TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

28’inci Birleşim

14 Ocak 2016 Perşembe

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, Suriyeli sığınmacıların Uşak ve Türkiye ekonomisine etkilerine ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Garo Paylan’ın, Hrant Dink cinayetine ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın, ücretsiz toplu ulaşıma devlet desteğine ilişkin gündem dışı konuşması

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu’nun, BAĞ-KUR primlerindeki artış nedeniyle esnaf ve çiftçiye prim desteği verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

2.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, Suriye’deki terör örgütlerinin Türkiye’ye sığınmacı kılığında geçişini önlemek için nasıl bir önlem alındığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

3.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, kendisine ulaşan bazı istihbarat bilgilerini AKP Hükûmetiyle paylaşmak istediğine ilişkin açıklaması

4.- Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukara’nın, terör örgütüne can simidi olmak için yalan söyleyenleri, PKK’nın PR’ını üstlenenleri ve terörü Batı’ya taşıma tehdidi savuranları kınadığına ilişkin açıklaması

5.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Akif Yılmaz’ın, bazı akademisyenlerin yayınladığı bildiriye ilişkin açıklaması

6.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, gençlerin şiddet ve uyuşturucu sorununa ilişkin açıklaması

7.- Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi’nin, Ethem Sarısülük davasının güvenlik nedeniyle Aksaray’a taşındığına ve katilinin hesap vermekten kurtulamayacağına ilişkin açıklaması

8.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, Her Sınıfın Bir Yetim Kardeşi Var Projesi kapsamında öğrencilerden para toplanması için okul müdürleri ve öğretmenlere baskı uygulandığı iddialarının doğru olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

9.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, eski milletvekili İlhan İşbilen ile Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Kaynakları Başkanlığında müşavir olan Kazım Avcı’nın, AKP aleyhine hareket edecek olan insanları yıldırma politikaları nedeniyle mi tutuklandığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

10.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt’un, Hükûmeti, Cumhurbaşkanının anayasal sınırlar içinde, yetkisini aşmadan ve Hükûmetten rol çalmadan görevine devam etmesi konusunda tedbir almaya çağırdığına ilişkin açıklaması

11.- İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel’in, Diyarbakır’ın Çınar ilçesindeki saldırıyı kınadığına, hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine ve İstanbul’un Beykoz ilçesi sınırları içinde bulunan köylerin tüzel kişiliği kaldırıldığı için vatandaşların mağdur olduğuna ilişkin açıklaması

12.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, Edirne’den yasa dışı yollarla sınırı geçmek isteyen Suriyeli göçmenlerin durumuna ilişkin açıklaması

13.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet’in, Kocaeli’nin Kandıra ilçesinde yapılması planlanan Sungurlu barajının yol açacağı sorunlara ilişkin açıklaması

14.- Ankara Milletvekili Erkan Haberal’ın, barış çığırtkanlığı altında her türlü provokasyonu yapan hainlerin bunun hesabını Türk milletine misliyle vereceklerine ilişkin açıklaması

15.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, Balıkesir Savaştepe Orman İşletmesindeki geçici işçilerin durumuna ilişkin açıklaması

16.- İstanbul Milletvekili Ahmet Hamdi Çamlı’ın, İstanbul Sultanahmet Meydanı ile Diyarbakır’ın Çınar ilçesindeki saldırıları kınadığına ilişkin açıklaması

17.- İstanbul Milletvekili Halis Dalkılıç’ın, Diyarbakır’ın Çınar ilçesindeki saldırıda hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin adının tescillendiğine ve devletin ve milletin temsil edildiği bir makam olduğuna ilişkin açıklaması

18.- İzmir Milletvekili Atila Sertel’in, polisin, AKP’nin değil milletin polisi olması ve yasalara uygun davranması gerektiğine ilişkin açıklaması

19.- İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci’nin, Yedikule bostanlarının yok edilmesi uygulamasına son verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

20.- İzmir Milletvekili Hamza Dağ’ın, Diyarbakır’ın Çınar ilçesindeki saldırıyı kınadığına, hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifa dilediğine ve terörle sonuna kadar mücadele edileceğine ilişkin açıklaması

21.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Diyarbakır’ın Çınar ilçesindeki saldırıda hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine ve Hükûmetin bu konuda Meclise bilgi vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

22.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Diyarbakır’ın Çınar ilçesindeki saldırıyı kınadığına, hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara şifa dilediğine ve Kıbrıs Türklerinin lideri Doktor Fazıl Küçük’ün 32’nci ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

23.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Diyarbakır’ın Çınar ilçesindeki saldırıda hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifa dilediğine ve güvenlikçi savaş politikaları yerine barışı önceleyen çözüm ve müzakere politikalarına geri dönülmesi çağrısını yinelediğine ilişkin açıklaması

24.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Diyarbakır’ın Çınar ilçesindeki saldırıyı kınadığına, bu tür terörist girişimlerinin amacının barış değil, kan ve şiddet üzerinden insanları birbirine düşman kılmak olduğuna ilişkin açıklaması

25.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Adalet ve Kalkınma Partisi ile Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerinin, ülkemizin varlığına, adına ve bazı değerlerine sataşılmasına veya isimlerin yanlış kullanılmasına hiçbir itirazlarının olmadığına ilişkin açıklaması

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Diyarbakır’ın Çınar ilçesindeki saldırıda hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, millete sabır ve başsağlığı dilediğine ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Cizre Devlet Hastanesinde defnedilmeyi bekleyen Miray bebeğe Allah’tan rahmet, ailesine sabır ve başsağlığı dilediğine ilişkin konuşması

 

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- (10/2, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/441)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 21 milletvekilinin, başta Ankara katliamı olmak üzere IŞİD terör örgütü tarafından yapılan saldırıların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/60)

2.- Manisa Milletvekili Özgür Özel ve 20 milletvekilinin, “Esedullah Timi” adı verilen bir yapılanmanın olup olmadığının ve böyle bir yapılanma var ise kimler tarafından, hangi gerekçelerle kurulduğunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/61)

3.- Edirne Milletvekili Erdin Bircan ve 20 milletvekilinin, Ergene Nehri’ni kirleten kaynakların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/62)

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, 14/1/2016 tarihinde İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir ve arkadaşları tarafından, eğitimcilere ve akademisyenlere yönelik artan baskı ve tehditler ile ifade özgürlüğü başta olmak üzere eğitimcilerin temel haklarına yönelik ihlallerin araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 14 Ocak 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 15 Ocak 2016 Cuma günü toplanmamasının Genel Kurulun onayına sunulmasına ilişkin önerisi

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Askerlik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ile 35 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/414,2/338) (S. Sayısı: 60)

2.- Dünya Ticaret Örgütünü Kuran Marakeş Anlaşmasını Tadil Eden Protokol ile Ticaretin Kolaylaştırılması Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/386) (S. Sayısı: 18)

3.- Suç Gelirlerinin Aklanması, Araştırılması, El Konulması, Müsaderesi ve Terörizmin Finansmanına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/323) (S. Sayısı: 51)

X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

4.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 12’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

5.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

6.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 14’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

7.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 14’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

8.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

9.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

10.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

11.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

12.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

13.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 20’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

14.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

XI.- OYLAMALAR

1.- (S. Sayısı: 60) Askerlik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

2.- (S. Sayısı: 18) Dünya Ticaret Örgütünü Kuran Marakeş Anlaşmasını Tadil Eden Protokol ile Ticaretin Kolaylaştırılması Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

14 Ocak 2016 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER : Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Zihni AÇBA (Sakarya)

------0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28’nci Birleşimini açıyorum.

(HDP sıralarından pankart gösterilmesi)

III. YOKLAMA

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Suriyeli sığınmacılar ile Uşak ve Türkiye ekonomisine etkileri hakkında söz isteyen Uşak Milletvekili Özkan Yalım’a aittir.

Buyurun Sayın Yalım. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, Suriyeli sığınmacıların Uşak ve Türkiye ekonomisine etkilerine ilişkin gündem dışı konuşması

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Suriyeli sığınmacıların Uşak ilimizde ve ülkemizde yarattığı ekonomik ve toplumsal sorunlar hakkında gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.

Pazartesi günü Sultanahmet Meydanı’nda yaşamını yitiren ve bugün Diyarbakır’daki hain terör saldırısında şehit olan kardeşlerimize ve sivil vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar, geride kalan ailelerine başsağlığı diliyorum.

Değerli milletvekilleri, 2011’de yılında Suriye’de yaşanan iç karışıklıktan sonra ülkemize sığınan Suriyeli sığınmacılara devlet olarak sahip çıkmak elbette bir sorumluluktur. Suriyeli sığınmacılar çadır kentlerden şehirlere yerleşmeye başladıkça sorunlar her geçen gün büyümeye başlamıştır: Kendi halkımızın çalışma alanlarının daralmasına sebep olmaktadır. Ülkemizdeki işsizlik azalacağına, her geçen gün artmaktadır.

Seçim bölgem olan Uşak’ta binlerce kişi benden iş istiyor. Şimdi, Suriyeli vatandaşlara çalışma izni verilmek isteniyor. Bu ne demek? Daha fazla kişinin işsiz kalacak olması demektir. Evet, Hükûmet yetkilileri, ben, benden iş isteyen Uşaklı vatandaşlarıma ne cevap vereyim? “İşinizi Suriyeliler aldı, kusura bakmayın.” mı diyeceğiz? Bunun suçlusu Suriyeli sığınmacılar değil, mevcuttaki iktidardır.

2011 yılı Mart ayından bugüne kadar, ülkemize sığınan kayıtlı Suriyeli sığınmacıların sayısı 2 milyon 421 bin 523 kişidir, ülkemize getirdiği ekonomik maliyet ise 8 milyar dolardır. Bu maliyetin sadece 455 milyon dolarının Avrupa’dan destek olarak sağlandığı bilinmektedir.

Değerli milletvekilleri, 8 milyar dolar ne demek? Binlerce kişiye iş imkânı sağlayacak yüzlerce fabrika demektir. Kayıtlı Suriyeli sığınmacıların kişi başı aylık 700 TL nakit yardımı aldıkları ifade edilmektedir. Ayrıca, Suriyeli sığınmacılar sağlık hizmetlerinden ücretsiz faydalanıyorlar, hatta yabancı marka gözlüğü bile ücretsiz alıyorlar, aldıkları ilaçlar için de katkı payı ödemiyorlar. Ancak bizim esnaf ve çiftçi kardeşlerimiz iki ay BAĞ-KUR’unu yatıramadığında sağlık hizmeti alamıyorlar ve de mağdur oluyorlar. Yani, paran varsa iyi ol, yoksa hastalıkla baş başa kal, gerisi Allah’a kalmış.

Ülkemizde yaşayan Suriyeli gençler üniversitelere çok kolay yöntemlerle yerleşebiliyorlar, bizim evlatlarımız ise yıllarca dirsek çürütüp stresli bir şekilde sınavlara hazırlanıyorlar ancak kontenjan daralmasından dolayı açıkta kalıyorlar. Suriyeli üniversite öğrencileri ayda 1.200 TL burs alıyorlar, buna rağmen üniversite harçlarından da muaflar; bizim evlatlarımız ise sadece ayda 400 TL burs alıyorlar ve de harçlarını kendileri ödemek zorundalar. Bunun hak ve adalet neresinde, sizlere sormak isterim değerli milletvekilleri.

Evet, değerli milletvekili arkadaşlarım, Suriyeli sığınmacıların insan tacirleri aracılığıyla denizlerde boğulmasının suçlusu maalesef sayın Hükûmet yetkilileridir. Çünkü kurulan kentlerdeki çıkışları kontrollü olsaydı ne Aylan bebek ne benzeri ölümler yaşanmazdı ve tüm dünya bu acı drama şahit olup gözyaşı dökmez idi.

İşsiz gençlerimiz dururken sığınmacılara çalışma hakkının verilecek olmasının suçlusu yine Hükûmettir. Türkiye Cumhuriyeti devleti, tarihinde ilk defa vatandaşlarımızı ikinci sınıf vatandaş durumuna düşürmüştür, bu yaşananlar tamamen bir fiyaskodur. AKP Hükûmeti Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını daha fazla işsizliğe götürmektedir.

Değerli milletvekilleri, iktidar mensupları kendi kişisel hırslarına ulaşmak için ülkemizi ateş çemberine atıyorlar. Başkanlık sevdası ve 400 milletvekili alabilmek için, Suriyeli sığınmacıları vatandaş yapmak için, her geçen gün yaptığınız politikanın oy avcılığı olduğunu da görmekteyiz. Suriyeli sığınmacılara vatandaşlık hakkı sağlanması hâlinde, başta Kilis olmak üzere birçok il ve ilçemizde belediye başkanı Suriye asıllı kişilerin olacağı bugünden görülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi tamamlarken AKP İstanbul Milletvekili Mehmet Metiner’in, yaptığı basın toplantısında, Türkiye Cumhuriyetinin 2’nci Cumhurbaşkanı ve partimizin Genel Başkanı Sayın İsmet İnönü’ye “İlk faşist diktatör.” söylemini şiddetle kınıyorum ve kendisine sesleniyorum: Diktatörü uzakta aramana gerek yok diyorum. Ülkesi için bedeller ödemiş Gazi Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü ve Türk orduları olmasaydı, bugün, Sayın Vekil, siz bu çatı altında olmazdınız ve adınız da Mehmet olmazdı.

Bu düşüncelerle yüce Meclisi ve ekranları başında bizi izleyen tüm yurttaşlarımızı saygı ve sevgilerimle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yalım.

Gündem dışı ikinci söz, Hrant Dink cinayeti hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Garo Paylan’a aittir.

Buyurun Sayın Paylan, süreniz beş dakikadır.

2.- İstanbul Milletvekili Garo Paylan’ın, Hrant Dink cinayetine ilişkin gündem dışı konuşması

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; “…”(x)

Hrant Dink halkının başına gelen büyük felakete yani bu devletin kara kutusuna bakmayı önerdi. Bunu barışın diliyle yaptı. Yüzleşme ve iyileşmeyi önerdi. Bu, maalesef, müesses nizamı rahatsız etti. Bugünlerde olduğu gibi, “Çocuklar ölmesin.”, “Barış olsun.” diyenlerin bile yaftalandığı ve soruşturmalar açıldığı dönemlerdeki gibi o dönemde de Hrant Dink’in barış talebi, yüzleşme talebi maalesef, bu ülkenin bakanları tarafından, medyası tarafından, Genelkurmayı tarafından “Türklüğe hakaret” olarak yaftalandı, yargısı Hrant Dink’i, Hrant Dink gibi bir barış güvercinini Türklüğe hakaretten dolayı mahkûm etti. Hrant Dink o dönemlerde İstanbul Valiliğine çağrılıp MİT görevlileri tarafından tehdit edildi, “Ayağını denk al.” dendi. Devletin bütün birimleri, Jandarma istihbarat, Emniyet İstihbarat, MİT ve bütün istihbarat görevlileri tarafından bilinen şekilde, 19 Ocak 2007 günü Agos gazetesinin önünde katledildi. Katleden katil Trabzon Pelitli’den istihbarat görevlileri tarafından uğurlandı, İstanbul’da istihbarat görevlileri tarafından karşılandı ve cinayet anında, şimdi belgeleri ortaya çıktığı gibi, istihbarat görevlilerinin şahitliğinde katledildi.

Dokuz yıl olacak salı günü; salı günü biz Hrant Dink’in düştüğü yerde onun anmasını yapacağız, o açıdan konuşmamı bugün yapıyorum. Tam dokuz yıldır Trabzon Pelitli’deki o çeteyi önümüze koydunuz ve dokuz yıldır bizler bir tiyatro karşısındayız. Diyorlar ki: “Katili yakaladık, önünüze koyduk.” Biz dokuz yıldır “Öldür.” diyenler yargılansın diyoruz çünkü bir tek Hrant Dink cinayeti bu devletin arınma davası olabilir. Bizler “Öldür.” diyenler yargılansın dedikçe AKP iktidarı döneminde, bizim sanık olarak saydıklarımız terfi ettirildi. Dönemin emniyet müdürü vali yapıldı, dönemin valisi İçişleri Bakanı oldu, Hrant Dink’i Türklüğe hakaretten mahkûm eden yargıç ombudsman oldu bu ülkede. Bakın, bunlar hâlâ devam ediyor.

Nihayet, kamu görevlileriyle ilgili bütünleşik sorumluluğu ortaya koyan bir iddianame ortaya koydu cesur bir savcı. 26 kişi sanık olarak ortaya kondu. Tam olarak bizim istediğimiz şekilde değil ama büyük oranda kamu görevlilerini ortaya koydu ve cinayeti bildiği hâlde engel olmamaktan yargılanacaklardı. Bu, tekrar birilerini rahatsız etti çünkü o kamu görevlilerinin bazıları hâlâ görevdeler. Bir örnek vereceğim, dönemin Trabzon İstihbarat Daire Başkanı Engin Dinç şu anda İstihbarat Daire Başkanı, hâlâ fiilî olarak İstihbarat Daire Başkanı yani Hrant Dink cinayeti gibi pek çok cinayetin istihbaratına bakacak kişi. Yani velev ki yarın birimize dokunulacaksa bu istihbarat, şu anda Hrant Dink davasında sanık olan Engin Dinç’in elinden geçecek. Nasıl ki o günlerde bazı istihbaratlar sümen altı edilmişse şu anda tekrar Hrant Dink davasında sanık olan Engin Dinç hâlâ İstihbarat Daire Başkanı. Bizler nihayet bu dava başlayacak derken, kamu görevlilerinin bütünleşik sorumluluğu ortaya konulacak derken 2 kez iddianamesi geri çevrilen savcı nihayet iddianameyi ortaya koydu ancak beş gün önce bu savcı, bu cesur savcı görevden alındı. Bu, bu davanın tekrar akamete uğrayabileceğiyle ilgili bir işarettir. Bizler bu yüzleşme davalarının önünü açmakla sorumluyuz. O açıdan bu Meclise bir görev düşüyor. Hrant Dink cinayetinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GARO PAYLAN (Devamla) - …önünü açalım, kamu görevlilerini yargı önüne çıkaralım.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paylan.

Gündem dışı üçüncü söz, ücretsiz toplu ulaşım yolculuklarına devlet desteği hakkında söz isteyen Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı’ya aittir.

Buyurun Sayın Ilıcalı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

3.- Erzurum Milletvekili Mustafa Ilıcalı'nın, ücretsiz toplu ulaşıma devlet desteğine ilişkin gündem dışı konuşması

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; heyetinizi saygılarımla selamlarken konusu belirtilen konuşmama geçmeden önce, bir konuyu paylaşmak istiyorum.

22’nci Dönemde milletvekilliği yaptım, beş yıla yakın. Bu ikinci vekilliğim. Yaklaşık iki aydır milletvekiliyim, üzüntümü ve arzumu belirtmek istiyorum. Bu Meclis, 780 bin kilometrekare vatanımızın, 78 milyonun bir temsilcisi. Burada, bize oy veren milyonlarca kişinin, iktidarıyla muhalefetiyle, sorunlarını çözmemiz gerekiyor. Burada bir hoşgörü içerisinde, güzel bir çalışma ortamı arzu ediyorum, o iki ay içerisindeki hiçbirimizin hoşuna gitmeyen görüntüler olmasın. Hepimizin muhalefet olarak sorumluluğu var, iktidar olarak sorumluluğu var. Ben mesela Erzurum Milletvekiliyim, çok vatandaşımızın bölgemizde sorunları var, biliyorum ki sizde de var. Burada oturup çalışalım, çözüm üretelim diyorum ve bu manada da esasında konum da bu söylediklerimle örtüşüyor.

Seçim çalışması yaparken ben biliyorum ki birçok vatandaşımız sizlere de bu ücretsiz toplu ulaşım yolculuklarına ait şikâyetlerini belirtmiştir. İşte, Erzurum’da, benim dadaşım “Otobüse binerken horlanıyorum...” “Bir durak biniyorsun. Niye biniyorsun? Pik saatlerde hiç değilse binme…” İşletmeciye baktığımız zaman, özel halk otobüsü işletmecisi, belediyeler, hepsi burada belli bir yekûn tutuyor, onlar da zarar ettiklerini söylüyorlar. Dolayısıyla, bunu çözecek olan da Hükûmetimizdir.

Ben bu manada, geçmişten bu zamana size bir özet vereyim: 19 Ocak 2002 tarih ve 24645 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan yasayla burada gazilere, şehit yakınlarına ücretsiz yolculuk imkânı verilmiş. Daha sonra, 2 Ağustos 2013 ve 28726 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan yasayla da 65 yaşın üstündekilere bu imkân verilmiş. Tabii, böyle bir imkân verilince vatandaşımız da -devlet tabii ki verecek, sosyal devlet, bu ilkelere uygun hareket edecek- bundan yararlanmaya başlamış. Bu sefer sorunlar çıkmış; işte “Biz zarar ediyoruz.”, vatandaşımız “Hor görülüyoruz...” Hatta, ben seçim çalışmalarında Erzurum’da fahri müfettişlik yapıp kameramla bizzat kaydettim. Sonuçta da burada Hükûmetimiz, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız bu konuya el atmış, bir çalışma yapmış sağ olsun. Kendileri daha sonra Maliye Bakanlığına da bildirmişler bu şeyi ve 7 Nisan 2015 tarih ve 29319 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren kanuna göre devlet desteği verilmesi kabul edilmiş. Şimdi, bu verildikten sonra da -7 Nisandan sonra- ne kadar olacak, yolcu mu olsun, akıllı kart kullanarak mı yapılsın tartışmaları olmuş. Sonuçta, benim de otuz beş yıllık mesleki tecrübemle, İstanbul ulaşımındaki çok sağlam verilerle bu konuyu değerlendirerek Sayın Maliye Bakanımızın da bizden bu yönetmeliğe esas bir çalışma istemesiyle beraber, bir yönetmelik çalışması yaptık ve bu yönetmelik çalışmasında da adil olsun diye İstanbul Belediyesinin, Ankara Belediyesinin, diğer büyükşehir belediyelerinin rakamlarını elde ettiğimizde gördük ki gerçekten acayip bir yekûn tutuyor. Şöyle ki: Bu rakamlar, mesela en fazla Ankara’da, yüzde 20’lere varan oranlarda, İstanbul’da yüzde 10. Yani, bu yolculuklar büyük yolculuklar. İstanbul’da -bir fikir vermesi açısından- yaya yolculukları dâhil 23 milyon yolculuk var, 10 milyon motorlu taşıt yolculuğu yapılıyor. Sadece İETT’nin ve özel halk otobüslerinin araçlarını saysak beş binlerce, on binler, bu kadar sayı. Sonuçta, biz bunların ortalamalarını yaptık, Sayın Bakanımıza arz ettik. Sektör bize geldi. Sektör gelince kayıtsız kalmamız olamaz. Maliye Bakanıma, burada -Sayın Bakanım, şahsınızda- Hükûmetimize çok teşekkür ediyoruz. Bu rakamlar da kale alınarak, İstanbul için bu 1 araç başına bin lira, deniz aracı için – zaten yolculuk çok düşmüş, çok sıkıntılı durumdalar- 750 lira; diğer büyükşehir belediyelerinde 750 lira olmak üzere ve diğer tüm il belediyelerinde de 600 lira olmak üzere araç başına aylık bir destek verilecek ve bu destek ayrıca, yine çok önemli işletmeciler için, 7 Nisan 2015 tarihinden geçerli olmak üzere toplu bir şekilde ödenecek. Mesela, benim bölgemdeki toplu ulaşım yapanlar çok bir para kazanmıyor. O rakam önemli, onun etkisi esnaf üzerinde çok önemli, işte Erzurum’un ekonomisine önemli, İzmir’e önemli, İstanbul’a önemli. Böyle bir destek verildi. Bilmiyorum, burada bulunan 550 sayın milletvekilimiz, biliyor muydunuz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ILICALI (Devamla) - …en son, 6 Ocakta yürürlüğe giren Maliye Bakanlığımızın böyle bir yönetmeliğini? Bu, toplu ulaşım açısından, bu haktan yararlanan değerli vatandaşlarımızın gururla, onurla binmelerini sağlayacak, işletmeciler için de bir destek olacaktır. Bunu çok anlamlı ve önemli bulduğum için, bu manada bir gündem dışı konuşma yapmak istedim, bana söz veren Değerli Başkanımıza da teşekkür ediyorum. Bundan sonra da ulaşım, trafik ve güvenlik konularında önemli hususları sizlerle paylaşacağım. Bu yılımızın da hepimiz için -burada bulunan herkes yeni görevler aldı, Başkanımız, Başkanlık Divanı, sizler- iyi, başarılı çalışmalara vesile olmasını diliyorum.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ilıcalı.

Elektronik sisteme girerek söz talep eden milletvekillerine talep sırasını gözeterek söz vereceğim.

Söz verme işlemini başlatıyorum.

Sayın Nurlu…

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu’nun, BAĞ-KUR primlerindeki artış nedeniyle esnaf ve çiftçiye prim desteği verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

MAZLUM NURLU (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün, Salihli’de pazar yerinde seyyar limon satarak geçimini sağlayan Ahmet Gültekin adındaki bir hemşehrim Manavlar Odası Başkanı Rıfat Yavaş ile birlikte beni arayarak artan BAĞ-KUR primlerini ödemeye güçlerinin yetmediğini ve yetmeyeceğini ifade ettiler. Asgari ücret artmıştır ancak bununla birlikte esnaf ve çiftçinin ödeyeceği BAĞ-KUR primleri de artmıştır. Buna göre, 439 lira olan en düşük esnaf BAĞ-KUR primi 568 liraya, 322 lira olan en düşük çiftçi primi 436 liraya yükselmiştir. Primlerdeki artış oranı yüzde 35’tir. Bu artışlarla esnafın yanında çalıştırdığı işçi için aldığı 110 lira devlet desteği BAĞ-KUR prim artışıyla esnaftan geriye alınmış olacaktır. Sık sık affa uğrayan prim borçlarının önüne geçmek için, esnaf ve çiftçilere de prim desteği verilmesi en doğru karar olacaktır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Sayın Topal…

2.- Hatay Milletvekili Serkan Topal’ın, Suriye’deki terör örgütlerinin Türkiye’ye sığınmacı kılığında geçişini önlemek için nasıl bir önlem alındığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

SERKAN TOPAL (Hatay) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bilindiği gibi, 12 Ocak 2016’da İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda IŞİD terör örgütü tarafından bir canlı bomba kullanılarak bir katliam gerçekleştirilmiş ve katliam sonucunda 10 insan hayatını kaybetmiş, onlarcası da yaralanmış. Sayın Başbakan eylem sonrası yaptığı açıklamada canlı bombayla ilgili olarak “Bu şahıs takip altında olan bir şahıs değildi, normal olarak Türkiye’ye bir mülteci gibi, sığınmacı gibi giren bir şahıs” açıklaması yapmış.

Bundan birkaç hafta önce soru önergesi vermiştim ve buna dikkat çekmiştim fakat maalesef hâlâ cevap alamadım. Ancak görüldüğü kadarıyla bu konuda herhangi bir önlem hâlâ alınamamış. Oradaki, Suriye’deki terör örgütlerinin Türkiye’ye doğru sığınmacı kılığında geçişini önlemek için nasıl bir önlem alınmaktadır Hükûmetinizce? Bu konuda hassasiyet gösterilmesini talep ediyorum.

Teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Atıcı…

3.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, kendisine ulaşan bazı istihbarat bilgilerini AKP Hükûmetiyle paylaşmak istediğine ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP Hükûmetine bize ulaşan bazı istihbarat bilgilerini vermek istiyorum:

1)           “Çocuklar ölmesin, analar ağlamasın.” ismiyle bir terör örgütü kurulmuştur. Bu örgüt bir darbe hazırlığı içerisindedir. Örgüt üyeleri arasında sözde öğretmenler, sözde televizyon sunucuları ve sivil halk görünümünde teröristler vardır.

2)           Bir grup aydın müsveddesi “Barış” kod adıyla bir terör örgütü kurmuştur. Bu örgüt de darbe hazırlığı içerisindedir. Örgüt üyeleri arasında çok sayıda sözde öğretim üyesi bulunmaktadır.

3)           “Oluk oluk kan akıtacağız ve akan kanda duş alacağız.” diyen kişi AKP’den milletvekili, hatta bakan olmak istemektedir.

Bu istihbarat bilgilerinin değerlendirilmesi ve gerekli önlemlerin alınmasını rica ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Boynukara…

4.- Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukara’nın, terör örgütüne can simidi olmak için yalan söyleyenleri, PKK’nın PR’ını üstlenenleri ve terörü Batı’ya taşıma tehdidi savuranları kınadığına ilişkin açıklaması

ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) – Sayın Başkan, yalan, tüm inançların ve insanlığın evrensel değerlerinin reddettiği, günah kabul ettiği bir olgudur. Hazreti Ali’nin güzel bir sözü var: “Dilsiz ol ama yalancı olma.” der.

Günlerdir, çukur terörü üzerinden yalan söyleyenler var, PKK teröründen söz etmemek için, olan biteni saptırmak için yalan söyleyenler var, terör saldırılarına “savaş” demek için yalan üretenler var. Döktüğü kanın içinde boğulmakta olan terör örgütüne can simidi olmak için yalan söyleyenleri, PKK’nın PR’ını üstlenenleri, terörü Batı’ya taşıma tehdidini savuranları kınıyorum.

BAŞKAN – Sayın Dağ…

Sayın Yılmaz…

EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Sayın Dağ buradaydı Sayın Başkan, arkada.

5.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Akif Yılmaz’ın, bazı akademisyenlerin yayınladığı bildiriye ilişkin açıklaması

MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doğu ve güneydoğu illerimiz başta olmak üzere ülkemizde yıllardır yaşanan terör olaylarının baş sorumlusu, son olarak da dün yaşanan menfur saldırıda 3 yavrumuzu, kundaktaki yavrumuzu da katleden PKK terör örgütüne karşı tek bir kınama cümlesi kurmaktan korkan, PKK sempatizanı bazı akademisyenler bir bildiri yayınladılar. Bildiride, devletin başta Kürt halkı olmak üzere tüm bölge halklarına karşı katliam gerçekleştirdiği ve bilinçli bir sürgün politikası izlediği yalanını ortaya attılar. Bu PKK sempatizanı sözde akademisyenlerden biri daha da ileri giderek Cumhurbaşkanımızı “Hitler’e özenmiş bir lider” olarak nitelendirdi. Kendine, kendi milletine, milletinin Cumhurbaşkanına ve kendi devletine bu kadar düşmanca, alçakça bir anlayışla terörü meşrulaştırarak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kayışoğlu…

6.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, gençlerin şiddet ve uyuşturucu sorununa ilişkin açıklaması

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Türkiye’nin görmezden gelinen yakıcı sorunları var. Bunlardan birisi  şiddet ve birisi de uyuşturucu. Her ikisi de maalesef, gençlerimizi hedef alıyor çünkü AKP iktidarı, gençleri bu konularda yalnız bırakıyor. Size somut bir örnek vereceğim: Bundan iki hafta önce, Gemlik’te genç bir kardeşimiz Düzgün Akyıldız, eşinin gözleri önünde uyuşturucu kullanan bir kişi tarafından katledildi. Gemlik halkı ve birçok sivil toplum kuruluşu da geçtiğimiz pazar günü büyük bir yürüyüş düzenledi. Fakat bu yürüyüşte ne bir AKP’li milletvekili ne bir yönetici ne belediye başkanı ne de bir idareci maalesef, yoktu.

Büyük Atatürk diyor ki: “Her kafanın anlamaktan âciz olduğu yüksek bir varlıktır gençlik.” Şimdi soruyorum: Siz bu âcizlikten ne zaman kurtulacaksınız, gençliği ne zaman anlayacak, ne zaman yanında yer alacaksınız ve uyuşturucuyla mücadele konusunda kararlı bir tutumunuz, bir yol haritanız var mıdır?

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Hakverdi…

7.- Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi’nin, Ethem Sarısülük davasının güvenlik nedeniyle Aksaray’a taşındığına ve katilinin hesap vermekten kurtulamayacağına ilişkin açıklaması

ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, biz, pazartesi günü Aksaray’daydık -yalnız, bu, lütfen, kaçak sarayla karıştırılmasın- Aksaray ilindeydik ve Ethem Sarısülük davasına katıldık. Ahmet Şahbaz’ın yargılandığı dava dosyası güvenlik gerekçesiyle Ankara’dan Aksaray’a taşındı. Ankara Valimiz bu davanın, bu dosyanın güvenliğini sağlayamayacağını ileri sürdü ve Yargıtayın kararıyla bu dosya Aksaray’a taşındı.

Biz şunu söylüyoruz: Bu davayı Aksaray ilimize değil “Emri ben verdim.” diyen kaçak saraya da taşısanız katili hesap vermekten kurtaramayacaksınız.

BAŞKAN – Sayın Özdemir.

8.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, Her Sınıfın Bir Yetim Kardeşi Var Projesi kapsamında öğrencilerden para toplanması için okul müdürleri ve öğretmenlere baskı uygulandığı iddialarının doğru olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Millî Eğitim Bakanlığı ile İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfının iş birliğiyle yürütülen Her Sınıfın Bir Yetim Kardeşi Var Projesi kapsamında öğrencilerden “insani yardım” adı altında para toplanmaktadır. Proje kapsamında kampanyaya katılan sınıflar, en az bir yıl boyunca, her ay 90 TL toplamayı taahhüt etmek zorundadırlar. Okullarda yardım toplanması için okul müdürleri ve sınıf şube öğretmenlerinin baskı altına alındığına ilişkin iddialar bulunmaktadır.

Millî Eğitim Bakanına sormak istiyorum: Bağış ve yardım toplamayı reddettiği için üzerinde baskı uygulandığı gerekçesiyle şikâyette bulunan öğretmen ve yöneticiler var mıdır? Şikâyet eden ve edilenler hakkında herhangi bir idari ve adli işlem yapılmış mıdır?

BAŞKAN – Sayın Tanal.

9.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, eski milletvekili İlhan İşbilen ile Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Kaynakları Başkanlığında müşavir olan Kazım Avcı’nın, AKP aleyhine hareket edecek olan insanları yıldırma politikaları nedeniyle mi tutuklandığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, sizinle birlikte aynı sıralarda oturan ve belki sizler tarafından da seçilmesine katkı verilen İlhan İşbilen, sizin milletvekilinizdi. Sizin milletvekilliği döneminizde anayasal düzeni ortadan kaldırmaya, Hükûmeti ortadan kaldırmaya yönelik şu anda Ankara’da cezaevinde tutuklu. Acaba bundan sonra AKP’den istifa edecek olan milletvekilleri veya AKP aleyhine gerçekleri bildikleri hâlde vicdanlarıyla hareket edecek olan insanlar baskı ve yıldırma politikası nedeniyle mi tutuklandı?

İkincisi, şu anda çok daha vahimi: Kazım Avcı, Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Kaynakları Başkanlığında Müşavir. Aynı şekilde, sizin Hükûmet döneminde Meclise alındı, şu anda Meclisin personeli ve şu anda Ankara Sincan Cezaevinde tutuklu, terör örgütüne üyelikten dolayı tutuklu. Yine, bunu işe alan, başka kurumdan getiren içinizdeki bakana da teröre yardım ve yataklıktan dolayı işlem yapacak mısınız…

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Bravo (!)

MAHMUT TANAL (İstanbul) - …yoksa burada Hükûmetin tamamı bu suçun suç ortağı mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bozkurt…

10.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt’un, Hükûmeti, Cumhurbaşkanının anayasal sınırlar içinde, yetkisini aşmadan ve Hükûmetten rol çalmadan görevine devam etmesi konusunda tedbir almaya çağırdığına ilişkin açıklaması

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya) – Sayın Başkan, Sayın Cumhurbaşkanı sürekli Hükûmetten rol çalmakta. 24 Kasım günü Rus uçağının düşürülmesi üzerine, hemen sabahın köründe “Bir Rus uçağını düşürdük.” açıklamasıyla ülkemizi zor durumda bıraktı. Son olarak, Başika’da bir IŞİD saldırısında 18 IŞİD militanının öldürüldüğü yolundaki söylemi Iraklı yetkililerce reddedildi, yalanlandı.

Ben, değerli Hükûmetimizi, Sayın Cumhurbaşkanımızın anayasal sınırlar içinde, yetkisini aşmadan ve Hükûmetten rol çalmadan görevine devam etmesi konusunda tedbir almaya çağırıyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Adıgüzel…

11.- İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel’in, Diyarbakır’ın Çınar ilçesindeki saldırıyı kınadığına, hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine ve İstanbul’un Beykoz ilçesi sınırları içinde bulunan köylerin tüzel kişiliği kaldırıldığı için vatandaşların mağdur olduğuna ilişkin açıklaması

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, Çınar’daki hain saldırıyı kınıyor, hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum.

Beykoz ilçe sınırları içinde bulunan köylerin tüzel kişiliği 6360 sayılı Kanun’un geçici maddesiyle kaldırılmıştır. Ancak, ilgili kanunun hükümlerine uyulmaksızın, Beykoz ilçesinde yaşayan vatandaşlardan beş yıl süreyle alınmaması gereken vergi, harç ve katılım payları ile içme ve kullanma suları için alınacak ücret en düşük tarifenin yüzde 25’ini geçmeyecek şekilde belirlenmesine rağmen, tüzel kişiliği kaldırılarak mahalleye dönüştürülen bu yerlerde, Beykoz Belediyesi, vatandaşların yaşadığı mağduriyeti gidermeme konusunda ısrar etmektedir. Öyle ki 7 Aralık 2015 günü gerçekleştirilen olağan belediye meclisi toplantısında belediye başkanı sorunun çözümüne yönelik bir tutum almayarak yasaya karşın keyfî uygulamaları devam ettireceğini ifade etmiştir. Bununla ilgili olarak gerekenlerin yapılmasını ve vatandaşların konuyla ilgili mağduriyetlerinin bir an önce giderilmesini talep ediyorum.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Gaytancıoğlu…

12.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, Edirne’den yasa dışı yollarla sınırı geçmek isteyen Suriyeli göçmenlerin durumuna ilişkin açıklaması

OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Edirne Valiliğinden yapılan açıklamaya göre, Edirne ilimizde, önceki gün Türk-Yunan sınırını oluşturan Meriç Nehri’nin üç ayrı kesiminde, aralarında çok sayıda çocuğun da bulunduğu Suriyeli 58 mülteci ile kendilerini bölgeye götüren 3 insan kaçakçısı yakalanmıştır. Bu durum, ülkemizde ve Edirne’mizde ciddi bir sorun olarak varlığını devam ettirmektedir.

Türkiye'de yasal ve yasa dışı olarak yaşayan yabancılar Avrupa ülkelerine gitmek istemekte, bu nedenle Avrupa Birliği üyesi olan Yunanistan ve Bulgaristan’a sınır komşusu olan ilimize çeşitli yollarla gelmekte ya da getirilmektedirler. İnsan kaçakçılığı suçunun Ceza Kanunu’nun ilgili hükmü etkin bir şekilde uygulanmadığından, bu konuda organizatörlük yapan kişiler bu faaliyetlerine devam etmektedir. Yasa dışı yollardan Edirne’ye gelen göçmenler köylerde de rahatsızlık yaratmakta, sınırı geçmeye çalışırken özellikle Meriç Nehri’nde ölümler yaşanmaktadır. Bu konuda Hükûmeti göreve çağırıyorum. Köylerimizde artık yaşayamıyoruz, camilerde yatan göçmenler var. Bu konunun çözümlenmesini istiyorum. Büyük bir insani trajedi yaşanmaktadır bölgemizde.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Hürriyet…

13.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet’in, Kocaeli’nin Kandıra ilçesinde yapılması planlanan Sungurlu barajının yol açacağı sorunlara ilişkin açıklaması

FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

İstanbul’un su ihtiyacı nedeniyle Kocaeli Kandıra ilçesinde yapılması planlanan Sungurlu barajı sebebiyle yaklaşık 18 köy sular altında kalacak ve 5 bine yakın insanımız da mağdur olacaktır. Tonlarca süt, fındık, beyaz et yok olacaktır. Ayrıca, bu proje, tarım arazilerini koruma kanunuyla da örtüşmemektedir. Sayın Bakan Veysel Eroğlu bir zamanlar demişti ki: “2071’e kadar İstanbul’un su ihtiyacı yok.” 2071’e kadar ihtiyaç yoksa ömrü otuz yıllık olan bu baraj niye ısrarla yapılmak istenmektedir? Onca vatandaşımızın yaşamaları için nerede yer gösterilmesi düşünülüyor?

Ayrıca, on beş yıldır uzayan bu baraj projesi nedeniyle rant avcıları da devrededir ve ucuz şekilde bu arazileri toplamaktadırlar. Bu toplayıcılar arasında bazı siyasilerin ve Sayın Bakan Eroğlu’na yakın bazı kişilerin de adları geçmektedir. Bu arazileri kimler ucuza kapatmaktadır? Kandıra halkı bunu merak etmektedir.

BAŞKAN – Sayın Haberal…

14.- Ankara Milletvekili Erkan Haberal’ın, barış çığırtkanlığı altında her türlü provokasyonu yapan hainlerin bunun hesabını Türk milletine misliyle vereceklerine ilişkin açıklaması

ERKAN HABERAL (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

14 Ocak 2016 tarihinde şehit sayımız 17’ye yükselmiştir. Bebek katilinin temsilcileri dün yine çocukların hayatına kastederek 3’ü çocuk 5 vatandaşımızı şehit etmişlerdir, 1 polis memurumuz da şehit olmuştur. Bedeli kanla ödenerek kazanılmış bağımsızlığımızı tehlike altına atanlar, bulundukları konum ne olursa olsun, Türkiye’nin geleceğine ihanetin karşılıksız ve cezasız kalacağını sakın düşünmesin. Barış çığırtkanlığı altında her türlü provokasyonu yapan hainler, bunun hesabını Türk milletine misliyle vereceklerdir. Bu ihanetin mahsubu çok ağır bir şekilde Türk milleti tarafından görülecektir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Akın…

15.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, Balıkesir Savaştepe Orman İşletmesindeki geçici işçilerin durumuna ilişkin açıklaması

AHMET AKIN (Balıkesir) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Ormancılık işlerinde ağaç dikimi ve benzeri bazı işler için geçici süreyle bir ay, iki ay işçiler çalıştırılmaktadır. İlimiz Savaştepe Orman İşletmesinde bu amaçla işçi çalıştırılmaktadır. Ancak bunların sigortaları yapılmamaktadır. Zaten çok düşük yevmiyelerle çalışan işçilerden kendi sigorta işlemlerini yaptırıp kendi sigorta primlerini yatırmaları istenmektedir. Savaştepe’den arayan hemşehrilerimiz bu durumdan şikâyetçiler.

TÜİK tarafından 15 Aralıkta yayınlanan son iş gücü istatistiklerine göre ülkemizde kayıt dışı çalıştırma oranı yüzde 35 gibi yüksek düzeylerdedir. Kayıt dışı çalıştırmayı önlemek zorunda olan devlet, kendisi kayıt dışı sigortasız işçi çalıştıramaz. Ormancılık işlerindeki bu uygulamanın sonlandırılarak ücretlerin karşılıklı belirleneceği, iş sağlığı ve güvenliği uygulamalarının hayata geçirileceği, sosyal güvenlik kayıtlarının düzgün bir şekilde yapılacağı bir çalışma düzenine derhâl geçilmelidir.

Teşekkür ederim.

16.- İstanbul Milletvekili Ahmet Hamdi Çamlı’ın, İstanbul Sultanahmet Meydanı ile Diyarbakır’ın Çınar ilçesindeki saldırıları kınadığına ilişkin açıklaması

BAŞKAN – Sayın Çamlı…

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

2 bin yıla yakın dünyanın başkentliğini yapmış Dersaadet İstanbul Fatih merkezinde dün gerçekleştirilen menfur saldırıyı huzurunuzda, yüce Meclisin huzurunda kınıyorum ve aynı odaklardan beslenen PKK terör örgütünün dün Diyarbakır Çınar’da yapmış olduğu çocuk katliamını da huzurunuzda tekrar lanetle kınıyorum. İnşallah, medeniyetimize ve milletimize yapılan bu saldırıları ümmetin Kürtleriyle birlikte omuz omuza halledeceğiz ve tarihin sayfalarına hep birlikte gömeceğiz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Dalkılıç…

17.- İstanbul Milletvekili Halis Dalkılıç’ın, Diyarbakır’ın Çınar ilçesindeki saldırıda hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin adının tescillendiğine ve devletin ve milletin temsil edildiği bir makam olduğuna ilişkin açıklaması

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de dün Diyarbakır Çınar’da hain ve alçakça yapılan saldırıda hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet diliyorum. Bunlardan 3’ü çocuk. Biraz önce Garo Bey söz aldığında, ben, çocuklarla ilgili, gerçekten, duygularını öğrenmek istemiştim. Orada ölen bebekler ve çocuklar da vardı. Dolayısıyla, terörün her türlüsünü buradan bir kere lanetliyorum.

Bir de biraz önce “milletin sarayı” gibi bir ifade kullanıldı. Milletin külliyesidir, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’dir. Oranın adı artık netleşmiştir. Ak sarayın ne olduğunu buradaki milletvekilleri de, millet de bilir. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin adı tescillenmiştir ve devletin ve milletin temsil edildiği bir makamdır.

Arz ederim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Sertel…

18.- İzmir Milletvekili Atila Sertel’in, polisin, AKP’nin değil milletin polisi olması ve yasalara uygun davranması gerektiğine ilişkin açıklaması

ATİLA SERTEL (İzmir) – Sayın Başkan, benim Türkiye Cumhuriyeti kimlik numaram belli, devletin tüm kayıtlarında sanıyorum var; MİT’inde vardır, polisinde vardır. Yalnız Burhaniye Emniyet Müdürü Tuncay Oran benim Türkiye Cumhuriyeti kimlik numaramı istemiş; gerekçesi de 23 Ocak günü Burhaniye’de Atatürkçü Düşünce Derneğinin düzenleyeceği “Türkiye’nin Gündemi, Medya ve Basın Özgürlüğü Konferansı”nda konuşma yapmam için izin gerekliymiş, izin için de benim kimlik numaram gerekliymiş. Ben ADD’nin davetlisi olarak oraya gideceğim ve konuşacağım. Bu emniyet müdürü bir milletvekilinin konferansta konuşması için eğer kimlik numarası istiyorsa vay halkımızın hâline!

Ayrıca, İzmir Emniyet Müdürü Celal Uzunkaya’ya, İzmir’de anayasal haklarını kullanan, slogan atmadan oturma eylemi yapan maden işçilerini derdest ederek gözaltına alan, öğrencilere, gençlere baskı politikasını artıran emniyet müdürüne anımsatmak istiyorum: Devletin polisi olun, yasalara uygun davranın, AKP’nin değil milletin polisi olun diyorum.

Saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Yedekci…

19.- İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci’nin, Yedikule bostanlarının yok edilmesi uygulamasına son verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyanın en verimli tarım topraklarından biri olan Yedikule Bostanları şu anda yok edilmekle karşı karşıyadır. Şu anda oraya buldozerlerle ve kepçelerle girilmiştir; içerideki bostancılar ve sivil toplum kuruluşlarından bazı arkadaşlar darp edilmiştir ve ciddi sıkıntı vardır.

Tarihî miras bugünü de içerecek şekilde tüm zamansal, kültürel ve doğal katmanlarıyla birlikte korunmalı ve temsil edilmelidir. Bu da devletimizin en temel görevlerinden olduğuna göre, Yedikule Bostanları’ndaki bu uygulamanın derhâl kaldırılması gerekmektedir. Ve mimarların, şehir plancılarının ve üniversitelerin ilgili bölümlerinin de yer aldığı bir çalıştayla yeni bir proje düzenlenmesi ya da İstanbul’da ilköğretim çağındaki öğrencilerimizin günümüz koşullarında neredeyse evlerinden sokağa çıkamadan yaşamak zorunda kaldığını göz önüne alırsak o öğrencilerimiz için orada bir çalışma yapılması, Millî Eğitim Bakanlığıyla da ortaklaşa bir çalışma yapılması mümkün olabilir.

Gelişmiş bir teknoloji ve emekle yapılmış Osmanlı ziraatının günümüze gelen en son örneklerinden olan bu bostanların korunması için gerekli çalışmaların bir an önce yapılmasını talep ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Dağ….

20.- İzmir Milletvekili Hamza Dağ’ın, Diyarbakır’ın Çınar ilçesindeki saldırıyı kınadığına, hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifa dilediğine ve terörle sonuna kadar mücadele edileceğine ilişkin açıklaması

HAMZA DAĞ (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Dün gece Diyarbakır’ın Çınar ilçesinde teröristler tarafından Çınar İlçe Emniyet Müdürlüğüne, Jandarma Komutanlığına ve polis lojmanlarına düzenlenen eş zamanlı saldırıları lanetliyorum. Bu alçak ve adi saldırı sonrası hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve yaralılara acil şifalar diliyorum. PKK; bebekleri, masumları, kadınları, katletmeye devam ediyor. Bu alçaklık karşısında sessiz kalan, “ama”larla meşrulaştırma girişiminde bulunanları da lanetliyorum.

Devletin terörle mücadele noktasında ne kadar haklı olduğuna dün gece üzülerek bir kez daha şahit olduk. Devletin terörle mücadelesini “katliam”, “sürgün” gibi kelimelerle niteleyen sözde akademisyenler, bu sözde akademisyenlere manşetleriyle destek verenler ve bu sözde akademisyenlere sahip çıkanlar acaba dün gece gerçekleşen bu alçak saldırı karşısında utanmışlar mıdır? Milletimiz emin olsun ki terörle ve teröristle sonuna kadar mücadele edilecek ve bebek katilleri hak ettiği sonuca kavuşacaklardır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Gök, söz talebiniz var sanıyorum.

Buyurun.

21.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Diyarbakır’ın Çınar ilçesindeki saldırıda hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine ve Hükûmetin bu konuda Meclise bilgi vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Önceki gün Sultanahmet’te IŞİD’in gerçekleştirdiği saldırılardan sonra bugün de dün akşam Diyarbakır’ın Çınar ilçesinde polis merkezimize yapılan PKK’nın gerçekleştirdiği saldırıyla 1’i 5 aylık bebek, 1’i 1 yaşında ve diğeri 5 yaşlarında olmak üzere -onlar da bebek- tam 6 kişi hayatını kaybetti, bunlardan 1’i de polis memuru; 43 de yaralımız var. Olağanüstü bir şekilde Diyarbakır’da sürdürülen ve artık bir ayı aşkındır süren devletin yapmış olduğu terörle mücadelede ne yazık ki terörün güvenliğimizi sağlaması gereken bir güvenlik birimine yapılması da başlı başına çok büyük bir zafiyet olarak ortada durmaktadır. Ayrıca bu saldırıdan sonra oraya yardıma giden başka güvenlik güçlerine de saldırıda bulunulmuştur.

Çok vahim tablolar yaşıyoruz. Terörün Türkiye’nin birliğini bozmasına asla izin vermeyeceğiz. IŞİD’in terörü, PKK’nın terörü, DHKP-C her kim olursa olsun hiçbir zaman silahla, terörle kimsenin bir yerlere varması mümkün değildir.

Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak Diyarbakır’ın Çınar ilçesinde polis merkezine gerçekleştirilen saldırıda ölen 1’i polis 3’ü bebek bütün yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyoruz, ulusumuza başsağlığı diliyoruz. Ama bu konuda ortada ciddi bir zafiyetin olduğu da ortada. Bu konuda Hükûmetin de Meclisimize bilgi vermesinin elzem olduğunu düşünüyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Diyarbakır’ın Çınar ilçesindeki saldırıda hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, millete sabır ve başsağlığı dilediğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Biz de şehit polisimize ve hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyoruz, milletimize sabır ve başsağlığı diliyoruz.

Sayın Akçay…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

22.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Diyarbakır’ın Çınar ilçesindeki saldırıyı kınadığına, hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara şifa dilediğine ve Kıbrıs Türklerinin lideri Doktor Fazıl Küçük’ün 32’nci ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dün Diyarbakır’ın Çınar ilçesinde Jandarma Komutanlığına uzun namlulu silahlarla ateş açan PKK’lı teröristler, ayrıca, İlçe Emniyet Müdürlüğüne de bomba yüklü araç, roketatar ve uzun namlulu silahlarla saldırı düzenlemiştir. Emniyet binasının yakınlarında bulunan iki katlı müstakil bir ev çökmüş ve saldırıda, lojmanda kalan 2 polis yakını ile lojmanın yakınındaki binada meydana gelen göçükte enkaz altında kalan 3 vatandaşımız da hayatını kaybetmiştir. 6’sı polis, 8’i de polis yakını olmak üzere -vatandaşlarımızla birlikte- 43 kişinin de yaralandığını öğrendik. Enkazdan çıkarılan cansız bedenler arasında 1 bebek ve 1 kadın olduğunu da öğreniyoruz.

Değerli milletvekilleri, terör, savaşın en vahşi ve en alçak bir türüdür. Terör, bir irade kırma faaliyetidir; terör, Türk milletinin birliğini ve beraberliğini ve Türkiye Cumhuriyeti’nin iradesini kırma faaliyetidir. Burada en önemli görev Hükûmete düşmektedir. Teröre karşı ancak toplu, kapsamlı ve kararlı bir mücadeleyle mücadele edilebilir, terör aşılabilir. Hükûmetten kararlı, tutarlı ve etkili bir mücadele bekliyoruz. Ve güvenlik zafiyeti de bir an önce giderilmelidir. Bu terör saldırılarını ve bütün saldırıları şiddetle kınıyor ve lanetliyorum, hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara şifalar diliyorum.

Yine, bu vesileyle, değerli milletvekilleri, dün merhum Rauf Denktaş’ı andık. Yarın da yine Kıbrıs Türklerinin lideri Doktor Fazıl Küçük’ün de ölüm yıl dönümüdür. Fazıl Küçük, genç yaşlarından itibaren, Kıbrıs’taki Türk varlığının yılmaz bir savunucusudur. Fazıl Küçük, Kıbrıs’ta bağımsız bir Türk devleti için verdiği mücadeleyle Türk milletinin zihninde ve gönlünde mümtaz bir yere sahiptir. Onun düşünce çizgisi, Kıbrıs Türklüğünün bugün içerisinde bulunduğu bunalım döneminden çıkışın yol haritasıdır çünkü o, millî meseleler ile kişisel meseleleri birbirine karıştırmayan bir mücadele ve devlet adamıdır. Onun kendisine dair şu sözleri, günümüzün devlet yöneticilerine bir ders niteliğindedir: “Toplum arasından naçiz bir fert olarak katıldığım bu savaşta hissemin bir köylü, bir şehirli, bir işçi, bir münevverden daha fazla olmadığına inanıyor ve ‘Ben yaptım, ben ettim.’ diye de karşınıza…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayınız Sayın Akçay, mikrofonunuzu açıyorum.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

“…çıkmıyorum. Bu konuda yapılanları gücüm nispetinde bugünkü ve yarınki nesillerin gözleri önüne sermeye çalışacağım.” demiştir.

Türklük, vatan, bayrak, egemenlik ve ezan ülküsünde varoluş mücadelesi veren Fazıl Küçük, Rauf Denktaş ve nice kahramanları unutmayacağız, unutturmayacağız. Bu vesileyle, hayatını Kıbrıs Türklerinin varlığına adamış bu büyük dava ve devlet adamını bir kez daha rahmet, minnet ve şükranla anıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Sayın Baluken…

23.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Diyarbakır’ın Çınar ilçesindeki saldırıda hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifa dilediğine ve güvenlikçi savaş politikaları yerine barışı önceleyen çözüm ve müzakere politikalarına geri dönülmesi çağrısını yinelediğine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uzun süredir çözüm masasının devrilmesi ve ülkemizin içerisine girmiş olduğu çatışma ve savaş süreciyle ilgili, maalesef, son derece acılı bir süreçten geçiyoruz. Gün geçmiyor ki gelen ölüm haberleriyle birlikte yüreğimiz yanmasın, her gün gelen acı haberlerle bütün toplum olarak sarsılmayalım.

Maalesef, uzun süredir bu konuda yapılan bütün çağrılara rağmen hâlâ devam eden bir çatışma, kaos ve savaş sürecinin acı sonuçlarını bütün ülke olarak, bütün toplum olarak çekmeye devam ediyoruz. Diyarbakır, Sur, Cizre ve Silopi’de yaşanan ölümlerin acısı yüreğimizi kanatıyorken, Sultanahmet’te patlayan bombayla birlikte yaşamını yitiren misafir yurttaşların acısı yüreğimizde duruyorken dün de Diyarbakır’ın Çınar ilçesinden gelen bir saldırı haberi ve bunun sonucunda yaşanan can kayıplarıyla ilgili, maalesef, yeni bir acıyla hepimiz sarsıldık. Dün, Çınar ilçesinde meydana gelen saldırıda aralarında çocukların da bulunduğu, 6 yurttaşın hayatını kaybettiği, 40’a yakın yurttaşın da yaralandığı bilgisi hepimizi derinden üzmüştür, derinden sarsmıştır. En başta, yaşamını yitiren bütün yurttaşlara Allah’tan rahmet, tüm halkımıza başsağlığı ve yaralılara da acil şifalar diliyoruz.

Biz, özellikle bu süreç boyunca, kadın ve çocuklar başta olmak üzere, sivillerin yaşamını yitirdiği bütün eylemlerle ilgili Halkların Demokratik Partisi olarak tutumumuzu net olarak ifade ettik. Hiçbir eylemin, hiçbir saldırının, hiçbir konseptin, hiçbir güvenlikçi politikanın kadın, çocuk, bebek ölümlerine neden olmaması gerektiğini; bu konuda ortaya çıkacak sonuçlar itibarıyla ölenin ya da öldürenin kimliğine bakmaksızın, HDP olarak, ilkesel olarak kınayan ve kabul edilemez bulan bir tavır içerisinde olduğumuzu defalarca ifade ettik, bugün de bu ilkesel tutumumuzu yeniden burada ifade etmek istiyoruz. Bu yaşanan sorunların tamamıyla ilgili burada hamaset söylemleriyle ajitasyon yapmak yerine rasyonel bir akılla çözüm bulmak zorundayız.

Buradaki tüm sayın milletvekillerine, üç haftadır cenazesini hastanede bekleten bir anlayışı teşhir etmeye çalıştığımız Miray bebeğin durumunu da bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Yirmi bir gün önce katledilen 3 aylık Miray bebeğin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayınız, mikrofonunuzu açıyorum Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – …cenazesi hâlâ Cizre Devlet Hastanesinde gömülmeyi bekliyor, hâlâ, ailesi bu yaşanan ayıpla ilgili siyaset kurumundan, Meclisten bir çözüm bekliyor.

Bütün görüş belirten milletvekillerinin görüşlerine saygı duymakla birlikte, bebek ve çocuk ölümleriyle ilgili, öldürenin ve ölenin kimliğine bakmaksızın ilkesel bir tutum içerisinde olmamız gerektiğini tekrar hatırlatıyor, Miray bebeğin yaşamış olduğu bu insanlık suçuna karşı da bütün Meclise duyarlılık çağrısı yapıyorum. Bugün yaşanan tüm sorunların çözümünün müzakere ve barışta olduğunu, daha fazla acının yaşanmaması gerektiğini, kanın kanla yıkanmasının bu ülkeye yapılabilecek en büyük felaket olduğunu bir kez daha hatırlatmak; güvenlikçi savaş politikaları yerine, barışı önceleyen çözüm ve müzakere politikalarına geri dönülmesi çağrısını yinelemek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Cizre Devlet Hastanesinde defnedilmeyi bekleyen Miray bebeğe Allah’tan rahmet, ailesine sabır ve başsağlığı dilediğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Ben de Miray bebeğe Allah’tan rahmet, ailesine sabır ve başsağlığı diliyorum.

Sayın Bostancı, buyurun efendim.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

24.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Diyarbakır’ın Çınar ilçesindeki saldırıyı kınadığına, bu tür terörist girişimlerinin amacının barış değil, kan ve şiddet üzerinden insanları birbirine düşman kılmak olduğuna ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

13 Ocak Çarşamba gece yarısı 23.40’ta Diyarbakır Çınar’da polis lojmanlarına ve karakola gerçekleştirilen bir terörist saldırı neticesinde, polis memuru Mehmet Şenol Çiftçi şehit olmuş, 1’i polis eşi, 1’i polis çocuğu, 3’ü sivil vatandaş, toplam 6 kişi bu terörist saldırı neticesinde hayatını kaybetmiştir. 39 kişi yaralanmış; yaralananlardan 25’inin sivil vatandaş, 4’ünün polis eşi, 4’ünün polis çocuğu, 6’sının ise polis memuru olduğu tespit edilmiştir. Ölen 6 kişiden 1’i 6 aylık bir bebektir, 1’i 1 yaşında bir bebektir, bir diğeri de 5 yaşında bir çocuktur.

Tabii, bu terör saldırısını şiddetle kınar ve telin ederken terör marifetiyle herhangi bir netice alınamayacağının, geçmişteki terörist saldırılarla netice almak isteyen ve buna ulaşamayan sayısız örnek varken tekrar tekrar aynı yöntemle bir yere ulaşılamayacağının açık bir şekilde görüldüğünün altını çizmek isterim öncelikle.

