TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

26’ncı Birleşim

12 Ocak 2016 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda meydana gelen patlamada hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara şifa dilediğine, tüm terör örgütlerini ve terör ortamını besleyenleri şiddetle kınadığına ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Profesör Doktor Bedri Gürsoy’a rahmet dilediğine ilişkin konuşması

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Hatay Milletvekili Hacı Bayram Türkoğlu’nun, Hatay’ın Erzin ve Dörtyol ilçelerinin düşman işgalinden kurtuluşunun 94’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin, geçtiğimiz haftalarda yapılan TÜRK-İŞ kongresi üzerinden sendikaların işleyişine ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Bursa Milletvekili Kadir Koçdemir’in, 10 Ocak Türk İdareciler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

 

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin yaptığı gündem dışı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ eski Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

4.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın, Manisa Milletvekili Recai Berber’in MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

5.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Elâzığ Milletvekili Ömer Serdar’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

6.- Elâzığ Milletvekili Ömer Serdar’ın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına ve Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

7.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Elâzığ Milletvekili Ömer Serdar’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

8.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı,’nın İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

9.- İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

10.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, İstanbul Milletvekili Erkan Kandemir’in CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

11.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Kocaeli Milletvekili Mehmet Akif Yılmaz’ın AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

 

 

 

VII.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda yapılan terör saldırısında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dilediğine, bu saldırıyı lanetlediğine, terörü meşrulaştıran bir bildiriye imza atanların aydın olarak nitelendirilmesini doğru bulmadığına ve herkesi demokrasiye ve hukuk devletine sahip çıkmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

2.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda yapılan saldırıyı kınadıklarına, Halkların Demokratik Partisi olarak Hükûmeti bu saldırılar hususunda sorumlu davranmaya çağırdıklarına ve sokağa çıkma yasağı uygulanan yerleşim yerlerindeki cenazelerle ilgili insanlık dışı uygulamalara son verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

3.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda yapılan saldırıyla ilgili İçişleri Bakanının bilgi vermesi gerektiğine, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutladığına ve Birinci İnönü Zaferi’nin 95’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

4.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda gerçekleşen terör eylemini kınadıklarına ve devletin terörle başarıyla mücadele edeceğine ilişkin açıklaması

5.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul’un Sultanbeyli ilçesinin Hasanpaşa Mahallesi’nde yaşanan sorunlara ve Mardin ile Şanlıurfa’daki elektrik kesintilerine ilişkin açıklaması

6.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya’daki elektrik kesintilerine ve trafik sigortasındaki artışlara ilişkin açıklaması

7.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda yapılan terör saldırısında hayatını kaybedenlere ve tüm şehitlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dilediğine ve çalışanlar ile emeklilerin sorunlarının arttığına ilişkin açıklaması

8.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda yapılan terör saldırısında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine ve mevcut iktidarın terörü yeneceği yönündeki beklentilerini yitirdiğine ilişkin açıklaması

9.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda yapılan saldırıda hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dilediğine ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak terör olaylarıyla ilgili verdikleri Meclis araştırması önergelerinin reddedildiğine ilişkin açıklaması

10.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda yapılan saldırının, devletin vatandaşın can ve mal güvenliğini koruyamadığını bir kez daha ortaya çıkardığına ve İçişleri Bakanının görevden alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

11.- Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak’ın, Hüseyin Nihal Atsız’ın doğumunun 111’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

12.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda yapılan terör saldırısını kınadığına, hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dilediğine ve Bursa’da hastanelerde yaşanan yoğunluk için önlem alınmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

13.- İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu’nun, İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda yapılan saldırıda hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dilediğine, terörün her türlüsünü lanetlediğine ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak Hükûmetten etkili bir terörle mücadele beklediklerine ilişkin açıklaması

14.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, Kayseri Bölge İdare Mahkemesinin kapatılmasına ilişkin açıklaması

15.- İzmir Milletvekili Atila Sertel’in, terörü kınadığına, ölenlere rahmet dilediğine ve Belevi-Tire yolunun yapılmasını beklediklerine ilişkin açıklaması

16.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, elektrik faturalarının şişirilmesine yönelik hukuksuz uygulamalara ilişkin açıklaması

17.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu’nun, Okul Üzümü Akıl Üzümü Projesi’ni desteklediğine ilişkin açıklaması

18.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda yapılan terör saldırısını kınadığına ve şeker pancarı fiyatlarına ilişkin açıklaması

19.- Antalya Milletvekili Mustafa Akaydın’ın, İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda yapılan saldırıyı kınadığına, hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine ve Başika’da Türk Silahlı Kuvvetlerine bir saldırı olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

20.- Isparta Milletvekili Nuri Okutan’ın, İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda yapılan saldırıyı kınadığına ve Türk İdareciler Günü’nü kutladığına ilişkin açıklaması

21.- Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal’ın, yaşanan terör olayları nedeniyle Meclisi göreve çağırdığına ve Silivri Cezaevinde bulunan Can Dündar ile Erdem Gül’le görüşme izni vermeyen Adalet Bakanını kınadığına ilişkin açıklaması

22.- Amasya Milletvekili Mustafa Tuncer’in, İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda yapılan saldırıda hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutladığına, Diyanet İşleri Başkanını istifaya davet ettiğine ve Amasya Gümüşhacıköy Devlet Hastanesinin durumuna ilişkin açıklaması

23.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, Millî Eğitim Bakanının sahte diplomayla atanan öğretmenlerle ilgili yaptığı açıklamalara ilişkin açıklaması

24.- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil’in, İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda yapılan saldırıyı kınadığına ve bakanların, milletvekillerinin sorularına cevap vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

25.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Hükûmetin İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda yapılan saldırıyla ilgili Meclisi bilgilendirmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

26.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Hükûmetin İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda yapılan saldırıyla ilgili Meclisi bilgilendirmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, kadına yönelik şiddette cezasızlık olgusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/54)

2.- Siirt Milletvekili Besime Konca ve 21 milletvekilinin, kadınlara yönelik şiddet ve cinayetlerin önlenmesi için gerekli sosyal destek programları ile kadın odaklı yasal düzenlemeler için yapılması gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/55)

3.- Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek ve 23 milletvekilinin, göçmenlik ve mültecilik konusunda ülkemizde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/56)

IX.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- MHP Grubunun, 23/12/2015 tarihinde İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ile Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve arkadaşları tarafından, Rusya Federasyonu’yla yaşanmakta olan siyasi, ekonomik krizin ülkemize ekonomik etkilerinin araştırılarak alınabilecek tedbirlerin, çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Ocak 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- HDP Grubunun, 12/1/2016 tarihinde Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, Cumhuriyet tarihinin en fazla can kaybının yaşandığı Ankara katliamının tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Ocak 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, 12/1/2016 tarihinde İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş ve arkadaşları tarafından, çalışan ve işsiz gazetecilerin yaşadığı sorunlar ile basın ve medya sektörü üzerinde artan ekonomik ve sosyal baskıların araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Ocak 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; Gündemdeki “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının sıralamasının belirlenmesine ve 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 48 saat geçmeden gündeme alınması ile İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Askerlik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ile 35 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/414, 2/338) (S. Sayısı: 60)

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş’ın, Amasya F Tipi Cezaevinde mahkumların bir süreli yayından yararlanma haklarının kısıtlandığı iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın cevabı (7/10)

2.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, zeytin ve zeytinyağı üretiminde yaşanan düşüşe ve alınacak önlemlere ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mustafa Elitaş’ın cevabı (7/227)

3.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlar bünyesinde bulunan araçlara ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin cevabı (7/253)

4.- İstanbul Milletvekili Eren Erdem’in, TÜİK tarafından hazırlanan bir araştırmanın sonuçlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/331)

5.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar’ın, kentsel yapılaşmanın planlanmasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı’nın cevabı (7/424)

6.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlar bünyesinde bulunan araçlara ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/446)

7.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, Bakanlık hizmet binalarına ve yapılan kiralamalara ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/448)

8.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, zeytinyağı üretiminin artırılmasına yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/450)

9.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, tarımsal girdilerin çiftçiye maliyetinin düşürülmesine ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/451)

10.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, çiftçilerin mazot maliyetinin düşürülmesine ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/452)

11.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, bazı bitkiler için fiyat garantisi verilmesine ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/453)

12.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, et ve sütte garanti fiyat uygulamasına geçilmesine ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/454)

13.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, tohum, fide ve fidan politikasına ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/455)

14.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, kalkınma planlarında yer alan hedeflerin gerçekleşme oranlarına ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/483)

15.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu’nun, tarımsal desteklemeler için bütçeden ayrılan kaynak miktarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/543)

16.- İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu’nun, İstanbul Avrupa yakasında riskli alan ve rezerv alan ilan edilen yerlere ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı’nın cevabı (7/579)

17.- İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu’nun, İstanbul’da kentsel dönüşüm uygulamasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı’nın cevabı (7/581)

18.- Bingöl Milletvekili Hişyar Özsoy’un, Bingöl ilinde olası bir depreme karşı alınması gereken tedbirlere ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı’nın cevabı (7/584)

19.- İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu’nun, İstanbul’un bazı ilçelerinde hazine arazilerini kullanan vatandaşların tarımsal desteklerden yararlanamamasına ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/593)

20.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Niğde’nin Bor ilçesine bağlı bir köyün arazi toplulaştırma ihtiyacına ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/594)

21.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu’nun, Manisa’da TARSİM tarafından çiftçilere yapılan sigorta ödemelerine bankaların bloke koyduğu iddiasına ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/595)

22.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu’nun, 2015 yılında Manisa genelinde ürünleri zarar gören çiftçilerden tarım sigortası yaptırmayanların durumuna ilişkin sorusu ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/596)

23.- İstanbul Milletvekili Eren Erdem’in, yazılı ve sözlü soru önergelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvan’ın cevabı (7/817)

24.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 2015’te TOBB bütçesinden Gümrük ve Ticaret Bakanlığına aktarılan iç ticaret hizmetlerini geliştirme payına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci’nin cevabı (7/891)

25.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Onuncu Kalkınma Planı döneminde yapılması planlanan yatırım miktarlarına ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/912)

12 Ocak 2016 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.01

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER : Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Zihni AÇBA (Sakarya)

------0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26’ncı Birleşimini açıyorum.

(HDP sıralarından pankart gösterilmesi)

III.- YOKLAMA

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.06

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.16

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER : Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Zihni AÇBA (Sakarya)

------0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Açılışta yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, yoklama işlemini tekrar yapacağım.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda meydana gelen patlamada hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara şifa dilediğine, tüm terör örgütlerini ve terör ortamını besleyenleri şiddetle kınadığına ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bugün İstanbul’da Sultanahmet Meydanı’nda meydana gelen patlamada Valiliğin yaptığı açıklamaya göre içinde yabancı uyruklu kişilerin de bulunduğu 10 kişi hayatını kaybetmiş, 15 kişi de yaralanmıştır.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz önemli, tarihsel bir süreçten geçmektedir. Yıllardır PKK terörünü yaşayan ve bu terörle mücadele eden Türkiye, 2015 yılı itibarıyla da IŞİD terörüyle karşı karşıya kalmıştır. Bu bağlamda 20 Temmuz 2015 tarihinde Suruç’ta gerçekleştirilen, 34 kişinin öldüğü, 100’den fazla kişinin yaralandığı; 10 Ekim 2015 tarihinde ise Ankara Garı önünde gerçekleştirilen ve cumhuriyet tarihinin en kanlı saldırısı olarak tarihte yerini alan, 107 kişinin hayatını kaybettiği, 500’den fazla kişinin yaralandığı intihar saldırıları toplum vicdanında derin bir yara açmıştır.

Terör önce güven duygusunu ve toplumsal dayanışma duygusunu yok etmek ister. Bu nedenle 78 milyon insanımızın bugün birbiriyle kucaklaşma, birbiriyle dayanışma zamanıdır.

Tüm terör örgütlerini ve bu terör ortamını besleyenleri şiddetle kınıyorum. Sultanahmet’te bugün gerçekleştirilen kanlı saldırının yüreklerimizi yakan terör olaylarının sonuncusu olmasını dilerken terörü tekrar kınıyor, saldırıda hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, geride kalanlara sabır, saldırıda yaralananlara ise şifa diliyorum.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Konuşma süreleri beşer dakikadır. Hükûmet bu konuşmalara cevap verebilir. Hükûmetin cevap süresi yirmi dakikadır.

Gündem dışı ilk söz, Hatay’ın Erzin ve Dörtyol ilçelerinin düşman işgalinden kurtuluşunun 94’üncü yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Hatay Milletvekili Hacı Bayram Türkoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Türkoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Hatay Milletvekili Hacı Bayram Türkoğlu’nun, Hatay’ın Erzin ve Dörtyol ilçelerinin düşman işgalinden kurtuluşunun 94’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

HACI BAYRAM TÜRKOĞLU (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Erzin ve Dörtyol ilçelerimizin kurtuluşunun 94’üncü yıl dönümü, kurtuluş bayramı münasebetiyle şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bir kez daha hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dünyada, malumunuz, 5 büyük imparatorluk kuruldu, bunların içerisinde 3 tanesini biz kurduk. Yine, bu 3 büyük imparatorlukla birlikte ecdadımız, 257 devlet, 16 imparatorlukla tarih sahnesinde saygın yerini aldı. Bu devletlerimizin himayesi altında her kültür, her mezhep, her meşrep, her din, her ten ve renkten insanlar, temeli hoşgörü ve adalet üzerine kurulu bir medeniyet anlayışı üzerinde, bir arada özgürce yaşadılar. Ecdadımız, imparatorlukların en büyüğü olarak altı yüz yirmi dört yıl boyunca, Osmanlı İmparatorluğu’yla, yedi iklim, üç kıta, 110 devlete adaletle hükmetmiştir.

1789 Fransız İhtilali’nin tüm coğrafyaları etkisi altına alan ilkelerinin toplumlar nezdinde karşılık bulan sinerjisiyle imparatorluklar yıkılmış, sonrasında ulus devletler kurulmuştur. Bizim ulus devletimiz de Türkiye Cumhuriyeti devleti olmuştur. Dünyada ebedi devlet yoktur ama dünyada ebet müddet var olabilmek için millet iradesi vardır. Bizim milletimiz de Türkiye Cumhuriyeti devletini ebet müddet yaşatmak için, kuruluş felsefesinde olduğu gibi, ebedi yaşam mücadelesi için her dönemde mücadelesini vermektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Osmanlı’nın yıkılışıyla sonuçlanan Birinci Dünya Savaşı’nda 9 cephede 2,5-3 milyona yakın şehit verdik. Birinci Dünya Savaşı’nda müttefikimiz olan ittifak kuvvetleri yenilince biz de Mondros Mütarekesi’yle yenilmiş sayıldık.

Üç kıtada at koşturan ecdadımız Anadolu’da Mondros Mütarekesi sonrasında muhasara altına alındı. Antep, Maraş, Osmaniye, Hatay Fransızlar tarafından, Ege Bölgesi’nin güneyi ve Akdeniz İtalyanlar tarafından, Güneydoğu ve Doğu Anadolu Ruslar ve Ermeniler tarafından, Ege’nin üst kısmı Yunanlılar, Marmara ve İstanbul İngiliz ve Fransızlar tarafından işgal edildi. Yedi düvel bizi geldiğimiz yere geri göndermek arzusundaydılar.

Evet, bu topraklarda tutunmak acı verir insana, bu topraklar büyük acılara gebedir. “…”(x) “Vatan sevgisi imandandır.” ilkesiyle bu millet bin yıllık kardeşliğin, sevgi, hoşgörü ve adaletin timsali olan bu topraklara tasallut eden her türlü şer güce karşı iri, diri, bir olarak; Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı, Çerkez’i, Alevi’si, Sünni’siyle büyük Türk milleti olarak omuz omuza mücadele vermiş, karşılık vermiştir.

Tarihimizde nice kırılma noktaları vardır. 751 Talas Savaşı ile İslam bizim medeniyetimizin en temel harcı olmuştur. 1071 Malazgirt ile Anadolu kutlu ecdada, vatan İslam’a sancaktar olmuştur. 1187’de Selahaddin Eyyubi Haçlı ittifakını mağlup kılmış ve mübarek Kudüs fetholunmuştur. 1453 ile İstanbul fetholunmuş, bir çağ kapanıp yeni bir çağ açılmıştır. Yıkılan Osmanlı’nın küllerinden bir Anka kuşu misali Türkiye Cumhuriyeti devleti 19 Aralık 1918’de Dörtyol’da attığı, Millî Mücadele’nin ilk kurşunuyla tüm Anadolu’da Millî Mücadele’nin fitilini ateşlemiştir. 19 Aralık 1918’de başlayan mücadele 8 Ocak 1922’de Erzin, 9 Ocak 1922’de Dörtyol’un kurtuluşuyla tüm yurttan düşmanlarımız atılmış, dolayısıyla Millî Mücadele zaferle sonuçlanmıştır.

Ben, bize bu ecdat yadigârı vatanımızı emanet eden başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm silah arkadaşlarını ve Millî Mücadele’de, hassaten Kara Mehmet Çavuşları, Kara Hasan Paşaları, Elif Anaları, Fadime Nineleri bir kez daha rahmet ve minnetle anıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Türkoğlu.

Gündem dışı ikinci söz, geçtiğimiz haftalarda yapılan TÜRK-İŞ kongresi üzerinden sendikaların işleyişi hakkında söz isteyen Çorum Milletvekili Tufan Köse’ye aittir.

Buyurun Sayın Köse. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin, geçtiğimiz haftalarda yapılan TÜRK-İŞ kongresi üzerinden sendikaların işleyişine ilişkin gündem dışı konuşması

TUFAN KÖSE (Çorum) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, bugün Sultanahmet’te yapılan terör saldırısında hayatlarını kaybeden yabancı ülke vatandaşlarına, yaralananlara başsağlığı diliyorum, acil şifalar diliyorum. Uygulanan dış politikanın, uygulanan sosyal ve ekonomik politikaların Türkiye’yi terör batağına çektiğini bir kez daha buradan dillendirmek istiyorum, görmenizi istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz ay içerisinde Türkiye’nin en büyük işçi konfederasyonu TÜRK-İŞ’in bir genel kurulu yapıldı. Benim çok dikkatimi çekti bu genel kurul. Maalesef genel kurulda artan iş cinayetlerinden -ki dünyada en ön sıradadır Türkiye- hiç bahsedilmedi. İşsizlikten hiç bahsedilmedi; yüzde 11’dir Türkiye’deki işsizlik oranı, dünya ortalamasının, Meksika’nın, Küba’nın, Kore’nin, hepsinin daha ötesindedir. Taşeronlaştırmadan, esnek çalışmadan, güvencesiz çalıştırmadan hiç bahsedilmedi. Grev ertelemelerinden hiç bahsedilmedi millî güvenlik gerekçesiyle. Sendikasızlaştırmadan hiç bahsedilmedi; en büyük sendikanın, konfederasyonun genel kurulunda, ki dünyadaki örneklerin arasında en geri sendikalaşma oranı Türkiye’dedir. Örnek olsun: Avusturya’da yüzde 47, Hollanda’da yüzde 26, İsveç’te yüzde 91 olan sendikalaşma oranı maalesef ülkemizde yüzde 9’lar civarındadır. Gelir dağılımındaki bozukluk hiç konuşulmadı, kıdem tazminatı gasbedilmek isteniyor, hiç konuşulmadı ama ne konuşuldu? Bir Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız var, gitti oraya, sadece ve sadece Cumhurbaşkanına hitap ederek tam 12 dakika konuştu. Bu 12 dakikanın içerisinde 15 defa “Sayın Cumhurbaşkanım”, 15 defa da “yeni talimatlarınız”, “öngörünüz” ve “vizyonunuz doğrultusunda” cümlelerini ve kelimelerini kullandı. Bunu söyleyen Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, bundan çok değil beş altı sene evvel de bugün Cumhurbaşkanı olarak hitap ettiği şahsı “Başbakan padişah olmak istiyor. Bu hükûmete zıkkımın kökünü göstereceğiz. Hükûmet yolsuzluk çukurunun içerisinde. Başbakan rantın babasını yedi.” diyerek eleştiriyordu. Yani kurduğunuz düzen böyle insanlar yetiştiriyor.

Şimdi, bir konuya daha değinmek istiyorum, bu konu aslında uzun bir konu, bunun Meclis araştırma önergesiyle konuşulması gerekir. Şimdi hep övünüyordunuz ya “Askerî vesayeti kaldırdık, yargısal vesayeti kaldırdık, onu kaldırdık, bunu kaldırdık.” Alın size nur topu gibi bir vesayet kurumunuz daha oldu. Bu vesayet kurumunun başına da Görmez Bey geçti, vicdanî görmez bey, Mehmet Görmez Bey. Diyanet İşleri Kurumu, maalesef 21’inci yüzyılda Türkiye’nin en büyük ve en katı vesayet kurumu hâline gelmiştir, sizin uyguladığınız politikalar sebebiyle.

Değerli arkadaşlarım, bu Görmez Bey, Alevi evleri işaretlenirken suspus, tık yok; bu Görmez Bey, cemevleri kundaklanırken suspus; çocuklar katliama uğrarken, öldürülürken suspus; IŞİD, 10 yaşındaki, 13 yaşındaki çocukların ciğerlerini sökerken suspus, IŞİD bunun kırmızı çizgisi falan değil. Ama bunun kırmızı çizgisi cemevleri, orada dur, “Cemevleri bizim kırmızı çizgimiz.” diyor. Ya Sevgili Görmez, 1 tane Alevi vali yokken, 1 tane Alevi emniyet müdürü, 1 tane Alevi millî eğitim müdürü yokken, okul müdürü sayısı bir elin parmağını geçmezken sen bunlar olurken ağzını hiç açmıyorsun da mesele Alevilerin inancı olunca niye senin kırmızı çizgin oluyor? Sen mi belirleyeceksin Alevilerin inancını? Sen mi belirleyeceksin Alevilerin inanç evleri olan cemevlerinin yapısını, durumunu? Sana mı düşüyor bu? Allah ve din senin tekelinde mi, senin elinde mi?

Değerli arkadaşlarım, bu kafa Yavuz kafası. Demek ki, Yavuz kafasından hâlâ kendini kurtaramamış bir iktidarın uyguladığı ekonomik ve sosyal politikalar, böyle bir Diyanet İşleri Başkanını bugün bu noktada tutabiliyor.

Bu coğrafyada bin yılı aşkın süredir zulme ve karanlığa karşı mücadele eden Aleviler, Görmez paşa değil kim isterse istesin, onlara benzemeyeceklerdir. Eğer benzeyeceklerse, bu memleketin aydınlık yüzlü insanı Alevilere, Görmez Bey ve yandaşları benzeyecektir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köse.

Sayın Bostancı...

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, değerli konuşmacı Diyaneti eleştirirken, aynı zamanda Diyanet üzerinden genel olarak AK PARTİ Grubuna yönelik de bazı sataşmalarda bulundu.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Hükûmete yönelik söyledi.

BAŞKAN – Nasıl bir sataşmaydı, hangi cümleydi Sayın Bostancı?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – “Bu kafa Yavuz kafası” işte, IŞİD’le ilgili “Kırmızı çizgisi değildir...” İlliyet bağı kurarak oradan politik bir değerlendirme çıkarmıştır. İzin verirseniz sataşmadan dolayı söz almak istiyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, ortaya söylenmiş bir söz. Sayın Naci Bostancı niye üzerine alıyor?

BAŞKAN – Peki, buyurun Sayın Bostancı.

Lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeden...

Size söz veriyorum, süreniz iki dakikadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, ortaya söylenmiş bir sözü niçin Naci Bey üzerine alınıyor?

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin yaptığı gündem dışı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; tarihten hepimiz tabii ki ders çıkaracağız. Geleceğe bakarken de bu ülkenin millî birliğini, dirliğini sağlamak benim de görevim, Tufan Bey’in de görevi, AK PARTİ’nin, CHP’nin, HDP’nin, MHP’nin, hepimizin görevi. Birliği, dirliği sağlarken de elbette problemlere ilişkin eleştirel bir dilimiz olacak ama aynı zamanda ortak geleceğe yönelik bir yaklaşımımız da olacak. Sünniler kadar Aleviler, Türkler kadar Kürtler, bu ülkede her kim var ise bu ülkenin asli vatandaşıdır. Eğer burada eksiklikler varsa bunları telafi etmek ve çözmek hepimizin boynunun borcudur. Elbette, insanların inançlarını, pratiklerini, hiç kimse yukarıdan baskıcı, tahakkümcü bir anlayışla tayin edemez, böyle bir şey olmaz. Diyanet kendi görüşlerini ifade edebilir ama pratik hayata yönelik uygulama asla söz konusu değildir. IŞİD konusunda Diyanetin açıklamaları her zaman son derece açıktır, çizgisi de bellidir. İslamiyet ile terör arasında bağ kurmak isteyen her tür anlayışı Diyanet de reddetmiştir. Lütfen, haklıya da hakkını vererek yaklaşmak gerekir. Dolayısıyla, Alevilere ve Sünnilere yönelik o kucaklayıcı siyasi tavrı benim göstermem lazım, Tufan Bey’in göstermesi lazım, hepimizin göstermesi lazım.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

Gündem dışı üçüncü söz…

TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Köse…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Tufan Bey, sataşmadım.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sataşmadı Sayın Başkan.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Efendim, sanki ben Türk toplumunun birliğine, beraberliğine hizmet etmez şekilde konuşmuşum gibi itham etti sayın hatip. Birkaç cümleyle…

BAŞKAN – Sesiniz duyulmuyor buradan Sayın Köse.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Efendim, hatip, iktidar partisinin grup başkan vekili, ismimi de zikrederek, sanki ben Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan yurttaşlarımızın birliğinin, beraberliğinin devamına aykırı konuşmuşum, onların birliğinin, beraberliğinin devamını istemiyormuşum şeklinde bir sataşmada bulundu.

BAŞKAN – Peki, 69’uncu maddeye göre size söz veriyorum. Lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeyin efendim.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Süreniz iki dakikadır.

2.- Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

TUFAN KÖSE (Çorum) – Şimdi, Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; maalesef, Adalet ve Kalkınma Partisinin hatipleri kürsüye çıktığında, özellikle Sayın Grup Başkan Vekilimiz Naci Bey kürsüye çıktığında, gerçekten akademik birikiminin de verdiği rahatlıkla, çok teskin edici üslupla güzel şeyler söylüyor ama bir realite var bakın. Bu realiteyi haykırmak zorundayız, biz bunu söylemek zorundayız. Eğer biz bu milletin, bu topraklarda yaşayan 78 milyon insanın birbirlerinden ayrılmak üzere yurttaşlık bağıyla bağlı kalıp huzur içerisinde, refah içerisinde yaşamalarını istiyorsak gerçekleri de dillendireceğiz.

Bakın şimdi, “Alevi düşmanlığı yapıyorsunuz.” diye ben bütün grubu itham edemem ama geçmişteki Başbakan, Sivas olayları zaman aşımına uğradığında “Hayırlı olsun.” demişti. Bakın, Sivas davasının avukatlarının tamamı ya milletvekili oldular ya bakan oldular ya yönetim kurulu üyeleri oldular, Anayasa Mahkemesi üyesi oldular, üst kurullara başkan oldular. Ben ne dedim? “Bir tane il emniyet müdürü var mı?” dedim. İspat ederim bunu, bir tane il emniyet müdürü var mı?

HALİL ELDEMİR (Bilecik) – Var, var.

TUFAN KÖSE (Devamla) – Bir tane vali var mı? Varsa gelin, cevap verin, varsa gelin.

HALİL ELDEMİR (Bilecik) – Var, var.

TUFAN KÖSE (Devamla) – Bir tane mi var? Bir tane mi var? Bir tane var, değil mi?

HALİL ELDEMİR (Bilecik) – “Bir tane var mı?” diye soruyorsun…

TUFAN KÖSE (Devamla) – Bir tane, ben bunu söylüyorum.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Ne oldu, ne oldu?

TUFAN KÖSE (Devamla) – Bakın arkadaşlar, bu yeni vesayet kurumu Diyanet, hepimizin cebinden her yıl ödediğimiz verginin 82 lirasını alıyor. Bu kafada devam ettiğiniz sürece, bütün inançları temsil etmediği sürece, biz hakkımızı Diyanete helal etmiyoruz, helal olmasın.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köse.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Şimdi, geçmişte partimizin Genel Başkanlığını yapmış olan kişiyle ilgili olarak Sivas davası zaman aşımına uğradığında “Hayırlı olsun.” dediğini ifade etti; bu doğru değil. Ayrıca, Sivas davasının yargılamaları nasıl sürdürüldü, oradaki failler ne oldu, bunlara ilişkin Tufan Bey’in de bilgisi olması gerekir. Bu çerçevede bir sataşma vardır, 69’a göre söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bostancı, değerli milletvekilleri; şimdi, her eleştiriyi bir sataşma olarak alırsak asıl gündeme geçemeyiz.

Ben, şimdi, bu kürsüdeki konuşmaları, sayın grup başkan vekillerinin, Sayın Bostancı’nın konuşmalarını dikkatle dinliyorum. Gerçekte tartarsak bunların hiçbirinde diğerine yönelik bir sataşma yoktur. Ancak mademki bunu grubunuza yönelik bir sataşma olarak değerlendiriyorsunuz, bir daha sataşmaya meydan vermeyecek şekilde, yeni bir tartışmaya meydan vermeyecek şekilde açıklamanızı o şekilde yapınız.

İki dakika süre veriyorum efendim.

3.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ eski Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; çok teşekkür ediyorum.

Sivas katliamı bir utançtır. 2 Temmuzda yaşanan bu hadise aslında geleceğe bakarken geçmişteki toplumsal arızalara ilişkin de okunması gereken dramatik bir durumdur.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Utancı savunanlar burada milletvekili oldular.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Sivas olayları hukuk tarafından ele alındı, yargılandı; davayı takip edenler var ise bu olaylara ilişkin olarak -hemen hatırımda kalanı söyleyeceğim- 35 kişi müebbet civarında ceza aldı. Bu insanlar hapiste arkadaşlar.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bunları savunanları AKP milletvekili yaptı bu sıralarda.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Bu işin yargılaması yapıldı. Kaçanlar vardı…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Siz de onları milletvekili yaptınız burada.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – …her davada birtakım kaçanlar oluyor. (CHP sıralarından gürültüler)

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Katillerin avukatını siz burada milletvekili yaptınız.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Hiç kimse böylesine alçakça, böylesine utanmazca, bu ülkenin birliğine ve dirliğine yönelik bir suikast anlamında olan bir işe herhangi bir şekilde sahip çıkmak, arkalamak asla söz konusu olmaz, olmadı; bugüne kadar olmadı, bundan sonra da olmaz.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Siz katilleri savunanı Tokat Milletvekili yaptınız AKP’den.

MUSA ÇAM (İzmir) - Hocam, avukatları bakan yaptınız, bakan!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Zaman aşımına ilişkin, zaman aşımını ben koymadım. Hukukun genel kuralları var, maalesef böyle.

MUSA ÇAM (İzmir) – Avukatları bakan yaptınız, bakan!

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Eliniz kirli, kirli!

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Hukuk ayrı bir konu. Siz onları burada milletvekili yaptınız.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Önemli olan şu: Geçmişte yaşanan dramatik olaylara ilişkin hukuk görevini yapmış mı? Yapmış.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Konuşmak size düşmez.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – AKP de görevini yapmış, onları milletvekili yapmış burada.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Yargılama olmuş mu? Olmuş.

Hepimize düşen görev şudur: Bu ülkenin geleceğine bakarken yaraları iyileştirici bir dil boynumuzun borcudur…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Onları milletvekili yaparak mı yaraları iyileştireceksiniz?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - …benim boynumun borcudur, arkadaşlar sizlerin de boynunuzun borcudur.

Saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın Başkan… Sayın Başkanım…

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Bursa Milletvekili Kadir Koçdemir’in, 10 Ocak Türk İdareciler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

BAŞKAN - Gündem dışı üçüncü söz, İdareciler Günü münasebetiyle söz isteyen Bursa Milletvekili Sayın Kadir Koçdemir’e aittir.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Sayın Başkanım, efendim, izin verirseniz…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Koçdemir.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Sivas davası sanıklarından, Adalet Bakanlığı Polonya’ya iade evraklarını geç gönderdiği için iadesi yapılamayan Vahit Kaynar isimli bir sanık var.

Yine, Sivas Emniyet Müdürlüğüne 100 metre mesafede bir evde yaşamış, çalışmış, sigortalı olmuş Cafer Çakmak var. Ölünce haberi oldu insanların. Yani yargılanıp hepsi cezalandırılmadı. Yanlış bilgi veriyor.

BAŞKAN – Tutanaklara geçmiştir Sayın Köse.

Çok teşekkür ederim.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Koçdemir. (MHP sıralarından alkışlar)

KADİR KOÇDEMİR (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün İstanbul’daki saldırılarda hayatını kaybedenlere rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum ve bu olayın ülkemizin yaşadığı son acılı olay olmasını diliyorum.

Yine, hafta sonu trafik kazası geçiren 4 milletvekili arkadaşımıza geçmiş olsun diliyor, acil şifalar diliyorum.

Bugün İdareciler Günü. Benim de mensubu olmaktan şeref duyduğum mülki idare amirliği mesleği, Osmanlı modernleşmesi, onu takip eden cumhuriyet ve çok partili hayata geçişte herkese, her yere ve her derde yakın olan tek bürokrat kesim olmaları itibarıyla çok önemli katkılarda bulunmuşlardır. Ülkenin her köşesinde ve kamu hizmetlerinin her çeşidiyle hemhâl olan mülki idare amirleri, tabiri caizse, bu memleketle aynelyakin durumunda bulunmuşlardır. Eğer çok partili hayata geçişte ilçelerimizde, illerimizde, oralardaki anlaşmazlık ve nizaları çözmede tarafsızlığını koruyan son merci olarak vali ve kaymakamlarımız olmasaydı yaşadığımız sıkıntılardan daha büyük sıkıntılar yaşar ve bugünkü geldiğimiz noktaya daha geç bir vakitte gelebilirdik.

Son zamanlarda, bundan kırk elli yıl önce anne-babalar ile çocuklarının ilişkisini ifade etmek için iyi baba evladını uykuda sever anlayışının aile içinde bile belirleyici olduğu, kabul gördüğü zamanlarda görev yapan mülki idare amiri ağabeylerimizin tavırları vatandaşa uzak bürokrat olarak damgalanmaktadır. Fakat, son yıllarda, özellikle 12 Eylülden sonra mülki idare amirleri, nitelik olarak çok iyi bir eğitimden geçmektedirler ve bugün memleketimizin karşı karşıya olduğu, başta emniyet, asayiş ve terör meselesi olmak üzere, pek çok meselede etkin bir şekilde çözüme katkıda bulunabilecek birikime sahiptirler.

Mülkiyede okurken rahmetli Bedri Gürsoy Hocamızın çok veciz bir ifadesi vardı, derdi ki: “Yönetmek harcamak demektir.” Maalesef, son yıllarda çıkarılan kanunlarla mülki idare amirlerinin bütçeleri ellerinden alınmış, hâliyle yönetme kapasite ve kabiliyetleri de zayıflatılmıştır. Yine, özlük hakları bakımından taşrada muadili, emsali oldukları meslek gruplarının çok çok gerisine düşmüşlerdir. Bu İdareciler Günü’nün mülki idare amirliği mesleğinin 21’nci yüzyıl dünya ve Türkiye şartlarına uygun olarak hizmet kapasite ve kabiliyetinin artırılmasına, bu meslek mensuplarının fark edilmesine vesile olmasını diliyorum. Bu vesileyle, Muğla Milletvekilimiz Mehmet Erdoğan tarafından hazırlanan ve grubumuzca verilen kanun teklifinin yüce Meclisimiz tarafından ciddiye alınmasını temenni ediyorum.

Şöyle bir şey var: Birisi pek çok teklifte bulunmuş ama kimin söylediğine bakıldığından -ki bu Mecliste de maalesef bunu görüyoruz- en sonunda şunu söylemiş: “Bir kere de, ne olursunuz, parmağımı yargılamayı bırakın; bu kolun, bu parmağın kimin olduğunu yargılamayı bırakın ve işaret ettiğim yere bakın.” demiş. İnşallah bugün bu açıdan güzel bir dönemin başlangıcı olur diyorum. Biz mesleğe başladığımızda ağabeylerimiz mülki idareyi şöyle tarif etmişlerdi: “Mülki idare odur ki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KADİR KOÇDEMİR (Devamla) - …bir habbe zeytin verirsiniz ve arkasına varili dayayıp zeytinyağı alırsınız.” Bu imkânın mülki idare amirlerine verileceği bir gün olmasını diliyor, tekrar heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Koçdemir.

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Profesör Doktor Bedri Gürsoy’a rahmet dilediğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın Koçdemir, konuşmanızda andığınız rahmetli Profesör Doktor Bedri Gürsoy benim de Mülkiyede hocamdı, ben de bu vesileyle kendisini rahmetle anıyorum.

Şimdi, sisteme giren milletvekillerine sırasıyla söz vereceğim.

Önce, Sayın Oktay Vural.

Buyurun Sayın Vural.

VII.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda yapılan terör saldırısında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dilediğine, bu saldırıyı lanetlediğine, terörü meşrulaştıran bir bildiriye imza atanların aydın olarak nitelendirilmesini doğru bulmadığına ve herkesi demokrasiye ve hukuk devletine sahip çıkmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim.

Maalesef bugün yine İstanbul’da, Sultanahmet’te terör örgütünün acımasız, kanlı yüzü ortaya çıktı. Bu saldırı neticesinde ölenlere Allah’tan rahmet, bütün yaralılara acil şifalar diliyorum. Bu saldırıyı lanetliyoruz. Gerçekten, bu saldırılarla Türkiye Cumhuriyeti devleti ve milleti teslim alınamayacaktır, Türkiye terörle baş edebilecek güce sahiptir. Bu bakımdan, teröre karşı herkesin sağlam bir duruş sergilemesi, terörü meşrulaştıracak, haklı kılacak, muhatap yapacak her türlü girişim ve söylemden uzak durması gerekmektedir. Terörle mücadele eden güvenlik görevlilerimize de bu manada hepimizin hep beraber, birlikte destek vermesi gerekiyor. Bu vesileyle, özellikle bu konuda herkesin, ayırt etmeksizin herkesin, terör örgütünü meşrulaştıracak girişimlerinin terörle mücadeleyi akamete uğratıp demokrasi ve hukuk devletini ortadan kaldırdığını ifade etmek istiyorum. 1.128 sözde akademisyen müsveddesi maalesef bir ihanet bildirisi yayınlamıştır. Yeni bir aydın ihanetiyle karşı karşıyayız. Dolayısıyla, maalesef bu iradeyi kullananlar, bu bildiriyi ortaya koyanlar devletimizi ve milletimizi arkadan hançerlemektedir. Türkiye Cumhuriyeti’ni ağır silahlarla saldırmakla suçlayanlar “Bu, kasıtlı ve planlı kıyım.” diyerek yabancıların ülkemize müdahale etmesini isteyenler ancak karanlık güçlerdir; bunların aydınlıkla alakaları yoktur. Devletin ve milletin paralarıyla, vergileriyle maaş alanların bugün terörü meşrulaştıran, devleti suçlayan girişimleri aynı zamanda hukuk devletini ve demokrasiyi de dikkate almadıklarını ortaya koyuyor. PKK terör örgütünü, bölücü örgütleri, terör örgütlerini görmeyenlerin, devletin terörle mücadelesini katliam ve bilinçli sürgün politikası olarak nitelendirmesi kabul edilemez. Bu çerçevede, açıkçası, bölücü terör örgütünün yol haritasını oluşturarak bunların kabul edilmesini isteyenler, o yöredeki insanlara zulmederek, hendekler açarak, özerklik talepleriyle açıkçası Türkiye Cumhuriyeti devletini, millî devletini, üniter devletini ortadan kaldırmak isteyenlerin taleplerini kabul edin diyenlerin bu milletle hiçbir rabıtası yoktur. Bu bakımdan, özellikle de bunu ifade etmek istiyorum. Dışarıdan uluslararası gözlemcilerin gelmesini istemeleri, PKK taleplerinin kabul edilmesini istemeleri, emperyalistlerin bu bölgede inceleme yapmasını istemeleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, sözlerinizi tamamlayın Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bütün bunlar Kandil’den yazıya dökülmüş hususlardır. Maalesef, devleti yönetenler olmak üzere, bu aydınların bu tablo üzerinde büyük sorumlulukları olmaktadır. Herkesi aziz milletimize karşı sorumlu olmaya davet ediyorum. Terörü bu kadar meşrulaştıran bildiriye imza atanların da aydın olarak nitelendirilmesini doğru bulmadığımı ifade etmek istiyorum. Herkesi de demokrasiye, hukuk devletine sahip çıkmaya, terör örgütünü, terör örgütünün taleplerini meşrulaştırıp, devletin terörle mücadelesini meşruiyet dışı olarak görenlere karşı hukuk devleti ekseninde özgürlüklerimize sahip çıkarak aynı blokta olmaya davet ediyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Vural.

Sayın Baluken…

2.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda yapılan saldırıyı kınadıklarına, Halkların Demokratik Partisi olarak Hükûmeti bu saldırılar hususunda sorumlu davranmaya çağırdıklarına ve sokağa çıkma yasağı uygulanan yerleşim yerlerindeki cenazelerle ilgili insanlık dışı uygulamalara son verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, bildiğiniz gibi İstanbul Sultanahmet’te yaşanan bir saldırıda, patlamada çoğunluğu yabancı uyruklu olmak üzere 10 insan yaşamını yitirmiş, yine onlarca insanımız, yurttaşımız da yaralanmıştır.

