TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

44’üncü Birleşim

25 Şubat 2016 Perşembe

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün, yaşam ve özgürlüklere ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Mardin Milletvekili Erol Dora’nın, nefret söylemi ve ayrımcılığa ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Adana Milletvekili Necdet Ünüvar’ın, Azerbaycan Cumhuriyeti Dağlık Karabağ bölgesinde 26 Şubat 1992’de yaşanan Hocalı katliamının yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Osman Boyraz’ın, 27 Şubat Necmettin Erbakan’ın ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

2.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu’nun, Meclisin en kısa zamanda kredi ve kredi kartı borçlularının sorunlarının çözümü için yasal düzenleme yapması gerektiğine ilişkin açıklaması

3.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, Adana’nın Kozan ilçesinin sorunlarına ilişkin açıklaması

4.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, halkı, kütüphanelerde görme engelliler için kitap okumaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

5.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Millî Eğitim Bakanlığının Bursa’nın Nilüfer ilçesinde okul sayısını artırması gerektiğine ilişkin açıklaması

6.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Meclisin bir yasama reformuyla güçlendirilmesi ve İç Tüzük çalışmalarının acilen hayata geçirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

7.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, Hükûmetin kadın ölümleri konusunda acilen somut adımlar atmasını beklediğine ilişkin açıklaması

8.- Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’ın, Cizre’de hayatını kaybeden Demokratik Bölgeler Partisi meclis üyesi Mehmet Yavuzel ile Mehmet Kulbay’ı ve Sur’da hayatını kaybeden Uzman Çavuş Selçuk Dost’u rahmetle andığına ve tüm bu ölümlerin sorumlusunun kirli savaşta ısrar eden zihniyetler olduğuna ilişkin açıklaması

9.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, Balıkesir’in Manyas ilçesi Süleymanlı Mahallesi’nde yaşayanların siyasal nedenlerle kendilerinin cezalandırıldığını düşündüklerine ilişkin açıklaması

10.- İstanbul Milletvekili Hurşit Yıldırım’ın, mevcut İç Tüzük’ün Meclisin sağlıklı çalışmasını engellediğine ve yeni bir İç Tüzük’ün zaruri olduğuna ilişkin açıklaması

11.- İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel’in, YÖK’ün, öğretim üyesi yetiştirme programı usul ve esaslarında değişikliğe giderek binlerce araştırma görevlisini mağdur ettiğine ilişkin açıklaması

12.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, büyükşehir belediyelerinin olduğu illerde köy ve kasabaların mahalle olması nedeniyle hayvancılık yapmanın yasaklanmasıyla ilgili kararın ve çiftçi borçlarının ertelenmesinin düşünülüp düşünülmediğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

13.- Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal’ın, Bursa Nilüfer Özlüce İmam Hatip okulunda erkek ve kız öğrencilerin ayrı ayrı eğitim yaptıkları ve Bursa Olgunlaştırma Enstitüsünün TÜRGEV’e aktarıldığı söylentileri konularında açıklama beklediğine ilişkin açıklaması

14.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, TOKİ’den konut alan vatandaşların her ay düzenli olarak ödeme yapmalarına rağmen borçlarının azalmayarak artması nedeniyle zor durumda olduklarına ilişkin açıklaması

15.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğan’ın, İzmir’in Kınık ilçesinde bulunan Yayakent Köprüsü’nün çökme tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğuna ve tedbir alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

16.- Manisa Milletvekili Tur Yıldız Biçer’in, antidepresan kullanımıyla ilgili bilgilerin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından neden saklandığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

17.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, Mersin’deki baraj projeleriyle ilgili bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

18.- İzmir Milletvekili Ali Yiğit’ın, mülteci ölümleri konusunda Hükûmeti önlem almaya çağırdığına ilişkin açıklaması

19.- Burdur Milletvekili Reşat Petek’in, 29 şehidin katili olan teröristin taziyesine katılan HDP’li milletvekilini Meclis çatısı altında kınadığına ilişkin açıklaması

20.- İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci’nin, 1 Haziran-31 Aralık 2015 tarihlerini kapsayan Twitter Şeffaflık Raporu’na ilişkin açıklaması

21.- Bitlis Milletvekili Mahmut Celadet Gaydalı’nın, Bitlis’in Ahlat ilçesinin Ovakışla beldesinde bazı mahallelere elektrik bağlanmadığından vatandaşların mağdur olduğuna ilişkin açıklaması

22.- Konya Milletvekili Hacı Ahmet Özdemir’in, 26 Şubat 1992’de yaşanan Hocalı katliamı ile 27 Şubat Necmettin Erbakan’ın ölüm yıl dönümlerine ve İslam İşbirliği Teşkilatının 2016 yılı İslam Kültür Başkenti olarak Konya’yı seçtiğine ilişkin açıklaması

23.- Ordu Milletvekili Ergün Taşcı’nın, 27 Şubat Necmettin Erbakan’ın ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

24.- İstanbul Milletvekili Hasan Sert’in, milletvekillerinin yapmış olduğu konuşmalarda partileri ve şahısları rencide edecek bir dilden uzak durmaları gerektiğine ilişkin açıklaması

25.- Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Aydın’da jeotermal santrali kurulduktan sonra kükürt dioksit oranının yüzde 180 arttığına ilişkin açıklaması

26.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Mehmet Uytun’un ölümüyle ilgili kararına ilişkin açıklaması

27.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün, Balıkesir Manyas Kuş Cenneti Gölü’nün hızla kirlenmesi nedeniyle önlem alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

28.- Isparta Milletvekili Nuri Okutan’ın, 27 Şubat Necmettin Erbakan’ın ölüm yıl dönümüne, hayatını kaybeden Mehmed Kırkıncı Hoca’ya Allah’tan rahmet dilediğine ve Isparta’daki elma üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

29.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Uğur Dilipak’ın, Esed’i iyi, Türkiye’yi kötü gören düşünceyi anlamakta zorlandığına ve Ankara’nın kalbine bomba koyan teröristin taziyesine giden Van Milletvekili Tuğba Hezer Öztürk’ün bu Meclise yakışmadığına ilişkin açıklaması

30.- Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukara’nın, terörü “savaş” kavramıyla izah etmenin terörü desteklemek ve sözcülüğünü üstlenmek olduğuna ilişkin açıklaması

31.- Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin’in, 27 Şubat Necmettin Erbakan’ın ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

32.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Suruç katliamından yaralı olarak kurtulan Tülin Gür’ün canlı bomba olabileceği şüphesiyle takibe alınmasının kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması

33.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 26 Şubat 1992’de yaşanan Hocalı katliamının yıl dönümüne, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Hocalı katliamını “soykırım” olarak kabul etmek yönünde bir irade göstermesini istediğine, Bayır Bucak Türkmen Dağı’nda hayatını kaybeden Ferhat Tüle’ye Allah’tan rahmet dilediğine ve 27 Şubat Necmettin Erbakan’ın ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

34.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı yerlerde hayatını kaybedenlerin cenazelerinin ailelerinin teşhis edemeyeceği durumda olduğuna, Sur’da sokağa çıkma yasağına derhâl son verilerek yaralıların tedavilerine başlanmasını, cenazelerin ailelerine teslim edilmesini sağlayacak bir zeminin oluşturulması gerektiğine ilişkin açıklaması

35.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, 26 Şubat 1992’de yaşanan Hocalı katliamının yıl dönümüne ve Suriye’deki iç çatışmaları sona erdirici her türlü girişime destek olunması gerektiğine ilişkin açıklaması

36.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, 27 Şubat Necmettin Erbakan’ın ölüm ve 26 Şubat 1992’de yaşanan Hocalı katliamının yıl dönümlerine, demokrasiye yapılan tüm müdahalelere karşı olduklarına, sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı yerlerde terörle mücadele eden güvenlik güçlerine şükranlarını ilettiğine ve bu süreçte şehit olanlara Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

37.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Anayasa Mahkemesinin, tutuklu gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül’le ilgili vermiş olduğu hak ihlali kararından memnuniyet duyduklarına ilişkin açıklaması

38.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Anayasa Mahkemesinin, tutuklu gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül’le ilgili vermiş olduğu hak ihlali kararından memnuniyet duyduklarına ilişkin açıklaması

39.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Anayasa Mahkemesinin, tutuklu gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül’le ilgili vermiş olduğu hak ihlali kararından memnuniyet duyduklarına ilişkin açıklaması

40.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Anayasa Mahkemesinin, tutuklu gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül’le ilgili vermiş olduğu hak ihlali kararından memnuniyet duyduklarına ilişkin açıklaması

41.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu’nun, Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan’ın 86 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

42.- Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan’ın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

43.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

44.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

45.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

46.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu’nun, Manisa Milletvekili Erkan Akçay, Ankara Milletvekili Levent Gök ile Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

47.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin tekraren açıklaması

48.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin tekraren açıklaması

49.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin tekraren açıklaması

50.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, tüm düşünce suçlularının bir an önce tahliye olmalarını temenni ettiğine ve Türkiye’de halkın haber alma hakkının ve özgürlüğünün önünde bir engel olarak görülen bu tutuklamaları şiddetle kınadığına ilişkin açıklaması

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Başkanlığın, esas komisyon olarak Dışişleri Komisyonuna, tali komisyon olarak da Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna havale edilen (1/406) esas numaralı Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile İran İslam Cumhuriyeti Sağlık ve Tıbbi Eğitim Bakanlığı Arasında Sağlık ve Tıp Bilimleri Alanlarında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın Hükûmetçe geri alındığına ilişkin tezkeresi (3/529)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 25 milletvekilinin, çok katlı yapılarda insan ve yük taşıması için yapılan asansörlerle ilgili eksikliklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/108)

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 27 milletvekilinin, ASELSAN çalışanlarının şüpheli ölümlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/109)

3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 29 milletvekilinin, Yüksek Seçim Kurulunun gerçekleştirdiği faaliyetlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/110)

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, 28/12/2015 tarihinde Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul ve arkadaşları tarafından, Gaziantep’te IŞİD’in bütün faaliyetlerinin açığa çıkarılması ve gerekli tedbirlerin alınması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 25 Şubat 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Gaziantep Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Kocaeli Milletvekili Zeki Aygün’ün, Bingöl Milletvekili Hişyar Özsoy’un 85 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- Bingöl Milletvekili Hişyar Özsoy’un, Kocaeli Milletvekili Zeki Aygün’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in 85 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

5.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

6.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın 85 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisi ile Adalet ve Kalkınma Partisi eski Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

7.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

8.- Malatya Milletvekili Öznur Çalık’ın, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

9.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya Milletvekili Öznur Çalık’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

10.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Malatya Milletvekili Öznur Çalık’ın yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

11.- Tokat Milletvekili Coşkun Çakır’ın, İstanbul Milletvekili Hüda Kaya’nın 86 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

12.- İstanbul Milletvekili Hüda Kaya’nın, Tokat Milletvekili Coşkun Çakır’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

13.- Aydın Milletvekili Mehmet Erdem’in, Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın 86 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

14.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın 86 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

15.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

16.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/541) (S. Sayısı: 117)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bangladeş Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/411) (S. Sayısı: 85)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Filistin Devleti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı İdari Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/418) (S. Sayısı: 86)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yemen Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/419) (S. Sayısı: 87)

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/427) (S. Sayısı: 95)

6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Gürcistan Hükümeti Arasında Enerji Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (1/312) (S. Sayısı: 7)

7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ruanda Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askeri Alanlarda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (1/308) (S. Sayısı: 5)

8.- Türkiye Cumhuriyeti ile Macaristan Arasında Dostluk ve İşbirliği Antlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/313) (S. Sayısı: 8)

9.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Nijer Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvenlik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/316) (S. Sayısı: 10)

X.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, Başkanlık Divanı olarak Anayasa Mahkemesinin tutuklu gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül’le ilgili hak ihlali kararı vermiş olmasından memnuniyet duyduklarına ilişkin konuşması

XI.- OYLAMALAR

1.- (S. Sayısı: 85) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bangladeş Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

2.- (S. Sayısı: 86) Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Filistin Devleti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı İdari Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

3.- (S. Sayısı: 95) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

4.- (S. Sayısı: 8) Türkiye Cumhuriyeti ile Macaristan Arasında Dostluk ve İşbirliği Antlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

25 Şubat 2016 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44’üncü Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, yaşam ve özgürlükler hakkında söz isteyen Balıkesir Milletvekili Sayın Mehmet Tüm’e aittir.

Sayın Tüm, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün, yaşam ve özgürlüklere ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; barış ve kardeşlik duygularıyla hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Orta Doğu’da devam eden kirli savaş ve ülkemizde yaşanan terör ve şiddet ne yazık ki canımızı yakıyor; her gün evlatlarımız şehit oluyor, sivil yurttaşlarımız yaşamını yitiriyor, çocuklarımız ölüyor, ülkenin her yerinden feryatlar yükseliyor, doğmadan yetim kalan çocuklar, dul kadınlar, boynu bükük babalar, gözü yaşlı analar, sönen ocaklar hepimizi derinden yaralıyor, yüreğimizi yakıyor.

Değerli milletvekilleri, halkımız büyük bir çaresizlik ve umutsuzluk içindedir çünkü sadece çocuklarımız ölmüyor, umutlarımız ve geleceğimiz yok oluyor. Ben buradan 550 milletvekilimize sesleniyorum: Bizler umutların tükenişini, ocakların sönüşünü, gözü yaşlı anneleri, boynu bükük çocukları çaresizlik içinde seyredemeyiz. Gelin hep birlikte bizim olmayan bu savaşa, teröre karşı çıkalım, bu akan kanı hep birlikte durduralım, yüksek sesle barış için haykıralım.

Değerli milletvekilleri, biz, savaşı iyi tanıyoruz; savunmasız insanların bombalarla, nükleer silahlarla yok edilmesinden tanıyoruz; doğanın ve kentlerin yakılmasından, yıkılmasından tanıyoruz. Savaşı anaların dinmeyen gözyaşlarından, babaların çığlıklarından tanıyoruz; gelinlerin feryatlarından, küçük yaşta ölen çocukların ardından yakılan ağıtlardan tanıyoruz; yazarların, aydınların ve gençlerin öldürülmesinden, hapse atılmasından tanıyoruz; insana ve topluma ait iyi, güzel ne varsa yasaklanmasından tanıyoruz.

Değerli milletvekilleri, buradan Türkiye Büyük Millet Meclisinin Sayın Başkanına sesleniyorum: Bekleme odasına alınan, Meclisin asli görevi olan ülkenin sorunlarının acilen tartışılmasını sağlayınız. Meclisin baypas edilmesine asla izin vermeyiniz. Bu tarihî sorumluluktan kaçmayınız.

Değerli milletvekilleri, barış bu toprakların temel harcıdır. Yüzyıllardır bu topraklarda sevgi ve kardeşlik içinde birlikte yaşıyoruz. Bizler Yunus’un, Mevlâna’nın, Hacı Bektaş’ın torunları olarak barışı sağlayabiliriz. Tarihsel görevimizi yerine getirelim. Gelin, bu taşın altına hep birlikte elimizi koyalım. Bu güzelim topraklarda kinin ve nefretin yeşermesine asla izin vermeyelim. Çünkü, barış, akşam eve dönen babadır, çocuğun gördüğü düştür; anaların yüzündeki tebessüm, genç kızların çeyizindeki gelinliktir; işverenin fabrikası, yoksulun işi, aşıdır; delikanlının sevda sözleridir. Şimdi soruyorum: Bunlara karşı çıkan, itiraz eden bir arkadaşımız olabilir mi? Hepimiz tarihî bir sorumlulukla karşı karşıyayız. Milletvekili olarak bizler bu tarihî sorumluluğumuzu yerine getirmek zorundayız. Ayrımcı şiddet ve nefret dilini bırakıp barışı istemekte ısrar etmeliyiz.

Değerli milletvekilleri, ben burada hiç kimseyi eleştirmek ve suçlamak için konuşmuyorum. İnsanımızın can ve mal güvenliği, ülkemizin barış ve huzuru için, yitirilen canlara yenilerinin eklenmemesi için tarihî bir çağrı yapıyorum. Lütfen, bu çağrımıza kulak veriniz. Bizim vicdani ve insani sorumluluğumuz bunu gerektiriyor. İnsan yaşamı bizce kutsaldır, her şeyin üstünde olmalıdır. Ben sizlerin de benimle aynı duyguları paylaştığınıza inanıyorum. Öyleyse bizlere düşen tarihî görev, günlük siyasi çekişmeleri bir yana bırakmalıyız. Bu yangını hep birlikte söndürecek çareler aramalı ve çözüm üretmeliyiz. Halkımızın bizlerden acilen beklentisi budur. Bu ülkede ve coğrafyada yaşanan, yaşayan farklı kültür ve inançlar bizim zenginliğimizdir. İstenen ve beklenen, demokratik bir anlayış içinde eşit koşullarda birlikte yaşamaktır. Nazım’ın dediği gibi “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine.” Yaşamayı özlem olmaktan çıkarıp gerçek kılmalıyız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET TÜM (Devamla) – Bir dakika izin istiyorum, bitireyim konuşmamı.

BAŞKAN – Tamamlayınız Sayın Tüm.

Buyurunuz.

MEHMET TÜM (Devamla) – Atatürk’ün dediği gibi, yurtta barış, dünyada barış diyorum.

Değerli milletvekilleri, unutmayalım ki ülkemizde barışı sağlamak herkesten önce Türkiye Büyük Millet Meclisine düşmektedir. Gelin, hep birlikte bu gidişe son verelim. Şehit cenazelerinde çaresizlik içinde gözümüzün içine bakan ailelerin dertlerine derman olalım, feryatlarına kulak verelim. İnsanın ekmekten, sudan daha çok barışa ihtiyacı var. Yaşam hakkı olmayan insanların geleceğe dair beklentisi olamaz. Gelin, savaşa, teröre, şiddete karşı barışı savunalım. Barışın egemen olduğu bu topraklarda bu güzellikleri birlikte yaşayalım.

Ozan Nesimi Çimen’in dediği gibi: “İnsancıl insanlar barıştan yana/ Ancak zalim olan kıyar insana/ Barış aşkı yayılmalı cihana/ Barış güvercini uçsun dünyada.”

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tüm.

Gündem dışı ikinci söz, nefret dili ve ayrımcılık hakkında söz isteyen Mardin Milletvekili Sayın Erol Dora’ya aittir. (HDP sıralarından alkışlar)

Sayın Dora, süreniz beş dakika.

2.- Mardin Milletvekili Erol Dora’nın, nefret söylemi ve ayrımcılığa ilişkin gündem dışı konuşması

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; nefret söylemi ve ayrımcılık üzerine gündem dışı söz almış bulunuyorum.

Konuşmama başlamadan önce, 21 Şubatın Dünya Ana Dil Günü olması hasebiyle kendi ana dilim olan Süryaniceden birkaç kelam etmek istiyorum. “…”(x)

Bilindiği üzere, 21 Şubat günü Dünya Ana Dil Günü olarak kutlanmaktadır. Dolayısıyla, başta dünyanın en eski dillerinden olan Süryanice olmak üzere, tüm ana dillerin bu özel gününü kutluyorum. Hepinize selam ve saygılarımı sunuyorum.

İnsanlık tarihi ayrımcılığın yol açtığı büyük felaketlerle doludur. Yalnızca geride bıraktığımız yüzyılda bile biz ve ötekiler arasında yapılan ayrım milyonlarca insanın katliamına ve acı çekmesine yol açmıştır. Farklı muamele biçimleri içinde insanlığa en ağır tecrübeyi yaşatan durum, ötekine yaşama hakkı tanımamak olmuştur.

Değerli milletvekilleri, nefret söylemi ve suçları ise kaynağını ayrımcılıktan almakla birlikte daha yıkıcı sonuçlara yol açmaktadır. Dolayısıyla, ön yargının doğurduğu ayrımcılık birinci aşamadır, nefret söylemi ikinci aşamadır, nefret suçu da nihai aşamadır. Bu anlamda Türkiye’de ne bir ayrımcılık mevzuatı var ne de bir nefret söylemi mevzuatı. Bunlar olmadan da nefret suçu mevzuatının olması mümkün değildir.

Aslında, ayrımcılık ve hatta nefret söylemi mevzuatı için bir çekirdek var; Anayasa'nın 10'uncu maddesinde ayrımcılık yasağı ve kanun önünde eşitlik, yine Anayasa'nın 24'üncü maddesinde din ve vicdan hürriyeti. Ayrıca, onayladığımız uluslararası sözleşmeler, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi gibi belgeler ayrımcılık ve nefret söylemleri ve suçlarıyla hukuki mücadele açısından gerekli zemini sunmaktadır. Bu saydıklarımız, aslında, nefret söylemini cezalandırmak için yeterli hukuksal zemini oluşturmaktadır. Ancak, maalesef, Türkiye yargısı bu aşamaya henüz gelemedi.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, nefret söylemi ve bunun yol açtığı nefret suçlarının oldukça yoğun yaşandığı bir ülkedir. Bu suçlar, taciz veya hakaretten mülk ve eşyalara zarar vermeye, iş yerinde zorbalıktan kundaklama ve cinayete kadar varabilmektedir. Türkiye'de, Kürtler, Ermeniler, Rumlar, Süryaniler, Yahudiler, Romanlar, Araplar, başörtülüler, Aleviler, Hristiyanlar, Ezidiler, kadınlar, LGBTİ bireyler, engelliler gibi daha birçok dezavantajlı grubun çeşitli biçimlerde nefret söylemlerine ve nefret suçlarına maruz kaldıklarına zaman zaman hep birlikte şahit olmaktayız.

Gerek siyasetçilerin gerekse medyanın ayrımcılık ve nefret söylemi üretme konusunda oldukça kötü bir karneye sahip oldukları hepimizin malumudur. Örneğin, medyanın insanların vaftiz olup olmadığını araştırmaya cüret edebilmesi, bunu bir marifet olarak görmesi, bu konuda hukuki caydırıcılığın olmadığının en büyük göstergelerinden biridir. Ayrıca, Türkiye’de evrensel değerlerin yerleştirilmediğinin de bir karinesidir.

Değerli milletvekilleri, inançlar arasında hiyerarşi kurmak ayrımcılıktır. İnsanları inançlarından ötürü teşhir etmek ve hedef göstermek nefret suçudur. Kendini vatansever gösterip siyasi rakiplerini vatan haini göstermek nefret söylemidir. Son yüz yıllık tarihimizde bile ayrımcılığın, nefret söylemlerinin yol açtığı toplumsal travmaları hep birlikte yaşadık. Örneğin, Alevi yurttaşlarımıza yönelik geliştirilen Çorum, Maraş, Sivas katliamları birer nefret suçudur.

MEHMET HABİB SOLUK (Sivas) – Başbağlar’ı da söyle.

EROL DORA (Devamla) – Cemevlerini ibadethane olarak kabul etmemek ayrımcılıktır. 6-7 Eylülde Rum yurttaşlarımıza karşı girişilen linç girişimleri bir nefret suçudur. Bir dönem başörtülü yurttaşlarımıza karşı geliştirilen engelleyici uygulamalar ayrımcılıktır. Kürt yurttaşlarımızın evrensel insan hakları temelinde talep ettikleri kimlik haklarını teslim etmemek ayrımcılıktır. Gayrımüslim yurttaşlarımızın vakıflarına ve mülklerine el konulmuş olması ve bu sorunların henüz tam olarak giderilmemiş olması ayrımcılıktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Dora.

EROL DORA (Devamla) – Üzerinden yıllar geçmiş olmasına karşın henüz aydınlatılmamış olan Hrant Dink’in katledilmesi bir nefret suçuydu.

Bunların yanında, kadını sadece anne olarak tanımlama gayreti içinde olmak, kadının gece geç saatlerde dışarıda bulunmamasını telkin etmek, kadının giyeceği kıyafete ilişkin kıstaslar belirlemek, kadının nasıl konuşacağına, nasıl güleceğine karar vermek, bunlar da ayrımcılığın ve nefret söylemlerinin birer örneğidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ayrımcılık ve nefret suçları bizzat insan hakları fikrine yönelik bir saldırıdır. Ayrımcılık ve nefret söylemleri, çalışma hakkının, eğitim hakkının, sağlık hakkının, barınma hakkının ve benzeri hakların da ihlalini beraberinde getirir.

Bu bağlamda, hiçbir yurttaşımızın gerek doğuştan getirdiği gerekse sonradan kazandığı kimliklerinden ötürü ayrımcılığa ve nefret suçuna maruz bırakılmadığı bir toplumsal yaşamı inşa etmek herkesten önce bizlerin görevidir diyor, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dora.

Gündem dışı üçüncü söz, Azerbaycan Cumhuriyeti Dağlık Karabağ bölgesinde 26 Şubat 1992 tarihinde Hocalı kasabasında yaşanan Hocalı katliamının yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Adana Milletvekili Sayın Necdet Ünüvar’a aittir.

Buyurunuz Sayın Ünüvar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

3.- Adana Milletvekili Necdet Ünüvar’ın, Azerbaycan Cumhuriyeti Dağlık Karabağ bölgesinde 26 Şubat 1992’de yaşanan Hocalı katliamının yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, şubat ayının son haftasında biz her zaman Hocalı’yı konuşuyoruz. Ben de Türkiye-Azerbaycan Dostluk Grubu Başkanı olarak her zaman Hocalı’yı gündeme getiriyorum.

Hocalı, tam yirmi dört yıl önce, 25 Şubatı 26 Şubata bağlayan gece yaşanan çok vahşi bir hadise. Hatta, İnsan Hakları İzleme Komitesine göre 20’nci yüzyılda yaşanan en büyük katliam.

Şöyle düşünülebilir: Hocalı küçük bir kentti, 11 bin nüfuslu bir kasabaydı, Dağlık Karabağ bölgesinde stratejik öneme sahip bir kasabaydı. “Orada yaşanan hadiseler yirmi dört yıldır niçin gündeme getiriliyor?” diye düşünülebilir. Ama değerli milletvekilleri, şunu hatırlatmak isterim: Yüz yıl öncesinin olmamış hadiselerini bugün gündemde tutmaya çalışanlara karşılık, her şeyi kayıt altında, videolarıyla, fotoğraflarıyla, itirafçılarıyla, yazanları çizenleriyle beraber her şeyi gün gibi ortada olan bir hadiseyi konuşmanın bugün için ayrı bir önemi var. Esasında o gün konuşulan şeylere uluslararası örgütler, uluslararası toplum, dünyayı yönettiğini iddia eden büyük ülkeler sesini çıkarsaydı bugün yaşadığımız acıları, ıstırapları da yaşamazdık. Şayet 1992’nin 26 Şubat gecesi yaşanan Hocalı katliamına gerçekten insanlığın gereği olarak uluslararası toplum sesini gür bir şekilde çıkarsaydı, “Durun, ne yapıyorsunuz?” deseydi, bugün Suriye’de yaşadığımız, dün Irak’ta yaşadığımız ve pek çok Orta Doğu ülkesinde, bölgesinde ve dünyanın pek çok yöresinde yaşanan ve birçok mazlumun, mağdurun ortaya çıkmasına vesile olan hadiseler de yaşanmazdı. O yüzden bizler Hocalı’yı konuşmak ve Hocalı’yı mutlaka gündemde tutmak durumundayız.

Bir de işin şu yönü var: Biz Azerbaycan’la dost ve kardeş bir ülkeyiz, et ile tırnak gibiyiz, bir milletten neşet etmiş iki devletiz. Belki bu sadece Türkiye ve Azerbaycan’ın problemi gibi görünebilir çünkü orada bizim din kardeşlerimiz ve soydaşlarımız hayatını kaybetti ama sadece Türk ve İslam dünyasının problemi değil, orada hayatını kaybedenler her şeyden önce insandı, dolayısıyla insanlığın problemiydi, insanlığın da bu konuyla ilgili mutlaka sesini çıkartması gerekiyor.

Hocalı aslında malum bir hadiseydi, meçhul bir hadise değildi. 1988’den itibaren, hatırlayınız, Gorbaçov ön tarafta, vitrinin önünde “perestroyka ve glasnost” diyerek dünya vitrininde âdeta dostluğun, kardeşliğin bir temsilcisi gibi görünürken, arka tarafta 20 Ocakta Bakü’de, daha sonra 26 Şubatta Hocalı’da, 1994’te Dağlık Karabağ’da -ki Azerbaycan topraklarının yüzde 20’sini teşkil ediyor- o toprakların işgali esnasında aslında kanlı bir pençeyle özellikle Türk dünyası üzerinde hükümrandı.

Ama dünya, bırakın Hocalı’yı, Dağlık Karabağ’daki işgali görmeyi, Nobel Ödülü verdi Gorbaçov’a. Esasında, Ermenistan güçleri, özellikle 366’ncı Mekanize Rus Tugayıyla beraber Dağlık Karabağ’da, Hocalı’da katliamı yaparken, o katliamı yapanlar, daha sonra âdeta “Kan tuttu.” dediğimiz bir deyimi doğrularcasına itiraf ettiler. Kendileri yazdılar, konuştular, videolara, televizyonlara demeçler verdiler ama Ermenistan onları cezalandırmak yerine onları ödüllendirdi, devlet başkanı yaptı. Ama Ermenistan bunları savunarak abat mı oldu? Azerbaycan’ın topraklarının yüzde 20’sini işgal ederek, tam 1 milyon Azerbaycanlı kardeşimizi kaçkın ve göçkün durumuna düşürerek abat mı oldu? Hayır, bugün Ermenistan dünyanın en fakir ülkelerinden birisi. Dışarıyla bağlantısı son derece düşük. Dolayısıyla o Dağlık Karabağ bölgesinin işgalinin kaldırılması, yani Azerbaycan’ın topraklarına, hasretle beklediği topraklara kavuşması Ermenistan’ın da lehine. Güney Kafkasya’da bir barış ortamının, ikliminin doğması için de Dağlık Karabağ’ın mutlaka özgürlüğüne kavuşması gerekiyor.

O sebeple, değerli milletvekilleri, bizler sesimizi daha gür bir şekilde çıkartıyoruz ama sesimizi gür bir şekilde çıkartmak yetmez, mutlaka Minsk Grubu başta olmak üzere -onların da etkin bir şekilde- hem Hocalı hem de o Dağlık Karabağ bölgesi içerisindeki kentlerin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Ünüvar, tamamlayınız.

NECDET ÜNÜVAR (Devamla) – …esir düşmüş kentlerin özgürlüğüne kavuşması noktasında daha gür bir şekilde sesimizi çıkarmamız lazım. Sesimizi gür bir şekilde çıkarmalıyız ki… Suriye’de tam 400 bin insan hayatını kaybetti, 3 milyona yakın insan kendi öz yurtlarından başta Türkiye olmak üzere başka ülkelere gitmek durumunda kaldı. Onun için, yeni Hocalıların olmaması için, yeni Suriyelilerin olmaması için, yeni mazlumların, mağdurların olmaması için bizim sesimizi daha gür bir şekilde çıkarmamız ve uluslararası toplumu mutlaka harekete geçirmemiz lazım.

Daima mazlumun ve mağdurun yanında olan bir partinin temsilcisi olarak da Hocalı’da hayatını kaybeden din kardeşlerimizin, soydaşlarımızın makamının cennet olmasını diliyor, onlara Fatiha gönderiyorum ve Dağlık Karabağ’ın da bir an evvel özgürlüğüne kavuşması temennisiyle hepinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ünüvar.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, sisteme giren sayın milletvekillerine İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre yerlerinden kısa söz vereceğim. Sayın grup başkan vekillerine de istemleri hâlinde, sayın milletvekillerinden sonra söz vereceğim.

Şimdi, sırasıyla, sisteme giren sayın milletvekillerine söz veriyorum.

Sayın Boyraz…

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Osman Boyraz’ın, 27 Şubat Necmettin Erbakan’ın ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

OSMAN BOYRAZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

27 Şubat 2011 tarihinde Rahmetirahman’a kavuşan 54’üncü Hükûmetin Başbakanı Profesör Doktor Necmettin Erbakan’ı ölüm yıl dönümünün haftasında bir kez daha rahmet, minnet ve şükranla anıyorum.

Bu topraklarda inancından, fikrinden, tercihinden dolayı dışlanmış, yok sayılmış, ötekileştirilmiş, hor görülmüş aziz vatan evlatlarının “Ben de varım.” demesinin adıdır Erbakan.

Türkiye’de her türlü vesayete karşı, milleti adına, statükoya karşı asil, soylu ve dik duruşun adıdır Erbakan.

Millî ve yerli siyasetin dünkü güçlü öncüsü olan, bugünün siyasetine yön veren siyasetçi kuşağı yetiştiren bir hocanın adıdır Erbakan.

Defalarca partisinin kapatılmasına rağmen, devletine küsmeden, onu hasım ilan etmeden, düzene savaş ilan etmek yerine düzenin içinde kalarak düzeni millet adına değiştirmeyi siyasal bir ilke hâline getirmenin adıdır Erbakan. Nezaketin, zarafetin, zekânın, tevazunun ve kibarlığın adıdır Erbakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Nurlu…

2.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu’nun, Meclisin en kısa zamanda kredi ve kredi kartı borçlularının sorunlarının çözümü için yasal düzenleme yapması gerektiğine ilişkin açıklaması

MAZLUM NURLU (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün AKP hükûmetlerinin vatandaşı nasıl borç batağına sürüklediğinden bahsedeceğim. AKP’yle birlikte topluma, kazanmadan borçlanma ve borcu borçla ödeme alışkanlığı yerleştirilmiştir. Bu nedenle, kredi borcu ve borçlu sayısı her yıl katlanarak artmıştır. Türkiye Bankalar Birliği açıklamalarına göre, kredi borçlusu sayısı 26 milyona, borç miktarı ise 1 trilyon 800 milyon liraya ulaşmıştır. Kredi kartı borçlularının durumu daha da kötüdür. 10 milyon kişi sadece borcun asgari tutarını ödemektedir. 2,5 milyon kişi kredi kartı borcu yüzünden takibe alınmış olup 1 milyon kişi ise hâlen icralıktır.

Değerli milletvekilleri, kanayan bir yara hâline gelen kredi ve kredi kartı borçlularının sorunlarının çözümü için Meclisin bu konuya el koyarak en kısa zamanda yasal düzenlemelerin yapılması gerektiğini ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Özdiş…

3.- Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, Adana’nın Kozan ilçesinin sorunlarına ilişkin açıklaması

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Adana’nın Kozan ilçesinin çeşitli sorunlarına değinmek istiyorum.

129 bin nüfuslu Kozan’a sadece 35 kilometre uzaklıktaki Osmaniye ili Kadirli ilçesinde doğal gaz hizmeti varken, iki ilçe arasındaki arazi de dümdüzken Kozan ilçesinde yaşayan vatandaşlarımız hâlen odun, kömür sobaları kullanmak zorunda bırakılıyor. 35 kilometrelik doğal gaz hattının maliyeti ne kadar olabilir ki? İlçede hizmete sunulacak doğal gaz günlük yaşamı kolaylaştırmakla beraber özellikle tarımın seracılık alanında da bir kalkınma yaratacaktır.

Kadirli’ye çekilecek demir yolu projesine Kozan da dâhil edilmelidir.

Bu konulara dikkat çekmek istedim.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

4.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, halkı, kütüphanelerde görme engelliler için kitap okumaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

İstanbul Beyazıt Devlet Kütüphanesinde görme engelliler bölümünde, on sekiz yıldır, Niğdeli hemşehrimiz Sabahat Varol İnsel gönüllü olarak görme engelliler için kitap okuyor. 708’inci kitabını seslendiriyor. Okuduğu kitaplarla üniversite bitirenlerin teşekkürü en büyük mutluluğu.

Beyazıt Kütüphanesinde gönüllü olmaya talip olanlar kütüphaneye başvurabilirler. Deneme okuması sonrası uygun bulunanlar görme engelliler için kitap okuyorlar. Sayın İnsel diyor ki: “Hiç düşündünüz mü, birisi sizden gözlerini ödünç almak istese verir miydiniz? Gözlerini görme engellilerle paylaşmak işte böyle bir şey.” Ve diyor ki: “Gönüllü olarak, gözlerim gördüğü sürece gözlerimi paylaşmaya devam edeceğim.”

Halkımızı bu konuda duyarlı olmaya, görme engelliler için kütüphanelerde kitap okumak adına başvurularda bulunmaya davet ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Aydın…

5.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Millî Eğitim Bakanlığının Bursa’nın Nilüfer ilçesinde okul sayısını artırması gerektiğine ilişkin açıklaması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Millî eğitimdeki sorunlar öğrenci, öğretmen ve veliler için çok bilinmeyenli bir denkleme dönüşmektedir. Seçim bölgem Bursa’nın her geçen gün büyüyen Nilüfer ilçesi yerel yönetim açısından bir örnek olsa da eğitim açısından büyük eksikliklerle doludur. İlçede özel okullar çoğunlukta olmasına rağmen, devlet okullarının sayısı yetersizdir. Öyle ki birçok veli çocuğunu uzaktaki bir devlet okuluna göndermek zorunda kalmaktadır. Eğitime devam eden okulların mevcutlarıysa çok kalabalıktır. Nilüfer Belediyesi okul yapımı için kamu arazisi göstermesine rağmen, Millî Eğitim Bakanlığı okul yapımına bir planlama yapmamaktadır. Bakanlığın bu konuda harekete geçip nüfusu artık 300 bine yaklaşan ilçede devlet okulu sayısını artırmasını talep etmekteyiz.

BAŞKAN – Sayın Özkan…

6.- Denizli Milletvekili Cahit Özkan’ın, Meclisin bir yasama reformuyla güçlendirilmesi ve İç Tüzük çalışmalarının acilen hayata geçirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Dün akşam, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı’nın görüşmeleri sırasında maalesef, muhalefet partilerinin Meclisin çalıştırılmasını nasıl engellediklerine hep beraber tanık olduk.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Genelleme yapma kardeşim, hangi partiyse onu söyle be!

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Milletimize havale ediyoruz. Milletimiz yeni 1 Kasımlarda elbette bunların hesabını soracaktır.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın İnceöz, uyarın lütfen! Yani, daha Meclis başlarken kavga çıkartacak ya! Var mı böyle bir şey? Provoke ediyor, provoke! Düzeltsin lafını! Hangi parti engellemeye çalışıyorsa söyleyin.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Ancak, Milliyetçi Hareket Partisinin yapıcı tutumlarına da hep beraber tanık olduk. Ancak, yine yüce Meclisimizin üzerinde çalışması için İç Tüzük çalışmalarının gerekli ve zorunlu olduğunu hep beraber gördük.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sizi özel zikretti.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Reformu yapacak kurumun, Meclisimizin reforma muhtaç olduğu, yasama reformuyla güçlendirilmesi gerektiği hepimizce malumdur. Milletimiz bizden hizmet beklemektedir.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Her zaman onu yapıyor o!

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Bu vesileyle, Meclisimizin acilen İç Tüzük çalışmalarını hayata geçirerek çalışır bir Meclisi hayata geçirmesini arzu ediyoruz.

Yüce Meclisi selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Engin…

7.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, Hükûmetin kadın ölümleri konusunda acilen somut adımlar atmasını beklediğine ilişkin açıklaması

DİDEM ENGİN (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Kayseri’de, öğretmeninin tecavüzüne uğradıktan sonra intihar eden Cansel’in yaşadıkları hepimizi derinden sarstı.

Bugün basında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanının açıklaması vardı, “İyi Hâl İndirimi Kalkıyor” başlıklı bir haber ama içeriğini okuduğumda, Bakanlığın tam olarak nasıl bir çalışması var; bundan sonra bu tür taciz, tecavüz, şiddet olaylarını engellemek için nasıl bir yol haritası oluşturulmuş; bunun bilgisini ne yazık ki göremedim.

Birkaç ay önce Adalet Bakanına AKP iktidarı döneminde kaç davada iyi hâl indirimi uygulandığını sormuştum, Adalet Bakanlığından “Bilmiyoruz.” yanıtı gelmişti. Bu yanıt Hükûmetin kadına ne kadar değer verdiğinin de bir göstergesi.

Her gün başka bir vakayı basından acıyla okuyoruz, sadece kadınların isimleri değişiyor. Bu meselenin artık bekletilecek, geçiştirilecek tarafı yok. Acil olarak Hükûmetten bu konuda somut adım bekliyoruz, somut eylem planı bekliyoruz.

Başka Canselleri kaybetmememiz dileğiyle, Sevgili Cansel’e Allah’tan rahmet, ailesine ve sevenlerine sabır ve güç diliyorum.

BAŞKAN – Sayın Yıldırım…

8.- Adıyaman Milletvekili Behçet Yıldırım’ın, Cizre’de hayatını kaybeden Demokratik Bölgeler Partisi meclis üyesi Mehmet Yavuzel ile Mehmet Kulbay’ı ve Sur’da hayatını kaybeden Uzman Çavuş Selçuk Dost’u rahmetle andığına ve tüm bu ölümlerin sorumlusunun kirli savaşta ısrar eden zihniyetler olduğuna ilişkin açıklaması

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Cizre’deki vahşet bodrumunda yaşamlarını yitiren arkadaşım, Demokratik Bölgeler Partisi parti meclisi üyesi, melek yüzlü Mehmet Yavuzel, Adıyaman Sincikli sivil Mehmet Kulbay ve Sur’da yaşamını yitiren hemşehrim, Besnili Uzman Çavuş Selçuk Dost’u rahmetle anıyor, yakınlarına başsağlığı ve sabırlar diliyorum.

Tüm bu ölümlerin sorumlusu bu kirli savaşta ısrar eden zihniyetlerdir. Şu bilinmelidir ki: Bunun hesabı yargı önünde bir gün mutlaka sorulacaktır. Tam bir aya yakın o vahşet bodrumunda mahsur kalan sivil ve yaralıların kurtulması için grubum HDP olarak açlık grevi dâhil tüm girişimlerde bulunduk. Başbakan dâhil, tüm yetkili makamlarla görüşme yapıldı ama maalesef, oraya bir ambulans bile gönderilemedi. Gönderilen ambulanslar karanlık güçlerce engellendi. Bu suçu işleyenleri kınıyor, varsa vicdanları, onları vicdanlarıyla baş başa bırakıyorum.

BAŞKAN – Sayın Akın…

9.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, Balıkesir’in Manyas ilçesi Süleymanlı Mahallesi’nde yaşayanların siyasal nedenlerle kendilerinin cezalandırıldığını düşündüklerine ilişkin açıklaması

AHMET AKIN (Balıkesir) – Balıkesir Manyas Süleymanlı Mahallesi’nde yaşayan hemşehrilerimiz kendilerinin cezalandırıldıklarını düşünüyorlar. Önce köyde var olan ortaokul kapatılmış, sonrasında köyde bulunan ilkokul ise eğitime devam etmekteyken taşıma kararı alınmış. Süleymanlı’da yaşayan hemşehrilerimiz köylerinde CHP’ye oy çıkıyor diye bütün bunların olduğunu belirtiyorlar.

AKP nezdinde CHP’ye veya başka bir partiye oy veriyor olmak bir cezalandırma nedeni hâline geldi. Demokratik hukuk devletinde bu anlayışın yeri olamaz. Bütün araştırmalarda da ortaya çıktığı gibi, AKP’yle birlikte gelişen toplumsal kutuplaşmayı bu tür uygulamalarla daha da artırmanın, bu toplumu germenin, ayrıştırmanın, ötekileştirmenin bu millete bir faydası yoktur. Bir hizmetin gerekleri nedeniyle yeni bir düzenleme yapmak ayrı şey, siyasal nedenlerle bir cezalandırma anlayışı içerisinde bir düzenleme yapmak başka bir şeydir. Süleymanlı ve civar köylerde yaşayanlar bu konuda imza toplamışlar ve ilgili yerlere ulaştırmışlar. Millî Eğitim Bakanını bu taleplere duyarlı olmaya davet ediyorum.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Yıldırım…

10.- İstanbul Milletvekili Hurşit Yıldırım’ın, mevcut İç Tüzük’ün Meclisin sağlıklı çalışmasını engellediğine ve yeni bir İç Tüzük’ün zaruri olduğuna ilişkin açıklaması

HURŞİT YILDIRIM (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; pek çok milletvekili arkadaşım gibi ben de ilk defa vekil olmuş bir milletvekiliyim. Buraya gelirken, her bir milletvekili gibi, milletimizin acil ihtiyaç duyduğu kanunları çıkarmanın asıl gayemiz olduğunu düşünüyordum. İki günde çıkardığımız kanun maddesi sadece ama sadece 1. Çalıştığımız iki günde, yirmi bir saat boyunca 1 uluslararası anlaşmayla sadece 1 kanun maddesini çıkarabildik. Bu İç Tüzük’le bu Meclis çalışamaz. Bu İç Tüzük sağlıklı çalışmayı engellemektedir. Bu İç Tüzük evrensel kurallara da aykırıdır. Zaten işlemeyen, zaten kötü kaleme alınmış, günün ihtiyaçlarına cevap vermeyen İç Tüzük’ün bir de kötüye kullanılması karşısında yeni bir İç Tüzük zaruridir. Kanunların çıkmasını geciktirmek ve kaybedilen her vakit aslında milletten çalınan zamandır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin asli görevi yasama yani kanun yapma görevidir. Bütün partilerin bu İç Tüzük’ün değiştirilmesine katkı vermesi gerektiğini düşünüyorum. Dünya parlamentoları ile TBMM’yi karşılaştırdığımızda kanun çıkarma süresinin aleyhimize olduğunu görüyor, İç Tüzük’ü sık sık gündeme alacağımızı belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Adıgüzel…

11.- İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel’in, YÖK’ün, öğretim üyesi yetiştirme programı usul ve esaslarında değişikliğe giderek binlerce araştırma görevlisini mağdur ettiğine ilişkin açıklaması

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, şubat ayının başında YÖK, öğretim üyesi yetiştirme programı usul ve esaslarında değişikliğe giderek binlerce araştırma görevlisini mağdur edecek bir karara imza atmıştır. YÖK’ün 4 Şubat 2016 tarihinde yaptığı değişiklikle, tez aşamasını tamamlamış araştırma görevlilerinin bağlı oldukları üniversitelere geri çağrılmalarının önü tamamen açılmış durumdadır. Yeni düzenleme tez yazma sürecinin lisans üstü eğitim sürecinin önemli bir parçası olduğunu ve tez danışmanıyla düzenli ilişki içinde olunması gerekliliğini tamamen göz ardı etmektedir. YÖK kararı, binlerce ÖYP’li araştırma görevlisinin ve tez danışmanlarının iradelerini hiçe saymaktadır. Tez yazma sürecini sekteye uğratacak olan bu düzenleme, binlerce ÖYP’liyi mağdur edecektir.

Öte yandan, YÖK kararının zamanlaması, Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi’nin bildirisini imzalayan akademisyenlere baskıların arttığı bugünlerde, her gün yeni soruşturmaların açıldığı bugünlerde “Acaba barış isteyenler cezalandırılıyor mu?” sorusunu akıllara getirmektedir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Arslan…

12.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, büyükşehir belediyelerinin olduğu illerde köy ve kasabaların mahalle olması nedeniyle hayvancılık yapmanın yasaklanmasıyla ilgili kararın ve çiftçi borçlarının ertelenmesinin düşünülüp düşünülmediğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan, büyükşehir belediyelerinin olduğu illerimizde köy ve kasabaların tamamının mahalle olması nedeniyle, bu yerlerde hayvancılık yapmak yasaklanmaya başlanmıştır. Bakanlar Kurulu kararıyla bu uygulamanın on sene daha ertelenmesi sağlanabilir mi?

İki: Denizli’de ve başka illerimizde süt üreticileri ve hayvancılık yapan yurttaşlarımız, sütün düşük fiyatla satılmış olması, hayvanların para etmemesi nedeniyle borçlarını ödemekte zorluk çekmektedirler. Bu nedenle, çiftçi borçlarının ertelenmesini düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Sarıbal…

13.- Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal’ın, Bursa Nilüfer Özlüce İmam Hatip okulunda erkek ve kız öğrencilerin ayrı ayrı eğitim yaptıkları ve Bursa Olgunlaştırma Enstitüsünün TÜRGEV’e aktarıldığı söylentileri konularında açıklama beklediğine ilişkin açıklaması

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Sayın Başkan, teşekkürler.

Bursa Nilüfer Özlüce İmam-Hatip Okulunda erkek ve kız öğrenciler ayrı ayrı eğitim yapmaktadırlar. Vali talimatıyla yapılan bu uygulamanın aslında eğitimde karma olgusunu tamamen tükettiğini görüyoruz. Buradan Bursa İl Millî Eğitim Müdürlüğünü göreve davet ediyoruz. Bizlere mantıklı ve akılcı bir açıklama yapmalarını bekliyoruz.

Geçtiğimiz günlerde, Bilal Erdoğan’ın Bursa’yı ziyaret ettiğini öğrendik. Bursa’da, bu ziyaret sonrası Olgunlaştırma Enstitüsünün TÜRGEV’e aktarıldığı söyleniyor. Yine, burada valiyi göreve çağırıyoruz. Bize bu konuda net bir bilgi vermesi gerektiğini ve TÜRGEV’in herhâlde yakında mutluluk ve zenginlik bakanlığı olarak yerini alacağı konusunda öngörülerimizin olduğunu düşünüyoruz.

BAŞKAN – Sayın Arık…

14.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, TOKİ’den konut alan vatandaşların her ay düzenli olarak ödeme yapmalarına rağmen borçlarının azalmayarak artması nedeniyle zor durumda olduklarına ilişkin açıklaması

ÇETİN ARIK (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Uygun koşullarda TOKİ’den konut sahibi olmak isteyen vatandaşlarımız zor durumda. Zira, TOKİ’den konut alan vatandaşlarımızın her ay düzenli olarak ödeme yapmalarına rağmen, borçları azalmıyor, aksine sürekli artıyor. Örneğin Kayseri’de TOKİ üyesi bir vatandaşımızın TOKİ’ye Haziran 2015 tarihinde 63.506 lira borcu varken bu vatandaşımız 632 lira olan taksitlerini düzenli olarak her ay ödüyor; yıl sonunda borcu 63.536 liradan 63.946 liraya yükseliyor yani ödeme yaptıkça vatandaşın borcu azalmıyor, aksine artıyor. Sayın Başbakana sormak istiyorum: Sayın Başbakanın TOKİ’zedelerin bu mağduriyetinden haberi var mı, varsa bu konuda nasıl bir çalışma yapmayı planlıyor?

Teşekkür ediyorum.

Sayın Doğan…

15.- İzmir Milletvekili Müslüm Doğan’ın, İzmir’in Kınık ilçesinde bulunan Yayakent Köprüsü’nün çökme tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğuna ve tedbir alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – Sayın Başkan, 18 Ocak 2016 tarihindeki aşırı yağışlar nedeniyle İzmir’in Kınık ilçesinde bulunan Yayakent Köprüsü’nün ayağı kayıp çökme tehlikesi geçirmiştir. Köprünün hemen korumaya alınıp bakımının yapılması gerekmektedir. Yayakent Köprüsü bu hâliyle kullanılmaya devam edildiği sürece facia kaçınılmaz durumdadır.

Kınık halkıyla yaptığımız görüşmeler sonucunda, köprünün onarım için ne AKP’li İlçe Belediyesinin ne de CHP’li Büyükşehir Belediyesinin sorumluluk alanında olmadığı görülmüştür. Söz konusu belediyelerle de konuyu görüştüğümüzde, ilgili sorumluluğun Ulaştırma Bakanlığına ait olduğu ve bu köprünün Ulaştırma Bakanlığı tarafından onarılması veya yeniden yapılması gerektiği söylenmektedir.

Bilgilerine sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Yıldız Biçer.

16.- Manisa Milletvekili Tur Yıldız Biçer’in, antidepresan kullanımıyla ilgili bilgilerin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından neden saklandığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

TUR YILDIZ BİÇER (Manisa) – Sayın Başkan, AKP iktidarının acımasız, kâr hırsına dayalı sağlık politikalarının dramatik bir yönü de antidepresan tuzağıdır. Ülkemizde, 2002 yılında 12 milyon kutu antidepresan ilaç kullanılırken bu rakam 2012 yılında 3 kat artarak 37 milyon kutuya ulaşmıştır. Son üç yıla ait veriler ise Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından sır gibi saklanmaktadır. Bu veriler, bilgi edinme hakkı gereğince istememe rağmen tarafıma verilmemiştir. Bu rakamın 55 milyon kutuya ulaştığını tahmin ediyoruz.

