet.” diyelim ve kadınlardan oluşan bir komisyonla bu soruna eğilelim diyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Demirel.

Grup önerisi üzerinde ikinci konuşmacı Muğla Milletvekili Sayın Nurettin Demir. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Demir, süreniz on dakika.

Buyurun.

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Değerli Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisinin önergesi üzerine söz almış durumdayım, lehine konuşuyorum.

Efendim, bu sığınmacı konusu gerçekten… Nasıl oldu da Türkiye böyle büyük bir sığınmacı, mülteci sorunuyla karşı karşıya kaldı, biraz anımsamakta yarar var. Tabii, biliyorsunuz, özellikle o zamanın Başbakanı -şimdiki Sayın Cumhurbaşkanı- ve o zamanın Dışişleri Bakanı, Esad’la çok iyi görüşmelerde bulunuyorlardı; hafta sonları tatillere çıkıyorlardı ailecek, birlikte yemek yiyorlardı ve dünya konjonktüründe baktığımız zaman, petrol ve para sorunlarıyla, Orta Doğu’da paylaşım, büyük Orta Doğu politikalarının sonucunda Suriye’nin parçalanması gerekiyordu. Eş başkanlığı üstüne aldı Türkiye’deki yöneticilerimiz ve birden ne olduysa karşılıklı büyük bir atışmayla, çatışmayla dost olduğumuz hemen düşman oldu ve hatta “Üç ay içerisinde Şam’a gideceğiz, orada namaz kılacağız.” diye açıklamalarda bulunurlarken birden de baktık ki oradan yaklaşık olarak 2,5-3 milyon civarında Suriyeli sığınmacıyı Türkiye topraklarında görüverdik.

Tabii ki bu çok önemli bir sorunu Türkiye’nin. Bugün baktığımızda dünyada da -Türkiye’de terör hemen hemen öncelikli bir sorun ama- gerçekten göç, göçmen, sığınmacı, mülteci en önemli dünya sorunu. Şu anda, İkinci Dünya Harbi’nden sonra, baktığımızda, en büyük göçmenin bu tarihte, bu yüzyılda yaşadığını görüyoruz. Maalesef, bugün yerinden yurdundan edilen insan sayısı 50 milyona yaklaşmış durumda. Çok büyük bir rakam.

Değerli arkadaşlar, biz Brüksel’e üç partiden birer milletvekili gittiğimizde Avrupa Parlamentosunda gördüğümüz tablo şuydu: Bütün Akdeniz’in etrafında insanlar yeni güvenlikli bir ortam, yaşam ortamı bulmak için denizlere kendilerini atıyorlar, bir şekilde Avrupa’ya ulaşmaya çalışıyorlar. Tabii ki bu ulaşma sürecinde de birçok insanın öldüğünü, yaralandığını ya da geriye püskürtüldüğünü görüyoruz ve Avrupa Birliğinin de özellikle bu konuda çok ciddi bir endişe duymaya başladığını görüyoruz. Avrupalılar “Biz bunu nasıl yaparız? Nasıl püskürtürüz? Nasıl bu beladan kurtuluruz?” diye apar topar birçok politikalar geliştirmeye başladılar ve hatta, Schengen politikalarının ortadan kalkacağının, yıkılacağının, böyle bir dünyanın ortadan kalkacağının endişesi içerisinde yani Avrupa Birliğinin bölünüp parçalanacağının hissiyatına vardılar. Çünkü, o gün Parlamentoya gelen özellikle Akdeniz ülkelerinden parlamenterler, Avrupa’nın ve emperyalizmin, emperyalistlerin, Yeni Dünya emperyalistlerinin, kapitalistlerin bu konuda, buradaki, Suriye’deki, Orta Doğu’daki savaşı kışkırttığını, silah sattığını ve bu kadar insanın maalesef yerinden yurdundan edildiğini ortaya koydular.

Dolayısıyla, şimdi geldiğimiz noktada, baktığımız noktada Avrupa Birliği ne yapsın, ne etsin? İki tane tampon bölge oluşturmaya çalıştılar ve oradaki önerilerden bir tanesi, öncelikle Sırbistan’ı ve Türkiye’yi tampon bölge olarak düşünüyorlardı ama Sırbistan’dan o kadar büyük bir tepki geldi ki şimdi, Yunanistan ile Türkiye’yi…

Peki, bunu nasıl yapacaklar? İşte, geçenlerde de hep beraber gördük ki Sayın Başbakan, Merkel’le altı saat -altı saat ne konuştular bilemiyoruz- sanıyorum bir koyun pazarlığı yaptılar, bu koyun pazarlığını tabii ki Kayseri pazarlığı olarak ortaya koydu ve Başbakan, sanki Viyana savaşı kazanmış edalarıyla Türkiye’ye geldi, dedi ki: “3 milyarı 6 milyar yaptık, haydi gözünüz aydın.” Sayın Cumhurbaşkanı da bu pazarlıktan inşallah büyük paralarla döner diye bu insanları bir koyun satmış edasıyla, bir incir satmış edasıyla tablo ortaya koyunca, insan hakları açısından baktığımızda, gerçekten utanç verici bir tablo.

Yaşanan bir insanlık dramı maalesef. Türkiye'de… Biz, Cumhuriyet Halk Partisi Mülteci ve Sığınmacılar Komisyonu olarak, Veli Ağbaba, Mustafa Balbay ve özellikle Özcan Purçu gibi milletvekilleriyle birlikte çeşitli bölgelerdeki sığınmacıların yaşamış olduğu dramları yerinde giderek inceledik. Gördük ki, özellikle Seferihisar’da, Bodrum’da yüzlerce, binlerce insan maalesef, yalın ayak ve başı kabak, hiçbir imkânları olmadan karşıya geçmeye çalışıyorlar, yüzmeye çalışıyorlar, botlarla geçmeye çalışıyorlar ve ölüyorlar. Bugüne kadar ölen mülteci ve sığınmacı sayısı 3.500 arkadaşlar, 3.500 kişi, hatta daha fazla insan maalesef öldü ve ölmeye de devam ediyor. Haberleri görüyoruz ama insanların vicdanı kalmamış, yüreği kalmamış, o kadar sıradan bir haber hâline geldi ki.

Bakın, biz Seferihisar’a gittik, Özcan Purçu’yla birlikte gidip olayları yerinde gördük, gerçekten büyük bir üzüntü duyduk. Karakolda 23 mülteci, 9-10 kişi yaşamını kaybetmiş, eşlerini kaybetmiş, çocuklarını kaybetmiş. Bir adam ağlamayı unutmuş, donuk bir yüz, gözyaşı düştü düşecek gözünden, ne olduğunun farkında değil arkadaşlar, ne olduğunun farkında değil. Olan olay, karısını kaybetmiş, çocuklarını kaybetmiş, yani bundan sonra dünyada onun geleceğiyle ilgili ne olacağının ne farkında ne beklentisinde. Önüne konulan bir tabak yemeğin de bir kaşığını almış, yarısı tabağın içinde. Böyle bir tablo arkadaşlar, bunu çok daha artırabiliriz. Aylan bebeğin gittiği yeri gördük sabah beş, beş buçukta.

Gerçekten ben, iktidar partisinin milletvekillerinin de o bölgelere gidip onların yaşadıklarını görmesini, yani bunu yaşamalarını isterdim arkadaşlar. Yani hepimiz insanız, hepimiz bir can taşıyoruz, yürek taşıyoruz, vicdan taşıyoruz. Yani bir kere de siz gidin kardeşim. Yani hep Ankara’da durarak bunları bir şekilde çözemeyiz. Dolayısıyla, insanlar acılar çekiyor, özellikle, en büyük acıları kadınlar ve çocuklar çekiyor. Tabii ki, Türkiye gerçekten takdir edilecek bir ev sahipliği yaptı ama bu ev sahipliğinin budan sonraki süreçte ne noktalara gideceği, nasıl gideceği, nasıl çözüleceği gerçekten, iktidar partisinin sadece, biraz önce söylediğim gibi ve gerçekten de utandığım, bir koyun pazarlığı, incir pazarlığı ötesinde ciddi önlemleri almadığını ve muhalefet partilerinin önerilerini dikkate almadığını gördüğüm için üzülüyorum.

Peki, nedir bizim önerimiz? Önerimiz şu arkadaşlar: Türkiye büyük bir göçmen, sığınmacı sorunuyla baş başa. Peki, ne yapmamız lazım? Yani bunları yermek mi lazım, bunları göz ardı mı etmek lazım? Hayır, bir göç ve uyum bakanlığının mutlaka, Türkiye’de ivedilikle oluşması lazım. Diğer bakanlıklarda kurulacak AFAD’ın ya da Turizm Bakanlığının, yok Millî Eğitim Bakanlığının, yok Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının bir dairesinin dağınık bir şekilde bu sorunların üstesinden gelmesi mümkün değil. Bu sorunların köklü bir şekilde çözülmesi gerekir diye düşünüyoruz. Çok daha fazla, Mecliste bu konunun değerlendirilip ciddi bir araştırma komisyonu kurulup bu konuları özellikle kadınların veya kadınların düşürüldüğü fuhuş olaylarının, uyuşturucu olaylarının ve çocukların, dağılmış aile ortamlarının ivedilikle çözülmesi ve çocukların eğitimiyle ilgili ciddi çalışmaları bizim de yapmamız gerektiği düşüncesindeyim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURETTİN DEMİR (Devamla) – Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Demir.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Grup önerisi üzerinde üçüncü…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Kısa bir açıklama yapabilir miyim?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı.

Görmedim, kusura bakmayın.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Estağfurullah.

BAŞKAN – Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

14.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Burada, Avrupa Birliğiyle yapılan müzakerelere ve mültecilere ilişkin elde edilen kazanımlara, gelişmelere ilişkin sayın konuşmacı, daha içerikli, müzakerelerin mahiyetine yönelik eleştiri getirebilirdi ve esasen, biz, kendisinden on dakikalık bir konuşma içerisinde, zamanın elverdiği ölçüde bunu yapmasını beklerdik, fakat değerli konuşmacı, hafife alıcı, alaycı, “koyun pazarlığı”, “incir pazarlığı” gibi, ilgili kişileri de bir nevi tahkir edici ve küçültücü ama müzakerelerin içeriğine ilişkin tek söz söylemeyen bir dille bu konuları konuştu. Bunun uygun bir dil olmadığı, herhâlde bütün Meclisin dikkatindedir diye düşünüyorum. Müzakerelere yönelik eleştirilere eyvallah, ne konuşuldu, ne kazanıldı, ne yapıldı, mültecilere ilişkin elde edilenler nedir, bunlara yönelik eleştirilere de eyvallah, fakat tek kelime etmeksizin “koyun pazarlığı”, “incir pazarlığı” gibi hafife alıcı, Türkiye ile Suriye arasında yaşanan gelişmeleri, geçmişi, bugünü yine aynı şekilde hafife alıcı bir dil, doğrusu uygun bulmadım. Bunu arz etmek istedim.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederiz Sayın Bostancı.

Sayın Özel, buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, Sayın Bostancı, konuşmacımızın yapmış olduğu eleştirilere cevap verirken öyle açıklamalarda bulundu ki sanki konuşmacımız… Ki biz çok dikkatle takip ettik, partimizde çok sayıda komisyonda görev yapan, parmak bastığı her konuda ses getiren, örneğin geçen sene Pozantı Cezaevindeki çocuklara yapılan zulmü ve uygunsuz muameleyi gündeme getirip, iktidar bunu reddettikten üç gün sonra Pozantı Cezaevinin kapatılmasıyla sonuçlanacak olan raporu yazan heyetin ve şu anda da sığınmacılarla ilgili çalışmaları yapan heyetimizin üyelerinden bir tanesi. Onun açıklamalarını içeriksiz, eleştirilerini alaycı şekilde nitelendirerek, kendisine ve grubumuza sataşmada bulunmuştur, cevap hakkı kullanmak isteriz.

BAŞKAN – Peki Sayın Özel.

Sayın Demir, siz mi konuşacaksınız?

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Evet efendim.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika size söz veriyorum.

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Değerli Grup Başkan Vekilim, içeriğin, kendisine göre tatmin etmediğini söyledi. Ben şunu söylemek istedim -galiba anlayamadı- ben şunu söylüyorum: Sayın Başbakan ile Merkel, sanıyorum, beştaş oynamadılar galiba altı saat. Altı saatte ne görüştüler? İçeriğini siz biliyor musunuz? İçeriğini biliyorsanız açıklayın, biz de size ona göre ifadede bulunalım.

Ben, Avrupa Birliği Uyum Komisyonundayım, günlerce bu konuları konuşuyoruz. Brüksel’e Hamza Dağ’la birlikte gittik; oradaki görüşmeleri yakinen izledik, önerilerimizi konuştuk. Yani, neyi söyleyeceğiz ki? Önerimiz çok net ve açık; diyoruz ki: Ciddi bir sorun var, Türkiye'nin geleceği açısından da çok ciddi sorunlar artarak artacak. Dolayısıyla, bir göçmen ve uyum bakanlığının en iyi şekilde politikalar oluşturacak şekilde örgütlenmesi gerektiğini söylüyoruz, daha ne diyelim?

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Demir.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan ve arkadaşları tarafından, Türkiye'de kadın mülteci ve sığınmacıların yaşadığı sorunlar ve bu sorunların giderilmesi için gerekli önlem ve politikaların belirlenmesi amacıyla 4/3/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 10 Mart 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi Grubunun önerisi üzerinde üçüncü konuşmacı, Kars Milletvekili Sayın Ayhan Bilgen. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Bilgen.

AYHAN BİLGEN (Kars) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, mülteci sorunuyla ilgili Türkiye'nin, belki, ciddi bir yüzleşmeye ihtiyacı olduğunu Suriye’de yaşanan savaşla öğrenmiş olması acı bir durumdur. Elbette, sadece bugünkü iktidarın değil geçmişteki iktidarların da bölgesel ilişkilerinde, bölgedeki gelişmelerin Türkiye'nin iç siyasetini etkileme potansiyeli açısından mülteci sorununun kritik rolünü daha ciddi idrak etmesi gerekirdi.

Afganistan’da yaşanan savaş, İran-Irak Savaşı, Irak’ın işgali ve o dönemde yaşananlar… Aslında, Türkiye'nin mülteci sorunuyla daha erken yüzleşmesi ve bu konuda daha insani düzenlemeleri, bu kadar gecikmeden yapması beklenirdi. Ne yazık ki Türkiye, koyduğu coğrafi çekincelerle, Türkiye'nin doğusundan gelenlerin mülteci haklarına sahip olmasına imkân tanımıyor. Elbette, mülteci sorunuyla ilgili duyarlılık aynı zamanda ekonomik gücünüzle ilgili. Yani, bulunduğunuz coğrafya sürekli mülteci üretiyorsa, sürekli savaşlar, sürekli kaos, ekonomik krizler yaşanıyorsa bu coğrafyada mültecilerle ilgili sadece bir taahhütte bulunmak, sadece soyut insan hakları bağlamlı tartışmak değil, aynı zamanda bu ülkelerle ilişkinizde yeni mülteci akınına maruz kalmamaya dair bir stratejinizin, bir dış politikanızın olması gerekiyor. Bu konuda, geçmişte, aslında son derece insanlık açısından utanç verici şeyleri Türkiye yaşadı. Mesela, Çeçenistan savaşı sırasında ve sonrasında ben, sadece İstanbul’da kaldıkları, adına kamp bile denemeyecek mekânlarda doğrudan insan hakları savunucusu olarak çalışma imkânı buldum. Biri Ümraniye’de caminin altı olmak üzere yüzlerce insanın kaldığı bir ortam; biri, işte, Beykoz’da terk edilmiş ya da bir hayırsever tarafından tahsis edilmiş bir bina. Bu şartlarda, koğuş gibi bir odada onlarca erkeğin, başka bir odada onlarca çocuğun ya da kadının kaldığı ortamlarda yıllarca yaşamak zorunda kaldılar. Ama, keşke sorun sadece yaşam koşullarıyla ilgili olsaydı, sadece o çocukların eğitim, sağlık, barınma imkânlarından mahrumiyetiyle ilgili olsaydı. Daha ciddi boyutlar var. Mesela, Türkiye’de Çeçen mültecilerle ilgili en duyarlı isimlerden biri olduğunu herkesin kabul ettiği, bildiği Medet Ünlü, Ankara’da iş yerinde bir suikasta kurban gitti. Medet Ünlü suikastının failleri henüz yakalanamadı. Medet Ünlü, insan hakları alanında çalışan ve Türkiye’den ciddi insani yardımlar organize ederek Çeçenlere ulaşmasına aracılık eden, yardımcı olan birisidir. Belki bu Meclis çok gündemine almak istemeyebilir ama ailesinin ve yakınlarının Medet Ünlü’yle ilgili iddiası şu: Medet Ünlü’nün, Çeçenlerin Suriye’deki savaşa, El Kaide bağlantılı örgütlere savaşçı olarak götürülmesine karşı çıktığı için, IŞİD ve benzeri örgütlere savaşçı olarak götürülmesine direndiği için, karşı çıktığı için yine Kafkasya kökenli ama El Kaide’yle bağlantılı kişi ya da örgütler tarafından öldürüldüğüne dair ciddi bir iddia var. Ankara’nın göbeğinde, bürosunda infaz edildi, öldürüldü; faili meçhul.

Başka çok ciddi örnekler var. Mesela, Türkiye'ye diğer ülkelerin devlet başkanları geldiğinde peşinen suçlu kabul edilip, tutuklanıp sonra o devlet başkanı gittiğinde… Zaten bırakılır, hakkında ciddi bir iddia yok ama sırf uluslararası platformlarda “Bakın, biz işte muhaliflerinizi tutukladık, gözaltına aldık, çok ciddi emniyet tedbirleri aldık.” demek için bu uygulamalar yapılır, yaygın bir uygulamadır. Bu şekilde tutuklanıp sonra o ülke devlet başkanı döndükten sonra aylarca gözaltı merkezlerinde unutulan, yakını, tanıdığı olmadığı için, haklarını arayacak kimse de bulunmadığı için gözaltı merkezlerinde unutulanlar var. Festus Okey vakası başlı başına kamuoyunun bildiği bir vaka, ayrıntısına dönmek istemiyorum.

Sonuç itibarıyla, Türkiye'de mülteci sorununun İçişleri Bakanlığı hiyerarşisi içerisinde ele alınıyor olmasının kendisi aslında bir sorundur çünkü mülteci sorunu artık dünyada sadece bir güvenlik sorunu değildir. Mülteci sorununa eğer sosyal boyutu itibarıyla bakmıyorsanız yani insan haklarının bir parçası olarak görmüyorsanız o takdirde işi sadece güvenlik tedbiri bağlamında ele alırsınız. Böyle bile ele alıyor olsak aslında Suriye’den gelen mültecilerle ilgili çok ciddi iddialar var yani ciddi güvenlik zafiyetleri var. Bu iddiaları şimdi tekrar uzun uzun burada aktarmak istemiyorum ama daha önce bu mülteci kamplarının kuruluşu sırasında Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin çok ciddi uyarıları oldu, dediler ki: “Bunun standartları var. Mülteci kampları savaşın devam ettiği ülke sınırına çok yakın kurulamaz.” Neden? Çünkü orada bir iç savaş var ve o kamplarda kalanların o ülkeye geri dönüp savaşa katıldıklarıyla ilgili bir iddia olursa orası mülteci kampı olmaktan çıkar, başka bir şey olur.

Bakın, resmî rakamlara göre Suriyeli olup Türkiye'de ameliyat edilen, mülteci kamplarında kalan ya da başka ortamlarda kalanlarla ilgili rakam 320 bin civarında. Bizim için mülteci hakları, insan hakları, hasta hakları her şeyin üzerindedir, bu anlamda herhangi bir polemik için söylemiyorum. Ama, bu 320 bin kişinin ameliyat nedenlerinin ne olabileceği -savaşta yaralanan mı- tedavi olduktan sonra savaşmak üzere oraya geri dönenlerin ne kadar olduğu, ne kadarının tedavi gördükten sonra gözaltı ya da diğer muamelelere tabi olduğu konusu ciddi bir tartışma konusudur.

Eğitim hakkıyla ilgili söylenecek çok şey var. Şu anda 18 yaş altındakilerin rakamı yüzde 52 civarında ama Türkiye’deki zorunlu eğitim yaş kategorisine girenlerin rakamı da yaklaşık 700 bin civarında. Şimdi, bunların içerisinde tabii ki ailelerden, eğitim almalarını istemeyenler, Türkiye eğitim sisteminden rahatsızlıkları dolayısıyla böyle bir beklenti içerisinde olmayanlar bulunabilir, bu ayrı bir tartışma konusu. Ama, bununla ilgili düzenlemelerin, bununla ilgili kalıcı planlamaların ne kadar büyük bir maliyet getireceği dikkate alınarak aslında bu işin çözümünün Suriye’de bir an önce barışın sağlanması, bir an önce istikrarın devam etmesi… Kriz yönetme, krizden faydalanma, krizi bir siyasi çıkara dönüştürme stratejisinden bir an önce vazgeçilmesi gerekiyor.

Evet, burada çatışmanın devam etmesi Suudi Arabistan açısından anlamlı ve faydalı olabilir. Suriye’deki savaşın, vesayet savaşının Suudi Arabistan’a sıçramaması, Suudi Arabistan’ın mezhepsel, etnik durumu açısından anlamlı olabilir ama Türkiye gibi en uzun sınırı Suriye’yle olan bir ülkede, burada bir an önce barış görüşmelerinin başarıya ulaşmasına ve aslında bir an önce odak ülkeye geri dönüşün sağlanmasına dair bir stratejinin esas alınması gerekiyor. Yoksa milyonlarla ifade edilen bir tablo var. Bunların kamplarda kalanlarının oranı öyle iddia edildiği gibi tabii milyonlarla falan ifade edilecek rakamlar da değil. Zaten galiba AB’yle görüşmelerdeki asıl kriz noktalarından birisi de bu; resmî rakamların 250 bin civarında olduğu yönünde. Şimdi “Milyonlarca Suriyeli var.” diyorsunuz, buna dair bir rakam talep ediyorsunuz Avrupa Birliğinden; onlar mülteci kamplarında kalanların sayısını sorduğunda da işte 250 bin civarında rakam veriyorsunuz. Şimdi, insanların dayanışmayla, vakıflar, dernekler, belediyeler marifetiyle çözdüğü bir sorunun külfetini, yükünü devlet taşıyormuş gibi bir talepte bulunduğunuzda, hem uluslararası arenada inandırıcılığınız kalmıyor hem de bu işi sanki ekonomik bir ranta dönüştürmek niyetindeymişsiniz gibi bir algı oluşuyor.

Sayın Cumhurbaşkanı bugün yine açıklama yaptı bu konuyla ilgili, diyor ki: “Geçmişte biz zaten harcamamızı yaptık, onun için, gelin, bakın yatırımlarımıza, parayı bize nakit ödeyin.” Oysa, Avrupa Birliğinin finans sisteminde böyle bir yöntem yok. Avrupa Birliği ülkelerinin, bir kere, bu yükü paylaşması gerekiyor, her ülke, her üye ülke kendi gücü ölçeğinde buna doğrudan katkı sunacak. Şimdi, bu katkıyı Avrupa Birliği ülkeleri ne zaman, nasıl, ne kadar kabul edecekler? Benim bildiğim kadarıyla zaten bu ödeme 2018 sonuna kadar planlanıyor yani öyle nakit bir parayı gidip, tahsil edip gelme imkânı yok. Bir de Sayın Cumhurbaşkanı diyor ki: “Bu işi bilen birilerini gönderin, gelsin, bir baksın. Yani, eğer yaptığımız yatırımlar bu rakamları hak etmiyorsa, tamam, o zaman konuşalım.” Şimdi, her konuyu bilen bir Cumhurbaşkanı mülteci sorununu da biliyor gibi konuşuyor ama ne Avrupa Birliğinin insani yardım çalışmaları böyle yürüyor ne de proje fonlama sistemi böyle değil. Çünkü onlar şöyle bakarlar olaya: Nakit para ödendiğinde suistimal, rüşvet falan olabilir, bunun denetim, serbest bırakılma sistemleri var. Bu sistemler yokmuş gibi konuşmak Türkiye’yi de uluslararası arenada ciddi biçimde zora sokuyor.

Herkesi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bilgen.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisi üzerinde aleyhinde olmak üzere son konuşmacı Kocaeli Milletvekili Sayın Radiye Sezer Katırcıoğlu.

Buyurun Sayın Katırcıoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; HDP’nin Türkiye’de bulunan kadın ve mülteci sığınmacıların yaşadığı sorunlarla ilgili önerisi aleyhinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Konuşmamın gündemi, Suriye’de yaşanan çatışma ve bu çatışmanın neden olduğu en büyük mesele olan mülteci sorunu ve daha da hassas değerlendirilmesi gereken kadın mültecilerdir.

Suriye’de süren savaşın 5’inci yılında yeni aktörlerin de dâhil olmasıyla savaş yeni boyut kazanmış, çatışmalar daha da şiddetlenmiştir. Maalesef, savaşın başladığı yıllardan beri artarak devam eden bir göç hareketliliği yaşanmaya devam ediyor. Yanı başımızda yaşanan insanlık dramına Türkiye, duyarsız kalmayarak, âdeta tarihe mal olacak destansı bir kardeşlik örneği sergileyerek, Suriyeli kardeşlerimize kapılarını açarak onlara sahip çıkmıştır. Türkiye, kurum ve kuruluşlarıyla ilkesel bir tutum takınmış, zorda olana, yardıma muhtaç olana ırkı, dini ve mezhebiyle ilgilenmeyerek, elini uzatmıştır. Bu topraklarda yüzyıllardır tarihiyle, kültürüyle bir arada yaşayan ve aramızda akrabalık, dostluk bağları olan Suriyeli kardeşlerimizin sorunlarına kendi sorunlarımız gibi eğilmek en önemli vazifelerimizdendir.

Mazlumla zalimin mücadelesi insanlık tarihiyle yaşıttır. Bizler de Türkiye olarak mazlumların yanında olduk ve olmaya devam edeceğiz. Bu kapsamda, Suriyeli kardeşlerimizin ilk ev sahibi Türkiye’dir. Türkiye, bu hususta, imkânlarının sınırlarını zorlayarak organize olmaya çalışmıştır. AFAD ve Kızılayı bu hususta tebrik etmek istiyorum. Suriyeli misafirlerimizi kadın özelinde ayrı bir değerlendirmeye tabi tutarak bir çalışma gerçekleştirmiştir. AFAD, bu konuda bilinçli bir programa imza atarak gerçek ve hassas bir uygulamayı hayata geçirmiştir. Ülkemizde bulunan Suriyeli kadın sığınmacı sayısı 1 milyon 600 binden daha fazladır. Bu sığınmacı kardeşlerimizin hayatlarının iyileştirilmesine yönelik çalışmalarımız da devam etmektedir. Bugün kampları, geçici barınma merkezlerini gezdiğimiz ve bilgi aldığımızda bunu rahatlıkla gözlemleyebiliyoruz ki bu merkezler birçok kurum ve kuruluş tarafından gezilmiş, koşulları itibarıyla takdir toplamıştır. Türkiye de bu sınavdan yüz akıyla geçmiştir.

Peki, AFAD’ın yaptığı bu çalışmalar nedir? Kendisinden, makamdan bizzat aldığım bilgiyi tek tek, madde madde okuyacağım, çok önemsiyorum çünkü.

1) 600 AFAD personeline Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği sponsorluğunda uluslararası koruma, erken yaşta ve zorla evlilikler hakkında yasal mevzuatla ilgili eğitimler verilmiştir.

2) Bütün barınma merkezlerinde kadın komiteleri kurularak kadınların karar alma süreçlerine katılımı ön planda tutulmuştur.

3) Bütün barınma merkezlerinde kadınlara yönelik hobi kursları ve sosyal tesisler açılmıştır.

4) Barınma merkezlerinde muhtarlara, kadınlara ve erkeklere yönelik aile içi eğitim seminerleri verilmektedir.

5) AFAD koordinasyonunda, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve erken yaşta evlilikleri önleme programı kapsamında, Nizip 1 kampında 395 kadınla 17 toplantı gerçekleştirilmiştir. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği sponsorluğunda Çalışana Destek Projesi gerçekleştirilmiş, 81 ilde AFAD’a ve Başkanlığımızda görevli olan çalışana destek projesi gerçekleştirilmiştir. Burada 56 sosyal çalışmacı, psikolog ve sosyolog eğitici eğitimini alarak stres ve öfke kontrolü eğitimlerini bir ay süreyle tamamlamışlar, bu alanlarda görevlendirilmiştir.

7) Her ay ilgili kurum ve kuruluşların, yerelden STK’ların katılımlarıyla birlikte, toplumsal cinsiyete ve cinselliğe dayalı şiddet çalışma grubu toplantısı yapılmakta ve çalışmalar takip edilmektedir.

8) Barınma merkezi yönetimlerinin erken yaşta evlilik hakkında vermiş olduğu bilinçlendirme eğitimleri sayesinde erken yaşta evlilikler azalmaya başlamıştır.

9) Bazı barınma merkezlerimizde Suriyelileri yasal evlilik yaşına teşvik etmek için düğün masrafları merkez yönetimince desteklenmektedir.

10) Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu ve Sağlık Bakanlığı iş birliğinde AFAD tarafından gebelik ve emzirme hakkında Arapça broşürler ve hijyen kitleri dağıtılmaktadır.

11) Barınma merkezlerinde yemek dağıtıldığı dönemlerde hamile ve emziren kadınlara özel beslenme menüleri dağıtılmıştır.

12) Barınma merkezlerinde, toplumsal cinsiyet eşitliği gözetilerek sağlık ve güvenlik, eğitim alanında yeterli sayıda kadın personel istihdam edilmektedir.

13) Kadınların güvenliği için tuvalet ve banyoların fiziki konumuyla ilgili gece aydınlatmaları tamamlanmıştır.

14) AFAD, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu iş birliğinde kadına yönelik şiddet, evlilik yaşı, resmî nikâh, kadın hakları ve başvuru mekanizmalarıyla ilgili Arapça broşürler hazırlanmış ve bunlar en yakın zamanda bütün kamplara dağıtılacaktır.

15) İslahiye, Harran ve Öncüpınar geçici barınma merkezlerine, daha sonra diğer merkezlerde de yaygınlaştırmak üzere, Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Örgütüyle dokuma tezgâhları kurularak, eğitici eğitimlerinin 2016 yılında tamamlanarak her iki ayda bir 1.240 mezun sağlayacak şekilde çalışmalar planlanmış, devam etmektedir.