Bizler, Sultanahmet’te yapılan bu saldırıyı nefretle kınıyoruz. Halkların Demokratik Partisi olarak bu saldırıların üzerinin örtülmemesi, arka planlarının mutlaka açığa çıkarılması ve yeni katliam saldırılarının gelişmemesi hususunda Hükûmeti sorumlu davranmaya, bugüne kadar ortaya koymuş olduğu katliamların üstünü örtme yaklaşımından vazgeçmeye çağırıyoruz. Bugün Cumhurbaşkanının ve Hükûmet yetkililerinin yapmış olduğu açıklamalar bile, hâlâ bu saldırıyı yapan odakların ismini zikretme noktasında AKP Hükûmetinin aynı utangaç tavrı göstermeye devam ettiğini ortaya koyuyor. “Suriye uyruklu bir canlı bombanın yapmış olduğu saldırı” demek, “Suriye’deki vekâlet savaşlarının bir yansıması” demek, doğrusu bizim açımızdan IŞİD’in Suriye’deki vekâletini üstlenen AKP’nin pozisyonu açısından net fikirler veriyor. Bu yaklaşımlardan bir an önce vazgeçilmesi, Diyarbakır, Suruç, Ankara’dan sonra da Sultanahmet’te patlayan canlı bombalarla birlikte ortaya konan bu katliamların bir an önce açığa çıkarılması gerektiğini ifade etmek istiyoruz.

Değerli Başkan, bugün, Hakkâri’nin Yüksekova ilçesinde 50 yaşındaki Hasan Han adındaki bir yurttaşımız, polis TOMA’sı tarafından kafası ezilerek maalesef katledilmiştir. Uzun bir süredir Kürt illerinde polise sınırsız bir “Vur!” yetkisi veren, polisin işlemiş olduğu bütün suçlara karşı cezasızlık uygulamasını hayata geçiren AKP Hükûmeti, diğer bütün katliamlarda olduğu gibi Hasan Han’ın katledilmesi olayında da birinci dereceden sorumludur. Bu olayı yapanları, planlayanları, bu cinayetleri meşrulaştırmaya çalışan sorumluları buradan kınadığımızı ve bu cinayetlerin asla üstünün örtülemeyeceğini, zamanın, tarihin yargısının mutlaka bu cinayetleri açığa çıkaracağını bir kez daha ifade etmek istiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, sözlerinizi tamamlayınız Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Diğer taraftan, uzun süredir bölgede cenazelerle ilgili yaşanan insanlık dışı uygulama devam ediyor. Sur ilçesinde hâlâ cenazesi teslim edilmemiş gençlerin aileleri kendi bedenlerini açlık grevine yatırmışlar. 70 yaşındaki bir ana, kendi oğlunun cenazesini almak için on günü aşkın bir süredir kendi bedenini açlık grevine yatırmıştır; utanç verici bir durumdur. Aynı şekilde, Şırnak’ta, Silopi’de, Cizre’de Adalet Bakanlığı yetkisiyle çıkarılan son yönetmelikle, ailelerin haberi olmadan, oradaki halkın haberi olmadan cenazeler kaçırılmakta ve gizlice defnedilmektedir. Bugün Şırnak’a kendi evladının cenazesini almak için giden ailelere, milletvekili heyetlerimizle beraber, izin verilmemiştir. Saatler boyu yapmış olduğumuz, yürütmüş olduğumuz trafiğe rağmen…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - …Şırnak Valisinin ve İçişleri Bakanının ortaya koymuş olduğu bu duyarsız yaklaşımı buradan kınadığımızı, insanların cenazesiyle bu şekilde oynamanın insanlık onurunu yerle bir etmek olduğunu bir kez daha ifade ediyoruz.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

Sayın Gök…

3.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda yapılan saldırıyla ilgili İçişleri Bakanının bilgi vermesi gerektiğine, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutladığına ve Birinci İnönü Zaferi’nin 95’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, bugün hepimizin yüreğini dağlayan bir haber İstanbul Sultanahmet’ten geldi. Pek çoğunun yabancı uyruklu olduğu bildirilen ancak daha ayrıntılarına erişemediğimiz patlama olayından sonra bir anda yayın yasağı konulmasıyla dünya, Sultanahmet’te meydana gelen bu patlamayı yabancı basından takip ederken Türkiye’de meydana gelen bu olayı Türkiye kamuoyu ne yazık ki takip edemiyor çünkü yayın yasağı var. Böylesine bir tabloda, insanların haber alma hakkının engellenmesi ve olayın akışıyla birlikte sorumluların tespiti açısından yayın yasağının neden konulduğunun şu ana kadar daha açıklanmadığı bir atmosferde, yetkililerden kamuoyunu aydınlatıcı hiçbir açıklama gelmemiştir. Şimdi, bugün Meclisimizde, bence, İçişleri Bakanının derhâl bu konuyla ilgili Meclisimizi ve kamuoyunu bilgilendirmesi gerekir. Bu konu sıradan bir hadise değildir, İstanbul’un göbeğinde, turistlerin yoğun olduğu bir bölgede ve pek çok da turistin öldüğü bir hadisenin bütün dünya tarafından çok dikkatle takip edildiği muhakkak olan bu olayda, dünya kamuoyunun da ilgisi şu anda Türkiye'dedir. Meclisimiz bugünü suskun geçiremez; İçişleri Bakanının, bugün, süratle Meclisimizi, kamuoyunu ve dünya kamuoyunu bilgilendirme görevini yerine getirmesi gerekir. Bunu bekliyoruz, acilen bekliyoruz.

Ne olmuştur? Biz yıllardan beri söylüyoruz, bir IŞİD gerçeği var. “Türkiye'de IŞİD var.” denildiği zaman, “Orta Doğu politikasına, IŞİD’e, terör örgütüne dikkat edilsin.” denildiği zaman, şimdiki Başbakanın “Bunlar daha genç çocuklar, heyecanlı çocuklar.” dediği IŞİD terörünün, Türkiye'yi, 10 Ekimde Ankara’da, daha önce Suruç’ta ve şimdi Sultanahmet’te nasıl vurduğu belli olmuştur. IŞİD’i işitmediler Sayın Başkan. IŞİD işitilmedi ama IŞİD bütün gerçekliğiyle, topuyla, tüfeğiyle, bombasıyla Türkiye'nin içerisinde, derhâl İçişleri Bakanımızın, bu konuda kamuoyunu, Türkiye'yi, dünyayı bilgilendirmesini bekliyoruz.

Bir ikinci konu, önceki gün 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü. Tam da basın yasağının konulduğu bir günde, gazetecilerimizin, basın emekçilerimizin Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutlamak istiyoruz ama Türkiye'de çalışamayan gazetecilerin sayısının çok daha fazla olduğunu da bildiğimiz için, yine de nezaketen arkadaşlarımızın Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutlayarak, gerçek anlamda medyanın özgür ve haberciliğin özgür olacağı günlerin yakın olması dileğimizle, biz Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutluyoruz.

Sayın Başkan, yine, bugün, tarihimizde önemli bir zafer kazandığımız bir gün; 10 Ocak 1921’de Birinci İnönü Zaferi kazanılmıştır. Kendisine atfedilen her türlü alçakça yakıştırmaya karşın, Türkiye'de Birinci İnönü Zaferi Albay İsmet İnönü komutasında kazanılmıştır. Kazanılan bu zaferin tarihî önemi, Batı Cephesi’nde kazanılan ilk zafer olması ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, sözlerinizi tamamlayınız Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – …Sevr uygulayıcılarına millî teşkilatın ne demek oluğunu göstermesidir.

Bu ülke bedava kazanılmamıştır. Cumhuriyetin kurucularına, emperyalizme karşı Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın kahramanlarına dil uzatanlar bilmelidir ki atalarımızın kemiklerini sızlatmasınlar. Ben, cumhuriyetimizin değerlerine, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü olmak üzere o değerlere dil uzatanların tümünün yakasına yapışmaya kararlı olduğumuzu hatırlatıyorum.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

Sayın Bostancı…

4.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda gerçekleşen terör eylemini kınadıklarına ve devletin terörle başarıyla mücadele edeceğine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

İstanbul Sultanahmet’te gerçekleşen terör eylemini, bu terörist girişimi şiddetle kınıyor ve lanetliyorum. Şunu biliyoruz: Terör zayıfların silahıdır. Eylemler marifetiyle yapmak istedikleri, toplumun içindeki siyasal çelişkileri harekete geçirmek, mütekabil suçlamaların önünü açmak ve buradan bir zaaf çıkarmaktır. Birinci hedefi budur.

İkinci hedefi de halkta korku ve panik yaratmak, güvenilir bir ortam olmadığı intibaını doğurmaktır.

Hepimizin, siyaset kurumunun, halkın, her kesimin mutlak surette terörün bu iki hedefini açıkça görmesi, ortak bir dayanışma sergilemesi, terörü lanetlemesi ve onu meşrulaştırıcı gibi anlaşılabilecek her tür arka plan anlatımından, siyasal polemikten uzak durması önemlidir. Terör hepimizin problemi, onunla mücadele hepimizin görevi.

Türkiye maalesef yaşadığı coğrafyada çok çeşitli terör örgütleriyle mücadele etmek durumunda. Belli bölgelerde yürütülen bir mücadele de var. O mücadelenin sahibi olan kahramanları yürekten kutluyorum ve halkın aklının, kalbinin, vicdanının, her şeyinin onlarla olduğunu biz biliyoruz, bu millet de biliyor. Oradaki terör örgütleri çukurlar kazarak, arkasına silahlar koyarak, halkı canlı bir kalkan gibi kullanarak kendi akıllarınca bazı girişimlerde bulunuyorlar. Devletin buna rıza göstermesi beklenmez. Devlet terörün üzerine giderken devleti sabote etmek, terörle mücadelesini zayıflatmak, teröristlere imkân ve fırsat vermek amaçlı bir nevi onun halkla ilişkiler bürosu gibi çalışan çevrelerin olduğunu biliyoruz. Bunlar sürekli olarak devleti zaafa uğratıcı, terörle mücadelesini engelleyici bir atmosfer oluşsun diye çaba içindeler, bu çabaları da görüyoruz. Bu çaba içinde olanlar meşru zeminlere sahip çıkarlarsa bilsinler ki herkes için hayırlı bir gelecek kurulur. Meşru zeminlere sahip çıkmayıp teröre destek vermeye devam ederlerse, emin olun, o teröristlerle birlikte, kazılan çukurlara bu millet onları gömecektir; bunun başka bir yolu, başka bir geleceği olmayacaktır.

Bizim temennimiz, kesinlikle, mümkünse hiç can kaybı olmadan, mümkünse en az can kaybıyla oradaki o kandırılan, öne sürülen, ellerine silah tutuşturulan; asıl yapması gereken, bu ülkeye, insanlığa hizmet etmek olurken terörist faaliyetlerin bir parçası hâline getirilen insanları da mümkün mertebe devletin o şefkatli eliyle bu karanlıktan kurtarmaktır.

Terörle mücadele zordur. Devletimiz başarıyla bu mücadeleyi verecektir. Bize düşen, elbette, bunun arkasında sağlam bir şekilde durmaktır.

Saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

Şimdi, sisteme girerek söz talep eden milletvekillerine talep sırasına göre söz vereceğim. Toplam 20 milletvekiline söz vereceğimi bir kez daha ifade ediyorum ve söz verme işlemine başlıyorum.

Sayın Tanal…

5.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, İstanbul’un Sultanbeyli ilçesinin Hasanpaşa Mahallesi’nde yaşanan sorunlara ve Mardin ile Şanlıurfa’daki elektrik kesintilerine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkanım, Enerji Bakanı buradayken… Kendisi de İstanbul 1’inci bölge milletvekilidir. Sultanbeyli ilçesi Hasanpaşa Mahallesi’nde sokak ismi var, cadde ismi var, muhtarlık var, elektrik var, su var. Ancak, Sultanbeyli ilçemizin Hasanpaşa Mahallesi’nin… Gerçi Bakan da ilgilenmiyor, yine sohbetine devam ediyor ama seçim dönemi o bölgeden oy istiyor, onu da anlamış değilim ben. Bu Hasanpaşa Mahallesi’nin mülkiyet sorunu var, imar sorunu var ve doğal gaz bağlanmadığı için vatandaşımız orada mağdur.

Ayrıca, yine telefon geldi. Mardin’de yirmi sekiz saatten beri elektrikler kesik. Şanlıurfa’nın tüm ilçelerinin elektrikleri kesik. Sayın Bakan sohbeti de bırakıp eğer dinlerse, şu elektriği kesilen, doğal gazı olmayan vatandaşın sorunuyla ilgilenirse memnun olurum ama maalesef Sayın Bakanı da uyarırsanız mutlu olurum Sayın Başkanım.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Sayın Bakan, dinleyin.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın Bakan…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yani, şimdi ben bunu kime söylüyorum? Hükûmete, Enerji Bakanına söylüyorum. Enerji Bakanı sohbet ediyor.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sayın Bakan, Meclistesiniz, Meclistesiniz!

BAŞKAN – Sayın Bakan da dinleyecektir mutlaka.

Sayın Ağbaba…

6.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya’daki elektrik kesintilerine ve trafik sigortasındaki artışlara ilişkin açıklaması

VELİ AĞBABA (Malatya) – Teşekkür ederim.

Tabii, Sayın Başkan, Enerji Bakanını bulmuşken ben de Enerji Bakanına bir iki şey söylemek istiyorum.

Malatya’da sürekli elektrik kesintisi yaşanıyor. Maalesef, Malatya’daki özelleştirilen firma bu işi yürütemiyor; arkasında da sarayın olduğu söyleniyor, Sayın Bakan da duyarsa memnun oluruz.

Yine, geçtiğimiz haftalarda Malatya’da Galericiler Sitesi’ni ziyaret etmiştim. Orada, Galericiler Sitesi’nde büyük bir sıkıntı yaşıyorlar. Maalesef, sattıkları ikinci araçlardan yüzde 18 KDV tekrar alınıyor, bunu da kaldıracak durumda değiller.

Bir de trafik sigortasındaki akıl almaz artışa ne zaman müdahale edilecek, merak ediyorum. İki yıldır yapılan yasal değişikliklerle 10 kata kadar artan poliçe fiyatları vatandaşa “Pes!” dedirtiyor. 2013’te aynı aracı 100 liraya sigortalayan vatandaşa şimdi bin lirayı bulan fiyatlar çıkartılıyor. 4-5 bin liralık aracın sigortası bin lira olur mu? Bunu da sizlerin vicdanına bırakıyorum.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

7.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda yapılan terör saldırısında hayatını kaybedenlere ve tüm şehitlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dilediğine ve çalışanlar ile emeklilerin sorunlarının arttığına ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Başkan, İstanbul’da meydana gelen terör saldırısını nefretle kınıyorum. Ölenlere rahmet, yaralılara acil şifa diliyorum.

Ülkemizde her gün şehit haberleriyle içimiz yanıyor. Şehitlerimize de Allah’tan rahmet diliyorum.

Bir yandan da yaşam devam ediyor. Esnaf, çiftçi, işçi, emekli, engelli, herkesin, her kesimin sorunları artıyor. Ekonomideki bozulmalar devam ediyor; her gün gelen zamlar dar gelirlinin belini büktü. Atanamayan öğretmenler sorunlarına çözüm istiyor. Esnaflarımız iş yerlerini kapatacak duruma geldi. BAĞ-KUR primlerindeki artış mağdur ediyor. Emekliler banka promosyonları için verilen sözler yerine getirilsin istiyor. Üretici ürününü satamıyor. İşsizler iş bekliyor.

Ülkemizde 600 bin civarında taşeron olarak çalışan var. 200 bin kişi asıl işi yapanların yerine çalıştırılıyor. Üç ay içinde taşeron işçilere kadro verileceği açıklanmıştı, bu sürecin altı aya sarktığı söyleniyor. Taşeron işçilere verilen sözler derhâl yerine getirilmelidir. Kamuda, ayrımsız, taşeron işçilere bir an önce kadro verilmelidir. Emek en yüce değerdir ve alın teriyle çalışanların hakkı terleri kurumadan ödenmelidir.

BAŞKAN – Sayın Aydın…

8.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda yapılan terör saldırısında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine ve mevcut iktidarın terörü yeneceği yönündeki beklentilerini yitirdiğine ilişkin açıklaması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Sayın Başkan, bugün, maalesef, bir terör saldırısıyla daha sarsıldık. İstanbul’un tam ortasında, tarihî mirasımız Sultanahmet’te patlayan bomba bu kez 10 insanın canına mal oldu, onlarca da yaralı var. Ölenlere Allah’tan rahmet diliyorum.

Ne gariptir ki dört gün önce bir Alman gazetesi Türkiye'nin büyük kentlerinde bombaların patlayabileceği yönündeki bir habere yer vermiştir. Rastlantı mı yoksa istihbarat mı, bunu tam olarak bilemeyiz ama ortada bir güvenlik zafiyeti olduğu kesindir. Biz mevcut iktidarın terörü yeneceği yönündeki beklentilerimizi artık iyice yitirdik. Üzgünüm ki başta siyasiler olmak üzere birçok yetki sahibi kişinin kullandığı öfke dili ülkemizi ikiye bölmüştür. Öfke dilinin oluşturduğu toplumsal lincin son kurbanı TV programcısı Beyazıt Öztürk’tür. Gezi’de linç edilmek istenen sanatçı Mehmet Ali Alabora’ydı, aynı oklar şimdi başka bir sevilen ismi buldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Engin…

9.- İstanbul Milletvekili Didem Engin’in, İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda yapılan saldırıda hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dilediğine ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak terör olaylarıyla ilgili verdikleri Meclis araştırması önergelerinin reddedildiğine ilişkin açıklaması

DİDEM ENGİN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün İstanbul’un en merkezî ve tarihî meydanlarından birinde, Sultanahmet’te, büyük bir patlama meydana geldi. İlk açıklamalara göre 10 kişi hayatını kaybetti, 15 yaralımız var. Olayın hemen sonrasında da yayın yasağı geldi. Kaybettiğimiz canlara Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifa dilerken kelimeler boğazımızda düğümleniyor.

7 Haziran seçimlerinden sonra ülkemizde katliamlar, patlamalar arka arkaya gelmeye başladı. Suruç’taki patlamadan sonra Cumhuriyet Halk Partisi olarak Meclisi olağanüstü toplantıya çağırdık. Terör saldırısını ve Adıyaman ve Ceylânpınar’da asker ve polislerimizin şehit edilmesini Mecliste ele almak için araştırma komisyonu kurulmasını önerdik, bu önerimiz reddedildi. Ankara katliamı sonrasında IŞİD terör ve tehlikesinin tüm yönleriyle Mecliste araştırılması için önerge verdik, yine reddedildi. Bu konular Mecliste araştırılmasın diyenlere sesleniyorum: Vicdanlarınız rahat mı?

BAŞKAN – Sayın Atıcı…

10.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda yapılan saldırının, devletin vatandaşın can ve mal güvenliğini koruyamadığını bir kez daha ortaya çıkardığına ve İçişleri Bakanının görevden alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye turizminin kalbi Sultanahmet’te en az 10 kişinin öldüğü bombalamayla bir kez daha ortaya çıktı ki devlet birinci görevi olan vatandaşın can ve mal güvenliğini koruyamamaktadır. Bu yüzden, Başbakan İçişleri Bakanını derhâl görevden almalıdır. Almaya gücü yetmiyorsa Başbakanın kendisi istifa etmelidir. İçişleri Bakanının ölümlü terör olayları rekoru kırmaya çalışmak üzere görevde kalması kabul edilemez. Rakamlar gösteriyor ki her türlü devlet imkânına rağmen İçişleri Bakanı acz içindedir. Son dönemlerde yüzlerce asker, polis şehit oldu. Sultanahmet’te bir yıl arayla ikinci bombalı saldırıda onlarca ölü var. Başkentin kalbinde barış mitinginde 103 kişi öldü. 11 Mayıs 2013’te Reyhanlı’da 52 ölü var. 22 Temmuz 2013’te Suruç’ta 34 genç öldü. Güneydoğuda son üç aydaki ölü sayısı bilinmiyor. Soruyorum: İçişleri Bakanının görevden alınması için kaç kişinin ölmesi gerekiyor?

BAŞKAN – Sayın Parsak…

11.- Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak’ın, Hüseyin Nihal Atsız’ın doğumunun 111’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün aynı zamanda büyük Türkçü, tarihçi, yazar, şair, Türkolog Hüseyin Nihal Atsız Bey’in doğumunun 111’inci yıl dönümü. Atsız Bey, yetmiş yılı aşkın ömrünün tamamını yüce Türk milleti için ve Türk milliyetçiliği ülküsü için âdeta vakfetmiş mümtaz bir şahsiyet. Bu vesileyle doğumunun yıl dönümünde Atsız Bey’i bir defa daha rahmet ve minnetle anıyorum ve kendisinin o meşhur iki dizesinden ilhamla diyorum ki: “Vaktiyle bir Atsız varmış. Var olsun!”

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Kayışoğlu…

12.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda yapılan terör saldırısını kınadığına, hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dilediğine ve Bursa’da hastanelerde yaşanan yoğunluk için önlem alınmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle, Sultanahmet’te gerçekleşen terör saldırısını kınıyor, ölenlere rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Geçtiğimiz hafta Bursa’da akşam saatlerinde hastalar arayarak Dörtçelik Hastanesinde saatlerce beklediklerini, bizzat durumu yerinde görmemizi talep ettiler. Gittiğimizde 200-300 kişilik sıraların beklendiğini gördük, çok kişinin sıra gelmediği için beklemeden ayrılmak durumunda kaldığını öğrendik. Sonra başka hastanelerden de benzer şikâyetler geldi. Bu yoğunluk dönemsel dahi olsa bunun giderilmesi için tedbirler alınamaz mıydı? Vatandaşlarımızın hastane kapılarında sürünmesi önlenemez miydi diye soruyoruz ve gerekli önlemlerin alınmasını hem hastalar hem sağlık çalışanları açısından bir an önce talep ediyoruz.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Aksu…

13.- İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu’nun, İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda yapılan saldırıda hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dilediğine, terörün her türlüsünü lanetlediğine ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak Hükûmetten etkili bir terörle mücadele beklediklerine ilişkin açıklaması

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Bugün İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda yaşanan patlamada hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Terörün her türlüsünü, kimden ve ne adına gelirse gelsin lanetliyorum. Ne yazık ki İstanbul’un birçok yerinde bugün güvenlik ve huzur tesis edilemiyor. Bazı mahallelerde bölücü terör örgütü PKK yol kesip kimlik kontrolü yapıyor; esnafı tehdit, vatandaşları taciz ediyor; yakıyor, yıkıyor, canice öldürüyor, âdeta kurtarılmış bölgeler oluşturmuş İstanbul’da. Biz, MHP olarak Hükûmetten etkili bir terörle mücadele bekliyoruz ve bu yolda kendilerini destekliyoruz. Ancak, terörün azması, teröristlerin şımarması, güvenlik güçlerinin etkisizleştirilmesi, tüm bunlar on üç yıllık AKP iktidarının, güvenlik güçlerini kışla ve karakola hapsetmek suretiyle, terörle mücadele yerine, terör örgütüyle örtülü ya da açık müzakere etme anlayışının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bu zafiyet IŞİD başta olmak üzere tüm terör örgütlerini de harekete geçirmiştir. Kamu düzenini tesis etmek, kuşkusuz, devleti yönetme sorumluluğunda olanların asli görevidir. Bu sorumlulukla hareket etmek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Arık…

14.- Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın, Kayseri Bölge İdare Mahkemesinin kapatılmasına ilişkin açıklaması

ÇETİN ARIK (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kayseri’de yıllardır faaliyet gösteren ve yeni binasının inşaatı devam eden Bölge İdare Mahkemesi 7 Kasım 2015 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan bir kararla Ankara’ya bağlandı. Bir başka ifadeyle, Kayseri Bölge İdare Mahkemesi kapatıldı. Mahkeme kapatıldı ama Kayseri Bölge İdare Mahkemesinin inşaatı hâlâ devam ediyor.

Adalet Bakanımıza sormak istiyorum: 8 bölge idare mahkemesi hangi kriterlere göre belirlenmiştir? Bölgesinde merkez konumundaki Kayseri’deki Bölge İdare Mahkemesi kapatılırken Konya’da kurulmasında Başbakanın Konyalı olmasının etkisi var mıdır? Kırşehir, Nevşehir, Niğde, Sivas ve Yozgat gibi çevre illerin birçok konuda hizmet alımı yaptığı Kayseri’ye bölge idare mahkemesini yeniden kazandırmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Sertel…

15.- İzmir Milletvekili Atila Sertel’in, terörü kınadığına, ölenlere rahmet dilediğine ve Belevi-Tire yolunun yapılmasını beklediklerine ilişkin açıklaması

ATİLA SERTEL (İzmir) – Terörü kınıyor, ölenlere rahmet diliyorum.

Ayrıca, ölü bombacıyı yakalayan İçişleri Bakanını da huzurunuzda kutluyorum!

İzmir Milletvekili olarak Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım Tire-Belevi arası yol için “Biz Türkiye’nin her tarafına binlerce yol yaptık, 20 kilometrelik Belevi-Tire yolunu mu yapamayacağız?” demişti. Aradan yıllar geçti bu yol hâlâ yapılmadı, yapılmıyor. Bu yol ekonomik açıdan da önemlidir, can güvenliği açısından da. Orada köylüler, Selçuk’ta, Belevi’de ve Tire’de oturanlar ölmektedir. Tire Organize Sanayi Bölgesi de bu yol üzerindedir. Otoyola bağlantılı, elverişli hâle gelirse üreticiler İzmir-Aydın Otoyolu’ndan hem İzmir Limanı’na daha rahat ulaşacak hem de Aydın ve iç bölgelere nakliye sağlanacaktır. Burada en önemli sorun can güvenliğidir. Her hafta 3-4 kaza oluyor; ölümlü, yaralanmalı kazalar. Binali Yıldırım Bey verdiği sözü tutsun, 20 kilometrelik yolun yapılmasını sağlasın.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Akın…

16.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, elektrik faturalarının şişirilmesine yönelik hukuksuz uygulamalara ilişkin açıklaması

AHMET AKIN (Balıkesir) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Elektrik tüketiminde “Kayıp Kaçak Bedeli”, “Dağıtım Bedeli”, “Perakende Hizmet Bedeli”, “Sayaç Okuma Bedeli” adları altında birçok ilgisiz bedel faturalara eklenerek vatandaşlarımızdan tahsil edilmektedir. Bu soygun yönteminin ortaya çıkmasından sonra gelen tepkiler ve yargı kararları nedeniyle bu uygulamaya son verilmesi yerine, bu haraçların karartılarak, perdelenerek, görünmez kılınarak tahsiline devam edileceği anlaşılıyor. Bu yılbaşından itibaren artık faturalarda bu kalemlerin açıkça yazmayacağı, “Dağıtım ve Perakende Enerji Bedeli” adı altında gizleneceği belirtiliyor. Bu durum açıkça vatandaşlarımıza kazık atmaktır. Bu halk size kazıklanmak için oy vermedi. Şimdi buradan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanına soruyorum: Vatandaşlarımızın elektrik faturalarının şişirilmesine yönelik bu hukuksuz uygulamanın yapılmasının talimatını siz mi verdiniz?

BAŞKAN – Sayın Nurlu…

17.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu’nun, Okul Üzümü Akıl Üzümü Projesi’ni desteklediğine ilişkin açıklaması

MAZLUM NURLU (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçen yıl Bakanlar Kurulu kararıyla sembolik olarak başlayan, ancak bu yıl yarıyıl tatili yaklaşmasına rağmen, “Okul Üzümü Akıl Üzümü Projesi” kapsamında yeniden üzüm dağıtılacağına dair somut bir bilgi mevcut değildir. Bu projeyle çocuklara sağlıklı beslenme alışkanlıklarının yanı sıra kuru üzüm tüketiminin artırılması ve çiftçimizin desteklenmesi de amaçlanmıştır. Çocuklarımızın doğal ürünlerle beslenme alışkanlığı kazanmalarına Manisa’mızda yetişen üzümlerle katkı sağlamanın verdiği mutlulukla bu projeyi desteklediğimi açıkça ifade ediyorum. Israrla devamını talep ettiğimiz bu proje kapsamında, öğrencilerimize dağıtılacak üzümlerin bölgemizin en büyük çiftçi kuruluşu olan TARİŞ’ten alınması en doğru karar olacaktır. Bu sayede hem öğrenciler sağlıklı üzümler yiyecek hem de üzüm fiyatlarının düşmesi önlenecek, çiftçimiz de desteklenmiş olacaktır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Arslan…

18.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda yapılan terör saldırısını kınadığına ve şeker pancarı fiyatlarına ilişkin açıklaması

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle İstanbul’daki terörü kınıyor ve lanetliyorum.

Şeker pancarı fiyatları çok düşük. Şeker pancarı fiyatlarını artırmayı düşünüyor musunuz?

Ayrıca, üreticiler kota sıkıntısı çekiyorlar. Bugün düşük olan yüzde 10 kotanın yüzde 50’ye çıkarılmasını düşünüyor musunuz?

Şeker pancarı fiyatlarının ekimden en az altı ay önce açıklanmasına ne zaman bakacaksınız?

Ayrıca, çiftçiye vereceğiniz gübrenin ve yemin üzerindeki KDV’yi ne zaman kaldıracaksınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Akaydın…

19.- Antalya Milletvekili Mustafa Akaydın’ın, İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda yapılan saldırıyı kınadığına, hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine ve Başika’da Türk Silahlı Kuvvetlerine bir saldırı olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de bugün Sultanahmet’te olan olayları kınıyorum ve aramızdan ayrılan hemşehrilerimize, vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum.

Merak ettiğim bir konu var ki bunu Dışişleri Bakanı ve Millî Savunma Bakanının cevaplaması dileğiyle söylüyorum. Dört gün önce bir olay yaşandı ve Başika’da Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı saldırı yürüten DAEŞ kuvvetlerinin 17 kayıp verdiği ve 4 askerimizin yaralandığı ifadeleri üstüne vazife olmadığı hâlde Sayın Cumhurbaşkanı tarafından açıklandı. Fakat bu haberler sonradan ne dış basında ne Türkiye’de, bizzat Türk Silahlı Kuvvetlerinin web sitelerinde de doğrulanmadı. Bu olayda bir kuşku var. Başika’da gerçekten Türk Silahlı Kuvvetlerine saldırı olmuş mudur? DAEŞ 17 veya 18 kişiyi kaybetmiş midir? Türk askerleri yaralanmış mıdır? Nedir bu belirsizliğin durumu, bunun yanıtlanmasını diliyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Okutan…

20.- Isparta Milletvekili Nuri Okutan’ın, İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda yapılan saldırıyı kınadığına ve Türk İdareciler Günü’nü kutladığına ilişkin açıklaması

NURİ OKUTAN (Isparta) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de Sultanahmet’te meydana gelen bu elim olayı lanetle kınıyorum. Terörün her türlüsünü lanetle kınıyoruz ve terörle mücadele edenlerin de arkasında olduğumuzu buradan ifade etmek istiyorum.

Yine, başta vatandaşın can ve mal güvenliğinden birinci derecede sorumlu olan mülki idare amirlerinin İdareciler Günü’nü de yürekten kutluyorum. İdarecilerimizi her zaman olduğu gibi dertlilerin derdi, çaresizlerin ilacı olmaya, milletimizin her ferdini şefkatle tarafsız bir şekilde kucaklamaya davet ediyorum. Efendim, her zaman olduğu gibi bugün de yine devletimizi en güzel şekilde temsil edeceklerini ve kamu düzeninin sağlanmasında hiçbir zafiyet göstermeden, hiç kimseyi dinlemeden tarafsız bir şekilde çalışacaklarını biliyoruz ve bu şekilde çalışmalarında da başarılar diliyorum.

Herkesi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Sarıbal…

21.- Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal’ın, yaşanan terör olayları nedeniyle Meclisi göreve çağırdığına ve Silivri Cezaevinde bulunan Can Dündar ile Erdem Gül’le görüşme izni vermeyen Adalet Bakanını kınadığına ilişkin açıklaması

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Sayın Başkan, Roboski yani Uludere, Diyarbakır, Suruç, Ankara, şimdi Sultanahmet, Diyarbakır, Cizre; buralarda yaşanan katliam ve çatışmalar sonrası bu Meclis acaba ne zaman görevini yapmak için bir çaba sarf edecektir ve bunca çatışma ve bunca soruna rağmen Başbakan ne zaman istifa etme kararı alacaktır? Evet, bu Meclisi göreve çağırıyoruz.

Ayrıca, hafta sonu İstanbul’da, Silivri’de Can Dündar ve Erdem Gül’ü ziyaret ettik, orada onlarla buluşmak istedik. Ne yazık ki Adalet Bakanı geçen perşembeden itibaren bir eli kaymakta bir eli Afyon’da sıcak sularda tatil yaparken bize izin vermedi. Can Dündar ve Erdem Gül’le görüşmedik. Buradan, ayrıca, Adalet Bakanını kınıyorum ve Meclisi bu olaylar karşısında duyarlılığa çağırıyorum çünkü bugüne kadar bu Meclis olaylarla ilgili…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN SARIBAL (Bursa) – …hiçbir araştırma önergesinde komisyon kurulması çabası göstermemiştir.

BAŞKAN – Sayın Tuncer…

22.- Amasya Milletvekili Mustafa Tuncer’in, İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda yapılan saldırıda hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet dilediğine, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutladığına, Diyanet İşleri Başkanını istifaya davet ettiğine ve Amasya Gümüşhacıköy Devlet Hastanesinin durumuna ilişkin açıklaması

MUSTAFA TUNCER (Amasya) – Sayın Başkan, bugün Sultanahmet Meydanı’ndaki patlamada ölen yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına ve ülkemize başsağlığı diliyorum.

Ayrıca, önceki gün 10 Ocak Emekçi Gazeteciler Günü’ydü. Tüm gazetecilerin bu gününü kutluyorum.

Diyanet İşleri Başkanını istifaya davet ediyorum. “İlim Çin’de de olsa gidip öğreniniz.” sözünü hatırlatarak Diyanet İşleri Başkanını ilim irfan öğrenmeye davet ediyorum.

Amasya’nın Gümüşhacıköy ilçesinde 50 yataklı, 2 ameliyathaneli devlet hastanesi olmasına rağmen uzman doktor olarak sadece 1 dâhiliyeci ve 2 diş hekimi vardır. Devlet hastanesi ilçede 30 bin kişiye hizmet vermektedir ve en yakın hastane 25 kilometre uzaktadır. Sağlık Bakanlığı tarafından acilen Gümüşhacıköy Devlet Hastanesine 1 göz, 1 genel cerrah, 1 kadın doğum, 1 kulak burun boğaz, 1 ortopedi ve 1 üroloji uzman doktoru atanması zarureti olduğunu hatırlatıyor, gereğinin yapılmasını rica ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

23.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, Millî Eğitim Bakanının sahte diplomayla atanan öğretmenlerle ilgili yaptığı açıklamalara ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Millî Eğitim Bakanı geçmiş öğretmen atama dönemlerinde bazı üniversitelerin diplomalarının, hatta geçici mezuniyet belgelerinin taklit edilerek öğretmenliğe başvuruların olduğunu ve sahte diplomayla göreve başlamış 50-60 kadar öğretmenin olduğunun tespit edildiğini belirtmiştir. Bakana göre sorumlular tabii ki her zamanki gibi paralelkenar yapılar. Bakanın önlem olarak açıklaması ise “Öğretmen adaylarımız sakın böyle şeylere tevessül etmesinler.” Evet, geleceğimiz olan çocuklarımızın emanet edildiği eğitim sisteminin en son geldiği manzara, sürekli sayısı artırılan, güvensiz ortamlarda yapılan sınavlar, şimdi de sahte diplomalı öğretmenlere teslim edilen çocuklarımız, içeriği niteliksiz hâle getirilen müfredatın yanında, hatalı basılan ders kitapları. Bakanın açıklaması ise “Bizim de hatalarımız olabilir. Velilerimiz çocuklarının kitaplarına baksınlar, bir hata görürlerse bildirsinler.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İrgil…

24.- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil’in, İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda yapılan saldırıyı kınadığına ve bakanların, milletvekillerinin sorularına cevap vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın Başkan, değerli Meclis üyeleri; aslında bugün bize söz gelmez diye düşünmüştüm, sırada yoktu.

BAŞKAN – Hayır, bir kişi sisteme girdi, Genel Kuruldan ayrıldı, onun yerine size söz verdim Sayın İrgil.

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım, çok memnun oldum.

Ben de diğer arkadaşlarım gibi, bugün Sultanahmet’teki saldırıyı şiddetle kınıyorum ve orada bir dolu insanın hayatını kaybetmiş olmasının artık sıradanlaşmasının çok acı bir şey olduğunu görüyorum. Bu Mecliste de bunun yansımalarını görüyoruz. Şu an iktidar partisinde -en son saydığımda 21, şu anda bir giren daha var galiba- 22 kişinin ancak salonda olması bu konudaki duyarlılığı gösteriyor.

Sayın Bakana yarım saattir birçok arkadaşımız soru soruyor, kendisine buradan sesleniyoruz, bağırıyoruz, bakıp bir dinleme nezaketi bile göstermiyor. Kendisi sanki Meclise gün yapmaya gelmiş gibi, milletvekilleriyle günlük sohbetlerini, muhabbetlerini yapıyor. Acaba bir kulak sorunu mu var, onu merak ediyorum.

BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

VIII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, kadına yönelik şiddette cezasızlık olgusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/54)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kadına yönelik şiddetin sistematik olarak devam etmesine yol açan cezasızlık mekanizması mağdurların adalet talebinin yerine getirilmemesine yol açarken, bir yandan da kadına yönelik şiddetin devam ettirilmesinde önemli bir rol üstlenmektedir. Eril zihniyet böylece devam edebileceği bir hukuk sistemi üzerinde kendini yeniden üretmektedir. Bu nedenle, kadına yönelik şiddette cezasızlık olgusunun Türkiye’deki vakalar üzerinden irdelenmesi, cezasızlığı engellemek adına İstanbul Sözleşmesi’nin koyduğu ilkelere göre yapılması gereken yasal reformların belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ederiz.

                                                                                                                     Çağlar Demirel

                                                                                                            HDP Grubu Başkan Vekili

                                                                                                                       (Diyarbakır)

Gerekçe:

Birleşmiş Milletler Kadınlara Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi'nde çok net olarak tanımlanan cinsel şiddet, en son yürürlüğe giren ve Türkiye'nin de imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesi'nde devletin de sorumluluklarını ve görevlerini anlatan bir şekilde ele alınmıştır. Cinsel şiddet ve saldırının en korkunç boyutu elbette ki kadın cinayetleri. Bazı yasalarda reformlar yapılması, kadına yönelik şiddetin önlenmesi için eksikliklerine rağmen çıkan yasa, ŞÖNİM'ler, koruma tedbirleri gibi olumlu gözüken düzenlemelere rağmen kadınlar öldürülmekte ve cinsel şiddete maruz kalmaktadır. Bunun en temeli yasalar değişse de asıl bu sistematik katliama sebep olan kökleşmiş eril zihniyetinde bulunuyor. Dolayısıyla, topyekûn eril zihniyete karşı bir zihniyet dönüştürme mücadelesi yürütülmediği üzere yasal değişiklikler ne yazık ki yetersiz kalmaktadır.

Uluslararası hukuki metinlere, mahkeme kararlarına, içtihatlara baktığımızda cinsel şiddetle mücadelede önemli araçlar sunulmakta. AB İnsan Hakları Sözleşmesi yanı sıra, cinsel şiddeti tanıyan ve Türkiye'yi mahkûm eden Opuz ve Şükran Aydın AİHM kararları, İstanbul Sözleşmesi, CEDAW (Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Yok Edilmesi Sözleşmesi) bu metinlerin en öne çıkanları. Benzer şekilde, iç hukukta TCK'da cinsel saldırıya dair düzenlemeyi içeren 102’nci madde, 103’üncü madde ve 104’üncü madde, şiddetin önlenmesine dair yasa yürürlükte bulunmakta. Ancak, tüm bu düzenlemelere ve ceza mekanizmalarına rağmen eril zihniyetin yanı sıra sorunun devam etmesinde en önemli etken cezasızlık olarak ortaya çıkmaktadır. Uluslararası hukukta ve İstanbul Sözleşmesi’nde kadına yönelik şiddetin ve cinsel saldırının nasıl araştırılacağı, soruşturmanın nasıl yürütüleceği ve sonrasındaki onarım mekanizmaları ayrıntılı olarak yazılmıştır. Türkiye'de cezasızlık mefhumu savcılık soruşturmasından başlamaktadır. Savcılık iddianamelerinde, kadının bir süre geçtikten sonra başvurması, kişisel yorum bulunduğu, çok net delillerin olmadığı gerekçeleriyle başvurunun reddine karar verilebilmektedir. Oysaki cinsel şiddete maruz kalmış bir kadının başvuruda bulunmada özgün konumu hiçbir şekilde dikkate alınmamaktadır Türkiye’deki hukuk sisteminde. Yine kadına yönelik şiddette cezasızlık uygulamalarını izleyen uzmanlar, soruşturma ve kovuşturma süreçlerinde fail odaklı soruşturma sistemi, şiddete uğramış ve travma yaşayan kadınların ifadelerini uzman olmayan erkeklerin alması, avukat yardımından yararlandırmama, beden ve ruh sağlığı raporlarının alınmaması, taraflara uzlaşma önerilmesi gibi pek çok engelin varlığına işaret etmektedir. Mahkeme salonlarında bu yaklaşım devam ederek, mağdurun özel hayatına girmesi, sürekli faille karşı karşıya getirilmesi, geleneksel kalıplara dayalı beraat kararların verilmesi cezasızlığa yol açan bir başka sorundur. Cezalandırma kısmında ise genelde beraat kararının çıkması, eylemle orantılı bir cezanın verilmemesi, verilen hapis cezasının çok cüzi bir kısmının infaz edilmesi gibi sorunlar bulunmakta. Yargı süreçlerinde cinsel saldırı suçlarına özgü özel bir infaz rejiminin ve güvencesinin bulunmaması en büyük problem olarak ortaya çıkmaktadır.