Sosyal Güvenlik Kurumunun amacı nedir? AKP iktidarının istediği, direniş gücü olmayan, belleği silinmiş, sorgulamayan, kendisine verileni her koşulda değişmez bir doğru olarak gören, otomatik olarak kabullenen, savaşın eşiğinde olmamızı bile âdeta kanıksayan vatandaş tipinin yaratılmasına hizmet mi etmektedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Çamak…

17.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, Mersin’deki baraj projeleriyle ilgili bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) – Sayın Başkan, Mersin Mut barajı 1946’dan beri gündemde. Ayrıca, Mezitli Değirmençay Barajı, Mersin Tarsus Pamuklu Barajı projeleri hâlen proje aşamasında olup bugüne değin bir gelişme olmamıştır. O yörede oturan köylüler, sular altında kalacağı düşüncesiyle yatırım yapmamaktadır. Bu durumu netleştirip o bölgedeki yöre halkının endişelerini giderecek ve bir sonuca götürecek girişimler var mıdır, varsa kesin bir tarih verilebilir mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yiğit…

18.- İzmir Milletvekili Ali Yiğit’ın, mülteci ölümleri konusunda Hükûmeti önlem almaya çağırdığına ilişkin açıklaması

ALİ YİĞİT (İzmir) – Sağ ol Başkanım.

Değerli arkadaşlar, bizim görevimiz elbette kanun yapmaktır ama bunun yanında ülkedeki sorunları da gündeme getirmektir. Ege Denizi ölüm denizine dönüşmüş durumda. Çeşme, Dikili, Ayvalık hattındaki çalı altlarında, inşaat alanlarında ve kullanılmayan konutlarda ölümü bekleyen binlerce Suriyeli “Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir.” anlayışıyla kaderlerine terk edilmiştir. Bu mülteciler yetmiyormuş gibi doğu ve güneydoğudaki olaylardan dolayı yerlerini yurtları terk eden bizim vatandaşlarımız da bu kervana katılmıştır. Önlem alınmadığı takdirde artık, her gün duymaya alıştığımız mülteci ölümlerinin yanına kendi vatandaşlarımızın da boğulma ve ölüm haberlerini ekleyeceğiz.

Hükûmeti bu konuda bir an önce önlem almaya çağırıyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Petek…

19.- Burdur Milletvekili Reşat Petek’in, 29 şehidin katili olan teröristin taziyesine katılan HDP’li milletvekilini Meclis çatısı altında kınadığına ilişkin açıklaması

REŞAT PETEK (Burdur) – Milletimizin birlik ve beraberliğinin korunması, vatandaşlarımızın yaşam hakkının korunması için canla başla, fedakârca mücadele eden güvenlik görevlilerimize destek veren, aziz şehit ve gazilerimiz safında yer alan değerli milletvekillerimizi saygıyla selamlıyorum.

29 şehidimizin katili, eli kanlı cani teröristin taziyesine katılarak milletimizin düşmanı teröristlerin yanında yer alan HDP milletvekilini de bu yüce Meclisin çatısı altında kınıyorum. Safını belli etmesini… Aziz milletimizin istiklal ve istikbali için, birlik ve beraberliğin korunması için bu konuda bütün partilerimizin aynı safta yer almaları temennisiyle, saf dışı olanlara karşı da sıkılmış yumruk gibi, istiklal savaşında olduğu gibi birlik beraberliğimizi göstermemizin zamanı ve günü olduğunu ifade ediyorum.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Yedekci…

20.- İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci’nin, 1 Haziran-31 Aralık 2015 tarihlerini kapsayan Twitter Şeffaflık Raporu’na ilişkin açıklaması

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, ben Twitter şeffaflık raporundan bahsetmek istiyorum. 1 Haziran-31 Aralık 2015 tarihlerini kapsayan rapora göre, hesap dondurma taleplerinin yüzde 72’si Türkiye’den geldi. Twitter verilerine göre, toplam 11.092 hesap dondurma talebi geldi, bu taleplerden 8.092’si Türkiye’ye ait. Türkiye’den resmî makamlar aracılığıyla 1.761 başvuru yapılırken 1.729 başvuru sayısıyla Rusya 2’inci sırada. Twitter’dan 403 hesapla alakalı bilgi istenirken bunların hiçbirine olumlu geri dönüş alınamadı. Twitter, son altı aylık dilimde 432 hesap dondurdu, bu hesapların ülkelere göre dağılımı manidar; Türkiye’de 414, Rusya’da 14, Fransa’da 2, Almanya’da 1, Brezilya’da 1.

Şimdi, gençlik kolları başkanımızın, eski milletvekilimizin, ilçe başkanlarımızın, il başkanlarımızın, parti meclisi üyemizin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – …en son dün itibarıyla, 13 yaşındaki bir çocuğun Cumhurbaşkanına hakaretten ifade vermesiyle birlikte Türkiye’deki adil düzen tekrar sorgulanmaya başlanmıştır.

Özgürlüğün ve adaletin hâkim olacağı bir Türkiye özlemiyle hepinizi sevgiyle selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Gaydalı…

21.- Bitlis Milletvekili Mahmut Celadet Gaydalı’nın, Bitlis’in Ahlat ilçesinin Ovakışla beldesinde bazı mahallelere elektrik bağlanmadığından vatandaşların mağdur olduğuna ilişkin açıklaması

MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) – Teşekkür ederim.

Bitlis Ahlat Ovakışla beldesinde -Burcukaya, Güzelsu Mahalleleri dâhil- olan 4 mahallenin elektrik şebekesi hâlâ bağlanmamıştır. Bu mahallelerde yaşayan 100’ün üzerindeki aile mağdurdur. Bu sıkıntı dört yıldan beri devam etmektedir. Yüksek gerilim hattı için TEDAŞ döneminde mal sahiplerinin rızası alınmadan direkler dikilmiş, özelleştirme sonrası VEDAŞ konuyu üstlenmemiştir. Konunun bir an önce çözülüp 4 mahalleye elektrik sağlanarak burada yaşayan vatandaşlarımızın mağduriyetlerinin giderilmesi için Sayın Bakanın ilgisini rica ediyorum.

Saygılar.

BAŞKAN – Sayın Özdemir… Sayın Özdemir? Yok.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) – Hangi Özdemir? Pardon, hangi Özdemir?

BAŞKAN – H. A. Özdemir.

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) – Benim

BAŞKAN – Buyurunuz.

22.- Konya Milletvekili Hacı Ahmet Özdemir’in, 26 Şubat 1992’de yaşanan Hocalı katliamı ile 27 Şubat Necmettin Erbakan’ın ölüm yıl dönümlerine ve İslam İşbirliği Teşkilatının 2016 yılı İslam Kültür Başkenti olarak Konya’yı seçtiğine ilişkin açıklaması

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) – Ben de Hocalı katliamını kınayarak, Erbakan Hoca’ya rahmet dileyerek sözlerime başlamak istiyorum.

Bilindiği gibi, İslam İşbirliği Teşkilatı 2016 yılı İslam Kültür Başkenti olarak -ilki Kudüs’teydi- Konya’yı seçmiş bulunmaktadır. Konya, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın sözünde ifadesini bulduğu gibi “Bir başkent daima başkenttir.” gerçeğine uygun hareket etmeye devam etmektedir. 2016 yılında konferanslar, seminerler, sempozyumlar, sergiler, sema gösterilerinin yanı sıra, Mevlâna Kültür Merkezi civarında yapımı tamamlanacak olan İslam kültür merkezindeki Mevlevihane...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) – ...Panorama Mevlâna, semahane ve diğer birtakım faaliyetlerle bu yılı dolu dolu kutlanacaktır.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Taşçı...

23.- Ordu Milletvekili Ergün Taşcı’nın, 27 Şubat Necmettin Erbakan’ın ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

ERGÜN TAŞCI (Ordu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

27/2/2011 tarihinde vefat eden eski Başbakanlarımızdan değerli devlet adamı, Türk siyasetinin duayeni, millî görüş lideri, millî sanayimizin kurulması için yoğun gayretleriyle tanıdığımız ve “Dünyayı ezen sömürü canavarının beyni siyonizm, sağ kolu Amerika, sol kolu Rusya’dır.” diyerek âdeta bugüne ışık tutan Profesör Doktor Necmettin Erbakan Hocamızı rahmetle anıyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Sert...

24.- İstanbul Milletvekili Hasan Sert’in, milletvekillerinin yapmış olduğu konuşmalarda partileri ve şahısları rencide edecek bir dilden uzak durmaları gerektiğine ilişkin açıklaması

HASAN SERT (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de milletvekillerimizin gerek kürsüden gerek sıralardan yapmış olduğu konuşmalarda partileri ve şahısları rencide edecek bir dilden uzak durmaları, bir nezaket dilini kullanmaları gerektiğine inanıyorum.

Yine, özellikle kürsüde yapılan konuşmalarda gündeme bağlı kalınmasını, gündem dışı konuşmaların kısa tutulmasını arzu ediyorum.

Birleştirici bir dilin hepimize fayda getireceğini, partileri ve şahısları rencide edecek dilden uzak durulması gerektiğini, özellikle teröre destek veren konuşmalardan uzak durulması gerektiğini ve tekrar konuşmalardan uzak durulması gerektiğini temenni ediyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Yıldız...

25.- Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Aydın’da jeotermal santrali kurulduktan sonra kükürt dioksit oranının yüzde 180 arttığına ilişkin açıklaması

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Sayın Başkanım, değerli milletvekillerim; Aydın tarım kenti olup halkın yüzde 80’i geçimini tarımdan sağlamaktadır. Türkiye’de üretilen tüm incirin yüzde 63’ü, kestanenin yüzde 36’sı, zeytinin yüzde 20’si, pamuğun yüzde 13’ü Aydın’da üretilmektedir. Tarım ürünleri ihracatımız yaklaşık 500 milyon dolar. 2007’de AKP, çıkardığı jeotermal santrali yasasında ÇED raporunu kaldırarak, Aydın ilimizin yüz ölçümünün yüzde 85’inin, maalesef, jeotermal ruhsatlarını kendi yandaşlarına verdi. Jeotermal santrali kurulduktan sonra kükürt dioksitin yüzde 180 arttığı ve bu dönemde, bu yıl incirde çok sıkıntılar çektiğimiz malumunuzdur. Çevre ve Şehircilik Bakanına hem soru olarak hem sözlü olarak, o ilin il müdürünü arayarak bu kükürt oranının ölçülmesini istedik ama maalesef, AKP milletvekili bunu gündeme farklı getirdi.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Sarıhan…

26.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Mehmet Uytun’un ölümüyle ilgili kararına ilişkin açıklaması

ŞENAL SARIHAN (Ankara) – Değerli Başkan, dün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince, Şırnak’ta, yedi yıl önce annesinin kucağında gaz fişeğiyle yaşamını yitiren Mehmet Uytun hakkında bir karar verildi. Bu kararda, yaşama hakkının ihlal edildiği konusunda saptama yapıldı ve tazminata hükmedildi. Bu karar, dün Af Örgütünün açıklamış olduğu “Bugünlerde dünyamızda sadece haklarımız değil, onu koruyan yasalar ve sistem de tehlikede, yedi yıllık kazanımımız ziyan oluyor.” sözünü bana anımsatıyor. Ziyan etmemeliyiz yıllarca kazandığımız hakları, özellikle de yaşama hakkını ziyan etmemeliyiz diyorum, bunun da bizim elimizde olduğunu düşünüyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tüm…

27.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün, Balıkesir Manyas Kuş Cenneti Gölü’nün hızla kirlenmesi nedeniyle önlem alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Sayın Başkan, Balıkesir Manyas Kuş Cenneti Gölü uluslararası koruma altına almış bir sulak alandır. Yüz binlerce kuş bu gölde barınmakta ve üremektedir. Fakat, 2000 yılından bu tarafa göl hızla kirleniyor, gölde yaşayan canlıların üremesi kirlilikten dolayı azaldı ve yok olmak üzeredir. Gölün çevresinde bulunan sanayi kuruluşlarının çoğunun arıtma tesisi yok, var olanların da tesisleri çalışmıyor, konut atıklarının göle ulaşması engellenmiyor, göl kıyısında yapılan tarım faaliyetlerinin denetimi yok. Çevre Bakanlığı ve Orman ve Su İşleri Bakanlığının uluslararası Ramsar Sözleşmesi’nden doğan sorumluluklarını yerine getirerek acilen önlem almalarını Bandırma ve Manyas halkı adına talep ediyorum.

Hükûmeti de buradan uyarıyorum: Yeni bir çevre faciasına sebep olmayın. Kuş Cenneti’ni yok etmeye hakkınız yok. Yeni bir Cerattepe yaratmayın.

BAŞKAN – Sayın Okutan…

28.- Isparta Milletvekili Nuri Okutan’ın, 27 Şubat Necmettin Erbakan’ın ölüm yıl dönümüne, hayatını kaybeden Mehmed Kırkıncı Hoca’ya Allah’tan rahmet dilediğine ve Isparta’daki elma üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

NURİ OKUTAN (Isparta) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle, önceki Başbakanlarımızdan Necmettin Erbakan’ın ölüm yıl dönümü münasebetiyle kendilerine Allah’tan rahmet diliyoruz.

Diğer taraftan, dün Mehmet Kırkıncı Hocamızı Erzurum’da kaybettik, ona da Allah’tan rahmet diliyoruz.

Ve bilhassa, süt üreticileri gibi artık, elma üreticileri de, Isparta’da elmalarını sokağa dökme noktasına geldiler. Yaklaşık 600 bin ton elma üretiliyor; tonu 750 liraya üretilirken neredeyse aynı fiyatlara elden çıkarmak durumunda kalıyorlar. İşin kötüsü, bizim elmalarımız yurt dışına ihraç edilirdi ama şimdi daha çok içeride tüketilmek durumunda kalıyor. Derhâl Hükûmetin bir önlem alması ve bu elmaların belki mültecilere, belki öğrencilere, belki başka tüketim alanlarına kaydırılarak çiftçilere destek olması gerekiyor. Hükûmeti bu noktada göreve davet ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Dilipak…

29.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Uğur Dilipak’ın, Esed’i iyi, Türkiye’yi kötü gören düşünceyi anlamakta zorlandığına ve Ankara’nın kalbine bomba koyan teröristin taziyesine giden Van Milletvekili Tuğba Hezer Öztürk’ün bu Meclise yakışmadığına ilişkin açıklaması

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, Suriye’de diktatör Esed tarafından Kürtlere bugüne kadar vatandaşlık hakkı verilmiyordu, seçme ve seçilme hakkı dahi yoktu. Şu anda “Esed iyi, Türkiye kötü” propagandası yapanlar, geçmişlerini bilmeyenlerdir. Bizler, Kobani’de, üç günde, çoğunluğu Kürt kökenli 197 bin masum insanı IŞİD zulmünden kurtardığımız için kötü, diktatör Esed masum. Bu ne biçim bir akıl tutulması? Bunu anlamakta zorlanıyorum.

Bizler bu sorunu ümmetçi bilincimizle çözeceğiz. İyi niyetimizle, doğru yapanlarla beraber yanlış yapanların karşısında olacağız. Sırtlarını PYD’ye yaslayanlar bilmelidir ki yaslandığınız odun çürüktür, sizler de onlar gibi çürüyeceksiniz.

Ankara’nın kalbine bomba koyan teröristi ziyaret eden Hezer’in bu Meclise yakışmadığını belirtir, Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

BAŞKAN – Sayın Boynukara…

30.- Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukara’nın, terörü “savaş” kavramıyla izah etmenin terörü desteklemek ve sözcülüğünü üstlenmek olduğuna ilişkin açıklaması

ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) – Sayın Başkan, Türkiye’de bazı yerleşim merkezlerinde meydana gelen olayların adını doğru koymakta fayda var. Bunlar, PKK terör örgütünün ve türevlerinin üstlendiği terör faaliyetleridir. Terör faaliyetlerini “savaş” kavramıyla izah etmek bilgi eksikliğine dayanıyorsa düzeltilmesinde yarar var ancak terör faaliyetleri için “savaş” kavramı bilinçli olarak kullanılıyorsa bunun terörü desteklemek ve sözcülüğünü üstlenmek olduğu açıktır. Bunun kayıtlara geçmesini istiyorum.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Bilgin…

31.- Sivas Milletvekili Hilmi Bilgin’in, 27 Şubat Necmettin Erbakan’ın ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

HİLMİ BİLGİN (Sivas) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

54’üncü Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti Başbakanı, büyük dava adamı, Millî Görüş Lideri Profesör Doktor Necmettin Erbakan 27 Şubat 2011 tarihinde Hakk’a yürümüştür. Bu vesileyle, kendisini rahmetle, minnetle, şükranla anıyorum.

Kendisi, ülkesine hizmet etmek üzere çıkmış olduğu siyasi mücadelede defalarca engellenmesine, yasaklanmasına, partisinin kapatılmasına rağmen hukuk çizgisinden ayrılmamış, hukuk içerisinde kalarak mücadelesini sürdürmüştür. Bu millet onu, vesayet odaklarına karşı vermiş olduğu onurlu ve vakur mücadelesini asla unutmayacaktır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Son söz, Sayın Beştaş…

32.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Suruç katliamından yaralı olarak kurtulan Tülin Gür’ün canlı bomba olabileceği şüphesiyle takibe alınmasının kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, ben de Adana’da yaşayan bir kadınla ilgili, Tülin Gür’le ilgili birkaç hususu belirtmek istiyorum.

Tülin Gür, Suruç katliamında yaralı olarak kurtulan bir genç kadın ve geçen, üç gün önce öğrendiğimize göre, 81 ilin valilik ve emniyet müdürlüklerine gönderilmiş, Tülin Gür’ün psikolojisinin bozuk olduğu ve canlı bomba olabileceği şüphesi ve kendisinin takibe alındığına dair ciddi bir yazışma elimize ulaştı. Buna ilişkin ilgili bakanlığa soru önergesi verdik ama tabii, buradan da gerçekten canlı bomba olanların takip edilmediği ve canlı bombaların yakalanamayacağına dair -patlatılmadan önceki- beyanlarla kıyaslandığında, Suruç katliamından sağ olarak kurtulan birisinin bu şekilde nitelendirilmesi, takibe alınması, gerçekten kabul edilebilir bir durum değil.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz sayın milletvekilleri.

Şimdi sırasıyla sayın grup başkan vekillerine yerlerinden söz vereceğim.

Sırayla isterseniz başlayalım Sayın Akçay’dan.

Buyurunuz Sayın Akçay.

33.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 26 Şubat 1992’de yaşanan Hocalı katliamının yıl dönümüne, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Hocalı katliamını “soykırım” olarak kabul etmek yönünde bir irade göstermesini istediğine, Bayır Bucak Türkmen Dağı’nda hayatını kaybeden Ferhat Tüle’ye Allah’tan rahmet dilediğine ve 27 Şubat Necmettin Erbakan’ın ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

1992 yılında 25 Şubatı 26 Şubata bağlayan gece, Azerbaycan Türkleri Karabağ Hocalı’da vahşice katledilmiştir. Hocalı’da o gün 106’sı kadın, 63’ü çocuk olmak üzere 613 insan şehit edilmiştir. Aradan geçen yirmi dört yılda üzüntümüz ve eli kanlı katillere karşı nefretimiz eksilmemiştir. Hocalı’da yaşananlar tereddütsüz bir soykırımdır.

Uluslararası hukukta soykırım millî, etnik, ırki veya dinî bir grubu kısmen veya tamamen imha etmedir. Hocalı katliamını soykırım olarak kabul eden ülkeler şunlardır: Azerbaycan, Meksika, Pakistan, Kolombiya, Çek Cumhuriyeti, Bosna-Hersek, Peru, Honduras, Sudan. Peki, ya, Türkiye Cumhuriyeti? Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu olayın soykırım olarak kabul edilmesini, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu yönde bir irade göstermesini istiyoruz. Bu konuda İstanbul Milletvekilimiz Sayın Atila Kaya, 26 Şubatın Hocalı soykırımını anma günü olarak belirlenmesi için kanun teklifini Türkiye Büyük Millet Meclisine sunmuştur. Hocalı, millî bir onurdur; Hocalı, Azerbaycan’ın öz yurdudur; Hocalı’yı unutmayacağız ve unutturmayacağız. Arayışımız Hocalı için adalettir ve aynı zamanda insanlık için de bir adalettir. Bu vesileyle Hocalı’da, Doğu Türkistan’da, Türkmeneli’nde, Bayır Bucak’ta ve tarihin herhangi bir yerinde veya herhangi bir devrinde hayatını kaybetmiş bütün mazlumları bir kez daha saygıyla ve rahmetle anıyorum.

İki gün önce, Suriye Bayır Bucak Türkmen Dağı'nda ülküdaşımız Ferhat Tüle şehit düşmüştür, bugün İstanbul’da toprağa verilmektedir. Ferhat Tüle’ye Allah’tan rahmet, ailesine ve aziz milletimize başsağlığı dileklerimi iletiyorum.

Yine, 27 Şubat 2011 tarihi de eski başbakanlarımızdan merhum Necmettin Erbakan’ın vefatının tarihidir. Merhum Necmettin Erbakan’ı da vefatının bu yıl dönümünde rahmetle anıyorum ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akçay.

Sayın Demirel, buyurunuz.

34.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı yerlerde hayatını kaybedenlerin cenazelerinin ailelerinin teşhis edemeyeceği durumda olduğuna, Sur’da sokağa çıkma yasağına derhâl son verilerek yaralıların tedavilerine başlanmasını, cenazelerin ailelerine teslim edilmesini sağlayacak bir zeminin oluşturulması gerektiğine ilişkin açıklaması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, siz de biliyorsunuz, Genel Kurulda da defalarca ifade ettik ki bugün Sur’da 86’ncı gününe giren bir sokağa çıkma yasağı ilanı var. Hukuksuz bir şekilde ilan edilen sokağa çıkma yasaklarıyla birlikte bugün Sur’da 200’e yakın çocuk, kadın ve yaşlı insanın orada katledilmesi söz konusu. Daha önce Cizre’de yaşanan vahşet bodrumunu dile getirdiğimizde, bunları ifade ettiğimizde oradaki insanlar aynen Madımak’taki gibi canlı canlı yakıldı, katledildi ve şu an onların cenazeleri birçok ilde ve birçok ilçede ailelerinin teşhis edemeyeceği durumda ve bu da yetmezmiş gibi Adli Tıp Kurumunun -yapmış olduğu- sonuçlarıyla birlikte cenazelerin bir kısmı Malatya’da, bir kısmı da Antep’te çıkmış durumda.

Şunu ifade etmek istiyorum ki bugün cenazeler yakılıp, işkence edilip paramparça bir şekilde ailelere verilmeye çalışılıyor ve ailelere de aynı şekilde işkence yapılıyor. Bu yaşananların -daha önce de söyledik- ne hukukta ne ahlakta ne vicdanda, hiçbir yerde yeri yoktur. Biz bunların iç hukuka, uluslararası sözleşmelere aykırılığının bir kez daha takipçisi olacağız. Bunun emrini verenlerin, bunu gerçekleştirenlerin bir gün mutlaka yargılanacağına inanıyoruz. Aynı şeyin bugün Sur’da tekrar gerçekleşmemesi için, özellikle bugün buradan, Genel Kuruldan bir kez daha ifade ediyoruz ki Sur’da 86’ncı güne girilen sokağa çıkma yasağının derhâl kaldırılması ve orada yaşam mücadelesi veren yaralıların derhâl sağlık tedavilerine ve ailelerine cenazelerin verilmesi gerekiyor. Oradaki sivil toplum kuruluşlarının açıklamaları var, Türkiye’nin birçok yerinden giden gazeteci ve sanatçıların da açıklamaları var. Bunların mutlaka dikkate alınması ve Sur’da da ikinci bir vahşetin önlenmesi için mutlaka en az yirmi dört saat sokağa çıkma yasağının ortadan kaldırılması ve halkın, ailelerin oraya giderek ailelerini oradan alması gerektiğini bir kez daha ifade ediyorum.

Ve en son olarak, Sur’da yaşanan Fatma Ateş’in katledilmesi, kan kaybından yaşamını yitirmesiyle birlikte, aile fertleri ve oradaki basın emekçisinin hastaneye ve ambulansa yetiştirmeye çalıştığı Fatma Ateş…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - …hastaneye kaldırılırken yaşamını yitirdi.

Toparlıyorum Başkan.

BAŞKAN – Toparlayınız Sayın Demirel.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Bu da yetmezmiş gibi, Fatma Ateş’in yaşamını yitirmesiyle birlikte oradaki aileleri gözaltına alınıp tutuklandı. Yani, hangi ülkede yaşıyoruz, bir daha sormak istiyoruz. Buradaki durum…

BAŞKAN – Sayın Demirel, sistem açılmıyor, girebilirseniz eğer, söz isterseniz…

Buyurun, tamamlayınız lütfen.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Şunu ifade etmek istiyorum: Yani, şurada yapılmak istenen, Cizre’de, Sur’da ve tüm illerde yapılmak istenen şu ki “Ya katledeceğiz ya da tutuklayacağız, cezaevine bırakacağız.” Yaralıları hastaneye götüren aile fertleri bile tutuklanıyor. Kendi evinde kalınmasına bile izin verilmeyen bir anlayış, bir devlet politikası, bir iktidar zihniyeti söz konusudur. Bunu kabul etmediğimizi bir kez daha ifade ederek Sur’da derhâl sokağa çıkma yasağının ortadan kaldırılması ve oradaki yaralıların, yaşamını yitirenlerin ailelerine kavuşmasını sağlayacak bir zeminin oluşturulmasını bir kez daha ifade ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Demirel.

Buyurunuz Sayın Gök.

35.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, 26 Şubat 1992’de yaşanan Hocalı katliamının yıl dönümüne ve Suriye’deki iç çatışmaları sona erdirici her türlü girişime destek olunması gerektiğine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

26 Şubat 1992’de Hocalı’da gerçekleştirilen katliam dünya insanlık tarihinin en ağır, travmatik ve trajik olaylarından bir tanesidir. Gerek ülkelerin kendi iç sorunlarının gerekse ülkeler arasındaki sorunların barışçıl yöntemlerden çözülmesi gerektiğine inanan Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh.” ilkesine inanan Cumhuriyet Halk Partisinin fertleri olarak, bugün de sınırlarımızda yaşanan çatışmaların, özellikle Suriye düzleminde gerçekleştirilen olayların dünya barışına bozucu etki yapmaması açısından çok dikkatli davranmamız gereken bir süreçten geçtiğimizi hepimiz biliyoruz. Böyle bir süreçte siyasal iktidara ve herkese, bütün dış ülkelere ve Suriye’de çatışan bütün taraflara çok ağır sorumluluk düşmektedir. Cenevre konferanslarının bu yapılan görüşmeler trafiğinde başarılı bir sonuç çıkartması dünya barışına da büyük katkı sağlayacaktır. Aksi takdirde, Hocalı katliamı gibi, her zaman derinden üzüntüyle gerçekleştiğini görmekten büyük üzüntü duyduğumuz bu olayların tekrarlanacağı günlerin Suriye’de önümüzdeki günlerde olması muhtemeldir. Bu nedenle “Yurtta sulh, cihanda sulh.” ilkesiyle beraber Suriye’deki iç çatışmaları sona erdirici her türlü girişimlere destek olunması gerektiğinin altını çiziyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gök.

Sayın İnceöz, buyurunuz.

36.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, 27 Şubat Necmettin Erbakan’ın ölüm ve 26 Şubat 1992’de yaşanan Hocalı katliamının yıl dönümlerine, demokrasiye yapılan tüm müdahalelere karşı olduklarına, sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı yerlerde terörle mücadele eden güvenlik güçlerine şükranlarını ilettiğine ve bu süreçte şehit olanlara Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de öncelikle sözlerimin başında… 29 Ekim 1926 tarihinde doğup 27 Şubat 2011 tarihinde ebedî yolculuğuna intikal eden Profesör Doktor Necmettin Erbakan Hocamızın seksen beş yıllık yaşam mücadelesi, demokrasi mücadelesi, eşi ve benzeri olmayan demokrasi mücadelesiyle dolu bir yaşamdı. 28 Şubata bir gün kala vefat etti. Ben Allah’tan rahmet diliyorum. Ülkemize bugüne kadar yapmış olduğu hizmetleri daima hatırlanacaktır ve milletimizin hatırasında da daima rahmetle yâd edilecektir. Kendisi yaşamı boyunca çeşitli darbe uygulamalarını görmüş, siyasi partisi kapatılmış, yasaklı kalmış ve demokrasi mücadelesini gerçekleştirmiştir.

Bununla birlikte, 26 Şubat 1992 tarihinde, 25 Şubatı 26 Şubata bağlayan gecede Yukarı Karabağ’ın Hocalı kasabasında düzenlenen saldırıda 106’sı kadın, 63’ü çocuk ve 70’i yaşlı olmak üzere toplam 613 Azerbaycan vatandaşı da katledilmişti. Bu katliamı, dost ve kardeş Azerbaycan’ın yaşadığı bu tarifsiz acıyı kınadığımızı belirtmek istiyorum. Böyle acı günler yaşamamayı, tüm dünyada yaşanmamasını da özellikle bir temenni olarak diliyorum.

Bununla birlikte, yine 28 Şubata çok az bir süre kaldı. Ben, demokrasiye yapılan tüm müdahalelere karşı olduğumuzu, demokrasimizin her daim güçlendirilmesi gerektiğini, egemenliğin kayıtsız ve şartsız milletimize ait olduğunu ve millet iradesinin her şeyin önünde olması gerektiğini, geçmiş, demokrasiye yapılan müdahaleleri göz önüne alarak, bir kez daha vurgulamak istiyorum. Bir daha ülkemize, aziz milletimize hiçbir şekilde… Sadece tek iradenin sandık olmasını, millet iradesi olmasını, yapılacak her türlü müdahaleye de karşı olduğumuzu da özellikle belirtmek istiyorum.

Tekrar, bu vesileyle, doğu ve güneydoğuda sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı yerlerde terörle mücadele eden güvenlik güçlerimize bir kez daha şükranla buradan selamlarımızı iletiyoruz, teşekkürlerimizi iletiyoruz. Bu süreçte hayatını kaybeden, şehit olanlara da Allah’tan tekrar rahmet diliyor, acılı ailelerine de sabır dileklerimi buradan bir kez daha iletmeyi bir borç olarak görüyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İnceöz.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Başkanlığın, esas komisyon olarak Dışişleri Komisyonuna, tali komisyon olarak da Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna havale edilen (1/406) esas numaralı Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile İran İslam Cumhuriyeti Sağlık ve Tıbbi Eğitim Bakanlığı Arasında Sağlık ve Tıp Bilimleri Alanlarında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın Hükûmetçe geri alındığına ilişkin tezkeresi (3/529)

BAŞKAN - Esas komisyon olarak Dışişleri Komisyonuna, tali komisyon olarak da Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna havale edilen (1/406) esas numaralı Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile İran İslam Cumhuriyeti Sağlık ve Tıbbi Eğitim Bakanlığı Arasında Sağlık ve Tıp Bilimleri Alanlarında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı Hükûmetçe geri alınmıştır.

Bilgilerinize sunulur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 25 milletvekilinin, çok katlı yapılarda insan ve yük taşıması için yapılan asansörlerle ilgili eksikliklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/108)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İnsan ve yük taşıma amacıyla kullanılan asansörlerin bakımlarının yetersizliği can kayıplarına neden olmaktadır. Gelecekte yaşanabilecek bu ihmalin önlenmesi açısından çok katlı yapılarda insan ve yük taşıması için yapılan asansörlerin bakımlarının denetlenmesi ve tespit edilen eksikliklerin giderilmesi amacıyla Anayasa’mızın 98’inci, TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince ekte sunulan gerekçe çerçevesinde Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                      (İstanbul)

2) Namık Havutça                              (Balıkesir)

3) Mahmut Tanal                                (İstanbul)

4) Ahmet Akın                                                          (Balıkesir)

5) Gamze Akkuş İlgezdi                                            (İstanbul)

6) Erkan Aydın                                   (Bursa)

7) Candan Yüceer                              (Tekirdağ)

8) Gülay Yedekci                                (İstanbul)

9) Şerafettin Turpcu                           (Zonguldak)

10) Sibel Özdemir                              (İstanbul)

11) Ali Haydar Hakverdi                                            (Ankara)

12) Zeynel Emre                                (İstanbul)

13) Gürsel Erol                                  (Tunceli)

14) Didem Engin                                (İstanbul)

15) Melike Basmacı                            (Denizli)

16) Özkan Yalım                                (Uşak)

17) Tekin Bingöl                                (Ankara)

18) Musa Çam                                                          (İzmir)

19) Ünal Demirtaş                              (Zonguldak)

20) Kadim Durmaz                             (Tokat)

21) Atila Sertel                                  (İzmir)

22) Zülfikar İnönü Tümer                                          (Adana)

23) Haydar Akar                                 (Kocaeli)

24) Devrim Kök                                  (Antalya)

25) Okan Gaytancıoğlu                                              (Edirne)

26) Aytuğ Atıcı                                   (Mersin)

Gerekçe:

6 Eylül 2014 tarihinde İstanbul Şişli'de meydana gelen asansör kazasında 10 işçimiz hayatını kaybetmiştir. İnşaatta insan ve yük taşımasında kullanılan asansörün 32’nci kattan düşmesi sonucu hayatlarını kaybeden vatandaşlarımız büyük bir ihmalin kurbanı olmuştur.

Türk Standartları Enstitüsü (TSE) Gözetim ve Muayene Merkezi Başkanlığı, Asansör Bakım ve İşletme Yönetmeliği çerçevesinde 2012 yılının mayıs ayından bu yana asansörlerin periyodik muayenelerini gerçekleştirmektedir. Basında yer alan haberlere göre, TSE ekipleri, söz konusu tarihten bu yana 23 ildeki 138 belediye ile imzalanan protokoller kapsamında Türkiye genelinde 45.565 asansörün muayenesini gerçekleştirmiştir. Bu muayeneler sonucunda bu asansörlerin 30.656'sı "Kullanılamaz", 4.673'ü "Bakımdan geçtikten sonra kullanılabilir." ve 10.873'ü ise "Güvenli şekilde kullanılabilir." durumda olduğu tespit edilmiştir.

Konutlar ve iş merkezlerinde gün içinde çok defa kullanılan asansörlerin periyodik bakımları, TSE normlarınca düzenli ve profesyonellerce yapılmalıdır. Asansörlerin denetlenmesi ve bakımlarına yönelik mevzuatın açıkça belirttiği “Can ve mal güvenliğinin devamını sağlamak için; asansörün ve tüm aksamlarının bakımı, bakım ve işletme kılavuzlarında yer alan talimatlara göre yapılmalıdır.” ibaresi maalesef hiçe sayılmaktadır. Araştırmalar, ülkemizde kullanımda olan asansörlerin çoğunun bakımlarının yetersiz olduğunu göstermektedir.

Kentsel dönüşüm çalışmaları sonucu çok katlı yapıların sayısındaki artış ve bu yapılarda kullanılan asansörler gelecek adına risk teşkil etmektedir. Denetimsizlik sonucu oluşabilecek tehlike yurttaşlarımızın hayatını tehdit etmektedir. İstanbul Şişli'de yapımı süren lüks bir rezidansta yaşanan kaza akıllara şu soruyu getirmektedir: “İstanbul gibi mega bir kentte bu ihmal yaşanıyorsa Anadolu'nun diğer şehirlerinde durum nasıldır?”

Vatandaşın can güvenliğini korumakla yükümlü olan devlet, insan ve yük taşımasında kullanılan asansörlerin bakımlarının denetlenmesini zaman kaybetmeksizin gerçekleştirmelidir. Bu hususta ihmallere yol açılmadan ve kamuoyunda oluşan tüm şüphelerin giderilmesi için Meclis Araştırması açılması elzemdir.

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 27 milletvekilinin, ASELSAN çalışanlarının şüpheli ölümlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/109)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

ASELSAN çalışanlarının şüpheli ölümlerinin araştırılması ve kamuoyunun şüphelerinin giderilmesi ve Hükûmetin yetersizliklerinin araştırılması amacıyla Anayasa’nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ederim.

 

1) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                      (İstanbul)

2) Özgür Özel                                                           (Manisa)

3) Namık Havutça                                                     (Balıkesir)

4) Ahmet Akın                                                          (Balıkesir)

5) Mahmut Tanal                                                      (İstanbul)

6) Gamze Akkuş İlgezdi                                             (İstanbul)

7) Erkan Aydın                                                         (Bursa)

8) Gülay Yedekci                                                      (İstanbul)

9) Atila Sertel                                                          (İzmir)

10) Sibel Özdemir                              (İstanbul)

11) Candan Yüceer                            (Tekirdağ)

12) Ali Haydar Hakverdi                                            (Ankara)

13) Zeynel Emre                                                       (İstanbul)

14) Musa Çam                                                          (İzmir)

15) Gürsel Erol                                                         (Tunceli)

16) Şerafettin Turpcu                         (Zonguldak)

17) Didem Engin                                                      (İstanbul)

18) Melike Basmacı                            (Denizli)

19) Özkan Yalım                                                       (Uşak)

20) Burcu Köksal                                                      (Afyonkarahisar)

21) Tekin Bingöl                                                       (Ankara)

22) Ünal Demirtaş                              (Zonguldak)

23) Kadim Durmaz                             (Tokat)

24) Zülfikar İnönü Tümer                                          (Adana)

25) Haydar Akar                                                       (Kocaeli)

26) Devrim Kök                                                        (Antalya)

27) Okan Gaytancıoğlu                                              (Edirne)

28) Aytuğ Atıcı                                                         (Mersin)

Gerekçe

Askerî Elektronik Sanayii (ASELSAN) Türk Silahlı Kuvvetlerine askerî haberleşme ve elektronik ekipmanın sağlanması amacıyla 1975 yılında kurulmuş, yerli savunma sanayimizin en önemli kuruluşlarından biridir. Savunma sanayisinde dışa bağımlılığı azaltan, önemli ekipmanları yurt içi üretimiyle Türk Silahlı Kuvvetleri başta olmak üzere emniyet güçlerine sağlayan ASELSAN, son yıllardaki çalışmalarıyla Türk savunma sanayisinin dünyanın çeşitli ülkelerine ihracat yapan değerli bir kuruluşu olmuştur. Ülke savunmasında kullanılan ve kullanılması planlanan birçok özgün projeyi hayata geçiren ASELSAN, Türkiye için stratejik bir sanayi tesisi olmaktadır. Üretim ve AR-GE faaliyetleriyle bünyesinde çok sayıda çalışanı barındırmaktadır.

ASELSAN, ülke gündemine, sadece ürettiği gurur verici yerli savunma sanayi ekipmanlarıyla değil, şüpheli ölümlerle de gelmektedir. 7 Ağustos 2006 tarihinde, ASELSAN mühendislerinden Hüseyin Başbilen, 17 Ocak 2007 tarihinde ASELSAN mühendislerinden Halim Ünal, 26 Ocak 2007 tarihinde ise ASELSAN mühendislerinden Evrim Yançeken, 5 Mayıs 2008'de zorunlu askerlik hizmetlerini yerine getiren ASELSAN bağlantılı mühendislerden Zafer Oluk ve 9 Ekim 2007 tarihinde ise Burhaneddin Volkan hayatlarını kaybetmişlerdir. 2006-2008 yılları arasındaki mühendislerimizin şüpheli ölümleri kamuoyunun hafızasından silinmemişken, 25 Ocak 2013 tarihinde bir başka ASELSAN mühendisi Hakan Öksüz trafik kazasında hayatını kaybetmiştir. Son olarak da şüpheli bir ölüm Çankaya Cebeci Mahallesi'nde meydana gelmiştir. Akat Sokak 4/2 adresinde meydana gelen olayda, iki gündür işe gitmediği için endişelenerek kontrol etmek için ASELSAN mühendisi Erdem Uğur'un (28) evine gelen arkadaşları, kapının açılmaması üzerine polis ekiplerine haber vermiş ve olay yerine gelen polis ekipleri, çilingir yardımıyla girdiği evde Uğur'un cesediyle karşılaşmıştır. Erdem Uğur, üzerinde battaniye örtülü hâlde, ağzına dayanmış büyük tüp hortumuyla yatağında bulunmuştur. Ülkenin stratejik bir sanayi kuruluşunda çalışan mühendislerin şüphe uyandıran ölümleri akıllara birçok soruyu getirmektedir. Mesleki yeterlilikleri açısından yurt dışındaki meslektaşlarıyla yarışabilecek kadar donanımlı mühendislerimizin ölümlerinin intihar ve kazayla açıklanması, olayın ayrıntılı araştırmasının yapılmaması ihmalkârlıktır. Her biri milli askerî projelerde görev alan mühendislerimizin ölümleri kamuoyunda derin şüphelere yol açmaktadır.

Türkiye'de yıllar önce yaşanan şüpheli ölümlerin, faili meçhul cinayetlerin dahi aydınlatılmadığı gerçeği ortada iken yakın tarihte yaşanan bu şüpheli ölümlerin üzerinde fazla durulmamıştır. Yabancı İstihbarat servislerinden derin devlet yapılanmalarına, terör örgütlerine kadar birçok komplo teorisinin ortaya atılmasının sebebi ise ASELSAN mühendislerinin ölümleri hakkında kamuoyunu tatmin edici cevapların adli ve siyasi makamlarca verilmemesinden kaynaklanmaktadır. Trafik kazasında hayatını kaybeden mühendisimiz Hakan Öksüz'ün daha önceki yıllarda kimliği belirsiz kişilerce saldırıya uğraması, ölen mühendislerimizin ailelerinin isteği sonucu Başbakanlık Teftiş Kurulunun araştırma yapması, kamuoyundaki şüphelerin haklılığını göstermektedir.

Kamuoyunun ve öncelikle hayatını kaybeden mühendislerimizin ailelerinin şüphelerinin giderilmesi için, olayların Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından incelenmesi ve açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Çünkü olaylar intihar ve kaza ihtimalleriyle basite indirgendiği takdirde, ülke savunmasını ilgilendiren birçok konunun da üstü kapatılacaktır.

3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 29 milletvekilinin, Yüksek Seçim Kurulunun gerçekleştirdiği faaliyetlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/110)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Seçimlerde güvenirlilik, doğruluk, şeffaflık kriterlerinin tespit edilmesi, seçmen kütükleri ve seçim sonuçlarının denetlenmesi, kamuoyu ve siyasi partiler tarafından ölçülebilir hâle getirilmesinin sağlanması amacıyla Anayasa’nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ederim.

1) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                  (İstanbul)

2) Özgür Özel                                                       (Manisa)

3) Namık Havutça                                                  (Balıkesir)

4) Ahmet Akın                                                       (Balıkesir)

5) Mahmut Tanal                                                   (İstanbul)

6) Atila Sertel                                                       (İzmir)

7) Erkan Aydın                                                      (Bursa)

8) Gülay Yedekci                                                   (İstanbul)

9) Candan Yüceer                                                 (Tekirdağ)

10) Musa Çam                                                       (İzmir)

11) Sibel Özdemir                                                 (İstanbul)

12) Şerafettin Turpcu                                            (Zonguldak)

13) Ali Haydar Hakverdi                                        (Ankara)

14) Zeynel Emre                                                   (İstanbul)

15) Gamze Akkuş İlgezdi                                       (İstanbul)

16) Mustafa Tuncer                                               (Amasya)

17) Gürsel Erol                                                     (Tunceli)

18) Onursal Adıgüzel                                             (İstanbul)

19) Didem Engin                                                   (İstanbul)

20) Melike Basmacı                                               (Denizli)

21) Özkan Yalım                                                    (Uşak)

22) Burcu Köksal                                                   (Afyonkarahisar)

23) Tekin Bingöl                                                   (Ankara)

24) Ünal Demirtaş                                                 (Zonguldak)

25) Kadim Durmaz                                                (Tokat)

26) Zülfikar İnönü Tümer                                       (Adana)

27) Haydar Akar                                                    (Kocaeli)

28) Devrim Kök                                                     (Antalya)

29) Okan Gaytancıoğlu                                          (Edirne)

30) Aytuğ Atıcı                                                      (Mersin)

Gerekçe

Türkiye'de seçimlerin yönetimi ve denetimi YSK'nın sorumluluğu altındadır. YSK, seçmen kütüklerinin takibini ve seçim sonuçlarının birleştirme işlemlerini SEÇSİS adını verdiği bir sistem üzerinden yapmaktadır. SEÇSİS'in iki temel amacı ve uygulama alanı vardır; seçmen kütüğü takibi ve seçimlerin takibi. Birinci uygulama alanı, seçmen kimlik ve adreslerinin TC kimlik numarasına (TCKN) dayalı olarak merkezî ortamda, güncel bir biçimde tutulmasıdır. SEÇSİS'in ikinci uygulama alanı ise, seçim sonuçlarının ilçelerden veri girişi ile YSK merkezine ulaştırılması, kamuoyu ve siyasi partilerle paylaşımıdır.

Mükerrer seçmenlerin bulunması, yanlış bilgiler içermesi (örneğin 170 yaşında seçmen olması), vatandaşların haberi dahi olmadan seçmen kütüklerinden düşürülmesi, yer değiştirmesi, hiç tanımadığı kimselerin kendi ikamet ettiği adreste kayıtlı görünmesi güvenilir bir seçim için kabul edilemez durumlardır.

YSK seçmen bilgilerinin doğruluğunu, güncelliğini, şeffaflığını sağlamak ve denetimini yapmakla mükelleftir. Seçmen kütüklerinin MERNİS (KPS), Adres Kayıt Sistemi (AKS)'leri üzerinden güncellenmesi, kontrol edilmesi, denetlenmesi süreçlerinin raporlanması, yayımlanması, seçimlerin şeffaflığının sağlanması açısından önem taşımaktadır. Seçmen kütüklerinin hangi tarihlerde, kim tarafından, nasıl güncellendiğinin denetlenmesi ve seçmen listelerinin nasıl oluşturulduğuna ilişkin bilgilendirmenin seçimlerden önce yapılması gerekmektedir.

Seçimlerden önce yayımlanan seçmen listeleri verilerin işlenmiş ve sonuç niteliğindeki son halidir. Siyasi partilerin seçmen kütüklerini etkin biçimde kontrol etmesi için, seçmen listeleri askıya çıkarılırken, nakil yapılan seçmenler, eklenen seçmenler, eklenen (18) genç seçmen, adres değişikliği yapan seçmenler, bir önceki seçim dönemi askı listesinde olmayıp eklenen seçmenler, bir önceki seçim dönemi askı listesinde olup çıkarılan seçmenlere ait veriler de tahakkuk ettirilmelidir. Seçimler öncesinde vatandaşlarımızın adres değişikliği bilgilerinin doğruluğunun emniyet görevlileri tarafından etkin bir şekilde araştırılmasının sağlanması önemlidir. Elektrik, doğal gaz, su abonelikleri iptal edilmeden adres değişikliği işlemlerinin yapılmaması önleyici ve caydırıcı bir tedbir olabilecektir. YSK vatandaşların adres bilgilerinin doğruluğunu elektrik, su, doğal gaz abonelik kayıtları, devletten aldığı sosyal yardımlar ve Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarından sorgulamalıdır.

Seçim sonuçlarının hesaplanması ve denetlenmesi için gerekli temel unsur ıslak imzalı sandık sonuç tutanaklarıdır. Islak imzalı sandık sonuç tutanakları, ilçe seçim kurullarında SEÇSİS aracılığıyla bilgisayar ortamına girilmekte, sonuçlar eş zamanlı olarak YSK merkezine aktarılmakta, aynı sonuçlar seçimlere katılan tüm siyasi partiler ile paylaşılmaktadır. Islak imzalı sandık sonuç tutanağı, ilçe seçim kurulu tarafından SEÇSİS sistemine girilinceye kadar yürütülen tüm işlemler manuel olup insana dayalıdır ve bilişim teknolojileri kullanarak müdahale etmek mümkün değildir. SEÇSİS sistemine ıslak imzalı sandık sonuç tutanaklarının girilmesinde iki kuşku söz konusu olmaktadır. Birincisi; sandık sonuç tutanaklarının değiştirildiği ya da hatalı girildiğidir. İkincisi ise birleştirme tutanakları üzerinde oynamalar yapıldığıdır.

Islak imzalı sandık sonuç tutanakları, seçim sonuçlarının ilk tahakkuk kaydıdır. Seçimlerdeki usulsüzlükler, itirazlar, iddialar ıslak imzalı sandık sonuç tutanakları ve oy torbaları ilçe seçim kuruluna ulaştırılmasına kadarki süreç içerisinde meydana gelmektedir. Sandık sonuç tutanaklarının tarayıcıdan geçirilerek yayınlanması seçimlerin sağlıklı bir zeminde gerçekleşmesi elzemdir. İllerdeki sandık numaralarına göre oy pusulaları ve zarfların barkodlanarak denetim ve kontrole tabi tutulması seçim güvenliğinin sağlanması bakımından önem arz etmektedir. Oy pusulalarının güvenliğinin sağlanması için sandık başkanı ve en fazla oyu alan üç siyasi parti görevlilerinin müşterek muhafaza ile ilçe seçim kurullarına götürülmesi kuralı titizlikle uygulanmalıdır. Müşterek muhafaza seçim sonuçlarının ilçe seçim kurullarına ulaştırılması ve birleştirme tutanaklarının düzenlenmesine kadar devam eden bir süreç olmalıdır.

TBMM seçimlerin şeffaf, adil, güven ve huzur ortamı içerisinde geçmesini sağlamak üzere YSK'nın gerçekleştirdiği faaliyetlerin denetlenmesi, sorunların tespiti ve çözüm önerileri getirilmesi amacıyla araştırma komisyonu kurmalıdır.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.23

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.38

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Şimdi, Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, 28/12/2015 tarihinde Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul ve arkadaşları tarafından, Gaziantep’te IŞİD’in bütün faaliyetlerinin açığa çıkarılması ve gerekli tedbirlerin alınması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 25 Şubat 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

25/2/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 25/2/2016 Perşembe günü (Bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                  İdris Baluken

                                                                                                    Diyarbakır

                                                                                             Grup Başkan Vekili

Öneri:

28 Aralık 2015 tarihinde, Gaziantep Milletvekili Sayın Mahmut Toğrul ve arkadaşları tarafından verilen (409 sıra no.lu) “Gaziantep’te IŞİD’in bütün faaliyetlerinin açığa çıkarılması ve gerekli tedbirlerin alınması” amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 25/2/2016 Perşembe günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubunun önerisi üzerinde ilk konuşmacı, lehte olmak üzere Muş Milletvekili Sayın Ahmet Yıldırım.

Sayın Yıldırım, süreniz on dakika.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 yılına kadar “IŞİD” olarak, 2013 yılından beri ise kendini “İD” yani “İslam Devleti” olarak tarifleyen bir insanlık belası olarak ifade edebileceğimiz bu cani, barbar ve tecavüzcü örgütle ilgili bütün dünya belli bir fikir ve düşünce sahibidir. Bu, dünyanın çok farklı yerlerinde araştırmalara, haberlere, incelemelere konu olmaktadır. Özellikle IŞİD’in katliamcı politikası, Orta Doğu’da insanlık ailesinin yüzünü karartacak uygulamaları karşısında Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti uzunca bir süre sessiz kalmış, kendi düşüncelerini ve bu örgüte karşı, insanlık düşmanı örgüte karşı düşüncelerini uzunca bir süre ifade etmekten, eleştirmekten, kınamaktan veya terör örgütü olarak adlandırmaktan imtina etmiştir.

Burada ifade etmek isteriz ki “İlişkimiz yok, biz zaten terör örgütü olarak görüyoruz.” diye, bugün gelinen noktada artık her şeyin ifşa edilmiş olması bu örgütün savunulabilir hiçbir tarafının kalmaması sonrasında Hükûmet, AKP iktidarı tarafından ifade edilmeye başlanmıştır. Ya değilse? Zaten böyle bir örgütün açıktan sahiplenilmesi, bu örgütle bir ilişkinin varlığının bırakın kabul edilmesi, tartışılmasının bile çok zor olduğu bu konjonktürde, AKP iktidarının da bu örgütle olan ilişkisini savunabilmesi mümkün değildir.

Tabii, yakın geçmiş, tarihsel süreç içerisinde bazı devlet adamlarının, bazı araştırmacıların, bazı gazetecilerin kendi makalelerinde özellikle Türkiye ile IŞİD arasındaki ilişkilere dönük araştırma, inceleme, demeç ve haberleriyle karşılaştık. Yalnız başına birilerinin Türkiye'nin IŞİD’le olan ilişkisini ifade etmiş olması, siyasi iktidar üzerinden Türkiye Cumhuriyeti devletinin IŞİD’le olan ilişkisini şüphesiz kesin kılmaz. Ancak şu bilinmelidir ki: Türkiye'nin gerek Suriye politikası bağlamında IŞİD’le olan ilişkisi sadece ve sadece Türkiye Cumhuriyeti’nde siyasi iktidar dışında benzer cümlelerle savunulan bir siyasi çevre, örgüt, devlet kalmamıştır. Gerek Avrupa devletleri gerek Amerika Birleşik Devletleri gerekse Orta Doğu’daki birçok devlet, IŞİD’i AKP iktidarının gördüğü gibi görmemekte, onun tariflediği gibi tariflememekte veya son iki yıldır IŞİD’le olan ilişkisini reddetmesini çok inandırıcı bulmamaktadır.