Türkiye'de demokratik zeminler, hak arama yolları açıktır. Her kim ne istiyor, ne söylemek istiyor, ne tür teklif ortaya koymak istiyor ise siyaseten bu mecralarda sesini yükseltebilir, halka fikirlerini anlatabilir, meşru bir biçimde bunun mücadelesini verebilir. Bu yollar açıkken çeşitli gerekçelerle asli amaçlar saklanarak terör marifetiyle insanları birbirine düşman kılıp bu düşmanlıktan bir etnik kimlik ve bilinç çıkartmak isteyen, üstelik bunu yaparken o etnik bilinç ve kimliği özel bir politik ve ideolojik kimlik biçiminde tasavvur edip ona uymayan aynı etnik kimlikten insanlara karşı da, en başta onlara karşı da düşmanca davranan bir politik, gayrimeşru terörist organizasyonla karşı karşıyayız. Bunların derdinin, bu terörist girişimlerin derdinin çözüm olmadığını, barış olmadığını, bu ülkenin birliği olmadığını; bunların kan ve şiddet üzerinden insanları birbirine düşman kılarak, fay hatları oluşturarak, uçurumlar oluşturarak, halkları birbirine düşman ederek, bunun için de kanı ve şiddeti kullanarak bir rüyanın peşinden gittiklerini söylemek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bostancı, mikrofonunuzu açıyorum, sözlerinizi tamamlayınız lütfen.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Ne yazık ki 18, 20, 22 yaşındaki gençler bilinçleri, kafaları yıkanarak bu yola kanalize edilmekte, onların hayatları kirli bir politik ideoloji tarafından teslim alınıp hem öldürürken hem de ölürken kullanılmak istenmektedirler. Biz, bu ülkede hiçbir ölümden memnun olmayız, bu ülkenin bütün insanlarını kucaklamak isteriz. Topluma ve devlete karşı terörist saldırıları gerçekleştirenlere elbette devlet meşru bir biçimde gereken cevabı verecektir ama öfkeyle, kinle değil, mecbur kaldığı için verecektir ve devletin asli görevi muhakkak, beyinleri yıkanan, kullanılan, öne sürülen, ölümlerinden bile istifade edilmek istenen bu çocukların mümkünse hayatta kalmalarını temin etmektir.

Doğuda, güneydoğuda teröre karşı mücadeleyi sürdüren o asil güvenlik görevlilerini; düşmanca davranmayan, sadece meydan okumaya karşı elinde başka hiçbir imkân kalmadığında devletin meşru şiddetine başvurmak durumunda olan, onun dışında da o insanları, her kesimi mümkünse yakalayıp hukukun karşısına çıkarmak temelli bir anlayışla bu mücadeleyi veren o asil insanları alınlarından öpüyorum, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bostancı.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar ile Boşanma Olaylarının Araştırılması ve Aile Kurumunun Güçlendirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimine ilişkin bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- (10/2, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/441)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Komisyonumuz, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimi için 14/1/2016 Perşembe günü saat 13.00'te toplanmış ve kullanılan 13 adet oy pusulasının tasnifi sonucu, aşağıda adları ve soyadları yazılı üyeler karşılarında gösterilen oyu alarak, İç Tüzük’ün 24’üncü maddesi uyarınca başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçilmişlerdir.

Bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                     Necdet Ünüvar

                                                                                           Adana

                                                                              Komisyon Geçici Başkanı

Başkan:                Ayşe Keşir                        Düzce                         (12) Oy

Başkan Vekili: Bayram Özçelik                       Burdur (10) Oy

Sözcü:                Ali Özkaya                          Afyonkarahisar           (10) Oy

Kâtip:                 Emine Yavuz Gözgeç           Bursa                         (11) Oy

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba ve 21 milletvekilinin, başta Ankara katliamı olmak üzere IŞİD terör örgütü tarafından yapılan saldırıların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/60)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

IŞİD adlı terör örgütü, Suriye'deki kaos ortamını değerlendirerek özellikle son üç yılda burada örgütlenmesini genişletmiş ve Türkiye’yle sınır güvenliğindeki boşluğu da fırsat bularak buradan kendisine gerek lojistik destek gerekse örgüt elemanı sağlamıştır. Şubat 2013'te Cilvegözü ve Mayıs 2013'te Reyhanlı patlaması, 2014'te Niğde'de meydana gelen saldırı, 6 Haziran 2015'te Diyarbakır'da gerçekleştirilen canlı bomba eylemi ve 20 Temmuz'da Suruç'taki bombalı saldırıda hayatını kaybeden ve yaralanan yurttaşlarımızın acısı henüz dinmemiş ve toplumsal etkisi sürmekte iken 10 Ekim 2015'te meslek örgütleri tarafından düzenlenen barış mitingine IŞİD adlı terör örgütü tarafından saldırı düzenlenmiş ve 102 yurttaşımız hayatını kaybetmiştir.

Adana'da MİT'e ait olduğu belirtilen ve insani yardım maddesi taşıdığı iddia edilen tırların emniyet güçleri tarafından durdurulması sonrasında IŞİD'e silah ve ekipman desteği sağlandığına yönelik kamuoyunda ciddi endişe oluşmuştur. Bu örgütün ortaya çıkış ve örgütlenme sürecinde AKP hükûmetleri tarafından net biçimde terör örgütü olarak kabul edilmemesi, dünya kamuoyu başta olmak üzere geniş çevrelerde Türkiye'nin IŞİD'e destek verdiği izlenimini doğurmuştur. Hükûmet yetkilileri ve hatta Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından bu gruba yönelik “öfkeli topluluk” gibi sempatik görünümlü tanımlamalar bu algıyı daha da güçlendirmiştir.

Yargıtay tarafından verilen bir kararda, “IŞİD” adlı örgütün Türkiye tarafından resmî olarak terör örgütü kabul edildiğine dair bir veri bulunmadığından, bu örgütle ilgili İçişleri Bakanlığından bilgi istenmesi gerekli görülmüş, yakın tarihli bir başka kararda ise Yargıtay tarafından IŞİD terör örgütü olarak kabul edilerek hüküm tesis edilmiştir. Bu farklı tutumlar, Türkiye'nin resmî organlarca alınan “IŞİD Türkiye Örgütü”ne ilişkin bir kararın bulunmamasından kaynaklanmaktadır. Türkiye'nin bu konuda hâlihazırda attığı tek adım, BM'nin terör örgütlerinin mal varlıklarına ilişkin uyguladığı tedbirlerin Türkiye tarafından da uygulanması noktasından ibarettir.

Reyhanlı, Cilvegözü, Niğde, Diyarbakır ve Suruç saldırılarının ardından bu olaylar yeterince araştırılmamış, sorumluluğu bulunan kamu görevlileri hakkında işlem yapılmamış ve yeni saldırıların meydana gelmesi önlenememiştir. “IŞİD” adlı örgüt Adıyaman, Ankara, Gaziantep, Kilis gibi illerimiz başta olmak üzere Türkiye genelinde örgütlenmektedir. 20 Temmuz Suruç patlamasının ardından CHP Grubu tarafından TBMM'ye verilen araştırma komisyonu kurulmasına ilişkin önergemiz reddedilmiş ve bunun üzerine milletvekillerimiz tarafından oluşturulan komisyon, Diyarbakır ve Suruç patlamalarını gerçekleştiren canlı bombaların Adıyaman nüfusuna kayıtlı olmasından hareketle bu ilde incelemede bulunmuştur. Burada tarafımızdan gerçekleştirilen araştırmada hiçbir istihbarat birikimimiz ve donanımımız olmamasına karşın, bizim çıplak gözle gözlemleyebildiğimiz örgüt faaliyetleri, yıllardır emniyet ve istihbarat birimlerinin yanı başında sürdürülmesine karşın görmezden gelinmiştir.

Gerçekleştirilen katliamların ardından yeterince araştırılma yapılmamasının yeni katliamların önlenememesi sonucunu doğurduğu bir gerçektir. Reyhanlı araştırılsa Niğde, Niğde araştırılsa Diyarbakır, Diyarbakır araştırılsa Suruç katliamının engellenebileceği, Suruç katliamının ardından yeterince üzerine gidilmediği ve TBMM tarafından buna karşı tutum alınmadığı için Ankara katliamı gibi tüm toplumu derinden sarsan hain bir saldırıyla karşı karşıya kalındığı kamuoyunca kabul edilmektedir.

Tüm bu nedenlerle, TBMM'nin, IŞİD terör örgütüne karşı bir tutum alarak bu örgütün gerçekleştirdiği katliamları araştırması elzemdir. Bu durumdan hareketle, başta Ankara katliamı olmak üzere IŞİD terör örgütü tarafından yapılan saldırıların araştırılarak, IŞİD terör örgütüne Türkiye'den katılım kanallarının tespit edilmesi, bu kanalların coğrafi, sosyolojik, ekonomik nedenlerinin ortaya çıkarılması, böylelikle IŞİD ile mücadelede etkin bir yol haritasının belirlenerek gerekli tedbirlerin alınması amacıyla Anayasa’nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104’üncü ve 105’inci maddelerine göre Meclis araştırması komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

1) Veli Ağbaba                                              (Malatya)

2) Özgür Özel                                               (Manisa)

3) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                          (İstanbul)

4) Mahmut Tanal                                           (İstanbul)

5) Kadim Durmaz                                          (Tokat)

6) Özcan Purçu                                             (İzmir)

7) Ceyhun İrgil                                              (Bursa)

8) Candan Yüceer                                         (Tekirdağ)

9) Erdin Bircan                                             (Edirne)

10) Barış Yarkadaş                                        (İstanbul)

11) Aydın Uslupehlivan                                 (Adana)

12) Namık Havutça                                        (Balıkesir)

13) Ahmet Akın                                             (Balıkesir)

14) Hüseyin Yıldız                                         (Aydın)

15) Erkan Aydın                                            (Bursa)

16) Gürsel Erol                                             (Tunceli)

17) Gülay Yedekci                                         (İstanbul)

18) Ali Haydar Hakverdi                                (Ankara)

19) Zeynel Emre                                           (İstanbul)

20) Onursal Adıgüzel                                     (İstanbul)

21) Didem Engin                                           (İstanbul)

22) Melike Basmacı                                       (Denizli)

 

2.- Manisa Milletvekili Özgür Özel ve 20 milletvekilinin, “Esedullah Timi” adı verilen bir yapılanmanın olup olmadığının ve böyle bir yapılanma var ise kimler tarafından, hangi gerekçelerle kurulduğunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/61)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Diyarbakır'ın Bismil ve Silvan ilçesinde uygulanan sokağa çıkma yasağı sonrası duvarlara yazılan, "Esedullah Timi" imzalı "Türk’ün gücünü göreceksiniz.", "Kanımız aksa da zafer İslam'ındır.", "Allah (CC) her şeye yeter." yazıları kamuoyunun gündemine gelmiş ve tartışma yaratmıştır.

Operasyonların ardından ortaya çıkan ve ev, okul ve camilerin duvarlarına yazılan "Esedullah timleri burada." şeklindeki yazıların kimler tarafından, hangi saiklerle yazıldığına ilişkin belirsizlik devam ederken, İçişleri Bakanlığı tarafından da Silvan'da duvarlara yazılan "Türk'ün gücünü göreceksiniz.", "Devlet geldi." ve "Esedullah Timi" gibi yazılar hakkında inceleme başlatıldığı bilgisi basında yer almıştır.

Ancak, bölge halkı operasyonları yapanların devletin bilinen güvenlik güçlerinden farklı; sakallı, IŞİD görünümlü, Arapça ve Azerice konuşan özel bir birim olduğundan söz etmekte ve bu özel birimin tekbir getirerek halka saldırdığını, nefret dolu olduklarını, işkence ve şiddet uyguladıklarını ifade etmektedirler.

Bugüne kadar bu timin kimler olduğuna dair herhangi bir somut veri ortaya çıkmadığı gibi, bölgedeki devlet yetkililerinin de böyle bir timin var olup olmadığı konusunda “Bizlerin de sözü geçmiyor, kontrolümüzde olmayan güçler var.” şeklinde yanıtlar verdikleri iddia edilmektedir.

Bölgede operasyonlar sırasında yaşanan sivil ölümlerle birlikte operasyonların ardından gün yüzüne çıkan "Esedullah Timi" imzalı yazılarla birlikte aydınlatılması gereken çok fazla husus olduğu açıktır.

Tüm bu nedenlerle, ülkemizde "Esedullah Timi" ismi verilen herhangi özel bir yapılanma olup olmadığının, böyle bir yapılanma var ise bu yapılanmanın kimler tarafından hangi gerekçelerle kurulduğunun tespit edilmesi ve bir hukuk devletinde Esedullah Timi gibi bir yapılanmanın varlığının mülki amirler ve güvenlik güçlerinin zafiyet ya da ihmalinden kaynaklanıp kaynaklanmadığının araştırılarak gerekli tedbirlerin alınması amacıyla Anayasa’nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddelerine göre Meclis araştırması komisyonu Kurulmasını arz ve teklif ederiz.   

1) Özgür Özel                                                           (Manisa)

2) Hüseyin Yıldız                                                      (Aydın)

3) Mahmut Tanal                                                       (İstanbul)

4) Ahmet Akın                                                           (Balıkesir)

5) Özcan Purçu                                                         (İzmir)

6) Kadim Durmaz                                                      (Tokat)

7) Erdin Bircan                                                         (Edirne)

8) Erkan Aydın                                                          (Bursa)

9) Ceyhun İrgil                                                         (Bursa)

10) Barış Yarkadaş                                                    (İstanbul)

11) Aydın Uslupehlivan                                             (Adana)

12) Namık Havutça                                                    (Balıkesir)

13) Gülay Yedekci                                                     (İstanbul)

14) Candan Yüceer                                                   (Tekirdağ)

15) Sibel Özdemir                                                     (İstanbul)

16) Ali Haydar Hakverdi                                            (Ankara)

17) Zeynel Emre                                                       (İstanbul)

18) Gürsel Erol                                                         (Tunceli)

19) Onursal Adıgüzel                                                (İstanbul)

20) Didem Engin                                                       (İstanbul)

21) Melike Basmacı                                                   (Denizli)

3.- Edirne Milletvekili Erdin Bircan ve 20 milletvekilinin, Ergene Nehri’ni kirleten kaynakların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/62)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ergene Nehri Havzası’nda Edirne'nin Uzunköprü, Havsa, Süloğlu, Meriç; Kırklareli'nin Lüleburgaz, Babaeski, Vize, Pınarhisar, Pehlivanköy ve Kofçaz; Tekirdağ'ın Çorlu, Çerkezköy, Malkara, Hayrabolu, Saray, Muratlı, Ergene ve Kapaklı ilçeleri bulunmaktadır.

Ergene Nehri, Trakya bölgesinde çiftçilerin yaklaşık olarak 300 bin dekarlık 1’inci, 2’nci ve 3’üncü sınıf tarım alanlarının beslendiği en önemli akarsudur. Bir dönem Trakya tarımsal sulamasının simgesi olan Ergene, bugün ülkemizdeki nehir kirliliğinin sembolü olmuştur. Ergene'nin kirliliği bu yüzden tüm Trakya'nın en büyük sorunudur.

Tekirdağ’ın Saray ilçesi Yıldız Dağlarından berrak doğan Ergene Nehri, ilk 15 kilometrede canlı barındırırken 15'inci kilometreden sonra sanayi atıklarıyla bir anda simsiyah akmaya başlayarak hiçbir canlının yaşamadığı bir nehir hâlini almaktadır. Ulaş'tan itibaren zehir saçan nehir, çevresindeki doğa ve canlılara da zarar vermektedir. Nehir 4’üncü derece kirli su hâlini almıştır. Nehir ağır metaller ve zararlı birçok bileşeni barındırmaktadır. Durum o kadar vahimdir ki normalde 0,1-0,2 olması gereken arsenik oranı, Uzunköprü lokasyonundan alınan su örneğinde 20,8 miligram olarak tespit edilmektedir.

Yapılan araştırmalar, Ergene Nehri çevresinde yaşayanların kansere yakalanma oranının nehre yakın yaşamayanlara göre 3 kat fazla olduğunu ortaya koymaktadır.

Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Ana Bilim Dalı eski öğretim üyesi Prof. Dr. Osman İnci ve ekibi tarafından hayata geçirilen üç farklı bilimsel araştırmaya göre, Ergene Nehri çevresi ile Trakya'nın farklı bölgelerinde yaşayan 196 tümörlü hastadan alınan kan, tümör ve normal dokularında yapılan testler sonucunda nehir yakınında yaşayanların değerlerinde normal kanser hastalarından 3 kat fazla kanserojen kadmiyum maddesi tespit edilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre kurşun, bakır ve çinkonun tümörsüz dokularda bile yüksek çıkması, Ergene çevresinde yaşayanların uzun süreli ağır metale maruz kaldıklarını ortaya koymaktadır.

TBMM 22’nci Yasama Döneminde kurulan Meclis Araştırması Komisyonu da nehrin temizlenmesi konusunda tespitlerde bulunmasına rağmen, nehrin temizlenmesi konusunda bir aşama katedilememiştir.

AKP Hükûmetinin on üç yıldır Ergene'nin temizlenmesine dönük verdiği sözlerin hiçbiri tutulmamıştır. Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, 2011'den önce "Bizim hedefimiz 2014 yılında Ergene Nehri'ni temiz bir hâle getirmek." demiştir. Aynı yıl daha sonra "Biz Haliç'i temizlemişiz, Ergene bizim için çocuk oyuncağı." diyen Bakan Eroğlu, 2015 yılında Ergene'nin tertemiz akacağını ve kendisinin Ergene'de yüzeceğini iddia etmiştir. Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu da 2013 yılında yaptığı açıklamada "İnşallah, iki yıl sonra hep birlikte Ergene'de balık tutacağız." demiştir. Verilen sözlere rağmen, Ergene, sanayi tesisleri tarafından kirletilmeye devam etmektedir.

Bununla birlikte, Ergene'nin temizlenmesi için çare olarak ilan edilen Marmara Denizi’ne yapılacak derin deşarjla Ergene’nin suyunun temizlenmesi projesine, başta konunun uzmanları olmak üzere, birçok tepki vardır. Projenin açık ve net olmaması, Ergene'nin suyunun derin deşarjla Marmara'ya verildikten sonra kuruma riskiyle karşı karşıya olması, Marmara Denizi’nin daha da kirlenmesi ile tüm ekosistemin bozulması gibi birçok çekince uzmanlar tarafından ifade edilmektedir.

Ergene Nehri’ni kirleten kaynakların tespiti ve kapatılması ile nehrin bilimsel yöntemlerle temizlenmesi amacıyla Anayasa’mızın 98’inci maddesi, İç Tüzük’ümüzün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince bir araştırma komisyonu kurularak konunun tüm boyutlarıyla araştırılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Erdin Bircan                                                        (Edirne)

2) Erkan Aydın                                                         (Bursa)

3) Mahmut Tanal                                                      (İstanbul)

4) Özcan Purçu                                                        (İzmir)

5) Sibel Özdemir                                                      (İstanbul)

6) Ceyhun İrgil                                                         (Bursa)

7) Candan Yüceer                                                    (Tekirdağ)

8) Kadim Durmaz                                                     (Tokat)

9) Barış Yarkadaş                                                     (İstanbul)

10) Aydın Uslupehlivan                                            (Adana)

11) Hüseyin Yıldız                                                    (Aydın)

12) Ahmet Akın                                                        (Balıkesir)

13) Namık Havutça                                                   (Balıkesir)

14) Ömer Fethi Gürer                                               (Niğde)

15) Gülay Yedekci                                                    (İstanbul)

16) Ali Haydar Hakverdi                                           (Ankara)

17) Zeynel Emre                                                      (İstanbul)

18) Gürsel Erol                                                        (Tunceli)

19) Onursal Adıgüzel                                                (İstanbul)

20) Didem Engin                                                      (İstanbul)

21) Melike Basmacı                                                  (Denizli)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, 14/1/2016 tarihinde İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir ve arkadaşları tarafından, eğitimcilere ve akademisyenlere yönelik artan baskı ve tehditler ile ifade özgürlüğü başta olmak üzere eğitimcilerin temel haklarına yönelik ihlallerin araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 14 Ocak 2016 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

14/1/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 14/1/2016 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                      İdris Baluken

                                                                                                                        Diyarbakır

                                                                                                             HDP Grup Başkan Vekili

Öneri:

14 Ocak 2016 tarihinde İstanbul Milletvekili Sayın Filiz Kerestecioğlu ve arkadaşları tarafından verilen (601 sıra numaralı), eğitimcilere ve akademisyenlere yönelik artan baskı ve tehditler ile ifade özgürlüğü başta olmak üzere eğitimcilerin temel haklarına yönelik ihlallerin araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 14/1/2016 Perşembe günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin lehinde ve aleyhinde olmak üzere ikişer sayın milletvekiline söz vereceğim.

Önerinin lehinde Filiz Kerestecioğlu, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Kerestecioğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle, bugün Diyarbakır’da hayatını kaybeden başta çocuklar olmak üzere bütün insanlarımızın yakınlarına başsağlığı, yaralılara da şifalar diliyorum.

Bugün, okunduğu gibi, özellikle eğitimcilere ve akademisyenlere yönelik artan baskılar nedeniyle verilen bir araştırma önergesi için söz aldım. Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış olan ifade özgürlüğü hakkını kullanan akademisyenler ve kamu emekçileri ciddi bir baskıya maruz kalıyorlar ve sadece can güvenlikleri değil aynı zamanda iş güvenceleri de baskı altında ve bununla ilgili derin endişe duyuyorlar.

Örneğin, 12-13 Ekimde KESK’ten, Kamu Emekçileri Sendikalarından üyeler Ankara katliamında kaybettikleri dostları, arkadaşları için, onların yasını tutmak ve sorumluları protesto etmek için greve çıkmışlardı. Aynı şekilde bir baskıyı o zaman da yaşamışlardı; disiplin soruşturmaları açıldı haklarında, disiplin cezaları verildi ve okunan basın metinleri gerekçe gösterilerek üyeler hakkında adli işlem başlatıldı.

Yine, 29 Aralıkta kamu emekçileri sokağa çıkma yasaklarının olduğu bölgelerde yaşam hakkı başta olmak üzere temel hakların ihlal edilmesine, eğitim, sağlık dâhil tüm kamu hizmetlerinin askıya alınmasına karşı bir günlük iş bırakma eylemi yaptılar ve hemen ardından valiliklere gönderilen “eğitim hakkını engelleyici eylemler” konulu talimatla greve katılan eğitimcilerin bilgileri istendi ve şimdi aynı şekilde tüm kamu emekçileri üzerinde çok ciddi bir baskı var. Onlara karşı yürütülen soruşturmalar Anayasa ve ILO’nun 87, 98 numaralı Sözleşmeleriyle güvence altına alınan, ceza hukukuyla da korunan grev hakkını açıkça çiğnemekte. Yöneticiler tarafından verilen kararlar ise tamamen siyasi kararlar.

Bu kamu emekçilerine yönelik idari baskılar yoğunlaşırken bir yandan da Vine Politik, Polis Memurları Dayanışma Grubu gibi sosyal medya platformları aracılığıyla, barış talebinde bulunan bu kamu çalışanlarının bilgileri teşhir ediliyor. Öğretmenler, psikologlar, sağlıkçılar, partimizi destekleyen iletiler paylaşan insanlar, yalnızca barış talebinde bulundukları için terör örgütü propagandası yapmakla suçlanıyorlar. Üstelik hedef gösterilen eğitimciler fiilî saldırılara maruz kalıyor ve görev yaptıkları ilçeleri terk etmek zorunda kalıyorlar. Artık “barış” sözü, gerçekten, sadece terör örgütü propagandası yapmak için yeterli bir söz hâline geldi.

Beni, gecenin bir yarısında aradılar Balıkesir Dursunbey ilçesinden. Bu durum gerçekten vahim arkadaşlar yani bununla ilgili ciddi tedbirler alınması, bir şeyler yapılması lazım. Tabii, özellikle iktidarda olan partinin milletvekillerine sesleniyorum. Balıkesir Dursunbey’de önce okul müdürü olarak görev yapan Ali Kürşat Özgüler ile aynı ilçede öğretmenlik yapan Çilem Seda Erdoğan’ın sosyal medyada teşhir edilmelerinin ardından -ki, bir gün içerisinde 940 paylaşım yapılıyor, bayağı linç girişimine yönelik paylaşım yapılıyor bu kişiler ardından- Ali Kürşat Özgüler’in evinin etrafı 25-30 kişilik bir grup tarafından sarılıyor.

Biraz sessiz olabilir misiniz, dikkatim dağılıyor çünkü, kusura bakmazsanız.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Tamam.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyelim efendim.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Sayın Başkan, bir not iletiyoruz birbirimize, mahzuru yoksa.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Arkada da olabilir.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Siz konuşmanıza devam edin.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Edemedim ama kesildi, o yüzden.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Dinliyoruz biz sizi.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Umarım.

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Sayın milletvekilim, böyle bir usul yok yani. Rica ediyorum…

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Böyle bir şey yok yani.

BAŞKAN – Devam edin efendim, Sayın Kerestecioğlu…

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Ben Başkan Bey’e söylüyorum. Tamam.

BAŞKAN – Lütfen…

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Biz ilkokul çocuğu değiliz.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Değiliz de bazen öyle davranılabiliyor maalesef.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri…

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Sizin…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Kerestecioğlu.

Hatibin sükûnet istemesi en doğal hakkıdır, buna saygı gösterelim efendim.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Evet yani.

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Sayın Başkanım, burası ilkokul değil.

BAŞKAN – Lütfen Sayın Külünk…

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – İlkokul değil, rica ediyorum.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Bir dakika da süre isteyeceğim.

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Genel Kurula hatip hitap edebilir.

Buyurun.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Ben sizin “Buyurun.” demenizle buyuracak değilim. Kulağımın dibinde konuşuyorsunuz, o nedenle sessiz olmanızı gayet kibar bir şekilde rica ettim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, rica ediyorum…

Buyurun Sayın Kerestecioğlu, siz devam edin.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Kaba bir üslup da kullanmadım, tekrar etmeyin.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Burada bir kasıt yok.

BAŞKAN – Siz devam edin efendim.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Abartmanıza gerek yok ya, bir kasıt yok.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Abartan sizsiniz, “Buyurun.” diyorsunuz, “ilkokul çocuğu” diyorsunuz. Ben herhangi bir şey söylemedim, sadece “Dikkatim dağılıyor.” dedim, başka da bir şey söylemedim.

BAŞKAN – Sayın Kerestecioğlu, siz devam edin efendim. Siz devam edin.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Filiz Hanım, konuşmanıza devam edin.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Ben özellikle insanların, eğitimcilerin yaşam hakkıyla ilgili bir şeye dikkat çekmek istedim ve özellikle de sizlerin dikkatinizi çekmek istedim. Çünkü bununla ilgili önlem alacak olanlar biz değiliz.

Gecenin bir vaktinde Balıkesir Dursunbey’den çok genç bir kadın öğretmen arıyor ve evine eşyalarını bırakarak ilçeyi terk etmek zorunda kaldığını ifade ediyor. Bununla ilgili herhâlde sizler bir şey yapacaksınız. O yüzden dinlemek önemlidir.

Üstelik, tüm vatandaşların, sadece bu öğretmenimizin değil, yaşam, barınma haklarını korumakla yükümlü olan kamu emekçilerine yönelik linç girişimleri başlatanlar hakkında gerekli bilgileri cumhuriyet savcısına bildirmek… Soruşturmayı yürütmekle görevli olan ilçe emniyet yetkilileri ve kaymakamlığa başvuru yaptığında bu öğretmenler, kendilerinin dilekçeleri işleme dahi alınmıyor, “Almakta tereddüt ediyoruz.” deniyor ve ondan sonrasında da kalkıp “Peki, siz ilçeyi terk etmemizi istiyorsunuz ama bizim güvenliğimizi, can güvenliğimizi sağlayabilecek misiniz?” dediklerinde “Hayır, bunun garantisini veremeyiz” deniyor. Bakanla konuşuyor kaymakamlık ve bakanlık diyor ki kendilerine: “Eğer bütün öğretmenlere biz görev değişikliği yaparsak o zaman o illerde, ilçelerde kim eğitim verecek?” Bunun üzerine, işte, “Can güvenliğimizi sağlayabilecek misiniz?” diye sorduklarında da “Hayır, bunun garantisini veremiyoruz.” deniyor. Yani bir ülkede eğitim yapılmaya çalışılıyor. Eğer gerçekten bir suç varsa onunla ilgili soruşturma açarsınız, yaparsınız ama sosyal medyadan teşhir etmek, hedef göstermek, o insanların, kalkıp da eşyalarını dahi alamadan gencecik öğretmenlerin o okullardan ve ilçelerden uzaklaşmak zorunda kalmalarına sebep olmak gerçekten ciddi bir sorumluluktur ve bunu özellikle hatırlatmaya çalışıyorum.

Binlerce öğretmenin “hizmet içi eğitim” adı altında ilçelerden çıkarıldığı, sağlık emekçilerinin öldürüldüğü ve tüm kamu hizmetlerinin yeniden dizayn edildiği çatışma ortamında da kamu emekçilerinden âdeta her şeyi görmezden gelmeleri bekleniyor. Bugünkü icraatlar, bana, açıkçası, 12 Eylül Dönemi’nde yaklaşık 5 bin kamu görevlisinin 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu’yla işlerinden olmasını hatırlatıyor. 1402’likler arasında üniversite görevlilerinin yanı sıra ilkokul öğretmenleri, tiyatrocular gibi pek çok kamu görevlisi vardı. Ne kadar manidar değil mi? Bugün de Cumhurbaşkanı aynı hafta içinde bir yandan “Kamuda görev yapanlar süratle ayıklansınlar.” derken bir yandan da devletin vatandaşlarına uyguladığı şiddete son vermesini talep eden bir barış çağrısı yayınlayan akademisyenlerden ağza alınmayacak sıfatlarla bahsedebiliyor. Bugün komutanlara yetki vermeye dahi gerek yok, 12 Eylülde komutanlara yetki vermek gerekiyordu, buna dahi gerek yok; Cumhurbaşkanının iki dudağının arasından çıkan bir talimatla tüm üniversitelerin rektörleri, akademisyenler hakkında soruşturma başlatabiliyor, akademisyenlerin siyasi bir konuda fikir beyan etmelerine YÖK de müdahale edebiliyor.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Terörü desteklemek siyasi bir konu mudur?

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - YÖK bir fikir suçları mahkemesi mi arkadaşlar? YÖK nasıl müdahale edebilir? Üstelik, sadece fikir beyan etmekle de kalmıyor, Üniversitelerarası Kurulu ve rektörleri de bu konuda göreve çağıracağını söylüyor. Bu kadar keyfî, sınırsız bir müdahale ancak askerî darbe rejimlerinde olur. Cumhurbaşkanının açıklamasının ardından, atanan rektörler art arda bildiride imzası olan akademisyenleri nefretle kınadıklarını bildiren mesajlar yayınlıyorlar. Abdullah Gül Üniversitesi Rektörü, Profesör Doktor Bülent Tanju’nun istifasını isteyecek kadar ileri gidiyor. Dün, aynı şekilde, Maltepe Üniversitesinden arandım, Maltepe Üniversitesindeki akademisyenler de kendilerine şöyle iletildiğini söylüyorlar: “Ya istifa edin ya emekliliği gelenler emekli olsun ya da soruşturma açacağız hakkınızda.”

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ya da terörü desteklemesinler.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Böylesine açıkça bir destek.

Hamasetle bir yere varamayız. “Terör” diye her şeyin adı, ben IŞİD’i bile “terör” diye adlandırmıyorum. Gerçekten, kalkıp, terörün ne olduğunu, öncelikle, umarım bir gün bu Mecliste herkes birbirine “Kimin bebeğini kim öldürdü?”, “Kim terörist?” suçlaması yapmadan konuşabiliriz.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – IŞİD de terörist değil mi?

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – İşte, ancak bana böyle cevap verebilirsiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Nasıl cevap verelim yani IŞİD’i terör olarak algılamıyorsunuz!

BAŞKAN – Sayın Kerestecioğlu, kaybettiğiniz süreyi telafi etmek için size iki dakika daha süre veriyorum efendim.

Buyurun.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Atatürk Üniversitesi Rektörü yaptığı açıklamada şöyle diyor: “İnsanın olduğu her yerde farklı düşünceler olabilir ama düşünce ayrı bir olay, devlete karşı çıkmak ayrı olaydır.” Üniversite rektörü bunu söyleyen. “Atatürk Üniversitesinde herkes düşüncesini özgürce söyleyebilir ama devlete karşı gelemez. Devlet olmazsa üniversite de olmayacaktır.”

Bakın, elimizde resmen bir cadı avı listesi var ki zamanında söylenen o cadıların şifacılar olduğunu sonradan tarih bize öğretti.

Aynı şekilde onlarca üniversite imzacı akademisyenler hakkında soruşturma açacağını söylüyor. Açıkça ilan etmeyenler de demin dediğim gibi iki seçenek koyuyor: “İstifa edin ya da emekli olun.”

Şimdi, bir yandan devlet Mccarthycilik oynarken öte yandan da, aynı biçimde, akademisyenleri birtakım suç örgütü liderleri de hedef tahtasına oturtuyor. Sedat Peker “Oluk oluk kan akıtacağız, akan kanlarınızla duş alacağız.” deme cüretinde bulunabiliyor. Aylardır sadece fikir açıklayanlar için her türlü talimatı verenler, bu şekilde şiddete çağrı yapan kişiyle ilgili tek bir açıklamada bulunmadılar, sizin sıralarınızdan da tek bir açıklama gelmedi maalesef. Ve bir başka merak konusu, gerçekten, talimatsız hareket eden savcılar kaldı mı, bunu merak ediyorum, bunun dışında da Sedat Peker’in söyledikleri birilerinin iç sesi ve o yüzden mi dokunulmuyor? Sizler de bununla ilgili bir şey söyleyecek misiniz?

Günümüz demokratik hukuk devletlerinde en çok önem verilen hakların başında ifade özgürlüğü gelir. Bunun için devlet gerekli güvenli ortamı sağlamak zorundadır, bunu yerine getirmek zorundadır.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – İfade özgürlüğü var da terör özgürlüğü yok.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) – Ben konuşmama son verirken özellikle sizlere bir hususu belirtmek isterim. Bugün birçok kişinin söylediği gibi, Ayşe öğretmen benim arkadaşlar, Ayşe öğretmen hepimiziz ve bunun için gerçekten gerekenler yapılmalı, ifade özgürlüğünün garantisi sağlanmalı.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – O akademisyenler talimatı nereden aldı?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kerestecioğlu.

Önerinin aleyhinde Kamil Aydın, Erzurum Milletvekili.

Buyurun Sayın Aydın. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekilleri; ilgili önerinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Milliyetçi Hareket Partisi adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, dünkü elim saldırıda kaybettiğimiz şehitlerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine de başsağlığı diliyorum. Türk milletinin de başı sağ olsun diyoruz.

Evet, bir ilk daha gerçekleşti, bugüne kadar terör örgütünün ısrarla kabul etmediği bu bebek katilliği de artık tescil edilmiş bulunmaktadır. Bunu artık burada… Milliyetçi hareket Partisi bunu mütemadiyen söylüyordu ama bugün maalesef… Dün, yavrularımızı da hedef alarak, masum uykusunda uyuyan bebeklerimizi de hedef alacak kadar canileşen bir olaya tanıklık ettik. Bir başka…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Önceden de öldürdüler.

KAMİL AYDIN (Devamla) – Biz her zaman söylüyorduk. Size bunu söylüyorum: “Bebek katili” diye söyleyin, korkmayın söyleyin. Katil katildir.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Yok yok, önceden de bebek öldürdüler ya!

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Sana destek çıkıyor, “Önceden de öyleydi.” diyor, yanlış anlaşılmasın.

KAMİL AYDIN (Devamla) – Evet öyleydi, biz onu söylüyoruz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Niye itiraz ediyorsunuz?

KAMİL AYDIN (Devamla) – Etmiyorum efendim.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sen niye itiraz ediyorsun?

KAMİL AYDIN (Devamla) – Söyleyin, rahat söyleyin, bizimle beraber.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ya “Önceden de öldürdüler.” diyorum!

KAMİL AYDIN (Devamla) – Şimdi bakın, lütfen, zamanımı çalmaya çalışmayın, bir şeyler anlatacağım.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyelim efendim.

KAMİL AYDIN (Devamla) – Efendim, diğer önemli bir şey de yine çok idealize ettiğimiz, zaman zaman referanslarımızı hep verdiğimiz Batı’yla ilgili bir şeyi, yine dün yaşanan bir olayı da aynı şekilde kınıyorum. Bakın, sahile vurmuş bir bebek, değil mi, Aylan bebeğimizdi, hepimiz sahiplendik çünkü hepimiz ebeveyniz, anneyiz, babayız. Ama bizler milyonlarca Suriyeli göçmeni bağrımıza basarken onlar geçmişte uyguladıkları gibi… Yurt dışı seyahatleri yapan bütün arkadaşlarımız bilir, geçmişte uçaklara binerken daha uçak inmeden ilaçlanırdı uçaklar; nerede ise tırnak, diş muayenesi bile yaparlardı. Bu idealize ettiğimiz, hep örnek aldığımız, 400 de imzanın atıldığı bu Batı… Dün Charlie Hebdo’nun bir karikatürü yayımlandı, dikkatinize sunmak istiyorum. O karikatürde Aylan bebeği ima ederek koşan bir çocuk, bir bayanı kovalayan bir çocuk… Almanya’daki o yılbaşı gecesi yaşanan taciz olaylarına atfen “Kim bu?” diyor. Diyor ki: “İşte bu Aylan bebeğin büyümüş hâli. Gelecekte bunlar burada böyle tacizci olacaklar.” Bunu da kınıyorum. Bu bir entelektüel tavırdır aynı zamanda.

Şimdi, efendim, gelelim bu 1.128 aydınımsı, sözde aydın ya da Gramsci’nin deyimiyle “organik aydın” müsveddelerinin ifade ettiği şeylere. Bunlar sadece bilgi teknisyenleridir, aydın değildir. Bunlar sadece belirli ideolojinin mahkûmlarıdır, onların sesleri olurlar.

Efendim, demokrasi ile anarşiyi ayıran ince bir çizgi vardır. Demokrasi kurallı yaşama rejimidir. Değerli milletvekilleri, anarşi ise kural tanımaz, özgürlükler ister, özgürlüklerden bahseder demokrasi gibi. Ama en büyük ayırıcı çizgi; biri kurallı yaşama rejimidir, biri kural tanımaz. İşte kural tanımayan anarşi; kaosu, kargaşayı, işi bir adım ileri götürerek silahlı teröre dönüştürerek öldürür, katleder, yok eder. Bugün ülkemizin çok güzide bir bölgesinde yaşanan budur. Orada bir terör olayı vardır.

Peki, aydın, entelektüel kimdir? Âcizane, felsefe sözlüğüne entelektüel sorumluluğu yazmaya çalışan bir kardeşiniz olarak, bir de “Entelektüel Yabancılar ve Ölümcül Kimlikler” diye bir çalışmam var, ondan biraz da esinlenerek bir iki şey söyleyeceğim partim adına.

Efendim, entelektüellik, aydınlık ya da eskilerin ifadesiyle münevver olmak, mesleğimiz ne olursa olsun… Profesyonelce yaptığımız mesleklerimiz vardır ama bir de, bunun dışında, toplumu yönlendirme, bilgilendirme, aydınlatma görevi üstlenmektir aydınlık, entelektüellik. Meslek ne olursa olsun; akademisyen olabilirsiniz, doktor olabilirsiniz, hemşire olabilirsiniz ama aynı zamanda entelektüel bir tavır da takınabilirsiniz çünkü böyle bir toplumsal sorumluluk vardır. Bunu yaparken profesyonel olamazsınız, amatör ruhla hareket etmek zorundasınız. Peki, o zaman ölçünüz ne olacak? Ölçümüz şu olacak: Hak ve hakikati her yerde, her şartta söylemek olacak; haksızlığı ifade etmek olacak; birilerinin sözcüsü olmamak olacak; Edward Said’in ifadesiyle -entelektüelliğin kuramcısıdır kendisi- gerekirse yabancı olmaktır, sürgün olmaktır, marjinal olmaktır, bir yerin yerlisi olmamaktır ama bir grubun, bir terör örgütünün, bir yapının güdümüne girmemektir entelektüel olmak, aydın olmak.

İşte, bu özellikleri taşıyıp taşımadıklarına bakarak bir yorumlamada bulunmak istiyorum. Efendim, güneydoğuda bir terör fırtınası yaşanmaktadır. Katil örgüt, sürekli yaşlı-genç, bebek, efendim, öğrenci ayrımı yapmadan, bay-bayan, kadın-erkek ayrımı yapmadan yine bütün terör olaylarına devam etmektedir. Hâlbuki burada, efendim, o Boğaziçi’nde, o Bebek’te, o Nişantaşı’nda, o güzel manzaralar eşliğinde ya da Avrupa başkentlerinde, aynı mekânlarda, dikkat ederseniz, imzaların gelme yoğunluğu oralarda.

Efendim, geçmişte de bu entelektüel tavır vardı, bu yapay entelektüellik, bu bilgi teknisyenliği. Zap Suyu’na ağıt yakarlardı geçmişte, biraz da, efendim, manzaranın ve aldıkları alkolün de etkisiyle şiirler, serenatlar, ağıtlar dizilirdi.

Hiç unutmuyorum, yaşadığım bir örneği vereceğim. Ben Doğu Anadolu’da şartları ağır bir üniversitede akademisyenlik yaptım. Ama yurt dışında da çok kalifiye, çok kalite… Bugün imzaların bazılarının geldiği üniversitelerde de bulundum, ikinci master ve doktoramı da orada yaptım ama bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, bir Türk evladı olarak, aynen Aziz Sancar gibi, hiçbir zaman ülkeme, ilkelerime, ülkülerime, vatanıma ihanet etmedim, edenlerin de hep karşısında durdum. (MHP sıralarından alkışlar) Nasıl durdum biliyor musunuz, burada, söyleyen değil, söyletene de vebal yükleyerek ifade etmek istiyorum. Dönemin rektörlerini uyardık -biri de zatımuhterem, şu anda burada yok, Kırıkkale Üniversitesi rektörümüzdü- “Efendim, yurt dışına öğrenci gönderiyorsunuz ama geliyorlar, burada ilgili bilim dallarıyla ilgili hiçbir faaliyetleri yok, tamamen bölücü mihrakların güdümüne girip Türkiye aleyhine birtakım faaliyetlerde bulunuyorlar.” dedik, dikkate alınmadık.

Bu ağıtları yakanlara, bugün bu imzayı atanlardan bazılarına böyle bilimsel bazı etkinliklerde söylediklerimiz oldu. Şunu dedim: Evet, Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu gerçekten her anlamda eksikleri olan, doğa şartları ağır, iklim şartları ağır, imkânlar dâhilinde birtakım eksikleri olan bir bölge. Akademik olarak da eksikleri vardı. Lütfedin de o sırça köşklerinizden gelin, Kenan Evren gibi bir diktatörün zorlamasıyla olmasın, madem bu kadar idealistsiniz, bu kadar entelektüel bir birikiminiz var, gelin, buradaki üniversitelere gönüllü olarak katkıda bulunun.” Ama hiçbiri gelmedi, sözde kaldı. “Ricky Martin in Mardin.” diye bir bildiri verip gittiler.

Şimdi, bunu buradan haykırıyorum, yüce Meclisten, Türk milletinin önünde, bizi izleyenlere de söylüyorum, akademisyen arkadaşları da uyarıyorum: Arkadaşlar, Erol Güngör’ün ifade ettiği gibi, aydın olmak bilgi ve belgeye, araştırmaya dayalı olmaktır. Başka bir aydınımız Yusuf Has Hacip -bunu artık belleteceğiz inşallah, okuyacağız hep beraber, okutacağız, bakanlarımıza da okutacağız inşallah- o bilge insan diyor ki: “Aydın, münevver, toplum içerisinde, halk içerisinde yüreğini avucuna alıp hakkı söyleyen, hakkı savunan insandır.” İşte, benim anladığım aydın budur, benim tavrım, aydın tavrım budur.

Şimdi, Batı’da örneklerimiz var, biraz önce Fransa’yı örnek verdim. Efendim, Amerika’da bir sürü “think tank” grupları var ve onların adlarına çeşitli söylemlerin altyapısını oluşturan entelektüelimsi tipler var. İşte, Chomsky de onlardan bir tanesi. Çok iyi tanırım çünkü ben de bir dil bilimciyim, o da bir dil bilimci. Gerçekten profesyonel mesleğine, bilimsel yönüne diyecek bir şeyimiz yok, özellikle uygulamalı dil bilimde çok yetkindir ama nedense kendi ülkesindeki -biraz önce konuşmacı da zikretti- cadı avlarıyla ilgili fazla bir aktivitesi yok. Efendim, William Bush 1991’de Irak’a operasyon kararı aldığında “Biz Irak’ı özgürleştirmeye gidiyoruz.” diyerek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMİL AYDIN (Devamla) - …Irak’ı bu hâle sokanlara söyleyecek iki lafı olmazken, bugün bilmediği, görmediği, tanımadığı, bilimsel bir araştırma dahi yapmadığı bir olay hakkında ahkâm kesmektedir. Bunları biz nefretle kınıyoruz Milliyetçi Hareket Partisi olarak. Artık, Türkiye Cumhuriyeti devletinin Aziz Sancarlar gibi aydın, münevver insanlara ihtiyacı vardır. Bakın, onlar yalılarda büyüyüp, Bogaziçi gibi üniversitelerde Anadolu’da kurulacak bir üniversiteye -vakıayla konuşuyorum- “Orası şarktır, orada üniversite olmaz.” diyenlerin bugün güneydoğuda yaşadığımız bu terör olayları hakkında söyleyecek hiçbir sözleri olamaz. Ya oradan vazgeçecekler, gelip orada bizimle beraber yaşayacaklar ya da Aziz Sancar gibi dürüst davranacaklar. Anadolu’nun bağrından kopmuş, ilim irfan adına gitmiş ve inanın, evi yok, banyo yapacak imkânı yok, laboratuvarında yangın hortumuyla duşunu alan bir bilim adamı, bir aydın. Münevver olmak en önemli şiarınız olmalı diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.

Önerinin lehinde Levent Gök, Ankara Milletvekili.

Buyurun Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken önceki gün Sultanahmet’te gerçekleştirilen, IŞİD terör örgütü tarafından patlatılan bombayla -yabancı uyruklu turistlerin hayatını kaybettiği olayda- hayatını kaybeden herkese ve dün Diyarbakır’ın Çınar ilçesinde bir emniyet merkezimize düzenlenen bombalı saldırıda, 3’ü bebek, 6 yurttaşımızın hayatını kaybetmesi nedeniyle, bütün ölen yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum.

İçimiz bir kez daha dağlandı değerli milletvekilleri. Ne oluyor, Türkiye nereye gidiyor? Türkiye’nin her gün bir köşesinden acı haberler gelecek diye artık gözümüze uyku girmiyor. Böyle bir tabloyu Türkiye taşıyamaz değerli milletvekilleri. Böyle bir tablo taşınabilir bir tablo olmaktan çıkmıştır ve artık Türkiye’de bütün kavramlar da birbirine girmiştir. Aslında, bu kavramların birbirine girmesinin nedeni de iktidarın ikircikli tavırlarıdır. İktidarın -dönemsel ve konjonktürel tavırları- zamanı geldiğinde “çözüm süreci” diye adlandırdığı süreçle ilgili adımları atarken ki tavırları farklıdır, “Artık çözüm süreci buzdolabında.” dediği zamandan sonraki tavırları farklıdır. İktidarın yaklaşımına göre bir bakarsanız “çözüm süreci” diye adlandırdığı dönemde, o gün, o sürece destek veren bütün bilim adamları iyidir ama sürecin bozulduğu andan itibaren “O süreç yürüsün.” diyen herkes iktidarın karşısındadır. Tam bir ikircikli durumdur. Hemen çözüm sürecinin -yanında olunduğu iyi günlerde- yanında olanlar taltif edilir, akil adamlar sayılır, iktidar tarafından kollanır ama süreç değiştiğinde bu sefer saflar değişmiştir, artık terörist muamelesi görülmeye başlanır. Kimdir terörist? Nasıl bu kadar ucuzca laflar sarf edebiliyoruz?

Bakın değerli arkadaşlarım, bu iktidarın cevaplandırması gereken temel bir soru var. Bu iktidar dört yıl önce “çözüm süreci” diye bir süreç başlattı mı? Başlattı. Bunu önceki seçim kampanyalarınızda “billboard”lara taşıdınız mı? Taşıdınız. Ne diyor burada? “Çözüm süreci başladı, anaların gözyaşı dindi.”

Değerli milletvekilleri, iktidar çözüm sürecini kimle başlattı? Kimle başlatmıştır, kritik soru bu.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Milletle, milletle!

LEVENT GÖK (Devamla) – Buna cevap verebiliyor musunuz? Biz veriyoruz. İktidar çözüm sürecini PKK’yla başlatmıştır.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Yapma Başkanım, sen bari yapma!

LEVENT GÖK (Devamla) – Ve Oslo’da görüşmeler yapılmıştır. Oslo’da görüşmeler yapıldığı zaman “Böyle bir görüşme varsa şerefsizdir.” denilmesinden daha sonra “Çözüm süreci başladı, anaların gözyaşı dindi.” noktasına gelinmiştir. O zaman iktidara destek olan herkes korunmuş, çözüm süreci her yerde anlatılır olmuş ama Cumhuriyet Halk Partisi o günlerde tarihî çağrısını yapmıştır. “Bakın, bu işin çözüm yeri Meclistir. Bu devasa sorunun çözüm yeri Meclistir. Meşru ortamda görüşmemiz gerekir, toplumsal mutabakat kurmamız gerekir, komisyon kurmamız gerekir ve bu komisyon bir ortak akıl heyeti üretmelidir ve her şey herkesin gözü önünde olmalıdır, veremeyeceğiniz angajmanlara girmeyin.” denilmiştir. O zaman Cumhuriyet Halk Partisinin bu tarihî uyarısı elin tersiyle itilmiştir ve gelinen süreçte bir yandan çözüm sürecinin lağvedildiği günlere gelinmiştir.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bir bildiri savaşları var. İşte, bu, Hükûmetin ikircikli tavırlarından dolayı. Yani, çözüm süreci olduğu zaman… Yine, AKP’li milletvekillerine soruyorum: 2013 Nevruz’unda ve 2015 Nevruz’unda Diyarbakır Meydanı’nda kimin bildirisi okunmuştur? Hükûmetin gözetiminde, kollamasında, himayesinde kimin bildirisi okunmuştur 2013 Nevruz ve 2015 Nevruz’unda?

Değerli arkadaşlarım, bugün siz herkesi, kendinize karşı olan herkesi terörist diye suçluyorsunuz. 2013 Nevruz’unda ve 2015 Nevruz’unda, sevgili yurttaşlarım, Diyarbakır Meydanı’nda Hükûmetin himayesinde Abdullah Öcalan’ın bildirisi okunmuştur. Kimdir terörist sizce, kimdir?

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Bildiriyi okutan!

LEVENT GÖK (Devamla) – Nereden nereye geliyorsunuz? Bakın, bu, tam bir ikircikli tavır. Milyonlar toplanıyor, Hükûmet devrede, naklen yayınlanmıştır değerli arkadaşlarım, bunların hepsi. Bunları yaşadık, değil mi? Bunları yaşadık.

Şimdi, böyle bir tabloda, yine işler iyi gittiği zaman, yine bir AKP billboardu: “Olağanüstü hâl kalktı. Baskılar bitti. Köyümde özgürce yaşıyorum.” Öyle mi! Aynen bu, olağanüstü hâl kalkmış.

Değerli arkadaşlarım, işte bu ikircikli tavırlarınızdan dolayı -tam beş ay önceki afişinizdir bu- şu anda, Türkiye’de, tam 1,5 milyon insanın yaşadığı yerde âdeta sıkıyönetim var -ilan edilmemiş- olağanüstü hâl var. Nasıl geldiniz bu tabloya? Nasıl oldu bu tablo? Terör… Terörün her türlüsüne karşıyız, lanetliyoruz. Adını koyarak, amasız. Cumhuriyet Halk Partisi, PKK terörüne de, IŞİD terörüne de, DHKP-C terörüne de ayrımsız karşıdır. Peki, PKK’yla görüşme yaptığınız zamanı nasıl açıklayacaksınız? Açıklayamazsınız. (CHP sıralarından alkışlar) Böyle bir girdap içerisinde kıvranıp duruyorsunuz. İşinize geldiği zaman çözüm süreci makbul ve iyi ama sizin konjonktürünüz bozulduğu zaman bu süreç yanlış, bu sürece destek verenlere terörist gibi bir yafta yapıştırıyorsunuz. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak ifade özgürlüğünün tam anlamıyla teröre karşı olmasını destekliyoruz. İfade özgürlüğü terörü destekleyemez, ifade özgürlüğü yaşam hakkını savunmak durumundadır. O nedenle, inandırıcı olmanın yolu her koşulda yaşam hakkını savunmak ve teröre karşı olmaktır. Bu bakımdan, teröre karşı olunduğu ve özgürlüklerin önünü açtığı müddetçe biz ifade özgürlüğünün yanındayız. Ancak iktidarın bu haksız ve yanlış uygulamaları Türkiye’ye ne yazık ki zor günler yaşatmaya devam ediyor.

Biz çağrımızı yineliyoruz. Bakın, biz bugünkü tabloyu 7 Haziran seçimlerinden sonra hemen fark ettik. 7 Haziran seçimleri olduktan hemen sonra Suruç’ta 33 kişi hayatını kaybetti patlayan bombayla, Ceylânpınar’da 1 asker öldürüldü ve Viranşehir’de 2 polis bir gece ansızın enselerinden vurularak öldürüldü. Derhâl Meclisi olağanüstü toplantıya çağırdık. Durumun vahametinin hemen fotoğrafını çektik, işin kötü gidişatını gördük. Baktık ki ülkenin doğu ve güneydoğusu silah deposuna dönmüş, IŞİD, PKK burada cirit atıyorlar, bu tablonun fotoğrafını çekelim dedik, Meclisi olağanüstü toplantıya çağırdık tam 29 Temmuzda değerli arkadaşlarım. O zaman Meclis tatildeydi, olağanüstü toplantı çağrımızı yaptık, Meclisi çağırdık ve gelin, teröre karşı beraber olalım dedik, bu sorunu ancak böyle çözebiliriz. Adını o gün koyduk, tespitimizi o gün yaptık, Türkiye'nin iyiye gitmeyeceğini o gün gördük. İktidarın birtakım şeyleri elinden kaçırdığını, doğu ve güneydoğuda otoriteyi elinden yitirdiğini gördük, bu tablonun biz fotoğrafını çektik. Meclis olarak bütün partiler, 4 parti bir arada olalım, teröre karşı beraber olalım dedik arkadaşlar.

Bunu tekrar söylüyoruz, bu yaşamsal bir konu, bunu siyasi parti çekişmesi yapmayı da uygun görmüyorum. Yaşanılan gerçekleri anlattıktan sonra bu çağrımızı yineliyoruz. Gelin, lütfen, bu konuda hep beraber kafa yoralım. Türkiye kutuplaşmaya doğru gidiyor, Türkiye’de nefret söylemi, insanların birbirini incitici sözlerin olduğu bir döneme doğru gidiyor. Cumhurbaşkanı işin içine giriyor, Başbakan bir yerde, akademisyenler bir tarafta, bunları bir toparlamamız gerekiyor. Türkiye'nin bu terörden çıkışı ancak birlik hâlinde olmamızla mümkündür. Bunu defalarca söylüyoruz. Birbirimizi kırdırmadan, birbirimizi anlayarak ama terörü önleyerek ülke bütünlüğünü sağlamak durumundayız. Masum insanların, Emniyet görevlilerimizin, askerlerimizin, polislerimizin her gün ölümüne seyirci kalamayız. Bakın, doğu ve güneydoğuda bir yandan askerler ölüyor, bir yandan polisler ölüyor, masum insanlar da ölüyor. 58 bebek ölmüş değerli arkadaşlarım şu ana kadar doğu ve güneydoğuda, yazıktır, günahtır. Diğer ölen sivil yurttaşlarımızı, o sayıyı söylemiyorum, güvenlik güçlerimizin sayısını söylemiyorum. Yani, bebekler ölmesin diyorsak, analar gözyaşı dökmesin diyorsak beraber olmak durumundayız. Biz elimizi uzatıyoruz. Bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bugün gelinen noktada yaşadığımız terör belasına karşı Cumhuriyet Halk Partisinin yine önerisi tarihidir. Bu çağrımızı yineleyerek sözlerime son vermek istiyorum. Teröre karşı, Mecliste tek yumruk olabilmek için Cumhuriyet Halk Partisi herkesi göreve davet ediyor diyor, hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

Önerinin aleyhinde Ertan Aydın, Ankara Milletvekili.

Buyurun Sayın Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

ERTAN AYDIN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Burada ilgili önergenin aleyhinde konuşma yapmak için bulunmaktayım. Öncelikle, dün gece PKK terör örgütü tarafından Diyarbakır Çınar’da bir emniyet lojmanına yönelik bomba yüklü araçla yapılan saldırıyı lanetliyorum. Ölenlere rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyorum. Yine, evvelsi gün, İstanbul Sultanahmet’teki IŞİD terör saldırısı dolayısıyla ölen yabancı uyruklu vatandaşlara Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Amasız ve lakinsiz bir şekilde, her tür dinden, ideolojiden arındırılmış bir şekilde terör terördür ve terörü her şekilde lanetlemek gerektiğini savunuyorum.

Düşünce özgürlüğü akademisyenler için solunan hava, içilen su kadar önemlidir arkadaşlar. Yükseköğrenim kurumları kamu yararı için vardır. Kamu yararı, bireylerin toplumdaki temel haklarının kabul edilmesini gerektirir. Temel haklar, herhangi bir engelleme olmadan gerçeğin araştırılmasını ve açıkça ifade edilmesini içerir fakat bununla sınırlı değildir. Bu nedenle, öğretim üyelerinin, akademik özgürlüğün sağlanması ve korunması konusunda sorumluluk sahibi olmaları gerekmektedir. Yani burada özgürlüklerle, akademik özgürlüklerle akademik sorumluluklar arasında güçlü bir ilişki vardır ve öğretim üyelerinin de bu ilişkinin farkında olmaları gerekmektedir.

AK PARTİ hükûmetleri ekonomik, politik ve toplumsal kazanımlarla birlikte, akademik özgürlük konusunda da örnek teşkil eden bir yaklaşım sergilemektedir. 2002’den bu yana yaptığımız çalışmalar ortada, bunları detaylandırmayacağım, vaktimiz de çok sınırlı ama hepinizin malumu, işte, üniversite sayısının artmasından, 76 üniversite sayısından 193’e çıkarmaktan tutun da öğretim üyesi sayısının 76 binden 191 bine yükseltilmesine kadar, üniversitelere yönelik yapılan ödeneklerin 8 katına çıkarılmasına kadar devrim niteliğinde, çok büyük çalışmalar yapıldı yükseköğretim ve akademi anlamında.

Son dönemde yaşanan gelişmelere rağmen, öğretim üyeleri ve öğrenciler darbe döneminde hazırlanmış bir kanunun gölgesinde hizmet vermektedirler. Bu kanunu değiştirmek için anlamlı çaba sarf eden ve bununla ilgili büyük mücadele yürüten yine AK PARTİ’nin kendisi. Biz, YÖK Kanunu’nun da darbe döneminden kalma unsurlarının arındırılıp üniversiteleri özgür bir ortama kavuşturmak istiyoruz.

Akademik özgürlüğü ülke çapında yaşanan reform ve demokratikleşme sürecinden ayrı bir şekilde değerlendirmek mümkün değildir. AK PARTİ’yle birlikte son yıllarda girilen normalleşme sürecinin bir kültür ve zihniyet değişikliğini de beraberinde getirmediğini maalesef yayımlanan akademisyenler bildirisinde gördük.

Arkadaşlar, bildiriyi okuduğunuzda inanın Kandil’den mi, üniversiteden mi yazıldığını anlamakta güçlük çekiyorsunuz. Bunu bir özgürlük bildirisi, metni olarak değerlendirmek kesinlikle konuyu saptırmak anlamına geliyor, olsa olsa bu bir şiddet övgüsü, terör şakşakçılığıdır. Birçok konuyla ilgili bugüne kadar akademisyenler arasında, akademik dünyada bildiriler yayımlandı, farklı farklı bildiriler ki bir kısmına ben de bir akademisyen olarak geçmişte imza atmışımdır ve bunlar kamuoyunda belli etkiler uyandırdı ama ilk defa bir bildiri bu kadar gündeme oturdu ve hem Sayın Başbakanımızın hem Cumhurbaşkanımızın gündemindeydi. Neden bu kadar gündemde peki bu bildiri, buna biraz bakmak gerekir. Çünkü ilk defa bu kadar ortalama bir insan vicdanını, toplum vicdanını ve adalet duygusunu rencide eden, zedeleyen bir bildiriyle karşı karşıyayız. Bırakın akademik kriterleri sıradan bir insani kriterle bile yazılamayacak dengesizlikte ve adaletsizlikte bir bildiri.