Özetle mağdurun ve yakınlarının korunmaması, yargılanmanın uzun sürmesi, mağdurun beyanlarına itibar edilmemesi, psikolojik bulguların delil olarak kabul edilmemesi, şeklî cezaların verilmesi kadına yönelik şiddet vakalarında ortaya çıkan cezasızlığı içermektedir. Dolayısıyla cezasızlık mekanizması mağdurların adalet talebinin yerine getirilmemesine yol açarken bir yandan da kadına yönelik şiddetin devam ettirilmesinde önemli bir rol üstlenmektedir. Eril zihniyet böylece devam edebileceği bir hukuk sistemi üzerinden kendini yeniden üretmektedir. Bu nedenle, kadına yönelik şiddette cezasızlık olgusunun Türkiye'deki vakalar üzerinden irdelenmesi, cezasızlığı engellemek adına İstanbul Sözleşmesi'nin koyduğu ilkelere göre yapılması gereken yasal reformların belirlenmesi için bir araştırma komisyonu kurulmasını önermekteyiz.

2.- Siirt Milletvekili Besime Konca ve 21 milletvekilinin, kadınlara yönelik şiddet ve cinayetlerin önlenmesi için gerekli sosyal destek programları ile kadın odaklı yasal düzenlemeler için yapılması gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/55)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kadınların aile içi şiddet olmak üzere maruz kaldıkları çok boyutlu sömürü ve antidemokratik uygulamalarla kendilerine dayatılan yaşam koşullarından kurtulmak için başvurdukları boşanma öncesi ve sonrası yaşanacak zorluklar, şiddet ve cinayetlerin önlenmesi, gerekli tedbirlerin alınması, sosyal destek programlarının belirlenmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliğini esas alan kadın odaklı yasal düzenlemelerin yapılması amacıyla Anayasa'nın 98'inci İç Tüzük’ün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ve teklif ederiz.

1) Besime Konca                                                          (Siirt)

2) İdris Baluken                                                           (Diyarbakır)

3) Filiz Kerestecioğlu Demir                                         (İstanbul)

4) Garo Paylan                                                             (İstanbul)

5) Hüda Kaya                                                               (İstanbul)

6) Müslüm Doğan                                                         (İzmir)

7) Ali Atalan                                                                (Mardin)

8) Erol Dora                                                                 (Mardin)

9) Mithat Sancar                                                           (Mardin)

10) Ahmet Yıldırım                                                       (Muş)

11) Burcu Çelik Özkan                                                  (Muş)

12) Kadri Yıldırım                                                         (Siirt)

13) Aycan İrmez                                                           (Şırnak)

14) Faysal Sarıyıldız                                                    (Şırnak)

15)Ferhat Encu                                                            (Şırnak)

16) Leyla Birlik                                                            (Şırnak)

17)Dilek Öcalan                                                           (Şanlıurfa)

18) İbrahim Ayhan                                                        (Şanlıurfa)

19) Osman Baydemir                                                    (Şanlıurfa)

20) Alican Önlü                                                            (Tunceli)

21)Nadir Yıldırım                                                          (Van)

22)Tuğba Hezer Öztürk                                                 (Van)

Gerekçe:

Kadına yönelik her türlü hak ihlalinin, cinsel ve fiziksel şiddet dünya ortalamasının çok üzerinde olmasına karşın, Türkiye'de devletin yetkili kurumlarının bu durumu yeterince ciddiye almadığı, kadın katliamlarını ve kadına yönelik şiddeti durdurmak için önleyici tedbirler geliştirmediği hem yerel hem uluslararası kadın kuruluşları tarafından sıklıkla ifade edilmektedir. Devletin bu tutumu ve bu tutuma paralel söylemleri, aile içi cinsel ve fiziksel saldırı, taciz ve tecavüze maruz kalan binlerce kadının kendilerine karşı işlenen bu suçları yargıya taşımaları konusunda ciddi psikolojik bariyerler oluştururken, bu yönde gerçekleştirilen yasal düzenleme ve politikalarla kadınlar bu onur kırıcı yaşam koşullarından kurtulmak amacıyla boşanma talebiyle yargıya başvurduklarında bir de adalete erişim konusunda haksızlığa uğramaktadır.

Türkiye, kadın hak ve özgürlükleri noktasında dünya ortalamasının son sıralarında, kadına dönük her türlü şiddet ve hak ihlali sıralamasında ise ilk sıralarda yer almaktadır. AKP Hükûmeti toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaya, kadın hak ve özgürlüklerini geliştirmeye, kadını güçlendirerek aileyi demokratikleştirmeye yönelik politikalar geliştirmekten özellikle kaçınmaktadır. Aksine, kadının çok boyutlu ezildiği, sömürüldüğü ve ayrımcılığa uğradığı mevcut erkek egemen, baskıcı ve antidemokratik aile yapısını korumaya dönük çalışmalarla ailenin mevcut sorunlu yapısına yasal zeminler hazırlamakta ve bunu yasal olarak meşrulaştırma yoluna gitmektedir. Bu yaklaşım ve politikalar kadının aile içinde ekonomik yönden bağımlı kılınması, sosyal, siyasal ve kültürel yaşamdan özellikle mahrum bırakılması, kısıtlı yaşam koşullarına mahkûm edilmesiyle kadını insan ve kadın haklarıyla örtüşmeyen zorunlu bir yaşamı sürdürmeye mahkûm etmektedir. Bu yaşamı kabul etmeyerek boşanmaya çalışan kadınlar, hem boşanma süresince ve sonrasında devletin kadını koruyucu ve destekleyici politikaları olmadığından her türlü şiddetin hedefi olmaktadır.

Kadınların yaşadıkları hak ihlallerine karşı, baskıcı erkek ve aile kıskacından kurtulmak ve özgürlüklerini örgütleme konusunda verdiği mücadelenin devlet politikalarıyla desteklenmesi sosyal ve hukuk devletinin zorunlu görevidir. Türkiye, CEDAW ve İstanbul Sözleşmesi başta olmak üzere onlarca uluslararası sözleşmeyi imzalayarak bunu sağlamak için çalışacağını taahhüt etmiştir. Fakat gelinen süreçte bu sözleşmelere uygun politika uygulamak bir yana, bu sözleşmelere son derece aykırı, kadının mevcut ezilme ve ayrımcılığa uğrama durumunu derinleştiren söylem ve politikalara sarılması, bu ezilme ve ayrımcılığın uygulanmasında devleti esas sorumlu kılmaktadır.

Türkiye devleti ve AKP hükûmeti, başta İstanbul Sözleşmesi olmak üzere, 185 ülkeyle birlikte tarafı olduğu BM Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW), 1995 Dördüncü Dünya Kadın Konferansına katılan ülkelerce benimsenen Beijing Deklarasyonu ve Eylem Platformu (PFA), BM Güvenlik Konseyinin “Kadınlar, Barış ve Güvenlik” üzerine 2000'de aldığı 1325 sayılı kararla buna ek 1820, 1888, 1889, 1960, 2106 ve 2122 sayılı kararları ve bütün BM üyesi ülkelerce benimsenen Binyıl Kalkınma Hedefleri'nin de gereği olarak kadına dönük her türlü cinsel, fiziksel, psikolojik, siyasal ve kültürel şiddete son verilmesine ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına dönük sosyal destek ve sosyal politikaları bir an önce hayata geçirmek zorundadır.

Kadınların aile içinde başta şiddet olmak üzere maruz kaldıkları çok boyutlu sömürü ve antidemokratik uygulamalar karşısında kendilerine dayatılan onur kırıcı yaşam koşullarından kurtulmak amacıyla başvurdukları boşanma süreci öncesi ve sonrası yaşanacak zorluklar, şiddet ve cinayetlerin önlenmesi, gerekli tedbirlerin alınması amacıyla, uluslararası sözleşmelerin de gerektirdiği sosyal destek programlarının belirlenmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliğini esas alan kadın odaklı yasal düzenlemelerin yapılması amacıyla Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ve teklif ederiz.

3.- Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek ve 23 milletvekilinin, göçmenlik ve mültecilik konusunda ülkemizde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/56)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemiz, bulunduğu coğrafi konum nedeniyle yabancıların yasa dışı yollarla Avrupa'ya geçişi konusunda bir köprü görevi görmektedir. Özellikle sınır komşularımız Yunanistan ve Bulgaristan, bu geçişin ilk kademesini oluşturmaktadır. Bu ülkeler genellikle nihai hedef olmamakta, kademeli olarak göçle diğer Avrupa ülkelerine geçiş yolları aranmaktadır.

Göçmenlik ve mültecilik, oldukça farklı boyutlardan ele alınması gereken konulardır. İnsan hakları ihlalleri, insanların gayriinsani koşullarda yiyecek, içecek ve can güvenlikleri sağlanmadan taşınmaya çalışılması, konunun uluslararası alanda büyük bir ticaret ağının olması, gidilen ülkede yaşanan hukuki ve sosyoekonomik sorunlar gibi pek çok başlık, göçmenlik ve mültecilik konularının sadece birkaç alt başlığıdır.

Uluslararası arenada göçmenlik ve mültecilik konularında sistemli çalışmalar yapılması amacıyla Birleşmiş Milletler (BM) Mülteciler Yüksek Komiserliği, Uluslararası Göç Örgütü gibi örgütler kurulmuştur. Türkiye'nin konumu itibarıyla bu konuda önemli konumda olması gereğince İçişleri Bakanlığına bağlı olarak Göç İdaresi Genel Müdürlüğü de görev yapmaktadır.

Türkiye'de özellikle Akdeniz ve Ege kıyıları kaçak göçmenlerin sıklıkla kamuoyuna duyurulduğu yerler olmaktadır. Üzücü olan, göçmenlerin genellikle yaşam mücadelesi verdiği ya da hayatını kaybettiği olaylarla anılıyor olmasıdır. Dünyada, 2000 yılından beri 40 bin göçmenin hayatını kaybettiği, 2014 yılı içerisinde 219 bin göçmenin Akdeniz'i geçerek Avrupa'ya ulaştığı ama yaklaşık 3.500'ünün hayatını kaybettiği resmî olarak kayıt altına alınmıştır. Türkiye'de resmî rakamlara göre 1996-2013 arası 189 ülkeden yaklaşık 1 milyon göçmen yakalanmıştır. Akdeniz'de 2015'in ilk altı ayında göç yolunda boğularak hayatını kaybeden göçmen sayısı 1.800'ün üzerinde olmuştur. 2014 yılı içerisinde Ege Denizi'nden Yunanistan'a geçmeye çalışan 12 binin üzerinde kaçak göçmen Sahil Güvenlik Komutanlığına bağlı güçlerce yakalanmıştır. En son Aylan bebeğin görüntüleri tüm dünyada derin yankı bulmuş ve konuyu uluslararası kamuoyunun gündemine taşımıştır.

Göçmen kaçakçılığı ve ticareti, bunların yaşandığı bölgelerde yaşayan yerel halklar açısından da sorunlara neden olabilmektedir. Çanakkale ilimiz, özellikle son dönemlerde bu rahatsızlığın en çok yaşandığı yerlerden biri olmuştur. Yasa dışı yollarla Yunanistan'a gitmeye çalışan göçmenlerin sıklıkla kullandığı güzergâhlardan biri olan Çanakkale'de 2015 yılının Temmuz ayında, sadece 5 gün içerisinde 611 kaçak göçmen yakalanmıştır, 6 göçmen ise boğularak hayatını kaybetmiştir. Kasım ayı içinde ise 7'si çocuk 14 göçmenin yaşamını kaybetmesi, konunun daha derinlemesine ele alınması gerektiği görüşlerini doğurmuştur.

Bahsi geçen rakamlar, konunun ne derece önemli olduğunu ve bu konudaki gerek uluslararası gerekse ulusal girişimlerin yeterli olmadığını, daha sistemli çalışmalara ve organizasyonlara ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Uluslararası çalışmalara ek olarak ulusal düzeyde ve özellikle Parlamento çatısı altında bir çalışma yapılmasının zarureti ortaya çıkmıştır.

Bu bağlamda; göçmenlik ve mültecilik konusunda ülkemizde yaşanan sorunların, aksaklıkların, ihmallerin; ulusal ve uluslararası alanda yapılan çalışmalara ne gibi katkılar sunulabileceğinin; kaçak göçmen ticareti yapanlarla mücadelede daha etkili yolların araştırılması ve konunun uzmanlarından, ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlardan görüş alınması amacıyla Anayasa'nın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Muharrem Erkek                            (Çanakkale)

2) Murat Bakan                                  (İzmir)

3) Özcan Purçu                                  (İzmir)

4) Bülent Öz                                      (Çanakkale)

5) Mustafa Sezgin Tanrıkulu               (İstanbul)

6) Candan Yüceer                              (Tekirdağ)

7) Mustafa Ali Balbay                         (İzmir)

8) Hilmi Yarayıcı                                (Hatay)

9) Nurettin Demir                               (Muğla)

10) Özgür Özel                                  (Manisa)

11) Ali Haydar Hakverdi                     (Ankara)

12) Selina Doğan                               (İstanbul)

13) Veli Ağbaba                                 (Malatya)

14) Hüseyin Yıldız                             (Aydın)

15) Sibel Özdemir                              (İstanbul)

16) Mahmut Tanal                              (İstanbul)

17) Elif Doğan Türkmen                     (Adana)

18) Tahsin Tarhan                             (Kocaeli)

19) Gülay Yedekci                              (İstanbul)

20) Gürsel Erol                                  (Tunceli)

21) Aylin Nazlıaka                             (Ankara)

22) Ali Yiğit                                       (İzmir)

23) İbrahim Özdiş                              (Adana)

24) Kamil Okyay Sındır                      (İzmir)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Gök…

VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)

25.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Hükûmetin İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda yapılan saldırıyla ilgili Meclisi bilgilendirmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, bugün sabah Sultanahmet’te meydana gelen olayla ilgili olarak elbette Türkiye kamuoyu ve bizler derin endişe ve üzüntü içerisinde bu olayı takip ediyoruz ancak yayın yasağı getirilmesi nedeniyle olayın nasıl olduğu, nasıl planlandığı ya da başkaca olaylara gebe olup olmadığı konusunda pek çok soru işareti var kafamızda. Şimdi, böylesine dünyanın da çok yakından takip ettiği ve yayın yaptığı bir ortamda Türkiye’de bu konuyu ne yazık ki biz izleyemiyoruz. Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisinde böyle önemli bir konunun olduğu günde herhâlde bir Hükûmet yetkilisi bu konuda bizleri ve kamuoyunu aydınlatan açıklamalar yapmak durumundadır. Bu olayı görmezden gelerek işimize devam ettiğimizde hem olayın vahametine uygun davranmamış hem de biz de milletvekili olarak bilgilenmemiş ve kamuoyu olarak da bu konuda hiçbir şekilde bilgi sahibi kılınmamış sayılırız.

Meclisin en önemli görevinden bir tanesi… Bütün Türkiye’yi ve hatta şu anda bütün dünyayı etkileyen -yabancı uyruklu kişilerin ölmesi nedeniyle- bu olaydan dolayı burada Hükûmet yetkililerinden bir tanesi çıkıp en azından Meclisimize, kamuoyuna ve dünya kamuoyuna bir şeyler söylemesini beklemek bizim hakkımızdır. Bu nedenle, Sayın Başkanımızdan rica ediyorum, yani böyle bir olayın olduğu bir günde bu olayı Mecliste en azından bir konuşmak ve görüşlerimizi ifade etmek durumundayız. Ne olmuştur? Aydınlanmak istiyoruz. Bu konudaki soru işaretlerinin giderilmesini bekliyoruz. Bu bakımdan, eğer Hükûmet yetkilileri uygun görüp de burada bizlere açıklamalar yaparlarsa memnun oluruz çünkü olay gerçekten büyüktür ve bunun yansımaları çok da farklı olacaktır, ölenlerin çoğunun yabancı uyruklu olması nedeniyle. Böyle bir hassasiyetimizi herhâlde Hükûmet değerlendirecektir ve bu konuda, şu anda Meclisimizin bu konuda bilgilendirilmesi gerektiğini talep ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim Sayın Gök.

Sözleriniz tutanaklara geçmiştir.

Gündeme geçmeden önce gündem dışı kapsamında üç sayın milletvekiline söz vermiştim, Hükûmet de gündem dışı söz talep etmiş olsaydı kendilerine de bu hakkı verirdim. Bana Hükûmetten gündem dışı bir söz talebi intikal etmediğinden bu yönde bir işlemde bulunmadım. Sözleriniz tutanaklara geçmiştir.

Teşekkür ediyorum.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Sayın Başkan, Sayın Bakan burada.

BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım…

LEVENT GÖK (Ankara) – Böyle bir iradeyi acaba Hükûmet göstermek istemez mi, onu soruyorum. Yani Hükûmet böyle günler için değil midir? Yani Hükûmet ne günler içindir?

BAŞKAN – Sayın Gök, bunu bana soruyorsanız, benim görevim Genel Kurulu yönetmektir.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben sizin aracılığınızla…

BAŞKAN – Dolayısıyla, ben, tartışmalara katılamam. Anayasa’nın 94’üncü maddesi, İç Tüzük’ün 64’üncü maddesi benim asıl konuya ilişkin olarak görüş beyan etmemi, tartışmalara katılmamı yasaklıyor.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Hayır, davet edebilirsiniz Sayın Başkan.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben sizin aracılığınızla…

BAŞKAN – Sizin sözleriniz tutanaklara geçmiştir, Hükûmet de buradadır, Hükûmet sözlerinizi almıştır.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Damadı burada.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Bakan burada değil, fiziken burada.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Sayın Bakan bir kere olsun buraya baksın!

Sayın Bakanım… Sayın Bakanım… Sayın Bakanım…

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Sohbet ediyorsunuz bir saattir orada ya!

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Hangi bakan ya, adam kendini bakan olarak görmüyor ki.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri “Öneriyi okutuyorum.” dedim efendim, lütfen.

Buyurun.

IX.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- MHP Grubunun, 23/12/2015 tarihinde İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ile Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve arkadaşları tarafından, Rusya Federasyonu’yla yaşanmakta olan siyasi, ekonomik krizin ülkemize ekonomik etkilerinin araştırılarak alınabilecek tedbirlerin, çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Ocak 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

12/01/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 12/01/2016 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                        Oktay Vural

                                                                                                             İzmir

                                                                                               MHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

23 Aralık 2015 tarih, 611 sayıyla TBMM Başkanlığına vermiş olduğumuz İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ile Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve arkadaşlarının “Rusya Federasyonu’yla yaşanmakta olan siyasi, ekonomik krizin ülkemize ekonomik etkilerinin araştırılarak, alınabilecek tedbirlerin, çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla" verdiğimiz Meclis araştırması açılması önergemizin 12/01/2016 Salı günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi lehinde ve aleyhinde olmak üzere ikişer milletvekiline söz vereceğim.

İlk söz, lehinde olmak üzere, Denizli Milletvekili Sayın Emin Haluk Ayhan’a aittir.

Buyurun Sayın Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Rusya Federasyonu’yla yaşanmakta olan krizin ülkemize ekonomik etkilerinin araştırılması için alınabilecek tedbirlerin belirlenmesi amacıyla verdiğimiz araştırma önergesine ilişkin Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

24 Kasım 2015’te Rusya Federasyonu’nun bir uçağının sınırlarımızı ihlal etmesi üzerine düşürülmesi sonucunda Rusya Federasyonu tarafından Türkiye’ye karşı bazı engelleyici ekonomik tedbirler alınmıştır. Uygulanan politikaların bir ekonomik sonucu mutlaka olacaktır. Bunun bilinmesi gerekir. Hatta başka komşularla olan ilişkilerimizde de doğrudan veya dolaylı olarak, haklı haksız, dolaylı dolaysız, ülkemizin lehine aleyhine ekonomik sonuçlarının ortaya çıkmasının kaçınılmaz olabileceğini ifade etmek istiyorum. Dolayısıyla ortaya çıkabilecek sonuçlardan doğrudan ülkeyi yönetenlerin sorumlu olduğunu ifade etmek istiyorum. Bundan ülkenin menfi olarak etkilenmemesi için tedbir almalarının gerektiğini de düşünüyoruz.

Sayın Genel Başkanımızın talimatları, aynı zamanda Merkez Yönetim Kurulunun görevlendirmesi sonucunda, İzmir Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcımız Sayın Ahmet Kenan Tanrıkulu Bey’le birlikte olayın boyutlarını Antalya’da araştırmak üzere ne yaptık? Gittik, görevlendirdik. Orada, Merkez Yönetim Kurulu Üyemiz Sayın Selçuk Bey’le, il başkanımız, belediye başkanlarımızla -özellikle Kemer, Korkuteli ve Alanya- birlikte sivil toplum örgütlerini ziyaret ettik, onların problemlerini dinledik, beklentilerini aldık, alınması gerekli tedbirlerle ilgili onlardan bilgiler aldık. Gerçekten orada bir sıkıntının olduğu söz konusu. Sıkıntı birçok sektörde ortaya çıkıyor. Başta turizm, ikincisi tarım, konut, mali sektör ve bunu açarak gitmek mümkün.

Şimdi, gerçekten, turizm, ihracat, tarım ve diğer sektörlerin krizin dışında onlarca yıldır biriken sorunlarının da bu nedenle vatandaşlarımız tarafından bize aktarılmak istendiğini ne yaptık? Gördük. Turizmin sivil toplum örgütlerini, ihracatçıları, haldeki ihracat yapan arkadaşları, halde alışveriş yapan arkadaşları, esnafı ziyaret ettik, çiftçileri, ziraat odasını ziyaret ettik. Kemer’de iş adamlarını, Alanya’da ticaret odasını da ziyaret ettik. Burada gerçekten büyük problemler olduğunu gördük.

Burada biraz önce ifade ettim. Vatandaşların birikmiş problemlerini de bu konuda bize aktardıklarını ifade ettik ama biraz önce bu konuda bir konuşma yapacağımı duyan, Denizli’den Sabri Sabuncuoğlu ismindeki Tavaslı çiftçimiz “Bize seçimden önce söz verdiler ama bize -ne geldi- icra geldi.” diyor, telefon numarası da bende. Hükûmet yetkilileri ilgi duyar mı duymaz mı bilmiyorum ama ilave olarak Antalya’da tarımla ilgili, tarım ürünleri ihracatıyla ilgili büyük problemlerin olduğunu da ifade etmek istiyorum.

Şimdi, bize aktarılan problemlerden bizim edindiğimiz, ortaya çıkan birtakım tespitleri ne yapmak istiyorum? Huzurlarınızda ifade etmek istiyorum. İlişkilerde, gerçekten, gerek turizm gerekse tarım ve diğer sektörlerde yirmi yılın üzerinde Sovyet Rusya vatandaşları değil de Rusya Federasyonu vatandaşlarıyla ne oldu? Karşılıklı ilişki içine, irtibat içine girmişler, alışveriş içine girmişler, ilişkiler ağı oluşmuş, karşılıklı bir güven oluşmuş. Bu olay, gerçekten iki tarafın da oluşan bu güvenini tahrip etmiş. Alışverişte sıkıntı var. İnsanlar bağlantılarını direkt yapmak istiyorlar fakat ne oluyor? Direkt aktaramadığı için, başka ülkeler üzerinden -Türkiye’nin ürünlerinin marka kaybını da dikkate aldığımızda- üzerinde etiketi olmadan, bir başka ülkenin malı gibi göndermeye çalışıyorlar. Bu bir vakıa; bu karşı tarafça da biliniyor. İlişkileri koparılamıyor ama ileriye yönelik olarak da birtakım sıkıntıların olması kaçınılmaz.

Bizim 31-32 milyar dolarlık ticaret hacmimiz var. Bunun 25 milyar dolarını ithalat olarak düşünürsek 5-6’sını da ihracat olarak düşünüyoruz. 3 milyon Rus turist var; 5 milyar dolar gelir var. Müteahhitlik sektörünün durumu ortada. Yurt dışında 500 dolayında müteahhitlik sektörü şirketimiz var. Bunun 150’si nerede? Rusya Federasyonu’nda.

Buradan 50-70 bin civarında gayrimenkulün alındığı söyleniliyor. Burada Rusça konuşan 70 bin kişilik istihdamın olduğu söyleniyor. Bu bir sıkıntı yaratıyor. Bu bölgede yaklaşık 200 bin kişi turizm istihdamında ve 60-70 bin kişilik kayıp yaratabilecek. Şu anda gerek turizm gerekse tarım açısından üretim olmadığı için sıkıntıların çok ortaya çıkmadığı bir dönem olarak ifade etmek mümkün ama her ikisinin de sezonu yaklaştığında önümüzdeki üç dört ayda problemlerin artacağı aşikâr. Krizden öte tek pazara olan bağımlılığın ne büyük sıkıntılar yapabileceğini Gazipaşa’da salatalık olayında, özellikle “dikenli” diye ifade edilen salatalıkta görüyoruz.

Krizin çözülmemesi hâlinde olayın ekonomik boyutları artacak. Pazarın tamamen veya kısmen kaybedilmesi zincirleme etkisiyle diğer sektörleri de etkileyecek. 4,5-5 milyar dolar turizm, 650-700 milyon dolar yaş meyve sebze, toplam 5-6 milyar dolar oranın kaybı. Otomotiv ve diğer sektörler, bavul ticareti ve bağlı sektörleri dikkate aldığınızda, bu, gerçekten artan bir miktara doğru gidiyor. Sadece Antalya’nın değil Türkiye’nin de kaybına baktığınız zaman, iş, ekonomik açıdan birtakım finansman problemlerini de ortaya çıkaracak.

Şimdi, 705-710 milyar dolara gelmiş bir millî gelire baktığınızda, millî gerin yaklaşık yüzde 1,5-2’si kadar -Hükûmet binde 3, binde 4 diye ifade ediyor- bir problem ortaya çıkıyor. Rusya Federasyonu Antalya turizminin üçte 1’inden fazlasını, tarım ihracatının üçte 2’sini temsil ediyor.

Şimdi, bunun DTÖ nezdinde girişimlerine bakmak lazım. Krizin bölgeye etkilerini biraz önce ifade ettim, tarım sektörünün fiyat gerilemelerinden dolayı bölgeyi etkileyecek. Aynı zamanda tarım ürünlerinin fiyatlarının da azalacağını dikkate alırsanız, orada da bir sıkıntı söz konusu. Kayıt dışı istihdamın artması söz konusu. Hizmet ve üretim kalitesinin de düşmesi söz konusu olabilecek. Tarım, turizme dönük sektörlere yönelik ticaret, sanayi, hizmet ödemelerinde ciddi vade uzatımları ve ödeme güçlüğü ve finansman sorunu ortada.

Şimdi, nereden bakarsanız bakın, bu zaten darmadağın olmuş makroekonomik dengeleri -yılda 3 kere yenilenmeyen tarafı kalmamış orta vadeli program hedeflerine de baktığınızda- bu olayın ekonomik etkilerini de incelediğinizde, gerçekten Türkiye açısından büyük sıkıntıların ortaya çıkabileceğini ne yapmak lazım? Görmek lazım.

Şimdi, turizm gelirlerinin bu yıl içinde 27 milyar dolar tahmininde bulunuyorsunuz -2016 yılı için- bunun 2017 yılı için 29-30 milyar dolar, 2018 için de 31-32 milyar dolar olmasını öngörüyorsunuz. Peki, bölgesel istikrarsızlıkları dikkate aldığınızda ilave olarak bugünkü gibi meydana gelebilecek olan terör oylarının Türk turizmi üzerine etkisini de dikkate aldığınızda gerçekten neyi göreceğiz? Türkiye ekonomisine de olayın siyasi ve sosyal boyutunun ötesinde etkilerinin olduğunu açık ve seçik göreceğiz.

2016-2018 döneminde bu üç ay içinde revize yemeyen göstergesi kalmamış orta vadeli programı savunacak -açıklayanlar dâhil- bir tane bakan arıyorum.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Önerinin aleyhinde ilk söz hakkı Manisa Milletvekili Recai Berber’e aittir.

Buyurun Sayın Berber.

RECAİ BERBER (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi tarafından Anayasa’nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca verilen Rusya Federasyonu’yla yaşanan siyasi, ekonomik kriz dolayısıyla Meclis araştırması komisyonu kurulmasına ilişkin önerge aleyhinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, önerge sahiplerinin gerekçelerini de incelediğimde 24 Kasım tarihinde yaşanan bu talihsiz olaydan sonraki gelişmeleri de yakından takip ettiğimizde de böyle bir araştırma komisyonundan ziyade belki Hükûmetin, Ekonomi Bakanlığının, Dışişleri Bakanlığının muhalefet partilerini bilgilendirmesinin, Mecliste bu konudaki sözlü ve yazılı sorulara cevap vermesinin daha yerinde olacağını düşünüyorum. Kaldı ki bu konuda 24 Kasım tarihinden sonra özellikle bütün gelişmelerden muhalefet milletvekilleri, yöneticileri sık sık bilgilendirilmiş, bu konudaki gelişmeler hem kamuoyuyla hem de Rusya Federasyonu’yla son derece hem siyasi hem ekonomik alanda hatta sosyal olaylar alanında da ciddi anlamda paylaşılmıştır. Hükûmetimiz tarafından aslında böyle bir krizin etkilerinin bütün boyutlarıyla daha ilk günden hesaplandığı ortadadır. Bununla ilgili Ekonomi Bakanımız yani o tarihte, o gün aynı zamanda yeni Hükûmet kurulması dolayısıyla… Krizin ilk günlerinde İhracatçılar Meclisiyle yapılan toplantıların bazısına ben de bizzat milletvekili olarak katıldım çünkü Rusya’ya en fazla ihracatta bulunan, yaş meyve sebze ihracatçısı bölgelerden biri benim seçim bölgem Manisa ve Türkiye’nin en büyük, en fazla ihracat yapan firması da yine Manisalı bir firma. Kendileriyle bire bir temasımızda, İhracatçılar Meclisinin temsilcileriyle, arkadaşlarla yapılan değerlendirmelerde Ekonomi Bakanlığının aldığı tedbirlerden son derece memnun olduklarını ve belki de bu kadar hızlı ve keskin bir şekilde gelişen bu krize, en hızlı şekilde, aynı hızla reaksiyon verildiğini, aynı hızda önlemler alınarak bu konuda çözümler üretildiğini bana bizzat İhracatçılar Meclisinde, Rusya’yla iş yapan, bütün ihracat yapan iş adamlarımız ifade etti.

Dolayısıyla, özellikle, 2015 yılındaki gelişmeleri sanki bu uçak krizinden sonra olmuş gibi değerlendirmemek lazım. Zaten araştırma önergesindeki gerekçelere baktığımızda… 2015 yılının başından itibaren yani Rusya’daki özellikle emtia fiyatlarında, petrol fiyatlarında dünya piyasalarındaki gerilemeden dolayı Rusya’nın yaşadığı ruble krizi var. Bundan dolayı zaten 2015 yılında ihracatımız yüzde 40’lara varan oranda azalmıştı. Yani, böyle bir olay… Hani derler ya, bu, aslında, işin tuzu biberi oldu. Yoksa, zaten -Rusya’yla- ruble krizi nedeniyle -dünyadaki ekonomik kriz- emtia fiyatlarının düşüşü nedeniyle hem Rusya’nın Türkiye’ye olan ihracatı yüzde 20 civarında azaldı hem de bizim Rusya’ya olan ihracatımız yüzde 40 civarında azaldı. Dolayısıyla, belki, burada sadece bu olaya münhasır değil. Kuzey komşumuz Rusya’yla, yine aynı şekilde Orta Doğu ülkeleriyle, yine aynı şekilde İran’la yani emtia fiyatlarından en çok etkilenen komşu ülkelerimizle olan ticaretimizin, ilişkilerimizin belki yeniden ele alınması, bu konudaki tedbirlerin daha detaylı bir şekilde gözden geçirilmesi, ki bu konuda da…

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Etkilemiyor da Dünya Ticaret Örgütüne niye gidiyoruz?

RECAİ BERBER (Devamla) – Gideceğiz tabii.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Gidelim, etkilemiyor madem.

RECAİ BERBER (Devamla) – Şimdi, bakın, burada Rusya Federasyonu’nun, özellikle Devlet Başkanı Putin’in bu olaydan sonra gösterdiği tepkinin, refleksin hem Alman Bild dergisinde hem diğer bütün uluslararası kamuoyunda ne kadar haksız, yersiz; uluslararası ticaret hukukuna, her şeye aykırı olduğu ortada. Dolayısıyla, burada…

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – İyi de hiçbir şey yok mu şimdi, var işte!

RECAİ BERBER (Devamla) – Biz hakkımızı arıyoruz.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Arayacaksınız.

RECAİ BERBER (Devamla) – Ama meşru zeminde arıyoruz.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Bir şey yokmuş gibi söyleme!

RECAİ BERBER (Devamla) – Arkadaşlar, “Bir şey yokmuş.” demiyorum, biz, Hükûmetimiz meşru zeminde her türlü girişimde bulunuyor. Ancak, Rusya’nın Türkiye’ye karşı yaptığı yaptırımlara mukabele etmek için bir miktar daha bu konuda sabretmemiz gerektiğini düşünüyoruz, yoksa bu ilanihaye böyle gidecek değil.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Ne kadar sabredeceksiniz?

RECAİ BERBER (Devamla) – Yani, şimdi, bakın, biliyorsunuz, Rusya Federasyonu’nun Ukrayna krizinden sonra uyguladığı ambargolardan dolayı Avrupa bile bu ambargoları altışar aylık dönemler itibarıyla gözden geçiriyor. Neden?

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Erkan Bey de Manisa Milletvekili, sizi çağırıyorlar Erkan Bey’i niye çağırmıyorlar?

RECAİ BERBER (Devamla) – Çünkü böyle bir kriz sadece o ambargoyu uygulayan ülkeye değil, bütün taraflara zarar veriyor. Şimdi, bu işten sadece bizim çiftçimiz mi zarar gördü? Değerli arkadaşlar, onlar daha çok zarar görüyor merak etmeyin. Bakın, şu anda o yaptırımların yarısını biz uygulamaya kalksak Rusya’daki sistem çöker.

ERKAN HABERAL (Ankara) - Bir uçağını daha düşürelim o zaman, bir uçağını daha düşürelim sistem çöksün!

RECAİ BERBER (Devamla) – Neden? Bakın, Rusya’dan biz sadece doğal gaz almıyoruz, daha bugün… Ben daha önce, biliyorsunuz, Ereğli Demir Çelik’in yönetim kurulu başkanlığını yaptım. Daha bugün demir çelikçiler diyor ki: “Bütün Türkiye’deki müşterilerimizle toplantı yapıyoruz.” Rusya’daki ihracatçı diyor bunu.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Ya, battı, sektör battı, haberiniz yok ya, demir çelik!

RECAİ BERBER (Devamla) – Arkadaşlar, onlar batacaklar.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Daha yeni kapandı.

RECAİ BERBER (Devamla) – Onlar batacaklar merak etmeyin, eğer böyle yapmaya devam ederlerse onlar batacaklar.

Onun için, burada uluslararası ilişkiler karşılıklı bağımlılık, karşılıklı menfaat üzerinedir. Eğer, onlar kendi çıkarlarını düşünmüyorsa biz çıkarlarımızı düşünmek durumundayız. Dolayısıyla da böyle duygusal “O bana bunu yaptı, ben de ona bunu yapacağım.” anlayışıyla olmaz.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Biz “Bir şey yap.” demedik zaten!

RECAİ BERBER (Devamla) – Onun için uluslararası platformda Hükûmetimiz gerekli adımları atıyor.

Yalnız, burada, gerçekten özellikle turizmde Türkiye’nin sadece… Bakın, sadece Türkiye’ye turist olarak gelmiyor, Türkiye’de 70 binden fazla Rus yaşıyor; sadece Antalya değil, İstanbul’da, Türkiye’nin birçok yerinde. Ben dostluk dernekleriyle de görüşüyorum bu kriz başladığından beri; on yıldır da, Parlamentoda bulunduğum sürece, Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkan Vekili olarak, şimdi de Başkan olarak görev aldım, bu ilişkileri ta 2002 yılından beri çok yakından takip ediyorum. Onlar diyor ki: “Biz buna taraftar değiliz, yapılan bu uygulamalar yanlış.” Sadece burada yaşayan Ruslar, Türkiye’ye gelmiş yerleşmiş, kendi akrabalarını, annesini babasını, 5 kişiyi davet ettiği zaman bile Türkiye’ye 500 bin, 1 milyon Rus geliyor arkadaşlar. Bu kadar iç içe geçmiş, Türkiye’yle kaynaşmış iki toplumdan bahsediyoruz. Sadece iki devlet değil, müthiş bir şekilde ekonomik ilişkileri, sosyal ilişkileri birbiriyle iç içe olan bir Türkiye’den bahsediyoruz. Dolayısıyla, merak etmeyin, bence, bu araştırma komisyonuyla ilgili olarak, evet, burada bilgilendirilmesi ihtiyacı vardır ancak bu konuda Hükûmetimiz tarafından gerekli bütün tedbirler, önlemler alınmıştır.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Somut bir tane şey söyle.

RECAİ BERBER (Devamla) – Siz de eğer bu üretim yapan, ihracat yapan firmalarla, İhracatçılar Meclisiyle, TİM’le görüşür onlardan bilgi alırsanız bu konudaki atılan adımların ne kadar yerinde olduğunu göreceksiniz.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Biz hepsiyle görüştük merak etme, biz görüştük.

RECAİ BERBER (Devamla) – Artı, Hükûmetimiz…

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sen “Bildiğim” değin sektörü bilmiyorsun.

RECAİ BERBER (Devamla) – Çok iyi biliyorum.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Bilmiyorsun. Çeliğe bir bak.

RECAİ BERBER (Devamla) – Değerli arkadaşım, bakın, ben size şunu söyleyeyim: Şu anda, biz belli ülkelere “charter” seferle gelen turistler için yakıt desteği veriyorduk, şimdi Hükûmetimiz karar aldı, çok daha geniş ülkelere bu desteği vereceğiz. Merak etmeyin, her kriz aynı zamanda bir fırsattır. Onun için, eğer bu krizi iyi yönetirsek bu kriz Türkiye için, Türkiye’nin turizmi için, ihracatımız için, yaş meyve, sebze ihracatı için tarihî bir fırsat olacak. Çünkü sadece Rusya’ya, sadece…

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – İhracat patladı!

RECAİ BERBER (Devamla) – Merak etmeyin arkadaşlar, artıyor, miktar olarak arttı zaten ama…

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Patladı, patladı, 200’e vurdu!

RECAİ BERBER (Devamla) – Bir dakika, yani dolardaki değer artışı nedeniyle meydana gelen kaybı da lütfen fatura etmeyin; artı, Avrupa’daki gelişmeleri göz ardı etmeyin, dünyadaki gelişmeleri gözardı etmeyin. Bizim ihracatımız yine arttı ama gidin bakalım o Rusya dediğiniz, İran dediğiniz ülkelerin ihracatı ne kadar azaldı. Yarı yarıya azaldı, yarı yarıya, yüzde 50’sini kaybettiler.

Değerli arkadaşlar, onun için, Türkiye aldığı bu önlemlerle Türkiye’deki, Rusya’yla iş yapan hiçbir iş adamımızın zarar görmemesi için her türlü önlem alınmıştır. Onun için de bu konuda Meclis araştırma komisyonu kurulmasına gerek olmadığını düşünüyorum ve beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Berber.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Akçay…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, biraz evvel kürsüde konuşan konuşmacı Sayın Berber konuşması esnasında ondan evvelki konuşmacımız Sayın Emin Haluk Ayhan’ın görüşlerine atfen, tam aksi şekilde bu bilgilendirmelerin yapıldığını ifade etmiştir. Yani, Hükûmet tarafından muhalefete veya ilgili paydaş kamuoyuna bu bilgilendirmelerin yapıldığı ifade edilmiştir. Dolayısıyla, tam aksi bir görüş serdedilmiştir. Bu konuda gösterilen tepkileri de duygusal tepki olarak değerlendirmiştir ve bazı bu yanlış bilgilendirmeleri düzeltmek üzere söz istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın Akçay, 69’uncu maddeye göre bir söz talebinde bulunmadınız yani bir sataşma var ise söz vermeye hazırım.

RECAİ BERBER (Manisa) – Sataşma yok yani Sayın Ayhan görüşlerini ifade etti, ben de görüşlerimi ifade ettim. O zaman hiç onun aleyhinde görüş beyan etmek…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bunu bir sataşma olarak değerlendiriyoruz efendim.

BAŞKAN – Yani, bilgi verdi, o bilgileri düzelteyim derseniz söz veremem ama şunu söylüyorsanız yani Sayın Ayhan’ın söyledikleri amacına aykırı, daha farklı bir bağlamda…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sataşma var, “Duygusal hareket etti.” dedi efendim.

RECAİ BERBER (Manisa) – Sayın Başkanım, eğer aleyhte konuşmak…

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Hayır, ben demir çelikle ilgili bir şey söylemedim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – “Duygusal hareket etti.” dedi, sataşma var.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Büyük bir sataşma var.

BAŞKAN – Sayın Ayhan mı söz talep ediyor?

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Evet, Ayhan Bey konuşacak.

BAŞKAN – Peki.

RECAİ BERBER (Manisa) – Sayın Başkan, aleyhte konuşmak sataşmaksa o zaman herkes birbirine sataşıyor burada yani.

BAŞKAN – Sataşma nedeniyle size iki dakika söz veriyorum.

Açıklamalarınızı lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeyecek şekilde yapınız.

Buyurun Sayın Ayhan.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın, Manisa Milletvekili Recai Berber’in MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Ben çok uzatmayacağım.

Zatıalinizin biz Komisyon Başkanlığı dönemini de biliriz, Başkan Vekilliği dönemini de; hangi imzayla nasıl toplandığını da biliyoruz, iptal olduğunu da biliyoruz.

