TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                 38’inci Birleşim

                                                                                         11 Şubat 2016 Perşembe

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Mardin Milletvekili Erol Dora’nın, sokağa çıkma yasaklarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Erzincan Milletvekili Serkan Bayram’ın, 13 Şubat Erzincan’ın kurtuluşunun 98’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Ankara Milletvekili Ayşe Gülsün Bilgehan’ın, Avrupa Konseyinin 2016 yılı Ocak ayı oturumuna ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, 13 Şubat Erzincan’ın kurtuluşunun 98’inci yıl dönümüne, 3 şehide Allah’tan rahmet dilediğine ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını, terör sorununu çözmek için girişimde bulunmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

2.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, AKP Hükûmetinin sahaya sürmüş olduğu savaş konseptinin vahşet boyutuna ulaştığına, Cizre’de bazı binalarda mahsur kalan yaralıların hastanelere nakledilmemesinin insanlık suçu olduğuna, Hükûmeti bu yanlış tutumdan bir an önce vazgeçmeye davet ettiğine ve Cizre’de katledilen bir kadının cesedinin teşhir edilmesini lanetlediğine ilişkin açıklaması

3.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Erzincan ve Kahramanmaraş’ın zafer günlerini kutladığına, 3 şehide Allah’tan rahmet dilediğine ve PKK terör örgütüne karşı mücadelenin devam edeceğine ilişkin açıklaması

4.- Tokat Milletvekili Coşkun Çakır’ın, 3 şehide Allah’tan rahmet dilediğine, Yeni Şafak ve Yeni Akit gazetelerine yapılan saldırıyı kınadığına ve Özgecan Aslan’ın ölümünün 1’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

5.- İstanbul Milletvekili Mahmat Tanal’ın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

6.- Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın 97 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Başkanlık Divanı olarak, şehitlere ve Özgecan Aslan’a Allah’tan rahmet dilediklerine ve Erzincan, Kahramanmaraş ile Trabzon’un Maçka ilçesinin kurtuluş günlerini kutladıklarına ilişkin konuşması

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı hakkında Düzce Cumhuriyet Başsavcılığının 21/1/2016 tarihli ve B.M. 2015/7980 sayılı yazısı ve eklerinin Anayasa’nın Meclis soruşturmasını düzenleyen 100’üncü maddesine göre gereği yapılmak üzere Başkanlığa intikal ettiğine; Anayasa’nın 100’üncü maddesine göre Meclis soruşturması açılmasının Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az onda 1’inin (55 üye) vereceği önergeyle istenebileceğine ve böyle bir önerge olmadan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının mezkûr yazılar ve ekleriyle ilgili olarak Meclis soruşturmasına ilişkin bir işlemi resen yürütmesi mümkün bulunmamakla birlikte, teamül doğrultusunda söz konusu evrakların milletvekillerinin tetkik ve takdirlerine açıldığına ilişkin tezkeresi (3/ 505)

 

B) Önergeler

1.- Başkanlığın, Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, esas komisyon olarak Anayasa Komisyonu ve tali komisyon olarak da Dışişleri Komisyonuna havale edilen (2/538) esas numaralı Kanun Teklifi’ni geri aldığına ilişkin önerge yazısı (4/12)

2.- Başkanlığın, İzmir Milletvekili Selin Sayek Böke’nin Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin önerge yazısı (4/13)

 

C) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Muğla Milletvekili Akın Üstündağ ve 25 milletvekilinin, Güvercinlik Turizm Merkezi Projesi’nin gerçekleştirilmesi ve orman vasfı altındaki bir alanda otel yapımına ilişkin imar düzenlemelerinin hangi mevzuata göre ve nasıl yapıldığının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/90)

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 24 milletvekilinin, Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi cinayetinin arkasındaki gerçeklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/91)

3.- İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci ve 26 milletvekilinin, Türkiye’nin göçmenler nedeniyle kısa, orta ve uzun vadede karşılaşacağı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/92)

 

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir ve arkadaşları tarafından, Türkiye’de çeşitli hastanelerde tedavi olmuş 6 Suriye uyruklu yaralının İçişleri Bakanlığına bağlı ilgili birimce, Suriye’de terör faaliyeti yürüten El Nusra örgütüne teslim edilmesinin araştırılması amacıyla 22/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 11 Şubat 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin önerisi

 

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, daha önce toplanması kararlaştırılan 12 Şubat 2016 Cuma günü Genel Kurulun toplanmamasının Genel Kurulun onayına sunulmasının uygun görüldüğüne ilişkin önerisi

 

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşmasına nedeniyle konuşması

2.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

5.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

6.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

7.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ile Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmaları sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

8.- Tokat Milletvekili Coşkun Çakır’ın, Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım’ın AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

9.- Erzurum Milletvekili Kamil Aydın’ın, Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım’ın AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

10.- Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım’ın, Tokat Milletvekili Coşkun Çakır’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

X.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Plan ve Bütçe Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

 

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/540) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 97)

 

XII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, üniversite yurtlarında kalan kız öğrencilerin sorunlarına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/439)

2.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay'ın, araç alım ve kiralama giderlerine ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın cevabı (7/883)

 

11 Şubat 2016 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

----- 0 -----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38’inci Birleşimini açıyorum.

Hepimize iyi çalışmalar diliyorum.

III. YOKLAMA

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama için üç dakikalık süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, sokağa çıkma yasakları hakkında söz isteyen Mardin Milletvekili Erol Dora’ya aittir.

Buyurun Sayın Dora… (HDP sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Erol Bey, biraz bekleyin, bir sükûnet sağlansın. Bekleyin biraz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Sessiz olmanızı rica ediyorum. Konuşmacı kürsüde, hep birlikte dinlememiz gerekiyor.

Buyurun Sayın Dora.

Sürenizi başlatıyorum.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Başkan, herkes ayakta.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkanım, şu ortamda nasıl konuşsun? Dinlemeyenler çıksınlar.

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Dora, bir dakika… Yeniden başlatacağım sürenizi.

Sayın milletvekilleri, lütfen… Genel Kurula ve konuşmacıya saygılı olalım, lütfen, rica ediyorum.

Buyurun Sayın Dora.

Yeniden başlatıyorum sürenizi.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Mardin Milletvekili Erol Dora’nın, sokağa çıkma yasaklarına ilişkin gündem dışı konuşması

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sokağa çıkma yasaklarına ilişkin söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Kürt illerinde Temmuz 2015’ten bu yana “sokağa çıkma yasakları” adı altında sürdürülen ve bölge halkının yaşama hakkının her an gasbedildiği, sağlık hakkının yok sayıldığı, eğitim hakkının askıya alındığı, yerleşim yerlerinin yerle bir edildiği, cenazelerin günlerce sokak ortasında bırakıldığı, her türlü hukuksuzluğun işlenebildiği ancak bunun eleştirilmesinin, haber yapılmasının engellendiği vahim bir tabloyla karşı karşıyayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “sokağa çıkma yasağı” adı altında sürdürülen ablukalar, şu an Cizre, Silopi ve Sur olmak üzere 3 ilçede devam etmektedir. Bugüne kadar 7 kentin 20 ilçesini kapsayacak şekilde 57 kez ilan edilen sokağa çıkma yasakları toplamda üç yüz yetmiş beş günü bulmuş durumdadır. Yasakların resmî olarak kaldırıldığı ilçelerde ise ablukanın fiilî olarak devam ettiği bilinmektedir. Toplamda 5 kez sokağa çıkma yasağı ilan edilen Cizre'de elli sekiz gündür devam eden ablukada 79 kişi yaşamını yitirdi. 66 insanımızın cenazesi şu anda morglarda ve vahşet bodrumlarında bekletilmektedir. Cizre'de Temmuz 2015'ten bu yana 200'ün üzerinde yurttaşımız hayatını kaybetti. İnsanlarımız bir bina içerisinde, top atışları nedeniyle çıkan yangın neticesinde diri diri can verdiler. Bölge halkına ikinci bir Madımak vahşeti yaşatılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Silopi'de elli sekiz gündür devam eden ablukada 42 kişi hayatını kaybetti. Diyarbakır Sur’da yetmiş gündür devam eden ablukada 22 kişi yaşamını yitirdi.

Çatışmalı ortamın ve yıkımların en büyük mağdurlarından birisi de bölgede sayıları zaten son derece azalmış olan Süryanilerdir. Son olarak Diyarbakır Meryem Ana Süryani Kadim Kilisesi Papazı Sayın Yusuf Akbulut ve eşi beyaz bayraklarla 1993 yılından bu yana görev yaptığı kiliseyi terk etmek zorunda kalıp otele yerleşmiş bulunmaktadır. Kilise ve çevresinde çatışmalar yoğun bir şekilde sürüyor. Kilisenin uğradığı tahribat konusunda henüz açık bir bilgi elimizde mevcut değildir. Ağır silahların kullanıldığı çatışmalarda kilisenin dış duvarlarının ağır biçimde isabet aldığı yönünde haberler bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm bu olup biten karşısında geçtiğimiz cuma günü Sayın Başbakanın Mardin'de gerçekleştirdiği toplantıyla “master plan” adıyla kamuoyuna yansıtılan ve sorun çözmekten uzak, yeni sorunlar yaratacak yüzeysel metne ibretle tanık olduk. Güvenlik vurgulu uygulamalara geri dönüldüğünden beri sorunun yıkım ve ölümlerle kangrenleştiği bir ortamda hem Mardinlilerin şahsında bölgenin hem de dünyanın bu toplantıdan beklentisi, sorunun çözümüne dair açılımlardı. Oysa koskoca master planından çıka çıka yüz yıldır uygulanagelen güvenlikçi politikaların kötü bir versiyonu çıktı. Askerî yöntemlerden çıkıp barış düzlemine yönelmeye dair, Kürtlerin Türk kardeşleriyle eşit yurttaşlık hakkına nasıl kavuşturulacağına dair bir tek cümle dahi kurulamamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sorunlarımızı ötelemekten artık vazgeçmek ve sorunlarımızı demokrasi düzlemine yükseltmek zorundayız. Temel hak ve özgürlüklere ilişkin talepleri güvenlikçi siyasetlerle bastırmaya yönelmenin demokrasiye yol açmayacağı ve Kürt sorununu çözmeyeceği aşikârdır. Bunun coğrafi ve tarihsel bakımdan en yakın örneği Suriye’dir ve Suriye halklarının bugün içerisinde bulundukları durumu herkesin dikkatlice izlemesi ve düşünmesi gerektiğine inanmaktayız. Tarihimizden ve bölgede olup bitenlerden dersler çıkararak kırılma noktasına varmadan bir an önce savaş konseptinden vazgeçip Dolmabahçe mutabakatı çerçevesinde müzakere sürecine dönülmesi için, Türkiyeli halkların birlikteliği, barışı ve geleceği adına bütün siyasi partileri, 550 milletvekilini ivedilikle göreve çağırıyor, tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dora.

Gündem dışı ikinci söz, Erzincan’ın kurtuluşunun 98’inci yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Erzincan Milletvekili Sayın Serkan Bayram’a aittir.

Buyurun Sayın Bayram. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- Erzincan Milletvekili Serkan Bayram’ın, 13 Şubat Erzincan’ın kurtuluşunun 98’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

SERKAN BAYRAM (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

13 Şubat, kıymetli vatanımız için, kıymetli evlatlarımızın verdiği mücadeleyle Erzincan’ımızın düşman işgalinden kurtuluşunun 98’inci yıl dönümü.

Türkiye’nin istiklali için bir gül bahçesine girerken kara toprağa düşen şehitlerimiz için huzurunuzdayım. Bu vesileyle, tek yürek olarak, aynı inançla, aynı azimle, aynı memleket sevgisiyle mücadele ederek Erzincan’ı düşmanlara teslim etmeyen vatan evlatlarını, şehitlerimizi ve on beş gün önce Erzincan’ımızda kaybetmiş olduğumuz kardeşimiz Tamer Meriç şehidimizi, gazilerimizi rahmet ve minnetle anıyorum.

“Tarih şuuru olmayanın gelecek tasavvuru olmaz.” derler. Türk milleti ise, dünyada hiçbir millete nasip olmayan, vatan ve istiklal âşığı bir millettir ve dünyada adı “İstiklal Mücadelesi” olan tek mücadeleyi bizim milletimiz vermiştir. İstiklal Harbi’nin tüm cephelerinde kazanılan, zaferlerle inşa edilen Türkiye Cumhuriyeti devletinin harcında, diğer şehirlerimizdeki vatan evlatları gibi Erzincanlı kardeşlerimizin de harcı vardır.

Tüm Erzincanlılar, Millî Mücadele’nin Anadolu’da dalga dalga yayıldığı yıllarda, Gazi Mustafa Kemal’in yaktığı hürriyet meşalesinin ardında birer nefer olmayı kendilerine şeref kabul etmiş, kongrelere iştirak ederek, yayınlanan tamimleri emir saymış, Anadolu’daki Millî Mücadele hareketini destekleyen miting ve gösteriler düzenlemiştir. Erzincan’daki mücadele de tüm dünyaya örnek teşkil edecek bir bağımsızlık mücadelesidir. Erzincanlılar, Türkiye devletini istemeyen, Türk milleti diye bir millet istemeyen yedi düveli hizaya getirmiştir. Düşmanların kışkırtmasıyla cesaretlenen Ermeni çeteleri tarafından işgal edilen Erzincan, 13 Şubat 1918’de Halit Paşa komutasındaki kahraman birlikler tarafından kurtarılmıştır.

13 Şubat, işgal altında olmanın Türk milletinin karakterine uymadığını, asla kabul edemeyeceğini bir kez daha anladığı ve bütün dünyaya haykırdığı gündür.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bu Meclisin kuruluşunda da 13 Şubat ruhu vardır. Cumhuriyetimizin kuruluşunda da 13 Şubat ruhu vardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyadan öğreneceğimiz çok şey var biliyoruz ama emin olun, birlik konusunda, dirlik konusunda, istiklal aşkı konusunda, birlikte yaşama bilinci konusunda dünyanın bizden öğreneceği değerler var, erdemler var.

Türkiye, kimsenin nasihatine, vesayetine ihtiyaç duymayacak kadar büyük ve köklü bir ülkedir. Geçmişiyle, birikimiyle, hamiyetiyle geniş bir coğrafyanın vicdanı olan geniş bir ülkedir. Ve şu da bir gerçek ki bizim bağımsızlık aşkımız zamanla ve mekânla sınırlı değildir.

Bakınız, Bilge Kağan Göktürk Kitabelerinde “Ey Türk milleti, üstte gök çökmese, altta yer yarılmasa senin ilini, töreni kim bozabilir?” der.

Biz birlik beraberlik olduğumuz sürece, bu ülkede yaşayan 78 milyonu kardeş gördüğümüz sürece, hiçbir felaket bizim kıyametimiz olamaz. Ne Kürt’ün Türk’e ne Türk’ün Kürt’e üstünlüğü vardır. Üstünlük ancak ve ancak takvadadır.

Kıyamete kadar bir olmaya, diri olmaya, bağımsız yaşamaya ant içmiş bir millete hiçbir dünyevi güç pranga vuramaz. Tarih, buna tevessül edenlerin nasıl perişan olduklarının örnekleriyle doludur.

Birinci Dünya Savaşı sonrasında Anadolu’yu taksim edenlerin zihniyetlerinin bugün de birliğimize karşı tevessül ettiğini biliyoruz. Bugün düşmanlar isim değiştirmiş, düşmanlıklar şekil değiştirmiş olsa bile ülkemizi bölmek, zayıflatmak ve parçalamak için yoğun çaba içinde olduklarını görüyoruz.

Millî Şairimiz Mehmet Akif Ersoy sanki bugünleri görmüş gibi yazmış olduğu mısralarında:

“Artık ey milleti merhume, sabah oldu uyan!

Sana az geldi ezanlar, diye ötsün mü bu çan?

Ne Kürtlük ne de Türklük kalacak, aç gözünü!

Dinle Peygamber-i Zişan’ın ilahi sözünü.

Veriniz baş başa; zira sonu hüsran-ı mübin,

Ne hükûmet kalıyor ortada, billahi ne de din!

Medeniyet size çoktan beridir diş biliyor;

Evvela parçalamak, sonra da yutmak diliyor.”

Ben, bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken, Erzincan başta olmak üzere tüm Anadolu’daki Millî Mücadele’de, Çanakkale’de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SERKAN BAYRAM (Devamla) - …ve bugün terör örgütü PKK ve PYD’ye karşı mücadele ederken canını bu toprakların bağımsızlığına adayan aziz şehitlerimizi saygıyla anıyorum ve şehitlerimizin ardından: Hedefiniz hedefimiz, yolunuz yolumuzdur. Vatan ve millet size minnettar. Ruhlarınız şad, mekânlarınız cennet olsun ey yüce şehitlerimiz, ey Tamer Meriç kardeşimiz. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bayram.

Gündem dışı üçüncü söz, “Avrupa Konseyi gündeminde Türkiye” hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Ayşe Gülsün Bilgehan’a aittir.

Buyurun Sayın Bilgehan. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Ankara Milletvekili Ayşe Gülsün Bilgehan’ın, Avrupa Konseyinin 2016 yılı Ocak ayı oturumuna ilişkin gündem dışı konuşması

AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN (Ankara) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Gerçekten, bazen, sohbet ortamında, bizim Mecliste konuşmak Avrupa Konseyinde konuşmaktan daha zor ama deneyeceğim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bilgehan.

AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, 60 milyon insanın öldüğü İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra "Bir daha asla böyle bir felaket yaşanmasın." sloganıyla kurulan, Türkiye'nin de kurucusu olduğu Avrupa Konseyinin 2016 Ocak Oturumuyla ilgili bilgi sunmak için söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

1 Kasım seçimlerinden sonra oluşan yeni Türk heyetinin sürede en kıdemli üyesi olarak, Genel Kurulda görüşülen dünya ve Avrupa gündemindeki konuları sizinle paylaşmak istiyorum.

“Kıdemli üye” deyince, 2002'de 22’nci Dönemde, iktidar ve muhalefet milletvekilleri olarak aklıma Avrupa Konseyindeki başarılı çalışmalarımız geliyor. Askerî darbe döneminin ardından on yıl boyunca içinde bulunduğumuz denetim sürecini, 2002-2005 yılları arasında bu Meclisten geçirdiğimiz demokratikleşme paketleri, işkenceye sıfır tolerans, OHAL'in kaldırılması, Medeni Yasa ve ceza yasalarındaki çağdaş düzenlemelerle sona erdirmiştik. Bu Meclisten 1 Mart tezkeresini de geçirmemiştik. Biliyorum, dün tutanakların açılmasına izin vermediniz ama bu kürsüden yapılan konuşmalar zaten tarihe geçti ve biliyor musunuz ki o günden sonra, 1 Marttan sonra Meclis, hiçbir zaman almadığı kadar kutlama, tebrik mesajı almıştı. O zaman işgal kararı alan dünya liderlerinin bile aldıkları karardan bugün pişmanlık duyduklarını anılarında okuyoruz.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak Avrupa Konseyinin iki önemli komisyonunun başkanlığını yürütürken iktidar partisinden bir arkadaşımız, bugün Dışişleri Bakanı olan Mevlüt Çavuşoğlu daha sonra Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanlığına kadar yükseldi. Bu olumlu gidişi devam ettirmeliydik ama gerçek şu ki on yıldır aynı yerden çok uzaklardayız.

Haklı olduğumuz konular var. Ocak Oturumundaki görüşmelerde hakkımız da teslim edildi. Bütün Avrupa'nın gündem maddesi yoğun mülteci akımında Türkiye dünyayı şaşırttı. Almanya dışında bütün gelişmiş Avrupa ülkeleri kapılarını kapatırken, evet, doğru, Türkiye 2,5 milyon göçmeni topraklarında ağırlıyor, yapabildiği kadar tabii. Üstelik, o zamandan bugüne yüz binlercesi daha sınırımıza sığınmak için toplandı. Kimse küçük bedenleri karaya vuran kader kurbanları karşısındaki çaresizliğimizi unutmuyor ama yüz binlerle çocuğa da eğitim verdiğimizi orada tekrarladık.

Biz Strazburg'dayken siz burada çok önemli bir uluslararası sözleşmeyi onayladınız; Avrupa Konseyinin on yıldır bekleyen insan kaçakçılığıyla mücadele sözleşmesini. Sözleşme, köle ticareti mağdurlarını sınır dışı etmeden otuz günlük iyileştirme süresi tanıma, sürekli ikamet izni verilmesi, faillere tazminat davası açılabilmesi gibi birçok önemli sorumluluklar ve yükümlülükler yüklüyor. Tabii, beklentimiz, Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele İstanbul Sözleşmesi’nde olduğu gibi sorumluluk ve yükümlülüklerin kâğıtta kalmayıp uygulanması.

Sorunlu olduğumuz konuların başında, sizin de bildiğiniz gibi, ifade özgürlüğündeki eksiklik ve geri gidişler yer alıyor. “Gazetecilere yönelik ihlaller” deyince herkes dönüp bize bakıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi geçen yıl 28 davada ifade özgürlüğünün ihlaline hükmetti, 10'u bize ait. Sayın Cumhurbaşkanı ortalama 4 günde bir, kendisini eleştiren bir kişiye dava açmış. Bu konuda AİHM içtihatları var, siyasetçilerin kendilerine yönelik eleştirilere diğer vatandaşlardan daha hoşgörülü bakmaları gerekiyor.

Avrupa Konseyi Genel Kurulunun vazgeçilmez konularından biri de tıpkı bizde olduğu gibi -ki burada Özgecan’ı anıyorum- kadınlara yönelik taciz ve şiddetti. Bu oturumda da birçok konuda olduğu gibi, Türkiye yine eleştiri konusu oldu.

En güzel haberi sona saklamıştım. Yeni dönemde çeviri olanağıyla toplantılarda, ilk defa, ortak dilimiz Türkçeyi 4 siyasi parti temsilcisi olarak memnuniyetle kullandık ve çeşitlilik içinde uyumlu bir bütünlük sağlayan bir ulusal heyet görüntüsü verebildik. Yurt dışında gerçekleştirmeye çalıştığımız bu dayanışmayı Meclisimizde görmek umuduyla saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, sisteme giren milletvekili arkadaşlarım var. Bir kez daha açıklamak istiyorum: Şu anda İç Tüzük’ün 59’uncu maddesinin birinci fıkrasını uygulamaktayız. Maddenin bu fıkrası üç sayın milletvekiline gündem dışı söz verileceği şeklinde bir düzenleme yapmıştır. Dolayısıyla da arkadaşlara bu bağlamda söz vermem mümkün değil ama görüşmelerimizin ilerleyen safhalarında 60’a göre söz isteyen arkadaşlarımızın elbette ki bu taleplerini dikkate alacağız.

Şahsi düşüncemi de söylemek istiyorum. Bu konuda -dün de konuştuk- diğer Meclis başkan vekili arkadaşlarımla birlikte bir görüş birliğine varmak gibi bir talebim var. En yakın zamanda bunu halledip bu konuyu da çözüme ulaştırırız diye düşünüyorum ve arzu ediyorum.

Şimdi, söz almak isteyen grup başkan vekili arkadaşlarım varsa kendilerine söz vereceğim.

Sayın Altay, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, 13 Şubat Erzincan’ın kurtuluşunun 98’inci yıl dönümüne, 3 şehide Allah’tan rahmet dilediğine ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını, terör sorununu çözmek için girişimde bulunmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

13 Şubat Cumartesi Erzincan ilimiz için çok kıymetli, kutlu bir gün. Erzincan ilimizin düşman işgalinden kurtuluşunun 98’inci yılını cumartesi günü bütün Erzincanlılarla birlikte biz de yüreğimiz Erzincan’da olarak kutlayacağız. Bütün Erzincan halkını tebrik ediyorum. Bu kurtuluş mücadelesinde şehit olan, hayatını kaybeden şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.

Bu vesileyle, dün gene bölgeden acı haberler geldi. Dün 6 şehidimiz için burada taziyeler dilemiştik. Bildiğim kadarıyla bugün de 3 şehit haberimiz var. Tekrar Tanrı’dan rahmet diliyorum ama şunu da tekrar etmem lazım: Türkiye Büyük Millet Meclisi taziye dileme yeri değil, çözüm yeridir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını Hükûmetin çözemediği, dala doruğa sardırdığı, kangren hâline getirdiği bu sorunu çözmek noktasında inisiyatif almak için girişimde bulunmaya da davet ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Baluken…

2.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, AKP Hükûmetinin sahaya sürmüş olduğu savaş konseptinin vahşet boyutuna ulaştığına, Cizre’de bazı binalarda mahsur kalan yaralıların hastanelere nakledilmemesinin insanlık suçu olduğuna, Hükûmeti bu yanlış tutumdan bir an önce vazgeçmeye davet ettiğine ve Cizre’de katledilen bir kadının cesedinin teşhir edilmesini lanetlediğine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, AKP Hükûmetinin sahaya sürmüş olduğu savaş konseptinin uzun bir süredir vahşet boyutuna ulaştığını günlerdir burada ifade ediyorduk. Cizre’deki vahşet bodrumlarında insanlığa karşı işlenen suçlar tarih önünde, insanlık önünde teşhir olmaya devam ediyor. Cizre Sur Mahallesi’nde, dün Genel Kurulda da ifade ettiğimiz gibi, bir bina içerisinde 20 cenazenin ve 25 yaralının mahsur kaldığını ve bize ulaşan bu yaralıların hastaneye nakledilmek istendiklerini burada belirtmiştik. Nitekim yerelde de ilgili yerlere ulaşan yaralılar bu konudaki taleplerini resmî makamlara iletmişlerdi. Ancak maalesef bu saat itibarıyla, dünden beri ifade etmiş olduğumuz bu hususla ilgili tek bir olumlu gelişme yaşanmadığı gibi, bu vahşet binasına yönelik ağır silahlarla saldırılar devam etmektedir. Yani binaya yaralı ve cenazeleri nakletmek üzere ambulans göndermesi gerekenler maalesef oraya operasyonel birlikler göndermiş ve yirmi dört saat içerisinde orada bulunan 2 yaralının daha yaşamını yitirmesine neden olmuşlardır. Şu anda o binadaki son durum 22 cenaze ve hastaneye nakledilmeyi bekleyen 23 yaralıyla son derece vahim bir boyuttadır.

Biz özellikle bugün de yoğun çabalarımızı sürdürdük. İçişleri Bakanlığı ve İçişleri Bakanının kendisiyle yapmış olduğumuz görüşmelere ve bu konuda “Ambulanslar gönderilecektir.” ifadesine rağmen hâlâ hiçbir somut gelişme yaşanmamıştır. Operasyonel birlikler gönderildiği için, binada bulunanların aileleri bugün olay yerine intikal etmek üzere yürümek istemiş ama onlara da yani içeride bulunan cenaze ve yaralıların annelerine ve ailelerine yönelik de son derece vahşice bir saldırı gerçekleşmiştir. Bu insanlık ayıbını, insanlığa karşı işlenen bu suçu buradan kınadığımızı ifade etmek istiyorum.

Bir zamanlar, 1990’lı yıllarda da bu tarz, insanlığa karşı işlenen suçlar o bölgede çok pervasız bir şekilde devreye konmuştu. Bugün, o suçları işleyenler, Türkiye kamuoyu önünde, kendi yaptıklarını savunamayacak bir duruma düştüler. Tarih önünde, insanlık önünde bugün gücü elinde bulundurup bu suçu işleme özgürlüğünü kendinde bulan muktedirler mutlaka hesap vereceklerdir diyorum.

Şunu da bir uyarı olarak ifade etmek istiyorum: Ülkenin bir yanında, maalesef, söndürülmeyen bu ateş böyle devam ederse ülkenin dört bir tarafında bir daha söndürme şansına sahip olamayacağımız bir yangına dönebilir. Umarız ki o aşamaya gelmez. Bizim çabamız, bu yangına benzin dökme anlamına gelen bu katliamları engelleyerek bir damla da olsa su taşımaya çalışma çabasıdır. Hükûmeti ve devleti bu yanlış tutumdan bir an önce vazgeçmeye davet ediyorum.

Diğer taraftan, Cizre’den bugün gelen insanlık dışı bir fotoğrafın bilgisini de sizlerle ve Genel Kurulla paylaşmak istiyorum. Daha önce Varto’da Ekin Van şahsında bir kadın cenazesi katledildikten sonra insanlık dışı bir işkenceye maruz bırakılıp daha sonra sokak ortasında çırılçıplak teşhir edilmişti. Bugün Cizre’de, aynı şekilde katledilen bir kadının işkenceye, insanlık dışı, alçakça bir işkenceye maruz kalmış bedeni, maalesef, yine çırılçıplak bir şekilde teşhir edilmiştir. Bu zihniyeti, cenazeye işkence uygulayarak kahramanlık yaptığını sanan bu alçak zihniyeti buradan kınadığımızı, Cizre’de katledilen kadın şahsında bütün kadınlara dayatılan bu insanlık dışı uygulamayı da bir kez daha buradan lanetlediğimizi ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

Sayın Vural…

3.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Erzincan ve Kahramanmaraş’ın zafer günlerini kutladığına, 3 şehide Allah’tan rahmet dilediğine ve PKK terör örgütüne karşı mücadelenin devam edeceğine ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tabii, bir kahramanlık destanı yazdığımız bir Anadolu. Anadolu’nun her bir köşesi şehit kanlarıyla sulandı ve bu coğrafyayı vatanlaştıran aziz milletimizin daima hâkimiyeti ve egemenliği bu coğrafya üzerinde olmuştur. Kim olursa olsun, Çanakkale’de olsun ya da Dumlupınar’da olsun, bu egemenliğimizi ortadan kaldırmak isteyenlere karşı Türk milleti kendi iradesiyle bu bölücü, bu emperyalist düşünceleri defetmiştir.

Dolayısıyla, her gün burada belki bir ilçemizin, bir ilimizin kurtuluş gününü kutluyoruz. Bunlar bizim ibret almamız gereken günlerdir. Aslında bunlar kurtuluş değil, biz hiçbir zaman sömürge olmadık, biz hiçbir zaman komite odalarında ya da başka merkezlerde inşa edilmiş bir millet değiliz; bunlar bizim zafer günlerimizdir, herkes bundan ibret almalıdır.

Dolayısıyla, bugün coğrafyamızın bir bölümünün vatan olmaktan çıktığını ifade edip “Bu coğrafyada belli illerimizi ve ilçelerimizi tekrar vatanlaştırıyoruz.” diyenlerin aslında bu coğrafyayı bu noktaya getirme sorumluluğunu da aynaya bakarak hissetmeleri gerektiğini düşünüyorum.

Bu bakımdan, Erzincan ve Kahramanmaraş’ın zafer günlerini kutluyorum.

Biraz önce konuşma yapan değerli kardeşim aziz milletimizin, kadim milletimizin iradesini ve varlık sebebini ortaya koymuştur, yürekten katıldığımızı ifade etmek istiyorum.

Her gün burada şehit haberleri veriyoruz. Yani gerçekten artık tahammül edecek seviyede değiliz. Ne hazindir ki âdeta kanıksayacak ve sıradanlaşacak bir noktaya gelmesinden de büyük bir üzüntü duyduğumu ifade etmek istiyorum. Yine 3 şehidimiz var, şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.

Aziz milletimiz, PKK’nın vahşetini gayet iyi biliyor. Kundaktaki bebeleri nasıl öldürdüğünü, doğu ve güneydoğuda mezralarda nasıl katliamlar yaptığını, uyuşturucu ticareti yapıp emperyalistlerin oyuncağı şeklinde yüz yıl önce bizim tarihe gömdüğümüz senaryoları nasıl tekrar hortlatmak istediğini biliyoruz ama bu kadim milletimiz doğusuyla, batısıyla, kuzeyiyle, güneyiyle bu projeleri, tuzakları hep bozmuştur, bundan sonra da bunu bozacağız. Bu bakımdan, bu acımasız, bu vahşi PKK terör örgütünün zulmüne karşı, özellikle bölgede vatandaşlarımıza yönelik zulmüne karşı mücadele azmimiz devam edecektir ve herkese ibret olmalıdır ki aziz Türk milleti, bu mücadelesini hep zaferle taçlandırmıştır, bundan sonra da bu zaferle taçlandıracaktır.

O bakımdan, terör örgütü PKK, milletimizin ve insanlığın düşmanıdır, asla ve asla siyasi bir meşruiyeti yoktur, terörle mücadele topyekûn devam etmelidir. Mücadele yerine müzakere oluşturup yeni Sevrleri Türk milletine, Türkiye Cumhuriyeti devletine dayatmak isteyen emperyalizmin tuzağına düşmeyeceğimizi, biraz önce Erzincan’ın kurtuluşu münasebetiyle söz alan değerli kardeşimin ifade ettiği gibi, tarih göstermiştir, bu tarihten ders almayanlara karşı da bunu tekerrür ettirmeye hazır olduğumuzu da ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Ben de teşekkür ederim.

Sayın Çakır…

4.- Tokat Milletvekili Coşkun Çakır’ın, 3 şehide Allah’tan rahmet dilediğine, Yeni Şafak ve Yeni Akit gazetelerine yapılan saldırıyı kınadığına ve Özgecan Aslan’ın ölümünün 1’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Ülkemiz, uzunca bir süredir terörle mücadele etmektedir. Kimi yerlerde yazıldığı ya da kimileri tarafından söylendiği gibi bir savaş stratejisi yahut bir savaş konsepti asla söz konusu değildir. Ortalama okuma yapan herkes savaşın tanımını, içeriğini, kimler arasında, nasıl yapıldığını bilir. O bakımdan, ortada söz konusu olan, bir savaş değil, terörle yapılan meşru bir mücadeledir. Bu mücadele, elbette ki terör sonlanıncaya kadar da devam ettirilecektir. Bu bağlamda, bugün de 3 şehidimiz vardır. Söylendiği gibi burası tabii ki taziye yeri, çadırı değildir ama kanıksamamak için, içselleştirmemek için de şehitlerimizi elbette ki anacağız. Gerek Afyonkarahisar Dinar’dan gerek Adana Karaisalı’dan gerekse Kırıkkale Bahşılı’dan olan 3 şehidimize de Cenab-ı Hak’tan rahmet diliyoruz. Ailelerinin ve milletimizin başı sağ olsun.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; dün akşam Yeni Şafak ve Yeni Akit gazetelerinin bulunduğu medya grup binalarına, yüzleri maskeli 4 kişi tarafından uzun namlulu silah ve molotofkokteyliyle saldırı düzenlenmiştir. Çok şükür ki can kaybı yoktur, maddi hasar vardır. Ben, her iki gazeteye yapılan saldırıları şiddetle kınıyor, gazete yöneticilerine ve çalışanlarına geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

Son olarak, bundan bir yıl önce Özgecan Aslan isimli bir kızımız, 11 Şubat 2015’te Mersin Tarsus’ta vahşice öldürülmüş üniversite öğrencisiydi. Ölümünün birinci yıl dönümünde bugün mezarı başında anıldı. Ben tekrar ebeveynlerine, anne ve babalarına başsağlığı diliyorum ve yeni Özgecanların ölmemesi için de dua ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Başkanlık Divanı olarak, şehitlere ve Özgecan Aslan’a Allah’tan rahmet dilediklerine ve Erzincan, Kahramanmaraş ile Trabzon’un Maçka ilçesinin kurtuluş günlerini kutladıklarına ilişkin konuşması

BAŞKAN - Biz de Divan olarak, şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz. Aynı şekilde, Özgecan kızımıza da Allah’ın rahmeti üstünde olsun diyoruz. Yakınlarına başsağlığı dileklerimizi yineliyoruz.

Yine, bu meyanda, kurtuluşunu kutlayan Erzincan halkını, Kahramanmaraş halkını sevgiyle selamlıyoruz. Hafta sonu yine, düşman işgalinden kurtuluşunu kutlayacak olan memleketim Trabzon Maçka’nın da bu gününü kutluyorum. Trabzon ve Maçka halkını sevgiyle selamlıyorum.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının Anayasa'nın 100’üncü maddesi kapsamında bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı hakkında Düzce Cumhuriyet Başsavcılığının 21/1/2016 tarihli ve B.M. 2015/7980 sayılı yazısı ve eklerinin Anayasa’nın Meclis soruşturmasını düzenleyen 100’üncü maddesine göre gereği yapılmak üzere Başkanlığa intikal ettiğine; Anayasa’nın 100’üncü maddesine göre Meclis soruşturması açılmasının Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az onda 1’inin (55 üye) vereceği önergeyle istenebileceğine ve böyle bir önerge olmadan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının mezkûr yazılar ve ekleriyle ilgili olarak Meclis soruşturmasına ilişkin bir işlemi resen yürütmesi mümkün bulunmamakla birlikte, teamül doğrultusunda söz konusu evrakların milletvekillerinin tetkik ve takdirlerine açıldığına ilişkin tezkeresi (3/505)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı hakkında Düzce Cumhuriyet Başsavcılığının 21/1/2016 tarihli ve B.M. 2015/7980 sayılı yazısı ve ekleri Anayasa'nın Meclis soruşturmasını düzenleyen 100'üncü maddesine göre gereği yapılmak üzere Başkanlığımıza intikal etmiştir.

Bilindiği gibi, Anayasa'nın 100'üncü maddesine göre Meclis soruşturması açılması, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az onda 1’inin (55 üye) vereceği önergeyle istenebilmektedir.

Böyle bir önerge olmadan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının mezkûr yazılar ve ekleriyle ilgili olarak Meclis soruşturmasına ilişkin bir işlemi resen yürütmesi mümkün bulunmamakla birlikte, teamül doğrultusunda söz konusu evraklar milletvekillerinin tetkik ve takdirlerine açılmıştır.

Yüce heyetin bilgilerine sunulur.

                                                                                               İsmail Kahraman

                                                                                       Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                     Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

B) Önergeler

1.- Başkanlığın, Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, esas komisyon olarak Anayasa Komisyonu ve tali komisyon olarak da Dışişleri Komisyonuna havale edilen (2/538) esas numaralı Kanun Teklifi’ni geri aldığına ilişkin önerge yazısı (4/12)

BAŞKAN – Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün esas komisyon olarak Anayasa Komisyonu ve tali komisyon olarak da Dışişleri Komisyonuna havale edilen (2/538) esas numaralı Kanun Teklifi geri alınmıştır.

Bilgilerinize sunulur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum.

C) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Muğla Milletvekili Akın Üstündağ ve 25 milletvekilinin, Güvercinlik Turizm Merkezi Projesi’nin gerçekleştirilmesi ve orman vasfı altındaki bir alanda otel yapımına ilişkin imar düzenlemelerinin hangi mevzuata göre ve nasıl yapıldığının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/90)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bilindiği üzere, Muğla ili Milas ilçesi Güllük Körfezi’nde yer alan Pina Yarımadası’nda yedi yıl önce çıkan yangınla 238 hektarlık ormanlık alan kül olmuş ve bu yangında dünyada ender bulunan Halep çamlarının egemen olduğu bölge geniş çaplı olarak etkilenmiştir. Ancak Milas'ın Meşelik Mahallesi sınırları içerisinde yer alan, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından “Güvercinlik Turizm Merkezî” olarak belirlenen söz konusu bölgede bir süre önce otel inşaatları başlatılmış ve aralıksız devam etmektedir. Anayasa’nın 169’uncu maddesinde, ormanların ülke yönünden taşıdığı önem gözetilerek korunmaları ve geliştirilmeleri konusunda ayrıntılı düzenlemelere yer verilmiştir. Aynı maddenin üçüncü fıkrasında, ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme izin verilemeyeceği ifade edilmektedir. Söz konusu turizm tesisinin kurulması Anayasa'nın 169’uncu maddesine aykırılık teşkil etmektedir.

6831 sayılı Orman Kanunu’nun 17’nci maddesinde, devlet ormanlarının yanmasıyla elde edilecek yerlerde yapılacak her türlü yapı ve tesislere orman idaresince el konulacağı ve yine aynı kanunun 93’üncü maddesine göre, yanmış orman alanlarında Orman Kanunu’nun 17’nci maddesine aykırı eylemlerde bulunanların cezalandırılacağı belirtilmektedir. Söz konusu projenin gerçekleştirilmesi ve orman vasfı altındaki bir alanda otel yapımına ilişkin imar düzenlemeleri ve izinlerinin hangi mevzuata göre nasıl yapıldığının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri ile Anayasa’nın 98’inci maddesi gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Akın Üstündağ                                                     (Muğla)

2) Candan Yüceer                                                    (Tekirdağ)

3) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                     (İstanbul)

4) Sibel Özdemir                                                      (İstanbul)

5) Atila Sertel                                                          (İzmir)

6) Gürsel Erol                                                          (Tunceli)

7) Mahmut Tanal                                                      (İstanbul)

8) Gamze Akkuş İlgezdi                                            (İstanbul)

9) Şerafettin Turpcu                          (Zonguldak)

10) Musa Çam                                                          (İzmir)

11) Gülay Yedekci                                                    (İstanbul)

12) Ali Haydar Hakverdi                                           (Ankara)

13) Zeynel Emre                                                      (İstanbul)

14) Didem Engin                                                      (İstanbul)

15) Melike Basmacı                           (Denizli)

16) Özkan Yalım                                                       (Uşak)

17) Tekin Bingöl                                                      (Ankara)

18) Yaşar Tüzün                                                       (Bilecik)

19) Ünal Demirtaş                                                    (Zonguldak)

20) Kadim Durmaz                             (Tokat)

21) Zülfikar İnönü Tümer                                          (Adana)

22) Haydar Akar                                                       (Kocaeli)

23) Devrim Kök                                                        (Antalya)

24) Nurhayat Altaca Kayışoğlu                                  (Bursa)

25) Okan Gaytancıoğlu                                             (Edirne)

26) Aytuğ Atıcı                                                         (Mersin)

Gerekçe:

Orman ve Su İşleri Bakanı Profesör Doktor Veysel Eroğlu 2/8/2013 tarihinde İzmir'de bir toplantıda yaptığı konuşmada "İnsanlar Twitter'dan yazıyorlar, yanan alan fotoğrafı koyup ‘Otel olacak.’ diye. Öyle bir şey söz konusu değil, genelge var. Öyle bir liste varsa bir yerde, gösterin, kendim geri alacağım. Yanan alanı başka maksatla vermek mümkün değil. Yanan alanlar asla başka yere verilemez, doğrudan bir yıl içinde ağaçlandırılmak mecburiyetindedir. Anayasa'nın 169’uncu maddesinde çok açık emredici bir hüküm bulunuyor. Bu bizim için çok önemli. Otel yapmak mümkün değil, etrafı çevriliyor, tespit ediliyor ve bir yıl içinde tekrar ağaçlandırıyoruz. Başka maksatla vermiyoruz." demiştir.

Ancak, Muğla'nın Milas ilçesindeki, yedi yıl önce çıkan yangınla 238 hektarlık ormanlık alanın kül olduğu Güvercinlik Koyu'nda bin yatak kapasiteli ikinci otel inşaatına da başlanmış bulunmaktadır. Denize yaklaşık 50 metre uzaklıkta inşa edilmekte olan 2017 yılında tamamlanması planlanmaktadır.

Milas'ın Meşelik Mahallesi sınırları içerisinde yer alan, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından “Güvercinlik Turizm Merkezi” olarak belirlenen ormanlık alan, 2006 yılında turistik tesis yapılması amacıyla 3 ayrı şirkete 85, 80 ve 95 dönüm olarak tahsis edildiği, tahsisin ardından bu bölgede, 15 Temmuz 2007 tarihinde, 3 ayrı noktada birden büyük yangın çıktığı bilinmektedir. Yangında koruma altındaki Halep çamlarının da yer aldığı 238 hektarlık ormanlık alan kül olmuş, yangından sonra ormanın turistik tesis kurmak için kasten yakıldığı iddiaları gündeme gelmiş hatta helikopterle bölgede inceleme denetimlerde bulunan Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu basın ve yayın organlarına yaptığı açıklamada bu yerlerin kasten yakıldığını beyan etmiştir.

Tüm bu yaşanan gelişmeler ışığında, bölgede art arda meydana gelen yangınlar, yetkililerin yangın hakkındaki açıklamaları ve sonrasında yükselen otel inşaatları akıllarda kuşku ve endişe yaratmaktadır. Bu gelişmeler ışığında ülkemizin akciğerleri olan orman rejiminin ciddi bir tehlikeyle karşı karşıya kaldığı ve bu hususun ivedilikle araştırılması gerektiği bir gerçektir.

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 24 milletvekilinin, Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi cinayetinin arkasındaki gerçeklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/91)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Katıldığı bir televizyon programında sarf ettiği sözler üzerine hedef hâline getirilen, gözaltına alınan, yurt dışına çıkma yasağı tedbiriyle serbest bırakılan ve günlerce ölüm tehditleri alan Diyarbakır Barosu Başkanı Sayın Tahir Elçi 28 Kasım günü Diyarbakır'da bir basın açıklaması sırasında ensesinden vurularak öldürülmüştür.

Tahir Elçi'nin öldürülmesinin öncesinde ve sonrasında yaşananlar, toplumda yaşanan infial ve adalet beklentileri olayın bir an önce aydınlatılması talebinin ne kadar elzem olduğunu ortaya koymaktadır. Söz konusu cinayetin arkasındaki gerçeklerin ortaya çıkarılması için Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması içip gereğini saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

1) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                                            (İstanbul)

2) Mahmut Tanal                                                                             (İstanbul)

3) Musa Çam                                                                                  (İzmir)

4) Okan Gaytancıoğlu                                                                      (Edirne)

5) Aytuğ Atıcı                                                                                 (Mersin)

6) Gülay Yedekci                                                                            (İstanbul)

7) Sibel Özdemir                                                                            (İstanbul)

8) Ali Haydar Hakverdi                                                                    (Ankara)

9) Zeynel Emre                                                                               (İstanbul)

10) Gürsel Erol                                                                               (Tunceli)

11) Onursal Adıgüzel                                                                      (İstanbul)

12) Didem Engin                                                                             (İstanbul)

13) Melike Basmacı                                                                        (Denizli)

14) Özkan Yalım                                                                             (Uşak)

15) Tekin Bingöl                                                                             (Ankara)

16) Gamze Akkuş İlgezdi                                                                 (İstanbul)

17) Ünal Demirtaş                                                                          (Zonguldak)

18) Kadim Durmaz                                                                          (Tokat)

19)Atila Sertel                                                                                (İzmir)

20) Zülfikar İnönü Tümer                                                                 (Adana)

21) Şerafettin Turpcu                                                                      (Zonguldak)

22) Haydar Akar                                                                             (Kocaeli)

23) Mustafa Tuncer                                                                         (Amasya)

24) Devrim Kök                                                                               (Antalya)

25) Nurhayat Altaca Kayışoğlu                                                         (Bursa)

Genel Gerekçe:

Diyarbakır Baro Başkanı Sayın Tahir Elçi, 28 Kasım 2015 tarihinde, tarihî Dört Ayaklı Minare'nin kurşunlanmasına tepki amacıyla gerçekleştirilen bir basın açıklaması sırasında yapılan bir saldırı sonucu hayatını kaybetmiştir.

Daha önce katıldığı bir TV programında sarf ettiği sözler üzerine gözaltına alınması, hakkında dava açılması ve günlerce ölüm tehditleri alması Sayın Elçi'ye yönelik saldırının temellerini oluşturmaktadır. Kendisi de bu süreçte yaptığı açıklamalarda ölüm tehditleri aldığını açıklamasına rağmen Sayın Elçi'ye tehditlere karşı "yakın koruma verilmeyip" korunmamış olması anlamlıdır.

Sayın Elçi, ölümünden dakikalar önce bölgede çatışma istemediklerini, çözüm ve barış taleplerinde ısrarcı olduklarını açıklamıştır. Sayın Elçi, 1990'larda işlenen faili meçhul cinayetler başta olmak üzere bölgede yaşanan insan hakları ihlallerine karşı etkin bir hukuk ve insan hakları mücadelesi yürütmesiyle Türkiye ve uluslararası platformlarda tanınan, bilinen, insan hakları mücadelesi dolayısıyla takdir gören önemli bir şahsiyettir. Savaş karşıtlığıyla, barış yanlısı tutumuyla bilinen Sayın Elçi'nin, sarf ettiği sözler yüzünden günlerce manşetlerde hedef hâline getirilmesi, böylesi bir saldırının habercisi niteliğindeydi. Dolayısıyla, 28 Kasım günü gerçekleştirilen saldırının Emniyet ve İstihbarat birimleri tarafından öngörülemeyeceği ihtimali zayıftır.

Kameralar önünde, âdeta canlı yayında Türkiye'nin en büyük barolarından biri olan Diyarbakır Barosunun Başkanının öldürülmesi olayının planlı olduğu iddialarını ve şüphesini artırmaktadır.

