TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                30’uncu Birleşim

                                                                                        20 Ocak 2016 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İzmir Milletvekili Ali Yiğit’in, İzmir İl Özel İdaresinin taşınır ve taşınmaz mallarının devredilmesine ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Iğdır Milletvekili Nurettin Aras’ın, Azerbaycan Cumhuriyeti’nde “20 Yanvar” olarak adlandırılan 20 Ocak olaylarının yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, basın ve ifade özgürlüğü ile Cumhurbaşkanına hakaret suçuna ilişkin gündem dışı konuşması

B) Hükûmetin Gündem Dışı Açıklamaları

1.- Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvan’ın, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde terör örgütüne yönelik yapılan mücadeleye ve Cizre’de yaşanan olaylara ilişkin gündem dışı açıklaması ve MHP Grubu adına Manisa Milletvekili Erkan Akçay, HDP Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel, CHP Grubu adına İstanbul Milletvekili Engin Altay ve AK PARTİ Grubu adına Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın aynı konuda konuşmaları

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 20 Ocak 1990’da Sovyetler Birliği tarafından Azerbaycan halkına karşı yapılan katliamın 26’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

2.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, doğu ve güneydoğuda terör örgütünün baskı, tehdit ve zulmüne rağmen eğitimlerine devam ederek TEOG sınavında başarılı olan çocukları tebrik ettiğine ilişkin açıklaması

3.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, terörle mücadele sürecinin hukuk çerçevesinde olması gerektiğine, Cizre’de Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız ile bazı yerel yöneticilerin ateş altında kaldığına ve Hükûmetin Cizre’de yaşanan olaylarla ilgili Parlamentoyu bilgilendirmesinden sonra çalışmalara devam edilmesinin uygun olduğuna ilişkin açıklaması

4.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Meclisin gündemine hâkim olduğuna ve İç Tüzük gereği çalışmalara devam edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

5.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Cizre’de Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız ile bazı yerel yöneticilerin üzerine ateş açılmasına, İçişleri Bakanlığının bu duruma derhâl müdahale etmesi ve Parlamentoya bilgi vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

6.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, bir milletvekilinin yaşamının tehdit altında olduğu bir durumda Meclisin bundan daha acil bir gündemi olamayacağına ve Hükûmetin bu konuda bilgi vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

7.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Cumhuriyet Halk Partisi ile Halkların Demokratik Partisinin Meclis çalışmalarına ara verilmesiyle ilgili taleplerini doğru bulmadığına, Meclisin gündemine devam etmesi gerektiğine ve Cizre’de yaşanan olaylarla ilgili Hükûmetin bilgi vereceğine ilişkin açıklaması

8.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın Hükûmetin gündem dışı konuşmasıyla ilgili CHP Grubunun görüşlerini açıkladığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

9.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın Hükûmetin gündem dışı konuşmasıyla ilgili AK PARTİ Grubunun görüşlerini açıkladığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

10.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması ile Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın Hükûmetin gündem dışı konuşmasıyla ilgili AK PARTİ Grubunun görüşlerini açıkladığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

11.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması ile Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın Hükûmetin gündem dışı konuşmasıyla ilgili AK PARTİ Grubunun görüşlerini açıkladığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

12.- Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvan’ın, Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel ile Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

13.- Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvan’ın, Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, belediye başkan vekili ve birlikte oldukları kişilerin belediyeye intikal ettiğine, yaralıların da hastaneye sevk edildiğine ilişkin açıklaması

14.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya’nın sorunlarına ve yapılan yatırımların yetersizliğine ilişkin açıklaması

15.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, jandarma astsubaylara uygulanan ek gösterge rakamının polisler için de uygulanmasını ve aralarındaki eşitsizliğin giderilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

16.- Mardin Milletvekili Ceyda Bölünmez Çankırı’nın, Mardin Gençlik Spor İl Müdürlüğünün, polise taş atan çocuklarla ilgili örnek bir çalışmaya imza attığına ilişkin açıklaması

17.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu’nun, Millî Eğitim Bakanlığının mağdur durumda olan dershane öğretmenleriyle ilgili ne gibi çalışmalar yaptığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

18.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, 20 Ocak 1990’da Sovyetler Birliği tarafından Azerbaycan halkına karşı yapılan katliamın 26’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

19.- Antalya Milletvekili Niyazi Nefi Kara’nın, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının Antalya’nın bazı ilçelerinde doğal afet nedeniyle hasar gören seralar için ne kadar destek vereceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

20.- Balıkesir Milletvekili İsmail Ok’un, Balıkesir-Havran yolunun durumuna ilişkin açıklaması

21.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, Millî Eğitim Bakanlığının, eğitim sisteminde yaşanan ciddi sorunlara karşı duyarsız ve kayıtsız tutumunun daha ne kadar devam edeceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

22.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu’nun, çırak ve öğrencilerin staj başlangıç tarihlerinin sigorta başlangıcı olarak kabul edilmesi için vermiş olduğu kanun teklifine tüm milletvekillerinin destek vermesini arzu ettiğine ilişkin açıklaması

23.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, Maraş katliamında öldürülenlerin cenaze yerleri ve defin işlemleriyle ilgili bilgi almak istediklerine ilişkin açıklaması

24.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, Balıkesir’deki süt üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

25.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, zorunlu trafik sigortasındaki artışlar nedeniyle araç sahiplerinin mağdur olduğuna ilişkin açıklaması

26.- Hatay Milletvekili Hilmi Yarayıcı’nın, ülkenin iç savaşa sürüklenmesine seyirci kalınmaması ve bir an önce barış dilinin tüm ülkeye egemen olmasının yollarının bulunması gerektiğine ilişkin açıklaması

27.- Ordu Milletvekili Seyit Torun’un, fındık fiyatlarında yaşanan düşüş nedeniyle fındık üreticilerinin mağdur olduğuna ve iktidarın bu konuda ne düşündüğünü öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

28.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün, Balıkesir’in Bandırma ilçesi ve çevresinde kanser hastalığının sürekli artış göstermesine ilişkin açıklaması

29.- İstanbul Milletvekili Ali Şeker’in, Kürt sorununun çözümü için Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir komisyon oluşturulması ve göç ve sürgün politikalarıyla çözüm bulunamayacağını AKP’nin anlaması gerektiğine ilişkin açıklaması

30.- Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukara’nın, PKK terör örgütünün 2 kez bombaladığı Şemdinli Atatürk Ortaokulunda okuyan ve TEOG sınavında 1’inci olan Sidem Gül’ü kutladığına ilişkin açıklaması

31.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın, rektörlerin kararnamelerle atanması önerisinin üniversitelerin bilimsel, çoğulcu, özerk, bağımsız özelliklerini ortadan kaldırmaya yönelik bir anlayışın ürünü olduğuna ilişkin açıklaması

32.- Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal’ın, Bursa Büyükşehir Belediyesinin, meslek odalarının başkanlarını zulüm ve sürgün politikasıyla yerlerinden etmesini kınadığına ilişkin açıklaması

33.- İstanbul Milletvekili Serap Yaşar’ın, Genel Kurulda Cumhurbaşkanını hedef alan hakaretamiz sözlerin sarf edildiğine ve bu konuda duyarlı olduklarına ilişkin açıklaması

34.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, kamyonetçilerden şehir içi nakliyesi için K3 belgesi istenmesinin mağduriyetlere sebep olduğuna ve bu düzenlemeden vazgeçilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

35.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in, Marmaris Kalesi’nin duvarlarının klima takmak için delinmesi konusunda Kültür ve Turizm Bakanlığının ve Milas’ın Karacahisar Mahallesi’nde özel bir firmaya ait arazideki yaklaşık 80 bin ağacın kesilmesi konusunda Orman ve Su İşleri Bakanlığının bilgi sahibi olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

36.- Manisa Milletvekili Tur Yıldız Biçer’in, bazı antigribal ilaçların uzun süredir piyasada bulunmadığına ilişkin açıklaması

37.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından Eğribel Tüneli’yle ilgili bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

38.- Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak’ın, Antalya’da yaşanan afet sonrası seraların zarar gördüğüne ve acilen yaraların sarılması gerektiğine ilişkin açıklaması

39.- İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci’nin, Türkiye’de sürdürülebilir enerji kaynaklarının neden kullanılmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

40.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde’nin Altunhisar ilçesinde bir meslek yüksekokulunun açılmasının ilçenin gelişimine önemli katkı sağlayacağına ilişkin açıklaması

41.- Konya Milletvekili Hüsnüye Erdoğan’ın, vatanın her karış toprağında ibadet aşkıyla ve şerefle hizmet eden sağlık çalışanlarını ve güvenlik güçlerini tebrik ettiğine ilişkin açıklaması

42.- Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman’ın, Oltu Özel Tip Cezaevindeki tutsaklara Ceza İnfaz Kanunu ve yönetmeliklerle tanınan hakların gasbedildiğine ilişkin açıklaması

43.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın, Bolu’da Orman Genel Müdürlüğüne ait bir araziyle ilgili yapılan ihaleye ilişkin açıklaması

44.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Meclis Başkanlığının, kendilerinin 17-25 Aralık sürecindeki yolsuzluklarla ilgili önergelerini geri çevirirken Halkların Demokratik Partisinin meşru düzenle ilgili önerisini kabul etmesini çelişkili gördüğüne ilişkin açıklaması

45.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Cizre’de yaşanan olaylara, Bakanlık yetkililerinin talimatlarına rağmen orada milletvekilini, belediye başkanını ve sivil insanları katliamdan geçirmek isteyen zihniyeti kınadığına ve Meclisin bu duruma bir an önce müdahil olması gerektiğine ilişkin açıklaması

46.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in yaptığı açıklaması ile Ağrı Milletvekili Dirayet Taşdemir’in HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

47.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

48.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

49.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, çözüm sürecinde nelerin müzakere edildiğinin açıklanması gerektiğine ve millet birliğini bozmaya yönelik yapılanmalarla siyasi çözüm arayışlarının aslında terör örgütünün istek ve arzularını meşrulaştırmak olduğuna ilişkin açıklaması

50.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, çözüm sürecinin, demokrasi zemininde ülkenin toplumsal birliğini sağlama çabası olduğuna ilişkin açıklaması

51.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

52.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

53.- Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul’un, AKP’nin bu kirli savaşa derhâl son vermesi ve müzakere masasına oturması gerektiğine ilişkin açıklaması

54.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, ölümlerin olması istenmiyorsa çözümün yeni baştan bu Parlamentoda başlatılması gerektiğine ilişkin açıklaması

 

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın Hükûmetin gündem dışı konuşmasıyla ilgili CHP Grubunun görüşlerini açıkladığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvan’ın, Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın Hükûmetin gündem dışı konuşmasıyla ilgili MHP Grubunun görüşlerini açıkladığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

5.- Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman’ın, Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvan’ın yaptığı açıklaması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

6.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına ve Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

7.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

8.- Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir’in, Aksaray Milletvekili Cengiz Aydoğdu’nun HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

9.- Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklaması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

10.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

11.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu’nun 68 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerindeki soru-cevap işleminde yaptığı konuşması sırasında CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

12.- Tokat Milletvekili Coşkun Çakır’ın, Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan’ın 68 sıra sayılı Kanun Tasarısının 5’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

13.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Tokat Milletvekili Coşkun Çakır’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, bütün grup başkan vekillerine ve milletvekillerine eşit ve adil bir şekilde söz hakkı vermeye gayret ettiğine ve ara verme sebebinin olağanüstü bir durumdan kaynaklandığına ilişkin konuşması

 

VIII.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR

1.- İzmir Milletvekili Necip Kalkan’ın, 19/1/2016 tarihli 29’uncu Birleşimdeki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin konuşması

 

IX.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 22 milletvekilinin, taksicilerin ve minibüsçülerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/66)

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 22 milletvekilinin, çocukların cinsel istismar ve saldırılardan korunması konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/67)

3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 22 milletvekilinin, çocuğa karşı şiddetin tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/68)

 

X.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, AKP hükûmetinin politikalarıyla birlikte çeşitli valilikler tarafından hukuka aykırı bir biçimde ilan edilen sokağa çıkma yasakları boyunca yapılan operasyonlarda öldürülen sivillerin tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/48) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 20 Ocak 2016 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve Çanakkale Milletvekili Ayhan Gider, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 23 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/517, 2/434) (S. Sayısı: 68)

2.- Suç Gelirlerinin Aklanması, Araştırılması, El Konulması, Müsaderesi ve Terörizmin Finansmanına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/323) (S. Sayısı: 51)

20 Ocak 2016 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ), Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye)

------0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 14.05

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.12

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ), Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye)

------0------

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Açılışta yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, İzmir’de İl Özel İdaresinin devredilen taşınır ve taşınmazları hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın Ali Yiğit’e aittir.

Buyurun Sayın Yiğit. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İzmir Milletvekili Ali Yiğit’in, İzmir İl Özel İdaresinin taşınır ve taşınmaz mallarının devredilmesine ilişkin gündem dışı konuşması

ALİ YİĞİT (İzmir) – Sayın Başkan, değerli Meclis üyesi arkadaşlarım; İzmir’de Özel İdare mallarının devredilmesiyle ilgili gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, farkında mısınız bilmiyorum ama bugün İzmir ayakta. Urla Ovacık’ta binlerce zeytin ve çam ağacı RES için katledilmektedir. Dün Karadeniz’de HES için, bugün İzmir’de RES için yapılmaktadır bu katliam. Doğanın intikamını devamlı aldığını biliyoruz. Hepinizin bildiği gibi… Daha dün Artvin ve Hopa’da yaşananları hepiniz gördünüz. Meclisin bu konuya mutlaka el atması gerekir. En azından yargı kararı çıkana kadar katliamın durdurulmasını İzmirliler adına sizlerden talep ediyorum.

Değerli milletvekilleri, on üç yıldır tek başına iktidar olan AKP, partizanca uygulamalarına adaletsizce devam etmektedir. Bunun en iyi örneğini de İzmir’de verdi. Bu yaklaşımın ve bu anlayışın en çarpıcı örneklerinden biri, İl Özel İdaresinin mallarının dağıtımında oldu. Şimdi bu çifte standardı, AKP’nin partizanca yaklaşımını çeşitli örneklerle sizlere sunmaya çalışacağım.

6360 sayılı Yasa’yla kapatılan özel idarelerin sahip olduğu malların paylaşımında AKP’li belediyelere farklı, CHP’li belediyelere farklı davranılmıştır. Örneğin, Bursa, Denizli, Trabzon, Samsun, Balıkesir gibi illerde özel idarenin malları ve varlıkları o kentteki belediyelere devredildiği hâlde, İzmir’de bunun tam tersi olmuştur. 4,5 milyar lira değerindeki serveti, İzmir Valiliği bünyesinde kurulan bir paylaşım komisyonu tarafından, İzmir Büyükşehir Belediyesi dışarıda tutularak Maliye hazinesine devredilmiştir. Aralarında Balçova Termal Tesisleri, Kaya Termal Otel, Şaşal Kaynak Suyu Tesisleri, Selçuk Havaalanı, Pınarbaşı yarış pisti, Çeşme Barajı, eski Sümerbank Basma Fabrikası, Tavşan Adası olan değerli arazilerin ve gayrimenkullerin tamamı hazineye veya bakanlıklara bağlı kurumlara devredilmiştir. 30 Mart seçimlerinden sonra kapatılan yüz kırk bir yıllık Alaçatı Belediyesinin malları ve dükkânları, meydanı, tamamı Diyanete devredilmiştir. Yıllarca köy muhtarlarının kullandığı, köy odası diye kullandığı odalar muhtarlardan alınarak Diyanete devredilmiştir ve Diyanetin hiçbir işine de yaramamaktadır değerli arkadaşlar. Camisi var, lojmanı var, niye Diyanete devredilir, niye köylüler bundan mahrum edilir, anlamakta güçlük çekiyorum.

Yine, Özel İdarenin bünyesinde bulunan ne kadar araç gereç varsa Karayollarına devredildi ve kalan personeliyse belediyeye devredildi.

Bu hukuksuzluklara karşı İzmir Belediyesi 197 tane dava açtı. Bu 197’nin 153’ü iptal edildi, süreç devam etmektedir.

İzmir’de yaşananların tam tersi Balıkesir’de yaşanılmıştır değerli arkadaşlar. Oradaki valilik, bünyesinde bulunan malların tamamını yerel yönetimlere devretmiş, Trabzon’da aynı şey yapılmış, Denizli’de benzer bir uygulama yapılmıştır. İzmir’in bütün suçu oy vermemesi midir? İzmir’in bütün suçu laik demokratik cumhuriyete sahip çıkması mıdır? Nedir İzmir’den alıp veremediğiniz? Aynı yasa, aynı kanun AKP’li belediyelere farklı, CHP’lilere farklı uygulanıyor. Bursa, Trabzon, Denizli Valileri nasıl yapıyor da İzmir Valiliği yapamıyor? Niye oradaki uygulama farklı, İzmir’deki uygulama farklı oluyor? Kazanılmış davalara rağmen, mallar teslim edilmiyor.

On üç yıldır İzmir’in ve İzmirlinin dik duruşunu kırmak için her türlü yola başvuranlar bilmelidirler ki bu kafa yapısını, bu anlayışı değiştirmedikleri sürece İzmir’i yanlarında göremeyeceklerdir.

Bu düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yiğit.

Gündem dışı ikinci söz, Azerbaycan Cumhuriyeti’nde “20 Yanvar” olarak adlandırılan 20 Ocak olaylarının yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Iğdır Milletvekili Sayın Nurettin Aras’a aittir.

Buyurun Sayın Aras.

Beş dakika süreniz var.

2.- Iğdır Milletvekili Nurettin Aras’ın, Azerbaycan Cumhuriyeti’nde “20 Yanvar” olarak adlandırılan 20 Ocak olaylarının yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

NURETTİN ARAS (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün 20 Ocak 2016, tam yirmi altı yıl olmuş, Azerbaycanlı kardeşlerimizin “20 Yanvar”, “Kanlı Yanvar” dedikleri hüzün ve gurur günü, istiklalin kanlı ve şanlı sayfası, Azerbaycan'ın hürriyet ve bağımsızlık tarihinin önemli bir merhalesi olarak da adlandırdıkları, aynı zamanda bir facianın günü, hem hüzün hem de kahramanlık günü. Ben, bu günü anmak, öz kardeşimiz olan Azerbaycan Türklerinin acılarına ortak olmak ve bundan yirmi altı yıl önce yaşanan olayları kısaca hatırlatmak için söz almış bulunuyorum.

20 Ocağa giden yol, suni olarak oluşturulan Dağlık Karabağ problemiyle başlamıştır. Aslında, 28 Mayıs 1918 tarihinde kurulan Azerbaycan Cumhuriyeti, Bakü, Gence, Karabağ ve Nahçıvan adlı dört büyük idari bölgeyi bir bütün olarak bünyesinde barındırmaktaydı. 114 bin kilometrekare de bir toprağı vardı. Cumhuriyetin sınırları içinde Karabağ da, Nahçıvan da bir bütün olarak Azerbaycan'ın vilayetleriydi. Şark’ın bu ilk Türk ve Müslüman cumhuriyeti olan Azerbaycan Halk Cumhuriyeti, iki yılını doldurmadan, 27 Nisan 1920 tarihinde Kızıl Ordu tarafından işgal edilerek Moskova’ya bağlı kukla bir Sovyet cumhuriyetine dönüştürüldü. 1921 Temmuzunda Azerbaycan'ın Zengezur bölgesi ile Göyçe Mahalli Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlandı. 7 Temmuz 1923 tarihinde Azerbaycan'ın Karabağ vilayetinin içinde, günümüze kadar süren ihtilafların, çatışmaların ana sebebini teşkil eden Dağlık Karabağ Muhtar Vilayeti ve 9 Şubat 1924 tarihinde de Nahçıvan Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu.

Yetmiş sene süren Sovyetler döneminde cumhuriyet topraklarının 28 bin kilometrekaresi ellerinden alınan Azerbaycan Türkleri öz vatanlarında azınlık durumuna düşürülmekle karşı karşıya bırakıldı. Bu süre içinde Ermenistan’ın yönetici ve aydınları, Moskova’da etkin görevlerde bulunan diaspora Ermenileri, suni olarak kurulan Dağlık Karabağ’ı Azerbaycan'dan koparmak için çabalayıp durdular.

1980’li yılların başına gelindiğinde Sovyet rejimi yaşama gücünü kaybetmişti. Gorbaçov’un hâkimiyeti sırasında uygulamaya başladığı yeniden kurma ve açıklık siyaseti aslında Sovyet rejiminin ömrünü uzatmak ve rejime yeni bir nefes vermek için insani bir maskeydi; her yola başvurarak Sovyet hâkimiyetini esaret altındaki cumhuriyetlerde devam ettirmek, sınırları yeniden çizmek amacına yönelikti. Moskova’nın bu siyasetinden en çok himaye gören Ermeniler 1987 yılında Karabağ’ın Ermenistan’a verilmesi için mitingler düzenledi. Hem Ermenistan sınırları içinde hem de Dağlık Karabağ’da dede, baba topraklarında yaşayan Azerbaycan Türklerini kovup çıkarmaya başladılar, katliamlara başvurdular.

Moskova’nın bunları yapan Ermenileri cezalandırmaması, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü bozucu kararlar alması, Azerbaycan’a düşmanca davranması 1988 yılından itibaren Azerbaycan halkının bir araya gelmesini, toplantılar ve protestolar yapmasını sağladı. İlk önce Dağlık Karabağ için protesto yapan Azerbaycan halkı, sonra Azadlık Meydanı’nda toplanarak Azerbaycan’ın bağımsızlığını talep etti. Moskova ise bir adım daha ileri giderek, Azerbaycan’a gözdağı vermek için zırhlı araçlar, tanklar ve özel kuvvetlerden oluşan 66 bin kişilik bir askerî güçle Bakü’yü muhasara altına aldı ve Bakü’de sokağa çıkma yasağı ilan etti. Baltık cumhuriyetlerinde, Gürcistan’da ve Ermenistan’da protesto eden, bağımsızlık talep eden kalabalıklara yumuşak davranan Gorbaçov Azerbaycan’ın demokrasi talebini ve demokrasi isteğini kanla boğma arzusundaydı ve öyle de yaptı, Alfa ve DTK-a imha birlikleriyle o vahşi katliamı gerçekleştirdi.

İlham Aliyev özellikle Ermenilerin işgali altında bulunan Azerbaycan topraklarının sulh yoluyla Azerbaycan’a iade edilmesi için büyük bir gayret sarf etmektedir. Bu çabalar da Türkiye Hükûmeti ve Türk kamuoyu tarafından şartsız desteklenmektedir. Bütün alanlarda devam ettirilen Türkiye-Azerbaycan ilişkileri, Türkiye-Azerbaycan kardeşliği bugün altın çağını yaşamaktadır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Azerbaycan’ın sevinci sevincimizdir, Azerbaycan’ın kederi kederimizdir.”, Haydar Aliyev’in…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURETTİN ARAS (Devamla) - …“bir millet, iki devlet” sözleriyle aslını bulan bu Azerbaycan-Türkiye dostluğuna yaşasın diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aras.

Gündem dışı üçüncü söz, basın ifade özgürlüğü ve Cumhurbaşkanına hakaret suçu hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Filiz Kerestecioğlu’na aittir.

Sayın Kerestecioğlu, süreniz beş dakika.

Buyurun.

3.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, basın ve ifade özgürlüğü ile Cumhurbaşkanına hakaret suçuna ilişkin gündem dışı konuşması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, gördüğünüz gibi sıralarımızda şu anda hiçbir arkadaşımız bulunmuyor, çünkü Faysal Sarıyıldız Vekilimiz, bulunduğu evde, Cizre’de ateş altında. Yani öncelikle, Meclis olarak, gerçekten hepimiz milletvekiliysek -bu sizin de başınıza başka bir dönemde gelebilir, sizin de gelebilir, sizin de gelebilir- bir şey yapmamız lazım.

KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) – Bize gelmez.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Size de gelebilir, gelmiştir zamanında ya da gelmiyorsa, tamam, vicdanınızı bırakın, size hitap etmiyorum o zaman, ama anlayan insanlara hitap ediyorum.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Teröristlerle aynı evde mi bulunuyordu?

BAŞKAN – Lütfen dinleyelim sayın milletvekilleri.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Ben, şu anda bir milletvekilinin ateş altında olduğundan bahsediyorum, elinde silah olduğundan bahsetmiyorum. Buna karşı sessizseniz sessiz kalmaya devam edin. Meclisi buna ilişkin görev yapmaya çağırıyorum.

Konuşma konum bu değildi, ama şu anda gerçekten tehlike altında olduğunu, Cizre’de aynı şekilde 10 kişinin yaralı olduğunu, yaralılardan 7 kişinin cenaze aracında üst üste konularak götürüldüğünü, 3 kişinin ise hâlen yaralı olduğunun bilgisini veriyorum; isteyen istediğini yapar, isteyen istediğini yapmaz, gerisi size kalmış olan bir şey.

Evet…

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – PKK’ya silah taşıyan arkadaş değil mi o?

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – PKK yönetmiyor bu ülkeyi Beyefendi, devlet yönetiyor.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Öyle mi?

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – İktidar var, o nedenle muhatap olan sizsiniz. Onlar yönetiyor olsaydı onlara söylerdik “Ateş altında vekilimiz” diye ama siz yönettiğiniz için size söylüyoruz.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Teröristlerle aynı mekânı mı paylaşıyordu?

OKTAY VURAL (İzmir) – Keşke müzakere etmeseydi de bu noktalara gelmeseydik. Zararın neresinden dönülürse dönsün kârdır, ibret almışlarsa.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Uzun zamandır, ancak özellikle de Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasından bu yana Türkiye'de adalet sisteminin mesaisi, Cumhurbaşkanına hakaret edilip edilmediğini saptamakla geçiyor. Adalet Bakanlığının geçtiğimiz nisan ayında yaptığı açıklamaya göre, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yedi yıllık görev süresince 1.359 dava izni talebi gelmiş, 545’i kabul edilmiş ancak hiç tutuklama yaşanmamış. Buna karşılık Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı döneminde bir buçuk yılda 1.500 kişi davalık şu anda ve 400 talep bekliyor, tutuklanan insanlar da var.

Peki, sürekli hakarete uğradığı iddia edilen kişinin kendisi nasıl davranmaktadır? “Alçaklar, zalimler”, “Kadın mı kız mı bilemediğim”, “Mert değil namertsin.”, “Artistlik yapma.”, “Ananı da al git.”, “Haşhaşiler”, “nebbaşlar”, “mezarlık soyguncusu”, “sapıklar”, “Niye kaçıyorsun ulan İsrail dölü?”, “Haddini bil edepsiz kadın.”, “Aydın müsveddeleri, karanlıksınız.”… Evet, ağza almaya gerçekten aslında gücümün yetmediği bu sözleri söyleyen kişiye karşı birdenbire ülkenin birçok farklı yerinde tüm savcı ve hâkimlerin harekete geçmiş olmasının ceza hukukundaki dayanağı Ceza Kanunu’nun 299’uncu maddesi. Oysa Cumhurbaşkanına hakaret suçunu düzenleyen bu madde aslında yok hükmünde çünkü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesine göre ifade özgürlüğü esas ve Anayasa 90’a göre, biz eğer bütün bunları kabul etmişsek kendi yasal düzenlememizle iç hukuktaki düzenleme aslında mülgadır, 299’uncu madde de uygulanmaması gereken bir maddedir.

Buradan anlamamız gereken, ifade özgürlüğünün yalnızca siyasi partinin ya da kişinin icraatını olumlayan, alkışlayan yayınlar için olmadığıdır. Geçtiğimiz günlerde bir suikast sonucu yitirdiğimiz Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi bunun en güncel örneğidir. Devletin, hatta geniş kesimlerin hoşuna gitmeyen bir beyanı dolayısıyla hukuksuzca yargılandı ve sonunda, failini belki asla bulamayacağımız şekilde katledildi. Aynı şekilde Hrant Dink’e de böyle olmuştu.

AİHM’in verdiği üç karar var. Colombani/Fransa davasında, Fas Kralına, misafir krala hakaret edildiği iddiasıyla başvurucu başvuruyor ancak AİHM, Fransa Hükûmetine yabancı devlet başkanlarının bu konuda ayrıcalığı olmadığını belirtiyor.

Aynı şekilde, Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanlığı döneminde bir karar var. Burada da “Bir kişi hakaret davasında salt devlet başkanı olduğu için diğer vatandaşlardan daha fazla koruma göremez.” deniyor.

Son olarak, Mondragon-İspanya kararında ise davada İspanya Kralının diğer insanlardan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Sayın Başkan, özellikle bir vekilin durumunu belirtmek zorunda kaldığım için, eğer uygun görürseniz…

BAŞKAN – Toparlamanız için bir dakika ek süre veriyorum Sayın Kerestecioğlu.

Buyurunuz.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Teşekkür ederim.

Sonuçta, üç örnekte de devlet başkanını o ülkede yaşayan diğer insanlardan daha fazla koruyan tüm ceza hükümleri AİHS 10’uncu maddesine aykırı görülüyor. Bugün ise bizde, Ceza Kanunu’nun 299’uncu maddesi siyasi bir susturucu olarak kullanılıyor âdeta. Muhalif olmanız yeterli, hatta “billboard”a yapıştırılmış “Cumhurbaşkanı” afişini söken 12-13 yaşında bir çocuk olmanız da yeterli ya da sosyal medyada onu “Gollum”a benzetmeniz de yeterli.

Ben son ve olumlu bir kararı örnek vererek bitireceğim sözlerimi. “Diktatörler sokakta devrilirler.” diyen gençlere, hangi mahkeme olduğunu söylemeyeceğim başına bir şey gelmesin mahkeme başkanının diye, “Diktatör”ün siyasi bir eleştiri olduğu ve gençlerin siyasi bir kişilik olan Cumhurbaşkanına sevgisizliğini ifade ettiği söylenerek beraat kararı veriliyor.

Evet, sevilmediğinizde bu size ifade edilir. Burada siyasetçi olarak tercih sizindir. Ya gerçekten kendinize çeki düzen verirsiniz ya da despotlaşır ve nefret edilmeye devam edersiniz.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kerestecioğlu.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, sisteme giren sayın milletvekillerine sırasıyla söz vereceğim.

Yalnız, sayın milletvekillerine söz vermeden önce, önceliği sayın grup başkan vekillerine vereceğim.

Sisteme giren Sayın Akçay, buyurunuz.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 20 Ocak 1990’da Sovyetler Birliği tarafından Azerbaycan halkına karşı yapılan katliamın 26’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün tarihe “Kara Ocak”, “Kara Cumartesi”, “20 Ocak katliamı”, “20 Yanvar katliamı” gibi tanımlarla geçen, Azerbaycan’ın başkenti Bakü’deki Sovyet katliamının 26’ncı yıl dönümüdür. Bu katliamı Sovyet ordusu yapmış olsa da altında yatan neden, Ermenistan’ın toprak taleplerine karşı Azerbaycan’ın karşı duruşu öncelikli sebeplerdendir. O gün Bakü’de 137 kişi katledilmiş, 600’den fazla insan yaralanmıştır. 20 Ocak haksızlığa, baskıya, işkenceye, katliama ve etnik arındırmaya karşı Azerbaycan halk hareketinin kanlı bir şekilde bastırılma girişimidir. 20 Ocak, Azerbaycan Türklerinin Lideri Ebulfez Elçibey önderliğinde esaretten kurtulma sürecinin başlangıcı olmuştur.

Azerbaycan’ın 1920’lerdeki kısa süreli bağımsızlık dönemine damgasını vurmuş Mehmet Emin Resulzade’nin söylediği gibi “Yükselen bayrak bir daha inmez.” Dökülen kan yerde kalmadı; Türk yurdu Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dağılmadan önce bağımsızlığına kavuştu.

Bakü’de katledilenler, tıpkı Karabağ’da, Balkanlarda, Kerkük’te, Doğu Türkistan’da olduğu gibi, Türkler olmuştur. Hürriyet uğruna, bir ve bütün olmak uğruna can veren Türkleri son nefesimize kadar unutmayacağız, unutturmayacağız.

Azerbaycan’da “Şehitleri Anma Günü” olarak anılan bugün de biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak Azerbaycan devletinin bağımsızlığı, birlik ve bütünlüğü mücadelesinde can verenleri Bahtiyar Vahapzade’nin bir dörtlüğüyle, rahmetle anıyorum: “O şenbe gecesi, o getl günü/ Mümküne dönderdik çok namümkünü/ Halkın kalbindeki korku mülkünü/ O gece dağıtıp söktü şehitler."

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Akçay.

Sayın Vural, buyurun.

2.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, doğu ve güneydoğuda terör örgütünün baskı, tehdit ve zulmüne rağmen eğitimlerine devam ederek TEOG sınavında başarılı olan çocukları tebrik ettiğine ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) - Teşekkür ederim.

Efendim, tabii, doğu ve güneydoğudan, maalesef, çok kötü haberler geliyor. Terör örgütünün baskı, tehdit ve zulmü karşısında yöredeki vatandaşlarımız hayata, yaşama bağlılıklarını her defasında ortaya koyuyorlar. Bu vesileyle, Şırnak’ın Şemdinli ilçesinde, inşaat işçisi bir babanın kızı olan, terör örgütü okulunu 2 defa yakmasına rağmen okuma azmini yitirmeyen Şemdinlili Sidem Gül, TEOG ilk dönem sınavında soruların tamamını yaparak büyük bir başarıya imza atmıştır. Yine, Diyarbakır Sur’daki okulları terör nedeniyle kapanmasına rağmen, PKK terör örgütünün silahlı ve bombalı eylemlerine rağmen misafir öğrenci olarak Şehit Yüzbaşı Bahtiyar Er İmam Hatip Ortaokulunda öğrenimine devam ederek 120 soruda 105 net yapan Dicle’yi, 120 sorudan 110 net çıkaran Şakir’i gönülden tebrik ediyorum. Teröre inat, bu çocuklar inşallah, Aziz Sancar yolunda ilerleyeceklerdir.

Aziz milletimizin kardeşliğini, milletine ve devletine bağlılığını hiçbir oyun, hiçbir tuzak bozamayacaktır. Tarihte bir olduk, gelecekte de bir olacağız. O bakımdan, bu kardelenlerin, umutlarını daima bu milletin kardeşliğinde ve geleceğinde bulan bu kardeşlerimizin şahsında bütün yöre halkını saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Vural.

Sayın Altay, buyurun.

3.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, terörle mücadele sürecinin hukuk çerçevesinde olması gerektiğine, Cizre’de Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız ile bazı yerel yöneticilerin ateş altında kaldığına ve Hükûmetin Cizre’de yaşanan olaylarla ilgili Parlamentoyu bilgilendirmesinden sonra çalışmalara devam edilmesinin uygun olduğuna ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum, tabii, sizi de.

Sayın Başkan, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaşanan olaylar uzunca bir süredir, kısmen, medyanın verebildiği kadarıyla, toplumun bilgi sahibi olduğu ve herkesi tedirgin eden olaylardır. Bu topraklarda Kürt’üyle, Türk’üyle, Gürcü’süyle, Arap’ıyla, Laz’ıyla bin yıldır kardeşçe yaşamış insanların, vatandaşlarımızın, yurttaşlarımızın geldiğimiz noktada… Şüphesiz, AKP hükûmetlerinin bölgeye yönelik politikalarının, aslında politikasızlığının bir sonucu olarak bölgede âdeta hendek savaşları devam etmektedir. Burada, elbette, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak devletin terör örgütüyle etkin mücadelesinden yanayız şüphesiz ama her hâl ve şartta, Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğunun unutulmaması ve burada yapılan terörle mücadele sürecinin hukuk çerçevesinde, temel hak ve özgürlükleri dikkate alan, ona ihtimam gösteren bir çerçevede yapılması elzemdir. Devlet, bölgede terör örgütleri var diye bölgedeki halkın tamamına terörist muamelesi yapamaz, bölgedeki halkın tamamını potansiyel terörist olarak addedemez ve algılayamaz. Devletin elbette, bu terörle mücadele noktasında, hukuk çerçevesinde iş ve işlem yaparken bölge halkına yönelik şefkatli yüzünü göstermesi bir zarurettir.

Dün sabah, Diyarbakır’dan bir vatandaşımız -ismini vermeyelim, adamcağızın başına da bir şey gelmesin- Sur’dan çıkmak zorunda kaldığını, Sur dışında bir bölgede ama Diyarbakır’da, Diyarbakır Valilik binasının olduğu bir alanda aç kaldığını, ekmek bulamadığını söyledi. Hükûmet, şimdi “vali” tabelalarını taşıyarak saklambaç oynar gibi garip bir tutum içinde bölgedeki sorunu çözmeye çalışıyor. Yani daha önce “Sandık taşıyalım.” dediler, olmadı; şimdi “vali” tabelası taşıyarak bu sorun çözülecekse eyvallah ama bence ve bizce bu sorunu büyütmekten başka bir şeye yaramaz. Süleyman Şah Türbesi’ne benzemez “vali” tabelası. Bunun altını çizmek istiyorum.

Öte yandan, bugün itibarıyla Cizre’de, Sayın Milletvekili Faysal Sarıyıldız’ın da içinde bulunduğu, kimi yerel yöneticilerin de bulunduğu bir grubun ateş altında kaldığına dair bir bilgi bizde var. Bu vahim bir durumdur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bitti mi Başkanım? Süre rica etsem.

BAŞKAN – Ek süre veriyorum Sayın Altay, tamamlayınız.

Buyurunuz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Faysal Sarıyıldız’la Kürt sorununun çözümünde aynı düşünmüyor olabilirim, olabiliriz ancak Sayın Faysal Sarıyıldız bu Parlamentonun bir üyesidir. Bu Parlamentonun her üyesi birdir, eşittir, aynı kıymettedir; öyle olması, öyle algılanması gerekir. Ben, Hükûmetin Cizre’de olanlarla ilgili bilgi vermeden Parlamento çalışmalarının durdurulması gerektiğini düşünüyorum. Böyle bir şey olabilir mi? (CHP ve HDP sıralarından alkışlar) Ülkenin bir yerinde milletvekiline ateş açıldığı söyleniyor, bu Parlamento burada iş ve işlem yapacak. Böyle şey olmaz, böyle demokrasi de olmaz! (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

Hükûmetin şunu bilmesi lazım: Demokrasi, her şeyden önce tepki ve protesto rejimidir, temel hak ve özgürlükler her şeyin üstündedir. Rica ediyorum -oturuma bir saat ara verme hakkınız var- oturuma bir saat ara veriniz. Hükûmet gelsin, Parlamentoyu bilgilendirsin, gerekirse kapalı oturum yapılsın. Böyle şey olmaz Sayın Başkan! (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

Bugün Faysal Sarıyıldız’ın başına gelen, eminim, yarın İstanbul’da Mahmut Tanal’ın başına gelecek. Bunun garantisini verebilecek bir Hükûmet var mı orta yerde?

Lütfen, sizden rica ediyorum, bir saat ara vermenizi talep ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Altay.

Sisteme giren diğer grup başkan vekillerini de bir dinleyelim.

Sayın Turan, buyurunuz.

4.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Meclisin gündemine hâkim olduğuna ve İç Tüzük gereği çalışmalara devam edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

“Ülkemizin bir bölümünde” diye ifade edilen süreçte, hepimizin bildiği gibi, bazen hepimizin canını yakan sonuçlarla karşılaşıyoruz, sivil ölümleri olduğunu üzülerek duyuyoruz. Terör örgütünün çok vahşice, acımasızca katliamlar yaptığını, her gün şehit haberleri aldığımızı üzülerek ifade ediyorum.

Bugün ifade edilen, HDP’li milletvekili arkadaşımızın sorunuyla ilgili ne olduğunun ayrıntısını öğrenmedik. Öncelikle ilgililerle görüşürüz. Tabii ki her vekilin mutlaka yasama faaliyetlerine kanunlar içerisinde, İç Tüzük içerisinde katılma hakkı ve yetkisi vardır. Görüşelim arkadaşlarımızla, karşılıklı değerlendirelim.

Ancak, buradan yola çıkarak “Meclisi kapayalım.”, “Yasama faaliyeti yapmayalım, ara verelim.” tarzı, usulü doğru bulmuyorum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – “Kapatalım.” demedim, çarpıtıyor sözümü; “Çalışmalara ara verelim.” dedim, ayrı şey.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Dolayısıyla, Meclis gündemine hâkimdir. Zatıalinizden talebimiz odur ki İç Tüzük gereği çalışmalara devam edelim, diğer konuyu Hükûmetimizle görüşelim.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Turan.

Sayın Demirel, buyurunuz.

5.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Cizre’de Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız ile bazı yerel yöneticilerin üzerine ateş açılmasına, İçişleri Bakanlığının bu duruma derhâl müdahale etmesi ve Parlamentoya bilgi vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, çok yakıcı bir gündemle bugün özellikle vurgulamak istediğimiz şeyleri, bir kez daha buradan vurgulamak istiyoruz. Aslında, sadece bugün değil aylardır Parlamentoda kürsüde yaşananların ne kadar vahim olduğunu ifade etmeye çalıştık, anlattık; tüm Türkiye kamuoyuna, Parlamentoya ifade etmeye çalıştık ve Parlamentonun görev alması gerektiğini söyledik.

Bugün, yine aynı şekilde, Sur’da, Cizre’de her gün insanlar yaşamını yitiriyor. Kim olursa olsun, şu anda Cizre’de, Milletvekilimiz Sayın Faysal Sarıyıldız olmak üzere, seçilmişler, belediye eş başkanları ve halktan insanlar yaralı durumda, üzerlerine ateş açıldı. Bunları bizzat, az önce -on dakika önce- Milletvekilimiz Faysal Sarıyıldız’dan dinledik. Durum çok vahim gerçekten, üzerlerine ateş açılıyor. Ortada muhatap yok, görüşebilecekleri kimse yok. Yaralılara ilişkin, kendisinin bizzat oraya yaralıların durumunu görmek için ve onları hastaneye kaldırmak için gittiğine, kimlerle gittiğine dair bilgiyi Kaymakama iletiyor, mesaj da çekiyor. Bütün yetkilileri bu konuda bilgilendirerek oradaki yaralıları almaya gidiyor. Siz de biliyorsunuz ki AİHM’in bir kararı var, özelde Serhat Altun ve Orhan Tunç hakkında yapılan iki başvuruda tedbir kararı verildi. Tedbir kararı verildiği için, ambulansların onları hastaneye götürme zorunluluğu vardır. Tedbir kararına uyulmadığı için Cizre’de devlet şu anda suç işliyor ve biz bu Parlamentonun görev alması gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Parlamentoda, özellikle Parlamento Başkanının bir milletvekilinin şu anda yaşam tehlikesi olduğunu bir kez daha söyleyerek, oradaki, ateş altındaki milletvekili ve seçilmişlerimizle birlikte halkımızın üzerine açılan -devletin tankıyla, topuyla, zırhlı araçlarıyla- ateşin derhâl durdurulması gerektiği konusunda görev alması gerektiğini ifade etmek istiyoruz. Tekrar, Bakanlığımızın, İçişleri Bakanlığının Parlamentoya gelip bilgilendirmesi ve derhâl müdahale etmesi gerektiğini ifade etmek istiyoruz.

Biz görüştük ama hâlâ sonuç alamadık. Müdahale edileceğine dair, ateşin durdurulacağına dair bilgi verilmesine rağmen, kaç saattir hâlâ ateş altında. On dakika önce –o yüzden geç geldik buraya- bize Faysal Sarıyıldız arkadaşımız şunu ifade etti...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Başkan, bir dakika daha lütfen, sözümü tamamlayayım.

BAŞKAN – Bir saniye, açtırıyorum tekrar.

Buyurun.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Milletvekilimiz Faysal Sarıyıldız’la görüştük ve on dakika önce, bize “Bir bodrumda basın emekçilerinin de olduğu, halkın da olduğu ve herkese açık olarak söylediğimiz, yetkililere de bilgi verdiğimiz yerden üzerimize hâlâ ateş açılıyor, onlarca yaralı şu anda burada, ambulans gönderilmiyor ve derhâl ambulansın gönderilmesi gerektiğini ifade ettik...”

Talebimiz şudur: Meclis bu konuda bize bilgi versin, ikincisi de ateşin durdurularak orada bulunan yaralılarla birlikte, oradaki halkın güvenliğinin sağlanması ve yakın bir yere –belediyeye mi artık- gidişlerine izin verilsin. Ateşin derhâl durdurulması gerektiğini bir kez daha ifade ediyor, CHP’nin önerisine katılıyoruz. Burada bir saat ara verilmesini ve duruma ilişkin acil bilginin Parlamentoya aktarılmasını ve özellikle de Meclis Başkanımızın bu konuda görev alması gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Demirel.

Sayın Gök, siz de sisteme girmişsiniz.

Buyurunuz.

6.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, bir milletvekilinin yaşamının tehdit altında olduğu bir durumda Meclisin bundan daha acil bir gündemi olamayacağına ve Hükûmetin bu konuda bilgi vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, bu tartıştığımız konu ciddidir, vahimdir; bunu görmezden gelemeyiz, geçiştiremeyiz. Kimi zaman gaz yedik, valiler telefonumuza çıkmadı, bir geçmiş olsun dahi demedi, emniyet müdürleri zaten ortada yok. Muhalefetten milletvekillerini en barışçıl gösterilerde dahi görünce bir anda heyecana kapılıp üzerlerimize TOMA’larla su sıkılması, bir yandan gaz sıkılması bu Meclisin çok defa gündemine geldi; Meclis görmezden geldi, duymazdan geldi.

Şimdi, az önce, Sayın AKP grup başkan vekili “Ortada, görüşülecek Meclisin gündemi vardır, Meclis gündemine hâkimdir.” diyordu. Sayın grup başkan vekili, Meclis gündemine hâkim değil, iktidar partisi Türkiye'nin gündemine hâkim değil. Yani, bir yaşam hakkının zedelendiği ve tehdit altında olduğu bir ortamda, özellikle kendi mensubunun da içinde bulunduğu bir tablo içerisinde Meclisin bundan daha acil bir görevi olabilir mi? Yani, bir milletvekilinin hayatına eğer bir zarar gelecekse bu, Meclisin gündemi değil midir? Yani, hangi iş bir yaşam hakkından daha önemlidir?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Öyle bir şey yok Sayın Başkan.

LEVENT GÖK (Ankara) - Ve bir milletvekilinin ölmesi mi bekleniyor? Yani, bu Meclis, bir milletvekili ölecek de ondan sonra mı bu meselelere el koyacaktır?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – İçişleri Bakanı gelecek, o Bakan buraya gelecek!

LEVENT GÖK (Ankara) - Basın emekçilerinin olduğundan bahsediliyor, ben de bilgi aldım.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Arkadaşlar, CHP’ye yakışmıyor.

LEVENT GÖK (Ankara) - Özellikle, Meclisten bir milletvekilinin de içinde bulunduğu bir gruba, bırakın böyle bir gruba, başka insanlara dahi saldırıyı kabul etmek mümkün değildir. Meclis, bir kere, önce kendi mensubunun da içinde bulunduğu bir olayı sahiplenmelidir, varsa gerçeği hakkında bilgi alınmalıdır. Bu konuda bize de gelen çok ciddi duyumların bir an önce ortaya çıkartılması gerekiyor.

Böyle bir durum karşısında, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak çok acil bir şekilde Meclise bilgi verilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Son derece haklı bir talep. Hem Meclisteki bir milletvekilinin ve hem oradaki grubun durumunun anlaşılması bakımından devletin resmî organlarından alınacak bir bilgiyi burada İçişleri Bakanı ya da Hükûmet adına bir kişinin bizlere sunmasını bekliyoruz. Bu konuda sizden de gereğini yapmanızı talep ediyoruz.

Saygılarımla.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – O bakan buraya gelecek!

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gök.

Sayın Turan, buyurun.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Başkan, Hükûmet nerede Başkan? Hükûmet yok!

7.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, Cumhuriyet Halk Partisi ile Halkların Demokratik Partisinin Meclis çalışmalarına ara verilmesiyle ilgili taleplerini doğru bulmadığına, Meclisin gündemine devam etmesi gerektiğine ve Cizre’de yaşanan olaylarla ilgili Hükûmetin bilgi vereceğine ilişkin açıklaması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; HDP’li arkadaşların ve CHP’li arkadaşların ısrarla “Meclisi kapayalım.” yaklaşımını büyük bir şaşkınlıkla ifade ediyorum. (CHP ve HDP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ayıp ediyorsun, vallahi ayıp ediyorsun! Ayıp ediyorsun ya! Böyle bir şey olmaz!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Peki, revize ediyorum. (CHP ve HDP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

Sayın Başkan…

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Hayret bir şey ya! “Meclisi kapatalım.” diyen kim ya! Ayıp ya!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Arkadaşlar, iki grup başkan vekiliniz konuştu, ben de konuşayım.

Peki, Sayın Başkan, diyorum ki…

DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) – Can güvenliği sağlansın, başka bir şey söylemiyoruz.

BAŞKAN – Sayın Turan, buyurun.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – HDP’li ve CHP’li grup başkan vekillerinin “Meclise bir saat ara verelim.” talebini doğru bulmadığımı ifade ediyorum.

Oldu mu şimdi Sayın Başkan? Geri alın o lafı şimdi!

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ama “Meclisi kapatalım.” diyorsun, bu çok ayrı bir şey!

Söz talep ediyorum.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Biz “Meclis kapansın.” demiyoruz, Meclis açılsın, çalışsın diyoruz!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Meclisin gündemi yoğun Sayın Başkan. Konularımızın ne olduğunu… Tüm kamuoyumuz bekliyor. Az önce…

LEVENT GÖK (Ankara) – Bülent Bey, isterse on dakika sonra, on beş dakika sonra gelsin ya!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ama dinlerlerse anlatmak istiyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, tamamlasın sayın grup başkan vekili.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Aslında, Sayın Başkanım, bu durum bile meselenin üzüm yemek olmadığını gösteriyor, dertleri bağcıyla.

Bir konuyla ilgili bilgi vermek istiyorum ancak CHP ve HDP’li arkadaşlar masaya vurarak konuşmama engel oluyorlar.

LEZGİN BOTAN (Van) – Arkadaşımızın başına bir şey gelirse AKP Hükûmeti sorumludur, sorumlu!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Mesele can güvenliği meselesiyse dinleyin, bilgi vermek istiyorum ama masaya vurarak, Meclisi çalıştırmayarak hangi sorun çözülebilir ki arkadaşlar?

DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) – Benim vekilimin can güvenliği yoksa Meclis neyi konuşacak? Biz neyi konuşacağız?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ben katılmadığım hâlde hepinizi dinledim. (HDP sıralarından gürültüler)

Arkadaşlar, böyle, bir şey konuşulmaz. Bu tablo nedir Allah aşkına? Bir şey iddia ettiniz, cevap vermek istiyorum. Bir şey iddia ettiniz…

DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) – İddia etmedik! İddia değil, gerçek olan! Arayın sorun o zaman!

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Dinletebiliriz size!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, bilgi vereyim mi, vermeyeyim mi?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Turan konuşmasını tamamlasın, ondan sonra isteyen vekillere söz hakkı vereceğim.

Buyurun.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Böyle bir şey olabilir mi! İddia edeceksiniz, talepte bulunacaksınız, bir başkası konuşunca da masaya vuracaksınız! Bu anlaşılır bir şey değil. Parlamento konuşmanın olduğu yerdir.

DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) – Tabii yirmi dört saat konuşuyorsunuz, üç yüz altmış beş gün konuşuyorsunuz!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Biz konuşmayacaksak kim konuşacak arkadaşlar? Falanca kişinin can güvenliği problemi var, benim de konuşma güvenliği problemim var. Böyle bir şey olabilir mi!

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Doğru konuşun!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bakın, hiçbir vekilimizin, hiçbir vatandaşımızın saçının kılına zarar gelsin istemeyiz.

DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) – Biz çok duyduk bunları, çok! Biz çok duyduk bunları, çok duyduk!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bu konuda hemfikiriz. Bunu konuşmak bile abes. Söylemeyeyim mi bunu?

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Gereğini yapın, gereğini!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ben az önce İçişleri Bakan Yardımcımızla görüştüm, konunun anlatıldığından farklı boyutu olduğunu ifade ettiler. Terör faaliyetlerinin en yoğun olduğu evlerden birinde…

DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) – Bahaneniz hazır!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - …buna benzer bir çalışmanın olduğunu ifade ettiler. (HDP sıralarından gürültüler)

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Orada yapılacak katliamı meşrulaştırmak için…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Meşrulaştırıyorsunuz!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Vekilimizle görüştüklerini, sorun olmadığını da ifade ettiler. Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi verecekler zaten. Dolayısıyla “Meclisi kapatalım.” söyleminin…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bak yine “Kapatalım.” diyor ya!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - …iyi niyetten yoksun bir söylem olduğunu ifade ediyorum.

Kurtuluş Savaşı’nda bile çalışan bu Meclisin gündemine devam etmesi lazımdır. (CHP ve HDP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ya, ayıp! Yazıklar olsun sana!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ancak, bir sorun varsa bu sorunla ilgili de hepimizin üzerine düşeni yapması lazım.

Ben bir bilgiyi paylaşmaya çalışıyorum.

DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) – Yanıltıyorsunuz!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – İçişleri Bakan Yardımcımızla görüştüm, konuya Hükûmet hâkim, kimseye zarar gelmeden bu işi çözmek istiyorlar.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Neye hâkim? Garanti veriyor musun?

DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) – Nasıl çözecekler?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Eğer niyetleri samimiyse yardımcı olsunlar, bilgiyi alacağız. Zaten üçte yani beş dakika sonra, kanun başladığında Hükûmetimizin birçok temsilcisi burada olacaklar, onlar da ayrıntılı bilgi verecekler.

Ambulans talebinin karşılandığını da öğrendim.

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) – Cenaze arabasıyla götürüldü arkadaşlarımız oradan, üst üste sekiz arkadaş, sekiz yaralı.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Üst üste konularak!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Kavga edeceksek kavga edelim. Bu mudur üslup, bu mudur usul? Arkadaşlar, yapmayın lütfen!

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) – Hayır, kavga etmeyelim ama lütfen, doğruları söyleyin.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – İnsanların can güvenliği yok, siz şey edebiyatı yapıyorsunuz.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Değerli arkadaşlar, ben iyi niyetli bilgi vermeye çalıştım, takdir zatıalinizin.

AHMET YILDIRIM (Muş) – İnsanlar ölüyor diyoruz, nezaketten bahsediyorsunuz, ayıptır ya!

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, ben konuşmak istiyorum, ben konuşacağım.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, ara vermeyin lütfen.

BAŞKAN – Sayın Altay, bir saniye…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Çok ağır tahrik var…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Başkan, çok sıcak bir bilgi var.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, açıklama yapan sayın grup başkan vekilleri Meclisin kapatılması yönünde bir talepte bulunmadılar.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ara verme, bir saat.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – En fazla bir saat, beş dakika da olabilir.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Oyuna düşmeyin, yakışmıyor!

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri Meclisin bir saat ara verip buraya Hükûmet yetkililerinden bir bakan arkadaşımızın gelip bilgi vermesini talep ettiler. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – İçişleri Bakanı!

LEVENT GÖK (Ankara) – İsterlerse on dakika sonra gelsinler canım!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Pervin Hanım, böyle bir usul yok. Siz her başkan vekilliğinizde bunu yapıyorsunuz, bunu yapamazsınız.

DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) – Doğruyu söylemek suç mu?

BAŞKAN – Dolayısıyla, sayın milletvekilleri, Şırnak Milletvekili Sayın Faysal Sarıyıldız iki saat önce bana da ulaştı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Burada her görev aldığınızda bunu yapıyorsunuz. Tarafsız olun, sizin göreviniz Meclisi çalıştırmak, Meclisi çalıştırmak! (HDP sıralarından gürültüler)

DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) – O sizin taraflılığınız.

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) – Bağırmayın.

BAŞKAN – Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Hükûmet gelir, açıklamasını yapar.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – İnsan ölüyor, insan!

BAŞKAN – Sayın Bostancı, lütfen, müdahale etmeyiniz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Nasıl müdahale etmeyeyim Hanımefendi!

LEZGİN BOTAN (Van) – Üsluba bak!

BAŞKAN – Sayın Faysal Sarıyıldız telefonla bana da ulaştı…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Nasıl ateş altında o zaman?

BAŞKAN – …Cizre’de durumun çok ciddi olduğunu, sivil insanların üzerine ama aynı zamanda, seçilmiş insanların üzerine ateş açıldığını ifade etti…

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Koskoca CHP alet oluyor ya!

BAŞKAN – …ve bunlar içerisinde Şırnak Milletvekilimiz Sayın Faysal Sarıyıldız da var.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Yok.

BAŞKAN – Biraz önce grup başkan vekillerimiz de ifade ettiler, bu durum çok vahim bir durum ve kabul edilemez bir durum.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Kürsüye gelip konuşun Sayın Başkan, kürsüden konuşun, oradan konuşmayın.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Meclis Başkanı konuşuyor be!

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Kürsüden konuşsun, böyle bir şey yok.

BAŞKAN – Dolayısıyla, talep edilen, Hükûmet yetkililerinden birisinin gelip burada bilgi vermesi konusuna katılıyorum.

Birleşime bir saat ara veriyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

Kapanma Saati: 14.55

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.33

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ), Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye)

------0------

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Sayın milletvekilleri, Hükûmet adına Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvan’ın İç Tüzük’ün 59’uncu maddesine göre söz talebi vardır. Gündeme geçmeden önce bu talebi yerine getireceğim.

Sayın Bakanın açıklamasından sonra, istemleri hâlinde siyasi parti gruplarına ve grubu bulunmayan milletvekillerinden birine söz vereceğim.

Konuşma süreleri Hükûmet için yirmi, siyasi parti grupları için on, grubu bulunmayan milletvekili için beş dakikadır.

Şimdi, Sayın Elvan’ı kürsüye davet ediyorum.

Buyurunuz Sayın Elvan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

B) Hükûmetin Gündem Dışı Açıklamaları

1.- Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvan’ın, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde terör örgütüne yönelik yapılan mücadeleye ve Cizre’de yaşanan olaylara ilişkin gündem dışı açıklaması ve MHP Grubu adına Manisa Milletvekili Erkan Akçay, HDP Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel, CHP Grubu adına İstanbul Milletvekili Engin Altay ve AK PARTİ Grubu adına Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın aynı konuda konuşmaları

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Güneydoğu Anadolu Bölgemizde özellikle terör örgütüne yönelik yapılan mücadeleye yönelik olarak söz almış bulunuyorum.

Öncelikle şunu ifade edeyim: Kamu düzenini sağlamak Hükûmetimizin en temel görevlerinden biridir. Dolayısıyla, bölgede kamu düzenini bozucu özellikle silahlı terör örgütlerine yönelik Emniyet mensuplarımızın, Silahlı Kuvvetlerimizin mücadelesi o bölgede yaşayan vatandaşlarımızın huzurunun temini, rahat bir yaşam sağlayabilmeleri açısından son derece önemli. Dolayısıyla, bizim terörle mücadele kararlılığımızı bir kez daha buradan vurgulamak istiyorum. Ve terörle mücadele etmeye devam edeceğiz ve kamu düzeni sağlanıncaya kadar, özellikle o bölgedeki silahlı terör örgütü mensupları ortadan kaldırılıncaya kadar mücadelemizi sürdürmeye kararlıyız; bunu açık bir şekilde ifade etmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Cizre’de yaşanan hadiseye gelince, bugün yaşanan hadiseye gelince: Değerli arkadaşlar, yine, emniyet mensuplarımızın, emniyet güçlerimizin terörle mücadele kapsamında Cizre’de bazı mahallelerde özellikle bu illegal terör örgütlü silahlı yapılanmalara yönelik mücadelesi sürüyor. Ve bugün de terörle mücadele devam ederken bir milletvekilimiz o bölgeye gidiyor, o mahalleye gidiyor, bir eve ve burada yaralıların olduğu ifade ediliyor ve kaymakam beyle görüşüyor. Bunun üzerine Cizre Kaymakamlığımız o bölgeye ambulans gönderiyor ve anons ediliyor yaralıların ambulanslara gönderilmesi yönünde. Ancak, anonsa rağmen, herhangi bir yaralı ambulansa götürülmüyor; bunun üzerine ambulans geri dönüyor. Daha sonra tekrar kaymakamlık aranıyor, ambulansın gelmediği ifade ediliyor. Ve kaymakam bey, ambulansı gönderdiklerini, anons ettiklerini, buna rağmen yaralıların ambulansa intikal ettirilmediğini ifade ediyor ve bunun üzerine tekrar ambulansı o bölgeye gönderiyor kaymakamlığımız. Durum bundan ibarettir.

Milletvekillerimizin güvenliği elbette bizim için son derece önemlidir, bunu özellikle vurgulamak istiyorum; sivil vatandaşlarımızın güvenliği elbette önemlidir. Bu operasyonların bu kadar uzun sürmesinin temel nedeni de biz, o bölgede yaşayan herhangi bir vatandaşımızın, sivil vatandaşımızın kılına dahi dokunulmasını istemiyoruz, zarar görmelerini istemiyoruz. O nedenle, bu operasyonlar son derece hassas bir şekilde güvenlik güçlerimiz tarafından yürütülmektedir. Bunun temel amacı da hiçbir sivil vatandaşımızın o bölgede zarar görmemesidir. Hassasiyetimiz son derece yüksektir, bu konuda gereken talimatlar güvenlik güçlerine verilmiştir ve o hassasiyet çerçevesinde bu mücadele sürdürülmektedir. Dolayısıyla, biz, o bölgede yaşayan vatandaşlarımızın özgür bir şekilde yaşayabilmeleri için, okullarına, hastanelerine rahat bir şekilde gidebilmeleri için bu mücadeleyi veriyoruz. Düşünün, sokaklar bariyerlerle kaplanmış, barikatlar kurulmuş sokaklara ve o sokağa herhangi bir ambulans girmek istediği zaman o ambulans o sokağa giremiyor. O barikatları kaldırmak güvenlik güçlerimizin görevi ve biz bunu yapıyoruz.

Okullar yakılıyor, hastaneler yakılıyor; ses çıkarılmıyor. Biz, özellikle siyasi partilerimizin, Mecliste grubu bulunan siyasi partilerimizin teröre yönelik olarak, bu silahlı terör örgütlerine yönelik olarak dik bir duruş sergilemesini arzu ediyoruz. Hiçbir siyasi partimizin hiç kimsenin tesiri altında kalmadan, vesayet altında kalmadan teröre karşı mücadele ettiğimizi Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak göstermek zorundayız arkadaşlar. Bu ülke bizim. Bu ülkenin birliği için, bu ülkenin dirliği için, üniter yapımızın muhafaza edilmesi için; o bölgede yaşayan vatandaşlarımızın huzuru için, güvenliği için bu mücadeleyi birlikte sürdürmek zorundayız ve bu konuda Hükûmetimizin kararlılığı devam ediyor, bundan sonra da devam edecek.

Bizim buradaki temel hedefimiz terör örgütüne yöneliktir. Vatandaşlarımızın huzuru bizim açımızdan son derece önemlidir. Dolayısıyla, her bir vatandaşımızın baskı altında kalmadan, hele hele terör örgütünün baskısı altında kalmadan orada huzurlu bir şekilde yaşamasını istiyoruz. Ama, maalesef, zorla evler boşaltılıyor, oraya silahlı terör örgütü mensupları yerleşiyor ve o sokaklara, o mahallelere güvenlik güçlerimizin girmesi engellenmeye çalışılıyor. İşte, Silopi’de bu temizlik harekâtı gerçekleştirildi ve tamamlandı. Bundan sonraki süreçte de hem Cizre’de hem de Sur’da gerekli temizlik yapılacaktır ve vatandaşlarımızın huzuru, mutluluğu, rahat ve özgür bir şekilde yaşamaları için ne gerekiyorsa hepsi yapılacaktır değerli arkadaşlar.