RECAİ BERBER (Manisa) – Sayın Başkan, bu ne şimdi, sataşma değil mi? Ayıp ya!

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Siz Manisa Milletvekilisiniz, siz toplantıya davet ediliyorsunuz. Erkan Bey de Manisa Milletvekili, sizden ne farkı var veya Özgür Bey Manisa Milletvekili, niye onlar davet edilmiyor?

RECAİ BERBER (Manisa) – Ben davet edilmedim, ben kendim gittim.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Ha, onlar da gitti, bir. İki: Bakın, siz “6 bin dolar.” diyorsunuz. Biz gittik, görüştük…

RECAİ BERBER (Manisa) – Davetsiz gittim, ne demek ya!

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Dinler misin?

Biz gittik görüştük. Bize söylenilen şu: “Kişi başı destek verin.” 100 kişi getiren uçağa da aynı parayı veriyorsunuz, 300 kişi getiren uçağa da aynı parayı veriyorsunuz. Kimle kimin hangi tür ilişki içinde olduğunu biz bilmiyoruz. Hangi grupları kolladığınızı bilmiyoruz. Daha birkaç gün önce, bize banka genel müdürleri finans problemi nedeniyle şirketlerin orada olduğunu söylediler. Biz problemi ortaya koyuyoruz. İyi yaptınız, kötü yaptınız anlamında da bir şey söylemedik. Bu probleme çare aransın diyoruz. Siz burada bize cevap yetiştiriyorsunuz. Demir çelik sektöründe Türkiye'de 25 milyon ton mu yaklaşık üretim?

RECAİ BERBER (Manisa) – 35.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – 35.

Ne kadarı çıktı bu sene devreden 2015’te?

Ya, daha 2,5-3 milyon tonu bir ay içinde çıktı. Burnunuzun ucunu görmüyorsunuz veya bilip söylemiyorsunuz veya saklıyorsunuz ondan sonra da burada gayet iyi niyetle verilmiş bir önerge için ne yapıyorsunuz? Konuşuyorsunuz. Bakın, biz turizmcilere gittik -çok net söylüyorum- ihracatçılara gittik, ziraat, ticaret odalarına gittik, sanayi odalarına gittik, hepsiyle istişare ettik, onların söylediklerini buraya getirdik. Sanki onların bize söylediklerini size söylememiş gibi bize buradan laf yetiştiriyorsunuz. Eski huyunuz devam ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Neyse tedbir alın biz de alkışlayalım ya. Neticede Türkiye Cumhuriyeti’nin Hükûmeti yapacak, biz de alkışlayacağız.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

IX.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- MHP Grubunun, 23/12/2015 tarihinde İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ile Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve arkadaşları tarafından, Rusya Federasyonu’yla yaşanmakta olan siyasi, ekonomik krizin ülkemize ekonomik etkilerinin araştırılarak alınabilecek tedbirlerin, çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Ocak 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Önerinin lehinde olmak üzere ikinci söz İzmir Milletvekili Selin Sayek Böke’ye aittir.

Buyurun Sayın Sayek Böke. (CHP sıralarından alkışlar)

SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) – Sayın Başkan, konuşmama başlarken sizi ve yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye yönetilemiyor. Türkiye berbat yönetiliyor. Sorun çözmek yerine sorun üreten, birleştirmek yerine kutuplaştıran, planlı ve rasyonel yaklaşımlar yerine ideolojik, hayalci tutumlarla politika üreten AKP siyaseti artık Türkiye’yi taşıyamıyor. Türkiye’nin yönetilememe sorununun en belirgin olduğu, aynı zamanda en ağır faturayı önümüze koyduğu alan ise dış politika. Bugün tartıştığımız Rusya meselesi de AKP’nin Türkiye’yi bir batağa sürükleyen dış politikasının sonuçlarından yalnızca bir tanesi ve üzülerek söylüyorum ki milyarlarca dolar faturası olan bu Rusya krizi dış politikanın en hafif faturalarından birisi. Bugün aynı plansız, hatalı, ideolojik saplantılarla oluşturulan politikanın çok daha ağır bir sonucunu yaşadık. Bugün İstanbul’da terör saldırısıyla insanlar yitirdik. Öncelikle, Sultanahmet’te bugün yaşamını yitiren tüm insanlara Allah’tan rahmet, sevenlerine başsağlığı ve sabır diliyorum. Acılarını paylaşıyoruz. Yaralılara da acil şifalar diliyoruz.

AKP’nin bu dış politika tutumunun acilen ve 180 derece değişmesi gerekliliği ortada ama bundan daha önemlisi, Türkiye’ye, sorun çözen, partizan değil, rasyonel bakan yeni bir siyaset anlayışı gerekiyor. Partizan olmayan rasyonel bakış, buradan kavga eden değil, birlikte çözüm üretmek için zemin arayan bir yaklaşımdır. Oysa en çok anlaşabileceğimiz ekonomik maliyetleri gidermek konusunda dahi partiler arası ayrımlar üzerinden yapılan siyaset, Türkiye’yi bir bataklığa doğru sürüklemektedir. Bunu hepimizin görmesi gerekiyor.

Biz, işte siyaseti böyle bir yeni siyasi anlayışı inşa etmek için yapmalıyız. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, işte bu yüzden siyaset yapıyoruz. Sorunları tespit eden, çözmekten korkmayan, eleştiren ama kavga etmeyen ve birlikte iş üretmeye çekinmeyen bir yaklaşıma ihtiyacımız var. Bu sorunda bile eğer biz “Birlikte bir şey yapabiliriz” diyemiyorsak korkarım ki bugün yaşadığımız daha derin krizleri çözmek de Türkiye’de mümkün olmayacaktır.

Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Rusya krizine de diğer politikalara olduğu gibi işte bu çerçeveden bakıyoruz. Sorunu rasyonel olarak tespit eden, nasıl çözülebileceğine dair araştıran, bilgi edinen, edindiği bilgiyi paylaşan, paylaştığı bilgi sonucunda farklı görüşlerin ortaya çıkmasının iyi bir şey olduğunu düşünen ve bunun sonucunda bir ortak çözüm üretilmesi için gayret gösteren bir yaklaşım.

Biz, sadece biz araştıralım istemiyoruz, Meclis birlikte araştırsın istiyoruz. Burası Türkiye’yi temsil ediyorsa, Türkiye birlikte bir konuyu araştırmaya da adım atmaya başlayabilir diye düşünüyoruz. Araştırmadığımız her konunun da milyarlarca liralık kayıpla beraber insan canına mal olduğunu da, maalesef, bir kez daha hatırlatmak zorunda kalıyoruz.

24 Kasım 2015 tarihinde Türk hava sahasını ihlal eden Rus savaş uçağının düşürülmesinin ardından yaşanan gelişmeler iki ülke ilişkilerini kopma noktasına getirdi. Bu kriz sadece ekonomik değil, siyasi ve sosyal bir boyut da taşıyor ve her açıdan vahim sonuçlar içeriyor. İş adamlarımız, 2014’te zaten daralmaya başlamış olan Rusya ekonomisinde zorla tutunmaya gayret ederken şimdi yeni bir krizle karşı karşıyalar ve biz onlara Meclisten bir el uzatmak yerine “sen söyledin, ben söyledim” kavgasıyla vakit geçiriyoruz.

Rus rublesi geçen yıl Amerikan dolarına karşı yüzde 100’ün üzerinde değer kaybetti, doğrudur. Bu sebeple, turizm ve ihracat gelirlerimizde ciddi kayıplar da oluştu. Bunu inkâr eden yok. Ama ortaya çıkmış olan yeni kayıpları göz ardı etmeyi de gerekli kılmamaktadır.

Rusya Federasyonu’nda yatırımları olan ancak girdilerini dolar bazında Rusya dışından temin eden iş adamlarımız zor durumda. Onlara yardım etmek bizim yükümlülüğümüz. Onların sorunlarını birlikte dinlemek bizim yükümlülüğümüz. Onların sorunlarına birlikte çözüm üretmek yine bizim yükümlülüğümüz.

Türkiye’den Rusya’ya mal taşıyan tırları gümrüklerde, Rusya’da çalışan Türkleri vizeleri uygun olmasına rağmen sınır kapılarında uzun kuyruklarda bekleterek başlayan uygulamalara dair bir tartışmanın olmaması gerekir. Türkiye’den oraya iş yapanlar zor durumda, Türkiye’den çalışmak için Rusya’ya gidenler zor durumda, buna karşı bir ses çıkarmak ve ortak araştırma yapmaktan kaçınmamamız gerekiyor.

Türkiye'nin Rusya’yla ekonomik ilişkileri, hem ürün hem de hizmet ticaretinde çok gelişmiş düzeyde. Türkiye ile Rusya arasında 2014 yılında dış ticaret hacmi 31 milyar dolar, toplam müteahhitlik ve yatırım hizmetleri 10 milyar dolar, turizm gelirleriyse yaklaşık 4 milyar dolara yükselmiştir.

Bakın, bu kazanımlar yirmi beş yıl boyunca geçmiş hükûmetlerin olduğu kadar iş dünyasının ilmik ilmik, alın teriyle ördüğü kazanımlardır. Bu kazanımlar kaybediliyor diye araştırma yapılsın isteniyor, bu kayıplar önlensin diye araştırma yapılsın isteniyor; kimsenin birbirini suçlaması için değil.

Türkiye son üç yıldır potansiyelinin altında büyüyor. Altı yıldır refahımız yerinde sayıyor, fakirleşiyoruz. Ekonomik sorunlara sorun eklemek yerine, ortaya çıkan sorunları beraber, hızlıca tespit etmeyi öncelememiz biz siyasetçilerin birincil görevi. Türkiye ekonomisine bu yaptırımların bir yıl içerisinde en az 8,5 milyar dolara mal olacağını biliyoruz. Bakın, en az diyorum çünkü bunun sonuçlarının artarak sürmesi, araştırmaların dahi yapılmasının istenmediği bir zeminde bu zararların dört yıl içerisinde 52,5 milyar dolara çıkacağını biz kendimiz yaptığımız araştırmalarda görüyoruz zaten. Gelin, bunlara beraber engel olmak için Mecliste araştıralım denmesinin çok doğru bir teklif olduğunu düşünüyoruz. Bu zararlar zaman içinde artacaktır. Bu artışa engel olmak da biz siyasetçilerin en temel görevidir.

Rusya tarafından yürürlüğe konmuş olan bu yaptırımlar zaten düşüş eğiliminde olan ihracatımızı bir kez daha sekteye uğratmıştır. Biz zaten düşüş eğiliminde olduğu için bu ek yükleri kabul edebilecek durumda değiliz. İş adamlarımız zor durumda, ihracatçımız zor durumda. Rusya ihracat pazarı olarak Türkiye için 7’nci sırada önemli konumda olan ülkelerden biriyse bu işin çözülmesi için adım atılması konusunda birlikte araştırmaya, birlikte çözüm üretmeye hızla geçmemiz gerekiyor. İthalatta Rusya ithalat ortaklarımızdan 1’inci sırada yer alıyor. Doğrudur, biz yaptırım uygularsak onlar da zarar görürler ama kavga eden değil, barış inşa eden bir politikayla kimsenin kaybetmediği ama en önemlisi Türkiye'nin kazandığı adımları atmak yükümlülüğü yine biz Meclisin yükümlülüğüdür.

Soru şu: Üretimimiz ne kadar değişiyor? İhracatımıza ne olmuş? Türkiye'nin hangi bölgesi daha çok kaybediyor? Ne yaparsak bu kayıplara engel olmak mümkün? Bu soruları birlikte sormaktan çekinecek bir zemin olmadığı düşüncemizi de bir kez daha paylaşmak istiyoruz.

Bakın, 1972 yılından bugüne kadar Türk müteahhitlik firmalarının yurt dışında üstlendikleri projelerin beşte 1’ine yakını Rusya Federasyonu’nda. Rusya bizim için önemli bir pazar, Türkiye buradan gelir elde ediyor. Gelin, burada zarara uğramış olan müteahhitlerimizin zararlarının ne olduğunu hep birlikte dinlemeyi becerelim. Gelin, bir sorunu beraber araştırabileceğimizi bütün Türkiye’ye gösterelim.

Rusya tarafından konulmuş olan ekonomik yaptırımlardan birisinin de Türk çalışanların oraya gidişinin kısıtlanması yönünde olduğu da göze çarpıyor. Vize muafiyetlerinin kaldırılması ve Türk çalışanların istihdamına yönelik kısıtlar Rusya’da yatırım yapan ve hizmet sunan işte bu nice müteahhitlik şirketini de zor durumda bırakıyor.

Tüm bu gelişmeler ışığında, çalışanlarını, üreticisini, müteahhidini, kısacası vatandaşını dünya coğrafyasının her köşesinde korumakla yükümlü bir devletin mutlaka bu konuyu Mecliste araştırmayı ve çözmeyi öncelemesi gerekmektedir. Hükûmetten beklenen budur, Meclisimizden de beklenen budur.

Tur operatörlerinin Türkiye turlarını iptal etmeleri çağrısıyla beraber yılda yaklaşık 4,5 milyon Rus turistin Türkiye’yi ziyaret etmesinin azalacağı da ortada olan bir rakamdır. Bugünden sonra 4,5 milyon Rus turistle beraber başka turistlerin de Türkiye’ye gelip gelmeyeceğine dair ciddi soru işaretleri de maalesef masada durmaktadır.

Bütün bu gelişmeler ışığında, Cumhuriyet Halk Partisi kendisi araştırmıştır. Biz Tekirdağ Milletvekilimiz, Genel Başkan Yardımcımız Faik Öztrak’la beraber bir dizi eylem planını hazırladık, sizlerle paylaşmaya hazırız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELİN SAYEK BÖKE (Devamla) – Ülkenin çıkarlarının korunduğu, insanların onurlu yaşam hakkının savunulduğu, barış ve refahın inşasının öncelendiği, sorunların araştırılabildiği, fırsatların krizlerden çıkarılmadığı, krizlerin önlenmesinin bir fırsat gibi görüldüğü bir Türkiye inşası için de gelin, bu araştırma komisyonunu kurarak bir ilk adım atalım.

Çok teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sayek Böke.

Önerinin aleyhinde ikinci söz…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bir söz talebim olacak.

BAŞKAN – Dinliyorum efendim.

Yerinizden mi?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Evet, yerimden.

BAŞKAN – Buyurun, mikrofonunuzu açıyorum.

VII.- AÇIKLAMALAR (Devam)

26.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Hükûmetin İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda yapılan saldırıyla ilgili Meclisi bilgilendirmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; oturum açılırken Halkların Demokratik Partisi adına, bugün Sultanahmet’te yaşanan vahşi saldırıyı kınadığımızı ve bu saldırının bütün detaylarıyla ilgili bir an önce kamuoyuna gerekli açıklamaların yapılması gerektiğini ifade etmiştik.

Yine, grup önerisi görüşülürken de Cumhuriyet Halk Partisinin sayın grup başkan vekili de bu konuda Hükûmetten bir bilgi talebinde bulunduklarını, Hükûmetin mutlaka Meclise gerekli bilgilendirmeleri yapması gerektiğini ifade etmişti.

Şimdi, basında, tabii, olayla ilgili yayın yasağı getirildi, herhangi bir detay bilmiyoruz. Ancak, şu anda yabancı basında da çıkan haberlere göre, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve Hükûmet sözcüsü Sayın Numan Kurtulmuş’un ilk verdiği bilgilerin tamamen yanlış olduğu ortaya çıkıyor. Yani, bu saldırganın Suriye kökenli bir canlı bomba olduğu ve Suriye’den giriş yaptığına dair bir bilgilendirme yapmışlardı, örgüt ismini açıklamamışlardı, bağlantılarıyla ilgili bir şey söylememişlerdi. Ancak, şu anda yabancı ajanslardan bizim takip ettiğimiz haberlere göre, bu saldırıyı yapan kişi Suudi Arabistanlı Nabil Fadlı adında bir saldırgan olarak geçiyor, bütün dünya da şu anda bu şekilde okuyor.

Yani, burada çok ciddi bir bilgi kirliliği ve yine bir şeylerin üzerini örtme anlayışıyla karşı karşıyayız. Bu saldırıyı yapan kimdir, kimlik bilgisi nedir; milliyeti, uyruğu nedir; hangi ülkeden gelmiştir, bağlantıları nedir, örgütü nedir, bununla ilgili bu Meclisin bilgi alma hakkını bu Hükûmetin gasbetmemesi gerekiyor. Dışarıda rahat bir şekilde, yayın yasaklarından dolayı haber alamayan insanlarımız da bizi arıyorlar, “Bu konuda Meclise ne bilgi verildi?” diyorlar. Dolayısıyla; Hükûmeti derhâl açıklama yapmaya, bu vahşi saldırıyı yapan örgütü, kişiyi doğru bilgilerle, bütün arka planlarını detaylandıracak şekilde burada Meclise sunmaya bir kez daha davet ediyoruz.

Ayrıca, Cumhurbaşkanının ve Başbakan Yardımcısının henüz detaylar netleşmemişken hangi panikle, hangi saikle bu tarz açıklamalar yaptığını da bu Hükûmetin gelip bu Meclise bilgilendirme yapması gerektiğine inanıyoruz.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

Sayın milletvekilleri, önemli bir konuyu görüşüyoruz. Hükûmeti temsilen de bir sayın bakan Genel Kurulda bulunuyor. Milletvekillerimizin, Sayın Bakanın görüşmeleri yakinen izleyebilmesi açısından Sayın Bakanı meşgul etmemelerini ben rica ediyorum.

Konuyla ilgili olarak Hükûmetten Genel Kurulu bilgilendirme yönünde bir talep gelirse bunu İç Tüzük hükümleri çerçevesinde karşılayacağımı ifade etmek isterim.

IX.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- MHP Grubunun, 23/12/2015 tarihinde İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ile Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve arkadaşları tarafından, Rusya Federasyonu’yla yaşanmakta olan siyasi, ekonomik krizin ülkemize ekonomik etkilerinin araştırılarak alınabilecek tedbirlerin, çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Ocak 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi aleyhinde olmak üzere ikinci söz hakkı Eskişehir Milletvekili Harun Karacan’a aittir.

Buyurun Sayın Karacan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HARUN KARACAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, çok değerli hazırun; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün İstanbul’da yaşanan menfur saldırıyı kınıyor, ölenlere rahmet, yaralılara da acil şifalar diliyorum.

Evet, Rusya kaynaklı olumsuz ekonomik etkileri yaşamakla birlikte, bunların yol açacağı ekonomik kayıp telafi edilebilir durumdadır. Rusya konusunda yaşanan ekonomik sıkıntıları özellikle 5 başlık altında toplayabiliriz.

Birincisi ihracat ve bavul ticareti. Rusya ekonomik yaptırımlarını stratejik bir biçimde belirliyor. Kendi açısından en az sıkıntı verecek yani iç pazarda Türkiye’den yapılan ihracata en az duyarlı alanlarda ticaretini kısıtlıyor, alternatif alım yapmasının zor olduğu alanlarda ise hiçbir yaptırım uygulamıyor. Türkiye’nin bu olumsuz etkileri en aza indirecek politika araçları da bulunmaktadır. Ekonomi Bakanlığımız özel sektörüyle birlikte pazar çeşitlendirmesi de yapmaktadır. Orta Doğu ve Avrupa Birliği pazarına da yoğunlaşmaktayız. Önümüzdeki dönemde, bu pazarla ihracatta artış da göstereceğimize inanmaktayız. Ekonomi Bakanlığımız ihracatçılara ve üreticilere yönelik destekler de hazırlamaktadır.

Rusya kaynaklı gelir kalemleri içerisinde bavul ticareti ikinci en önemli yere sahiptir, bu konuda sektörle birlikte çalışmaktayız. Rus vatandaşlarına Türkiye’ye girişte zorluk çıkarılmaması, menşe sapması uygulaması konusunda da ihracatçılara kolaylık gösterilmesi sağlanmaktadır. Rusya’nın gümrükteki malları gereksiz yere bekletmesi, Türk firmalarını yasaklayıcı, kısıtlayıcı muamelelere tabi tutması Dünya Ticaret Örgütü kurallarına da aykırıdır. Türkiye, Dünya Ticaret Örgütü kuralları çerçevesinde sahip olduğu hakları sonuna kadar kullanacak, Rusya’nın ticaret kuralları dışında ortaya koyduğu yanlışlıklar hukuk nezdinde de takip edilecektir.

İkinci ana başlık da turizm. Etkinin yoğun olduğu, hissedildiği alan turizm sektörüdür. Esasında, bu olaydan önce, Rusya’da artan ekonomik sıkıntılar nedeniyle Rusya’dan gelen turist sayısında yüzde 20 civarında da bir azalma vardı. 2014’te Rus turistlerden 4,4 milyar dolarlık gelir elde etmiş bulunmaktayız. Buradaki sıkıntıları hafifletmek için de şu konularda Hükûmet olarak çalışılmaktadır: Birincisi; maliyetin azaltılması, istihdam maliyetinde özellikle sezon dışı dönem için indirim sağlanması. İki: Türkiye’ye charter uçaklarının gelmesi, cazip hâle getirilmesi; sektöre yönelik nakdi destek uygulanması. Diğer taraftan, turist getiren seyahat acentelerinin Kredi Garanti Fonu’ndan desteklenmesi, sektöre yönelik kısa çalışma ödeneğinin uygulanmasının da aktif hâle getirilmesi. Diğer taraftan, turizm gelirlerini artırmak için de, destinasyon çeşitlendirilmesi için de Turizm Bakanlığı yeni çalışma faaliyetleri sürdürmektedir.

Diğer taraftan, üçüncü, en önemli konu da taşıma rotaları. Rusya zaten 2012 yılından bu yana taşımacılıkta pazarda kendi payını artırmak için Türk taşımacılara belge vermeyerek zorluk çıkarmaktadır. Yeni alternatif güzergâhlarla ilgili de Ulaştırma Bakanlığımız Hazar Denizi geçişini daha aktif kullanmak için çalışma yapmaktadır. Bu hem de maliyetleri yüzde 30 azaltacaktır.

Diğer tarafta, yurt dışı yatırımlarımızda da -biraz evvel arkadaşlarımızın da söylediği gibi- son on yılda Türkiye’nin Rusya’ya yaptığı yatırımlar 7,4 milyar dolardır. Rusya’nın Türkiye’de yaptığı yatırımlar da 3,7 milyar dolar civarındadır. Ağırlıklı olarak, Rusya Türkiye’ye metal ve enerjide; Türkiye ise Rusya’ya gayrimenkul olarak yatırım yapmaktadır. Rusya’da yatırım yapan ilk 10 Türk firma arasında müteahhitlik hizmeti veren firmalarımız çoğunluktadır. Rusya’da yerleşik ve çalışan Türk insanları ve işçilere karşı da hukuksuz uygulamalar… Bu konuda da uluslararası hukuk çerçevesinde Hükûmetimizin gerekli girişimleri vardır.

Tabii ki en önemli konu da enerji konusudur. Enerji konusunda da Türkiye olarak Rusya’nın dünyada ikinci büyük pazarıyız ama bu karşılıklı ticarettir. Rusya’nın da dövize ve ekonomiye ihtiyacı olduğu için bu konuda da en başından vurguladığımdan beri Hükûmetimiz, Rusya’yla yaşanan tüm gelişmeleri özel sektörle beraber, el ele yakın takip etmekte, tüm sıkıntıların Hükûmetimiz farkında. Sayın Başbakanımızın idaresinde Hükûmetimiz bunu en öncelikli konu olarak ele almakta. Hem Meclisimizin hem de vatandaşımızın için rahat olsun.

Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum…

III. YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Yoklama talep ediyorum.

BAŞKAN – Bir yoklama talebi vardır, önce yoklama talebini gerçekleştireceğim: Sayın Altay, Sayın Tanal, Sayın Erkek, Sayın Bayır, Sayın Yiğit, Sayın Gürer, Sayın Bektaşoğlu, Sayın Yedekci, Sayın Karadeniz, Sayın Akar, Sayın Akaydın, Sayın Arık, Sayın Hürriyet, Sayın Sarıhan, Sayın Akın, Sayın Özdemir, Sayın Akyıldız, Sayın Gökdağ, Sayın Kesici, Sayın Ekici.

Şimdi yoklama işlemini gerçekleştireceğim.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum. Adlarını okuttuğum sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, pusula kullanmak suretiyle yoklamayı gerçekleştiren arkadaşlarımın burada olup olmadığını kontrol edeceğim.

Sayın Abdulkadir Yüksel? Burada.

Sayın Sabri Öztürk? Burada.

Sayın Tezcan? Burada.

Sayın Murat Baybatur? Yok.

Sayın Necip Kalkan? Burada.

Sayın Habib Soluk? Burada.

Toplantı yeter sayısı vardır.

IX.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- MHP Grubunun, 23/12/2015 tarihinde İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ile Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan ve arkadaşları tarafından, Rusya Federasyonu’yla yaşanmakta olan siyasi, ekonomik krizin ülkemize ekonomik etkilerinin araştırılarak alınabilecek tedbirlerin, çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Ocak 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.37

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.49

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER : Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Zihni AÇBA (Sakarya)

------0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- HDP Grubunun, 12/1/2016 tarihinde Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, Cumhuriyet tarihinin en fazla can kaybının yaşandığı Ankara katliamının tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Ocak 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

12/01/2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 12/01/2016 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                      İdris Baluken

                                                                                                                        Diyarbakır

                                                                                                             HDP Grup Başkan Vekili

Öneri:

12 Ocak 2016 tarihinde, Diyarbakır Milletvekili Grup Başkan Vekili İdris Baluken tarafından verilen (561 sıra numaralı) cumhuriyet tarihinin en fazla can kaybının yaşandığı Ankara katliamının tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 12/01/2016 Salı günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Hakların Demokratik Partisi Grubu Önerisi lehinde Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım konuşacaktır.

Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; artık gün geçmiyor ki ölüm haberleriyle uyanmayalım ve günü ölümlerle karşılamayalım, hatta artık saat geçmiyor ki ölüm haberleriyle uyanmayalım veya ajanslarda bununla karşılaşmayalım. Maalesef, ülkenin içine girmiş olduğu bu şiddet sarmalı içerisinde her yerde yeni bir katliam, yeni bir faşizm örneği yaşanıyor. Bugün, burada, partimizin vermiş olduğu Ankara katliamıyla ilişkili olarak Meclis araştırması açılması talebiyle ilgili konuşuyorum ama konuştuğumuz saatlerde ülkenin gündemi Ankara katliamı değil, maalesef İstanbul katliamı.

Bugün, İstanbul Sultanahmet’te gerçekleşen patlamada farklı ülkelerden 10 insanın yaşamını yitirmiş olması -ilk açıklamalara göre- 2’si ağır 15 kişinin yaralanmış olması günün, hatta mevsimin, yılın acılı haberlerinden sadece bir tanesidir. Bu patlamayı parti olarak şiddetle kınıyor; hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır ve yaralı olanlara ise acil şifalar diliyoruz.

Herhâlde, bugün dünyanın herhangi bir ülkesindeki bir istihbarat servisi Türkiye’deki canlı bomba sayısıyla ilgili olarak, Türkiye’deki canlı bombalar, katliamlar, gelen veya gelme ihtimali olan ölüm haberleriyle ilgili olarak daha fazla bilgi sahibidirler. Sadece Başbakan tarafından belli dönemlerde açıklanan “Elimizde canlı bombaların listesi var.” söylemleri bu canlı bombaların katliama dönüşüm gerçeğini engellememektedir. Başbakan bunları sadece haber bültenlerinde spikerlerin verdiği bir bilginin naifliğiyle toplumla paylaşmanın ötesinde tedbir geliştirme adına hiçbir rol oynamamaktadır. Ülkeye hükmeden, hükûmet eden ve onun başında bulunan bir insan olarak değil de sadece haber paylaşan pozisyonda kendisini tutması ülkenin hükûmet gerçekliği açısından hazin bir durumu ifade ediyor.

Burada, özellikle, Millî İstihbarat Teşkilatının ya bilgileri edinememe ya da edindiği bilgilerin tedbirini ilgili güvenlik kurumlarıyla paylaşarak önleme gibi bir yetkisi, hükmü kalmamıştır. Millî İstihbarat Teşkilatının bu ülkede başkaca çok daha önemli işleri vardır. İnsanların özel yaşamlarını takip etme gibi önemli işleri vardır. Özel hayata müdahale etme gibi görevleri vardır. Başta HDP olmak üzere, muhalefet partileri, sivil toplum örgütlerini didik didik izleme, bu ülkenin şiddet sarmalından çıkmasını isteyen toplumsal çevreleri fişleme gibi görevleri vardır. Millî İstihbarat Teşkilatının asıl görevi olan katliamları önleme, bunun tedbirlerini toplumla paylaşma, toplumla değilse bile güvenlik birimleriyle paylaşarak önlemler geliştirme işlevi yitirilmiştir. Millî İstihbarat Teşkilatının bütün görevlileri ve ajanları Kürt şehirlerinde cirit atmakta ve gelişen kadın, çocuk, sivil katliamlarını seyretmek ve bunların sadece bilançosunu tutmakla meşguldürler. Böyle bir istihbarat teşkilatı gerçekliğiyle karşı karşıyayız. Başta Batılı ülkeler olmak üzere, komşu ülkelerin istihbarat teşkilatı Türkiye'nin içerisinde dönen dolapları Millî İstihbarat Teşkilatından çok daha iyi bilmekte, çok daha iyi takip etmektedir. Böyle hazin bir durumla karşı karşıya kalmış, katliamları önlemekten aciz bir istihbarat teşkilatı gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

10 Ekim 2015 tarihinde planlanmış, sipariş edilmiş, tezgâhlanmış bir katliamla karşılaştık. Bu ülkenin barış vicdanını temsil eden, KESK, DİSK, TMMOB, TTB’nin çağrısıyla gerçekleştirilmesi planlanan; HDP, CHP, EMEP, Devrimci Parti, SHPK, ESP ve Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi, birçok Alevi örgütü, kadın örgütü, demokratik kitle örgütü de “Emek, Demokrasi, Barış Mitingi” aldı altında düzenlenen bu mitingi desteklediklerini, buraya güçlü katılım sağlayacaklarını belirterek, gelişmeye başlamış olan ama ilerleme riski olan çatışmalı ortamı önlemek istediler.

Barış için bir araya gelen, çocukların ve sivillerin başta olmak üzere, üniformasının rengi ne olursa olsun ülke yurttaşlarından kimsenin ölümünü istemeyen, bunu engellemeye çalışan bu barış çabası, son dönemlerin en büyük katliamıyla karşılaşmıştır. Türkiye'nin dört bir yanından Ankara’ya barış dileğiyle gelen yurttaşlar, daha barış temennilerini haykırma şansı yakalayamadan, miting alanına girmeden korkunç bir katliamla karşılaşmışlardır. Katliamda 100 yurttaşımız hayatını kaybetmiş, 400’ü aşkın kişi yaralanmıştır. Her biri, pırıl pırıl, ülkenin demokratik, vicdanlı ve barışçıl geleceğini arzulayan 100 vatandaşımız hayatını kaybetti.

Patlamadan sağ kurtulan vatandaşlar yaşadıkları o korkunç olay yetmezmiş gibi siyasi iktidarın büyük bir marifetiyle sanık gibi gösterildiler, mağdurluk yetmezmiş gibi bir de sanık pozisyonuna itildiler. Bu katliamı yapan barbar ordu korunmak isteniyormuşçasına, IŞİD adının ağza alınmasından imtina ediliyormuşçasına, akıllara gelebilecek, AKP’nin varlığından rahatsız olduğu bütün çevreler işin içine katılarak “kokteyl katliam”, “kokteyl tezgâh” kavramları kullanılmıştır pişkince.

Tabii, her katliam bir sonrakini daha büyük doğurdu. 5 kişinin hayatını kaybettiği Diyarbakır katliamı için etkin soruşturma yapılmadığı için 20 Temmuzda 33 can Suruç’ta katledildi. 33 kişilik katliam etkin soruşturulmadı, sadece canlı bombanın kimliğinin tespit edilmesi marifet olarak topluma sunulduğu için 10 Ekimde de 100 kişi katledildi. Bugün 10 kişinin katledilmiş olması bizim korkularımızı artırmaktadır. Bir yandan yeni katliamların korkusunu bizde uyandırırken, diğer yandan bu ülkede barış ihtiyacının ne kadar büyük bir ihtiyaç olduğu ve bu konuda ülkenin barışçıl çevrelere, ülkenin demokratik bir vicdana, barışseverlere ne kadar çok ihtiyaç duyduğunu ve barış mücadelesinin ne kadar anlamlı, kadir kıymet sahibi olduğunu bir daha bize göstermiştir.

Bütün bu katliamların ortak bir özelliği vardır, bunları önleyemeyen, tedbir geliştiremeyen siyasi iktidar şununla övünebilir: Daha akan kan durmadan yayın yasağı geliştirme, dosyalara gizlilik kararı alma. Bununla övünebilir siyasi iktidar, bu konuda çok mahirler. Hiç birinin tedbirini geliştiremeyen, etkin soruşturmayla olayın perde arkasında bulunanları yargı önüne çıkaramayan, bu konuda aciz olan siyasi iktidar yayın yasağı koymada, dava dosyalarına gizlilik kararı getirmekte –ki, Ankara dosyasında hâlâ gizlilik kararı devam etmektedir- çok mahirdir. Roboski’yi aydınlatamayanlar, Diyarbakır katliamını aydınlatamayanlar, Suruç’u aydınlatamayanlar, Ankara’yı aydınlatamayanlar İstanbul katliamının da müsebbibidirler.

Siz, gerçeklerin üstünü örtseniz bile, örtmeye çalışsanız bile, bizler bütün bu olanların arkasındaki kirli örgütleri ve iş birlikçilerini çok iyi biliyoruz. Bunların hepsini sizin karanlık hanenize not ettiğimizi ve Türkiye toplumuyla birlikte demokratik yollardan hesabını soracağımızı ifade etmek isterim.

Ankara patlamasından hemen sonra yerde yatan yaralılara ambulanstan önce panzerleri, su püskürten TOMA’ları gönderenleri ve bu kararı alanları çok iyi biliyoruz. Bunlarla yüzleşilmediği müddetçe bu topluma ve bu ülkeye huzur gelmeyecektir. Ve bütün bu patlamaların failleri ile bugün Cizre’deki, Silopi’deki, Şırnak’taki, Nusaybin’deki, Sur’daki, Dargeçit’teki katliamın faillerinin aynı olduğunu üzülerek ifade ediyoruz. Ve uluslararası toplumun muhakeme gücünün çok gerisinde kalmış bir siyasi iktidar gerçekliğinin ülkede özellikle bu katliamları…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YILDIRIM (Devamla) - …önleme basiretini gösterme şansının olmadığını ifade ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Önerinin aleyhinde Ömer Serdar, Elâzığ Milletvekili.

Buyurun Sayın Serdar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖMER SERDAR (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP Grubunun Ankara katliamıyla alakalı verdiği araştırma önergesi aleyhine parti grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Öncelikle, bugün İstanbul’da gerçekleşen terör katliamında hayatını kaybedenler başta olmak üzere, Ankara katliamında, Suruç katliamında, Diyarbakır katliamında hayatını kaybetmiş insanlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum.

Terörün hedefi belli, terörün ne yapmak istediği de belli; bugün de ortaya çıktığı gibi, terör Türkiye’de bir, kaos ortamı oluşturmak; iki, Türkiye’yi bu kaosla birlikte yönetilemez hâle getirmek; üç, bu yönetilemezlikle birlikte Türkiye'nin dış politikasına ayar vermek üzere yapılıyor. Bu gerçeği bilelim, ona göre hareket edelim.

Bakın, bugün çevremize baktığımızda, çevre ülkelere baktığımızda, yönetilemez durumda olan ülkelere baktığımızda, neokolonyal güçlerin nasıl bir parselasyon çalışması içerisinde olduğunu görmeniz gerekiyor. Burada yapılan parselasyon çalışmaları içerisinde, Türkiye'yi bunun uzağında tutmak, bölge hakkında karar verici noktada olmaması için bu terör eylemi gerçekleştiriliyor. Bugün gerçekleştirilen terörün de amacı buydu, dün Ankara katliamında, daha öncesinde Suruç’ta, daha öncesinde Diyarbakır’da gerçekleştirilen terörün amacı da buydu.

İki tanesinin ayrıksı yanı var, bunu da vurgulamak istiyorum. Özellikle Diyarbakır katliamına baktığınızda, 7 Haziran öncesinde, bir iç politika dizaynı da görürsünüz burada. Ankara katliamına baktığınızda ise burada çok net olarak yine bir iç politika dizaynını görmeniz mümkün. Bu terör eylemlerine baktığınızda karakteristikleri aynı, hedefleri aynı; amaç Türkiye'nin birliğini, beraberliğini bozmak ve bölgesinde söz sahibi olmasının önüne geçmektir, bunun başka izahı yok.

Evet, şimdi, ben HDP’nin önergesinden hareketle Ankara katliamını değerlendirmek istiyorum.

Önergenin gerekçe kısmında şöyle bir ifade var: “IŞİD -yani DAEŞ- tarafından intihar saldırısı şeklinde gerçekleştirilen katliam öncesinde ve sonrasında yaşanan gelişmeler, katliamın AK PARTİ iktidarının bilgisi ve onayı dahilinde gerçekleştiği yönünde güçlü kuşkular oluşturmaktadır.”

Şimdi, burada böyle bir yargı ortaya konuluyor, böyle bir tespit ortaya konuluyor, ondan sonra yanlış olan bu tespitin üzerine birtakım hükümler bina ediliyor, maalesef, HDP Grubunun yaptığı da hep budur; yapmış olduğu yanlış tespitler üzerine hükümler bina etmek ve toplumu manipüle etmek.

Bakın, bu olaylar başka ülkelerde de gerçekleştirildi. Fransa’da DAEŞ terör eylemi gerçekleştirdiğinde ırkçı Le Pen’in gösterdiği tavrı gösteremediniz, Sarkozy’nin gösterdiği tavrı gösteremediniz. Onlar o gün devletinin yanında yer aldılar. Oysa Ankara katliamı gerçekleştiğinde, daha beş on dakika sonra hemen eş başkanlarınızdan birisinin açıklaması oldu, devleti töhmet altında bırakan, devleti zan altında bırakan açıklamaları oldu. Bu mudur yaklaşım, bu mudur teröre yaklaşım, bu mudur milletin menfaatine olan?

Bakın, hemen şunu söyleyeyim: Eğer Ankara katliamında Sayın Başbakanın bütün muhalefet liderlerine yaptığı o çağrı dikkate alınsaydı, teröre karşı ortak bir deklarasyon yayınlansaydı ve Türkiye sivil toplum kuruluşlarıyla, siyasi partileriyle, muhalefetiyle iktidarıyla bir saf olsaydı, belki bugün İstanbul’da bu terörü gerçekleştirenler veya bu terörün arkasında olan güçler bu cesareti bulamayacaklardı. İşte bu yaklaşım içerisinde olmak lazım.

Değerli milletvekilleri, peki, biz buraya niye geldik? Önemli soru bu. AK PARTİ iktidarları Türkiye’yi devraldığı zaman kaos içerisinde, ekonomisi çökmüş, sosyal alanları tahribata uğramış bir ülke devraldı ve bu alanda iyileştirmelere gitti. Toplumun en önemli sorunu, Cumhuriyet tarihinin belki en önemli sorunu olan Kürt meselesine farklı bir bakış getirdi. Neydi o farklı bakış? O güne kadar, o saate kadar olan o güvenlikçi bakışı farklı bir perspektife çevirdi.

Evet, bir mesele var. Bu meselenin altında sorun başlıkları var. Sorunlardan biri terör sorunu. Terörle her demokratik ülkenin yapması gereken mücadeleyi asayiş güçleriyle, kendi güvenlik kuvvetleriyle yaptı.

Bir başka sorun bölgesel geri kalmışlık meselesiydi. Oraya da kamu kurumlarının yapması gereken, bugüne kadar eksik bırakılan, hatta ondan sonra pozitif ayrımcılık yaparak bölgeye bir sürü yatırımı götürdü.

Bunun yanında bir sorun daha vardı, etnik kimlik ve kültürel sorun. Ret, inkâr ve asimilasyon politikasıyla o güne kadar gelen devlet aklını değiştirdi, bu noktada büyük bir birlik oluşturdu. Açılım süreçleri takip etti bunu, Akil İnsanlar Heyeti’yle toplum büyük bir barışa doğru yol almaya başladı.

Çözüm sürecine geldiğimizde ne oldu, biliyor musunuz? Hani, 6-8 Ekim olaylarını hatırlıyor musunuz? İşte, çözüm sürecinin ilk zehirlendiği an o andır. Hani, o gün sokaklara çağrı yapmıştınız ya, sokaklar terörize edilmişti ya, o zaman terör örgütü o bölgede, o coğrafya dediğiniz yerde sosyopolitik, etnik temizlik yapmaya kalkıştı. Bunu hatırlıyorsunuz, değil mi? Hani, Yasin Börü’ler 3’üncü, 4’üncü katlardan atılmıştı. O zaman “benim Kürt’üm, senin Kürt’ün” ortaya çıkmıştı. Bunu hatırlıyorsunuz, değil mi? İşte o süreçte Sayın Başbakanımızın dile getirdiği önemli bir konu vardı: “Kamu düzeni sağlanmadan bu sürece devam etmemiz mümkün değil.” Kamu otoritesini oradaki insanların güvenliği açısından da, oradaki insanların huzuru açısından da temin etmek zorundaydık.

Bu süreç böyle devam ederken, sonrasında geliyoruz 7 Haziran seçimlerine. 7 Haziran seçimlerinde tozpembe tablolarla bir yürüyüşünüz oldu. Bu yürüyüşe o Cihangir’in beyaz Türkleri de destek verdi. Bunlar sizi çok sevdiği için vermedi. Sadece birilerine karşı düşmanlığından, AK PARTİ iktidarını zayıflatmak adına verdi. O tabloda siz cici çocuktunuz ve Türkiye partisi olacaktınız. Terörle ilişkinizi veya PKK’yla ilişkinizi sadece aynı sosyolojiden gelmek olarak açıklıyordunuz. Ama 7 Hazirandan sonra elinin altında silahlı gücü olan derebeyi gibi hareket etmeye başladınız. Bu mudur sizin bu ülkeye yaklaşımınız?