Ben de bir akademisyen olarak belirtmek isterim ki bir bildirinin akademik bir çerçevede değerlendirilmesini istiyorsanız onun asgari akademik kriterlere uygun olarak yazılması gerekmektedir. Terör örgütü PKK’nın öz yönetim adına hendek kazarak başlattığı çatışmalardan, hendek dolayısıyla yaşanan tüm sorunlardan söz ediyor bildiri ama ne “PKK” ne de “hendek” kelimesi geçiyor ne ilginçtir ki. Bunun ben akademik ahlakla bağdaşır yanı bulunmadığını düşünüyorum.

Burada devlete çok yoğun bir yüklenme var, devleti şiddetin kaynağı olarak gösterildiği. Oysaki biz Hükûmet olarak ve devlet olarak 12 yaşındaki Fırat’ı, 15 yaşındaki Yasin’i, 9 yaşındaki Elif’i ve daha dün gece Diyarbakır Çınar’da 5 yaşındaki İrem’i ve 1 yaşındaki Ecrin’i katledenlerle mücadele ediyoruz. Bu mücadeleyi katliam ve kıyım olarak niteleyenlere devleti ve güvenlik güçlerini değil, insanlıktan çıkmakta olan vicdanlarını sorgulamaya davet ediyorum. Burada açıkça insanlıktan çıkmak üzere diyorum çünkü bu bildiriyi kaleme alanlar, PKK’nın hendek savaşını bitirmesini talep etmiyor ama devletten sokağa çıkma yasağını kaldırmasını istiyor. PKK’dan gelen insan hakları ihlallerinden hiç söz etmiyor ama devletin operasyonları hemen bitirmesini talep ediyor. Bu ülkenin 78 milyonunun hissiyatını zerre yansıtmayan, tek taraflı, tekçi ve dogmatik bir metni bir akademisyen olarak hicapla karşıladığımı belirtmek isterim.

Daha evvelki metinlerde, ki PKK orijinli metinlerde, Kandil orijinli metinlerde “taraflardan” bahsedilirdi hatırlarsanız arkadaşlar, “taraflar” denirdi. Yahu bu metinde “taraflar” diye bir şey yok, tek bir taraftan bahsediyor devlet tarafı ve bütün yüklenmeyi devlet tarafına yapmış durumda. İnanın Kandil yapsa, KCK yapsa bu kadar adaletsiz, dengesiz bir metin çıkaramazdı.

Vaktim azaldığı için geçiştiriyorum. Sadece terör örgütü PKK’nın dilini ve taleplerini deklare ettiğiniz bir bildiri sonrasında hangi devlet kabul eder sizi bağımsız gözlemci olarak? Çünkü şunu iddia ediyorlar: “Bizi bağımsız gözlemci olarak niteleyin.” Akademisyenlerin topluma yabancılaştıklarına ilişkin çokça tezler vardır. Demin MHP’den Sayın Hatip de açıklamalarda bulundu, güzel yorumlarda bulundu. Akademisyenlerin yabancılaştığı, topluma uzak kaldığı, buna ilişkin eleştiriler kimi zaman dozu fazladır, ben de akademisyenken biraz haksızca bulurdum ama ben bir akademisyen grubunun topluma bu kadar yabancılaştığı bir vaka daha görmedim. Bu kadar toplumdan soyut, toplumdan ayrı düşünen, tümüyle fildişi kulesine çekilmiş ve tek taraflı bir ideolojik metne nasıl imza attılar, bunu hayretle karşıladım.

Buradan aslında bir çağrıda bulunmak istiyorum: Bu bildiriyi, muhtemelen, tam manasıyla okumadan, birtakım mahalle baskısı altında kalarak imzalayan akademisyenler olmuştur çünkü orada yurt dışından bazı güçlü akademisyen isimleri de bir şekilde ikna edip o bildiriye imza attırmışlar. “Gelin, elinizi vicdanlarınıza koyun, vicdanınızın sesini dinleyin ve bu bildiriye attığınız imzadan kendinizi çekin diyorum çünkü tarih ve millet bu bildirideki ifadeleri ve sizin bu imzalarınızı unutmayacak. Tarih karşısında mahkûm olmamak için, kendi akademik özgürlüklerinizi ve vicdanınızı hür ve bağımsız tutabilmek için bu kara lekeden kendinizi sıyırmanız lazım. İnanın bunu bir devletçi söylem gereği kullanmıyorum. Bir akademisyen olarak geçmişte özgürlükler losyonuna yıllardır çalıştım, bir siyaset bilimciyim ama bu artık gerçekten ortalama bir akademik düzeyin çok çok altında. İnanın, sanki bir terör örgütünün kaleme aldığı bir bildirinin zorla akademisyenlere dayatılarak imzalatılmış gibi bir içeriğe sahip. Yani bu utançtan, bu tutarsızlıktan kendilerini kurtarmalarını ve akademik yetkinliklerini, özerkliklerini ispat etmeleri gerekmektedir. Bu, tarihe karşı gerçekten büyük bir sorumluluktur.

Demin, yaşam hakkından bahsediliyordu burada; akademisyenlerin, öğretmenlerin yaşam hakkından. Yıllardır Kürt ve Türk halkının yaşam hakkını yok eden, gasbeden, terörize eden bir örgüte tek kelime laf etmeyeceksiniz, gelip devletin terörle mücadelesini büyük bir insanlık suçu gibi, büyük bir terör gibi lanse edeceksiniz. Kusura bakmayın da bunu artık ortalama hiçbir insani duruş kabul edemez.

Ben bu duygu ve düşüncelerimle sözlerime son verirken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı istiyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı istenmiş olduğundan öneri oylamasında karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.01

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.16

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER : Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Zihni AÇBA (Sakarya)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Halkların Demokratik Partisi grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Öneriyi kabul edenler… Etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Askerlik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ile 35 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Askerlik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ile 35 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/414,2/338) (S. Sayısı: 60) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Geçen birleşimde birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştı.

Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm 11 ila 21’inci maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölümde gruplar ve şahısları adına söz isteyen milletvekillerimize söz vereceğim.

Gruplar adına ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mustafa Kalaycı, Konya Milletvekili.

Buyurun Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Yine bir torba düzenleme, yine mesnetsiz ve temelsiz bir temel kanun uygulaması. AKP, bu ucube uygulamayı verdiği onca söze de rağmen pişkince sürdürmektedir. AKP bir türlü torbadan vazgeçmemektedir yani durmak yok, torba doldurmaya devam!

Bu tasarıda asgari ücret artışı dolayısıyla işverenlere gelen yükün hafifletilmesine yönelik düzenleme de yer almaktadır. Buna göre, işverenlerin 2015 yılının aynı ayında bildirdiği aylık 2.550 lira ve altında ücret alan sigortalı sayısını geçmemek üzere bu yıl cari aya ilişkin bildirilen sigortalılarla ilgili primlerin aylık 100 liralık tutarının hazinece karşılanması öngörülmektedir.

Ekonomimizin rekabet gücünün olumsuz etkilenmemesi, kayıt dışı istihdama ve işçi çıkarmalarına neden olunmaması bakımından asgari ücret artışından gelen yüksek maliyetin hafifletilmesi yaklaşımını Milliyetçi Hareket Partisi olarak önemsiyor ve destekliyoruz ancak verilecek desteğin kapsamı ve içeriği eksik ve yetersiz olup uygulamada birçok sorunla karşı karşıya kalınacağı şimdiden görünmektedir.

Asgari ücretin işverene toplam maliyetinde yüzde 29,3 oranında 439 liralık artış söz konusu olup bunun 100 liralık kısmı hazinece karşılanacaktır. 100 liralık desteğe rağmen en düşük ücretin işveren maliyetindeki artışı yüzde 22,7 düzeyindedir. Dolayısıyla Hükûmetin önerdiği destek çok yetersiz kalacaktır. Nitekim bugünlerde birçok işletmede işçi çıkarmalarının yaşandığı görülmektedir.

Ülkemiz, OECD verilerine göre, istihdam üzerindeki vergi yüklerinde dünya 1’incisidir. Asgari ücretin net tutarı 1.300 lira olmasına karşın işverene toplam maliyeti 1.935 liradır. Şimdi asgari ücretten devletçe alınan 635 liranın sadece 100 lirası alınmayacaktır. AKP, işverenlerin gerek istihdam gerekse diğer girdilerle ilgili maliyetini düşürmek üzere vergi, prim, harç, fon gibi yükümlülüklerin azaltılması ya da kaldırılmasına yönelik bir düzenlemeye gitmemektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak diyoruz ki: Asgari ücretten vergi alınmamalı, sanayi ve ticaret erbabı ile esnaf ve çiftçilerimizin maliyetlerini düşürecek ve rekabet gücünü artıracak yapısal reformlar, program ve projeler acilen uygulamaya konulmalıdır.

Değerli milletvekilleri, yapılan düzenleme dürüst işverenleri muvazaalı yollara teşvik edebilecek, kayıt dışılığı artıracak mahiyet de arz etmektedir.

Yine, Genel Sağlık Sigortası primleri idari para cezaları başta olmak üzere asgari ücrete endeksli konularda yaşanacak olumsuzluklar hiç dikkate alınmamaktadır. Hükûmetin getirdiği desteğin esnaf, çiftçi ve muhtarlarımızı kapsamaması asla kabul edilemez. Sayın Bakan, niye sadece patronlara destek verdiğinizi, aynı konuda mağdur olan çiftçilerimizi, esnafımızı, muhtarlarımızı niye dikkate almadığınızı lütfen izah edin. Bakınız, çiftçilerimizin en düşük 322 lira olan SGK primi 2016 yılıyla birlikte yüzde 35 oranında artarak 435 liraya çıkmıştır. Mevcut primini bile ödemekte zorlanan çiftçimiz bu yükün altından kalkamaz. SGK’ya kayıtlı 808 bin çiftçi bulunmakta olup bu prim yüküyle tarım sektöründe kayıt dışılığın daha da artacağı açıkça görülmektedir.

Yine, Hükûmete soruyorum: Siz bu durumun farkında değil misiniz? Borç ve faiz tuzağına düşürdüğünüz, tarlasına, bahçesine ipotek koydurduğunuz çiftçimiz yüzde 35 oranında artan SGK primini nasıl ödeyecek?

Yine, en düşük esnaf BAĞ-KUR primi de yüzde 29 oranında artarak 568 liraya çıkmaktadır. Esnafımızın da bunu ödemesine imkân yoktur. Değerli arkadaşlarım, sizlere soruyorum: İlçenizde ayda 568 lira, yılda 6.818 lira SGK primini ödeyebilecek kaç esnaf çıkar? Eşitliğe sığmayan haksız ve ayrımcı uygulamalara son verilmeli, esnaf, çiftçi ve muhtarlarımıza da 100 liralık prim desteği verilmesine yönelik değişiklik mutlaka yapılmalıdır.

Ayrıca, borçlarından bunalan esnaf ve çiftçimizi borç ve faiz sarmalından kurtaracak politikalar bir an önce uygulamaya konulmalıdır.

Ancak, AKP Hükûmeti bu konularda duyarsızdır. Tam tersine, Maliye Bakanlığı, 1 Kasım seçimlerinin akabinde yoğun bir inceleme başlatmış, sanayici ve esnafımızın ümüğüne çökmüştür. Verilen talimat üzerine uzlaşmalarda belli bir limitin altına inilmemektedir. Sanayi ve ticaret erbabımız, esnaf ve sanatkârlarımız ve çiftçilerimiz gerçekten çok zor durumdadır.

O nedenle, vergi ve prim borçları ödenebilir şekilde mutlaka yeniden yapılandırılmalıdır. Hükûmet, vatandaşın mağduriyetini seyretmemeli, bir an önce gerekli tedbirleri almalıdır. Ama nerede öyle Hükûmet? Baksanıza, başta şoför esnafımız olmak üzere, vatandaşlarımızın trafik sigortasından canı yanmakta, feryat etmektedir. Trafik sigortası primlerindeki fahiş artışlar insanımızı çileden çıkarmıştır. Ama AKP Hükûmeti hiç oralı değil. AKP, vatandaşın sıkıntı çekmesinden âdeta zevk alıyor.

Değerli milletvekilleri, AKP zihniyeti kendisine dokunan konularda hızla kanun çıkarmayı çok iyi bilmektedir. Bakınız, bu tasarıyla, Sayıştayın denetim alanını belirleyen hükümlerde kısıtlamaya giden bir düzenleme yapılmaktadır. Sermayesindeki kamu payı yüzde 50’den az olan ve Borsa İstanbulda işlem gören şirketlerin denetiminin bağımsız denetim raporları üzerinden yapılması ve rapora bağlanması öngörülmektedir. Aslında, bu, AKP’nin bu konuda beş yıl içinde yaptığı aynı mahiyette üçüncü değişikliktir. Şöyle ki: Milliyetçi Hareket Partisinin de destek verdiği 6085 sayılı Sayıştay Kanunu 19 Aralık 2010 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu kanunda, sermayesindeki kamu payı yüzde 50’den az olan şirketlerin ortaklık hakları yönüyle denetlenmesi öngörülmüştür. Bu kanunun yürürlüğe girmesi üzerinden daha bir yıl bile geçmeden, 2 Kasım 2011 tarihli, 662 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle kamu payı yüzde 50’den az olan şirketler tümüyle Sayıştay denetimi dışına çıkarılmıştır. Anayasa’ya aykırı yapılan bu düzenleme Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir. Bu defa, 12 Temmuz 2013 tarihli ve 6495 sayılı Torba Kanun’la kamu payı yüzde 50’nin altında olan şirketleri Sayıştay denetiminden kaçıran düzenleme tekrar yapılmıştır. Bu düzenleme de Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir. Şimdi de kamu payı yüzde 50’nin altında olan Türk Hava Yolları ve TELEKOM gibi şirketlerin Sayıştay tarafından doğrudan denetimi engellenmekte, diğerleri yine denetim dışına çıkarılmaktadır. Bu düzenleme de açıkça Anayasa’ya aykırıdır.

AKP’nin denetime alerjisi bulunmaktadır. Denetimi, denetlenmeyi sevmemektedir. Ancak bu kadar olmaz. Bu kadar hukuk tanımayan, Anayasa’yı, Anayasa Mahkemesi kararlarını takmayan bir anlayış olabilir mi? Bu şirketlere kamu adına konulan sermayede saçı bitmemiş yetimin hakkı vardır. O nedenle, hiç kimsenin, babasının malı gibi tasarruf etme hakkı da yok, yetkisi de yoktur. Sayıştay, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına, dolayısıyla Türk milleti adına denetim yapmakla görevlidir.

Buradan soruyorum: Denetimden, denetlenmekten, hesap vermekten niye korkuyorsunuz? “Denetlenirsek duman oluruz.” mu diyorsunuz? “Denetlenirsek mahkemelerde sürünürüz.” mü diyorsunuz? Bilesiniz ki, hangi düzenlemeyi yaparsanız yapın, yaptıklarınızın hesabını elbet bir gün vereceksiniz.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Meral Danış Beştaş, Adana Milletvekili.

Buyurun Sayın Danış Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Doğrusu, bu kanunlarla ilgili birkaç hususta değerlendirme yapma ihtiyacımız var diğer arkadaşlarımızın yaptığı konuşmalara ek olarak ama bugünkü birleşimde büyük bir şaşkınlıkla, dehşetle konuşmaları izlediğimi ifade etmek istiyorum. Akademisyenlere ilişkin yapılan saldırılara, yürütülen linç kampanyasına Parlamentonun da, milletvekillerinin de dâhil olması gerçekten büyük bir ayıp ülkemiz açısından. Bunu öncelikle ifade etmek istiyorum.

Deminden beri hangi konuyla ilgili konuşulursa konuşulsun, mutlaka, barış için imza veren akademisyenlere yönelik farklı tespitler ve açıklamalar yapıldı. İşte, toplumdan soyut oldukları, toplum dışına itildikleri, sırça köşklerde yaşadıkları, ne bileyim, yani o kadar çok değerlendirme yapıldı ki, bu da bu barış istemine ne kadar büyük bir tahammülsüzlük olduğunu ortaya koyuyor.

Gerçekten akademisyenler ne istediler? Akademisyenler sokağa çıkma yasağının kaldırılmasını talep ettiler. Akademisyenler tekrar çözüm ve müzakere sürecinin devam etmesini istediler. Akademisyenler bu ülkede barışın sesi olmayı tercih ettiler ve barış talebini, ölümlerin son bulmasını… Hiçbir ölüm arasında ayrım yapmadan şu anda Karadeniz’de de, doğuda da, batıda da, nerede olursa olsun annelerin tabutlara sarılmasına “hayır” dediler. Akademisyenler ne yaptı da bu kadar büyük bir linç kampanyasının hedefi oldular ve Parlamento da bugün akademisyenlere yönelik bu kampanyanın bir yerinden tutuyor?

Bir kere her şeyden önce Türkiye’de ifade özgürlüğünün ne kadar sıkıntılı bir alan olduğu, ifade özgürlüğünün özgürlüğü kimin kullandığına bağlı olarak değiştiği bir sır değil. Birileri için sınırsız bir ifade özgürlüğü var, suç işleme özgürlüğü var, cezadan bağışık olma hakkı var ama birileri için hiçbir şekilde hiçbir konuda düşüncelerini söyleyememe gibi bir kısıtlama var.

ALİM TUNÇ (Uşak) – Kendinizden bahsediyorsunuz herhâlde!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Yani bu konuda bizim kendi düşüncelerimizi açıkladığımızı herkes biliyor. Sizin bu tehditlerinizden de korkmadığımızı, hele hele bu sıralardan bu tehditle cevap vermenizi büyük bir esefle karşıladığımı ifade etmek isterim.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye’nin aleyhine verdiği yüzlerce ifade özgürlüğü davasını sadece hatırlatıyorum. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı tarafından …

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ne kararı vermiş?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye’ye ciddi bir uyarı kararı verdi; dedi ki: “Ben sizi yakın takibe alıyorum.” Siz günlerce, haftalarca Hükûmet olarak, kapalı kapılar ardında nasıl bir savunma yapacağınızı düşündünüz, büyük destanlar yazdınız ama bu suçları örtemeyeceksiniz.

ALİM TUNÇ (Uşak) – Siz çukurlarla ilgili düşüncelerinizi söyleyin, çukurlarla ilgili!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Gerçekten Türkiye’de ifade özgürlüğü bakışı eğer Sedat Peker bakışıysa, Sedat Peker’e gösterilen ayrıcalık akademisyenlere, profesörlere, bu ülkenin bilim insanlarına verilmiyorsa burada durup düşünelim.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Sadece Sedat Peker değil… Başka hiç kimseyi dinlemiyorsunuz sadece Sedat Peker’i mi dinliyorsunuz?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Bir ülkede ifade özgürlüğü eğer şu aşamaya gelmişse, bizzat çıkıp “Ben kan banyosu yapacağım sizin kanınızla.” diyorsa ve savcıların kılı kıpırdamıyor ama bu ülkenin Cumhurbaşkanı çıkıp on dakika, IŞİD dehşetinin yaşandığı saatlerde, onlarca insanın IŞİD saldırısı sonucu Sultanahmet’te katledildiği bir zaman diliminde akademisyenlere on dakika saldırı üzerine konuşması büyük bir resmin parçasını çok açıkça gösteriyor. Çünkü savaşı savunanların, haksızlığı ve hukuksuzluğu savunanların, eşitsizliği savunanların…

ALİM TUNÇ (Uşak) – Birbirinizin dilinden iyi anlıyorsunuz!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – …ölüm olmamasını savunanlar karşısında -bu diğer taraf- savaşı ve çatışmaları savunanların duruşudur bu.

Niye rahatsız olunuyor? Bu sözünü ettiğiniz akademisyenler öylesine insanlar –ya hiç kimse öylesine değildir de ben sadece akademik kariyer ve yaptıkları çalışmalar açısından söylüyorum- Türkiye’yi yurt dışında on yıllarca temsil eden insanlar var içinde, Akil İnsanlar Heyeti içinde olanlar var. Bu ülkede bizim çocuklarımıza eğitim veren üniversite öğretim elemanları bunlar. Bunlar Kürt sorunu, çatışma çözümleri, dünya deneyimleri, barış meselesinde yüzlerce kitap yazmış insanlar, bu meseleyi biliyorlar. Bu kadar rahat harcamayalım. Kendi ülkemizin bilim insanlarına karşı en üst düzeyde başlatılan linç kampanyasına Sedat Peker’in dâhil olmasından sonra Parlamentodan da bu şekilde aleyhe bir kampanyanın yapılması bizim açımızdan esef vericidir ve büyük bir utançtır.

Bu nedenle akademisyenlere yapılan saldırı, ifade özgürlüğüne yapılan bir saldırıdır, bilim özgürlüğüne yapılan bir saldırıdır, herkesin düşünce ve ifade hürriyetini kullanabilmesine yönelik bir saldırıdır ve bu saldırıların hepsinin kökeninde siyasi bakış açısı vardır; iktidarın dayatması vardır, iktidarın “Benden yana değilseniz karşımdasınız, benim düşündüklerimi savunmuyorsanız, siz düşmansınız, benim istediklerimi yerine getirmiyorsanız hiçbir yerde sizi barındırmam.” anlayışının bir neticesidir. Yani şöyle bir durum olabilir mi: Cumhurbaşkanından sonra YÖK olağanüstü toplanıyor, alelacele kararlar veriyor, farklı üniversitelerden, talimatlarla soruşturmalar başlatılıyor, savcılar harekete geçiyor. Nerede hukukun üstünlüğü? Nerede hukuk devleti ilkeleri? Nerede suç ve cezaların şahsiliği ilkesi? Nerede masumiyet karinesi? Bütün bunlar şu anda yerle bir. Gerçekten hukuktan söz etmek bir hukukçu olarak artık çok anlamlı gelmiyor bana. Bu kürsüye her geldiğimde buna vurgu yapacağım.

ALİM TUNÇ (Uşak) – Ne yapabilirsin? Çukurlara bir şey demedikten sonra hiçbir şey yapamazsın.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Çünkü bu ülkede, şu anda, Anayasa başta olmak üzere altına imza attığımız bütün uluslararası sözleşmeleri adım adım ihlal ediyoruz, gerçekten inanılmaz derecede, hiçbir şeyin anlamı kalmadı. Yani gittiğiniz her yerde karşınıza bir hukuksuzluk çıkıyor. Daha da vahimi hukuk önünde eşit değiliz; birileri sınırsız bir şekilde hukuku ihlal ederken, çiğnerken birileri düşünce ve ifade özgürlüğünü dar sınırlar içinde bile kullanamıyor. Bu nedenle biz, bu kesinlikle Türkiye kamuoyu, Türkiye yurttaşları tarafından dikkatle izleniyor ve bunun yanıtlarının verileceğine hiçbir kuşku duymuyoruz.

ALİM TUNÇ (Uşak) – Kesinlikle kuşku duymuyoruz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Hiçbir baskı ilelebet devam ettirilemez.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – İki ay önce verdiler o cevabı.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Hiçbir baskı yöntemiyle ve şiddet yöntemiyle, cinayetlerle, sokağa çıkma yasaklarıyla, ifade özgürlüğünü engellemekle hiçbir iktidar kendi iktidarının devamını tahkim edemez. Eninde sonunda muhalefet ve direnenler son sözü söylerler çünkü haktan ve hukuktan yana olmak, hukukun üstünlüğünü savunmak herkes için amasız, fakatsız hakların eşitliğini savunmak demektir.

Bu ülkede iki gün önce -onu anlatacaktım ama maalesef zaman kalmadı- Şırnak’a kendi parti meclisi üyemizin cenaze törenine gidişimiz engellendi. Midyat’ta hendek yok, sokağa çıkma yasağı yok, güvenlik bölgesi yok, Siirt’te de bunların hiçbiri yok, biz 8 milletvekili olarak 2 ile sokulmadık. Bize dediler ki: “İçişleri Bakanlığının kararı var.” Kararı istedik, karar yok. “Valiliğin kararı var.” Kararı istedik, karar yok. Sözlü talimat gereği orada binlerce insan -başta bizde önde vekiller olarak- o illere alınmadık. Burada kimse hukuktan söz etmesin.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Sizi alıyorlardı, siz kendiniz gitmediniz. Polis size geçin, gidin, dedi. Hepimizin yanında yalan söylüyorsun.

ALİM TUNÇ (Uşak) – Siz silah götürmüşsünüzdür oraya belki onun için almamışlardır.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Yirmi gün otuz gün cenazeler yerde bekletiliyorsa kimse hukuktan ve adaletten söz etmesin.

CHP’ye de bir çift lafım var, gerçekten kararlarını versinler, her gün zikzak yaparak…

ALİM TUNÇ (Uşak) – Arabanızda silah mı taşıyorsunuz yoksa?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - …sağa sola bir konuda farklı onlarca görüş sergileyerek demokrasiden haktan, hukuktan ve insan haklarından yana olunmaz. Bazı konularda dik durmak lazım, ilkeli olmak lazım.

ALİM TUNÇ (Uşak) – Evet, kesinlikle dik durmak lazım!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Gerçekten Kürt sorununun çözümünde önerilerimiz nedir? Savaş mı barış mı?

ALİM TUNÇ (Uşak) – Siz o treni kaçırdınız.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Onu öbür tarafa söyle.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Müzakere mi diyalog mu yoksa ağır insan hakları ihlalleri ve katliam politikası mı? Bu konuda artık karar vermemiz lazım, aksi hâlde her gün çocuklarımızı –dün Çınar’da da son bebeleri kaybettik- bebelerimizi koruyamıyoruz ve bu büyük bir acı veriyor.

ALİM TUNÇ (Uşak) – Kim kaybettirdi, onu söylesene.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Nerede resimler?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

ALİM TUNÇ (Uşak) – Nerede o çocukların resimleri?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Şu anda hepimizin sorumluluğu bunları önlemek için burada çalışmaktır. Yani burada itiraz etmek yerine dinlemeyi tercih etseniz, emin olun, birbirimizden anlayacağımız çok şey var.

ALİM TUNÇ (Uşak) – Nerede, o çocukların resimleri nerede?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Ben son cümle olarak şunu söyleyeyim: Gerçekten, “Bugünlerin talihsizliği delilerin körleri yönetmesidir.” demiş Eduardo Galeano. Ya deliler akıllanacak ya da gözlerimiz açılacak. Artık gözler açıldı, hiç kimse boşuna hikâye anlatmasın.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

ALİM TUNÇ (Uşak) – Hani o çocukların resimleri nerede?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Danış Beştaş.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Gök…

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, sayın konuşmacı az önce yaptığı konuşmada, Cumhuriyet Halk Partisini net olmaya… Zikzak yapmak suretiyle görüşlerini ifade edemediği gibi bir söylemde bulunmuştur. İzin verirseniz bu konuda 69’a göre…

BAŞKAN – Buyurun 69’uncu maddeye göre size iki dakika söz veriyorum Sayın Gök.

X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi, programıyla, ideolojisiyle Türkiye’nin en köklü ve yeniliğe en açık partilerinden bir tanesidir. Cumhuriyet Halk Partisinin bütün görüşleri partinin gerek resmî İnternet sitesinde gerekse bütün sözcülerimiz tarafından ifade edilmektedir.

Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’nin içinde bulunduğu bu dönemde çok soğukkanlı ve serinkanlı olunması ihtiyacını öne çıkartan bir anlayışla terörün her türlüsüne karşı durmaktadır. IŞİD, DHKP-C, PKK, adını koyarak, masum insanlara, askerimize, polisimize yönelik bütün şiddet hareketlerinin karşısında durmak Cumhuriyet Halk Partisinin öncelikli görevidir. Bu konu asla ertelenemez, önemsiz gibi görülemez. Bütün siyasi partilerin de Meclis çatısı altında, meşru platformda söyleyeceklerini ifade etmesini ve ifade hürriyetini de korumasını Cumhuriyet Halk Partisi her zaman amaçlamaktadır. Bu nedenle, Cumhuriyet Halk Partisinin söylemlerinin müphemliği, çeşitli zamanlarda zikzak yaptığı gibi eleştirilerin asla muhatabı olamayız, bunu hak eden bir parti değiliz.

Biz, ta 1989 yılında, daha kimsenin adını koymadığı zamanda “Kürt sorunu” adını koyarak, Kürt dilinin de serbest olmasına dair kanun teklifi vererek bu devasa soruna adımını atmış bir partiyiz. Çizgimizi insan haklarından yana, demokrasiden yana ama mutlaka ve mutlaka şiddete karşı bir tercihle götürüyoruz; böyle de olmaya devam edeceğiz. Meşru platform burasıdır, meşru çizgi burasıdır. Bütün siyasi partilerimizi, şiddetin her türlüsünü kınayan açıklamalarıyla burada samimi olmaya davet ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, biraz önceki konuşmacı iktidar için “Benim dediğimi yapmazsanız düşmanımsınız.” diyerek, AK PARTİ’yi kastedip haksız bir sataşmada bulunmuştur. 69’a göre söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı, size de iki dakika söz veriyorum.

2.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; Türkiye’de iktidar var, muhalefet var. Meşru zeminlerde olmak kaydıyla elbette herkes kendisine düşen fonksiyonları yerine getirir. Hiç kimsenin de iktidarın ağzına bakma zorunluluğu yoktur. Nitekim, Türkiye’de muhalefetin meşru zeminlerde birçok sesi vardır. Burada problemli olan devlete karşı açıkça silahlı bir meydan okumadır. Bunun karşısında da iktidarın görevi, devlet mekanizmasıyla, toplumun can ve mal emniyetine yönelik bu şiddet temelli harekete karşı gerekeni yapmaktır. Buna karşı iktidarın meydan okuyucu bir tavırla görev alması onun ahlaki ödevidir, topluma karşı sorumluluğudur. O kesimleri de muhalefet olarak görmek, meşru zeminlerde siyasetin bir unsuru olarak değerlendirmek mümkün değildir.

Değerli konuşmacı biraz önce konuşurken kendi tezlerine meşruiyet kazandırmak için Sedat Peker’in görüşlerinden güç alma lüzumunu hissetmiştir. Yani, bu, aslında biraz tuhaf bir durumdur. Sedat Peker kan banyosundan bahsetmiş, onun karşısına başka bir şeyi koyuyor. Peker, namı mafya olarak öne çıkmış biridir.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ama miting yapıyor.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Miting yapmıştır, evet. Yaptığı mitinge ilişkin savcılar dava açmıştır. AK PARTİ’nin bu tür mafyatik örgütlenmelere karşı ne yaptığı on dört yıllık iktidarında kayıtlıdır, buna bakmak lazım; Peker’in ağzına bakmak yerine, iktidar bu konulara ilişkin neler söylemiş, mafyayla nasıl mücadele etmiş, buna bakmak gerekir.

Diğer taraftan, akademisyenler devleti katliamla suçluyorlar, zikredilen akademisyenler. Buna karşı yeni bir hukuk ihdas ederek değil, meşru zeminlerde soruşturma açılması son derece olağandır.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

Sayın Danış Beştaş, dinliyorum efendim.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sedat Peker’den güç aldığım yönünde bir açık sataşma var.

BAŞKAN – Yani, ileri sürdüğünüz görüşten daha farklı bir görüşü size atfettiği gerekçesiyle söz istiyorsunuz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Danış Beştaş, size de sataşmadan dolayı iki dakika söz veriyorum.

3.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sayın hatip benim Sedat Peker’in konuşmalarından güç alarak bir pozisyon belirlediğimi iddia etti. Yani, ya ben anlatamamışım, ya yanlış aksetmiş ya da öyle anlaşılması tercih edilmiş, öyle diyeyim.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Söylem…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Yani, Sedat Peker’e örnek verdiğim olgu şu: Türkiye'de hukuk önünde herkesin eşit kabul edilmediğini, savcıların soruşturma yaparken, dava açarken, suçları soruştururken kimin hangi taraftan ne söylediğine, kişilere göre ve tarafına göre bir tutum belirlediğini söyledim. Yani, akademisyenler ifade özgürlüğünü kullandıkları için sadece soruşturulurken, Sedat Peker, ölüm üzerine, katliam üzerine kan banyosu yapacağını söylüyor ve kimsenin kılı kıpırdamıyor.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Var, soruşturma var.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Yani, burada savcıları göreve çağırıyoruz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Var efendim, soruşturma var.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Var, savcılık soruşturma açtı zaten, savcının soruşturması var, niye çarpıtıyorsunuz?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Daha önce de Sedat Peker yaptığı mitinglerde açıkça toplumu tehdit etmişti. Yani, şu anda Türkiye'de…

ALİM TUNÇ (Uşak) – Siz tek gözle baktığınız için görmüyorsunuz o tarafı.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Yani, biz birçok gözle bakıyoruz, toplumun bütün katmanlarının ne hissettiğini size göre gayet sizden daha farklı biliyoruz.

ALİM TUNÇ (Uşak) – Bilseydiniz, onun hakkında da dava açıldığını bilirdiniz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Yani, ben şu anda, müsaade ederseniz, cevap veriyorum.

Türkiye'de şöyle bir tablo oluşmuş hukuk açısından ve soruşturmalar açısından: Suç işlemek birileri için serbest ama o suçun işlendiğini söylemek yasak. Suç işleyebilirsiniz, birileri kan banyosu yapabilir…

ALİM TUNÇ (Uşak) – Doğru, PKK suç işliyor, siz hiçbir şey söylemiyorsunuz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – …ama biri söyleyince o suç işlemiş oluyor.

ALİM TUNÇ (Uşak) – Doğru, evet.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Yani böyle bir çifte standart karşısında ben hukuk devletinden söz edemeyeceğimizi, hukukun üstünlüğünden dem vuramayacağımızı ifade ettim. Aynı görüşlerimi koruyorum. Sedat Peker’in sözleri açıkça akademisyenlere yönelen öldürme tehdididir, öldürmeyi aşan bir de intikam ve kan saikiyle, başka saiklerle açık bir tehdidi vardır. Aslında bu tip insanlar toplum için tehlikelidir ve derhâl tutuklanmaları gerekiyor. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Danış Beştaş.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Askerlik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ile 35 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/414,2/338) (S. Sayısı: 60) (Devam)

BAŞKAN – Gruplar adına söz vermeye devam ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Musa Çam, İzmir Milletvekili…

Buyurun Sayın Çam (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

NECİP KALKAN (İzmir) – Pankartlar nerede?

CHP GRUBU ADINA MUSA ÇAM (İzmir) – Özlediniz pankartları değil mi?

Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum.

Koşarak geldim, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi olarak konuşmamı yapmak için koşarak geldim. Neden? Şu anda Plan ve Bütçe Komisyonunda yukarıda üç gündür yeni bir torba kanunu görüşüyoruz. Bugün bitirebilirsek önümüzdeki hafta içerisinde onu müzakere edeceğiz. Şu anda görüştüğümüz 60 sıra sayılı kanunu da geçtiğimiz hafta içerisinde Plan ve Bütçe Komisyonunda görüştük ve bugün burada görüşüyoruz, bugün bitirilebilir.

16/9/2014 tarihinde dönemin Hükûmet Sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Bakanlar Kurulu toplantısından çıktıktan sonra şu açıklamayı yapıyor… Toplantının ardından açıklama yapan Hükûmet Sözcüsü Arınç “Çok maddeli yasadan dolayı siz haklı olarak ‘torba’ diyorsunuz, ben kullanmıyorum. Bundan sonra da bu ismi kullanmamayı istiyoruz. Çok maddeli yasa yerine o işle ilgili yasaları getirmeye gayret edeceğiz. Birçok yasayı değiştiren, sonra da haklılık payı olan torba gibi adı yasama literatürüne sokma gayretinde değiliz. Yasama sıfır hata kabul eder." diyor. Bugün için Sayın Bülent Arınç’ın AKP Grubu için bir kıymetiharbiyesi var mıdır, yok mudur onu bilemiyorum ama Sayın Arınç şurada 50 metre ileride Meclis başkanlarına ayrılan odada günlük çalışmalarını sürdürüyor. Defalarca söyledik, rica ettik, dedik ki: Arkadaşlar, Meclis komisyonları ve Genel Kurul yasama görevini en kaliteli şekilde yapmalı, milletvekilleri komisyonlarda ve Genel Kurulda konulara hâkim olarak müzakere edebilmelidir. Bakın, dört kanun görüşüldü, dördü de Plan ve Bütçe Komisyonunda geçti. Meclis Başkanlığına gelen tasarı ve teklifleri Meclis Başkanı ilgili komisyonlara havale ederken “esas komisyon” ve “tali komisyon” diye ayırıyor. Bugün görüştüğümüz kanun dâhil olmak üzere, Aile ve Sosyal İşler Komisyonu, Millî Savunma, İçişleri ve Adalet Komisyonlarında görüşülmesi gerekirken sadece Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşüldü ve buraya geldi.

Şimdi, siz, sayın, saygıdeğer milletvekilleri, her biriniz farklı komisyonların üyesisiniz. Peki, şunu merak etmiyor musunuz: Şu görüşülen kanunlar, tasarı ve tekliflerin bizim komisyona girip bizim görüşmemiz, müzakere etmemiz ve bunu zenginleştirmemiz gerekir demeniz gerekmiyor mu? Demeniz gerekiyor? Demiyorsunuz; iktidar partisi milletvekilleri, bunu söylemiyorsunuz. Neden? Çünkü talimat yukarıdan geliyor, direkt Plan ve Bütçe Komisyonuna gidecek, orada görüşülecek, oradan da aşağıya inecek. O zaman şöyle yapalım: Bütün komisyonları lağvedelim, yok edelim, Plan ve Bütçe Komisyonunun da sayısını 40’tan 60’a, 70’e, 80’e çıkartalım, alt komisyonlar kurulsun ve sadece Plan ve Bütçe Komisyonu toplansın, bütün kanunları o görüşsün, müzakere etsin alt komisyonuyla, ana komisyonuyla, sonra buraya gelsin. Bu doğru değil. Doğru değil.

Bakın, üç gündür, arkadaşlar, sabah onda giriyoruz, gece on ikilere kadar Plan ve Bütçe Komisyonunda; bizi zerre kadar ilgilendirmeyen kadın doğumu, çocuk ve annelik hakları ve bakımı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – İlgilendirmiyor mu?

MUSA ÇAM (Devamla) – Ne ilgisi var şimdi Plan ve Bütçenin? Çalışma, Sağlık, Aile ve Sosyal İşler Komisyonunda bulunan hekimlerin, doktorların konuşması gereken konuyu Plan ve Bütçe konuşuyor. Askerlikle ilgili konuyu, uzman çavuş, er ve erbaşlarla ilgili konuyu -burada görüştünüz, birinci bölümde- albaylarla ilgili, askerlerle ilgili konuyu, Millî Savunma Komisyonunda görüşülmesi gerekirken Plan Bütçe Komisyonunda görüşüyorlar.

Ey Millî Savunma Komisyonunun saygıdeğer milletvekilleri, Çalışma, Sağlık, Aile Komisyonunun saygıdeğer milletvekilleri, neden sizler bunları görüşmüyorsunuz arkadaşlar? İşleyişte büyük bir sakatlık ve işleyişte büyük bir keyfîlik söz konusu.

Bizim istediğimiz, bu keyfîliğin ortadan kaldırılması ve gerçekten komisyonun amacına uygun ve Parlamentonun da usulüne uygun bir şekilde kaliteli yasa yapma hakkına kavuşmasıdır. Milletvekillerinin de daha verimli, daha kaliteli bir şekilde burada çalışmalarının sağlanmasıdır değerli hocam. Ama ne yazık ki on üç yıllık iktidarınız döneminde geldiğimiz nokta eski tas, eski hamam. Değişen bir şey yok hocam. Buradan bizim kaçınmamız gerekiyor. Bu şekliyle bu Parlamentonun verimli çalışma şansı yok.

Değerli arkadaşlar, bu bölümde hepimizi çok yakından ilgilendiren önemli konular var. Bunların en önemlilerinden bir tanesi, 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu ve Nüfus Hizmetleri Kanunu’nda kapsamlı bir değişiklik yapılıyor arkadaşlar. Kişisel verilerin değiştirilmesiyle ilgili önemli düzenlemeler var. Oysa bunun, çok ciddi bir şekilde ilgili komisyonda incelenmesi ve irdelenmesi gerekiyor. Kimlikler değişiyor, nüfus cüzdanları değişecek. Dijital sisteme geçecek. Birtakım bilgiler girecek. Bu bilgiler kimlerin eline geçecek, kimler paylaşacak? Son derece mahrem olan bilgilerimiz kimlerin eline geçecek arkadaşlar? Ne olacak? Belli değil.

Geçtiğimiz dönem, 2014 yılında kişisel verilerin, bilgilerin saklanmasıyla ilgili yine AKP Hükûmetinin hazırlamış olduğu bir kanun taslağı var ama bunu geri çektiler. Bu konuyu salı günü Komisyonda konuşurken Bakan dedi ki: “Geçtiğimiz hafta pazartesi günü Bakanlar Kurulunda kişisel verilerin saklanmasıyla ilgili kanun, Bakanlar Kurulunda tekrar imzaya açıldı, önümüzdeki günlerde gelecek.”

Peki, arkadaşlar, mademki kişisel verilerin saklanmasıyla ilgili yeni bir kanun teklifi, taslak, teklif gelecek. Peki, bu 10 maddeyi, 8 maddeyi bugün burada görüşmemizin ne anlamı var, kime ne faydası var arkadaşlar? İşte, itirazımız ve isyanımız sürekli mükerrer ve yanlış görüşmelerin Meclisi meşgul etmesi ve burada önemli konuların göz ardı edilmesidir arkadaşlar. Bu kişisel verilerin korunması ve saklanmasıyla ilgili konunun İçişleri, Adalet Komisyonunda çok ciddi bir şekilde konuşulması ve önlemlerinin alınması gerekirken şimdi burada maddeleri görüşüyoruz. Bu, doğru değil. Yapılan iş yanlış bir iştir arkadaşlar. Sürekli Meclisi yanlış kanunlar çıkarmakla görevlendiriyorsunuz ve bu doğru değil.

Kimliklerimizin korunması dijital ortama geçecek, yeni kimlik kartları… Ülkede 75 milyon, yurt dışındaki Türkler de dâhil olmak üzere toplam 80 milyon yeni kimlik basılacak ve dağıtılacak ve bunlar için bir ücret getiriliyor. Peki, bu kimliklerin hanesi nasıl olacak? Örneğin, mesela, din hanesi olacak mı, mezhep hanesi olacak mı? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu konuda vermiş olduğu “Bu gereksizdir, bunları yazmanıza gerek yok.” demesine rağmen, hâlâ, daha vatandaş bir kamu dairesine gittiğinde din hanesi yazmıyorsa ona öcü gibi bakacak. “Neden yazmadın? Niçin yazmadın? Neden tercih etmedin?” gibi sorularla karşı karşıya bırakacak. Belki de o vatandaşın o kamu dairesinde yapılabilecek işi sadece o din hanesinin boş olması nedeniyle görülmeyecek.

Bunlar doğru değil, bunlar yanlış arkadaşlar. Bununla ilgili çok ciddi bir şekilde komisyonlarda görüşmemiz ve bununla ilgili önlemleri almamız gerekiyor.

Bugün Sayın Cumhurbaşkanı yine kükredi. Her hafta, iki haftada bir çıkıyor, muhtarlara… Şimdi, yukarıda da muhtarlarla ilgili düzenlemeler yapıyoruz.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Ya Musa Bey, güzel bir dil mi bu kükremek?

MUSA ÇAM (Devamla) – Muhtarlar, biz ödentilerinizin 1.500 TL olması için önerdik ama AKP Hükûmeti 1.300 lira önerdi. Sosyal güvenlik primlerinizin devlet bütçesinden ödenmesi için önerge verdik, kabul edilmiyor. Elektrik, telefon ve diğer giderlerinizin yine bütçeden karşılanması için önerge verdik, reddediliyor.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – İnanmadılar, inanmadılar…

MUSA ÇAM (Devamla) - Ama bugün Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan kalkmış yine diyor ki: “Gezi olaylarındaki taleplerden biri HES inşaatlarının durdurulmasıydı.” Pes, bu kadarına pes arkadaşlar, bu kadarına pes.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Yalan mı?

ALİM TUNÇ (Uşak) – Yalan mı?

MUSA ÇAM (Devamla) – Taksim’de milyonlarca insan sokağa döküldü, dedi ki: “Biz Taksim Meydanı’ndaki bu ağaçların yıkılmasını istemiyoruz.”

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Temsilcileri ne konuştu?

MUSA ÇAM (Devamla) – Aynı gün ve aynı saatlerde Brezilya’da ulaşıma zam yapıldığında milyonlarca insan sokağa döküldü ve Brezilya Devlet Başkanı çıktı televizyona, dedi ki: “Gençler, mesajınızı aldık, gereği yapılacaktır. Şimdi eve dönmenin zamanıdır.”

ALİM TUNÇ (Uşak) – Döndüler mi? Brezilya’da, dönmediler.

MUSA ÇAM (Devamla) – AKP Sözcüsü Sayın Bülent Arınç da dedi ki: “Biz yanlış yaptık, bizim çıkıp televizyona dememiz gerekirdi ki: ‘Biz mesajı aldık, burası korunacak ve kollanacak, şimdi eve dönmenin zamanıdır.’” Bunu söylemeniz gerekirken siz insanları öldürmeyi tercih ettiniz ve insanları katlettiniz.

AHMET UZER (Gaziantep) – Biraz da Yalova’dan bahset.

MUSA ÇAM (Devamla) – Ama biz şunu biliyoruz, şöyle bir atasözüyle bitirmek istiyorum…

AHMET UZER (Gaziantep) – Yalova’dan da bahset. Yalova’daki ağaçlardan da bahset.

MUSA ÇAM (Devamla) – Bir hırsızın, bir katilin yönettiği ülkede namuslu ve dürüst insanların sonunun ya cezaevi veyahut da mezar olduğunu biliyoruz ve biz buna hazırız arkadaşlar.

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET UZER (Gaziantep) – Hadi ya! Hadi sen de ya!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çam.

Şimdi ikinci bölüm üzerinde on beş dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağım.

İşlemi başlatıyorum.

Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Anayasa’mızın 10’uncu maddesi uyarınca engellilerle ilgili pozitif ayrımcılık var. Engellilerin bir kusuru olmaksızın, devletin yeni nüfus cüzdanı düzenlemesi nedeniyle 8 TL para alacaksınız. Türkiye’de 12 milyon küsur engelli vatandaşımız var. Engelli vatandaşlarımızdan bu kimlik bedelini almazsa bu ülke batacak mı? Yani engelli vatandaşlarımızın nüfus müdürlüklerine ulaşımı dahi hakikaten sorunlu. Nüfus müdürlüklerimize ulaşamıyorlar, kamu kurumlarının binaları buna uygun değil. Ne olur, bu ücretten engellileri muaf edelim. Anayasa’mızın 10’uncu maddesi pozitif ayrımcılık getiriyor. Sosyal devlet ilkesi uyarınca engellilerden kimlik bedelinin alınmaması lazım. Eğer batacaksa da batsın engelliler yüzünden bu ülke.

BAŞKAN – Sayın Karabıyık…

LALE KARABIYIK (Bursa) – Teşekkürler Sayın Başkan.

İç tasarruf oranının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı eski OVP programda yüzde 16,1 öngörülmüştü, şimdi ise yüzde 16,5 öngörülmüş. Bu arada, kamu harcamalarında ortaya çıkan ek artışlar sebebiyle kamu tasarruf oranı kaçınılmaz olarak yüzde 3,7’den 3,4’e düşürülmüş. Bu durumda özel tasarruf oranını esaslı ölçüde arttırmak zorunlu hâle geldiği için bu oran da yüzde 12,4’ten 13,1’e yükseltilmiş. Ama bu artışı doğrudan açıklayan yine hiçbir politika önerisi getirilmemiş ve şöyle bir cümle var: “Özel amaçlı tasarruf mekanizmaları gerçekleştirilecek.” diyor. Bu konudaki görüşlerinizi alabilir miyim?

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Hürriyet…

FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Ben sisteme girmedim Başkanım.

BAŞKAN – Peki.

Sayın Sertel…

ATİLA SERTEL (İzmir) – Sayın Bakana Türkiye’de kalkınma hızının son sekiz yılda yüzde 3,3 oranında gerçekleştiğini, geçmişte siyasi partiler döneminde, Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi dönemlerinde bile 2 katı olan kalkınma hızının niye düşük olduğunun ve bu seviyede seyrettiğinin ve bu sayede de Türkiye’de işsizliğin çok büyük rakamlara ulaştığının, her ailede bir ya da iki genç işsiz bulunduğunun bilinmesini istiyorum.

Sayın kalkınamama, pardon, Kalkınma Bakanına şunu söylemek istiyorum: Türkiye’yi yönetemiyorsunuz. İzmir’den topladığınız vergi 32 milyar TL’nin üzerinde. İzmir’e yaptığınız kamu yatırımı ise 704 milyon TL. 46 alıyorsunuz, 1 veriyorsunuz. İzmir Büyükşehir Belediyesi bile Hükûmetinizden fazla yatırım yapıyor.

Kişi başına düşen kamu yatırımlarında 73’üncü sırada olan İzmir’i Sayın Bakan, acaba muhalif olarak mı cezalandırma yöntemini tercih ediyor iktidar, bunu merak ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yıldız Biçer…

TUR YILDIZ BİÇER (Manisa) – Sayın Bakan, Manisa’da Akhisar Belediyesi “Akhisar Arena” isimli stadyum inşaatını yüklenen inşaat firmasıyla yaptığı ihale sözleşmesini 21/12/2015 tarihinde tek taraflı olarak feshetmiştir. Önümüzdeki süreçte mahkemeler devreye girecektir. Eğer kararın önü açılırsa belediye kalan bölüm için tekrar ihaleye çıkacaktır.

Kalan bölüm ne kadar zamanda başlayacak ve ne kadara mal olacaktır? Bu konuda devletin zarara uğradığını düşünüyor musunuz? Üç yıldır yılan hikâyesine dönen statla ilgili devreye girecek misiniz yoksa Akhisar Belediyesporun ev sahibi olduğu maçlarda bile 110 kilometre yol yapan taraftarın başına bir şey gelmesini mi bekleyeceksiniz?

BAŞKAN – Sayın Gürer…

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Başkan, Niğde Ulukışla ilçesi dağ ve yayla turizminin yanı sıra Çiftehan Kaplıcalarıyla da termal turizm için çekim merkezi olacak zenginliktedir. Bolkar Dağları madenleri, mağaraları, gölleriyle bir doğa harikasıdır. Mehmetpaşa Kervansarayı da görülmeye değer yerdir. Çanakçı Kalesi ile köy ve kasabalardaki tarihî dokusu, geçiş yolu olan Ulukışla ilçemizi özellikli kılmaktadır. Darboğaz, Porsuk, Emirler, Kılan kirazı dünyaca ünlüdür. Bilimsel kazı çalışması devam eden Porsuk Zeyve Höyük’le bölge tarihi aydınlanmaktadır.

Ulukışla ilçemizde en önemli sorunların başında içme ve sulama suyu gelmektedir. Üç ayrı yerde ambalajlı su kaynağı yer alan Ulukışla’nın ne var ki yıllardır su sorununa tam bir çözüm getirilememektedir. Handeresi Göleti’nden Kanlıdere’ye boşa akan sudan, Kılan üzerinde yer alan su kaynaklarından, Şekerpınar’dan gereği gibi Ulukışla yararlanmamaktadır. İçme ve sulama suyunun yetersizliği Ulukışla’nın gelişimine de engel olmaktadır. İçme ve sulama suyu konusunun bir an önce çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Hükûmet bu konuda hangi çalışmaları yapmaktadır?

BAŞKAN – Sayın Akyıldız…

ALİ AKYILDIZ (Sivas) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, bilindiği üzere, hâlen Emekli Sandığı, SSK ve BAĞ-KUR emeklilerinden, emekli olduktan sonra kendi namına ticaret yapanlardan yüzde 10 sosyal güvenlik destek primi kesilmektedir. Hükûmetin bu kesintiyi kaldırmak için çalışma yaptığını basından izliyoruz. Ancak basında bu çalışmanın yalnızca BAĞ-KUR emeklilerini kapsayacağı yönünde bir yanlış algı oluştuğunu görüyoruz.

Bu konuya bir açıklık getirerek SSK ve Emekli Sandığı emeklilerinin de bu kapsam içerisinden değerlendirileceğini hem Meclisimize hem de kamuoyuna anlatarak bu yanlışın düzeltilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Kara…

NİYAZİ NEFİ KARA (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Antalya’nın Gündoğmuş Uçansu Şelalesi, Çenger Deresi, Ahmetler Kanyonu, Köprülü Kanyon’u üzerindeki, Değirmenözü ve Alakır üzerindeki mini HES inşaatlarının ya da mini baraj yapımlarının doğamızı kurutacağını, derelerimizi kurutacağını ve geri dönülmez zararlara yol açacağını düşünüyoruz ve öyle oluyor. Bu konudan vazgeçecek miyiz Sayın Bakanım?

BAŞKAN – Sayın Haberal…

ERKAN HABERAL (Ankara) – Yüksek Askerî Şûra kararlarıyla meslekten men edilen subay, astsubaylarımızla ilgili yapılan düzenleme kısmen bazı hakların iadesini mümkün kılsa da yapılan düzenlemelerle hâkim ve savcılar hakkındaki HSYK kararları yok hükmünde sayılmış ancak askerî personel hakkındaki YAŞ kararlarının yürürlüğü hâlen devam etmektedir, geçmişe dönük hiçbir özlük hakkı iade edilmemiştir. Yukarıda birkaçını saydığım sorunlar devam etmektedir. Bu sorunların çözümü ve mağduriyetin giderilmesi için bir çalışmanız var mıdır efendim?

BAŞKAN – Sayın Basmacı…

MELİKE BASMACI (Denizli) – Sayın Bakan, muhatabına iletmeniz dileğiyle:

1 Kasım 2015 seçimlerinde Denizli Büyükşehir Belediyesi personeliyken Denizli AKP milletvekili adayının seçim çalışmalarında adayın fotoğrafını çekmekle görevli olan İlyas Haytan ve Alperen Ersoy bir trafik kazası geçirmiş ve canlarını kaybetmişlerdir. Acaba bu kayıptan sonra Büyükşehir Belediyesi ailelere verilen sözleri tutmuş mudur?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, cevap için size söz veriyorum.

Buyurun efendim.

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, çok sayıda soru var, kısa kısa cevaplandırmaya gayret edeceğim.

Öncelikle, Sayın Tanal engellilerle ilgili bir pozitif ayrımcılık konusunu ifade ettiler. Alınan ücret, biliyorsunuz, 15 TL bu kimliklerde -az önce ben ilgili bürokrat arkadaşlarımızdan da uluslararası mukayeseleri istedim doğrusu- çok çok düşük uluslararası mukayeselere göre, Avrupa’ya göre baktığınızda. Ayrıca maliyetlere baktığınızda maliyetinin altında yani bizim devlet olarak bu kimlikler için yapacağımız harcama, vatandaştan alacağımız ücretten daha yüksek olacak, öncelikle onu ifade edeyim. Engellilerimizle ilgili pozitif ayrımcılık olarak da şunu düşünüyoruz: Engellilerimizi idarelere kadar yormadan, evlerine giderek, orada gerekli bilgileri alarak engellilerimizin bu süreçte daha rahat bir şekilde bu kimliklere ulaşmasını sağlamaya gayret edeceğiz.

Sayın Karabıyık’ın tasarruflarla ilgili bir sorusu vardı. Türkiye’mizin en önemli meselelerinden bir tanesi. Aslında cari açık dediğimiz mesele de bunun diğer bir tarifi. Yani yatırımlarımız ile iç tasarruflarımız arasındaki fark cari açığımızı oluşturuyor bir anlamda. Bunu düşürme yönünde gayret sarf ediyoruz ve son yıllarda önemli mesafeler almış durumdayız. Bir tarihlerde yüzde 13’lere kadar gerilemişti iç tasarruflarımız; şimdi yüzde 15’in üzerinde ve inşallah 2018 itibarıyla yüzde 18’lere kadar bu tasarruflarımızı artıracağız. Buradaki mesele şu: Son on üç yılda kamu tasarruflarını biz artırdık. Devlet artık eskisi kadar açık vermiyor ve tasarruflara çok daha katkıda bulunur bir konumda. Ancak bu süreçte özel tasarruflarda ciddi bir gerileme söz konusu oldu. Bunu da artırmaya dönük olarak çeşitli tedbirler öngörüyoruz. Bunlara aslında bir tane örnek vereyim sadece: Bireysel emeklilik sistemi ciddi anlamda tasarruflarımıza katkıda bulunan bir yapıda. Ayrıca yine makro ihtiyati tedbirlerle tasarruflarımızı özendiriyoruz. Önümüzdeki dönemde de özellikle bireysel emekliliği gönüllülükten vazgeçmeden otomatik hâle getirip ve buna benzer tedbirlerle özel tasarruflarımızı artırma yönünde gayretlerimize devam edeceğiz.

Sayın Sertel bu kalkınma hızını ve işsizlik konularını gündeme getirdi. Yaşanan küresel krize rağmen sadece 2009 yılında biz bir küçülme yaşadık. Onun dışında, AK PARTİ hükûmetleri döneminde istikrarlı bir şekilde bir büyüme yakaladı Türkiye. Birçok ülke, bu küresel krizin bedelini vatandaşlarına çok ağır bir şekilde ödetirken çok şükür Türkiye böyle bir durumla karşı karşıya kalmadı. Ortalama büyüme hızımız -yanlış hatırlamıyorsam- 4,7 civarında. Bu da yaşadığımız küresel konjonktürü düşündüğünüzde, hiç de azımsanacak bir büyüme değil. 2015 yılında da yüzde 4 büyüme hızını yakaladığımızı tahmin ediyoruz.

İstihdam konusunda ise en başarılı ülkelerden biri olduğumuz rakamlarla çok açık. Küresel krizin zirve yaptığı 2009’un ilk çeyreğinden itibaren baktığınızda, 7 milyon civarında ilave istihdam üretti Türkiye ekonomisi. Bu da bence takdir edilecek bir durum.

İzmir yatırımlarıyla ilgili şunu söyleyebilirim: İzmir’e de elbette bütün illerimiz gibi kamu olarak yatırım yapıyoruz. Yalnız, yatırımlarımızı sadece bütçedeki yatırımlardan ibaret görmeyin lütfen. Bir taraftan da kamu-özel iş birliği modeliyle, mesela İstanbul-İzmir otobanı gibi milyarlarca dolarlık yatırım veya havalimanına yaptığımız yatırım gibi ciddi yatırımlar gerçekleştiriyoruz. Onları görmeyip sadece bir kısmına bakarsanız yanlış sonuçlar çıkarabilirsiniz.

Sayın Yıldız Biçer, Manisa’da bir ihaleyle ilgili çok spesifik bir konuyu gündeme getirdi. Ben, bu spesifik problemi doğrusu bilemiyorum, ilgilisi tabii belediye. Belediyeden daha net bir cevap alınabilir, İçişleri Bakanlığımız daha net bir şekilde bu soruya cevap verebilir. Şu anda bu soruya cevap verebilecek detaylı bir bilgim yok. Bir stat ihalesiyle ilgili bir konuyu gündeme getirdi.

Sayın Gürer, Ulukışla’nın turizm meselelerini dile getirdi. Benim de ziyaret ettiğim beldelerden ve gerçekten ciddi tabiat güzellikleri potansiyeli olan, aynı zamanda ulaşım anlamında da önemli bir noktada. Ben, bu beldemizin ileride çok daha iyi yerlere geleceğine inanıyorum. Problemlerine diğer bakanlarımızla hep birlikte elbette bakabiliriz. Burası, aynı zamanda KOP bölgemizin bir parçası. Bu kapsamda da KOP İdaremiz konuyla yakından ilgilenecektir.

Diğer taraftan, Sayın Akyıldız bu emeklilerle ilgili konuyu gündeme getirdi, şu anda Plan ve Bütçede konu ele alınıyor. İsterseniz onu Plan ve Bütçeye bırakalım çünkü orada çok detaylı düzenleme var. Oradaki ayrıntılar vatandaşlarımıza daha iyi yol gösterecektir.

Sayın Kara, küçük HES’lerle ilgili bazı problemler yaşandığını dile getirdi. Gerçekten, hepimizin bu konulara hassas davranması gerekir. Bu konularda, Hükûmet programında da prensip olarak çok küçük ölçekli HES’lerin yapılmaması gerektiğine dair bir politikamız söz konusu. Bundan sonraki süreçte bu küçük HES’lerle ilgili daha seçici -diyelim- bir yaklaşım sergilenecektir.

Sayın Haberal, askerî konuları, YAŞ kararlarıyla ilgili konuları dile getirdi. Biliyorsunuz, yaptığımız Anayasa değişiklikleriyle bu konularda yargı yolunu açmıştık. Dolayısıyla, yargı denetimi çerçevesinde olabilecek yanlışlıkların düzeltilmesi mümkün.

ERKAN HABERAL (Ankara) – YAŞ kararlarının uygulanmamasıyla ilgili…

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Ama, diğer konuları çok detaylı bilemiyorum doğrusu.