Evet, AFAD’ın bu çalışmasından sonra Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının yaptığı çok önemli bir çalışmaya da değinmeden geçemeyeceğim. Aile Eğitim Programı dediğimiz, Aile Bakanlığımızın 5 ana modülden oluşan, sağlıktan aile içi iletişime ve ilk yardımdan medya okuryazarlığına, iktisada varan çok geniş kapsamlı aile eğitimi -Arapça diline çevrilmiş- ve 105 Suriyeliye eğitici eğitimleri vererek 20 bin Suriyeli kardeşimize, kadınlarımıza bu eğitim verilmiştir. Burada sosyal hizmetler ve sosyal psikologlar çalışmakta. Bununla birlikte, çok önemsediğimiz “refakatsiz çocuklar” dediğimiz çocuklar korunmaya alınmıştır. Göç yoluyla ülkemize gelen yabancı çocuklar için 8 tane bakım merkezi kurulmuş. Bunlar nereler? Ağrı, Konya, Yozgat, Gaziantep, Bilecik, Erzincan, İstanbul, Van. Burada şu an 300 çocuk var. Peki, daha neler yapılmış? 81 ilde çocuk komiteleri aracılığıyla çocuktan çocuğa uyum eğitimi verilmiş. Bunu çok önemsiyoruz, iki kültürün birbirine kaynaşması bu anlamda çok önemli. Reyhanlı’da yapılmakta olan, planlanan bir proje var ki bunlar da “çocuk köyü” adıyla adlandırdığımız -55’i villa tipinde, 99- tüm mülteci çocuklarının barınabileceği bir çalışma.

Evet, devlet bakanlıklar aracılığıyla bu çalışmaları yaparken sivil toplum örgütleri ve halkımız, ensar ve muhacir ilişkisi noktasında Suriyeli ailelerimizin, kadınlarımızın, özellikle çocuklarımızın yanında durmuştur. Bunlara da kısaca değinmek gerekirse, benim bizzat içinde bulunduğum Kadın, Aile ve Gençlik Merkezinde, bir vakıfta, kamp dışında yaşayan Suriyeli ailelerin, özellikle kadınların ve çocukların eğitimi projesiydi ki bugün 5 ilde 15 bin çocuğa ulaşılmış ve bu model, çalışma, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından Suriyeli çocukların olduğu her ilde devam ettirilmektedir. Bu, Suriye müfredatı üzerinden, Suriyeli ailelerle birlikte diploma alacak şekilde planlanan bir projedir. Bunları sıralayabiliriz.

Bir tanesi daha var ki yetim kız çocukları için ve kadınlar için planlanmış bir eğitim projesi. Tabii ki biliyorsunuz, kadınların ve kız çocuklarının istismarını önlemenin en iyi yolu eğitime katmak ve eğitim almalarını sağlamak. Evet, bunları da Türk çocuklarıyla bir araya getirerek yurt dışından gelen misafir öğrenciler müfredatı üzerinden bu çocukların eğitimlerinin devamı sağlanmıştır.

Önemli bir eğitim çalışması daha var ki üniversiteyi yarım bırakmış, buraya gelen Suriyeli genç kızlarımızın ya da buraya geldikleri zaman üniversite çağına gelen çocuklarımızın Türkçe eğitim yeterlilik sınavını alabilmesi için Türkçe eğitimleri verilmiştir, dil eğitimleri verilmiştir, üniversiteye devamları sağlanmıştır.

Tabii, bunları yapıyoruz ama en önemlisi, bu Meclis çatısı altında yapılan bir çalışma var ki buna değinmeden geçmek istemiyorum. Bütün siyasi partilerimizin önergesi ve katılımıyla birlikte Mülteci Hakları İnceleme Alt Komisyonu kurulmuştur ki bizim bugünden beri konuştuğumuz, hassasiyet gösterdiğimiz konular bu alt komisyonda hızlıca ele alınmakta ve raporunu en kısa zamanda bizlerle paylaşacaktır.

Bir şeye daha değinmek istiyorum ki İçişleri Bakanlığı bünyesinde Göç İdaresi Başkanlığımız kurulmuştur, 81 ilde de teşkilatlanması tamamlanmıştır.

Vaktimiz sınırlı, anlatacak, söyleyecek çok şey var, bizler bu çalışmalarımızı bütün duyarlılığımızla devam ettiriyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Katırcıoğlu.

Sayın milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

VIII.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için İzmir Milletvekili Mustafa Ali Balbay aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.38

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.01

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), İshak GAZEL (Kütahya)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı (1/541) ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 117)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sıraya alınan, 11 Nolu Protokol ile Değişik İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye Ek 7 Nolu Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- 11 Nolu Protokol ile Değişik İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye Ek 7 Nolu Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/481) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 123) (x)

BAŞKAN - Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 123 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Şimdi, tasarının tümü üzerinde konuşmacı yoktur.

Tasarının tümü üzerinde konuşmalar olmadığı için yirmi dakika soru-cevap işlemine başlayacağız.

Sisteme giren sayın milletvekili yoktur.

Şimdi, maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum.

11 NOLU PROTOKOL İLE DEĞİŞİK İNSAN HAKLARINI VE ANA HÜRRİYETLERİ KORUMAYA DAİR SÖZLEŞMEYE EK 7 NOLU PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) Türkiye Cumhuriyeti adına 14 Mart 1985 tarihinde imzalanan “11 No’lu Protokol ile Değişik İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme’ye Ek 7 No’lu Protokol”ün onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 1’inci madde üzerinde gruplar adına ilk konuşma Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Osmaniye Milletvekili Sayın Ruhi Ersoy’a aittir. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Ersoy, süreniz on dakika.

Buyurun.

MHP GRUBU ADINA RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Sayın milletvekilleri, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Türkiye’de pek kadri kıymeti bilinmese de kendi özelinde felsefe yapmaya çalışan Dücane Cündioğlu diyor ki: “Kimse, kendisini sevmeyeni sevmek, saymayanı saymak zorunda değil. Lakin insan olana nezaket ve zarafet gerek.”

Elbette ki, bugün bir uluslararası sözleşmenin yasalaşma süreciyle alakalı konuda grubumuz adına söz aldım. Sözleşmenin özellikle insan hakları ve hürriyetleri bahsi bölümünde 1985 yılında protokole imza koymuş Türkiye aslında Anayasa’nın 90’ıncı maddesi gereği, fiilî olarak bu yasayla ilgili üst hukuk metni olarak her türlü uygulamaları yerine getiriyor. Ama iç düzenlemelerden kaynaklı yasal düzenlemeler tamamlanarak uluslararası hukuka verilen taahhüt gereği bunları yasalaştırma sürecine girmiş durumda. Fakat burada dikkat çekici olan konu, Türkiye, Almanya ve Hollanda bu sözleşmeyi imzaladığı hâlde henüz Birleşik Krallık buna imza koymamıştır. Acaba koymamasının özel bir anlamı var mıdır? Dünya siyasetini dizayn etmek isteyenlerin bu tür konulara taraf olmaması acaba Kyoto Sözleşmesi’ne de taraf olmamakla alakalı bir anlayışın tezahürü müdür? Bunları elbette ki sorgulamak gerekiyor. Fakat burada kişisel haklar, hürriyetler ve insan hakları mevzubahis olduğu için, kendi ülkemizde de ve dünya standartlarında da kişisel hak ve hürriyetlerin grup haklarının her zaman için önünde olduğu bir gerçektir ve dünyaca kabul görmüş entelektüeller de, mesela Habermas da, grup haklarının kişisel hak ve hürriyetlerin önünde bir engel olduğunu ifade eder.

Neden bu konuya buradan girdik ve ifade ediyoruz? Türkiye’de hep üzerinde durduğumuz ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak da Hükûmeti eleştirdiğimiz konu, bireysel hak ve hürriyetlerin önünün açılmasından ziyade, etnik kimliklerin ve grup haklarının üzerinde durarak Türkiye’de üniter yapıyı, millî devleti tasfiye edici süreçlere siyasi irade olarak alet olmalar. Bu konuda maalesef acı tecrübeler yaşayarak belli bir noktaya geliyor ve terörü ve teröristi muhatap alanların bir adım sonra nasıl hata yaptıklarını görerek kendini düzenlemeye çalıştıklarını kamuoyu düşünüyor. Biz de tekrar diyoruz ve umut ediyoruz ki acaba bu konuda samimiyet mi var yoksa fırsat mı kollanıyor yeni süreçlerin dâhil edilmesiyle alakalı?

Bu konuda 7 Nolu Protokol hakkındaki ifadelerimizin gerekçelerini, muhalefetimizi ve olumsuzluklarını ilgili birime ulaştırılmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine de yazılı olarak sunacağımızı ifade ediyorum. Fakat son süreçte bizim dikkatle takip ettiğimiz ve not aldığımız ve tehlikeli gördüğümüz konulardan bir tanesi şudur: Büyük Türk milletinin müktesebatında var olan sevgi, hoşgörü, anlayış ve hiçbir zaman öteki üzerine kurulmayan medeniyetini referans alan söylemler geliştiriyor. Doğrudur ve bu, hepimizin bu topraklardaki övüncü, kıvancı, kaynağıdır. Türk kültürü müktesebatına baktığımızda tarihin derinliklerinden bugüne gelen anlayışlarda Büyük Selçuklu kurulduğunda Bizans zulmünden kaçan Yahudiler Selçuklu’ya sığınmışlardı. 1415’te yine aynı krizi yaşayan İspanyol Yahudilerine kucak açan Osmanlı’ydı. Venedik zulmünden kaçan pek çok Rum, Osmanlı ülkesine göç etti. Yıldırım Beyazıt’ı özellikle Mora ve Atika adalarına yerli halk davet etti “Adalet getirin.” diye. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethettiğinde inançların, hürriyetlerin tamamen önünü açtığı evrensel bir gururumuz ve savaşarak topraklarımızdan defettiğimiz düşmanlarımıza karşı, Çanakkale’den sonra aziz Atatürk’ün “Bu topraklarda canlarını verdikten sonra onlar artık bizim evlatlarımız olmuştur.” ifadesi en evrensel anlamda Türk kültürünün müktesebatındaki övünç kaynaklarımızdır.

Şimdi, bu övünç kaynaklarımızı uluslararası krizlerde toplumumuza birtakım gelişmeleri izah ederken kullanmamız, millî duyguları ifade ederek hatırlatmalarımız elbette ki mümkün olacak fakat özellikle bu sözleşme kapsamında yapacağımız tespitler ve uyarılarda Suriye krizi sonrasında özellikle iç savaştan sonra sığınmacıların bir şekliyle Türkiye’ye gelmesini teşvik eden bir politika vardır. Amerika’yla yapılan anlaşma ve birlikte iş tutmanın yolda bırakılma duygusuyla ters tepmesi ve Esad rejiminin düşmesinin gecikmesi hatta düşmemesi Türkiye’yi yolda bıraktı. İlk zamanlarda, hatırlayın “Suriye’den şu kadar sığınmacı geldi, kapılarımızı açtık, gururumuz, onurumuz.” dedik. Hatay- Kilis-Gaziantep-Şanlıurfa hattına yerleştirdiğimizde bu insanlar lokantalarda hesaplarını dahi dönemin Başbakanının ödemesi gerektiğini söylediler ve “Türkiye bu konuda heyecan duysun, ‘ensar muhacir’ anlayışıyla.” ifadelerde bulunuldu ve bu ifadeler elbette ki bu tarihî hatırlatmalarla yapıldı. Fakat, bu manevi değerler, tarihî ve kültürel müktesebatlarımız son süreçte istismar alanına girmiş gözüküyor.

Sıkışıldığı anda siyasetin üretmeye çalıştığı ama beceremediği, iktidarın hamle yaptığı ama beceremediği konuları millete ve tarihe mal ederek yeni kredilerin açılma süreçleri denemeleri yapıldığını görüyoruz ve bugün itibarıyla, Türkiye'de, 2,5 milyonun üzerinde bir sığınmacının resmî-gayri resmî, kamplarda veyahut da harici olarak var olduğunu biliyoruz. Bu konuda, Mülteci Hakları Alt Komisyonunda görev alan bir milletvekili olarak da kurumsal olarak devletimizin bir şeyler yapmaya çalıştığını da ilgiyle takip ediyoruz. Olumlu konuda, bu gelen insanların entegrasyonuyla alakalı çalışmaların elbette ki bu devlete yakışan bir şekilde yapılması gerekiyor. Fakat, burada, bir adım sonraki süreçte bu mültecilerin, sığınmacıların -adına ne dersek- misafirlerin, acaba Suriye’nin geleceği bir şekle bağlandığında yeniden ülkelerine dönmeleri üzerine bir program mı geliştiriliyor, yoksa bu insanlara vatandaşlık hakları konusunda Türkiye'nin nüfusunu artıracak yeni bir insan kaynağı potansiyeli olarak mı bakılıyor? Bunun bir netleşmesi gerekiyor, bu net değil.

Hemen beraberinde, Cenevre Sözleşmesi’ndeki hak ve hukuklara, bugün, Hükûmetin, siyasi iradenin ve başta Sayın Cumhurbaşkanının yer yer çıkarak yaptığı konuşmaları ve bu kürsüde bizden önce de yapılan eleştirileri biz de yerinde buluyoruz. Bunlar, âdeta, bir pazarlık meselesi ve para meselesi gibi görülmemeli. Avrupa’nın, özellikle bu, Suriyeli sığınmacılara göstermiş olduğu dirence karşı, biz, sığınmacıların ve mültecilerin taşeronu konumuna indirgenen bir ülke olmamalıyız. Ülkemizin müktesebatından kaynaklı hizmeti vermekle, gelecek vizyonuyla alakalı, ülkenin yapmaya çalıştığı, devletimizin yapmaya çalıştığı işin ne olduğunu netleştirmemiz gerekiyor. Bu netleşip kamuoyuna samimiyetle ifade ve izah edilmeli. Aksi takdirde, bu problem, bir adım sonra, etnik kimlikler ve grup hakları konusunda Hatay sorununu da kaşıyarak Suriyeliler de olası bir Anadolu federe cumhuriyetlerinde hak sahibi mi olacaklar? Bugünden bunu uyarıp dillendirmek de bu Meclisin görevidir diye düşünüyoruz ve bu konudaki yapılacak çalışmaları öncelikli olarak ülkelerine geri dönmeleri ve döndüklerinde Türkiye’de aldıkları hizmetin ve insani desteğin âdeta misyonu olarak Suriye-Türkiye ilişkilerinde misyon üstlenen bir kitlenin inşa edilmesi, yetiştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Aksi takdirdeki programların Türkiye’nin geleceği konusundaki riskleri, bugün âdeta kevgire dönmüş sınırlarda patlayan bombaların yerini Devlet Mahallesi’nde patlayan bombalar ve terörist kaynaklara, terörist faaliyetlere âdeta insan kaynakları devşirilen bir kitle hâline gelmesini buradan bir kaygıyla izliyor ve bu uyarıları yerinde yapıyor, uluslararası sözleşmelerle ilgili eleştirilerimizi ve tavsiyelerimizi de ilgili birime ulaşmak üzere Meclis Başkan Vekiline takdim ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ersoy.

1’inci madde üzerinde gruplar adına ikinci söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Kars Milletvekili Sayın Ayhan Bilgen. (HDP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Bilgen.

Süreniz on dakika.

HDP GRUBU ADINA AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Meclisin, galiba, edinmesi gereken en iyi alışkanlıklardan birisi, olumlu düzenlemelerde, ülkenin üzerinde uzlaşılan, ittifak edilen, ülke yararına olduğuna inanılan düzenlemelerde muhalefet-iktidar ayrımı yapmaksızın ortak hareket edebilmesi. Ama nasıl bu yaklaşım, bu olgunluk muhalefetten bekleniyorsa, iktidarın da muhalefetten gelen talep ve beklentileri bu çatı altında konuşmaktan, tartışmaktan kaçınmaması olması gerekiyor.

Biraz önceki hatibin ifade ettiği gibi, görüştüğümüz düzenleme tam otuz yıl öncesinde imzalanmış bir sözleşme. Yani iyi ama birazcık geç kalmış bir düzenleme. Dolayısıyla otuz yıl önce zaten üzerinize düşen mükellefiyeti, sorumluluğu kısmen yerine getirmişsiniz ama iç hukukla uyumuyla ilgili düzenlemeyi yapmak için de otuz yıl beklemişsiniz.

Bu düzenlemenin hangi nedenle yapılıyor olursa olsun insan hakları açısından olumlu boyutu olması elbette bizim açımızdan belirleyici ama bir şeyi de ifade edelim: Biz insan hakları sorunlarını hiçbir ülkenin iç işleri gibi görmüyoruz; insan olmaktan kaynaklı haklarsa söz konusu olan, sınır ötesi, sınıraşan bir yaklaşımla her türlü etnik, inançsal kavramsallaştırmanın, her türlü devlet çıkarının üzerinde bir anlam yüklemeyi başarmamız gerekiyor. Ama bir şeyi de ifade edelim ki bu düzenleme bugün bu kurulun, bu çatının gündemine gelmişse bunun sebebi Avrupa Birliğiyle ilişkilerdir. Hani çok sıkça geçtiğimiz dönemlerde duyduğumuz bir cümle var: Bu düzenlemeleri Avrupa Birliği istediği için değil, bu halk, bu ülkede yaşayanlar, vatandaşlar, yabancılar hak ettiği için gündemimize alsaydık herhâlde hem millî iradeye saygı açısından hem de kendi toplumumuza verdiğimiz değer açısından daha anlamlı, daha saygın bir iş yapmış olurduk. Ama demin ifade ettiğim gibi, sonuçta insan haklarıyla ilgili ve ne yazık ki bu coğrafyada Osmanlı’nın son döneminden bu yana insan haklarıyla ilgili, özgürlüklerle ilgili düzenlemelerin büyük kısmı ancak dışarıdan gelen taleplerle yapılmıştır. Halkın talepleri duyulmamış, halkın beklentisi görülmemiş, ülkede yaşayan farklı kimlikler düşmanlaştırıldığı için onların en doğal, en tabii talepleri kulak ardı edilmiş ama bu talepler dışarıdan geldiğinde çok daha hızlı hareket edilmiştir.

Bu tip düzenlemelerin bir an önce yapılmasına dair insan hakları örgütlerinin bu otuz yıl boyunca defalarca çağrısı oldu. İnsan Hakları Derneği, MAZLUM-DER, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, İnsan Hakları Ortak Platformu gibi birçok kuruluş bu düzenlemelerin geciktirilmemesi, bekletilmemesine dair çalışmalar yürüttüler. Onları dinlemedik, dikkate almadık ama bugün, işte, vize konusu dolayısıyla, mültecilerle ilgili pazarlık ya da başka konular dolayısıyla nihayet buranın gündemine getirmeyi başardık. Peki, getirdiklerimiz, onayladıklarımız, Genel Kuruldan geçenler pratikte ne ifade ediyor, ne kadar anlamlı, ne kadar bağlayıcı, ne kadar belirleyici?

Bu iktidar dönemindeki en değerli düzenlemelerden birisi 90’ıncı maddedir, Anayasa’daki değişiklik. Malumunuz olduğu üzere uluslararası sözleşmelerin, Türkiye'nin taraf olduğu anlaşmaların iç hukukun bir parçası hâline getirilmesiyle ilgili düzenlemedir. Kim yapmış olursa olsun, güzel bir düzenlemedir. Ama pratikte karşılığı nedir? Yani aranızda insan haklarıyla, özgürlüklerle ilgili davaları takip edenler bilirler ki, bu 90’ıncı maddeyle ilgili ne maddenin kendisini -yani anayasal maddeyi- ne de bu maddeden kaynaklı olarak daha alt normları, yasaları, düzenlemeleri hiç yargı kararlarında referans olarak göremezsiniz. Yani özgürlükler lehine verilen bir karar ya da nefret suçlarıyla ilgili, ırkçılıkla ilgili, yabancı düşmanlığıyla ilgili, ayrımcılıkla ilgili bir mahkeme kararında 90’ıncı maddenin esas alındığını, 90’ıncı madde dolayısıyla Türkiye'nin taraf olduğu, imzaladığı sözleşmelerin esas alındığını göremezsiniz. Bu üzücü bir durum, bu kaygılandırıcı bir durum. Bu aslında Avrupa Birliği için yapılan düzenlemelerin içselleştirilmediğini de gösteren bir durum. Buna dair aktarılacak şey var.

Ben defalarca hâkim ve savcıların insan hakları eğitim programlarına katıldım; kaymakamların, valilerin insan hakları eğitim programlarına katıldım. Orada çokça duyduğumuz bir cümle vardır. “Bakmayın bize bu projeler kapsamında bu eğitimlerin verildiğine, aslında bu düzenlemeler konjonktürel düzenlemelerdir; mecburuz, yapmak zorundayız ama bunların uygulanabilirliği yok.” Zaten inanmadığımız için de bunları uygulamaya geçirecek ne bir güvenlik bürokrasisi aklı, ne mülki idare sağduyusu ne de yargı vicdanı vardır. Dolayısıyla, galiba bu anlaşmaları burada onayladığımız gibi, bunların uygulanıp uygulanmadığını takip etme konusunda da bu çatının üzerine düşen denetleme görevini daha ciddiyetle, daha samimi, daha kararlı biçimde ortaya koyması gerekiyor.

Bu düzenleme, buranın gündemine neden bu kadar geç geldi? İşte, elimize ulaşan Dışişleri raporunda da değerlendirmesinde de gerekçede de ifade ediliyor. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruyla ilgili düzenlemenin henüz birkaç yıl önce yapılması bu gerekçelerden birisi.

Şimdi, bireysel başvuruyla ilgili düzenleme geç oldu, evet, önemli bir değerli kazanım ama biz henüz daha bu bireysel başvuruyla ilgili durumu içimize sindirmiş değiliz ki. Bir haftadır tartışmaya bakın. Gazeteciler Can Dündar ve Gül’le ilgili kararı -biraz önce de ifade ettim- Cumhurbaşkanı yerindelik nedeniyle tartışıyor. Cumhurbaşkanı her teknik konuyu ayrıntısıyla bilmeyebilir ama Adalet Bakanı da tartışıyor. Bu vahim bir durum. Bir hukukçu, mesleki olarak da bu işlerle uğraşan, adalet bürokrasisinin en başındaki isim, HSYK’nın Başkanı eğer Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruyla ilgili bir karanını böyle tartışmaya açarsa bizim burada böyle güzel düzenlemeleri geçirmemizin de çok bir anlamı yok ne yazık ki.

Bakın, çok açık bir durumla karşı karşıyayız. Bu bireysel başvuru doğrudan uzun tutuklulukla ilgili, bir kez daha çok net biçimde altını çizelim, sadece uzun tutuklulukla ilgili. Anayasa Mahkemesi kendini alt mahkeme yerine falan koymuyor, yerel mahkeme yerine falan koymuyor, diyor ki: “Benim bir kesin hüküm verme imkânım yok ama uzun tutukluluğun kendisi bir cezalandırmaya dönüşebilir. Dolayısıyla da bu…”

BAŞKAN – Sayın Bilgen, bir dakikanızı rica ediyorum, daha sonra bir dakika süre ekleyeceğim size.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

D) Çeşitli İşler

1.- Genel Kurulu ziyaret eden Azerbaycan Millî Meclisi Başkanı Oktay Asadov’a Başkanlıkça "Hoş geldiniz." denilmesi

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın İsmail Kahraman’ın davetlisi olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Azerbaycan Millî Meclisi Başkanı Sayın Oktay Asadov, Sayın Meclis Başkanımızla birlikte şu anda Meclisimizi onurlandırmışlardır. Kendilerine Meclisimiz adına “Hoş geldiniz.” diyorum. (Alkışlar)

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- 11 Nolu Protokol ile Değişik İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye Ek 7 Nolu Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/481) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 123) (Devam)

BAŞKAN – Sayın Bilgen, ekleyeceğim sürenizi.

Devam edebilirsiniz, buyurun.

AYHAN BİLGEN (Devamla) – “Bireysel başvurunun sadece tutukluluk hâlinin uzamasının bir cezalandırmaya dönüşmesiyle ilgili olduğu ve dolayısıyla da bu uzun tutukluluğun bir cezalandırmaya daha fazla dönüşmemesi için bir an önce tutuksuz yargılanmalarıyla ilgili bir karardır.” Şimdi, bu karara rağmen, bu kararın bu kadar net olmasına rağmen ve önemli, değerli, Türkiye’yi uluslararası arenada da onore edecek bir durum olmasına rağmen buna tahammülsüzlük göstermek, bunu tepkiyle karşılamak anlaşılabilir bir durum değil. Çok açık bir tablo var, davanın esasıyla ilgili yerel mahkeme bir süre sonra yeniden tutuklama kararı verebilir, tümüyle cezasızlık kararı verebilir, ceza verebilir, bunların hepsi mümkün ama şu anda tutuksuz yargılanmayla ilgili bir karar verilmişse bu kararı herkesin içine sindirmesi, herkesin kabullenmesi ve “İyi ki Ankara’da böyle yargıçlar var.” diye sevinmesi gerekiyor. Ama eğer yürütme, idare Anayasa Mahkemesinin kararını böyle karşılarsa, bu durumda ne olur? Mesela, bugün bazı gazetelerin manşetlerine taşıdığı gibi, işte “Zühtü” diye güya aşağılama, hakaret içeren ifadeler Anayasa Mahkemesi Başkanıyla ilgili kullanılır.

Mahkemelerin verdiği kararlar hoşumuza gittiğinde alkışlar ama rahatsız olduğumuzda aşağılarsak, o ülkede vatandaşın hukuka saygı duymasını, vatandaşın bu mahkemelerin verdiği kararlarla ilgili belki de hukuk devletinde olması gereken yaklaşımı sergilemesini beklememiz çok mümkün olmaz.

Biraz önce ifade ettim, biz bu düzenlemenin geç bile kalmış ama insan hakları açısından olumlu bir düzenleme olduğunu düşünüyoruz. Ama yabancılarla ilgili, sadece yabancılarla ilgili olmayan ama yabancılarla ilgili de boyutları önemli olan bu düzenlemeyle ilgili şu anda ülkede ciddi sorunlar yaşanıyor.

Yine, nasıl biraz önce bu iktidar dönemindeki olumlu düzenlemeleri ifade ettiysek olumsuz uygulamaları da ifade edelim. Türkiye, Türkiye’de ceza almış ve aslında idam cezası olduğu için ülkesine iade edilmemesi gereken mahkûmlarla ilgili geçmişte ciddi yanlışlar yaptı. Orta Asya ülkelerine iade edilenler oldu ve Türkiye bundan dolayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde tazminat cezasına çarptırıldı. Şu anda da fiilen gözaltı merkezlerinde şimdi onaylayacağımız düzenlemenin tanıdığı haklar gibi çok olumlu, çok değerli bazı düzenlemelerle ilgili uygulamalar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Biz süre eklemiştik Sayın Bilgen ama sözlerinizi tamamlamanız için bir dakika daha veriyorum.

Buyurun.

AYHAN BİLGEN (Devamla) – Özellikle, Aşkale’de yani yabancıların tutulduğu ve iade edilme ihtimalleri bulunan kişilerle ilgili şu anda da ciddi somut sıkıntılar var. İran'da idam cezası var. Dolayısıyla, bu kişiler hangi suçlardan dolayı mahkûmiyet almış olurlarsa olsunlar İran’a iade edilmemeleri gerekiyor. Bu konuda gereken hassasiyetin gösterilmesi ve sadece şimdiki yasal düzenlemenin değil, bugünkü uygulamanın da bu açıdan dikkatle denetlenmesi gerekiyor.

Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bilgen.

Madde üzerinde gruplar adına üçüncü söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Sayın Veli Ağbaba.

Sayın Ağbaba, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, dün bütçe görüşmelerinin sonunda Sayın Başbakan muhalefeti iş birliğine ve yardıma çağırdı. Bu yardımla ilgili düzenlemelerin bir tanesi tam şu anda görüştüğümüz uluslararası protokol: “11 Nolu Protokol ile Değişik İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye Ek 7 Nolu Protokolün Onaylanması.”

Değerli arkadaşlar, Başbakanın söylediklerinden bir tanesi, Avrupa Birliğinin serbest dolaşım için bizden talep ettiği 72 kriterden birisi bu madde. Başbakan bunun geçmesini muhalefetten talep ediyor. İşte, muhalefetin, Cumhuriyet Halk Partisinin tavrını burada net olarak göreceğiz. Biz bu maddeye olumlu oy kullanacağımızı şimdiden söylemek istiyoruz.

Değerli arkadaşlar, biraz önce grup olarak tümü üzerinde konuşmadık. Bunun olumlu bir davranış olduğunu hepiniz görüyorsunuz. Ancak -gelecek günlerde- kişisel verilerin korunması kanunu var, bunu da Avrupa Birliği istiyor. Bu kanunun 30 tane maddesi var ancak öyle 3 maddesi var ki bizim kabul etmemiz kendimizi inkâr anlamına gelir, bunu kabul etmemiz mümkün değil. Ancak değerli arkadaşlar, bakın, bu maddenin 3'ü de insanın dinini, mezhebini, inancını, felsefesini, cinsel tercihini, cinsel yaşamını fişleyip kayıt altına alıyor. Bunu kabul etmemizin, bunu desteklememizin mümkün olmadığını belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bu kanun konuşulurken bu eleştiriler yapıldı, ben de tekrar ifade etmekte fayda görüyorum. Devletin görevi insanların cinsel tercihini öğrenmek değildir, devletin görevi insanların inancını öğrenmek değildir, devletin görevi insanların cinsel yaşamını fişlemek değildir. Bu maddenin bu…

Ayrıca bir itirazımız daha var bununla ilgili değerli arkadaşlar. Bakın, bu maddeye göre bir kurul oluşturuluyor. Bu kurul 7 kişilik bir üst kuruldan oluşuyor. Bu kurulun üyelerinin 4’ünü Hükûmet seçiyor, 3’ünü de Cumhurbaşkanı seçiyor. Demin söylediğim bilgileri bu kuruma nasıl emanet edebiliriz siz de bir düşünün.