Bizim, 7 Hazirandan sonra özellikle üç büyük terör örgütüyle ciddi mücadelemiz oldu: DAEŞ, PKK ve DHKP-C. Bunları harekete geçiren enerji neydi? Bunlar kimin taşeronluğunu yapıyordu, bunu göremiyor musunuz? Bölgede haritalar yeniden tanzim ediliyor, bunu göremiyor musunuz? Bugün hendek siyasetiyle de yapılmaya çalışılan ve sizin bu siyasetin arkasında duruşunuzla ülkeye verdiğiniz zararın boyutları daha sonra ortaya çıkacak.

Bu kürsü doğruların, hakikatlerin konuşulması gereken kürsü. Burada tarihe not düşeceksiniz; burada geleceğe perspektif kuracaksınız; burada, Diyarbakır’da, Sur’da, Cizre’de, Nusaybin’de hayalleri olan o çocukların hayallerini o hendeklere gömmeyeceksiniz. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Lan, ortada çocuk mu bıraktınız!

ÖMER SERDAR (Devamla) - Değerli milletvekilleri, evet, bu terör bugün Türkiye'nin başının belası. Türkiye, bölgesinde güç olmaya çalışırken, Türkiye, gönül coğrafyasında umut olmaya çalışırken, Türkiye, Kürt’üyle, Türk’üyle, 77 rengiyle bir olmaya çalışırken, güç olmaya çalışırken, maalesef, terör örgütleri, birtakım küresel aktörlerin de taşeronluğunu yaparak, Türkiye’de kaos oluşturmaya çalışıyorlar.

Hiç tereddüdünüz olmasın, AK PARTİ iktidarı olarak, bu milletten aldığımız güçle, bu milletten aldığımız güvenle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖMER SERDAR (Devamla) - …bu milletin yararına olan bütün düzenlemeleri sonuna kadar yapacağız.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Katliamlara devam!

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Önergeye oyunuz nedir, onu açıklayın.

ÖMER SERDAR (Devamla) - Bu milletin mücadelesini sonuna kadar vereceğiz.

Bakın, o masa kurulacak. O masanın etrafında 78 milyon bu millet olacak ama o masanın etrafında terör seviciler olmayacak, teröre destek verenler olmayacak!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Serdar.

ÖMER SERDAR (Devamla) – Arkasına terörü alanlar hiç olmayacak! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Şebek seni.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Serdar.

Sayın Baluken…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, AKP Grubu adına konuşan hatip konuşmanın tamamında grubumuza sataşmada bulundu. 69’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken.

Açıklamanızı, lütfen, yeni bir sataşmaya meydan vermeyecek şekilde yapınız.

Size iki dakika süre veriyorum.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

5.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Elâzığ Milletvekili Ömer Serdar’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kadar sataşma arasında Ankara katliamıyla ilgili bir komisyona ne yönde oy vereceğinizi biz duyamadık.

ÖMER SERDAR (Elâzığ) – Konuşmamdan anlamışsındır.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Katliamlara devam diyorlar.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Tabii, tekrar ret oyu vereceksiniz çünkü bu katliamdaki ortaklığınızın ortaya çıkmasından korkuyorsunuz. Bütün dünya IŞİD’in Orta Doğu’daki en büyük müttefikinin, IŞİD’le en fazla iş tutan gücün kim olduğunu çok iyi biliyor. Bunun açığa çıkmasından korktuğunuz için de Türkiye’de de IŞİD’le birlikte planlayarak devreye koyduğunuz Diyarbakır, Suruç, Ankara ve bugün Sultanahmet katliamlarının da açığa çıkmasından korkuyorsunuz. Burada gelip Paris katliamıyla ilgili “Paris’te de oluyor.” demenin bir anlamı yok, arada pek çok fark var.

Bakın, Paris’te katliamdan hemen sonra, oraya ambulanslardan önce TOMA’lar gitmedi, yaralılara gaz sıkılmadı, onlarca yaralı gaz sıkıldığı için katledilmedi. Paris’ten sonra Fransa Başbakanı çıkıp da saçma sapan kokteyl tanımları yapmadı, IŞİD’i saklamaya çalışmadı, basın yasağı koymadı, dosyaya gizlilik kararı getirmedi, kamuoyu önünde defalarca bilgilendirici açıklamalar yaptı, Paris katliamını kınayanların üstüne polis ekiplerini göndererek öldürücü müdahaleler yaptırmadı, cenaze törenini yasaklatmadı, cenazelere gaz sıktırmadı. Bunların tamamını siz yaptınız. Bunların tamamını yaptığınız için de IŞİD’le olan ilişkiniz çarşaf çarşaf ortaya çıkmıştır. Fransa Başbakanı çıkıp “Elimizde IŞİD’çilerin listesi var, canlı bombaların listesi var ama eylem yapmadan tutuklayamıyoruz.” demedi. İşte, Paris ile Ankara’yı ayıran fark burada. Biraz zahmet edip kafanızı çalıştırırsanız niye Paris’te Fransa-IŞİD ilişkisi sorgulanmıyor, Ankara’da AKP-IŞİD ilişkisi sorgulanıyor, çok rahat ulaşırsınız. Biz böyle hamaset söylemler değil, oyunuzun rengini merak ediyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

ÖMER SERDAR (Elâzığ) – Sayın Başkan, söz istiyorum…

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkanım, biraz evvelki söylemlerin hiçbirini kabul etmediğimizi, özellikle tutanağa geçsin, sataşmadan hatibimizin söz talebi…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Hangi birini inkâr ediyorsunuz?

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – IŞİD’i, başta, terör örgütü listesine alan ülkelerden bir tanesiyiz.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Öfkeli gençler, öfkeli.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Yabancı terörist savaşçılara baktığımızda -özellikle tutanaklara geçsin istiyorum- yüzde 99’u Müslüman olan bir ülkeden oraya gidişe baktığımızda ilk 10’a bile girmiyor. Bu konuda ne kadar samimi, ne kadar net, ne kadar açık bir şekilde soruşturmaları yürüttüğümüz, nerede bu terör örgütüyle bağlantısı olanlar varsa bunlarla ilgili soruşturmaların başlatıldığı nettir. Asla bu suçlamaları kabul etmiyoruz. Terörün dini, dili, ırkı, etnik kökeni ne olursa bugüne kadar terörle mücadelesinde samimi ve kararlı bir şekilde… Paris’teki tavrı keşke biz de bu Parlamentoda hep beraber verebilseydik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Paris’teki tavrı partimizin, dili, dinİ, ırkı ne olursa olsun bakmadan hep beraber ortaya koyabilseydik.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnceöz.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Bu da benim için ülkem adına, millî değerleri savunma adına çok büyük bir özlemimdir. Bunu da özellikle belirtiyorum.

Bu tür komisyonların kurulması soruşturma devam ederken, soruşturmanın salahiyeti açısından… Evet, Paris’te de olay olduğunda hemen bu konuda karar alındı. Ne kararıydı? Yayın yasağı. 11 Eylül saldırılarını Parlamento olarak hepimiz hatırlıyoruz.

BAŞKAN – Sayın İnceöz, çok teşekkür ederim.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Cümlemi bitireceğim.

11 Eylül saldırılarını hepimiz hatırlıyoruz, bir tek görüntü yok…

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Nasıl görüntü yok ya, televizyondan izledim bütün bir gün boyunca.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – …ama ne yazık bizde çarşaf çarşaf medya bunu kullanır. Bundan sonra, terörle mücadele konusunda hangi karar alınması gerekiyorsa bu Parlamento milletin temsilcisiyse o kararın arkasında terörden arınana karar sonuna kadar müdafaa edecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnceöz.

Sayın Serdar…

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Hatibe de 69’a göre sataşmadan söz…

BAŞKAN – Sayın İnceöz, bir saniye efendim.

ÖMER SERDAR (Elâzığ) – 69’uncu maddeye göre sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Hangi cümle nedeniyle?

ÖMER SERDAR (Elâzığ) – Şahsımı, hatip olarak…

BAŞKAN – Şahsınıza yönelik hangi sataşma oldu?

ÖMER SERDAR (Elâzığ) – Evet, “kafayı çalıştırsanız” ifadesini kullandı.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Serdar…

ÖMER SERDAR (Elâzığ) – Bizi IŞİD’le ilişkilendiren beyanları oldu. Bunu düzeltmem lazım. Bu açık bir sataşma.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkanım, bir önceki hatibin konuşmasına atfen…

BAŞKAN – Sayın İnceöz, Sayın Serdar konuşmasının meramını anlatabilecek düzeyde bir arkadaşımız, lütfen, rica ediyorum.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Ona hiç şüphemiz yok.

BAŞKAN – Sataşma nedeniyle kendisine sataşılan milletvekili söz talep eder. Grup başkan vekillerinin milletvekili adına sataşma nedeniyle söz talep etmesi diye bir uygulama yok efendim.

ÖMER SERDAR (Elâzığ) – Ben talep ettim zaten Sayın Başkanım.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Sizde çok oluyordu siz grup başkan vekiliyken.

BAŞKAN – Bir saniye izin verirseniz Sayın Serdar’ı dinleyeceğim.

ÖMER SERDAR (Elâzığ) – Şimdi, Sayın Başkan, kürsüde cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Hayır, hangi nedenle?

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Grubun bir temsilcisi olarak söz istiyor.

ÖMER SERDAR (Elâzığ) – Özellikle, hatibin muhatabı olarak o saatte kürsüde olan bendim, o beyanlarda bulunan bendim. “Kafası çalışmadığı” ve “sizin IŞİD’le ilişkiniz” dedi.

BAŞKAN – Peki, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sataşma nedeniyle size iki dakika söz veriyorum.

Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyecek şekilde sözlerinizi tamamlayınız.

6.- Elâzığ Milletvekili Ömer Serdar’ın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına ve Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ÖMER SERDAR (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, bu arkadaşların bir retoriği var: Gelirler bu kürsüye, hedef hemen devlet. Bir olay olur, daha istihbari bilgi düşmeden hedef devlet.

AHMET YILDIRIM (Muş) – O zaman niye Cumhurbaşkanı konuşuyor?

YILDIZ SEFERİNOĞLU (İstanbul) – Tabii ki konuşacak, devlet başkanı.

ÖMER SERDAR (Devamla) – Bu şekilde yürüyemezsiniz.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Niye konuşuyor?

YILDIZ SEFERİNOĞLU (İstanbul) – Devletin başı.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, hatibi dinleyelim efendim, lütfen…

ÖMER SERDAR (Devamla) – Siz bunu hep yapıyorsunuz, bunu yapıyorsunuz, anlayıp dinlemeden yapıyorsunuz.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Yanlış konuşuyor işte.

YILDIZ SEFERİNOĞLU (İstanbul) – Yanlış olan sizsiniz! Her şeyiniz yanlış!

ÖMER SERDAR (Devamla) – Bugün burada biz hakikatleri konuşuyoruz. Burada olayı manipüle eden sizsiniz. Sizin “demokrasi beşiği” olarak gösterdiğiniz o Batılı ülkelerdeki tavrı ben burada anlatmaya çalıştım. Muhalefet olarak siz bu duyarlılığı göstermediniz. Daha olaydan on dakika sonra devleti zan altında bırakan, Cumhurbaşkanını zan altında bırakan açıklamalar yaptınız. Sizin bu tavrınız işte o teröre güç veriyor.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Haksız da çıkmadık yani.

ÖMER SERDAR (Devamla) – Zaten, o kolonyal güçlerin bu ülkede yapmaya çalıştığı bu. Size şunu tavsiye ediyorum…

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sıkışınca NATO’nun eteğinin altına giren sensin, biz mi giriyoruz?

ÖMER SERDAR (Devamla) – Bakın, şu an… Bu milletten siz yetki alıp buraya geldiniz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Üst akla sığınan sensin, sen!

ÖMER SERDAR (Devamla) – Burada hakikatleri konuşmak durumundasınız, burada doğruları söylemek, milletin derdine deva olan şeyleri söylemek zorundasınız. Şu an IŞİD’le… (HDP sıralarından gürültüler)

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Niye rahatsız oluyorsunuz?

ÖMER SERDAR (Devamla) – IŞİD’i en erken terör listesine alan Türkiye Cumhuriyeti devleti olmasına rağmen, siz, her defasında bu kürsüye gelip Türkiye’yi IŞİD’le ilişkilendirmeye çalışıyorsunuz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – AKP’yi, AKP’yi…

ÖMER SERDAR (Devamla) – Bu mudur sizin duyarlılığınız?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – AKP, AKP...

ÖMER SERDAR (Devamla) – Sizin bu DEAŞ, IŞİD…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Hepimiz Türkiye yurttaşıyız, Türkiye milletvekiliyiz.

ÖMER SERDAR (Devamla) – Tavrınız ortada. Sizin bugün bölgede, özelikle o DTK kongresinde ortaya koymuş olduğunuz tavır da ortada. Terörün arkasında durdunuz, silahların arkasında durdunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖMER SERDAR (Devamla) – Şu gördüğünüz grubun üzerinden 28 Şubat gibi buldozer geçti ama silahlara övgü düzmediler, silahlara sarılmadılar.

YILDIZ SEFERİNOĞLU (İstanbul) – Özel harekâta teslim olmuşsun sen! Özel kuvvetlere teslim olmuşsun sen!

ÖMER SERDAR (Devamla) – Siz övgü düzdünüz, övgü düzünce de milletten sosyal tabanını kaybettiniz, kaybedeceksiniz de.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Serdar.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Baluken, dinliyorum efendim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Hatip, konuşması sırasında, her kürsüye çıktığımızda sadece AKP’yi ve devleti suçladığımızı iddia ederek bize açıkça sataşmada bulundu, 69’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken.

Size de iki dakika söz veriyorum.

7.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Elâzığ Milletvekili Ömer Serdar’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Değerli milletvekilleri, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

Paniklemekte haklısınız, korkmakta haklısınız. AKP-IŞİD ilişkisi uluslararası ceza mahkemelerinde başınıza çok fazla iş getirecek.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Tehdit mi ediyorsun? Ne olacak? Tehdit mi ediyorsun?

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Diyarbakır, Suruç, Ankara katliamının tamamında hangi ilişkilerin nasıl açığa çıktığını çok iyi biliyoruz.

YILDIZ SEFERİNOĞLU (İstanbul) – Siz, PKK’yla ilişkilerinizi bir kere ortaya koyun!

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – O kadar alışkınsınız ki tehdit etmeye! Tehdit ediyorsun! Tehdit etme!

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Diyarbakır’da miting alanına bomba koyan o bombacının, sadece iki gün önce sizin emrinizdeki polisler tarafından otelde ziyaret edilerek, kimlik bilgilerinin alınmasından sonra nasıl sırtının sıvazlandığını çok iyi biliyoruz.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Yanında mıydın? Yanında mıydın?

YILDIZ SEFERİNOĞLU (İstanbul) – HDP’li olduğu çıktı ortaya!

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Aynı kişinin bağlı bulunduğu Adıyaman hücresinden çıkan bu barbar çetesi üyelerinin elini kolunu sallayarak Suruç gibi istihbarat ajanlarının cirit attığı bir yerde üzerlerine bomba patlatarak nasıl katliam yaptığını çok iyi biliyoruz. Onların Suruç’a nasıl gittiğini çok iyi biliyoruz. Aynı failin kardeşinin… Kardeş saldırılar, kardeş failler var. Aynı hücreden beslenen, çıkan kardeşin Ankara’ya nasıl elini kolunu sallayarak geldiğini çok iyi biliyoruz. Pozantı yolunda hangi kontrollerden geçtiğini, bütün araçların aramadan geçmesine rağmen bu vahşi canilerin o kontrollerden nasıl geçtiğini çok iyi biliyoruz. Bunlar sizin de arşivlerinizde ve dosya iddianamesinde var.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Yanında mıydın diyorum ben de! Nereden biliyorsun?

YILDIZ SEFERİNOĞLU (İstanbul) – Bu millet biliyor! Kimin kiminle ilişkisi olduğunu millet biliyor!

İDRİS BALUKEN (Devamla) – O gizlilik kararlarıyla bunları saklayamayacaksınız. Nasıl ki sınırları IŞİD’e açtınız, nasıl ki Kobani’ye, Şengal’e IŞİD saldırılarını desteklediniz, nasıl ki zevkle Kobani düştü, düşecek diye dünya önünde itiraf ettiniz, o şekilde Suruç’ta da, Ankara’da da, Diyarbakır’da da teşhir oldunuz.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Sen vatan hainisin ya! Kesinlikle vatan hainisin sen!

YILDIZ SEFERİNOĞLU (İstanbul) – İşiniz gücünüz iftira, başka bir şey değil!

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bu ilişkilerden dolayı da fena yargılanacaksınız.

YILDIZ SEFERİNOĞLU (İstanbul) – Bir kelime de PKK’yla ilgili söyle!

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

IX.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, 12/1/2016 tarihinde Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, Cumhuriyet tarihinin en fazla can kaybının yaşandığı Ankara katliamının tüm boyutlarıyla araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Ocak 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Önerinin lehinde Necati Yılmaz, Ankara Milletvekili.

Buyurun Sayın Yılmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

NECATİ YILMAZ (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün, HDP Grubunun, 10 Ekim 2015 tarihinde yaşadığımız, Ankara’da yapılan barış çağrısına yönelik katliama ilişkin olarak vermiş olduğu araştırma önergesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; önergeye konu katliamda 100’den fazla -gerçek sayısı bile şüpheli kalan- yurttaşımız hayatını kaybetti, yüzlerce yurttaşımız yaralandı. Bu vahşi, insanlık dışı katliamı, bunun acısını ve bu katliamı önleyememiş olmanın utancını kendi payıma yaşamaya devam ediyorum. Yitirdiğimiz kardeşlerimizin ve yurttaşlarımızın beni affetmesi söz konusu olsa dahi ben kendi payıma kendimi affetmiyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, yitirdiğimiz canları bu vesileyle yüce Meclisin çatısı altında saygıyla, özlemle anıyorum. Onların en güzel mekânlarda, en güzel değerler içinde sonsuza kadar yaşayacaklarına da inanıyorum. Yaralı kardeşlerime tekrar şifa, sağlık ve yeniden mücadele azmi diliyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; araştırma önergesini yüce Mecliste görüşeceğimiz bugünün sabahında bu kez de İstanbul’da, İstanbul’un göbeği Sultanahmet’te aynı tür bir katliamla sarsılmış olmamız hem üzüntü verici hem de ders çıkarmamız gereken bir durumdur. Bu vesileyle, Sultanahmet katliamında yaşamını yitiren tüm insanların acısını yüreğimde taşıyorum, onlara da acil şifalar diliyorum.

Sevgili arkadaşlar, 10 Ekim barış katliamının hemen öncesinde bu topraklarda bir katliam daha yaşadık. Gencecik üniversiteli çocuklarımız ülkemizdeki yakıcı etkileri henüz bu denli büyümemiş olan, sınırlarımızın hemen ötesinde yaşanan katliamlara ilişkin olarak bir duyarlılık geliştirmek, bir hassasiyet göstermek, Orta Doğu halklarının ve yurttaşlarımızın barış talebini sahiplenmek adına gittikleri Suruç’ta benzer türde vahşi bir katliamla aramızdan koparılmışlardı. Suruç katliamının bugünlerin habercisi olduğunu gören partimiz, Suruç katliamının bir Meclis araştırması kapsamında araştırılmasını bu yüce çatının altında gündeme getirmişti. Ne yazık ki o önergemiz AKP ve MHP Grubunun oylarıyla reddedilmişti. Onun sonrasında yaşadığımız tüm katliamların, bu anlamda, Ankara ve Sultanahmet katliamlarının vicdani sorumluluğu ret oyu veren milletvekillerinin yüreğinde o ağır yükünü hep koruyacaktır. İnanmak istiyorum ki bu defa, İstanbul katliamının acılı ortamında Ankara katliamıyla ilgili araştırma önergesini ittifak hâlinde, tüm milletvekilleri kabul ederek gelecekte yaşanması muhtemel katliamların önlenmesi konusunda olumlu bir adım atmış olalım.

Sayın milletvekilleri, bu topraklar kadim topraklardır, kadim halklara ev sahipliği yapmış topraklardır. Onların kendi aralarındaki barış ve kardeşlik duygusuna, onun yarattığı iklime tanık olmuş topraklardır. Bu topraklar aynı zamanda, büyük iktidar kavgalarının yaşandığı ve zalim yöneticilerin halkları katliamlarıyla sürekli acılara boğduğu topraklardır. (CHP sıralarından alkışlar) Bu anlamda, üzerinde konuştuğumuz Ankara katliamının son katliam olmadığını İstanbul katliamıyla öğrendiğimiz gibi -dileğimiz bu olmakla beraber- İstanbul katliamının da yaşadığımız son katliam olmayacağını ne yazık ki biliyoruz. Çünkü yakın tarihimizde yaşadığımız katliamlardan Maraş katliamı aydınlanmadığı için Sivas, aydınlanmadığı için Malatya, aydınlanmadığı için Madımak, aydınlanmadığı için Başbağlar, aydınlanmadığı için Roboski, aydınlanmadığı için Suruç, aydınlanmadığı için Ankara ve yine, aydınlanmadığı için Sultanahmet katliamları gerçekleşmiştir. Üzerindeki karanlık perdenin kaldırılmadığı, sorumluların gün ışığına çıkarılmadığı her katliam yeni bir katliamın habercisi ve davetkârıdır.

Sayın milletvekilleri, yaşadığımız tüm bu katliamların tamamının sorumluluğu devlete aittir. Çünkü iyi biliyoruz ki bu katliamların kiminde devlet içerisinde kümelenmiş ve korunan, hatta Hükûmetlerin de üzerinde etki gücüne sahip olan derin, mafyatik örgütlenmelerin eli vardır. Bu anlamda, yaşadığımız katliamların ve faili meçhullerin, ülkede tırmanan şiddet ortamının tamamının sorumluluğu öncelikle devlete, devleti yönetebildiği ölçüde de Hükûmete aittir. Bu katliamı gerçekleştiren, bu şiddet ortamını tırmandıran bütün hukuk dışı ve illegal yapıların ve kişilerin, tetiği çekenlerin elbette ki bireysel anlamda hukuki sorumluluğu vardır ve bu yapılar elbette ki gün ışığına çıkarılmalıdır, elbette ki bunlarla etkili mücadele yapılmalıdır, elbette ki bu kişiler yargılanarak hak ettikleri cezayı görmelidir. Tüm bu yaşananlardan ders çıkararak yeni katliamların önü kesilmelidir. Tüm bunları yapacak olan devlet, ona nüfuz edebildiği ölçüde Hükûmettir. Bunları yapacak olan devletin ve Hükûmetin sorumluluğunu saptarken şunu görmemiz gerekiyor: Hükûmetin devleti yönetebilme ihtiyacını karşılaması gerekiyor sevgili arkadaşlar ancak geldiğimiz bugünlerde devletin bir parti devletine dönüştüğü diğer bir gerçektir. Bu anlamıyla AKP hükûmetleri döneminde sorumlu tektir, adı ha devlettir, ha hükûmettir.

Sevgili arkadaşlar, devletin en önemli varlık gerekçesi yaşatmaktır, yurttaşlarını yaşatmaktır. Devletin varlık nedeni de, birincil görevi de budur. Yurttaşların yaşam hakkının bizzat devlet veya onun göz yumması veya âcizliği nedeniyle bir başkası tarafından elinden alındığı bir yerde devlet de yoktur, hükûmet de yoktur. Bu durumun olağanlaştığı, sıradanlaştığı, kanıksandığı, istendiği, maruz görüldüğü yerde geleceğe güven de yoktur. Bu koşullarda devleti yönetmeyi marifet sayan bir hükûmete de ihtiyaç yoktur.

Sevgili milletvekilleri, bu nedenle, devletin varlığını en iyi şekilde hissettirmesi, hükûmetin devleti en iyi şekilde yönettiğini göstermesi yurttaşına sağladığı güven ortamıyla ölçülür. Dolayısıyla, yurttaşının yaşam hakkını güvence altına almış, buna zarar verenlerin -idareciler de dâhil olmak üzere- hukuken hesabının sorulduğu bir hükûmeti istemek, beklemek tüm yurttaşlarımızın hakkıdır. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; böylesine büyük sorumluluklarla yönetilmesi gereken devlet aygıtının ve kurumunun bu sorumluluğu taşıyabilecek birikimli, basiretli, aklıselim ve sorumluluk sahibi yöneticilere ihtiyaç vardır. Yaşadığımız katliamlardan belki daha acı olanı, ülkemizin, içerisinde olduğu dönemde böyle bir yönetim iradesinden yoksun yöneticiler tarafından yönetiliyor olmasıdır.

Sayın milletvekilleri, on üç yıllık AKP iktidarı insanlığın en büyük birikimi olan ahlaki değerlerde yarattığı çürümenin yanı sıra, yüz yıllık demokrasi deneyimimizin ortaya çıkardığı birikimleri de tahrip etmiştir. Cumhuriyetimizin tüm birikimleri yara almıştır. Kimlik üzerinden yürütülen ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı siyaset iç siyasetimizde, dış politikada ve komşuluk ilişkilerimizde temel argüman ve ölçü hâline gelmiştir. Ülkemiz açısından, yaşadığımız katliamlardan öte en büyük talihsizlik, dış politikamızda ve ülke yönetiminde yüz yıllık birikimimizi ve kurumlarımızı yok sayarak ülkeyi yönetmeye çalışan bir iradenin kendisini tüm kurumlarımıza ve bölgemize dayatmasıdır. Kurumsal işleyişi Parlamento iradesini, toplumsal uzlaşmayı ve ortak aklı reddeden, kendi iradesini her şeyin üstünde gören bu saplantılı irade ülkemiz için mevcut ve gelecekteki en büyük tehlikedir. Bu hastalıklı ve eleştiriye, katkıya kapalı zihniyet iki yıl önce Emevi Camisi’nde namaz hayali kurarken ne yazık ki bugün bizlere yaşadığımız katliamlar nedeniyle sürekli camilerimizde ve cemevlerimizde cenaze namazları kıldırmaktadır. Kurumsal katkıyı reddeden, muhalefet katkısını, entelektüel katkıyı reddeden bu anlayış, kardeşi Esad’ın söylediği “Radikal İslam ideoloji gibi toplumu yakan bir alevdir, bu alev genişler, yarın Türkiye’yi de kâfirlerden temizlemek için cihat başlatır. Yani Suriye yanarken Türkiye rahat edemez, sınırlarını bu teröristlere açmanın bedelini ağır öder.” uyarısını ne yazık ki haklı hâle getirmiştir.

Sevgili milletvekilleri, biz bu önergeye evet diyeceğiz. Evet diyerek, Türkiye’de yeni katliamların yaşanması için işleyen bu karanlık sürece dur demek istiyoruz. Evet diyerek, Ankara katliamının sadece bedenini patlatan tetikçilerini değil, katliamı tezgâhlayan karanlık güçlerin kim olduğunu öğrenmek istiyoruz. Evet diyerek, partimizin Adıyaman IŞİD raporunda isimleri saptanmış, raporumuzda yer almış, kamuoyuna açıklanmış ve yetkililere iletilmiş bu bombacıların Hükûmet tarafından korunup korunmadığını öğrenmek istiyoruz. Bu kişilerin başkentin göbeğinde bu eylemi gerçekleştirirken Hükûmetin tartışmasız olan sorumluluğunun ihmal ve zaafiyet boyutunda kalıp kalmadığını, kolaylaştırıcı ve onun ötesinde bir tutumunun olup olmadığını öğrenmek istiyoruz.

Evet diyerek, 7 Haziran seçimleri sonrasında Suruç’ta başlayan, Ceylânpınar’daki polislerimizin şehit edilmesiyle devam eden ve her gün yaşanan şehit ve sivil yurttaş ölümlerinde yaratılan korkunun, 1 Kasım seçimleri öncesinde yurttaşlarımızın iradesini baskılayan AKP’nin seçim kampanyasının bir aracı veya argümanı olarak kullanılıp kullanılmadığının gün ışığına çıkmasını istiyoruz.

Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.

Öneri aleyhinde, Şenal Sarıhan, Ankara Milletvekili.

Buyurun Sayın Sarıhan. (CHP sıralarından alkışlar)

ŞENAL SARIHAN (Ankara) – Değerli Başkanım, değerli kâtip üye arkadaşlar ve emekçi arkadaşlarım, aynı zamanda orada basın emekçileri de var, onları da selamlıyorum saygıyla; önerge üzerine konuşacağım.

Önerge üzerine konuşma hazırlığı yaparken, Sivas katliamında yitirmiş olduğumuz Metin Altıok’un bir dörtlüğünü anımsadım. O dörtlüğü sizinle paylaşacağım, sonra da düşüncelerimi anlatacağım.

Şöyle diyor: “Yıllardır herkesin bu garip ülkede, / Sanki kadermiş gibi çektiği, / Yanlış iliklenmiş gömlekte, / Bir düğme ile iliğin komik çaresizliği.”

Şimdi, konuşmaları dinlerken, özür dileyerek söylüyorum, bu gülünç durumu düşündüm; düğme ile iliğin yanlış bir şekilde bağlanmış oluşu karşısında hepimizin gülümsemesi.

Bir önerge var elimizde; bir katliama ilişkin, bu katliamın araştırılmasına ilişkin bir önerge var ama kimi arkadaşlarımız, kimi partili arkadaşlarımız bu önergenin aleyhinde, bu önergenin kabul edilmemesi konusundaki düşüncelerini ifade ediyorlar. Ben bu önerge aleyhine düşünce ifade edemem ama neden edemem, bununla ilgili düşüncelerimi sizinle paylaşmak istiyorum.

Bugün üç sularında toplantıya başladığımızda Sivas davası gündeme geldi; Sivas katliamı üzerine, orada yargılananlar üzerine arkadaşlarımız düşüncelerini açıkladılar, değerli iktidar partisi grup sözcüsü arkadaşım da bir konuşma yaptılar.

Değerli arkadaşlar, Sivas katliamı davasını yirmi üç yıl hiç aralıksız izlemiş bir arkadaşınızım. Bu şu anlama geliyor: Avukat arkadaşlarım varsa aramızda beni çok iyi anlayabilirler. Bize okullarda “Müvekkillerinizle özdeşleşmeyin.” derler ama böyle bir davada, müdahil olduğunuz bir davada müvekkillerinizle özdeşleşirsiniz çünkü sizi acı birleştirir, ölümün acısı birleştirir. Ben, yirmi üç yıl, bu olayda yaşamını yitirmiş olan 35 canımızın anneleri, babaları, kız kardeşleri, sevgilileriyle yan yana yaşadım, yirmi üç yıl yaşadım. Benim ailem oldular, ben de onların aileleri oldum ve sonra gördüm ki, ben onların bir parçasıyım artık. Ben katliamda çocuğunu yitirmiş bir anneyim, ben katliamda eşini yitirmiş bir eşim, ben katliamda sevgilisini yitirmiş bir kadınım; bu duyguya vardım. Ve sonra otellerde kalırken, kaldığım bütün otellerde yangının kokusunu, yangının isini duydum.

Değerli arkadaşlar, katliam böyle bir şeydir, ölüm böyle bir şeydir. Hele normal olmayan ölüm -hani biz ‘eceliyle ölmek’ deriz ya, hepsi eceldir ama anlayışlarımıza göre- vakitsiz ölüm, hele bir cinayetin sonucu olan ölüm böyle bir şeydir.

Şimdi, biz Ankara katliamını araştırmak üzere konuştuğumuz gün, tam da bugün karşımıza ne çıktı? Bir Sultanahmet katliamı çıktı, özellikle altını çizerek söylüyorum. Geçen bir konuşmamda cumhuriyetin başkenti Ankara’nın katliamla anılmasının ne denli acı bir olgu olduğuna işaret etmiştim. Bugün de Sultanahmet’in, Sultanahmet Meydanı’nın, İstanbul’umuzun bundan sonra bir katliamla anılacak olmasının ne denli acı olduğunun altını çizmek isterim.

Sevgili arkadaşlar, değerli milletvekilleri; biraz önce, HDP’li arkadaşlarımıza ilişkin olarak dediniz ki: “Hep devleti sorumlu tutuyorsunuz.” Güzel arkadaşlarım, sevgili arkadaşlarım; devlet değil midir bizi korumakla görevli olan? Devlet değil midir bizim can güvenliğimizi sağlamakla görevli olan? Anayasalar bireyle devlet arasındaki sözleşmeler değil midir, bu sözleşmeler üzerinden yola çıkılmaz mı? Biz can güvenliğimizi kimden bekleriz? Elbette ki devletten bekleriz. Devlet görevini yapmamışsa o zaman bizim devleti eleştirme hakkımız vardır.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Hırsızın hiç mi suçu yok?

ŞENAL SARIHAN (Devamla) – Şimdi, bir hukukçu olarak sizinle paylaşmak istediğim, bu davaya ilişkin, Ankara katliamı davasına ilişkin avukat arkadaşlarımın çabalarından söz edeceğim. Gizlilik kararı verildi, birçok arkadaşım işaret etti buna. Gizlilik kararı ne demektir bilir misiniz? Avukat, mağdur, olaydan zarar görmüş olan insan bütün bir sürecin dışında kalsın, sadece işi savcı götürsün. Biz tabii ki cumhuriyetin savcılarına güvenmek durumundayız ama yargı üç başlı bir iştir. Yargıda, savcı kadar avukatın da görevleri vardır; avukat kadar mağdurun da, maktul yakınlarının da görevi vardır. Bu görev daha ilk günden kilitlendi.

Bakın bugün başka bir şey var, başka bir durum var: Yayın yasağı da konuldu; o da, bir gizlilik olgusudur. Yayın yasağı konuldu. Kimi, neyi, kimden gizliyoruz, hangi sebeple gizliyoruz? Biz bir katliamı araştırırken ya da bir katliamın haberini verirken kendi halkımızdan bilgi gizlersek bu bilgiyi kime vereceğiz; ABD’ye mi vereceğiz, Rusya’ya mı vereceğiz, Çin’e mi vereceğiz, kime vereceğiz?

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Fransa kimden gizledi, Fransa? Amerika kimden gizledi?

ŞENAL SARIHAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, gizlilik kararı bir soruşturmanın üzerine örtülmüş bir örtüdür ve bu örtü, bizi daima kuşkuyla karşı karşıya bırakır. Oysa şeffaf bir yargılama, saydam ve berrak bir yargılama gizlilik üzerine inşa edilemez. Başka bir şeyden, yine daha önce başka sebeplerle söz etmiştik.

Şimdi, ikinci problem, bu soruşturmayla ilgili ikinci bir problem, aynen güneydoğuda olduğu gibi, otopsi raporlarının dahi, kişisel eşyalarının dahi verilmemiş olmasıdır kaybedilenlerin ailelerine. Böyle bir gizlilik olabilir mi değerli arkadaşlar?

Yılların hukukçusu olan arkadaşlarıma soruyorum, hukukçu olmayan arkadaşlarımın aklına ve vicdanına soruyorum: Böyle bir yöntemle, gizlilik kararlarıyla, bekletilen yargılamalarla sonuca varmak mümkün olmaz. Bakın, şöyle dillendiriyor avukat arkadaşlar: “Acaba cezasızlığa doğru mu gidiyoruz?” diyorlar, cezasızlığa doğru mu…

Dün, biz, biraz önce sunum yapan arkadaşımla birlikte Aksaray’da Metin Göktepe’nin duruşmasındaydık. Bakın, Metin Göktepe’nin duruşması…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ethem Sarısülük.

ŞENAL SARIHAN (Devamla) – Özür diliyorum.

Ethem Sarısülük’ün duruşmasındaydık. Metin’in de bugünlerde ölüm yıl dönümüydü biliyorsunuz, onu da anmış olalım. Ethem Sarısülük’ün duruşmasındaydık. Hangi nedenle Ankara’dan alındı biliyor musunuz? Güvenlik nedeniyle. Oysa Ceza Muhakemeleri Kanunu açıktır, olay neredeyse soruşturma orada yapılır.

Ben korkuyorum, yakında Ankara patlaması da güvenlik sebebiyle Fizan’a gönderilebilinir. Bu nedir? Bu, gerçeğin saklanmasından başka bir şey değildir. Güvenliği Ankara’da sağlayamayan devlet, güvenliği Aksaray’da mı sağlayacaktır? Bu soruyu herkes sorar, hukukçu olmaya da gerek yoktur. (CHP sıralarından alkışlar)

Sevgili arkadaşlarım, Sivas hakkında bilgi verecektim, şunu söylemek isterim: Olaya katılan, Sivas katliamında olaya katılan eylemci sayısı 15 bindir. Bu, polis kayıtlarında böyledir, valilik tutanaklarında böyledir. Bir avuç insan yargılandı, 94 kişi yargılandı. Yargılananların ceza alanlarının çoğu, daha önce tahliye edildiği için yurt dışına gittiler. Burada benden önceki çok sayıda vekil arkadaşım yurt dışına gidenlerin iadesi konusunda başvurularda bulundular. Cafer Erçakmak’ın cenazesi Fransa’dan hiç engelsiz buraya getirildi ve burada gömüldü. Aranıyordu, yirmi yıldır aranıyordu, bulunamıyordu; çünkü Sivas’taki evinden aranıyordu; nereden geldi bilmiyoruz ama ya Sivas’tan ya Fransa’dan, onu kim arıyordu? Şimdi, bu davada bir avuç insanın ceza almış olması da adaletin yerine gelmiş olması demek değildir. O sebeple bugün Suruç’un üzerine, bugün Ankara patlamasının üzerine, Sultanahmet’in üzerine gidelim ki yarın yeni katliamlar olmasın.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sarıhan.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Öneriyi oylarınıza sunacağım…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı talebi vardır.

Karar yeter sayısı arayacağım.

Öneriyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır. Öneri kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

3.- CHP Grubunun, 12/1/2016 tarihinde İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş ve arkadaşları tarafından, çalışan ve işsiz gazetecilerin yaşadığı sorunlar ile basın ve medya sektörü üzerinde artan ekonomik ve sosyal baskıların araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Ocak 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

12.01.2016

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun, 12/1/2016 Salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisini İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                        Levent Gök

                            Ankara

                   Grup Başkan Vekili

Öneri:

İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş ve arkadaşları tarafından, “Çalışan ve işsiz gazetecilerin yaşadığı sorunlar ile basın ve medya sektörü üzerinde artan ekonomik ve sosyal baskıların araştırılması” amacıyla 12/1/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin (193 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 12/1/2016 Salı günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi üzerinde, ikisi lehte, ikisi aleyhte olmak üzere, dört sayın milletvekiline söz vereceğim.

İlk söz, Barış Yarkadaş, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Yarkadaş. (CHP sıralarından alkışlar)

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

CHP’nin gazetecilerin sorunlarının araştırılması için verdiği grup önerisi hakkında söz almış bulunmaktayım.

Basın özgürlüğü halkın bilgi edinme ve gerçekleri öğrenme hakkıdır. Çağdaş demokrasilerin olmazsa olmazı basın özgürlüğüdür. Ancak ne yazık ki bugünün Türkiyesi’nde basın özgürlüğünden söz edebilmek mümkün değildir. Basın, yüzde 49 oy aldığı için her şeyi yapabileceğine inanan bir iktidar tarafından dört kollu saldırıyla karşı karşıya kalmıştır. Gazeteciler sarayın ve Hükûmetin baskısı yüzünden nefes dahi alamamaktadır. İktidar, kendisini eleştiren gazete ve televizyonlara el koymakta, gazetecileri hapse attırmaktadır. İş güvencesi olmayan, sendikasızlaştırılan gazeteciler ayakta kalma mücadelesi vermektedir. Öyle ki, gazetecilerin içinde bulunduğu durumu anlatmak için şöyle kısaca bir tabloya bakmak gerekmektedir: Şu an 33 gazeteci yazdıkları ve söylediklerinden dolayı cezaevindedir. 7 bin gazeteci işsizdir. Bu, sektörün yüzde 30’unun işsiz olduğu anlamına gelir. Medya kuruluşlarında toplu sözleşme, sendika ve editoryal bağımsızlık yoktur. Medya, iktidarın baskısı yüzünden, sansür ve otosansüre teslim olmuştur. Türkiye’de bugüne dek 100 binden fazla siteye erişim engellenmiştir. Kuşkusuz, bu tablo daha da uzatılabilir. Ancak sanırım artık istatistik vermeye gerek yok. Zira, sansür ve otosansür hiçbir itiraza yer bırakmayacak şekilde gözlerimizin önünde cereyan ediyor, her şey gözlerimizin önünde olup bitiyor. AKP iktidarı ve medyası hiçbir farklı sese tahammül edemiyor ve susturmaya çalışıyor.

Bakın, çok değil, daha birkaç gün önce Diyarbakır’dan hepimizin vicdanlarına çağrı yapan bir ses yükseldi. Kanal D’de yayınlanan Beyaz Show’a bağlanan Ayşe öğretmen “Doğu ve güneydoğuda neler olup bitiyor, farkında mısınız? Anneler, çocuklar, bebekler öldürülüyor.” demiştir. Tabii, bunlar AKP milletvekillerinin sorunu olmadığı için onlar öylesine bakıyorlar. Ayşe öğretmenin bu sözlerini kamuya ulaştıran Kanal D ve Beyaz günlerdir linç ediliyor. “Çocuklar ölmesin.” diyen Ayşe öğretmen ile Beyaz, terör örgütü propagandası yaptıkları için soruşturmaya uğruyor.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Öğretmen müsveddesi, öğretmen müsveddesi!

BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) - “Analar ağlamasın.” diyen Yalçın Akdoğan ise barış havarisi oluyor. Sevsinler böyle demokrasiyi! (CHP sıralarından alkışlar)

İktidar ve yandaşları “Onların özrü yetmez, konuklar ve alkışlayanlar da özür dilesinler.” diyor ve bunun için yandaş medyada kampanya açılıyor. Nedir bu telaş? Neyi saklamaya çalışıyorsunuz? Neden korkuyorsunuz? Ayşe öğretmen hiç kimseyi suçlamadı. Siz neden üstünüze alındınız AKP iktidarı olarak ve Ayşe öğretmeni linç etmeye çalışıyorsunuz? Neredeyse tüm ülkenin kuyruğa girip sizden özür dilemesini bekliyorsunuz. Bakın, sizin bu yaptığınız benim aklıma ünlü düşünür Roland Barthes’ın sözünü getiriyor. Diyor ki ünlü düşünür: “Faşizm konuşma yasağı değil, söyleme mecburiyetidir.” Bu tanım AKP’ye nasıl da uyuyor, nasıl uyuyor, değil mi? AKP ve yandaşları herkesin onlar gibi olmasını, ölenler karşısında üzülmesini değil, sevinç çığlıkları atmasını istiyor. Hayır, biz size benzemeyecek, bu ülkede ölen her yurttaşa üzülecek ve bu ölümlerin sona ermesi için mücadele edeceğiz. (CHP sıralarından alkışlar) Aklımızı, vicdanımızı, duygularımızı sizin insafınıza terk etmeyeceğiz. Yaşayan ölüler olmayacak, Ayşe öğretmenin çığlığının bastırılmasına izin vermeyeceğiz.

FARUK ÇATUROĞLU (Zonguldak) – Hayırlı olsun!

BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) – Tabii ki… Sizin için de söylemiş Ayşe Hanım, sizin için de söylemiş, “Ölen çocuklara sevinen zavallılar var.” demiş televizyonda. Sevinebilirsiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

Siz baskı, yasak ve sansürle ayakta durabileceğinizi sanıyor, bu yüzden Sultanahmet’teki saldırıya bile hemen yayın yasağı koyuyorsunuz. Çiftliğiniz hâline getirdiğiniz TRT’de ise cumhuriyetin değerlerine saldırıyorsunuz.

Şunu unutmayın ki bugünler de gelip geçecek. Yüzde 49 da alsanız bir gün bu koltukları ve iktidarı terk etmek zorunda kalacaksınız ve hiçbir zaman bu ülkede Ayşe öğretmenlerin hepimizin vicdanlarına seslenen çığlığını bastırmaya gücünüz yetmeyecek.

ABDULLAH BAŞCI (İstanbul) – Ayşe öğretmen diye biri yok!

BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) – Öldürülen çocuklar için eğer Ayşe öğretmen isyan ediyorsa bu hepimizin umutlarını diri tutmamız açısından önemlidir.

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Öyle bir öğretmen yok!

BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) – Türkiye’yi öyle bir karanlığa soktunuz ki, karanlığın en koyu olduğu anda yaşıyoruz ama unutmayın Vietnam’da devrimciler şunu söylemişti: “Karanlığın en koyu olduğu an şafağın en yakın olduğu andır.” (CHP sıralarından alkışlar) Türkiye, AKP’nin bu karanlığından kurtulmasını da bilecektir; bunu da hep birlikte yaşayacağız.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Lambayı yakmıştır, ortalık aydınlanmıştır siz merak etmeyin.

BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) – Bakın, siz “Bu ülkede çocuklar ölmesin.” diyen bir öğretmene dahi tahammül edemiyorsunuz ve o öğretmen hakkında “Terör örgütü propagandası yaptı.” diye savcılara talimat verip soruşturma açtırıyorsunuz. İşte buradan Cumhuriyet Halk Partisi olarak yüzlerce kez söylüyoruz: Çocuklar ölmesin! Çocuklar ölmesin! (CHP sıralarından alkışlar) “Çocuklar ölmesin, şeker de yiyebilsinler. Ama siz varın, ölen çocuklar için sevinin, ölen anneler için sevinin ve döktüğünüz kana bakarak bundan memnun olun. AKP iktidarı bu kanda boğulacaktır, döktüğü kanda boğulacaktır. Bunca kan, bunca infaz, bunca baskıyla iktidarınızı ayakta tutamazsınız. Medyayı baskı altına aldınız, Aydın Doğan’ı tehdit ettiniz. Yandaş yapamadıklarınızın üzerine Maliyeyi saldınız. Yetmedi, Can Dündar ve Erdem Gül’e kumpas kurdunuz.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Aydın Doğan işini doğru yapsın, doğru!

BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) – Kumpas kurdunuz, onları cezaevine attırdınız. Savaş suçlarınız konuşulsun istemiyorsunuz. Bütün dünya sizin savaş suçlarınızı izliyor. Ne yaparsanız yapın, savaş suçlarını örtemezsiniz.

İşte, Can Dündar ve Erdem Gül, gazeteciliğin onurunu ayakta tutuyor ve içeriden de tırnaklarıyla kaza, kaza, kaza gazetecilik yapıyor. Onlar sizin kamu bankalarından beslediğiniz gazetecilere benzemiyor. (CHP sıralarından alkışlar) “Tak” dediğinde “şak” diye yazan gazeteciler olmadığı için rahatsızlık duyuyorsunuz.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Onu Ertuğrul Özkök yapıyor.

BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) – 11 yurttaşımız öldürüldü bugün ve yurttaşlarımız bunu Alman kanallarından, İngiliz kanallarından ve dünyanın değişik yerlerindeki medyadan öğreniyor.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Onu kim servis ediyor?

BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) – Neden yayın yasağı koydurtuyorsunuz?

TRT’yi babanızın çiftliği hâline getirdiniz. Bu cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e, Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın liderlerinden olan İsmet İnönü’ye alçakça saldırılar yaptırıyorsunuz. Bunların hesabının sorulmayacağını mı düşünüyorsunuz? Bunları unutacağımızı mı sanıyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar)

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Millet soruyor, millet soruyor. Hiç merak etme.

BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) – Sizin unutacağınız değerler olabilir. İktidardan gittiğinizde her şeyi unutmuş olabilirsiniz.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Bizi millet götürür.

BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) – Ama unutmayın ki Cumhuriyet Halk Partisine oy veren milyonlar ve Mustafa Kemal Atatürk’e yürekten bağlı olan milyonlarca yurttaş sizin bu yaptıklarınızı unutmayacak.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Sahte Kemalist!

BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) – TRT’yi babanızın çiftliği gibi kullanamayacaksınız. Bugünler de gelip geçecek. Bunların hepsinden emin olun. “Alo Fatih”lerle medyayı teslim alabilirsiniz ama halkın vicdanını teslim alamazsınız. Dünya her zaman bunu görmüştür. Diktatörler, diktatör bozuntuları, diktatörlüğe heveslenenler tarihin çöplüğündeki yerini almıştır, alacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Siz kendi tarihinize bakın.

BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) – Mustafa Kemaller, İnönüler ve onların Ulusal Kurtuluş Savaşı’ndaki arkadaşları, TRT’den saldırsanız da…

FUAT KÖKTAŞ (Samsun) – En son ne zaman iktidar oldunuz, onu söylesene.

BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) – …hakaret etseniz de her zaman bu milletin yüreğinde, gönlünde ve kalbinde olacaktır. O yüzden, gelin, bu yanlıştan vazgeçin, kamu bankalarıyla desteklediğiniz yandaş medyayla milletin değerlerine saldırmayın. Bugünler de gelip geçecek. Dün burada oturanlar artık yok.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Milletin değerlerine siz saldırıyorsunuz, siz.

BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) – Bu milletin kendisi benim kendisi, uzaydan gelmedim. Bu milletin kendisi biziz. Millet görmek istiyorsanız bakacaksınız, işte, Cumhuriyet Halk Partisi orada. (CHP sıralarından alkışlar)

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Milletin kendisi AK PARTİ.

BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) - Milletin temsilcileri olarak geldiler, onurlu yerlerini aldılar.

Cumhuriyet Halk Partisine oy veren milyonları ve seçimlere katılan tüm yurttaşlarımızı, millî iradeyi ortaya koyan tüm yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyor, bu karanlık günlerin geçeceğini de buradan bir kez daha ifade ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yarkadaş.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, siz de dikkatle dinlediniz. Benim gerekçe söylememe gerek var mı? (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, rica ediyorum, Sayın Bostancı’yı dinliyorum.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, siz de dikkatle dinlediniz. Benim herhangi bir gerekçe söylememe ihtiyaç duyuyorsanız söyleyeyim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

8.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı,’nın İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; slogan, mübalağa, nutuk tadında bir konuşma… Eklektik ve arada sırada yüksek sesle, bağırarak gerçekleri ters yüz etme çabası. Konuşmanın tamamı bunun üzerine oturmuş.

“Çocukların ölümüne sevinen zavallılar…” Bu sözü reddetmekten bile utanırım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Çünkü bu millet zaten böyle konuşan birisini ciddiye almaz, bunun akıl sağlığına ilişkin de ciddi kuşkuya düşer. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Barış Bey, burada on dakikadır hakaret ediyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Bostancı, lütfen, kaba ve yaralayıcı söz sarf etmeyiniz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – On dakikadır hakaret ediyorsunuz. “Çocukların ölümüne sevinen zavallılar…” Yani affedersiniz, ey CHP grubu, kıymetli arkadaşlar; Barış Bey’i siz de dinlediniz, söylediği sözler yukarıdan aşağıya hakaret değil miydi, size nasıl geldi? Eleştiriyi anlarız, eleştirinin de bir adabı var. “Kanında boğulacaksınız” bilmem, “Vietnam devrimcileri”, “diktatörlüğe son…” Böyle bir konuşmadan grubumuzun ne tür bir mantık çıkarmasını bekliyorsunuz? Baştan sona kadar mübalağanın, gerçekliğe uymayan anlatımın ötesinde hiçbir kıymeti harbiyesi olmayan bir konuşma.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Niye cevap veriyorsun?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Emin olun, Barış Bey, siz böyle konuştukça önce biz dinlemeyiz, sizi bu Meclis hiç dinlemez, sözünüzü kimseye düşüremezseniz. Eğer yani burada bu insanların, çocukların, kadınların ölümünden sevinen zavallılar olduğunu söyleyebilmek için insanın gerçekten vicdanına ilişkin problem olması lazım.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Gök, dinliyorum efendim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, Sayın Bostancı’nın sözlerine yanıt vermek için herhangi bir gerekçe söylemeye gerek var mı?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Bir Kamer Genç vardı, şimdi Yarkadaş geldi.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, rica ediyorum.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Vallahi Kamer Genç bu, küçük Kamer Genç.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Bostancı’nın sözlerine cevap vermek için herhangi bir gerekçe söylemeye gerek var mı acaba?

BAŞKAN – Siz mi konuşacaksınız?

LEVENT GÖK (Ankara) – Sataşmadan dolayı Sayın Barış Yarkadaş’a söz talep ediyoruz.

BAŞKAN – Sayın Yarkadaş, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

9.- İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Hocam Meclisi okul zannediyor, herkesi de öğrencisi. Biz kimsenin öğrencisi değiliz. Buraya milletin oylarıyla gelmiş, milletin temsilcileriyiz. (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyelim efendim.

BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) – Eğer bir şeyi ciddiye almıyorsanız onun üzerine konuşmazsınız.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Ciddiye alınacak şekilde konuş o zaman.

BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) – Belli ki canınız çok acımış, o yüzden gelip savunma yapma ihtiyacı hissediyorsunuz.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – O kürsüye saygımız var, size değil Sayın Yarkadaş.

BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) – Çocukların ölümüne eğer…

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – O kürsüye saygımız var, size değil, zinhar olmayacak!

BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) – …siz üzülüyorsanız, çocukların ölümüne üzüldüğünüzü gösterir…

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Siz zavallısınız!

BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) – …bu ülkenin sokaklarında günlerdir yatan kadın ve çocuk cesetlerini oradan kaldırtırsınız. (CHP sıralarından alkışlar) Bu ülkede, günlerdir, kadınların ve çocukların cesetleri Cizre’nin, Sur’un, Şırnak’ın sokaklarında bekliyor. Bu sizin ayıbınızdır, benim değil.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Çukurları biz mi kazdık? Nereden çıkıyor? Kapatın çukurları.

BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) – Ben bu ülkenin bir milletvekili olarak o sokaklarda o kadınların sahipsizce, vahşi batının filmlerindeki gibi cesetlerinin yerde kalmasından utanıyorum…

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Bunları devlet mi kazdı, cevap ver lütfen.

BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) – …kahroluyorum ve üzülüyorum milletin bir vekili olarak ama siz bundan hiç rahatsız olmuyorsunuz ki o cesetler günlerdir orada duruyor.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Terör bitecek, istemeseniz de bitecek.

BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) – Bu yüzden ölen çocuklara üzülmüyor, seviniyorsunuz. Bir kez daha söylüyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

AYHAN GİDER (Çanakkale) – Edepsizsiniz!

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Zoruna mı gitti?

AYHAN GİDER (Çanakkale) – Hayır. Edepsizsiniz! Benim zoruma niye gitsin?

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yarkadaş.

IX.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, 12/1/2016 tarihinde İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş ve arkadaşları tarafından, çalışan ve işsiz gazetecilerin yaşadığı sorunlar ile basın ve medya sektörü üzerinde artan ekonomik ve sosyal baskıların araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Ocak 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Şimdi, önerinin aleyhinde birinci söz hakkı İstanbul Milletvekili Sayın Garo Paylan’a aittir, Sayın Paylan’a söz veriyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Paylan. (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar, gürültüler)

Sayın milletvekilleri, sizi sükûnete davet ediyorum.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Bunlar çakma HDP oldu, çakma! Çakma HDP bunlar.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Paylan.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, süreyi tekrar…

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Çakma HDP’siniz, ötesi yok sizde, o kadar!

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, grubumuza hakaret eden milletvekilleri var. Lütfen uyarın arkadaşları.

BAŞKAN – Sayın Gök, şöyle yapalım efendim: Ben Sayın Paylan’ı kürsüye davet ettim. Tutanakları getirteceğim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Grubumuza hakaret eden milletvekilleri var.

BAŞKAN - Tutanakları getirteceğim efendim, inceleyeceğim. Böyle bir şey varsa size söz vereceğim, gereğini yapacağım.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Süreyi tekrar başlatır mısınız Başkanım.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Amirlerinize talimat verdiniz, talimat.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyelim efendim.

Sayın Paylan, buyurun.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri…

Sayın Başkan, burada nasıl konuşacağım? (AK PARTİ ve CHP sıraları arasından karşılıklı laf atmalar, gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, rica ediyorum efendim, kürsüde bir sayın hatip vardır.

Sayın Paylan, sürenizi yeniden başlatıyorum.

Buyurun efendim.

GARO PAYLAN (Devamla) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugünlerde insanlık tarihini biraz daha okuyorum yani son bin yılı özellikle ülkelerin tarihlerini, ulusların tarihlerini. Bunların aydınlık dönemleri ve karanlık dönemleri var özellikle de mücadeleler var. Bilirsiniz hep krallar ve padişahlar var bu insanlık tarihinde. Krallar ve padişahlar gücü kendilerine toplamaya çalışıyorlar. Bütün güç bende olsun, vergiyi ben toplayayım, yasalara ben karar vereyim, yargı da varsa o benim insanım olsun, kadı olsun veya kralın emrindeki bir kişi olsun, bu çerçevede bütün gücü kendimde toplayayım diyen kral ve padişahlar var insanlık tarihinde. Bir de buna karşı mücadele eden, yani gücü dağıtmaya çalışan, senatolar kurmaya çalışan, parlamentolar kurmaya çalışan, bağımsız yargı kurmaya çalışan, mücadele eden bireyler var, insanlar var, örgütler var. Bu mücadelede bazen kralın yetkileri dağılıyor, bazen tekrar krallar güç kazanıp, padişahlar güç kazanıp bütün gücü kendinde toplayıp istibdat dönemleri oluşturuyorlar, bu istibdat dönemlerinde de halklar, topluluklar acı çekiyorlar. Şöyle bir iddia var çünkü, kral ve padişah diyor ki: “Bütün güç bende olursa biz bir anda çok büyüyeceğiz, olağanüstü bir şey olacak ve fezaya çıkacağız.” diye bir iddiada bulunuyor ama dünya tarihi, insanlık tarihi bunun pek çok tersi örneğiyle dolu ve ülkelerin yıkımlarına yol açabiliyor bu örnekler.

Şimdi, denetlenmeyen bir güç, kontrol edilemeyen bir güç ve bütün gücü kendinde toplamaya çalışan bir güç dünya tarihinde, insanlık tarihinde pek çok kez o ülkenin başına bela olmuştur. Mesela, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan geçenlerde Hitler Almanyası örneğini verdi. Ben videoyu tekrar ve tekrar izledim, tevil ettiği gibi olumsuz bir örnek olarak söylemedi. “Dünyada üniter sistemlerde de başkanlık olabiliyor, mesela Hitler Almanyası var.” diye söyledi bunu. Videoyu tekrar tekrar izleyebilirsiniz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Kaldırmışlar, kaldırmışlar. Nasıl izleyelim?

GARO PAYLAN (Devamla) – Bu, bir dil sürçmesi değildi, bir lapsustu çünkü öykünülen bir durum var, bütün güç bende olsun, bütün güç sarayda olsun. Hitler Almanyası örneğinde olduğu gibi, Hitler Almanyası’nın da denetlenen bir gücü vardı. Orada başkanlık sistemi yoktu, parlamenter bir meclis vardı; orada basın vardı, parlamento vardı ve yargı vardı. Hitler güçlendikçe bunların hepsini devre dışı bıraktı. Basının üzerinde baskılar kurdu, basını devre dışı bıraktı ve basını yalnızca parti bülteni hâlinde olan basınlara terk etti, geri kalan bütün basını ya bombaladı ya bastı ya da baskıyla o basını kapattırdı. Parlamentoyu bir kararnameyle devre dışı bıraktı, şu anda maalesef bizim Parlamentomuz da bir noter hükmünde. Yargıyı tamamen kendine bağladı ve kendi yargısı hâline getirdi.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - Olmasaydı konuşamazdın.

GARO PAYLAN (Devamla) – Şimdi, “demokrasi” dediğimiz şey gücün denetlenebildiği sistemdir. Güç denetlenemiyorsa orada demokrasi yoktur. Tek adam, iyi niyetlerle dâhi olsa, “Sizi çok şahane yerlere götüreceğim.” dese bile pek çok hatalar yapar ve o güç eleştirilemiyorsa hatalar da yapar.

Recep Tayyip Erdoğan on iki yıl bu ülkede Başbakanlık yaptı. İlk dönemlerinde eleştirilebiliyordu. Evet, pek çok kez tahkir de ediliyordu, eleştiriyoruz tabii, olmaması lazım ama eleştirilebiliyordu ve daha az hatalar yapıyordu. O “çıraklık dönemi” dediğimiz yerde daha az hata yapıyordu çünkü her attığı yanlış adımda medya, Parlamento, yargı kendisini eleştiriyordu. Özellikle medya çok önemli.

Bakın, şimdi size medya kuruluşları göstereceğim. Yeni Şafakta…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ötekilerini de gösterseydin.

GARO PAYLAN (Devamla) – …muhalefetin tek bir ibaresi yok; sayın bakanların, Cumhurbaşkanının, Başbakanının ibareleri.

SALİH CORA (Trabzon) – Cumhuriyet ile Sözcüyü göstersene.

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Sözcüyü getir, Sözcüyü!

GARO PAYLAN (Devamla) – Sabah gazetesinde tamamen Başbakan, bakanlar, başka bir şey yok, muhalefete dair tek bir satır yok.

SALİH CORA (Trabzon) – Sözcüyü getir.

GARO PAYLAN (Devamla) – Starda Başbakan, Cumhurbaşkanı, bakanlar; tek bir cümle muhalefete dair yok.

ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Basın özgürdür, basın özgür!

GARO PAYLAN (Devamla) – Bunun gibi pek çok kuruluş var havuzda biliyorsunuz ve hepsini de birbirine benzetiyorsunuz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Diğer 20 gazeteyi de getirseniz buraya.

GARO PAYLAN (Devamla) – Doğan grubunu da şu anda, ciddi bir şekilde Demokles’in kılıcını başında sallayarak, şu anda “Emret padişahım.” durumuna getirdiniz maalesef, o da benzer manşetler atmaya başladı, hiçbir şekilde tek bir satır eleştiri yok ve bu şekilde yoluna devam ediyor.

Bakın, şunu söyleyeceğim sayın arkadaşlar: Eleştirilmemekten korkun çünkü bir insan eleştirilmiyorsa daha çok hata yapar. Eğer ki her sabah uyandığınızda medyada “Padişahım çok yaşa. Sen ne şahanesin, yaptığın uygulama ne şahane.” işte burada olduğu gibi “Türkiye yeniden şaha kalkıyor.” diye manşetler görürseniz ve güç sizdeyse….

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Yalan mı söylesinler?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – PKK’yı eleştirenleri niye harcadınız?

GARO PAYLAN (Devamla) – …siz devam edersiniz yolunuza.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Sizin medya eleştiriyor, yeter!

GARO PAYLAN (Devamla) – Cizre, Silopi, Sur bombalanırken “Devam et sayın padişahım, siz ne şahane yapıyorsunuz.” diye eğer ki medya manşetler atarsa hata yapmaya devam edersiniz. Ama, özgür basının olduğu ülkelerde o ülkede basın çıkar, haber yapar, objektif habercilik yapar; Cizre’de, Silopi’de, Sur’da ne oluyorsa ortaya koyar ve herkes kendi payına düşeni alır, eleştiriden de kendi payına düşeni alır. Mesela 1965 Amerika’sında Martin Luther King siyahlar için mücadele veriyordu ve siyah topluluklar kendi hakları için mücadeleler veriyorlardı. Bunlar yürüyüşler, eylemler yapıyorlardı ve polis çok ciddi insan hakları ihlallerinde bulunuyordu. Bunun filmi de var “Selma” izleyin ya, lütfen ve buna karşı en şiddetli anında orada bir kameraman vardı ve o kameraman çekti olan polis şiddetini ve bütün ülke gündemine taşıdı ve ondan sonra Başkan siyahların hakları için Parlamentodan gereken hakları geçirdi.

İstibdatla, şiddetle, medyayı korkutmakla, sindirmekle bir yere varamayız. Ülkede özgür basın denebilen bir şey kaldı mı? Sayın Cumhurbaşkanı iki gün önceki açıklamasında, Özgür Çalışan Gazeteciler Günü açıklamasında “Özgür basın bir ülkede olmalı.” diyor, “Özgür basınsız olmaz.” diyor. Sayın Başbakan aynı şekilde “Özgür basınsız olmaz.” diyor. Nerede bu özgür basın bize bir gösterin. Bir iki kuruluş kaldı geriye. Onlara da bakın, açtım baktım, ilan verilmiyor, ilan veren ihaleye giremez kesinlikle. Açın bakın, siz okumazsınız gerçi ama lütfen basın odasına bari gidin bakın bu gazetelerde çarşaf çarşaf gazetelerin üçte 2’sini ilan oluşturuyor, o gazetelerde bir tane ilan yok. Niye? İflas etsinler, kapansınlar diye. Tek bir ses kalsın: “Padişahım çok yaşa.” Başka bir ses kalmasın istiyorlar. Böyle mi iyi olacağız? Sıkılmıyor musunuz Allah’ını severseniz? Bunun bir tanesini okusanız yetiyor zaten. Bütün köşe yazarları “Padişahım çok yaşa.” diyor.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Gazetelerdeki ilanları göstereyim sana.

ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Özgür basın var, özgür basın. İstediğini yazar.

GARO PAYLAN (Devamla) – Ya, siz sıkılmıyor musunuz bu gazeteleri okurken? Eleştirilmeniz gerekmiyor mu? Eleştirilerek daha iyi bir yere hep beraber varmaz mıyız? Basın çok sesli, çok renkli olarak yaşamasın mı? Bakın, son yıllarda, özellikle son iki yıldır basından pek çok gazetecinin işine son verildi. Bir köşe yazdı diye patronlarına telefon açıldı “Onun işini bitireceksin.” dendi ve o gazeteciler işten atıldılar. Şu anda geride kalanların da başında Demokles’in kılıçları sallanıyor. Bir şov programında, Beyaz Şov denen şov programında Ayşe öğretmenimiz bir açıklama yaptı, dedi ki: “Çocuklar ölmesin.” Buna karşı terör soruşturması açıldı ve Beyazıt Öztürk’le de ilgili terör soruşturması açıldı. Ya o açıklamanın nesine itiraz ediyorsunuz? Ve çıktı Beyazıt, özür diledi. Neyle ilgili özür diliyor? Niye? Çünkü Doğan Holding üzerinde Demokles’in kılıcını sallıyorsunuz. “Biat etmezsen yat limanını elinden alırım, biat etmezsen 28 Şubatta seni iddianameye sokarım” diye Demokles’in kılıcını sallıyorsunuz ve Doğan Holding de şükür teslim oldu. Ne kaldı geriye? Bir iki tane gazete. Onlar da dediğim gibi ilanlarda ciddi ambargolarla karşı karşıya kalıyorlar.

Sultanahmet’te bu sabah bir katliam yaşandı; 11 insan can verdi, pek çok yaralı var. Ben az önce pek çok uluslararası yayın kuruluşunu açtım, hepsi birinci haber geçiyorlar, hepsi. BBC, CNN, Al Jazeera, pek çok yabancı yayın kuruluşu, bütün dünya İstanbul’u birinci haber yapıyor. Türkiye’deki televizyonları açın, bir tane haber yok.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Hepsinde vardı. Ne demek yoktu? Hepsinde vardı.

GARO PAYLAN (Devamla) – Yok. Yayın yasağı koydunuz.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Nasıl yoktu?

GARO PAYLAN (Devamla) – Ambulanslar daha gitmeden oraya yayın yasağı geldi. Neyi saklıyoruz? Neyi gizliyoruz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GARO PAYLAN (Devamla) – Paris’te de katliam oldu, Paris’te yayın yasağı yoktu.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Soruşturmanın gerçekçi olması için...

GARO PAYLAN (Devamla) – Aynı anda çıktı savcı açıklama yaptı, Başkan, Başbakan açıklama yaptı. Bakın, basının özgür olmadığı yer demokrasi değildir. Basını özgür kılmalıyız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paylan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi üzerinde, lehinde olmak üzere, ikinci söz hakkı İstanbul Milletvekili Arzu Erdem’e aittir.

Buyurun Sayın Erdem. (MHP sıralarından alkışlar)

ARZU ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Öncelikle, Van ve Diyarbakır’da PKK terör örgütü tarafından katledilen özel harekât polislerimiz Önder Ertaş’a, Buhari Ağçelik’e, Astsubay Kıdemli Çavuş Metin Kıldiş’e ve Çavuş Nazmi Ayyıldız’a Yüce Allah’tan rahmet, kederli ailelerine ve tüm Türk milletine sabırlar diliyorum.

Ayrıca, bugün yine Cizre’de şehit olmuş olan Sayın Ayhan Demirel’e ve Sultanahmet’te meydana gelen patlama sonucu hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet ve acılı ailelerine de sabır diliyorum.

Aslında anlatacak çok şey var, söylenecek çok söz var. Şimdi sizlere soruyorum: Daha 25 yaşındayken şehit düşen ve “Ben şehit olursam beni doğduğum yere gömün.” diye vasiyet bırakan şehidimiz Nazmi Ayyıldız’ın ailesine ne anlatacaksınız?

Henüz bir aylık evliyken şehit olan Buhari Ağçelik’in eşine ne diyeceksiniz?

29 yaşında şehit düşen Kıdemli Çavuş Metin Kıldiş’in ilk çocuğuna dört aylık hamile olan eşine ve doğacak olan çocuğuna neyi anlatacaksınız?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Evet, bunları CHP’ye de soruyor aynı zamanda.

ARZU ERDEM (Devamla) - Baba sevgisini bir daha tadamayacak şehit Önder Ertaş’ın 4 ve 8 yaşındaki çocuklarına neyi anlatacaksınız?

Akil adamların, barış çağrısı yapan aydınların, bu çocuklara ve ailelerine anlatacak bir şeyi var mıdır, soruyorum.

Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu gazetecilerin sorunları ve basın özgürlüğü araştırma önergesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Çalışan gazetecilerimizin gününü kutluyor, bu arada görevi başında şehit düşmüş olan ülkücü basın şehitlerimiz Sayın Cengiz Akyıldız ve İlhan Darendelioğlu’nu da rahmet ve minnetle anıyorum. Çalışamayan gazetecilerin de sesi olmaya devam edeceğimizi belirtmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, hepimiz burada aziz Türk milletimizin temsilcisi olarak bulunmaktayız. Öncelikli görevimiz, milletimizin sorunlarına çözüm bulmak ve çare olmaktır. Bu sorumluluk her birimizin taşıdığı vebaldir. Bu vebali, görev yapan değerli basın mensubu arkadaşlarımız da bizlerle aynı ölçüde taşımaktadır. Hepimiz bu süreçte öncelikle vicdanımızın sesini dinlemek zorundayız. Bizlere verilmiş olan bu görev aziz milletimizin bize emanetidir. Doğruluk ilkesi çerçevesinde çalışmamak ise emanete ihanettir.

Basın özgürlüğünü sürekli tartışmaktayız. Biliyoruz ki basın mensubu arkadaşlarımız korkutulmakta, sindirilmekte ve tehdit edilmektedir. Bu sebeple de, birçok medya kanalı ve gazete yanlı bir politika izlemek zorunda bırakılmaktadır. Gazeteci arkadaşlarımız sürekli stres içinde ve bazen can güvenlikleri tehdit altında görev yapmaktadırlar. Yanlı politika izlemeyenlerse tasfiye edilmekte ve meslekten kovulmaktadırlar. İktidara yakın, yandaş medya aslında gayet özgür. Yandaş medya iktidara bulaşmıyor, usulsüzlükleri yazmıyor, aksine iktidara övgüler yağdırıyor. Doğru ve şeffaf haber yapanlarsa doğruluğun bedelini ağır ödüyorlar.

AKP döneminde zorunlu sansür artmıştır. Korku yüksek seviyeye çıkmıştır ve her türlü tehdidin, zorluğun, çilenin muhatabı olan gazeteciler doğru ve şeffaf haber yapmaktan geri durmaktadır.

AKP döneminde neler olmuştur? Anadolu Ajansı ve TRT Hükûmetin yayını hâline gelmiştir, muhalefet partilerine sansür uygulanmıştır.

Türk Hava Yolları uçaklarında yolculara muhalefet gazetelerin dağıtımı yasaklanmıştır.

AKP, muhalif gazete ve televizyon sahiplerine yüklü cezalar yağdırmıştır. Türkiye’de ne yazık ki sağlam bir şekilde yapılanmış ve Türkiye'nin yani vatanımızın, Türk insanının yani milletimizin menfaatlerini derinlemesine savunan millî medyası da yoktur aslında. Millî menfaatlerin oluşturulması adına ciddi bir yapılanmaya gidilmesi gerekmektedir. Millî basın özgürlüğümüzün sağlam temeller atılarak güçlü hâle getirilmesi gerekmektedir. “Millî basın” kavramı özellikle günümüzde hiç telaffuz edilmemektedir çünkü millî değerlerimiz tam anlamıyla hedef hâline getirilmiştir, yıpratılmıştır, yıpratılmaya da devam edilmektedir. Millî değerlerimiz temel taşlarımızdır. Basının da millî değerlerimizi koruması ve güçlendirmesi gerekmektedir. Millî değerlerimizin varlığı, basınımızın da varlığıdır aynı zamanda.

Değerli milletvekilleri, buradan görev yapan basın mensuplarına ve sizlere sesleniyorum: Doğruları söylemekten korkmayalım. Doğrular aslında milletimizin doğruları. Bilhassa bu konuların muhatabı olan, on dört yıldır ülkemizi yöneten iktidara seslenmek istiyorum: Sizlere mail, faks, telefon ve sosyal medya vasıtasıyla müracaat edenler yok mu? “Sorunumu çözün.” diyenler yok mu? Gözü yaşlı anneler size yalvarmıyor mu? Umutları ellerinden alınmış olan gençler sizlerden çözüm beklemiyor mu? Bu vatan sadece bize mi lazım?

Kadın cinayetleri devam etmektedir. Çocuk istismarı artmıştır. Fuhuş kapımızın önüne kadar gelmiştir. Suç oranları önüne geçilmez hâl almıştır. Her gün fidan gibi gençlerimizin şehit haberlerini almaktayız, televizyonlarda gözü yaşlı anneleri görmekteyiz. Terör olayları ülkemizi kasıp kavururken başkanlık sevdası sürmektedir.

Değerli milletvekilleri, buradan iktidara sormak istiyorum: 2,5 milyon gerçek kimliği belli olmayan Suriyeli sığınmacımızı ülkemizde misafir ettiğinizi söylüyorsunuz. Bizler de vicdan sahibiyiz, bizler de insanız ve elbette zor durumda olan mazlumun yanında olmak istiyoruz ve oluyoruz da. Ancak, kimin yanında olduğumuzu bilmek istiyoruz. Avrupa neden sığınmacılardan seçmek suretiyle ülkesine kabul ediyor, hiç düşündünüz mü? Bu soruma Brüksel’deki bir yetkili bana şu cevabı vermiştir: “Alacağımız sığınmacılar bir terör örgütünün mensubu mudur, hastalık mı taşıyor; bunları kontrol etmeden nasıl alalım? Milletimize ve ülkemize zarar mı verelim?” Peki, bizim vatanımız, bizim milletimiz en büyük kıymetimiz değil mi? Bizim görevimiz vatanımız ve milletimizi korumak değil mi, aziz Türk milletinin şanlı, şerefli geçmişini geleceğe taşımak değil mi? Kontrolsüzce açılan kapılar, Türkiye'nin her yanına dağılan 2,5 milyon sığınmacı beni ürkütüyor, eminim sizleri de ürkütüyordur.

Bakın, bugün kendi öğrencilerimiz Kredi ve Yurtlar Kurumundan aldıkları aylık 400 lira burs ile geçinmeye çalışıyor ancak Suriyeli öğrencilere bu bursun yaklaşık 3 katı verilecek. Yeni asgari ücrete yakın miktarlardaki bursun anlamı nedir, soruyorum. Lütfen, elinizi vicdanınıza koyun, bunların hepsi vebaldir.

Umutları çalınmış gençleri de konuşalım mı? Üniversite sınavına girip büyük emeklerle bir bölüme yerleşip zorluklarla eğitimini tamamlayan gençlerimiz işsiz. İktisadi idari bilimler fakültesi mezunları veryansın ediyor, söz verilen kadrolar verilmedi diye. Adalet bölümü mezunları aynı mağduriyetle müracaat ediyor. Edebiyat fakültelerinden mezun olan öğretmenlerimizin her biri işsizlikten şikâyetçi. Ziraat mühendisleri, veteriner hekimler, su ürünleri mezunları, balıkçılık teknolojisi mezunları, gıda mühendisleri ve teknikerler, teknisyenler ve burada saymakla bitiremeyeceğim birçok bölümün mezunları kadro olmadığından, atanamadıklarından kendi meslekleri dışında işler yaptıklarından şikâyetçi. 50/(d) sorunu, annelerimizden gelen doğum öncesi borçlanma sorunu ve birçok sorun daha masamızdayken vicdanımızın rahat olmaması gerektiğini düşünüyorum.

Yine, on dört yıllık iktidara soruyorum: Az önce saymış olduğum bölümler bizim üniversitelerimizin bölümleri değil mi? Verilen sözler iktidarları döneminde verilmedi mi?

Üzerinde durmak istediğim konulardan bir tanesi de ailesinde polis olan ve polis okuluna giden gençlerin birdenbire mülakata tabi tutulmaları ve neredeyse “Denizli horozu nasıl öter?” sorusuyla karşılaşmaları. Ve bu gençlerin birçoğu polis okulu mağduru olarak, umutları çalınmış gençler olarak sizlere hemen hemen her gün müracaat ediyor. Onlara verdiğiniz cevapları da merak ediyorum.

İşte, doğru ve şeffaf haberler bunlar. Neden basında yer almıyor? Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli’nin dediği gibi: “Korkak her gün, cesur bir gün ölür.” Hepimizin cesaretlenip doğruları yansıtması gerekmiyor mu? Doğruyu oluşturan bu sorunların çözümü için mücadele etmek Türk milleti olarak bizlerin vebali değil mi? Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizler siyasette ilkeli duruşumuzu hep sürdürdük, sürdürmeye de devam edeceğiz, doğruları söylemeye ve savunmaya devam edeceğiz. Milliyetçi Hareket Partisi Kerkük’ü, Telafer’i, Tuz’u unutmamıştır; Milliyetçi Hareket Partisi Irak Türkmenlerini de unutmamıştır; Milliyetçi Hareket Partisi Türkmen Dağı’nı unutmamıştır; Halep’i unutmamıştır; Bayır Bucak’ı unutmamıştır. Milliyetçi Hareket Partisi sadece Türkiye’nin değil, bütün Türk dünyasının sorunlarını göğüsleme mücadelesini bugüne kadar vermiştir, vermeye de devam edecektir.

Basın özgürlüğü ne değildir? Basın özgürlüğü, Türkiye’nin üniter ve millî yapısına düşmanlık değildir. Basın özgürlüğü, milletimizi kışkırtarak askerimizin ve emniyet güçlerimizin üzerine salmak değildir. Basın özgürlüğü, millî menfaatleri ayaklar altına almak değildir. Basın özgürlüğü, menfaatler uğruna milleti ayaklandırmak değildir. Basın özgürlüğü, yolsuzlukların üzerini örtmek değildir. Anayasa’mızın 28’inci maddesine göre “Basın hürdür, sansür edilemez.”

Bugün belki de haber değeri en yüksek olan konu, milletvekilleri seslenmiş olsa bile bakmayan bakanımız olabilir. Lütfen manşetten giriniz. Çocuklarımıza ilk öğrettiğimiz şey doğrulukken doğru ve şeffaf olmamak ne kadar ilkeli, soruyorum. Değerli milletvekilleri, tüm bu doğrular bizim doğrularımız, sadece benim doğrularım değil; tüm bu gerçekler bizim gerçeklerimiz, sadece benim gerçeklerim değil ve tekrar ediyorum, bu vatan bizim.

Sözlerime son verirken her birinizi “Önce vatan, sonra millet, sonra partim.” demeye ve en son dahi olsa “ben” dememeye davet ediyorum.

Saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdem.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi üzerinde, aleyhinde olmak üzere, ikinci söz hakkı İstanbul Milletvekili Erkan Kandemir’e aittir.

Buyurun Sayın Kandemir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERKAN KANDEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce bugün İstanbul’da gerçekleştirilen menfur saldırıyı kınıyorum; saldırıda yakınlarını yitirenlere başsağlığı, yaralananlara acil şifalar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi tarafından verilen genel görüşme önerisi üzerine söz almış bulunmaktayım, aleyhi üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle öncelikle tüm medya emekçilerimizin Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutluyorum. Ülkemizdeki tüm medya mensuplarına Türkiye’nin demokrasi mücadelesine yaptıkları katkılar için teşekkür ediyorum.

Farklı seslerin, özgür düşüncenin kendine ifade alanı bulduğu bir medyanın bağımsızlığı hiç kuşkusuz hepimizin üzerine hassasiyetle titremesi gereken bir mesele. En nihayetinde basın çalışanlarımızın, gazetecilerimizin özgürlüğü ülkemiz demokrasisinin de derinliğini göstermesi anlamında önemli bir ölçüt. AK PARTİ bu bakış açısıyla basınımızın, basın emekçilerimizin haklarının ve özgürlüklerinin en büyük savunucusu.

Dönemimizde yargı reformları paketleriyle ifade ve düşünce özgürlüğünün önündeki engel teşkil eden hükümler kaldırıldı, basın-yayın yoluyla ya da sair düşünce açıklama yöntemleriyle işlenmiş suçlara ilişkin dava ve cezaların infazının ertelenmesi sağlandı. Bu vesileyle birkaç tane örnek vermek isterim. Birinci uyum paketiyle AK PARTİ iktidarı döneminde ifade özgürlüğü alanının genişletilmesi amacıyla, Terörle Mücadele Kanunu’nun 7 ve 8’inci maddeleri değiştirildi. İkinci uyum paketiyle, Basın Kanunu’nda yapılan değişikliklerle basılmış eserlerin dağıtımının önlenmesi veya toplatılması hâkim güvencesine bağlandı. Üçüncü uyum paketiyle, Basın Kanunu’nda yapılan değişiklikle basın yoluyla işlenen suçlar için öngörülen tüm hapis cezaları kaldırıldı. Dördüncü uyum paketinde, yine Basın Kanunu’nda yapılan değişiklikle mesul müdür ve yazı sahibinin haber kaynaklarını açıklamaya zorlanmasının önüne geçildi.

Değerli milletvekilleri, medyada belli bir zümrenin egemenliğine, tek sesliliğine ve tekelleşmesine son verildi, çeşitlilik bu sayede arttı. Ülkemiz basın tarihi sayısız kahramanlık hikâyeleriyle dolu; adını hatırladığımız, hatırlamadığımız binlerce emektar insan bu ülkede şeffaflaşmanın ve demokratikleşmenin tarihine büyük katkılar verdiler, kendilerini saygıyla anıyoruz. Elbette, bugün “büyük gazeteci” diye ismi anılanlar, sorumlu habercilik, meslek ahlakı gibi özellikleriyle basın tarihimizde yer edinenler.