Sayın Basmacı da Denizli’de bir trafik kazasından bahsetti. Allah rahmet eylesin diyorum yani bu süreçte hayatını kaybeden insanlarımızdan bahsetti. Tabii, yine çok spesifik, tekil bir olay, tam detayları nedir bilemiyorum ama eminim, belediyemiz konuyla ilgileniyordur, ben de hatırlatmaya gayret ederim inşallah.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

İkinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

11’inci madde üzerinde üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Askerlik Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 11’inci maddesindeki “Kimlik” ibaresinin başına “Türkiye Cumhuriyeti” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

        Mehmet Günal                             Erhan Usta                             Erkan Haberal

             Antalya                                    Samsun                                     Ankara

          Kamil Aydın                           Kadir Koçdemir                            Mustafa Mit

            Erzurum                                     Bursa                                      Ankara

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Askerlik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/414) ve Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ile 35 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

        İbrahim Özdiş                          Akın Üstündağ                          Kadim Durmaz                         Adana                                      Muğla                                       Tokat                 

      Bihlun Tamaylıgil                     Selin Sayek Böke                        Lale Karabıyık

             İstanbul                                      İzmir                                       Bursa

        Yakup Akkaya                           Mahmut Tanal

             İstanbul                                   İstanbul

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 11’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

         İdris Baluken                             Mizgin Irgat                          Abdullah Zeydan                     Diyarbakır                                    Bitlis                                      Hakkâri

           Erol Dora                              Berdan Öztürk                           Mithat Sancar

             Mardin                                       Ağrı                                       Mardin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EMİNE NUR GÜNAY (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önerge hakkında Mithat Sancar, Mardin Milletvekili.

Buyurun Sayın Sancar. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

MİTHAT SANCAR (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan torba kanunla ilgili görüşlerimizi dağıttıracağız ama bugün akademisyenlerle ilgili çokça tartışma oldu Genel Kurulda. Bir akademisyen olarak ve tartışılan bildiriye imza koyan akademisyenlerin büyük bir kısmıyla yakından tanışan, hatta bir kısmının hocası olan bir kişi olarak burada da görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bildiriye imza koyanları terör suçu işlemekle itham edenlere, vatan hainliğiyle itham edenlere yakın tarihten ve uzak tarihten birkaç örnek sunacağım. Yine, takdirleri kamuoyuna ve sizlere bırakacağım.

Yakın tarihten, ülkemizden bir iki örnekten biri Aydınlar Dilekçesi örneğidir biliyorsunuz. “Devlet düşmanı” olarak ilan edilmişti Aydınlar Dilekçesine imza atanlar. 12 Eylül düzenini eleştiriyorlardı ama kendileri o zaman “vatan haini” olarak damgalandılar. Sonra, onları damgalayanlar ve damgalayanları alkışlayanlar utandılar, pişman oldular.

Daha yakın tarihten bir bildiri, AK PARTİ sıralarında oturan meslektaşların bir kısmının da imzasının olduğu bildiri, Başörtüsüne Özgürlük Bildirisi. O dönemde bu bildiriye imza atanlar linç edildiler, günlerce hedef gösterildiler ve dendi ki kendilerine: “Siz laikliğe düşmansınız.” “Neden başörtüsüne özgürlük istediler, efendim, laiklik istiyoruz demediler.” Demedikleri bir şey için hain ilan edildiler o dönemde, soruşturmalar açıldı -hatırlatırım size- üniversitelerde kendileri hakkında cadı avı başlatıldı.

HASAN TURAN (İstanbul) – İkisi aynı şey mi?

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Bir başka örnek: Yine 28 Şubatta herhangi bir nedenle dindarlıkla ilişkisi tespit edilenler cadı avına tabi tutuldular, laiklik düşmanı ilan edildiler, tasfiye edildiler, bir kısmı üniversitelerden atıldı, bir kısmı bu sıralarda milletvekilliği yaptı. Bunların hepsinin o zaman da arkasında durduk.

O insanlara yönelen soruşturmalara burada oturan arkadaşlarım, o zamanda bulunan, o zamanı yaşayan arkadaşlarım bu uygulamalara karşı çıktılar.

2001 11 Eylülünden sonra, şimdiki Akademisyenler Bildirisi’ne imza atan kişilerin de aralarında bulunduğu çok sayıda aydını Bush yönetimi El Kaide’ye destek vermekle suçladı. Neden? Çünkü “terörle mücadele” adı altında fikir avcılığı ya da düşünce suçu yaratma hevesinde olan uygulamalara, İslamofobiye yol açan uygulamalara karşı çıktılar. O insanlar arasında Noam Chomsky de vardı, Judith Butler de vardı, onların imzaları bugün bu bildiride var. Onlara dendi ki: “Ya terörün karşısındasınız ya yanındasınız. Kınamıyorsanız siz de El Kaide’yi destekliyorsunuz.”

Bir başka örnek Edward Said. Edward Said’i hepimiz biliyoruz; duvarın karşısında, İsrail’in ördüğü duvara da taş attı, linç edildi, üniversiteden atılmasını istediler ama üniversitesi ona sahip çıktı, “Bu bir fikir özgürlüğüdür.” dedi üniversitesi, Columbia Üniversitesi.

Bir tane daha örnek Sartre’dan, Cezayir’de Fransız uçakları katliam yaparken karşı çıktı onlara. Dendi ki “Sen teröristleri destekliyorsun.” “Hayır, ben sizin yaptıklarınızı eleştiriyorum.” dedi. Linç edildi. Kim sahip çıktı ona? Devlet Başkanı De Gaulle, “Sartre, Fransa’dır.” dedi. Örnekleri artırabilirim ama bunların yeterince fikir vermesi gerektiğini düşünüyorum.

Bu insanlar sizin istediğiniz şeyleri söylemediler diye bugün linç kampanyasının hedefi durumundalar, Cumhurbaşkanından mafya liderlerine. Üniversiteler soruşturma açıyor, bunları tasfiye etmeye çalışıyorlar. Gün gelecek ve bu gün çok da gecikmeyecek, bu ortam değişecek elbette. Şu an çok kötü bir zamanda yaşıyoruz ve herkes her şeyi birbirine karşı bir sindirme aracı olarak kullanmaya çalışıyor. Özellikle bu ortamın değişmesini isteyen akademisyenlere karşı bu linç kampanyasından bugün buna destek verenler eminim utanç duyacaklar. Bu örnekleri lütfen dikkate alın.

Saygılarla. Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sancar.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunacağım ancak karar yeter sayısı talebi vardır, önerge oylamasında karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Etmeyenler…

Sayın milletvekilleri, oyların sayımında Divan üyeleri arasında anlaşma sağlanamadığından oylamayı elektronik cihazla yapacağım.

Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyun rengini ve kendisinin ad ve soyadıyla imzasını da taşıyan oy pusulasını yine oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı yoktur, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.23

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.37

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER : Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 11’inci maddesi üzerinde, Mardin Milletvekili Mithat Sancar ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır. Önerge kabul edilmemiştir.

Tasarının görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Askerlik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/414) ve Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ile 35 Milletvekilinin, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Akın Üstündağ (Muğla) ve arkadaşları

MADDE 11- 5490 sayılı Kanunun Beşinci Kısım başlığı “Kimlik Kartı, Uluslararası Aile Cüzdanı ve Mavi Kart” olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EMİNE NUR GÜNAY (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında Sayın Akın Üstündağ, Muğla Milletvekili.

Buyurun Sayın Üstündağ. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

AKIN ÜSTÜNDAĞ (Muğla) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, birçok hatibin, birçok muhalefet partisi sözcüsünün söylediği gibi, yine bu döneme ait torba yasalara devam ediyoruz. Yine bir torba yasayla karşı karşıyayız. Bu döneme ait Nobel Ödülü’ne aday bir uygulamayla temel kanun hükmünde torba kanunu görüşüyoruz. Çok enteresan bir şey. Bu kanunla, vatandaşımızı direkt ilgilendiren nüfus cüzdanlarını yeniden düzenleyip kimlik kartı olarak vatandaşa satıyorsunuz.

Vatandaşa kimlik kartı vermek her devletin en temel görevidir. Bu kimlik belgesinden dahi para kazanarak gözünüzün hâlâ vatandaşın cebinde olduğunu göstermiş oluyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, oturup hesapladım, yaklaşık 78 milyon vatandaşımız var, 8 liradan hesapladığımız zaman 624 trilyon bir para devletin kasasına giriyor. Peki, devletin böyle bir paraya ihtiyacı var mı? Baktığınız zaman, bu para Suriyeli mültecilere harcadığınız paranın kırkta 1’i, değerli arkadaşlarım, kırkta 1’i; sigaraya yaptığınız zamdan gelecek ilave gelirin dörtte 1’i. Yani, devletin bu paraya aslında çok ihtiyacı olmadığını da görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, ülkede, memlekette, burada birçok şey konuşuluyor, aslında vatandaşın gündemi çok farklı, vatandaşın mutfağındaki yangın devam ediyor değerli arkadaşlarım ve hamdolsun ki istikrarlı bir şekilde yangın büyümeye devam ediyor! Bakınız, vatandaşa 100 lira verdiniz, verdiğinize pişman ettiniz değerli arkadaşlarım. Milleti canından bezdirdiniz, iğneden ipliğe zam yaptınız. Araçların zorunlu sigortalarının bedeli yaklaşık 3 katına çıktı. Vatandaşı, yarısından fazlası yabancılara ait olan sigorta şirketlerinin insafına terk ettiniz. Sigorta kurumunda şu anda ciddi anlamda bir soygun var değerli arkadaşlarım. Dünyada petrol fiyatı sudan ucuz hâle geldi ama siz hâlâ dünyanın en pahalı benzinini satıyorsunuz. Adalete gitseniz para, evinizin değeri artsa para, ev alsanız para, satsanız yine para, evinizin önüne asfalt dökülse yine para, araba alsanız arabanın fiyatı kadar vergi, yargıda ve tapuda harçlar artık haraç hâline gelmiş değerli arkadaşlarım. Otoyoldan geçsen para, köprüden geçsen para, tünelden geçsen yine para. Bakınız, değerli arkadaşlarım, Göcek tünelinde şu anda -ülkenin tek paralı tüneli Göcek tünelidir- 3,5 liradan 4,5 liraya çıktı, sadece gidiş, bir de dönerseniz 9 lira; kamyonlarda 10 lira 13 liraya yükseldi, gidiş geliş 26 lira değerli arkadaşlarım. OGS ve HGS’lerdeki artış oranı yüzde 38. Cep telefonu satın aldığınızda, ilk satın aldığınızdaki vergi yüzde 33 zamlandı, 120 liradan 160 liraya yükseldi değerli arkadaşlarım. “Bedava sağlık” dediniz, hastaneye gitseniz para, eczaneye gitseniz yine para. Değerli arkadaşlarım, sigaraya, içkiye yapılan zammı kimse konuşamaz diye ha bire bunlara zam yapıyorsunuz ama zam yaptıkça vatandaş kahrından, geçim derdinden daha fazla içki içiyor, biliyor musunuz bunu değerli arkadaşlarım? On yıldır enflasyon hedefini tutturamadınız. 25 milyon vatandaş bankalara borçlu, 2 milyon 670 bin kişi icralık değerli arkadaşlar.

İşte, vatandaşın gerçek gündemine bu Meclisin sahip çıkması gerekiyor. Böyle göstermelik şeylerle bu Meclisi oyalamaya hiç kimsenin hakkı yok. Buraya sağlıklı olarak, torba yasa şeklinde değil, işte vatandaşın bu sorunlarına çözüm bulacak önerileri hep beraber getirelim diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Üstündağ.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Askerlik Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 11’inci maddesindeki “Kimlik” ibaresinin başına “Türkiye Cumhuriyeti” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Kamil Aydın (Erzurum) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EMİNE NUR GÜNAY (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önerge hakkında Kamil Aydın, Erzurum Milletvekili.

Buyurun Sayın Aydın. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli vekiller; biraz önce eksik kalan bir şey vardı, onu tamamlayacağım ama ona geçmeden önce, bu torba mantığı işte görüyorsunuz, birtakım çok önemli kavramları enine boyuna tartışmadan, oldubittiye getirerek yaptığımız bir kanun.

Efendim, temel bir kaide şudur: Bugünlerde dilimize çok dolanmış bir kavram; “barış”. “Savaş” ve “barış” kavramları aslında birbirlerine zıt kavramlardır ama ünlü dil bilimci Sayın Noam Chomsky’nin -bilim adamlığına bir şey demediğimiz ama entelektüelliğini sorguladığımız- kazandırdığı bir eleştirel yaklaşım vardır “söylem çözümleme” diye. Bu söylem çözümlemede özellikle ağızdan çıkan ile ima edilen, anlam olarak yapışan şey arasında uyum aranır. Ağızdan bazen “barış” çıkar, işte Bush “Orta Doğu’yu yeniden dizayn etmek için barış götürüyorum.” der. Bütün terör örgütlerinin söylemlerinde hep “barış” vardır; kanla yazarlar o “barış” kelimesini, mürekkeple değil. Dolayısıyla “barış” kavramını inanarak söyleyen bir entelektüel arayışı içerisindeyiz.

Dolayısıyla bir de “barış” uluslararası ilişkilerde… Bakın, savaş ve barış muhatap iki oluşum, muhatap iki resmî yapı arasında olur yani savaş da, barış da iki devlet arasında olur. İşte, onun için adına “Birinci Dünya Savaşı” deriz, “İkinci Dünya Savaşı” deriz, hatta bazen daha mikro olursa “iç savaş” deriz belirli kitleler arasında. Ama biz bugün bu kavramları o kadar anlamsızlaştırdık ki sıradan her şey için, terörist bir eylem için dahi “savaş” ya da teröristler adına talep ettiğimiz herhangi bir şey için de “barış” kavramını çok rahat bir şekilde kullanıyoruz. Bu kavramları kullanmayacağız.

Efendim, aydınların bu yazdıkları metni okudum. Hakikaten hicap ederek okudum, utanarak okudum. Biraz önce, bilim adamı kimliğine, profesyonel kimliklere bir şey söylemedik dedik. Biz neyi söyleyeceğimizi, boğazın dokuz boğum olduğunu bilerek, bilgisiz belgesiz, dayandırmadan söyleyemeyiz. Allah korusun, bu bizim entelektüel kimliğimize, akademik kimliğimize de halel getirir. Yarın burada olmayabiliriz ama doğruyu da her yerde söylemek zorundayız. Eğer gerçekten, bilgi teknisyeni organik aydın değil de gerçek aydın arıyorsak birkaç tane örnek vereceğim, hem kendi kültürümüzden hem Batı’dan.

Efendim, Sokrat bir entelektüeldir. Niye? Çünkü bedel ödemiştir; doğruyu, hakkı her yerde söylemiştir. Darağacına gideceğini bile bile demiştir ki: “Ben insanlara düşünmeyi öğreteceğim.” Galileo bir entelektüeldir ama aynı zamanda fizikçidir. Niye? Çünkü her türlü baskıya, her türlü diretmeye rağmen hak bildiğini, doğru bildiğini söylemiştir. Erasmus bir entelektüeldir, Thomas More bir entelektüeldir.

Efendim, bize geldiğimizde, bizim en büyük aydın simgemiz Hazreti Peygamber’dir. Hakkı ve hakikati, hiçbir güç karşısında eğip bükmeden çok rahat bir şekilde haykırmış, söylemiştir. Efendim, İmamı Azam bir entelektüeldir. Böyle ikili söylüyorum ki mukayese etme imkânınız olsun. Mehmet Akif bir entelektüeldir. Cemil Meriç bir entelektüeldir. Niye? Bir aydındır. Kendi kültürümüzde de öyledir çünkü bedel ödemişlerdir. Doğruyu, hakkı, egemen bir yapının korkusundan, iktidar endişesinden, maddi manevi herhangi bir endişe taşımaksızın söylemiş insanlardır aydınlarımız. Thomas More’e İngiliz kralı diyor ki: “Benim için bir fetva ver, seni affedelim. Sen benim dostumsun.” Aynı teklif İmamı Azam için yapılmıştır. Biri Batı’dan örnek, biri Doğu’dan örnek. Aynı teklif İmamı Azam’a da yapılmıştır ama o hak bildiğini her yerde söylemiştir. Sonucu ne olmuştur? Sonucu, efendim, çile olmuştur, işkence olmuştur, azap olmuştur ama onlar bizim tarihimize, belleğimize büyük Türk aydınları, büyük dünya aydınları olarak isim bırakmışlardır. Mehmet Akif de onlardan biridir. Yokluk, sefalet içinde yaşamıştır ama hak bildiğini her zaman haykırmıştır. İşte, bizim eksiğimiz hak bildiğini, doğru bildiğini hiçbir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMİL AYDIN (Devamla) - …silahlı güç, illegal güç etkisinde kalmadan, can güvenliği endişesi taşımadan haykırandır diyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

11’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 11’inci madde kabul edilmiştir.

12’nci madde üzerinde 3 önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Askerlik Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 12’nci maddesi ile değiştirilen 5490 sayılı Kanunun 41’inci maddesinin 1 ve 2 no.lu bentlerinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

        Mehmet Günal                             Erhan Usta                             Erkan Haberal

             Antalya                                    Samsun                                     Ankara

 

          Kamil Aydın                           Kadir Koçdemir                            Mustafa Mit

            Erzurum                                     Bursa                                      Ankara

"MADDE 41- (1) Kimlik kartında yer alacak bilgiler ile kartın tasarımı, temini, basımı, dağıtım ve teslim yöntemi ile üretim ve kişiselleştirilmesinde kullanılacak sistemi belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir.

(2) Kimlik kartında yer alacak biyometrik verinin türü, niteliği ve alınma yaşı Bakanlar Kurulu tarafından belirlenir.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Askerlik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/414) ve Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ile 35 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 12'nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

 

          Seyit Torun                            Kadim Durmaz                        Selin Sayek Böke

               Ordu                                        Tokat                                        İzmir

 

        Lale Karabıyık                          Mahmut Tanal                           Yakup Akkaya

              Bursa                                     İstanbul                                    İstanbul

 

           Musa Çam

               İzmir

MADDE 12- 5490 sayılı Kanunun 41’inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"MADDE 41 - (1) Kimlik kartında yer alacak bilgiler ile kartın tasarımı, temini, basımı, dağıtım ve teslim yöntemi ile üretim ve kişiselleştirilmesinde kullanılacak sistemi belirlemeye Bakanlık yetkilidir.

(2) Kimlik kartında yer alacak biyometrik verinin türü, niteliği ve alınma yaşı Bakanlıkça belirlenir.

(3) Biyometrik verisi alınacak kişilerin şahsen müracaatı esastır. Biyometrik verisi alınmayacak çocukların kimlik kartı müracaatı veli veya vasileri ile 15 inci ve 17 nci maddelerde yer alan bildirim yükümlülüğü bulunan kişiler tarafından yapılır.

(4) Merkezi veri tabanında tutulan biyometrik veriler kimlik doğrulama işlemleri dışında kullanılamaz.

(5) Kişi, müracaat sırasında yazılı muvafakatı ile kimlik kartını teslim alacak kişiyi belirleyebilir.

(6) Kimlik kartı talebinde bulunan kişi ile nüfus kütüklerinde kayıtlı kişinin aynı kişi olup olmadığı hususunda tereddüte düşülmesi halinde mülki idare amirinin emri ile kolluk kuvvetlerine araştırma yaptırılır.

(7) Kimlik kartının kaybı veya değiştirilmesi nedeniyle yapılacak müracaatlarda, yenisi verilinceye kadar geçerli olmak üzere, usul ve esasları Bakanlıkça belirlenen geçici bir belge verilebilir.

(8) Kimlik kartına bu Kanunda öngörülenler dışında kayıt ve işaret konulamaz. Kimlik kartı hiçbir kişi veya kurum tarafından alıkonulamaz.

(9) Evlenme işlemi tamamlandıktan sonra, çiftlere uluslararası aile cüzdanı verilir.

(10) Uluslararası aile cüzdanı ve mavi kart Bakanlıkça belirlenen tasarım ve sayıda Maliye Bakanlığınca bastırılır. Aile cüzdanları ve mavi kartlar Maliye Bakanlığınca yurt içinde nüfus müdürlüklerine ve evlendirme memurluklarına verilmek üzere maliye yetkililerine, yurt dışında ise dış temsilciliklere verilmek üzere Dışişleri Bakanlığına gönderilir. Uluslararası aile cüzdanları ve mavi kartların en fazla üçbin adedi, bedeli sonradan ödenmek üzere, müteakiben üçbin adetlik partiler halinde peşin para karşılığında nüfus müdürlüğüne verilir.

(11) Kimlik kartı, uluslararası aile cüzdanı ve mavi kart bedeli müracaat sırasında tahsil edilir. Doğum bildiriminin kanuni süresi içinde yapılması halinde ve 2828 sayılı Kanun kapsamında düzenlenecek kimlik kartlarından değerli kağıt bedeli alınmaz.

(12) Hatalı yazım nedeniyle iade edilen uluslararası aile cüzdanları ve mavi kartlar değerli kağıt bedelinden düşülür. Hatalı üretim ya da yazım nedeniyle kimlik kartlarının değiştirilmesi halinde kimlik kartı bedeli alınmaz.

(13) Kimlik kartı bedellerinin Hazine veznelerine yatırılmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlık ve Maliye Bakanlığınca müştereken belirlenir."

BAŞKAN - Şimdi maddeye en aykırıyı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 12’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

         İdris Baluken                             Mizgin Irgat                          Abdullah Zeydan

           Diyarbakır                                    Bitlis                                      Hakkâri

        Berdan Öztürk                              Erol Dora

               Ağrı                                       Mardin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EMİNE NUR GÜNAY (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önerge hakkında Sayın İdris Baluken, Diyarbakır Milletvekili.

Süreniz beş dakikadır Sayın Baluken. (HDP sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Burada özellikle askerliğin yoğun olarak ele alındığı, daha çok da özlük hakları ve dövizli askerlikle ilgili düzenlemelerin yapıldığı bir torba kanun görüşüyoruz. Aslında, arkadaşlarımız zaman zaman dile getirdiler, keşke bu Parlamento bugün Türkiye’nin en temel sorunu olan barışla ilgili bir gündemle burada belli şeyleri başarmış olarak bu kanunları görüşmüş olsaydı ama maalesef, bırakın barışla ilgili herhangi bir gündemi burada tartışmayı, tam tersine savaş uygulamalarını teşvik edici torba yasaları görüşüyoruz. Bu, son derece tabii talihsiz ve tarihe de kötü geçecek bir mesaidir.

Biz şunu biliyoruz: Yani bu ülkede temel meseleleri Parlamentoda sağlıklı bir şekilde tartışmadan, diyalog kanallarını açmadan, siyaseti bir çözüm unsuru olarak ortaya koymadan istediğimiz kadar askerlikle ilgili, güvenlikle ilgili işte birtakım düzenlemeler yapalım, bu meseleleri çözme şansına sahip değiliz. Bu bizim bildiğimizi aslında bu sıralarda oturan, iktidar partisi sıralarında oturan birçok milletvekili de biliyor, bugün Hükûmetin başında olan Sayın Başbakan da biliyor ama Sayın Başbakan bugün maalesef yetkisi elinden alınmış, inisiyatifi elinden alınmış bir pozisyonda olduğu için Başbakan olmadan önceki görüşlerine tam ters uygulamalar ve politikaların altına imza atıyor. Biz, Başbakan olmadan önce defalarca kendisiyle görüştük. Sayın Davutoğlu Rojava’daki halkların Türkiye’nin düşmanı olmadığını defalarca söylemiş biridir; içeride Kürt meselesinin askeriye tedbirlerle çözülmeyeceğini defalarca söylemiş birisidir; Kürtlere karşı devletin yapmış olduğu yanlışları sayısız defa dile getirmiş ve bu konuda bir yüzleşmeye gidilmesi gerektiğini söylemiş birisidir. Ancak ne oluyorsa işte Başbakan olarak yetkiyi eline aldıktan sonra birdenbire tamamen ters olan bir yörüngede politikalar devreye koyuyor. Çünkü yetkisi yok yani sorumluluk kendisinde ama yetkiyi kullanamıyor. Bir akademisyen, vicdanlı bir hoca olarak tanıdığımız, bu konuda da Başbakan seçildiğinde bütün Türkiye’de “Acaba farklı bir siyasetçi başbakan profili olabilir mi?” diye herkeste beklenti yaratan bir hoca. Bir bakıyoruz, masaya yumruğunu vurarak kötü bir taklitle sertlik yanlısı, savaş yanlısı politikaları sahaya süren bir politikacıya dönüşüyor. Niye öyle oluyor? Çünkü yetki başka yerde. Yetki başka yerde olduğu için de maalesef bu ülke her gün felakete doğru sürükleniyor.

Bakın, 17 gün önce Sayın Davutoğlu’nun bir konuşmasından bahsedeyim, hani akademisyenler meselesi çok konuşuluyor ya. 17 gün önce yurt dışında Türkiyeli bilim adamlarına sesleniyor: “Türkiye’de fikir özgürlüğü mutlak anlamda hayata geçirilecektir. Bizim dönemde büyük ölçüde geçirildi ama fikir özgürlüğü anlamında karşılaşacağınız herhangi bir zorluk olursa bunun siyasi sorumluluğu bizim üzerimizdedir. Ben yüzde 49,5 oy almış bir Başbakan olarak söylüyorum, bizim huzurumuzda el pençe duracak bir bilim adamı istemiyoruz. Yine bir meslektaş olarak söylüyorum, ne şart olursa olsun ben kimsenin önünde el pençe durmadım, fikrimi teslim etmedim, sizler de en aykırı fikir olsa bile teslim etmeyin.” diyor. Ama bugün bakıyoruz, 17 gün önce bunu söyleyen akademisyen Başbakan, maalesef ne oluyorsa ilk günler suskun, ondan sonra “Ey aydın müsveddeleri, hepiniz karanlıksınız.” noktasına gelmek zorunda kalıyor.

Burada size önemli görev düşüyor arkadaşlar. Sayın Davutoğlu’na yüzde 49,5 oy alan bir Başbakan olduğunu hatırlatın, yetkisini kullansın, inisiyatifini kullansın, doğruları hayata geçirsin. Bu ülkede Cumhurbaşkanı çıkıp “Ben rejim değişikliği yaptım, kabul etseniz de etmeseniz de fiilî olarak değişmiştir.” dediği zaman, bunun en çok Başbakanı çiğnemek olduğunu aslında sizlerin söylemesi gerekiyor. Söylemediğiniz için, böyle, maalesef yetkiyi başka yerde arayan, talimatı başka yerden alan, dolayısıyla da çözümsüz politikalarla karşımıza çıkan bir Hükûmet ve iktidar partisi pozisyonuna düşüyorsunuz. O nedenle de sorunlarımız derinleşiyor. Bir an önce bu yoldan vazgeçmenizi temenni ediyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Baluken konuşmasında, “Yetkisi elinden alınmış, söylediklerinin tersini yapan Başbakan.” diyerek sataşmada bulunmuştur.

BAŞKAN – “Başbakan” diyerek Hükûmete sataşmada bulundu.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Evet efendim ve aynı zamanda Genel Başkanımıza, biliyorsunuz.

BAŞKAN – Peki. Önerge işlemini yapayım, size söz vereceğim efendim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sataşmadan dolayı size iki dakika söz veriyorum Sayın Bostancı.

Buyurun efendim.

X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 12’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; Sayın Başbakanın yetkileri Anayasa’da ve yasalarda açıktır. Bu yetkilerini tam olarak kullanır. Bu yetkilerin dışında da herhangi bir durum söz konusu olmaz.

Burada Sayın Baluken’in kastı, herhâlde, Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında bir çelişki; “Talimat oradan geliyor…” Onu demek istiyor değil mi?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Cumhurbaşkanı da öyle söyledi, “Olmuyor böyle.” dedi, “Çift başlılık iyi değil.” dedi. Demedi mi Sayın Bostancı?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Evet, doğru, doğru; çift…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Kıymetli arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanı ile Sayın Başbakan uzun yıllar yol arkadaşlığı yapmış iki insan. Zaten, dünya görüşleri, Türkiye'ye bakışları, memleketin idaresine ilişkin yaklaşımları birbiriyle aynı olan insanlar, birbiriyle benzer olan insanlar.

CEYHUN İRGİL (Bursa) - Zaten o yüzden Sayın Davutoğlu’na acıyoruz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bülent Arınç’la da yol arkadaşıydı!

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Kiminle yol arkadaşı olduysa heba oldu, o heba olmasın diye uyarıyoruz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Önemli olan şu: AK PARTİ’nin Genel Başkanı ve Başbakan olarak yasalar çerçevesinde tarif edilmiş kendi hakkını, hukukunu, her şeyini Sayın Başbakan elbette sonuna kadar kullanır. Buna ilişkin hiçbir problem yok. Mesele şu: Öteden beri, AK PARTİ’nin on dört yıldan bu yana kazanmış olduğu başarı ve millet nezdindeki itibarı karşısında, bana öyle geliyor ki, kendi gücüne güvenemeyenler, milletten destek almak konusunda ümidini yitirenler çaresiz bir strateji olarak “Acaba AK PARTİ’nin içinde bir problem doğurabilir miyiz? Hiç olmazsa burada bir çatlama, patlama yaratırsak bize gün doğabilir mi?” şeklindeki bir siyasal yaklaşıma bel bağlamış gözüküyorlar. Bu, doğru ve tutarlı bir yaklaşım değil. Önemli olan millete gitmek, milletten almak yetkiyi; AK PARTİ’nin içinden gelecek zaaftı, çatlamaydı, buradan bir netice ümit etmek, ilgili çevreleri siyasi fail olma iddiasından mahrum bırakır.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın hatip, konuşması sırasında “Kendi gücüne güvenemeyenler, bu konuda çözüm üretemeyenler, AK PARTİ içerisinde bir çatlak yaratarak sonuç almaya çalışıyorlar.” diyerek açıktan sataşmıştır.

BAŞKAN – Size de 69’uncu madde çerçevesinde söz veriyorum Sayın Baluken.

Buyurun.

Süreniz iki dakikadır.

5.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben son derece açık bir şey söyledim. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı çıkıp “Ben bu ülkede rejimi değiştirdim, yönetim anlayışını fiilî olarak hayata geçirdim, siz de peşinden anayasa gönderin.” dediği zaman, doğal olarak Başbakanın mevcut yetkilerini ortadan kaldırmış oluyor. Bakın, bugüne kadar -hani, parti içi işleyişlerle ilgili çok fazla fikir yürütmek istemeyiz ama- kamuoyuna da yansıdı. Yani, parti organlarının seçiminden, merkez yürütme kurullarının seçiminden, koalisyon görüşmelerindeki tavra kadar Sayın Davutoğlu’nun ne düşündüğünü bütün kamuoyu biliyor. 7 Hazirandan sonra bir koalisyon hükûmetinin mutlaka kurulması gerektiğini, bu konuda halkın iradesinin esas alınması gerektiğini bizimle yaptığı görüşmede de söyledi ama maalesef henüz o anayasal süreç bile dolmadan, Cumhurbaşkanı çözüm masasını devirdiği gibi aynı şekilde koalisyon masasını devirdi. Yani bu ülkede temel olarak siyasi birtakım karar süreçlerinin şekillenmesi gereken her yerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın müdahaleleri var, açıktır bu.

Dünya liderleri Antalya’da toplanıyor. Dünya liderleriyle muhatap olması gereken Başbakan bir tek fotoğraf karesinde bile yok. Yani eğer “Bütün bunlar normal.” diyorsanız, bu sizin açınızdan belli bir işleyişi normalleştirmiş olabilir ama kamuoyu açısından normal değildir.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Çukurlar normal mi, çukurlar? Çukurdan bahset.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Sayın Davutoğlu’nun şu anda bu savaş konseptiyle ilgili, Kürt halkına yönelik bu katliam konseptiyle ilgili de biz rahatsızlık duyduğunu ve bu konuda mutlaka siyasetin inisiyatif alması gerektiğini düşündüğünü zaman zaman temas kurduğumuz kişilerden duyuyoruz.

ALİM TUNÇ (Uşak) – Ne utanmazsınız ya! Hem katliam yapıyorsunuz…

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Ama ne yapsın? Emir büyük yerden.

ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Siz de Kandil’den alıyorsunuz, daha büyük yerden alıyorsunuz! PKK’dan almayın.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Oradan “Savaşa devam, başkanlık yoluna devam.” dediği için de aynı uygulamalar devam ediyor.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Düştünüz bir çukura çıkamıyorsunuz değil mi Sayın Baluken? Nasıl çıkacaksınız o çukurdan bakalım?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – O çukura siz düşeceksiniz, merak etmeyin.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – O çukur sizi her gün biraz daha çekiyor böyle.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Düştünüz zaten, düştünüz. Biz buradayız, buradayız. Bir yere düşmeyiz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Askerlik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ile 35 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/414,2/338) (S. Sayısı: 60) (Devam)

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Askerlik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/414) ve Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ile 35 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 12'nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Seyit Torun (Ordu) ve arkadaşları

MADDE 12- 5490 sayılı Kanunun 41’inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"MADDE 41 - (1) Kimlik kartında yer alacak bilgiler ile kartın tasarımı, temini, basımı, dağıtım ve teslim yöntemi ile üretim ve kişiselleştirilmesinde kullanılacak sistemi belirlemeye Bakanlık yetkilidir.

(2) Kimlik kartında yer alacak biyometrik verinin türü, niteliği ve alınma yaşı Bakanlıkça belirlenir.

(3) Biyometrik verisi alınacak kişilerin şahsen müracaatı esastır. Biyometrik verisi alınmayacak çocukların kimlik kartı müracaatı veli veya vasileri ile 15 inci ve 17 nci maddelerde yer alan bildirim yükümlülüğü bulunan kişiler tarafından yapılır.

(4) Merkezî veri tabanında tutulan biyometrik veriler kimlik doğrulama işlemleri dışında kullanılamaz.

(5) Kişi, müracaat sırasında yazılı muvafakatı ile kimlik kartını teslim alacak kişiyi belirleyebilir.

(6) Kimlik kartı talebinde bulunan kişi ile nüfus kütüklerinde kayıtlı kişinin aynı kişi olup olmadığı hususunda tereddüte düşülmesi halinde mülkî idare amirinin emri ile kolluk kuvvetlerine araştırma yaptırılır.

(7) Kimlik kartının kaybı veya değiştirilmesi nedeniyle yapılacak müracaatlarda, yenisi verilinceye kadar geçerli olmak üzere, usul ve esasları Bakanlıkça belirlenen geçici bir belge verilebilir.

(8) Kimlik kartına bu Kanunda öngörülenler dışında kayıt ve işaret konulamaz. Kimlik kartı hiçbir kişi veya kurum tarafından alıkonulamaz.

(9) Evlenme işlemi tamamlandıktan sonra, çiftlere uluslararası aile cüzdanı verilir.

(10) Uluslararası aile cüzdanı ve mavi kart Bakanlıkça belirlenen tasarım ve sayıda Maliye Bakanlığınca bastırılır. Aile cüzdanları ve mavi kartlar Maliye Bakanlığınca yurt içinde nüfus müdürlüklerine ve evlendirme memurluklarına verilmek üzere maliye yetkililerine, yurt dışında ise dış temsilciliklere verilmek üzere Dışişleri Bakanlığına gönderilir. Uluslararası aile cüzdanları ve mavi kartların en fazla üçbin adedi, bedeli sonradan ödenmek üzere, müteakiben üçbin adetlik partiler halinde peşin para karşılığında nüfus müdürlüğüne verilir.

(11) Kimlik kartı, uluslararası aile cüzdanı ve mavi kart bedeli müracaat sırasında tahsil edilir. Doğum bildiriminin kanunî süresi içinde yapılması halinde ve 2828 sayılı Kanun kapsamında düzenlenecek kimlik kartlarından değerli kâğıt bedeli alınmaz.

(12) Hatalı yazım nedeniyle iade edilen uluslararası aile cüzdanları ve mavi kartlar değerli kâğıt bedelinden düşülür. Hatalı üretim ya da yazım nedeniyle kimlik kartlarının değiştirilmesi halinde kimlik kartı bedeli alınmaz.

(13) Kimlik kartı bedellerinin Hazine veznelerine yatırılmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlık ve Maliye Bakanlığınca müştereken belirlenir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EMİNE NUR GÜNAY (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önerge hakkında Seyit Torun, Ordu Milletvekili…

Buyurun Sayın Torun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

SEYİT TORUN (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, konuşmama Anayasa’nın 20’nci maddesiyle başlamak istiyorum. Anayasa’nın 20’nci maddesi şunu ifade ediyor: “Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesi veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar.” diye devam ediyor.

Şimdi, bu yasal düzenlemeyle, aile kütüklerinde yer alacak bilgilere biyometrik veri ilave ediliyor. Yani bireylerin belirlenmesini sağlayacak parmak izi, el ayası haritası, retinası gibi biyometrik yöntemler kullanılıyor. Değerli milletvekilleri, bu veriler kişisel verilerdir. Bu veriler kamu hizmetinin sunumu sırasında işlenecek ve kullanılacak.

Kişisel verilerin kullanılması her zaman bireyler üzerinde endişelere yol açmıştır ve beraberinde bu yöntemlere yönelik tartışmaları da artırmıştır. Bu endişelerin başında kişilerin sürekli gözetim altında olduğuna yönelik endişeler gelmektedir. Vatandaş da endişesinde son derece haklıdır çünkü geçmişte yaşadıklarımız, geçmişte muhatap olduğumuz konular bizi bu anlamda bir paranoyaya itmiştir.

Bu anlamda bir şeyi de ifade etmek istiyorum: Veri kayıt sistemi bu anlamda nasıl oluşturulacak? Bu veriler ne kadar kullanılacak? Kullanıldıktan sonra ne kadar saklanacaktır? Bu verilerin korunmasında ne tür ölçütler dikkate alınmıştır? Kötüye kullanılmasını engelleyici etkili kontrol mekanizmaları oluşturulmuş mudur? Kişisel verilerin korunmasına ilişkin bütün tedbirler alınmış mıdır? Toplanacak biyometrik veriler kullanım amacına ulaştıktan sonra ne olacak, bunu bilmiyoruz. Geçmişte veri tabanlarıyla ilgili yasa teklifi hazırlandı ama altlığı oluşturulmadığı için 2014 yılında maalesef kanunlaşmadı, yasalaşmadı.

Veriler elektronik ortamda saklanacak deniyor. Peki, biyometrik verilerin toplanması, saklanması, işlenmesi konularının her biri ulusal bilgi güvenliğinin unsurları değil midir? Her vatandaşa ait üç farklı biyometri verisinin arşivlenmesi yabancı istihbarat servislerinin iştahını kabartan bir ulusal güvenlik açığı yaratmaz mı? Daha geçenlerde uğradığımız siber saldırılar sonrasında elektronik ortamda tutulacak bu verilerin güvenliği nasıl sağlanacak? Böyle bir siber saldırıda bu veriler ele geçirilirse yine ODTÜ’yü mü, başka kurumları mı suçlayacağız? Sanıyorum, her zamanki gibi gene suçlayacak bir yer bulacağız. Çünkü bilmedikleri, anlamadıkları konularda kendilerine biat etmeyen, bunun için de yok etmek istedikleri bilim yuvalarını defalarca suçladıklarına hep beraber şahidiz. Çünkü iktidar böylesine önemli bir konudaki düzenlemeyi bir torba kanun içinde, altyapısı hazırlanmadan Meclisten geçirmek istemektedir.

Tabii, bu torba kanun faciası da ayrı bir şey. Torba mı çorba mı anlamış değiliz. Komisyonlarda maalesef yeterince tartışılmadan, ilgili komisyonda görüşülmeden Plan ve Bütçeye geliyor ve orada sadece eleştirilerimizi dile getirip konuyu maalesef yasalaştırıyoruz. Biraz oradan biraz buradan alıyoruz ve yasa geçiyor. Sürem yetmediği için daha fazla değinmeyeceğim. Konunun uzmanı olan İçişleri Komisyonu bu konuyu ele alıp tartışmadan konu maalesef gene geçecek.

AKP iktidarının en iyi bildiği şey insanları, kurumları fişlemektir. Çok uzak değil, daha önceki yasama dönemlerinde de yaptıkları kanunlara hep beraber buradan tanık olduk.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde nüfus kayıtları gerçeği yansıtmamaktadır. Tam anlamıyla seçmen sistemi oluşturulamamıştır. Taşıma nüfuslarla büyük şehirler yapılmıştır. Ne yazık ki iktidar hiçbir sistemin altyapısını hazırlayamamaktadır. İktidar tarafından Meclise sunulan kanun tasarıları, teklifleri düşünülmeden, çalışılmadan, yangından mal kaçırırcasına getirilmektedir. Gerçi iktidarın fırsatları nasıl değerlendirdiğini, bu konuda ihtisas yaptıklarını artık biliyoruz. Yapılan kanunlar eksik çıkmakta ve tekrar sorun yaratmaktadır, çözümler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEYİT TORUN (Devamla) – …geçiştirilmektedir. Kalıcı ve yapıcı uluslararası standartlarda düzenlemeler yapılmamaktadır. Şimdi, aile kütüklerine biyometrik veri ekliyor.

Sonumuz hayırlı olsun diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Torun.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Askerlik Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 12’nci maddesi ile değiştirilen 5490 sayılı Kanunun 41’inci maddesinin 1 ve 2 no.lu bentlerinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Kadir Koçdemir (Bursa) ve arkadaşları

"MADDE 41- (1) Kimlik kartında yer alacak bilgiler ile kartın tasarımı, temini, basımı, dağıtım ve teslim yöntemi ile üretim ve kişiselleştirilmesinde kullanılacak sistemi belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir.

(2) Kimlik kartında yer alacak biyometrik verinin türü, niteliği ve alınma yaşı Bakanlar Kurulu tarafından belirlenir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EMİNE NUR GÜNAY (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önerge hakkında Sayın Kadir Koçdemir, Bursa Milletvekili…

Buyurun Sayın Koçdemir. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

KADİR KOÇDEMİR (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Toplum olarak bir alışkanlığımız, bir hastalığımız var. Pek çok uygulamayı başlatıyoruz ancak uygulamanın neticelerini ve bu neticeye göre revizyonları yapmıyoruz.

İkinci bir zafiyetimiz de teknoloji söz konusu olduğunda teknolojinin pek çok şeyi çözeceğine inanıyoruz. Bu Meclis Genel Kurulunda parmak iziyle oy verme ve yoklamayı pek çok arkadaşımız gerçekleştiremez iken elektronik veriye bütün sistemi koyuyoruz.

Benzer husus teşvik mevzuatımızda var. Bölgeler arası gelişmişlik farklarını azaltmak için yıllardan beri uygulaya geldiğimiz teşvik mevzuatının… Mesela Bursa’da hem sosyoekonomik kalkınmışlıkta 46’ncı sırada olan Gemlik gibi bir ilçenin hem de 717’nci sırada Büyükorhan gibi bir ilçenin kuş uçumu birbirlerine 60-70 kilometre mesafede var olabilmelerini görmüyoruz. FATİH Projesi’yle pek çok elektronik donanım alıyoruz, ama PISA gibi uluslararası sıralamalarda okullarımızın ve eğitimimizin sonuncu sırada olmasını görmüyoruz.

Benzer bir şey, dinlemeler konusunda yaşadığımız pek çok badireden sonra, elektronik kullanarak kişisel verilerin ve özel hayatın gizliliğinin korunması bakımından da geçerlidir.

Avrupa Birliği ülkelerinde bizde mutat hâle gelen ve hiç tartışmadığımız bazı uygulamalar Anayasa Mahkemesi kararlarıyla kaldırılmış ve uygulamadan men edilmiştir. Mesela, araçların hızını ölçmek için video kamera kullanılabilmesine Alman Anayasa mahkemesi cevaz vermemiştir. Çünkü sadece fotoğraf çekerek aracın tespit edilebilmesi mümkündür. Yirmi dört saat oradan trafik kurallarına uyarak geçenleri de kayıt altına almak kişisel hayatın gizliliğine aykırı bulunmuştur.

Yine, iş yerlerindeki, içerideki kameraların kaldırımdan 20 santim dahi görüntü alması, kayıt yapmasına imkân verilmemiştir. Bugün burada biz özel hayatın gizliliğini ve kişisel verilerin güvenliğini ilgilendiren pek çok konuyu İçişleri Bakanlığının takdirine ve yetkisine bırakıyoruz. Bu, tehlikeli bir durumdur. Türkiye, bu Hükûmet döneminde de belli kurumların bu şekilde yetkilendirilmesinin, başta Hükûmetin başında olanlar olmak üzere, nerelere kadar uzandığını bizzat kendisi görmüştür. Onun için bunun en azından Bakanlar Kurulu tarafından tespit edilmesinin daha amaca uygun bir sonuca yol açacağını düşünüyoruz.

Bir de ihmal ettiğimiz husus, bu uygulamalarda insan unsurunu ihmal ediyoruz. Nüfus teşkilatlarımız bu uygulamayla birlikte yeniden büyük bir çalışma temposu içine gireceklerdir. 666 sayılı Kararname’nin fazla mesaiyi düzenleyen hükümleri, bir yılda bir memura en fazla altı ay için fazla mesai ödeneceğini öngörmüştür. Bundan önce, MERNİS ve Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’ne geçişte nüfus çalışanlarına beş yıl süreyle bu altı aylık mesainin bir yıl olarak uygulanması imkânı getirilmişti. Bu yeni döneme intibakta da çok gayret ve fazla mesai yapacak olan nüfus teşkilatı çalışanlarına bu imkânın getirilmesi faydalı olacaktır. Bu açılardan, İçişleri Bakanlığı değil, Bakanlar Kurulunca bu geniş yetkilerin belirlenmesinin faydalı olacağını ve önergemize destek vermenizi diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Koçdemir.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

12’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

13’üncü madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Askerlik Kanunu Ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 13’üncü maddesindeki “Kimlik” ibaresinin başına “Türkiye Cumhuriyeti” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Günal                                     Erhan Usta                             Erkan Haberal

             Antalya                                    Samsun                                     Ankara

          Kamil Aydın                           Kadir Koçdemir                            Mustafa Mit

            Erzurum                                     Bursa                                      Ankara

                                                         Nuri Okutan

                                                             Isparta

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Askerlik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/414) ve Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ile 35 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 13'üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

        Kadim Durmaz                        Bihlun Tamaylıgil                      Selin Sayek Böke

              Tokat                                     İstanbul                                      İzmir

        Lale Karabıyık                           Yakup Akkaya                            Özcan Purçu

              Bursa                                     İstanbul                                      İzmir

MADDE 13- 5490 sayılı Kanunun 42 nci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Talep belgesi

MADDE 42- (1) Kimlik kartı ve uluslararası aile cüzdanlarının verilebilmesi için biçimi ve kapsamı Bakanlıkça belirlenen ve bastırılan talep belgeleri kullanılır. Doğum tutanaklarına dayanılarak kimlik kartı düzenlemesinde talep belgesi aranmaz.

(2) Talep belgelerini uygulamaya koymaya veya uygulamadan kaldırmaya ve bunların saklama sürelerini belirlemeye Bakanlık yetkilidir."

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

         İdris Baluken                             Mizgin Irgat                          Abdullah Zeydan

           Diyarbakır                                    Bitlis                                      Hakkâri

           Erol Dora                              Berdan Öztürk

             Mardin                                       Ağrı

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EMİNE NUR GÜNAY (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önerge hakkında söz isteyen Sayın Erol Dora, Mardin Milletvekili.

Buyurun Sayın Dora. (HDP sıralarından alkışlar)

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Dün de geldiniz Sayın Erol Dora, uzun bir aradan sonra geldiğiniz için bir an şaşırdım.

EROL DORA (Devamla) – Çok, bölgede olduğumdan dolayı tabii ki...

BAŞKAN – Hoş geldiniz.

EROL DORA (Devamla) – Ben de öncelikle Sayın Başkana da bu vesileyle, yapmış olduğu bu görevde başarılar diliyorum.

BAŞKAN – Çok teşekkür ederim, sağ olun.

EROL DORA (Devamla) – Gerçekten, Meclisimize yakışır bir yönetim sergilemektedir. Bütün arkadaşlarımızdan aynı yönetimi bekliyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesi üzerinde Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Ben her zaman kendi kendime düşünmüşümdür, Orta Doğu’yu ve özelde de ülkemizi değerlendirdiğimizde aslında bütün sorunların bu coğrafyamızda evrensel değerlerin, aydınlanmacı değerlerin, evrensel inanç özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün olmayışından kaynaklandığına inanmışımdır ve bu ilkeler bu coğrafyaya egemen olmadığı müddetçe de işte gördüğünüz gibi insanlar mezheplerinden dolayı, inançlarından dolayı Allah adını kullanarak birbirlerini öldürmeyi kendileri açısından meşru görebilmektedirler. Bu açıdan, biraz bu konulara değinmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, hatırlayacağımız üzere bir yurttaşımız nüfus cüzdanlarında bulunan din hanesi kısmının din ve vicdan özgürlüğüne aykırı olduğu gerekçesiyle 2006 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuruda bulunmuş, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nüfus cüzdanlarında din hanesi bulunmasının Türkiye'nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüyle ilgili 9’uncu maddesine aykırı olduğu sonucuna ulaşmıştı.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi esasında 9’uncu maddede korunduğu şekliyle düşünce, vicdan ve din özgürlüğünün toplumun bir arada yaşayabilmesinin temel yapı taşlarından biri olduğu ve dinî anlamda bu özgürlüğün aynı zamanda inançlı kimselerin yaşama bakış açıları ve kimliklerini oluşturan çok önemli bir unsur olmasının yanı sıra, yine, inanmayan kişiler açısından da gayet önemli bir kazanım olduğunu vurgulamaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 9’uncu maddeye dayanarak kimlik kartlarında din hanesinin beyan edilmesinin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüyle bağdaşamayacağına karar vermesinden hemen sonra biliyorsunuz, Hükûmetimiz 2010 yılında, dönemin Hükûmeti istenildiğinde din hanesinin boş bırakılabileceği şeklinde yüzeysel ve yeni sorunlara yol açan bir düzenlemeye gitmiş bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, geldiğimiz noktada üzerinde görüştüğümüz bu tasarıda düzenlenen yeni kimlik kartlarında din hanesinin hâlâ yerli yerinde duruyor olması AKP iktidarının evrensel hukuk kararlarını hiçe sayan ve Avrupa insan hakları içtihatlarını da göz önünde bulundurmayan anlamsız ısrarıyla Türkiye'nin uluslararası arenada demokratik olmayan, özgürlükçü olmayan vizyonunun devam edeceğini tahmin etmek de zor değildir diye düşünüyorum. Din hanesi boş bırakılan bir kimlik kartını taşıyan yurttaş, kendi iradesi dışında kamusal alanda resmî görevlilerin müdahale riskiyle karşılaşarak nüfus cüzdanında din hanesi dolu olan yurttaşlardan hemen ayırt edilecek ve bu durum da sistematik bir fişlenme uygulamasını gündeme getirecektir.

Yine, esasında, devletin burada din hanesinin boş bırakılabileceği serbestisini getirmesi, yurttaşın fişlenmesinin doğrudan devlet eliyle resmîleştirilmesi anlamını taşımaktadır. Böyle bir durum, hiç şüphesiz “dinî inanç ve düşüncelerin ifşa edilmeme özgürlüğü” kavramına aykırı düşmektedir.

Bakın, 1982 Anayasası’nı değerlendirdiğimizde -biz, bunun bir cunta anayasası olduğunu her zaman vurguluyoruz- bu Anayasa’da dahi şu şekilde bir ibare var: “Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. Kimse, ibadete, dinî âyin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz.” Bakın, 82 Anayasası’nda bu şekilde açık bir hüküm olmasına karşın hâlâ insanların kimliklerinde din hanesinin olması ve insanlara, ya boş bırakılması veyahut da zorunlu olarak beyan ettirilmesi Anayasa’mıza da aykırı bir durumdur. Biz, hâlâ, bu şekilde basit bu sorunlarımızı eğer çözemiyorsak nasıl birlikte yaşayabiliriz, nasıl barışçıl, demokratik bir cumhuriyete evrilebilirizi düşünmemiz gerektiğine inanıyorum.

Çok farklı düşüncelerim de vardı, süre yetmediğinden dolayı kısa kesiyorum. Hepinize saygılarımı sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dora.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Karar yeter sayısı talebi vardır, o nedenle oylamada karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati. 18.29

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.44

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER : Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesi üzerinde, Mardin Milletvekili Erol Dora ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Tasarının görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Askerlik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/414) ve Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ile 35 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 13'üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Özcan Purçu (İzmir) ve arkadaşları

MADDE 13- 5490 sayılı Kanunun 42 nci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Talep belgesi

MADDE 42- (1) Kimlik kartı ve uluslararası aile cüzdanlarının verilebilmesi için biçimi ve kapsamı Bakanlıkça belirlenen ve bastırılan talep belgeleri kullanılır. Doğum tutanaklarına dayanılarak kimlik kartı düzenlemesinde talep belgesi aranmaz.

(2) Talep belgelerini uygulamaya koymaya veya uygulamadan kaldırmaya ve bunların saklama sürelerini belirlemeye Bakanlık yetkilidir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EMİNE NUR GÜNAY (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önerge hakkında Özcan Purçu, İzmir Milletvekili.

Buyurun Sayın Purçu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

ÖZCAN PURÇU (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 13’üncü maddenin ilgili önergesi üzerinde söz aldım. Hepinize saygılar sunuyorum.

Öncelikle, AKP grup başkan vekilimize bir şey soracağım. Sayın Bakanımız da burada. Sayın Başkanım, hep ret, hep ret; belki 100 tane teklif verildi. Niye böyle oluyor? Birimiz Yunanistan’a, birimiz Almanya’ya mı çalışıyoruz ya? Sayın Başkanım, ne olur ya, bizim de önerilerimiz, görüşlerimiz var. Biz Türkiye Cumhuriyeti’ne çalışıyoruz, biz Türkiye halkına çalışıyoruz. Bizim de fikrimiz olabilir. 90 tanesini kabul etmeyin, 10 tanesini kabul edin bari Sayın Bakanım. Yani, ben de ülkeme katkı sunmak istiyorum. Niye böyle oluyor? (CHP sıralarından alkışlar) Ben de ülkemi büyütmek istiyorum, yüceltmek istiyorum, bunu bir kere eleştireyim. Hepimiz bu ülkeye çalışıyoruz arkadaşlar. Hep ret, hep ret, hep el kalkıyor. Lütfen Sayın Başkanım ya, biraz araştıralım, ona göre el kaldıralım. Bilmediği hâlde hemen, daha girişte çıkıyor, hemen el kaldırıyor. Bir şey görmüyor vallahi ya. Oradan baktım, el kaldırıyor ama niçin el kaldırdığını bilmiyor. Yani, yok böyle bir şey ya.

Bakın, bu ülke hepimizin, bu devlet hepimizin. Bu halk bizden hizmet bekliyor. Bizim bunu yerine getirmek için var gücümüzle, hep birlikte el ele çalışmamız lazım arkadaşlar, bu bir.

İkincisi: Kimlik meselesiyle ilgili konuşma aldım. Maalesef, üzülerek belirteyim, şu an Türkiye Cumhuriyeti içerisinde kimliği olmayan birçok vatandaşımız var. Sırf bu sebepten dolayı okula gidemeyen, sosyal yardım alamayan, sırf bu sebepten dolayı, efendim, hastaneden yararlanamayan, ilacını alamayan fakir, gariban, yoksul vatandaşlarımız var.

Bakın, kırk yıldan beri kimlik mücadelesi veren, İzmir’de yaşayan bir vatandaşımızın haymatlos belgesini gösteriyorum. Bakın, işte burada. Üzerini kapattım bazılarının, belli olmasın diye.

Bakın, ben size böyle bin tane getireyim arkadaşlar, bin tane. Kırk yıldan beri mahkeme süreci… En son geçen gün mülteci belgesi vermişler kardeşime. Ben de bizzat takip ediyorum İzmir’de. Yani, bunlara dikkat edelim.

Nüfus müdürlüklerine ulaşamıyoruz sevgili kardeşlerim. Nüfus müdürlükleri… İki sene de mahkeme süreci, yok, işte “Ankara’dan bilgi gelecek, oradan bilgi…” Bir nüfus kâğıdını çıkartması için vatandaşı mahvediyoruz. Ben bizzat iki sene uğraştım, bir vatandaşın kimliğini çıkartamadım.

Bakın, haymatlos, kırk yıldan beri mahkeme süreci… Bu bizim vatandaşımız arkadaşlar. Burada da diyor ki: “Yunanistan haymatlosu.” Yok böyle bir şey. Bizzat yakın, biraz da akrabalık şeyimiz var. Yani, anası babası öldü diye kendini ispat edemiyor bu kardeşimiz, kimlik alamıyor. İstiyorsanız böyle bin tane getireyim. Nüfus il müdürlüklerine, arkadaşlar, ilgili yerlere talimat verelim, nüfus düzenlemesini ona göre yapalım.

Bir de bu parayı alıyoruz. Fakirimiz var, yoksulumuz var. Bu parayı neye göre verecek arkadaşlar? İnanın, yani, bugün ekmek bulamayan vatandaşımız var, onları da düşünelim. Yukarıda kanunu yapıyoruz, “Aşağıdakiler ezilsin.” Yok böyle. Aşağıda, günde, çöp toplayıp ekmek kazanan insanlarımız var; bazen 5 lira, 10 lira kazanamayan insanımız var; işsiz insanımız var. Bu, ülkemizin gerçeği, hiç kimse bunu inkâr edemez. Onun için, bu düzenlemeleri ona göre yapalım.

Geçen, yine, Çevre Bakanlığının bir yönetmeliği uygulamaya girdi, 1 Ocak 2016 itibarıyla. Bakın, sevgili arkadaşlarım, çok ilginç ve çok da acı verici, 2872 sayılı Çevre Kanunu uyarınca çöp toplayan kardeşlerimize… Bakın, şu kardeşimiz çöpten ekmeğini kazanıyor, bazen 10 lira, bazen 5 lira, bazen yağmur yağarsa hiç. 1 ton çöp toplayacak, kâğıt toplayacak; bu kardeşimiz 20 lira, 30 lira para kazanacak, işi yok, gücü yok. Çevre Bakanlığı şimdi bununla ilgili 122.748 lira para cezası uygulaması başlatmış. Bu kardeşimiz çöp topluyor, satamıyor arkadaşlar. Bakın, şu anda İstanbul’da ve Kocaeli’de bununla ilgili protestolar yapılmaya başlandı. Bu kardeşimiz gariban, çöp toplayamazsa ekmek yiyemeyecek. Bir kanun düzenlendi, Çevre Bakanlığı, belediyeler ve ilgili şirket çöp toplama işini ele aldı. E, bu vatandaş -altta düzenleme yapamadık, yukarıda düzenleme yaptık- ne yapacak, ölsün mü, aç mı bırakalım bunu? Zaten hasta, yoksul, gariban, ekmek kazanamıyor.

Arkadaşlar, bakın, düzenleme yaparken yoksulları düşünelim ya, düşünelim ya. Yani, bakın, bu kardeşimiz şimdi çöp toplayamıyor, satamıyor. Bütün çöp toplayan arkadaşlara 122 bin lira ceza yazılıyor ve cezayı yiyen arkadaşlar da var. E, ne yapacak bu, ölsün mü? Bu bizim vatandaşımız değil mi arkadaşlar, Sayın Bakanım? Yani, lütfen, arkadaşlar, bunu hemen iptal edin. Sayın grup başkan vekillerim, Sayın Genel Başkan Yardımcısı, Sayın Bakanım; bunu hemen iptal edelim.

Bakın, Türkiye’de vatandaşlarımızın aşağı yukarı 700 bini çöpten geçiniyor arkadaşlar. Altyapıda düzenlemeyi yapalım, yukarıda kanunu çıkarmayalım yani uysun herkes ama garibi, fakiri düşünelim lütfen.

Hepinize saygılar sunuyorum, inşallah bu konuda düzenleme yaparsınız, bekliyorum.

Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Purçu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın Bostancı, söz talebiniz mi var?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Oylamadan önce konuşma fırsatım olsaydı bir değerlendirme yapacaktım.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim Sayın Bostancı ama Sayın Purçu’nun daveti açık, herhâlde daha sonra değerlendirirsiniz onu.

Şimdi diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Askerlik Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesindeki “kimlik” ibaresinin başına “Türkiye Cumhuriyeti” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Nuri Okutan (Isparta) ve arkadaşları

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EMİNE NUR GÜNAY (Eskişehir) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önerge hakkında Nuri Okutan, Isparta Milletvekili.

Buyurun Sayın Okutan. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

NURİ OKUTAN (Isparta) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; herkesi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.

Esasen konuyla ilgili dün de söz aldım ve fikirlerimin bir miktarını orada açıklama fırsatı buldum. Şimdi de kısa süre var, hemen toparlamaya çalışacağım.