Bu temelde, Türkiye’yle iş birliği yapıldığı öne sürülen konulardan biri -IŞİD’le ilgili- özellikle petrol ilişkisidir. Bu konuda ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin ve Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari’nin açıklamaları IŞİD-Türkiye ilişkisi açısından oldukça dikkat çekicidir. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, senatörlerin ona ısrarla sorması üzerine “DAİŞ’in kaçak petrolü hangi sınırlardan geçirilerek uluslararası ticarete sokulmaktadır?” sorusuna “Türkiye ve Lübnan sınırlarından.” diyerek bizatihi cevaplamıştır. Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari ise 12 Aralık 2014 tarihinde yani yaklaşık olarak on dört ay önce El Cezire'ye verdiği mülakatta, DAİŞ’in Suriye ve Irak’ta ele geçirdiği petrol rafinerilerinden çıkardığı petrolü Türkiye’deki aracılarla uluslararası ticari dolaşıma soktuğunu ve sattığını ifade etmiştir. Şüphesiz, Kerry’nin veya Hoşyar Zebari’nin IŞİD-Türkiye petrol ticareti ilişkisini ifade etmesi yalnız başına yeterli bir karine olur mu? Olmayabilir. Ancak Orta Doğu’da çok etkin çalışmalar yapan yazar, The Independent yazarı Robert Fisk, 22 Şubat 2015 tarihinde -yaklaşık bir yıl önce- “Süleyman Şah” başlıklı makalesinde şunu ifade etmektedir: Süleyman Şah Türbesine dokunulmaması karşılığında çıkarılacak petrol için teknik yetersizliklerinden dolayı Türkiye'den teknik personel talebinde bulunulduğunu ve bunların temin edildiğini 22 Şubat 2015 günü The Independent’taki köşesinde yazmıştır.

Avrupa Birliği tarafından Suriye'deki petrolü kaçırmakla suçlanan Suriyeli iş adamı George Haswani ise “Siz beni bırakın asıl, sistematik olarak Türkiye’ye kaçırılan petrole bakın.” cevabını Avrupa’daki sorgu ve yargı süreçlerinde ifade etmiştir.

Son olarak İngiliz Observer gazetesinde “Martin Chulov” imzası ile yayınlanan makalede, ABD özel kuvvetlerinin 2015 Mayıs ayında Suriye'de DAİŞ'in petrol kaçakçılığından sorumlu üst düzey lideri olan Ebu Sayyaf’a yönelik operasyon düzenlediğini ve bu operasyonda yüzlerce flaş bellek ve belgenin ele geçirildiğini, bu belgelerde DAİŞ'in petrolden günde 1 ile 4 milyon arasında dolar kazandığını ve cihatçı gruplar ile Türkiye arasında bu petrol ticaretinin kanıtlarının olduğunu ifade etmiştir.

Yine, bu insanlık düşmanı örgütün özellikle kadın ticareti ile ilgili Tel Alfar’da, Baaj’da, Aseyba’da, Rabia’da, Şengal’de, Koço’da, Tıl Azer’de “savaş ganimeti” olarak ele geçirdiğini ifade ettiği kadınları yine, Ezidi, Süryani, Şii, Şabak, Türkmen ve Arap kadın ve kız çocuklarını başta Rakka olmak üzere Ambar, Musul, Tel Alfar ve Aseyba’da köle pazarlarında para karşılığı sattığı bilinmektedir.

Burada, son olarak, daha birkaç gün önce Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden DAİŞ davası duruşmasında -ki bir basın kurumu üç gün önce kendi gazetesinde yazdı- burada bazı telefon kayıtlarının dava dosyasında bulunduğunu ve bu kayıt görüşmelerinde DAİŞ’in Türkiye’ye tüm geçişlerini organize eden “Mustafa Demir” adlı çete mensubunun yüz yüze veya telefonla, çok sayıda “tape”si -Burak Üsteğmen, A.A., Abdullah Üsteğmen, A.B., M.U. ve ismini sayamayacağım birçok kısaltmayla, askerler tarafından yürütüldüğü- dava dosyasında kayıt altına alınmıştır. Yine, telefon görüşmelerinde, bir askerin -ki bu da aynı dava dosyasında- DAİŞ tarafından alıkonulan asker için aradığı DAİŞ çete mensubuna “Ama biz size böyle davranmıyorduk.” “tape”sine rastlanmıştır. Yine, DAİŞ’in Türkiye sınır emiri olduğu iddia edilen “Mustafa” isimli kişi "Burada 14 nokta tespit ettim. Araç girişiyle ilgili buraları kullanıyoruz…” Biz de soruyoruz: Bu noktalar nerelerdir? Bu dava dosyasındaki iddialar Hükûmetin ne kadar bilgisi dâhilindedir? Buna verebilecekleri cevaplar nelerdir?

Tüm bunlar olurken artık bu örgütün, insanlık düşmanı örgütün savunulacak hiçbir tarafı kalmayınca, Hükûmet, DAİŞ’le olan ilişkisinin olmadığını, sadece “Bizim için DAİŞ ile PYD aynıdır.” kılıfının arkasına sığınmak suretiyle vermeye çalışmaktadır. Oysa şunu söyleyelim: Kendi kentinde, ilçesinde, yurdunda yaşayan Rojavalı Kürtler, hiçbir rejimin kendilerini koruyabilecek askeri, polisi, güvenlik gücü kalmamışken, kendilerini koruyabilecek müesses nizam bir ordu gücü yokken, sadece kendilerinin kentlerini ele geçirmeye çalışan, evlerini yıkmaya çalışan, kadınlarını köle pazarlarında satmak üzere alıkoymaya çalışan bu örgüte karşı sizce ne yapmalıydı? Ne zamandan beri kentini, evini, canını, namusunu barbar bir orduya karşı korumak üzere kendini savunmaya çalışanlar “terörist” olarak adlandırılmaktadır?

Bu yönüyle şunu ifade edelim ki sadece “PYD ile DAİŞ bizim için aynıdır.” cümlesi, Türkiye ve siyasi iktidar açısından dünyada kendisine Katar ile Suudi Arabistan dışında partner bulunamayan bir iddiadan öte hiçbir anlam ifade etmemektedir. Bu yönüyle, Türkiye değerli bir yalnızlığı yaşamaktadır ve bu son günlerde, özellikle Rojava’ya dönük Türkiye tarafından yapılan saldırılarda ifade edilen en önemli hususlardan biri, son birkaç gündür sağlanmaya çalışılan ateşkesle alakalı olarak Başbakan, dün ve bugün de ifade etti, “Biz bu ateşkese uymayacağız.” diyor. Şimdi buradan sormak isterim…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Başkan, toparlıyorum.

BAŞKAN – Tamamlayınız Sayın Yıldırım.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Şimdi, sanırsınız ki Türkiye Cumhuriyeti devleti de ateşkes içerisinde mütalaa edilen Suriye’deki örgütlerden biridir. Ya, ateşkes seni kapsadı mı ki “Ben bu ateşkese uymayacağım.” diyorsun? Sen burada sağlanmaya çalışılan Suriye’deki iç savaşın neresindesin ki “Ben bu ateşkese uymayacağım.” diyorsun? Ateşkesin sağlanmaya çalışıldığı taraflar belli; bir, Şam’daki rejim güçleridir, bir de oradaki silahlı örgütler veya yapılardır. Türkiye Şam’daki rejim olmadığına göre, acaba Suriye’de kendini bir örgüt olarak mı sayıyor ki “Ben ateşkese uymayacağım.” diyor? Ateşkesin kapsamı, muhtevası neyi ifade ediyor, ülkenin Başbakanı buna nasıl cevap vermeye çalışıyor? Tüm bunların özellikle, yıllardan beri bu ilişkiye, IŞİD denen insanlık düşmanı bu örgütle olan ilişkilere dair, sıkışmışlığa dair -en azından iddia diyelim- verilen âciz cevaplar olduğunu ifade eder, bütün Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım.

Grup önerisi aleyhinde ilk konuşmacı, Bursa Milletvekili Sayın Kadir Koçdemir.

Sayın Koçdemir, süreniz on dakika.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

KADİR KOÇDEMİR (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yirmi dört yıl önce 613 sivilin katledildiği Hocalı katliamındaki şehitlerimizi rahmetle, katliamı yapanları da nefretle anıyorum. Allah, Azerbaycan’daki kardeşlerimizin balalarını saklasın.

Yine bugünlerde ölüm yıl dönümünü idrak ettiğimiz rahmetli Erbakan’ı ve yine Mehmet Kırkıncı hocayı da rahmetle anıyorum.

Kamuoyunun ilk defa 9 Haziran 2014 tarihinde Musul’u ele geçirmesiyle kendisinden yakından haberdar olduğu IŞİD terör örgütü, esas itibarıyla Amerika Birleşik Devletleri’nin dış politika ve müdahaledeki akut kusurlu davranışlarının bir ürünüdür. Amerika Birleşik Devletleri bir yere müdahale ederken giriş planları yapmakta ancak bu zamana kadar müdahale ettiği bütün bölgelerde çıkışla ilgili bir planı bulunmamaktadır. Nitekim, Irak’a müdahalesi, 2003 yılından bu yana 1,5 milyon Amerikan askeri orada görev almış, 4.500’ü hayatını kaybetmiş, 30 bin yaralısı var, 30 bin de psikolojik olarak travmaya uğramış hastası var bu askerlerden. 2012 yılına kadar, kendi rakamlarına göre, 880 milyar dolar burada Amerika tarafından harcanmıştır. Ancak, Irak’a müdahalesinde uluslararası politikanın gereklerini yerine getirmemesi sebebiyle IŞİD denen bir bela bugün bölgeye ve hatta ülkemize de sirayet etmiş, buralarda etkin hâle gelmiştir.

Bence buradan çıkarılacak, IŞİD’le ilgili süreçten çıkarılacak 4 tane temel sonuç vardır. Bunlardan birisi, devlet tavrı, diplomasi akşamdan sabaha birinin masada oturarak oluşturduğu kurallar demek değildir. Bunlar başka türlü davranıldığında zararın daha fazla olduğu defalarca ispat edilen tecrübelerin neticesinde ortaya konan kurallardır. 2013 yılı Mayıs ayında, Kilis’e gittim, orada “göçmen, mülteci, misafir” -ne diyorsak- Suriyelilerin bulundukları yerleri gezdim. Bir ara tıraş olmak için berbere gittiğimde 16-17 yaşlarında bir berber, bu Suriye’den gelenlerden çok bizar, çok şikâyetçiydi. Çünkü kendisi 7,5 liraya, 10 liraya tıraş yapıyor, Suriye’den gelenlerden berberlik mesleği olanlar kaldırımın üzerine tahta bir sandalye atarak orada 2 lira, 2,5 lira, ne verirlerse tıraş yapıyor ve haksız rekabet vardı. Sadece o değil, Kilis, bugün de nüfusundan daha fazla misafiri olan bir ilimizdir. Dinledim, dinledim -benim ne olduğumu, kim olduğumu bilmiyor- dedim ki: Peki, ne yapacağız, harp var, bu insanlar yerinden yurdundan oldu buraya geldi, ne yapılabilir, ne yapacaktık? 16-17 yaşındaki berberden bir diplomasi dersi aldım arkadaşlar, dedi ki: “Ağabey, konuşmayı kesmeyecektik.” O ara Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Hanımefendi Mısır’a gitmiş, Sisi’yle de görüşmüş ama görüşmeden çıkışta Sisi’ye ve Mısır’daki o darbeyi yapanlara demediğini bırakmamış. Onu bana örnek gösterdi: “Bak, kadın gitti ve demediğini de bırakmadı, biz görüşmezsek bu meseleyi nasıl, kiminle görüşerek çözeceğiz?” dedi. Bu diplomasinin görüşme kaidesi o kadar esaslı unsurudur ki savaş eden iki ülke bile cephede savaş ederken diplomatları görüşür. Bizim bugün, Orta Doğu’nun önemli merkezlerinin hemen hemen hiçbirinde temsilciliğimiz yok, hiçbiriyle görüşmüyoruz.

İkinci çıkarılacak sonuç: Hukuk devleti kurallarının uygulanmaması, görmezden gelinmesinin uzun vadede herkese zarar verdiğidir. IŞİD bir terör örgütüdür ama orada başka terör örgütlerinin bugün “Hasmımın hasmı dostumdur.” diye kendilerine yaklaşılarak görmezden gelinmesi, hele hele desteklenmesi, uzun vadede -yine diplomasi tarihinin öğrettiği önemli derslerden birisi olarak- herkese zarar vermektedir.

Üçüncü çıkarabileceğimiz sonuç ise, bir yerde düzeni kurarken etnik temelde, mezhep temelinde yaklaştığımızda buradan asla çözüm çıkmayacağıdır. Avrupa’nın ortasında bunun örnekleri var ama güney komşumuzda, komşularımızda yaşananlar bunun en taze, en canlı örneğidir.

2016 yılında, siyasi hareketlerin, insanların kendilerini DNA genetikle, kendilerini rasyonel bir karşılığı olmayan mezheple hâlâ ifade etmeleri; anlaşmaların, politikaların bu temelde gerçekleştirilmesi büyük zararlara yol açmakta ve uzlaşmayı imkânsız hâle getirmektedir. Amerika böyle davranmıştır, Irak Merkezî Yönetimi’nde Sünni Arapları aşağılar derecede dışlamıştır ve bunun neticesinde oluşan atmosferi IŞİD terör örgütü kendi lehine çevirmiştir. Ama bugün, başta Suriye olmak üzere bölgeye bakışımızda da olayları analiz ederken, oradaki birlikte yaşama denkleminin unsurlarını zikrederken, maalesef yine etnik ve mezhep referanslarını esas alıyoruz. Bu çıkmaz bir yol, bu yolun sonunda uzlaşma yok çünkü demokrasi -daha önce de arz ettiğim gibi- müşterek, biz duygusuna sahip olan bir topluluk varsayar. Siz, rasyonel bir karşılığı olmayan, etnik köken ya da mezhep gibi unsurları siyasetin ana omurgası yaparsanız buradan müşterek “biz” duygusunu tesis etmeniz mümkün değildir. Nitekim, Uluslararası Af Örgütünün ve insan haklarıyla ilgili uluslararası örgütlerin on beş, yirmi gündür raporlarına yansıyan hususlar var. Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi kendi fiilî egemenlik kurduğu alan içinde maalesef Kürt dışı etnik kökenden olan köylerde yakıp yıkma ve ciddi etnik temizliğe girmektedir. Bununla ilgili haberler, raporlar uluslararası basında yer bulmuştur. Benzer bir durum Suriye’de de yaşanacaktır.

Nihayet, Türkiye için buradan çıkarılması gereken sonuç, Türkiye’de de etnik ve mezhep temelli ayrımcılık, ötekileştirme ve bunların sözcüsü olarak demokrasi kurgusu bizi telafisi imkânsız zararlara doğru götürmektedir. Bunların başında alt-üst kimlik uygulaması gelmektedir, bu lafız gelmektedir. Sosyolojide “alt-üst kültür kavramı” vardır ama “alt-üst kimlik” diye bir şey yoktur çünkü kimlikler üzerinde bir hiyerarşi tesisi absürt, saçma bir şeydir. Bu “alt-üst kimlik” lafı bizim zihin dünyamızı, bizim analiz zeminimizi altüst etmekten başka hiçbir işe yaramamaktadır.

Yine, buna bağlı olarak buradan da sık sık söylenen “Kürt’ü, Türk’ü, Çerkez’i” diye başlayan şeyler yanlıştır. Türk’ü dediğimiz anda -Anayasa da bunu emretmektedir- başka bir etnik grubu zikretmemiz Anayasa’nın tarif ettiği Türk kavramına aykırı ve yanlış bir şeydir. Şunu diyebiliriz: Kürt’ü, Çerkez’i, Türkmen’i, Kıpçak’ı, Çepni’siyle diye…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KADİR KOÇDEMİR (Devamla) – Başkanım, müsaade ederseniz tamamlayayım.

BAŞKAN – Tamamlayınız Sayın Koçdemir.

KADİR KOÇDEMİR (Devamla) – Bunu söyleyebiliriz ama bütün o saydığımız hususların tamamı Anayasa ve modern zamanlardaki birlikte yaşama biçimi olarak Türk’ün karşılığıdır.

IŞİD terör örgütünün, onunla ilişkimizde devlet olma vasfımızı unutmamızın yol açtığı zararların burada kalması dileğiyle tekrar hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Koçdemir.

Grup önerisi lehinde ikinci konuşmacı Gaziantep Milletvekili Sayın Mehmet Gökdağ.

Süreniz on dakika Sayın Gökdağ.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisinin grup önerisi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Grup önerisi de Gaziantep’in IŞİD terörüyle ilgili ilişkisini araştırmak üzere verilen bir önerge.

Değerli arkadaşlar, öncelikle şunu belirtmem gerekir ki, vekilliğini yaptığım Gaziantep’in, memleketimin araştırma önergesine konu olan hususlarla anılmasından büyük rahatsızlık duyuyorum, kabullenemiyorum, tıpkı Gaziantep’in yaşanılabilir şehirler arasında 60’ncı sırada olmasını kabullenmediğim gibi. Gaziantep bunu hak etmiyor değerli arkadaşlar. Ancak sorunları halı altına süpürmek çözüm değildir, çözüm olmadığı da görülmüştür.

Sayın milletvekilleri, devletin bütün organları, en başta da Türkiye Büyük Millet Meclisi, sıralarında oturduğumuz Parlamento, ülkede var olan, olduğu iddia edilen sorunları araştırıp çözmekle görevlidir. Devlet bunun için vardır, Parlamento bunun için vardır. O nedenle, sorunları görmezden gelmek görevimizi yapmamak anlamına gelir. Bu da sorunların giderek ağırlaşması sonucunu doğurur. Hele hele can alıcı bir sorun olan terör konusu, can yakıcı sorun olan terör konusu söz konusu olursa hiç ama hiç ihmale gelmediğini hep birlikte görüyoruz. Bunun ağır sonuçlarını yaşadık, yaşıyoruz. İktidarıyla muhalefetiyle hep birlikte oturmalıyız, araştırmalıyız ve çözmeliyiz değerli arkadaşlar; Türkiye bizden bunu bekliyor, Gaziantep bizden bunu bekliyor.

Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisinin bütün milletvekilleri gibi ben de bu sorumlulukla çalışıyorum. Bu mesele henüz bu kadar can yakıcı boyuta gelmeden AKP’nin yanlış dış politikasının, dolayısıyla yanlış Suriye politikasının sonuçları ve etkileriyle ilgili uyarma görevimi yerine getirdim, dikkatinizi bu konuya çekmeye çalıştım ve bununla ilgili önergeler verdim. 8 Temmuz 2015 IŞİD’le ilgili soru önergemi, 23 Temmuz 2015 IŞİD ve El Kaide’yle ilgili soru önergemi, en sonunda 24 Temmuzda Gaziantep’teki Suriye meselesinin, Suriyeli göçmen meselesinin Gaziantep’e olumsuz etkilerini araştırmak üzere bir araştırma önergesini Türkiye Büyük Millet Meclisine sundum.

Değerli arkadaşlar, Suriye yanlış politikasının acısını bütün ülke olarak çekiyoruz ama sınır şehri olarak Gaziantep bu acıyı, bu sıkıntıyı çok daha derinden yaşayan, ekonomik, sosyal, siyasi sonuçlarını çok derinden hisseden bir şehrimizdir. Sadece Gaziantep değil sınır şehri olan Urfa da, Kilis de, Hatay da bu sıkıntıyı çok acı olarak yaşıyor; hem güvenlik anlamında yaşıyor hem ekonomik anlamda yaşıyor arkadaşlar.

Şimdi, benim bu konuyla ilgili konuşacağımı duyan Gaziantepli hemşehrilerim bana mesaj üstüne mesaj atıyor, sorunları buradan dile getirmemi söylüyor. Sadece bir tanesini söyleyeyim. Gaziler Caddesi’ni bilirsiniz -Gaziantepli milletvekillerim var- Gaziantep’in en hareketli ticaret caddesi. Orada bin lira olan iş yeri kiraları şu anda 4 katına, 5 katına çıkmış, 4 bin liradan, 5 bin liradan kiracı buluyor arkadaşlar. Ev kiraları, gerçekten, karşılanması mümkün olmayacak miktara yükselmiş.

Değerli arkadaşlarım, bunları görmezden gelmemiz mümkün mü? Fakat bu önergelerimize bir karşılık bulamadık.

Değerli arkadaşlar, sayın milletvekilleri; “Ben bilirim, ben çözerim, hiç kimseyi dinlemem, tek adam” anlayışıyla, muhalefetin katkısını reddeden anlayışla nereye varacaksınız? On dört yıldır bu anlayışla ülkeyi getirdiğiniz yer ve içine düştüğümüz hâl meydanda değerli arkadaşlar; ülke kan gölüne dönmüş, esnaf sıkıntıda, emekli sıkıntıda. Ülkede bütün çiftçi, üretici, herkes huzursuz, herkes rahatsız.

Değerli arkadaşlar, biz burada ne söylersek söyleyelim, kabul edelim etmeyelim ama bir gerçek yaşanıyor: Bu ülkede bombalar patlıyor, insanlarımız yaşamını yitiriyor, askerimiz, polisimiz şehit oluyor, ocaklar sönüyor, göçler yaşanıyor. İster kabul edelim ister kabul etmeyelim halk bu gerçekliği en yapıcı bir şekilde yaşıyor.

Değerli arkadaşlar, şimdi elinizi vicdanınıza koyun, düşünün, siz bu gelinen noktadan memnun musunuz? Ben memnun olmadığınızı umuyorum ve öyle olmadığını biliyorum. Gelin, bu anlayıştan vazgeçin arkadaşlar. Gelin, Cumhuriyet Halk Partisinin sorumlu ve yapıcı siyaset anlayışından yararlanın. Gelin, sorunlarımızı birlikte sahiplenelim, birlikte çözelim. Bu çözüm, değerli arkadaşlar, tek kişinin iradesiyle olmaz, olmadığı görüldü. Bugün geldiğimiz nokta tek kişinin iradesine teslim olan siyaset anlayışından kaynaklanıyor. Bu çözümü ortak akılla çözelim. Bu ortak akılda sizin de, bizim de, tüm Parlamentonun iradesi olsun. Gelin bu irade Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış.” iradesi olsun.

Ben Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gökdağ.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin aleyhinde son konuşmacı Gaziantep Milletvekili Sayın Mehmet Erdoğan.

Sayın Erdoğan, süreniz on dakika.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygı ve muhabbetle selamlıyorum.

Evet, herkesin bildiği ve kabul ettiği gibi, ülkemiz son otuz beş yıldır terör örgütlerinin baskıları altında ve bu terör örgütlerinin baskısını gördüğümüz bu otuz beş kırk yıl içerisinde hiçbirisinin lokal olmadığını bilmeyen bir Allah’ın kulu yok; ha, bilmemek isteyen varsa, o, terör örgütünün bizatihi mensubudur da onun için.

Değerli arkadaşlar, 1960’lı yılları yaşadık ve terör örgütlerini gördük. Mezhepler üzerine çıkıp sadece bir mezhep üzerine çalışan terör örgütlerini gördük. Ama en büyük zararı kim gördü? O mezhep, terör örgütü adına çıktığı mezhep gördü. Sonra ne oldu? Başka bir etnik grup adına çıkanlar oldu. En büyük zararı kime verdi Allah aşkına? Etnik gruplar adına çıkan terör örgütleri en büyük zararı o etnik gruplara vermedi mi?

Evet, şöyle bir bakalım, bugün Türkiye sınırı sadece Suriye’yle 960 kilometre. Bu 960 kilometreden sık sık sızmalar var; niye olduğu belli. Karşıda koskoca bir devlet yok ediliyor. Hani insan hakları? Hani hür dünyanın şakşakçıları nerede? Burada konuşulan bazı terör örgütlerinin savunuculuğunu yapanlar hiç ağzınızı açıyor musunuz bir defa Allah aşkına? Milyonlar öldürülüyor, milyonlar sürülüyor; mezhebi ne olursa olsun, ırkı ne olursa olsun insanlık öldürülüyor. Bir kediye bile acıyanlar milyonların katline seyirci kalıyorlar. Bu kürsü katillerin savunuculuğunun yapıldığı kürsü olamaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli kardeşlerim, bunun partisi falan da olmaz. Burada Türkiye kokteyl bir terör örgütü iş birliğiyle karşı karşıya bulunuyor. Türkiye’ye karşı dünya devletleri, özellikle mandacı, sömürgeci, Orta Doğu’nun kanını kusturan, yüz yıl önce bu coğrafyayı parça parça bölenler, cetvelle çizenler yeni bir otorite uyguluyorlar ve bu otoritedeki malzemeleri besbelli; bunun adına IŞİD diyoruz evet, bunun adına DAİŞ diyoruz. O lanetli DAİŞ en büyük zararı kime veriyor? Müslümanlara veriyor.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Ne yapalım biz?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Yapacağınızı yapacaksınız, burada yapacaksınız. Şov yapmayacaksın. Her seferinde burada şov yapıyorsun.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Desteklemeyeceksin, Antep’te silah vermeyeceksin.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Evet, bura şov yeri değil. Niye alınıyorsun sen? Terör örgütleri sözcüsü müsün?

VELİ AĞBABA (Malatya) – IŞİD desene IŞİD! Sağa bak, IŞİD deyince sağa bak!

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Ben deminden beri terör örgütüne konuşuyorum. Niye alınıyorsun sen?

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sağa bak, buraya bakarak konuşma!

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Değerli kardeşlerim, aldırmayın onlara.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Seninki şov değil mi?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Değerli kardeşlerim, bakın, Kürtler adına çıkan örgüte bakın. En büyük zararı kime veriyor? Kürtlere veriyor. Bugün açılan hendekler, açılan çukurlar, şehirler altüst olmuş, sınırdan silahlar sokuluyor. Kim sokuyor? PYD geliyor orada çatışıyor. Cizre’de 650 terör örgütü mensubu öldürülmüş. Kaç tanesi bölge halkından, soruyorum size; sözcülüğünü burada yapanlara soruyorum. Bölge halkından kaç kişi var? Hepsi PYD’li, PKK’lı, YPG’li, bilmem ne… Evet, Çanakkale savaşlarında da o bilmem ne yamyamlar vardı, bugün de aynı. Konuşmamdan alınanlar tabii ki olacak. Dokunuyor değil mi?

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Biz alınmıyoruz.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Evet, milyonların kanına dokunuluyor üzülmüyorsunuz, burada PYD’nin, PKK’nın, terör örgütünün aleyhinde konuşuyorum o mu dokunuyor? Suriye’yi bölüyorlar, parça parça ediyorlar, milyonlar ölüyor, o mu dokunuyor size?

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Suriye’yi kim karıştırdı?

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sağa bak sağa!

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Evet, değerli arkadaşlarım, kimse burada terör örgütünün savunuculuğunu yapmasın.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Senin Cumhurbaşkanın bölüyor ya! Sen bölüyorsun sen!

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Siz bizzat burada terör örgütünün savunuculuğunu yaptınız Sayın Vekil.

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Yüzünü IŞİD’e döndür, bize değil.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Biraz önce PYD’nın savunuculuğunu yaptın. Zagros silahını Türkiye’ye kim soktu? YPG sokmadı mı? Rusya… Bütün keleşleri YPG, PYD sokmadı mı?

AHMET YILDIRIM (Muş) – Gel buraya, gel burada konuş. Kürsü orada!

BAŞKAN – Sayın Erdoğan, lütfen Genel Kurula hitap ediniz.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Sen burada konuşmayı yapmadın mı? Ben çok gördüm sizin gibileri.

Değerli kardeşlerim…

BAŞKAN – Sayın Erdoğan, lütfen Genel Kurula hitap edin.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Laf atana hitap ediyorum.

ABDULKADİR YÜKSEL (Gaziantep) – Sen konuşurken bir şey yapıldı mı? Dinlesene!

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım aldırmayın bunlara. Bunu unutmayın.

ABDULKADİR YÜKSEL (Gaziantep) – Sen konuşurken kimse karıştı mı sana?

AHMET YILDIRIM (Muş) – Böyle mi konuştum?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Sevgili arkadaşlarım, sevgili kardeşlerim; bakın, bu kokteyl terör örgütü her kesim adına ortaya çıkıyor. Kimine “İslamcı” diyorlar, kimine “mezhepçi” diyorlar, kimine “Kürtçü” diyorlar fakat her birinin Karagöz Hacivat gibi ipini çeken aynı. Canları istediği yerde isteği örgütü piyasaya sürüyorlar, istediği eylemi yaptırıyorlar. Olan kime olacak? Suriye’yi parçalayacaklar, daha sonra Irak’ı parçalayacaklar. Türkiye’yi size böldürmeyiz. Bunu böyle bilin! (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Kimse Türkiye’yi bölemeyecek, bedeli ne olursa olsun. 79 milyon bir arada, dipdiri durarak bu ülkeyi parçalatmayacak.

Yüz sene önce böldünüz. Bölenlere söylüyorum: Sizlerin örgütlerini kullananlara -“sizler”deki kastım savunuculuğu kim yaptıysa o- onlara söylüyorum. Bu ülkeyi bölmek o kadar kolay olmayacak. Bu ülkenin her metrekaresinde şehitlerin kanı var.

Gaziantep için burada ikide bir önerge veren arkadaşlara da söylüyorum. Gaziantep bugün dahi UNESCO tarafından dünyanın Yaratıcı Şehirler Ağı’nda 8’inci şehir seçildi. Sanayide bugün bölgemizin lideri durumunda. Arkeolojide, turizmde lider durumda. Bu şehre de yazık etmeyin arkadaşlar gözünüzü seveyim. Eğer Gaziantep’le ilgili çok da oynayacaksanız, çok da uğraşacaksanız 6-7 Ekim olaylarını hatırlatırım ben size. 6-7 Ekim olaylarında Gaziantep halkı Barak Mahallesi’ne topyekûn indi, o teröristlerin dersini verdi, bundan sonra da verecektir. Gaziantep sahipsiz değildir, Gaziantep yekvücuttur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Gaziantep sanayide, ticarette, ekonomide, kültürde, arkeolojide, gastronomide bir dünya şehridir. Bu şehrin üzerine oynamayı şu kürsüde telaffuz etmeye de müsaade etmeyiz. Olumsuzluklar şehri değildir Gaziantep. Kurtuluş Savaşı’nı vermiş, evet, Anadolu’ya ışık tutmuş bir şehirdir, yedi düvele karşı durmuş bir şehirdir. Bu şehrin adını burada kirletmeyelim.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Kirlenmiyor.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Antep’e bir şey demedik canım. Antep’e bir şey demiyoruz.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Buna çok dikkat edelim arkadaşlar.

Sevgili kardeşlerim, tabii ki öfkeleneceğiz. Her gün ben 5 askerimi, polisimi şehit verirken birileri çıkıp bu kürsüde o örgütlerin savunuculuğunu yapmamalı ve bunlar bu meydanları bu kadar boş bulmamalı. Bu meydanlar bu kadar boş değil, bu ülke de bu kadar sahipsiz değil.

Evet, şimdi, IŞİD’le ilgili bir şey yapılmıyormuş. E, ne yapılacak? Araştırma önergesi verilmiş. Samimiyseniz, söylüyorum, burada, Gaziantep’te ve Türkiye’de IŞİD’le ilgili yapılan operasyonlar… Türkiye bugün IŞİD’i terör örgütü ilan eden ilk ülkeler arasında. DAİŞ’le beraber PKK’yı da lanetlemişiz, YPG’yi de, zararlı örgütlerin tamamını, hepsini lanetlemiş bir partiyiz.

Şimdi, arkadaşlar, burada, özellikle, bakın, ekimin son haftasında Ankara ve İstanbul’da DAEŞ mensuplarının bazı eylemlerinin bilgisi alındı ve bu eylemleri de belli bir partiye yapacaklardı ve bunların 2’si de kıskıvrak yakalanarak hemen tutuklandılar. Bunun dışında, yine, DAEŞ’le ilgili başka bir operasyonda Gaziantep’te 12 kişi gözaltına alınıp 5’i tutuklandı. Yine, başka bir olayda 1’i ölü ele geçirildi. Yine, Ankara Garı olayını planlayan ve terör örgütü mensubunu taşıyan ne oldu? Kendini patlattı emniyet sıkıştırınca. Bunun gibi önümde yüzlerce olaylar var, yığın yığın dokümanlar var. Ben bunlara girmeyeceğim. Ancak, şunu herkesin bilmesini isterim ki arkadaşlar, herkes burada temsil ettiği kitlelerin savunuculuğunu yapsın. Acaba Gaziantep’in hiçbir ekonomik sorunu ya da benzeri meselesi, atılımı yok mu da sürekli buraya HDP DAEŞ’le ilgili bilgi getiriyor? Soruyorum size, madem bu kadar biliyorsunuz -devlet gereğini yapıyor- eğer bildiğiniz, tespit ettiğiniz yerler varsa, gidilmediğini iddia ettiğiniz yer varsa buyurun beraber üzerine gidelim, bugün birlikte mücadelesini verelim. Ama, bunun yanında niye PKK’ya hiç dil uzatmıyorsunuz? Ya, binlerce keleş yakalanıyor, tonlarca amonyum nitratlar yakalanıyor, tonlarca silah yakalanıyor, niye bir gün lafını edemiyorsunuz? Gelin, lanetleyin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – DAEŞ’e bin kere lanet, PKK'ya bin kere lanet. Buyurun siz de söyleyin. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Teşekkür ederim hepinize. Sağ olun.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Tırlarla siz de silah gönderiyorsunuz.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – O tırlar Bayır Bucaklılara gidiyordu. Evet, hazmedemediniz değil mi?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erdoğan.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Demirel.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, hatip az önce konuşurken tamamen partimize birilerinin savunuculuğunu yaptığımızı, getirdiğimiz önergeye ilişkin yaklaşımlarında, önerge getirmemize yönelik çalışmalarımıza ilişkin direkt partimizi hedef alan ve gösteren bir tutum sergiledi. Buna ilişkin cevap hakkını kullanmak istiyoruz.

BAŞKAN – Buyurun.

Siz mi konuşacaksınız?

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Ahmet Yıldırım konuşacak.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yıldırım.

İki dakika sataşmadan söz veriyorum.

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – Hangi yüzle konuşacak?

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’ın, Gaziantep Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Benden önceki hatip buraya çıkmış öyle bir konuşuyor ki bu ülkeyi on dört yıldır, on beş yıldır yöneten partinin milletvekili değil de muhalefet partisiymiş gibi “Bunu kim yaptı, bunu kim etti? Antep’i, Urfa’yı, Adana’yı…” Siz yaptınız, siz. Ben mi iktidardaydım?

MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) – Hadi oradan!

AHMET UZER (Gaziantep) – Hadi oradan! Gaziantep’i sen ne bilirsin be! Seni Antep’e göndersek kaybolursun be!

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Valisini kim belirledi, komutanını kim atadı? Sen yaptın.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Biz yaptık. Antep’i biz yaptık, ne güzel.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Biz mi yönettik bu ülkeyi? Siz yönettiniz.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Türkiye’nin en güzel ili.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Geleceğim.

Bir kişi ancak bu kadar tarih bilmezlik üzerinden konuşur.

AHMET UZER (Gaziantep) – Sen ne bilirsin Antep’i be! Ne bilirsin Antep’i!

AHMET YILDIRIM (Devamla) – “Yüz yıl önce ülkeyi kim böldü?” diyor. Ya bu kadar mı tarih bilgisinden yoksun olur insan? Yüz yıl önce kim böldü? Ne anlatıyorsun?

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Demagoji yapma! Demagoji yapıyorsun sen şu anda. Sen demagoji yapıyorsun. İşiniz gücünüz demagoji yapmak zaten.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Sanırsınız ki yüz yıl önce HDP gelmiş bu imparatorluğu bozmuş.

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – İşiniz gücünüz demagoji yapmak zaten.

AHMET UZER (Gaziantep) – Zihniyet, zihniyet.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Bir diğeri, IŞİD’le ilgili söyleyeyim mi? Bakın, Sayın Başbakanın ne dedi?

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Türkiye’nin Başbakanı.

AHMET UZER (Gaziantep) – Senin de Başbakanın.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Dedi ki: “30 tanelik canlı bomba listesi elimde ama eylem yapmadan yakalayamıyoruz.” Kendini patlatacak, 30 kişi ölecek Suruç’ta, 100 kişi Ankara’da ölecek ondan sonra yakalayacakmış. Sen yakalasan yakalasan ancak işte parçalanmış ceset buluyorsun.

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Sen de cenazesine gideceksin, taziyeye gideceksin.

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – Kim yaptı onu!

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Kim yaptı? Sen yaptın.

Bir diğer husus, bakın, hani isimleri, yakalanmaları söylüyor ya, 5 Haziran 2015, Diyarbakır bombacısı otelde yakalandı, emniyette misafir edildi, ağırlandı, yüklendi, Diyarbakır İstasyon Meydanı’na gönderildi.

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Yalan söylüyorsun. Doğru değil bu.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Kimdi İçişleri Bakanı? Emniyet kim? Savcı kim?

AHMET UZER (Gaziantep) – Yalan söylüyorsun.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Katil mi arıyorsun? Katil savunuculuğu mu arıyorsun?

AHMET UZER (Gaziantep) – Doğru söyle.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Önceki gün burada işte Sivas katliamının avukatları geldi Sur’un, Silopi’nin, Cizre’nin katliamlarını savundu. Git aynaya bak bakayım. (HDP sıralarından alkışlar)

ABDULKADİR YÜKSEL (Gaziantep) – Sen neyin avukatısın?

ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) – Doğruyu söylemiyorsun.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, 28/12/2015 tarihinde Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul ve arkadaşları tarafından, Gaziantep’te IŞİD’in bütün faaliyetlerinin açığa çıkarılması ve gerekli tedbirlerin alınması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 25 Şubat 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum…

LEVENT GÖK (Ankara) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım Sayın Gök.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Kâtip üyeler arasında bir anlaşmazlık olduğundan yoklama alacağım, karar yeter sayısı arayacağım. Elektronik cihazla sisteme girmenizi istiyorum sayın milletvekilleri.

Üç dakika süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.27

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.38

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Öneriyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.39

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.52

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/541) (S. Sayısı: 117)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bangladeş Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bangladeş Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/411) (S. Sayısı: 85) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 85 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Şimdi, tasarının tümü üzerinde söz isteyen Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Bingöl Milletvekili Sayın Hişyar Özsoy.

Sayın Özsoy, süreniz yirmi dakika.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA HİŞYAR ÖZSOY (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, bu iki ay içerisinde sanırım 200’den fazla uluslararası anlaşmayı biz Dışişleri Komisyonunda tartıştık. Bunların birçoğu zaman içerisinde Meclise de gelecek. Bunlar daha çok teknik anlaşmalar. Tabii, bu teknik anlaşmaların detaylarını biz Komisyonda tartıştık. Bugün yapacağım konuşmada bu tür teknik anlaşmaların çok detaylarına girmeyi düşünmüyorum.

Yalnız, Dışişleri Komisyonu olarak artık bu teknik anlaşmalardan gerçekten yorulduk, Türkiye’nin dış politika ajandası çok derece yüklü ve son derece tansiyonlu. Bu gerekçeyle de geçen hafta ben kendim Komisyon Başkanımızdan, Taha Bey’den Dışişleri Bakanımızı Komisyona davet etmesini rica etmiştim. Sağ olsunlar, Sayın Dışişleri Bakanı bugün geldiler, Dışişleri Komisyonunda Komisyon üyelerinin sorularına cevap vermeye çalıştılar; aynı zamanda, özellikle Orta Doğu’daki gerilen bu diplomatik alana dair fikirlerini paylaştılar.

Şimdi, ben de bugün, biraz, Sayın Bakanımızın orada ifade ettikleri üzerinden Türkiye’nin özellikle Orta Doğu’daki dış politikası hakkındaki fikirlerimizi HDP Grubu olarak paylaşacağız.

Şimdi, Sayın Bakana ben ilk sorumu sordum, tabii, genel, böyle, bir giriş ve açıklama yaptıktan sonra. Yalnız, doğrusu, Sayın Bakanımız sorularımızın hiçbirine doyurucu bir cevap vermedi. Mesela birinci sorumuz şuydu: Şimdi, Türkiye hem komşularıyla hem bölgesel güçlerle hem Rusya’yla hem Amerika’yla bayağı sıkıntılı bir diplomatik süreci yaşıyor. Sayın Bakana “Hükûmet olarak sizin, Bakanlık olarak sizin mevcut durumun bu hâle gelmesinde herhangi bir hatanız, sorumluluğunuz, eksikliğiniz var mıdır; varsa nedir?” diye ilk sorumu sormuştum öz eleştirel yaklaşım, kendi hatalarımızı görmek yeni pozisyon almayı sağlayabilir düşüncesiyle. Sayın Bakanımız genelgeçer birtakım şeyler söyledi, herhangi bir hatayı kabul etmedi. Yoğunlukla da dışarıdan dış güçlerin, bölgesel güçlerin Türkiye’yi nasıl zora sokmaya çalıştığından bahsetti. Şimdi, biz bunları biliyoruz. Dış güçler olabilir, Türkiye’yi zora sokmaya çalışırlar. Tabii, Rusya’sından Amerika’sına, İran’ından İsrail’ine, herkesle bu kadar sert bir şekilde mücadele ederken onlar da herhâlde oturdukları yerde oturmayacaklar, onlar da ellerinden gelen her şeyi yapacaklardır. Burada “Dış güçler bunları yapıyor.”dan ziyade burası ne yapıyor, asıl önemli olan budur.

İkinci olarak, biliyorsunuz, Suriye’de ateşkes konusunda Rusya’yla Amerika arasında bir mutabakat oluştu. Doğrusu, bu süreçte Türkiye’yi de dışta bırakarak böyle bir karar aldılar. Şimdi, Sayın Dışişleri Bakanı “Biz bu ateşkese uyacağız.” diyor, Başbakan Sayın Davutoğlu “Bu ateşkes Suriye’yle ilgili, Türkiye’yi bağlamaz.” diyor, Sayın Cumhurbaşkanı bambaşka bir yerden çalıyor, işte, “Biz sonuna kadar PYD’ye, YPG’ye müdahalelerimizi sürdüreceğiz.” diyor. Şimdi, ortada böyle de Bakanlık, Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı arasında karmaşık bir durum söz konusu.

Tabii, şimdi, bu Türkiye dış politikasında PYD, YPG takıntısı gerçekten Türkiye’yi son derece zor bir duruma sokuyor. Bakın, Sayın Bakana da sordum, dedim ki: “Sayın Bakanım, şu ana kadar YPG’den, PYD’den Türkiye’ye fiziki anlamda saldırı var mıdır? Bunun bilgisini bize verin.” Sayın Bakan bu soruyu es geçti, buna cevap vermedi ama temel olarak biz biliyoruz ki Türkiye’nin argümanı şu: PYD ve YPG Esad rejiminin iş birlikçisi. Bunu söylüyor değil mi? Temel olarak söylüyor. Yalnız Sayın Bakan ilginç bir şey söyledi benim bir soruma istinaden, “Bu bizim için sıkıntı değildir.” dedi. Evet, söyledi. Niye söyledi, onu da size söyleyeyim, bana da biraz ilginç geldi çünkü. Şimdi, eğer Esad rejimiyle iş birliği yapıyor… Hani, kabul edelim, bir an için bunu kabul edelim, böyle olduğunu düşünmüyoruz, kabul edelim.

HASAN TURAN (İstanbul) – Sadece öyle değil, PKK’lılarla da iş birliği yapıyor.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Tamam, oraya da geleceğiz.

Şimdi, bunu kabul edelim.

HASAN TURAN (İstanbul) – PKK’yı onlar yönetiyor hatta.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Şimdi, ben de kendisine sordum, dedim ki: Sayın Bakanım, Esad rejimiyle en büyük iş birliğini yapan İran, İran’la ilişkileri düzeltmeye çalışıyorsunuz. İran olmazsa Suriye rejiminin ayakta kalma şansı yok, bu bir. İkincisi, Rusya’nın bütün yaptırımlarına rağmen Sayın Bakan “Biz yaptırım uygulamadık, cevap vermedik çünkü ilişkilerin düzelmesini istiyoruz, yapıcı olmak istiyoruz.” dedi kendisi toplantıda haklı olarak. Rusya zaten Suriye’ye en büyük desteği veren güç. Onlar olmasa Suriye’nin ayakta kalması mümkün değil, değil mi? Şimdi, hâl böyleyken –tırnak içinde- Esad iş birliği üzerinden YPG’ye, PYD’ye vurmanın herhangi bir anlamı yok. Bakın, şunu daha önce de burada ifade ettik. Şu an PYD, YPG dediğiniz yapıyla Rusya ilişkilenmiş durumda, açıktan. Amerika ilişkilenmiş durumda, açıktan. Hatta bu ara tuhaf, herkesin böyle bir Suriye’de Kürtleri sevmesi tutmuş. Öyle söyleyeyim, biraz ironik bir şekilde.

HÜSEYİN TURAN (İstanbul) – Sevmiyorlar.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Farkındayız Sayın Vekilim, farkındayız. Fakat ortada ilginç olan durum şu.

HÜSEYİN TURAN (İstanbul) – Yüz yıl önce de aynısını yaptılar.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Kendi toprakları içerisinde 15-20 milyon Kürt yaşıyor Türkiye’nin ve Türkiye, Suriye’deki Kürtlerle, PYD’yle pozitif anlamda ilişki kuramıyor. Aslında daha önce bunun denemeleri olmuştu. Oturup nasıl koptu, hatalar neredeydi bunları da tartışabiliriz ama Türkiye’nin içine girdiği bu bölgesel sıkışmışlığı aşmasının yolu olarak biz, hem sınırın o tarafında hem bu tarafındaki Kürtlerle mümkün mertebe, bir an önce pozitif anlamda ilişki kurmasını söylüyoruz. Şimdi, bu ne kadar mümkün olur? Bunları tartışırız.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – PYD lideri Salih Müslim verdiği sözleri tuttu mu bugüne kadar Kürt halkına? Salih Müslim’in verdiği sözlere güveniyor musunuz?

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Şimdi, şöyle devam edeyim: Bakın, dış politikada siyaset, niyet ve samimiyet meselesi değildir. Maalesef, insanlık henüz dış politikayı insan hakları üzerinden götürebilecek durumda değil. Mevzu bir çıkar mevzusudur. Ben buradan konuşayım. “Onun niyeti böyleydi, bunun samimiyeti şu kadardı.” bununla hiçbir noktaya kimse gidemez. Sayın Vekilim, İsrail’in niyeti nedir, dostluk ilişkilerini koyuyorsunuz bir daha ortaya, samimiyeti nedir? Suudi Arabistan’ın niyeti ve samimiyeti nedir? Müslüman Kardeşler’i paramparça ettiler, kan gölüne çevirdiler Mısır’ı. Niyet, samimiyet meselesinden bakmayalım şu meseleye. Sürekli olarak “Bu bu kadar samimi, bu bu kadar değil.” hiçbir yere götürmez bizi, kusura bakmayın. Ama şu götürür, bizim iddiamız HDP olarak şudur: Orta Doğu’nun dağılan, altüst olan bu yapısında Kürtlerin geneli ile Türkiye arasındaki pozitif ilişkiler, güçlü bir ittifak hem Türkiye'nin hem Türklerin hem Kürtlerin hem Orta Doğu’nun yararınadır diyoruz.

HASAN TURAN (İstanbul) – Zaten ilişkisi var. Kürtlerin devleti Türkiye’dir.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Tamam, Türklerin devleti Türkiye’dir. Tabii, Kürtler de Mars’tan geldiler zaten.

Geçelim bunları. Ya, bunlar hamasi laflardır, geçelim. Burada ciddi bir şekilde tartışıyoruz.

HASAN TURAN (İstanbul) – Nasıl hamasi laf ya?

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Bakın, bölge gerilmiş, bölge gerildiği için ülke gerilmiş ve ülke patlamanın eşiğine doğru gidiyor. Gerçekten polemik yapacak bizim zamanımız yok. Böyle düşünüyoruz, bu polemiklik bir mevzu değildir.

Dış ilişkiler itibarıyla önümüzde birtakım tehlikeler ve birtakım fırsatlar var. Siyasi basiret şunu gerektirir: Tehlikeleri görüp ama bu tehlikeler içerisinde varsa bir imkân, bir fırsat bunları değerlendirmektir.

Siz oturup suçlayabilirsiniz, polemik olabilir. Mecliste yoğunlukla zaten yapılan bu ama ben polemiğe girmek istemiyorum burada. Söylediğimiz son derece nettir. Bakın, bütün sıkıntılara, sorunlara rağmen -“Salih Müslim” dediniz, “PYD” dediniz- defalarca üst üste açıklamalar yapıyor, diyor ki: “Biz Türkiye’yle iyi geçinmek istiyoruz.” Şimdi, siz ne kadar samimi derseniz bu sıkıntı.

Ben diyorum ki, oradaki Kürtlerin Türkiye'ye siyaseten de, toplumsal olarak da, ekonomik olarak da ihtiyacı var; Türkiye'nin de onlara ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz ve bu anlamda çıkarların örtüştüğünü biz düşünüyoruz. Bunu iyi değerlendirip, iyi analiz edip buna yönelik politika oluşturmak gerektiğini söylüyoruz. Farkındayız, bakın, Suriye’deki bu durum yüzünden, yoğunlukla o durum yüzünden Türkiye'de barış süreci ne hâle geldi.

Ben burada bir şey söylemek istiyorum, özellikle AK PARTİ’li vekillere, grup başkan vekillerine söylemek istiyorum: Bu ülkeye yaptığınız iyiliklerden en büyüğü bence çözüm süreci konusunda AK PARTİ'nin irade göstermiş olmasıydı. Bir noktaya gitti, gidemedi, kırıldı, döküldü, hatalar oldu, şu oldu, bu oldu ancak başka gruplardan partinize yönelik olarak “Siz çözüm sürecini başlattığınız için bu kadar kan akıyor.” gibi yapılan eleştiriler konusunda bence çözüm sürecini sonuna kadar sahiplenecek tavrınızda ısrar etmeniz gerekiyor. Bu noktada kesinlikle geri adım atmamanız gerektiğini düşünüyoruz. Eğer bugün kan akıyorsa çözüm süreci başladığı için değil, şu veyahut da bu gerekçeyle, şu veyahut da bu sebeple rafa kaldırıldığı içindir diyoruz. Dolayısıyla, şu an hem Orta Doğu’daki genel gerilim, savaş durumu Türkiye’nin içine de yansıyor, evet, Meclisin içine de yansıyor. Bakın, özellikle son günlerde şu Meclisin içerisinde artan tansiyonu biz görüyoruz, sürekli artıyor.

HALUK İPEK (Amasya) – Silahı bırakın bir kere, bir kere.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Bakın, arkadaşlar, birbirimize bağırıp çağırabiliriz, dünya kadar polemik de yapabiliriz ancak şöyle bir durum söz konusu: Biz mevcut olan sorunlar üzerinden birbirimize vuruyoruz ama mevcut olan sorunların çözümü için adım atamıyoruz. Şimdi, sorun var mı? Herkes muzdarip mi bu sorunlardan? Bakın, ben şuna inanıyorum, iddia ediyorum, kulislerde de konuşuyoruz arkadaşlarla: Ben bütün siyasi partilerde olan insanların, neredeyse hepsinin Türkiye’nin gidişatından memnun olmadıklarını görüyorum, bunu konuşuyoruz, kimse memnun değil arkadaşlar, bu sıralarda oturan arkadaşlar da memnun değil.

MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) – Öyle bir şey yok.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Memnun musunuz, her şeyden memnun musunuz? Yani, şu ülkede son üç beş ay içerisinde binden fazla insanın -askerdir, polistir, gerilladır, sivildir, yaşlıdır, gençtir- ölmesi memnuniyet verici bir durum mudur?

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Sayın Vekilim, teröristle ilgili bir şey söyle, bu samimi konuşmalarınızı dinleyelim.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Ya, geçelim şu lafları artık, kınadın, kınamadın, terör mü, değil mi…

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Hayır, kınama değil yani. Şu anda, orta yere bomba patlatacak…

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Başka bir şey konuşuyoruz burada. Terörist dediğinizle iki yıl konuştunuz siz.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Kiminle konuşmuşuz?

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Konuştunuz tabii, kötü de yapmadınız, bu kötü bir şey değil. E, dediniz, konuştunuz canım.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Çözüm sürecinin son bulmasının sebebini lütfen açıklar mısınız? Çözüm süreci neden son buldu? 2 polisin ensesinden kurşun sıkarken niye konuşmadınız?