Ben hepinize çok teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Faysal Sarıyıldız’la ilgili bilginiz var mı?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gruplar adına söz talepleri vardır, sırasıyla gruplar adına söz vereceğim.

Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay’ı kürsüye davet ediyorum.

Buyurunuz Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan, doğrusu hiçbir konuda somut bir bilgi vermiş değil, son derece kısa bir açıklamayla veya bir görüş serdetmekle ifadede bulundu. Öncelikle, Hükûmetin, Sayın Bakanın, bu kürsüde özellikle bugün bazı sayın milletvekillerinin dile getirdikleri hususlarla ilgili ayrıntılı ve somut bir bilgiyi vermesi gerekirdi ki biz de anlamalıydık Hükûmet ülkenin gündemine hâkim, yönetimine hâkim, anbean, saniye saniye olayları takip ediyor ve olaylara hâkim ama görüyoruz ki iktidar, maalesef, terör olaylarına hâkim bir vaziyette mücadele edemiyor, mahkûm bir vaziyette daha çok da mugalata yapmayı tercih ediyor.

Aziz milletimizin, bu terör olaylarının iç yüzü, perde arkası ve yaşanan günlük hadiselerle ilgili ayrıntılı bilgi almaya hakkı vardır. Bu temel haklardan biridir ve yüce Meclisin de bu bilgileri almaya hakkı vardır. Ancak görüyoruz ki -sadece bugün için söylemiyorum- bugüne kadarki Genel Kurul görüşmelerinde Hükûmet, bilgi vermekten özenle kaçınan, tartışmalara girmekten kaçınan bir tutum izliyor. Öyle ki ülkenin geleceğine, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk milletinin varlığına, bütünlüğüne yönelik fevkalade tartışmalar yapılınca genellikle Adalet ve Kalkınma Partisinin sayın grup başkan vekilleri cevap vermeye çalışıyorlar. Yalnız, bu bahsettiğim Türkiye Cumhuriyeti’ne ve onun varlığına, birliğine, Türk milletinin bütünlüğüne, milletin varlığına yönelik tartışmalarda özenle sessiz ve cılız kaldığını da görüyoruz. İktidar partisi ne zaman ayağa kalkıyor veya deyim yerindeyse zıplıyor? Ne zaman iktidar sahiplerine, Sayın Başbakana, Sayın Cumhurbaşkanına yönelik bir eleştiri olduğunda sataşmadan söz alıyor. Ama ülkemizde yaşanan hadiselerle ilgili doğrusu basından da yeterli bilgi alınamıyor, Hükûmet de sadece propagandaya yönelik açıklamalar yapmakla yetiniyor.

Değerli arkadaşlar, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; terörle mücadelede kararlılık var mı? Bu konuda çok ciddi endişelerimiz var. On üç yıllık AKP iktidarının hükûmet etme ve terör karşısındaki tutumunu dikkate aldığımızda, Adalet ve Kalkınma Partisinin, bugün itibarıyla dahi terörle mücadelede yeterince kararlılığı ve ilerisi için ne yapmak istediği konusunda açık fikirli olduğunu söyleyemeyiz; günü geçiştirme, günü kurtarma anlayışı içerisinde. Yani, henüz, bugüne kadar Adalet ve Kalkınma Partisi, uyguladığı politikaların yanlışlığının ve teröre koyduğu teşhisin yanlış olduğunun farkında dahi değil. Terör örgütünü eğer siz, iktidar olarak bir hak mücadelesi… “Bunların bir hak talebi var, o yüzden silahı ellerine aldılar; biz bu talepleri karşılarsak terör sona erer.” anlayışını iktidarın kesinlikle bırakması gerekir. Şunu bilmeliyiz arkadaşlar, aziz Türk milleti: Hangi talebi karşılanırsa karşılansın terör örgütü PKK hiçbir zaman silah bırakmayacaktır; Türkiye’ye, Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Türk milletine yaptığı suikastlarını, Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk milletinin varlığını, birliğini yok edene kadar bu silahlı gayretlerini devam ettirecektir çünkü PKK terör örgütü bir hak arayan örgüt değildir, aynı zamanda emperyalist ülkelerin kullandığı bir aparat olduğunu da gözden kaçırırsanız bugün PKK olur, yarın “MKK” olur; olay değişmez.

“Siyasi partilerin terör karşısında dik duruş sergilemesini istiyoruz.” diyor Sayın Bakan. El insaf! Dik duruşu, kararlılığı önce iktidarın sağlaması gerekiyor. Milliyetçi Hareket Partisi, bugüne kadar, her türlü terör faaliyeti karşısında ilkeli, kararlı, tutarlı tutumunu sürdürmüştür ve maalesef, Milliyetçi Hareket Partisinin ve Sayın Genel Başkanımızın uyarıları, söylemleri, teşhislerimiz, analizlerimiz iktidar sahipleri tarafından dikkate alınmamıştır. Ancak, 25’inci Dönemin bir konuşmasında Sayın Bülent Arınç, yine bu kürsüden, bu konuda, Milliyetçi Hareket Partisinin haklı uyarılarının olduğunu da ifade etmiştir.

Evet, bir tutarsızlık var. Önce bu tutarsızlığı gidermesi gereken iktidar partisidir. Bugün eğer güneydoğu illerimizde, ilçelerimizde bu kadar bir kaos hâli, anarşi, terör hâli meydana gelmişse, vatandaşın can ve mal güvenliği kalmamışsa iktidar, uyguladığı bu yanlış çözüm politikasının bir neticesi olduğunu, bu kazılan hendeklerde terör örgütünün bu çözüm süreci nedeniyle silahlanmasını artırdığını, örgütlenmesini daha da geliştirdiğini, kendisini tahkim ettiğini ve silahlı bir kalkışma cesaretini, cüretini bulduğunu ve bunun da müsebbibinin iktidarın yanlış politikaları olduğunu bilmek zorundadır. İşte bu yüzden bugün kamu düzeni kalmamıştır; sadece doğu ve güneydoğu illerimizde değil, Ankara’da da, İstanbul’da da kalmamıştır. Terör örgütü mahkemeler kurmaya kalkışıyor “vergi dairesi” adı altında haraç topluyor.

Değerli arkadaşlar, sadece güneydoğuda toplamıyor haracı, Manisa’da PKK’nın haraç topladığını bileniniz var mı? İktidar biliyor mu, Sayın Bakan biliyor mu? Bugün, PKK “vergi” adı altında Manisa’da da haraç toplamaktadır vatandaşlardan. Bu nasıl devlettir, bu nasıl hükûmet hâlidir? Öncelikle, şehirlerde sulh, sükûn sağlanması gerekir. E, dağlarda piknik yapılacaktı! Dağlarda piknik yapmayı bırakın, şehirler yaşanmaz hâle geldi. Masum on binlerce, yüz binlerce vatandaş, can kaygısıyla göç etme telaşına kapıldı. Ülkemiz, çok büyük, tehlikeli bir oyunun girdabına sürüklenmektedir. Buna, gündelik, birtakım arızi, lokal terör olayları olarak bakamayız. Ve maalesef, yine, bu terör hadisesinden de, iktidar sahipleri tarafından gerek yeni anayasa düzenlemelerinde gerekse ikide bir gündeme getirilmeye çalışılan başkanlık sisteminde bu hadiselerden de yararlanılacağını ve istismar edileceğini de görmek istiyoruz.

Daha 22 Ağustos 2013 tarihinde ne diyor Sayın Erdoğan? “Hazmedilmeyen bazı durumlara rağmen operasyon yapmıyoruz.” diyor. Niye operasyon yapmadınız, niye göz yumdunuz bunca silahlanmaya, cephanelere? PKK’lı müteahhitlere yol ihalesi verilip asfaltların altına patlayıcılar tuzaklandı ve onların birkaç yıl, üç yıl bu tuzaklar kaldıktan sonra patlatıldığını, askerimizi, polisimizi ve masum vatandaşımızı şehit verdiğimizi unutmamızı mı bekliyorsunuz? Milletimiz unutacak mı? Elbette unutmayız.

17 Eylül 2015, yine aynı, benzeri sözler Sayın Erdoğan’dan.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akçay…

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Tamamlıyorum.

BAŞKAN – Ek süre veriyorum.

Buyurun.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

17 Eylül 2015 “Çözüm süreci içerisinde, valilerimiz, kendilerine verdiğimiz talimatlar gereği, ciddi manada bu terör örgütlerine karşı şu andaki operasyonlara girmiyorlardı.” diyor. Yani “Talimat vermedik, operasyon yaptırmadık, göz yumduk, görmezlikten geldik, duymazlıktan geldik ve terör örgütünü azdırdık.” Geldiğimiz nokta, maalesef, sizin, sayın iktidarın sebep olduğu bir noktadır. Şimdi de utanmadan, kendi yarattığı bu kaostan şikâyet ederek muhalefet partilerinin dik durmasını bekliyor. Dik durmak, kararlı politika uygulamak önce iktidar partisine düşer ve öncelikle yapması gereken de…Taa 2003’ten beri bir gömleğin düğmesi ilk defa yanlış iliklenmeye başlandı ve bugüne kadar da bütün düğmeler yanlış iliklendi. Artık doğru teşhisle ve doğru çözümle gidilmesi gerekir.

Şimdilik sözlerime burada son veriyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akçay.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Çağlar Demirel. (HDP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Demirel.

HDP GRUBU ADINA ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, bugün çok acil bir durumu ifade etmek istedik.

Aslında bu kürsüde, Parlamentoda, günlerdir, aylardır yaşananları anlatmaya çalıştık, tüm Türkiye kamuoyuna duyurmaya çalıştık. Her ne kadar sesimiz kısılmaya çalışılsa da, basın yüzümüze kapatılsa da yine de biz bulunduğumuz yerlerde gerçekleri tüm Türkiye halkıyla paylaşmak istedik.

Evet, bugün de yine aynı şekilde, son bir gelişmeyle, milletvekilimizin de içinde olduğu, seçilmişlerin içinde olduğu Cizre’de yaşayan halkımızın ateş altında olduklarını ifade etmek ve bu Parlamentonun bu konuya ilişkin sorumluluk alması gerektiğini bir kez daha burada dile getirmek istedik. Yalnız, bunu ifade ederken özelde Hükûmetten bu konuya ilişkin açıklama istediğimizi, beklediğimizi, Sayın Milletvekilimiz Faysal Sarıyıldız’ın da içerisinde bulunduğu seçilmişlerle birlikte durumunun ne olduğuna dair bilginin bu Parlamentoya verilmesi gerektiğini ifade ettik. Ama ne yazık ki Sayın Bakandan Sayın Faysal Sarıyıldız ve oradakilere ilişkin bilgileri alamadık, son durumu alamadık ama biz dakika dakika sayın milletvekilimiz ve bu Parlamentonun bir üyesi olan Faysal Sarıyıldız’la görüştük.

Sayın Bakan şunu ifade ediyor: “Vatandaşların huzurunu temin ediyoruz.” diyor; görüntüler ortada, çok fazla bir şey söylemeye gerek yok. Vatandaşın huzurunu temin etmek Silopi’de ve Cizre’de otuz sekiz gün boyunca oradaki halkın, vatandaşın sokağa bile çıkmasını engellemek ve sokağa çıktığı an itibarıyla ya keskin nişancılar ya da zırhlı araçlarla katletmek ya da evindeyse de top ve tanklarla, ateşli silahlarla atılan araçlarla evlerini başına yıkıp hayatını kaybetmesine neden olmak mı? Örnekleri çoktur, bunların hepsini listeleyebiliriz, isimleri söyleyebiliriz.

BAŞKAN – Sayın Demirel, bir saniyenizi rica ediyorum.

Sayın bakanlar lütfen… Sayın milletvekilleri, sizlerden rica ediyorum, sayın bakanların bu konuyu dinlemesini talep ediyorum. Önemli bir konuyu görüşüyoruz, diğer görüşmelerinizi Genel Kurul dışında yaparsınız.

Teşekkür ederim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ne ayıp şey ya, vallahi çok ayıp ya!

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Arkadaşlar, bu ne ya! Kadın gününe çevirdiniz bu Meclisi.

BAŞKAN - Buyurun.

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) – Süremi sonra telafi ederiz Sayın Başkan.

Hükûmetin ve Parlamentodaki milletvekillerinin ve iktidarın bu konuyu ne kadar önemsediği aslında yan tarafta çok da belli oluyor; bunu bir kez daha ifade edelim.

Evet, Sayın Bakan Cizre Kaymakamlığıyla görüştüğünü ve ambulansın gönderildiğini ve ambulansa yaralıların götürülmediğini ifade etti. Ben de birey olarak şu anda grubumuz adına da Faysal Sarıyıldız’la görüştüm. Ve bütün Parlamento grubumuzdaki milletvekillerinin o bölgelere giderek yaşadıkları aynı şeyleri, bire bir olguları paylaşabiliriz burada. Evet, hiç muhatap yok, sadece zırhlı araçlar var ve üzerinize ateş açılıyor. Böyle bir şeyi sadece empati etmenizi istiyorum; bunu ifade edeyim.

Ambulans o bölgeye gönderilmiyor. Kayıtlar çok net; 112 kayıtları, 155 kayıtları, bizim Faysal Sarıyıldız’ın ve oradakilerin 112’yi arama kayıtları, adres bildirmeleri çok net ifade edilebilir. Buradan çok net bunu söyleyebiliriz. Evet, Faysal Sarıyıldız ve milletvekili arkadaşımızla birlikte belediye başkanımız, meclis üyelerimiz -seçilmişler- ve halktan yaralıların olduğu bilgisi üzerine -adresi vereceğim birazdan- o bölgeye giderken kaymakama bilgi vererek gidiliyor, mesaj çekiliyor. İçerisinde İMC kameramanı Refik’in de olduğu bir grupla, o bölgede yaralıların ambulansa alınması için, yaralılara müdahale etmek için almaya gidiyorlar ve ambulans o bölgeye gelmiyor, çok net ifade edeyim. Şimdi o bölgenin adresini vereceğim, o zaman Sayın Bakan o adrese ambulans göndersin. Faysal Sarıyıldız’ın o bölgede, orada, bahçede ambulansı gördüğü an itibarıyla 3 yaralının oradan ambulansa alınacağını bir kez daha ifade edeyim. Şu anda farklı şeyler ifade ediliyor, farklı bireyler olduğunu, farklı yerlerde olduğunu… Adresini veriyorum… Faysal Sarıyıldız Vekilimizin ve onun yanındakilerin eğer -çünkü en son yazdığı yazıda “Yaşamımız tehlikededir.” diyor- başlarına bir şey gelirse sorumlu bu Hükûmettir, bu iktidardır, bu Parlamentodur yani bunun çok net bilinmesi lazım. Direkt adres veriyorum: Şu anda Faysal Sarıyıldız ve 10-15 kişi -seçilmişlerin olduğu kişiler- Dağkapı Mahallesi, Uçkun Sokak, Dere Caddesi No:13/14’teler. Oraya ambulans gönderin; 3 yaralının orada olduğunu ve daha önce de yaralanmış -birlikte gittiklerinde- 10’dan fazla yaralının oraya gönderilen cenaze aracıyla zorla hastaneye gönderildiklerini biliyoruz. Karşılarında kimin olduğunu bilmiyor, sadece zırhlı araçlardan ateş açılıyor.

Evet, Sayın Bakan söyledi. 7 kentte, 20 ilçede, onlarca mahallede şu ana kadar 56 kez ilan edilen sokağa çıkma yasağı var ve toplamda üç yüz on üç günü bulmuş. Bu halkın nasıl da yaşamını idame ettiğini bir kez daha sorguladı mı Hükûmet, bir kez daha onu sormak istiyoruz. Evet, çok yakinen bildiğim, sokak sokak, mahalle mahalle bildiğim Sur ilçesi bugün ellinci gününde arkadaşlar. Sur’da elli gündür halk sokağa çıkamıyor. Sadece sokağa çıkma yasağının olduğu bölgeler değil, sokağa çıkma yasağı olmayan mahallelerimiz de abluka altındadır ve bu mahallelerimizde de insanlar sokağa çıkamıyor. Bırakın Sur, Yenişehir’de, evinin içinde, sofrasının başında katledilen insanlar var. Havan toplarıyla katledilen insanlar var. Şu anda da yine aynı şeyler uygulanıyor. Tankla, topla siz bir ilçeye, bir kente giremezsiniz, suçtur. AİHM’in almış olduğu tedbir kararına bile uymuyorsunuz şu anda Cizre’de. AİHM tedbir kararı aldı, kim için? Serhat Altun ve Orhan Tunç hakkında tedbir kararı aldı. Direkt ambulansların gitmesi gerektiği üzerinden bir tedbir kararı var ama bunu uygulamıyorsunuz.

Çok net söylüyoruz, bugün Parlamentonun gündemi torba yasadaki bazı değişiklikler değil, acil gündemi Cizre’dir, Sur’dur, Silopi’dir. Bir kent, bir ilçe ateş altındayken siz burada bir yasa değişikliğini gündeme alırsanız oradaki insanlar size sorar: Bizim yaşamımızı garantiye almayan bir Meclis, bir Hükûmet burada torba yasayı nasıl ifade edecek? Bunu bütün herkes sorar size.

Değerli milletvekilleri, ben şunu bir kez daha ifade ediyorum. Şu anda gerçekten kim olduğu bilinmiyor. Faysal Sarıyıldız’a da sorduk, telefonu var, arkadaşlarımız açıp sorabilirler. Şunu çok net söyleyelim, “Kimdir size ateş açan?” dediğimizde “İki zırhlı araçtır, başka da kimse yoktur. Bu adrese gelsinler.” diyor. Siz valinin vermiş olduğu bilgilerle hareket ediyorsunuz.

Geçen hafta Şırnak’a gitmek isteyen altı vekil… Milletvekili arkadaşlarımızdan biri, ben grup başkan vekiliyim, Sayın Meclis Başkanımızla da görüştüm. Bir ilçede sokağa çıkma yasağı olmamasına rağmen, herkesin rahatlıkla girebileceği bir ile ve ilçeye Meclis milletvekillerinin, grup başkan vekillerinin girişine izin verilmiyor. Kim izin vermiyor? Vali vermiyor. Vali telefona da çıkmıyor. Bu kadar dillendirdik burada, Şırnak Valisi hiçbir şekilde telefonlarımıza cevap vermiyor arkadaşlar ve Şırnak Valisinin verdiği bütün bilgiler çok açık ve net söyleyeyim yalan ve yanlıştır.

MUHAMMET BALTA (Trabzon) – Vali yalan konuşmaz.

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) – Çünkü, orada yaşayan milletvekillerimiz, orada bizzat yaşayan milletvekillerimiz vardır. Bize orada verilen bilgileri grup başkan vekilleri açıkladı ama Sayın Faysal Sarıyıldız bu Parlamentonun bir üyesidir, telefonu vardır, isteyene verebiliriz, kendileri arayıp görüşebilir. Biz Sayın Bakandan açık ve somut, net olarak sorulara cevap istiyoruz. Şu anda…

Başkan, sürem bitti ama bir dakika, sözümü bitirmek istiyorum.

BAŞKAN – Vereceğim Sayın Demirel.

Buyurun.

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) – Çok açık ve net ifade ediyoruz ve soruyoruz. Sayın Bakan, şu anda, bu Parlamentonun bir üyesinin yaşamı tehlike altındadır. “Biz halkın, vatandaşın yaşamını koruyacağız.” dediğiniz ifadeye rağmen şu anda Parlamentonun bir üyesi, seçilmiş milletvekili, belediye eş başkanı, meclis üyeleri ve halktan oluşan insanların yaşamları tehlikededir. Biz bunu buradan haykırıyoruz, tüm Türkiye kamuoyuna haykırıyoruz. Biz hiçbir bireyin yaşamını yitirmesini istemiyoruz, burada defalarca söyledik. Ne polisin, ne askerin, ne gerillanın, ne kadının, ne çocuğun, ne yaşlının, hiç kimsenin yaşamını yitirmesini istemiyoruz.

MUHAMMET BALTA (Trabzon) – “Gerilla” diye bir şey yok, vatan hainleri var.

RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Ne teröristin.

MUHAMMET BALTA (Trabzon) – Vatan hainleri var be!

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) – Biz hiç kimsenin yaşamını yitirmesini istemiyoruz. Ablukalarla, sokağa çıkma yasaklarıyla bu sorun çözülmez. Bu sorun Parlamentoda çözülecektir.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Bir defa “terörist” diyemiyorsunuz, bir kere diyemiyorsunuz.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Demirel.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Engin Altay.

Buyurunuz Sayın Altay. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Önce, peşinen belirtmek isterim ki bütün partilerin, Parlamentoyu oluşturan, hatta Parlamentoda olmayan bütün partilerin teröre karşı net bir tavır alması lazım; amasız, fakatsız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Aynen.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Reflekslerinizi konuşmam bitince verirseniz daha güzel olacak.

Devletin de, hiç şüphesiz, terörle etkin mücadele etmesi lazım, etkin mücadele etmesi. Gene belirtmek isterim ki hiçbir insani, sosyal, kültürel hak talebi terörizme meşruiyet, teröriste masumiyet kazandırmaz.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Doğru.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Doğru, mutabıkız. Güzel…

Ancak, burada bütün mesele şu: AKP’nin iki türlü terörle mücadele politikası ya da AKP’nin iki türlü Kürt sorununa bakışı var. Bir, seçim arifesi bakışı ve politikası var; iki, seçim ertesi bakışı ve politikası var. İşte, bu hendekler, barikatlar bu politikaların ürünüdür, bunun da altını çizmek isterim. Şimdi, bununla beraber -siz biraz önce “Doğru.” dediniz- hiçbir güvenlik kaygısı, altını çizerek söylüyorum, temel hak ve özgürlüklerin gasbedilmesine de dayanak olmamalı, eğer demokrasi varsa. Bu böyledir.

Şimdi, Bülent Turan, biraz önce -ona da bir açıklık getirmemiz lazım- biz “Meclis kapansın.” demedik. Siyasetçi biraz polemik yapar, demagoji yapar ama tahrik ve tahrifat yapmamanız lazım, siz Grup Başkan Vekilisiniz. Düzelteyim, ben, Sayın Başkana “Bir saate kadar İç Tüzük’ün verdiği yetki var…” Bu, beş dakika da olur, üç dakika da olur. Sayın Turan, bir milletvekilinin can güvenliğiyle ilgili medyada haberler -karanlık, doğru, yanlış, ben onu bilmem- uçuşuyorsa, burada oturan milletvekillerinin ve bu Genel Kurulun bilgilendirilmesi Parlamentonun, parlamenter demokratik sistemin olmazsa olmazıdır. “Efendim, Meclis gündemine hâkimdir, biz işimize bakalım.” Ne ayıp şey ya, böyle bir şey olabilir mi?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Asla böyle bir şey yok Sayın Başkan. “Hükûmet gelecek, cevap verecek.” dedim. Meclis kapanmaz, kapayamazsınız Meclisi.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Şimdi, “Ben konuşurken masaya vurdu CHP Grubu.” diyorsunuz. Biz, konuşulurken masaya vurmayız, provokasyon yapılırken masaya vururuz, bunun altını çizelim.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hayır, çok ayıp ediyorsunuz Sayın Başkan. Masaya vurmayın, o da ahlaki değil.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Biraz önce Sayın Başbakan Yardımcısından güzel bir ambulans hikâyesi dinledik. Gene de geldiği için teşekkür ediyorum. Eskiden bu bakanları çağırırdık -kulağımıza bir şey gelirdi, yangın olur, sel olur, deprem olur, olay olur- gelmezlerdi. Neyse geldiler, geldikleri için teşekkür ediyorum.

Şimdi, Sayın Bakan, ben merak ediyorum -siz yokken burada söyledim, bu Parlamentonun 550 milletvekili aynı kıymette ve aynı değerdedir- Faysal Sarıyıldız’la ilgili iddialar… Yani, bu Sayın Milletvekilinin bir güvenlik sorunu var mı, yok mu? Siz bana “Ambulans istedi, gönderdik, içine kimse binmedi.” diyorsunuz. Böyle olmaz.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Orada ne işi vardı?

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Ne işi var orada?

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bu bilgi kirliliğinden…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – “Ne işi var orada?” diyorlar, bak.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bakın, sevgili milletvekilleri, Parlamentoda…

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Peki, daha önce silah taşıyan bir vekile nasıl inanalım ne yaptığına dair? Ne yaptığına dair nasıl inanalım?

ENGİN ALTAY (Devamla) – …Parlamentonun bir tarafı öyle inanıyorsa, bir tarafı böyle inanıyorsa bunu Türkiye gibi düşünün işte. Eğer bir Parlamentonun bir tarafı ayrı, bir tarafı böyle bir konuda ayrıysa vay geldi Türkiye'nin hâline.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Daha önce bagajında silah taşıyan bir vekile nasıl inanalım?

ENGİN ALTAY (Devamla) – Ya, basit bir soru var, basit bir cevap var. Milletvekilinin can güvenliği tehdit altında mı, değil mi?

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Yine bir kumpas mı yapacak acaba?

ENGİN ALTAY (Devamla) – Hanımefendi, gel burada konuş ya! (AK PARTİ sıralarından “Bağırma.” sesleri)

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Konuşacağım, orada da konuşacağım.

ORHAN KIRCALI (Samsun) – Bağırma!

ENGİN ALTAY (Devamla) – Konuşma!

ORHAN KIRCALI (Samsun) – Ne demek konuşma!

ENGİN ALTAY (Devamla) – Sayın Başkan, İç Tüzük’ü uygular mısınız? 157 çok açık.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Masaya vurmuyoruz biz, masaya vurmuyoruz.

BAŞKAN – Sayın Altay, lütfen, karşılıklı polemik olmasın, karşılıklı konuşmayalım.

Buyurun.

AHMET UZER (Gaziantep) – Sayın Altay, size hiç yakışmıyor bu.

ENGİN ALTAY (Devamla) – “Barikatları kaldıracağız.” dedi Bakan, doğru; “Hükûmetin görevi.” dedi, doğru. Sayın Bakan, sizin asıl göreviniz, o hendek ve barikatları kurdurmamaktı.

AHMET UZER (Gaziantep) – Sayın Altay, Meclise hitap edin.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Onlar kurulduktan sonra kaldırırsın, kaldıramazsın; bu hendekler, sizin, bölgeye yönelik terörle mücadeleyle ilgili ve Kürt sorunuyla ilgili politikasızlıklarınızın ya da ikircikli politikalarınızın ürünü ve eseridir.

Sayın milletvekilleri, 7 Hazirandan bu güne 200 askerimiz, polisimiz, korucumuz şehit oldu. Yazık, günah, bu acı herkesin acısı ama o kadar kanıksattınız ki 10-15-20 olmazsa 1-2 şehit cenazesi Türkiye'de rutin oldu artık. Olağan bir hâl, olağan bir durum. “Bugün kaç şehit var?” “2 tane.” “Ha, önemli değil.” noktasına toplumu taşıyan bir Hükûmetle karşı karşıyayız.

AHMET UZER (Gaziantep) – Bu yoruma nereden varıyorsun.

ENGİN ALTAY (Devamla) – 200 tane şehitten bahsediyorum.

AHMET UZER (Gaziantep) – Bizim adımıza düşünme ya!

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bununla beraber, bitmedi, bir evde 1 terörist var. Etkisiz hâle getirilmesi lazım, hiç tereddüt yok ama o evde rızasıyla ya da rızası dışında bulunan çocuk, kadın, masum, sivil insanları düşünmeden “1 teröristi öldürelim de yanında 3-5 kişi de gidiversin.” anlayışını da Cumhuriyet Halk Partisi olarak, insan haklarına saygılı bireyler olarak, böyle bir partinin mensubu olarak kabul etmemiz mümkün değil.

İSMAİL AYDIN (Bursa) – AK PARTİ de kabul etmez.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Eyvallah. E, gel burada söyle.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Niyet okuyorsun. Niyet okuyor be!

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bana göre olay şudur: Ben biraz önce görüntüleri izledim. Sayın Cumhurbaşkanı dedi ki: “Çözüm sürecinde bölgeye cephane, silah, mühimmat ve insan kaynağı yığıldı, stoklandı.” Hepimizin hafızasında, doğru mu Sayın Kubat? Doğru.

Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı bir durum tespiti yaptı, doğru bir durum tespiti yaptı. Şimdi… (AK PARTİ sıralarından “Değil, değil.” sesi)

Değil mi? Sayın Cumhurbaşkanı tashih etti o zaman. Öyle söylüyor.

Bu süreçte, 2009’da başlayan -şimdi onun şeyine girmeyelim- süreçte dağdaki bomba, dağdaki silah, dağdaki ilaç, mühimmat, kimyasal madde, dağdaki terörist, elini kolunu sallaya sallaya bölgedeki illere, ilçelere ve kasabalara yerleşti. Ne zaman? Sizin çözüm süreciniz içinde.

Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanının şunu da söylemesi lazım: “O dönemin sorumlusu olarak Başbakan Erdoğan yanlış yapmıştır, sorumludur, kusurludur.” demeli Cumhurbaşkanı Erdoğan. Yani aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Erdoğan hakkında suç duyurusunda bulundu, manzara budur. Biz bunlardan siyasi çıkarsama, bunları siyasette oya tahvil etme peşinde değiliz. Bir damla kana Cumhuriyet Halk Partisinin on yıl iktidarı feda olsun. Bir damla kan akmasın bu ülkede, bunu söylüyoruz biz. (CHP sıralarından alkışlar)

Onun için de başından beri, bu sorun, ne Kandil’de ne adada ne dağda ne ovada, bu sorun Türkiye Büyük Millet Meclisinde çözülür dedik.

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Ne katkı sağladınız?

ENGİN ALTAY (Devamla) – Gelin, Anayasa Uzlaşma Komisyonu örneğinde olduğu gibi bütün siyasi parti gruplarının eşit temsil edildiği bir komisyon kuralım dedik. Biz dedik, siz “Olmaz.” dediniz. Gelin, bir ortak akıl heyeti kurulsun, dışarıda ama üyeleri Başbakan belirlemesin, şimdiki Cumhurbaşkanı belirlemesin, siyasi partiler önersin dedik, “Olmaz.” dediniz. Gelin, gerçeklerle yüzleşelim, gerçekleri, hakikatleri, her neyse adı, orta yerde bir sorun var, 30-40 bin insan hayatını kaybetmiş, Kurtuluş Savaşı’nda bu kadar insan kaybetmedik, Çanakkale’de omuz omuza çarpışan Ahmet ve Mehmet, onların torunları şimdi birbirini vuruyor, bu doğru değil dedik; bu insanları ayrıştırmayalım, etle tırnak gibi, portakalın içindeki dilimler gibiyiz dedik, bakmadınız. Seçim arifesi başka, seçim ertesi başka yaptınız. Geldiğimiz sonuç budur: Oldubitti.

Hiçbir şey için geç değil. Gelin, ortak aklı çalıştıralım. Gelin, hep birlikte siyasi mülahazaları, gelecek kaygılarını, hesapları, oy konsolidasyonlarını bir tarafa bırakarak Allah için, bu güzel ülke için, bu güzel millet için bir iş yapalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENGİN ALTAY (Devamla) - Hep birlikte bu teröre, bu terörizme, bu kana “dur” diyelim. Bunun tek ve tek çaresi burasıdır, bu Meclistir, bu kürsüdür.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Altay.

Sayın Turan, buyurun.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, sayın grup başkan vekili ismimi zikrederek -biliyorsunuz- polemikte bulunduğumdan bahsetti. İki dakika söz istiyorum Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Turan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın Hükûmetin gündem dışı konuşmasıyla ilgili CHP Grubunun görüşlerini açıkladığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; az önce, kıymetli grup başkan vekili ismimi zikrederek malum konudan bahsetti. O zaman o tartışmada burada olmayan vekillerimiz vardır diye ifade etmek istiyorum.

HDP’nin grup başkan vekili bir konudaki hassasiyetini dile getirdiler. Biz de bu hassasiyeti paylaştığımızı ifade ettik kendilerine. Ancak ısrarla altını çizmek istediğim bir husus var: Yasama faaliyeti farklıdır, Hükûmetin gündemi farklıdır dedik. Bunun üzerine, yine aynı şekilde, CHP’nin kıymetli grup başkan vekili de “Bir saate kadar ara verelim.” dedi.

Söyledim, bir daha söylüyorum: Kurtuluş Savaşı’nda kapanmayan Meclistir burası. Kapanmayacak bu Meclis. Kapatmayacağız bu Meclisi. Provokasyona rağmen, iftiraya rağmen, polemiğe rağmen kapatmayacağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bu milletin bizden beklentileri var. Yasama faaliyetleri devam edecek. Torba yasa görüşeceğiz. Ancak terörle olan mücadelemiz de son dakikaya kadar, son ana kadar devam edecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bununla ilgili, Hükûmetimizin zaten ilgilileri burada, cevap verecekler. Mesele üzüm yemekse hiç problem yok ama mesele bağcıyı dövmekse, kavga etmek, polemik yapmak, İç Tüzük’ü zorlayarak Meclisi kapatmak, ara vermekse millet bu tarz tiyatrolara gözünü kapattı.

Her şey milletin gözünün önünde oluyor. Hangi partinin hangi partiyle âdeta yan yana gelip Meclisi kapatmak için teklifte bulunduğunu herkes gördü. Biz konuya uzak değiliz. Kimsenin saçı kopmasın, kanı akmasın, bunu söylüyoruz. Olaya uzak falan değiliz ancak bu olayın çözümü, 550 tane vekili, ara verip saatlerce Meclisi kapatmak değildir dedik. Hükûmetle ilgili adımlar atarız, görüşürüz. “Bilgi vereceğiz.” dedik, bilgi verdik.

Tekrar teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Turan.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Altay, buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – …söz almak, polemik yapmak istemem ama şu anda Meclisi izleyen bütün vatandaşlar Sayın Turan’ın biraz önce yaptığı provokatif, kışkırtıcı konuşmayla bizim Meclisi kapatma arzusu içinde olduğumuzu… Olayı o kadar tiyatrallaştırdıki yani “Kurtuluş Savaşı’nda bile bu Meclis kapanmadı.” dedi.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Kapanmadı, kapanmayacak.

BAŞKAN – Sayın Altay, buyurun kürsüye.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Olayı anlattım Sayın Başkan, öyle olmadı mı?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Tabii, anlattın, belli!

2.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Turan, kıymetli Başkan -ben de öyle söyleyeyim- bakın, hep söylediğim bir şey var: Siyaset nezaket ve vicdan işidir. Biraz önceki tartışmayı dinlemeyen herkes zannedecek ki, güya, tabii, senin aklınca, CHP Meclisi kapattırdı, kapatmak istedi.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bir saate kadar kapattırdınız.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Evet, evet.

Eğer bu ülkede kan duracaksa Meclis on gün de kapanıversin, bir şey olmaz. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bu polemikle kan mı durur?

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bırak, bırak… Kapanıversin… Siz bu Meclisi altı ay kapattınız be, altı ay Meclisi çalıştırmadınız, altı ay.

Şimdi kışkırtıcılığa gerek yok, benim söylediğim belli. “Sayın Başkan, bir milletvekilinin can güvenliğinin tehdit altında olduğu söyleniyor. Hâl böyle mi, değil mi? Hükûmet bize izahat versin.” dedim. Bir saate kadar…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Versin, veriyoruz.

ENGİN ALTAY (Devamla) – İç Tüzük’ü oku önce sen.

İç Tüzük der ki: “Meclis Başkanları bir saate kadar ara verebilir.” Bu ne demek? “İstersen bakanı ara, beş dakika sonra gelsin.” demektir.

Bir şey söyleyeyim, yalnız, bu “Hangi partiyle yan yana geldin?” dedin ya, çok güzel söyledin.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – “Beraber kapattırdınız Meclisi.” diyorum.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Biz barış için, bir damla kan akmasın diye… Sizin kurucu lideriniz “Papaz elbisesi giyerim.” demişti belli amaçlara ulaşmak için. Biz papaz elbisesi giymeyiz. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bu nasıl bir üslup, bu nasıl usul ya? Hiç yakışmadı, hiç.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Ama kan duracaksa, barış sağlanacaksa herkesle yan yana geliriz kardeşim.

Saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Altay.

Sayın Vural’ın söz talebi var.

Buyurun Sayın Vural.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

8.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın Hükûmetin gündem dışı konuşmasıyla ilgili CHP Grubunun görüşlerini açıkladığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, biraz önce Sayın Altay terörle ilgili bir sorunun Mecliste siyasi partilerin bir araya gelip komisyon kurmasıyla çözülebileceğini ifade etmişti. (Gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, sayın grup başkan vekili konuşuyor, dinleyelim.

Buyurunuz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Biz, siyasi çözüm arayışlarının terör örgütünü ve onun bölücü emellerini meşrulaştırmayı sağlayacağını düşünüyoruz. Dolayısıyla bugün yapılması, verilmesi gereken tek destek, terör örgütünün zulmü altında bulunan yöre halkını terör örgütünden kurtarmak amacıyla terörle mücadele eden güvenlik görevlilerimizin yanında olmaktır. Dolayısıyla bu esnada siyasi çözüm arayışlarına bir muhataplık zemini oluşturmak doğru değildir.

Bu bakımdan, Milliyetçi Hareket Partisi olarak demokrasinin temsilcisi olan milletvekillerinin ve siyasi partilerin tamamının teröre, terör örgütüne karşı bir tavır sergileyip terörle mücadele eden askerimiz, polisimiz, korucularımız ile terörden bizar etmiş yöre halkının bu millete ve devletine bağlılığını güçlendirmek olmalıdır.

Bu bakımdan, bundan önceki dönemde Adalet ve Kalkınma Partisi ile BDP çözüm komisyonu kurmuştu. Dolayısıyla beraber, birlikte bunu çözme iradesi vardı. Eğer Cumhuriyet Halk Partisinin bu komisyonun devamı yönünde bir iradesi varsa bu durumda o komisyon raporuyla ilgili gelişmelere dâhil olmak kaydıyla bu konunun çözümüyle ilgili iradelerini ortaya koyabilirler.

Biz, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü ekseninde Türk milletinin birliğinin ve bütünlüğünün devam edeceğine, devletimizin üniter ve millî devlet vasfından asla vazgeçilemeyeceğine, başkent Ankara, İstiklal Marşı’mız olmak üzere bu değerleri koruyarak Türkiye'nin birlik ve bütünlüğünün sağlanması gerektiğini düşünüyoruz. Dolayısıyla bu konularda verilecek hiçbir taviz kabul edilemez. Bu tavizlerin hepsi terörle mücadele eden güvenlik görevlilerimizin koruduğu değerleri ortadan kaldırır.

Milliyetçi Hareket Partisinin tutumunu bu vesileyle ifade etmek isterim. Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Demirel.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkanım, biraz önce Sayın Turan konuşmasında partimizi de ifade ederek özelde partilerin kışkırttığına dair ifadede bulundu. Biz söz hakkı istiyoruz.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Yağmur yağdı, “Ördek…” dedi. Olur mu Başkanım?

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Yağmur yağmadı… “Yan yana…” dediniz.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika, sataşmadan…

Sayın Kerestecioğlu mu konuşacak?

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kerestecioğlu.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, burada, ilk defa söz aldığımda Meclis sıralarımız boştu ve şunu ifade ettim, “Faysal Sarıyıldız Vekilimiz ateş altında ve bu, hangi partiden olursa olsun, MHP de olabilir, AKP de olabilir, CHP de olabilir, herhangi bir vekilin başına gelebilir.” dedim, sizin sıralarınızdan “Bizim gelmez.” denildi. Gelmesin tabii ki ama gelebilir. Bu nedenle de bir şey yapmamız gerektiğini, eğer bizler burada meslektaşsak, milleti temsil ediyorsak, yani gerçekten bir milletvekilinin başına gelebilecek herhangi bir ateşli silahla tehdit durumunda bir çözüm bulmamız gerektiğini ifade ettim, buna çağırdım sizi. Arkasından da grup başkan vekilimiz de aynı sözleri ifade etti ve CHP sıralarından da çok haklı olarak, “Evet, durum buysa gerçekten, burada Hükûmetin gelip de açıklama yapması lazım. Bir milletvekili eğer tehdit altındaysa, yaşam hakkı ihlal edilen bir durumdaysa bunun için Hükûmetin gelip bir açıklama yapması lazım.” denildi ve ara da bu yüzden verildi.

Burada hamaset yapmaya gerek yok, kimse “Meclis kapansın.” demedi, “Meclisin çalışmasına bir milletvekilimizin canının tehlikede olup olmadığının açıklığa kavuşturulması ve bunun için önlem almak üzere ara verelim, cevap verilsin.” denildi. Bu Meclis, partiler yan yana gelsin, çözüm üretsin diye kurulmadı mı arkadaşlar? Biz yan yana gelmeyecek miyiz?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Meclisi kapatmak olmaz.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Barış için yan yana gelmeyecek miyiz?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Barış için değil konu.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Barış için yan yana geleceğiz. Barış için hep birlikte, sonunda yan yana geleceğiz. “200 asker, polis öldü.” deniyor, binlerce sivil insan öldü, otuz beş yıl kaybettik, daha da mı kaybedeceğiz, bunu mu istiyorsunuz?

Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kerestecioğlu.

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Bana yönelik de bazı ifadeler oldu, sataşmalar oldu.

BAŞKAN – Sistemi açalım Sayın Bakan, buyurun.

4.- Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvan’ın, Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın Hükûmetin gündem dışı konuşmasıyla ilgili MHP Grubunun görüşlerini açıkladığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Birincisi, Hükûmetin kaçamak cevap verdiği şeklinde bir ifadede bulunuldu MHP grup başkan vekili tarafından. Biz gerçek ne ise sizinle onu paylaştık ve vali beyle ve kaymakam beyle yapmış olduğumuz görüşmelerde, şu anda iki kez ambulansın gönderildiğini ve bu ambulansın gönderilmesine rağmen, ikinci kez gönderilmesine rağmen, orada uzun süre bekleyip anons edilmesine rağmen yaralıları maalesef ambulansa getirmiyorlar. Bunun üzerine kaymakamlık bu kez belediyeye söylüyor ve belediye başkan vekilinin bizatihi belediyenin ambulansını göndermesini istiyor ve bu çerçevede de şu anda belediyenin ambulansı oraya intikal ettiriliyor. Durum bu, bunu aktarmak istedim.

İkinci olarak da şunu söyleyeyim: Biz, değerli arkadaşlar, terörle mücadele etmeye devam edeceğiz, bundan hiçbirinizin kuşkusu olmasın.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Niye müzakere ettiniz o zaman?

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Ama terörle mücadeleye devam ederken eğer bir milletvekili, özellikle terör örgütüne mensup olan grubu korumaya yönelik bir girişimde bulunursa bu doğru olmaz. Elbette milletvekilinin güvenliği, bir milletvekilimizin güvenliği son derece önemli bir husus, evet, onun güvenliği önemli. Bize gelen bilgilerde, herhangi bir şekilde şahsın yaralandığına dair, Sayın Sarıyıldız’ın yaralandığına dair bir bilgi söz konusu değil. Bu bahsedilen, o evde bulunduğu ifade edildi belediye başkan vekiliyle birlikte ve dolayısıyla ambulans gönderilmesine rağmen ambulansa maalesef o yaralılar intikal ettirilmiyor. Oradaki yaşanan hadise bu.

Diğer taraftan, şunu da ifade etmeliyim: Bu, o sokaklara konulan bariyerler ambulansın girişini engellemek için, insanların rahat bir şekilde pazarına, çarşısına gitmesini engellemek için yapılan bariyerlerdir. Eğer terör örgütünün zerre kadar oradaki vatandaşı düşünen bir anlayışı olsaydı böyle bir yapı içerisinde hareket etmesi düşünülür müydü? Bilakis, yörede yaşayan vatandaşlarımız, halkımız ısrarlı bir şekilde terör örgütüne karşı mücadelemizi devam ettirmemizi istiyorlar ve terör örgütüne karşı bu mücadelemizin sonuna kadar devam etmesini istiyorlar. Vatandaşımızın, o bölgede yaşayan vatandaşlarımızın bizden talepleri bu.

Halkımız hiçbir şekilde ateş altında değildir. Orada mücadele sadece ve sadece terör örgütüne yönelik yapılmaktadır, yapılan mücadele budur. Biraz önceki konuşmamda da ifade ettim; evet, sokağa çıkma yasaklarının bu kadar uzun sürmesinin en temel nedeni oradaki vatandaşlarımızın hiçbirinin gerçekten bu olaydan etkilenmemesi için gayret sarf edilmesidir ve bu konuda her türlü hassasiyet gösterilmektedir, gösterilmeye de devam edecektir.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Elvan.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Demirel, daha sonra vereyim.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

B) Hükûmetin Gündem Dışı Açıklamaları (Devam)

1.- Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvan’ın, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde terör örgütüne yönelik yapılan mücadeleye ve Cizre’de yaşanan olaylara ilişkin gündem dışı açıklaması ve MHP Grubu adına Manisa Milletvekili Erkan Akçay, HDP Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel, CHP Grubu adına İstanbul Milletvekili Engin Altay ve AK PARTİ Grubu adına Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın aynı konuda konuşmaları (Devam)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Amasya Milletvekili Sayın Mehmet Naci Bostancı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle bir durum yaşadık, Meclisin oturumuna ara verildi.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – İlk defa mı oldu Sayın Bostancı?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Daha önce de sayın başkan vekili orada görev yaparken aynı durumu yaşamıştık. İstikrarlı bir şekilde böyle bir durumla karşılaşılınca, olaylardan bağımsız, acaba sistematik bir hâlle mi karşı karşıyayız diye ister istemez düşünüyoruz.

Sayın Başkan Vekili, Meclis İç Tüzüğü’nün 15 ve 64’üncü maddeleri başkan vekillerinin görevi ve ne yapacaklarına ilişkin açıklayışı hükümleri içeriyor. O çerçevede baktığımızda, elbette burada siyasi partilerden çeşitli olaylara ilişkin Hükûmetin açıklama yapmasına yönelik talep gelebilir, siz de bu talebi iletebilirsiniz. Ama bu talep yerine getirilirken Meclise ara vermek, Meclise ara verilmesini talep etmek doğru bir tutum değil, esasen talep edilen konuya katkı sağlayacak bir durum da değil. Biz Meclisin çalışmasına ara verdiğimizde Sayın Faysal Sarıyıldız’ın bahsedilen konuya ilişkin durumu hakkında Meclis olarak hangi pozitif işi yapıyoruz, bahsedilen durumla ilgili olarak? Sadece ara vermiş oluyoruz. Yapılması gereken, evet, bir bilgi talep ediliyorsa Hükûmetin bu bilgiyi vermesi ama Meclisin de kendi çalışmasına devam etmesidir. Şunu biliyoruz: Talep edilen bu bilgiler esasen Meclis görüşmelerinin ötesinde alttan alta ilgili bakanlara da iletiliyor. Şahsen benim aldığım bilgi, Grup Başkan Vekili Sayın İdris Baluken’in İçişleri Bakanıyla da bu konuya ilişkin daha bu durum ortaya çıkmadan yarım saat önce konuştuğu. Yani bilgilenme, ne olup bittiğini anlama konusunda bir temas son derece doğru ve haklı olarak mevcut. Meclise ara vermek doğru olmamıştır. Meclis çalışmalarına devam eder, bilgilendirme talepleri de elbette yerine getirilir. Her zaman Hükûmetin bu tür bilgilendirmelere karşı talep olması hâlinde ne olup bittiğini anlatması olağandır.

Kıymetli arkadaşlar, Sayın Faysal Sarıyıldız, tıpkı buradaki milletvekilleri gibi, bütün Türkiye’nin vekilidir; belli bir kesimin vekili değildir, belli işle meşgul olanların vekili değildir, bütün Türkiye’nin vekilidir. Ben de öyleyim, bütün Türkiye’nin vekiliyim. Böyle bir hassasiyet ve böyle bir moral anlayışla davranmak hepimizin görevi.

Daha dün Amasya’da bir şehit cenazesi vardı. O şehit cenazesinde o çocuğun tabutunun önündeyken… Doğum tarihi 10 Aralık 1990; vefat tarihi, şehit düştüğü tarih 18 Ocak 2016. 26 yaşında bir çocuk, evet, çocuk, 1990 yılında doğmuş. Bu olaylar 1984’te başladı; İdil, Eruh baskınlarıyla birlikte, hatırlayınız, tabii, geçmişi de var. Hepimiz biliyoruz, aslında çok acılı bir coğrafyada yaşıyoruz ve şahsen benim hayatım, buradaki başka birçok vekilin hayatı gibi, genç çocukların cenazelerini morgdan almakla geçti. Evet, böyle bir durumla karşı karşıyayız ve Meclisin bu tür meselelere ilişkin ara vererek filan değil tabii ki çalışarak bu işleri görüşmesi, bunlara nezaret etmesi lazım, bunlara ilişkin fikir üretmesi lazım. Asli görevin de demokrasi esasında iktidarın olduğunu unutmayalım. İktidarın yanlış yaptığını düşünebilirsiniz, hataları olduğunu düşünebilirsiniz ama unutmayın, bir tane Türkiye var. O malum klişe ama kesinlikle doğru olan sözde olduğu gibi hepimizin Türkiye’si. Bugün bana yarın sana anlayışı çerçevesinde davranmak kesinlikle yanlış olur.

Terörle mücadele, bu ülkenin âdeta coğrafi kaderi gibi karşısında yaşadığı bir durum. Dün de öyleydi, ümit ederim yarın olmaz. Eğer hepimiz akıllı olursak, muhtemelen, bu tür risklere karşı daha ortak bir biçimde tutum alabiliriz. Bu ülkenin problemleri var mı? Var. Kürt meselesine ilişkin yüz yıldır konuşuyoruz, var. Ve demokratik meşru zeminlerde bu işleri konuşma, tartışma, müzakere etme hususlarında Türkiye’nin ne kadar büyük mesafeler aldığını görmek lazım. Keşke bir konuşmayla her şeyi halledebilsek, olmuyor, toplumların değişimi böyle olmuyor ama demokrasiden, özgürlüklerden ve sonuçta Parlamenter sistemin işleyişinden bizim beklediğimiz ülkelerin yaşadığı problemleri meşruiyet içerisinde konuşmak ve tartışmaktır.

Her kim, bu işler olurken, demokratik zeminlerde bu işler müzakere edilirken “Ben de elime silah alıyorum kardeşim, ben de hendek açıyorum, ben de kafama göre öz yönetim uyguluyorum, ben de Orta Doğu’daki gelişmelerden faydalanarak, Suriye’den esen rüzgârlar üzerinden yelkenlerimi doldurarak bu ülkede birtakım oldubittiler yaratmak istiyorum.” derse, bunu diyenler Türklerin de Kürtlerin de düşmanıdır, herkesin düşmanıdır. Çünkü, demokratik zeminler açıkken, insanlar konuşabilirken elinde silah olan insanların bu topluma söyleyeceği ne olabilir? Her devlet -iktidar kim olursa olsun CHP olsun, HDP olsun, MHP olsun, AK PARTİ olsun- topluma ve devlete elindeki silahla meydan okuyan insanlara karşı ricacı olmaz; onlara karşı devletin meşru gücünü, kudretini kullanmak durumundadır. Bu meşru gücün kullanımı… Biz burada çok konuşmalar yapabiliriz ama lütfen o sahada sokak sokak elinde devletin silahı, elinde devletin imkânlarıyla hendek açılmış, içi doldurulmuş, pusu kurulmuş, Kanas’la, bombalarla, her yer tuzaklarla doldurulmuş böyle bir yere karşı mücadelede o güvenlik görevlilerinin ne kadar zorlu şartlarda uğraş verdiğini, sivil halk ile teröristleri birbirinden ayırmak için ne kadar dikkat ve ihtimam gösterdiğini, bırakın her şeyi insan olarak bu coğrafyada yaşayan herkesin -siyasal görüşü ne olursa olsun- bu ihtimamı göstereceğini takdir edersiniz.

Güvenlik görevlileri de insan, bu ülkenin vatandaşlarını kucaklayan ama teröriste karşı da mücadele etmek durumunda olan insanlar.

Emin olun bu ülkede hiç kimsenin ölmesinden biz memnun olmayız, teröristleri şeytanlaştırmayız, onları suçlu olarak görürüz. Devletin asli görevi “Daha çok terörist öldürelim.” değildir, kesinlikle değildir. Devletin asli görevi, devlete karşı suç işleyen, halka karşı suç işleyen insanlar varsa onları hukukun karşısına çıkartmaktır ama keşke bu kadar, konuştuğumuz kadar kolay bu işler yapılabilse; olmaz. Sana pusu kurmuş, içeriden üzerine ateş ediyor. Üstelik, devrimci halk savaşı stratejisi çerçevesinde, krizi derinleştirmek için “Halkın da başına çorap örülsün, halk ile devlet karşı karşıya gelsin, böylelikle krizi derinleştirerek ben de buradan bir devrimci durum yaratayım.” stratejisi çerçevesinde davranan, böyle bir akılla hareket eden terör örgütüne karşı devletin mücadelesi çok zor bir mücadeledir. Ama hepsini alnından öpüyorum; hem insanlar hem de birer Türk güvenlik görevlisi olarak, Türkiye Cumhuriyeti devletinin güvenlik görevlileri olarak teröre karşı mücadele ederken düşmanlaştırmadan, onları gerektiğinde hukukun karşısına çıkartacak bir anlayışla bu mücadeleyi sürdürüyorlar. Bu istikamette de devam etmeleri gerekir.

Teröre karşı ortak tavır şu çatının altında bulunan herkesin her şeyden önce ahlaki ödevidir, hepimizin ahlaki ödevidir. Çünkü bizler burada, bütün partiler, bütün vekiller demokratik meşruiyetin temsilcileri olarak buradayız ve varlığımızı, konuşma hakkımızı buna borçluyuz. Teröre karşı açık tavır almak; bunu bir siyasi spekülasyon mevzusu yapmamak… Evet, iktidarı eleştirin ama “Bu vesileyle iktidara da bir tane çakalım, terörü de görmezden gelelim.” şeklinde anlaşılabilecek diskurlarla konuşmamak…

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Diyorsun(!)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - …kararlı bir tavırla devletin vermiş olduğu bir mücadeleyi destekleyen o güvenlik görevlilerine bu Meclisin, demokratik Türkiye için, Kürt’üyle, Türk’üyle buradaki insanların özgürlüğü ve hakları için arkasında olduğumuzu gösterecek bir yaklaşım lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bostancı, ek süre veriyorum.

Buyurun.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Esasen, Parlamentodaki bütün partilerde bu esasta bir yaklaşım olduğunu biliyorum ama konjonktürel şartlar, yaşanan durumlar, siyasetin karmaşık ilişkileri, vesaire, bu kürsüde benim konuşmaya zamanımın ve fırsatımın olmadığı başka bir sürü iş farklı akletmeleri insanın zihnine getirebilir ama nihai noktada unutmayalım; hepimiz varlığımızı demokrasiye, demokratik meşruiyete borçluyuz. Hepimiz ancak teröre karşı çıkarak bu ülkedeki çocuğun, kadının, bütün insanların hakkını ve hukukunu koruyan bir Parlamento olarak görev yaparız. Görevimizi yapalım.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bostancı.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Polemik yapma arzusu içinde değilim.

Cizre’de yaşananlarla ilgili Hükûmetin Genel Kurulu bilgilendirmesinden sonra Sayın Bostancı, kendisine düşen konuşma süresi olan on dakikanın altı dakikasını biraz önce sizin verdiğiniz kararla Meclisin verdiği araya atıfta bulunarak -o sizin tutumunuzla ilgili siz kendinizi, tabii ki tutumunuzu izah edersiniz ama- bu ara verme talebinde bulunan biri olarak benim de İç Tüzük’ü bilmediğim algısına yol açacak bir durum ortaya çıktı. Bir dakikalık söz istiyorum.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Aşk olsun Engin Bey! Engin Bey, sizi özel olarak severim ayrıca.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Yoksa bilmiyor musunuz?

BAŞKAN – Peki, yerinizden söz verelim o zaman.

Sayın Altay, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

9.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın Hükûmetin gündem dışı konuşmasıyla ilgili AK PARTİ Grubunun görüşlerini açıkladığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Peki, yerimden söz verin.

Sayın Bostancı şunu bilmenizi arzu ederdim ve dilerdim: Ben on dört senedir bu Parlamentodayım. Eğer Bakanlar Kurulu sıralarında ya da Genel Kurulda bir sayın bakan görseydim ben şunu derdim: “Hükûmetten izahat bekliyoruz. İddialar vahim.” Ama ne Genel Kurul salonunda ne Bakanlar Kurulu sırasında bir tek Hükûmet üyesi olmayınca çok doğal olarak bir Hükûmet üyesinin gelip bizi bilgilendirmesi gerekir. Şunun için… Aslında bu arayı sizin istemeniz gerekirdi. Bir milletvekilinin, buradaki bir mesai arkadaşımızın can güvenliğiyle… Yani “Engin Altay kaza yapmış, ağır yaralıymış.” diye duysan gelmeyecek misin hastaneye? Ne ayıp!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Koşa koşa.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Orada da bir milletvekilinin can güvenliği söz konusu. Yani bu ara vermeyi çok abarttınız. Siz, bürokratların keyfî yüzünden on dört sene boyunca binlerce defa bu Meclis bir saate yakın çok ara verdi bir kanun teklifinde müzakere yaparken uzlaşma durumunda. Ne var yani, bunu niye büyüttünüz bu kadar? Sayın Başkanın tutumunu temel hak ve özgürlükler noktasında, sizin AKP’li grup başkan vekillerine göre bir parça daha yüksek hassasiyet göstermesini, altı dakikalık bir konuşmayla anlatmanızı yadırgadığımı belirtmek istiyorum.

Saygılar.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Demirel, buyurun.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Biz de aynı şekilde partimize ilişkin yapılan açıklamaya ve Bakanın yapmış olduğu açıklamaya ilişkin hem de bir bilgilendirme tarzında söz istiyoruz.

BAŞKAN – Size de yerinizden söz vereyim Sayın Demirel.

Buyurun.

10.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması ile Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın Hükûmetin gündem dışı konuşmasıyla ilgili AK PARTİ Grubunun görüşlerini açıkladığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, gerçekten, başta AKP grup başkan vekilinin ifade ettiği, bu Meclisi, aslında Parlamentoyu ve tüm halkı bilgilendirme hakkı doğduğunu bir kez daha biz de ifade ettik. Verilen ara da gerçekten önemliydi çünkü bakanın buraya gelmesi ve birbirimizi daha yakinen söylemlerimizle anlamamız çok önemliydi, yapılan telefon görüşmeleri üzerinden hep gerçekleştirildi. Evet, saat on ikiden, hatta daha öncesinden, on bir-on ikiden beri Bakanlıkla, İçişleri Bakanlığıyla görüşme var. Bu bilgi, bu gelen Faysal arkadaşımızın aktarımıyla ilgili görüşme yapıldı ama hâlâ, bu saate kadar sorun çözülmüş değil. Biz, bu yüzden Parlamentonun bu konuda görev alması gerektiğini ifade ettik. Tabii ki görüşmeler var, görüşmeler devam da edecektir. Arkadaşlarımız, bir grup arkadaşımız görüşmeye de gitti, bu devam da edecektir. Ama ben şunu ifade etmek istiyorum: Sayın Bakan, evet, belediye ambulansı gitti ama bizim sorunumuz ambulansın gitmesiyle birlikte orada ateşin kesilmesidir. Şu anda güvenlik güçleri orada ateş açıyor. Güvenlik güçlerinin açtığı ateşi keserseniz o zaman yaralılar ambulansa yetiştirilebilinir. Ateş kesilmediği için ne milletvekilimiz ne de oradaki vatandaşlar ne de yaralılar hastaneye ya da herhangi bir yere götürülemiyor. Yani az önce görüştük, Faysal Sarıyıldız’la da görüştük. Doğrudur, ambulans gidiyordur ama ambulans olay yerine ulaşamıyordur, ulaşmama nedeni de orada zırhlı araçlardan ateş açılıyor. Bunu somut, orada yaşayan bir milletvekilimizin aktarımı üzerinden söylüyorum.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Konuştuk bunları, tamam artık, tekrar tekrar aynı şey…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Bir daha sizin söyleyeceğiniz şey, Bakanlığın vereceği talimat, orada zırhlı araçlardan ateşin kesilmesiyle ancak…

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Orada emniyet güçlerine ne talimat verileceğini siz söyleyemezsiniz.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - …oradaki yaralıların ambulansa alınması ve milletvekillerimizin, seçilmişlerimizin oradan tahliye edilmesini sağlamaktır.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Emniyet güçlerine ne talimat verileceğini siz söyleyemezsiniz. Siz, muhalefet görevinizi yapın.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Adresi de verdik, yeri de söyledik. Ambulans gidip boş gelebilir çünkü ateş açılıyor orada. Hiç kimsenin güvenliği -yaşamı- orada söz konusu değil.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Dinliyoruz, elli kere dinledik aynı yalanları.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Son olarak şunu söyleyeceğim: 38’inci gündür Cizre’de, 50’nci gündür Sur’da “Sivil vatandaşa dokunmuyoruz.” diyorsunuz ya da sivil vatandaşın yaşamını yitirmediğini ifade ediyorsunuz. Toplamda şu ana kadar sadece Cizre ve Sur üzerinden ifade edeyim ve Silopi…

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Sayın Başkanım, süresi ne kadar? Ne kadar daha konuşacak? Yarım saat mi konuşacak?

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Ne kadar konuşacak daha?

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - 103 sivil vatandaşımız bu süre içerisinde yaşamını yitirmiştir. Bunun içinde çocuklar, doğmamış bebekler, kadınlar, 70 yaşındaki insanlar var. Hepsinin adresi, kimliği bellidir. Sur’da bugün -bahsettiniz- gidip bakın halkın durumuna, yaşananlara bakın, biz bizzat içinde görüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) - Aynı şeyleri on kez söylüyorsunuz ya!

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Ben tekrar şunu söyleyeyim: Bugün milletvekili heyetimiz Silopi’de, Silopi’de yaşananları direkt halktan dinleyip tekrar bu Parlamentoya sunacağız.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Demirel.

Sayın Akçay, buyurun.

11.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvan’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması ile Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın Hükûmetin gündem dışı konuşmasıyla ilgili AK PARTİ Grubunun görüşlerini açıkladığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz önce, Sayın Bakan, benim konuşmama atfen ve kendilerini kaçamak cevap vermekle itham ettiğimi de söyleyerek bazı cevaplar verdi. Ben, hem kaçamak cevabı kastettim hem de bu sorunlarla, olaylarla ilgili ayrıntılı bilgi verilmeyerek geçiştirilmeye çalışıldığını söyledim. Nitekim, Sayın Bakan, yirmi dakikalık konuşma hakkını da zannediyorum dört beş dakikayla sınırladı. Yani, bu olayları geçiştirmeden gerek Meclisimize gerekse aziz milletimize ayrıntılı bilgilendirme yapmasında biz fayda görüyoruz.