Bir güvenlik hususu konuşuluyor haklı olarak. Hepimiz bu kişisel bilgilerin ilgisi olmayan kurumların, kişilerin ellerine geçmesini engellemek zorundayız. Bunun üzerindeki hassasiyeti anlıyoruz ama ben burada Nüfus İşleri Genel Müdürlüğünde çalışmış ve mülki idare amirliği yapmış birisi olarak oradaki personelin ve oradaki sistemin güvenli olduğunu biliyorum ve kısaca da size bu noktada bilgi aktarmak isterim. Orada yaklaşık şimdiye kadar 130 milyon veri sisteme girmiştir ve bu 130 milyon veri -yani ölüler de dâhil sisteme girmiştir- çok güvenlidir. Bina birkaç kez dışarıdan da bilgilerin alınabilmesini engellemeye yönelik ciddi kafes altına alınmıştır, kurşunlarla kapatılmıştır. Ayrıca, ilçeler ile il arasındaki ve merkezler arasındaki bağlantı da fiber optik kablolarla, özel kablolarla birbirine bağlantılıdır. Dışarıdan İnternet sitemiyle, vesair girilemez. Bu manada güvenli bir yerdir. Ayrıca, diğer kurumlar, biliyorsunuz, bu veri tabanından faydalanıyorlar. Orada da sadece nüfus bilgilerinin önündeki yani ne dini ne kişisel evlenmesi, boşanması ve diğer hâlleri verilmez; sadece anne, babası ve ismi verilir. Bu manada da kişisel bilgilerin aktarılmasıyla ilgili, içeriden verilmediği müddetçe bir sıkıntı yoktur ama esas üstünde durmamız gereken şey şudur: Bu kartla ilgili… Bu kart yaklaşık 10 dolar civarında yani ne olacağını bilmiyoruz. Biz bütün yetkileri Bakanlığa vermiş olacağız, Bakanlık ihale edecek. Bakanlıktaki, bilhassa -sayın genel müdürüm burada- oradaki ekibe güveniyoruz ama yine gidip millete söven yerlere bu kartlar ihale edilmesin. Biz bunun takipçisi olacağız, burada hassas davranıyoruz çünkü bu, şu manaya geliyor: Yaklaşık 1,5 milyar dolar civarında bir parayı ifade ediyor, her yıl da yüzde 10’u, 150 milyon dolarlık bir şeyle de devam edecek. Dolayısıyla bu konuda hassasız.

Orada, bu yasa tasarısı geçince Kırıkkale’de örnek uygulama başlayacak ve bu yıl içerisinde tüm Türkiye’de uygulama başlayacak. Bu uygulama sırasında tabii, Nüfus İşleri Genel Müdürlüğünün o personelinin -yaklaşık 10 bin civarında personeli var- Adres Kayıt Sistemi ve diğer, MERNİS Projesi’yle ilgili çok yoğun zaten bir işlemi oluyor. Şimdi, pasaport ve ehliyet de yine bu sisteme bağlı olarak nüfus dairesine yüklenecek, ciddi bir işlem artışı olacak. Bu personele bu manada -biraz önce sayın valim de dile getirdi- mesai artışının muhakkak… Yani, o altı ayla sınırlı değil, o sınırın hiç olmazsa Nüfus İşleri Genel Müdürlüğüne ait personeli dikkate alarak kaldırılması gerekiyor, yoksa bunda başarısız oluruz; bir. İki: Genel Müdürlüğün elinde yaklaşık 1.500 civarında boş kadro var, kadro alınmış ama doldurulmamış. Bu kadronun muhakkak en kısa zamanda doldurulması icap eder.

İl müdürleriyle ilgili… Şu anda, dengi olan il müdürleri nüfus il müdürlerinden biraz daha yüksek ek göstergeden faydalanabiliyorlar. 3000 ek göstergesi alıyor, bu 3600’e çıkarılmalı. İlçe nüfus müdürleri de 2200 ek gösterge alıyorlar, bu da 3000’e çıkarılmalı en azından. Bunları yapabilmeliyiz.

Ben şunu da buradan ifade etmek isterim: Bütün bu ehemmiyetine, önemine rağmen iktidar partisi tarafından bu lafların bile ifade edilemediği ortada, biz muhalefet partisi olarak bu bilgileri burada aktarmak durumundayız. Çünkü acaba maddi tarafına mı daha çok ilgi çekiliyor diye hâlâ şüphemiz var. Getiriliş biçimi bile, çok önemli bir kanun olmasına rağmen gerek Komisyonda değerlendirilmeyişi gerek doğru dürüst burada tartışılmayışı ve bu bilgilerin verilmeyişi bile bu şüphemizi artırıyor.

Bu duygularla herkesi saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Okutan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

13’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

14’üncü madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Askerlik Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 14’üncü maddesinde yer alan "80" ve "500" ibarelerinin "50" ve "1.000" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

        Mehmet Günal                             Erhan Usta                             Erkan Haberal

             Antalya                                    Samsun                                     Ankara

          Kamil Aydın                           Kadir Koçdemir                            Mustafa Mit

            Erzurum                                     Bursa                                      Ankara

       Deniz Depboylu

              Aydın

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Askerlik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/414) ve Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ile 35 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 14'üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

        Kadim Durmaz                        Bihlun Tamaylıgil                        Lale Karabıyık

              Tokat                                     İstanbul                                     Bursa

           Musa Çam                              Yakup Akkaya                        Selin Sayek Böke

               İzmir                                      İstanbul                                      İzmir

        Mahmut Tanal                          Mustafa Tuncer

             İstanbul                                    Amasya

MADDE 14- 5490 sayılı Kanunun 68’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) ve (c) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve üçüncü fıkrasının (a), (b) ve (c) bentleri yürürlükten kaldırılmıştır.

"b) Evlenme olayını bildirme yükümlülüğünü süresi içinde yerine getirmeyenlere yurt içinde nüfus müdürlüklerince, yurt dışında ise dış temsilciliklerce 50 Türk Lirası idarî para cezası verilir.

c) Adres değişikliğini bildirme yükümlülüğünü süresi içinde yerine getirmeyenlere 50 Türk Lirası, gerçeğe aykırı beyanda bulunanlara 250 Türk Lirası idarî para cezası, yurt içinde mülkî idare amirlerince, yurt dışında ise dış temsilciliklerce verilir."

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 14’üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

         İdris Baluken                             Mizgin Irgat                             Dilek Öcalan

           Diyarbakır                                    Bitlis                                     Şanlıurfa

         Garo Paylan                              Alican Önlü

             İstanbul                                    Tunceli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EMİNE NUR GÜNAY (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önerge hakkında Sayın İdris Baluken, Diyarbakır Milletvekili.

Buyurun Sayın Baluken.

Süreniz beş dakikadır.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir kez daha hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Demin kürsüde ifade ettim, özellikle bölgede bulunan, savaşı yürüten polis ve askerlerin ücretlerinin artırılmasıyla, savaşın teşvik edilmesiyle ilgili yasal düzenlemeler sürekli Meclisin gündemine getiriliyor. Oysaki zahmet edip bölgeye gelmiş olsanız, oradaki polis ve askerlerle konuşmuş olsanız her birinin beklentisinin bir an önce yaşanan soruna çözüm, bir an önce bir kalıcı barış olduğunu görmüş olacaktınız ama maalesef uğramadığınız için, oradaki insanların yaşamış olduğu sıkıntıları -güvenlik güçleri açısından da diyorum- “posttravmatik stres sendromu” dediğimiz, kamuoyunun “Vietnam sendromu” olarak bildiği o psikolojik yapıyı bir türlü göremiyorsunuz. Dolayısıyla, hani, siz ölüm korkusu yaşayın, can korkusu yaşayın ama biz sizin paranızı artırıyoruz, biraz daha paralı bir şekilde o korkuyu yaşayın, biraz daha paralı bir şekilde ölüme gönderin mesajını veriyorsunuz. Yani bunlar işinize gelmediği için böyle düşünüyorsunuz.

Bakın, bu Meclis bugüne kadar daha ortaklaşmış bir tek komisyonu bölgeye göndermiş değil. O kadar ölüm oldu, asker, polis, sivil, gerilla ölümleri oldu; oluk oluk her gün kan akıyor; bir kentte kırk beş gün boyunca sokağa çıkma yasağı var; bazı kentlerde bir ayı aşkın sokağa çıkma yasakları var; ya, bu Meclis, daha bir kez oraya bir komisyon göndermiş değil; utanç verici bir durum. Bir tek o gündemle toplanmış değil. Bizim HDP olarak getirdiğimiz grup önerileri olmasa, düşünün ki bu Meclis, o konuyu hiç görüşmeyecek, her gün yaşanan can kayıplarıyla ilgili bir gündemi burada kendi önüne almayacak. Ben utanıyorum, bir milletvekili olarak utanıyorum. Bundan daha önemli gündem olabilir mi?

Bakın, bizim konuştuğumuz bu saatte, Avrupa Parlamentosu şu anda Kürt illerinde yaşanan sokağa çıkma yasaklarını konuşuyor. Önümüzdeki hafta bir gün boyunca sırf bu gündemle toplantı yapacak ve Avrupa Parlamentosu bu sokağa çıkma yasağının uygulandığı illere heyetler gönderme kararı aldı, her partiden milletvekillerinin olduğu heyetler gelecek yakında. Ayıptır ya! Avrupa Parlamentosu heyetler oluşturup gönderecek, bizim Meclisten daha bir heyet zahmet edip oraya gitmiş olmayacak. Bize sorduklarında “Meclisin hazırladığı bir rapor var mı?” denildiğinde biz “Hayır, herhangi bir rapor hazırlanmadı, herhangi bir komisyon oluşturmadı.” diyeceğiz. Bu Parlamentonun üyesi olarak onların hazırladığı raporun içeriğini merak edeceğiz, onu bekleyeceğiz; bundan daha büyük bir ayıp olabilir mi? Yani burada herkesin kendine bir sorumluluk, bir pay düşürmesi gerekiyor. Şunu da yapamayacaksınız, bakın: Biz HDP milletvekilleri olarak girdiğimizde sokağa çıkma yasağının olmadığı illere de artık gidemiyoruz. Mardin’e, Midyat’a, Şırnak’a giremeyen vekilimiz yirmi altı saat boyunca geceyi sokakta geçirdi. Gelecek heyetlere de aynı şeyi mi yapacaksınız?

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Terörü niye teşvik ediyorsunuz?

İDRİS BALUKEN (Devamla) – İçeriye mi almayacaksınız? Avrupa Parlamentosu milletvekillerini de mi almayacaksınız? Valiler, onların telefonlarına mı çıkmayacak? Orada çalışma yürüttüklerinde gazla, copla, tazyikli suyla onların iradesini baskı altına almaya mı çalışacaksınız? Yapmayacaksınız. Niye o zaman bu Meclisi bu kadar işlevsiz hâle getiriyorsunuz? Bu Meclisin bundan daha önemli bir sorunu var mı ki?

Hadi diyelim ki biz burayı anladık, bir zamanların ezilenleri idi, şimdi muktedir oldular, devletleştiler, o devletleşmenin getirdiği şeylerle halka sırtını döndüler ama ana muhalefet partisine de eleştiri yapıyoruz, kongreniz var, belli bir şeyde kalmak istiyorum ama ana muhalefet partisi de “Bu ülkede darbe var.” diyor, “Savaş var.” diyor, “Saray darbesi var.” diyor, “Saray savaşı var.” diyor, bugüne kadar bir tek yürüyüş bile yapmış değil, bir tek miting yapmış değil. Hükûmet kurma yetkiniz gasbedildi, “Sarayın yolunu bilmediğiniz için size hükûmet kurma yetkisi vermiyoruz.” dediler, siz de bunu darbe olarak nitelendirdiniz. “Ya darbe ya demokrasi.” diyorsunuz ama olabildiğince pasif bir durumdasınız.

Bu anlayışla bu Meclisin, bu siyasi partilerin herhangi bir çözüm üretmesi mümkün değil. Öncelikli gündemlerimize gelmemiz lazım. Yoksul Anadolu çocuklarını ölüme gönderip üzerinden siyaset yapmayı bir kenara bırakın. Parası bol olsa da kimse ölmek istemez. Öncelikle akan kanı durdurup, ölümleri durdurup ondan sonra parayla ilgili düzenleme yaparsanız buraya getirirsiniz diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Baluken.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Baluken konuşmasında…

BAŞKAN – Sizden önce Sayın Gök talep etti ama izninizle önerge işlemini yapayım, sonra sizleri dinleyeyim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı talebi vardır.

Önerge oylamasında karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul etmeyenler…

Karar yeter sayısının olup olmadığı konusunda Divan üyeleri arasında görüş farklılığı olduğundan elektronik cihazla oylama yapacağım.

Oylama için iki dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyun rengini ve kendisinin ad ve soyadıyla imzasını da taşıyan oy pusulasını yine oylama için öngörülen iki dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır. Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum…

LEVENT GÖK (Ankara) – Bizim taleplerimiz vardı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Pardon, sizlere söz verecektim.

Sayın Gök, sizi dinliyorum efendim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, Sayın Baluken konuşmasında partimize yönelik olarak, pasif kaldığımız, edilgen kaldığımız yönünde birtakım değerlendirmelerde bulundu. 69’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, size iki dakika söz veriyorum Sayın Gök.

X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

6.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 14’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın İdris Baluken’in partimize yönelik olarak “Cumhuriyet Halk Partisi bu olaylar olduğu zaman pasif kalıyor, edilgen kalıyor, herhangi bir şey yapmıyor.” şeklindeki değerlendirmeleri üzerine söz aldım.

Sayın Baluken, bu doğru bir iddia değildir. Cumhuriyet Halk Partisi, Tunceli’de ilk defa özel güvenlik bölgeleri ilan edildiği ay 4’üncü gün Tunceli’de yer almak suretiyle özel güvenlik bölgelerinin, ki Türkiye’nin bugün doğu ve güneydoğusunda uygulanan, pek çok bölgede bugün olağanüstü hâl ve sıkıyönetim gibi uygulanmaya çalışılan o kararların, Anayasa’ya ve hukuka aykırı olduğunu ilk tespitle kamuoyuyla paylaşan partidir, başında bizzat ben vardım.

Doğu ve güneydoğuyu geçtiğimiz yaz dönemi boyunca karış karış gezdik değerli arkadaşlarım. Şu anda da bütün dikkatimiz doğu ve güneydoğuda meydana gelen terör olayları, hayatını kaybeden masum insanlar, şehitlerimiz ve yaralılarla ilgilidir.

Önceki hafta Diyarbakır’da Cumhuriyet Halk Partisinin doktor milletvekilleri Diyarbakır’da yaşanan hak ihlallerini tespit etmişler ve dün bunu kamuoyuyla paylaşmışlardır. Bir önceki hafta, yine, Cumhuriyet Halk Partili kadın milletvekilleri bölgeye yardım götürmek suretiyle Cumhuriyet Halk Partisinin hassasiyetini oraya yansıtmışlardır. Biz her gün bölgeden son derece canlı ve ciddi bilgileri almak suretiyle görüşlerimizi paylaşıyoruz. Genel Başkanımız önceki hafta bütün doğu il başkanlarını toplayarak bölgenin nabzını tutmaya ve onlara talimat vermek suretiyle bölgeyle yakın ilişkiler içerisinde olmaya davet etmiştir. Biz bu çerçevede üzerimize düşeni yerine getirmeye çalışıyoruz. Bu konuda, elbette sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı bölgelerde bazı ziyaretlerin yapılamayış nedeni oralara gidilmemesinden kaynaklanmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LEVENT GÖK (Devamla) - İlk fırsatta, her zaman doğuda ve güneydoğuda olacağımızın bilgisini de sizlerle paylaşmak istiyorum.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – “İnsanları, güvenlik görevlilerini paralı olarak ölüme gönderiyorsunuz, bölgeyi bilmiyorsunuz.” şeklinde grubumuza yönelik sataşmalarda bulunmuştur Sayın Baluken. Bu çerçevede…

BAŞKAN – Size de iki dakika söz veriyorum.

Buyurun Sayın Bostancı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

7.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 14’üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar “Bölgeyi bilmiyorsunuz.” dedi Sayın Baluken. Bölgeyi biliyoruz, bölgeyi temsil eden vekillerimiz var. Biz sadece bölgeyi değil bütün Türkiye’yi bildiğimiz için burada oturuyoruz ama Sayın Baluken ve arkadaşları, HDP bölgeyi evet, bizimle birlikte biliyorlar ama bütün Türkiye’yi bilmiyorlar. Bütün Türkiye’yi bilen bir akılla bölgeye bakmak ve gereken tedbirleri almak ancak bu ülkenin millî birliğini ve beraberliğini sağlar; yoksa insanlar o Çinli bilgenin dediği gibi -Lütfen buradan bir tahkir çıkartmayın öyle bir kastım yok.- “Kendi bataklığının bilgisinin esiri olan kurbağaya ben ne diyebilirim?” diyor. Belli bir yerin bilgisinin esiri olursanız bütün Türkiye’yi göremezsiniz. Bütün Türkiye’yi görmek önemli.

İkincisi “Güvenlik görevlilerini paralı ölüme gönderiyorsunuz.” diyor. Güvenlik görevlileri maaş alırlar ama yaptıkları iş sadece maaşa ilişkin bir müşteri ilişkisi değildir Sayın Baluken, aynı zamanda görevlerinin moralle ilişkili son derece asil bir tarafı vardır. Bu ülkenin birliği, bu ülkenin geleceği, halkın can ve mal emniyeti parayla değeri ölçülebilir bir husus değildir; bunu sizin de iyi biliyor olmanız gerekir. Orada görev yapan güvenlik görevlileri o görevlerini para için yapmıyorlar bu millet için yapıyorlar, halk için yapıyorlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Baluken “İnsanları paralı ölüme gönderiyorsunuz.” diyerek “Güvenlik görevlerini oraya göndermeyin, çekin.” mi demek istiyor? O zaman acaba… Şöyle düşünmek kesinlikle istemem: “Güvenlik görevlileri gitmesin, teröristlere meydan kalsın.” Öyle kastettiğinizi sanmıyorum.

Teşekkürler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın hatip konuşması sırasında açık bir şekilde sataştı.

BAŞKAN – Hangi cümleyle Sayın Baluken?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Defalarca sataştı. Yani bizim, güvenlik görevlilerinin oradan çekilmesi…

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – “PKK’yla ilişkimiz yok, reddediyorum.” mu diyeceksiniz?

BAŞKAN – Peki, buyurun.

Size de iki dakika süreyle söz veriyorum Sayın Baluken.

8.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu, Türkiye’nin diğer yerlerini bilmeme meselesini siz iyi bilirsiniz Naci Bey. Yani bizim 7 Hazirandan önce Türkiye'de yapmış olduğumuz 170 seçim çalışmasına linç planlamalarını bizzat sağlayan Hükûmet partisi olarak burada konuşuyorsunuz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Katiyen, katiyen, yok öyle bir şey. Çok, çok yanlış.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Tabii, tabii. 170 yerde, 7 Hazirandan önce biz Türkiye'de yapmış olduğumuz seçim çalışmalarında lince uğradık, parti binalarımız yakıldı, arkadaşlarımız şehit düştü.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Bu bir eleştiri değil Sayın Baluken, değil.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Eleştiri olmaz olur mu? Kim Hükûmetti? Kim planladı, nereden çıktı, biz çok iyi biliyoruz.

Hadi, onu geçtik. Ona rağmen, bakın, 7 Haziranda yüzde 13,1’lik bir sonuçla darbe barajını yerle bir ettik.

ALİM TUNÇ (Uşak) – Başkasına suç atıyorsunuz.

MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) – Gerçek yüzünüz çıktı ortaya.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Ondan sonra ne oldu? 7 Haziran ile 1 Kasım seçimleri arasında Türkiye'deki parti çalışanlarımıza ve bürolarımıza yönelik -sayı 170’ti ya, 400’e çıkardınız- 400 yerde Halkların Demokratik Partisinin çalışmalarına ırkçı bindirilmiş istihbaratın yönlendirdiği kıtaları gönderdiniz. Burada Meclisin 1 kilometre ötesinde genel merkezimizi yaktırdınız.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Biz mi yaktırdık?

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bunlar şimdi sizin karnenizde olmayan şeyler midir? Biz Türkiye’nin her karışında siyasi çalışmalarımızı yürütmeye devam ediyoruz, devam da edeceğiz. Yani ne kadar engellerseniz engelleyin, ne kadar lince tabi tutarsanız tutun bu konuda tek bir geri adım atmayacağız.

Ha, diğer meseleye gelince, ben hep söylerim; bir sükûnet maskesiyle gerçeği ters yüz ederek burada sunan iyi bir demagogsunuz. Ben hiçbir cümlemde öyle bir şey ifade etmedim.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Siz de PKK’nın sözcülüğünü yapıyorsunuz.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – İnsanların ölmesini engellememiz… Oradaki güvenlik güçlerinin de ölümle ilgili korkusunu aştıktan sonra ancak burada bu yasaların görüşülmesinin anlamlı olacağını söyledim ama yine ters yüz ederek toplumu, sizin tabirinizle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) – …kaynayan bir suda bekleyen bir kurbağa gibi ölüme göndermek istiyorsunuz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – “Genel merkezimizi yaktırdınız, 170 yerde saldırı düzenlettirdiniz.” diyerek grubumuza yönelik açık bir sataşmada bulunmuştur.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bu son olsun diyelim, yeni bir sataşmaya meydan vermeyecek şekilde lütfen sözlerinizi ifade ediniz efendim.

Teşekkür ederim.

9.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; emin olun, ikide bir buraya çıkarak cevap vermeyi kesinlikle istemiyorum. Bizim kastımız burada yasanın görüşülmesi ve memlekete hizmet yolunda bu Meclisin çalışması. Ama, Sayın Baluken’le sürekli böyle polemik mevzuları çıkıyor. Sayın Baluken pimi çekilmiş bombayı atıyor ortaya, biz de cevap vermek durumunda kalıyoruz. Hükûmete yönelik, iktidara yönelik “Parti binalarımıza saldırı yaptırdınız.” diye bir iddiada bulunuyor. Sayın Baluken, elinizde buna ilişkin birtakım belgeler, veriler varsa…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Var, var, hepsi var.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – …cumhuriyet savcıları var, lütfen bunlara müracaat edin. Bu ülkede terör yaşanıyorsa, etnik kimlikçi ancak politik ve ideolojik referanslarla tayin edilmiş, o etnik kimlikle de ilişkisi olmayan, kan ve dehşet ortamı sağlanıyorsa bu ülkenin içindeki insanlar bundan etkilenerek kesinlikle kabul etmediğimiz, uygun görmediğimiz birtakım eylemler yapıyorlar. Biz bunları reddediyoruz ve HDP’nin il binalarının yakılmasını kesin bir biçimde reddettik, genel merkezi dâhil, reddettik.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Kınadık efendim.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Arkadaşlar, AK PARTİ binalarına bombalar atıldı, AK PARTİ binaları yakıldı. Sayın Baluken, sizden bir şey duymadık.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – İlçe başkanlarımız kaçırıldı Sayın Başkanım, onlara bir şey konuşsunlar.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Bunu sonuçta parti binalarını yarıştırmak adına söylemiyorum. Böyle olaylar yaşandığında, maalesef toplumda gerilim arttığında bunlar beraberinde geliyor. Bunların arkasında Hükûmeti aramak yerine, “Türkiye’nin bu siyasal atmosferi niçin böyle değişiyor ve bizim payımız nedir?” diye düşünmek çok daha uygun olur.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Yani, kürsüden, pimi çekilmiş bombayı attığımı ifade etti.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Metafor, metafor.

BAŞKAN – Onu mecaz anlamda söyledi…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Mecaz anlamda Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Hayır, yani, konuşmanın tamamında yine sataşma var.

BAŞKAN – …ama bir sataşma olarak değerlendiriyorsanız, buyurun Sayın Baluken.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Baluken, metafor, metafor.

10.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bostancı, velev ki Hükûmetinizin bu konuda herhangi bir planlaması ve dahiliyeti olmasın.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Yok zaten.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – İktidar partisi olduğunuz müddetçe bu ülkede, bir siyasi partinin genel merkezi dâhil olmak üzere, 400 yerde yapılmış olan saldırılardan birinci derecede Hükûmetiniz sorumludur, bu bir.

İkincisi, biz bu 400 yerde yapılan saldırıların tamamında, Genel Merkezimiz dâhil olmak üzere, Genel Merkezimizin içerisinde sivil polisler o saldırganı koymadan bir dakika önce İçişleri Bakanıyla, Bakan Yardımcısıyla ve Ankara Valisiyle sürekli irtibat hâlindeydik. Bize sürekli gerekli tedbirlerin aldığındı söylediler. Ancak, gerekli tedbirlerin alındığını söyleyenler, sonrasında baktık ki, Güven Park’tan Genel Merkeze kadar saldırganların önünü açıp sonra da o saldırganı parti binasının içine koymuşlar. Bunun nesini savunacaksınız? Bunun arkasında Hükûmeti aramayacağız da kimi arayacağız? Ne tesadüftür ki, Cumhurbaşkanı hedef gösterdikten sonra, Başbakan HDP’ye, eş başkanlara, milletvekillerine ağır ithamlarla saldırdıktan sonra size yakın medyada çarşaf çarşaf HDP’yi âdeta lince tabi tutan bir kampanyadan sonra bu saldırılar gerçekleşiyor. Bütün bunlarla ilgili biz nerede neler olduğunu çok iyi biliyoruz. Bizim alınmasını isteğimiz tedbirleri bile almayanlar, maalesef o partilerin tamamının yakılmasıyla ilgili süreci bizzat devletin karanlık dehlizlerindeki derin güçler aracılığıyla yönlendirmişlerdir. Biz AKP bürosuna bugüne kadar yapılan hiçbir saldırıyı tasvip etmedik, haberimiz olan saldırıları da bugüne kadar hep kınadık. Bu konuda, eğer takip etmemişseniz o sizin sorumluluğunuzda. Ancak sizin iktidar partisi olarak bir seçimden önce muhalefet partilerinin bir tek miting yapamayacak duruma getirilmiş olmasıyla ilgili sorumluluğunuz açık ve ortadadır…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Türkiye kamuoyunun bilgisi dâhilindedir. (HPD sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

Sayın Akçay, söz talebiniz var.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

25.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Adalet ve Kalkınma Partisi ile Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerinin, ülkemizin varlığına, adına ve bazı değerlerine sataşılmasına veya isimlerin yanlış kullanılmasına hiçbir itirazlarının olmadığına ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Genel Kurulda uzunca bir süredir, günlerdir, haftalardır da dikkat çekici bir hususu hem Genel Kurulun hem Başkanlığınızın dikkatine sunmak istiyorum.

Hem Adalet ve Kalkınma Partisi hem de Cumhuriyet Halk Partisi sayın sözcüleri, genellikle kendi partilerine yönelik bir sataşma olursa, “Grubumuza, partimize yönelik sataşma var.” şeklinde söz talep ediyorlar ve cevap vermeye çalışıyorlar. Bu, anlaşılır, makul bir durum ancak dikkat çekici olan husus şudur ki: Kendi partilerinin dışında, burada, kürsüde değişik konuşmacılar tarafından ülkemizin bazı değerlerine, varlığına, adına, şehirlerin isimlerine, vesaireye yönelik herhangi bir sataşma veya yanlış isim kullanıldığında hiçbir itirazlarının olmadığını görüyorum ve bunu da dikkat çekici ve manidar bulduğumu ifade ediyorum. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, burada, daha evvel de ifade ettiğimiz gibi, sıklıkla dile getirilen “Kürt illeri”, “Kürt şehirleri” gibi ifadeleri reddediyoruz. Acaba Adalet ve Kalkınma Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisinin bu ifadelere karşı hiçbir itirazları yok mudur efendim? Bunu dikkatlerinize sunmak istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Akçay, böyle bir konu gündemimizde yok efendim. Böyle bir konu bugün tartışılmadı.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Tartışılmadı, işte, ben tartışıyorum bunu.

BAŞKAN – Sayın Akçay, bakın şimdi, ben şöyle düşündüm: Sayın Bostancı ve Sayın Baluken’in konuşması çerçevesinde siz de bir katkı yapacaksınız düşüncesiyle size söz verdim.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Katkıdır bu efendim, Genel Kurulun görüşmelerine katkıdır bu.

BAŞKAN - Bu, başka bir şey efendim.

İzninizle, böyle…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – “Kürt illeri” diye ifade edildi burada. Türkiye’de Kürt illeri mi var?

BAŞKAN – Şimdi, sayın milletvekilleri, burada bir konuyu tartışıyoruz, bir kanun teklifini görüşüyoruz. Bu teklif görüşülürken konuşmacılar 69’uncu madde çerçevesinde kendi siyasi parti gruplarına veya kendilerine sataşma yapıldığı gerekçesiyle söz talep ediyorlar. Ben de bu talepleri İç Tüzük'ün 69’uncu maddesi çerçevesinde değerlendirerek kendilerine söz veriyorum. Eğer herhangi bir sataşma görmez isem söz de vermem. Sataşma varsa söz veririm. Sataşma varsa söz vermeme konusunda bir takdir hakkım da yoktur.

Şimdi, benim yaptığım budur. Sayın Akçay, eğer böyle bir konuyu siz Parlamento kürsüsüne getirmek istiyorsanız elbette bu sizin, grubunuzun özgürlüğüdür. Burada konuşmacılarınız bir başka vesileyle çıkarlar bu konuyu da gayet rahat konuşurlar efendim.

Şimdi, ben izninizle…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkanım, çok özür dilerim. Ben sizin bu sataşmadan söz vermelerinizi filan tartışma konusu yapmadım, bunun yanlış olduğunu da ifade etmedim, bilakis bunun doğruluğunu da ifade ettim, o konuda değil. Fakat burada yapılan tartışmalar sırasında dile getirilen bazı ifadelere ilişkin hiçbir itirazlarının olmayışlarının kayıtlara geçmesi bakımından dile getirdim, buna dikkatleri çekmek istedim. Lütfen, arkadaşlar da…

BAŞKAN – Anlıyorum, bu ifadeniz tutanaklara geçmiştir. Diğer konularda eğer bir görüşünüz var ise elbette konuşmacılar onu kürsüde ifade edebilirler.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Yani sadece partiye sataşılınca mı?

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Gök, rica ediyorum, bunu burada sonlandıralım, önergeye geçelim efendim.

Şimdi, diğer önergeyi okutuyorum.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Anayasa’ya, Türk milletine sataşılınca… Hele Hükûmet hep susuyor efendim, Hükûmet zaten susuyor yani konuşmayan, susan bir Hükûmet var.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Askerlik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ile 35 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/414,2/338) (S. Sayısı: 60) (Devam)

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Askerlik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/414) ve Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ile 35 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 14'üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mustafa Tuncer (Amasya) ve arkadaşları

MADDE 14- 5490 sayılı Kanunun 68’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) ve (c) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve üçüncü fıkrasının (a), (b) ve (c) bentleri yürürlükten kaldırılmıştır.

"b) Evlenme olayını bildirme yükümlülüğünü süresi içinde yerine getirmeyenlere yurt içinde nüfus müdürlüklerince, yurt dışında ise dış temsilciliklerce 50 Türk Lirası idarî para cezası verilir.

c) Adres değişikliğini bildirme yükümlülüğünü süresi içinde yerine getirmeyenlere 50 Türk Lirası, gerçeğe aykırı beyanda bulunanlara 250 Türk Lirası idarî para cezası, yurt içinde mülkî idare amirlerince, yurt dışında ise dış temsilciliklerce verilir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EMİNE NUR GÜNAY (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önerge hakkında Sayın Mustafa Tuncer, Amasya Milletvekili.

Buyurun Sayın Tuncer. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

MUSTAFA TUNCER (Amasya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 14’üncü maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi tarafından verilen önergeyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Yüce Millet Meclisini saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 60 sıra sayılı -torba- Kanun Tasarısı’nın 14’üncü maddesiyle, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 68’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) ve (c) bentlerinde değişiklik, üçüncü fıkrasının (a), (b) ve (c) bentlerinin yürürlükten kaldırılması amaçlanmaktadır.

5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 68’inci maddesi, gerçeğe aykırı yerleşim yeri bildirenlere ve nüfus müdürlüğüne gerçek dışı beyanda bulunanlara verilecek idari para cezalarını düzenlemektedir.

Kanun tasarısıyla madde kapsamının daraltılması hedeflenmiştir. Madde metninde “nüfus olaylarını bildirme yükümlülüğü olanlar” kavramı mevcut iken, tasarıda “evlenme olayını bildirme yükümlülüğü” getirilerek, evlenme dışındaki nüfus olayları fıkra kapsamında yer almayarak kapsam daraltılmış ve keyfiliğin önü açılmıştır.

Yine, kanun metninde bulunan üçüncü fıkranın (a), (b) ve (c) bentleri yapılacak değişiklikle kaldırılacaktır. Bu yanlış bir uygulamadır, çünkü mevcut madde hükmünde kişinin kendi kusurundan kaynaklanmayan durumlarda, doğal afet, hırsızlık ve benzeri durumlarda ceza uygulanmıyor. Örneğin, sosyal devlet olmanın gereği, kimsesiz çocuklara bu tür idari cezalar verilmiyor. Ancak, yeni tasarıyla, hiçbir ayrım yapılmadan her türlü durum ve herkes idari para cezası kapsamına alınmaktadır. Tasarıyla, idari para cezası verilecek kişilerin kapsamı genişletilmiş ve ayrıca uygulanan idari para cezası miktarı da artırılmıştır. Para cezası miktarının niçin artırıldığı da doyurucu ve ikna edici şekilde gerekçelendirilmemiştir.

Değerli milletvekilleri, tasarıyla 5490 sayılı Kanun’un 68’inci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendiyle adres değişikliği bildirme yükümlülüğü düzenlenmişse de aslında bu düzenleme yetersizdir. Çünkü özellikle seçim dönemlerinde kasten kötüye kullanılan yer değişikliği ağır cezalık suç kapsamına alınmalıdır. 1 Kasım seçimlerinde yaşandığı üzere, her seçim bölgesinde olduğu gibi Amasya’da da on altı yıldır aynı evde oturan bir öğretmen arkadaşımızın bu evinde hiç tanınmayan bir kişi kendini ikamet ediyor olarak yazdırmıştır ve tüm başvurulara rağmen sonuç alınamamıştır. Öğretmen arkadaşımız da kendi evinde oturmasına rağmen oy kullanamamıştır. Şayet adres değişikliğini kasten kötüye kullanmanın cezası ağır olursa bu tür kötüye kullanmalar da en aza inecektir.

Değerli milletvekilleri, ilgili kanunda yapılması istenen değişiklik Türk aile hukukuyla yani evlenmeyle alakalıdır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 2’nci maddesinde cumhuriyetin nitelikleri sayılırken “Demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” nitelemesi yapılmıştır. Hukuk devletinde toplumun düzenleyici kurallarını hukuk kuralları belirler. Hukuk kurallarını belirleme yetkisi ise Türkiye Büyük Millet Meclisinindir ve TBMM bu yetkisini devredemez. TBMM tarafından yapılan Türk Medeni Kanunu’nun “Aile Hukuku” kitabında ise evlenme açıkça tarif edilmiştir. Yine Türk Medeni Kanunu Madde 129’da evlenme engelleri sayılmıştır ve evlenme engeli olanların evlenmesi yasaklanmıştır. Buna göre üst soy ile alt soy arasında, amca, dayı, hala ve teyze ile yeğenleri arasında evlilik yasaklanmıştır. Yani bir kişinin anne ve babasıyla ve de çocuklarıyla evlenmesi kesin olarak yasaktır. Oysa çok kısa süre önce Diyanet İşleri Başkanlığı sitesinde bir soruya verilen cevapta, âdeta fetva verir gibi, hukukun ve ahlakın kabul etmeyeceği biçimde, baba ile kız çocuğu arasında evlenme mübah gibi gösterilmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı konuyla ilgili olarak aynen şu cevabı vermiştir: “Babanın kendi öz kızını öperken şehvet duyması durumunda nikâhın ne olacağı konusunda görüş ayrılığı vardır.”

AHMET UZER (Gaziantep) – Yazıklar olsun ya, yazıklar olsun!

MUSTAFA TUNCER (Devamla) – “Hanefilere göre babanın kızını şehvetle öpmesi, kızına şehvetle sarılması durumunda kızın annesi bu babaya haram olur.” Evet, cevap aynen bu şekildedir.

Değerli milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığının bu cevabı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na, Türk Medeni Kanunu’na ve Türk Ceza Kanunu’na açıkça aykırıdır.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Tekzip edilmiş bir konuyu buraya taşımanız yanlış Sayın Vekilim.

MUSTAFA TUNCER (Devamla) - Laik hukuk devleti ilkesine aykırıdır. Ayrıca bu açıklama suçtur. Çünkü, Anayasa’mızın 41’inci maddesine göre devlet her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları korumakla yükümlüdür. Diyanet İşleri Başkanlığı Türkiye Cumhuriyeti’nin laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti olduğunu unutmuştur ya da bilinçaltındaki baklayı çıkarmıştır.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Birileri “web” sitesine saldırmış, tekzip etmişler.

MUSTAFA TUNCER (Devamla) - Hukuken, vicdanen, ahlaken ve dinen kabul edilemeyecek açıklamayı yapan ilgilileri ve bu açıklamanın yapılmasına müsaade eden Diyanet İşleri Başkanını kınıyorum ve istifaya davet ediyorum.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Böyle bir açıklama yok zaten. Olmayanın üzerine konuşuyorsunuz Sayın Vekil.

MUSTAFA TUNCER (Devamla) – Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 14’üncü maddesinin geri çekilerek yakında TBMM’ye yeniden sevk edileceği…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA TUNCER (Devamla) – …anlaşılan Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı’yla birlikte getirilmesini talep ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tuncer.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, kayıtlara geçsin diye söylüyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Diyanet bunu reddetmiştir, kendi sitesinde böyle bir açıklama olmadığını beyan etmiştir.

BAŞKAN – Tutanaklara geçmiştir Sayın Bostancı, teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Askerlik Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 14’üncü maddesinde yer alan "80" ve "500" ibarelerinin "50" ve "1.000" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Deniz Depboylu (Aydın) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EMİNE NUR GÜNAY (Eskişehir) – Takdirlerinize bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Komisyonun takdire bıraktığı, Hükûmetin katıldığı önerge hakkında söz isteyen Sayın Deniz Depboylu, Aydın Milletvekili.

Buyurun Sayın Depboylu. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

DENİZ DEPBOYLU (Aydın) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Diyarbakır’ın Çınar ilçesinde dün meydana gelen hain saldırıda başta çocuklar, bebek olmak üzere hayatını kaybedenlere, şehidimize Allah’tan rahmet diliyorum, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Yine, bugün meydana gelen, Şırnak İdil’de teröristler tarafından 8 okul ve 1 yurda yönelik -öğrenciler de içindeyken- gerçekleştirilmiş olan hain saldırıyı da kınıyorum.

Bugün, aslında, tarih itibarıyla bir anlam daha ihtiva ediyor. Bugün Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanımefendi’nin ölüm yıl dönümüdür. Kendisine, yetiştirdiği evlat için minnet borçluyuz. Saygıyla anıyor, rahmet diliyorum. Ruhu şad olsun. (MHP sıralarından alkışlar)

Bugün Genel Kurulda sunulan 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 14’üncü maddesinde yer alan kanunla ilgili konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Yalnız, ben burada aynı kanunun, yine, 68’inci maddesindeki üçüncü fıkrada yer alan (a) bendinin kaldırılmasında mağdurun menfaatine uygun olmayan bir uygulamaya dikkatinizi çekmek istiyorum.

“Her türlü doğal afet, gasp, hırsızlık, yangın ve terör nedeniyle nüfus ve aile cüzdanlarının kaybedilmesi, nüfus olaylarının bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi hâllerinde belirtilen idari para cezaları uygulanmaz.” hükmü kaldırılmıştır. Burada, özellikle doğal afet ve yangın maddi ve can kayıplarının yaşandığı, ağır travmalara sebep olan olaylardır. Bu durumda, önerilen değişikliklerin vatandaşlarımızın lehine, içinde bulundukları zor durum dikkate alınarak hazırlanmasını beklerdik.

Yapılan düzenlemelerde, evlenme olayının bildirilmesinde gösterilen titizliği anlıyor ve yerinde buluyorum ancak aile ve evlilik içinde yaşanan sorunların çığ gibi büyüdüğü, kadına yönelik şiddetin günden güne arttığı, erken evliliklere göz yumulduğu, kayıp çocukların sayısının bile net bilinemediği AKP Hükûmetinde bütün bu sorunlara gösterilen hassasiyetin de yüksek olmasını ve alınan önlemlerde titizlik gösterilmesini beklerdim.

Boşanma sebeplerinin araştırılacağı aile birliğinin korunmasına yönelik bir araştırma komisyonu kuruldu ve bugün ilk toplantısını yaptı. Hayırlara vesile olmasını diliyorum, inşallah aileyle ilgili bu sorunlarımızı çözecek çalışmalara imza atılır.

Kadına yönelik şiddetin artışında yapılması gereken çalışmaların yeterli olmadığını düşünüyorum. Zira, son on yılda kadın cinayetleri rakamının 7.122 civarına ulaştığını bilmekteyiz. Evlenme olayının geç bildirilmesi bizce de uygun değildir ancak yardıma ihtiyacı olan ve yardım talep eden kadınlara geç ulaşılması ve alınması gereken önlemlerde yetersiz kalınması affedilmeyecek kadar büyük bir hatadır. Duyarsızlık sebebiyle birçok kadın hayatını kaybetmiştir.

Erken evlilik sorunu ise bu çağda gündeme gelmemesi gereken bir sorun olup gündeme getirirken bile hicap duyduğumuz bir konudur ama maalesef yüz yüze olduğumuz, yaşanan, gerçek bir sorundur.

Bugün Türkiye’deki en önemli toplumsal sorunlardan bir tanesi, maalesef, çocuk yaşta gerçekleşen evliliklerdir. Türkiye İstatistik Kurumunun 2014 verilerine göre, ülkemizde 16-17 yaş arasında 1.670 erkek, 34.629 kız çocuğunun evlendirildiği bildirilmektedir. Ancak, Türkiye’de evli olan çocuk sayısının 181 bin civarında olduğunu biliyoruz. Çünkü, 16-17 yaş arasındaki bir bölüm dikkate alınarak bu araştırma yapılmış ve yine, yapılan araştırmalarda resmî nikâh, resmî kayıtlar dikkate alınmıştır ama daha küçük yaştaki çocukların resmî nikâh dışında, imam nikâhıyla evlendirildiklerini, maalesef, biliyoruz. Yine, maalesef, Anayasa Mahkemesi tarafından imam nikâhlarında resmî nikâh şartı kaldırılmış, bu durumda erken yaş evliliklerinin önündeki engellerden biri de kalkmıştır.

Kayıp çocuklarla ilgili soruna gelirsek: Geçen hafta verdiğimiz önergeye “hayır” denildiğini de düşündüğümüzde bu konuyu bir kez daha dikkate almanızı rica ediyorum. Çünkü özellikle bir soruyu aklınıza getirmek istiyorum. Bir canın kaydını tutmak mı, yoksa o canı hayatta tutmak mı daha büyük hassasiyet gerektiriyor, bir kez daha düşünülmesi gerekiyor.

Ayrıca, nüfus ve evlenme kayıtlarıyla ilgili olarak sadece Türk vatandaşlarının değil, bu ülkeye giren sığınmacı Suriyeli vatandaşların da aynı kayıtlarının hassasiyetle tutulması, kayıtlarının alınmasını da rica ediyorum. Bu sorunların çözümü için yüce Meclisimize güveniyorum.

Saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Depboylu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 14’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… 14’üncü madde kabul edilmiştir.

15’inci madde üzerinde üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Askerlik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/414) ve Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ile 35 milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 15’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

           Musa Çam                             Kadim Durmaz                        Bihlun Tamaylıgil

               İzmir                                       Tokat                                      İstanbul

        Lale Karabıyık                        Selin Sayek Böke                         Yakup Akkaya

              Bursa                                       İzmir                                      İstanbul

MADDE 15 – 5490 sayılı Kanun’a aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

“Atıflar

EK MADDE 1 – (1) Diğer kanunlarda “nüfus cüzdanı”, “hüviyet cüzdanı”, nüfus hüviyet cüzdanı”, “hüviyet varakası”, “nüfus kâğıdı” ibarelerine yapılan atıflar “Türkiye Cumhuriyeti kimlik kartı”na yapılmış sayılır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Askerlik Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 15’inci maddesinde yer alan “mevzuatta” ibaresinin “kanunlarda” olarak değiştirilmesini arz ve tekli ederiz.

        Mehmet Günal                             Erhan Usta                             Erkan Haberal

             Antalya                                    Samsun                                     Ankara

          Kamil Aydın                           Kadir Koçdemir                            Mustafa Mit

               Bursa                                      Bursa                                      Ankara

Mehmet Necmettin Ahrazoğlu

              Hatay

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 15’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

         İdris Baluken                             Mizgin Irgat                          Abdullah Zeydan

           Diyarbakır                                    Bitlis                                      Hakkâri

         Dilek Öcalan                             Garo Paylan                              Alican Önlü

            Şanlıurfa                                   İstanbul                                    Tunceli

       Behçet Yıldırım

           Adıyaman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EMİNE NUR GÜNAY (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önerge hakkında Behçet Yıldırım, Adıyaman Milletvekili.

Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan torba yasayla ilgili vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım.

Barışı savunmanın suç, savaş çığırtkanlığı yapmanın övgüyle söz edildiği bir dönemden geçiyoruz maalesef, bu da ancak Türkiye’mizde olur.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Maddeyle ne alakası var söylediğinin?

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) – Şu anda moda bir kelime vardır: Vatan haini. Bu ülkede gençlerimizin, çocuklarımızın yaşamalarını istemek, kalıcı barışı istemek vatan hainliği midir? Birazdan söyleyeceğim şeyler vatan hainliği midir?

Ölümü kutsadınız; onlara “Ne mutlu şehit.” dediniz, “Herkese bu nasip olmaz.” dediniz. Bu nasip hep yoksul çocuklarına mı oluyor? Dilim varmıyor söylemeye ama bu yoksullar dönüp size “Allah size nasip etsin.” derse ne diyeceksiniz? Kimse İsrail’le gemiciklerle ticaret yaparak şehit olmuyor işte; olan, fakir fukaraya, garibana oluyor. “Vatan sağ olsun.” İyi güzel, eyvallah, vatan sağ olsun da bunlar ölünce mi, insanlar ölünce mi vatan sağ oluyor? Kutsal olan bu çocukların tabutları değildir, kutsal olan bu çocukların ölümü değildir, kutsal olan bu gencecik fidanların kendi bağında, bahçesinde, evinde huzurlu bir şekilde yaşamalarıdır.

Bu vatan her kesimin. Laik, seküler yaşam tarzından tutun da Kürtlere, Kürtlerden tutun da diğer farklı inanç gruplarına kadar hepimiz eşit, özgür ve barış içerisinde bir arada yaşamak istediğimiz zaman ortak vatan olur yoksa sadece iktidara gelenlerin vatanı olacaktır.

Bakın, o kadar kutsadığınız ölümde bile ayrımcılık yapıyorsunuz. Bir Alevi askerin kendi inancına göre cemevinden cenazesi kaldırıldığında mülki ve idari amirler gitmiyorsunuz. Yeri geldiğinde “Affedersiniz Ermeni” diyebiliyorsunuz. Alevi’yi, Ermeni’yi şehit bile saymıyorsunuz. İşte, bu ayrımcılıktır, ölümde bile ayrımcılık yapıyorsunuz. Şahadet bu kadar mutlu olunabilecek bir şeyse, gelin, mevki, makam sahipleri, zenginler önce cepheye biz ve bizim çocuklarımız gitsin, fakir fukaranın çocuğu gitmesin. O zaman görürsünüz savaş bir gün sürer mi? Ha, bunu yapamıyorsak, gelin, oturalım, konuşalım, tartışalım; konuşabileceğimiz, tartışabileceğimiz asgari demokratik bir ortam yaratalım diyoruz. Ama, bakıyoruz, tam tersi istikamette, konuşmak isteyen her kimseyi susturmaya çalışıyorsunuz, kim konuşursa susturmaya çalışıyorsunuz.

Bir Ayşe öğretmenin, sadece bir kişinin düşüncelerinden bile korktu bu savaş anlayışı. “Çocuklar ölüyor.” dediği için, “Bu çocuklar ölmesin, sessiz kalmayın.” dediği için hakkında soruşturma açıldı. Çünkü bu ses yaşatmak üzerine bir sesti ve binlerce tankınızdan, topunuzdan çok daha etkili olduğunu biliyorsunuz.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Ayşe öğretmenden korkmadık, öğretmen olmadığı hâlde sahtekarlığının doğru olmadığını belirttik!

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) - Siz Ayşe öğretmeni susturmaya çalışırsanız soruşturmalarla tehdit ederseniz kim nasıl konuşacak, savaşa kapı açmaz mısınız?

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – “Ayşe öğretmen” diye bir öğretmen yok, sahkekârı, PKK’lıyı öğretmen diye yansıtma! Bu, 900 bin öğretmene saygısızlıktır!

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) - Akademisyenler barış çağrısı yapıyor, ona cevabı mafya veriyor. Bu ülkede siyaseti, ülke yönetimini konuşmak mafyaya kalmışsa buna bir tepki vermezseniz gerçekten oluk oluk kan akacak ve hepimiz o kanda boğulacağız.

Bakın, bugün anayasa tartışmaları sürüp gidiyor. Peki “vatan haini” gibi insanı hapseden kavramlarla nasıl bir anayasa tartışması yapacağız? Bu çatışma, savaş ortamında nasıl bir anayasa tartışması yapacağız? Gerçek bir anayasa yapmak istiyorsak, gelin, sırf anayasayı tartışmak üzere karşılıklı bir ateşkes ilan edilsin.

Bugün basın özgürlüğü alanına bakın, tutuklu gazetecilere bakın, düşünceyi ifade mecrası olarak sosyal medyaya bakın, yargının durumuna bakın, yolsuzluklarla mücadeleye bakın, komşu ülkelerle ilişkilere bakın, uluslararası ilişkilerde ülkenin durumuna bakın, farklı inanç gruplarının, Alevi çalıştaylarının sonucuna bakın, IŞİD ile ilgili Türkiye’deki gelişmeye bakın, örtülü ödeneğe bakın, İhale Kanunu’na bakın; bu sorun alanlarına ilişkin getirin yasal düzenlemeleri, hepimiz tartışalım, konuşalım.

Ölümü değil yaşamı kutsayalım diyorum. Bakın, bedelli için TL, euro bedelli yasalar getiriyorsunuz. Bir insana hak olan bir şeyi yasaklıyorsunuz, ardından para istiyorsunuz. Bu iki açıdan sakıncalıdır: Fakir olanın bedeli canıdır. İşte, aynı ekonomik durumda olmayanlar insanlara “Ya askere ya bankaya.” diyorsunuz. Parası olmayan askere, parası olan bankaya! Sizce bu, insani ve vicdani bir durum mudur? İnsanlara hak olan vicdani ret hakkını tanımayarak, bu ödemeleri yasal bir hâle getirerek insanlardan yasal haraç alıyorsunuz. Peki, bunun çözümü nedir? İnsanlara vicdani ret hakkını getirirsiniz; isteyen gider, isteyen gitmez. İnsanlar politik, kişisel ahlak veya dinî inançları gereği insan ölümlerine alet olmak istemeyebilir. Bu bir düşünce, yaşam biçimidir. Bize düşen buna saygı duymaktır. Yine aynı şekilde söylüyorum: "Çıkmaz sokaktan ne yazık ki güvenli bir dönüş yoktur."

Bu nedenle, hem Orta Doğu'da hem uluslararası ilişkilerde hem de bölgede yaşanan savaşta böyle devam ederse çıkmaz bir sokağa ramak kalmıştır. Gelin, bir çıkmaz sokağa girmeden bir an önce barışa ve barışçıl politikalara dönelim diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım. Talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.

Şimdi, aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Askerlik Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 15’inci maddesinde yer alan “mevzuatta” ibaresinin “kanunlarda” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Necmettin Ahrazoğlu (Hatay) ve arkadaşları

BAŞKAN – Diğer önergenin imza sahiplerini okutuyorum:

Kadim Durmaz (Tokat) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EMİNE NUR GÜNAY (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet önergelere katılıyor mu?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önergeler hakkında söz isteyen Mehmet Necmettin Ahrazoğlu, Hatay Milletvekili.

Buyurun Sayın Ahrazoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce şu resimlere iyice bakmanızı istiyorum.

(Hatip tarafından resimler gösterildi)

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün gece Diyarbakır’ın Çınar ilçesinde PKK’lı teröristler tarafından Jandarma Komutanlığına ve İlçe Emniyet Müdürlüğüne bomba yüklü araç, roketatar, uzun namlulu silahlarla eş zamanlı saldırı düzenlenmiş, bunun sonucu hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Bölücü terör örgütü ve bebek katili PKK’yı ve bunları destekleyenleri ve destek verenleri Türk milletinin huzurunda tekrar tekrar yüksek sesle lanetliyorum.

Bu hain saldırılarda hayatını kaybeden Hataylı hemşehrim polis memuru Mehmet Şenol Çiftçi ve 3 yaşındaki kızı İrem Mevlüde Çiftçi ile geçen hafta Diyarbakır Sur’da şehit edilen Kırıkhanlı Jandarma Astsubay Kıdemli Çavuş Metin Kıldış’a bir hemşehrim olarak Allah’tan rahmet diliyorum, Türk milletine ve ailesine sabricemiller niyaz ediyorum.

Sayın milletvekilleri, 60 sıra sayılı Askerlik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 15’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamı tasarı üzerine hazırlamıştım ancak son günlerdeki terör olayları, bir Hataylı olarak bir hafta içerisinde üst üste şehitler vermemiz beni derinden üzmüş ve etkilemiştir. O nedenle konuşmama Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk gençliğine hitabesiyle devam etmek istiyorum:

“Ey Türk gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evladı!

İşte; bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”

Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türk milletine ve Türk gençliğine olan sonsuz güvenimizi burada bir kez daha tekrarlamak istiyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde alınacak her kararda ülkemiz ve milletimiz adına olan kaygılarımızın dikkate alınmasını temenni ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ahrazoğlu.

Diğer önerge hakkında Tokat Milletvekili Kadim Durmaz konuşacak.

Buyurun Sayın Durmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

KADİM DURMAZ (Tokat) – Sayın Başkanım, yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.

Bugün Diyarbakır’da yaşamını yitiren tüm yurttaşlarımıza Cenab-ı Hak’tan rahmet diliyorum.

Yüce Mecliste görüşülmekte olan -dördüncü torba yasası- 60 sıra sayılı Askerlik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, İngiltere Başbakanının “Ne yapalım, yüzyılda bir devlet adamı yetişti, onu da Cenab-ı Hak Türklere nasip etti.” dediği Mustafa Kemal Atatürk’ü doğuran anaya, Zübeyde Hanım’a ölüm gününde Cenab-ı Hak’tan rahmet diliyorum.

Değerli arkadaşlar, bildiğimiz gibi, Mecliste birçok ihtisas komisyonu bulunmaktadır ama ne yazık ki Plan ve Bütçe Komisyonu bütün komisyonların yerine çalışmakta ve bu yasalar yeteri kadar ihtisas gruplarında görüşülmeden, katkı sunulmadan çok seri bir şekilde çıkarılmaya zorlanmaktadır. İşte bugün görüştüğümüz bu tasarı da beraberinde yasalaşacak, onlardan bir tanesi.

Kimlik kartı ve bunun nasıl hayata geçirileceği konusunda söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, hepinizin bildiği gibi, maliyetinin bilinmediği, özellikleri tartışılan, 78 milyon hemşehrimize sunulacak olan kimlik kartı bir kaosu da beraberinde getiriyor. 78 milyon insanın nüfus kartının değişimi, kimlik kartının değişimi çok süre alacak ve bu süre içerisinde yurttaşlarımızdan ne amaçlı kullanılacağı günümüzde tartışılan çok ciddi paralar alınacaktır. Ve bu özellikle sunumu yapılan kimlik kartlarını kimin basacağı, devlete kimin satacağı ve nasıl uygulanacağı henüz netleşmiş durumda değildir. Belki bu yığılmalardan öteye nüfus müdürlüğünde çalışan personeller uzun uzun mesai yapmak durumunda kalacaktır. Bu anlamda bu yasanın daha incelenerek hayata geçirilebilir bir şekilde olmasını inanıyorum hepimizin gönlü arzu ederdi.

Bildiğiniz gibi, Tokat Milletvekiliyim değerli arkadaşlar. Yaşadığımız kısa sürede iki seçim öncesi Sayın Başbakanımız ilimize geldi ve birçok söz verdi Tokatlıya. Bunlara şöyle dikkatle bakmanızı istiyorum değerli arkadaşlarım.

(Hatip tarafından fotoğraflar gösterildi)

KADİM DURMAZ (Devamla) - Bunlar Tokat’ta yerel basında da gündeme geldi. Havaalanı ve hızlı tren sözü Sayın Başbakanımızın. Ve “Tokat’a havaalanı yapılacak, hızlı tren gelecek.”

FARUK ÇATUROĞLU (Zonguldak) – İstemiyor musunuz, gelmesin mi?

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Yapılmasın mı?

KADİM DURMAZ (Devamla) – Yine, günümüzün Ulaştırma Bakanının Tokat’ı ziyaretlerinde verdiği sözler…

ORHAN KIRCALI (Samsun) – AK PARTİ söz verdiyse yapar.

KADİM DURMAZ (Devamla) – Ve Davutoğlu’nun kayınvalidesi, Tokatlı, akrabalık bağı var. “Tokat’a eniştenizin sözü.” dedi Sayın Başbakanımız.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Yaparız, yaparız, merak etme.

KADİM DURMAZ (Devamla) – Ama arkadaşlar, biz Sayın Başbakanımıza güvenmek istiyoruz. (AK PARTİ sıralarından “güvenin, güvenin” sesleri) Ve bakın, Sayın Başbakanımızın sözü üç aylık bir sözdü. Biz Tokatlılar olarak bu sözlerin takipçisiyiz.

ORHAN KIRCALI (Samsun) – Bak, millet güvendi sen de güven.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, hatibi dinleyelim efendim.

KADİM DURMAZ (Devamla) – Söz uçtu ama Tokatlı havaalanından uçamadı arkadaşlar. Demek ki bakanı olmayan vilayetin bakanı da olmuyormuş. Tokat, Türkiye’de göç şampiyonu oldu. Tahmin ediyorum, AKP iktidarıyla bu şampiyonluğu bırakmayacak. O mümbit Kazova’dan, Artova’dan, Zile Ovası’ndan, Erbaa, Niksar, Kelkit Vadisi’nden insanlar göçmeye devam ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KADİM DURMAZ (Devamla) – Bakın, birçok il ve ilçelere dahi yapılmış adliye. Yaklaşık otuz beş yaşına geldi Tokat’daki durum arkadaşlar. Erbaa’da, Reşadiye’de de eğreti binalarda hâkim ve savcılarımız görev yapmaktadır.

Ve tekrarlıyorum değerli arkadaşlar: Tokatlı bu sözlerin takipçisidir ve olmaya devam edecek. Ve 1 kilometre bir ilçesine gidecek duble yolun olmadığı bir il değerli arkadaşlarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Durmaz.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Havaalanı bakkaldan satın mı alınıyor acaba?

KADİM DURMAZ (Devamla) – Efendim?

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Havaalanı bakkaldan satın mı alınıyor?

KADİM DURMAZ (Devamla) – Hayır arkadaşlar.

Tokatlı takip edecek, biz de takip edeceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Durmaz.

Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

15’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… 15’inci madde kabul edilmiştir.

Birleşime saat 20.40’a kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.02

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.46

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER : Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

16’ncı madde üzerindeki önerge işleminde kalmıştık.

16’ncı madde üzerinde üç önerge vardır; önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Askerlik Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 16 ncı maddesinde yer alan “nüfus cüzdanları” ibaresinin “Türkiye Cumhuriyeti Kimlik Kartı” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

      Mehmet Erdoğan                          Kamil Aydın                            Mehmet Günal

              Muğla                                     Erzurum                                    Antalya

 

          Erhan Usta                            Kadir Koçdemir                          Erkan Haberal

             Samsun                                     Bursa                                      Ankara

 

          Mustafa Mit

             Ankara

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Askerlik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/414) ve Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ile 35 milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 16’ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

    Çetin Osman Budak                      Kadim Durmaz                        Bihlun Tamaylıgil

             Antalya                                      Tokat                                      İstanbul

        Mahmut Tanal                          Lale Karabıyık                           Yakup Akkaya

             İstanbul                                     Bursa                                     İstanbul

Madde 16- 5490 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“Geçici Madde 6- Nüfus cüzdanlarının düzenlenmesi ve dağıtılması 31/12/2016 tarihine kadar aşağıdaki usul ve esaslara göre yapılır.

a)          Nüfus cüzdanları, Bakanlıkça tespit edilen şekil, ebat ve örneğine uygun olarak Maliye Bakanlığınca bastırılır ve nüfus müdürlüklerinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere muhasebe yetkililerine, dış temsilciliklerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere de Dışişleri Bakanlığına gönderilir.

b)          Muhasebe yetkilisince nüfus müdürlüklerinin ihtiyacı göz önünde tutularak, kadın ve erkek nüfus cüzdanlarının her biri için en fazla üçer bin adedi, bedeli sonradan ödenmek üzere, müteakiben üçer bin adetlik partiler hâlinde peşin para karşılığında verilir. Doğum bildirimlerinin kanunî süresi içinde yapılması hâlinde düzenlenecek nüfus cüzdanlarından değerli kâğıt bedeli alınmaz. Hatalı yazım nedeniyle iade edilen nüfus cüzdanları değerli kâğıt bedelinden düşülür.

c)          Nüfus cüzdanı, yurt içinde ilçe nüfus müdürlüklerince ve yurt dışında dış temsilciliklerce kişilerin kendilerine, ergin olmayanların veli, vasi veya resmî vekillik belgesi ibraz edenler ile bu Kanunun 17’nci maddesinde belirtilen, beyanla yükümlü kişilerce Bakanlıkça tespit edilecek usûller çerçevesinde verilir.