Değerli arkadaşlar, bu kurul, bu seçilen, 7 kişiden oluşan kurul sadece iktidar partisine ait veya sadece iktidar partisine oy veren insanları fişlemiyor; bu, Türkiye'de yaşayan bütün Türklerin, bütün Kürtlerin, Alevilerin Sünnilerin, sağcıların solcuların bütün hayatlarını fişliyor. Şimdi, bu kurulda CHP yok, MHP yok, HDP yok yani Türkiye'de AKP dışında hiç kimse yok. Bu kurula bizim onay vermemizi istiyorsunuz. Bu, demokrasinin ruhuna da aykırı, dün Sayın Başbakanın Meclise yaptığı çağrıya da aykırı. Eğer bir uzlaşma aranacaksa bu uzlaşmanın mutlaka diğer gruplarla da yapılması gerekiyor. Biz burada söylüyoruz, eğer bir uzlaşma arar iseniz nasıl ki bu madde on dakikada geçiyor, o kanunun da on dakikada Meclisten geçeceğini bilmenizi istiyoruz.

Değerli arkadaşlar, tabii, iyi niyet deyince AKP’nin bu konuda, fişleme konusunda maalesef sicili biraz kabarık. Hiç böyle bir kanun yokken, hiç size söylenmemişken, MİT’in, geçtiğimiz dönemde CHP milletvekillerini fişlediğini biliyoruz. Hangi durumlarını fişledi, niye fişledi? Onu da Allah aşkına ben merak ediyorum, Hükûmetin de bu konuda ne cevap vereceğini de doğrusu bilmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bakın, biz bu konuda tekrar söylüyoruz: Bu düzenlemenin hızı, hani 1 Mayısa yetiştirilmesi istenen bu düzenlemenin hızı bize bağlı değil. Bu düzenlemenin hızı AKP Grubuna bağlı. Eğer siz bu konuda uzlaşma ararsanız, bu konuda iyi niyetinizi gösterirseniz bu konuda her türlü katkıyı yapacağımızı bilmenizi istiyoruz.

Size son olarak bu konuda şunu söylemek istiyorum değerli arkadaşlar: Uzlaşmacı olun, fırsatçı olmayın, ortak aklı arayın, siz de kazanın, Türkiye de kazansın ve Başbakanın çağrısına buradan muhalefet olarak bir olumlu cevap verelim. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bu sorun nasıl gündeme geldi, neden gündeme geldi? Bu, mülteci meselesiyle beraber gündeme geldi. Değerli arkadaşlar, mülteci meselesi de nasıl oluştu? Belki, şimdi buradaki konuşmalarımı çok beğenmeyeceksiniz ama maalesef, bizim uyarılarımıza rağmen, her türlü itirazımıza rağmen AKP’nin uyguladığı politika neticesinde oluştu. Bakın, AKP’nin izlemiş olduğu mezhepçi politika, AKP’nin izlemiş olduğu yanlış politika, maalesef, Türkiye’yi bir mülteci kampına çevirdi.

Değerli arkadaşlar, en çok da bizim Hükûmetin, yani AKP’nin izlemiş olduğu politika sonucunda Suriye kan gölüne döndü. Bakın, neredeyse Suriye nüfusunun yarısı kadarı yer değiştirmiş. Suriye’de savaşta tahminen 470 bin kişinin öldüğü söyleniyor, ulusal sağlık sisteminin çöktüğü söyleniyor. Mart 2011’den beri nüfusun yüzde 11’inin öldüğü, yaralananların sayısının da 1 milyonu geçtiği söyleniyor. Değerli milletvekilleri, ortalama ömür 70 iken şimdi 50’lere düşmüş. Bunun bütün sorumluluğu da Suriye’nin bu duruma düşmesine sebep olan hükûmetlerin ve devletlerindir demek istiyorum. Maalesef, biliyorsunuz, kamplarda Türkiye’nin birçok ilinde mülteci meselesi, Türkiye’nin, herkesin bağrını yakıyor.

Değerli arkadaşlar, bu sorun mutlaka çözülmelidir. Bu sorun çözülmeden, Suriye sorunu çözülmeden mülteci meselesinin altından kalkmamız mümkün değil. Ancak şunu da söylemek istiyoruz: Bu mülteci meselesi sadece Türkiye'nin meselesi de değildir, Türkiye'nin sorunu da değil değerli arkadaşlar. Bakın, bu, belki, bizim bu toprakların, bu bölgenin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaşamış olduğu en büyük problemdir. Bu nedenle, bu problemi sadece Türkiye'nin meselesi olarak görmek, hem eksiktir hem haksızlıktır. Biz bu sorunu Türkiye'nin meselesi olarak görmediğimizi söylemek istiyoruz. Bu mesele sadece Türkiye'nin değil, sadece Avrupa Birliğinin değil, hatta bütün dünyanın bir meselesidir. Diyoruz ki Avrupa Birliğine: Nasıl ki ortak bir sorumluluğumuz var, nasıl ki ortak bir geçmişimiz var, eğer ortak bir geleceğimiz varsa bu meseleyi de hep beraber çözmeliyiz.

Değerli arkadaşlar, AKP mülteci meselesini Avrupa Birliğine karşı bir şantaj malzemesi olarak kullanıyor, Avrupa Birliği de bunu kullanmayı kabul ediyor. Bakın, Avrupa Birliği sadece bu mülteci meselesinden dolayı, buradaki insanlardan korktuklarından dolayı “Aman, mülteci yığılması olur.” diye Türkiye’deki yaşanan insan hakları ihlallerini görmüyor, hukuksuzlukları görmüyor ve bu son dönemdeki, yine AKP’nin -üzülerek söylemek isterim ki- uygulamış olduğu yanlış politikalar sonucunda gerçekleşen Türkiye’deki katliamları da görmezden geliyor.

Tekrar söylemekte fayda var: Bu sorun çözülecekse Avrupa Birliğiyle beraber çözmeliyiz. Bu meseleyi sadece Türkiye'nin sorumluluğuna vererek Türkiye’yi kimsenin mülteci kampına çevirmeye hakkı yoktur değerli arkadaşlar.

Bakın, hem Suriye meselesiyle bağlantılı hem de insan haklarıyla bağlantılı bir meseleyi de tekrar sizlerin dikkatine sunmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, ilk Ankara katliamından sonra tam beş ay geçti. Bugün hem Türkiye'nin birçok yerinde hem de bu katliamın en çok etkilediği illerin başında gelen Malatya’da arkadaşlarımız bu gençlerimizi andılar. Ben de, hem katledilen bu 104 kişiyi huzurlarınızda anıyorum hem de bizim gençlik kollarımızla el ele, kol kola mücadele ettiğim kardeşlerimi de huzurlarınızda bir kez daha anıyorum. Onların katillerini, ona destek verenleri, o katillerin ortaya çıkmasını önleyenleri de şiddetle kınadığımı bilmenizi istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bu katliam sıradan bir katliam değildi, Türkiye'nin şimdiye kadar yaşamış olduğu en büyük katliamdı. Göz göre göre, bizim uyarılarımıza rağmen, maalesef, bu katliam gerçekleştirildi. Bu katliama canlı bomba olan insanın ismini biz daha önce ilan etmiştik, 9 Ağustosta. Bu katliama canlı bomba olan insanın kardeşi, maalesef, Suruç’ta canlı bomba olan insandı. Ama maalesef, bütün uyarılarımıza rağmen, bunu bir iç siyasi malzeme yaparak uyarılarımızı görmezden geldiniz ve böyle bir katliam gerçekleşti, sadece barış isteyen 104 insan katledildi.

O gün, o katliamdan birkaç saat sonra Ankara milletvekillerimizle birlikte o meydandaydık. Değerli arkadaşlar, üzülerek ve utanarak söylemek isterim ki bu katliamda alınan ilk tedbir, o yaralı, katliama uğramış insanların üzerine gaz sıkmaktı. Bunu buradan bir kez daha şiddetle kınadığımı belirtmek istiyorum.

Bakın, değerli arkadaşlar, bununla ilgili bir karar açıklandı, “Gaz yüzünden ölümler olmadı.” diye bir karar var. Değerli arkadaşlar, dünyanın hiçbir yerinde böyle bir müdahale olamaz. Dünyanın hiçbir ülkesinde, insana saygısı olan bir ülkede böyle bir müdahale olamaz. Maalesef, tekrar söylüyorum: Cumhurbaşkanının, AKP’nin yönlendirmesi sonucunda -nasıl ki- insan katleden polislere ceza verilmediği için, buna güvenerek insanlar o katliamda yaralıların üzerine gaz sıkma vicdansızlığını gösterebilmektedir.

Bu konunun takipçisi olacağımızı söylüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ağbaba.

Sayın milletvekilleri, 1’inci madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Soru-cevap işleminde sisteme giren milletvekili yoktur.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde konuşma talebi yok.

Soru-cevap yok.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde konuşma talebi yok.

Soru-cevap yok.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Üç dakikalık süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 11 Nolu Protokol İle Değişik İnsan Haklarını Ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye Ek 7 Nolu Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı        :    265

Kabul                              :    265(x)

               Kâtip Üye                        Kâtip Üye

          İshak Gazel                     Sema Kırcı

             Kütahya                         Balıkesir”

(AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Şimdi, 3’üncü sıraya alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Bulgaristan Cumhuriyeti Hükümeti ve Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Polis ve Gümrük İşbirliği Ortak Temas Merkezi Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Anlaşma ile Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Bulgaristan Cumhuriyeti Hükümeti ve Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Polis ve Gümrük İşbirliği Ortak Temas Merkezi Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Anlaşma ile Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/518) ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 136) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 136 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerine konuşma talebi yok.

Soru-cevap yok.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ, BULGARİSTAN CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE YUNANİSTAN CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA POLİS VE GÜMRÜK İŞBİRLİĞİ ORTAK TEMAS MERKEZİ KURULUŞ VE İŞLEYİŞİ HAKKINDA ANLAŞMA İLE NOTALARIN ONAYLANMASINININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 25 Mayıs 2015 tarihinde Sofya’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Bulgaristan Cumhuriyeti Hükümeti ve Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Polis ve Gümrük İşbirliği Ortak Temas Merkezi Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Anlaşma” ile Notaların onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 1’inci madde üzerinde konuşmalara geçeceğiz fakat sisteme Sayın Arık girmiş, yerinden bir söz talebi var.

Sayın Arık, mikrofonu açtırıyorum, 60’a göre size söz veriyorum.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

15.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Brüksel’deki Avrupa Birliği zirvesindeki görüşmelerin ardından dile getirdiği “Kayseri pazarlığı” sözlerine ve Kayserililerin hiçbir zaman insan hayatı üzerinden pazarlık yapmadığına ilişkin açıklaması

ÇETİN ARIK (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, geçtiğimiz günlerde Brüksel’deki Avrupa Birliği zirvesindeki görüşmelerin ardından “Biz ilk 3 milyarı bir yıl içinde demiştik, onlar da iki yıl için ısrar ediyordu. Yeni bir boyut getirdik. ‘Bütün masraflar artacak, 3 milyar daha istiyoruz.’ dedim. ‘Geri kabulden kaynaklanan bütün masrafları da siz vereceksiniz.’ dedim. Kayseri pazarlığı iyi oldu. Artı 3 milyar euro yani 2018’e kadar 6 milyar euro olacak.” demişti.

Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, tarih boyunca ticaretle anılan kentimizin tüccarları, çalışkanlıklarının yanı sıra pazarlıklarıyla da ün almıştır. Kayseri, alın terinin, üretimin yanındadır. Kayseri, ticaretin kuralları içinde bir malın alımı, bir malın satımında pazarlık yapar. Kayseri, hiçbir zaman insan hayatları üzerinden pazarlık yapmaz, insan hayatları üzerinden bir şey elde etmeyi ar kabul eder. Kayserili, Suriye’deki iç savaşın tarafı olup Aylan bebeklerin ölümüne sebep olmaz, Aylan bebeklerin cansız bedenleri üzerinden pazarlık yürütmez. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Arık.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Bulgaristan Cumhuriyeti Hükümeti ve Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Polis ve Gümrük İşbirliği Ortak Temas Merkezi Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Anlaşma ile Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/518) ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 136) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi 1’inci madde üzerinde gruplar adına, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Kadir Koçdemir konuşacak. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Koçdemir, süreniz on dakika, buyurun.

MHP GRUBU ADINA KADİR KOÇDEMİR (Bursa) – Sayın Başkan, saygıdeğer vekiller; heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, dünya görüşümün oluşmasında büyük katkısı olan Galip Erdem’i vefatının 19’uncu yılında rahmet ve minnetle anıyorum, ruhu şad, mekânı cennet olsun.

Bugün Bulgaristan, Yunanistan ve Türkiye arasında ortak temas merkezi kurulmasıyla ilgili bir anlaşma üzerine söz almış bulunuyorum. Bu anlaşmanın bugün heyetimize gelmesi, son yapılan Avrupa Birliği zirvesinde vize muafiyeti… Avrupa kaynakları ısrarla “vize kolaylığı” ifadesini kullanıyor. Bu çerçevede, verilen taahhütlerde 72 maddelik bir meşruhatlı yol haritasının 15’inci maddesinde yer alan taahhüdümüz ya da Avrupa Birliğinin bizden istediği bir hususun yerine getirilmesiyle ilgilidir.

Avrupa Birliği-Türkiye ilişkileri, televizyonlarda bir ara “Cennet Mahallesi” diye bir dizi vardı, buna benziyor. Dizinin her bölümünün sonunda oğlan ve kız nikâh masasına otururlardı veya oturmak üzere olurlardı ama son anda bir şey çıkar ve bir dahaki hafta yine aynı konudan dizi devam ederdi.

Bugün karşı karşıya olduğumuz süreç, biliyorsunuz, Suriyeli göçmenlerle ilgili Avrupa Birliğinin tekrar Schengen Bölgesi’nde millî sınırları keşfetmesi ve “Bu göçmenler benden ırak olsun da…” diye başlayan yaklaşımının bir sonucudur.

Biz, Türkiye Büyük Millet Meclisinden de geçen bir geri kabul anlaşmasını o zaman millî politikamız olarak vize muafiyetiyle ilişkilendirmiş ve bu iki anlaşmanın eş zamanlı olarak yürütülmesini kararlaştırmıştık. 2014 yılında başlayan süreç, normal şartlar altında, 2017 yılı Ekim ayında hem vize muafiyeti hem de geri kabul anlaşmasının uygulamaya da geçmesiyle sonuçlanacaktı. Ancak, göçmenler meselesi süreci hızlandırdı. Önce bu yılın altıncı ayında geri kabul anlaşmasının, ekim ayında da vize muafiyetinin yürürlüğe sokulacağı söylendi. Şu anda da sadece bir beyanın zafer olarak bize takdim edildiği zirve neticesinde ikisinin de haziran ayı içinde yürürlüğe girmesi bekleniyor. Ancak, zirveyle ilgili özellikle Sayın Başbakanımızın beyanlarına baktığımızda umutlu olmaktan ziyade tereddütlü olma, endişeli olma yönünde pek çok sebebin olduğunu görüyoruz.

Bugün dünyada 60 milyon göçmen var, bunun da yüzde 85’ten fazlası gelişmekte olan ülkelerde bulunuyor. Ülkemizde de, malumunuz, 3 milyona yakın, 2 milyon 700 bin kadar Suriyeli, bizim teknik tabirimizle “geçici koruma altındaki misafirimiz” var. Bunlarla ilgili, başta 1948 Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, 1990 Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi, 1950 Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve nihayet 1951 Cenevre Sözleşmesi’nde hükümler var ve bu hükümlerde, bizim Avrupa Birliği Zirve’sinde yaptığımız taahhütlerle çelişen pek çok hüküm var. Mesela 1951 Cenevre Sözleşmesi’nin 33’üncü maddesi sınır dışı yasağını düzenlemektedir. Hâliyle “Türkiye Cumhuriyeti” dese bile, Yunanistan’a giden her türlü kural dışı, yasa dışı göçmeni Türkiye'nin alması, Yunanistan’ın da bunları sınır dışı etmesi mümkün değildir.

Yine, çocuklarla ilgili de verdiğimiz söz açısından ciddi sorunlar vardır.

Ayrıca, 2000 yılında yürürlüğe giren Avrupa Temel Haklar Şartı’yla, Avrupa Birliği ülkelerinin yanı sıra Avrupa Birliği de bir tüzel kişilik olarak, bir organizasyon olarak, Birleşmiş Milletler Mültecilerin Statüsü Hakkındaki Sözleşme gereğince sözleşmenin tarafı ve yükümlüsüdür. Keza, Avrupa Birliği de bu kadar kolayca bu göçmenleri sınır dışı edemez.

Aynı şekilde, Ege Denizi’nde görülen herhangi bir bottaki insanlar yakalanıp, Türkiye’ye, cari uluslararası hukuk çerçevesinde getirilemezler. Bütün bunlardan habersiz olarak zirve öncesi Sayın Merkel’le beş saatlik bir görüşmede -zannediyorum, Merkel tarafından sufle edilen şeylerle- “Bir kere daha karşımızdakileri şaşırttık.” diye övünmenin bir anlamı yoktur.

Geçmişte de, gündüz vakti patlattığımız havai fişeklerle biz çok vadeler verdik, çok terminler, randevular verdik ve bunların hemen hemen hiçbirisi gerçekleşmedi çünkü karşımızda, değerlerden ziyade maruz kaldığı ekonomik krizde, maruz kaldığı güvenlik krizinde ve maruz kaldığı göçmen krizinde ikiyüzlülüğü son raddeye getirmiş bir Avrupa Birliği vardır. Çifte standart uygulama konusunda gelişmekte olan ülkeleri, gelişmekte olan demokrasileri bile geride bırakan bir Avrupa Birliği vardır. Dublin Sözleşmesi gereğince sınırda kalan 160 bin göçmeni dağıtmaya söz vermişlerdi, bugüne kadar sadece 872 göçmen bu kapsamda Avrupa Birliği ülkeleri arasında yerleştirildi; bunun 338’i İtalya’dan, 534’ü de Yunanistan’dan yerleştirildi. Bugün İdomeni’de 14 binden fazla göçmen bataklık ve çamurun içinde beklemektedir. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu tekrar canlanmış ve Balkan yolu rotası diyebileceğimiz göçmenlerin geçiş güzergâhı kapatılmıştır.

Bir kere, bu verdiğimiz taahhütler Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden, Avrupa Adalet Divanından ve Birleşmiş Milletler çerçevesinde uluslararası hukuktan geri dönecek maddelerdir. Peki, bunun arkasındaki mantık nedir? Muhtemelen, Almanya’nın 3 eyaletinde bu hafta sonu yapılacak ve yaklaşık 13 milyon seçmenin oy kullanacağı seçimlerde bir zaman kazanmadır. Öyle olduğu için zaten Avrupalılar bizim tekliflerimizi dinlemişler ve “Ayın 18’inde bunları görüşelim.” demişlerdir. Ama Sayın Başbakanımız, bundan önce defalarca yaptığı gibi, hemen gelip müjdeyi vermiştir. İnşallah haziran ayı sonunda, temmuz başında, Şam’da kılınan cuma namazı, bizden habersiz kıpırdamayan yapraklara benzer bir efelenme, benzer bir realiteden uzak, hayal âleminde gezinmenin yeni bir türüyle karşılaşmayız. Zaten Avrupa Birliği üyesi ülkelerinden Macaristan şimdiden veto edeceğini söylemiş, Fransa vize muafiyetinin olamayacağını ifade etmiştir, bu çerçevede beyanlar gelmektedir. Ancak bu pazarlıklar ülkemizin uluslararası imajına olumsuz etkilerde bulunmaktadır. Para için pazarı açan, pazarlık yapan ülke şeklinde yabancı basında haberler çıkmakta, burada anlatmaktan dahi hicap duyduğumuz, ülkemizin devlet başkanını, ülkemizi aşağılayan yorumlar, karikatürler yer almaktadır.

Bu bakımdan, dış politikanın imkânlarla hedefler arasında ahenk kurma sanatı olduğunu, ayağının yere basması gerektiğini bir an önce hatırlamak durumundayız. Sadece Merkel’le, sadece Çipras’la değil, Birleşmiş Milletler dâhil bu sorunun bütün taraflarıyla görüşmemiz gerektiğini hatırlamak durumundayız ve nihayet, dış politikaya -adı üstünde, “dış politika” diyoruz- sadece değerler, idealler değil, biraz da politika katmamız gerektiğini hatırlamak zorundayız.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Koçdemir.

1’inci madde üzerinde ikinci konuşmacı, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Batman Milletvekili Sayın Mehmet Ali Aslan. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Aslan.

HDP GRUBU ADINA MEHMET ALİ ASLAN (Batman) – Sayın Başkan, Sayın Divan ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sekiz dokuz aydır ilk defa Meclis bir kanun maddesinde uzlaşmıştır. Bu uzlaşıyı görmek gerçekten sevindirici. Umarım, inşallah, bu amansız savaşın durdurulması için, kardeş katlinin durdurulması için de bütün Meclis sorumluluk alır ve bu konuda ortak bir hareketle bu çatışmaları, bu ölümleri durdurur.

Bugün, daha doğrusu bu hafta Salâhaddin Eyyubî’nin ölümünün 823’üncü yılı. Kendisine ve arkadaşlarına Allah’tan rahmet diliyoruz. Kendisinin özellikle ibret verici iki tane sözü vardır, onları nakletmek istiyorum: “Kudüs işgal altındayken ben nasıl gülebilirim.” demiştir. Bunu okurken ben de gerçekten, şu anda Türkiye'nin şarkında ve garbında ölümler varken, bombalamalar varken; insanlar katlediliyorken kendimde gülme hakkını bulamıyorum ve hayattan hiçbir zevk alamıyorum.

Yine, aynı şekilde, kendisinin ibret verici bir sözü vardır, “Dostlarıyla uğraşanlar düşmanlarıyla savaşamazlar.” demiştir. Bugün, maalesef biz, yurt dışında dostlarımızla, yurt içinde de bırakın dostları kardeşlerimizle savaşıyoruz. Böyle olunca, hepimiz ama hepimiz kaybediyoruz ve şunu söyleyeyim: Gerçi, Yunanistan, Türkiye, Bulgaristan polis ve gümrük iş birliği ortaklığıyla ilgili anlaşma üzerinde konuşuyoruz. Cizre’de, Silopi’de duvarlara yazılan o yazılamaların Yunanistan’a, Bulgaristan’a sirayet etmemesini diliyorum çünkü öyle bir durumda, ilk başta zarar görecek olan Yunanistan ve Bulgaristan’daki Türk kardeşlerimizdir yani nasıl ki şimdi Cizre, Silopi, Nusaybin’de ve diğer sokağa çıkma yasağının olduğu il ve ilçelerde “Türk’ün gücünü göreceksiniz.”, “Ne mutlu Türk'üm diyene.” yazıları, bırakın sokakları artık evlerin içinde yazılıyorsa umarız Yunanistan’a ve Bulgaristan’a bu anlamda kötü örnek olunmaz.

Ege kıyılarında -birçoğunuz takip ediyordur- artık sadece Suriyeliler değil, Nusaybinliler, Cizreliler, Silopililer, Silvanlılar, Bismilliler de göç etme yoluna girmiş durumda. Avrupa’nın, bu anlamda, buradaki çatışmalara göz yumması ve âdeta teşvik etmesi Avrupa’nın da faydasına olmayacaktır. 3 milyon göçmen için 10 milyonlarca göçmeni kapısında görebilir. Bu tehlike Avrupa’yı da bekliyor, Türkiye'yi de bekliyor. Bugünden onu önlememiz için bir an önce adil ve eşit bir kardeşlik temelinde bizim anlaşmamız, uzlaşmamız ve bir an önce müzakere masasına dönmemiz gerekiyor.

Geçen dikkatimi çekti Batman Milletvekili olmam hasebiyle. Dönemin Başbakanı Sayın Erdoğan Batman’da 15 Mart 2008’de bir konuşma yapmış. 14 Mart 2008’de AK PARTİ kapatma davası için Anayasa Mahkemesi resmî işlemleri başlatmış, 15 Martta Batman’da Sayın Erdoğan şunları söylemiş: “Millet iradesini hiçe sayarak hukuk tesis edilmez. 16 milyonun iradesini hiçe saymak var mı? Temsil yetkisine sonuna kadar sahip çıkacağız. Biz bu ülkede gayrimeşruluğa izin vermeyiz. Sınırları aşan her girişim yetki gasbıdır, millet iradesinin çiğnenmesidir, seçilmişleri atanmışlara kul etmeyiz.”

Nasıl ki o gün bence suni bir gündem yaratılarak parti kapatılmak istendiyse, bugünlerde de suni bir gündem yaratılarak dokunulmazlıklar vesaireler gündeme getiriliyor. Ve işin ilginç tarafı Sayın Başbakan o zaman şu ayeti okumuştur, yani bu kapatma davasını açan kişilere ve siyasi yasak getirmek isteyenlere karşı ayet okumuştur: “Kalpleri var idrak etmezler, gözleri var görmezler, kulakları var işitmezler.” Ben de bugün ayetin Arapça orijinalini okumak istiyorum

(Hatip tarafından Araf Suresi 179’uncu Ayet okundu)

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) - Yani, bu ayeti destekleyen bir ayet de Bakara Suresi 44’üncü Ayet: “Siz insanlığa iyiliği emredip kendi nefsinizi unutuyor musunuz?”

(Hatip tarafından Bakara Suresi 44’üncü Ayet okundu)

MEHMET ALİ ASLAN (Devamla) - “Siz kitabı okuduğunuz hâlde hâlâ akıl etmeyecek misiniz, akıllanmayacak mısınız?” Öyle bir durumda bize yapılınca ah vah çekip başkasına yapılınca “Oh!” dememeliyiz. Bu, ahlaki değildir; bu, hukuki değildir; bu, bu Meclisin de, bu Hükûmetin de, muhalefet partilerinin de şanına yakışmaz.

Yine, barış isteyen memurların haklarında soruşturma başlatılması, görevden menedilmesi ve sürgün edilmesiyle ilgili de konuşmak istiyorum. Özellikle Mardin ve Batman’dan bu konuda bize çok talep geldi, dillendirmemiz konusunda. Hepsinin gerekçesi ama hepsinin, Ankara patlamasıyla ilgili olan bombalamayı kınamak, barış istemek, Tahir Elçi’nin öldürülmesiyle ilgili yine, protestolar yapmak, barış istemek. Ve bundan dolayı birçok sendika KESK, DİSK, TMMOB ve TTB’nin birçok üyesi şu anda adli soruşturma geçirmektedir. Sadece Mardin’de 2.600 sendika üyesi şu anda idari soruşturma geçirmektedir. Aynı şekilde, Batman’da da 1.037 kişi idari soruşturma geçirmektedir ve bunların içinden de -dediğim gibi- bir kısmı sürülmüştür, bir kısmı görevden menedilmiştir ve diğerleri hakkında da adli ve idari soruşturmalar başlatılmıştır. Yani bence bu insanlara madalya takılması gerekirken, takdir belgesi verilmesi gerekirken bunların cezalandırılması ahlaki ve vicdani değildir. Söylemlerine lütfen bakınız, medyadan takip ediniz; çok komik gerekçelerle, sosyal medya paylaşımları nedeniyle görevden uzaklaştırıldıklarını göreceksiniz. Benim naçizane de bir tavsiyem, biz, var olan enerjimizi birbirimize karşı kullanarak israf etmemeliyiz, o zaman o sinerji diye bir şey kalmaz, birbirimizi yıpratma yolunda kullanmamalıyız. Ve ben inanıyorum ki bu Mecliste yakınlarını bir şekilde kaybetmeyen insan yoktur, milletvekili yoktur. O yüzden milletvekilleri bu acıyı iyi bilir. Biz bu acıyı biliyorsak, bu acıyı başkalarına yaşatmaya hakkımız yok, en azından engel olmalıyız, bu acıyı başkalarının yaşamasına karşı durmalıyız ve bu imkân bizim elimizdedir.

Hepiniz bilirsiniz, köle, Hazreti Hamza’yı şehit ederken, Hind de onun ciğerini yemeye çalışmıştır ama sonra ne olmuştur? Köle Vahşi de, Hind de kalkıp Peygamberden (ASV) özür diliyorlar ve orada kelimeişehadet getiriyorlar ve ondan sonra “hazret” diye kendilerine hitap ediliyor, şu anda da “Hazreti Vahşi” deniliyor, “Hazreti Hind” deniliyor.

Yani bunlar, bizim için, bizim barışmamız için, bizim aramızdaki kavgayı, fitneyi bitirmemiz için emsalsiz örneklerdir. Bizim referanslarımız vardır, bu referansları biz Meclis çatısı altında yaşayalım, yaşatalım.

Teşekkürler. Sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aslan.

Sayın milletvekilleri, Sayın Tamer 60’a göre söz talep etmiştir.

Mikrofonunuzu açıyorum Sayın Tamer.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

16.- Kayseri Milletvekili İsmail Tamer’in, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “Kayseri pazarlığı” sözleriyle Kayseri insanının zekâsını ve çalışkanlığını ifade ettiğine ilişkin açıklaması

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, söz istememin nedeni, biraz önce Kayseri Milletvekilimiz Sayın Çetin Arık Bey’in Başbakanımızla ilgili görüşleriydi.

Ben de şöyle ifade etmek istiyorum: Sayın Başbakanımızın “Kayseri pazarlığı” ifadesi, Kayseri insanının, esnafının zekâsıyla beraber çalışkanlığını birleştirdiğinin takdirinin ifadesi diyorum.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tamer.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Bulgaristan Cumhuriyeti Hükümeti ve Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Polis ve Gümrük İşbirliği Ortak Temas Merkezi Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Anlaşma ile Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/518) ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 136) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, madde üzerinde gruplar adına üçüncü konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Niğde Milletvekili Sayın Ömer Fethi Gürer.

Niğde’nin sorunlarını mı anlatacaksınız?

Süreniz on dakika Sayın Gürer.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısına olumlu oy vereceğimiz için ben yöremle ilgili sorunları dile getirmek istiyorum.

Niğde tarım ve hayvancılıkla geçinen bir bölge. Niğde’mizde patates, elma, fasulye, kiraz 2015 yılında değer bulmadı. Üreticilerimiz mağdurdu. Ancak dün, Hükûmetimiz, Dünya Ticaret Örgütü anlaşmaları çerçevesinde, patateste yaşanan arz-talep sıkıntılarını gidermek için patateste ton başına 50 liralık bir teşvik vermeye karar vermiş. Olumlu ama yeterli değil çünkü patates şu anda sakal bıraktı, bir yerde depoda çürümeye başladı. Bunu biz üç aydır anlatıyoruz. Buraya çıktığımız her seferinde söylüyoruz: Patates ürünü zorda. 300 bin ton yalnızca Niğde’nin deposunda. Nevşehir ile Niğde’nin patatesine çözüm üretelim. Belediyelere gönderelim, askerî birliklere gönderelim. Değer bulsun istiyoruz, değer bulmadı.

