TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

29’uncu Birleşim

19 Ocak 2016 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, Hrant Dink’in ölümünün 9’uncu yıl dönümüne ve barış çağrılarının bir an önce karşılık bulmasını ümit ettiğine ilişkin konuşması

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İzmir Milletvekili Necip Kalkan’ın, İzmir ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın, gazetecilerin yaşama hakkının korunmasına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın, vatandaşların son zamanlarda yaşadığı sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır’ın, İzmir Milletvekili Necip Kalkan’ın yaptığı gündem dışı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş’ın, Tokat Milletvekili Coşkun Çakır’ın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Tokat Milletvekili Coşkun Çakır’ın, İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

4.- Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir’in, Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi’nin HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

5.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün, Ankara Milletvekili Aydın Ünal’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

6.- Ankara Milletvekili Aydın Ünal’ın, Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına ve Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

7.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Ankara Milletvekili Aydın Ünal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

8.- Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir’in, Aydın Ünal’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

9.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, İstanbul Milletvekili Markar Eseyan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

VII.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, gelinen noktada şehit cenazelerinin kanıksandığına, Hrant Dink’in ölümünün 9’uncu yıl dönümüne ve faili meçhul cinayetlerin aydınlatılmasının Türkiye Büyük Millet Meclisinin namus borcu olduğuna ilişkin açıklaması

2.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Hrant Dink’in ölümünün 9’uncu yıl dönümüne ve faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması gerektiğine ilişkin açıklaması

3.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin tedavi sürecinde sağlık dileklerini paylaşanlara MHP Grubu adına teşekkür ettiğine, şehit olan 6 güvenlik görevlisine Allah’tan rahmet dilediğine ve İzmir Milletvekili Necip Kalkan’ın yaptığı gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

4.- Tokat Milletvekili Coşkun Çakır’ın, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna, şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine ve Hrant Dink’in ölümünün 9’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

5.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, Balıkesir’de yoğun kar yağışının hayati sorunlara yol açtığına ve Büyükşehir Belediyesinin karla mücadeleye katkı sunmadığına ilişkin açıklaması

6.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, kara yolu ile demir yolu taşımacılık ücretleri arasındaki dengesizliğin giderilip giderilmeyeceğini ve çevre davalarıyla ilgili bilirkişi ücretleri ile harçların düşürülüp düşürülmeyeceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

7.- Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak’ın, şehit olan 6 güvenlik görevlisine Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

8.- İstanbul Milletvekili Ravza Kavakcı Kan’ın, Hrant Dink’in ölümünün 9’uncu yıl dönümüne ve milletvekillerini kin ve nefret içeren konuşmalar yapmamaları konusunda dikkatli olmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

9.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, ekmeğin karneye bağlanışının üzerinden yetmiş dört yıl geçtiğine ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanına yönelik üslubunu kınadığına ilişkin açıklaması

10.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, buğday üretiminin rekor seviyede arttığı bir dönemde ekmeğe gelen zammın kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması

11.- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil’in, Dünya Kadınlar Buz Hokeyi Şampiyonası’nın terör ve güvenlik nedeniyle Ankara’da yapılmasından vazgeçilmesi konusunda Gençlik ve Spor Bakanlığının açıklama yapması gerektiğine ilişkin açıklaması

12.- Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukara’nın, Hrant Dink’i ve Tahir Elçi’yi öldürenleri lanetlediğine ve Cumhurbaşkanına yapılan hakareti kınadığına ilişkin açıklaması

13.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, 10 Ekim Ankara katliamını yapanları ve IŞİD’i besleyen ve büyüten anlayışı şiddetle kınadığına ilişkin açıklaması

14.- Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi’nin, Diyanet İşleri Başkanlığının sitesinde yer alan bir fetvayla ilgili sorumluların takipçisi olmaya devam edeceklerine ilişkin açıklaması

15.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Bursa’da yoğun kar yağışı nedeniyle ulaşımda yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması

16.- İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu’nun, şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine ve tırmanan terör olayları ile her gün gelen şehit cenazelerinden AKP’nin sorumlu olduğuna ilişkin açıklaması

17.- Isparta Milletvekili Sait Yüce’nin, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye şifa ve güvenlik güçlerimizden şehit olanlara Allah’tan rahmet dilediğine ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na, tepkisini ve kötü sözlerini Cumhurbaşkanına değil milletin birlik ve beraberliğine kastedenlere yöneltmesini tavsiye ettiğine ilişkin açıklaması

18.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in Hrant Dink’in ölümünün 9’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

19.- Ankara Milletvekili Ahmet Gündoğdu’nun, şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanına yönelik sözlerini kınadığına ilişkin açıklaması

20.- İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca’nın, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna, şehitlerin yakınlarına başsağlığı dilediğine ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanına yönelik sözlerini kınadığına ilişkin açıklaması

21.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Hrant Dink’in ölümünün 9’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

22.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, Hatay’da sığınmacı sayısının artması nedeniyle sağlık hizmetlerinde ciddi aksamalar yaşandığına ilişkin açıklaması

23.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu’nun, İzmir-Manisa kara yolunun kar yağışı nedeniyle kapandığına ilişkin açıklaması

24.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, kötü sicil kayıtları gerekçe gösterilerek esnaf ve sanatkârların kredi başvurularının reddedildiğine ilişkin açıklaması

25.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, şehitleri rahmetle andığına, Karadeniz Bölgesi’ndeki ekonomik sıkıntıların giderek arttığına ilişkin açıklaması

26.- İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş’ın, Hrant Dink’in ölümünün 9’uncu yıl dönümüne ve cezaevindeki gazetecilere uygulanan tecritin ne zaman sona ereceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

27.- Ağrı Milletvekili Dirayet Taşdemir’in, Hrant Dink’in ölümünün 9’uncu yıl dönümüne ve Bekir Angi katliamının aydınlatılmasını istediğine ilişkin açıklaması

28.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın, Cumhurbaşkanının, aydınlar dilekçesine ilişkin ifadeleriyle görevini ve yetkisini aştığına ilişkin açıklaması

29.- Isparta Milletvekili Nuri Okutan’ın, şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine, Lozan Anlaşması’yla Anadolu’nun bir parçası sayılan adacıklardan 16 tanesinin işgal edilmesi konusunda Hükûmeti göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması

30.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün, şehit olan 6 güvenlik görevlisine Allah’tan rahmet dilediğine, Hrant Dink’in ölümünün 9’uncu yıl dönümüne, Cumhurbaşkanını, aydınlar dilekçesine ilişkin olarak söylediği sözler ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına açtığı dava nedeniyle kınadığına ilişkin açıklaması

31.- İzmir Milletvekili Musa Çam’ın, Cumhurbaşkanını Anayasa’ya bağlı olmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

32.- Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman’ın, sokağa çıkma yasakları ile HDP il ve ilçe yöneticilerine karşı yapılan uygulamaların Türk tipi başkanlık modelini inşaya yönelik olduğuna ilişkin açıklaması

33.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine ve Karadeniz Sahil Yolu Giresun geçişiyle ilgili Karayolları Genel Müdürlüğünün tutumuna ilişkin açıklaması

34.- Malatya Milletvekili Öznur Çalık’ın, şehitlere Allah’tan rahmetle dilediğine, Hrant Dink’in ölümünün 9’uncu yıl dönümüne ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanına yönelik sözlerini kınadığına ilişkin açıklaması

35.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine, Hrant Dink’in ölümünün 9’uncu yıl dönümüne ve yeni bir eğitim politikasının bir an önce hayata geçirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

36.- Düzce Milletvekili Ayşe Keşir’in, şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanına yönelik sözlerini kınadığına ilişkin açıklaması

37.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanına yönelik sözlerine gösterilen tepkilere ve Cumhurbaşkanına, namusu ve şerefi üzerine ettiği yemini hatırlatmak istediğine ilişkin açıklaması

38.- Tokat Milletvekili Coşkun Çakır’ın, İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

39.- Tokat Milletvekili Coşkun Çakır’ın, milletvekillerinin nezaket ve nezaheti gözeterek belli bir üslup içerisinde konuşmaları gerektiğine ilişkin açıklaması

40.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Cumhurbaşkanıyla ilgili tartışmalardan hoşnut olmadıklarına ve Cumhurbaşkanı Anayasa’nın çizdiği çerçevede hareket ederse bu tartışmaların yaşanmayacağına ilişkin açıklaması

41.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Hrant Dink’in ölümünün 9’uncu yıl dönümüne ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin faili meçhul cinayetlerle ilgili 2007 yılında yaptığı bazı konuşmalarına ilişkin açıklaması

VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve 20 milletvekilinin, Riva Deresi ve havzasındaki kirliliğin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/63)

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 22 milletvekilinin, artan işsizlik oranının sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/64)

3.- Hakkâri Milletvekili Selma Irmak ve 23 milletvekilinin, Hakkâri’de son üç aylık dönemde gebe kadınlarda yaşanan düşük ve düşük tehlikesi vakalarındaki artışın nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/65)

B) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Avrupa Parlamentosu Kadın Hakları ve Cinsiyet Eşitliği Komitesi (FEMM) tarafından 3/3/2016 tarihinde Belçika’nın başkenti Brüksel’de düzenlenecek “AB’de Kadın Mülteci ve Sığınmacılar” başlıklı parlamentolar arası komite toplantısına katılım sağlanmasına ilişkin tezkeresi (3/442)

IX.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- MHP Grubunun, 19/1/2016 tarihinde Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Manisa Milletvekili Erkan Akçay tarafından, Kıbrıs millî davasının amacına ulaşması ve Kıbrıs meselesinin bu çerçevede çözümü için Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) arasında hâlihazırda sürdürülen müzakerelerin başlangıcından bu yana seyri hakkında verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 19 Ocak 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- HDP Grubunun, 13/1/2016 tarihinde Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, Hrant Dink cinayetinde rol alan derin ilişkilerin üstüne gidilmesi ve adaletin yerine getirilmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 19 Ocak 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, 12/1/2016 tarihinde Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Levent Gök, İstanbul Milletvekili Engin Altay ve Manisa Milletvekili Özgür Özel tarafından, basın-yayın mensupları ve kuruluşlarına yapılan saldırıların tüm yönleriyle araştırılması ile basın özgürlüğü ve halkın haber alma hürriyetini sağlamaya yönelik olarak alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 19 Ocak 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; Gündemdeki “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının sıralamasının belirlenmesine ve 68 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 48 saat geçmeden gündeme alınması ile İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve Çanakkale Milletvekili Ayhan Gider, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 23 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/517, 2/434) (S. Sayısı: 68)

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul’un Adalar ilçesinde bulunan mesire alanlarının giriş ücretlerine ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/55)

2.- Van Milletvekili Lezgin Botan’ın, Van’da Toplum Yararına Çalışma Programı kapsamında gerçekleştirilen işlemlere ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu’nun cevabı (7/409)

3.- Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy’un, İŞKUR aracılığıyla geçici işçi statüsünde istihdam edilenlere ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu’nun cevabı (7/411)

4.- Muş Milletvekili Burcu Çelik Özkan’ın, Muş’ta Toplum Yararına Çalışma Programı kapsamında gerçekleştirilen işlemlere ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu’nun cevabı (7/415)

5.- Diyarbakır Milletvekili Ziya Pir’in, Diyarbakır’da yapıldığı iddia edilen bir imar planı değişikliğine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı’nın cevabı (7/416)

6.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın, Ankara’da bulunan Şap Enstitüsü arazisine bakanlık binası yapılacağı iddialarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı’nın cevabı (7/417)

7.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, İzmir’in Çiğli ilçesindeki TOKİ konutları ile ilgili sorunlara ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı’nın cevabı (7/418)

8.- Muğla Milletvekili Akın Üstündağ’ın, Güllük Limanı Genişletme Projesi’ne ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı’nın cevabı (7/421)

9.- Muğla Milletvekili Akın Üstündağ’ın, Güllük Limanı Genişletme Projesi’ne ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı’nın cevabı (7/422)

10.- Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen’in, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde ÇED olumlu raporu verilen şirketlere ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı’nın cevabı (7/423)

11.- Edirne Milletvekili Erdin Bircan’ın, Edirne’nin Keşan ilçesine bağlı bir köyde kurulacak taş ocağına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı’nın cevabı (7/425)

12.- İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu’nun, sel baskınlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı’nın cevabı (7/580)

13.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu’nun, Manisa’nın Demirköprü Barajı’ndaki kirliliğe ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı’nın cevabı (7/583)

14.- Balıkesir Milletvekili İsmail Ok’un, Kaz Dağları civarında yapılması planlanan barajların tarım, hayvancılık ve doğal yaşama etkilerine ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/692)

15.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, ayıplı olarak iade edilen gıda ürünlerinin denetimine ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/693)

16.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde’deki patates üreticilerinin sorunlarına ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/694)

17.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’da bankalardan ve kooperatiflerden kredi kullanan üreticilere ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/697)

18.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, araç alım ve kiralama giderlerine ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/698)

19.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, merkezi yönetim bütçesinde öngörülen ve gerçekleştirilen tarımsal desteklemelere ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/699)

20.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 2015 yılında tarımsal desteklemelerle ilgili açılan davalara ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/700)

21.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, ziraat, gıda ve su ürünleri mühendisleri ile veteriner hekim istihdamına ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/701)

22.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’daki tarım arazilerine ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/703)

23.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, elektrik borcu olan çiftçilere ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/706)

24.- Burdur Milletvekili Mehmet Göker’in, Burdur’daki iki okulun bahçesindeki ağaçların kesilmesine ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/788)

25.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, ithal edilen tarım ürünlerine ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/884)

26.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, zeytin üreticilerinin sorunlarına ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/885)

27.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, imara açılan mera alanlarına ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/887)

28.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, kiraya verilen mera, yaylak ve kışlaklara ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/888)

29.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’da doğal ve beşeri sebeplerle yok olan ormanlık alanlar ile yapılan ağaçlandırma çalışmalarına ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/936)

30.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, Edirne’nin Meriç ilçesindeki bir belde belediyesine ağaçlandırma için tahsis edilen yerlerin özel bir firmaya devrine ilişkin sorusu ve Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/937)

19 Ocak 2016 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.01

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)

------0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, Hrant Dink’in ölümünün 9’uncu yıl dönümüne ve barış çağrılarının bir an önce karşılık bulmasını ümit ettiğine ilişkin konuşması

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, bugün Hrant Dink’in öldürülüşünün yıl dönümü. Aramızdan alınışının 9’uncu yıl dönümünde kendisini saygıyla anıyorum. Aydınlatılmamış cinayetinin omuzlarımızdaki yükünü tüm ağırlığınca hissettiğimi belirtmek istiyorum. Ömrünü halklar arasındaki diyaloğun kurulmasına adamış, diline hakikati ve barışı pelesenk etmiş bir güvercindi Hrant Dink. Bu nedenle hedef gösterildi, mahkûm edildi ve katlinde karar kılındı, bu ülkenin katledilen diğer tüm aydın, düşünür ve gazetecileri gibi ve tıpkı onlar gibi cinayeti aydınlatılmadı. Bu nedenle üzerine hep yenileri eklendi, ekleniyor. Son olarak barış ve hakikat arayışçısı Tahir Elçi de aynı şekilde kanatlarından vuruldu. Barış güvercinlerini kanatlarından vuran bir ülke iflah olur mu, temizlemeden topraklarındaki kan kokusunu güven içinde bir yaşamı inşa edebilir mi hiç? Onların yurdunda kan durulmadı, aksine şehirlerimiz sokak sokak, ev ev kanıyor bugün. Doksan yıldır kanımız akıyor.

Ben şahsen de bu acıları yaşamış bir kadın ve bir anne olarak sesleniyorum: Acılı geçmişimize ve acılı yaşantımıza rağmen hiçbir zaman öfkeyi ve acıyı beslemenin taraftarı olmadım çünkü kanın kanla yıkanmayacağına, kin gütmenin kimseye fayda sağlamayacağına inanıyorum. Nefret söylemlerinin ve uygulamalarının ivedilikle terk edilmesi, barışın dilinin hâkim kılınması elzemdir. Toplumdan yükselen barış taleplerini bastırmak yerine bu taleplere kulak verilmeli ve barış ortamının sağlanması için her zamankinden daha fazla çaba harcanmalıdır ve bu Parlamento çatısı sadece belirli kesimlerin değil, bu ülkede soluk alan herkesin hakkını, hukukunu, canını korumalıdır. Ülkenin bir yarısı kan revan içinde can çırpınırken, her gün toprağa evlatlarımız gömülürken Parlamento tüm bu acılara sessiz kalmamalıdır. Siyasetten bağımsız olarak bir insan, bir kadın, bir anne vicdanı ve duygusuyla bu çağrımı yapıyorum. Ölümlerin durdurulması ve barış çağrılarının bir an önce karşılık bulmasını ümit ediyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, İzmir ilinin sorunları hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın Necip Kalkan’a aittir.

Buyurunuz Sayın Kalkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakikadır.

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İzmir Milletvekili Necip Kalkan’ın, İzmir ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

NECİP KALKAN (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Divan, siyasi partilerimizin çok değerli grup başkan vekilleri, muhterem Meclis üyeleri; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Ben, bugün, bana tanınan 5 dakikalık süre içinde Ankara’dan İzmir nasıl görünüyor, onu anlatmak istiyorum.

Geçtiğimiz hafta içinde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanının bir sunumuna katıldım. Sunumda 2016 ve sonrası Ankara için yapacaklarını anlattı. Ben, siyaset yapan, özellikle kalbinde belediyecilik olan herkesin o sunumu seyretmesini isterdim. İnanın muazzam bir sunum oldu. Bütün eski hâli, yeni hâli, Ankara’ya yapılanları anlattı. Anlattıkça ben oturduğum koltukta koltuğun içine girdim, hüzünlendim, üzüldüm. Niçin üzüldüm? İzmir’in bugünkü hâli ile ben Ankara’yı mukayese ettim. Efendim, ben, 1971 senesinde Avusturya bursu için Ankara’ya geldim, bir güneş bir güneş sırtım kavruldu, bir tane ağaç yok, nefes alacak durum yok. Ankara’nın o günkü hâliyle bugünkü hâlini ve İzmir’i mukayese ederek bu konuşmayı yapıyorum.

Efendim, İzmir, namı diğer adı “Ege’nin incisi”, “Akdeniz’in yıldızı” denen İzmir, hakikaten Akdeniz’in yıldızı idi. Akdeniz’in yıldızı İzmir’in 4 milyon 200 bin nüfusu var, 8.500 yıllık tarihi var. Türkiye'ye ithalatı, ihracatı öğreten bir şehir. Gayrisafi millî hasılaya katkısı ve öğrenim durumu: İzmir’de biliyor musunuz 2 bin küsur tane okul var. İzmir’de biliyor musunuz 1 milyona yakın öğrenci var. İzmir’de biliyor musunuz 10.500 tane doktor var. İzmir’de biliyor musunuz 52 bin tane sağlık personeli, 45.500 tane öğretmen var. Böyle bir şehir.

İzmir’de bir de fuar vardı. Ben fuara gittim. Hayatınızda ay taşı göreniniz var mı? Ben üç buçuk saat fuarda kuyruğa girdim Ay’dan gelmiş taşı seyrettim, taş da 110 gramdı. Hayatınızda elli beş sene evvel sirke gideniniz var mı? Ben İzmir’de gittim. Aranızda hayatında Cicero’yu(x) göreniniz var mı? Ben gördüm İzmir Fuarı’nda. Hayatınızda bugünkü İngiltere Kraliçesi Elizabeth’in kocası Philip’i göreniniz var mı? Görmediniz. Ben gördüm.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Paramız olmayınca gidemiyoruz. Sizin paranız var. Bizim gidecek paramız yok onun için gidemiyoruz. Sizin paranız var gidiyorsunuz, ne yapalım! Yokluğun gözü kör olsun.

NECİP KALKAN (Devamla) – Niye anlatıyorum? İzmir’in, ilklerin şehri İzmir’in bugünkü durumu bu. Başkanım, şimdi anlatacağım konu bu. İzmir’le Ankara’yı mukayese ettiğimizde -Melih Bey’in adamları- “eskiden böyleydi şimdi böyle” diye mukayeseli görsel. Eskiden mesela kuzey Ankara böyleymiş, şimdi de böyle olmuş. Sonra protokol yolu eskiden böyleymiş, böyle olmuş. Bunlar Ankara’nın bize görsel olarak verdikleri. Sakın kimse Melih Bey’i gördüm, tanıyorum filan sanmasın, hayatımda tokalaşmadım dahi ama yaptıklarıyla adamı takdir ediyorum.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Borçlar, borçlar!

NECİP KALKAN (Devamla) – Şimdi, Sayın Melih Gökçek yaptıklarını gösterdi.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Başkan, parsel parsel satışı da unutma Ankara’yı hatırlatırken, parsel parsel satışı unutma!

NECİP KALKAN (Devamla) – Ben de bir şey söylüyorum: Bakın bu bugünkü hâli…

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Bülent Arınç söyledi “Ankara’yı parsel parsel sattı.” diye. Parsel parsel sattı Melih Gökçek Ankara’yı.

NECİP KALKAN (Devamla) – İzmir’in bugünkü hâli. Kırk sene evvelki hâli de böyleydi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) “Dünkü hâli” deyip bugünkü hâlini göstersek, bir pano elimizde yok çünkü…

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Ankara’nın borcu ne kadar, borcu? Sayıştay raporlarını niye kaçırıyorsunuz? Ne kadar Ankara Büyükşehir Belediyesinin borcu?

NECİP KALKAN (Devamla) – Burası, Allah aşkına, Ege’nin yıldızı, Ege’nin incisi olabilecek bir şehir mi?

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Metroyu niye Ulaştırma Bakanlığına devretti Melih Gökçek madem o kadar başarılı? Nerede Ankara metrosu?

NECİP KALKAN (Devamla) – Şuraya bir bakın Allah aşkına, karman çorman, şuraya bakın. Böyle bir şehir var mı Akdeniz’in yıldızı? Niçin, bunları niçin gösteriyorum? Tam on yedi senedir İzmir’de Cumhuriyet Halk Parti belediyeciliği var. İşte, sizin yapacağınız bu, bizim de yapacağımız Melih Bey’in gösterdikleri. Kusura bakmayın! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Nazar etme ne olur, çalış, senin de olur.

NECİP KALKAN (Devamla) – Burası da protokol yolu! Duyduk duymadık demeyin, protokol yolu! İzmir’in Yeşildere Caddesi’nden geçen protokol yolu.

TACETTİN BAYIR (İzmir) – Özfatura’dan kaldı onlar, Özfatura’dan!

NECİP KALKAN (Devamla) – E kardeşim, 1 gram bir değişiklik yapın ya!

TACETTİN BAYIR (İzmir) – On üç yılda 1 lira gönderdiniz mi İzmir’e?

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Müfettiş değil, İzmir’e para gönderin, para!

NECİP KALKAN (Devamla) – Yapılanları takdir ediyoruz ama bir şehrin yüzde 60’ı gecekondu olur ise, bir şehirde 1 milyon 50 bin konut var olup da bu konutların 350 bini yıkılmaya mecbur ise, sizin yapacağınız çok şey var. Ne yapıyoruz?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Çalmıyor İzmir, çalmıyor!

NECİP KALKAN (Devamla) – Musa Çam nerede?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NECİP KALKAN (Devamla) – Ha babam yürüyüş yapıyorsunuz, başka şeyler yapıyorsunuz. Şehirleri değiştirin diyorum.

Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kalkan.

Sayın Altay, buyurunuz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, biraz önce konuşan hatip, Ankara’dan kimi fotoğraflar göstererek, sonra da başka fotoğraflar göstererek, Ankara’yı överek, bunun üzerinden İzmir Büyükşehir Belediyemizin çalışmalarına yönelik bir karalamada bulunmuştur. İzmir Büyükşehir Belediyesi Cumhuriyet Halk Partili bir belediyedir. Bu bakımdan bunun düzeltilmeye ihtiyacı var.

BAŞKAN – Sayın Altay, buyurunuz.

Size iki dakika söz veriyorum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Müsaade ederseniz, İzmir Milletvekilimiz Kamil Okyay Sındır grubumuz adına cevap versin.

BAŞKAN – Tabii ki.

Buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

İki dakika lütfen.

Yeni bir sataşmaya meydan vermeyiniz.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır’ın, İzmir Milletvekili Necip Kalkan’ın yaptığı gündem dışı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önce sevgili vekil arkadaşımız Sayın Necip Kalkan’ın İzmir’le ilgili, burada, yemin törenindeki gibi heyecan dolu konuşmasına şahit olduk. Özellikle, yaptığı vurgularla, bize gösterdiği fotoğraflarla -İzmir’in güzelliklerini rahatlıkla gösterebilecekken- İzmir’i, güzel İzmir’imizi, Ege’nin incisini, demokrasinin ve aydınlık geleceğimizin güvencesi olan İzmir’i biraz çarpıtarak farklı bir açıdan dile getirmeye çalıştı. Aslında o açı belli. İzmir’e bir getto gibi bakan anlayış şimdi onu eleştirme hakkını kendinde arıyor.

İzmir’de bir büyükşehir belediyemiz, 30 ilçe belediyemiz var. Bunların geçen dönem 29’u Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında, aydınlık insanımızın aydınlık elçileri olarak görev yapıyorlardı. Bugün de öyle. İzmir insanımız, İzmirli hemşehrilerimiz demokrasiyi özümsemiş, içselleştirmiş ve onun ne olduğunu bilerek sandığa gidip onun gereği olan oylarıyla kendilerini yönetecekleri çok iyi bilirler.

Getto anlayışıyla İzmir’e yaklaşan Hükûmetin, iktidarın İzmir’in yerel yönetim bütçesine ne kadar katkıda bulunduğunu, onları da bir gösterseydi! Şunu inkâr etmiyorum: Belediyelere genel bütçeden aktarılan pay, nüfus ve tabii ki gelişmişlik endeksine göre belirli bir adalet üzerinden dağıtılıyor ama esas olan, belediyelere Hükûmetin yaptığı yatırımlar.

“800 okul” dedi. Bu okulların hangi birisine yeni bir bina yapabildi, kaç tane yeni bir okul yapabildi Millî Eğitim Bakanlığı? (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla) – Ben soruyorum: Bu okulların kaçının yakacak dışındaki masrafları karşılanabiliyor bugün? Okullara bütün belediyeler destek veriyor. Belediyeler olmasa okullar şu anda yıkılacak vaziyette.

“Sağlık” dedi. Çiğli Eğitim Araştırma Hastanesi hâlen daha poliklinik gibi görev yapıyor, bir sokak polikliniği gibi görev yapıyor. Hastane yatırımları nerede?

BAŞKAN – Sayın Sındır, süreniz bitti.

KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla) – Sayın Başkan, bitiriyorum sözlerimi.

Sayın Binali Yıldırım “İzmir’e 35 proje” dedi; bunları saymayacağım. Bu 35 proje için 2011 yılında söz verdi. Kaçı yapıldı? 33’üne daha el bile atılmadı, 33’ünde daha taş taş üstüne konmadı. Ondan sonra gelip iktidarın bir sözcüsü olarak İzmir’i eleştiremezsiniz. Büyükşehir Belediyemizin yaptığı metro yatırımının tamamını kendi bütçesinden yapıyor olması…

BAŞKAN – Sayın Sındır… Teşekkür ederim Sayın Sındır.

KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla) - Sizin tarımda verdiğiniz desteği, bırakın vermeyi, çiftçinin mazotundan aldığınız vergiyle geri almanızın yanında bütün kırsala verdiği desteği, kentin her noktasına kendi bütçesinden onuruyla verdiği desteği siz gülerek, Hükûmet desteklerini de çekerek bekliyorsunuz. Bunları söylemek için bugüne geldiniz ama nafile.

BAŞKAN – Sayın Sındır, tam beş dakika konuştunuz.

KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla) - İzmir, Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarıdır, Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarında yoluna devam edecektir. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

2.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın, gazetecilerin yaşama hakkının korunmasına ilişkin gündem dışı konuşması

BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, gazetecilerin yaşama hakkının korunması hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Şenal Sarıhan’a aittir.

Sayın Sarıhan, süreniz beş dakika.

Buyurunuz.

ŞENAL SARIHAN (Ankara) – Değerli Başkan, değerli kâtip üyeler, emekçi arkadaşlarım ve basın emekçileri ve sevgili vekil arkadaşlarım…

BAŞKAN – Sayın Sarıhan, bir saniye lütfen, yeniden başlatacağım sürenizi.

Sayın milletvekilleri, çok uğultu var; sayın hatibin ne dediği gerçekten anlaşılmıyor. Özel sohbetlerinizi lütfen Genel Kurul dışında yapınız ve hatibi dinleyelim.

Teşekkür ederim.

Sayın Sarıhan, yeniden başlatıyorum.

Buyurunuz.

ŞENAL SARIHAN (Devamla) – Arkadaşlar, selamımı yineliyorum, biraz önce sunmuştum.

Bugün uluslararası bir sözleşmenin yıl dönümü. Bu sözleşme, Zorla Kayıp Edilmeye Karşı Herkesin Korunmasına Dair Bildiri; 18/12/1992. Bu tarih, aynı zamanda uluslararası sözleşmelere, iç hukukumuzdaki düzenlemelere ve sayısız sözleşmeye karşın bizim ülkemizde hâlâ aydın ölümlerine, gazeteci ölümlerine, insanlarımızın, yurttaşlarımızın ölümlerine tanık olduğumuz bir tarihi de ifade ediyor.

Biraz önce değerli başkan bize ifade ettiler, dediler ki: “Bugün gazeteci Hrant Dink’in ölüm yıl dönümüdür.” 2007 yılında yaşamını yitirmişti, daha doğrusu katledilmişti; bunlara, normal ölüm olmadığı için “yaşamını yitirmişti” sözü belki çok yerine oturmuyor. Bu haftanın sonunda da başka bir yıl dönümüyle karşı karşıya kalacağız. Bu yıl dönümü, sevgili arkadaşımız Uğur Mumcu’nun katledildiği gün, 24 Ocak 1993. 30 Ocakta da değerli bir hocamızın ölüm yıl dönümünü birlikte değerlendireceğiz, birlikte anacağız.

Sevgili arkadaşlar, bu ölümlere ilişkin olarak ülkemizde yargı hangi görevi yapmaktadır, yargının bu ölümler karşısındaki tutumu nedir? Galiba bundan önce, yargıdan önce yürütmenin bu tür ölümler karşısındaki tutumu nedir, bunu konuşmak, daha sonra da yasamanın sorumlulukları üzerinde durmak gerekiyor. Bu kadar ağır ve ayrıntılı bir konuyu beş dakikada elbette ki konuşmamız olanaklı değil ama küçük anımsatmalar yapmak istiyorum.

“Hrant Dink neden öldürüldü?” sorusunun idari makamlardaki yansıması şöyle: 6 Şubat 2004’te Agos gazetesinde bir yazısı yayımlanıyor. Bu gazete haberi üzerine, bu haberden, basındaki bir haberden, kurşunla değil kalemle yazılmış bir haberden rahatsız olanlar Agos gazetesi önüne gelerek çeşitli tepkiler sunuyorlar. Bunların hangi kesimler olduğunu tek tek söylemiyorum. Daha sonra Hrant Dink İstanbul Valiliğine çağrılıyor, İstanbul Valiliğinde vali yanında bulunan 2 kişi kendisine yönelik tehditte bulunuyor. Bu tehditten sonra yeniden Agos’un önünde yeni gösterilerle karşılaşıyoruz. Bunun tarihi de 20 Şubat 2004. 25 Şubat 2004 cumhuriyet savcılığına çağrılışı, 26 Şubat 2004 Agos önünde toplanan kişilerin eylemleri ve bu olaylardan sonra korunma isteğinde bulunuyor ama korunma işleminin yapılması yerine onun etrafında ağır bir ölüm çemberi oluşturuluyor ve hepimizin anımsadığı bugünü yaşıyoruz.

Hrant Dink bir gazetecidir, Uğur Mumcu da bir gazetecidir. Bugün nasıl düşüncelerini açıkladıkları için düşüncelerinden ötürü yargı önüne taşınmaya çalışılan aydınlar varsa, Türkiye gerçeğinde bu olgu hep yinelenmiştir ve çok daha vahim olarak onlar yaşam haklarını yitirmek durumunda kalmışlardır.

Yaşama hakkının güvence altına alınması konusunda önlemler bizim görevimizdir sevgili arkadaşlar, bu Parlamentonun görevidir, yasamanın görevidir. Mevcut yasalar uygulanmıyorsa bunların uygulanması konusunda da harekete geçmek bizim görevimizdir. Devlet insanlarını yaşatmak için vardır.

Burada sözlerimi bitirmek durumundayım çünkü süre yetmiyor ama olanak bulabilirsem daha sonraki aşamalarda başlıklarını koyduğum ama anlatamadığım konularda da görevlerimiz konusunu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Sarıhan.

Gündem dışı üçüncü söz, vatandaşlarımızın son zamanlarda yaşadığı genel sorunlar hakkında söz isteyen Kocaeli Milletvekili Sayın Haydar Akar’a aittir.

Buyurunuz Sayın Akar, sizin de süreniz beş dakika. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın, vatandaşların son zamanlarda yaşadığı sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, vatandaşların problemini konuşacağız ama bir arkadaşımız İzmir Belediyesinden bahsetti. İzmir Belediyesine özel olarak gittiği, çektiği fotoğrafları, arayıp da bulduğu fotoğrafları burada gösterdi ve hizmet alamadıklarını ifade etti.

NECİP KALKAN (İzmir) – Yeni çekildi yeni!

HAYDAR AKAR (Devamla) - Ben de İzmir Belediye Başkanımız -sizin 50 tane, 100 tane denetmeniniz her gün denetliyor- parsel parsel İzmir’i satmadığı için olabilir mi acaba diye düşünüyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Ya da İzmir Belediye Başkanı metroyu yapan bir belediye başkanı olduğu için, buradaki metroyu beceremediği için, Ulaştırma Bakanlığına devrettiği için olabilir mi acaba diyorum ya da Başkent Doğalgaz gibi büyük bir şirketin içini boşaltmadığı için olabilir mi diyorum, hemen güncel konuma geçiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, AKP iktidarları döneminde on dört senedir Türkiye’nin en büyük problemi olan terör çözülmediği gibi, milletin kan ağladığı problemler var. Son günlerde, özellikle, HGS ve trafik sigortası. Bakın, HGS, hızlı geçiş sistemi, kartlı geçiş sisteminin yerine getirildi. Olması gerekiyor muydu bir sistemin? Olması gerekiyordu. OGS vardı ama Ulaştırma Bakanı -bugün de Ulaştırma Bakanı- gitti bu işi PTT’ye verdi. Teknik olarak bu işle ilgisi, yakından ilgisi olmayan, hiçbir ilgisi olmayan PTT’ye verdi ve hemen 2013’ün başında HGS’yi, hızlı geçiş sistemlerini açıkladılar. Ben KİT Komisyonu üyesiyim, KİT’te bunları da ifade ettim. Dedim ki: “Bir: Verdiğiniz kurum yanlış kurum çünkü OGS gibi çift taraflı konuşan, vatandaşı uyaran bir sistem varken HGS gibi ucu açık bir sistemi test etmeden getirmeniz yanlış.” Bunun analizini yapanlar da dünyadan bir haberi olmayan insanlar. Bir tırın çekicisinin ve dorsesinin farklı plakalara sahip olduğunu bilmeyen insanlar bunun analizini yaptılar ve Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce dünyayı yeniden keşfetmiş gibi 14 milyon dolar harcayarak bu sistemi getirdiler. Bu sistemin yanlışlığı 2013 verilerine baktığımızda çok açık ortaya çıkıyor çünkü 10 milyon kaçak geçiş vardı 2013 yılında, 10 milyon. Düşünebiliyor musunuz, bir sistem kuruyorsunuz 10 milyon… Aslında kaçak geçiş değildi bunlar, kaçak geçiş değildi, neydi? Sistemin alt yapısının hazır olmamasıydı, yanlış bir sistemin kurgulanmasıydı. Faturayı vatandaşa kestiler. 2014 yılında 1 milyon 762 bin tebligatı PTT şubelerinde beklettiler. Niye beklettiler? 2014-2015’te 4 tane seçim geçirdik. 4 seçimi geçirene kadar vatandaşa bunları yollamadılar. Bugün ne oluyor? Vatandaşın eline bu cezalar gitmeye başlıyor. Öyle bir ceza ki… OGS’de o zaman fotoğraflar çekilemediği için teknik olarak fotoğraf olayı yoktu, en uzak noktanın 10 katıydı cezalar. Eğer 1,40 kuruşluk bir geçiş yapmışsanız çarpı 10 diye ceza başlıyordu. İstanbul-Ankara yaparsanız, çarpı 10, 100 liradan ceza başlıyordu, faizsiz. Bugün bu cezalar katlandı ve milyonlarca liralık -1 milyar 162 milyon- 1 katrilyon 162 milyarlık ceza insanlara yollanmaya başladı ve insanlar isyan ediyor şu anda. Çıktı Ulaştırma Bakanı “Bunu halledeceğiz.” dedi. 2014 sonunda da gündeme getirdim, bununla ilgili bir kanun teklifi de verdim. Lütfen, rica ediyorum, bu problemi halledelim hep birlikte. İşte, vatandaşın gerçek problemi bu. Vatandaştan elinizi çekin, cebinden elinizi çekin. Ya yeter artık, emeklinin cebinde eliniz; memurun, yoksulun, HGS kullananın, trafik sigortası yaptıranın cebinden elinizi çekin. Sadece bu da değil, birçok örnek verilebilir HGS’yle ilgili, zaman çok dar ama çok önemli bir problem, milyonlarca vatandaşımız mağdur.

Yine, 2008’de 28 sigorta şirketine verdiniz trafik sigortasını. Haziran ayında bir yönetmelik değişikliği yaptınız, trafik sigortası yapan şirketler “Maliyetleri karşılayamıyoruz.” dediler, 8 kat, 9 kat zam yaptılar. 300 liraya trafik sigortası yaptıranlar 800 liraya, 900 liraya trafik sigortası yaptırmaya başladılar. Daha önce 200 lira, 300 lira ödeyen vatandaşlarımız şimdi 900 lira ödüyor. Bizde bir gelenek vardır: Vatandaş yoksuldur, asgari ücretle geçiniyordur, babasının tarlasını satar, bilmem neyi satar kendine araç alır. Bugün vatandaşlar araçlarının trafik sigortalarını ödeyemiyorlar. Niye trafik sigortası var arkadaşlar? Bir de üçüncü şahısların zararını karşılıyor. Bir de vatandaş yanında kasko yaptırıyor kendi zararını karşılayabilmek için. Hadi gelin, vatandaş için yapılacak en iyi hizmet trafik sigortası ve kaskoyu birleştirelim ve bir tek sigortaya indirelim. Zaten kasko hem kendinin hem karşı tarafın zararlarını karşılıyor; hem maddi hasarları karşılıyor hem de fiziksel hasarları, tazminat davalarını karşılıyor. Bire indirelim ve vatandaşın biraz nefes almasını sağlayalım.

Birçok problem var, zaman bitti. Bunları konuşalım, bunları çözelim. Siz ne yapıyorsunuz? Vatandaşları aldatmak için elinizden gelen her şeyi yapıyorsunuz. Vatandaşın derdi bunlar. Kıvırmayı bırakın ve bakanların söylediği gibi “Gelin bu problemleri çözelim.” diyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akar.

Değerli milletvekilleri, gündeme geçmeden önce sisteme giren sayın milletvekillerine sırasıyla söz vereceğim.

İsimleri tek tek okumayacağım zamandan kazanalım diye fakat daha önce, sayın grup başkan vekilleri konuşmak istiyorlarsa önceliği onlara vereceğim.

Sayın Altay, buyurunuz.

VII.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, gelinen noktada şehit cenazelerinin kanıksandığına, Hrant Dink’in ölümünün 9’uncu yıl dönümüne ve faili meçhul cinayetlerin aydınlatılmasının Türkiye Büyük Millet Meclisinin namus borcu olduğuna ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, öncelikle, hemen hemen her gün olduğu gibi, bugün de Çorum’da, Karabük’te, Kayseri’de, Ankara’da şehit cenazelerimiz var, milletçe yüreğimiz yanıyor. Ancak, gelinen nokta da o kadar kanıksandı ki birkaç şehit cenazesinin, birkaç askerimizin, polisimizin şehit olması toplumda da Parlamentoda da bir duyarlılığa, bir reflekse neden olmuyor. Bu duruma çok üzüldüğümüzü belirtmek isterim.

Öte yandan, 19 Ocak 2007 tarihinde hunharca katledilen Hrant Dink’i rahmetle anıyorum. Ancak, barış ve uzlaşmanın timsali olan Hrant Dink’in cinayeti, Türkiye'nin sürüklendiği, Türkiye'nin sürüklenmek istediği ortam bakımından çok önemlidir ve diğerlerinde olduğu gibi bu cinayetin de bir faili meçhul cinayet olarak kalması partimizce asla ve asla kabul edilemez. Hrant Dink cinayetinin tüm boyutlarıyla araştırılması için biraz sonra bir siyasi partimizin grup önerisi görüşülecek. Umarım ve dilerim ki Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye'de yıllardır süregelen bu faili meçhul cinayetler meselesine bir son vermelidir. Gerek Hrant Dink’in gerekse Tahir Elçi’nin ve tüm faili meçhul cinayetlerinin sebeplerinin, yapanların, yaptıranların, bunu planlayan odakların tespit edilmesi, bulunması, bu cinayetlerin aydınlanması bizce Türkiye Büyük Millet Meclisinin namus borcudur.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Altay.

Sayın Demirel, buyurunuz.

2.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Hrant Dink’in ölümünün 9’uncu yıl dönümüne ve faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması gerektiğine ilişkin açıklaması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, ne yazık ki bugün de 19 Ocak ve 19 Ocak 2007’de Hrant Dink katledildi. Dini, dili, ırkı ne olursa olsun bu ülkede düşüncesini ifade eden herkes ne yazık ki faili meçhul. Aslında bizce failleri bilinen ama faili meçhul olarak ifade edilen bir durum söz konusu. Bugün Hrant Dink’i, barış güvercinini bir kez daha saygıyla andığımı ifade etmek istiyorum.

Evet, belki 2007’de Hrant Dink’i, daha geçmişli yıllara, 90’lı yıllara ve ondan önceki yıllara da gidersek bu ülkede gazeteciler, akademisyenler, iş dünyası, 70 yaşındaki, özelde Musa Anter ve Metin Göktepe’yi anarak başlamak istiyorum. Ama bu ülkede 2015 yılında ne yazık ki hâlâ failleri bizce belli olan, katledilen kadın yoldaşlarımız da söz konusu. Bu 9 Ocakta Paris’te katledilen Sakine Cansız, Fidan Doğan, Leyla Şaylemez’in tam da ocak ayında katledişlerinin dönemlerinde yine, Silopi’de Seve Demir, Pakize Nayır ve Fatma Uyar’ın, bilerek Kürt kadın siyasetçilerin katledilmesi, infaz edilmesi bu ülkede çok da uzakta değil, yirmi gün önce yaşadığımız bir durum.

Yine, aynı şekilde, Dilek Doğan’ın, İstanbul’da ailesinin gözünün önünde faili belli bir şekilde katledilmesini de kınayarak başlamak istiyorum. Evet, bu ülkede Taybet anaların, Selametlerin, çocukların, kadınların, gençlerin, yediden yetmişe herkesin, hatta doğmamış bebeklerin bile katledildiği ve hâlâ faillerinin ortaya çıkarılmadığı bir ülkeden bahsediyoruz. 90’lı yıllarda 17 bin faili meçhul olarak ifade ettiğimiz ve hâlâ cenazelerinin bile bulunamadığı bir ülkeden bahsediyoruz. Aynı şekilde bugün Sur’da yirmi sekiz gün boyunca cenazeleri verilmeyen 2 gencimizin cenazesi bugün getirilse de ama hâlâ cenazelerin sürüklendiği, işkence edildiği ve tahrip edildiği bir ülkeden bahsediyoruz. O yüzden bir kez daha buradan seslenmek istiyoruz. Bu faili meçhulleri ve bizce failleri bilinenlerin derhâl yargı önüne çıkarılması ve yargılanmasını… Özelde de bu süreçte Tahir Elçi’nin de delillerinin tekrar karartıldığı bir süreçten geçiyoruz. Bu yüzden, biz, bu Hrant Dink’le birlikte…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Demirel, bir dakika daha toparlamanız için süre veriyorum.

Buyurunuz.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sadece bitireceğim, teşekkürler Başkan.

Bugün Hrant Dink’in anması yapıldı İstanbul’da. Tekrar bahsettiğimiz, failleri belli olan fakat düşünceleri uğruna, düşünceleri ve duruşları uğruna kendilerini ifade edenlerin katledildiği bir ülkede yaşıyoruz. Bu yüzden Tahir Elçileri, Hrant Dinkleri, Musa Anterleri, Metin Göktepeleri, Seve Demirleri, Pakize Nayırları ve Fatma Uyarları, Sakine Cansızları, Fidan Doğanları, Leyla Şaylemezleri ve Dilek Doğanları, Taybet anaları ve ismini daha sayamayacağımız birçok kadın, çocuk ve gençleri saygıyla anmak istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Demirel.

Sayın Vural, buyurun.

3.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin tedavi sürecinde sağlık dileklerini paylaşanlara MHP Grubu adına teşekkür ettiğine, şehit olan 6 güvenlik görevlisine Allah’tan rahmet dilediğine ve İzmir Milletvekili Necip Kalkan’ın yaptığı gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim.

Öncelikle, Sayın Genel Başkanımızın kontrol ve tedavi sürecinde sağlık dileklerini paylaşan Sayın Cumhurbaşkanına, Sayın Başbakan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Sayın Ahmet Davutoğlu’na, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’na ve partilerin değerli temsilcilerine çok teşekkür ediyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına teşekkürlerimi arz ediyorum.

Maalesef terör örgütünün hain saldırıları neticesinde 6 güvenlik görevlimiz şehit olmuştur. Yöredeki vatandaşlarımızı korumak, bölücü terör örgütünün zulmünü yok etmek için birlik, bütünlük ve bayrak için şehit olanlara Allah’tan rahmet diliyorum.

Türkiye’de barışı ve huzuru bozan bölücü terör örgütü PKK’dır. Yörede yaşayan vatandaşlarımızı tehdit eden, zulmeden PKK’dır. Bölücü terör örgütü PKK’ya karşı terörle mücadelemizle terör örgütü bertaraf edilmeli ve yörede bir an önce kamu düzeni ve yörede yaşayan vatandaşlarımızın can ve mal güvenliği sağlanmalıdır. Terör örgütünü cesaretlendirecek, muhatap alacak her girişim teröre değil, terörle mücadeleye köstektir.

Bu vesileyle, İzmir Milletvekili Sayın Necip Kalkan’ın İzmir’le ilgili söylediği madalyonun bir yönü. Tabii, madalyonun ikinci yönü de var. Maalesef, sevgili İzmirliler hem yerel hem de merkezî hükûmet arasında sıkışmış, ezilmiştir, verdiği oyların hak ettiği karşılığını alamamıştır.

Gerçekten, Sayın Necip Kalkan’ın ortaya koyduğu tablo, İzmirlilerin yaşadığı bir tablodur. Ama unutmayalım ki İzmir’e merkezî hükûmetin yaptığı yatırımlar da yarı yarıya azalmıştır. İzmir’de işsizlik yüzde 60, Türkiye geneli işsizlikten daha fazladır. İzmir şu anda en yoksul 4’üncü kent konumuna gelmiştir.

Bu bakımdan, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, sevgili İzmirlilere hizmet etme yolunda hem yerel yönetimin hem merkezî yönetimin yaptığı bütün çalışmaları, projeleri takdir ve destekleyeceğimizi de bu vesileyle ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Sayın Çakır, buyurunuz.

4.- Tokat Milletvekili Coşkun Çakır’ın, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna, şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine ve Hrant Dink’in ölümünün 9’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Ben de, öncelikle, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’ye buradan bir daha geçmiş olsun diyorum ve Allah acil şifalar nasip etsin diyorum.

Öte taraftan, dün ve bugün sayıları artan şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan gani rahmetler diliyorum.

Elbette şehitlerin her gelişi yüreğimizi yakmaktadır; sadece ateşin düştüğü yeri değil, bütün ülkemizi, vatanımızı yakmaktadır, kavurmaktadır. Diliyoruz, temenni ediyoruz ve dua ediyoruz ki, inşallah bundan sonra şehitlerimiz gelmez, inşallah bundan sonra huzur ve barış içerisinde yaşarız.

Yine, bugün, rahmetli Hrant Dink’in 9’uncu ölüm yıl dönümüdür. Bununla da ilgili birkaç şey söylemek istiyorum.