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 16’ncı maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

         İdris Baluken                             Mizgin Irgat                          Abdullah Zeydan

           Diyarbakır                                    Bitlis                                      Hakkâri

         Ali Can Önlü                             Garo Paylan                             Dilek Öcalan

             Tunceli                                    İstanbul                                   Şanlıurfa

    Meral Danış Beştaş

              Adana

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EMİNE NUR GÜNAY (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önerge hakkında Meral Danış Beştaş, Adana Milletvekili.

Buyurun Sayın Danış Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Size bir yazı okumak istiyorum zamanım yettiğince. “…”(X) yazının başlığı, bu, okunması zor, tuhaf bir kelime, Miriam Makeba’nın bir şarkısının adı. “Afrika Ana” olarak da tanınan Güney Afrikalı şarkıcı “…”(X) anlamını bir konserinde şöyle anlatmıştı: “Güney Afrika’daki şehirlerin civarında siyahların yaşadığı mahallelerde küçük çocuklar şu ya da bu nedenden baskına gelen polis arabalarını gördüklerinde ‘…’(X) diye bağırırlardı. ‘Çabuk ol anne!’ anlamına geliyor bu sözcük. ‘Çabuk ol anne, ne olur yakalanma!’ Bu şarkı o çocukların şarkısı.”

“Elli yıl önce dinlediğimiz şarkı şimdi yine çalıyor. Beyazların öfke ve nefret dolu şiddetinin altında ezilen siyahların şarkıya dönüşen çığlığı bu kez Kürtçe söyleniyor. Adında bile anlaşamadığımız; Türklerin güneydoğu, Kürtlerin kürdistan dediği topraklarda, Kürtlerin yaşadığı mahallelerde panzerlerin, zırhlı kariyerlerin, tankların, topların geldiğini gören çocuklar ‘Çabuk ol anne!’ diye bağırıyorlar. ‘Kaç! Seni vuracaklar!’ Annelerin çığlığı da çocukların haykırışından farklı değil, onlar da ‘Kaç çocuğum!’ diye bağırıyorlar, ‘Seni öldürecekler!’ Tankların namlulularına mermi yerleştiren topçular, damlardaki keskin nişancılar, makinelileri, tabancaları palaskalarına doldurdukları şarjörleriyle Özel Harekâtçılar bebekleri enselerinden vuruyor. Torunlarını hastaneye yetiştirmeye çalışan dedeler ciğerlerine yedikleri kurşunlarla devriliyor. Hamile kadınların cesetleri sokaklarda yatıyor, morglarda yer kalmadığı için çocuk ölüleri buzdolaplarında saklanıyor.

Ve Türk medyası Selahattin Demirtaş’a sitem ediyor ‘Niye Türkiyelileşmiyorsun?’ Peki siz neden Türkiyelileşmiyorsunuz? Türkiyelileşmek sadece Kürtlere verilen bir ev ödevi mi? Türkler Türkiyelileşmeyecek mi? Oraları Türkiye’nin toprakları değil mi? Neden oralarda ölen 5 aylık bebekler, 3 yaşındaki çocuklar, genç delikanlılar, hamile kadınlar, yaşlı dedeler sizin ilginizi çekmiyor? Neden onları korumak için kılınızı bile kıpırdatmıyorsunuz? Neden Türklerin Kürtleri öldürmesi bu kadar doğal geliyor size? Neden Kürt bebekleri ölürken sitem etme hakkını kendinizde görecek kadar vicdansız ve körsünüz? Neden hem Türkiye’yi sadece batıdan ibaret sanıp hem de Kürtlere Türkiyelileşmeleri için çağrılarda bulunuyorsunuz? Önce siz Türkiyelileşin.”

FUAT KÖKTAŞ (Samsun) – Hanımefendi, kendiniz de inanmıyorsunuz söylediğinize değil mi?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – “Siz bu topraklarda ölen insanlara sahip çıkın. Siz gözünün altından vurulan bebeklerin acısını hissedin. Onlara aldırmayacaksınız bile değil mi? Onlar Kürt çünkü. Daha üç ay önce doğan bebeğin alnında ‘Kürt’ yazdığı için onun ölümü sizin için önemsiz, o bebeğin bir Türk nişancının hedefi olmasının hiçbir önemi yok. O, öldürülebilir yaftasını göğsünde taşıyor değil mi daha doğduğu anda? Vurun öldürün, bir de sitem edin, bir de o çocuklara sahip çıkan adama “hain” diye saldırın.

HDP’yi Türkiyelileşemiyor diye siyasetten silerek, barış için en önemli imkânı ortadan kaldırıyorsunuz. HDP, bütün bu ülke için barışa giden yolu siyaseten açabilecek tek ve en önemli aktördü. AKP ikinci seçimi kazanabilsin diye HDP’yi makasa aldınız, gücünü kırdınız ama kırdığınız aslında barış ihtimaliydi.

Türk ile Kürt’ü bir barış ve demokrasi ihtimali çevresinde toplayabilecek tek partidir HDP. Siz onun Türkiyelileşmesini değil, siz onun Türkleşmesini istediniz. Çözüm onun Türkleşmesinde değildi, çözüm onun Kürt kimliğini kaybetmeden ortak barış ve demokrasi isteğine sahip çıkmasıydı.

Siz Türklükten Türkiyelileşmeye geçemediğiniz, herkesi ortak bir amaç etrafında toplamak istemediğiniz, çıkarlarınızı düşmanlıkta gördüğünüz için bütün ülke için Türkiyelileşme imkânını yok ettiniz. Kim Türkiyelileşmiyor? Türkiyelileşmeyen sizsiniz! Ölümü, şiddeti, savaşı destekleyen sizsiniz. Kürt çocukları mahallelerde hendek kazıyormuş. A, tamam o zaman, hadi gidip bebeleri vuralım.

NATO’nun en büyük 2’nci ordusu Kürt mahallelerinde 14, 15, 16 yaşındaki çocuklarla savaşıyor. Bir ordunun çocuklarla savaşması çok mu normal gözüküyor size? Oradaki savaşçıların kimler olduğunu, kaç yaşında olduğunu hiç mi merak etmiyorsunuz? Çocuk be onlar. Hendek kazıyorlar, örgüt kuruyorlar, savaşıyorlar olsa bile onlar çocuk.”

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Doğru, Kanas silahını kullanabilmek için göğsünü aldıracak kadar çocuk!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Bir toplum kendi çocuklarının hendek kazıp birer silahlı savaşçıya dönmesinin nedenini hiç mi merak etmez?

Yazı devam ediyor. Yazıyı okuyanlar bunun…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – …Ahmet Altan’a ait olduğunu bilir. Ama, sürem bittiği için…

MARKAR ESAYAN (İstanbul) – Bese Hozat zannettik ama benzer bir isimmiş.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Bu size hiç yakışmadı Markar Bey yani kıyaslama hakkını kendinize nereden buluyorsunuz bilmiyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Muhatap olmayın ya, tamam, okudunuz, gelin siz.

MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Meral Hanım, size hiç yakışmadı bu beyanınız, hiç yakışmadı.

MARKAR ESAYAN (İstanbul) – O kadar ciddi bir şekilde ihanet ediyorsunuz ki.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Çınar’ı anlatsın, Çınar’ı. Çınar’da ölen bebekleri anlatsın.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Ben bir yazıyı paylaştım.

Teşekkür ediyorum.

Sağ olun. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Danış Beştaş.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum...

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı istiyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge oylamasında karar yeter sayısı talep edilmiştir. Bu nedenle, karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler... Etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.57

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 21.06

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER : Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 16’ncı maddesi üzerinde, Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Askerlik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/414) ve Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ile 35 milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 16’ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Çetin Osman Budak (Antalya) ve arkadaşları

Madde 16- 5490 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 6- Nüfus cüzdanlarının düzenlenmesi ve dağıtılması 31/12/2016 tarihine kadar aşağıdaki usul ve esaslara göre yapılır.

a) Nüfus cüzdanları, Bakanlıkça tespit edilen şekil, ebat ve örneğine uygun olarak Maliye Bakanlığınca bastırılır ve nüfus müdürlüklerinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere muhasebe yetkililerine, dış temsilciliklerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere de Dışişleri Bakanlığına gönderilir.

b) Muhasebe yetkilisince nüfus müdürlüklerinin ihtiyacı göz önünde tutularak, kadın ve erkek nüfus cüzdanlarının her biri için en fazla üçer bin adedi, bedeli sonradan ödenmek üzere, müteakiben üçer bin adetlik partiler hâlinde peşin para karşılığında verilir. Doğum bildirimlerinin kanunî süresi içinde yapılması hâlinde düzenlenecek nüfus cüzdanlarından değerli kâğıt bedeli alınmaz. Hatalı yazım nedeniyle iade edilen nüfus cüzdanları değerli kâğıt bedelinden düşülür.

c) Nüfus cüzdanı, yurt içinde ilçe nüfus müdürlüklerince ve yurt dışında dış temsilciliklerce kişilerin kendilerine, ergin olmayanların veli, vasi veya resmî vekillik belgesi ibraz edenler ile bu Kanunun 17 nci maddesinde belirtilen, beyanla yükümlü kişilere Bakanlıkça tespit edilecek usûller çerçevesinde verilir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EMİNE NUR GÜNAY (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önerge hakkında Çetin Osman Budak, Antalya Milletvekili.

Buyurun Sayın Budak. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

ÇETİN OSMAN BUDAK (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 60 sıra sayılı Tasarı’nın 16’ncı maddesiyle ilgili önergemiz üzerinde söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’de her alanda ciddi sorunlar yaşanıyor: Adalet, demokrasi, özgürlükler, eğitim, ekonomi, dış politika, terör, kültür, sanat. Listeyi daha da uzatabiliriz. Hukukta, demokraside ve özgürlüklerde ciddi bir gerilemenin yaşandığı, yoksulluğun ve gelir dağılımındaki adaletsizliğin arttığı, milyonlarca gencin işsiz, aşsız, mutsuz olduğu; siyasi hesaplarla, oyları artırma kaygısıyla toplumun kutuplaştırıldığı, canlı bombaların cirit attığı bir Türkiye, nefes alınamaz bir ülke. Böyle bir ortamda, hiç kimse huzurla evinde oturamaz. Sorun, hepimizin sorunudur. Bu sorunun temeli, bana göre siyasi ahlakın çürümekte olmasıdır, siyasi ahlakın Türkiye’de egemen olmamasıdır. Siyasetteki bu durum toplumu da olumsuz etkiliyor, toplumsal ahlakı da çürütüyor. Türkiye, bunun sancılarını yaşıyor ve bunun bedelini de çok pahalı maalesef, çok pahalı ödüyor.

Son dönemde yaşananları bir hatırlayalım:

İş kazalarında, madenlerde binlerce insanımız yitip gitti. Sadece Soma’da, bir günde 301 can kömür karasında yok oldu. Bir vicdan sahibi çıkıp “Bunun siyasi sorumlusu benim.” dedi mi?

Yüzlerce insanımız, asker, öğretim üyesi, gazetecinin özgürlüğü ellerinden alındı, Silivri’de yıllarca tecritte tutuldular. Neden? Kumpas yüzünden. Neden? Sahte delillerden. Bir vicdan sahibi çıkıp “Bunun siyasi sorumlusu benim.” dedi mi?

Bu kumpasların savcıları, hâkimleri ellerinde valizlerle yurt dışına kaçtılar, adaletten kaçtılar, kaçırıldılar. Bir vicdan sahibi çıkıp “Bunun siyasi sorumlusu benim.” dedi mi?

Havuz medyası kuruldu, gazeteciler tehdit edildi, tartaklandı, burnu kırıldı, gazete binaları taşlandı. Binlerce kişinin telefonları dinlendi, şantajlar yapıldı, muhalif siyasetçiler dinlendi, fişlendi, komplolara uğradı. Bir vicdan sahibi çıkıp “Bunun siyasi sorumlusu benim.” dedi mi?

Kadınlarımız sokak ortalarında en vahşi cinayetlerin kurbanı oldu, binlerce kadın öldürüldü. “Tecavüze uğramış kadın doğursun, devlet bakar.” dendi.

Ahlak dışı, akıl dışı sorulara saçma sapan yanıtlar verildi. Bir vicdan sahibi çıkıp “Bunun siyasi sorumlusu benim.” dedi mi?

Türkiye, Orta Doğu’nun terör batağına saplandı, sıfır sorundan sıfır komşuya gelindi. Türkiye'nin güney sınırı yolgeçen hanına döndü. Reyhanlı, Cilvegözü, Suruç, Ankara ve şimdi de İstanbul. Bu patlamalarda 250’ye yakın insan yaşamını kaybetti, bir vicdan sahibi çıkıp “Bunun siyasi sorumlusu benim.” dedi mi?

Bakın, geçen kasım ayında Romanya Başbakanı Victor Ponta Bükreş’te 32 kişinin ölümüne neden olan gece kulübü yangını sonrasında istifa etti, 4 Kasım 2015’te.

Tabii, bu listeyi uzatmak mümkün. Güney Kore’de yine Başbakan böyle bir feribot kazasında görevine son verdi, kendisi istifa etti.

Peki, bugün Türkiye daha mutlu, daha özgür, huzur içinde bir ülke mi? Herkes evine güven duygusuyla gidebiliyor mu? Çoluğunu çocuğunu okula, işe huzurla gönderebiliyor mu? Bunlara kim gönül rahatlığıyla “evet” diyebilir? Hiç kimse maalesef diyemiyor.

Siyasi ahlak olmadan demokrasiden bahsetmek anlamsızdır. Eğer ahlaki kurallar geçerli olmazsa, eğer ahlak egemen olmazsa orada hiçbir yazılı kural işlemez, işlemiyor da zaten. Türkiye ne yazık ki böyle bir dönemi, böyle bir süreci yaşıyor. Bu nedenle, Türkiye'de hukuk maalesef ayaklar altında, bu nedenle Anayasa ve yasalar sürekli ihlal ediliyor, bu nedenle mahkeme kararları, yargı kararları ayaklar altında paspas ediliyor, bu nedenle gazeteciler ölümle tehdit ediliyor ve bu nedenle gazeteciler hapislerde çürüyor, bu nedenle üniversiteye tankla TOMA’yla girilebileceği pervasızca söylenebiliyor. Bu listeyi daha da uzatmak mümkün ama bu yol yol değildir, bu yol Türkiye'yi mutlu, refah içinde aydınlık bir geleceğe taşıyamaz. Türkiye'nin yüzünü bir an önce ahlaka, vicdana, akla, bilime çevirmesi gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, bu düşüncelerle önergemize desteğinizi bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Budak.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Askerlik Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 16 ıncı maddesinde yer alan “nüfus cüzdanları” ibaresinin “Türkiye Cumhuriyeti Kimlik Kartı” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Erdoğan (Muğla) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EMİNE NUR GÜNAY (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önerge hakkında Mehmet Erdoğan, Muğla Milletvekili.

Buyurun Sayın Erdoğan. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün gece Çınar ilçesinde şehit olan polisimize, eşlerine, çocuklara ve komşularına Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum. O hain saldırıyı gerçekleştirenleri lanetle kınıyorum, “Çözüm gelecek.”, “Barış gelecek.”, “Analar ağlamayacak.” diye diye, PKK’yı, Çınar’ın göbeğinde 1 tonluk bombayı patlatacak hâle gelinceye kadar seyredenleri de Cenab-ı Allah’a havale ediyorum.

Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, görüşmekte olduğumuz tasarının 16’ncı maddesinde vermiş olduğumuz önergeyle, “nüfus cüzdanı” ibaresinin “Türkiye Cumhuriyeti kimlik kartı” olarak değiştirilmesini talep ediyoruz, öncelikle bu önergemize yüce Meclisten destek bekliyorum.

24’üncü Dönemde, iç güvenlik paketi içerisinde, bu torba kanunda yer alan nüfusla ilgili maddeler, ehliyetin, pasaportun emniyet yerine nüfus idareleri tarafından verilmesine ilişkin hususlar yer almaktaydı. Biz o zaman da söyledik “Vatandaş için kolaylık getiren bu düzenlemeleri başka karmaşık paketlerin içerisine koyarak Meclisin gündemini işgal etmeyin; bunları, vatandaşın lehinde olanları ayrı bir paket hâlinde getirin, Nüfus Genel Müdürünü de her gün burada bekletmeyin, işine baksın, bunların üzerinde anlaşalım, birkaç saat içerisinde buradan geçirelim.” dedik. Ama tabii, AKP’nin her işi acele, o gün de bu iç güvenlik paketinin vatandaşa zulüm edecek maddelerini buradan hızla geçirmek için, o vatandaşın lehindeki 60 maddeyi geri çektiniz, şimdi de bu torba kanunun içerisine koydunuz, başka şeylerin içinde karıştı, gene kaç gündür Nüfus Genel Müdürü burayı bekliyor. Gene geri kalanı da önümüzdeki günlerde başka torbaların içinde gelecek. Burayı böyle meşgul etmeyin, bunları bir an önce ayrı bir paket hâlinde buraya getirin ve bununla ilgili olarak yüce Meclisi meşgul etmeyin. Vatandaşın işi bir an önce çözülsün, vatandaş bu sıkıntıdan kurtulsun.

Tabii, biz iç güvenlik paketi komisyonda görüşülürken “Bu düzenlemelerden sonra Nüfus Genel Müdürlüğünün iş yükü çok artacak…” dedik. Mesela İçişleri Bakanı komisyona yaptığı sunumda ehliyetin, pasaportun verilmesi… Bu biyometrik verili nüfus cüzdanlarıyla birlikte artık, 5 bin polisin bu lüzumsuz işlerden kurtulup güvenlik hizmetleriyle uğraşacağını, bu işleri Nüfus Genel Müdürlüğünün yapacağını uzun uzadıya anlattı.

Şimdi, biz diyoruz ki: Birincisi, bundan sonra vatandaşın kuyruk beklememesi için, bu işlerin hızla yürümesi için, Nüfus Genel Müdürlüğünün boş duran 1.500 tane kadrosu var, bu kadroyu serbest bırakın, Nüfus Genel Müdürlüğü bu kadrolara 1.500 elemanını atasın, eğitsin ve bu hizmetlere hazır hâle getirsin.

İkincisi de Nüfus Genel Müdürlüğü tabii ki bu işlemleri yaparken çok hızlı davranmak zorunda. Yarın üniversite sınavına girecek öğrenci koşacak nüfus dairesinin kapısına “Benim bir an önce kimliğimi almam lazım…” Efendim, şunu yapacak, bunu yapacak, evleneni var, doğanı var, bilmem ne var. Bunları bir an önce yapmak lazım. Nüfus idaresi bu kadar işi nasıl yetiştirecek?

Gene biliyorsunuz, fazla çalışmalarla ilgili kamu görevlilerine altı aydan fazla çalışma ücreti ödenemiyor. Biz komisyonda verdiğimiz bir önergeyle, Nüfus Genel Müdürlüğünün merkez ve taşra teşkilatında görevli her statüdeki personeline yılı merkezî yönetim bütçe kanununda belirlenmiş olan fazla çalışma ücretinin 5 katını ve ayda elli saati geçmemek üzere, bakanlıkça belirlenecek usul ve esaslara göre, beş yıl süreyle, yıl boyu fazla çalışma ücreti ödenmesi konusunu o zaman hep birlikte kabul etmiştik. Bu işi de şimdiden düzenleyelim ve bu kadar iş yükünü yüklediğimiz nüfus memurlarını da mağdur etmeyelim.

Ben bu duygularla yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdoğan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

16’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 16’ncı madde kabul edilmemiştir.

17’nci madde üzerinde üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

Görüşülmekte olan tasarının 17’nci maddesine aşağıdaki fıkranın (2)’nci fıkra olarak eklenmesini ve diğer fıkra numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

              Erhan Usta                                       Mehmet Günal                                     Erkan Haberal

                Samsun                                              Antalya                                               Ankara

           Mehmet Parsak                                  Deniz Depboylu                                     Arzu Erdem

          Afyonkarahisar                                          Aydın                                               İstanbul                     

Fahrettin Oğuz Tor

        Kahramanmaraş

"MADDE 17 —

(2) Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamındaki sigortalılara da 2016 yılı Ocak ila Aralık ayları/dönemleri için günlük 3,33 TL ile çarpımı sonucu bulunacak tutar, bu maddede belirlenen esas ve usuller çerçevesinde, destek olarak verilir. "

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Askerlik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/414) ve Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ile 35 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 17'nci maddesiyle 5510 sayılı Kanun’a eklenmesi öngörülen geçici 68'inci maddenin (1)'inci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve aynı maddeye (7)'nci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini ve takip eden fıkra numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                Kadim Durmaz                                    Lale Karabıyık                                       Musa Çam

                      Tokat                                                 Bursa                                                 İzmir

             Bihlun Tamaylıgil                                Ömer Fethi Gürer                                    Seyit Torun

                    İstanbul                                               Niğde                                                 Ordu

"(1) Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında haklarında uzun vadeli sigorta kolları hükümleri uygulanan sigortalıları çalıştıran işverenlerce;

a)        2015 yılının aynı ayına ilişkin Kuruma verilen aylık prim ve hizmet belgelerinde prime esas günlük kazancı 85 TL ve altında bildirilen sigortalıların toplam prim ödeme gün sayısını geçmemek üzere, 2016 yılında cari aya ilişkin verilen aylık prim ve hizmet belgelerinde bildirilen sigortalılara ilişkin toplam prim ödeme gün sayısının,

b)        2016 yılı içinde ilk defa bu Kanun kapsamına alınan işyerlerinden bildirilen sigortalılara ilişkin toplam prim ödeme gün sayısının,

2016 yılı Ocak ila Aralık ayları/dönemleri için günlük 3,33 TL ile çarpımı sonucu bulunacak tutar, bu işverenlerin Kuruma ödeyecekleri sigorta primlerinden mahsup edilir ve bu tutar Hazinece karşılanır.

c)        Kanunun 4’üncü maddesinin 1’inci fıkrasının b bendine tabi olan sigortalılar da bu maddedeki 3,33 TL’lik Hazine desteğinden yararlandırılır.”

(8) “Bu madde hükümleri 506 sayılı Kanunun geçici 20’nci maddesi kapsamındaki sandıkların statülerine tabi personel hakkında da uygulanır.”

BAŞKAN - Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 17’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

              İdris Baluken                                      Mizgin Irgat                                    Abdullah Zeydan

                Diyarbakır                                             Bitlis                                                Hakkâri

              Dilek Öcalan                                       Alican Önlü                                        Garo Paylan

                 Şanlıurfa                                             Tunceli                                              İstanbul

                 Erol Dora

                   Mardin

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EMİNE NUR GÜNAY (Eskişehir) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) - Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN - Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önerge hakkında Erol Dora, Mardin Milletvekili.

Buyurun Sayın Dora. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 17’nci maddesi üzerine partim adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, Çınar’da hayatını kaybeden bütün vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, bütün yakınlarına başsağlığı, yaralılara da acil şifalar diliyorum ve üzüntülerimi ifade etmek istiyorum. Umarım ki bu son olsun, bir daha ne çocuk ne kadın hiçbir vatandaşımız bu tür olaylarla karşılaşmasın.

Değerli milletvekilleri, Parlamentonun ülkede olup bitenlere âdeta kulak tıkayarak can yakıcı sorunları görmezden gelmesini, ötelemesini, bunun yerine tali konularla zaman harcamasını kabul etmemiz mümkün değildir. Bakınız, daha dün İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesinin yapmış olduğu açıklamaya göre, 16 Ağustos-10 Ocak tarihleri arasında uygulanan sokağa çıkma yasakları sırasında 29’u çocuk, 39’u kadın, 102’si erkek olmak üzere 170 sivil vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Bu rakamlara dün gece Çınar ilçesinde yapılan saldırıda hayatını kaybeden 6 yurttaşımız dâhil değildir, bu rakamlara Suruç, Ankara ve son olarak Sultanahmet’te gerçekleşen vahşi katliamlarda hayatını kaybeden insanlarımız dâhil değildir.

Değerli milletvekilleri, yaşanan, ölümlerle de sınırlı kalmamaktadır, yerleşim yerleri harabeye dönüşmekte, insanlar yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kalmaktadırlar. Daha önemlisi, yurttaşların en temel ihtiyaçları olan beslenme ve sağlık hizmeti alma hakları ortadan kaldırılmış bulunmaktadır. Çatışmalar altında, silah sesleri altında çocukların maruz kaldıkları ve uzun süre etkisinden çıkamayacakları travmaları tahmin etmek için psikolog olmaya da gerek olmadığını düşünmekteyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; otuz yıldır yaşanan düşük yoğunluklu savaştan sonra tecrübe etmeyi denediğimiz çözüm ve barış süreci ülkemizin tamamına rahat bir nefes aldırmıştı. Bu sürecin en önemli verilerinden birisi de sorunlarımızı diyalogla, müzakereyle çözebileceğimize dair umutların yeşermiş olmasıydı. Buradan hareketle, şu süreçte en çok ihtiyacımız olan şey, müzakere, demokratik siyaset ve bunun sonucunda da nihayet kalıcı bir barışın gerçekleşmesidir. Bu bağlamda, geçtiğimiz günlerde başlayan ve hâlen de devam eden, aydınların, akademisyenlerin, sanatçıların barışa ses veren çabalarını da önemsediğimizi vurgulamak istiyoruz. Tabii, demokratik bir ülkede Anayasa’mızın 26’ncı maddesi gereğince de insanlar bireysel anlamda ve toplu olarak farklı görüşlerini açıklayabilme özgürlüğüne sahiptirler. Katılmadığımız görüşler de olabilir Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarında da net olarak açıklandığı gibi, hatta bizi sarsıcı görüşler de olabilir ancak şiddeti övmediği, şiddete yönlendirmediği sürece bu düşünceleri makul kabul etmemiz gerektiğine inanmaktayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ulusal güvenlik gerekçesiyle eleştirel düşüncenin sansürlenişi ve bunun norm hâline gelmeye başlaması hepimizin basın özgürlüğünü ve akademik özgürlüğü savunması için her türlü sebebin ortada olduğunu göstermektedir. Sansür ve askerî kontrolün birlikteliği demokrasi için en büyük tehlikelerden birisidir. Eleştirel tartışma ortamının ihanet olarak damgalanması eski devlet geleneklerinin savunulmaz bir taktiğidir.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz çok kültürlüdür ve bu coğrafyada bildiğiniz gibi tarihî süreç içerisinde çok farklı etnik gruplar ve halklar yaşadı ve yaşamaya devam etmektedir. Dolayısıyla, hepinizi, bütün siyasi partileri ve bütün vatandaşlarımızı aklıselimle düşünmeye davet ediyorum. Bu savaş çıkmaz bir yoldur, her an bizi Suriyelileştirebilir. Onun için, onurlu bir barış için bir an önce bütün siyasi partilerin ve 550 vekilimizin sorumluluk alarak demokratik barış ve çözüm sürecine tekrar dönülmesi ve sorunlarımızın diyalogla, müzakereyle ve demokratik siyasetle çözümlenmesi noktasında herkese buradan çağrıda bulunuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dora.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Askerlik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/414) ve Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ile 35 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 17'nci maddesiyle 5510 sayılı Kanun’a eklenmesi öngörülen geçici 68'inci maddenin (1)'inci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve aynı maddeye (7)'nci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini ve takip eden fıkra numaralarının buna göre teselsül ettirilmesinin arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Ömer Fethi Gürer (Niğde) ve arkadaşları

"(1) Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında haklarında uzun vadeli sigortalıları çalıştıran işverenlerce;

a) 2015 yılının aynı ayına ilişkin Kuruma verilen aylık prim ve hizmet belgelerinde prime esas günlük kazancı 85 TL ve altında bildirilen sigortalıların toplam prim ödeme gün sayısını geçmemek üzere, 2016 yılında cari aya ilişkin verilen aylık prim ve hizmet belgelerinde bildirilen sigortalılara ilişkin toplam prim ödeme gün sayısının,

b) 2016 yılı içinde ilk defa bu Kanun kapsamına alınan işyerlerinden bildirilen sigortalılara ilişkin toplam prim ödeme gün sayısının,

2016 yılı Ocak ila Aralık ayları/dönemleri için günlük 3,33 TL ile çarpımı sonucu bulunacak tutar, bu işverenlerin Kuruma ödeyecekleri sigorta primlerinden mahsup edilir ve bu tutar Hazinece karşılanır.

c) Kanunun 4’üncü maddesinin 1’inci fıkrasının b bendine tabi olan sigortalılar da bu maddedeki 3,33 TL’lik Hazine desteğinden yararlandırılır.”

(8) “Bu madde hükümleri 506 sayılı Kanunun geçici 20’nci maddesi kapsamındaki sandıkların statülerine tabi personel hakkında da uygulanır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EMİNE NUR GÜNAY (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önerge hakkında Ömer Fethi Gürer, Niğde Milletvekili.

Buyurun Sayın Gürer. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan kanun tasarısında “1.300 liraya kadar” değil “2.250 liraya kadar iş gören, çalıştıran işletmelerde iş gören başına 100 lira bu işverenlerin Kuruma ödeyecekleri sigorta primlerinden mahsup edilir ve bu tutar Hazinece karşılanır.” denilmektedir. Bu maddede esnaf unutulmuştur. Cumhuriyet Halk Partisi olarak verdiğimiz önergenin (c) bendiyle “Kanun’un 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine tabi olan sigortalılar da bu maddedeki Hazine desteğinden yararlanırlar.” maddesi eklenerek esnafın da kanundan yararlanması amaçlanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, 31/12/2015 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan Asgari Ücret Tespit Komisyonu kararıyla ülkemizde uygulanmaya konan asgari ücretin brüt 1.647 lira olarak belirlendiği açıklanmıştır ancak asgari ücretin neti açıklandığı gibi 1.300 lira değildir. Asgari geçim indirimini net asgari ücretin üzerine ekleyerek yapılan açıklamalar yanıltıcıdır. Net asgari ücret 1.177 liradır. Komisyon kararıyla yapılmış olan yüzde 29 düzeyindeki artış oransal olarak bakıldığında çok yüksek bir miktar gibi görülebilir. Türkiye'nin ekonomisini düşük ücretli ve salt iş gücü maliyeti hesabıyla değerlendiren yaklaşımlar açısından bu doğru sayılabilir. Ancak bu asgari ücreti Türkiye ekonomisinin durumuna göre değerlendirdiğimizde olması gerekenin çok altında olduğu da bir başka gerçekliktir. Son artışla Türkiye, Avrupa Birliği içinde ancak 500 ile 1.000 euroluk 2’nci grubun en alt basamağına yükselmiştir. Bu grubun içindeki ülkelere baktığımızda, Portekiz, Yunanistan, Malta, İspanya ve Slovenya’yı görmekteyiz. Türkiye'nin yeri burası değildir, olmamalıdır.

Tek başına ücretin miktarı önemli değildir, anlamlı da değildir. Asıl olan ücretin satın alma gücünün ne olduğuna bakılması gerekmektedir. Eğer bir ülkede işçilerin, memurların hemen tamamının aldıkları ücretlerin yüzde 60’ı, yüzde 70’i sadece kira ve gıdaya harcanıyorsa bu ülkenin emekçileri yoksuldur. Bir ülkenin vatandaşlarının büyük kısmı gelirleriyle zorunlu harcamalarını yaptıktan sonra tasarruf edebiliyorsa o ülkede refahtan, zenginleşmeden söz edebiliriz. Maalesef, uzun yıllardır uygulanan ekonomi politikalarının özü ucuz iş gücüne dayandırıldığından, Türkiye'nin yükünü sırtında taşıyan işçiler ve memurlar yani emekçiler yoksulluğa mahkûm edilmişlerdir. Bugünkü Hükûmet her ne kadar asgari ücret artışını bir başarı tablosu olarak sunmuş olsa da aslında bu da yanıltıcıdır. Hükûmet bu kararı kendi isteğiyle almamıştır. Asgari ücretin artışındaki temel etken Cumhuriyet Halk Partisinin hem işçi hem de işveren yönlü hesaplayarak yapmış olduğu çıkıştır. Asgari ücretle ilgili Cumhuriyet Halk Partisinin açıkladığı rakama verilen tepkiler hafızalardadır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin ciddi bir maliyet sorunu vardır. Bu maliyetin en önemli kalemi ise aşırı vergi yüküdür, bu yük hafifletilmelidir. Sadece işverenlerin değil, tüm vatandaşlarımızın üzerindeki vergi yükü hafifletilmelidir; buna karşılık, vergi tabanı genişletilmelidir. Ancak Hükûmet bunu da yanlış anlamakta ve uygulamaktadır. Dolaylı vergilerin artırılması, vergi üzerine vergi konulması vergi tabanının genişletilmesi değildir. Vergi sistemi düzelir ve yükler hafifletilirse maliyetler azalacağı gibi, vatandaşın, emekçilerin de alım gücü artacaktır. İşçilerin alım güçlerinin artması ülke ekonomisini küçültmez; tam aksine, büyümesi, gelişmesi, zenginleşmesi ve refaha ulaşmasının yolunu açacaktır.

Türkiye’de bir gelir dağılımı sorunu vardır. Türkiye'nin bir vergi sistemi adaletsizliği sorunu vardır. Türkiye'nin örgütsüz, toplu iş sözleşmesiz bırakılmış işçiler sorunu vardır. Türkiye'nin işsizlik sorunu vardır. Türkiye'nin bir sanayileşme sorunu vardır. Türkiye'nin insanca, hakça bir yaşam sorunu vardır. Bütün bu sorunlar karşısında yapılan ise sadece kamu arazilerinin imara açılması ve rant yaratılmasıdır. Türkiye’de ekonomik ve sosyal dengeleri bozan, işçilere, memurlara verilen haklar değil, yanlış uygulanan ekonomik ve siyasi politikalardır. Ülkemizin dirliği, birliği, kardeşliği için herkesin ve her kesimin birbirini anlaması, dinlemesi, ortak çözüm üretmesinde birleşilmesi geleceğimiz için vazgeçilmez yoldur ve şarttır.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gürer.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının 17’nci maddesine aşağıdaki fıkranın (2)’nci fıkra olarak eklenmesini ve diğer fıkra numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

Fahrettin Oğuz Tor (Kahramanmaraş) ve arkadaşları

"MADDE 17 —

(2) Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamındaki sigortalılara da 2016 yılı Ocak ila Aralık ayları/dönemleri için günlük 3,33 TL ile çarpımı sonucu bulunacak tutar, bu maddede belirlenen esas ve usuller çerçevesinde, destek olarak verilir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EMİNE NUR GÜNAY (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önerge hakkında Fahrettin Oğuz Tor, Kahramanmaraş Milletvekili.

Buyurun Sayın Tor.

Süreniz beş dakikadır. (CHP sıralarından alkışlar)

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 17’nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan yasa tasarısının genel gerekçesinin ilk cümlesi aynen, “Son yıllarda anayasal, kanuni ve kurumsal düzeyde yapılan reformlarla ülkemizin demokratik düzeyi ve refah seviyesi artmıştır.” şeklindedir. Ülkemizin demokratik düzeyi arttı mı, eksildi mi ayrı bir tartışma konusu, bunu geçiyorum. Ancak geçen on yedi yıllık AKP iktidarı döneminde göreli olarak ülkemizin refah seviyesinin önemli oranda da artmadığı acı ama gerçektir. Bunu ben demiyorum, bunu rakamlar söylüyor. Bakınız, 2013 yılı fert başına millî gelirimiz 10.800 dolar, 2014 yılı fert başına düşen millî gelirimiz 10.400 dolar, 2015 yılında ise bu rakam 9.286 dolar civarındadır. 2013 yılına göre 2015 yılında refah kaybı yaklaşık 1.600 dolardır, gidişat azalma yönündedir. Aşağıda anlatacağım sebeplerle haksız ve adaletsiz bu tasarıyla özellikle BAĞ-KUR’luların durumu daha da kötüye gidecek, refah kaybı daha da artacaktır. Bu yasa tasarısını, bunu “yasa tasarısı” değil, BAĞ-KUR’lular açısından “tasa tasarısı” olarak tarif etmek daha uygun, daha doğru olacaktır.

Değerli milletvekilleri, tabii, memlekette artan bir şeyler yok mudur? Vardır. Ne vardır? Terör vardır, “Yok.” diyebilir misiniz? Her gün toprağa verilen şehitleri, günlerdir uygulanan sokağa çıkma yasaklarını, kitlesel katliamları yok sayabilir misiniz? “Terörün bu noktaya gelmesinde biz asla sorumlu değiliz.” diyebilir misiniz? İşsizlik vardır, “Yok.” diyebilir miyiz? Dün başörtülü avına çıkanların bugün baş tacı edildiği gerçeği vardır. Bakınız, kul hakkı ihlalleri vardır. İşi ehline vermeme kul hakkı değil midir? Adaletle hükmetmemek kul hakkı yemek değil midir? Kamu kurumlarını hiçbir şekilde hak etmeyenlere teslim etmek adalet midir, kul hakkı değil midir? İsraf yok mudur? İsraf haram değil midir? İsrafın haram olduğunu söylemeden neden, kimden korkulmaktadır? Mahkeme kararlarının uygulanmaması kul hakkı değil midir? Biz samimiyetle inanıyoruz ki Allah’ın adaleti, her zaman olduğu gibi, şaşmayacaktır. Kul hakkı yiyenler, adaletle hükmetmeyenler er veya geç Allah indinde bunun hesabını verecektir.

Değerli milletvekilleri, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak milletin yararına yapılan düzenlemelerin hep yanında olduk, destekledik. Ancak bu düzenleme yapılırken toplumun tüm kesimlerinin gözetilmesi gerekir ancak baktığımızda, tasarı eşitlikten yoksundur, adil değildir. Böyle yaparsanız hakça, adil olmayan bu düzenlemeler nedeniyle de toplum huzur bulmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, yasa tasarısını dikkatlice okudum, inceledim. İhtisas alanım itibarıyla da yabancı olmadığım bu konularda toplam 11 madde hâlinde milyonları ilgilendiren olumsuzluklar tespit ettim. Burada her birini, her bir konuyu ayrı ayrı açıklamak isterdim ancak beş dakikalık konuşma sürem içerisinde bunları anlatmam mümkün değildir. 11 maddeyle ilgili başlıklar şunlardır:

BAĞ-KUR kapsamındaki sigortalılar hazine desteğinden yararlanmamaktadır. Toplumun yüzde 14’üdür sadece aktif olanlar. Prim yük oranı yüzde 30 artmaktadır.

İsteğe bağlı sigortalılara hazine desteği yapılmayacaktır. Bu durumda ev kadını ve diğer kesimler mağdur olacaktır.

Borçlanma yapacak kişilerin prim yükünün hafifletilmesine yönelik düzenleme yapılmamıştır.

Genel sağlık sigortası primlerini kendileri ödeyen kişiler hazine desteğinden yararlanamayacaktır.

İş yerlerinde çırak ve stajyer öğrenci istihdam eden işverenlerin ücret yüklerini hafifletecek herhangi bir düzenleme yapılmamıştır.

5510/5-g) kapsamında yurt dışına çalıştırılmak üzere işçi götüren müteahhitler hazine desteğinden yararlanamayacaklardır.

Tavandan prim ödeyen işverenlerin prim yükünü hafifletecek herhangi bir düzenleme yapılmamıştır.

Çalışan sayısını 2016 yılında artıran işverenler ilave istihdam ettikleri kişilerden dolayı hazine desteğinden yararlanamayacaklardır.

Teşvik sisteminden yararlanma net değildir.

Kıdem tazminatı artacaktır, mağduriyet olacaktır.

İdari para cezaları caydırma değil, bir yok etme işlevi görecektir.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tor.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

17’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 17’nci madde kabul edilmiştir.

18’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesinde yer alan “son gününü izleyen günün” ibaresinin, “son gününü takip eden günün” ibaresi şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

              İdris Baluken                                      Mizgin Irgat                                    Abdullah Zeydan

                Diyarbakır                                             Bitlis                                                Hakkâri

               Alican Önlü                              Filiz Kerestecioğlu Demir                              Garo Paylan

                  Tunceli                                              İstanbul                                              İstanbul

              Dilek Öcalan

                 Şanlıurfa

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Askerlik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/414) ve Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ile 35 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi 18'inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

 

        Kadim Durmaz                        Bihlun Tamaylıgil                        Lale Karabıyık

              Tokat                                     İstanbul                                     Bursa

 

        Yakup Akkaya                          Aykut Erdoğdu                           Mahmut Tanal

             İstanbul                                   İstanbul                                    İstanbul

MADDE 18- 15/3/2007 tarihli ve 5604 sayılı Mali Tatil İhdas Edilmesi Hakkında Kanunun 1’nci maddesinin altıncı fıkrasında yer alan "yedi gün" ibaresi "beş gün", "yedinci günün" ibaresi "beşinci günün" şeklinde, yedinci fıkrasında yer alan "Gümrük idareleri" ibaresi "Özel tüketim vergisi, banka ve sigorta muameleleri vergisi, özel iletişim vergisi, şans oyunları vergisi ile gümrük idareleri" şeklinde, sekizinci fıkrasında yer alan "son gününden itibaren üçüncü günün" ibaresi "son gününü izleyen günün" olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Şimdi okutacağım önerge maddeye en aykırı önerge olup okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Askerlik Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

      Yusuf Halaçoğlu                         Mehmet Günal                             Erhan Usta

             Kayseri                                    Antalya                                    Samsun

 

        Erkan Haberal                            Kamil Aydın                           Kadir Koçdemir

             Ankara                                                                                   Erzurum                Bursa

          Mustafa Mit

             Ankara

MADDE 18- 15/3/2007 tarihli ve 5604 sayılı Mali Tatil İhdas Edilmesi Hakkında Kanunun 1’nci maddesinin altıncı fıkrasında yer alan "yedi gün" ibaresi "beş gün", "yedinci günün" ibaresi "beşinci günün" şeklinde, yedinci fıkrasında yer alan "Gümrük idareleri" ibaresi "Özel tüketim vergisi, banka ve sigorta muameleleri vergisi, özel iletişim vergisi, şans oyunları vergisi ile gümrük idareleri" şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SALİH CORA (Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önerge hakkında söz isteyen Yusuf Halaçoğlu.

Buyurun Sayın Halaçoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, aslında burası yasama organı ve yasalar yapıyoruz. Hepimiz milletvekilliği andı içtik Anayasa üzerine, namusumuz ve şerefimiz üzerine, sadık kalacağımıza ant içtik. Yani, bu şu anlama geliyor: Anayasa’ya bağlı olarak çıkarılan bütün yasalara uygun davranacağımıza, sadık kalacağımıza, Anayasa’yı ihlal etmeyeceğimize yemin ettik ve en değerli şeyimiz olan namus ve şeref üzerine yemin ettik. Öyle ise sadece partilerimiz değil, Türkiye üzerinde yapılacak ve kanunlar üzerinde yapılacak yanlış değerlendirmeleri de hemen dikkate alıp itiraz etmemiz gerekir ve düzeltmemiz gerekir. Şimdi, ne Anayasa’da nede 5442 sayılı Mahalli İdareler Kanunu’nda yer almayan ifadelerin burada kullanılmış olması, bu namus ve şeref üzerine ettiğimiz yemine aykırı davranışlara ses çıkarmadığımız takdirde bunun muhakkak ki bizim üzerimizdeki sorumluluğu çok büyüktür. Bunu ciddiye almamız gerekir.

Diğer taraftan, burada konuşurken sadece Türkiye’de yaşayan belli bir grubu hedef alarak bunların çektikleri sıkıntılardan söz etmek de yine aynı şekilde Anayasa’ya aykırıdır. Eğer siz Kürt bebeklerin ölümünden sadece bahsediyorsanız, Türk bebeklerin ölümünden bahsetmiyorsanız ve eğer Türkiye’de, anayasal bir kurum olmamasına karşılık, terör örgütlerinden şikâyet etmiyorsanız, sadece devlet güçlerinin yaptığı acımasızlıktan bahsediyorsanız yine Anayasa’ya aykırı davranıyorsunuz demektir. Zira, Türkiye Cumhuriyeti’nin meşru güçlerinin hiçbir zaman başka şehirlerde bir harekette bulunmadığını hepimiz gözlüyoruz. Neden Antalya’da aynı Sur’daki gibi bir hareketi yapmıyor Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenlik güçleri, neden başka bir ilimizde yapmıyor da Sur’da yapıyor, Cizre’de yapıyor, Silopi’de yapıyor? Burada acımasızca hareket ettiği söylenen güvenlik güçlerimize karşılık hangi sebeple bunları yaptığını neden dile getirmiyor kimse?

Eline silah almış, insanları zorla orada tutan, insanları öldüren, bebekleri öldürenlere ki uluslararası hukukta biliyorsunuz, hedef gözetmeksizin insanları öldürürseniz, bomba patlatırsanız bu insanlık suçudur. İnsanlık suçu işlenirken bunu işleyenlere lanet okumuyorsanız ve bunları bir şekilde kötülemiyorsanız ve sadece Türkiye'nin -sizin de yemin ettiğiniz Türkiye Cumhuriyeti’nin- güvenlik güçlerini suçluyorsanız o zaman burada bir yanlışlık vardır ve siz sadece Türkiye'de “Kürt illeri” diyorsanız veya “Kürt çocukları, bebekleri” diyorsanız, o zaman bir ayrımcılık yapıyorsunuz. Kim olursa olsun, Kürt olabilir, Türk olabilir veya herhangi bir şey olabilir, Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı olan kim olursa olsun, kim öldürülüyorsa, kim öldürüyorsa ona karşı çıkmamız gerekir.

Durup dururken eline silah alıp şehirleri işgal eden, hendekler kazanlara ses çıkarmayanların tutup orada meşru görevini yerine getirmelerine karşı çıkanlar herhâlde öbür taraftaki insanlara da, eline silah almış teröristlere de karşı çıkması gerekir.

Biz şunu özellikle ifade ediyoruz, diyoruz ki: Bizim derdimiz ve davamız Türkiye olarak hiçbir zaman Türkiye'deki masum vatandaşlarımız değildir, bunun ismi Kürt olsun veya Türk olsun. Bizim derdimiz PKK’dır, teröristlerdir ama kim ki gerilla olarak veya iç savaş gibi göstererek bunları ciddiye alıyorsa, taraf tutuyorsa herhâlde onların bu kademede sorumlulukları vardır. Tabii ki ölenlerin üzerindeki sorumlulukları da ayrıca belirtmek istiyorum. Çünkü valilere “Görmezden gelin.” diyenler veya “Biz görüşürken silahlanmışlar ve bomba döşemişler.” diyenlerin hiç suçu olmadığını söylemek de mümkün değildir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Halaçoğlu.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye, önerge işlemini yapayım Sayın Baluken.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın Baluken, dinliyorum sizi.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın hatip konuşması sırasında “Sur’da, Cizre’de, Silopi’deki ölümlere karşı çıkıp, Türkiye’nin diğer tarafındaki ölümlere karşı çıkmayanlar” demek suretiyle grubumuza sataşmada bulunmuştur.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Yok, öyle demedim.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Öyle demedi.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Öyle demedim.

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Halaçoğlu, ben dinledim konuşmanızı efendim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Parti ismi kullanmayabilir ama konuşmasının tamamında partimizi zan altında bırakan söylemlerde bulunarak sataştı.

ERKAN HABERAL (Ankara) – Teröristlere hitap etti.

BAŞKAN – Sayın Baluken, Sayın Halaçoğlu’nu dinledim, parti adı zikretmedi yalnız. Siz, HDP’ye yönelik olarak mı değerlendiriyorsunuz bütün bunları?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Tabii, tabii, sataşma olarak değerlendiriyoruz, evet.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

Sataşmadan dolayı size iki dakika süre veriyorum.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sataşma yapmadım ki Sayın Başkanım, sataşmam yok.

BAŞKAN – Sayın Halaçoğlu, siz parti adını zikretmediniz, ben de böyle bir şeyi duymadım ama söylediklerinizi eğer Sayın Baluken HDP’ye yönelik olarak değerlendiriyorsa, kendisine bu nedenle ben söz veriyorum efendim.

ERKAN HABERAL (Ankara) – Sayın Başkan, dün grup başkan vekiline söz vermediniz burada!

X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

11.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bunun nesini tartışıyoruz? Buradaki milletvekilleri, anayasal yemin etmişlerdir. “Bebek ölümleri arasında ayrım yapıyorlar.” diye açıkça sataştı yani, bunun nesini tartışıyoruz?

BAŞKAN – Sayın Baluken, buyurun, size iki dakika söz verdim efendim.

Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyecek şekilde sözlerinizi tamamlayınız efendim.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Geçen yasama dönemlerinde de biz Meclis olarak yapmış olduğumuz çalışmaların bir bilançosunu çıkarmıştık. Yapmış olduğumuz çalışmaların yüzde 70’i Türkiye’deki temel eğitim, sağlık, ulaşım, Türkiye halklarının inanç özgürlüğüyle ilgili, kadın özgürlüğü, ekolojiyle ilgili sorunlarla ilgiliydi. Yaptığımız çalışmaların yüzde 30’u Kürt meselesiyle ilgiliydi. Ancak, bugün içinden geçtiğimiz süreç açısından, özellikle Kürtlerin yoğun yaşadığı yerlerde “sokağa çıkma yasakları” adı altında bir terör uygulaması söz konusu olduğu için, doğal olarak bu kürsüye her geldiğimizde orada yaşanan sorunları dile getiriyoruz. Biz, asla, güvenlik güçlerinin Sur’da, Silopi’de, Cizre’de yaptığı hak ihlallerini dile getirip, Türkiye’nin diğer tarafında yaptıkları hak ihlallerine sırtımızı dönüyor falan değiliz. Eskişehir’de Ali İsmail Korkmaz katledilirken, Ankara’da Ethem Sarısülük, İstanbul’da Berkin Elvan, Hatay’da Abdullah Cömert katledilirken bunların tamamını burada dile getirdik.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Yasin Börü…

ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) – Diyarbakır’da Yasin Börü.

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Yasin Börü…

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Yasin Börü…

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Çınar’da öldürülen çocuklar…

(AK PARTİ sıralarından “Yasin Börü” sesleri)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sizi sükûnete davet ediyorum, lütfen…

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Yasin Börü’nün araştırılmasından kaçan sizlersiniz, biz değiliz. Gelin araştıralım. Yasin Börü’yü araştıralım diye önerge getirdik, kaçıyorsunuz. Yani, bu ülkede nerede bir hak ihlali varsa, nerede güvenlik güçlerinin insan haklarıyla ilgili bir ihlali varsa biz burada dile getirmeye devam edeceğiz, devam ediyoruz. Bunun aksini düşünmek bile asla bizim açımızdan söz konusu değildir.

Diğer taraftan, mevcut Anayasa’yı, bir darbe anayasasını böyle bir kutsal kitapmış gibi getirip önümüze koyarak, bize çerçeveler belirlemeye kimse kalkmasın.

MEVLÜT KARAKAYA (Adana) – Yemin ettin, kutsallığına yemin ettin.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Ona göre yemin ettin.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Siz onu bir kutsal kitap olarak görebilirsiniz ama biz, o darbe anayasasının militarist, faşist, baskıcı ve yasakçı bir anlayışla hazırlandığını düşünüyoruz, değişmesi gerektiğini düşünüyoruz.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Gelme buraya o zaman.

MEVLÜT KARAKAYA (Adana) – Namusu ve şerefi üzerine yemin etti.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sayın Başkan, hangi anayasaya göre siz görev yapıyorsunuz orada?

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bunu da bu kürsüden dile getirmeye devam edeceğiz. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Akçay, dinliyorum sizi efendim.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, öncelikle dünkü konuşmalar sırasında, görüşmeler sırasında, Cumhuriyet Halk Partili hatip kürsüden açıkça ve iki kez partimizin de adını zikretmek suretiyle sataşmış ve bu sataşmadan dolayı söz talep etmiştim. O sözü vermediniz. Şimdi biraz evvel Sayın Halaçoğlu’nun konuşmasında hiçbir parti ismi zikredilmemesine rağmen Sayın Baluken’in bunu kendilerine bir sataşma olarak telakki etmesi üzerine söz verdiniz. Doğru yaptınız, yani “Neden verdiniz?” demiyorum. Ancak, dün de Cumhuriyet Halk Partisinin açık sataşması karşısında sataşmadan dolayı söz vermeniz gerekirdi. Bu durumu bir gözden geçirmenizi ben salık veriyorum.

İkinci olarak, tabii, sayın grup başkan vekilinin sataşması nedeniyle de söz istiyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Akçay, önce şu açıklamayı yapacağım.

Dünkü görüşmeler sırasında Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna yönelik bir sataşma ben görmedim. Biraz önce Sayın Halaçoğlu’nun konuşmasında “Halkların Demokratik Partisi” ismi geçmedi.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – “PKK” geçti.

BAŞKAN – Ancak, konuşma içeriğini Sayın Baluken kendi parti grubuna yönelik bir sataşma olarak aldı. (AK PARTİ sıralarından “Doğru yaptı” sesleri)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – “Kürt illeri” dediğimiz için, sataştı. Tutanakları inceleyin.

MEVLÜT KARAKAYA (Adana) – E, biz de öyle algıladık, olur mu?

BAŞKAN – Bir saniye efendim, tamamlayayım.

Sayın Halaçoğlu’na bir şekilde söz vermezdim: Ben bu cümleyi söyledim: “Sayın Baluken, Sayın Halaçoğlu’nun konuşmasında ‘Halkların Demokratik Partisi’ ismi geçmedi.” Siz eğer “Biz HDP’yi kastetmedik.” demiş olsaydınız ben HDP’ye söz vermezdim.

MEVLÜT KARAKAYA (Adana) – Kullanmadı parti ismi.

BAŞKAN – Ama o içeriği Halkların Demokratik Partisi kendisine yönelik, kendi beyanlarına yönelik bir sataşma olarak almış ise ben 69’uncu madde çerçevesinde kendisine söz vermek zorundayım. Bu sözü de verdim.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – “Neden söz verdiniz?” demiyorum efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Yusuf Halaçoğlu konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Halaçoğlu, buyurun efendim. Size de 69’uncu madde çerçevesinde söz veriyorum.

Süreniz iki dakikadır.

Lütfen açıklamanızı yeni bir sataşmaya meydan vermeyecek şekilde yapınız.

Teşekkür ederim.

12.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben kimseye sataşmamıştım. Ben sadece Anayasa ve kanunlara uygun davranılmasından söz ettim. Yine aynı şeyi söylüyorum.

Şimdi, burada, eğer Türkiye'de bir problem varsa bu problemin başında PKK vardır. Bu kimseye sataşma değil herhâlde bu şekilde söylemem, herkes bunun böyle olduğunu biliyor. Öyleyse, PKK varsa bunun içerisinde ve Türkiye'de bir düzen isteniyorsa bütün partiler PKK’ya “Defol Türkiye'den.” diyebilmelidir. Bunu diyebiliyorsa o zaman zaten problem kalmayacak ama diyemiyorsa o zaman problemin kendisini burada yaşıyoruz demektir. Ama şurası da muhakkak ki daha dün, hatta bugün Çınar ilçesinde patlayan bombayla 5 aylık bir bebeğin öldüğünü herkesin bilmesi lazım. 1 yaşındaki Ecrin Açıkgöz’ün öldüğünü bilmesi lazım. 5 yaşındaki, yine Sadık Efe Açıkgöz’ün öldüğünü bilmesi lazım. Bunlar gerçek değil midir? Bunları söylemek herhangi bir kişiye sataşma mıdır? Ben bunları söyledim. Sadece suretihaktan görünüp şuna karşıyız, buna karşıyız demekle bu iş olmaz. Eğer yiğitseniz, gerçekten karşıysanız “PKK’ya karşıyız, çıksın, defolsun Türkiye'den.” deyin. Bunu diyebiliyorsanız olmuştur.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Halaçoğlu…

Önergeyi…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, tutanaklara geçmesi açısından…

BAŞKAN – Bir saniye efendim, bir saniye…

METİN GÜNDOĞDU (Ordu) – Otur yerine! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bir saniye.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sen otur yerine, grup başkan vekili söz istiyor.

BAŞKAN – Hayır, Sayın Baluken, lütfen rica ediyorum efendim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, ne demek bir grup başkan vekiline “otur yerine” demek?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen önce önergeyi oylara sunayım.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sizi dinleyeceğim.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Askerlik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ile 35 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/414,2/338) (S. Sayısı: 60) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın Baluken…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, kürsüde bizim konuşmuş olduğumuz çerçeve son derece nettir. Bugün Çınar’da meydana gelen saldırıyla ilgili oturumun en başında da Grup Başkan Vekili olarak Halkların Demokratik Partisi adına düşüncelerimizi ifade ettik. Bu konuda eğer Sayın Halaçoğlu dinleme fırsatı bulmamışsa tutanaklardan ne söylediğimizi çıkarıp bakabilir. Biz bugüne kadar defalarca söyledik: Ölenin ve öldürenin kimliğine bakmadan bu ülkedeki bütün ölümlerden acı duyduğumuzu ve bunların bir an önce sonlanması gerektiğini defalarca ifade ettik. Onun dışında, fikirsel bazda siyasi partilerin kendi bakış açılarındaki farklılıkları çıkıp Meclis kürsüsünden farklı bir şekilde dayatmaya çalışmayı Halkların Demokratik Partisi olarak asla kabul etmedik, bundan sonra da kabul etmeyeceğiz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim, tutanaklara geçmiştir.

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Sebep olanı lanetleyelim o hâlde Sayın Başkan.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Lanetleyelim tabii.

Lanetleyeceğiz, tabii, kim sebep olduysa lanetleyeceğiz.

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Askerlik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/414) ve Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ile 35 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 18'inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Aykut Erdoğdu (İstanbul) ve arkadaşları

MADDE 18- 15/3/2007 tarihli ve 5604 sayılı Mali Tatil İhdas Edilmesi Hakkında Kanunun 1’nci maddesinin altıncı fıkrasında yer alan "yedi gün" ibaresi "beş gün", "yedinci günün" ibaresi "beşinci günün" şeklinde, yedinci fıkrasında yer alan "Gümrük idareleri" ibaresi "Özel tüketim vergisi, banka ve sigorta muameleleri vergisi, özel iletişim vergisi, şans oyunları vergisi ile gümrük idareleri" şeklinde, sekizinci fıkrasında yer alan "son gününden itibaren üçüncü günün" ibaresi "son gününü izleyen günün" olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SALİH CORA (Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önerge hakkında söz isteyen?

LEVENT GÖK (Ankara) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Söz konusu madde metninin anlaşılır hâle getirebilmesi için değişiklik önerilmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 18’inci maddesinde yer alan “son gününü izleyen günün” ibaresinin, “son gününü takip eden günün” ibaresi şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Filiz Kerestecioğlu Demir (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SALİH CORA (Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önerge hakkında Sayın Filiz Kerestecioğlu, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Kerestecioğlu. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Askerlik Kanunu’ndan konuşuyoruz ancak ben biraz antimilitarist konulara değinmek istiyorum konuşmamda.

Her yıl ortalama 4.500 kişi bireysel silahlarla ölüyorlar, bireysel silahlarla, evlerimizdeki silahlarla.

Dünya Sağlık Örgütü Şiddeti Önleme Programı da ateşli silahlara erişimin kısıtlanmasını alınacak ilk üç sıradaki önlemler arasında öneriyor.

Türkiye’de 10 milyonun üzerinde silah bulunuyor ve son on yılda bu silahlar 10 kat artmış durumda. Kadınlar en çok evdeki silahlarla öldürülüyor, en fazla evlerde bulunan, erkeklerin silahlarıyla öldürülüyor kadınlar. En çok ölüm olan illerin başında da İstanbul, İzmir ve Ankara en başta sıralanıyor. Evde bulunan bir silah, zaten bir kadın için her an patlayabilecek bir tehdit anlamına geliyor ve ne acı ki aslında o kadınların ölümüne binlerce çocuk da aynı şekilde onlar öldürülürken -gerek annesi gerek kardeşi olsun- tanıklık ediyorlar.

Dünyada özellikle Amerika’daki 11 Eylül saldırısından sonra “Güvenlik mi özgürlük mü?” diye şekillenen politikalarda terazi hep güvenlikten yana oldu. Ancak şöyle bir şey var ki: Bu politikalar ne kadar güvenlikten yana olsa da hiçbir güvenlikçi politika, gerçekte güvenliği sağlayamıyor. Ne kadar özgürlük varsa aslında güvenlik de öyle sağlanabilir bir şey, tıpkı evdeki silahlar gibi çünkü onlar ancak cinayet aracı olabiliyorlar ve hiçbir güvenliği, aslında güvenlik için bulundurulan silahlar sağlayamıyorlar ancak kadınları ya da yakınları öldürmekte kullanılabiliyorlar.

Umut Vakfı, 28 Eylülün bireysel silahsızlanma günü olması için yıllardır uğraşıyor ve bunun için çaba veriyor, çok değerli çabaları var.

Bu nedenle, bireysel silahsızlanmanın Türkiye'nin ve dünyanın çok önemli ve gözden kaçan ya da gözden kaçırılmak istenen bir sorunu olduğunu düşünüyorum ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde de bununla ilgili önlemler almamız gerektiği kanısındayım.

Bireysel silahsızlanmanın yanı sıra, bugün, cesaretle, eline hiçbir silah almayarak vicdani reddini açıklayan, sivil itaatsizliğe başvuran ve “Öldürmeyeceğim, ölmeyeceğim, kimsenin askeri olmayacağım.” diyen insanlar da var. Bu, gerçekten bir cesaret işi, çünkü Türkiye de dünya da antimilitarizmden nasibini çok almış değil.