Bu dönemde patates ekimi düşecek. Neden? Gübre alma, buna benzer girdilerle ilgili yatırım yapma adına çiftçimizin parası yok. Bu sıkıntı büyümeden çözüm bulunmasını istediğimizde, getirilen bu 50 liralık teşvik yerine eğer 50 dolarlık bir destek verilmiş olsaydı en azından kalan ürünü kurtarabilirdik. Keza, elma ürününde de ürün depoda kalmış durumda; o da çürümeye başladı.

Tabii, biz burada bunu anlattığımız zaman vatandaşlardan şöyle telefonlar geliyor: “Ya, patates Niğde’de bile 1 lira.” Sorun burada. Ülkemizin tarım politikası yanlış. Nedeni: Aracılar nedeniyle üreten de mağdur, satın alan da mağdur. Cumhuriyet Halk Partisi seçim bildirgesinde buna yer vermişti. Bu aracılık sistemini yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor. Eğer, şu anda, patatesi üretici 20-30 kuruşa satamıyorsa, maliyeti 50-60 kuruşsa ama tüketiciler 1 liraya alıyorsa burada bir sorun var demektir.

Giresun’da, Ordu’da fındıkta sorun varsa, Çukurova’da narenciyede sorun varsa, Trakya’da çeltikte sorun varsa, Niğde’de patateste, elmada, kirazda sorun varsa bunun doğru planlanması gerekiyor. Gelecek yıl bizim üreticimizin ne ekeceği bugünden belli olmalı, ona göre planlama yapılmalı, fazla ürünün çürümesi, yok olması engellenmeli. Biz bu kadar zengin bir ülke değiliz. Kendi kaynaklarımızı kendi elimizle yok ediyoruz. Bunu önemsemek zorundayız. Buna yönelik geçmişte “Plan mı pilav mı?” diye yıllarımızı yok ettik. Gelin bu sorunu ortak çözelim, üretici ekeceğini bilsin, satacağını bilsin, edeceği değeri bilsin, nihayetinde hem üretirken hem de tüketirken üretenin mağduriyetini, tüketenin de yüksek ücretle ürün almasını sona erdirelim. Bu bütün bölgelerin sorunu.

Sütte, insan inanamıyor, sütün fiyatına bakın, süt üreticisinin derdine bakın. İneğini kesmeye başlamış çünkü sütten para kazanamıyor ama sanayi ürünü olarak süt dönüştüğünde fiyatı alım gücünün üstünde bir rakama eriyor. Burada bir yanlışlık yok mu? Süt üreticisi ineğini kesmesin diye valilere genelge gönderip bunu engellemeye çalışmak yerine bu sorunu doğru ele almak gerekiyor. Burada da planlı davranış gerekliliği bir kez daha açığa çıkıyor.

Değerli milletvekilleri, bu konuda söyleyecek çok söz var ama süre içinde bazı konulara da beraberinde değinmek istiyorum çünkü biliyorum ki sizlere de aynı konular geliyor. 4/C’lilerle ilgili hemen hemen her gün telefon alıyoruz. Taşeron sorununu ortadan kaldıralım diyoruz, bir de bakıyoruz ki modern kölelik yasası hazırlanıyor. Biz iyiye gitsin derken kötüye gidiyor tıpkı uzmanlarla ilgili olduğu gibi. Uzmanlar iki yılda ayrılıp başka bir kuruma geçiyorlardı, “İki yılda geçmesin, hepimize gelen uzman çok.” denildi, yedi yıla çıkardık. Çözüm böyle mi olmalıydı? O anlamda, üreteceğimiz çözümleri de tekrar tekrar konuşacağımız konulara dönüştürmeyelim.

Esnaflarla ilgili 30 bin liralık kredi çıktı. Krediyi kim alabiliyor? Mevcut esnafların hepsinin borcu var. Borcu olan esnaf nasıl alacak onu? Onun yerine şöyle bir madde koysak kötü mü olurdu: “Halk Bankasına esnafın borcu var da düzenli ödüyorsa bu krediden de yararlanır.” deseydik, esnafımız da nefes alsaydı kötü mü olurdu?

Keza yaşa takılan emeklilerin durumu var. Biliyorsunuz, emekliliği hak etmiş, yaştan bekliyor. Bununla ilgili bir düzenleme çok mu zor?

İcralık olmuş esnafa sicil affının getirilmesi çok mu zor? AVM’lerle ilgili hepinize şikâyet geliyor. Esnaf bitiyor, AVM’ler Türkiye'de esnafı yok etmek üzere. Bununla ilgili bir düzenleme yapmak hepimizin görevi değil mi?

Engellilerle ilgili buraya geliyoruz, çok güzel şeyler söylüyoruz. Girin Niğde’nin İnternet sitelerine bakın, hepimize ders verecek bir olay var: Vatandaş gitmiş, tekerlekli sandalyesiyle kaldırım kenarına varmış, elinde mala, elinde çimento oradan kendine geçiş yeri yapmaya çalışıyor, “Başvurmadığım yer kalmadı.” diyor. Bu hepimizin ayıbı değil mi? Neden ülkemizde sözde bazı işler yapıyoruz da uygulamada bunları yerine getirmiyoruz? Engelliler için Türkiye'nin bütün illerinde, ilçelerinde kaldırımlar ele alınsa, düzenlense, bu soruna ciddi biçimde çözüm üretsek yanlış mı olur?

Kadınlarımıza şiddet bitsin. Kadınlarımızla ilgili yapılan uygulamalarda söylüyoruz: Bugün bir kadın sığınmaevi Niğde’de yok, ilçelerinden vazgeçtik, koca ilde kadın konukevi yok. Bunun gibi sıkıntılar çok.

YUSUF BEYAZIT (Tokat) - İhtiyaç yok.

ÖMER FETHİ GÜRER (Devamla) - İhtiyaç var mı yok mu, bana gelen mektupları size vereyim. Yurttaştan mektup gelmeden burada niye anlatalım? Keyfekeder sorunlar anlatılır mı? Bunun bize ne artısı var? Bir kere biz sosyal demokratız. Biz, çevre, doğa, insan sevgisiyle yaşamımızı adapte ettik, buna inanırız. Bizim için birini eleştirerek iyi olalım, kötü olalım kavgası yok. (CHP sıralarından alkışlar) Bizim için ülkemiz iyi olsun; dirlik, birlik, kardeşlik olsun, ülkenin sorunlarına çözüm bulunsun, bu bizi mutlu eder. Bizim varlığımız buna tabi. İnsanız, hepimizin ömrü ya elli yıl ya altmış yıl. Geldik, gideceğiz. Yaptığımız güzellikler gelecekte anılır.

Bakınız, yetmiş yıl önce bir insan iyilik yapmışsa yetmiş yıl sonra anlatıyorlar. Bir gün getirip burada size göstereceğim. Niğde’yle ilgili 5 tane kitap yazdım. Yüz yıl sonra benim kitaplarım okunacak, o benim için en büyük gurur. Ama oradaki hemşehrim arıyor ve inanın ki bunların çoğu da bize oy vermemiş hemşehrilerimiz; elmacısı, patatesçisi, kirazcısı, fasulyecisi. Çözüm üretelim istiyoruz. Onun için de gelip burada bunları sizlerle paylaşıyoruz.

Bakınız, memlekette işsizliğe çözüm ürettik! Nasıl ürettik biliyor musunuz? Vatandaş akşam oluyor, ışıklar sönüyor, elinde kazma kürek, nereye gidiyor? Höyüklere gidiyor, define aramaya uğraşıyor, altın aramaya uğraşıyor ve memleketin tarihî dokusu yağmalanıyor, yok ediliyor. Ben bir yurttaş olarak bundan acı duyuyorum. Gidin bakın kendi köyünüze, kasabanıza; höyük varsa mutlaka çukurlar açılmış. Bunların olmasının nedeni ne? Vatandaş mağdur, vatandaşın sorunu var; ekmek sorunu var, aş sorunu var, iş sorunu var. Bunlara çözüm üretmek bu Türkiye Büyük Millet Meclisinin ortak sorumluluğunda olduğu gibi Hükûmetimizin de görevi.

Dün burada bütçe görüşmeleri tamamlandı, bütçemiz geçti; hayırlı olsun, bir yıl o bütçeyle gideceğiz. Ama biz seçimde gidiyoruz, söz veriyoruz, şunu yapacağız, bunu yapacağız diyoruz. Hükûmet bütçesinden ayrılan kaynakları sorduk; örneğin, Niğde’ye tıp fakültesi için on yıldır söz verilir, bununla ilgili kaynak var mı? YÖK’ten karar çıktı, üniversiteden karar çıktı. Sağlık Bakanlığından kararın çıkması gerekiyor, o karar çıkmadan da bu üniversite olmuyor. Ama yurttaş bekliyor ki bize tıp fakültesi açılacak.

Ya da havaalanı. Niğde’ye de yapılsın, Aksaray’a da yapılsın istiyoruz. Niğde-Aksaray havaalanı diye birleştirilmeye çalışılıyor. Buna niye gerek duyuluyor? 100 kilometrede 1 havaalanı varsa bizim oraya da 100 kilometreye 1 havaalanı yapılsın. Yani Niğde’nin, Nevşehir’in, Aksaray’ın ve İç Anadolu’daki diğer Yozgat’ın, Çorum’un, Kırşehir’in olan sorunları diğer bölgelerin sorunlarından az değil. Biz yaşamımız boyunca devletin kurallarına uymuş insanlarız, bizim İç Anadolu’nun özelliği o; talepkâr olmuyoruz, talepkâr olmadığımız zaman da unutuluyoruz. Bu kez unutulmayalım diye dillendirmeye çalışıyoruz, anlatmaya çalışıyoruz. Her zaman söylüyoruz: Kim bizim oraya da, ülkeye de, bu vatana da iyilik yaptıysa, katkı verdiyse, sorunlarla ilgilendiyse Allah razı olsun, hiçbir itirazımız yok. Önemli olan, sorunları çözmede “Muhalefet diyorsa elimizin tersiyle itelim.” anlayışından vazgeçip ortak çözümlerde Türkiye Büyük Millet Meclisinin farklı biçimde yaklaşım göstermesi gerektiğidir. Buraya geldiği zaman, konuşan arkadaşımızın ağzından çıkacak söze laf atarım anlamında değil, birlikte katkı verelim anlamında olmalı.

Ben, Plan ve Bütçe Komisyonu toplantılarına gittim; Komisyona üye değildim, katıldım, yöremle ilgili sorunları bakanlara anlattım. Biraz evvel Sayın Çevre ve Şehircilik Bakanımız buradaydı. Akkaya Barajı on yıldır temizlenmedi. Kendisi o gün de söyledi, “İlgileneceğim.” dedi ama temizlenmesini istiyoruz. Milletvekili olarak Niğde-Bor arasına, üniversitenin olduğu yere gidin, o kokuyu görün, “Bu kent buna nasıl razı oluyor?” diye sorarsınız. Keza, Ecemiş suyu, Aladağlar’dan çıkıyor, Akdeniz’e akıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖMER FETHİ GÜRER (Devamla) - Niğde’deki tarım yapan insan da bunun karşılığında elektrikle su çıkarıyor. Bu hak mıdır? Onun için düşüncelerimizi sizlerle paylaşıyoruz.

Desteğiniz için teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gürer.

Sayın milletvekilleri, 1’inci madde üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır.

Soru-cevap işlemi yoktur.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - 2’nci madde üzerinde konuşmalar yoktur.

Soru-cevap işlemi yoktur.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde konuşmalar yok.

Soru-cevap işlemi yok.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Bulgaristan Cumhuriyeti Hükümeti ve Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Polis ve Gümrük İşbirliği Ortak Temas Merkezi Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Anlaşma ile Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı        :      257

Kabul                              :      254

Ret                                  :          3  (x)

               Kâtip Üye                        Kâtip Üye

           Sema Kırcı                     İshak Gazel

            Balıkesir                         Kütahya”

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, 4’üncü sıraya alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü Arasında GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisine Dair Anlaşmaya Yönelik GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisinin Güçlendirilmesi Konulu Tamamlayıcı Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü Arasında GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisine Dair Anlaşmaya Yönelik GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisinin Güçlendirilmesi Konulu Tamamlayıcı Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/525) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 148) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 148 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen yok.

Soru-cevap yok.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE BİRLEŞMİŞ MİLLETLER GIDA VE TARIM ÖRGÜTÜ ARASINDA GTÖ ORTA ASYA ALT BÖLGE OFİSİNE DAİR ANLAŞMAYA YÖNELİK GTÖ ORTA ASYA ALT BÖLGE OFİSİNİN GÜÇLENDİRİLMESİ KONULU TAMAMLAYICI ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 4 Haziran 2014 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü Arasında GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisine Dair Anlaşmaya Yönelik GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisinin Güçlendirilmesi Konulu Tamamlayıcı Anlaşma”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Mevlüt Karakaya.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Karakaya.

MHP GRUBU ADINA MEVLÜT KARAKAYA (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, tasarı Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü Türkiye Temsilciliğinin Orta Asya Alt Ofisinin güçlendirilmesiyle alakalı. Yani hepinizin bildiği gibi, Gıda ve Tarım Örgütü ya da FAO, 1945 yılında kurulan ve Türkiye'nin 1948 yılında üye olduğu, 1982 yılında da Türkiye Temsilciliğinin açıldığı bir uluslararası örgüt, organizasyon. Temel amacı, dünyada gıda ve tarım faaliyetlerinin organizasyonu, durumunun takibi, özellikle açlıkla mücadele konusunda faaliyetlerin yerine getirilmesi ve benzer konularda faaliyette bulunan önemli bir uluslararası kuruluş.

Tabii, böyle bir uluslararası kuruluşta Orta Asya Ofisinin güçlendirilmesiyle ilgili olarak yapılan bu sözleşmenin önemini de hakikaten iyi anlamak lazım. Ben daha önce, böyle uluslararası kuruluşlarda, yurt dışında görev yaptım. Ki o dönemlerde benzer projelerin benzer ülkeler tarafından yapılmasının sonuçları ve oralardaki yansımalarını da takip etme imkânı buldum. Bu anlamda, bu tür faaliyetlerin gerçekten çok faydalı olacağını başlangıçta ifade etmek istiyorum. 28 projenin yapıldığı ve bu projelerden 12’sinin hâlen devam ettiği ifade ediliyor. Aslında, tabii bir donör ülke olarak burada bir maliyete katlandığımız doğrudur, bir külfeti vardır ama bu külfetlerin karşısında, direkt projelerden olmasa da ülkeye çok ciddi dönüşlerinin, yansımalarının olacağını da ifade etmemiz lazım. İşte, bunların etki analizlerinin de buralarda sunulmasının gerçekten denetim açısından da yerinde olacağını bir kez daha ifade etmek istiyorum. Tabii ki maliyete katlanacağız. Maliyet dediğiniz şey, bir amaca ulaşmak için katlanılan fedakârlıkların parasal ifadesi; katkı ise bunun karşılığında gelecek.

Yalnız, burada ben gıdayla ilgili bir konuya gelmek istiyorum. Gıda tabii ki son derece önemli. Bugün dünya çapında -baktığınızda- yaklaşık 35-40 milyon insanın her yıl açlıktan öldüğünü ama aynı zamanda, 30 milyona yakın insanın da çok yemekten mütevellit bazı hastalıklardan hayatını kaybettiğini görüyoruz. Dolayısıyla, bu noktada, 1 milyar ton civarında bir gıdanın da hiç olduğunu, çöpe gittiğini düşünecek olursak ve bu gıdanın da aç kalan insanların yaklaşık 4 katı bir gıda ihtiyacına denk geldiğini düşünecek olursak bunun çok vahim bir sonuç olduğunu ve bu konularla ilgili yapılacak çalışmaların insanlık adına ciddi katkılar sağlayacağını da ifade etmek istiyorum.

Özellikle, gıda fiyatlarıyla ilgili artışlara baktığımızda, daha doğrusu, fiyat değişmelerine baktığımızda Gıda ve Tarım Örgütünün fiyat endeksi, bize, aslında 2002 yılından sonra fiyatların anormal ölçüde yükseldiğini, 2011 yılından bu yana fiyatların düşmekte olduğunu gösteriyor. Şimdi burada çok ilginç bir durum var. Biraz önce, yine tarımla ilgili, tarımsal ürünlerle ilgili, onların fiyatlarıyla ilgili değerlendirmeler yapıldı. Hakikaten, Türkiye için ciddi bir riskin geldiğini bu uluslararası endeksler de işaret olarak gösteriyor. Bizim tarım ürünleri fiyatlarına, gıda fiyatlarına baktığımızda, örneğin en temel gıda olan et fiyatlarında son zamanlarda ciddi bir artış olduğunu görüyoruz. Süt fiyatlarının üretici fiyatları yönüyle düştüğünü, tüketici fiyatları yönüyle arttığını görüyoruz. Üretici fiyatları son beş yılda yüzde 15-18 arasında artarken tüketici fiyatları yüzde 43-45 civarında bir artış göstermiş. Yine diğer ürünlerde de bunların çok farklı olmadığını görüyoruz. Sütte söyledim, etteki durumu buradan, bu kürsüden defalarca konuştuk yani bu ülkede gıda ve tarımsal ürünler, üreten açısından ucuz, üretimi sürdürebilecek bir seviyede değil ama tüketen açısından da bakıldığında son derece pahalı. Bunun anlamı, aracılar tamamen buradan kazanıyor da değil, onlarla görüştüğünüzde onların da ciddi bir sıkıntı içerisinde olduğunu, onların da ticari maliyetlerinin son derece yüksek olduğunu, finansman maliyetlerinin yüksek olduğunu anlıyorsunuz. Burada asıl yanlışın uygulanan politikalarda olduğunu gerçekten ifade etmeden geçemiyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu endeksler üzerinde çok fazla durmayacağım ama bir şeyi de ifade etmek istiyorum ki gerçekten bu endekslerdeki hareketlere baktığımızda dünyadakinin tamamen tersi hareketlerin bir şeylerin işareti olduğunun da lütfen farkına varalım, bunlarla ilgili gerekli tedbirleri alalım. Bakın, geçmişte dünya fiyatları düşüktü ama ona rağmen, örneğin 2002 yılında Dünya Gıda Endeksi 90 değerinde iken yerli üreticiyi korumak gerçekten zordu. O aradaki farkı destekleme olarak vermek, ithalat lobilerinin karşısında durmak kolay bir iş değildi. Bugün bu endeks 150 civarında ama buna rağmen biz eğer yerli üreticiyi koruyamıyorsak burada uyguladığımız politikalarda bir yanlış olduğunu da düşünmek durumundayız. Bu tüm tarımsal ürün fiyatlarında aşağı yukarı aynı şekilde seyir izliyor.

Bakın, Gıda ve Tarım Örgütü, 2016 yılını bakliyat yılı olarak ilan etti. Aslında biz Türkiye olarak bundan on beş yirmi yıl öncesinde bakliyat ihraç eden yani kendi ihtiyacının üzerinde üretim yapan bir ülkeydik ama bugün, yeşil mercimeği ithal etmek zorunda kalıyoruz. Daha önce Toprak Mahsulleri Ofisi bakliyat desteği yapıyordu. Bizim, FAO’nun, Gıda ve Tarım Örgütünün 2016 yılını bakliyat yılı ilan etmesinden bir anlam, bir sonuç çıkarmamız lazım. Bakın, 2008 yılında, 2011 yılında, dünya genelinde yaşanan gıda krizlerine baktığımızda ilk önce tarım ülkesi olan Türkiye’yi vurduğunu da bilelim. Hatırlayın, 2008 yılında pirinç fiyatları çok kısa bir süre içerisinde yüzde 130 arttı. Tabii ki dışarıdaki fiyatlara bakarak bu kadar desteğin fazla olduğunu da söyleyenler olacak ama eğer depolarınızda gıda ürünleriniz, tarım ürünleriniz varsa uluslararası piyasalardan ihtiyacınızı satın alabilirsiniz. Depolarınız boşalmışsa 5 katı, 10 katı fazla fiyatı ödemek zorunda kalırsınız. Tarımı, iş başa düştükten, kriz ortaya çıktıktan sonra değil, çıkmadan önce desteklemek zorundayız. Gerçekten, köylü, üretici tarımını, toprağını, çiftini bırakır hâle gelmiştir, üretim yapamaz duruma düşmüştür. Bu feryada gelin hep birlikte el verelim, ses verelim ve bu desteği yaparak muhtemel gıda krizlerinde sorun yaşamayalım.

Hepinize tekrar çok teşekkür ediyorum.

Yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Karakaya.

1’inci madde üzerinde ikinci söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Tunceli Milletvekili Sayın Alican Önlü’ye aittir. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Önlü, buyurun.

HDP GRUBU ADINA ALİCAN ÖNLÜ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Madde üzerinde parti grubum adına söz almış bulunmaktayım.

Madde, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü arasında birbirini güçlendirici kimi anlaşmaları içermekte. Tabii, uluslararası kuruluşlarla bu denli iş birliği içinde olmak, birbirini güçlendirmek, deneyim aktarımı yapmak önemli, bunu sağlamak da gerekiyor.

Bu anlaşmanın birçok maddesi var, katkı sunan, birbirini güçlendiren; karşılıklı birbirine güç, destek vermesi gereken birçok madde var ama asıl değinmek istediğim bir iki madde var. Bir: Orman, tarım, kırsal bölge kalkınması içermektedir. Tabii ki ilk önce kendi ülkenizde tarım, orman kırsal kalkınma esaslı olacak, güçlü olacak ki başka bir yerle eş güdümlü olabilesiniz ve katkı sunabilesiniz. Hükûmetin bu uluslararası anlaşmalarda Meclise getirip de kanun hâline getirmek istediği yanı… Ama aynı Bakanlar Kurulu dışarıda iş birliğini güçlendirici kararlar, anlaşmalar yaparken içeride bunun tam tezadı kararlar alıyor. Aynı Bakanlar Kurulu… Bu hafta içinde peyderpey açıklaması yapılan, özellikle bölge illerini kapsayan işte, Hakkâri, Mardin, Dersim’de özel güvenlik bölgesi kararı altında birçok bölge yasaklı bölge ilan edildi.

Şimdi, yasaklı bölge ilan edilen yerler -biliyorsunuz, her ilin mutlaka bir kimliği vardır, bir kimlikle tanımlanır, birçok kimlikle ama bir de üretim kimliğidir, yani ekonomik kimliğidir- yasaklanan bölgeler tam da uluslararası anlaşmalarda, işte bu maddede yer alan, işte orman kenti, tarım kenti, kırsal kalkınma olarak da öncelikli alınması gereken iller. Şimdi, bunlardan biri de Dersim ili, seçildiğim il. İşte, dün Sayın Vali tarafından bir basın açıklamasıyla açıklandı, artık periyodik hâle gelmiştir. Yani, dışarıdaki bu anlaşmalarla birine katkı sunan, destek sunan ama ne hikmetse bir halk deyimi vardır ya işte “İlacı olsa keline sürer…” Tam tersine dün Sayın Valinin açıkladığı işte Dersim’de 11 bölge yasaklı bölge ilan edildi, 1 Mart-1 Eylül arası yani altı ay yasaklı bölge. E, altı ay da kış zaten. O zaman demek ki il tümüyle -orman, tarım, üretime dayalı- yok edilmek isteniliyor.

Şimdi, gerekçesi, işte çatışmalı bölge, bu çatışmalardan dolayı bölge halkının, o yöredeki halkın güvenliğini, üretimini, seyahatini güvence altına almak yani ne hikmetse yasakladığı bir şeyi güvence altına almaktır; artık, bir tarz hâline geldi, güvenlik bile yasakçı zihniyet hâline geldi.

Şimdi, “11 bölge” deniliyor Dersim’de. Yani “11 bölge” denildiğinde sanki Dersim’de, 11 bölgenin dışında olağan bir yaşam var, olağan bir üretim var, doğal bir seyahat var ama sadece bu 11 bölgede olası çatışma risklerinden dolayı güvenlik alınması gerekiyor. Çok iyi biliniyor ki -defalarca da karşı çıkmamıza rağmen- işte kalekollar denilen, her tepe kalekol. Dersim’in bir girişi var, bir de çıkışı vardır yani Elâzığ’dan girilir, Pülümür Vadisi’nden çıkılır. Bu iki çıkışta bile, 26 tane arama noktası, yetmedi o kalekolları aşağı indirip yollarda barikatlar; çok “barikat” deniliyor ya, barikat her şeye gerekçedir. Elâzığ’dan Erzincan’a veya Dersim Merkezden Ovacık’a gidildiğinde bir barikatları görün, bir hendekleri görün. Yaşamı çekilmez hâle getiren barikatlar, bütün günlük yaşamın, insanın günlük yaşamını sürdürecek bütün hakların nasıl gasbedildiği, nasıl engellendiği görülecektir.

Şimdi, kırk yıldır alınan güvenlik yetmiyor, her tepeye yapılan kalekollar yetmiyor, bırakın tarım, orman kenti, tamamen bir askerî kışlaya dönmüş Dersim’de bu kadar askerî güvenlik yetmiyor, ayrıca bir de özel güvenlik yani bu kadar güvenliğin üzerine bir de özel güvenlik getiriliyor. Tam da işte bu anlaşmada yer alan orman, tarım ve kırsal kalkınma... İşte “11 bölge” denilen yer, çokça, her seferinde icraatların başında en çok da övünerek dillendirilen, “ilk işbaşına geldiğimizde, 2002’de, OHAL’i kaldırdık.” deniliyor. Tam tersine, OHAL döneminde değil, cumhuriyet tarihinde bile Dersim’de bu kadar kapsamlı bir yasak gelmemiştir yani “11 bölge” denilen bir algı oyunudur. “11 bölge” denilen Dersim’in kendisidir, bütünüdür yani bütünü yasaklanmıştır. “11 bölge” denilmesi, demin söylediğim gibi, sanki sadece bir yerde risk yaşanacaktır. Bundan kaynaklı… Tam da yasaklanan bölgeye süre anlamında da OHAL döneminde bile bu kadar uzun süreli, bu kadar kapsamlı bir yasak gelmemişti. Yasaklı olan bölge tam da işte güya uluslararası anlaşma yapıp da şimdi tartıştığımız, işte “orman” deniliyor… Geçen sene Dersim’deki orman yangınlarını bırakın söndürmeyi… Güya ormanın korunması, geliştirilmesi ve bu deneyimin de uluslararası diğer kuruluşlara taşınması hedefleniyor. Dersim’deki orman yangınını bırakın müdahale edip söndürmeyi, tam tersine söndürme bir suç, bir propaganda olarak algılandı ve engellendi.

Yine çokça da bu kadar uluslararası anlaşma yapıp destek ve deneyim aktarımı yapılmak isteniliyor ama bırakın Dersim’de, bölgede kırk yıl bir tek orman yangını hükûmetler veya devlet tarafından söndürülmemiştir ne hikmetse. Kırk yıl kürdistandaki hiçbir yangına bu devlet müdahale etmemiştir. Bırakın Asya’da bir ofisle, bir şeyle güç birliği, bir anlaşma yapmayı… Bölgede bu tür olaylarda bir tek orman söndürme uçağı yoktur. Yüzlerce savaş uçağı… İşte geçen gün bu kadar yoğun tartışmamız, “Bu, bütçe savaş bütçesidir.” dememizin nedeni, bir tek orman söndürme uçağı yoktur, bir tek orman yangınına da müdahale edilmemiştir.

Yine en çok övünülen “Köylere dönüş sağlanacak…” İşte tam da Dersim’de yasaklı bölge ilan edilen bölge orman bölgesidir. Karakol var, karakolun etrafında hiçbir yerleşim yeri yok ama ne hikmetse yangınlar çıkıyor. Nedir? Güvenlik amaçlı. Barajlar güvenlik amaçlı, orman yangını güvenlik amaçlı, yol kontrolleri güvenlik amaçlı, tutuklamalar güvenlik amaçlı, yaşamın her alanına ilişkin güvenlik amaçlı. İşte “köye dönüşler” deniyor. Tam da yasaklı bölge olan yer, son iki yıldır yavaş yavaş köylere dönüşlerin sağlandığı… “Mera” deniyor, anlaşmada biri de meradır. Dün açıklandı. 11 bölge de tam tersine meraların, 8 meranın olduğu bölgelerdir. Yani yasaklanan bölge güya bu anlaşmada -meraların sürdürülebilirliğinin devam ettirilmesi, ormanın sürdürülebilirliği 11 bölgede- hem köye dönüşlerin son iki yıldır sağlandığı hem mera hem arıcılık hem de inanç turizmi denen bölgelerdir. Tam tersine de bu anlaşmada sağlananın dışarıda katkı sunan, akıl veren, güç veren, deneyim aktaran ama içeride ise tam tersine yasakçı ve tümüyle bunu yok eden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Süreniz bitti Sayın Önlü.

ALİCAN ÖNLÜ (Devamla) - Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Önlü.

Şimdi, madde üzerinde üçüncü söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Sayın Kazım Arslan’a aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Arslan, buyurun.

CHP GRUBU ADINA KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

148 sıra sayılı Tasarı’nın üzerine söz aldım. Özellikle bu tasarının komisyonda da geçmesi noktasında grubumuz olumlu oy vermiştir. Tabii bu çerçevede de görüşlerimi ve düşüncelerimi sizlere aktaracağım.

Bu anlaşmayı Meclisimiz onaylamaya çalışırken gerek Başbakanımız gerekse Cumhurbaşkanımız özellikle Birleşmiş Milletlerle olan ilişkilerimize karşı sert söylemlerle gerginleştirmeye ve ağır eleştiriler yapmaya da devam etmektedirler. Bu nedenle bunun ülkemiz açısından olumsuz bir tavır olduğunu belirtmek istiyorum.

Türkiye Orta Doğu’daki ağırlığını kaybetmiştir. AKP’nin dış politikası gerçekten sınıfta kalmıştır, komşularımızla ilişkilerimiz çok fazlasıyla bozulmuştur, tarım ürünü ve sanayi ürünü ihracatımızdaki azalmalara da neden olmuştur.

Birleşmiş Milletler ile gıda ve tarım alanında anlaşmayı imzalarken yerli üreticimizi ne hâle getirdiğimizi de hiçbir zaman unutmayalım. Kendi kendine yeten bir ülke konumunda iken, özellikle tarımda, artık, tarım ürünü ithal eden ve buğdayından, samanından, etine kadar her türlü tarım ürününü ithal eden bir ülke konumuna geldik. Tarım büyümede en istikrarsız sektör konumuna geldi ve 2002 ile 2016 arasında müthiş bir daralma da yaşadı. Nedeni ise, ülkemizin ulusal bir tarım politikasının olmaması ve bizim temel üretim maddemiz olan, tüketim maddemiz olan buğday gibi, arpa gibi, mısır gibi, pamuk gibi, tütün gibi ürünlerin gerçek anlamda desteklenmemesi ve bu nedenle de plansız bir tarım üretiminin yapılmış olması nedeniyle de yetersiz bir konuma gelmiş durumdayız.