Sayın Bostancı da konuşmasında devletin terör örgütünden ricacı olamayacağını ifade etti ve aynen “Terör örgütünden ricacı olunmaz.” dedi. Evet, doğrudur, bu sözden memnuniyet duyarız, Adalet ve Kalkınma Partisinin devletin terör örgütünden ricacı olmayacağı görüşüne gelmesini memnuniyetle karşılarız. Çünkü biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak öteden beri terör örgütünden ricacı olunamayacağını, bunun yanlış bir politika olacağını söyleye gelen bir siyasi partiyiz. Fakat geçmişte çok sayıda böyle ricacı olunduğunu, iktidar tarafından terör örgütüne ve onun sözcüsü veya temsilcilerine ricacı olunduğunu ve aracılar kullanıldığını da biliyoruz. Şimdi hafızalarımızı zorlarsak çok daha fazla örneğini buluruz ama hafızalarımızı çok fazla da zorlamayalım. 6-7 Ekim olaylarında yaşananları ve iktidarın tutumunu, Oslo’daki görüşmelerde zamanın Başbakan Müsteşar Yardımcısının terör örgütü elebaşılarına “Bölgede şikâyetçi olduğunuz vali, kaymakam, kamu görevlisi var mı?” şeklinde diyaloglarını biliyoruz.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Sayın Başkan, nereden biliyorsunuz?

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Habur hadisesinde nasıl ricacı olduklarını ve pazarlıklar olduğunu da biliyoruz. Geçmişte bazı iktidar sahiplerinin PKK güzellemeleri de hâlen hafızalarımızdadır. Bunu da hatırlatmayı bir görev bildim.

Hepinize saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akçay.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – AK PARTİ, hiçbir zaman, hiçbir terör örgütünden ricacı olmadı. Dolayısıyla, böyle bir noktaya gelmiş olması diye bir durum söz konusu değil.

İSMAİL OK (Balıkesir) - Oslo ne, Oslo?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – İki şeyi karıştırmamak lazım; toplumsal barış, beraberlik, millî birlik bağırarak, çağırarak, sopayla olmaz, insanları kucaklayacaksın; AK PARTİ bunu yaptı.

ZİHNİ AÇBA (Sakarya) - Bizim yüzde 50’yi mi?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Terör örgütüyle de gerektiği gibi mücadele ederiz, her zaman da yaptığımız budur.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, tutanaklara girmesi bakımından ifade ediyorum. Bizatihi, AKP’nin “çözüm süreci” dediği süreç zaten büyük ölçüde terör örgütünden bir ricacı olma süreci olarak neticelenmiştir.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – O sizin yorumunuz Erkan Bey.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, 78 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını tek millet olarak, Türk milleti olarak kabul eder ve herkesi kucaklarız. Anayasa, partimizin programı ve politikaları doğrultusunda da bütün sorunları çözmeye de talip olduğumuzu ve görüşlerimizi de yıllarca ifade ettik, ortamı geldiğinde de bunu ayrıntılı ifade ederiz. Onu da özellikle tekrar vurgulamak istiyorum: Bir iktidarın terör örgütünden ricacı olmayacağını artık iktidar herhâlde anlamış olmalı diye düşünüyorum, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akçay.

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

12.- Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvan’ın, Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel ile Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Öncelikle şunu ifade edeyim: Türkiye Cumhuriyeti devleti ve 64’üncü Hükûmetimiz ve AK PARTİ hükûmetleri, hiçbir zaman sivillerin öldürülmesine yönelik bir girişimde bulunamaz, böyle bir husus söz konusu değildir. Bilakis, vatandaşlarımızın korunmasına yönelik mücadele ediyoruz ve etmeye de devam edeceğiz. Bugün yapılan mücadele sadece ve sadece terör örgütüne yönelik yapılan bir mücadeledir. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Eğer siviller öldürülüyorsa, yaşlılar öldürülüyorsa bunların kimler tarafından öldürüldüğü çok açık ve net bir şekilde ortadadır. En son yapılan saldırıyla, çocukların, yaşlıların öldürülmesine, hele hele kucakta bir bebeğin öldürülmesine hepiniz şahit oldunuz.

Ben samimi olarak şunu söylemek istiyorum özellikle HDP Grubuna yönelik olarak: Gelin, siz Türkiye Büyük Millet Meclisinin birer milletvekilisiniz… Evet, ülkemizin birliği, bütünlüğü, kardeşlik ruhumuzun daha da geliştirilmesi, derinleşmesi için birlikte mücadele etmek zorundayız ama lütfen PKK terör örgütüne ve bu silaha karşı durduğunuzu açık bir şekilde ifade edin. Eğer o bölgede yaşayan vatandaşlarımızı seviyorsanız, o bölgede yaşayan insanlarımızla el ele, kol kola yürümek istiyorsanız, bu kardeşlik ruhumuzun daha da güçlenmesini istiyorsanız geliniz, korkmayınız, vesayetten kurtulunuz artık. Şunu söyleyiniz, “Biz terör örgütüne karşıyız.” deyiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunu söylediğiniz anda zaten problemin önemli bir kısmı çözülecektir değerli arkadaşlar. Ben bunu samimiyetle söylüyorum, samimi düşüncelerimi sizinle paylaşıyorum. Bir sorun, mesele, evet, var, ne olur gelin, bu meseleyi biz burada konuşalım, burada tartışalım ama siz eğer terör örgütünün sözcülüğünü yapmaya kalkarsanız, terör örgütünün talimatları doğrultusunda hareket etmeye kalkarsanız bu sorun çözülemez. Siz, o bariyerleri tasvip ediyor musunuz, o açılan çukurları tasvip ediyor musunuz? O yakılan okulları tasvip ediyor musunuz, yakılan hastaneleri tasvip ediyor musunuz? O okullarda kimler okuyor? O okullarda orada yaşayan Kürt kardeşlerimizin çocukları okuyor. O hastanelere kimler gidiyor? Orada yaşayan Kürt kardeşlerimizin çocukları, anneleri, babaları gidiyor. Bunları niye kınamıyoruz? Niye korkuyoruz? Kınayalım bunları. Biz sizinle bire bir görüştüğümüzde samimi kanaatlerinizi ifade ediyorsunuz ama lütfen, gelin, bu terörü birlikte ortadan kaldıralım. Bunu yapabiliriz, yapabilecek de güçteyiz ama ne olur, terör örgütünün arkasında durmayalım.

Diğer taraftan, Sayın Akçay, ben yedi dakika konuştum, dört dakika konuşmadım ve sorulan soru neyse onun cevabını verdim. İllaki yirmi dakikalık süreyi doldurmak zorunda değilim. Konuşulan meselenin içeriği zamanla ölçülmez. Bunu özellikle ifade etmek istiyorum.

Çok teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Demirel.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, biz Sayın Bakanı buraya çağırırken yaşanan duruma ilişkin bir cevap istemiştik ve yaşananlara ilişkin Meclisi bilgilendirmesini istemiştik.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Bilgilendirdi ya işte, daha ne istiyorsun.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Ne yazık ki burada Sayın Bakan HDP Grubunu suçlayıcı ifadeler kullanıyor, biz bunu kabul edemeyiz, başta bunu söyleyelim.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – “Öyle değiliz.” deyin, “Terörün sözcüsü değiliz.” deyin.

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) – Cevap ver, cevap.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Yani Bakanın, burada, sorunu çözmekle birinci derecede sorumluyken -Parlamento da yine aynı şekilde- getirip konuyu HDP Grubuna ifade ettiği şekliyle bunu kabul etmiyoruz, bir kere bunu ifade etmek istiyorum.

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) – Sayın Bakanım, çok iyi anlatmışsınız, teşekkür ederim.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – İkincisi: Kim nasıl yaşamını yitirdi, her şey ortadadır. Miray bebeği çok net biliyoruz, kameralar çekti, kimin katlettiği ortadadır.

BÜLET TURAN (Çanakkale) – Biz de biliyoruz, biz de.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Elif Şimşek’i kimin katlettiğini biliyoruz, Taybet anayı kimin katlettiğini biliyoruz. İsimleri sayarsak bitmez. Sadece Sur, Cizre ve Silopi’de 103 sivilimiz bu elli gün içerisinde yaşamını yitirmiştir diyoruz. Hepsinin çetelesi vardır, hepsinin isimleri…

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Ne kadar süresi var? Ne kadar konuşacak?

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – …yaşları buradadır, 70 yaşından doğmamış bebeğe kadar. Biz orada yaşadık, gördük, adına Jandarma mı dersiniz, Özel Harekât timi mi dersiniz, polis mi dersiniz; ne derseniz deyin, hiç kimsenin birbiriyle koordinesi yoktur ve herkes kendi başına, orada yaşayan sivil halka ateş açıyor, biz bunları bizzat gördük ve yaşadık. O hâlde, konuyla ilgili… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – PKK’yı savun, PKK’yı!

ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) – Sayın Başkan, demokrat davranın ya, demokrat davranın!

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Sayın Başkan, burada mikrofon açılmadı. Bunları ifade ettim ama Sayın Bakanın grubumuza ilişkin ifadelerine söz hakkımız doğdu çünkü ithamda bulundu.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Konuştun ya, daha ne konuşacaksın!

ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) – Sözünüzü zaten söylediniz.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Yani ithamda bulundu Sayın Bakan. O yüzden, kürsüden söz hakkı istiyoruz çünkü mikrofon açılmadı Sayın Başkan.

ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) – Verin, verin!

BAŞKAN – Sayın Demirel, iki dakika kürsüden söz hakkı veriyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Yapmayın Sayın Başkan!

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Ya, zaten konuştu.

BAŞKAN – Arkadaşlar, bakın, burada isim geçtikten sonra söz talebi olan kim olursa olsun ona söz vermek durumundayım.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Zaten konuştu.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, kürsüden konuşma yapmak istedi, mikrofon açık değildi, o yüzden Sayın Adıyaman cevap verecek.

Buyurun Sayın Adıyaman.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

5.- Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman’ın, Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvan’ın yaptığı açıklaması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Burada kısa bir anı okumak istiyorum: “Bir gün mahkemeye kara yağız, yiğit bir Kürt genci getirdiler, hâkimler sorguya çekti. Türkçe bilmediği anlaşılınca hâkimler danıştılar ve delikanlının idamına karar verdiler.”

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Sene kaç, sene kaç, bunu da söyle. Hangi yıldan bahsediyorsun?

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – “Mahkemenin idam gerekçesi dehşet vericiydi ‘Türkçe bilmeyen bir kimseden bu memlekete hayır gelmeyeceğinden idamına…’ Hemen o gece o çocuğu götürüp astılar.”

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Sen burada hayal üzerine konuşuyorsun.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) – Kaynağını vereceğim Beyefendi.

“Dağkapı’da ‘Yalova’ adlı küçük bir otelde kalıyordum. Uyur uyumaz o Türkçe bilmeyen çocuk rüyama girerek boğazıma sarıldı ve Türkçe ‘Niye beni bıraktın, beni idam ettirdin?’ diye tehdit etti. Sabaha kadar bu hâl iki üç kere tekrarlandı, deliye dönmüştüm.” diyor. Kim? Bakın, devamı var, ben uzatmayacağım. O zamanki hükûmete telgraf çekiyor, ilgili mahkeme hâkimleriyle tartışıyor ve gelen cevap şu dönemin hükûmetinden: “Gayemiz, Kürtlerin ve Kürtçülüğün kafasının ebediyen ezilmesidir. Hâkim arkadaşlarınla anlaş. Gözlerinden öperim.” Bunu anılarında söyleyen Diyarbakır İstiklal Mahkemesi Başsavcısı Ahmet Süreyya Örgeevren.

Şimdi, arkadaşlar, 12 Eylül 1980 faşist mahkemelerinde ve faşist diktatörlüğün cezaevlerinde ben de yattım, üç buçuk yıl yattım ve idamla yargılandım. PKK’li gençler durup dururken dağlara piknik için çıkmadılar.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Dağda kimse kalmadı.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) - 12 Eylül faşist darbesinin Diyarbakır zindanlarında yaşattığı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) - …zulmü bugün sizler, gençlere değil kürdistandaki tüm halka yaşatıyorsunuz, 12 Eylülden daha fazlasını yaşatıyorsunuz.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Türkiye Cumhuriyeti.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) - Sayın Bakan, bundan sonra bu politikalarınızla…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Süre yok, zaman yok Sayın Başkan, bu ne Allah aşkına.

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) - …artık 40 yaşında, 50 yaşındaki amcalar çıkacaktır dağlara.

BAŞKAN – Sayın Adıyaman…

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) - Bu zihniyetinizle bunu yaratacaksınız.

Yüce kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

ÇOŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Sayın Adıyaman, yanlış hikâye anlattınız, o hikâyeyle mücadele ediyoruz çünkü.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Adıyaman.

Sayın Bakanın, sanırım yeni bir bilgi geldiğine dair söz talebi var.

Buyurunuz Sayın Bakan.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

13.- Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvan’ın, Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, belediye başkan vekili ve birlikte oldukları kişilerin belediyeye intikal ettiğine, yaralıların da hastaneye sevk edildiğine ilişkin açıklaması

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Şu anda yeni aldığım bir bilgi, Sayın Sarıyıldız, belediye başkan vekili ve birlikte oldukları kişiler belediyeye intikal etmiş durumdalar, yaralılar da hastaneye sevk edilmiştir.

DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) – Demek ki bizim şimdiye kadar söylediklerimiz doğruymuş.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, bütün grup başkan vekillerine ve milletvekillerine eşit ve adil bir şekilde söz hakkı vermeye gayret ettiğine ve ara verme sebebinin olağanüstü bir durumdan kaynaklandığına ilişkin konuşması

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, aslında çok açıklama yapmak istemiyordum açıkçası.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Yapmayın Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ancak, Sayın Bostancı’nın yapmış olduğu konuşmasında benim oturumlarımda -her iki seferinde de- talepler üzerine oturuma ara verdiğime dair eleştirisini esefle izledim ve dinledim. Bunun sistematik bir hâl alıp almaması konusunda kuşkularının olduğunu ifade etti.

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) – Bizim de var, bizim de.

BAŞKAN – Ben de şunu ifade etmek istiyorum: Bu makama geldiğim günden beri -dikkat ederseniz eğer- her 4 siyasi parti grup başkan vekillerine ve milletvekillerine eşit ve adil bir şekilde söz hakkı vermeye gayret ediyorum. Dolayısıyla, ara vermemin sebebi olağanüstü bir durumdan kaynaklandı. Bu tür olağanüstü durumlarda, herhangi bir milletvekiline ilişkin, Sayın Faysal Sarıyıldız’la alakalı anlatılanlar onların da başına gelirse aynı durumu yapmaya devam ederim ama böyle bir şey olmazsa zaten hiç kimse böyle bir durumla karşı karşıya kalmaz, ben de bunu yapmam. Bunun bilinmesini istediğim için söz hakkı aldım.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.01

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.14

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ), Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Şimdi, gündeme geçmeden önce sisteme giren sayın milletvekillerine İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre yerlerinden bir dakikalık söz vereceğim, sırasıyla söz taleplerini yerine getireceğim.

Sayın Ağbaba…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

14.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya’nın sorunlarına ve yapılan yatırımların yetersizliğine ilişkin açıklaması

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, Malatya yatırımlar konusunda çok şansız bir ilimiz, yatırımlar az yapılıyor ilimize. Hâlâ çevre yolu olmayan tek şehir Malatya maalesef. Yatırımların azlığı yetmiyormuş gibi yapılan yatırımlar da bitirilemiyor. Özellikle, iş alan müteahhitler ne hikmetse Malatya’nın ihalelerinde iflas ediyorlar. Bu da yanlış ihale yöntemleri sonucunda oluyor. Dört yıl önce yapımına başlanan Kapıkaya Barajı sulama kanalları hâlâ bitirilebilmiş değil, müteahhidi iflas etti. 2011’den beri maalesef Malatya hâlâ suyla buluşmayı bekliyor, Boztepe Barajı aynı şekilde. Barajlar yetmiyormuş gibi tünellerimiz aynı şekilde yarım kaldı. Malatya Darende yolu üzerinde bulunan tünel seçimlerden önce açıldı ama şimdi tekrar kapatıldı. Müteahhidin iflas ettiği söyleniyor.

Yine, maalesef, utanarak söylüyorum, Malatyaspor, bir ilçenin oynamadığı bir statta maçlarını oynamaya devam ediyor. Bitirilmeye çalışılan stadın müteahhidi iflas etti, o da bitirilemedi. Onun için, Malatya…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tanal…

15.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, jandarma astsubaylara uygulanan ek gösterge rakamının polisler için de uygulanmasını ve aralarındaki eşitsizliğin giderilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hükûmet yetkilileri yok ama… Seçim döneminde sözler verildiği hâlde AKP iktidarının polislerin başlıca sorunlarından biri olan ek gösterge sorununu yıllarca çözemediğini, son düzenlemeyle polislerin kandırıldıklarını ve aldatıldıklarını görüyoruz. Aynı işi yapan jandarma astsubaylarının 1995 yılında yapılan düzenlemeyle ek göstergeleri 2200’den 3600’e çıkarılmıştır. Yirmi yıldır devam eden eşitsizliğin ve haksızlığın son bulmasını, astsubaylara uygulanan ek gösterge rakamlarının aynı şekilde polisler için de 3600’e çıkarılmasını talep ediyoruz. Yeni düzenlemeyle polislerin ek göstergesinin 3000’e çıkarılmasıyla sadece ve sadece emekliler için ayda 46 TL artış yapılmakta, çalışanlar için de 41 TL artış yapılmaktadır. Bu emniyet camiasının polisleri kandırılmaktadır. Ek göstergenin 3600 yapılması hâlinde bu eşitsizliğin giderilmesi ancak karşılanabilir. Anayasa’mızın 55’inci maddesi: “Ücret emeğin karşılığıdır.” Eşit işe eşit ücret ödenir. Bu da ihlal edilmektedir.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Çankırı…

16.- Mardin Milletvekili Ceyda Bölünmez Çankırı’nın, Mardin Gençlik Spor İl Müdürlüğünün, polise taş atan çocuklarla ilgili örnek bir çalışmaya imza attığına ilişkin açıklaması

CEYDA BÖLÜNMEZ ÇANKIRI (Mardin) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; devletimizin himayesinde Mardin Gençlik ve Spor İl Müdürlüğümüz özverili çalışmalarıyla polise taş atan çocuklarla ilgili örnek bir çalışmaya imza atmıştır. Abdülaziz Danış kardeşimiz yaklaşık dört yıl önce Mardin Kızıltepe ilçesinde toplumsal olaylarda güvenlik güçlerine taş atma eğilimi taşıyan ve benzeri suçlardan on iki gün tutuklu kalan bir gencimizdir. Sonrasında Gençlik ve Spor İl Müdürlüğümüz tarafından Abdülaziz kardeşimiz yönlendirilerek yetenekleriyle antrenörlerce tespit edilmiş ve kendi isteğiyle bir çalışma programına tabi tutulmuştur. Büyük bir azim ve sorumluluk bilinciyle teşvik olan kardeşimiz dört yıl boyunca hiçbir eyleme müdahil olmamış ve kendisine Avrupa şampiyonalarında ülkemizi temsil etmeyi ve başarılı olmayı tek hedef koymuştur. Çeşitli dereceler alan gencimiz Fas’ta gerçekleşen uluslararası yürüyüş şampiyonasında ikinci olmuş, Alanya’da düzenlenen yarışlarda Balkan şampiyonu ödülünü kazanmış, Türkiye yürüyüş şampiyonası…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kuyucoğlu…

17.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu’nun, Millî Eğitim Bakanlığının mağdur durumda olan dershane öğretmenleriyle ilgili ne gibi çalışmalar yaptığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Dershanelerin dönüşümüyle ilgili yasa tasarısı yapılmaya başlandığında, dershanelerde çalışan öğretmenlerin asla mağdur olmayacağı Hükûmet tarafından defalarca belirtilmesine rağmen şu anda çok ciddi sayıda dershane öğretmeni mağdur durumdadır.

Dershaneler, kanunun iptaliyle ortaya çıkan boşluk ve Anayasa Mahkemesi kararının geriye dönük işlememesinden dolayı yeniden eğitim öğretime devam edememektedirler. Bu nedenle dershaneler yeniden açılamamakta fakat bu kanunun Anayasa Mahkemesince iptalinden dolayı dershane öğretmenlerinin kamuya alımı da durdurulduğu için devletimizin çıkardığı dönüşüm yasası nedeniyle pek çok tecrübeli dershane öğretmeni işsiz kalmıştır. Bu öğretmenlerin bakmakla yükümlü oldukları aileleri vardır.

Bu bilgiler ışığında soruyorum: Millî Eğitim Bakanlığı mağdur dershane öğretmenleriyle ilgili ne gibi çalışmalar yapmıştır ya da yapmayı planlamaktadır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Şeker…

18.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, 20 Ocak 1990’da Sovyetler Birliği tarafından Azerbaycan halkına karşı yapılan katliamın 26’ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Sayın Başkan, 20 Ocak, Sovyet devleti tarafından Azerbaycan halkına karşı yapılan katliamın 26’ncı yıl dönümüdür. Rusya bugün Suriye’de sivil halka karşı yaptığı katliamın aynısını yirmi altı yıl önce eski Sovyet devleti olarak Azerbaycan halkına karşı vahşice gerçekleştirmiştir. 20 Ocak 1990 tarihinde işlenen katliam insanlığa karşı işlenmiş en ağır cinayetlerden biridir ve insanlık tarihinde kara bir sayfa olarak yerini almıştır. Azerbaycan tarihine hüzün günü olarak geçen bu facia aynı zamanda milletin kahramanlık ve şeref tarihidir. Bu vesileyle Azerbaycan’ın bağımsızlığı için şehit olan Azeri kardeşlerimize Allah’tan rahmet, kardeş Azerbaycan halkına başsağlığı diliyorum.

BAŞKAN – Sayın Kara…

19.- Antalya Milletvekili Niyazi Nefi Kara’nın, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının Antalya’nın bazı ilçelerinde doğal afet nedeniyle hasar gören seralar için ne kadar destek vereceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

NİYAZİ NEFİ KARA (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Antalya ilimizin Aksu, Alanya ve Demre ilçelerinde doğal afet nedeniyle, özellikle Demre ilçesinde hortum nedeniyle 500 dönümün üzerinde seranın hasar gördüğü ortadadır. Ziyaretimizde gördük ki 300 aile etkilenmiş, bunun yarısı ortakçı, hiçbir güvenceleri yok, kredilerini ödeyemez durumdalar. Bu insanların yeniden kredi alabilmesi mümkün değil.

Ayrıca, TARSİM’in çok pahalı olmasından ve seraların çok maliyetli olmasından dolayı sigorta yaptırmakta zorlanmışlardır. Yaklaşık 15 milyonluk bir hasardan bahsediliyor.

Ziyaretimizden sonra Sayın Tarım Bakanımızla da karşılaştık ve on beş yirmi dakikalık bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Ancak bölgeyle ilgili ne kadar yardım, ne kadar destek vereceğini öğrenmek istiyoruz. Çünkü bu insanların…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ok…

20.- Balıkesir Milletvekili İsmail Ok’un, Balıkesir-Havran yolunun durumuna ilişkin açıklaması

İSMAİL OK (Balıkesir) – Teşekkür ederim.

Balıkesir Havran yolu çok yeni ulaşıma açılmasına rağmen maalesef Şapçı rampası ve virajları ölüm yolu hâline gelmiştir ve maalesef onlarca cana mal olmuştur. 19 Ocak günü Şapçı rampasındaki istinat duvarı çökerek yola tonlarca taş, kaya dökülmesi ve toprak kayması sonucu yolun tek şeridi ulaşıma kapatılmıştır. Üstelik, bu olay ilk değil, defalarca yaşanmıştır. Vatandaşlarımızdan kesilen vergilerle trilyonlarca lira para harcanarak yapılan bu yolların nasıl ölüm yolu hâline getirildiğinin ve harcanan paraların hesabının sorulmasını, Balıkesir halkı olarak ve onların temsilcisi olarak istiyoruz ve bekliyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

21.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, Millî Eğitim Bakanlığının, eğitim sisteminde yaşanan ciddi sorunlara karşı duyarsız ve kayıtsız tutumunun daha ne kadar devam edeceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle Millî Eğitim Bakanına eğitim sistemindeki sorunların giderek ağırlaşmasına ilişkin soru önergesi vermiştim. Ancak yine hiçbir cevap verilmedi.

99 yılından itibaren yapılan öğretmen atamalarında yaşanan sahte diploma tespitindeki bakanlığın zaafı, itirafı yanında sürekli değiştirilen sınav odaklı sistem sonucu ocak ayı içinde yaşanan acı ve vahim öğrenci intiharlarının sorgulanması gerekirken, bakanlık, öğrencilerin başarısız olduğu dersleri tamamlaması gereken sömestr döneminde ödevler konusunda öğretmenlerin sınıf içi yönetimlerine müdahaleyle meşgul.

Buradan Millî Eğitim Bakanına tekrar sormak istiyorum: Eğitim sisteminde yaşanan ciddi sorunlara duyarsızlığınız ve kayıtsız tutumunuz daha ne kadar devam edecek?

BAŞKAN – Sayın Çam… Yok.

Sayın Nurlu…

22.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu’nun, çırak ve öğrencilerin staj başlangıç tarihlerinin sigorta başlangıcı olarak kabul edilmesi için vermiş olduğu kanun teklifine tüm milletvekillerinin destek vermesini arzu ettiğine ilişkin açıklaması

MAZLUM NURLU (Manisa) – Sayın Başkan, daha önce verdiğim kanun teklifiyle gündeme getirdiğim çıraklık eğitimi ve öğrencilerin staj başlangıç tarihlerinin “sigorta başlangıcı” olarak kabul edilmesi konusunda kamuoyunda ciddi bir beklenti oluşmuştur. Bilindiği üzere, çıraklar ve stajyer öğrenciler zorunlu olarak sigortalı yapılıp primleri işveren tarafından ödenmektedir. Fakat bu süre sigorta başlangıç tarihi olarak kabul edilmemektedir. Sigortaları yapılıp primleri yatırılmış olmasına karşın, yaş ve hizmet bakımından emekliliğe esas haklardan mahrum bırakılmaktadırlar. Bu nedenle, uygulamada adaletin sağlanması bakımından, fiilen çalışmaya başlayan ve primi yatan çırak ve stajyerlerin bu çalışmalarının “sigorta başlangıcı” olarak kabul edilmesi ve daha önce çalışmış olanlara da “borçlanma hakkı” getirilmesi için verdiğim kanun teklifimize, tüm milletvekillerinin desteğiyle, çözüm bulunmasını arzu ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Çamak…

23.- Mersin Milletvekili Hüseyin Çamak’ın, Maraş katliamında öldürülenlerin cenaze yerleri ve defin işlemleriyle ilgili bilgi almak istediklerine ilişkin açıklaması

HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Maraş katliamının üzerinden tam otuz yedi yıl geçti. Maraş katliamında toplu olarak gömülen bazı kurbanların yakınları naaşlarına ulaşmak istediklerinde ciddi sıkıntılar yaşamakta. Bu anlamda, Maraş katliamında öldürülen Salman Nayır ve Veli Bozkurt’un aileleri evlatlarının mezarlarını bulabilmek ve bunda ihmali olan sorumluların cezalandırılması için Kahramanmaraş Belediyesi Mezarlıklar Müdürlüğüne karşı hukuk mücadelesi başlattılar ama herhangi bir sonuç alamadılar. Artık en son çare Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuracaklar. Bu durumda ancak tazminat cezası ödemeye mahkûm ettirebilirler fakat yine yaslarını tutabilecekleri bir yer bulabilmeleri mümkün olmayacak. Kurban yakınları cenazeleri kaybolduğu için net bir yanıt verilmediği kanısındalar. Yetkililerden öğrenmek istediğimiz, bu cenazeler nereye gömülmüştür, mezar yerleri ve numaraları belirlenmiş midir, merhumların inançlarına uygun şekilde dinî merasim yapılmış mıdır, yakınlarına defin işlemiyle ilgili haber verilmiş midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Akın…

24.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, Balıkesir’deki süt üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

AHMET AKIN (Balıkesir) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

İki gündür Bigadiç ilçemizden süt üretici kooperatif başkanları arıyorlar. Bir yıldan bu yana firmalar sütlerini sözleşmesiz alıyorlarmış. Süt üreticileri verdikleri sütlerin paralarını beş altı aydır alamıyorlar. Üreticilerimiz bu nedenle çok zor durumda olduklarını, batmak üzere olduklarını, yem alamadıklarını, borçlarını ödeyemediklerini belirtiyorlar. Hayvancılığın ve süt üreticiliğinin yaygın olarak yapıldığı Balıkesir’de süt üreticileri firmaların inisiyatifine terk edilmiş durumda. Zaten düşük olan süt fiyatlarından dolayı zararda olan üreticilerimiz şimdi de ürünlerinin bedellerini alamıyorlar.

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığını buradan göreve çağırıyorum. Düzgün işleyen bir süt piyasası kurulmak zorunda. Üreticilerimiz 1 lira 15 kuruş olarak belirlenen fiyatın altında süt satmak zorunda kalıyorlar. Bütün girdileri pahalıya alıp kullanan üreticilerimiz zararına süt satmak zorunda kalıyorlar.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Aydın…

25.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, zorunlu trafik sigortasındaki artışlar nedeniyle araç sahiplerinin mağdur olduğuna ilişkin açıklaması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Sayın Başkan, 2016 yılıyla birlikte vatandaşlarımız sağanak hâlinde zam yağmuruna tutuldu. Kamuoyunda “zorunlu trafik sigortası” olarak da bilinen yasal değişiklikle vatandaşa ağır fatura çıkarıldı. 2013’te aynı aracı 100 liraya sigortalayan bir araç sahibi şimdi bin lirayı bulan fiyatla karşı karşıya kalıyor. Trafik sigorta poliçeleri neredeyse araçların kasko sigortasına eşdeğer bedellere çıkmaya başladı. Kasko isteğe bağlı sigorta iken trafik sigortası zorunludur. Zorunlu sigorta serbest tarifeye geçince sigorta şirketleri tamamen teknik açıdan fiyat belirliyorlar, öncelikle kârı düşünüyorlar. Piyasada da rekabet ortamı oluşmadığından trafik sigortası anormal şekilde artış gösterdi. Bu olayla birlikte sigorta şirketleri kendi aralarında tarifeyi belirliyorlar. Bundan da hem özel araç sahipleri hem de ticari araç sahipleri mağdur oluyor. Bunun ivedilikle bir çözümlemeye kavuşturulmasını talep ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Yarayıcı…

26.- Hatay Milletvekili Hilmi Yarayıcı’nın, ülkenin iç savaşa sürüklenmesine seyirci kalınmaması ve bir an önce barış dilinin tüm ülkeye egemen olmasının yollarının bulunması gerektiğine ilişkin açıklaması

HİLMİ YARAYICI (Hatay) – Sayın Başkan, Milletvekili Sayın Faysal Sarıyıldız’ın üzerine ateş açıldığı bir ortamda sıradan vatandaşlarımızın neler yaşadığını düşünmek dahi istemiyorum.

Hrant Dink’in çok sevdiği ülkesinde barışı istemek öteki olmaktır. Bu yüzdendir Tahir Elçi’den barış isteyen akademisyenlere kadar bütün ötekilerin hedef hâline getirilmesi. Bu ülkede çatışma yerine barışın hayata geçirilebileceğini hepimiz gördük. Kısa bir süre de olsa bölge halkı barışın kendisine sunduklarını gördü ta ki bir diktatörün iktidar hezeyanlarının barışı sona erdirdiği güne kadar. Bu yüce çatı diktatörün ikbali uğruna ülkenin iç savaşa sürüklenmesine seyirci kalmamalıdır, bir an önce barış dilinin tüm ülkeye egemen olmasının yollarını bulmalıdır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Torun…

27.- Ordu Milletvekili Seyit Torun’un, fındık fiyatlarında yaşanan düşüş nedeniyle fındık üreticilerinin mağdur olduğuna ve iktidarın bu konuda ne düşündüğünü öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

SEYİT TORUN (Ordu) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Fındık fiyatlarında yaşanan düşüş sonucunda fındık üreticimiz son derece mağdur olmuştur, aynı zamanda ciddi anlamda tedirgindir; üreticimizin psikolojisi bozulmuştur.

Pazara inen fındık miktarı çok az olmasına rağmen fiyat düşmeye devam ediyor. Dünya üretiminde lider olduğumuz ve ülkemiz için son derece stratejik bir öneme sahip olan, yıllık 3,5 milyar dolar ihracat gelirimiz olan fındığımızın fiyatı bugün 9,5 liraya düşmüştür. Hükûmet istikrardan bahsetmektedir; bu nasıl istikrardır? Oysa Ağustos 2015’te sezon 12 liradan açılmıştır, serbest piyasada 15 liraya kadar çıkmıştır. Şu an fiyat sezon açılış rakamının da altına inmiştir. TMO’yu devreye sokarak mutlaka düşen fiyatlara müdahale edilmesi ve 17 liradan fındık alınmasını talep ediyoruz. Fındık üreticisini sahipsiz bırakan iktidar bu konuda ne düşünmektedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tüm…

28.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün, Balıkesir’in Bandırma ilçesi ve çevresinde kanser hastalığının sürekli artış göstermesine ilişkin açıklaması

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Balıkesir’in Bandırma ilçesi ve çevresinde kanser hastalığı sürekli artış göstermektedir. Bu bölgedeki yoğun sanayileşme devam etmektedir.

Halk sağlığı açısından sanayileşmenin kanser hastalığının artışında etkisi nedir? Bir tarama çalışması yapıldı mı? Yapıldıysa bunun sonuçları nelerdir açıklar mısınız?

Her gün Bandırma ve çevresinden yüzlerce hasta Bursa Tıp Fakültesine taşınmaktadır. Hükûmet olarak buna ne kadar seyirci kalacaksınız?

Özellikle insan sağlığını etkileyen kirlilik konusunda Çevre Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığının ortak bir çalışması var mıdır? Var ise bunlar nelerdir?

Yoksul yurttaşlarımıza dağıtılan kömürlerin kükürt oranı nedir? Bu kömürlerden kaynaklanan zehirlenmelerde yaşamını kaybeden yurttaşımız var mıdır? Sayıları ne kadardır? İnsan yaşamının kutsal olduğunu biliyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Şeker….

29.- İstanbul Milletvekili Ali Şeker’in, Kürt sorununun çözümü için Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir komisyon oluşturulması ve göç ve sürgün politikalarıyla çözüm bulunamayacağını AKP’nin anlaması gerektiğine ilişkin açıklaması

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şehir taşımaları gündemde; Şırnak’ın Cizre’ye, Hakkâri’nin Yüksekova’ya taşınması gündemde. Göç ve sürgün politikalarından medet ummak AKP’nin Kürt sorununa bakışının da iflası manasına gelmektedir. Kürt vatandaşlarımızın en yoğun yaşadığı 15 milyonluk İstanbul’u nereye taşımayı düşünüyorsunuz?

On gün önce Diyarbakır’da şehit cenazelerine katıldık, Sur bölgesinin de içinde olduğu Diyarbakır’ı inceleme fırsatı bulduk. Katıldığımız şehit cenazesinde şehit yakını bizlerden çözüm bekliyor; artık ölümler olmasın, şehitler gelmesin istiyorlar. Acilen sorunun gerçek çözüm yeri olan Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir komisyon oluşturup göreve başlamalı, göç ve sürgün politikalarıyla çözüm gelmeyeceğini, kaosu derinleştireceğini AKP artık anlamalı.

Bir yandan, Sur’da kentsel dönüşüm çalışması yapıldığını öğreniyoruz 2005 yılında ve büyük bir yıkım yaşanıyor Sur’da, acı bir yıkım çalışması yapılıyor. Çok sayıda şehidimiz ve halktan da ölenler var. Kahvaltı sofrasındaki yurttaşlarımız...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Enç… Yok.

Sayın Boynukara…

30.- Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukara’nın, PKK terör örgütünün 2 kez bombaladığı Şemdinli Atatürk Ortaokulunda okuyan ve TEOG sınavında 1’inci olan Sidem Gül’ü kutladığına ilişkin açıklaması

ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) – Sayın Başkan, PKK terör örgütünün 2 kez bombalayarak yaktığı Şemdinli Atatürk Ortaokulunda TEOG sınavında tüm soruları cevaplandırarak 1’inci olan öğrencilerden birisi olan Sidem Gül’ü kutluyorum.

Hazreti Ali’nin güzel bir sözünü hatırlatmak istiyorum: “Dilsiz ol ama yalancı olma.”

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Sarıhan…

31.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın, rektörlerin kararnamelerle atanması önerisinin üniversitelerin bilimsel, çoğulcu, özerk, bağımsız özelliklerini ortadan kaldırmaya yönelik bir anlayışın ürünü olduğuna ilişkin açıklaması

ŞENAL SARIHAN (Ankara) – Değerli Başkan, üniversitelerimiz özerk yapılardır, Anayasa böyle güvence altına almıştır. Ne yazık ki yeni düzenlemelerle üniversitelerin özerk yapıları tamamen kaldırılacak şekilde rektörlerin kararnamelerle atanması önerilmektedir. Bu önerinin üniversitelerin akılcı, bilimsel, çoğulcu, özerk, bağımsız özelliklerini ortadan kaldırmaya yönelik Sayın Cumhurbaşkanının yeni bir külliye anlayışının ürünü olduğu kanısındayız. Böyle olunca Hükûmetle Sayın Cumhurbaşkanı çelişiyor çünkü eylem planında bilim ve teknoloji alanında, inovasyon ve AR-GE alanında büyük hedefler ifade etmişti Hükûmet. Demek ki bunlardan vazgeçiyor, fiilî durum bunu gösteriyor.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yılmaztekin… Yok.

Sayın Sarıbal…

32.- Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal’ın, Bursa Büyükşehir Belediyesinin, meslek odalarının başkanlarını zulüm ve sürgün politikasıyla yerlerinden etmesini kınadığına ilişkin açıklaması

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bursa Büyükşehir Belediyesi, Bursa TMMOB bileşenleri olan meslek odalarının başkanlarını yeni bir zülüm ve sürgün politikasıyla yerlerinden etmektedir. Elektrik Mühendisleri Odası Remzi Çınar’ı görevden almıştır; Şehir Plancıları Odası Şube Başkanı Hakan Karademir’i Keles’e sürmüştür, Necla Yörüklü’yü başka bir görevle başka bir birime atamıştır ve oradan istifa etmiştir. Evet, işkence ille de hapishanelerde olmuyor. Bu sosyal bir işkencedir. Baskı, zülüm ve işkence, işte AKP! Lütfen, bunları geri alsınlar. Buradan Büyükşehri ve AKP’yi şiddetle kınıyorum.

BAŞKAN – Sayın Yaşar…

33.- İstanbul Milletvekili Serap Yaşar’ın, Genel Kurulda Cumhurbaşkanını hedef alan hakaretamiz sözlerin sarf edildiğine ve bu konuda duyarlı olduklarına ilişkin açıklaması

SERAP YAŞAR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Saygıdeğer milletvekilleri, iki gündür bu kürsüde Meclis Genel Kurulunda ilgili ilgisiz Sayın Cumhurbaşkanımızı hedef alan, kendilerini karalamaya yönelik haddi aşan hakaretamiz sözler sarf edilmektedir. Biraz önce de sayın grup başkan vekili sadece bu konuda duyarlı olduğumuz konusunda bizi suçlayıcı bir ifade de bulunmuştur. Bu konuda gerçekten duyarlıyız, çok güçlü biçimde duyarlıyız. Duyarlı olmamızın da çok haklı nedenleri var çünkü Sayın Cumhurbaşkanımız sadece ülkemizin kalkınmasına çok değerli hizmetler yapmış bir devlet ve siyaset adamı olmakla kalmayıp bu ülkede kadın haklarının tesis edilmesi, kadın-erkek eşitliği ve kadın kadına eşitlik konusunda da çok önemli, güçlü, politik ve devlet adamı olarak destek vermiştir.

Bunları ifade etmek istedim.

Teşekkür ediyorum, sağ olun.

BAŞKAN – Sayın Yalım…

34.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, kamyonetçilerden şehir içi nakliyesi için K3 belgesi istenmesinin mağduriyetlere sebep olduğuna ve bu düzenlemeden vazgeçilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Değerli Başkan, Ulaştırma Bakanımıza buradan seslenmek istiyorum. Uşak’ta 150 adet şehir içi kamyonet bulunmaktadır. Şehir İçi Kamyonetçiler Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Akif Uzun bugün beni aramıştır, ciddi derecede rahatsızlar çünkü şu ana kadar şehir içi nakliyesini K1 belgesiyle yapmaktadırlar ancak kanundaki yeni değişiklikle K3 belgesi istenmektedir. Bunun kamyonetçilere 10.500 TL civarında masrafı olmaktadır, artı, 35 bin kilogram kapasiteyi de yakalamaları gerekiyor. Maalesef, bu kapasiteyi yakalamıyorlar ve de 150 aile işsiz kalmakla tehdit altındadır. Sayın Başkanın isteği, K1 belgesiyle mevcuttaki gibi nakliye yapmaktır. Bu hatadan bir an önce vazgeçilip çalışmalarına devam etmek istemektedirler. Gerekenin yapılmasını rica ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Beyribey… Yok.

Sayın Demir…

35.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in, Marmaris Kalesi’nin duvarlarının klima takmak için delinmesi konusunda Kültür ve Turizm Bakanlığının ve Milas’ın Karacahisar Mahallesi’nde özel bir firmaya ait arazideki yaklaşık 80 bin ağacın kesilmesi konusunda Orman ve Su İşleri Bakanlığının bilgi sahibi olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Muğla Marmaris’te yapımı milattan önce 2000’li yıllara dayanan, yirmi beş yıldır arkeoloji müzesi olarak hizmet veren tarihî Marmaris Kalesi’nin duvarları, havalandırma amacıyla, klima takmak için hilti ve matkapla delinmiştir. Bu müdahale Kültür ve Turizm Bakanlığının bilgisi dâhilinde mi yapılmıştır? Gerçek böyleyse ağır bir suç işlenmiş midir? Konuyla ilgili herhangi bir soruşturma başlatılmış mıdır?

Milas Karacahisar Mahallesi’nde özel bir firmaya ait arazide yer alan yaklaşık 80 bin ağacın kesildiği iddia ediliyor. Aralarında yaşları 30 ila 100 arasında değişen zeytin ağaçları da bulunmaktadır. Eskiden orman olan bu arazideki ağaçların kesilmesi Orman ve Su İşleri Bakanlığının bilgisi dâhilinde midir? Anıt ağaçların kesilmesi için teşvik verilmiş midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yıldız Biçer…

36.- Manisa Milletvekili Tur Yıldız Biçer’in, bazı antigribal ilaçların uzun süredir piyasada bulunmadığına ilişkin açıklaması

TUR YILDIZ BİÇER (Manisa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Oseflu, Tamiflu, Enfluvir gibi “oseltamivir” etken maddeli antigribal ilaçlar uzun süredir piyasada bulunmuyor. Hastalar elinde reçete eczane eczane geziyorlar. Sağlık Bakanlığı, altı ayda 1 kutu dahi ilaç satılmış olsa ilacı piyasada yeterli olarak değerlendiriyor. Sağlık Bakanlığı, piyasada olmama şartını esnetip bu ilaçların ya ithal edilmesini ya da firmaların bu ilaçları üretmesini sağlamak zorundadır. Özellikle, çocukların kullandığı süspansiyon formları öncelikli olmak üzere, hastalarımızın bu ilaçlara ulaşabilmesi ve mevsim nedeniyle oluşan yoğun mağduriyetin giderilebilmesi için gerekenlerin yapılmasını bekliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bektaşoğlu…

37.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanından Eğribel Tüneli’yle ilgili bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının dün gazetelerde yer alan 2016-2017 yılları içinde tamamlanacak olan tüneller listesinin içinde Giresun’u İç Anadolu’ya bağlayacak olan en güzel, en iyi olan Eğribel Tüneli’nin olmaması hemşehrilerimiz arasında bir hayal kırıklığı yarattığı gibi, daha önce tarafımdan da dile getirilen birtakım kuşkuları da tekrar gündeme getirmiştir.

Burada Sayın Bakana soruyorum: Eğribel Tüneli ne zaman bitecek? İnşaatı yürüten firmayla yapılan bir sözleşme ve anlaşma var mıdır? Tünelin yapım maliyeti nedir? Hangi kaynaklarla yapılmaktadır? Bölgemiz için çok önemlidir.

Bilgilerinize arz olunur.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bozkurt… Yok.

Sayın Köksal… Yok.

Sayın Budak…

38.- Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak’ın, Antalya’da yaşanan afet sonrası seraların zarar gördüğüne ve acilen yaraların sarılması gerektiğine ilişkin açıklaması

ÇETİN OSMAN BUDAK (Antalya) – Sayın Başkan, Antalya’da geçtiğimiz günlerde bir fırtına sonucu, özellikle Demre’de, çok büyük bir afet yaşandı. Aşağı yukarı 800 dönümlük bir alanda tamamen ürün ve seralar yerle bir oldu yani ürünleri kalmadı üreticilerin. Bu konuyla ilgili özellikle ben dikkat çekmek istedim. Hesaplamalara göre 15 ila 20 milyon liralık bir kayıp var. Bunlar küçük esnaflar, küçük ölçekli işletmeler. Tek ümitleri olan seralarını da şu anda kaybetmiş durumdalar.

Ben buradan ilgili bakanlıklara şunu iletmek istiyorum: Buranın afet bölgesi yapılması gerekiyor acilen ve yaraların sarılması gerekiyor. Aynı zamanda, sadece sigorta şirketlerine bu iş bırakılamayacak kadar da önemli durumda. Kısa zamanda buraya el atılması oradaki insanların, insanlarımızın mağduriyetini giderecektir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Yedekci…

39.- İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci’nin, Türkiye’de sürdürülebilir enerji kaynaklarının neden kullanılmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; termik ve hidroelektrik santrallerin çevreye zararları ortadayken sürdürülebilir enerji kaynaklarının kullanılmaması, güneş, toprak ve rüzgâr enerjisinin etkin bir şekilde Türkiye'de düşünülmemesinin sebepleri nelerdir? Örneğin, Londra’da Olimpiyat Stadı’nda orada yürüyen insanlardan kaynaklanan enerji bile kullanılarak Olimpiyat Stadı’nın aydınlatılması sağlanmıştı. Türkiye en çok güneşlenme gün sayısına sahip ülkelerden bir tanesi iken niçin sürdürülebilir enerji kaynakları kullanılmamakta ve çevre böyle hunharca yok edilmektedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

40.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde’nin Altunhisar ilçesinde bir meslek yüksekokulunun açılmasının ilçenin gelişimine önemli katkı sağlayacağına ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Niğde ili Altunhisar ilçesi, Niğde Üniversitesine bağlı bir meslek yüksekokulunun açılmasını beklemektedir. Altunhisar ilçesi, tarihî geçmişiyle zengin bir kültürün merkezidir. Milattan önce 334 yılında Bergama Krallığı döneminde Antigu (Altunhisar) adının geçtiği tarihî bilgilerde yer almaktadır. Roma ve Bizans dönemi kalıntılarının bulunduğu bölgede Keçikalesi’nin “Argos” adıyla milattan önce 319 yılında varlığı bilinmektedir.

Altunhisar’da Kınık Tepesi’nde başlayan kazılarda önemli verilere erişilmiştir. Bölgede Yeşilyurt, Ulukışla köyü, Keçikalesi, Uluören, Akçaören, Yakacık ve Çömlekçi’de tarihin önemli izleri vardır. Altunhisar’da da Kırkkilise, Kanlıceviz, Kınık Tepesi, Sarayönü, Leşkeri Tepesi, Hanönü, Celemedin, Ören, Kültepe, Han ve Karaasmaz, özelliği olan bölgeler olarak bilinmektedir.

İlçede Karamanoğulları'ndan kalan bir cami, bir hamam ve Âşık Tahiri Anıtı da bulunmaktadır. Altunhisar, iki yüz elli yıl öncesi Anduğı vilayeti, yüz yıl öncesi ise kaza merkezidir. Bu ilçemizde meslek yüksekokulunun açılması, ilçenin gelişimine önemli katkı sağlayacaktır.

Altunhisar ilçesi, tarihsel derinliği ve özelliği, güzelliği yanında, tarım ve hayvancılıkta da gelişmiş bir bölgedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Erdoğan…

41.- Konya Milletvekili Hüsnüye Erdoğan’ın, vatanın her karış toprağında ibadet aşkıyla ve şerefle hizmet eden sağlık çalışanlarını ve güvenlik güçlerini tebrik ettiğine ilişkin açıklaması

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

CHP grup başkan vekilinin az önce kürsüdeki davranışını esefle kınıyorum. Bir bayan milletvekiline bu tür davranışların hoş olmadığını, nezaket kuralları içinde olmadığını kendisine hatırlatarak, aslında atasözünü de hatırlatarak “Edep yahu.” diyorum kendilerine.

Ayrıca, vatanın her karış toprağında ibadet aşkıyla ve şerefle hizmet eden sağlık çalışanlarımızı, güvenlik güçlerimizi de buradan tebrik ediyorum, alınlarından öpüyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Adıyaman...

42.- Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman’ın, Oltu Özel Tip Cezaevindeki tutsaklara Ceza İnfaz Kanunu ve yönetmeliklerle tanınan hakların gasbedildiğine ilişkin açıklaması

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, az önce bana gelen telefonlardan, Oltu Özel Tip Cezaevinde tutuklu bulunan tutsaklara Ceza İnfaz Kanunu ve yönetmeliklerle tanınan haklar gasbedilmiştir. Hasta tutsaklara ilaç verilmiyor, keza hasta tutsaklar hastanelere sevk edilmiyor. Ayda on saat olan sohbet ve bir araya gelme hakları üç saate indirilmiş. Televizyon hakları verilmiyor. Mahkemelere gidiş gelişlerde çıplak üst araması, buna uymayanlara da fiziki işkence yapılıyor.

AKP’nin uyguladığı savaş politikasının bir yansıması olarak cezaevlerinde de bu uygulamalara başladığı anlaşılmaktadır. Bu uygulamaların hukuk dışı olduğunu belirtiyor, kınıyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özcan…

43.- Bolu Milletvekili Tanju Özcan’ın, Bolu’da Orman Genel Müdürlüğüne ait bir araziyle ilgili yapılan ihaleye ilişkin açıklaması

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Bolu’da tuhaf bir ihale süreci yaşanıyor. Orman Genel Müdürlüğüne ait Bolu’nun en kıymetli arazilerinden bir tanesi Kütahya ilinde orman işletme binası ve lojmanı yapılmak kaydı şartıyla, tuhaf bir ihaleyle, ihale mevzuatına da aykırı olarak maalesef âdeta birilerine peşkeş çekiliyor. Şimdi, Türkiye'de ilk kez bir ildeki gayrimenkul satılarak başka bir ile bir bina yapılıyor. Bu yönüyle enteresan bulduğumu söylüyorum.

Diğer taraftan, bu arazinin gerçek kıymetinin beşte 1’i fiyatına âdeta peşkeş çeker şekilde 27 Ocakta ihaleye çıkartılmasını kabul etmediğimi şimdiden Orman Genel Müdürlüğü yetkililerine aracılığınızla iletmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Necip Kalkan burada mı acaba?

Sayın milletvekilleri, İzmir Milletvekili Sayın Necip Kalkan İç Tüzük’ün 58’inci maddesine göre geçen birleşim tutanağında yer alan bir beyanının düzeltilmesi amacıyla söz istemiştir.

Sayın Kalkan, size kürsüden üç dakika söz veriyorum.

Buyurun.

VIII.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR

1.- İzmir Milletvekili Necip Kalkan’ın, 19/1/2016 tarihli 29’uncu Birleşimdeki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin konuşması (x)

NECİP KALKAN (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Divan, çok değerli milletvekilleri; efendim hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Dün burada bir konuşma yapmıştım, o konuşmada -tabii, bize verilen konuşma süresi beş dakika, beş dakikaya da yirmi beş tane fikri sığdırmak mümkün değil- heyecanla bir kelimeyi yanlış söylemişim. O yanlış söylediğim kelimenin bana göre anlamı büyük. Onun değiştirilmesi için söz aldım.

Efendim, burada size sorarak “Aranızda hayatında Cicero’yu göreniniz var mı? Ben gördüm İzmir Fuarı’nda.” demişim. Burada “Cicero” lafını yanlış söylemişim. “Cicero” değil, Yugoslavya Devlet Başkanı Mareşal Tito. “Cicero” lafının “Mareşal Tito”yla değiştirilmesini talep ediyorum.

Saygılar sunarım efendim. Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kalkan.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

IX.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 22 milletvekilinin, taksicilerin ve minibüsçülerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/66)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Taksicilerin ve minibüsçülerin sorunlarını belirlemek, çalışanların sorunlarını tespit etmek ve sorunlara yönelik çözümlerin hayata geçirilmesi, taksicilere ve minibüsçülere uygulanan baskının ve yaşam tehditlerinin ortadan kaldırılması amacıyla Anayasa'nın 98'inci, TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                       (İstanbul)

2) Özgür Özel                                            (Manisa)

3) Namık Havutça                                      (Balıkesir)

4) Ahmet Akın                                            (Balıkesir)

5) Erkan Aydın                                           (Bursa)

6) Mahmut Tanal                                        (İstanbul)

7) Ömer Fethi Gürer                                   (Niğde)

8) Gülay Yedekci                                       (İstanbul)

9) Sibel Özdemir                                       (İstanbul)

10) Candan Yüceer                                    (Tekirdağ)

11) Gamze Akkuş İlgezdi                            (İstanbul)

12) Zeynel Emre                                        (İstanbul)

13) Ali Haydar Hakverdi                             (Ankara)

14) Gürsel Erol                                          (Tunceli)

15) Onursal Adıgüzel                                 (İstanbul)

16) Didem Engin                                        (İstanbul)

17) Melike Basmacı                                   (Denizli)

18) Özkan Yalım                                        (Uşak)

19) Burcu Köksal                                       (Afyonkarahisar)

20) Tekin Bingöl                                        (Ankara)

21) Yaşar Tüzün                                        (Bilecik)

22) Musa Çam                                           (İzmir)

23) Ünal Demirtaş                                     (Zonguldak)

Gerekçe:

Taksicilerimiz, çalışma koşulları ve statüleri bakımından görmezden gelinmektedir. Taksilerde gerekli güvenlik önlemlerinin bir türlü hayata geçirilememesi, en fazla kayıt dışı çalışmanın yaşandığı bu alanda düzenlemelerin yapılmaması, emeklerinin karşılığını korsanlığa müsaade eden bir düzende alamamaları ve esnaf statüsünde sayılmamaları sorunlarıyla mücadele eden taksicilerimizin sorunlarına duyarsız kalınmakta ve ölümle burun buruna yaşamalarına göz yumulmaktadır.

Taksiciler, taksilerde yapılması gereken güvenlik önlemlerinin hayata geçirilmemesi nedeniyle sürekli yaşamlarının tehdit altında olduğu bir ortamda çalışmak zorunda bırakılmaktadır. Uzun yıllardır kendilerine verilen sözlerin hayata geçirilmemesi nedeniyle kaçırılma, emeklerinin gasbedilmesi ve bu olumsuzluklara direnmeleri durumunda canlarını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalmaktadırlar. AKP Hükûmeti, bu tehditleri görmezden gelerek taksi çalışanlarını verdiği bu hayat mücadelesinde yalnız bırakarak can kayıplarını ve emek gasplarını bir vahşet izleyicisiymiş gibi izlemeye devam etmektedir.

Yüksek akaryakıt ve yedek parça fiyatlarına karşın yolcu sayısında yaşanan azalma, taksici ve minibüsçüleri olumsuz yönde etkilemektedir. Mazot fiyatlarının yüksek olması, özellikle minibüsçüleri piyasalarda "10 numara" diye bilinen yakıta yöneltmektedir. Kullanılan bu akaryakıt, araçların ömrünü kısaltmakta ve sık sık arızalara neden olmaktadır.

Taksicileri ve minibüsçüleri etkileyen diğer bir olumsuzluk ise süreklilik arz eden yüksek trafik cezalarıdır. Taksiciler ve minibüsçüler arasında trafik cezalarının yanlış ve haksız yere kesildiği kanısı yaygınlık kazanırken, bulunmadığı mahallerde ve trafiğe çıkmadığı tarihlerde ceza kesildiği iddiaları ağırlık kazanmaktadır. Minibüsçülerin ve taksicilerin trafik kurallarına uyması kadar sürücü-yaya-trafik polisi arasında anlayış ve güvenin geliştirilmesi trafik sorununun çözümündeki en önemli faktörler arasındadır.

Değişen çağa ayak uydurmak ve daha iyi bir hizmet sunmak için araç yenilemek isteyen taksicilerimiz ise, âdeta nefes almanın bile ücretlendirildiği sistemde ÖTV gibi büyük bir engelle muhatap olmaktadırlar. İyi bir hizmet vermek için tek engel ÖTV değildir. Ayrıca taksicilerimizin esnaf statüsünde sayılmaları ve yatırıma teşvik edilmeleri gerekmektedir. Taksicilerin daha iyi bir hizmet vermesi, sırtlarındaki yükün kaldırılması adına araç değişimlerinde ÖTV'nin bir an önce kaldırılması ve esnaf statüsünde sayılmaları gerekmektedir.

Yıllardır sosyal güvencesiz, kayıt dışı çalışmanın en yoğun yaşandığı bir alan olmasına rağmen bu soruna da kayıtsız kalınmaktadır. Taksilerde çalışan emekçiler, sosyal güvencelerden yoksun âdeta kelle koltukta yaşamla mücadele etmektedirler. Bu duruma seyirci kalanlar, ülkemizde yaşanılan yolsuzluk felaketine yenilmemek adına hayatlarını riske atarak, emeklerinin sömürülmesine razı bırakılarak çalışmaya devam etmektedirler. Bu sorunun da çözümü için öncelikle taksiciliğin esnaf statüsüne dâhil edilmesi ve çalışanların kayıt dışı çalışmaması adına caydırıcı düzenlemelerin bir an önce hayata geçirilmesi gerekmektedir.

Bu kadar sorunla boğuşmaları yetmezmiş gibi bir de taksiciler emeklerinin karşılığını alamamakta ve emek hırsızlarıyla mücadele etmek zorunda bırakılmaktadır. Denetim görevini yapmayan yetkililer nedeniyle korsan taksicilik faaliyetleri artmakta ve bu da doğal emek hırsızlığının yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Ülkemizde özellikle son on yılda emek hırsızlığının meşrulaştırma çabası içerisinde olan iktidar nedeniyle korsan taksicilik her geçen gün artarak emek hırsızlığı son sürat devam etmektedir.

Trafik sigortaları konusunda taksicilerimiz ciddi sıkıntılarla muhatap olmaktadırlar. Günün tüm saati trafik içerisinde olan ve araçlarında hasar olma riski yüksek olan taksicilerimiz için trafik sigortası ücretlendirmeleriyle ilgili iyileştirmeler yapılmalıdır.

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 22 milletvekilinin, çocukların cinsel istismar ve saldırılardan korunması konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/67)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Çocukların cinsel istismar ve saldırılardan korunması için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini saygılarımızla arz ederiz.

1) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                      (İstanbul)

2) Özgür Özel                                                           (Manisa)

3) Ahmet Akın                                                          (Balıkesir)

4) Namık Havutça                                                     (Balıkesir)

5) Mahmut Tanal                                                      (İstanbul)

6) Erkan Aydın                                                         (Bursa)

7) Musa Çam                                                            (İzmir)

8) Ömer Fethi Gürer                           (Niğde)

9) Gülay Yedekci                                                      (İstanbul)

10) Gamze Akkuş İlgezdi                                           (İstanbul)

11) Candan Yüceer                            (Tekirdağ)

12) Sibel Özdemir                                                    (İstanbul)

13) Ali Haydar Hakverdi                                            (Ankara)

14) Zeynel Emre                                                       (İstanbul)

15) Gürsel Erol                                                         (Tunceli)

16) Onursal Adıgüzel                         (İstanbul)

17) Didem Engin                                                      (İstanbul)

18) Melike Basmacı                            (Denizli)

19) Özkan Yalım                                                       (Uşak)

20) Burcu Köksal                                                      (Afyonkarahisar)

21) Tekin Bingöl                                                       (Ankara)

22) Yaşar Tüzün                                                       (Bilecik)

23) Ünal Demirtaş                                                    (Zonguldak)

Gerekçe:

Adalet Bakanlığının verilerine göre 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun, içinde çocuklara yönelik tecavüz eylemine de yer verilen, "Çocukların cinsel istismarı" başlıklı 103’üncü maddesi çerçevesinde açılan dava sayısı 2006 yılında 2.414 iken, 2011 yılında 16.827'ye yükselmiştir. 2006'dan 2011'e yüzde 697'lik bir artış söz konusudur.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 6’ncı maddesinde ve uluslararası sözleşmelerde çocuk, "18 yaşını doldurmamış kişi" olarak tanımlanmasına rağmen söz konusu 103’üncü maddede sadece 15 yaşından küçük olanlara karşı işlenen cinsel saldırı ve istismar suçları düzenlendiği için, bu verilere 15-18 yaş aralığında olup, cinsel istismara ve saldırıya uğrayan çocuklar dâhil değildir.

Nitekim, TCK'nın 102’nci maddesinde ayrıca düzenlenen tecavüz suçu nedeniyle açılan davaların sayısı 2006 yılında 4.419 iken, 2011 yılında 10.726'ya; TCK'nın 105’inci maddesinde düzenlenen cinsel taciz suçu nedeniyle açılan davaların sayısı ise 2006'da 6.244 iken, 2011 yılında 12.729'a yükselmiştir. Bu tür suçların yüzde 70'inin çocuklara yönelik olduğu bilinmektedir. Çocuklara yönelik birçok cinsel saldırı vakasının çeşitli nedenlerle yargıya taşınmadığı ve saklandığı da başka bir acı gerçektir.

Dolayısıyla, ülkemizde on binlerce çocuğumuz her geçen gün artan şekilde cinsel saldırı suçlarına maruz kalmaktadır. Ortada çok büyük bir toplumsal sorun ve insan hakları ihlali bulunmaktadır.

Anayasa'nın 41’inci maddesinde devlete her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alma görevi verilmiştir. Ayrıca, ülkemiz adına 25 Ekim 2007 tarihinde imzalanan ve 25 Kasım 2010 tarihinde 6084 sayılı Kanun’la onaylanan, "Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması Sözleşmesi" uyarınca taraf ülkeler çocukların cinsel sömürü ve istismarını engellemek ve bununla mücadele etmek, cinsel sömürü ve istismara maruz kalan mağdurların haklarını korumak ve bu alanda ulusal ve uluslararası iş birliğini geliştirmek için etkin tedbirler almakla yükümlüdürler.

Fakat Anayasa’mızdaki bu hükme ve taraf olduğumuz Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması Sözleşmesi'ndeki gerekliliklere rağmen Hükûmet, çocukların cinsel istismardan korunması için gereken çabayı göstermediği gibi, cezaevlerinde, ıslahevlerinde, yetiştirme yurtlarında devletin koruması altında olan çocuklarımızı bile bu tür saldırılardan koruyamamaktadır. Bu tür korkunç saldırılara her gün bir yenisi eklenmektedir. Geçtiğimiz yıllarda Pozantı Cezaevinde kalan çocukların uğradığı taciz ve tecavüz olayları ortaya çıkmış, son günlerde ise Aliağa Şakran Çocuk Cezaevi ve Antalya L Tipi Cezaevinde çocukların tecavüze uğradığına dair çok ciddi iddialar gündeme gelmiştir.