Bu vicdani retçiler, maalesef Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına rağmen, yasal düzenlemeler yapılmadığı için, vicdan özgürlüğü nedeniyle antimilitarist ve savaş karşıtı oldukları için dinî inanç temelli olarak vicdani retlerini açıklıyorlar ancak onların haklarına saygı duyulmuyor. Ben, tıpkı bireysel silahların sonlandırılması gibi, aynı şekilde vicdani ret hakkının da tanınması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin gereken düzenlemeleri yapması gerektiği kanısındayım ve bunun görevimiz olduğunu düşünüyorum.

Türkiye'de ilk vicdani ret 1989 yılında açıklandı. Sözlerime son vermeden önce, 1989 yılında vicdani reddini açıklayan ve iki yıl önce kaybettiğimiz arkadaşım Tayfun Gönül’ü de anarak sözlerime son vermek istiyorum.

Hepinizi saygıyla selamlarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kerestecioğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

18’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 18’inci madde kabul edilmiştir.

19’uncu madde üzerinde dört önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

  Mehmet Naci Bostancı               Mehmet Doğan Kubat                      Metin Külünk

             Amasya                                    İstanbul                                    İstanbul

        Ramazan Can                          Vural Kavuncu                            Fuat Köktaş

            Kırıkkale                                   Kütahya                                    Samsun

       Abdullah Öztürk                         Mehmet Demir                           Orhan Kırcalı

            Kırıkkale                                  Kırıkkale                                   Samsun               

  Ahmet Eşref Fakıbaba                       Halil Özcan

            Şanlıurfa                                  Şanlıurfa

“MADDE 19- 3/12/2010 tarihli ve 6085 sayılı Sayıştay Kanununun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan “sermayesindeki kamu payı doğrudan veya dolaylı olarak %50’den fazla olan” ibaresi “sermayesinden doğrudan veya dolaylı olarak kamu payı olan” şeklinde değiştirilmiş ve fıkranın sonuna aşağıdaki paragraf eklenmiştir.

“(a) ve (b) bentleri kapsamına giren şirketlerden doğrudan veya dolaylı olarak kamu payı yüzde 50’den az olup, ilgili mevzuatı uyarınca bağımsız denetime tabi olan; şirketler, bunların iştirakleri ve bağlı ortaklıklarının denetimi, ilgili mevzuatı uyarınca düzenlenen ve Sayıştaya gönderilecek olan bağımsız denetim raporları esas alınarak yapılır. Sayıştay, münhasıran kendisine sunulan bağımsız denetim raporlarını esas alarak hazırlayacağı raporu Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunar.”

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım üç önerge aynı mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım, talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.

Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, özür dilerim, buna geçmeden önce, Sayın Meclis Başkanlığının bu düzenlemenin Anayasa’ya aykırılığını resen göz önünde bulundurması lazım.

Anayasa’mızın 160’ıncı maddesi diyor ki: “Meclise -yani Sayıştaya- ait olan bir yetkiyi, burada bir kanuni düzenlemeyle -yani taşeron sistemiyle- yeni bir uygulama ihdas edemez.” Sizin bunu resen göz önüne alıp Anayasa’ya aykırılık hususunda değerlendirmeniz gerekiyor.

BAŞKAN – Sayın Tanal, önergenin değişiklik önerdiği tasarı maddesi Plan ve Bütçe Komisyonundan kabul edilerek Genel Kurula gelmiş, sıra sayısı almıştır. Siyasi partiler bu maddeye ilişkin olarak görüşlerini komisyon raporunda belirtmişlerdir. Şimdi, orada yer alan maddeye yönelik olarak verilen bu değişiklik önergesinin, mahiyet itibarıyla komisyonda kabul edilen önergeyle farkı bulunmamaktadır.

Başkanlık Divanı olarak, bize gelen bir önergeyi, bizim, burada ayrıca Anayasa’ya aykırılık yönünden, yani komisyonda kabul edilmiş bir madde çerçevesinde verilen bir önergeyi Anayasa’ya aykırılık bağlamında değerlendirme imkânımız İç Tüzük’e göre bulunmamaktadır.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkanım, Meclis Genel Kurulu komisyonun bir tasdik makamı değil. Orada, komisyonda gözden kaçan bir husus veya zaten komisyonda da Anayasa uzmanı olan arkadaşlarımız yok. Anayasa Komisyonuna da gönderilmemiş bu hüküm.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Anayasa Komisyonuna gönderilmediğine göre Sayın Meclis Başkanlığının bunu resen göz önüne alması gerekiyor.

BAŞKAN – Sayın Tanal, görüşümü ifade edeyim.

Bu maddenin, bu konunun Anayasa Komisyonuyla hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Bu tamamen Plan ve Bütçe Komisyonunun uzmanlık alanına giren bir konudur. Sayıştay denetiminin, sermayesinde kamu payı yüzde 50 veya daha az olan şirketlerde nasıl yapılacağına yönelik bir düzenlemedir bu. Bu düzenlemenin doğruluğu, yanlışlığı siyasi partilerin görüşlerine göre elbette tartışılacaktır.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – 165’inci maddeyi okursanız…

BAŞKAN – Şimdi, bu tartışma yine bu madde vesilesiyle verilen önergelerde yeniden yapılabilir. Her siyasi partinin bu maddeye ilişkin bir önergesi vardır, Cumhuriyet Halk Partisinin de vardır. Bu tartışmalar kürsüden yine yapılır, tartışmalar çerçevesinde Genel Kurul kararını verir efendim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Efendim, Anayasa’nın 165’inci maddesini okursanız belki bu düşünceniz değişir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tanal, 165’inci madde Yüksek Denetleme Kurulunun yapacağı denetimlere yönelik bir… Yanlış söyleyebilirim yani 161 ve sonrasındaki hükümler bütçe ve kesin hesap kanunları ve diğer konulardaki denetim hükümlerini içeren maddelerdir. O maddeyi yeniden okuma ihtiyacı duymuyorum Sayın Tanal.

Aynı mahiyetteki üç önergeyi okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Askerlik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/414) ve Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ile 35 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 19’uncu maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

        Kadim Durmaz                        Bihlun Tamaylıgil                        Lale Karabıyık          

              Tokat                                     İstanbul                                     Bursa

        Aykut Erdoğdu                          Mahmut Tanal                           Yakup Akkaya

             İstanbul                                   İstanbul                                    İstanbul

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki diğer önergelerin imza sahiplerini okutuyorum:

 

         İdris Baluken                             Mizgin Irgat                              Garo Paylan

           Diyarbakır                                    Bitlis                                      İstanbul

          Alican Önlü                        Meral Danış Beştaş

             Tunceli                                     Adana

 

BAŞKAN - Diğer önergenin imza sahiplerini okutuyorum:

          Erhan Usta                             Mehmet Günal                          Erkan Haberal

             Samsun                                    Antalya                                     Ankara

       Mehmet Parsak                        Deniz Depboylu                           Arzu Erdem

       Afyonkarahisar                                Aydın                                     İstanbul

       Mustafa Kalaycı                      İsmail Faruk Aksu

              Konya                                     İstanbul

BAŞKAN - Önergelere Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SALİH CORA (Trabzon) - Son üç önergeye mi?

BAŞKAN - Üç önergeye, evet.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SALİH CORA (Trabzon) - Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükûmet önergelere katılıyor mu?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önergeler hakkında söz isteyen Sayın Mustafa Kalaycı, Konya Milletvekili.

Buyurun Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Bölüm üzerine yaptığım konuşmamda da söylediğim gibi, Sayıştay Kanunu’nda yine denetimden kaçışı öngören bir düzenleme yapılmaktadır.

Milliyetçi Hareket Partisinin de destek verdiği 6085 sayılı Sayıştay Kanunu 2010 yılında çıkmış ancak AKP iktidarı bu kanunu bir türlü hazmedememiştir. AKP bu kanunu çıkardığına bin pişman olmuştur. Sayıştaya âdeta savaş açmış, denetimden kaçmaya, hesap vermemeye, Sayıştayı susturmaya dönük peş peşe girişimlerde bulunmuştur.

2 Kasım 2011 tarihli, 662 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle sermayesindeki kamu payı yüzde 50’nin altında olan şirketlerin, ortaklık hakları yönüyle, Sayıştay denetimini öngören hükümleri kaldırılmıştır. Bu düzenleme, Anayasa Mahkemesinin 3 Nisan 2013 tarihli Karar’ıyla iptal edilmiştir. Bu defa 12 Temmuz 2013 tarihli ve 6495 sayılı torba Kanun’la sermayesindeki kamu payı yüzde 50’nin altında olan şirketleri yine Sayıştay denetiminden kaçıran düzenleme yapılmıştır. Bu düzenleme de Anayasa Mahkemesinin 4 Aralık 2014 tarihli Karar’ıyla iptal edilmiştir.

Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesinde, Sayıştayın kamu kaynaklarının kullanımına ilişkin denetim yetkisini ortadan kaldırdığı, dolayısıyla yasama organının, yürütmenin bütçeyle ilgili işlemlerini kanunlara uygun bir şekilde yürütüp yürütmediğini denetleme imkânını sınırlayacak demokratik devlet ilkesine zarar verdiği belirtilmiştir. Şimdi de kamu payı yüzde 50’den az olan ve Borsa İstanbulda işlem gören şirketler ile bunların iştirak ve bağlı ortaklıklarının denetimini bağımsız denetim raporlarını esas alarak yapması, diğerlerinin ise hâliyle yine denetim dışına çıkarılması öngörülmektedir.

Anayasa’mıza göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yetkisi Sayıştayındır. Bu yetki bağımsız denetime verilemez, devredilemez, kullandırılamaz. Dolayısıyla, bu düzenleme de Anayasa’ya ve Anayasa Mahkemesi kararına uygun değildir.

Vicdanlarına güvendiğim özellikle iktidar partisi milletvekili arkadaşlarıma sesleniyorum: Bu Hükûmet, neden denetimden kaçmak için ısrarla düzenleme yapıyor? Lütfen siz de sorgulayın. Birilerinin kapalı kapılar arkasında gizli kapaklı işler yapmasına fırsat vermeyin, onların karanlık işlerine ortak olmayın, bu vebalin altına girmeyin. Sizleri samimi bir şekilde uyarıyor, bu maddenin tasarıdan çıkarılmasına dair önergemize destek vermenizi bekliyoruz.

Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere AKP, 4 Temmuz 2012 tarihli ve 6353 sayılı torba Kanun’la Sayıştayı tümüyle işlevsiz ve etkisiz hâle getirmeye yönelik darbe niteliğinde operasyon da yapmıştır. Sayıştay denetimini göstermelik bir hâle dönüştüren, denetlenen idarelerin uygun görmediği bir denetim raporu düzenlenmesini imkânsız hâle getiren, Sayıştayı bağımsız kurum olmaktan çıkarıp âdeta denetlenen kurumun birimi konumuna sokan, Sayıştayın bağımsız daire ve kurullarının yapması gereken rapor değerlendirme işlevini komisyonlara devreden, denetimde fiilen yer almayan kişilerden süzgeç komisyonlar oluşturan, denetimin bağımsızlığını bitiren bir düzenleme yapılmıştır. Ancak bu düzenleme de Anayasa Mahkemesinin 27 Aralık 2012 tarihli Kararı’yla iptal edilmiştir. Bugüne kadar yaptığı düzenlemeler şunu net bir şekilde ortaya koymaktadır ki AKP Hükûmeti şeffaflıktan, denetimden ve hesap vermekten kaçmaktadır, denetlenmekten ödü kopmaktadır. Değerli arkadaşlar, sizce bunun sebebi nedir? Takdirlerinize bırakıyorum.

Sayıştay, AKP iktidarının yoğun baskısı altında görev yapmaktadır. Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen 6353 sayılı Kanun’un yarattığı travmanın etkisi geçmeden 2013 yılında çok daha ağır bir kanun teklifi gündeme getirilerek, Sayıştay üzerinde oluşturulan baskı sonucunda iktidarın hoşuna gitmeyecek raporların Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmesinin bir anlamda önüne geçilmiştir. Nitekim, Sayıştay denetim raporları içeriği daraltılmış ve ekleri çıkarılmış olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmektedir. Sayıştay denetçileri tarafından tespit edilen kamu zararına ilişkin bilgilere denetim raporlarında yer verilmemektedir.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.21

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.39

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER : Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28’inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

Şimdi 19’uncu maddede aynı mahiyetteki önergelerden ikincisi üzerinde söz isteyen Sayın Meral Danış Beştaş, Adana Milletvekili.

Buyurun Sayın Danış Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şüphesiz, Sayıştay Kanunu’na dair değerlendirmelerimizi yapmak istiyoruz. Daha iki gün önce Sayıştayın, kömür yardımına ilişkin tespit ettiği çok ciddi usulsüzlükler vardı, 1.700 kilometrelik bir yolu kamyonun 5 kez gidip geldiği şeklinde tutanaklarla ne büyük usulsüzlükler yapıldığına tanıklık ettik. Buna ilişkin Meclise soru önergeleri ve araştırma önergeleri de sunduk. Umarız yakın süreçte bu yolsuzluklar geniş bir şekilde açığa kavuşur.

Ancak ben başka bir konuda düşüncelerimi ifade etmek istiyorum. Uzun süredir, 1 Kasım seçimlerinden sonraki yasama dönemi boyunca, bildiğiniz üzere, Türkiye'nin belirli ilçelerinde, bölgelerinde gerçekten savaş görüntüleri, gerçek bir savaş yaşandığı hâlde Türkiye Büyük Millet Meclisi neyi tartışıyor, ne konuşuyoruz, halkın düşüncelerine, duygularına yanıt olabiliyor muyuz…

ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) – Batman verdi o cevabı çok güzel.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – …burada gerçekten tartışmamız gereken meseleleri niye tartışamıyoruz diye bir kendimize dönüp sormamız lazım. Çünkü millet, kendi sorunlarına, hem ekonomik hem sosyal hem siyasal hem kültürel taleplerine yanıt bulmamız için oylarıyla bizi buralara gönderdi. Ancak bizim, Meclisin gündemine getirdiğimiz araştırma önergeleri ve diğer meseleler dışında hiçbir şekilde biz ne bu ölümleri ne sokağa çıkma yasaklarını ne Türkiye'nin gerçek gündemini konuşamıyoruz. Yani şu ana kadar sadece saymak istediğim birkaç önerge var; sokağa çıkma yasaklarıyla ilgili sunduğumuz önerge, Suruç katliamı, Ankara katliamı, Diyarbakır katliamı, Suriye politikası, dış politika, yine, basın-yayın özgürlüğü konusunda, cezaevlerinde, her gün yüzlerce mektup aldığımız cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri, çıplak aramalar, ciddi, ağır hak ihlalleri, yine, kadına yönelik şiddetin her geçen gün daha da tırmanması, akademisyenlere yönelik linç kampanyası, yine, Sultanahmet’le birlikte, IŞİD’in tekrar yaptıklarının arka planının araştırılmasına dair verdiğimiz bütün önergeler aynı şekilde kararlaştırılıp, gelip burada ret oyu verilerek maalesef, tartışılması, komisyon kurulması, gidip alanda tespitler yapılması ve bu sorunlara çözüm bulunması noktasında adım atılmıyor, “atılamıyor” demiyorum, atılmıyor çünkü Türkiye'nin bir bölümüne gerçekten suni bir gündem dayatılıyor. Basın-yayın özgürlüğü yok zaten. Yani açtığımız ana kanallarda, ulusal kanallarda yaşananlara dair tek satır bir haber varsa da o da hakikatle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir yayın anlayışıyla karşı karşıyayız. Sürekli farklı bir bilgiyle, farklı bir enformasyonla halk farklı bir şekilde yönlendirilmek isteniyor.

Sanki, Türkiye’de bütün problemleri çözdük, başkanlık sistemi eksikmiş gibi şimdi Türkiye'nin gündemine anayasa çalışmaları geldi oturdu. Tabii ki anayasaya ihtiyacımız var, tabii ki demokratik bir anayasa en ivedi, en acil ihtiyaçlardan biri. Ama şu anda anayasayı kim tartışıyor, kim tartışabiliyor? Anayasanın içeriğini, toplumsal sözleşmeyi, toplumsal sözleşmede yer alması gereken ilkeleri tartışabilen bir toplum var mı? Bizim partimizin eş genel başkanlarının ya da başka yetkililerimizin, milletvekillerimizin yaptıkları sistem önerileri, demokratik olarak yönetim sistemleriyle ilgili sunduğu öneriler sebebiyle bir linç kampanyası başlatılıyor, soruşturmalar açılıyor. Peki, bir partinin, siyasi partinin, Meclisteki 3’üncü partinin eş başkanları anayasaya dair önermede bulunamayacaksa halk bu anayasanın yapımına nasıl katılacak? Gerçekten biz nasıl bir anayasa yapacağız? Anayasa yapılabilmesi için öncelikle herkesin, toplumun bütün kesimlerinin, kadınların, gençlerin, farklı kültürlerin, kimliklerin, inançların ve dillerin anayasal taleplerini, özgürce garanti altına alınacak hakları, bunu tartışabilmesi lazım. Şu anda bir monolog yaşıyoruz. Tek taraflı bir dayatmayla, tek taraflı bir taleple sanki her gün insanlar ölmüyor, sokakta cenazeler yok, ciddi bir şekilde Türkiye’de belirli bölgelerde ruh hâli dibe vurmuş değilmiş gibi biz geliyoruz başkanlık sistemiyle, işte başka yerden yaratılan gündemlerle bu şekilde maalesef Türkiye’ye değemiyoruz. Türkiye halkının, Türkiye yurttaşlarının, Türkiye’deki taleplerin hiçbiri burada hak ettiği şekilde tartışılamıyor ve bu konuda hepimizin sorumluluğu var. Buna bir kez daha dikkat çekmek istiyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Danış Beştaş.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Daha sonra arayacağım, aynı mahiyetteki diğer önergelerde de söz vereceğim.

Aynı mahiyetteki diğer önerge hakkında Lale Karabıyık, Bursa Milletvekili.

Buyurun Sayın Karabıyık. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

LALE KARABIYIK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 19’uncu maddesiyle ilgili önergemiz üzerine söz almış bulunuyorum.

Şimdi, önce bu maddede ne yapıyoruz, şöyle bir değerlendirelim. Getirilen tasarıda ilgili maddede ifade edilen şey şu: “Yüzde 50’sinden az kamu ortaklığı olan şirketlerde…” Ki, bu şirketler, borsada işlem gören şirketler oluyor ve bunların aynı zamanda iştirakleri ve de bağlı ortaklıkları da bu maddeye girerek denetlenmesi üzerine yapılmış bir madde. Peki, nasıl denetlenecek diyor? Diyor ki: “Bağımsız denetim kurumlarından bir inceleme belgesi gelecek, bağımsız denetim kurumlarının gönderdiği bu raporlar Sayıştay tarafından değerlendirilecek, raporlanacak ve Meclise sunulacak.” Şimdi, yani Sayıştayın denetimini başka bir tarafa delege etmiş oluyor, dolaylı olarak denetimini havale etmiş oluyor.

Peki, bakalım, buraya nereden geliyoruz? Anayasa’nın 160’ıncı maddesinde diyor ki: Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetleme görevi Sayıştaya verilmiştir. Sayıştay bu görevleri kendi dışında bir kurum ya da kuruluşa yaptırma yetkisine sahip değildir. Peki daha sonra ne olmuş? Bakalım. 3/12/2010 tarihli 6085 sayılı Sayıştay Kanunu’nun 4’üncü maddesine bir ilave gelmiş, şu fıkra eklenmiş. Şu anda bu fıkrayı okumuyorum ama şu anda yapacağımız tasarının benzeri, aynı şekilde Sayıştayın denetimini yani kamu payı yüzde 50’nin altında olan, borsada işlem gören şirketlerin ve bunların iştirakleri ve bağlı ortaklıklarının denetiminde Sayıştaya gönderilecek bağımsız denetim raporları esasına dayandırılarak yapılan bir maddeden bahsediyorum. Bu madde daha sonra 2014 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş ve bakın Anayasa Mahkemesinin iptal kararında ne diyor: “Bu durum, Sayıştayın, anılan kamu kaynaklarının kullanımına ilişkin denetim yetkisini ortadan kaldırmakta, dolayısıyla yasama organının, yürütmenin bütçeyle ilgili işlemleri kanunlara uygun bir şekilde yürütüp yürütmediğini denetleme imkânını sınırlayarak demokratik devlet ilkesine zarar vermektedir. Açıklanan nedenlerle dava konusu ibareler Anayasa’nın 2’nci ve 160’ıncı maddelerine aykırıdır, iptali gerekir.” Ve yine ilave ediyor, diyor ki: “Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetimi Sayıştay tarafından yapılır.” Sayıştayın dolaylı yollardan değil, doğrudan denetim yapması konusunda anayasal gereklilik de bu iptal kararında vurgulanıyor.

Peki, daha sonra ne yapıyoruz? İşte bugüne geliyoruz ve Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği bu kararın aynı şekilde benzerini yapıyoruz ve yine Anayasa Mahkemesinin kararıyla tekrar iptal edilecek bir duruma getiriyoruz. Yine, Anayasa’nın 160’ıncı maddesini karşı olan, ihlal eden bir hâle büründürmüş oluyoruz. Peki, bunu niçin yapıyoruz? Bunu gerçekten anlamış değiliz.

Şimdi, söz konusu Anayasa Mahkemesi kararı göz önüne alındığında, yapılan düzenlemenin gerekçesinin Anayasa Mahkemesinin iptal kararı olarak gösterilmesinin sebebi tarafımızca gerçekten anlaşılamamıştır. Bu örtülü bir düzenleme olarak tarafımızdan düşünülmektedir. Buradaki korku ve telaşeyi de anlamış değiliz.

Sayıştayın denetimi asla kamu ortaklığının yüzde 50’den az olduğu ya da çok olduğu şirketler olarak fark ettirilemez, burada böyle bir ayrışma söz konusu olamaz çünkü 160’ıncı maddede çok net olarak ortaya konulmuştur. Peki, ne yapmamız gerekiyor? Yapılması gereken şey, şu anda 6085 sayılı Yasa’nın 4’üncü maddesine ilave edilen ve de Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği durumu da dikkate alarak yeniden bir düzenleme yapmak oluyor ama şu anda geçirdiğimiz düzenlemenin tekrar aykırı olduğunu huzurlarınızda ifade etmek istiyorum. Biz de bu nedenle 19’uncu maddenin tasarı metninden çıkarılmasını teklif ettik.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karabıyık.

3 önergenin oylama işlemini gerçekleştirmeden önce Genel Kurula bir bilgi sunmak istiyorum.

Sayın Tanal biraz önce Anayasa’ya aykırılıkla ilgili bazı iddialar gündeme getirdi. Buna yönelik kısa bir açıklamayı yapmıştım. Anayasa’nın 165’inci maddesini kendileri tekrar dile getirdiler. Her ikisini de toparlayarak bir açıklamayı daha kapsamlı bir şekilde, fazla da vaktinizi almadan bir kez daha yapıyorum: İç Tüzük’ün 38’inci maddesine göre, komisyonlar kendilerine havale edilen tasarı ve tekliflerin önce Anayasa’nın metin ve ruhuna aykırı olup olmadığını tetkik etmekle yükümlüdürler. Bu inceleme sonucunda eğer komisyonlar tasarı veya teklifin veya onun bir maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna karar verirlerse o tasarı görüşülmez. Komisyon, bu görüştüğümüz tasarıda bu değerlendirmeyi yapmış, sonuçta tasarı ve teklifi şu an görüşmekte olduğumuz metne dönüştürmek suretiyle Genel Kurula göndermiştir. Yine, Genel Kurul görüşmeleri sırasında bu tasarının tümünün Anayasa’ya aykırı olduğunu iddia etmek mümkündür. Tümüne ilişkin görüşmeler sırasında böyle bir iddianın gündeme getirilmesi durumunda Genel Kurul eğer bu iddiayı ciddi görürse tasarının maddelerine geçilmesini reddedebilir. Yine, herhangi bir maddenin Anayasa’ya aykırı olduğu konusunda bir önerge verilmesi hâlinde bu önergeyi de Genel Kurul görüşmek suretiyle önergeyi kabul ederek o maddeyi reddedebilir. Bütün bunlara karar verecek olan Genel Kuruldur. Anayasa’nın 165’inci maddesi ise, sermayesindeki kamu payı yüzde 50 ve daha fazla olan kamu iktisadi teşebbüslerine ilişkin denetimi düzenlemektedir. Görüştüğümüz madde ise, sermayesindeki kamu payı yüzde 50’den az olan kurumların, şirketlerin denetimini düzenlemektedir. Dolayısıyla, 165’inci madde kapsamına giren bir husus da bulunmamaktadır.

Şimdi, görüşmelerini gerçekleştirdiğimiz aynı mahiyetteki üç önergeyi oylarınıza sunacağım, ancak bir karar yeter sayısı talebi olmuştu, oylamada karar yeter sayısını arayacağım.

Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, özür dilerim, ben büyütmek istemiyorum, karar da geçti gerçi ama.

Bakın, 160’ıncı maddede “Bu denetimi yapmakla görevlidir.” diyor, “yaptırabilir, edebilir” demiyor. “Görevlidir”in anlamı, Sayıştayın bizzat kendisinin yapması lazım. Bunu, bir başka kurumu taşeron sistemiyle yetkilendirerek, görevlendirerek yapamaz. “Görevlidir.” diyor. Yani, netice itibarıyla konuyu burada kapatıyorum ama…

BAŞKAN – Sayın Tanal, sizi gayet iyi anlıyorum. Ben komisyon metnindeki içeriğe ilişkin olarak veya şimdi görüşeceğimiz önergenin içeriğine ilişkin olarak herhangi bir değerlendirme yapma imkânına sahip değilim. O maddenin uygun olup olmadığını değerlendirmek benim görevim arasında bulunmamaktadır, bunu yapamam; bunu Genel Kurul yapacaktır. Sizin bu cümleleriniz de tutanağa geçmiştir.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Bunun dışında şu aşamada yapılabilecek bir şey görmüyorum.

Şimdi diğer önergeyi okutacağım ancak ondan önce bir bilgi vermek istiyorum: Biraz önce okunan, şimdi işleme alacağım Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı ve arkadaşlarının önergesi üzerinde önerge sahiplerinin bir değişiklik talebi olmuştur.

Düzeltilmiş önerge tekrar dağıtılmıştır.

Düzeltilmiş önergeyi tekrar okutup işleme alacağım.

Bu düzeltilmiş önergede “Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunar.” şeklindeki ifadede yer alan “bilgisine” ibaresi çıkarılmış ve maddenin bitim cümlesi “Türkiye Büyük Millet Meclisine sunar.” şeklinde olmuştur.

Şimdi önergeyi okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 19’uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

Mehmet Naci Bostancı (Amasya) ve arkadaşları

“MADDE 19- 3/12/2010 tarihli ve 6085 sayılı Sayıştay Kanununun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan “sermayesindeki kamu payı doğrudan veya dolaylı olarak %50’den fazla olan” ibaresi “sermayesinden doğrudan veya dolaylı olarak kamu payı olan” şeklinde değiştirilmiş ve fıkranın sonuna aşağıdaki paragraf eklenmiştir.

“(a) ve (b) bentleri kapsamına giren şirketlerden doğrudan veya dolaylı olarak kamu payı yüzde 50’den az olup ilgili mevzuatı uyarınca bağımsız denetime tabi olan; şirketler, bunların iştirakleri ve bağlı ortaklıklarının denetimi, ilgili mevzuatı uyarınca düzenlenen ve Sayıştaya gönderilecek olan bağımsız denetim raporları esas alınarak yapılır. Sayıştay, münhasıran kendisine sunulan bağımsız denetim raporlarını esas alarak hazırlayacağı raporu Türkiye Büyük Millet Meclisine sunar.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SALİH CORA (Trabzon) – Uygun görüşle takdirlerinize sunuyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyonun uygun görüşle takdire sunduğu, Hükûmetin katıldığı önerge hakkında söz isteyen…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önerge ile; birinci fıkranın (a) bendinde Anayasa Mahkemesinin iptal kararının ardından doğan boşluk doldurulmakta ve eklenen paragraf ile kamu payı % 50’den az olan şirketler, bunların iştiraklerinin ve bağlı ortaklıklarının Sayıştay denetiminin usulü yeniden düzenlenmektedir. Bu şirketlerin niteliği, yönetim yapısı ve işleyişi dikkate alındığında, bunların denetiminde kamu payı %50’den fazla olan şirketlerin Sayıştay denetiminden farklı bir denetim usulünün getirilmesinde zaruret bulunmaktadır. Bu sebeple; yapılan düzenleme ile kanunun bu maddesinin (a) ve (b) bentleri kapsamında olup Sayıştay denetimine tabi olacak şirketlerden kamu payı yüzde 50’den az olanların, bunların iştiraklerinin ve bağlı ortaklıklarının denetiminin münhasıran bağımsız denetim raporlarının esas alınarak yapılması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

19’uncu maddeyi önergeyle kabul edilen değişiklik doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

20’nci maddeye geçiyorum.

20’nci madde üzerinde iki önerge vardır; önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 20’nci maddesinde yer alan “1/1/2016” ibaresinin, “1 Ocak 2016” ibaresi ile değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

         İdris Baluken                             Mizgin Irgat                          Abdullah Zeydan

           Diyarbakır                                    Bitlis                                      Hakkâri

 

          Alican Önlü                              Garo Paylan

             Tunceli                                    İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Askerlik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/414) ve Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ile 35 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 20’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

        Mahmut Tanal                        Bihlun Tamaylıgil                        Lale Karabıyık

             İstanbul                                   İstanbul                                     Bursa

 

        Yakup Akkaya                              Bülent Öz                              Kadim Durmaz

             İstanbul                                  Çanakkale                                    Tokat

MADDE 20.- Bu Kanunun;

a)      6 ve 17’nci maddeleri 1/1/2016 tarihinden itibaren geçerli olmak kaydıyla yayımı tarihinde,

b)      Diğer maddeleri,

yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SALİH CORA (Trabzon) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önerge hakkında Bülent Öz, Çanakkale Milletvekili.

Buyurun Sayın Öz. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

BÜLENT ÖZ (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz kanun AKP’nin 2002 yılından bugüne gelenek hâline getirdiği bir yasama anlayışıyla hazırlandığından bu torbayla 9 farklı yasada değişiklik yapan maddeler silsilesini birbiriyle çok alakalı mevzularmış gibi görüşüyoruz.

Değerli milletvekilleri, keşke bugün ülkemiz demokrasisinin bütün kurum ve kurallarının işlediği bir tablo arz etseydi de ülkemizde son dönemde yaşanan acıları yaşamasak, bugün yurttaşlarımızın medeni ülkelerde olduğu gibi gelecek kaygısı duymayacakları bir yaşam modelini nasıl hayata geçirebileceğimizi konuşabilseydik. AKP torbaya alışık olduğundan, milletimizi de, Parlamentoyu da 4 Temmuz 2003’te askerlerimizin başına çuval geçirtecek zemini yarattığı günden itibaren yavaş yavaş alıştırdı. 4 Temmuzda milletin bağrından çıkan Silahlı Kuvvetlerin kahraman evlatlarının başına çuval geçirilmesine tepki veremeyenler 4 Temmuzdan bugüne gelinen süreçte kendi torbalarını doldurmakta mahir olduklarını 17-25 Aralık pratikleriyle gösterdiler.

Değerli milletvekilleri, bu torbanın içinde Sultanahmet’te patlayan bombaya neden olan politikalar yok, ülkemizde insanlarımızın iliklerine kadar işlemeye başlayan kamplaşma yok, yurttaşlarımızın güvenliği yok. Olağanüstü hâl koşullarıyla yönetilen ülkemizin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde gerçekleşen ölümler, kaldırılamayan cenazeler, şehitlerimiz yok. Bu torbanın içerisinde çeşitli illerimizden geçici görevlendirmeyle OHAL şartları altında yönetmeye çalıştığınız ve o bölgede devleti sadece kolluk güçlerine indirgediğiniz illerimizde değiştirecek yedek iç çamaşırı bile olmadan gayriinsani şartlarda, gayriinsani yöntemlerle bu ülke yurttaşlarına reva gördüğünüz muameleleri yaptırdığınız polislerimiz yok. Bu torbada IŞİD, PKK gibi terör örgütlerinin elini kolunu sallayarak eylem yapmasına olanak sağlayan politikalarınız yok; üniversitelerde başlattığınız kamplaşma ve gençlerimizin birbirlerini düşman kamplarındaki gibi görmelerine neden olan ayrıştırıcı yaklaşımlarınız yok; en basit ifade özgürlüğünü “vatan hainliği” olarak niteleyen kafa yapınız yok.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Doğru.

BÜLENT ÖZ (Devamla) – Akademisyenlerin ülkemizin en temel meselelerine ilişkin fikirlerine dahi tahammül göstermeyip 301’inci maddeden soruşturma açan anlayışınız yok; değirmeninize su taşıyanın muteber, karşı çıkanın hain olduğu yaklaşımınız yok. Bu torbanın içinde, her adımdan kesilen dolaylı vergiler yok, ucuz kahramanlık politikalarınız nedeniyle bahçesinde sebze ve meyvesi elinde kalan çiftçilerimiz yok. Bu torbanın içerisinde, memleketin en güzide tarımsal üretim ve turizm alanlarından olan ama termik santrallerle zehirlemeye çalıştığınız Çanakkale yok.

Değerli milletvekilleri, halkın yarasına merhem olmayacak bir torbayı daha burada sayısal çoğunluğunuzla yasalaştıracaksınız.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Millet, millet.

BÜLENT ÖZ (Devamla) – Ancak, bunun içinde, evet, köylü Mehmet amca yok, üniversite mezunu işçiler yok, garip gureba yok, işçi yok, emekli yok, dul yok, yetim yok.

Bir ozanımızın şu dizeleri iktidarınız sayesinde -üzülerek ifade ediyorum ki- gerçek oluyor:

“Kimisi özgürlük arar yok ile

Özgürlük bulunmaz yalvarmak ile

Halkın yarasını sarmaz Ankara

Sizin bu anlayışınızla.”

Arkadaşlar, gelin bu anlayışınızdan vazgeçin, gelin halkın ekmek mücadelesine ortak olalım, gelin bu Parlamentoda halkın yarasına merhem olacak meselelere çözüm bulalım, halkımızın hayat ve ekmek mücadelesine çare arayalım.

Evet, bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 20’nci maddesinde yer alan “1/1/2016” ibaresinin, “1 Ocak 2016” ibaresi ile değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İdris Baluken (Diyarbakır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SALİH CORA (Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önerge hakkında İdris Baluken, Diyarbakır Milletvekili.

Buyurun Sayın Baluken. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Son 2 maddeye geldik artık; yürürlük ve yürütme maddesi yani bu çıkarılan yasayı Bakanlar Kurulunun yürütmesiyle ilgili bir düzenleme.

Tabii, Bakanlar Kurulu yasaları yürütmekle görevli, sadece yasaları yürütmekle görevli ve aynı zamanda mevcut olan yasaları yürütmekle görevli. Keyfî birtakım uygulamalarla, keyfî uygulamaları yasa gibi değerlendirip onu bir yürürlük uygulaması şekline getirme yetkisine sahip değil ama uzun süredir Bakanlar Kurulu, yasalarda olmayan pek çok şeyi kendi içerisinde yazılı bir karara çevirmeyerek maalesef bir yasal düzenleme, bir yasal prosedür uygulamasıyla bizleri karşı karşıya getiriyor.

Günlerdir burada bu cenazelerle ilgili meseleleri biraz konuştuk. Uzun süredir, aylardır Rojava’da yaşamını yitiren Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan gençlerin cenazeleriyle ilgili bir durum var, bir sıkıntı var. Normalde Türkiye Cumhuriyeti’nin mevcut yasal mevzuatına göre bu ülkenin yurttaşları başka ülke topraklarında yaşamını yitirmiş olsa bile kendi bulundukları topraklarda defnedilme hakkına sahipler. Ancak uzun süredir Bakanlar Kurulu yasada olmayan bir düzenlemeyle ve sadece sözlü birtakım tartışmaların neticesinde Rojava’da yaşamını yitiren gençlerin cenazelerinin Türkiye’ye gelmesine izin vermiyor. Bunu biz bakanlarla bire bir konuştuğumuzda, yazılı bir karar istediğimizde, yazılı bir kararın olmadığını ama en tepedekinin -ki ondan kastı bilmiyorum, gün içerisinde de biraz konuşmuştuk; “en tepedeki” derken Başbakan mı kastediliyor, Cumhurbaşkanı mı kastediliyor- kararıyla şu anda böyle bir uygulamaya geçildiğini ifade ediyorlar.

Şimdi, bunun kabul edilebilir hiçbir yanı yok. Geçen, burada, bu konu tartışılırken -ben televizyonda takip ettim, yukarıdaydım- Sayın Naci Bostancı buraya çıkıp cenazelerin gelişiyle ilgili bir makul şüphe bildirdi. Yani o cenazeler gelince olabilir ki bir suç unsuru olan görüntüler ortaya çıkıyormuş ya da olabilir ki bir siyasi propaganda malzemesine dönüyormuş. Ya, böyle bir gerekçe olabilir mi? Yani yaşayan insanlarla ilgili suç isnatlarını düzenlerken bir makul şüphe getirdiniz de, bir de cenazelerle ilgili makul şüpheniz eksikti. Bunu kabul etmek mümkün mü? Bir cenaze getirilir, defnedilir, yasalara aykırı, hukuka aykırı bir şey varsa bu ülkede yargı kurumları soruşturma süreci yürütür, onunla ilgili yargısal kararlarını verirler. Dolayısıyla böyle bir gerekçe üzerinden bunu kabul etmek mümkün değil.

Bakın, bu aynı gerekçe bize… İşte, birkaç ay önce, Aziz Güler’in cenazesini getirdik. Şu anda, Rojava’da bekleyen 40’ın üzerinde cenaze var. İki hafta boyunca aileler alamadıkları için sınırın o tarafına defnedildi ama aileler bu taleplerinden vazgeçmiş değiller; “Biz çocuğumuzun cenazesini istiyoruz, bir mezar taşı istiyoruz.” diyorlar. Son derece insani bir talep. Bu sizin bahsettiğiniz kaygılar, en son yaptığımız görüşmelerde elli iki gün boyunca cenazesi defnedilmeden bekleyen Aziz Güler için bize iletildi ve Aziz Güler’in elli iki gün boyunca Rojava’daki cenazesinin başında sabah gidip bekleyen, akşam oradaki bir evde kalan babasıyla ilgili trajedi üzerinden değerlendirdik. Biz bu gerekçelerle ilgili herhangi bir sıkıntının oluşmayacağını, Aziz Güler’in cenazesinde ortaya çıkan durumdan sonra da diğer cenazelerle ilgili yolun mutlaka açılması gerektiğini söyledik ve bize muhatap olduğumuz bakanlar ve devlet yetkilileri de o yönlü bilgi verdiler ve Aziz Güler’in cenazesiyle ilgili o gece sayısız istihbaratın olduğunu söylediler. Biz gerekli bütün tedbirleri aldık, kazasız belasız bir şekilde o cenaze defnedildi. Ama o tarihten bugüne kadar bir tek cenaze bile Rojava’dan bu tarafa getirilmedi. Yazılı Bakanlar Kurulu var mı? Yok. Türkiye Cumhuriyeti’nin mevcut yasalarına göre bir gerekçesi, dayanağı var mı? Yok. O zaman nedir bu uygulama.

Bakanlar Kurulu dediğim gibi yasaları yürütmekle yükümlüdür. Mevcut yasanın dışında keyfi uygulamaları yürütemez, yasalar dışında zaten hiçbir şey yürütemez. O nedenle yani özellikle sayın grup başkan vekilinin de bu konudaki ayıbın ortadan kalkması için buradan gerekçeler sürmek yerine özgün bir çaba içerisinde olmasını rica ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Ben konuşurken Sayın Baluken burada olmadığı için kendisine tercüme edilen ve kesinlikle yanlış aktarılan bir bilgiyle konuştu.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Tercüme edilmedi, izledim Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Ben makul şüpheden bahsetmedim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Hayır siz demediniz, o benim yorumum.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Ben tamamen farklı bir durumdan bahsettim. Dolayısıyla, sözlerim çarpıtılmıştır, 69’a göre söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı.

İki dakika süreyle söz veriyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

13.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 20’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; her şeyden evvel Sayın Baluken tercüme yapıyor. Hiçbir bakanın tepedeki, en tepedeki öyle istiyor filan tarzında bir beyanı olmaz. Herhâlde Sayın Baluken öyle anlıyor ve o şekilde aktarıyor. Ne anlatıyorlarsa gerekçesiyle birlikte ifade ediyorlardır.

Benim söylediğim şudur Sayın Baluken: Ölenlerin kimlikleri düşer. Ölenler ne Kürtçe konuşur ne Türkçe konuşur. Ölenlere karşı saygı herkesin göstermesi gereken bir saygıdır. Buradaki insanlar gösterir siz de gösterirsiniz. Bunu siz de söylediniz. Sınırdan geçen 493 cenazeye ilişkin hiçbir problem olmadan bu cenazeler verildi ama bu cenazeler insani bir bağlamda ölülere gösterilmesi gereken saygı çerçevesinde toprağa verilmedi Sayın Baluken, siz iyi biliyorsunuz. “Onlar, Türk keskin nişancıların öldürdüğü Kürt bebekler.” diyen bir siyasal algının malzemesi olarak kullanıldı Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – IŞİD’le savaşan insanlardan bahsediyoruz, ne alakası var?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Üzerlerine konulan örtüden, kışkırtıcı gösterilerden, sokak sokak dolaştırılarak bir etnik kimlikçi siyasetin tahrik edici malzemesi olarak kullanıldı.

ABDULLAH ZEYDAN (Hakkâri) – IŞİD’e karşı savaşıp hayatını kaybetmiş, IŞİD’e karşı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – O konuşamayan ölüler, siyasal etnik kimlikçi siyasetin tahrikkâr konuşmasının bir parçası yapıldı ve sizin arkadaşlarınız bana müracaat ettiğinde “11 kişinin cenazesi geçmiyor.” diye ben de “Son derece haklı bir talep, niçin geçmiyor?” diye yetkililerle görüştüğümde onlar buradaki cenazelerin ölen insanlara gösterilmesi gereken dinî ve insani saygı çerçevesinde herhangi bir muameleye maruz kalmadıkları, aksine o siyasal propagandanın malzemesi yapıldığı için…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – …ve bir daha yapılmayacağına dair de sizler söz veremediğiniz için geçirilmediğini ifade ettiler.

Saygılarımı sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Bostancı konuşması sırasında benim sözlerimi hem çarpıtarak Genel Kurula sundu hem de Bakanlar Kuruluyla ilgili vermiş olduğumuz bilgilerin yanlış olduğunu söyledi. Açık sataşmada bulundu.

BAŞKAN – Yani, sizin ileri sürdüğünüz görüşten daha farklı bir görüşü mü size atfetti Sayın Bostancı?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun.

Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyecek şekilde konuşmanızı tamamlayınız.

İki dakika süre veriyorum.

14.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Tekrar teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Hepinizi selamlıyorum.

Sayın Bostancı, bizim etik anlayışımıza göre, bire bir yapmış olduğumuz bir görüşmenin içeriğini ya da yapmış olduğumuz bir telefon görüşmesinin detayını burada paylaşma gibi bir geleneğimiz yok, öyle bir ahlaka sahip değiliz. Yani, şu kadarını söyleyebilirim: Bu Bakanlar Kurulunda görev yapan birden fazla sayın bakan bu konuyla ilgili kendi vicdanlarının da rahat olmadığını, cenazelerle ilgili böylesi bir uygulamanın olmaması gerektiğini ifade ettiler. Burada, dediğim gibi, isim zikretmeyi kendi siyasi etik, ahlak anlayışıma göre zül saydığım için bu konuyu öyle kapatmış olayım. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Şimdi, diğer taraftan, bu bahsetmiş olduğunuz gerekçeler bir gerekçe değil. Ben zaten “Siz ‘makul şüphe’ ifadesini kullandınız.” demedim. Siz tam da bu gerekçeleri ortaya koydunuz, biz de bunu cenazelerle ilgili bir makul şüphe olarak yorumladık, onu söyledim. Yani, cenazelerin buraya getirilmesiyle ilgili bir olasılık üzerinden “Biz cenazelere izin veriyoruz.” demenin yasal bir gerekçesi yok; ahlaki, dinî, insani bir gerekçesi yok. Dolayısıyla…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Gerçeklik var Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Gerçeklik şudur: Bakın, bahsettiğiniz 400’ün üzerindeki cenazelere çözüm süreci devam ediyorken izin veriliyordu. Kobani düşmedikten sonra, Kobani direnişi IŞİD’e karşı zafer kazandıktan sonra, çözüm süreci bittikten sonra cenazelerle ilgili bir politika gelişti. Biz de diyoruz ki ne olursa olsun, dışarıdaki konjonktür ne olursa olsun cenazeler bu politikanın bir parçası olamaz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Hiçbir politikanın parçası olamaz Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Sizden de bu konuda bir duyarlılık beklediğimizi ifade ediyoruz. Bakın, size örnek verdim ben, Aziz Güler’in cenazesiyle ilgili gerekli bütün tedbirlerin alındığını ve o cenaze olaysız geçerse hepsine izin verileceğinin sözünün bize verildiğini söyledim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Olaysız geçmesine rağmen, bahsetmiş olduğunuz kaygılarla ilgili hiçbir gelişme yaşanmamasına rağmen hâlâ bu utancın devam ediyor olması hiçbir şekilde kabul edilemez. O nedenle bu meseleyi böyle bir polemik konusu olarak değil, gerçekten doğru anlaşılması açısından buradan ifade ediyorum. Her bir sayın milletvekilinden de bu konuda bir duyarlılık beklediğimizi ifade etmek istiyorum.

Tekrar teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Askerlik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ile 35 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/414,2/338) (S. Sayısı: 60) (Devam)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

20’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

21’inci madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Askerlik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/414) ve Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ile 35 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 21'inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Kadim Durmaz                               Bihlun Tamaylıgil                        Lale Karabıyık

              Tokat                                     İstanbul                                     Bursa

Mahmut Tanal                                   Yakup Akkaya                              Musa Çam

             İstanbul                                   İstanbul                                      İzmir

                                                         Levent Gök

                                                                 Ankara

MADDE 21- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu tarafından yürütür.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 21’inci Maddesinde yer alan "hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür" ibaresinin "hükümleri, Bakanlar Kurulunca yürütülür" ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

İdris Baluken                                    Mizgin Irgat                          Abdullah Zeydan

          Diyarbakır                                    Bitlis                                      Hakkâri

        Garo Paylan                              Alican Önlü

           İstanbul                                    Tunceli

BAŞKAN – En son okuttuğum önergeyle ilgili olarak Komisyon ve Hükûmetin görüşünü alacağım.

Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SALİH CORA (Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılmıyoruz Başkanım.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Gerekçe…

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önergeyle ilgili olarak gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan değişiklik ile madde metninde anlam bütünlüğü sağlanarak metne açıklık getirilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 60 sıra sayılı Askerlik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/414) ve Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ile 35 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 21'inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Levent Gök (Ankara) ve arkadaşları

MADDE 21- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu tarafından yürütür.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SALİH CORA (Trabzon) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önerge hakkında Sayın Levent Gök, Ankara Milletvekili.

Süreniz beş dakikadır.

Buyurun Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir yasama çalışmasının sonuna geldik. Gecenin bu ilerleyen saatlerinde ben de bu yasamayla ilgili duygu ve düşüncelerimi belirtmek üzere kürsüdeyim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclis Başkanımız Sayın İsmail Kahraman’ın Genel Başkanımıza yazmış olduğu 8 Ocak 2016 tarihli yazıya cevap vererek Mecliste kurulmasına karar verilen Anayasa Uzlaşma Komisyonuyla ilgili düşüncelerimizi ve bu Komisyona katılma irademizi ve bu Komisyonda görev yapacak arkadaşlarımızın isimlerini Meclis Başkanlığımıza bugün sunmuş bulunuyoruz. Umuyor ve diliyorum ki hepimizin gönlünden ve yüreğinden geçen eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik bir anayasayı inşallah hep beraber yapma fırsatını buluruz, elbette anayasayla beraber, paralel olarak ülkemizin gündeminde bulunan ve darbe hukukunun ürünü olan pek çok yasa ve antidemokratik hükümlerin çıkartılması kaydıyla.

Değerli milletvekilleri, şimdi, bu Anayasa Komisyonuna biz elbette üyelerimizi verirken ve irademizi belirtirken ülkemizin bir kurallar içerisinde yönetilmesini istiyoruz yani bir kuralsızlığın hâkim olduğu her yerde anarşi doğar. Kurallar olacak ki ve kurallara da herkes uyacak ki demokrasi işlesin, herkes bulunduğu konumu tarif etsin, yetkilerini bilsin, herkesin Meclisteki yetkisi belli olsun, Cumhurbaşkanının yetkisi belli olsun, Parlamentonun yetkisi belli olsun. Eğer, bu kuralsızlığı biz yenebilirsek başarılı olabiliriz. Ama, sayın milletvekilleri, bugün yaptığımız bu yasama çalışmasında, örneğin, çok açık bir Anayasa hükmünü ihlal ediyoruz, ettik 19’uncu maddeyle yani Anayasa’ya göre Sayıştayın denetiminde olması gereken sermayesinin tamamı, yüzde 50’den fazlası olsun, aşağısı olsun, kuruluşlarının denetimi Meclis adına Sayıştay denetimindeyken şimdi, Anayasa hükmünü, bu amir hükmünü, 160’ıncı maddeyi dolanarak bir kanunla Anayasa’yı aşmaya çalışmak tam anlamıyla bir kuralsızlıktır. Yasama çalışmaları için de ciddi bir sakatlıktır. Elbette biz bunu Anayasa Mahkemesine götüreceğiz çünkü açıkça Anayasa’ya aykırı. Yani baştan Meclisin Anayasa’ya açıkça aykırı olduğu bir konuyu benimsemesi, karar alması ve bunu taşıması mümkün değildir. Kararsızlık ve kuralsızlık bir aşamaya gelince bir bakıyorsunuz mahkeme kararına rağmen, yürütmeyi durdurma kararına rağmen Cumhurbaşkanı, ben sarayda oturmaya devam ederim, mahkeme kararını tanımam, diyebiliyor. Kuralsızlık oradan başlayınca aşağılara kadar her şeye iniyor. Ondan sonra eğer bir kuralsızlık böyle başladıysa ben de kendi kuralsızlığımı tayin ederim diyerek herkes kendisini ayrıştırmaya, sınıflandırmaya ve gruplaştırmaya çalışıyor ve sonuçta gelinen noktada Türk-Kürt ayrımı, Alevi-Sünni ayrımı ortaya çıkıyor ve bir saflaşmalar başlıyor değerli arkadaşlarım. Bunların hepsini şiddetle reddediyoruz. Türkiye'de 78 milyon insanımızın kökeni ne olursa olsun herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit birer yurttaşıdır. Bunu böyle kabul ediyoruz. Herkesin kendi kimliğini özgürce yaşadığı ve ifade ettiği ama bir yurttaş hukukunun da herkes tarafından benimsendiği bir ülke bizim ülkemiz olmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, son derece sıcak günlerden geçiyoruz, tarihî günlerden geçiyoruz. Bu konuda çok soğukkanlı ve serinkanlı olmamız ve gerçekten ne yaptığımızı hepimizin söylemleriyle belirlememiz gerekiyor. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu süreçte Türkiye'nin önündeki engelleri aşmasında işte kuralların işlemesini herkesin bir kurallara tabi olarak demokrasinin sınırları içerisinde insan haklarının temel hak ve özgürlüklerin daha ileri gitmesini istiyoruz. Bu bakımdan bugün ülkemizde yaşananlara son vermek hepimizin elindedir. Doğu ve güneydoğuda yaşanan olaylar Meclisin gündeminde olmalıdır. Oradaki ölümler, masum insanlar, polisler, askerler hepimizin insanıdır. Bunlara seyirci kalmamamız gerekiyor. Bu olayların yarattığı travma başka yerlere de sıçrayabilir endişesini taşıyoruz. Bu nedenle, Meclisimiz, her konuda olduğu gibi bu konuda da son derece olağanüstü bir duyarlılığı sergilemelidir ve bu sorunu ortadan kaldıracak, gündemimizden çıkaracak çalışmaları hep beraber gerçekleştirmelidir.

Bu saatte beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

21’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 21’inci madde kabul edilmiştir.

İkinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 86’ncı maddesine göre tasarının tümünün oylamasından önce oyunun rengini belli etmek üzere söz talep eden 2 milletvekiline söz vereceğim.

Lehte söz isteyen Mustafa Şükrü Nazlı, Kütahya Milletvekili.

Buyurun Sayın Nazlı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

MUSTAFA ŞÜKRÜ NAZLI (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde oyumun renginin lehte olacağını belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Salı gününden itibaren, gecenin bu geç saatlerine kadar bu kanun tasarısıyla öncelikli olarak hedefimiz, vatandaşlarımızın beklenti ve taleplerini karşılamak ve bütün vatandaşlarımızı memnun edecek şekilde toplumsal adaletin sağlanmasını temin etmek amacıyla birtakım düzenlemeler yapmaktır.

AK PARTİ, ortak söylem ve eylemden oluşan millî ve yerli bir irade hareketidir. Biz, özümüzle, sözümüzle ve vizyonumuzla hep milletimizle olduk ve olmaya da devam edeceğiz. Ulusal ve uluslararası planda değişen ve dönüşen Türkiye'nin ihtiyaçlarını gözeterek, kapsamlı proje ve reformları on dört yıl içerisinde AK PARTİ olarak hayata geçirdik. AK PARTİ olarak, başka bir partiye nasip olmamış proje ve reformların hayata geçirilmesinden dolayı haklı bir onur ve gurur duyuyoruz.

Bugün görüştüğümüz bu kanun tasarısıyla, gerçekleştirmekte olduğumuz 64’üncü Hükûmetimizin programında ve 2016 Yılı Eylem Planı’nda yer alan hususlardan üç aylık dönemde gerçekleşmesini öngördüğümüz konuları birer birer hayata geçiriyor, milletimize verdiğimiz sözleri de böylece yerine getirmiş oluyoruz.

Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın askerlik hizmetlerini daha kolay ve daha uygun şartlarda yerine getirmesinden nüfus cüzdanı uygulamasının kaldırılıp yerine kimlik kartı uygulamasının hayata geçirilmesine, aile kütüklerinde biyometrik verinin ilave edilmesinden Askerlik Kanunu’ndaki düzenlemelere, asgari ücret artışından etkilenen küçük ve orta boy işletmelerin desteklenmesinden yer altı kömür sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin maliyet artışlarının karşılanmasına kadar, bu kanun tasarısıyla pek çok düzenlemeyi hayata geçiriyoruz ve vatandaşlarımızın hayatını kolaylaştırmış oluyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün bu konuşmayı yaparken, bir Kütahya milletvekili olarak, öncelikle bölgemizi yakından ilgilendiren bir sorunun bu tasarıyla çözülecek olması bizler için bir umut ışığı olmuştur. Yani burada görüştüğümüz konular gerçek gündemin ta kendisidir. Az önce bir milletvekilimizin ifade ettiği gibi biz hayalî konular konuşmuyoruz, biz gerçekleri konuşuyoruz, şu anda 78 milyonun bire bir, doğrudan yaşadığı sıkıntıları çözmek için Hükûmet olarak canla başla çaba gösteriyoruz, her türlü engellemeye ve zorlaştırmaya rağmen.

Hepinizin malumu olduğu üzere, Kütahya, çini, seramik ve porseleniyle, tarihî konakları, şairleri, çeşmeleri ve binlerce yıl öncesinden kalan eski uygarlıklara ait ayakta kalan eserleri, termal kaplıcalarıyla ünlü kadim bir şehirdir. Kütahya, sadece tarih, kültür, sanat ve turizm şehri değil, aynı zamanda ülkemize ekonomik açıdan büyük katkılar sağlayan zengin yer altı kaynaklarına sahip bir şehirdir.

MTA verilerine göre Kütahya’da 232 ayrı noktada 36 çeşit maden bulunmaktadır. Bor madeninin yüzde 60’ı, manyezit üretiminin yüzde 50’sine sahiptir ve ülkemizin tek gümüş üreten tesisi Kütahya’da bulunmaktadır. Endüstriyel ham madde kaynakları ve metalik madenler yönünden zengin olup jeotermal kaynaklarının bolluğu ve zengin linyit rezervleriyle Seyitömer ve Tunçbilek’te 2 büyük santrale sahiptir.

Bölge insanının geçim kaynakları arasında madencilik ve maden kimyasalları açısından üretim yapan tesisler bulunmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, bu kanun tasarısı, bölgemizde yer alan çok sayıda yerli kömür üreticisine katkı sağlaması ve istihdam oluşturulması yönünden çok büyük önem arz etmektedir.

Yer altı kömür sektöründe faaliyet gösteren işletmelere önceki yıllarda İş Kanunu’nun 41’inci maddesiyle fazla çalışma ücreti, 53’üncü maddesiyle yıllık izinlerin artırılması, 63’üncü maddesiyle de çalışma süresinin kırk beş saatten otuz yedi buçuk saate düşürülmesi, benzer şekilde, 2014 yılında Maden Kanunu’na eklenen 9’uncu maddeyle de yer altı madenlerinde çalışanların ücretlerinin 2 asgari ücretten az olmaması şartı getirilmiş ve bu düzenlemeler sonucunda işletmelerde ek maliyet artışları olmuştur. İşte bu artışlardan kamuda meydana gelen artışlar karşılanmış ancak özel sektörün artışları karşılanmamıştır. Bu maddeyle özel sektörün artışlarının da karşılanması bölgemizdeki yerli kömür üreticilerinin sorununu çözecek ve istihdam artacaktır.

Ben bu duygularla, 60 sıra sayılı Tasarı’nın ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini diliyor, Sayın Başbakanımıza, bakanlarımıza ve Plan ve Bütçe Komisyonumuza teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Nazlı.

Aleyhte söz isteyen Erhan Usta, Samsun Milletvekili.

Buyurun Sayın Usta.(MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yine bir torbanın daha sonuna geldik. Sayın Başbakan taahhüt ediyor, muhalefet olarak biz itiraz ediyoruz fakat bütün itirazlarımıza rağmen torbadan başka bir şey gelmiyor. Şu anda Plan ve Bütçe Komisyonunda, yukarıda -şimdi oradan geliyorum- bir başka torba yasayı daha görüşüyoruz. O da sanırım gelecek hafta buraya gelecektir. Tabii, bunun kalitesiz yasalar çıkardığını, bunun içerisinde ciddi sıkıntılar oluşturduğunu hep söylüyoruz. Bu son görüştüğümüz yasanın da, geneli üzerinde konuşurken ifade etmiştim, ciddi adaletsizlikler içerdiğini, iyi çalışılmadan geldiğini ve iyi çalışılmamış maddelerin de burada kanunlaştığını, sorun çözücü olmaktan ziyade sorunları erteleyen bir niteliği olduğunu ifade ettik.

Tabii ki bizim burada katıldığımız maddeler oldu, desteklediğimiz maddeler oldu, hem Komisyonda destekledik hem Genel Kurulda. Özellikle asgari ücretin artırılmasından sonra istihdam kaybı oluşmaması için işverenlerin yükünün bir kısmının üstlenilmesine ilişkin maddeyi destekledik, hatta biz onun kapsamının genişletilmesi için de çaba sarf ettik. Çünkü, BAĞ-KUR esnafının ve BAĞ-KUR çiftçilerinin ve muhtarların da sosyal güvenlik primleri arttı fakat onlara herhangi bir destek getirilmedi. Bunların desteklenmesine ilişkin bizim önerilerimiz de iktidar grubu tarafından reddedildi.

Şimdi, tabii, burada, bu yasada özellikle Anayasa’ya aykırılık açısından vahim bir hata yapıldı, bunu mutlaka ifade etmek durumundayız. Bir tanesi, özel maden işletmelerinin desteklenmesi. Burada da bir istihdam kaybı olmaması açısından bu desteklere olumlu bakmakla birlikte, burada Bakanlar Kuruluna sınırsız yetki verilmesi Anayasa’ya aykırılık teşkil ediyor. Burada bir süre sınırı konulmalıydı, alt-üst sınırlar belli olmalıydı. Bu ödemenin neye göre yapılacağı hususunda da kriter belli olmalıydı. Ciddi bir kamu kaynağı kullanılacak, bunun nasıl kullanılacağı konusunda hiç kimse bir şey bilmiyor.

Tabii, daha vahim hatayı bu Sayıştay Kanunu’yla ilgili olarak yaptık. Biliyorsunuz, Sayıştayın kanununda daha önceden yapılan bir düzenlemeyle yüzde 50’nin altında kamu payı olan işletmeler Sayıştay denetiminin dışına çıkarılmıştı. Anayasa Mahkemesi bunu Anayasa’ya aykırı olduğu için iptal etmişti. Şimdi, Anayasa Mahkemesinin iptalini karşılamak üzere bir yasa çıkarılıyor fakat bu yasa da apaçık bir şekilde Anayasa’ya tekrar aykırı. Tabii, bunu anlamak mümkün değil. Büyük ihtimalle Anayasa Mahkemesi tekrar bunu iptal edecektir. Bir de mantık olarak, arkadaşlar, yüzde 50’nin altında payın olmasının… Yani yüzde 50’nin altında olduğu zaman kamunun hakkını korumayacak mıyız, bu milletin hakkını korumayacak mıyız, bu denetimden niye kaçıyoruz? Dürüst insanların denetimden kaçması diye bir şey olamaz. Bunun hiçbir iktisadi, ekonomik, finansal gerekçesi olamaz.