Ülkemizde pamuk bitmek üzere. Bir tekstil sanayicisi olarak ülkemizin pamuk ihtiyacının 2002’de yüzde 60’ını karşılarken bugün yüzde 40’larını ancak karşılayabiliyoruz. Hâlbuki pamuk tekstilde en temel ürün olan ve tekstilin ham maddesi olan bir üründür. Aslında bu ürünün stratejik bir ürün olarak kabul edilip gerçek anlamda desteklerin yapılması suretiyle… Menderes Ovası'nda dünyanın en kaliteli pamuğu yetişmiş olmasına rağmen bugün o arazilerimizde buğday gibi, ay çekirdeği gibi başka ürünlerin ekildiğini görmekteyiz. O nedenle, pamuk gibi, pancar gibi, tütün gibi ürünlerin üzerinde… Çünkü bunlar sanayi üretiminin ham maddesidir. Dolayısıyla kendi sanayimizi desteklemek, daha çok kazanmak, daha iyi ürünler yapmak amacıyla bu ürünleri desteklemek zorunda olduğumuzu belirtmek istiyorum.

Üzümde, fındıkta da aynı şekilde birçok birliğimiz gerçekten gerçek anlamda destek alamadıkları için çiftçilerimize, üreticilerimize de gerçek anlamda destek veremiyorlar ve çiftçimizin pazarı zayıf kalıyor, tüccara mahkûm olmak zorunda kalıyor. O nedenle, fındığın da, üzümün de, incirin de desteklenmesi ve Türkiye’de yetiştirilen bu ürünlerin daha kaliteli, daha çok üretilmesine olanak sağlanması gerekmektedir.

Hayvancılık konusuna da gelince, yine birçok üreticimizin üretimden, hayvancılıktan, sütçülükten ve et hayvancılığından gerçek anlamda gelir elde edemediğini görüyoruz. Bunun da temel sebeplerinden biri gerçekten bütün çiftçilerimizi, bütün üreticilerimizi ilgilendiren maliyetlerle ilgili konumdur; iki, pazar sorunudur. Eğer siz maliyetleri destekleyici tedbirleri almazsanız, bunu takip etmezseniz, dünya maliyetleriyle eş değer konuma getirmezseniz hem rekabet etme imkânınız kalmaz hem de daha fazla üretme imkânını maalesef bulamazsınız. Pazarla ilgili sorunun temelinde… Devlet, bazı ürünleri desteklemek amacıyla alıyor ama gününde parasını ödemiyor. Tüccarlar alıyor, gününde parasını ödemiyor; çek veriyor, çeki karşılıksız kalıyor. Özellikle sizin döneminizde çekin karşılıksız çıkmasının cezasız kalması üreticilerimizin, çiftçilerimizin -güven duydukları- tüccarlara karşı, güveni tamamen kaybettirmiştir. Dolayısıyla, tahsilatta da zorlukları devam etmektedir.

Maliyeti en çok etkileyen mazottur. Eğer mazotun üzerindeki vergileri kaldırmazsak çiftçimizi gerçek anlamda desteklediğimizi söyleyemeyiz. Eğer bugün mevcut iktidar mazotu deniz ulaşımına, gemilere, yatlara, uçaklara vergisiz olarak veriyorsa çiftçimize de vermek zorundadır çünkü sonuçta topraktan en iyi bir şekilde katma değerli ürün alabileceğimiz ve kendi kendimize yetebileceğimiz bir noktaya gelebilmemiz ancak bu şekilde mümkün olacaktır değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlar, tarım alanlarında müthiş bir düşme olmuştur. On iki yılda 2,6 milyon hektar tarımda bir azalma vardır. Tarım ürünü ithalatına on iki yılda 121 milyar dolarlık bir ödeme yapmış bulunmaktayız. Bu nedenle tarım ürünü ithal eden bir ülke değil, aslında ihraç eden bir konuma getirmek gerçekten bu milletin, bu devletin, bu iktidarın elindedir diye belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, 2002’de çiftçilerin banka borçları 5,1 milyar dolar iken 2015’te tam 11 kat artarak 61,1 milyar dolara ulaşmıştır. 2002’de bir kilo ekmeğin fiyatı 1 lira 3 kuruşken 2016 başında bir kilo ekmek 3 lira 59 kuruşa yükselmiştir. 2002’de icra dairelerindeki dosya sayısı 8,6 milyonken 2015’te 23,8 milyona çıkmıştır. 2002’de tüketicilerin banka borçları 6,6 milyar iken 2015’te 381,9 milyara yükselmiştir. Demek ki giderek tarımda zayıflayan üreticilerimizin gerçek anlamda desteklenmediğinin göstergesi bu sonuçlar itibarıyla üreten, kazanan, gerçek anlamda çiftçiliği kazanç noktasına getiren bir çiftçi portföyü değil; giderek zayıflayan, giderek borçlanan, giderek sorunları daha fazla artan bir çiftçi kesiminin, bir üretici kesiminin ortaya çıktığını görüyoruz. Onun için, mevcut iktidar, artık, tarım politikasını değiştirerek çiftçimizi, üreticimizi, hayvancılık yapan kardeşlerimizi daha fazla desteklemek suretiyle onların kazanmasına, üretmesine ve ülke ihtiyaçlarını karşılayacak bir üretimin yapılmasına olanak sağlayacak bir çalışmayı zaman geçirmeden mutlaka yapmalıdır. Bunu ne kadar çok yaparsak o kadar çok kendi kendisine yeten bir tarım ülkesi noktasına geliriz ve böylelikle dışarıya para ödemeden kendi ihtiyaçlarımızı kendimiz karşılamış oluruz diyorum.

Hepinize tekrar saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Arslan.

Sayın milletvekilleri, 1’inci madde üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır.

Soru-cevap işlemi yok.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum.

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde konuşmalar yok.

Soru-cevap yok.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde konuşmalar yok.

Soru-cevap yok.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü Arasında GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisine Dair Anlaşmaya Yönelik GTÖ Orta Asya Alt Bölge Ofisinin Güçlendirilmesi Konulu Tamamlayıcı Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı        :      252

Kabul                              :      248

Ret                                  :          3

Çekimser                         :          1  (x)

      Kâtip Üye                                         Kâtip Üye

     Sema Kırcı                                       İshak Gazel

       Balıkesir                                           Kütahya”

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, 5’inci sıraya alınan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Elektrik Enerjisi Mübadelesi ile İlgili Olarak Ortaya Çıkan Borca İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Elektrik Enerjisi Mübadelesi ile İlgili Olarak Ortaya Çıkan Borca İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/611) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 176) (xx)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 176 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen yok.

Soru-cevap yok.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE AZERBAYCAN CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA ELEKTRİK ENERJİSİ MÜBADELESİ İLE İLGİLİ OLARAK ORTAYA ÇIKAN BORCA İLİŞKİN PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 15 Ocak 2015 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Elektrik Enerjisi Mübadelesi ile İlgili Olarak Ortaya Çıkan Borca İlişkin Protokol”ün onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Şimdi 1’inci madde üzerinde ilk konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili Sayın Saffet Sancaklı.

Buyurun. (MHP, AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Sancaklı.

MHP GRUBU ADINA SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu arada bizi televizyonları başında izleyen büyük Türk milletine de saygılarımı sunuyorum.

Geçen gün Gençlik ve Spor Bakanlığının bütçeleri görüşülürken bir konuşma yaptım. Üç bölümde konuşacağımı söylemiştim: Birincisi eleştiri, ikincisi örnekler vermek, üçüncüsü de önerilerdi. Ancak, vakit yetmediği için ilk ikisini o gün hallettik, Bakan Bey’i de biraz sıkıştırdık ama üçüncüsünü anlatamadık. Şimdi sizlere biraz bu konulardan bahsetmek istiyorum.

Tabii ki Gençlik ve Spor Bakanlığının bakan seçimi olsun, müsteşar, müsteşar yardımcıları, spor il müdürleri, bakan yardımcılığı seçimlerinde -seçilirken- biraz yandaşlık, biraz ahbap çavuş ilişkileri olduğunu söylemiştik, bunun da düzeltilmesini istemiştik. Dopingde Türkiye'nin özellikle bu son birkaç yılda yaşadığı bazı şeylerin bizi çok üzdüğünü de belirtmiştik. Tabii “Futbolda 3’üncü sıradan 53’üncü sıraya geldik.” dediğimizde 2015’te Sayın Bakan “Şimdi, 2016’da 20’nciyiz” dedi. “Biz tabii ki 1’inci olmasını istiyoruz ama 2015’te 53’üncü sıraya kadar düşmüştük.” dedim, Sayın Bakan onu anlamamıştı, düzelteyim onu.

Şimdi, arkadaşlar, bizim spora bakışımız, spor anlayışımız özellikle gelişmiş ülkelerden biraz daha geride. Nasıl? Şimdi, bizler spor izliyoruz hepimiz, arkadaşlar arasında sohbet ederken sohbetimiz aynen şöyle: “Hangi takımı tutuyorsun?” “Hangi maça gidiyorsun?” Ama aslında biz birbirimizle konuşurken, sohbet ederken şöyle sormamız lazım: “Hangi sporu yapıyorsun?” “Hangi sporları yapıyorsun?” Buradan da şuraya gelmek istiyorum ki eğer biz bu spor kültürünü ve spor anlayışını topluma yerleştirebilirsek ve bizim sohbetlerimizi “Hangi takımı tutuyorsun?”dan “Hangi sporu yapıyorsun?”a geçirebilirsek Türk toplumunun daha sağlıklı, daha iyi bir yere gelebileceğini söyleyebiliriz.

Tabii, eğer bu sohbeti böyle yaparsak bu, toplumda baskı da oluşturacak ve insanların spor yapma kültürü ve spor yapma alışkanlığı gelişecek. “Bana arkadaşını söyle, kim olduğunu söyleyeyim.” bir atasözü bu. Mustafa Kemal Atatürk’ün söylediği gibi “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.” Bu düsturla bizim bu anlayışa sahip olmamız gerekiyor.

Tabii, hepimiz profesyonel sporcu olmak zorunda değiliz ama hepimiz spor yapmak zorundayız arkadaşlar. Nasıl yapabiliriz bu sporu? Bununla ilgili bir projem var, biraz da bundan bahsedeceğim size ama ben çocukluk yıllarıma gitmek istiyorum. Ben İstanbul’da Gaziosmanpaşa’da büyüdüm, gençliğim orada geçti, meşhur Gazi Mahallesi’nin dibinde. Maalesef o zamanki dönemlerde o muhitte bulunan arkadaşların kötü alışkanlıklara daha kolay meyledebilmesi için ortam da müsaitti. Bizim evden 200 metre aşağıda Bally fabrikası vardı. Etrafımızdaki semt de -o zamanki tabiriyle biraz şey ama- kenar mahalle semti, o racona göre yaşayan bir toplum ve orada yetişen gençler arasında, maalesef o zaman, bizim dönemde kötü alışkanlıkları olan, gayrimeşruya bulaşan birçok arkadaşımız vardı. İşte, o ortamdan kendini kurtarabilen arkadaşlarımızın hepsi spor yaparak kurtuldu saygıdeğer milletvekilleri.

Hepimizin çocukları var, hepimiz belli bir standardın üstünde insanlarız, çocuklarımız iyi eğitimler de alıyor ama maalesef şu anda Türkiye’de, özellikle okullarda bu hapların çok kolay bulunabilmesi, uyuşturucunun çok rahat elde edilebilmesi pozisyonunda bizim çok dikkat etmemiz lazım, çocuklarımızı mutlaka kontrol altında tutmamız lazım. Eğer, biz “Benim çocuğum yapmaz, benim çocuğum böyle şeylere tevessül etmez.” dersek büyük yanılgı içerisinde olabiliriz arkadaşlar.

Şimdi, aşağı yukarı dört yıldır, Sayın Genel Başkanımızın talimatıyla benim de başkanlığını yaptığım ekipte “Türk insanına nasıl spor yaptırabiliriz, Türk sporunu nasıl geliştirebiliriz?” adı altında bazı projelerimiz var.

Ben, geçen gün Sayın Bakanın konuşmasını samimi buldum. “Arkadaşlar, yardım edin, kimin bilgisi varsa katkı sunsun.” dedi. Ben, Sayın Bakanın konuşmasından samimi olduğunu düşünüyorum ve kendisi de samimi bir şekilde davet ederse Milliyetçi Hareket Partisinin hazırladığı projeleri de Türk toplumunun ve Türk sporunun önüne koymaya da hazırız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Tabii ki biz çeşitli siyasi partilerin adı altında siyaset yapıyoruz, tabii ki iktidarı eleştireceğiz, tabii ki yaptıkları eksikleri söyleyeceğiz ama bizim elimizde Türk insanı için, Türkiye için eğer hazırladığımız bazı şeyler varsa bizim bunları sunmamız gerekiyor. Ben de Milliyetçi Hareket Partisi olarak hazırladığımız bir tane projeyi sizinle paylaşmak istiyorum, eğer Sayın Bakandan samimi bir davet gelirse de devamını da getireceğimize buradan söz veriyorum Milliyetçi Hareket Partisi adına.

Atatürk’ü anlattım geçen gün. 1932 senesinde, olimpiyatları tekrar başlatan adamı Türkiye’ye davet ediyor, o yoklukta parasını ödüyor ve Türkiye'deki gençleri nasıl biz tekrardan diriltebiliriz… Savaştan çıkmış bir ülke, Kurtuluş Savaşı’ndan. Ve Millî Eğitimle beraber spor müdürlüklerini devreye sokuyor, gelen o arkadaş -Pierre de Coubertin olması lazım- bir proje hazırlıyor. O projeden de biraz ilham alarak bugünümüze uyarladığımız projemiz şu arkadaşlar:

Bugün altı yaşında ilkokula başlayan çocuklarımız bir teste tabi tutulacak; fizik yapısına göre, ailesindeki sporcu yapısına göre bir spor branşı belirlenecek; senden güreşçi olur, futbolcu olur, basketçi olur, tenisçi olur vesaire. Altı yaşında çocuğumuza da bir tane sanatsal bir branş vereceğiz; sinema, tiyatro, herhangi bir alet çalabilir, folklor oynayabilir şeklinde. Bu projede neden Spor Bakanlığıyla Millî Eğitim Bakanlığı? Çünkü okulda başlatmamız lazım bizim bunu. Şunu düşünün ki, hafta içinde saatlerce çocuklarımız okulda ilkokuldan başlayarak spor yapıyor ve sanatsal bir branşta faaliyet gösteriyor. Hafta sonu da okullar arası müsabakalar yapılıyor. Bu çocuklarımız liseyi bitirdiğinde, 18 yaşına geldiğinde on iki yıl spor yapmış olacaklar, on iki yıl sanatsal bir faaliyet gösterecekler. Peki, 18 yaşından sonra da beş sene de üniversiteyi koyarsak, 23 yaşına gelen bir birey, bir genç kardeşimiz, çocuğumuz on yedi, on sekiz sene spor yapmış olacak ve sanatsal bir faaliyet yapmış olacak. Peki, yirmi üç senenin on yedi senesinde spor yapan bir insan bundan sonra hayatı boyunca spor yapar mı? Tabii ki yapar.

Peki, geçen gün dinledik burada, sağlık harcamaları bütçesi Türkiye'nin en büyük 2’nci bütçesi. Neden? Yüzlerce, binlerce hastanemiz var, her hastaneye gittiğinizde yüzlerce, binlerce insan tedavi olmaya gelmiş. Bunun birinci nedeni arkadaşlar, spor kültürümüzün olmaması ve spor yapmamamız. Peki, 23 yaşında on yedi sene spor yapmış, daha sonraki hayatında da spor yapma ihtiyacı hissedecek olan insanlar bu kadar hastalanır mı? Bu kadar hastalanması mümkün değil arkadaşlar. Bu kadar hastalanmaz ise Sağlık Bakanlığına veya sağlık harcamalarına bu kadar bütçe ayırmaya gerek var mı? O da hayır. Peki, oraya harcanan fazla bütçenin tekrardan millî eğitime ve spora harcandığını düşünürsek, yirmi sene içerisinde Türkiye'de yeni bir jenerasyon, spor yapan, sanatsal konularla psikolojisini düzelten yeni bir toplum yaratabiliriz arkadaşlar. Onun içindir ki böyle bir projemiz var. Bunun detayları var tabii. Ben “kırmızı kaplı” dedim, bu kadar kalın bir kitap. Bunların hazırlığını yaptık.

Gelin, o zaman şöyle yapalım, hiç parti gözetmeksizin biz önümüzdeki gençliği kurtaralım, önümüzdeki gençlere yol verelim, bunları sağlıklı bir şekilde yetiştirelim.

Tabii, böyle olursa ne olacak? Bir spor kültürümüz olacak.

Bir arkadaşım bana anlattı: “İngiltere’de okumaya gittim, kafeteryada bir kızı beğendim, yanına yanaştım, ‘Beraber bir şeyler içelim mi?’ dedim. Bana sordu: ‘Hangi sporları yapıyorsun?’”

İşte, o anlayışı biz Türkiye'de yerleştirebilirsek, o psikolojiyi yerleştirebilirsek ve spor kültürünü Türkiye'de yerleştirebilirsek, insanlarımıza spor yaptırabilirsek daha iyi düşünen, daha sağlıklı bir topluma kavuşmuş oluruz arkadaşlar.

Gene sürem bitmek üzere. Ben, dünyayı gezen, Türkiye'ye dışarıdan da bakan, çok şeyi gören bir arkadaşınızım ama üç dört aydır buradayız, 1 Kasımdan beri, gündem o kadar değişik ki sporla ilgili konuşmayı “Acaba yanlış mı anlaşılır.” diye gelip konuşmuyorum. Yoksa bununla ilgili çok ciddi hazırlıklarımız var, ben de bunu Türkiye Cumhuriyeti adına, Türkiye gençliği adına sizinle paylaşmaya hazırım, samimi davetlerinizi bekliyorum.

Teşekkür ederim. (MHP, AK PARTİ, CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Sancaklı.

Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.14

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.26

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), İshak GAZEL (Kütahya)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

176 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

Şimdi, 1’inci madde üzerinde, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Müslüm Doğan.

Süreniz on dakika Sayın Doğan.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 176 sıra sayılı Kanun Tasarısı hakkında HDP Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti yeni bir devlet, yeni bir siyasal yapı biçiminde tarih sahnesine çıktığında, bu yeni yapı eski toplumsal yapı üzerinde doğmuştur. Nasıl kurtaracağız Osmanlı Devleti’ni derken yaratılan cumhuriyet, kuşkusuz, Anadolu’da yaşayan halkların emperyalist saldırıya karşı ortak kurtuluş mücadelesinin bir sonucudur. Ancak, halkların beklediği ve ortak vatan şiarına dayalı cumhuriyet projesi tam anlamıyla büyük eksiklikler içermiş ve tam da bir karşılık bulamamıştır. İslamlaştırma ve Türkleştirme projesi kısa zaman aralığında sürece dâhil edilerek büyük bir asimilasyon politikası hayata geçirilmeye başlanmıştır. Bu süreç, doksan yıldır halkların itirazına ve mücadelesine rağmen devam etmektedir.

Yaşanılan süreçte İslam’ın siyasallaşmasında en önemli kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı, tamamen bir inancın egemen olduğu, Sünni dinsel yaşamı disipline eden bir kurum olarak, yan kuruluşlarıyla, diğer kurumlarıyla birlikte toplumsal barışa zarar verecek düzeye ulaşmıştır maalesef. Egemen Sünni Osmanlı devlet geleneğini devralan cumhuriyetin ilk yıllarında, 18 Mart 1924 tarihinde kabul edilen 442 sayılı Köy Kanunu’nda köy tüzel kişiliği hukuk tanımından çıkarılarak, maalesef, yine bir inanç temelinde yorumlanmıştır. Söz konusu kanunun 2’nci maddesinde köy tanımı şöyle yapılmaktadır değerli milletvekilleri: “Cami, otlak, yaylak, baltalık gibi orta malları bulunan ve toplu veya dağınık evlerde oturan insanlar bağ ve bahçe ve tarlalarıyla birlikte bir köy teşkil ederler.” Yani, içinde cemevi olan, kilise olan köyler köy tanımının dışına çıkarılmış. Camisi olmayan köyler köy tanımı dışında tutulmuş, başka bir deyişle işte, Ezidi köyleri, Süryani köyleri, Hristiyan köyleri, Alevi köyleri bu tanımın dışında tutulmuştur. Yani, burada tüzel kişiliğin Sünni bir bakışı söz konusudur, tüzel kişilik kabul edilmemiştir.

Yine, 1924 yılında çıkarılan 442 sayılı Köy Kanunu’nun 13’üncü maddesinin “Köylünün mecburi işleri şunlardır” başlığı altındaki 14’üncü fıkrasında şöyle diyor: “Köyde bir mescit yapmak (yeniden yapılacak ise köy meydanının bir tarafına yapılacaktır.)” Böyle bir ibare var, bu şekilde tanımlanmış. Burada da, yine, egemen Sünni bir devlet anlayışı açıkça ortaya konmuş. Alevi ve İslam olmayan yerleşim yerlerine cami yapımının yasal dayanağı oluşturulmuş ve Alevi köylerine de yapılan caminin yasal dayanağı 442 sayılı Köy Kanunu’dur. Bu kanunun değişikliğine ilişkin, bu kanundaki istemimiz bir yasa teklifi şeklinde verilmiş ama hâlâ bir sonuç almış değiliz.

Değerli milletvekilleri, yine imar affı olarak bilinen 2981 sayılı Yasa’da camilerden bahisle yer tahsisinin nasıl yapılacağı açıklanmıştır. Bu yasanın bazı maddelerini değiştiren 3290 sayılı Kanun’da cami yeri olarak işgal edilen kamu şahıs arazilerinin bedelsiz olarak tescili öngörülmektedir.

Taşınmazların hukuki ve geometrik durumunu belirlemede kullanılan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nda “Kamu malları” başlığı adı altında madde 16’da namazgâh, cami gibi yerlerin devletin yerleri oldukları ve yapılacak olan kadastro çalışmalarında ilgili tüzel kişilik adına tescilini öngörmüştür. Ayrıca, burada şunu belirtmek gerekir ki bu tür malların tespit ve tescil edilmiş olmaları onların kamu malları olmalarını da değiştirmez. “Bu durum tespit ve tescilin sadece onların korunmasını amaçlamaktadır.” denirken camiye ait alanların tescilini bir kamu alanı olarak değerlendirerek gene Sünni anlayışın egemenliği ortaya konmuştur.

Açıkça görüleceği üzere Sünni devlet anlayışının Alevi ve Sünni olmayan diğer inanç gruplarını hiçe sayarak, onların mülkü üzerinde kendi mezheplerinin binalarını inşa ettirerek mülkiyet hakları ihlal edilmiştir. Kendi onayları alınmadan mülkiyet hakları üzerinde maalesef tasarrufta bulunulmuştur.

Değerli milletvekilleri, 1 Kasım 1922 tarihinde biliyorsunuz Osmanlı Devleti’nin resmîliği son bulmuş ve Büyük Millet Meclisi tarafından “gerici ve dinci yapılara karşı savaş” adı altında bir mücadele verilmişti.

20 Kasım 1925 tarihli ve 677 sayılı Yasa’yla Alevilerin tekkeleri de kapatılarak çok önemli bir kurum olan dedelik kurumu da yasaklanmıştır. Ancak, söz konusu yasa cami ve mescitleri kapsam dışında bırakmıştır. Bu anlayışı, açık olarak yine bir mezhebin egemenlik kurmadaki geçmişten gelen bir çabası olarak değerlendirmek gerekiyor. Alevi yaşam biçimini günümüze ulaştıran, Aleviliğin manifestosu, nefesleri, Anadolu’nun Alevi köylerine ulaştıran, toplumsal iç sorunlarını çözen dedelik kurumunun yasaklanması, Sünni Osmanlı devlet geleneğinin cumhuriyete taşınmasından başka bir şey değildir.

Aleviliğin piri Hacı Bektaş Veli’nin dergâhı, 1 Mart 1950 gün 5560 sayılı Yasa’yla 677 sayılı Yasa’nın 1’inci maddesine bir fıkra eklenerek, devlet denetiminde olmak üzere bir müze statüsüne alınarak Alevi inancına karşı açık bir tecrit uygulanmıştır.

Değerli milletvekilleri, bu uygulamalar gösteriyor ki devlet dediğimiz aygıt dinsel bir tanımlamayı yaratırken aynı zamanda toplumsal bir kopuşu, yasaklar silsilesini de toplumsal dokumuza taşımıştır. Şimdi, bu sürecin ele alınışı o günün koşulları üzerinden tartışılmakta ve tanımsız bir süreç olarak bırakılmaktadır. Aleviliğin yaşamsal varlığı, görüldüğü gibi, elbette yasalarla çözülecek kadar basit bir sorun değildir. Ancak, devletin vatandaşına yaklaşımını göstermesi, toplumsal yaraların sarılması açısından evrensel bir zorunluluktur bu durum. Önemli olan, bireyin Alevi olmasından kaynaklı bu yasaklarla yaşayıp yaşamaması da değildir, demokrasinin yaşadığımız topraklara gelip gelmemesi meselesidir.

Değerli milletvekilleri, bunları niye anlatıyorum? Bu ülkede ortak proje olan cumhuriyetin maalesef doksan yıldır kendini değiştiremediği, demokratikleştiremediği bir hususu dile getirmek için bunları anlatıyorum. Alevi inancı ve öğretisine sahip insanlar olarak bir cemevinin yasal statüye kavuşması konusunda doksan yıldır mücadele veriyoruz.

VELİ AĞBABA (Malatya) – CHP yaptı kendi belediyelerinde, yasal bir statü kazandırdı.

MÜSLÜM DOĞAN (Devamla) – CHP neyi yaptı? Ne zaman hükûmet oldunuz, bilmiyorum.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Belediyelerde yaptık Sayın Doğan. Belediyelere bir genelge yayınladı, bütün CHP’li belediyelerde cemevi yasal ibadethane.

MÜSLÜM DOĞAN (Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın, en çok beklentim de açıkça ifade edeyim… 2002 yılından sonraki demokratikleşme çabası, 28 Şubatı yaşamış, e-devlet muhtıralarını yaşamış “siyasal İslamcı yoldaşlar” desek ayıp mı olur, “İslamcı kesim”e diyelim, bu, sol literatürde olduğu için ben “siyasal İslam” diyorum…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakan, eski ortaklarınla eski defterleri açıp buraya doğru konuşma.

MÜSLÜM DOĞAN (Devamla) - Şimdi, sizin bu konuda çok büyük bir hassasiyet içerisinde olmanız lazım. 28 Şubat üzerinizden geçmiş. Ya, bırakın bu inançlar konusunda özgürlüğümüzü yaşayalım. Alevi inancı ve öğretisinin bir cemevi… Cemevinin ne olduğunu çok iyi biliyorsunuz. Bakın, ben bir dilekçe verdim Meclis Başkanlığına, çok üzüldüm ve basına da bu dilekçemi göstermedim, dedim ki: “Bakalım, ne yapacak Meclis Başkanı?” Dilekçemizde maalesef bizi yine bir teoloji kapmasında, bir teoloji ekseninde… Nasıl bizi Ali’siz Alevilikle belli bir yere kapatmak isteyenler varsa maalesef devlet de bizi bir teoloji tartışması içerisinde bir yere kapatmak istiyor.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Ya, sen Bakan değil miydin, yapsaydın! Bakanlık yaptın, niye yapmadın?

MÜSLÜM DOĞAN (Devamla) – Arkadaşlar, değerli milletvekilleri; Alevilik kendi inancı ve öğretisi itibarıyla özgün bir inançtır.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Ortağınız değil mi, eski ortağınız?

MÜSLÜM DOĞAN (Devamla) – Bir yere hapsetmek, bir yerde görmek kimsenin haddine değil, bırakın, özgün hâlini yaşasın insanlar. İslam’ın sağındaymış, solundaymış, yok, arkasındaymış, “Allah, Muhammed, Ya Ali” diyen bir inancı, bir öğretiyi kim tartışabilir, neresinde olduğu artık tartışılabilir mi? Tartışılamaz. O hâlde bu sorunu bir an önce çözmemiz lazım. Nasıl çözeceğiz?

VELİ AĞBABA (Malatya) – Niye çözmedin, Bakanlık yaptın?

MÜSLÜM DOĞAN (Devamla) – Tamam, Veli Bey, siz…

Şimdi, arkadaşlar, bakın, burada, ortak vatanda bir arada bir olmanın, diri olmanın, iri olmanın koşullarını yaratalım gelin. Bu cumhuriyetin acilen -gerçekten cumhuriyet sağlam bir iradedir ama- demokratikleşmesi lazım.

Bakın, burada bizim değerli milletvekilimiz var, uçakta sohbet ettik, çok önemli bir şeye işaret etti ve ben onu da kullandım, kopyacılık yaptım, Yusuf Bey dedi ki: “Bu kuvvetler ayrılığı ilkesi yok burada.”. Hakkını da teslim edeyim. Gerçekten bir oligarşik devlet düzeniyle karşı karşıyayız. Yani, bizim demokratikleşmemizi istemiyorlar. Bu oligarşik devlet düzenine karşı tüm inançlar, kim olursa olsun, farklı etnik yapılardan olabiliriz, edebiliriz ama cumhuriyet gibi bir değer yaratmışız, demokratikleşmesi için de bir çaba gösterelim. Bu demokratik çabayı bir arada hepimizin birlikte ortaya koymamız lazım. Bu demokrasi herkese lazım. Eğer siz burada diretirseniz, geriye gitmiş olursunuz.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Bunlar uçakta doğru söyler, inince şaşar, bunların böyle huyları var!

MÜSLÜM DOĞAN (Devamla) – Veli Bey, beni konuşturmadınız, bir sürü… Sanıyorum Başkan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ağbaba, lütfen, müdahale etmeyelim.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Hayır, ben doğruları söylüyorum. Uçakta doğru söylerler, yere inince şaşarlar!

MÜSLÜM DOĞAN (Devamla) – Arkadaşlar, Tekke ve Zaviyeler Kanunu’nu kaldırmak lazım, inançlara özgürlük vermek lazım.

BAŞKAN – Sayın Doğan, tamamlayın lütfen.