Yılda en az 17 bin dolayında çocuğumuz cinsel istismara ve saldırıya uğrarken Hükûmetin ve ilgili bakanlığın ne yaptığı, hangi işle meşgul olduğu büyük bir merak konusudur. Ülkeyi yönetenler açısından, özellikle devletin koruması altındaki çocukların uğradığı cinsel saldırılara karşı gereken tedbirleri almamak, en hafif nitelemeyle bu büyük insanlık suçuna göz yummak demektir.

Sonuç olarak, çocukları artan şekilde cinsel saldırı ve istismar olaylarına maruz kalan bir milletin hiç olmazsa Meclisteki vekillerinin bu büyük soruna duyarsız kalmaması gerekir. Bu nedenlere, çocukların cinsel istismar ve saldırılardan korunması için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla hiç vakit kaybetmeden bir Meclis araştırması açılması gerekmektedir.

3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 22 milletvekilinin, çocuğa karşı şiddetin tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/68)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Çocuğa karşı şiddetin ortadan kaldırılmasında etkili müdahalelerin gerçekleştirilmesi amacıyla Anayasa’nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini saygılarımızla arz ederiz.

1) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                      (İstanbul)

2) Özgür Özel                                                           (Manisa)

3) Namık Havutça                                                     (Balıkesir)

4) Ahmet Akın                                                          (Balıkesir)

5) Mahmut Tanal                                                      (İstanbul)

6) Erkan Aydın                                                         (Bursa)

7) Candan Yüceer                                                     (Tekirdağ)

8) Gülay Yedekci                                                      (İstanbul)

9) Ömer Fethi Gürer                                                  (Niğde)

10) Sibel Özdemir                                                    (İstanbul)

11) Zeynel Emre                                                       (İstanbul)

12) Ali Haydar Hakverdi                                            (Ankara)

13) Musa Çam                                                           (İzmir)

14) Gürsel Erol                                                         (Tunceli)

15) Onursal Adıgüzel                                                (İstanbul)

16) Didem Engin                                                      (İstanbul)

17) Melike Basmacı                                                  (Denizli)

18) Özkan Yalım                                                       (Uşak)

19) Burcu Köksal                                                      (Afyonkarahisar)

20) Tekin Bingöl                                                       (Ankara)

21) Gamze Akkuş İlgezdi                                           (İstanbul)

22) Yaşar Tüzün                                                       (Bilecik)

23) Ünal Demirtaş                                                    (Zonguldak)

Gerekçe:

Türkiye nüfusunun üçte 1’i 18 yaş altı birey yani çocuktur ve çocukların insan hakları ve özgürlükleri, başta BM Çocuk Hakları Sözleşmesi olmak üzere çeşitli uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmıştır.

Ancak Türkiye'de çocuğa karşı şiddet çocukların bu hak ve özgürlüklerinden tam olarak yararlanmasının önünde engel oluşturmaktadır. Çocuklar evde, okul ve eğitim ortamında, çalışma ortamında, kaldıkları yurt ya da bakımevlerinde ya da medyada şiddete çeşitli biçimlerde maruz kalabilmektedir.

Şiddet olgusunun ortadan kaldırılması için çocuğa yönelik şiddet etkili önleme, koruma, müdahale, tedavi, iyileştirme ve cezasızlıkla mücadele ve yeniden katılım sağlama boyutlarıyla ele alınmalıdır. Bunun için, çocuğa karşı şiddetin hâlihazırdaki resmini ortaya koymak, bu resim üzerinden de etkili stratejiler geliştirmek gerekmektedir.

2006 yılında Birlemiş Milletler tüm dünyada çocukların yaşadıkları şiddet hakkında bir araştırma yapmıştır. Bu araştırma sonucunda da bir rapor hazırlamıştır. Çocuğa Karşı Şiddet Raporu'nda çocuğa karşı şiddetin aile, okul ve eğitim kurumları, yatılı kuruluşlar, ceza infaz kurumları, iş ve medya ortamlarında ortaya çıktığı belirtilmektedir.

Türkiye ne yazık ki BM'nin küresel araştırmasıyla ilgili Türkiye'deki durumu ortaya koyan bir ülke raporunu 2010 yılına kadar hazırlaması gerekirken Hükûmet bunu hâlâ gerçekleştirmemiştir. Oysa etkili müdahaleler geliştirmek ancak böylesi bir araştırmayla mümkündür.

Çocuğa karşı şiddetin her geçen gün arttığı çeşitli verilerle açıkça görülmektedir. Gündem Çocuk Derneğinin Türkiye'de Çocuğun Yaşam Hakkı 2013 Raporu’na göre son iki yılda en az 89 çocuk şiddet sebebiyle yaşamını kaybetmiştir. Oysa Türkiye'nin de imzaladığı BM Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 19’uncu maddesi devletlere, çocukların maruz kaldığı her türlü şiddete karşı onları koruma yükümlülüğü verir. Bu nedenle Türkiye'nin acilen bu yükümlülüğünü etkili bir şekilde yerine getirmesi için çocuğa karşı şiddeti tüm boyutlarıyla, aktörleriyle, toplumsal, kültürel ve diğer sebepleriyle ele alacak bir çalışma TBMM içerisinde yürütülmelidir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Vural, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

44.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Meclis Başkanlığının, kendilerinin 17-25 Aralık sürecindeki yolsuzluklarla ilgili önergelerini geri çevirirken Halkların Demokratik Partisinin meşru düzenle ilgili önerisini kabul etmesini çelişkili gördüğüne ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz daha önce 17-25 Aralık sürecindeki yolsuzluklarla ilgili iddiaları dile getirmiştik. O eksende de hem AKP’nin hem dönemin Başbakanının bu…

BAŞKAN – Sayın Vural, isterseniz sistemi açalım, mikrofonu.

Buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu yolsuzluklarla ilgili ifadeleri içerdiği için Sayın Başkan bunları geri göndermişti, “Böyle bir atfı yapmanız doğru değildir.” diye ifade etmişti.

Şimdi, HDP grup önerisinde “terör örgütünün hendek kazarak silahlarla ortaya koyduğu tavrı, tamamen meşru bir talep olan öz yönetim ilanları sonrası yapılması gereken müzakere etmek ve karşılıklı olarak anlaşmakken sokaklara topla tankla müdahale edilmektedir…”

Şimdi, bir taraftan bir dönemle ilgili yolsuzlukla ilgili iddianın Adalet ve Kalkınma Partisine atfedilmesinin doğru olmadığını ifade ederek Başkanlık bizim önergemizi geri çevirirken diğer taraftan da bir terör örgütünün fiilî olarak öz yönetim ilanını meşru bir talep olarak gördüğünü ve bu meşru talep karşısında da devletin bununla müzakere etmesi gerektiğini, aksine tankla, topla, tüfekle müdahale ettiğini söylüyor. Yani bir devletin hukuk düzenine yönelik bir kalkışmayı meşrulaştırırken diğer taraftan yolsuzlukla ilgili bir konuda hassasiyet gösteren Sayın Meclis Başkanının böyle bir konuda, meşru düzenle ilgili bir konuda hassasiyet göstermemesini de doğrusu çok çelişkili gördüğümü ifade etmek istiyorum, bunu ifade etmek istedim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Peki, sözleriniz tutanaklara geçmiştir Sayın Vural.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

X.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, AKP hükûmetinin politikalarıyla birlikte çeşitli valilikler tarafından hukuka aykırı bir biçimde ilan edilen sokağa çıkma yasakları boyunca yapılan operasyonlarda öldürülen sivillerin tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/48) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 20 Ocak 2016 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 20/01/2016 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında, toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                Çağlar Demirel

                                                                                                    Diyarbakır

                                                                                             Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırmasına Dair Ön Görüşmeler kısmında yer alan (10/48) esas numaralı "AKP hükümetinin politikaları ile birlikte çeşitli valilikler tarafından hukuka aykırı bir biçimde ilan edilen sokağa çıkma yasakları boyunca yapılan operasyonlarda öldürülen sivillerin tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla" bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin görüşülmesini, Genel Kurulun 20/01/2016 Çarşamba günlü birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Grup önerisi lehinde ilk konuşmacı Ağrı Milletvekili Sayın Dirayet Taşdemir. (HDP sıralarından alkışlar)

Sayın Taşdemir, süreniz on dakika.

Buyurun.

DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Saatlerdir aslında Genel Kurulda bu Parlamentonun üyesi olan bir milletvekilinden söz ediyoruz, Faysal Sarıyıldız Vekilimizden söz ediyoruz. Vekilimiz saatlerdir Şırnak Cizre’de yani seçildiği ilde, aslında seçilmiş diğer arkadaşlarımızla birlikte ateş altındaydı. Dolayısıyla, bu durumun kendisinin bile Meclis açısından, Genel Kurul açısından ve Parlamentonun saygınlığı açısından, hepimiz açısından utanç duyulması gereken bir durum olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyorum. Evet, Faysal Sarıyıldız ve yanındaki seçilmiş arkadaşlarımız, saatler sonra ateş altında oldukları bodrumdan, geçici bir şekilde şu an belediye binasındalar. Bu durumun kendisi, arkadaşlarımızın can güvenliğinin sağlandığı anlamına gelmiyor. Aslında bu, vahşetin, trajedinin ne durumda olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Bir milletvekili saatlerdir ateş altında; yanındakiler yaralanmış, onlarca kişi ağır yaralı hâlde, saatlerdir burada, Parlamentoda bir ambulansın gönderilmesi için tartışmalar yürütüyoruz, bunun mücadelesini veriyoruz.

Evet, burada, bu olayla ilgili Hükûmeti dinledik, Sayın Bakanı dinledik. Açıkçası, Sayın Bakanın ve Hükûmet sözcülerinin ifadeleri bizi çok daha fazla kaygılandırmıştır, kaygılarımızı daha fazla artırmıştır. Dolayısıyla, açıklamalar ve getirilen izahatlar bir kez daha şunu göstermiştir ki açıkçası seçilmişlerin ve vekillerin can güvenliği yoktur. Bunu, bir kez daha ifade etmek isteriz ki bu kürsüde ifade edilen sözler, kullanılan kavramlar bir kez daha göstermiştir ki hiç kimsenin Cizre’de, Silopi’de, Şırnak’ta can güvenliği bulunmamaktadır. Bu Parlamento sırasında “Faysal Sarıyıldız Cizre’de ne yapıyor?” diye ifadeler utanılmadan, sıkılmadan kullanıldı. Belki sizler bilmiyor olabilirsiniz, o zaman bir kez daha şunu ifade edeyim: Faysal Sarıyıldız, Şırnak’ın milletvekilidir. Yüzde 90’lara varan bir oy almıştır ve halkın temsilcisidir. Peki, Faysal nerede olsaydı? Bodrum’da mı, Hawaii adalarında mı? Nerede olmasını beklerdiniz? Evet, Meclise de geliyor, Mecliste de kendini ifade ediyor ama seçilmişleri abluka altındayken, seçilmişleri öldürülmekle yüz yüzeyken, gelip burada sizler gibi sadece elini kolunu kaldırarak indirerek Meclis çalışması yapmıyor. Sizler bunu yapabilirsiniz ama biz bunu yapmayacağız. Biz, her koşulda, her durumda halkımızın yanında olacağız, halkımızla birlikte olacağız. Bunun bedeli kurşun sıkılmak, bunun bedeli ölüm olsa bile biz bu tavrımızdan vazgeçmeyeceğiz. Dolayısıyla, Faysal Vekilimiz ve oradaki seçilmişlerimiz de şu an aynı durumdalar, aynı olayı yaşıyorlar.

Aslında günlerdir, biz, burada, yaşanan vahşeti sizlere anlatmak istiyoruz, Parlamentonun bu konuda sorumluluk almasını istiyoruz. Bu sorunun bu sıralarda, bu kürsüde çözülmesini, tartışılmasını talep ediyoruz ama sizler gerçekten bunun karşısında şu an Pollyannacılık oynuyorsunuz. Yokmuş gibi davranmaya çalışıyorsunuz ama siz görseniz de görmeseniz de orada bir vahşet var, bir savaş yaşanıyor.

Bakın, dünden beri bu kürsüde ne tartışılıyor? Diktatörlük tartışılıyor. Bir genel başkanın eleştiri olarak söylediği bir kavram -günlerdir burada bütün Hükûmet sözcüleri, söz alan vekiller- nasıl olur da bir diktatörlük kavramı kullanılır üzerinden Mecliste yer yerinden oynatıldı.

Kimin diktatör olduğu, “Benim diktatörüm mü iyi, sizinki mi iyi?” tartışması yürütülüyor. Aslında, gerçeklik bu anlamda maniple edilerek gündem değiştiriliyor.

Biraz sonra size vereceğim örneklerde, açıkçası yüzünüzü kürdistana çevirdiğinizde diktatörlüğün ne olduğunu da anlamış olacaksınız. Dolayısıyla da diktatörlük için de bu kadar tartışmanıza gerek yok. Bir kez daha tarih sayfalarını açıp baktığınızda, Kürtlerin karşılaştıklarını gördüğünüzde diktatörlüğün tanımını da açıkçası görmüş olacaksınız.

Kırk sekiz gündür Sur’da, Silopi’de, Cizre’de insanlar evlerine hapsedilmiş. İnsanlar sokağa çıktığı için öldürülmüyor, insanlar evlerinde hapsedildiği için öldürülüyor, evleri başlarına yıkılıyor. Bakın, Melek Alpaydın denen bir kadının, evinde çocuklarıyla birlikte kahvaltı ederken ve sokağa çıkma yasağının olmadığı bir mahallede havan topuyla başı gövdesinde ayrıldı ve kadın arkadaşımız yaşamını yitirdi.

Başbakan dün şöyle bir ifade kullandı, dedi ki: “Evet, iki gün sonra ablukalar kalkacak.” Açıkçası bugün yaşadıklarımız bize şunu düşündürüyor: Ablukalar nasıl kalkacak? Aslında, Cizre’de, Silopi’de yaşayan hiç kimseyi bırakmadan mı kalkacak? Bunu mu ifade etmek istiyorsunuz? Yani, Cizre, Silopi, Sur’u yıkıp yerine yeni şehirler kurarak, yeni insanlar getirerek mi bu sorunu çözeceksiniz? Başbakanın bu ifadelerinden biz bunu mu anlamalıyız?

Bakın, bu kürsüde aslında saatlerce söylendi, bu arkadaşların isimleri de verildi. Bu ülkede herkesin utanç duyması gereken bir durum yaşanıyor. 2 çocuk ambulans gönderilmediği için dört gün sokak ortasında kan kaybederek öldü. AİHM’de bunun için tedbir kararı alındı. AİHM hangi durumlarda, hangi rejimlerde, hangi koşullarda tedbir alıyor? Bunun üzerine bir kez daha düşünülmesi gerekiyor. Göz göre göre, herkesin gözü önünde, izlenerek Hüseyin Paksoy ve Serhat Altun açıkçası katledildi. Ölmediler, aslında onlar herkesin gözleri önünde öldürüldüler.

Bakın, bir vahşetin örneğini daha vermek istiyorum. Bir baba, oğlunun cenazesini ambulansa koyuyor ve diyor ki: “Ben oğlumu ambulansa koyarken benim oğlumun gözleri vardı.” Daha sonra defnedilmek için alındığında çocuğunun gözlerinin olmadığını söylüyor. Bir babaya bu vahşeti yaşatan zihniyet nerede var? Hangi inançta, hangi kültürde, hangi ahlakta böyle bir durum yaşanıyor? Ölülere işkence edilmesi hangi inançta var, bunu bize lütfen açıklar mısınız? Bunu yapan zihniyetin adı nedir? Bir babaya bu vahşeti yaşatmanın anlamı nedir? Bununla nasıl bir mesaj verilmek isteniyor? Ne söylenmek isteniyor? Bunu bir kez daha ifade edin, bizler anlamakta zorlanıyoruz çünkü.

Cenazeleri yıkayan imamlar diyorlar ki “Biz cerrah gibi çalışıyoruz. Bazen gördüklerimiz karşısında gerçekten aklımız almıyor, yüreğimiz kaldırmıyor ve bizler bayılıyoruz.” Bayılan onlarca imam var. Bu vahşetin adı nedir? Bu zulmün adı nedir, bunu bir kez daha ifade etmenizi istiyoruz.

Bakın, hendek mendek diyorsunuz ama hendeklerin olmadığı bir yerden bir örnek vereceğim ve sözlerimi bitireceğim. Ağrı’nın Diyadin ilçesinde ağustos ayında hendek yok -hâlâ da Diyadin’de hendek yok- 2 tane çocuk, Orhan ve Muhammet isminde 2 çocuk, biri 15 yaşında, biri 16 yaşında, katledildiler. Orhan’ın babası Erzurum’a…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Taşdemir, toparlamanız için ek süre vereceğim.

Buyurun.

DİRAYET TAŞDEMİR (Devamla) – Bitiriyorum Başkan.

Orhan’ın babası Erzurum’a giderken oğlunu teşhis etmek için, utanmadan orada bir savcı gülerek babasına diyor ki “Sen oğlunu nasıl tanıyacaksın?” Orhan’ın babası diyor ki “Ben oğlumu kokusundan tanırım.”

Evet, siz bu halka, bu babalara, bu annelere, bu çocuklara bu vahşeti yaşattırdınız. Tüm bunlar ancak ve ancak faşizm rejimlerinde, diktatörlük rejimlerinde olur. Dolayısıyla, çok merak ettiğiniz diktatörlüğün ne olduğunu, nasıl olduğunu bu ifadeler ve bu örneklerle bir kez daha anlamış olacağınızı umuyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Taşdemir.

Sayın Baluken, sisteme girmişsiniz, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

45.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Cizre’de yaşanan olaylara, Bakanlık yetkililerinin talimatlarına rağmen orada milletvekilini, belediye başkanını ve sivil insanları katliamdan geçirmek isteyen zihniyeti kınadığına ve Meclisin bu duruma bir an önce müdahil olması gerektiğine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tam dört saati aşkın bir süredir, burada bulunmamız gereken bir süre içerisinde Milletvekilimiz Faysal Sarıyıldız ve beraberindeki bir sivil heyetin can güvenliği nedeniyle İçişleri Bakanlığında bulunma zorunluluğuyla karşı karşıya kaldık. Bugün bizi arayan milletvekilimiz, Cizre Kaymakamını bilgilendirerek, onun bilgisi dâhilinde, yanında belediye eş başkanımız ve cenaze ve yaralı sahipleri olan ailelerle birlikte yaralı ve cenazeleri almak için hareket ettiklerini bildirdi. Ancak, hareket edip cenazeleri aldıktan sonra dönüş yolunda, Kaymakamlığın ve oradaki yetkili görevlilerin, mülki idare amirlerinin bilgisi dâhilinde olan heyete ağır silahlarla ateş açıldı ve 10’dan fazla yurttaşımız ağır bir şekilde yaralandı. Oradan sürekli bilgi paylaşan sosyal medya hesaplarından, JİTEM’e ait birtakım kirli hesaplardan Faysal Sarıyıldız’ın da aralarında bulunduğu bir PKK’li grubunun bodrum katında kıstırıldığı ve birkaç saate kadar imha edildiği haberleri geçti. Utanarak ve sıkılarak ifade ediyorum ki bu haberler üzerine ulaşmaya çalışmış olduğumuz İçişleri Bakanlığı yetkilileri de maalesef, durumu anlamak yerine o hesaplardan paylaşılan bilgiler doğrultusunda bize aktarımlarda bulundular ve o nedenle de yasama faaliyetinde bulunması gereken 5 milletvekili arkadaşımızla birlikte beş saate yakın bir süredir İçişleri Bakanlığında, arkadaşlarımızın can güvenliği sağlanarak o bölgeden tahliye edilmesi için uğraşıyoruz. Orada, Bakanlık yetkililerinin Şırnak Valisini ve Cizre Kaymakamını aramasına rağmen, o konuda gerekli güvenceler bize verilmesine rağmen tam 3 kez, oraya yanaşan belediye araçlarına ve ambulanslara yine aynı şekilde ağır silahlarla ateş açılmıştır. Şırnak Valisi ve yereldeki yetkililer defalarca İçişleri Bakanlığına yalan yanlış ve bir katliama sebep verecek bilgiler vermişlerdir. Bizler orada bulunduğumuz için, yerelden sürekli aktarılan bilgiler doğrultusunda Bakanlık yetkililerine yapmış olduğumuz uyarılarla birlikte zor da olsa oradaki heyetin ambulanslara binmesini, ambulanslarla tahliye edilmesini sağlayabildik. Ancak, şunu ifade edeyim ki ambulanslara bindiği sırada da heyet yine taranmış, oradaki bir bina top atışıyla imha edilmiş, oradan çıkan şarapnel parçalarıyla da oradaki 3 yaralı dışındaki arkadaşlarımız da yaralanmışlardır. Şu anda teyit edilmemiş bilgilere göre bir belediye meclis üyemizin yaşamını yitirdiğine dair bilgiler alıyoruz. Bu faşizm uygulamasını açık bir şekilde kınıyoruz. Bakanlık yetkililerinin talimatlarına rağmen orada milletvekilini, belediye başkanını ve sivil insanları katliamdan geçirmek isteyen zihniyeti buradan açık bir şekilde kınıyoruz. Bugün Cizre’de çok ağır bir katliamla birlikte bu ülkede geri dönülmez bir vahim travmayı yaşıyor olabilirdik. Ancak, yaşadığımız bu mevcut uygulamanın kendisi de ağır bir travmadır. Bu ülkede şu anda her şey pamuk ipliğine bağlı bir diyalog kanalının zorlanması sürecine maalesef kalmıştır.

Belli ki, Hükûmet ve onun talimatlandırdığı belirli güçler de bu pamuk ipliğini koparmak için canla başla çalışmakta, bu ülkede geri dönülemez bir kaotik süreci, bir kanlı süreci gündemleştirmek istemektedir. Buradaki çalışmaları takip etmedik ancak duyarlı davranıp burada o vicdani duruşu gösteren bütün milletvekillerine Halkların Demokratik Partisi Grup Başkan Vekili olarak teşekkür ediyor, duyarlı davranmayıp orada bir katliamı maskelemek için burada konuşan bütün milletvekillerini de şiddetle kınıyorum.

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) – Ne kadar sürecek Başkan?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Şu anki konsept 1990’lı yılları aşmıştır. 1990’lı yıllarda bile ordu mensuplarının çatışma alanından yaralıları kurtardığına dair birtakım görüntülerle “Anadolu’dan Görünüm”, “Perde Arkası” programlarında bile bir imaj kurtarma çalışması varken, bugün, gelmiş olduğumuz aşamada artık sivil, çocuk, kadın demeden, yaralılara ve cenazelere açık bir şekilde sokak ortasında işkenceyi ve infazı dayatan bir zihniyet vardır.

MUHAMMET BALTA (Trabzon) – Süre sınırlaması yok mu Sayın Başkan?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Bir tek yaralının hastaneye ulaşması için bile artık Cizre’deki mahalle ile Cizre Devlet Hastanesi arasındaki mesafe değil, Cizre ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi arasındaki mesafe maalesef gündemleşmek durumunda kalmıştır.

Bu vahim tabloyla ilgili Meclisin ve Parlamentonun da bir an önce müdahil olması gerektiğini ifade ediyor, söz verdiğiniz için de teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Baluken.

Sayın Bostancı, buyurun.

46.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in yaptığı açıklaması ile Ağrı Milletvekili Dirayet Taşdemir’in HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Gördüğünüz gibi, Sayın Baluken Hükûmetle, ilgili bakanlarla zaten bu konuya ilişkin bir temas trafiği sürdürüyor, dört saattir orada olduğuna göre böyle bir temas mevcut ve bu temas çerçevesinde bilgilendirme mevcut. Meclisin burada bloke edilmesini gerektirecek herhangi bir durum söz konusu değil. Meclis çalışmalarını sürdürürken de buna ilişkin bir talep söz konusu olduğunda, milletvekillerinin durumlarına, yaşadıkları olaylara, buna dair bilgi alınması gereken hâllere yönelik bir durum söz konusu olduğunda elbette Meclis çalışırken de Hükûmetten ilgili birisi gelip o bilgiyi verebilir.

Temmuzdan bu yana terörle mücadele sürdürülüyor. Temmuzdan bu yana terörle mücadele sürdürülürken herhangi bir milletvekiline, herhangi bir belediye başkanına, herhangi bir seçilmiş kişiye, biraz önce Sayın Baluken’in saydığı ve sürekli bir katliam tehdidi altında olduklarını iddia ettiği kesimlere yönelik herhangi bir olay yaşanmamış. Allah’tan yaşanmamış. Niçin yaşanmamış? Çünkü devlet zaten terörle mücadele ederken azami ihtimamı göstererek hedefine terörü koyuyor, onunla mücadele ediyor, bu mücadeleyi sürdürürken de sivil halktan ve başka çevrelerden insanların zarar görmemesi için elinden geleni yapıyor. Kolay bir iş değil. Sahayı bilmek lazım, sahada bu işlerin nasıl yapıldığını hayal etmek lazım ve bunun üzerine muhakeme yürütmek lazım.

Sayın Faysal Sarıyıldız, bizim Meclisten de tanıdığımız bir arkadaşımız, buradan konuşmalarını da dinledik. Tabii ki, Şırnak Milletvekili elbette görevlerini yapacak. Ama bir kez daha söylüyorum ki, bütün milletvekillilerimiz gibi Sayın Faysal Sarıyıldız da bu ülkedeki herkesin vekilidir. İlişki kurarken, davranırken, tutum alırken bütün bunları hatırlayarak davranması, eğer partiler olarak aramızdaki görüş farklarına rağmen ortak anlayışımız bu ülkenin demokratik zeminde birliği, beraberliği ise bu son derece önemli bir yaklaşımdır, sayın vekillerin böyle bir moral anlayışla davranması… Bunu hatırlatma lüzumunu görüyorum, çünkü sürekli bu tür olayların gündeme gelmesi bu hatırlatmayı gerekli kılıyor.

Bir başka husus, Sayın Baluken, sosyal medya hesapları üzerinden -kime ait olduklarını nereden biliyor, bilmiyorum ama- kışkırtıcı birtakım yayınları kanıt gösteriyor. Bazen Sayın Baluken’in JİTEM zannettiği hesaplar aslında PKK’nın hesapları olabilir, zaten sosyal medya bir maskeli balo yeri ve kimin hangi amaçla ne yazdığı hususu son derece karışık. Şahsen ben bilemiyorum hangi hesap kime ait, Sayın Baluken nereden biliyor, onu da anlayamıyorum, onun karşısında da şaşırırım ancak, böyle bir bilgisi var ise. Sosyal medya üzerinden, o maskeli balo yerinden insanı kışkırtmak için ne tür yayınlar yapıldığını Twitter’a az çok giren, sosyal medyayı takip edenler bilirler; o kışkırtmalara gelmemek sorumluluk gereğidir, hepimizin sorumluluğu gereğidir. Siyasi tartışmalar, konuşmalar sosyal medyanın algısı ve mesajları üzerinden yürümez, ayrıca, Parlamento gibi mühim ve bu işlerin ruhuna uygun, aklına uygun bir tarzda konuşmaların yapıldığı yerde de sosyal medyanın o kışkırtıcı mesajlarını bir veri olarak sunmak bence yanlış olur, dikkat edilmesi gereken bir tutumdur.

Biraz önce de sayın HDP’li sözcünün ifade ettiği “Siz vahşet yaşatıyorsunuz.” şeklindeki dramatik anlatımı reddediyorum. Bu ülkede bu insanlara vahşeti yaşatan terör örgütüdür ve o arkadaşın, o konuşmacı arkadaşın bir kere de ağzını terör örgütünü kınamak için açması yerinde olur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Sadece o arkadaşın değil, bu konuya bu şekilde yaklaşan başkalarının da çünkü terörün kuralı yoktur, devletin kuralı var, devlet hukukla bağlı, devlet hesap vermek durumunda, devlete hesabı herkes sorabilir, terör örgütüne kim hesap soracak? Kuralsız olan odur. Her şeyi yapmakta kendinde hak gören çünkü hedefine, kendine göre kutsal bir amaç koyduğunu… Ne dökülen kana ne sokaklarda o kanlı bedenleri teşhir edilen insanlara herhangi bir ihtimamı ve dikkati olmayan ama her şeyi, ölen insanların cenazeleri dâhil, kendi kutsal amacı için kullanışlı birer malzeme gibi gören terör örgütüdür, devlet değil, devlet. O yüzden, bu tür meseleleri müzakere ederken, anlamaya çalışırken, PKK, terör tartışmalarının ötesinde dünya pratiğini ve terör örgütlerinin yöntemlerini hatırda tutmakta fayda var.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bostancı.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Tutanaklara geçmesi açısından, Sayın Bostancı’nın vermiş olduğu yanlış bilgilerle ilgili yeni bir açıklama ihtiyacı var. Söz verirseniz, yerimden…

BAŞKAN – Yerinizden, buyurun.

47.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bostancı herhâlde dikkatle dinleyemedi benim konuşmamı. Ben, sadece sosyal medyadaki JİTEM’e bağlı hesaplar üzerinden bize verilen bilgilerle böyle bir kaygıya kapıldığımızı ve bu tarz girişimleri başlattığımızı ifade etmedim.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Ben de öyle söylemedim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – İçişleri Bakanlığında en üst düzeyde yetkililerin, sosyal medyada paylaşılan bilgilerle aynı ağızla bize cevap verdiklerini ve bundan dolayı da vekilimiz başta olmak üzere oradaki bütün sivillerin bir hedef olarak değerlendirildiğini ifade etmek istedim.

Burada isim vermeyeyim, ancak görüştüğümüz İçişleri Bakan yardımcısı da bu bakanlık yetkilisinin bize aktarmış olduğu bilgi doğrultusunda aktarımlarımızı dinledikten sonra, bunun kesinlikle tasvip edilemeyeceğini, bunun son derece yanlış bir üslup ve yaklaşım olduğunu, oradaki sivil insanlarla ilgili herhangi bir tanımlamanın yapılamayacağını çok net olarak bize ifade etti ve yerelle ilgili görüşme trafiği de ondan sonra başladı. Dolayısıyla, sanki sosyal medyadan birtakım ajitatör hesaplarla birlikte hareket etmiş bir parti pratiği bilgisini buradan reddettiğimi ifade etmek istiyorum.

Diğer taraftan, Sayın Faysal Sarıyıldız’ın nasıl milletvekilliği yapmasıyla ilgili, ne Sayın Bostancı’nın ne de buradaki herhangi bir vekilin bir çerçeve belirleme yetkisi yoktur. Sayın Faysal Sarıyıldız Şırnak Milletvekilidir, Şırnak halkının iradesidir; Şırnak halkı, Cizre halkı katliam tehdidi altındayken, tabii ki kendisi kendi hayatını da ortaya koyacak şekilde kendi halkının yanında bulunur. Bugün ifade ederken bile hicap duyuyorum; Faysal Sarıyıldız cenazeleri ve yaralıları almak için kaymakamlığı bilgilendirerek, günlerce devletin yapması gereken asli bir görev yerine getirilmediği için bugün kendi hayatını tehlikeye koymuştur. Yeni bir durumla karşılaşırsa yine gözünü kırpmadan aynı şekilde davranmak zorundadır. Bizim bakış açımız, bizim siyasi ahlak anlayışımız budur. Dolayısıyla, bu konuda hiç kimse, kendi milletvekiline bir çerçeve belirleyebilir, halkın milletvekili, sarayın milletvekiliyle ilgili tanımlamalar yapabilir ama HDP’li milletvekillerinin nasıl davranmasıyla ilgili asla bir çerçeve çizemez, ortaya koyamaz.

Diğer taraftan son olarak da şunu ifade edeyim: 7 yaşındaki çocukların katledildiği, 11 çocuklu 70 yaşındaki anaların cenazelerinin günlerce sokak ortasında bekletildiği, yirmi sekiz gün boyunca kurda kuşa yem edilecek şekilde gençlerin cenazelerinin sokak ortasında bekletildiği bir uygulama asla bir terörle mücadele konsepti değildir, çöktürme planından, 30 Ekim Millî Güvenlik Kurulundaki toplantıdan bugüne kadar çok bilinçli bir şekilde uygulanmış olan, halka karşı bir katliam konseptidir. Hiç kimse bu konuda Türkiye kamuoyunu aldatmasın, kandırmasın. Sivil yerleşim alanları, Cizre’deki, Sur’daki mahalleler, Silopi’deki mahalleler “terörle mücadele” adı altında sivil halka dayatılan bir katliam konseptiyle tarihe utanç verici bir vesika olarak geçecek büyük bir tehlikeyle karşı karşıyadır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Baluken.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bostancı.

48.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – “Sivil halka yönelik katliam konsepti” lafını şiddetle reddediyor ve telin ediyorum, böyle bir şey yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Reddediyorsun da 70 yaşındaki ananın durumu ne? 70 yaşındaki ana ölüyor, 3 aylık bebek ölüyor, ana karnında bebek ölüyor. O yaşta teröristi dünyanın neresinde gördün?

MUHAMMET BALTA (Trabzon) – Sus, dinlemesini öğren, sus!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Bu tavır… Devletin teröre karşı vermiş olduğu mücadeleyi doğru ve dikkatli okuyalım. Bu tavır doğru bir tavır değil.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Amaçları terörün propagandasını yapmak.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Herkes bulunduğu yere, sahip olduğu meşruiyete ve kimin adına konuştuğuna dikkat etsin.

Ayrıca, çerçeve belirtmedim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Birbirimize eleştiri yapmayacak mıyız? Siz her şeyi söyleyeceksiniz, sonra “Burada çerçeve belirtmeyin.” diyeceksiniz. Böyle bir şey olmaz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, biz meşruiyetimizi halktan alırız, bulunduğumuz yeri de biliriz, sivil insanların katliamına da asla onay vermeyiz.

MUHAMMET BALTA (Trabzon) – Katliamı yapan sizlersiniz!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım lütfen.

Sayın Bostancı, Sayın Baluken…

MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) – PKK’ya tek kelime niye etmiyorsun?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım lütfen.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sizin burada kamuoyunu yanıltma girişiminize asla müsaade etmeyiz. 7 yaşında terörist nerede görülmüş, 70 yaşında, 11 çocuklu terörist nerede görülmüş, 3 aylık bebek terörist nerede görülmüş?

MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) – Hepsi PKK kurşunuyla gitti. PKK’ya bir kelime etmiyorsun.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Hiçbir tanesi PKK kurşunuyla olmadı. Hepsinin kimin kurşunuyla olduğunu siz daha iyi biliyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, burada milletvekillerine, partilere yönelik eleştirileri dile getirmek her parti tarafından yapılıyor, her vekil tarafından yapılıyor.

LEZGİN BOTAN (Van) – Gelin, araştıralım.

MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) – Araştırmaya ne gerek, neyini araştıracaksın; belli, adamlar her yeri bombaya çevirmiş.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Baluken’in ifade ettiği alınganlığı biz göstersek, bu kürsüde hiç konuşmamaları lazım. Böyle bir şey olur mu?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – PKK bebek katilidir ya!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Elbette eleştirilerimizi söyleyeceğiz, karşılıklı. Zaten siz de söylüyorsunuz, biz de söyleyeceğiz.

LEZGİN BOTAN (Van) – Gelin araştıralım işte, niye korkuyorsunuz? Defalardır diyoruz ki araştıralım.

MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) – Hepsini güvenlik güçleri çıkarıyor, göz önünde.

LEZGİN BOTAN (Van) – Gel, araştıralım o zaman. Buradaki görevin ne senin?

X.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, AKP hükûmetinin politikalarıyla birlikte çeşitli valilikler tarafından hukuka aykırı bir biçimde ilan edilen sokağa çıkma yasakları boyunca yapılan operasyonlarda öldürülen sivillerin tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/48) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 20 Ocak 2016 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, grup önerisi aleyhinde ilk konuşmacı Bursa Milletvekili Sayın Kadir Koçdemir. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Koçdemir.

KADİR KOÇDEMİR (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

26’ncı yıl dönümünde andığımız 20 Yanvar şehitlerini saygıyla, rahmetle anıyorum. Azerbaycan’ın verilen bedeller, akıtılan kanların hakkını verecek, balalarının kendilerini en iyi şekilde gerçekleştireceği bir geleceğe sahip olmasını diliyorum.

Kötü günlerdeyiz. Memleketimiz iyi yönetilmiyor. Rahmetli Necip Fazıl sanki bu günleri tasvir etmiş, diyor ki:

“Bıçak soksan gölgeme,

Sıcacık kanım damlar.

Gir de bir bak ülkeme:

Başsız başsız adamlar...

 

Ağlayın, su yükselsin!

Belki kurtulur gemi.

Anne, seccaden gelsin;

Bize dua et, emi!”

Evet, demokrasinin gerçekleştiği, diğer bütün organların, milletin egemenliğinin Anayasa ve kanundan aldığı yetkiye göre kullanıldığı ancak yetki yetkisine sahip tek birim olan Türkiye Büyük Millet Meclisindeyiz. Demokrasi, bir tamlama, iki kısımdan oluşur. Birinci kısmı “demos”tur, ikinci kısmı da “krasi”dir yani müşterek biz duygusuna sahip, birisinin “biz” dediğinde herkesi kastettiği, birisi “biz” dediğinde herkesin de o “biz”e kendisini dâhil ettiği “demos” olmazsa demokrasi de olmaz. Maalesef, yapılan tartışmalarda bu müşterek biz duygusunun, büyük ve onurlu bir aile olarak millet olma durumunun pekiştirilip kuvvetlendirileceğine, ayrışmanın, kamplaşmanın teşvik edildiğini, derinleştirildiğini görüyoruz.

Pek çoğumuz yaraya müdahale etmek yerine yarada tırnak olmayı tercih ediyor. Yarada tırnak olmak ilk anda alkış alır, yarada tırnak olmak ilk anda hoşa gider ama aynı zamanda yaranın kangren olmasına yol açar. Demokraside meşruiyetin, haklılığın kaynağı usuldür. Kanuna, usule aykırı olan taleplerin hukuki karşılığı yoktur ve demokratik devletin birinci vazifesi, güvenlik ve istikrarı öngörülebilir bir ortamı tesis etmektir, hukukun üstünlüğünü temin etmektir. Bunu sağlayamadığı vakit devlet olmanın diğer fonksiyonlarını da yerine getiremez.

Oysa, bu araştırma önergesinde de görüyoruz, grup başkan vekilimiz de ifade etti, Avrupa Konseyinin, bağlayıcılığı olmayan, bu zamana kadar 47 ülke tarafından ratifikasyona uğramış yani iç hukuktan geçirilmiş Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, adı üstünde, “Yerel Yönetimler Özerklik Şartı” iken, bunun bazı bölgelerimizin, bazı illerimizin özerklik şartı olarak dayatıldığını görüyoruz. Yine, aynı şekilde, bu şartın ilan edilmesi -kim yetkiliyse bir devlet düzeni içinde- bunu müteakip müzakere yapılması ve anlaşmaya varılması -bir taraf olarak- burada ifade edilebilmektedir.

47 ülke iç hukukundan geçirmiştir bu şartı, 33’ünde çekinceler vardır. Türkiye, 1993’te yürürlüğe koymuş, çekincelerinin önemli bir kısmını daha sonraki kanunlarla fiilen kaldırmışken mesela Fransa 2007 yılında, İsviçre 2005 yılında yine pek çok çekinceyle yürürlüğe koymuştur.

Güvenlik ve hürriyet arasında denge, insanlığın, birlikte yaşamanın var olduğu ilk günden itibaren önemli bir sorun olmuştur ama devletin tavrıyla ilgili insanlığın birikimi belli bir yere gelmiştir.

1969’da, 1970’lerin başında uçak kaçırmalar üzerine pazarlık ve müzakerenin acısını insanlık ve devletler ailesi uzun yıllar çekmişti. Siz, teröristlerle, bölücü örgütle müzakere yaparsanız bunun geleceği yer bugün geldiğimiz yerdir.

Size, Avrupa Birliğinden, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden Türkiye kadar aleyhte kararlar çıkmamış, pek çok bakımdan sıralamalarda önde olan bir ülkeden, Federal Almanya’dan bir iki örnek vermek istiyorum. Federal Almanya’da, sadece bölücü örgüt üyesi olduğu için iki buçuk ile altı yıl arasında hapis cezasına çarptırılan dünya kadar insan vardır, ikinci bir suç yok. Haraç alma, örgüte adam temin etme, yasa dışı faaliyet değil, sadece Federal Almanya’da yasak olan bölücü terör örgütüne üye oldukları için Düsseldorf’ta Abdullah S. altı yıl, Bremen’de başka bir örgüt üyesi üç buçuk yıl hapse mahkûm edilmiştir.

Daha ilginç bir örnek vereyim: Geçen sene, Kobani olaylarından sonra Münih’te, polis kayıtlarına göre bölücü örgütün işaretleri olan bezi on beş saniye -dikkatinizi çekiyorum- salladığı için “Nicole Gohlke” isminde federal milletvekili yani Berlin’deki Parlamentonun sol partiye ait kadın bir milletvekili gözaltına alınmış, bir günde dokunulmazlığı kaldırılmış ve akabinde yargılanarak para cezasına çarptırılmıştır. “Devlet” dediğimiz böyle olur, böyle olan devlette haklar, hürriyetler ve kişilerin güvenliği teminat altında, güvence altında olur. Ama, siz bunun yerine döneme göre, nabza göre şerbet verip -sözlerimin başında dediğim gibi- yaranın üzerinde tırnak olmayı tercih ederseniz bugün geldiğimiz noktaya geliriz.

Bugün bölgede güvenlik güçlerimiz kanun hâkimiyetini, hukuk üstünlüğünü tesis etmek için çalışmaktadırlar. Ben de kaymakam, vali olarak o bölgelerde çalıştım, oradaki arkadaşlarımızın ne kadar ağır şartlar altında çalıştıklarını biliyorum. Bugün kangren olan bu vücudun -öncelikle büyük kazalardan, büyük hasarlardan sonra söylenir ya insanlar için- vücut fonksiyonlarının normale getirilmesi gerekmektedir. Onun için biz güvenlik güçlerimizin hukuk çerçevesinde teröre karşı yaptıkları mücadeleyi destekliyoruz. Ama, vücut fonksiyonları normale döndükten sonra yapılan yanlış varsa bunun da araştırılmasını ve hiçbir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının nahak yere, haksız yere zarar görmemesini de talep ediyoruz.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak milleti, 78 milyonun hepsini kapsayan büyük ve onurlu bir aile olarak görüyoruz. Bu büyük ve onurlu ailenin derdini, bu zamana kadar devlet yönetmeyi ve insanlığın birikimini dikkate alan hukuk devleti içinde çözmenin doğru ve isabetli olacağına inanıyoruz ve Veysel’in dediği gibi “Bizi yakar bizim ataş/Söndürmektir tek çaresi.” diyoruz. Bu ateş söndükten sonra bölge insanının bütün dertlerinin tek tek masaya getirilip çözülmesi gerektiğine inanıyoruz.

Biz, bu açıdan, HDP tarafından verilen önergenin müşterek biz duygusunu, ateşin sönmesini, vücudun fonksiyonlarının yerine getirilmesini engelleyeceğini düşündüğümüzden reddettiğimizi, karşı çıktığımızı ifade ediyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Koçdemir.

Grup önerisi lehinde ikinci konuşmacı, Ankara Milletvekili Sayın Levent Gök.

Buyurunuz Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde söz aldığım Halkların Demokratik Partisinin önergesinde hukuka aykırı bir şekilde ilan edilen sokağa çıkma yasağı ve buna bağlı olarak gerçekleşen sivil ölümlerin araştırılması isteniyor.

Değerli milletvekilleri, yaşam hakkı, Anayasa’ca teminat altına alınmış en büyük haklardan bir tanesidir. Anayasa’mızın 17’nci maddesi, herkesin yaşam hakkı ve maddi ve manevi yönden bu yaşam hakkının desteklenmesi yönünde amir bir hükümdür. Dolayısıyla, hiçbir devletin ve özellikle bizim Anayasa’mızda çerçevesini bulan bu hüküm karşısında iktidarın, yaşam hakkına dönük her türlü müdahalenin karşısında olması, buna rağmen sivil ölümler gerçekleşiyorsa da bunun başlıca sorumlusunun iktidar olduğunu söylemek durumundayım. Ne demek sivil ölümler, değerli arkadaşlarım, nasıl oluyor bunlar? 60’a yakın bebek şu ana kadar sokağa çıkma yasağı ilan edilen doğu ve güneydoğuda nasıl ölüyor, insanların evleri nasıl tahrip ediliyor? Ne diyorsunuz? “Terörle mücadele” diyorsunuz, öyle mi? Peki, değerli arkadaşlarım, devlet terörle mücadele etmelidir. PKK bir terör örgütüdür ama devlet de mücadelesini hukuk içinde kalmakla yürüterek sürdürmek zorundadır. Sizler hem yaşam hakkını korumuyorsunuz hem PKK’yla -birazdan anlatacağım- zamanı geldiğinde karşılıklı masaya oturuyorsunuz, işler bozulduğunda herkes sizin karşınızda terörist, güya terörle mücadele ediyorsunuz. Hiçbir inandırıcılığınız yoktur.

Sevgili yurttaşlarım, şu anda doğuda ve güneydoğuda uygulanan ve 1,5 milyon insanı ilgilendiren sokağa çıkma yasaklarının tümü kanunsuzdur, Anayasa’ya aykırıdır. Anayasa’mızca sokağa çıkma yasaklarının verilebileceği hâller ancak olağanüstü hâl ve sıkıyönetim hâllerinde mümkündür. Onlar dahi, Cumhurbaşkanının toplandığı bir Bakanlar Kurulunda karar alınır, Resmî Gazete’de yayımlanır ve Meclisin onayına getirilir değerli arkadaşlarım. Sıkıyönetim ve olağanüstü hâl, Meclisin onayından geçtikten sonra ilan edildiğinde ancak mülki amirler ya da sıkıyönetim komutanları ya da olağanüstü hâl yetkilileri sokağa çıkma yasağı ilan edebilirler. Bu, tamamen Anayasa’ya aykırı bir tutumdur.

Şimdi, Hükûmet valilere ve kaymakamlara yetki vermiş İl İdaresi Kanunu’na göre, diyor ki: “Valiler ve kaymakamlar gerekli tedbiri alırlar.” Nedir bu gerekli tedbirler? Yani Anayasa’ca olağanüstü hâl ve sıkıyönetim Meclisten geçecek, valilik ve kaymakamlıklar sıkıyönetim mahkemelerinin, olağanüstü hâl mahkemelerinin yetkisinde olan, ancak Meclisten geçmek kaydıyla olan bir yetkiyi kullanacak. Böyle bir şey söz konusu değildir değerli arkadaşlarım. Şu andaki sokağa çıkma yasaklarının tümü hukuksuzdur. İktidarınızın tümü, başından yaptığı gibi, “çözüm süreci” olarak adlandırdığı süreçle ilgili olarak yaptığı, bütün süreçteki yürüttüğü bütün politikalar yanlış olduğu gibi, şu anda doğu ve güneydoğuda ölen bütün masum insanlardan, polislerimizin, askerlerimizin ölümünden bu iktidar sorumludur.

Değerli arkadaşlarım, Hükûmet bir çözüm süreci başlattı, o zaman bütün kamuoyuna ve iktidara Cumhuriyet Halk Partisi, Genel Başkanımız “Bu süreci yürütürken dikkatli olun, muhalefetle görüşün, kamuoyunu bilgilendirin ve bu Mecliste bu işi çözün, bunun çözüm yeri Meclistir, başka yerlerde çözmeyin, değişik angajmanlara girmeyin.” diye defalarca seslendi.

Sevgili yurttaşlarım, şimdi bizi iyi dinleyin lütfen. Şimdi bu Hükûmet, iktidar “Ben terörle mücadele ediyorum. Şu anda bu mücadeleye karşı çıkan herkes teröristtir.” diyor. Öyle mi? Peki, sevgili yurttaşlarım, bu çözüm süreci başladığı zaman, Oslo’da görüşmeler olduğu zaman bu ortaya çıktı ve o zamanki Başbakan bunu reddetti. Bir müddet sonra şimdiki Cumhurbaşkanı dedi ki: “PKK ile görüşen arkadaşı ben gönderdim, sıkıntısı olan bana söylesin.” Kim söylüyor bunu? Cumhurbaşkanı söylüyor. Kim görüşmüş? İktidar partisi bir terör örgütüyle, terör örgütünün lideriyle görüşmüş. Başbakan diyor ki o zaman: “Sıkıntısı olan bana söylesin.” Sevgili yurttaşlarım, bu konuda sıkıntıya düşüyorsanız gideceğiniz adres bellidir.

Sonra, o zamanın Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç “PKK bayrağını açmayı suç olmaktan çıkarttık.” diyor. Kim diyor bunu? AKP’nin iktidarının Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç diyor. Peki, diğer bir bakan ne diyor? Örneğin Yalçın Akdoğan “Öcalan’ın olayları okuma kabiliyeti ve tecrübesi var.” diyor değerli arkadaşlarım. İktidarın sözcüleri söylüyor, bakanlar söylüyorlar bunu. Kim için söylüyorlar? Şu anda mücadele ettiklerini iddia ettikleri terör örgütü için söylüyorlar ve daha ileri gidiyorlar, o zamanki Bakan Beşir Atalay “Öcalan’ın mesajları bizim de düşüncemizdir.” diyor değerli arkadaşlarım. Öcalan’ın mesajları iktidarın da düşüncesiymiş. Ve bir başka bakan, o zamanki bakanlardan bir tanesi daha “Öcalan bölgenin durumunu daha sağlıklı yorumluyor.” diyor. Bir de jöleli bir danışmanları var, “Öcalan Türkiye’nin önünü açıyor.” diyor.

Şimdi, bu ifadeleri bütün toplum duydu. O zaman bağırdık yanlış yapıyorsunuz diye. Bu mücadelelerde, dünyada çatışmaların olduğu yerlerde birtakım çözümlemelerle olaylar engellenmiştir. “Biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Kürt sorununu çözmeye hazırız; bu konuda iktidara destek oluyoruz ama sizler bir angajmana girmeyin ve lütfen, ne yaptıysanız bunu bizlerle paylaşın, kamuoyuyla paylaşın ve bu işin meşru platformu Meclis olsun.” dedik değerli arkadaşlarım, çırpındık, çırpındık. O zaman, bizleri, çözüm sürecine destek vermemekle suçladınız bu iyi niyetli sözlerimize rağmen. Ama daha sonra bu süreçte PKK’nın silah yığınağı yaptığı ortaya çıkınca Cumhurbaşkanı çıkıp diyor ki: “Bunlar çözüm sürecini, silah stoklama süreci olarak değerlendirdiler.”

Peki, bir başkası ne diyor? Başbakan Davutoğlu “Bize verilen sözler tutulmadı.” diyor değerli arkadaşlarım, değerli yurttaşlarım. Başbakan Davutoğlu terör örgütünü şikâyet ediyor, bize verilen sözler tutulmadı diye.

Peki, Yalçın Akdoğan ne diyor? O da diyor ki: “Örgüt sözünde durmadı.” Hangi sözlerdi bunlar değerli arkadaşlarım, bir açıklayın bakalım.

Peki, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ne diyor o zaman gene? “Her şeyden haberimiz vardı.” Bakın, bu çok önemli. “Çözülecek diye ümitle bekledik. Onlar bunu yeniden güçlenmek, silahlanmak, ayaklanmak, fırsat kollamak için tamamen ileriye dönük bir hazırlık hareketi olarak değerlendirdiler.”

Bir başka Bakan Efkan Ala daha sonra “Çözüm süreci iyiyken bunlar söyleniyor, çözüm süreci bittikten sonra da deniyor ki ‘PKK bu eylemleri yaparken o zamanki güvenlik güçleri yeterli tedbir almadılar, silahların doğu ve güneydoğuya gitmesini önleyemediler.’” diyor. AKP’nin bir bakanı AKP dönemini suçluyor.

Peki, bir başka Genel Başkan Yardımcımız Sayın Yasin Aktay: “Bizim için önemli olan örgütün silah bırakmasıydı. Devlet iki buçuk yıldır operasyon yapmıyor ama devletin operasyon yapmadığı dönemde örgüt her tarafta terör estirdi derken, Cumhurbaşkanı, Burhan Kuzu’nun sözü bence tam da damgasını vuruyor. Burhan Kuzu ne diyor? Başdanışman mı, danışman mı, ne olduğu belli değil. Eğer milletvekili sıfatı varsa danışmanlık yapamaz bir kere Cumhurbaşkanlığı makamında. Ama her konuda söz söyleyen Cumhurbaşkanının Danışmanı diyelim, Hükûmetinizin ilgiyle takip ettiği bir isim diyelim Burhan Kuzu ne diyor biliyor musunuz değerli yurttaşlarım? “Çözüm süreci konusunda son bir iki yılda gelinen noktada eşkıya dağdan şehre indi. Ve çözüm süreci adına da Hükûmet olarak ‘aman’ diye alttan alınıldı. Benim kanaatim bu. Ve buradan da Hükûmet zılgıt yedi.” Neymiş arkadaşlar? Hükûmet zılgıt yemiş. Kim söylüyor bunu? Burhan Kuzu söylüyor. Ve önceki gün, eski Diyarbakır Emniyet Müdürü, tam sekiz yıl Diyarbakır’da Emniyet Müdürlüğü yapan şahıs İlyas Burunak çıktı mikrofonların karşısına, dedi ki: “İstihbarat birimlerinin hendeklerin kazıldığından, silahların depolandığından, örgütün şehri ve kırsalı terk etmediğinden haberi var.”

Şimdi, kalkmışsınız, bir yandan ülkeyi mahvetmişsiniz, bir yandan insanların yaşam hakkını elinden alıyorsunuz, bir yandan “terörle mücadele” diyerek kendi girdiğiniz angajmanların esiri olup altında kalıyorsunuz. Şimdi gelinen noktada birçok ölümler var, bunlar tartışılmasın mı? Bir milletvekiline yönelik tehdit önemli değil mi? Geçtiğimiz günlerde AKP’li arkadaşlarımız trafik kazası geçirdi, onlar da bizim için önemliydi tıpkı Sayın Oktay Vural’ın makam aracının içinde olmamasına rağmen kaza yapması gibi. Hepimiz insani duygularla yaşıyoruz, hepimiz vicdanla yaşıyoruz. Bu ülkede milletvekilinin de başına gelse bizim sorumluluğumuzda, bir tek bebeğin başına da bir şey gelse bizim sorumluluğumuzda.

O yüzden, biz, hukuka aykırı olan sokağa çıkma yasakları neticesinde meydana gelen sivil ölümlerin araştırılmasına dönük önergeye “evet” oyu vereceğimizi ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gök.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Gök konuşması sırasında bugün yaşanan can kayıplarının tamamının çözüm sürecinden kaynaklandığını ve çözüm sürecinden dolayı bugünlere gelindiğini ifade etti. Çözüm sürecinin içerisinde bulunan aktif bir milletvekili olarak, o görüşmelerin tamamında bulunan bir milletvekili olarak, bunu, hem şahsıma ve yapmış olduğum çalışmalara yönelik bir sataşma olarak değerlendiriyorum hem de Genel Kurulda bu bilginin düzeltilmesi ihtiyacı oluşmuştur.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

6.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına ve Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle şunu ifade edeyim: Cumhuriyet Halk Partisinin bugün Faysal Sarıyıldız ve beraberindeki sivil heyetle ilgili göstermiş olduğu duyarlılığın son derece anlamlı olduğunu ifade etmek istiyorum.

Ancak Sayın Gök’ün konuşması sırasında ne demek istediğini anlamıyoruz. Birçok Cumhuriyet Halk Partili hatibin burada kürsüden Kürt meselesiyle ilgili konuşurken nasıl bir çözüm önerilerinin olduğunu anlayamıyoruz. “Çözüm süreci niye olmuş?”a getiriyorlar. Çözüm süreci olduğu için oluk oluk kan akmıyor; çözüm süreci bittiği için, buzdolabına kaldırıldığı için, bir yerlere gömüldüğü için bu ülkede kan akıyor. Bunu sizin açık yüreklilikle ifade etmeniz lazım.

MURAT EMİR (Ankara) – Ama siz de çözüm sürecini anlatmıyorsunuz.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – “Çözüm süreci boyunca AKP Hükûmeti bize bilgi vermedi, o nedenle biz de karşısında yer aldık. O dönemde silahlar stoklandı." gibi bir savunma olabilir mi arkadaşlar?

Ana muhalefet partisi olarak buraya çıkıp “Darbe var.” diyorsunuz, “Savaş var.” diyorsunuz, “Yediden yetmişe insan hakları ihlalleri yapılıyor, cenazeye her türlü hakaret yapılıyor.” diyorsunuz ama buna karşı çözüm öneriniz daha fazla savaş olarak buraya yansıyor. Böyle bir şeyi kabul etmek mümkün mü?

Tam tersine, çözüm süreciyle ilgili bugün gelinen aşamada Hükûmete en fazla baskı yapması gereken sizlersiniz. Benzer süreçlerin yaşandığı dünya ülkelerinin tamamında ana muhalefet partilerinin yaptığı yürüyüşler, büyük barış mitingleri, barışla ilgili net duruşlar hükûmetin savaş politikalarına geri adım attırmıştır. Ama siz bu dönem içerisinde, bırakın bu duruşu göstermeyi, ben içinizdeki evrensel sol, sosyalist değerlere sahip, vicdanlı milletvekillerinin emeğini asla hiçleştirmiyorum, çabalarını da takdir ediyorum ama kurumsal olarak AKP’nin “Terörle mücadele ediyoruz.” yalanına, “PKK’yi bitiriyoruz.” yalanına eklemlenme dışında hiçbir şey yapmıyorsunuz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Baluken.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Konuşmama atıf yaparak Sayın Baluken’in yaptığı değerlendirmelere cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gök…

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sezgin Bey cevap versin, Sezgin Tanrıkulu cevap versin.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Gel sana anlatayım! Gel, anlatayım sana!

7.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’deki Kürt sorununun çözümü konusunda Cumhuriyet Halk Partisinin ta 1989’lardan başlayan süreçten itibaren kamuoyuna sunduğu ve kitapçık hâline getirdiği pek çok görüşleri programında da vardır. Türkiye’de bu devasa sorunun çözümü konusunda her zaman hazır olduğumuzu her fırsatta söylüyoruz ama yapılan yanlışlara da ortak olamayız. Bu konu gündeme geldiği zaman, o zamanki Hükûmete, hiçbir iktidar partisine nasip olmayacak bir şekilde Genel Başkanımızca “Bu süreçte değişik angajmanlara girmeyin, samimi olun. Meclise hesap verir bir anlamda bu süreci yürütürseniz size destek olurum.” denildiği zaman, bu destek elinizin tersiyle itilmiştir o zamanki Başbakan tarafından.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bir yandan PKK terörü ortada mı? Ortada. Cumhuriyet Halk Partisi PKK’nın yaptığı bütün eylemleri, bu silahlı eylemleri bir terör eylemi olarak nitelendiriyor. Bunun adını hiç amasız ortaya koyuyoruz. Ancak doğuda ve güneydoğuda meydana gelen olaylarda masum insanlara dönük hiçbir hukuka aykırı saldırıyı da kabul etmemiz mümkün değildir. İnce bir çizgide, bir yandan insan haklarını savunurken bir yandan da terörün ayrılması gerektiğini ifade ediyoruz. Bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz yapıcı bir anlamda bu devasa sorunun çözümünde elimizi taşın altına koymak için hazır olduğumuzu belirtiyoruz ve bu konuda her zaman da gereğini yaptık. Bölgeye ilgimizi hiçbir zaman ayırmadık. Benim burada az önce anlattığım iktidarın ikircikli tavırlarıdır. “Çözüm süreci” diye adlandırdığı süreç iyi giderkenki konuşmaları bir yanda, süreç yıkıldıktan sonraki konuşmaları bir yanda. Ben bu konudaki takdiri tüm kamuoyunun dikkatine veriyorum. Bir yanda övdükleri dönem, bir yanda yerdikleri dönem.

Benim söylemek istediğim de budur.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Gök.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Vural, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

49.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, çözüm sürecinde nelerin müzakere edildiğinin açıklanması gerektiğine ve millet birliğini bozmaya yönelik yapılanmalarla siyasi çözüm arayışlarının aslında terör örgütünün istek ve arzularını meşrulaştırmak olduğuna ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, bir süreden beri bu tartışmaları yapıyoruz.

BAŞKAN – Mikrofondan konuşun.

OKTAY VURAL (İzmir) – 1 Ağustos 2009’da -Polis Akademisinde şehitler verdiğimiz- Polis Akademisinde başlayan açılım süreci, Habur’da devlet töreniyle karşılama, Oslo’da devam eden müzakereler ve İmralı’da devam eden müzakere, daha sonra Adalet ve Kalkınma Partisiyle HDP’nin kurduğu çözüm komisyonu, bilahare Dolmabahçe’ye kadar gelen bir süreç içerisinde… Şimdi, bütün burada “çözüm süreci, çözüm süreci” deniyor da bütün bu süreç içerisinde neleri müzakere ettiniz, neleri konuştunuz, bütün bunlarla ilgili hepsi açıklansın burada. Hangi sözler verildi? Yani bu kan üzerinden, bunun üzerinden bir çözüm edebiyatı sürdürüp bununla ilgili bu istismarı yapmak yerine herkes elini vicdanına koysun. Oslo’da protokollerde hangi mutabakatlar vardı? İmralı tutanaklarında ne vardı? Habur’a barış elçisi olarak gönderilenlerin mektubunda neler yazıyordu? Bütün bunlarla ilgili, “çözüm, çözüm” diyorsunuz da, çözümünüz nedir, bir türlü bunu söylemiyorsunuz. Onun için, Mehmet Akif’in dediği gibi, bizden istenen ne canımızdır ne kanımızdır, bizden istenen milletimizin kardeşliğinin bölünmesi, devletimizin bölünmesidir. “Kürdistan” diye bir mesele yabancıların, emperyalistlerin uydurduğu bir meseledir. Onun için bu konuda çözüm diye getirilip siyasi birliğimizi ve millet birliğimizi bozmaya yönelik Irak ve Suriye’deki gibi bir yapılanmalarla siyasi çözüm arayışlarının, aslında terör örgütünün istek ve arzularını meşrulaştırmak olduğunu ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Vural.

Buyurun Sayın Bostancı.

50.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, çözüm sürecinin, demokrasi zemininde ülkenin toplumsal birliğini sağlama çabası olduğuna ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Yüksek ses tonuyla ya da düşük ses tonuyla, jest ve hareketlerle yahut da sakin bir biçimde söylenen her tür eleştiriyi dinleriz.

Millet bize on dört yıldır iktidar görevini verdi. İnşallah bundan sonra da milletimiz bu görevi verdikçe biz buna layık olmaya çalışarak toplumun farklı kesimlerini temsil eden siyasetlerin dilleri ne olursa olsun, söylediklerine de özen göstererek, sonuç çıkartmaya çalışarak bu yolu takip edeceğiz. Şimdiye kadar böyle davrandığımız için milletimiz on dört yıldır AK PARTİ’yi iktidarda tutuyor. Bundan sonra da hiçbir komplekse kapılmadan dinleriz, bakarız ama sonuç olarak kendimiz karar veririz ve o çerçevede davranırız.