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Bugün Dışişleri Komisyonunda Bakan Bey şunu söylüyor: “Efendim, PYD Rusya’da bir büro açmış, arkasına Abdullah Öcalan’ın fotoğrafını koymuş.” diyor, buradan vurmaya çalışıyor. Ya, Abdullah Öcalan’la iki yıl boyunca görüşmeler yapıldı. Nereye savruluyoruz? Bir daha geriye, fabrika ayarlarına mı savruluyoruz? Şu an farkındayız, bir kavga, bir savaş, bir çatışma durumu olduğu için herkes kendi yarasına bakıyor. Tabii ki bakacak, yarasına bakacak. Herkesin kanı da kırmızı, o kan her bedenden kırmızı akıyor. Her ananın gözyaşının da biz tuzlu olduğunu biliyoruz o açıdan, insani açıdan baktığınız zaman. Fakat, ortada şu an bir mesele var ve mesele uluslararası bölgesel güçlerin girmesiyle daha ağırlaşıyor. Bunu söylüyorum, bu bir tespit.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Konuşabilmek için terörün bitmesi lazım, teröristin silahı bırakıp gömmesi lazım. Konuşma zemini yok şu an önümüzde.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Şimdi, biz şunu söylüyoruz: Bakın, arkadaşlar, ya el insaf, Türkiye’de yeni kavramlar çıkıyor. “Konuşabilmek için terörün bitmesi lazım.” Ya, bu ülkede binlerce akademisyen imza attı diye yeni bir kavram türetildi “akademik terör”. Ben bunu dışarıda anlattığım zaman gülüyorlar, biliyor musunuz? Gülüyorlar, gerçekten gülüyorlar. Katılmayabilirsiniz, diyebilirsiniz ki bu yanlış, bu yanlış, bu yanlış. Karşıt bildiri de yapabilirsiniz. Ya, böyle bir şey yok ki.

Ya, bakın, öyle bir noktaya savrulmuşuz ki kim ağzını açarsa “HDP; aha, bunlar terörist.” Sürekli olarak bunu pompalıyorlar. Siz ulusal basına bakıyorsunuz, değil mi? Size yakın olan medyanın bu mevzuyu nasıl işlediğinin farkında mısınız?

Bizim söylediğimiz şudur: Şu an herkes bir savaş psikolojisine savrulmuş durumda. Mevcut durum o kadar gergin ki -bundan kastım- herkes kendi evine çekiliyor, herkes kendi yarasına bakmaya çalışıyor. Ama, bakın, biz siyasetçiyiz diyoruz.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – İhanet etmeyen Kürtlerin yarasının hepsi bizim yaramızdır, biz hiç ayrı görmüyoruz.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Bütün bu vahim duruma rağmen, siyasetçilerin yapması gereken, toplumun duygusal anlamda içine girdiği durumun…

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Kürtlerin hepsinin yarası bizim yaramız, yeter ki teröristle iş birliği yapmasınlar.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – …yani acı, öfke, bütün bunların ötesinde, aklıselim dediğimiz noktaya gelmesi ve “Evet, arkadaşlar, kötü gidiyor, iyiye giden bir taraf yok.” Vekilim diyor ki: “Biz memnunuz.” Ekonomi kötüye gidiyor, turizm kötüye gidiyor -biliyoruz- endüstri kötüye gidiyor, maliye kötüye gidiyor.

HASAN TURAN (İstanbul) – Biz terörizmden memnun değiliz ya.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Yani, vallahi biz memnun değiliz, halkın geneli de memnun değil. Size oy veren insanların da önemli bir kısmı memnun değil.

HASAN TURAN (İstanbul) – Terörizmden kimse memnun değil.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Bakın, geçen gün ben burada bir şey söyledim, bu Yeni Şafak gazetesi sürekli çarpıtıyor. Sürekli yani ağzından aldığı lafı 180 derece çevirip başka türlü ifade ediyor. Şunu söyledik, dedik ki: 1 Kasım seçimlerinde insanlar sandığa gittikleri zaman -bir daha söylüyorum, umarım bu defa çarpıtmaz- dediler ki: “Biz AK PARTİ’yi tek başına iktidar görmek istiyoruz.” Böyle bir karar çıktı. Ne kadar adil; adil değil, bunu tartışırız. Bize göre adil olmadı, size göre olmuş olabilir ama en nihayetinde toplumda, ülkede, ekonomide istikrar olabilir diye -sizin verdiğiniz söz buydu, ölümler olmayacaktı, istikrar olacaktı politik anlamda, ekonomik anlamda- şimdi, insanlar gittiler sandığa, oy verdiler, tek başına Hükûmet oldunuz, kurdunuz. Ama 1 Kasımdan sonra, 1 Kasım öncesine nazaran biz gerilimin, kutuplaşmanın, ölümlerin daha arttığını, insanların daha tedirgin olduğunu, daha fazla istikrarsızlaştığımızı görüyoruz, yanlış mı görüyoruz? Diyoruz ki: Bakın, bu bahar geliyor, bu bahar iki şeye vesile olabilir. Bu bahar tansiyonun düşmesi, kademeli olarak, belki zorlayıp karşılıklı hatalarımızı görüp çözüm sürecine geri dönmenin yollarını arayabiliriz. Eğer müdahale olmazsa olumlu anlamda, pozitif anlamda katkı olmazsa bu baharla birlikte ortalığın daha fazla kızıl kıyamet olacağına dair yeterince emare var. Bunu söylediğimiz zaman lütfen, rica ediyoruz, bir tehdit olarak almayın, bir korku mevzusu değil, Allah’tan başka kimseden korkumuz yok ama bu memleketin geneli için, Türklerin de Kürtlerin de burada yaşayan diğer insanların da geleceği için çok ciddi kaygılarımız var. Eğer bu şekilde gidersek yani Sayın Dışişleri Bakanının Komisyonda söylediği şekliyle dönüp hatalarımıza bakıp ders çıkarmadan böyle olduğumuz şekliyle, şu hâliyle biz devam edersek öyle bir toslarız ki duvara gerçekten dönüp toparlayacak mecalimiz kalmaz.

HASAN TURAN (İstanbul) – Bu cümlenin içinde tehdit var, tehdit!

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Onun için -yani şimdi dış politika konuşurken sürekli iç politikaya da giriyoruz çünkü iyice iç içe girmiş durumda bu iki mevzu- biz şunu söylüyoruz, tekrar söylüyoruz: Türkiye’nin de Kürtlerin de Türklerin de…

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – 5 Şubatta, yirmi gün önce Birleşmiş Milletlere ülkenizi şikâyet ettiniz.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Bitireyim lütfen, iki dakika kaldı, bitireyim.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Sayın Vekilim, bu konuda…

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Lütfen, bak, zamanınız kayıyor. Bak, yirmi saniye hakkımdan yediniz.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Sayın Başkan versin.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Şunu bitireyim, yine söyleyin.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Bakın, yirmi gün önce ülkenizi Birleşmiş Milletlere şikâyet ettiniz. Bu konudaki düşüncelerinizi de öğrenebilir miyim?

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Çıkıp kürsüden konuşabilirsiniz sonradan.

Siz devam edin.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Şimdi, tamam, arkadaşlar…

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, lütfen karşılıklı konuşmayalım.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Ya, ilk defa yirmi dakika aldım, bırakın bir…

BAŞKAN – Sayın Özsoy, siz Genel Kurula hitap edin lütfen.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Şimdi, şöyle söyleyelim: Zamanımız az, bir daha ben tekrar etmekte fayda görüyorum.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Yirmi gün önce ülkenizi şikâyet ettiniz.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Diyoruz ki her şeye rağmen… Olumsuzluk var, görüyoruz, ölümler var, görüyoruz. Arkadaşlar, görüyoruz bunları, hepsi için de inanılmaz acı hissediyoruz. Bunu da hiç, kesinlikle, öyle hamaset olsun diye, işte, gerçek duygularımızı falan saklıyoruz, böyle bir durum yok. Her ölüm karşısında insan olan herkes üzüntü duyar, duymuyorsa sıkıntı var. Bunu hepsi için söylüyoruz. Eğer bir insan ölüyorsa, günahı ne olursa olsun, ölmüşse biz üzüntü duyarız, oh çekecek bir durumumuz yok.

Duygular kabarmış ama rasyonel aklın devreye girmesi lazım. Tekrar söylüyoruz: Türkiye’nin yapabileceği, kendisine, Türklere, Kürtlere, Orta Doğu’ya, herkese yapabileceği en iyi şey, bir an önce Suriye’deki Kürtlerle, “terörist” olarak ifade ettiği PYD’yle, YPG’yle bir an önce ilişki kurması, pozitif ilişki kurması, Kürtlere orada aşırı baskı yapıp Kürtleri başka seçeneklere itmemesi, kayıtlara geçsin diye söylüyoruz, bu hâlâ imkân dâhilindedir diyoruz. Bu bir seçenektir arkadaşlar.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – PKK’yla ilişkinizi bitirin, gelin beraber kurarız.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Bunu yaparsınız, yapmazsınız ama biz siyaseten sorumluluğumuz gereği bunu söylüyoruz. Bunu yaparsanız hem orada ilişkilerin düzelmesine katkınız olmuş olur hem Türkiye’de iç tansiyonun düşmesine…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – …belki çözüm sürecine bir daha geri dönüş için bir zemin şansımız olabilir.

Yok zamanım, değil mi Başkanım?

BAŞKAN – Tamamlayınız Sayın Özsoy, bir dakika sadece, buyurun.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Sayın Milletvekili, yirmi gün önce ülkenizi şikâyet ettiniz Birleşmiş Milletlere. Ne hissediyorsunuz, bunu öğrenmek istiyorum.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Siz devam edin.

BAŞKAN – Sayın Özsoy, devam edin lütfen.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Acil eylem çağrısı…

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Biz, bakın…

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Siz şikâyet ettiniz, siz.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Bakın, biz ülkemizi kimseye falan şikâyet etmiyoruz.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – 5 Şubat 2016, siz, bizzat sizin imzanızla.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Biz AK PARTİ Hükûmetinin dış politikasının bu ülkeyi birçok savaşın eşiğine getirdiğini düşünüyoruz ve bunu burada söylediğimiz gibi her yerde de söylüyoruz.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Yaptığınız eylemi kabullenemiyorsunuz.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Bunu durduracaksınız. Hem sınırın o tarafında hem sınırın bu tarafında, Kürtlerle şu an mevcut konjonktür ne kadar ateşli olursa olsun, dostane ilişkiler kurup tarihî bir Kürt-Türk ittifakıyla bütün bu halkları güçlendirerek çıkarabilirsiniz. Bu mümkündür, tercih de sizindir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özsoy.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – 5 Şubatta ülkenizi Birleşmiş Milletlere siz, sizin imzanızla şikâyet ettiniz. Ne hissediyorsunuz, bunu öğrenmek istedim, fazla bir şey istemedim.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkanım, biraz evvel…

BAŞKAN – Sayın İnceöz, sayın milletvekili de…

Buyurun, siz mi konuşacaksınız?

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Şöyle: Zeki Bey’e yönlendireceğim. Sayın Başkanım, az evvelki hatip konuşmasında hem çözüm sürecinin tarafımızca bitirildiğini söylemek suretiyle hem biraz evvelki politikalarımız nedeniyle bugünkü ortamın oluştuğunu söylemek suretiyle, grubumuza ve milletvekillerimizi de ayrı ayrı zikretmek suretiyle sataşmada bulunmuştur. Sataşmadan söz istiyoruz ama Zeki Bey konuşacak efendim.

BAŞKAN – Sayın İnceöz, yani isim getirerek bir sataşma olmadı, ben de dinledim Sayın Özsoy’u.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – “Grup başkan vekilleri, milletvekilleri” dedi. Yok, ben cevap verebilirim.

BAŞKAN – Yok, fark etmez. Tamam, isterseniz sayın milletvekili söz alabilir ama sataşma yok burada, onu ifade etmeye çalışıyorum. Çok ısrarcıysanız ben yine de söz veririm, bu konuda bir sıkıntı yok.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Bütün bunları söylerken “milletvekilleri, grup başkan vekilleri” demek suretiyle…

BAŞKAN – Peki Sayın İnceöz.

Buyurunuz Zeki Bey. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Kocaeli Milletvekili Zeki Aygün’ün, Bingöl Milletvekili Hişyar Özsoy’un 85 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ZEKİ AYGÜN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, konuşmacıyı dinlerken bir akışkanlık içerisinde, evet, o, ülkenin kötüye gittiğini, gidişatın iyi olmadığını söyledi; biz, hayır, iyiye gittiğini ifade eden bir açıklama yaptık. Tabii, bunu yaparken de peşinden de şunu yaptı: “Türkiye’deki ölümler, şunlar, bunlar eğer hoşunuza gidiyorsa buna diyecek bir şey yok.” dedi. Bu ölümlerin ve bu kadar vahşetin kimse arkasında durmaz, kimsenin hoşuna gitmez. Bakın, geçen hafta yine sizlerin vermiş olduğu önergeyle ilgili bir konuşma yapmıştım, sahadan bilgiler getirdim. Bu hafta da size sahadan bilgiler getireyim. Bu hafta Van’da ve Hakkâri’deydim. Hakkâri’de sivil toplum örgütleriyle toplantı yaptım. Oradaki insanların söylediği şey şu: “Evet, bu huzuru istiyoruz, şunu istiyoruz, kalkınmayı istiyoruz, her şeyi istiyoruz.” diye söylediler. Ben de kendilerine şunu söyledim: Burada, on üç yıldan beri yapılması gereken bütün hizmetler yapıldı. Hizmetler yapılırken makineleri yakanların yanında mı duracaksınız veyahut da bunları yapanların yanında mı duracaksınız?

İkincisi, devlet kudret elini gösterdi, şimdi üç yıldır şefkat elini gösterdi. Bu üç yıl içerisinde size gösterilen bu şefkat elini nasıl değerlendirdiniz? Hakkını aradığınız insanlara zulmettiniz ve onlardan haraç istediniz, verilmeyince arabasını, evini ve kendisini kurşunladınız ve bu yüzünüzü gördü. Şimdi, ne diyorlar? “Öz yönetim ve özerklik peşinden.” Ya ülkeyi bölenlerin yanında olacaksınız ya onların karşısında olacaksınız. Bin yıl beraber yaşadığımız kardeşliği pekiştireceğiz dedim. Eğer ülkeyi bölenler varsa çıksın dedim ve hiç kimse çıkmadı orada. Ülke birlik ve bütünlüğünden bahsettim.

Onun için, değerli dostlar, sizin bir kere bunu ayırt etmeniz lazım. Onun için, biz, toplumun vermiş olduğu bu izlenimle ülkenin iyiye gittiğini söylüyoruz. Tabii ki Orta Doğu’da bugün küresel güçlerin oynamış olduğu oyununun maşalığını yapanlar ülkenin iyi gitmediği söyleyecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZEKİ AYGÜN (Devamla) – Ama bugün bu gidişat -tabii ki dünyanın gidişatı iyi değil ama- Türkiye’nin gidişatı, onların karşısında dik duruşu iyidir. Biz bunu söylemek istedik.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aygün.

Buyurunuz Sayın Özsoy.

HİŞYAR ÖZSOY (Bingöl) – Sayın Başkan, yani, sayın hatip yaptığı konuşmasında “Biz bunları, bunları yaptık, devletin şefkat elini gösterdik, siz ne yaptınız?” dedi. Yani, burada açık bir sataşma var.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – “Maşa” dedi.

BAŞKAN – İki dakika size de söz veriyorum.

Buyurun.

3.- Bingöl Milletvekili Hişyar Özsoy’un, Kocaeli Milletvekili Zeki Aygün’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

HİŞYAR ÖZSOY (Bingöl) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bakın, burada sorunlarımızı konuşurken bile egemen dil ne kadar yansıyor bize. Bakın, diyorsunuz ki: Devletin kudret eli, şefkat eli... Değil mi? Kudret… Şefkat… Biz ne “kudret” diyoruz ne “şefkat” diyoruz, “eşit” diyoruz.

HASAN TURAN (İstanbul) – Devletin iki eli de vardır yani.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Eşit diyoruz, bunu anlatmaya çalışıyoruz. Devlet niye vatandaşına şefkat yapsın? Ya böyle bir saçmalık olur mu? Devlet ile vatandaş arasında bir toplumsal sözleşme olur, toplumsal sözleşme; hak olur, hukuk olur, vatandaşın sorumlulukları olur, yerine getirecek şeyleri olur. Ya devlet niye kudret göstersin, niye şefkat göstersin? Bizim bu egemen dilden bir çıkmamız lazım. Çok devletçi çok… Ve AK PARTİ’nin, böyle çeperden gelip devlete gelen AK PARTİ’nin bu dili kullanması gerçekten çok rencide edicidir. Onun için, önce bir durup bu kullandığımız dile bir bakalım.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Şefkat… Şefkat…

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Kudret değil, şefkat değil, eşit. Bunu söylüyoruz.

Bunun dışında, bakın…

HASAN TURAN (İstanbul) – Eşit olamaz. Kudret gerekirse kudret olur, şefkat gerekirse şefkat olur.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Ya, karşılıklı suçlamalarla hiçbir yere gidemeyiz.

Bakın, siz, buraya getirin bütün 317 vekili, sabahtan akşama kadar bizim burada irademizi kırmaya çalışsalar da bir yere gitmeyiz arkadaşlar, geçelim bunları. Bizi, oturup, bir köşeye sıkıştırmakla bir sonuca gidemezsiniz. Başka bir şey söylüyoruz burada.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Birleşmiş Milletlere şikâyet ettiniz sizin imzanızla.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Kimse kimseyi şikâyet etmiyor. Ortada şöyle bir durum var.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Yirmi gün önce, sizin imzanızla şikâyet ettiniz.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Bakın, biz bir daha söylüyoruz: ”Tercih sizindir.” diyoruz. Türkiye'nin bu durumdan, Kürtlerin bu durumdan çıkabilmesinin bütün olumsuz koşullara rağmen, hâlâ bir yolu bir şansı vardır diyoruz ve bu siyasal tercih meselesidir. Eğer bugün bu tercihleri yapmaz, bu kararları almazsak yarın dizimize çok vuracağız. Bunu söylüyoruz. İnşallah, o noktaya gelmez. Bunun için de siyasal iktidarın sorumluluk alması, bütün olumsuzluklara rağmen aklıselimi savunması ve Kürt sorununda hem sınırın o tarafında hem sınırın bu tarafında mutlak surette barışçıl bir yol izlemesi lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) – Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Birleşmiş Milletlere 5 Şubat dilekçesini niçin verdiniz? Ne istediniz? Sizin imzanızla verildi.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Katliam yaptığınız için verdik.

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Hadi canım sende!

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Katliam yaptığınız için verdik. Merak etme, daha çok şikâyet olacak.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özsoy.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bangladeş Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/411) (S. Sayısı: 85) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerine gruplar adına başka söz talebi yoktur.

Şimdi, tümü üzerinde soru-cevap işlemini başlatacağım.

Sisteme giren milletvekili yoktur.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE BANGLADEŞ HALK CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA GÜMRÜK KONULARINDA İŞBİRLİĞİ VE KARŞILIKLI YARDIM ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 12 Nisan 2012 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bangladeş Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 1’inci madde üzerinde gruplar adına ilk konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Mevlüt Karakaya.

Buyurunuz Sayın Karakaya. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA MEVLÜT KARAKAYA (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sıra sayısı 85 olan Türkiye Cumhuriyeti ile Bangladeş Halk Cumhuriyeti Arasında Gümrük Konularda İş Birliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde 1’nci madde konusunda grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, ben de buradan, bu kürsüden vefatının yıl dönümü münasebetiyle Profesör Doktor Necmettin Erbakan’ı ve onunla birlikte aynı dönemde siyaset yapan Başbuğumuz Alparslan Türkeş’i, yine merhum Süleyman Demirel’i, merhum Bülent Ecevit’i bu vesileyle saygıyla, rahmetle anıyorum.

Yine, aynı şekilde Hocalı katliamının yıl dönümü münasebetiyle şehit edilen kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, bu katliamı gerçekleştiren canileri de kınıyorum.

Değerli milletvekilleri, tabii, gelişen ve sürekli artan bir dünya ticareti var. Para hareketleri neredeyse tamamen serbest duruma geldi, mal ve insan hareketleri çok yoğunlaştı. Dünya ticaret hacmi artıkça, seyahat eden yolcu sayısı yükseldikçe gümrük sorunları da artmaya başladı. Sadece artma değil, yine bu gelişmelere bağlı olarak yeni ticaret yöntem ve tekniklerinin gelişmesi, dış ticaretin finansmanında uygulanan yeni yöntemler ve benzeri teknikler dolayısıyla çeşitlenerek bu sorunlar artmaya başladı. Tabii, bu, önemli ölçüde kayıplara neden olmakta, ekonomik kayıplar olduğu gibi, sosyal, sağlık açısından da ciddi sorunların taşınmasına da neden olabilmekte. Bu maksatla 1953 yılında Dünya Gümrük Örgütü bir taslak sözleşmeyi tavsiye ediyor. Bunun devamında, yine birçoğumuzun malumu, gümrük idarelerinin karşılıklı yardımlaşmasına ilişkin tavsiye kararı yayınlıyor ve daha sıkı iş birliğinin gerçekleşmesi için 1977 yılında Dünya Gümrük Örgütü tarafından hazırlanan Nairobi Sözleşmesi’ni onaylıyor ve Türkiye de 1982 yılında bu sözleşmeyi onaylayarak taraf oluyor.

Bugün üzerinde konuştuğumuz tasarı Türkiye Cumhuriyeti ile Bangladeş Halk Cumhuriyeti arasında gümrük suçlarını önlemeye ve yardımlaşmaya yönelik bir anlaşma, bilgi değişimi yanında gümrük memurlarının eğitimi, karşılıklı uzman değişimi gibi teknik birtakım konuları da içermekte.

Değerli milletvekilleri, ülke Bangladeş, bu vesileyle bir iki konuyu da hatırlara getirmek istiyorum. Bangladeş dost ve bir kardeş ülkemiz. Türk ve Bengal halklarının sekiz asırlık bir dostluğu söz konusudur. Beş yüz yıl süreyle Türk ve Moğol hâkimiyetinde kalan, 1757 yılında İngiliz, 1947 yılından sonra da Pakistan egemenliğine girmiş olan bir ülke. 1971 yılında bağımsızlığını kazandı, 1974 yılında Türkiye, bağımsız bir ülke olarak Bangladeş’i tanıdı, 1976 yılında Dakka’da Türkiye Büyükelçiliğini açtık, yine 1981 yılında da Bangladeş’in Ankara Büyükelçiliği açıldı.

1976 yılından bu yana, başta ticaret anlaşması olmak üzere çok sayıda anlaşma imzalanmıştır. Bu ülkeyle başta ticaret anlaşması ve bunun yanında kültürel, askerî, eğitim, yine birçok konuda anlaşmalar imzalanmıştır. Karşılıklı ticaret hacmimiz, dış ticaret hacminin büyüklüğü içerisinde belki çok önemli rakamlarda olmasa da yine 1 milyar civarında, hatta 1 milyarı aşan bir öneme sahip ülkedir.

Burada, bir konuyu dile getirmekte fayda var. Bangladeş halkı, kurtuluş mücadelemizde, kendi aralarında toplayarak Kuvayımilliye’nin mücadelesinde başarılı olması için, karınca kararınca önemli bir miktar olmasa da bir yardımda, maddi destekte bulunmuştur. Aynı şekilde, manevi desteğini dualarında hiçbir zaman esirgememiş olan bir ülkedir.

Biliyorsunuz, Büyük Atatürk’e, burada, Bangladeş’te duyulan sevgi ve saygı da yine son derece önemli. Başta Dakka olmak üzere iki metropolde iki bulvara Mustafa Kemal Atatürk adının verildiğini görüyoruz. Yine, birçok eğitim kurumuna Mustafa Kemal adının verildiğini görüyoruz. Bangladeş halkının Mustafa Kemal’e olan sevgisi dolayısıyla, doğan çocuklarına yine Mustafa Kemal adını verdiklerini görüyoruz ve 1921’de millî şair Kazi Nazrul İslam’ın yazdığı “Kemal Paşa” olarak isimlendirdiği destan da okullarında ve okullarındaki kitaplarda okutulmaktadır.

Değerli milletvekilleri, tabii, Türk Hava Yollarının buraya olan seferleri var, TİKA’yla ilgili yapılan birtakım hizmetler var. Yani burası ülke olarak yapılması gereken, ilişkilerinin geliştirilmesi gereken ve millî mücadelemizde ciddi katkıları olan bir ülke.

Onun için, ben bu sözleşmenin hayırlı uğurlu olmasını dileyerek, dış siyasette de bir iki konuya değinmek istiyorum, özellikle gümrükler konusuna.

Biliyorsunuz, geçmişte, gümrüklerde özellikle ticaretle ilgili olarak hayalî ihracatları da biz ülke olarak yaşadık. Yine, gümrük uygulamalarında dâhilde işleme rejimleri konusunda çok ciddi sıkıntılar çektik. Yani buralarda yapılan hatalar, yanlışlar, ihmaller, kontrolsüzlükler bu ülkenin gerçek anlamda yerli üreticilerine de ciddi sıkıntılar verdi. Bunu birçok üründe, birçok alanda, birçok sektörde ifade etmek, örneklerini vermek de mümkündür. Bunların önemli bir kısmı yine basından, medyadan izlediğimiz, gördüğümüz şeylerdir. Daha geçen ay, ocak ayında yine çok önemli ölçüde hayalî ihracatla ilgili konular gündeme geldi ve bu konuların, bir şekilde gümrüklerin kontrol altına alınamadığını tekrar görmüş olduk.

Değerli milletvekilleri, bakın, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak ülkeler arasındaki her türlü ilişkiyi her alanda geliştirme noktasında katkı vereceğimizi ifade ediyoruz. Türkiye, ülkeler arasındaki ilişkilere çok sayıdaki karmaşık sorunlar merceğinden değil, karşılıklı menfaat ilkesine dayalı, iş birliğini ve dostlukları geliştirici fırsatlar ve girişimler penceresinden bakmalıdır.

Sonuç olarak Türkiye, dış siyasetini Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi temeline dayalı, millî çıkarları karşılıklı olarak önceleyen bir vizyonla ve sahip olduğu tüm imkânları azami suretle seferber ederek hayata geçirmelidir.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Karakaya.

Madde üzerinde, gruplar adına ikinci söz, Adana Milletvekili Sayın Meral Danış Beştaş.

Buyurunuz. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bangladeş Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu maddeden ziyade ben genel olarak Türkiye’de ülkemizin dış politikasına ilişkin görüşlerimi genel çerçeve olarak kısaca paylaşmak istiyorum sizlerle.

Doğrusu, Türkiye’nin dış politikası, yansımaları, iç politikadan çok da farksız değil. İç politika ve dış politikanın zaten birbirinden bağımsız olarak değerlendirilmesi, siyasi yaklaşımlarının ayrıksı olması pek mümkün değil. Genellikle de bu meselede Türkiye’nin özellikle son yıllarda ve son, Suriye’deki iç savaştan sonra dış dünyada nasıl bir itibar kaybına uğradığını, Türkiye’nin uluslararası bilinen, tirajı en büyük gazetelerde, dergilerde, manşetlerde nasıl nitelendirildiğini hepimiz çok iyi biliyoruz.

Malum, Türkiye’de basın-yayın özgürlüğü yok artık. Hiç kimse özgürce yazı yazamıyor, düşüncelerini açıklayamıyor, işlenen suçları gazetelerine haber konusu yapamıyor ve bu konudaki sansür ve yasaklar ülkenin Cumhurbaşkanı tarafından bizzat yönetiliyor ve Hükûmet de kendini bunları uygulamakla görevli addediyor. Hâlâ cezaevinde bulunan gazeteciler bu meselenin en önemli göstergelerinden biri. Niye bunu söyledim? Çünkü dış basına, gerçekten, Türkiye’de yaşananların çok daha objektif, reel bir yaklaşımla yansıdığını biliyoruz.

Türkiye'nin dış politika yaklaşımı “sıfır sorun”du, çok iyi biliyoruz. Stratejik Derinlik kitaplarında ve bu konudaki yol haritalarında “sıfır sorun”, “Bütün komşularımızla iyi geçineceğiz.” tezleriyle hareket edildi ama bugün geldiğimiz aşamada -çok sıkça ifade edildiği gibi, moda deyimle, ben de söyleyeyim- sıfır komşumuz kaldı neredeyse. “Sıfır sorun”dan “sıfır anlaşma”ya vardık. Yani, komşumuz kimler kaldı? Suudi Arabistan ve Katar dışında kimlerle -bazı ayrıntılara değinmeden söylüyorum- dost kaldık, ilişkilerimiz iyi? Bunu yüce Meclisin takdirine sunuyorum tabii.

Niye bu hâle geldik? Çünkü bizim dış politikaya, Hükûmetin dış politikaya yönelik yaklaşımı, diyor ki: “Bizim iç işlerimize karışamazsın. Biz her türlü kararı verebiliriz. Sizin ülkenizle ilgili de karar verebiliriz -Suriye’de olduğu gibi, Mısır’da olduğu gibi- biz kendi yönetim tarzımızı ve anlayışımızı size ihraç edebiliriz ama siz bizim iç meselelerimizle ilgili asla bir söz edemezsiniz. ‘Sizin hak ve özgürlük sorununuz vardır.’ diyemezsiniz. Siz ‘Ülkede işkence vardır, basın-yayın özgürlüğü yoktur.’ diyemezsiniz. En çok gazetecinin tutuklu olduğu ülke olduğumuzu söyleyemezsiniz. Söyleyemezsiniz, söyleyemezsiniz. Bu bizim iç işimiz.” diyor. Deminki sataşmalarda, doğrusu, değerli milletvekili arkadaşlarımın sataşmaları bazen öyle bir ufuk açıyor ki, o resmî olarak söylenmeyen sözler bazen buradan, bilinçaltından ortaya çıkıyor.

Mesela demin, ismini bilmediğim bir milletvekili arkadaşım dedi ki: “Bizi niye şikâyet ediyorsunuz? Siz bizi Birleşmiş Milletlere kendi imzanızla şikâyet ettiniz.” Ederiz, bu bizim görevimiz.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - E, tamam, işte, ben de onu demek istedim.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Bu meseleye yaklaşım nedir? Türkiye’nin uluslararası sözleşmelere yaklaşımı nedir? Diyor ki: “Ben en ileri derecedeki uluslararası sözleşmeleri imzalayayım, Türkiye Büyük Millet Meclisinde de onaylayayım ama bu sözleşmelerin getirdiği hak ve yükümlülükleri, vatandaşa getirilen hakları asla tanımayayım, vatandaşım buna yaklaşırken bu şikâyetleri yapamasın.” Buna, doğrusu, avukatlık yıllarımın ilk dönemlerinde tanık olmuştum.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, bildiğiniz üzere, 1987 yılında imzalandı, sonra bireysel başvuru hakkı kullanıldı. Biz mahkemelerde yaptığımız savunmalarda “Bu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin şu maddesine aykırıdır.” dediğimizde mahkeme başkanları, hâkim ve savcılar bize vatan haini gözüyle bakıyorlardı. “Nasıl şikâyet edersiniz, sözleşmeyi niye söylersiniz?” Allah, Allah! Ya biz bu sözleşmeye imza attık, iç hukukta bu iş çözülmezse, bu da hukuk mekanizmasıdır, biz oraya gideriz. Bu bizim hakkımız, bu iç hukukun bir parçası. Neyse, oradan nereye geldik? Şuraya geldik: Anayasa’da bazı değişiklikler yapıldı ve artık Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı durumlardan dolayı gidişimiz o kadar sert tepkiyle karşılanmasa da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği kararlara uymamak konusundaki direniş devam ediyor.

İki gün önce burada AK PARTİ’li bir milletvekili “Hukuk sokağa çıkma yasaklarına ilişkin noktayı koydu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi karar verdi.” dedi. Doğru değil, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi sokağa çıkma yasaklarına ilişkin esas hakkında bir karar vermedi; aksine, tedbir kararlarıyla ilgili bir kısmını reddetti, bir kısmını kabul etti. Kabul ettiklerine dair de uygulanmadı ve maalesef tedbir kararı verilen insanlar tek tek öldürüldü Cizre’de. Buna rağmen, şu anda gelip yanıltmaya yönelik “Bu ulusal üstü mahkemenin kararları işte bu şekildedir.” şeklinde söyleniyor.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Terörizmi savunmak için mahkemeye mi başvuruyorsunuz, insaf! Siz nasıl hukukçusunuz ya, hukuka hiç mi saygınız yok sizin? İnsaf ya!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Biz niye başvuruyoruz? İç hukukta idari pratik, Hükûmet, yargıyı tümüyle eline alarak verdiği talimatlarla…

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Teröristlerin haklarını korumak için mi başvuruyorsunuz acaba?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – …bu kararları aldırmakta ve bu konuda yaptığımız başvurulara dair de maalesef kendi tutumunu devam ettirmekte.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Hanımefendi, sizin diplomanız geri alınmalı, teröre destek veriyorsunuz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – İşte, Birleşmiş Milletler mekanizmaları, Avrupa Birliği Konseyi üyesi ülkelerin başvurabileceği mekanizmaları, bu konudaki ulusal üstü sözleşmelerin getirdiği yetkileri biz Halkların Demokratik Partisi olarak tabii ki kullanırız. Türkiye Birleşmiş Milletler sözleşmelerini süs olsun diye mi imzaladı? İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni öyle çerçeveye koyup, buna bakıp bakıp “Ben ne kadar büyük bir insan hakları savunucusu ülkeyim.” diye mi imzaladı?

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Teröristleri müdafaa için yapıyorsunuz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Eğer burada, Türkiye'de basın-yayın özgürlüğü yoksa, işkence varsa, sivil halka yönelik katliamlar varsa ve siz bu mekanizmalara, bu sözleşmelere aykırı bir Hükûmet icra ediyorsanız tabii ki bizim görevimiz, sorumluluğumuz ve yetkimiz bu başvuruları yapmaktır. Bu, bir eleştiri konusu bile olamaz, eleştiri konusu bile olamaz.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Kimin için yaptınız? O başvuruyu kimin için yaptınız, söyleyin.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Biz herkes için bu başvuruyu yapabiliriz. Biz Cerattepe için de yapabiliriz.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Öyle mi? Hadi yapın.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Soma için de yapabiliriz, Sur için de yapabiliriz, Cizre için de yapabiliriz, Gezi için de yapabiliriz.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Bakın, terörist için yaptınız, terörist.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Biz Halkların Demokratik Partisi için sizin gibi bu gözlüklerle, tek taraflı, at gözlükleriyle hayatı değerlendirmiyoruz.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Yakalandınız. 5 Şubat 2016… Yakalandınız, yakalandınız, belgesi var bunun.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Evet, Türkiye'de şu anda Hükûmet görevini icra eden parti ve Hükûmet yaklaşımını şöyle ortaya koyuyor, diyor ki: “Benim iç sorunum bu. Sizin başvuru mu yapmanız gerekiyor? Ne âlâ. Ben İnsan Hakları Kurumu kurarım. Ben ombudsmanı da getiririm kurum olarak.” İşte dün kişisel verilerle ilgili kanun tasarısı ertelendi bütçe sonrasına. “Ben bu kurulları oluştururum, siz oraya gitmeyin.” AYM’deki düzenleme de buna ilişkindi.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Sonuç ne oldu Hanımefendi, sonuç? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ne dedi?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – “Gelin, iç hukukta bunu çözelim.” Tabii ki çözelim. Biz, çok meraklı değiliz, Strazburg’a gitmeye, Cenevre’ye gitmeye, Lahey’e gitmeye meraklı değiliz. Biz, Ankara’da, İstanbul’da, Diyarbakır’da bu meseleyi çözmek istiyoruz. Peki, ne yapılıyor? İnsan Hakları Kurumu diye kurulan kuruma yapılan başvurulara bakıyoruz: Bir kere, objektif ve hakları koruyan bir yaklaşımdan uzak. Ombudsman diye atanan kişi Hrant Dink cinayetinin azmettiricilerinden biri ve konuşmalarında kadınları bile reddeden, “dezavantajlı grup” diye nitelendiren… Bu kadar kıyamet koptu, ombudsmanın hakkı olduğu hâlde bölgede tek bir inceleme yapmayan kurul…

Diğer yandan, Kişisel Verileri Koruma Kuruluyla ilgili bizim parti olarak şerhlerimiz var, diyoruz ki: 79 milyon insanın kişisel verisini teslim edeceğimiz kurul niye böyle oluşsun, niye sadece Hükûmet ve Cumhurbaşkanı görevlendirsin? Gelin, kaynakta çeşitliliği artıralım. Bu kurul gerçekten kişisel verileri koruyacaksa bu konuda evrensel normlara, ulusal üstü sözleşmelere uygun bir şekilde yapalım. Hayır, sen benim vatandaşımsın, ben istersem seni döverim, istersem severim –demin söylediği gibi- kudret de gösteririm, şefkat de gösteririm; işte, biz, bu yaklaşımı reddediyoruz. Biz devletin vatandaşa hizmet etmesini savunan bir yaklaşımla siyaset yapıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Peki, sonuç ne oldu bu mahkemelerde?

BAŞKAN – Tamamlayınız Sayın Beştaş.

Buyurun.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Uluslararası mahkemeler size ne dedi, onu da söyleyin.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Daha bekleyin bizi, şikâyetlerimiz bitmedi.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Hadi, Lahey’e de…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Süreç devam ediyor, merak etmeyin.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Lahey’de, Uluslararası Ceza Mahkemesinin önünde yargılanacak bu fiiller.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Önce siz Türkiye’de yargılanacaksınız.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Bu suç fiilleri… Orada tek tek tarih önünde failler hesap verecek. Çünkü şu anda Türkiye, Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsü’nü imzalamıyorsa, insanlığa karşı suçlara dair sözleşmeyi imzalamıyorsa tümüyle bu korkusundan ibaret. Tabii ki biz bunu biliyoruz, bunun farkındayız ama Türkiye taahhüdüne rağmen hâlâ UCM Statüsü’nü tanımadı, hâlâ imzalamadı. Bu vesileyle şu çağrıyı da yapmak istiyorum: Eğer bir kaygınız yoksa gelin, Uluslararası Ceza Mahkemesinin yargılama yetkisini Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak kabul edelim. Bangladeş ve diğer ülkelere ilişkin iş birliklerini konuşalım ama Türkiye’nin içler acısı, Türkiye’nin dışarıda dostunun kalmadığı bir ortamda, gelin, insan hakları standartlarını birlikte yükseltelim diyorum.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Beştaş.

Madde üzerinde gruplar adına üçüncü konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Özcan.

Buyurun Sayın Özcan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA ALİ ÖZCAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Bangladeş Halk Cumhuriyeti Hükûmeti arasındaki gümrük anlaşmasıyla ilgili konuşma almış bulunuyorum.

Elbette, uluslararası ilişkilerimizi geliştirmemiz gerekir, ticaretimizi geliştirmemiz gerekir, ekonomimizi geliştirmemiz gerekir ama bütün bunlardan önce, bu sözleşmelerden önce en önemlisi ülkemize huzuru, barışı ve istikrarı getirmek gerekir. Bugün, baktığımız zaman, bizim ülkemizde huzur, barış, istikrar var mı? 1 Kasım seçimlerine giderken bu memlekete huzur getirmek için, istikrarı getirmek için, terörü durdurmak için propaganda yaptınız, oylarınızı artırdınız ama bugün ülkede huzur yok, doğu ve güneydoğu ateş içinde ve memlekette istikrar yok. Bunun gibi yüz tane anlaşma da yapsanız ticaret bitmiştir, ekonomi iflas etmiştir ve ülkemizde artık ticaret adamları yarınlarını görememektedir. (CHP sıralarından alkışlar)

Bir atasözü vardır: “Benim oğlum bina okur, döner döner yine bina okur.” Bu “bina”yı da ben ekliyorum. Ben de bu memlekete barış gelene kadar, bu doğu ile batı arasındaki algı, ortak düşünce, kardeşlik ve insan hakları, özgürlük gelinceye kadar bu kürsüde “Barış, barış, barış!” diye haykıracağım. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

Bugünün meselesi değil ki bu. 1990’lı yıllarda faili belli cinayetler oldu; yakınlarımızı kaybettik, insanlarımızı kaybettik, yazarları kaybettik, sendikacıları kaybettik, gazetecileri kaybettik. O gazetecilerin yakınları burada, şimdi bu kürsüde, bu Mecliste. Devlet adına cinayet işledik, o devlet adına cinayet işleyenler sonuçta cezalarını gördüler. Onun için, devlet cinayet işlemez, devlet adına da kimse cinayet işlemesin. Eninde sonunda -biraz önce arkadaşımızın dediği gibi- Lahey’de yargılanmak diye bir şey söz konusudur.

Gazi olaylarını mı söyleyelim, Maraş’ı mı söyleyelim, Sivas’ı mı söyleyelim, en son Suruç’u mu söyleyelim, Diyarbakır’ı mı söyleyelim, Ankara’yı bir kez, bir kez daha mı söyleyelim, İstanbul’u mu söyleyelim? Biz bütün bunları konuşamıyorsak, kendi aramızda bir ortak mutabakat sağlayamıyorsak, bu halk zaten bizden bunu beklerken Mecliste neleri konuşuyoruz? Yüzlerce, belki de daha fazla ülkelerle ticari sözleşmeyi konuşuyoruz. Eğer binalara, yüksek binalara, bölünmüş yollara önem verdiğiniz kadar insanlığa önem vermiş olsaydınız, insan hak ve özgürlüklerine önem vermiş olsaydınız ve bu savaşın durması için burada Cumhurbaşkanı dâhil “Barış, barış!” diye seslenmiş olsaydınız biz bugün bu duruma gelmeyecektik.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Barış dediğimiz zaman da başka şeyler söylüyordunuz siz, öyle değil mi?

ALİ ÖZCAN (Devamla) – Uluslararası güç odaklarının bu bölgede uyguladıkları politikaların bir parçası olduk. Bunun sebebi icra hükûmetidir, bunun sebebi AKP iktidarının Hükûmetidir ama daha sonra dengeler değişti; o bölgelerde enerji politikası var, petrol politikası var ve orada bu politikalardan dolayı dengeler değişince Orta Doğu’nun ağabeyi, lideri olmak iddiasında olan Sayın Cumhurbaşkanının bugün o memlekette hiçbir şekilde kıymeti kalmamış, hiçbir memleketle, Suudi Arabistan dâhil, hiçbir memleketle ilişkisi yoktur. Ve bu değişen politikalara dahi ayak uyduramadınız ve sonunda, Rusya ile Amerika ittifak yaptılar ve açıkta kaldık.

Suriye politikasının yanlışlığı… Emevi Camisi’nde Cuma namazını kılacaktık, şimdi sınırdan öteye gidemiyoruz ve Orta Doğu politikası şu anda bir bataklığa sürüklenmiştir, Orta Doğu politikasında bir çıkmaza girmiş durumdayız. Orta Doğu’yla ilgili şimdi özgün ve belirgin bir politikamız yok maalesef, varsa yoksa ajandanızda tek bir şey var: “Recep Tayyip Erdoğan’ı nasıl başkan yapacağız?”

CİHAN PEKTAŞ (Gümüşhane) – Aslanlar gibi yapacağız!

ALİ ÖZCAN (Devamla) – Yaparsın.

CİHAN PEKTAŞ (Gümüşhane) – Yapacağız, yapacağız.

ALİ ÖZCAN (Devamla) – Yaparsın ama memleketi de başkanlık uğruna ikiye bölersin…

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Bal gibi yapacağız!

ALİ ÖZCAN (Devamla) – …kan revan içerisinde bırakırsın. Bugünkü durumda sizlerin vicdanı huzur içerisinde mi? Vicdanen düşünmüyor musunuz? Evinize gittiğiniz zaman, yatağa kafanızı koyduğunuz zaman bu durumdan memnun musunuz?

SUAT ÖNAL (Osmaniye) – Bu millet nasıl Başbakan yaptıysa, nasıl Cumhurbaşkanı yaptıysa öyle de başkan yapar.

ALİ ÖZCAN (Devamla) – Ben Cumhurbaşkanına buradan bir kez daha sesleniyorum: Her gün her yerde konuşuyor, bir gün de “Barış.” de, “Barış.”; ağzından bir barış çıksın, bu savaşın durması için ağzından “barış” kelimesi çıksın. Ve ben buradan yine sesleniyorum -1994’te belediye başkanıyken ben SHP’nin il başkanıydım, hukukum var kendisiyle, siz daha o zaman tanımazdınız bile- diyorum ki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a: Gel, ne zaman istersen Nusaybin’e gidelim, Şırnak’a gidelim, orada birlikte barış türküsünü söyleyelim, bak o zaman Türkiye’de savaş nasıl durur.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – O türküleri biz söylerken siz neredeydiniz?

SUAT ÖNAL (Osmaniye) – CHP olarak Kürt milletvekillerini bu Meclisten, bu kürsüden attığınız günleri unuttun mu?

ALİ ÖZCAN (Devamla) – Ben sizinle ilgili bir şey söylesem bu kadar tepki vermiyorsunuz ama Cumhurbaşkanıyla ilgili bir şey söylediğim zaman hepinizin ayranı kabarıyor. (CHP sıralarından alkışlar)

Ahmet Davutoğlu danışmanken stratejik dönüşüm tezleri vardı…

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Türkiye'nin Başbakanından bahsediyorsun biraz daha seçkin bir dil kullanmayı tercih et, Türkiye'nin Başbakanından bahsediyorsun.

ALİ ÖZCAN (Devamla) – …iflas etti. Sıfır sorun, sıfır ilişkiye döndü; vay, vay, vay! Bugün dünyada ekonomik, stratejik konjonktür olarak gerçekleşen dönüşümü iyi okuyamadınız ve şu anda diplomatik bir enkaz var ve dış politikada köklü bir değişikliğe ihtiyaç var.

Terör iki şeyden kaynaklanır, bir mezhepten, bir de etnik kökenden; bunu asla silahla bitiremezsiniz, ideolojiyle olan şeyleri minimize edebilirsiniz ama bunu asla bitiremezsiniz. Bunu Özel Harekât timleriyle bitirme şansınız yoktur, bunun masada halledilmesi lazım.

İstihbaratınız sıfırdır. İstihbarat, merhalelerden yükselmiş adamlar başında olduğu zaman verimli olur; akıl ister, beceri ister, güç ister ama siz ne yaptınız? Yargıyı ve istihbaratı teslim ettiğiniz, sonra “paralel” adını verdiğiniz eski ortağınızla 17-25 skandalı sonrası yollarınızı ayırırken onların yerlerine, liyakati olmayan insanları getirdiniz. İstihbarat önemli ama ondan önemlisi istihbarat doğru uygulanacak, sonuç alınacak; işte, zayıf halka budur. Onun için MİT Müsteşarı istifa etsin veya şimdi, bugün aldığınız bir kararla bir yere gönderin, bir yere gönderin arkadaşı büyükelçi yapın, bir an evvel ülke MİT’in başındaki bu insandan kurtulsun.

Bu dünyada, tarih önünde er geç ve Allah’ın huzurunda, öbür dünyada hesap vereceksiniz, hesap vereceksiniz, bunu aklınızdan çıkarmayın. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

Bu meselenin her zaman iddia ettiğimiz gibi Mecliste ve siyasi partilerin bir araya gelerek ve toplumsal bir uzlaşmayla ancak çözülebileceğini söylüyorum. Tüm partilere buradan çağrı yapıyorum: Araştırma komisyonlarından, falan filan onlardan vazgeçin. Gelin, hep beraber bu yaraya merhem olalım, merhem olalım. Halk bizden merhem olmamızı istiyor. (CHP sıralarından alkışlar) Burada gece gündüz bizi avara kasnak konuşturmayın ve sabahlara kadar da meşgul etmeyin.

Teşekkür ediyorum, sağ olun. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özcan.

Sayın Gök, sisteme girmişsiniz.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

37.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Anayasa Mahkemesinin, tutuklu gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül’le ilgili vermiş olduğu hak ihlali kararından memnuniyet duyduklarına ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, bir müddet önce MİT tırları davası nedeniyle haklarında soruşturma başlatılan Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Sayın Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Sayın Erdem Gül’ün Anayasa Mahkemesine yapmış oldukları bireysel başvuruyla ilgili konuda Anayasa Mahkemesi bugün tutuklanmalarıyla ilgili olarak hak ihlali kararı vermiştir. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, haksız yere tutuklanan, haber yazma ve halkın da haber alma hakkının dolaylı olarak ve doğrudan olarak engellendiği bu haksız tutuklamayla ilgili Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu bu hak ihlali kararını memnuniyetle karşıladığımızı, bir ağır kusurun, Erdem Gül ve Can Dündar’la ilgili verilen haksız bir kararın “Artık neresinden dönülürse kârdır.” şeklinde tezahür eden bu kararın ülkemizde ifade özgürlüğü açısından, demokrasi açısından önemli olduğunu düşünüyorum ve bu kararı alan Anayasa Mahkemesi üyelerini de kutluyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gök.

Buyurunuz Sayın Baluken.

38.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Anayasa Mahkemesinin, tutuklu gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül’le ilgili vermiş olduğu hak ihlali kararından memnuniyet duyduklarına ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Levent Gök’ün belirtmiş olduğu haberi bizler de büyük bir memnuniyet ile büyük bir coşkuyla öğrenmiş olduk. Sayın Can Dündar ve Sayın Erdem Gül’ün haksız bir şekilde tutuklanmaları, tecrit koşulları altında tutulmaları, cezaevlerinde haksız bir şekilde bekletilmeleri bütün ülke ve dünya kamuoyunun vicdanını kanatıyordu. Bu yönüyle Anayasa Mahkemesinin bu haksız karara karşı bir “Hak ihlali vardır.” tespitini yapması son derece önemlidir. Umarız ki bu karar MİT tırlarıyla ilgili haber yapan gazetecilerin değil o tırları çetelere gönderenlerin yargılanmasının da yolunu açar. AKP Hükûmeti döneminde IŞİD, El Nusra, El Kaide çetelerine her türlü lojistik, askerî, ekonomik desteklerin verildiği artık bir sır değildir. Dolayısıyla yargılanması gereken fiil, bunlarla ilgili gerçekleri dile getirenlerin yargılanması, bununla ilgili haberleri yapan gazetecilerin yargılanması değil, uluslararası sözleşmelere göre bu suçu işleyenlerin bir an önce yargı önüne çıkarılmasıdır. HDP olarak temennimiz ve takibimiz bu suçu işleyen AKP Hükûmeti yetkililerinin bir an önce yargı önünde yargılanmalarıyla ilgili süreci takip etmektir.

Diğer taraftan, tabii, Sayın Can Dündar ve Erdem Gül şahsında tutuklu gazetecilerin ve basın özgürlüğüyle ilgili gelinen durumun gündemleştiği bir dönemde bu karar üzerine tekrar bütün kamuoyunu özgür basının, muhalif basının susturulmaya çalışıldığı, basın üzerinde her gün sansür uygulamalarının yoğunlaştığı bir dönemde basın özgürlüğüne sahip çıkma noktasında bir duyarlılığı devam ettirme çağrısını yapmak istiyoruz. Sayın Can Dündar ve Erdem Gül cezaevlerinden çıkabilirler ama bu hâlâ içerideki gazetecilerin cezaevlerinde bulunma ayıbını ortadan kaldırmıyor. Türkiye’de bir tek gazetecinin bile cezaevinde bulunması bizim açımızdan, Halkların Demokratik Partisi açısından kabul edilemezdir. Kaldı ki sadece halkı bilgilendirmek için kendi görevini yapan gazeteciler, sokak ortasında başlarına silah dayatılarak tehdit edilebiliyorlar, her gün sokak ortasında işkence görebiliyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bağlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamamlayınız Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – TOMA’larla, tazyikli sulu müdahalelerle, coplarla sokak ortasında darp edilebiliyorlar. Bütün bu ayıpların kaldırılması için basın özgürlüğüyle ilgili düzenlemelerin yapılması, basın özgürlüğü önündeki bütün engellerin kaldırılması gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Yargının bu kadar siyasallaştığı bir dönemde Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu bu kararı da kutlamak gerektiğini belirtiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baluken.

Sayın Akçay, buyurunuz.

39.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Anayasa Mahkemesinin, tutuklu gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül’le ilgili vermiş olduğu hak ihlali kararından memnuniyet duyduklarına ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de gazeteci Can Dündar ve Erdem Gül’le ilgili Anayasa Mahkemesinin bu kararını önemli ve sevindirici bulduğumu ifade etmek istiyorum.

Türkiye’de yıllardan beri, uzun yıllardır habercilik ve doğru haber sorunu vardır. Türkiye’de devlet, siyaset ve medya aktörlerinin, yapısı itibarıyla, topyekûn şapkasını önüne koyup değerlendirmesi gerekir. Sadece, kamu yönetimini ve devleti yönetenler açısından değil, medya yöneticileri açısından da objektiflik, doğru haber ve dürüstlük, toplumun gerçekten haber alma hakkına hizmet eden bir yapının hep birlikte oluşturulması gerekir.

Bununla ilgili olarak ayrıca diyebilirim ki herkesin bildiği sır, sırrın ifşası olmaz. Zaten, muhtemelen, elbette yargı sürecinin sonucunu tahmin edemeyiz fakat toplum vicdanında da bu söz konusu davaya konu olan haberle ilgili olarak da kamu vicdanında herhangi bir yerini bulması söz konusu değildir.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akçay.

Sayın Turan, buyurunuz.