2007’de aramızdan ayrıldı, Allah rahmet eylesin. Hiç kuşkusuz herkes eşittir ama aydınların, entelektüellerin, sanatçıların, toplumsal karşılığı anlamındaki sembolik değerleri vardır. Hâlâ, dokuz yıl geçtikten sonra bunları konuşuyorsak, konuşmaya devam ediyorsak bu dediğime örneklik eden, kanıt olan bir husus olarak ortadadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerek bugün gerekse geçen hafta biz, hem Ermeni kökenli milletvekili arkadaşlarımızın ağzından hem de diğer arkadaşlarımızın ağzından Ermeni meselesiyle ilgili konuşmalar dinledik, hep beraber burada bu konuşmalara şahitlik ettik. Şunu öncelikle söylemek gerekir: Bizim tarihimiz ve toplumumuzda belki de ortaya koymuş olduğumuz en önemli dünya başarılarından bir tanesi bir arada yaşama kültürüdür. Bunun yüzlerce yıllık örneğini kanıtlamış, ortaya koymuş bir tarihe, kültüre sahibiz. O bakımdan, bütün farklılıklarımız, etnik farklılıklar dâhil olmak üzere, bölüşmenin ve ayrışmanın değil, beraber olmanın, zenginliğin, özellikle kültürel zenginliğin bir göstergesi olarak alınmalı ve okunmalıdır. O bakımdan da hiç kuşkusuz, adına “milletisadıka” denen, “tebayısadıka” denen bir milletin, Osmanlı milleti sistemi içerisinde Ermenilerin, yüzyılın sonunda yahut yeni yüzyılın başında karşı karşıya kaldığı ama sadece Ermenilerin değil, bütün Anadolu’da yaşayan milletimizin karşı karşıya kaldığı acılar söz konusudur. Bu acıları yarıştırmak niyetinde değiliz, yarıştırmamalıyız ama hakkı da teslim etmeliyiz. Kuşkusuz, yine kuşkusuz son yıllarda bu meseleyle ilgili olarak, başta arşivlerin açılması olmak üzere, olağanüstü, ciddi, hatırı sayılır öneriler ortaya kondu. Özetle söylemek gerekirse, Hrant Dink’in öldürülmesi, bir yazar olarak, bir aydın olarak ama daha önemlisi bir Ermeni olarak, Ermeni Türk vatandaşı olarak öldürülmesi bizim hepimizi üzmüştür, herkesi yaralamıştır. Diliyoruz bir an önce ama bir an önce bu konudaki flu kalan, yeterince vuzuha kavuşmayan noktalar da açığa kavuşur; bundan eminim ki 78 milyon insanımız, milletimiz, vatandaşlarımız memnuniyet duyacaktır.

Bu duygu ve düşünceler içerisinde ben de tekrar Hrant Dink’i rahmetle anıyorum, ailesine de yeniden başsağlığı diliyorum, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Sayın milletvekilleri, şimdi, sisteme giren sayın milletvekillerine sırasıyla, bir dakika, yerlerinden söz vereceğim.

Sayın Akın, buyurunuz.

5.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, Balıkesir’de yoğun kar yağışının hayati sorunlara yol açtığına ve Büyükşehir Belediyesinin karla mücadeleye katkı sunmadığına ilişkin açıklaması

AHMET AKIN (Balıkesir) – Teşekkürler Başkan.

Balıkesir’imizde iki gündür devamlı olan kar yağışı büyük hayati sorunlara yol açtı. Bununla alakalı olarak da ilçelerin gelirlerinin yüzde 45’ini alan, daha geniş olanaklara sahip Büyükşehir Belediyesinin karla mücadelede ilçe belediyelerine destek vermiyor olması da ayrıca sıkıntılara yol açmaktadır. Özellikle kar yağışının çok etkili olduğu Savaştepe, Balya, Susurluk, Marmara, Dursunbey, Gönen, Manyas, Sındırgı, Edremit, Erdek ilçelerimiz ve mahallelerinde kar yağışı ulaşımda aksamalara yol açıyor.

5216 sayılı Kanun’la büyükşehir belediyeleri yetki alanındaki mahallelerde yolların yapılması ile bakım onarım temizliği ve karla mücadele çalışmaları yapmakla sorumlu kılınmıştır. Kanunun amir hükmüne rağmen, ilçe belediyeleri karla mücadele çalışmalarını canla başla sürdürürken Büyükşehir Belediyesinin bu konuda katkı sunmuyor olması anlaşılamaz bir tutumdur. Büyükşehir Belediyesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tanal…

6.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, kara yolu ile demir yolu taşımacılık ücretleri arasındaki dengesizliğin giderilip giderilmeyeceğini ve çevre davalarıyla ilgili bilirkişi ücretleri ile harçların düşürülüp düşürülmeyeceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Eskişehir-Ankara arasında, Ankara-Konya arasında ve Polatlı arasında hızlı tren var biliyorsunuz.

Bakan dinliyor mu bilmiyorum ama halkın bana ilettiği sorunları ben de Sayın Bakanlığa, Hükûmete iletiyorum.

Ankara-Polatlı arasındaki hızlı tren fiyatlarına zam oranı yüzde 41, Ankara-Konya arasındaki hızlı tren zam oranı yüzde 14. Ankara-Polatlı arasını kara yoluyla vatandaş 9 TL’ye giderken hızlı trenle 15 TL’ye gidiyor. Normal koşullarda devlet demir yolları yani hızlı tren ücretlerinin düşük olması gerekirken, kara yollarının daha yüksek olması gerekirken tam tersi olmuş durumda. Bu dengesizliği gidermeyi planlıyor musunuz?

Aynı zamanda Sayın Bakan Çevre ve Şehircilik Bakanı. Her vatandaşımızın sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı var. Çevre davalarındaki bilirkişi ücretleri ve harçlar çok yüksek. Bu bilirkişi ücretleri ve çevre davalarıyla ilgili harçların düşürülmesini düşünüyor musunuz? Çünkü çevre davaları bir kamu hizmetidir. Bu kamu hizmetine destek olan, dava açan kişilerin maddi anlamda bu külfeti kaldırması çok güç bir olaydır, desteğinizi bekliyoruz.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Parsak…

7.- Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak’ın, şehit olan 6 güvenlik görevlisine Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Saygıdeğer milletvekilleri, yine içimiz yanıyor, iki gündür 6 şehidimiz var. Her gün üçer, beşer şehit alıyoruz. Şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet, aziz milletimize başsağlığı diliyoruz tabii ki ama bu şehitlerimizin gelmesinin toplamda ihanet sürecinin bir sonucu olduğunu da bir defa daha buradan hatırlatmak durumundayım.

Öte taraftan, tabii her şehidimiz kendi içinde kıymetli ama bugün konuşmaları esnasında Hrant Dink’ten başlayarak tüm ölümler hakkında isimler, hikâyeler zikredildi. Bu şehitlerimizden bir tanesi Mustafa Yaşar, atanamamış bir öğretmendi. Çocuklarımızın geleceğini tanzim için eğitim almış olan öğretmenlerimizin atanamayıp polis olmak durumunda kalması ve polis olduktan sonra da şehit olması ayrı bir ızdırap veriyor. Mustafa Yaşar’a ayrıca Allah’tan rahmet diliyorum.

BAŞKAN – Sayın Kan…

8.- İstanbul Milletvekili Ravza Kavakcı Kan’ın, Hrant Dink’in ölümünün 9’uncu yıl dönümüne ve milletvekillerini kin ve nefret içeren konuşmalar yapmamaları konusunda dikkatli olmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Kavakcı Kan olacaktı Sayın Başkanım.

Ben de öncelikle şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Sayın Hrant Dink’i saygıyla anıyorum.

Meclisin açılışında, Sayın Başkan “Öfke ve nefret acıyı beslememeli.” dediniz. Gerçekten bu çok önemli. Bu manada bizim de milletvekilleri olarak örnek olmamız gerektiğini düşünüyorum. Zaman zaman Genel Kurulda yapılan konuşmalar beni dehşete düşürüyor. Kin ve nefret içeren konuşmalardan ve iftira atan, itham edici, bilimsellikten uzak konuşmalardan uzak durmamız gerektiğini düşünüyorum. Algı yönetimi operasyonları yapmanın yeri Meclis değildir. Ben sayın milletvekillerimizi bu konuda dikkatli olmaya davet ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kavakcı Kan, sistemde “Kan” gözüktüğü için ben öyle okumak durumunda kaldım, kusura bakmayınız.

Sayın Şeker…

9.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, ekmeğin karneye bağlanışının üzerinden yetmiş dört yıl geçtiğine ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanına yönelik üslubunu kınadığına ilişkin açıklaması

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, 17 Aralık 2016 tarihi yani geçen pazar günü, ekmeğin Ankara’da karneye bağlanışının 74’üncü yılıydı. Yetmiş dört yıl önce ekmek bulamayan ülkemizde bugün, günde 1.223 ton ekmek israf edilmektedir. Yani üretilen ekmeğin yüzde 5,4’ü israf edilmektedir. Yetmiş dört yıl önce ülkemizde olduğu gibi bugün de dünyada binlerce insan bir dilim ekmeğe muhtaçken, diğer yandan her gün 15 milyon ekmek çöpe atılıyor. Bütün dinlerde kutsal nimet sayılan ekmek, ülkemizde de ne yazık ki aşırı derecede israf ediliyor. Bu konuda toplumun bilinçlendirilmesi önem arz etmektedir.

Diğer taraftan, Sayın CHP Genel Başkanının Sayın Cumhurbaşkanımıza yönelik, nezaket ölçülerini aşan üslubunu bir milletvekili olarak kınadığımı burada açık bir şekilde ifade ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

10.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, buğday üretiminin rekor seviyede arttığı bir dönemde ekmeğe gelen zammın kabul edilemez olduğuna ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Ben sayın milletvekili konuşurken ekmekten başlayınca ekmeğe gelen zamdan üzüntüsünü belirteceğini düşünmüştüm. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik 2015’in son günlerinde ekmeğe zam iddialarının gerçeği yansıtmadığını söylediğinde ekmeğe zam geleceği belli olmuştu ama devletin kurumu TRT’nin zammı “Ekmeğe zam yapılmadı ancak fiyatlar arttı.” diye duyurabileceğini düşünen hiç olmamıştı. Devletin kurumu halkıyla dalga geçer mi? Sonunda ülkemizde bu da oldu, ekmek zamlarını TRT Haber kurum ciddiyetini ayaklar altında bir yaklaşımla yansıttı.

Türkiye Ziraat Odaları Birliği tahıl ürünleri üretiminin 2015 yılında bir önceki yıla göre yüzde 18 oranında arttığını ve 38 milyon 637 bin ton buğday üretildiğini açıkladı. Ekmeğin ana maddesi buğdaydır. Buğday üretiminin rekor seviyede arttığı dönemde gelen ekmeğe yüzde 25 zam kabul edilebilir mi? Hükûmet kaşıkla verdiklerini memurdan, işçiden, esnaftan, emekliden, dar gelirliden kepçeyle almaya devam etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İrgil…

11.- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil’in, Dünya Kadınlar Buz Hokeyi Şampiyonası’nın terör ve güvenlik nedeniyle Ankara’da yapılmasından vazgeçilmesi konusunda Gençlik ve Spor Bakanlığının açıklama yapması gerektiğine ilişkin açıklaması

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Arkadaşlar, şimdi çok taze ve yeni bir bilgi vermek istiyorum. Ne yazık ki Türkiye'nin bir terör ülkesi olduğunu dünya tarafından tescilleyen ilginç bir gelişme oldu. Dünya Kadınlar Buz Hokeyi Şampiyonası 26 Şubat-6 Mart arasında Ankara’da yapılacaktı. Bugün itibarıyla, terör gerekçesiyle Türkiye’den alındı. Avustralya, İspanya, İzlanda, Meksika, Yeni Zelanda, Türkiye’nin mücadele edeceği şampiyona için rezervasyonlarını iptal eden ülkeler uluslararası federasyona Türkiye’ye gelmek istemediklerini ve kararlarının kesin olduğunu, Türkiye’nin güvenli bir ülke olmadığını belirttiler. Bunun üzerine, şampiyona bugün itibarıyla İspanya’ya alındı.

Türkiye’nin güvenliği açısından ve Türkiye’nin dışarıdaki itibarı açısından büyük bir acizlik görüntüsü veren bu tablo için Gençlik ve Spor Bakanlığının konuyla ilgili ne açıklama yapacağını merakla bekliyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Boynukara…

12.- Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukara’nın, Hrant Dink’i ve Tahir Elçi’yi öldürenleri lanetlediğine ve Cumhurbaşkanına yapılan hakareti kınadığına ilişkin açıklaması

ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) – Sayın Başkan, Hrant’ı öldüren anlayışı lanetliyorum. Tahir Elçi’yi öldürenleri lanetliyorum. “Tahir Elçi hendek siyasetine, hendek terörüne karşı olduğu için öldürüldü.” diyen avukatın ofisini kurşunlayan katil anlayışı lanetliyorum. Siyaset üretemediği için hırçınlaşan, hırçınlaştıkça toplumsal desteği kaybeden, toplumsal desteği durdurmak için ise hakareti seçenleri kınıyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yapılan hakareti kınıyorum. Ona oy veren birisi olarak bu hakareti şahsıma yapılmış kabul ediyorum ve iade ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Ağbaba…

13.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, 10 Ekim Ankara katliamını yapanları ve IŞİD’i besleyen ve büyüten anlayışı şiddetle kınadığına ilişkin açıklaması

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, bugün 10 Ekim katliamının 100’üncü günü. 10 Ekim katliamında Ankara’da barış isteyen 104 insan katledildi. Öncelikle, bu 104 kişi içerisinde 11 Malatyalı CHP gençlik kolları üyesi vardı. Bizi onlardan ayıran anlayışı burada bir kez daha lanetle kınıyorum. Onlar ellerine silah almamışlardı, onlar barıştan başka, sevgiden başka, özgürlükten başka bir şey bilmiyorlardı ama maalesef AKP’nin besleyip büyüttüğü, Türkiye’ye hediye ettiği eli kanlı IŞİD çeteleri tarafından bizim uyarılarımıza rağmen katledildi. Keşke bu kadar hakareti kınayan sayın milletvekilleri, özellikle Adıyaman Milletvekili, kendilerinin besleyip büyüttüğü, görmezden geldiği IŞİD katillerini de kınayabilselerdi; Adıyaman’da ve daha Türkiye’nin birçok yerinde IŞİD katilleri gezmeselerdi, onları beslemeselerdi, büyütmeselerdi. Onları besleyen, büyüten anlayışı da şiddetle kınıyorum.

BAŞKAN – Sayın Hakverdi…

14.- Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi’nin, Diyanet İşleri Başkanlığının sitesinde yer alan bir fetvayla ilgili sorumluların takipçisi olmaya devam edeceklerine ilişkin açıklaması

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yaklaşık on beş gün önce Diyanet İşleri tarafından yayımlanan babanın öz kızına şehvet duymasına ilişkin sapıklığın, sapıklığın hesabını sormak için takipçisi olacağımızı buradan bildirmiştik. Önce, “Böyle bir fetva yok.” diyerek inkâr edildi, sonra “Sorumluyu açığa alacağız.” diyerek kabul ettiniz; eminim, şimdi bir odacıya bu işi yüklersiniz. Sorumlu, kurumun başında hâlâ oturuyor.

Sizler bürokratlarınızı yedirmezsiniz, evet, yedirmezsiniz ama merak etmeyin, bizler de yemeyiz, midemiz kaldırmaz.

BAŞKAN – Sayın Aydın…

15.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Bursa’da yoğun kar yağışı nedeniyle ulaşımda yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu çatı altında daha da önce belirttiğim gibi, seçim bölgem Bursa bütçeden çok fazla pay almıyor. Bunun sonucunda da altyapı yatırımlarının çoğu tamamlanamıyor. Kar yağışıyla birlikte bu tablo daha da net ortaya çıktı.

Bursa’nın dağ ilçeleri olan Orhaneli, Keles, Harmancık ve Büyükorhan’ın kentle olan bağlantısı kesildi. Ulaşım zorlukla yapılıyor ya da yapılamıyor. Taşımalı sistem dolayısıyla çocuklar yolda perişan durumda. Normal günlerde bile günde üç dört saat araba bekleyen çocuklar, kar nedeniyle gün boyu yollarda kalmakta.

Çağımıza hiç yakışmayan bu tablonun bir an önce değişeceğini umuyor, Bursa’ya yatırımların artmasını diliyorum.

BAŞKAN – Sayın Erdoğan…

Sayın Erdoğan yok sanırım.

Sayın Aksu…

16.- İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu’nun, şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine ve tırmanan terör olayları ile her gün gelen şehit cenazelerinden AKP’nin sorumlu olduğuna ilişkin açıklaması

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Her gün gelen şehit haberleri Türk milletinin yüreğini dağlamaktadır. Her gün birkaç ay eve düşen ateş anaların gözyaşını sel olup akıtmaktadır. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, milletimize başsağlığı diliyorum.

“Açılım” ve “çözüm” adı altında yürütülen yıkım çalışmalarının gündemi alabildiğine meşgul ettiği günlerde bölücü terör her gün hain saldırılarına devam ederken Hükûmet teröristin insafa gelmesini beklemiş, bu tavrıyla da bölücü terörün güçlenmesine ve cüret kazanmasına fırsat vermiştir. Nitekim 7 Hazirandan sonra teröristlere göz yumulduğu Hükûmet yetkililerince itiraf edilmiştir. Bebek katili narkoterör örgütünün masum gösterilmeye çalışıldığı süreçte MHP, uyarıları karşısında alçakça kandan beslenmekle itham edilmiştir. O sebeple, tırmanan terör olaylarından, her gün gelen şehit cenazelerinden ülkeyi on üç yıldır yöneten AKP sorumludur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yüce, buyurunuz.

17.- Isparta Milletvekili Sait Yüce’nin, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye şifa ve güvenlik güçlerimizden şehit olanlara Allah’tan rahmet dilediğine ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na, tepkisini ve kötü sözlerini Cumhurbaşkanına değil milletin birlik ve beraberliğine kastedenlere yöneltmesini tavsiye ettiğine ilişkin açıklaması

SAİT YÜCE (Isparta) – Öncelikle Sayın Devlet Bahçeli’ye Allah’tan şifalar diliyorum.

Güvenlik güçlerimizden şehit olanlara Allah’tan rahmet, milletimize sabırlar diliyorum.

Sayın Kılıçdaroğlu kurultayda aziz milletimizin büyük bir ekseriyetle Cumhurbaşkanı seçtiği Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret etmiştir. Ülkesini ve vatanını dünyaya şikâyet eden, teröre destek olan hainler vardır, milletimizin birlik ve beraberliğine kasteden bozuntular vardır; Sayın Kılıçdaroğlu’na, tepkisini ve kötü sözlerini onlara yöneltmesini tavsiye ederim. Yaptıkları ve hizmetleriyle Türkiye’yi dünyada saygın bir ülke hâline getiren Sayın Cumhurbaşkanımız, övgü ve takdiri hak etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SAİT YÜCE (Isparta) – Kılıçdaroğlu ve onun gibiler takdir etmese de milletimiz bunu takdir etmekte ve takdir etmeye devam etmektedir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Demir…

18.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in Hrant Dink’in ölümünün 9’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Gerçekten, her gün sayısı artan şehitlerimiz için içimiz yanıyor, şehitleri ve değerlerimizi Türkiye harcıyor gün geçtikçe. Hrant Dink’in ölümünün de yıl dönümünde şu soruyu sormak istiyorum: Hrant Dink öldürüldüğü sırada, Ogün Samast’ın Hrant Dink’i öldürmeye gittiği sırada onu takip eden kamu görevlilerinin bulunduğu, basın ve adli evraklarda yazılmaktadır. Bu konuda İçişleri Bakanlığı herhangi bir araştırma yapmış mıdır ya da idari bir soruşturma başlatmış mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Gündoğdu…

19.- Ankara Milletvekili Ahmet Gündoğdu’nun, şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanına yönelik sözlerini kınadığına ilişkin açıklaması

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

PKK ve IŞİD başta olmak üzere bütün terör örgütlerini lanetliyorum, bütün şehitlerimize Cenab-ı Hak’tan rahmet diliyorum.

Cumhuriyet Halk Partisinin geçmişine baktığımızda İnönü’nün, zamanında hem cumhurbaşkanı hem değişmez genel başkan hem millî şef olduğunu ve bir dönemin tek parti diktatörlüğü olarak tarihe geçtiğini biliyoruz. Bu partinin bugün yeni liderinin girdiği her seçimi kaybetmesine rağmen girdiği her seçimi kazanan…

MUSA ÇAM (İzmir) – Ne biçim konuşuyorsun, ne biçim! Ne biçim konuşuyorsun!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, müdahale eder misiniz, dinleyemiyoruz.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – …Cumhurbaşkanına küfür ve hakaret sözleriyle sataşmasını…

MUSA ÇAM (İzmir) – Kime söylüyorsun sen onu!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

Sayın Çam…

MUSA ÇAM (İzmir) – Sendika başkanı olarak yakışıyor mu sana? Ne biçim konuşuyorsun!

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) - …Sayın Cumhurbaşkanının 1994 yılında girdiği seçimde bile önünde rampa olarak duran bir adamın…

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, lütfen dinleyelim.

MUSA ÇAM (İzmir) – Ne biçim konuşuyorsun!

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – …bu sataşmasını kınıyorum. AK PARTİ olarak bundan memnunuz. Gelecek seçimler çok kolay. Türkiye olarak, ana muhalefet boşluğu olarak sıkıntı duyulması gerektiğini söylüyorum.

Teşekkür ediyorum.

MUSA ÇAM (İzmir) – Kapalı kapılar arkasında sözleşmeleri nasıl sattın? Kapalı kapılar arkasında sözleşmeleri nasıl sattın, onu söyle?

BAŞKAN – Sayın Kaynarca…

MUSA ÇAM (İzmir) – Memurları nasıl sattın memurları, onu söyle?

BAŞKAN - Sayın Çam, lütfen.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Ne diyorsun ya? Ne diyorsun ayağa kalkıp da? Bir dakika dinlemeye tahammül edemiyorsun. Ne diyorsun ya?

20.- İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca’nın, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna, şehitlerin yakınlarına başsağlığı dilediğine ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanına yönelik sözlerini kınadığına ilişkin açıklaması

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Sayın Başkan, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanının, partisinin kurultayında Sayın Cumhurbaşkanımıza yönelik…

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Aynaya bakın, tarihinize bakın, geçmişinize bakın, yüzde 52 oy almış bir Cumhurbaşkanına hakaret etmeyin.

BAŞKAN – Sayın Gündoğdu, milletvekili arkadaşımız konuşuyor, lütfen dinleyelim.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Ama ben konuşurken de dinlenmesini isterdim Sayın Başkanım.

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Yeniden açabilirseniz?

BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Kaynarca.

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Sayın Başkan, öncelikle MHP Genel Başkanına acil şifalar diliyorum, geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

Şehitlerimiz için de başsağlığı dileklerimi iletiyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanının, partisinin kurultayında Sayın Cumhurbaşkanımıza yönelik sarf ettiği utanç verici ifadeleri esefle kınadığımı belirtiyorum. Milletimizin oylarıyla seçilmiş, halkın yüzde 52’sinin desteğini almış Sayın Cumhurbaşkanımıza yönelik bu sözleri saygısızcadır ve bugün de benzer ifadeleri kullanması gerçekten çok vahimdir. Bu saygısız, çirkin ifadeler sadece o makama değil, onu seçen ve onun tarafından temsil edilen milletimize karşı da yapılmıştır. Hakaret ve nefretle siyaset yapmak zihniyeti kaybetmeye mahkûmdur. Bunu kınıyorum ve takdiri sayın milletimize bırakıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kerestecioğlu...

21.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir’in, Hrant Dink’in ölümünün 9’uncu yıl dönümüne ilişkin açıklaması

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Hrant Dink bugün yaşasaydı, barışın sesini o gülen yüzüyle ve öfkenin izini taşımayan konuşmalarıyla dillendirecekti tıpkı Tahir Elçi gibi.

Bugün İstanbul’da Agos gazetesi önünde toplanan binlerce insan, emin olun, bu ülkede barış kurulana kadar bundan hiç vazgeçmeyecek. Ama, muktedirleri de uyarmak isterim, 301’lerle yeni katliamlara yol açmayın çünkü zulümle, gücünü buradan alarak, halkın yaşama sevincini yok ederek iktidar olunabilir ama bunun devamı mümkün olmaz. Hrant için, adalet için artık bu dava adaletle bitsin, gerçek sorumlular yargılansın, “Buradayız ...(*)” diyor, bir kere daha onu sevgiyle anıyorum.

BAŞKAN – Sayın Topal...

22.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, Hatay’da sığınmacı sayısının artması nedeniyle sağlık hizmetlerinde ciddi aksamalar yaşandığına ilişkin açıklaması

SERKAN TOPAL (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Sağlık Bakanına sorum olacak: Suriye savaşının başlamasından bu yana Hatay ilimizde, ilimizin aldığı sığınmacılar, göç ve hastanelerine gelen yaralılar nedeniyle hasta sayısında bir artış görülmekte. Bu problemi görmelerine rağmen şu ana kadar herhangi bir çözüm üretemediler. Hastanelerin gerek servislerinde gerek yoğun bakım ünitelerinde gerekse acil sağlık hizmetlerinde ciddi aksamalar yaşanmakta, hastaneler hizmet konusunda yetersiz kalmakta ve Hataylılar en temel hakları olan sağlık hizmetlerinden mahrum kalmaktadır. Bu konuda yeni ve donanımlı en az 2-3 tane hastaneye ihtiyacı var Hatay’ın. Bu konuda Sağlık Bakanlığının ne tür tasarrufu olacak?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Nurlu...

23.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu’nun, İzmir-Manisa kara yolunun kar yağışı nedeniyle kapandığına ilişkin açıklaması

MAZLUM NURLU (Manisa) – Sayın Başkan, Ege Bölgesi’ni İstanbul’a bağlayan tek ana yol olan İzmir-Manisa kara yolu kar yağışı nedeniyle dün yine kapanmış ve sürücüler perişan olmuştur. İzmir ve Manisa gibi ılıman bir iklime sahip bölgedeki bu yolun kapanmasının tek nedeni, AKP Hükûmetinin başlattığı fakat beş yıldır bir türlü bitiremediği Sabuncubeli tünelleridir. 2011 yılında temeli atılan, 2013 Eylül ayında bitirileceği sözü verilen tünel inşaatına iki yıldır bir tek çivi bile çakılmamıştır. “Çalıyorlar ama çalışıyorlar.” algısıyla yaptıkları yolsuzlukları topluma kabul ettirmeye çalışan zihniyetin aynı zamanda ne kadar iş bilmez olduğu Sabuncubeli’nde görülmüştür. Günde 30 bin aracın geçtiği Manisa-İzmir Sabuncubeli Tüneli inşaatının en kısa zamanda bitirilerek her yıl yaşanan trafik çilesine son verilmelidir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Gaytancıoğlu…

24.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, kötü sicil kayıtları gerekçe gösterilerek esnaf ve sanatkârların kredi başvurularının reddedildiğine ilişkin açıklaması

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

14 Aralık 2015 tarihli Kararname’yle esnaf ve sanatkârlarımıza yönelik olarak, Esnaf ve Sanatkârlar kredi ve kefalet kooperatifleri aracılığıyla 30 bin liraya kadar faizsiz kredi kullanım olanağı sağlanmıştır. Bu uygulama geçmiş dönemde 3 kez çıkarılmasına rağmen, bankalarca dikkate alınmayan sicil affı mağduru esnaflarımızın da yararlanabileceği şekilde düzenlenmesi gerekmektedir çünkü zor günler yaşayan esnafımız işlerini yürütmek için krediye ihtiyaç duymaktadır ancak esnafımız, kredi kartları ya da çeklerin ödenmemesi kaynaklı olarak bankaların kara listesine girerek sicili bozulduğu için hiçbir yerden kredi kullanamamaktadır. Kanunda öngörüldüğü şekilde borçlarını ödeyen veya borçlarını yeniden yapılandıran esnafların bankalardaki sicil kayıtları kanunun bu açık hükmüne rağmen bankalarca silinmediği gibi, yeni kredi başvuru talepleri de kötü sicil kayıtları gerekçe gösterilerek reddedilmektedir. Kısacası, AKP…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Usta…

25.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, şehitleri rahmetle andığına, Karadeniz Bölgesi’ndeki ekonomik sıkıntıların giderek arttığına ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim.

Şehitlerimizi rahmetle anarak sözlerime başlıyorum. Ülkemizin genelinde olduğu gibi Karadeniz Bölgesi’nde ve Samsun’da da ekonomik sıkıntılar giderek artmaktadır. Ülke genelindeki bu eğilime ilave olarak Rusya krizinin Karadeniz Bölgesi ekonomisi üzerinde de olumsuz etkileri epeyce olmuştur.

Ayrıca, son günlerde Samsun özelinde beyaz et sektöründe ciddi sıkıntılar vardır. Samsun’da 200’ün üzerinde tavuk çiftliğinde büyük üretim ve finansman problemi bulunmaktadır, birçoğunun üretimi durmuş, işçi çıkarmaya başlamışlardır. Tavuk üretim çiftliklerinin neredeyse tamamının kredi borcu vardır. Hemen tedbir alınmazsa bu firmaların iflası sorunuyla karşılaşılacaktır ve daha fazla insan işini kaybedecektir. Çok geç olmadan Hükûmetin, üretimin devam etmesi için hemen tedbir alması gerekmektedir. Bu kapsamda ilk olarak, kamu bankalarından alınan yatırım kredi ödemelerinde kolaylık sağlanmalıdır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yarkadaş…

26.- İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş’ın, Hrant Dink’in ölümünün 9’uncu yıl dönümüne ve cezaevindeki gazetecilere uygulanan tecritin ne zaman sona ereceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, dokuz yıl önce katledilen meslektaşımız Hrant Dink’i anarken, şu sıra yaşarken öldürülmeye çalışılan, cezaevinde tecrit altında tutulan 30 gazeteci arkadaşımızın durumunu da yeniden gündeme getirmek istiyorum.

Bugünkü Cumhuriyet gazetesinin manşetinde de yer verildiği üzere, başta Can Dündar ve Erdem Gül olmak üzere 30 gazeteci tecrit koşullarında yaşamakta, daktilo dahi kendilerine verilmemektedir. Bu en temel insan haklarına aykırıdır. Acaba gazetecilere uygulanan bu tecrit diktatör bozuntusunun talimatıyla mı yapılmaktadır? Bu tecrit ne zaman sona erecektir? Buradan ilgililere çağrı yapıyorum, 33 gazeteci arkadaşımızın üzerindeki tecrit bir an önce kaldırılmalıdır diyorum.

BAŞKAN – Sayın Taşdemir…

27.- Ağrı Milletvekili Dirayet Taşdemir’in, Hrant Dink’in ölümünün 9’uncu yıl dönümüne ve Bekir Angi katliamının aydınlatılmasını istediğine ilişkin açıklaması

DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) – Sayın Başkan, Hrant Dink’in katledilişinin 9’uncu yılı. Dolayısıyla, Hrant şahsında, demokrasi ve barış mücadelesinde yaşamını yitiren herkesi bir kez daha saygıyla anıyorum.

Maalesef Hrant’tan sonra da katliam ve infazlar durmadı, her gün yeni bir katliam ve infaz yaşanıyor. En son Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesine bağlı Güngören köyü kırsalında Bekir Angi adlı bir yurttaş İran’da yaşayan akrabalarını ziyaret etmek isterken Tahir Taşdelen Sınır Karakolundaki askerlerce işkence edilerek katlediliyor. O esnada aile telefonla Bekir’i ararken işkence sesleri ve katledilme esnası aileye de dinletiliyor. Daha sonra Bekir Angi’nin cenazesi bir battaniyeye sarılıp İran sınırına bırakılıyor. Ertesi gün İran sınırındaki askerlerce bulunan cenaze Gürbulak Sınır Kapısı’ndan aileye teslim ediliyor.

Dolayısıyla, bizler bir kez daha buradan Bekir Angi’nin katliamının aydınlatılmasını, katillerin hukuk karşısına çıkarılmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın Sarıhan…

28.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın, Cumhurbaşkanının, aydınlar dilekçesine ilişkin ifadeleriyle görevini ve yetkisini aştığına ilişkin açıklaması

ŞENAL SARIHAN (Ankara) – Değerli Başkanım, Anayasa’nın 103’üncü maddesi Cumhurbaşkanının yemin metnini ifade eder. Bu metinde altını çizmek istediğim birkaç nokta var -metni atlayarak okuyorum- şöyle der: “…Anayasa’ya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel özgürlüklerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma…” diye yemin eder. Yine, Anayasa’mızın Cumhurbaşkanının görevleri sıralandıktan sonra gelen 138’inci maddesinde yargıya emir, talimat ve tavsiye etme konusunda -Sayın Başkan da dâhil- hiç kimsenin hakkı olmadığı yazar. Şimdi, bir Anayasa ihlaliyle karşı karşıyayız. Sayın Cumhurbaşkanı, aydınlar dilekçesine ilişkin olarak, bu arkadaşlarımıza “Aydın müsveddeleri, siz karanlıksınız, kapkara bildiri yayınladınız, alçak ve zalimsiniz.” diyerek ve “Ben yargı makamlarını göreve çağırdım.” diyerek görevini ve yetkisini aşmış durumdadır. Bu açık bir ihlaldir ve hukuken korunamayacak bir ihlaldir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Okutan…

29.- Isparta Milletvekili Nuri Okutan’ın, şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine, Lozan Anlaşması’yla Anadolu’nun bir parçası sayılan adacıklardan 16 tanesinin işgal edilmesi konusunda Hükûmeti göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması

NURİ OKUTAN (Isparta) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de şehitlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına da başsağlığı diliyorum. Güvenlik kuvvetlerimize de güç, kuvvet temenni ediyorum.

Yine, Lozan Anlaşması’nda Anadolu’nun bir parçası sayılan adacıklardan 16 tanesi işgal edilmiştir. Bunlardan Eşek Adası da Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. Buradan bunu Hükûmete duyuruyor, ihbar ediyor, Dışişleri Bakanlığını ve Savunma Bakanlığını göreve davet ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tüm…

30.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün, şehit olan 6 güvenlik görevlisine Allah’tan rahmet dilediğine, Hrant Dink’in ölümünün 9’uncu yıl dönümüne, Cumhurbaşkanını, aydınlar dilekçesine ilişkin olarak söylediği sözler ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına açtığı dava nedeniyle kınadığına ilişkin açıklaması

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Sayın Başkan, öncelikle, şehit olan 6 askerimize Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum.

Bundan dokuz yıl önce Hrant Dink katledildi. Hrant Dink, devrimci sosyalist bir gelenekten geldiği için hedef gösterildi, bu ülkede halkların barışını istiyordu, demokrasi istiyordu, onun için katledildi. Bugün de aynı duyguları taşıyan insanlar hedef gösterilmektedir, ülkenin gidişatından kaygı duyan aydınlar, yayınladığı bildiriden dolayı bizzat Cumhurbaşkanı tarafından hedef gösterilmiştir. Buradan Cumhurbaşkanını kınıyorum, herkesin Cumhurbaşkanı olması için gereğini yapmaya davet ediyorum. Aynı zamanda, Sayın Genel Başkanımızla ilgili açtığı davadan dolayı da Sayın Cumhurbaşkanını kınıyorum. Unutmasın ki Cumhurbaşkanı, bu ülkede 78 milyonun Cumhurbaşkanıdır, bir kesimin Cumhurbaşkanı değildir. O nedenle, dünyanın her yerinde diktatöre diktatör denilir, eğer bunu istemiyorsa bir an önce 78 milyonu kucaklasın diyoruz. Biz de Sayın Genel Başkanımızın bu söylediğine katılıyoruz ve destekliyoruz sonuna kadar.

BAŞKAN – Sayın Çam…

31.- İzmir Milletvekili Musa Çam’ın, Cumhurbaşkanını Anayasa’ya bağlı olmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

MUSA ÇAM (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Burada Hrant ile ilgili konuşacaktım ve İzmir Urla Ovacık’taki RES’lerle ilgili konuşacaktım ama AKP konuşmacısının Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına karşı söylemiş olduğu nefret söylemini şiddetle reddediyorum.

Recep Tayyip Erdoğan bu ülkenin sadece Cumhurbaşkanı değil, hem Başbakanı hem Millî İstihbarat Teşkilatı Başkanı hem de AKP Genel Başkanıdır. AKP Genel Başkanlığını devam ettirdiği için, 400 milletvekili istediği için, yerli ve millî milletvekili istediği için her türlü eleştiriye açıktır ve biz bu eleştirileri yapmaya da devam edeceğiz. Onu Anayasa’ya bağlı bir Cumhurbaşkanı olmaya davet ediyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Adıyaman…

32.- Iğdır Milletvekili Mehmet Emin Adıyaman’ın, sokağa çıkma yasakları ile HDP il ve ilçe yöneticilerine karşı yapılan uygulamaların Türk tipi başkanlık modelini inşaya yönelik olduğuna ilişkin açıklaması

MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

AKP Hükûmeti, kürdistanda pek çok şehir ve ilçede olağanüstü hâl ve sıkıyönetim uygulamalarını aşan sokağa çıkma yasağını uyguluyor. Bu hukuk dışı uygulamalara ilaveten kürdistanın hemen tüm il ve ilçelerinde 2010 yılında uygulanan siyasi soykırımları geçen, tamamen partili taraftarlarımıza, seçilmişlerimize, il ve ilçe yöneticilerimize yönelik uygulamalar devam etmektedir. Yargıyı vesayet altına alan ve yargı eliyle gerçekleştirilen bu operasyonların güçler birliğini, dolayısıyla, tasarladığı Türk tipi başkanlık modelini inşaya yönelik uygulamalar olduğunu düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bektaşoğlu…

33.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine ve Karadeniz Sahil Yolu Giresun geçişiyle ilgili Karayolları Genel Müdürlüğünün tutumuna ilişkin açıklaması

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Sayın Başkan, anlayışınıza çok teşekkür ediyorum.

Ben de şehitlerimize Tanrı’dan rahmet diliyorum.

Sorum ilgili Bakana: Karadeniz sahili boyunca şehir geçişlerinin en sorunlu olduğu yer Giresun geçişidir. 2009-2014 yıllarında meydana gelen sel ve deniz taşkınları, denizle şehir arasına set çeken yolun hatalı bir şekilde inşa edildiğinin yeterli ispatı olsa gerek. Yolun güneyden geçirilerek şehir geçişinin rahatlamasına yönelik diğer illerimizdeki çalışmalar Giresun’da da bir an önce hayata geçirilmelidir. Bunun yanında, Karayolları Giresun şehir içi geçişini belediyemize henüz teslim etmemiştir. Trafik güvenliği başta olmak üzere belediyenin şehrin sosyokültürel faaliyetlerine yönelik planlama ve değişiklikler yapabilmesi, çözümler üretebilmesi için toplama yolun da Karayolları 10’uncu Bölge Müdürlüğünün bakım ağından çıkarılarak belediyemize devredilmesi gerekmektedir. Karayolları başka hiçbir ilimizde görülmemiş bir uygulamaya devam etmektedir. Ayrıca, il trafik komisyonunun yolun belediyeye devrine yönelik kararı dikkate alınmamış, Karayollarının bu tutumunun ve bunun sebebinin Giresun’un Cumhuriyet Halk Partili belediye tarafından yönetiliyor olmasından kaynaklanmadığını ümit ederek Ulaştırma Bakanımızın dikkatine sunmak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Çalık…

34.- Malatya Milletvekili Öznur Çalık’ın, şehitlere Allah’tan rahmetle dilediğine, Hrant Dink’in ölümünün 9’uncu yıl dönümüne ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanına yönelik sözlerini kınadığına ilişkin açıklaması

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sayın Başkan, ben de terör örgütü PKK başta olmak üzere IŞİD’i, DHKP-C’yi ve MLKP’yi yapmış oldukları eylemlerden dolayı şiddetle kınıyorum ve şehitlerimizi rahmetle anıyorum, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum ve hemşehrimiz Hrant Dink’i de bir kez daha rahmetle anıyorum.

Değerli Başkan, 35’inci Kurultay’ında, bir kaset operasyonuyla aday olmadığı açıklandıktan kırk sekiz saat sonra CHP Genel Başkanı olan, bu tarihten itibaren de girdiği her seçimi kaybeden bir siyasinin milletin desteğiyle yüzde 52 oy alan bir Cumhurbaşkanına yapmış olduğu hakareti şiddetle kınıyorum. Sadece Cumhurbaşkanımıza hakaret etmekle kalmamış, milletimize de hakaret etmiştir. Genel Başkan bozuntusunun bundan sonra söyleyeceği tüm sözlere dikkat etmesi gerektiğini bir kez daha ifade ediyorum. Millete var olan saygısını… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kayışoğlu…

35.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine, Hrant Dink’in ölümünün 9’uncu yıl dönümüne ve yeni bir eğitim politikasının bir an önce hayata geçirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de öncelikle şehitlerimize rahmet diliyorum, Hrant Dink’i ölümünün yıl dönümünde saygıyla anıyorum ve Genel Başkanımızla ilgili bu saldırıları da kınıyorum. Yani Kenan Evren’e “faşist” demek yüzde 92’ye “faşist” demekse, Hitler Almanyası’na özenen birine “diktatör bozuntusu” demek de sizin anlayışınızda böyledir.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Diktatör bozuntusu sensin.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Geçtiğimiz günlerde Bursa’da 13 yaşındaki Ayşe kızımız TEOG sınavında istediği puanı alamadı diye intihar etti. Şimdi, bu Ayşe kızımızla ve ömrünün en güzel yıllarını böyle bir yarış atı gibi geçiren bu gençlerimizle ilgili bu eğitim cenderesini ne zaman düzelteceksiniz? Yeni bir eğitim politikası modeliniz var mı çocuklarımız hem mutlu olsunlar hem öğrensinler diye? Bir an önce bunları hayata geçirin diyorum.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Son konuşmacı Sayın Keşir.

36.- Düzce Milletvekili Ayşe Keşir’in, şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanına yönelik sözlerini kınadığına ilişkin açıklaması

AYŞE KEŞİR (Düzce) – Sayın Başkan, öncelikle PKK başta olmak üzere tüm terör örgütlerini buradan lanetlediğimi ifade etmek istiyorum. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum.

CHP Genel Kurulu, Kurultayı çok büyük bir siyasi talihsizlik yaşamıştır hafta sonu. Milletin oylarıyla seçilmiş Cumhurbaşkanımıza yapılan bu hakareti şiddetle ve esefle kınıyorum ve milletimizin yüce adaletinin en büyük cevabı zaten verdiğini ve vermeye devam edeceğine olan inancımı ifade etmek istiyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, sisteme giren sayın grup başkan vekilleri var, Sayın Altay var.

Gündeme geçmeden önce sayın grup başkan vekillerine bir kez daha söz vereceğim.

Sayın Altay, buyurun.

37.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanına yönelik sözlerine gösterilen tepkilere ve Cumhurbaşkanına, namusu ve şerefi üzerine ettiği yemini hatırlatmak istediğine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, bir şeyi anlamakta güçlük çekiyorum. Yaklaşık iki aydır bu kürsüde, Cumhuriyet Halk Partisinin Grup Genel Kurulunda Sayın Cumhurbaşkanımızla ilgili şimdi koro hâlinde tepki gösterdiğiniz ifadeler çok söylendi. Ben, kendim, hatırlıyorum, şu kürsüden “Recep Tayyip Erdoğan diktatör.” dedim, gıkınız çıkmadı. Şimdi, size ne oldu, ben anlamıyorum. Başınıza taş mı düştü? Bir yerden bir talimat mı aldınız? Bir fırça mı yediniz? Bunu anlamıyorum.

Sayın Erdoğan’ın diktatörvari tutumunu… “Bozuntu”nun Türkçe karşılığına bile bakmamışsınız. “Diktatör bozuntusu” deyince kızıyorsunuz. Önce, Türk Dil Kurumundan “bozuntu”nun karşılığını bir öğrenin.

AKP grup önerisi üzerinde on dakikalık konuşmamda, Türkiye’de kim diktatör, kim değil, nasıl olur diktatörler, diktatörler ne yapar, bununla ilgili konuşacağım. Bunun altını çizmek istedim. Şimdi, sataşmadan söz istesem, iki dakikada bunu oradan halletmem zor.

Ben de tekrar söylüyorum: Tayyip Erdoğan, bu tavırlarıyla bir diktatörü andırıyor ama evet, “Diktatörlük özentisi içinde, diktatör olmaya benzeyen kişi.” diyor Sayın Kılıçdaroğlu. Bunu söylemeye de devam edeceğiz. Bunu söylememiz için o kadar çok neden var ki.

Size bir şey daha hatırlatıyorum: Hepinizin önünde Anayasa var. Lütfen, 81’inci ve 103’üncü maddeleri okuyun, ne demek istediğimizi, neden zaman zaman “namus ve şeref” kavramını hatırlatmak zorunda kaldığımızı anlarsınız. Biz, Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a “namussuz, şerefsiz” demedik, demeyiz, demiyoruz ama namusu ve şerefi üzerine ettiği bir yemin var. Ölene kadar bunu hatırlatmaya devam edeceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Çakır, sisteme girmişsiniz, size de söz veriyorum.

Buyurun.

38.- Tokat Milletvekili Coşkun Çakır’ın, İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Biz de “genel başkan bozuntusu” diyoruz, başka bir şey demiyoruz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Gel burada konuş, gel, gel burada konuş. Tarafsız olmak zorunda.

BAŞKAN – Sayın Altay, lütfen, Sayın Çakır konuşuyor.

Buyurunuz.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) - Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, Milletvekili Barış Yarkadaş, esas itibarıyla cezaevindeki gazetecilerle ilgili söz aldıktan sonra, arkasından da onların tecrit emrinin, talimatının diktatör bozuntusu tarafından verildiğini ifade etmek suretiyle motamot çok büyük bir hakaret etmiştir Sayın Cumhurbaşkanına.

Sayın Cumhurbaşkanını sevmeyebilirsiniz, Sayın Cumhurbaşkanını eleştirebilirsiniz, Sayın Cumhurbaşkanıyla bir muhabbettiniz de olmayabilir ama hiç kimsenin Sayın Cumhurbaşkanına hakaret etme hakkı olamaz. Hakaret ediyorsa, tabii ki, neyse gereği bunun yapılacaktır. O bakımdan, ben bu konuşmayı şiddetle kınıyorum, bu dili şiddetle kınıyorum.

Ama dahası ve daha önemlisi, sayın grup başkan vekilinin bu üslubu, bu tarzı savunup, bu dili savunup arkasında da aynı ifadeyi neredeyse tekrar etmesini esefle kınıyorum ve yadırgıyorum.

Şimdi, birimiz çıksak ve “sayın grup başkan vekili bozuntusu” desek, böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir üslup olabilir mi? Bu kabul edilebilir mi? Yani böyle…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Biz “cumhurbaşkanı bozuntusu” demiyoruz ki kardeşim, “cumhurbaşkanı bozuntusu” desem olmaz, “diktatör bozuntusu” deniyor.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Sayın Altay, ayıp ediyorsunuz yani, ayıp ediyorsunuz. Buradaki herkes…

BAŞKAN – Sayın Çakır, siz devam edin.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Netice itibarıyla, şu çelişkinin altını çizmek isterim: Sayın CHP'li grup başkan vekillerinin ve kimi milletvekillerinin bu kürsüde çıkıp milleti nezakete ve nezahete davet edip üslup teklif edip arkasında da bu dili ve üslubu bilerek, isteyerek kullanması bir tiyatrodur, bu tiyatroyu kabul edemeyiz. Kayıtlara geçsin istedim.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çakır.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Yarkadaş, buyurunuz, niçin söz istiyorsunuz?

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Sayın grup başkan vekili bizzat ismimi vererek sataşmada bulundu, İç Tüzük’ün 69’uncu maddesi gereği sataşma hakkına karşı söz hakkımı kullanmak istiyorum.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Neye sataştım? Cümlenizi tekrar ettim. Neye sataştım? Kullandığınız ifadeyi aynen tekrarladım.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Sataşma filan yok, sizin kullandığınız ifadeyi tekrar etti.

BAŞKAN – Sayın Yarkadaş, sayın grup başkan vekiliniz aslında sataşmalara cevap verdi…

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Efendim, kişisel bir sataşma oldu.

BAŞKAN - …fakat Sayın Çakır sizin isminizi zikrederek sataşmada bulundu.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – İsim zikretmek sataşma mı oldu?

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Kullandığınız ifadeyi “kullanmadım” deyin.

BAŞKAN - Ben bundan dolayı size iki dakika kürsüden söz veriyorum.

Buyurunuz.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş’ın, Tokat Milletvekili Coşkun Çakır’ın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – AKP milletvekilleri topluma ısrarla şunu kabul ettirmeye çalışıyor: Tayyip Erdoğan yüzde 52 oy aldı, hiçbir şey söyleyemezsiniz. Bir kere, bir yanlışı düzeltelim: Tayyip Erdoğan yüzde 52 oy almadı, yüzde 38 oy aldı. (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler) Bu, ona dokunulmaz, herhangi bir şey söylenemez anlamına gelmez.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Matematik bilimi ne zaman ters döndü?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Ekmeleddin Bey kaç aldı? O zaman siz de yüzde 20 oy aldınız.

BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) - Elimde bir gazete kupürü var, hiç fazla söze gerek yok, bakın, “Bu neyin adaleti?” diyor Cumhuriyet gazetesi, “Bu neyin adaleti?” Ne demişti Tayyip Erdoğan? “Bunu onların yanına bırakmayacağım.” Nerede bu arkadaşlarımız? Şu anda tecrit altında, daktilo dahi verilmiyor, sıcak su imkânlarını kullanamıyorlar, 200 kişi görüşmek istiyor ve bu görüşmelere izin verilmiyor. Ben de diyorum ki: Bu tecrit diktatör bozuntusunun emriyle mi yapılıyor? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HASAN SERT (İstanbul) – Sensin diktatör bozuntusu!

BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) – Bir isim verdim mi ben, niye üstünüze alınıyorsunuz? “Diktatör bozuntusu” deyince aklınıza neden Tayyip Erdoğan geliyor?

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Sayın Yarkadaş, biz size “ahlaksız bozuntusu” dersek doğru olur mu? Küfür ile siyaseti karıştırmayın.

BAŞKAN – Sayın Gündoğdu, lütfen…

BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) - Neden Tayyip Erdoğan geliyor? Tayyip Erdoğan’ın ismini veren oldu mu? Buna bakacaksınız, bir, Tayyip Erdoğan’ın hangi koşullarda cezaevinde yattığını göreceksiniz…

NUREDDİN NEBATİ (İstanbul) – Geriyorsunuz ama yani Cumhurbaşkanına laf söylemekten vazgeç kardeş, yeter ama ya!

BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) - …bir de “Bunu onların yanına bırakmayacağım.” diyerek talimatla yapılan tutuklamalar sonucu tecrit altında kalan gazeteci arkadaşlarımıza bakacaksınız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Milletvekili bozuntusu, hatip bozuntusu!

BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) - Cumhurbaşkanını eleştiriyorum diye gereken yapılacakmış, ne yapacaksınız? Talimatla beni -Burhan Kuzu’nun dediği gibi- bir gece apar topar gözaltına mı aldırtacaksınız? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Evime gitmenize gerek yok, buradayım, buyurun, elinizden ne geliyorsa yapın; buyurun, buradayım. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

YILDIZ SEFERİNOĞLU (İstanbul) – Söyleyecek başka lafın yok herhâlde.

BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) - Sizden her şey beklenir ama şunu unutmayın: Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin gözünü korkutamazsınız, buna gücünüz yetmez. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bu boş işleri de bırakın. Bırakın bunları. (CHP sıralarından alkışlar)

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Çakır, buyurunuz.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Sana sadece terbiyesiz olduğunu söyleyeceğim. Bakar mısın, sana sadece terbiyesiz olduğunu söyleyeceğim. Terbiyesiz herif! Terbiyesiz herif!

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Yarkadaş…

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Sana sadece terbiyesiz olduğunu söyleyeceğim!

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Hanımefendi, lütfen beyefendinin sözlerini kayıt altına alınmasını istiyorum, kendisinden şikâyetçiyim, aynı seviyeye inmeyeceğimi de buradan milletimize söylüyorum… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, grup başkan vekiliniz şu anda söz istiyor.

Tamam Sayın Yarkadaş, siz oturunuz lütfen yerinize.

Sayın Çakır, buyurunuz.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Ayıptır ya, ayıp ya! Biraz seviye ya! Utan ya! Soğukkanlı bir terbiyesizlik ya!

BAŞKAN – Yalnız sayın milletvekili sataşmasın lütfen.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Tutanağa geçirilmesini istiyorum, lütfen.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Tutanaklara geçer misiniz, bu arkadaş “terbiyesiz” bir insan.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Kendisiyle aynı seviyeye inmeyeceğimi de buradan TRT kamerası önünde milletime bildiriyorum.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Bu arkadaş terbiyesiz bir insan! Soğukkanlı bir terbiyesiz.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Terbiyesizsin sen, ahlaksızsın sen!

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Üzerine alma o zaman söylenileni!

BAŞKAN – Sayın Çakır, buyurunuz.

Buyurun size de iki dakika söz veriyorum.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Barış Yarkadaş konuşmasında adımı da vererek bir açıklamada bulundu, yapmış olduğum konuşmayı çarpıttı, saptırdı.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Sayın Başkan “Terbiyesiz” dedi. Her işe karışıyor arkadaş, her işe karışıyor. Ayıptır ya!

YILDIZ SEFERİNOĞLU (İstanbul) – Sen de karışıyorsun!

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Olur mu öyle şey? Ben Karadenizliyim, ben karışırım.

YILDIZ SEFERİNOĞLU (İstanbul) – Bir Karadenizli sen misin? Ne anlatıyorsun? Başka bir özelliğin yok mu senin? Ben de Karadenizliyim. Başka söyleyecek lafın yok mu senin?

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Başka bir özelliğim seni dövmek olur.

YILDIZ SEFERİNOĞLU (İstanbul) – Elini sallama oradan! Karadenizliysen Karadenizlisin, yaşından başından utan!

3.- Tokat Milletvekili Coşkun Çakır’ın, İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, kürsüde sayın hatip var…

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Yerim seni, çiğ çiğ yerim!

YILDIZ SEFERİNOĞLU (İstanbul) – Ya, utanmıyor musun sen?

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Seni yerim, yerim!

YILDIZ SEFERİNOĞLU (İstanbul) – Tamam, gel de ye bakalım o zaman. Yaşından başından utan be!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

Sayın Çakır, buyurunuz.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Ya, böyle milletvekili mi olur Sayın Başkan. “Seni yerim.” diyor. Ne demek? Sen kimsin ya!

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Ne demek sen kimsin?

COŞKUN ÇAKIR (Devamla) – Sayın Başkan…

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Kaç tane dişin var senin? Ne yersin sen ya! Cürmün kadar yer yakarsın! Ayıp ya!

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Seni üflerim, üflerim!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

Sayın Çakır, siz konuşunuz lütfen.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Ben Karadeniz’e laf ettirmem!

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Yaşından başından utan!

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Otur aşağı!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, kürsüde hatip var.

Sayın Çakır, bir saniye…

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Nasıl bir insansın sen ya! (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

YILDIZ SEFERİNOĞLU (İstanbul) – Ne Karadenizlisi ya!

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Bölgeme laf ettirmem.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Sen ekmek içi bile yiyemeyecek hâldesin.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.24

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.38

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)

------0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Sisteme giren sayın grup başkan vekilleri var.

Sayın Çakır, size iki dakika söz veriyorum, buyurunuz.

VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)

39.- Tokat Milletvekili Coşkun Çakır’ın, milletvekillerinin nezaket ve nezaheti gözeterek belli bir üslup içerisinde konuşmaları gerektiğine ilişkin açıklaması

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, zaman zaman bu kürsüde, kâh kürsüden kâh oturduğumuz yerden, bazen kastetmediğimiz, belki arzulamadığımız konuşmalar yapıyoruz. Eğer bir konuşma, neticesinde kişinin arzulamadığı bir konuşmaysa tekrar etmemek suretiyle, yinelememek suretiyle, bunun kastımahsusasını aştığını ifade edebilir. Fakat, bir konuşma, içinde problem de içeriyorsa, hakaret de içeriyorsa, yinelenerek, tekrarlanarak yapılıyorsa artık bu konuşma belli bir kasıtla, kastımahsusayla yapılmış sayılmalıdır çünkü bu işin doğası, tabiatı böyledir.

Bu konuşmalarda görüldüğü gibi, kimi konuşmalarda görüldüğü gibi, bir taraftan bir şahsa, diyelim Sayın Cumhurbaşkanına ithafen bir dizi anlatı yapıp, bir öykü oluşturup arkasından da “Ben Sayın Cumhurbaşkanını kastetmedim.” demek, doğrusunu söylemek gerekirse buradaki 550 milletvekilinin her birisine karşı, en hafifinden, en azından onların zekâsıyla alay etmek demektir. O bakımdan, biz hakikaten bu dilimizi, üslubumuzu her defasında gözden geçirmek durumundayız.

Öte taraftan, bir konuşma düşünün ki değerli arkadaşlar, müktesebatı olan, yetişkin, erişkin, olgun bir milletvekilimiz, tecrübeli bir milletvekilimiz konuşmasında karşı tarafa bazen “Milletvekilliğimi yakarım.”, bazen “Milletvekilliğini yakarım.” bazen de “Seni yerim, bitiririm.” gibi cümlelerle bir konuşma kuruyorsa, doğrusunu söylemek gerekirse, bu konuşmayı kim yaparsa yapsın ve bu konuşmanın muhatabı kim olursa olsun buna tahammül göstermesi tabiatıyla güçtür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Sayın Başkan, tamamlıyorum izin verirseniz.

BAŞKAN – Sayın Çakır, tamamlayınız lütfen, ek süre veriyorum.

Buyurun.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

O bakımdan, burada hiç kimse istisna tutulmaksızın her birimize düşen şey, bu nezaket ve nezaheti gözetmek, belli bir üslup içerisinde konuşma yapmak; hem kendimizi, bu yüce çatının altındaki arkadaşlarımızı hem de bizi izleyen, dinleyen vatandaşlarımızı, yurttaşlarımızı bu anlamda yanlış bir kanaate sevk etmememiz gerekir. Öncelikle bu vazife bizlere düşmektedir.

O bakımdan, ben gerçekten bu konuşmayı yapan arkadaşlarımı tekrardan nezahete ve güzel üsluba davet ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çakır.

Sayın Altay, sisteme girmişsiniz.

Buyurun.

40.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Cumhurbaşkanıyla ilgili tartışmalardan hoşnut olmadıklarına ve Cumhurbaşkanı Anayasa’nın çizdiği çerçevede hareket ederse bu tartışmaların yaşanmayacağına ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, hep söylerim, elbette siyaset öncelikle bir nezaket ve vicdan işidir. Biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak Sayın Cumhurbaşkanının tartışılmasından hoşnut değiliz. Bilakis, Cumhurbaşkanı Anayasa’nın çizdiği çerçevede işini yaparsa, ettiği yemin çerçevesinde hareket ederse şu Meclisin bir saati “Sayın Cumhurbaşkanı diktatör müydü, değil miydi?” tartışmalarıyla tükenmez, önce bir bunu söylememiz lazım.

İkincisi, benim anlamadığım… Sayın milletvekillerinin partilerinin Kurucu Genel Başkanı sıfatıyla Sayın Cumhurbaşkanını sahiplenme güdülerini aslında saygıyla ve anlayışla karşılamaya çalışıyorum. Anlamadığım şu: Üç aydır biz bu lafı ediyoruz, tık çıkmıyordu. Kurultaydan sonra…

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Üç aydır tık çıkıyor.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ya, ben bu kürsüde dedim, “Tayyip Erdoğan diktatör.” dedim kardeşim! Kimse ağzını açmadı!

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Biz de tepkimizi verdik.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Ya, Adnan Menderes’e de dediniz, Turgut Özal’a da dediniz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – “Bozuntu”ya gelince, aslında “diktatör bozuntusu”na bozulmamanız lazım. Bozuntu, kendinde bulunması gereken nitelikleri taşımayan kimse. Yani, birisi bana “grup başkan vekili bozuntusu” derse “Sen grup başkan vekilliğinde olması gereken nitelikleri taşımıyorsun.” demek istemiş olur.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Diyelim mi o zaman, olur mu öyle şey ya! Yapma ya!

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Aslında “diktatör bozuntusu” lafına niye bozuluyorlar, ben onu da anlamıyorum. Bir taraftan da “Diktatörlük vasıfları yok.” anlamı da çıkabilir. Niye böyle düşünmeye çalışmıyorlar?

Son olarak bir şey daha: İsmet İnönü’ye istediğiniz kadar “faşist” deyin, toplumdaki karşılığı önemlidir. “Faşist” deyince akla İsmet İnönü gelmiyor Türkiye’de çok şükür.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Allah Allah!

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Ama Türkiye’de “diktatör” deyince akla Recep Tayyip Erdoğan geliyor.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Yazıklar olsun sana!

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Gelin, bu tartışmayı bence kapatalım.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Yazıklar olsun sana!

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Son söz: Bu mesele mahkemelik oldu.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Aynı şeyi Adnan Menderes’e de söylediniz, aynı şeyi Turgut Özal’a da söylediniz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Bu mesele mahkemelik oldu, mahkeme kararı neyse ona uyarız, Yargıtay aşaması bittikten sonra.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Yazıklar olsun sana!

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Ama bir siyasi kişiliğe diktatör demek siyasi eleştiriye girer, hakarete girmez.

Arz ederim.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) - Kılıçdaroğlu’na genel başkan bozuntusu diyoruz, alınmayacaksınız.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Yenemediğinize “diktatör” diyorsunuz, yenemediğinize! Baş edemediğinize “diktatör” diyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Kapansın. Mahkeme bitince olur.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) - Biz de Kılıçdaroğlu’na genel başkan bozuntusu diyoruz, alınmak yok.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Neyi?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - “Cumhurbaşkanı bozuntusu” demiyoruz biz, bak, “Cumhurbaşkanı bozuntusu” demiyoruz. “Diktatör bozuntusu” başka, “Cumhurbaşkanı bozuntusu” başka.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Bu lafları yedirtirler sana Engin Altay!

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Ya, madalya vermezler sana Bayram.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Vallahi mi!

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Madalya vermezler.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Ben aldım, alacağım madalyayı aldım ben.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - “Çok savundun, aferin Bayram.” demezler, merak etme.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Ama bu lafları sana yedirtirler!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum.

VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve 20 milletvekilinin, Riva Deresi ve havzasındaki kirliliğin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/63)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Diğer adı Çayağzı Deresi olan Riva Deresi, Kocaeli'nin Gebze ilçesine bağlı Tepecik köyü yakınlarından doğup, İstanbul'da Pendik ve Çekmeköy ilçelerinden geçerek Beykoz'da Karadeniz'e dökülmektedir. Toplam uzunluğu 70 kilometre olan akarsuyun 38 kilometrelik bölümünden su toplayan Ömerli Barajı 1972 yılında tamamlanmıştır. Ömerli Barajı, İstanbul'un içme suyu ihtiyacının yüzde 48'ini karşılamaktadır.

Riva Deresi, Ömerli Baraj Gölü'nden sonra Koçullu, Ömerli, Sırapınar, Hüseyinli, Bozhane, Öğümce, Göllü ve Paşamandıra köylerinden geçerek denize döküldüğü yer olan Çayağzı'na ulaşmaktadır. Akarsuyun bu ikinci bölümü yüzde 75-80 oranında ormanlarla kaplıdır. Geri kalan toprakları ise tarım alanları ve otlaklar oluşturmaktadır.

Riva Deresi, 2005 yılından bu yana hızla kirlenmektedir. Bu durum Türkiye'de nadir görülen bitki ve balık türlerinin yanı sıra endemik türlerin de azalmasına, göçmen kuşların doğal ortamlarının bozulmasına, av ve yabani hayatın tehlikeye girmesine, mesire alanları ile buradaki tesislerin eski cazibesini yitirmesine neden olmaktadır. Riva Deresi ve havzasındaki bu olumsuzluklar mikro düzeyde İstanbullular, yerli ve yabancı turistler; makro düzeydeyse ülkemiz ve dünyamız için önemli bir kayıptır.

Konuyla ilgili olarak 2009 yılında İstanbul İl Genel Meclisinin bazı üyelerinin girişimleriyle söz konusu bölgede İstanbul İl Genel Meclisi Çevre ve Sağlık Komisyonu incelemeler yapmıştır. Komisyon, incelemelerin sonucunda Riva Deresi'nin bazı kısımlarında farklı oranlarda kirlenmeler olduğunu tespit etmiştir. Komisyon, Riva Deresi’ni kirleten unsurlar olarak aşağıdaki hususları belirtmiştir:

1) Çevre köylerin foseptiklerinin dereye verilmesi,

2) Dere çevresindeki küçük sanayi kuruluşlarının arıtma tesislerine sahip olmayışı,

3) 2005 yılında İSKİ (İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi) Paşaköy arıtma tesisinin ihtiyaç duyduğu revizyonun yapılması sırasında arıtmanın düşük verimlilikte çalıştırılması,

4) Dereye gizlice vidanjörlerle kaçak döküm yapıldığı iddiası,

5) Dere çevresindeki hayvan çiftliklerinin atıklarının dereye verilmesi,

6) Piknikçilerin atıklarını dereye atması.

Söz konusu tespitlerin ışığında gerek İstanbul İl Genel Meclisinin bazı üyeleri gerekse duyarlı sivil toplum örgütleri ve çevre sakinleri farklı platformlarda konuyu gündeme getirerek çözüm yollarının tespit edilmesi ve hayata geçirilmesine ilişkin girişimlerde bulunmuşsalar da bugüne kadar Riva havzasında yaşanan kirlenme ve bu kirliliğin önlenmesine ilişkin olarak yetkili merciler tarafından ciddi bir girişimde bulunulup bulunulmadığı konusunda yöre halkı bilgilendirilmemiştir. Çevreye duyarlı bir grup insanımızın çabaları Riva Deresi ve havzasında yaşanan tahribatı engellemeye yetmemektedir. Nitekim, 2015 yılının Şubat ayında toplu balık ölümlerinin gerçekleştiği ve dere kirliliğinin tehlikeli boyutları ulusal basına kadar yansımış, havzadaki kirlilik, bu çevre katliamı üçüncü dünya ülkelerindeki manzaraları akıllara getirmiştir.

Açıklanan nedenler doğrultusunda Riva Deresi ve havzasındaki kirliliğin nedenlerinin, bu kirliliğin doğaya verdiği zararların tespiti ve bu sorunların çözümü ile bölgenin korunması için gerekli önlemlerin araştırılarak belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98, İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

1) Mehmet Akif Hamzaçebi                                        (İstanbul)

2) Mahmut Tanal                                                      (İstanbul)

3) Özcan Purçu                                                         (İzmir)

4) Kadim Durmaz                                                      (Tokat)

5) Candan Yüceer                                                     (Tekirdağ)

6) Erdin Bircan                                                         (Edirne)

7) Ceyhun İrgil                                                         (Bursa)

8) Barış Yarkadaş                                                     (İstanbul)

9) Aydın Uslupehlivan                                               (Adana)

10) Ahmet Akın                                                         (Balıkesir)

11) Hüseyin Yıldız                                                    (Aydın)

12) Namık Havutça                                                   (Balıkesir)

13) Erkan Aydın                                                        (Bursa)

14) Ömer Fethi Gürer                                                (Niğde)

15) Gülay Yedekci                                                    (İstanbul)

15) Gülay Yedekci                                                    (İstanbul)

16) Ali Haydar Hakverdi                                            (Ankara)

17) Zeynel Emre                                                       (İstanbul)

18) Gürsel Erol                                                         (Tunceli)

19) Onursal Adıgüzel                         (İstanbul)

20) Didem Engin                                                      (İstanbul)

21) Melike Basmacı                            (Denizli)

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 22 milletvekilinin, artan işsizlik oranının sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/64)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde yaşayan yurttaşlar ekonomik, sosyal, siyasal, psikolojik alandaki birçok sorunla boğuşurken, resmi ile en öncelikli sorunun işsizlik olduğu gerçeği belirtilmektedir. İşsizlik oranı temmuz, ağustos ve eylül aylarını kapsayan ağustos döneminde yüzde 10,1 ile yeniden iki haneli düzeye tırmanmıştır. Ülkemizde her yıl artan işsizlik oranının nedenlerinin, işsizliğe karşı alınabilecek önlemler ve uygulama alanları ile işsizlik sonucu yaşanan sorunların araştırılması ve kadın, eğitimli, genç işsizliğinin artmasının nedenleri ile Ulusal İstihdam Stratejisindeki Hükümet politikalarının işsizlik sorununa etkilerinin araştırılarak etkili ve sürekli çözüm önerilerinin sunulması amacıyla Anayasa’nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ederim.

1) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                      (İstanbul)

2) Mahmut Tanal                                                      (İstanbul)

3) Özcan Purçu                                                         (İzmir)

4) Kadim Durmaz                                                      (Tokat)

5) Erdin Bircan                                                         (Edirne)

6) Ceyhun İrgil                                                         (Bursa)

7) Hüseyin Yıldız                                                      (Aydın)

8) Aydın Uslupehlivan                        (Adana)

9) Barış Yarkadaş                                                     (İstanbul)

10) Ali Akyıldız                                                         (Sivas)

11) Namık Havutça                             (Balıkesir)

12) Candan Yüceer                            (Tekirdağ)

13) Ahmet Akın                                                         (Balıkesir)

14) Sibel Özdemir                                                    (İstanbul)

15) Erkan Aydın                                                        (Bursa)

16) Ömer Fethi Gürer                         (Niğde)

17) Gülay Yedekci                                                    (İstanbul)

18) Ali Haydar Hakverdi                                            (Ankara)

19) Zeynel Emre                                                       (İstanbul)

20) Gürsel Erol                                                         (Tunceli)

21) Onursal Adıgüzel                         (İstanbul)

22) Didem Engin                                                      (İstanbul)

23) Melike Basmacı                            (Denizli)

Gerekçe:

Ülkemiz genelinde işsizlik oranı ve işsiz sayısındaki artış sürmektedir. TÜİK verilerine göre, 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı, 2015 yılı Ağustos döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 114 bin kişi artarak 3,6 milyon kişiye yükselmiştir.

Maliye Bakanlığı tarafından derlenen verilere göre, 2014 yılı 4’üncü döneminde toplam kamu istihdamı 2013 yılının aynı dönemine göre yüzde 3,6 oranında artarak 3 milyon 440 bin kişi olarak gerçekleşmiştir.

TÜİK verilerine göre, tüm gelişmiş ülkelerde temel işsizlik verisi olarak kabul edilen “tarım dışı işsizlik” ise 0,1 puan artışla yüzde 12,4 düzeyine çıkmıştır.

Yine TÜİK verilerine göre, 2015 yılı Ağustos döneminde 15-24 yaş grubunu içeren genç işsizlik oranı ise yüzde 18,3'tür. Sanayinin istihdamdaki payı azalmıştır.

İstihdam edilenlerin yüzde 22,2'si tarım, yüzde 19,3'ü sanayi, yüzde 7,5'i inşaat, yüzde 51'i ise hizmetler sektöründe yer almıştır. Önceki yılın aynı dönemi ile karşılaştırıldığında, hizmet sektörünün istihdam edilenler içindeki payı 0,6 puan, tarım sektörünün payı 0,1 puan artarken sanayi sektörünün payı 0,7 puan azalmıştır, inşaat sektörünün payı ise değişmemiştir.

İşsizlik oranı, temmuz, ağustos ve eylül aylarını kapsayan ağustos döneminde yüzde 10,1 ile yeniden iki haneli düzeye tırmanmıştır. İşsizlik son olarak mart ayında yüzde 10,6 ile çift haneye çıkmıştı.

İşsizlik sonucu toplumda ve bireylerde yaşanan travmalar belirgin bir artış göstermektedir. Sosyal huzursuzluk, geçim sıkıntısının etkileri arasındadır. Halkın işsizlik sonucu geçim sıkıntısı yaşaması mutsuzluğa yol açmaktadır. Bunun sonucu olarak suç oranlarının artması ve boşanmalardaki artış gösterilebilir. İşsizlik sonucu düşen gelirler halkın yetersiz ve kalitesiz gıdalara yönelmesine yol açmaktadır.

Hükûmetlerin ekonomi yönetimindeki hataları yüzünden artan işsizlik oranı arasında doğrudan ilişki vardır. Bu sebepten dolayıdır ki artan işsizlik oranının sebepleri ve önlemlerine yönelik Meclis araştırması açılması elzemdir.

3.- Hakkâri Milletvekili Selma Irmak ve 23 milletvekilinin, Hakkâri’de son üç aylık dönemde gebe kadınlarda yaşanan düşük ve düşük tehlikesi vakalarındaki artışın nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/65)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Savaş politikaları toplumda yoğun bir baskı, kaygı, stres ve endişeye de neden olmaktadır. Bu durum, insan sağlığını da olumsuz olarak etkilemektedir, özellikle gebe kadınlar üzerinde ciddi etkileri bulunmaktadır. Savaş politikalarının en yoğun olarak sürdürüldüğü Hakkâri'de son üç ayda 300'ün üzerinde düşük ve düşük tehlikesi ile hastanelere başvurulmuştur. Hakkâri ilinde son üç aylık döneminde gebe kadınlarda yaşanan düşük ve düşük tehlikesi vakalarındaki artışın nedenlerinin tüm boyutlarıyla araştırılması ve gerekli tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104’üncü ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması için gereğini arz ve talep ederim.

Gerekçe:

Son üç ayda Hakkâri'de 300'ün üzerinde gebe kadının düşük ve düşük tehlikesiyle hastanelere başvurduğu belirtilmektedir. Hakkâri Yüksekova Devlet Hastanesi hasta epikriz raporlarına göre Missed Abortus (negatif gebelik vakası) 73, Abortus Imminens (düşük tehdidi) 97, EDT (erken doğum teşhisi ve sonradan düşük) 76, İnkomplet abortus (tam olmayan düşük) 28, İntrauterin Ex (ölü doğum) 10 ve Fetal Anomali (doğumsal hastalıklar) 1 olmak üzere olay yaşanmıştır. Ağustos ve eylül ayları arasında sadece Şemdinli Devlet Hastanesinde 24 düşük vakası yaşandığı belirtilmektedir. Kanama şikâyetiyle giden kadınlarda negatif gebelik olduğu teşhisi konmuştur. Ayrıca, Şemdinli'de 24 Eylül tarihinden beri kadın doğum doktorunun bulunmamasından dolayı kadın doğum hastalarının Yüksekova Devlet Hastanesine nakledildiği öğrenilmiştir.

Normal şartlar altında ortalama nüfus yoğunluğuna göre bu istatistiğin en az iki yıllık zamana tekabül etmesi gerektiği öğrenilmiştir. Konu hakkındaki uzmanlar ise bu durumun vahim olduğunu ve bir an önce düşük vakalarının nedenleri ve tedbirleri için soruşturma başlatılması gerektiğini kaydetmişlerdir. Edinilen bilgilere göre, Yüksekova ve Şemdinli ilçelerinde son bir buçuk yılda yüzlerce kadının ölü doğum yaptığı belirtilmiştir. Bilanço bu kadar ağır olmasına rağmen Sağlık Bakanlığına günlük olarak düşen verilere ilişkin herhangi bir soruşturma ve inceleme başlatılmaması dikkat çekmektedir.

Yaşanan düşük vakalarının tam sebebi bilinmemekle birlikte yoğun korku, panik, endişe ve stres gibi dürtülerden kaynaklı olabileceği belirtilmektedir. 22 Temmuz 2015 tarihinde Suruç katliamıyla birlikte biten çözüm sürecinden bu yana ülke olarak çatışmalı bir süreç yaşamaktayız. Özellikle Hakkâri bu çatışmalı sürecin en yoğun yaşandığı illerin başındadır. AKP Hükûmetinin ısrarla sürdürdüğü bu savaş politikasının en büyük bedelini hiç kuşkusuz kadın ve çocuklar başta olmak üzere sivil insanlarımız ödemektedir. Düşük yapan kadınların büyük çoğunluğunun çatışma ortamının yaşandığı yerleşim yerlerinde gerçekleşmesi oldukça düşündürücüdür. Bu durum, halkta derin bir endişe, kaygı ve öfke yaratmaktadır.

Yaşam hakkının kutsallığını hiçe sayan bu yaklaşım, evrensel ve ulusal hiçbir hukuka uymadığı gibi vicdanları da kanatmaktadır. Hakkâri özelindeki bu vahim insanlık dışı durumun burayla sınırlı olmadığı aşikârdır. Diğer çatışma bölgelerinde de buna benzer olayların yaşandığına hiç şüphe yoktur. Bu itibarla, Hakkâri özelinde olmak üzere, son üç ay içerisinde yoğun çatışmaların yaşandığı diğer bölgelerde de ciddi araştırmaların yapılması gerekmektedir. Bu olay, evrensel hukukta insanlık suçudur ve ciddi ağır sonuçları olacak olan bir olaydır.

Bütün bu gelişmeler göz önüne alındığında Meclise düşen temel görev, yaşanan bu ölümlerdeki sorumluları açığa çıkararak yargılanmaları konusunda ön açıcı bir tutum sergilemek ve benzeri olayların önünü almaktır. Bu itibarla, Türkiye halklarının onurlu bir barışa kavuşabilmeleri önündeki bu ve benzeri ölümlere engel olabilmek adına bir Meclis araştırmasının açılması elzemdir.

1) Selma Irmak                                                         (Hakkâri)

2) Pervin Buldan                                                      (İstanbul)

3) Meral Danış Beştaş                                               (Adana)

4) Behçet Yıldırım                                                     (Adıyaman)

5) Berdan Öztürk                                                      (Ağrı)

6) Dirayet Taşdemir                                                  (Ağrı)

7) Sırrı Süreyya Önder                                              (Ankara)

8) Ayşe Acar Başaran                                               (Batman)

9) Mehmet Ali Aslan                                                 (Batman)

10) Saadet Becerekli                                                (Batman)

11) Hişyar Özsoy                                                      (Bingöl)

12) Mizgin Irgat                                                        (Bitlis)

13) Altan Tan                                                           (Diyarbakır)

14) Çağlar Demirel                                                   (Diyarbakır)

15) Feleknas Uca                                                     (Diyarbakır)

16) İmam Taşçıer                                                     (Diyarbakır)

17) Nimetullah Erdoğmuş                                          (Diyarbakır)

18) Nursel Aydoğan                                                  (Diyarbakır)

19) Sibel Yiğitalp                                                     (Diyarbakır)

20) Ziya Pir                                                              (Diyarbakır)

21) Mahmut Toğrul                                                   (Gaziantep)

22) Abdullah Zeydan                                                 (Hakkâri)

23) Mehmet Emin Adıyaman                                      (Iğdır)

24) Erdal Ataş                                                          (İstanbul )

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

B) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Avrupa Parlamentosu Kadın Hakları ve Cinsiyet Eşitliği Komitesi (FEMM) tarafından 3/3/2016 tarihinde Belçika’nın başkenti Brüksel’de düzenlenecek “AB’de Kadın Mülteci ve Sığınmacılar” başlıklı parlamentolar arası komite toplantısına katılım sağlanmasına ilişkin tezkeresi (3/442)

18/01/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Avrupa Parlamentosu Kadın Hakları ve Cinsiyet Eşitliği Komitesi (FEMM) tarafından 3 Mart 2016 tarihinde Belçika'nın başkenti Brüksel'de "AB'de Kadın Mülteci ve Sığınmacılar" başlıklı parlamentolar arası komite toplantısı düzenlenecektir.

Söz konusu toplantıya katılım hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 9'uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                    İsmail Kahraman

                                                                            Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                           Başkanı

BAŞKAN – Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tezkere kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

IX.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- MHP Grubunun, 19/1/2016 tarihinde Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Manisa Milletvekili Erkan Akçay tarafından, Kıbrıs millî davasının amacına ulaşması ve Kıbrıs meselesinin bu çerçevede çözümü için Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) arasında hâlihazırda sürdürülen müzakerelerin başlangıcından bu yana seyri hakkında verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 19 Ocak 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Tarih: 19/01/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 19/01/2016 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisini İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                   Oktay Vural

                                                                                                        İzmir

                                                                                         MHP Grubu Başkan Vekili

Öneri:

19 Ocak 2016 tarih, 777 Sayıyla TBMM Başkanlığına vermiş olduğumuz, MHP Grup Başkan Vekili ve İzmir Milletvekili Oktay Vural ile MHP Grup Başkan Vekili ve Manisa Milletvekili Erkan Akçay'ın, Kıbrıs millî davamızın amacına ulaşması ve Kıbrıs meselesinin bu çerçevede çözümü için Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) arasında hâlihazırda sürdürülen müzakerelerin başlangıcından bu yana seyri hakkında verdiğimiz Meclis araştırması açılması önergemizin 19/01/2016 Salı günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi hakkında ilk konuşma, lehte Gaziantep Milletvekili Sayın Ümit Özdağ’a aittir.

Sayın Özdağ, süreniz on dakikadır.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

ÜMİT ÖZDAĞ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; KKTC ile Rum kesimi arasında bir süreden bu yana toplumlar arası görüşmeler devam etmektedir. Basın ve yayın organlarında çıkan haberler, Nisan 2016’da görüşmelerin referandumla sonuçlanacağına dair bir izlenim oluşturmaktadır.

KKTC’nin varlığı, Kıbrıs Türk halkının güvenliği, refahı ve geleceği Türk milleti için hiç şüphesiz büyük önem taşımaktadır. Ayrıca, KKTC’nin geleceği Türkiye'nin jeopolitik güvenliği ve ekonomik refahı açısından da büyük öneme sahiptir. KKTC, Türkiye'nin, güneyindeki bölge ve dünyanın önemi hızla artan jeopolitik bölgelerinden birisi olan Doğu Akdeniz’deki çıkarlarının savunulması için vazgeçilmez bir Türk toprağı ve Türk devletidir. KKTC’nin ve Kıbrıs Türk halkının varlığı, refahı ve egemenliği aynı zamanda Türkiye'nin güvenliği ve refahı anlamına gelmektedir. KKTC bir şirket değil, uzun süren bir millî mücadele sonunda, Türkiye Cumhuriyeti devletinin aldığı kararla kahraman ordumuzun gerçekleştirmiş olduğu barış harekâtı sonunda kurulmuş bir devlettir.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Rum kesimi arasındaki müzakereler altı ana başlık hâlinde sürdürülmektedir. Bunlar sırasıyla federal devlet yapısı, yeni devletin mali sorunları, Avrupa Birliği mevzuatı, mülkiyet meseleleri, toprak paylaşımı ve garantörlük haklarıdır. Müzakerelerin temel ilkesi, “Bir şeyde anlaşılmaz ise hiçbir şeyde anlaşılmayacaktır.” şeklinde ifade edilmektedir. Ancak bir konu üzerinde anlaşılsa da daha sonra o konu üzerindeki anlaşma kaldırılıp yeniden konu tartışılabilir.

Hâlen ilk üç başlık hakkındaki görüşmelerin sona erdiğini biliyoruz. KKTC heyeti ne yazık ki 1 numaralı başlık olan federal devlet meselesi görüşülerken “kurucu devlet” yerine “oluşturucu eyalet” kavramını kabul ederek daha şimdiden anlaşmanın ve yeniden kurulması tasarlanan devletin içerisinde KKTC vatandaşı olan Türklerin azınlık konumuna doğru kayabileceği bir politik ve hukuki zeminin oluşmasına müsaade etmiş görünmektedir.

Rum tarafı, her seferinde olduğu gibi bugün de devam eden görüşmelerde saldırgan, haddini bilmeyen bir tavır içindedir. Bitmek tükenmek bilmeyen Yunan-Rum şovenizminden kaynaklanan bir tavırla masada oturan Rum heyeti saldırgan bir üslupla görüşmeleri sürdürmektedir. Rum tarafının “1974-2016 arasında yaşananları nasıl tarihe gömeriz?” anlayışıyla meseleye yaklaştığı görülmektedir. Rumlar, Türk tarafından Rum tarafının güvenini kazanıcı, güven artırıcı sözde önlemler alınmasını istemektedirler. Sadece bu yaklaşım bile Rum tarafının kötü niyetini göstermektedir. Rumlar Türkleri Kıbrıs’ın eşit haklara sahip ortaklarından birisi değil, kurtulunması gereken bir azınlık olarak görmektedirler. 1960 öncesinde Türklere saldıran EOKA şeklindeki Yunan-Rum faşizmidir. 1960 sonrasında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni Türkleri ortaklıktan çıkartarak yıkan Makarios adlı din adamı kılıklı siyasetçidir. 1974’te askerî bir darbe ile Makarios’u Türkleri yeterince hızlı yok etmediği için deviren Yunan cuntası ve Rum faşist çeteleridir. Özetle, güveni kazanılacak olan taraf Rumlar değil, Türklerdir. Ancak, şunun da altını çizelim, aklı başında hiçbir Türk’ün Rumlara ve Yunanlılara güvenmesi de mümkün değildir. Bunun nedeni, bireysel olarak bir Rum’un veya Yunanlının kötü olması değil, Yunan-Rum varoluş ideolojisinin Türk milleti aleyhine bir yayılma ve büyüme fikri üzerine kurulmuş olmasıdır.

Değerli milletvekilleri, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti halkı adına müzakereleri sürdüren heyet ne yazık ki bazı yapısal zaaflara sahiptir. KKTC heyeti uluslararası müzakereler konusunda deneyimsizliği ve belirli konularda yetkin olmamasıyla ön plana çıkmaktadır. Bu husus özellikle devletler hukuku ve Avrupa Birliği hukuku konularında belirginleşmektedir. KKTC heyetinin bu açığının giderilmesi için Türk Dışişleri Bakanlığının olumlu katkılar yaptığını görüyoruz. Hemen şunu da söyleyelim: Böyle bir açığın olmasının nedeni KKTC entelijansiyasının bu konularda eksik olması falan da değildir, aksine KKTC’de bu konularda çok geniş bilgi sahibi olan yeterince uzman vardır. Ancak, KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Mustafa Akıncı KKTC’nin sahip olduğu bu geniş kaynakları kullanmak yerine, dar, kadrocu bir yaklaşımla heyetini oluşturmuştur.

Ayrıca, Kıbrıs’ta müzakerelerin tarihine vâkıf olmak KKTC’nin ve Kıbrıs Türk halkının güvenliğini ve refahını sağlamak için büyük önem taşımaktadır. Türk heyetinin bu açıdan da güçlü olması gerektiğini düşünüyoruz. KKTC Türk heyeti Rumlar ile müzakerelerde iddiacı, çekişmeci, ağır müzakereci bir tavır sergilemelidir. Ne yazık ki KKTC’de kamuoyundaki genel tavır ve anlayış sanki heyette “Ne kurtarırsak kârdır.” şeklinde bir anlayışın müzakerelere hâkim olduğu çerçevesindedir. KKTC’nin ve Kıbrıs Türk halkının kaderini ellerinde tutan heyet mensupları unutmamalıdırlar ki devlet yıkıp egemenlik sahibi olan bir halk kimliğinden vazgeçip, azınlık olmayı kabul etmek mümkün değildir. Bunu ne Kıbrıs Türk halkı ne de büyük Türk milleti kabul etmeyecektir.

Değerli milletvekilleri, yürüyen görüşmelerin de şeffaf olması gerektiği görüşündeyiz. Sayın Akıncı’nın bu konuda Sayın Denktaş’ı, Sayın Talat’ı, Sayın Eroğlu’nu örnek alarak görüşmeleri şeffaflaştırması gerekir inancındayız. Çünkü görüşmeler şeffaf olmayınca Rum kesimi, Kıbrıs Türk halkına yönelik olarak bilgilendirmede bulunmakta ve Türk halkına yönelik psikolojik operasyon yapabilmektedir.

Değerli milletvekilleri, herkes farkında ki KKTC ile Rum kesimi arasında yürüyen bu müzakerelerin bir boyutunu da ne yazık ki -hiç olmaması gerekirken- Türkiye’nin Avrupa Birliğiyle tam üyelik süreci arasındaki irtibat oluşturmaktadır. Bir Türk devletinin varlığı Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği tam üyeliğine feda edilemez. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti toprakları küçük olabilir, nüfusu az olabilir ancak bu, Kıbrıs Türklüğünün büyük bir istiklal mücadelesi verdiği, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulması için büyük fedakârlıklar yaptığı gerçeğini ortadan kaldırmaz. Geçmişte Annan Planı’na “Evet.” demek gibi bir hata yapılmıştı, Allah’tan, Rumlar da “Hayır.” demek gibi bir hata yaptılar da Kıbrıs’tan şehitliklerimizi dahi söküp Anadolu’ya geri getirmek zorunda kalmadık.

Şimdi, bu yürüyen müzakerelerde de Ankara’nın kafasının karışık olması, Hükûmetin yaklaşımının net olmaması ne yazık ki müzakereleri daha da zor bir duruma sokmaktadır. Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu kısa bir süre önce yaptığı açıklamada, Yunanistan’ın garantörlükten vazgeçeceğini açıklaması üzerine, Türkiye’nin Kıbrıs konusundaki garantörlüğünün de en son görüşülecek husus olduğunu açıklamıştır. Bu, yapılmaması gereken bir açıklamaydı. Türkiye için garantörlük ne ilk ne de son görüşülecek husustur. Türkiye’nin garantörlüğünün dahi tartışılmaması gerekir.

Özetle, biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, KKTC ile Rum kesimi arasında devam eden müzakerelerin her an hızlanabileceği ve çok olumsuz bir şekilde neticelenme ihtimalini de göz önünde tutarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu konuyu görüşmenin Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir görevi olduğunu düşünüyoruz ve bu teklifi sizlerin kabulüne sunuyoruz.

Saygılarımla. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özdağ.

Grup önerisi aleyhinde ilk söz İstanbul Milletvekili Sayın Yıldız Seferinoğlu’na aittir.

Sayın Seferinoğlu, on dakika süreniz var.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YILDIZ SEFERİNOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; MHP grup önerisi hakkında söz almış bulunmaktayım.

Kıbrıs sorunu, 1954 yılından beri Birleşmiş Milletlerin gündeminde olan bir konudur. Kıbrıs sorunu, kısaca “Annan Planı” olarak belirlenen “Kıbrıs Sorununun Kapsamlı Çözümü” başlıklı Birleşmiş Milletler planının 2004 tarihinde Kıbrıs yönetimi tarafından referandumla reddedilmesiyle beraber çözümsüz bir hâl almıştır. 11 Şubat 2014 tarihli liderler ortak açıklamasıyla yeniden başlayan müzakere sürecinde, 17 Eylül 2014 tarihinde gerçekleştirilen liderler görüşmesinin ardından ikinci aşama tamamlanmış ve yapılandırılmış müzakerelerin bir sonraki aşamasına geçilmesi konusunda taraflarca mutabık kılınmıştır. Müzakerelere odaklanılmasının beklendiği bir dönemde, Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin, sözde münhasır ekonomik bölgesindeki 9’uncu parselde yeni bir sondaj çalışmasına başlaması üzerine Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı tarafından arama ruhsatı verilen sahalarda Ada kaynaklarının ortak sahibi olan Kıbrıs Türk halkı adına araştırma yapma maksadıyla Barbaros Hayrettin Paşa Araştırma Gemisi’nin bölgeye gönderileceği Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti makamlarınca duyurulmuştu. Bu gelişmenin ardından Rum lider Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti tarafınca başlatılması öngörülen sismik araştırma çalışmasını bahane ederek Birleşmiş Milletler müzakere sürecinde görüşmelere katılmama yönünde aldığı tek taraflı kararı 7 Ekim 2014 tarihinde açıklamıştır.

Son olarak 2015 yılı Nisan ayında düzenlenen seçimlerde bağımsız aday Mustafa Akıncı oyların yüzde 60’ını alarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 4’üncü Cumhurbaşkanı seçilmiştir ve Sayın Akıncı, Cumhurbaşkanlığı görevini 3’üncü Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’dan devralmıştır.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Akıncı ilk resmî yurt dışı ziyaretini 6 Mayıs günü ülkemize yapmıştır. Söz konusu ziyaret vesilesiyle Sayın Cumhurbaşkanımız ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Akıncı arasında yapılan heyetler arası görüşmelerde Kıbrıs sorunu konusunda bulunulan aşama ile Türkiye-Kuzey Kıbrıs ilişkilerinin muhtelif konuları etraflıca ele alınmıştır.

Cumhurbaşkanı Sayın Mustafa Akıncı Güney Kıbrıs Rum Yönetimi lideriyle 11 Mayısta bir araya gelmiş, görüşmenin ardından açıklamada bulunan Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin Kıbrıs özel danışmanı müzakerelerin 15 Mayısta kaldığı yerden yeniden başlayacağını duyurmuştu ve son hâliyle yeni süreç tekrar başlamış oldu bu vesileyle. Yeniden başlayan müzakere sürecinde ilk olarak iki tarafın bulundukları noktaya dair temel değerlendirme çalışmaları yapılmış, 29 Haziran 2015 tarihinde yapılan liderler görüşmeleriyle özlü müzakere aşamasına geçilmiştir. Liderler son olarak 4 Aralıkta bir araya gelmiş olup müteakip görüşmelerin 15 ve 20 Aralık tarihlerinde gerçekleştirilmesi kararı almışlardır.

12 Ekimde kaldığı yerden başlayan müzakerelerde kasım ayı itibarıyla hem liderler hem de müzakereciler seviyesinde yoğunlaşan görüşme trafiği, süreçte kritik bir dönemece girildiğine işaret etmektedir. Yakın bir zamana kadar müzakereler için bir zaman perspektifi oluşturma gayreti içinde olan Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri özel danışmanı, siyasi uzlaşmaya kasım ayı sonuna kadar varılmasını, aralık ayında anayasa yazım çalışmalarına geçilmesini, mart sonu veya nisan başında referandumların gerçekleştirilmesini, 2016 yılının Mayıs ayında Güney Kıbrıs’ta yapılacak seçimlerden önce yeni düzenin hemen uygulanmaya konulmasını ve geçiş sürecinin başlatılmasını öngörmüştür.

Bu bağlamda, 12 Ekimde gerçekleştirilen liderler görüşmesinde Rum tarafın müzakerelerin bir an evvel çözümle sonuçlandırılması konusundaki samimiyetini test etmek amacıyla 26 Mart 2016 tarihinde referandumlara gidilmesini planlayan bir takvim çalışması Birleşmiş Milletler heyetinin önünde Kıbrıs müzakere heyetince Rum tarafına aktarılmış, Rum lider bu plana sadık kalarak çalışmaların uygun olduğunu ifade etmiştir.

Bununla birlikte, Yunan ve Rum yetkililerinin basına yansıyan demeçlerinde Güney Kıbrıs Rum yönetiminin seçimlerinden önce bir sonuca ulaşmasının gerçekçi bulunmadığı anlayışı vurgulanmaya başlanmıştır. Bulunulan aşamada özlü müzakerelerde ele alınan ana konu başlıklarından “Yönetim ve güç paylaşımı”, “Avrupa Birliği”, “Ekonomi” başlıklarında önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. “Mülkiyet” başlığında kısmi ilerlemeler sağlansa da mülkiyet meselesinde başvurulacak çözüm yolları bakımından belirleyici olarak tanımlar ve kriterler bağlamındaki görüş farklılıkları devam etmektedir. “Güvenlik ve garantiler” konusu iç güvenlik boyutu hariç, “toprak düzenlemeleri” konusu ise ana ilkeler hariç görüşülmemiş olup müzakerelerin son aşamasında ele alınmasına karar verilmiştir.

Müzakerelerin yoğun olarak sürdürüldüğü bu dönemde bir diğer önemli gelişme de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne su temini projesinin tamamlanması olmuştur. Bu bağlamda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin su ihtiyacının kalıcı çözümünü sağlamak amacıyla Türkiye'den Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne içme suyu ve sulama suyu sağlanmasını öngören Su Temini Projesi tamamlanarak 17 Ekimde Sayın Cumhurbaşkanımızın himayesinde düzenlenen törenlerle devreye alınmıştır. Nakledilecek su miktarının ihtiyaca göre ilave edilebilecek boru hatlarıyla yaklaşık 10 kat daha artırılması mümkündür. Rum tarafı önümüzdeki dönemde yapıcı bir siyasi irade ortaya koyduğu takdirde, projenin tüm Ada’ya teşmil edilmesiyle, Kıbrıs’ın su ihtiyacının kökten giderilmesi suretiyle öncelikle Ada’da, orta ve uzun vadede tüm Doğu Akdeniz havzasında barış ve istikrara katkıda bulunulması mümkün olabilecektir.

64’üncü Hükûmetin kurulmasından sonra, Sayın Dışişleri Bakanımız 26 Kasım, Sayın Başbakanımız 1 Aralık ve Sayın Meclis Başkanımız 9 Aralık 2015 tarihlerinde ilk resmî ziyaretini Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne yapmışlardır. Sayın Avrupa Birliği Bakanımız ise 5-6 Ocak 2016 tarihlerinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ziyaret etmişlerdir. Bu kapsamda, başta Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Akıncı olmak üzere, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile üst düzey zevatla görüşmelerde bulunulmaktadır.

Konunun hassasiyeti dikkate alınarak tüm sürecin Hükûmetimiz tarafından hassasiyetle takip edildiğini belirterek hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Seferinoğlu.

Grup önerisi lehinde ikinci söz Ardahan Milletvekili Sayın Öztürk Yılmaz’a aittir.

Sayın Yılmaz, on dakika…

Buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin Kıbrıs sorunuyla ilgili vermiş olduğu Meclis araştırması konusunda söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, başlarken, birkaç hususa değinelim.

Buradaki bütün siyasi partilerin üzerinde mutabık kaldığı husus Kıbrıs bizim millî davamız,Türkiye garantör ülke ve dolayısıyla Kıbrıs’la ilgili bütün gelişmeler -Meclis içinde olsun Meclis dışında olsun- bütün siyasi partileri ve oluşumları etkiliyor. Dolayısıyla, bu konu, özellikle Kıbrıs’taki çözüm süreci, kapsamlı çözümle ilgili, bu zamana kadar götürülen süreçte, maalesef, kamuoyuna çok fazla bilgi verilmedi. Dolayısıyla, bu konuların tartışılması, Mecliste görüşülmesi en doğal bir şey.

Sayın milletvekilleri, dikkat ederseniz, son dönemde, özellikle bizim devlet büyüklerimizden yapılan açıklamalar, Kıbrıs tarafından yapılan, gelen açıklamalar Kıbrıs’ta çözümün çok kısa bir süre içerisinde olacağına işaret ediyor. Tabii, çok iyi niyetli bir tablo sergileniyor, umut vadeden açıklamalar geliyor. Ancak, gerçekte durum nedir, Kıbrıs’ta ne oluyor, kullanılan terminoloji ile gerçekler arasında nasıl bir fark var, ben bu konuşmamda onlara değinmek istiyorum.