Mesela, ekonomik açıdan bakalım; örneğin, Türk Hava Yolları bu yasa çıktıktan sonra denetlenmeyecek, Sayıştay denetimi dışında kalacak. Türk Hava Yollarının yaklaşık hasılatı, 2015 yılı, bu yıl sonu itibarıyla, rakamlar çıkmadı ama ilk dokuz ayından yaptığım tahmine göre 28-30 milyar lira civarında…

Sayın Başkan, çok uğultu var yani ben odaklanamıyorum konuşmama.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyelim efendim. Salonda bir uğultu var, rica ediyorum…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, arkadaşlara illa sataşmak veya ağır söz söylemek lazım, aksi takdirde dinleme ihtiyacı duymuyorlar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ERHAN USTA (Devamla) – Biz sizi dikkatle dinliyoruz.

Fikriniz varsa gelin, burada konuşun arkadaşlar yani biz sizi dikkatle dinliyoruz.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Dinlemeye değer bulmuyoruz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – İlla sataşmak lazım, illa ağır söz söylemek lazım. Saygısız!

ERHAN USTA (Devamla) – Bunlar çok dinlemeye değer de bunu algılama kapasiteniz sınırlı sanırım. Bakın, önemli şeylerden bahsediyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Usta…

ERHAN USTA (Devamla) - Türk Hava Yollarının 30 milyar lira… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Bu senin seviyeni gösterir Usta!

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – O zaman oradan saygısızlık yapmayacaksın! Otur, otur!

ERHAN USTA (Devamla) - Kardeşim, Türk Hava Yollarının 30 milyar lira hasılatı var. TTK…

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Bu senin seviyeni gösterir.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Erhan Usta, Erhan Bey, hakaret et kardeşim, ağır laf söylediğinde dinleyecek.

BAŞKAN – Sayın Usta, bir saniye efendim.

Sayın milletvekilleri, tasarının sonuna geldik, son konuşma yapılıyor. Lütfen sükûnet içinde hatibi dinleyelim.

Sayın Usta, siz de Genel Kurula hitap edin efendim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Sayın milletvekilleri, rica ediyorum…

ERHAN USTA (Devamla) – Arkadaşlar, siyaset yapmıyoruz, yapılabilir kaldı ki. Söylediğimiz şey, teknik bir şey konuşuyoruz. Tabii, bunlara alışık değilsiniz sanırım. Sürekli kavgayla uğraştığınız için… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Biraz süre vereceksiniz herhâlde, değil mi?

BAŞKAN – Vereceğim Sayın Usta, devam edin.

ERHAN USTA (Devamla) – 30 milyar lira hasılatı olan bir şirketi denetim dışına çıkarıyoruz. Örneğin, TTK denetim içerisinde, TTK’ya Sayıştay denetim yapıyor, TTK’nın hasılatının tam 111 katı arkadaşlar, önemsiz midir? Yani yüzde 50’nin altına düşmesi neyi ifade eder? Niye bunu Sayıştay denetimi dışına çıkarıyorsunuz? Bunu anlamak mümkün mü?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Usta, iki dakika ek süre veriyorum size, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ERHAN USTA (Devamla) – Bunu anlamak mümkün değil. Bakın, biz piyasayı da biliyoruz, iktisadı da biliyoruz, ekonomiyi de biliyoruz, biz şirketlerimizin zarar görmesini istemeyiz. Ben Plan ve Bütçe Komisyonunda da söyledim, eğer Sayıştay denetimi kötü bir şeyse arkadaşlar, bütün şirketlerimizi Sayıştay denetiminin dışına çıkartalım yani Sayıştay kötü bir şey yapıyorsa ama Sayıştay denetimi iyiyse ve biz dürüst davranıyorsak 30 milyar liralık bir şirketi Sayıştay denetimi dışına çıkarmanın mantığını bana bir kişi gelsin, anlatsın. Yani, onun yüz on birde 1’i kadar olan bir şirketi denetliyoruz, Sayıştay denetimi yapılıyor ama… Mesela Türk Hava Yolları -sadece Türk Hava Yolları değil başka şirketler de var, örnek olsun diye söylüyorum- bakın, BOTAŞ’tan sonra bütün KİT sistemimizdeki bütün şirketlerden daha büyük biliyor musunuz? Özelleştirme kapsamındaki kuruluşların toplamının hasılatı 3,1 milyar TL, orada bir sürü kuruluş var yani yine Türk Hava Yollarını emsal olarak söylüyorum. 9,2 katı kadar olan şirketi denetimin dışına çıkarmanın herhangi bir iktisadi gerekçesi olamaz. Üstelik bunu yoruma götürecek bir şey de yok. Yani, Anayasa Mahkemesi yüzde 50’nin altında olanları dışına alan maddeyi iptal etmiş, şimdi biz tekrar yüzde 50’nin altındakileri Sayıştay denetiminin dışına çıkartıyoruz. Bağımsız denetim firmasının raporu esas alınarak rapor yazılmasının bir anlamı yoktur. Bağımsız denetim firmalarının bakış açısı kamu menfaati olamaz, kamunun bakış açısı olamaz, o daha başka meselelere bakar.

Bir de orada “esas alınarak” diyoruz, bakın, “dikkate alınarak” bile demiyoruz. “Esas alınarak” dediğiniz zaman, onun yazdığının aynısını bir şekilde yazıp bu tarafa getirmek gibi bir şeyle karşı karşıya kalacaksınız.

Tabii, bütün bunlara rağmen sizin takdirinizdedir yasanın geçip geçmemesi. Ancak Anayasa’ya aykırı ve bu milletin hakkını korumayan işleri yapmaktan kaçınmamız lazım bu kutsal kubbe altında.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Usta.

Tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.39

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.46

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER : Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28’inci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 15 Ocak 2016 Cuma günü toplanmamasının Genel Kurulun onayına sunulmasına ilişkin önerisi

Tarih: 14/01/2016

Danışma Kurulu Önerisi

Danışma Kurulunun 14/01/2016 Perşembe günü yaptığı toplantıda Genel Kurulun 15 Ocak 2016 Cuma günü toplanmamasının Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

                                                                                    İsmail Kahraman

                                                                           Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                          Başkanı

 

             Mehmet Naci Bostancı                                                           Levent Gök

          Adalet ve Kalkınma Partisi                                              Cumhuriyet Halk Partisi

               Grubu Başkan Vekili                                                      Grubu Başkan Vekili

 

                    İdris Baluken                                                                 Erkan Akçay

         Halkların Demokratik Partisi                                            Milliyetçi Hareket Partisi

               Grubu Başkan Vekili                                                      Grubu Başkan Vekili

BAŞKAN – Danışma Kurulu önerisi üzerinde söz isteyen yok.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Askerlik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ile 35 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/414,2/338) (S. Sayısı: 60) (Devam)

BAŞKAN - 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmeleri tamamlanmıştı.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Şimdi oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Açık oylama sonucunu açıklıyorum: Askerlik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın:

“Kullanılan Oy Sayısı  :241

Kabul                                                :224

Ret                                                   :17(x)

 

           Kâtip Üye                                                                     Kâtip Üye

      Mustafa Açıkgöz                                                        Mücahit Durmuşoğlu

            Nevşehir                                                                     Osmaniye”

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Hayırlı olsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2’nci sırada yer alan, Dünya Ticaret Örgütünü Kuran Marakeş Anlaşmasını Tadil Eden Protokol ile Ticaretin Kolaylaştırılması Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/386) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

2.- Dünya Ticaret Örgütünü Kuran Marakeş Anlaşmasını Tadil Eden Protokol ile Ticaretin Kolaylaştırılması Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ile Dışişleri Komisyonu Raporları (1/386) (S. Sayısı: 18) (xx)

BAŞKAN - Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 18 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde gruplar adına söz verme işlemini başlatacağım.

İlk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erhan Usta, Samsun Milletvekili.

Buyurun Sayın Usta. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

MHP GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, Dünya Ticaret Örgütünü kuran Marakeş Anlaşmasını Tadil Eden Protokol ile Ticaretin Kolaylaştırılması Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde görüşlerimi ifade edeceğim.

Şimdi, bu uluslararası anlaşma ile müzakerelerin başlama tarihi 2004 yılı. Küresel kriz sonrası aslında ülkeler korumacı yaklaşımlar içerisine girdiler. Ticaretin kolaylaştırılması güzel bir şey ama “Bize ne kazandırır bu?” diye olaya tabii bakmamız lazım bir uluslararası anlaşmayı imzalıyorsak. Tam tersine, aslında, 2008 sonrasında bu anlaşma “Ticaret kolaylaştırılsın.” diyor ama 2008 sonrasında ticareti zorlaştırıcı yönde ülkelerin eğilimleri var. Bizim kendi ticaretimize baktığımızda öncelikle tabii “Bu anlaşmayla ilgili bir etki analizi var mı?” diye bakıyoruz. Ben şu kitapçık içerisinde böyle bir şeyin varlığına ilişkin bir bilgi edinemedim yani herhangi bir etki analizi yapılmış değil. Dolayısıyla bunu bu anlamda, etki analizi mahiyetli bir değerlendirme yapmakta fayda var diye düşünüyorum.

Şimdi, biz, dış ticaret açığı veren bir ekonomiyiz. Yani, 2011 yılında yaklaşık 106 milyar dolara kadar -2011 yılı en yüksek yıl olduğu için söylüyorum, sonrasında elbette bu düştü- dış ticaret açığı yani ihracat-ithalat farkı olan bir ekonomiyiz. Dolayısıyla aslında şöyle baktığınızda ticareti kolaylaştıran her şey bizim aleyhimize de çalışabilir; bunu görmek lazım öncelikle.

Enerji ithalatçısı bir ekonomiyiz. Enerji ithalatını bu kapsam dışına alalım diye teknik olarak bir argüman getirilebilir. Enerji ticaretini dışarıya aldığımızda dâhi mesela, 2011 yılında 52 milyar dolar yine açık vermiş bizim ekonomimiz. Dolayısıyla 2015 yılında da bu rakamlar: Ticaret açığımız 63,1 milyar dolar, enerji hariç tutulsa dahi 25 milyar dolar açık veren bir ekonomiyiz.

Şimdi, önümüzdeki dönem için dünya ticaret hacminin artışı çok yüksek değil yani dünyada artık, ticaret eskisi kadar, küresel kriz öncesi kadar yüksek oranlarda artmıyor; yüzde 4,5 civarında dünya ticaret hacminde bir artış var. Tabii bizim burada söylememiz gereken en önemli şey dış ticaretimiz açısından, dış ticaretimizde ithalat bağımlılığı artmıştır. Özellikle son on yılda ithalata çok bağımlı hâle gelen bir ekonomimiz vardır; bunun temel nedenlerinden bir tanesi yüksek faiz, düşük kur politikasıdır. Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde sürdürülen bu politika Türkiye’yi eskiden ürettiği malların bir kısmını dahi, ara girdiler açısından söylüyorum, şimdi bu kur politikası nedeniyle birçok şeyi dışarıdan getirmek daha cazip hâle gelmiştir; bu, bizi ithalata bağımlı hâle getirmiştir. Teknoloji üreten bir ekonomi olmadığımız için birçok makineyi yine yurt dışından ithal eder durumdayız. Bu da diğer bir sıkıntımız ve bu konularda maalesef Türkiye bir mesafe katedememiştir. Bu da işin acı tarafı.

Tarımsal ekim alanları azalıyor. Son on yılda yüzde 12 nispetinde bizim ektiğimiz tarım alanlarında bir azalma olduğunu görüyoruz. Bu da yine bir kısım ürünlerin, özellikle yağlı bitkilerin yurt dışından getirilmesi sonucunu doğurmuştur.

Enerji bağımlılığımız zaten vardı fakat kabul etmek gerekir ki enerji bağımlılığının azaltılması yönünde bir kısım, son zamanlarda çabalar olmasına rağmen şu ana kadar mesafe alıcı maalesef bir şey yapılamamıştır. Dolayısıyla Türkiye ekonomisi çok daha fazla ithalata bağımlı bir ekonomi hâline gelmiştir.

Peki, gelişmekte olan ülkelerde bu nasıl seyrediyor? Tabii, ithalata bağımlı hâle gelince bunun ekonomi üzerinde yarattığı birtakım kırılganlıklar var, onlara bir miktar birazdan değineceğim ama biz bunları hep konuşurken işte son zamanlarda Sayın Mehmet Şimşek de “Ya, işte, Çin ve Hindistan’ı dışarı alıp da gelişmekte olan ülkelere baktığımızda büyüme performansımız şöyle böyle.” şeklinde birtakım açıklamalar yapıyor. Çin ve Hindistan’ın dışarıya alınması veya “Şu ülkeyi dışarıya alalım, bu ülkeyi içeriye alalım.” diye analiz olmaz. Eğer gelişmekte olan ülkeler ortalamasına bakacaksak ya da spesifik olarak “Bizi şu ülkeyle mukayese edin.” diyeceksiniz ama bunun haricinde bütün dünyada yapılan şeyler, gelişmekte olan ülkelerin ortalamasıyla mukayese edilir.

Baktığımızda, 1990-2002 yani on iki yıllık dönemde Türkiye ekonomisi ortalamada aslında gelişmekte olan ülkeler ekonomilerine yakın bir büyüme yapmıştır. Tabii, büyüme oranları genel olarak düşüktür. Bakın, büyümede gelişmekte olan ülkeler ortalaması -yani 2002’den önceki on iki yılı alıyorum çünkü sonraki on iki yılla mukayese etmek için yani dürüstçe aynı yıl periyodu almak için- yüzde 3,9, yüzde 3,5 de biz büyümüşüz, 0,4 puan gelişmekte olan ülkelerin altında bir büyümemiz var ama onlara yakınız. Bu 2003-2014 döneminde büyümeler artmış, hem bizde artmış hem de gelişmekte olan ülkelerde artmış çünkü 2002-2003 sonrası dünyada farklı bir ekonomik ortam var yani bütün gelişmekte olan ülkelere sermayenin yoğun bir şekilde aktığı, bütün gelişmekte olan ülkelerde büyümelerin hızlandığı, enflasyonun aşağıya geldiği bir trend var, mesela o trend bugün o kadar yok. Bu dönemde, o yüzden, gelişmekte olan ülkelerde de, Türkiye’de de büyümeler yükseldi. Fakat bizim gelişmekte olan ülkelerle büyüme farkımız arttı maalesef. Yani Adalet ve Kalkınma Partisinden önceki 12 yılda 0,3 puan olan fark, Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde 1,6’ya çıktı. Yani dolayısıyla, gelişmekte olan ülkelerden kopan bir büyüme yapımız oluştu. O yüzden, Sayın Şimşek diyor ki: “İşte, Çin’i, Hindistan’ı dışarıya alalım.” Çin’i, Hindistan’ı geçmişte de dışarı alsanız yine aslında fark eden bir şey yok ama dışarı alınmasının da rasyonel ve iktisadi bir mantığı yok, onu da görmemiz lazım.

Tabii, şimdi, dünya ticareti bu küresel krize kadar hızlı arttı, bizde de hızlı arttı, ihracatımız da, ithalatımız da hızlı arttı. Burada çok ciddi bir fiyat etkisi var, bu hep gözlerden ırak tutuluyor. Sanki bir şey, dolar cinsinden konuşunca, hep reelmiş gibi konuşuluyor, öyle değil tabii ki. Çok yüksek fiyat artışları var. Mesela 2002-2008 döneminde ortalama her yıl fiyat yüzde 11,2 artmış. Yani bunun anlamı şu: Siz bir tane su bardağı dahi… Diyelim ki her yıl 100 tane su bardağı ihraç etmiş olsanız bunun dolar cinsinden değeri ilk yıl 100’se, sonraki yıl 111 dolar olarak söylenmiş, sonraki yıl 122 dolar veya 123 dolar, kümülatif olarak artarak gitmiş. Bunlarda tabii, yanılsama oldu. Zannettik ki bunların tamamı böyle sanki fiziki olarak da ihracatımızın artışıymış gibi, o önemli bir şeydi.

Bir de bu euro-dolar paritesiyle ilgili bir konu var ki bu biraz üzerinde durulması gereken bir konu. Mesela hatırlayın bundan bir iki yıl öncesine kadar euro-dolar paritesini biz dış ticaret rakamlarını konuşurken hiçbir argüman olarak ileri sürmezdik, özellikle iktidar grubu tarafından böyle bir şey sürülmezdi çünkü bu bizim ihracatımız açısından hep lehte çalıştı. Şimdi aleyhte çalışmaya başlayınca analizlerde, mesela Ekonomi Bakanımız sürekli kalkıyor diyor ki: “Efendim, işte euro-dolar paritesindeki oynamadan dolayı şöyle oldu.” Peki, nasıldı diye… Bilmiyorum bu ekranlardan ne kadar görülebiliyor veya burada arkadaşlar ne kadar görebilir? Şu, 1999 yılı yani euro’nun ilk çıktığında 1,17 euro-dolar paritesiyle çıktı. Sonradan bir miktar, yüzde 0,87’lere kadar düştü. Fakat özellikle Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidar olduğu dönemden sonra hızla artarak bu parite 1,6’lara kadar gitti ve ondan sonra bir miktar aşağı geldi, daha son 2015’e, 2014’ün ortalarına kadar da bu 1,4 seviyesindeydi. Yani bizim yaptığımız ihracatı, hem ihracatımızı Avrupa’ya kolaylaştırdı hem de euro cinsinden yapılan ihracatı dolara çevirirken istatistiksel olarak bizim ihracatımızı yüksek tuttu. Şimdi bu aleyhte çalışıyor. Ama bunun, yani euro-dolar paritesinin makul olanı aslında şu andaki seviyeler, geçmiş dönemine bakarsak. Yani 1’ler civarında. İlk başlangıç yıllarında bir şey oldu, o 1,40’lık, 1,60’lık dönemler bitti. Bunu görmek lazım. Dolayısıyla euro-dolar paritesi kaynaklı bizim ihracatımızdaki düşüşü açıklamak bana göre çok doğru olmuyor, çok dürüstçe de olmuyor.

Şimdi, Türkiye önüne 500 milyar dolarlık bir ihracat hedefi koydu. Bu önemlidir. Yani bir şey, bir hedef koymak başlı başına önemlidir. Bunu önemsiyoruz. Fakat, tabii, bu 500 milyar doları arada bir sağlıklı olarak kritik etmek lazım. 500 milyar dolar örneğin 2023 yılı için hedef olarak konulduğunda Türkiye’de, ben de o zaman Kalkınma Bakanlığında bu işlerle uğraşan bir bürokrattım. O dönemde, tabii, bazı hedefleri size iktidar veriyor, Hükûmet veriyor “Beni şuraya götürecek bir program yap.” diye. Bu, iktidarların, siyasi iktidarın hakkıdır esasında böyle bir şeyi söylemek. Biz o zaman 2018 yılı için 277 milyar doları hedefleyen, o günün ihracatıyla baktığımızda da bu aslında makul gibi durabiliyordu iddialı olmakla birlikte yüksek büyümelerle. Yani 2018’de 277 milyar doları biz bulursak eğer, tekrar Hükûmetin o arzu ettiği yüksek büyümelerle 2023 yılında 500 milyar dolar bulunabilir gibi görünüyordu. Fakat, şimdi, tabii, ondan sonra aradan geçen üç dört yıl içerisinde Türkiye bu hedeflerinden o kadar çok uzaklaştı ki, bakın, küresel kriz filan yok; yani, diğer ülkelerde bizdeki gibi bir sorun da yok. Türkiye’nin kendi sorunlarından dolayı, kendi iktisat politikasının tıkanmasından dolayı ve bu bir günde olmadı. Bu konuda ben sürekli, bir teknisyen olarak da ikaz etmiştim. Yani birazdan onun nedenlerine geleceğim, Türkiye’nin ekonomisi tıkandığı için artık belirgin olarak ihracatta da, diğer unsurlarda da, büyümede de bunları görüyoruz.

Şimdi, 2018 için 277 milyar dolarlık bir hedef vardı demiştim. Bu en son pazartesi günü açıklanan, Sayın Mehmet Şimşek’in açıkladığı orta vadeli programda 2018 hedefi, 277 milyar doları olan hedef, 201 milyar dolara revize edildi yani 76 milyar dolar aşağıya çekildi. Ama Sayın Başbakan da, sayın bakanlar da, Sayın Cumhurbaşkanı da konuşurken hâlâ 500 milyar doları söylüyor. Şimdi, tabii, 500 milyar dolar uzun bir süredir gerçekçi olmaktan çıktı, bunu görmek lazım. Türkiye’yi de buna göre konuşmak lazım. Şu anda 500 milyar doları söylemenin bu işi bilenler arasında hiçbir kredisi, hiçbir itibarı maalesef yok.

Dolayısıyla, aslında 2018 için, 2018-2023 arasında yüzde 80’lik bir artış -ihracat artışı- öngörülmüştü, kümülatifte, beş yılda. Onun aynısını tekrar gerçekleştirecek diye varsaysak bile Türkiye’nin maksimum 2023 yılında ulaşacağı ihracat miktarı 363 milyar dolar civarında görülüyor. Bu, Türkiye açısından önemli ve sıkıntılı bir konudur. Bunu da yani dürüstçe vatandaşla paylaşmak lazım. Ben bu dürüstlüğü Adalet ve Kalkınma Partisinin sayın bakanlarından veya sayın milletvekillerinden de bekliyorum. Çünkü eğer böyle değilse de teknik olarak bize birisi bu 500 milyar doların nasıl olacağını izah etsin. Yani olması imkânsız fakat yine de seçimde de çok kullanıldı, daha sonraki bütün toplantılarda da bu 500 milyar dolarlık hedef kullanılıyor.

Tabii, şimdi, Dünya Ticaret Örgütünü konuştuğumuz için bunları konuşmamız lazım. Yani ihracatı tıkanmış, ithalatı ise şu anda büyümedeki daralmayla birlikte kontrol altına alınmış gibi veya azalmış gibi gözükse de hâlâ, yine, işte, en son yıl itibarıyla 63 milyar dolar ticaret açığı veren bir ekonomiyiz. Dolayısıyla, bu yaptığınız anlaşmalara bu çerçevede bakmamız gerekiyor. Türkiye büyümeyi düşürerek cari açığını düşüren bir ekonomidir. Büyümeyi düşürerek cari açığı düşürmenin de çok fazla bir rasyonelliği yok. Dolayısıyla, yüksek büyümeyle veya büyümeyi biraz daha artırarak cari açığı düşürecek tedbirleri Türkiye almak zorundadır fakat maalesef Hükûmette sözel olarak olmakla birlikte icraat olarak böyle bir irade görülmemektedir. Bunlar üç dört yıldır çok uzun uzadıya konuşulmasına rağmen üç dört yıldır makro ihtiyati tedbirlerin yani o pansuman tedbirlerin dışında bir tane tedbir alınmamıştır maalesef Türkiye’de cari açığı yapısal olarak düşürmek için.

Şimdi, bugünlerde tabii, düşük petrol fiyatları bize çok yardımcı oluyor; çok şükür, ekonomimiz açısından iyi bir şey. Emtia fiyatları da, diğer emtia fiyatları da yardımcı oluyor ama tabii bunun kalıcı olup olmadığını bilmiyoruz. Projeksiyonlar bunun kalıcı olmadığını gösteriyor. Hatırlayın 140 dolarlardan geldi, şu anda 30 dolarlara kadar düşmüş bir petrol fiyatı var; bunun bir miktar yukarıya doğru hareket etmesi tekrar bizim dış ticaret açığımızı olduğu seviyenin çok daha üzerine taşıyacaktır.

Şimdi, tabii, cari açığınız olduğu zaman dış borcunuz artıyor; dış borcunuz arttığı zaman ekonomideki kırılganlık artıyor, dış borcu finanse etmek için faizinizi artırmak durumunda kalıyorsunuz. Dolayısıyla, bu ülkenin kaynaklarını -bakın burası çok önemli- yurt dışına aktarmak durumunda kalıyoruz. Dış kaynak kullanıyoruz yani dış kaynağı, dış tasarrufu kullandığımız zaman eğer bunları diyelim ki fabrika yapmak için kullanırsanız bu her şeye rağmen güzeldir, faiz ödersiniz ama karşısında bir şey üreteceksinizdir, istihdam sağlayacaksınızdır, onun oluşturduğu gelirle borcunuzu fazlasıyla ödersiniz. Fakat bizim maalesef dış borcumuz artıyor, cari açığımız artıyor ama yatırımlarımız artmıyor.

BURHAN KAYATÜRK (Van) – Sen burada sadece egonu tatmin etmek için konuşuyorsun, hiçbir şey anlatmıyorsun; biz de seni dinliyoruz.

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Allah, Allah!

BAŞKAN – Sayın Usta, siz devam edin efendim, siz devam edin.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Devam et, devam et!

ERHAN USTA (Devamla) - Siz bu konunun muhatabı değilsiniz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyin. Lütfen…

ERHAN USTA (Devamla) - Siz bu konunun muhatabı olacak seviyede değilsiniz.

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – Terbiyeni takın be!

ERHAN USTA (Devamla) – Sizinle başka bir şekilde konuşmak lazım.

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – Terbiyesizlik yapma!

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Otur yerine! Terbiyesizlik yapma! (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

ERHAN USTA (Devamla) – Bakın, şurada ülkenin faydasına olacak laflar ediliyor, buna tahammül gösteremiyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen efendim, lütfen… Lütfen sakin olalım.

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – Hakaret ediyor; hakaret edemezsin!

BAŞKAN - Devam edin Sayın Usta.

ERHAN USTA (Devamla) – Dolayısıyla, Türkiye’nin yaşadığı bu tıkanıklığın aşılması için arkadaşlar, bu ülkenin gayret etmesi lazım. Ekonomi geldi tıkandı. Dış kaynağı kullanıyoruz, getiriyoruz bunları AVM’lere, konut projelerine harcıyoruz.

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Senin görevin provokasyon. Çık dışarı be!.. Çık!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Dinlemeyeceksen çıkacaksın.

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – “Anlama kapasiten bu kadar.” diyemez.

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Daha ne kadar anlatsın?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Lütfen sakin olalım.

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – Sürekli hakaret ediyor ya.

ERHAN USTA (Devamla) – Sizin seviyeniz o kadar. Siz, bakın…

BAŞKAN – Sayın Usta, devam edin efendim. Genel Kurula hitap edin Sayın Usta.

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) – Aman, tutun ha!

ERHAN USTA (Devamla) – Ben bu kadar anlama kapasitesi kıt birisi olsaydım… Ben sizin Hükûmetiniz döneminde on iki buçuk yıl üst düzey bürokratlık yaptım.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Senin gibi adamlar nasıl yapmış ya?

ERHAN USTA (Devamla) – Bu senin seviyeni gösteriyor.

BAŞKAN – Sayın Usta… Sayın Usta…

ERHAN USTA (Devamla) – Benim 2 defa müsteşarlık kararnamem Cumhurbaşkanlığına gitti, tamam mı?

BAŞKAN – Sayın Usta lütfen Genel Kurula hitap edin Lütfen Genel Kurula hitap edin efendim.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Usta, devam et sen, devam et, muhatap olma.

ERHAN USTA (Devamla) – Siz bunları anlayacak seviyede değilsiniz maalesef.

Şimdi, gelişmekte olan ülkelerle büyüme farkı açılıyor arkadaşlar.

(Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Uğur Dilipak’ın ayağa kalkarak ön sıralara doğru yürümesi)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bırak bakalım, gelsin ya.

ERHAN USTA (Devamla) – Bana bak, gel, gel, gel, gel kardeşim, gel!

BAŞKAN – Sayın Usta…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Usta, sen devam et, muhatap olma.

ERHAN USTA (Devamla) – Şimdi, Türkiye’nin bakın…

Bundan niye rahatsız oluyorsunuz? Ben bu kürsüde iyi olan şeyleri de söyledim. Arkadaşlar, sıkıntı varsa sıkıntıyı konuşmamız lazım. Bundan niye rahatsız oluyoruz? Yani sıkıntıyı konuşmadığımız zaman…

BURHAN KAYATÜRK (Van) – Saat kaç, saat?

ERHAN USTA (Devamla) – O benim sorunum değil. Ben buradan çoluğumun çocuğumun rızkını temin ediyorum. Ben böyle eve, şimdi, erken gideceğim diye bunları söylemekten şey yapamam. Sizin uykunuz geldiyse nereye gideceksiniz gidin, bana saat göstermeyin. Bu benim vazifem. Türkiye çok önemli bir anlaşmayı imzalamanın aşamasında. Bununla ilgili oturdum, çalıştım ve bir değerlendirme yapıyorum. 1 kişi dahi olsa ben bu heyete bunu söylemek istiyorum arkadaşlar. Yani bundan niye rahatsız oluyoruz? Bir yanlış varsa, arkadaşın bir tanesi gelsin desin ki: “Sizin anlattıklarınız hatalı.”

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Hatalı da olabilir, bu senin hakkın anlatmak ya, hayret bir şey ya!

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Ya, zaten bu uluslararası anlaşmaları İç Tüzük’ten kaldırmak lazım.

ERHAN USTA (Devamla) – O ayrı bir konu, o ayrı bir konu.

BAŞKAN – Sayın Usta, Genel Kurula hitap edin lütfen.

ERHAN USTA (Devamla) – Şimdi, Türkiye’nin bakın… Şimdi, tabii, niye rahatsız olduğunu bilmiyorum ama şundan rahatsız olması normal: Bakın arkadaşlar, 2002 yılında… Bu 2002 hastalığı var ya, madem öyle biraz 2002 analizi yapalım. Türkiye’yi alın, Türkiye bir tarafta, gelişmekte olan ülkelerin ortalamasını da bir tarafa koyalım, tamam mı? Yani gelişmekte olan ülkeler ne? Bizim emsal ülkelerimiz, bizimle aynı üç aşağı beş yukarı üretim desenine sahip, bizimle aynı nitelikte iş yapan, iş gücüyle, şununla bununla benzer olan ülkelerden bahsediyoruz. Şimdi, 2002 yılında Türkiye’nin kişi başı geliri gelişmekte olan ortalamasının 2,27 katı. Yani Türkiye 2,27 kat daha gelişmekte olan ülkelerden zengin, kişi başı gelir olarak, 2002 yılında. 2008 yılına geliyoruz. Bu, 2,11 kata düşüyor yani yine de fena değil ama bakın, 2014’te geldiğimizde bu 1,94 kata düşüyor. Yani 2,27’den 1,94’e geriliyor. Kimse bana hikâye anlatmasın. Türkiye'nin bu gerçeklerini görmemiz lazım. Bunları konuşup bu ülkeyi büyütmemiz lazım. 2023 hedeflerine eğer biz bu ülkeyi götüreceksek bu gerçeklerin konuşulması lazım. Sabahtan akşama kadar 30-40 tane televizyon kanalında yanlış gidenin dahi iyi iyi anlatıldığı bir durumda arkadaşlar, bunları göremiyoruz.

Bakın, ekonomi sıkıntıda, sahayı dolaşmıyor musunuz? Esnafın, çiftçinin, sanayicinin hâlini görmüyor muyuz? İstihdamımız, işsizlik oranımız yüzde 10,5’e gelmiş. Ben bunun sıkıntısını yaşıyorum, ben bunun acısını yaşıyorum. Burada diyorum ki… Şimdi, müsaade edilseydi neler yapılması gerekir diye burada bir sürü şey anlatacaktım ama bunların hiçbirisine fırsat kalmadı.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Usta 1’inci madde var.

ERHAN USTA (Samsun) - Dolayısıyla, yapısal meselelere girmemiz lazım. Kalkınma planında yapılan… Bakın, bu Hükûmetin de ortaya koyduğu, Sayın Başbakanın açıkladığı bu meselelerin önemli kısmını biz de destekliyoruz. Bizim de parti programlarımızda var ama lütfen artık bunları yapacak bir iradeyi ortaya koyalım. Üç yıldır, bakın, aynı şeyleri konuşuyoruz. Hatta biz teknisyen olarak bunları beş yıl önce konuştuk. İki yıl hazırlığı sürdü, 2013 yılında planı çıkardık. Plandaki konuştuğumuz şeyler inanın defalarca açıklandı. Yani artık açıklamanın ötesinde icraata geçelim, bu ülkenin önünü açalım.

Gençlerimizde işsizlik oranı yüzde 20. Türkiye için demografik fırsat penceresi otuz yıl. 2000 yılında başladı, 2030’da bitecek. Bakın, Türkiye 2030’a kadar meselelerini çözmezse ondan sonra hiçbir şekilde meselelerini çözemeyecek çünkü o fırsat penceresi kapanıyor. Nüfus daha fazla yaşlanmaya başlıyor. On beş yılı geçti, bir on beş yıl kaldı.

Ben yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Usta.

Gruplar adına ikinci olarak, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Ziya Pir, Diyarbakır Milletvekili.

Buyurun Sayın Pir. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

HDP GRUBU ADINA ZİYA PİR (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 18 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerine değerlendirmelerde bulunmak istiyordum fakat bazı arkadaşlar bu saatten sonra “Biz rakam dinlemeyiz.” gibi şeyler söyledi. Benim de işime gelmiyor değil. Bu saatten sonra ekonomi konusunda o kadar rakamları anlatmak burada kimseler tarafından gerçekten anlaşılmaz eğer ekonomist değilse. Biraz da herhâlde çok geç oldu, arkadaşlarımız eve gitmek istiyor ya da uçağa yetişmek istiyor.

Şimdi, biz parti olarak, uluslararası sözleşmeler bizim insanlarımızın, ülkemizin lehine ise elbette bunları onaylarız burada, hep birlikte ellerimizi kaldırırız, eğer değilse ellerimizi kaldırmayız, bu kadar basit.

Şimdi, bu şeyle ilgili herhangi bir problem ben görmüyorum, elbette de bazı rakamların açıklanması gerekiyor ama şimdi, uluslararası sözleşmeler yapılıyorsa eğer bir ülkede, o uluslararası sözleşmelere uymak da gerekiyor. Eğer biz bu sözleşmeye uyacaksak, yürütme buna uyacaksa biz bunda bir problem görmüyoruz ama maalesef, pratiğimiz böyle değildir. Rakamlardan şimdi uzaklaşalım, başka rakamlara doğru gideceğiz.

Mesela, sokağa çıkma yasaklarını uyguluyoruz burada, cenazelerle ilgili problemler var ve bu problemler taraf olduğumuz uluslararası bir sözleşmeye aykırıdır, hatta bana göre kendi Anayasa’mıza ve yasalarımıza da aykırıdır, burada farklı görüşler de olabilir ama bana göre öyledir. Nedir bu mesela? Cenazeleri defnedebilme ve cenazelerde hazır bulunma hakkı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8’inci maddesi kapsamına girmektedir. Yani, bu, geçen haftaya kadar ya da geçen seneye kadar bir şekilde iyi ya da kötü uygulandı. İki taraf da iyi niyetliydi, uygulanabildi fakat yaklaşık bir senedir bu alanda sıkıntılar var. Bugüne ya da geçen haftaya kadar cenazelerin belediyeler tarafından alınıp defnedilmesi gerekiyordu. Geçen hafta yeni bir yönetmelik ya da yönetmelikte bir değişiklik oldu, Adli Tıp Kurumu Kanunu Uygulama Yönetmeliği değişikliği. Şimdi, o değişiklikte ne diyor? İşte, kısaca ben anlatayım: Geçen haftaya kadar “belediyeler” dedik, geçen haftadan itibaren “Üç gün içinde eğer aileler cenazeleri almazsa kaymakamlık ya da valilik cenazelere el koyup bunları defnedebilir.”

Şimdi, buraya kadar bu cümleler hoş, fakat 90’ları yaşayan Kürtlerin sinir uçlarına dokunulmaktadır maalesef. Seçim öncesi beyaz Toroslar hatırlatıldı, sinir uçlarına dokunuldu. Şimdi, yine 90’larda kaybedilen cenazeler meselesi, insanların aklına bu geliyor bunu okuyunca, yine sinir uçlarına dokunuldu Kürtlerin. “Acaba, yine cenazelerimize el konulup bu cenazeler kaybedilecek mi?” diye bir kaygı var tabii ki insanlarda.

Cenazelerin aileleri tarafından gömülmesi, cenazelerin kimlikleri ve yerlerine dair şüphelerin oluşması ihtimalini doğurmaktadır. Bu risklerin en yüksek olduğu coğrafya, 1990’larda toplu mezarlar gerçeğiyle sarsılmış bir coğrafyadır. Hâlen her cumartesi İstanbul’da “Cumartesi Anaları” diye adlandırdığımız insanlar bir araya gelmektedir ve yakınlarının cenazelerini talep etmektedir. Bu durum, hepimizin vicdanını onarması bir yana, hâlâ kanar hâlde bırakan bir yaradır.

Yani, bugünlerde burada, aslında bu Meclis çatısı altında, hep birlikte, bu zor dönemde, aslında bu toplumsal barışı tekrar nasıl inşa edebiliriz tartışmalarını, istişarelerini yapmamız gerekirken, ne oluyor, toplumsal barıştan, maalesef, bu tür uygulamalarla uzaklaşıyoruz. Kürtlerle, Kürt toplumuyla, Kürt halkıyla Türk halkının ve diğer halkların arasındaki hendek maalesef derinleşmektedir. Bu, ben eminim ki hiçbirimizin arzu etmediği bir durumdur, ben bundan eminim. Yani, her grupta vicdanlı insanların olduğunu ben biliyorum, buna inanmak da istiyorum fakat uygulama ve pratik maalesef böyle değildir.

Dün arkadaşlarımızdan biri heyecanlı bir şekilde muhalefeti Ruslarla iş birliği yapmakla suçlar gibi oldu, sonra, özrüyle birlikte biz de bunu unuttuk. Fakat, maalesef, Ruslarla aynı çerçevede Avrupa’da görülmekteyiz bu konuda. Niye? Cenazelerin defnedilmelerini engelleyen sokağa çıkma yasaklarının hukuki mesnetsizliği, bana göre, 8’inci madde kapsamında cenazelerin gömülmesiyle ilgili ihlallere sebebiyet vermektedir. Rusya’ya karşı yöneltilen Mashkadova davasında terörist oldukları bilinen kişilerin gömüldükleri yerlerin şeklinin aile tarafından belirlenmesi ve bu kişilerin cenazelerinin ailelerine teslim edilmesinin devlete karşı daha fazla nefrete sebep olabileceği gerekçesiyle Rus hükûmeti tarafından alınan karar yine Rus mahkemeleri tarafından hukuka uygun bulunmuştur. Fakat, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ölen kişinin faaliyetlerinin sonuçlarının ölenlerin yakınlarına sirayet etmesinin mümkün olmadığını, zımnen suç ve cezalığın şahsiliği ilkesine gönderme yaparak ifade etmiştir. AİHM’e göre, ölen kişilerin faaliyetlerinin yükünün ölenlerin yakınlarına aktarılması başvuruları cezalandırıcı bir etkiye sahiptir.

Yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, cenaze törenlerine katılmanın veya en azından ölen yakınlarına karşı son görevlerini yerine getirme fırsatının engellenmesinin meşru olmadığı sonucuna varmıştır. Bana göre, bu Adli Tıp Kurumu Kanunu Uygulama Yönetmeliği’nin yeni şekli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırıdır ve en geç Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden dönecektir diye düşünüyorum.

Diyarbakır Milletvekiliyim ama Karadenizliyim aynı zamanda. Karadenizli olarak tabii ki düşünüyorsunuz, neden bu uygulama, ne oldu da bu duruma gelindi Türkiye’de? Hemen karşımıza “çökertme planı” adında bir şey çıkıyor. Bakın, ben bunları okurken sakın ha… Grup başkan vekilimiz de bugün ifade etti, biz ölümlerin kimden geldiğine bakmaksızın, kimlerin öldüğüne bakmaksızın bütün ölümleri kınıyoruz. Ben bunu her gün söylüyorum, bizim partimiz bunu her gün söylüyor. Buradan da herhâlde her fırsatta bunu tekrarlayacağız sizler bize inanana kadar.

Şimdi, çökertme planı, basına yansıdı bu, Hükûmet tarafından reddedilmedi. Reddedilmiş olsaydı bile pratikte bunlar harfiyen bugüne kadar uygulandığı için… Yani, ben Diyarbakır Milletvekiliyim, son dört haftadır oradayım, ondan önce bir hafta buradaydım, yine oradaydım. Yani, orada olup bitenleri, CHP Grubundan bir arkadaş bugün geldi, benimle konuşmak istedi “Ne oluyor?” diye. Ya, siz de gelin. Yani, ben dilim döndüğü kadarıyla objektif bir şekilde bunları anlatmaya çalışacağım.

Şimdi, bir çökertme planı basına yansıdı, Hükûmetinizin talimatıyla Eylül 2014’te Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığınca hazırlanarak Genelkurmay Başkanlığına sunulan ve Genelkurmay Strateji Plan Dairesi Strateji Şube Müdürlüğünün “çökertme planı” adını verdiği “gizli” ibareli eylem planının hazırlandığı iddia edilmektedir. Bu, bugüne kadar yalanlanmadı. Basında yer aldığına göre, bu planda, özel polis kuvvetleri ve özel askerî komandolar eşliğinde ordu güçleri şehirleri kuşatarak mahallelere ve yerleşkelere operasyonlar düzenleyecek, saldırıların komuta merkezi il jandarma komutanlıkları olacak, gereklilik hâlinde helikopter ve yine gerekirse savaş uçakları il jandarma komutanlığının emrine verilecektir. Ablukaya alınan yerleşkelerde yaşamsal alanlar tahrip edilerek geri dönüş koşulları ortadan kaldırılacak, kitlesel imhalar, tutuklama ve boşaltmalarla yerleşkeler huzura kavuşturulacaktır. Yapılacak bastırma operasyonlarında 10 bin ila 15 bin imha -bugün herhâlde Genelkurmay birkaç binden bahsediyor, ben artık ölümleri saymak istemiyorum, hangi taraf olursa olsun, takip etmek istemiyorum- 8 bin civarı yaralı, 5-7 bin arası tutuklama -bu rakama gözaltı olarak neredeyse ulaştık, tutuklama sanırım 700 civarındadır- bombalanmış küçük ve büyük yerleşim alanlarında 150 ile 300 bin civarı insanın yer değiştirmesi planlanmaktadır. Bugün 130 bin civarında insan maalesef yerinden yurdundan olmuş durumda.

Şimdi, orada bir şeyler daha yazıyor. İşte ne diyor? “Daha önce görev yerlerinde, buralarda görev almış yüksek rütbeli askerlerin tekrar, oraları tanıdığı için oraya getirilmeleri…” doğrudur. Bundan birkaç ay önce tecavüzcü bir komutanın o bölgeye getirildiğini buralarda da ifade ettik.

“Yerel yöneticilerin, vali, kaymakam ve üst rütbeli askerlerin terör örgütünün uzantısı malum parti vekilleriyle –biz bunu üstümüze alınmıyoruz ama herhâlde bizi kastediyorlar yanlışlıkla ama biz bunu üstümüze asla alınmıyoruz- ve diğer sivil kuruluşlarla teması kesilmelidir. Med Nuçe, Sterk TV, Newroz, Ronahi, MMC TV, DİHA, Özgür Gün TV, İMC TV kanalları ve Özgür Gündem gazetesinin ekarte edilmesi falan feşmekan.” Bunların da hepsini yaşadık. Yani bütün bu saydığımız basın kuruluşları basıldı, insanlar gözaltına alındı hatta birkaç tane ama bir tane kadın arkadaşımız heyecanlı haber yaptığı gerekçesiyle gözaltına alındı, tutuklandı. Bu da Türkiye'nin ayıbıdır. Yani bizim, Türkiye bizim ülkemiz, bizim hepimizin ayıbıdır bu. “Bu medyanın alana, bölgeye ve yerleşkeye sokulmamasına özen gösterilmeli, adı geçen alan, bölge ve yerleşkelerin etrafında tank ve zırhlı araçlar uygun yerlere konumlandırılmalı, giriş ve çıkışların tümü kapatılmalıdır. Elektrik, gaz ve su şirketlerinin tüm faaliyetlerinin valinin emrine verilmesi, bunlara harfiyen uyulması falan falan falan… Ambulans, itfaiye araçlarının alanda uygun görülürse izinli ve askerî personel eşliğinde sokulmasının sağlanması.” Şimdi, bu ortaya çıktı ve bunların hepsi maalesef harfiyen uygulanmıştır. Bu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi varken elimizde ve biz onu uygulamıyorsak şu sözleşmelere el kaldırsak ne olur kaldırmasak ne olur. Yani biz insanı… Sayın Başbakan da sürekli söylüyor biz de söylüyoruz. “Önce insan.” diyor. “İnsan onuru ve haysiyeti, ondan sonra devlet.” diyor. Bizce de öyle. Ama insan onuru ve haysiyeti burada ayaklar altına alınmaktadır, biz hâlâ bu sözleşme olsun mu olmasın mı derdindeyiz.

Şimdi, bu bağlamda, biraz önce zikrettiğim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8’inci maddesine aykırı olarak, Ramazan Öğüt’ün on yedi gündür, İsa Oran’ın yirmi üç, Mesut Seviktek’in yirmi üç, Rozerin Çukur’un yedi gündür cenazeleri Sur içinde yerde beklemektedir, çürümeye terk edilmiştir ve alınmalarına izin verilmemektedir. Şimdi, bazı arkadaşlar farklı bilgi almış olabilir bu konuda ama cenazeleri almaya ben gittim. Sayın Valiyle görüşmemizde Sayın Vali “Şu an tehlikeli” dedi. Bir ara “Gidip alabilirsiniz” dedi. “Peki, can güvenliğimizi sağlayabilir misiniz?” dedim. Şırnak’ta örneği oldu, bir sağlıkçı gitti, orada bir tane yaralıyı almak istedi, keskin nişancılar tarafından vuruldu. Şimdi ben gideceğim oraya veya arkadaşlarımı göndereceğim, bizim can güvenliğimizi sağlayabilir misiz? “Hayır, olmaz.” Geçen hafta, herhâlde bu adli kurum şeyini meşrulaştırmak içindi sanıyorum, Büyükşehir Belediyesine iki satır yazı yazıyor “Biz üç saat o cenazelerin olduğu yerde operasyon yapmayacağız, gidin bunları alın.” diyor. Ben arkadaşlara dedim, “Can güvenliğimizi sağlayabilecek mi?” Yani, orada keskin nişancılar tarafından arkadaşlarımızın katledilmeyeceğini nereden biliyoruz? Bu güvenceyi verdi mi? Vermedi. Vermediyse ben o riske nasıl girebilirim, arkadaşlarımı göz göre o riske sokabilir miyim? Sokamam. Yani bizim hâlâ cenazelerimizin alınması bu şekilde engellenmektedir. Yoksa Sayın Vali “Gidin alın.” diyor. Gidin alın da yani ben arkadaşlarımı şeyde bulmadım.

Neyse, bunları geçelim. Yani bunlar uzun meselelerdir. Bunlar bana göre hepimizin ayıbıdır. Yani insanlar ölmüş, onların oradan alınıp da defnedilmesi… Bana göre bu çok ayıp yani burada bile onun… Yani 550 milletvekili, 80 milyonun arasından süzülmüş gelmişiz buraya, konularla ilgili birbirimize laf atıyoruz, sataşmalarda bulunuyoruz. Dolayısıyla, orada yani bütün hükümler üzerinden kalkmış, üç dört cenaze var; onların, morgtakilerin alınıp defnedilmesi Türkiye Cumhuriyeti’nde bu kadar zor olmamalı.

Şimdi, birileri çıkıyor, geçen de bir televizyon programına telefonla bağlanıyor, diyor ki: “İnsanlar ölmesin, çocuklar ölmesin.” Bazı şeyler söylüyor. Burada var metin. İsteyen İnternet’ten çıkarabilir, okuyabilir. Bana göre orada herhangi bir örgüt propagandası falan yok, ben görmüyorum. Gören varsa nerede görüyor bunu, bana izah etsin. Ben görmüyorum burada gerçekten. Öğretmenimiz çıkmış, vicdanlı bir insan…

Gerçekten, Diyarbakır’a ve diğer yerlere, gelin yani benim misafirim olun, yirmi dört saat misafirim olun. Galip Ensarioğlu sizin vekiliniz, diğer vekilimiz, Diyarbakır vekillerimizin misafiri olun yirmi dört saat. Benimle konuşmayın; gidin, oradaki insanlarla bir konuşun. Beni eleştirenler de var. Bakın…

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Salı günü Sibel gitti cenazeleri almaya.

ZİYA PİR (Devamla) – Salı günü Sibel gitti -iyi ki hatırlattınız- cenazeleri almaya. Dediler ki ona: “Oradaki insanların silahlarını da getireceksin birlikte. Sağlıkçılara dediler: “Silahları…” Biz bunun tuzak olduğunu biliyoruz, daha önce yaşadık, sizin pratiklerinizden biliyoruz. Eline silah alan insanları vuruyorsunuz, sonra diyorsunuz ki: “Bunlar teröristti.” O tuzağa biz düşmeyiz. Sibel’le ilgili, Sibel arkadaşımızla ilgili bilgi sahibi olmadan konuşma arkadan.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Ne oldu, ne oldu; sakin sakin gidiyordun da ne oldu?

ZİYA PİR (Devamla) – Ben özür diliyorum hepinizden. Bu saatte ben sesli konuşmak istemiyorum ama…

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Uşağım, gerçekten Karadenizliymişsin sen ya!

ZİYA PİR (Devamla) – Ben Karadenizliyim ya, sinir uçlarıma dokunmayın, biraz da sinirli insanlarız.

Ya, Ayşe Çelik öğretmen ne dedi Allah aşkına, ne dedi? Ya, bu ülkede artık barış istemek “Çocuklar ölmesin.” demek… Siz de diyorsunuz, “Çocuklar ölmesin.” demiyor musunuz? Diyorsunuz.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Ama terörle mücadele de sürecek.

ZİYA PİR (Devamla) – Ya, bu bölücülük müdür, nedir bu ya? Ben anlamadım gitti. Ondan sonra aydınlarımız çıkıyor, bir şey yayımlıyor. Onlar da aynı şey… Beğeniriz ya da beğenmeyiz içeriğini, bir şey yayımlıyor. Ya, vicdanları sızlamış, diyor ki: “Ya, burada ölümler olmasın. Kim tarafındaysa ölümler olmasın.” Biz onları burada linç ediyoruz. Yani, bana bu, 1950’li yıllardaki Amerika’da McCarthy düzenlemelerini hatırlatıyor. O zaman da, işte, cadı avcılığına başlanmıştı, insanlar linç ediliyordu, burada da aynı şekilde. Ayıptır yani, 550 seçilmiş insan burada, o metnin içeriğini belki tartışmamız gerekirken, “Metnin içeriği doğrudur.” ya da “Yanlıştır.” diye tartışmamız gerekirken “Onlar düşmandır, bunlar haindir, onlar şudur, iş birlikçidir.” falan…

Dün arkadaşımız bize burada bir sürü hakaretlerde bulundu. Zamanım da doluyor, onu da söylemeden geçmek istemiyorum ama…

Bu şeylerle ilgili akademi ne duruma gelmiş? Ben yurt dışında okumuş biri olarak hakikaten utanıyorum. Almanya’ya, Avusturya’ya, Fransa’ya, Belçika’ya gidince de bu ülkeyi, ülkemi -hani, millî diyorsunuz ya, millî- en çok, otuz beş yıl ben oralarda müdafaa ettim, otuz beş yıl ben müdafaa ettim ama şu an müdafaa edemiyorum. Abdullah Gül Üniversitesinde, Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi tarafından yayınlanan bildiride imzası bulunan Profesör Doktor Bülent Tanju’nun istifası istenmiştir. Kocaeli Üniversitesi Rektörü, koskocaman Rektör diyor ki: “Söz konusu devletin birliğiyse akademik özgürlük olamaz.” (AK PARTİ sıralarından “Olamaz.” sesleri)

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - Teröre destek veriyorsa olamaz tabii.

ZİYA PİR (Devamla) - Ya, “Bölücülük.” diyorsunuz…

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) - Bölücülük söz konusuysa ne diyeceğiz?

ZİYA PİR (Devamla) - Allah aşkına, arkadaşlar, bakın, bir şeyi hatırlatmak istiyorum size. Bak, bizi bölücülükle itham ediyorsunuz. Biz her zaman şunu ifade ettik ve yine de ifade ediyoruz: Biz hep birlikte Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırları içinde kendi öz benliğimizle yaşamak istiyoruz, hep birlikte. Bunu her seferinde ifade ediyoruz. Bölücü falan değiliz. Fakat 16 ada meselesini bilenler bilir. Yunanistan tarafından 16 adamız yıllardır işgal edilmiş, bu ortak vatanımızın toprakları işgal edilmiş, egemenliğimizi sağlayamıyoruz.

Burada her birimiz bir milletvekiliyiz. Her partiden birer tane adam alın, o adalara götürün bakalım Sayın Bakanım, o adalara götürün; o adalar bizim mi Yunanlıların mı, işgal mi, egemenlik hâlâ bizim mi, değil mi bunu burada hep birlikte ispatlayalım. Ondan sonra bölücü…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZİYA PİR (Devamla) - …birlikte yaşamak isteyen insanlar, buraların sınırlarını tanıyan insanlar, biz miyiz bölücü yoksa o adaları Yunanlılara teslim edenler mi?

Sağ olun. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Pir.

Tasarının tümü üzerinde başka söz talebi yoktur.

Şimdi tasarının tümü üzerinde soru-cevap işlemini başlatacağım.

Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Mecliste 2003 yılında kesinleşti. Tabii, bu kanunun geçici maddelerinin bir tanesinde diyor ki: “Yönetmelik çıkarılması gerekiyor.” Yalnız, yönetmelikler çıkarılmadı bazı hususlarda, gizli genelgelerle şu anda mülteciler idare ediliyor. Bu gizli genelgeler hangi konudadır? Neden gizli genelge çıkarılma ihtiyacı hissedildi? Bu konuda bilgilendirirseniz sevinirim ben.

BAŞKAN – Evet, başka soru yoktur.

Sayın Bakan, buyurun efendim.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Tanal, tabii, açıkçası, şu anda sorduğunuz soruyla alakalı olarak tam net bilgilere vakıf olmadığımdan dolayı, İçişleri Bakanımızla ben bu konuda görüşüp size yazılı olarak bunları iletmemiz konusunda sizden zaman istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Başka soru yoktur.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Hayır, var efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Peki, izin verirseniz ben soruları toplu sorayım, tek tek girmeyeyim.

BAŞKAN – Tabii.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Bakanım, İş Kanunu’nun 30’uncu maddesi uyarınca özel sektörde 50 kişiden fazla çalışılan yerlerde yüzde 3 engelli kotası var, kamu kurumlarında yüzde 4 engelli kotası var. Tüm Türkiye’de engelli vatandaşlarımızın çalışabilecekleri kota ne kadardır? Şu anda bu kotalarda ne kadar engelli çalışıyor? Ne kadar engelli kotası boştadır? Neden doldurulmuyor?

Bir başka sorum: Sayın Bakanım, benim elimdeki, şu anda, eve gelen elektrik faturası. Bu elektrik faturasının normal koşullarda ayda bir sefer gelmesi gerekirken 20 günde bir geliyor ve bu 20 günde bir geldiği zaman da burada sayaç okuma bedeli ayrı alınıyor, hizmet bedeli ayrı alınıyor, fatura kesme, açma bedeli ayrı alınıyor. Normal, 30 günde bir gelse 12 ay yapar, bu 20 günde bir geldiği için 16 aya tekabül ediyor. Yani, vatandaştan her fatura için ayrı ayrı ücret alınıyor. Bu, hukuka aykırı değil mi? Bu vatandaşın bu mağduriyetini nasıl gidereceksiniz, bunun farkında değil mi Bakanlık? Bununla ilgili düşüncelerinizi almak isterim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Ilıcalı.

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Sayın Bakanım, gerçi önceden de sormuştum ama 2026 Erzurum’un Sarıkamış Kars’la Kış Olimpiyatlarını alması için gençlik olimpiyatını beklemeden bir çalışma başlatmayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Tanal, tekrar bir soru talebiniz var sanıyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Bakanım, İstanbul ili Sancaktepe ilçemizde bir spor kulübümüz var. Ekonomik anlamda gerçekten yardıma ihtiyaçları var. Bu tür mahallî spor takımlarınıza destek vermenizi istirham ediyorum. Sancaktepe’yle ilgili bir girişiminiz olacak mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Tanal’ın yöneltmiş olduğu iki soruyla alakalı olarak bakanlarımıza konuyu iletip kendilerine yazılı cevap vermeleri konusunda ricada bulunacağım. Ancak şunu söyleyebilirim: Engelli vatandaşlarımıza hükûmetlerimiz döneminde özellikle yoğun bir şekilde iş piyasasında ve istihdama yönelik olarak yeni uygulamalar başlatıldığını da biliyoruz, bu anlamda bu sayının arttığını ama tam sizin sorularınıza yönelik olan yazılı cevapları da sizlere ileteceğim.

Diğer sayaç konusu Enerji Bakanlığımızla alakalı olan konudur. Onu da ileteceğim size.

Tabii, İstanbul’daki Sancaktepe Spor Kulübü’yle ilgili yardım, daha doğrusu maddi destek anlamında yöneltmiş olduğunuz soruyla ilgili olarak da biz tabii Bakanlık olarak tüm spor kulüplerimize, özellikle amatör spor kulüplerimize, bu anlamda amatörlerle çalışan spor kulüplerimize ciddi anlamda destekler veriyoruz. Bu bağlamda, İstanbul Sancaktepe Spor Kulübü olarak ilettiğiniz talebi de almış bulunuyorum, onu da inceleteceğim. Bunun haricinde size başka bu anlamda yardım talebinde bulunan spor kulüpleri varsa, maddi destek anlamında veya malzeme desteği, bu tip konularda, onları da iletirseniz onlarla ilgili olarak da…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Şanlıurfaspor var bir de.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) – Onu biliyorum Sayın Tanal, onu biliyorum. Urfa milletvekillerimizle o konuda çoğu kereler görüştük, onlara da yardımımız oldu. Zaten genel anlamdaki yardımlar içerisinde onlara da yardımımız devam edecek.

2026 Gençlik Olimpiyatları’yla ilgili olarak, Kış Olimpiyatları’yla ilgili olarak Erzurum’daki çalışmayı daha önce de Sayın Ilıcalı sizinle görüşmüştük. Genel bir strateji çerçevesinde onunla ilgili olan çalışmalarımız da devam etmektedir, onları sizinle paylaşacağız. Ama öncelikle -dediğim gibi- önümüzdeki yıl yapacağımız EYOWF var, onu aradan inşallah iyi bir şekilde, ülkemize yakışır şekilde yaparak bitirelim, ondan sonra diğer programlara da bakacağız inşallah.

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Tanal, başka sorunuz var mı efendim?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yok efendim.

BAŞKAN – Evet, başka soru olmadığına göre, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

DÜNYA TİCARET ÖRGÜTÜNÜ KURAN MARAKEŞ ANLAŞMASINI TADİL EDEN PROTOKOL İLE TİCARETİN KOLAYLAŞTIRILMASI ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) “Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş Anlaşması”nın mal ticareti anlaşmalarını içeren 1A no’lu ekine ilave edilmek üzere, 27 Kasım 2014 tarihinde Dünya Ticaret Örgütü Genel Konsey’inde kabul edilen, “Dünya Ticaret Örgütünü Kuran Marakeş Anlaşmasını Tadil Eden Protokol” ile söz konusu protokolün ekinde yer alan “Ticaretin Kolaylaştırılması Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde söz isteyen yok.

Soru yok.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde söz isteyen yok.

Soru yok.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde söz isteyen yok.

Soru yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... 3’üncü madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre vereceğim.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Dünya Ticaret Örgütünü Kuran Marakeş Anlaşmasını Tadil Eden Protokol ile Ticaretin Kolaylaştırılması Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı           :   215

Kabul                                 :   210

Ret                                    :       4

Çekimser                          :        1  (x)

 

                       Kâtip Üye                             Kâtip Üye

                  Mustafa Açıkgöz                Mücahit Durmuşoğlu

                       Nevşehir                             Osmaniye”

BAŞKAN – Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı olsun.

3’üncü sırada yer alan Suç Gelirlerinin Aklanması, Araştırılması, El Konulması, Müsaderesi ve Terörizmin Finansmanına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/323) ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- Suç Gelirlerinin Aklanması, Araştırılması, El Konulması, Müsaderesi ve Terörizmin Finansmanına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/323) (S. Sayısı: 51)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da Komisyonun bulunmayacağı anlaşıldığından alınan karar gereğince, “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşleri” sırasıyla görüşmek için, 19 Ocak 2016 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum; iyi geceler diliyorum.

Kapanma Saati: 00.49



(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.

(x) 60 S. Sayılı Basmayazı 12/1/2016 tarihli 26’ncı Birleşim Tutanağına eklidir.

(X) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.

(X) Bu bölümlerde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

 

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 18 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.