Bizim hiçbir biçimde ikircikli bir davranışımız olmadı. Çözüm süreci, millî birlik, kardeşlik projesi siyaset marifetiyle demokrasi zemininde bu ülkenin toplumsal birliğini sağlama çabasıdır. Meşru zeminler bu iş için vardır. Siyasetin asli görevi budur. Tabii ki yol da yapacağız, köprü de yapacağız ama aynı zamanda bu ülke içerisinde insanlar arasında farklı tasavvurlar, farklı tahayyüller var ise, farklı anlayışlar, farklı anlamlandırmalar var ise birliği sağlayabilmek için siyasetin imkânları çerçevesinde kim ne söylüyor dinlemek ve meşru zeminlerde bunları bir yere bağlamak için biz çaba göstermeye bundan sonra da devam edeceğiz, buradan ilan ediyorum. Bizim görevimiz bu, siyasetin görevi bu. Siyasetin başka bir işi yok, biz de siyasete uygun bir biçimde davranıyoruz.

Çözüm süreci bu ülkenin birliğini ve kardeşliğini sağlamak içindir. Bugün yaşadığımız, beş aydır yaşadığımız terörle mücadele ne yazık ki bir parçası olduğumuz coğrafyadaki gelişmelerin bir ürünüdür. Terör örgütünün buradan almış olduğu ilhamla, Suriye’deki gelişmeler neticesinde kendisine büyük güçlerin de işmar ettiğini zannederek, bir fırsat çıktığını düşünerek o çerçevede Türkiye’de bir öz yönetim oluşturabileceği zannıyla, şiddet marifetiyle harekete geçmesidir, devletin de buna mukabele etmesidir, yaşanan budur. Bütün bu meseleyi Türkiye’nin -kimlik, kültür, adını ne koyarsak koyalım- sadece terörle mücadelesine hiçbir zaman indirgemedik, bundan sonra da öyle bakmıyoruz. Eline silah alanla mücadele ederiz, milletimizi kucaklamaya devam ederiz; dün yaptık, yarın da yapacağız, asla ikircikli bir tavır yok.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bostancı.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, bu konuyla ilgili benim de söz talebim var.

BAŞKAN – Sayın Baluken, buyurun.

51.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Demin Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşan grup başkan vekili, AKP ile HDP arasında birtakım kirli pazarlıkların yapıldığını ima eden söylemler kullandı, Dolmabahçe mutabakatına atıf yaptı. Demin kürsüde de ifade ettim, biz Dolmabahçe mutabakatında belirtilen 10 maddelik o manifestonun bütün maddelerine sahip çıkıyoruz, onurla arkasında duruyoruz. Bugüne kadar siyasette yapmış olduğumuz en değerli iş, bu ülkedeki akan kanı iki buçuk yıl boyunca durduran Dolmabahçe mutabakatının kendisidir. Biz süreç içerisinde asla AKP Hükûmetiyle, AKP Grubuyla, kirli, kapalı kapılar ardında en küçük bir pazarlık yapmış değiliz. Ne konuşmuşsak, konuştuğumuz bütün hususların tamamı 10 maddelik Dolmabahçe mutabakatında bulunabilir. Orada belirtilen hususları eğer milletvekilleri zahmet edip incelerlerse, ülkede yerel ve ulusal demokrasinin geliştirilmesinden demokratik siyasetin önünün açılmasına kadar, yeni bir demokratik anayasanın yapılmasından kadın özgürlüğüne kadar, ekolojik sorunlardan ekonomik sorunlara, bu ülkenin yasal mevzuatının demokratikleştirilmesine kadar pek çok hususu süreç boyunca konuştuk, Dolmabahçe mutabakatında da açık bir şekilde maddelere döktük.

Dolayısıyla, bizim açımızdan asla herhangi bir kirli pazarlık, kapalı kapılar ardında kamuoyundan sakladığımız herhangi bir süreç söz konusu değildir. Dolmabahçe mutabakatının bugün itibarıyla da Türkiye’deki -sadece Kürt meselesi değil- bütün kronik sorunların temel çözüm reçetesi olduğuna inanıyoruz. Bütün dünyada da böyle olmuştur. O dönemde çözüm sürecine katkı sunan her bir siyasetçiden, bugün en ağır ithamlarla, en ağır eleştirilerle yerden yere vurduğumuz her bir siyasetçiden de Allah razı olsun diyoruz. Taş üstüne taş koyan kim varsa, iki buçuk yıllık süre içerisinde bir tek gencin hayatını kurtarmaya hangi siyasetçi vesile olmuşsa bu ülke tarihinin en onurlu, en şerefli, en değerli işini yapmıştır.

Bütün dünya örneklerine bakılabilir. Klasik terörle mücadele söylemleriyle, savaş yöntemleriyle bu meselelerin çözüldüğü görülmemiştir. İsrail-Filistin Kurtuluş Örgütü, İspanya-ETA, İngiltere-IRA, Filipinler-Moro, sayısız örnekleri çoğaltabiliriz. Bütün bu süreçlerin tamamından edinilen deneyimlerle yürütülen bir süreç dışında bu meseleleri çözmenin başka bir mümkünatı yoktur. Yöntemle ilgili, metodojiyle ilgili eleştiriler olabilir, süreçte AKP, HDP dışında Meclisin müdahil olması gerektiği, diğer siyasi partilerle, sivil toplum örgütleriyle, kanaat önderleriyle paylaşılması gerektiğiyle ilgili eleştiriler yapılabilir. Bunların tamamını anlayışla karşılıyoruz ama bu ülkede bugün yaşadığımız bu büyük yangısal sürecinde çözüm sürecinin tekrar canlandırılması dışında herhangi bir çözüm seçeneğinin olmadığını ifade etmek istiyoruz.

Burada, çözüm süreciyle ilgili konuşan herkes, o dönemdeki yöntemlerle ilgili var olan eksiklikleri, yetersizlikleri giderecek şekilde yapıcı öneriler sunarsa, bunun bütün ülke açısından, bütün halklarımızın demokratik geleceği açısından önemli olduğu kanaatindeyiz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Baluken.

Sayın Toğrul ve Sayın Tanrıkulu sisteme girmişler ama eğer izin verirseniz son konuşmacıyı da davet edelim. Oturumu kapatmadan önce size söz hakkı vereceğim.

X.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, AKP hükûmetinin politikalarıyla birlikte çeşitli valilikler tarafından hukuka aykırı bir biçimde ilan edilen sokağa çıkma yasakları boyunca yapılan operasyonlarda öldürülen sivillerin tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/48) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 20 Ocak 2016 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, grup önerisinin aleyhinde son konuşmacı Aksaray Milletvekili Sayın Cengiz Aydoğdu.

On dakika süreniz Sayın Aydoğdu.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

CENGİZ AYDOĞDU (Aksaray) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin kıymetli üyeleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

26’ncı Dönemin başından beri bir meseleyi hep aynı bakış açısıyla konuşuyoruz, gündemimize hep aynı bakış açısıyla geliyor ve içimizi acıtıyor. Gırtlak kırk boğum, konuşamıyoruz, pek çok şeyi söyleyemiyoruz, yıllardır da söyleyemedik. Birbirimizin niyetini okuyamıyoruz, emin değiliz. Türkiye'nin bir şekilde... Bir Batılı öyle diyor: “Duvarları yıkabilirsek çatıyı neyin ayakta tuttuğunu görürüz.” Bir sarsıntı var, bunu tamir etmemiz gerekiyor ama birbirimizden emin değiliz.

Ben, konuşmama başlamadan önce, çilekeş, bilge, arif, hakikaten ehliirfan ahalinin sabrı için buradan teşekkür ediyorum, onları tazimle selamlıyorum. Orada yaşayan insanlar -Yahya Kemal Bey’in tabiriyle- bizlerin dünya ve ahirette vatandaşları, hem dünyada hem ahirette; millet olmak da öyle bir şey. Ve bu insanlar -elhamdülillah- otuz senedir kendi evlatlarının yaktığı ateşi söndürmek için uğraşıyor, kendi evlatlarını hoş görmek için, kendi evlatlarının kusurlarını gizlemek için uğraşıyor ve acısını sabırla içinde tutuyor. Aslında hepimiz biliyoruz orada neler olduğunu.

Kıymetli arkadaşlar, Osmanlı Devleti yıkıldı. Yıkılırken bazı devletler de çıktı, bazıları da çıkamadı. Çıkamama sebebini de biliyoruz. Şimdi, neredeyse kırk yıldır Stalinist bir örgüt orada masum Müslüman ahaliye savaş açtı; işin özeti bu. Çözüm süreci dedi arkadaşlar. Çözüm süreci bence bu ülkenin bir hayır duası idi. Bir hayır duası yaptık hep beraber ama beraber dua ettiğimiz yanımızdaki arkadaşımızın niyeti başkaymış, onlar içinden başka şey geçiriyormuş, bizim inandığımıza inanmıyormuş.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Kandırıldınız yani aldatıldınız. Kaddafi aldattı bunları, Esad aldattı!

CENGİZ AYDOĞDU (Devamla) – Dua tutmadı ve şu anda oradaki çukurlar, oradaki sıkıntılar, hepsi… Ve elhamdülillah, o ahali yine buna destek vermedi, ahali milletinin, devletinin yanında. Orada semamızda, Anadolu semalarında bayrağımız ile ezanımızın birlikte dalgalanması için birlikte el ele bu fitneye, bu belaya, bu cinnete karşı mücadele eden polisimizi, askerimizi, kamu görevlisini, Diyarbakırlısını, Şırnaklısını, hepsini tekrar huzurunuzda tazimle selamlıyorum.

Bir kere daha anlamamız lazım ki Türkiye’yi bekleyen tehlike bölünmek değil sevgili arkadaşlar, Türkiye’yi bekleyen tehlike bölünememek. Bu ülke bölünemez, bundan daha küçük bir Türkiye olmaz. Türkiye intihar eder, bundan daha küçük olmaz. Bunu hepimiz kalbimize, gönlümüze, zihnimize yazalım. Neden? Fiziken imkânsız. Trabzon’daki Kürt’ü ne yapacaksınız? Hakkâri’deki Türk’ü ne yapacaksınız? Yok böyle bir şey. Birlikte yaşayacağız, birbirimize tahammül edeceğiz. Bu meselenin çözümü birlikte yaşamanın yollarını aramaktır, ayrılmanın yollarını aramak değil.

Şimdi, bugün sabah duyduğumuz konu, Cizre’de olan hadise. Arkadaşlarımız izahat istediler, bunun için Meclis çalışmalarına ara verdik. Hükûmet geldi, izahat verdi; inanmadık. Orada mesele bitiyor arkadaşlar, inanmadığımız anda bitiyor. Birbirimize inanmıyoruz.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – İnanmayız çünkü ne olduğunu biz çok iyi biliyoruz.

CENGİZ AYDOĞDU (Devamla) – Birbirimize inanmıyoruz. Ayrıca, nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz, nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz?

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Çünkü aynısını ben de yaşadım, ben. Aynısını ben de yaşadım.

CENGİZ AYDOĞDU (Devamla) – Ama bir benzerini de bir başkası yaşıyor.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Aynısını ben de yaşadım.

CENGİZ AYDOĞDU (Devamla) – Yani azıcık şüphe, azıcık tereddüt olmalı; sosyal ilimlerin temeli şüphe ve tereddüttür. İki kere iki dört gibi, nasıl bu kadar emin olabiliriz?

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Siz niye hiç tereddüt etmiyorsunuz?

CENGİZ AYDOĞDU (Devamla) – Propagandayı şöyle tarif ediyorlar: Gerçek ile o gerçeği algılayan arasına konan buzlu cam. Burada propaganda yapıyorsunuz arkadaşlar, retorik yapıyorsunuz. Yani, burada, oradaki hadiseleri, küçük, böyle sinema tekniği gibi zumlayarak anlattığınızda müthiş dramlar, trajediler çıkar ama şöyle bir uzaklaşıp bakalım, orada ne oluyor? Orada kuzey Suriye’den aldığı ilhamla Türkiye’de özerk bölge, özgür bölge vesaire -adına ne dersek diyelim- bir bölünme provası yapılıyor. Buna hiçbir devlet müsaade etmez, buna siz de müsaade etmezsiniz, etmemelisiniz çünkü siz de bu çatı altında bu devletin bir parçasısınız. Halkların Demokratik Partisi Türk devletinin bir parçasıdır, Türk demokrasisinin bir parçasıdır, vazgeçilmez bir parçasıdır. Birlikte olursak yani bunu böyle düşünürsek belki daha rahat düşünürüz. Ama biz, terör örgütünün söylemlerini burada -çok iyi yetişmişsiniz, hepinizi tebrik ediyorum- çok iyi propaganda tekniğiyle abartarak, küçük küçük hadiseleri hadisenin tamamı gibi göstererek…

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – “Küçük küçük hadise” dediğiniz, vekilimiz ölüyordu, vekilimiz. Bu size küçük mü geliyor? Vekilimiz ölüyordu, vekilimiz.

CENGİZ AYDOĞDU (Devamla) - Oradaki canı yananların hepsiyle bizim de canımız yanıyor, bizim de yüreğimiz yanıyor. Yani, sizden bir defa ben, şehit olan askerle, polisle ilgili üzüntü duysam.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Duymadın mı? Meclise gelseydin duyardın, gelmediğin için duymadın.

CENGİZ AYDOĞDU (Devamla) - Yani, karşılıklı çok artistik oluyor, çok artistik oluyor. Yani, o kadar tasannu olduğu, yapmacık olduğu belli oluyor ki onu da zorda kalarak söylüyorsunuz.

Demek istediğim şu sevgili arkadaşlar: Çok az biliyoruz ama çok fazla inanıyoruz. Fanatizm tam da budur; az bilmek, çok inanmak. Müthiş bir inanç içindesiniz ama elinizde hiçbir somut bilgi yok. Tekrar soruyorum: Nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz? Bu millet bin yıl beraber yaşadı ve yaşayacak. Şimdi, orada valilerimiz, kaymakamlarımız halkın günlük hayatını imkânsız hâle getiren çukurlar, bombalar, bubi tuzakları vesaireye karşı onları temizleyebilmek için sokağa çıkma yasağı ilan ediyor ve bunun uzamasını istiyorsunuz. Bunun uzaması için terör örgütü elinden gelen gayreti gösteriyor, sonra da “Bu kadar çok uzun sokağa çıkma yasağı mı olur?” diyor; onun için yapıyorsunuz onu. Devletimizin, Türk devletinin geleneğidir bu, bu topraklarda çok isyan bastırdık biz, bu topraklarda birbirimizi çok üzdük, çok da yaralar sardık ve birbirimizin yarasını saracağız. Şu anda orada görev yapan valinin, kaymakamın, polisin, askerin tek derdi bir sivilin burnu kanamasın, bunun için uğraşıyor. Terör örgütü de orada görev yapan asker, polis sivile zarar versin, ben de bütün dünyaya “Türk devleti halkına savaş açtı.” diye ilan edeyim… Hayır efendim, orada halka savaş açan terör örgütü PKK’dır. Terör örgütü PKK kendi halkına, kendini büyüten, içinden çıktığı insanlara savaş açmıştır ve bu savaş bizim dirliğimize, düzenliğimizedir. Bunu hep birlikte koruyacağız, neye mal olursa olsun koruyacağız. Tekrar ediyorum, bundan küçük Türkiye olmaz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aydoğdu.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın hatip konuşması sırasında grubumuza defalarca sataşmada bulundu. Yani, retorik bilgilerle burada propaganda yaptığımızdan artistik şovlara kadar, hayır duasına ihanet etmeye kadar birçok kez sataşmada bulundu. Grubumuz adına sataşmadan dolayı Sayın Osman Baydemir’e söz vermenizi istiyoruz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baydemir, iki dakika…

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

8.- Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir’in, Aksaray Milletvekili Cengiz Aydoğdu’nun HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, sizleri ve heyeti saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Demin sayın hatibin ifade etmiş olduğu bir husus doğrudur, o doğruluğu teyit etmek adına söz almış bulunuyorum.

Çok isyan bastırdınız, Şeyh Sait’ten bugüne değin çok katliam yaptınız. Bu devlet aynı zamanda katliamların sahibi olan bir devlettir. Gelin, bir kez daha, bir katliam daha yapmadan bu sorunu çözelim diyoruz biz.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Osman, hangi devletten bahsediyorsun? Hangi ülkenin insanısın?

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Katliam değil bu, katliam değil!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen dinleyelim.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Bakın, şu anda Avrupa Parlamentosu bu konuyu konuşuyor, bu Parlamento konuşmadığı için Avrupa Parlamentosu konuşuyor. Bu Parlamento çözmediğinde başka mekanizmalar devreye girecek.

KASIM BOSTAN (Balıkesir) – Hırsızın hiç mi suçu yok ya Allah aşkına?

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Sizler şu anda orada huzuru teskin etmiyorsunuz. Otuz yıllık zaman dilimi içerisinde çatışmayla, öldürmekle, katliamla… Dersim’de yapılanın aynısını şu anda Cizre’de, Sur’da, Silopi’de devreye koyarak çözemezsiniz.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Gerçekleri söyle, gerçekleri!

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Sizin amacınız, daha doğrusu bu Hükûmetin amacı şu anda sorunu çözmek değildir. 7 Haziranın sonucunu, seçimin sonucunu tanımadınız, savaş çıkarttınız, 317 milletvekili aldınız.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Nasıl tanımadık ya?

KASIM BOSTAN (Balıkesir) – Bubi tuzaklarını devlet mi yaptı Allah aşkına?

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Şimdi savaşı durdurmuyorsunuz, tekrar bir saltanatı bu ülkeye getirmenin, rejimi değiştirmenin savaşını yürütüyorsunuz.

KASIM BOSTAN (Balıkesir) – Bubi tuzaklarını AK PARTİ teşkilatları mı yaptı oraya?

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Bunun bedelini bebeler ödüyor.

KASIM BOSTAN (Balıkesir) – Çukurları AK PARTİ teşkilatı mı kazdı?

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Bunun bedelini sivil halk ödüyor. Bunun bedelini asker, polis, gerilla, bu halkın evlatları ödüyor sırf siz saltanatı kurasınız diye. (HDP sıralarından alkışlar)

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Gerilla ödeyecek, gerilla o hesabı verecek.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Baydemir.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

52.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, bugün yaşanan olayları geçmişteki Şeyh Sait isyanıyla, Dersim’le benzeştirmek ve aynı minval üzere olaylar olduğunu söylemek haksızlıktır -affedersiniz- tarih bilmemektedir, toplumsal ve politik şartlara ilişkin analizden yoksun bir muhakemedir. Geçmişte Türkiye, Şeyh Sait isyanı olduğunda bastırdı, doğru; Hoybun örgütü kuruldu, Ağrı isyanını bastırdı, doğru; Dersim’de olaylar yaşandı, ona yönelik de askerî harekât yapıldı, doğru. Bütün bunlar olurken dünyanın da, Türkiye’nin de içinde bulunduğu belli politik şartlar vardı. Hiçbir ülke yaşadığı politik şartlardan bağımsız bir tarzda davranmaz. Bugünkü Türkiye yaşadığı tarihe ilişkin analitik muhakemesini yapan, geçmişte yaşananları tutarlı bir şekilde değerlendiren, hatalar, kusurlar varsa… İnsanlar kusursuz değildir, devletler de kusursuz değildir ama bu kusur, hata meselesini değerlendirirken sürekli devlete ihale yapan bir anlayış da sakattır, yanlıştır. Adaletin kılıcı iki tarafı keskin bir kılıçtır, tek taraflı değildir.

LEZGİN BOTAN (Van) – O hep bizi kesiyor nedense.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Bugün yaşanan olayın… Çok partili parlamenter hayat var, insanların demokratik, özgür bir ortamda, meşru zeminlerde siyaset marifetiyle mücadele etme imkânları var. Tek sesli bir Türkiye yok, “Emrettim yapıldı.” şeklinde hiyerarşik bir dünya da yok. Türkiye 1937’de, 1938’de Dersim’e harekât gerçekleştirirken unutmayalım aynı tarihlerde, 1931, 1932, 1937 ve 1938’de Sovyetler Birliği’nde de benzer olaylar vardı. Dünyanın konsepti böyleydi, bunu unutmayalım. Bugünkü Türkiye o günkü Türkiye değil.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Normal midir yani? Dersim’deki katliam normal midir? Olabilir mi diyorsunuz?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Yaşanan olayları bir katliam, halka yönelik bir iş gibi takdim etmek haksızlıktır, bu ülkenin birliğine, kardeşliğine hizmet etmez, bu karanlık ortamdan nemalanmak isteyen terör örgütüne fırsat ve imkân sağlayıcı unsurlarla dolu olur. Buna dikkat edelim. Teröre karşı tavır benim görevim, buradaki herkesin görevi. O yüzden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bostancı, tamamlayın, açıyoruz.

Buyurun.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, tarihi değerlendirirken, geçmişi değerlendirirken böyle klişe, analizden uzak, sanki bütün o tarih yaşanmamış, şartlardan ötürü değişimler olmuş, bunları hesaba katmayan bir akıl bu ülkenin geleceğine hizmet etmez.

Bu ülkenin geleceğini…

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) – Tarih bunu da yazacak.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – …geçmişte ne olduğu kadar, geleceğinde ne olmak istediği ve bizim nerede durduğumuz önemli. O birliği, beraberliği sağlayacaksak buna uygun bir dil ve tavır ve aynı zamanda, bugünkü dramda asli aktör olan teröre karşı tavır hayatidir.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bostancı.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Bostancı konuşması sırasında bir kez daha açık bir şekilde grubumuza sataşmıştır. Klişe, analitik olmaktan uzak bilgilerle devleti itham ettiğimizi söylemiştir. Bu konuda, tekrar, sataşmadan dolayı söz istiyoruz.

Sayın Baydemir konuşacak.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Hiç mi bir şey söylemeyeceğiz Sayın Baluken?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sataşmadan söyleyin.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Dersim’le ilgili söylediği ortada, bu ülkedeki katliamlarla ilgili.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baydemir.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

9.- Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklaması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, saygıdeğer vekiller; müsaadenizle sizlere değil, halka, Türk halkına, Kürt halkına ve onların vicdanına hitap etmek istiyorum.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Buraya hitap et.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Buraya hitap et, vicdan burada.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Katliam olması için ne olması gerekir? Haziran ayından şu ana kadar masum, sabi, hiçbir suçu olmayan 450 insan hayatını yitirdi.

İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Terör örgütüne söyleyecek bir şeyin yok mu?

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Katliam olması için daha ne olması gerekiyor?

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – PKK’ya da söyle.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Bu kadar insanın hayatını yitirmesi katliam değil de nedir? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, niye dinlemiyorsunuz?

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Teröristlerle aranıza mesafe koyacaksınız, PKK’dan uzak duracaksın, bu kadar basit.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Eğer ki… Birlikte yaşamı inşa etmenin yegâne bir yolu var.

KASIM BOSTAN (Balıkesir) - Ne yolu ya? Yol belli.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) - Yolu molu yok, teröristle arana mesafe koyacaksın.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Silahla, şiddetle, kavgayla, ölmekle ve öldürmekle Kürt sorunu çözülmedi, çözülmeyecek.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Sen PKK’ya söyle bunları, PKK’ya.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – PKK’ya söyle.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Bunu her iki taraf açısından da söylüyorum, devlet açısından da Kürt muhalefeti açısından da. Bu sorun otuz beş yıl boyunca…

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – PKK’ya sırtını dayayarak sorun çözülmez, önce bunu öğreneceksiniz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Her iki tarafa söylüyor.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - …silahla çözülmedi, bundan sonra da silahla çözülmeyecek. Yegâne bir yol var, müzakereye geri dönmek, diyaloğa geri dönmek, istişareye geri dönmek.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Tek yol silahı bırakmak. Silahı bırakın.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Eğer sizin amacınız gerçekten bu ülkede istikrarı, huzuru, barışı sağlamaksa bu savaşı durdurun. Tek başına iktidar olma uğruna başlatmış olduğunuz bu savaşı -aldınız, iktidar oldunuz- yeter artık, durdurun.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Çözüm süreci başladığında tek başına iktidar sorunu mu vardı?

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Tek başına iktidar olmak uğruna kaç bin insan toprağa düştü ve daha kaç bin insanı toprağa düşüreceksiniz?

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Ya Türkiyeli olacaksınız ya PKK’ya sırtınızı dayayacaksınız. O mu Türkiyeli?

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Ama unutmayın, bu tür toplumsal hadiseler bir patlama noktasına gelebilir ve o patlama noktasında ne Türk’ü ne Kürt’ü hiçbir insan…

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Geldi zaten, geldi zaten.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Patladınız patlayacağınız kadar zaten.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Bu ülke içerisinde huzur içerisinde, barış içerisinde yaşama olanağını yitirmeyle karşı karşıyayız. Feveranımız budur, çığlığımız budur…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Gelin, bir kez daha başa dönelim, 2013’ün, 2014’ün ruhuna dönelim. Başka bir çıkış yok. Başka bir çıkış yok. Başka bir çıkış yok. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Baydemir.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın konuşmacı…

HAMZA DAĞ (İzmir) – Git PKK’ya anlat, burada kolay konuşması.

BAŞKAN – Sayın Bostancı, buyurun, buyurun.

YUSUF BAŞER (Yozgat) – Ne kızıyorsunuz ya? Hayret bir şey.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – …“Tek başına iktidar olmak uğruna bu savaşı başlattınız” diyerek sataşmada bulundu.

BAŞKAN – Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

10.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; değerli konuşmacı konuşmasında bizim katılacağımız sözler de söyledi, şiddetle itiraz edeceğimiz sözler de söyledi. “Tek başına iktidar olmak için savaşı başlattınız.” dedi.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bak, Burhan Kuzu orada, ona söyle, o söyledi, “ya kaos ya istikrar” dedi.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Biz darbeyle iktidara gelmedik, biz birilerinin sırtında iktidara gelmedik, bizi iktidara halk getirdi, halk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Eğer kastınız… “AK PARTİ teröre karşı mücadele ettiği için halkın desteğiyle iktidara geldi.” diyorsanız, doğrudur, doğrudur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu halk terörü de görür, onunla lafla değil icraatla mücadele edeni de, halkı kucaklayanı da görür. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) O yüzden “Tek başına iktidara gelmek için savaşı başlattınız.” lafı talihsiz bir laftır, demokrasiyi reddeden bir anlayıştır; buradaki terörist girişimi de örten, perdeleyen bir diskurdur. Doğru olanı şudur: Ortada bir terör örgütü var, Türkiye’de bütün bu kanı, dramı, o olayları yaşatan bizatihi terör örgütünün kendisidir.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Ankara ve Suruç’ta da mı öyleydi?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Bunu bu kadar konuşuyorsunuz, gelip burada o bölgede yaşanan olaylara karşı bu kadar söz söylüyorsunuz, acaba sözlerinizin yüzde kaçı bu işin asli faili olan terör örgütüne yönelik bir kınama ve itiraz taşıyor, kaçı?

Arkadaşlar, bu ülkenin geleceğine sahip çıkacaksak bunu demokratik zeminlerde hep birlikte yapacağız, bu da bize bir sorumluluk yüklüyor, lütfen buna dikkat edelim.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bostancı.

Sayın Toğrul, sisteme girmişsiniz.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

53.- Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrul’un, AKP’nin bu kirli savaşa derhâl son vermesi ve müzakere masasına oturması gerektiğine ilişkin açıklaması

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Biliyorsunuz, bugün kürdistanda yürütülen savaş o kadar, gerçekten kirli bir savaş ki… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

YUSUF BAŞER (Yozgat) – Haydi be!

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bağırmayın, bağırma!

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - …kürdistanda yürütülen savaş o kadar kirli, bir savaş ki bugün Hüseyin Paksoy’un kan kaybından öldüğü açıklandı. İki gün, AİHM kararına rağmen, AİHM’in tedbir kararına rağmen sokakta iki gün yaralı bekletildiği için katledildiği, kan kaybından öldüğü ortaya çıktı. Yine, AİHM kararına rağmen, Serhat Altun, Orhan Tunç yaralı olarak mahallede bekletildiği için bugün Serhat Altun’u da kaybettik. Ramazan Öğüt ve Mesut Seviktek’in cenazeleri yirmi sekiz gün sokakta bekletildi, yirmi sekiz gün sonra alınabildi. Bu kirli savaştan bir an önce çıkmak, hepimizin boyun borcudur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – AKP, bu kirli savaşa derhâl son vermeli ve özür ve müzakere masasına derhâl oturmalıdır.

BAŞKAN – Sayın Tanrıkulu, buyurun.

54.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, ölümlerin olması istenmiyorsa çözümün yeni baştan bu Parlamentoda başlatılması gerektiğine ilişkin açıklaması

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, biraz önce grup başkan vekilimiz konuşurken laf atıldı “Sezgin Tanrıkulu anlatsın.” diye çözüm süreciyle ilgili olarak, ben de müsaade ederseniz çok kısa bir sözle anlatmaya çalışacağım.

Değerli arkadaşlar, dünyanın en zor işi, en çetrefilli işi çatışma çözümüdür, siyasallaşma süreçleridir. Dünyada birçok örnek vardır, dünya örnekleri vardır, ama en zor işi budur; hele hele kendi coğrafyamızda giderek kendi sorunumuz olmaktan çıkmış ve bölgesel niteliğe dönüşmüş bu sorunu, yani bu çatışmayı sonlandırmak çok karmaşıktır ve çok zordur. Arkasında çok büyük travmalar vardır, büyük ölümler vardır, büyük acılar vardır ve maalesef ama maalesef uluslararası hâle gelmiştir.

Şimdi, sizin davet ettiğiniz ve bizim de sizden milletvekilleriyle beraber ziyaret ettiğimiz İrlanda’da, İngiltere’de, Güney Afrika’da birçok örneğe gittik, yurt dışına yakında arkadaşlarınız da gitti, bizler de gittik, görüştük ve Jonathan Powell’ı çözüm süreciyle ilgili olarak sizler buraya çağırdınız; çözüm sürecini yürüten bakanlara, başbakan yardımcılarına bilgi verdi ve çıktıktan sonra da bakanlarınız şu açıklamayı yaptı Jonathan Powell’in sözlerine atfen: “Çözüm süreçleri bisikletin pedalına basmaya benzer, ya pedala basmayacaksınız ya da ayağınızı pedaldan çekmeyeceksiniz.”

Şimdi, biz, başlangıçtan beri şunu ifade ettik: “Bu düğme yanlış iliklendi.” Ama biz, ölümler olmasın diye de karşı çıkmadık, hatta bu Parlamentoda adı “terör” olan “terörün sonlandırılması” olan yasaya, algı yönetimiyle “çözüm yasası” dediğiniz yasaya, Parlamentoda grup başkan vekilimiz çıktı ve destek vereceğini ifade etti ve destek de verdik o sürece…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tanrıkulu, tamamlayın, veriyorum.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Tamamlıyorum.

Efendim, şimdi, sizler çözüm sürecini başlattınız, pedalı döndürmeye başlattınız fakat ayağınızı öyle bir çektiniz ki bisikleti havaya fırlattınız, darmadağın ettiniz. Mesele burada, ya başlatmayacaktınız ya da kalkmayacaktınız. Evet, aynen bu, ya başlatmayacaktınız ya da kalkmayacaktınız.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Mesele silaha sarılmaları, silaha! Mesele o, silaha sarılıyorlar.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Değerli arkadaşlar, bu sorunun ağırlığına uygun bir tartışma burada yapılmıyor, bu sorunun ağırlığına. Çözümü yeniden… Bakın, kaldığı yerden başlamaz hiçbir biçimde. Eğer yurttaşlarımızın ölümünü istemiyorsak ve ölümler arasında bir hiyerarşi yapmak istemiyorsak çözümü yeniden, yeni baştan bu Parlamentoda başlatmak zorundayız. Başka çaresi yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Silahı bırakacaklar, silahı.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – O yüzden, her ölüme, bakın her ölüme karşı çıkmak zorundayız, kim olursa olsun. Bu cumhuriyetin yurttaşlarıdır, karşı çıkmak zorundayız ve burada başlatmak zorundayız.

İsteyen arkadaşlara da istedikleri yerde gelip bu sürecin tarihini ve geldiği noktayı anlatabilirim, bundan gocunmam. Hangi arkadaşın bilgiye ihtiyacı varsa o bilgiyi vermeye de hazırım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tanrıkulu, teşekkür ederiz.

X.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, AKP hükûmetinin politikalarıyla birlikte çeşitli valilikler tarafından hukuka aykırı bir biçimde ilan edilen sokağa çıkma yasakları boyunca yapılan operasyonlarda öldürülen sivillerin tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/48) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 20 Ocak 2016 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum…

III.- YOKLAMA

(HDP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, grup önerisi oylamasından önce bir yoklama talebi vardır, şimdi bu talebi yerine getireceğim. Ancak, yoklama talebini işleme koyabilmem için, ayakta olup yoklama talep eden milletvekillerinin sayısının 20 olup olmadığını tespit edeceğim:

Sayın Baluken, Sayın Demirel, Sayın Kerestecioğlu, Sayın Çelik, Sayın Adıyaman, Sayın Yıldırım, Sayın Doğan, Sayın Gaydalı, Sayın Kaya, Sayın Uca, Sayın Yıldırım, Sayın Özgökçe, Sayın Başaran, Sayın Taşdemir, Sayın Yıldırım, Sayın Baydemir, Sayın Toğrul, Sayın Botan, Sayın Fırat, Sayın Ayhan.

Sayın milletvekilleri, yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Adlarını okuttuğum sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

X.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, AKP hükûmetinin politikalarıyla birlikte çeşitli valilikler tarafından hukuka aykırı bir biçimde ilan edilen sokağa çıkma yasakları boyunca yapılan operasyonlarda öldürülen sivillerin tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/48) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 20 Ocak 2016 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Birleşime kırk beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.34

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.21

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ), Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve Çanakkale Milletvekili Ayhan Gider, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 23 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve Çanakkale Milletvekili Ayhan Gider, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 23 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/517, 2/434) (S. Sayısı: 68) (x)

BAŞKAN - Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Sayın milletvekilleri, dünkü birleşimde tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.

Şimdi, birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 18’inci maddeleri kapsamaktadır.

Şimdi, bölüm üzerine gruplar adına ilk konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Bülent Kuşoğlu.

Buyurun Sayın Kuşoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sıra sayısı 68 olan, Gelir Vergisi Kanunu ile bazı kanunlarda ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapan tasarının birinci bölümüyle ilgili olarak grubum adına söz almış bulunuyorum.

Bu bölümde 18 madde var değerli arkadaşlar ve bu 18 maddenin 2’si Gelir Vergisi Kanunu’yla ilgili, 1 tanesi Katma Değer Vergisi Kanunu’yla ilgili, 1 tanesi harçlarla ilgili, 7’si 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’yla ilgili; Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Kanunu’yla ilgili olarak 1 madde, uzman erbaşlarla ilgili olarak 4 madde, uzman jandarmalarla ilgili olarak da 1 madde var. 18 madde böyle dağılmış yani çok çeşitli konularda. Bu konularla ilgili olarak da bizim Plan ve Bütçe Komisyonunda gerekli çalışmayı yapma imkânımız maalesef olmadı. Biliyorsunuz, bu ara torba kanunlar peş peşe geldi, yeteri kadar bunlar ilgili komisyonlarda da görüşülemedi. Bunları çok iyi biliyorsunuz, tekrar anlatmayacağım ama bir sorumluluk duygumuz var, bunu hepimizin çok iyi bilmesi gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, bununla ilgili olarak birçok şey anlatmadan bir hikâye anlatayım. Bir inşaat mühendisinin anlattığı bir hikâye, ona dayanacağım. Diyor ki: “Mimar Sinan’ın yaptığı Şehzadebaşı Camisi’yle ilgili olarak 1990’lı yıllarda bir restorasyon çalışması yapıyorduk. Şehzadebaşı’nın etrafındaki duvarlarla ilgili olarak da restorasyon yapmamız gerekti, taşlar çürümüştü. Kemerler var kapıların üstünde, oradaki taşları da değiştirmemiz gerekiyordu ama taş işçiliğini bilmiyoruz. Ustalarla bir toplantı yaptık, ne yapacağımızla ilgili bir şey yapalım dedik.” Alttan bir kemer yapalım, onun üzerine yığalım, çıkaralım taşları, ondan sonra numaralayalım, notlar alalım, ona göre tekrar inşa ederiz diye düşünmüşler aynı ebatta taşlarla. Dedikleri gibi başlamışlar iskele kurup. İlk çıkardıkları taş kilit taşı. Çıkarmışlar -çok enteresan- bir boşluk var, bir şişe bulmuşlar. Şişenin içerisinde Osmanlıca bir yazı. Daha sonra onun Mimar Sinan tarafından oraya bırakıldığını anlamışlar. Çok enteresan tabii. Diyor ki mektupta: “Bu kemeri oluşturan taşların ömrü yaklaşık dört yüz senedir. Bu müddet zarfında taşlar çürümüş olacağından bu kemeri yenilemek isteyeceksiniz. Büyük bir ihtimalle yapı teknikleri de değiştiğinden bu kemeri nasıl yeniden inşa edeceğinizi bilemeyeceksiniz. İşte, bu mektubu ben size bu kemeri yeniden nasıl inşa edeceğinizi anlatmak için yazıyorum.” Ve o taşların nereden geldiğini Anadolu’dan, nasıl inşaatta kullanıldığını, kullanılması gerektiğini tek tek anlatıyor.

Şimdi, bu, tabii çok muhteşem bir olay, çok önemli bir olay. Bir kere bir taşın ömrünün o zamanki tekniklerle dört yüz sene süreceğini nereden biliyorsun? Oradaki o taş tekniği ne kadar önemli, onları nasıl biliyorsun? Bu inşaat tekniği dışında bir olay var, tabii daha da muhteşem olan: Mimar Sinan’ın sorumluluk duygusu. Dört yüz sene ileriye, bakın dört yüz sene sonrasına kadar giden sorumluluk duygusu. “Yaptığım iş, benim yaptığım iş dört yüz sene sonra da benim sorumluluğumdadır.” diyor. Biz de aynı sorumlulukla iş yapmak zorundayız arkadaşlar, aynı sorumlulukla. (CHP sıralarından alkışlar) Bu bir sorumluluk anlayışı, bu bir iş anlayışı, bu bir iman anlayışı. Hepimiz için bu geçerlidir. Bunu örnek almak zorundayız. Böyle bir şey ve bizim yaptığımız kanunlara bakın, bizim yaptığımız işteki anlayışa bakın.

Şimdi, biraz önce anlatmaya çalıştım. Sıkıntılar var yaptığımız kanunlarla ilgili olarak. Mesela, daha 1’inci maddesiyle ilgili olarak -desteklememiz gerekiyor ve destekliyoruz ama- genç girişimcilere belli şartlar altında diyor ki: “Genç bir girişimci bir iş kurarsa bunu üç yıl destekleyeceğim.” Ne kadar destek vereceksin? Yılda 1.800 lira. 1.800 liranın lafı mı olur? Yılda 1.800 lira. Değerli arkadaşlar, ilk yılda, iş kurulan yılda –birçok iş adamı var aramızda- maliyetler nedeniyle, iş maliyetleri nedeniyle ilk yıl zaten zararı olur iş yerlerinin, kârı olmaz. Sonuç olarak, üç yıl için yılda 1.800 liralık bir vergiden vazgeçiyoruz yani bunu yapmasak da olur, bunun bir anlamı yok. Bir yaptığımız iş varsa bunu doğru dürüst yapmalıyız.

2’nci maddesi diyor ki: Basit usulde çalışanlarla ilgili olarak, vergilendirilenlerle ilgili olarak yılda 8 bin liralık muafiyet getiriyorum. Bunun vergisi de 1.200 lira tutuyor, basit usulde vergilendirilenler için. Basit usuldekilerden de vergi almayalım, ne var yani? Hiçbir anlamı yok. Zaten, sadece basit usule getirilme gerekçesi: “Tabandan başlayarak bu belge sistemini yerleştirelim.” Ama aşağı yukarı 743 bin… Bakın -baktım özellikle- 2015 Ocağında 738 bin basit usulde mükellef var, aralıkta bu 743 bine çıkmış, 743 bin. 1.200 lira bir muafiyet getiriyoruz bunlara; hiçbir anlamı yok, hiçbir değer taşımıyor.

Muhtar ödenekleri var yine bu bölümde. Önemli, muhtarlarımız çok çok önemli, onlara destek olmamız lazım. Muhtarlarla ilgili olarak 1.300 liraya çıkarıyoruz ödeneği ve hiçbir ayrım yapmıyoruz. Şimdi, çok büyük yerlerde çalışan muhtarlar var, çok fazla seçmeni var, bir de köy muhtarı var. Hepsine aynı statüyü veriyoruz, aynı ödeneği veriyoruz, 1.300 lira. Bir kere biz 1.500 liraya çıkarılmasını parti olarak teklif ettik. Bunu Plan ve Bütçe Komisyonunda da özellikle bir önergeye bağladık, kabul edilmedi ama bir ayrım yapılması lazım yani bu kadar basit olmamalı bu iş. Bir kentteki, büyükşehirdeki muhtarla köydeki muhtar arasında hiçbir ayrım yok, bu da doğru değil ama destekliyoruz tabii ki.

13’üncü maddede, Katma Değer Vergisi Kanunu ile gübre ve küspeyle ilgili bir indirim getiriliyor değerli arkadaşlar. Yüzde 18 olan katma değer vergisi, sıfırlanıyor bu şekilde ama ondan önce zaten yüzde 1’e indirilmiş Bakanlar Kurulu kararıyla, hatta on beş gün önce yapılmış bu işlem, şimdi de sıfırlanıyor. Gerekçe olarak da deniliyor ki: “Gübre ve küspe ithalatını azaltmak, üretimini artırmak istiyoruz.” Gerekçe bu. Güzel bir gerekçe, biz de hemen peşinen desteklediğimiz maddelerden birisi olarak bunu söyledik. Ama, bir baktık içine… Sadece yüzde 18 olan katma değer vergisini ya da Bakanlar Kurulu kararıyla yüzde 1’e düşürülen katma değer vergisini hem ithalatta hem üretimde sıfırlarsanız nasıl ithalatı azaltır, üretimi teşvik edersiniz, her iki tarafı da azaltıyorsunuz? Bu, nasıl ithalatı azaltmak, üretimi artırmaktır? Böyle bir şey olabilir mi? Bir anlamı var mı bunun? Bu, sadece katma değer vergisinden vazgeçmek. Hiçbir anlamı yok. Hiçbir şekilde ithalatı azaltmaz, üretimi teşvik etmez. Daha makul işler yapmak lazım. Şu anda biliyoruz ki birçok firma yurt dışına yatırım yapıyor. Gübre meselesi çok önemli, tarımımız çok önemli, bunun teşvik edilmesi lazım. Firmalar yurt dışına kaçıyor, bizim yaptığımıza bakın. Vergi almıyoruz ama iki taraf için de almıyoruz. Böyle anlamsız bir iş olabilir mi?

Yine, bu bölümde var, seçimler sırasında herkes çok tartıştı. Emniyet hizmetleri sınıfıyla ilgili olarak göstergeyi 3000’e çıkarıyoruz. Bizim teklifimiz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak 3600’dü. 3600’e çıkması hâlinde çok anlamlı bir artış söz konusu oluyor ve emekliliğine yansıyor polislerin ama 3000 yaptığınız zaman alacağı zam 58 lira ve emekliliğine de yansımıyor. Böyle anlamsız bir artış yapmış oluyoruz. Yani, dolayısıyla bunların desteklenmesi de çok anlamlı değil.

Yine, bu bölüm de çok önemli, devlet memurları için yarım zamanlı çalışma var. Değerli arkadaşlar, bu da ilgili komisyonlarda görüşülmedi. Bu, çok tartışılması gereken, çok önemli bir konu. Bir çocuk doğduğu zaman, kadın veya erkek, çocuğun okula gitmesine kadar yarım zamanlı çalışabiliyor, böyle bir sistem getiriyoruz. 657 için bu, devrim niteliğinde, çok önemli bir değişiklik ama bu tartışılmadan, uygulamada olabilecek sorunlar, sıkıntılar göz önüne alınmadan buraya getirildi. Plan ve Bütçe Komisyonunda bu konunun uzmanları bu konuyu tartışmadan buraya getirmiş olduk ama burada da tartışmayacağız, biliyorsunuz sadece önergeler konuşuluyor, bu da boşu boşuna yapılmış bir iş olacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Yine, çok önemli gördüğüm, uzman erbaşlarla ilgili olarak bir madde var, onların kazanılmış haklarını da dikkate almıyor. Maddeler üzerinde bu konularla ilgili olarak daha ayrıntılı bilgiler verecek arkadaşlarım.

Herkese saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kuşoğlu.

Gruplar adına ikinci söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Ahmet Yıldırım’ın.

Süreniz on dakika. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yaklaşık bir aydır Plan ve Bütçe Komisyonundan Genel Kurula yasalaştırılmak üzere havale edilen torba yasaların tamamında, özellikle söz konusu torba yasa maddeleri gündeminin dışına çıkmamaya büyük özen gösterdim ve ilgili maddelerle ilgili partimizin bakış açısını yansıtmak için çaba sarf ettim ancak bugün, özellikle Meclisin de gerilmesine neden olan bir hususla ilgili bilgi aktarımında bulunarak gündemle ilgili konuşmaya devam edeceğim.

Cizre’de 1’i milletvekilimiz, 1’i ilçe eş belediye başkanımız olmak üzere 10’a yakın seçilmişle birlikte, 1 yaralının hastaneye naklî için intikal ettikleri adreste güvenlik güçlerince kurşun yağmurlarına tutulan heyetimize dönük bir saldırının, iktidar partisi sözcüleri ve hatipleri ısrarla gerçek olmadığını, böyle bir şeyin olmadığını ifade ediyor. Bunun gerçek olmadığını özellikle söyleyen arkadaşlara bir bilgi aktarmak istiyorum, on beş dakika önce aldığımız bilgi: Cizre Belediyesi Meclis Üyesi Abdulhamit Koçal vefat etti ve yalan olduğunu söyleyen arkadaşlara gözünüz aydın diyorum. Başbakan Yardımcısı, çıkıp Hükûmet adına bu konuyla ilgili bilgi verilmesi hususundaki taleplere dair yaptığı konuşmada -not aldım, kayıtlarda görülebilir- iki kelimeyi ısrarla ve itinayla konuştu: “Biz bu işten netice alıncaya kadar bu temizlik devam edecek ve buraları kurtaracağız.” Şimdi, sormak istiyoruz: Neyin ve kimin temizliği?

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Teröristlerin.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Nerenin kurtarılması? İyi, o zaman ben de size söyleyeyim: Siz, neyin temizliği ve nerenin kurtarılması hususuna dair bu cevapları vermeye devam edin. Bir yer, bir siyasi iktidar tarafından hâlâ temizlenecek ve kurtarılacak olarak görülüyorsa -üzülerek ifade edeyim- demek ki orası, hâlâ bu siyasi iktidarın olmamıştır. Bir kişiye, bir ülkeye, bir devlete ait olan yer temizlenmez ve kurtarılmaz…

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – O, sizin görüşünüz.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – …orası ortak vatandır ve bütün 81 il gibi, diğer ilçeler gibi, 78 milyon insanımızın bir bölümünün yaşadığı yerdir. Hiçbir yer temizlik ve kurtarılma saikiyle ele alınamaz. Bu saikle ele alınıyorsa demek ki orası, hâlâ yurt olarak görülmemiştir, orası siyasi iktidar tarafından ortak vatan olarak görülmemektedir. Bir kişi kendi yurdunu, kendi vatanını temizlemez veya kurtarmaz. Bunu özellikle vurgulayayım ben.

Bir diğer husus, Cizre’de, eğer dediğiniz gibi, güvenlik güçlerinin hiçbir sivili öldürmediği gerçekse, eğer dediğiniz gibi, onlar örgüt mensupları tarafından öldürülmüşse, o zaman Cizre’de sokağa çıkma yasağı ilan edilmeden birkaç gün önce neden bütün öğretmenlerin cep telefonlarına SMS’ler atılarak hizmet içi eğitim kursu için ilçeden ayrılmaları istendi?

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Sizin şerrinizden korumak için.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Orada öldürülmemesi gereken, bir tek eğitim emekçileri miydi, öğretmenler miydi? O zaman, orada onların dışında herkes silahların hedefi olabilir miydi iktidar için? Bu amaçla mı sadece öğretmenlere SMS atıldı? Ve yine ifade etmek isterim ki bakın, o öğretmenler hizmet içi eğitim kursuna alındıysa kaç aylığına alındılar? Bunlar nerede hizmet içi eğitim kurslarında bulunuyorlar şu anda? Cizre’de iki aydan beri sokağa çıkma yasağı var, iki aydır hizmet içi eğitim kurslarına alınması için oradan ayrılmaları söylenen öğretmenler iki aydır nerede hizmet içi eğitim kursu görüyor ve daha ne kadar bu hizmet içi eğitim kursları devam edecek?

Belirtelim arkadaşlar, değerli milletvekilleri, dünyada işin içine kanın karıştığı, ölümlerin olduğu hiçbir sorun yoktur ki en nihayetinde diyalogla, müzakereyle çözülmesin ve ister kişisel sorunlar olsun ister ailesel sorunlar olsun isterseniz bir ülkenin büyük bölümünü ilgilendiren sorunlar olsun, genç kanlarıyla sorun kangren hâline getirilmişse dünyadaki bütün deneyimler göstermektedir ki bunların hepsi masada çözülür.

Bakın, tarafların rızası olmadan bu gibi toplumsal meselelerin çözüldüğünü gösterebileceğiniz bir dünya örneği, deneyimi yoktur. Bunu az önce grup başkan vekilimiz, ülke isimlerini de sayarak ifade etti ama kalkıp -deyim yerindeyse- atın önüne arabayı bağlayarak çarpık bir şekilde sorunu çözmeyi ele almak, sorunu büyütmeye hizmet eder, yoksa çözmeye hizmet etmez. Buradan hareketle, kavga eden iki ilkokul çocuğunun barışmasını isteyen bir öğretmen, böyle bir olayda bile iki çocuğun rızasını almadan bu işi kapatmaya çalışırsa, öğretmen, sırtını döndüğü anda çocuklar kavga etmeye başlar. Bu işin tarafları vardır. Bu, bir yıl da sürse, beş yıl da sürse -ki temennimiz, şu an itibarıyla öncelikle silahların susması, akan kanın durması, gençlerin ölümünün nihayetlenmesidir- ne kadar sürerse sürsün gelip dayanacağı yer diyalogdur, müzakeredir ve çözüm adresi de şu Meclis çatısıdır. Bugün şahin savaş politikalarının peşine takılarak diyalog önerilerimizi bağırarak çağırarak, sadece, tırnak içinde, “terör” kavramının arkasına sığınarak burada reddeden arkadaşlar -göreceksiniz arkadaşlar, hepimiz şahit olacağız- gelip en kısa süre içerisinde çözüm sürecinin behemehâl başlaması gerektiğini, derinleştirilmesi gerektiğini ve bu yolla bu Kürt meselesinin nihayetlendirilmesini savunacaklar bu kürsüde.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Ne biliyorsun?

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Nereden biliyorum? Yakın geçmiş tarihten biliyorum. Şu kürsüden şu iktidar partisinin milletvekillerinden çıkıp çözüm süreci uğruna beylik lafların yapıldığı seslerin yankısı daha geçmedi ve er geç geleceği nokta burasıdır.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – KCK hangi açıklamayı yaptı, soruyorum.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Arzu ederseniz son bir buçuk dakikamı gelip burada kullanabilirsiniz. Böyle bir İç Tüzük usulü yok ama emin olun verebilirim size.

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, siz Genel Kurula hitap ediniz lütfen.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – 11 Temmuzda KCK hangi açıklamayı yaptı söyle bakalım.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Bitirmenizi bekliyorum.

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, hatibin sözünü kesmeyin lütfen.

Buyurun Sayın Yıldırım, siz devam edin.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Düşünce özgürlüğü kapsamında mütalaa ediyorum, onun için konuşmasını normal karşılıyorum ben.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Arkadaşlarınız da bu kadar nazik olabilseydi Sur’da…

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, siz hitap edin lütfen.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, bizim bir an önce diyalog ve müzakere masasına dönülmesindeki muradımız, bu ülkede Kürt’ü, Türk’ü, bütün etnik, dinî, mezhepsel ve inançsal aidiyetleri ne olursa olsun bir tek canın daha toprağa düşürülmesine bu ülke yurttaşlarının tahammülü kalmamıştır. Biz, polislik ve askerlik mesleğini ölme ve öldürme mesleği olmaktan menediyoruz. Polislik ve askerlik mesleği -burada oturuyorlar- tahkim edilmiş bir demokrasinin, özgürlüklerin ve tesis edilmiş bir barışın korunması mesleğidir. Ya değilse, ülke içinde süregiden bir iç meselede kullanılabilinecek bir pozisyona askerlik ve polislik mesleğini düşürmek, hem o mesleğe haksızlıktır hem de seçilebilinecek en ucuz yöntemdir. Barıştan korkanlar, en kolay yöntem olarak polisler ve askerlerin ölümleri üzerinden savaşa ve onun arkasına sığınabilirler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Sayın Başkan, çok kısa, toparlamak üzere…

BAŞKAN – Bir dakika Sayın Yıldırım.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Sonuç olarak şunu söyleyeyim: Bakın -üzülerek ifade edeyim- siyasi iktidar, askerlerin ve polislerin sağ kalması üzerinden bir politik hat izlemiyor. Üç hafta önce, 20 Temmuzdan itibaren PKK tarafından alıkonulmuş asker, polis ve kamu görevlilerinin ailelerinin oluşturduğu platform burada muhalefet partilerini ziyaret ettiler. Talepleri, Mecliste bununla ilgili bir komisyonun kurulması ve bununla ilgili çaba sarf etmemizdi. Biz bunun sözünü verdik, araştırma önergesi getirdik. Onlarla görüşmeyi reddeden iktidar partisi, burada önergemizi reddetti.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Herkesle görüşüyoruz, herkesle.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Demek ki onların sağ salim ailelerine dönmesi üzerinden değil, tabutları ve cenazeleri üzerinden siyaset yapacak kadar ucuz bir yöntemi izliyorlar.

Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yıldırım.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Erhan Usta.

Sayın Usta’nın aynı zamanda şahsı adına da söz talebi bulunmaktadır. Bu iki söz talebi birleştirilerek kullandırılacaktır.

Konuşma süresi on beş dakikadır.

Buyurun Sayın Usta. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlarım.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu veya Adalet ve Kalkınma Partisi, Hükûmet, maalesef, kalitesiz yasa yapma konusunda ısrar ediyor. Bunu niçin söylüyorum? Yine bir torba yasa görüşüyoruz. Torba yasanın bütün mahzurlarını anlattık. Vakti bununla kullanmak istemiyorum. Şimdi, ayrıca, üstelik bir de temel kanun hâline getiriliyor.

Ben, şimdi, birinci bölüm üzerinde konuşacağım fakat birinci bölümün hiçbir mantığı yok. Yani birbirinden kopuk konular, gelir vergisi var, KDV Kanunu var, işte 657’de doğum, evlat edinme izinleri, yarı zamanlı çalışma, bazı meslek gruplarında iyileştirme, Sosyal Güvenlik Kanunu, Uzman Erbaş Kanunu gibi böyle değişik kanunlar var. Dolayısıyla, bölüm üzerinde konuşmanın da bir mantığı yok. Fakat, tabii, yine, burada içerilen konularla ilgili biz önemli gördüğümüz hususları dile getirmeye çalışacağız.

Kanun yapma usulü açısından, biz, burada yapılanlara karşıyız, bunu açıklıkla ifade etmek istiyorum. İçerik açısından, bu 1’den 18’e kadar olan maddelerde, elbette bizim de katıldığımız maddeler var ama bunların da önemli bir kısmını yetersiz buluyoruz, daha da geliştirilmesi gerektiğine inanıyoruz.

Şimdi birinci husus: Özellikle bu yarı zamanlı çalışma, doğum sonrası izinlerle aslında yapılmak istenilen şey, iş gücümüzün daha fazla istihdam edilmesi. Bu, bizim de katıldığımız bir husus. Şimdi, şöyle bir rakamlara bakacak olursak, Türkiye’de 58,1 milyon 15 yaşın üzerinde yani çalışma yaşında insan var. Sistemde çalışan sayısı 26,9 milyon olarak gözüküyor fakat bunun 3,1 milyonu ücretsiz aile işçisi. Bunların geliri olmayan çalışan olduğunu düşünürsek, bunları düşersek, sistemde çalışan 23,8 milyon kişi var. 34,3 milyon kişi de sistemin dışında. Yani yuvarlarsak, bir tarafta 24 çalışan, 34 çalışmayan var. Bu, sürdürülebilir bir şey değil. Eğer biz gelişmiş, kalkınmış bir ekonomi olmak istiyorsak daha fazla istihdam etmemiz lazım.

İşsiz sayısına baktığımızda, en son ekim verileriyle konuştuğumuzda, 3 milyon 147 bin işsiz var ancak “İş bulsam çalışırım.” diyen 2,4 milyon kişi var. Bunları da kattığımızda 5,5 milyon işsiz var.

Şimdi, ücretsiz aile işçileri veya ev hanımları… Mesela, 11,4 milyon ev işiyle uğraşan var. Bunların, biz biliyoruz ki önemli bir kısmı aslında çalışmak da ister, bir geliri olacak yani bir istihdam imkânı bulsa çalışmak isteyecek insanlar. Bunlar da sisteme katılırsa sistemde aslında çalışmaya meyilli olan fakat çalışamayan çok ciddi bir kesim var.

Tabii, burada, şimdi iki önemli husus var, iki boyutu var işin: Bir tanesi, çalışmak için iş alanının olması lazım. İkincisi de, çalışanın bir mesleğinin, bir becerisinin olması lazım. Maalesef, ülkemizde bu iki konuda da sıkıntı var. Yani yeteri kadar iş alanı yaratamıyoruz, ekonomiyi yeteri kadar büyütemiyoruz. Diğer taraftan da, bir mesleksizlik problemi var. Yani bir yandan da firmalar… Sanayide eleman aranıyor fakat yeterli nitelikte eleman bulunamıyor. Bu da, tabii, Hükûmetin yapması gereken şey. İşte, iş gücümüzün, mesleki olarak onların güçlendirilmesi lazım. On üç yıllık bir iktidar döneminde şimdi biz bunu konuşuyoruz arkadaşlar. Dolayısıyla bu eleştiriyi yapma hakkımızın olduğunu düşünüyorum. Hani, bir iki yıllık iktidarda ne yapacaksın iş gücünün niteliğiyle ilgili ama on üç yıllık iktidar, iş gücü niteliğini ciddi olarak artırabilmeliydi. Maalesef, rakamlara bakarsak iş gücü niteliğinde bir artış olmadığını görüyoruz.

Türkiye'nin, en son itibarıyla, yüzde 46’lık bir istihdam oranıyla gelişmiş ülkeler seviyesine veya üst gelir grubu ülkeler seviyesine çıkma imkânın olmadığını görmemiz lazım. Hele hele, tabii, şimdi –uzatmak istemiyorum- tarım dışında işsizliğimiz çok daha yüksek, gençlerde işsizlik yüzde 19’larda. Az önceki düzeltmeleri yaparsak, “İş bulsam çalışırım.” diyenleri de katmış olsak, yüzde 19, çok daha yüksek oranlara çıkıyor, dolayısıyla burayı artırmamız lazım.

Şimdi, burada, tabii, önemli husus kadınlar. Erkeklerde aslında iş gücüne katılma oranı yüzde 71’lerde. Yani sistemin dışında olanları saymazsak sistemin içinde olanlarda katılım oranı fena değil ama kadınlarda yüzde 31’lik, yüzde 32’lik bir iş gücüne katılım oranı var. Bizim de Milliyetçi Hareket Partisi olarak seçim beyannamelerimizde kadınlarda iş gücüne katılım oranının artırılmasına yönelik ciddi tedbirlerimiz vardı. Yani onların iş kurmasına yönelik olarak… Mesela, işte, yüzde 50’si hibe girişimci desteği vermeyi biz taahhüt ediyorduk. İstihdam edilebilirliklerini geliştirmemiz lazım kadınlarımızın. Ev hanımlarına yönelik mesleki becerilerinin kazandırılması lazım. Bunlar da önümüzdeki dönemde bizim de beklediğimiz, bizim de bu konuda üzerinde çalışacağımız hususlar, kanun teklifleriyle veya önergelerle.

Şimdi, bir yandan kadın istihdamını artırmamız lazım, diğer taraftan da tabii, nüfus artışımızı da belli seviyede tutmamız gerekiyor. Aslında bu ikisi arasında bir optimizasyon, bir denge yapılması lazım çünkü dengeli bir şekilde yapmadığımız zaman alacağımız tedbirler kadınlarımızı istihdam piyasasının dışına itebilir, bundan da kaçınmamız lazım. Dolayısıyla, burada ilke olarak yapmamız gereken şey, bir defa, devlet tarafında problem olmaz yani her türlü esnekliği sağlayabiliriz, imkânları verebiliriz, iş güvenceleri var ancak esnekliği çok artırdığımız zaman özel sektör, kadını çalıştırmaktan kaçınabilir. Bu sefer, tabii, burada denetimleri etkin yapmamız lazım. Yani kadınlarımıza verilen bu hakların özel sektör, firmalar tarafından istismar edilmesinin önlenmesi lazım.

Diğer taraftan da bu bir devlet politikası madem, devlet olarak yükü de özel sektörün üzerine bırakmamak lazım, devletin bu yükü üstlenmesi lazım. Yani yarı zamanlı çalışmada, burada da o var ama bunu çok daha fazla geliştirerek bu işlerin hepsinde… Mesela, işte, şu kadar sayıda eleman çalıştıranlara kreş açma zorunluluğu getiriliyor. Hayır, bence bizim hiçbir firmaya kreş açma zorunluluğu getirmememiz lazım. Bu, devletin bir görevidir, devletin politikaları gereği yapılan bir şeydir. Zaten rekabetin zorlaştığı, firmalarımızın zor durumda olduğu bir ortamda ve kayıt dışılığın çok yüksek olduğu bir ortamda bu tür eşik değerler koyduğumuzda firmalar ya istihdamını artırmıyor ya da kayıt dışı çalıştırıyor. Bu yükleri devletin üstlenmesi lazım. Devletin de paralarını yani kaynaklarını buralara daha fazla aktararak istihdamı artırmaya yönelik işler yapması lazım.

Şimdi, zaman zaman ben bu demografik fırsat penceresini, nüfus fırsat penceresini kullanıyorum; bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Yani Türkiye için bu, 2000-2030 hesaplarda, yani bir fırsat. Şimdi, bunun on beş yılı geçti. Şunu deriz, bunu deriz; bir şekilde geçti, on beş yılın çok iyi değerlendirilmediği düşüncesindeyim, kalan bir on beş yılımız var. Yani Türkiye'nin üst gelir grubu ülkeler seviyesine çıkabilmesi için önünde bir on beş yıl var ve bu on beş yılın çok iyi değerlendirilmesi gerekiyor. Burada hakikaten çok ciddi yasalar yapmamız lazım. Az önce Sayın Kuşoğlu’nun da ifade ettiği gibi, yani ileriyi görerek işler yapmamız lazım fakat -yani biz bunun mücadelesini Plan Bütçe Komisyonunda da çok veriyoruz- maalesef ve maalesef, üzülerek söylüyorum ki hep işi kötü yapmanın yollarını arıyormuş gibi bir hâli var iktidar grubunun.

Şimdi, tabii, burada tarımla ilgili hususlar var. Tarım sektöründe maalesef Türkiye’de verimlilik çok düşük. Tarımda verimliliği artırmamız lazım. Bu, birinci husus. Kısmi iş gücü verimliliği de düşük, genel olarak verimlilik de düşük.