40.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Anayasa Mahkemesinin, tutuklu gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül’le ilgili vermiş olduğu hak ihlali kararından memnuniyet duyduklarına ilişkin açıklaması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de bahse konu mahkeme kararını sevinçle karşıladığımızı ifade etmek istiyorum. Ancak, hepinizin bildiği gibi, mahkeme kararları üzerinden partimizin veya iktidarımızın itham edilmesini de doğru bulmuyorum. Geçen dönem, arkadaşlarımızın da büyük katkısıyla adli kontrol gibi, tutuksuz yargılamaların esas olması gibi birçok prensibi beraber burada yasallaştırdık. Asıl olan tutuksuz yargılamaktır. Yerel mahkemelerin kararı da bizim açımızdan hukuka uygun bir karar olarak değerlendirilecektir, Anayasa Mahkemesininki de öyle olacaktır. Dolayısıyla, bu, yargının işidir; yargı kendi içerisindeki sürecinde usulü gözden geçirmiştir, bu kararı vermiştir. Ben, tekrar hayırlı olmasını ümit ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Turan.

X.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, Başkanlık Divanı olarak Anayasa Mahkemesinin tutuklu gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül’le ilgili hak ihlali kararı vermiş olmasından memnuniyet duyduklarına ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, ben de Divan adına özellikle, Anayasa Mahkemesinin bugün Sayın Erdem Gül ve Sayın Can Dündar’la ilgili hak ihlali kararını vermiş olmasından kaynaklı büyük bir memnuniyet duyduğumu ifade etmek istiyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar) Ve bu kararın şu anda cezaevlerinde bulunan tüm tutsaklar için emsal teşkil etmesini de temenni ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, “tutsak” demeyin, tutuklu.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bangladeş Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/411) (S. Sayısı: 85) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 1’inci madde üzerindeki gruplar adına söz talepleri bitmiştir.

Şimdi, soru-cevap işlemine başlayacağız. Sisteme giren sayın milletvekilli yoktur.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2 - (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 2’nci madde üzerinde gruplar adına ilk konuşmacı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sivas Milletvekili Sayın Ali Akyıldız. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ AKYILDIZ (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bangladeş Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair 85 sıra sayılı Kanun Tasarısı hakkında söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

Ben de öncelikle, Anayasa Mahkemesinin Sayın Erdem Gül ve Sayın Can Dündar’la ilgili bugün vermiş olduğu hak ihlali kararından dolayı duyduğum memnuniyeti arz ediyorum ve yargının, az da olsa bazen doğru kararlar verebileceğini görmüş olmak da bizleri memnun etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii ki bu konuda söz aldım ama bu konu, komisyonlarda ve gerekli yerlerde çok ciddi şekilde konuşulduğu için müsaade buyurursanız ben sizlere Sivas’la ilgili, Sivas Demir Çelik Fabrikasıyla ilgili vermiş olduğum Meclis araştırması önergesinin… Ki bu, üç haftadır sürekli ertelenmek durumunda kalıyor, şimdi de bütçe görüşmeleri nedeniyle bütçe görüşmelerinden hemen sonra Meclis Genel Kuruluna gelecek. Bu Meclis Genel Kuruluna geldiğinde siz değerli milletvekillerimizin zaten o zaman çok geniş şekilde konuyla ilgili bilgi sahibi olacağınızı belirtiyorum ama müsaade buyurursanız bu konuda da yine sizlere çok kısa bilgi arz etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun görevlendirmesiyle Sivas Demir Çelik Fabrikasında yaşanan sorunları ve sıkıntıları yerinde görmek, sorunları tespit etmek ve çözüm önerileriyle birlikte güzel bir çalışma yaparak Sayın Genel Başkanımıza bir rapor sunmak amacıyla Cumhuriyet Halk Partisinde oluşan 5 kişilik milletvekili grubuyla birlikte Sivas’a gittik. Ve orada bütün taraflarla yapmış olduğumuz görüşmeler sonrasında hazırlayıp Sayın Genel Başkanımıza takdim ettiğimiz rapor sonrasında Sayın Genel Başkanım 15 Aralık 2015 tarihinde grup toplantısında yapmış olduğu konuşmasında Sivas Demir Çelik sorunuyla ilgili çok geniş şekilde konuşmuş ve çözüm önerisini de grup toplantısında bütün Türkiye’ye ve iktidar partisine önermişti. Sayın Genel Başkanımızın bu çözüm önerisi maalesef dikkate alınmadığı için, biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu konunun Mecliste görüşülmesi ve bir araştırma önergesiyle Meclis Genel Kuruluna getirilmesi ve siz değerli milletvekili arkadaşlarımızla bu konunun çözümünü birlikte bulalım mantığıyla önerge verdik.

Tabii, öncelikle şunu belirtmek istiyorum: Sivas Demir Çelik sorununun çözümü noktasında Sivaslı milletvekili arkadaşlarımın tamamı hemfikirdir yani bu konuda, iktidar partisindeki milletvekili arkadaşlarım da bu konunun çözümü noktasında bizimle beraber aynı düşüncedeler ve bu konunun çözümü noktasında destek veriyorlar. Hani bunu niye belirtiyorum? Özellikle iktidar partisine belirtiyorum. Bütçe görüşmelerinden sonra Meclis Genel Kuruluna geldiğinde araştırma önergemiz “Ya, bu, Cumhuriyet Halk Partisi tarafından verilmiştir, muhalefet partisi tarafından getirilmiştir.” düşüncesiyle ön yargıyla hareket edilmeden bunun çözümünü birlikte bulalım istiyorum. Hatta şunu da öneriyorum: Eğer isterseniz Meclis araştırması noktasında siz de bir önerge verin, bu önergeleri birleştirelim ve birlikte ortak bir önerge gibi bu konuyu burada görüşerek birlikte de çözüm bulalım. Yani, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz bu konuda samimiyiz ve bu konunun çözümünü istiyoruz. Hani niye bu kadar önemli Sivas Demir Çelik Fabrikasının sorunu? Çok kısaca, on dakikalık süremde çok kısaca bunu arz etmek istiyorum.

Sevgili milletvekili arkadaşlarım, Sivas Demir Çelik Fabrikası, 1987 yılında 40 bin dekar arazi istimlak edilerek yılda 400 bin ton uzun mamul üretim kapasitesine sahip Türkiye’nin en modern haddehanesi olarak kurulmuştu. 1992 yılında da EAF teknolojisiyle çalışan yıllık 450 bin ton sıvı çelik kapasitesine sahip çelikhanesi üretime girmişti. Yıllık 200 bin ton kapalı hurda alanına sahip yani hurda holü atölyesi ambarlarına sahip, saatte 2 bin metreküp kapasiteli oksijen tesisi, su arıtma tesisi, 27 kilometre uzunluğundaki su isale hattı, trafo merkezi, fabrika içerisine uzanan demir yolu ile 115 aile lojmanı, konukevi, 40 adet bekâr lojmanı, düğün salonu, marketi, okulu, camisi, spor tesisiyle komple çok nezih bir tesis olarak Sivas’ın hizmetine ve Türkiye’nin hizmetine sunulmuştu. Ve bu tesis özelleştirilirken 747 çalışanıyla çalışır bir vaziyette özelleştirilmişti. 25 Mart 1998 tarihinde 23297 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan kararla Sivas Ortak Girişim Grubuna (SİVYAT AŞ) 9 milyon 679 bin dolar yani yuvarlak rakam 10 milyon dolarla özelleştirmesi yapılan bu tesis, sağlıklı ve düzgün bir şekilde çalıştırılmadığı ve satış sözleşmesine uyulmadığı için, Özelleştirme İdaresi tarafından Kentbankın vermiş olduğu teminat mektubu nakde çevrilmiş ve SİDEMİR, Kentbankın eline geçtikten sonra da tekrar burası haciz yoluyla satışa çıkarılmıştır. Tam bu dönemde de Kentbanka devletin, TMSF’nin el koyması sonucu bu SİDEMİR tekrar devletin eline geçmiştir. Ve -sürem az kaldı, ben onun için tamamını Genel Kurulda o zaman görüştüğümüzde sizlere arz edeceğim- tekrar 2004 yılında Erol Evcil grubuna burası satılmış ve TMSF bu satışı onaylamıştır. 2004 yılından sonra yine bu tesis sağlıklı bir şekilde çalışmamış ve mahkeme kararıyla buraya denetim kayyumu atanmış, bugün de hâlâ denetim kayyumu Sivas Demir Çeliki götürmektedir.

Gelinen nokta şu sevgili arkadaşlar: Bakın, bugün itibarıyla Sivas Demir Çelik kapatılmış, 600’ün üzerinde çalışanı maalesef sokakta aç ve işsiz durumda. Bu, çalışanlarının boyutuyla baktığımızda durum. Bir de devletin boyutuyla baktığımızda -demin söylediğim gibi yuvarlak rakam- 10 milyon dolara sattığımız bu tesis, özelleştirdiğimiz bu tesis, bugün devletimize 210 milyon dolar borcunu ödememekte -yani vergi borcu, SGK prim borcu vesaire- yani devletimizin bugün SİDEMİR’den alacağı olan -sayın valimizin resmî açıklamasıdır- 630 milyon TL alacağını tahsil edemiyoruz. Bu nedenle, Sivas Demir Çelik bu kadar önemli. Bu nedenle Sivas Demir Çelikin üzerinde bu kadar duruyoruz. Hani, demin söylediğim gibi “Ya, Cumhuriyet Halk Partisi verdi bu önergeyi, boş ver, nasılsa muhalefet partisidir. Biz peşin olarak bunu reddedelim.” mantığıyla hareket etmeyeceğinize inanıyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisinin grup başkan vekilleriyle bu konuyu birkaç kez birlikte konuştuk. Değerli grup başkan vekillerimiz de bu konuda hassasiyetlerini gösterdiler ve üzerinde durduklarını, kendi milletvekili arkadaşlarıyla da görüştükten sonra bu konuyu değerlendireceklerini belirtmişlerdir. Ben umutla bekliyorum, bütçe görüşmelerinden sonra bu konu görüşüldüğünde ben birlikte bu konuyu çözeceğimize inanıyorum.

Değerli arkadaşlar, Sivas, maalesef, sorunlar ve sıkıntılar yumağı hâline dönüşen bir dönemi yaşıyor. 10 Aralık 2015 tarihinde Meclise vermiş olduğum bir soru önergem vardı ama hâlâ buna da cevap gelmiş değil. Ha, niye… En az yirminin üzerinde soru önergem var ama bu da önemli bir konu olduğu için bunu tekrar burada sizlerin bilgilerine arz etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Sivas ilinde kamu hastanelerinin birleştirilmesi sıkıntısı yaşadık. Sivas’ta bir bölge hastanesi kuruldu. 1.200 yatak kapasiteli bölge hastanesi daha sonra 600 yatak kapasitesine düşürüldü. Sivas’ta hizmet vermekte olan eski adıyla SSK Hastanesi, yeni adıyla Devlet Hastanesi ve eski Numune Hastanesi, yeni hastaneyle birleştirildi 1.200 yatak kapasiteli Sivas Bölge Hastanesi bu iki hastaneyle birleştikten sonra toplam yatak kapasitesi 837’ye düşürülerek Sivas, âdeta, özel hastanelere sevk edilen, özel hastanelere hastanın gönderilmesini teşvik eden bir düşünceye, bir anlayışa bırakılmıştır.

Bir başka konu şu: Sivas’ta eski Numune Hastanesinin yerinin TOKİ’ye peşkeş çekileceği belirtilmektedir ve bir endişem de şu; bunu da sordum ama soruma cevap alamadım: TOKİ aracılığıyla üç gün sonra buranın da TÜRGEV’e verileceği dedikoduları basında geniş şekilde yer almaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayınız lütfen Sayın Akyıldız.

ALİ AKYILDIZ (Devamla) – O nedenle Sayın Sağlık Bakanımızın bu hassas konularda soru önergemize lütfen cevap vermesini… Sivas kamuoyunun bu konulardaki beklentilerinin ve sorularının cevabını biz de birlikte bekliyoruz Sayın Bakanımızdan.

Evet, değerli arkadaşlar, demin söylediğim gibi, bütçe görüşmelerinden sonra bu Meclis araştırması önergemizi birlikte, beraber değerlendireceğimize ve birlikte bu konuyu çözeceğimize inanıyorum ve Sayın Başkanın da sabrına sığınarak hepinize çok çok teşekkür ediyorum, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akyıldız.

2’nci madde üzerinde gruplar adına ikinci söz Halkların Demokratik Partisi adına Diyarbakır Milletvekili Sayın İdris Baluken’e aittir.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

85 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerine söz almış bulundum. Bu sözleşmenin içeriği Türkiye ile Bangladeş arasındaki birtakım gümrük anlaşmalarını düzenlemek; ancak tabii ki dış politikayla ilgili o kadar büyük sorunlar var ki, Türkiye AKP Hükûmeti eliyle o kadar büyük sorunlar girdabının içerisine sürüklendi ki burada gerçekten böyle herhangi, suya sabuna dokunmayan sözleşmeleri tartışmak da mesai kaybı dışında hiçbir işe yaramıyor. Dolayısıyla biz de özellikle bu fırsatla, çıkıp bu yapılan dış politika yanlışlarıyla ilgili bazı uyarıları bu kürsüden ifade etmeye çalışıyoruz.

Şimdi, AKP’li hatipler buraya çıkınca her şeyin güllük gülistanlık olduğunu, memleketin işte her zaman iyiye doğru gittiğini, aslanlar gibi bir başkanlık sistemi falan getireceklerini de söylüyorlar ama sanırım, halkın bu konudaki duygusunu, sokağın bu konudaki endişesini, kaygısını ya anlayamıyorlar ya da anlamak istemiyorlar. Hani, “İyi giden ne var?” diye baktığımızda, biz iyi giden hiçbir şey görmüyoruz. Yani bu ülkede içeride oluk oluk kan akıyor, her gün onlarca cenaze kalkıyor, bir ay içerisindeki ölen insan sayısını artık tutamayacak, not edemeyecek düzeye geliyoruz. Dış politikada bütün büyük ülkelerle sorun yaşıyoruz, bölgesel bütün ülkelerle ilişkiler bitmiş, Suriye’de bir savaş eşiğine gelmişiz. İçeride ekonomi çökmüş, içeride turizm çökmüş, demokrasi yok, basın özgürlüğü yok. Onun üzerine çıkıp burada “İşler iyi gidiyor.” demeyi doğrusu biz hayretle karşılıyoruz.

Şimdi, bunları kabul etmediğiniz sürece, bunlarla yüzleşmediğiniz sürece bunları düzeltmek de mümkün değildir; önce kabul edeceksiniz, yüzleşeceksiniz, teşhisi doğru koyacaksınız, sonra da onun üstüne çözüm ve tedavi yöntemini belirleyeceksiniz.

Bakın, dış politikayla ilgili, biz avazımız çıktığı kadar, burada AKP’nin yürüttüğü mezhepçi, tekçi dış politikanın, çetelerle iş tutan dış politikanın Türkiye’nin başına her geçen gün daha büyük belalar açtığını söylüyoruz. Bütün süreç bizi doğrulayacak şekilde gelişiyor; Rusya’yla ilişkiler bitme noktasına geliyor, çeteler pahasına Amerika günde 6 kez artık Türkiye’den yapılan açıklamaları yalanlama noktasına geliyor. İç güvenlikle ilgili inanılmaz sorunlar yaşıyoruz ama hâlâ bu politikada ısrara devam ediyorlar, anlamak mümkün değil.

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) – Anlaman mümkün değil zaten.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bakın, bunlara öyle yerinden itiraz edileceğine çıkıp buradan cevap verilebilir. Nettir yani Türkiye’nin çetelerle iş tuttuğunu artık Cumhurbaşkanı ve Davutoğlu da söylüyor. Bakın, Davutoğlu, 23 Şubatta bir dergiye, bir gazeteye yapmış olduğu röportajda: “Suriye devleti eğer bugün kontrolü ele alamıyorsa bunda bizim Hükûmetin oraya vermiş olduğu desteğin payı var.” diyor. Yani Azez’deki, Cerablus’taki durumla ilgili Davutoğlu, Türk Hükûmetinin, Türkiye Hükûmetinin vermiş olduğu desteğe açık işaret ediyor. “Bizden olmasaydı, şu anda Suriye’deki mevcut gelişmeler çoktan farklı bir noktada nihai sonuca ulaşmıştı.” demeye getiriyor.

Aynı şekilde Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün sanırım, yine muhtarlara yaptığı zülüm toplantısında...

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Herkes rızasıyla geliyor.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – …diyor ki: “PYD’yi terör örgütü olarak görmüyorlarsa El Nusra’yı niye aynı şekilde değerlendirmiyorlar?” Açıktan bütün dünya kamuoyuna “El Nusra’yı terör örgütleri listesinden çıkarın, El Nusra bizim için terör örgütü değildir.” demeye getiriyor.

MUSTAFA KÖSE (Antalya) – Böyle mi anlıyorsunuz, ne alakası var.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Çarpıtma!

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Çok nettir.

MUSTAFA KÖSE (Antalya) – Hayır, ne alakası var? Çarpıtıyorsun.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Hayır, hiçbir çarpıtma yok. Yaptığı açıklamayı okuyun. “El Nusra’ya niye terör örgütü diyorsunuz?” diyor.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Birbirinden farkı yok, PYD’nin El Nusra’dan farkı yok.

MUSTAFA KÖSE (Antalya) – Öyle demiyor.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – O konuşmanın ayrıntılarına bakarsanız söylediği sözler son derece net. Yani Türkiye'nin temel politikası bugüne kadar Suriye’de Kürt karşıtı, çete yanlısı bir hat üzerinden gittiği için, işte, Türkiye'nin başı beladan eksilmiyor.

“Kobani düşecek, Azez düşmeyecek.” üzerinden şekillenen bir dış politika var. Kobani’nin düşmesi için ellerini ovuşturanlar Azez’de El Nusra’nın, Ahrar-uş Şam’ın başı sıkışınca “Biz angajman kurallarını uygularız.” tavrına giriyorlar. “Azez düşmeyecek.” diye bütün dünyanın gözünün içine baka baka “El Nusra’nın, Ahrar-uş Şam’ın hamisi biziz.” diyorlar. İşte, sorun ve sıkıntı buradan kaynaklanıyor. Dünya kadar yanlışınız her geçen gün ortaya çıkıyor. Tutarsız bir dış politika, neresinden tutarsanız zerre kadar tutarlılık yok. İsrail’e “terör devleti”, “Binlerce Filistinlinin kanına giren bir devletle asla oturmayız.” diyordunuz, sonra sözcüleriniz kalkıp İsrail devletinin dost devlet olduğunu açıklıyor.

Suudi Arabistan’la her türlü işi tutup bu çeteleri finanse ediyorsunuz, Suudi Arabistan’a İncirlik’i açıyorsunuz ama Suudi Arabistan, işte, dün “Biz Suriye krizinde Putin’le görüşmeler yapıyoruz. Putin’le görüşmelerimiz iyi bir hat üzerinden ilerliyor.” açıklaması yapıyor.

Sisi’ye “darbeci” diyordunuz, karşıtlık yapıyordunuz; bugün Sisi’nin ekibini Türkiye’ye davet etmenin yollarını açıyorsunuz. Sisi’yle aynı koalisyonda, aynı mezhepçi Sünni ittifak içerisinde, bir blok içerisinde yer alıyorsunuz yani “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!” derler. Siz şu anda Mısır’la oluşturulan o aynı Sünni ittifakın içerisinde misiniz, değil misiniz? Askerî olarak öyle bir iş birliğiyle bütün Orta Doğu’yu bir mezhep çatışmasının içerisine sürükleyecek bir yapılanmada yer aldınız mı, almadınız mı? Bunlara cevap vermeniz lazım.

Başika’ya asker gönderdiniz, elleri ovuşturup Musul’a girmenin hazırlığını yaptınız, bir telefonla -söylediğiniz bütün cümlelerin aksine- Başika’dan, oradan askerleri apar topar çekmek zorunda kaldınız. Yani, bu şekilde tutarsız, ağırlığı olmayan, itibarı olmayan çıkışlar yaptığınız zaman, bunun üzerinden dış politika belirlediğiniz zaman tabii ki hem ülke açısından son derece kötü sonuçlar doğurursunuz hem de uluslararası hiçbir itibarınız kalmaz.

Bakın, bütün dış politikayı son dönemde PYD ve YPG üzerinden oluşturmaya çalışıyorsunuz. Bunun için Dışişleri Bakanı çıkıp Amerikalı yetkililerle yaptığı görüşmeleri çarpıtarak Türkiye kamuoyuna sunuyor. Cumhurbaşkanlığı, Amerika Başkanının yapmış olduğu açıklamayı çarpıtarak, içeriğini tamamen ters yüz ederek Türkiye kamuoyuna sunuyor ama yalancının mumu yatsıya kadar yanıyor. Hemen Dışişleri Bakanının açıklamasının üzerinden iki saat sonra Amerika “Biz PYD ve YPG konusunda böyle bir şey demedik, böyle düşünmüyoruz, Türkiye’yle farklı düşünüyoruz, Türkiye’yi de doğru bir politika belirleme çağırıyoruz.” açıklaması yapıyor. Beyaz Saray son dönemde, âdeta ak sarayı ve Dışişlerini yalanlayan bir mesaiyle bütün süreci harcamak durumunda kalıyor. Bütün bunları yapan siz, bütün bunlarla ilgili yanlışlarla yüzleşmeyen siz; sonra da buraya çıkıp Bangladeş’le gümrük anlaşması mesaisiyle bu Meclisin vaktini tüketiyorsunuz.

Buradan hiçbir çıkışın olmayacağını, bu yürünen yoldan asla herhangi bir sonuç alınmayacağını açık bir şekilde ifade etmek istiyoruz. Suriye politikasında bu mezhepçi yaklaşımdan vazgeçeceksiniz, çetelerle iş tutmaktan vazgeçeceksiniz. Bakın, Müslüman Kardeşler üzerinden bütün Orta Doğu politikasını yürüttünüz, şimdi Müslüman Kardeşleri de bütün dünya ülkeleri terör örgütü listesine almaya hazırlanıyor. Yani bu kadar yanlış bir hat üzerinden giderseniz korkunç bedelleri, korkunç faturaları önümüze gelir. Çetelerle iş tutmayıp içeride kendi barışını sağlayan; dışarıda da eğer Kürtler başta olmak üzere, Asuri, Süryani, Ermeni, Arap, Alevi, Sünni, Şii, Nusayri halkları düşman olarak görmeyen, onların iradeleri doğrultusunda şekillenecek sürece barışçıl katkılar sunan bir pozisyon belirlerseniz Türkiye’nin bu işten bir çıkışı olur…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Sayın Başkan, toparlıyorum.

BAŞKAN – Tamamlayınız Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – …temel meselelerle ilgili bir gelişme imkânı yakalanır. Ama onun dışındaki süreçlerde, inanın ki bir ay sonra buradaki gerilimli ortamdan çok daha gerilimli bir şekilde bu kürsülerde konuşmalar yapmak zorunda kalacağız. Hem içeride çok daha vahim, çok daha kanlı, çok daha kötü bir tablo karşımıza çıkacak hem de dışarıda, Suriye’de ve Orta Doğu’da başımıza geleceklere artık Meclis olarak çözüm bulamayacak bir noktaya doğru savrulacağız.

Umarız yol yakınken bu yanlışlardan dönersiniz, umarız bir an önce rasyonel bir aklı devreye koyup içeride ve dışarıda barışı önceleyen politikalarda yoğunlaşırsınız diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baluken.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Turan.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, sayın grup başkan vekili konuşmasında özellikle dış politika alanında mezhepçi bir politika uyguladığımızı ifade ettiler. İzin verirseniz, düzeltmek istiyorum bununla ilgili.

BAŞKAN – Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İki dakika veriyorum.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in 85 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Az önce grup başkan vekili konuşmasında defaatle mezhepçi olduğumuzla ilgili iddiada bulundular. Aslında konuşmanın tümüne baktığımda neresini düzelteyim diye bakıyorum, o kadar çok farklı ithamlarda bulundu ki belki 10 tane, belki 15 tane farklı konuda hak etmediğimiz ifadelerde bulundu. Ama, şunu söyleyeyim: On dört yıldan beri AK PARTİ hükûmetlerinin hiçbir alanda insanların diniyle, mezhebiyle, giyimiyle uğraşmadığını, aksine aradaki tüm engelleri kaldırıp bununla ilgili adım attığını bütün dünya biliyor. Gözümüzü kapayarak kendimize gece yaparız. Onu demekle biz mezhepçi olmayız. Biz kendimizin ne yaptığını biliyoruz. Ayağımız yere sağlam… İnsan odaklı olarak dış politikamızı yönetmeye devam ediyoruz. Siz bunu söylerken bölgedeki mezhepçi olan devletlerin politikasına gizlenmek istiyorsanız bu başka. O bölgede hangi devletin hangi mezhep adına ne işler yaptığını herkes biliyor. Ama, Türkiye El Azez’den de, Kobani’den de, diğer yerlerden de gelen kim varsa bağrını açarak yardımcı olmaya çalıştı, kimseye ön yargıyla yaklaşmadı, gelenin mezhebi nedir diye bakmadı; aksine “Bu coğrafyadaki en kadim medeniyet bizim medeniyetimizdir, ev sahipliği bize yakışır.” dedi, birçok riske rağmen, ekonomik sıkıntıya rağmen bu konuda görevini yerine getirmeye çalıştı.

Onun dışında, muhtarların yaptığı toplantı sürekli dile getiriliyor. Biz, demokrasi usulü içerisinde baktığımızda, en kılcal noktalarımızın, seçimle direkt gelen insanlarımızın muhtarlar olduğunu keyifle biliyoruz. Aslında bu sizin demokrasi anlayışınızı da gösterir. “O seviyeye inince Cumhurbaşkanı görüşmesin.” Olur mu öyle bir şey? Keşke daha çok toplantı yapılsa, keşke daha çok bir araya gelinse -tırnak içerisinde- en tepedeki görevli ile en alttaki birim daha fazla bir araya gelse de ortak bir ruh ortaya konulsa. O yüzden ben muhtarlarla yapılan toplantıyı Sayın Cumhurbaşkanımızdan başka, sizlerin de yapması gerektiğini düşünüyorum, sizler de yapın bunu. Kötü bir şey değil bu, iyi bir şey Sayın Başkan, keşke her zaman yapsak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT TURAN (Devamla) – Bir dakika alabilir miyim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamamlayınız Sayın Turan.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Ama sizin, bu ülkede seçilmiş olmanın ilk başlangıcı olan, en kıymetli yerlerinden birisi olan muhtarlar ile Sayın Cumhurbaşkanının bir araya gelmesinden gurur duymanızı beklerdim ben. Ben istiyorum ki herkes daha fazla bir araya gelsin, her grup daha fazla toplantı yapsın.

Onun dışında, bizim İsrail’le ilgili, Sisi’yle ilgili, diğer meselelerle ilgili duruşumuz dün neyse bugün de o. Yeni bir şey söylemiyoruz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Öyle mi? İsrail terör devleti mi, değil mi?

BÜLENT TURAN (Devamla) – Gazze’ye yapılan saldırıları kınadık, kınıyoruz. Halklar arasındaki diyaloglara ilişkin yapılan vurgunun tonu tartışılabilir, o yüzden bir daha söylüyorum: Biz dün Sisi’nin darbesiyle ilgili de, İsrail’in zulmüyle ilgili de neredeysek orada duruyoruz. Ama bir şey daha söyleyeyim: Terörle ilgili de aynı yerdeyiz. Sizi de aynı yerde durmaya davet ederiz Sayın Başkan.

Ben bir daha söylüyorum: Bu önümüzdeki kanunların daha hızlı geçmesi için ses tonumuzu artırmadan konuları gündeme getirerek düzeltmeye devam edeceğiz.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Turan.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın grup başkan vekili konuşması sırasında demokrasi anlayışımızın olmadığını, muhtarlarla ilgili toplantıyı da o yüzden eleştirdiğimizi söyledi. Sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, size de iki dakika söz veriyorum.

5.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Grup Başkan Vekili, ben “Muhtarlarla niye Cumhurbaşkanı toplantı yapıyor?” demiyorum. Tabii ki muhtarlarla da yapabilir, herkesle de yapabilir ama oradan verdiği mesajlarla bu ülkede yürütmeyi Başbakan Davutoğlu mu yönetiyor, AKP Hükûmeti mi yönetiyor, yoksa saraydan Erdoğan mı yönetiyor, bunu anlamıyoruz diyorum.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) – O seçilmiş Cumhurbaşkanı.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Oradan yapmış olduğu konuşmalarla 78 milyonun değil, sadece bir siyasi partinin Cumhurbaşkanı olduğunu ortaya koyuyor diyorum. Bir Cumhurbaşkanının kapsayıcı olması gerekir.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bunları söylemediniz Sayın Başkan.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Muhtarlarla yaptığı bir toplantıda Meclisteki herhangi bir muhalefet partisine, işini gücünü bırakarak yüklenmemesi gerekir. Diğer siyasi partileri rencide edecek söylemlerden kaçınması gerekir. Ha, “Türkiye tarihinde bugüne kadar bu tarafsızlığı, bu bağımsızlığı gösterecek kaç Cumhurbaşkanı oldu?” diye sorarsanız ayrı bir tartışma konusudur. Ama normalde, Cumhurbaşkanının, partilerüstü, bütün siyasi partilere eşit mesafede olması gereken, Türkiye’nin temel politikalarıyla ilgili de Başbakanın ve yürütmenin yetki alanına girmemesi gereken bir yerde olması gerekir. Anayasal tanımı budur. Ha bu tanımın dışına çıktığı sürece de bizden cevabını almaya devam eder. Bunun demokratik tutuma aykırı olmayla hiçbir ilgisi yok. Eğer kendisi demokratik tutum gösterirse, anayasal sınırlarında kendi işiyle uğraşırsa diğer siyasi partilerden de istemediği cümleleri duymaz ama dediğim gibi AKP Genel Başkanı gibi Başbakanın da işine karışacak, Hükûmete de istikamet belirleyecek şekilde konuşursa, siz kabul edebilirsiniz, biz onu kabul edemeyiz.

Diğer taraftan, bu dış politika çelişkilerinden hangi birine yanıt verdiniz, Allah aşkına?

Sayın Başkan, bir dakikada toparlayabilir miyim?

BAŞKAN – Sayın Baluken, sataşmadan söz veriyorum, iki dakikadır sataşmadan söz hakkı.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Ama sayın grup başkan vekiline de verdiniz.

BAŞKAN – Tamam, herkes için söylüyorum bunu. Bundan sonra vermeyeceğim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun, bir dakika daha; tamamlayınız.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Yani bakınız, sadece İsrail’le ilgili bir soru sordum size. Birkaç ay önce “İsrail terör devletidir -seçim meydanlarında çıkıp- biz asla İsrail’le yan yana gelmeyiz, şunu yaparız, bunu yaparız.” diyen yine bu Hükûmet değil miydi? E şimdi de çıkıp “İsrail devleti ve İsrail halkı dost devlettir, dost halktır.” açıklaması yapıyor.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Aynı yerdeyiz Sayın Baluken, aynı yerdeyiz.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Anlaşmalar pişiriliyor, yakında kamuoyuna sunulacak. Burada söyleyecek, konuşacak yüzünüz kalmaz.

Sisi’yle ilgili aynı durum. Şu anda Sisi’yle birlikte aynı Sünni ittifakın içinde misiniz, değil misiniz? Sisi’yi oraya getiren, Mursi’yi devirmesini sağlayan Suud Kralı’yla yakın ilişkileriniz var mı, yok mu? Hani neresinden bakarsanız bir tutarsızlık var, neresinden bakarsanız bir çelişki var. Söylediğim dış politika tutarsızlıklarının hiçbiri sizin açınızdan doğru değildir. Sizin açınızdan, hiçbiri tutarsız değildir. Siz buraya çıkıp beni yalanlayacağınıza, çıkıp hangi konuda doğru söylemediğimi ifade ederseniz ona göre cevap veririz diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baluken.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Turan.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, tutanaklara geçsin diye ifade edeceğim.

İsrail’le ilgili yapılan tüm süreç, görüşmeler tüm kamuoyunun malumu. Bizim o konuyla ilgili 3 tane temel iddiamız vardı. Bu iddialarımızın hiçbirinden vazgeçmedik. Durduğumuz yer bellidir.

Sayın Başkan az önce “zulüm toplantısı” diye ifade etti muhtarları. O yüzden ben cevap vermeye çalıştım. Aynı şeyi tekrar etmek istiyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Muhtarlar için büyük bir zulüm. Katılan birkaç muhtar söyledi bile.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Turan, sözleriniz tutanaklara geçmiştir.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bangladeş Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/411) (S. Sayısı: 85) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2’nci madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Soru-cevap işlemini başlatacağım.

Sisteme giren milletvekili? Yok.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde gruplar adına ilk konuşmacı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Sayın Veli Ağbaba. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Can Dündar ve Erdem Gül’le ilgili mahkemenin vermiş olduğu kararı sevinçle karşıladığımı belirtmek istiyorum. Biraz önce, AKP Grup Başkan Vekili Sayın Bülent Turan’ı dikkatle dinledim, memnun olduğunu ifade ediyor, inşallah Cumhurbaşkanı da memnundur.

Tabii, biz, aslında geçtiğimiz dönemden AKP Grubunu biliyoruz. AKP Grubu biz buradan konuşurken tutuklu milletvekillerine “terörist” dediler. Yine, aynı AKP milletvekilleri, İlker Başbuğ’a generallere “terörist” dediler, Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’ya “terörist” dediler, ama onlar çıkınca ilk kutlama kuyruğuna giren de sayın AKP milletvekilleri oldu. Bu konuda sizin hakkınızı yememek lazım. (CHP sıralarından alkışlar)

Buradaki milletvekillerimizi, İlker Başbuğ’u arayan ilk sizin milletvekilleriydi. Hanefi Avcı’yı kanal kanal gezdiren yine AKP milletvekilleriydi, sizi kutlamak lazım.

Yani, bazen düşünüyorum da bir söz aklıma geliyor değerli milletvekilleri, bu AKP var ya AKP, adamı yardan ittirirsiniz siz, anasına başsağlığına gidersiniz. Yani gidersiniz taziye evinde anasıyla beraber ağlarsınız. Böyle bu kadar bu işi pişkin pişkin yapabilirsiniz siz.

Hani derler ya bazen, düğün evinin tefçisi ölü evinin yasçısıyız diye. Ya, adamı ittiren sizsiniz, taziye kuyruğuna gidip ağlayan sizsiniz.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Herhâlde bu lafları yargıya söylüyorsunuz değil mi?

VELİ AĞBABA (Devamla) - Bakın, geçtiğimiz dönemde, bir düşünün tutuklanan milletvekillerini, paşaları, gazetecileri, ne yaptınız? Gittiniz, ilk onları kutlayan, ilk onlara geçmiş olsun ziyareti yapan sizsiniz. Burada gördük geçen dönem, ilk geçmiş olsun kuyruğuna, tebrik kuyruğuna siz girdiniz. Ne yaptınız, ne dediniz? “Bunu biz yapmadık, o yaptı.” dediniz. Hani yaramaz çocuklar der ya: “Biz yapmadık, o yaptı.” Şimdi, düşünüyorum da Can Dündar çıkınca herhâlde ilk arayacak sizsiniz. Acaba onu kim yaptı? Şimdi, “Bunu paralel mi yaptı, cemaat mi yaptı?” diyemezsiniz, yargı elinizde.

Ya, şimdi, düşünüyorum, bizim grubu da uyarmak istiyorum: Bunu bile bize yükleyebilirler arkadaşlar. AKP var ya, sayın grup başkan vekilleri dikkat edin, Can Dündar’ın tutukluluğunu bile bize yükleyebilirler, dikkatli olmak lazım. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, ben, tabii, söyleyecek çok söz var ama biraz seçildiğim ille ilgili birkaç şey söylemek istiyorum. Seçildiğim ve temsil etmekten büyük onur duyduğum Malatya’yla ilgili bir şey konuşmak istiyorum. Ben Malatya’yla ilgili konuşacağım. Niye konuşacağım? Çünkü Malatyalılar beni seçiyor. Siz konuşmayabilirsiniz çünkü sizi seçen başkası, seçmenleriniz değil, iliniz değil. Kim seçiyor? Tek seçici seçiyor.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Ayıp ya! Ayıp ya!

VELİ AĞBABA (Devamla) - Onun için, beni Malatyalılar seçiyor, oy veriyorlar ön seçimde. Siz kendi illerinizde konuşmayabilirsiniz, konuşmayın. Siz, bir adam ne diyorsa onu söylersiniz ama ben memleketim Malatya’ya namus sözü verdim, şeref sözü verdim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyelim.

VELİ AĞBABA (Devamla) – AKP milletvekilleri, komşu ilin milletvekili kendi ilinin sorununu konuşmayabilir ama ben Malatya’ya söz verdim; Malatya, sana yapılan haksızlıkları ben gündeme getireceğim, senin hakkını ben savunacağım dedim, onu yapmaya çalışıyorum.

Değerli arkadaşlar, bakın, birçok şey aklımıza gelirdi de bugün yaşadığımız şey aklımıza gelmezdi. Geçtiğimiz günlerde Malatya’dan Adıyaman’a giden insanlar Malatya tabelasının olmadığını gördüler. Bakın, Malatya tabelasının olmadığını gördüler. “Acaba Malatya tabelasının yeri mi değişti?” diye düşündüler, “Bir yanlışlık var mı?” diye düşündüler ya da -bu dönem, gerçi Malatya’da çok olmaz da, Malatyalılar çok yapmaz da; hani yaygın olarak söylenir ya, bazen hırsızlıklar, bazen para kasaları, bazen ayakkabı kutuları diyorlar ya- “Ulan, para da etmez, bu tabelayı kim alsın?” diye düşündüler, tabela yok. Malatya-Adıyaman sınırı değişmiş, tabela yok değerli arkadaşlar.

Bakın, şu resim Malatya il sınırı, geçtiğimiz hafta. Bakın, siz de dikkatlice bakın, görmeyenler de görsün bu sınırı bu vesileyle sayemde. Şimdi, hiç kimsenin haberi olmadan, sessiz sedasız… Bir hafta sonra geçenler şunu gördüler, bakın.

SELİM DURSUN (Sivas) – Seçmenlerine hakaret ediyorsun ya!

VELİ AĞBABA (Devamla) – Bakın, karlar erimiş -Sayın Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarı da burada, Sayın Bakan da burada- Malatya sınırı tam 7.200 metre geri gelmiş. Bakın, 7.200 metre geri gelmiş. Değerli arkadaşlar, anlamadım ki gülelim mi, ağlayalım mı? Tam Aziz Nesin’lik hikâye, bakın arkadaşlar, tabela yok.

TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Çok büyük bir problem! Çok büyük bir problem!

VELİ AĞBABA (Devamla) – Bakın, tabela yok. Burada tabela var, burada sökülmüş. Bakın, burada sökülmüş. Malatya tabelası yok değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Şimdi, ne yapacağız? Acaba o tarihlerde AKP milletvekilleri geçti mi oradan? Geçmemişler, sıkıntı yok. Acaba ne olduğunu çözmeye çalıştık, maalesef, Malatya il sınırı, değerli arkadaşlar, değişmiş, tam 7.200 metre.

Değerli arkadaşlar, bu Malatyalılar var ya Malatyalılar, İstiklal Savaşı’nda gitmiş savaşmışlar, toprak kaybetmemişler…

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Bravo!

VELİ AĞBABA (Devamla) – Kıbrıs’ta savaşmışlar, toprak kaybetmemişler. Sayın Bakan, Kore’de savaşmışlar, toprak kaybetmemişler. Bir karış toprak kaybetmemişiz. Bu memleket 2 Cumhurbaşkanı yetiştirmiş, Özal’ı ve İnönü’yü; bakanlar yetiştirmiş, siyasetçiler yetiştirmiş değerli arkadaşlar. Kimsenin toprağında gözümüz olmamış. Yanı başımızdaki Adıyamanlı kardeşlerimizden, Elâzığlı kardeşlerimizden asla toprak talebimiz olmamış ve bu dönem, maalesef, üzülerek söylüyorum, Malatya AKP’ye 5 milletvekili vermiş.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Buradayız, biz buradayız.

VELİ AĞBABA (Devamla) – AKP varken düşmana gerek yok. Yunanlının, Rus’un yapmadığını AKP’liler yaptı; Malatya’nın sınırını 7.200 metre içeri yaptı arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler) İlk kez, savaşmadan ilk kez toprak kaybettik. Toprak kaybettik, kimin sayesinde? Vallahi anlamadım. Yani nasıl oluyor? Sınırımız 7.200 metre içeri girmiş değerli arkadaşlar.

Bakın, değerli milletvekilleri, bu dönem Malatya çok haksızlığa uğradı. Şimdi, bakın, beldelerimiz kapatıldı, devlet hastanemiz kapatıldı, Sümerbank bazı yandaş iş adamlarına peşkeş çekildi, hırsızlık yapıldı yani. TEKEL, Malatyalıların TEKEL’i, Malatyalıların hakkı olan TEKEL AKP milletvekillerinin gözü önünde peşkeş çekilerek, hırsızlık yapılarak yandaş iş adamlarına verildi.

Bakın, Meteoroloji Bölge Müdürlüğü geçen dönem AKP’li milletvekillerinin gözü önünde taşındı, taşındı değerli arkadaşlar, Meteoroloji Bölge Müdürlüğü taşındı. Malatya Türkiye’nin en önemli tarım kenti. Niye taşındığını anlayamadık. Bina var, personel var, niye taşındığını anlayamadık. Meteoroloji önemli bizim için, kayısımız var, elmamız var, üzümümüz var, ya, niye taşındı bilemedik, ne suçu var bilemedik. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Elâzığ’a taşındı.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Bakın, Malatya bir kepazelik daha yaşadı, bir kepazelik daha yaşadı. İçinde parasıyla TEDAŞ özelleştirildi. Kime verildi? Herhâlde CHP’li birine verilecek değil. Kime verildi? Cumhurbaşkanının yakın bir arkadaşına verildi, peşkeş çekildi. Şimdi Malatyalı, AKP’ye oy veren, CHP’ye oy veren, MHP’ye oy veren herkes illallah ediyor, illallah, illallah diyor. Kimden illallah ediyor?

OSMAN BOYRAZ (İstanbul) – En son seçimde ne kadar aldın? En son seçimde Malatya’da ne oy aldın?

VELİ AĞBABA (Devamla) – TEDAŞ’ın yeni sahiplerinden değil, o kuruma peşkeş çekenlerden illallah ediyor. AKP milletvekilleri ne yapıyor? “Biz de memnun değiliz.” diyor.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Malatyalı niye bize oy veriyor bu kadar?

VELİ AĞBABA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, bu dönemde meralarımız peşkeş çekildi, meralarımız.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Ya, yüzde 75 nasıl alıyoruz biz?

VELİ AĞBABA (Devamla) – Toprağımız zengin iş adamlarına peşkeş çekildi. Artık Malatyalı çiftçi kapısının önünde hayvan otlatamıyor. Kimin sayesinde? Sizin sayenizde.

OSMAN BOYRAZ (İstanbul) – Çiftçi kadar ferasetin yok be!

VELİ AĞBABA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, Ulaştırma Bakanlığının maalesef Malatya’ya yaptığı sadece bunlar değil, birçok şeyi yaptı. Malatya bitirilemeyen tünelleriyle ünlü, Sayın Bakan iyi bilir, Erkenek Tüneli, Karahan Tüneli. Sekiz yıldan beri, 2008 yılından beri her milletvekili bareti alıyor, gidiyor, denetleme yapıyor. İnşaat mühendisi değil, bir şey değil, AKP milletvekili, başında baret, tünel denetliyor. Ya, “Bu yıl açılacak, bu yıl açılacak.” Bir türlü açılamadı.

Bakın, başka bir hikâye daha anlatayım size arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bak, başka bir şey daha anlatayım. Bu Malatya var ya Malatya, Malatya’da 2 tane baraj yapıldı. 1990’lı yıllarda temeli atıldı, 2 baraj yapıldı. Birinin ismi -Allah rahmet eylesin- hemşehrimiz Turgut Özal’ın ismi, biri de -Allah uzun ömürler versin- sevgili Recai Kutan’ın ismine. Şimdi, barajlar yapıldı ama barajlar sulama için yapıldı ama kanal yapmayı unutmuşlar. Değerli arkadaşlar, kanal yok. Üç yıl önce, dört yıl önce Cumhurbaşkanı, Başbakan geldi, barajı açtı, kanal yapmayı unutmuşlar.

OSMAN BOYRAZ (İstanbul) – Niye? Gürün’den gelen kanal nerede?

VELİ AĞBABA (Devamla) – Kapıkaya Barajı, Boztepe Barajı’nda su yok. Yazıhanlı baraja bakıyor, baraj Yazıhanlıya bakıyor.

OSMAN BOYRAZ (İstanbul) – Veli Bey, Gürün’den gelen kanal nerede?

VELİ AĞBABA (Devamla) – Kapıkayalı baraja bakıyor, baraj Kapıkayalıya bakıyor. Yani bu dönemki yaşadığımız şeyleri anlatmakla bitiremeyiz değerli arkadaşlar.

Bundan aslında AKP milletvekillerinin memnun olması lazım çünkü Malatya’yı konuşuyorum, Malatya’nın haklarını savunuyorum. Aynı kentten seçilmiş milletvekilleriyiz, kime karşı savunuyoruz, Hükûmete karşı. Diyoruz ki Malatya’nın hakkını ver, Malatya’nın hakkını teslim et. Yapma diyoruz değerli arkadaşlar.

MEHMET HABİB SOLUK (Sivas) – Battalgazi’si var…

VELİ AĞBABA (Devamla) – Battalgazi var tabii, Battalgazi’yi de AKP vermedi ya, onu Allah verdi bize. Battalgazi’yi de sen vermedin ya Sayın Bakan. Battalgazi Allah vergisi, AKP’nin vergisi değil yani. O bizim onur duyduğumuz birisi Sayın Bakanım.

MEHMET HABİB SOLUK (Sivas) – Hiç teşekkür edecek bir şey yok mu? Hiçbir şey yapmadık mı?

VELİ AĞBABA (Devamla) – Şimdi, bakın, bir de, değerli arkadaşlar -sözüm bitiyor- Cumhurbaşkanı “Ey Amerika…”, “Ey Amerika…” diyorsan gel, Malatya Kürecik Üssü’nü kaldır, ABD’nin dikmiş olduğu üssü kaldır, o zaman inanırım “Ey Amerika…”, ey Erdoğan! (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ağbaba.

Sayın İnceöz, buyurunuz.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkanım, az evvel hatip aslında bütün konuşmasında hem grubumuza hem Hükûmetimize hem geçmiş dönemde Başbakanlık yapmış kurucu Genel Başkanımıza… Her şekilde tipik bir Veli Ağbaba konuşması dinledik. Sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz iki dakika.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Neye sataşmışım Sayın İnceöz, neye sataştım yani?

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

6.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın 85 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisi ile Adalet ve Kalkınma Partisi eski Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Ya, ben biraz evvel söyledim, sataşmadığınız hiçbir şey bırakmadınız.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sataşmadım.

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) – Grubumuza sataştınız, milletvekillerimize sataştınız, kurucu Genel Başkanımız, Başbakanımıza.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakan Battalgazi’ye sahip çıkıyor, ben ne yapayım?

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) – İyi ki Sayın Cumhurbaşkanımız var. Yoksa, olmasa neleri konuşacaktınız, çok merak ediyorum doğrusu. Her konuşmanızın arkasından da bunu özellikle zikrediyorsunuz. Yaptığı her işi burada gündeme getirmekten, onu birtakım ithamlar altında bırakmaktan başka… Konuşmanın içerisinde özellikle cevap vereceğim.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Ne söyledim?

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) - Bakın, ben şunu söylüyorum: İyi ki siz varsınız, iyi ki Malatya illallah ediyor ki AK PARTİ’ye 5 milletvekili veriyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ben buradaki Malatyalı hemşehrilerime şükranlarımı arz ediyorum, size de teşekkür ediyorum, varlığınız bize güç katıyor bu anlamda. AK PARTİ yüzde 68, CHP burada yüzde 15,3; çok teşekkür ediyorum Malatya’ya.

Biraz evvel konuşmanızda dediniz ki: “Biz yargının bağımsız ve tarafsız olması için…” Ben bundan önce, geçmiş dönem içerisinde Adalet Komisyonunda çalıştım, yargının bağımsız ve tarafsız olması ve birilerinin arka bahçesi olmaması için çok gayret gösterdik, bundan sonra da görünen o ki gayretlerimiz devam edecek. Çünkü Türkiye’nin mücadelesi sadece terörle değil, sadece bir başka grupla değil, aynı zamanda -bu dönemde özellikle- bir paralel yapılanmayla da bu mücadeleyi sürdürüyoruz, bugün her yerde var. Bizim yargı konusundaki, tutuklama konusundaki tavrımız çok açık ve net; tutuklamanın en son düşünülmesi gerekir dedik, tutuksuz yargılanmanın olması lazım ve bu konuda da gerekli düzenlemeleri, adımları attık.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Başsavcı ne dedi, başsavcı?

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) - Sayın Cumhurbaşkanımız Başbakanlığı döneminde de bu tutukluluklarla ilgili gereken açıklamaları yaptı, bu konudaki ithamları aynen Veli Ağbaba’ya iade ediyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan…

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sayın Başkan…

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Sayın Başkan…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Şimdi Malatya milletvekilleri ayakta.

Sayın Ağbaba, buyurun.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Ben 69’uncu maddeye göre sataşmadan…

BAŞKAN - Önce ne diyorsunuz, onu dinleyeyim.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın grup başkan vekili “Malatyalılar demek ki sayın vekilden bıkmış, onun için bize oy verdi.” diyor, onunla ilgili bir şey söylemek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Ağbaba, sayın grup başkan vekili sataşmadı, size teşekkür etti.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Hayır, “bıkmış” dedi.

BAŞKAN - Yani bu bir sataşma değil, teşekkür etti çünkü.

VELİ AĞBABA (Malatya) – İsim verdi Sayın Başkan. Daha ne yapacak?

BAŞKAN – Peki Sayın Ağbaba, buyurun.

İki dakika size önce söz vereyim, daha sonra…

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, teşekkür ettim aslında kendisine.

7.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

VELİ AĞBABA (Malatya) – Değerli arkadaşlar, çok teşekkür ederim.

Tabii, sayın grup başkan vekili bir şeyi doğru söylüyor, hakkını vermek lazım. Malatyalılar maalesef AKP’ye bizden çok daha fazla oy veriyor.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – AK PARTİ…

VELİ AĞBABA (Devamla) – Yüzde 67 oy verdi, onu söyleyeyim ben yani bunu belirtmek istiyorum ancak şunu söylemek istiyorum değerli arkadaşlar, bakın, şunu söylemek istiyorum: Sayın İnceöz inşallah bir gün Malatya’ya gelir, bir gün Malatya’nın sokaklarında birlikte gezeriz.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Geldim, geldim.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Hem AKP’li kahvelere hem MHP’li kahvelere hem CHP’li hem HDP’li kahvelere gideriz, orada görürsünüz itibarı. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Malatya’da en çok insan sayenizde kahvelerde yaşıyor. İşçi kahvesinden pastanesine, yaylasından sokağına kadar her yerde sizlerle gezmeye varım, AKP milletvekilleriyle gezmeye varım.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Ben geziyorum zaten.

VELİ AĞBABA (Devamla) - Bakın, her gittiğim yerde Malatyalılar şunu söylüyor: “Senden fazla çalışan yok.” Burada övünerek söylerim, bakın, rakamları çıkarırız, geçtiğimiz döneme bakarız. Benden fazla… Eğer Malatya’nın kayısısının yandığını dünya duyuyorsa, Türkiye duyuyorsa kusura bakmayın o CHP’nin milletvekili sayesinde, o, Malatyalıların az oy verdiği milletvekili sayesinde. Malatya’nın çevre yolu olmadığını söylüyorsa birisi, hâlâ çevre yolu olmayan tek ilin Malatya’nın olduğunu Türkiye duyuyorsa, Sayın Bakan duyuyorsa o, Malatyalıların az oy verdiği Veli Ağbaba sayesinde. Malatya’nın hakkı savunuluyorsa, Malatya’nın değerleri savunuluyorsa Veli Ağbaba sayesinde. Malatyaspor’un hakkına sahip çıkılıyorsa Veli Ağbaba’nın sayesinde. Malatyasporlulara saldırı olduğunda onların arkasında duran biri varsa Veli Ağbaba.

Hiçbir zaman, muhalefet milletvekili demedim, boynumu bükmedim, her zaman Malatya’nın hakkını savunmak için uğraştım, bundan sonra da uğraşacağım.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Senin Malatya’ya heykelini dikeceğiz, tamam.