Ayrıca açıklamanın yapılacağı alanda saat 10.30 sıralarında bir eylem yapılacağı ve eylemcilerin bir ticari taksi ile geleceği istihbarat bilgisinin -bu istihbaratın doğru olduğu, ana cadde üzerindeki duran taksiyi durdurmaya çalışan 2 polisimizin şehit edilmesi olayından anlaşılmaktadır- alınmasına rağmen Sayın Elçi'nin bu alanda açıklamasına neden izin verildiği izaha muhtaçtır.

Ayrıca olay yerinde Emniyet birimlerinin acilen bir olay yeri incelemesi ve kanıt toplama işlemi yapması gerekirken bu işlemlerin neden yapılmadığı da kamuoyunda derin şüphe yaratmaktadır. Cinayet araştırması yapılırken kriminal durumun gözden kaçırılmaması gerekmektedir. Bu durum hakkında olay yeri keşif ve incelemesi yaptırılmalıdır.

Savcılık olay yeri incelemesine dört beş saat sonra gitmiş ve inceleme yapmadan geri dönmüştür. Olay yerinde inceleme yapılmaması ve delillerin toplanmaması yaşanan olayın faili meçhul bir cinayet olarak kalmasına sebebiyet verecektir.

Tahir Elçi'nin öldürülmesi olayı her yönüyle kapsamlı bir araştırmaya tabi tutulmak durumundadır. Bu öldürülme olayını araştırmak için, Sayın Elçi'yi ölüme götüren süreç ve sonrasını kapsamlı bir biçimde inceleyerek sorumluların ortaya çıkarılması amacıyla Meclis araştırması komisyonu kurularak araştırılması elzemdir.

3.- İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci ve 26 milletvekilinin, Türkiye’nin göçmenler nedeniyle kısa, orta ve uzun vadede karşılaşacağı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/92)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

“Arap Baharı” adıyla Kuzey Afrika ülkelerinde başlayan 2011 yılının Mart ayından itibaren Suriye'ye sıçrayarak bu ülkede iç savaşa dönüşen gelişmelerin en ağır faturalarından birini AKP iktidarının izlediği politikalar nedeniyle Türkiye ödemek zorunda kalmış, gelinen aşamada Türkiye'ye göç eden Suriyeli mülteci sayısı 2 milyonu bulmuştur. Ciddi rakamlara ulaşan mülteci sayısının Türkiye'nin sosyolojik, toplumsal ve ekonomik yapısına etkilerinin ve sonuçlarının bilimsel bir anlayışla değerlendirilmesi için Anayasa'mızın 98, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105'inci maddeleri kapsamında Meclis araştırması açılması konusunda gereğini arz ederiz.

1) Gülay Yedekci                                                      (İstanbul)

2) Candan Yüceer                                                    (Tekirdağ)

3) Sibel Özdemir                                                      (İstanbul)

4) Ali Haydar Hakverdi                                             (Ankara)

5) Zeynel Emre                                                        (İstanbul)

6) Gürsel Erol                                                          (Tunceli)

7) Onursal Adıgüzel                           (İstanbul)

8) Didem Engin                                                        (İstanbul)

9) Melike Basmacı                             (Denizli)

10) Özkan Yalım                                                       (Uşak)

11) Burcu Köksal                                                      (Afyonkarahisar)

12) Tekin Bingöl                                                      (Ankara)

13) Gamze Akkuş İlgezdi                                          (İstanbul)

14) Yaşar Tüzün                                                       (Bilecik)

15) Mahmut Tanal                                                    (İstanbul)

16) Musa Çam                                                          (İzmir)

17) Ünal Demirtaş                                                    (Zonguldak)

18) Kadim Durmaz                             (Tokat)

19) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                   (İstanbul)

20) Atila Sertel                                                        (İzmir)

21) Zülfikar İnönü Tümer                                          (Adana)

22) Şerafettin Turpcu                         (Zonguldak)

23) Haydar Akar                                                       (Kocaeli)

24) Devrim Kök                                                        (Antalya)

25) Nurhayat Altaca Kayışoğlu                                  (Bursa)

26) Okan Gaytancıoğlu                                             (Edirne)

27) Aytuğ Atıcı                                                         (Mersin)

Gerekçe:

Mustafa Kemal Atatürk'ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” anlayışı çerçevesinde şekillenen Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikası 2000'li yıllara gelindiğinde AKP iktidarıyla birlikte önemli değişimlere uğramıştır. Türkiye son on üç yıldır, ateş çemberi konumundaki Orta Doğu'ya ilişkin politikalarını değiştirmiş ve coğrafyada etkin bir rol alma çabasına girişmiştir. Ancak geldiğimiz noktada bu siyaset değişikliği nedeniyle Türkiye’nin güney sınırları hiçbir devletin otoritesinin olmadığı, terörist grupların kontrolünde bir bölgeye dönüşmüştür.

Irak ve Suriye bağlamında yaşanan gelişmeler Türkiye’nin sınır güvenliği sorununun çok ötesinde farklı sorunlara neden olmuştur. İçinden geçtiğimiz günler de göstermiştir ki dış politikada izlenen yanlışlar iç huzurumuzu, sosyal yapımızı, ekonomik dengelerimizi net olarak etkilemektedir.

Türkiye neredeyse dünyada en çok savaş göçmeninin sığındığı ülkelerin başında yer almıştır. “Arap Baharı” adıyla başlayan, 2011 yılının Mart ayından itibaren Suriye’ye sıçrayan ayaklanmalar ve paralelindeki çatışmalar nedeniyle Suriye’den Türkiye'ye sığınan mülteci sayısı son rakamlara göre 2 milyon kişiye ulaşmış durumdadır. Uluslararası Af Örgütünün 2015 yılı başı itibarıyla açıkladığı verilere göre Türkiye’ye sığınan mültecilerin 220 bini inşa edilen kamplarda kalırken, diğerleri başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde yaşamlarını sürdürmektedir.

Savaştan kaçıp Türkiye'ye sığınan Suriyeli mültecilerin büyük çoğunluğu ülkemizde de yaşam savaşı vermektedir. Bu acı tablo acil çözümler beklerken Türkiye’nin sosyal ve ekonomik hayatında yeni sorunlar ortaya çıkmaktadır. Ulusal basında yayınlanan birçok haberde kampların dışında hayatlarını sürdürmeye çalışan birçok Suriyeli göçmenin ucuz iş gücü olarak kaçak çalıştırıldığı ve çalışma hayatındaki ücretlerinin temel ücret olması gereken asgari ücretin de altına inmesine neden olduğu bilinmektedir. En az asgari ücretle çalışılması gereken işler, kayıt dışı çalışan Suriyelilere 400-500 liraya yaptırılmaktadır.

Son olarak, ulusal basında çıkan haberlerde İstanbul'un Bağcılar, Güngören Esenler, Avcılar, Esenyurt gibi semtlerinde kira fiyatlarının yüzde 100 artmasının önemli nedenlerinden biri olarak Suriyeli göçmenler gösterilmektedir.

Türkiye'deki Suriyeli göçmenlerin çok büyük bir bölümünün ülkelerindeki savaşın sona ermesi hâlinde bile geri dönmeyecekleri anlaşılmaktadır. Bu durumun kısa, orta ve uzun vadede çok daha değişik toplumsal, ekonomik, siyasal, güvenlik ve diğer alanlarda sorunlara yol açması kaçınılmazdır.

Türkiye'nin Suriyeli göçmenler nedeniyle kısa, orta ve uzun vadede karşılaşacağı sorunların araştırılması ve çözüm önerilerinin geliştirilmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasını arz ederim.

BAŞKAN – Bilginize sunulmuştur.

Önergeler, gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Buyurun:

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir ve arkadaşları tarafından, Türkiye’de çeşitli hastanelerde tedavi olmuş 6 Suriye uyruklu yaralının İçişleri Bakanlığına bağlı ilgili birimce, Suriye’de terör faaliyeti yürüten El Nusra örgütüne teslim edilmesinin araştırılması amacıyla 22/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 11 Şubat 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 11/2/2016 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantısında toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurul onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                  İdris Baluken

                                                                                                    Diyarbakır

                                                                                             Grup Başkan Vekili

Öneri:

22 Aralık 2015 tarihinde Şanlıurfa Milletvekili Sayın Osman Baydemir ve arkadaşları tarafından verilen (345 sıra numaralı) Türkiye çeşitli hastanelerde tedavi olmuş 6 Suriye uyruklu yaralının İçişleri Bakanlığına bağlı ilgili birimce, Suriye’de terör faaliyeti yürüten El Nusra örgütüne teslim edilmesinin araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 11/2/2016 Perşembe günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin lehinde ilk konuşmacı olarak Gaziantep Milletvekili Sayın Mahmut Toğrul konuşacak.

Buyurun Sayın Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve Genel Kurulun değerli emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, önce bir kısa hatırlatma yapmak isterim: Biliyorsunuz, 25 Temmuz 2015 tarihinde Ankara’da EĞİTİM SEN Genel Merkezi misafirhanesine hukuksuz bir polis baskını gerçekleştirilmiş ve baskın sırasında tedavileri için Ankara’da bulunan 6 Suriye vatandaşı gözaltına alınmıştır. Ankara Terörle Mücadele Şubesi Müdürlüğü tarafından 26 Temmuz 2015 tarihinde sorgulanmış, sonrasında gönderildikleri cumhuriyet savcılığı tarafından da serbest bırakılmışlardır. Bu 6 Suriyeli vatandaşın, hukuka, ahlaka aykırı bir işlemle, Cilvegözü Sınır Kapısı’nda, Türkiye'nin terör örgütleri listesinde bulunan, El Kaide’nin uzantısı olan Ahrar-uş Şam Cephesi’ne teslim edildikleri bilgisi kamuoyuna yansımıştır. Bu bilgi, aynı zamanda sayın grup başkan vekilimizin, İçişleri Bakanlığı Müsteşarlığı nezdinde yaptığı sözlü görüşmeyle de kabul edilmiştir.

Değerli arkadaşlar, bu 6 Suriye yurttaşı, Türkiye’ye girişi resmî izinle AFAD tarafından verilen yabancı tanıtma bilgisine sahip, yaralıların resmî kimlikleri kullanılarak gelmişler, tedavi edilmişler ama tedavilerinin devamı Ankara’da yapılmak üzere Ankara EĞİTİM SEN misafirhanesinde kalmışlar. Fakat bu 6 kişi, hukuka, uluslararası hukuka tamamen aykırı, iç hukukumuza da aykırı bir şekilde, onlara karşı savaşırken yaralandıkları bir düşman örgüte yani Ahrar-uş Şam’a teslim edilmişlerdir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ek protokollerine, iç hukukumuza, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına baktığımızda, şu, açık ifade edilmektedir: Eğer bir yerde ölüm cezası, işkence, insanlık dışı muamele görme tehlikesi varsa bu kişiler oraya iade edilmezler.

Yine, 1951 Birleşmiş Milletler Cenevre Sözleşmesi’nin 33’üncü maddesi de aynı şekilde mültecinin veya sığınmacının ırkı, dini, vatandaşlığı, sosyal bir gruba aidiyeti ve siyasi düşünceleri sebebiyle hayat ve hürriyetinin tehdit edileceği ülkelere gönderilmemesi ve iade edilmemesi gerektiğini düzenliyor. Yani aslında iç hukukumuza göre ve uluslararası hukuka göre Türkiye, açıkça bir savaş suçu işlemiştir, bu insanları açık bir şekilde ölüme göndermiştir. Hâlbuki bu insanların Nusaybin, Ceylânpınar, Suruç kapılarından da sınır dışı edilme ihtimalleri varken, maalesef, Hükûmet ve yetkililer doğrudan Cilvegözü Sınır Kapısı’nda işte terörist örgüt olan Ahrar-uş Şam’a teslim etmişler ve şu anda akıbetlerinin ne olduğu konusunda bir bilgimiz yok.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti, IŞİD’le Antep-Kilis sınır hattını kullanarak her türlü kirli ilişkiye girmiştir ve her gün IŞİD çeteleri oradan Türkiye'ye girip kendilerini farklı yerlerde -Ankara’da, Suruç’ta, İstanbul Sultanahmet’te, Diyarbakır (Amed) İstasyon Meydanı’nda- patlatırlarken hiçbir önlem almayan devlet, söz konusu Kürtler olunca işte düşmana teslim edebiliyor.

Yine, her gün değerli arkadaşlar, IŞİD çeteleri sınırı kullanarak Antep’e yığınak yapıyorlar. Antep’te 120 ton amonyum nitrat gübresi bulundu. Antep’te bu DAİŞ çeteleri, köle pazarları kurdular değerli arkadaşlar, Ezidi kadın ve çocuklarını pazarlayan köle pazarları kurdular. Ve bu DAİŞ çetelerine her gün bu sınır hattı kullandırılarak ambulanslar gönderiliyor, oradaki çeteler Antep’e taşınıyor, Antep hastanelerinde tedavi ediliyor ve iyileştiklerinde tekrar savaşmaya gönderiliyor.

Yine, AFAD kamplarında DAİŞ çetelerinin örgütlenip tekrar Suriye’ye geçerek savaştıklarını biz biliyoruz. Bunun kanıtları defalarca kamuoyuna yansıdı. Yine, Tel Abyad özgürleştirilirken, Tel Abyad’da ele geçirilen kimi elektrik, ilaç ve gıda gibi başkaca maddelerin, savaş maddelerinin Antep’ten gönderildiği, kamuoyuna, basına o zaman yansımıştı.

Değerli arkadaşlar, Türk askerinin, IŞİD’in sınırda işini ne kadar kolaylaştırdığını bir örnek üzerinden anlatmak istiyorum. Sudan’dan 3 terörist, çete geliyor, sınırı bekleyen askere yaklaşıyor ve IŞİD çetesine katılmak istediğini ifade ediyor. Yani gelen Sudanlının psikolojisini -aslında bu, tüm dünyanın algısıdır ama- anlatmak istiyorum. Gelip Türk askerine “Ben IŞİD’e, karşıya savaşmaya geçeceğim.” diyebilecek kadar IŞİD ile Türkiye’yi bir iş birliği içinde görmektedirler. Bu petrol ticareti ve diğer, yine, oraya gönderilen tırlar vesaire, yapılan silah, her türlü yardım kamuoyunun bilgisi dâhilindedir.

Değerli arkadaşlar, IŞİD’e bu türlü desteği sağlayan, özellikle ambulansları her gün sınır hattından geçirerek DAİŞ çetelerini Antep’te tedavi edilmek üzere getirenler, maalesef, günlerdir burada ifade etmeye çalışıyoruz, Cizre’de bir sokakta bodrum katlarında kalan insanları alamamakta, almamakta ısrar ediyorlar ve o insanları gruplar hâlinde ölüme terk ediyorlar, oraları bombalamak suretiyle o insanları katlediyorlar.

Bugün aldığımız bir habere göre, yine insanlık dışı suçlar işleniyor değerli arkadaşlar. Kadın cenazeleri çırılçıplak soyularak teşhir ediliyor. Daha önce Varto’da aynısı yaşanmıştı, şimdi, yine aynısı Cizre’de yaşandı. Bu, Kürt’ün cenazesine dahi tahammül edememektir. Kürtlere yönelik bu düşmani tutum maalesef, ülkemizi kan gölüne çevirmiştir. Hükûmet, her gün Kürtlere yönelik bir zulüm politikası işletmekte ve Kürt’ün ölümü yetmemekte, kadın, çoluk çocuğun ölümü yetmemekte, aynı zamanda cenazelerine işkence edilmektedir. Cenazeler üzerinden Kürt halkı terbiye edilmeye çalışılmaktadır. Bu, insanlık suçudur. Gerçekten, bunları yaparken hiç insanın yüzü kızarmaz mı? DAİŞ’e ambulans göndereceksin, onu oradan alıp kendi hastanelerinde tedavi edeceksin, ama kendi yurttaşını ölüme göndereceksin! Böyle bir şey kabul edilebilir mi değerli arkadaşlarım? Böyle bir durumda, biz, hâlâ “Nasıl birlikte yaşayabiliriz?”i HDP Grubu olarak zorlarken, birlikte yaşam koşullarını oluşturmak üzere çabamızı devam ettirirken, Hükûmetin ve devletin bu düşmani ve hasmane tutumu, maalesef, ülkemizi yarın içinden çıkamayacağımız daha büyük yangınlara, daha büyük felaketlere sevk etmeye devam etmektedir. Hükûmet bu hasmane tutumundan derhâl vazgeçmelidir.

Kürtler, hiçbir zaman Türkiye Cumhuriyeti devleti aleyhine bir düşmanlık yapmamışlardır. Kürtler bulundukları, beraber yaşadıkları hiçbir topluluğa zulmetmemişlerdir ve özgürlüğü de sadece kendileri için istememişlerdir, beraber yaşadıkları halklar için de istemişlerdir.

Şimdi, böyle bir durumdayken siz hâlâ Kürt’ün cenazesine işkence edebiliyorsanız, siz hâlâ Kürt’ün çoluk çocuğunu, kadınını, yaşlısını imha edebiliyorsanız, bu durum, gerçekten bu ülkeyi yarın ateşe atacaktır ve bu ateşi bir an önce durdurmamız lazım, söndürmemiz lazım. Herkes kendi yapabildiği oranda oraya bir su damlası taşımalıdır ama Hükûmetin tavrı, maalesef, yangına benzin dökmek, bu ateşin daha da büyüyerek Orta Doğu coğrafyasına ve Türkiye'nin batısına taşınmasına sebep olmaktadır.

İşte, 6 kişi şahsında yapılan düşmani tutum budur değerli arkadaşlar. İnsanlık suçu şeklinde o insanları bile bile alıyorsunuz, DAİŞ çeteleriyle beraber savaşan Ahrar-uş Şam’a teslim ediyorsunuz. Peki, amacınız nedir bunda? Bunu izah edeceğiniz bir şey var mı, bir sözünüz var mı? Peki, iade edecekseniz niye Nusaybin’den iade etmiyorsunuz? Niye bunları doğrudan Cilvegözü’nden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – …onlara karşı savaşırken yaralandıkları düşmanına teslim ediyorsunuz? Bu kabul edilebilir bir tutum değil.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Sayın Vekil, bu kadar doğru olmayan şeyi arka arkaya söyleme başarısını gösterdiğiniz için sizi tebrik etmek mi lazım, bilmiyorum. Doğru olmayan şeyi arka arkaya nasıl sıralayabiliyorsunuz?

BAŞKAN – Laf atmayın lütfen!

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Bu tutumunuzdan bir önce vazgeçmelisiniz.

Hepinize saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Toğrul.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk konuşmacı olarak Muğla Milletvekili Sayın Mehmet Erdoğan konuşacak.

Buyurun Sayın Erdoğan.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisinin aleyhinde Milliyetçi Hareket Partisi grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Artık, son günlerde takip etmekten yorulduğumuz şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet dileyerek sözlerime başlamak istiyorum.

Son günlerde Sayın Cumhurbaşkanı ve AKP, binlerce yıllık Türk devlet geleneğini, birikimini, tecrübelerimizi, dünya dengelerini yok sayarak Türkiye Cumhuriyeti’ni hem iç politikada hem de dış politikada büyük bir belirsizlikle karşı karşıya bırakmaktadır. Bu meyanda son günlerde ülkemizde ve bölgemizde yaşananlara ve iktidarın açıklamalarına bir göz attığımızda, gerçekten tüylerimiz ürpermekte “Ülkemiz nereye götürülüyor?” diye endişelenmekteyiz.

Bakınız, son günlerde Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasında sürdürülmekte olan YPG polemiğine Türkiye ısrarla… Bunu hepimiz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz herkesten önce söyledik, “Terörün içeride ya da dışarıda olması fark etmez, terör her yerde terördür, bizim için PKK’nın, PYD’nin ve başka terör örgütlerinin birbirinden farkı yoktur.” diye Milliyetçi Hareket Partisi olarak her zaman, her yerde söyledik. Ancak, bu uyarılarımıza dikkat etmeyen iktidar, maalesef PYD’ye “Büyük Ortadoğu Projesi Eş Başkanı” sıfatıyla bir sürü destekte bulundu: 29 Ekim 2014’te, maalesef, PYD’ye destek olması için peşmergenin Türkiye üzerinden Kobani’ye geçmesine izin verdi; ardından PYD’nin temsilcilerini Ankara’da sanki bir devlet başkanı gibi ağırladı. Bunlar olurken Milliyetçi Hareket Partisi olarak ikazlarımızı hiç dikkate almadınız. Tabii ki doğru olanı şimdi anladınız, fark ettiniz; “YPG terör örgütüdür.”, bununla olan ilişkileri konusunda Amerika’ya da “Tavrınızı belirleyin.” diyorsunuz. Amerika iki defa, sizin açıklamalarınıza karşı, Türk devletinin açıklamalarına karşı tavrını belirledi “YPG benim için terör örgütü değildir.” dedi. Şimdi sıra sizde. İktidar YPG’yle ilgili Amerika Birleşik Devletleri’nin tutumuna karşı ne yapacaktır, bunu sabırsızlıkla beklemekteyiz.

AHMET EŞREF FAKIBABA (Şanlıurfa) – “Ey Amerika!” diye seslendik, ne yapalım?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – “Ey Amerika!” diye seslenmekle bir şey olmuyor Sayın Başkanım. “Ey Amerika!” diye seslenince sesinizin duyulması lazım, Amerika’nın YPG’ye desteğini çekmesi lazım. Yani, zamanında “Biz Büyük Ortadoğu Projesi’nin Eş Başkanıyız.” diye övünürken bugün gelinecek noktayı görmektir devlet adamlığı. Bugünü göremeyenlerin dün yaptıkları işin yanlışlığı, sadece onların boynuna asılmıyor. Bugün gelen tehlike sadece AKP’nin başına gelmiyor; Türk devletinin başına, Türk milletinin başına geliyor. Bu manada, herkesin aklını başına alması lazım.

Gene, AKP, iktidara geldiğinden bu yana, Türk milletini ayrıştırma konusunda olağanüstü bir gayret sarf etmektedir. Ama, AKP’nin gözden kaçırdığı bir şey var: Türkiye, kabilelerin bir araya gelmesiyle kurulmuş bir devlet değildir. Türk milleti, bu topraklar üzerinde bulunan herkesi kapsayan bir Türk devletine sahiptir ve bu Türk devletinin içerisinde -Anayasa’mıza göre- herkes yerini bulmaktadır. Ayrıştırmakla kimsenin bir yere varması mümkün değildir ama AKP durmadan etnik tasniflerle milletimizi ayrıştırma gayretleri içerisinde bulundu.

Gene, Sayın Cumhurbaşkanının, 30 bin öğretmenin atanması münasebetiyle düzenlenen kura çekme töreninde, bizleri derinden endişelendiren, sanki Türkiye topraklarının bir kısmı birileri tarafından işgal edilmiş, oraları kurtarıyormuşuz gibi, bugün yapılmakta olan terörle mücadeleyi başka anlamlara getirecek bir açıklaması olmuştur. Bunun Sayın Cumhurbaşkanı tarafından süratle düzeltilmesi lazım. Bugün gelinen noktada, Türkiye'nin içine düşürülmek istenen bölgemizdeki ve içerideki bu durumun süratle kontrol altına alınması lazım.

Şimdi, Davutoğlu, Sayın Başbakan Suriye sınırının hiçbir zaman kapanmadığını ve bundan sonra da yeniden açılması diye bir şeyin söz konusu olamayacağını söyledi.

Bakın, Suriye politikası… Bugün, Suriye’deki ayrışmaya, Suriye’de yaşananlara dikkat ettiğimizde, orada gene en büyük ızdırapla Bayır Bucak Türkmenlerinin karşı karşıya olduğunu görmekteyiz. Bugün, Suriye’deki Bayır Bucak Türkmenlerine karşı, bir taraftan Rusya’nın desteğini arkasına alan Esad güçleri, bir taraftan YPG, bir taraftan IŞİD saldırmakta, Bayır Bucak Türkmenleri inim inim inlemekte ama Hükûmet cılız açıklamalarla bu işi geçiştirmektedir. Bugüne kadar orada yapılan yanlışların süratle durdurulması lazım.

Gene, Türkiye’de yaşanan terör olaylarıyla ilgili olarak Sayın Başbakanın geçtiğimiz cuma günü Mardin’de açıkladığı eylem planı, gerçekten, bundan sonra AKP’nin PKK’ya karşı olan tavrının ortaya konulması bakımından çok kritik açıklamalardır. Bu açıklamalara dikkat ettiğimizde artık, yeniden PKK’nın Ankara’ya, masaya davet edildiğini görmekteyiz. Neymiş? Efendim, yerel yönetimlerde Büyükşehir Kanunu’ndan elde edilen yetkiler kötüye kullanılmış, bununla ilgili yeni düzenlemeler yapılacak ve yerel yönetimlerin kaynakları ve yetkileri artırılacakmış. Biz Büyükşehir Kanunu çıkarken bunların hepsini o zaman söyledik Milliyetçi Hareket Partisi olarak. Elbette ki birtakım yetkiler taşraya devredilebilir, birtakım kaynaklar taşraya devredilebilir ancak üniter bir devlette devredilen her yetkinin devreden tarafından da kullanılabilmesi sağlanmalıdır, bu bir.

İkincisi, devrettiğiniz yetkiyi kullananların bu yetkiyi doğru kullanıp kullanmadığını denetleyecek bir sistemi ortaya koymanız lazım. Ama, AKP döneminde mahallî idareler yasalarında yapılan değişikliklerle mahallî idarelerin yetkileri artırılmış ama aynı zamanda da başıboş bırakılmıştır, denetim mekanizması ortadan kaldırılmıştır. Bunu Sayın Bülent Arınç da söyledi, işte “AKP’li belediyeler de bazı yerleri parsel parsel satıyorlar.” diye. Eğer denetleyebilseydiniz, bugün bazı şeyler yapılamazdı.

Son olarak, gene Sayın Davutoğlu’nun Mardin’de PKK’yı açıkça masaya davet ettiği 10 maddelik eylem planıyla ilgili olarak Sayın Genel Başkanımızın salı günü grup toplantısında dile getirdiği bazı hususları, Sayın Genel Başkanımızın ifadesiyle, buradan yeniden söyleyerek sözlerime son vermek istiyorum:

“Davutoğlu Mardin’de PKK’yı açıkça masaya davet etmiştir. Şehitlerimizin ruhu azap içindedir. Millî ve üniter devletimiz, birlik ve kardeşlik duygularımız linç edilmektedir. AKP, bugüne kadar hiçbir şeyden ders almamıştır. İhanet, bu siyaset anlayışının hücrelerine kadar sinmiştir. AKP, PKK’ya ateşkes teklifi getirmiş, teslim senedinin imzaya hazır olduğunu ima etmiştir. Mondros’çular, Sevr’ciler, manda ve himaye özlemi çeken köksüzler AKP’yi kıskıvrak ele geçirmiş, Davutoğlu’nu da vesayet altına almışlardır.

Sayın Davutoğlu, bilesin ki bu vatan Türk vatanıdır. Türkiye Cumhuriyeti’ni nice badirelerden, nice felaketlerden sonra Türk milleti kurmuştur. Kutlu ecdadımız Alparslan bir Türk komutanıdır, askerleri Türk’tür. Bu toprakları da can pahasına Türkleştirmişlerdir. Bu aziz vatanda Mezopotamya çocukları değil, tamı tamına Türk çocukları vardır ve hepsi de bu milletin eşit, saygın, onurlu ve aralarında fark bulunmayan evlatlarıdır. Bu aziz vatan halkların, etnik kabilelerin, yığınların, kavimlerin bakiye ve bileşkesiyle değil, Türk milletinin bin yıllık mücadelesiyle bizlere emanet bırakılmıştır. Ne mutlu Türk’üm diyene.” (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdoğan.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Hepimiz Türk değiliz. Türkiye'de yaşayan herkes Türk değildir.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Söyleyeceğiniz söz varsa burada söylersiniz, sataşmaya gerek yok.

BAŞKAN – Sayın Erdoğan, lütfen…

Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin lehinde son konuşmacı Mehmet Gökdağ, Gaziantep Milletvekili.

Buyurun Sayın Gökdağ. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; HDP’nin grup önerisi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu bu vesileyle saygıyla selamlıyorum.

Bu arada, son günlerde gerçekten artık duymaktan yorulduğumuz şehitlerimize Tanrı’dan rahmet diliyorum.

Sayın milletvekilleri, öneriye göre, 25 Temmuz 2015 tarihinde Türkiye'de çeşitli hastanelerde tedavi olmuş 6 Suriye uyruklu yaralı EĞİTİM-SEN’in misafirhanesinden gözaltına alınmış, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından beyanları alındıktan sonra suç unsuru bulunmadığı gerekçesiyle serbest bırakılmışlar fakat sonrasında, bu 6 yaralı İçişleri Bakanlığına bağlı ilgili birimce Suriye’de faaliyet gösteren El Nusra örgütüne teslim edilmiş, iddia bu. Bu işlemin tüm boyutlarıyla açığa çıkarılması ve yaralı bu şahısların akıbetiyle ilgili Meclis araştırması açılması istenmektedir.

Değerli milletvekilleri, biz de bir hukuk devleti olan ülkemizde bu tür olayların açığa çıkarılmasını, hiçbir olayın karanlıkta kalmamasını ve kafalardaki soru işaretlerinin giderilmesini istiyoruz.

Sayın milletvekilleri, esasen bu olayda da açıkça görüldüğü gibi, AKP’nin yanlış dış politikası ülkemizi içinden çıkılamayacak sıkıntıların, acıların merkezi hâline getirmiştir. Bütün komşularımızla kavgalı hâle gelmişiz, hiçbir dost komşumuz kalmamış. En önemlisi de en uzun sınıra sahip olduğumuz Suriye’yle sınırımızda bir devlet kalmamış. Şu anda, en uzun sınıra sahip olduğumuz Suriye sınırında örgütlerle komşuyuz. AKP’nin izlemiş olduğu dış politika bizi bu noktaya getirmiş. Suriye sınırımızın bir bölümünde PYD hâkim, bir bölümünde IŞİD hâkim, bir bölümünde El Nusra hâkim ve sınırımız kevgire dönmüş, hâlen de öyle.

Çok söyledik: “Bu politika bizi Orta Doğu’nun bataklığına götürür, yapmayın, dönün.” dedik ama Büyük Ortadoğu Projesi’nin Eşbaşkanlığını üstlenen AKP anlayışı bütün uyarılarımızı, önerilerimizi reddetti, kulak arkasına attı.

Değerli milletvekilleri, bakın, ben Gaziantep Milletvekili olarak, henüz Suruç katliamı yaşanmadan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 8 Temmuz 2015 tarihinde bir soru önergesi verdim. Bu önergeyle IŞİD tehlikesine dikkat çekmek istedim. Bu önergeyi Gaziantep’te yaşanan bir olay üzerine verdim. Ne olmuştu? Suriye’yle sınır komşusu olan Gaziantep’in Karkamış ilçesinde, 30 Haziran 2015 tarihinde, Sudan uyruklu olduklarını belirten 3 Tunuslu Suriye’ye geçmek istiyor ve orada IŞİD saflarında çarpışmak istiyor. Yetkililerin yaptığı ne? İzin vermiyorlar ve bu 3 Tunusluyu tekrar ülke içine gönderiyorlar. Biz burada şu soruları sorduk, dedik ki: “IŞİD’e katılmak için Karkamış Sınır Kapısı’na gelen ve sırra kadem basan bu 3 Sudanlı için güvenlik güçleriyle ilgili bir bilgi veya istihbarat paylaşımı olmuş mudur? Bu 3 Sudanlının gitmelerine neden izin verilmiştir, neden gözaltına alınmamışlardır? Burada bir güvenlik zafiyeti söz konusu değil midir? Bu kişilerin toplum açısından bir tehlike olduğunu görmüyor musunuz? Bu kişilerin gözaltına alınıp sınır dışı edilmeleri gerekmiyor mu?” gibi sorularımızla yaşanmakta olan IŞİD tehlikesine dikkat çektik; dinlenmedi. Eğer bu soru önergem dikkate alınsaydı, Suruç, Ankara, Sultanahmet katliamları yaşanmayabilirdi, yaşanmazdı ama göz ardı edildi.

Suruç katliamından sonra Adıyaman’da Cumhuriyet Halk Partisi heyeti olarak bir çalışma yaptık arkadaşlar. Bu çalışmada bir rapor hazırladık ve bu raporu da kamuoyunun bilgisine sunduk. Bu raporda, gittiğimiz Adıyaman’da IŞİD’le ilgili faaliyetlerin çok açık, çok rahat yapıldığını gördük. Oradaki araştırmalarımız, Adıyaman’da IŞİD’in yerel dinamikler içinde örgütlendiğini gösteriyordu, şehirdeki bazı mekânların IŞİD’in irtibat noktası gibi faaliyet gösterdiğini söylüyordu ve biz, raporumuzda, IŞİD raporumuzda Ankara’da yaşanan katliamın failinin adı da olmak üzere, hepsini açık açık belirttik. Göz önüne alınmadı, dikkate alınmadı ve şunu gördük: Orada -en hafif deyimiyle- ihmal yoluyla da olsa bir destek var ve IŞİD’in faaliyetlerine göz yumma var.

Değerli arkadaşlar, bugün geldiğimiz noktada Amerika Birleşik Devletleri ile Hükûmet arasında sorun olarak ortaya çıkan PYD konusuna gelelim. Değerli arkadaşlar, 29 Ekim 2014, Habur’dan Suriye’ye Irak Kürt kuvvetlerinin PYD’ye yardım için geçişini sağlayan ve bununla da övünen kimdi, hangi Hükûmetti, Başbakan kimdi, yetkililer kimdi? Bugün bu konuda itirazlarınız ne kadar samimi görünür? PYD’nin lideri Salih Müslim’i Ankara’da kim ağırladı, kim misafir etti, kaç defa geldi? Bugün itirazlarınız ne kadar ciddiye alınır? Alınmıyor da. Ülkemizi bu hâle düşürme hakkınız var mı? Yok.

İzlediğiniz yanlış dış politika nedeniyle, vekili bulunduğum Gaziantep, büyük sıkıntılarla baş başa, terör örgütlerinin merkezi hâline gelmiş. Terör örgütlerinin darphanesi, cephanesi Gaziantep’te ve bu sıkıntılarla ilgili Gaziantep’te halk tedirgin, halk bu sorunların ne zaman çözüleceğini, nasıl çözüleceğini, ne zaman huzur geleceğini merak etmekte.

Komşu ilimiz Kilis. Kilis yaşanacak hâlden çıkmış arkadaşlar. Kilis’te nüfusundan daha fazla Suriyeli göçmen var. Kilis’te ekonomik hayat, Kilis’te sosyal hayat, Kilis’te siyasi hayat allak bullak olmuş, halk tedirgin. Neden tedirgin? Kilis’e bombalar düşüyor, Kilis’e düşen bombalar nedeniyle yurttaşlarımız, vatandaşlarımız yaşamını kaybediyor. Hiçbir önlem yok, hiçbir ciddi araştırma yok ve bugün gelinen nokta, AKP politikası nedeniyle ülke ve şehrimiz, komşu şehrimiz, sınır şehirlerimiz büyük sıkıntı içinde.

Şunu kabul edin arkadaşlar: Bu ülkeyi yönetemediniz. Ülkeyi aldığınız nokta ile getirdiğiniz nokta açık, meydanda, aslında hiç bu kadar tartışmaya da gerek yok. Sıfır terörden aldınız ve bugün ülkeyi kan gölüne döndürdünüz. Yönetemiyorsunuz bu ülkeyi, bunu kabul edin. Gelin, Cumhuriyet Halk Partisinin “Yurtta barış, dünyada barış.” ilkesiyle ülkemize, bölgemize barışı, kardeşliği, huzuru, sevgiyi egemen kılalım.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin aleyhinde son konuşmacı olarak Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç konuşacak.

Buyurun Sayın Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

HDP grup önerisine geçmeden önce, burada benden önce konuşma yapan milletvekillerimizin bazı cümleleriyle ilgili açıklamalar yapmakta fayda olduğu kanaatindeyim.

Şimdi, şöyle bir cümle kullanıldı; “Kürtlere yönelik düşmani tutum, Kürtlere yönelik zulüm politikası işlenmektedir.” denildi. Buradan şunu tekrar ifade ediyoruz: Kürtlere yönelik zulüm politikasını işleyen PKK terör örgütüdür. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Türkiye Cumhuriyeti’nin PKK terör örgütüyle mücadelesi söz konusudur. Bunu bütün Türk milleti de bilmektedir, Güneydoğu Bölgesi’nde yaşayan Kürt kökenli vatandaşlarımız da bilmektedir, bütün dünya da PKK’yı terör örgütü olarak kabul etmiştir ve bu mücadele dağlarda ve şehirlerde bir tek terörist kalmayıncaya kadar devam edecektir, bu kararlılıktan Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini hiç kimse vazgeçiremeyecektir. Burada, terör örgütü PKK, Kürt kökenli vatandaşlarımızın haklarını savunan bir örgüt değildir değerli milletvekilleri; bilakis, onların insan haklarından kaynaklanan sorunlarını son on üç yılda gideren AK PARTİ’den rahatsızdır; son on üç yılda bölgeye yatırım üstüne yatırım yapan, havaalanları yapan, hastaneler yapan, orayı yeniden imar eden AK PARTİ Hükûmetinden, Recep Tayyip Erdoğan’dan, Ahmet Davutoğlu’ndan ve AK PARTİ kadrolarından terör örgütü PKK rahatsızdır.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Kadın bedenini çıplak teşhir eden…

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Kürt vatandaşlarımızla ilgili olarak, ret ve asimilasyon politikalarını ortadan kaldırarak en temel insan haklarından yararlandırılmadığı yönündeki eleştirileri ortadan kaldıran AK PARTİ, terör örgütünün malzeme olarak kullandığı hususları ortadan kaldırdığı için hep hedef olmuştur ve olmaktadır. PKK terör örgütü, bölge insanının huzuru yakalamasından rahatsız olmuştur, çözüm sürecinden rahatsız olmuştur; 2002 yılından bu yana, AK PARTİ’nin iktidara gelmesinden itibaren, gerek demokratikleşme adımları gerek bölgeye yapılan yatırımlardan çok rahatsız olmuştur. Daha ilk iktidara geldiğimizde, yıllarca devam eden olağanüstü hâli kaldıran AK PARTİ’nin bu uygulamasından terör örgütü PKK rahatsız olmuştur; “Ana dilde savunma yapabilirsin.” diyen AK PARTİ iktidarından, Türkiye Büyük Millet Meclisinden rahatsız olmuştur. Ana dilde çocuğuyla cezaevinde…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Olağanüstü hâlden yaşanmaz hâle geçtiniz!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Ben PKK’ya söylüyorum, size ne oluyor? PKK rahatsız olmuştur.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Olağanüstü hâlden yaşanmaz hâle geçtiniz!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – HDP olarak niye oradan… Siz niye rahatsız oluyorsunuz?

BAŞKAN – Genel Kurula hitap edin Sayın Tunç, lütfen.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Ana dilde propaganda yapamazdınız, bölgede kendi dilinizde konuşamazdınız…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Şimdi de öldürüyorsunuz, ne fark ediyor?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – …konuştuğunuzda hakkınızda hemen soruşturma açılırdı. Ana dilde propaganda yapılmasının yolunu açan AK PARTİ iktidarıdır. Çocuğuyla cezaevinde kendi diliyle annesi babası konuşamazdı; bunun yolunu açan AK PARTİ iktidarıdır. Terör örgütü PKK bunlardan hep rahatsız olmuştur ve hâlâ olmaktadır. Ana dilde özel öğretim kurumlarının açılmasından rahatsız olmuştur, TRT Kurdî’nin, TRT Şeş’in açılmasından ve yirmi dört saat yayın yapmasından PKK terör örgütü hep rahatsız olmuştur ve olmaktadır.

Yine, güneydoğuya yapılan o büyük yatırımlardan, belki hiç hayal edemediğimiz, Yüksekova’ya havaalanı, büyük hastaneler… Geçmişte, o bölgede, hatırlıyoruz kış günlerinde hamile kadınlarımızın kızaklarla şehir merkezlerine, hastanelere, sağlık merkezlerine nasıl ulaştırılmak istendiğini ama şimdi paletli ambulanslar, helikopterler o bölgedeki vatandaşımızın hizmetindedir. Bu hizmetlerin hepsinden PKK terör örgütü rahatsızdır, rahatsız olmaktadır. Mardin’de geçen hafta yapılan toplantıda 10 maddelik bir eylem planı açıklandı. Bu eylem planı, terörle mücadeleyi, terörle mücadelenin sosyal, kültürel boyutlarını ele alan bir eylem planı. Yine, bu eylem planından da PKK terör örgütü rahatsızdır. Kısacası, Türkiye'nin, bölgenin, Kürt kökenli vatandaşlarımızın dirliğinden, huzurundan ve Türkiye'nin demokratikleşmesinden bu örgüt, eli kanlı örgüt hep rahatsızdır. O rahatsız olsun, hem PKK’yla mücadelemiz devam edecek hem de bölge insanımızın hem insan haklarından kaynaklanan sorunlarını gidermeye devam edeceğiz hem bölgeyi yatırım yağmuruna tutmaya, onların ihtiyaçlarını gidermeye devam edeceğiz.

Bakın, oradaki vatandaşlarımız nereden kaçıyor, nereye gidiyor? PKK terör örgütünün zulmünden kaçarak güneye, yurt dışına kaçmıyor, Kobani’ye gitmiyor. Nereye gidiyor? Ankara’ya geliyor, İstanbul’a geliyor, yine Türkiye Cumhuriyeti’nin içerisinde, o zulümden kaçarak yine kendi ülkesine sığınıyor. İşte, değerli milletvekilleri, buradan PKK terör örgütünün işine gelecek açıklamalar yapmamak gerekir, buradan gerçekleri çarpıtmamak gerekir.

Günlerce konuşuldu, “ambulanslar” denildi, ambulanslarla ilgili, Sağlık Bakanımız Sayın Doktor Mehmet Müezzinoğlu açıklamalar yaptı defalarca, bu açıklamalara rağmen yine aynı kara propagandayı devam ettirdiniz. 200 metre mesafede ambulanslar bekliyor, yaralıların ambulanslara nakledilmesi mümkün ama nakledilmiyor. Bu propaganda hep yapıldı, hâlâ da yapılmaya devam ediliyor. İşte, o bahsedilen yere 200 metre mesafede ambulanslar burada, hazır bekliyorlar, günlerce beklediler ama maalesef, kara bir propagandayı sürekli gündemde tuttular. İşte ambulanslar, günlerce o bahsedilen, iddia edilen yaralıların ambulanslara alınması için beklediler. İşte ambulanslar, bekledi ama maalesef, bu propagandayı hep yaptılar.

Şimdi, grup önerisine gelecek olursak, HDP Grubu önerisinde de yine bir iddia var. İddia şu: 25 Temmuz 2015 tarihinde Türkiye’de çeşitli hastanelerde tedavi olmuş 6 Suriyeli vatandaş EĞİTİM-SEN’in Genel Merkezinde gözaltına alınıyor, savcılık soruşturma yaptıktan sonra suç unsuru bulunmadığı gerekçesiyle serbest bırakıyor, serbest bırakıldıktan sonra da bunlar İçişleri Bakanlığının ilgili birimlerince El Nusra terör örgütüne teslim ediliyor. Bu bir iddia. Bu iddiayla ilgili olarak tabii, gerekli adli soruşturmalar, idari soruşturmalar başlatıldı. Burada, HDP Milletvekili Sayın Baydemir’in de bir dilekçesinin ardından İçişleri Bakanlığı müfettişleri de görevlendirilerek bu iddianın doğru olup olmadığıyla ilgili bir araştırma yapılıyor. Ayrıca, cumhuriyet savcılığının da “Böyle bir iddia gerçek mi, değil mi?” bununla ilgili araştırması devam ediyor. Bu araştırmaların, bu soruşturmaların, adli ve idari soruşturmaların da bitmesini şu anda beklememiz gerekiyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şunu ifadeyim: Türkiye Cumhuriyeti devletini teröre destek veren, terör örgütleriyle, DAİŞ’le, El Nusra’yla, El Kaide’yle irtibatlı göstermeye çalışan bu propagandalarınıza hiç kimse inanmaz, dünya da inanmıyor. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti 30 Eylül 2013 tarihinde Bakanlar Kurulu kararıyla bu örgütleri terör örgütü listesine almış ve almakla da kalmamış, sadece kâğıt üstünde, Resmî Gazete’de yayımlanan bir karar olarak bu kalmamış, DAİŞ’le mücadelede, DAİŞ benzeri terör örgütleriyle mücadelede de aktif rol almıştır. Bu anlamda, DAİŞ şüphesiyle 2.500’den fazla kişi yakalanmış, bine yakın kişi tutuklanmıştır. Bununla ilgili hem hukuki mücadele devam etmektedir hem de koalisyon güçlerine yardım anlamında, DAİŞ’le mücadele anlamında da Türkiye aktif rol almıştır. Bu anlamda, İncirlik Hava Üssü’nü koalisyon güçlerine açan ülke Türkiye’dir. Türkiye’yi DAİŞ terör örgütüyle irtibatlıymış, El Kaide bağlantılı örgütlerle irtibatlıymış gibi göstermenin hiç kimseye bir faydası yoktur. Buna ilişkin uluslararası belgeler de vardır, Avrupa Birliği normları da vardır. Burada da Türkiye'nin bu anlamda bir irtibatının olmadığına ilişkin belgeler de ortadadır.

Bu duygu ve düşüncelerle, HDP grup önerisinin, araştırma önergesinin konusuyla ilgili soruşturma devam ettiğinden, grup önerisinin gündeme alınmasına katılmadığımı belirtiyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –Teşekkür ederim.

Halkların Demokratik Partisi…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın hatip konuşması sırasında özellikle Cizre’deki durumla ilgili, daha önce ambulanslarla ilgili yapmış olduğumuz tespitlerle burada kara propaganda yaptığımızı ve gerçekleri çarpıttığımızı ifade etti. Müsaade ederseniz sataşmadan dolayı söz alacağım.

BAŞKAN – Yani sadece bu nedenden dolayı verebilirim çünkü biraz önce PKK’yla ilgili eleştirilerini sundu, herhâlde bu konuyla ilgili bir talebiniz söz konusu olamaz. Bu gerekçeyle size iki dakika…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Herhâlde anlatamıyorum ya da siz anlamakta zorluk çekiyorsunuz.

BAŞKAN – Anladım. Bu gerekçeyle ilgili, sadece bu gerekçeyle ilgili…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Ambulanslarla ilgili bizim söylediklerimizin…

BAŞKAN - Ben de diyorum ki, bu gerekçeyle ilgili…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - O zaman kasıtlı olarak o cümleyi kullanıyorsunuz.

BAŞKAN - …size söz veriyorum. İki dakika, buyurun.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - PKK’nin bizim savunmamıza ihtiyacı yok…

BAŞKAN - Cümlemi bitireyim, ondan sonra karar verin, lütfen.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - …bunu sizin bilmeniz lazım.

BAŞKAN - Cümlemi bitirmeme izin verin.

Buyurun.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşmasına nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu ambulanslar meselesini defalarca buradan bütün gerçekliğiyle ifade ettik. 23 Ocak ile 30 Ocak arasında Sağlık Bakanlığına bağlı hiçbir ambulansın olay mahalline 1 kilometre mesafeden daha yakına gitmediğini ifade ettik. Sadece 30 Ocak tarihinde kurulan kriz masasıyla yapmış olduğumuz iletişimle birlikte, 30 Ocak tarihinde olay mahalline 150-200 metre mesafedeki bir yere geçtiklerini ve orada belediye ambulansıyla birlikte beklediklerini söyledik. Bütün bu üç haftalık süre içerisinde bahsetmiş olduğunuz o durum bir gün için geçerli oldu ve o gün de yaratılan çatışma mizanseniyle maalesef o ambulanslar tekrar günün sonunda oradan geri dönmek zorunda kaldılar. Onun dışında, çatışma mizanseni yaratılmadan önce ambulansların binanın 150-200 metre yakınına kadar gittiği bilgisi kesinlikle yalandır. Birkaç gün sonra basınla birlikte, kameralarla birlikte o televizyonlara yansıyan mizansenler için ambulanslar bir on dakika gidiyor, ondan sonra da tekrar 1-1,5 kilometre ötedeki Dörtyol mevkiine geri dönüyor.