MÜSLÜM DOĞAN (Devamla) – Aslında değerli milletvekilleri, size cemevini de anlatacaktım, cemevi nedir, tarihsel süreçteki yeri nedir, şimdiki işlevi nedir, buna zamanımız kalmadı ama bir gün yine anlatacağım size.

Burada, bu ülkede, hangi inançtan olursak olalım, hangi etnik yapıdan olursak olalım bir arada, kardeşçe, barış içerisinde yaşamanın koşullarını yaratalım. İşte “Müslüm Doğan burada şunu konuştu, hemen fezleke düzenleyelim.” Böyle bir şey olabilir mi? Bu nasıl bir demokratik ülke? Nasıl bir demokratik anlayış? Nasıl bir demokratik siyaset yapma tarzı? Arkadaşlar, gelin, bu işleri bir tarafa bırakalım, bu Meclis de görevini yapsın.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Doğan.

Madde üzerinde üçüncü konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili Sayın Haydar Akar. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Haydar Bey.

CHP GRUBU ADINA HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, yorucu bir maratondan sonra, bütçe maratonundan sonra bu konuşmaların hiç çekilmeyeceğini düşünüyorsunuz ama biz de zaman zaman ancak kentlerimizi konuşmak veya genel şeyleri konuşabilmek için fırsat yakalıyoruz, çok fazla da fırsatımız olmuyor.

Aslında bugünkü sözleşmelerin tümünü onaylıyoruz ve destekliyoruz. Biraz evvel bir arkadaşım da söyledi, demek ki birlikte bir üretim yapabiliyorsak bu Meclisin de çok fazla zamanını almadan bu maddeleri çok hızlı bir şekilde geçirebiliyoruz. Ama Avrupa için, Avrupa’da vize uygulaması için geçirmemiz gereken 74 madde içerisinde bir tane de kişisel verilerin korunmasıyla ilgili konu var, bilin ki buradan geçmez o arkadaşlar. Niye söylüyorum ben bunu? Eğer bunun gibi düşünürsek, bugün yaptığımız görüşme gibi düşünürsek ve ortak aklı yaratırsak o da geçer. Bunu niye söyledim? Onu da söyleyeyim, Avrupa Birliği bu konuda yeni yönetmeliğini iki ay içinde –bu kanun görüşülürken iki aydı- aslında mart ayı içerisinde yayınlıyor ve biz bunu tekrar buraya bir kanun olarak getirmek zorundayız. O zaman niye zaman harcatıyorsunuz Türkiye Büyük Millet Meclisine? Beş, on gün sonra yayınlanacak olan, Avrupa Birliği tarafından yayınlanacak olan kişisel verilerin korunmasıyla ilgili yönetmeliğin, tüzüğün -ne ad verirseniz verin- onun maddelerini burada getiririz hep birlikte geçiririz ama başka bir art niyet var arkada. Art niyet ne arkadaşlar? Önemli olan 3 tane madde var. Biz 24’üncü Dönemde de, daha önce de bu kişisel verilerin korunmasıyla ilgili kanunu sürekli dillendirdik, sürekli getirin dedik. 30 ülkeden 29’u kanunu geçirmiş, biz geçirmemiştik, getirin dedik. Ama bu dönem farklı bir şey yaptınız; getirdiniz, 3 tane madde eklediniz, insanları fişlemek için madde eklediniz. İki yıl içerisinde diye bir süre tanıdığı için Avrupa Birliği bu iki yıl içerisinde -yeni yönetmeliği mart ayında yayımladığı zaman- ne kadar adamı fişleyebilirsek, ne kadar bu işleri halledebilirsek biz bu işi kurtarırız diye düşündünüz. Getirin, adam gibi bunu yapalım hep birlikte, yine burada bir saatte bu kanunu geçirelim, gerçekten bu kanuna ihtiyacımız var

Sevgili arkadaşlar, bugün, Azerbaycan’la olan elektrik borçlarıyla ilgili protokol üzerinde konuşuyorum. Azerbaycan bizim kadim dostumuz -bizleri de izliyorlar oradan, dinliyorlar- daha çok şey yapılmalı, daha çok iş birliği yapılmalı. Onların borçları üzerine bir protokol yapılması, ödeme kolaylığı sağlanması, hepsini destekliyoruz. Bunda hiçbir sıkıntı yok. Ama “elektrik” deyince aklıma Türkiye geliyor arkadaşlar, “elektrik” deyince kendi kentim geliyor aklıma. Niye kentim geliyor? Bakın, bir iki tane örnek vermek istiyorum size. 2007’de Türkiye ortalaması kayıp kaçakta 15,02, benim bölgem yani elektrik dağıtım şirketinin de olduğu Kocaeli’de 6,53; 2008’de Türkiye ortalaması 14,70, Kocaeli’de 7,55. Geliyorum, tek tek vermeyeyim, 2014’te Türkiye ortalaması 14,60, bizde 6,76; 2015’te 14,73, bizde 6,33. O Dicle, Torosları falan söylemiyorum, 75 oranındaki kayıp kaçak oranlarını söylemiyorum. Bakın, Türkiye ortalaması ile Kocaeli’yi karşılaştırıyorum. Niye karşılaştırıyorum? Kocaeli nüfus yoğunluğu bakımından Türkiye'nin 2’nci kenti İstanbul’dan sonra. Ben geçen konuşmamda da 422 demiştim ama bugün TÜİK rakamları açıkladı, kilometrekarede 493 kişi yaşıyor. Peki, Kocaeli böyle bir kentken kamu yatırımından ne alıyor arkadaşlar? Elektrik ücretlerinde veya kayıp kaçakta cezalandırılıyor, 12 verip 1 alıyor. Kamu yatırımı adı altında yaptığınız yüksek hızlı trenin Kocaeli’den geçen kısmını Kocaeli’ye yapılan kamu yatırımı olarak değerlendiren bir zihniyetle karşı karşıyayız. Bu değil arkadaşlar. Kocaeli 81 il içerisinde 80’inci sırada kamu yatırımında. Peki, bunu söylerken neye dayanarak söylüyorum? Türkiye ortalamasındaki dersliklere bakın, Türkiye ortalamasındaki eğitim kurumlarından bahsediyorum -sizin “FETÖ” dediğiniz dershanelerden bahsetmiyorum- öğretmenlerden bahsediyorum, kamu yatırımlarından, kamu binalarından bahsediyorum. Şöyle örnekleyeyim daha anlaşılır olması için: Kocaeli ili son beş yılda Yalova’dan çok büyümüş, Yalova nüfusunun üzerine çıkmış, Düzce nüfusundan da çok az bir rakam eksik; beş yıldaki nüfus artışını söylüyorum Kocaeli’de. Yani, bizim her yıl yeni bir Yalova’yı, yeni bir Düzce’yi inşa etmemiz gerekiyor Kocaeli’de. Peki, bunun karşılığını alabiliyor muyuz? Alamadığımız gibi, Kocaeli’nin problemleri de büyük. Kent yönetimi yerel yönetimde, merkezî yönetimde Kocaeli’yi dışlamış, “Kocaeli’ye nasıl sağarız?” diye bakıyor, “Ne kadar çok alırsak o kadar çok biz bu parayı kullanırız.” diyor.

Bakın, bir Derince Limanı problemimiz var. Kocaeli milletvekili arkadaşlarım da burada, dinlesinler. Derince Limanı özelleştirildi, bir yıl önce özelleştirildi, tam birinci yılındayız. 320 bin metrekaresi özelleştirildi ve 420 bin metrekarelik de dolguya izin verildi. Bu dolgu denizde yapılacak arkadaşlar; kıyıya 1 kilometre paralel, Gölcük tarafı dediğimiz güney tarafa da 450 metre ve Körfez’in en dar noktası. Körfez geçiş köprüsünü yapmanıza gerek yoktu, biraz daha dolguya izin vermiş olsaydınız biz oradan, yürüyerek denizin üzerinden geçebilecektik arkadaşlar. 450 bin metrekare…

Şimdi, Derince Limanı’na ihtiyaç var mı baktığınız zaman, Körfez’de 44 tane liman var. Verimli kullanılıyor mu? Hayır. Kapasitesi yüzde 100 mü kullanılıyor bu limanların? Hayır. Derince Limanı’nda böyle bir dolguya ihtiyaç var mı? Hayır. O dönemin milletvekilleri, bakanları şu anda da bakanlık yapıyor. Yeni dönem milletvekillerinin hepsi Körfez’de bir dolguya daha izin verilmeyeceğini söylemiş olmalarına rağmen, bu dolgunun iznini aldılar özelleştirmeyle beraber ve bugün, o dolgunun ilk adımlarını atmaya başladılar. Şimdi, yapabilirsiniz belki bunu. Diyelim ki denizin ekolojik sıkıntısından vazgeçtik, ekolojik dengesinin bozulmasından vazgeçtik, peki, 130 bin nüfuslu kenti nasıl etkileyecek? Derince’nin tam önünde, Derince kentinin önünde bu liman, E5’in altında. Bakın, şu anda, yılda 3 bin tır giriyor; ortalama 7-8 tıra geliyor günde. Bu dolgu yapıldıktan sonra 500 bin konteynerlik bir alan yapılacak ve 1.370 tane tır girecek bu kente. Peki, tamam, bu da olabilir diyelim, bunu da kabul edelim. Peki, bu tır nereden gelecek arkadaşlar, nereden gelecek? Otoyollarıyla bağlantısı olmayan bir limandan bahsediyoruz, Derince’nin kendi merkezini kullanacak, orada yaratacağı gürültü kirliliği, orada egzozun çıkaracağı kirlilik, orada yaratacağı farklı trafikler ve inanın, 100 tane tırı park edecek bir alan olmamasına rağmen 1.370 tırın girebileceği bir kapasiteye çıkarılıyor bu liman. Ya, arkadaşlar, evet, liman ihtiyacı varsa, 44 tane limanın 34 tanesi aktif, 10 tanesi atıl duruyor, bunlar aktif hâle getirilebilir, deniz dolgusuna ihtiyaç yok; bunu söylemeye çalışıyorum.

Bu sözleşme yapıldıktan sonra illegal bir şekilde -bir yıllık TCDD’nin denetimi olması gerekiyor- 100 bin metrekarelik alanı, metrekaresi 1,40 dolar olan alanı bu şirket, özelleştirdiğiniz şirket Devlet Demiryollarının alanını bedava kullanıyor, bu da 1 milyon 700 bin dolar yapıyor. Resimlerini çektim, filmlerini aldım, TCDD’ye yani Devlet Demiryollarına 1 kuruş kira ödememiş bu şirket tam bir yıldır, bunu da yapmamış.

Yine, sözleşme gereği, o liman alanında tabii kiracılar var, Devlet Demiryollarının daha önce on yıl, on beş yıl süreyle kiraladıkları işletmeciler var; inanın, gemilerini üç gün bekletmek zorunda kalıyorlar kendi alanlarına mallarını indirebilmek için çünkü bu şirket, sözleşmede bir yıl yasak olmasına rağmen tarife değişikliği yapıyor, 3 tarifeyi 7 tarifeye çıkarıyor. Yıllık kazancı 34 milyon dolar arkadaşlar, 34 milyon dolar ekstra kazanç sağlıyor, sözleşmede olmamasına rağmen en ufak bir işlem yapılmıyor. 3 defa, 4 defa TCDD’yi ben aramak zorunda kaldım, vatandaşın yükünü indirebilmesi için limandan. Böyle bir durumla karşı karşıyayız, bunun önlenmesi gerekiyor, o dolguya izin verilmemesi gerekiyor, buradan arkadaşlarımı göreve çağırıyorum.

Çok az zamanım kaldı. Kocaeli’yi ben burada konuşunca arkadaşlarım bana “Kocaeli’yi marka kent yapmak lazım, onun için, Kocaeli’yi çok fazla konuşmayalım.” diyorlar. Gerçekten, problemlerini çözersek biz onun üzerinden de Kocaeli’ye yapılanlar için teşekkür ederiz. Ama Kocaeli kentinin markası Kocaelispor arkadaşlar. Kocaelispor bugün Amatör Lig’de oynuyor, Türkiye’de oynanan profesyonel lig dâhil olmak üzere, Süper Lig dâhil olmak üzere en çok seyirciyle oynayan takım arkadaşlar ama Amatör Lig’de. AKP iktidarı gelir gelmez, yerel yönetimlerde iktidar olur olmaz Başkan gitti, Kocaelispor Türkiye Kupası’nı aldığında çıktı otobüsün üzerine, hiç emeği olmamasına rağmen o kupayla şehir turu attı ama bugün Kocaelispor’un geldiği noktada en ufak bir destek dahi vermiyor. Sahip çıkalım takımımıza. Kocaelispor gerçekten markadır Türkiye’de. Kocaelispor gerçekten Kocaeli’yi tanıtacak, o markayı tekrar ayağa kaldıralım diyorum. Bunun için de amatör spor kulüpleriyle ilgili, 13.700 amatör spor kulübüyle ilgili bir kanun teklifi hazırladım. Onları borçlarından arındıracak, gelirlerini artıracak, o ecrimisil yoluyla el konulmuş hazine arazilerini, üçüncü şahıslara verilen hazine arazilerini tekrar devlete kazandıracak bir teklif de hazırladık. Eğer bu teklife de destek verirseniz Türkiye’de amatörler için güzel bir şey yapmış oluruz.

Demin, Saffet Bey -Kocaeli Milletvekilidir- dedi ki: “Şu soruyu sormak lazım: Hangi sporu yapıyorsun?” Spor yapabilmek için amatör kulüp sayısını çoklandırmamız lazım. Bakın, bizde 6.430 kişiye 1 spor kulübü düşüyor, Fransa’da 333 kişiye düşüyor, Hollanda’da 417 kişiye düşüyor arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAYDAR AKAR (Devamla) - Nerede olduğumuzu hep beraber görelim, bu işe birlikte destek verelim ve Türkiye’de insanların spor yapmasını, amatör spor kulüplerini de dertten kurtaralım diyorum.

Teşekkür ediyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akar.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Doğru, katılıyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – İlk defa güzel bir şey söyledin.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 1’inci madde üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır.

Soru-cevap işlemi yoktur.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - 2’nci madde üzerinde konuşmalar yoktur.

Soru-cevap işlemi yoktur.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde konuşmalar yok.

Soru-cevap işlemi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Elektrik Enerjisi Mübadelesi ile İlgili Olarak Ortaya Çıkan Borca İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı           :     264

Kabul                                 :     263

Ret                                     :        1  (x)

            Kâtip Üye                               Kâtip Üye

           Sema Kırcı                             İshak Gazel

            Balıkesir                                Kütahya”

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, 6’ncı sıraya alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Sierra Leone Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Sierra Leone Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/299) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 13) (xx)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 13 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde konuşma yok.

Soru-cevap işlemi yok.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE SIERRA LEONE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA HAVA ULAŞTIRMA ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 31 Mayıs 2012 tarihinde İzmir’de imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Sierra Leone Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Şimdi, 1’inci madde üzerinde gruplar adına ilk konuşmacı Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Ahmet Selim Yurdakul.

Süreniz on dakika Sayın Yurdakul.

Buyurun.

MHP GRUBU ADINA AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, saygıdeğer vatandaşlarım; 1 Kasım seçimlerinin üzerinden yaklaşık olarak üç buçuk ay geçti ve AKP Hükûmeti Meclise getirdiği ve istediği tüm yasaları Meclisten geçirdi ve 2016 yılı Meclis bütçesi, ülkemizin bütçesi yani milletin emaneti burada kabul edildi. Dün Sayın Başbakan teşekkür konuşmasını yaptı ve ifadesinde de AKP Hükûmetinin istediğinin yani seçimlerde vadettiğinin yüzde 80 oranında Mecliste kabul edildiğini ve ülkemizin istikrarlı bir şekilde devam ettiğini ifade etti.

Saygıdeğer vatandaşlarım, isterseniz gelin, hep birlikte bir de buradan değerlendirelim. Acaba gerçekten de ülkemiz hem ekonomik hem de terör açısından istikrar içerisinde midir bir bakalım. Ekonomiden başlayalım: Ülkemizde, devletin vermiş olduğu resmî rakamlara göre, yaklaşık 4 milyon 968 bin yani 5 milyon, eşi ve çocuğuyla 15 milyon vatandaşımızın bir ayda geçinmek zorunda olduğu para miktarı yaklaşık 1.300 lira, o da net olarak değil çünkü ekim ayında hepinizin bildiği gibi 1.230 liraya düşecek. Diğer bir grup ise emeklilerimiz. Onların sayısı da 11 milyon. Onlar da yaklaşık olarak bin lira ve 1.500 arasında maaş alıyor. Bunları niçin söylüyorum biliyor musunuz? Çünkü geçen gün bu ülkede açlık sınırı açıklandı ve tam 1.544 lira maalesef. Yani, bu ülkede, 78 milyonluk nüfusumuzda 26 milyon vatandaşımız açlık sınırının altında geçinmek zorunda kalıyor.

Burada memurlarımızdan, esnafımızdan, çiftçimizden ve işsiz kardeşlerimizden henüz bahsetmedim. Şu an ülkemizde işsizlik oranı yüzde 10,3, ümidini yitirenlerle birlikte bu oran yüzde 17’ye çıkmış vaziyette yani tam 5 milyon 800 bin vatandaşımız işsiz. Gençlerde bu rakam daha da korkunç, tam olarak yüzde 19,3. “Enflasyon açısından iyiyiz.” diyorsunuz ya, açıklanan enflasyon oranı yüzde 8,8. Gıdadaki enflasyon oranı ise yüzde 11,7. Aslında gerçek enflasyon oranının çok yüksek rakamlarda olduğunu hepimiz biliyoruz.

Peki, şu son üç ay içerisinde, AKP Hükûmetinin yaptığı zamları gelin bir söyleyelim: Örneğin, ekmeğe yüzde 33 zam yaptınız, elektriğe yüzde 6,8 zam yaptınız, etin kilosu 45 ile 50 lira arasında değişiyor. Köprü ve otoyollara tam yüzde 16, BAĞ-KUR primlerine ve trafik sigortalarına fahiş zam yaptınız. Yani, memura, emekliye ve asgari ücretliye verdiğiniz o azıcık zammı ilk bir ay içerisinde geri aldınız. Yani, vatandaşlarımızı kandırmaya devam ediyorsunuz maalesef.

Vatandaşlarımızın şu anda bankalara olan borcu tam 382 milyar lira yani eski parayla 382 katrilyon çünkü herkesi borçlandırdınız ve bu ülkede tam 23 milyon 800 bin icra dosyası var saygıdeğer milletvekilleri. “Ülkemiz büyüyor.” diyorsunuz ya, son yedi yıl içerisinde bu ülke yüzde 3,4 büyümüş. Evet, cumhuriyet tarihinin en düşük büyüme oranı. 2002’de dünyada ekonomi içerisinde 17’nci sıradaydık, 2015’te ise yine 17’nci sıradayız. Sayın Maliye Bakanı ve ekonomiden sorumlu Bakan diyor ki: “Başarılıyız.” Bu mu peki başarı? AKP Hükûmeti son on dört yıl içerisinde bütçeden faize tam 649 milyar lira para ödemiş. Hani, diyordunuz ya “faiz lobisi” diye. Siz şu anda AKP Hükûmeti olarak, istediğiniz vatandaştan vergi alıyorsunuz, istemediğiniz vatandaştan da almıyorsunuz, istemediğiniz vatandaşın vergi borcunu da siliyorsunuz. Ben buradan saygıdeğer vatandaşlarımıza sesleniyorum, bu bir adalet mi? Peki, şerefiyle, namusuyla bu vergileri ödeyenler suç mu işlemiş oluyor? Yetimin hakkını yiyorsunuz Sayın AKP Hükûmeti.

Peki, bu ülkenin parası mı yok, kaynakları mı yok? Kesinlikle var. Bu ülkenin servetinin yarısından fazlasını yüzde 1’lik zengin kesim yiyor. Bir başka deyişle, yüzde 77’lik oranı sadece yüzde 10’luk kesim yiyor.

İşte buradan sizlere sesleniyorum, tüm vatandaşlar adına sesleniyorum: Eğer bu gelir dağılımındaki adaletsizliği düzeltmezseniz bu ülkeye barış ve huzur kesinlikle gelmez.

Bir başka rakam daha vereyim: 2011 yılında 1 varil ham petrol tam 113 dolardı. Şu anda ne kadar biliyor musunuz? 37 dolar. Peki, 2011 yılındaki benzin fiyatı ne kadardı? 4 lira 25 kuruş. Şimdi ne kadar? Yine 4 lira 25 kuruş. Yani petrol yüzde 73 ucuzlamasına rağmen hâlâ benzin fiyatları aynı. Akaryakıt istasyonlarında vatandaşlarımızı maalesef soyuyorsunuz.

Vatandaşlarımızı ilgilendiren bir başka konu ise doğal gaz fiyatları. BOTAŞ olarak yurt dışından 184 dolara doğal gazı alıyorsunuz ve vatandaşlarımıza 384 dolara satıyorsunuz ve sizin yüzünüzden, “BOTAŞ’ın zararlarını, açıklarını kapatacağız.” diye, vatandaşımızın doğal gazı olmasına rağmen, geçen gün gittiğim Sincan’da vatandaşımız soba yakmak zorunda kalıyor.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Bizim ne kabahatimiz var, “Sizin yüzünüzden.” diyorsunuz?

AHMET SELİM YURDAKUL (Devamla) – Peki, bir başka konu ise terör. Son sekiz ay içerisinde maalesef 387 şehit verdik, binin üzerinde yaralımız var. Ben, buradan tüm şehitlerimize Allah’tan rahmetler diliyorum.

Ülkenin her yerinde, büyük şehirlerinde, neredeyse Meclisin bahçesinde bombalar patladı. Peki, bu bombalar patlarken MİT, Emniyet, İçişleri Bakanı, AKP Hükûmeti, neredeydiniz? Ben söyleyeyim nerede olduğunuzu: Siz, çoğunlukla, demokratik haklarını arayan, ülkemizde yanlış giden politikaları protesto eden ve vatanını, milletini seven vatandaşlarımızı durdurmak için elinizden gelen her şeyi yaptınız çünkü AKP’ye göre, Artvin’deki, Cerattepe’deki vatandaşımız bir PKK’lı teröristten daha fazla tehlikeliydi. İşte, yandaşının çıkarı için Cerattepe’deki insanımızı ezip geçen AKP, iş terörle mücadeleye gelince maalesef kulağının üzerine yatıyor. Ama bakıyoruz ne Başbakan ne bir bakan ne de bir vali, hiç kimse bu sorumluluğu üstüne almıyor. Tüm bunların sorumlusu belli. Saygıdeğer vatandaşlarım, tüm bunların sorumlusu on dört yıl boyunca bu ülkeyi yöneten AKP Hükûmetidir; yani Sayın Başbakanın ifade ettiği gibi ne ekonomide ne de terörde siz maalesef istikrarı sağlamadınız, sadece vatandaşımızı kandırıyorsunuz ama gerçekten de iyi bir algı operasyonu yapıyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, saygıdeğer vatandaşlarım; her türlü makama, yöneticiliğe, başkanlığa gelebilirsiniz ancak lider olabilmek için ileriyi görmek, öngörü sahibi olmak, vatanını ve milletini sevmek gerekir.

Şimdi sizlere birkaç cümle okumak istiyorum, hatta hata yapmamak için buradan okumak istiyorum: “Bölücülüğün ve bölücü terörün inisiyatifi tamamen ele aldığı, bu mihrakların her düşündüklerini istedikleri zaman hiçbir takibata maruz kalmadan açıkça söyleyebildiği imtiyazlı ihanet ve çözülme ortamı giderek genişlemektedir.

Hükûmetin terörün tanımı, nedenleri, mücadele yöntemleri ve istihbarat konusundaki yetersizlik, tutarsızlık ve koordinasyonsuzluğu Türkiye’nin bir terör ülkesi gibi algılanmasına ve ekonomik ve siyasi olarak ülkemizin aleyhine ciddi gelişmelere yol açacaktır.

Dış politikada çok tehlikeli sonuçları olacak bir yol izleyen AKP, köklü devlet gelenekleri olan Türkiye’yi millî çıkarlarını ucuz pazarlık konusu yapmaya hazır bir devlet konumuna sokmuştur.”

İşte bunları, bu cümleleri tam on yıl, beş yıl ve üç yıl önce söyleyen kim biliyor musunuz? Sizin devamlı eleştirdiğiniz “Kan üzerinden siyaset yapıyor, şehitlerin gelmesini mi istiyorsunuz?” diye eleştirdiğiniz, Milliyetçi Hareket Partisinin ve Türk dünyasının lideri Sayın Devlet Bahçeli’dir. İşte, liderimize bir özür borcunuz var. Eğer onu birazcık dinleseydiniz, eleştirilerine biraz önem verseydiniz şu anda ülkemiz hem terör açısından hem dış politika açısından hem de istikrar açısından bu konuma gelmezdi.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Siz dinliyor musunuz?

BAŞKAN – Müdahale etmeyelim lütfen.

AHMET SELİM YURDAKUL (Devamla) – Evet, işte o zaman gerçekten analar ağlamazdı. Bakın, AKP Hükûmeti olarak siz ve Sayın Cumhurbaşkanının izlediği strateji ne biliyor musunuz? Kutuplaştırmak, düşman yaratmak ve oy almak. Tamam, bu bir siyaset yöntemi olabilir. Ancak biliyor musunuz; bu, ülkemizde düşmanlık yaratıyor, nefret yaratıyor, ayrım yaratıyor. Gelin, bundan vazgeçin; gelin, vatanımız ve milletimizin lehine olan tüm konularda, bugün burada olduğu gibi, sevgi ve saygı içerisinde, istişare yaparak, ayrıştırmayarak, birlikte, hep birlikte karar vererek hareket edelim.

Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yurdakul.

Madde üzerinde ikinci konuşmacı, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Siirt Milletvekili Sayın Kadri Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Yıldırım.

Buyurun.

HDP GRUBU ADINA KADRİ YILDIRIM (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi öncelikle saygılarımla selamlıyorum.

Hakkında söz aldığım 6’ncı madde, Sierra Leone ve ülkemiz arasında bir hava ulaştırma anlaşmasıyla ilgilidir, yani konu uluslararası bir antlaşmadır. Ancak öncelikle ulusal bazda, barışçıl, insani, adil ve eşit seviyede yaklaşıma sahip bir havacılık tesisi gerçekleşmediği sürece bunun uluslararası boyuttaki karşılığının fazla bir anlamı yoktur diye düşünüyorum. Türkiye’de bütün halkların vergileriyle beslenen havacılık kurumu, her şeyden evvel, Türkiye’deki bu halkların hepsinin beklentilerine, arzularına cevap verecek şekilde dizayn edilmelidir.

Bakın, kısmet olursa yarın Siirt’e uçacağım inşallah ama Siirt’e uçmak için şimdiden, vaktinde uçak kalkacak mı kalkmayacak mı diye endişe içerisindeyim; kaldı ki bir tek BoraJet’in dışında Siirt’e sunulan herhangi bir imkân yoktur.

Bunun yanında, havacılık sektöründe çalışanlara özlük hakları, grev hakları, örgütlenme hakları istenilen seviyede verilmiş değildir.

Bilindiği gibi, Türkiye’nin her bölgesine uçan uçaklardaki anonsların dili sadece Türkçe ve İngilizcedir. Ben henüz Mardin Artuklu Üniversitesi Rektör Yardımcısı iken ve orada Arapça, Süryanice ve Kürtçe bölümlerin yer aldığı Yaşayan Diller Enstitüsü Müdürü iken bu anonsların bölgeye gidecek olan uçakların o bölge illerinde konuşulan dillere göre yapılmasına ilişkin bir rapor hazırladım, bir dosya hazırladım. Yani Türkçe anons metnini, cümlelerini hem Kürtçenin Kurmanci ve Zazaca lehçelerine hem de Arapçaya çevirdim ki, şayet Arap ve Kürt insanlarımızın birlikte yaşadıkları Mardin, Siirt, Urfa gibi yerlere gerçekleşecek olan uçuşlarda bu anonslar hem Kürtçenin bu iki lehçesinde hem de Arapça yapılsın diye.

Şimdi, bu anonslardan bir tanesinin önce Türkçesini, sonra da Kürtçenin iki lehçesinden ve Arapçasından size arz etmek istiyorum. Bakın, bu üçü de birbirinden güzel, ne de ali dillerdir.

Türkçesini okuyorum: “Uçağımızda 6 adet acil çıkış kapısı bulunmaktadır.”

VELİ AĞBABA (Malatya) – Hocam, işaret yap! Hocam, şöyle, şöyle…

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – “2 tanesi ön tarafta, 2 tanesi arka tarafta, 2 tanesi de kanatların üzerindedir.”

BAŞKAN - Sayın Ağbaba, siz de kalkın ayakta gösterin.

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – Şimdi, bunun Kürtçenin Kurmanci lehçesindeki çevirisini size arz ediyorum:”…”(x)

Şimdi, Zazaca lehçesinden söylüyorum:”…”(x)

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Lehçesi yok, “Zazaca.”

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – Arapçasını söylüyorum:“…”(x)

ERKAN HABERAL (Ankara) – Farsçası yok mu?

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – Şayet AK PARTİ Hükûmeti, iktidarı arzu ederse bu dosyayı, bu anonsları –hazırdır- kendilerine sunabilirim. Yeter ki bunu hayata geçirmeyi düşünsünler.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Bu anonsları yapana kadar yol biter, zaten bir saat uçuyor.

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – Bir de maalesef, şöyle bir giriş yapacağım. Atatürk’ün “İstikbal göklerdedir.” vecizesiyle dikkat çektiği göklere özellikle Kürt illerindeki çocuklar tedirgin bir gözle bakıyorlar. Zira sadece Türkiye'deki değil aynı zamanda Irak Kürdistanı’ndaki çocuklar da bu gözle, endişeli gözle bakıyorlar havaya. Niye? 1937-1938 Dersim bombardımanında yaşananları, Sabiha Gökçen’i hatırlıyoruz. 1988 Halepçe Enfal operasyonunun bir parçası olarak yaşanan kimyasal katliamı ve 28 Aralık 2011 tarihli Roboski katliamının bombardımanı ve bu bombardıman neticesinde 34 sivilin katledilmesi… Bundan dolayıdır ki özellikle kürdistanda Kürt çocukları acaba birinci bombardımandan sonra ikinci bombardıman ne zaman gelir diye göklere hep bu endişeli gözlerle bakıyorlar.

HAYATİ TEKİN (Samsun) – Beyefendi, Atatürk onu herkese önerdi; Türk’e, Kürt’e değil!