İki toplumlu, iki kesimli, siyasi eşitliğe dayanan, Kıbrıs Türk kurucu devleti ile Kıbrıs Rum kurucu devletinin oluşturacağı “Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti” deniyor buna. Yani iki kesim var, “halk” denmiyor, “toplum” deniyor. İki toplumlu ve birleşik. Burada bir federasyon söz konusu olan ama merkezî, güçlendirilmiş bir federasyon, gevşek bir federasyon değil. Dolayısıyla, bir taraftan “kurucu devletler” deniyor, sanki devletler varmış, hak ve yetkileri gerçek manada güçlendirilmiş şeklinde sunuluyor ama diğer taraftan, güçlendirilmiş bir merkezî federasyon var. Dolayısıyla, merkezî federasyon kurucu devletlerin yetkilerini yutuyor. “Siyasi eşitlik” deniyor, ancak özellikle nüfus oranları bu siyasi eşitliğe fiiliyatta, pratikte izin vermeyen bir sonucu doğurabiliyor.

Kıbrıs konusuyla ilgili, maalesef, bazı hususlara daha değinmek istiyorum bizi doğrudan ilgilendiren, bütün siyasi partileri ilgilendiren ve hepimizi ilgilendiren.

“Kıbrıs’ta çözüm” deniyor. Bakınız, bir açıklama okumak istiyorum, Kıbrıs Cumhurbaşkanının yapmış olduğu açıklama: “Bizim esasen bu konuda bir yol haritamız yok. Biz Kıbrıs’ta bir devlet tanıyoruz ama bunun gereğini yapmıyoruz.” diyor. “Kıbrıs Rum Yönetimini tanımıyoruz ama tanımamanın da gereğini yapmıyoruz.” Bunu ben söylemiyorum, bunu KKTC Cumhurbaşkanı söylüyor. Yani bir devleti tanımışız, tanımanın gereğini yapmamışız. Bütün şey ambargoların kaldırılması. Ambargolar kalktığı zaman o devlet tanınıyor mu? Tanınmıyor. Dolayısıyla, tanımayı koymuşuz ölçü ama onun gereğini yapmamışız. Rum kesimini tanımıyoruz ama tanımamanın gereğini yapmıyoruz. Olan budur.

Şimdi, bir taraftan tanımadığımız bir devlet diyoruz, bunun gereğini yapmıyoruz, diğer taraftan çözümle ilgili yani Kıbrıs’a kapsamlı çözümle ilgili konuşuyoruz. Bu çözümün olacağına inanan var mı? Çözüm zor. Neden? Çünkü en zor konular, özellikle toprak, mülkiyet ve garantilerle ilgili başlıklar, şu anda mülkiyet, bir kısmının konuşulduğu söyleniyor ama toprak konusu, Rum tarafının istediği toprak konusu, Annan Planı’nın da ötesine geçen bir toprak.

Ben bir harita göstermek istiyorum burada. Bu haritada Rum tarafı nereyi istiyor mesela Kıbrıs’ta? Bakınız, Rum tarafının Kıbrıs’ta istediği yer burası. Dipkarpaz’ı istiyor, Erenköy’ü istiyor, Gazimağusa’yı istiyor, Güzelyurt’u istiyor, ara bölgeyi istiyor, istiyor da istiyor. Yüzde 28,5’un altına düşüyor. Annan Planı’nın da gerisinde bir şey şu anda tartışılan.

Şimdi böyle bir yönetimle karşı karşıyayız. Diğer taraftan Kıbrıs’la ilgili olumlu hava yaratılması, özellikle Avrupa Birliğinde olumlu hava yaratılması… Sanki bir şey olacakmış gibi söyleniyor ve Türkiye’de de bu çok sık dillendirilmeye başlandı. Özellikle son bir hafta, on gündür, işte, sanki çözüm olacak, çok güzel şeyler olacak, Türkiye’nin AB üyelik sürecinin önü açılmış olacak, deniyor. Esasen olan şudur: Suriyeli mültecilerin Türkiye’de tutulmasından çıktı bu konu çünkü 3 milyondan fazla buraya mülteci gelince ve bunlar Avrupa’ya gidince bunları Türkiye’de tutma konusu gündeme geldi ve o konu üzerine bu defa “Türkiye’ye ne tür bir şey sunabiliriz?” dendi. Buldukları, tekrar Türkiye’nin AB sürecini canlandırmak oldu. İstedikleri için değil, istedikleri için değil ama şartlar onları bu noktaya getirdi. Dolayısıyla, ne oldu? Kıbrıs konusu gündeme geldi çünkü bu sürecin canlanabilmesi için Kıbrıs’la ilgili bir adım atılması gerekiyor.

Bakınız, 8 tane müzakere başlığı limanlar nedeniyle donmuş, 6 tane fasıl ise Rum tarafının tek taraflı blokajıyla karşı karşıya; dolayısıyla 14 tane faslı dondurmuşlar. Bu fasılların açılabilmesi için ona ilişkin alınacak kararların altında da Rum tarafının imzası olması gerekiyor. Böyle bir karmaşık, girift ilişkilerden bahsediyoruz; dolayısıyla bu kolay değil.

Çözüm ne zaman olabilir? Biz ne kadar fazla taviz vermeye razı olursak o zaman belki çözüm olabilir ama şunu unutmayalım: Nasıl olsa Annan Planı’nı biz kabul ettik, KKTC de kabul etti, Rum tarafı, reddetti biz yüksek moral zemini elde ettik; bu defa da biz yapalım, bazı tavizleri verelim, nasıl olsa Rum tarafı yine reddeder anlayışıyla giderseniz bu defa Rumlar onu yutmaz, kabul eder. Çünkü bu zamana kadar bu müzakere süreci akılla, mantıkla alakalı olmayan bir zemine çekiliyor, Türkiye’nin AB süreciyle zaten iç içe geçmiş bir konu. Siz Kıbrıs konusunu çözseniz de AB konusunu halledemeyeceksiniz. Bizim başka bir yol bulmamız lazım, başka bir kanal açmamız lazım AB süreciyle ilgili. Bütün yumurtaları Kıbrıs sepetine koymuşlar ve bunu bizim elimize vermişler, taşlı yoldan yürütüyorlar bizi. Bu kadar saçma bir süreç olamaz. Dolayısıyla, Kıbrıs konusuyla ilgili özellikle Hükûmetin… Bu konuyu Mecliste en azından müzakere başlıkları açısından, gerekirse kapalı oturumda geniş bir şekilde tartışmak istiyoruz.

Bu başlıklar da, bakınız, Hükûmet sözcüsü söyledi “Yönetim ve Güç Paylaşımı” başlığı. Yönetim ve güç paylaşımı konusunda şu anda dönüşümlü başkanlığı kabul etmiyorlar. Bize önerilen, KKTC’ye önerilen; Başkan Yardımcılığını öneriyorlar. Bunu kabul edecek miyiz?

Peki, AB konusunda, evet müzakereler AB konusunda, “AB” başlığında bitti ama o konuda da bizi çok rahatsız eden unsur var; mülkiyet konusu… Kurucu devletlerin hem mülkiyette hem de nüfus olarak çoğunlukta olması gerekiyor, iki kurucu devletin de kendi alanlarında. Ama olan o mu? Öyle bir şey mi çıkıyor? Ben size söyleyeyim ne oluyor: Eğer bu çözüm olursa, aşağıda, Rum kesiminde homojen Rum devleti çıkıyor, kuzeyde ise, aşağıdan gelen Rumlarla birlikte oluşturulmuş, suni, sulandırılmış bir KKTC çıkıyor. Yani Kıbrıs kurucu Türk devletinin içerisinde Rumlarla yetki paylaşacak, egemenlik paylaşacak bir unsur çıkıyor, dolayısıyla iki kurucu devlet çıkmıyor ortaya. Bir tanesi hakikaten kurucu devlet, Rum kesimi; kuzeyde ise Rumlarla egemenliğin paylaşıldığı bir kurucu devlet çıkıyor, nüfusun paylaşıldığı bir kurucu devlet çıkıyor. Alt parlamentolara seçilecek insanlar, siz zannediyor musunuz sadece KKTC’den olacak? Belki de yüzde 40’ı Rumlardan olacak kuzey kesimindeki parlamentonun. Dolayısıyla böyle bir çözümden bahsediyoruz.

Gerçekçi olalım ve bu konuda biz bu Meclise ciddi manada bilgi verelim ve herkesin görüşünü alalım çünkü bu millî bir konuysa hepimizin bu konuda millî davranacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın. Hele özellikle biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak Avrupa Birliğini sonuna kadar destekliyoruz -bu süreci- çünkü buradaki ideallere inanıyoruz. Kıbrıs sorununun da çözümünü destekliyoruz ama ikisinin birbirine bağlantılı şekilde götürülmesinden rahatsızız. Eğer böyle bir bağlantı devam ettirilirse her ikisini de kaybediyoruz.

Kıbrıs konusu şu anda Türkiye’nin önüne konmuş bir engel olarak gözüküyor ve öyle oldu. “Bu kararlar, bu müzakere fasılları açılacak.” deniyor ya…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) – Özür diliyorum, tamamlayacağım.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, tamamlayınız lütfen.

Bir dakika…

ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

“Bu müzakere fasılları açılacak.” deniyor ya, AB’yle ilgili bilgisi olan var mı, nasıl açılacak? Nasıl açılacak bu müzakere fasılları? GKRY onay verirse açılacak? O onay vermezse hiçbir müzakere faslı açılamaz. Avrupa Konseyinde alınıyor bu karar, bütün üye ülkelerin imzasıyla alınıyor. Nasıl açacaksınız? Sizden Kıbrıs’ı öyle veya böyle, madara edip çözmenizi bekliyorlar. Lütfen, bu konuda da millî olalım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.

Grup önerisi aleyhinde ikinci ve son konuşmacı Şanlıurfa Milletvekili Sayın İbrahim Halil Yıldız.

Sayın Yıldız, on dakika…

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İBRAHİM HALİL YILDIZ (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle şunu belirtmem gerekiyor ki, biraz önce de şahit oldum, CHP sıralarında Sayın Cumhurbaşkanımıza hakikaten ahlak dışı laflar sarf edilmiştir. Bu ahlak dışı laflar yüce Meclisimizin bu sıralarına yakışmamaktadır.

Saygılarımla..

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Yargıya taşınmış artık; bırak, geç onu.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Efendim, İç Tüzük’ün hükümleri uyarınca konunun dışına Sayın Başkanın izin vermemesi lazım.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – İç Tüzük’ün hükümlerince Meclisi Mahmut Tanal mı yönetiyor?

İBRAHİM HALİL YILDIZ (Devamla) - Kıbrıs konusundaki hassasiyetimiz ortadadır. Kıbrıs bizim için millî bir davadır. Avrupa Birliği sürecindeki bir Türkiye'nin nihai hedefi tam üyeliktir. Tam üye olmuş bir Türkiye'nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden ayrı düşünülmesi mümkün değildir.

Biliyorsunuz ki 26 Nisan 2015’te Kıbrıs’ta yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde oyların yüzde 65’ini alan Mustafa Akıncı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 4’üncü Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Sayın Akıncı 1 Mayıs 2015’te yaptığı açıklamayla Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Özdil Nami’yi Kıbrıs meselelerinin Türk tarafı müzakerecisi olarak atamıştır. Sayın Mustafa Akıncı ilk ziyaretini Türkiye’ye yapmış ve Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’la görüşmüştür. Bu görüşmede Kıbrıs meselesinde gelinen nokta ve yapılacak olan müzakerelerle ilgili görüşmelere de yer verilmiştir.

İçme suyu projesiyle birlikte Anadolu ve Kıbrıs tekrardan kucaklaşmıştır. İçme suyu projesiyle Kıbrıs hayat bulmuştur. Kıbrıs çıkarlarını düşünen bir dış politikamız söz konusudur.

MHP’nin grup önerisinin reddini talep ediyoruz.

Teşekkür ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum… Karar yeter sayısı talebi vardır. Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.33

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.41

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)

------0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Öneriyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- HDP Grubunun, 13/1/2016 tarihinde Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, Hrant Dink cinayetinde rol alan derin ilişkilerin üstüne gidilmesi ve adaletin yerine getirilmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 19 Ocak 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

19/01/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 19/01/2016 Salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                     Çağlar Demirel

                                                                                                                        Diyarbakır

                                                                                                              HDP Grup Başkan Vekili

Öneri:

13 Ocak 2016 tarihinde Diyarbakır Milletvekili Grup Başkan Vekili İdris Baluken tarafından verilen (600 sıra numaralı) Hrant Dink cinayetinde rol alan derin ilişkilerin üstüne gidilmesi ve adaletin yerine getirilmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 19/01/2016 Salı günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk konuşmacı, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Osman Baydemir.

Sayın Baydemir, süreniz on dakika.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, Genel Kurula…

OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Saygıdeğer milletvekilleri, hepinizi…

BAŞKAN – Sayın Baydemir, bir saniye lütfen.

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda çok uğultu var. Sayın hatibi kürsüye davet ettim, lütfen dinleyelim.

Buyurun Sayın Baydemir.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Bir kez daha teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Saygıdeğer milletvekilleri, hepinizi saygıyla, sevgiyle, hürmetle selamlıyorum.

Doğrusunu ifade etmek gerekirse bugün grubumun sunmuş olduğu önergesini adaletin tecellisi, hukukun üstünlüğünün sağlanması ve bir kez daha ama bir kez daha, birlikte yaşam duygusunun perçinleşmesinin bir adımı olarak ele almak, bir adımı olarak okumak gerekiyor. Maalesef, cumhuriyet tarihi, aynı zamanda faili meçhul cinayetler tarihidir; maalesef, cumhuriyet tarihi, aynı zamanda hak arayışının, adalet arayışının bir boyutuyla yine devletin erkleri tarafından engellendiği, ortadan kaldırıldığı tarihtir. Bu itibarla da bugün bir kez daha barışın, özgürlüğün, kardeşliğin; bir arada eşitçe, özgürce yaşama arzusunun sembollerinden olan Hrant Dink’i saygıyla, sevgiyle ve hürmetle anıyorum burada. Müsaadeniz olursa bugün burada Sayın Başkan, bir kez daha hem Hrant Dink’in ama aynı zamanda yakın bir geçmişte yitirmiş olduğumuz, canına kastedilen Tahir Elçi’nin sesini de bu Parlamentoya getirmek istiyorum, sesini de bu Parlamentonun çatısı altında bir kez daha sizlerle paylaşmak istiyorum.

Ne diyordu Hrant Dink: “Muhtemelen 2007 benim açımdan daha zor bir yıl olacak. Yargılamalar sürecek, yenileri başlayacak. Kim bilir daha ne gibi haksızlıklarla karşı karşıya kalacağım. Ama tüm bunlar olurken şu gerçeği de tek güvencem sayacağım: Evet, kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içerisinde görebilirim ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinler kentin ta içinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler.” Maalesef, bu ülkede bir kez daha devlet adına, bir kez daha devlet adına o karanlık dehlizlerden çıkan algı bu ülkenin aydınlık bir yüzüne, bu ülkenin bir güvercininin canına kastetti ve sadece bu kasıt onunla da sınırlı kalmadı, bu kasıtlar devam etti.

Yine, Tahir Elçi bu ülkenin, bu coğrafyanın, kürdistan halkının âdeta barış elçisi olan Tahir Elçi. Ne diyordu Tahir Elçi, dört ayaklı minarenin o manevi huzurunda nasıl hitap ediyordu: “Bu tarihî bölgede, birçok medeniyete beşiklik etmiş, ev sahipliği yapmış bu kadim bölgede, insanlığın bu ortak mekânında silah, çatışma, operasyon istemiyoruz. Savaşlar, çatışmalar, silahlar, operasyonlar bu alandan uzak dursun.” Ama maalesef bir kez daha tam da aydınlıktan, tam da barıştan tam da birlikte yaşamdan korkanlar, kaosu derinleştirmek isteyenler hedeflerine aydınlık yüzü, barışın dilini, barışın sembolünü koydular ve faili meçhul cinayete bir cinayet daha eklediler.

Doğrusunu ifade etmek gerekirse toprağa düşen, yere düşürülen sadece Hrant Dink’in bedeni değil, sadece Tahir Elçi’nin bedeni değildir; bu toplumun haysiyetidir, bu toplumun onurudur ve bu toplumun birlikte yaşama arzusunun ta kendisidir. Bu itibarla da hiç kimse kalkıp “Hrant Dink’in katilleri bulundu.” demesin. Bulunanlar sadece maddi tetikçilerdir. Esas filler, esas vezirler yeni katliam planlarını, yeni cinayet planlarını maalesef sürdürmeye de devam ediyorlar ve öyle bir şekilde devam ediyorlar ki, bir kez daha o katiller, bir kez daha o filler, bir kez daha o vezirler üçüncü sınıf mafyaya “Oluk oluk kan akacak!” dedirtiyor, dedirtebiliyorlar. Gerçek manada bir yüzleşme için, mutlak suretle ama mutlak suretle, hakikati araştırma komisyonunu bu Meclis bünyesine almalıdır; bu Meclis, bünyesinden hakikati araştırma komisyonunu çıkarmalıdır.

Bugün burada, bu Parlamentoda adına konuşma yapmış olduğum HDP, CHP ve AKP sıralarından Hrant Dink cinayetine yönelik eleştiriler ve bu cinayetin kabul edilemeyeceğine dair kınamaları dinledim büyük bir memnuniyetle. O hâlde gelin, eğer gerçekten bu cinayetin arkasındaki güç odaklarını açığa çıkarırsak o zaman samimiyet testinden hep birlikte geçmiş oluruz ve gerçekten, karanlığın üzerinden, o karanlık odakların bu topluma dayatmak istediği korku imparatorluğu üzerinden perdeyi de açmış oluruz, toplumun gerçeklerle yüzleşmesine de bu vesileyle vesile olmuş oluruz.

Bundan dokuz yıl önce Hrant Dink’i katledenler ve zihniyet, bundan dört yıl önce Roboski katliamını gerçekleştirdi ama aynı zihniyet, aynı şekilde Suruç’u, Ankara katliamını, Diyarbakır katliamını gerçekleştirdi ve Tahir Elçi suikastı, bunlar aydınlatılmış olsaydı gerçekleşmeyecekti.

Bir kez daha ifade etmek isteriz ki, karanlıkta bırakılan, üstü örtülen her cinayet mutlak suretle yeni cinayetlerin de habercisidir, yeni cinayetlerin de zemin hazırlayıcısıdır.

Bir kez daha dikkatinizi bir konuya daha çekmek istiyorum, o da şu ki: Bir toplumu toplum yapan ve bir arada tutan, adalet duygusudur. Adaleti şaşmış olan bir toplum, adaleti şaşmış olan bir devlet okyanusun ortasında âdeta pusulasını yitirmiş bir gemiye benzer ve şu anda, maalesef, bu ülke, 78 milyon insanıyla, okyanusun tam ortasında pusulasını şaşırmış bir geminin içerisinde yol alıyor. Yapacağımız tek bir şey var: Bir an önce bu girdaptan çıkmanın yol ve yöntemlerini aramak, yol ve yöntemlerini açığa çıkarmaktır.

Bu vesileyle, bugünkü önergemize verilecek her bir “evet” oyu, emin olun ki Berfo anaların, Roboskili anaların, Rakel Dink’in ve ama aynı zamanda Türkan Elçi’nin ahını almamak anlamına geliyor ve ama aynı zamanda Cizre’de, Silopi’de, Sur’da ve Çınar’da katledilen bebelerimizin, çocuklarımızın ahının hesabının sorulması anlamına geliyor.

Gelin, bugün burada her birimiz bir ilke, bir adıma, her birimiz vicdanımızın sesine kulak verelim ve bu gerçeğin karanlıkta kalmaması konusunda bir çabanın parçası olalım.

Bu duygularla, hepinizi saygıyla ve sevgiyle ve hürmetle selamlarken Rakel Dink’in sözüyle bitirmek istiyorum konuşmamı: “Yaş kaç olursa olsun bir zamanlar bebek olduklarını biliyorum. Bir bebekten katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapamayız kardeşlerim.” demişti Rakel Dink.

Gelin, birlikte karanlığın üzerinde ışık tutalım. Gelin, birlikte bu hukuk dışı örgütlenmelerin tüm açıklığıyla açığa çıkabileceği, yargının karşısına çıkarılabileceği bir zemini oluşturalım. Bu zemini oluşturacak olan emin olun ki kriminal laboratuvarlar değil, bu zemini oluşturacak olan milletin iradesidir ve milletin iradesinin en üst mekanizması bu Parlamentonun ta kendisidir. Eğer bu Parlamento faili meçhul cinayetleri gündemine almayıp, araştırmayıp, faillerini açığa çıkarmayacaksa, o zaman her birimiz vermiş olduğumuz oyda şunu ifade etmiş olacağız topluma: Ben araştırmak istemiyorum. Ben gerçeklerin açığa çıkmasını istemiyorum. Ben gerçek faillerin, gerçek sorumluların gün yüzüne çıkmasını istemiyorum demek olacaktır. Bunun vebali de çok ama çok büyük olacaktır. Unutmayın ki mensubu olduğumuz inanç, sadece ve sadece yaptıklarımızdan değil, yapma imkânına sahip olup yapmaktan imtina ettiklerimizden de mesul olacağız.

Bu itibarla, bugün her birimizin bu cinayet ve cinayetler karanlıkta kalmasın diye bir rey hakkımız var. Gelin, her birimiz kendimiz olalım, her birimiz vicdanımız olalım ve bu araştırma önergesini oylayalım. Belki bu önerge bir hayır kapısını açar, belki bu önerge, belki bu kabul yeni bir toplumsal sözleşmenin inşasının da kapısını aralamış olur.

Bu duygularla hepinizi bir kez daha saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baydemir.

Grup önerisi aleyhinde ilk söz Ankara Milletvekili Sayın Ali Haydar Hakverdi’ye aittir.

Sayın Hakverdi, on dakika süreniz var.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Aslında aleyhte konuşmayacaksın sen tabii.

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) – Evet, aleyhte söz aldık ama usulü yavaş yavaş öğreniyoruz, öğreneceğiz.

Öncelikle, Sayın Başkanım, Sayın Divan Kâtibi Üyesi arkadaşlarım, Meclisin emekçisi arkadaşlar ve basın emekçisi arkadaşlarım ve AKP milletvekili arkadaşlarım ve ötekiler; merhaba. Hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum, bir öteki olarak. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar) Bir öteki olarak, bütün Genel Kurulu saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

Şimdi, AKP’yle başlayalım...

İSMET UÇMA (İstanbul) – AK PARTİ, AK PARTİ!

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) – “AKP” dedim ya, hemen… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) – Ayrımcılık yapıyorsun.

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) – Evet, “AK PARTİ.” Gördünüz mü, hemen öteki oldum. Çünkü “AKP” dediğimizde kötüyüz ama “AK PARTİ” dediğimizde iyiyiz değil mi? Hemen öteki oluyoruz, buradan başlıyoruz. “AKP” dediğimizde kötüyüz ama “AK PARTİ” dediğimizde iyiyiz değil mi?

İSMET UÇMA (İstanbul) – Ama bu kadar ucuz satıcılık olmaz.

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) – Hemen buradan ötekileştiriyorsunuz, hemen buradan. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

İSMET UÇMA (İstanbul) – Bu kadar ucuza satılmaz, aşk olsun!

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) – Devam ediyorum: Şimdi, on üç yıldır bu ülkeyi yönetiyorsunuz arkadaşlar, on üç yıldır yönetiyorsunuz ve başta dediğim gibi, “AKP” diyenleri bir ötekileştirdiniz. Sonra, burada Meclis açıldığı günden beri neyi tartışıyoruz, biliyor musunuz? Savaş mı, terörle mücadele mi? Buradan kalkan bir arkadaşım “Savaş.” dediğinde hemen otomatik “Terörle mücadele, terörle mücadele.” ya da tam tersi, değil mi? Nasıl tarif ederseniz edin, ne derseniz deyin ama şu mevcut fiilî durumu değiştirebiliyor musunuz? Ülkenin hâlini değiştirebiliyor musunuz? Ben sizin gibi düşünmek zorunda değilim, farklı düşünüyorum. Mesela diyorum ki: 3 aylık Miray bebek öldürüldü Sur’da. Yine, Diyarbakır’da Çınar’da 4 yaşında Mevlüde İrem öldürüldü. Kınıyorum, sorumluları kınıyorum, ülkeyi bu hâle getiren herkesi, herkesi kınıyorum. Bu 2 evladımızı ötekileştirenleri de kınıyorum.

Şimdi, sabahtan beri şunları tartışıyoruz: “Diktatör bozuntusu” değil mi? Arkadaşlar, ben Genel Başkanım gibi düşünüyorum. Ülkenin mevcut getirildiği durum itibarıyla ben böyle düşünüyorum. Burada bağırarak, üzerimize yürüyerek bu düşüncemi değiştiremezsiniz.

OKTAY ÇANAK (Ordu) – Yuh olsun sana!

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) – Yarın belki kapımıza bir savcı gönderirsiniz, olmadı tutuklatırsınız, olmadı öldürürsünüz ama benim bu düşüncemi değiştiremezsiniz. Neyi değiştirirsiniz, biliyor musunuz? Belki parti içinde terfi edersiniz, hayhay ama benim duruşumu, düşüncemi değiştiremezsiniz. Biz diktatör bozuntusuna “diktatör bozuntusu” deriz, deriz ama burada üzerime yürüyerek bunu değiştiremezsiniz. Ben şöyle bakıyorum olaya, hani bir replik var: “Şakir! Şakir’e çay yok.”

ZEKİ AYGÜN (Kocaeli) – Ben de sana ahlaksız diyorum, ahlaksız.

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) – Yani ne diyeyim; hani, Mahmut mu diyeyim? Yani Şakir… Bunu değiştirebilir misiniz? Ne diyeyim, Mahmut mu diyeyim? Ben böyle düşünüyorum. Değiştiremezsiniz arkadaşlar, değiştiremezsiniz.

MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) – Öyle bir derdimiz yok.

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) – Şimdi, bu ülkede… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) – Rahat ol.

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) – Lütfen dinleyin arkadaşlar, lütfen dinleyin.

Ben şunu söylüyorum çok net bir şekilde: Ben avukatım ve yıllardır, siyasal eleştiri yapanlara dair hiçbir mahkeme ama hiçbir mahkeme bu eleştiriden dolayı ceza vermedi, hele de diktatör eleştirisine dair yüzlerce karar sunarım size. “Bu bir siyasal eleştiridir.” dedi bugüne kadar mahkemeler ama bundan sonra birlikte göreceğiz, değil mi? Birlikte göreceğiz bundan sonra bakalım, yargılamaları birlikte göreceğiz.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Hani mahkemeler bizim elimizdeydi?

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) – Evet, ötekilerden en değerlilerden biri benim için Hrant. Bugün öldü, dokuz yıl oldu, bugün öldü. “Affedersiniz, Ermeni…” diyordunuz. Ötekilerdendi.

İSMET UÇMA (İstanbul) – Sen diyorsun onu.

MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) – Sen diyorsun.

İSMET UÇMA (İstanbul) – Dersim’de sen öldürdün…

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) – Ötekilerdendi. “Affedersiniz, Ermeni…” diyen ben değilim, sizlerdiniz arkadaşlar.

İSMET UÇMA (İstanbul) – Yapma, çok ayıp!

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) – Lütfen inkâr etmeyiniz.

İSMET UÇMA (İstanbul) – Öldüren de sensin, ağıt yakan da sensin.

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) – Ve bugün ölümünün dokuzuncu yılı. Hrant ne diyordu, biliyor musunuz?

OKTAY ÇANAK (Ordu) – Ötekileştirme!

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) – “Kendimi bir güvercin ruh tedirginliğinde görebilirim ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz.” Az önceki vekil arkadaşımızın söylediği gibi.

İSMET UÇMA (İstanbul) – Ayakkabı mağazası gibi, her numara var.

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) – Evet, dokuz yıl oldu, katilleri daha ortaya çıkartılamadı. Hâlâ devam ediyor. Çok ciddi, örgütlü bir dosyaydı ama örgütten daha ceza alanlar yok. Bugün kimler kimler örgütten yargılanıyor, biz biliyoruz.

Evet, Hrant ne derdi biliyor musunuz? “Hasta iki toplumuz biz, Türkler ve Ermeniler; birbirine yönelik, ilişkilere yönelik. Ermeniler ve Türkler birbirine karşı büyük bir travma yaşıyor. Kim tedavi edecek bizi, kim tedavi edecek? Fransız Senatosu kararı mı, Amerikan Senatosu kararı mı? Asla. Bizim doktorumuz biziz. Diyalog tek çare. Bunun dışında çözüm yok.” diyordu ve bizi asla hiçbir yere şikâyet etmedi Hrant, etmedi. Şöyle bir hikâye anlatıyordu: “Fransa’dan Sivas’ın köyüne gelen bir yaşlı, memleketini, geçmişini araştırmak için gelen bir yaşlı bu köyde öldü, bu köyde öldü ve sahipsizdi, o köyün köylüleri oraya gömdüler. Sonra bir vesileyle Hrant’a ulaştılar, Hrant yakınlarına ulaştı ve yakınlarını o köye yönlendirdi. O köye yönlendirdiğinde, yaşlı amcadan orada naaşının tekrar alınmasını ve ülkelerine götürülmesini istediklerinde yaşlı amca ağlayarak dedi ki: ‘Ne olur bırakın, kalsın. Su çatlağını buldu. Bırakın kalsın, su çatlağını buldu.’ dedi.”

Bu ülkede hepimiz ama hepimiz, Laz’ıyla, Kürt’üyle, Türk’üyle, Ermeni’siyle hep beraber yaşamak istiyoruz, yaşamak zorundayız. Bu ülkeyi on üç yıldır yönetemiyorsunuz, bu hâle getirdiniz. Bu kadar ayrılığın üzerine, bu kadar ayrılığın üzerine, bu kadar bir arada koşullarımızı yok etmeniz üzerine ben hâlâ umutluyum. Ben hâlâ bu ülkede bir arada, hep birlikte, omuz omuza, barış içerisinde yaşamayı savunuyorum ve sizler gibi düşünmüyorum, daha farklı bir yöntemle bu işin çözülmesi gerektiğini düşünüyorum. O yüzden şimdiye kadar her barış isteyene bir şekilde “Hayır, savaş; hayır, terörle mücadele; hayır, bu…” gelin şu gerçekliği kabul edelim: Tarif etmek zorunda değiliz ama bu sorunu hep birlikte burada çözmek zorundayız. Lütfen bunu kabul edin, lütfen bunu kabul edin.

Şimdi bitireceğim, Hrant’tan yine… “Acıyı onurla taşıyıp sırtlanmalı; yaygara yapmadan, patırtıya vermeden.” Bunu dış dünyaya şikâyetle ilgili söylüyordu ve “Dünyaya, dünya insanına diyorum ki: Senin Ermeni soykırımını tanımış olman veya tanımamış olman benim için beş para etmez; çözüm bu topraklarda.” diyordu ve altına imza atıyorum. Son olarak ben buradan diyorum ki: Faşizme inat, kardeşimizsin Hrant.

Genel Kurulunuzu saygıyla selamlarım. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hakverdi.

Grup önerisi lehinde ikinci konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Onursal Adıgüzel. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Adıgüzel, süreniz on dakika.

Buyurun.

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hrant Dink cinayeti davası üzerine HDP grup önerisinin lehinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşacağım.

Öncelikle katledilişinin dokuzuncu yılında sevgili Hrant’ı saygıyla ve özlemle anıyorum. Buradan “Buradayız …(x)” diyorum.

Hrant Dink bu ülkenin bir yurttaşıydı, Hrant Malatyalıydı, Hrant bu ülkenin aydını ve değeriydi. Hrant bu ülkede doğdu, bu ülkede öğrenci oldu; gazeteci, eş, baba oldu. Hrant “Bu ülkenin diğer yurttaşları gibi ısrarla, özlemle eşit olmak istiyorum.” dedi. Barış özlemini yüksek sesle, cesurca dile getirdi ve tıpkı bugün bu ülkenin aydınlarının, akademisyenlerinin yaşadıkları gibi lince maruz kaldı ve nihai noktada, 19 Ocak 2007’de İstanbul’da genel yayın yönetmeni olarak çalıştığı Agos’un önünde vahşice katledildi. 19 Ocak 2007, bunu aklınıza yazın, yani dokuz yıl önce bugün. Dokuz yıldır aydınlatılamamış, tüm Türkiye’yi derinden etkileyen, içimize ateş düşüren, din, dil ve ırk ayrımı yapmadan tüm insanları, tüm İstanbul’u “Hepimiz Hrant’ız.” diye sokaklara döken faili meçhul bir cinayet.

Gazeteci Hrant Dink’in öldürülmesinin üzerinden dokuz yıl geçti. Geçen dokuz yıl içerisinde Dink’in öldürülmesiyle ilgili hukuki süreç bir tetikçi etrafındaki birkaç kişinin ötesine geçemedi. Tetiği çeken cinayet sanığı yakalanmış olmakla birlikte, onun arkasındaki güçler, oynanan oyunlar henüz tümüyle açığa kavuşturulmamıştır. Bunun acısını ve utancını hâlâ hepimiz yüreklerimizde yaşıyoruz.

Cinayetin ardından izlenen süreçte, adaletin tesisinde yaşanan sonuçlar toplumun vicdanında derin yaralar bırakmıştır. Bugün geldiğimiz noktada, Hrant Dink’in ölüm emrinin kimler veya kimin tarafından verildiğinin açığa çıkartılmasının çok çok daha uzağındayız. Hrant Dink cinayeti davasında soruşturmanın etkin bir şekilde yürütülmemesi, bu cinayetlerle olan derin ilişkilerin açığa çıkartılmaması, Dink’in katledilmesindeki ihmal ve kasıtlı uygulamaları olan ve haklarında soruşturma açılan kamu görevlilerinin görevlerine hâlen devam etmesi, adaletsizliği derinleştirmeye devam etmektedir.

Onca yıldan sonra, Hrant Dink cinayetinin planlı bir suikast olduğunun açığa çıkmasına rağmen cinayet sonucu yürütülen soruşturmalar etkin bir şekilde yürümemiş, yürütülmemiştir. Dink’in vurulacağı, cinayet öncesinde 17 defa ihbar edilmiştir. Bu ihbarların birinde Ogün Samast’ın cinayeti işlemek üzere İstanbul’a geldiği bildirilmiş olmasına rağmen cinayet engellenmemiştir. Cinayetten sonra polis muhbiri Erhan Tuncel’le telefonda görüşen emniyet istihbaratçısının, Dink suikastının kim tarafından, ne kullanılarak, nasıl yapılacağına kadar tüm ayrıntılarının emniyetçe bilindiği ortaya çıkmıştır. Trabzon valiliği, cinayetten haberdar olmasına rağmen ihmalleri söz konusu olduğu için soruşturmaları talep edilen polis ve jandarmalardan sadece jandarmaların soruşturulmasına izin vermiştir.

Tüm bunlar yaşanırken, açılan davada birçok delil ortadan kaldırıldı ve cinayete dair bulguların çoğuna erişilemedi. Öte yandan, bugün gelinen nokta itibarıyla, kamu görevlilerinin cinayetteki sorumluluklarını ortaya koyan ve kamu görevlilerinin yargılanması yolunu açan savcının görevden alınması da Hrant Dink davasının aydınlatılması yönündeki endişelerimizi artırmaktadır.

Yıllar sonra, 2015 yılında, Dink’i ölüme götüren süreçte ülkenin en önemli pozisyonlarında bulunan polisler, polis şefleri cinayeti neden önlemedikleri konusuyla ilgili soruyla ilk kez karşı karşıya kaldılar. 26 kamu görevlisi hakkında dava açıldı fakat bununla birlikte, kamu görevlileri mahkeme önüne çıkarılmadan, iddianameyi hazırlayan ve hâlâ soruşturmayı yürüten savcı daha bir hafta önce, 11 Ocak 2016 tarihinde Dink soruşturmasından alındı. Savcının görevden alınması akıllara şu soruyu getirmektedir: Sevgili Rakel Dink’in de söylediği gibi bebeklerden katil yaratan karanlığı gerçekten ne kadar sorgulamak istiyorsunuz ben de çok merak ediyorum.

İktidar “Faili meçhulleri ortadan kaldıracağız.” diye yola çıktı. Bugün gelinen noktaya baktığımızda, on dört yıllık iktidarınızda faili meçhulleri bitirmek şöyle dursun, vahim bir tabloyla karşı karşıyayız. Faili meçhullerin döneminin kapandığı falan yok, aksine daha da hızlanarak devam ediyor. Hrant “Bu ülkede güvercinlere dokunmazlar.” dedi ama biz biliyoruz ki, güvercinlere dokunulmaya devam ediliyor ve hâlâ bu ülkenin aydınları güvercin tedirginliği içinde yaşamaya mahkûm ediliyor.

Berkin Elvan bundan tam dokuz yüz kırk yedi gün önce öldürüldü, biz Berkin’in katilini hâlâ bilmiyoruz. O kadar geriye gitmemize de gerek yok, 7 Hazirandan bu yana yaşanan olaylara bir bakmamız yeterli. Daha dün Kilis kent merkezinde bir okulun bahçesine bir roket isabet etti ve 1 vatandaşımız hayatını kaybetti. Hümanist Büro raporlarına göre, 26 Temmuzdan bu yana yani 26 Temmuzdan 2015’in sonuna kadar, en küçüğü 35 günlük bebek, en büyüğü 18 yaşında olmak üzere en az 58 çocuk hayatını kaybetti. Suruç’ta 33, Ankara’da 100’ü aşkın vatandaşımız hayatını kaybetti, daha onlarcası yaralandı.

ERKAN HABERAL (Ankara) – Şehitleri de say, şehitleri.

ONURSAL ADIGÜZEL (Devamla) – Suruç için, Ankara için katliamlar araştırılsın diye verdiğimiz bütün önergeler bu Meclis salonunda iktidar milletvekillerinin oylarıyla reddedildi. Tahir Elçi cinayetinin üzerinden daha iki ay geçmedi, Tahir Elçi’nin katilleri kim biz hâlâ bilmiyoruz, kamuoyu bilmiyor. Sevgili Hrant’ın kızı Delal şöyle diyor: “Babam hâlâ o kaldırımda yatıyor, bir el verin de kalksın.” Ben de genç bir milletvekili olarak, başta bu ülkenin gençlerine ve tüm yurttaşlarına sesleniyorum: Gelin, hep birlikte el ele verelim; bu topraklarda hâlâ yerde yüzüstü yatanlar başta olmak üzere, dışlanan, ötekileştirilen, ezilen, yok sayılan bütün vatandaşların ellerini tutalım; eşitliği, özgürlüğü, kardeşliği ve barışı hep birlikte inşa edelim. Biraz önce bir dakikalık konuşmalarda bütün gruplar Hrant’ı anarak devam ettiler, ben de diyorum ki: Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında, bugün Hrant’ın ölüm yıl dönümünde hepimiz bu karanlık suikastın aydınlatılması için “evet” oyu verelim ve gerçekleri görelim.

Teşekkürler, saygılar. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Adıgüzel.

Grup önerisi aleyhinde son konuşmacı Ankara Milletvekili Sayın Aydın Ünal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Ünal, süreniz on dakika.

AYDIN ÜNAL (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

19 Ocak 2007’de kaybettik Hrant Dink’i. Kendisini, canice, alçakça bir suikastın ardından kaybettiğimiz bu yıl dönümünde bir kez daha saygıyla, minnetle, rahmetle yâd ediyorum.

Yine, bugün seçim bölgemde, Ankara Beypazarı’nda çok genç yaşta bir polis memurumuzu toprağa verdik, ebediyete uğurladık, Mahmut Bilgin. Ona da Rabb’imden rahmet niyaz ediyorum; yakınlarına, ailesine başsağlığı diliyorum. Rabb’im bu ölümleri hem Türkiye’den hem bütün Orta Doğu’dan, bütün İslam coğrafyasından, bütün insanlıktan uzak tutsun. Şairin dediği gibi her ölüm erken ölümdür. Erken ölümlerin olmadığı bir coğrafya arzumuz var, bütün mücadelemiz de bunun için.

Özellikle Hrant Dink gerçekten erken öldü. Çok güzel bir sözü vardı, Avrupa’daki bir konuşmasında şunları söylemişti: “Kim bizim doktorumuz? Ermeniler Türklerin doktoru, Türkler de Ermenilerin doktoru. Bunun dışında doktor, hekim yok.” Bunu söylemişti Hrant Dink. Gerçekten çok farklıydı. Genel kabul gören söylemlerin, statükonun söylemlerinin, hem Ermeni diasporası açısından hem Türkiye devleti açısından statükonun dilinin çok ötesinde, bize yerliliği öğreten, millîliği öğreten, bir Anadolu insanının nasıl olacağını öğreten bir yapısı vardı. Mertti, sözünü esirgemeyen bir yazardı. Türkiye adına gerçekten çok büyük bir kayıptı.

“Sarı Gelin” diye bir türkü vardır, hepiniz bilirsiniz. Sarı Gelin türküsü o kadar enteresan ki hem Azeriler sahip çıkarlar “Bu bizim türkümüzdür.” derler hem Türkler sahip çıkarlar “Bu Erzurum türküsüdür.” derler hem de Ermeniler sahip çıkarlar “Bu bir Ermeni türküsüdür.” derler. Bir türkü üzerinde bu kadar tartışmanın olması aslında ayrıştırıcı değil, birleştirici bir unsur. Türkünün sözlerine bakıldığında, ezgisine bakıldığında, türkünün bu topraklarla olan o uyumuna bakıldığında aslında bu toprakların insanlarının ne kadar birbirine yakın, bu toprakların insanlarının kaderinin ne kadar ortak olduğunu bize anlatan bir türküdür.

Cumhuriyetin kurulmasından itibaren bu ülkede birçok etnik grup için, birçok inanç grubu için, birçok mezhep için zor bir süreç başladı. Daha doğrusu, cumhuriyetin kurulmasından bir müddet sonra, özellikle tek parti CHP döneminde -hani, diktatör tartışmaları filan yapılıyor ya- diktatörlüğün ne olduğunu aslında bu ülke çok yakından gördü, hissetti, yaşadı ve bizim milletimizin derin hafızasında da bu ülkede aslında kimin diktatör olduğuna dair çok net bir cevap vardır. O 1940’lı yıllarda sadece mescitlerin kapatılması, sadece ibadetlerin yasaklanması, ezanın Türkçe okunması değil, aynı zamanda birçok etnik gruba, birçok mezhebe karşı çok yoğun baskılar yapıldı, çok büyük zulümler yapıldı. Bundan zarar görenler, bu zulmü yaşayanlar sadece Müslümanlar, sadece dindarlar değildi; bundan zulüm görenler aynı zamanda Ermenilerdi, bundan zarar görenler aynı zamanda Kürtlerdi ve bu anlayış, işte, yaşadığımız darbelerle kesintiye… Adnan Menderes’in gelmesiyle Türkiye’de bir rahatlama oldu, Turgut Özal’ın gelmesiyle bir rahatlama oldu ama darbelerle âdeta statüko her seferinde yerine oturdu ve bu zulüm 2000’li yıllara kadar devam etti.

Bakın, Cumhurbaşkanımızı, kurucu Genel Başkanımızı, Recep Tayyip Erdoğan’ı -burada da ifade edildi- eleştirebilirsiniz, onu sevmeyebilirsiniz ama 2001 yılında AK PARTİ’yi kurdu ve AK PARTİ’nin programından başlayarak hem söylem olarak hem dil olarak hem de icraat olarak Başbakanlığı süresince ve Cumhurbaşkanlığı süresince çok büyük sessiz devrimlere imza attı. Bu devrimlerden en önemlisi de -kendisi “yeni Türkiye” olarak ifade etmiştir- 23 Nisan 1920’deki o Meclis ruhunu, o millet ve milliyet ruhunu sürekli dile getirmesi ve bunun arkasında durarak bununla ilgili sessiz devrimleri gerçekleştirmesi, en önemli icraatı belki de budur. Ret, inkâr ve asimilasyona son verdiğini ifade etmiştir, bunun da gereğini yapmıştır. Dersim katliamını kabul etmiştir, “Bundan dolayı eğer özür dilemek gerekiyorsa özür diliyorum.” demiştir; devlet adına, Hükûmet adına özür dilemiştir ve Dersim’i en cesur şekilde dile getiren lider olmuştur. Kürt meselesinde neler yaptığını çok çok iyi biliyoruz. 2005 yılında “Kürt meselesi benim meselemdir.” dedi. O vesayetin baskılarına rağmen, darbe tehditlerine rağmen, o üzerine gelen baskılara, suikastlara rağmen, suikast tehditlerine rağmen 2009 yılına kadar bu konuda önemli adımlar attı, 2009 yılında Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi’ni başlattı, 2009 yılından itibaren de gerçekten Türkiye’de sadece Kürtlerin değil bütün Türkiye’nin hayalini dahi göremediği devrimleri gerçekleştirdi.

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Şimdi ne oldu?

AYDIN ÜNAL (Devamla) - Tek bir amacı vardı -ki bugün de tek bir amacı var- 78 milyonun 23 Nisan 1920’de olduğu gibi tek bir çatı altında, tek bir kimlik altında, kardeşçe yaşayabilmesi, tek bir millet olabilmesi ve ortak hedefler doğrultusunda geleceğe bakabilmesi. Recep Tayyip Erdoğan bunun mücadelesini verdi.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Vay be! Devrimci Recep!

AYDIN ÜNAL (Devamla) - Ki sözde Ermeni soykırımıyla ilgili iddiaların çok yoğun olduğu ve 100’üncü yıla yaklaşıldığı bir dönemde yayınladığı “Acılarınızı paylaşıyoruz.” mektubu da Ermeni meselesi bağlamında gerçekten tarihî bir adım olmuştu hem Sayın Cumhurbaşkanımızın hem Sayın Başbakanımızın.

Şimdi, değerli arkadaşlar, 2007 yılında merhum Hrant Dink’i kaybettik. Hemen ardından, biliyorsunuz, emniyet güçlerimiz katilleri, tetiği çekenleri çok kısa bir süre içinde yakaladılar.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Onlarla beraber fotoğraf çektirdiler, fotoğraf çekmek için aldılar zaten.

AYDIN ÜNAL (Devamla) - Çok kısa bir süre içinde katiller yakalandı, adalete teslim edildi ama tetiği çekenlerin bu işin tek sorumluları olmadığı herkes tarafından biliniyordu.

DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) – Dokuz yıldır ne oldu? Dokuz yıl geçti.

AYDIN ÜNAL (Devamla) - Tetiği çekenlerin, onları azmettirenlerin, o arkadaki çetenin bulunabilmesi için çok yoğun bir gayret sarf edildi. Şimdi, bakın, Fethullah Gülen terör örgütü bu katliamın arkasındadır. Fethullah Gülen terör örgütünü kollayarak, Fethullah Gülen terör örgütüyle kol kola girerek, onlarla birlikte yol yürüyerek Hrant Dink cinayetinin aydınlatılabilmesi mümkün değildir.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Yahu ortaktınız ya, kol kola siz yürüyordunuz. Allah’tan kork ya!

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Onlarla siz kol kolaydınız yahu! Yanlış mı biliyoruz?

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Siz kol kolaydınız, siz!

AYDIN ÜNAL (Devamla) - Şimdi, bize sürekli şu eleştiriyi getiriyorlar: “Fethullah Gülen örgütüyle siz birlikte yürüdünüz.” diyorlar.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Allah yolunda ortaklık yapıyordunuz ya Fethullah’la!

AYDIN ÜNAL (Devamla) - Evet, AK PARTİ yüzde 50’nin oyunu alan, her 2 kişiden 1’inin oyunu alan bir partidir. AK PARTİ çeşitli cemiyetlerle, cemaatlerle, derneklerle, vakıflarla iş birliği yapmıştır.

DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) – Yapmıştır, tabii, tabii!

AYDIN ÜNAL (Devamla) - Ortak bir hedef doğrultusunda, Türkiye’yi büyütmek için birçok kesimle bir araya gelmiştir ama yollar, istikametler, hedefler ayrıldığı zaman da AK PARTİ hiç tereddüt etmeden bunlarla yolunu ayırmış, başka niyetleri, başka hesapları varsa, başka işlerin içine girmişlerse bunlarla yollarını ayırmıştır.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Millî orduyu tasfiye ettikten sonra mı, millî savunmayı tasfiye ettikten sonra mı?

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Bütün kirli işler yaptırılıp sonra yollar ayrıldı.

AYDIN ÜNAL (Devamla) – Bu tarihimizde ilk defa olan bir şey de değil. Bakın, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile İsmet İnönü birlikte yol yürümüş 2 tane liderdir ama…

DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) – Fethullah Gülen lider mi?

AYDIN ÜNAL (Devamla) - …aralarının nasıl bozulduğunu ve 1938’den itibaren İsmet İnönü -ki diktatör tartışmalarında aslında bakılması, incelenmesi gereken de İsmet İnönü’nün bizzat kendisidir- paraların üstünden Atatürk resimlerini kaldırarak…

TUFAN KÖSE (Çorum) – Yahu, paralardan senin haberin yok o zaman; o paralar gemide battı, gelirken battı, o yüzden oldu onlar.

AYDIN ÜNAL (Devamla) - …ve Atatürk’ün bütün izini silmeye çalışarak Türkiye’de bir istibdat rejimini kurmaya çalışmıştır.

TUFAN KÖSE (Çorum) – İsmet Paşa kadar taş düşsün başına.

AYDIN ÜNAL (Devamla) – Birlikte yol yürüyenler bir müddet sonra yollarını ayırabilmiştir.

DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) – Birbirlerini yok ederek.