Velhasıl, yani bütün bu söylediklerimize inanmak zorunda değilsiniz. Ama ortada olan şöyle bir gerçek var: Maalesef, Cizre’de toplu bir katliam AKP Hükûmetinin bilgisi dâhilinde yapılmıştır. Şu anda net rakamlar veremiyoruz ama elimizdeki bilgilere göre 100’e yakın insanın orada katledildiğine dair, ki üç haftalık süre içerisinde canlı yayında bütün Türkiye kamuoyunun, dünya kamuoyunun seyredeceği şekilde bir katliamı gerçekleştirdiğine dair son derece vahim bir bilgidir. Önümüzdeki günlerde gerçekler ortaya çıkacak, siz de bu söylediklerinizden burada utanç duyacaksınız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir ve arkadaşları tarafından, Türkiye’de çeşitli hastanelerde tedavi olmuş 6 Suriye uyruklu yaralının İçişleri Bakanlığına bağlı ilgili birimce, Suriye’de terör faaliyeti yürüten El Nusra örgütüne teslim edilmesinin araştırılması amacıyla 22/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 11 Şubat 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Kâtip üyeler arasında bir anlaşmazlık var, elektronik cihazla oylama yapacağım; iki dakikalık süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

Pusula veren arkadaşlar lütfen Genel Kuruldan ayrılmasın.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.36

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.51

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım. Öneriyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir, karar yeter sayası vardır.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin önerisi

11/2/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 11/02/2016 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince, grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                                 Coşkun Çakır

                                                                                                       Tokat

                                                                                      AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Genel Kurulun 11 Şubat 2016 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde 97 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar; 97 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin 11 Şubat 2016 Perşembe günkü birleşiminde tamamlanamaması hâlinde Genel Kurulun haftalık çalışma günlerinin dışında 12 Şubat 2016 Cuma günü saat 14:00'te toplanarak bugünkü birleşiminde gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer işler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesi ve 97 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar; yukarıda belirtilen birleşimlerde gece 24:00'de günlük programın tamamlanamaması hâlinde günlük programın tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin lehinde ilk konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Doğan Kubat’ı kürsüye davet ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; grup önerisinin lehinde görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, grup önerimiz, Meclisin bugün ve yarınki çalışma programında bir değişiklik önerisidir. Biliyorsunuz, 97 sıra sayılı AR-GE Kanunu Tasarısı olarak bilinen kanun tasarısının görüşmelerine dün başladık. Bu kanun oldukça önemli bir kanun. Onuncu Kalkınma Planı ve 64’üncü Hükûmet Programı çerçevesinde hazırlanmış ve şu anda bu kanunun ilgilendirdiği kesim tarafından da beklenen, bir an önce yürürlüğe girmesi beklenen bir kanun. Bu kanunda bilim ve teknoloji alanında ülkemizin bir çekim merkezi hâline gelmesi için özellikle üniversitelerimizde yapılacak çalışmalara destekler, yine, başta küçük ve orta ölçekli işletmeler olmak üzere, tüm işletmelerimizin AR-GE ve tasarım faaliyetlerine vergi teşviki ve buna benzer onlarca kolaylaştırıcı, teşvik edici hükümler ihdas edilmektedir. Dolayısıyla, bu kanun -inşallah- zaten muhalefetimizin de büyük bir çoğunluğunun destek verdiği bir kanun tasarısıdır. Ancak dün, maalesef, görüşmeler yoklama sebebiyle devam edemeyince kanunun öngörüldüğü süre içerisinde tamamlanması riske girmiştir.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Neredeydi arkadaşlarınız Doğan Bey?

MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla) - Bu sebeple, bu kanun tasarısının bir an önce yürürlüğe girmesi noktasında ki bu konuda da değerli muhalefetimizin katkılarını da bekliyoruz ayrıca.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Katkı veririz de ilk önce arkadaşlar bir gelsinler buraya, Genel Kurula.

MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla) - Bugün çalışmaların tamamlanmasına kadar, kanunun bitimine kadar Meclisimizin çalışmalarına devam etmesi, şayet bugün tamamlanamaması hâlinde yarın da kaldığı yerden başlayıp kanunun bitimine kadar Genel Kurulun çalışması önerilmektedir.

Önerimize desteklerinizi bekler, yüce heyetinizi saygılarımla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kubat.

Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk konuşmacı olarak Sayın Engin Altay’ın yerine İstanbul Milletvekili Sayın Mahmut Tanal konuşacak.

Buyurun Sayın Tanal. (CHP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisinin Meclisin çalışma düzeniyle ilgili önerisi üzerine söz almış bulunmaktayım.

Sayın konuşmacı “Efendim, Mecliste yoklama istendiği için dün akşam yoklama sağlanamadı.” dedi, bunu bir kusur olarak iletti. Aslında yapılması gereken şuydu: Yoklamayı istemek, Meclisi denetlemek buradaki tüm siyasi partilerin, tüm milletvekillerinin sorumluluklarında olan bir husustur. Aslında burada kusuru ve kabahati Parlamentoya gelmeyen ve yoklamada bulunmayan milletvekili arkadaşlarımızda aramak lazım. Bu açıdan sayın hatibin bu yöndeki eleştirileri doğru değil. Evet, biz hatta haftanın üç günü değil, haftanın beş günü bu Meclis çalışsın da halkın gerçekten istediği, özlem duyduğu kanunların Parlamentodan çıkmasını istiyoruz ama görebildiğimiz kadarıyla, maalesef, haftanın üç günü ve milletvekilleri takip etmeyen arkadaşlarımız farkına varmadan -herkesi de aynı potaya koymuyorum- parmak kaldırıp parmak indiriyorlar ve bu da Parlamentonun itibarını sarsan bir durum. Bu açıdan, kanun yapma tekniği açısından da doğru bir husus değil değerli arkadaşlar.

Şimdi, biraz önce söz alan Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Bey dedi ki: “Efendim, biz TRT Şeş’i getirdik, ana dilde savunmayı getirdik.” Bunlar külliyen yalan. Neden külliyen yalan? TRT Şeş’in kanunu yok değerli arkadaşlar, TRT Şeş iki dudak arasında. Bir dönem “TRT 6” diyorlardı, TRT Şeş yaptılar; TRT Şeş’ten de şimdi TRT Kurdî yaptılar. Bunun bir kanunu yok. Buyurun, getirin Parlamentoya… Kanunu niye çıkarmıyorsunuz siz? İki dudak arasında “Biz özgürlük getirdik, demokrasi getirdik.” Yalan, çıkarın kanunu, ben o zaman size inanmış olayım.

İki: Aynı şekilde ana dilde savunma… Ana dilde savunmayla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin gerisine gittiniz. Nasıl gerisine gittiniz? Mevcut olan, değişmeden önceki hâlinde, bizim Ceza Muhakemesi Kanunu’nda soruşturmadan itibaren, yani vatandaşımız eğer resmî dille kendisini savunamıyorsa, kendisini ifade edemiyorsa, polisle karşılaştığı ilk aşamadan itibaren bildiği dil neyse; Kürtçeyse Kürtçe, İngilizceyse İngilizce, Almancaysa Almanca, Fransızcaysa Fransızca, bununla kendisini savunabilirken, sizin getirmiş olduğunuz yasayı, o dönem HDP’yle birlikte yaptınız, “kovuşturmadan sonra” dediniz. Kovuşturmadan sonra ne demek? Yani, poliste ana dilde savunma yapamazsınız, savcılıkta yapamazsınız, kovuşturmadan sonra yapabilirsiniz. O dönem Adalet ve Kalkınma Partisi ile HDP bölge insanını kandırdı ve aldattı. İşin doğrusu, özü buydu ve bu yasa şu anda da yürürlükte değerli arkadaşlar. Bu açıdan, Adalet ve Kalkınma Partisi güneydoğuya ne getirdi? 3 tane k getirdi. 3 k ne demek? Korkuyu getirdi, kaosu getirdi ve kanı getirdi. İşin doğrusu bu. (CHP sıralarından alkışlar) 3 tane k yani kaos, korku ve kan şu anda güneydoğuda hâkim. Hukukun askıya alındığı, temel hak ve özgürlüklerin olmadığı… İşine geldiği zaman terör örgütleriyle kol kola giren, işine gelmediği zaman da efendim ben terörle mücadele ediyorum.

Ben 80 milyon insana sesleniyorum. Ne diyorlar? Efendim, “Amerika, sen bizim dostumuz musun yoksa PYD’nin dostu musun? PYD terör örgütüdür.” Sesleniyorum ben, içimizde hukukçular var, terör örgütü ilan etmek için ne gerekiyor? Bakanlar Kurulu kararı gerekiyor. Devamında ne gerekiyor? Resmî Gazete’de ilan gerekiyor. Sayın Profesör Doktor Burhan Kuzu Hocamız burada, anayasa hukuku hocamız, e, bir danışın o hocanıza. Benim de o dönem hocam değildi ama yani o dönem derslere giriyordu, hocamızın yanında duruyordum ama bilmiyorsanız bilen insandan öğrenin.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ona MİT tırlarını sor. O tırları bilir.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hocam de.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Bilen insan şunu söyleyecek size, diyecek ki: Bir ülkede bir örgütün terör örgütü sayılabilmesi için öncelikle Bakanlar Kurulu kararı alınacak ve Resmî Gazete’de ilan edilecek. Ey iki yüzlü siyasi iktidar, siz bunu yapmadan “terör örgütü” diyorsunuz. Kamuoyuna niçin yalan bilgi veriyorsunuz? Gerçeklerle örtüşmeyen, resmî hukukla, yasayla örtüşmeyen hususlarda gayet rahat kamuoyuna iyi algı yönetiyorsunuz.

Siz Amerika’ya, efendim, laflar atıyorsunuz, çatıyorsunuz. Peki, biz Malatya Kürecik’e gittik, Amerika üssünü buraya kurmayın dedik. Siz niye kurdunuz? Amerika üssünü Kürecik’e, Malatya’ya kuran, bu siyasi iktidar olan Adalet ve Kalkınma Partisi değil midir? İncirlik üssü faal değildi, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak Amerika’nın emrine verip onu faal hâline getiren siz değil misiniz?

Değerli arkadaşlar, Irak’ta askerlerimizin başına çuval geçirip onun karşısında sessiz kalan yine Adalet ve Kalkınma Partisi değil midir?

Daha ötesi, Sayın Doğan Bey, hukukçuyuz. Ne diyoruz biz? Efendim, güneydoğuda geceleri terör örgütü üyeleri geldiği zaman garibim vatandaş korkudan bir ekmek verdiği zaman ertesi sabah ya polis ya jandarma geliyordu: “Sen gelen terör örgütüne ekmek verdin.” Terör örgütüne yardım ve yataklıktan dolayı dava açılıp binlerce ceza yiyen vatandaşımız var. Peki, siyasi iktidar ne yaptı? Oslo’da gidip görüştü mü? Gidip valilere genelge gönderip “Efendim siz görmezlikten gelin.” dedi mi? Bizzat Sayın Başbakanın itirafı: “Çözüm sürecinde bunlar şehirleri yığınak hâline getirdiler.” Bu bir itiraftır. Bu terör örgütlerine yardım ve yataklık değil de nedir bu?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Karar verin, karşı mısın, değil misin çözüme?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Ya sen Apo posterleri altında gösteri yapan adamsın! Apo posterinin altında yürüyüş yapan adamsın!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MAHMUT TANAL (Devamla) – Değerli kardeşlerim, burada terör örgütleriyle kol kola giren, terör örgütleriyle aşık tutan siyasi iktidardır.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Apo posterinin altında yürüyüş yapansın sen be!

MAHMUT TANAL (Devamla) – Bakın, Suriye’yle ilgili politikaya geldiğiniz zaman diyorsunuz ki siz…

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Cevap ver Sayın Tanal! Apo posterinin altında yürüyen değil misin? Cevap ver!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MAHMUT TANAL (Devamla) – Suriye’yle ilgili mültecileri getirdiniz, sığınmacıları getirdiniz. Bakın, Sultanahmet’teki bombacı sizin “sığınmacı” dediğiniz, kayıt yaptırdığınız kişi çıkmadı mı? Çıkmadı mı? Yani “sığınmacı” deyip siz, gayet rahat bunların tamamına kol ve kanat gerdirdiniz.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sayın Tanal, Apo posterinin altında yürüdün mü, yürümedin mi kardeşim? Söyle yahu!

MAHMUT TANAL (Devamla) – Değerli arkadaşlar, siz PYD örgütüne diyorsunuz terör örgütü. Peki siz PYD’nin liderini Ankara’da karşılamadınız mı, İstanbul’da karşılamadınız mı? Bunlarla toplantılar yapmadınız mı siz?

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) Sen ne diyorsun? Merak ediyoruz.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Apo posterinin altında yürüdün mü, yürümedin mi? Söyle Sayın Mahmut Tanal!

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Değişen konjonktüre göre Türkiye Cumhuriyeti devleti korunur.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Bunlara baktığınız zaman, değerli arkadaşlar, burada hukuken, ahlaken, örfen, dinen, birlikte kol kola yürüdünüz.

Değerli milletvekilleri, bir daha milletvekili seçilmek için, mevkiler için, makamlar için ülkenizi satmayın. Ülkenize sahip çıkın. Terör örgütleriyle iş birliği, eylem birliği yapmayın. Ama, maalesef, bunu bu siyasi iktidar yaptı. Sizin bu anlamdaki karneniz gerçekten çok çok zayıf. Hatta ülkeye ihanetçi arıyorsanız, ülkeye ihanet ediliyorsa…

Değerli arkadaşlar, ülkede terör örgütleri 2002 yılında siz geldiğiniz zaman sıfırdı, terör örgütleri yoktu bu şekilde. Ve bunların bu ülkede yeşermesini, büyümesini, dağdan şehre inmesini siyasi iktidar yaptı.

Yalnız milletvekilleri şunu karıştırıyor: İktidarla sıralarda, burada oturanlar farklı insanlar. İktidarda olanların orada olması lazım, onların konuşması lazım. Bu sözlerin muhatabı Bakanlar Kurulu. Sizin de aynı şekilde Bakanlar Kurulunda, kendi bire bir toplantılarınızda bunu dile getirmeniz lazım.

Bana yerinizden laf atarak prim yapamazsınız arkadaşlar.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Ya öyle bir derdimiz yok ki. Gerçeği ortaya koyuyoruz.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Yani siz hep sürekli diyorsunuz ki: “Biz seçimle geldik.” Halk size oy vermiyor. Halk, Recep Tayyip Erdoğan’a oy veriyor. [AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri ve alkışlar(!)]

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Aferin, aferin!

MAHMUT TANAL (Devamla) – Bana laf atmayın. Bakın, bu niçin biliyor musunuz? Halk oyu size vermiyor. [AK PARTİ sıralarından alkışlar(!)] Niçin? Sizin karşılığınız yok. Sizin karşılığınız olmadığı için oyu size vermiyor. [AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri ve alkışlar(!)]

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, konuşmacıyı duyamıyorum.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Yani bunu bilmeniz gerekir. Sizin karşılığınız olmuş olsa size oy verecekler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Hadi güle güle!

MAHMUT TANAL (Devamla) – Sizin karşılığınız olmadığı için size oy vermiyor. Bunlardan utanmanız lazım, bundan üzülmeniz lazım. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Tanal, teşekkür ederim.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Bu sebepten dolayı alkışlıyorsunuz. Yani hakikaten ancak bu kadar olabilir.

Ben hepinize teşekkür ediyorum. Saygı ve hürmetlerimi sunuyorum. [CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından alkışlar(!)]

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Baluken, buyurun sizi dinliyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Tanal konuşması sırasında HDP’nin AKP’yle birlikte halkı kandırdığını ifade etti. Grubumuza direkt sataşmada bulundu.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika…

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sayın Tanal, mor da bir renktir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.

HDP bugüne kadar asla halkı kandırmamıştır. Çözüm süreci boyunca da yaptığı bütün çalışmaların arkasında durmuş ve kamuoyuna şeffaf bir şekilde yaptığı bütün çalışmaları en son Dolmabahçe mutabakatındaki on maddeyle de açık bir şekilde deklare etmiştir.

ALİ AYDINOĞLU (Balıkesir) – Silahlar gökten mi geldi?

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Eğer bu konuda, bir yerlerden kandırmayla ilgili bir şeyden bahsedilecekse 7 Haziran seçimlerinden sonra ortaya çıkan saray darbesiyle ilgili kimin halkı kandırdığına CHP'li arkadaşların bir kez daha bakması gerekiyor.

7 Hazirandan sonra ortaya çıkan halk iradesi boşa çıkarıldı, seçim sonuçları hiçe sayıldı, Parlamentonun kapısına kilit vuruldu, otuz yedi gün boyunca siz “istikşafi görüşmeler” adı altında bu darbeye seyirci kaldınız. Görüşmeler olumlu gidiyor derken otuz yedinci günün sonunda Genel Başkanınız çıkıp “Biz koalisyonla ilgili herhangi bir şey konuşmadık.” açıklaması yaptı. Elinizdeki milletvekili sayısıyla otuz yedi gün boyunca her gün Genel Kurulu açtırıp Parlamentoyu çalıştırma yetkisine sahip olmanıza rağmen 110 imzayı zahmet edip bir araya getirip Parlamentoyu çalıştırmadınız. E, bütün bunlar, işte, o darbe sürecinin önünü açtı. Darbe sürecine, savaş sürecini aynı şekilde sahaya sürmesine neden oldu. Bunun tamamını sizin sorgulamanız gerekiyor.

Bir Suruç komisyonu kurulması için bile -içinizdeki sol, sosyalist, devrimci, Alevi, vicdanlı vekil arkadaşlara asla bir şey demiyorum, çok kıymetli emekleri de var, hiçleştirmek istemiyorum ama- kurumsal olarak da direndiniz. Milletvekillerinizin baskısı üzerine 110 imzayı bir araya getirip ondan sonra Meclise açtırdınız. Kusura bakmayın ama, bugün bir saray darbesi varsa…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) - …bugün AKP’nin otoriter rejim kurmayla ilgili bir çabası varsa buna en büyük katkıyı siz sağladınız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Turan, buyurun. Daha önce kalktı, söz istedi.

Buyurun.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın grup başkan vekili konuşmasında kimin halkı kandırdığıyla ilgili yanlış bilgiler verdi, bir.

İkincisi, “saray darbesi” ifadesini kullanarak milletin iradesine saygısızlık yaptı. Söz istiyorum bununla ilgili.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika…

3.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Az önceki ana muhalefet partisi temsilcisi arkadaşımızı ibretle izledik. Çözüm süreci bu milletin bir duasıydı; iyi niyetle başladı, birtakım riskler alındı ancak gelinen yerde, terör örgütü başta olmak üzere, terör örgütüyle arasına mesafe koyamayan bazı sözüm ona sivil yapılar tarafından sabote edildi.

Biz bu ülkede kan akmasın diye büyük bedeller ödedik. Ancak ibretlik olan şudur: O gün çözüme karşı olan, her gün bize olmadık hakaretler eden insanların bugün “Neden çözüm bitti?” diye şaşkınlıkla ifade etmesi bizim tarafımızdan ibretlik meseledir. Keşke o gün çözümle ilgili, diğer meselelerle ilgili de aynı derecede üst perdeden haykırıp bu meseleye sahip çıksalardı.

Bir diğer grup başkan vekilimizin de ifade ettiği meseleye gelince. Israrla “7 Haziran sonrası saray darbesi.”, “Milletin iradesi yansımadı.” gibi ifadeler kullanıyorlar.

Değerli arkadaşlar, 7 Haziran ne kadar milletin iradesiyse 1 Kasım da o kadar milletin iradesidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) O gün görüşmeler yapılmıştır, sonuç alınamamıştır, iyi ki de 1 Kasım olmuştur. Şu polemiklerle zaman kaybeden bir hükûmet olacağına, şu tantanalarla, boş laflarla, hamasi nutuklarla iş yapacaklarına Hükûmet işin başındadır. Terörle mücadeleden dolayı sıkıntınız varsa… Daha yeni başlıyor, onu da söyleyeyim, daha yeni başlıyoruz. Bu ülkenin millî birliği, beraberliği sağlanıncaya kadar da elimizden geldiğince bu işin arkasında duracağız.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sen git cepheye canım, Anadolu çocuklarını gönderme.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Mesele 7 Haziran değildir, mesele Suriye’de kendisine alan açabileceğini sanan birtakım insanlardır. Eğer Suriye olmasaydı 7 Hazirandan rahatsız olmayacaktınız siz ama Suriye meselesi bu hâle gelince, küresel güçlerin de etkisiyle beraber “Orada bize alan açılır mı?” diyen malum örgütün, sizin çok sevdiğiniz örgütün bu yansımaları bunu getirdi buraya. Mesele 7 Haziran değil, 1 Kasım bu milletin çok net olarak meseleye el koymasıdır, millî iradenin de yüzde 97 gibi ona yansımasıdır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Turan.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Tanal’a söz vereceğim, sonra sizi dinleyeceğim Sayın Baluken.

Buyurun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, grup başkan vekili arkadaşımız biraz önce söz aldığında…

BAŞKAN – Sayın Baluken’i mi kastediyorsunuz?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Evet, evet.

BAŞKAN – Evet…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Benim sarf etmediğim cümleyi ifade ettiği ve partimize sataştığı için bu haksız sataşma nedeniyle söz istiyorum.

BAŞKAN – Şimdi, sizin sarf etmediğiniz cümleyi söylediğini iddia ediyorsanız size açıklama için yerinizden bir dakika söz verebilirim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Şuydu Sayın Başkanım, bakın, benim dediğim husus şuydu…

BAŞKAN – Grup adına sataşma derse, grup başkan vekili sizi görevlendirdiyse onu da bilelim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – O ayrı, hayır.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – O kendi grubunun başkanı Sayın Başkan.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Mahmut Tanal olarak bana sataşıldı.

BAŞKAN – Siz buyurun, kayda geçsin, söyleyin söylediklerinizi.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Şunu söyledi Sayın Başkan, dedi ki: “Efendim, siz eğer…”

BAŞKAN – Mikrofonu açayım, daha rahat konuşun.

Bir dakika, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

5.- İstanbul Milletvekili Mahmat Tanal’ın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Benim HDP ile AKP’nin birlikte hareket ettiği, halkı kandırdığı yolundaki cümlem, ifadem aynen şuydu, dedim ki: Ana dilde savunmayla ilgili burada Adalet ve Kalkınma Partisinin üyesi olan Bartın Milletvekiliniz Sayın Yılmaz Bey söz aldığında dedi ki: “Biz ülkeye özgürlükler getirdik, ana dilde savunmayı getirdik.” Dedim: “Külliyen bunlar yalan, gerçek dışı, hakikat dışı beyanlar.” Ne için? Ceza Muhakemesi Kanunu’nda -siz de iyi bir hukukçusunuz- hatırlarsanız…

BAŞKAN – Duydum, evet.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – …2012 öncesi soruşturma aşamasından itibaren savunma hakkı ücretsiz var iken, ancak yeni yapılan düzenlemeyle ücreti sanık tarafından temin edilecek, sanık tarafından karşılanacak; soruşturma aşamasında değil, kovuşturma aşamasından sonra ancak getirilebildi. Hâlbuki Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin hükümleri…

BAŞKAN – Bu düşüncelerinizi tekrar etmiştiniz, hepsi kayda geçti. Sizi iyi dinledim, hepsini söylediniz, tekrar ediyorsunuz şimdi. Zaten kayıtta var Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bitmedi ki.

BAŞKAN – Ben dinledim sizi ama aynı şeyleri tekrar ediyorsunuz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ama yani bu anlamda sataşmada bulundu Sayın Başkanım, bunu ifade etmek için söz istiyorum sizden.

BAŞKAN – Açıklamanızı yaptınız Sayın Tanal, zaten aynı şeyleri de söylemiştiniz, tekrar ettiniz.

Teşekkür ederim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, bakın, bu, milletvekilleri arasındaki eşit davranma hukukuna aykırı hareket ediyorsunuz. Yani bakın…

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sayın Tanal, tutanaklara geçti.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, sizin…

BAŞKAN – “Açıklama yapacağım.” dediniz, mikrofonunuzu açtım, aynı şeyleri tekrar ettiniz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Açıklama demedim, “Sataşmadan dolayı söz istiyorum.” dedim.

BAŞKAN – Söylediğiniz her şey -sizi çok iyi dinledim kürsüdeyken- zaten zabıtta, tutanaklarda var.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, siz milletvekilleri arasında, kurallarda eşit bir şekilde davranmadığınız için, biraz önceki hatiplere kürsüden söz verip bana buradan sadece…

BAŞKAN – Ama “Açıklama yapacağım.” dediniz. Bakın, size sordum Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ben sataşmadan dolayı söz istiyorum. Sataşmayı siz açıklamaya götürüyorsunuz.

BAŞKAN – Açıklama için yerinizden size söz verdim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ben bu tavrınız, bu her milletvekiline eşit bir şekilde davranmadığınızdan dolayı İç Tüzük’ün 63’üncü maddesi uyarınca usul tartışmasını açıyorum tutumunuzla ilgili.

BAŞKAN – Ben bütün milletvekillerine eşit davranıyorum. Sadece şunu bilmenizi isterim: Eğer sataşmadan dolayı söz isterseniz kürsüden iki dakika olarak veriyorum ama açıklama isterseniz yerinizden bir dakika veriyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Açıklama değil Sayın Başkanım, sataşmadan dolayı.

BAŞKAN – Ayrıca siz konuşmaya başladığınız zaman da “Açıklama yapacaksanız…” dedim, konuşmaya başladınız, mikrofonu açtım.

Teşekkür ederim Sayın Tanal.

Lütfen…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, lütfen, sataşmadan dolayı, bu tavrınızdan dolayı 63’üncü maddeye göre usul tartışmasını açmak istiyorum.

BAŞKAN – Hangi gerekçeyle açıyorsunuz?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Gerekçesi şu: Siz diğer milletvekillerine kürsüden konuşması için izin verdiğiniz hâlde bana burada “Yerinden açıklama yap.” diyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Tanal, bakın, tekrar ediyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Milletvekilleri arasında farklı tutum ve davranışta bulunduğunuzdan dolayı.

BAŞKAN – Sayın Tanal, ben ne yaptığımı biliyorum. Siz de geçen dönem buradaydınız. Biz genel olarak –teamül budur, kural hâline gelmiştir- açıklama yapmak isteyen milletvekillerine yerinden bir dakika veriyoruz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, açıklama talebim olmadı ki, ben “sataşma” diyorum, siz…

BAŞKAN – Müsaade edin, ben konuşuyorum şimdi.

Sataşmadan dolayı söz isterseniz elbette ki kürsüden iki dakika veriyoruz. Size söz verdim yerinizden, siz konuşmaya başladınız, açıklama yapmaya başladınız ve kürsüde söylediğiniz şeyleri tekrar ettiniz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkanım…

BAŞKAN – “Açıklama yapacağım.” dediğiniz için de yerinizden size bir dakika söz verdim. Sataşma bunun neresinde lütfen bana açıklayın, değerlendirmeye alayım.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Açıklayacağım.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, diğer gündeme geçelim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkanım, siz Meclis Başkan Vekili sıfatıyla…

BAŞKAN – Sataşma neresinde, onu açıklayın bana.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – İşte onu anlatacağım, bir bırakırsanız izah edeceğim derdimi.

BAŞKAN – Hadi müsaade ediyorum.

Buyurun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkanım, siz kürsüde bulunan Meclis Başkan Vekili olarak -hani nasıl asliye hukuk mahkemeleri, asliye ticaret mahkemeleri davacının veya davalının talebiyle bağlıysa, hukuku da resen tatbik edecekse- ben sizden açıklama talebinde bulunmadığım hâlde, sataşmada bulunduğu için sataşmadan dolayı söz istediğim hâlde siz bana sataşmadan dolayı söz vermiyorsunuz, açıklamadan dolayı bana “yerinden” diyorsunuz. Böyle bir şey olamaz Sayın Başkanım. Yani lütfen…

BAŞKAN – Bakın, tekrar ediyorum, Sayın Tanal, siz söz istediniz…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Etmeyin Sayın Başkan, diğer gündeme geçelim.

BAŞKAN – Netleştirelim arkadaşlar, sakin sakin.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ne dediğini bilmiyor Başkanım ya! Hangi grup adına görüşüyorsun ya?

BAŞKAN – Söz istediniz…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Şunu, bakın…

BAŞKAN – Sayın Tanal, ben sizi dinledim, şimdi siz beni dinleyin, olur mu?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Buyurunuz.

BAŞKAN – Siz söz istediniz, dediniz ki: “Benim söylemediğim bir şeyi söyledi grup başkan vekili.” “Açıklama mı yapacaksınız, sataşmadan dolayı söz mü istiyorsunuz?” diye size sordum, siz açıklama yapmaya başladınız. Ben de bunun üzerine, sizin bu tutumunuza uygun olmak üzere mikrofonunuzu açtım ve siz açıklamanızı yaptınız. Süreniz doldu. Yani bu bir dakikayı ve iki dakikayı ben uydurmuş değilim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Bunu yaptım. Siz şimdi, sizden rica ediyorum, hangi konuda size sataşıldı, bunun gerekçesini bana söyleyin.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, Değerli Başkanım, 69’a göre sataşmadan dolayı biz söz istediğimizde siz haklı olarak diyorsunuz ki: “Arkadaş, bana derdini, meramını anlat. Ben size niçin söz vereceğim?”

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Mahmut Bey, usul tartışması istediniz mi, istemediniz mi?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ve ben de netice itibarıyla, burada dedim ki: “Bana hatip sataşmada bulunduğu için…”

BAŞKAN – Sizden gerekçesini istiyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – “…ben bu gerekçeden dolayı sizin…”

BAŞKAN – Nedir gerekçeniz sataşmadan?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ne dedi de sataştı ya, ne dedi? “Güzel misin?” dedi sana!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – İzin verir misiniz?

BAŞKAN – Buyurun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Meydancılık yapan milletvekili, meydancılık yapmayın.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – “Güzel.” mi dedi sana?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Meydancılık yapmayın! Varsa bir şey gelirsin.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Meydancı sensin ulan!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, o zaman susturun. Siz susturmayacaksanız, yani bunu…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – “Güzel.” mi dedi sana?

BAŞKAN – “Sayın milletvekilleri” dedim, benim elimde cetvel yok.

Buyurun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yani susturun o zaman.

BAŞKAN – Benim elimde cetvel yok. Lütfen…

Sizi dinliyorum, devam edin.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Cetvel… Ben o zaman size… İç Tüzük’ün 161’inci maddesi bir cetveldir, gayet rahat…

BAŞKAN – Sayın Tanal, nedir talebiniz?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – …ben size…

BAŞKAN – Talebiniz nedir?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sayın Başkanım, Tanal’ı bu durumdan kurtarın lütfen, çok zor durumda!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakın, Sayın Başkanım, sesim size gelmiyor diye, siz beni mikrofondan duyasınız diye açıklamayı hissettim.

BAŞKAN – Hayır, ben gayet… Yani sizi net olarak… Tutarken açtım mikrofonu.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Evet, yani sesim gelmiyor diye siz bana açtınız.

BAŞKAN – Hayır, öyle bir şey yapmadım. Açıklama yapacaksınız diye…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Açıklama için bana açmadınız ki.

BAŞKAN – Talebiniz nedir Sayın Tanal, talebiniz?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Benim talebim şu: Sayın grup başkan vekili bana sataştı.

BAŞKAN – Ne dedi? Gerekçesini söyleyin.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Gerekçesi şu: “Esasen AKP’yle iş tutan, iş birliği yapan, halkı kandıran sizsiniz.” dedi bana. Bu bir sataşmadır İç Tüzük’ün 69’uncu maddesine göre. Bu sebepten dolayı ben söz istiyorum.

BAŞKAN – Gel, iki dakika.

Tamam, bunu böyle açıkla, kurban olayım.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Açıklamaya izin vermiyorsunuz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Ama başka türlü açıklıyorsunuz Sayın Tanal. “Açıklama yapacağım.” diyorsun, Ceza Muhakemeleri Yasası’ndan bahsettin.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Açıklamaydı o.

BAŞKAN – Şimdi başka bir şey söylüyorsun. Net söyle, karar verelim.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012’de, hatırlanırsa, o dönem terör örgütleriyle kol kola dolaşan siyasi iktidar, Habur’da karşılayan siyasi iktidar, Oslo’da görüşen siyasi iktidar, efendim, bölge insanını kandırmak için dedi ki: “Ben, bakın, ana dil savunmayı getiriyorum.”

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Getirdik.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – O zaman CHP ne dedi Sayın Tanal, CHP ne dedi biliyor musun?

MAHMUT TANAL (Devamla) – Ana dil savunmaya “kovuşturmadan sonra” denildi ve “Parası da devlet tarafından ödenir.” denildi.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Dilek Akagün Yılmaz vardı, ne diyordu biliyor musun?

MAHMUT TANAL (Devamla) – Değerli milletvekilleri, hukuk fakültesini okuyup adında, unvanında “avukat” olan birisi bana laf atar. Seni ceza hukukunda sınıftan geçirmezler bu mantıkla eğer bir daha devam edersen. Niçin biliyor musunuz? Çünkü “kovuşturma aşamasından sonra” diyor, “soruşturma aşamasından sonra” demiyor.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – O yasaya CHP ne dedi Sayın Tanal, onu söyle.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Ceza muhakemesinde 2 aşama var. Kovuşturma öncesi nedir?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – O yasaya CHP ne dedi?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MAHMUT TANAL (Devamla) – Savcılık ve polis aşamasına biz “soruşturma aşaması” deriz ve iddianame kabul edildikten sonraki aşamaya da “kovuşturma aşaması” deriz. Hatta akil adamlar listesinin bu konuda raporu da var. “Bu geriye bir gidiştir.” dedi. Şu anda akil adamlar içerisinde grubunuzda milletvekili olanlar var.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi diyor ki: “Kendisini resmî dille kişi ifade edemiyorsa tercümanın ücretini devlet öder ve her aşamasında kendisini ifade edebilecek şekilde ancak düzenleme yapılabilir.” Bu anlamda, o dönemde de halkı kandırdınız, yine aynı lafların arkasından yine kandırmaya devam ediyorsunuz. Adil yargılamayı, özgürlükleri egemen kılmak istiyorsak yargılamanın her aşamasında resmî dili bilmeyen insanlar tercümanın devlet tarafından ücreti ödenerek kendisini ifade edebilir.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sayın Tanal, CHP ne dedi o yasaya, CHP ne dedi?

MAHMUT TANAL (Devamla) – Bunun dışında ben, tabii, Sayın Başkana bu tür yani…

Hakikaten, gerçekten ben sizi geçmişte tanıyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (Devamla) – …avukatlık yaşamınızdan tanıyorum ama bu insanlara nasıl tahammül ediyorsunuz!

BAŞKAN – “Bu insanlar” dediğiniz milletvekili.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Biz sana tahammül ediyoruz…

MAHMUT TANAL (Devamla) – Yani 3 dönemden beri aynı grupla nasıl oluyorsunuz ben anlayamıyorum.

BAŞKAN – Sayın Tanal, “bu insanlar” dediğiniz milletvekili, lütfen.

Teşekkür ederim, lütfen.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Zaten yerinizde söylediğiniz şeyleri bir kez daha tekrar ettiniz Sayın Tanal, lütfen. “İç Tüzük’e uyalım.” diyorsunuz, siz de İç Tüzük’e uyun lütfen.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Bakuken’de sıra.

Buyurun.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, AKP adına konuşan sayın grup başkan vekili boş laflar, hamasi söylemler ve dış güçlerle iş birliği şeklinde suçlamalar yöneltti partimize, o yüzden müsaade ederseniz sataşmaya cevap vereceğim.

BAŞKAN – Buyurun.

İki dakika…

5.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, bir ülkede bir seçim yapılmışsa ve o seçimde ortaya çıkan halk iradesi kabul edilmemişse, o halk iradesine rağmen yeni bir süreç yaşayan bütün topluma dayatılmışsa onun adı açık bir şekilde darbedir, halk iradesine darbedir. Darbeler illaki askerî darbeler olmak zorunda değildir; bürokratik darbeler vardır, yargının yaptığı darbeler vardır ki 7 Hazirandan sonra da işte, bahsetmiş olduğumuz süreci işleten saray darbesi gibi darbeler vardır.

Niye darbe diyoruz? Bunu defalarca buradan ifade ettik, seçimden sonra cumhuriyet tarihinde ilk kez bu Meclis bir tek komisyonunu oluşturmadan tekrar seçime gitti. Böyle bir şey var mı? Bir tek komisyon oluşmadı, bir tek komisyon toplantısı yapılmadı. Genel Kurul üst üste iki gün çalışmadı, Genel Kurul toplam 4 gündemle sadece birkaç saat çalıştı. O gündemler de bir, Meclis Başkanlığı seçimiydi; iki, RTÜK üyesi seçimiydi; üç, bir savaş tezkeresi; dört, CHP’nin imzalarıyla toplanan Suruç komisyonu için görüşmeydi. Eğer bir seçimden hemen sonra siz Meclisi işlevsiz bırakmışsanız, komisyonları oluşturmamışsanız, Genel Kurulu çalıştırmamışsanız, üstüne üstlük bir savaş sürecini başlatıp seçime gitmişseniz bunun adı son derece nettir, darbedir. CHP’yi de o yüzden eleştiriyoruz zaten. O darbe süreci yapılırken istikşafi görüşmelerle oyalanma değil, Parlamentoyu işletip Parlamentoyu her gün çalıştırma tavrı gösterselerdi bugün bu darbe bu ülkenin başına böyle bela olmayacaktı.

PYD’yle ilgili zamanım yok, çok büyük laflar etmeyin. İnanın ki kısa zamanda çark etme durumunda kalırsınız, sonra burada mahcup olursunuz diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan...

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Önce Sayın Turan, sonra siz.

Sayın Turan, nedir talebiniz?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Az önce sayın konuşmacı konuşmasında, geçen dönem bizim önergemiz olarak buraya gelen kanunla ilgili çok yanlış bilgiler verdi, özellikle tercümanların parasının devlet tarafından karşılanmadığı iddiasında bulundu. Bu yanlıştır, düzeltmek istiyorum.

BAŞKAN – Hangi konuşmacı? Sayın Tanal mı?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Tanal.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, düzeltme yerinden oluyordu.

BAŞKAN – “Sataşma” dedi.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – “Düzeltme” dedi, iddiaya girelim mi?

BAŞKAN – Ben sataşma olarak algıladım. İki dakika söz veriyorum olmuyor, vermiyorum olmuyor; bir noktada buluşalım.

Buyurun.

6.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; aslında siyasi kültür olarak, siyasi ahlak olarak polemik yapmayı, tekraren kürsüye çıkmayı, Meclise zaman kaybettirmeyi doğru bulmuyorum. Biz iş yapmak istiyoruz, kanunu görüşmek istiyoruz ama halkımız bizi izliyor. Az önceki konuşmanın ne kadar yersiz olduğu, gereksiz olduğu ortada. Mecbur kalıyoruz bu polemiklere cevap vermek için. Keşke çok daha nitelikli iş yapan, keşke bizi yoran, keşke kanunu buraya getiren bir muhalefet anlayışı olsa da biz daha çok çalışsak. “On üç yıldan beri biz iş yapıyoruz, onlar konuşuyor.” diye boşuna söylemiyoruz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yaptığınız işler belli.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Az önce sayın konuşmacı, geçen dönem AK PARTİ Hükûmetinin teklifiyle, tasarısıyla buraya gelen kanunda ana dilde savunma hakkı verilirken tercümanla ilgili paranın, ücretin kişiye ödetildiğini söyledi. Bundan dolayı da Yılmaz Tunç Vekilimizi eleştirdi.

Arkadaşlar, Yılmaz Bey hiç kimsenin tartışamayacağı kadar kaliteli bir hukukçudur. Önce üslubunuza dikkat edeceksiniz. Onun diplomasına, bunun avukatlığına laf edemesiniz; bu bir.

İkincisi: O kanunda, tercümanla ilgili listeye tabi olunursa bunu devlet karşılıyor. Bunu biliyorsunuz, bilmeniz gerekir. Ama, kendi seçerse tabii ki ücretini kendisi ödeyecektir. Bunun dışında, Ceza Kanunu dışında kalan bölümlerde, bilirkişiydi, diğer maddelerde kendisi ödeyecek tabii ki. Fakat şunu söylüyorum: Ufak bir yanlışımız varsa, ki yok. Biz meseleyi düzeltelim derken o zamanki sizin grubunuz ne yapıyordu? Bu kanuna “evet” dedi mi? Biz “Ana dilde savunma ananın ak sütü gibi helal.” dedik. Siz ne dediniz?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – “Evet.” dedik.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – “Evet.” dedik.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Ne dediniz? “Hayır, hayır, hayır.” dediniz; olmaz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Doğru söylemiyorsun kürsüde.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Dolayısıyla, bu kanuna “hayır” diyeceksin, buradan bir teknik tartışma yaratacaksın; olmaz diyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Altay…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ya, yeter artık be! Tanal partisi mi var burada be!

BAŞKAN – Sayın Aşkın Bak…

Sayın Altay…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Tanal’ı çıkarırım bak sahaya.

BAŞKAN – Sayın Altay, bana konuşun, söz verdim size, buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hem Sayın Baluken hem Sayın Turan hakaretamiz şekilde, özellikle Sayın Turan eleştirilerde bulundu.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – İkisine ayrı ayrı cevap vermem lazım yalnız.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Asla hakaret etmedim.

BAŞKAN – Şimdi, bakın, dört dakika veremem Sayın Altay. Sayın Altay, iki dakika veriyorum, siz müthiş hatipliğinizle iki dakika içinde her iki tarafa da cevap verirsiniz, ben buna inanıyorum. Buyurun, iki dakika.

7.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ile Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmaları sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Cumhuriyet Halk Partisinin uygulamalarının iktidar partisini rahatsız etmesi çok doğaldır, HDP’yi rahatsız etmesini de anlayışla karşılarız. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak parlamenter demokratik sistemi…

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sizi de rahatsız ediyor Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bir tek seni anlayışla karşılayamıyorum işte, bir tek seni şu Parlamentoda.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Bence sizi de rahatsız ediyor.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Seninki sataşma değil, sataşma bir ritüel de seninki tacize giriyor.

BAŞKAN – Sayın Altay, siz Genel Kurula konuşun.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Seninki tacize giriyor.

BAŞKAN – Sayın Çavuşoğlu, siz de lütfen…

Buyurun, devam edin.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Cumhuriyet Halk Partisi demokrasiye inanan bir parti olarak 7 Haziran seçim sonuçlarına da, 1 Kasım seçim sonuçlarına da saygılı olmayı diskur edinmiş bir partidir. Elbette, 7 Haziran seçim sonuçlarını Cumhuriyet Halk Partisi kadar diğer siyasi partiler de iyi okuyabilselerdi belki gerçekten 1 Kasım seçimlerine ihtiyaç olmayabilirdi.

Ancak, tabii, bir şey daha var, büyük bir gasp olayına yol açan Sayın Cumhurbaşkanı. Anayasa’da kendisine verilmemiş bir yetkiyi, Anayasa’yı ve devleti âdeta babasının çiftliği gibi -teşbihte hata olmaz- kullanan Sayın Cumhurbaşkanı, Türkiye’de, Baluken’in dediği gibi, bir sivil darbe mantığının sürecinin işlemesine yol açmıştır. (CHP sıralarından alkışlar)

İstikşafi görüşmelere katılmamızı doğru buluyoruz, bugün olsa gene aynısını yaparız. Biz bu milletin, bu ülkenin, bu halkın, bu devletin geleceğinden başka bir şey düşünmedik. Biz o zaman dedik ki: “Türkiye’de 7 Haziranın sonuçları şudur: Seçmen geniş tabanlı, uzlaşmacı bir büyük koalisyon istiyor. Geniş tabanlı, yüksek profilli bir hükûmete Türkiye’nin ihtiyacı var, seçmenin mesajı budur.” Seçmen dedi ki: “AKP, tek başına verdiğimiz yetkiyi kötüye kullandı, ona verdiğimiz bu ehliyeti elinden alıyoruz.” Hem AKP’ye hem bize “Uzlaşın da nasıl uzlaşırsanız uzlaşın.” dedi. Onun için uzlaşma kapısını açık tuttuk. Siyaset açık kapı işidir. Bunu yapmaya da devam edeceğiz.

Sayın Turan nitelikli muhalefetten bahsetti. Bunu söyleyecek son adam sensin. “Son adam” derken dost olduğumuz için “son adam” diyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (Devamla) – Nitelikli muhalefeti bilmem ama…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Nitelikli muhalefet görmediniz ki siz.

ENGİN ALTAY (Devamla) – …Türkiye'nin acil ihtiyacı olan şey nitelikli bir iktidardır.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Utanın, Türkiye'nin hâlinden utanın! (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Altay, teşekkür ederim.

On dakika ara veriyorum birleşime.

Kapanma Saati: 16.31

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.41

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Önerinin lehinde ikinci konuşmacı Antalya Milletvekili Sayın Gökcen Özdoğan Enç’tir.

Buyurun Sayın Enç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugünkü grup önerimizle çalışma saatlerimizi tekrar düzenliyoruz. Görüşmekte olduğumuz “AR-GE Kanunu” diye adlandırılan kanunu inşallah bugün yasalaştırmayı planlıyoruz. 24.00’teki çalışma saatini… 97 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin bitimine kadar Genel Kurulun çalışmalarına devam etmesini öneriyoruz. Kanunun tamamlanamaması durumunda, 12 Şubat Cuma günü saat 14.00’te Genel Kurulun açılışını yapıp kanun görüşmelerinin bitirilmesine kadar Genel Kurulun çalışmasını planlıyoruz. Bu vesileyle, grup önerimize destek istiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.43

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.48

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Önerinin aleyhinde ikinci konuşmacı Siirt Milletvekili Sayın Kadri Yıldırım’dır.

Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

Sayın Yıldırım, biraz önce sizi salonda görmediğim için beş dakika ara vermek zorunda kaldım. Onu bilginize sunayım.

KADRİ YILDIRIM (Siirt) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Buyurun.

KADRİ YILDIRIM (Siirt) - Sayın Başkan, Meclisteki bütün arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabiî, Meclisin kapalı veya açık olması sorunların çözümüne derman olması bakımından önem taşıyor. Meclisin gerek kapalı olduğu geçen hafta gerekse açık olduğu bu hafta ve daha önceki haftalarda maalesef yine yaşanan çatışmalarda onlarca insanımızı kaybettik. Burada hepsine Allah’tan rahmet diliyorum.

Dolayısıyla, Meclisin burada çözüm mercisi görevini yerine getirmesi gerekiyor. Oysa, Meclisimizin artık bu insanlarımızın ölmemesi için acilen bir çözüm bulması gerektiğine sanırım herkes inanmaktadır. Milletimizin vekilleri olarak, burada hatipler tarafından bu insanlar için kullanılan bazı sıfatlardan yola çıkarak ve bu sıfatlara takılarak zamanımızı kaybetmemeliyiz. Örneğin, HDP'li bir vekil arkadaşımız “gerilla” veya “savaş” kelimelerini kullandığı zaman, artık ondan sonra söyleyeceği şeyler ne kadar önemli olursa olsun dinlenmemektedir ve tepkiyle karşılanmaktadır. Bu kelimelerin yer aldığı önergeler de bu kelimelerden dolayı reddedilmeye yeterlidir. Oysa, Türk Dil Kurumunun çıkarmış olduğu sözlüğe bakacak olursanız “savaş”ın çatışma, mücadele ve cidal, “gerilla”nın da çete anlamında kullanıldığı ve eş anlamlı olduğu görülüyor, bunu göreceksiniz. Dolayısıyla “çete” denildiği zaman memnuniyet duyacaksanız, “gerilla” denildiği zaman tepki göstereceksiniz, aslında, bu iki eş anlamlı kelimeyi birbirinden tefrik etmemeniz manasına geliyor. İster “savaş” denilsin, ister “çatışma”; ister “terörist” deyin, ister “gerilla”, ortada insanlarımızın hayatını kaybettiği bir cidal, bir çatışma yaşanmaktadır. Bu çatışma devam ettiği sürece insani ve İslami kurallar ayaklar altına alınmakta, bunların hiçbiri değer bulmamaktadır. Cenazelere işkence yapılmakta, siviller katledilmekte, hatta yaralılar öldürülmektedir. Kim yaparsa yapsın bunların hepsi hem insani hem de İslami prensiplere aykırıdır.

Çınar’da PKK’nin sebep olduğu veya yaptığı bir eylemde siviller hayatını kaybetti ve özür diledi. Aynı özrü sivilleri öldüren devletten de beklemek kadar doğal bir hak yoktur ve halk bunu bekliyor.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Polisler ve askerler için de bir özür dilesin.

KADRİ YILDIRIM (Devamla) - Hazreti Peygamber’in savaş etiğini miras olarak devralan Hazreti Ebubekir aynen şöyle diyor, orijinal ifadeleriyle: (…)(x) Yani “Yaralıyı öldürmeyin.” (…)(x) “Çünkü artık onun bir parçası ondan değildir.” Yani savaşma yeteneğini kaybetmiştir. Dolayısıyla, yaralanan kim olursa olsun öldürülmesi İslami ve insani prensiplere aykırıdır. Ve yine Hazreti Ebubekir (…)(x) diyor yani “Kafaları koparmayın.” Oysa, burada isim vermeyeceğim ama ben, bir ilde öldürülen insanların kafalarının vücutlarından koparıldığına şahit oldum. Kim yaparsa yapsın, kime yapılırsa yapılsın, bunun karşısında durmak gerekiyor. Öyleyse, barışın sağlanması için acil bir şey yapması gerekiyor bu Meclisin.