VELİ AĞBABA (Devamla) - Zorunuza gider gitmez, oy versin vermesin, namusum üzerine, şerefim üzerine söz vermişim. Demişim ki: Dört yıl sizin hakkınızı savunacağım, dört yıl sizlerle beraber olacağım. Yapmaya çalışıyorum. Gece demiyorum gündüz demiyorum, pazar demiyorum, bayram demiyorum Malatya için çalışıyorum. Takdir Malatyalıların, kimin ne kadar oy verdiğini sorgulayacak değilim.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ağbaba.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Çalık, daha sonra sizi dinleyeceğim. Bir konuşmacım var, ondan sonra sizi dinleyeceğim, söz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bangladeş Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/411) (S. Sayısı: 85) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gruplar adına ikinci söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Sayın Nuri Okutan.

Buyurun Sayın Okutan. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU NURİ OKUTAN (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; herkesi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.

Esasen, bir sonraki maddede Filistin konusu var. Madem Filistin konusu gelecek, şimdiden Filistin’le ilgili düşüncelerimi aktarmak isterim. Hazırlığım da buna yönelik bir hazırlıktı.

Filistin konusu bizim millî davamız, Filistin konusu aynı zamanda bizim aynamızdır. Eğer iyi anlar, iyi değerlendirirsek belki oradan günümüze de cevap verebilecek bulgular, hisler, anlayışlar çıkarmak mümkündür.

Urfa yani “Yukarı Mezopotamya” dediğimiz Urfa, orada Göbeklitepe var. Göbeklitepe’de on üç bin yıllık bulgular var ve şimdiye kadar ulaşılan bilgilere göre biliniyor ki gerek Konya’ya gerek Mısır’a buradaki hayattan, medeniyetten sonra gidildi ve Filistin topraklarına da biz buradan sonra ulaşmış olduk.

Batılılar bu “Bereketli Hilal” diye adlandırdıkları ve kilit taşı bizim Urfa’nın yani Göbeklitepe’nin merkez olduğu ve aynı zamanda Adıyaman, Antep, Hatay’ı da içine alan, diğer taraftan Diyarbakır, Mardin ve ta Körfez’e kadar içine alan alanı “Bereketli Hilal” diye adlandırıyorlar ve bu Bereketli Hilal uğruna ne kavgalar oluyor, ne kanlar dökülüyor, ne savaşlar oluyor ve hâlâ oluyor. Bu Bereketli Hilal’in üstünde -hepinizin dikkatini çekerim, bu Bereketli Hilal’e sahip olanlar- kim, hangi medeniyet sahip oluyorsa bütün dünyayı da onlar yönetir hâle geldi ve bu manada Orta Doğu’nun, Kudüs’ün, bizim diyarımızın kıymeti de buradan ortaya çıkıyor. Bizim ecdadımız da, geçmişimiz de bunu fark etmişler ve dikkat ederseniz, bu siyahla çizili yerler, bu tren yolunu bizim ecdadımız yaptırmış. Diğer mavi hatları da kara yolları belirliyor ve bugünkü modern hayatta Bereketli Hilal’in izlerini izliyor.

Bu haritada Urfa, Bereketli Hilal’in nirengi noktası, Hazreti İbrahim’in tevhit inancını ilk haykırdığı yer. Peygamberler şehri Urfa’dan bakıldığında, İstanbul 1.200 kilometre, Bağdat yine 1.200 kilometre, Tahran da 1.200 kilometre, Kudüs de buradan 2 bin kilometre. Urfa’dan, bu Bereketli Hilal’in kilit taşından bakıldığında, Halep, Adana’dan daha yakın; Şam, Kayseri kadar. Bu bakımdan, bizim Kudüs’le ilgili, Filistin’le ilgili davamız bir kardeşlik davasıdır, aynı davanın, aynı gönlün ve aynı dünyanın paylaşılması davasıdır ve bizi de tanımlar. Oradan Filistin’e baktığınızda, Filistin davasına ne kadar sahip çıktığımızla, ne kadar uzak durduğumuzla doğrudan alakalıdır.

Hani Mevlâna diyor ya: “Aynı dili değil, aynı duyguyu paylaşanlar gerçek kardeştirler.” Hâlbuki, biz zaman zaman bu etnik tanımın, etnik milliyetçiliğin girdabına kapılıyoruz, bu etnik milliyetçilik bizim kültürümüzün takip ettiği bir milliyetçilik değildir. Bu etnisite, soy kavramı cahiliye devrinin alışkanlıklarıdır ve bölücülüğe götürür, kavgaya götürür ve kan akar. O bakımdan, biz gönlü esas alan, değerleri esas alan bir kardeşliği arzu ediyoruz ve bunu bize ilk öğreten, tevhit inancının ilk yeşerdiği, haykırıldığı yer Urfa’dır ve hemen Urfa’nın ikinci… Halilürrahman -biliyorsunuz- Peygamberimiz’le doğrudan bağlantılıdır. O bakımdan, biz tarihte hep o bölgede olduk yani Abbasiler döneminde, Emeviler döneminde, Eyyubiler döneminde, Memlûklüler döneminde, Selçuklular ve Osmanlı döneminde hep olduk ve bugün buradan baktığımızda, bu kardeşlik bizim için önemli. Alparslan Bizanslılarla karşılaştığında oradaki hangi etnisiteden, hangi soydan gelirse gelsin oradaki tüm askerler -başkomutan dâhil- herkes aynı duyguyu taşıyordu ve bizim kardeşimizdi ve kardeştiler. Ve Selahaddin Eyyubi Kudüs’ü fethederken hangi duyguyu taşıyorsa biz o duygudanız, biz ondanız, bizim milletimiz ondan. Dolayısıyla, bizim kardeşliğimiz bu manada soya, sopa dayanmaz.

Efendim, Yıldırım, Niğbolu’da, Kosova’da hangi duygularla karşılaşıyorsa biz de aynı duyguların içindeyiz ve aynı duyguları taşıyorsak biz kardeşiz. Ve Çanakkale’de, Millî Mücadele’de de bu Millî Mücadele davasına katılan kim varsa bizdendir. Biz aynı milletteniz bu manada ve Batılılar buna diyorlar ki: “Türklük üzerine yemin ediyorlar.” Ben Adapazarı Valiliği yaptım, Adapazarı’nda bütün imparatorluğun çevresinden gelen insanlar vardır ve o soylarını da saklarlar, amenna, ama hepsi Türk’türler.

Ve Balkanlarda, bilhassa, Türklük üzerine yemin ederler, hani “Ekmek Kuran çarpsın.” der gibi, bir şey olursa, hemen “Türklükten çıkayım.” falan diye yemin ederler. Dolayısıyla, bu Türklük meselesi, aslında etnisiteye dayalı, soya dayalı bir tabir değildir; gönüle dayalı bir tabirdir, değerlere dayalı bir tabirdir. Hepimiz bu değerlerin etrafında birleşebiliriz.

Bu manada, Filistin davası bizim davamızdır, doğrudan bizim davamızdır, bizim milletimizin davasıdır. Buna böyle bakmak lazım.

Diğer taraftan, hâl böyleyken, baştan beri Filistin’e gerek imparatorluk döneminde gerek cumhuriyet döneminde hep bir kardeşlik davası bakımından bakılmış ve doğrudan kendi millî davamız olarak görülmüştür, tıpkı Kıbrıs davası gibi. Ama son dönemde bu, biraz iç politikada kullanılır hâle gelmiştir, biraz genel politikadan, o millî dava oluşundan vazgeçilerek iç politikada kullanılır hâle gelmiştir.

Mesela, bu hususta, iç politikada kullanılır hâle gelmesini bir Sayın Bakanımız şöyle dile getiriyor: “İsrail en büyük zaferini AKP sayesinde kazandı. Birleşmiş Milletlerin Uluslararası Atom Enerjisi Kurumunda ‘İsrail’in nükleer kapasitesi var mı yok mu?’ oylamasında Türk delegasyonu çekimser kaldı. 2010 Mayısında da Türkiye, İsrail’in OECD üyeliğini onayladı. Veto ettiğimiz takdirde üye olması mümkün değildi. Daha önce birçok ülke veto etmişti. Otel lobisinde, Birleşmiş Milletlerde, OECD salonlarında (….)(*) demek marifet değil. Sayın Başbakanın kalbi ‘Ali’ diyor, dili ‘Muaviye’ diyor.” diye söylüyor Sayın Numan Kurtulmuş Bakanımız.

Diğer taraftan, bir daha, şimdi, birtakım soruları sormak icap ediyor. Birinci soru: İsrail NATO tatbikatlarına katılmıyordu biliyorsunuz. Ama bu veto hangi Hükûmet döneminde kaldırılmıştır ve hangi Hükûmet dönemindeki kararla, İsrail, NATO tatbikatlarına katılır hâle gelmiştir? Filistinliler bizim kardeşimiz, İsrail de onları katlediyor.

Yine “Tepkim İsrail Başkanına değil, moderatöredir.” diye kim söyledi?

“İsrail’de nükleer silah var mı?” diye yapılan anlaşmada Türkiye çekimser kalarak kime destek verdi?

ABD Yahudi lobisinden “Davut Yıldızı Ödülü”nü alan dünyada tek Müslüman kimdir?

Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, bu tür şeyleri çoğaltmak mümkün. Burada incitmek amacıyla filan söylemiyorum. Bu millî davaları, gerek Kıbrıs davası gibi gerek Filistin davası gibi davaları doğru yerine oturtmalıyız, kardeşlik hukukuyla bunların savunucuları olmalıyız, bunları da iç politikada malzeme yapmamalıyız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURİ OKUTAN (Devamla) – Gerçek devlet adamlığı bunu icap ettirir.

Herkesi bu duygularla, saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Okutan.

Buyurunuz Sayın Çalık, ne oldu, hayırdır?

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sayın Başkanım, bana da söz vereceğinizi biliyorum, o yüzden direkt peşin peşin geliyorum.

Şimdiye kadar, Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü Malatya’yla ilgili olarak yapılan yatırımları, maalesef, hiç görmeden, bilmeden, orada yaşamadığı için -sürekli Türkiye’nin her yerinde dolaşıyor ama Malatya’da yaşamıyor- Meclise gelip sadece şov yapıyor. Dolayısıyla, yapılanları ona anlatmak ve bir kez daha gözüne, bir kez daha bakması için işaret etmek üzere sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Çalık, yeni bir sataşmaya mahal vermeyiniz, siz de güzel Malatya’yı anlatınız bence.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

8.- Malatya Milletvekili Öznur Çalık’ın, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de çok teşekkür ediyorum.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayemde kürsüye de çıktı Öznur Hanım!

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şimdi, öncelikle bir maddelemek istiyorum. Birincisi, Malatya’yla alakalı biz on üç yılda 15,1 katrilyonluk yatırım yaptık.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Kürsünün yolunu öğrendin Sayın Çalık sayemde!

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Veli kardeşim, hiç sana sataşmayacağım, sen merak etme!

15,1, Malatya’ya, biz yatırım yaptık. Yapılan yatırımları, Allah göz vermiş, göremiyorsan hiçbir şey söyleyemiyorum; dil vermiş, konuşamıyorsan hiçbir şey söyleyemiyorum; kulak vermiş, duyamıyorsan hiçbir şey söylemiyorum.

BAŞKAN – Hah, işte, sataştın!

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sataştın, vallahi sataştın!

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Şimdi, bak, 15,1 katrilyonluk yatırımı görmek için göz lazım, bu bir.

İkincisi, tabelayla alakalı. Sen tabela konusunu buraya getirene kadar, Meclisin gündemini boş yere meşgul edene kadar biz o tabelayı oradan kaldırdık, sen ayakta uyuyorsun Veli kardeşim! (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Tabela oradan kalktı. Tapu Kadastronun yanlışı yüzünden oraya konmuştu, biz müdahale ettik, Valiyle, Karayollarıyla görüştük, tabela oradan kalktı, eski yerine de konuyor, sen merak etme! Malatya’nın da Türkiye’nin de sahibi var, AK PARTİ her yere de sahip çıkıyor, sen hiç merak etme! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Arkadaşlar, bir konu hakkında da sizi bilgilendirmek istiyorum. Malatya on bir yıldır AK PARTİ’ye çok büyük destek verdi ve var olduğu 11 seçimde de çok büyük destek verdi. Son seçimde AK PARTİ olarak biz yüzde 68 oy aldık, CHP yüzde 15,3. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Ama ben bir şey söylemek istiyorum: Veli Bey, kıymetli kardeşim, 2007 yılında il başkanlığı yapamadı, başka bir arkadaşımıza görevi devretti. Sonrasında, hatırlarsınız, Allah rahmet eylesin, “Mevlüt Aslanoğlu” diye bir ağabeyimiz vardı. Mevlüt ağabeyin aday olduğu dönemde Malatya’ya hizmetleri için ben her sefer…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Sayın Başkanım, bir dakika istiyorum.

BAŞKAN – Sataşmadan ek süre vermeyeceğimi söylemiştim. Siz ilk defa istiyorsunuz, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Mevlüt ağabeyin döneminde Cumhuriyet Halk Partisinin Malatya’daki oy oranı 2007’de yüzde 20’ydi, sonra 2011’de Veli Ağbaba aday oldu, CHP’nin oy oranı yüzde 18’e düştü…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Atıyorsun, atıyorsun, atıyorsun!

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – 2015’te aday oldu, yüzde 15’e düştü.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Atıyorsun, atıyorsun!

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Allah Veli’yi başımızdan eksik etmesin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz onun sayesinde AK PARTİ olarak her geçen gün oylarımızı artırıyoruz ve biz, başka bir şey söyleyeyim, anket yaptırıyoruz arkadaşlar. Kafadan olma, genel merkezden dolma milletvekillerini listeleyip de Malatya’ya göndermiyoruz. Kendisinin yaptırdığı ankette Malatya’nın en çok milletvekili olmasını istediği isim kim çıkmış, kendisi çıksın açıklasın. Bana kendisi ismi verdi. Kendi yaptırdığı ankette Malatyalı hemşehrilerimizin kimin milletvekili olmasını istediğini Veli kardeşim bana kendisi söyledi. Ben söylemeyeceğim. Ben söylemeyeceğim, kendisi çıksın söylesin.

Ben bu vesileyle Malatya’ya hizmetleri için bütün AK PARTİ’li milletvekili arkadaşlarıma…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – …gelmiş geçmiş bütün bakanlarıma, Cumhurbaşkanıma, Başbakanıma teşekkür ediyorum. Veli Ağbaba’nın…

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Ayrıca, Veli Ağbaba’ya hiç sataşmadığınız için teşekkür ederiz, çok güzel sataşmadınız!

BAŞKAN – Sayın Çalık, size pozitif ayrımcılık yapıyorum. Bir dakika daha kullanabilirsiniz, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Arkadaşlar, bahsedilen barajlar… Biz vefa sahibiyiz, rahmetli Turgut Özal’ın ismini barajlarla anıyoruz. Recai Kutan, Allah sağlık versin, barajlarla anıyoruz ve bahsedilen, yıllarca “Yoncalı Barajı” denilen bir baraj vardı, iz kapsamındaydı. Arkadaşımız yerini belki bilmiyor ama biz gittik, o Yoncalı Barajı’nın yerinde inceleme yaptık, müteahhitlerimizin çalışması için bire bir takip yaptık. Yoncalı Barajı’mız, Allah nasip ederse, bütün o Arguvan Ovası’nı çok net bir şekilde sulayacak. Biz ulaştırmada tam 2,5 milyar, katrilyonluk yatırımı Malatya’ya kazandırdık ve “Malatya’yı sağlık turizminin başkenti yapacağız.” dedik. Malatya’ya dünyada olmayan bir merkezi kazandırdık, Karaciğer Nakli Enstitüsü tam 100 milyona mal oldu ve bırakın Türkiye’yi, dünyada yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Ve Karaciğer Nakli Enstitüsü bizim için çok büyük başarıdır.

Saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çalık.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Başkanım, teşekkür ediyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Öncelikle size Meclisi yönetirken göstermiş olduğunuz demokratik tutum ve söz haklarını sonuna kadar kullandırmanız ve yarattığınız bu demokrasi ortamından Adalet ve Kalkınma Partili milletvekillerinin de yararlanabildiği için özellikle teşekkür ederim. (AK PARTİ ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sataşmamak üzere söz aldı. Siz iki dakika, bir dakika ve bir dakika, sistemin otomatik verdiği yirmi beş saniyelerle birlikte beş dakika on beş saniye kürsüyü kullandı. Milletvekilimizi Meclisi meşgul etmekle suçladı önce, sonra insana özgü olmayan bir sıfatı layık görerek, birazcık da amacını aşarak ayakta uyumakla suçladı.

HAMZA DAĞ (İzmir) – O bir deyimdir, deyim. Sen bilmezsin büyük ihtimalle! O bir deyimdir.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sonra, il başkanlığı yapamamakla suçladı o dönemde, sonra oyları her dönem düşürmekle suçladı, gerçek olmadığı hâlde, Yoncalı Barajı’nın yerini bilmemekle suçladı, beş dakika yirmi beş saniye milletvekilimize ve genel başkan yardımcımıza ağır sataşma ve hakaretlerde bulundu.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Ama o da sürekli sataşıyor Başkanım, ben hiç karışmıyorum ki!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Cevap hakkı istiyoruz, süreyi takdirlerinize arz ediyoruz efendim. Mümkünse en az dört dakika cevap hakkı istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın Özel, iki dakika sataşmadan söz vereceğim, bir konuşsun bakalım.

Buyurun Sayın Ağbaba.

Yeni bir sataşma olmasın lütfen.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Bu kadar oyları düşürdün, istifa etmeyi düşünmüyor musun Sayın Ağbaba?

9.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya Milletvekili Öznur Çalık’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlar; öncelikle, kendimle gurur duyuyorum, onu söyleyeyim. (CHP sıralarından alkışlar) Sayın Çalık’a kürsünün yolunu öğrettiğim için kendimle gurur duyuyorum, sayemde konuşma fırsatı verdim. Ben böyle bir milletvekiliyim.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Veli Bey, sen gelirken ben gidiyordum.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Veli Ağbaba varsa herkes için var, sizin için de var, onu söyleyeyim. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, değerli arkadaşlar, benim Malatya’yla ilgili söylediğim her söz, bu kürsüde ifade etmeye çalıştığım her söz Malatya’da yaşayan, AKP’ye, CHP’ye, MHP’ye, HDP’ye oy veren hiç kimseyi rahatsız etmez, etmemeli; hele hele bir milletvekilini hiç etmemeli. Ben şimdiye kadar bu kürsüde ilimin seçilmiş milletvekilleriyle asla polemiğe girmedim, bundan sonra da girecek değilim.

Değerli arkadaşlar, ben burada Sayın Çalık’ı hedef alarak konuşma yapmadım.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – “Malatya milletvekillerini Genel Merkez belirliyor, Malatya belirlemiyor.” dedin, daha ne kadar hedef alacaksın?

VELİ AĞBABA (Devamla) - Sayın Çalık, ben Hükûmeti eleştirdim, “Hükûmet tüneli yapmıyor.” dedim, “Hükûmet eksik yapıyor.” dedim. Beni tebrik edeceğine bana cevap veriyorsun. Ben ne demişim? Efendim, “Karahan tüneli 2008’den beri açılmıyor.” demişim, yalan mı demişim? “Erkenek tüneli yapılmadı.” demişim, yalan mı demişim? “Malatya’daki kara yolları müteahhitlerinin hepsi batmış.” demişim, yalan mı demişim? Bana teşekkür edeceğine bana cevap veriyorsun.

Ben tekrar söylüyorum: Malatya’yla ilgili olumsuz tek bir kelime etmedim, konuştuğum her şey Malatya kentinde yaşayan bana oy vermeyenler başta olmak üzere herkesin yararınadır, başta senin yararınadır. Bak, 5 milletvekilisiniz, övünüyorsun -haklısın, üzgünüm- söyleyemediğiniz her şeyi ben söylüyorum.

Değerli arkadaşlar, bakın, benim söylediğim şeyi farklı anlıyorsun. Yoncalı Barajı benim ağzımdan çıkmadı. Yoncalı Barajı’nı senden iyi bilirim, Yoncalı’nın yukarısındaki köyünün de aşağısındaki köyünün de mezrasını senden iyi bilirim, mezra mezra bilirim; onu bil. Malatya’da sadece orayı değil, Doğanyol’un Konurtay köyünden Doğanşehir’in Elmalı köyüne kadar bilirim. Senin hiç gitmediğin Doğanşehir’in Örencik köyünden, Elmalı köyüne kadar her yeri herkesten iyi bilirim, onu söyleyeyim önce ben.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VELİ AĞBABA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, “Yoncalı” demedim, “Boztepe” dedim. Eğer Boztepe Barajı’nda…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bir dakika daha verin Sayın Başkan.

BAŞKAN – Özgür Bey’in hatırı için iki dakika daha veriyorum.

Buyurun.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Eğer Boztepe Barajı’nda sulama varsa, üç yıl önce Recai Kutan adına açılan barajda sulama kanalı varsa sizden özür dileyeceğim. Sulama kanalı yok, baraj yapılmış sulama kanalı yok. Bu mu zorunuza gitti? Sulama kanalı yok değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Diyor ki, bakın, değerli arkadaşlar, tekrar söylüyorum. Malatya AKP’ye -maalesef, üzülerek söylüyorum- yüzde 67 oy vermiş, elinizi vicdanınıza koyun, Malatyalılara siz ne verdiniz? Buradan bir kez daha ifade etmek istiyorum.

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) – Sen Malatya’ya güvenmiyor musun?

VELİ AĞBABA (Devamla) – Ben Malatya’ya yapılan haksızlığı söylemeye devam edeceğim. Ben seninle polemiğe girmeyeceğim ama milletvekilliğim bittiği güne kadar Hükûmetle uğraşmak, Hükûmetin Malatya’ya hizmet getirmesi için uğraşmak benim namus borcum, şeref borcum, Malatya için çalışacağım, bunu bilmenizi istiyorum.

Ayrıca, bakın, değerli arkadaşlar, diyor ki: “Seni kim seçti?” Beni Malatya’daki delegeler seçti, 2011’de Malatya’nın delegeleri seçti, 2015’te Malatya’nın delegeleri seçti, seni kim seçti?

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Tabela ne oldu, tabela?

VELİ AĞBABA (Devamla) – Sen… Bakın, kusura bakmayın, özür dilerim hepinizden ama bunu söylemek zorundayım. Parmak milletvekilliği denen bir şey var, Tayyip Erdoğan mümkün olabilse senin parmağını milletvekili yapar.

RECEP ŞEKER (Karaman) – Anketteki isim nedir, anketteki?

VELİ AĞBABA (Devamla) – Çünkü tek işe yarayan organın parmağın, başka bir şey değil, kusura bakma. ( AK PARTİ sıralarından gürültüler)

İki: Başka bir şey söyleyeceğim, diyor ki: “Özal, Recai Kutan.” Allah Recai Kutan’a uzun ömürler versin. Özal Malatya’nın gurur duyduğu bir insan, İnönü’yü niye ağzına alamıyorsun, niye ağzına alamıyorsun İnönü’yü, niye alamıyorsun?

RECEP ŞEKER (Karaman) – Sen de almadın.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Bakın, bir şey söyleyeceğim, Malatya deyince akla Özal gelir, Özal deyince akla Malatya gelir; İnönü deyince akla Malatya gelir, Malatya deyince akla İnönü gelir. Başbakan, Cumhurbaşkanı kızsa da bu gerçek böyledir, bunu bilmenizi istiyorum.

Değerli arkadaşlar…

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Veli Bey, tabela ne oldu, tabela?

VELİ AĞBABA (Devamla) – Sözümü hemen toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Ağbaba, lütfen, dört dakika verdim zaten…

VELİ AĞBABA (Devamla) – Tamam, hemen bitiriyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VELİ AĞBABA (Devamla) – Değerli milletvekilleri, ben -tekrar söylüyorum- Malatya için çalışmaya devam edeceğim. Malatya’nın yapılanını, yapılmayanını söyleyeceğim. Biraz önce sayın müsteşar dedi ki: “Sayın Bakan Beylerderesi Viyadüğü’nü yapmadı.” Vallahi yaptınız, teşekkür ederim ama orada şimdi ismini anmaktan korktuğunuz eski milletvekillerine de teşekkür ederim, oldu mu? (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Ağbaba, teşekkür ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, ben bir şey ifade etmek istiyorum: Bu Parlamentoya gelen her bir milletvekilini millet ve halk seçti. “Seni kim seçti?” lafını ben doğru bulmuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın İnceöz.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum, aynı konuyu söyleyecektim.

Zannediyorum ki grup başkan vekili arkadaşlarımız da biraz evvelki “parmak vekillik” gibi küçültücü ifadeleri kabul etmediğimizi ve kendilerinin de bu ifadeleri kabul etmeyeceğini düşünüyorum. Özellikle tutanaklara geçsin diye söylüyorum. Buradaki, seçilen her bir milletvekili arkadaşımızın bulundukları illerde bir karşılıkları vardır. Bu şekilde ifade etmek suretiyle, “parmak vekillik”, “şöyle vekillik”, “böyle tercih edildin”, “yöntem bu oldu”... Türkiye’deki sistem neyi gerektiriyorsa buna uygun hareket edilerek bu tercihler... Ama herkes...

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ön seçim var ama, Siyasi Partiler Kanunu imkân veriyor.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sizde ön seçimle gelmeyen milletvekilleri de var, bunun da özellikle kayda geçmesi gerekir.

Bu şekildeki küçültücü ifadeleri kabul etmediğimizi, grup başkan vekili arkadaşlarımızın da bu konuya katılacaklarını düşünüyorum. Tutanaklara geçsin diye özellikle söylüyorum. Bu, aynı zamanda milletimize de yapılmış bir hakarettir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnceöz.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sayın Başkanım, sadece kayıtlara geçmesi adına söylüyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çalık.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Malatyalı hiçbir milletvekilimizle bugüne kadar polemiğe girmek istemedik ama her defasında, AK PARTİ milletvekillerinin Malatya için çalışmadığını, yatırım yapmadığını ve Malatya’ya hizmet etmediğini söyleyince...

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Çalık, Hükûmet, Hükûmet...

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – ...ben de AK PARTİ milletvekili olarak cevap verme mükellefiyeti taşıyorum ve bilsinler ki asla ve asla Malatya’ya hizmet eden insanları anmaktan imtina etmedik ve bizi seçen milletimize şükranlarımızı her daim ilettik. Onların genel başkan sorunu olabilir, bizim asla genel başkan sorunumuz yok.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ya, bunu söylersen olmaz ki, ne alakası var?

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Bizim Genel Başkanımız, Başbakanımız, Cumhurbaşkanımız Allah’a şükür var.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ya, kaş yaparken göz çıkarıyorlar. Mecburen cevap vereceğiz şu “genel başkan sorunu” lafına, müsaadenizle efendim.

BAŞKAN – Sayın Özel, çok rica ediyorum, sadece iki dakika; lütfen yeni bir sataşma olmasın, ara vereceğim yoksa.

Buyurun.

10.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Malatya Milletvekili Öznur Çalık’ın yerinden sarf ettiği bazı ifadeleri sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, iyi niyetin suistimali diye bir şey var. Bu noktada, artık tartışma bitsin diye gayret gösterirken, grup başkan vekilleriyle de bu konuda karşılıklı anlayış birliği içindeyken hem burada pozitif ayrımcılıktan yararlanıp iki artı bir artı bir; toplam, beş dakika yirmi beş saniye konuşup daha sonra…

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Veli Ağbaba neyle ifade etti?

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - …bunun üstüne yerinizden tutanağa konuşup “Her şey bitmiş, cevap vermeyeceğiz. Parlamento aksın, çalışsın.” diyoruz, “CHP’nin genel başkan sorunu var.” Şimdi, bu sözü söylerseniz, Sayın Öznur Çalık, Sayın Başbakana gidin şunu söyleyin, bugün söyledim: Parlamentoda Sayın Başbakana bir operasyon yapılıyor. 1923’ten bugüne kadar parti grupları kimleri ayakta karşılar, kimleri ayakta alkışlar bellidir. Gruplar kendi genel başkanlarını ayakta alkışlarlar, ayrıca tarafsız cumhurbaşkanları ayakta karşılanır. Ama, siz son yirmi gündür en son Zeyid Aslan’ı kürsüde, onu bırakın Bekir Bozdağ’ı yerinden konuştuktan sonra ayakta alkışladınız. Bu alkışları grup başkan vekilleriniz başlatmadı yüzleri burada, en son kalktılar, birbirlerine içinde bulundukları zorluğu ifade ederek kalktılar. Yarın bütçe görüşmesi olacak, Sayın Başbakan buraya gelecek, hepimiz kendi genel başkanlarımızı ayakta karşılayıp ayakta alkışlayacağız.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Biz de öyle yapacağız.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Siz Sayın Recep Tayyip Erdoğan Başbakanken başka kimi ayakta alkışladınız, hangi bakanı, hangi milletvekilini kürsüde ya da oturduğu yerden? Bu, Sayın Başbakana karşı grubunuzun içinden bir algı, yıpratma, itibarsızlaştırma operasyonudur, Başbakan sorunu budur.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HAMZA DAĞ (İzmir) – Hadi canım oradan! Yapmış olduğu konuşmayla alakalı o, konuşmayla alakalı, konuşmayla.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Bir kelime Sayın Başkan…

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Tutanağa geçmesi bakımından Sayın Başkan.

Buyurun yerinizden.

HAMZA DAĞ (İzmir) – Git işine! Sen kendi Genel Başkanına bak.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Sayın Başkan, biz Özgür Özel’i ayakta alkışladık geçen hafta.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Açıkladım onu da, kayıtlarda var.

HAMZA DAĞ (İzmir) – Buradan ekmek çıkmaz Özel.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederiz. (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

Lütfen, sayın milletvekilleri…

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bangladeş Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/411) (S. Sayısı: 85) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 3’üncü madde üzerinde gruplar adına söz tamamlanmıştır.

Şimdi, soru-cevap işlemini başlatacağım.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ali Bey’in bir…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ali Bey’e iki dakika, ne olur…

ALİ ÖZCAN (İstanbul) – Sayın Başkanım, konuşmada sataşma var.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz sisteme girmiş.

Buyurunuz Sayın Yılmaz.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Millî Eğitim Bakanına sormak istiyorum, geçen hafta Adana’da 138 görevden alınan okul müdürüyle bir görüşmemiz oldu. Bu okul müdürlerimiz yıllarca eğitime hizmet vermişler, analarının ak sütü gibi helal mesaileriyle öğrencilerimizi yetiştirmişler. Fakat, cumhuriyet tarihinin en büyük kıyımını Sayın Millî Eğitim Bakanı yaptı. Eğer Türkiye bir hukuk devletiyse, eğer Türkiye’de hâlâ adalet hâkimse… Biliyorsunuz bu okul müdürlerimiz mahkemeye gittiler, bu sizin yaptığınız uygulamanın antidemokratik ve gerekli olmadığı noktasında bir karara vardı.

Şimdi, ömrünü eğitime adamış bu okul müdürleriyle ilgili nasıl bir uygulamanız olacak? Hepsiyle görüştüğümüzde, otuz yıllık, yirmi beş yıllık okul müdürleri ve eğitimcilerin “hayatlarının ikinci baharı” diye adlandıracağımız son döneminde yaptıkları emeklerin karşılığında bir cezalandırma sistemi uygulandığını görmekteyim. Bu ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özkaya sisteme girmiş.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; ben yaklaşık bir saat kadar önce, Afyonkarahisar Hocalar ilçesi Çalca köyündeki, dün Diyarbakır Sur’da şehit olan Uzman Çavuş Mustafa Hakan Kaçar kardeşimizin cenazesinden, defninden geliyorum. Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Afyonkarahisarlılar benden şu iki hususu bütün Meclise iletmemi istediler: “Biz devletimizin, milletimizin yanındayız. Allah devlete ve millete zeval vermesin. Ancak, teröre destek veren, teröre yol veren, teröre silah veren, teröristin taziyesine giderek onu kutsayan ve katillerin suçuna asli fail olarak iştirak edenleri yüce Meclisin huzuruna havale ediyoruz. Lütfen, Meclis gereğini yapsın.” dediler. Ben de bunu, yüce Meclise saygıyla sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Özcan, buyurun.

ALİ ÖZCAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ben Elazığlıyım, İstanbul Milletvekiliyim. Komşu ilimin görüşmelerinde şunu anladım ki… Şimdi, sayın vekilimiz Malatya’ya 15 milyar yatırım yapıldığını bizatihi buradan söyledi.

VELİ AĞBABA (Malatya) – İnanma, inanma!

ALİ ÖZCAN (İstanbul) – Daha fazla… E, 20 milyar…

VELİ AĞBABA (Malatya) – İnanma, az, az…

ALİ ÖZCAN (İstanbul) – Sataşma yapma.

BAŞKAN – Sayın Özcan, buyurun.

Sayın Özcan, süreniz bitecek.

ALİ ÖZCAN (İstanbul) – Ve 15 milyar yatırım yapıldığını söyledi.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Yalan…

ALİ ÖZCAN (İstanbul) – Elâzığ bir ilim kenti, Elâzığ bir turizm kenti, Elâzığ Harput’uyla, Hazar’ıyla yani kış turizmiyle, yaz turizmiyle ve tarih turizmiyle önemli bir kent, üniversite kenti.

Şimdi bunu duyunca gerçekten burada acımı ve burukluğumu ifade etmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ ÖZCAN (İstanbul) – Cumhuriyet Halk Partili bir milletvekili olarak, İstanbul Milletvekili olarak şunu söylüyorum: Elâzığ AKP’ye çok şey verdi, her seferinde 4 milletvekili, 5 milletvekili verdi, görüyorum ki Adalet ve Kalkınma Partisi benim memleketime hiçbir şey vermemiştir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Sarıhan…

ŞENAL SARIHAN (Ankara) – Sayın Bakan, bildiğiniz gibi, kadınlara yönelik cinayetler son süreçte alabildiğine artmış durumda. Cinayet olgusunun yanı sıra, aynı zamanda taciz ve tecavüz olgularının da okullarımıza kadar yayıldığını görüyoruz. Kadın-erkek eşitliği konusunda millî eğitim politikalarında bir değişlik yapmayı planlıyor musunuz? Bunun bir cezalandırma sistemiyle değil, bilinç yaratma sistemiyle olacağı inancındayım. Bu konudaki düşüncelerinizi rica ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, bir daha girmişsiniz sisteme.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Şimdi Adalet ve Kalkınma Partisinin Afyon Milletvekili bir değerlendirme yapınca yaklaşık yedi yıldır Kabinede olan Bakan buradayken cevaplamasını istiyorum. Sayın Afyon Milletvekilinin bahsettiği teröristlerle Oslo’da Hükûmetinizin talimatı doğrultusunda mı konuşuldu?

Habur’dan giren teröristlerde Hükûmetinizin bir bilgisi var mıdır?

Dolmabahçe’de, “terörist” denilen bu yapıyla bir görüşmeye vardınız mı?

Şemdinli’de teröristlerle kucaklaşan HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarını, Cumhurbaşkanı, “kaldıralım” dediğinden on gün sonra aynı milletvekilleriyle Dolmabahçe’de bir mutabakata vardınız mı?

Bu on yıllık süre içerisinde PKK’lı terör örgütüyle ne gibi temasınız oldu? Bu on yılın içerisinde bu terör örgütünün elebaşı, çetebaşı olan Abdullah Öcalan’la Hükûmetinizin bilgisi dâhilinde mi görüşmeler oldu? Bu görüşmelerde HDP’li milletvekilleri İmralı’ya ve Kandil’e kimin talimatıyla ve kimin izniyle gitti? Bunları cevaplayabilir misiz.

BAŞKAN – Sayın Bakan, kalan süre size ait.

Buyurun.

METİN BULUT (Elâzığ) - Sayın Başkan…

BAŞKAN – Arkadaşlar, sisteme giren başka milletvekilleri de var fakat kalan süre Sayın Bakana ait. Sizden önce giren vekiller de var, ben onlara da söz veremedim. Yani burada suç benim değil sistemin.

Buyurun Sayın Bakan…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu, Adana’daki öğretmen müdürlerin durumuyla ilgili soru üzerine bir ön açıklama yapmakta fayda var.

Biliyorsunuz daha önce, dört yılını tamamlamış olan okul müdürlerinin görevleri yasayla kendiliğinden sona ermişti ve tekrar okul müdürü olarak atanmak isteyen arkadaşlarımız bir değerlendirme sürecine tabi tutulmuştu. Bu değerlendirme sürecinde okul müdürlerimiz, yöneticilerimiz, ilçe millî eğitim müdürü, atamalardan sorumlu şube müdürü, o okulda görevli en kıdemli öğretmen, o okulda görevli en kıdemsiz öğretmen, okul aile birliği temsilcisi ve öğrenci birliği temsilcisinden oluşan 6 kişilik bir değerlendirme sürecinden geçmiştir. Bunları da 6 kişiyi bir araya toplayarak birbirlerini etkileyecekleri bir komisyon çalışması biçiminde değil, her birinin elektronik ortamda kendi hür iradeleriyle ve bizim kendilerine gönderdiğimiz 100’ün üzerinde kriter doğrultusunda… Bu kriterler neydi? Bir okul müdüründe aranması gereken objektif kriterler. Biz bu seçicilere, bu 6 kişiye bu kriterleri göndererek dedik ki: “Bu kriterler doğrultusunda adayları değerlendirin.” Bu değerlendirme sonucunda 70 ve üzeri alanlar görevlerine devam ettiler, altında olanlar ya başka bir okul için tekrar girdiler veya öğretmenliğe döndüler.

Şimdi, bununla ilgili olarak, bu süreçten geçemeyen bazı arkadaşlarımız mahkemelere müracaat ettiler. Bunlardan özellikle ilçe müdürlerinin ve şube müdürlerinin değerlendirilmeleri konusunda bizce de haklı olan şöyle bir itiraz vardı: Bazı yerlerde ilçe müdürleri veya şube müdürleri oraya atandıkları süre henüz altı ayı doldurmadığı hâlde bu müdür adaylarıyla ilgili değerlendirmelerde bulunmuşlardı. Bu konularda mahkeme dedi ki: “Altı aydan az görev yapmış olanların bu değerlendirmeye katılmamaları gerekir.” Biz de o kapsama giren bütün atamalarda yönetmeliği de buna uyarlayarak yeniden değerlendirme yaptık.

Onun dışında da, bu veya başka gerekçelerle objektif değerlendirilmediğini düşünen arkadaşlarımız mahkemeye gittikleri zaman bu mahkemelerin bir kısmı, çok büyük bir kısmı idare lehine, bir kısmı da davacılar lehine sonuçlandı. Davacılar lehine sonuçlanan, yani ataması gerektiği hâlde atanmadığına mahkemelerin karar verdiği bütün durumlarda da mahkeme kararlarını uyguladık.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Hayır efendim, Adana’da uygulamadınız Sayın Bakan. Adana’da uygulamadınız. Sayın Yılmaz haklı, Adana’da uygulamadınız.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Eğer söz konusu edilen müdürlerle ilgili bir mahkeme kararı varsa, onların…

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Var efendim. Vali beyle de görüştük, vali bey bize hak verdi.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hiçbir yerde uygulamadınız.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Onların lehine…

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Adana’da uygulamadınız efendim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Onların lehine alınmış mahkeme kararı varsa…

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Var, var efendim.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Hukuk müşavirliğinin kararı var.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – …verin, onları uygularız; mahkeme kararlarını uygularız, uyguluyoruz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Tamam, yollarım ben de, ben de yollarım Kocaeli’dekileri.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Verin.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Kimi yerlerde valilikler bu kararı uygulamışlar ama birçok yerde valilikler uygulamıyorlar.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Biz mahkemelerden gelen bütün kesin kararları uygulama talimatını bütün il müdürlüklerimize, valiliklerimize gönderdik. Uygulanmadığını iddia ettikleriniz varsa verin, onları takip edeyim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Süreniz bitti Sayın Bakanım, o yüzden.

Sayın milletvekilleri, 3’üncü madde üzerindeki soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Şimdi, 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını yine, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bangladeş Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

 “Kullanılan oy sayısı            :     259

 Kabul                                    :     257

 Ret                                        :         1

 Çekimser                              :         1    (x)

 

Kâtip Üye

İshak Gazel

Kütahya

 

Kâtip Üye

Elif Doğan Türkmen

Adana”

 

Tasarı, kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, birleşime yarım saat ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.36

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.08

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.09

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 20.17

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44’üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

3’üncü sırada bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetiyle Filistin Devleti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı İdari Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Filistin Devleti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı İdari Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/418) (S. Sayısı: 86)  (x)

BAŞKAN – Komisyon burada.

Hükûmet burada.

Komisyon Raporu 86 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Şimdi, tasarının tümü üzerinde gruplar adına söz isteyen Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Niğde Milletvekili Sayın Ömer Fethi Gürer. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Gürer.

CHP GRUBU ADINA ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sıra sayısı 86 olan Kanun Tasarısı’yla ilgili söz aldım. Meclisi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz günlerde Niğde ilimizin köy, kasabalarını, demokratik kitle örgütlerini, kurum ve kuruluşlarını ziyaret ettim. Doğal olarak toplumumuzun ilk sırada terörle ilgili müthiş bir rahatsızlığı var. Bir an önce terörün bitmesini halkımız arzu ediyor. Bu bağlamda şehitlerimizi rahmetle anıyor, gazilerimize sağlık diliyorum.

Niğde ilinde köy ve kasabalarda dile getirilen ilk sorun terör, sonrasında ise ekonomik sorunlar. Çünkü bölgemiz tarım ve hayvancılıkla geçiniyor. Şu anda patates ürünü depoda olduğu için satılmadığından dolayı çiftçi büyük bir mağduriyet yaşıyor. Bu konuda ben Sayın Tarım Bakanımıza da önermiştim, Niğde’deki patatesin, Nevşehir’deki patatesin alınıp büyükşehir belediyeleri eliyle dağıtım ve satışı yapılabilir. Keza, aynı durumda elma da artık çürüme noktasında. Üretici bu nedenle önümüzdeki yıl ağaçlarının bakımını ya da patatesin ekimini yapamama noktasında. Hükûmetin bu konuyu acilen ele almasını diliyorum.

Ayrıca, bu yıl çiğ sütte büyük bir sıkıntı var. Süt üreticileri 2014’ten beri değişmeyen süt fiyatları yanında maliyetteki artıştan rahatsızlar. Bu arada yemde indirilen KDV fiyatı kadar yeme gelen zamdan dert yanıyorlar. Ayrıca, hayvanların bu yıl sütteki sorun nedeniyle kesime verilebileceğini belirtiyorlar. Bunun, yine, ülkemizde geçmişte, 2007’lerde yaşadığımız gibi hayvancılıkla ilgili tekrar bir sıkıntı yaratması da söz konusu. Bu durumun da bir an önce dikkate alınmasını temenni ediyorum.

Niğde’de meralara son dönemlerde maden arama adına zarar verilmeye başlandı. Gümüşler’deki meralarda uygulanan yöntemde maden aramak için kullanılan kimyasallar bazı hayvanların da ölümüne neden oldu. Meraların yok olması bölgede hayvancılığı da yok eder.

Niğde olarak tarım ve hayvancılığın dışında tek şansımız turizm ama bilindiği gibi turizmde de büyük sorunlar yaşanıyor. Yanımızda Nevşehir ilimizde artık bu yıl nasıl iş yerini açacağını düşünen, otelini açacağını düşünen, nereden gelir temin edeceğini düşünen önemli bir kesim var. Tabii, Nevşehir’deki yapılmış yatırımların bu şekilde yaşadıkları mağduriyet… Bizim bölgemizde turizm talebimizin, turizmin yanında kültür ve farklı folklor gibi buluşmaları da sağlayacak bir yönelişe geçmesini diliyoruz.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz günlerde Meclisimizden çıkan ve esnaflara 30 bin lira kredi verilen uygulamanın da alanda büyük sıkıntı yarattığını gördüm. Çünkü 3 tane kefil, bir ipotek gösteren ve borcu olmayan kişiye 30 bin lira kredi veriliyor. Oysa orada yapılması gerekli olan, Halk Bankasına borcunu düzenli ödeyen esnafa da bu kredinin verilmesiydi. Ben esnaf kefalet kooperatifleri toplantılarında yaptığım konuşmalarda esnaflarımıza sordum borcu olmayan esnafımız var mı diye. Ne Niğde’de ne de Bor’da borcu olmayan esnafımız yok. Yeni başlayan esnaflarımız bundan yararlanabiliyor ama Meclisimizin esnaflarımızın mağduriyetini gidermek için Halk Bankasına borcunu düzenli ödeyen esnafların bundan yararlanmasını sağlamasının önemli bir fayda sağlayacağını düşünüyorum.

İşçiler tedirgin; esnek çalışmayla ilgili gelecek kanunun modern bir kölelik olduğunu belirtiyorlar. Öğretmenler, üzerlerinde yoğun bir baskı uygulanıp verimli olmalarını engelleyecek tayin tehdidi altında olduklarını söylüyorlar.

Muhtarlar sosyal güvence ve muhtarlıktan sonra silah taşıma ruhsatı, ayrıca bildik yasalarındaki problemlerinden dolayı sorunlarını ifade ediyorlar.

Tabii, yarın bütçe görüşmeleri başlayacak. Bu bütçe görüşmelerinde her ile ayrılan yatırımlar çok önemli. Niğde ili yıllardır havaalanı bekler. Havaalanı konusunda, Aksaray’la Niğde’nin arasına bir yere yapılacağı söyleniyor. Oysa geçtiğimiz günlerde biz Rize’ye gittik KİT Komisyonu olarak. Trabzon’da varken Rize’ye de havaalanı yapılıyor mesafeleri o kadar da yakın olduğu hâlde. Onun için, Aksaray’ın temeli atıldığı yerde havaalanı olsun ama Niğde’nin temeli atıldığı yerde de havaalanımız yapılsın istiyoruz. Bu konuyu gündeme taşımak istiyorum.

Tıp fakültesiyle ilgili, Niğde Üniversitesi YÖK’ten karar çıkardı. Ancak Sağlık Bakanlığında bu karar bekliyor. Niğde’ye tıp fakültesinin açılabilmesi için Sağlık Bakanlığının bir an önce bu konuda kararını vermesini diliyorum.

Hızlı tren konusunda 64’üncü Hükûmet Programı’mızda Niğde ili yer almıyor. Onun yerine Konya-Nevşehir-Aksaray ve Kayseri yeni demir yolundan söz ediliyor. Oysa 1932’de Cumhuriyet Halk Partisi döneminde Niğde’ye tren gelmişti. Bu dönemde o demir yolunun hızlı tren olarak, yüksek hızlı tren olarak düzenlenmesini diliyor ve bekliyoruz.

Otoyol projesiyle ilgili, 64’üncü Hükûmet Programı’nda Niğde’den Ankara’ya uzanacağı belirtiliyor. Onun da bir an önce başlamasını temenni ediyoruz.

Akkaya Barajı’nda bir kirlilik sorunu var. Bu konudaki yazılı soru önergemize Sayın Bakan yanıt da verdi, “Bunun kirlenmesinin nedeni Niğde Belediyesinin arıtma tesisinin çalışmaması.” dedi. Niğde’yle Bor arasından geçerken kokudan müthiş bir rahatsızlık duyuyorsunuz. Üniversitenin de olduğu bu bölgede bu sorunun artık bu dönemde çözülmesini bekliyoruz.

Ecemiş suyu bölge için çok önemli. Ecemiş suyu Çamardı’dan çıkıyor Akdeniz’e akıyor. Niğde’nin ovalarında elektrikle çıkan su kullanılıyor. KOP kapsamında bu projenin ele alınmasını bu dönem için bekliyoruz.

Hayvancılık organize sanayisinin Kızılca ile Çukurkuyu arasında yapılmasını temenni ediyoruz.

Aksaray Çiftlik’te meydana gelen sel felaketinin ödenmeyen paraları 2014’ten beri Maliye Bakanımızın imzasını bekliyor. Bu süreçte onun da bir an önce imzadan çıkmasını diliyoruz.

Kaçak avcılık bölgede en önemli sorunlardan biri. Belgeli 300 avcımız var, kaçak 1.500 avcımız var. Bunun önlenmemesi bölgedeki av hayvanlarının yok olmasına neden oluyor. Bu konuda bir Meclis araştırması önergesi de verdim.

Çok sayıdaki yazılı, sözlü soru önergelerimizin bir kısmını sayın bakanlarımız yanıtladı. Orada verdikleri yanıtta seçim öncesi seçmene söylenen ile gelen yanıt arasında farklılıklar var. Örneğin, bölgede Çin’le ilgili bir yatırımdan söz ediliyordu, Çin endüstriyel park projesinin gerçekleşeceği ifade ediliyordu. Bugün Sayın Bakan Fikri Işık’tan gelen yanıtta şöyle diyordu: “Bakanlığımızda ‘endüstriyel park projesi’ olarak herhangi bir statü ve mevzuat bulunmamaktadır.” 2012’de açıklanan beş yılda yapılacak Çin yatırımı bölgemize gelmedi. Bugün görüşülen ülkeler arası anlaşmalar sonucunda Niğde’nin bu yatırımının da bölgeye gelmesini diliyorum.

Önümüzdeki süreçte terörün bir an önce bitmesinin yanında, bölgenin en yoksul, en fakir, en sahipsiz ve bugüne kadar yatırımlardan en az nasibini alan ili Niğde’ye Hükûmetin önem vermesini, değer vermesini; üreticiye, çiftçiye, esnafa, emekliye, sorunu olan herkese bu dönemde sorunlarını aşması için katkı diliyorum.

Hepinize iyi akşamlar. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gürer.

Gruplar adına ikinci söz Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Hüda Kaya’nın.

Buyurunuz Sayın Kaya. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA HÜDA KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Hükümetiyle Filistin Devleti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı İdari Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında söz almış bulunuyorum.

Gerekçesinde “Türkiye Cumhuriyeti ile Filistin Devleti arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerin yasal bir altyapı kazanmış olmasına katkıda bulunmak üzere imzalanan Anlaşma ile; Türkiye ile Filistin Devleti Gümrük İdareleri arasında işbirliğini kurumsallaştırmak, bu suretle söz konusu ülkeler arasındaki eşya ve yolcu akışını kolaylaştırmak ve teşvik etmek ve iki ülkenin ekonomik, sosyal ve mali çıkarlarına aykırı olan ve gümrük mevzuatlarına karşı işlenen suçlarla daha etkin mücadele edilebilmesini sağlamaktır.” denilmektedir.

Sayın vekiller, Türkiye Filistin’le hangi konularda ne kadar anlaşmalar yaparsa yapsın, imzaladığı ticaret ve tüm anlaşmaların hayata geçirilmesi sadece İsrail’in onayına, iznine tabidir. İsrail’in izni olmadan bu anlaşmaların bir moralden öte pratikte hiçbir karşılığı yoktur.

Yine, bugün üzerinde konuştuğumuz kanun tasarısının “Hassas Eşyanın Yasadışı Ticaretine İlişkin Bilgiler” bölümünün 9’uncu maddesinin (a) bendi silah, füze, patlayıcı ve nükleer maddeler yasaklarını içermektedir.

Filistin halkının yıllardır işgal altında olan yurtları için verdikleri destansı mücadeleden bahsetmeme bile gerek yok. Gazze başta olmak üzere, Filistin halkının büyük ambargo ve imkânsızlıklara rağmen nasıl ayakta durabildiğini, dirençlerini, cesaret ve azimlerini hepimiz biliyoruz. Gittiğim Filistin mülteci kamplarında, işgal edilen topraklarını terk etmek zorunda kalmış ve üç kuşaktır büyük mahrumiyetler altında yaşamaya çalışan Filistinlileri görmüştüm. Hâlâ terk ettikleri evlerinin anahtarlarını saklıyorlar ve yurtlarına geri dönüş umutlarını kaybetmeden mücadele etmeye devam ediyorlar.

Otuz yıldan fazladır Filistin mücadelesinin her aşamada pek çok hareketiyle dayanışmalarım olmuştur. Bugün hâlâ siyasi ve askerî direnebilme güçleri varsa onların mücadeleleri üzerine haksız, hamaset ve edebiyat yapan ülkelere rağmen ayakta durabilmektedirler. İsrail’in aleyhine en ufak bir adım atmayan ve yıllardır Filistin halklarının haklı davasını görmezden gelen, yıllardır Gazze halkı bombalar altında katledilirken, ambargolar altında inim inim inlerken zerre kadar titremeyen, etkilenmeyen, başta dikta Arap ülkeleri ile bugün Türkiye İslam ittifakı diye bir garabet oluşuma adım atmıştır ve bu anlaşmaların çabası içeriksiz ve manasız kalmaktadır Filistin mücadelesi karşısında.

Türkiye, sınırlarımızın güneyinden binlerce mühimmat tırlarını bölge dışından işgal ve vahşet yaşatan örgütlere değil de Filistin hareketlerine eğer gönderseydi Filistin halkı şimdi daha özgür koşullarda olabilecekti. Konya’da İsrailli pilotlar hâlâ eğitilmeye devam ederken Filistin’le ne anlaşması yapılırsa yapılsın boştur. Türkiye’nin eğittiği pilotlar Filistin halkını bombalamaya devam ediyorken Türkiye’nin İsrail’den aldığı savaş uçakları ve mühimmatıyla da Kürt halkı bombalanmaya devam ediyor.