AYDIN ÜNAL (Devamla) - Aynı şekilde, Celal Bayar, Adnan Menderes kendileri birer CHP milletvekiliydi ama 1946’dan itibaren yollarını ayırmışlardır. AK PARTİ de aynı şekilde Fethullah Gülen terör örgütünün bir terör örgütü olduğunu anladığı andan itibaren yolunu ayırmıştır ve suçları, bütün o karanlık noktaları ortaya çıkarmak için de elinden geleni yapmıştır.

DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) – Ne yapmıştır mesela?

AYDIN ÜNAL (Devamla) – İlk defa kürsüye çıkıyorum, zamanı dengeli kullanamadım maalesef ama Sayın Başkan bir dakika kadar müsaade verirseniz, izin verirseniz…

Şimdi, bu cinayetin, Hrant Dink cinayetinin arkasında Fethullah Gülen terör örgütünün olduğu artık çok açık bir şekilde ortaya çıkmıştır.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Tamam araştıralım, kim varsa bulalım, sonra altından siz çıkmayasınız yine!

AYDIN ÜNAL (Devamla) - Son hazırlanan iddianame Fethullah Gülen terör örgütünün yani yol arkadaşlarınızın… Diyarbakır’da nasıl görüştüğünüzü, nasıl kolladığınızı, koruduğunuzu biliyoruz ki şu anda da bedelini ödüyorlar zaten. (HDP sıralarından gülüşmeler)

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Yalandan kim ölmüş?

AYDIN ÜNAL (Devamla) - PKK terör örgütünü ve onun saldırılarını çok güçlü şekilde destekleyerek Zaman gazetesinden, diğer mecralardan onlar da bu bedeli ödüyorlar, karşılığını veriyorlar.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Zeytinyağı gibisiniz, zeytinyağı.

AYDIN ÜNAL (Devamla) - Fethullah Gülen terör örgütüyle araya mesafe koymadan bu olayın aydınlatılma imkânı yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Koymadınız mı mesafeyi ya?

AYDIN ÜNAL (Devamla) – Araç suç tanımı vardır.

BAŞKAN – Sayın Ünal, toparlamanız için bir dakika ek süre veriyorum.

AYDIN ÜNAL (Devamla) – Yeni iddianamede araç suçtan bahsedilmektedir. Fethullah Gülen terör örgütü İstanbul’da, özellikle Ergenekon, Balyoz gibi operasyonları başlatabilmek için bu cinayeti işlemiştir.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Başsavcısı kimdi o davaların; savcısı kim, savcısı?

AYDIN ÜNAL (Devamla) – Arkasından da İstanbul’da bir yapılanmaya gidilmiştir ve Ergenekon, Balyoz gibi hukuk işlemleri başlatılmıştır, operasyonları başlatılmıştır.

Burada, Sayın Başkan da bahsetti, kürsüye gelen arkadaşlar da bahsettiler, Tahir Elçi cinayetini -ki, hukuk da güvenlik güçlerimiz de bunun üstüne gidiyorlar- bütün boyutlarıyla aydınlatmak için PKK’yı eleştirmek, PKK’yı sorgulamak zorundasınız. Aynı şekilde, Hrant Dink cinayetinin aydınlanmasını istiyorsanız Fethullah Gülen terör örgütüyle de aranıza mesafe koymak zorundasınız. Siz koymasanız bile AK PARTİ iktidarı bu konuda üzerine düşen ne varsa yapıyor, yapacak ve kime dokunursa dokunsun bu meseleyi mutlaka ve mutlaka aydınlatacaktır.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Komisyonu kuralım o zaman. Korkunuz niye, korkunuz?

AYDIN ÜNAL (Devamla) - Bundan da hiç kimsenin endişesi, şüphesi olmasın.

Teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Anlayacağın, komisyon kurmayacaksınız.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ünal.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN- Buyurunuz Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Pozitif ayrımcılık yapalım, kadın başkan vekiline öncelik verelim.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Altay.

Sayın Demirel, buyurun.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, az önce CHP Grubu adına konuşan milletvekili arkadaşımız, özellikle bize bakarak, ötekileştiren bir yapıda olduğumuzu ifade etti. Dolayısıyla, hem sözle hem söylemle hem de bizi…

BAŞKAN – Kim konuşacak Sayın Demirel?

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Böyle bir durum söz konusu.

Sayın Başkan, biz, sataşmadan kaynaklı söz istiyoruz.

Osman Başkanım konuşacak.

BAŞKAN- Sayın Baydemir, buyurun.

Sataşmadan iki dakika söz veriyorum.

OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) – Hatip benden bir dakika fazla konuştu, üç dakika istiyorum.

Her grubumuz açısından on dakika konuşma hakkı varken, sayın hatibe on bir dakika verildi. Dolayısıyla, bir dakikalık hakkımı da kullanmak istiyorum müsaadenizle. İki dakika sonra burada…

BAŞKAN – Sayın Baydemir, on dakika konuşmalarda sözlerini tamamlamayan milletvekillerine bir dakika ek süre veriyorum. Siz de tamamlamamış olsaydınız size de verecektim.

Sürenizi yeniden başlatıyorum Sayın Baydemir.

Buyurun.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir’in, Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi’nin HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) – Ben bir kez daha sizleri selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, birbirimizin samimiyetini ölçecek maalesef bir samimiyet testi aracı henüz icat edilmiş değildir ama somut vakalar, somut adımlar, hadiseler karşısında takınacağımız tavır ve tutumlar samimiyetimizin ölçütü olabilir. Tahir Elçi’yi katledenler, Hrant Dink’i katledenler, Savaş Buldanları katledenler, bütün faili meçhul cinayetleri gerçekleştirenler bu toplumda engerekler ve çıyanlardır değil mi? Ahmet Arif’in dediği gibi, “Bunlar, engerekler ve çıyanlardır / Bunlar, aşımıza, ekmeğimize göz koyanlardır / Tanı bunları.” Meclis bunları korumamalıdır. Her bir kardeşimiz oy kullanırken lütfen yine bir faili meçhul cinayet mağduru, kurbanı olan Sayın Başkanın, Sayın Pervin Buldan’ın gözlerine bakarak oy kullansın. İşte, bugün bu vesileyle bir samimiyet testinden geçiyoruz. Gerçekten yüzleşmek istiyor muyuz? Gerçekten o engerekleri, çıyanları, bu ülkenin ortak geleceğine darbe vuranları yargı önüne çıkarmak istiyor muyuz? Buyurun, oy verelim; buyurun, bu araştırma önergesi kabul edilsin, Parlamento buna el koysun ve altı aydır Parlamentonun işlevsizliği bu vesileyle hayırlı bir sonuçla da ortadan kalkmış olsun.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Baydemir.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Altay, buyurunuz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, biraz önce, iktidar partisine mensup sayın milletvekili konuşmasında –biz üstümüze alındık, diğer partiler alınır alınmaz bilmem- bizim bir terör örgütünü kolladığımızdan bahsetmek suretiyle grubumuza açık bir sataşmada bulundu. Uygun görürseniz düzeltmek istiyoruz.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Mehmet Tüm grubumuz adına cevap versin.

BAŞKAN – Buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

5.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün, Ankara Milletvekili Aydın Ünal’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu Fethullah terör örgütünden söz ediyorsunuz ama herkes biliyor ki –sizler de biliyorsunuz- bu terör örgütü varsa bence doğrudan siz de yargılanırsınız. Onlarla siz iş birliği yaptınız, kader birliği yaptınız ve Fethullah Hoca’nın elini öpmek için de sıraya girdiniz değerli arkadaşlar. Amerika’ya kaç tane bakanınızın gidip el öptüğünü biliyorsunuz, birincisi bu.

İkincisi, İsmet İnönü ve Atatürk’le ilgili diktatör olduğunu söylüyorsunuz, eğer onlar diktatör olsaydı bugün siz bu Mecliste olmazdınız.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Hadi ya!

MEHMET TÜM (Devamla) – Evet, biliyorsunuz, siz şimdi Atatürk’ten önceki padişahlığı savunuyorsunuz. Nazım Hikmet diyor ki: “Sana düşman, bana düşman / Düşünen insana düşman / Vatan ki bu insanların evidir / Sevgilim, onlar vatana düşman.”

MEHMET METİNER (İstanbul) – Tahsiliniz ne sizin?

MEHMET TÜM (Devamla) - Değerli arkadaş, önce bu vatana düşmanlıktan vazgeçeceksiniz, önce demokrasiyi içinize sindireceksiniz.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Tahsiliniz yetmiyor sözlerimizi anlamaya.

MEHMET TÜM (Devamla) - Bir Cumhurbaşkanı 78 milyonun Cumhurbaşkanı olmalı ama inanıyorum Sayın Tayyip Erdoğan’dan en çok rahatsız olan kimdir, biliyor musun? Başbakandır. Hâlen AKP’nin genel başkanı gibi davranıyor, hâlen Başbakanın yetkilerini kullanıyor ve hâlen bu ülkede kendisine oy vermeyen herkesi ötekileştiriyor. Sayın Cumhurbaşkanı, isterdik ki, her konuşmasında demokrasiden, insan haklarından söz etsin. Biz isterdik ki Sayın Cumhurbaşkanı 78 milyonu kucaklasın ama bu ülkede kendisine oy vermeyen, destek vermeyen herkese düşman.

Bir de biraz önce sayın hatip diyor ki: “Evet, Dersim’den özür diledik.” Ya, her konuşmanızda Kemal Kılıçdaroğlu’nun Dersimli olduğunu, Alevi olduğunu söylüyorsunuz, utanmadan diyorsunuz ki “Dersim’le yüzleştik.” Ne yaptınız Dersim’le ilgili, söyler misiniz, neyi ortaya koydunuz? Değerli arkadaşlar, içinizde bir tane Alevi milletvekili var mı, bir vali var mı, bir genel müdür var mı? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Böyle bir şey olmaz Sayın Başkan.

MEHMET TÜM (Devamla) - Mezhepçilikten vazgeçin, ırkçılıktan vazgeçin; bakın, bu ülkenin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET TÜM (Devamla) - …barışını savunun, bakın, bu ülkede demokrasiyi savunun…

MEHMET METİNER (İstanbul) – Siz mezhepçilik yapmaya devam edin.

MEHMET TÜM (Devamla) - …50 çocuk öldürülmüş, bakın, insanların cenazeleri sokakta kalıyor değerli arkadaşlar, bundan vazgeçin.

BAŞKAN – Sayın Tüm…

MEHMET TÜM (Devamla) - Bakın, hepiniz atamayla geldiniz, önce demokrasiyi içinize sindireceksiniz. Onun için, biz sonuna kadar demokrasiyi savunuyoruz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Tüm, süreniz bitti, teşekkür ederiz.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Haddini bilmezler! Önce ne söylediğimizi anlayın ya.

BAŞKAN - Sayın Akçay, sisteme girmişsiniz, buyurunuz.

VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)

41.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Hrant Dink’in ölümünün 9’uncu yıl dönümüne ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin faili meçhul cinayetlerle ilgili 2007 yılında yaptığı bazı konuşmalarına ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ölümünün ardından geçen dokuz yıl sonunda, yine ve tekraren, Hrant Dink’i rahmetle anıyorum ve bu cinayeti şiddetle telin ederek sözlerime başlamak istiyorum, burada tartışmaları izledik fakat tutanaklara geçmesi bakımından…

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin 24 Ocak 2007 tarihinde… (Gürültüler) Dikkat buyurun lütfen.

Sayın Başkan, bir sükûnet sağlanır mı acaba?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Akçay’ın söz talebi var ve konuşuyor, lütfen dinleyelim.

Buyurunuz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Dikkat buyurun, 24 Ocak 2007 ve ikinci açıklaması da 2 Şubat 2007 tarihinde ve bunlar tarihe geçmiş kayıtlardır, şimdi de tutanaklara geçmesi bakımından çok kısa bir bölümünü bilgilerinize ve takdirlerinize sunmak istiyorum.

24 Ocak 2007 tarihli açıklamada, tabii, açıklama uzun olduğu için ben bir iki konumuzla ilgili yönünü ifade ediyorum: “Sayın İçişleri Bakanı’nın görevde olduğu 1989-1991 döneminde karanlıkta kalmış cinayetlerin 2002-2007 döneminde de yeniden başlaması düşündürücüdür.” O zaman İçişleri Bakanının Sayın Abdülkadir Aksu olduğunu da hatırlatıyoruz. “Hükûmet, suçlunun kim olduğunu mutlaka bulup çıkarmalıdır. Asıl suçlu bulunmadan da suçlu ilan etme alışkanlığından da aydınlar, basın mensupları, fikir adamları, üniversite öğretim üyeleri ve MİT gibi bir müessesenin müsteşarlığını yapmış emekli şahsiyetler dikkatli davranmalıdır.”

Diğer bir paragraf da 2 Şubat 2007 tarihli, bu da dikkat çekici: “Danıştay cinayeti sonrasında sahneye konulan senaryonun bir benzerini şimdi de uygulamaya çalışan Sayın Başbakan, devlet içindeki çeteleşmeleri araştırmaya, Emniyet teşkilatı bünyesinde AKP odaklı cemaat ilişkileri ağını ortaya çıkarmakla başlamalıdır.” Günaydın diyorum. Buradaki bazı sayın konuşmacılara devlet içindeki çeteleşmeleri araştırmaya, Emniyet teşkilatı bünyesinde AKP odaklı cemaat ilişkileri ağını ortaya çıkarmakla başlanmalıdır diyorum ve bunları vicdanlara, mantığa, muhakemeye ve insafa da davet ederek bir hatırlatma yapmak istedim.

Teşekkür eder, saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akçay.

Sayın Çakır, buyurunuz.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Sayın Başkan, CHP milletvekili arkadaşımız, sataşma üzerine söz isteyip konuşan arkadaşımız, hem biraz önce konuşan arkadaşımızın konuşmasını çarpıttı hem de çok net bir şekilde “vatan düşmanı” ifadesini kullandı. Bu, açık bir sataşmadır, söz istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın Çakır, buyurun, iki dakika.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Aydın Bey konuşacak.

BAŞKAN – Lütfen, yeni bir sataşmaya mahal vermeyiniz Sayın Ünal.

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

6.- Ankara Milletvekili Aydın Ünal’ın, Balıkesir Milletvekili Mehmet Tüm’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına ve Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

AYDIN ÜNAL (Ankara) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, benim buradaki konuşmamda Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e “diktatör” dediğim iddia edildi Cumhuriyet Halk Partisi adına söz alan hatip tarafından, böyle bir ifadeyi asla kullanmadım. AK PARTİ, hiçbir zaman Gazi Mustafa Kemal’le ilgili böyle bir ifade kullanmamıştır, tarihinde hiçbir zaman kullanmamıştır, ima dahi etmemiştir ancak Gazi Mustafa Kemal’in vefatından sonra bir dikta döneminin başladığı da bütün tarihçiler tarafından ifade edilmektedir, bu da belgeleriyle, delilleriyle zaten ortadadır.

Cumhuriyet Halk Partisi, aynaya bakmak yerine Recep Tayyip Erdoğan’ı suçlayarak buradan kendisine bir paye elde etmeye çalışıyor. Recep Tayyip Erdoğan, o kadar büyük bir lider ki ona sataşmak, ona hakaret etmek bile kimileri için bir paye anlamına gelebiliyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) “Diktatör bozuntusu” diyenler, bir, kendi tarihlerine baksınlar; iki, kendileri, genel başkan bozuntusu dahi olamadılar, önce buna baksınlar.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Ünal, “Yeni bir sataşmaya mahal vermeyiniz.” dedim ama verdiniz.

AYDIN ÜNAL (Ankara) – Sataşmadım Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Altay...

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bir ayna getirirse Genel Kurula, söz talebinden vazgeçeceğim; hem kendi baksın hem de ben bakayım, konuşmama gerek kalmasın.

BAŞKAN – Sayın Altay, buyurunuz.

7.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Ankara Milletvekili Aydın Ünal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Şu tartışmayı bir yerde bitirmemiz lazım: Cumhuriyet Halk Partisinin geçmişi.

FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – Temizleyemezsiniz, temizleyemezsiniz.

ENGİN ALTAY (Devamla) – O geçmiş bizim başımızın tacıdır, onurumuzdur, aslında sizin de onurunuzdur. (CHP sıralarından alkışlar) Biz hiç şunu söylemedik… Senin deden de Cumhuriyet Halk Partiliydi merak etme. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Sayın Başkan, Parlamentoda sataşma bir ritüeldir ama bu tacizdir, toplu bir şekilde uğultu yani sürem bitti, daha söyleyeceğimi söylemedim. Sayın Başkan, sükûnet tesis ediniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Altay, siz hitap ediniz lütfen.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Ama yani kendi söylediğimi kendim duyamıyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen dinleyelim.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Süremi yeniden başlatabilir misiniz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Başlatıyorum, buyurun.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biz 1950’ye kadar olan dönem için “demokrasi” dedik de dediğimizi mi unuttuk? Biz Türkiye’de 1950’ye kadar olan dönemle ilgili “Bu dönem demokrasinin en parlak dönemi.” mi dedik? Cumhuriyet Halk Partisi 1946’da ama esas itibarıyla 1950’de bir imparatorluğun külleri üzerinden -altını çizerek söylüyorum- hep birlikte kurduğumuz cumhuriyeti demokrasiyle tanıştırmış bir partidir. Gönlümüz arzu ederdi ki siz on üç yıllık iktidarınızda o cumhuriyetimizi demokrasiyle taçlandırsaydınız. Demokrasinin bir tepki ve protesto rejimi olduğunu bile içine sindiremeyen bir siyasi partinin kıymetli milletvekillerinden Cumhuriyet Halk Partisinin alacağı demokrasi dersi olamaz; bunun altını çizmek istiyorum.

OKTAY ÇANAK (Ordu) – Niye bağırıyorsun, bağırmadan konuşamıyor musun?

ENGİN ALTAY (Devamla) – Öte yandan, İsmet İnönü’yle ilgili, hakkında hiçbir şaibe olmadı. “İsmet İnönü” dediğiniz adam, Sümerbank Nazilli Basma Fabrikasında…

OKTAY ÇANAK (Ordu) – Söylediğini duyuyor mu? Sesini duyuyor mu niye bağırıyorsun?

ENGİN ALTAY (Devamla) – “25 kuruşluk bir yolsuzluk tespit edildi.” diye, Başbakan İsmet İnönü, çıktı Cumhurbaşkanı Atatürk’e istifa mektubunu sundu ama siz, 17 ve 25 Aralık gibi cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluğunu, en büyük rüşvet ve nüfuz suistimalini o parmaklarınızla akladınız ya, bunun vebali, bunun günahı size yeter! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altay.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Demirel, buyurunuz.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Sayın Başkan, AKP Milletvekili Sayın Ünal, konuşmasında bize dönerek şu ifadeyi kullandı yani bizim Diyarbakır’da Fethullah Gülen’le görüştüğümüze dair bir ifade ortaya attı. Buna ilişkin söz hakkı istiyoruz.

BAŞKAN – Kim konuşacak Sayın Demirel?

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Osman Bey konuşacak.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baydemir.

İki dakika Sayın Baydemir…

Yeni bir sataşmaya meydan vermeyin.

Buyurun.

8.- Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir’in, Aydın Ünal’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, zaten hiçbir konuşmamda sataşmayı gerektirecek hiçbir husus yoktur. Bütün Meclis de bizi izleyenler de buna tanıktır.

Şunun altını bir kez daha çizerek belirtmek isterim ki bahsetmiş olduğumuz cinayetlerin hiçbir tanesi, faili meçhul cinayet değil, faili belli ve bir erk tarafından korunan cinayetlerdir bunlar. Bir kez daha maddi failin açığa çıkmış olması, onun arka planının da açığa çıkmış olduğunu göstermez. Bütün deliller açık, ortada. Bu bütün deliller yok sayılarak sadece “Tetikçiyi bulduk.” demekle bu mesele çözülemez. Bu meselenin bugün bu raddeye gelmesinin en önemli nedenlerinden bir tanesi de budur, toplumda adalete olan inanç kalmamıştır. Eğer toplumda adalete olan inanç kalmazsa herkes kendi adaletini kendisi tesis etmek cihetine gidecektir. İşte bunun içindir ki bu ülkede şiddet kültürü vardır.

Demin sayın hatip hitap ederken… Ben de size sorarım: Otuz yıl var olan bir sorun müzakere masasındayken neden bir kez daha çatışma zeminine geri dönüldü? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Neden bir kez daha çatışma zeminine dönüldü?

HARUN KARACA (İstanbul) – Aynaya bakıyor musunuz, aynaya?

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Neden onun faturasını asker, polis, gerilla, sivil, çocuk, kadın, yaşlı ödüyor. Bu kurum çözmeli, bu kurum, siyaset çözmeli. Burası inisiyatif almalı, rol olmalı. Bizim, bedeli bu ülkenin insanlarına ödetmemek için bu masaya, bu platforma bu sorunun çözümünü getirmek dışında başka bir çaremiz yok. Bu, bir girdaptır, bu, bir çıkmazdır, bizi katliama doğru götürüyor, bizi yok olmaya doğru götürüyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bir kez daha, gelin, bundan, bu girdaptan çıkışın yol ve yöntemlerini birlikte, bu Meclis çatısı altında istişareyle, müzakereyle çözümün yolunu tercih edelim.

Saygılarımla. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baydemir.

IX.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, 13/1/2016 tarihinde Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, Hrant Dink cinayetinde rol alan derin ilişkilerin üstüne gidilmesi ve adaletin yerine getirilmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 19 Ocak 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Sayın Baydemir, ne yazık ki hiç kimse gözlerimin içine bakmadı, bakamadı. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) – Bakamazlar Sayın Başkan, bakamazlar.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

3.- CHP Grubunun, 12/1/2016 tarihinde Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Levent Gök, İstanbul Milletvekili Engin Altay ve Manisa Milletvekili Özgür Özel tarafından, basın-yayın mensupları ve kuruluşlarına yapılan saldırıların tüm yönleriyle araştırılması ile basın özgürlüğü ve halkın haber alma hürriyetini sağlamaya yönelik olarak alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 19 Ocak 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

19/1/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun, 19/1/2016 Salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisini İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                   Engin Altay

                                                                                                     İstanbul

                                                                                             Grup Başkan Vekili

Öneri:

Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Levent Gök, İstanbul Milletvekili Engin Altay ve Manisa Milletvekili Özgür Özel tarafından, "Basın yayın mensupları ve kuruluşlarına yapılan saldırıların tüm yönleriyle araştırılması ile basın özgürlüğü ve halkın haber alma hürriyetini sağlamaya yönelik olarak alınacak önlemlerin belirlenmesi" amacıyla 12/1/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (213 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 19/1/2016 Salı günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk konuşmacı, Eskişehir Milletvekili Sayın Utku Çakırözer.

Sayın Çakırözer, on dakika süreniz var.

Buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin gazetecilere ve basın mensuplarına yönelik fiilî saldırıların araştırılması konusundaki Meclis araştırması önergesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada demokrasinin niteliğinin temel göstergesi, ifade ve basın özgürlüğünün seviyesidir. Maalesef, ülkemiz, uluslararası tüm göstergelere göre, basının özgür olmadığı ülkeler arasında sayılmaktadır. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütüne göre, 180 ülke arasında 149’uncu sıradayız. “Freedom House”, “Özgürlükler Evi” isimli düşünce kuruluşu ise önceki yıllarda “kısmen özgür” olarak değerlendirdiği ülkemizi, geçen yıldan itibaren, “basının özgür olmadığı ülkeler” kategorisine soktu.

Bu kaygı verici değerlendirmelerin ardında, ülkemizde basın kuruluşları ile basın emekçilerini mesleklerini yapmaktan alıkoyan Hükûmet baskıları, tehditler ve yıldırma politikaları yatmaktadır. Ülkemizde gazetecilerin karşı karşıya oldukları en büyük tehdit, kendilerine yönelik fiilî saldırılardır. Üzülerek söylemeliyim ki Türkiye, gazetecilerin fikirleri ve eleştirel tutumları nedeniyle rahatlıkla öldürülebildikleri bir ülkedir.

Bugün, tanıma onuruna da sahip olduğum değerli meslektaşım Hrant Dink’in katledilişinin 9’uncu yıl dönümü. Kendisini saygıyla anıyoruz. Devlet içindeki çeşitli odakların her türlü engelleme, örtme girişimlerine rağmen onun davasını, iğneyle kuyu kazar gibi, yıllardır takip eden ailesine ve sevenlerine de bir kez daha başsağlığı ve sabır diliyoruz.

Ayrıca bu hafta, Türkiye’nin yetiştirdiği en değerli araştırmacı gazetecilerden olan Sevgili Uğur Mumcu’nun katledilişinin de 23’üncü yıl dönümü. Onu da özlemle anıyoruz.

Hrant Dink dosyası ve diğer faili meçhul cinayetler, Türkiye’de hukuk devleti olmanın turnusol kâğıdıdır. Yıllardır mahkeme mahkeme gezmekte olan bu dava dosyasının en kısa süre içinde ve sorumluluğu olan tüm devlet görevlilerini de kapsayacak bir biçimde sonuçlandırılmasını sağlamak zorundayız. Faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması, hepimizin ama özellikle iktidarın birinci görevidir.

Değerli arkadaşlar, Bağımsız İletişim Ağı Bianet’in raporlarına göre son üç ayda 15 gazeteci, 1 medya grubu ve 1 medya organı saldırıya uğradı, 4 gazeteci, 5 medya organı tehdit edildi. Bir önceki üç ayda yani temmuz-eylül aylarında ise 24 gazeteci, 3 medya organı ve 1 gazete matbaası saldırıya uğramış, 20 gazeteci, 7 medya organı tehdit edilmişti. Geçtiğimiz aylarda arka arkaya gelen, Hürriyet gazetesine ve gazeteci Sayın Ahmet Hakan Coşkun’a yapılan saldırılar, Star gazetesinin Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Murat Sancak’a yapılan silahlı saldırı, Star gazetesinin İstanbul’daki binasının bahçesine bomba yerleştirilmesi, Sabah ve ATV binalarına yapılan saldırılar, Cumhuriyet gazetesine bombalı saldırı ihbarı ve Türkiye’nin dört bir yanından saldırı ve tehdit haberleri, bu ve benzer listelerde sürekli yer almaktadır.

Gazetecilerin ve basın kuruluşlarının görevlerini özgürce yerine getirebilmesi, demokrasinin en temel koşuludur ve Anayasa’mızın 28’inci maddesinde teminat altına alınmıştır. Bu teminatın tam anlamıyla yerine getirilebilmesi için, öncelikle, yukarıda örneklerini saydığım bu tür saldırıların tüm yönüyle aydınlatılması gerekmektedir. Ancak bu konuda yürütme ve yargı kurumlarının iyi bir sınav veremediği kanaatindeyiz. Gazeteci Ahmet Hakan’ın aldığı ölüm tehditlerinin hemen ardından evinin önünde darbedilmesi ve sonrasındaki soruşturma safhası, bu konuda en çarpıcı örneklerden biridir. Türkiye’de, neredeyse, her muhalif görüş sergileyeni, çoluk çocuk demeden, engelli, yaşlı demeden, gazeteci, akademisyen, öğrenci, öğretmen demeden şu ya da bu terör örgütüne dâhil eden yargımız, ne hikmetse, göz göre göre gelen bu saldırıda hiçbir örgüt bağlantısı çıkaramamıştır. Saldırganlardan da biri hariç tümü serbest bırakılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, benzer bir biçimde, Hürriyet gazetesinin İstanbul ve Ankara’daki tesislerine yüzlerce kişinin katılımıyla 2 kez düzenlenen taşlı, sopalı saldırılarda da tüm saldırganlar hakkında örgütlü suç şikâyetleriyle ilgili takipsizlik kararları verilmiştir. Sadece birkaç saldırgan hakkında mala zarar verme eyleminden kamu davası açılmıştır, o kadar. Olayların sorumluluğunu gururla üstlenen kişi hakkında ise hem yargının hem de Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin yaklaşımı gerçekten düşündürücüdür. Saldırı sırasında grubun içinde yer alan AKP eski Gençlik Kolları Başkanı ve milletvekili olan şahıs hakkında yargı, kendisinin bu konuda sorumluluğu üstlenen açıklamalarına rağmen takipsizlik kararı vermiştir, üstüne üstlük aynı kişi, bizzat bu Hükûmet tarafından, Başbakan Davutoğlu tarafından ödüllendirilerek Bakan Yardımcısı yapılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, gazetecilerin ve basın kuruluşlarının varlıklarının ve özgürlüklerinin koruyucusu olması gereken Hükûmet, neden bu saldırılarda yer alan isimleri sahiplenmekte ve hatta ödüllendirmektedir? Türkiye’nin en büyük medya kuruluşuna taşlı, sopalı saldırıyı kimler örgütlemiştir? Tehdit almakta olan bir gazeteci, tehdit aldığı bilinmesine rağmen evinin önünde nasıl darbedilmiştir? Saldırganlar niçin serbest bırakılmıştır? Sıradan 3 kişi şuradan Ulus’a, Taksim’e yürümeye kalksak terör örgütü çıkaranlara, Grup Yorum bileti sattı diye gencecik Erkin Kocaman’ı yıllardır Kırıkkale Cezaevinde örgüt üyeliğinden hapis yatıranlara sormak lazım: Hürriyet gazetesine taşlı, sopalı saldıranlar, onları yönlendirenler ve övenler, bir gazeteciyi tehdit edenler, sokak ortasında dövenler, örgüt değil de nedir, nasıl serbest kalmaktadırlar? Bunun halkımıza izah edilmesi gerekmektedir. İşte biz bu yüzden bu araştırma önergesini veriyoruz.

Değerli arkadaşlarım, biz, sadece Hükûmetin hedefindeki basın kuruluşlarına değil, Hükûmetin yanında yer alan basın kuruluşlarına yönelik saldırı ve tehditlerin de karşısındayız. Nitekim Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu, saldırıya uğrayan Star Medya Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Sancak’ı arayarak geçmiş olsun dileğinde bulunmuştu. Bununla da yetinmedik, Sayın Genel Başkanımız konunun faillerinin bulunmasını Sayın Başbakanla görüşmesinde de gündeme getirdi. Hatırlarsanız, Sayın Davutoğlu tarafından kendisine iletilen “Saldırının failleri yakalandı.” bilgisini de kamuoyuyla paylaştı. Şimdi soruyoruz, Sancak’ın aracına 21 kurşun sıkan o faillerin akıbeti ne olmuştur? Sulh ceza hâkimliği baktığına göre, bu, bir örgüt suçu mudur? Örgüt üyeleri kimlerdir? Yakalananların sulh ceza hâkimliği tarafından serbest bırakıldıkları bilgisi doğru mudur? Bu saldırı kimler tarafından yapılmış ya da yaptırılmıştır? Kamuoyunda saldırının basın faaliyetleriyle ilgili olmadığına ilişkin iddialar, söz konusu basın, medya grubu tarafından yalanlanmaktadır; öyleyse işin gerçeği nedir? Bu soruşturma dosyası üzerinde neden gizlilik kararı konulmuştur?

Değerli arkadaşlarım, yukarıda örnekleriyle saydığımız her görüşten basın kuruluşları ve gazetecilere yönelik saldırı ve tehditlerin aydınlatılmamış olması, yeni saldırılar için uygun iklimi canlı tutmaktadır; bu da son derece kaygı vericidir. İşte, bu yüzden araştırma önergemizin desteklenmesi son derece önem taşımaktadır. Ancak bu şekilde ülkemizde tam demokrasi var olur ve gelişir.

Sayın milletvekilleri, halkın haber alma özgürlüğünün korunması açısından önemli bir husus da hangi görüşten olursa olsun basın kuruluşlarının varlığını sürdürebilmesidir. Bunun en önemli yolu da reklam gelirleridir. Grup Başkan Vekilimiz Sayın Levent Gök, geçtiğimiz günlerde kamu bankalarının son beş yıllık reklam giderlerine ilişkin tabloları kamuoyuyla paylaştı. Bu rakamlar, devlet bankalarının 1 milyar 32 milyon 273 bin liranın -yani eski parayla 1 katrilyon liranın- tamamının iktidara yakın medya kuruluşlarına aktarıldığını, muhalif yayın yapan basın kuruluşlarına ise hiç ilan verilmediğini ortaya koymaktadır.

Değerli arkadaşlarım, kamu bankalarının sahibi Adalet ve Kalkınma Partisi değildir, o bankaların sahibi tüm millettir. Zararları, milletimizin her bir bireyinin kıt kanaat denkleştirmeye çalıştığı bütçesinden, çocuklarımızın rızkından finanse edilmektedir. Bu bankalar ve onları bizler adına yönetenler, bunu hiç akıllarından çıkarmamalıdır; tüm basın kuruluşlarına eşit mesafede olmalı, hakkaniyet ilkesiyle yaklaşmak zorundadırlar. Bu, onlar için de, onları koruyup kollayan ve yönlendiren AKP Hükûmeti için de bir tercih değil, mecburiyettir. Bugün getirdiğimiz araştırma önergemizde, halkın haber alma hürriyetini sağlayacak önlemler kapsamında kamu bankaları ile basın kuruluşları arasındaki ilan ilişkisinin de araştırılmasını istemekteyiz.

Değerli arkadaşlarım, konuşmamın sonunda bir hususu daha dikkatinize getirmek isterim: Türkiye'de ifade ve basın özgürlüğü ve dolayısıyla bilgilenme hakkımızı elimizden alan bir başka etken de gazetecilere yönelik soruşturmalar, gözaltılar ve tutuklamalardır. Bu ülkede bir medya patronunun aracına 21 kurşun atan saldırganlar, sulh ceza mahkemeleri tarafından serbest bırakılmakta, ancak tek suçları, haber yapmak olan Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül'ü elli dört gündür özgürlüklerinden aynı sulh ceza mahkemeleri mahrum bırakmaktalar. Bu çelişkiyi birilerinin bizlere anlatması gerekir.

Değerli arkadaşlarım, bu 2 gazeteci, ne silah attılar ne örgüt kurdular ne de gazete binalarına saldırı örgütlediler, yaptıkları iş, sadece ve sadece gazetecilikten ibarettir. Hâl böyleyken, “casusluk ve terör örgütüne yardım” gibi son derece ağır ve haksız suçlamalarla, yaklaşık iki aydır cezaevinde tutulmaktalar. Bunun hiçbir Batı demokrasisinde örneği yoktur.

Değerli arkadaşlarım, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yerleşik içtihadına göre, masumluk karinesi ve tutuksuz yargılama esastır. Bu, hepimiz için geçerlidir. Tutukluluğun devamına karar verilmesi için, mahkeme, tutukluluğun devamı için yeterli nedenlerin bulunduğunu göstermekle yükümlüdür ama Dündar ve Gül'ün tahliye talepleri “Yeni delil yok.” denilerek iki aydır reddedilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayınız Sayın Çakırözer, bir dakika daha veriyorum.

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) - Bu keyfî tutuklamanın acil olarak sona erdirilmesi ve söz konusu iki gazetecinin bir an önce yargı önüne çıkarılması gerekmektedir.

Tutuklama koşullarına gelince, iki gazeteci, sadece özgürlüklerinden mahrum bırakılmamış, kırk üç gün boyunca tecritle cezalandırılarak, beden ve ruh bütünlüklerine maddi ve manevi olarak işkence uygulanmıştır. Şimdi de sosyal bir tecrit altında bırakılmaktadırlar. Aileleri, avukatları ve biz milletvekilleri dışında kimseyle görüştürülmemektedirler. Kendilerini ziyaret etmek isteyen yerli ve yabancı meslektaşlarına, sivil toplum örgütlerine ve yabancı siyaset adamlarına izin verilmemektedir.

Son olarak geçtiğimiz pazar günü Avrupa Sosyalist Partisinin Genel Başkanı ile Sosyalist Enternasyonal Genel Sekreterinin, kendilerini cezaevinde ziyaret etme talepleri, Adalet Bakanlığı tarafından reddedilmiştir. Avrupa ve dünyanın iki saygın siyasetçisinin, görüştürülmedikleri tutuklu gazetecilerle dayanışma için Silivri Cezaevi kapısında nöbet tutmak zorunda bırakılmaları dahi demokrasimiz açısından büyük utanç vesilesidir.

Basın özgürlüğünün bir kez daha, sizin, bizim, hepimizin gerçekleri öğrenme, bilgilenme ve haber alma özgürlüğü olduğunu anımsatır, hepinizi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çakırözer.

Grup önerisi aleyhinde ilk söz, Kars Milletvekili Sayın Ayhan Bilgen’e aittir.

Sayın Bilgen, süreniz on dakika.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; basın özgürlüğüyle ilgili birkaç noktaya değineceğim ama öncelikle bu Meclisin tarihî hafızasını hatırlayarak en azından buradan polemik yapılmasının ülke için de faydalı olacağını düşünüyorum. Ekmeğin karneyle alınması kötü bir şeydir. Bu anlamda, 1930’ların Türkiye’sini savunmak mümkün değil ama Anadolu çocuklarının Kore’ye kurban verilip Marshall Planı uğruna 3-5 kuruşa tenezzül edilerek NATO’ya sokuluşumuz da çok gurur duyulacak bir durum değildir. Dolayısıyla, bir şeyi eleştirirken biraz insaflı, biraz hakkaniyetli yapın.

“Demokrat Parti” dediğiniz şey, o çok övündüğünüz, çok savunduğunuz “Demokrat Parti” dediğiniz şey, CHP’den sadece toprak reformu nedeniyle ayrılmıştır, başka hiçbir neden yoktur. 1946’da kurulduğunda, Bayar ve Menderes, Demokrat Partiyi sadece toprak reformu konusunda CHP’yle ihtilafa düştüğü için ayırmıştır. Bu tarih hafızasıyla biz ne yazık ki ne bugünü doğru okuyabiliriz ne önümüzü doğru görebiliriz.

Yine, sadece, 1900’lü yılların başlarıyla ilgili değil ama yakın tarihle ilgili de ciddi bir hafıza kaybı yaşıyoruz çünkü faili meçhullerle ilgili, bu ülke, yaklaşık üç yıl Ergenekon terör örgütüyle oyalandı. Evet, neredeyse, bütün vakalar, bütün faili meçhuller Ergenekon terör örgütüne bağlandı. Şimdi de galiba önümüzdeki birkaç yılı Fethullah Gülen terör örgütüne ayıracağız. Bu yaklaşımla ne yazık ki ne yüzleşmek ne hakikati ortaya çıkarmak çok mümkün değil.

Basının siyasal karar süreçlerindeki rolü, sivil toplumun karar süreçlerindeki rolü, en az siyaset kadar meşrudur ve aslında birçok modern demokraside de basına tanınan statü, sivil topluma tanınan statü, parlamentodan, bürokrasiden daha geri değildir ama ne yazık ki ülkemizde -tek tek bunu beş on dakika sayamayacağım- çok yoğun, çok ciddi hak ihlalleri yaşanıyor, biz de bunları bu kürsüden her fırsatta dile getirmeye çalışıyoruz. Ama, nasıl siyasetin meşruiyeti, topluma hizmet ettiği ölçüdeyse, aynı şekilde aslında basının görevi de basının meşruiyeti de ülke çıkarları için, birilerinin hatırı uğruna gerçekleri saklamamaktan geçer, gerçeklerin savunusunu, gerçeklerin kavgasını, mücadelesini vermekten geçer. Bu ülkede 1.128 -sayı sonra arttı- akademisyen sadece “Suça ortak olmak istemiyoruz.” dedi diye bir Cumhurbaşkanı tarafından hedef gösterildi.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Sadece mi?

AYHAN BİLGEN (Devamla) – Sayın Cumhurbaşkanının elbette ki bu akademisyenleri eleştirme hakkı vardır, katılmayabilir, doğru bulmayabilir ama bir Cumhurbaşkanının, içinde Chomsky gibi Bush’a kafa tutmuş, Tarık Ali gibi Amerikan politikalarına direnmiş isimlere “aydın müsveddesi” demesi doğru bir şey değildi, bunu hiç kimse savunamaz. Nasıl Cumhurbaşkanının onurunu, itibarını burada savunuyorsanız, aynı şekilde, oradaki 1.128 ismin de dünya barışı için, insanlık için nasıl büyük bedeller ödeyerek o işleri yaptıklarını, hiç olmazsa ilimlerine hürmeten, hiç olmazsa dirsek çürüttükleri, çaba sarf ettikleri akademik çalışmalara hürmeten daha saygılı, daha nazik, daha bir Cumhurbaşkanına yakışan tarzla sürdürmeleri beklenirdi.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Resmen teröre sahip çıkılıyor, nasıl sahip çıkabiliriz?

AYHAN BİLGEN (Devamla) – İfade özgürlüğü… Ne dediler, okudunuz mu siz metni?

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Evet.

REŞAT PETEK (Burdur) – “Devlet katliam yapıyor.” dediler.

AYHAN BİLGEN (Devamla) – Hayır, hiç öyle bir şey demediler, o metinde öyle bir şey yok. O metinde “Bu suça ortak olmayacağız.” dediler. “Kimse ölmesin.” dediler.

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Hangi suça Ayhan Bey?

AYHAN BİLGEN (Devamla) – Dolayısıyla da bundan rahatsız olmaya gerek yok. Kaldı ki ifade özgürlüğü…

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Terör örgütüne “terör örgütü”, “terörist” diyemiyor!

AYHAN BİLGEN (Devamla) – Kim ne istiyorsa onu desin, bırakın ama “ifade özgürlüğü” denilen şey, siz de en az benim kadar iyi biliyorsunuz ki “ifade özgürlüğü” denilen şey, şoke edici, rahatsız edici düşünce açıklamasıdır. Eğer siz sadece sizin düşüncelerinizi savunanların özgürlüğünü savunuyorsanız zaten demokrasiyi savunmuş olmuyorsunuz. Sizi rahatsız eden, şoke eden düşüncelere tahammülünüz varsa ancak o zaman demokrasiden söz etmek mümkündür. Bakın, Bediüzzaman, size onun sözünü hatırlatmak isterim, der ki: “Hakkın hatırı her şeyden âlidir ve hiçbir hatıra feda edilemez.”

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Hak olmak kaydıyla.

AYHAN BİLGEN (Devamla) – Bu sözü Bediüzzaman siz sanıyorsunuz ki cumhuriyetin ilk dönem yöneticilerine karşı söyledi, öyle değil, Bediüzzaman, bu sözü kime söyledi biliyor musunuz? Abdülhamit’e söyledi, saraya söyledi, saraya. Saraya söyledi Bediüzzaman bu sözü, doğru değil mi?

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Çok doğru.

AYHAN BİLGEN (Devamla) – Abdülhamit’le ilgili, belki bu salondakilerin çoğunun bilmediği, birçoğunun belki kabul edemeyeceği, içine sindiremeyeceği çok ağır sözleri kullandı. Mesela kullandığı bir ifadeyi aynen aktarayım: “O gammaz ve sansürcü danışmanlar, kendi ve aile fertlerinin menfaatini düşündüğü kadar âlimlerin teklifine kafa yorsalardı tarihî fırsat heba edilmemiş olacaktı.” Eğer bugün de birileri bu akademisyenlerin çağrısını azıcık anlamaya ve ne demek istiyorlar, ne yapmak istiyorlar, bunu kavramaya çaba sarf etselerdi bugün belki polis çocukları da ağlamayacaklardı. Tıpkı Kürt çocuklarının ağlamaması için nasıl duyarlılık sergiliyorsa o aydınlar… Bugüne kadar, herkesin çocuklarını ayırt etmeden, babalarının mesleklerine, babalarının mezheplerine bakmadan, çocukların babalarının tabutuna sarılmaması için bir fırsatı daha, tarihî fırsatı değerlendirme fırsatı bulabilirdik.

Ne yazık ki ciddi bir kamplaştırma, ciddi bir hedef göstermeyle karşı karşıyayız. Önümde sadece Dicle Haber Ajansı personelinin yaşadıklarıyla ilgili birkaç başlık var, onlardan birkaçını okuyayım.

Diyarbakır’da Dicle Haber Ajansı bürosu basılıyor, 32 kişi gözaltına alınıyor ve gözaltındaki gazetecilerin ellerinde ve yüzlerinde barut izi olup olmadığına dair inceleme yapılıyor; bunlar muhabir.

METİN GÜNDOĞDU (Ordu) – Sana göre…

AYHAN BİLGEN (Devamla) – Başka bir şey yaptıklarına dair bir delil olsaydı, şimdiye kadar zaten yapılırdı.

Sur’da gözaltına alınıp serbest bırakılan Azadiya Welat muhabiri Ferit Dere gözaltında şu sözlere maruz kalıyor: “Bir gün kim vurduya gideceksiniz, Türk'ün gücünü o zaman göreceksiniz.”

Yine, Yüksekova Emniyet Müdürlüğünde gözaltına alınan bir DİHA muhabiri, Nedim Türfent. Güvenlik görevlilerinin kendisine söylediği söz -gözaltı merkezlerinde kamera kayıtları var, eğer etkin soruşturma yapılırsa bunlar ortaya çıkar- “Defol git, çekme. Bir daha çekersen kafana sıkarız.”

Bunun gibi, okuyabileceğim çok sayıda örnek var. Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının sadece Dicle Haber Ajansının sitesini 28 kere erişime kapattığını bütün dünya biliyor ama basın konusunda söz söyleyen, bu kürsüye gelenler bilmek istemiyorlar, duymak istemiyorlar.

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Hangi hukuki gerekçeyle?

AYHAN BİLGEN (Devamla) – AİHM’de, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde geçen yıl 3 dava gazeteciler lehine, Türkiye aleyhine sonuçlandı. Yine, Anayasa Mahkemesi 4 davada gazetecileri haklı buldu ve Türkiye devletinin uygulamalarını, Türkiye hükûmetlerinin uygulamalarını eksik, yanlış buldu.

Nokta dergisinden kayyum vakalarına kadar konuşulacak çok şey var ama bir şeyi daha hatırlatmak isterim: Demokrasi seçimle gelmek değildir.

METİN GÜNDOĞDU (Ordu) – Nedir?

AYHAN BİLGEN (Devamla) – Demokrasi sadece seçimle gelmek değildir. Seçimle gelmek demokrasi için gerek şarttır ama yeter şart değildir. Aynı zamanda nasıl yönettiğinizdir demokrasinin ölçütü ve seçimle gelmiş, diktatörlükle yönetilen ülkeleri saysam, yani sadece 5-6 tanesini söyleyeyim isterseniz, işte Paraguay gibi, Etiyopya gibi, Zaire gibi, Kongo gibi -Orta Doğu ve Orta Asya’dakileri saymıyorum- birçok ülke var. 1922’de Mussolini de seçimle geldi, Hitler de seçimle geldi ve 1934’te başbakanlık ile devlet başkanlığını birleştirdi. Bilmem anlatabiliyor muyum?

Demokrasinin ölçüsü liderlerin olağanüstü işler yapmasında aranmaz; demokrasinin ölçüsü sıradan vatandaşların, korunma zırhı, dokunulmazlık zırhı olmayanların günlük işlerini olağanüstü iyi yapmalarında aranır. Ancak bu şartlarda demokrasinin varlığından söz edilebilir.

Sözlerimi bitirmeden önce, Hrant Dink’i anarken bir küçük hatırlatmada bulunmak istiyorum çünkü Hrant Dink’le ilgili galiba bu Meclis ortak bir irade koyabilecek pozisyonda değil. Hrant Dink Ermenileri savunurken aynı zamanda belki birlikte yaşama karşı direnç sergileyen çevrelere de, kendi yakınlarına, kendi cemaatine karşı da tavrı vardı. Bir örnek, ilginçtir, Kütahya Mutasarrıfı, Süleyman Nazif’in kardeşidir. Meşhur tehcir yıllarında Süleyman Nazif’in kardeşi tehcire ortak olmak istemeyip -o, Sayın Cumhurbaşkanının çok övgüyle bahsettiği- Enver Paşa’nın politikalarına direnmiştir ve tehcire ortak olmamak için de Süleyman Nazif’e mektup yazar, sorar, der ki: “Kütahya’da tehcir yapmamı istiyorlar, ne dersiniz?” Süleyman Nazif şöyle bir cevap yazar kardeşine: “Bizim ailemiz Müslüman ve Türk. Bu aileye böyle bir leke düşürme, bize yakışmaz.” Sonra, Süleyman Nazif’in kardeşi görevi iade etmek için, istifa etmek için İstanbul’a yola çıkar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYHAN BİLGEN (Devamla) – Sayın Başkan, bir dakika…

BAŞKAN – Sayın Bilgen, ek süre veriyorum, tamamlayınız.

AYHAN BİLGEN (Devamla) – Sırf o büyük vebale, o büyük insanlık dramına ortak olmamak için, o büyük günaha, o suça ortak olmamak için istifasını vermek üzere İstanbul’a gider. O sırada yerine vekâleten bakan kişi davul zurna çıkartır, der ki: “Müslüman olanlar kurtulacaklar, -yani işte kelimeişehadet getirenler kurtulacaklar- diğerleri tehcir olacak. Ve uzun bir yolculuktan sonra tekrar geri döner. Tabii ahali, oradaki Ermeni ahali, Kütahya Ermenileri tereddüt yaşar ne yapacağına dair. O geri döner, görevinin başına geçer ve der ki: “İsteyen gönüllü olarak Müslüman olmak istiyorsa olur ama ben burada olduğum müddetçe bu kara leke en azından bizim ailemize düşmesin istiyorum.” Ve Süleyman Nazif’in, galiba kimse vatanseverliğinden, dindarlığından falan şüphe etmez. Osmanlı arşivlerine de baktığınızda göreceksiniz ki Kütahya, yolda hayatını kaybedenler gibi -resmî kayıtlara öyle girdiği için söylüyorum- en az kaybın olduğu şehirlerden birisidir.

Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bilgen.

Grup önerisinin lehinde ikinci konuşmacı Osmaniye Milletvekili Sayın Ruhi Ersoy. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Ersoy, on dakika süreniz var.

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; basın-yayın mensupları ve kuruluşlarına yapılan saldırıların tüm yönleriyle araştırılması hususunda Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Sayın milletvekilleri, öncelikle, her gün gelen şehitleri yüreğine gömen aziz Türk milleti az önce Cizre’de yine bir Özel Harekât polisini kaybetti. Ruhu şad olsun. Onun vefat haberini, şehadet haberini, annesinin, babasının, eşinin gözlerine bakarak ifade etme sorumluluğunda olan görevlilerimize de Allah yardımcı olsun diyorum.

Memleketin içerisinde bulunduğu durum, olayların acaba objektiflerin, kameraların gerçekten gösterdiği şekliyle mi haber yapıldığı veya objektiflerin, kameraların istenildiği biçimde bir habere dönüştürüldüğü meselesi mi? Tüm mesele, burada haber mantığına bakışla alakalıdır. Âdeta bir çiğ et benzetmesi gibi, haberi ortaya koyduğunuzda isteyen onu hangi biçimde servis edecekse ona göre mi servis ediliyor?

Türkiye’de temel sorun basının özgürlükleriyle sadece gazetecilik, televizyonculuk yapması mı, yoksa basın-yayın, televizyon görüntüsü arka planında birtakım kendine ait iş ve işçi bulma veyahut da ticari anlamdaki işlerinin takibi mi? Bu soru çok sorulur. Fakat bunun daha ötesinde bir noktaya geldi bugün basın-yayın konusu. “5N 1K” sorgusu, nedenleri, nasılları, niçinleri olması gereken objektife göre mi, yoksa objektif sadece kameraların ve fotoğraf makinelerinin önündeki bir aparatın adı olarak mı kaldı? Subjektif olarak kameranın gerisinde belirlenmiş siyasal düşünceyi veyahut da tek merkezden gelen dayatmayı topluma kabul ettirme biçimine mi dönüştü? Asıl sorgulanması gereken problem bu.

Aynı haberin farklı basın-yayın kuruluşlarında birbirinden çok farklı servis edildiğini ve “bizim mahalle-sizin mahalle” kamplaşmasının basın üzerinden topluma yansıdığını görüyoruz. İşte toplumsal kamplaşma asıl medyanın dilinde; daha doğrusu, siyasetin egemen dilinin medyanın diline talimatlı dönüşmesiyle alakalı.

Yakın zaman dilimi içerisinde Milliyetçi Hareket Partisinin uyarılarıyla kamuoyu oluşturulmaya çalışılan pek çok konu görmezden gelinirken, uyarılırken, bugün belgeseller yapılarak âdeta havuz medyasında o meseleler yeni fark edilmiş gibi haber yapılıyor. Az önce Muğla Milletvekilimiz Mehmet Erdoğan Bey izlediği bir haberi dehşetle bizlerle paylaşırken “Biz Diyarbakır’daki ilgili emniyet müdürünün o dönem yaptığı hataları Meclis kürsüsünde haykırırken, Sayın Genel Başkanımız bu konularda Hükûmete uyarılar yaparken görmezden gelen basın-yayın ve iktidar yanlısı kuruluşlar, medya mensupları bunu haber dahi yapmazken bugün havuz medyasının bir tanesinde, belgesel niteliğinde, bu konular yeniymiş gibi millete dayattırılıyor.” diyor.

İşte, biz burada, bir noktada uyarıda bulunuyoruz ve fikrî takip, doğruluk, tutarlılık, siyasette istikrar, ahlak, erdem, faziletle mümkün olur diyoruz. Konjonktüre göre siyasal söylemler değişebilir aziz milletvekilleri ama değişmeyen, varoluşunuzu ortaya koyan temel yaklaşımlarınız ilkelerinizle beraberdir ve sizi yarınlara taşır. Eğer, siz, muhafazakâr ve demokratlığı ilke kabul etmişseniz, adil olmayı ve kalkınmayı referans kabul etmişseniz, bu referanslarınızı her alanda göstermekle mükellefsiniz. Konjonktüre ve şartlara göre değişen ifadeler varlığınızı tamamen tartışma hâline getirebilecek; adaleti, hakkı, hukuku ve haber vermeyi tartışılır bir hâle getirebilmek bunun en bariz örneğidir.

Evet, “çözüm süreci” denilen, “millî birlik ve kardeşlik süreci” denilen, her ne kadar pozitif cümlelerle ifade edilse de bir türlü sonu getirilemeyen ve bizim tarafımızdan da büyük bir hata, böyle giderse ihanet dediğimiz sürecin birlikte yürütüldüğü dönemdeki haberlerin ve medyanın diline bakıyoruz, bugünkü medyanın diline bakıyoruz, bu aradaki çelişkileri tekrar tekrar aziz milletimize hatırlatmak istiyoruz.

Evet, bugün, devlet politikası olarak, dün dağda mücadele verilen teröristlerin şehre inmesine zemin hazırlayan o politik acziyetin sonrasında kendilerine gelerek, gerçekten terörü ve teröristi şehirlerden ayıklayarak, bölge halkını kardeşlik hukukunu tesis ederek ciddi anlamda huzura kavuşturmak isteyen her türlü politikanın yanındayız. Ama beraberinde de şu endişeyi taşımıyor değiliz: Biz, bu desteği sürdürülebilir ve bir tek terörist kalmayıncaya kadar, silahlar sadece gömülünceye değil, imha edilip yok edilinceye kadar desteklerken buzdolabında bekletilen açılım sürecini tekrar piyasaya sürmenin, tekrar uluslararası konjonktürlerle, perde arkası görüşmelerle memlekette yeni birtakım projeleri ortaya koyabilmenin de tedirginliğini yaşıyoruz. İşte, hakkı, hukuku, doğruyu ifade etme noktasında gerçekten istikrarlı yapılan işlerde devlet politikalarının her zaman Milliyetçi Hareket Partisi yanındadır.

Basın-yayın kuruluşlarıyla ilgili şiddete maruz kalan veyahut da öldürülen gazetecileri elbette rahmetle anarız, minnetle anarız, toprağı bol olsun deriz. Dinine, inancına göre düşündüğü için, yazdığı için, ürettiği için bu insanların öldürülmesini şiddetle kınarız. Ama bu kişiler sadece yazdıkları sütunlar çok kişi tarafından okunuyor diye, sadece bu kişiler birtakım odaklar tarafından meşhur edilmişler diye isimleri çok ön planda tutulurken adları bile anılmayan, devrin kızıl komünistleri tarafından şehadet şerbetini içen, PKK’lı teröristler tarafından seçim çalışmaları yaparken şehadet şerbetini içen gazeteci şehit İlhan Egemen Darendelioğlu, Ertuğrul Hançerlioğlu, İsmail Gerçeksöz, Kemal Fedai Coşkuner ve Cengiz Akyıldız ağabeylerimizi de bu kürsüden rahmet ve minnetle anıyorum.

Tirajlarına göre ilgi gören, pozisyonlarına göre şekil alan itibarın âdeta temsil etmiş oldukları fikrin ahlaki, erdemli ve insani boyutuyla değil de sadece ve sadece müktesebatları, ait oldukları mahallenin çıkarttığı ses nispetine göre anılmasından çok, onların fikrî anlamdaki ifadelerine göre saygı duyulmasını istiyoruz.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, cumhuriyetin temel ilkelerine, millî güvenliğine ve kamu düzenine aykırı olmamak üzere, basın-yayın ve diğer iletişim araçları üzerinde kısıtlama konulmaması, bunların sansür edilmemesi ve hür olması gerektiğine inanıyoruz bu hürlük, bu ifade özgürlüğü bu şartlar altında olduğu takdirde ve memlekete, millete, devlete zeval getirebilecek ifadeleri ifade özgürlüğü kapsamında görmüyor, aydın bildirgesi olarak ifade edilen imzaları atanları da bu kürsüden tekrar biz de kınıyoruz, telin ediyoruz, entelektüel haysiyete davet ediyoruz. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Öte yandan, bu belgelere imza atan bu insanların içerisinde, beraber yürüdükleri yollarda akillik yapan zevatların da var olduğunu Hükûmet çevresine tekrar hatırlatmak istiyoruz. İşte, diyoruz ki istikrarlı olmak, kiminle, nerede, nasıl yola çıktığınıza dikkat etmekle doğru orantılıdır. Her şey bir dönem sadece iktidar olmak için, muktedir kalabilmek için değil; tarihin sizleri yazacağı sayfalarda onurlu, haysiyetli ve duruşu olan siyasetçi olabilmek, duruşu olan siyasal parti olabilmek, bunların en başından bir tanesi olarak kendisini ifade eder.

İşte böyle şanlı şerefli bir siyasi maziye sahip bir partinin, kırk yedi yıllık hafızası olan bir partinin milletvekili olarak bu onuru, bu gururu yaşıyor, ne zaman ne söylediyse söylediklerinin arkasında her şartta durabilen bir genel başkana sahip olmanın da ayrı bir gururunu taşıyor, huzurunuzdan saygıyla ayrılıyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ersoy.

Grup önerisi aleyhinde son konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Markar Eseyan.

Sayın Eseyan, on dakika süreniz var.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MARKAR ESEYAN (İstanbul) – Saygıdeğer Başkan, Divan, kıymetli milletvekilleri ve Meclis çalışma arkadaşlarımız, Meclis çalışanları; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, grubum adına, CHP’nin araştırma önergesinin aleyhinde konuşmak üzere söz aldım. Açıkçası, ben sözüme başlarken buradan CHP’li grup başkan vekillerine bu Meclis araştırması önergesinin içeriği hakkında teşekkür etmek istiyorum çünkü gerçekten de içerik oldukça objektif. Sadece belli bir medya kesimini kayıran veyahut da başka bir medya kesimini yok sayan bir bakış açısı burada oluşturulmamış ve hem çeşitli, Star gibi, yine, Star yayın grubunun CEO’suna yapılan saldırılar da orada gerçekten zikredilmiş. Ama aynı zamanda diğer medya gruplarına yapılan saldırılar da zikredilmiş ve bunlarla ilgili çok objektif bir Meclis araştırması önergesi teklifi verilmiş. Ben CHP’li grup başkan vekillerine teşekkür ediyorum bu açıdan.

Burada, işte, her ne kadar aleyhte konuşma sırası aldıysam da öncelikle bunu teslim etmek istiyorum ancak biliyorsunuz bu türden araştırma önergelerini 4 grubun daha önceden anlaşarak Meclise getirmek durumunda olduklarını ve daha sağlıklı yol budur. Özellikle bugün olduğu gibi çok sıkıntılı, daha doğrusu yoğun gündemin altında ezilmemesi için daha sonraki günlerde bizim grubumuzla birlikte aynı konunun, araştırma önergesinin gündeme getirilmesini biz uygun buluyoruz ve buna olumlu baktığımızı değerli başkan vekillerine ifade etmek istiyorum.

Şimdi, hazır konuşma konusunda fırsat yakalamışken, tabii önemli bir gün bugün. 19 Ocak 2007. Benim için önemli bir kişiydi Hrant Dink, öldürülüşünün dokuzuncu yılını idrak ediyoruz. Benim hocamdır, beni gazeteciliğe taşıyan kişidir, bana ilk köşemi veren kişidir, beni bu mesleğe taşıyan ve cesaretlendiren kişidir, örnek aldığım bir aydındır, gazetecidir. Dolayısıyla, 19 Ocak 2007 günü benim hayatımdaki en karanlık, en zor ve hâlâ da üstesinden gelemediğim bir acı gündür. Ama ben bugün gerçekten memnuniyetle burada tanıklık ettim ki… Hem birer dakikalık konuşmalarda hem de bütün grupların, temsilcilerin burada yaptığı konuşmalarda, Meclis Başkan Vekilimizin yaptığı açılış konuşmasında, Hrant Dink’in hepimizin bir ortak değeri olarak ne kadar özümsendiğini, ne kadar sahiplenildiğini ve ne kadar aslında onun görmek isteyeceği bir tablonun Mecliste ortaya konduğunu ben gerçekten büyük bir mutlulukla, hüzünlü bir mutlulukla izledim. Hepinize buradan teşekkürlerimi bir borç biliyorum.

Tabii, bu davanın serencamı hiçbirimizi memnun etmedi, etmesi de mümkün değildi. Ben bu davayı yakından takip edenlerden birisiyim. Hrant Dink’le en son 19 Ocaktan on beş gün önce karşılaşmıştık; Agos’un gecikmiş 10’uncu yaş gününü kutlayacaktık Taksim’de bir otelde. Gecikmiş diyorum çünkü aldığı tehditler yüzünden bir türlü fırsat bulamamıştı bu organizasyonu yapmaya ve o gün, o akşam onu son görüşümdü ve sağ olsun beni onore etmişti -ilk burada paylaşıyorum- “Benden sonra bayrağı Markar taşıyacak.” diye. O anlamda bu dava benim için ayrıyeten önemli bir hâl almakta ve bu davanın serencamından hiç hoşlanmadığımızı… Zaten binlerce yazı yazmışımdır bu konuda.

Ancak, biliyorsunuz Aralık 2015 tarihinde, aralığın sonuna doğru yeni bir soruşturma açıldı. Aslında, 2010 yılında AİHM’den, bu davada ihlal var ve bu davada maddi gerçeklik ortaya çıkarılmamıştır, çıkartılmamıştır… Dolayısıyla bu ihlal yönünde karar çıkınca Hükûmetimiz de biliyorsunuz jest olarak AİHM’deki bu karara, Hrant Dink, ihlal var kararına -o dönem Başbakanımız Dışişleri Bakanıydı- itiraz etmemişti. Ve bu AİHM kararına dayanarak yeni suç duyurularında bulundu Dink ailesi avukatları ve bunun peşi sıra bu soruşturma açıldı.

Bu soruşturma gerçekten çok ciddi ilerliyor -bu soruşturmanın içinde yer alan ciddi kamu görevlileri var- ki biz baştan beri bunu arzu etmiştik. Hrant Dink ana davası ile Trabzon’daki diğer davanın birleştirilmemesi bize her zaman kasıtlı gelmişti. Çünkü, İstanbul’daki ana dava ile Trabzon’daki davanın birleştirilmemesi, davanın bütünlüğünü bozmakta ve o olay örgüsünde derin dehlizler yaratmaktaydı. İşte bu son soruşturma bu anlamda iddianameye dönüştü biliyorsunuz ve kabul edildi ve burada çok yeni deliller var. Burada pek çok kamu görevlisi iddianameye dâhil edilmiş durumda. Dink davasının avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu –arkadaşım- bu konuda yaptığı açıklamada, bu iddianamenin, sadece belirli gruplara yakın kişileri değil, bu konuda kastı veya ihmali olup dokuz yıldır adı geçen çoğu kişiyi kapsadığını yani sadece paralel örgüte yakın kişileri değil diğer kişileri de kapsadığını, bu anlamda çok önemli olduğunu da ifade etmiştir.

Benim şöyle bir sıkıntım var, bilmem hak verir misiniz: Madem biz burada Hrant Dink konusunda, bu Malatyalı Anadolu çocuğu konusunda, bu yerli ve millî kişi konusunda, Hrantça konuşan ve bizi birleştiren, o bütün ön yargıları iki cümleyle anında yerle bir edecek kadar Anadolulu olan, bizden olan ve hepimizi birleştiren bu kişi konusunda burada bir ortaklık ettik, acaba bu davayı araçsallaştırmasak iyi olur mu? Yani, bu davayı burada işte konuşurken... Tekrar konuşacağız, tekrar tekrar konuşacağız çünkü bu dava -ben ilk günden beri yazdım- Türkiye'nin derin devletini en tepeden gören bir cinayettir. Yani, Hrant Dink davasını ortaya çıkaran yargı, bu ülkenin gerçekten bütün o kirli bağırsaklarını da ortaya çıkarmış demektir ve Hükûmetimiz bunun arkasındadır.

Bakın, bu araçsallaştırma beni çok rahatsız ediyor. Biraz evvel -ben, biraz, tabii ki teşekkür bölümünde ifade ettim ama- o konuşmalar içerisinde yine bunun izleri vardı. Yani Hrant Dink davasını veya cinayetini alıp da, tıpkı biraz evvel arkadaşımızın savunduğu aydınlar bildirgesi gibi, bugün, Sur’da, Silopi’de, Cizre’de, Nusaybin’de PKK’nın yaptığı cinayetleri, çocuk katliamını meşrulaştırmak için kullanamazsınız. Hrant Dink sizin oyuncağınız değil! (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

AYHAN BİLGEN (Kars) – Biz böyle bir şey yapmadık.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Siz yaptınız, siz.

MARKAR ESEYAN (Devamla) – Şimdi, bu benim için özel bir dava ama her cinayet benim için önemli. Hablemitoğlu cinayeti de benim için önemli, Hasan Fehmi’den, Ahmet Samim’den, Sabahattin Ali’den Musa Anter’e kadar, Metin Göktepe’ye kadar, Uğur Mumcu’ya kadar, Çetin Emeç’e kadar, sayamadığım -biraz evvel MHP’li kardeşimin ifade ettiği- sağ kesimden bütün gazetecilerin de içinde olması kaydıyla hepsi bizim acımızdır, hepsi bizim değerimizdir. Bunlara biz ideolojik olarak yaklaşamayız ama her konuyu -Uludere, Hrant Dink davası, kadın cinayetleri- alıp getirip, bunu, burada Hükûmet veyahut da Erdoğan nefretiyle harcamanın sebebi nedir?

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) – Çözün o zaman. Çözdünüz de biz bunu zorla mı getirdik?

MARKAR ESEYAN (Devamla) – Neden bir araçsallaştırma ahlakını terk edemiyoruz? Bu çok önemli bir durum.

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) – Sanki ortaya çıkardınız da, onu biz öyle getirdik!

MARKAR ESEYAN (Devamla) – Bakın, konuşuluyor, konuşuluyor, konuşuluyor, en sonunda, aynı aydınların yaptığı gibi, Hrant Dink cinayeti, kalkıp, Sur’daki, Çınar’daki çocuk katliamlarını meşrulaştırmak üzere araçsallaştırılıyor. Ben buna karşıyım çünkü Hrant Dink’in benim üzerimde hakkı var.

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) – O başka bir konu, kişiselleştirmeyin.

MARKAR ESEYAN (Devamla) – Sizden çok daha iyi tanıyorum Hrant Dink’i, sizin politikalarınızın tam tersi noktada durmaktaydı ve PKK’ya çok ciddi eleştirileri vardı. Kürtlere “Yüz yıl önceki tecrübelerden mutlaka ders alın, aynı tuzağa düşmeyin.” diye yazdığı yazıların hepsini ben ezbere biliyorum. On sene birlikte yazdım ben Hrant Dink’le Agos gazetesinde. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hrant Dink, kendi halkını, ülkesini parlamentolarda şikâyet etmeyen, bu aydın müsveddelerinin yaptığı gibi kendi halkını, kendi devletini katliamla, soykırımla asla suçlamayan bir insandı, bunu bizzat kendisi binlerce defa ifade etmiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bugün yaşasaydı sizin tarafınızdan lince uğratılacaktı, aynı benim gibi.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – O laf ayıp oldu, ayıp.

MARKAR ESEYAN (Devamla) – Bu, çok önemli bir ahlaki duruştur. Acılarımızı araçsallaştırmayalım. Yani burada konuşmak, bu kürsüyü işgal etmek, bir kara propaganda mekanizmasını yaratmak değildir. Biz 78 milyon insanın, 55 milyon seçmenin meşruiyetini aldık, onayını aldık ve buraya geldik ve insanlar bizden hizmet bekliyor. Burada bu kürsüye çıkıp da “Bana asla PKK adam öldürüyor dedirtemezsiniz.” demenizi beklemiyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Tabii ki devleti de eleştirin, bakın ben burada eleştiriyorum, siz de eleştirin. Ama, bir aydın tavrı, bir milletvekili tavrı ve halka hizmet tavrı gerçekten zor olanı yapmaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MARKAR ESEYAN (Devamla) – O zor olan şey de gerçekten cinayete cinayet, katile katil demektir.

NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) – Hrant Dink sağ olsaydı siz burada böyle konuşmazdınız.

MARKAR ESEYAN (Devamla) – Hepinizden bunu bekliyoruz.

Teşekkür ediyorum, sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Eseyan.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Demirel, buyurunuz.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Yani, açık bir şekilde grubumuza bir sataşma söz konusu. O yüzden söz hakkı istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Demirel.

İki dakika sataşmadan söz veriyorum.

YUSUF BEYAZIT (Tokat) – Sayın Başkan, ne dedi de sataştı?

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

9.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, İstanbul Milletvekili Markar Eseyan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; peki, soruyoruz buradan: Az önce bir talebimiz vardı, “Araştıralım, birlikte araştıralım.” dedik, neden reddettiniz? İlk başta bunu soralım, hepiniz kendinize sorun. Madem gerçekler yüzüstüne çıksın diyorsak neden reddettiniz? Bu kadar Hrant Dink’in anısına saygınız varsa neden reddettiniz?

YUSUF BEYAZIT (Tokat) – Araştırıyoruz zaten.

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) – Bu araştırma komisyonunun oluşturulmasını neden istemediniz? Çünkü, 2007’de kim iktidardı, kimler yaptı, bunları neden açığa çıkarmadı, bir kez daha ifade edin.

Evet, bu ülkede 1990’lı yıllarda başlayan faili meçhul cinayetlerde, 2002 yılında, şu anki Cumhurbaşkanı, o zaman, daha iktidara gelmeden şunu ifade etti: “Bu ülkede faili meçhuller vardır. Biz iktidar olursak hiçbir şekilde faili meçhul cinayetler olmayacaktır.” 2007 ve 2009 itibarıyla faili meçhul cinayetler başladı. 2009’da şunu dedi KCK operasyonları yapılırken: “Bu ülkede, katledelim mi? Biz tutuklayacağız.” Ama 2015, 2016 yılında hem katlediyor faili meçhul olarak, ama failinin kim olduğunu bildiğimiz katliam ve infazlar gerçekleştiriliyor Tahir Elçiler gibi, Seve Demirler gibi. Biz bunların hepsini çok iyi biliyoruz. Bir yandan katlediyor, bir yandan gazeteciler, siyasetçiler ve belediye başkanları gibi, tutukluyor. Yani, ülke öyle bir karanlığa sürükleniyor ki… 2015 ve 2016 yıllarında daha fazla karanlığa sürüklenerek bir yandan insanlar katlediliyor bu ülkede, bir yandan insanlar faili meçhul… Ama bizce faili meçhul değil çünkü katledenler, o dönemin iktidarları bundan sorumludur, açığa çıkarmakta da sorumludur diyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Demirel.

IX.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, 12/1/2016 tarihinde Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Levent Gök, İstanbul Milletvekili Engin Altay ve Manisa Milletvekili Özgür Özel tarafından, basın-yayın mensupları ve kuruluşlarına yapılan saldırıların tüm yönleriyle araştırılması ile basın özgürlüğü ve halkın haber alma hürriyetini sağlamaya yönelik olarak alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun 19 Ocak 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; Gündemdeki “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının sıralamasının belirlenmesine ve 68 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 48 saat geçmeden gündeme alınması ile İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi

19/1/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 19/1/2016 Salı günü (Bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                       Bülent Turan

                                                                                         Çanakkale

                                                                           AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Bastırılarak dağıtılan 68 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1’inci sırasına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi;

Genel Kurulun,

19 Ocak 2016 Salı günkü (bugün) birleşiminde 68 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

8 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin 21 Ocak 2016 Perşembe günkü birleşiminde tamamlanamaması hâlinde, Genel Kurulun haftalık çalışma günlerinin dışında 22 Ocak 2016 Cuma günü saat 14.00’te toplanarak bu günkü birleşiminde gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesi ve 8 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

26 Ocak 2016 ile 2, 9, 16 ve 23 Şubat 2016 Salı günkü birleşimlerinde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesi,

3, 4, 10, 11, 17, 18, 24 ve 25 Şubat 2016 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesi,

26 Ocak 2016 Salı günkü birleşiminde 13 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

2, 9, 16 ve 23 Şubat 2016 Salı günkü birleşimlerinde 15.00-24.00 saatleri arasında; 3, 4, 10, 11, 17, 18, 24 ve 25 Şubat 2016 Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde 14.00-24.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesi,

68 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması önerilmiştir.

68 Sıra Sayılı

Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı

(1/517, 2/434)

Bölümler

Bölüm Maddeleri

Bölümdeki

Madde Sayısı

1.Bölüm

1 ila 18 inci maddeler arası

18

2.Bölüm

19 ila 36 ncı maddeler arası

18

Toplam Madde Sayısı

36

 

BAŞKAN – Grup önerisi lehinde ilk konuşmacı, Çanakkale Milletvekili Sayın Bülent Turan.

Buyurunuz Sayın Turan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ grup önerisi lehinde söz aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Saatin geç olduğunu biliyorum, kanuna geçme talebinizi de biliyorum. Bildiğiniz gibi, bugün sıra sayısı 68 olan Kanun Tasarısı’nı görüşeceğiz. Bizim önerdiğimiz kanun tasarısını kabulünüzden sonra görüşmeye başlarsak, 36 madde olan bu kanun tasarısını 2 bölüm hâlinde görüşmek istiyoruz.

Toplumumuzun her kesiminin sorunlarını masaya yatırdık, bununla ilgili vaatlerimizi ortaya koyduk. Bu vaatlerimizin de bir takvim doğrultusunda bir an önce hayata geçmesi için çok azami gayretimiz var. Israrla hep “Onlar konuşur, AK PARTİ yapar.” söylemimizi hatırlamak istiyorum. Sabahtan beri değişik konular için polemikler yapıldı, değişik konular gündeme geldi. En sert ifadelerle cevap verebiliriz ancak toplum konuşanlara değil, iş yapanlara destek oluyor; polemik yapanlara değil, hizmet edenlere destek oluyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunun bilincinde olduğumuzdan dolayı, sabahtan beri tartışılan malum konulara hiç girmeyeceğim, o üsluba, o tarza hiç değinmeyeceğim ancak toplumumuzun umutla beklediği bu kanunda neler var diye, birkaç ana başlığı paylaşacağım ve bir an önce kanuna geçmek için de süremi tamamlayacağım.

Bakınız, 68 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nı kabulünüzden sonra gündeme alırsak az sonra:

Yeni iş kuran gençlerimizin üç yıl boyunca gelir vergisini kaldırıyoruz.

Basit usulde vergilendirilen esnafın 8 bin liraya kadar olan kazancından vergi almıyoruz.

Öğrenim gören gençlerimizden pasaport harcı almayacağız.

Kadın memurlarımıza doğuma bağlı olarak ilk çocukta iki ay, ikincisinde dört ay, üç ve üzerinde altı ay yarı zamanlı ve tam ücretli çalışma hakkı vereceğiz.

Polislerimizin emniyet hizmeti tazminatı yüzde 25 artırılacak, polislerimizin, uzman çavuşlarımızın, jandarmalarımızın, erbaşlarımızın 2200 olan ek göstergeleri 3000’e çıkarılacak.

Muhtarlarımızın maaşlarına beklediği zam yine bu paketimizde olacak.

Yemde ve gübrede KDV full olarak kaldırılacak.

Özel sektörde çalışmakta olanların doğum sonrası ve evlat edinme sonrası izinleri artırılacak.

Yaşlılık aylığı alıp sigorta primi ödeyenlerin bu ödemesine son verilecek.

Sosyal güvenlik destek primi kaldırılacak.

Gençlere ücretsiz sağlık hizmeti imkânı sağlanacak.

Otoyollardan -ki son zamanlarda epey şikâyet konusu olmuştu- ücretsiz geçenlerin idari para cezalarında indirim olacak.

Çalışan kadınlarımızla ilgili çok farklı başlıklarda düzenlemeler var, ayrıntıya az sonra arkadaşlarımız girecekler, o yüzden ana başlık söylemiş olacağım.

Bir de Çanakkale Vekilimiz Ayhan Gider’le beraber verdiğimiz, Alan Başkanlığında alan kılavuzu olmasına rağmen hukuki statüsü olmayan arkadaşlarımızın hukuki statülerinin verilmesi için bir teklifimiz oldu. Alan Başkanlığımızda Çanakkale insanının da rehberlik yapabilmesine imkân sağlayacak olan o kanun teklifi de bunun içerisinde olacak.

Ben, AK PARTİ Grubunun önermiş olduğu bu çalışma takvimini kabullerinize sunuyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Turan.

Grup önerisinin aleyhinde ilk konuşmacı, Gaziantep Milletvekili Sayın Mahmut Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Toğrul.

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) – Sayın Başkan, sizleri ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, bugün kürdistanda kan gövdeyi götürürken, oluk oluk kan akarken bu gündemin değiştirilerek bu şekilde heba edilmesini ve asıl sorunlarımızın gözden kaçırılmasını anlamak mümkün değil. Ben, sözlerime başlamadan önce, burada daha önce ifade ettiğimiz üzere, Hrant Dink’i ve yakın tarihte kaybettiğimiz Tahir Elçi’yi anarak, önünde saygıyla eğildiğimi, özlemle andığımızı ifade ederek başlamak istiyorum.

Sayın milletvekilleri, Fransa Cezayir’de katliamlar gerçekleştirirken Jean-Paul Sartre bu katliamları kabul etmedi ve katliamlara sessiz kalmanın bu katliamlara ortak olunması anlamına gelen cümleler sarf ettiği için zamanın muktedirleri tarafından Fransa’da yargılanmak istendi. O zamanın muktedirleri… Bu yargılama karşısında De Gaulle şunu söyledi: “Jean-Paul Sartre Fransa’dır.” Bugün, Türkiye’nin aydınları güneydoğuda, kürdistanda yaşanan katliamlara “Bu Suça Ortak Olmayacağız” adında bir bildirgeye imza koydukları gerekçesiyle Cumhurbaşkanı tarafından hedefe konuldu. Aydınlar her zaman için muktedirler için birer hedefti, her zaman için aydınlar muktedirlerin hedefinde oldular. 1980 faşist darbesinin lideri Kenan Evren iktidara gelir gelmez önce 1402 sayılı Yasa’yla aydınları yani Türkiye’deki o faşist darbeye katılmayanları, ona ses çıkaranları üniversiteden kovmakla işe başladı ve o dönem, yaklaşık 5 bin kamu görevlisini işlerinden etti. 15 Mayıs 1984’te aydınlar bir bildirge imzaladığında ve katliamlara, işkencelere sessiz kalmayacaklarını ifade ettiklerinde, Kenan Evren doğrudan Nazım Hikmet’i de hedef alarak Nazım Hikmet üzerinden şunu söylemişti: “Ne yapayım öyle aydınları? Şairler vardı, onlar yurt dışına kaçtı! Böyle aydınları ne yapayım?” Şimdi, tam da böylesi bir dönemde güneydoğuda, kürdistanda yaşanan katliamlara ortak olmayan, ortak olmak istemeyen aydınlar, bu ülkenin vicdanı aydınlar, bir bildirge imzaladılar ve bu suça ortak olmayacaklarını ifade ettiler. Bu suç, biliyorsunuz.

16 Ağustostan bu yana, hiçbir hukuka, hiçbir iç ve dış hukuka dayanmayan sokağa çıkma yasakları altında bir katliamlar zinciri işlenmekte; ölen kadınlar, çocuklar, cenazeler günlerce sokakta kalmakta, Taybet İnan’ın cenazesini yedi gün sonra almaya giden kayını Yusuf İnan katledilmekte; yine Sur içinde ölenlerin cenazeleri yirmi sekiz gün sonra, bugün alınabilmekte. İşte, bu suçlar işlenirken Türkiye’nin vicdanı olan aydınlar, bu suça ortak olmak istemediklerini ifade ettiler. Ayşe öğretmen gibi “Çocuklar ölmesin.” demesinler mi, ne yapsınlar? Yani, Bu ülkede kan gövdeyi götürsün, bu zulümler devam mı etsin desinler? Şimdi, durum bu iken Sayın Cumhurbaşkanı hemen, bu aydınlara yönelik bir linç kampanyası yürüttü. Bu linç kampanyasında Sayın Cumhurbaşkanı aydınlara yönelik şunu söylüyordu: “Aydın müsveddeleri, siz aydın değilsiniz, siz karanlıksınız.” diyordu. (AK PARTİ sıralarından “Aynen öyle.” sesleri) Evet, karanlık olanın kim olduğu belli. Bu ülkede kana ortak olanlar, bu ülkede çocukların ölümüne ortak olanlar karanlıktır, doğru söylüyorlar.

MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) – PKK mı?

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Bu ülkenin aydınları… Nasıl ki De Gaulle Sartre için “Sartre Fransa’dır.” diyorsa bu ülkenin aydınları Türkiye’dir, bu ülkenin aydınları vicdandır. Cumhurbaşkanının bu açıklamasından hemen sonra, rektörler ve YÖK Başkanlığı devreye girmiş ve öğretim üyeleri üzerinden bir linç kampanyasına girişilmiştir.

Değerli arkadaşlar, öğretim üyesi, aydın demek -söylediklerinin illaki doğru olup olmadığı önemli değil- kendi doğru bildiklerini hesapsız ve sadece vicdanlarının sesini dinleyerek ifade eden insanlar demektir. İşte, o insanlar sadece ve sadece vicdanlarının sesini dinlediler. Hemen arkasından rektörler, hemen arkasından YÖK bir linç kampanyası başlattı. Akademisyenlerin bir konuda siyasi fikir beyan etmelerine YÖK nasıl karışabilmektedir? YÖK bir fikir suçları mahkemesi midir? Rektörler hemen öğretim üyeleri hakkında soruşturmalar açmakta, sabahın köründe savcılar, polisler öğretim üyelerinin, aydınların kapısına dayanmaktadır.

Biz bir kez daha şunu söylemek istiyoruz: Bu aydınlar Türkiye’nin aydınlık yüzüdür, Türkiye’nin vicdanıdır. Biz onların yanında olacağız.

MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) – Karanlık yüzü!

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) – Onlara “karanlık” diyenler, nasıl ki Kenan Evren aydınlar için “Ne yapayım öyle aydını?” diyorsa, evet, Tayyip Erdoğan Kenan Evren’dir, Tayyip Erdoğan Sedat Peker’dir ama o aydınlar Türkiye’nin vicdanıdırlar, o aydınlar Türkiye’dirler.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Kandi’lin onlar, Kandil’in!

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Toğrul.

Grup önerisinin lehinde ikinci konuşmacı, Balıkesir Milletvekili Sayın Sema Kırcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SEMA KIRCI (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.

Bugün görüşeceğimiz kanun tasarısı aslında Hükûmetimizin, AK PARTİ’nin seçimler sırasında vermiş olduğu vaatlerin hayata geçirileceğinin işareti. Emeklilerden gençlere, kadınlarımıza değin çok geniş bir yelpazede, söz verdiğimiz pek çok şeyi gerçekleştiriyoruz.

Sayın grup başkan vekilimizin dediği gibi, aslında görüşeceğimiz kanun maddelerine bir an önce geçebilmek için, ben bu önemli günde bana tanınmış olan süreyi tamamıyla kullanmıyorum. Biraz sonra başlayacağımız kanun tasarımızın memleketimize ve özellikle kadınlarımıza hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kırcı.

Grup önerisi aleyhinde son konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Engin Altay.

Buyurunuz Sayın Altay. (CHP sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bülent Turan biraz önce kanunun kerametlerini anlattı; doğrudur, olumlu şeyler var, bizim de parti olarak “Bu kanun kötüdür.” dediğimiz yok. Biz de bu kanuna çekincelerimizi, yetersizlikleri, eksikleri, kuşkularımızı belirtmek suretiyle genel olarak olumlu oy vereceğiz. Ama, sizin bu Parlamentoda kanun yapma tekniğinize hakikaten hayranım yani bu kadar olur! Böyle, birkaç olumlu konuyu birkaç aykırı işle aynı çuvala nasıl koyuyorsunuz ve bunları aynı çuvalda nasıl barındırıyorsunuz. Çok garip bir durum, çok doğru bir durum da değil. Ama, daha garip olan durum şudur: Türkiye Büyük Millet Meclisinin önümüzdeki hemen hemen bir buçuk aylık çalışmasını planlıyor bu öneri ve çoğunluk partisisiniz buna da saygım var yani elbette, çoğunluk partisinin Parlamento gündemine hâkim olmasından doğal bir şey olmaz, hele Ramazan Can buradayken! Ama, el insaf! Bir parça da üzerine yemin ettiğimiz Anayasa’ya, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’ne riayet etmek lazım. Parlamentonun sadece çoğunluk partisinin kanun üreten bir fabrikası, çoğunluk partisinin arzusuna göre, siyasi perspektifine göre kanun üreten bir fabrikası olmadığını… Parlamentonun önemli bir kısmının da muhalefet partilerinin denetim hakkı olduğunu da yok saymamanız lazım. Bir buçuk ay boyunca… Diyor ki bu Bülent Turan imzalı grup önerisi: “Muhalefet bir buçuk ay boyunca denetim yapmayacak.” Esasen -yani utanmazsanız- dört yıl boyunca denetim hakkımızı…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sataşmayın da yemeğe gideceğiz Sayın Başkan!

ENGİN ALTAY (Devamla) - …toptan elimizden alın, olsun bitsin. Bence şu grup önerisini, 2009 Haziranına kadar, eğer erken seçim yapmayacaksanız…

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – 2019.

ENGİN ALTAY (Devamla) – …düzenleyin de bitirelim bu işi, bitirelim. Bak, bu daha mantıklı. Böylece kırk dakika da AKP grup önerisi üzerinde Meclisi işgal etmeyelim.

Sayın milletvekilleri, 68 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde arkadaşlarımız biraz önce söylediğim gibi düşüncelerimizi anlatacak. Olumlu ama son derece eksik, belki iyi düşünülmüş ama Türkiye gerçekleriyle hiç bağdaşmayan maddeler de burada var. Zamanı geldikçe Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerimiz ve milletvekillerimiz bunlara değinecek. Siz de oturduğunuz yerden “Pes ya, bu kadar da olmaz! Bu kadar da beceriksiz, pratiği olmayan kanunu nasıl yazmış bizim arkadaşlar?” deyip gene de “evet” diyeceksiniz. Maalesef, durum bu, benden söylemesi. (CHP sıralarından alkışlar) Ama bu Parlamento tutanakları tarihe, torunlarınızın torunlarına, onların da torunlarına kalacak ve diyecekler ki: “Ulan, büyük büyük büyük dedemiz de vakti zamanında nasıl işler yapmış, pes!”

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Altay.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir.

Birleşime bir saat ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.49

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.51

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)

------0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sıraya alınan Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve Çanakkale Milletvekili Ayhan Gider, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 23 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve Çanakkale Milletvekili Ayhan Gider, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 23 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/517, 2/434) (S. Sayısı: 68) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 68 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra, bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Şimdi tasarının tümü üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Günal. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, maalesef, dördüncü torbayla birlikteyiz. Sayın Bakan kendisi de yukarıda bir kısmına katılmıştı, gayet iyi hatırlayacaktır söylediklerimizi ama bizim “Söylemekle dilimizde tüy bitti.” diye Anadolu’da bir tabir var, vallahi, siz getirmekten usanmadınız.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Çalışıyoruz Başkanım.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Bakma Sayın Turan, senin de teklifin var içinde onun için; hatta ve hatta çok bölgesel, yöresel, çok az bir kesime taahhütte bulunduğun için bizatihi isminin, imzanın olduğu bir kanun teklifi de var.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Haklı bir teklif ama. Destek olun, beraber yapalım.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Şimdi onlar değil. Söyleyeceklerimi eğer dinlerseniz, söylediğimin içerikle ilgili olmadığını… Gerçi içerikle ilgili olan kısmında da eleştirilerimiz var ama o ayrı bir konu.

Şimdi benim haklı tekliflere itirazım yok da gerçekten hem Bakanlar Kurulunun hem Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun nasıl çalıştığına aklım ermiyor. Sayın Turan oradan söylüyor, Sayın Bakan da burada, Sayın Bakanın birisi daha geldi; şimdi hepsine soruyorum: Bu kanun tasarıları Bakanlar Kurulunda görüşülüyor mu, görüşülmüyor mu sayın bakanlar?

OKTAY VURAL (İzmir) – Daha önemli işleri var onların.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Yani Bakanlar Kurulunda görüşüyor musunuz, görüşmüyor musunuz? Yoksa bunlar elden doldurulup…

Ki teklifin ekindekiler, zaten, sittin senedir aynı fotokopiler çekilip altına konuluyor, biz görüyoruz. Daha önce burada imza rezaletlerini de hep birlikte yaşadık, önceki dönemlerde. Maalesef böyle sıkıntılarımız var.

Şimdi diyecekler ki: “Olur mu öyle şey kardeşim? Biz hepsini imzalarken bakıyoruz, tartışıyoruz.”

Şimdi, değerli arkadaşlar, burada külliyet hâlinde ikiye ayrılmış vaziyette önergeler -arkadaşlar ayırt ediyorlar komisyonda- var. Şunlar reddedilen önergelerimiz, malum, muhalefet partilerinin vermiş olduğu önergeler -yani şöyle gösteriyorum, Sayın Turan’a da, Sayın Bakana da, orada- bunlar da kabul edilen önergeler.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Çok sataştın Sayın Başkan.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Bunların içerisinde 1-2 tane -hani, utangaçlıktan dolayı- bizim söylediğimiz, hakikaten de görüntüde yanlış olan, yanlış sonuca yol açacak olanlar var. Şöyle yapayım: Tekrar arkadaşlar da, siz de görün kaç tane olduğunu yani.

Yahu, şimdi, bu kanunun gelişine bakıyoruz… Sayın bakanlar ben öyle söyleyince bakıyorlar hiçbir şey görmemiş gibi, defalarca bunları tartıştık.

Değerli arkadaşlar, kanun teklifi bize geldi 11 diye 13’ünde gündem yaptık. Hemen gelen şeye bakıyorum: Sayın Davutoğlu Başbakan, 6’ya 1; bize gelişi 7’ye 1. Aradan bir hafta geçmeden nasıl oluyor da bu yaptığınız yanlışları bir haftada hemen görüyorsunuz, böyle nereden geliyor; ben anlamıyorum yani bir hafta önce Bakanlar Kurulunda görüşülmüşse bu önergeleri kim hazırlıyor? Yani bürokrasi getirip sokuşturuyor, siz de getirip imzalıyor musunuz? Yani ironik bir durum var gerçekten. Hem diyorsunuz ki: “Efendim acil, lazım.” 1, 2, 3, 4 acil yani 4 tane ayrı ayrı kanun teklifi, tasarısı. Tam tersine, 4 diyoruz biz ama her tasarının sonuna yetiştirilemediği için eklenen bir de uydurmadan “Hükûmet teklifi” -tırnak içinde- artık literatüre geçirdik yani torbadaki kanunu, torbadaki hukuku yazdık ama bir de “Hükûmet teklifi” artık literatüre geçti. “2 tane unuttuğumuz madde var.” diyorlar; Hükûmet tasarısını aynen kopyalıyorlar, yanına 2 tane madde ekliyorlar o da oluyor teklif yani Hükûmet teklifi. Ee, şimdi arkadaşlar, bu şekliyle bu kanunları çıkarırsak bunların tamamı eksik oluyor, yeniden yeniden bir daha getiriyoruz. Bakın “Acil.” dediniz tamam dedik; bir daha “Acil.” dediniz, bir daha tamam dedik. Ya, bunları birbirine dercedemiyor musunuz yani Bakanlar Kurulunda madem görüşülüyorsa?

Ha, tabii ki şimdi siz ne kadar onu söylerseniz söyleyin Bakanlar Kurulunda görüşülmediği gibi bu kurumlardan, ilgili kurumlardan maalesef görüş alınmıyor; bu ortaya çıkıyor. Biz orada hatırlatıyoruz, o kurumlar görüyorlar; o yanlışları düzeltmek için bürokratlar apar topar getiriyor “Efendim, orası yanlış oldu, düzeltelim.” İşte, bu kabul ettiğiniz maddeler hazırlarken tamamen alelacele hazırladığınız için eksik olan… Ki içeriğine yine itiraz ediyoruz onlar ayrı, muhalefet şerhimiz de var, burada arkadaşlarımız konuşacak, maddelerle ilgili önergelerimiz var ama böyle ciddiyetsiz bir kanun yapma süreci maalesef olamaz. Yani bir ayda 4 torba kanun olur mu arkadaşlar? Yani bir ayda 4 torba kanun görüşüyoruz. Yani diyoruz ki: Peki, bunu böyle getirdiniz, güzel; ilgili tali komisyonlar var bunlardan niye görüş almıyorsunuz? “Efendim, görüşemeyeceklerine dair sabahleyin saatin köründe bize yazı gönderdiler.” Sayın Atıcı yukarıda söylüyordu, Plan ve Bütçe Komisyonu üyeleri olarak annelikle ilgili, çocuğun süt izniyle ilgili, sağlık durumuyla ilgili bizim nereden bilgimiz olsun? Ee, diyoruz ki: Gelin bunların hepsini toparlayalım, bir alt komisyon kuralım, arkadaşlar gelsin teknik bilgi versinler. O da yok. Peki, bu nasıl bir kanun yapma süreci daha çıkarmadan bu kadarını değiştiriyoruz? Acaba ne olacak derken şimdi arkadaşlarla yukarıda tartışırken baktık yine 5’inci maddenin içinde de kapsam farklılığı olmuş, önergeyle düzelteceğiz; siz de gördüğünüz zaman hak vereceksiniz, aceleyle çıkan şeyde fıkranın biri unutulmuş. Yani aşağıda koyduk, o da bizim uyarılarımızla “evlat edinenler”i de birine koyduk, orada koyduk ama o önceden geçtiği için 5’inci maddedeki kalmış. Neden? İlgili kurumlardan görüş alınmadığından kaynaklı.

Ee, peki ne diyor Mevzuat Hazırlama Yönetmeliği? Yani o zamanki hâliyle Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ve Hazineden yani Kalkınma Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığından bunlarla ilgili görüş alınırdı, bununla ilgili bir kanun varsa. Eğer Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığını ilgilendiren bir şey varsa bunlardan da görüş alın ki çok farklı kanunlarla ilgili düzenlemeler var.

Değerli arkadaşlar, şimdi, hakikaten, bu şekliyle baktığımız zaman bu kanunda aceleye gelmiş birçok husus var. Evet, içerik olarak verilen taahhütler var, bizim de verdiklerimiz var, hepsi tutuyor, tutmuyor; 1’inci maddeden itibaren farklı düşündüklerimiz var. Hükûmet kendi bütçe imkânları nispetinde “Biz bunu yaptık.” diyor. Daha önce asgari ücrette olduğu gibi yine burada bazı indirimler, muafiyetler, istisnalar var. Evet, biz genç girişimcilerimizi teşvik edelim, esnafın yeni iş yeri açanlarından beş sene vergi almayalım dedik. Daha fazlasını da istiyoruz ama bu şekliyle arka arkaya geliyor, yine eksik geliyor. Bakın, bunu böyle yapmayalım. Burada bazı kısımlarla ilgili, izinlerle ilgili, aylıksız izinlerle ilgili düzenlemeler var ama geri kalanlardaki haksızlıklar kalıyor. “Efendim, uzman erbaşlarla ilgili yapıyoruz, jandarmalarla ilgili…” Yapalım. “Emniyet hizmetleri sınıfı var.” Yapalım. “Eğitim hizmetleri sınıfı var.” Peki, ne olacak? Yani bunların… “Eşit işe eşit ücret” diye bir garabet çıkardık, ondan sonra da kalktınız, onu 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle daha da içinden çıkılmaz hâle getirdiniz. Şimdi bunları düzelteceğiz diye birer birer uğraşıyoruz. Bunu defalarca burada sizlerle tartıştık.

Değerli arkadaşlar, bakın, buradaki konuşmalarımızda da, daha önce de sizlerle bu hususları tartıştığımızda öneri getirdik, dedik ki gelin, bunlarla ilgili bir komisyon kurun, çıkması gereken kanunlar neyse, düzenlemeler neyse biz de yapıcı, yol gösterici, uzlaşmacı muhalefet anlayışı içerisinde memleketin meselesini çözelim, bunları da çözelim. Hani nasıl? Koalisyon görüşmeleri sırasında çıkardınız, ortak beyannamelerde neler var, sonra yine kayboldu. Peki, gelin o zaman, sizin söylediğiniz ile bizim söylediğimizde ortak yol neyse, bunların içerisinde bütçe imkânları neyse bunları hep birlikte çıkaralım dedik. Maalesef hâlâ bu şeyle ilgili bir sonuç yok.

Bir de en büyük sıkıntılarımızdan birisi… Sayın Başkan “Alt komisyon kurmayalım.” dedi. Alt komisyon gibi komisyonu çalıştıralım ama bakıyoruz, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığıyla ilgili bir sürü madde var -Ne yapalım?- Sayın Fikri Işık geliyor. Yani o da bizim gibi, bürokratlar ne diyorsa ancak onu biliyor. Yani öbür taraftan bakıyoruz, tamam, Çalışma Bakanlığıyla ilgili kısımlar var, güzel, Maliye Bakanlığıyla ilgili kısım var, Maliye bürokratlarına soruyoruz. Şimdi, acil bir şey de yapılsa en azından, torba kanunun, bunların bir gruplandırılması yapılıp ayrı ayrı şekilde görüşülebilmesi bu konuların, kanun yapma sürecinin sağlıklı olması açısından önemli bir husustur. Maalesef bunlara da dikkat edilmiyor.