HALİL ETYEMEZ (Konya) – Durun o zaman PKK’nın karşısında. Niye durmuyorsunuz?

KADRİ YILDIRIM (Devamla) - Zira, ayette de deniliyor: “Eğer müminlerden iki taife savaşırsa üçüncü bir taraf onların arasını bulsun, onları barıştırsın.” Bu taifeler kim olursa olsun, mümin olarak nitelendiriliyor ve şu anda Türkiye bir İslam ülkesi olduğuna göre çatışanlar kim olursa olsun her iki taraf da mümindir. Dolayısıyla, yüce Meclise düşen görev bu asli fonksiyonunu yerine getirmesidir. Ve yine dolayısıyla, ister HDP olsun ister AK PARTİ ister CHP ister MHP’li kardeşlerimiz olsun; bu yangına, bu ateşe bir su dökmeleri gerekmektedir.

Özellikle MHP’li kardeşlerime sesleniyorum. Bölgede sizin hakkınızda oluşan yanlış imajı silin ve barış için devreye girin.

Bakın, burada Allah’ın selamını birbirimize vermekten çekiniyoruz, korkuyoruz; bunun mutlaka giderilmesi gerekir, normale dönmesi gerekir, MHP’li kardeşlerimizin inisiyatif alması gerekir.

Biz şuna inanıyoruz ki öldürmekle ne asker ve polis biter ne de onlarla savaşanlar biter ve…

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – PKK’ya söyle bunu.

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – …şunlara da inanıyoruz: Öldürülen, şehit olan her polisin ve askerin yerini geride kalan onlarca asker ve polis doldurduğu gibi, onlarla çatışanlardan da birisi öldüğünde, onların da yerini dolduracak onlarca insan vardır. Dolayısıyla, bunun önünün alınması gerekir, bunun reçetelerinin sunulması gerekir.

Bir polis ve askerimiz şehit edildiğinde, ailesi ve sevenleri “Şehitler ölmez.” sloganını atıyorlar ve onlarla çatışan birisi öldürüldüğünde de aynı şekilde ailesi ve sevenleri “Şehitler ölmez.”in Kürtçe eş anlamlısı olarak (…) (X) diyorlar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – Bu ne biçim bir sistemdir, bu ne biçim bir usuldür ki her iki taraf da “Şehitler ölmez.” veya (…) (X) diyor. Öyleyse birbirimize laf atmak yerine, birbirimizi dinlememek yerine, acil çözüm bekleyen bu soruna bir reçete sunmamız gerekir diye düşünüyorum. Bu iş öldürmekle bitmiyor; otuz kırk yıldır bitmedi, otuz, kırk bin yıl da sürse yine bitmeyecek.

AK PARTİ’li kardeşlerime de şunu söylüyorum: Bir suçluluk psikolojisinden kendinizi kurtarın. Kısmen CHP, kısmen de MHP’li vekillerimiz, sizi başlatmış olduğunuz barış, çözüm sürecinden dolayı bugün gagalamaktadır ve siz de başınızı öne eğmektesiniz. Bana göre, iftihar etmeniz gereken bir süreci başlattınız ve bana göre, sizinle o süreci başlatanlar da iftihar edilecek bir şey yaptılar. Eğer araçta bir yanlışlık varsa, kullanılan yöntemlerde bir yanlışlık varsa bunun yeri veya çaresi bu sorunu ele almaktan, müzakere etmekten uzaklaşmak değil, bu yanlış yöntem ve araçları müzakere etmek, yerine doğru yöntem ve araçları ikame ederek tekrar bu kardeş kavgasını sona erdirmektir. Yoksa, psikolojik bir handikaba girmiş gibi bir hâletiruhiyenizi görmek gerçekten endişe veriyor.

Tekrar söylüyorum, bu süreç kardeş kanını durdurdu, sonuna kadar arkasında durmanız lazım. Eğer yöntemde ve araçta bir hata, bir eksiklik varsa buyurun gelin, 4 parti olarak birlikte bunu telafi edelim, birlikte bu kardeş kavgasını durduralım. Bunun dışında bir çaremiz yok.

Tekrar hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Sayın Çakır…

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Sayın Başkan, Kadri Hoca konuşmasında AK PARTİ’lileri suçluluk psikolojisi içerisinde olmakla itham etmiştir. 69’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

İki dakika süre veriyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

8.- Tokat Milletvekili Coşkun Çakır’ın, Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım’ın AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.

Kadri Hoca, daha evvel de söylediğim gibi, söyleyeceğim cümleyi çok fazlasıyla iyi anlayacak bir Hocamızdır. “Şecaat arz ederken merdikıpti sirkatin söyler.” der eskiler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hocanın söylediği tam da buna tekabül etmektedir. Ne demek suçluluk psikolojisi içerisinde olmak? Eğer bizimle ilgili böyle bir şey söylüyorsa, biraz da espri yapayım, dolma yiyen körün karşısındakiyle ilgili kanaati gibidir bu. Zira, kendisi öyle yediği için başkasının da dolmayı öyle yediğini düşündüğünden.

Değerli arkadaşlar, elbette söylemeye hacet yok ama suçluluk psikolojisi içerisinde değiliz. Öte taraftan, Kadri Hoca öteden beri burada bir dil kullanmaktadır. Kullanmış olduğu dil, din dilidir. Din dili, esas itibarıyla, çok hassas kullanılması gereken bir dildir, sadra şifa bir dildir; kaynaştırıcı, birleştirici bir dildir. Ancak, bu dili yeterince dikkatli kullanmazsanız, özen göstermezseniz son derece tehlikeli kanalları açmış olursunuz. Örnek, Kadri Hocamın vermiş olduğu cümle. Hazreti Ebubekir, Hazreti Peygamber ve diğer takipçileri -tırnak içerisinde- savaşta savaşılan insanlara karşı yapılacak ya da yapılması gereken muameleyi tanımlarken, Kadri Hoca onun elbette müşriklere karşı yapılan bir muamele olduğunu çok iyi bilir. Şimdi, kendiliğinden burada PKK’lıları peşinen müşrik ilan etmiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Onun için söylüyorum, bu dili kullanırken hassas olmak ve özen göstermek gerekir diye.

Değerli Hocam, ister ayet ister hadis ya da özetiyle söylemek gerekirse, nas olsun, bunları kullanırken lütfen özen gösterelim. Şu anda da kullanmış olduğumuz bu dil, birleştirmeye, kaynaştırmaya katkı sağlamıyor. Hocadan bunun bitmesi için, bu sorunun bitmesi için ne yapmak gerekir, bunu beklerdim.

Saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çakır.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Grup adına mı söz istiyorsunuz?

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Bizim gruba da sataşma var.

BAŞKAN – Grup adına, yetkiniz var.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aydın.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – “MHP de çözüm sürecinin bir tarafından gagalayarak...” diyerek bir sataşma var.

BAŞKAN – Yani, aslında konuşmacı “MHP yangına su dökmeli.” diye bir öneride bulundu.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Siz öyle anlamış olabilirsiniz Başkanım. Biz bunu sataşma olarak addettik. Müsaade ederseniz…

BAŞKAN – “Yanlış bir intibayı gidermek zorunda.” dedi ama bunu sataşma olarak algılıyorsanız Buyurun Sayın Aydın.

İki dakika…

9.- Erzurum Milletvekili Kamil Aydın’ın, Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım’ın AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; gerçekten birkaç gündür böyle enteresan bir savunma mekanizması oluşturuluyor. Dün de aynı şeylere benzer ifadeler kullanıldı. Yani, burada bizim bağlı olacağımız yegâne kurallar Anayasa ve İç Tüzük. Biz yeminimizi Anayasa’dan aldığımız ilkeler doğrultusunda yaptık ve gerçekten ona bağlı kalacağımıza da yüce Türk milleti önünde yemin ettik. Şimdi, zaman zaman bu Anayasa ve İç Tüzük’e aykırı ifadeler kullanılırken savunma mekanizması olarak ta 1150’den, Sultan Sencer’den, efendim, Osmanlı’dan, efendim, işte, cumhuriyetten önceki dönemlerde bölgesel ad olarak kullanılan, işte, Kürdistan’dı, Lazistan’dı referansları vererek, gerçekten, ilme, mantığa, bilgiye aykırı birtakım savunma mekanizmaları geliştiriliyor.

Burada da, bakın, Milliyetçi Hareket Partisinin duruşu bellidir. Az ya da çok, biz her zaman hakkı söyledik, hakkı savunmaya devam edeceğiz, tek bile kalsak şu yüce Meclis çatısı altında. Biz çözüm sürecine hiçbir zaman “Hak bir süreç.” demedik, “Bu bir çözülme süreci.” dedik. Ve dedik ki: “Ey Hükûmet, böyle bir tuzağa düşmeyin, yılanla torbaya girmeyin. PKK’yla çözüm olmaz. Varlık nedenini hiçbir terör örgütü yok saymaz, ortadan kaldırmaz. Bu bir zaman kazanmadır, bu bir palyatif çözüm arayışıdır, efendim, bu bir aşıdır, can suyu istemedir, bu can suyunu vermeyin.” Ama, maalesef, bu süreci başlattınız ve kendi ifadelerinizle, onlar zaman kazandı, efendim, bölgesel birtakım güçler elde ettiler çıkardığınız yasalarla ve ilçelerimizi, sokaklarımızı mayınladılar, depoladılar, silahlandırdılar. Ve daha sonrasında da bu, bizim ifade ettiğimiz öngörümüzle, kana dönüştü. Dolayısıyla, biz dün de buna “Çözüm.” demedik, “Çözülme, ihanet.” dedik; bugün de aynı şeyi diyoruz.

Saygılarımla. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Sayın Başkan…

KADRİ YILDIRIM (Siirt) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Yıldırım…

KADRİ YILDIRIM (Siirt) - AK PARTİ’li hatip arkadaşımızın, grup başkan vekilimizin bir sataşma demesek de…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Sataşma var ya.

KADRİ YILDIRIM (Siirt) - Cevap gerektiren bir durum var.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) - Hocam, “Sataşma.” de.

KADRİ YILDIRIM (Siirt) - Sataşma sayılır.

BAŞKAN - Açıklama mı yapmak istiyorsunuz?

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) - Ürkek davranmayın, “Sataşma.” deyin.

KADRİ YILDIRIM (Siirt) - Benim, özellikle, o kullandığım terminolojiyle alakalı mutlaka cevap vermem lazım.

BAŞKAN - Açıklama yapmak istiyorsanız yerinizden söz vereceğim.

KADRİ YILDIRIM (Siirt) - Açıklama yapacağım.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Sataşma var Başkanım.

BAŞKAN - Sataşmaysa buradan.

KADRİ YILDIRIM (Siirt) - Sataşmadan dolayı…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Doğru bir dil kullanılmadığını söyledi.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Sataşma var Sayın Başkan.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Sataşma…

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Çok açık sataşma var.

KADRİ YILDIRIM (Siirt) - Sataşmadan dolayı kürsüye, eğer izin verirseniz.

BAŞKAN - Peki, buyurun.

İki dakika…

Bu kürsüde konuşmak çok seviliyor.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) - Hocam, sizi dinlemekten zevk alırım.

KADRİ YILDIRIM (Siirt) - Sağ olun, teşekkürler.

10.- Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım’ın, Tokat Milletvekili Coşkun Çakır’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

KADRİ YILDIRIM (Siirt) - Evet, tekrar hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Bir kere, ben hiçbir tarafa “müşrik”, öbür tarafa “mümin” gibi yanlış anlaşılmaya yol açacak bir şey kullanmadım. Ben iki mümin taraf dedim dikkat ederseniz. Asker ve polis tarafı için de “mümin”, onlarla çatışanlar için de “mümin” dedim ve ayette bu iki taifenin kastedildiğini söyledim. Çünkü, öldürülen asker ve polislerin de namazı kılınıyor, onlarla çatışanların da namazı kılınıyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – Kılınmıyor.

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – Öldürülen polis ve askerin de üzerinde, cenazelerinin üzerinde Kur'an’lar, Yasin’ler, hatimler indiriliyor, okunuyor, onların da üzerinde, cenazeleri üzerinde, kabristanlarında aynı uygulama yapılıyor.

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – PKK bayrağı asılıyor.

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – Dolayısıyla, asla ve kata hiçbir tarafı müşrik veya öbür tarafı mümin gibi bir terminolojinin içerisine düşmedim. Ben yıllarımı bu işe vermişim, terminolojiyi iyi kullanmasını bilirim, ayetlerden de, hadislerden de çok iyi anlıyorum. Kürdistan medreselerinde yedi yıl okudum, ilahiyatı okudum, master ve doktorayı ilahiyatta yaptım. Bana göre, bu terminolojiyi sağa sola çekmektense muhtevasına eğer kulak verirseniz ve gereğini yaparsanız son derece daha yararlı olur diye düşünüyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Hocam, Hazreti Peygamber’in ve Hazreti Ömer’in muhatabı kimdir?

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – Asla böyle bir kategori yok. Ha, eğer örneklik açısından söyleyecek olursanız Hazreti Peygamber’in ve onun raşit halifelerinin uygulamaları, asrısaadeti her zaman bizim için örnektir ama Emevilerden itibaren, sosyal adaletten uzak, cariyeleştirici, köleleştirici, saraycı bir zihniyeti de kabul etmiyoruz. Bu, İslam’la da uyuşmuyor; bu, İslam’a da aykırıdır. Ama, Hazreti Peygamber’in -asrısaadetin- ve dört halifenin uygulamaları bizim için örnektir, insani evrensel değerler taşımaktadır. Bunları her zaman dile getirmekte de asla bir beis görmüyoruz, yorulmayacağız da ve bu soruna bir çözüm buluncaya kadar da burada size hitaben konuşmaya devam edeceğim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım.

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – Siz sataşsanız da, laf atsanız da biz bunu gerçek bir şekilde dillendirmeye devam edeceğiz.

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, teşekkür ederim.

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – MHP’li arkadaşlarımızla, kardeşlerimizle ilgili söylediklerimin de arkasında duruyorum. Mutlaka onların da bir şekilde bu sürece olumlu manada müdahil olmaları gerektiğine inanıyorum.

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, teşekkür ederim.

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – Saygılarımla. (HDP sıralarından alkışlar)

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Kadri Hocam, Peygamber’in ve Ebu Bekir’in verdiğiniz örnekteki muhatabı kimdi, bunu söyleyin, yeter.

BAŞKAN – Sayın Çakır…

KADRİ YILDIRIM (Siirt) – Tamam.

BAŞKAN – Lütfen siz yerinize buyurun.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Kimdir muhatabı?

BAŞKAN – Sayın Çakır, söz talebiniz varsa bunu bana yapın, kişiye değil, lütfen.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Yok efendim.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş önergesini şimdi oylarınıza sunacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Önergeler (Devam)

2.- Başkanlığın, İzmir Milletvekili Selin Sayek Böke’nin Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin önerge yazısı (4/13)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, İzmir Milletvekili Sayın Selin Sayek Böke’nin Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin yazısı 11/2/2016 tarihinde Başkanlığımıza ulaşmıştır.

Bilgilerinize sunuyorum.

Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

X.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Plan ve Bütçe Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN - Plan ve Bütçe Komisyonunda boş bulunan Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/540) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 97) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Dünkü birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının birinci bölümünde yer alan 2’nci maddesi üzerinde Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul ve arkadaşlarının önergesinin oylama işleminde kalınmıştı.

Önergeyi hatırlatmak için tekrar okutup oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 97 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

İdris Baluken (Diyarbakır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Başkan, niye… Konuşmacı falan yok mu?

BAŞKAN – Konuştu dün, dün konuştu oylamasında kalmıştık.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Tamam.

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1/540 esas numaralı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinde geçen “tabi” ifadesinin “bağımlı” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mevlüt Karakaya (Adana) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önerge üzerinde Adana Milletvekili Sayın Mevlüt Karakaya konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MEVLÜT KARAKAYA (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun vermiş olduğu önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, elimizdeki kanun tasarısının 2’nci maddesiyle, 278 sayılı TÜBİTAK Kanunu’nun 2’nci maddesinin birinci fıkrasının (j) bendi üzerinde düzenleme, değişiklik önerilmektedir. Bu değişiklikle, biliyorsunuz, 2004 yılında çıkarılan 5102 sayılı Kanun’la yükseköğrenim gören öğrencilere burs verme yetkisi tüm kamu kurumlarından ve özel kuruluşlardan alınarak Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna verilmişti. 2004 yılında AKP tarafından hayata geçirilen bu uygulama neticesinde, öğrencilerimizin iki ayrı kurumdan yardım ve destek alması engellenmiş, TÜBİTAK’tan başarı bursu alan öğrencilerimizin YURTKUR’dan aldığı yardımlar otomatik olarak kesilmişti. On iki yıl boyunca AKP hükûmetleri başarı bursu alan öğrencileri bir nevi cezalandırmıştır. Bu yanlış politika, yükseköğrenimdeki öğrencilerimizin proje üretmelerine ve kendilerini geliştirmelerine engel olmuştur. Araştırma geliştirme faaliyetleri teşvik edilmek bir yana, âdeta öğrencilerimiz için kaçınılması gereken bir alan hâline dönüşmüştür. On iki yıl gecikmeli de olsa bu yanlış uygulamadan vazgeçilmesini olumlu buluyoruz. İhtiyaç sahibi öğrencilerimizin desteklenmesi, yüksek başarı gösteren öğrencilerimizin ayrıca ödüllendirilmesi konusunda ilgili tasarı maddesini destekliyoruz. Fakat burada dikkat edilmesi gereken husus, gerek YURTKUR gerekse TÜBİTAK tarafından verilecek yardım ve desteklerin adalet ve hakkaniyet esaslarına uygun olarak dağıtılması gerektiğidir. Geçmişte Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri dönemindeki yaşanan sınav skandalları, işe girişlerde yapılan hile ve iltimaslar, sahte diploma ve başarı belgesi rezillikleri toplum üzerinde, başta da gençlerimiz üzerinde başarılı ve dürüst olmanın değil, hilebazların, düzenbazların, hak tanımaz, hukuk bilmezlerin kazandığı düzen algısını oluşturmuştur. Bunun en kötü yanı da gençlerimizin devlete, siyasete olan güven duygusunun yok olmasıydı. Yardımların gerçekten ihtiyacı olan, ödüllerin ise başarıyı hak eden öğrencilere verilmesi, takibinin mutlak suretle yapılması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, maalesef, ülkemizde on dört yıldır bilime, bilişime, teknolojiye, AR-GE’ye yapılan yatırımlar gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere nispeten çok düşük durumdadır. Bundan dolayı, yeni Türk markaları yaratılamamakta, mevcut markalarımız küresel piyasalarda tanınmamaktadır. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bilime, teknolojiye yapılacak yatırımları destekliyoruz. Bunun yanında, başta savunma sanayisine yönelik tedarikler olmak üzere, tüm kamu kurumlarının tedarik politikalarının AR-GE’ye dayalı olması gerektiğini defalarca söyledik, bu bağlamda kanun tasarısını olumlu fakat yetersiz bulduğumuzu da bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Ülkemizin gelişmesi, refahı için çıkarılan kanunların, oluşturulan stratejilerin, hazırlanan eylem planlarının kâğıt üzerinde kalmaması ve bir an önce uygulamaya konulmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 97 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinde yer alan "üç yıl" ibaresinin "dört yıl" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

         İdris Baluken                               Mahmut Toğrul                             Mehmet Emin Adıyaman

           Diyarbakır                                     Gaziantep                                               Iğdır

           Hüda Kaya                                 Behçet Yıldırım

             İstanbul                                       Adıyaman

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1/540 esas numaralı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinde geçen "yedi yıl içerisinde" ibaresinin "beş yıl içerisinde" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

   Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                                       Emin Haluk Ayhan                        Celal Adan

                    Hatay                                                                Denizli                                  İstanbul

               Mustafa Mit                                                         Ruhi Ersoy                            Nuri Okutan

                   Ankara                                                             Osmaniye                                 Isparta

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 97 sıra sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi ile düzenlenen 2547 sayılı kanunun 3’üncü maddesinin birinci fıkrasına eklenen (y) bendine "eczacılıkta" ibaresinden önce gelmek üzere "endüstri mühendisliğinde, işletmede, mimarlıkta, psikolojide, sosyolojide” ibarelerinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                   Kazım Arslan                                Tahsin Tarhan                                      Didem Engin

                       Denizli                                          Kocaeli                                              İstanbul

                     İrfan Bakır                                     Akif Ekici                                      Tur Yıldız Biçer

                        Isparta                                        Gaziantep                                             Manisa

         Orhan Sarıbal

              Bursa

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Manisa Milletvekili Tur Yıldız Biçer konuşacak.

Buyurun Sayın Biçer. (CHP sıralarından alkışlar)

TUR YILDIZ BİÇER (Manisa) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Sayın milletvekillerim, sözlerime başlamadan önce hepatit C konusuna ilişkin bir görseli sizlerle paylaşmak istiyorum.

(Hatibin elektronik cihazla bir ses kaydı dinletmeye başlaması)

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Başkanım, böyle bir usul var mı?

BAŞKAN – Sayın Biçer, ben size söz verdim, orada söylenenleri siz ifade edebilirsiniz, zaten anlaşılmıyor hiçbir şekilde.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Hiçbir şey anlamıyoruz Sayın Vekilim.

FUAT KÖKTAŞ (Samsun) – Anlamıyoruz.

BAŞKAN - Dolayısıyla da bir işlem yapabilmem mümkün olamayacak.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Böyle bir yöntem yok Başkan, anlamıyoruz da zaten.

TUR YILDIZ BİÇER (Devamla) – Sesi artırabilirseniz Başkanım.

BAŞKAN – Ses yeteri kadar artmış vaziyette. Siz anlatırsanız çok daha iyi olur, ben size söz verdim.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Sizi dinleyelim, sizi.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Dinlemek istiyoruz, anlamıyoruz.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Sizi dinlemek isteriz, sizi.

TUR YILDIZ BİÇER (Devamla) – Anlatacağım izin verirseniz.

BAŞKAN – Sayın Biçer, lütfen…

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Böyle bir usul yok.

TUR YILDIZ BİÇER (Devamla) – Dinleyebilirseniz çok sevinirim.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sizi dinlemek istiyoruz, anlamıyoruz onu.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Sizi dinlemek istiyoruz, sizden duymak istiyoruz.

BAŞKAN – Şu anda hiçbir şey anlaşılmıyor yaptığınız dinletiden, ben de bir şey anlamıyorum ve işlem yapma gereği olup olmayacağını da bilemiyorum.

TUR YILDIZ BİÇER (Devamla) – Bakın, izin verirseniz çok memnun…

BAŞKAN - Siz söyleyebilirsiniz, dinletmeye gerek yok, ben size söz verdim.

TUR YILDIZ BİÇER (Devamla) - Ben konuşuyorum videoda.

Teşekkür ederim Başkanım.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Sizi dinlemek isteriz sizi, konuşmacı olarak.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Böyle bir usul yok Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Burada sözlü olarak konuşabilirdiniz veya da yazılı olarak verseydiniz Sayın Biçer.

(Hatibin elektronik cihazla bir ses kaydı dinletmeye devam etmesi)

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Makineyi değil de hatibi dinlemek isteriz.

BAŞKAN - Sayın Biçer, lütfen…

TUR YILDIZ BİÇER (Devamla) – Peki, tamam.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Sayın Başkan, makineyi değil hatibi dinlemek istiyoruz.

TUR YILDIZ BİÇER (Devamla) - Devam… Bitiyor zaten.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkanım, İç Tüzük’te böyle bir usul yok.

BAŞKAN – Sayın Biçer, lütfen siz sözlü olarak ifade eder misiniz söyleyeceklerinizi, ben size söz verdim.

Buyurun.

TUR YILDIZ BİÇER (Devamla) – Sayın Başkan, sayın vekillerim; ülkemizde sağlık politikası önce bireyi, sonra aileyi, sonra da toplumun her kesimini maddi ve manevi yönden tahrip eden bir noktaya doğru hızla ilerliyor. Bu saydıklarım içinde ciddi bir kesimi de hepatit C hastaları ve onların çevresindekiler oluşturuyor. Hepatit C tedavisinde kullanılan yeni kuşak antiviral ilaçlar 2015 yılında Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılmasına rağmen Sosyal Güvenlik Kurumunun ödeme listesine hâlâ alınmamıştır. Ülkemizde görmezden gelinen ve sayıları her geçen gün artan 35 bin kayıtlı hepatit C hastası var. Bu sayı sizlere çok küçük gelebilir ama acı, rakamlarla açıklanamayacak kadar büyük aslında. Ülkemizde hastalığını bilmeden yaşayan 500 bin civarında hepatit C hastası var. Bu, hepatit C ile yaşayan 500 bin kişide karaciğer sirozu ve karaciğer kanseri gelişebilir demek. Hepatit C hastalığının göz ardı edilen dramatik bir yönü daha var: Hastalığın fark edilmesinden sonra kişi toplum tarafından tamamen soyutlanıyor. Sosyal bir sorun hâline gelen bu durum birçok aileyi olumsuz yönde etkiliyor ve boşanmalar ortaya çıkıyor. Hepatit C hastaları evlerinde, iş yerlerinde, okulda, sokakta rahat hareket edemez hâle geliyorlar. Gündelik hayatın, iş hayatının içinde arkadaşa, eşe, çocuğa ve diğer bireylerine karşı bir kabul edilme savaşı veriyorlar. Bu yüzden, hastalıklarını çok fazla insana bulaştırma riskini de taşıdıklarını fark edemiyorlar. Bu da ülkemizde hastalığın yayılmasına ve sorunun büyümesine neden oluyor. Yeni kuşak antiviral olarak isimlendirilen bu ilaçların bir kutusu 40 bin TL. Tam bir kür için 3 kutu ilaç kullanmak gerekiyor, toplamda tedavinin gideri 120 bin TL oluyor. Sosyal Güvenlik Kurumu bu ilaçların bedelini ödemiyor ancak hastalık siroz nedeniyle karaciğer nakline ya da karaciğer kanseri evresine geldiği zaman tedavi giderlerini karşılıyor. İşin trajikomik olan yanı, Sosyal Güvenlik Kurumunun karaciğer naklinde ödediği miktarın 110 bin TL, artı hastanın yaşadığı her yıl başına 20 bin TL; karaciğer kanserinde ise toplamda 150 bin TL olması. Sağlık Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu vatandaşımızın sağlıklı yaşam hakkını hiçe sayarak tamamen tasarruf boyutuyla bakmakta. Buradan Sağlık Bakanımız Sayın Müezzinoğlu’na ve Hükûmetin sağlık politikasını yürütenlere sesleniyorum. Devlet daha fazla gecikmeden ve ek düzenleyici engeller koymadan, 500 bin hepatit C’li vatandaşımızın sofosbuvir dâhil…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TUR YILDIZ BİÇER (Devamla) - …diğer yeni ilaçlara ulaşmasını sağlamak üzere acil olarak hareket geçmelidir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Biçer.

TUR YILDIZ BİÇER (Devamla) – Binlerce hastayı aylarca, yıllarca bekleten bıktırıcı bürokratik kurul toplantıları yerine, hasta için hayati önemde olan bu ilaçların ödemesi devlet tarafından yapılmalıdır.

BAŞKAN – Sayın Biçer, teşekkür ederiz, süreniz bitti.

TUR YILDIZ BİÇER (Devamla) – Genel Kurula saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

FUAT KÖKTAŞ (Samsun) – Sayın Hatip, bize alet dinletene kadar bunları anlatsaydın ya.

TUR YILDIZ BİÇER (Devamla) – Eğer dinleme nezaketinde bulunsaydınız videodaki de benim sesimdi ve görseller daha çarpıcıydı.

Çok teşekkür ediyorum dinlediğiniz için.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Biçer.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/540) esas numaralı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinde geçen "yedi yıl içerisinde" ibaresinin "beş yıl içerisinde" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ruhi Ersoy (Osmaniye) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Osmaniye Milletvekili Sayın Ruhi Ersoy konuşacak.

Buyurun Sayın Ersoy. (MHP sıralarından alkışlar)

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; AR-GE üzerine yapılan bu tartışmayı hayırlı bir çalışma olarak buluyoruz öncelikle. Bu konuda da olumlu görüşümüz olmakla beraber, birtakım tavsiyelerimiz olacak, bunlara dikkat edilmesi tarafımızca, grubumuz tarafından da önemle istirham edilir.

Özellikle, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanımız, TÜBİTAK Başkanımız buradalar, “Türkiye’deki bilim politikası eşittir pozitif bilimler ve teknoloji” olarak algılayan anlayıştan bir kere kurtulmak gerekiyor. Bilim, aynı zamanda sosyal bilimdir. 19’uncu yüzyılın pozitivizm anlayışında ortaya çıkan seküler aklıyla pozitif bilimler çok gelişmiş ama sosyal bilimler metodoloji olarak pozitif bilimlerin taklidinde kaldığı için kendine ait bir üslup geliştirememiş. Türkiye’de, Türk üniversitelerinde bugün çok hatırlı, güzel bölümler var fakat bölümler tezlerini, akademik çalışmalarını ve çıktılarını “Toplumun hangi sorununa çözüm üretti acaba?” diye istatistik çalışma yaptığımızda sağlıklı cevaplar alamıyoruz. İlim, hikmet olup raflarda sınırlı kalıyor, akademik çalışma ve bilimsel çalışma yapanlara unvan veriyor ama hizmet olup eyleme dönme noktasında büyük bir problem yaşıyor. Dolayısıyla, bugün itibarıyla Bilim ve Teknoloji Bakanımıza ve TÜBİTAK Başkanımıza pozitif bilimlerle eş zamanlı olarak sosyal bilimlerin de bilim programı içerisinde toplumsal sorunlara ve taleplere çözüm üretebilir bir hâle gelebilmesini, tartışmasını teklif ediyoruz. Bu konuda gelişmiş ülkelerin yaptıkları işlere bakarsanız -çeşitli vesilelerle oralarda çalışan sosyal bilimci arkadaşlarımız var- yani dünya politikalarını, emperyal politikalarını belirlemek için antropolojiyi, folkloru, Türkoloji’yi nasıl kullandıklarını ve beraberinde nasıl bir kültür programı yaptıklarını görürler.

Bir başka husus, bilim için zeminin, ortamın ve bilim adamı profilinin ortaya çıkması için toplumda genel anlamda adanmış insan hikâyeleri profilleri sorunumuz var. Dün, Sayın Cumhurbaşkanı öğretmen atamalarında, adanmış insan hikâyelerinin olması için göreve giden arkadaşların bölgede kalmasını tavsiye ediyor ama uygulanan siyasi program ve Hükûmet politikası köşe dönmece ve kısa süreçte müteahhitleşmeyi teşvik ettiği ve akademik anlamda çalışma yapanların dahi çalışmasını bırakıp zengin olma mücadelesine girdikleri bir ortamı da beraberinde getiriyor. Yani Hükûmet olarak ortaya koyduğunuz çalışmalarda değer üretmiş bilim, sanat insanlarının, değer üretmiş fikir insanlarının çocuklarını siyaseten listelerinize alıp Meclise taşımanız yetmiyor, onların ürettikleri bilimsel çalışmaları, sanat ve felsefe tartışmalarını politik dile dönüştürebilecek fikir hürriyetini tartışabilecek bir programa getirmek gerekiyor.

Evet, sosyal bilim liselerinin açılmasını, sosyal bilim merkezli bir üniversitenin kurulmasını hayırlı işler olarak gördük onlara verilen isimlendirmeler dâhil. Ama, ne oldu? Bu ülkede bir sosyal bilim üniversitesi vardı. Sosyal bilim liselerinin akıbeti ne oldu? Bu ülkenin zeki, çalışkan, dereceli çocuklarının tamamı fen lisesi tercih edebilir noktadaydı. Şimdi, biz aynı zamanda bu Parlamento grafiğinde de ve Türk siyasetinde de, devlet aklında da sosyal bilimde zeki çocukların okuması ve disiplinler arası yaklaşımlarla konulara yaklaşmasının ülkemizin sorunlarını çözme noktasında çok daha hayırlı işler yapacağını düşünüyoruz ve özellikle bu yasada yedi yıldan üç yıla çekilmesi meselesini genç bilim insanlarını teşvik olarak, iyi bir çalışma olarak görüyoruz. Fakat üniversitelerde var olan 50/d sorunuyla ilgili iyileştirme girişimlerinin devamını sadece üniversite yönetimlerine bırakmayarak inisiyatifi üniversite yönetimlerinden alıp akademik çalışma yapan 50/d’li öğrencilere kadro imkânlarının da –kendilerine- temin edilebileceğini ifade etmemiz lazım.

Bir de çekinmeyelim, bendendir değildir ayrımını yapmayalım, bilimsel birikimi olan, özellikle sosyal bilimsel birikimi olan, değer üreten insanları -sizden olmasa da görüşleriyle- ortamlara davet edip onlardan istifade edelim. Başka Türkiye olmadığını, Türk kültürünün ve Türk-İslam medeniyetinin bu manada estetik ve ince işçiliğini yapan çok değerli milliyetçi entelektüellerin varlığını hatırlatır, bu kapsamdaki çalışmaları yaparken bu birikimi işe koşma noktasında taassup sahibi olmadan millete hizmette Milliyetçi Hareket Partisi her zaman için hazırdır fakat bunları siyasal alanda istismar malzemesi yapmanın da çok ötesinde düşünmektedir diyor, huzurunuzdan saygıyla ayrılıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 97 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinde yer alan “üç yıl” ibaresinin “dört yıl” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Behçet Yıldırım (Adıyaman) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Adıyaman Milletvekili Sayın Behçet Yıldırım konuşacak.

Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Başkan, bu arada size geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.

BAŞKAN – Çok teşekkür ederim.

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) – Çok şanslısınız çünkü iyi bir tedavi süreci yaşadınız, birkaç yıl sonra bu güzel tedaviyi göremezsiniz.

BAŞKAN – “Bu güzel…”

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) – Tedaviyi, bu güzel tedaviyi göremezsiniz çünkü tıpta kalite gittikçe düşüyor.

BAŞKAN – Hiç kimse hastalanmasın, hiç kimse dermansız dert yaşamasın.

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) – İnşallah, inşallah.

Evet, korkarım bu gidişle, bu anlayışla iyi hekim yetişmesi güçleşecek, özellikle üniversitelerde, araştırma hastanelerinde, devlet hastanelerinde gün geçtikçe kalitenin düştüğü bir gerçek.

Söz aldığım 3’üncü madde şöyle: “Doktora Sonrası Araştırma: Doktora ile tıpta, diş hekimliğinde, eczacılıkta ve veteriner hekimlikte uzmanlık veya sanatta yeterlik eğitimi sonrasındaki yedi yıl içerisinde bir yükseköğretim kurumunda azami üç yıl süre ile gerçekleştirilen araştırma yoluyla deneyim kazanımıdır.”

Şimdi, bunun özü, kaynağı YÖK’e dayanıyor arkadaşlar. Her kesimin, hepimizin sürekli eleştirdiği YÖK’e yama şeklinde bir bent eklenmiş. Son söyleyeceğim cümleyi başta söyleyeyim: Gelin, hep beraber eleştirdiğimiz bu faşist 12 Eylül Anayasası’nı, YÖK'ü, Yüksek Seçim Kurulunu kaldıralım; yerine özgür, çağdaş, insan haklarına saygılı bir anayasa yapalım. YÖK'ün de üniversitelerimizin de bilim adamlarımızın da üniversite çalışanlarının da öğrencilerin de bilimin de önünü açalım, ufuklarını genişletelim diyorum. Herkes özgürce ilimlerini yapsın, araştırmalarını yapsın, fikirlerini savunsun diyorum.

Daha önce yarı özerk olan üniversiteler bugün tek elden yönetilmektedir. Rektörlük seçimleri yapılıyor; liyakate bakılmaksızın, aldığı oya bakılmaksızın, iktidara yakın, biat edenler rektör olarak atanmaktadır. Örneğin, İstanbul Üniversitesi rektörlük seçimlerinde iki dönemde de en fazla oyu alan, gerçek bir bilim adamı Profesör Doktor Raşit Tükel 2 defa en fazla oyu almasına rağmen atanmamıştır, yerine başkaları atanmıştır. Bu sadece bir örnek. Rektör adayları sarayın ve iktidarın gözüne girmek için torpil peşinde koşuşturmakta, seçilince de yerlerini pekiştirmek için iktidarın ve sarayın emir kulu hâline gelmektedir. Geçen ay barış, kardeşlik, özgürlük adına basın açıklaması ve yürüyüş yapan Malatya İnönü Üniversitesinde 100’ün üstünde öğrenci Rektörlüğün keyfî uygulamasıyla okuldan uzaklaştırılmıştır. Yine, saray tarafından atanan bu rektörler kendi zihniyetine yakın kişilere pozitif ayrım yapmakta, dolayısıyla rektörleriyle anlaşamayan birçok öğretim görevlisi çeşitli baskılardan bıkarak işinden ayrılmakta, bu kıymetli bilim adamlarımız ya özel sektöre ya da istemeye istemeye daha periferideki bir üniversiteye gitmek zorunda bırakılmaktadır.

Bilim adamı toplumun aynasıdır. Bir tek kendi branşıyla yetinmemeli, toplumsal olaylara refleks göstermelidir. Aydın insan olmanın bilinciyle halk adına, toplum adına hareket etmeli, görüşleri topluma ışık tutmalıdır. İktidar da, toplum da bu görüşlerden, bu bilim yuvalarından yararlanmalıdır diyorum. Ama, biz ne yapıyoruz, daha doğrusu iktidar ne yapıyor? Şu an ülkemizde yaşanan bu kaotik ortamdan çıkmak adına birlik, beraberlik, kardeşlik, barış isteyen, çatışmalı ortamın sona ermesi için çağrı yapan akademisyenlerimizi âdeta bir linç kampanyasıyla karşı karşıya bırakıyor, tehdit ediyor, hakaret ediyor, işlerine bile son verebiliyor.

21’inci yüzyılda bilim adamlarını hiçe sayan, “Her şeyi ben bilirim, ben karar veririm.” diyen, tek adam olma hevesleri olan bir siyasi iradeyle karşı karşıyayız. Bu anlayışla nasıl çağdaş, özgür, yeni bir anayasa yapacağız? Saray ne derse o olur. Sorgulamayan, eleştirmeyen Meclis çoğunluğunu elinde bulunduran bir iktidarla nasıl çoğulcu bir anayasa çıkaracağız kuşkuluyum, inşallah yanılırım ben diyorum.

Dün bu yasa maddelerini çıkaracaktık ama sırf “evet” veya “hayır” demek için burada bulunan milletvekili arkadaşlarımız Genel Kurula SMS’le çağrılıyor. Sanırım, dün akşam bu SMS’lerde bir yanlışlık oldu, kendileri buraya gelemedi, dün görüşülmesi gereken yasaları bugün görüşüyoruz.

Gelelim kendi mesleğimle ilgili çarpıklığa: Tıp fakültelerine bakıyoruz, temel bilimler çökmüş, yeterli yetişmiş eleman yok, yeterli eleman yok; kadavra yok, maketler üzerinden eğitim yapılıyor, mantar gibi tıp fakülteleri türemiş. Adıyaman’da mesela, altyapı yok, doktor yok, preklinik dediğimiz temel bilimlerde bir tane öğretim görevlisi, doktor yok; bunun yerine veterinerlerle, biyologlarla sürdürülüyor. On yedi yıl çalıştığım çocuk hastanesinde 1 profesör, 3 yan dal uzmanı ve 3-4 yardımcı doçentle idare edilmeye çalışılıyor.

Sürem azalıyor, onun için bazı yerleri geçmek zorundayım. Dün Sağlık Bakanlığı bütçesi görüşüldü. Eğer bir ilçemizde, Cizre’de bir binanın bodrum katında onlarca yaralı sivile ambulans gönderemiyorsak, gönüllü hekimler için oraya bir koridor açamıyorsak ben bu bütçeyi ne yapayım, halk bu bütçeyi ne yapsın?

Herkese saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN - Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Kâtip üyeler arasında anlaşmazlık olduğundan elektronik cihazla oylama yapacağız.

Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

4’üncü maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1/540 esas numaralı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinde geçen "ilk üçe" ibaresinin "ilk beşe" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                           Emin Haluk Ayhan                                   Zühal Topcu

                      Hatay                                                Denizli                                               Ankara

                  Celal Adan                                         Ruhi Ersoy                                        Mustafa Mit

                    İstanbul                                            Osmaniye                                             Ankara

                 Nuri Okutan

                     Isparta

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 97 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinde yer alan "ilk üçe giren" ibaresinin "ilk ona giren" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            İdris Baluken                                    Mahmut Toğrul                             Mehmet Emin Adıyaman

              Diyarbakır                                          Gaziantep                                               Iğdır

              Hüda Kaya                                      Behçet Yıldırım                                      Erdal Ataş

                İstanbul                                            Adıyaman                                            İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 97 sıra sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinde geçen "ilk üçe giren" ibaresinden sonra gelmek üzere ", onur, teşvik ve jüri özel ödülü alan" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                 Kazım Arslan                                     Tahsin Tarhan                                      Didem Engin

                     Denizli                                              Kocaeli                                              İstanbul

                  İrfan Bakır                                          Akif Ekici                                                 

                     Isparta                                             Gaziantep                                                 

BAŞKAN – Okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Isparta Milletvekili Sayın İrfan Bakır konuşacak.

Buyurun Sayın Bakır. (CHP sıralarından alkışlar)

İRFAN BAKIR (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sözlerime başlamadan önce son iki günde 9 şehit vermemizin üzüntüsünü, acısını hep birlikte yaşıyoruz. Sadece ana ocaklarına değil bizlerin yüreğine de ateş düşmekte. Şırnak, Cizre ve Sur’da şehit olan asker, polis ve memurlarımıza Allah’tan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı diliyorum.

97 sıra sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Öncelikle, tasarının hazırlanmasında emeği geçen, ülkesi için çalışan, başka hiçbir amaç gütmeyen, tamamen eğitimde, bilimde ve ilimde bir adım daha nasıl ileriye gidebilirizin planlarını yapan ve uygulamaya çalışan arkadaşlarıma emeklerinden dolayı teşekkür ederim.

Bizde yapılan hiçbir hizmete hasetlik olmaz, sonuçta hepimiz ülkemiz için çalışmaktayız, en azından ben böyle düşünüyorum. Konuşmamın başında belirtmek isterim ki, Türkiye Cumhuriyeti için yapılacak her bir olumlu çalışmanın destekçisi, milletimiz için olumsuz gördüğümüz her şeyin de karşısında olacağız.

Yasalaşmak üzere olan kanun tasarısına gelirsek: Öncelikle Sayın Bakan Fikri Bey’e Komisyon toplantılarındaki yapıcı ve uzlaşmacı tavrından dolayı teşekkür etmek gerek. Ancak 33 maddeden oluşan ve görüşülmekte olan kanun tasarısının -yanlış hatırlamıyorsam- 2 ya da 3 tane maddesi oy birliğiyle Komisyonda kabul edilmiştir, diğerleri oy çokluğuyla iktidarın isteği doğrultusunda sonuçlanmıştır. Biz isterdik ki, tüm maddelerde mutabık kalınsın, anlaşmaya varılsın. Eminim ki, o zaman ülkemiz için çok daha olumlu sonuçlar elde etmiş oluruz. Umarım ki, bundan sonra ülkemiz için alınacak kararlarda sadece iktidarın dediği değil muhalefetin de söyledikleri dikkate alınır. Çünkü o zaman, inanın, belli bir kesimin değil tüm vatandaşlarımızın yararına sonuçlar elde edilecektir. Hele ki birliğe, beraberliğe en ihtiyaç duyduğumuz bu zamanlarda bunun önemi büyük. Bir ülkenin gelişmesinde, ekonomisinin büyümesinde, buna bağlı olarak refahının artmasında günümüz koşullarında AR-GE’nin önemi kaçınılmazdır. AR-GE’ye yapılacak olan mantıklı, öngörülü yatırımların mutlaka karşılıkları fazlasıyla alınacaktır. Gerek kamunun gerek özel sektörün AR-GE yatırımlarına, yüksek teknolojiye ve markalaşmaya zaman ve emek harcaması, bu yatırımlara yönelik teşviklerin artırılması ülkemizde istihdam, üretim, sanayileşme ve hizmetler sektörü bakımından önemli adımların atılmasını sağlayacaktır.

Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak mantıklı politikalar sonucunda oluşturulacak bu yatırımların, ülkemize sağlayacağı faydaların bilinci içerisindeyiz ve üzerimize de düşen her türlü görevi yapmaya hazırız.

Seçim bildirgemizde de büyük önem verdiğimiz üretime, tasarıma ve AR-GE’ye yapılması gereken teşviklerin artırılması konusu bizlerin bu konuya verdiği önemin bir göstergesidir.

Bunun yanında, Cumhuriyet Halk Partisi olarak geliştirdiğimiz olduğumuz tüm politikalarda her zaman gerçekçi ve öngörülebilir olmaya özen gösterdik. Halkımızı yanıltıcı, yanlış, gerçeklikten ve ulaşılabilirlikten uzak hiçbir vaatte bulunmadık.

Yapılacak olan AR-GE alanındaki tüm yatırımların kalıcı olması ve faydasının sürdürülebilir olması için üniversite-sanayi-devlet iş birliği kapsamlı modelin uygulanması gerektiğini savunuyoruz. Çünkü bilim ve teknoloji üretmek için öncelikle sağlıklı işleyen bir eğitim sisteminin olması ve bu sistemde de bilim üretecek bireylerin yetiştirilmesi gerekmektedir.

Evet, değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan 97 sayılı Kanun Tasarısı’ndaki çoğu maddeye grubumuz olarak katılmakla birlikte, aslında gerçekçi, yapısal bir reform içermediğini maddeleri okuyunca görebiliyoruz. Bunun sonucunda ülkemizin bilim ve teknoloji alanında küresel rekabet içerisinde önümüzdeki yıllarda girmesi mümkün görünmemektedir. Çünkü yakın geçmişe baktığımızda izlenen politikalar sonucunda, bu kanun tasarıyla, AR-GE harcamalarının millî gelir içerisindeki payının yüzde 3 olacağı inandırıcılık taşımamaktadır. Daha geçtiğimiz yıl AR-GE harcamalarının millî gelir içindeki payı yalnızca yüzde 1,02 olmuştur. Bunun için konulacak hedeflerin gerçekçi, ulaşılabilir ve öngörülü olması gerekmektedir. Bu, yalnızca bu kanun tasarısı hakkında değil, tüm konularda olması gereken bir hedeftir.

Size 2015 yılı Avrupa Birliği Raporu’ndan bir ifadeyi söylemek istiyorum: “Türkiye'de Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve bağlı kuruluşları TÜBİTAK, KOSGEB ve Ekonomi, Kalkınma ve Maliye Bakanlıkları tarafından yürütülen birçok kamu destek programı yer almaktadır. Ancak söz konusu programlar kapsamlı bir çerçevede yer almamaktadır.” deniliyor. İşte bu kapsamı artırmak için bilime, eğitime, enerjiye, sanayiye, ticarete, esnafa, köylüye, çiftçiye, girişimcilere öğrenciye destek vermeli, onları teşvik etmeliyiz.

Hazır, teşvik konusuna değinmişken Isparta’mızın 2’nci teşvik bölgesinde oluşu sanayi, ticaret, enerji ve turizm potansiyelinin düşmesine ve gelişmekte geç kalmasına yol açmaktadır. Oysaki Isparta ilinin ticaret, enerji, ulaşım, sanayi ve turizm potansiyeli konumu gereğince yeteri kadar iyidir. Ancak, yeterli teşviklerin yapılmaması, yatırımların azalmasına yol açmıştır. Her geçen gün sanayideki, ticaretteki, turizmdeki umudumuzu kaybediyoruz. Biz Isparta’nın bir an önce 4’üncü ya da 5’inci teşvik bölgesine geçirilmesini talep ediyoruz. Bu konuyu yazılı bir soru önergesi olarak da sormuştuk. Ancak henüz ilgili bakanlıktan cevap alamadık. Bu konuya da dikkat çekmek istiyor, bu hususta daha hassas ve eşit olmanızı temenni ediyorum.