İkinci husus da, ekilen arazi miktarında düşüş var. Yani son on iki yılda 2,7 milyon hektar alan daha az ekiliyor, on iki yıl öncesine göre yüzde 10 düşüş var, yani 26,6 milyon hektardan 23,9 milyon hektara düşmüş. “Niye ekmiyorsunuz?” diye genelde sorulduğunda ilk karşılaşılan şey, hatta vatandaş şöyle söylüyor: “Ya, mazotunu kurtarmıyor.” diyor. Yani, şimdi siz o kadar, dünyanın en pahalı mazotunu satıyorsunuz, yani girdiler yüksek fiyattan satılıyor, o yüzden burada gübreyle ve yemle ilgili KDV… Zaten bunlar Bakanlar Kurulu kararıyla düşürülmüştü ama kanunen de yapılıyor, sıfırlanıyor, bunu destekliyoruz. Fakat bu, bunlarla sınırlı olmamalı, Milliyetçi Hareket Partisinin seçim beyannamesinde olduğu gibi bunu tohum ve ilacı da kapsayacak şekle getirmemiz lazım ve daha da önemlisi, mazot üzerinden aldığımız ÖTV ve KDV’yi de düşürmemiz gerekiyor. Bunun maliyetinin yüksek olduğunu biliyoruz ama işte bütçe yapmak böyle bir şey. Yani, şimdi, hâlâ istihdamın yüzde 22’lik, 23’lük kısmı bizim tarım sektöründe. Burada verimliliği artırmamız lazım, burada ekilebilir… Yani bütün dünya ekilebilir alanlarını artırmaya çalışırken biz mevcut ekim alanlarımızın düşmesiyle karşı karşıyayız. Bu, önemli bir husustur. Yani millî gelirin yüzde 8’i, 10’udur ama burada çok daha fazla işleri Türkiye yapabilir, yapmalıdır.

Diğer taraftan, tabii, tarımla ilgili olarak, söz sırası gelmişken, bizim mesela tarımsal sulamayı da artırmak için KDV alınmaması şeklinde de bir önerimiz vardı. Bunların da Hükûmet tarafından bir an evvel hayata geçirilmesini arzu ediyoruz, bekliyoruz.

Tabii, bir de diğer tarafı var işin. Yani üretiyorsunuz, mahsul ortaya çıkıyor fakat fiyatla ilgili sıkıntılar var. Biz belli ürünlerde fiyat garantisi verilmesinden yana olduğumuzu beyannamelerimizde hep ifade etmiştik.

Bir diğer husus da, tarımsal ürünün en kısa zincirle tarladan vatandaşa ulaştırılması lazım. Buradaki sıkıntılar da çok uzun meseleler, onları bir ara yeri geldiğinde konuşuruz.

Şimdi, diğer bir husus, iş kurmak önemli. Burada vergiyle ilgili düzenlemelerimiz var, biz bunları önemsiyoruz fakat bunların da yetersiz olduğunu düşünüyorum, 1’inci maddeyle getirilen düzenlemede özellikle. Şimdi, üç yıl 12.600 liraya kadar ilk dilim, yani yıllık 1.890 lira civarında bir teşvik var. Bu teşvik, arkadaşlar yani kimse bunun için yeni iş kurmaz. Bu ancak olsa olsa mevcut birisi iş kuracaksa bu teşvikten de faydalanmış olur. Hâlbuki bu tür teşviklerin amacının o trendin dışında bir iş kurmayı oluşturması lazım. Onun için daha agresif, daha güçlü teşvikler olması lazım. Mesela bizim burada önerimiz, bunun beş yıl süreyle olması ve vergi ve sosyal güvenlik primlerini de kapsayacak şekilde, verginin tamamını ve sosyal güvenlik primlerini kapsayacak şekilde olması aslında yeni iş kurmayı daha fazla etkileyebilirdi.

Şimdi, bir de esnafın durumunun sıkıntıda olduğunu biliyoruz. Şimdi, ücretlide ne yapıyoruz? Asgari geçim indirimi uyguluyoruz. Yani geçinilecek bir miktarı verginin dışına alıyoruz. Bunun aynısı Milliyetçi Hareket Partisinin seçim beyannamesinde de vardı. Esnafta da aslında uygulamamız lazım. Bir kısım gelirini verginin dışına, asgari geçim indirimi uygulamasıyla -normal, yeni iş kuranlarda zaten tamamen beş yıl süreyle ama- mevcut işletmeler için de bunu yapmamız lazım.

Şoför esnafına ilişkin olarak da… Bakın, bunlar şimdi, hiç olmazsa kapımıza iş diye gelmiyor, devletin kapısında değil, öbür tarafta sıkıntı çıkartmıyorlar. Kendi yağıyla kavrulmaya çalışan çok yüksek miktarda bir kesim var. Bunların da bir miktar işlerini daha verimli, daha kârlı yapmasını sağlayacak, devletin vergisel teşvikler uygulaması lazım. Şoför esnafı diyoruz. Mesela burada araç yenilemelerinde ÖTV alınmamasını biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak seçim beyannamemize koymuştuk. Bu tür şeyleri bekliyoruz.

Akaryakıtla ilgili olarak da yine, yük ve yolcu taşımacılığında vergisiz akaryakıt verilmesine yönelik de gayretler içerisinde olunmalıdır. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bunu şu şekilde formüle etmiştik: Akaryakıt kaçakçılığından elde ettiğimiz kaynağı, bu tür teşviklerde kullanma yönünde bizim bir öngörümüz vardı.

Şimdi, sanayicimize yönelik olarak da burada olanlar… Burada bir şey yok şu anda sanayiciye yönelik olarak fakat yapılması lazım. Çünkü hep şunu söylüyoruz, daha önceki konuşmalarımda ifade ettim: Türkiye maalesef emsal ülkelere göre millî gelirine kıyasla emsal ülkelerimizin yarısı kadar yatırım yapan bir ülke. Yatırım yapmadığımız zaman üretim olmuyor, üretim olmadığı zaman büyüme olmuyor ve gelir olmuyor. Yani yatırım yapmıyoruz, millî gelirin yüzde 20’si kadar toplam bir yatırım var. Bizim emsal ülkelerde, gelişmekte olan ülkelerin ortalaması yüzde 40 civarında. Özellikle Uzak Doğu ülkelerinde çok yüksek yatırım oranları var ve o yüzden hızlı büyümeler yapıyorlar. Tabii, Hükûmet böyle, burada bir kurnazlık yapıyor; yeri gelince kendisini az gelişmiş ülkeyle, yeri gelince gelişmiş ülkeyle, yeri gelince şu ülkeyle, bu ülkeyle mukayese ediyor. İşte, büyümede kendimizi tutuyoruz gelişmiş ekonomilerle mukayese ediyoruz. Bizim büyümede kendimizi gelişmekte olan ekonomilerle mukayese etmemiz lazım, onlarla da büyüme farkımızın bizim aleyhimize ne kadar açıldığını o zaman göreceğiz. Dolayısıyla, sanayicimizin ve yatırımların teşvik edilmesi lazım. Burada da çok daha detaylı şeyler söylenilebilir. Burada şunu özellikle söylememiz lazım: Tabii, AR-GE destekleri önemli yani bütçe içerisinde AR-GE’ye çok daha fazla kaynak ayırmamız lazım, bu son derece yetersiz.

Bir de dar bölge teşvik sistemi… Şimdi, bizim teşvik sistemimiz çalışmıyor. İl bazında bir teşvik sistemi var, bu sistem de çalışmıyor. Ben mesela burada dar bölge veya ilçe bazında teşvik sisteminin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Kendi seçim bölgem Samsun’dan örnek vermek istiyorum. Örneğin Samsun’un bir merkez ilçesi, ilçelerin gelişmişlik endeksinde 25’inci sırada, en son sırada da –bizim Samsun için- Asarcık ilçesi var, 796’ncı sırada. Bakın, 872 ilçe arasında 796’da var, 789’da Ayvacık var; geriye doğru 761’de Salıpazarı, 710’da Vezirköprü gibi. Yani Samsun’un ilçelerinin yarısından fazlası, 500’den daha alt sıralarda ama 25’inci sırada olan merkez ilçelerimiz de var. Şimdi, bunların hepsini aynı teşvik sistemi üzerinden yani il bazında yapıyoruz. Bunların aralarında ciddi gelişmişlik farkları var, birçok ilde böyle bir sorun var. Teşvik etmek istiyorsak biz yatırımları, burada ilçe bazlı teşvik sistemine veya dar bölge bazlı teşvik sistemine geçmemiz gerekiyor.

Çalışanlarla ilgili olarak… Burada bir kısım gruplar da var ama emniyet mensuplarına ilişkin biz onları destekledik Plan ve Bütçe Komisyonunda da burada da, hatta biz polisler için 3600 ek göstergeyi talep ettik, onda da ısrar ettik ama buna ilave olarak özellikle öğretmenlerin de hem tazminatlarını hem de ek göstergelerini artıracak, ek göstergelerini 3600’e yükseltecek düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Bunun dışında da aslında Plan ve Bütçe Komisyonunda bütün devlet memurlarının özel hizmet tazminatlarının 21 puan artırılmasına yönelik bir önerge vermiştik, o da Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu tarafından maalesef reddedildi.

Burada diğer bir husus, kamu çalışanlarına ilişkin olarak, bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum; çalışırken ve emeklilik arasındaki makasın daraltılması için kamu çalışanlarına yapılan tüm ödemelerin emekli aylıklarına yansıtılmasına ilişkin de düzenlemenin bir an evvel yapılması lazım. Gençlere ilişkin de bir kısım tedbirlerimiz vardı, onları ifade edecektim ancak sürem kalmadı.

Özet olarak şunu söylüyorum: Yani millet sıkıntı içerisinde, milletimiz fakirleşiyor. Buna ilişkin, kişi başı gelire ilişkin rakamları defalarca ifade ettim. Ekonomiyi büyütmek için daha güçlü teşvikler vermemiz lazım.

Genel Kurulu saygıyla selamlarım. Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Usta.

Şahıslar adına son konuşmacı, Kars Milletvekili Sayın Yusuf Selahattin Beyribey.

Sayın Beyribey, süreniz beş dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 68 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunmaktayım.

Bu kanun tasarısı niye geldi Meclise, niye getirdik, niye torba kanun geldi, niye Meclisi sıkıştırıyoruz, geç saatlere kadar çalıştırıyoruz? Tek sebebi var: AK PARTİ 2002 -yani çok öncesi- 2007, 2011 ve bugün verdiği sözlerin arkasında durmak için bunu yaptı. Dün vermişti sözlerini daha, 1 Kasımdan evvel verdiği sözleri teker teker yerine getirmeye başladı. Düşünün, bundan üç ay evvel verdiğimiz sözlerin, üç aylık yapacaklarımızın yüzde 70’ini yerine getirdik, yüzde 30’u kaldı. Onları da en kısa zamanda yapacağız. Ondan sonra altı aylık dilimde yapacaklarımızı sıraladık. Biz meydanlarda ve burada söz vererek, verdiğimiz sözlerin hepsini teker teker yerine getiriyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Ne demiştik? Demiştik ki: “Biz yeni işe girenlere vergi muafiyeti getireceğiz.” Getirdik. Ne demiştik? “Özellikle, emniyette ve askeriyede -jandarma- çalışanların ek göstergelerini yükselteceğiz.” dedik, yükseltiyoruz. Yarı zamanlı… Analara daha az çalışma ve çocuklarına daha çok bakmaları için, onlara daha çok hizmet etmeleri için sağlıklı evlatlar, sağlıklı akıllar, sağlıklı bedenler olsun diye analara daha çok zaman tanıyoruz. Birinci çocukta iki ay, ikinci çocukta dört ay, dördüncü çocukta altı ay, ikiz olursa bir ay daha fazla, engelli olursa on iki ay yarım gün olmak üzere çalışacak ve tam ücret alacaklar.

Demek istediğim şey şu, AK PARTİ diyor ki: Biz söyleriz ve söylediklerimizin hepsini teker teker teker yerine getiririz.

Çiftçileri tarımda korumak, onların maliyetlerini azaltmak özellikle seçim meydanlarında verilen sözlerimizdendi. Bununla ilgili, özellikle üretim için gübrede KDV’yi ortadan kaldıracağız, sıfır yaptık. Hiç, 1 kuruş bile almıyoruz. O yetmez dedik, yemi de daha ucuza vererek, daha doğrusu, onun da KDV’sini kaldırarak hayvan beslemesinde, yem alımlarındaki KDV’yi de ortadan kaldırarak, yine çiftçiyi destekleyerek çiftçinin ayakta durmasını sağladık.

Yine, gençlerimizle ilgili yapacağımız işler bitmedi. Özellikle, liseyi bitiriyor, üniversiteyi bitiriyor, bir işi gücü yok. Bunların, Sosyal Güvenlik Kanunu gereği primlerinin ödenmesi lazım. Onun için biz yine dedik ki, iki yıl süreyle, işe girinceye kadar bunların sosyal primleri devlet tarafından karşılansın. Onunla ilgili bir kanun çıkarıyoruz. Bu kanunla da, liseyi ve üniversiteyi bitirdikten sonra iki yıl müddetle bu gençlerimizin sigorta primleri tekrar devlet tarafından karşılanacaktır.

Özellikle Emniyet teşkilatımızın çalışanlarının tazminatlarında yüzde 25 artış yapıyoruz. Yine başka bir sıkıntı vardı, özellikle Emniyette ve uzman çavuşlarda daha sonradan yüksekokulu, üniversiteyi bitirenler terfi alamıyorlardı. Bu yüksekokulu ve üniversiteyi bitirdikten sonra 1 dereceye kadar bunların terfi almasıyla ilgili de bir yasal düzenleme getirdik. Allah nasip ederse, Meclisimizin kararıyla, her birlikte bunları çıkaracağız, gençlerimizin önünü açmış olacağız. Özellikle dar gelirli, yine geliri düşük olanlara, kazançları 8 bin lira olanlara vergi muafiyeti getiriyoruz, 8 bin lirasından almıyoruz, daha sonraki kısmından alıyoruz. Böylelikle dar gelirlileri de bir nebze olsun desteklemiş oluyoruz.

En son olarak da şunu söylemek istiyorum. Yine özellikle Hükûmetimiz, 64’üncü Hükûmet, seçim meydanlarında muhtarlarımızın maaşlarını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) – …emeklilerimizin maaşlarını bin lira, daha doğrusu 1.300 liradan aşağıda olan maaşları…

Hemen toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Beyribey, veriyorum ek süre, toparlayınız lütfen.

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) – Teşekkür ederim.

İşçilerimizin, BAĞ-KUR’lularımızın, muhtarlarımızın, daha doğrusu 1.300 liradan aşağı olan herkesin maaşını 1.300 lira yaptık. Bu Hükûmete teşekkür edilmelidir diyorum.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Beyribey.

Sayın milletvekilleri, şimdi birinci bölüm üzerinde on beş dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır. Sürenin yarısı sisteme girmiş sayın milletvekillerine, sürenin diğer yarısıysa Sayın Bakana verilecektir.

Sayın Topal…

SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bilindiği gibi Türkiye, toprakları üzerinden Avrupa’ya geçen göçmen sayısının sınırlanması karşılığında 3 milyar avro mali destek almıştı. Ancak, Almanya Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamaya göre “Türkiye’ye verilen bu görevin sağlıklı yürüyebilmesi için üçüncü ülkelerle vize muafiyeti anlaşmalarının iptal edilmesi gerekmektedir.” denildi. Bu anlamda, özellikle Afrika ülkelerine dikkat çekilmektedir. Ben öncelikle vize muafiyeti sağlandığından bu yana Afrika ülkelerinden gelen turist sayısının ne kadar olduğunu sormak istiyorum. Bunlar gerçekten turist mi, yoksa turist görünümlü terör örgütü üyeleri olup Suriye’de savaşmak için mi geliyorlar? Bu süreçte önlem alınmadığını söyleyebiliriz.

Yine, Almanya Dışişleri Bakanlığının uyarısına Bakanlığınızın nasıl bir yanıt vermeyi düşündüğünün de belirtilmesini istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Karabıyık…

LALE KARABIYIK (Bursa) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bursa’nın Kestel ilçesi köylerinden vatandaşlar aradılar, Turanköy’den ve dediler ki: “Aralık sonunda okunması gereken elektrik faturası hâlen okunmadı ve şubat sonunda okunacak. Elektrik zammından dolayı bunu yapıyorlar ve biz dört aylık zamlı elektrik faturasını nasıl ödeyeceğiz?” Biz hemen konuyu araştırdık, UEDAŞ’ı aradık ve UEDAŞ dedi ki: “Bizim birim faturalandırmayı yapıyor, köylerdeki okumayı dağıtım şirketi yapıyor.” Dağıtım şirketini aradık, dediler ki: “Evet, aralık ayında yapılan bir düzenlemeden dolayı şirket okumayı şubat sonunda yapacak.” Ve perakende AŞ olarak uzun okuma döneminden kaynaklanan durumlarda taksitlendirme yapıyorlar ama faiz alıyorlar.

Şimdi, geçenlerde de aynı konu konuşuldu. Zaten bir zam yapıldı elektriğe ve yatırım amaçlı olduğu söylendi, sözleşmelerde özelleştirmede yer aldığı hâlde. Şimdi, bu vatandaşın acaba günahı ne?

BAŞKAN – Sayın Özgökçe Ertan…

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) – Teşekkürler Sayın Başkan.

2014 yılında Van’da yabancılar şubesinin orada geri gönderme merkezinde bir polis Afganistanlı Lütfullah Tacik’i döverek öldürdü. On üç ay sonra, büyük emeklerle ancak davanın açılması ve delillerin ortaya çıkarılması sağlandı. Ailesi Afganistan’ın çok uzak bir köyünde. Dolayısıyla vekâlet alınamadı henüz. Ancak davayı takip eden bir avukat ve mülteci hukuku alanında çalışan örgütler davaya dâhil edilmedi, müdahillik talepleri hiçbir şekilde kabul edilmiyor. Ve söz konusu polis memuru hâlen görevi başında, başka bir yere tayin edildi. Dün ikinci duruşması yapılan davada, davayı takip eden örgütlerin ve avukatın müdahillik talepleri yine kabul edilmedi. Bu tavrıyla mahkeme cezasızlık için uygun bir ortam sağlamış olmaktadır ve adil yargılanma hakkı ihlal ediliyor.

Buradan soruyorum: Adil yargılanma koşullarının oluşturulması konusunda neler düşünüyorsunuz? Ayrıca, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü ile Aile ve Sosyal…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aksu…

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, toplum yararına çalışma kapsamında kaç kişi çalışmaktadır? İl, kurum ve belediye bazında dağılımı nasıldır? Bu işlere kimler nasıl alınmaktadır? İlgililerin istihdamına İş Kurumu dışında aracılık yapan simsarların türediği, bunların siyasi veya diğer saiklerle hareket ettiği, hatta çalışanların aldıkları ücretin bir kısmını da komisyon olarak aldıkları iddiaları vardır. Bu iddialar size de ulaşmış mıdır ve bu yönde bir soruşturma yaptırılmış mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ersoy…

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Değerli arkadaşlar, Darülacezenin bugün kuruluş yıl dönümü ve 20 Ocak 1895’te kurulmuş. Bu, Türkiye Cumhuriyeti devletinin nasıl köklü bir medeniyet üzerinde, kurumlarının da ne kadar köklü bir gelenek temsilinde olduğunu ifade eder. Dolayısıyla, sosyal devlet olmanın gereğinin ifadesi bu tür kurumların üzerinden “Yeni Türkiye, eski Türkiye.”, “Biz yaptık, onlar yapmadı.” ifadelerinin kullanılmasını uygun bulmadığımı ifade ediyorum.

İki, Sayın Bakana sorumdur: Osmaniye ili için kendilerine yazılı soru önergeleri verdik, özellikle “7 Haziran-1 Kasım arasında İŞKUR üzerinden istihdam edilen eleman sayısı kaç, ne kadar süreyle ve daha sonra kadro verecek misiniz?” dedik. Bana gelen yazılı cevapta “Sıfır, hiçbir eleman istihdam edilmedi.” denildi ama ben biliyorum ki 5 bin kişi istihdam edildi. Bu aradaki çelişkiyi anlamakta zorluk çekiyorum.

BAŞKAN – Sayın Usta…

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben Hüseyin Kurt’un “Samsun’un karnesi kırıklarla dolu” yazısından birkaç rakam vermek istiyorum. Samsun kişi başı kamu yatırımında 235 TL’yle 81 il arasında 74’üncü sıradaymış, geçen yıl 63’üncü sıradaymış; 11 sıra birden bir yılda düşüyor. Kamu yatırımında ise Samsun 34’üncü sırada, geçen yıl 24’üncü sıradaymış; yine bir yılda 10 sıra düşüyor. Kişi başına yatırım teşvik belgesi sabit yatırım tutarında da 47’nci sıradan 74’üncü sıraya geriliyor. Kişi başına sanayi işletmesi elektrik tüketiminde 38’inci sıradan 40’ıncı sıraya düşüyor. Toplam nakdî kredilerin tasarruf mevduatına oranında da 36’dan 38’e geriliyor. Kişi başına ithalatta da 23’ten 26’ya, kişi başı ihracatta 45’ten 46’ya, kişi başına takipteki alacaklarda da 20’nci sıradan 25’inci sıraya düşüyor. Samsun’un asıl ekonomik göstergelerinin tamamı kötüleşiyor. Hükûmet olarak Samsun’a ve diğer illerimize yönelik yapmayı planladığınız bir şey var mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Şimşek…

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, seçim bölgem olan Mersin’de 7 Haziranla 1 Kasım arası kaç kişiyi İŞKUR ve diğer devlet kurumları aracılığıyla işe aldınız? Buraya 20-25 tane bürokratınızla beraber geliyorsunuz. Sorduğumuz bu sorulara cevap alamıyoruz. Teknoloji çağındayız. Bürokratlarınız bu soruların cevabını size aktarıp siz de hem yüce Meclisi hem de Mersinli hemşehrilerimizi bilgilendirirseniz mutlu olacağız. Bu insanlara kadro vermeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, sosyal medyaya sizinle ilgili “Her tarafa üniversite açıyoruz, üniversite açtığımız yerlerde AKP’nin oyu düşüyor. Acaba biz yanlış mı yapıyoruz?” şeklinde açıklamalarınız düşmüştü. Bunlar doğru mudur?

İkincisi: Yine, Bakanlığınıza bağlı İŞKUR var. Şanlıurfa ilinde AKP’ye üye olmayanlar İŞKUR’a alınmıyor. Bu ne derece doğru? Yani her insan mutlaka partili olmak zorunda mı? Partisiz kalan insanlar İŞKUR’da iş bulamayacaklar mı?

Üçüncü bir soru: Sarıyer’de Cumhurbaşkanlığı Köşkü var. Köşkün önünde, orada, sandalın bağlandığı bir duba var, o duba çalındı. Burada, Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nü bekleyen emniyet mensupları ne iş yapar?

Askeriyenin orada sosyal tesisleri var. Pis lağım suları olduğu gibi Marmara Denizi’ne dökülüyor. Ceza Kanunu’nun 182’nci maddesi uyarınca bu, suç. Çevre kirletiliyor. Bununla ilgili ne tür önlemler alacaksınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Gürer… Son bir soru.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Başkan, Niğde Bakkallar ve Bayiler Odası Başkanı Şinasi Göktepe altı yıl önce 1.100 üyesi varken bu sayının 725’e düştüğünü belirtip marketlerle ilgili düzenlemelerin ne zaman yapılacağını soruyor. BAĞ-KUR primlerindeki artışların esnafı zora soktuğunu belirtiyor.

Niğde Terziler Odası Başkanı Alim Yeşil de mesleğin her gün eridiğini, zor ekonomik koşullarda terzilerin iş yerlerinin kapandığını belirtip küçük esnafa tanınmış olan kredi koşullarının iyileştirilmesini istiyor. Bu yasadaki küçük esnafın, özellikle vergi ve vergiyle ilgili yükümlülüklerini yerine getirirken karşı karşıya kaldıkları sorunlar nedeniyle ciddi sıkıntı içinde oldukları dikkate alınarak söz konusu istihdam uygulamalarını olumlu ama yetersiz bulduğumuzu belirtmek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun söz sizin.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Çok teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle, BAĞ-KUR’la ilgili başlamak isterim. BAĞ-KUR primlerinin artışı asgari ücretle ilintilendirilmiştir ve daha önce de, bildiğiniz gibi, BAĞ-KUR primlerinin artışı esas itibarıyla asgari ücretin toplam yüzde 40’ı olarak nitelendirilmişti. Biz bu hesabın üzerinden kendi iktidarımız döneminde bunu yüzde 34,5’a düşürdük ve şu anda yüzde 34,5 üzerinden yürümektedir. Ancak, asgari ücretin artışıyla ve asgari ücretteki bu bağıntıyla birlikte BAĞ-KUR primlerinde de asgari ücret miktarı kadar bir artış söz konusu olmuştur. Ortalama artış miktarı 128 liradır. Ama şöyle bir hesap yapılırsa bu da, bu hesap da doğru olur: Eğer asgari ücret 2016’nın 1 Ocak tarihi itibarıyla normal artış yani 6+5 veya yüzde 10’luk, yüzde 11’lik bir artış olmuş olsaydı asgari ücretteki bu artıştan kaynaklanan BAĞ-KUR’daki toplam artış miktarı ancak 80 lira olacaktı. Yani, artı 80 liralık bir artış söz konusudur. Bunu bütün arkadaşlarımızla birlikte değerlendiriyoruz, özellikle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olarak da değerlendiriyoruz, Maliye Bakanlığıyla beraber değerlendiriyoruz “Bu konuda neler yapabiliriz, nasıl bir adım atabiliriz?” diye. Bu, Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmeleri esnasında da tarafımıza özellikle esnaf teşkilatları tarafından söylendi ve dillendirildi. Zannımız odur ki, bu konudaki değerlendirmeden sonra inşallah Sosyal Güvenlik Kurumunun gelir gider dengesi üzerinden yapılacak bir hesap üzerinden bir karar verilecek.

Şunu ifade etmek istiyorum: Nasıl Türkiye’nin bir mali disiplin anlayışı varsa, bilinmesini isteriz ki Sosyal Güvenlik Kurumunun da bir mali disiplin anlayışı olması gerekir. Yani, şu rakamı size vermek isterim, özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisini bu konuda bilgilendirmek isterim: Geçen hafta OECD Bakanlar Konseyi Toplantısı sebebiyle bir günlüğüne Paris’teydik. Japon meslektaşımızın söylediği rakam, aslında hepimizi ilgilendirmektedir. Meslektaşımız Japon Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı şöyle bir rakamı telaffuz etti: “Biz, bugün 123 milyonuz, elli yıl sonra 75 milyonuz, bir elli yıl sonra da 50 milyonuz.” Yani, bu açıdan, biz bütün primlerimizi hesaplarken…

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Bize de sıra gelsin.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Elbette gelecek.

Biz bütün primlerimizi hesaplarken ve bütün gelir ve giderlerimizi hesaplarken kendi aktuaryel dengemizi, toplumumuzun ne kadar yaşlandığını… Özellikle şu rakam hepimiz açısından çok önemlidir ki, 2075 yılında 65 yaşın üzerinde yüzde 27’nin üzerinde bir nüfusumuz olacak ve bugün…

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Bakan, 10 tane soru var, bir kişiyle bitirdiniz süreyi. Meclisi muhatap alın lütfen.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Haklısınız da.

Biz, 2001 yılında…

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Bir soruya on dakika cevap verilmez.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Çok haklısınız.

Biz, 2001 yılında emekli maaşlarını ödeyebilmek için IMF’den 500 milyon dolar para isteyen bir ülkeydik. Buna tekrar düşmeyelim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Siz mi ödediniz onları?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Bunu ifade etmek için anlatmaya çalışıyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – O dönem siz DYP’nin Genel Başkanıydınız.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Yine, Mahmut Tanal’ın sorduğu bir soru var. Bu konuda, özellikle Türkiye’deki 81 vilayetteki üniversitelerle ilgili ortaya koymuş olduğu “Üniversite oldukça bizim oy oranımız düşüyor.” diye bir sözün sahibi olmam mümkün değil. Sebebini izah edeyim: Böyle bir söz ancak Türkiye’deki eğitim ve gelişme seviyesi konusunda haberdar olmayan insanların sözü olarak ortaya çıkar.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Nokta dergisinde çıktı.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Ben Nokta dergisine hiçbir zaman mülakat vermiş değilim, ömrümde hiç vermedim. Siyasi hafızam çok yanıltmaz beni.

Şu çok nettir: Biz, çok…

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Geçmişte Hükûmetle ilgili neler söylediğinizi biliyoruz Sayın Bakan. Hatırına gelsin bunlar da. Hatırla! Hafızanı zorlamanı istiyoruz. Tayyip Erdoğan’a neler dediğini hatırla.

MUHAMMET BALTA (Trabzon) – Dinleyin, dinleyin.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Bakanı dinleyelim.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Sevgili dostlar, onları söyleyenler siyaset mezarlığında. Bence bu sözleri siz söylemeyin. Bak, ben buradayım, ben buradayım.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Hafızaya bak hafızaya.

RUHİ ERSOY (Osmaniye) - Sen söyledin bunları.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Onları bizim için söyleyenler siyaset mezarlığında. Bizim siyasi kimliğimiz net ve açıktır. Hiç o konuda… Dün tekrarlanan sözleri söylerseniz bundan kârlı çıkmazsınız.

MUSA ÇAM (İzmir) – Beş yıl önce hangi partideydin? Beş yıl önce hangi partideydin?

MUHAMMET BALTA (Trabzon) – Dinlemesini öğren.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Sana sadece şunu söyleyeyim: Benim hangi partide olduğum belli de sizin genel başkanınız hangi partideydi bir de onu sorar mısınız? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSA ÇAM (İzmir) – Dikkatli ol! Ağzından çıkanı kulağın duysun, kulağın duysun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Bir dakika… Bir dakika…

MUSA ÇAM (İzmir) – Ağzından çıkanı kulağın duysun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Bir saniye… Bak, benim vücudumun her tarafında morluk var. Ben siyasete pamuklar içerisinde sarılarak gelmiş bir adam değilim. Ben demokrasi mücadelesi yapıyorum.

MUSA ÇAM (İzmir) – Neyle geldin? Neyle geldin? Neyle geldin neyle?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Ben demokrasi mücadelesi yapıyorum. Türkiye'de demokrasi mücadelesini yapan Tayyip Erdoğan’ın da mücadele arkadaşıyım, mesai arkadaşıyım. Çocuklarıma bırakabileceğim en büyük miras da odur, başka bir şey yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSA ÇAM (İzmir) – Tayyip Erdoğan’a neler söyledin? Tayyip Erdoğan için neler söyledin sen, neler? Neler söyledin?

BAŞKAN – Sayın Bakan, sorulara cevap verin bence.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Ben 28 Şubatta neredeysem, 27 Nisanda neredeysem, 1982 Anayasası’nda benim ailem neredeyse, 1960 darbesinde benim büyük ninem neredeyse bugün biz demokrasi mücadelesiyle buradayız, başka bir yerde değiliz. Boş ver… Boş ver… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSA ÇAM (İzmir) – Düne kadar yoksun, düne kadar.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Hiç öyle bir şey söz konusu değil, hiç. Ben bu kürsülerde büyüdüm, benimle kürsü mücadelesine kimse girmesin. Bak, çocukluğumdan beri beni bu kürsüler emzirdi. Benimle kürsü mücadelesine kimse girmesin. Biz burada sorulan sorulara cevap vermek istiyoruz. Ben buraya pamuklara sarılı gelmedim, tekrar söylüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Soruyorlar, dinlemiyorlar Sayın Başkan.

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Bırakın cevap versin o zaman.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Sorulara cevap verin Bakanım, sorulara.

BAŞKAN – Sayın Bakan, süreniz bitti.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Vereceğiz, süremiz bitti.

BAŞKAN - Sayın Bakan, süreniz bitti.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Vereceğiz, müsaade ederlerse vereceğiz.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Başkan, teknik sorulara cevap versin.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Özellikle…

BAŞKAN – Süreniz bitti.

Sayın vekiller talep ediyorlarsa eğer, cevap istiyorlarsa ben Sayın Bakana ek bir süre verebilirim.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Evet, evet.

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Evet, istiyoruz.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – İstiyoruz.

ERHAN USTA (Samsun) – Yazılı versin, yazılı versin.

BAŞKAN – Sayın Bakan, sayın milletvekilleri sordukları sorulara cevap almak istiyorlar, dolayısıyla size ek süre veriyorum.

Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Süreyi sorulara cevapta kullansın lütfen yani.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Sayın Başkan, bakın, ben burada arkadaşlarımızın sorularına yavaş yavaş cevap vermeye başladım ama burayı bir siyasi polemik…

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Yine aynısını yapmayın, cevap verin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MUHAMMET BALTA (Trabzon) – Dinle, dinle.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - …yeri hâline çevirirsek benim bu cevabımın bir anlamı kalmıyor.

Şimdi benim sizden istirhamım, ya arkadaşlar dinlesinler, cevap vereyim yahut da…

BAŞKAN – Ben uyarımı yaptım Sayın Bakan, yine yaparım, siz isterseniz cevap vermeye başlayın.

Buyurun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Şunu ifade etmek istiyorum: Özellikle, Türkiye eğitim konusunda çok önemli bir adım atmıştır. Bugün 81 vilayette Türkiye’nin…

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Sayın Bakan, sorulara cevap verin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Bakan konuşuyor…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Ben sorulara cevap verdim, arkadaşlarımızın müdahalesi üzerinden daha sağlıklı bir cevap verme ihtimali ortada yoktur.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Altay, buyurun…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, Bakanın böyle bir lüksü yok, ya “Yazılı cevap vereceğim.” diyecek ya cevap verecek, orası lüks makamı değil. Ya “Yazılı cevap vereceğim.” diyecek veyahut da… “Ben cevap vermiyorum.” deme lüksüne sahip değil o, orası siyasi bir makam yeri.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, maddelere başlayabilir miyiz?

BAŞKAN – Sayın Altay, bir şey mi istiyorsunuz, ayaktasınız?

Buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Bakan kendisinin beş yıl önce nerede olduğuna yönelik bir soruya “Benim beş yıl önce nerede olduğum belli de sizin Genel Başkanın nerede olduğu…” diye bir imada bulundu, kamuoyunda yanlış anlaşılabilir; çok kısa, bir dakika da yeterli olur, cevap vermem lazım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Altay.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Kamuoyu biliyor her şeyi, neyi düzelteceksiniz?

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

11.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu’nun 68 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerindeki soru-cevap işleminde yaptığı konuşması sırasında CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Onun söylemediğini söyleyivereceğim, belki sen de bilmiyorsun Sayın Genel Başkanımızın Cumhuriyet Halk Partisinden önce hangi partide olduğunu.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Genel Müdür, problem yok, sataşacak bir şey yok Sayın Başkan.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Cumhuriyet Halk Partisinin nerede olduğunu görüyoruz Sayın Başkan.

ENGİN ALTAY (Devamla) – İstiyor musun?

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Nasıl Genel Başkan olduğunu da merak ediyoruz biz, lütfen onu da söyle.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Seviyorsun kaşımayı ha, seviyorsun. Yarın açıklayacağız SSK rakamlarını.

Sayın Bakan…

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Hangi şartlarda Genel Başkan oldu, onu da merak ediyoruz, lütfen onu da açıkla.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bu tacize dur… Ya, laf atmayı beceremiyorsunuz, onu bari doğru dürüst yapın. Sizinki taciz, taciz; laf atma Parlamentoda bir ritüeldir, güzel de bir şeydir, onu bari becerin ya, onu bari becerin ya. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, ben siyasette insanların siyasi parti değiştirmesini çok garipsemem, bu olabilir; takım tutar gibi parti tutulmaz, buna da itirazım yok. Buna da bir itirazım yok. Sizin de geçmişte başka partilerde görevleriniz vardı; oldu, olmadı, başarılı oldunuz, olamadınız, bunu bilmem, bunu bir suç da saymam.

Sayın Genel Başkanımızın, geçmişte, bizim için kardeş parti olan Demokratik Sol Partide bir dönem bulunduğu vakıadır.

Sayın Başkan, “Siyaset nezaket.” dedim, şimdiki Cumhurbaşkanı, eski Başbakanla ilgili söylediklerinizi ben buraya yazdım ama söylemeyeceğim, söylersem bana tazminat davası açar. Söylersem bana tazminat davası açar.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Söyle, söyle!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bana yetki ver, ben söyleyeyim. Ödeyecek param da var, vallahi ya!

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Altay.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve Çanakkale Milletvekili Ayhan Gider, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 23 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/517, 2/434) (S. Sayısı: 68) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

1’inci madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı‘nın 1‘inci maddesiyle düzenlenen 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu‘nun mülga mükerrer 20‘nci maddesinin birinci cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

         İsmail Faruk Aksu                    Mehmet Günal                       Erhan Usta

               İstanbul                               Antalya                              Samsun

           Erkan Haberal                        Arzu Erdem                        Baki Şimşek

                Ankara                               İstanbul                              Mersin

           Mehmet Parsak                     Mehmet Erdoğan

           Afyonkarahisar                           Muğla

Ticari, zirai veya mesleki faaliyeti nedeniyle adlarına ilk defa gelir vergisi mükellefiyeti tesis olunan ve mükellefiyet başlangıç tarihi itibarıyla yirmi dokuz yaşını doldurmamış tam mükellef gerçek kişiIerin, faaliyete başladıkları takvim yılından itibaren beş vergilendirme dönemi boyunca elde ettikleri bu kazançlarının, kazancın elde edildiği takvim yılı başında geçerli olan ve sanayi kesiminde çalışan 16 yaşından büyük işçiler için uygulanan asgari ücretin yıllık brüt tutarı kadar olan kısmı, aşağıdaki şartlarla gelir vergisinden müstesnadır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/517) ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve Çanakkale Milletvekili Ayhan Gider, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 23 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/434) 1'inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

         Bülent Kuşoğlu                      Lale Karabıyık                        Seyit Torun

              Ankara                                 Bursa                                   Ordu

          Mahmut Tanal                         Musa Çam

             İstanbul                                 İzmir

MADDE 1- 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun mülga mükerrer 20 nci maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

"Genç girişimcilerde kazanç istisnası

MÜKERRER MADDE 20- Ticari, zirai veya mesleki faaliyeti nedeniyle adlarına ilk defa gelir vergisi mükellefiyeti tesis olunan ve mükellefiyet başlangıç tarihi itibarıyla yirmidokuz yaşını doldurmamış tam mükellef gerçek kişilerin, faaliyete başladıkları takvim yılını izleyen yıldan itibaren üç vergilendirme dönemi boyunca elde ettikleri bu kazançlarının 103 üncü maddede yazılı tarifenin ilk gelir diliminde yer alan tutara kadar olan kısmı, aşağıdaki şartlarla gelir vergisinden müstesnadır.

1. İşe başlamanın kanuni süresi içinde bildirilmiş olması,

2. Kendi işinde bilfiil çalışılması veya işin kendisi tarafından sevk ve idare edilmesi (Çırak, kalfa veya yardımcı işçi çalıştırmak ya da seyahat, hastalık, askerlik, tutukluluk ve hükümlülük gibi zaruri ayrılmalar dolayısıyla geçici olarak işinde bilfiil çalışmamak bu şartı bozmaz.),

3. Faaliyetin adi ortaklık veya şahıs şirketi bünyesinde yapılması halinde tüm ortakların işe başlama tarihi itibarıyla bu maddedeki şartları taşıması,

4. Ölüm nedeniyle faaliyetin eş ve çocuklar tarafından devralınması hali hariç olmak üzere, faaliyeti durdurulan veya faaliyetine devam eden bir işletmenin ya da mesleki faaliyetin eş veya üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) kan veya kayın hısımlarından devralınmamış olması,

5. Mevcut bir işletmeye veya mesleki faaliyete sonradan ortak olunmaması.

İstisna kapsamındaki faaliyetlerden kazanç elde edilmemesi veya istisna haddinin altında kazanç elde edilmesi hallerinde dahi yıllık beyanname verilir.

Bu istisnanın, bu Kanunun 94 üncü maddesi uyarınca tevkif suretiyle ödenecek vergiye şümulü yoktur.

Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.”

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesiyle yeniden düzenlenen mükerrer madde 20’nin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MÜKERRER MADDE 20 – Ücret gelirlerinden alınan vergilerin 103. maddede yazılı tarifenin ilk gelir diliminde yer alan tutara kadar olan kısmı gelir vergisinden müstesnadır.

                  Çağlar Demirel                           İdris Baluken                             Burcu Çelik Özkan

                     Diyarbakır                                Diyarbakır                                          Muş

                Dirayet Taşdemir                        Müslüm Doğan                        Mahmut Celadet Gaydalı

                         Ağrı                                        İzmir                                             Bitlis

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SALİH CORA (Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Muş Milletvekili Sayın Burcu Çelik Özkan.

Buyurun Sayın Özkan. (HDP sıralarından alkışlar)

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 1’inci maddesi hakkında söz almış bulunmaktayım.

Kanun tasarısını eksik buluyoruz. Tasarının 1’inci maddesinde, her ne kadar 29 yaşını doldurmamış gerçek kişilerden ilk defa ticari yaşama atılacakların teşvik edilmesi amaçlanmış ise de ülkemizde gelir vergileri ücretlilerin üzerine yıkılmış durumdadır. Bu durumda ücretlilerin de vergilerinde istisna uygulamasının yapılmaması eşitlik ilkesine aykırı olacaktır. Bu sebeple, ilgili maddede ücret gelirlerinden alınan vergilere ilişkin de düzenleme yapılması gerektiğini düşünmekteyiz.

Sevgili arkadaşlar, ülkemizde ekonomik, sosyal, toplumsal sorunlara ilişkin çözüm yeri elbette Parlamento olmalıdır. Ancak, söz konusu tasarının aceleye getirildiği, kalıcı çözümler hedeflenmeden, ilgili komisyonların etraflıca bir çalışma yapmadan oluşturulduğu aşikârdır.

Bu eksiklikler bir yana, ülkemizde devam eden savaşın ekonomik boyutlarına ilişkin hiç kimseden ses çıkmamaktadır. Hepinizin bildiği üzere, çözüm sürecinin devam ettiği süre zarfında genç müteşebbislerin, tacirlerin, esnafın ve halkımızın barışın inşa edileceğine olan inancı sebebiyle yatırımların yapıldığı, yeni iş alanlarının ortaya çıktığı ve barış sözüne olan güven sebebiyle ekonomik kalkınmanın Kürdistan’da ve ülkemizde…

MUHAMMET BALTA (Trabzon) - Kürdistan değil!

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Devamla) - …kendiliğinden ortaya çıktığı bilinmektedir.

MUHAMMET BALTA (Trabzon) - Kürdistan diye bir yer yok!

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Devamla) - Ancak ülkemizin son altı ayda getirildiği durum, Cizre, Silopi, Sur başta olmak üzere savaş konseptinin devam ettiği bölgelerde yaşayan halkımızın yaşam hakkını dahi koruyamazken ekonomik kalkınmadan bahsetmek mümkün değildir. Daha 1 yaşını bile doldurmamış bebeklerin, 16 yaşındaki Hüseyin Paksoyların ölümüne engel olamıyorken biz hangi genç müteşebbislerin ticari hayatından söz edebiliriz ki?

Bugün dahi, buranın bir üyesi olan Faysal Sarıyıldız’ın can güvenliği için bile beş saat bu Parlamentoda dil dökmek, Hükûmete söz anlatmak zorunda kaldık. O zaman şöyle düşünüyoruz: Ya bu gençler bu memleketin evlatları değil ya da siz bölgede olanların farkında değilsiniz.

Kendisinden olmayan ve açık bir şekilde barışı isteyenlerin öldürüldüğü, yöneticilerimizin ve bize oy verenlerin Sevgili Muş HDP İl Eş Başkanı Elif Çetinbaş gibi siyasi soykırımla tutuklandığı, yine kendisi gibi düşünmeyen öğretmenlerin sürgün edildiği, akademisyenlerin gözaltına alındığı bir süreçten geçiyoruz. “İleri demokrasi” sözünü ağzından düşürmeyenlere sormak istiyorum: Sizden olmayan, sizden farklı düşünen kişilerin, kesimlerin, kurumların, meslek örgütlerinin susturulmaya ve sindirilmeye çalışılmasını demokrasinin hangi özelliğiyle açıklayabiliyorsunuz?

Ankara’dan Silopi, Cizre, Sur ve savaş konseptinin sürdürüldüğü bölgeler nasıl görünüyor bilmiyorum ama kürdistanda savaşın devam ettiği bölgelerde bulunan biri olarak şunu söyleyebilirim ki: Çocuklarımızın, kadınlarımızın, gençlerimizin, bir bütün halkımızın mağduriyetini, acılarını, hüzünlerini sözlerle anlatmam mümkün değil. Ülkemizde devam eden savaş sosyolojik olarak barışa evrilmeden ekonomik hayatın normale dönmesinden bahsedemeyiz. Savaş, her anlamda yıkım ve ölüm getiren bir hüzün ve gözyaşı yumağıdır. Dünyaya gözlerini açan her insanın üzerinde bulunduğumuz bu topraklarda yeri vardır. İnsan hakları, insanın insan olarak doğmakla elde ettiği haklara denir -bilmeyenler için buradan tekrar söyleyelim- yani, insanlara doğuştan verilen, verilmesi gereken haklardır.

Yaşadığımız ülkede dini, ırkı, dili birbirinden farklı onlarca millet vardır. Bu farklılıkların derinleştirilerek, halklar arasında ayrıştırma yapılarak ülkenin savaşa sürüklenmesi kabul edilebilir değil. Savaş, halkımızın psikolojik, ekonomik ve siyasal durumlarını olumsuz yönde etkilemektedir. Tüm Türkiye halklarının beklentisi şudur: Barışçıl siyaset izleyerek anlaşmazlıkların müzakere ve diyalogla çözülmesi ve bunun sözleşmelerle garanti altına alınması ve çözüm yoluna varılmasıdır.

Bizler -benim de içinde olduğum bir kuşak vardır- 90’ların çocukları olarak 90’larda devam eden savaştan nasibini almış insanlarız. Şuna yürekten inanıyorum ki İstanbul’da, Ankara’da, Antalya’da, Artvin’de, Çankırı’da yaşayan çocuklar Sur’da, Silopi’de, Cizre’de yaşayan çocukların öldürülmesine anlam veremiyorlar, bizim de 90’larda anlam veremediğimiz gibi. 90’larda savaşı yaşayan ve bugün barış mücadelesi veren çocuklar olarak, başta çocuklarımız olmak üzere, tüm Türkiye halklarına barışı armağan etmek için mücadele ediyoruz ve etmeye devam edeceğiz.

Ben Hrant Dink’i tekrardan anarak sevgili Rakel Dink’in sözüyle sözlerime son vermek istiyorum. Rakel Dink şöyle söylüyor: “Ben 3 dil biliyorum: Ermenice, Kürtçe ve Türkçe. Benim içimde bu 3 dil hiç kavga etmiyorlar, barış içinde yaşıyorlar.”

Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza…

III. – YOKLAMA

(HDP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge oylamasından önce bir yoklama talebi vardır. Şimdi bu talebi yerine getireceğim:

Sayın Baluken, Sayın Demirel, Sayın Kerestecioğlu, Sayın Çelik, Sayın Adıyaman, Sayın Toğrul, Sayın Doğan, Sayın Gaydalı, Sayın Baydemir, Sayın Yıldırım, Sayın Yıldırım, Sayın Taşdemir, Sayın Ertan, Sayın Uca, Sayın Özsoy, Sayın Önlü, Sayın Paylan, Sayın Dora, Sayın Yıldırım, Sayın Botan.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve Çanakkale Milletvekili Ayhan Gider, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 23 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/517, 2/434) (S. Sayısı: 68) (Devam)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/517) ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve Çanakkale Milletvekili Ayhan Gider, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 23 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/434) 1'inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Lale Karabıyık (Bursa) ve arkadaşları

MADDE 1- 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun mülga mükerrer 20 nci maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.

"Genç girişimcilerde kazanç istisnası

MÜKERRER MADDE 20- Ticari, zirai veya mesleki faaliyeti nedeniyle adlarına ilk defa gelir vergisi mükellefiyeti tesis olunan ve mükellefiyet başlangıç tarihi itibarıyla yirmidokuz yaşını doldurmamış tam mükellef gerçek kişilerin, faaliyete başladıkları takvim yılını izleyen yıldan itibaren üç vergilendirme dönemi boyunca elde ettikleri bu kazançlarının 103 üncü maddede yazılı tarifenin ilk gelir diliminde yer alan tutara kadar olan kısmı, aşağıdaki şartlarla gelir vergisinden müstesnadır.

1. İşe başlamanın kanuni süresi içinde bildirilmiş olması,

2. Kendi işinde bilfiil çalışılması veya işin kendisi tarafından sevk ve idare edilmesi (Çırak, kalfa veya yardımcı işçi çalıştırmak ya da seyahat, hastalık, askerlik, tutukluluk ve hükümlülük gibi zaruri ayrılmalar dolayısıyla geçici olarak işinde bilfiil çalışmamak bu şartı bozmaz.),

3. Faaliyetin adi ortaklık veya şahıs şirketi bünyesinde yapılması halinde tüm ortakların işe başlama tarihi itibarıyla bu maddedeki şartları taşıması,

4. Ölüm nedeniyle faaliyetin eş ve çocuklar tarafından devralınması hali hariç olmak üzere, faaliyeti durdurulan veya faaliyetine devam eden bir işletmenin ya da mesleki faaliyetin eş veya üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) kan veya kayın hısımlarından devralınmamış olması,

5. Mevcut bir işletmeye veya mesleki faaliyete sonradan ortak olunmaması.

İstisna kapsamındaki faaliyetlerden kazanç elde edilmemesi veya istisna haddinin altında kazanç elde edilmesi hallerinde dahi yıllık beyanname verilir.

Bu istisnanın, bu Kanunun 94 üncü maddesi uyarınca tevkif suretiyle ödenecek vergiye şümulü yoktur.

Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SALİH CORA (Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Önerge hakkında konuşmak isteyen Bursa Milletvekili Sayın Lale Karabıyık. (CHP sıralarından alkışlar)

LALE KARABIYIK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarla Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci madde önergesiyle ilgili söz almış bulunuyorum.

Evet, şu anda bütün kamuoyu genç girişimcilere üç yıl boyunca vergi istisnası olduğunu ve hiç vergi alınmayacağını zannediyor. Çünkü iktidar partisi milletvekilleri “Genç girişimcilere vergiden üç yıl istisna getiriyoruz.” dedi, ayrıca bu ifade orta vadeli programda da yer almakta. Oysa, işin aslı böyle değil. Aslında maddeye dikkat ederseniz girişimcinin geliri yıllık 12.600 lira dilimine kadar istisnaya tabi, buraya düşen vergi kısmı da zaten 1.800 lira yani yıllık 1.800 liralık bir istisnadan bahsediyoruz. Oysa, kamuoyu böyle algılamadı çünkü maalesef bu ifade kamuoyuna yanlış verildi, farklı yansıtıldı. Kaldı ki genç girişimciler için en az 45-50 bin lira harcamadan bir iş imkânına sahip olmak ya da bir iş kurmak, aslında iş kurmanın maliyetinin altından kalkmak da -onlar için- son derece zor çünkü gerçekten 45-50 bin liradan aşağıya iş kurmaları mümkün değil.

Peki, neden genç girişimcilerin desteklenmesi gerekiyor, bir onu söyleyelim. Bakın, Türkiye’de şu anda genç nüfus avantajı var. Türkiye'nin yaş ortalaması 29’dur şu anda. Ama, bu avantajı fırsata dönüştürmek de aslında bizlere düşüyor. Bakın, çalışma yaşındaki nüfusun yirmi yıl içerisinde daha da artması bekleniyor. E, bu artış, yeni istihdam olanakları yaratacak şekilde destek vermeyi de aslında zorunlu kılıyor.

Peki, şu anda işsizlik oranımız nerelerde? Yüzde 10’larda. Genç nüfusta nerede? Yüzde 20’lerde. Peki, üniversite mezunu genç işsizlerimizin oranı ne? Yüzde 30. Peki, ülkemizde ne kadar istihdam yaratabiliyoruz, bu oran kaç? Yüzde 50. Peki, İsviçre gibi ülkelerde ne kadar? Yüzde 80’lerde. Türkiye istihdam yaratabilme oranında 34 ülke içerisinde en kötü 2’nci ülke, bunu unutmayalım.

Uzmanlar genç ama işsiz olan bu gruba “kayıp nesil” adını veriyor değerli vekiller, kayıp nesil. İşte, genç girişimcilerin desteklenmesi bu sebeple önemli. Yeni istihdam olanağı yaratmış olacağız aynı zamanda, onlar iş kuracaklar, yeni istihdam olanakları yaratacaklar ve yeni iş fikirlerini hayata geçirebilecekler.

Bakın, iş fikirleri derken, ne diyoruz? Katma değeri yüksek sektörlere önem verelim diyoruz, cari açığı düşürmek için. Katma değeri yüksek ürünler üretelim ve ihraç edelim diyoruz. İşte bu sebeple yeni iş fikirlerine ihtiyaç var. Türkiye’de unutmayalım ki hâlen risk sermayesi destekleme sisteminin tam olarak yapılanmadığını ve hayata geçmediğini biliyoruz. Bu nedenle, fikir üretenlerin ve genç girişimcilerin desteklenmesinin son derece önemli olduğunu bir kez daha vurgulamak istiyorum.

Bakın, ben üniversitede bir akademisyenken şunu gördüm: Üniversiteye, genç girişimcilere örnek olsun diye, girişimcilik hikâyelerini anlatmak için şirket sahiplerini çağırıyorduk. Onlar kendilerinin hikâyelerini, bu işi nasıl kurduklarını anlatıyorlardı ve gençlerdeki o ilgiyi görmenizi isterim. Ancak şunu düşünüyorlardı: Sadece parası olan ya da ailesinden zengin olan iş kurabilir. Ama desteklenecekleri zaman iş kurabileceklerini ve fikirlerini hayata geçirebileceklerini anlattığımız zaman bundan çok büyük heyecan duymuşlardı. İşte bu sebeple Türkiye’ye genç girişimcileri kazandırmak ve yeni fikirleri hayata geçirecek olanakları sağlamak zorundayız. Bu bizlere düşüyor.

Bu sebeple, sözü geçen maddedeki miktarları asla yeterli bulmuyoruz ve kamuoyunun yanlış bilgilendirilmesinden dolayı da üzüntü duyuyoruz ve bunun aslında daha fazla istisna getirilerek düzeltilmesini istiyoruz çünkü Türkiye'nin özellikle genç girişimcilere, onların istihdam edilmesine ve istihdam yaratılmasına ve yeni fikirlerin hayata geçirilmesine son derece ihtiyacı vardır.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Karabıyık.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Kâtip üyeler arasında anlaşma olmadığından elektronik cihazla oylama yapacağım.

Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayası vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı‘nın 1‘inci maddesiyle düzenlenen 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu‘nun mülga mükerrer 20‘nci maddesinin birinci cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İsmail Faruk Aksu (İstanbul) ve arkadaşları

Ticari, zirai veya mesleki faaliyeti nedeniyle adlarına ilk defa gelir vergisi mükellefiyeti tesis olunan ve mükellefiyet başlangıç tarihi itibarıyla yirmi dokuz yaşını doldurmamış tam mükellef gerçek kişilerin, faaliyete başladıkları takvim yılından itibaren beş vergilendirme dönemi boyunca elde ettikleri bu kazançlarının, kazancın elde edildiği takvim yılı başında geçerli olan ve sanayi kesiminde çalışan 16 yaşından büyük işçiler için uygulanan asgari ücretin yıllık brüt tutarı kadar olan kısmı, aşağıdaki şartlarla gelir vergisinden müstesnadır.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SALİH CORA (Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın İsmail Faruk Aksu. (MHP sıralarından alkışlar)

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 68 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerine grubum adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Maddeyle Gelir Vergisi Kanunu’nda değişiklik yapılarak genç girişimcilere az da olsa kazanç istisnası getirilmektedir. Ticari, zirai ve mesleki faaliyeti nedeniyle adlarına ilk defa gelir vergisi mükellefiyeti tesis edilen 29 yaşını doldurmamış tam mükellef gerçek kişilere elde ettikleri söz konusu kazançlarının 103’üncü maddede yazılı tarifenin ilk gelir diliminde yer alan kısım için belirli şartlar dahilinde kazanç istisnası getirilmesi öngörülmektedir. Buna göre, 2016 yılı için ilk dilim olan 12.600 liralık kısmın yüzde 15’i olan yaklaşık 1.800 liralık bir destek öngörülmektedir. Konuşmamın başında Milliyetçi Hareket Partisi olarak tasarının 1’inci maddesiyle getirilen düzenlemeyi anlayış olarak olumlu bulmakla birlikte belirteceğim nedenlerle yetersiz bulduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün ülkemizin en önemli sorunlarından birisi üretimsizlik ve ona bağlı işsizliktir. Türkiye maalesef, özellikle teknoloji yoğun yatırımlara dayalı bir üretim ekonomisi tesis edememiştir. İstenilen düzeyde doğrudan yabancı yatırım ülkemize girmediği gibi yerli yatırımcılar da yer yer yatırım ikliminin daha uygun olduğu ülkelere yatırımlarını taşımaktadır. Doğrudan yabancı sermaye girişi daha çok banka, finans, sigorta sektörü, gayrimenkul satışı ve AVM’ler için olmaktadır. İstihdam yaratan, üretken yatırımlara dönük bulunmamaktadır.

Son açıklanan Ekim 2015 iş gücü istatistiklerine göre ülkemizdeki işsizlik oranı yüzde 10,5, genç nüfustaki işsizlik oranı ise yüzde 19,3’tür. 3 milyon 147 bin kişi işsizdir. Bu rakama, iş aramayıp da iş bulduğunda çalışacak durumda olan 2 milyon 352 bin kişiyi de dâhil etmek gerekir. Bu durumda gerçek işsiz sayısı 5 milyon 499 bin kişiye ulaşmaktadır.

Görüldüğü gibi, on üç yıllık tek başına AKP iktidarları işsizliği azaltamamış, işsizlikte istikrar sürekli olmuştur. Özellikle genç nüfustaki işsizlik oranı ürkütücü boyutlarda seyretmeye devam etmektedir. O sebeple Türkiye’nin istihdam odaklı bir üretim ekonomisini hayata geçirmesi şarttır. Bu çerçevede, beyannamemizde yer verdiğimiz dar bölgeli ve sektörel teşvik sisteminin bölgesel teşviklerle birlikte uygulanması, yatırım ortamının cazip hâle getirilmesi, kurum ve kurallarıyla hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bir yönetimin tesis edilmesi ertelenemez bir gerekliliktir.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak yenilikçiliği ve girişimciliği desteklemeyi, girişimcimizin üretime katılma yollarının açılmasını, girişimcilik kapasitesinin artırılmasını, yeni girişimcilerin ekonomiye kazandırılmasını, işsizlikle mücadele için girişimci odaklı piyasanın tesis edilmesini ve Türk girişimciliğinin istihdam odaklı büyüme stratejisinin lokomotifi olmasını öngördük ve buna göre programımızı ve beyannamemizi şekillendirdik.

Bu anlayışla, üreten ekonomi programımızda ve seçim beyannamemizde, yeni iş yeri açan ve istihdam yaratan esnaf ve sanatkâra, o iş yerindeki faaliyetleriyle ilgili olarak beş yıl süreyle gelir vergisi muafiyeti getireceğimizi beyan ettik. Ayrıca yeni iş yeri açan esnaf ve sanatkârın kendi adlarına ödedikleri sigorta primlerinin yarısının beş yıl süreyle devlet tarafından karşılanacağını da ifade ettik.

Verdiğimiz önerge, program ve beyannamemiz doğrultusunda genç girişimciliği desteklemeye dönüktür. Buna göre, tasarıdaki üç vergi dönemine ilişkin istisnanın beş vergi dönemine çıkarılmasını, ayrıca istisnai esas miktar olarak da yıllık brüt asgari ücret kadar gelirin vergiden istisna edilmesini öngörmekteyiz. Bu şekilde, verilen teşvikin miktarı olarak da, süre olarak da anlamlı hâle gelmesini temin etmekteyiz.

Genç girişimciliğin desteklenmesi amacıyla verdiğimiz önergenin Genel Kurul tarafından desteklenmesini bekliyor, heyetiniz saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aksu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

2’nci madde üzerinde üç önerge vardır.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/517) ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve Çanakkale Milletvekili Ayhan Gider, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 23 milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/434) 2’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

           Bülent Kuşoğlu                    Mahmut Tanal                         Seyit Torun

                Ankara                             İstanbul                                 Ordu

              Musa Çam                         Veli Ağbaba

                 İzmir                               Malatya

Madde 2-193 sayılı Kanunun 89 uncu maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki bent eklenmiştir.

“15. Basit usulde tespit edilen ticari kazançların tümü (Bu Kanunun mükerrer 20 nci maddesinde yer alan kazanç istinasından faydalananlar bu bent hükmünden yararlanamaz. Bu bendin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.).”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 2- 193 sayılı Kanunun 89 uncu maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki bent eklenmiştir.

"15. Basit usulde tespit edilen ticari kazançlar (Bu Kanunun mükerrer 20 nci maddesinde yer alan kazanç istisnasından faydalananlar bu bent hükmünden yararlanamaz. Bu bendin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.)."

               Çağlar Demirel                                İdris Baluken                   Dirayet Taşdemir

                  Diyarbakır                                     Diyarbakır                              Ağrı

         Mehmet Emin Adıyaman                  Filiz Kerestecioğlu Demir             Mahmut Toğrul

                     Iğdır                                          İstanbul                            Gaziantep

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

      Mehmet Günal                             Erhan Usta                         Erkan Haberal

          Antalya                                   Samsun                                Ankara

   İsmail Faruk Aksu                      Mehmet Erdoğan                     Mehmet Parsak

          İstanbul                                    Muğla                           Afyonkarahisar

       Arzu Erdem                             Baki Şimşek

          İstanbul                                   Mersin

Madde 2: 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 89'uncu maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki bentler eklenmiştir.

15. Basit usulde tespit edilen ticari kazançların, kazancın elde edildiği takvim yılı başında geçerli olan ve sanayi kesiminde çalışan 16 yaşından büyük işçiler için uygulanan asgarî ücretin yıllık brüt tutarı kadar olan kısmı. Kazancın kıst döneme ait olması halinde, ay kesirleri tam ay sayılmak suretiyle bu süreye isabet eden indirim tutarı esas alınır.

16. Esnaf siciline kayıtlı mükelleflerin gerçek usulde tespit edilen ticari kazançlarının, kazancın elde edildiği takvim yılı başında geçerli olan ve sanayi kesiminde çalışan 16 yaşından büyük işçiler için uygulanan asgarî ücretin yıllık brüt tutarının yarısı kadar olan kısmı. Kazancın kıst döneme ait olması halinde, ay kesirleri tam ay sayılmak suretiyle bu süreye isabet eden indirim tutarı esas alınır.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge hakkında Samsun Milletvekili Sayın Erhan Usta… (MHP sıralarından alkışlar)

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu maddede, basit usulde vergilendirilen esnafın 8 bin liralık geliri vergi dışı bırakılıyor fakat bu miktar çok düşük bir miktar. Biz önergemizle basit usulde vergilendirilenlerde bunun yıllık brüt asgari ücret kadarlık kısmının, yani yaklaşık 20 bin liralık kısmının vergi dışı bırakılmasını, buna ilave olarak da diğer esnaflarda, normal esnaflarda da yine aynı şekilde -az önceki konuşmamda da ifade etmiştim- gelirinin kabaca 20 bin liralık kısmının vergi dışı bırakılmasını öneriyoruz. Esnafımızın ticaretini sürdürebilmesi açısından, bu sıkıntıları atlatabilmesi açısından bunun çok önemli olduğunu düşünüyoruz.