Bu ihtisas komisyonlarının çalıştırılması lazım değerli arkadaşlar, Anayasa bunu emrediyor, İç Tüzük bunu emrediyor. Artık öyle bir noktaya geldik ki bakınız, bir taraftan geçici bütçeyi tartışmıştık, şimdi, yarın genel bütçeyle ilgili, 2016 bütçesini tartışacağız. Biz bir taraftan oraya koşturuyoruz. Sayın Başkan “Mehmet Günal nerede?” diye arıyor. Mehmet Günal önergelerle uğraşıyor. Muhalefet şerhini bugün verecektik, arkadaşlarımız bugüne sıkıştıralım demiş, dün gece havaalanında muhalefet şerhi yetiştireceğiz diye uğraştık. Şimdi, böyle bir kanun yapma süreci olur mu? Yani, ya diğer ihtisas komisyonlarını kapatacağız, sadece Plan ve Bütçe çalışacak, bunun sayısını da artıracağız, başka türlü olmaz veya zaten bizim dediğimizi dinlemiyorsanız da Plan ve Bütçe Komisyonu sadece iktidardan oluşur deyin bari. Anayasa zaten yüzde 60’ını size vermiş yani. “İktidar kimse 25 tanesi ondan oluşur.” diyor. Eğer gerçekten bizim eleştirilerimizden faydalanmayacaksanız, bizim görüş ve önerilerimizi dikkate almayacaksanız, gerekçeleriyle sizlere sunduğumuz değişiklik önergelerini -çok bariz bir şekilde sizin hatanızı göstermiyorsa- esas itibarıyla dikkate almayacaksanız yani bizim Komisyon üyeliği yapmamızın bir anlamı kalmıyor. Nasıl ki bürokrasiden bu görüşleri almadığınızda eksik olduğu gibi… Orada söylüyoruz, arkadaşlarımız “Tamam.” diyor, sonra -ne oluyorsa- iktidar taassubu içerisinde eller kalkıyor, bir de bakıyoruz oylamada yine bizim önerge reddedilmiş. Böyle kanun yapamayız değerli arkadaşlar. Burada gerçekten öyle bir hâle geliyor ki…

Şimdi, ilgili bakan olmayınca yaşadığımız komedinin birini söyleyeyim. Sayın Bakana bakıyoruz -nöbetçi bakan gelmiş- siyasi bir şey soruyoruz, Sayın Bakan konuyu bilmediği için cevap veremiyor; bakan yardımcısı var, ona bakıyoruz -isim vermeyelim şimdi, ayıp olmasın- o da dönüyor ilgili genel müdüre soruyor. Şimdi, genel müdürün söyleyeceği teknik bilgi. Oysa orada siyasi bir konu var ve siyasi birisinin cevap vermesi lazım. Bu sefer, Komisyon üyesi arkadaşlarımız kendilerini cevap verme modunda görüyorlar.

Şimdi, burada Sayın Bakan oturuyor, yanında da haklı bir şekilde Sayın Hamza Dağ oturuyor yani kanuna en fazla katkıyı sağlayan kişi Hamza Dağ’dır arkadaşlar, tebrik edebilirsiniz. Burada laf olsun diye söylemiyorum, Bakanlar Kurulundan falan çok daha becerikli bir arkadaş. “Niye?” derseniz. Şimdi, kabul edilen önergeleri şöyle göstereyim size: Hamza Dağ, Hamza Dağ, Hamza Dağ… Siz de bakın yani hepsinde tek imza var. “Değiştirilen...” Hamza Dağ, Hamza Dağ… Devam ediyor yani önergelerin yüzde 90’ı Hamza Bey tarafından verildi. Ne önergesi? Hükûmetin tasarıda eksik veya yanlış yaptığı şeyleri düzeltme önergesi.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAMZA DAĞ (İzmir) – İlleri sayın.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Yani, şimdi, böyle bir şey var ki değerli arkadaşlar, şunu söylüyoruz: Ya, tamam, usulün öyle olduğunu biliyoruz da işin ironisi açısından öyle söylüyorum. Dedim ki yani Hamza Bey’e helal olsun. Biz, bu kadar, Komisyonun yerine şey yapamıyoruz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Çalışıyor…

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Çalışıyor, bakanların akıl edemediğini, bürokratların akıl edemediğini, hepsinin düzeltmelerini, helal olsun, yaptı, getirdi. Dedim, bir plaket verelim arkadaşa. Eğer, şimdi, bu söylenen doğruysa, bunun tamamını Hamza Bey kendi yaptıysa o zaman Bakanlar Kurulunun tasarısını, Bülent Turan’ın teklifini çöpe atmamız lazım. Yani, onun için…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bence bakan yapsınlar.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Atma, atma…

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Yok, bak, okumadın sen, Hamza hepsini değiştirdi senin, bir senin madde kaldı.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Şimdi yenisi geliyor, o yüzden.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Onu da yani aslında yanlış yaptılar da içeriğini hafif böyle, eğitim süresi, bilmem ne, Bakanlar Kurulu, işte, Turizm Bakanlığı…

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAMZA DAĞ (İzmir) – İyi takip etmemişsin, onu da değiştirdik.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Efendim, “Biz rehberlerle ilgili şey yapmayacağız, eğitim çıkaracağız, süresini uzatacağız, alan kılavuzlarını biraz daha eğiteceğiz.” dedi de onun üstüne orayı ellemedi, Hamza yoksa onu da değiştiriyordu yani.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAMZA DAĞ (İzmir) – Onda da var önergem.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Şimdi, esastan çok değişmedi canım o kadar, Bülent Bey’e kıyamadın herhâlde. Onun için, o teklifte olduğu için fazla gelmedi.

İşin esprisi bir tarafa, hakikaten de burada, değerli arkadaşlar, çok ciddi hususlar var. Esas itibarıyla, demin Sayın Turan’ın dediği gibi, içeriğinde haklı olan şeyler olabilir ama bunun kanunlaşma süreci, kanun yapılması süreci, hem teklifin hem tasarının geçmesi, kabul edilmesi… Meclis Başkanlığının bunları kabul etmemesi gerekiyor. Bakın, ciddi anlamda bir Anayasa Mahkemesi çalışıyor olsa sadece usulden, İç Tüzük’e aykırılıktan, mevzuata aykırılıktan, Mevzuat Hazırlama Yönetmeliği’ne aykırılıktan, 5018’e aykırılıktan esasa bakmadan bozar, net söylüyorum. Çıkardığımız kanunların hiçbirisi usul şartlarını yerine getirerek tekemmül etmiyor. Dolayısıyla, o zaman ne olur? Hukukçuların tabiriyle keenlemyekûn sayılır. Çünkü, usule uygun tekemmül etmediği zaman o kanunun içeriğine bakmadan Anayasa Mahkemesinin iptal etmesi gerekir.

Şimdi, burada birçok konuda düzenleme yapılıyor ama esas itibarıyla, gelir vergisindeki başlığına koymuş olmamıza rağmen, Gelir Vergisi Kanunu’nun yanı sıra, memurlarla, çalışanlarla ilgili bazı düzenlemeler işin esasını teşkil ediyor. Değerli arkadaşlar, gelir vergisiyle ilgili, diğer vergilerler ilgili, KDV’yle ilgili birtakım düzenlemeler var ama hâlen daha biz yamama şeklinde istisnalarla devam ediyoruz.

Bakın, Hükûmetin kendi eylem planlarında yer alan hususlar var. Önceki Hükûmet döneminde “Aralığa kadar bitirilecek.” denen –Sayın Maliye Bakanı olsaydı, arkadaşlarımız, Maliye bürokratları burada- hususlar var. Onlardan bir tanesi “Aralık 2015 itibarıyla tamamlanacak.” denen madde şunu söylüyor: “İstisna, muafiyet ve indirimlerle ilgili bir envanter çıkarılacak.” Sayın Bakan, soruyorum: 2016’nın Ocağının ortasına geldik. Yani “Önce bir bakacağız, yeniden bunları çıkaracağız.” dedik. Gelir Vergisi Kanunu Plan ve Bütçe Komisyonuna geldi, alt komisyon kuruldu, kadük kaldı, araya başka kanunlar girdi. Dolayısıyla, bütün bunların köklü bir şekilde bir vergi reformuyla gelir idaresini de, vergi idarelerini de, denetim sistemini de kapsayacak şekilde elden geçirilmesi gerekiyor. Bu yamamalarla bir yere kadar varırız, ondan sonra tıkanırız. Yani, köklü reform gerekiyor, onun için de burada, gelin, bunları yapalım diyoruz.

Diğer köklü reform gereken ve bu kanunda en fazla düzenlemenin yapıldığı husus da memurla ve İş Kanunu’na tabi çalışanlarla ilgili birtakım düzenlemelerdir.

Değerli arkadaşlar, doğrudan mali konularla ilgili bu hususlar çok fazla değil, bazıları mali konularla ilgili ama bunlarla ilgili de Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunun oturup bir düzenlemelere bakması gerekiyordu, maalesef onlar da yapılamadı. Diyoruz ki: Bakın, onun da ötesinde, bütün bu çalışmalarla ilgili, ücret sistemiyle ilgili kamu personel rejiminin yeniden gözden geçirilmesi lazım. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim devlet ve yönetim reformu projemiz var. Burada bir akıllı devlet öneriyoruz, hadim devlet öneriyoruz. Öncelikle de devletin yapacağı işlerin, hizmetlerin bir tasnifi yapılıp buna göre bütün unvanların belirlenmesi, kadroların buna göre belirlenmesi, sonrasında da çalışmaların buna göre yapılması, özlük haklarıyla ilgili de diğer düzenlemelerle ilgili de çalışmaların bu çerçevede yapılması gerekiyor. Biz her seferinde bir yerden 3 madde, bir yerden 2 madde, bir yerden 1 madde alıyoruz, maalesef, böyle ne yaptığımızı bilmez vaziyette, o andaki acil ihtiyaçtan gelen, bürokrasiden, siyasilerden gelen, ilgili sektörlerden gelen talepleri böylece karşılamaya çalışıyoruz. Onun için, bu hâliyle baktığımız zaman, maalesef, eksik bilgilerle Komisyona bu maddeler getiriliyor, sonrasında da alelacele çıkıyor. Şu anda da bazı örnekler var. Bunların bir kısmını biz yine önergelerimizde düzeltmeye çalışacağız tabii ki kabul ederseniz, etmezseniz onlar da eksik veya yanlış şekilde çıkmak zorunda kalacak. Ne zaman buna inanırsanız buraya gideceksiniz.

Şimdi, Sayın Turan demin “Ben güzel hazırladım, Hamza Bey ellemedi.” dedi ama o soruyu da sormuş olayım madem biliyorlar. Diyorum ki: Bu alan kılavuzlarının içinde -örnek- kamu çalışanları var mı?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Var.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – İşçiler var mı?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Var.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – E, şimdi, peki nasıl olacak buradaki düzenlemede? Garip garip işler yapıyorsunuz. Şimdi, daha önceden kalmış 690 kişi, içinde 20-30 tanesi o köyde çalışıyor. Peki, o yönetmeliğin amacına bakarsanız Sayın Turan, diyor ki: “Yörenin tarihinin, kültürünün anlatılması.” E, alan kılavuzlarının aldığı eğitim belli.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Eksik mi?

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Öbür tarafta, turizm bölümlerinden mezun onlarca rehberlik mezunu olup iş bekleyenler var. Dolayısıyla bunların hepsi cevaplanmadan bizden kanun geçirilmesi bekleniyor. Aynı şekilde sorduk, bir kısmını cevapladılar, bir kısmını cevaplayamadılar. “Kaç tanesi memurdur, kaç tanesi çalışıyor? Bunlara ihtiyaç ne kadardır? Mevcutlar karşılayacak mı? Olmadığı zaman bu eğitim yeterli olacak mı?” gibi konular maalesef havada kalıyor. O nedenle bu tasarının içerisinde esas itibarıyla desteklediğimiz birçok husus, hatta yetersiz bulduğumuz hususlar olmakla beraber kanun yapma süreci ve tekniği açısından acemi bir şekilde hazırlandığını… Bundan sonra artık son olsun. Ta, geçen dönemde Sayın Arınç, Sayın Başbakan “Son bulacak torba kanun." demişti. Bir daha kitap yazmak zorunda kalmayalım diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Günal.

Gruplar adına ikinci söz Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Ahmet Yıldırım’a aittir.

Sayın Yıldırım, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son bir ayda 4 defa torba yasa için Plan ve Bütçe Komisyonu toplanmış ve son bir ayın dört haftasında da Genel Kurul bir önceki hafta Plan Bütçeden geçmiş olan torba yasaların yasalaşması için toplanmış. Her hafta en az Meclisin üç gün mesaisi torba yasalara ayrılmıştır. Bu torba yasaların en düşüğü 21 maddeyle ele alınmış ve gelinen dördüncü haftanın sonunda 90’ın üzerinde, çok farklı konularla ilgili yasa maddesi geçmiştir. Biz, Plan ve Bütçe Komisyonunda da belirttiğim üzere, artık bunlara “torba” değil “çuval yasa” diyoruz. Çuval olmanın yanında bir de “çorba” yasa diyoruz çünkü bugün tümü üzerine şu anda konuştuğumuz torba yasanın içerisinde birbiriyle alakasız, çok farklı bakanlıklara ve ihtisas komisyonlarına tekabül eden konular var. Emniyetle ilgili yani İçişleri Bakanlığı; Millî Savunma ve Genelkurmayın, erbaşların özlük haklarının düzenlenmesiyle ilgili maddeler var; Hasankeyf’le ilgili, sular altında bırakılmak istenen antik Hasankeyf kentinin taşınmasıyla ilgili maddeler var; Sayıştayla ilgili maddeler var; bazı vergi kanunları var ve daha ötesi, en fazla madde sayısına sahip olan, özellikle konunun, kadınların çalışma yaşamındaki yerinin, sözüm ona istihdam koşullarının düzeltilmesiyle ilgili 8 madde var. Birazdan ayrıntılarda açıklayacağım üzere, belki kadınlarla ilgili bir iki olumlu madde torba yasanın içerisine dercedilmek suretiyle aslında bir tas zehre bir iki damla bal çalma amacı taşımaktadır bu torba yasa.

Plan ve Bütçe Komisyonunda ifade ettiğim üzere, geçen hafta, önceki hafta Genel Kurulda ifade ettiğim üzere, siyasi iktidar tarafından yasama faaliyetleri askıya alınmış ve ihtisas komisyonları saikiyle çalışma sakatlanmıştır. Düşünün, 30’un üzerinde maddeyi kapsayan bu torba, içerisinde en az beş ayrı ihtisas komisyonunda tartışılarak getirilmesi gereken maddeler kapsamaktadır. Düşünün, anne sütüyle ilgili, annenin çalışma koşullarının sözüm ona düzeltilmesiyle ilgili madde var ama Sağlık, Çalışma ve Aile Komisyonunun hiçbir şekilde bu maddeyle ilgili tali komisyon olarak görüşmesi söz konusu değildir. Bazı muhalefet partisi milletvekilleri Çalışma Komisyonunda yer almaları hasebiyle Plan Bütçe Komisyonundaki çalışmalarımıza dâhil oldular, “Biz hazırdık. Niye toplanamadık?” dediler. Ama Plan Bütçe Komisyon Başkanımız eline verilmiş bir kâğıtla “İlgili komisyon başkanı toplanma imkânlarının olmadığı hususunda bir yazı göndermiş.” dedi.

Orada ifade ettim, tekrar söylüyorum: Bu, ilgili komisyon başkanının kendi iradesi ve komisyon üyeleriyle birlikte almış olduğu bir karar değildir, sipariş bir karardır. O yazı, sipariş üzerine çok önceden tasarlanmış ve hazırlanmış bir yazıdır. Çünkü düşünün yüze yakın yasa maddesi bir ülkedeki toplumsal yaşamı neredeyse kökten değiştirecek içeriğe sahiptir. Bir ülkede sistem değiştirilmeye çalışılıyor ama ihtisas komisyonlarından hiçbiri çalıştırılmıyor, bir tek Plan Bütçe Komisyonu çalışıyor.

Geçen hafta söylediğimi tekrar söylüyorum: O zaman vazgeçelim ihtisas komisyonları saikiyle bir yasama faaliyeti yürütmekten, bütün ihtisas komisyonlarını teke düşürelim, siyasi iktidar sağ, biz selamet bu işi kotaralım. Yapılan budur. Yüze yakın yasa maddesi geçiyor, tek bir komisyon toplanıyor. Enerjiden Ulaştırmaya, Millî Savunmadan İçişlerine, Maliye Bakanlığından Kalkınma Bakanlığına, Çalışma Bakanlığına kadar, en az, şimdiye kadar, son bir ayda onu aşkın bakanlığın ilgi alanıyla ilgili görüşmeleri sadece bir ihtisas komisyonu yürütüyor.

Değerli arkadaşlar, biz artık şunu tecrübe edinmiş bulunmaktayız bir aylık deneyimle ve her şerhte, özellikle bu torba yasalarla ilgili her şerhte belirttik: Daha Sayın Başbakanın ve dönemin Başbakan Yardımcısının “Bir daha torba yasa gelmeyecek.” sözlerinin üzerinden bir yıl geçmedi. “Buna biz ilkesel olarak karşıyız.” cümlelerinin üzerinden daha bir yıl geçmedi. Ve bu çalışma usulü yasama faaliyetlerini sakatlayan bir çalışma usulüdür. Bu çalışma usulü İç Tüzük’e, Anayasa’ya ve yasalara aykırı bir çalışma usulüdür. Bu konuda eleştirilerimizi dile getirdiğimizde, o gün Komisyonda bulunan ilgili bakan ile Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanımız buna “Hayır, usule aykırıdır, İç Tüzük’e aykırıdır.” diye hiçbir itirazda bulunmadılar çünkü siyasi iktidar da İç Tüzük’e ve usule, yasaya, Anayasa’ya aykırı bir şekilde, yangından mal kaçırırcasına, apar topar yasalar geçirdiğini çok iyi biliyor.

Bir diğer husus… Düşünün, madenlerle ilgili bir kanun teklifi geliyor ama bu, enerjiyle ilgili olduğu hâlde, ilgili tali komisyona gitmiyor, Plan ve Bütçeye geliyor. Türk Ceza Kanunu’yla ilgili kanun teklifi geliyor, Adalet Komisyonuna değil, Plan ve Bütçe Komisyonuna geliyor. Askerlikle ilgili düzenlemeler geçen hafta geçti, Millî Savunma Komisyonuna değil, Plan ve Bütçeye geliyor. Kadınların süt izni ve çalışma yaşamında, sözüm ona, belli iyileştirmeler yapılıyor ama ilgili Sağlık ve Çalışma Komisyonuna gitmiyor, direkt Plan ve Bütçe Komisyonuna geliyor. Bu durum sadece usul açısından değil, bu yasaların ne kadar sağlıksız tartışmalar zemininde yürütülerek çıkarıldığının da göstergesidir. Uzmanlaşma ve ihtisaslaşma üzerinden bir tartışma vasfını şu Meclis yitirmiştir.

Mevcut tasarıyla içeriğe baktığımızda, AKP’nin özellikle kadın bakış açısının giderek somutlaştığını, netleştiğini gözlemleyebiliyoruz. “Liberalizm”, “neoliberalizm” ve “muhafazakâr liberalizm” kavramlarının kendilerini şirin gösteren sihirli sözcükleri her zaman olmuştur. Fakat bugün siyasi iktidarın yaptıkları bu üç kavramı da aşan bir muhafazakâr neoliberalizme tekabül etmektedir. Bu torba yasanın kadın yaşamına dönük, çalışma yaşamına dönük ilgili 8 maddesinde sihirli sözcük esnek çalışmadır. Esnek çalışma yani yarı zamanlı çalışma. AKP siyasi iktidarı kadını her dönem toplumun zayıf halkası olarak görmüş ve tüm konumlanmasını ve pratiğini buna göre yapmıştır.

İlgili yasa tasarısı, kadınları sadece annelikle tanımlayan, kamusal alanda ve ücretli emek gücünde önceliğin annelik görevi üzerinden belirlendiği çizgilerle var etmeye çalıştığı bir ruha sahiptir, bir felsefeye sahiptir. Tasarıyla sermayenin esas yönelimi olan esnek ve güvencesiz çalışma, doğum ve annelik bahanesiyle kadın emekçiler üzerinden başlayarak bütün emekçiler ve çalışanlara dönük güvencesiz ve “esnek çalışma” adı altında yasalaştırılmaya çalışılmaktadır.

İddia ediyorum, bugün kadınlara doğum bahanesiyle, annelik bahanesiyle ki anneliğin kutsallığı suistimal edilerek oradan başlatılacak olan kısmi zamanlı çalışma, esnek çalışma, göreceksiniz, önümüzdeki bir iki yıl içinde bütün çalışma yaşamlarına ve kamu emekçilerine yaygınlaştırılacaktır. Ve umarım ben yanılırım, 2016 yılı içerisinde, mevcut siyasi iktidar, çalışma yaşamını felç edecek bütün kamu emekçilerini bağlayan kısmi zamanlı çalışma yasasını şu Meclis Genel Kuruluna getirecektir. Ve bugün siyasi iktidarın yaptıkları, özellikle kadınları sadece annelikle tanımlamakta, kamusal alanda ve özellikle ücretle emeğini kazanan kadınlarımızın üzerinden yapılmaya çalışılan şey, doğum sebebiyle çalışacaklara ödenecek ücretin günlük asgari ücretin brüt tutarı kadar olacağından bahsedilmektedir.

Bakın, az önce Meclis yemek arası verdiğinde, Genel Kurul yemek arası verdiğinde Meclis TV şu maddenin Komisyon çalışmalarıyla ilgili şöyle bir haber geçiyordu: “Kadınların doğumdan kaynaklı ve annelikten kaynaklı kısmi zamanlı çalışması neticesinde hiçbir mali hak kaybı olmayacaktır.” Arkadaşlar, hepinizin affına sığınarak söylüyorum: Haber de yalan, yasa tasarısı da yalan. Bir defa, nasıl mali kayıp olmayacak? Yarı zamanlı çalışacak, çalıştığı kadar ücret alacak. Prim nasıl yatırılacak, sigorta primi? Sigorta primiyse şöyle yatırılacak: Yarısını işveren yatıracak, yarısını hiç ilgisi olmayan bir fon, İşsizlik Fonu’ndan karşılayacak.

Şimdi, bütün ayrıntısıyla İşsizlik Fonu yasasını inceledim. 1999’da İşsizlik Fonu yasalaşırken, Allah aşkına, yasanın kuruluş amacı, ruhu, felsefesi kısmi zamanlı çalışmalarda işverenin sigorta prim yükünü azaltmak mıdır? Zaten şimdiye kadar İşsizlik Fonu’nda mevcut siyasi iktidar döneminde biriken paralar GAP’a harcandı kısmi olarak, bir de duble yollara harcandı.

Şimdi, Allah aşkına, bir iktidar partisinden arkadaş gelsin, şurada bizi şuna ikna etsin, ben de iknaya açığım: “İşsizlik Fonu kısmi çalışma dönemlerinde, çalışılmayan dönemde işverenin yükünü hafifletmek üzere bu sigorta primlerinde kullanılabilir.” bir yasa maddesi getirsin. Bunu destekleyen bir şey yok.

İşsizlik Fonu siyasi iktidar döneminde çarçur edildi, talan edildi. Oysa ki şunu çok iyi biliyoruz: Mücbir sebeplerle işsiz kalanlara belli bir süre boyunca, hak kaybı yaşanmasın, mağduriyetler ortaya çıkmasın diye sizden önceki iktidar döneminde çıkarılmış bir fondur İşsizlik Fonu. Tekrar söylüyorum, bakın, hani “Hiçbir mali hak kaybı olmayacak.” deniyor ya kadın emekçilerle ilgili, olan şudur değerli milletvekilleri: Yarı zamanlı çalışacak, yarı maaş alacak. Prim tam yatacak ama primin yarısını, çalıştığı dönemle ilgili primin yarısını işveren karşılayacak. Diğer yarısını kim karşılayacak? Mal bulmuş Mağribi gibi her sıkışma döneminde İşsizlik Fonu’na sığınılacak, İşsizlik Fonu’ndan karşılanacak. İşsizlik Fonu’nun yasalaşması ve çıkarılması döneminde böyle bir amacı, böyle bir felsefesi yoktur.

Bir diğer husus: Bakın, özellikle 2015’te millî gelirin sadece yüzde 25’ini alan emekçiler, ücretin yüzde 25’ini alan emekçiler gelir, kâr ve sermayeden alınan vergilerin, bakın, ücretin yüzde 25’ini alan emekçiler, gelir, kâr ve sermayeden alınan vergilerin yüzde 66’sını ödüyor. 2015; verginin yüzde 66’sı emekçinin sırtında. Kâr geliri elde eden, millî gelirin yüzde 50’sinden fazlasını alan sermaye ne kadarını ödemekte? Yüzde 34’ünü ödemekte. Düşünün, bütçeden yüzde 25 alacaksınız ama verginin yüzde 66’sını karşılayacaksınız, 2015 verisi ama yüzde 50’den fazlasını alan sermaye verginin sadece yüzde 34’ünü ödemiş olacak.

Bu, 2011’de nasıldı değerli milletvekilleri? Bakın, dört yılda emekçiden yana dejenerasyonu ve kaybı ifade etmek üzere söylüyorum: Yüzde 66’ya yüzde 34; emekçinin vergi yükü, sermayenin vergi yükü. 2011’de yüzde 58’e yüzde 42’ydi, giderek ekonomik tablo emekçinin aleyhine işlemektedir.

Burada, özellikle yasayla kamu emekçileri için şu gerçekleştirilmiyor: Sanki kamu emekçisi kadın arkadaşların doğurganlık oranı yüksek de “Biz onların yükünü hafifletelim…” Böyle bir şey yok. Kamu emekçisi kadınların doğurganlık oranı teşvik edilmeye çalışılıyor ve kadın emekçiler bir tercihe zorlanıyorlar. Hangi tercihe zorlanıyorlar? Yükü hafifletilmiyor kadınların. Çalışma yaşamı ile doğum arasında şöyle bir tercihe zorlanıyorlar: Özellikle devlet zaten sermayenin, işverenin yükümlülüklerini son bir aydaki tüm torba yasalarda hafifletti. 2008’den beri özellikle SGK primiyle işverenin devletten aldığı pay giderek artıyor. Bugüne kadar, 2008’den beri sadece sermayeden vergi yükünün hafifletilmesi anlamında 42 milyar TL yani 42 katrilyon işverene, özel sermayeye aktarılmış. AKP, iktidara geldiği 2002’den bu yana enerjisini kadını aile sınırları içerisine nasıl çekebileceği üzerine harcamıştır, bu yasada da olduğu üzere. Özellikle, siyasi iktidara göre kadının birincil görevi, aile sınırları içerisine konumlanmak, en az 3 çocuk doğurarak soyun devamını sağlamak ve bu açıdan hem devletin hem de eril zihniyetin hizmetine bu şekilde konumlanmaktır. Bu tasarı, kadınları yalnızca annelik rolü üzerinden tanımlamaktadır. Kamusal alanda ve ücretli emek iş gücünde öncelikle annelik rolünün benimsediği sınırlarla kadın var edilmeye çalışılıyor. Bu anlamda, sermayenin temel çizgisi olan esnek ve güvencesiz çalışma koşulları, doğum ve annelik bahanesiyle kadın emekçilerden başlayarak bütün emekçi sınıf üzerinde yaygınlaştırılmaya çalışılıyor. Ve kadının, annelik rolünün sağladığı kazanımlarla var olabileceğini vurgulayarak kadın-erkek arasındaki birliktelik ilişkisi aile olmak üzerinden sınırlandırılıyor.

Tasarı, annelik gerekçesiyle kısmi ve yarı zamanlı çalışmayı kadınlar için bir tercih olarak sunuyor; eğer doğum yapacaksan yarı zamanlıya geçeceksin. Oysa şunu çok iyi biliyoruz, bakın, özellikle Türkiye’de siyasi iktidar şu konuda samimiyse ILO’nun 183 sayılı Anneliğin Korunması Sözleşmesi’nden yana çekincesini geri çeksin. Bakın, Uluslararası Çalışma Örgütünün 183 sayılı Anneliğin Korunması Sözleşmesi hâlâ Türkiye tarafından imzalanmamıştır. Hani “Annelik teşvik ediliyor, korunuyor, hem anne olsun hem çalışma yaşamı içerisinde yükünü hafifletelim.” deniyor ya, o zaman çekin ILO’daki çekincenizi. Siyasi iktidar, gerçekten kadına yaklaşım konusunda samimiyse ILO 183’teki çekincesini geri çeker ve sözleşmeyi imzalar.

Yarı zamanlı çalışma, az önce de ifade ettiğim gibi eksik sigorta primi ve düşük ücret anlamına gelmektedir. Üstelik, yerleşik hâle getirilmeye çalışılan yarı zamanlı çalışma sistemiyle birlikte, prim tamamlama uygulamasından vazgeçilip geçilmeyeceğinin bir garantisinin olmadığı da görülmektedir. Mesele, kadın emekçinin istihdamda gücünü artırmaksa o zaman öneriyoruz. Komisyonda reddedilen bir hususu burada dile getirelim: 5510 sayılı Kanun’un 4/A yani sigortalı ve 4/C kamu emekçisi maddeleri kapsamında yaşlılık aylığı alanları içermeyecek şekilde yasa düzenlenmiş. Yani, 4/A’lılar ve 4/C’liler, buranın olumluluklar getirdiğini iddia eden siyasi iktidarın bu yasa tasarısından istifade edemiyorlar.

Bir diğer husus siyasi iktidar tarafından suistimal edilen bir husus. Doğum ve evlat edinme sonucunda, yarım çalışma ödeneği ve prim giderlerinin İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanması dışında, İŞKUR tarafından uygulanan işbaşı eğitim programları giderleri de bu fondan karşılanmaktadır. Ve özellikle işbaşı eğitim programları elimde, rakamlarla söyleyeyim, son yedi yılın rakamlarını söylüyorum: Seçimlerin olduğu yıllarda işbaşı eğitim programlarına ayrılan ödenekler siyasi iktidar tarafından tam bir arpalık gibi kullanılmıştır. Her defasında, bu programlara ayrılan ödenekler yüzde 100’ün altında artarken, sadece 2011’de -seçim var, genel seçim var- bir önceki yıla göre yüzde 350 artmış, 2015 yılında ise yüzde 320 artmış. İşsizlik Fonu, eğitim başı İŞKUR programları kapsamında istendiği gibi kullanılıyor. Bu konuda er, erbaş ve emniyet görevlilerinin, özellikle de sırtında silah olan görevlilerin, sivil memurları kapsamayan iyileştirmelerle ilgili maddeler bölümünde eksik kalan bölümleri tekrar ifade etmek dileğiyle bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım.

Gruplar adına üçüncü söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Musa Çam.

Buyurunuz Sayın Çam, süreniz yirmi dakika. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, sıra sayısı 68 olan, Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Benden önceki konuşmalarda çok detaylı bir şekilde söylediler. Yaklaşık bir aydır Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülen bütün kanun tasarı ve tekliflerinin tamamı Plan Bütçe Komisyonunun bir hafta önce yaptığı çalışmalar sonunda bir hafta sonra Genel Kurula geliyor ve görüşülüyor. Geçtiğimiz hafta bunu görüştük gece geç saatlere kadar ve bu hafta da bugün, yarın ve ertesi gün de burada görüşüp müzakere edeceğiz ve yasalaştıracağız.

Tabii ki bizim, parti olarak, vatandaşımızın lehine olan, onların çıkarlarına, menfaatlerine, ülkemizin çıkarlarına ve menfaatine olan kanun tasarı ve tekliflerinin Parlamentoda ve komisyonda görüşülerek, müzakere edilerek geçmesi için herhangi bir rezervimiz yok ama sonuç itibarıyla, Meclisin işleyişi, komisyonun işleyişi, çalışması, biçim ve şekliyle ilgili itirazlarımız ve isyanlarımız var. Bunu her seferinde çıkıp söylemekten gerçekten büyük bir üzüntü duyuyoruz. Ekranları başında -şu anda TRT naklen bu yayını vermiyor ama- İnternet ortamında, bilgisayar ortamında bizi izleyen vatandaşlarımız belki bunu hep duyduklarında “Hep aynı şey, hep aynı şey konuşuluyor.” diye sitem edebilirler ama bunu biz söylemeye devam edeceğiz çünkü gerçekten, komisyonlar ve Parlamento, usulüne uygun, İç Tüzük’e uygun, Anayasa’ya uygun bir şekilde ne yazık ki görevini yapmamaktadır.

Şimdi, Plan Bütçe Komisyonunda görüşülerek kabul edilen Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı 34 maddeyle toplam 11 ayrı kanunda değişiklik yapıyor arkadaşlar, 34 madde 11 ayrı kanunda değişiklik yapmaktadır. 5 ayrı komisyon ise tali komisyon olarak belirlenmiş ama bunların hiçbirisi tali komisyona gidip de tali komisyonlarda görüşülmeden, sadece ve sadece Plan Bütçe Komisyonunda görüşülmüş ve oradan da buraya gelmiş. Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 23’üncü maddesinde “Tali komisyonların hangi yönde veya hangi maddeler hakkında görüş bildirecekleri havale sırasında belirtilmemiş ise, bu komisyonlar görüşlerini kendileriyle ilgili gördükleri hususlar üzerinde bildirirler.” denilirken, yine İç Tüzük’ün 34’üncü maddesinde “Bir komisyon, kendisine havale edilen tasarı veya teklifi, başka bir komisyonun ihtisası dahilinde görürse, gerekçeli olarak tasarı veya teklifin o komisyona havale edilmesini isteyebilir.” deniliyor. Ama, bugüne kadar uygulamada ne yazık ki bunların hiçbirisi gerçekleşmedi. Şu anda görüşmekte olduğumuz 68 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nda, burada, yürürlük veya maddelerin haricinde 34 maddenin 12 maddesi Maliye Bakanlığını ilgilendiriyor, 5 maddesi Millî Savunma Bakanlığını ilgilendiriyor, 13 maddesi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığını ilgilendiriyor, geriye kalan 4 madde de farklı bakanlıkları, İçişleri, Çevre ve Şehircilik, Kültür ve Turizm; Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlıklarını ilgilendiren konular arkadaşlar.

Şimdi, Çalışma, Sağlık ve Aile Komisyonunda bulunan milletvekili arkadaşlarımız var burada. 1 Kasımdan beri, seçildiler, geldiler ama henüz daha Çalışma, Sağlık ve Aile Komisyonunun komisyon üyeleri, AKP, CHP, MHP, HDP milletvekilleri toplanıp da kendilerini ilgilendiren bu komisyonda bu kanun tasarı ve tekliflerini görüşmüş değil arkadaşlar; bize geliyor.

Millî Savunma Komisyonu… Er ve erbaşlarla ilgili konular var, düzenlemeler var -birazdan detaylarına gireceğiz- ama Millî Savunma Komisyonu bugüne kadar toplanıp da bütün bunları görüşmüş değil. Polisleri ilgilendiren konular var, onların özlük haklarıyla ilgili, emeklilikleriyle ilgili, intibaklarıyla ilgili, göstergeleriyle ilgili konular var; İçişleri Bakanlığıyla görüşülmesi gerekiyor, o Bakanlığın görüşlerini ileri sürmesi gerekiyor ama bugüne kadar İçişleri Komisyonu çalışmış değil arkadaşlar.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığını ilgilendiren konular var; Hasankeyf’le ilgili konular var, Çanakkale’yle ilgili konular var ama bunların hiçbirisi ilgili komisyonlarda görüşülmüyor, tamamı Plan Bütçe Komisyonuna geliyor ve bizim Plan Bütçe Komisyonunda bunlar görüşülüyor arkadaşlar. Bu doğru ve iyi bir yöntem değil.

Sayın Bülent Turan, AKP Grup Başkan Vekili çıkıp burada bu düzenlemelerin, bu tasarının insanlarımız açısından, vatandaşlarımız açısından ne kadar güzel düzenlemeler olduğunu anlattı. Odalarımıza da elma göndermiş, çok teşekkür ederiz, sağ olun. Ama bizim odalarımıza elma göndereceğinize, bu yasa yapma tekniğine, İç Tüzük’e, yasalara ve kanunlara iyi bir şekilde uyacak şekilde göndermenizi öneriyoruz sizin. Özellikle grup başkan vekillerinin buna uymaları gerektiğini ve Meclisin gerçekten hukuki olarak, yasal olarak uygun bir şekilde çalışmasını hep birlikte sağlamamız gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, kuşkusuz, bizim burada milletvekilleri olarak vatandaşlarımızın çıkarları ve menfaatlerine, onların daha insanca yaşayabileceği düzenlemeleri yapmamız gerekiyor arkadaşlar, buna bir itirazımız yok.

Örneğin, tasarının 1’inci maddesinde diyor ki: “Genç girişimcilere birtakım kolaylıkların sağlanması gerekiyor.” 29 yaşına kadar gelmiş, iş kurmak isteyen genç insanları teşvik etmek, onların daha rahat hareket edebilmeleri için kazançlarının bir bölümünü vergi dışı bırakacak bir düzenlemenin yapılması gerekiyor. İtirazımız yok ama çok allanarak pullanarak söylenen bu şey, o genç arkadaşlarımıza sadece 1.800 lira gibi bir düşük ücretten başka hiçbir şey getirmiyor arkadaşlar, sadece faydalanacağı şey 1.800 lira. 1.800 lira için bu kadar kıyamet koparmaya gerek yok. Genç iş adamlarımız için, yeni iş kuracaklar için bizim daha farklı düzenlemeler yapmamız gerekirken ama sadece 1.800 liralık bir maddi kaynak nedeniyle bu düzenlemeyi burada tartışıyoruz.

Yine, 2’nci maddede, basit usulde tespit edilen ticari kazançların 8 bin Türk liralık kısmı üzerinden gelir vergisi alınmaması sağlanmaktadır. İyi, güzel bir düzenleme, itirazımız yok ama birtakım mahzurları da var. Özellikle, bir düzenleme yapılıyorsa bunun sistemin amacına aykırı düşmemesi gerekir. Burada amacına aykırı düzenlemeler var. Sistemin amacı küçük mükelleflerden vergi alınması değil; büyük mükelleflerin vergi kaçırmasının önüne geçmek gerekirken burada büyük mükelleflerin vergi kaçırmasına bir engel teşkil edilmemektedir. Düzenlemenin eksik yapılması nedeniyle de ciddi sıkıntılar ve sorunlar var arkadaşlar.

Yine, tahsili devam eden, 25 yaşını bulmuş genç kardeşlerimizden eğitimleri nedeniyle yurt dışına çıktıklarında pasaport harcının alınmaması gerekiyor. Doğru, destekliyoruz, bununla ilgili herhangi bir sorunumuz ve herhangi bir problemimiz yok. Evet, harç alınmaması gerekiyor; hatta yüksek lisans, doktora ve daha ileri yaşlarda da yurt dışına giden genç arkadaşlarımızın bundan faydalanması için de elimizden gelen düzenlemeleri yapmamız gerekiyor.

8 ve 9’uncu maddeler polislerle ilgili. Yaklaşık olarak, şu anda aktif polislik görevini yapan 243 bin polis var, 118 bin de emekli polis arkadaşımız var. Polislerle bir sendikacı olarak, bir işçi olarak en çok cebelleşen, onlarla karşı karşıya gelen, biber gazı yiyen, tazyikli su yiyen, onlara karşı direnen, onlarla beraber mücadele eden; “Ben milletvekiliyim.” dediğimde de “Hiç fark etmez, ben 657’li devlet memuruyum, sana dokunurum.” diyen polislerin haklarını yine burada bizler savunuyoruz arkadaşlar. Onların da bir emekçi olduğunu düşünüyoruz, onlara emirlerin yukarıdan geldiğini biliyoruz ama o polis arkadaşların da vatandaşa insan gibi davranması gerekiyor; vatandaşları yerlerde sürükleyerek, iterek, kakarak insanlık dışı bir muameleye tabi tutmaması gerekiyor. Hele bir devlet memurunun bir başka devlet memuruna karşı zulüm yapmasını kabul etmek mümkün değil. Geçtiğimiz hafta kamu çalışanlarının, Dikmen Kapısı önünde, ücretleriyle ilgili, 2016 bütçesiyle ilgili eleştirileri vardı. Bir baktım ki polisler toplanmışlar, devlet memurlarını sürüyorlar; “Süreceğiz, süreceğiz.” diyorlar, aşağıya doğru sürüyorlar arkadaşlar. Böyle olabilir mi arkadaşlar ya? Ama buna rağmen polis arkadaşlarımızın özlük haklarını, emekliliklerini, intibaklarını yine biz savunuyoruz. Yukarıda, komisyonda 3600 göstergesini getirdik, AKP reddetti. Şimdi, ilerleyen maddelerde, polislerin emekliliklerinde mağdur olmamaları için 3600 göstergesini yine getireceğiz. AKP milletvekilleri, getirin 3600’ü hemen imzalayıverelim, dört parti de imzalasın arkadaşlar, polis arkadaşların göstergeleri 3000 değil 3600 olsun. Biz hazırız, burada hazırız. Kapılarımızda on iki saat bekleyen ve çalışma koşulları zor olan bu insanların çalışma koşullarının da mutlaka düzenlenmesi gerekiyor.

Yine, muhtarlarla ilgili düzenlemeler var. Türkiye’de, Bakanlığın vermiş olduğu verilere göre 50.026 muhtar var arkadaşlar. Biz, onların ödentilerinin 1.500 TL olması gerektiğini söyledik, asgari ücret gibi. Komisyondan 1.300 lira olarak geçti. 1.500 lira için ısrarlıyız yine aynı şekilde. Arkadaşlar, 50 bin muhtarın yaklaşık olarak üçte 2’si emekli, sadece üçte 1’i emekli olamamış. Komisyonda getirdik, dedik ki: “Bunların emekliliğiyle ilgili bir düzenleme yapalım, bir fıkra ekleyelim buraya. Çünkü, yaklaşık olarak 560 lira her biri sosyal güvenlik primi ödüyor cebinden, bunlar da sosyal güvenlik kapsamı içerisine alınsın.” Düşünün, seçilmiş vatandaş, muhtar, kamu görevlisi görevini yapıyor, her türlü yargılaması var ama sosyal güvence içerisinde değil. Muhtarların mutlaka bir sosyal güvenlik kapsamı içerisine alınması gerekiyor ve onların sosyal güvenlik priminin de devlet bütçesinden mutlaka karşılanması gerekiyor. Sayın Başkan, Sayın Bakan, toplam üçte 2’si emekli üçte 1’i var; yani 15 bin, 16 bin muhtar var Türkiye'de, hepsi bu. Bu düzenlemeyle ilgili bir ton af getirdik ama 16 bin, 17 bin muhtarın sosyal güvenlik primlerini ödemekten sarfınazar ediyoruz, bunu kabul etmek mümkün değil. Muhtarların bununla ilgili mutlaka, emeklilerin emeklilik primlerinin ödenmesi gerekiyor. Yetmez; muhtarların elektrik, telefon ve diğer giderlerinin de -ilçe belediyelerin birçoğu onu karşılıyor, il belediyeleri karşılıyor ama- muhtarların bu özlük hakları ve iletişim giderlerinin de mutlaka bütçeden karşılanması gerekiyor.

Uzman çavuşlarla ilgili düzenlemeler var. İtirazımız yok, iyileştirilsin, katsayıları artırılsın ama şunu söylemek gerekiyor: Özellikle 14, 15, 16, 17 ve 18’inci maddelerde uzman er ve erbaşların, jandarmaların düzenlemeleri var, bir itirazımız yok, iyileştirilsin. Ama bir madde var ki, özellikle… Genellikle beş yıllık bir sözleşme yapılıyor. İki yıl görev yaptıktan sonra, onlar istifa edip bir başka devlet kurumuna yatay geçiş yaparak memuriyete geçebilirler. Şimdi, bu düzenlemeyle bunu yedi yıla çıkartıyorsunuz, bu doğru değil ve doğru olmadığı gibi de kazanılmış hakları da ellerinden alıyorsunuz, bunu da kabul etmek mümkün değildir arkadaşlar.

Yine, bizim de seçim bildirgemizde vardı, mazotun 1.500 TL olması, gübre ve ilaçtaki KDV’nin kaldırılmasıyla ilgili olarak arkadaşlar... Evet, Türkiye olarak en pahalı mazotu, en pahalı benzini kullanan ülkeyiz. Bununla ilgili çiftçilerin mutlaka desteklenmesi gerekiyor, 1.500 TL’ye düşürülmesi gerekiyor arkadaşlar. Ama bununla ilgili henüz bir düzenleme gelmedi. Bu düzenlemeyle özellikle gübredeki ve ilaçtaki KDV oranı kaldırılıyor, kaldırılması gerekir, doğrudur ama sanki bu düzenleme özellikle birtakım ithalatçı firmalara elden teslim gibi geliyor bana ve buradan birtakım ithalatçı firmaların büyük paralar kazanacağını ve devletin de buradan büyük bir kaybı olacağını düşünüyorum. Evet, sıfır olmalı ama bununla ilgili birtakım düzenlemelerin de olması gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, diğer maddelerde, 19, 20, 21 ve ona bağlı maddelerde ise kadınlarımızın doğum, doğum izinleri, esnek çalışma biçimi, yarı zamanlı çalışmayla ilgili düzenlemeler… Evet, bizler kadınlarımızın, memur ve işçi kardeşlerimizin doğum ve doğumdan sonraki süreçlerinde mutlaka izinlerini kullanmalarını ve bu izin sürelerinin artırılması gerektiğini destekliyoruz ve bunun gerçekten olması gerekiyor ama -benden önce konuşan çok değerli konuşmacı da söyledi- buradaki esas amaç kadına biçilen roldür, kadın özellikle istihdam alanından çekilsin, eve kapansın, çocuk doğursun; 3, 4, 5, 6, 7, hiç fark etmez arkadaşlar, ama kadın istihdam alanından çekilsin arkadaşlar. Bu doğru bir politika değil ve kadınların terfi etmesi, kariyer yapması ve diğer alanlarda arkadaşlar, çalışma koşullarının zorlaştırılması özellikle, bu düzenlemelerin içerisindedir.

Yine bu düzenlemelerin içerisindeki yarı zamanlı çalışmayla birlikte kadınlarımızın sosyal güvenlik kapsamı dışına itilmesi, kendi primlerini kendilerinin ödemesiyle de karşı karşıya kalacaktır. Bunlar, haklı olarak, çalışan kadınlarımızın iki tercihten birinde bulunmasını gerektiriyor ki, “ya ev ya iş” dediğinde veyahut “çocuk” dediğinde ikisi arasında bir tercih yapmak zorunda kalıyor ki bizim, kadınlarımızı böyle bir tercihe zorlamamamız gerekiyor.

Bunun bir başka yönü de, özel olarak Komisyonda da tartıştık, bu giden yol özel istihdam bürolarına giden bir yoldur arkadaşlar, yani Türkiye’de kiralık işçi sisteminin tamamen yasalaşmasıdır. Bundan bir süre sonra, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı da söyledi, diğer bakanlar da söyledi, önümüzdeki günlerde çalışma hayatıyla ilgili yeni düzenlemelerin yapılması ve istihdam biçiminin değiştirilmesi, daha da esnekleştirilmesi ve daha da güvencesiz bir ortamın yaratılması ve kadın ve erkeklerdeki güvencesiz bir iş hayatının Türkiye’de uygulanmasıyla ilgili yeni düzenlemeler geliyor. Bu nedenden, bunlar iyi gibi gözükse bile çalışma hayatında çok büyük sorunları ve çok büyük problemleri de beraberinde getirecek.

Evet, emekli olup da geçinemeyen, emekli maaşlarının çok düşük olması nedeniyle, BAĞ-KUR, SSK ve Emekli Sandığından emekli olanlar -mecburen, çocuk okutuyor, ev kirası var- ister istemez bir iş yapmak zorunda, iş yapınca da yüzde 15, sonra yüzde 10’a düşürüldü geçtiğimiz günlerde düzenlemeyle beraber… Bu da büyük bir külfet, büyük bir yük oluyor. Dolayısıyla bunun sıfırlanması, bunun kaldırılmış olması, hep birlikte kaldırmış olmamız büyük bir düzenlemedir ve dolayısıyla bundan sonra bu primlerin alınmaması da özellikle ikinci bir iş yapmakta olan insanlarımız açısından büyük bir şans olacaktır.

Genel sağlık sigortasıyla ilgili düzenlemeler var. Getirdik, söyledik, dedik ki arkadaşlar: Özellikle lise mezunu -20 yaşına kadar- olan ve üniversite mezunu -25 yaşına kadar- olanlar ister istemez genel sağlık sigortası primlerini ödemek mecburiyetindeler. Ama bunları ödemedikleri takdirde bu birikintiler nedeniyle sağlık hizmeti alamıyorlar, alamayacaklar. Bunu yeni baştan düzenlememiz gerekir diye geçtiğimiz dönem, 24’üncü Dönemde defalarca söylememize rağmen bu kürsüde bunları söyledik ama anlatamadık. Artık arkadaşlar, dilimizde yaralar çıktı, şimdi nihayet bu düzenlemeyle beraber, özellikle 20 yaşına ve 25 yaşına kadar eğitimini gören üniversite ve lise öğrencilerimizin genel sağlık sigortasıyla ilgili primleri ödenecek ve okul bittikten sonra iki yıl iş bulamadıkları için yine sağlık hizmeti alamayacaklar, özellikle bu iki yıllık süre içerisinde de sağlık hizmetleri alacak noktaya gelecekler arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, muhtarların bu ücretlerin dışında başka talepleri, başka istekleri de var, onları da ilerleyen dönemlerde, maddelerde bunların hepsini dile getireceğiz.