Şimdiden, görüşülmekte olan kanun tasarısının ülkemize ve tüm vatandaşlarımıza hayırlı olmasını diliyor, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakır.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 97 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinde yer alan “ilk üçe giren” ibaresinin “ilk ona giren” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İdris Baluken (Diyarbakır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Erdal Ataş konuşacak.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

ERDAL ATAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının tamamında olduğu gibi bu maddede de esas olarak reformla eğitimi ve araştırma, geliştirmeyi ilerletme, onun sorunlarını çözme yönünde bir girişim yok. Burada da sadece iyileştirme ve küçük destekler çerçevesinde bir bakış açısı söz konusu. Maddede sadece eğitim alanındaki mevcut sorunları çözmek, bunlara köklü çözümler getirmek, aynı zamanda araştırma, inceleme ve geliştirmede bu toplumun önünü açmak yerine, işte, ilk 2 tane, 3 tane insana destek verme ve bunları ilerletme, teşvik etme üzerine bir anlayış söz konusu. Bu, hem toplumun ilerletilmesi, araştırma, inceleme ve bilimsel geliştirmelerde hem de eğitimde genel olarak toplumun geliştirilmesini sağlayamaz. Eşitsizlikçi, yani eşitsiz olan bu yaklaşımın devam ettirilmesi hâlinde coğrafyamızda hem bilimsel alanda çalışma yürüten insanların önü engellenmiş olacak hem de bu insanların önemli oranda beyin göçüyle bu ülkeden ayrılmalarına neden olmuş olacak. Eğitim alanında, yani genel bu 3 tane yarışmacıya sunulacak olan avantajlar ya da destek, aslında bütün öğrencilerin yani eğitim alanında bulunan bütün insanların sorunlarını çözebilecek temele sahip olan bu coğrafyamızda maalesef iktidarlar tarafından bir şekilde işletilmeyerek öğrenciler arasında ve eğitimciler arasında eşitsizlik, haksızlık devam ettiriliyor.

Sınav sistemi, mesela, önemli bir problemdir. Bunların ortadan kaldırılması, yarışmaların ortadan kaldırılması, insanların tümünün bilimsel araştırmalara teşvik edilmesi gerekirken, yine, aynı şekilde, eğitim alanında insanların tümünün sınavsız bir şekilde, parasız bir şekilde, bilimsel temelde eğitim yapabileceği yasalar geliştirmek yerine, yine aynı şekilde, üniversiteler üzerinde, araştırma birimleri üzerinde var olan siyasal baskıyı, 12 Eylül faşist Anayasası’nın sonuçlarından biri olan bu kurumu, YÖK’ü, ortadan kaldırmak yerine, 2-3 tane insanın desteklenmesi uğruna eğitim alanındaki mesele engellenmektedir.

Sadece bununla da kalınmıyor. Eğitim alanında parayla, sınavla, diğer engellerle insanlar engellendiği gibi mevcut var olan yasalar da uygulanmıyor. Yani bu çerçevede de önemli haksızlıklar söz konusu. 3 tane insanın sorununu çözmek, onları desteklemek, onları ilerletmek adına, söylenen ya da geliştirilmek istenen, yapılmak istenen bu düzenlemenin yapıldığı bu zaman dilimi içerisinde Kürt illerinde yüz binlerce öğrenci sınavlara girememekte, yükseköğrenime kendisini kaydettirememekte ya da bu tür sınavlara girse bile önemli bir eşitsizlikle bu sınavlarda eğitim dışı, araştırma dışı bırakılmaktadır.

Sadece bu da değil, diyelim ki bu 3 tane insan desteklendi ve bu insanlar gitti, bilim insanı oldular, bu noktada da önemli problemler var. Akademisyen olanlar ya konuşamıyor ya da bu ülkenin sorunlarına yönelik en küçük bir meseleyi dile getirdiklerinde hapisle, saldırıyla, baskıyla, linç girişimiyle, küfürlerle karşı karşıya kalıyor. Böyle bir gerçeklik içerisinde 3 tane insanın desteklenmesi, milyonlarca öğrencinin, binlerce akademisyenin bu meselenin dışında bırakılması gibi bir durum söz konusu.

Aynı şekilde, araştırma ve inceleme meselelerinde de genel olarak uygulanan bu politika sadece küçük bir sermaye kesiminin ihtiyaçlarını çözebilecek, işte, eğitimli insanların yaratılması üzerine şekilleniyor. Eğitim alanının neredeyse tamamı bir şekilde rant alanına çevrilmiş ve eğitim paralı hâle getirilerek Türkiye’de insanların parasıyla insanlar sömürülüyor ve eğitim hakkı gasbediliyor.

Bu meseleyi şöyle çözebiliriz; parasız, bilimsel, ana dilde eğitim meselesi gündeme getirilerek. Bu ülkede sadece askeriyeye yatırılmış olan gelirlerin çok küçük bir bölümüyle bu ülkede üniversiteler, araştırma enstitülerinin tümü geliştirilerek bu ülkedeki tüm insanların eğitimden hem parasız olarak yararlanması sağlanmış olacak hem eşit çerçevede eğitim alması sağlanmış olacak hem de coğrafyamızın ve dünyadaki insanlığın ilerletilmesinde, bilimsel gelişmelerde, çalışmalarda insanların daha aktif rol alması sağlanmış olacak. Bu yapılmadığı sürece yapılan bu düzenlemeler sadece bu Meclisin de geçiştirme temelinde yapmış olduğu bir oyalanmanın ilerisine gidemez.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ataş.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/540) esas numaralı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinde geçen “ilk üçe” ibaresinin “ilk beşe” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Zühal Topcu (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Ankara Milletvekili Zühal Topcu konuşacak.

Buyurun Sayın Topcu. (MHP sıralarından alkışlar)

ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; insana yapılan yatırımın en önemli yatırım olarak kabul edilmesi lazım. Belki dillerde kabul ediyoruz ama bunu zihinlerde ve eylemlere dönüşme hâlinde pek kabul ettiğimizin göstergeleri şu anda yok ondan bahsetmek istiyoruz. Çünkü bir ülkenin geleceğini belirleyen ve sürdürülebilir kılan insana yapılan yatırımdır ama on dört yıllık iktidara baktığımızda artık öğrencinin adının olmadığını görebiliyoruz, insanın adının olmadığını, telaffuz edilmediğini görebiliyoruz; öğretmenin adının olmadığını, eğitim sisteminden bahsedilemeyeceğini artık görebiliyoruz. Bunu nereden görüyoruz? Artık, her gün, eğitime yönelik, eğitime dair yapılan hem icraattan hem de söylemlerden bu sonuçlara varıyoruz çünkü yapılan eğitimin sonuçları artık diğer alanlarda telafisi mümkün olmayacak şekilde karşımıza çıkmaktadır. Çünkü bakıyorsunuz, şiddet boyutunda, toplumsal şiddette, eğitimdeki şiddette, kadına yönelik şiddette gerçekten istatistiki rakamların dikkate değer bir şekilde arttığını görebiliyoruz. Uyuşturucu kullanımında insanların nasıl, o çocukların nasıl telef edildiğine hepimiz şahidiz. Eğer gerçekten insana yatırım yapılsaydı, eğitim insan odaklı olsaydı durum çok daha farklı olabilirdi ve bir ülkeyi kalkındıracak olan ve bu kalkınmayı da sürdürebilecek olan insana yapılan yatırımdır ama eğitim sistemi içerisinde öğrencilerin nasıl telef edildiklerine hepimiz şahidiz.

Bir örnek vermek istiyoruz üniversite sınavlarından. Üniversite sınavlarına giren öğrencilerin yaptıkları netler açısından olaya baktığımızda, 2010 yılında Türkçe ortalaması 21,5 iken 2015 yılında bu, 15,5 ortalamaya düşmüştür yani 15 soru yapıyorlar doğru olarak. Matematik ortalaması 11; 2010 yılında, 2015’te 5,2. Sosyal bilimler ortalamasına baktığınızda, 2010 yılında 12, 2015 yılında 10 ortalama. Şimdi, o zaman soruyoruz: Hangi insan odaklı eğitimden bahsediyorsunuz? Yani hangi öğretmen odaklı eğitimden bahsediyorsunuz ve hangi gelecekten bahsediyorsunuz? Şu anda, özellikle, öğrencilerin zorlanarak girdikleri, ana babaların perişan olduğu, o TEOG sınavlarının şu andaki durumuna baktığımızda içler acısı. Soruların çalındığı, soruların yanlış hazırlandığı bir sistemde hangi yetenekli öğrencilerden, hangi katma değer üretiminden bahsedebilirsiniz. Şu anda derece yapılarak girilen Anadolu liselerinin son sınıflarında, bilmem işte, 11’inci sınıflarında sınıflar boşalmış durumda. Artık eğitim bitmiştir, öğrenciler temel liselere kaymışlardır, açık liselere geçmişlerdir. O zaman hangi kaliteden bahsediyorsunuz, hangi katma değerden bahsediyorsunuz.

Doğu Anadolu’da şu anda eğitim yapılmıyor. Biz zamanında bu kürsülerden sürekli olarak bağırdık, dedik ki: “Doğu Anadolu gidiyor. Teröristler özellikle sabote ediyorlar. Okullarda İstiklal Marşı okunmuyor. Özellikle teröristler okullara gidip terör propagandası yapıyorlar. Eğitim bitmiş durumda. “Sözde Kürtçe okullar açıldı.” dediğimizde, burada Sayın Millî Eğitim Bakanı “Haberimiz yok.” dedi. Şu andaki gelinen duruma baktığınızda nasıl izah edeceksiniz? Bunların bir sorumlularının olması lazım, hesap vermesi lazım. Akşamdan sabaha kalkıp da “Biz bunu değiştiriyoruz, şu anda artık güvenlik politikaları uyguluyoruz, terörle mücadele ediyoruz, bitene kadar da edeceğiz.” demenin aslı yok artık. Zamanında yapmanız lazımdı, yapmadıysanız da hesap vermeniz lazım.

Her gün neredeyse 3-4 şehit geliyor. Bir evlat kolay yetişmiyor. Onun için, lütfen, lütfen bundan sonra artık bir tane bile şehide tahammülümüz kalmadı. Yazık, evlatlar gidiyor gereken tedbirlerin bir an önce alınması gerekiyor.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Topcu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

5’inci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/540) esas numaralı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 5’inci maddesinde geçen "izni" ifadesinin "onayı" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

        Emin Haluk Ayhan                         Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                           Muharrem Varlı

              Denizli                                                  Hatay                                                   Adana

           Yusuf Halaçoğlu                                  Fahrettin Oğuz Tor                                  Mehmet Erdoğan

                  Kayseri                                           Kahramanmaraş                                            Muğla

           Mevlüt Karakaya

                   Adana

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette olduğundan birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 97 sıra sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesi ile 2547 sayılı Kanun’un 58’inci maddesine eklenen fıkranın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"k)Üniversite sanayi işbirliği kapsamında araştırma ve geliştirme, tasarım ve yenilik projeleri ile faaliyetleri sonucunda elde edilen gelirler döner sermaye işletmesinin ayrı bir hesabında toplanır. Bu gelirlerden (b) fıkrası uyarınca yapılacak olan kesintiler de dahil herhangi bir kesinti yapılmaz. Bu kapsamda görev yapan öğretim elemanına ödenecek gelirin yüzde 85'i, herhangi bir vergi kesintisi yapılmaksızın ilgili öğretim elemanına ödenir. Ödenecek gelirin öğretim elemanı ile söz konusu proje ya da faaliyette görev alan kişiler arasında ne şekilde paylaştırılacağı yönetmelikle belirlenir. Kalan tutar, (b) fıkrasında belirtilen işler için kullanılır. Bu kapsamda değerlendirilecek proje ve faaliyetlere, öğretim elemanının müracaatı doğrultusunda, üniversite yönetim kurulunun izni ile karar verilir."

                 Kazım Arslan                                     Tahsin Tarhan                                       İrfan Bakır

                     Denizli                                              Kocaeli                                               Isparta

                Orhan Sarıbal                                      Zeynel Emre                                         Akif Ekici

                      Bursa                                               İstanbul                                            Gaziantep

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                 İdris Baluken                              Mehmet Emin Adıyaman                      Mahmut Celadet Gaydalı

                   Diyarbakır                                              Iğdır                                                  Bitlis

               Mahmut Toğrul                                      Hüda Kaya                                       Kadri Yıldırım

                   Gaziantep                                            İstanbul                                                Siirt

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önergeler üzerinde ilk konuşmacı Bitlis Milletvekili Mahmut Celadet Gaydalı.

Buyurun Sayın Gaydalı. (HDP sıralarından alkışlar)

MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; partim ve grubum adına, görüşülmekte olan Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım.

Değerli milletvekilleri, araştırma geliştirme, tasarım ve yenilik projeleri ile üniversite sanayi iş birliği faaliyetleri sonucu elde edilen gelirler döner sermaye işletmesinin ayrı bir hesabında toplanacak. Bu gelirlerden herhangi bir kesinti yapılmayacak. Bu kapsamda görev yapan öğretim elemanlarına ödenecek gelirin yüzde 85’i herhangi bir vergi kesintisi yapılmaksızın ilgili öğretim elemanına ödenecek. Kalan tutar yasada belirtilen işler için kullanılacak. “Bu kapsamda değerlendirilecek proje ve faaliyetlere, öğretim elemanlarının müracaatı doğrultusunda, üniversite yönetim kurulunun izniyle karar verilir.” diye bir ibare bulunmaktadır.

Bizler, burada, üniversite ve sanayi iş birliği alanında atılımları destekliyor, aynı zamanda üniversitelerden mezun olan kişilerin iş dünyası ve hayatına entegre olmaları ve de uzun vadede işsizlik sorununun çözümü boyutunda önemli ve gerekli buluyoruz. Fakat üniversitelerin birer ticarethaneye dönüştürülmesine ve bilgiyi ticarileştirme emelleriyle eğitim alanlarının metalaştırılmasına da karşıyız. Eğitim hizmetinin metalaşması genel olarak eğitimin içeriğinin dönüşmesine; bilimsel özgürlüğün, kurumsal özerkliğin ve demokratik işleyişin tamamen ortadan kalkmasına neden olmaktadır.

Ne yazık ki özerk araştırma kurumlarının yaşamasına izin verilmeyen bir ülke olma talihsizliğini yaşıyoruz. Üniversiteler, özgür düşünce ortamının olması ve araştırma ve geliştirme kapsamında yenilikçi fikirlerin oluşması gereken alanlardır. Devletin ve ona bağlı kurumların birer parçası olarak faaliyet sürdüren üniversiteler, uygulamadan ziyade birçok alanda sadece teorik bilgilerin hayat bulduğu, pratikte ise tamamen eksikliklerin yer aldığı kurumlar durumundadır. Öncelikle, üniversite ve ona bağlı özgün gelişimin sağlanması boyutunda uygulama alanlarının açılması gerekmektedir.

Bugün, özellikle, AKP Hükûmeti, iktidara geldiği günden bugüne kadar özel sermayeyi destekleyerek, koruyarak ve genişleterek toplumun her alanına yaymaktadır. Üretimden daha çok ticarete önem veren devlet anlayışı ve kamudan ziyade desteklenen özel sektörler, küresel boyutta meydana gelebilecek ekonomik dalgalanmaların çok fazla hissedildiği bir ülke yaratmış durumdadır. Özellikle, neoliberal politikalarla her türlü emek sömürüsü gerçekleşmekte, aynı zamanda dünya pazarlarında meydana gelen gelişmeler sonrası kâr güdüsüyle her türlü çabayı ve eforu sarf etmektedir.

“Araştırma” ve “geliştirme” sözlerine kavramsal nitelikleriyle bakıldığında “araştırma” için en gerekli nitelikler özgür, özerk ve eleştirel ortamın sağlanmasıdır; geliştirme ise bu ortamın tahsis edilmesinden sonra ortaya çıkacak olan sonuçtur. Özellikle, Hükûmet ve yetkililer, liselerden başlamak üzere, üniversite ve yüksekokullarda her türlü özgün ve eleştirel fikrin doğmasını engellemektedir. Bugünün Türkiyesi’nde her türlü fikir, bölücülük olarak algılanmaktadır. Akademisyenler örneğinde de bunu net bir şekilde gördük.

Bir başka husus ise bu gelişimin sağlanması konusunda ilkokuldan başlamak üzere, etkin ve tamamen uygulama ile görsele dayalı sistemin yaygınlaştırılması olmalıdır. Fakat, özellikle, hukuksuz sokağa çıkma yasaklarının sürdüğü illerde bırakın uygulamalı eğitimi, normal eğitimin bile verilmediği görülmektedir. Hükûmet, bilimi, aklı ve ona bağlı gelişimi öğretmenleri bölgeden çekerek mi destekliyor? En temel haklar arasında yer alan eğitim hakkının bile önü kesilerek mi küresel düzeyde ekonomik ve teknolojik gelişmeler meydana getirilecektir? Ya da vahşet bodrumunda mahsur kalmış insanlar kendi kaderlerine terk edilerek mi bilgi ticarileştirilecektir?

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gaydalı.

Şimdi aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde Bursa Milletvekili Sayın Orhan Sarıbal konuşacak.

Buyurun Sarıbal. (CHP sıralarından alkışlar)

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle 10 Ekim 2015’te Gar’ın önünde katledilen dostlarımın anıları önünde saygıyla eğiliyorum. Dün onların dördüncü ayıydı ama henüz bir çalışma yapılmadı, hukuken bir girişimde bulunulmadı.

Yine, tabii, kirli savaşta yoksul çocuklarımız ölmeye devam ediyor, siviller ne yazık ki mağdur oluyorlar. Bir an önce bu kirli savaşın bitmesi için daha fazla barıştan yana sesimizi yükseltmemiz gerektiğini ve bunun sorumluluğunun da Türkiye Büyük Millet Meclisinde olduğunu bir kez daha sizlerle paylaşmak isterim.

Tabii, Adalet ve Kalkınma Partisi, her alanda olduğu gibi bu alanda da öğretim üyelerine onurlu, insanca yaşayacağı bir maaşı vermek yerine, işte böyle özel sektörle ya da yapılan değişik çalışmalarla elde edilecek bir havuzla durumu idare etme yolunu seçmiştir. Tabii, öğretim üyeleri daha fazla ücret alsınlar; tabii, daha iyi yaşasınlar. Ama araştırma ve geliştirmeye verdiğiniz desteğin on üç yıllık sürecinin sonucunu sizlerle paylaşmak isterim.

Evet, birkaç gündür gündemde, halkımız kırmızı et yiyemiyor. Bakan açıklama yaptı. On üç yıldır tarım sektörünü, çiftçiyi, köylüyü, serbest piyasanın bir aracı yaptınız, ticarete konu yaptınız ama kırmızı et sorununu çözemeyince “Ya nerede öyle serbest piyasa?” dediniz, hadi geçelim onu “Biz kamuyuz, elimizde sopa var, dizginleriz bunu.” dediniz. Şöyle bir açıklama yaptı Bakan, diyor ki: “Kıyma 32 lira, kuşbaşı 34 lira. Karkas kesim 23,3 liradan kesilirse…”

Ne demek “karkas” biliyor musunuz? Bu, gelen bir canlı hayvanın kesildikten sonra kalan kısmı karkas denen kısım. İyi bakın buna: Bunun içinde kemik var, bunun içinde sinir var, bunun içinde damar var yani bir kıymaya konmaması gereken ürünler de var. Kemik, damar, sinir ve ısıdan kaynaklanan, buharlaşmadan kaynaklanan kayıpları çıkardığınızda insanca, sağlıklı bir gıda için şöyle bir kıyma çıkar ortaya. Bu kıymanın o 23,3 liraya kestiğiniz etten çıkabilmesi için yüzde 30 ilave etmeniz lazım. Bunun karşılığı ne demek, biliyor musunuz? 31,1 TL demek. Yani, kasap bize sağlıklı bir kıyma verebilmek için 31,1 liraya bu eti mal etmek zorunda. Hele bir de kuşbaşı istiyorsanız bunun maliyeti 35 lirayı geçiyor. Yani, Bakan tarım kökenli olmadığı için, muhtemelen üst yönetiminin de tarımla ilgili bir bilgi birikimi olmadığı için muhtemelen karkas etin ne olduğunu bilmiyor. Karkas etten siz kemiği çıkardığınızda yüzde 20 fire verir; ısıdan kaynaklanan kaybı çıkardığınızda yüzde 2 fire verir; damar, sinir vesaireyi çıkardığınızda yüzde 1 fire verir. Hadi, indirmek istiyorsunuz ya, indirmediğiniz o yüzde 8 KDV’yi de eklediğiniz zaman yüzde 31 ek maliyet gelir kasaba. Dolayısıyla, sizin 32 liraya kıymayı, 34 liraya eti verme şansınız yok. Ancak bir yerde verirsiniz, o da onlarca yıldır özelleştirdiğiniz et balık kurumlarında verirsiniz, o da dışarıdan getirdiğiniz Angus eti veya ithal eti verebilirsiniz. Başka, normal kasapta bu eti bu şekilde satma şansınız yok çünkü sorunu yaratan sizlersiniz, sorunu da çözme şansınız yoktur.

Son on yılda yaptığınız şeyi sizinle paylaşalım: Tam 300 bin ton et getirdiniz, 300 bin ton et, karkas et. Tam 4 milyon canlı hayvan getirdiniz; 2,2 milyon küçükbaş, 1 milyon 800 bin büyükbaş ve buna karşılık tam 4 milyar para ödediniz. İşte sizin AR-GE’niz, işte sizin bütçeniz, işte sizin üniversiteniz, işte sizin gelişmişliğiniz!

Evet, sorunu yaratanlar sorunu çözemezler. Sevgili Bakanı buradan uyarıyorum, meraları özelleştireceğine kaba yem sağlayarak hayvancılığı geliştirebilir.

Saygılar sunuyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.09

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.16

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

97 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerinde aynı mahiyetteki iki önergenin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

97 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/540) esas numaralı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 5’inci maddesinde geçen "izni" ifadesinin "onayı" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mevlüt Karakaya (Adana) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Adana Milletvekili Sayın Mevlüt Karakaya konuşacak.

Buyurun Sayın Karakaya. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, lütfen sessizliğimizi koruyalım.

MEVLÜT KARAKAYA (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan tasarının 5’inci maddesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Bu maddede 2547 sayılı Kanun’un 58’inci maddesine bir bent ekleniyor ve bu bentle üniversite-sanayi iş birliği artırılmaya çalışılıyor ve bu maksatla, bu kapsamdaki projelerle -araştırma geliştirme projeleri, tasarım ve yenilik projeleriyle- ilgili olarak öğretim üyelerine ödenecek ücretlerin ya da gelirlerin vergiden muafiyeti sağlanmaya çalışılıyor. Yani buradaki amaç, hedef döner sermayeler aracılığıyla üniversitelerde üretilen bilgilerin üretime aktarılması ancak şu soruyu da sormak lazım: Üretim nerede, Türkiye’de acaba üreten kaldı mı?

Bugünlerde et konusunu, et üretimi ve et piyasası fiyatlarıyla ilgili konuları hep birlikte takip ediyoruz. Diğer alanlarda, diğer sektörlerde de bir üretim kalmadı çünkü hakikaten bir avanta ekonomisi var. Hiç kimse üretimi artırmak ya da AR-GE yaparak üretimini daha ileriye götürecek bir çalışma içerisinde maalesef bulunmuyor çünkü imar rantından zengin olmak varken, uygulanan on dört yıllık ekonomi politikalarına baktığımızda sermaye transferlerinin olduğunu görüyoruz ve bunların sonuçlarına baktığımızda, üreten kesim için üretim yapmak, AR-GE yapmak gerçekten boşa yapılan bir uğraş hâline geliyor. Öncelikle bizim bu rant ekonomisini, avanta ekonomisini bir şekilde düzeltmemiz lazım.

Değerli milletvekilleri, bakın, 2002 yılında Türkiye’deki servet dağılımına baktığımızda, yüzde 1’lik kesim servetin yüzde 38’ine sahipken -ki yüzde 99’u yüzde 62’ye sahipti- 2014 yılında yüzde 38’den yüzde 54’e çıkmış. Servet dağılımında ciddi bir şekilde toplum aleyhine bir gelişme söz konusu, daha doğru bir ifadeyle kötüleşme söz konusu.

Bunu bir kenara bıraktığımızda, bakın, önümüze getirilen yasa tasarısına baktığımızda bu yasa tasarısında -komisyon raporlarını okudum, orada Sayın Bakanın ifadelerine baktım- Hükûmetin yapmayı planladığı, hedeflediği ifadeleri göremiyoruz.

Sayın Bakan, sayın milletvekilleri; bakın, burada, söz konusu maddenin (b) fıkrasındaki kesintilerin ortadan kaldırılacağı belirtiliyor ve “Bu kapsamda görev yapan öğretim elemanlarına ödenecek gelirin yüzde 85’i, herhangi bir vergi kesintisi yapılmaksızın ilgili öğretim elemanına ödenir.” deniyor. Her tarafı çok kötü kaleme alınmış maalesef. Üniversitelerden görüş alındı mı alınmadı mı, bu nasıl kaleme alındı bilemiyorum ama Hükûmetin bu yasama faaliyetleri çalışmaları sırasında, maalesef, bir karakteristik hâline getirdikleri “Dokundurmam.” şeklindeki uygulamalara da bir son vermek lazım diye düşünüyorum. Komisyon çalışmalarında da böyle, Genel Kurulda da böyle.

Buradaki ifade, aslında “ödenecek” ifadesini çıkararak doğru, amacına, hedefine ulaşabilecek bir ifadedir. Doğru kaleme alınmamıştır, yanlış bir şeydir. Ben bunu bugün de birkaç döner sermaye sorumlusuna okuttum, amaçlananı karşılamadığını, hatta farklı anlama geldiğini hepsi ifade ediyorlar. Onun için, burada, “ödenecek” ifadesinin mutlaka çıkması gerekiyor. Aksi takdirde, uygulamada, toplam elde edilen gelirlerin yüzde 85’i öğretim elemanlarına ödenmeyecek veya farklı oranlar yine üniversiteler tarafından belirlenecek, öğretim elemanına ödenecek olan tutarın da yüzde 85’i vergiden muaf biçiminde bir uygulamaya gidecek. Bunun önüne geçmek için daha burada fırsat varken hiç olmazsa bu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEVLÜT KARAKAYA (Devamla) - …“ödenecek” kelimesini aynı cümle içerisindeki iki “öğretim elemanı”, bir taraftan “ilgili” diğer taraftan “görevli” ifadesinin olmasına da hiç gerek yoktur.

Hepinize çok teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

6’ncı maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/540) esas numaralı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 6’ncı maddesinde geçen "ve ihtisas teknoloji geliştirme bölgesinde" ifadesinin "ve ihtisas teknoloji geliştirme bölgelerinde" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Emin Haluk Ayhan                                                   Mehmet Necmettin Ahrazoğlu

         Denizli                                                                          Hatay…

OKTAY VURAL (İzmir) – Önergeyi geri çekiyoruz.

BAŞKAN – Önerge çekilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 97 sıra sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesinde geçen “ve ihtisas teknoloji geliştirme bölgesinde" ibaresinden önce gelmek üzere “Organize Sanayi Bölgeleri'nde" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

              Kazım Arslan                                     Tahsin Tarhan                                      Didem Engin

                   Denizli                                              Kocaeli                                              İstanbul

                İrfan Bakır                                          Akif Ekici                                           Ali Özcan

                   Isparta                                             Gaziantep                                            İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 97 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 6- 25/10/1984 tarihli ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun geçici 20 nci maddesinin (1) numaralı fıkrası "4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununa göre teknoloji geliştirme bölgesinde ve ihtisas teknoloji geliştirme bölgesinde faaliyette bulunan girişimcilerin kazançlarının gelir veya kurumlar vergisinden istisna bulunduğu süre içinde münhasıran bu bölgelerde ürettikleri yazılım geliştirme ve sistem yönetimi şeklindeki teslim ve hizmetleri katma değer vergisinden müstesnadır." şeklinde değiştirilmiştir.

                   İdris Baluken                                  Mahmut Toğrul                             Mehmet Emin Adıyaman

                     Diyarbakır                                        Gaziantep                                               Iğdır

                     Hüda Kaya                                    Kadri Yıldırım

                       İstanbul                                              Siirt

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Mehmet Emin Adıyaman konuşacak, Iğdır Milletvekili.

Buyurun Sayın Adıyaman. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tabii, AR-GE çalışmaları esasen inovasyon süreçlerinin en önemli aşaması. Dolayısıyla, bir mal veya ürünün üretim süreci ve pazara, piyasaya sürülmesinin en önemli, hatta başlangıç noktası olan hiç kuşkusuz o mal ya da ürünün ya da o metanın öncelikli aşaması olan bilgi birikiminin oluşması gerekiyor. Tabii, bilgi birikiminin yoğunlaştığı ve oluştuğu alanlar da hiç şüphesiz üniversitelerdir. Dolayısıyla, genel anlamda, tüm hatiplerin dile getirdiği gibi, Türkiye’deki üniversitelerin eğitim düzeyi ortada. Ama, ben, özellikle Iğdır Üniversitesinin şu anda içinde bulunduğu koşulların bu AR-GE çalışmaları kapsamında huzura getirilen kanunun amacına uygun bir eğitim düzeyinde olmadığını belirtmek isterim.

Değerli arkadaşlar, Iğdır Üniversitesi 2008 yılında kurulmuş bir üniversite. Iğdır coğrafi konumu itibarıyla İran, Azerbaycan ve Ermenistan’la komşu olan, 3 ülkeyle komşu olan nadir bir ilimiz. Bu ilimizde kurulan üniversite 2008 yılından bu tarafa geçen süre içerisinde hâlâ altyapı sorunlarını, bina gibi fiziki sorunlarını halletmiş değil. Daha da önemlisi, bu üniversitemizde yeterli, nitelikli öğretim elemanı bulunmamaktadır ve kendisiyle aynı yıllarda kurulmuş benzer üniversitelerle âdeta farklı bir uygulamaya tabi tutulmaktadır. Yani, Iğdır Üniversitesi ismi itibarıyla üniversite olmakla beraber, aslında, İstanbul, Ankara gibi batı şehirlerindeki bir özel kolej düzeyinde bile bir eğitim düzeyine sahip değil.

Siyasal iktidarın lise mezunlarını salt “üniversite” adı altında apolitikleştirmek duyarsızlaştırmak ve dört beş yıllık gibi bir süreci kaybettirmek adına mantar üretir gibi her ilde üniversite üretmesi, üniversite kurması aslında “üniversite” kavramına, üniversiteden amaç edinilen bilginin oluşumuna uygun düşmemektedir.

2006 yılı itibarıyla Iğdır’la denk olan ve aynı yıllarda kurulmuş olan örneğin Osmaniye Üniversitesi eski rakamla 26 trilyon 600 bin, Ardahan Üniversitesi keza 26 trilyon 800 bin, yine Bayburt Üniversitesi 31 trilyon gibi bir bütçeye sahip; buna mukabil Iğdır Üniversitesinin bütçesi 17 trilyon. Yani denk üniversitelerle mukayese ettiğimizde, bu üniversitelerin bütçelerinin yarısı kadar bir bütçeye sahip ve bütçe ancak personel giderlerine yetmektedir.

Yine, daha da önemli bir konu: Özlük hakları Iğdır Üniversitesi tarafından ödenen, doçentlik ve yardımcı doçentlik… Doktora tezi yapan ama tüm özlük hakları Iğdır Üniversitesince karşılanan fakat batıdaki üniversitelerde doktoralarını ve doçentlik tezlerini hazırlayanlar bu süreç bittikten sonra Iğdır Üniversitesine dönmemektedir.

Yine, Iğdır Üniversitesi coğrafik konumu itibarıyla İran ve Azerbaycan gibi komşu ülkelerden maliyet itibarıyla Türkiye’deki hocalardan daha ucuz bir maliyete doçent ve profesör temin etmesine rağmen, Yükseköğretim Kurulu maalesef bu ilgili branşlarda bölüm açılmasına izin vermemektedir.

Dolayısıyla, üniversitelerde bilimin gelişmesine olanak sağlayacak altyapıyı, bilimin gelişmesine ve bu AR-GE ve inovasyon süreçlerine katkı sunacak o bilgi birikiminin oluşmasının temeli olan üniversiteleri geliştirmediğimiz sürece bu tür kanun tasarıları ancak birkaç üniversitede eğitim veren hocaların ve yine batıdaki sermaye sınıfının çıkarlarına yaramış olacaktır, yoksa ülke genelinde istenilen sonucu elde etmemize imkân vermeyecektir.

Teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Adıyaman.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısını arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 97 sıra sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesinde geçen “ve ihtisas teknoloji geliştirme bölgesinde” ibaresinden önce gelmek üzere “Organize Sanayi Bölgeleri'nde” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Ali Özcan (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Ali Özcan konuşacak.

Buyurunuz Sayın Özcan. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZCAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün gerçekten AR-GE’yle ilgili maddeleri görüşmek üzere burada toplanmış bulunuyoruz. Tabii ki gelişmiş ülkelerde ve gelişmekte olan ülkelerde AR-GE çok önemli bir şeydir.

Ama bugün Türkiye’de doğu ve güneydoğuda yaşanan bu çatışmalı dönemde ve orada devlet ve Özel Harekât ile PKK arasına sıkışmış halkımızın bu durumu varken ben Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili olarak sizlere sesleniyorum: Gelin bu konunun araştırmasını ve geliştirmesini yapalım. Gelin bu konuda biz birlikte hareket edelim. Gelin Mecliste diyalogla ve birbirimizin düşüncesini alarak doğu ve güneydoğuda yaşayan halkımızın sıkıntılarına çözüm bulalım. Orada bir çatışma hâli var. Darbe ve sıkıyönetim dönemlerinde bile bu kadar uzun süre sokağa çıkma yasağı yokken, halkımız orada yetmiş günden daha fazla bir zaman evinden dışarı çıkamamakta, yerinden yurdundan edilmekte ve bu çatışma ortamı, bizim -işte, Sur’da- tarihî eserlerimizi, kültürel varlıklarımızı yok etmekte. Elbette orada şehitlerimiz var, elbette askerlerimiz ölüyor, elbette polisler ölüyor ama orada bu çatışmalı ortamda sivil halkımız da ölüyor; çocuklar ölüyor, anneler ölüyor, kadınlarımız ölüyor. Bunların ölümü Hükûmetin aczini ifade eder. Bir an evvel bu çatışmasızlık ortamını yaratabilmek için Mecliste diyalog hâlinde olmamız lazım, birlikte hareket etmemiz lazım ve bu sorunların çözümünü ısrarla birlikte takip etmemiz, ısrarla birlikte talep etmemiz lazım. Barışın ve hukukun üstünlüğünü egemen kılmak için birlikte hareket etmemiz lazım. Evet, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya gittik, orada gördük, esnaf kan ağlıyor, halkımız kan ağlıyor. Sur’daki bütün tarihî, kültürel eserler yok edilmiş hem de tankla, topla yok edilmiş. Ve orada gördüğümüz manzara şudur arkadaşlar: Biz yeniden orayı canlandırmaya kalksak en az beş yıl, altı gerekli, belki de on yıl gerekli. Buna hakkımız var mı? 90’lı yıllarda biz köylerden boşalttık insanlarımızı, şimdi ilçelerden boşaltıyoruz, ilçelerimizi yok ediyoruz. Buna hakkımız var mı değerli arkadaşlar? Oradaki halkımız bir şey istiyor, diyor ki: “Temel hak ve özgürlükler konusunda ben eşit vatandaş olmak istiyorum. Batıda ne varsa, batının ne değerleri varsa -entelektüel değerleri de dâhil- onları ben sizinle birlikte yaşamak istiyorum.” Bu halkımızın istediği, doğu ve güneydoğudaki halkımızın istediği çok mu arkadaşlar? Yaşam hakkı istiyor, en temel hakkı insanın yaşam hakkı. “Ölmek istemiyorum.” diyor ve “Yarınlarda çocuklarım ölmesin, analar ölmesin ve ben istediğim gibi doğuyla batıyla kardeşçe yaşamak istiyorum…”

Değerli arkadaşlar, biz burada Mecliste konuşurken birbirimize güvenmiyoruz. Burada arkadaşlarımız bir şeyi diyorlarsa eğer buradaki arkadaşlarımız karşı çıkıyorsa, buradaki arkadaşlarımız buradaki arkadaşlarımızın düşüncesinde eğer yanlışlık buluyorlarsa… Kaç sefer araştırma önergesi verdik, bunun araştırma önergesi olmasına da gerek yok, gelin, bir komisyon kuralım ve bütün partilerin birlikte hareket ettiği ve birlikte değerlendirdiği doğu ve güneydoğu raporunu burada, Mecliste halkımıza sunalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özcan...

ALİ ÖZCAN (Devamla) – Elbette hendekler kapatılsın diyoruz, elbette silahlar sussun diyoruz ama operasyonlar da dursun diyoruz. Yaşanan her şeye rağmen halk karşı karşıya gelmek istemiyor.

BAŞKAN – Sayın Özcan, teşekkür ederim…

ALİ ÖZCAN (Devamla) – Halk kardeşçe yaşamak istiyor, halk “Hukuktan başka bir alternatifimiz yok, hukuk herkese lazım.” diyor. 1990’lı yıllarda… Söyledim onu. Huzur ortamı ve istikrar istiyor. AR-GE demek sermayeyi ilgilendiren bir konu ve sermaye dediğiniz zaman huzur ortamı olmadan sermaye oraya gitmez, onun için bir an evvel o sermayenin oraya gidebilmesi için…

BAŞKAN – Sayın Özcan, toparlar mısınız lütfen?

ALİ ÖZCAN (Devamla) – Sayın Bakanımız gitti, Mardin’de dedi ki: “Sıfır kredi esnafa.” Yahu huzur yoksa, güven yoksa, o güven ortamını siz yaratamamışsanız sıfır krediyle siz para verseniz ne yapacak esnaf? Hiçbir şekilde bir şey yapamaz. Sıkıntının kaynağı ekonomik değildir, sıkıntının kaynağı siyasaldır. Onun için de bu mesele bu Mecliste çözülmelidir.

BAŞKAN – Sayın Özcan, teşekkür ederim.

ALİ ÖZCAN (Devamla) – Siz çözeceksiniz, biz çözeceğiz, siz çözeceksiniz. Hepimiz kardeşiz. Bu memleketin bize ihtiyacı var. Bu Meclis bunu yapacak güçtedir. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özcan.

ALİ ÖZCAN (Devamla) – Asla, asla buradaki olayları bir başkanlık sürecine bağlamamamız lazım. Sayın Cumhurbaşkanımıza buradan sesleniyorum: Ekvador’a da gitsin, Peru’ya gitsin ama en sonunda, en sonunda gelsin, doğu ve güneydoğuda barış türkülerini birlikte söyleyelim. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

İSMAİL TAMER (Kayseri) – HDP’ye, oraya söyle!

BAŞKAN – Sayın Özcan, teşekkür ederim; önergeyi oylayacağım, lütfen...

ALİ ÖZCAN (Devamla) – Hepinize teşekkür ediyorum. Sabrınızı taşırdım, zamanımı aşırdım ama şu an çok doluyum, daha çok şeyler konuşacağız.

BAŞKAN – Bir sonraki önergede, lütfen Sayın Özcan.

ALİ ÖZCAN (Devamla) – Gelin, beraber bir komisyon kuralım, Doğu Anadolu’ya gidelim, yerinde inceleyelim; var mısınız, buyurun gelin. (CHP sıralarından alkışlar; AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

7’nci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 97 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesinde yer alan “yenilik” ibaresinin “inovasyon” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

              İdris Baluken                               Mahmut Toğrul                                      Hüda Kaya

                Diyarbakır                                     Gaziantep                                            İstanbul

             Kadri Yıldırım                       Filiz Kerestecioğlu Demir                      Mehmet Emin Adıyaman

                     Siirt                                           İstanbul                                                Iğdır

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/540) esas numaralı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesinde geçen “beş” ifadesinin “on” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

          Emin Haluk Ayhan                           Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                    Muharrem Varlı

                   Denizli                                                    Hatay                                            Adana

          Fahrettin Oğuz Tor                                    Yusuf Halaçoğlu                                Zühal Topcu

             Kahramanmaraş                                             Kayseri                                          Ankara

            Mehmet Erdoğan

                   Muğla

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 97 sıra sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

                 Kazım Arslan                  Tahsin Tarhan                          Didem Engin

                     Denizli                           Kocaeli                                  İstanbul

 

                   İrfan Bakır                       Akif Ekici                              Erkan Aydın

                     Isparta                         Gaziantep                                  Bursa

"MADDE 7- 12/4/1990 tarihli ve 3624 sayılı Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanuna aşağıdaki madde eklenmiştir.

"EK MADDE 1 - Başkanlık tarafından yürütülen araştırma ve geliştirme, tasarım ve yenilik faaliyetlerinde görev yapmak üzere 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 38’inci maddesi çerçevesinde görevlendirilen öğretim elemanları ile kamu görevlilerine ve uzmanlığı ile ilgili olmak kaydıyla hizmetinden yararlanılacak diğer kişiler için yapılacak harcamalar Başkanlık bütçesinden gerçekleştirilir. Bu kapsamda görevlendirilen öğretim elemanları ile kamu görevlisi olmayan alanında uzman diğer kişilere harcırah giderleri içinde olmak kaydı ile 2547 sayılı Kanunun 38’inci maddesinde öngörülen tutarın beş katını aşmamak kaydıyla diğer kanunlardaki düzenleme ve kısıtlamalara tabi olmaksızın her yıl Başkanlıkça belirlenecek tutar üzerinden doğrudan görevlendirilen kişiye ödeme yapılır. Bu Kanun ile 2547 sayılı kanuna göre görevlendirileceklerin asli görevlerine ait aylık, ücret, ödenek, her türlü zam ve tazminatları ile diğer mali ve sosyal hakları ödenmeye devam edilir. Bu madde kapsamında görevlendirilen öğretim elemanlarına yapılacak olan ödemeler döner sermaye kesintisinden etkilenmez."

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Bursa Milletvekili Sayın Erkan Aydın konuşacak.

Buyurun Sayın Aydın. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, rica etsem, lütfen biraz sessiz olabilir miyiz.

ERKAN AYDIN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 97 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerinde verilen önergeyle ilgili söz almış bulunmaktayım.

7’nci madde bu kanunun maddeleri içerisinde suistimale en açık, muğlak ifadelerin yer aldığı düzenlemelerinden bir tanesidir. Bu nedenle, grubumuz bu maddeye muhalefet şerhi koymuştur.

Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığının yürüteceği araştırma, geliştirme ve yenilik faaliyetleri için yapılacak harcamalarda kişilere ya da hizmet satın almalar için kullanılacak muğlak ifadeler yolsuzluklara yol açma tehlikesi taşımaktadır. Ayrıca, tasarının öğretim üyeleri ve kamu görevlileri için ödenek sağlama kısmına “hizmetten yararlanacak diğer kişiler için yapılacak” ibaresi bu konuda uzman olmayan kişilerin de istihdamına yol açabilecek ve hak etmediği kaynakları kullanmasına neden olabilecektir. Ayrıca, projeyi amacından çıkaracak başka bir boşluk da “her türlü süreçte” ibaresinin bu kanundan çıkartılması gerekmektedir. Bu iki konu, bu maddenin suistimale açık olmasıyla ilgili çok büyük sıkıntılar içermektedir.

Konu hassastır çünkü KOBİ’lere verilen destek yıllardır yolsuzluk iddialarını da beraberinde taşımaktadır. İktidar partisi, KOBİ’lere verilen desteği parti çıkarı olarak görmekte, devlet kesesinden dağıtmaktadır. Bir girişimcinin KOSGEB’ten hibe ya da kredi alabilmesi için AKP il merkezi ya da ilçe başkanlıklarından icazet alması gerekmektedir. KOSGEB hakkında ortaya atılan yolsuzluk iddiaları defalarca Genel Kurulda ifade edilmesine rağmen herhangi bir soruşturma açılmamıştır maalesef. İktidar partisinin bu vurdumduymazlığı kimi çevrelere cesaret vermiş, şimdi de KOSGEB’ten nemalanan bir sürü dolandırıcı türemiştir. Kendilerini danışman şirket olarak tanıtan dolandırıcılar, KOSGEB’in hibelerinden yararlanmak isteyen girişimcilere destek garantisi vadederek hem fikrini hem parasını hem de projesini çalmaktadır. Dolandırıcıların KOSGEB’in girişimcilere sağladığı 50 bin liralık hibe desteği için proje çalışmalarında yardımcı oldukları ileri sürülmektedir. Bu aşamada fikrini danışman şirkete anlatan girişimciler, projelendirme çalışması için de şirkete ayrıca 500 lira para ödemektedir. Kendini girişimciye danışman şirket olarak tanıtan dolandırıcılar tüm bu işlemleri İnternet ve telefon üzerinden yönetmekte, aradan geçen zaman içerisinde de kimseye ulaşılamayarak burada girişim için başvuran destekçiler zarar görmektedir. Bunu ben söylemiyorum, KOSGEB Başkanı Recep Biçer söylüyor. Başkan diyor ki: “Birçok İnternet sitesinde hibe kredi almanın püf noktaları.” şeklinde yönlendirmeler yapılıyor. Bunun için KOSGEB’in ağır şartlar uyguladığı ve en ufak bir hatada kesinlikle kredi alınamadığını belirtiyor; bunun için de danışmanlık yapılıyor iddiasını ileri sürüyor. Bu dolandırıcılar hakkında da nasıl bir takip yapılıyor, bilmiyoruz. Daha önceki yıllarda KOSGEB’te büyük vurgunlar yapılmış ama tahkikatlar bir türlü sonuçlanmamıştı. Örneğin, bundan üç yıl önce Eskişehir’de 2006 yılında yayınlanan bir araştırmayı “kopyala yapıştır” yöntemiyle Gaziantep’te yapılmış anket gibi göstererek KOSGEB’in binlerce lirası dolandırıldı. Gaziantep’te KOSGEB, KOBİ’lerin işlerini geliştirmesi için yüzde 60’ı hibe olmak üzere 250 bin liraya kadar proje desteği verdi. KOSGEB’in desteğinden faydalanmak üzere Gaziantep’te 2 binin üzerinde firma başvurdu ve bununla birlikte de yolsuzluk iddiaları gündeme geldi. İsmini vermeyeceğim bir şirket buradan ciddi oranda zarar gördü. Aynı günlerde Gaziantep’te yürütülen denetim ve soruşturma sonucunda da savcılık 70 tane dosyaya el koyarak bu dosyalarda ciddi anlamda usulsüzlük tespit etti.

Şimdi, KOBİ desteklerinde yapılan bu kadar usulsüzlük var iken söz konusu maddede muğlak ifadelerin olması yeni suistimallere davetiye çıkaracağı için bu iki ifadenin 7’nci maddeden çıkarılmasını talep ediyor, Komisyonumuz da bu maddeye şerh koymuş bulunuyoruz.

Bütün milletvekillerine saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan bir açıklama istedi.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

6.- Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın 97 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkanım, sayın hatibin konuşmasında ortaya koyduğu yolsuzluk iddialarıyla ilgili konu, çok kısa bir açıklama gerektiren bir konu.

Bu noktada şunu özellikle ifade etmek isterim: KOSGEB, KOBİ’leri destekleyen ve çok ciddi, KOBİ’lere destek veren bir kurum. Bu kurumun hukuk ve mevzuat içerisinde yürütülmesi esastır. Uygulamada herhangi bir yanlışlık yapılırsa bu yanlışlığın tespitini önce KOSGEB’in teftiş kurulu, Bakanlığımızın teftiş kurulu ve hukuk sistemi içerisinde takibi de bizim temel görevimizdir. Biraz önce sayın vekilin ortaya koyduğu konuların tamamı şu anda hukuk içerisinde incelenmektedir. Hukukun biz de yakinen takibini yapıyoruz. Hiçbir şekilde kurumda yolsuzluğa müsaade etmeyiz. Yolsuzluğa teşebbüs eden veya böyle bir iddia olduğu zaman da bu, her şekilde hukuk zemininde sonuna kadar takip edilir, bunun da biz takipçisiyiz. Gaziantep’te dediğiniz, Denizli’de oldu ve bir iki ilimizde olan bu tip iddialar şu anda hukukun denetiminde devam etmektedir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/540) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 97) (Devam)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/540) esas numaralı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesinde geçen “beş” ifadesinin “on” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Zühal Topcu (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Ankara Milletvekili Sayın Zühal Topcu konuşacak.

Buyurun Sayın Topcu. (MHP sıralarından alkışlar)

ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gelişmiş ülkelerin en önemli göstergelerinden bir tanesi de üniversiteler. Tabii ki, üniversiteler derken “üniversite” kavramını canlı tutan ve ayakta tutan da insan unsuru olmaktadır. Burada da özellikle lokomotif olarak baktığımızda, akademisyenlere, burada ders veren, hocalık yapan şahsiyetlere sunulan hizmetler önem arz etmektedir. Bir üniversite kurulma aşamasında baktığımızda, üç boyutuyla gerçekten başarılı olarak hizmet sunması lazım. Bunlardan bir tanesi, altyapı boyutuyla… Bir üniversite kurulacağı zaman özellikle altyapısının, burada hem öğrencilere hem de öğretmenlere hizmet götürmesi lazım. Sosyal ihtiyaçların giderilebileceği, birtakım teknolojik altyapıların sunulabileceği yatırımların olması gerekiyor.

Şimdi… (Gürültüler)

Sayın Başkan, ikaz eder misiniz lütfen.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sessiz kalmanızı rica ediyorum. Sayın konuşmacı rahatsız oldu, haklıdır.

Buyurun.