Biraz önceki oturumda AKP grup sözcüsü arkadaşımız “İsrail’le dün neredeysek bugün de aynı yerdeyiz.” dedi. Keşke öyle olabilseydi ama hayır, böyle değil.

Türkiye, bu Hükûmet zamanında İsrail’in 7’nci veya 8’inci büyük ticaret ortağı olmuştur ve bu, resmî kayıtlarda mevcuttur. Orta Asya’dan İsrail’e savaş uçağı yakıtlarını kim taşıyor, sormamız lazım. İsrail’in Güney Akdeniz’deki doğal gaz ticareti kimler üzerinden anlaşılıyor, düşünmemiz lazım. AKP Hükûmetinin sadece son beş yılında İsrail’le askerî ticaret anlaşmaları kaç kat artmıştır? Türkiye İstatistik Enstitüsü rakamlarıyla söylüyorum: 5,6 milyar dolara yükselmiştir sadece son beş yılda. Mavi Marmara katliamı dâhil, katledilen binlerce Filistinli bile bu kâr ortaklığını bozamamıştır. AKP iktidarı sürecinde her şey ama her şeye ticaret ve kâr gözüyle bakılmaktadır. Mülteci politikasından Mavi Marmara’ya kadar her şeye nasıl daha kazanabiliriz diye bakılıyor ve politika üretiliyor. 20 milyon dolar tazminat karşılığında Mavi Marmara katliamı sorumluları cezadan kurtarılmadı mı arkadaşlar? Buna karşılık ise İsrail aleyhine çalışma yapan Filistin özgürlük hareketlerinin çalışmalarına kısıtlama getirildi. İsrail’le en ileri, en üst düzeyde askerî, silah ve mühimmat anlaşmaları, ilişkileri devam ediyorken Filistin’e en ilkel bir silahın girmesinin yolu kapatılmıştır.

Sayın vekiller, 28 Şubat haftası içinde olmamız hasebiyle 28 Şubat postmodern darbesine de değinmek istiyorum. On binlerce kadın üzerinden kadınların tercih ve inançlarının toplumsal görselliğine bir ayar çekilmeye çalışılmıştı 28 Şubat darbe döneminde. Bu vesileyle, yasaklara, zulümlere karşı direnen bütün kadınlarımızı, onları destekleyen halkımızı saygıyla selamlıyorum. Yine, bu vesileyle, başörtüsü direnişleri sırasında hayatını kaybeden şehit kadınlarımızı, Filiz’i, Macide’yi, Özlem’i, Cevahir’i ve 25 yaşında Bandırma Cezaevinden tahliye olduktan sonra yine Bandırma’da kaybettiğimiz sevgili kızım Nurulhak’ı rahmet ve özlemle anıyorum. Yine, bu vesileyle, burada, bu Meclisin çatısı altında başörtüsüyle seçilip geldiği hâlde bu çatının altında utanılacak bir sahne yaşatılarak vazifesine devam ettirilmeyen Sayın Merve Kavakçı arkadaşımızı da saygıyla anıyorum. Şunu belirtmek istiyorum ki başörtüsü özgürlüğü AKP ile kazanılmamıştır…

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Ya kimle kazanılmıştır?

HÜDA KAYA (Devamla) – …direnen kadınlarla kazanılmıştır. Başörtülüler özgürlüğü AKP’ye borçlu değildir, bir kişiye borçlu değildir, bilakis bu iktidar ve malum kişi başörtülü kadınların direnişine bugünleri borçludurlar.

Yine, bütün şubat şehitlerimizi; ırkçılık, asimilasyon, tek tipçi, faşist yönetimlere karşı mücadele ederken şehit edilen Metin Yüksel ve Malcolm X’i saygıyla anıyorum. 28 Şubat darbe dönemi de bütün darbe dönemlerinde olduğu gibi halkları hedef alan bir süreçti, evet ama bu dönemde özellikle başörtülü kadınların inançları ve tercihleri hedef alınmıştı.

1998’de başörtüsü yasakları sebebiyle yazdığım bir yazı sebebiyle yirmi ay hapis cezası alıp Malatya E Tipi Cezaevinde kalmıştım ve bu davada, DGM’de yargılanırken 13 yaşındaki oğlum da benimle birlikte DGM’de yargılanmıştı. 1999 yılında o sene Malatya’da imam-hatip lisesi son sınıfa giden 3 kızımla birlikte tekrar hapsedildik ve kızlarımdan biri özgürlük duası okuduğu için, biri “Özgürlük Türküsü” şiirini okuduğu için sadece bu suçlarımızdan dolayı idamla yargılandık, yıllarca şehir şehir hapishanelerde dolandık.

“28 Şubat bin yıl sürmedi.” diyorlar arkadaşlarımız. Bugün iktidar dünkü o darbeci derin yapılarla ittifak kurarak içeride ve dışarıda zulüm politikalarını devam ettiriyorsa nasıl bin yıl sürmedi diyebiliriz? 28 Şubat daha derin, daha vahşi bir şekilde devam ediyor arkadaşlar. İsrail’de olduğu gibi bugün Türkiye’de de insanlar barış istiyor diye yine hapsedilmeye devam ediyor; siviller, kadınlar, çocuklar katledilmeye devam ediyor. Dün 28 Şubatta kadınların başını açmaya çalışıyordu devlet güçleri. Peki, bugün ne değişti? Kadınlar işkence edilmiş, bedeni soyulmuş, açılmış, çıplak bir şekilde cesetleri sokaklarda teşhir edilmiyor mu arkadaşlar?

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Çok nankörsünüz, çok.

HÜDA KAYA (Devamla) - Sadece şu fotoğraf, 28 Şubatta başı açan bir polis, buradaysa bir kadının bedenini açarak sokaklarda işkenceyle teşhir eden bir devlet mekanizmasından bahsediyorum. Bunun adı nankörlük değildir, gerçekleri görmeye çalışmanız gerekiyor.

Aynı zamanda, Hediye Şen… Dün, 28 Şubatta “Özgürlük” şiiri okuyoruz diye hapsediliyorduk, bugün de kadınlar özgürlük ve barış istiyor diye hapsediliyor.

Yine bir kadın, tesettürlü bir kadın arkadaşımız Diba Keskin, bir belediye eş başkanı yine hapiste.

Yine kadınlar, bahçesinde, evinin bahçesinde abdest almaya çalışırken evinde infaz edilen, keskin nişancılarla infaz edilen Hediye Şen arkadaşımız.

Dün, 28 Şubatta Batı Çalışma Grubu’yla insanlar fişleniyordu, bugün çok daha vahim boyutlarda, insanlar istisnasız sivil hayatlarında fişleniyorlar, görevlerinden alınıyorlar. Bakın, sadece geçtiğimiz haftalarda Sayın Başbakanın imzaladığı bir genelgede, “Millî güvenliği tehdit eden örgüt ve yapılarla irtibatlı kamu çalışanları hakkında” başlıklı genelgede, “Terör örgütleri yanında legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten yapılarla hukuki zeminde mücadele yürütüldüğü; devletin ve ülkenin menfaatlerini korumakla yükümlü olan kamu çalışanlarının hizmet içi ve dışındaki davranışlarının, resmî sıfatlarının gerektirdiği niteliklerle bağdaşır olması gerektiği; amirlerin mahiyetinde çalışanların görevlerini Anayasa ve kanunlara uygun olarak yerine getirip getirmediğini takip ve kontrol etmekle yükümlü oldukları…” gibi devam eden cümlelerle, insanların sivil hayatlarında, çalışma hayatlarının, meslek hayatlarının dışında bile nasıl bir takibata maruz kaldığı ve işlerinden atılmakla karşı karşıya kaldığını görüyoruz. Bu, Batı Çalışma Grubu’ndan daha ileri boyutta bir yasak, sınırlama, hayata müdahale etmek demek değil midir arkadaşlar?

Dün, Cevahir Çağlar adında bir doktor kadın arkadaşımız başörtülü bir hayatı tercih ettiğinden dolayı babası tarafından katledilmişti. Şimdi ise kadınlar evinin bahçesinde abdest alırken veya sofra başında evlatlarıyla kahvaltı ederken yine devlet güçleri tarafından katledilmeye devam ediyor.

İşgale karşı, zulümlere karşı, orantısız güçlere, tankına, toplarına karşı ellerinde taşlarla direnen Filistinli ve yeryüzünün tüm mazlum çocuklarına ithafen şehit Malcolm X’in bir şiiriyle konuşmamı bitireceğim arkadaşlar.

“Bir taş at.

Bir taş daha at.

Bir şiir ateşle.

Bir yumruk yükselt.

Sesini yükselt.

Bir çocuk yetiştir.

Bir maske tak.

Duvara bir slogan yaz.

Şehitleri an.

Bir hayal kur.

Bir barikat kur.

Tarihine sahip çık.

Sokaklara sahip çık.

Bir slogan at.

Bir tohum ek.

Bir ateş yak.

Bir cam kır.

Terle.

İşçilerden öğren.

Bir yoldaşa öğret.

Bir hücreyi ziyaret et.

Bir savaş esirini kurtar.

Hainlerle hesaplaş.

Ağırlığını hakkıyla taşı.

Biraz daha ağırlık kazan.

Sevmek için mücadele et.

Sevdiğini bir daha söyle.

Sınırı aş.”

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaya.

Buyurunuz Sayın Çakır.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Sayın Başkan, konuşmacı arkadaşımız konuşmasında “Darbeci derin yapılarla ittifak kurarak yaptığınız...” diyerek devam eden bir cümle kurmak suretiyle gerçek olmayan bir beyanla bize bühtanda bulunmuştur, sataşmıştır. 69’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

11.- Tokat Milletvekili Coşkun Çakır’ın, İstanbul Milletvekili Hüda Kaya’nın 86 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlar, AK PARTİ'nin darbeyle ilgili tutumu açıktır. Kuruluşundan bugüne kadar geçen on dört yıllık süre içerisinde yapmış olduğu mücadeleyi özetlemeye kalkıştığımızda, esas itibarıyla bu mücadelenin özet kavramlarından birisi darbeyle ve darbecilerle mücadele etmek olmuştur ve bu konuda da daha düne kadar yapıp ettiğini hatırlarsanız, 12 Eylül dâhil olmak üzere, Kenan Evren dâhil olmak üzere, meseleyi nereye taşıdığını, getirdiğini hepimiz gördük.

Değerli arkadaşlar, konuşmacı hanımefendi burada konuşurken 28 Şubatta ve ondan önce bu ülkede yaşanan başörtüsü zulmüyle ilgili bir hikâye nakletti, doğrudur. O hikâyenin mağdurlarındandır, doğrudur. O hikâyenin başka mağdurlarından benim de arkadaşım olan Macide Hanım gibi arkadaşlardan bahsetti, doğrudur. Ben de o hikâyede geçenlere, sağ olanlara sıhhat, afiyet ve esenlik, ölenlere -Macide Hanım gibi- rahmet diliyorum. Fakat, sayın konuşmacı başka zamanda yaptığı gibi, elmalar ile armutları karıştırıyor, sapı samana karıştırıyor, Hüda Hanım bunu hep yapıyor. Niye biliyor musunuz arkadaşlar? Sosyal bilimlerde, yöntem biliminde -hukukçu arkadaşlar bilir- hukuk biliminde mukayese ve kıyasın bir kuralı vardır; iki şeyi, iki nesneyi, iki entiteyi, iki varlığı karşılaştırdığınızda bir alakasının, ilgisinin olması lazım. Eğer siz başörtüsü zulmüne uğrayan bir insan ile güneydoğuda elinde silahla, roketle terörize faaliyette bulunan bir insanı karşılaştırdığınızda, böyle bir mukayese yaptığınızda işte benim dediğim şey gerçekleşmiş olur, sapı samana karıştırmış olursunuz.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çakır.

Buyurunuz Sayın Kaya.

HÜDA KAYA (İstanbul) – Şahsıma direkt saldırı olduğu için söz almak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaya, size de iki dakika söz veriyorum.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) – Yazılı metni eline verdiler mi?

12.- İstanbul Milletvekili Hüda Kaya’nın, Tokat Milletvekili Coşkun Çakır’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

HÜDA KAYA (İstanbul) – Özgür irademle ben kendi notlarımı kendim almayı biliyorum.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Saygılı olun, biraz saygılı!

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) – Soruyorum… Soruyorum…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Saygı bekliyoruz sizden, saygı!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, yerinizden böyle laf atmak, sataşmak gerçekten doğru bir yöntem değil.

HÜDA KAYA (Devamla) – Bizim partimizdeki bütün arkadaşlarımız özgür iradeleriyle kendi konuşmalarını yapıyorlar, bize sizin gibi Beştepe’den gelmiyor bunlar.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Saygılı olun ya! Biraz kadına saygı gösterin.

BAŞKAN – Sayın Kaya, buyurun.

HÜDA KAYA (Devamla) – Arkadaşlar, değerli arkadaşımız, sayın grup sözcüsü arkadaşımız sahsımı itham ederek elma ile armutları, sap ile samanı karıştırdığımı ifade etti.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) – Aynen, doğru söyledi.

HÜDA KAYA (Devamla) – Sevgili arkadaşım, size resmini gösterdim…

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) - Terörist onlar ya, terörist!

HÜDA KAYA (Devamla) – …yanında 2 çocuğuyla Hediye Şen’in resmini gösterdim.

HALİL ETYEMEZ (Konya) – Yasin Börü’nün resmini niye göstermiyorsun?

HÜDA KAYA (Devamla) – Arkadaşlar, gelin, beraber Hediye Şen’in evine gidelim; çocuklarıyla tanışın, eşiyle, annesiyle, babasıyla tanışın, 3 aylık Miray bebeğin ailesiyle tanışın. Taybet ana, yedi sekiz gün sokakta bırakılan kadın kimmiş, nasıl bir hayat yaşıyormuş, gelin gidelim. Ben gördüğüm için, şahit olduğum için bunu size rahatlıkla söylüyorum.

MUSTAFA ŞÜKRÜ NAZLI (Kütahya) - Yasin Börü’nün evine gittin mi? Yasin Börü’ye gittin mi?

HÜDA KAYA (Devamla) – Bu, elma ile armutların karışması değildir. Tam da böyledir. Size insani bir kıyas yapıyorum, vicdani bir kıyas yapıyorum. 28 Şubatın bedellerini yaşarken, zulümleriyle muhatap olurken başımız açılmaya çalışılırken –ki ben, cezaevinde parmak izlerim alınırken dahi başımı açtırmak için zulümlere, müdahalelere maruz kalmış bir insanım- fakat orada -resmini gösterdim size- baş açmak mı hayatı kaybettiriyor yoksa bir bedeni paramparça ederek sokakta teşhir etmek mi hayata zulümdür?

Hediye Şen, evinin bahçesinde, çocuklarının yanında abdest alırken infaz edildi. Diğer bir kadın sofrada çocuklarıyla kahvaltı yaparken, yine keskin nişancıların atışıyla kafası bedeninden ayrıldı çocuklarının gözü önünde.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) – O senin fikrindir, senin!

HÜDA KAYA (Devamla) – 3 aylık Miray bebek, Allah aşkına, terörist miydi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) – Senin uydurman onlar.

HÜDA KAYA (Devamla) – Gelin götürelim sizleri, gelin görün, gerçeklerden kaçmayın.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) – Hepsi yalan!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

Sayın Kaya…

HÜDA KAYA (Devamla) – Gerçeklerden kaçmayın.

Bir dakika daha süre verebilir misiniz.

BAŞKAN – Sayın Kaya, ben size pozitif ayrımcılık yapacağım, bir dakika daha söz veriyorum, buyurun.

HÜDA KAYA (Devamla) – Bir de şunu söyleyeceğim: Darbecilerle mücadele edildiğini söyledi sayın arkadaşımız. Allah rızası için, bugün cezaevlerinde bir tane darbeci kişiyi bana gösterebilir misiniz? “Darbe var.” diyenler aylardır, yıllardır hapiste, özgür düşüncesini ifade etmeye çalışanlar, düşünenler, yazarlar, gazeteciler hapiste; ne 12 Eylül darbecilerine ne 28 Şubat darbecilerine ne Ergenekonculara ne şuculara ne buculara bir tek ceza verilmedi.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Gelin kaldıralım diyoruz, neredesiniz?

HÜDA KAYA (Devamla) - 28 Şubat davalarına bizzat müdahil oldum, siz -biraz önce- benim de o dönemleri bire bir yaşadığıma hepiniz şahitlik ediyorsunuz fakat 28 Şubat davasını açanlar benim davaya müdahil olmamı bile kabul etmediler, ben kaç defa o davaya gittiysem, ilk mahkeme dâhil olmak üzere. O zamandan yazdığım iki yazı vardır, hayatımda HDP de yoktu o zaman. Yazdığım yazılarda “Bu darbe davaları bir şovdan ibarettir.” demiştim ve bugün darbecilerle ittifak hâlinde zulüm politikaları hâlâ devam ediyor arkadaşlar, gerçekleri görelim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaya.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) - Ben Ergenekon darbesinden altı yıl yattım. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezam, üstüne de on altı yılım var. Bu sözleri reddediyorum. Sataşma var, söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, hayır, size yönelik bir sataşma yoktur.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – Söz istiyorum efendim. Böyle şey olur mu efendim, her ağzına geleni, aklına geleni söyleyebilir mi ya? Böyle bir şey olur mu?

BAŞKAN - Şahsınıza yönelik bir sataşma yok Sayın Milletvekili, lütfen.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – Yani, bizim insan hakkımız, bizim vicdanımız, bizim aklımız yok mu?

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) – O sizi koruyan bir şey söylüyor, farkında değilsiniz.

HÜDA KAYA (İstanbul) - Yok, yok, ben şahsınızı itham etmedim.

AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) – Böyle bir şey olur mu? Ben neyin korunup neyin korunmadığını biliyorum. Böyle bir şey var mı ya?

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Filistin Devleti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı İdari Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/418) (S. Sayısı: 86) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi soru-cevap işlemini başlatacağım.

Sisteme giren milletvekili yoktur.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİYLE FİLİSTİN DEVLETİ HÜKÜMETİ ARASINDA GÜMRÜK KONULARINDA İŞBİRLİĞİ VE KARŞILIKLI İDARİ YARDIM ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

 

MADDE 1- (1) 15 Nisan 2013 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetiyle Filistin Devleti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı İdari Yardım Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 1’inci madde üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Hüseyin Yıldız’a ait.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Sayın Başkanım, değerli milletvekillerim; Can Dündar ve Erdem Gül için Anayasa Mahkemesi hak ihlali kararı verdiği için çok sevinçliyim. İlk cezaevine girdiğinde ziyaret etmiştik. Silivri Cezaevinin ne olduğunu iyi bilen bir arkadaşınızım.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, bir aydan beri Aydın’la ilgili, jeotermallerle ilgili, bu kürsüden size hitap ediyorum. Değerli dostlarım, 2007 yılında çıkan jeotermal yasasına göre Aydın ilinin jeotermal ruhsat alanları şurası yani Aydın’ın yüz ölçümünün yüzde 85’ine jeotermal santral kurulması için ruhsat verildi.

Değerli arkadaşlar, Aydın ili, nüfusunun yüzde 80’i tarımla geçinen bir ilimizdir. Yani bizim 5 bin, 10 bin, 20 bin, 50 bin kişi çalıştıracak ne fabrikamız var ne sanayi kuruluşumuz var. Üzülerek söylüyorum, bütün geçim kaynağımız -Türkiye’de üretilen incirin yüzde 63’ü Aydın’da, Türkiye’de üretilen zeytinin yüzde 20’si Aydın’da, pamuğun yüzde 15’i Aydın’da üretilir- sadece tarımdır.

Değerli arkadaşlar, 2007 yılında çıkarılan bu jeotermal yasası nedir? Üzülerek söylüyorum: Birilerine -yandaş firmalara- kıyakçılık yapıldı. Düşünün, jeotermal santrali açılıyor, siz ÇED raporunu kaldırıyorsunuz, jeotermal santrali kuran, kuyular açan firmalar da ömür boyu oradaki enerjiden faydalanıyor. Ben bir Aydınlı olarak kendime ısıtma olarak enerji istediğimde veya jeotermal suyunu istediğimde o firmalara gidip müracaat edeceğim, parasını yatıracağım, izin verdikleri takdirde ben bu işlemi yapabilirim.

Değerli arkadaşlar, şu an Aydın’da 30 bin aile incir üreterek geçimini sağlıyor, 30 bin aile; 30 bin aile değerli arkadaşlar. Ama maalesef bu iktidar sadece 3 tane firmayı zengin etmek için 30 bin ailenin ekmeğine çomak soktu.

Değerli arkadaşlar, bu salı günü sivil toplum örgütleri -Tabip Odası Başkanı, çevre dernekleri, diğer ziraat odaları, Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı- Meclise Aydın milletvekilleriyle görüşmeye geldiler. Bizden şunu istediler: “Biz bütün siyasi partilerin milletvekilleriyle görüşeceğiz ama sizden bir Aydın milletvekili olarak kürsünüzü istiyoruz, basın açıklaması yapacağız.” Bu basın açıklamasını yaparken… Tabii ki ben Aydın halkı için buraya geldim, Aydın’ın sorunlarını çözmek için buraya geldim. Hangi sivil toplum örgütü buraya gelirse kendi koltuğumu ve o makamımı ona vermeye hazırım.

Değerli arkadaşlar, ben hiçbir zaman… Ön seçimle gelen bir milletvekiliyim. Yani, ön seçimde 30 bin tane CHP’li üye oy kullandı, beni aday gösterdi, Aydın halkı bana oy vererek bu Meclise gönderdi. Ne için gönderdi? “İlk önce Aydın’ın sorununu çözün, sonra Türkiye’nin sorunlarını çözersiniz.” diye bizi buraya gönderdi. Biz buraya bağcı dövmeye gelmedik, üzüm yemeye geldik.

Değerli arkadaşlar, Aydın’da beni iyi tanırlar, hiçbir zaman Aydın’ın milletvekilleriyle polemiğe girmedim; AKP’yle veya MHP’yle veya diğer arkadaşlarımla. Ben hep şunu savundum: Seçildikten sonra Aydın’ın bütün siyasi partilerden milletvekillerine şunu söyledim: Aydın’ın geleceği için ne gerekiyorsa, yatırım için ne gerekiyorsa altına imzayı atacağım. Salı günü bu arkadaşlarımız toplantı yaptı, biz de yanında yer aldık ve sevgili Aydın Milletvekili Mehmet Erdem’i de -aynı zamanda AKP’nin MYK üyesi- ziyaret ettiler. Mehmet Erdem o sivil toplum örgütlerini Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Müsteşarıyla görüştürdü. Ertesi gün, Yeni Asır’da ropörtaj veriyor, diyor ki: “Cumhuriyet Halk Partisi sol bloku incirimizi karaladı.” Ben, Aydın’da dedemden, babamdan kalan inciri kurtarmaya çalışıyorum. Ben, Aydın halkının, incircinin, zeytincinin haklarını korumak için mücadele ediyorum bir aydan beri. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, ben, Aydın halkına sizi havale ediyorum. Ben şu an bir önerge verdim araştırma komisyonu kurulsun diye. Araştırma komisyonu kurulsun, destek verin, gidelim bütün siyasi partilerin milletvekilleri olarak, orada bir araştırma yapalım. Gerçekten, bu santraller kurulduktan sonra yüzde 80 arttı mı, artmadı mı kükürt oranı? Araştıralım. Bunu ben söylemiyorum arkadaşlar, bunu laboratuvarlar, Aydın Tabip Odası Başkanı söylüyor. Bunu ben söylemiyorum, Ziraat Odaları, Mühendisler Odası Başkanı bunu söylüyor değerli arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, şimdi, diyorlar ki: “O santrallerde ne var?” Size bir örnek vereyim. Bunu ben getirmedim, sivil toplum örgütleri getirdi, bize verdi arkadaşlar, sivil toplum örgütleri. Jeotermal santrali, yani Amerika’da, Avrupa’da, İtalya’da çöpe atılan teknolojiyi getirdiler, kullandılar bu firmalar. Görüyorsunuz. Bunu ben getirmedim, Aydın’ın sivil toplum örgütü getirdi, verdi bize değerli arkadaşlar. İşte hâlimiz bu. İncirliova, Germencik, Efeler ilçeleri; Köşk, Nazilli ve Buharkent’e kadar şu an şu durumdayız arkadaşlar. Bir Aydınlı olarak hiçbir zaman yatırımcıya karşı olan bir arkadaşınız değilim. Benim derdim, eğer bunu kullanıyorsanız yeni bir teknolojiyle kullanın, çevreye zarar vermeyecek bir teknoloji kullanın. Yani birileri para kazanacak diye yirmi yıl sonra Aydın çöle mi dönüşsün? Bunu mu istiyorsunuz değerli arkadaşlar? Onun için, elinizi vicdanınıza koyacaksınız.

Size ayrı bir şey göstereceğim. Bu bizim incir ağacımız, yirmi senede yetişir. Bunu ben getirmedim, bunu Ziraat Odası, Mühendisler Odası bana getirdi, verdi. Şöyle bakın, özellikle AKP’lilere sesleniyorum, bakın, incirimiz bu duruma geldi. Bak, tekrar ediyorum: Bu şekilde devam ederse yirmi yıl sonra Aydın çöle dönüşür arkadaşlar. İçinizde ziraat mühendisi vardır, tarımla ilgilenen vardır, bu toprağı kaybettiğimiz zaman bin yıl sonra anca geri döner. Şu an göç başladı arkadaşlar. Gelin, beraber bu 2007 Jeotermal Yasası’nı yeniden değiştirelim. Bunu, gerçekten Aydın halkına fayda sağlamak istiyorsanız 100 bin hektar seracılık yapılacak şekil getirelim, jeotermali kullandıralım, 100 bin insana iş verelim. Beraber yapalım, sıkıntı yok, iktidar sizsiniz, yaparsanız tonla alırsınız, problem yok. Gelin, 100 bin konutun ısıtmasını yapalım. Ben sadece jeotermal enerjiyi… Düşünün değerli arkadaşlar, 2014’te enerjiden elde edilen, elektrikten elde edilen gelir 150 milyon dolar, biz sadece incirde 200 milyon dolarlık ihracat sergiliyoruz, toplam tarım ürünlerinde Aydın’da 500 milyon dolar şu anda ihracat yapıyoruz. Gelin, destek verin, bu yasayı değiştirelim, 2 milyar dolara çıkaralım, Aydın’ı şaha kaldıralım değerli arkadaşlar.

On üç yıldan beri AKP iktidarında Aydın’a bir çivi dahi vurulmadı arkadaşlar, bir tane vurulmadı.

MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) – 13 milyarlık yatırım yapıldı.

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – Ben size söyleyeyim, ben Ulaştırma Bakanlığının Komisyonundayım arkadaşlar. Bize bir kitapçık dağıttılar, üzülerek söylüyorum…

MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) – Çine Barajı’nı görmüyor musun?

HÜSEYİN YILDIZ (Devamla) – “Çine Barajı” senin zamanında değil, ANAP’ın, Doğru-Yol’un, SHP’nin zamanında başladı, o zaman bitti. Bakın, İzmir, Aydın, Antalya otoyolu vardı, ANAP başlattı SHP ve Doğru-Yol zamanında bitirildi Aydın’a kadar, ondan sonra on üç yıldan beri bir çivi çakılmadı, bir çivi. Ulaştırma Bakanlığında baktım, o yolu sanki AKP yapmış diye gösteriyor, utandım ya, gerçekten utandım.

Hepinize saygılarımı sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.

MEHMET ERDEM (Aydın) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET ERDEM (Aydın) – Benim de ismimi geçirerek Aydın’la ilgili, milletvekili olduğum ilimle ilgili sataşma söz konusu oldu, buna cevap vermem lazım.

BAŞKAN – Peki, buyurun.

İki dakika size söz veriyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

13.- Aydın Milletvekili Mehmet Erdem’in, Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın 86 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET ERDEM (Aydın) – Çok değerli arkadaşlar, incir bizim için çok mübarek bir ürün, çok önemli bir ürün, Kur’an’da da adı geçiyor. Biz incirimizi, zeytinimizi, toprağımızı, havamızı, suyumuzu korumakla mükellefiz. Bu konuda tabii üzüldüğümüz nokta şu: İncire isnat edilen, işte “kanserojen”, efendime söyleyeyim “İçerisinde kanserojen maddeler ihtiva ediyor.” şeklindeki ithamlar incir ürünümüze yapılabilecek en büyük kötülüktür.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – İncirin muhafaza edilmesiyle ilgili problem o, aflatoksin.

MEHMET ERDEM (Devamla) – Bakın, bunlarla ilgili, Aydın’da bilimsel raporlara dayanan bir çalışma yok, neden? Böyle bir çalışma olmadığı için, CHP’li Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı, Belediye Meclisine bir gündem maddesi koydu; incirle ilgili bilimsel araştırma raporu yapmak üzere, böyle 1 milyon liralık bir bütçe kararı alınması için Belediye Meclisinde bir maddeyle karar aldılar. Ellerinde bir rapor yok, bilimsel bir rapor yok. Bizim üzüldüğümüz nokta şu: Bilimsel bir rapor olmadan, bu şekilde, incire kanserojen hükmü vermek ve bu konu üzerinden, özellikle 2014 yerel seçimleri öncesinde siyaset üretmek, siyaset malzemesi hâline getirmek. Bizim üzüldüğümüz nokta bu.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Bilimsel raporlar var, var.

MEHMET ERDEM (Devamla) – Yani, ilan ediyorlar: “İncir yemeyin, kanser olursunuz.” Böyle bir şey olmaz. Ellerinde daha bilimsel bir rapor yok. Jeotermal santrallerle ilgili her türlü denetim yapılmalıdır, çevreye zarar veriyorsa bu denetimler artırılmalıdır ve gereken tedbirler alınmalıdır, bunda müttefikiz.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Uyarı, uyarı!

MEHMET ERDEM (Devamla) – Hiç problem yok.

Teşekkür ederim, saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Yıldız.

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Şimdi, sayın vekilim diyor ki: “Herhangi bir şey yok.”

Şimdi, sayın vekilim de çok iyi biliyor ki İncirliova’da incir üreticilerinin ihraç ettiği 20 milyon dolarlık incir geri geldi ve raporu da burada, raporu da burada. (CHP sıralarından alkışlar) Bunları getiren.

Ben söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Yıldız, ben sizi dinliyorum, tutanaklara da geçiyor; buyurun, devam edin.

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Bunları getiren Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı ve aynı zamanda bu rapor Ege Üniversitesinin raporu. Aynı rapor Sayın Erdem’e de geldi, sivil toplum örgütleri bize getirdi. Onun için…

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Aydın’a zarar veriyorsunuz ya bunları açıklayarak.

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Ben incir yemeyin diye… İki aydan beri konuşma yapıyorum, yemeyin dedim mi size? Uygun ortamlarda biz Aydın’ın geleceğini konuşuyoruz.

ERKAN HABERAL (Ankara) – Getir de yiyelim.

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Bizden sonra gelen nesillere doğru bir Aydın’ı verelim, çevreci olalım diyoruz; mesele burada. (CHP sıralarından alkışlar)

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Koruyacağız hep beraber.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederiz Sayın Yıldız.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Filistin Devleti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı İdari Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/418) (S. Sayısı: 86) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 1’inci madde üzerinde gruplar adına ikinci söz Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Van Milletvekili Sayın Bedia Özgökçe Ertan’a aittir. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye ve Filistin devleti hükûmetlerinin arasındaki anlaşmanın onaylanmasının uygun bulunduğuna dair tasarı hakkında söz aldım.

Bu konuda Komisyonda grubumuz adına gerekli önergeler, öneriler sunuldu ve tartışıldı. Ben, bugün burada Millî Güvenliği Tehdit Eden Örgüt ve Yapılarla İrtibatlı Kamu Çalışanları Hakkındaki Genelge’den ve bu genelgenin yaratacağı tahribat hakkında konuşmak istiyorum. Bildiğiniz gibi, 17 Şubat 2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan genelge ile Hükûmet muhalif kesimleri susturmak adına bir hukuk faciasına daha imza atmıştır. Söz konusu genelgede kamu görevlilerine kanunlarca suç sayılan faaliyetleri yürüten örgütlenmelere dâhil olamayacakları hatırlatılıyor. Ayrıca, kurum amirlerine de olağanüstü ve görevleri dışında yetkiler veriliyor. Genelgeye göre, kurum amirleri terör örgütleri veya legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten yapılarla ilişki kuran veya eylem birliği içinde olan, bu örgüt ve yapıların emir ve talimatıyla hareket eden, bu örgüt ve yapılara yardım eden, kamu imkân ve kaynaklarını bu örgüt ve yapıları desteklemeye yönelik kullanan veya kullandıran, bu örgüt veya yapılarla mücadeleyi engelleyen, bu örgüt veya yapıların propagandasını yapan kamu çalışanlarına ilişkin idari işlem başlatabilecektir.

Değerli milletvekilleri, özetlemeye çalıştığım genelgenin hangi cümlesini okursanız okuyun, hem ulusal hem de uluslararası hukuka aykırılık göreceksiniz. İlk başta darbe anayasasındaki hükümleri bile fersah fersah aşan bir kısıtlayıcı zihniyetin bu genelgeyle açığa çıktığını kabul etmek gerekir. Neresinden tutarsak elimizde kalacak bir genelgeyle karşı karşıyayız. Öncelikle, Başbakanlık çalışanları, yetkilileri "legal görünüm altında illegal faaliyet" adlı yeni bir kavramı literatürümüze kazandırmış bulunuyor. Bu tanımın hangi hukuk belgesinde ya da nerede karşılığı olduğunu hiçbirimiz bilmiyoruz. Gündelik yaşamımızda “legal görünüm altında illegal faaliyet” diye bir karşılık olabilir mi? Olamaz.

Barış talebinin ve "çocuklar ölmesin" demenin bile terör propagandası sayıldığı bugünlerde, bu genelgeyle birlikte bu talepleri dile getiren kamu çalışanları da illegal faaliyet yürüten kişiler olarak adlandırılabilir durumdadır şu an. Bu kavramla birlikte, “güvenlik politikaları, kamu düzeni, kamu güvenliği” gibi muğlak kavramlarla şekillendirilerek yurttaşların güvenliksiz bırakıldığı Türkiye'de, mevcut hukuksuzluklara sadece bir yenisi daha eklenmiş oluyor.

Mevcut genelge, kamu çalışanlarının zaten sınırlı olan ifade ve örgütlenme özgürlüklerine de bir darbe niteliğindedir. 10 Ekim katliamında yaşamını yitirenleri anmak ya da sokağa çıkma yasaklarını protesto etmek ve abluka altında yaşayan insanlarla dayanışmak için eylem ve etkinliklere katılan ya da grev yapan binlerce kamu çalışanı zaten çeşitli baskılarla ve soruşturmalarla karşı karşıya kalmaktadır. Gerek sivil toplum örgütlerinin gerekse sendikaların düzenlediği basın açıklamaları, toplantılar ve paneller terörle mücadele polisleri tarafından takip ediliyor. Zaten yeterince yasa var. Başbakanlık genelgesinin bu baskılara yasal olmasa bile idari dayanak oluşturduğu çok açık görülmektedir.

Değerli milletvekilleri, genelgedeki ifadelerin hukuk belgelerinde yer almadığını az önce belirttim. Mevzuatta karşılığı olmayan bir tanımı suç sayamayacağımız suç ve cezanın kanuniliği ilkesini düzenleyen Anayasa'nın 38’inci maddesine açıkça aykırıdır. Ayrıca Anayasa'nın 14’üncü maddesi de hak ve hürriyetlerin ancak kanunla sınırlandırılabileceğini belirtir.

Öte yandan, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125’inci maddesi, devlet memurlarına verilecek disiplin cezaları ile her bir disiplin cezasını gerektiren fiil ve hâlleri düzenliyor. Bir kamu görevlisinin fiili nedeniyle idari soruşturmaya tabi tutulabilmesi ve disiplin cezası alabilmesi için bu fiillerin maddede düzenlenmiş olması gerekir. Burada bulunmayan hiçbir fiilden dolayı kamu görevlileri hakkında soruşturma açılamaz. Bu gerçek ortadayken kanunda yer almayan unsurların genelgede suç sayıldığını ve idari işlem gerekçesi olarak belirlendiğini görüyoruz.

Ortada bir kanun yokken hazırlanan bu genelge, hukuk devletinin olmazsa olmazları olan yasaları ve mahkemeleri hiçe saymakta, yasama yetkisini Başbakana vermekte ve amirlere de âdeta hâkim rolünü biçmektedir. Sayın Başbakan bu genelgenin altına imza atarak Anayasa’nın 7’nci maddesinde düzenlenen Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama yetkisini ve kanun yapma iradesini açıkça gasbetmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu genelgenin keyfî uygulamalara kapı açarak toplumdaki mevcut kutuplaşmayı derinleştirebileceğini ve bu kutuplaşmayı kamudaki iş yaşamına kadar yaygınlaştırabileceğini düşünmek için kâhin olmaya gerek yok.

Buradan Başbakana soruyorum: Amirlerin keyfî karar vermesini nasıl engelleyeceksiniz? Örneğin, bir amirin kişisel gerilim yaşadığı veya anlaşamadığı bir personelini ihbar etmesinin önüne nasıl geçeceksiniz? Terör ihbarları ülkenin yargı ve güvenlik makamları için âdeta kutsal sayılıp hemen işleme alınırken yalan yanlış beyanların doğruluğu nasıl araştırılacaktır? Kamu çalışanlarına ilişkin ihbar edilen her türlü filin “terör” olarak adlandırılmasının önüne nasıl geçeceksiniz?

Kurum amirlerinin esas amacı ve onlardan beklenen, kendisine bağlı çalışanların kurum içindeki çalışma performansını takip etmesidir. Ama bu genelge, amirlere görev ve yetkileriyle hiçbir alakası bulunmayan bir de muhbirlik işini yüklüyor. Türkiye'de terör kavramının muğlak olduğu her platformda tartışılırken, amirlerin hangi fiilin illegal ya da terör kapsamında olduğunu tereddütsüz tespit etmesini bekleyemeyiz. Sayın Başbakan, amirlerin iş tanımına terörle mücadele polisliğini eklemişken acaba illegal faaliyetlere dair de bir yönerge hazırlanacak mıdır? Çalışma arkadaşını siyasi perspektifle takip etme zorunluluğu getirilen amirlerin haklarını nasıl koruyacağız peki? Bu genelge iş yaşamında uyumlu olması gereken amir ve personeller arasında anlaşmazlığın önünü açmaktan ve kurum performansını olumsuz etkilemekten başka bir işe yaramayacak durumdadır. Bizler her defasında toplumsal barışın sağlanması gerektiğini dile getirirken bu genelge savaşı iş yerlerinin içine kadar sokmaktadır.

Sayın milletvekilleri, sözlerime burada son vereceğim ama kamu personelinin düşünce ve ifade özgürlüğü ile örgütlenme özgürlüğünün apaçık ihlali yönünde olan bu genelgenin derhâl kaldırılması gerektiğine dair olan inancımı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özgökçe Ertan.

Sayın milletvekilleri, 1’inci madde…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Bakan.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

41.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu’nun, Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan’ın 86 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Hatibin 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’yla ilgili söylediği sözlerle ilgili birkaç şey ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Türkiye bir hukuk devletidir ve Türkiye hukuk devleti ilkelerine sımsıkı bağlıdır ama Türkiye aynı zamanda bir demokratik devlettir ve Türkiye gelirlerini vatandaşların vergileriyle beraber gerçekleştiren ve kamuyu da vatandaşların verdiği vergilerle beraber idare etmeye çalışan bir ülkenin adıdır. Eğer bir ülkede devlet kendi koyduğu kuralları yani milletin kendisine yüklediği kuralları savunabilecek bir kabiliyette değilse aslında milletin kendine verdiği görevi yerine getiremiyor demektir. Şimdi, bir devlet memuru düşünün, bir belediyede çalışan memur düşünün, maaşını devletten alan, bu milletin verdiği vergilerle, emeklerle, yaptığı alışverişten elde edilen vergilerle birlikte bütçeden kaynaklanan maaşını alan bir memur, bir taraftan gündüz memurluk yaptığını iddia edecek, akşamleyin hendek kazacak ve terör örgütüne bir şekilde yardımcı olacak, bir taraftan da paralel yapı içerisinde bu ülkede paralel bir devlet örgütlenmesi ortaya koyacak. Affedersiniz ama bu devlet ne işe yarar? Bizim hakkımızı müdafaa edemezse, vatandaşın hakkını müdafaa edemezse ne işe yarar?

Başbakanlık genelgesinin ne kanuna aykırılığı söz konusudur ne 657’ye aykırılığı söz konusudur ne de bahsedildiği gibi, sizin bahsettiğiniz, diğerlerinin bahsettiği gibi bir cadı avıdır; tam tersi vatandaşın hukukuna ve milletin hukukuna sahip çıkabilme adına ortaya konulan bir hatırlatmadır, başka hiçbir şey değil. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Her şey, her şey olduğu gibi çarpıtılacak ve sanki, orada terör ortaya konulacak devlet sessiz kalacak. Bir başbakanın görevi nedir, bir bakanın görevi nedir? Elbette ki kamu düzenini müdafaa etmektir, başka hiçbir şey değildir.

KEMAL ZEYBEK (Samsun) – Bir yıl önce neredeydiniz, bir yıl öncesi?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Bunun, lütfen, bir şekilde yanlış anlatılmasının önüne geçmek elbette ki bizim temel görevlerimizden bir tanesidir. Normal bir süreçtir ve bir hassasiyet ortaya konulmaktadır; millet bunu istemektedir ve arzu etmektedir. Her gittiğimiz yerde “Nasıl bir devlet memuru eline molotofkokteyli alır, nasıl bir devlet memuru hendek kazar; siz ne iş yapıyorsunuz?” diye bu vatandaş bize sormaktadır. Biz elbette ki görevimizi yerine getirebilmek… Eğer böyle bir şey varsa, böyle bir şeyi ortaya koyan kişi varsa bunun soruşturulmasını istemek ama hukukun kuralları içerisinde, tekraren söylüyorum soruşturulmasını istemek elbette ki görevimiz. Hukuktan niye bu kadar rahatsız oluyoruz ki? Yani bu ülkede herkes istediğini yapabilme kabiliyetine sahip mi olacak?

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) – Aksine, hukukun uygulanmasını istiyoruz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Elbette 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun -125’inci madde- disiplinle ilgili konusu Başbakanlık genelgesi olarak Sayın Başbakanın imzasıyla beraber Türkiye'deki tüm kamu kurumlarına ve kamu idarelerine gönderilmiştir. Doğru bir işlemdir ve yapılması gereken bir işlemdir. Herkes, bu memleketin evlatlarının verdiği vergilerden kendi maaşını alan her devlet memuru hukukun ve 657’nin kendi içerisinde bulunduğu kurallara uymakla mükelleftir.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Demirel.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Bakanın yapmış olduğumuz konuşmaya ilişkin, grubumuz adına konuşan arkadaşımıza ilişkin söylemleri, eleştirileri ve genelgeye ilişkin eleştirilerimizi boşa çıkartan bir davranış ve tutum içerisindedir ve direkt partimizi, grubumuzu hedef alan bir tutum sergilemektedir. Buna ilişkin söz hakkı talep ediyoruz.

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Ne alakası var? Teröristlere söylüyor.

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) – MEMUR-SEN üyeleri ne olacak?

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Teröristlere söylüyor.

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) – İstanbul’da hendek mi var?

BAŞKAN – Sayın Özgökçe Ertan, Sayın Bakanın yaptığı açıklamaya dair isterseniz yerinizden bir açıklama yapın.

Buyurunuz.

42.- Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan’ın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) – Sayın Başkan, teşekkür ederim bu fırsatı verdiğiniz için.

Sayın Bakan, ne söylediğimi, nasıl söylediğimi çok iyi biliyorum ve genelgeyi bir hukukçu gözüyle de tarttım, o şekilde, yasaları araştırarak ve kamuoyunun tepkisiyle beraber değerlendirmeye gayret ettim. Pek tabii ki, benim… Yani siz çıplak şekilde ifade ettiniz, gerçek anlamda bir cadı avıdır bu. İstanbul’da hendek mi vardı; yüzlerce MEMUR-SEN üyesi ve memurlar hakkında soruşturmalar başlatıldı? O 1.128 akademisyen hendek mi kazmıştı acaba? Sadece barış söylemleri nedeniyle lince maruz kaldılar, görevlerinden alındılar. Ben tanımlarken yasadaki tabirleri muhalif kesimleri susturmak amaçlıdır diyorum çünkü bir hukuk devleti olduğunu iddia eden Türkiye'de maalesef ne Anayasa ne ulusal ne uluslararası yasalar uygulanmıyor. Sadece genelgeler ve talimatlarla yönetiliyor bu ülke. Çok ufak bir şekilde protesto hakkımızı kullanmak için sokaklara indiğimizde oradaki polis memurları bize genelgeden ve talimattan bahsederek müdahalede bulunuyor. Vatandaşların protesto haklarını kullanmalarına engel oluyor ve bunu tariflerken de “talimat” diyor, “genelge” diyor. Ben bir hukukçuyum, biliyorum. Nefret söylemi içermeyen, silahsız, saldırısız her türlü protesto eyleminde açıkça yürüyüş yapabilirsiniz, fikirlerinizi beyan edebilirsiniz. Ancak görüyoruz, bu ülkenin nasıl yönetildiği çok aşikâr. Bu genelgeye gerek yok aslında çünkü hem Ceza Kanunu’nda hem de Terörle Mücadele Kanunu’nda yeterince düzenleme var ve fiziki takip, teknik takip olmak üzere bir çok -milyon tane artık benim bilmediğim- yönüyle zaten takibatlar yapılıyor. Bu genelgeye ayrıca gerek yok ve tekrar ediyorum “cadı avı” ibaresini de sizden duymuş oldum. Doğrudur “cadı avı”dır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özgökçe Ertan.

Sayın Akçay sisteme girmiş, Sayın Gök’te sistemde söz vereceğim.

Buyurun Sayın Akçay.

43.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben Sayın Bakana ve Hükûmete bir hususu hatırlatmak istiyorum. Bundan birkaç gün evvel bu genelgeye ilişkin bir konuşma yapmıştım Genel Kurulda. Sayın Bakan da bu genelgeyi bir hatırlatma olarak ifade etti. Aslında bu genelgenin yayınlanma ihtiyacı duyulması kanunların gerekli, yetkili, görevli amir ve memur mercilerce uygulanmadığının da dolaylı bir itirafıdır.

Bir de hukukta kurallar hiyerarşisi vardır -onu saymaya gerek yok ama hatırlatmakta fayda var herhâlde- Anayasa, kanun, tüzük, yönetmelik, genelge diye gider. Yani genelgenin kanunların uygulanması için gönderilmesi biraz idari bir zafiyetin de bu konuda olduğunu gösterir. Konuşmamda onu da ifade etmiştim.

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun, Türk Ceza Kanunu’nun terör, teröre yardım ve yataklığa ilişkin ayrıntılı düzenlemeleri var. Demek ki sizin atadığınız bürokratlar bu kanunları uygulamakta zafiyet gösterdiler. Aynı Sayın Cumhurbaşkanının, Başbakanın ve bazı sayın bakanların zaman zaman yaptığı itiraflar gibi “Efendim, işte, bu çözüm süreci içerisinde bazı şeyleri görmedik, görmezlikten geldik veya ilgili mülki amirler bunları ihmal ettiler.” Şeklinde. Herhâlde hatırlatma bu yöndendir diyorum.

Özellikle, bu kurallar hiyerarşisini Hükûmete hatırlatmak istiyorum. Bir an evvel bu idari zaaftan, yönetim zaafından kurtulmanız gerekir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akçay.

Sayın Gök, buyurun.

44.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, Sayın Bakanın konuşmasını büyük bir dikkatle dinledim. Oldukça fazla sayıda hukuk devleti, hukuk meşruiyeti gibi sözcükleri öne çıkaran bir anlayışla konuşmasını, değerlendirmesini yapmaya çalıştı. Ama, Sayın Bakan herhâlde yakın çevresinin neler söylediğinin farkında değil ya da biliyor da görmezden geliyor. Eğer bu konuşmasında bugün burada hukuka uygunluktan, meşruiyetten bahsediyorsa… Örneğin, Cumhurbaşkanının, kaçak sarayın mühürlenmesine ilişkin idare mahkemesi kararı verildikten sonra “Ben mahkeme kararını tanımıyorum.” demesini acaba nasıl karşılıyorsunuz Sayın Bakan? Acaba, Cumhurbaşkanının muhtarları, kaymakamları topladığı toplantıda “Siz mevzuatı boş verin.” gerekirse yasa dışına da çıkarsınız anlamına gelen sözlerini nasıl değerlendiriyorsunuz Sayın Bakan?

Hele, önceki gün gensorusu görüşülen İçişleri Bakanının, Bilgi Teknolojileri Başkanına bir sitenin kapatılması talimatını verdiğinde, Bilgi Teknolojileri Başkanının “Bana mahkeme kararı gerekir Sayın Bakan.” dediğinde, “Sen boş ver, biz yasa çıkarıyoruz, yüzde 50’sini almış bir partiyiz, sen o siteyi kapat, ben yasayı çıkartır sana arkadan gönderirim.” demesini nasıl karşılıyorsunuz? O İçişleri Bakanının, Efkan Ala’nın “Ben Anayasa’yı tanımıyorum.” dediği Meclis kürsüsündeki konuşmasını nasıl karşılıyorsunuz?

Kendinizle çelişmeyin, hiç birbirimizi aldatmaya gerek yok. Yaptığınız işlerin tümü gündelik çalışmaları kurtarmak -Türkiye’yi getirdiğiniz ortamda, bir garabet ortamında, çelişkiler ortamında- işin içinden çıkmaya dönük çabalarınızın, yaptıklarınızın tümü de hukuksuzdur. Ben bunu bilir, bunu söylerim. Sizin bu söylediklerinizin hiçbir inandırıcılığı yoktur. Eğer inandırıcı olmaya çalışıyorsanız, az önce örneklerini saydığım konularda ne düşündüğünüzü çok net bir şekilde burada ifade etmenizi isterim. Yüz yüze bana lütfen ifade edin ve sizinle bir yüzleşelim Sayın Bakan eğer cesaretiniz varsa, cüretiniz varsa. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Gök.

Sayın Demirel, buyurun.

45.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan ifade etti, bu genelgenin… İlk başta şunu ifade edelim ki: Anayasa’ya aykırıdır, bu genelge Anayasa’ya aykırı bir şekilde hazırlanmış bir genelgedir. Genelgeye ilişkin zaten özgün görüşmelerimiz olacaktır. Bu, çalışanlara bir gözdağı vermektir, çalışanların özel hayatına müdahaledir, çalışanların çalıştıkları an dışındaki yaşamlarını nasıl idame ettiklerini de fişlemektir. Yani buna “cadı avı” derken bütün çalışanlara gözdağı vermek, onları fişlemek ve bununla birlikte… Sadece belediyeden örnek verdi; millî eğitim, öğretmenler, 1.200 öğretmen Batman’da, 1.600-1.700 öğretmen şu anda Diyarbakır’da ve birçok ilde soruşturma geçiriyor, yaşamları ve mesai saatinin dışındaki katıldıkları basın açıklamaları ya da sendikal eylemlerinden kaynaklı soruşturma geçiriyorlar. Yani, bu, bir gözdağıdır; bu, insanları sindirme politikasıdır. Asla bu genelgeyi kabul etmiyoruz, özel yaşama müdahaledir. Bu, kamu alanında zaten baskı ve müdahale altında tutulan tüm emekçilerin aynı zamanda özel yaşamını da, bütün hayatını da görmek ve ona göre fişlemektir, bütün yaşamını fişlemektir yani. Çok net, açık olarak bunu ifade edeyim. Bu, kesinlikle kabul edilecek bir şey değildir. “Ya benim gibi düşüneceksin, ya benim gibi davranacaksın ya da seni yok edeceğim.” mantığıdır, bu böyle bir anlayıştır. Bu, asla kabul edilecek bir durum değildir, bunu asla, hiçbir şekilde kabul etmeyeceğiz diyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Demirel.

Sayın Bakan, buyurun.

46.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu’nun, Manisa Milletvekili Erkan Akçay, Ankara Milletvekili Levent Gök ile Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Birkaç cümleyle cevap vermek isterim.

CHP’li arkadaşımız benimle yüzleşmek istiyor…

LEVENT GÖK (Ankara) – Evet, çok net cevaplar istiyorum. Sorduklarım çok nettir, aynı netlikte cevap istiyorum Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Sevgili kardeşim, ben seninle yüzleşirim, hiç merak etme. Bugün bunun sırası değil.

LEVENT GÖK (Ankara) – Yani, bu soruları ben İçişleri Bakanına sordum, kendisi hiçbir cevap veremedi.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Bugün bunun sırası değil ama bir cümle söyleyeyim ben size.