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – Ve maalesef normal yolcu uçağının sesi bile duyulduğunda yine gözler endişeli bir şekilde o istikbal vadetmesi gereken göklere yönelmektedir. Sürekli tekrarlanan bu tedirginlik, çocuklarımızın psikolojisi üzerinde büyük olumsuz etkiler bırakmış durumdadır. Bu olumsuz etki hem onların eğitim hayatlarında hem de onların sağlık hayatlarında inanılmaz derecede derin yaralar açacak şekilde izler bırakmıştır. Bu izlerin daha da derinleşmemesi için, bu yaraların daha da derinleşmemesi için acaba bu barışçıl uçuşlara sahne olması gereken gökleri ve gökyüzünü savaş kalkışlarından nasıl arındırabiliriz, kurtarabiliriz, yok mu bunun bir çaresi?

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Var, var, çare var; terör örgütü eylemlerini bırakacak! Terör örgütü bırakacak işi! Sen çağrıyı terör örgütüne yap, terör örgütüne!

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – Bunun çaresini birlikte düşünelim, bunun teşhisini birlikte yapalım ve tedavisini de birlikte gerçekleştirelim.

ORHAN KIRCALI (Samsun) – Teşhis de tedavi de silahı bırakmanızdır.

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – Bunun için de doğru teşhis için ve doğru tedavi için sadece karada değil gökyüzündeki bu durumu da masaya yatırarak belirli bir çerçevede bunun çözümünü bulalım diye öneriyorum. Aksi takdirde, bu çocuklarımızın psikolojisinin derinleşmesine devam etmemiz hâlinde, bunun maddi ve manevi sorumluluğu o kadar hafif bir şekilde atlatılacak gibi değildir, aklanacak gibi değildir. O zaman bunun yolu nereden geçiyor? Bunun yolu burada birbirimizi gagalamaktan geçmiyor.

KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) – Çukurlardan geçmiyor!

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – Bunun yolu çukurlardan da geçmiyor.

ORHAN KIRCALI (Samsun) – Çukurlardan geçmediğini anca mı anladınız!

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – Bunun yolu… Eğer burada gagalamaya da son vermek istiyorsak, eğer hendeklere de son vermek istiyorsak gelin, masanın başında ne yapılması gerekiyorsa hep birlikte onu yapalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – Onu yaptığımız takdirde halkımızı da ülkemizi de o zaman istikbal vadeden göklere kavuşturacağız, aksi takdirde ateş yağdıran göklere devam edeceğiz; tercih hepimizin, alternatif hepimizin.

Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım.

Sayın Özel sisteme girmiş.

Buyurunuz Sayın Özel.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

17.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım’ın 13 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Bugün uluslararası anlaşmaları yapıyoruz ve üzerinde mutabakatımız olan anlaşmaların hem Türkiye’ye hem muhatabımız ülkelere katkı sağlayacak ve her iki ülke halkı için yararlı olacak anlaşmalara olumlu katkı sağlıyoruz. O yüzden de bir polemik dilinden uzak durmaya, sataşmalar yapmamaya, ufak tefek şeyler olsa da cevap vermemeye çalışıyoruz.

Ancak, bir önceki sayın konuşmacı bazı ifadeler kullandı. Öncelikle şunu söyleyelim: Yaşanan Dersim olaylarında, 1930’ların sonlarında Tunceli’de, Dersim’de neler yaşandığıyla ilgili tartışmalarda, Cumhuriyet Halk Partisinin geçen dönem bu konuların tarihçiler tarafından araştırılması, Mecliste bir komisyon kurulması noktasındaki tüm talepleri iktidar partisinin oylarıyla reddedilmişti, bu hepimizin malumu. Bunun ötesinde, o gün, işte, bir hava bombardımanından bahisle Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen’den bahsedilerek onun hedefe konulduğunu duyuyoruz. Şimdi, bir kere şunu söyleyelim: Sabiha Gökçen, genç Türk kadınının pilot olabilme, her göreve gelebilme ve bunu kadınların da yapabilmesi umudunun gerçekleştiği isimdir.

Uludere’den bahsetti. Uludere’yle ilgili de partimizin tavrını biliyorsunuz. Bugün, Uludere’de bombaları atan uçağın pilotunu kim araştırıyor? O pilotu kim sorguluyor? O pilotun aldığı emirle gerçekleştirdiği eylem üzerinde durabilirsiniz ama o pilotun ismini merak ettiniz mi, sordunuz mu? Sormamak da lazım. Şimdi, bugün, o günkü olaylar üzerinden Sabiha Gökçen’e, Sabiha Gökçen üzerinden de sanki Atatürk’ün manevi kızının o yaşananların sorumlusu olduğunu… Ki yaşananlarla ilgili Cumhuriyet Halk Partisinin tavrı çok nettir ama Sabiha Gökçen ismi üzerinde yapılmaya çalışılan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özel, tamamlayın lütfen.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sabiha Gökçen ismi üzerindeki bu yoğunlaşmayı, bu hedefleştirmeyi, bu izahları veya bu yaklaşımı doğru bulmuyoruz. Hem Sabiha Gökçen’e hem Atatürk’ün manevi şahsiyetine hem de genç Türk kadınının hayallerini gerçekleştirme ve onun ortaya koyduğu vizyonla Türk kadınlarının istedikleri eğitimi almaları, istedikleri mesleği yapabilmeleri, onda başarılı olmaları noktasındaki bir süreci de tahrip etmemek gerekir.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özel.

Sayın Akçay, sisteme girmişsiniz.

Buyurun.

18.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım’ın 13 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz evvel kürsüde konuşmasını yapan sayın konuşmacının konuşmalarını dinledik. Biraz provokatif mahiyette diyebileceğimiz bir konuşmaydı.

Öncelikle şunu ifade etmek isterim: Türkiye Cumhuriyeti’nin sembol isimlerinden biridir Sabiha Gökçen. Ben, kendisini, Türk kadınının kahraman bir sembolü olarak rahmetle ve şükranla anıyorum. Ve Sabiha Gökçen’e talimat verenlerle ilgili herhangi bir sorun olmaması gerekir. Yani, Cumhuriyet Halk Partisinin de bir sorunu olduğunu düşünmüyorum.

Şimdi, havacılıkla ilgili, çocuklar üzerinden birtakım söylemler ifade edildi, çocukların korktuğundan… Efendim, çocuklar -genel olarak, belki bütün dünyadaki çocuklar için geçerlidir- uçaktan korkmazlar, bilakis severler, uçağı sever genelde çocuklar ve bizim ülkemizin çocukları da uçağı sever. Hatta, çocuklara “Ne olacaksın büyüyünce?” deyince saydıkları birkaç meslekten birisi de pilot olmaktır. Dolayısıyla, uçak korkusu üzerinden bunu doğru bulmuyorum. Yalnız, şunu söylemek isterim: Türk Silahlı Kuvvetlerinin hava kuvvetleri gücü dosta güven, düşmana korku verir, terörist korkar Türk Silahlı Kuvvetlerinin uçaklarından diye düşünüyorum. Çocukların kesinlikle korkmayacağını, bilakis milletimizin, vatandaşlarımızın güven duyacağını… Fakat, teröristin korkmakta da haklı olacağını düşünebiliriz. Şimdilik bunları ifade ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akçay.

Sayın Baluken, buyurun, sisteme girmişsiniz.

19.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, siyasi partilerin farklı düşünmesinin doğal olduğuna ve bütün toplumsal hassasiyetlerin göz önünde bulundurularak geçmişe ve güncele dair hakikatlerin araştırılması ve gerçeklerle yüzleşme süreçlerinin işletilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, demin grubumuz adına konuşan sayın hatip tarihsel gerçeklerle dolu, bu ülkenin tarihinde de yer alan bazı olaylardan alıntı yaparak bir sunum yapmıştır. Bu sunumla ilgili diğer siyasi partilerin bizimle aynı görüşte olmasını bekleme gibi bir durumumuz yoktur. Ancak, sayın hatibimizin yapmış olduğu konuşmayı bir provokasyon olarak değerlendiren bir durumu kabul etmemiz mümkün değil.

Sabiha Gökçen’le ilgili tartışmalar konusunda Halkların Demokratik Partisi olarak diğer siyasi partilerden farklı düşünüyoruz. Kendisi Dersim’deki katliam sırasında hava bombardımanında bulunmuş birisidir ve şu anda da ismi Türkiye'nin değişik yerlerindeki havaalanlarında ya da farklı yerlerde yaşatılmaya devam ediyor. Biz bu anlayışı doğru görmüyoruz. Yani Mustafa Muğlalı’nın ismi nasıl ki bu coğrafyada bazı insanlar tarafından katliamı çağrıştırıp bazıları tarafından sahipleniliyorsa ve bu yanlışı gören Hükûmet tarafından bir yerden alınıyorsa; Kenan Evren’in isminin verildiği sokaklar, yine, benzer darbecilerin isminin olduğu sokaklar nasıl toplumda bir tartışmaya yol açıyorsa bu konu da tartışmalı bir konudur. Siyasi partilerin farklı düşünmesinden daha doğal bir şey olamaz. Biz gerek geçmişle ilgili gerek de güncelle ilgili burada kısa polemikler üzerinden tartışmanın sonuç alacağına inanmıyoruz. Bütün toplumsal hassasiyetler göz önünde bulundurularak geçmişe dair ve güncele dair…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Baluken.

Buyurun.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – …hakikatlerin araştırılması ve gerçeklerle yüzleşme süreçlerinin işletilmesi gerektiğini, ortaya çıkacak sonuçların da bütün Türkiye toplumunun vicdanını temsil etmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Teşekkür ediyorum söz hakkı verdiğiniz için.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baluken.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Sierra Leone Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/299) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 13) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi 1’inci madde üzerinde üçüncü konuşmacı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Dursun Çiçek. (CHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Niye kös kös duruyorsun? Senin söyleyecek bir şeyin yok mu Sayın Başkan? Havacı generaliniz var burada, yani niye susuyorlar?

BAŞKAN – Sayın Akçay, konuşmacıyı çağırdık kürsüye.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ama görüşünüzü de merak…

Bak, Cumhuriyet Halk Partisi söyledi, HDP söyledi, biz söyledik. Yani zorda kalacağınızı mı düşünüyorsunuz, niye görüşünüzü söylemiyorsunuz?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ne alakası var ya!

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Sen kendi işine bak.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Söylemeye mecbursunuz.

BAŞKAN – Sayın Akçay…

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Başkanım, bizim dersimizi bize öğretmeyin yani.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Yani gerekirse öğretiriz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sayın konuşmacıyı kürsüye davet ettim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Hocam, onları Cumhurbaşkanı Erdoğan söyledi, Dersim katliamını anlattı.

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Çiçek.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – İşte, geçmişte Erdoğan’ın, AKP’nin yetkililerinin söylediği çıkacak karşınıza, bununla yüzleşmekten korktuğunuz için çelişki içerisindesiniz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Kötü bir şey değil ki o, iyi bir şey söyledi. Onun gereğini bekliyoruz.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Değerli Başkanım, ne zaman nerede konuşacağımıza biz karar veririz, sizin anlatmanıza hiç gerek yok.

BAŞKAN – Sayın Akçay, konuşma talebi yoktur.

Dolayısıyla, konuşmacıyı kürsüye davet ettik.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Davet ettik.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çiçek.

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA DURSUN ÇİÇEK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tam da tartışmanın bittiği noktadan devam etmek istiyorum. Gerek Sabiha Gökçenler gerek Kıbrıs’ta şehit olan pilotlarımız, güneydoğuda şehit olan Türk askeri, Türk polisi bu yüce Meclisin güvenoyu verdiği hükûmetlerin talimatlarını, verdiği görevleri yerine getirmek için canlarını veriyorlar. Dolayısıyla, eleştirirken, onları burada rencide etmemek lazım, onların ruhlarını sızlatmamak lazım. Bu sözlerle gündemdeki konuya geçmek istiyorum.

Tabii, ikisi uluslararası sözleşme olmak üzere Azerbaycan ve Bulgaristan dâhil 13 ülkeyle ilgili uluslararası anlaşmaları, tasarı ve teklifleri burada görüşüyoruz.

Tabii, bunların içinde Bulgaristan ve Azerbaycan çok önemli. Özellikle Mustafa Kemal Atatürk’ün “Azerbaycan’ın sevinci bizim sevincimiz, kederi bizim kederimizdir.” sözüyle Türkiye ve Azerbaycan ilişkilerinde “bir millet iki devlet” anlayışını vurguladığını hatırlatarak sözlerime devam etmek istiyorum.

Azerbaycan ve Türkiye ilişkilerinin temeli ortak değerlere, tarihe, kültüre, dile, coğrafyaya dayalı bir kardeşliktir. Türkiye'nin gelişmesi Azerbaycan’ın olduğu kadar, Azerbaycan’ın gelişmesi de Türkiye'nin gelişmesi demektir. Dış politikada, özellikle yaşadığımız Suriye ve Irak örneğinden sonra duygusal nedenlerle, mezhep ve etnik nedenlerle Azerbaycan politikasında, Bulgaristan politikasında hata yapılmamasını özellikle vurgulamak istiyorum. Bu konuda, cumhuriyet hükûmetlerinin, cumhuriyetin temel politikasını tespit eden, başta Dışişleri Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı ile MİT Müsteşarlığı olmak üzere, devletin birikimlerine, tecrübelerine her ortamda, özellikle de siyasetçilerin saygı duymasını talep ediyorum.

30 Ağustos 1991’de bağımsız olduğunda Azerbaycan’ı tanıyan ilk ülke Türkiye’dir. Stratejik ortaklık ve karşılıklı yardım anlaşması olan bu ülke, özellikle enerji kaynakları açısından zengin bir ülkedir, Türkiye'nin bu konudaki stratejik eksikliğini tamamlayan bir ülkedir. O nedenle, Azerbaycan’la ilgili ilişkilerimizi geliştirecek her anlaşmaya biz olumlu yaklaşırız.

Burada, Ermenistan-Azerbaycan ilişkileri ve Türkiye ilişkileri üzerinde kısaca durmak istiyorum. Azerbaycan toprakları olan Karabağ’ın işgal edilmesi üzerine Türkiye'yle Ermenistan sınırları kapatıldı ve bu sorun hâlen devam ediyor. Bu sorunu istismar eden Rusya, Kafkaslarda biliyorsunuz, Ermenistan’da asker bulunduruyor, üs bulunduruyor, kuvvet yığıyor, aynı şeyi şimdi Suriye’de yaşıyoruz. Dolayısıyla, Rusya iki taraftan da Türkiye'yi tehdit ediyor. Bu sorunların çözümü için Türkiye'nin inisiyatif alması, Azerbaycan’ı da ikna ederek Ermenistan sorunlarını çözmesi her iki gelişen ekonomi ve büyük Türk dünyası karşısında Ermenistan’ın kısa sürede müzahir bir ülke hâline getirilebileceğine inanıyorum.

Azerbaycan 10 milyonu aşan nüfusu ve 200 milyar dolara yaklaşan millî geliriyle, kişi başı 20 bin doları bulan geliriyle büyüyen, gelişen bir ülke, dolayısıyla bu ülkeyle ilgili anlaşmanın Türkiye Büyük Millet Meclisinde onaylanmasını, kabul görmesini biz de onaylıyoruz, kabul ediyoruz.

Tabii, Afrika ülkelerinden Sierra Leone küçük bir ülke, iç sorunları olan bir ülke, millî geliri 2 milyar dolar kadar. Ancak Avrupa’ya açılım politikasını da tabii art niyetler olmadan, gizli ajandalar olmadan Cumhuriyet Halk Partisi olarak destekliyoruz. Bu konuda “Devletlerin vicdanı yok, millî çıkarları vardır.” ilkesinin esas alınmasını, iç işlerine karışmama politikasının esas alınmasını; politikalarda, dış politikada bilimsellik ve uluslararası evrensel ilkelere uyulmasını, duygusal yaklaşımlardan kaçınılmasını özellikle vurgulamak istiyoruz.

Türkiye, bugün gerek komşularımızla dostluk ve ticari ilişkilerde ve gerekse her gün şehit ve gazilerle büyük acılar yaşadığımız terörle mücadelede 2002’deki seviyeyi arar durumdadır. “Sıfır sorun” diyerek geldiğimiz noktada yaptığımız dış politik hatalarla, devletin, biraz önce vurguladığım temel kurumlarının önerilerinin dikkate alınmaması sonucu, dış politikada da 2002’deki seviyeyi yakalamak için bir gayret içindeyiz, en kısa sürede bu seviyeyi yakalamamız gerektiğine inanıyorum.

Azerbaycan, enerji kaynakları bakımından zengin, Kafkaslar bölgesinin kalbinde yer alan bir kardeş ülkedir.

İçişlerine karışmama; yurtta barış, dünyada barış; millî çıkar ve dostluk, kardeşlik ilişkisi kapsamında, bu 13 ülkeyle yapılan anlaşmaların onaylanmasının milletimize ve ülkelere hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Yüce meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çiçek.

Sayın milletvekilleri, 1’inci madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Soru-cevap işlemi yok.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde konuşmalar yok.

Soru-cevap işlemi yok.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde konuşmalar yok.

Soru-cevap işlemi yok.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için iki dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Sierra Leone Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı             :     249

Kabul                                   :     249(x)

            Kâtip Üye                               Kâtip Üye

           Sema Kırcı                             İshak Gazel

            Balıkesir                                Kütahya”

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Şimdi, 7’nci sıraya alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Güney Sudan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Güney Sudan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/300) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 14) (xx)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 14 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerinde söz isteyen yok.

Soru-cevap işlemi yok.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE GÜNEY SUDAN CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA HAVA ULAŞTIRMA ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 1 Mayıs 2013 tarihinde İzmir’de imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Güney Sudan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Şimdi, 1’inci madde üzerinde gruplar adına ilk konuşmacı Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Arzu Erdem. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Erdem.

MHP GRUBU ADINA ARZU ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, biraz önce bahsi geçen ilk kadın pilotumuz ve Ulu Önder Atatürk’ün manevi kızı, kahraman Türk kadınlarımızdan Sabiha Gökçen için yine Mustafa Kemal Atatürk’ün söylemiş olduğu sözü tekrar etmek istiyorum: “Beni çok mutlu ettin. Şimdi, artık, senin için planladığım şeyi açıklayabilirim. Belki de dünyada ilk askerî kadın pilot olacaksın. Bir Türk kızının dünyadaki ilk askerî kadın pilot olması ne iftihar edici bir olaydır?” Tüm kahraman Türk kadınlarını bu vesileyle rahmetle anıyorum, minnetlerimi sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Güney Sudan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Güney Sudan, Yukarı Nil Nehri Havzası’nda yer alan bir Orta Afrika ülkesidir. Dinî ayrışmalar nedeniyle Sudan’dan ayrılıp 2011 yılında bağımsızlığını ilan etmiştir. 8 milyon 260 bin civarı nüfusa sahip olan Güney Sudan’da iç barışın oluşturulamaması nedeniyle düzen sağlanamamış, istikrarlı bir yönetim kurulamamıştır. Yaşanan bu iç savaşların etkisiyle ekonomisi büyük zarar görmüş olan Güney Sudan’da beslenme yetersizliği bakımından büyük sıkıntılar yaşanmaktadır ve anne ölümü konusunda dünyanın en üst sıralarında yer almaktadır. Verem, menenjit, kolera, kızamık ve sıtma gibi hastalıklar ülkede yaygındır ve bu hastalıklar sayısız can almıştır.

Türkiye ile Güney Sudan arasında imzalanacak olan bu anlaşmanın ekonomik, kültürel ve turizm açısından ülkemize katkılarının izah edilmesi gerekmektedir, bunu belirtmek istiyorum.

Turizm gelirlerinin dibe vurduğu ülkemizde, Ege ve Akdeniz’de turistik tesisler, oteller, tatil köyleri satılığa çıkarılmaktadır. Hizmet sektöründe en büyük istihdamı sağlayan turizm sektörü yurt dışı turlarının iptaliyle birlikte vahim duruma gelmiştir. Türkiye İstatistik Kurumunun 2015 yıl sonu verilerine göre 2014 sonunda yaklaşık 34 milyar dolar olan turizm geliri 2015 sonunda 31 milyar dolara inmiştir. İktidar partisinin Güney Sudan’la Hava Ulaştırma Anlaşması yapmasından önce ülkemize büyük istihdam sağlayan turizmdeki bu düşüşü engellemek adına acil önlemler alması gerekmektedir. Turizme teşvik ve destek vermek amaçlı girişimlerde bulunmalıdır. Aksi hâlde kapanan, satılan yüzlerce turistik tesisin on binlerce çalışanı işsizler ordusuna katılacaktır, her 5 gencimizden 1 işsizin olduğu ülkemizde işsizlik önlenemez hâl alacaktır.

Pazar günü yaklaşık 2 milyon 200 bin gencimiz YGS sınavına girecektir. Sınava girecek olan tüm evlatlarımıza zihin açıklığı ve başarılar diliyorum. Büyük zorluklarla büyüttüğümüz evlatlarımız, bir türlü ıslah olmayan, reform yapılamayan, yazboz tahtasına dönmüş eğitim sistemi sebebiyle yoğun baskı altındalar.

Değerli milletvekilleri, hangi eğitimciyle bir araya gelsek eğitim sisteminden şikâyet etmektedir ve eğitim sisteminden memnun olmadığını belirtmektedir. YÖK, bu konuda sürekli eleştirilmektedir. On dört yıllık iktidarınıza rağmen hâlâ eğitim sistemindeki sorunları çözemediğinizi aslında kendiniz de kürsüden belirtmektesiniz.

Dün Başbakan Yardımcısını dikkatlice dinledim, “Önemli bir reform başlığı eğitim reformudur.” dedi. Eğitim reformunun hâlâ öncelikli reformlar arasında olduğunu kendisi belirtti. “Eğitim fakültelerini yeniden yapılandıracağız.” dedi. Buradan sormak istiyorum: Kendi iktidarları döneminde açılmış olan eğitim fakültelerini yeniden yapılandırmak bugün mü akıllarına geldi? “Tüm müfredatı temel becerileri verecek şekilde güncelliyoruz.” dedi. Peki, müfredatı güncellemek on dört sene sonra mı aklınıza geldi? “Yabancı dil eğitimini daha güçlü şekilde destekleyeceğiz.” dedi. Bu ifade ne kadar tatminkâr sizlere soruyorum. Cevabını da bir dil bilimci olarak ben vereyim: Çocuklarımız senelerce yabancı dil eğitimi görecek, okuyup anlayacak belki ama yine konuşamayacak. “Yükseköğretim kalite kurulu”nun oluşturulacağını söyledi yine Başbakan Yardımcısı. İktidar partisinin on dört sene sonra mı aklına geldi yükseköğretimin bir kalite kuruluna ihtiyacının olduğu?

Değerli milletvekilleri, çocuğunuz ve sizler, anne baba olarak baskı altındasınız biliyorum ve eğitim sisteminden memnun değilsiniz; memnun olmadığınızı burada belirtin, hep birlikte buna çözüm bulalım. Sadece memnuniyetsizlik değil belki de hatta sistemi takip etmekte de zorlanıyorsunuz. Her gelen bakan kendi sistemiyle geldi, bu sistemi aziz Türk milletimize ve geleceğimiz olan evlatlarımıza uyguladı. İlköğretimde değişiklik, liseye geçiş sınavlarında sayısız değişiklik, üniversite giriş sınavında yine sayısız değişiklik. Size katıldığım en önemli konu, eğitim reformunun acil bir şekilde köklü ve kalıcı olarak değiştirilmesi gerektiğidir.

Evlatlarının gelecek kaygısını taşıyan annelerimizin de sorununu dile getirmek istiyorum. Gelin, hep birlikte bana ve sizlere de gelen bu soruna çözüm bulalım. Doğum öncesi sigorta girişi olmayan anneler doğum borçlanması yapamamaktadır. Annelerimizin bu haklı taleplerine çözüm bulmak bizim elimizde. Her konuda yasa değişikliği yapılırken bu konuda mağduriyetler devam etmektedir. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde çiçeklerle karşılandık, her kürsüye çıkan hatip kadınların kıymetinden bahsetti, gerçek kıymet sözle değil icraatla olur. İşte hepimiz için bir fırsat, doğum borçlanması yapamayan annelerimizin haklı taleplerini yerine getirmiş oluruz ve emin olun, çok da dua almış oluruz. Ben kendimi bu konuda milletin temsilcisi olarak vebal altında hissediyorum, bu vebali de sizlerle paylaşıyorum, buna duyarsız kalmayacağınıza da inanıyorum.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizler milletimizin haklı taleplerinin yanında olduk, bundan sonra da olmaya devam edeceğiz. “Aziz Türk milletimizin her bir ferdi bizim için çok kıymetli ve Anayasa önünde herkes eşittir.” diyoruz. O hâlde emeklilikte yaşa takılan, hakları gasbedilen mağdur milletimiz için neden çalışmalar yapılmıyor, adaletsizlikler neden giderilmiyor?

Bir eşitsizlik örneği de öğretim üyelerinin 33/a ve 50/d statüsündeki araştırma görevlileridir. Aynı kriterlerle işe alınan ve aynı işi yapan bu iki farklı statüdeki çalışanlar arasında hak ve fırsat eşitsizliği vardır. Bu sorun, bilim insanı adaylarını ve akademisyenlerimizi daha fazla mağdur etmeden çözülmelidir.

Adalet sistemiyle ilgili sorunlar olduğu gibi, yetkili adli makamların kararlarının uygulanmaması milletimizi mağdur etmektedir. Bu mağduriyeti somutlaştırmak istiyorum ve bu konuyu da yine sizlerin vicdanına bırakıyorum. Gelin, bu konuyu birlikte çözelim, mağdur olan 5.913 kişinin vebalinden kurtulalım.

Millî Eğitim Bakanının görevde yükselme ve unvan değişikliğine yönelik yapılmış yönetmelik düzeyindeki düzenlemeleri bulunmaktadır. Bu düzenlemelere karşı idari yargıda açılmış davalar sonucunda iptal edilen hükümler yer almaktadır. Ancak bu yargı kararlarının uygulanmadığını ben de, sizler de biliyorsunuz. Özellikle şube müdürlüğü atamaları yargı kararlarıyla iptal edilmiştir. Hukuksuz bir şekilde atanan 1.709 Millî Eğitim Bakanlığı şube müdürü atamasının yargı kararları gereği aritmetik ortalamayla yeniden yapılması gerekmektedir. Lakin bu Danıştay kararları Millî Eğitim Bakanlığınca otuz iş günü içinde uygulanmamıştır ve uygulanmamaktadır. Bunun yasal izahı da bulunmamaktadır.

Değerli milletvekilleri, yediden yetmişe sıkıntılarla boğuşan aziz milletimiz bize emanettir, emanetimize sahip çıkmak bizim vazifemizdir. Toplumsal buhranın en büyük ölçüsü intiharlardır. Ülkemizde son günlerde intihar vakaları hızlı bir artış göstermektedir. Geçim sıkıntısı, bozuk aile ilişkileri, stresli yaşam, hastalıklar, mutsuz evlilikler, ticari başarısızlıklar, işsizlik, eğitimsizlik, ülkemizin içinde bulunduğu sosyal ve siyasal sorunlar ve bu gibi sorunların kişileri depresyona sokması onları intihara sürüklemektedir. Aziz milletimizin huzurunu sağlamak elbette ki Hükûmetin görevidir ama bir Hükûmet yetkilisi, atanamayan öğretmen ve TEOG sınavında başarılı olamadığı için intihar eden 13 yaşındaki evladımızla ilgili şu yorumu yapmıştır: “Gösterişçi intihar eylemi sendromu.” Çok talihsiz buldum. Toplumsal huzur siz de takdir edersiniz ki bu şekilde sağlanamaz. Bunu söyleyen bakanın ağır vebal altında olduğunu da belirtmek isterim.

Gençlerimizin dertleri gerçekten büyük, bir taraftan dişinden tırnağından artırıp onları okutan ailelerine karşı verdikleri sözleri yerine getirme gayreti, diğer taraftan ellerinde olmayan sebepler dolayısıyla bu sözü tutamamanın vermiş olduğu çaresizlik ve umutsuzluk. Eğitim hayatında başarılı olsalar da işsizlikle yüzleştiklerinde bu başarıları gölgede kalmaktadır.

İktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunları, adalet bölümü mezunları, edebiyat fakültesi mezunları, gıda mühendisleri, gıda teknikerleri, su ürünleri bölümleri mezunları, veterinerlerimiz, ziraat mühendislerimiz, tarım mühendislerimiz ve birçok başka bölüm mezunları işsiz, verilen kadro sözleri tutulmadı, gelen bakan diğer bakanın sözünü yerine getirmedi. Polis okulu mülakat mağdurları...

Elbette çok önemli olan bu yurt dışı anlaşmalarını görüşelim, elbette ülkemizin ekonomik güçlenmesini, milletimizin güçlenmesini sağlayalım, elbette bu anlamda güzel işler yapalım, burada konuşalım ama öncelikli görevimiz milletimizin sorunlarına çözüm üretmektir.

Saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erdem.

Madde üzerinde ikinci konuşmacı Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Sayın Mahmut Celadet Gaydalı.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Gaydalı.

HDP GRUBU ADINA MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Güney Sudan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu ve kamuoyunu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 9 Temmuz 2005 yılında özerkliğini, 9 Temmuz 2011 tarihinde de bağımsızlığını ilan eden Orta Afrika ülkesi Güney Sudan’la yapılan anlaşma öncesi, Güney Sudan’ın nasıl bir ülke olduğunu kısaca hatırlatmak istiyorum.

Güney Sudan’da hâlâ iç çatışmalar devam etmektedir. Sudan, gerilimlerin olduğu, istikrarsızlığın olduğu ve yaşam güvencesinin olmadığı bir ülkedir. Birleşmiş Milletlerin Güney Sudan’daki insan hakkı ihlalleri konusunda hazırladığı raporda, ordu ve orduya bağlı birliklerin çok sayıda kadın ve kıza tecavüz edip diri diri yaktığı yer almıştır. Yine aynı raporda, ordu ve bağlı grupların sivilleri öldürdükleri, evleri ve iş yerlerini yağmaladıkları, köyleri tahrip ettikleri, 100 binden fazla kişiyi göçe zorladıkları belirtiliyor. Güney Sudan’da 2013 sonunda başlayan şiddet olayları nedeniyle 2 milyona yakın insan ülke içinde yerlerini değiştirmiş, 293 bin kişi de komşu ülkelere sığınmıştır, 120 bin kişi Birleşmiş Milletlere bağlı ülkelerde yaşamaya devam etmek zorunda kalmıştır. İki gün önce burada Kadınlar Günü mesajı verilirken, iki gün sonra, kadına ve insana zulmeden, eziyet eden böyle bir ülkeyle yapılacak anlaşmayı şüpheyle karşılıyoruz. Neredeyse Afrika’daki kabileler düzeyine indirilen anlaşmalar yapılmaktadır. Bu da bize “Dostlar alışverişte görsün.” veya “Ne kadar çok çalışıyoruz.” imajı vermek çabasıdır.