ZÜHAL TOPCU (Devamla) – Bu altyapı problemleri giderildikten sonra diğer önemli unsurlardan bir tanesi de hocalara sağlanacak olan, ödenecek olan, emeklerinin karşılığı olan da ücret boyutudur. Acaba bu ücret boyutu bu emeği ne kadar karşılamaktadır? Bir öğretim elemanını da bir insan olarak, bir sosyal varlık olarak kabul ettiğinizde, ihtiyaçlarının giderilmesi gerekmektedir. Şu anda üniversitelerde bir öğretim elemanının verdiği hizmet karşılığında aldığı ücret, gerçekten onun ihtiyaçlarını karşılamaya yetmemektedir. Bu aynı zamanda bir aile sahibidir, bunun aynı zamanda bir sosyal yaşantısı vardır, bu aynı zamanda -bu öğretim elemanı- kendi alan çalışmasını da yürütmek zorundadır; kitap almak zorundadır, kongrelere katılmak zorundadır. Bütün bunlar için üniversiteler çok fazla katkı yapmadığı için bunları da cebinden karşılamak zorundadır.

Önemli sorunlardan bir tanesi de, “yönetim iklimi” dediğimiz, kendisini mutlu ve rahat hissedebileceği ortamların olması. Şu anda üniversitelere baktığımızda, öğretim elemanları kadro tehdidiyle karşı karşıyadır. Özellikle öğretim üyesi olmanın ilk adımlarından bir tanesi olan araştırma görevliliği kadrosunda olan arkadaşlar gerçekten huzursuzdur. Doktoraları bittiği zaman bir kadro güvencesi bulunmamaktadır. Doktoraları bittikten sonra boşta kalıp kadro tahsis edilmemektedir. Bunun yerine, biat kültürü geliştiği için, liyakat yerine sadakat kültürü geliştiği için ve yandaş kültürü geliştiği için, gerçekten, bilimsel liyakat dikkate alınmayıp iktidara yakınlık baz alınmaktadır. Şimdi böyle bir yapıyla ne kadar bilimsel çalışma yapılabilir, bunları da sizin takdirinize bırakıyoruz.

Özellikle Dünya Ekonomik Forumunun Küresel Rekabet Endeksi’ne baktığımızda, 2015 yılı verilerine baktığımızda, 140 ülke arasında Türkiye ortalama olarak 51’inci sırada yer alıyor. Özellikle sağlık ve ilköğretim açısından bakıldığında Türkiye 73’üncü sırada, yükseköğretim ve eğitim sıralamasında 55’inci sırada, iş gücü piyasası yeterliliği açısından 127’nci sırada, teknolojik hazırlık açısından 64’üncü sırada yer almaktadır ve inovasyon açısından da 60’ıncı sırada yer alıyor.

Şimdi, bu açıdan bakıldığında, her bölgeye, her şehre üniversite kurma ile övünen bir iktidarın üniversite kalitesinden, hocalara ve öğrencilere sunduğu hizmet açısından değerlendirmesi bir kenara bırakılmaktadır. Üniversiteleri öğrenciyle doldurmak yetmiyor, gerçekten bu öğrencilerin buradan donanımla mezun olması lazım ve gerçekten donanımlı öğretim elemanları tarafından da yetiştirilmesi lazım.

Teşekkür ediyoruz. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Topcu, teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 97 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesinde yer alan “yenilik” ibaresinin “inovasyon” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mahmut Toğrul (Gaziantep) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Gaziantep Milletvekili Sayın Mahmut Toğrul konuşacak.

Buyurun Sayın Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve Genel Kurulun sevgili emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında sözlerime başlamadan önce, biraz önce CHP’li hatibin -sanırım bölgeye gitmişti, Ali Özcan- burada dile getirdiği tüm ifadelere katıldığımızı, altına imza attığımı ifade etmek isterim.

Değerli arkadaşlar, AR-GE ve tasarım faaliyetlerinden bahsediyoruz. Bu AR-GE ve tasarım faaliyetlerinin bilimsel ölçüm ve değerlendirmelerini yapan kurumlarımız var. Bunların başında TÜBİTAK geliyor, TÜBA geliyor. Dün TÜBİTAK’ın ne hâlde olduğunu ifade etmeye çalıştım, bugün TÜBA hakkında, TÜBA’nın ne yaptığını, TÜBA’nın ne olduğunu anlatmaya çalışacağım, AKP döneminde TÜBA ne hâle geldi bunu ifade etmeye çalışacağım.

Değerli milletvekilleri, bilimsel kurullar ülkelerin prestijli yapılarıdır. Bu prestiji de başta özerk olmalarıyla, gerektiğinde devleti ve hükûmeti eleştirerek ilerlemeye ve yanlışları düzeltmek için sağlayacakları katkıyla bunu sağlarlar. Bu kurullardaki bilim insanlarının yetkinlikleri eğer doğru tespit edilirse tartışmaya kapalı olur, farklı ekollerden de olsalar kendi alanlarında bilime yol açan, bilime katkı yapan akademisyenlerden oluşmuş olurlar.

TÜBA, tabii ki dünyada benzerleri esas alınarak oluşturulmaya çalışılmış bir kurum, ancak AKP’nin yaptığı değişikle TÜBA, özerk bir yapıyı bırakın neredeyse atamayla işletilen bir devlet dairesine dönüştürülmüştür. Bugün TÜBA’daki üyelerin üçte 1’ini Hükûmet, üçte 1’ini YÖK ve kalanını da asli üyeler seçiyor. Aslında toplamda değerlendirdiğinizde, Hükûmetin bir arka bahçesi anlamına geliyor. Başkanı da üçlü kararnameyle Başbakan, Cumhurbaşkanı ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı tarafından atanıyor. Bu yönüyle devlet dairesi olmaktan başka aslında TÜBA’nın bir özelliği de kalmıyor. Bu atamaları protesto eden onlarca, yüzlerce akademisyen maalesef TÜBA üyeliğinden istifa etmek durumunda kalmışlardır.

Özerk olmayan bir kurumun akademisyenlere öğrenim destekleri ve kurumun yapısından ötürü de vereceği hizmet sorgulamaya açık hâle gelecektir. Atamayla yükselen bilim insanlarının bilimsel bilgiye değil liyakate dayalı bir sistemi benimsemesi seçim kriterinde de benzeri bir eğilim göstermelerine sebep olacaktır.

Değerli arkadaşlar, maalesef bilimsel kurumlar AKP iktidarı döneminde tamamen birer kadrolaşma alanı olarak seçilmiştir.

Bir diğer önemli şey, maalesef, TÜBA oluşturulurken de tekçi bir yapıyla oluşturulmuştur. TÜBA’nın görevleri arasında Türkçeyi bilim dili olarak geliştirmek önerilmiştir. Hâlbuki ülkemiz çok dilli, çok kültürlü, çok farklı inançta bir ülkedir. Dolayısıyla bu coğrafyadaki farklı dillerin de farklı kültürlerin de inceleme alanına dâhil edilmesi gerekiyor. Oysa TÜBA sadece Türkçeyle ve Türkçeyi geliştirmekle ilgilendiği için, maalesef, örneğin ülkemizin nereden bakarsanız bakın yüzde 30-40’ının konuştuğu Kürtçenin bilim dili olarak geliştirilmesini görevleri arasında görmüyor.

Şimdi, öyle bir şey ki, akademik ortamda örneğin Kürtçeyle eğitim yapılamadığı gibi, zaman zaman, AKP’li sözcüler, işte, “Ana dilinde eğitim hakkı verdik.” gibi aslında gerçeği ifade etmeyen birtakım ifadeler kullanmaktadır. Özel eğitim kurumları kurduğunu söylüyorlar Kürtçe eğitim veren. Bir tane saysınlar değerli arkadaşlar. Özel eğitim kurumlarını maalesef devletin yapılarına rağmen bizler kendimiz kurduk, kendimiz oluşturduk ve devlet de her şeyiyle şu anda o kurumları kapatmak için elinden geleni yapıyor. Böyle kurumların mutlak bir şekilde Kürtçeyle eğitim yapan bir üniversiteyi de önüne koymak görevi olmalıdır. Çünkü Kürt vatandaşlarımız da vergi veriyorlar ve kendi ana dilinde eğitim hakkı almak istiyorlar. Dolayısıyla bu ülkenin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – …kurumları da bu ihtiyacı karşılayacak çabaların içerisinde olmalıdır. En kısa zamanda ana dilinde eğitim yapan bir üniversiteye bu ülkede ihtiyaç olduğunu belirtiyorum.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Toğrul.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

8’inci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 97 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesinin "cc" bendinde yer alan "herhangi" ifadesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

              İdris Baluken                               Mahmut Toğrul                             Mehmet Emin Adıyaman

                Diyarbakır                                     Gaziantep                                               Iğdır

                Hüda Kaya                                  Kadri Yıldırım                                    Müslüm Doğan

                  İstanbul                                           Siirt                                                  İzmir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 97 sıra sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesinin "o)" bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

              Kazım Arslan                                Tahsin Tarhan                                      Didem Engin

                   Denizli                                          Kocaeli                                              İstanbul

                İrfan Bakır                                     Akif Ekici                                        Turabi Kayan

                   Isparta                                        Gaziantep                                           Kırklareli

"o) Teknisyen: Mühendislik, fen ve sağlık bilimleri alanında yüksek öğrenim görmüş ya da meslek lisesi veya meslek yüksekokullarının tasarım teknik, fen veya sağlık bölümlerinden mezun, teknik bilgi ve deneyim sahibi kişileri,"

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ve Kanun Hükmüne Kararnamelerde Değişiklik yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesinde yer alan z, aa, bb, cc bentlerinin madde metninden çıkarılmasını arz ederiz.

     Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                             Emin Haluk Ayhan                                 Ruhi Ersoy

                      Hatay                                                       Denizli                                          Osmaniye

                 Mustafa Mit                                                Celal Adan                                      Nuri Okutan

                     Ankara                                                     İstanbul                                            Isparta

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Hatay Milletvekili Mehmet Necmettin Ahrazoğlu konuşacak.

Buyurun Sayın Ahrazoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 97 sıra sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

8’inci maddeyle, Bakanlık adının güncellenmesi, tasarım faaliyetinin destek kapsamına alınması nedeniyle tanımlarda bazı değişiklik ve eklemeler yapılması, ihtisas teknoloji geliştirme bölgesi tanımının 4691 sayılı Kanun’a eklenmesi, AR-GE projesi ve bölge alanı tanımlarına yer verilmesi amaçlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, tasarının düzenlemelerine bakıldığında eğitim ayağının zayıf olduğu görülmektedir. En önemli zenginliğimiz olan genç nüfusumuza iyi bir eğitim verilmediği, gençlerimizin üniversiteden mezun olurken iş bulma kaygıları içinde oldukları, eğitim sistemimizde çok sık değişiklik yapılması sebebiyle süreklilik ve istikrarın sağlanamadığı, okul öncesi dönemden başlayarak yaratıcı, sorgulayan, araştıran, sınırları zorlayan nesiller yetiştirmenin gerektiği göz ardı edildiği, ulusal bilim, teknoloji ve sanayi gelişiminin altyapısını oluşturan en önemli unsurlardan birinin yükseköğretim olduğu aşikârdır. Mühendislik, bilim ve sağlık alanlarındaki yükseköğretim birimleri ise bunların temel kaynağıdır.

Türkiye'deki üniversitelerde temel bilimler alanları, 2007 yılından itibaren işlevsiz hâle getirilmiş, öğrenci kontenjanlarının artırılmasına rağmen mezunları -istihdam imkânı daraldığı için- tercih edilemez hâle gelmiştir. Söz konusu birimlere kayıt yaptıran öğrencilerin toplam yükseköğretim kayıtlarına oranı açısından Türkiye, 37 ülke sıralamasında sondan 2’nci sırada gelmektedir.

Ülkemizin acı gerçeklerinin başında gelen diğer bir konu ise Türkiye'nin üniversite mezunlarının istihdam oranının büyüklüğü açısından 35 ülke arasında en alttaki 5 ülke içerisinde yer almasıdır. Erkeklerde 30'uncu sırada, kadınlarda ise sondan 2’nci yani 34'üncü sırada bulunmaktadır. Bu yarışta Türkiye'nin de etkinliğini artırması, sanayiye daha fazla önem ve somut destekler vermesi, AR-GE ve inovasyonda sanayi-üniversite-kamu iş birliğini devletin oyun kurucu rolüyle geliştirmesi, bilimsel fikirleri ticarileştirmesi, eğitim sistemini reforme etmesi, kadınların eğitim ve çalışma hayatına katılımını sağlaması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi seçim beyannamemizde de belirttiğimiz gibi, bu amaçlara ulaşmak için araştırmacı insan gücü yetiştirilmesine önem verilmesi, bilgi ekonomisi ve inovasyon için gerekli ortamın oluşturulması gerekmektedir. Çok kısa süre içerisinde ve yıllar itibarıyla artan bir şekilde bin kişi başına düşen tam zamana eşdeğer araştırmacı sayısı 3'e, AR-GE harcamalarının gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı bugünkü yüzde 1,01 seviyesinden dört yıl içerisinde yüzde 2 ve üzerine çıkarılması sağlanmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üniversitelerimizin bilgi ve teknoloji üretim merkezleri hâline gelmeleri sağlanmalıdır.

Üniversiteler, özellikle PKK ve bölücü örgüt yanlısı personelden arındırılmalı, öğrencilerin eğitim hakkına kasteden terör yanlısı yöneticiler bilim yuvalarında barındırılmamalıdır.

Geçtiğimiz yıl, Ege Üniversitesinde, bölücü terör örgütü tarafından Ülkü Ocakları Başkanımız Fırat Yılmaz Çakıroğlu'nu şehit edenler, onları koruyan ve kollayanlar sürecini maalesef yaşamıştık. Üniversitelerimiz bilimin, eğitimin, öğrenimin devam etmesi gereken yerler olması gerekirken üniversitelerde özellikle bölücü terör örgütlerinin saldırıları devam etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Devamla) - Yüce Meclis kürsüsünden, hem üniversitelerimizin yöneticilerini hem de emniyet görevlilerini uyararak buralarda terör örgütü faaliyetlerini yürütenlerle ilgili etkili bir mücadele sürdürülmesinin ve tekrar, Ülkücü Fırat Yılmaz Çakıroğlu'nun şehadetine götürecek süreçlerin yaşanmaması için gerekli önlemlerin alınması gerektiğini ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ahrazoğlu.

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Devamla) - Üniversiteler, Türk milletinin geleceğine ışık tutacak ilim, irfan merkezleri olmalı diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 97 sıra sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesinin "o)" bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"o) Teknisyen: Mühendislik, fen ve sağlık bilimleri alanında yüksek öğrenim görmüş ya da meslek lisesi veya meslek yüksekokullarının tasarım teknik, fen veya sağlık bölümlerinden mezun, teknik bilgi ve deneyim sahibi kişileri,"

Türabi Kayan (Kırklareli) ve arkadaşları

BAŞKAN – Okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde, Kırklareli Milletvekili Sayın Türabi Kayan konuşacak.

Buyurun Sayın Kayan. (CHP sıralarından alkışlar)

TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.

Ülkemizin gelişmesi açısından ve teknolojide ilerlemesi açısından atılmış bir adımdır. O nedenle, doğru buluyoruz ve eksik buluyoruz, bunun yanında da yetersiz buluyoruz. Yetersiz buluyoruz çünkü ayrılan bütçe, gelişmiş ülkelerdeki ayrılan bütçelerin yarısı, hatta bazı ülkelerin üçte 1’i kadardır. Bunun yanında, burada ayrılan payı, ayrılan zamanın verimli bir şekilde sonuç alınması açısından da yetersiz buluyoruz çünkü burada yaptıkları çalışmalarda İran’ın dahi gerisinde kalmış bulunuyoruz. Eksik buluyoruz çünkü eğitim ayağı eksiktir. Eğitim ayağı sağlıklı olmayan bir işin sağlıklı bir şekilde yürümesi de mümkün değildir. Bugün, eğitimde Orta Doğu Teknik Üniversitesini bitirmeye çalışan bir anlayış; bugün, TÜBİTAK dediğimiz Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumunu yerle bir eden bir zihniyetin burada yapacağı çalışmalardan sağlıklı bir sonuç alacağı kanaatinde değiliz biz.

Değerli arkadaşlar, Hükûmet, geldiği günden bu yana sürekli olarak siyasal imamları kadrolaştırıp kurumların başına getirmeye çalışıyor ve getirdi de. Bunlar, aynı zamanda, kendileri gibi olan kişileri bu kurumlara dolduruyorlar.

Şimdi sizlere soruyorum: Bugün, sağlıklı bir eğitim almayan, iyi, nitelikli bir elden geçmeyen ve o şekilde eğitim alan insanlarımızla, öğrencilerimizle, gençlerimizle dünya çapında yarışma şansımız var mı? Yoktur. Bugün, sağlıklı eğitime en çok ihtiyacımız olan dönemdir. O yüzden bizler diyoruz ki: Önce eğitimi sağlıklı bir şekilde ele almalıyız.

Üniversite açmakla övünüyoruz ama nitelikli üniversitemiz kaç tane var, dünyada kaç tane ilk 500’e giren üniversitemiz var, düşünüyor muyuz? Bir tane var, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, onun da çanına ot tıkamaya çalışıyoruz. Niye? Çünkü onları dinlemiyor; çünkü kendisi akli düşünceye inanıyor; çünkü kendisi naklî düşünceye değil, akli düşüncenin getirdiklerine inanıyor; ondan dolayı işini bitirmeye çalışıyorlar.

Değerli arkadaşlar, teknik eleman yetiştirmek, mühendis yetiştirmek, yüksek lisans yaptırmak, lisansüstü yaptırmak, doktora yaptırmak; bunlar sağlıklı eğitim kurumlarının ele alıp da en sağlıklı bir şekilde yetiştirip ortaya salması gereken işlerdir. Şimdi, bizler en sağlıklı, en nitelikli eğitim kurumumuzu bitirmeye çalışıyoruz. Ondan sonra da AR-GE’ye para ayırıyoruz, AR-GE’ye zaman ayırıyoruz ve bunlarla da ilerleyeceğimizi sanıyoruz. İlerleyemeyiz. Önce kendi felsefemizi yaratmamız gerekir. Felsefeden korkan bir anlayışla biz bir adım dahi ileriye gidemeyiz. Kendi bilimimizi üretmemiz lazım. Kendi bilimimizi üretmemiz için özgür, hür iradeli üniversitelere ihtiyacımız var. YÖK’ün kölesi olan üniversitelerin yapacağı fazla bir katkı yoktur bu AR-GE’ye. Ondan dolayı bizler diyoruz ki: Değerli arkadaşlar, bu ülke nitelikli eğitime geçmek zorundadır. Nitelikli eğitime geçmek için de hiç kimsenin kulu kölesi olmayan eğitim kurumlarına, öğretim görevlilerine ihtiyacımız vardır. Önce bunu düzelteceğiz, ondan sonra ülkemizin teknoloji üretmesini, bilim üretmesini ve felsefede de dünyayla yarışmasını sağlayacağız diyorum.

Hepinize teşekkür ediyor, sağlıklı ve mutlu AR-GE’ler yaratmanızı diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kayan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 97 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesinin "cc" bendinde yer alan "herhangi" ifadesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Müslüm Doğan (İzmir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İzmir Milletvekili Sayın Müslüm Doğan konuşacak.

Buyurun Sayın Doğan. (HDP sıralarından alkışlar)

MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – Sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 8’inci maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım.

Kapitalist modernitenin egemen olduğu dünyamızda sürdürülebilir ekonomik büyümenin ne kadar yenilik ürettiği ve ilişkilendirildiği hususunda AR-GE’yle olan ilişkisi ortadadır. Teknolojik anlamda üretildiği ve ilişkilendirildiği bu durumda ileri olan ekonomiler gelişmiş ülkeler olarak değerlendirilmekte ve kapitalizmin ruhu gereği olarak da rekabet edebilme olanaklarını bu şekilde yakalayabilmektedirler. Bilindiği üzere, AR-GE, bilimsel ve teknik bilgi birikimini artırmak amacıyla sistematik bir temele dayalı olarak yürütülen yaratıcı çaba ve bu bilgi birikimini yeni uygulamalarda kullanma işidir.

Değerli milletvekilleri, çağdaş dünya yaşamında yer alan AR-GE çalışmaları, doğrudan insan yaşamının vazgeçilmezi durumuna gelmiştir. Toplumsal yaşamı kolaylaştırmak ve yaşam kalitesinin artırılması hususunda yine AR-GE kapsamında, AR-GE’nin hedefleri arasında yer almıştır.

Değerli milletvekilleri, bu kadar önemli olan AR-GE çalışmalarının ülkemizde ne durumda olduğuna baktığımızda, Türkiye ve dünya istatistikleriyle ilgili bilginize sunmak istediğim rakamlar var. Her 10 bin çalışan arasında araştırıcı sayısı Türkiye’de 11 iken Avrupa Birliği ülkelerinde 94’tür bu rakam. Yine, gayrisafi yurt içi hasıla içinde AR-GE’ye ayrılan pay Türkiye’de yüzde 0,67 iken Avrupa Birliğinde ise bu 1,92’dir. Milyon nüfus başına düşen yıllık bilimsel yayın sayısı Türkiye’de 41, Avrupa Birliğinde ise bu 613’tür. Avrupa Patent Ofisinden alınan, milyon nüfus başına düşen yıllık patent sayısı Türkiye’de 1’i bile bulamazken Avrupa Birliğinde 135 olarak ifadesini bulmaktadır.

Öncelikle AR-GE’ye bakışımızın değişmesi gerektiği yukarıda ortaya koyduğumuz verilerden de anlaşılmaktadır. AR-GE’nin temel araştırma, uygulama araştırma, deneysel gelişme şeklinde üç aşamayı içerdiği ve bunun tartışmasız bir gerçek olduğu ortadadır. Üç aşamayı da içine alan bu üçlü ayağı geliştirmediğimiz sürece, esas almadığımız sürece -ölçme, izleme ve değerlendirme, bunu başarabilmek- bilimsel, sistematik çalışmayı mümkün kılamaz. Bu nedenle, proje bazlı çalışmaların esas alınmasının gerektiğini düşünüyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısını görüşürken ülkemizdeki durumu çok iyi biliyorsunuz. Kan ve gözyaşı almış yürümüş, bizim burada ortaya koyduğumuz araştırma önergeleri… Niçin kan akmaktadır, niçin gözyaşı var, niçin halklar birbirinden bu kadar uzaklaştırılıyor, araştıralım derken; kirli bir yöntem ortaya koyulurken, bu kirli yöntemi kim ortaya koyuyor, bunu araştıralım derken buna ret oyu kullanıyorsunuz.

Bakın, değerli milletvekilleri, bu ülkenin kurucu asli unsurlarını biliyorsunuz. Burada ifade ederken de üzülüyorum. Farklı uluslardan, milliyetlerden, farklı inançlarda yaşayan bir Anadolu halkı var. Tek tip bir anlayış, Türk-İslam sentezci, Jön Türkçü, İttihat Terakkici, karakol cemiyet anlayışlı sistem artık çökmüştür. Bu sistemi uygulamaktan vazgeçelim. İnançlarımız özgür olsun, halklarımız kardeşçe, barış içerisinde bir arada yaşasın. Kan ve gözyaşının akmasını, kanın durmasını biz burada araştırmazsak neyi araştıracağız sayın milletvekilleri?

İnanın, bakın, ben bölgede çalışmalar yapıyorum. Bugün Alevi inancının ve öğretisinin kutsal bir günü. Oruç tuttu Aleviler ve kardeşliğin, barışın egemen olması için bugün dua ettiler. Bu ülkede akan gözyaşının, anaların gözyaşının bir an önce durması gerekiyor. Burada hepimizin büyük emek vermesi gerekiyor, hepimiz ciddi bir emek ortaya koymamız gerekiyor. Eğer biz bu araştırma önergelerini ortaya koyup tekçi bir sistemi mahkûm etmezsek halklar, inançlar birbirine düşecek. Suriye örneği var, Irak örneği var. Bin yıllık kadim dostluğumuz neden bu noktaya geldi? Bunu araştırmazsak, bunu ortaya koymazsak inançlar, öğretiler, uluslar, milliyetler arasındaki aralık çoğalacak, birbirine düşman olacak. Gelin bunu araştıralım diyorum, hepinize saygılar sunuyorum arkadaşlar. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum...

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı...

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.19

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 19.25

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

97 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesi üzerinde İzmir Milletvekili Müslüm Doğan ve arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

97 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

9’uncu maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesinin birinci fıkrasında geçen “Kalkınma Bakanlığı” ibaresinden sonra gelmek üzere "Ekonomi Bakanlığı" ibaresinin eklenmesini arz ederim.

               Baki Şimşek                                Emin Haluk Ayhan                       Mehmet Necmettin Ahrazoğlu

                   Mersin                                            Denizli                                                Hatay

                Celal Adan                                      Mustafa Mit                                        Ruhi Ersoy

                  İstanbul                                            Ankara                                             Osmaniye

                                                                     Nuri Okutan

                                                                         Isparta

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 97 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan "gerekli görmesi" ifadesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                     İdris Baluken                                  Mahmut Toğrul                          Mehmet Emin Adıyaman

                       Diyarbakır                                        Gaziantep                                            Iğdır

                       Hüda Kaya                                     Kadri Yıldırım

                         İstanbul                                              Siirt

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 97 sıra sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesinin birinci fıkrasında geçen "Değerlendirme Kurulunun çalışmasına ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir” cümlesinin fıkradan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

           Kazım Arslan                              Tahsin Tarhan                                      Haydar Akar

                Denizli                                       Kocaeli                                               Kocaeli

        Ömer Fethi Gürer                            Erkan Aydın                                       Özkan Yalım

                 Niğde                                         Bursa                                                 Uşak

                                                           Melike Basmacı

                                                                 Denizli

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Kocaeli Milletvekili Sayın Haydar Akar konuşacak.

Buyurun Sayın Akar. (CHP sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AR-GE konusunu konuşuyoruz ve AR-GE konusunda Türkiye’nin çok eksikleri bulunduğunu ifade etmekle birlikte, yine de bir şeyler yapılmasına, bir çaba gösterilmesine destek veriyoruz.

Aslında, tasarıya baktığımızda, gerçekten AR-GE’ye büyük paylar ayrılan ülkelerle karşılaştırdığımızda sadece teoriden öteye gidemediğini görüyoruz ki AKP’nin bundan önceki on üç yıllık hükûmetleri döneminde de bunu çok rahatlıkla gördük. Çünkü bir hedef koymuşlardı bu işe başlarken, Hükûmet etmeye başlarken yüzde 3’lük bir hedef koymuşlardı ama geldiğimiz noktada, yıllar itibarıyla bakarsak 2009’da 0,85 iken bugün ancak 1,01’e gelebilmişiz. Bunu da diğer gelişmiş ülkelerle karşılaştırdığımızda rakamların çok gerisinde kaldığımız açık ve net bir şekilde görülüyor.

Bir de bunu nereden görebiliyoruz? Yüksek teknoloji ürünleri ihracatını ve ithalatını karşılaştırdığımızda, ne kadar ithalatın yüksek olduğunu, yüksek teknoloji ürünlerinin ihracatının da yüzde 7’lerden, ihracatın toplamının yüzde 7’lerinden, AKP hükûmetlerinin iktidara geldiği yüzde 7’lerden yüzde 2’lere, 3’lere, 3,70’ler civarına gerilediğini görüyoruz. Bu da şunu söylüyor bize: AKP geldikten sonra, üretim yapmayan, geliştirmeyen veya toplumu tüketime alıştıran, ithal mallarıyla toplumu kucaklaştıran bir yönetim tarzı izlediğini hep birlikte görmüş oluyoruz.

Bugün bu çabaların gösterilmesine de destek veriyoruz. Hangi çabanın? AR-GE’ye biraz pay ayrılmasının, yeni yeni değerler katmasının. Ama, yine, AR-GE’nin de belli sektörde yoğunlaşmaması, bir sektör üzerinde yoğunlaşmaması ya da yüksek teknoloji ürünleri üzerinde yoğunlaşmaması, her şeye AR-GE verilebilir veya bir pay ayrılabilir olması gelecekte bu ihtimalin de, yüzde 3’ler seviyesine çıkma ihtimalinin de zayıf olduğunu görüyoruz.

Yine, bu 9’uncu maddedede teknoloji geliştirme bölgelerinden bahsediyor ve bununla ilgili bir değerlendirme kurulu kuruluyor. Teknoloji geliştirme bölgelerini organize sanayi bölgeleri gibi kentlerde kuracaksınız. Bu kentlerde kurduğunuz teknoloji geliştirme bölgelerine bütün birimleri katmışsınız ama kentlerde asıl katılması gereken belediyeleri unutmuşsunuz. Niye unuttuğunuzu da anlamış değilim çünkü organize sanayi bölgelerini, bir Vatikan gibi, bayrağı olan bir cumhuriyet hâline dönüştürdünüz. Belediyeler denetleyemiyor, içlerine giremiyor, imar mevzularına karışamıyor, kamulaştırmalarına karışamıyor, ayrı bir cumhuriyet hâline dönüştürdünüz, yeni bir cumhuriyet kuruyorsunuz, teknoloji geliştirme bölgesi. Yine bölgenin en dinamik kamu kurumu olan belediyeleri bunun dışında tutmuşsunuz.

Şimdi, benim söylemek istediğim şu aslında: Bundan on yıl önce başlanan bu “çipli” dediğimiz nüfus kâğıtları ve aynı zamanda, yeni dağıtılmaya başlanan bu ehliyetler. Bu kimlik kartları üzerinde, her ikisinde de temaslı ve temassız olmak üzere 2 tane çip bulunuyor. Çip nedir? Yonga; bilginin üzerinde olduğu yongalardan bahsediyoruz. Bunlar da Türkiye’de geliştirilmiyor. TÜBİTAK’tan aldığım bilgiye göre, bu çiplerin de Türkiye’de geliştirileceği konusunda çalışmaların yapıldığını söylüyorlar, hatta bu çipleri okuyacak cihazların da geliştirildiğini ifade ediyorlar.

Yalnız, teoriden pratiğe geçerken bir şeyi yapmak zorundayız. Eğer biz bir kimlik kartı geliştirmişsek, bunları okuyacak cihazları da geliştirmişsek, bu kimlik kartı üzerinde 2 çip bulunuyor ve o 2 çipin birinde nüfus bilgilerimiz, diğerinde de bize vize uygulayan ülkelerin kullanabileceği bilgiler varsa bu çiplerin üzerinde ehliyet bilgileri de olabilir. Dünyada birçok örneği var, tek tek örneklerini saymayacağım ama bu işi başarmışlar.

Madem TÜBİTAK bu işi başarmış, böyle güzel bir proje yapmış, Bolu’da uygulamaya geçmişiz, beş altı yıldır bu kimlik kartları dağıtılmış ama biz bunu işte düşündüğümüz gibi bir yerde duruyoruz, daha ileriye gidemiyoruz, bunun farklısını geliştiremiyoruz, başka alanlarda başka işler yapmaya başlıyoruz, hem maliyetler yükseliyor hem zaman harcamış oluyoruz.

Benim tavsiyem, değiştirilmesi konusunda birine beş yıl öngörmüşsünüz -kimlik kartlarına üç yıl, ehliyetlere beş yıl- bunlar çok rahat birleştirilebilir ve vatandaşın iki ayrı iş yapmasının önüne geçilebilir.

Tabii, bunları yaparken çıkarmamız gereken bir yasa da var. Neydi? Kişisel verilerin güvenliği yasası. Henüz bu yasayı çıkarmadık ama millete çipli kartları, kimlik kartlarını, ehliyetleri dağıtmaya başlıyoruz.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Haftaya geliyor.

HAYDAR AKAR (Devamla) - Haftaya geldiğini biliyorum.

Bunların birbirine senkronize hâlinde getirilmesi gerekiyor. Ki biliyorsunuz, Verilerin Güvenliği Yasası’nıda en önce kabul eden ülkelerden biriyiz 30 ülke arasında ama en son Meclise getiren ülkeyiz, çok geç kaldık bu konuda.

Zaman da daraldı.

Benim size tavsiyem: Tekrar gözden geçirin, tek kart hâline dönüştürün. İnsanları birden fazla masraftan kurtarmış olun ve hiç olmazsa teknolojinin nimetlerinden insanlar yararlansın, birbirleri arasında da senkronizasyonu sağlamış olalım diyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akar.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 97 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “gerekli görmesi” ifadesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Kadri Yıldırım (Siirt) ve arkadaşları

BAŞKAN – Okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Siirt Milletvekili Sayın Kadri Yıldırım konuşacak.

Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

KADRİ YILDIRIM (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; saygılarımı tekrar hepinize sunuyorum.

Biz üniversitedeyken AR-GE’yle ilgili yaptığımız toplantılarda, panellerde, konferanslarda 3-4 tane madde vardı, ilke vardı, ön plana çıkıyordu. Bunlardan bir tanesi, bunun mutlaka merkeziyetçi yapıdan uzak kalması yani tam da bizim arzuladığımız yerinden yönetimle bu işin çözümlenmesi. Bir tanesi, üniversitelerde motivasyonun sağlanması. Bir tanesi, doktora ve postmodern doktoranın mutlaka ve mutlaka özendirilmesi gerektiğiydi ve en önemlisi de AR-GE bağlamında bütün kültürler, bütün diller bu üniversitelerde mutlaka ama mutlaka yerini almalı, hayat hakkı bulmalıdır.

Şimdi, tabii, biliyoruz ki değişik kültürler denince bunlardan bir tanesi de Kürt dilidir, Kürt kültürüdür. Üç yüz küsur sene evvel yaşayan büyük Kürt İslam âlimi ve düşünürü Ahmed-i Hani’nin üç yüz küsur sene evvel bu kültürün, bu dilin dönemin resmî makamları tarafından resmî dil olarak kabul edilmesi talebi vardı. Bakın, bugün, Mem û Zîn yani Ahmed-i Hani’nin bu şaheseri Kültür Bakanlığı yayınları arasında çıkmıştır. Ahmed-i Hani üç yüz küsur sene evvel şunları söylüyor: “…”(x) Yani, “Bu dilimize ‘Değersizdir.’ demeyin”. “…”(x) “Üzerinde iktidarın, yönetimin resmî onay mührü yoktur.” “…”(x) “Eğer bu dile bir resmî onay mührü vursaydı” “…”(x) “Böyle sahte bir para, sahte bir pul gibi kalmayacaktı.”

Dolayısıyla, Sayın Başbakan geçenlerde Mardin’de master planı açıklarken maddelerden bir tanesinde de Ahmed-i Hani ruhuna değinmişti, bu birleştirici ruhtan bahsetmişti. Ben de diyorum ki Kültür Bakanlığımız Mem û Zîn’i bastırdı ve iyice okusun. İçerisinde Ahmed-i Hani Kürtçenin ana dilde eğitimde kullanılması için Kürtçeye resmî onay mührü olan sikkenin vurulması gerektiğini açıkça belirtmiştir. Dolayısıyla, sizi Mem û Zîn’in içerisindekiyle amel etmeye davet ediyorum ve Hani’nin diline bu resmiyet mührünün vurulması için üzerinize düşen görevi yapmanızı istiyorum.

İkincisi, üniversitelerde doktoradan bahsediliyor AR-GE kapsamında. Bakın, benim geldiğim Mardin Artuklu Üniversitesinde açılan bir Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümü vardır enstitü bünyesinde. Başka enstitülerde de bu Kürt Dili Bölümü açılmıştı. YÖK tarafından öbür üniversitelerdeki o bölümlere doktora hakkı verildi hiçbir kadrolu eleman orada olmamasına rağmen. Fakat, benim geldiğim Mardin Artuklu Üniversitesindeki Kürt Dili Bölümü için, o zaman Başbakan olan Sayın Erdoğan geldiğinde bizim orada yaptıklarımızın birer devrim olduğunu ifade etti ve bunun değerlendirileceğini söyledi ama ondan sonra hiçbir şey yapılmadı. Yapılmamanın nedenlerinden bir tanesi de Mardin Artuklu Üniversitesinde açılan bu bölüme öğretim elemanı ve öğrenci alırken bana sipariş üzerine gönderilen ve kendilerini güya iktidara yakın hisseden bazı derneklerin, vakıfların ve sendikaların bu siparişlerini kabul etmeyişimdir. Zira, ben şuna inanıyorum: Bilimde, akademide, evrensel değerlerde siparişler kabul edilmez; bilimsel etik, bilimsel prensipler geçerlidir. O yüzden de ben şunu arz ediyorum: Mutlaka ama mutlaka hem Kürt dilinin eğitimde kullanılması ve resmî olarak tanınması hem de özellikle Mardin Artuklu Üniversitesinde bu doktora programının bir an evvel açılması gerekiyor. Aksi takdirde, objektiflik, somutluk tartışılacaktır, ben de tartışmaya devam edeceğim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesinin birinci fıkrasında geçen “Kalkınma Bakanlığı” ibaresinden sonra gelmek üzere "Ekonomi Bakanlığı" ibaresinin eklenmesini arz ederim.

Baki Şimşek (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Mersin Milletvekili Sayın Baki Şimşek konuşacak.

Buyurun Sayın Şimşek. (MHP sıralarından alkışlar)

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

97 sıra sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesi hakkında vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle aziz Türk milletini ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce bundan tam bir yıl önce, 11 Şubatta, derdi sadece üniversitede eğitim görmek olan Özgecan Aslan’ı evine giderken kaçırıp tecavüz girişiminde bulunup, direnince önce kollarını ve bacaklarını kesip öldüren, daha sonra da cesedini yakarak katleden canileri lanetliyorum. Özgecan’ı unutursak ahlakımızı, vicdanımızı, insanlığımızı kaybederiz diyorum. Özgecan’ı unutmayacağız, unutturmayacağız. Özgecan Aslan’ın ailesine başsağlığı diliyorum.

Tabii, AR-GE’yle ilgili görüşmeleri buradan dikkatle takip ediyorum. Yüzde 1’lik bütçelerle Türkiye’de ciddi araştırma geliştirme faaliyetlerinin yapılmasının da mümkün olmadığına inanıyorum. ASELSAN dışında Türkiye’de araştırma ve geliştirmeye dönük ciddi bir kurum olduğunu da düşünmüyorum.

Ben bugün buradan, on dört yıldır Türkiye’yi yöneten bir Hükûmetin araştırma ve geliştirmeyle ilgili somut şeyler ortaya koymuş olmasını isterdim. Bugün 550 tane milletvekilinin cebinde 1 tane yerli ve millî cep telefonu yok. 550 milletvekilinin bindiği 1 tane yerli ve millî otomobil maalesef yok. On dört yıl ülkeyi yöneten bir Hükûmetin bunları yapmış olmasını beklerdik ama hâlâ “Yapacağız.” deniliyor, “Bakacağız.” deniliyor, önümüzdeki yıllarda ilk yerli ve millî uçağı uçuracağımız söyleniyor.

Ben buradan Sayın Bakanıma ve AKP’li milletvekillerine sesleniyorum: Sorumluluğunuz büyüktür. Türkiye’de maalesef otuz yıldır terör var, bunun on dört yılında sizler varsınız. Otuz yıllık terörün on dört yılında AKP var. 2005 yılında o zamanki Sayın Başbakanın Diyarbakır’a gidip “Kürt sorunu vardır, bunu çözeceğiz.” deyip bir tarafına Barzani’yi, bir tarafına Şivan Perver’i alıp “….” (x) demesiyle başladı Türkiye’de terör. Daha sonra Habur’da teröristler davullarla zurnalarla karşılandılar. Teröristlerin ayağına hâkimler, savcılar gönderildi. Hâkimler, savcılar sordular teröristlere: “Pişman mısınız?” dediler. Teröristler dediler ki: “Biz mağarada yaşıyoruz ama pişman değiliz, davamızın mücadelesini yapıyoruz.” Ama maalesef, devletin hâkimleri bunlara “Yok yok, pişmansınız, biz sizi serbest bırakıyoruz.” dediler. Daha sonra bu görüşmeler Oslo’da, İmralı’da, Dolmabahçe’de devam etti. Bugün Sayın Cumhurbaşkanı diyor ki: “Benim Dolmabahçe görüşmelerinden haberim yok.”

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Var var.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Var var, hepsinden haberi var.

BAKİ ŞİMŞEK (Devamla) – Eğer Dolmabahçe görüşmelerinden haberi yok ise Yalçın Akdoğan Dolmabahçe Sarayı’nda kimden aldığı yetkiyle pazarlık etti teröristler adına? Bunu ben yüce Meclisin takdirine sunuyorum.

Türkiye Cumhuriyeti devleti dünya var oldukça yaşayacaktır. Türk devleti ve Türk milleti var olacaktır, bunun önünde hiçbir güç duramayacaktır diyorum.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, saat 20.45’e kadar ara veriyorum birleşime.

Kapanma Saati: 19.43

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.46

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38’inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

97 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

10’uncu madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 97 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 10’uncu maddesinin ilk fıkrasında yer alan “Bakanlar Kurulunun” ifadesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                 İdris Baluken                           Filiz Kerestecioğlu Demir                          Mahmut Celadet Gaydalı

                   Diyarbakır                                         İstanbul                                                    Bitlis

                   Erol Dora                                     Müslüm Doğan                                       Mahmut Toğrul

                     Mardin                                              İzmir                                                    Gaziante

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mardin Milletvekili Erol Dora.

Buyurun Sayın Dora.

Beş dakikadır süreniz.

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 97 sıra sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın 10’uncu maddesi üzerinde Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, günümüz bilgi çağında uluslararası alanda rekabet edebilmenin en önemli koşulu bilgiye yatırım yapmaktır. “Bilgiye yatırım” denilince ilk akla gelen kavramlardan biri AR-GE’dir. Bir toplumun refah seviyesi ve bu seviyenin artması ülkenin gelişim potansiyeline, bilgiyi kullanma ve yayma yeteneğine bağlıdır. Ancak Türkiye'de AR-GE çalışmalarında merkeze konulan üniversitelerin durumuna baktığımızda, bilimsel faaliyetlerdeki niteliksizleşme, sistemin dayattığı rekabetle birbirine daha da yabancılaşmış hâle gelen çalışanlar, YÖK eliyle örülmüş ilişkilerin sonucu olarak akademik yükselmelerde artan adaletsizlikler biçiminde sıralanabilecek sorunlar yumağı artarak devam etmektedir.

Değerli milletvekilleri, yükseköğretim sisteminde nicel anlamda gözlenen ani ve hızlı değişiklikler üniversitelerin öğretim elemanı ve altyapı gereksinimleri karşılanmadan ve üniversiteden beklenen bilimsel faaliyet ve kalite hedeflerinin geri plana itildiği bir anlayışla gerçekleştirilmiştir. 2002'de toplam üniversite sayısı 76 iken, bugün 104 tane devlet, 71 tane vakıf üniversitesi olmak üzere toplam 175 üniversite bulunmaktadır. Ancak artan nicelik karşısında üniversitelerin niteliklerinin sürekli düşüyor olması önemli bir çelişkidir.

Değerli milletvekilleri, üniversitelerde denetim mekanizması önemli bir sorundur. YÖK, YDK, ÖSYM ve rektörler âdeta engelleyici birer denetleme mekanizması hâline gelmişlerdir. Nitelikli eğitim, eleştirel düşünce ve yaratıcı araştırmanın yolu standartlaştırma ve dışsal denetimden değil, demokratik katılım ve kamusal denetimden geçmektedir. Bu bağlamda, üniversiteler özerk yapılar olmalıdır. Akademik özerklik, üniversitenin kendi stratejik planları uyarınca diğerlerinden farklı olabilmesinin mümkünlüğüdür. Dolayısıyla, demokratik olan yöntem, eğitim programlarını, araştırma ve inceleme politikalarını, üniversitenin kendi demokratik kurulları ve bileşenleriyle tespit etmesidir.

Değerli milletvekilleri, araştırma görevlileri iş tanımlarındaki muğlaklıklar nedeniyle çoğu zaman angaryaya maruz kalmaktadır. Bunun yanında, akademik yükselmeler statükocu hiyerarşik bir düzene dönüşmüştür. Bunun en bariz örneği doçentlik unvanının alınması sürecidir. Üniversitelerarası Kurulun doçentlik başvuru ve jüri oluşturma sistemi sağlıklı işlememektedir. Yardımcı doçent, doçent ve profesör kadrolarında kişiye özgü uygulamalar yapılmakta ve haksızlıklar artmaktadır. Bunun yanında, AKP Hükûmetinin polisi üniversiteye yerleştirmesi, üniversite bileşenlerinin, ifade özgürlüğünden, akademik ve bilimsel özgürlüklere, örgütlenme hakkından yaşam hakkına kadar en temel hak ve özgürlükleri tehdit eden bir uygulamadır.

Değerli milletvekilleri, neoliberal iktisat politikaları, birçok ülkede olduğu gibi Türkiye'de de üniversiteleri serbest piyasanın etkisine almış ve üniversitenin, piyasanın ve küresel sermayenin ihtiyacı olan bilgi ve elemanların üretilmesi hedefine kilitlemiştir. Toplumsal sorunlara kulaklarını, gözlerini kapamış bir üniversite ve bilim insanı tipolojisi kabul edilemez. Üniversiteler ve bilim insanları, evrensel bilgi birikiminin toplumsal yarar bağlamında uygulanabilmesinde önemli bir role sahiptirler. Ancak, Türkiye'deki üniversiteler ve bilim insanları bu rolü oynayamaz duruma getirilmektedir. Geçtiğimiz haftalarda yaşadığımız, akademisyenlerin başlattıkları barış duyarlılığına yönelik, iktidar tarafından desteklenen gözdağı verme, gözaltına alma, soruşturma açma, işine son verme biçimlerindeki çağ dışı linç kampanyaları bunun en yakın örneğidir.

Değerli milletvekilleri, üniversitelerin toplumsal sorunlarla ilişkileri üniversite-sanayi iş birliğinin ötesine geçmeli ve kamu kesimi yanında yerel yönetimler, işçi sendikaları ve sivil toplum örgütleri aracılığıyla diğer toplum katmanlarını da kapsayıcı bir nitelik kazanmalıdır. Türkiye'de de üniversiteler, insan, toplum ve doğa yararına yeniden kurgulanmalı, özerk yapılara dönüştürülmeli, dünya bilim ailesinin saygın bir üyesi hâline gelmelidirler.

Bu duygu ve düşüncelerle tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

10’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

11’inci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 97 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 11’inci maddesinde yer alan "veya tasarım” ifadesinin "ve tasarım” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

              İdris Baluken                               Mahmut Toğrul                            Filiz Kerestecioğlu Demir

                Diyarbakır                                     Gaziantep                                            İstanbul

             Müslüm Doğan                        Mahmut Celadet Gaydalı                          Meral Danış Beştaş

                    İzmir                                             Bitlis                                                 Adana

 

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/540) esas numaralı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmün ve Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 11’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"MADDE 11- 4691 sayılı Kanunun 7’nci maddesinin birinci fıkrasına "çerçevesinde" ibaresinden sonra gelmek üzere "en az üniversite mezunu" ve "AR-GE" ibaresinden sonra gelmek üzere "veya tasarım" ibaresi eklenmiştir."

                      Aruz Erdem                       Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                           Mustafa Mit

                         İstanbul                                          Hatay                                                Ankara

                 Emin Haluk Ayhan                               Ruhi Ersoy                                         Celal Adan

                          Denizli                                        Osmaniye                                            İstanbul

                      Nuri Okutan

                          Isparta

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Arzu Erdem.

Buyurun Sayın Erdem. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun, beş dakikalık süreniz başladı.

ARZU ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, her gün, şehidimiz olmasın diye dua ediyorum ancak ne yazık ki hemen hemen her gün içimiz yanıyor. Dün ve önceki gün ateş sadece vatan evlatlarımızın, polisimizin ve emniyet güçlerimizin evlerine düşmedi, memurlarımızın şehadet haberleriyle de içimiz yandı. Önceki gün Uludere’de yapılan hain saldırılar sonucu 2 memurumuz, 3 askerimiz ve 3 polisimiz şehit olmuştur. Dün ise yine 1 şehidimiz var. Kederli ailelerine sabır diliyorum, büyük Türk milletimizin başı sağ olsun.

Değerli milletvekilleri, Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 11’inci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli “Çözüm çözülmedir." demedi mi? “Çözüm ihanettir." demedi mi? “Çözüm felakettir." demedi mi? İşte bugün bu ihanet sürecinin bedelini çiçeği burnunda vatan evlatlarımız, gencecik polislerimiz, o bölgede görev yapan öğretmenlerimiz, hemşirelerimiz, hocalarımız, doktorlarımız ve aziz Türk milletimiz ödemektedir. Milliyetçi Hareket Partisi “Terörle müzakere olmaz.” derken bugünleri gördü “Terörle mücadele edelim." dedi. Evet, bugün Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli’nin söyledikleri hep doğru çıktı. İhanet süreci olan çözüm süreci, evimize şehit ateşlerini düşürmektedir, ekonomiden tutun turizme kadar olumsuz etkilerini katlayarak göstermektedir. İktidar partisi 7 Haziran ile 1 Kasım arasında meydana gelen terör olaylarına ve toprağa her gün düşen aziz şehitlerimize rağmen yanlış politikasını devam ettirdi. Neden biliyor musunuz? Tek bir sebebi vardı: Oy kaygısı. İktidar partisi ne kadar büyük bir yanlış yaptığını görmesine rağmen aziz Türk milletimize ülkemizde derin yaralar açan çözüm sürecini o gün bile “bitirdik” demek yerine buzdolabına kaldırmayı önerdi. Milliyetçi Hareket Partisi o gün de felaket süreci, ihanet süreci, çözülme süreci olan sözde çözüm sürecini sonlandırmaya ve terörle mücadele etmeye çağırdı.