LEVENT GÖK (Ankara) – Buyurun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Sizin evin tapusunu veren devlet, bilesin ki kendi şerefi için, kendi şanı için ve geleceğin nesilleri için yaptırdığı külliyenin tapusunu bin kere verir, hiç merak etmeyin. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Şimdi, bunlar kaçamak cevaplar. Bırakın siz bunları. Siz mahkeme kararı tanır mısınız? Onu bir söyleyin.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Yalnız, ben şunun cevabını isterim: Bakın, burası…

LEVENT GÖK (Ankara) – Yani, mahkeme kararına uyar mısın, uymaz mısın Sayın Bakan, ona cevap ver. Böyle bir cevap olabilir mi?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Ben sizi dinledim, bak, sakin bir şekilde cevap veriyorum, niye tedirgin oluyorsunuz? Tedirgin olmayın.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bu cevap, cevap değil. Bu cevap hukuk devletinde yasa dışıdır. Bu cevap yasa dışıdır, yasa dışı.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Biz sakin kalamayız çünkü bizim aklımızla alay eder gibi, dalga geçer gibi cevap veremezsiniz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, dinleyelim lütfen.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Sayın Başkan, ben nazikçe dinledim ve bir cümle söyledim.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Ama, dalga geçer gibi cevap veriyorsunuz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Estağfurullah, ne haddime öyle bir şey?

LEVENT GÖK (Ankara) – Yani, kaymakamlara “Mevzuatın dışına çıkın.” demek hukuka uygun mudur, uygun değil midir? Net cevap, bu kadar. Evet mi, hayır mı? Buyurun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Bakın, bir şey söyleyeyim: Ben size cevabımı verdim ama ben sizden bir cevap bekliyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Siz bize cevap vermediniz Sayın Bakan, daha cevap vermediniz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Bugün Türkiye Cumhuriyeti devleti ve her birimiz topyekûn bir terörle mücadele yapıyoruz. HDP’yi anlayabiliyorum ama hem MHP’deki kardeşlerimiz sizler 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’yla ilgili olarak bir hatırlatmayı, hukuk devletinin gereğini yerine getirmeyi bir ülkenin Başbakanının bir genelgeyle beraber tekrar tüm kamu bürokrasisine göndermesini ve hukukun kuralları içerisinde göndermesini kabul ediyor musunuz, etmiyor musunuz?

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Bakan, ben size neler söylüyorum, siz bana nasıl cevap veriyorsunuz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Yani, biz terörle mücadele etmede bu devletin memurlarını hukuk sınırları içerisine çekme konusundaki bir irade…

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Sen sorulara cevap versene ya!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Hiç dolanmaya gerek yok, bir tek cümle, rahatsız olmayın, bak, bir tek cümle…

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben size neler söyledim, ben size neler söylüyorum, siz bana neler söylüyorsunuz. Ben cevabını veriyim mi size? Siz benim soruma cevap verin, ben de vereceğim.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Bakın, Levent Bey, ben bu işleri iyi bilirim. İyi bildiğimi siz de bilirsiniz. Bak, bu karşılıklı polemiğe girdiğimiz zaman…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Bakan, bu polemik değil. Siz polemik bile yapamıyorsunuz. Bırakın Allah aşkına!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – …kimin kârlı kimin zararlı çıkacağını herkes bilir.

LEVENT GÖK (Ankara) – E, buyurun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Onun için, istirham ediyorum, siz bir tek soruya cevap verin.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben yasaya davet ediyorum.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’yla ilgili bir ülkede hendek kazan, molotof atan, bu ülkenin birliğine, varlığına, bu ülkedeki insanların kardeşliğine bir şekilde tecavüz etmeye çalışan insanlara karşı bu ülkenin, hukuk devletinin ilkeleri içerisine çağırılmasına, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun içerisindeki çağrıya siz katılıyor musunuz, katılmıyor musunuz? Bu kadar basit. Niye bunun ötesine çıkıyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Cevabını vereceğiz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Benin söylediğim o, başka bir şey yok.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Bakan, benim söylediklerime siz cevap vermediniz. Ben o anlattığınıza dün burada gensoruda çok net cevaplar verdim önceki gün, çok net verdim.

Sayın Başkan, izin verirseniz Sayın Bakan benim bir net cevap vermemi istiyor. Ben net cevabı kamuoyuna ve kendisine takdim edeyim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sayın grup başkan vekilleri bir kez daha sisteme girmişler.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Şu ayakkabı kutularını bir aç ya!

LEVENT GÖK (Ankara) – Haydi cevap verin Sayın Bakan, buyurun.

BAŞKAN – Sayın Akçay, buyurun.

47.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin tekraren açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben Sayın Bakana üslubunu biraz daha özenli, tahrikten uzak kullanmasını salık veriyorum. (Gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Akçay’a söz verdim, dinleyebilir miyiz. Ben duyamıyorum.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bizim, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu konulardaki görüşümüz açık ve net olduğu gibi asıl, bugüne kadar böyle muğlak, sürekli zikzaklar çizerek bugün öyle, dün şöyle, yarın ne olacağı meçhul birtakım politikalarla, gündüz külahlı, gece silahlı misali çelişkili politikalar uygulayıp uygulayıp -milletimize âdeta baldıran zehri içirme durumuna geldikten sonra- ondan sonra suçlarınıza da, kabahatlerinize de kimseyi ortak etmeye kalkışmayın. Bir hukuku hatırlatıyoruz burada. Genelge bir hatırlatma değildir. İşte bu… Resmen bir cehalet söz konusu. Sen kurallar hiyerarşisini bilme Hükûmet olarak, yazılı talimat nedir, genelge nedir, Anayasa… Sen Anayasa’yı tanımayacaksın veya Anayasa’yı uygulamayacaksın veya uygulatmayacaksın “Anayasa bana uysun." diyeceksin; sonra, kanunları yerine getirmeyeceksin, senin atadığın görevliler, yöneticiler bunları uygulamaktan âciz duruma gelecek; tüzükleri, yönetmelikleri icra edemeyeceksin, sonra genelgeyle hatırlatma yapacaksın, bu da âczin bir itirafından öteye gitmez. Siz, demagoji yapmayı bırakın, ülkede bir hukuk devleti olarak, hukuk ilkeleri, kanun, nizam içerisinde bir icra makamı olarak görevinizi yapın. Siz polemik yapmayı bilirseniz buradaki milletvekillerinin pek çoğu -iktidar partisi milletvekilli arkadaşlar da dâhil- Sayın Bakan, sizden daha iyi polemik yapar. Yani Genel Kurulun bu çalışma mesaisini çok fazla da meşgul etmemeye gayret göstermenizi ben tavsiye ederim.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akçay.

Sayın Demirel, buyurun.

48.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin tekraren açıklaması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, bu genelge Türkiye’nin bütün illerini, bütün ilçelerini, bütün alanlarını kaplayan bir genelgedir. Bütün her yeri kapsayan bir genelgeyi getirip sadece bazı olay ve olgular üzerinden değerlendirip bir kenara atmak, bu Hükûmete yakışan bir durum değildir. Yani bu nedir? Bunun adı nedir? Bunun adı, Türkiye’de benim gibi düşünmeyenlere baskı unsuru oluşturmaktır, “Benim gibi düşünmeyenleri ya katlederim ya tutuklarım ya işkence yaparım ya da vahşet bodrumunda yakarım.” demektir. Yani bu genelgenin anlamı… Sadece bu genelge için söylemiyorum, Başbakanlık genelgesi; aynı zamanda, daha önce çıkarılan genelgeler için de söylüyorum. Bu genelgeler, kendine göre ayarlanan, kendine göre belirlenen, hukuk tanımayan bir tutumdur. Nasıl ki, işte Cumhurbaşkanının “Kanun dinlemeyin, hiç kimseyi de aramayın, yani Başbakanın söylediklerini bile dinlemeyin, sadece sıkıştığınızda beni arayın.” dediği gibi ifade edilen genelgelerdir. Bu genelgeler, aslında, nasıl insanların her yerde, Türkiye’nin her yerinde fişlendiğini göstermektir. Bu genelgeler, bırakın demokrasiyi, insanların nefes almasına izin vermeyen genelgelerdir. Nerede demokrasi, kime göre demokrasi, neye göre demokrasi? Kendine göre, Hükûmete göre bir demokrasi anlayışı vardır.

Evet, HDP olarak bunun karşısında duracağız. Her zaman da duracağız, durmaya da devam edeceğiz. Biz emekçiden, işçiden, memurdan ve ezilenden yana olduğumuz için bunun karşısında duracağız. Tüm Türkiye halkları da bunu bilmelidir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Demirel.

Sayın Gök, buyurun.

49.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin tekraren açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Teşekkür ederim, tekrar, Sayın Başkan.

Tabii, Sayın Soylu kendi siyasal yaşantısında AKP’ye girmeden önce en ağır eleştirilerde bulunduğu bir dönemden daha sonra, AKP’ye transfer olduktan sonra AKP’yi savunan bir pozisyona geçince, gerçekten siyaset hayatının en zikzaklı günlerini yaşadığını kendisi de biliyor. Yani önceden ağır eleştirilerde, hatta bizim söylediğimizden de daha ağır eleştirilerde bulunduğu AKP’de daha sonra bir siyaset yapma uğruna bütün ilkelerini terk etmesini, gerçekten siyasi etik olarak hiçbir yere yakıştıramıyorum. Ben, böyle siyasetçilerin, ne gittikleri partiye ne de Türkiye’ye yararlı olacaklarını asla düşünmüyorum.

Sayın Süleyman Soylu’nun bu, boynunda ve alnında yazılı trajik bir anı olarak kalacaktır ve asla o ilişkilerden ve geçmişinden de kurtulamayacaktır.

Diyor ki: “Benimle polemik yaparsanız kazançlı çıkamazsınız, kaybedersiniz.” Hodri meydan. Ben size son derece net sorular sordum. Grubunuzdan bana laf atıyorlar, “Hodri meydan mı diyorsunuz?” Evet, siyaset iddia işidir, hodri meydan diyorum. Cesaretiniz varsa az önce sorduğum sorulara çok net cevap verin, çok net cevap verin.

Hendeklerden bahsediyorsunuz Sayın Süleyman Soylu. Bak, sana, ben, hendeklerin nasıl oluştuğunu anlatayım. Eski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın şu sözlerine ne dersiniz acaba? Diyor ki: “Bizi aldatmış kabul edebilirler. Biz kendimiz aldanmadık, her şeyden haberimiz vardı.” PKK’nın silahlandığı dönem için “PKK’lı teröristler karakolun önünden geçiyorlar, askerlere el sallıyorlar, asker de onlara hiçbir şey yapamıyordu. Durum böyleydi. Meğerse onlar bizimle alay ediyorlarmış.” dediği sözleri nereye oturtacaksınız? Bülent Arınç’ın bu sözleri önemli.

Peki, Diyarbakır eski Emniyet Müdür Yardımcısının sözüne ne demeli? “PKK’nın çözüm sürecinde, istihbarat birimlerinin, hendeklerin kazıldığından, silahların depolandığından, örgütün şehri ve kırsalı terk etmediğinden haberdardık.” dediği sözleri nereye oturtturacaksınız? Siz kendi ellerinizle bir yere getirdiniz, cephane deposu hâline getirdiniz; şimdi gencecik, körpecik genç askerlerimizi, polislerimizi oraya yolluyorsunuz. Kendi çocuğunuzu, akrabanızı niye yollamıyorsunuz? Niye yollamıyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından “Nereden biliyorsun?” sesleri)

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Yoksa, akraba mı yaratacak göndermek için sen tatmin olasın diye.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sizin Bakanlar Kurulunda askerliğini bedelli olarak yapmış bakan var Sayın Bakan. Bakan çocuklarının çoğu bedelli askerlik yapmış. Gücünüz yetiyorsa onları gönderin.

Siz benim sorduğum hiçbir soruya cevap veremiyorsunuz. Ben size bir şey söyleyeyim mi…

SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) – Yeter ya!

ÖMER ÜNAL (Konya) – Sayın Başkan, böyle bir usul var mı ya?

LEVENT GÖK (Ankara) – …devlet elbette terörle mücadele edecektir, bunda hiçbir kuşku yok ama hukuk devletinde her şeyin sınırı hukuk ve meşruiyet içerisinde olacaktır. Biz bunu savunuyoruz, bizim savunduğumuz tamamen budur. Biz, çözüm süreci başlattığınızı ilan ettiğiniz zaman kalktık size destek verdik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LEVENT GÖK (Ankara) – Veremeyeceğiniz angajmanlara girmeyin, bizleri bilgilendirin, kamuoyunu bilgilendirin dedik, elinizin tersiyle ittiniz.

Bugünlere Türkiye’yi getiren sizsiniz ve bunun altında mutlaka kalacaksınız. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gök.

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.36

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.49

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: İshak GAZEL (Kütahya), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 44’üncü Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

86 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Filistin Devleti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı İdari Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/418) (S. Sayısı: 86) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

1’inci madde üzerinde konuşmalar tamamlanmıştı.

Şimdi soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sisteme giren tek bir milletvekili var fakat o da şu anda salonda yok. Sayın Tüm.

Sayın milletvekilleri, 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde gruplar adına ilk konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Sayın Serkan Topal. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA SERKAN TOPAL (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bundan beş yıl önce barıştan söz ederken şimdi savaşlardan ve ölümlerden bahsediyoruz; beş yıl önce dostluk ve kardeşlikten bahsederken şimdi silahlardan, bombalardan bahsediyoruz; beş yıl önce siz Oslo’da görüşmeler yaparken, kapalı kapılar ardında bugün terörist dediklerinizle pazarlıklar yaparken “Milletten hiçbir şey saklamayın.” diyorduk, “Sorunun çözümünü Oslo’da, Habur’da, Kandil’de aramayın.” diyorduk, “Milletin Meclisinde el ele verip bu sorunu çözelim.” diyorduk ama bizi dinlemediniz, oralı bile olmadınız. İçeride terör örgütlerinin ve çetelerin silah ve mühimmat depolamalarına sessiz kaldınız, dışarıda ise adına “stratejik derinlik” dediğiniz, aslında stratejik felaket olan dış politika anlayışınızla bir tane dost ülke bile bırakmadınız.

Buna rağmen, barış olsun diye, kardeşlik gelsin diye, ölümler dursun diye yine tekrar ettik, uyarılarımızı tekrar ettik, dinlemediniz. Şeffaf olun, milletten hiçbir şey saklamayın, başka ülkelerin iç işlerine karışmayın dedik; maalesef yine dinlemediniz, yine bombalar patladı, yine insanlarımız öldü, yine şehitler verdik.

Tarihi size şöyle hatırlatmak istiyorum: 2011 yılından önce, Suriye’de savaş başlamadan önce Suriye’ye hem Sayın Davutoğlu hem Erdoğan onlarca defa ziyaretlerde bulundu. Ortak bakanlar kurulları toplandı, vizeler kalktı, hatta Esad AKP Hükûmeti için sadece dost değil, aynı zamanda kardeşti. Ama siz elini sıktığınız, sırtını sıvazladığınız Esad’ı bir sabah uyandınız “hain” diye ilan ettiniz, hatta onun için bir kelime ürettiniz, sözlüğe eklediniz “Esed” diye. Putin için de “Potin” dediniz. Vallahi merak ediyorum, Obama ne zamana kadar “Obama” diye kalacak.

Sizin dış politikanız her sabah uyandığınızda değişiveriyor. “Kardeş” dediğiniz Suriye halkını çakalların, teröristlerin önüne almaktan yana bir tavır sergilediniz. Bundan sonra kime “kardeşim” diyecekseniz, merak ediyoruz, bilelim ki şimdiden düşmanımız belli olsun. Suriye’de önce Özgür Suriye Ordusu diye bir şey tutturdunuz, terörist olduklarının farkına sonradan vardınız. Sonra, IŞİD için “Bunlar öfkeli gençler.” diye sırtlarını sıvazladınız, sonra baktınız ki Ankara’nın göbeğinde bomba patlatacak kadar öfkeliymişler. Hemen çark ettiniz. Neye “ak” dediyseniz kara, neye “kara” dediyseniz ak çıktı. Türkiye gibi bölgede asaleti, ağırlığı, güvenilirliği olan koskoca bir devleti savaşın içine attınız; bu da yetmedi, terörist grupların ve çetelerin mühimmat depolama ve tedavi olma merkezi hâline getirdiniz.

Yanlış dış politikaların sonucunda nereye geldik biliyor musunuz? İflas ettiniz. Şimdi ne yapacaksınız? “Haydi Mehmetçik, savaşa!” diyeceksiniz; yok öyle. Çok istiyorsanız en önde çocuklarınızı yollayın da görelim sizin vatandaşlığınızı ve vatanseverliğinizi. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bir de en önde o “savaş tamtamları” yazan yandaş kalemşörlerinizi yollayın da görelim sizin yandaşlığınızı; öyle olmuyor buradan.

Bakın, arkadaşlar, Hatay’ı söylemeden de edemeyeceğim. Son beş yıldır yüzlerce, binlerce, on binlerce “turist” adı altında Hatay’a insanlar geliyor ama ne hikmetse sabah olur olmaz otobüslerle başka yerlere taşınıyor. Bu gelen turistler nereye taşınıyor, bunları kim taşıyor? Ayrıca, Suriye’de siyasi fantezileriniz için ne kadar para harcadınız? Bu para yetimin hakkı mıdır değil midir, bunları da konuşalım, bizim milletimiz de bunları bilsin.

Siz o insanların üzerinden bile pazarlık yaptınız, “Avrupa’dan 3 mü alalım, 5 mi alalım…” Ya, barıştan yana tavır alacağınıza insanların göz yaşlarıyla umutlarını maalesef pazarlık konusu hâline getirdiniz. Buradan size sesleniyorum: Siz Hatay’ı Halep, Ankara’yı Şam, Diyarbakır’ı Erbil, Urfa’yı Hama yapmaya çalışanların önünü açıyorsunuz, biz de buna asla ama asla izin vermeyeceğiz. Şunu biliniz ki Suriye’den kaçarken ölenlerin, evini barkını terk edenlerin vebali üzerinizdedir, ülkemize giren terörist gruplarının yaptıklarının da vebali üzerinizdedir, ülkemizde şehit olan askerlerimizin ve polislerimizin de vebali üzerinizdedir.

Her şehit haberi geldiğinde, bombalar patladığında televizyonların karşısına çıkıyorsunuz, “Terörü kınıyoruz.” diyorsunuz ama teröre silah taşıyorsunuz, silah taşımalarına da seyirci kalıyorsunuz. “Birlik ve beraberliğimizi kimse bozamaz.” diyorsunuz ama her ağzınızı açtığınızda mezhepçilikten, ayrımcılıktan söz ediyorsunuz. “Barıştan yanayız.” diyorsunuz, “Ya başkanlık ya kaos” diye manşet atan yandaş gazetelerinize sessiz kalıyorsunuz. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Bir de “Bayrağımızı kimse indiremez.” diyorsunuz ama bayrağımızı indirmeye çalışan insanlara da zemin hazırlıyorsunuz. Siz merak etmeyin, siz olsanız da olmasanız da biz burada olduğumuz müddetçe bu ülkenin bayrağını hiç kimse indiremez, Cumhuriyet Halk Partisi olduğu müddetçe; net olarak söylüyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, dikkat ederseniz, Suriye’de savaşın başladığından bugüne kadar, Suriye’den onlarca defa ülkemiz topraklarına top mermisi düştü, Akçakale’ye, Yayladağı’na, en son Kilis’e. İnsanlarımız öldü, çocuklarımız öldü. Bakın, hatırlıyor musunuz “Gerekirse Suriye’ye 4 adam gönderir, 8 füze attırırım.” diyen bir zihniyetin ülkemizi getirdiği hâle bakın. Bu zihniyet yönetimdeyken atılan füzenin kimden geldiğini nereden bileceğiz? Bu ülkenin evlatlarının bir hiç uğruna, bir kişinin hırsı uğruna ölmediğinden nasıl emin olacağız?

Şimdi, bütün bunları söylediğimizde “Vay, bunlar PKK yandaşı, bunlar terör yandaşı.” diye böyle ithamlarda bulunuyorsunuz. Biz, her türlü terörü lanetliyoruz; biz, terörü destekleyenleri de lanetliyoruz; biz, hendeklere de karşıyız, hendeklerin açılmasına zemin hazırlayanlara da karşıyız, ayrıca ülkemizi uçuruma sürükleyen yönetiminize de karşıyız. (CHP sıralarından alkışlar)

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) – Biz de size karşıyız.

SERKAN TOPAL (Devamla) – Bu hendekler açılırken, bu bombalar patlarken, şehitler verirken siz hangi ülkenin iktidarıydınız, Tanzanya’nın mı, Antarktika’nın mı?

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) – Millet de size karşı Allah’tan da, iktidar olamıyorsunuz. Allah’tan millet size karşı.

SERKAN TOPAL (Devamla) – Biz sizin neye yandaş olduğunuzu biliyoruz. Evet, biz de yandaşız, biz de bir şeye tarafız. Biz, bu ülkeye göz bebeği kadar hassas bakanların yandaşıyız; biz, vatanının üzerine titreyenlerin yandaşıyız; biz, bu milleti sevenlerin yandaşıyız; biz, bu ülkeyi sevenlerin yandaşıyız; biz, bu bayrağı sevenlerin yandaşıyız; biz, bu ülkeyi kuran Mustafa Kemallerin yandaşıyız. (CHP sıralarından alkışlar)

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – AK PARTİ indirmedi, posteri kim indirdi? İşçileri unutmayın, işçi skandallarını.

SERKAN TOPAL (Devamla) – Evet, eğer siz de öyle düşünüyorsanız lütfen artık vicdanınızın sesine kulak verin.

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) – Bir şeyi unuttun: Esed’in tarafını, unuttun Esed’in tarafı olduğunu.

SERKAN TOPAL (Devamla) – Bakın, sayın grup başkan vekilleri, Sayın AKP grup başkan vekilleri, Başbakana bir talebim var: Burada, sağ olsunlar, AKP milletvekilleri sataşıyorlar. Sataşmalardan sorumlu AKP milletvekilleri burada, arkadaşımız burada, orada da bir arkadaşımız var.

REŞAT PETEK (Burdur) – Sen söyledin ya yaparız biz(!) Siz sataşmıyorsunuz sanki.

SERKAN TOPAL (Devamla) – Sizden bir talebimiz var: Bir de sataşmalardan sorumlu bir bakanlık kurarsanız arkadaşlar da burada otururlar daha iyi konuşurlar.

Evet, ben de söylüyorum, size söylüyorum, size de söylüyorum sataşanlara.

ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) – Mihraç Ural... Mihraç Ural...

SERKAN TOPAL (Devamla) – Bu ülkede, gelin, bunu burada konuşun.

ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) – Mihraç Ural...

SERKAN TOPAL (Devamla) – Bu ülkede kaç milyon kişi işsiz, gelin, burada bunu açıklayın, tam olarak sayıyı verin. Bakın, bütün milletin önünde sizden özür dileyeceğim, gelin burada açıklayın. Buyurun gelin.

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) – Neyi açıklayacağız?

SERKAN TOPAL (Devamla) – Hepinize saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) – Mihraç Ural’la ilgili niye bir cevap vermiyorsun?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Topal.

Buyurunuz Sayın İnceöz.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkanım, biraz evvel konuşmacı hatip konuşmasında, bizi, özellikle ülkemizi terör örgütüyle eş değer, terör örgütüne yardım gösteren bir ülke ve politikalar yapmakla suçlamıştır. Ve yine ülkemizi bu politikalarla savaşa sürüklediğimizi belirtmek suretiyle sataşmada bulunmuştur. Grubumuza sataşmadan dolayı 69’a göre söz talep ediyorum efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın İnceöz, iki dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

14.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın 86 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; gerçekten az evvel hatibi dinlerken eğer partisini zikretmemiş olsaydı hangi partiden olduğunu, Cumhuriyet Halk Partisinden olduğunu anlayamayacaktım doğrusu. Bir başka partinin diliyle konuştuğu burada çok açık ve net, onu özellikle belirtmek istiyorum. Milliyetçi Hareket Partisi üstüne hiç alınmasın, kimi kastettiğim çok açık ve net olarak belli. Bunu özellikle belirtmek istiyorum.

ERKAN HABERAL (Ankara) – Biz kendimizi biliyoruz Sayın Başkan.

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) – Dolaylı konuşmayın, direkt söyleyin.

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) – Bir kere şunu çok açık ve net söylemek lazım: Bu ülkede parlamenter olacaksınız, bu kürsüye çıkacaksınız, ülkemizin milletinden oy alacaksınız ve sonra kendi ülkenizi bir başka terör örgütüne, uluslararası herhangi bir terör örgütüne, DEAŞ’a yardım yapıyor göstereceksiniz ve bunu uluslararası kamuoyunda, sonra bu Parlamentoda zikredeceksiniz. Doğrusu, bu rahatlığa ben hayret ediyorum.

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Yüzde yüz doğru.

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) – Kendi ülkesini uluslararası arenaya şikâyet eden bir milletvekili konumundasınız.

Bir kere şunu özellikle belirtmek istiyorum: Biz DEAŞ’ı terör örgütü olarak ilan ettiğimizi 2013 yılından beri söylüyoruz ve hiçbir şekilde terör örgütlerini ayırt etmediğimizi, her türlü terör örgütüne karşı olduğumuzu, bunun için de “Senin örgütün, benim örgütüm.” olmadığını özellikle belirtmek istiyorum.

Bir de siz, bu ülkedeki terörle mücadeleyi “savaş” ve “barış” gibi terminolojilerle niteleyemezsiniz. Bu ülkede terörle mücadele vardır. “Savaş” ve “barış” derken bunların özellikle iki tanınmış devlet olması gerekmektedir. Bunu da ayrıca çok yadırgadığımı belirtmek istiyorum.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Bravo!

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) – Türkiye’deki gerçekleri görmezden gelerek böyle bu ifadeleri çok hoyratça kullanmanızı da hakikaten kınadığımı belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İnceöz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Gök, buyurunuz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, sayın grup başkan vekili yapmış olduğu değerlendirmede, az önce burada konuşan hatibimizin söylemlerinden yola çıkarak “O partinin hangi parti olduğunu bilirsiniz. İfade ettiğiniz söylemlerle, kastettiğiniz cümlelerle siz sanki terörü destekleyen bir parti gibi görünüyorsunuz.” şeklinde değerlendirmede bulunarak açıkça partimize sataşmıştır.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)

15.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; anlaşılıyor ki iktidar partisinin en ufak bir eleştiriye dahi tahammülü yok.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Bu eleştiri değil ki artık ya! Terör örgütünün sözcüsü gibi konuşuyor.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Haksız eleştiri, haksız!

LEVENT GÖK (Devamla) – Ülkenin meydana geldiği, kan gölüne döndüğü bu ortamda sanki muhalefet partileri suçluymuş, kendileri sütten çıkmış ak kaşıkmış gibi konuşmalarına devam ediyorlar.

Değerli arkadaşlar, bu ülkeyi siz bu kan gölü hâline getirdiniz.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – AK PARTİ’yiz, AK!

LEVENT GÖK (Devamla) – Özgür Suriye Ordusu nerede kuruldu? Kim kurdurdu bu orduyu?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hangi kamplarda eğittiler?

LEVENT GÖK (Devamla) – El Nusra’ya kim destek veriyor? Amerikan Başkan Yardımcısı daha bugün açıkladı.

REŞAT PETEK (Burdur) – Esed’i kim destekledi?

LEVENT GÖK (Devamla) – “Türkiye’nin El Nusra’ya destek verdiği biliniyor.” dedi.

REŞAT PETEK (Burdur) – Esed’i kim destekleyerek birlikte fotoğraf çektiriyor?

LEVENT GÖK (Devamla) – Siz bunları görmüyor musunuz? Biz kimseyle Suriye’nin iç çatışmasına asla taraftar olmadık, “Yurtta sulh, cihanda sulh.” dedik…

REŞAT PETEK (Burdur) – Esed’e kim destek veriyor, onu da söyle.

LEVENT GÖK (Devamla) - …ama siz, ülkemizin güneyini, bütün sınır kapılarını silahlı teröristlerin geçişine açık hâle getirdiniz, koruyamadınız ülkemizi. Bunlardan sorumlusunuz.

Şimdi, bizim partimiz bir su gibi berrak ama siz öyle değilsiniz. (AK PARTİ sıralarından “Ooo…” sesleri)

Şimdi, bakın, burada bir Bakan var, Hükûmeti temsil eden bir Bakan var. Bu Bakan daha önce ne diyor biliyor musunuz iktidarınızla ilgili?

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) – Niye geçmişe atıp duruyorsun, bugüne gelsene sen! Söyleyecek başka bir şey bulamıyorsun, aynı şeyi tekrar ediyorsun.

LEVENT GÖK (Devamla) - “Kendisi –Recep Tayyip Erdoğan için- evdekilerin yüzüne nasıl bakıyor?”

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) – Aynı şeyi anlatmadın mı? Anlat aynı şeyi. 5’inci kez söylüyorsun, 5’inci kez!

LEVENT GÖK (Devamla) – “Başbakan at üstünde durmayı nasıl beceremediyse şimdi ülkeyi aynı şekilde yönetemiyor.” diyor. “Paçalarından yolsuzluk akıyor.” diyor Recep Tayyip Erdoğan’a 2008 yılının 10 Aralığında. Şimdi, bu Bakanla siz kendinizi savunmaya kalkıyorsunuz; öyle mi?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Düzeltmeye gelmiş AKP’yi.

LEVENT GÖK (Devamla) - Bir de Sayın Bakan bize “Hodri meydan!” diyor, “Benimle polemiğe giremiyorsun.” diyor. Hadi, gir bakalım! (CHP sıralarından alkışlar)

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Bakan doğruyu gördü.

LEVENT GÖK (Devamla) - Sonra “Boyan döküldü.” diyor 31 Aralık 2008’de Recep Tayyip Erdoğan’a. “Boyan döküldü Recep Tayyip Erdoğan, sen kendini padişah olarak görüyorsun.” diyor. Siz, bununla mı savunacaksınız kendinizi? (CHP sıralarından alkışlar)

Bizim alnımız ak, yüzümüz ak ama sizin her yönünüzle, nereye baksanız boyanızın döküldüğü apaçık ortada, tıpkı bu Bakan gibi. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Gök.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Demirel.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Sayın Başkan, AKP grup başkan vekili konuşurken çok açık bir şekilde CHP’li hatibe “Sanki başka bir partiden konuşuyor gibi.” deyip ve ondan sonra da MHP’yi kastetmediğini, kimi kastettiğini ifade ettiğini söylüyor. Burada başka parti de olmadığına göre, demek ki bu HDP’dir. Dolayısıyla, ben söz hakkı talep ediyorum.

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) – Ama isim vermedi, sizin isminizi vermedi.

BAŞKAN – Sayın Demirel, sadece iki dakika, ondan sonra kimseye söz vermeyeceğim.

Buyurun.

Yeni bir sataşmaya mahal vermeyin lütfen.

16.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bu arada, Genel Kurula müjdeli bir haber de verelim: Sayın Can Dündar ve Erdem Gül tahliye oldu. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar, HDP sıralarından alkışlar)

Yani şimdi, evet, neden tutuklanmıştı, bir daha ifade edelim neden tutuklanmıştı gazeteciler; şimdi gazeteciler, düşünce özgürlüğündeki insanlar neden cezaevinde bunları bir kez daha hatırlatalım.

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) – Vatan hainliğinden tutuklandı, neden tutuklanacak?

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - IŞİD’e yardım götüren ve onun emrini verenleri açığa çıkartan Can Dündar ve Erdem Gül için “Gereği yapılacaktır.” dendi. Evet, “Gereği yapılacaktır.” dendiği an itibarıyla tutuklama kararı verildi.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Sataşmaya gel, sataşmaya!

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Şu anda cezaevlerinde tutuklu birçok gazeteci vardır.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Gazeteci değil onlar, bak, gazeteci değil!

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) – Terörist var, terörist; ne gazetecisi!

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Evet, gazeteciler terörist miydi? Erdem Gül ile Can Dündar, öyle diyordunuz, daha düne kadar öyle dediniz, bugün cezaevinden çıktılar.

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) – Aklandı mı yani?

HASAN TURAN (İstanbul) – Yargılama devam ediyor, yargılama!

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Yani, sizin ifade ettiğiniz kelimeleri bir kez daha size geri iade ediyorum buradan, bütün ifade ettiklerinizi geri iade ediyorum.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Sataşmaya gel, sataşmaya!

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Evet, HDP ilkeli, söyleminde net, dürüst bir partidir.

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) – PKK’nın yanında aslanlar gibi duruyorsunuz, netsiniz, net! Terörün yanında, PKK’nın yanında netsiniz!

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Siz söyleminizin ne olduğunu bilmeyen, bugün farklı, yarın farklı bir ifade kullanan ve bunun tutarsızlığını yaşamınızın her alanında gösteren bir partisiniz, bunu böyle görmeniz gerekiyor.

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) – Çok netsiniz, çok! Millet de net görüyor sizi, merak etme!

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) – IŞİD’e destek veren, El Nusra’ya destek veren ve onları Türkiye’de besleyen bizzat sizsiniz, AKP Hükûmetidir!

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) – PKK’ya destek veren; askerin, polisin katiline destek veren bir partisiniz siz be! Millet sizi biliyor, millet!

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Diyarbakır bombacısını gözaltına alıp, serbest bırakıp bombalı hâliyle bizim HDP’nin mitingine gönderen, bombayı orada patlatan… Dokuz aydır hâlâ gizlilik kararı verilen, hâlâ bunun arkasında kimlerin olduğunu ortaya çıkarmayan bir mahkeme söz konusudur.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

ŞAHİN TİN (Denizli) – PKK var, kim olacak?

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Demirel.

Sayın Gök, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

50.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, tüm düşünce suçlularının bir an önce tahliye olmalarını temenni ettiğine ve Türkiye’de halkın haber alma hakkının ve özgürlüğünün önünde bir engel olarak görülen bu tutuklamaları şiddetle kınadığına ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, Anayasa Mahkemesinin hak ihlali tespiti kararından sonra önceki dakikalarda Sayın Can Dündar ve Erdem Gül’ün tahliyesine ilişkin karar aslında bizi sevindiren bir karar olarak ortada dursa da ağlanacak hâlimize gülecek miyiz, böyle bir tablonun içerisindeyiz. Yani, neden tutuklandılar? Yazdıkları gerçek bir haberden dolayı Cumhurbaşkanının talimatıyla tutuklanan bu gazetecilerin bunca zaman haksız bir şekilde tutuklanmasını kim tazmin edecektir? Bu tutuklu kaldıkları sürelerin, ailelerin geçirdiği travmaların, acıların bedeli nasıl ödenecektir? Böyle bir tablo içerisinde Can Dündar ve Erdem Gül gibi içeride tahliye olmayı bekleyen tüm düşünce suçlularının bir an önce tahliye olmaları temennisiyle Can Dündar’a ve Erdem Gül’e “Hoş geldiniz.” diyorum. Gerçek haberciliği bundan sonra da çok cesur bir şekilde yapacaklarına inanıyorum ve Türkiye’de halkın haber alma hakkının ve özgürlüğünün önünde bir engel olarak görülen bu tutuklamaları da şiddetle kınıyor, bir daha da gerçekleşmemesini diliyorum.

Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gök.

Biz de Sayın Can Dündar ve Sayın Erdem Gül’e bir kez daha geçmiş olsun dileklerimizi ifade ediyor ve “Aramıza hoş geldiniz.” diyoruz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Filistin Devleti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı İdari Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/418) (S. Sayısı: 86) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 2’nci madde üzerinde ikinci konuşmacı Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Burcu Çelik Özkan.

HDP GRUBU ADINA BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında konuşmamı çok farklı bir başlıkla açmıştım ama Sayın Bakan o kadar çok sataşmada bulundu ki hepimize, bütün milletvekillerine -muhalefet partilerinden bahsediyorum- bir iki hususa değinip daha sonra konuya döneceğim.

Sadece Muş’ta, Muş ilinde, Ankara katliamında yani orada barış mitinginde ölen, hayatını kaybedenleri anmak için Muş’ta belediye önünde basın açıklaması yapan öğretmenler için açılan soruşturmaların ve sürgün edilen öğretmenlerin sayısını eminim ki biliyorsunuzdur diye düşünüyorum.

REŞAT PETEK (Burdur) – Siz Ankara katliamını yapanın taziyesine gittiniz. Ona cevap verin bakalım.

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Devamla) – Muş ilinde ne hendek var ne başka bir mevzu var; sadece protesto hakkını kullanan öğretmenler hakkında da böyle hukuksuz, hukuka uymayan, hiçbir yasal gerekçesi olmayan tamamen keyfî uygulamalar tüm Türkiye illerinde olduğu gibi devam ediyor ne yazık ki deyip tekrardan konuya dönmek istiyorum.

REŞAT PETEK (Burdur) – Taziye çadırına mı dönmek istiyorsun?

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Devamla) – Şimdi, arkadaşlar, aslında, konumuz, biliyorsunuz ki uluslararası sözleşmelerle ilgili. Bugün hep birlikte ülkemizin…

REŞAT PETEK (Burdur) – Taziye çadırına mı, teröristin çadırına mı dönüyorsun?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ya, bırak da konuşsun insanlar ya! Herkese laf atıyorsun oradan.

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Devamla) – İzninizle ya, nezaket, biraz nezaket, nezaket…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Biraz saygılı olun ya! Yeter artık! Saygılı olun biraz!

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Devamla) – Biliyorum yok ama biraz nezaket…

BAŞKAN – Lütfen birbirimizi dinleyelim sayın milletvekilleri.

REŞAT PETEK (Burdur) – Teröristin taziye çadırına, oraya gitmen lazım. Terörü savunuyorsun, ondan sonra başka bir şey söylüyorsun.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Çıkın konuşun o zaman. Saygılı olun, saygılı, konuşmacıya saygılı olun!

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) - Bu tavrınla mı savcılık yaptın?

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Devamla) – Filistin halkı bugüne kadar zulmedilmiş, zulüm görmüş bir halktır. Biz, HDP olarak bugüne kadarki politikalarımızla tüm dünyada zulüm gören, ezilen, sömürülen, yok sayılan tüm halkların mücadelesine ortak olduğumuzu buradan tekrardan belirtelim.

REŞAT PETEK (Burdur) – Katilleri ziyaret ederek mi ortak oluyorsun?

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Devamla) – Ancak, şöyle bir durum var: Yanı başımızda…

REŞAT PETEK (Burdur) – Katilleri ziyaret ederek mi ortak oluyorsun?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Devamla) – Bugün ve bundan önceki günlerde bu Parlamentoda…

REŞAT PETEK (Burdur) – Evet, cevap ver! Katilleri ziyaret ederek mi?

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Size cevap vermek için oraya çıkmadı.

Başkan… Başkan…

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Devamla) – Sayın Başkan, bu şekilde konuşamayacağım.

BAŞKAN – Sayın İnceöz… Sayın grup başkan vekilleri, müdahale etmenizi istirham ediyorum, lütfen…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Yani o zaman oraya siz çıkıp konuşun.

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Devamla) – İki buçuk dakika, bakın, üç dakikadır… Çok ayıp!

REŞAT PETEK (Burdur) – Katilleri ziyarete devam edin.

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Devamla) – Ben süremin gerçekten eklenmesini istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Çelik, siz devam edin lütfen, Genel Kurula hitap edin.

REŞAT PETEK (Burdur) – Benim 29 şehidim var. Onu ziyarete gidip burada katil diyemezsin!

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Devamla) – Ülkemizde esasen hepimizin konuşması gereken çok önemli bir gündem var, bugün ülkemizde kanayan bir yara var. Bakın, çocuklar, gençler, kadınlar şu anda hâlen, biz burada otururken de hayatlarını kaybediyorlar. Şimdi, kendi iç sorunlarımız bu kadar açık, aleniyken ve uluslararası mecralara taşınmışken bizim, alelacele, alt komisyonlardan hiç görüş alınmamış, hiç tartışılmamış bütün yasaları buraya getirip belli bir sistemin alt zeminini kurmak için saatlerce burada mesai harcamamız yerine, burada bir kez olsun -hani, hep “tek yürek, yekyürek” diyor ya sayın grup başkan vekili- bugün, şimdi, hepimiz Sur’da -isimlerini size açıklayacağım birazdan- kurtarılmayı bekleyen çocuklar ve kadınlar için hadi gelin tek yürek olalım, tek vücut olalım. Bakın, Sibel Yiğitalp arkadaşımız Sur’da yaptığı görüşmeler neticesinde… İsimleri belli, yaşları belli, ortada: Elif Su Aslan 4 aylık, Özgür Aslan 3 yaşında, Muazzez Aslan 4 yaşında, Rojda Aslan 7 yaşında, Gülistan Aslan 11 yaşında ve dahası…

Arkadaşlar, terörle mücadelede “kamu düzeni” adı altında şu anda ülkede olanları göz ardı edemezsiniz. Eğer bir siyasi sorunsa bu, eğer yüz yıllık meseleyse bu; bunun çözümü yine siyasidir, yine Parlamentodadır. Kendi yurttaşlarınıza, kendi topraklarınıza, ülkenin bir bölümünde şu anda direnen ve bu meseleye “Dur.” diyen insanlara karşı topla, tankla, silahla yönelirseniz biz bu işin içerisinden çıkamayız. Konuşmak, müzakere etmek ve tartışmak zorundayız ama hangi çerçevede? Hukuk çerçevesinde.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – PKK’nın öldürdüğünü ne yapacağız?

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Devamla) - Bu ülkede hukuk olduğunu söyleyen Hükûmet temsilcimiz burada, aslında çok net bir cevap verdi az önce, dedi ki Külliye için “Bu memleket, bu yasalar gereğini yapar.” noktasına getirdi. Açık bir şekilde hukukun istenildiğinde nasıl kullanılabileceğine, nasıl işleyebileceğine dair çok özetti aslında cevabı, bunu hepimizin anlaması gerekiyor.

Bundan kısa bir süre önce Sağlık Bakanı ve İçişleri Bakanı hakkında gensoru verildi ve kendileri burada bu gensorulara ilişkin konuşmalar yaptılar, cevaplar verdiler. Sağlık Bakanı, hakkında verilen gensorunun içeriğine ilişkin son otuz yedi saniyede birkaç cümle etmeye çalıştı. Yaptığı konuşmanın tamamı kaç tane ambulans, kaç tane uçak ambulans aldık vesaire. İçişleri Bakanı ise bu ülkede şu anda yaşananların terörle mücadele kapsamında, kamu güvenliği kapsamında yaşanan bir süreç olduğunu ve sivil ölümlerin önüne geçmek için bu sürecin uzadığına dair bilgiler verdi kendince.

Arkadaşlar, Hediye Şen’i -Hüda arkadaşımız bahsetti- Şırnak Devlet Hastanesinde ben kendim teslim aldım, oradaydım. 2 çocuk bıraktı geriye, 1 de eş. Hediye Şen kapısının önünde katledildi, hayatını yitirdi. Niçin, nereden ve nasıl hayatını kaybettiğine dair kafanızda soru işaretleri varsa Hediye Şen’in adresi, eşinin adresi, çocuklarının adresi belli; bu ülkede, bu ülkenin bir ilçesinde şu anda yaşamaya devam ediyor geriye kalanlar. Buyurun birlikte gidelim…

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Polislerin eşlerine gidelim, gidebiliyor musunuz?

KASIM BOSTAN (Balıkesir) – Bandırma’ya gidelim, Bandırma’da 25 yaşındaki kadını dul bıraktınız, 6 yaşındaki çocuğu yetim bıraktınız.

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Devamla) - …eşine soralım, eşi gözünün önünde ölen insana soralım.

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) – Hiç samimi değilsiniz.

KASIM BOSTAN (Balıkesir) – Gelin, gidelim beraber.

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Devamla) - Taybet İnan… Yine ben oradayken oldu, yine arkadaşlarımızla birlikte oradayken geldi haber ve yedi gün cenazesi yerde kaldı. Yine, Şırnak Devlet Hastanesinde annesinin karnında daha doğmamış 8 aylık bebeğin ölmüş bedenini teslim alanlardan biri olarak konuşuyorum. Bakın, aslında bunlar, duygusal anlamda da, psikolojik olarak da bunları yaşayan bireylerin hakikaten burada ruh sağlıklarının normal olması bile yani bizlerin ruh sağlıklarımızın normal olması bile hakikaten çok güçlü olduğumuzun göstergesi. Bir kaos yaşanıyor şu anda; gözlerinizi kapatsanız da, kulaklarınızı tıkasanız da bu meseleyi, bu süreci birlikte çözmek zorundayız, bu çözümü birlikte bulmak zorundayız.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Aynı şeyleri ölen askerler için, şehit olan askerler için söyleyin.

KASIM BOSTAN (Balıkesir) – Bandırma’da bu kardeşimiz dul kaldı, dul!

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Devamla) – Şimdi, arkadaşlar, en vahşi olanını da, şunu da söylemek lazım: Bakın, Cizre’deki bodrumlarda ölenler, hayatını kaybedenlerin parçaları hafriyat içerisinde Dicle Nehri’nin kenarına döküldü ve bunların tamamı basına yansıdı, bunları ben söylemiyorum, tamamı basına yansıyan konular.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Şehitler için de bir kelime etsene.

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Devamla) – Arkadaşlar, bugün aynı şeyi Sur’da da yaşıyoruz. Ben tekrarlıyorum, Sur’da yaralıları kurtarmak için bugün tek vücut olmak zorundayız, tek yürek olmak zorundayız, insanlarımızın, yurttaşlarımızın yaşam hakkını korumak zorundayız. Sosyal devlet olmanın, hukuk devleti olmanın ilk görevi, yegâne görevi esasen yaşam hakkını korumaktır.

Bu noktada biz nereden geldik buraya? Nasıl ülkemiz şu anda bu durumda? “Çözüm süreci” adı altında devam eden görüşmeler, müzakereler… Bir yandan “Silahlar sussun.” diye sesler duyuyoruz. Peki, silahların nasıl susacağına dair yasal düzenlemeler, bunun alt zemini konuşuluyor mu, konuşulabiliyor mu? Tekrardan müzakereye dönmeden, tekrardan diyalog kanallarını açmadan biz bunlara çözümü nasıl bulmayı düşünüyoruz? Bunların hepsi soru işareti.

Dün yapılan konuşmada sayın AKP grup başkan vekili -hatırladığım kadarıyla- Fransa devletini örnek verdi, Paris katliamına ilişkin tek yürek olduklarına dair bir beyanda bulunduğunu hatırlıyorum, yanlış olmasa. Fakat bir şeyi karıştırıyoruz bence. Orada, devletin dışından bir terör örgütünün, IŞİD’in yapmış olduğu saldırıya karşı hem halk hem de hükûmet tek vücut oldular, doğru ve o olaylarda Paris, Fransa ordusu da sokaklarda, caddelerde görüldü, doğru fakat bugün Sur’da, Cizre’de devletin ordusunun, toplarının, tanklarının bütün sokakları, caddeleri ablukaya almasını hangi hukuki dayanakla, hangi inançla, hangi vicdanla açıklayabiliyorsunuz sevgili arkadaşlar?

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Sizin vicdanınız varsa şehitler için de aynı şeyi söyleyin.

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Devamla) – Şimdi, şöyle: Bakın arkadaşlar...

KASIM BOSTAN (Balıkesir) – Bu hanımın kocasını hangi hukukla katlettiniz?

FUAT KÖKTAŞ (Samsun) – Yeter ya, pes doğrusu yani ha! Bu kadar pişkin konuşulur ya!

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Devamla) – Şunu özetlemek lazım aslında...

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Ağzınızdan bir de şehitler için çıksın aynı şeyler.

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Devamla) – İzninizle, izninizle arkadaşlar, izninizle arkadaşlar. Anlatacağım, tek tek, tek tek.

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) – Zamanın kalmadı, süren bitti yani, geç kaldın.

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Devamla) – Barışa giden bir yol...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Devamla) – Toparlamak için bir dakika Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Çelik Özkan, lütfen toparlayınız.

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Devamla) – Barışa giden yol değil arkadaşlar, barışın kendisidir yol. Bu anlamda, ben iktidar yerinde olsaydım bütün...

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Olamazsın!

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Hayal bile edemezsin, hayal.

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) – Bu mantıkla hayatta olamazsın.

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Devamla) – İzninizle.

Bütün politikaların, bütün sürecinizin aslında tepetaklak olduğu, tarumar olduğu nokta çocukların, kadınların, annelerin ve gençlerin öldüğü andır ve bu ülkede ne yazık ki sayısız sivil “terörle mücadele” adı altında hayatını kaybetmiştir. Gelin, daha çok geç olmadan bu ölümlere hep birlikte “Dur.” diyelim.

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) – Silahları bırakırsanız olur.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – PKK’ya çağrıda bulunsana!

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Devamla) – Ne asker ne polis ne sivil yurttaşımız, hiçbiri hayatını kaybetmesin, hiçbir anne ağlamasın ve Türkiye halklarının hak ettiği barışçıl politikaları birlikte üretmeye devam edelim.

Çok teşekkür ederim, sağ olun. (HDP sıralarından alkışlar)

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – PKK’ye söyle.

FUAT KÖKTAŞ (Samsun) – Silahları betona gömün, tek yol bu.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Önce elindeki keleşi bırakacaksın.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çelik Özkan.

Sayın milletvekilleri, 2’nci madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, soru-cevap işlemini gerçekleştireceğim. Sisteme giren milletvekili yoktur.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3 - (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 3’üncü madde üzerinde herhangi bir söz talebi yoktur.

Soru-cevap işlemini gerçekleştireceğim. Sisteme giren milletvekili yoktur.

Şimdi, 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetiyle Filistin Devleti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı İdari Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

 

“Kullanılan oy sayısı       :256

 Kabul                          : 256 (x)

 

Kâtip Üye

İshak Gazel

Kütahya

 

Kâtip Üye

Elif Doğan Türkmen

Adana”

 

Sayın milletvekilleri, tasarı, kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, 4’üncü sırada bulunan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yemen Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yemen Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/419) (S. Sayısı: 87)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, 5’inci sırada yer alan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/427) (S. Sayısı: 95)  (x)

BAŞKAN - Komisyon burada.

Hükûmet burada.

Komisyon Raporu 95 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde konuşmacı yoktur.

Tasarının tümü üzerinde soru-cevap işlemine başlayacağım.

Sisteme giren milletvekilleri yoktur.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE ÇİN HALK CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA GÜMRÜK KONULARINDA İŞBİRLİĞİ VE KARŞILIKLI YARDIM ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

 

MADDE 1- (1) 11 Haziran 2014 tarihinde Pekin’de imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde konuşmacı yok.

Soru-cevap işleminde sisteme giren sayın milletvekilleri yok.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde konuşmacı yok.

Soru-cevap işleminde sisteme giren milletvekili yok.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde konuşmacı yok.

Soru-cevap işleminde sisteme giren milletvekili yok.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

 

“Kullanılan oy sayısı       :253

 Kabul                          :252

 Ret                             :1 (x)

Kâtip Üye

İshak Gazel

Kütahya

Kâtip Üye

Elif Doğan Türkmen

Adana”

Tasarı, kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, 6’ncı sırada bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Gürcistan Hükümeti Arasında Enerji Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/312) ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Gürcistan Hükümeti Arasında Enerji Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (1/312) (S. Sayısı: 7)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, 7’nci sırada bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ruanda Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askeri Alanlarda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Milli Savunma Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ruanda Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askeri Alanlarda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (1/308) (S. Sayısı: 5)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, 8’inci sırada bulunan, Türkiye Cumhuriyeti ile Macaristan Arasında Dostluk ve İşbirliği Antlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

8.- Türkiye Cumhuriyeti ile Macaristan Arasında Dostluk ve İşbirliği Antlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/313) (S. Sayısı: 8) (X)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 8 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde konuşmacı yok.

Soru-cevap işlemini gerçekleştireceğim. Sisteme giren milletvekili yok.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE MACARİSTAN ARASINDA DOSTLUK VE İŞBİRLİĞİ ANTLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 12/3/2015 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile Macaristan Arasında Dostluk ve İşbirliği Antlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde konuşmacı yok.

Soru-cevap işleminde sisteme giren milletvekili yok.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde konuşmacı yok.

Soru-cevap işleminde sisteme giren milletvekili yok.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde konuşmacı yok.

Soru-cevap işleminde sisteme giren milletvekili yok.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 3’üncü madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Macaristan Arasında Dostluk ve İşbirliği Antlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı       :257

 Kabul                         : 257 (x)

 

Kâtip Üye

İshak Gazel

Kütahya

 

Kâtip Üye

Elif Doğan Türkmen

Adana”

 

Tasarı, kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, 9’uncu sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Nijer Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvenlik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

9.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Nijer Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Güvenlik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/316) (S. Sayısı: 10)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da komisyonun bulunmayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince, 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nı görüşmek için 26 Şubat 2016 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 22.43



(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) 85 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(*) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) 86 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(x) 95 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(X) 8 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.