Tabii, şimdi, hem burada bu söylediğimiz hem de az önceki konuşmamda ifade ettiğim hususlar bir kaynak gerektiriyor. Tabii, kamu dengelerini bozmadan bu işleri yapma becerisini Hükûmetin gösterebilmesi gerekir. Bütçe bir tercihler manzumesidir netice itibarıyla. Yani bir yere vereceksiniz, bir yerden alacaksınız veya bir yerden kısacaksınız. Biz ekonominin geneliyle ilgili olarak, az önce ifade ettik; istihdamın artırılması için, kadın istihdamının teşvik edilmesi için, iş kurmanın teşvik edilebilmesi için, çalışanların durumunun düzeltilebilmesi, sanayicinin teşvik edilebilmesi için bir kısım kaynak gerekecektir. Bunun için alınması gereken yeri de daha önceki kanun görüşmelerinde ifade etmiştik, sermaye kazançlarının daha fazla vergilendirilmesinin en uygun yol olacağını ısrarla burada söyledik. Hatırlarsanız, faizleri vergi dışı bırakan veya çok az vergilendiren bir kanun burada bütün itirazlarımıza rağmen geçti. Tabii, çok manidardır, sabah akşam “faiz lobisi” diyerek yatıp kalkanların, burada asgari ücretten vergi alırken faizi vergilendirmemeleri de son derece manidardır. Hâlbuki bu, makro açıdan da çok önemlidir. Sermaye kazançlarını biraz daha vergilendirmiş olsaydık tüketim üzerindeki vergileri hafifletme imkânımız da olacaktı, Türkiye bu fırsatı kaçırdı. O yüzden, Adalet ve Kalkınma Partisinin tercihini faiz lobisinden yana kullandığını ifade edebiliriz.

Şimdi, az önce Sayın Bakan sorulara cevap verirken bana göre çok talihsiz bir ifade kullandı, “2001 yılında emekli maaşları ödenemedi.” şeklinde. Şimdi, 2001 yılındaki Hükûmet yani 57’nci Hükûmet, 99 depremi gibi asrın depreminden hemen sonra hiç siyasi davranmamış ve en büyük reformu yapmıştır, sosyal güvenlik reformunu yapmıştır, biliyorsunuz. Yani öyle bir Hükûmete emekli maaşlarıyla ilgili bu tür sataşmak ucuz bir siyaset yoludur Sayın Bakan. Emekli Sandığının o hâle gelmesinin nedeni de sizin daha önce siyaset yaptığınız siyasi partidir. Biliyorsunuz, 38 yaşında kadınları, 40 yaşında erkekleri emekli edenin de hangi siyasi parti ve hangi siyasi lider olduğunu herkes çok iyi biliyor.

IMF’yle anlaşma yapmak bir ayıpsa, anlaşma sürdürmek bir ayıpsa bu ayıp en fazla Adalet ve Kalkınma Partisine aittir çünkü Türkiye Cumhuriyeti tarihinde IMF’yle en büyük anlaşmayı sürdüren siyasi parti Adalet ve Kalkınma Partisidir, bunu görmek lazım.

MUHAMMET BALTA (Trabzon) – Sizin bıraktığınız borçları ödedi diye ayıptır, değil mi?

ERHAN USTA (Devamla) – Bunları ucuz siyaset yolu olarak… En fazla kaynağı da Adalet ve Kalkınma Partisi kullanmıştır. Beş buçuk yıl IMF’yle anlaşma sürdürülmüştür, bunları görmek lazım.

Türkiye 2008’e kadar bir kısım bir şeyler yaptıysa 1999-2002 döneminde yapılan o yapısal reformlara borçludur. Bunları uzun uzadıya buradan anlattık. Yani o yapısal reformlar yapılmasaydı Türkiye o 2008’e kadar olan dünyadaki o yüksek büyüme trendini onlarla birlikte sürdüremeyecekti. 2008’den sonra Türkiye reform yapmadığı için bugün giderek geliri düşmektedir. Nasıl düşmektedir örneğin? 2008 yılında Türkiye’nin 742 milyar dolar millî geliri vardı, bugün baktığımızda Hükûmetin programından aldığımız rakam 722 milyar dolardır. Bunu dolar cinsinde reele çevirdiğimizde 627 milyar dolara düşmektedir arkadaşlar. Yani 2008’de 742 milyar dolardan 2015 yılında, yedi yıl sonra millî gelirimiz 627 milyar dolara düşmüştür. 2008’e kadar -tekraren söylüyorum- 2008’e kadar Türkiye’nin performansındaki en önemli faktör, o sizin beğenmediğiniz dönemde yapılan yapısal reformlardır. O reformlar Türkiye’yi kalkındırmıştır, zenginleştirmiştir. Reformların devam ettirilememesi de Türkiye’yi fakirleştirmektedir. Bakın, göreceğiz hep beraber, inşallah olmaz, ben temenni etmiyorum ama bu reform süreci, şu konuştuğumuz reformları eğer gerçekleştiremezseniz Türkiye önümüzdeki dönemde çok daha fakirleşecektir.

Kişi başı gelirde de aynısını görüyoruz. Türkiye 10.444 doları 2008 yılında, o bizim dönemimizde yapılan yapısal reformlarla yakalamışken 2015 yılında yine Hükûmetin programında kişi başı gelir 9.286 dolardır. Bunu reele çevirdiğimizde de 8.074 dolara düşmektedir. 10 bin 444 dolardan 8 bin dolara düşen bir kişi başı gelir vardır. Türkiye giderek fakirleşmektedir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Usta.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Madde 2- 193 sayılı Kanunun 89 uncu maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki bent eklenmiştir.

“15. Basit usulde tespit edilen ticari kazançlar (Bu Kanunun mükerrer 20 nci maddesinde yer alan kazanç istisnasından faydalananlar bu bent hükmünden yararlanamaz. Bu bendin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.).”

Mehmet Emin Adıyaman (Iğdır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman…

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

68 sıra sayılı kanunun 2’nci maddesi hakkında söz almış bulunmaktayım.

Değerli milletvekilleri, her zaman AKP’nin yaptığı gibi yine bu torba yasayla da birkaç iyi maddenin içine ya da iyinin içine kötüleri sıkıştırarak torba kanun şeklinde yasayı geçirmeye çalışmaktadır. Örneğin, bu torba yasa içerisinde olumlu olan değişikliklerin yanında Hasankeyf’in mevcut yerinin değiştirilmesine…

Bir tarih mirası, bir kültür mirası, özellikle de Kürtlerin bin yıllardır yaşadıkları, bütün kültürlerini ifade eden, Antik Çağ’dan günümüze kadar kalan, belki dünyada bir eşi benzeri olmayan bir mirası yine bu torba yasa içine gizleyerek Hasankeyf’i sular altında bırakma ve bu güzel, tarihî mirası yok etme gibi bir çaba içerisinde.

Değerli arkadaşlar, aslında 2’nci maddeyle basit usulde vergiye tabi mükelleflerin kazancının 8 bin liralık kısmı istisna olarak alınmakta. Oysa, bizatihi AKP Hükûmetinin asgari ücretin 1.300 lira olacağı yönündeki düşüncesi çerçevesinde düşündüğümüzde aylık 1.300 lira olan asgari ücretin ay bazında 12’yle çarpımından yıllık 15.600 lira gibi bir rakam buluruz. Basit usulde vergiye tabi olan düşük gelirli küçük esnafın aslında -tıpkı orantılı olarak- asgari ücretin bir yıllık toplam olan 15.600 liralık bir limite kadar vergi muafiyetinden faydalanması gerektiği düşüncesindeyiz. Küçük esnafın kazancının 8 bin liralık kısmının istisna olarak kabul edilmesi elbette yararlı bir durum ama yetersiz. Zira, 8 bin lira limitte tutulduğu zaman… Basit usulde vergiye tabi esnafın aslında bu şekilde muafiyetinin asıl amacı, toplaması gereken yani vergi dışı olan kazançlarının vergiye tabi hâle getirilmesi. Limitin 8 bin lira olarak tutulması demek esnafın bu istisnadan faydalanması için toplaması gereken evraklarda, belgelerde veya alım satımlarda bu limitin üzerine çıkmaması demektir ve düzenlemenin aslında istenen amaca, hedefe ulaşamayacağı açıktır. Dolayısıyla, istenilen faydanın ve kayıt dışı ekonominin gerçekten vergiye tabi tutulması isteniyorsa o zaman bu muafiyet limitinin -az önce ifade ettiğimiz gibi- asgari ücretle orantılı olarak, asgari ücretin yıllık toplamı olan 15 bin lira üzerinden değerlendirilmesi gerekiyor.

Dolayısıyla, bu yasanın çok amaca uygun olmadığını belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Adıyaman.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/517) ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve Çanakkale Milletvekili Ayhan Gider, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 23 milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/434) 2’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Veli Ağbaba (Malatya) ve arkadaşları

MADDE 2-193 sayılı Kanunun 89 uncu maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki bent eklenmiştir.

“15. Basit usulde tespit edilen ticari kazançların tümü (Bu Kanunun mükerrer 20 nci maddesinde yer alan kazanç istinasından faydalananlar bu bent hükmünden yararlanamaz. Bu bendin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.).”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ALİ CEVHERİ (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Malatya Milletvekili Sayın Veli Ağbaba. (CHP sıralarından alkışlar)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 2’nci madde, ticari kazancı basit usulde tespit edilen mükelleflerin, sadece basit usulde tespit edilen kazançlarından 8 bin Türk liralık kısmından vergi alınmamasını sağlamaktır. Değerli arkadaşlar, bu tamamen esnafla dalga geçmektir, esnafı alaya almaktır. Bakın, bunun maliyeti sadece aylık 100 lira esnaftan vergi almayacaksınız. Bu, çokça oy aldığınız, çokça övündüğünüz esnafa hakaret etmektir. Lütfen, bu maddenin bizim söylediğimiz şekilde değiştirilmesini sağlayın.

Değerli arkadaşlar, zaten Türkiye'de, AKP döneminde bir AVM çılgınlığıyla ve bir AVM terörüyle esnaf kalmadı. Bakın, kendi ilim, seçim bölgem Malatya’dan birkaç örnek vermek istiyorum: Malatya’da, geçtiğimiz dönemlerde, geçtiğimiz yıllarda esnaf olmak itibarlı bir işti. Esnaf olan insan çocuğunu okutur, evine ekmeğini götürür, mahallede itibar görürdü. Eskiden esnaf olmak kız isterken de önemli bir şeydi, bir yere referans olmak için de esnaflık iyi bir şeydi. Ancak, maalesef son dönemlerde sizin uyguladığınız politikalar neticesinde, AVM dostu olan Hükûmetiniz Malatya’da ve Türkiye'de her tarafa AVM açmaya başladı. Hele hele sizin döneminizde zincir marketler var ki, her işi yapan esnafın canına okuyor.

Yine Malatya’dan örnek vermek istiyorum. Değerli arkadaşlar, Malatya’da bütün mahallelerimizde bakkallar vardı, bütün mahallelerimizde kasaplar vardı, züccaciyeci vardı, şarküteriler vardı ama şimdi, özellikle son dönemde, son beş yılda hepsi birer birer kapanıyor. Hepsi birer birer kapanıyor ve mahalle aralarına, sadece mahallelere değil, sokak aralarına zincir marketler şube açmaya başladı; bir tane personelle dükkân açıyor, oradaki esnaf kapatmak zorunda kalıyor.

Sokaklara girdiler değerli arkadaşlar. O kadar büyük marketler var ki Malatya’da, Türkiye'nin birçok yerinde, artık bakkal kalmadı mahallelerde. Eskiden hani bakkal amcası vardı ya mahallenin bakkal amcası, artık yok, artık berberi yok, kasabı yok, şarküterisi yok. Niye? Sizin o zincir marketlerle dostluklarınız var ya, ilişkileriniz var ya, ondan dolayı yok. Her tarafı işgal ettiler. Bu teröre son vermek lazım. Bu mahallelere çok uluslu şirketlerin zincir marketleri açtığı bu sisteme son vermek lazım.

Değerli arkadaşlar, bakın, şimdi, yine Malatya’da -her hafta Malatya’ya gidiyorum- Malatya esnafının sorunlarını dinliyorum. Geçtiğimiz hafta Malatya’da ayakkabıcılar sitesine gittim. Oradaki insanlar siftahsız dükkânlarını kapatıyorlar, artık hiçbir iş yapamıyorlar. Malatya’nın en itibarlı olan esnafları şu anda maalesef sokağa çıkamıyorlar, ne yapacaklarını bilemiyorlar.

Değerli arkadaşlar, sadece ayakkabıcıları mı? Hayır. Giyim işi yapanlar, manifaturacılar, kuyumcular, terziler, hepsi zor durumda, berberi zor durumda, Malatya’nın meşhur çay ocakları bile sayenizde zor durumda. Eskiden bizim meşhur sanayi sitemiz vardı, sanayi sitesinde dükkânı olan, orada çalışan, kalfalık yapan, ustalık yapanlar bir yere gittiği zaman bütün kapılar açılırdı, şimdi sanayi sitesindeki esnafa selam veren kimse kalmadı. Niye? Çünkü, her yerde AVM açılıyor, tam bir terör var.

Değerli arkadaşlar, artık bazı meslekler unutuldu. Şehirlerde açılan AVM’ler Malatya’yı, Türkiye’yi bitirdi. Şehir merkezinde her türlü torpille, her türlü ayrımcılıkla AVM’ler esnafı bitirdi maalesef. AKP döneminde en çok büyüyen şey, çok uluslu marketler, çok uluslu AVM’ler değerli arkadaşlar. Artık şehirde esnaf kalmadı. Malatya’da AVM sayısı artıyor, esnaf sayısı azalıyor. Bir şeyin daha sayısı artıyor değerli milletvekilleri, ikinci el ayakkabı satan, ikinci el ceket satan, ikinci el gömlek satan esnafların sayısı artıyor. Sizler bunları bilmezsiniz, AKP milletvekilleri, sizlerin giydiği gömlekler, kravatlar bin dolarlık, 2 bin dolarlık, maşallah ayakkabılarınız pahalı. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Sizler bu işten anlamazsınız, dinlemeyin beni. Bilmezsiniz siz, tuzunuz kuru. Siz anlamazsınız bu işlerden, taktığınız kravatlara, giydiğiniz ceketlere bakınca anlaşılıyor. Esnafın derdini bilmezsiniz. Ne zaman hatırlarsınız esnafı? Oy almaya gelirken. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Hiç ikinci el ayakkabı satan esnaf gördün mü? Çıkar ayakkabını bakalım, en az 500 dolar, çıkar!

HASAN TURAN (İstanbul) – Ceketimi 150’ye…

VELİ AĞBABA (Devamla) – Bak, salladığın tespih en az 500 lira, çıkar, çıkar bakacağım, çıkar bakacağım değerli arkadaşlar. Sizin tuzunuz kuru. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Bakın, değerli arkadaşlar, eğer samimiyseniz, eğer esnafa birazcık saygınız varsa, birazcık samimiyseniz esnaftan aldığınız vergilerin tamamını kaldırırsınız. Basit usulde vergi alınan herkesten vergiyi kaldırırsınız.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Seninki ikinci el ayakkabı mı?

VELİ AĞBABA (Devamla) – Bakın, benim ayakkabım 90 lira, 90, 90 lira.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – İkinci el mi?

VELİ AĞBABA (Devamla) – Ayakkabım 90 lira, bak, 90 lira, bak istiyorsan. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Gömleğim 60 lira, senin gibi 2 milyarlık takım elbise giymiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ağbaba.

Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3’üncü madde üzerinde üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinde yer alan “ve 86 ncı maddeleri ile 89 uncu maddesinin birinci fıkrasının (15) numaralı bendinde” ibaresinin “86 ve 89 uncu maddesinin birinci fıkrasının (15) numaralı bendinde” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

               Çağlar Demirel                         İdris Baluken                             Filiz Kerestecioğlu Demir

                   Diyarbakır                              Diyarbakır                                            İstanbul

         Mahmut Celadet Gaydalı                 Müslüm Doğan                                     Garo Paylan

                      Bitlis                                     İzmir                                                İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı(1/517) ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve Çanakkale Milletvekili Ayhan Gider, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 23 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/434) 3’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

            Kazım Arslan                                     Mahmut Tanal                             Lale Karabıyık

                Denizli                                              İstanbul                                        Bursa

             Seyit Torun                                         Musa Çam

                  Ordu                                                 İzmir

MADDE 3- 193 sayılı Kanunun mükerrer 123 üncü maddesinin (2) numaralı fıkrasında bulunan “86 ve mükerrer 121 inci maddelerinde” ibaresi “ve 86 ncı maddeleri ile 89 uncu maddesinin birinci fıkrasının (15) numaralı bendinde” şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

    Mehmet Günal                                       Erhan Usta                                       Erkan Haberal

         Antalya                                              Samsun                                               Ankara

     Mustafa Mit                                        Arzu Erdem                                      Mehmet Parsak

         Ankara                                              İstanbul                                        Afyonkarahisar

  Mehmet Erdoğan                                İsmail Faruk Aksu                                   Baki Şimşek

          Muğla                                               İstanbul                                              Mersin

MADDE 3 – 193 sayılı Kanunun mükerrer 123 üncü maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer alan “86 ve mükerrer 121 inci maddelerinde” ibaresi ve 86 ncı maddeleri ile 89 uncu maddesinin birinci fıkrasının (15 ve 16) numaralı bentlerinde” şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ALİ CEVHERİ (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Ankara Milletvekili Sayın Mustafa Mit… (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA MİT (Ankara) – Sayın Başkan, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, sözlerime başlamadan önce PKK terörüyle ciddi bir mücadele yürüten güvenlik görevlilerimize başarılar diliyorum. Şehit olan bütün askerimize, polisimize de Allah’tan rahmet diliyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesiyle ilgili söz almış bulunuyorum.

Anayasa’mızın 2’nci maddesinde kendini bulan sosyal devlet kavramı çerçevesinde düşük, alt gelir gruplarının desteklenmesi, sosyal devletin gerçekleşmesi, toplumun huzuru ve vatandaşlarımızın güven içerisinde yaşaması esastır. Yıllar itibarıyla gelir grupları arasındaki makas sürekli alt gelir grupları aleyhine açılmaktadır. Gelişmeden, büyümeden her kesimin pay alması, hiç olmazsa asgari standart geçim seviyesinin sağlanması, vatandaşlarımızın kimseye muhtaç olmadan onurlu hayat sürmesi temel amacımızdır. Ücret geliri elde eden çalışanlarımızın reel kazançlarında yıllar itibarıyla meydana gelen erozyonun telafi edilmesi için asgari ücretin 1.300 TL’ye çıkarılması prensipte kararlaştırılmış bulunmaktadır. Mevcut uygulamadaki asgari geçim indirimi uygulamasının değiştirilerek ücretlerde asgari ücretin vergi dışı tutulması, çalışanlarımız açısından sosyal devletin gerçekleşmesi yönünde ciddi bir adım olacaktır. Mevcut asgari geçim indirimi uygulamasında zaman zaman çalışanlar aleyhine durumlar olduğu gibi şikâyetler de kamuoyuna yansımaktadır. Asgari geçim indirimi olarak asgari ücretin kabul edilmesi uygulamayı basitleştirecek, yıllar itibarıyla yeniden değerlendirme oranlarında yapılan düzenlemelere gerek de kalmayacaktır.

Olumlu karşıladığımız ancak hâlâ düşük olduğunu ifade ettiğimiz asgari ücrette meydana gelecek artışın işverenlere yüklemiş olduğu yükün bir kısmının kamu tarafından karşılanmasının yolları araştırılmakta, tartışılmaktadır. 1.300 lira netten, brütte hesaplanacak olan brüt aylık ücretin asgari ücrete tekabül eden kısmının vergiden istisna edilmesi, brüt aylık ücret üzerinden hesaplanacak sosyal güvenlik priminin işveren hissesi ve gelir vergisi stopajının da düşmesine neden olacaktır. Yaptığımız bu değişiklikle brüt ücretteki eksilmeyle asgari ücretin artışı sebebiyle ücretli çalışanların durumlarının iyileşmesi karşısında işverenlerin yükü de hafifleyecektir.

Değerli milletvekilleri, ekonomimizin çok önemli bir kesimini oluşturan esnafımızın durumunun iyileştirilmesi, bir taraftan ticaretin gelişmesine bir taraftan da kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınmasına da katkı sağlayacaktır. Esnafımız toplum hayatımızda gördüğü fonksiyon itibarıyla birlik ve bütünlüğümüzün teminatıdır. Esnafın gerek kendisinin iş güç sahibi olması ve gerekse yanında istihdam ettiği elemanların istihdam piyasası üzerindeki olumlu etkisi tartışmasız bir gerçektir. Basit usulde veya gerçek usulde vergilendirilen esnafımızın üzerindeki vergi yükünün hafifletilmesi sosyal devlet ilkesi gereği olduğu kadar, devletten bir şey beklemeden kendi emeği ve kendi gücüyle ekonomimizin temel taşı olması ciddi istihdam kapasitesi itibarıyla şükranlarımızın bir ifadesi olacaktır. Basit usulde, gerçek usulde vergilendirilen esnafımızın yıllık kazancının basit usulde vergilendirilenlerde asgari ücret tutarının tamamının, gerçek usulde vergilendirilen esnafınsa kazancında yüzde 50’sinin vergi dışı bırakılması sosyal devlet kavramı kapsamında değerlendirilecek bir husustur.

Değerli milletvekilleri, alt gelir gruplarının durumlarını iyileştirecek hayat standardının yükselmesinin toplumsal dayanışma, toplumsal barış tesisinde önemli görev ifa edeceği açıktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA MİT (Devamla) - Bir zamanlar çokça kendisinden söz edilen “orta direk” dediğimiz kesimin birlik ve beraberlik sağlamadaki önemi ile bu kesimin hayat standartlarının yükseltilmesi toplumda memnuniyet endeksini artıracak sosyal barışa da katkı sağlayacaktır.

Hayırlı akşamlar diliyorum hepinize. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Mit.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı(1/517) ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve Çanakkale Milletvekili Ayhan Gider, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 23 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/434) 3’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Kazım Arslan (Denizli) ve arkadaşları

MADDE 3- 193 sayılı Kanunun mükerrer 123 üncü maddesinin (2) numaralı fıkrasında bulunan “86 ve mükerrer 121 inci maddelerinde” ibaresi “ve 86 ncı maddeleri ile 89 uncu maddesinin birinci fıkrasının (15) numaralı bendinde” şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ALİ CEVHERİ (Şanlıurfa) – Katılmıyor.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyor.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Denizli Milletvekili Sayın Kazım Arslan. (CHP sıralarından alkışlar)

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerine söz aldım.

Geçmişten beri torba yasalarla birçok yasanın geçirilmiş olması sebebiyle Sayın Başbakanın verdiği sözler vardı, maalesef bunlar unutularak, torba yasa geleneği yine bu yasayla birlikte devam ettirilmeye çalışılıyor.

Bugün görüştüğümüz 36 maddelik tasarı, çoğu birbiriyle ilgisiz olan 11 kanundan ibarettir. Yapılan bu değişikliklerle kanun yapma tekniği iyice bozulmuş oluyor. Ayrıca, basit usulde tespit edilen 8 bin Türk liralık indirimin gerçekten çok düşük olduğu açıklıkla görülüyor. Esnafın ödediği vergilerin hayli fazla olması sebebiyle bu küçük rakamın esnafımız için çok büyük fayda sağlamayacağı bir gerçektir. Bunun en azından 2 misline çıkarılması doğal bir gerçek olarak görülmelidir.

Her birimizin uzmanlık alanlarını ve katkılarını hiçe sayan bir anlayışla hazırlanmış olan bu kanun teklifi, bizler bölgelerimizden, illerimizden farklı taleplerimizle gelmiş olmamıza rağmen, Meclisteki komisyonlarda tam anlamıyla görüşülmüyor, komisyonlar çalıştırılmıyor, diğer uzman komisyonların kapıları da maalesef açılmıyor. Plan ve Bütçe Komisyonuyla işler oldubittiye getirilmeye çalışılıyor.

Sayın milletvekilleri, vergi istisnasına dair maddeleri muhtar maaşlarıyla aynı kefeye koyan bu tasarı, muhtar arkadaşlarımızın sosyal güvenlik primlerinin devlet tarafından karşılanması önerimizi de maalesef ikinci plana itiyor. Muhtarlarımıza bir kapıda maaş zammı verilirken diğer kapıdan birçok giderlerinin karşılanmadığını, hatta birçok muhtarlarımızın ortada kaldığını ve yerlerinin olmadığını, çalışma yerlerinin dahi maalesef yapılmadığını açıkça görüyoruz. Bugün muhtarların binasının elektrik ve su giderlerinin, İnternet giderlerinin ve bu tür giderlerinin de sosyal güvenlikleriyle birlikte giderilmesinin daha uygun olacağının söylenmesi gerekmektedir. Bunları da maalesef bu yasada göremiyoruz.

Bu gece, biz, muhtarlar ile uzman erbaşların özlük haklarıyla beraber aynı kefeye konulan görüşmeleri de birlikte görüşüyoruz. Cumhuriyet Halk Partisinin seçim bildirgesinden kopya çektiğiniz gübre ve yemdeki vergi yükünün düşürülmesiyle emniyet mensuplarının özlük haklarının aynı kefeye konularak tartışılması da gerçekten üzücüdür. Biz emniyet mensuplarının ek göstergelerinin 3600 olmasını isterken bugün bunun 3000 dolayında olduğunu maalesef görmekteyiz.

Sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; muhtarlarımızın yetkileri kuşa çevriliyor, muhtarlarımız her türlü sorumluluğu üzerinde taşıyor, herhangi bir işlem yaptığı zaman, usulsüzlük yaptığı zaman Devlet Memurları Yasası’na göre yargılaması yapılıyor ama kendilerine maalesef bu şekilde bir sorumluluk verilirken sosyal hakları maalesef verilmiyor.

Bu tasarı ufaltılmıştır. Çünkü vatandaşımız bütün vaatlerimizin çok daha aşağısına mahkûm edilmeye odaklanmıştır. Bu nedenle biz bu tasarının bugünkü şartlarda halkımızın, esnafımızın ve burada belirtilen hakların gerçek anlamda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAZIM ARSLAN (Devamla) - …bir değer anlamı taşımadığını görüyoruz.

Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Arslan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinde yer alan “ve 86 ncı maddeleri ile 89 uncu maddesinin birinci fıkrasının (15) numaralı bendinde” ibaresinin “86 ve 89 uncu maddesinin birinci fıkrasının (15) numaralı bendinde” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Garo Paylan (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ALİ CEVHERİ (Şanlıurfa) – Katılmıyor.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Garo Paylan. (HDP sıralarından alkışlar)

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; “…”(x)

Sayın milletvekilleri, ben bir semtte büyüdüm ve semt kültürü ve şehir kültürünü doyasıya yaşadım. Semt kültürünün ve şehir kültürünün ayrılmaz parçaları esnaflar; bakkalımız, kasabımız, balıkçımız, mezecimiz hep birlikte büyüdük, onlar benim için mahalledeki ağabeylerimdi ve biz sosyal bir ilişkiyle büyüdük. Bu sosyal ilişkiye, maalesef, özellikle son on dört yılda büyük zarar verildi. Esnaflar ciddi anlamda zordalar çünkü haksız rekabetin altında eziliyorlar, her köşe başına maalesef, bir AVM kuruldu, insanlar artık o kentsel dönüşümlerle birlikte eski mahallelerinde yaşamıyorlar, rezidanslarda yaşıyorlar ve rezidanslarından arabalarına binip AVM’lere gidiyorlar, AVM’lerinden arabalarına binip rezidanslarına geçiyorlar. Çoğunlukla, sosyal konutlar bile esnaflardan yoksun, sosyal konutların çevresine de AVM’ler kuruldu ve o sosyal kesime dönük AVM’lerden alışveriş yapılıyor.

Şimdi, esnaflara bir teşvik getiriyorsunuz, aylık 100 TL yalnızca. 100 TL teşvikle esnaf yaşayacak.

Değerli arkadaşlar, esnaf siftahsız dükkânını kapatıyor, 100 TL’yle de hiçbir esnaf ayakta kalmaz. Bizler esnafları ayakta tutmak istiyorsak o AVM kültürüne son vermemiz gerekiyor ve haksız rekabete son vermemiz gerekiyor.

Bir şey daha yapmamız gerekiyor, güven iklimini sağlamamız gerekiyor.

Bakın, bugün, bizim, Mecliste konuşmadığımız şeyleri Avrupa Parlamentosu konuştu. Avrupa Parlamentosunda bir oturum yapıldı, Türkiye oturumu. Bütün gruplar Türkiye'yi yerden yere vurdular, insan hakları ihlalleri, ifade özgürlüğü ihlalleriyle ilgili. Umurunuzda mı? Değil, maalesef, siz sohbetinize devam edin.

TAMER DAĞLI (Adana) – Sen de keyif aldın herhâlde!

GARO PAYLAN (Devamla) – Ne keyif alacağım? Memleketim için üzülüyorum. Memleketim için üzülüyorum. Memleketim tekrar kötülüğün sıradanlaştığı günlerden geçiyor. Defalarca kötülüğün sıradanlaştığı günlerden geçtik, o kötülüğün sıradanlaştığı günlerin aktörleri, 6-7 Eylül 1955’in aktörleri, Dersim 1938’in aktörleri hep utançla yaşadılar, hiçbirine sahip çıkamıyoruz bugün. 1990’ların aktörleri hayattalar, hepsi şu anda utançla yaşıyorlar.

Bakın, bir gün çocuklarınız ve torunlarınız size soracak, “2015’te, 2016’da, o karanlık günlerde, ey baba, ey dede, ne yapıyordun?” diye soracak. Hepimize hesap soracak. “O çocuklar ölürken ne yapıyordunuz?” diye soracak. Sizler, inanın, o gün, çocuklarınız, torunlarınız size bunu sorarken utanç yaşayacaksınız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Hep birlikte bu Meclis olarak utanç yaşayacağız, çünkü bizler barış iddiasıyla bu Meclise geldik ancak maalesef, ülkemizin bir bölgesi kan gölü, bu ülkenin ordusuna ve polisine havale edilmiş bir savaş var ve önce gerçek öldürüldü, hakikat öldürüldü. Bu Mecliste, her gün, bir hakikat komisyonu kurulsun, araştırma komisyonu kurulsun, gidip inceleyelim diyoruz ve reddediyorsunuz. Genelkurmayın verdiği, askerin, polisin verdiği bilgilerle yetiniyorsunuz. Maalesef, bu Meclis bu konuda bir irade ortaya koyamadı. Gidip önce hakikati ayağa kaldıralım, gerçekleri ayağa kaldıralım, ölümleri durduralım, silahı durduralım, askeri oradan çekelim, siyaseti tekrar hayata geçirelim, var mısınız arkadaşlar? (AK PARTİ sıralarından “PKK’yı çek PKK’yı” sesleri, gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Paylan, siz devam ediniz lütfen, Genel Kurula hitap ediniz.

GARO PAYLAN (Devamla) – Bakın, ben bu barışın oluşması için elimden gelen her şeyi yapıyorum, grubumuz yapıyor. Sizler de bu barışa el verin. Konuşarak çözemeyeceğimiz hiçbir meselemiz yok, bunu hepiniz biliyorsunuz. Ancak, Cumhurbaşkanı iradeyi teslim almış ve “Bir daha konuşulmayacak.” diyebildi bugün. Bunun altında ezilmememiz gerekiyor. Meclis olarak irademizi ortaya koyup barış için, hayır için iradeyi ele almamız gerekiyor. Ancak maalesef o işareti henüz sizlerde göremiyorum.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Paylan.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Kâtip üyeler arasında anlaşmazlık olduğundan elektronik cihazla sisteme girmenizi ve oylamaya katılmanızı rica ediyorum.

Bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

4’üncü madde üzerinde üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinin (h) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

           Mehmet Günal                                    Erhan Usta                                  Mehmet Parsak

                Antalya                                           Samsun                                    Afyonkarahisar

           Erkan Haberal                                    Arzu Erdem                                Mehmet Erdoğan

                Ankara                                           İstanbul                                          Muğla

             Baki Şimşek                                İsmail Faruk Aksu

                Mersin                                            İstanbul

"h) Tahsilde olup 30 yaşını doldurmamış olanlara verilecek pasaportlar."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinde yer alan "h) Tahsilde olup 25 yaşını doldurmamış olanlara verilecek pasaportlar" ibaresinin "h) Tahsilde olup 35 yaşını doldurmamış olanlara verilecek pasaportlar" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

           Çağlar Demirel                                  İdris Baluken                                Mahmut Toğrul

              Diyarbakır                                       Diyarbakır                                      Gaziantep

           Müslüm Doğan                         Filiz Kerestecioğlu Demir

                  İzmir                                             İstanbul

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/517) ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve Çanakkale Milletvekili Ayhan Gider, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 23 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/434) 4'üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        Bülent Kuşoğlu                                  Mahmut Tanal                                     Musa Çam

              Ankara                                            İstanbul                                             İzmir

           Seyit Torun                                      Murat Emir

               Ordu                                              Ankara

MADDE 4- 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanununun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki bent eklenmiştir.

"h) Öğrenimde olup 25 yaşını doldurmamış olanlara verilecek pasaportlar."

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ALİ CEVHERİ (Şanlıurfa) - Katılmıyor.

BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Katılmıyor.

BAŞKAN - Önerge üzerine Ankara Milletvekili Sayın Murat Emir. (CHP sıralarından alkışlar)

MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz düzenlemeyle ilgili olarak verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunuyorum.

Tahsilde olup 25 yaşını doldurmamış olanlara verilecek pasaportlardan harç alınmamasını öngören bu düzenleme kaç kişiyi ilgilendiriyor?

7 Haziran seçimlerinde unuttuğunuz ama 1 Kasım seçimlerine giderken bizim seçim vaatlerimizden “copy”lediğiniz, gençleri hatırlamanız üzerine vaatlerde bulundunuz. Bu da onlardan birisi. Sanki geçlere çok önemli bir şeyler veriyormuş gibi yapıyorsunuz ama gerçekte çok az sayıda gencimizin bu düzenlemeden yararlandığını ifade etmek isterim.

Evet, bu yerinde bir düzenlemedir, biz buna tarafız ama bu eksik bir düzenlemedir.

İktidara geldiğinizde gençlerimizin, genç nüfusumuzun yılda yüzde 11,7’si yurt dışına çıkarken bugün gelinen noktada 10’lu rakamların altına düşmüştür, yani gençlerimiz çok daha az yurt dışına seyahat yapmak zorundalar.

Peki, bu önerge herkesi kapsıyor mu? Hayır. Çok önemli bir teknik yanlış var, dikkatinizi çekiyorum. “Tahsilde olanlar” diyorsunuz. Yani, 7 yaşında okula başlayacak ve ücretsiz olarak pasaport edinme hakkını kazanacak. Peki, 6 yaşındaki çocuklar ne olacak, 5 yaşındakiler? Küçükleri ne yapacağız? Onların günahı ne? İlkokula başla, ondan sonra mı gel diyeceğiz? Bunun mutlaka düzeltilmesi lazım arkadaşlar, bu temel bir eksikliktir. Bunun yanında, işsizler ne olacak? Tahsilde olanlara veriyorsunuz bunu, peki ya okuma olanağı bulamayanlar ne olacak? Onlar yurt dışına gitmesinler mi? Zaten okuma olanağını elinden almışsınız. Ülkemizde yükseköğrenim oranının nerelerde olduğu ortada. Yükseköğrenim seviyemizi yukarılara çekememişsiniz, bir de yükseköğrenimde okumayanlara eğer pasaport istiyorsan para vereceksin diyorsunuz. Bu da bence vicdanla açıklanabilir bir durum değil.

1 milyon genç işsizimiz var. Genç nüfusumuzda çalışabilir nüfus oranımız 5 milyon ama bunlardan 1 milyonu işsiz. Bu temel sorun varken, işsizlik her evde, neredeyse her 3 gençten 1’inde ağır bir yara olarak varken siz küçük bir miktarda, az sayıda genci ilgilendiren küçük bir düzenlemeyle sanki gençlere çok büyük bir şey yapmış havasıyla iş yapıyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, gençlerin sorunları saymakla bitmez, elimden geldiğince dillendirmeye çalışacağım. Çocuklarımızın, gençlerimizin, üniversite çağındakilerin kaç tane sınava girdiğini, iddia ediyorum, Millî Eğitim Bakanı dâhil hiç kimse irticalen sayamaz. Sayabilecek varsa gelsin saysın. Sayamayacağını hepimiz biliyoruz. Eğitim sistemiyle kaç defa oynadığınızın sayısını siz de bilmiyorsunuz. Düşünebiliyor musunuz, içinizden bir kişi bile çıkıp “Evet, biz çok iyi bir eğitim sistemi getirdik ve kurduk ve artık Türkiye'nin iyi bir eğitim sistemi vardır.” diyemez.

Gençlerimizin çok önemli bir barınma sorunu var, özellikle üniversiteli gençlerimizin. Bugün, tahminî rakamlarla, 2016 yılı itibarıyla 3,5 milyon civarında üniversite öğrencisi var. Peki, bunlardan ne kadarı yurtlarda kalmak durumunda derseniz, en az yarısı. Yani, 1 milyon 700 bin genciniz yurt ihtiyacında bulunuyor. Peki, kaç kişilik yurdumuz var? 500 bin bile değil arkadaşlar. 1 milyon 200 bin gencimiz yurtsuzdur. Peki, bu çocuklarımızı nereye yönlendiriyoruz dersiniz? Bu çocuklarımızı biz tarikat yurtlarına ve özel yurtlara yönlendiriyoruz. Tabii, tarikat yurtları deyince TÜRGEV’den bahsetmeden olmaz. TÜRGEV, biliyorsunuz, geniş kamu olanaklarıyla belediyelerin, illerin bu vakfa kaynaklarını, arsalarını peşkeş çekmesiyle büyümüş bir vakıftır. Bu vakfın en önemli özelliğinin de Yönetim Kurulundaki kişinin Sayın Cumhurbaşkanımızın oğlu Bilal Erdoğan olduğunu hepimiz biliyoruz. TÜRGEV’in, yeni ismiyle “götürgev”in nasıl bağışlarla -hatta biliyorsunuz, gündeme geldi- Suudi Kralının bağışlarıyla zenginleştiğini ortaya koymuştuk.

Bu anlayışları bir yana bırakmak zorundayız. Gençliğe, gençlere ideolojik yaklaşıyoruz. Kindar ve dindar bir gençlik yetiştirme iddiasıyla yola çıktık ve toplumu özellikle gençler üzerinden bölüyoruz.

Burada sözlerime son verirken Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Emir.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinde yer alan "h) Tahsilde olup 25 yaşını doldurmamış olanlara verilecek pasaportlar" ibaresinin "h) Tahsilde olup 35 yaşını doldurmamış olanlara verilecek pasaportlar" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Müslüm Doğan (İzmir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ALİ CEVHERİ (Şanlıurfa) – Katılmıyor.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerine İzmir Milletvekili Sayın Müslüm Doğan. (HDP sıralarından alkışlar)

MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 68 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesindeki önerge üzerine söz almış bulunuyorum.

Şimdi, değerli milletvekilleri, 11 kanunu ilgilendiren 32 maddelik bir torba kanun karşımıza geldi. İncelediğimizde, gerçekten de bir yamalı bohçaya benzeyen, bir çözüm üretmeyen, geçici, palyatif çözümler önüne koyan, biraz da Hükûmetin seçim öncesi verdiği vaatleri yerine getirmeye çalışan, kalıcı olmayan, bir yerde çözüm üretmeyen sözüm ona bir yasa teklifi gelmiş. Bunun üzerinde eğer konuyu biraz açarsak özellikle Sosyal Güvenlik Kurumunun mevcut durumu, Sosyal Güvenlik Kurumunun veya bu kanunu, 11 kanunu ilgilendiren bu torba kanunun, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, yine 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu, 4857 sayılı İş Kanunu yani kısaca çok önemli kanunları ilgilendiren bir torba kanun.

Şimdi, Sosyal Güvenlik Kurumundan emekli olan bir arkadaşınız olarak daire başkanı arkadaşımı aradım, maaş ödeyen. Dedim ki: “Başkanım, kaç çeşit maaş ödüyorsunuz unvanlara göre, 250 mi, 300 mü?” Dedi ki: “Yok, çok daha fazla.” Şimdi Sayın Bakan da burada. Acaba Sayın Bakan biliyor mu? Unvanlara göre -657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na- kaç çeşit maaş ödeniyor? Bakın, Anayasa’mızın “eşit işe eşit ücret” ilkesi ihlal ediliyor. Türkiye’de bir mühendis, bir harita mühendisi belki 20 tür maaş alıyor; Sosyal Güvenlik Kurumunda ayrı maaş alıyor, Karayollarında ayrı maaş alıyor, DSİ’de ayrı maaş alıyor.

Şimdi, kanunlar üzerinde o kadar oynuyoruz ki -657 sayılı Devlet Memurları Kanunu- işin içinden çıkılamaz hâle gelmiş. Aslında, 5 tane kalem üzerinden belirlenen çatı bir yapı var kanunda. Özellikle de unvanlarla ilgili maaş yapılanması üzerinde durmak istiyorum. Şimdi, böyle bir şey olabilir mi? AKP Hükûmeti daha önceki hükûmetlerde -62’nci Hükûmette, 61’inci Hükûmette- buna kalıcı bir çözüm bulacağını, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nu değiştireceğini söylemişti; tamamen bu şeyi değiştireceğini, eşit işe eşit ücret getireceğini, gelir adaletsizliğini gidereceğini söylemişti memurlar arasında, kamu çalışanları arasında.

Bakın, arkadaşlar, şimdi uzman askerlerle ilgili, uzman erbaşlar hakkında bir tasarı var burada, ek göstergelerinin 3000’e çıkarılması isteniyor. Bu ek gösterge ile 52 liralık bir değişiklik var, emekli maaşında da sanıyorum -yaptığımız hesap yanlış değilse- 18 lira; mühendis hesabı yaptım, belki de yanlış olabilir, çok büyük bir farklılık değil.

Bakın, şimdi, 3000 ek göstergeyi kimler alıyor mevcut, şu anda kamuda çalışanlardan? Din hizmetlerinde çalışanlara 3000 ek gösterge verilmiş 1’inci derecede, kamuda avukatlık yapanlara da verilmiş, öğretmenlere de verilmiş, mühendislerin 3600 ek göstergesi duruyor.

Arkadaşlar, çalışan memurların emeklilikte de sağlıklı, onurlu bir yaşam sürdürebilmesi için emekli maaşlarına bu aldığı ek ödemelerin de yansıması gerekiyor. Bir kere, mühendislerin, mimarların 4800 ek göstergeye minimum ulaşması lazım. Şimdi, siz getirip bir teknisyene –saygı duyduğum bir meslek grubu hep birlikte çalıştığımız- mühendisten fazla para verirseniz kamuda bu işler işlemez hâle gelir. Açık öğretim mezunu bir arkadaşımızı getirip İnşaat, Emlak Daire Başkanlığına başkan yaparsanız bu sistem çöker. Sosyal Güvenlik Kurumunda örneği var, İnşaat, Emlak Daire Başkanı arkadaşımız açık öğretim mezunudur. Eğitimine saygı duyarım ama mühendis, mimarın üstüne oturtamazsınız. Bunu çözmek gerekiyor. Nasıl çözeceğiz? 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nu kökten eşit işe eşit ücret temelinde çözeceğiz. Ülkenin temel sorunlarını… Burada halkımızın bize verdiği yetkiyi doğru kullanacağız. Bunu doğru kullanmazsak yamalı bohça şekline getirilen torba kanunlarla burada zamanımızı boşa harcarız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Doğan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Kâtip üyeler arasında anlaşmazlık olduğundan elektronik cihazla oylama yapacağım.

Bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinin (h) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Günal (Antalya) ve arkadaşları

"h) Tahsilde olup 30 yaşını doldurmamış olanlara verilecek pasaportlar."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET ALİ CEVHERİ (Şanlıurfa) – Katılmıyor.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Mehmet Parsak.

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Aziz Türk milleti, değerli milletvekilleri; 68 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesine dair Milliyetçi Hareket Partisi olarak vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Söz aldığım değişiklik önergemizle ilgili sözlerime geçmeden önce, 20 Ocak 1990’da yani bundan tam yirmi altı yıl önce bugün azatlık uğruna meydanları dolduran masum Azerbaycan Türkleri’ni katleden Rus Kızıl Ordusunu lanetliyor ve Azerbaycan Türkleri’ni şehadetlerinin 26’ncı yılında bir kere daha rahmetle, minnetle anıyorum. Ruhları şad, mekânları cennet olsun.

Sayın milletvekilleri, ilgili tasarının 4’üncü maddesiyle 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 85’inci maddesine bir bent eklenerek 25 yaşını doldurmamış öğrencilere verilecek pasaportların harçtan istisna tutulması teklif edilmektedir. Sözlerimin hemen başında önemle vurgulamak isterim ki Milliyetçi Hareket Partisi olarak 25 yaşını doldurmamış öğrencilerimize ve diğer tüm gençlerimize verilecek pasaportların harçtan istisna tutulmasına, gençlerimizin öğrenimleri boyunca kendilerinden alınan her türlü harcın kaldırılmasına, gençlerimize verilecek girişimcilik desteklerine, gençlerimize verilecek çeyiz ve evlenme desteklerine, gençlerimize verilecek eğitime, gençlerimize verilecek işe, aşa ve hatta Hükûmet yetkilileri tarafından seçim zamanı taahhüt edilen eşe hiçbir itirazımız bulunmamaktadır. Ancak gençlerimizin tüm bunları alabilmeleri için öncelikle hayatta kalmaları gerekmektedir. Aylardır bu yüce çatının altında andığımız şehitlerimizin neredeyse tamamı 25 yaşın altındadır. 2002 yılından bu yana, özellikle de 2009 yılından itibaren yürütülen ihanet politikaları sonucu Türkiye'nin dört bir yanında toprağa düşen bini aşkın şehidimizin de neredeyse tamamına yakını gençti. Afyon Dinarlı İzzet Alper Taşbaş, Bolvadinli Ramazan Emet, Emirdağlı Şükrü Şahin de gençti. Batman’da doğan Mehmet Şimşek Türkiye'nin önemli üniversitelerinde eğitimini tamamladıktan sonra Amerika ve İngiltere’de uzun yıllar çalışıp ardından Türkiye Cumhuriyeti’ne bakan olabilirken Afyonkarahisar’ın Çay ilçemizin Mandıra köyünden bir başka Mehmet Şimşek, doğu ve güneydoğuda yaşayan insanların haksızlığa, baskıya ve eşitsizliğe maruz kaldığı iddiasıyla silaha sarılan teröristlerle, Batman’ı, Diyarbakır’ı, Mardin’i, Şırnak’ı, Hakkâri’yi bu ülkeden koparmak isteyen bebek katilleriyle Bakan Mehmet Şimşek’in partisinin “çözüm süreci” adı altında masaya oturarak önce müzakere ettiği ve en sonunda da 28 Şubat 2015’te Dolmabahçe’de mütareke ederek yürüttüğü ihanet süreci sonunda şehit olduğunda 25 yaşını sadece bir yıl olmuştu dolduralı. Vatan haini PKK’lıların saldırısı ve Ege Üniversitesi yönetiminin duyarsızlığı sonucu hayatını kaybeden ülkü şehidimiz Fırat Yılmaz Çakıroğlu da sadece 23 yaşındaydı.

Türk milletine hizmet etmek için ülkenin dört bir yanında çalışan kamu görevlilerimiz ihanet süreçleriyle genç yaşta toprağa düştüler. Vatanına hizmet ederken şehit düşen bu gençlerimize Yüce Allah’tan tekrar rahmet diliyorum.

Peki, ya hayatta kalanlar, peki, yaşıyormuş gibi görünen gençlerimiz; hastalarına bakacağı günleri bekleyen sağlık çalışanı gençlerimiz, öğrencilerinin eğitimine başlayacağını umut eden, ataması yapılmayan öğretmen gençlerimiz, mesleğini yapma imkânı arayan genç mühendislerimiz, mimarlarımız, kandırılan, yıldırılan, aldatılan genç taşeron işçilerimiz, kaderi Hükûmetin elinde olan sözleşmeli gençlerimiz; bunların sorunları için ne yapılacak, bunların çektiği çileler ne zaman dolacak, bunları da buradan soruyoruz.

Bu kapsamda, şunun da altını çizerek ifade etmek istiyoruz ki: Getirilen değişiklik teklifiyle birlikte, bu kapsamda Avrupa Birliği programları çerçevesinde ancak yılda 2 bin öğrenci faydalanabiliyor. Gelin, değişiklik önergemiz kabul edilsin, hiç değilse 25 yaşla sınırlamayalım ve 30 yaşını geçen gençlerimize kadar bunu taşıyabilelim ki bu sınırlı imkândan daha fazla sayıda gencimiz de istifade edebilsin.

Bu düşüncelerle değişiklik önergemizin kabul edilmesini talep ediyor, yüce Meclisi bir defa daha saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Parsak.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.06

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 23.19

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ), Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye)

------0------

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

68 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

5’inci madde üzerinde üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesinde yer alan "8-108’inci maddenin (B) fıkrası uyarınca kullanılan aylıksız izin süreleri, her yıl için bir kademe ilerlemesi ve her üç yıl için bir derece yükselmesi verilmek suretiyle değerlendirilir." ibaresinin, "8-108’inci maddenin (B) fıkrası uyarınca kullanılan aylıksız izin süreleri, her yıl için bir kademe ilerlemesi ve her iki yıl için bir derece yükselmesi verilmek suretiyle değerlendirilir." şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            İdris Baluken                            Çağlar Demirel                Dirayet Taşdemir

              Diyarbakır                                 Diyarbakır                            Ağrı

       Bedia Özgökçe Ertan                Filiz Kerestecioğlu Demir

                  Van                                       İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/517) ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve Çanakkale Milletvekili Ayhan Gider, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 23 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/434) 5'inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesi arz ve teklif ederiz.

       Bülent Kuşoğlu                        Mahmut Tanal                       Lale Karabıyık

            Ankara                                 İstanbul                                 Bursa

         Seyit Torun                  Nurhayat Altaca Kayışoğlu                 Musa Çam

              Ordu                                    Bursa                                   İzmir

Madde 5- 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 36 ncı maddesinin "Ortak Hükümler" bölümünün (C) fıkrasına aşağıdaki bent ilave edilmiştir.

"8- 108 inci maddenin (B) fıkrası uyarınca kullanılan aylıksız izin süreleri, her yıl için bir kademe ilerlemesi ve her üç yıl için bir derece yükselmesi verilmek suretiyle değerlendirilir."

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        Erkan Haberal                         Mehmet Günal                         Erhan Usta

            Ankara                                  Antalya                                Samsun

     İsmail Faruk Aksu                    Mehmet Erdoğan                     Mehmet Parsak

            İstanbul                                  Muğla                           Afyonkarahisar

         Arzu Erdem                           Baki Şimşek

            İstanbul                                 Mersin

MADDE 5- 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 36 ncı maddesinin "Ortak Hükümler" bölümünün (C) fıkrasına aşağıdaki bent eklenmiştir.

"8- 108 inci maddenin (B) ve (C) fıkraları uyarınca kullanılan aylıksız izin süreleri, her yıl için bir kademe ilerlemesi ve her üç yıl için bir derece yükselmesi verilmek suretiyle değerlendirilir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın İsmail Faruk Aksu. (MHP sıralarından alkışlar)

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 68 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerine grubum adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

5’inci madde, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 36’ncı maddesinin “Ortak Hükümler” bölümünün (C) fıkrasında değişiklik öngörmektedir. Bu fıkrada memuriyette geçen hizmet dışında hangi sürelerin memuriyet kazanılmış hak aylığından sayılacağı düzenlenmektedir. Maddeyle bu kapsamda değerlendirilmesi öngörülen husus 657 sayılı Kanun’un 108’inci maddesinin (B) fıkrasında yer alan doğum yapan memura verilen doğum sonrası analık izni süresinin bitiminden itibaren, eşi doğum yapan memura ise doğum tarihinden itibaren istekleri üzerine yirmi dört aya kadar verilen aylıksız izin süreleridir.

Bu düzenlemeyi destekliyoruz. Bununla birlikte evlat edinmeyle ilgili olarak bir eksikliği de verdiğimiz önergeyle telafi etmek istiyoruz.

Değerli milletvekilleri, 657 sayılı Kanun’un 108’inci maddesinin (C) fıkrası evlat edinme hâlinde memurlara, doğum yapan memurlara tanınan aylıksız izin hakkını tanımıştır. Kanun tasarısıyla evlat edinen memurların ve memur olan eşlerinin aylıksız izin kullanabilmesine imkân veren mezkûr kanun hükümlerinde değişiklik yapılmakta ve 3 yaşını doldurmamış bir çocuğu evlat edinen memurlar ile memur olan eşlerine, çocuğun fiilen teslim edildiği tarihten itibaren istekleri üzerine yirmi dört aya kadar aylıksız izin verileceği öngörülmektedir.

Kanun tasarısındaki bu düzenlemelere göre, doğum yapan memur veya memur olan eşi aylıksız izin kullandığında bu süreler ilgili memurların kazanılmış hak aylığında değerlendirilecek, ancak kendisi veya eşi evlat edinen memurun aylıksız izin kullanması durumunda bu izin süreleri değerlendirilmeyecektir. Bu durum evlat edinen memurlar aleyhine bir eşitsizliğin ve haksızlığın ortaya çıkmasına sebep olacaktır. Değişiklik önergemizle, evlat edinenlere tanınan aylıksız izin hakkını kullanan memurların izin sürelerinin, çocuğu olduğu için aylıksız izin kullanan memurlarla aynı şekilde memuriyet kazanılmış hak aylığında değerlendirilmesi ve bu şekilde memurlar arasında eşitliğin, kanun hükümleri arasında paralelliğin sağlanması amaçlanmaktadır. Aksi takdirde, evlat edinen memurlar göz ardı edilmiş, görmezden gelinmiş olacaktır.

Değerli milletvekilleri, kuşkusuz, kamu çalışanlarının mali ve sosyal haklarının iyileştirilmesine ilişkin olarak yapılan bu kısmi düzenlemeler yerindedir ancak kamu çalışanlarının sorunları bunlarla sınırlı olmayıp, daha köklü ve acil çözüm bekleyen sorunları bulunmaktadır. Hizmete alınma, yükselme, tayin ve terfide liyakatin yerini kayırmacılığın alması, memur ve diğer kamu çalışanlarının tanım, statü, unvan ve sınıflandırma karmaşası, ücret adaletsizliği ve ücretlerin yetersizliği, ücret rejiminin bozukluğu, uluslararası normlara uygun sendikal hakların temin edilememesi, kamu çalışanlarına uygulanan taciz, tehdit ve yıldırmaya dayalı haksızlık ve adaletsizlikler, devlet memurluğunun parti memurluğu hâline gelmesi, teşkilat kanunları, torba kanunlar ve kanun hükmünde kararnamelerin ortaya çıkardığı eşitsizlikler ile mevzuat kirliliğinin ve özensiz uygulamaların kamu yönetimi disiplininden uzaklaşılmasına yol açması ilk akla gelen sorunlardır.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, beyannamemizde belirttiğimiz gibi, hizmete girişten emekliliğe kadar geçecek sürede liyakatin, objektif unsurların ve fırsat eşitliğinin esas olduğu, kayırmacılığın ve partizanlığın olmadığı, çalışanların hukuki ve mali statülerinin hakkaniyetli bir şeklide düzenlendiği bir kamu personel rejiminin tesisini istiyoruz. O sebeple, öncelikle bu temel sorunları ortadan kaldıracak köklü ve kalıcı bir personel rejimi reformu ivedilikle gerçekleştirilmelidir.

Değerli milletvekilleri, bir eksikliğin giderilmesi, yanlışlığın düzeltilmesi ve haksızlığın önüne geçilmesine ilişkin olarak verdiğimiz önergemizi desteklemenizi bekliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aksu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Genel Kurul çok sıcak, müştekiyiz.

Tedbir alınsın efendim, çok sıcak hakikaten yani.

BAŞKAN – Ne yapabilirim Sayın Altay?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teknik servis ayarlayabilir bunu.

BAŞKAN – Sayın Altay, teknik servise bilgi vermek üzere arkadaşlar söyleyecekler.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/517) ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve Çanakkale Milletvekili Ayhan Gider, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 23 milletvekilinin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/434) 5'inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Nurhayat Altaca Kayışoğlu (Bursa) ve arkadaşları

MADDE 5- 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 36 ncı maddesinin "Ortak Hükümler" bölümünün (C) fıkrasına aşağıdaki bent ilave edilmiştir.

"8- 108 inci maddenin (B) fıkrası uyarınca kullanılan aylıksız izin süreleri, her yıl için bir kademe ilerlemesi ve her üç yıl için bir derece yükselmesi verilmek suretiyle değerlendirilir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde, Bursa Milletvekili Sayın Nurhayat Altaca Kayışoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5’inci maddeyle ilgili olarak verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum.

Bu tasarı, öğlen saatlerinde bize geldi ve kısaca inceleme fırsatı bulabildik. Tasarıyı incelediğimde, gerçekten ne yapılmaya çalışıldığını anlayamadım. Yani kadınlarla ilgili iyi bir şeyler mi yapılıyor, yoksa tam tersine, kadınlar eve mi kapatılmaya çalışılıyor? Büyük bir kuşku oluştu kafamda. Yasa tasarısını genel olarak incelediğimizde çelişkilerle dolu olduğunu ve vatandaşlarımızın beklentilerini karşılamadığını açıkça görebiliyoruz. Örneğin, kadınlarımızın, çalışan kadınlarımızın büyük bir sorunu var. Diyorlar ki: “Sigortalı olduktan sonra, daha önce yapılmış doğumlar için doğum borçlanmasından yararlanmak istiyoruz.” Şimdi, bunu neden düzenlemiyoruz?

Örneğin, Genel Sağlık Sigortası’yla ilgili bir düzenleme var ve 20 yaşına kadar lise mezunları, 25 yaşına kadar üniversite mezunları prim ödemeyecek ama gençlerimizin bizden beklentisi şu: Öncelikle, birikmiş olan borçların silinmesini istiyorlar ve tabii ki bu “Genel Sağlık Sigortası” adı altında işsizliğin cezalandırılmasının bir nevi, kaldırılmasını istiyorlar.

Gelelim üzerinde konuştuğumuz maddeye. İlk okuyuşta iyi niyetli ve doğum yapan memurların sosyal haklarını koruyormuş gibi görünse de tasarının diğer maddeleriyle birlikte değerlendirildiğinde niyetin bambaşka olduğu açıkça ortaya çıkıyor. 5’inci maddeye göre, doğumdan sonra analık izni de bittikten sonra aylıksız izin kullananların bu süreleri kademe ilerlemesi ve derece yükselmesinde değerlendiriliyor. İyi, güzel. Peki, tasarının 10’uncu maddesine bakalım. 10‘uncu maddesinde ne diyor? Bununla ilgili olarak yarım zamanlı çalışma düzenlenmiş ve aynen şöyle diyor: “Derece yükselmesiyle kademe ilerlemesi için aranan süreler açısından bu şekilde çalışılan dönemde hizmet süreleri yarım olarak dikkate alınır.”

Şimdi, soruyorum Allah aşkına: Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu? Şimdi, bakın, yarım zamanlı çalışanların süresini yarım kabul ediyorsunuz ama hiç çalışılmadığı zaman bunu tam kabul ediyorsunuz. Burada bir adalet, bir denge var mı? Yani ben bunu memurlarımızın vicdanına bırakıyorum. Eğer gerçekten bir şey yapmak istiyorsanız tasarıyı bir bütün hâlinde değerlendirip maddelerdeki bu çelişkileri giderin öncelikle. Ha, bir de şu var: Sağlık Bakanlığı, devlet hastanelerine başhekim ve başhekim yardımcılarını sözleşmeli olarak atıyor ve orada, yapılan sözleşmelerde örneğin ücretsiz, aylıksız izin düzenlenmemiş ve bu şekilde yaşanan mağduriyetler var, bunların da tabii, giderilmesi gerekiyor eğer anlayışınız buysa.

Şimdi, yasanın mevcut hâlinde analık izninden sonra altı aylık bir süt izni var, günde üç saat, kadın bunu istediği şekilde kullanabiliyor. Bu tasarıda ne yapıyorsunuz? Bu altı aylık süt iznini kaldırıp yerine ilk doğumda iki aylık bir yarım zamanlı çalışma getiriyorsunuz. Şimdi, bu, kadının lehine mi, aleyhine mi? Ya, tekrar bunu düşünelim, altı ayı iki aya indirmiş oluyorsunuz. Yani yarım zamanlı çalışma dediğiniz nedir? Üç saati kadın istediği gibi kullanabiliyor üstelik altı aylık süt izninde.

Şimdi, gelelim memurlarımızın asıl sorunlarına. Sizler yasa yaparken bunların muhataplarına sormuyorsunuz tabii ama bizler soruyoruz. Memurlarımız diyorlar ki: “Büyük bir kaygı içerisindeyiz; Hükûmet performansa dayalı sistem getirmek istiyor. Biz burada yandaşlık esasının gözetileceği kaygısını taşıyoruz ve yapılan uygulamalar da bunu gösteriyor.” Bakın, sizin liyakatle ilgili mağdurlarınızdan biri benim. Tam 3 kez hâkimlik-savcılık mülakatlarında elenmiş bir insanım, sırf sizden olmadığım için. Bakın, liyakatsizlikte o kadar ileri gittiniz ki 1.709 şube müdürlüğüne sözlü sınavla atama yaptınız ve Danıştay, bu işlemin objektif kriterlere dayanmadığını belirterek iptal etti fakat sizler, bu mahkeme kararını, yasal süreleri de dolmuş olmasına rağmen uygulamadınız, hâlâ hukuksuz bir şekilde 1.709 şube müdürünüz görevine devam ediyor ve bu anlamda da bir sürü mağdur her gün bize şikâyetlerini iletiyor. Ve diyorum ki maalesef, sizler kendi ayakları üzerinde duran bir toplumu değil, Beştepe’ye muhtaç, size bağlılığını bildiren ve körleşmiş, sünepe bir toplum yetiştirmek istiyorsunuz. Kanunlarınızla da bunu getirmeye çalışıyorsunuz.

HAMZA DAĞ (İzmir) – Sadece siz değilsiniz elenen, başkaları da var merak etmeyin. Biz de elendik, biz de.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Devamla) - Saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kayışoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesinde yer alan "8-108’inci maddenin (B) fıkrası uyarınca kullanılan aylıksız izin süreleri, her yıl için bir kademe ilerlemesi ve her üç yıl için bir derece yükselmesi verilmek suretiyle değerlendirilir." ibaresinin, "8-108’inci maddenin (B) fıkrası uyarınca kullanılan aylıksız izin süreleri, her yıl için bir kademe ilerlemesi ve her iki yıl için bir derece yükselmesi verilmek suretiyle değerlendirilir." şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İdris Baluken (Diyarbakır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz

BAŞKAN – Önerge üzerinde, Van Milletvekili Sayın Bedia Özgökçe Ertan. (HDP sıralarından alkışlar)

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün görüşülen Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesi hakkında söz almış bulunmaktayım.