Değerli milletvekilleri, 20 Temmuzdan bu tarafa 166 askerimiz, 125 polisimiz, 7 korucumuz ve 2 memurumuz yani toplam 300 kardeşimizi şehit verdik. Bugün verdiğimiz bu kayıplar düne kadar PKK’ya gösterilen yoğun sevgi ve sempatinin bedelidir. Yüce Türk milleti bu bedeli ağır ödemektedir. Çözüm süreci denilen bu süreçte şehirlere kadar terör inmiş, sokak savaşları çıkmıştır. Bu süreç Oslo’da verilen sözlerin sonucudur. Bu süreç İmralı’da kurulan kirli pazarlıkların sonucudur. Bu süreç Dolmabahçe Sarayı’nda AKP ve malum buluşmayla ilan edilen ihanet mutabakatının kanlı sonucudur. Bu süreç Türk milletimize gencecik fidanlarımızın al bayrağa sarılı tabutlarıyla ödetilmiştir. Buradan da anlaşılacağı gibi yapılanların bedelini ödeyen aziz milletimizin ta kendisidir.

Değerli milletvekilleri, sözde çözüm süreci denilen çözülme sürecinde rol alan iktidar partisi görevlilerinin birkaçı hâlâ aramızda. Hatırlıyorlar mı acaba söylediklerini? İsim vermeme gerek yok, söz sahibi sözünü bilir elbette. “Öcalan’ın olayları okuma kabiliyeti ve tecrübesi vardır.” denildi iktidar partisi yetkilileri tarafından, hafızalarımızda. “Dağa çıkışlar eskiye oranla daha nitelikli hâl aldı.” denildi yine iktidar partisi yetkilileri tarafından, hafızalarımızda. Bebek katili Öcalan’a methiyeler dizildi. O dönem değil mi terör örgütü PKK’nın şehirlerde silahlanması, mahalle mahalle, sokak sokak teşkilatlanması ve bunlara göz yuman iktidar partisi. İktidar partisi dağlardan “Ne mutlu Türk’üm diyene” yazılarının kaldırıldığını görmedi mi? Resmî dairelerin üzerindeki Türkçe tabelaların kaldırılıp yerine başka tabelaların konduğunu yine görmedi mi? Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak gördük ve uyardık ama dönemin Başbakanı Sayın Davutoğlu da gördü bunları. Hatta Diyarbakır mitinginde farklı pankartlarla karşılaşınca teşekkür etti.

Tabii ihanet sürecinin baş mimarlarından Sayın Cumhurbaşkanının da bugünkü tabloda vebali bir hayli büyük. 2 Haziran 2011’de “Kürt sorunu vardır.” demiştir. Hamdolsun, doğruyu anlayıp 28 Nisan 2015’te “Kürt sorunu yoktur.” demiştir. 23 Ağustos 2010’da “PKK’yla görüşen şerefsizdir. Bunu herkes bilsin.” demiştir. 19 Eylül 2011’de ise “PKK’yla biz değil, devlet görüştü. Görüşecek.” demiştir. 27 Eylül 2012’de “PKK’yla görüşme talimatını bizzat ben verdim.” demiştir ve nihayet ülkemizin sürüklendiği felaketi anlayıp 28 Temmuz 2015’te “Çözüm sürecini devam ettirmek mümkün değil.” diyebilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ARZU ERDEM (Devamla) – Yüce Meclis çatısı altında telaffuz edilen ve benim tekrar etmek istemediğim bir kelimeye karşılık son sözlerimi söylemek istiyorum. Etnik kimlik üzerinden siyaset yapılmaz. Bin yıllık kardeşliğimizi kimse bozamaz. Burası Türkiye’dir. Dilimiz Türkçedir. Bayrağımız beyaz ay yıldızlı al bayraktır ve bu vatan üzerinde yaşayan herkes Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. Ne mutlu Türk’üm diyene!

Saygılarımla. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 97 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 11’inci maddesinde yer alan "veya tasarım” ifadesinin "ve tasarım” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İdris Baluken (Diyarbakır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş.

Buyurun Sayın Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün Özgecan’ın ölümünün, katledilmesinin, vahşice katledilmesinin 1’inci yıl dönümü. Gerçekten onu katledenlerin yargı karşısında hak ettikleri cezayı almasını çok önemli buluyoruz ve bu kararların bütün kadına yönelik şiddet ve katliamlara karşı da uygulanması gerektiğini bir kez de buradan ifade etmek istiyoruz. Ve Özgecan şahsında, bugüne kadar gerek aile içinde gerek aile dışında gerek kamusal alanda herhangi bir yerde şiddete uğrayan, tecavüz ve tacize uğrayan ve bunun bedelini hayatıyla ödeyen bütün kadınları saygıyla anmak istiyoruz.

Tabii, kadına yönelik şiddet sadece Özgecan davasıyla sınırlı değil. Bunu önemle düşünmemiz, tartışmamız ve hatırlamamız gerekiyor. Türkiye’de toplumsal anlamda, aileden başlayarak toplumun tüm kesimlerine sirayet eden, aslında kadına yönelik ikincil sınıf yaklaşımı, ayrımcı tutum, maalesef, neredeyse övünülecek ve bununla gurur duyulacak bir aşamaya gelmiştir.

Bizim için kadın bir bireydir, bir öznedir, toplumun yarısıdır. O da en az erkekler kadar hak ve özgürlüklere sahip ve toplumun bütün karar alma mekanizmalarında eşit düzeyde, denk düzeyde yer alması gereken bir cinsi temsil eder.

Türkiye, kadına yönelik şiddetten Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde ilk kez dünyada mahkûm edilen tek ülkedir. Opuz kararında -o kararın, o başvurunun başvurucu avukatı olarak çok yakından biliyorum- Türkiye’de kadına yönelik ayrımcılık vardır kararı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararı olarak hukuk tarihindeki yerini almıştır. Tabii ki, bu övünülecek bir durum değil.

Bizim amacımız, Türkiye’de kadına yönelik ayrımcılığı, şiddeti, taciz ve tecavüzü, istismarı ortadan kaldırmaktır. Çünkü -bu toplumda- kadınların özgür olmadığı, kadınların eşit olmadığı, kadınların birey olarak toplumda kendi yerine kavuşamadığı müddetçe asla tüm toplumun özgür olamayacağını ve eşitlikten söz edemeyeceğini de bir kez daha ifade etmek istiyoruz.

Özgecan vesilesiyle, bugün Şırnak Cizre’de çıplak bir kadın bedeninin sosyal medyada sabahtan itibaren, dün geceden itibaren servis edildiğini çok üzülerek paylaşmak istiyorum.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Valilik yalanladı onu.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – En son Muş Varto’da “Kader Kevser Eltürk” olarak bildiğimiz ve basında “Ekin Van” olarak bilinen çıplak bir kadın bedeni yine kamuoyuna servis edilmişti. Bugün Cizre’de bu iğrenç, bu korkunç bir tarzda servis edilen fotoğraflar yine gözümüzün önünde. Bunu yapanlar insan olamaz, bunu yapanlar insanlıktan nasibini almış olamaz. Bir kadının bedenini çıplak vaziyette fotoğraflarını çekip servis etmek insanlıktan nasibini almamış olmak demektir. Ama maalesef Şırnak Valiliği yaptığı açıklamada bunu yapanları soruşturacağım yerine, tıpkı Muş Valiliği gibi -bunu çeken ve servis edenlere biz soruşturma başlattık demişti Muş Valiliği- bugün yaptığı, biraz önce düşen yazılı açıklamaya göre, Cizre’deki başarılı operasyonlara, başarıya gölge düşürülmek istendiğini söylemektedir.

Gerçekten bu açıklama utancımızı ve bu ayıbı bir kez daha büyütmektedir. Nerede olduğu önemli değil, kimin yaptığı ve bunun yargı önünde hesabını vermesi önemlidir. 2016 Türkiyesi’nde kadınların soyularak, öldürüldükten sonra çıplak bedenlerinin teşhir edilmesinin anlatılır, izah edilir, kabul edilebilir, tartışılabilir hiçbir yönü yoktur. Şırnak Valiliği de, sanki başka bir ülkeyi işgal ediyormuş gibi, bir galibiyetten söz etmektedir. Orada yaralılar katlediliyor, yaralılar yakılarak öldürülüyor. Burada isimlerini saydığımız şahıslardan, sivillerden şu ana kadar haberimiz yok ve bu sorularımıza hiçbir yanıt alamadık.

Bu vesileyle, bugün sosyal medyaya düşen çıplak kadın bedeni, Özgecan, Ekin Van ve daha birçok kadının, hayatını kaybeden birçok kadının anısı önünde saygıyla eğiliyorum ve gerçekten hepimizin sorumluluğunu bir kez daha hatırlatmak istiyorum.

Teşekkür ederim, saygılar sunuyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Neyse, diğerinde şey yaparsınız, oylamaya geçtim.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

12’nci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 97 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 12’nci maddesinde yer alan “damga vergisinden” sonra gelen “,” virgülün, noktalı virgül “;” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                İdris Baluken                          Filiz Kerestecioğlu Demir                      Mahmut Celadet Gaydalı

                  Diyarbakır                                          İstanbul                                                   Bitlis

              Mahmut Toğrul                                 Müslüm Doğan                              Mehmet Emin Adıyaman

                  Gaziantep                                             İzmir                                                      Iğdır

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/540) esas numaralı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 12’nci maddesinde geçen “düzenlenen” ibaresinden sonra gelmek üzere “değerli” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

           Emin Haluk Ayhan                       Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                       Muharrem Varlı

                     Denizli                                                   Hatay                                                 Adana

             Yusuf Halaçoğlu                                  Fahrettin Oğuz Tor                               Mehmet Erdoğan

                    Kayseri                                          Kahramanmaraş                                         Muğla

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen yok.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu düzenlemeyle bölge için gerekli her türlü hizmetlerin yürütülmesinde yönetici şirketin, üzerindeki mali yüklerin azaltılması amacıyla değerli kâğıtlardan alınan damga vergisinden de muaf tutulması öngörülmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 97 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 12’nci maddesinde yer alan “damga vergisinden” sonra gelen “,” virgülün, noktalı virgül “;” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İdris Baluken (Diyarbakır) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman.

Buyurun Sayın Adıyaman.

FUAT KÖKTAŞ (Samsun) – Virgülü niye noktalı virgül yapacağını bir anlatıver de dinleyelim.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısında, tabii, amaç AR-GE araştırmaları ve inovasyon süreçlerinde üretim, mal ve ürünlerin esasen kapitalist anlayış itibarıyla piyasa ve pazar alanında hem rekabet gücünü arttırmak ama aynı zamanda mal ve hizmeti üreten, yani metayı üretenin daha fazla kârını arttırmak. Şimdi, tabii, sermaye ve meta üreten kapitalist sistem ya da kapitalistler ama aynı zamanda bu malın piyasada bir de alıcısını bulması gerekiyor. Yani, AR-GE’yle oluşan bilgi birikimi sonucu üretilen ürünün, üretilen metanın pazarda bir de alıcısının olması lazım, yani tüketicinin olması lazım. Şimdi, biz mal ve hizmetin daha kaliteli üretilmesi açısından bu kanunu çıkarıyoruz. Ancak bu kanundan dolayı bu malı alacak tüketici sınıfın, yani emekçi yığınların, yani işçinin, yani köylünün bu üretilen teknoloji ürünü veya piyasada var olan herhangi mal ve ürünün daha kaliteli bir biçimde pazara sürülmesinde alım gücünün olup olmaması önemli bir sorun. Şimdi, toplumumuzun büyük kesimi tüketici. Dolayısıyla tüketicinin alım gücü yoksa eğer, yani işçilerin geçim kaygısı kazançlarıyla ancak yaşam standartlarını devam ettirebiliyorsa, köylülük keza ancak yaşamını idame ettirebiliyorsa o zaman bu araştırmanın, bu bilgi birikiminin ürüne yansımasının çok da bir anlamı olmayacaktır.

AKP iktidarının on üç yıllık iktidar sürecinde köylülük tüketildi yani köylünün tarım sektöründe ürettiği malların, elde ettiği gelirin kaynakları tüketildi. Bugün Türkiye şeker pancarı üretiminde kendi kendisine yeten bir ülkeyken, hemen hemen Türkiye’nin pek çok ilinde şeker fabrikaları yıllar önce çalışırken şimdi Türkiye’de şeker pancarı neredeyse üretilmez duruma gelindi ve biz şekeri ithal eder duruma geldik. Keza hayvancılığın çok yoğun olduğu ve köylünün büyük oranda geçimini hayvancılıkla temin ettiği bir ülkede şimdi âdeta hayvan yok düzeyine indirgendi, dış ülkelerden et ithal eder duruma geldik.

Tabii, bunun bir mantığı vardır. Yani mevcut serbest piyasa ekonomisinin ve kapitalist sistemin bu süreci yaşatacağını aslında biliyoruz. Mesele nedir? Köylüyü köyünden koparmak, köylüyü ucuz iş gücü olarak işte tam da bu kanunun hizmet etmek istediği kapitalistlere yani sermayedar sınıfına ucuz iş gücü yaratmaktır. Dolayısıyla, burada tartışılan kanunun özünde ya da paralelinde tüketici sınıfın işi ve köylünün de hayat standartlarının, gelir düzeyinin yükseltilmesine yönelik faaliyeti ya da yasal düzenlemeleri de bu Meclisin gündemine getirmesi gerekiyordu iktidarın. Ama iktidar, görünen o ki toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan emekçi sınıfların, köylülüğün, işçiliğin ve memurların çıkarlarını göz ardı etmekte, hatta bilimi halkın genel anlamda çıkarları doğrultusunda kullanmak yerine sermayenin çıkarlarını düşünerek sermayedarların sermayelerini birkaç kat daha artırmaya yönelik, belki bir ölçüde daha az maliyetle daha çok mal üretmeye, kazancına kazanç katmaya yönelik bir faaliyet olarak değerlendiriyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

12’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Şimdi 13’üncü maddeye bağlı ek madde 1’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Ek madde 1 kabul edilmiştir.

13’üncü maddeye bağlı ek madde 2 üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 97 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesine bağlı Ek Madde 2'de yer alan ve "fondan" ifadesinden sonra gelen "," virgülün, ";" noktalı virgül olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                 İdris Baluken                                    Mahmut Toğrul                                 Filis Kerestecioğlu

                   Diyarbakır                                          Gaziantep                                            İstanbul

                           Mahmut Celadet Gaydalı                                    Müslüm Doğan              

                                                Bitlis                                                        İzmir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 97 sıra sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesiyle düzenlenen Ek Madde 2'de yer alan "araştırmalarda" ibaresinin kaldırılmasını arz ve teklif ederiz.

              Kazım Arslan                                     Tahsin Tarhan                                      Didem Engin

                   Denizli                                              Kocaeli                                              İstanbul

                İrfan Bakır                                          Akif Ekici                                        Özkan Yalım

                   Isparta                                             Gaziantep                                               Uşak

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ve Kanun Hükmüne Kararnamelerde Değişiklik yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesine bağlı Ek Madde 2'nin aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmesini arz ederim.

EK MADDE 2 - Bu kanun kapsamında yürütülen yazılım, Ar-Ge, yenilik projeleri ile ilgili araştırmalarda kullanılmak üzere ithal edilen, Türkiye'de üretimi bulunmayan, yatırım malı ve/veya aramalı niteliğindeki ürünler, gümrük vergisi ve her türlü fondan, bu kapsamda düzenlenen kağıtlar ve yapılan işlemler damga vergisi ve harçtan muaftır. "

                  Arzu Erdem                           Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                           Mustafa Mit

                    İstanbul                                               Hatay                                                Ankara

             Emin Haluk Ayhan                                    Celal Adan                                         Ruhi Ersoy

                     Denizli                                              İstanbul                                            Osmaniye

                                                                          Nuri Okutan

                                                                              Isparta

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Arzu Erdem.

Buyurun Sayın Erdem. (MHP sıralarından alkışlar)

ARZU ERDEM (İstanbul) – Tekrar teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, biraz önce konuşmamın sonunda bahsetmek istediğim konuyu burada tekrar kürsüde mutlaka telaffuz etmek istiyorum. Yüce Meclis çatısı altında telaffuz edilen ve benim tekrar etmek istemediğim bir kelimeye karşılık son sözlerimi söylemek istiyorum: Etnik kimlik üzerinden siyaset yapılmaz. Bin yıllık kardeşliğimizi kimse bozamaz. Burası Türkiye’dir, dilimiz Türkçedir, bayrağımız beyaz ay yıldızlı al bayraktır ve bu vatan üzerinde yaşayan herkes Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır ve Türk’tür. Ne mutlu Türküm diyene!

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılamasına Dair Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz AR-GE faaliyetlerinin desteklenmesi hakkındaki kanun tasarısını genel olarak müspet karşılamaktayız. Ancak bazı konularda aynı fikirde değiliz. Milliyetçi Hareket Partisi, aziz milletimizin menfaatlerini ilgilendiren her konuya destek vermiştir ve vermeye devam edecektir. Bu tasarı ile ilgili de desteğini ve emeğini ortaya koymuştur. Ve belirtmek istiyorum ki emek veren netice almak ister.

Türkiye’nin gelişmiş ülkelerle rekabet edebilmesi ve ekonomik olarak bağımsız bir millî devlet olabilmesinin yolu araştırma, geliştirmeden geçmektedir. Üreten bir toplum olmak için AR-GE’ye dayalı ekonomi politikalarının uygulanması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, AR-GE kelimesi, son zamanlarda sıkça kullanılmaktadır ülkemizde, ancak farklı yorumlanmaktadır. Kimilerine göre AR-GE yeni bir ürün üretmektir, kimilerine göre ise bilimsel çalışmalar yapmaktır. AR-GE kavramı devlet düzeyinde sahiplenilmesi gereken bir kavramdır ve gelecekte var olmak için gerek devlet olarak gerek kurum olarak gerek birey olarak AR-GE’ye gereken ehemmiyeti vermeliyiz. Unutmamalıyız ki teknolojisini kendisi geliştiremeyen ülkeler millî olamazlar.

AR-GE reform paketi olarak adlandırdığınız bu tasarı aslında bir reform içermemektedir çünkü daha önce de belirttiğim gibi, konulmuş olan bu hedeflerin inandırıcılığı bir tartışma konusudur. İktidarınız süresince yapamadığınız, hatta koymuş olduğunuz hedeflerin yanına dahi yaklaşamadığınız bir süreci hep birlikte yaşadık. Çocuklarımızın motivasyonunu artırmak için “Hedeflerinizi yüksek koyun.” deriz, “Hayalleriniz büyük olsun.” deriz. Lakin, devlet hayallerle yönetilemez. Gerçekçi, ulaşılabilir, aziz Türk milletini yanıltmayacak hedefler konulmalı ve o hedeflere ulaşmak için yine gerçekçi çalışmalar yapılmalıdır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak her zaman bizlerin asli görevi ülkemizin, milletimizin refah seviyesini yükseltmektir demekteyiz, hatta görevden ziyade boynumuzun borcudur diyoruz. Ancak tasarıya baktığımızda, gelişmiş ülkelerle rekabete girmek için tasarı yeterli değildir çünkü iktidar partisi bugüne kadar gerçekleştiremediği hedeflerle yüzleşmekten kaçınmakta ve öngördüğü hedeflere ulaşmak için yapısal bir reform planlayamamaktadır.

Değerli milletvekilleri, bir taraftan AR-GE konusunda gelişmiş ülkelere yetişme gayreti içerisinde olan bir iktidar, diğer taraftan işsizlikten kendisini yakan gencecik bir insanın dramı. Birçok konuda olduğu gibi sorunlar dağ gibi, çözümler ise hep hayalî. Umut bol, söz bol; buna karşılık, verilen sözler neticesinde umutlarıyla oynanan insanların çaresizlikleri ise gün gibi ortada.

Yerine getirilmeyen sözlerin en çarpıcı örneği de bir başka bakanın verdiği sözün diğer bakan tarafından yere düşürülmesidir. Bunlar hepimizin ve en başta aziz milletimizin hafızalarında elbette.

Kul hakkına girmemek için inanmadığınız sözleri söylemeyin, başaramayacağınız işlere girişmeyin, yapamayacağınız iş için kimseye söz vermeyin; sadece yerine getirebileceğiniz şeyler için söz verin diyorum, saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 97 sıra sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesiyle düzenlenen Ek Madde 2’de yer alan “araştırmalarda” ibaresinin kaldırılmasını arz ve teklif ederiz.

Özkan Yalım (Uşak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Uşak Milletvekili Özkan Yalım. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Yalım.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli Bakanım ve de yüce Meclis, değerli arkadaşlarım; 97 sıra sayılı Kanun Tasarısı ve 13’üncü maddesi üzerinde söz aldım.

AR-GE için teşvik ve destek verilecek teknolojiyi geliştirmek adına gereken desteklerin çok iyi yapıldığını, yapılmak istendiğini görmekteyim. Ancak, bundan önce vatandaşlarımızın çok ciddi problemleri var. 2015 yılı sonu itibarıyla ülkemizdeki çiftçimizin sıkıntılarını anlatmak istiyorum.

Bakın, 2015 yılı sonunda bir çiftçimiz traktörüne trafik sigortası olarak senelik 120 TL ödüyordu, 2016 yılında gördüğünüz gibi 250 TL ödüyor yani 2 kat artmış durumda. Peki, enflasyon ne oldu Türkiye’de? 2015 sezonunda yüzde 8,8. Peki, ne arttı yüzde 8 artarken? Çiftçinin kullandığı emek makinesi olan traktörü 2 kat arttı yani sadece ödediği trafik sigortası 2 kat arttı. Akaryakıtı, Avrupa’nın en pahalısını kullanıyor. Bunun yanında, ödediği SSK’sı, BAĞ-KUR’u ne oldu? 430 TL ödediği aylık BAĞ-KUR’u, SSK’sı, maalesef 2016 yılında 570 TL’ye yani yüzde 35, yüzde 36’lık bir de zam geldi. Yani, bu ne demek oluyor? Siz Değerli Bakanımız ve de yöneticilerimiz; çiftçimize kaşıkla verdiniz, kepçeyle geri aldınız.

Bunun yanında, gelelim normal vatandaşımıza. Evet, günümüzün -olmazsa olmazlarından- mecbur kıldığı küçük araçlarımız, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir ailenin kullandığı küçük bir araç ne ödüyor? 2015 yılında 250 TL trafik sigortası öderken 2016 yılında 750 TL oldu. Yani tam tamına 3 kat, yüzde 300 arttı, tekrar ediyorum, yüzde 300. Ama enflasyon neydi? Tekrar söylüyorum, 8,8.

Gelelim küçük esnafımızın kullandığı araçlara yani kamyonet cinsine. Küçük esnafımızın kendi işini yürütebilmek adına, yükünü taşıyabilmek adına, aldığı malı tezgâhına getirebilmek adına, dükkânına getirebilmek adına aldığı kamyonetine ödediği 2015 yılındaki trafik sigortası 376 TL’yken 800 TL’ye ulaştı. Yani bu da yaklaşık 3 katı, yüzde 300’e yakın artmış durumdadır. Tekrar ediyorum, enflasyon yüzde 8,8 iken.

Gelelim ticari taksimize, bugün trafik derdinden kurtulmak adına kullandığımız, İzmir’de, İstanbul’da, Ankara’da, bütün illerde kullandığımız ticari taksilerimize yani bizim emekçilerimize, bizi gitmek istediğimiz yere ulaştıran kardeşlerimizin kullandığı araçlara yani ticari taksilere. 2015 yılında bir ticari taksi senelik 800 TL trafik poliçesi öderken bugün yani bu yıl, 2016 yılında 1.844 TL. Yaklaşık bu da 3 katına ulaştı. Tekrar ediyorum, enflasyon yüzde 8,8.

Gelelim toplu taşımaya değerli milletvekilleri, yani otobüslere. 2015 yılında bir otobüs 1.500 TL trafik poliçesi öderken nasıl olduysa -galiba büyük işverenler biraz korunmuş- onların poliçesi sadece yüzde 80, yüzde 90 artmış; onlarda bir korunma var ama yine enflasyon yüzde 8,8 olurken onların trafik poliçesi de aynen yüzde 90 civarında artmış.

Evet, gelelim dünyanın ve de Türkiye'nin insan yaşamını sürdürebilmek adına olmazsa olmaz ihtiyaçlarını taşıyan emektar kaptanlarımızın yani ulaştırmadan sorumlu olan kaptanlarımızın ve de nakliye firmalarımızın ödediklerine. Bir kamyonun, normal bir kamyonun 2015 yılında ödediği trafik poliçesi 1.750 TL’ydi, bugün 3 bin TL oldu yani bu da 2 kat arttı.

Gelelim en büyük nakliyecimize. Bakın, dikkatinizi çekerim, olmazsa olmaz, bir çekicinin fiyatı, en büyük rakam burada yani kamyoncuyu durdurmak adına, nakliyeciyi durdurmak adına elinizden geleni yapıyorsunuz. 2015 yılında 2.500 TL olan bir çekicinin, bir tırın trafik poliçesi maalesef 6.370 TL’ye ulaştı. Avrupa’da, Bulgaristan’da, Belçika’da, Hollanda’da bu çekicinin trafik poliçesi sadece 650 euro ama Türkiye’de 1.900 euro.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Eşkıya bunlar, eşkıya! Hükûmet değil, Deli Dumrul bunlar, Deli Dumrul!

ÖZKAN YALIM (Devamla) - Sayın Bakanım, bunu nasıl anlatacaksınız ben bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak gerçekten merak ediyorum. Gerçekten çok üzücü bir durum bu. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yalım.

ÖZKAN YALIM (Devamla) – Ben teşekkür ederim.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 97 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesine bağlı Ek Madde 2'de yer alan ve "fondan" ifadesinden sonra gelen "," virgülün, ";" noktalı virgül olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mahmut Toğrul (Gaziantep) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul.

Buyurun Sayın Toğrul.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AR-GE faaliyetlerinin aslında yapılacağı yer tabii ki üniversitelerdir.

Şimdi, yapılan bir anketle üniversitelerde yaşanan sorunları biraz dikkatinize sunmak istiyorum. Değerli arkadaşlar, yapılan bir anket çalışmasında en çok karşılaşılan sorun… Sorunlar çok fazla ama ben birkaç tanesi üzerinde durmak istiyorum. Birincisi, üniversitelerde dekan veya yüksekokul müdürü atamalarının fakülte görüşleri veya liyakat dikkate alınmadan keyfî yapılması. Değerli arkadaşlar, dekan olmak ya da bir yüksekokul müdürü olmak tamamen rektörün iki dudağı arasına bırakılmış ve ilahiyat fakültesine bir temel bilimci, fen fakültesine bir tarihçi dekan olabilmekte veya yüksekokul müdürü olabilmektedir.

Diğer bir önemli sorun değerli arkadaşlar, kadro ilanları üniversitelerde adrese teslim yapılıyor. Öyle ilanlar var ki hepinizin memurlar.net’e girip verilen ilanların birkaç tanesini görmesini isterim. Öyle bir ilan tarifi yapılıyor ki… Kişinin adını yazsanız belki aynı isme ait birkaç insan vardır Türkiye’de ama öyle bir ilan veriyor ki o kişi dışında asla bir başkasının başvurma şansı söz konusu olamaz. Doğrudan, mesela “doktora” başlığını koyuyor. “Doktora” başlığında ilan koyuyor, diyor ki: “Bu konuda doktora yapmış olmak.” Değerli arkadaşlar, bir konuda bir doktora yapılır, eğer diğeri yapılıyorsa onu çürütmek üzere yapılır ama bizimkiler ilan koyarken doktora başlığını veya yüksek lisans tez başlığını koyarak eleman alma yoluna gidiyorlar.

Değerli arkadaşlar, yine, ana bilim dalı bölüm başkanlıklarına seçimler asla yapılmamakta, yine tamamen rektöre yakınlık esas alınmaktadır.

Yine, bir diğer madde, araştırma görevlisi kadroları. Değerli arkadaşlar, ihtiyaç önce düşünülmeden kişi bulunuyor, kişiye uygun araştırma görevlisi kadrosunun nerede açılacağı tartışılıyor. Bunları bire bir yaşamış bir öğretim üyesiyim değerli arkadaşlar.

Yine, bir başka maddeden bahsetmek istiyorum. Doktorası bitenlerin doktora sonrası kadroya yükselmeleri için rektöre yakın olma temel şartı vardır. Eğer rektöre yakın değilseniz beklersiniz. Aslında bu tüm kadrolarda vardır. Örneğin, şu anda konuşan kişi on yıl bu ülkede doçent olarak kalmıştır, sadece rektöre yakın olmadığı için değerli arkadaşlar. Sadece rektörü eleştirdiğimiz için, üniversitede yapılan uygulamaları eleştirdiğimiz için beş yıl süreyle doçentlikte fazlaca bekletilmiş bir öğretim üyesiydim ben. Neyse ki cemaat kavgası, AKP, cemaat birbirine düşünce biz aradan sıyrılabildik.

Yine, bir başka madde değerli arkadaşlar, hedeflenmiş kişilere yönelik mobbing. Şu anda üniversitelerin en temel sorunu mobbingdir değerli arkadaşlar. İstediğiniz gibi davranmayan, istediğiniz gibi yakın durmayan bir kişiyi öyle bezdiriyorsunuz ki… Zaten mobbing bezdir, kaçır. Ve o öğretim üyesi ağzıyla kuş tutsa ne bir fondan destek alabilir ne bir çalışma yapabilir ne bir yükselme veya başka bir şeyde bir imkâna sahip olabilir.

Değerli arkadaşlar, yine üniversitelerdeki en önemli sorunlardan bir tanesi bölümün isteği dışında kadro talebidir. Örneğin, benim bulunduğum fen fakültesi kimya bölümüne -ki bu yasal değildir- bölüm başkanı ama yönetime yakın olduğu için, karşı çıkmadığı için bölüm başkanının izni olmadan kadro ilanına çıkılıyor ve hedeflenmiş kişi kadroya seçiliyor. Bu sorunları artırmamız tabii ki çok mümkün, özellikle akademisyenlerin yaşadığı sorunlara değindim ama teknik personel, idari personel ve öğrencilerin yaşadığı sorunlar herhâlde hepinizin bilgisi dâhilindedir. Yurt sorunundan tutun da öğrenciler üzerine yürütülen faşizan soruşturmalar diz boyu yükselmiştir. Sadece son dönemde Malatya İnönü Üniversitesinde 97 öğrenci uzaklaştırma cezası almıştır değerli arkadaşlar. Bu, takdirlerinize sunulur, 97 öğrenciyi uzaklaştırmak.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Karar yeter sayısı istiyorum Başkan.

BAŞKAN – İşleme geçtikten sonra…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Başkanım, bakın, bu tavrınız hakkında…

BAŞKAN – Şimdi, bir dakika, bir dakika maddeyi oylayacağım. Ama, işleme geçtikten sonra…

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Daha oturmadım ama Başkan, ben oturmadım Başkan.

BAŞKAN – Oturmayabilirsin, e, sürekli ayaktasın diye ben işlem yapmayacak mıyım, kusura bakmayın.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Başkan, siz bu tavrı gelenekselleştirmeye başladınız.

BAŞKAN – 13’üncü maddeye bağlı ek madde 2’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Şimdi, 14’üncü madde üzerinde iki tane önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/540) esas numaralı Kanun Tasarısı’nın 14’üncü maddesinin 3’üncü fıkrasında geçen "yüksek lisans yapanlar için birbuçuk yılı," ibaresinin "yüksek lisans yapanlar için iki yılı,", "doktora yapanlar için iki yılı" ibaresinin de "doktora yapanlar için üç yılı" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                           Emin Haluk Ayhan                                    Celal Adan

                      Hatay                                                Denizli                                              İstanbul

                  Ruhi Ersoy                                     Yusuf Halaçoğlu                                    Mustafa Mit

                   Osmaniye                                             Kayseri                                               Ankara

                 Nuri Okutan

                     Isparta

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 97 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 14’üncü maddesi ikinci fıkrasında yer alan ve "Haftalık kırkbeş saatin üzerindeki ve ek çalışma sürelerine ilişkin ücretler bu istisnadan faydalanamaz." ifadesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                 İdris Baluken                                    Mahmut Toğrul                            Filiz Kerestecioğlu Demir

                   Diyarbakır                                          Gaziantep                                            İstanbul

 

               Müslüm Doğan                            Mahmut Celadet Gaydalı                                       

                      İzmir                                                 Bitlis                                                    

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken.

Buyurun Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, önemli bir konu konuşuluyor. AR-GE üzerine yapılan bir yasal düzenleme ve yine akademiyadaki özgürlükler ve gelişme düzeyiyle ilgili palyatif çözüm arayan bir yasal düzenleme konuşuluyor. Bizim burada ifade ettiğimiz bütün görüşlerde bütün bu gelişme düzeyinin, ülkemizdeki demokrasi düzeyinin gelişmesiyle doğrudan ilişkili olduğunu hep ifade etmiştik. Yani bir ülkede demokrasi yoksa o ülkede ne akademiyada bir gelişme sağlamak mümkün olur ne de bu yönlü palyatif AR-GE yasalarıyla herhangi bir çözüm yaratmak mümkün olur düşüncesindeyiz. Türkiye’de maalesef hâlâ düşünce ve ifade özgürlüğü sorunu var, Türkiye’de hâlâ basın özgürlüğü sorunu var, Türkiye’de hâlâ demokratik, bilimsel, özerk üniversitelerle ilgili bir yapının hayata geçmesi sorunu var. Yani özerk olmayan bir üniversiteden, vesayet altında olan bir üniversiteden, bir akademi camiasından AR-GE’yle ilgili işte Mecliste yapılan palyatif çözümlemelerle birlikte bir gelişme beklemenin kendisi zaten gerçekçi değil kanaatindeyiz.

AKP Hükûmeti, üniversiteler üzerindeki vesayetçi anlayışı kaldıracağını defalarca seçim meydanlarında bütün Türkiye halklarına söz verecek şekilde haykırdı; 12 Eylül Anayasası’nı değiştireceğini, bu darbe anayasasının kurumları içerisinde olan YÖK’ü kaldıracağını, Millî Güvenlik Kuruluyla ilgili mevcut durumu düzelteceğini yapmış olduğu bütün seçim çalışmalarında bir taahhüt olarak defalarca ortaya koymasına rağmen hem bu darbe anayasasını hem de bu darbe kurumlarını devletin egemeni olduktan sonra canhıraş bir şekilde koruma altına aldı. Dolayısıyla yaşamış olduğumuz bütün sorunları da bir yönüyle AKP, kendi devletçi anlayışı üzerinden yeniden bir statükonun devamı şeklinde maalesef bugünlere kadar getirdi.

YÖK gibi bir garabet ortadayken, YÖK gibi bir vesayet anlayışı üniversiteler üzerindeyken o yetmedi bir de üniversiteler üzerine bir saray vesayeti getirdi yani bugün sarayla çelişen hiçbir akademisyenin, hiçbir rektörün üniversitelerde. Artık, bırakın bir bilimsel araştırma yapmasını, bilime katkı sunacak bir çalışma yapmasını üniversitede tutunması bile mümkün olmayacak bir ortamı AKP maalesef yarattı. İşte, geçen haftalarda bu Meclis kürsüsünde “Biz sizin savaş suçunuza ortak olmayacağız.” diyen akademisyenlerin karşılaşmış olduğu akıbeti burada defalarca ifade ettik. 1.128 akademisyen sadece savaşa karşı oldukları için, sadece insanlığa karşı işlenen suçları kabul etmedikleri için, sadece “Bu ülkede artık çocuklar ölmesin.” dedikleri için AKP’nin ve sarayın tam bir linç kampanyasına maruz kaldılar. Çoğu, üniversitelerden alınıp mahkeme salonlarına götürüldü; çoğu, günlerce gözaltında tutuldu; çoğu, işinden ayrılmak zorunda kaldı. Yani burada biz AR-GE’yi konuştuğumuz bir süre içerisinde birçok akademisyenin fikirlerinden dolayı işsiz kaldığı bir ortam üzerinden değerlendirme yapmak durumunda kalıyoruz. Dolayısıyla böylesi bir ortam içinde AR-GE’nin geliştirilmesi, akademiyada bir özgürlüğün sağlanması mümkün değil.

Bir de, tabii, özellikle AKP döneminde bu bilimsel kurulların tamamının bir kadrolaşmaya tabi tutulması ve kendi içerisinde Türk-İslam sentezine uygun bir şekilde yapılandırılmasıyla ilgili süreçler işletildi. Yani düşünün ki TÜBİTAK, bu ülkedeki 50 bin kitabı toplayıp yerlilik ve millîlik üzerinden bir değerlendirmeye tabi tutma cesaretini, akademi dünyasının gözünün içine baka baka kendinde görebiliyor. Burada herhangi bir bilimsel özgürlükten söz etmek mümkün değil, düşünce ve ifade özgürlüğünden söz etmek mümkün değil, özgürlüğün olmadığı bir yerde de bu şekilde palyatif AR-GE yasalarıyla herhangi bir çözüm geliştirmek mümkün değil diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan (1/540) esas numaralı Kanun Tasarısı’nın 14’üncü maddesinin 3’üncü fıkrasında geçen "yüksek lisans yapanlar için birbuçuk yılı," ibaresinin "yüksek lisans yapanlar için iki yılı,", "doktora yapanlar için iki yılı" ibaresinin de "doktora yapanlar için üç yılı" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Yusuf Halaçoğlu (Kayseri) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu.

Buyurun Sayın Halaçoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakanım, kabul etseydiniz keşke daha iyi olurdu çünkü biliyorsunuz, yüksek lisans iki yıldır, doktora da üç yıldır. Yani, yurt dışındakilerle özellikle…

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Biz sadece derslerle ilgili bölümü aldık.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Derslerle ilgili bölümü çıkarıp da hani zaten gelir vergisinden muafiyet meselesi var ya onunla bağlantılı olarak…

AR-GE’de en iyi araştırmayı yapacak olan yüksek lisans ve doktoradır çünkü yeni şeyler ortaya koyarlar. Dolayısıyla, bu konuda daha iyi netice almak için aslında normalde, kurallarda yüksek lisans ve doktorada olduğu gibi iki ve üç yılların kabulü çok yerinde olacaktı.

Değerli arkadaşlar, “AR-GE” diyoruz, araştırma geliştirme. Şimdi, her şeyden önce şunu özellikle belirteyim: Bir ülkenin lokomotifidir araştırma ve geliştirmeler, yeni buluşlar ve ülkeye yön verecek birtakım yeni tespitler muhakkak ki ülkenin gelişmesinde son derece büyük önem taşır. Bunun için bu alanda payların artırılması gerekir ki bizim gayrisafi millî hasılamız yüzde 1 mertebesindeyken diğer Dünya Bankası verilerine göre 2013 yılında bu oran Çin’de 2,01, Almanya’da yüzde 2,85, Japonya’da 3,47, Güney Kore’de 4,15’tir.

Şimdi, her şeyden önce şunu da özellikle belirteyim: Bir ülkenin demokrasisinin yerleşmesi için muhakkak ki bilen insanların yani cehaletin ortadan kalkması gerekir. Bunun için, biraz önce söylediğim gibi, lokomotif görevini görecek olan entelektüel insanlardır ve araştırmacılardır. Araştırmacılara yeterli değeri verdiğiniz takdirde, liyakate yeterli derecede önem verdiğiniz takdirde demokrasiyi yerleştirebilirsiniz. Cahil insanla bir yere çıkamazsınız yani siz istediğiniz kanunu çıkarın, o kanunu uygulayacak ciddi insanlar belli yerlerde, makamlarda yer almadığı veya ona uyan bir topluluk olmadığı takdirde her zaman başınız belaya girer.

Şimdi, eline silah almış insanlar eğer kanuna uymuyorlarsa ve devlete başkaldırmışlarsa devletin de bunlarla mücadele etme hakkı vardır. Sonuç olarak yani “demokrasi” dediğimiz husus kişiseldir, ferdîdir ve kişilere verilecek hak ve hürriyetler aslında ülkenin tümüne şamil olacağı için de bu çerçeve içerisinde yürür.

Dediğim gibi, liyakat son derece önemli. Osmanlı Devleti’nde Fatih Sultan Mehmet bile liyakatle ilgili bir yasa çıkarmış. Hangi görevlere kimlerin hangi görevlerden geleceği belirlenmiş. Yani, siz Başbakanlık Müsteşarlığına üniversitede hiç devlet görevinde bulunmamış birini tak diye getirirseniz, orada bocalar ve devletin çarkını bilmediği için orada birtakım yanlış işler de yapar. Hâlbuki, o işi bilen insanlar yer alacak olursa o zaman bu iş daha kolay yürür. Size bir örnek vereyim: 1700-1850 yılları arasında merkez idarede, Osmanlı Devleti’nde, yani Divan-ı Hümayuna bir başvuru hâlinde yüz elli senelik periyot içerisinde en kısa sürede cevaplama 0,7 gündür. En uzun cevaplama süresiyse, neticelendirme süresiyse 13,5 gündür. Ortalama, yüz elli yılın ortalaması merkez bürokrasisinde 5,3’tür. Şimdi, düşünün, iletişim ağının olmadığı bir dönemde bile böylesine bürokrasiyi iyi yürüten bir devlet. Sebebi? Liyakat sahibi insanları layık olduğu yere getirmesinden kaynaklanmıştır.

Dolayısıyla, ben şunu söylemek istiyorum: Biz, eğer, bizim ülkemizde birtakım yeni araştırmalar yapan insanları desteklemeyecek olursak işte o zaman liyakat sahibi insanı da yerleştirmemiz ve layık olduğu yere getirmemiz mümkün olmaz. Siz bilimsel kuruluşların başına yandaş veyahut da siyasi ve ideolojik görüşlü insan getiremezsiniz. Yani bilim adamı sıfatını taşıyanlar da ideoloji içerisinde olamazlar. İdeoloji içerisinde olamazlar, oldukları takdirde yanlış karar verirler, devletin yasalarını bir tarafa bırakarak meselelere farklı yönde bakmaya başlarlar. Yani sayınızın 1.200 olması hiçbir şeyi ifade etmez. Dolayısıyla, burada sizin ortaya koyduğunuz bilgiler, devletin kuralları çerçevesinde hareket edip etmediğinizdir. Bilim adamıysanız objektif olacaksınız ve herhangi bir ideoloji içerisinde bulunmayacaksınız.

Burada bir şeyi daha söylemek istiyorum. Araştırma görevlilerinden sözleşmeli yani 50/d olanlar, bunlar doktorasını bitirdikten sonra işlerine son veriliyor. Rektöre bırakmamak lazım. Yetişmiş elemana zaten ihtiyaç varsa -ki bazı rektörler ideolojik sebeplerle kabul etmiyorlar- bu 50/d’yi kaldırıp bu istihdamı yapmak lazım. Aksi takdirde şu yapılabilir: İllaki gelişen üniversitelere yapıyorsak, gelişen üniversitelerin kadrolarından bu doktorayı gelişmiş üniversitelere yaptırabiliriz ve yaptıktan sonra dönebilirler. Bu 50/d çok can yakıcı bir durumdadır, bunun düzeltilmesi gerekir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Şu anda çalışıyoruz üzerinde.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Halaçoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 14’üncü madde kabul edilmiştir.

Böylece birinci bölüm üzerinde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm, 15’inci maddeye bağlı geçici madde 4 ve 5’inci maddeler dâhil olmak üzere 15 ilâ 33’üncü maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde gruplar adına ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Erhan Usta’ya aittir.

Buyurun Sayın Usta. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

MHP GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz AR-GE Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum tekrar.

Şimdi, AR-GE önemli bir husus. Şöyle birazcık geriye gidecek olursak, aslında Türkiye ne yaptı son on-on beş yılda veya yirmi yılda? İstihdamın önemli bir kısmını tarımdan, hizmet sektörüne, bir miktar da sanayiye kaydırdı. Bunu yaparak aslında biz düşük gelir grubundan orta gelir gurubuna geçebildik. Ancak, bundan sonra orta gelir grubundan yüksek gelir grubuna geçmenin yolu teknoloji üretmekten geçiyor, teknolojiyi ticarileştirmekten geçiyor, markalaştırıp gelire dönüştürmekten geçiyor. Özellikle 2000 yılından itibaren, daha önceki konuşmalarımda da zaman zaman ifade etmiştim, Türkiye demografik fırsat penceresi içerisine girdi yani bir otuz yıl var önümüzde, bunun on beş yılı geçti. On beş yılın çok verimli geçtiğini söyleme imkânımız maalesef yok. Ama, kalan on beş yılda eğer biz bu teknolojiyi geliştirirsek, nüfusumuzu iyi istihdam edersek, nüfusumuzu katma değeri yüksek ürünlerin üretiminde istihdam edersek işte o zaman orta gelir tuzağını aşma imkânımız olabilecektir. Diğer türlü, bunu gerçekleştiremediğimiz zaman orta gelir tuzağında birçok ülkenin kaldığı gibi bizim kalmamız da maalesef kaçınılmaz olacaktır.

Şimdi, Türkiye ciddi bir büyüme sorunu yaşıyor, büyüyememe sorunu yaşıyor. Bunu daha önceki konuşmalarımızda hep ifade ettik, zaten bilinen bir şey. Büyüme sorunuyla birlikte aslında bir de cari açık sorunu yaşıyor. İki sorun aynı anda, iki sorun birbirlerini de aslında etkiler nitelikte. Büyüyememe sorunumuzun önemli bir kısmı, aslında yeteri kadar tasarrufumuz yok, yatırım yapamıyoruz. Tasarruflarımızı çok fazla artırma imkânımız da maalesef sınırlı, artırılması lazım. Dolayısıyla, yatırım yapma imkânımız bizim, emsal ülkeler kadar olma imkânı yok. Yani, emsal ülkelerde millî gelirin yüzde 35’ine yakın yatırım yapılırken biz sadece yüzde 20 yatırım yapıyoruz. Geriye ne kalıyor? İstihdam üzerinden -onun da belirli sınırları var- büyümek kalıyor ama en önemlisi verimlilik üzerinden büyümek. Yani, Türkiye'nin önündeki sorunlarını aşacak, bu darboğazı giderecek husus, toplam faktör verimliliğini artırmak, toplam faktör verimliliğinin büyümeye katkısını artırmaktır.

Toplam faktör verimliliği dediğimiz ne? İşte, aslında istihdam ve yatırımın dışındaki her şey. Bugün burada konuştuğumuz AR-GE destekleri, inovasyon, yenilikçilik -adına ne derseniz- hukuk sistemi, eğitim sistemi, kamu yönetimi, insan gücünün eğitilmesi, iş gücünün eğitilmesi, hepsi aslında bizim faktör verimi dediğimiz olay. Fakat, toplam faktör verimliliğinin büyümeye katkısında, üzülerek ifade etmek gerekir ki 2007 sonrasında çok kötü bir performansımız var. 2007’ye kadar olan performans fena değil ama 2007-2013 döneminde toplam faktör verimliliğinin büyümeye katkısı eksi olmuş maalesef. Yani, aslında büyümek için önümüzdeki en büyük imkân, alan burasıyken buradan büyümeye eksi katkı geliyor. Toplam faktör verimliliğinin katkısı sıfır olsaydı Türkiye 2007-2013 döneminde 3,9 büyüyecekti ortalama. Ancak, buradan bir yarım puan eksildiği için maalesef 3,4 büyüyor. Dolayısıyla toplam faktör verimliliğinin büyümeye katkısını artırmamız gerekiyor. Az önce ifade ettiğim gibi, bunun yolu da şimdi, burada, bugün görüştüğümüz AR-GE konusundan geçiyor. Bunun daha tabii ileri aşamalara taşınması lazım. Onları da birazdan ifade etmeye çalışacağım.

Şimdi, cari açık sorunu yaşıyoruz diyoruz. Diğer bir husus, tabii üretemeyen bir ekonomi cari açık sorunu yaşayacaktır. Üretemeyen, tasarruf etmeyen bir ekonominin bu sorunu yaşaması kaçınılmazdır. Şimdi, diğer bir olay, ihracatımızın veya üretimimizin -hangisini alırsanız alın değişmiyor- maalesef teknoloji niteliğinde de kötüleşme var. Yani bunu geçmiş 2002’ye göre de mukayese edebilirsiniz. Bu mukayeseye baktığınız zaman yüksek teknoloji ürünlerin payında bir gerileme var. Orta teknolojide, düşük teknolojide bir artış olmakla birlikte, ama esas önemli olan yüksek teknoloji ürünlerin payında bir düşüş var.