Öte yandan, basın vesayetin bir temsilcisi gibi hareket ederse demokratikleşmeye bir katkı sağlamıyor. Bakınız, partimizin kapatma davasının en büyük dayanaklarından bir tanesi de manşetlerdi. Yine, 28 Şubat sürecinde siyasetçilere yönelik linç girişiminde medya önemli bir araç olarak kullanıldı. Bununla yetinilmedi, rahmetli Ahmet Kaya da Kürtçe şarkı söylediği için basındaki bu linçten nasibini aldı. Burada durup hep birlikte düşünmeliyiz; vesayetin ve darbelerin payandası olmayan, kişi hak ve hürriyetlerine saygılı, özgür ve tarafsız basın bizim en kıymetli önceliğimizdir. Fakat bu özgürlük sorumsuzluk olarak da algılanmamalı, gazetecilik titri, suç işlemenin kılıfı hâline getirilerek emektar ve fedakâr basın çalışanlarımızın üzerinde bir gölge oluşturulmamalıdır. Aslolan, halkın tarafsız ve doğru biçimde haber alabilmesinin sağlanmasıdır.

Değerli milletvekilleri, biz hukukun üstünlüğüne ve kuvvetler ayrılığına inanan bir siyasi hareketiz. Hangi meslek grubundan olursa olsun, hiçbir hukuk dışı adımın, suçun bir mesleğin emeğini heba etmesine müsaade etmemeliyiz, hep beraber müsaade etmemeliyiz. Bu sadece o mesleğin istismarı olmaz, aynı zamanda o meslek grubuna dâhil olup büyük bir fedakârlıkla çalışanlara da haksızlık olur diye düşünüyoruz. Bugün, Türkiye’de ve yurt dışında Türkiye’ye karşı yürütülen kampanya ne yazık ki bu durumun trajik bir örneği.

Bakınız, önergede sözü edilen iki hususun altını çizmek istiyorum, az önce burada ifade de edildi, somut bir veriyi de paylaşarak ifade etmek istiyorum: 2002 yılında ülkemizde sadece 4 tane haber kanalı var; bugün, 2016 yılında ulusal yayın yapan haber kanalı sayısı 20, tam 5 katı. Yine, Türkiye’de günlük 38 ulusal gazete çıkıyor; bu sayı Almanya’da 15, İngiltere’de 20. Aslında bu, haber alma özgürlüğü alanının genişlediğinin de bir göstergesi.

Değerli milletvekilleri, bir iddia, Hükûmetin belli enstrümanlarla medya üzerinde baskı oluşturduğu iddiası. Çok klişe ve aslında dayanağı olmayan ezberler bunlar. Bizler, her türlü medya baskısının karşısındayız. Bakın, son dönemde yayın durdurma cezalarını rakam rakam belirteyim, isimlerini merak edenler olabilir, onu da söyleyeyim: A Haber 99 yayın durdurma cezası, TRT Haber 57 yayın durdurma cezası, TV Net 33 yayın durdurma cezası, TGRT Haber 33 yayın durdurma cezası, Kanal 7 21 yayın durdurma cezası. Evet, hep birlikte bu yayın durdurma cezalarını tartışmalıyız, yapılması gereken bir şey varsa el ele yapmalıyız diye düşünüyoruz.

Değerli milletvekilleri, gazeteciler üzerindeki baskı ve tutuklu gazeteciler meselesi de yine önümüze konulan klişelerden bir tanesi. Tabii, o ifade edilen 33 rakamını şöyle somut bir şekilde değerlendirdiğimizde aslında önümüze çıkan tablo şu değerli milletvekilleri: Bu 33 ismin 17 tanesi yargılanmış, Yargıtay onamış ve cezaları kesinleşmiş. 6 kişi serbest kalmış, 9 kişi de tutuklu. Peki niye tutuklu? 1 tanesi polisi bombalamış, 1 tanesi banka soymuş, bir başkası insan öldürmüş yani hepsi gazetecilikle ilgisi olmayan meselelerle ilgili tutuklanmışlar. Yani, silahla yaralamışlar, örgüt adına haraç toplamışlar ve bu liste uzayıp gidiyor.

Değerli milletvekilleri, velhasıl yasa dışı silahlı terör örgütü kurmak, ona katılmak, resmî belgede sahtecilik, silahlı soygun, patlayıcı madde koymak, adam öldürmek suçlarından hüküm giymiş gazetecileri basın özgürlüğü kapsamında değerlendirmek ve burada çıkıp bunu ifade etmek bu mesleği alnının akıyla yürüten gazetecilere büyük bir haksızlık diye düşünüyoruz.

Yine -çok enteresan- burada bir yandan basın özgürlüğünden dem vuranların bu konuda tutarlı davranmaları da önemli bir turnusoldür diye düşünüyoruz. Dün TRT’yi alenen basarak, bir gazeteciye ve kamu görevlisine hakaretler, tehditler savurarak basın özgürlüğüne yaklaşımını sergilemek, herhâlde turnusolün önemli taraflarından bir tanesidir. Türkiye'de medya özgürlüğüne böyle katkıda bulunduğunu düşünenler, bulunsunlar, böyle devam etsinler. Bu, kendilerinin darbe geleneğinden gelen bir alışkanlık. Bunun pek çok örneği var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

8 Haziranda gazetelere el koyacaklarını ilan edenlerin ama sandıkta hüsrana uğrayanların artık bu tür taşkınlıklara başvurması, bir gün olur da Allah korusun iktidara gelirlerse basına yönelik nasıl uygulamalarda bulunacaklarını göstermesi adına da önemli bir göstergedir diye düşünüyoruz.

Değerli milletvekilleri, Barış Bey bir dörtlük okudu, bizim aklımıza enteresan bir dörtlüğü getirdi doğrusu. Aziz Nesin’in bir dörtlüğü var, işte o malum Tan gazetesi baskınından sonra. Üstüne alınanlara söylüyorum. Diyor ki: “Ey faşist yumurcakları! Vazifen matbaaları yıkmak, makineleri ısırmak, namuslu vatanperverleri parçalamaktır. Muhtaç olduğun kazma, balta -evet- bir siyasi partinin ambarlarında mevcuttur.” Bunu biz söylemiyoruz.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kandemir.

Sayın Gök, buyurun efendim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, sayın konuşmacının konuşması sırasında, dün TRT’ye yapmış olduğumuz ziyareti çarpıtarak anlattığı bölümle ilgili sataşmadan dolayı söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gök.

Sataşmadan dolayı 69’uncu maddeye göre size iki dakika söz veriyorum.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Partinin adını söylemedi ki.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Niye üstünüze aldınız ki.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

10.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, İstanbul Milletvekili Erkan Kandemir’in CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aynı gemide gidiyoruz, devletin kurumları var, bizler de milletvekili olarak burada görev yapıyoruz. Hepimizin devletin kuralları içerisinde hareket etmesi ve karşılıklı nezaketi koruması gerektiğini düşünüyorum.

Az önce AKP’li arkadaşlarımı ziyaret ettim, kadın arkadaşlarımızın hepsine geçmiş olsun diyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bu nezaketi, saygıyı her alanda göstermemiz gerekirken, geçtiğimiz hafta içerisinde, TRT Türk’te yayınlanan bir program nedeniyle, cuma günü 6-7 defa TRT Genel Müdürünün Özel Kalem Müdürüyle yaptığımız görüşmeden sonra “Bir olumsuz durum olursa size döneriz.” denilmesinden bahisle dün saat 13.30’da 20 arkadaşımla beraber TRT Genel Müdürüne gittim. O programla, 4 Haziran Çarşamba günü cereyan eden, TRT Türk’te yayınlanan programla, Atatürk’e, cumhuriyete ve cumhuriyet değerlerine ağır hakaretlerin içerildiği bu programla ilgili Genel Müdüre ne yapacağını sormak ve Atatürk’ün, İsmet İnönü’nün bugüne kadar camilere yapmış olduğu tüm yardımları gösteren bir dosyayı takdim etmek istedim ama gittiğimde Sayın Genel Müdür orada olmadığı gibi, defalarca oyalandıktan sonra, geldiği andan itibaren bizlere olan saygısız tutumu yüzünden ortalık ne yazık ki istenmeyen bir duruma bürünmüştür.

Değerli arkadaşlarım, şu görmüş olduğunuz fotoğrafta Sayın Sümeyye Erdoğan’ı Karabük Valisi ve Jandarma Komutanı karşılıyor. Peki, Cumhuriyet Halk Partisinin, ana muhalefet partisinin grup başkan vekilinin ve 22 milletvekilinin TRT Genel Müdürü nezdinde hiç mi değeri yoktur? Böyle bir tablo düşünülebilir mi? (CHP sıralarından alkışlar) Böyle bir tablo düşünülebilir mi?

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Randevu aldınız mı?

LEVENT GÖK (Devamla) – Elbette.

TRT’ye gittiğimiz zaman değerli arkadaşlarım, kapının altında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LEVENT GÖK (Devamla) – Sayın Başkan, bir dakika daha rica edeceğim, bir dakika; konu önemli.

BAŞKAN – Sayın Gök, süre iki dakikadır biliyorsunuz.

LEVENT GÖK (Devamla) – Peki o zaman.

TRT’ye gittiğim zaman değerli arkadaşlarım, TRT Genel Müdürünün kapısı önünde Özel Kalem Müdürü ve TRT Genel Müdür Yardımcısı bizi karşıladı, yukarı aldılar.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – E, ne istiyorsun?

LEVENT GÖK (Devamla) – Ama Genel Müdür ortada yok. Genel Müdür geliyor bize diyor ki: “Siz burada işgalcisiniz. Kaldı ki ben o programı savunuyorum.”

Değerli arkadaşlarım, yani Atatürk’e, cumhuriyete, cumhuriyetin değerlerine olan bir saldırıyı sizler benimsiyor musunuz? Bence TRT Genel Müdürüne sizler de hesap sormalısınız.

HASAN TURAN (İstanbul) – “Savunuyoruz.” demiyor, “Orada öyle bir şey yok.” diyor.

LEVENT GÖK (Devamla) – Ayrıca, Sayın Erdoğan ne diyordu önceki yıl, ne diyordu? “Seçilmişleri atanmışlara kul etmeyiniz.” Herkes bilecektir ki Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekilleri de seçilmiştir; hiçbir atanmış bürokrat karşısında boyun eğmeyiz, gerekirse ona haddini bildiririz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

IX.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, 12/1/2016 tarihinde İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş ve arkadaşları tarafından, çalışan ve işsiz gazetecilerin yaşadığı sorunlar ile basın ve medya sektörü üzerinde artan ekonomik ve sosyal baskıların araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 12 Ocak 2016 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

LEVENT GÖK (Ankara) – Karar yeter sayısı istiyorum efendim.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı talep edilmiştir. O nedenle oylamada karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; Gündemdeki  “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının sıralamasının belirlenmesine ve 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 48 saat geçmeden gündeme alınması ile İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 12/01/2016 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Mehmet Naci Bostancı

(Amasya)

AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Bastırılarak dağıtılan 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1’inci sırasına, yine bu kısımda bulunan 18, 51, 52, 53, 27 ve 28 sıra sayılı kanun tasarılarının ise yine bu kısmın sırasıyla 2, 3, 4 ,5, 6 ve 7’nci sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi;

Genel Kurulun;

12 Ocak 2016 Salı günkü (bugün) birleşiminde sözlü soruların ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

13 Ocak 2016 Çarşamba günkü birleşiminde 51 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin tamamlanmasına kadar;

14 Ocak 2016 Perşembe günkü birleşiminde 27 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin tamamlanmasına kadar;

27 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin 14 Ocak 2016 Perşembe günkü birleşiminde tamamlanamaması hâlinde Genel Kurulun haftalık çalışma günlerinin dışında 15 Ocak 2016 Cuma günü saat 14.00’te toplanarak, bu günkü birleşiminde gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesi ve 27 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

19 Ocak 2016 Salı günkü birleşiminde sözlü soruların ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek 4 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

20 Ocak 2016 Çarşamba günkü birleşiminde 7 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin tamamlanmasına kadar;

21 Ocak 2016 Perşembe günkü birleşiminde 8 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin tamamlanmasına kadar;

Yukarıda belirtilen birleşimlerde gece 24.00’te günlük programın tamamlanamaması hâlinde günlük programın tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi;

60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması önerilmiştir.

 

60 SIRA SAYILI ASKERLİK KANUNU VE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

(1/414, 2/338)

BÖLÜMLER

BÖLÜM MADDELERİ

BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI

1. BÖLÜM

1 ila 10‘uncu maddeler arası

10

2. BÖLÜM

11 ila 21‘inci maddeler arası

11

TOPLAM MADDE SAYISI

21

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi lehinde ve aleyhinde ikişer sayın milletvekiline söz vereceğim.

Lehinde ilk söz hakkı Kocaeli Milletvekili Mehmet Akif Yılmaz’a aittir.

Buyurun Sayın Yılmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ grup önerisi adına lehte söz almış bulunuyorum.

Önerimiz, Meclisimizin daha hızlı ve verimli çalışması adına bu hafta ve önümüzdeki hafta Meclis gündemimizde yer alacak kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülme sıralarını ve usulünü içermektedir. Bu vesileyle değerli milletvekillerimizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, doğu ve güneydoğu illerimizde devam eden alçak PKK terör örgütünün menfur saldırıları karşısında milletimizin muhafazası, ülkemizin huzur ve güvenliği için Allah yolunda canlarını feda eden aziz şehitlerimizi, askerlerimizi, polislerimizi ve bu çatışma ortamında yaşamlarını yitiren sivil vatandaşlarımızı rahmetle anıyorum, ruhları şad, mekânları cennet olsun.

Bugün İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda meydana gelen hain ve kalleş terör saldırısını telin ediyor, ölenlere rahmet, yakınlarına, milletimize sabır ve başsağlığı, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum.

Yine, bugün bir grup CHP milletvekili tarafından, milletimizin medarıiftiharı bir kurumu hâline gelen, gerek yayın çeşitliliği ve gerekse yayın politikası sebebiyle, kalitesi sebebiyle özel yayın kanallarını dahi geride bırakan TRT kurumumuza yönelik olarak âdeta bir baskın mahiyetinde Genel Müdürümüzün kapıları tekmelenerek yapılan itibarsızlaştırma baskınını da esefle kınıyorum.

Değerli milletvekilleri, millet olarak zor günlerden geçiyoruz. Terör örgütlerinin hedefleri bellidir. Adı her ne olursa olsun -ister PKK, ister DAEŞ, ister YPG, ister DHKP-C- ülkemizde ve Orta Doğu’da küresel güçlerin stratejik çıkarları doğrultusunda üretilen, yaşatılan ve desteklenen; silahı ve kan akıtmayı, masumların canına kıymayı bir hak arama metodu olarak benimsemiş olan tüm terör örgütlerini ve eylemlerini ayrım gözetmeksizin ortak ve net bir dille ve tavırla kınamak, lanetlemek, bu Meclis çatısı altında millet adına mesuliyet üstlenmiş her bir milletvekilinin ve her parti grubunun ortak sorumluluğundadır. Âdeta bir yangın yerine çevrilen bölgemizde bir ve beraber olarak varlığımızın devamı için terörün her çeşidine karşı durarak bu ortak dili hep birlikte benimsemek zorundayız. Teröre, teröristin çukuruna sahip çıkan; teröristi kutsallaştıran; mayın tuzaklarını, yol keserek eşkıyalık yapmayı meşru gören; hepsinden önemlisi de terörü sözde direniş hakkı kabul ederek bir hak arama vasıtası olarak meşruiyet kazandıran dil siyasetin dili değil, olsa olsa siyaseti terörize etme çabasında olan bir zihniyetin dilidir. Bu ayrıştırıcı ve teröre sahip çıkan kışkırtıcı dili ısrarla kullananlar milletimizin önünde tarihî bir vebalin altındadırlar ve er ya da geç tarih ve millet önünde ortak oldukları şiddet ve kanın hesabını vereceklerdir.

Değerli milletvekilleri, bin yıldır bu coğrafyada kardeşçe yaşamış; akrabalık, komşuluk, dostluk bağlarıyla âdeta et ve tırnak gibi iç içe geçmiş olan milletimizi terörün sopasını göstererek, “özerklik” söylemleriyle ayrıştırma çabaları topyekûn milletimizin vicdanını derinden yaralamaktadır. Et ile tırnağı ayrıştırma çabası milletimize acı vermektedir. Milletimizin umudu barıştan yanadır, birlikten yanadır. En son 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde de bu umudunu sandığa yansıtarak “Aman PKK terörü hortlamasın!” endişesiyle bazı partilere emanet oy bile vermiştir. Maalesef, seçim sonrasında yaşadığımız süreç, başta Kürt kardeşlerimiz olmak üzere milletimizin vermiş olduğu bu mesajın siyaset kurumu tarafından anlaşılmadığını gösteriyor. Milletimizden “barış” diyerek, “kardeşlik” diyerek, “Türkiye partisiyiz.” diyerek oy isteyenler milletimizin barış iradesine âdeta ihanet eden bir tavırla Kürt kardeşlerimizin ve bütün ülkemizin geleceğini karartacak bir projenin, “demokratik hak” diyerek allanıp pullanan, terörle beslenen, sözde özerklik ama aslında bir ayrıştırma projesinin figüranı olmaktan çekinmiyorlar. İşi daha da vahim boyutlara taşıyarak, Çeçenistan, Gürcistan, Ukrayna ve Kırım’da halkların egemenliklerine müdahale eden, Suriye’yi bir savaş üssüne çevirerek, Türkmen ve Arap köylerini bombalayarak sivil katliamları yapan Rusya’yla flört ederek kirli bir pazarlığa girmekten de çekinmiyorlar. Buradan bu beyhude çabanın aleti olanlara seslenmek istiyorum: Milletimizin talebi olmayan, toplumda karşılığı bulunmayan, ayrıştırma anlamına gelen özerklik hayalleri kuranların son yüz yılda Orta Doğu’da nasıl kanlı kabuslarla hayallerinden uyandığını hatırlayın; gelin, bu ayrılıkçı, kardeşi kardeşe düşman eden yaklaşımlarınızdan vazgeçin. Biz Kürtler, Türkler, et ve tırnak gibiyiz, komşuyuz, kardeşiz, bir bedenin azaları gibiyiz. Aynı acıları yaşıyor, aynı sevinçleri paylaşıyor, aynı geleceğe birlikte yürüyoruz. Çanakkale ruhuyla birlikte yol aldığımız bu vatan gemisini delmek çabasından lütfen vazgeçin. Bediüzzaman Saidi Kürdi’nin kendisini isyana çağıran bir grup Kürt’e vermiş olduğu şu tarihî cevaba lütfen kulak veriniz: “Türk milleti asırlardan beri İslamiyet’in bayraktarlığını yapmıştır. Çok veliler yetiştirmiş ve çok şehitler vermiştir. Böyle bir milletin torunlarına kılıç çekilmez. Biz Müslümanız, onlarla kardeşiz, kardeşi kardeşle çarpıştıramayız, bu şeran caiz değildir. Kılıç harici düşmana karşı çekilir, dâhilde kılıç kullanılmaz. Bu zamanda yegâne kurtuluş çaremiz Kur’an ve iman hakikatleriyle tenvir ve irşat etmektir; en büyük düşmanımız olan cehaleti izale etmektir. Teşebbüsünüzden vazgeçiniz, zira akim kalır, birkaç cani yüzünden binlerce masum kadın, erkek, çocuk telef olabilir.”

Değerli milletvekilleri, sizlerle bir mektubu paylaşmak istiyorum. PKK’nın terör saldırıları karşısında hayatları zindana dönen, bu seçimlerde HDP’ye o vermiş bir kardeşimizin basına da yansıyan şu mektubunu, serzenişini ve feryadını hem sizlerle hem buradan milletimle paylaşmak istiyorum. Şöyle diyor kardeşimiz: “Ben ve benim gibi düşünenler HDP'ye niçin oy verdik? Barış olsun, kardeşlik gelsin, kan akmasın diye değil mi? Peki, bize söyler misiniz Allah aşkına, barış ve kardeşlik bu çukurlarla mı gelecek? Ben esnafım. Sur garip gurebanın yaşadığı bir yer, adamın ekmek alacak parası yok. Allah aşkına bu insanlar o çukurların altındaki toprağı mı yiyecek? Biz HDP’ye güvendik, inandık, ‘Barışa katkı sağlayacak.’ dedik. Neden bizi çukurlara gömüyorsunuz? Bizim de çoluk çocuğumuz var. Dükkânımız aylardır siftah yapmıyor. İnsanlar aç, açıkta, perişan. Çukurlar karnımızı doyurmuyor. Bize iş lazım, aş lazım, ekmek lazım, barış lazım, kardeşlik lazım.” Umarız siyaset milletin bu serzenişine ve feryadına kulak verir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET AKİF YILMAZ (Devamla) – Olması gerektiği yerde durur. Çukurun değil, milletin yanında yer alır ve PKK’ya net bir tavır koyarak barışın tesisinde rol üstlenir. Milletimizin beklentisi budur.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Baluken...

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın hatip bütün konuşması sırasında grubumuza sataştı, 69’dan söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken, süreniz iki dakikadır.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

11.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Kocaeli Milletvekili Mehmet Akif Yılmaz’ın AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iki dakikalık bir sürede sataşmanın neresine cevap vereceğiz bilmiyorum ama bu Rusya meselesine tekrar bir değineyim.

Biz başından beri burada dış politikayla ilgili kendi bildiğimiz ilkeler doğrultusunda hareket ettiğimizi ve bundan sonra da edeceğimizi söyledik. AKP’nin dış politikadaki yanlışları ve saçmalıkları üzerine bir dış politika belirlersek, Bağdadi dışında, Netanyahu dışında ve bugün, işte, bütün bölgeyi yangına çevirmiş olan Kral Salman dışında görüşeceğimiz kimse kalmadı çünkü dün “dost” dediğinize bugün “düşman” diyorsunuz, “düşman” dediğinize “dost” diyorsunuz. Yani, Rusya üzerinden gelip ihanetle suçlarken, bir ay önce Rusya’da Putin’le birlikte Moskova’da cami açılışına katılan biz miydik? İnsan utanır biraz ya.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Kim yaptı düşmanlığı?

İDRİS BALUKEN (Devamla) –İsrail devletine “terör devleti” deyip “Bir günde 400 ton bomba yağdırıyor.” diyen...

MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) – Sayın Başkan, devlet yetkilileriyle görüşmeyen Putin, Demirtaş’la niçin görüşüyor?

İDRİS BALUKEN (Devamla) – ...ama aradan bir ay geçmeden “İsrail devleti ve halkı bizim dostumuzdur.” diyen biz miyiz? Bunların tamamı…

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – “Dostumuzdur.” diyen yok, öyle bir şey yok.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Siz Hükûmet yetkilinizi takip etmiyorsunuz herhâlde, MYK Sözcünüzü takip etmiyorsunuz.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Çok yakından takip ediyoruz, dostluğumuz falan yok.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Sizin düne kadar Esad’la ilgili, Rusya’yla ilgili, İsrail’le ilgili, Sisi’yle ilgili söyledikleriniz, yaptıklarınız, hepsi ortada; bugün tamamıyla çeliştiniz. Dünyada 3 tane dostunuz var: Biri Suudi Kralı, biri IŞİD emiri, biri de işte demin ifade ettiğim, yeni yeni, İsrail’in çocuk katleden başkanı.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Bizim bu milletten başka dostumuz yok.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Onun dışında, eğer sizin yolunuzdan gidersek bizim görüşeceğimiz kimse kalmaz. Biz, bugüne kadar yaptığımız bütün görüşmelerin arkasındayız. O görüşmelerin tamamında sizin yapmış olduğunuz yanlışlarla ilgili görüştüğümüz muhatapları bilgilendirip Türkiye halklarının daha fazla zarar görmemesini sağlamaya çalışıyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

IX.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; Gündemdeki  “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının sıralamasının belirlenmesine ve 60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 48 saat geçmeden gündeme alınması ile İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi aleyhinde birinci söz hakkı Ankara Milletvekili Levent Gök’e aittir.

Buyurun Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; getirilen önergeyle bir torba kanun daha önümüze geldi. Görüşülmesi önerilen kanun bir torba yasadır değerli arkadaşlarım. Torba yasa, önceki dönemde de bu Mecliste çokça tartışılan ve gerek Anayasa gerekse kanun tekniğine uygun olduğu defalarca dile getirildikten sonra, en son olarak Sayın Ahmet Davutoğlu tarafından torba yasa dönemi rafa kalktığı ilan edilen bir yasama çalışmasıdır değerli arkadaşlarım. 16 Eylül 2014 yılında o zamanki Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç çıktı tüm basının karşısına ve dedi ki: “Ben ‘torba yasa’ ismini kullanmamayı istiyorum. Çok maddeli yasa yerine o iş ile ilgili yasaları getireceğiz. Başbakanımız talimat verdi, bundan sonra torba yasa Meclisin gündemine gelmeyecektir.” Denildi değil mi arkadaşlarım? Şimdi o tarihten bugüne değin her zaman bu Meclis torba yasalarla çalıştırıldı. Başbakanın taahhüdüne rağmen, Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç’ın sözlerine rağmen yine bir torba yasanın görüşülmesi öneriliyor.

Değerli arkadaşlarım, Plan ve Bütçe Komisyonu şu anda Mecliste bütün komisyonları içeren bir Komisyon olarak, diğer bütün komisyonların sıfırlandığı, sadece Plan ve Bütçe Komisyonunun esas alındığı bir komisyon hâline dönüştürülmüştür.

Şimdi, Meclis Başkanı bu görüşeceğimiz kanunla ilgili olarak bütün komisyonlara, İçişleri Komisyonuna, Millî Savunma Komisyonuna, Sağlık Komisyonuna ve Plan ve Bütçe Komisyon Başkanlığına yazılar gönderdi, dedi ki: “Tali komisyon olarak görüşünüz, görüşlerinizi de Plan ve Bütçe Komisyonuna bildiriniz.” Değerli arkadaşlarım, bütün komisyonların, alt komisyonların tamamı da görüşecekleri birkaç madde olmasına karşın, hepsi, Plan ve Bütçe Komisyon Başkanlığına “Biz bu kadar süre içerisinde, beş gün içerisinde bu kanunu görüşmeyiz.” deyip görüş bildirdiler.

Şimdi, Plan ve Bütçe Komisyonundaki arkadaşlarımızın hepsi çok çalışkan, hepsi çok tecrübeli ama Millî Eğitim Komisyonunu, İçişleri Komisyonunu ilgilendiren, Aile Bakanlığını ilgilendiren, Sanayi Bakanlığını ilgilendiren konuların tamamının orada görüşülmesi ve karara bağlanması doğru mu değerli arkadaşlarım? Ve bugüne kadar gelen yasalar içerisinde 3 tane yasayı bu şekilde çıkardık, bu 4’üncü torba yasa 26’ncı dönemin. 2 torba yasanın daha Plan ve Bütçe Komisyonuna sevk edildiğini öğrendik. Bugün Meclis Başkanına yaptığımız ziyarette meseleye el koymasını istedik. Böyle gitmez bu iş. Başbakanın taahhüdüne rağmen, torba yasalarla, hukukumuza aykırı yeni usuller icat edilerek işe devam edemeyiz. Her işin uzmanlık alanı olan komisyonlardan geçmesi ve oradan buraya gelmesi esastır ama Hükûmet kolayını bulmuş, nereden bulursa bir yasayı atıyor torbanın içine, başka bir komisyonu ilgilendiren yasayı atıyor torbanın içerisine…

Değerli arkadaşlarım, Başbakanın sözüyle “Artık torba yasa gelmeyecek.” dediği bir ortamda bu Meclise torba yasaları niçin getiriyorsunuz? Kanun yapma tekniğine aykırı, Plan ve Bütçe Komisyonundaki arkadaşlarımızın uzmanlık alanının dışında, diğer komisyonları sıfırlayan… Bakın, şu anda Dışişleri Komisyonunun dışında Mecliste başka komisyon toplanmadı değerli arkadaşlarım. Görev yapmıyor kimse, herkes sıfıra erdi. Toplandıysa bugün bilmiyorum ama şu ana kadar ihtisas komisyonlarının çoğu toplanmadı. Bu yanlıştan bir kere kurtulmamız gerekiyor. Yaptığımız bu teknik, yasama tekniği maalesef usule ve yasalarımıza aykırıdır değerli arkadaşlarım.

Ben Başbakanın sözünü size hatırlatıyorum: Başbakanın sözü eğer sizler için talimat değilse ben sizlere ne diyeyim değerli arkadaşlarım?

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Tavsiye, tavsiye!

LEVENT GÖK (Devamla) – Yani bu partiyi Başbakan yönetmiyorsa… Başbakanın sözünü ben size hatırlatıyorum, Başbakanın yönettiğini düşünerek söylüyorum, torba yasalar artık tarihe kalkmışsa gereğini yapınız. Eğer Sayın Başbakan Ahmet Davutoğlu’ysa bu sözün gereğini yapınız. Şimdi, siz, o sözü çiğneyerek Sayın Başbakana karşı geliyorsunuz, parti suçu işliyorsunuz. Böyle bir garabet durumunuz var değerli arkadaşlarım.

Diliyorum ki bu torba yasalar, bunlar sondur. Çünkü bunlar Anayasa Mahkemesinin de denetimine tabidir. Bu konuda biz elbette milletin temel çıkarlarını ilgilendiren konularda yardımcı oluyoruz ama, değerli arkadaşlarım, Meclisimizin de kanun yapma tekniğinden aykırı bir usulle yönetilmesinin de önüne geçelim. Milletimizin bize verdiği yetkiyle Meclisimizin saygınlığını korumamız gerekiyor, tıpkı TRT Genel Müdürünün bizlere saygı göstermesi gibi.

Değerli arkadaşlarım, az önce sözlerim yarıda kaldı ama TRT Genel Müdürünün ben şimdi izliyorum verdiği bazı demeçleri, “Biz zaten randevu vermedik ki.” diyor.

Değerli arkadaşlarım, sizler şunu TRT Genel Müdürüne sorunuz: Eğer siz randevu konusunda anlaşmadıysanız sizin özel kalem müdürünüz ve genel müdür yardımcınız en aşağı kapının önünde Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerini niçin bekliyorlar, bir sorun bakalım?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Bak, beklemiş işte!

LEVENT GÖK (Devamla) – Böyle bir şey olabilir mi?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Bak, beklemiş! “Bizi karşılamadı.” dediniz. Yalanınız ortaya çıktı!

LEVENT GÖK (Devamla) – Bakın, hayır, ben TRT Genel Müdüründen bahsediyorum.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Allah Allah! Adam cenazeden geliyor.

LEVENT GÖK (Devamla) – Ve sonuçta, TRT Genel Müdürü, değerli arkadaşlarım, ortada yok. Bize deniliyor ki: “Biz sizi ağırlayacağız ama TRT Genel Müdürü yok.” Nerede TRT Genel Müdürü? “Vallahi bilmiyoruz.”

Şimdi, değerli arkadaşlarım, böyle bir nezaketi… Lütfen, sizler de milletvekili olarak hepimiz birbirimizi koruyalım. Bir başka zaman, bir belediye, Cumhuriyet Halk Partili bir belediye size randevu verip de böyle bir muameleyle karşılaştığınız zaman benim haberim olsun, hepimizin haberi olsun. Buna engel olmak durumundayız, bir nezaketi, inceliği göstermek durumundayız.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, biz gittik ziyaret ettik, sizin dediğiniz gibi değildi.

LEVENT GÖK (Devamla) - Sonuçta, Cumhuriyet Halk Partisinin o gün yaptığı, dün yaptığı ziyareti biz de hepsini başından sonuna kameralara aldık. Bekliyorum şimdi, havuz medyasından çıkan yayınlara bakıyorum hepsine. Gidiyoruz, Genel Müdür, bir saat yok. Nerede?

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Cenaze namazında.

LEVENT GÖK (Devamla) - Bir cenazeye gitti. Elbette, insani bir nedendir, bunu anlayışla karşılarız ama en azından bir haber verilmesi gerekmez mi değerli arkadaşlarım? Denir ki…

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Vermişler.

LEVENT GÖK (Devamla) - Biz, yine onu anlayışla karşılıyoruz, Genel Müdürü bekliyoruz ama Genel Müdür geldiği zaman karşımıza bir genel müdürün ötesinde, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekiline bir saygı göstermenin ötesinde -ne olur bir çay içelim beraber de derdimizi anlatalım, o olayı çoktan geçtik- karşımızda bir başka tablo var.

Değerli arkadaşlar, TRT, bakın, kimsenin çiftliği değil, hepimizin vergileriyle geçinen bir kurum. Elektrik faturalarından pay alıyor ve bandrol ücretlerinden. TRT’nin reklam payı çok düşüktür. Ama elektrik giderlerinin, ödediğimiz paraların yüzde 2’si TRT’ye gidiyor. Şimdi, böyle bir kurumda hepimizin hakkı var, hukuku var. Ayrıca, TRT’nin kuruluş yasası var, Anayasa var. Anayasa’nın 133’üncü maddesi diyor ki: Tarafsız olacaktır TRT. Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun ne diyor: Bütün partilere karşı eşit olacaktır ve hiçbir çıkar çevresinin inanç veya düşüncesinin menfaatlerine alet olmayacaktır. Yine, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun ne diyor: Siyasi partiler ve demokratik gruplarla ilgili tek yönlü veya taraftar nitelikte bir yayın yapamaz.

Şimdi değerli arkadaşlarım, az önce anlattım, 4 Ocak 2016’da TRT Türk’te bir program yayınlanıyor. Bu programda Cumhuriyet Dönemi, Atatürk, İsmet İnönü yerden yere vuruluyor. Yani bunlara sizin gönlünüz razı mı, gönlünüz razı mı? TRT tarafsız olacak. Tarafsız olması gereken bir kurum tarafından Cumhuriyet Halk Partisine ve cumhuriyetin kurucu değerlerine saldırı yapılmasını siz benimsiyor musunuz? Yani lütfen, siz de burada sesinizi yükseltin, siz de yükseltin ve TRT Genel Müdüründen hesap sorun.

TRT Genel Müdürüne biz bir dosya hazırladık, Atatürk’ün, İsmet İnönü’nün camilere yapmış olduğu tüm yardımları gösteren listeyi sunduk. “Ben o programı savunuyorum.” diyor TRT Genel Müdürü. Yok canım. Tam tersine, bana, “Ben o programı inceletiyorum, gereğini yapacağım.” demesi gerekirdi. Ama -karşımızda- bir anda, “Sizler burada, burayı işgal etmeye mi geldiniz? Ben zaten o programda hiçbir şey görmedim.” diyen bir anlayışla karşılaşıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, bu görmüş olduğunuz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu, Türkiye’nin, Türkiye tarihinin en köklü bir partisinin mensuplarıdır. Biz hakkımızı şu ana kadar kurda, kuşa yedirmedik, TRT Genel Müdürüne asla yedirmeyiz, asla! Öyle bir hakkı yoktur! Bizler de hep beraber, bu aynı gemide, bütün kurumlarla, Meclisle, milletvekilleriyle, saygı ortamını bekliyoruz. Önceki yıl, şimdiki Cumhurbaşkanı, o zamanın Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan…

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – “Sayın Cumhurbaşkanı.”

LEVENT GÖK (Devamla) – …diyor ki: “Seçilmişleri atanmışlara kurban etmeyiz.” Öyle mi? Bu sadece sizler için mi uygulanacak? Cumhuriyet Halk Partililer için ne olacak? Herkes bilsin ki, Cumhuriyet Halk Partililerin biz tırnağını dahi feda etmeyiz. Biz sadece saygı bekliyoruz, o kadar.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi lehinde ikinci söz hakkı Amasya Milletvekili Naci Bostancı’ya aittir.

Buyurun Sayın Bostancı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; Mecliste görüşeceğimiz yasa önemli hususları içeriyor. Bazı maden işletmeleri zorluklar yaşıyor malum gelişmeler dolayısıyla, ona ilişkin düzenlemeler var oradaki çalışan işçilerin hâllerine ilişkin. Biyometrik kimlik düzenlemesi var, bunu konuşacağız, müzakere edeceğiz. Er ve erbaşlara ilişkin bir düzenleme var bu önümüze gelecek yasada. Yine, asgari ücretin düzenlenmesine yönelik bir teklifimiz olacak. Ümit ve temenni ederiz, bunlar, Meclisin imkânları çerçevesinde müzakere edilir ve yasalaşarak toplumun çeşitli kesimleri böylelikle bu düzenlemelerden faydalanırlar.

Planlamamız, bugün dâhil çalışmanın bitimine kadar olmak üzere ama sizler de yakından biliyorsunuz, değerli muhalefet grup başkan vekilleriyle istişare ederek makul ve uygun bir biçimde bu yasaları tamamlamaya çalışacağız. Ümit ederim, hayırlı bir şekilde noktalarız.

Çok fazla konuşmayacağım. Levent Bey -Sayın Gök- TRT’ye ilişkin konulardan bahsetti. Sevimsiz bir olay olmuş. Gönlümüz, tabii, böyle bir olay olsun istemezdi ancak biz yasama organı mensuplarıyız; bürokrasi veya yürütmenin çeşitli parçaları, devlet mekanizmasına ilişkin görev üstlenenler, atanmışlar eğer hata yapıyorlarsa yasama organı mensuplarının, partilerin, bunları nasıl denetleyecekleri konusu açık; bunları konuşuruz, müzakere ederiz, gerekenleri söyleriz. Bu çerçevede bir denetim gerçekleşir usulüne uygun bir tarzda.

Sayın Gök TRT’nin yapmış olduğu yayına ilişkin bir problem teşhis etmişse bunu dile getireceği çok çeşitli mecralar var tabii. Biz de memnuniyetle dinleriz ve demokrasinin bir gereği olarak, emin olun, muhalefet başımızın tacıdır, son derece önemlidir bizim için. O bakımdan, bu sevimsiz olayın yaşanmasını temenni etmezdik. Bize hikâye edilen biçimi daha farklı. Tabii, bunu konuşmak lazım, anlamak lazım. Fakat şu kadarını söyleyeyim: Sayın Gök son derece zarif bir biçimde “CHP’li belediyelerde eğer siz bir zorluk yaşarsanız lütfen beni arayın.” dedi, bize çok nazik bir biçimde bir yöntem gösterdi ama TRT’de bir problem yaşadı, bizi aramadı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Eğer aramış olsaydı Sayın Gök o zaman, böyle, sevimsiz yaşanmış bu olayı çok da ortalığa dökülmeden nezaket içerisinde halletmek mümkündü. Sayın Gök’te bu nezaket var zaten. Eminim, TRT Genel Müdürü de aynı nezaketi gösterirdi. Böylelikle bu tür konuların topluma mal olmasının ve bir tür “atanmış-seçilmiş” tartışması yaşanmasının önüne geçmiş olurduk. Buna imkânımız olmadı ama bundan sonra bu tartışmayı fazla büyütmeden nazikâne bir biçimde sonlandırmak mühimdir diye düşünüyorum.

Müzakerelerimiz hayırlı olsun diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi aleyhinde ikinci söz hakkı Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’e aittir.

Buyurun Sayın Baluken. (HDP sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, burada Sayın Naci Bostancı’nın atanmış ve seçilmişlerle ilgili kendilerine bilgi iletilmediği için sıkıntılar yaşandığı bilgisinin ne kadar doğru olduğunu Genel Kurulla paylaşmak istiyorum.

Bugün itibarıyla sokağa çıkma yasağının olmadığı Şırnak iline milletvekillerimiz alınmadı. Dün gece Şırnak’a alınmayan milletvekillerimiz Midyat’ta konaklamak istediler ancak bütün girişimlerimize rağmen, merkezi düzeyde bakanlıklarla, AKP’nin sorumluluk vermiş olduğu yetkililerle görüşmemize rağmen milletvekillerinin bir şehre girmeleri bile engellenecek bir tutum ortaya konuldu.

Bu vali meselesini defalarca dile getirdik zaten; telefonlara bile çıkmıyorlar Sayın Bostancı. Defalarca burada söyledik yani yüz yüze görüşmeler ya da telefonla olan iletimleri bırakıyoruz Genel Kurulda defalarca söyledik bunu. Şırnak Valisi herhangi bir milletvekilinin telefonuna çıkmıyor; hâlâ aynı saygısızlığı, aynı densizliği göstermeye devam ediyor. Ne yaptınız? Atanmışlar karşısında sanki seçilmişlerin hukukunu o kadar korumuş bir hassasiyetiniz var da bazı şeyler eksik kalmış üzerinden. Burada yanlış bilgilendirmeler yapmayın.

Bugün Silopi’de olan 2 milletvekilimizin kaldığı eve polis, asker tarafından baskın yapıldı. Artık milletvekillerinin bulunduğu yerlere yönelik de her gün kapılar kırılarak baskınlar yapılıyor. Bunun nasıl bir izahatı olabilir? Eğer gerçekten bu yönlü bir hassasiyetiniz varsa biz defalarca Mecliste bunu niye dile getirmek zorunda kalıyoruz? Ayıp değil mi? Ben söylerken utanıyorum, milletvekilinin itibarını bu kadar ayaklar altına alan bir söylemi buradan ifade ederken utanıyorum, siz dinlemekten ya da buna çare aramaktan herhangi bir sıkıntı duymuyorsunuz.

Sayın Bostancı buraya çıkıp üniversite hocası edasıyla sürekli birilerinin yaptığı konuşmaları değerlendirir. Ama kusura bakmayın Sayın Bostancı, siz de bütün gerçek bilgileri ters yüz ederek, çarpıtarak bir sükûnet maskesi adı altında burada sunmayı, o şekilde demagoji yapmayı bir prensip, bir ilke edinmişsiniz. Bunu hiç yakıştırmadığımızı ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bakın, bugün ülkenin her tarafında kan akıyor. Bu kürsüye her geldiğimizde bu söylemimizden rahatsız oluyorsunuz. Bu Parlamentonun asıl gündeminin o olması gerektiğini söylüyoruz. Israrla her gün grup önerisi getirip bu konuda Meclisin bir çare bulması gerektiğini, bir çözüm üretmesi gerektiğini söylüyoruz ama siz ısrarla buna karşı büyük bir savunma reaksiyonu gösteriyorsunuz.