Doğum izni adıyla kadınlara sunulan esnek ve güvencesiz çalışma şartlarıyla ilgili eleştiri ve itirazlarımızı sürekli dile getirdik ve getirmeye devam ediyoruz. Tasarıyla kadınların istihdama katılımı değil, istihdamda yer alan kadınların çocuk doğurması teşvik edilmektedir. Bir yandan kadınları doğuma teşvik etmeye çalışırken, ülkenin diğer tarafında ilan edilen sokağa çıkma yasaklarında genç, yaşlı, hamile demeden kadınlar katlediliyor.

Değerli milletvekilleri, bugüne kadar 7 şehrin 20 ilçesinde mülki idare amirleri tarafından Anayasa'ya aykırı bir biçimde ilan edilen sokağa çıkma yasaklarında toplam 185 yurttaşımız hayatını kaybetti. Bu yurttaşlarımızın 103’ü, ablukaların tüm şiddetiyle devam ettiği Cizre, Silopi, Sur’da öldürülmüştür. Bu 3 ilçede bugüne kadar katledilen yurttaşlarımızın 18’i kadın, 23’ü çocuktur.

Son zamanlarda, Avrupa Birliği uyum süreciyle ilgili hazırlanan kanun tasarılarında insan hakları dillerden düşürülmezken, kürdistanda insan haklarının esamesi okunmuyor. İnsanlar günlerce aç, susuz evlerine kapatılıyor, bahçeye bile çıkanlar keskin nişancılar tarafından katlediliyor.

Devletin güvenlik güçleri, sivil insanları öldürmekle kalmıyor, bir de cenazelere işkence ediyor. Öldürülen yurttaşlarımızın bedenleri günlerce sokakta kalıyor. Morga kaldırılan cenazeler, üst üste yapılan yönetmelik değişikliklerine dayanarak ailelere ve yakınlara teslim edilmiyor, buna gerekçe olarak da kamu düzeninin bozulmaması gösteriliyor. Bilmiyorsunuz ki, bizlere bu acıları yaşatmaya devam ettikçe sizler esasen kamu düzenini bozuyorsunuz.

Sayın milletvekilleri, sokağa çıkma yasakları başladığından beri tanık olduğumuz bir vahşet daha var. Cenazeleri teşhis etmeye giden aileler, çocuklarını tanıyamadıklarını, insanlara öldürüldükten sonra işkence edildiğini ve hatta gözlerinin çıkarıldığını ifade ediyor. Aylardır milletvekili arkadaşlarımız, hastanelerde, morglarda, sokaklarda nöbet tutuyor ki, cenazelerin beden bütünlüğüne dokunulmadan ailelere teslim edilebilsin. Ne dinî inançlara ne de insanlığa uyan bu haksızlığı bizim aklımız almıyor. Sizlere soruyorum, bu kin, bu nefret nereden geliyor? Sırf Kürt oldukları için bunları yaşayan insanları cezalandırdığınızı biliyoruz.

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – El insaf! Teröre hiç laf yok değil mi? PKK’ya laf yok.

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) – Ama ölülerden neyin hesabını soruyorsunuz? Bu kadar nefret duyduğunuz bir milletle nasıl barışmayı düşünüyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından “Kürtleri seviyoruz biz.” sesi)

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – PKK’ya laf söylememeye utanmıyorsunuz.

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, hukukçu arkadaşlarımız artık Türkiye'deki...

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Güvenlik güçlerini suçluyorsunuz, PKK’ya laf söylemiyorsunuz.

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) – Bakın, bugün Avrupa Parlamentosunda Türkiye konuşuldu.

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Terör örgütüne laf söylemiyorsunuz Hanımefendi.

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) – Bu Mecliste konuşulmadığı için, burada çözüm getirilmediği için, Türkiye’de bu konuşulmadığı için Avrupa Parlamentosunda konuşuluyor.

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Terör örgütüne laf söylemiyorsunuz, farkında mısınız?

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) – Kulaklarınızı açsanız, vicdanlarınızı dinleseniz, gözlerinizi açsanız görürsünüz, dinleseniz anlarsınız.

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Vicdandan bahsetmeyin. Terör örgütüne laf söylemiyorsunuz. Vicdandan bahsetmeyin bize. Tiyatro oynuyorsunuz.

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) – Bugüne kadar bu Meclis çatısı altında getirdiğimiz bütün önergeleri, bütün araştırma önergelerini reddettiniz. İnsaf, el insaf!

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Terör örgütüne de bir şey söyleyin, insaf edelim.

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) – Dinleyin, dinleyin Sayın Milletvekili, dinleyin.

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Dinliyorum, siz beni dinlemiyorsunuz.

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) – Hukukçu arkadaşlarımız, artık Türkiye’deki yargı organlarından ümidini kestiği için sesini uluslararası mekanizmalarda duyurmaya çalışıyor ve AİHM’in verdiği tedbir kararı hafta başında uygulanamadı.

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Çok yazık! Çok üzülüyorum.

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) – Türkiye artık AİHM kararlarını da uygulamıyor. 16 yaşındaki Hüseyin Paksoy’un ölüm sebebi kan kaybıdır.

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Terör örgütü…

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) – Ayağından vurulan 16 yaşındaki genç bir çocuk kan kaybı sebebiyle ölmüş oldu.

FUAT KÖKTAŞ (Samsun) – Son dakika, Diyarbakır’da bir şehit daha. Konuş, konuş.

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) – Bir hukuk devletine yakışan, esasen, bu çatışmalı ortama son verip gereğini yapmaktır, barış için uygun koşulları sağlamaktır.

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Terör örgütüne de bir şey söyleyin lütfen, rica ediyorum. Terörü lanetleyin, rica ediyorum.

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) – Siz bu anlayıştan oldukça uzaklaşmışsınız, dinlemeye, gözlerinizi açmaya, kulaklarınızı açmaya niyetiniz yok, biz bunu anlıyoruz ama biz her koşulda, her fırsatta barışı savunmaya, barışı haykırmaya devam edeceğiz.

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Terörü lanetleyin, rica ediyorum.

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) – Bu, bizim insanlık borcumuzdur; bu, bizim vicdan sorumluluğumuzdur.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ertan.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Elinizde silahla nasıl barışı sağlayacaksınız?

FUAT KÖKTAŞ (Samsun) – Tuzak var, hendek var, barikat var, çocukların arkasına sığınmak var, ne ararsan var.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Çakır.

ÇOŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Sayın Başkan, değerli konuşmacı konuşmasında, iki ifadesinde, birisi “yaptığınız katliamlar”, ikincisi de “nefret ettiğiniz bu halktan” demek suretiyle, esasen hiçbir şekilde düşünmediğimiz hususta bize bir bühtanda, ithamda bulunmuştur. Şimdi izin verirseniz burada…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çakır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

12.- Tokat Milletvekili Coşkun Çakır’ın, Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan’ın 68 sıra sayılı Kanun Tasarısının 5’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ÇOŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, arkadaşımız, burada konuşma yapan HDP’li milletvekili arkadaşımız konuşmasında “yaptığınız katliam” demek suretiyle… Esasen, bu ifadeyi ilk defa duyuyor değiliz. Neredeyse otuz gündür, kırk gündür bu ve buna benzer ifadeler o kadar sıklıkla kullanılmaya başlandı ki bazen bu şekilde kullanıldığında kavramın yahut ifadenin de içini boşaltıyorsunuz kendi ellerinizle. Keşke bunu yapmasanız. Biz de muhtemelen bunu yüz defa, bin defa “Biz katliam yapmadık.”, “Devlet katliam yapmayacak.” diye ifade edeceğiz ama daha önemlisi “Nefret ettiğiniz bu halkla nasıl barışacaksınız?” diyorsunuz. Yani, bu, nasıl bir ön yargıdır? Bu, nasıl bir bühtandır, töhmettir?

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) – Tanıklıktır.

COŞKUN ÇAKIR (Devamla) – Yani, peşinen buradaki insanların -ne kadarını kastediyorsanız artık- Kürt halkından -tırnak içerisinde- nefret ettiğini söylüyorsunuz. Her şeyden önce, orada olduğu gibi, burada, burada, burada Kürtler var. Yani, kişinin kendi tercihi değil Türk olması, Kürt olması. Belki daha fazla var sayısal olarak. Yani, bu nefret ettiği yargısına nasıl ulaşabiliyorsunuz? Herkes defalarca bu kürsüye gelmek suretiyle Kürt-Türk kardeşliğinden, bin yıllık beraberlikten bahsederken, anlatırken, dem vururken siz bir postula, bir ön yargı ortaya koyuyorsunuz veya peşinen diyorsunuz ki “Nefret ettiğiniz Kürt halkı.”

Değerli arkadaşım, değerli arkadaşlar; bu ön yargıyla, bu postulayla kesinlikle bir yere varamayız. Değiştirmemiz gereken ilk şey bu ön yargı, bu kafa. Lütfen bunu değiştirelim.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın hatip konuşması sırasında grubumuzu ön yargılı olmakla ve yanlış bilgiler sunmakla…(AK PARTİ sıralarından gürültüler)

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Sataşma değil.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Baluken.

TÜLAY KAYNARCA(İstanbul) – Sataşma değil ki Sayın Başkan, gayet kibarca söyledi.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Açık sataşma canım, “Ön yargıyla bilgi veriyor.” diyor.

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Ne oluyor ön yargıyla... Allah’ım Ya Rabb’im. Bu, nasıl bir şey?

13.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Tokat Milletvekili Coşkun Çakır’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gecenin bu saatinde böyle bağırıp çağırma sevdalısı değiliz. Ancak burada hiçbir arkadaşımız ön yargılı bilgi vermiyor. 7 Hazirandan bugüne kadar sahaya sürmüş olduğunuz savaş konsepti neticesinde... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – “Teröre” diyeceğiz, “terörle mücadele” diyeceğiz Sayın Başkan, “terörle mücadele”.

İDRİS BALUKEN (Devamla) …80’in üzerinde çocuk, 70’in üzerinde kadın olmak üzere 428 sivil yurttaş katledilmiştir, yaşamını yitirmiştir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MUHAMMET BALTA (Trabzon) – Siz katlettiniz, siz. Siz katlettiniz.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Siz hiçbir şekilde 428 sivil yurttaşın, aralarında 3 aylık bebek bulunan, anne karnındaki bir bebek bulunan, 70 yaşındaki ana bulunan bu insanların katliamını, katlini burada meşrulaştıramazsınız. Terörle mücadele ediyoruz yalanıyla orada bütün bir kent merkezinin cezalandırılmasını burada meşrulaştıramazsınız. Darbe dönemlerinde bile bir kent merkezinde kırk gün, elli gün süren sokağa çıkma yasakları uygulanarak toplu cezalandırma sistemlerine gidilmedi, 1990’lı yıllarda bile bu yapılmadı. Bugün eğer bütün bir kenti tamamen cezalandırma mantığıyla, zihniyetiyle hareket edip sivil mahalleleri, sivil yerleşim alanlarını tank atışlarıyla, top atışlarıyla dövüyorsanız kusura bakmayın, orada hiç kimse sizin terörle mücadele yalanınıza inanmaz, açık bir şekilde çökertme planında ifade ettiğiniz gibi, 30 Ekim 2015 tarihli Millî Güvenlik Kurulunda devlet politikası olarak kararlaştırdığınız gibi oradaki halka yönelik bir katliam konsepti işlettiğinize inanır.

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Teröristlere yönelik, teröristlere!

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Biz söylediklerinize ya da kendi söylediklerimize değil, sizi sahaya davet ediyoruz, gelin Cizre’ye gidelim, Nusaybin’e gidelim, Silopi’ye gidelim, Sur’a gidelim. Eğer oradan farklı bir yargıyla da dönerseniz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) - …burada Mecliste hep beraber farklı şeyleri konuşuruz ama şu anda açık bir şekilde ifade ediyoruz, orada halka karşı yürütmüş olduğunuz bu savaşın hiç kimseye hayrı yoktur. (AK PARTİ sıralarından “Terör!” sesleri)

MUHAMMET BALTA (Trabzon) – Teröriste karşı!

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Terör, terör! Terör örgütüne!

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Biz bütün çağrılarımızı çift taraflı yapıyoruz, bugüne kadar hiçbir zaman tek taraflı bir çağrı yapmadık.

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – PKK’yı kınasana Sayın Vekil! PKK’yı kına, PKK’yı!

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Bu kan dursun derken, silahlar sussun derken, tekrar barış masası kurulsun derken HDP kendi duruşundan asla taviz vermemiştir, bundan sonra da vermeyecektir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Teröristlerin kökünü kurutacağız!

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Halk çok memnun, merak etmeyin.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Baluken.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve Çanakkale Milletvekili Ayhan Gider, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 23 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/517, 2/434) (S. Sayısı: 68) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı istiyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

6’ncı madde üzerinde dört önerge vardır, okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesiyle 657 sayılı Kanun’un 104’üncü maddesine eklenmesi öngörülen (F) fıkrasının 4’üncü cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

          Bülent Turan                            Mehmet Doğan Kubat                              Abdurrahman Öz

            Çanakkale                                       İstanbul                                               Aydın

            Şahin Tin                                    Ramazan Can                                 Mahmut Atilla Kaya

              Denizli                                        Kırıkkale                                               İzmir

          Tamer Dağlı                                  Hüseyin Filiz

              Adana                                          Çankırı

“Üç yaşını doldurmamış bir çocuğu eşiyle birlikte veya münferit olarak evlat edinen memurlar ile memur olmayan eşin münferit olarak evlat edinmesi halinde memur olan eşleri de, istekleri üzerine (A) fıkrası uyarınca verilen sekiz haftalık iznin bitiminden itibaren bu haktan aynı esaslar çerçevesinde yararlanır.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/517) ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve Çanakkale Milletvekili Ayhan Gider, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 23 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/434) 6’ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        Bülent Kuşoğlu                               Mahmut Tanal                                       Seyit Torun

              Ankara                                         İstanbul                                                Ordu

           Musa Çam                                  Lale Karabıyık                                     Burcu Köksal

               İzmir                                            Bursa                                          Afyonkarahisar

MADDE 6- 657 sayılı Kanunun 104 üncü maddesinin (A) fıkrasına beşinci cümlesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle, fıkranın sonuna aşağıdaki cümleler ve aynı maddeye (E) fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra ilave edilmiş, mevcut (F) fıkrası (G) fıkrası olarak teselsül ettirilmiştir.

"Doğum öncesi analık izninin başlaması gereken tarihten önce gerçekleşen doğumlarda ise doğum tarihi ile analık izninin başlaması gereken tarih arasındaki süre doğum sonrası analık iznine ilave edilir."

"Üç yaşını doldurmamış bir çocuğu eşiyle birlikte veya münferit olarak evlat edinen memurlar ile memur olmayan eşin münferit olarak evlat edinmesi hâlinde memur olan eşlerine, çocuğun teslim edildiği tarihten itibaren sekiz hafta süre ile izin verilir. Bu izin evlatlık kararı verilmeden önce çocuğun fiilen teslim edildiği durumlarda da uygulanır."

"F) Doğum sonrası analık izni süresi sonunda kadın memur, isteği halinde çocuğun hayatta olması kaydıyla analık izni bitiminde başlamak üzere ayrıca süt izni verilmeksizin birinci doğumda iki ay, ikinci doğumda dört ay, sonraki doğumlarda ise altı ay süreyle günlük çalışma süresinin yarısı kadar çalışabilir. Çoğul doğumlarda bu sürelere birer ay ilave edilir. Çocuğun engelli doğması veya doğumdan sonraki oniki ay içinde çocuğun engellilik durumunun tespiti hallerinde bu süreler oniki ay olarak uygulanır. Üç yaşını doldurmamış bir çocuğu evlat edinen memur da isteği üzerine çocuğun fiilen teslim edildiği tarihten itibaren bu haktan aynı esaslar çerçevesinde yararlanır. Memurun çalışacağı süreler ilgili kurum tarafından belirlenir."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın çerçeve 6’ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        Deniz Depboylu                      Mehmet Günal                         Erhan Usta

               Aydın                                 Antalya                                Samsun

         Erkan Haberal                        Arzu Erdem                        Mehmet Parsak

              Ankara                               İstanbul                          Afyonkarahisar

       İsmail Faruk Aksu                  Mehmet Erdoğan                       Baki Şimşek

             İstanbul                                Muğla                                 Mersin

MADDE 6- 657 sayılı Kanunun 104 üncü maddesinin (A) fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı maddeye (E) fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiş, mevcut (F) fıkrası (G) fıkrası olarak teselsül ettirilmiştir.

“A) Kadın memura; doğumdan önce sekiz, doğumdan sonra yirmidört hafta olmak üzere toplam otuziki hafta süreyle analık izni verilir. Çoğul gebelik durumunda, doğum öncesi sekiz haftalık analık izni süresine dört hafta eklenir. Ancak beklenen doğum tarihinden sekiz hafta öncesine kadar sağlık durumunun çalışmaya uygun olduğunu tabip raporuyla belgeleyen kadın memur, isteği hâlinde doğumdan önceki üç haftaya kadar kurumunda çalışabilir. Bu durumda, doğum öncesinde bu rapora dayanarak fiilen çalıştığı süreler doğum sonrası analık izni süresine eklenir. Doğumun erken gerçekleşmesi sebebiyle, doğum öncesi analık izninin kullanılamayan bölümü de doğum sonrası analık izni süresine ilave edilir. Doğumda veya doğum sonrasında analık izni kullanılırken annenin ölümü hâlinde, isteği üzerine memur olan babaya anne için öngörülen süre kadar izin verilir.

Doğum öncesi analık izninin başlaması gereken tarihten önce gerçekleşen doğumlarda ise doğum tarihi ile analık izninin başlaması gereken tarih arasındaki süre doğum sonrası analık iznine ilave edilir.

Üç yaşını doldurmamış bir çocuğu eşiyle birlikte veya münferit olarak evlat edinen memurlar ile memur olmayan eşin münferit olarak evlat edinmesi hâlinde memur olan eşlerine, çocuğun teslim edildiği tarihten itibaren sekiz hafta süre ile izin verilir. Bu izin evlatlık kararı verilmeden önce çocuğun fiilen teslim edildiği durumlarda da uygulanır.

F) Doğum sonrası analık izni süresi sonunda kadın memur, isteği hâlinde çocuğun hayatta olması kaydıyla analık izni bitiminde başlamak üzere ayrıca süt izni verilmeksizin birinci doğumda iki ay, ikinci doğumda dört ay, sonraki doğumlarda ise altı ay süreyle günlük çalışma süresinin yarısı kadar çalışabilir. Çoğul doğumlarda bu sürelere birer ay ilave edilir. Çocuğun engelli doğması veya doğumdan sonraki on iki ay içinde çocuğun engellilik durumunun tespiti hallerinde bu süreler on iki ay olarak uygulanır. Üç yaşını doldurmamış bir çocuğu evlat edinen memur da isteği üzerine çocuğun fiilen teslim edildiği tarihten itibaren bu haktan aynı esaslar çerçevesinde yararlanır. Memurun çalışacağı süreler ilgili kurum tarafından belirlenir."

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                Çağlar Demirel                         İdris Baluken                       Dirayet Taşdemir

                   Diyarbakır                             Diyarbakır                                 Ağrı

         Filiz Kerestecioğlu Demir                                                        Bedia Özgökçe Ertan

                    İstanbul                                                                               Van

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Filiz Kerestecioğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, öncelikle bu tasarıda uzman erbaş göstergeleri, uzman erbaş emekliliği, jandarma ek göstergeleriyle annelik iznini bir araya getirmeyi başardığınız için gerçekten tebrik ederim, aynı torbanın içerisine bunları katabilmişsiniz.

6’ncı maddeyle getirilen annelik izni sonrası yarı zamanlı çalışma, Hükûmetin “aile iş yaşamı uyumlaştırma politikaları” adıyla yürüttüğü politikanın ayaklarından biri. Söz konusu uygulamalar, politik tercihlere göre farklı adlarla anılıyor. Daha muhafazakâr ve liberal gruplar bunları “aile iş yaşamı uyumlulaştırma” tabiriyle ifade ediyor. Sol, sosyalist ya da feministler “çocuk bakımını toplumsallaştırmak” demeyi tercih ediyor. Esasen bütün dünyada ebeveynlik politikaları uygulanıyor. Burada kritik olan, ebeveynliği ve çalışmayı nasıl ele aldığınız? Ebeveynlik izni ve çalışma sürelerinin kısaltılması gibi uygulamalar, bakım yükünü toplumsallaştırmak adına önemlidir tabii ki. Fakat ebeveynlik izni de, çalışma sürelerini kısaltmak da arkasında çocukların yetiştirilmesinin, içinde yaşadıkları toplumun ortak sorumluluğu olduğu fikri yattığı müddetçe anlam taşır.

Öncelikle, kadınlar ile erkeklerin ev işlerini eşit biçimde paylaşmadığını, bu sebeple kadınların vakitlerinin çoğunu, çocuk ve yaşlı bakımına, ev işlerine ayırdıklarını, bu sebeple istedikleri işlerde çalışamadıklarını, istedikleri eğitimi alamadıklarını, istedikleri siyasi toplantılara katılamadıklarını, yani toplumsal alanda erkeklerle eşit koşullarda var olmadıklarını kabul etmek gerekir. Devlet, bu eşitsizliği giderecek tedbirler almalıdır. Bu tedbirler, hem kadınlar ile erkekler arasındaki bakım yükünü eşitlemeyi hem de bakım yükünü sadece ebeveynlerin sırtına yüklemeyen ve çocuk bakımını toplumsallaştıran çözümler üretmeyi de hedeflemelidir.

Şimdi, biz madde 6’ya bakıyoruz, 3 çocuk; madde 17’ye bakıyoruz, 3 çocuk; diğer maddelere bakıyoruz, daha çok çocuk doğurarak artan düzeyde sözde destekler şeklinde devam ediyor. Aslında, işin özü gerçekten bu, daha çok çocuk doğurmak. Diğer yandan da kamu kreşleri tek tek kapanıyor, İş Kanunu’na göre 150’den çok kadın işçi çalıştırılan iş yerlerinde 0-6 yaş arasındaki çocukların bırakılması, bakılması, emziren işçilerin, çocuklarını emzirmeleri için işveren tarafından çalışma yerlerinden ayrı ve iş yerine yakın yerlerin kurulması zorunludur ama kadın-erkek çalışan ayrımı yapmadan tüm çalışanlar için iş yeri kreşleri açılması gerekir ama bu hâli bıraktık, var olan hâliyle dahi yasa uygulanmıyor ve hiçbir şekilde iş yerleri denetlenmiyor bu anlamda.

Ebeveynlik iznine, kreşlere, bakımı toplumsallaştıracak eğitim ve sağlık alanındaki tüm kamu hizmetlerine bütçe ayrılması önemlidir. Kimlerin devlete ne kadar kaynak sağladığı ve sağlanan kaynaklardan kimlerin ne kadar faydalandığı, vergiler karşılığında devlet harcamalarının kimlere aktarıldığı politik bir karardır. Bu anlamda, çocuk bakımına çok daha fazla kaynak aktarmak gerekir ancak doğru politikalarla.

Konunun diğer bir boyutu da çalışma politikalarıdır. Maalesef, bildiğiniz gibi, Hükûmetin tek gayesi, sermayenin maliyetini düşürmek için emek gücünün fiyatını düşürmek. Dolayısıyla, kadın emeği, AKP için de ucuz emek gücü anlamına geliyor. Kadınlar yarı zamanlı, yükselme olanağı sunmayan, yeteneklerini değerlendiremeyecekleri güvencesiz işlere mahkûm ediliyorlar. Bu madde, çalışma anlamında çok önemli bir değişiklik getiriyor: Yarı zamanlı çalışma. Özellikle kadın işçilerin annelik izinleri yarı zamanlı çalışma uygulamaları bahane edilerek kısmi zamanlı ve uzaktan çalışma tüm kamu emekçileri için yaygın hâle getirilecek ve özel istihdam büroları aracılığıyla da kölelik anlamına gelecek geçici iş ilişkileri karşılanacak. Sizler kadınların iş koşullarını iyileştirmedikçe, iş yerlerinde kadınlara yönelik tacize, ayrımcılığa karşı önlemleri almadıkça, kadınların ve tüm işçilerin iş güvenliğini garanti altına almadıkça kamudan başlattığınız bu hamlenin kadınların toplumsal alanda rollerini güçlendirmek bir yana, kadınları ucuz, güvencesiz işlere mahkûm edeceği ortadadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Bizler, bu nedenle açıkladığımız maddenin tasarı metninden çıkarılmasını talep ediyoruz.

Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kerestecioğlu.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın çerçeve 6’ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Deniz Depboylu (Aydın) ve arkadaşları

MADDE 6- 657 sayılı Kanunun 104 üncü maddesinin (A) fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı maddeye (E) fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiş, mevcut (F) fıkrası (G) fıkrası olarak teselsül ettirilmiştir.

“A) Kadın memura; doğumdan önce sekiz, doğumdan sonra yirmidört hafta olmak üzere toplam otuziki hafta süreyle analık izni verilir. Çoğul gebelik durumunda, doğum öncesi sekiz haftalık analık izni süresine dört hafta eklenir. Ancak beklenen doğum tarihinden sekiz hafta öncesine kadar sağlık durumunun çalışmaya uygun olduğunu tabip raporuyla belgeleyen kadın memur, isteği hâlinde doğumdan önceki üç haftaya kadar kurumunda çalışabilir. Bu durumda, doğum öncesinde bu rapora dayanarak fiilen çalıştığı süreler doğum sonrası analık izni süresine eklenir. Doğumun erken gerçekleşmesi sebebiyle, doğum öncesi analık izninin kullanılamayan bölümü de doğum sonrası analık izni süresine ilave edilir. Doğumda veya doğum sonrasında analık izni kullanılırken annenin ölümü hâlinde, isteği üzerine memur olan babaya anne için öngörülen süre kadar izin verilir.

Doğum öncesi analık izninin başlaması gereken tarihten önce gerçekleşen doğumlarda ise doğum tarihi ile analık izninin başlaması gereken tarih arasındaki süre doğum sonrası analık iznine ilave edilir.

Üç yaşını doldurmamış bir çocuğu eşiyle birlikte veya münferit olarak evlat edinen memurlar ile memur olmayan eşin münferit olarak evlat edinmesi hâlinde memur olan eşlerine, çocuğun teslim edildiği tarihten itibaren sekiz hafta süre ile izin verilir. Bu izin evlatlık kararı verilmeden önce çocuğun fiilen teslim edildiği durumlarda da uygulanır.

F) Doğum sonrası analık izni süresi sonunda kadın memur, isteği hâlinde çocuğun hayatta olması kaydıyla analık izni bitiminde başlamak üzere ayrıca süt izni verilmeksizin birinci doğumda iki ay, ikinci doğumda dört ay, sonraki doğumlarda ise altı ay süreyle günlük çalışma süresinin yarısı kadar çalışabilir. Çoğul durumlarda bu sürelere birer ay ilave edilir. Çocuğun engelli doğması veya doğumdan sonraki on iki ay içinde çocuğun engellilik durumunun tespiti hallerinde bu süreler on iki ay olarak uygulanır. Üç yaşını doldurmamış bir çocuğu evlat edinen memur da isteği üzerine çocuğun fiilen teslim edildiği tarihten itibaren bu haktan aynı esaslar çerçevesinde yararlanır. Memurun çalışacağı süreler ilgili kurum tarafından belirlenir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Aydın Milletvekili Sayın Deniz Depboylu. (MHP sıralarından alkışlar)

DENİZ DEPBOYLU (Aydın) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, 20 Ocak 1990 tarihinde dost ve kardeş ülke Azerbaycan’da gerçekleştirilmiş Yanvar katliamında hayatını kaybeden kardeşlerimizi rahmetle anıyorum.

68 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesi üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım.

Bu kanunun 104’üncü maddesinde yapılacak değişikliklerle, yarı zamanlı çalışma hakkıyla annelerin yeni doğan bebekleriyle bir arada olacakları zamanın artırılması fırsatı yaratılmıştır. Bu açıdan baktığımızda olumlu bir çalışma olarak görüyorum. Neden? Çünkü gerçekten, yeni doğan bir bebeğin doğduktan sonraki dönemi, özellikle ilk altı ayda, 1 yaşta annesiyle ilişki kurduğu dönemi çok önemli kazanımların olduğu bir zamandır bebek için. Biz bunu hatta “bağlanma kuramı”yla açıklıyoruz. Bu bağlanma kuramını genelde çocuk ile yetişkin bir birey, çoğu zaman anne arasındaki olumlu bağı ifade etmek için de kullanıyoruz.

Bağlanma kuramı aslına bakarsanız insanların sosyal varlıklar olduklarını, diğer insanları yalnızca temel ihtiyaçlarını karşılayacak araçlar olarak algılamadıklarını kabul eder. Bunu nasıl geliştirir? Annesiyle, babasıyla iletişim aracı olan emzirme dönemi -bakma, sokulma ve bunun gibi, gülümseme gibi ifadelerle- annesiyle, babasıyla kuracağı ilişkilerle gelecekteki kişilik yapısına ve sosyal yaşantısına bir hazırlık oluşturur.

Yine, anne ve çocuk arasındaki sıcak bağ sadece bebek için önemli değildir. Burada anne baba tarafından da çocuğa olan yaklaşım karşılıklı bir etkileşimi gerektirdiğinden anne baba için de olumlu bir dönem olarak kabul edilir. Ancak, bu dönemde çocuğun sadece psikolojik gelişimi değil, fiziksel gelişimi için de değerli bulduğumuz bir süreç var; bu da çocuğun anne sütüyle beslenmesi. Biliyoruz ki son yıllarda yapılan araştırmalar anne sütüyle beslenmenin giderek azaldığını gösteriyor. Bu, çocukların gelişiminde de olumsuz bir döneme sebep oluyor.

Yine, aynı şekilde, ekonomik açıdan da anne sütüyle beslenmenin faydalarına dikkat edersek bu sürecin olumlu olacağına inanıyorum. Tabii ki anne ve çocuk arasındaki sıcak duygular, özellikle korku ve stres anlarında birbirine sağladıkları rahatlık ve destek de bağlanmayı artırıyor.

Biraz da rahatlık ve stres üzerinde durmak istiyorum. Çünkü, rahatlık ve stres sadece psikolojik açıdan önemli değil, aynı zamanda ailenin içinde bulunduğu ekonomik süreç açısından da önemlilik arz etmektedir.

Burada TÜRK-İŞ’in çalışanların geçim koşullarını ortaya koymak ve temel ihtiyaç maddelerindeki fiyat değişikliğinin aile bütçesine yansımalarını belirlemek amacıyla her ay yaptırdığı açlık ve yoksulluk sınırı hakkında da size bilgi vermek istiyorum.

4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 1.385 lira 26 kuruştur, yoksulluk sınırı 4.512 lira 25 kuruştur. Bu durumda ailede kadının da çalışması gerektiğini kabul etmek durumundayız. Bu süreçte kadınlar yarı zamanlı olarak çalıştırıldığında gelirlerinin de azalacağını dikkate almak durumundayız.

Bence bu yasada biraz daha ailelerin lehine, kadınların lehine çalışma ortaya konulabilirdi. Nihayetinde ekonomik sorunlar boşanmalara, depresyona ve aile içi şiddete sebep olmaktadır. Ekonomik sorunların aileyi bu denli etkilediğini göz önüne alırsak günlük çalışma süresinin yarısı kadar çalışan kadının haklarının, yine ileriki dönemi de dikkate aldığımızda, kadın istihdamıyla ilgili yaratabileceği sorunlar üzerinde bir çalışma yapılmış mıdır, bunu merak ediyorum.

Kadının ve işverenin yaşayabileceği sorunlar öngörülerek, bu sorunlar için yardım ve müdahale planlarınız var mıdır, bunu da merak etmekteyim.

Ailenin sağlığı, ailenin birlikteliği, bebeğin, çocuğun gelişimi ve sağlığı bizim için çok önemlidir ve bu süreçte aileye yapılacak her türlü yardım bizim için çok önemlidir. Yarı zamanlı çalışma hakkı aileye belli bir rahatlık getirecektir bu konuda ama ekonomik açıdan alınacak tedbirler ve kadının istihdamı için alınacak önlemler de bizim için önem arz etmektedir.

Bu bilgilerin ışığında önergemizin kabulünü rica ediyor, yüce Meclise saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Depboylu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/517) ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve Çanakkale Milletvekili Ayhan Gider, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 23 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/434) 6’ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Burcu Köksal (Afyonkarahisar) ve arkadaşları

MADDE 6- 657 sayılı Kanunun 104 üncü maddesinin (A) fıkrasına beşinci cümlesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle, fıkranın sonuna aşağıdaki cümleler ve aynı maddeye (E) fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra ilave edilmiş, mevcut (F) fıkrası (G) fıkrası olarak teselsül ettirilmiştir.

"Doğum öncesi analık izninin başlaması gereken tarihten önce gerçekleşen doğumlarda ise doğum tarihi ile analık izninin başlaması gereken tarih arasındaki süre doğum sonrası analık iznine ilave edilir."

"Üç yaşını doldurmamış bir çocuğu eşiyle birlikte veya münferit olarak evlat edinen memurlar ile memur olmayan eşin münferit olarak evlat edinmesi hâlinde memur olan eşlerine, çocuğun teslim edildiği tarihten itibaren sekiz hafta süre ile izin verilir. Bu izin evlatlık kararı verilmeden önce çocuğun fiilen teslim edildiği durumlarda da uygulanır."

"F) Doğum sonrası analık izni süresi sonunda kadın memur, isteği halinde çocuğun hayatta olması kaydıyla analık izni bitiminde başlamak üzere ayrıca süt izni verilmeksizin birinci doğumda iki ay, ikinci doğumda dört ay, sonraki doğumlarda ise altı ay süreyle günlük çalışma süresinin yarısı kadar çalışabilir. Çoğul doğumlarda bu sürelere birer ay ilave edilir. Çocuğun engelli doğması veya doğumdan sonraki oniki ay içinde çocuğun engellilik durumunun tespiti hallerinde bu süreler oniki ay olarak uygulanır. Üç yaşını doldurmamış bir çocuğu evlat edinen memur da isteği üzerine çocuğun fiilen teslim edildiği tarihten itibaren bu haktan aynı esaslar çerçevesinde yararlanır. Memurun çalışacağı süreler ilgili kurum tarafından belirlenir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Burcu Köksal. (CHP sıralarından alkışlar)

BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada “Üç yaşını doldurmamış bir çocuğu eşiyle birlikte veya münferit olarak evlat edinen memurlar ile memur olmayan eşin münferit olarak evlat edinmesi hâlinde memur olan eşlerine, çocuğun teslim edildiği tarihten itibaren sekiz hafta süre ile izin verilir.” diyor.

Bakın, Türk Medeni Kanunu’na göre evlat edinmede resmî nikâhlı eşler birbirlerinin rızasıyla ve ancak birlikte evlat edinebiliyorlar. Fakat, bu yasanın yürürlüğe girmesiyle beraber bir eş diğerinin rızasını aramaksızın, hatta ona haber dahi vermeksizin çocuğu evlat edinebilecek. Şimdi, bu durumda nerede kaldı sizin aile kurumuna olan saygınız? Evlilik birliği yönünden oldukça sakıncalı bir hüküm. Düşünebiliyor musunuz, eşiniz sizden habersiz olarak bir çocuğu evlat edinebilecek ve bu yasanın yürürlüğe bu şekilde girmesiyle birlikte Türk Medeni Kanunu’nun 306’ncı maddesinde aranan o resmî nikâhlı eşlerin her ikisinin birlikte rızasının alınması maddesi de mülga edilmiş olacak. Bu yönden kesinlikle sakıncalıdır. Kaldı ki kötü niyetli olarak suistimal de edilebilecektir bu madde. Neden? Çünkü bir eş, diğerinden mal kaçırmak için dahi, gidip habersizce, onun rızasına ihtiyaç duymaksızın, evlat edinme müessesini gerçekleştirebilecektir.

Burada kadın memurlara analık izni sonrasında ilk doğumda iki ay, ikinci doğumda dört ay, sonraki doğumlarda altı ay süreyle günlük çalışma süresinin yarısı kadar çalışma imkânı tanıyorsunuz. Güzel ama bunu neden birinci doğumda iki ay, ikinci doğumda dört ay, diğer doğumlarda altı ay olarak veriyorsunuz? Bütün doğumlarda eşit bir süre verilemez mi? Örneğin, hepsinde dört ay, beş ay, altı ay gibi bir süre verilemez mi? Burada bir adaletsizlik söz konusu. Kaldı ki kadın memurlara tanınan bu izinlerin tüm kamu çalışanlarını kapsayıp kapsamadığı, yarım çalışma süresinde çalışan görevlilerin eksik çalışmalarının nasıl telafi edileceğinin belirtilmemesi de maddedeki eksikliktir. Bunun da ayrıca gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Doğum sonrası yarı zamanlı çalışmayı getiriyorsunuz fakat kadınların yıllarca mücadele ederek elde etmiş oldukları süt izni hakkını ortadan kaldırıyorsunuz. Bu kazanılmış hakkı kadınlarımızın elinden alıyorsunuz. Düşünebiliyor musunuz, ilk doğumunu yapmış, birinci doğumunu yapmış bir kadın iki ay yarım zamanlı çalışma süresine sahip oluyor ama süt izni olmuyor. Kaldı ki yasada belirtilen yarım zamanlı çalışmanın hangi süreler içerisinde yapılacağını da yani gün içerisinde hangi zamanlarda çalışılıp çalışılmayacağı konusunda da bir belirsizlik mevcut. Orada bu konu muhtemelen idari amirin inisiyatifine bırakılmış durumda. Şimdi, oradaki amir, kadına “İşte, efendim, saat on birde yarım zamanlı çalışma için evine gidebileceksin. Saat üçte geleceksin.” dediğinde böyle bir çalışma kadın için o çocuğun bakımı açısından ne kadar verimli olabilecektir? Bunun da, bu yarım çalışma zamanının da hangi saatlerde olduğunun, günün hangi saatlerinde olması gerektiğinin mutlaka, bir şekilde netlik kazanması gerekiyor. Bu konuda özellikle birim amirlerine, oradaki idare amirine bir keyfilik bırakılmaması gerektiği kanaatindeyiz.

Kadınlar için bu yarım çalışma zamanlı çalışmayı getiriyorsunuz da bir şeyi merak ediyorum: Bu kadınların çocuklarının eğitimi ve geleceği için ne yapıyorsunuz? Bu çocuklara neden kreş desteği sağlamıyorsunuz? Yoksulluk sınırının 4 kişilik bir ailede 2015 yılı Aralık ayı verilerine göre 4.512 lira olduğu yurdumuzda, asgari ücretle çalışan eşlerin 3 çocuk okutması ve geçinimi temin etmesi, hak ettiği şekilde insanca yaşayabilmesi sizce mümkün müdür? Bunu soruyorum.

Sizin büyük ustanız hani diyor ya “3 çocuk yapın.” Bu çocuklar eğer size biat ederse tamam ama yanlışlarınızı söylerse…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hadi, hadi oradan…

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Hadi, hadi, tamam, geç onları.

BURCU KÖKSAL (Devamla) - …sizi eleştirirse işte o zaman baskıyla, tehditle sindirmeye çalışıyorsunuz, olmadı tutukluyorsunuz.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) - Çocukları da korumak lazım, nesli korumak lazım.

BURCU KÖKSAL (Devamla) – Artık işe girmeleri bile, o çocukların eğitimden geçip işe girmeleri bile ancak size itaatle, size biat etmekle mümkün.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) - CHP’lilerden de korumak lazım bu çocukları.

BURCU KÖKSAL (Devamla) – Siz ki belediyelerinizde dahi CHP’li olanları işten çıkartıyorsunuz. Artık bu ülkede liyakat diye bir şey bırakmadınız. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Bütün çocukları CHP’lilerden kurtarmak lazım, korumak lazım.

BURCU KÖKSAL (Devamla) – Kendinizden olmayana yaşama hakkı tanımıyorsunuz.

Herkese iyi akşamlar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Köksal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesiyle 657 sayılı Kanun’un 104’üncü maddesine eklenmesi öngörülen (F) fıkrasının 4’üncü cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Bülent Turan (Çanakkale) ve arkadaşları

“Üç yaşını doldurmamış bir çocuğu eşiyle birlikte veya münferit olarak evlat edinen memurlar ile memur olmayan eşin münferit olarak evlat edinmesi halinde memur olan eşleri de, istekleri üzerine (A) fıkrası uyarınca verilen sekiz haftalık iznin bitiminden itibaren bu haktan aynı esaslar çerçevesinde yararlanır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılıyoruz.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önergeyle, münferit olarak evlat edinen memurlar ile memur olmayan eşin münferit olarak evlat edinmesi hâllerinde memur olan eşin de bu mazeret izninden yararlanması amaçlanmaktadır. Böylelikle, 657 sayılı Kanun’un mevcut hükümleri ile görüşülmekte olan tasarının 7’nci ve 10’uncu maddelerinde yer alan evlat edinmeye ilişkin düzenlemelerle de uyum sağlanmaktadır.

Önergeyle, 3 yaşını doldurmamış bir çocuğu eşiyle birlikte veya münferit olarak evlat edinen memurlar ile memur olmayan eşin münferit olarak evlat edinmesi hâllerinde memur olan eşler için getirilen mazeret izninin başlangıç tarihinde düzenleme yapılmak suretiyle uygulamada karışıklığa yol açılmasının önlenmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

7’nci madde üzerinde dört önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesi ile 657 sayılı Kanun’un 108’inci maddesinin (c) fıkrasının değiştirilmesi öngörülen birinci cümlesinde yer alan “çocuğun fiilen teslim edildiği tarihten” ibaresinin “104’üncü maddenin (a) fıkrası uyarınca verilen sekiz haftalık iznin veya aynı maddenin (f) fıkrası uyarınca izin kullanılması hâlinde bu iznin bitiminden” şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

          Bülent Turan                            Mehmet Doğan Kubat                              Abdullah Ağralı

            Çanakkale                                       İstanbul                                               Konya

            Şahin Tin                                    Ramazan Can                                 Mahmut Atilla Kaya

              Denizli                                        Kırıkkale                                               İzmir

         Hüseyin Filiz                              Kerem Ali Sürekli

              Çankırı                                           İzmir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesinin (c) fıkrasındaki “aylıksız” ifadesinin “ücretsiz” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Erol Dora                                  Çağlar Demirel                                     İdris Baluken

              Mardin                                       Diyarbakır                                          Diyarbakır

        Mahmut Toğrul                        Mehmet Emin Adıyaman                          Burcu Çelik Özkan

            Gaziantep                                          Iğdır                                                   Muş

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/517) ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve Çanakkale Milletvekili Ayhan Gider, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 23 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/434) 7’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

           Çetin Arık                                  Bülent Kuşoğlu                                    Lale Karabıyık

              Kayseri                                          Ankara                                                Bursa

         Mahmut Tanal                                  Seyit Torun                                         Musa Çam

             İstanbul                                           Ordu                                                  İzmir

Madde 7 – 657 sayılı Kanunun 108 inci maddesinin (B) fıkrasına “analık izni süresinin” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya aynı maddenin (F) fıkrası uyarınca verilen izin süresinin” ibaresi ilave edilmiştir ve aynı maddenin (C) fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Üç yaşını doldurmamış bir çocuğu eşiyle birlikte veya münferit olarak evlat edinen memurlar ile memur olmayan eşin münferit olarak evlat edinmesi halinde memur olan eşlerine, çocuğun fiilen teslim edildiği tarihten itibaren, istekleri üzerine yirmi dört aya kadar aylıksız izin verilir.”

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

          Arzu Erdem                                 Mehmet Günal                                       Erhan Usta

             İstanbul                                         Antalya                                              Samsun

         Erkan Haberal                               Mehmet Parsak                                  Mehmet Erdoğan

              Ankara                                    Afyonkarahisar                                          Muğla

İsmail Faruk Aksu                                   Baki Şimşek

        İstanbul                                              Mersin

Madde 7 – 657 sayılı Kanunun 108 inci maddesinin (B) fıkrasına “analık izni süresinin” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya aynı maddenin (F) fıkrası uyarınca verilen izin süresinin” ibaresi eklenmiş ve aynı maddenin (C) fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Üç yaşını doldurmamış bir çocuğu eşiyle birlikte veya münferit olarak evlat edinen memurlar ile memur olmayan eşin evlat edinmesi halinde memur olan eşlerine, çocuğun fiilen teslim edildiği tarihten itibaren, istekleri üzerine yirmi dört aya kadar aylıksız izin verilir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde İstanbul Milletvekili Sayın Arzu Erdem.

ARZU ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bu hafta yine şehit haberlerimiz vardı, yine yüreğimiz yandı, yine analar ağladı, yine ocaklar söndü. Hani analar ağlamayacaktı? Daha birkaç gün önce bu kez hem anne, evladına hem polis, eşine ağıtlar yaktı ve yüreğimizi dağladı. 4 yaşındaki kızı İrem’le birlikte şehit olan polis memurumuz Mehmet Şenol Çiftçi’yi rahmetle anıyorum. Dün Diyarbakır’ın Sur ilçesinde terör örgütü PKK’nın hain saldırısında şehit düşen Uzman Çavuş Fazlı Altuntaş’ı ve Jandarma Uzman Çavuş Uğur Şahin’i rahmetle anıyorum. Şırnak ili İdil ilçesinde zırhlı araç geçişi sırasında PKK’lı teröristlerin saldırısı sonucunda şehit düşen polis memurlarımız Mahmut Bilgin’i, Ersin Yıldırım’ı ve Gültekin Tırpan’ı rahmetle anıyorum. Şırnak’ın Cizre ilçesinde terör örgütüne yönelik operasyonda polis memurumuz Ömür Erbay şehit düşmüştür. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine sabır diliyorum. Büyük Türk milletimizin başı sağ olsun.

Değerli milletvekilleri, Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Millî değerlerimizin başında yer alan aile kavramı çocuğun dünyaya gelmesiyle tamamlanmakta ve anlam kazanmaktadır ve evliliğin en mutlu anlarından bir tanesi de evlat sahibi olmaktır. Şüphesiz her anne, baba yuvasında bir çocuğun sıcaklığını hissetmek ister ancak kader bazen insanların doğal yollardan biyolojik olarak anne, baba olmasına izin vermeyebilir. İşte bu durumlarda evlat sevgisini gidermenin en güzel ve hayırlı yolu kimsesiz ve barınmaya muhtaç, anne, baba sevgisine hasret çocuklara kol kanat germektir ve onları evlat edinmektedir. Her iki durumda da toplumumuzun ve geleceğimizin teminatı olan evlatlarımızın vatana ve millete hayırlı birer evlat olarak yetiştirilmeleri vazifesi anneye ve babaya düşmektedir. Evlat sahibi olmak mutluluğun yanı sıra birçok sorumluluğu da beraberinde getirmektedir. Yeni asgari ücretin 1.300 lira olduğu günümüzde 3 kişilik bir ailenin giderleri de göz önünde bulundurulduğunda ailede 1 kişinin çalışması yeterli değildir. İşte bu koşullar erkeğin yanında kadınların da çalışmasını zorunlu kılmaktadır. Çalışan kadınların çalışma ortamlarında karşılaştıkları sorunlara çözüm üretmek, çalışma hayatına daha etkin katılabilmelerini sağlamak adına Milliyetçi Hareket Partisi olarak her türlü desteği verdik, vermeye de devam ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanı her düğünde yeni evlenenlerden en az 3 çocuk sahibi olmalarını istiyor, lakin “3 çocuk sahibi olun.” demekle olmuyor. Milletimiz en değerli varlığımız değil midir, annelerimiz kıymetimiz değil midir, evlatlarımız geleceğimiz ve teminatımız değil midir? Hükûmet, kadının haklarını korumak zorundadır, dünyaya gelecek olan evlatlarımızın da haklarını korumak zorundadır. Bu hakların yanı sıra, gerekli şartları da iyileştirmek mecburiyetindedir.

Millî ve manevi değerlerimizin neredeyse tahribata uğradığı günümüzde kadınlara ve annelerimize büyük görevler düşmektedir. Kadın olarak hem çalışıp hem çocuk yetiştirmenin getirdiği zorlukları ben de bir anne olarak çok iyi biliyorum. Sizlerin de bu mukaddes duygunun beraberinde getirdiği sorumluluk hissini taşıdığınızdan eminim. Milliyetçi Hareket Partisi, çalışanların doğum ve evlat edinme izinleriyle alakalı konuyu daha önce Meclis gündemine taşımıştır ve annelerimizin bu sorununa çare olmaya çalışmıştır.

Özellikle, annelerimizi ve kadınlarımızı ilgilendiren bu ve benzeri konular sadece mali konular kapsamında değerlendirilecek kadar teknik bir içeriğe sahip değildir, sosyal manada da ele alınmalıdır ve ayrıca, memurlar ve çalışanlarla ilgili düzenlemelerin torba kanunlarla yamalı bohça gibi düzenlenmesi doğru değildir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak defalarca önermemize rağmen, çalışan anneleri de kapsayan köklü bir kamu personeli rejimi reformu maalesef gerçekleştirilmemiştir ve bu, milletimizi ilgilendiren bir konu, bu konunun da takipçisi olmaya devam edeceğiz. Bundan sonra özellikle, annelerimizi ve çocuklarımızı ilgilendiren konularda geçici çözümler değil de kalıcı çözümler yapılmasını temenni eder, önerimizin de kabul edilmesini rica ederim.

Saygılarımı sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erdem.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/517) ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve Çanakkale Milletvekili Ayhan Gider, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 23 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/434) 7’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Çetin Arık (Kayseri) ve arkadaşları

Madde 7 – 657 sayılı Kanun’un 108’inci maddesinin (B) fıkrasına “analık izni süresinin” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya aynı maddenin (F) fıkrası uyarınca verilen izin süresinin” ibaresi ilave edilmiştir ve aynı maddenin (C) fıkrasının birinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Üç yaşını doldurmamış bir çocuğu eşiyle birlikte veya münferit olarak evlat edinen memurlar ile memur olmayan eşin münferit olarak evlat edinmesi halinde memur olan eşlerine, çocuğun fiilen teslim edildiği tarihten itibaren, istekleri üzerine yirmi dört aya kadar aylıksız izin verilir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Kayseri Milletvekili Sayın Çetin Arık. (CHP sıralarından alkışlar)

ÇETİN ARIK (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisinin artık bir gelenek hâline getirdiği yeni bir torba tasarıyla karşı karşıyayız. Kamuoyunda AKP’nin torba yasaları, acı reçetenin milletin ağzına bir parmak bal sürerek yutturulması olarak görülüyor ki bu görüş hiç de haksız bir görüş değil.

Saygıdeğer milletvekilleri, Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı da işte böyle bir tasarı. İlgili komisyonlarda hiç görüşülmemiş, AKP’nin oldubittiye getirdiği bir kanun tasarısı olarak karşımızda, bu nedenle de birçok eksikliği var.

Değerli milletvekilleri, söz konusu tasarıda doğum sonrası analık izni, ilk doğumda iki ay, ikinci doğumda dört ay ve sonraki doğumlarda altı ay izin kullanılabileceği ve eğer isterse çocuk ilkokula başlayıncaya kadar yarım gün çalışılabileceği söylenmektedir. Ben bir kadın doğum uzmanı olarak neden ilk doğumda iki ay, daha sonraki doğumda dört ay, daha sonraki doğumlarda altı ay izin kullanılacağının mantığını bir türlü anlayamadım. Bunun mantığı ne? Anlayan birisi varsa gelsin lütfen burada bize anlatsın.

SALİH CORA (Trabzon) – Çocuk sayısı artıyor.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – İlgilenilen çocuk sayısı arttığından dolayı Sayın Vekilim.

ÇETİN ARIK (Devamla) – Değerli milletvekilleri, aslında en zor olan doğumlar ilk doğumlardır. Bir kadının en çok ilgiye, en çok şefkate, en çok zamana ihtiyacı olduğu an ilk doğumlardır çünkü doğum sonrası depresyonlar, doğum sonrası psikozlar en çok ilk doğumdan sonra görülür. İlk doğumlarda vücudun kendini toparlaması, bir sonraki doğumlara göre çok daha süre alır. İlk doğum yapan kadın bebeği nasıl tutacağını, nasıl emzireceğini dahi bilemez. Eğer burada bir mantık aramak gerekirse, maksat doğum yapan kadını korumaksa sıralama tam tersi olmalıdır.

Bir hekim olarak anne sütünün ne kadar önemli olduğunu bilenlerdenim. Aslında doğum yapan bir kadın için sizin verdiğiniz iki ay, dört ay ve altı aylık süreler emzirme için yeterli süreler değildir. Bir çocuğun emzirilme süresi en az on iki ay olmalıdır. Dolayısıyla doğum sonrası kullanılacak izin de en az on iki ay olmalıdır.

Biz izinlere ve kadınlara tanınan haklara karşı değiliz. Sizin maksadınız doğum yapan kadını ve bebeği korumak değil, kadını annelikle sınırlayarak eve hapsetmektir. “Ya çocuk yapacaksın ya kariyer yapacaksın! Kariyer yaparsan çocuk doğuramazsın, çocuk doğurursan kariyer yapamazsın.” demektesiniz. Artık, lütfen, kadınları rahat bırakın. Kadınlar kariyer de yapsınlar, çocuk da yapsınlar. Nasıl doğuracaklarına da kadınlar karar versinler. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, analık izni görüşülürken Hükûmeti temsilen Millî Savunma Bakanının bulunması gayriciddilik değil midir? Bu konuya bakış açınızı göstermiyor mu? Ne anlar Millî Savunma Bakanı süt izninden, analık izninden?

Değerli milletvekilleri, söz konusu düzenlemeyi kamuda hayata geçirseniz dahi özel sektörde nasıl hayata geçireceksiniz? Özel sektörde iş başvurusu yapan kadınlara sorulan ilk soru, evli olup olmadığı, evliyse çocuk düşünüp düşünmediğidir. Çocuk düşünen kadınlar işe alınmıyor. Hamile kalması hâlinde ise işten çıkarılıyorlar. Bu uygulamayla özel sektörde kadınlar işsizlikle karşı karşıya kalacaktır.

Evet, kadın için annelik önemlidir ama kadın iş istiyor, aş istiyor, bulunduğu işte güvence istiyor, anne olduğu için mesleğini kaybetmemek, çocuğuna iyi bir gelecek sunmak istiyor, güvenceli bir iş istiyor. Yapılması gereken, kadınların annelik rollerinin çalışma yaşamları ve kariyerleri için bir engel oluşturmamasını sağlayacak önlemlerin alınmasıdır. Ama siz, annelere öncelikle annelik görevini biçiyor, annelikten kalan zamanlarda da düşük ücret, eksik prim ve yarı zamanlı işlerde çalışmasını öngörüyorsunuz. Yani annelere yeni haklar verdiğinizi öne sürerek topluma güvencesiz esnek çalışmayı dayatıyorsunuz.

Saygıdeğer milletvekilleri, madem anneleri ve çocukları düşünüyorsunuz, öncelikle kamuda ve özel sektörde kreşlerin açılmasını sağlayınız. Bu konuda herhangi bir çalışmanız var mıdır? Yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇETİN ARIK (Devamla) - Çünkü siz, bırakın anne ve çocukları düşünerek kreş açmayı, var olan kreşleri kapatıyorsunuz. Madem anne ve çocukları çok düşünüyorsunuz, o zaman neden ILO’nun 183 sayılı Anneliğin Korunması Sözleşmesi’ni imzalamıyorsunuz?

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Sayın Vekil, burada yarı zamanlı çalışıp tam zamanlı ücret var. Orayı tam anlayamamışsınız. Metne bir daha bakarsanız, kabul etmenizi bekliyoruz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yok, yok… Tam ücret vermiyor, çalıştığı kadar para alıyor.

BAŞKAN – Sayın Arık, teşekkür ederiz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesinin (C) fıkrasındaki “aylıksız” ifadesinin, “ücretsiz” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Erol Dora (Mardin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Mardin Milletvekili Sayın Erol Dora. (HDP sıralarından alkışlar)

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 68 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerinde Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, Hrant Dink’i ve Tahir Elçi’yi saygıyla anıyorum.

Değerli milletvekilleri, şimdi, bu tasarının muhtelif maddelerinde kamuda çalışan kadın yurttaşlarımızın gebelik ve annelik süreçlerinde çalışma koşullarına ilişkin çeşitli düzenlemelere yer verilmektedir. Farklı cinslerin aynı koşullarda eşit haklardan yararlanması ilkesi insan hakları belgelerinde kabul edilen temel bir eşitlik anlayışı olmuştur. Aynı zamanda eşit davranma ilkesi anayasal metinlerde ifadesini bulan eşitlik ilkesinin iş hukukundaki tezahür şeklidir.

1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 23’üncü maddesinde herkesin çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma koşullarına ve işsizlikten korunmaya hakkı olduğu, herkesin hiçbir ayrım gözetilmeksizin eşit iş karşılığında eşit ücret almaya hakkı olduğu, çalışan herkesin kendisine ve ailesine insanlık onuruna yaraşır bir yaşam sağlayan ve gerektiğinde her türlü sosyal koruma yollarıyla da desteklenen adil ve elverişli bir ücret alma hakkı olduğu şeklinde ifadesini bulan, kadın ile erkeğin çalışma yaşamında eşit şekilde yer almaları gereğini düzenleyen çerçeve net bir biçimde çizilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kadın yurttaşlarımızın özgünlüklerini dikkate alarak gerçek sorunlara doğru yaklaşımlarla nitelikli çözümler üretecek mağduriyetleri giderecek yasal düzenlemelerin yapılması ve uygulamadaki sorunların giderilmesi bir hükûmetin asli görevlerindendir. Ancak tasarıya baktığımızda kadınlarla ilgili son derece önemli bir düzenlemenin “Gelir Vergisi Kanunu” adı altında paketlenmiş bir tarzda Genel Kurula getirildiğini görmekteyiz.

Tasarıda öngörülen düzenlemelerin yüzeyselliği de dikkate alındığında AKP’nin içi boş ambalajları topluma hediye biçiminde yutturma tarzından vazgeçmediği bir kez daha gözler önüne serilmiştir.

Değerli milletvekilleri, çalışan kadınların, anne adayı olan kadın çalışanların asgari düzeyde ne gibi haklara sahip olmaları gerektiğine ilişkin, Uluslararası Çalışma Örgütünün yıllar önce kabul ettiği, kapsamlı yasal düzenlemeler mevcuttur. Hükûmet yurttaşlarımızı oyalayan, lokal ve yüzeysel düzenlemelerle göz boyamaya çalışmak yerine, literatürde “ILO’nun 183 No.lu Sözleşmesi” olarak adlandırılan, Uluslararası Çalışma Örgütünün kadının doğum ve doğum sonrası çalışmasına dair asgari haklarını düzenleyen evrensel sözleşmeyi imzalayarak işe başlaması gerektiğine inanmaktayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar belirtmekte yarar olduğu için yinelemek istiyorum: Türkiye, Uluslararası Çalışma Örgütünün kadının doğum ve doğum sonrası çalışma haklarına dair 183 no.lu evrensel sözleşmesini henüz imzalamamıştır. Bu bakımdan, konuyla ilgili asgari bir çerçeve sunan evrensel bir metni dahi imzalamaktan imtina gösteren bir Hükûmetin çalışan kadınlarla ilgili yapacağı yasal düzenlemeler geçici ve popülist hedeflerin ötesinde bir anlam ifade etmemektedir.

Değerli milletvekilleri, çalışan kadınlara ilişkin düzenlemelerin öngörüldüğü bu tasarıda özellikle eleştirilmesi ve de teşhir edilmesi gereken bir diğer boyut düzenlemelerin kamu çalışanlarıyla sınırlanması, özel sektörde ve kayıt dışı çalışan, ev hanımı adı altında ücretsiz emek veren kadın yurttaşlarımızın âdeta yok sayılmasıdır.

Değerli milletvekilleri, 183 No.lu ILO Sözleşmesi’nde doğum sonrasında kadınların hamilelik ve doğum nedeniyle işten çıkarılmalarının yasaklanması gibi hükümler yer almaktadır. Hükûmete çağrımız odur ki öncelikle konuyla ilgili uluslararası standartları düzenleyen sözleşmelerin kabul edilmesi gerekir. Hükûmeti çalışanlara dair sosyal haklar ve iyileştirmeler sürecinde yurttaşlarımıza dönük gerek cinsiyet gerekse çalışılan sektör bakımından ayrımcı yaklaşımlardan vazgeçmeye çağırıyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dora.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 68 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesi ile 657 sayılı Kanun’un 108’inci maddesinin (c) fıkrasının değiştirilmesi öngörülen birinci cümlesinde yer alan “çocuğun fiilen teslim edildiği tarihten” ibaresinin “104’üncü maddenin (a) fıkrası uyarınca verilen sekiz haftalık iznin veya aynı maddenin (f) fıkrası uyarınca izin kullanılması hâlinde bu iznin bitiminden” şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Bülent Turan (Çanakkale) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Gerekçe Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önergeyle 3 yaşını doldurmamış bir çocuğu eşiyle birlikte veya münferit olarak evlat edinen memurlar ile memur olmayan eşin münferit olarak evlat edinmesi hâllerinde, memur olan eşler için getirilen aylıksız iznin başlangıç tarihinde düzenleme yapılmak suretiyle uygulamada karışıklığa yol açılmasının önlenmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yalnız, Sayın Başkanım, bu önerge Anayasa’mızın 41’inci maddesi uyarınca…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Böyle bir usul yok Sayın Başkan.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – …aile toplumun temelidir.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, usul yok böyle.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Anayasa’nın 41’inci maddesine aykırı…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Geç kaldı Sayın Başkan.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – …ve aynı zamanda toplumu gayriahlaki…

BAŞKAN – Sayın Tanal, bu saatte söz vermeyeceğim. Lütfen…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – …birleşmelere teşvik edecek…

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – …fuhşu arttıracak ve gerçekten değer yargılarımızla bağdaşmayan bir madde.

BAŞKAN – Sayın Tanal, ben bayılmak üzereyim, inanın.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bu anlamda, ben Anayasa’ya aykırı olduğunu söylüyorum.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, maddeyi oylayabilir miyiz?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sizlerin, en azından Meclis Başkan Vekili sıfatıyla burada Anayasa’ya aykırılık hususunda Mecliste Kanunlar Kararlardan bir raporun alınması gerekiyor Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 00.42

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 00.43

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ), Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye)

------0------

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

68 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan Suç Gelirlerinin Aklanması, Araştırılması, El Konulması, Müsaderesi ve Terörizmin Finansmanına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/323) ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- Suç Gelirlerinin Aklanması, Araştırılması, El Konulması, Müsaderesi ve Terörizmin Finansmanına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/323) (S. Sayısı: 51)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da Komisyonun olmayacağı anlaşıldığından, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 21 Ocak 2016 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 00.44



(x) Bu düzeltmeye ilişkin ifade 19/1/2016 tarihli 29’uncu Birleşim Tutanağı’nın 6’ncı sayfasında yer almaktadır.

(x) 68 S. Sayılı Basmayazı 19/1/2016 tarihli 29’uncu Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.