Uluslararası ilişkiler tamamen ulusların karşılıklı menfaat ilişkilerine dayanmalıdır. Afrika ülkelerinin, zamanında çeşitli Avrupa ülkeleri tarafından sömürge mantalitesiyle zenginlikleri sömürülmüştür. Tabiri caizse, elma şekerinin tatlı kısmı ve elması bitmiştir, geriye saptan başka bir şey kalmamıştır. Bizler artık Afrika Kıtası’nda nal toplamaya çalışıyoruz. Yapılan bu anlaşmaların yıllar sonra bile getiri-götürü analizleri net olarak yapılamamakta veya kamuoyuna bu veriler aktarılamamaktadır.

Sizlerle bir tecrübemi paylaşmak istiyorum. Yıl 1984, Umman Sultanlığı’na görevli olarak, mühendis olarak yabancı bir şirketle çalışmaya gitmiştim. 84 yılında Umman Sultanlığı’nda Türkiye Büyükelçiliği henüz yoktu. Oraya vardığım zaman, sadece Türkiye’den giden 4 ailenin orada olduğunu gördüm. Her taraf şantiye gibiydi, her tarafta yollar, binalar yapılıyordu. O zamanki nüfus 3 milyon; bunun 1,5 milyonu yerli nüfus, 1,5 milyonu da bizler gibi oraya çalışmaya giden yabancı insanlardı. Tabii, burada Avrupalı, Amerikalı müteahhitler her tarafı kazıp çalışıyorlardı. Yani, anlayacağınız, atı alan Üsküdar’ı geçmişti.

Benim orada bulunduğum süre içinde Türkiye Büyükelçiliği de geldi. İlk gelişlerindeki tablo aynen şuydu: Beş yıldızlı bir otelin kral dairesini uzun süre kiraladılar, orada oturdular. Daha sonra da çok lüks bir rezidansı kiralayarak elçilik aktivitelerini devam ettirdiler. Sadece karşılaştırmak açısından size söylemek istiyorum. O zaman orada onlarca Alman firması vardı, yüzlerce Alman ailesi vardı, Alman Büyükelçiliği de bir apartman dairesinde görevini ifa ediyordu.

Bir devletin etkisi, aynen bir havuzun içine düşen bir taş nasıl harelerle etkisini azaltırsa kıyıya doğru, ülkenin etkisi de aynıdır. Eğer bizim ülkemizin etkisi Suriye’de yoksa Sudan’da da olmaz, hele Surinam’da hiç olmaz.

Biz hâlâ insani yardımlardan ve yaptığımız hibe altyapılardan, hibe konutlardan hamaset okumaktayız. Tabii, bunlara karşı değiliz ama kendi memleketimizde altyapı sorunları yaşarken başkalarına gösteriş olsun diye veya dostlar alışverişte görsün diye yardım yapmak doğru mudur acaba?

Kendi ilim olan Bitlis’in kırsal alanında, kimi yerde yaşam şartları emin olun ki Afganistan’ın kırsal alanından daha zor durumda. Yol ilkel düzeyde, konutlar ilkel düzeyde, su ve elektrik hâlâ büyük sorun. Bırakın kırsal alanı, ilimin ve ilçelerimin altyapısı bile sağlıklı değil, hâlâ ilimin kanalizasyon deşarjı direkt olarak Bitlis Deresi’ne akmakta, en büyük ilçemiz olan Tatvan’ın kanalizasyonu da Van Gölü’ne akmaktadır. Bunları tamamladıktan sonra tabii ki başka, çevre, komşu devletlere ve daha uzaktaki yardıma muhtaç devletlere yardım etmek doğrudur, buna katılıyorum ama ne yazık ki durumumuz bu.

Bugün dünyada çıkarılan savaşlar ve yıkımlar, tekrar inşa için emperyalist güçlerin iştahını kabartmakta ve inşaat firmaları ellerini ovuşturmaktadır. Yanı başımızda süren Suriye savaşında da aynı tablo görülmektedir. Hükûmetin uyguladığı yanlış politikalar neticesinde Türkiye devre dışı bırakılmıştır. Yıllar sonra, inşaat için yeniden yapılanma çabalarında yerli firmaların ancak taşeronluk yapmasına göz yumulacak veya nakliyeden kazanmak için belki de bazı malzemelerin Türkiye üzerinden alınmasına müsaade edilecektir. Yani hazırlanan pastadan mümkün olduğu kadar en küçük dilim çatalın kenarıyla bize doğru itilecek veya “Sofrada kalan kırıntılarla idare edin.” denilecektir.

Onun için, bu eksen doğrultusunda ciddi araştırmalar yaparak uluslararası ilişkiler tekrar tekrar gözden geçirilip hesap kitap doğru yapılmalıdır. Aksi takdirde, dünya üzerinde oynanan bu satrançta piyon olma rolünden başka bir fonksiyonumuz maalesef ki olmayacaktır.

Güney Sudan’la yapacağımız hava ulaştırma anlaşması yerine söz verilen Tatvan Havaalanı yapılarak Bitlis’le barış anlaşması yapılması daha hayırlı olacaktır diyorum, hepinize saygılarımı sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gaydalı.

Sayın milletvekilleri, 1’inci madde üzerinde gruplar adına üçüncü konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Sayın Haluk Pekşen. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Pekşen.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA HALUK PEKŞEN (Trabzon) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; aslında bu konuşmayı burada Sayın Ulaştırma Bakanının olduğu bir esnada yapmayı çok isterdim. Gerçekten bu, havacılığa ilişkin anlaşmaları imzalıyorsunuz ya, onaylıyoruz ya şimdi burada, bu anlaşmaların içeriğini size bir anlatayım, ondan sonra bu anlaşmalar için el kaldırıp indirirken biraz daha dikkatli olacağınıza eminim.

Sevgili milletvekilleri, “EUROCONTROL” denilen bir Avrupa konvansiyonu var. Bu konvansiyonun özeti şu: Avrupa’da bütün hava sahasını kontrol eden bir birim. Bu birim, Belçika’da merkezi olan, Türkiye'nin de kurucu ortağı olduğu bir birimdir. Havada, aynen karada olduğu gibi yollar vardır, bu yollardan geçen sivil hava araçları o yollara geçiş ücretleri öderler. Bunlar ülkelerin kendilerine göre belirledikleri fiyatlar üzerinden EUROCONTROL tarafından fatura edilir sivil şirketlere, onlar parayı öderler, bu ödenen para üzerinden EUROCONTROL yüzde 7 kesintiyi yapar, sonra kalan bakiyeyi ülkeye gönderir. Bu, ülkeye gelen paranın yüzde 20’si doğrudan hazineye gidiyor, geri kalan kısmıysa Devlet Hava Meydanları İşletmesine ama dünyada böyle değil. Dünyanın bütün ülkelerinde EUROCONTROL’ün tarafı sivil havacılık genel müdürlüğüdür, yalnızca Türkiye’de Devlet Hava Meydanları İşletmesi. Niye? Şimdi geleceğiz.

Yalnızca Türkiye’de, sizin iktidarınıza kadar ihaleler, havaalanı, hava meydanı işletme ihalelerinin dışında havaalanlarının yapım ihaleleri doğrudan DLH tarafından yapılır iken sizin iktidarınızda bu ihalelerin tamamı Devlet Hava Meydanları İşletmesine verildi. Ne adı? Devlet Hava Meydanları İşletmesi ama ihale yapar hâle geldi. Niye? Çünkü kaynak var. Kaynağın özelliği ne? Özelliğini az önce söyledim, bütçe dışında yani bu 2015 yılı itibarıyla EUROCONTROL’den gelen 405 milyon euronun yüzde 7 düşürüldükten sonra kalanın yüzde 80’i bütçe kontrolü dışında, Bakanın iki dudağının arasında harcama kalemidir. Hani o Bakanınıza methiyeler diziyorsunuz ya, işin altındaki rakam budur, gerçek burada. Böyle bir rakamı size versinler efsane yaratırsınız ama burada büyük bir dram var, şimdi o drama doğru gelelim yavaş yavaş.

Şimdi, bakın, bu EUROCONTROL gelirlerinin bir kısmı da “enroute” adı verilen… Basit anlatayım size, hemen anlayacaksınız, uçağınız meydan sahasından çıktı, tekerini kestikten sonra belli bir hava sahasına geldi, ondan sonra başka bir meydanın inme sahasına gelene kadar o alan içerisindeki bütün yola “enroute” denir ve bu hizmeti sağlayan personele dünyanın her yerinde havacılık tazminatı ödenir. Geçen gün burada Sayın Maliye Bakanı izah etmeye çalıştı, onu da -doğru dürüst anlamamış anladığım kadarıyla- doğru dürüst izah edemedi. Diyor ki: “Bu hizmeti sağladıkları için onlar ek tazminat alıyorlar.” Hayır, öyle değil. Siz yalnızca yandaşlarınıza kıyak çekmek için tazminat ödüyorsunuz. Niçin? Bakın, VOR/DME, ILS gibi cihazlar var, uçağı indiren cihazlar var. Bu cihazları kullanan mühendislerin arasında bile tazminatı farklı ödettiriyorsunuz. Siyasi yandaşınız olan mühendislerin aldıkları tazminatlarla yandaş olmayan, devletin mühendislerinin aldıkları tazminatlar farklıdır, gidin, bakın.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Nasıl farklı oluyor?

HALUK PEKŞEN (Devamla) – Aynen öyle. Daha öteye gidelim hadi, bakın, buna bile şaşırdınız. Evet, aynen öyle, daha biraz ileriye taşıyayım, daha çok şaşıracaksınız. Mesela bu hizmeti veren personelin statüsüne göre de ayrım yapıyorsunuz.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Nasıl oluyor?

HALUK PEKŞEN (Devamla) – “Nasıl” mı, şimdi söyleyeyim size. İstanbul DHMİ’de görev yapan kule hizmeti tam tazminat alıyor, Konya’daki sıfır alıyor. Niye? İstanbul DHMİ’deki sivil personel, Konya’daki askerî personel. Malatya’daki sıfır tazminat alıyor, Diyarbakır’daki sıfır tazminat alıyor, işte Merzifon’daki sıfır tazminat alıyor, Bursa Yenişehir’deki sıfır tazminat alıyor, Ankara’daki tam tazminat alıyor. Bu, anayasal düzene uygun bir durum mudur? Reva mıdır arkadaşlar ya, soruyorum size Allah aşkına ya, bu reva mıdır yani? Üniformalı personel uçağı indiriyor, sıfır tazminat alıyor; sivil personel uçağı indiriyor, yüzde 195 tazminat alıyor. E, bu bir.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – O iş öyle değil.

HALUK PEKŞEN (Devamla) – Bu iş aynen böyledir.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – O iş öyle değil.

HALUK PEKŞEN (Devamla) – Aksini iddia edenin alnını karışlarım, bu işe ömrümü verdim.

İki: Bu sistemi kuran bir hukukçuyum.

Gelelim ikinci kısmına. Daha burada bitmedi, durun bakalım, daha devam edeceğiz.

Şimdi, dünyanın her yerinde, EUROCONTROL’de sivil havacılık genel müdürlüğü temsil eder ülkeleri, bir tek Türkiye’de Devlet Hava Meydanları İşletmesi temsil ediyor, niçin? Niçin, niçin, soruyorum? Niçin o zaman Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü ICAO’da yani Dünya Sivil Havacılık Birliğinde temsil ederken EUROCONTROL’de temsil etmiyor? Çünkü bir tarafta para var, öbür tarafta para yok, ikisinin arasındaki fark da budur.

Ama bitmedi, gelelim şimdi Türkiye’ye. Hani o hava meydanlarını yapıyorsunuz ya, o yaptığınız hava meydanlarına ilişkin de büyük problemler var; yalnızca hava meydanlarına ilişkin değil, havacılığa ilişkin de büyük problemler var. Sayın Ulaştırma Bakanı buraya geldiğinde rakamları anlatmıştı ya, “Türkiye’nin havacılıktaki kapasitesi 180 milyon yıl.” diye anlatmıştı ya, çok doğru söylemiş ama o doğru Sayın Bakan söylediği zaman çıkmadı ortaya, 2001 yılında İstanbul’da yapılan Sivil Havacılık Planlama Toplantısı’nda planlanmış olan rakamdır. 2001’de ne planlandıysa o oldu, bir tek ilave yapamadınız, hiçbir ilave yapamadınız ama yaptığınız ne biliyor musunuz? Gazipaşa’da bir hava meydanı yaptınız, uçaklar iniyor ama inen “Nasıl kalkacağım” diye büyük bir panik içerisinde.

İki: Sivil havacılık altyapısına hiçbir yatırım yapmadınız, pilotların bir kısmı Macar, Yugoslav, şuradan buradan geldiler ama Türkiye’de bir sürü üniversite var, bu üniversitelerde sivil havacılık altyapısına destek verecek ne uçuş personeli ne teknik bakım personeli ne meydan personeli ne kule personeli, hiçbirinin eğitimi yok Türkiye’de, yok. Doğru dürüst eğitim verdiğiniz hiçbir havacılık alanı yok. Hani, havacılıkta efsane olmuşsunuz ya, arkadaşlar, uçak tipini bile doğru seçemediniz. Dünyaya gidiyorsunuz, Avrupa’yı geziyorsunuz, orada pervaneli uçak görüyorsunuz diyorsunuz ki: “Bunlar niye pervaneli uçak uçurtuyorlar?” Çok basit. Çünkü, insanlar o pervaneli uçaklarla en güvenli, en kısa pistlere en ekonomik rakamlarla iniyorlar. Onlar diğerlerinden daha güvenlidir. Ama, siz Rolls-Royce’la dolmuşçuluk yaptırmaya başladınız. Onun için de Türk Hava Yolları inanılmaz bir zarar yazıyor, sürekli zarar yazıyor. O zararı kapatmak için ne yapıyorsunuz biliyor musunuz? Çok akıllıca bir prosedür uygulanıyor. Ne yapıyorsunuz? Hazine Müsteşarlığının size “lease” yetkisi verdiği uçakları bünyenize kattığınız zaman, “lease” ödemesi tamamlandığında onu satıyorsunuz. Onu gelir hanesine ekliyorsunuz, sonra “lease”le bir uçak daha alıyorsunuz, onu bilançoya eklemiyorsunuz çünkü daha henüz ödemesi başlamamış. Niye? Çünkü ödeme dört ay sonra, altı ay sonra, sekiz ay sonra; klasik bir bütçe hilesi, sürekli yapılan bir hile. Bunlarla sivil havacılıkta hiçbir yere gidemezsiniz. Birkaç tane…

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Yurt içi, yurt dışı artan yolcu sayısını nasıl izah edebilirsiniz?

HALUK PEKŞEN (Devamla) - Yurt içi, yurt dışı artan yolcuları aynen söylediğim gibi, 2001 Haziranda TAV’da yapılmış olan, planlamada yapılan rakam kadardır. Eğer yurt içi, yurt dışı yolcu sayısını artırmak istiyorsanız bunun doğru zemini Atatürk Hava Meydanı’ydı. Yanlış yaptınız, bir anlatayım size: Bu Atatürk Hava Meydanı’yla ilgili TAV’da toplantı yapıyorsunuz, Sayın Bakan bütün sektörü topluyor, planlamayı topluyor, herkes orada, diyorlar ki: “İstanbul Atatürk Hava Meydanı’na 2,5 milyar dolar yatırımla bu hava meydanının bugünkü kapasitesi 60 milyondan 90 milyona çıkarılır.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Nasıl çıkacak?

HALUK PEKŞEN (Devamla) - Tamam, deniliyor, Sayın Bakan okey veriyor, bu hava meydanının kapasitesinin 90 milyona çıkarılması karar altına alınıyor. Ondan sonra, birisi talimat veriyor, derhâl bu konu kapatılıyor.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – 150 milyona ihtiyacımız var.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Alan öyle bir alan ki, öyle bir alan yok orada Sayın Vekilim.

HALUK PEKŞEN (Devamla) - Ha, güzel. Şimdi bakın, “150 milyona ihtiyacımız var.” diyorsunuz ya, konuyu hiç bilmediğinizi gösteriyor.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Hub, hub.

HALUK PEKŞEN (Devamla) - Havacılıkta nedir biliyor musunuz? Yolcu kapasitesi ülkenin nüfusu çarpı 2 katıdır.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Hublar hariç.

HALUK PEKŞEN (Devamla) - Nüfus 78 milyonsa yolcu kapasiteniz 2 katıdır, bir de ona “charter”ı eklersiniz, olur bu kadar. Onun için, o anlattığınız hava meydanı, tamamen bu EUROKONTROL’den gelen o para var ya 320 milyon euro, ona çökme sistemidir. Devlet Hava Meydanları, dünyada ilk defa Türkiye’de banka kredisine kefil olmuştur, kefil. Bir örneği var mı bunun Allah aşkına? Bir örnek verin bana. Dünyanın herhangi bir ülkesinde Devlet Hava Meydanı İşletmesi, bir devlet hizmetini, bir kamu hizmeti imtiyazını yapacak olan bir şirkete hem hizmet imtiyazını satacak hem de kefil olacak. Bu, yalnızca Türkiye’de olur.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – 2001’deki yolcu sayısı…

HALUK PEKŞEN (Devamla) – Arkadaşlar, size bir şey söyleyeyim mi? Bu DHMİ ve bu DHMİ harcamaları, emin olun, tamamı Yüce Divanlıktır, tamamı. Bunun üzerine sizin de gitmenizi tavsiye ederim. Bunun üzerine geldiği gibi… Bakın, sizin bir havacı generaliniz var biliyor musunuz, o havacı generaliniz de bu konulardan anlar ama konuşmuyor; konuşsaydı Atatürk Havalimanı’nda hava sahasının kapatılmasının ancak Hükûmet kararıyla olacağını bilirdi, Balyoz davasındaki o büyük sahtekârlığı burada çözerdi. Anlamasına, bilmesine rağmen sustu. Onun için itibar da etmiyorum, ciddiye de almıyorum.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – 2001’deki sayıları söyleyin.

HALUK PEKŞEN (Devamla) – Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Pekşen.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde şahsı adına Ardahan Milletvekili Sayın Öztürk Yılmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Yılmaz.

ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uluslararası anlaşmalar konusunda şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Doğrusu, Dışişleri Komisyonunda bu konuya biz onay verdik çünkü uluslararası anlaşmalar, devletimizin itibarını, ülkemizin çıkarını ilgilendiren her konudaki anlaşmalara, tekliflere onay veriyoruz; buna da keza onay verdik.

Bu 15 anlaşmadan 10 tanesi standart hava ulaştırma anlaşması, teknik anlaşmalar. Bu anlaşmalardan sadece 1 tanesi üzerinde görüş beyan etmiştik; o da Yemen’le imzalanan ve şimdi onaylanan anlaşmaydı. O konuda kaygılarımızı iletmiştik çünkü Yemen’de, malum, büyük bir iç savaş devam ediyor. Olayın tarafları şu anda bir savaş içerisinde. Yemen’de Hutiler ile hükûmet arasında bir kavga devam ediyor, bir vekâlet savaşı da diğer taraftan çünkü Suudi Arabistan ile İran’ın bir vekâlet savaşı devam ediyor. Ülke şu anda fiilen üçe, dörde bölünmüş durumda. Bu anlaşmanın uygulanması açısından tarafın kim olacağı konusunda endişelerimiz vardı ama Birleşmiş Milletlerde bu süreç devam ettiği için bu anlaşmanın ancak bu süreçte bir çözüm çıkması hâlinde uygulanabileceğini belirtmiş ve o çerçevede de anlaşmanın geçmesine onay vermiştik.

Dün Sayın Başbakan burada bütün gruplara seslendiğinde, özellikle geri kabul anlaşmasının zamanında onaylanabilmesi için, bununla ilgili bazı şartların yerine getirilebilmesi için Meclise gelecek kanunlarla ilgili destek talebinde bulunmuştu.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına her şeyden önce şunu belirtmek isteriz: Bu mülteciler konusuna bizim AB katılım müzakerelerinin sıkıştırılmış olması, bir paket olarak sunulmasından rahatsızlık duyduk. Ayrıca, zaten vize serbestisinin sağlanacağı bir ortamda, ekim ayında, bunun dört ay ileri alınması suretiyle geri kabul anlaşmasıyla olan bağını anlıyoruz ama diğer taraftan Türkiye’nin üzerine çok büyük bir yük bindirildiğini de görüyoruz.

Gelen anlaşmaların ülkenin çıkarlarına olması hâlinde, Avrupa Birliği mevzuatına uygun olması hâlinde, uluslararası anlaşmalarımıza uygun olması hâlinde biz bu gelen anlaşmalara da destek vereceğiz burada.

Bu vesileyle bir konuya daha değinmek istiyorum. Biliyorsunuz, Irak’ta IŞİD terörü şu anda her tarafı tehdit ediyor. Bu tehdidin yaymış olduğu alan her ne kadar daralmış olsa da şu anda gelinen aşama itibarıyla IŞİD’in bölgede sıkıştıkça kimyasal silah kullanma yolunu seçtiğini görüyoruz. Özellikle uluslararası basına yansıyan haberler, bölgeden bize intikal eden duyumlar ve bizzat, şahsen arayan oradaki Türkmen yetkililerden aldığımız bilgi çerçevesinde dün değil evvelsi gün Tuzhurmatu bölgesine havanlarla ve kimyasal içerik olan havanlarla saldırıldığını duyduk. Umuyoruz bunlar gerçek olmaz. Yoksa IŞİD -bölgeden temizleneceği bir dönemde- nasıl gelirken büyük bir yıkımla geldiyse çekilirken de çok büyük bir yıkımla bölgeyi ateşe verip gitmesinden endişe duyuyoruz.

Bu vesileyle, bu anlaşmaları onayladık, Komisyonumuz bu konuda çalıştı ancak şunu da tespit ettik: On yıl gecikmiş anlaşmalar var, beş yıl bu Meclise gelmemiş anlaşmalar var. Daha önceki hükûmetler zamanında gündeme alınmamış anlaşmalar var. Bunun sayısı son derece fazla. İşe yarayanların, Türkiye’nin çıkarına olanların bir an önce Meclis gündemine getirilmesi ve taraflarla olan ilişkilerde itibar kaybına yol açılmadan bu anlaşmaların Meclisten geçirilmesini istiyoruz.

Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.

Sayın milletvekilleri, 1’inci madde üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır.

Soru-cevap işlemi yoktur.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde söz talebi yok.

Soru-cevap işlemi yoktur.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde söz talebi yok.

Soru-cevap işlemi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için bir dakika süre veriyorum.

Süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Güney Sudan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı           :     252

Kabul                                 :     251

Ret                                     :        1  (x)

                   Kâtip Üye                                   Kâtip Üye

                  Sema Kırcı                                 İshak Gazel

                    Balıkesir                                    Kütahya”

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, 8’inci sıraya alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Ruanda Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

8.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Ruanda Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/301) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 15) (xx)

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 15 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerinde söz talebi yoktur.

Soru-cevap işlemi yoktur.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE RUANDA CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA HAVA ULAŞTIRMA ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 31 Mayıs 2012 tarihinde İzmir’de imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Ruanda Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde söz talebi yoktur.

Soru-cevap işlemi yoktur.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum.

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde söz talebi yok.

Soru-cevap işlemi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde söz talebi yok.

Soru-cevap işlemi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Bu ve bundan sonraki oylamalar için oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için bir dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Ruanda Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı           :       259

Kabul                                 :       259  (x)

            Kâtip Üye                               Kâtip Üye

           Sema Kırcı                             İshak Gazel

            Balıkesir                                Kütahya”

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın Milletvekilleri, 9’uncu sıraya alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Zimbabve Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

9.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Zimbabve Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/302) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 16) (xx)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 16 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen milletvekili yok.

Soru-cevap işlemi yok.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE ZİMBABVE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA HAVA ULAŞTIRMA ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 12 Aralık 2013 tarihinde Durban’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Zimbabve Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde söz talebi yok.

Soru-cevap işlemi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde söz talebi yok.

Soru-cevap işlemi yok.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde söz talebi yok.

Soru-cevap işlemi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın Milletvekilleri, tasarının tümü açık oylama tabidir.

Oylama için bir dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Zimbabve Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı           :       251

Kabul                                 :       251  (x)

            Kâtip Üye                               Kâtip Üye

           Sema Kırcı                             İshak Gazel

            Balıkesir                                Kütahya”

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

10’uncu sıraya alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Jamaika Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Jamaika Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/306) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 17) (xx)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 17 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen yok.

Soru-cevap işlemi yok.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

HÜKÜMETİN TEKLİF ETTİĞİ METİN TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE JAMAİKA HÜKÜMETİ ARASINDA HAVA ULAŞTIRMA ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 19 Kasım 2014 tarihinde Bali’de imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Jamaika Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde söz talebi yok.

Soru-cevap işlemi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde söz talebi yok.

Soru-cevap işlemi yok.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum.

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi yok.

Soru-cevap işlemi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Oylama için bir dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Jamaika Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı           :       252

Kabul                                 :       252  (x)

            Kâtip Üye                               Kâtip Üye

           Sema Kırcı                             İshak Gazel

            Balıkesir                                Kütahya”

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, 11’inci sıraya alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Zambiya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

11.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Zambiya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/305) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 20) (XX) 

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 20 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerine söz talebi yok.

Soru-cevap işlemi yok.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE ZAMBİYA CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA HAVA ULAŞTIRMA ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 12 Temmuz 2010 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Zambiya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde söz talebi yok.

Soru-cevap işlemi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde söz talebi yok.

Soru-cevap işlemi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi yok.

Soru-cevap işlemi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Oylama için bir dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Zambiya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı           :       251

Kabul                                 :       251  (x)

            Kâtip Üye                               Kâtip Üye

           Sema Kırcı                             İshak Gazel

            Balıkesir                                Kütahya”

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, 12’nci sıraya alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Orta Afrika Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

12.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Orta Afrika Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/309) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 21) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 21 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen yok.

Soru-cevap işlemi yok.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE ORTA AFRİKA CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA HAVA ULAŞTIRMA ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 19 Kasım 2012 tarihinde İstanbul’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Orta Afrika Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1’nci madde üzerinde söz talebi yok.

Soru-cevap işlemi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde söz talebi yok.

Soru-cevap işlemi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’ncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3’ncü madde üzerinde söz talebi yok.

Soru-cevap işlemi yok.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Oylama için bir dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve Orta Afrika Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy Sayısı           :       259

Kabul                                 :       259  (x)

            Kâtip üye                                Kâtip üye

           Sema Kırcı                             İshak Gazel

            Balıkesir                                Kütahya”

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Şimdi, 13’üncü sıraya alınan Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve Fildişi Sahili Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

13.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Fildişi Sahili Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/311) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 22) (xx)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 22 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen yok.

Soru-cevap yok.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE FİLDİŞİ SAHİLİ CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA HAVA ULAŞTIRMA ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 31 Mayıs 2012 tarihinde İzmir’de imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Fildişi Sahili Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde konuşmalar yok.

Soru-cevap işlemi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde söz talebi yok.

Soru-cevap işlemi yok.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde söz talebi yok.

Soru-cevap işlemi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Oylama için bir dakika süre veriyorum.

Süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Fildişi Sahili Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy Sayısı           :       256

Kabul                                 :       256  (x)

            Kâtip üye                                Kâtip üye

          İshak Gazel                             Sema Kırcı

             Kütahya                                Balıkesir”

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Şimdi, 14’üncü sıraya alınan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Benin Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

14.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Benin Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/314) ve Dışişleri Komisyonu Raporu. (S. Sayısı: 23) (xx)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 23 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde konuşmalar yok.

Soru-cevap işlemi yok.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE BENİN CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA HAVA ULAŞTIRMA ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 9 Temmuz 2012 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Benin Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde konuşmacı yok.

Soru-cevap işlemi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde konuşmacı yok.

Soru-cevap işlemi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde konuşmacı yok.

Soru-cevap işlemi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Oylama için bir dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Benin Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı           :       259

Kabul                                 :       259  (x)

            Kâtip Üye                               Kâtip Üye

           Sema Kırcı                             İshak Gazel

            Balıkesir                                Kütahya”

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Şimdi, 15’inci sıraya alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ekvator Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İşbirliği Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

15.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ekvator Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İşbirliği Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/329) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 25) (xx)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 25 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde konuşmacı yok.

Soru-cevap işlemi yok.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE EKVATOR CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA İŞBİRLİĞİ ÇERÇEVE ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 15 Mart 2012 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ekvator Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İşbirliği Çerçeve Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde konuşmacı yok.

Soru-cevap işlemi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde konuşmacı yok.

Soru-cevap işlemi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - 3’üncü madde üzerinde konuşmacı yok.

Soru-cevap işlemi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Şimdi, oylama için bir dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ekvator Cumhuriyeti Hükümeti Arasında İşbirliği Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı           :       258

Kabul                                 :       258  (x)

            Kâtip Üye                               Kâtip Üye

          İshak Gazel                             Sema Kırcı

             Kütahya                                Balıkesir”

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, birleşime saat ona kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.46

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati:22.01

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), İshak GAZEL (Kütahya)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

X.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, UEFA Avrupa Ligi’nde Braga karşısında galip gelen Fenerbahçe’yi kutladığına ilişkin konuşması

BAŞKAN - UEFA Avrupa Ligi’ndeki temsilcimiz Fenerbahçe üçüncü tur ilk maçında Braga karşısında galip gelmiştir. (Alkışlar) Ben bir Galatasaraylı olarak her şeye rağmen Fenerbahçe’ye başarılarının devamını diliyorum.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Ben sizin kadar centilmen değilim, kusura bakmayın.

BAŞKAN – Ben Galatasaraylıyım Sayın Ağbaba.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Anti Fenerliyim hem de.

BAŞKAN – Gündemimizde başka bir konu bulunmadığından, alınan karar gereğince sözlü soruların görüşmelerini yapmak için 22 Mart 2016 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Allah hep böyle kavgasız, gürültüsüz oturumlar nasip etsin diyorum.

İyi akşamlar diliyorum.

Kapanma Saati: 22.02



(x) 123 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

 

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) 136 S.Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) 148 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 176 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 13 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Bu bölümlerde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 14 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 15 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 16 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 17 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(XX) 20 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) 21 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 22 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 23 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 25 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.