Peki, son yıllarda ne olmuş diye baktığımızda, beni daha endişelendiren 2013-2014 gelişmesi. Maalesef, burada, arkadaşlar, yüksek teknoloji ürünlerin payında son bir yılda bir değişme olmamakla birlikte ortanın altından düşük teknolojiye doğru kayıyoruz, burası çok, yani çok manidar. 35,3’ten 36,6’ya çıkıyor düşük teknolojilerin payı. Yani biz yüksek teknolojilerin payını artıralım derken nitelik daha da fazla düşüyor. Bu neyi doğuruyor biliyor musunuz? Bu, bir defa ciddi bir ücret rekabetini doğuruyor. Yani ücret üzerinden rekabet etmek zorunda kalıyorsunuz. Bugün asgari ücretin artırılmasıyla ilgili yaşadığımız sıkıntının temelinde, esasında bu var.

Diğer bir husus da, teknoloji yoğunluğu düşük olduğu zaman enerji yoğunluğu yüksek oluyor. Enerjide zaten dışa bağımlıyız ve bu dışa bağımlılığımız daha da artıyor çünkü düşük teknoloji ürünler yüksek enerji harcıyorlar. Yani bu da zaten bizim enerjide dışa bağımlılığımızı artıran diğer bir faktör oluyor. Dolayısıyla teknoloji seviyesini artırmamız gerekiyor.

Şimdi, bugün görüştüğümüz kanun tasarısına geldiğimizde, maalesef -Sayın Sanayi Bakanı ve Komisyon Başkanımız beni bağışlasınlar ama- bu Doğu Bloku mantığıyla hazırlanmış bir tasarıdır esas itibarıyla. Niye böyle diyorum? Çünkü rekabet gücünü artırmak kendi özgün teknolojinizi yaratmakla oluyor.

Şimdi, bu işin iki tane fazı var. Birinci fazında AR-GE’nin desteklenmesi, AR-GE tabanlı bilgi üretilmesi ve bunun prototipe dönüştürülmesi. Ama bunun daha da önemlisi, buradan sonra olan ikinci fazı var. Yani AR-GE sonucu ortaya çıkan teknolojinin daha fazla para ve refah sağlayacak şekilde üretilmesi yani daha fazla para ve refah üretmesi.

Şimdi, burası, bu ikinci faz, bu kanun tasarısında tamamen ihmal edilmiş durumda. Sadece birinci fazla, yani AR-GE’yi destekliyorsunuz ancak hiçbir sonuç elde edemeyebilirsiniz. Yani bunu gelire veya refaha dönüştürme imkânı olmayabilir.

Şimdi, bu ikinci fazda yani bu ürettiğimiz teknolojiyi daha fazla para ve refaha dönüştürme nasıl olacak? Bunun yolu ticarileştirmekten geçiyor. Ticarileştirmeyle ilgili programlar, maalesef, burada çok az. Bir defa, seri üretim tesislerinin kurulması lazım, yatırım yapılması lazım. Yine aynı baştaki noktaya dönüyoruz; bunun için tasarruf gerekiyor, yatırım için kaynak gerekiyor.

İkinci husus, teknolojinin patentinin, lisansının, akreditasyonunun, standardizasyonunun, sertifikasyonunun yapılması lazım. Bunlar bu kanun tasarısında, maalesef, ihmal edilmiş durumda. Son aşamada da bunun markalaştırılması gerekiyor ve en iyi yollardan satılması gerekiyor.

Şimdi, maalesef, bu kanunda bu ikinci fazı hiç göremiyoruz. Bu da büyük bir eksiklik, bu eksikliğin bir an önce giderilmesi gerekir. Doğu Bloku ülkeleri işte zaten bu yüzden battı. Yani birinci fazda güçlüydüler ancak ikinci fazı yapamadığınız zaman, bunu ticarileştirip gelire, refaha dönüştüremediğiniz zaman yaptığınız işin çok fazla bir anlamı olmuyor. Dolayısıyla, bu eksikliğin bir an evvel giderilmesi lazım.

Şimdi, tabii, birinci fazda esas parayı harcıyorsunuz, uzun sürüyor, süresi uzun, riskli ve pahalı. Yani en kötü olan aşamalarını, en zor, sıkıntılı aşamalarında bir şeyler yapmaya çalışıyorsunuz ama bunun esas kaymağını yiyeceğiniz aşamayı ihmal ederseniz yaptığınız şeylerin, aldığınız risklerin, yaptığınız maliyetlerin ülkeye, ekonomiye, millete çok fazla faydası olmayacaktır. O yüzden, ikinci fazın bir an evvel -hemen bu kanun tasarısına belki eklenme imkânı yok ama- özellikle ticarileştirmeyle ilgili yeni yöntemlerin buraya konulması lazım.

Şimdi, tabii, bu ikinci fazın devamı mahiyetinde ortaya çıkacak ürünün de daha burada inovatif yöntemlerle bir pazarlama yani hizmet inovasyonuna, pazarlama inovasyonuna, organizasyon inovasyonuna, süreç inovasyonuna ihtiyacımız var yine daha fazla para ve refaha dönüştürmek için.

Dolayısıyla, bu, bu anlamda bir reform değil maalesef, üzülerek ifade etmek gerekiyor. Reform bütüncül olur, reform az önce bahsettiğimiz bu iki fazı birlikte hayata geçirmekle olur. Sadece AR-GE çalışmalarını yapmak –AR-GE çalışmasının yapılmasını asla küçümsemiyorum ama- sadece bununla sınırlı kalmak beklenen faydayı maalesef doğurmayacaktır, beklenen faydayı oluşturmayacaktır. Bunu yapamadığımız sürece de, konuşmamın başında ifade ettiğim gibi, Türkiye’yi hiçbir şekilde orta gelirden üst gelir grubuna çıkarma imkânımız olmayacaktır.

Dolayısıyla bu kanun tasarısının, esas itibarıyla bu baktığımız çerçevede geliştirilmesi lazım, niteliğinin artırılması lazım. Eğer bunu yaparsak Türkiye için çok hayırlı bir hizmet yapmış oluruz.

Bunun yapılması dilek ve temennileriyle, ben, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum, hepinize çok teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Usta.

Gruplar adına ikinci söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Didem Engin’e aittir.

Buyurun Sayın Engin. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

CHP GRUBU ADINA DİDEM ENGİN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; dünya, endüstri 4.0’dan yani 4’üncü Sanayi Devrimi’nden, nesnelerin İnternet’inden, akıllı cihazların ve sistemlerin entegre olduğu, yapay zekâ ile akıllı fabrikaların üretim yaptıkları bir dönemden bahsederken, uluslararası kuruluşlar Türkiye'nin AR-GE, teknoloji ve inovasyona yönelik çalışmalarını nasıl değerlendiriyorlar, Türkiye'nin dünyadaki diğer ülkelerle kıyaslandığında durumu nedir? Objektif birkaç görüşü ve değerlendirmeyi sizlerle paylaşmak istiyorum.

2015 yılı Avrupa Birliği İlerleme Raporu’nda “inovasyon” konusunda Türkiye neredeyse tüm göstergelerde AB ortalamasının oldukça altında kalarak mütevazı seviyede yenilikçi olarak sınıflandırılıyor. OECD’nin Ulusal, Bilim ve İnovasyon Sistemleri Raporu’nda 46 ülke arasında Türkiye neredeyse bütün kriterlerde ya ortalamanın altında ya da en son 5-6 ülke içerisinde yer alıyor. Dünya Ekonomik Forumu’nun Küresel Rekabet Raporu’nda kıyaslanan 140 ülke arasında Türkiye rekabetçilik anlamında genel sıralamada 2014 yılında 45’inci sıradayken 2015 yılında 51’inci sıraya geriliyor.

Raporda rekabetçilik 12 kritere bakarak değerlendiriliyor, bu kriterlerden biri de inovasyon. Türkiye 2014 yılında inovasyonda 56’ncı sıradayken 2015’te 60’ıncı sıraya geriliyor. Türkiye'nin teknoloji, AR-GE, inovasyon konularında dünya sıralamalarındaki durumu bu kadar kötüyken, Hükûmetin bu konuda kulağa hoş gelen söylemlerin ve gündelik adımların ötesine geçen, uzun vadeli hedefleri gerçekçi ve kapsamlı bir şekilde ele alan bir yaklaşımı ne yazık ki yok.

2007 yılında 60’ıncı Hükûmet Programı’nda AKP millî gelirden AR-GE’ye ayrılan payın 2013’e kadar yüzde 2’ye çıkarılmasını hedeflemişti. 2013 yılında bu oran 0,95 oldu. Tek başına iktidar olan AKP altı senede, yani 2007’den 2013’e kadar bu oranı 0,72’den ancak 0,95’e çıkarabildi. Yani hedeflenen oranın yarısı bile gerçekleştirilemedi fakat kimse çıkıp da “Biz hedeflerimizi gerçekleştiremedik.” demedi. Hedeflerin neden tutturulamadığı konusunda detaylı analiz yapmadan ve gerçeklerle yüzleşmeden Hükûmet bu başarısızlığı kapatmaya çalıştı. Nasıl mı? Hedef yükselterek. Daha yüzde 1’i yakalayamamışken bu sefer 2023’te millî gelirden AR-GE’ye ayrılacak payın yüzde 3 olması hedeflendi. Güzel bir hedef ama nasıl?

Dünyadaki diğer ülkelere bakarsak, Finlandiya gayrisafi yurt içi hasılasının yüzde 3,55’ini AR-GE’ye harcıyor, İsveç 3,41’ini, Japonya 3,55’ini. Her 3 ülke de bizim 2023 için hedeflemiş olduğumuz yüzde 3’ü bugünden gerçekleştiriyor. Her 3 ülke de 2020’de bu oranı yüzde 4’e çıkarmayı hedefliyor, yani 3,5 civarından yüzde 4’e çıkarmayı hedefliyorlar. Türkiye’de ise Hükûmet, bu oran yüzde 1’in altındayken yüzde 3 hedefliyor yani bugünkü durumuyla hedeflediği oran arasında en büyük açık olan ülke Türkiye. Önemli olan sadece hedef koymak değil, bu hedefleri gerçekleştirmek için kararlı, gerçekçi ve sorumluluk sahibi bir tutum izlemek.

Teknolojik olarak güçlü ülkeleri incelediğimizde görüyoruz ki bu ülkeleri diğerlerinden farklı kılan en önemli unsur güçlü ve nitelikli iç gücü. Bizde ise ne yazık ki en zayıf olduğumuz alanlardan biri. Bu kadar önemli bir genç nüfusa sahipken eğitim sistemimizde çok sık değişiklik yapılması sebebiyle süreklilik ve istikrar yok. AR-GE ve yenilikçiliğin önündeki en büyük engel yaratıcılığın olmamasıdır. Okul öncesi dönemden başlayarak yaratıcı, sorgulayan, araştıran, sınırları kabul eden değil, sınırları zorlayan nesiller yetiştirebilmemiz gerekirken ülkemizde durum çok farklı.

On dört sene boyunca tek başına iktidar olan bir partinin hedeflerini gerçekleştirememek için hiçbir gerekçesi olamaz. Hükûmetin bu on dört sene boyunca eğitimde, bilimde, teknolojide gerekli atılımları gerçekleştirmek için elini kolunu bağlayan hiçbir şey olmadı. Örneğin, ben beklerdim ki tek başına iktidar olan bir Hükûmette “bilim ve teknoloji” denilince akla gelen iki bakanlık olan Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığı bir araya gelip bu AR-GE kanununu Meclisimize sunsunlar. İsterdim ki Millî Eğitim Bakanı da burada olsun ve okul öncesi eğitimden başlayarak ilköğretimde ve ortaöğretimde düşünme becerilerinin geliştirilmesine, iş birliği yetkinliklerinin arttırılmasına, yaratıcılığı, sorgulamayı geliştirmeye yönelik programları, bilimsel çalışmaları teşvik etmeye yönelik diğer ülkelerden daha ilerici bir yaklaşımla aldıkları kararları Meclise sunsunlar. Ama ne yazık ki bu mümkün olmadı.

Üzerine konuştuğumuz AR-GE paketi Meclis Başkanlığına geldikten iki gün sonra toplanma çağrısı yaptı Komisyon. Yani bizim kanun teklifini incelemek için sadece iki gün süremiz vardı. İki toplantıda, toplamda yedi saatte kanun teklifi Komisyondan geçti. Ne alt komisyon kurabildik ne de Komisyonda konunun uzmanlarını ve paydaşlarını dinleyebildik. Şimdi de Genel Kurulda birkaç saatte kanun onaylanacak.

Aylarca ülkemizin enerjisini başkanlık sistemi tartışmalarına harcayacağımıza, isterdim ki aylarca AR-GE’yi, teknolojiyi, inovasyonu, girişimciliği, markalaşmayı, özgürlükleri; örneğin ifade özgürlüğünü, basın özgürlüğünü, yargı bağımsızlığını konuşalım ve ülkemizi küresel rekabette daha güçlü bir konuma getirebilmek için ortak akılla çözüm yollarını araştıralım. İfade özgürlüğünün olmadığı hâllerde düşünce özgürlüğü de anlamını yitiriyor, düşünce özgürlüğünün olmadığı yerlerde ise bilimin gelişmesi mümkün değil. Çağdaş ve bilimsel eğitim imkânlarını sunmak ve ifade özgürlüğünü güvence altına alacak hukuk sistemini oluşturmak bu Hükûmetin en öncelikli görevlerinden biri.

Biliyorsunuz, ekonomik kalkınmayı sağlayan en önemli unsurlardan biri de verimlilik artışı. Verimlilik artışı ise öncelikli olarak teknolojik gelişmeyle sağlanabilir. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki teknolojiye, AR-GE'ye, inovasyona yapılan yatırımlar verimliliği, rekabet gücünü ve ülkelerin büyüme hızlarını da artırıyor.

Finlandiya’da kişi başına millî gelir 2000 yılında 24 bin dolarken 2014’te 50 bin dolara ulaşmış yani on dört sene içerisinde, 2000 yılından 2014’e gelene kadar 2 katından daha fazla bir seviyeye ulaşmış. Güney Kore’de yine aynı tarihlerde, 2000 yılında 12 bin dolardan 2014’te 28 bin dolara sıçramıştır. Ülkemizde ise 2007 yılından bugüne kişi başına millî gelirin 10 bin dolar civarında takılıp kalması sebebiyle ülkemizin orta gelir tuzağında olduğu nitelendirmesi yapılmakta.

Dünya Bankası sınıflandırmasına göre ülkemizin ihracatındaki yüksek teknolojili ürünlerin payı yalnızca yüzde 2, Çin’de bu oran yüzde 27, Fransa’da yüzde 26, Amerika’da yüzde 18, Almanya ve İsrail’de yüzde 16, Kore’de yüzde 27. Bu rakamlar da gösteriyor ki orta gelir tuzağında olan ülkemiz aynı zamanda orta teknoloji tuzağı riski de taşımakta.

Dünyadaki diğer ülkelere bakmanın yanı sıra, küresel şirketlerdeki gelişmeleri de göz ardı etmemek gerekli. Volkswagen 2015 yılında cirosunun yüzde 5,7’sini AR-GE'ye ayırarak 15,3 milyar dolar harcadı, Samsung cirosunun yüzde 7,2’sini ayırarak 14,1 milyar dolar harcadı. İntel gelirinin yüzde 20,6’sını AR-GE'ye ayırarak 2015 yılında 11,5 milyar dolar yatırım yaptı. Dünyanın en yenilikçi iki firması olan Apple 6 milyar dolar, Google 9,8 milyar dolar harcadı AR-GE’ye. Ülkemizde ise sanayi, teknoloji ve AR-GE’yle ilgilenmek kolay değil. Millî gelir içinde sanayinin payı 1999’da yüzde 30,2’yken, bugün yüzde 24’e kadar geriledi. Ülkemizde sanayiye yatırım yapmak yerine müteahhitlik yapmak tercih ediliyor. Alışveriş merkezi, konut, rezidans, inşaat işlerinin getirisinin çok daha fazla olduğu bir ülkede sanayiye, AR-GE’ye yatırım yapmak da ayrı bir özveri gerektiriyor.

Son olarak şunları ifade etmek isterim: Pakette bizim de desteklediğimiz olumlu adımlar var fakat ülkemizin, gündelik sorunları çözmeye yönelik yaklaşımdan ziyade, radikal bir bakış açısıyla, bütüncül ve kapsamlı bir vizyonla devrim niteliğinde reformlara ihtiyacı var. Ayrıca, sadece kanun yapmak sorun çözmüyor, uygulamada da adil, eşitlikçi, dürüst, tarafsız bir yaklaşım ortaya koymak gerekli, özgürlükçü bakış açısını yaygınlaştırmak, örneğin üniversiteleri özgürleştirmek, kamu kurum ve kuruluşlarına atanan yöneticilerde liyakati prensip edinmek gibi, işte ancak o zaman gerçek reformlardan bahsedebiliriz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gruplar adına üçüncü söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım’a aittir.

Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

On dakikalık sürenizi başlatıyorum.

HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; evet, şüphesiz toplumsal yaşamda siyasal müdahaleye açık çok farklı alanlar olabilir. Cumhuriyet tarihi boyunca siyasal müdahalelere açık olmuş toplumsal yaşamın çok farklı süreçleri vardır. Ancak, en geri kalmış ülkelerde bile, özellikle toplumsal yaşam süreçlerinde siyasal müdahaleyi çok kabul etmeyecek, kaldırmayacak olan süreçlerin başında bilim, araştırma ve inovasyon süreçleri gelir. Bu temelde bakıldığında, özellikle araştırmayı üniversiteler boyutu itibarıyla göz önünde bulundurursak üniversitelerin siyasallaşma süreçleri cumhuriyet tarihiyle yaşıttır. Sadece AKP iktidarı döneminde üniversitelerin siyasallaştığını iddia edemeyiz. AKP iktidarı döneminde de siyasal ama ondan öncesinde de üniversiteler ve araştırma kurumları siyasallaşmıştı. Cumhuriyet tarihi boyunca hiçbir zaman üniversiteler özgür olmadı ve özgür düşüncenin ifadesine açık olmadı.

Aslında, üniversitelerin tarihi, bir anlamda muhalif düşüncenin, özgür düşüncenin sürekli müdahale edildiği, müeyyidelerle karşı karşıya kaldığı süreçlerdir ta 1940’lardan bugüne kadar. Ki 1948’de siyasal düşünlerinden ötürü Behice Boranların, Pertev Naili Boratavların ve Niyazi Berkeslerin atılışından bugüne kadar diyebiliriz ki üniversitelerde muhalif düşünceye, toplumsal sorunlara, özellikle çözüm üretme süreçlerine her zaman müdahaleler oldu ancak hiçbir zaman, 2005-2006, özellikle de 2007’de Cumhurbaşkanının değişmesinden sonra üniversitelere yapılan müdahalelerden sonra üniversitelerin siyasallaştığı, ideolojize edildiği ve kamplaştırıldığı kadar bir siyasal üniversite veya üniversitelere müdahale süreçleriyle karşılaşmadık.

Örneğin, bir buçuk yıl önce, hâlâ, Türkiye’de toplumsal yapının bilmediği, üniversitelerin bilmediği, akademisyenlerin bilmediği ve bizim aslında müdahale ettiğimiz, YÖK Başkanının neden değiştiği açıklanmamıştır. Çünkü 2001 yılında AKP kurulduğunda parti programına ve 3 Kasım seçimlerine girerken seçim beyannamesine yazdığı en önemli hususlardan biri, 1980 darbesinin ve onun Anayasası’nın ürünü olan bütün yapıların değiştirileceği hususundaydı; bu yapılardan biri de YÖK’tü. İlk Millî Eğitim Bakanı Mumcu, önce YÖK’ün kaldırılacağını, daha sonra eş güdüm kurumu hâline getirilerek adının “YEK” diye değiştirileceğini… Zamanla üniversitelerdeki özellikle akademisyen kadrolaşmalarında kendi lehlerine kompozisyon değişince ve rektör atamaları 2007 Cumhurbaşkanlığı değişikliğinden sonra kendi inisiyatiflerine geçince ve üniversitelere siyasi müdahaleleri kendi zaviyelerinden yapmaya başlayınca üniversiteler artık bir bilim, eğitim ve araştırma yuvası olmaktan giderek uzaklaşmaya başladı. 6 Kasım 2014 günü -ki 6 Kasım, bir faşist darbenin açığa çıkarmış olduğu ve üniversitelerin üzerine karabasan gibi çöken YÖK’ün kuruluş yıl dönümüydü- bugüne kadar hiç kimsenin bilmediği bir nedenle dönemin YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya mevcut Cumhurbaşkanı tarafından görevden alınmış ve bir kararnameyle Başbakan Başmüşavirliğine getirilmiştir.

Burada özellikle yükseköğretim açısından durum bu iken araştırma kurumları olarak Bakanlığınıza bağlı olan TÜBİTAK ve TÜBA’da son bir buçuk iki yılda paralel yapı örgütlenmesi gerekçe gösterilerek artık araştırma, AR-GE ve inovasyon kurumlarına da ciddi siyasi müdahaleler yapılmıştır. Şüphesiz araştırma kurumlarında ödeneklerin artırılması önemlidir, şüphesiz araştırma ve inovasyon kurumlarında personel artırımı önemlidir, şüphesiz araştırma kurumlarının fiziki ve teknik kapasitesinin artırılması önemlidir ama bunların öneminden daha fazla öneme haiz olan bir husus vardır ki o da özellikle objektif koşulların buradaki araştırma yatırımlarına ve kadro istihdamlarına hâkim olması sürecidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle üniversitelere, üniversitelerdeki araştırma merkezlerine, TÜBİTAK’a, TÜBA’ya dönük bakanlıkların ve merkezî bütçelerin payının artırılmış olması söz konusu olabilir. Ama unutmayalım ki özellikle bu dönemde TÜBİTAK’ta yapılmış proje yarışmalarında çocuklarımız ve gençlerimizin daha ön elemeden reddedilen aynı projeleri uluslararası proje yarışmalarında dünya birinciliği elde edebilmiştir.

Sayın Başkan, bu uğultu almış başını gidiyor.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, hatibin insicamını bozmayalım, lütfen uğultuyu keselim. Çok teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Yıldırım.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Özellikle, burada, üniversitelere dair müdahalelerle ilgili olarak ifade etmeliyiz ki üniversitelerde doçentlik sınavları, tümüyle sübjektif kriterlerden subjektif jüri oluşumuna veya akademisyenlerin ilk araştırma görevliliğinden itibaren, alımından, bunların lisanüstü süreçlerinde yaptıkları performanslara rağmen daha sonraki akademik yaşamları tümüyle siyasal süreçlere bağlı kılınmıştır. Bu temelde, özellikle YÖK’ün kaldırılması vaadiyle iktidara gelmiş olan AKP iktidarı döneminde, AKP iktidara gelmeden önceki koşullardan daha fazla siyasallaşan, öğrenciler arasındaki kamplaşmayla, hoşgörünün yitirilmesiyle artık bugün akademisyenleri birbirine karşı tahammülsüz noktaya getirebilecek bir üniversiteler kompozisyonuyla karşı karşıya geldik.

Çok sıklıkla söz edildiği için ayrıntısına girmeyeceğim ama ilk etapta, 1.128 imzalı akademisyen bildirisine açıklamayı Cumhurbaşkanının yapmış olması ve hemen ardından, Cumhurbaşkanının açıklamasını emir telakki eden, aynı gün içerisinde toplanan YÖK Genel Kurulu tarafından disiplin süreçlerinin işletilmesi ve YÖK’ün bu konudaki talimatlarını da anında uygulamaya koyan üniversitelerdeki disiplin süreçleri bu konuda, özellikle Türkiye’de üniversitelerin ve araştırma kurumlarının ne koşullara getirildiğinin ibret verici görüntüleridir. Bu temelde, ifade etmek isteriz ki askerî dönemlerde üniversitelerin görmediği baskıları görmeye çalışan ve burada açığın, siyasallaşmanın, ideolojize edilmenin artık artırılan bütçe paylarıyla bile kapatılmayacak kadar ayyuka çıktığı bir üniversite yapısının, önümüzdeki dönemde, uluslararası süreçlerde zaten sicili çok iyi olmayan Türkiye üniversitelerinin neredeyse adının olmayacağı, okunmayacağı bir sürece doğru evrileceği konusunda kaygılarımızı ifade etmek isteriz.

Yine, ülkede üniversite sayısını artırarak, her ile üniversite açarak ya da her ilçede yüksekokul veya fakülte açarak üniversitelerde özgür düşüncenin hâkim olmayacağını, objektif kriterler üzerinden bilimsel çalışmaların yürütülmeyeceğini hepimiz herhâlde çok iyi biliyoruz. Üniversitelerin problemleri artık oralara aktarılan kaynakların payının artırılması, fiziki ve teknik kapasitenin düzeltilmesi veya personel sayısının artırılmasıyla giderilmeyecek kadar derinlikli hâle gelmiştir.

Bu temelde, ben, bütün baskılara ve siyasallaşma süreçlerine rağmen, siyasi iktidara boyun eğmeden, akademik süreçlerdeki işlerine siyasi iktidarın müdahalesine rağmen direnen ve akademinin evrensel ilkelerinden taviz vermeden vicdanını koruyarak bu mesleği icra edenleri bir kez daha saygıyla anarak hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yıldırım.

Şahıslar adına ilk söz İstanbul Milletvekili Hasan Sert’e aittir.

Yoktur.

İkinci söz İstanbul Milletvekili Engin Altay’a aittir.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, uygun görürseniz İstanbul Milletvekilimiz Sayın Ali Şeker’e söz hakkını devretmek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Şeker. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır, buyurun.

ALİ ŞEKER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.

CHP olarak tasarının geneline olumlu bakıyoruz. Tasarı hakkındaki görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Daha önce görüşlerini açıklayan milletvekilleri sanayileşmeden, katma değeri yüksek ürünlerden, yazılım şirketlerinin elde ettiği parasal değerlerden yeteri kadar bahsettiler. Tasarının genel gerekçesinde “yüksek katma değerli ürünlerin üretilmesi”, “bilgiyi ticarileştirmek”, “teknolojik şirketler” gibi kavramlar yer alıyor.

Modern tarım üretim tekniklerini ülkemizde geliştirecek olan çalışmalara da AR-GE desteği verilmelidir. Ancak bu şekilde büyük kentlere yoğun göçü engelleyebiliriz. İktidarınızın temel hedefi küçük kentlerde güvencesiz, taşerona muhtaç, ucuz iş gücü yaratmak olunca tarım konusunda üretime yönelik bir destek vermenizi de beklemiyoruz doğrusu. On üç yıllık iktidarınızda sanayileşme için AR-GE desteği verdiğinizi anlatıyorsunuz. Peki neler başardınız, kısaca paylaşalım:

Beton yoğunluğu nedeniyle kanserleşen yaşanılmaz şehirler tasarladınız. Okulu, yolu, parkı yetmeyen; insanları mutsuz, herkesin kaçmak için fırsat kolladığı sorunlu şehirler yarattınız. Bilim adamlarının karşı çıktığı Kanal İstanbul gibi Marmara’yı katledecek ucube projeler tasarladınız. Birileri emretti diye rantsal dönüşüm yaratmak için çevre düşmanı projeleri hayata geçiriyorsunuz.

Yerli otomobil diye bir AR-GE çalışmanız var mesela. Daha ucuza mal etme adına yerli otomobili bile yabancılara hem de yurtdışında yaptırdınız.

Keçiören’de örneğini gördüğümüz bitmeyen metrolar yaptınız mesela. İstanbul’da Sirkeci ile Halkalı arasında günde yüzbinlerce yolcu taşıyan banliyö hattını ortadan kaldırdınız. Hattın hizmet verdiği bölge size oy vermiyor diye insanlarımızı cezalandırdınız.

Sadece sizin gibi düşünen tek tip insan yaratmak amacıyla özellikle medyada başka bir tasarım çalışması yürüttünüz. Sizin gibi düşünmeyeni “Ya taraf olursun, ya da bertaraf.” diyerek cezalandırdınız. Can Dündar’ı, Erdem Gül’ü tasarımınıza uymadığı için Silivri zindanlarına attınız. Askerî cunta yükünü baş tacı yaptınız, bilim insanlarını cezalandırdınız. “Sosyal medya zararlı” dediniz. “Ey Facebook! Ey Twitter!” dediniz. Sizin gibi düşünmeyen ya da sizi eleştiren insanlara küfürler yağdıran, tehdit eden AK troller ve AK troliçeler yarattınız bu tasarımlarınızla.

“Sağlık sistemini çözdük.” dediniz. Yasama faaliyetleri dışında en çok uğraştığımız konu, hastanelerde tedavi olamayan insanlara sağlık sorunlarının çözümü için yardımcı olmakla geçiyor büyük zamanımız.

Kendi aşısını üreten bir hıfzıssıhha kurumumuz vardı, artık aşı üretebilen bir ülke değiliz maalesef; tıpkı Türkiye’yi kendi tarım ürünleri tohumunu üretemeyen ve İsrail’e bağımlı hâle getiren bir tarım ülkesi hâline getirdiğiniz gibi, tıpkı Türkiye’yi saman ithal eden, et ithal eden bir ülke hâline getirdiğiniz gibi.

AR-GE politikalarının başarılı olması için çok iyi işleyen bir eğitim sistemine ihtiyaç var. Cumhuriyet devrimi, o günün koşullarında dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir eğitim sistemini 1935-1940’larda hayatımıza soktu. Dönemin en büyük AR-GE faaliyetiydi bu Türkiye için.

Aziz Sancar’ı hepimiz tanıyoruz. Aldığı Nobel Ödülü’yle hepimizin göğsünü kabarttı, kendisiyle gurur duyduk. Aziz Sancar, Nobel Ödülü’yle ilgili olarak yaptığı açıklamalarda “Başardım çünkü beni köy enstitüleri mezunu öğretmenler yetiştirdi. Ben başarımı aldığım iyi eğitime borçluyum.” demişti. Üniversitelere el koyma tasarımınızın bir sonucu olarak, onu yetiştiren İstanbul Tıp Fakültesi ve diğer üniversitelerin tıp fakülteleri borç batağına girdi sayenizde ve bilim üretemez hâle geldi. Bilim yuvalarını dağıttınız maalesef.

Köy enstitüleri, özel bir eğitim denemesiydi. Öğretmenler, sadece bir dalda değil, çevrelerine katkı sağlayacak her dalda eğitildiler. O zaman “Bağımlılık yapar.” diyerek kimse kültüre, sanata, müziğe, şiire, filme, romana karşı çıkmıyordu.

Bu AR-GE faaliyetlerinin, köy enstitülerinin bugünün koşullarına uygun olarak yeniden kurgulanması gerekiyor. Yeni üretim tekniklerini bilen, bu teknikleri teknolojiyi kullanarak daha da ileri taşıyacak bir eğitim sistemine ihtiyaç var. On üç yılda 5 Eğitim Bakanı değiştiren, tüm eğitim sistemini yerle bir eden iktidarınızın bunu başaracağına elbette inanmıyoruz. Bunlar gerçekleşmez ve biz ihtiyacımız olan tarımsal üretim devrimini gerçekleştiremezsek sanayi gelişimini de sağlayamayız, yüksek katma değerli ürünler de üretecek kadroları yetiştiremeyiz. Japon Mitsubishi’nin yaptığı Kazakistan Baykonur Uzay Üssü’nden Rusların Proton roketiyle fırlattığı uyduyu “Yapımında Türk mühendisler çalıştı, zaten Japonları da uzaktan akrabalarımız sayıyoruz, o yüzden uydu tamamen bizim.” diyerek översiniz ama kimse buna inanmaz.

Dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

Şimdi, ikinci bölüm üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştirilecektir on beş dakika süreyle. Sisteme giren sayın milletvekillerine birer dakika soru için söz vereceğim. Sürenin yarısını soru için kullanacağız, geri kalan yarısını da cevap için kullanacağız.

Sayın Arslan…

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Bakanım, öncelikle seçim bildirgenizde asgari ücretin 1.300 lira olması konusunda bir sözünüz vardı. Bu sözünüz işverene hiçbir yük getirilmeden uygulamaya sokulacaktı ama ne yazık ki uygulama işverene yük getirilecek şekilde yapıldığı için burada bir sorun var, bunu neden bu şekilde uyguladınız? İşverene yük getirmeden bunu yapsaydınız en azından üretimin üzerindeki yükü azaltmış olacaktınız.

İkinci sorum, sizinle pek ilgili değil ama genel anlamda söylüyorum: Büyükşehir belediyeleri kanalizasyon hizmeti vermedikleri mahallelerden atık su bedeli alıyorlar. Yasal olarak buna imkân olmadığı hâlde bu haksız ve kanunsuz atık su bedelinin alınmaması için büyükşehir belediyelerinin haksız uygulamalarına ne zaman son vereceksiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Akar…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, geçen yıl, sizin de bildiğiniz gibi, mart ayında Derince Limanı özelleştirildi. Bu özelleştirmeyi yaparken 450 bin metrekarelik bir deniz dolgusuna da izin verildi. Siz söylemlerinizde ve büyükşehir belediye başkanının hatta o dönemin valisinin söylemlerinde denizlerde artık dolgu yapılmayacağını, 43 tane limanımız olduğunu ve bu dolguya izin verilmeyeceğini ifade etmiş olmanıza rağmen, Gölcük tarafına 450 metre, kıyıya paralel 1 kilometrelik bir dolgudan bahsediyoruz. Bu alanın konteyner limanı olarak değerlendirileceği ifade edilmiş olmasına rağmen, LPG tankları ve diğer tehlikeli yakıtların tanklarıyla donatılacak ve Kocaeli’ne giren tır sayısı yaklaşık 10 bin civarında da artacak. Bu duruma nasıl izin veriyorsunuz veya sessiz kalmayı niye tercih ediyorsunuz? Artık Kocaeli’ne kazandıracağı çok fazla bir şey…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, PYD örgütünü iktidarınız hiç Ankara’ya çağırdı mı? Çağırdıysa kaç sefer çağırdı? Görüşülen konular nelerdi? Bugün için iktidarınız PYD’ye “terör örgütü” diyor, eğer Türkiye’ye siz PYD’nin liderini çağırdıysanız, görüşüldüyse -“terör örgütü” diyorsunuz- bu, yardım ve yataklık anlamına gelmez mi?

Ayrıca, “terör örgütü” deniliyorsa Bakanlar Kurulunuzca PYD’nin terör örgütü olduğuna ilişkin bir kararınız var mı? Resmî Gazete’de ilan ettiniz mi? Bu anlamda kamuoyunda sürekli, böyle bir bilgi kirliliği var, bu konuda net bir bilgi verir misiniz?

Bir başka soru: Akın Holdingin mal varlığına kayyum tarafından el konuldu. Akın İpek’in annesi, maalesef oturduğu evin anahtarları değiştirilerek eve alınmıyor. Tahliye kararı yok, kaymakamlık kararı, yargının buna yönelik müdahale kararı yok. Bir insanın evini bu şekilde kilitleyerek eve alınmaması hangi hukuk sisteminde var, bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tarhan, buyurun.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Sayın Bakan, Gebze Fatih Hastanesi, Darıca Farabi Hastanesi tamamen dolu; Gebze’de yapılmakta olan Fatih Hastanesi 400 yataklı, 400 yatak da yeterli gelmeyecek. Çayırova bölgesinde halkımızın isteği var “Çayırova’ya bir hastane yapılsın.” diye. 2016 yatırım bütçesinde Çayırova’ya hastane yatırımı var mı?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Kısa, öz, net. Cevabı da böyle bekleriz.

BAŞKAN – Sayın Okutan…

NURİ OKUTAN (Isparta) – Sayın Bakan, 2001-2002 yılında Cumhurbaşkanlığı Ulusal Eğitime Destek Kampanyası başlatmıştı. Bu çerçevede Isparta Valiliği öğrencileri organize ederek 31 bin öğrencinin katıldığı değişik etkinlikler yaptı ve doğrudan harçlıklarını bu eğitim kampanyasına yatırarak bir ilkokul yaptırdılar ve Isparta’da bu okulun adı “Isparta Öğrenciler İlköğretim Okulu” idi. Bu eğitimin kendisi açısından da çok örnek bir projeydi ve daha sonra değişik iller bu projeyi örnek olarak uyguladılar. Ama geçtiğimiz günlerde bir hemşehrimiz Sevim Öğretmen Van’da trafik kazası geçirdi. Trafik kazası geçirdikten sonra Sayın Bakan aileyi aradı ve Sevim Öğretmeni yaşatacaklarını, bir okula da adını vereceklerini söylediler ve bu çocukların yaptırdığı Öğrenciler İlköğretim Okuluna bu adı verdiler. Biz bunu, yerelde başka bir adın verilebileceğini, doğru bir yaklaşım...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tuncer…

MUSTAFA TUNCER (Amasya) – Sayın Bakan, BAĞ-KUR primleri 2016 yılında çok büyük artışla 568 TL olmuştur. Küçük esnaf çok mağdurdur. BAĞ-KUR priminin düşürülmesi yönünde çalışmanız var mıdır?

İkinci bir sorumuz: Amasya’nın kapatılan belde belediyelerinden olan Çaydibi, Esençay, Alpaslan, Kayadüzü ve Uygur’da çöp toplama işi haftada sadece bir gün yapılmaktadır ve soba atıkları dahi toplanmamaktadır. Tamamen sağlıksız ve yetersiz bir şekilde yapılan çöp toplama işini daha yeterli ve sağlıklı hâle getirecek misiniz? Hatta doğru işlem olan, kapatılan belde belediyeleri tekrar açma konusunda bir çalışmanız var mıdır?

Bir üçüncü sorum da: Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının ihtiyacı ve açığı olduğu hâlde veteriner teknisyenlerin ataması yapılmamaktadır. Bu konuda Bakanlığın ne gibi çalışması vardır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Adıyaman…

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Iğdır-Kars-Ardahan-Hopa kara yolu aslında Gürcistan’la, yine, keza, Trabzon Limanı ile İran arasındaki en önemli ve en kısa kara yoludur. Bu kara yolunun Iğdır-Kars arası 120 kilometrelik bir bölgedir ve şu anda tek şeritli ama âdeta bir stabilize yola dönmüş durumdadır. Hükûmetinizin bu Iğdır-Kars arası kara yolunu projelendirme ve yapma gibi bir programı var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Şimdi soruları cevaplandırmak üzere sözü Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık Bey’e veriyorum.

Buyurun Sayın Işık.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, şu ana kadar soru soran milletvekili arkadaşlarımız… Özellikle Sayın Arslan’ın asgari ücretin işverene yük getirmemesi… Bir yük varsa bunun bölüşülmesi esastır. Bu konuda yükün tamamını devletin üzerine almak; devlet, aldığını dağıtır ve dolaylı olarak yine bunun bütün vatandaşlardan tahsili anlamına gelir. Sonuçta, bizim yerin altından çıkan petrolümüz yok, yer altı zenginliğimiz yok.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Ama sözünüz öyleydi, net verilecekti.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Bu oluşan yükün hakkaniyetle bölüşülmesi noktasında Hükûmetimiz elinden gelen gayreti göstermiştir.

Türkiye’nin bütçe dengelerine özellikle çok dikkat etmesi gerekiyor, bütçe açığına ve kamunun borçlanması noktasında çok daha dikkatli olması gerekiyor. Bu noktada yıllık 10 milyar Türk lirasının üzerinde bir yükü işverenin sırtından Hükûmet almıştır ama bir 10 milyar kadarlık yükü de işverenin taşıması bu durumda gerekiyor. Bu, Türkiye’nin realitesi açısından da olması gereken bir durumdur.

Diğer büyükşehir belediyesinin atık su konusu benim bakanlık sorumluluğumda olmadığı için, inşallah, arkadaşlar ilgili bakan arkadaşlara, bakanlıklara iletirler, oradan cevap alınır.

Derince Limanı kendi ilimde olduğu için özellikle cevap vermek isterim. Bizim Kocaeli’de en büyük problemimiz, küçük küçük iskelelerin varlığı. Bu, bizim körfezdeki deniz hayatını da yaşamını da olumsuz etkiliyor. Bizim buradaki tavrımız açık ve net; böyle herkesin kendi sahasına küçük küçük iskele yapması yerine körfezde gerçekten liman işinin profesyonelce yapılması. Derince Limanı da bizim bölgemizdeki en eski -bildiğim kadarıyla- ve en verimli limanlardan bir tanesi. Ben hem karadan hem denizden çok iyi bildiğim bir yer olduğu için söylüyorum. Sayın Akar burada değil herhâlde…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Burada, burada.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Evet, çok iyi bildiğim bir yer olduğu için söylüyorum. Bizim, körfezde herkese rastgele liman izni verme şansımız yok ama Derince Limanı’nın ölçek ekonomisine uygun şekilde limancılık hizmeti vermesinin de doğru ve gerekli olduğunu düşünüyoruz. Bunun dışında, böyle her fabrikanın kendi önüne bir iskele yapacağım müracaatına da kesinlikle karşıyız. Bu noktada da bugüne kadarki tavrımızı sürdürüyoruz ama Derince Limanı gibi gerçekten limancılık hizmeti verilecek… Kaldı ki orada dolum tesisleri falan değil konteyner limanına yönelik bir çalışma olduğu için de ben Derince Limanı’nın… Araziyi de karış karış bildiğim için söylüyorum. Şu anda, mevcut limanın hemen yanında bir atıl alan var, o atıl alanın doldurulması ve biraz daha uzatılarak büyük ölçekli gemilerin yanaşmasına da müsaade edilmesinin ekonomi açısından da son derece doğru bir yaklaşım olduğunu özellikle söylüyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yapma Sayın Bakan. Öyle bir olay yok orada, biliyorsunuz. 5 milyon metreküp dolgu var orada ve siz söylediniz “Bir dolguya izin vermeyeceğiz.” diye.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Tanal’ın… PYD’nin bir terör örgütü olduğu açıktır. PYD’nin Ankara’ya çağrıldığına yönelik benim herhangi bir bilgim yok. Bakanlar Kuruluyla ilgili -bu kendi alanım olmadığı için- cevap vermek durumunda değilim. Şu anda hakikaten elimde bir bilgi yok.

Sayın Tarhan’ın… Yine, Kocaeli’yle ilgili de olduğu için söylüyorum. Evet, Farabi Hastanesi, biliyorsunuz, 1992’de başlamıştı ama bizim iktidarımız döneminde hızlı bir şekilde bitirildi. Şu anda, Fatih Devlet Hastanesini komple yeniliyoruz. 400 yataklı, son derece modern bir hastane, inşallah bu yılın ikinci yarısında en geç hizmete girecek. Bununla yetinmiyoruz; Çayırova’da şu anda 60 dönümlük bir araziyi Millî Emlakten Sağlık Bakanlığına devrini yapıyoruz. Bu 60 dönümlük araziye, Çayırova’ya yakışır, son derece modern bir hastaneyi de inşallah 2017 bütçesine koydurmakla ilgili çalışmalarımız da sürüyor.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Biz de alkışlıyoruz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kartepe, Kartepe, 100 bin nüfusu var Sayın Bakan, 50 kentten büyük hastane yok, adliye yok.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Okutan’ın, doğrusu sorusunun detayını bilmediğim için cevaplayamayacağım ama öğrencilerin yaptığı bir okul hakikaten çok değerlidir benim için. Bir eğitimci olarak o konuya da çok önem veririm. O birer liralık, ikişer liralık katkıların, beşer lira, onar liralık katkıların bir okula dönüşmüş olması son derece değerlidir. Ben Millî Eğitim Bakanımıza özellikle sizin bu şeyinizi hassasiyetle bizzat kendim de ileteceğim.

Bu, BAĞ-KUR primlerini düşürme, şu anda, benim alanım olmadığı için net bir çalışma var mı, onu bilmiyorum.

Ama kapatılan belde belediyelerinin yeniden açılmasıyla ilgili herhangi bir çalışmamız yok. Bunu Türkiye’nin hayrı için yaptık, bundan sonra da bu konuda Türkiye’nin… Bakın, kamu kaynağı milletin kaynağıdır, bunların çarçur edilmemesi, doğru kullanılması, bu noktada da kamunun her açıdan verimli ve etkin çalışması için alınan bir karardır. Bu karara da biz özellikle uymayı şey yapıyoruz.

Biliyorsunuz, Kocaeli’de 45 tane belediye vardı; bunların 36 tanesi belde belediyesiydi, şu anda -büyükşehir dâhil- 13 tane belediye var. En küçük belediyemiz 45 bin nüfuslu ve hakikaten belediyelerin hizmet üretme kapasitesi son derece yükseldi. Artık belediyelerin bütün ödeneği belediye başkanının maaşına, özel kalemi ve aracının yakıtına gitmiyor. Yani ben il başkanlığı da yaptığım için çok rahatlıkla söyleyebilirim. Küçük ölçekli belediyelerde maalesef belediyelerin hizmet üretme imkânı yok. Nüfus başına para gönderildiği için o gönderilen paraların hizmete dönmesi mümkün değil, sabit masrafların çok çok yüksek olması bu açıdan böyle bir kararı Türkiye açısından zorunlu hâle getirmişti ve Hükûmet bu kararı gerçekten siyaseten bir bedel ödemek pahasına da olsa aldı. Şu anda da eminim ki pek çok kapatılan belediyelerin harcırahı, artık o belediyelerin, o belediyelerde yaşayan halka hizmet olarak gidiyor.

Sayın Adıyaman’ın “Iğdır-Kars-Ardahan-Hopa yolu yapılacak mı?” sorusu. Doğrusu şu anda bu bilgim yok ama o bölgeye gitmiş bir arkadaşınızım. Ağrı’dan Iğdır’a, Iğdır’dan Kars’a, Kars’tan Ardahan’a oradan Şavşat, Artvin ve Hopa. Şu anda, biliyorsunuz, Türkiye'de çok ciddi bir kara yolu atağımız var. AK PARTİ iktidarı döneminde yaklaşık 20 bin kilometreye yakın bir duble yol yaptık ve Türkiye’yi bir yol ağıyla birbirine bağlamak işte, Karadeniz’i Akdeniz’e, doğuyu batıya bağlamak…

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Özellikle İran…

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Şu anda tabii, özellikle İran’ın bağlantılarını hem Trabzon üzerinden hem Rize üzerinden hem de Artvin üzerinden Karadeniz’e bağlamak, bunlar son derece önemli çalışmalar. Ben böyle bir proje noktasında çok kesin bilgi sahibi değilim ama gerçekten şu anda, biliyorsunuz, pek çok noktada çok ciddi çalışmalar yürütüyoruz. Artık Ordu’dan Sivas’a ve oradan da Akdeniz’e açılan yolumuz devam ediyor. Türkiye’yi âdeta bir duble yol ve otoyol şeyiyle örüyoruz. Ümit ederim ki böyle bir proje de vardır çünkü kara yolu noktasında yaptığımız her yatırım Türkiye’nin hem ekonomik hem de sosyal refahını artıran yatırımlardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Bu noktada da son on dört yılda yapılan yatırımlar, on üç yılda yapılan yatırımlar hepimizin göğsünü kabartacak düzeydedir.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Böylece, ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

15’inci maddeye bağlı geçici madde 4’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

15’inci maddeye bağlı geçici madde 5’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Birleşime üç dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.38

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.39

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Elif Doğan TÜRKMEN (Adana)

----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38’inci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, daha önce toplanması kararlaştırılan 12 Şubat 2016 Cuma günü Genel Kurulun toplanmamasının Genel Kurulun onayına sunulmasının uygun görüldüğüne ilişkin önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

Danışma Kurulunun 11/02/2016 Perşembe günü yaptığı toplantıda, daha önce toplanması kararlaştırılan 12/02/2016 Cuma günü Genel Kurulun toplanmamasının, Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

İsmail Kahraman

Türkiye Büyük Milleti Meclisi

Başkanı

                Coşkun Çakır                                           Engin Altay                                    İdris Baluken

Adalet ve Kalkınma Partisi                            Cumhuriyet Halk Partisi                     Halkların Demokratik Partisi

Grubu Başkan Vekili                                      Grubu Başkan Vekili                             Grubu Başkan Vekili

                                Oktay Vural

                      Milliyetçi Hareket Partisi

                         Grubu Başkan Vekili

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/540) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 97) (Devam)

BAŞKAN – 97 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 16 Şubat 2016 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere Birleşimi kapatıyorum.

Hayırlı hafta sonları diliyorum.

Kapanma Saati: 22.40



(x) Bu bölümlerde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

 

 

(X) Bu bölümlerde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

 

(x) 97 S. Sayılı Basmayazı 9/2/2016 tarihli 36’ncı Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(x) Bu bölümlerde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

 

 

 

(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.