Ama en önemli konulardan bir tanesi de bugün 19 Ocak, polislerimiz şehit edildi, şehit oldu ama aynı zamanda Hrant Dink’in de ölüm yıl dönümü. Dokuz yıl önce Hrant Dink İstanbul’da Agos gazetesi önünde öldürüldüğünde, Osmanbey’de, ben Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Genel Sekreteriydim, yaklaşık 200 metre yukarıdaydım. Alt yazı geçtiğinde -Hrant Dink’in vurulduğunu, öldüğünü- üç dakika içerisinde Agos gazetesinin önündeydim. Gittiğimde rahmetli Hrant Dink’in kanı kaldırımda akıyordu arkadaşlar. Benden sonra vali geldi oraya. Hrant Dink’in neden ve niçin katledildiğini hepimiz biliyoruz. Bundan büyük bir üzüntü duyuyoruz ve acımız büyük, burada Hrant Dink’i ve ailesini saygıyla selamlıyorum.

Bunlar neden kaynaklanıyor? Hedef gösteriliyor. Bakın, geçtiğimiz günlerde öğretim üyeleri de bir bildiri yayınladılar ve bildiri yayınlandıktan sonra başta Cumhurbaşkanı, Başbakan ve ilgili bakanlar öğretim üyelerini hedef gösterdiler arkadaşlar. Şimdi kimi üniversitelerde öğretim üyelerinin kapılarına çarpılar koyuluyor. O öğretim üyelerinin kapılarını öğrenciler çalıyorlar, öğretim üyelerini açık, aleni veyahut da gizli bir şekilde “Aman hoca, ayağını denk al, bak, seni bekleyen tehlikeler var.” diye öğretim üyelerini tehdit ediyorlar arkadaşlar. Bu doğru değil. Özellikle, devleti yöneten, ülkeyi yöneten insanların, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve diğer bakanların toplumu daha soğukkanlı ve daha dikkatli olmaya çağırması gerekirken, özellikle bilim adamlarını, gazetecileri, yazarları ve siyasileri hedef gösteren konuşmalar yapmalarını şiddetle ve şiddetle kınıyoruz arkadaşlar.

Bugün bazı üniversiteler, Hacettepe, Siyasal ve diğer üniversitelerin bir bölümü tatildeler; öğrenciler yarıyıl tatili veyahut da sömestir tatilindeler ama önümüzdeki günlerde öğretim başladığında, özellikle hedef gösterilen bu öğretim üyeleri ve öğrencilere karşı saldırıların olacağıyla ilgili ciddi endişeler ve kaygılar taşıyoruz. Bundan hepimizin kaçınması gerekiyor. Gençleri ve öğretim üyelerini hedef göstermememiz gerekiyor. Sayın Cumhurbaşkanının ve Başbakanın özellikle diline ve üslubuna sahip çıkması gerekiyor. Gezi mücadelesinde de Sayın Başbakan, o dönemin Başbakanı çıktı, hedef gösterdi, gencecik insanlar hayatlarını kaybettiler. Çıkıp “Gençler, ben sizin mesajınızı aldım, gereğini yapacağım.” demiş olsaydı hayatını kaybeden o insanlar bugün yaşıyor olabileceklerdi ama bunu yapmadılar ve o kadar insan hayatını kaybetti, evlatlar hayatını kaybetti arkadaşlar.

Dolayısıyla, özellikle iktidarı bu söylemlerinden ve bu konuşmalarından kaçınmaya, ülkemizde barışı ve kardeşliği tesis edecek tutum ve davranışları almaya davet ediyorum ve hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çam.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına söz talepleri bitmiştir.

Şimdi, şahsı adına ilk konuşmacı, Ordu Milletvekili Sayın Seyit Torun.

Sayın Torun, söz süreniz on dakikadır.

Buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkanım, lehte söz talebi yok galiba, öyle mi anlıyorum?

SEYİT TORUN (Ordu) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; öncelikle yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’yla ilgili söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakan ve bazı bakanların defalarca “Artık torba yasa gelmeyecek.” demesine rağmen maalesef 4’üncü torba yasayı konuşuyoruz. Benden önceki değerli konuşmacılar da aynı konuya değindiler, aynı konuyu defalarca söylediler. Maalesef, Plan ve Bütçe Komisyonumuza gelen torba kanunları çok fazla irdelenmeden, çok fazla değerlendirilmeden belli bir sürecin içerisinde geçiyor, hâlbuki bu kanunlar ilgili komisyonlarında görüşüldükten sonra gelse inanın daha fazla zaman kazanırız ve etkili ve yetkili kanunları çıkarırız. Ama, maalesef, 34 maddede tam 11 ayrı kanunu bir anda çıkarıyoruz. Bu kanunlarla ilgili 5 ayrı tali komisyon belirlenmiş olmasına rağmen maalesef bu komisyonlara gitmeden geliyor. Kendi komisyonlarında incelenmeden geçirilen kanunların zaman geçtikçe mutlaka tekrar yeni bir kanunla değiştirilmesi gündeme geliyor.

İç Tüzük’ün 34’üncü maddesinde “Bir komisyon kendisine havale edilen tasarı ve teklifi, başka bir komisyonun ihtisası dâhilinde görürse, tasarı veya teklifin o komisyona havale edilmesini isteyebilir.” der. Biz Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri olarak bunu önemsiyoruz ama maalesef, iktidar milletvekilleri komisyonda bu konularla ilgili bir anlayış göstermiyorlar ve hiçbir bilgileri olmasa dahi kanun tasarısına onay verebiliyorlar. Biz kanun yapıyoruz ama bu kanunlar toplumun her kesimini ilgilendiriyor. Bu nedenle ciddi incelemeler yapmamız lazım ve asıl komisyonlarında görüşülmeden tasarıların bir torbaya doldurularak incelenmeden, alelacele kanunlaşmasını eleştiriyorum ve her zaman da eleştirmeye devam edeceğim.

Bizler halkın faydasına olan her şeyde varız fakat bu konularda gerçekten samimiysek her zaman destekleriz. Mesela muhtarların maaşlarını artırırken bu konuda samimiyetimizi gösterdik ama muhtarlarımızın sadece maaşlarını artırmak yeterli değil, onları mutlaka kurumsal bir yapıya kavuşturmamız lazım. Eğer “Demokrasimizin birinci ayağı” diyorsak ve halkımızın sorunlarının çözümünde gerçekten ilk önce onlara gidiyorsak onların sorunlarını da çözmemiz lazım.

Bakın, ben on beş yıl yerel yöneticilik yaptım ve bu anlamda bire bir çalıştım. Bugün ne belediye meclisinde temsil hakları var ne de kurumlarda bir yaptırımları var, sadece belli diyaloglarını kullandırarak vatandaşına, hemşehrisine hizmet götürmeye çalışıyorlar. O da maalesef iyi ilişkiler kurmuşsa veyahut da iktidar partisine mensupsa ancak gerçekleşebiliyor. Bunun dışında gerçekten çok ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Bir bütçesi olmadığı için, özellikle uzak köylerden geldiklerinde ciddi masraflarla karşılaşıyorlar. Zaman zaman köylerinden ihtiyar heyetini de taşıyorlar hizmet alabilmek için belli yerlere ve o anlamda gerçekten muhtarlarımızın sadece maaşlarını artırmakla kalmamak, onların bir kurumsal yapıya da kavuşturulmasını sağlamamız lazım.

Görüştüğümüz tasarının 2’nci maddesinde basit usulde tespit edilen mükelleflerin tespit edilen kazançlarından sadece 8 bin liralık kısmı üzerinden gelir vergisi alınmaması sağlanmaktadır. Küçük esnafımız özellikle vergiyle ilgili yükümlülüklerini yerine getirirken zaten zorlanmaktadır. Zor hayat koşulları, alım gücünün düşmesi ve ekonomik krizler küçük esnafımızı daha da kötü duruma sokmakta, bu durum iş yapamamanın ve geçinememenin sıkıntısıyla aile facialarına bile dönüşmektedir. Söz konusu uygulamayı olumlu bulmakla birlikte yetersizliğini ifade ediyor, her gün açılan alışveriş merkezleri ve zincir mağazaların yanında esnafımızı korumak için vergiden muaf tutulan 8 bin liralık rakamın daha da yükseltilmesi gerektiğini savunuyorum.

Bu tasarıyla gelen konulardan biri de 657 sayılı Kanun’un 104’üncü maddesinde belirtilen kadın memurlara doğum yapmaları hâlinde analık izni sonrası birinci doğumda iki ay, ikinci doğumda dört ay, üçüncü doğumda altı ay yarı zamanlı çalışma izni verilmesi konusu. En başta belirttiğim torba yasaların sıkıntısının yanında ilgili komisyona gönderilmeden Plan ve Bütçe Komisyonuna gelen bu konuda iki, dört ve altı ayın neye göre belirlendiğini bilmiyoruz ve orada Sağlık Komisyonunda bulunan bir milletvekili arkadaşımızın da dediği gibi, bunu neden her seferinde dört ay yapmıyoruz, bunu açıklayamıyoruz. Ayrıca, bu durumun özel şirketlerde nasıl karşılanacağını, kadın çalışana yarı zamanlı çalışma izni verilirken bu konuda iş devamlılığının garantisini nasıl sağlayacağımızı da açıklayamıyoruz. Sonuçta, kanun var ama işverenin işçi çıkarmasını sağlayan bir sürü kanun var. Aynı kanunun 108’inci maddesinde yapılan düzenlemeyle de bu yarı zamanlı çalışma süresinde kısa süreli çalışanların yerine kimlerin çalışacağı da bilinmemektedir. Yarı zamanlı çalışmadan sonra da yirmi dört ay aylıksız izin alma hakkı veriliyor. Bakın, kendinizi işveren veya çalışan kadının yerine koyun. Yirmi dört ay sonra geri döndüğünde işten uzak geçirdiği zamanı nasıl telafi edeceksiniz? Devlet memurları için çok sıkıntı olmayabilir ama özel şirket çalışanları için -hakkaniyetli olmak lazım- bu, ayrımcılığa ve kadroların hantallaşmasından başka bir işe yaramaz.

Ayrıca, bir diğer düzenlemeyle, bir memura eşiyle birlikte münferit olarak evlat edilmesiyle, memur olmayan eşinin münferit olarak evlat edinmesi hâlinde çocuğunun teslim tarihinden itibaren sekiz hafta süreyle izin veriliyor fakat bunu Medeni Kanun hükümlerinde bir yere oturtmak mümkün değil. Bu hükmün aile birliğinin korunması açısından da sorunlar yaratacağını düşünüyoruz.

Evet, diğer bir konumuz da emniyet mensuplarımız ve uzman erbaşlarımızın durumudur. Biz özellikle emniyet mensuplarımız için göstergeyi 3600 yapmak istedik ama maalesef 3000’i uygun gördünüz. Verdiğiniz bu düzenleme de yükseköğrenim görmüş polislerimizin maaşlarını yükseltirken, asıl ihtiyacı olan ve unutulan bekçilerimiz ve diğer emniyet mensuplarını bu konuda yanılttınız. Bu hangi adalete, hangi hakkaniyete sığar, onu da buradan sormak istiyorum.

Diğer bir sorum da uzman erbaşların durumudur. Silahlı Kuvvetlerin en fazla yükünü çeken, terörle mücadelede en fazla şehit veren uzman erbaşlarımıza bu fedakârlıkları için ne kadar yapsak azdır. Orduevlerine alınmayan, askerî lojmanlarında payları çok az olan uzman erbaşlarımız bu emekleri karşılığında, hiç olmazsa, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapanlar iki yılını tamamladıktan sonra kendi istekleriyle görevlerinden ayrılırlarsa, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 92’nci maddesine göre, boş kadro bulmak ve gireceği sınıfın niteliklerini de taşımak kaydıyla kamu kurum ve kuruluşlarındaki memuriyete atanabiliyorlardı. Maalesef, yeni tasarıyla, iki yıllık çalışma süresi yedi yıla çıkmakta ve bu düzenleme şu anda görevde olanlar için de geçerli hâle gelmektedir. Kazanılmış hakların korunması hukukun genel kurallarından biridir ve bu, kanunlarla da kaldırılamaz.

Evet, “polisimiz, askerimiz, albayımız, işçilerimiz” derken tabii ki diğer devlet memurlarımız da mutlaka sıraya girecektir. Onlar da “Bize ne zaman sıra gelecek, ne zaman bizler de bu haklardan, bu artışlardan faydalanacağız?” diye düşünmektedirler.

Evet, değineceğim bir konu da tarım ve hayvancılık sektörünün önemli girdilerinden olan gübre ve yemlerdeki KDV istisnasıdır. Evet, bunu destekliyoruz ama her şeyden önce bir tarım politikamızın olması lazım. Sadece gübre ve yemi düşürerek, mazotu ucuzlatarak veya mazota destek sağlayarak değil, gerçekten çiftçimize gerçek anlamda destek olmamız lazım. Bakın, hâlâ bir tarım kadastrosunu gerçekleştiremedik, hâlâ bu ülkede neyi, ne kadar üreteceğimizi bilemiyoruz. Bir yıl saman ithal ediyoruz, bir yıl eti ithal ediyoruz ve bir tarım ülkesiyken, tarım ihraç eden ülkeyken şu anda ithal eden ülke durumuna geldik. Böyle geçici çözümlerle tarım politikası oluşturamayız. Mutlaka kapsamlı ve çiftçimizin sorununu çözen uzun vadeli planlama yapmak zorundayız; yoksa yarın, övündüğümüz tarım toplumunu tamamen kaybetmek durumunda kalırız.

Şunu açıkça ifade etmek istiyorum: Bugün yaptığımız kanunlar gerçekten toplumumuzun büyük bir kesimini ilgilendirmekte.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEYİT TORUN (Devamla) – Ama göreceksiniz ki bazı kanunları da -yaptığımız bu kanunları- önümüzdeki süreçte yeni kanunlarla yeniden değerlendirmek zorunda kalacağız. Bu amaçla diyorum ki mutlaka komisyonlarımızın çalışması, ilgili komisyonların bu konuda gereğini yerine getirmesi gerekiyor.

Ben yüce heyeti tekrar sevgiyle selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Torun.

Şahıslar adına ikinci ve son konuşmacı Adana Milletvekili Sayın Mehmet Şükrü Erdinç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Erdinç, on dakika süreniz var.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın geneli üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, burada görüşmekte olduğumuz ve bundan önce buradan 26’ncı Dönemde geçirmiş olduğumuz Kanunla ilgili ve kanunların görüşme teknikleriyle ilgili çeşitli değerlendirmeler yapıldı. Tabii, bu değerlendirmeler kendi içerisinde doğru yönlerini de ihtiva etmekle birlikte bu hususa, bu yola başvurulmasının tabii ki önemli yönü de var. Birincisi, hem seçim meydanlarında hem de seçim sonrasında, 1 Kasım seçimleri sonrasında, Acil Eylem Planı çerçevesinde vatandaşlara verdiğimiz sözler var. Tabii, bu sözlerin hayata geçirilebilmesi için acil olarak, üç aylık, altı aylık, bir yıllık periyotlar belirledik. Bunların hayata geçirilebilmesi ancak bu tür kanun tekniğiyle mümkün olabilmekte.

Bir diğer husus da aslında İç Tüzük’ten kaynaklanan bir sorun. Bugün bu görüşmekte olduğumuz kanun görüşmelerine ancak saat dokuz itibarıyla başlayabildik ki bundan önce geçen beş altı saatlik süre zarfında kanuna geçememenin sıkıntısını yaşadık. Hem Acil Eylem Planı’nda ortaya koyduğumuz ve vatandaşlarımızın ısrarla beklediği hususların hayata geçirilmesi hem de Meclisin çalışma tekniğinin bu olması sebebiyle, bu sıkıntı sebebiyle, İç Tüzük’ten kaynaklanan bu sıkıntı sebebiyle maalesef bu yola başvurmak zorunda kalıyoruz. İnşallah önümüzdeki günlerde İç Tüzük’te yapabileceğimiz, tüm siyasi partilerin katılımıyla yapacağımız değişikliklerle bu sorunların ortadan kalkacağını düşünüyoruz.

Tabii, bu kanunla ilgili şahsım adına söz almışken birkaç hususa değinmekte fayda olduğunu düşünüyorum, özellikle bu kanunla getirmiş olduğumuz hususlara.

Şimdi, bu kanunun getirdiği düzenlemelere baktığımızda, yeni iş kuran gençlerimize üç yıl boyunca gelir vergisi muafiyeti getirilmektedir; böylelikle genç girişimcilerimizin, ilk defa gelir vergisi mükellefiyeti tesis edilen tam mükellef gerçek kişilerin elde ettikleri gelirlerin 12.600 TL’sine kadar bölümü kazanç dışında tutulmaktadır.

Yine ticari kazancı basit usulde vergilendirilen esnaflarımızdan, çalışanlarımızdan, vatandaşlarımızdan 8 bin TL’ye kadar olan kazançlarından vergi alınmayacağı düzenlenmektedir.

Öğrenim gören gençlerimizin, özellikle 25 yaşını doldurmamış gençlerimizin pasaport harçları kaldırılmaktadır.

Memurların doğum ve evlat edinme sonrası ücretsiz izin süreleri memuriyet kıdeminde dikkate alınmaktadır; böylelikle memurların doğum sonrası aylıksız izinde geçirdikleri süreler kademe ve derece intibakında değerlendirilmektedir.

Yine kadın memurlara doğum ve evlat edinmeyle ilgili olarak, çocuk sayısına bağlı olarak ve belirli sürelerle yarı zamanlı ve tam ücretli çalışma hakkı getirilmektedir. Bu çerçevede, kadın memurlara doğum yapmaları hâlinde analık izni sonrasında birinci doğumda iki ay, ikinci doğumda dört ay ve sonraki doğumlarda altı ay süreyle günlük çalışma süresinin yarısı kadar çalışma imkânı tanınması amaçlanmaktadır. Doğum ya da evlat edinmeyle çocuk sahibi olan memurlara kısmi zamanlı çalışma hakkı getirilmektedir.

Yine ülkemizin savunmasında, güvenliğinde önemli gayretleri bulunan polislerimizin, uzman erbaşlarımızın, uzman jandarmalarımızın ek göstergeleri 2200’den 3000’e yükseltilmektedir. Gönül isterdi ki daha yükseltelim ama önümüzdeki günlerde bunların tekrar değerlendirileceğini de umuyorum.

Yine, polislerimizin emniyet hizmet tazminatı yüzde 25 oranında artırılmaktadır.

Uzman erbaşların 1’inci dereceye kadar yükselebilmelerine ve yedi hizmet yılını tamamlamış olanların kamu kurum ve kuruluşlarına geçebilmelerine imkân tanınmaktadır.

Muhtarlarımızın maaşlarıyla ilgili geçtiğimiz 24’üncü Dönemde, yine burada bütün siyasi partilerin katılımıyla bir düzenleme yapmıştık, maaşlarını artırmıştık; şimdi, inşallah bu düzenlemeyle 940 liradan muhtar maaşını 1.300 liraya yükseltiliyoruz.

Yemde ve gübrede KDV’yi, seçim meydanlarımızda Sayın Başbakanımızın verdiği sözler çerçevesinde ortadan kaldırıyoruz, sıfırlıyoruz.

Özel sektörde çalışmakta olan kadınlarımıza doğum ve evlat edinme sonrası -yine kadın memurlara da- benzer bir düzenleme burada hayata geçiriyoruz. Yine, özel sektörde çalışmakta olan kadınlara kısmi süreli çalışma hakkı verilmektedir.

Bununla birlikte yaşlılık aylığı alıp da kendi adına ve bağımsız çalışanlar sigorta primi ödemekten muaf tutulmaktadır. Kendi adına ve hesabına bağımsız çalışan emeklilerin sosyal güvenlik destek primi kaldırılmaktadır.

Gençlerimize yine, ücretsiz sağlık hizmeti biraz daha genişletilmektedir. Bildiğiniz gibi, 18 yaşına kadar olan gençlerimizin sağlık hizmetleri devlet tarafından karşılanmaktadır. Bu çerçevede, inşallah 20 yaşına kadar lise öğrencilerinin, 25 yaşına kadar üniversite öğrencilerinin destek primlerinin yine devlet tarafından karşılanması öngörülmektedir.

Sosyoekonomik Gelişmişlik Endeksi düşük illerdeki işverenlerin sigorta teşviklerinin kapsamı genişletilmektedir. Böylelikle 51 ilimizde uygulanmakta olan yüzde 6 oranındaki işveren primi indiriminde esas alınan 10 işçi çalıştırma zorunluluğu kaldırılmaktadır.

Otoyollarla ilgili, geçişlerle ilgili düzenlemeler, Çanakkale’yle ilgili bir düzenleme bu çerçevede inşallah hayata geçirilecek ve vatandaşlarımıza verdiğimiz sözlerin uygulanmasını sağlayacak bir yasal düzenlemeyi hep birlikte görüşmekteyiz.

Bu verdiğimiz sözlerin hayata geçirilmesi noktasında hepinizden destek bekliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erdinç.

Sayın milletvekilleri, şimdi yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz.

Yirmi dakikanın on dakikası sayın milletvekillerine aittir, geri kalan on dakika komisyon ve Sayın Bakana aittir.

Şimdi, sisteme giren sayın milletvekillerine sırasıyla söz vereceğim.

Sayın Erdoğan…

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Teşekkür ederiyorum.

Sayın Bakanım, kamu çalışanlarına torba kanunlarla parça parça düzenlemeler yapmaktasınız. Bu da kamu çalışanları arasında var olan adaletsizlikleri daha da artırmaktadır. Kamu çalışanlarının tamamını ilgilendiren bir düzenlemeyi ne zaman yapacak ve kamu çalışanları arasındaki adaletsizliği ne zaman gidereceksiniz?

Sayın Bakan, okulların çoğunda bilişim öğretmeni yok. Bilişim öğretmenlerini atayarak öğrencilerimizin teknolojiden daha çok istifade etmesini niçin sağlamıyorsunuz?

Sayın Bakan, Türk malı yolcu uçağı nerede yapılmaktadır? Türk malı yolcu uçağıyla ne zaman seyahat edebileceğiz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Şimşek…

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, bilim ve teknolojiyle ilgili yapılacak büyük bir tesise Türk milletinin bir ferdi olmaktan gurur duyan bilim insanı Aziz Sancar’ın isminin verilmesini ve ders kitaplarında Türk gençliğine örnek olarak anlatılmasını talep ediyorum.

Ayrıca da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımıza: Esnaf BAĞ-KUR primi 414 TL’den 568 TL’ye çıkmıştır, çiftçi BAĞ-KUR primi 303 TL’den 435 TL’ye çıkmıştır. TEFE-TÜFE yüzde 7 diyorsunuz, esnafın ve çiftçinin BAĞ-KUR primini yüzde 40 artırıyorsunuz. Bunu nasıl açıklıyorsunuz? Seyyanen verdiğiniz 100 liralık zammı çalışan esnaftan ve çiftçiden mi çıkartıyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Arslan…

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan, çiftçilerimizin ve köylülerimizin çok büyük borç altında olduklarını biliyoruz, ödeme aczine düştükleri de bir gerçek. Bu nedenle 2015 yılından borcu olan çiftçilerimizin tarım kredi kooperatiflerine ve Ziraat Bankalarına olan borçlarının ertelenmesini düşünüyor musunuz?

İki, Denizli Çivril Bekirli Mahallesi’nin gelip geçmesine olanak sağlayacak olan köprüyü ne zaman yapmayı düşünüyorsunuz?

Yine, Çivril ilçesi Karabedirler Mahallesi’nin arazisinin sulanabilmesi için yer altı sularını ne zaman çıkarıp mahallenin hizmetine sunacaksınız?

Yine, Çivril Bucak Mahallesi’nin arıtması koku yapıyor. Ne zaman giderilecek, yolları bozuk ne zaman yapılacak? Bunları soruyorum Sayın Bakanım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tarhan..

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Sayın Bakan, birinci sorum: Ortaokul ve liselere koyulacağını açıkladığınız kodlama dersinin yararı ve kapsamı ne olacaktır?

İkinci sorum: Her seçim öncesi gündeme gelen, bir türlü aktif kullanılmayan Cengiz Topel Havaalanı’yla ilgili son gelişmeler nedir?

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Emniyet mensuplarına ek gösterge 3600 olsa… Güya biz dünyanın en büyük ekonomisine sahip bir ülkeyiz. Yani, bu ülkenin ekonomisi bunu kaldırmıyor mu? Eğer “Kaldırmıyor.” diyecekseniz soruma cevap olarak, Cumhurbaşkanının örtülü ödenekteki harcadığı paralar kaç polisin maaşını karşılayabilecek durumda?

Bir başka sorum: Bugüne kadar seçimle gelen herkesin tüm sosyal güvenlik primleri devlet tarafından karşılanıyor. Muhtarların neden karşılanmıyor? Muhtarlara neden böyle üvey evlat muamelesi yapılıyor? Muhtarlar sürekli Cumhurbaşkanı tarafından çağrılıyor, konuşuluyor. Ama bunların sosyal güvenlik primlerini niçin ödemiyoruz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Yalım…

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Başkanım.

Sayın Bakanım, ben de aynı konuya değineceğim. Kesinlikle muhtarlarımızın SSK’larının ödenmesi gerekiyor. Bununla birlikte, muhtarlarımızın görevlerini yapabilecek olduğu, maalesef, birçok köyde binaları mevcut değildir. Aynı şekilde, ile veya ilçeye gelip giderken şu anda alacak oldukları 1.300 TL yolluk olarak… Ayrıca, yolluk verilmesi gerekiyor çünkü aldığı 1.300 TL’nin gidip gelmelerinde kesinlikle yetmediğini çok iyi biliyoruz. Muhtar arkadaşlarımızın bize talepleri var. Bazı muhtar arkadaşlarımızın, yüzde 50’sinden daha fazla muhtar arkadaşlarımızın istediği de görev yaptığı müddetçe silah ruhsatları ücretsiz ama görevi bittikten sonra silah ruhsatlarının ücretli olduğunu ve de bunun ücretsiz olmasını talep ediyorlar.

İkinci bir konu: Son zamanlarda bizi oldukça sıkıştırıyorlar, uzman ve astsubay arkadaşlarımız belediyelere geçiş yapmak istiyorlar. Burada komutanlarımız da var. Peki, bunların ek göstergelerini 3000’den 3600’e getirdiğimizde bu istifaların veya bu geçişlerin durdurulması söz konusu olamaz mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Sarıhan…

ŞENAL SARIHAN (Ankara) – Sayın Başkan, kadın bakan ayrıldılar. Bu sebeple -herhâlde mesaiyi erken bitirdiler- ona yönelteceğimiz sorulardan vazgeçiyoruz.

Buradaki arkadaşlara sormak istediğim şudur: Sultanahmet saldırısından sonra Türkiye IŞİD mevzilerine sınır ötesi bir saldırıda bulundu mu? IŞİD’in Kilis’e yaptığı saldırı bir misilleme midir? Bu konuda hem kamuoyu hem de Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgilendirilmesi gerekir. Halkın çok tedirgin olduğu bu konuda açıktır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Emir…

MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Bakan, katledilişinin dokuzuncu yılında Hrant Dink'i saygıyla anıyoruz ama maalesef ki Hrant Dink cinayeti hâlâ aydınlatılmadı. Savcılığın yeni iddianamesiyle aslında olay yerinde cinayet anında 6 jandarma istihbarat görevlisinin bulunduğunu öğrenmiş olduk. Yani, bu, âdeta jandarma nezaretinde bir cinayetti. Bu bilgiler aslında ilk anda da bulunabilecek basit bilgilerdi. Bu bilgilerin iddianameye girmek için dokuz yıl bekletilmiş olmasının tek sorumlusunun paralel yapı olması mümkün müdür? Hükûmetin buradaki sorumluluğu nedir? Bu sorumlular hakkında neler yapmayı düşünüyorsunuz?

Saygılar sunarım.

BAŞKAN – Sayın Aydın…

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sayın Bakan, milletvekili olduğum Erzurum ilimizin özellikle kuzey ilçelerinin bağlantı yerlerinde GSM operatörleri çalışmıyor ama bundan daha önemlisi Erzurum’un Şenkaya ilçesinde teröristlerin 2015 yılı Ağustos ayında baz istasyonuna zarar vermeleri nedeniyle Yürekli, Beşpınarlar, Yazılı, Yeşildemet ve Köroğlu köylerinde yaşayan vatandaşlar yaklaşık altı aydır mobil iletişim imkânlarından yararlanamamakta ve bu durum köylülerin günlük yaşamlarını olumsuz etkilemektedir. Köylülerin defalarca müracaatına rağmen sorunları çözülmemiş, zor kış şartlarında dünyayla irtibatları kesilmiştir. Köylülerin mağduriyetlerinin giderilmesi için bu kadar süre neden beklenmiştir? Baz istasyonunun yeniden hizmete girmesi için bir çalışma söz konusu mudur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Parsak…

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Sayın Bakana iki sorum var, birisi seçim çevrem olan Afyon’la ilgili.

Sayın Bakanın ilişkili kuruluşu olan Türkiye Şeker Kurumuna bağlı olarak faaliyet göstermekte olan Afyon Şeker Fabrikasının özelleştirmeyle ilgili E portföyünde özelleştirmeyi beklediği hepimizin malumu. Bu kapsamda fabrikanın gerçek bedeli üzerinden özelleştirileceği düşünülüyor mu? Fabrikanın özelleştirilmesi sonrasında verim ve kârlılık artışı olacağını düşünüyor musunuz ve fabrikanın özelleştirme kapsamından çıkarılarak çiftçiye fazladan pancar kotası verilmesi gibi bir planınız var mıdır? Varsa bunun ne zaman gerçekleştirilmesi planlanmaktadır?

İkincisi de Türkiye geneliyle ilgili. Her seçimde olduğu gibi son seçimlerde de önemli kandırma projelerinden biri olarak sunulan yerli otomobil üretimi hangi aşamadadır?

BAŞKAN – Sayın Usta…

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, on üç yıllık iktidarınız döneminde imalat sanayisinin üretiminin millî gelir içerisindeki payı düşüyor, yüksek teknoloji ürünlerinin üretim içindeki payı da düşüyor. İş gücü niteliğini yükseltici herhangi bir şey yapılamadı. Ekonominin genelinde verimliliğin büyümeye katkısının negatif olduğunu biliyoruz. Yani, Türkiye'nin yapısal sorunları büyüyor. Tabii, bunun sonucunda da cari açıkta, dış borçlarda, işsizlik oranında tarihî en yüksek seviyelere çıkıldı. Sürekli vadetmenin dışında, bu sorunları çözmek amacıyla neler yaptınız, somut olarak bunları bize söyler misiniz?

Teşekkür ederim.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – “Neler yaptınız?” mı, “Yapacaksınız?” mı?

ERHAN USTA (Samsun) – Yaptınız. Yapacaklarınızı sormuyoruz çünkü onlar sürekli söyleniyor ama yapılan bir şey yok.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Aksu…

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, toplum yararına çalışanlarla ilgili sağlıklı veri bulamıyoruz. Acaba hâlen toplum yararına çalışan kapsamında kaç kişi çalışmaktadır? Kurumlar ve iller itibarıyla dağılımı nasıldır? Bunların istihdamı hangi esaslara göre belirlenmektedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Haberal…

ERKAN HABERAL (Ankara) – Sayın Bakan, Kamu Hizmetlerinin Sunumunda Uyulacak Usul ve Esaslara İlişkin Yönetmelik’in 7’nci maddesi “İdare, sunduğu kamu hizmetlerinin özürlüler tarafından kolayca erişilebilir olması için gerekli tedbirleri alır.” dediği hâlde görme engelli hukukçular Resmî Gazete’yi okuyamamaktadırlar. Daha önceleri ses formatında atılan Resmî Gazete, şu anda dalga geçer gibi fotoğraf formatında atılmaktadır. Bunun için bir şeyler yapmayı düşünür müsünüz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Bir kişiye daha söz verelim.

Sayın Kuşoğlu…

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, biraz önce sordu bir arkadaşım, bu otomobille ilgili olarak Bakanlık son senelerde, son dört beş yıldır çok uğraşıyor, sizin konunuz. Eski teknoloji değil, yeni bir teknoloji istiyoruz; hibrit geleceğe yönelik bir teknoloji ama son aklımda kalan bu üretilmesi düşünülen otomobilin de bir yerden kopya edildiğiydi, İskandinav ülkelerinden birinden. Onunla ilgili bilgi verebilirseniz çok memnun olurum.

Bürokrasiyle ilgili bir soru sormadım, doğrudan sizinle ilgili bir soru sormak istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun, söz sizin.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkanım, öncelikle sorularıyla yasama faaliyetine katkıda bulunan tüm değerli milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

On dakikalık süre içerisinde hızlıca arkadaşlarımın sorduğu soruları cevaplamaya çalışacağım. Bu sürede, sınırlı sürede cevaplayamadığım sorularla ilgili de ilgili arkadaşlarımız notlarını aldılar, mutlaka sizlere yazılı olarak bilgi takdimi yapılacaktır.

Sayın Erdoğan’ın “Kamu çalışanlarıyla ilgili ne zaman kapsamlı bir düzenleme yapacaksınız?” sorusuna… Evet, gerçekten bizim de kamu çalışanlarıyla ilgili kapsamlı bir düzenleme yapılmasıyla ilgili 2016 yılının Eylem Planı’nın bir yıl içerisinde yapılması gereken reformlar bölümünde “Kamu personel reformu yapılacak.” şeklinde bir eylemimiz bulunmakta. Gerçekten bugün Türkiye'nin kapsamlı bir kamu personel rejimine ihtiyacının olduğu çok açık. Bu konuyla ilgili detayları inşallah önümüzdeki süreçte ilgili arkadaşlarımız sizlerle paylaşacak.

Bilişim konusunda, bilişim öğretmenleriyle ilgili, bir başka arkadaşımız da yine özellikle bu bilişimle ilgili soruyu sordu. Bunları isterseniz birleştirerek cevap vermiş olayım. Değerli arkadaşlar, bilişim öğretmenlerinin bu konuda yoğun bir talebi var ve artık bu dünyada, dijital dünyada kod yazabilmek âdeta okuryazarlık anlamına geliyor. Kod yazamayan gençlerin önümüzdeki süreçte çok zorlanacaklarını hepimiz biliyoruz. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı olarak biz, kod yazmanın liselerde zorunlu, ilkokul ve ortaokullarda seçmeli olarak öğretilmesi noktasında Millî Eğitim Bakanlığımıza resmî yazıyı yazdık. Millî Eğitim Bakanlığımız şu anda bu konu üzerinde yoğun bir şekilde çalışma yürütüyor. Artık kod yazmak algoritma oluşturabilmeyi, algoritma oluşturabilmek de bir konuyu tüm sistemi içerisinde bütün yönleriyle değerlendirebilmeyi gerektirdiği için, biz, bunu, Hükûmet olarak da Bakanlık olarak da son derece önemsiyoruz. İnşallah, önümüzdeki süreçte Millî Eğitim Bakanlığımız da elindeki imkânlar çerçevesinde bu konuyla ilgili gerekli adımı atacak.

Yolcu uçağı konusunda, şu anda, bildiğim kadarıyla, Ulaştırma Bakanlığımızın sorumluluğu altında çalışmalar yürüyor; yakında temel atma noktasında olacağımızı biliyorum, Ankara’da yapılacağını da biliyorum.

Aziz Sancar Hocamızın -Sayın Şimşek’in ifade ettiği- isminin verilmesi… Gerçekten Aziz Sancar Hocamız, son dönemde bütün insanlarımızın göğsünü kabartan bir başarıya imza attı. Mardin’in Savur ilçesinde yokluk içerisinde 9 çocuklu bir ailenin bir evladı olarak okumuş, TÜBİTAK bursuyla da yurt dışına gitmiş, orada da çok ciddi bir çalışma ve gayretin sonucunda Nobel alacak kadar bir seviyeye gelmiş bir insanımız ve bu süre içerisinde de ülkesinden ve bağlı olduğu milletten hiç kopmamış birisi, bu ülkenin değerlerinden hiç kopmamış birisi.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – TÜBİTAK’ta ismini verelim.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Aziz Sancar Hocamızın ismini nereye versek azdır. Bu konuyla ilgili bazı çalışmalar yürüyor. Ben şu anda detayını bilmiyorum ama inşallah, önümüzdeki süreçte kendi doğduğu şehirde bazı okul, yurt ve bazı mekânlara ismi verilecek.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Ders kitaplarında da istiyoruz Aziz Sancar’ı, öğrencilere anlatılması örnek olarak.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Evet, inşallah, şu anda örnek bilim insanı olarak Aziz Sancar Hocanın hem bilim insanı kimliğiyle hem de ülkesine, milletine ve bu topraklara bağlılığı sebebiyle gerçekten çok çok örnek insan olarak anlatılması gerektiğine ben de katılıyorum.

Esnaf, çiftçi ve BAĞ-KUR primiyle ilgili konularda arkadaşlarımız size kısa sürede bilgilendirmeyi mutlaka yapacaklardır.

Bu 2015 yılında borcu olan çiftçilerin borçlarının ertelenmesiyle ilgili Hükûmet gündemimizde herhangi bir konu yok.

Çivril’le ilgili somut sorulara da, inşallah, arkadaşlarımız notlarını aldılar, sizlere cevap verecekler.

Sayın Tarhan’ın özellikle kodlama dersiyle ilgili sorusunu cevaplandırdım.

Cengiz Topel’de son durum nedir? Cengiz Topel’i büyütüyoruz. Bu yıl içerisinde Erzurum ve Antalya uçuşlarını başlatmayı ve önümüzdeki süreçte de Cengiz Topel’in, Sabiha Gökçen’i de destekleyecek, daha büyük ölçekli bir havalimanı olması noktasında çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Değerli arkadaşlar, Cumhurbaşkanımızın örtülü ödeneğinin kaç polis maaşı edeceği… Bu soruda bir temel mantık hatası var. O zaman işte kaç milletvekili maaşının kaç polis maaşı edeceği, yok, işte, efendim, şu giderin şu kadar… Bunların çok fazla bir şeyi olmaz kıyaslamada. Burada önemli olan, bu ülke hem Cumhurbaşkanımıza ihtiyaç duyduğu ödeneği sağlayacak güçtedir hem de polisimize maaşlarını ve özlük haklarını verecek güçtedir.

Muhtarlar üvey evlat mı? Muhtarların üvey evlat olmadığı son derece açık. AK PARTİ iktidara geldiğinde muhtar maaşları 250 liraydı. Şu anda 940 liradan, bugünkü görüşülmekte olan kanun tasarısı yasalaştığında, bu 1.300 liraya çıkmış olacak. Dolayısıyla, muhtarlarımızın üvey evlat olmadığı, muhtarlarımızla ilgili pek çok düzenlemeyi art arda hayata geçirdiğimizi özellikle ifade edeyim. Ama muhtarlarla ilgili bir genel düzenleme ihtiyacını, ancak Köy Kanunu ve ilgili kanunlarla birlikte ele alarak yapılacak bir çalışmayla düzenlemenin çok daha doğru bir yaklaşım olacağı kanaatindeyiz.

Uzman ve astsubayların belediyelere geçişi konusu… Bu bütün belediyelerin ve şu anda bütün siyasetçilerin büyük problemi biliyorsunuz. Bu noktada parti farkı gözetmeden söylüyorum, tüm partili belediyeler böyle bir kapıyı açmak istemiyorlar. Burada, zannediyorum, önümüzdeki dönemde bu konuyla ilgili daha kalıcı adımlar atılacak.

Şimdi, bu kanunda -bilebildiğim kadarıyla söylüyorum, Komisyon görüşmelerinde bulundum- sözleşme süresini yedi yıla kadar uzatma ve ondan sonra da emekli olana kadar Millî Savunmada sivil memur olarak çalışabilmenin önünü açıyoruz. Bu, son derece önemli bir düzenleme. Hem bu insanlarımızı boş yere umutlandırarak bekletmek yerine, bir, başta umut vermemek ama sözleşme yapılan sözleşmeli erlerimizin veya erbaşlarımızın emekli olana kadar o hakkını da teminat altına almak. Bu düzenleme bu kanunla geliyor.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Kesinlikle doğru bir işlem olacak.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Özellikle Sayın Sarıhan’ın ifade ettiği: “Sultanahmet saldırısından sonra DAİŞ’e yönelik bir operasyon yapıldı mı?” Elbette yapıldı. Sayın Başbakanımızın açıklamalarını medyadan takip ettiyseniz 200’ün üzerinde DAİŞ militanının öldürüldüğü, etkisiz hâle getirildiği ve pek çok mevzinin de kullanılamaz hâle getirildiğini biliyoruz.

Ben de Hrant Dink’i saygıyla anıyorum. Hiçbir insanın canına kastedilmesinin hiçbir mazur gerekçesinin olamayacağını bir kez daha altını çizerek ifade ediyorum. Evet, olay bütün yönleriyle çalışılıyor, araştırılıyor. Bir dönem, maalesef, bu paralel devlet yapılanmasının olayı karartma girişiminden dolayı bir gecikmenin yaşandığını kabul ediyoruz ama hiçbir şey gizli kalmıyor.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) – Sadece bu mu Sayın Bakan?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Bu budur. Şu anda gördüğümüz kadarıyla devlet bütün yönleriyle…

Bakın, bizim Hükûmet olarak başka bir düşüncemiz olsaydı bugün bu olayı tüm yönleriyle araştırma noktasında her türlü gayreti göstermez, adalete de gereken desteği vermezdik. Şu anda biz bu olayın da, tüm faili meçhul cinayetlerin de aydınlatılması noktasında ilgili tüm kurumların üzerine düşen her şeyi en iyi şekilde yapmasını arzu ediyoruz, talep ediyoruz. Ümidim, temennim, Hrant Dink cinayetini işlemeyi azmettirenlerin de ortaya çıkarılması ve onların da gereken cezayı alması. Sadece Hrant Dink için söylemiyorum bunu, özellikle tüm faili meçhul cinayetleri işleyenler ve işletenlerin perde arkasındaki aktörlerin de ortaya çıkarılması. Bu konudaki irademiz tam ve nettir.

Erzurum noktasında -ki, Sayın Aydın’ın ifadelerini hemen biz not aldık- inşallah en kısa sürede arkadaşlarımız gereken çalışmayı yapıp kendisine takdim edecekler.

Afyon Şeker Fabrikası, Sayın Parsak’ın ifade ettiği… Şeker Kurumu bizim Bakanlık olarak ilişkili kuruluşumuz ama şeker fabrikaları Maliye Bakanlığının şu anda inisiyatifinde. Buradaki soruyu da inanıyorum ki Maliye Bakanlığındaki arkadaşlarımız size yazılı olarak cevaplayacaklar.

Sayın Usta’nın sorduğu soru çok uzun ve detaylı bir soru ama şunu ifade edeyim…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkan, bir dakika, şunu sadece ifade edeyim…

BAŞKAN – Sayın Bakan, evet, tamamlamanız için…

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Usta, eğer AK PARTİ 2002’den 2015 yılına kadar hiçbir şey yapmasaydı bu gayrisafi yurt içi hasıla 233 milyar dolardan 822 milyar dolara kadar çıkmazdı.

ERHAN USTA (Samsun) – Şu an 722’ye düştü.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Kişi başına düşen millî gelir 3.300 dolardan 11 bin dolar seviyesine kadar çıkmazdı ve ihracat 36 milyar dolardan 157 milyar dolar mertebesine çıkmazdı. Bunu birinci nesil reformlarla başardık. Şimdi ikinci nesil reformlarla inşallah burada yeni bir sıçrama yapmayı hedefliyoruz. Özellikle bütün Meclisimizden istediğimiz AR-GE reform paketi inşallah Meclis gündemine geliyor, Sanayi Komisyonunda inşallah görüşülecek, ondan sonra da sizlerin de desteği ve katkılarıyla inşallah ikinci nesil reformları birlikte hayata geçiririz.

Görme engellilerle ilgili Sayın Haberal’ın söylediği ifadeyi ben de çok önemsedim. Aslında çok güzel bazı teknolojik çalışmaları ticarileştirerek görme engellilerin de gazete okumasını kolaylaştıracak bazı teknolojileri şu anda ticarileştirmekle ilgili de çalışıyoruz. Bu noktada da ben eminim ki ilgili tüm arkadaşlarımız da…

ERKAN HABERAL (Ankara) – Sayın Bakan, olan bir uygulama var zaten. Daha evvel Resmî Gazete sesli olarak yayınlanıyordu.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Şimdi, sesli olarak değil, aynı şekilde dokunarak da Resmî Gazete’yi okuma imkânı gelecek. Şu anda bununla ilgili çalışma da yapılıyor. İnşallah bunu çok hızlı bir şekilde hayata geçirmenin gayreti içerisinde olacağız.

Son olarak, Sayın Başkanım, yerli otomobille ilgili kısa bir bilgi vermek isterim.

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Bakanım, “Somut bir şey söyleyin.” dedim. Bana “Şöyle oldu, böyle oldu.” değil de somut, “Biz bu şu programları uyguladık. Türkiye’yi biz getirdik buraya.” diye bir söyleyin lütfen. 800 milyar dolara çıkmış millî gelir şu anda 722 milyar dolara düştü.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Usta, siz biliyorsunuz ki doların bütün dünyada değer kazanmasından kaynaklanan ve şu andaki gelişmekte olan tüm ülkelerin gayrisafi yurt içi hasılalarında düşme var.

ERHAN USTA (Samsun) – Bana bir tane örnek verin, lütfen, örnek istiyorum.

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Bunun sadece Türkiye’ye özgü bir durum olmadığını siz çok iyi biliyorsunuz.

Sayın Başkanım, ben sadece yerli otomobille ilgili Sayın Kuşoğlu ve Sayın Tarhan’ın ifade ettiği konuyla ilgili çok kısa bilgi vermek isterim.

Değerli arkadaşlar, Türkiye 1894 yılında başlamış yerli otomobil hikâyesine ve 1961 yılında çok çok yaklaştığı hâlde, maalesef o dönemin siyasi iktidarının bu projeyi en azından sahiplenmemesi vesilesiyle Türkiye otomobil üreten bir ülke olma özelliğini kazanamamış. Bu hepimizin içerisinde bir uhdedir. Bundan eminim ki şurada bulunan hiçbir siyasi parti mensubu, hiçbir milletvekili bu noktada farklı düşünmüyor ve bizim yaptığımız çalışmada da yerli otomobil fikrine kamuoyunun desteği çok yüksek.

Evet, Türkiye yerli otomobili üretmeli ve üretecek. Ancak bu yerli otomobil şu andaki içten yanmalı teknolojiyle değil, geleceğin teknolojisi olan menzili artırılmış elektrikli araç ve on yıl sonra da diyebiliriz ki tamamen elektrikli araç olmak durumunda. Bu noktada, biz, evet, bir İsveç firmasının daha önceden kullandığı bir platformu satın aldık ama bu platform bizim nihai ürünümüz değil. Bunu özellikle söylemek istiyorum. Biz bu platformu sadece TÜBİTAK’ta geliştirdiğimiz yeni teknolojileri aktarmak ve gelecekte var olacak teknolojileri bu platform üzerinden geliştirmek için aldık ve şu anda bunu geliştiriyoruz.

Burada iki şeyi söylemek durumundayız. Bir: Evet, bir Türkiye markası oluşturmak durumundayız. Bu otomotiv yan sanayisinin de stratejik ortak konumuna yükselmesi için gerekiyor. Ama aynı zamanda, otomobilde paradigma değişiminin yaşandığı böyle bir dönemde kesinlikle Türkiye’nin yerli otomobili aynı zamanda teknoloji üretme, geliştirme ve ihraç etme platformu olarak kullanma zorunluluğu var. Eğer Türkiye önümüzdeki üç beş sene içerisinde bu noktada bir çalışma yapmazsa şimdiye kadar olduğu gibi bir otuz kırk yıl daha tribünde seyirci olarak devam edebilir. Biz bunu istemiyoruz. Bu noktada bunu bir millî proje olarak görüyoruz ve şu anda da planladığımız takvime uygun olarak da son derece başarılı şekilde gidiyoruz. Bizim elimizde bulunan batarya teknolojisi gibi, elektrikli motor teknolojisi, sensör teknolojisi gibi teknolojileri yüklüyoruz, bunun dışında da gelişmiş dünyayla bu konuda teknolojik iş birliğini de dışlamıyoruz. Dünyadaki Türk bilim insanlarının da bu konudaki desteklerini de özellikle bu projede çok ama çok önemsiyoruz. İnşallah konu geldiğinde sizlere çok daha detaylı bilgiyi sunma imkânımız olacak.

Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı isteniyor.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.39

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.43

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Emre KÖPRÜLÜ (Tekirdağ)

------0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

68 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Alınan karar gereğince kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 20 Ocak 2016 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 22.44



(x) Bu ifadeye ilişkin düzeltme 20/1/2016 tarihli 30’uncu Birleşim Tutanağı’nın 141’inci sayfasındaki “Geçen Tutanak Hakkında Konuşmalar” bölümünde yer almaktadır.

(*) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.

(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.

(x) 68 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.