Bu haftanın gündemine bakın. Yani çözüm üretmesi gereken, akan kanı durdurması gereken, iç politikada, dış politikada rasyonel aklı araması gereken Meclis torba yasalarla uğraşıyor, halkın gerçek gündemiyle hiçbir ilgisi olmayan yasal düzenlemelerle vakit geçiriyor.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Asgari ücret halkla ilgili değil mi? Er, erbaş halkla ilgili değil mi?

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bütün bunların tartışılacağı zeminler, zamanlar var, bütün bunlar tartışılabilir ama ülkenin bir tarafında kan gövdeyi götürürken, dünyanın en büyük metropolünde canlı bombalar patlayıp dışarıdan gelen yurttaşlar, insanlar yaşamını yitirirken bu Meclis saatlerdir Hükûmetten bir bilgi edinme hakkını bile maalesef kullanamadı.

İşte, Cumhuriyet Halk Partisinin grup başkan vekili ifade etti, biz ifade ettik; bilgimiz yok, yayın yasağı var, yabancı ajanslardan dinliyoruz. Hükûmet yetkilisi gelsin, burada Meclisi bilgilendirsin diyoruz. Hiçbiriniz, sanki bu sizin sorununuz değilmiş gibi, sanki bilgi edinme sorumluluğu bir tek bizim üzerimizdeymiş gibi buna yönelik bir duyarlılık göstermiyorsunuz. Meclis kapanacak, biz bugün ülke tarihinin en kanlı katliamlarından biriyle ilgili bu Mecliste, bir tek bilgilendirme cümlesi duymadan, bu Meclisten çıkacağız. Ayıp değil mi yani bundan sıkılmıyor musunuz? Bundan sıkılmıyorsanız sorun var demektir. Milletvekili olan, o sorumluluğu yüreğinde hisseden bundan sıkılır. Sadece muhalefet söyledi diye değil. Biz bunu dile getirdiğimizde sizin grup başkan vekillerinizin derhâl İçişleri Bakanına, çok meşgulse o bilgiyi alabilecek başka bir bakana ulaşıp “Parlamento, bilgilendirme istiyor, hemen buraya gelmeniz gerekir.” şeklinde buradaki talebi iletmesi gerekiyordu ama maalesef, bütün bu katliam süreçlerinden korktuğunuz için, bunlarla ilgili sorumluluğunuzun açığa çıkacağından korktuğunuz için bilgi vermekten de korkuyorsunuz.

Ankara katliamının önergesini getirdik, reddettiniz. Ya, niye reddediyorsunuz? Diyarbakır katliamının üstüne gidilseydi Suruç katliamı olmayacaktı. Siz de bizden daha iyi biliyorsunuz. Suruç katliamının üstüne gedilseydi Ankara katliamı olmayacaktı; Ankara katliamının üstüne gidilseydi bugün İstanbul’da bomba patlamayacaktı. Buna rağmen ısrarla niye bu Meclisi işlevsizleştiriyorsunuz? Bilinçaltınızda şöyle bir şey olabilir mi? “Meclisin zaten bir işlevi yok, halka bunu gösterelim, bu Meclis halkın gerçek gündemine çözüm üretmekten uzak, o nedenle bu Meclisten yetkileri alıp bir kişiye, bir yere, bir adrese, bir saraya verelim.” Biz, böyle düşünüyoruz, bizim aklımıza bu geliyor. Onun dışında halkın gerçek gündemine bu kadar sırtını dönmek, bir milletvekilinin, bir Parlamentonun hakkı değildir. Ben gelmeden hemen, şimdi Cizre’den bana telefon geldi; 35 kişilik bir aile üç gündür üzerine top mermisi yağdığını söylüyor, yan komşusunun iki gün önce vurulduğunu söylüyor. “Telefon numarasını kürsüden paylaşayım.” dedim. “Rica ediyorum, kürsüden paylaşmayın, beni ertesi gün katlederler ama merak eden milletvekillerine benim telefon numaramı verin, iktidar partisinden milletvekilleri de beni arasınlar. Bir haftadır kuru ekmek yiyoruz, 35 kişi sığındığımız bodrum katında bir haftadır kuru ekmek yiyoruz. Hadi biz neyse, bebeklerimiz var, çocuklarımız var, onları kuru ekmekle beslemek zorunda kalıyoruz." diyor. Bunu hangi biriniz vicdanınıza, yüreğinize sığdırıyorsunuz?

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Ne vicdanı be!

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Hâlâ Diyarbakır’da yerde olan cenazeler var. Yirmi bir gün oldu, yirmi bir gün sokakta cenaze kalır mı? Yirmi bir gün, bir devlet sokaktan bir cenazeyi ailelere teslim etmiyorsa o devletin devletliği falan ortadan kalkmıştır. Ayıptır, günahtır, yazıktır. 70 yaşındaki bir ana, on iki gündür, Diyarbakır’da çocuğunun cenazesini almak için açlık grevine başlamış, bedenini açlığa yatırmış. Hangi birinizin vicdanı bunu kaldırabilir? Buna karşı bu Meclis bir şey yapmayacak da neyi tartışacak, neye çözüm üretecek?

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Belediye alacak, belediye.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bu belediyeler meselesini uzun uzun konuşuruz, hiçbirinizden o anlamda korkumuz yok. Dört aydır -İçişleri Bakanına sorun- müfettişin olmadığı belediyemiz yok. Merak etmeyin, dört aydır gece gündüz orada yattılar, bir tek şeye ulaşamadılar. En ufak bir hırsızlık olsaydı, bütün kamuoyunu ayağa kaldırıp çarşaf çarşaf onu deklare ederlerdi. O yüzden onunla ilgili…

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Kaç tane belediye başkanın tutuklandı? Kaç belediye başkanı tutuklandı söyle?

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Nasıl?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Kaç belediye başkanı şu anda tutuklu?

İDRİS BALUKEN (Devamla) – 20’nin üzerinde belediye başkanımız...

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Tamam. Demek ki varmış, İçişleri Bakanlığı bulmuş.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Niye tutuklu biliyor musun?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Varmış demek ki. Boşa konuşuyorsun.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Hırsızlıktan tutuklu değil işte.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Hadi oradan!

İDRİS BALUKEN (Devamla) – İşte, sizin belediye başkanlarınızın tutuklanma gerekçesi yok.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Biz kendimiz atıyoruz, kendimiz. Kendimiz ihraç ediyoruz, farkımız bu.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Halkının özgürlüğünü savunduğu için, halkının öz yönetim hakkını savunduğu için tutuklu.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, hatibi dinleyelim efendim.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bilmediğin nokta o senin.

BAŞKAN – Sayın Baluken, Genel Kurula hitap edin efendim.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bir tek belediye başkanımız hakkında hırsızlıktan dolayı tutuklama yok.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Bak, burada konuşuyorsun sizi dikkate alan yok artık çünkü yalan konuşuyorsun.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Hırsızlık bulamadıkları için, “öz yönetim” dediği için tutukluyorlar işte. Bakın, bu öz yönetim meselesiyle ilgili 2004’te çıkardığınız kamu yönetimi reformuna bakın. Onun dışında bir şey söyleyen kimse yok.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – “Bir şey bulamadılar.” diyor, 20 belediye başkanı tutuklanmış, “Bir şey bulamadılar.” diyor. Niye tutukladılar? Bulunmuş demek ki bir şey.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Hiç kimse bir şey bulamadı. Terbiyesizlik yapma! Terbiyesizlik yapma! Buradan söz hakkımı gasbetme.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, rica ediyorum efendim, hatibi dinleyin.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Tek bir hırsızlık getir buraya.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Doğru söyle orada!

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Hiçbir belediye başkanımız hırsızlıktan tutuklanmadı.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Boşa savunma.

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Senin mayanda var, mayanda.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Ya, bir sus, sus!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Halkının özgürlüğünü savunduğu için, Türkiye’de demokrasiyi savunduğu için cezaevine gönderildi.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Başkan böyle mi olur ya!

BAŞKAN – Lütfen hatibi dinleyelim.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Milletin paraları nereye gidiyor, nereye gidiyor milletin paraları?

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Teröre destek vermekten tutuklandı.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Hiçbirinin öyle bir iddianamesi yok.

BAŞKAN – Lütfen hatibi dinleyelim.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bilmiyorsan araştır ve öyle konuş.

Sayın Başkan, müdahale edecek misiniz buna!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, rica ediyorum, lütfen!

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Hepsi teröre destek verdiği için tutuklandı.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Baluken.

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Ölümler konuşulurken orada kıs kıs gülüyordun.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Sayın Başkan, herhâlde süreyi uzatacaksınız.

BAŞKAN – Bir dakika ilave veriyorum Sayın Baluken.

Buyurun efendim.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Sonuçta herkese sataşma oluyor.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Burada böyle bağırarak, çağırarak bizi susturamazsınız. Biz ne gerçeklerin…

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Siz de yalan söyleyerek susturamazsınız!

AHMET YILDIRIM (Muş) – Yalancı sensin, sen! Yalancı! Terbiyesiz!

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Sen yalan söylüyorsun, sen yalan söylüyorsun! Gel, burada, kürsüde hangi yalanı söylüyorsam söyle!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, böyle bir usul yok efendim!

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Gel, gel buraya! Allah’sıza bak!

AHMET YILDIRIM (Muş) – Gel buraya, gel! Sen gel ya!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Terbiyesiz!

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Otur be yerine, otur!

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Cenazeleri yerde değil mi? 11 çocuklu Taybet ananın cenazesi on gün yerde kalmadı mı?

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Otur yerine! Dağın başımı burası! Otur yerine!

AHMET YILDIRIM (Muş) – Önce bir onları söyle; car, car, car bağırıyor burada!

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Cenazeyi gasbedip defnetmediniz mi? Bunların hangisi yalan? Hangisi yalansa gel söyle!

OKTAY ÇANAK (Ordu) – Sizin hayatınız yalan!

AHMET YILDIRIM (Muş) – Kökünüz yalan, kökünüz!

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Söylediğimiz hiçbir şeyde yalan yok. Biz burada neyi dile getirmişsek, doğruları söylüyoruz.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, rica ediyorum, hatibi dinleyelim efendim!

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Siz bu Meclisi işlevsizleştirmek istiyorsunuz, biz bu Meclisi, halkın Meclisini sizin yalanlarınıza teslim etmeyeceğiz.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Başkan, bizden mi rica ediyorsunuz, bizden mi rica ediyorsunuz Başkan! Konuşturmadı işte!

BAŞKAN – Tüm milletvekillerinden rica ediyorum.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Burada bizi susturacak bir güç yok.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sizi dikkate alan yok!

AHMET YILDIRIM (Muş) – Gel sustur bakayım!

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Hiç kimse bizi susturamaz.

Halkın gündemiyle ne kadar ilişkili olduğunuz buraya getirdiğiniz torba yasalarından bellidir. Bu yol, yol değildir; bu yol birçok hükûmeti tarihin çöp sepetine götürdü, aynı şekilde de bu yolda ısrar ederseniz bu günleri mumla ararsınız.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi öneriyi oylarınıza sunacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir.

Birleşime kırk beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.20

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.11

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER : Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Zihni AÇBA (Sakarya)

------0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26’ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini ve diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sıraya alınan Askerlik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ile 35 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Askerlik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ile 35 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/414, 2/338) (S. Sayısı: 60) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 60 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Tasarının tümü üzerinde grupların söz talepleri vardır, bunları bilginize sunuyorum: Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erhan Usta, Samsun Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Zekeriya Temizel, İzmir Milletvekili; Halkların Demokratik Partisi Grubu adına ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına henüz isim bildirilmemiştir. Bildirildiğinde bunları da bilginize sunacağım.

Gruplar adına ilk söz talebi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erhan Usta, Samsun Milletvekiline aittir.

Süreniz yirmi dakikadır.

Buyurun Sayın Usta. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, Genel Kurulun çok değerli milletvekilleri; Askerlik Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında görüşlerimizi iletmek üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Şimdi, bir kanun tasarısı ve bir kanun teklifi birleştirilerek Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşüldü ve Genel Kurula da bu şekilde geldi. Tabii, Hükûmet bir yandan “Bir daha torba yasa görüşmeyeceğiz.” diyor fakat yine bir torba kanun görüşüyoruz. Sayın Başbakan açıklama yapıyor ama o açıklamaların anlaşılıyor ki bu anlamda baktığımızda çok da fazla bir kıymeti olmuyor. Çünkü, bugüne kadar Plan ve Bütçe Komisyonunda bizim görüştüğümüz ve Genel Kurula inen kanunların geçici bütçe kanunu dışındaki tamamı torba yasa. Hani, böyle arızi olur, bir defa olur, böyle hızlı bekleyen işlerdir, anlaşılabilir ama tamamının torba yasa olması… Bir tanesi hariç, o da muhtemelen 5018’e aykırı olacaktı o nedenle oldu diye düşünüyorum. Dolayısıyla, bu torba yasa her şeyi tahrip ediyor, mevzuatı tahrip ediyor, kurumların fonksiyonlarını düşürüyor, kanun yapma kalitesini azaltıyor, komisyonların fonksiyonlarını azaltıyor. Özellikle, burada, Sayın Başkanım, mesela, bu görüştüğümüz kanun tasarısı tali komisyonlarda da görüşülmeden Plan ve Bütçe Komisyonuna geldi. Bakın, 6 tane farklı komisyonu ilgilendiren bir tasarı ve teklif hiçbir komisyonda görüşülmeden buraya geldi. Tabii, orada “Vakit yoktur.” veya “Görüşülemeyecektir.” şeklinde bir yazı alınarak bugün bu yapılıyor. Burada ben Meclis Başkanlığının da bu konuya müdahale etmesi gerektiğini düşünüyorum. Yani, o zaman sadece Plan ve Bütçe Komisyonu olsun, her şeyi orada görüşelim, başka bir yerde bir şey görüşülmesin, böyle bir şey olamaz. Kanun kalitesi açısından bu son derece kötü bir durumdur. Buna lütfen müdahale edilsin çünkü bakın, burada bugün görüşeceğimiz konular sadece mali konular değil; sektörel konularda, kurumsal konularda, mesleki konularda bir sürü detayları olan ve o açılardan kendi komisyonlarında görüşülmesi gereken hususları sadece mali bir perspektifle Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmek zorunda kalıyor veya hiç ihtisası olmayan konularda Plan ve Bütçe Komisyonundaki üyeler birtakım şeyleri ifade etmek durumunda kalıyorlar. Bu yanlış bir şey. Bunlara müdahale edilmesi gerekir.

Tabii “Torba yasa her şeyi tahrip ediyor.” diyorduk. Biz bu torba yasayı Plan ve Bütçe Komisyonunda 5 ayrı bakanla görüştük. 5 ayrı bakan orada Hükûmeti temsil etti. Tabii, teorik olarak herhangi bir bakanımız Hükûmeti temsil edebilir ancak orada ihtisas komisyonundan murat konunun enine boyuna incelenmesidir uzmanları tarafından ve muhataplarının da uzman olması gerekir. Hükûmet tarafında da ilgili bakanların orada görünmesi gerekir. 5 ayrı bakanla görüştük, daha garibini ben size söyleyeyim, 5 ayrı bakanın da 3 tanesinin bir tane dahi maddesi yok yani o yasayla kendi bakanlığının hiçbir ilgisi, alakası yok. Bu şekilde, böyle verimsiz ortamlarda kanun yapılıyor ve buraya kanunlar geliyor. Tabii, bu durum da aslında sayın bakana… Bakın tutanaklar incelensin arkadaşlar, lütfen, yani buna bakmamız lazım, özellikle iktidar grubundaki milletvekili arkadaşlarımıza seslenmek istiyorum, tutanaklar incelensin, orada ısrarlı sorularımız var, hiçbir tanesine cevap vermemiş, ağzını açmadan toplantıyı bitiren sayın bakanlarımız var. Yazıktır, Hükûmete de yazıktır çünkü ne söyleyecek? Hiçbir şey söyleyecek durumu yok, hiçbir şey ifade edecek durumu yok. Bu sefer ne oluyor? Milletvekilleriyle sürekli bürokratlar muhatap oluyor. Ben de bürokrasiden geldim, bürokratlarla muhatap olmaktan bir şikâyetimiz yok esas itibarıyla ama Hükûmetin fonksiyonu ayrıdır, bürokratın fonksiyonu ayrıdır. Bürokratın söyleyeceği şey bir yere kadardır, orada Hükûmetin siyasi olarak o kanunun arkasında olabilmesi lazım, onun Hükûmeti temsil edebilmesi lazım oradaki sayın bakanımızın. Buralarda çok ciddi sıkıntılarla bu kanunlar buralara geliyor. Bu da kanunların zaten kalitesine de… Yapılan işlerin iki gün sonra tekrar değiştirilmesi şeklinde birtakım sorunlara yol açtığını biliyoruz. Kanunların dolayısıyla kalitesine de bunun etkisi olduğunu hep beraber görüyoruz.

Diğer bir yanlışlık: Şimdi, tasarılar büyük ölçüde kurumların görüşü alınmadan geliyor. O görüşmelerde bunların hepsi ortaya çıktığı için söylüyorum. Tutanaklardan bunlar incelenebilir. İlgili kurumların görüşü alınmamış, ilgili kurumlara son dakikada haber verilmiş, kurumlar Plan ve Bütçe Komisyonunda temsil edilmiyor yeteri kadar. Bu şartlarda, şimdi, tabii ki sayın bakanların orada imzası olması tasarı olması açısından yeterlidir ancak bakan imzası, çoğu zaman kurumun görüşü anlamına gelmez. Kurumun, bakın, hiçbir şekilde önergelerden veya tasarıdan haberi olmadan orada görüşüldüğüne biz çok şahit olduk.

Diğer bir husus -şimdi, geneliyle ilgili tabii bu sıkıntıları anlatmaktan, biz, maalesef, konunun içeriğine de giremiyoruz çoğu zaman- etki analizi konusudur. Etki analizi hem 5018 sayılı Yasa’nın emrettiği hem de aslında bütün uluslararası normlar çerçevesinde, uluslararası uygulamalar çerçevesinde yapılması gereken bir husustur. Kanunen zorunluluk olmakla birlikte… Yani mesele şudur: Bir kanun tasarısı veya teklifi burada görüşülürken, komisyonda veya Genel Kurulda görüşülürken bunun arkasında bir kısım kurumların görüşlerinin olması lazım ve bunun ne getirdiğine, sosyal ve iktisadi açıdan ne tür maliyetler, ne tür faydalar doğurduğuna ilişkin çalışmaların yapılması lazım. Bakın, bu çalışmalar hiç yapılmadan kanunlar buraya getirildiği için iki günde bir aynı konuda kanun çıkartıyoruz. Birazdan ben size bunların örneklerini vereceğim. Yani bugün bir yasa çıkartıyorsun, arkasından ne olacağını hiç düşünmemişsen… Bir sene sonra ciddi istihdam kayıpları oluşmuş, ciddi sıkıntılar oluşmuş, ondan sonra tutuyorsun iki gün sonra başka bir yasa getiriyorsun, sonra bir daha başka bir yasa getiriyorsun. Hem adaletsizlikler doğuruyor hem de iktisadi açıdan ciddi sorunlar ortaya çıktıktan sonra ancak bazı şeylerin farkına varıyoruz. Hâlbuki işte, etki analizi yapılmış olsa sorun aşamasına kadar olacak işler baştan öngörülür ve daha kaliteli, ülkeye daha faydalı yasalar yapma imkânımız olur.

Şimdi diğer bir husus, bu yasada ortaya çıkan bir husus yine, diğer yasalarda da aynı şey vardı, Hükûmette ciddi bir öngörü sorunu olduğunu görüyoruz. Nasıl oluyor diyeceksiniz? Şimdi, örneğin asgari ücret konusunda, asgari ücretin geçici bütçe kanun tasarısının görüşülmesi esnasında gördük. Sayın Maliye Bakanımız da buradalar. Ben, kendisine, 10 Aralık günü Plan ve Bütçe Komisyonunda, birkaç gün sonra da Genel Kurulda sordum: Sayın Bakan, bu geçici bütçe yasasında asgari ücretin artırılmasından kaynaklanan yükün bir kısmının işverenler üzerinden alınmasına ilişkin bir hüküm, bir mali boyut var mı, yok mu? Bunları hem bizim bilmemiz lazım hem sizin bilmeniz lazım hem de Genel Kurulun bilmesi lazım. Bunların bu hesaplar içeresinde olması lazım diye ısrarlı sorularımıza rağmen -tutanaklarda bunların hepsi var- bunların hiçbirine cevap verilemedi. Son anda bir şeyler yapılmaya çalışıldı, o da başarılamadı. Şimdi gecikmeli olarak, 1 Ocak geldikten sonra gecikmeli olarak bu tasarıda bu konuya ilişkin çözüm aranıyor. Bunun içeriğiyle ilgili yani bizim de olumlu olduğumuz yanları var ama usul açısından söylüyorum. Bunları çok daha önceden öngörüp buralara getirmemiz lazım. Çünkü ekonomik hayat canlı bir şekilde devam ediyor. Böyle bir öngörü sorunu var.

Madencilik Kanunu’nda da -birazdan detaylarını göreceğiz- aynı sorun var. Sektör üzerinde ciddi etkileri olabilecek bir kısım yükümlülükler getiriyorsunuz işletmeler üzerine. Bunların bir kısmı gerekli olabilir. Bakın, iyi veya kötü anlamında demiyorum fakat bu yükler getirilirken bunun arkasında ne tür sonuçlar doğuracağına ilişkin hiçbir çalışma yapılmadığı için -az önce etki analizi bağlamında bahsettiğim hususlar- ondan sonra tutuyorsunuz belli bir süre sonra “Ya, bu çok fena oldu. Hadi bu yüklerin bir kısmını alalım.” diyorsunuz. Ne için yapıyorsunuz? Kamu işletmelerinde yüklerin bir kısmını alıyorsunuz, e bu sektörde özel sektör işletmeleri var. Onlar ne olacak? Aradan on ay geçiyor, şimdi de özel sektör işletmelerinin yükünü almaya çalışıyorsunuz. Bunu yaparken hepsi birbirinden kopuk -bakın, birazdan rakamlarla vaktim kalırsa ifade edeceğim, çarpıklığı sizin gözlerinizin önüne de sereceğim- meseleleri buraya getiriyorsunuz. Ondan sonra da böyle bir sorunu çözmeye çalışıyoruz. Fakat başlangıçta işi ciddi öngörmeden, sonradan böyle, kervan yolda düzülür misali, el yordamıyla iş yapmanın artık iyice bir alışkanlık hâline geldiğini biz burada görüyoruz. Bu örnekleri artırabiliriz.

Şimdi, adaletsizlikler içeriyor bu kanun tasarısı. Nasıl adaletsizlikler içeriyor? Örneğin, şimdi, asgari ücretin artırılmasıyla ilgili yükler geldi işveren üzerine diyoruz. Burada yükleri paylaşıyoruz. Bizim de kabulümüzdür. Oraya katkımız da oldu. Birazdan detayları vaktimiz olursa konuşacağız. Ama örneğin, BAĞ-KUR esnaf ve çiftçilerin herhangi bir yükünü omuzlamıyoruz, devlet olarak bunlara bir katkı vermiyoruz. Hâlbuki özellikle BAĞ-KUR esnaf ve çiftçiler, bunlar zor geçinen, kıt kanaat evine ekmek götüren vatandaşlarımız bizim. Niye bunu düşünmüyoruz? Böyle adaletsizlikler içeriyor. Bunlara da bir bakmamız lazım.

Veya dövizli askerlikle ilgili hususlarda… Şimdi, dövizli askerlik bedellerini düşüreceğiz ancak bedelini yatırmış olanlar, askerlik işlemi kendisi açısından tamamlanmamış olsa dahi onlara iade yapılmayacağını söylüyoruz. Yani 6 bin eurosunu yatırdıysa onu yatırdığıyla kalıyor. E, diğerini bin euoraya düşürüyorsunuz. Böyle adaletsizlikler içeriyor yani vicdani açıdan ciddi sorunlar var bu anlamda.

Daha önemlisi arkadaşlar, bu tasarıda Anayasa’ya aykırılıklar var. Ne tür aykırılıklar var? Mesela, bir tanesi Maden Kanunu’yla ilgili yine. Burada Bakanlar Kuruluna hiçbir sınır olmaksızın yetki veriliyor. Yani hangi süreyle bu destek verilecek, hangi miktarlarda verilecek, hangi kriterlere göre verilecek, bunların hiçbirisine ilişkin bir belirleme olmadan -ki bu Anayasa’ya aykırı bir durumdur- böyle bir kanun metniyle bugün karşı karşıyayız.

Yine, Sayıştayla ilgili düzenlemede… Sayıştaya ilişkin daha önceden yapılan bir düzenlemede biliyorsunuz Anayasa Mahkemesine gidilmiş ve Anayasa’ya aykırılıktan dolayı iptal edilen madde üzerinde düzenleme yapılıyor ancak yapılan bu madde de apaçık bir şekilde yine Anayasa’ya aykırı. Bunun detaylarını da birazdan konuşacağız.

Şimdi, tasarılar Meclise iyi çalışılmadan geliyor, bu çok nettir arkadaşlar. Komisyonda yaşadıklarımızı görseniz bana hak vereceksiniz ama bunların hepsi tutanaklarda var. Yani birçok meseleyi orada böyle zar zor, işte, sayın bakanların, bürokratların ağzından rakamlar alarak… Rakamlar iyi çalışılmamış, konu iyi çalışılmadan oraya getirilip birtakım işler yapılıyor. Bizim yaptığımız hesaplar neticesinde aslında yapılan işlerdeki yanlışlıklar da orada kaç defa tespit edildi. Yani konunun iyi çalışılması lazım. Alelacele iş yapmak ayrı bir şeydir, kaliteli iş yapmak ayrı bir şeydir. Acele yapılmasına veya hızlı hareket edilmesine bir şey dediğimiz yok ama kalite sorunu varsa buna bakmamız gerekiyor.

Yine, gerekçeleri son derece yetersiz. Şu gerekçelere bir bakın Allah aşkına, bu kanun tasarısı ve tekliflerde, maddeler gerekçelerden daha açık. Yani bu gerekçelerle, yeterli hiçbir değer ifade etmeyen gerekçelerle buraya gelinmiş durumda.

Şimdi, birkaç konuda biraz daha izniniz olursa detaya girmek istiyorum. Bir de bu tasarının genel bir özelliği de sorun çözücü değil, sorunu erteleyici. Mesela, buna bir örnek vereyim. Şimdi, burada, 5’inci madde albaylarla ilgili. Albay rütbesindeki subaylarımızı -işte, orada çok yığılma var- bunları erken emekli etmeye yönelik bir teşvik, esas itibarıyla düzenleme bu.

E, şimdi, bakıyorsunuz, sorun yapısal. Sorun, az önce ifade ettim, Millî Savunma Komisyonunda görüşülmemiş. Aslında yapısallığı şu: Şimdi, bekleme süreleri var biliyorsunuz subaylıkta; işte, teğmenlikte üç yıl, üsteğmenlikte şu kadar, işte kimisinde üç, kimisinde beş, kimisinde altı yıl, albaylıkta sekiz yıl, bir kısım, işte, eğitim alırsa üç yıla kadar daha veriliyor, başka bir şey yapılırsa beş yıla kadar daha ilave veriliyor, on üç yıla kadar çıkarılıyor. Şimdi, aslında yapılması gereken şey bir optimizasyon meselesidir. Yani diğer rütbelerden hızlı hızlı geçince albaylıkta ciddi bir yığılma oluyor. Ondan sonra bu yığılmayı ne yapacağız? Bu başımıza sorun oldu. E, bunlar albay rütbesindeki insanlar, her işi de yaptıramıyorsunuz, haydi bunları bir teşvikle erken emekli edelim. Böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar? Yani dün iktidara gelmiş bir siyasi parti böyle bir şeyi getirebilir. Kaldı ki 2008’de buna benzer bir düzenleme tekrar yapılmış.

Bakın, sorunları yapısal olarak çözmek yerine hep böyle pansuman tedbirlerle meseleleri çözmeye çalışıyoruz. Bu, Millî Savunma Komisyonunda görüşülmeliydi ve bunların yapısal olarak çözülmesi gerekir. Çok kısa, ben arkadaşlara söyledim, “Bana bir akşam bir Samsun pidesi ikram edin, ben bir akşamda bunun nasıl olacağını size… Bir optimizasyon meselesidir, bir matematik meselesidir. O bekleme süreleriyle yeniden oynayarak bu sorunun bir daha oluşmamasını sağlayabiliriz.” diye de ifade ettim. Şimdi, ona ilişkin hiçbir şey yok. “Sayın Bakan, bu konuda bir şey yapılacak mı?” “Efendim, 2017’deki Yüksek Askerî Şûra’da buna ilişkin bir şey görüşülecek.” Allah Allah, yani daha bu Askerî Şûra’da da değil, bir sonraki Askerî Şûra’da daha görüşülecek, ne zaman yapılacağı belli değil.

Emin olun, hepimiz canımız sağ olursa burada göreceğiz, üç beş yıl sonra benzer bir düzenleme tekrar getirilmek zorunda kalacak. Bu ülkenin kaynakları, arkadaşlar, bedava mı? Bu insanlar kolay mı yetişiyor? Albay yetiştiriyorsunuz, yaptıracak iş bulamıyorsunuz, ondan sonra erken emekli etmek için teşvik veriyorsunuz. Ya, burada herkesin, tüyü bitmemiş yetimin hakkı yok mu bu bütçede? Nasıl bunlar olabiliyor? Ve on üç yıllık bir iktidar yapıyor bunu, bakın, bir yıllık olursunuz, iki yıllık olursunuz. Askerin her şeyine müdahale etmeyi biliyoruz. Askerle ilgili her düzenlemede Hükûmet “Ben siyasi iktidarım, bu benim hakkımdır.” diyor, tamam. “Vesayeti de sona erdirdim.” diyorsunuz ama on üç yıldır olan bir sorunu, on üç yıllık iktidar bu sorunu çözmüyor, şimdi tekrar bu sorunu böyle pansuman tedbirlerle çözecek bir maddeyle buraya geliyor. Bunlar son derece yanlış meseledir.

Daha garibini söyleyeyim mi size? Millî Savunma Bakanına soruyorum: “Bu kapsamda kaç tane subay var?” “1.071 tane.” “Efendim, peki, 1.071 tane subayın hepsi ‘Ben bu haktan faydalanmak istiyorum.’ deyip yarın dilekçesini verirse hizmette bir aksama olmaz mı?” diyorum, “Olmaz.” diyor. Vah diyorum ya, bu ülkenin hâline vah. 1.071 tane -küçümsemek için söylemiyorum- odacıyı, temizlik şirketi elemanını herhangi bir kurumdan alın, dışarıya koyun, hizmette aksama olur. Fakat 1.071 tane albayı alıyorsunuz, emekli ediyorsunuz aynı gün, hizmette aksama olmuyor. Bu nasıl bir iştir arkadaşlar? On üç yıllık iktidardan sonra hiçbir siyasi partinin, hiçbir hükûmetin böyle bir maddeyle gelmemesi lazım. Bu utanılacak bir şeydir ve bu kamu kaynakları bedava değil. Orada, Ordu Akkuş’taki şehit olan gencimizin, Nuh Özdemir’in evini biliyoruz, değil mi? Baraka, dışı sıvasız, birkaç günde, birkaç saatte ancak gidilebildi, içerisi muşambayla döşenmiş. Yani bir barakada yaşayan insanlarımız var bizim. Bu toplumun hakkıdır. 1.071 tane subayı bir gecede emekli edeceğiz ve Türkiye’de hizmette hiçbir aksama olmayacak ve bunu Millî Savunma Bakanı söyleyebiliyor. Yani, bunlar kabul edilecek şeyler değil.

Şimdi, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının getirdiği, Maden Kanunu’na ilişkin bir hüküm var, bir madde var. Şimdi, burada konu hiçbir şekilde çalışılmamış -Sayın Bakan burada mı, bilmiyorum- yani düzgün bir şekilde çalışılmamış. Orada zaten ortaya çıktı, bir gün müsaade ettik, ertesi gün geldiler, rakamlar havada uçuşuyor, yani bürokratlar konuya hâkim değil, ortada bakan yok. Ondan sonra oturuyorsunuz, orada kendiniz hesap yapıyorsunuz. Bir hesap yaptık ki kamuda daha önceden… Biliyorsunuz, az önce ifade ettim -burada zaten yani iktidar grubu partisinden bir milletvekili arkadaşımızın ifadesidir, çok rahat kullanıyorum, onun söylemesiyle zaten o apaçık ortada, bu daha kibar bir şekilde- el yordamıyla yasa yapılınca böyle oluyor bu ülkede.

Şimdi, Maden Kanunu’yla ilgili, tamam, orada bir hassasiyet oluştu, işçilerimize haklar verilmesine hiçbir itirazımız yok, o haklar verilsin ama bu haklar verilirken bunun ekonomi üzerinde, işletmeler üzerinde, toplum üzerinde ne tür etkisi olacak, bunları ölçerek vermek gerekirdi. Hiçbir şey ölçmeden veriyorsunuz. Tamam, bir kısım etkiler sonradan ortaya çıkıyor, kamu işletmelerine veriyorsun. Ondan sonra, on ay sonra özele veriyorsun. Ya, kardeşim, şu kamu işletmelerine verirken bunun özel sektördeki işletmeler üzerinde de bir etkisi olacağını o gün niye düşünmüyorsun, o gün niye bu çalışmalar yapılmıyor? İflas eden işletmeler oluyor, kapanan işletmeler oluyor, 10 bine yakın iş kaybı oluyor; ondan sonra tutuyorsun, “Ben bu meseleyi çözmek için yasa getiriyorum.” diyorsun. İstihdam kayıplarını nasıl önleyeceğiz? İşletmeler el değiştirdiyse o insanların haklarını nasıl ödeyeceğiz? Bugün bu düzenlemenin yapılacağını bilseydi adam belki o gün o işletmesini satmayacaktı, belki bedavaya verdi. Yani bu tür adaletsizliklerle, bu tür iş bilmezliklerle iş yapılıyor.

En son getirildiğinde ne oluyor, biliyor musunuz? Detaylarını arkadaşlarımız anlatacak ama ben size bir tane de orada hesaben şahsımın bulduğu bir şeyi söyleyeyim aldığımız rakamlardan çıkardığımız: Kamu işletmelerinde ton başına üretime destek 17,3 TL, 17 lira veriliyor. Bakanlar Kuruluna yetki veriyor, özel için ne verileceği belli değil. Onun Anayasa’ya aykırı olduğunu o yüzden ifade etmiştim. Ancak orada Sayın Müsteşara sorduğumuzda, “Efendim, işte, asgari ücret…” Orada kriter değişikliği filan var. Onların bize verdiği rakamlardan hesap ediyoruz ki özel sektörde ton başına 95,5 lira verilecek. Niye veriyorsun? Yani devlet tarafında ton başına destek 17 lirayken özel sektör tarafında niye 95 lira verelim? Bu milletin parası bedava mı? Bu paranın nereye kadar ulaşacağı konusunda hiç kimsenin bir fikri yok. Bakın, biz buna özü itibarıyla desteklenmesi gerekiyor, orada istihdam kaybı oluşmasın diyoruz ama bu milletin parasını kullanıyorsak hesabını, kitabını güzel yaparak işi yapacağız, işi getireceğiz. Öyle, çalışılmadan başı boş bir şekilde… “Biz nasıl olsa Bakanlığa gideriz.”, bir kısım arkadaşlar öyle söyledi iktidar grubundan, “Ya, Bakanlık bunu çalışır, Bakanlığa güvenelim.” Kardeşim, güvenmiyorum. Yetki istiyorsun Mecliste, Meclisin bütçe hakkı diye bir şey var. O zaman hiçbir şey bu Meclise gelmesin. Sonsuz bir yetkiyle Bakanlığa yetki verilsin, ondan sonra Bakanlık istediğini yapsın, böyle bir şey olur mu? Bir hukuk devletinde bu olmaz. O yüzden onun Anayasa’ya aykırılığını zaten iddia ediyorum. Biz vereceğimiz önergeyle burada kriterler koyarak bunu geliştirmeye çalıştık, onu da arz edeceğiz sizlere.

Diğer bir husus asgari ücretle ilgili konu. Asgari ücretin artırılmasının toplum üzerinde, ekonomi üzerinde bir yükü olacak. Bunu, bir yıllığına Hükûmet işverenler üzerinden iki yükün bir kısmını almayı öngörüyor. Biz de buna katılıyoruz. Biz hatta dedik ki, bunun kapsamı dar olmasın, bunun kapsamını geniş tutmamız lazım. Çünkü kayıt dışılık fazla bu ekonomide. Sadece asgari ücretliler için olmaz, asgari ücretin üzerindeki miktarlar için de… Daha sonra verilen önergelerle bu bizim görüşlerimiz çerçevesinde düzeltildi. Fakat orada eksik kalan bir şey: Esnaf, çiftçi ve BAĞ-KUR’luların durumuna ilişkin herhangi bir şey yapılmadı. Bununla ilgili, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim verdiğimiz önerge de maalesef kabul edilmedi. Bunların durumunun da düzeltilmesi gerekir, burada ciddi bir adaletsizlik vardır; belli bir süreyle bu mükelleflerin üzerinden bir kısım yükün de alınması gerekir. Bir miktar söyleyeceğim hususlar da vardı, onları daha sonra ifade ederim.

Ben Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Çok teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Usta.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Zekeriya Temizel…

Buyurun Sayın Temizel. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır efendim.

CHP GRUBU ADINA ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 60 sıra sayılı Askerlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz aldım. Sözlerime başlarken öncelikle İstanbul katliamını lanetliyor, yaşamını kaybedenlere rahmet, yaralılara sağlıklar diliyorum. Yabancı ülkelerin neredeyse tüm yayın organlarında yayınlanan “Türkiye’de büyük kentlerde toplu katliamlar gerçekleştirilebilecek.” şeklindeki bu tür bilgilere karşın bunun önlenememesinden de çok büyük üzüntü duyuyorum.

Değerli milletvekilleri, bir kanun görüşüyorsunuz. Büyük bir olasılıkla yüzde 90’ımıza yakın bir kısmı bu kanunun nelerden ibaret olduğunu bilmiyor, buradaki görüşmeler sırasında bilecek. Biz de Plan ve Bütçe Komisyonunda bunu görüşürken gerçekten bilmiyorduk; her dakika oraya yeni bir madde gelerek, her dakika değişik bir önerge gelerek, hatta sıra sayıları, vesaireleri, her şeyi değişerek bir şekil aldı. Oradan sonraki düzenlemeden sonra neler yaptığımızı toplu olarak gördük.

Değerli milletvekilleri, bu tasarının 1 ve 2’nci maddesi 1111 sayılı Askerlik Kanunu’nda değişiklik yaparak bedelli askerliği düzenliyor, 2 maddesi bu.

3 ve 4’üncü maddesi, bedelli askerlikten hemen sonra 210 sayılı Değerli Kağıtlar Kanunu’nda değişiklik yaparak bazı kâğıtların, örneğin nüfus cüzdanlarının bedelini belirliyor. Bedelli askerlikten sonra nüfus cüzdanlarının bedeline yani 210 sayılı Kanun’a atlamak ilginç bir rastlantı.

5’inci madde, yeniden Türk Silahlı Kuvvetlerine dönüyor, o da Türk Silahlı Kuvvetlerinin personeliyle ilgili bir düzenleme. Değişik nedenlerle yığılmış olan albay kadrosundaki personelin, gönüllü emeklilik ve ikramiye teşvikiyle eritilmesini veya bu sorunun ortadan kaldırılmasını amaçlıyor.

Sonra, birdenbire Maden Kanunu’na geçiyoruz 6’ncı maddeyle. Maden Kanunu’nun geçici 28’inci maddesiyle daha önce yaptığımız bir yasayla, aşırı olduğunu düşündüğümüz ve yarattığımız yükümlülüklerin belirli bir kısmının devlet tarafından karşılanmasını amaçlıyoruz. Buna yeniden döneceğim.

Daha sonra 7’nci maddeye geçiyoruz. Konu birdenbire değişiyor, madenlerden Elektronik İmza Kanunu’na geçiyoruz. Madenden Elektronik İmza Kanunu’na atladınız, dikkatinizi çekerim.

Bu maddeden sonra tam 9 madde, tamamen Nüfus Hizmetleri Kanunu’yla ilgili düzenlemeler.

Daha sonra, birden 5510 sayılı Kanun’a geçiyoruz. Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’na eklenen ve de asgari ücretin 1.300 liraya çıkması nedeniyle işveren üzerindeki yükün paylaşılmasına dönük bir düzenleme.

Sonra, asgari ücretten birdenbire Mali Tatil Yasası’na atlıyoruz. Mali Tatil Yasası’nın değiştirilmesiyle ilgili maddenin bu kadar ivediliği, buraya sokulmasının manası nedir? Bunu takdirlerinize bırakıyorum.

Daha sonradan da 19’uncu maddeyle, daha önceden Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen ve verilen sürenin dolması nedeniyle de mutlaka boşluğun doldurulmasını gerektiren Sayıştayın, Anayasa'nın 160’ıncı maddesi uyarınca yapması gereken denetime ilişkin Anayasa Mahkemesi kararlarını giderecek, onlara karşılık verecek bir yasal düzenleme. Bu olması gerekiyor. Bu amaçla yapılmış olan bir olay.

Şimdi, değerli arkadaşlar, ne yapmaya çalışıyoruz? Bu olaya dikkatli olarak bakmamız gerekiyor yani burada sadece göstermelik bir oyun mu oynuyoruz, bir tasdik makamı olarak bir şeyleri mi tasdik ediyoruz yoksa Meclisin asli fonksiyonu olan yasa yapma görevini yerine getirmek için mi bulunuyoruz? Meclisin yasa yapma görevini yerine getirmek için burada bulunuyorsak, yasa koyucu işlevini görüyorsak eğer, burada, getirilen her düzenlemenin ayrıntısıyla tartışılması, konuşulması gerek, ondan sonra karar vermeniz gerek. Bu kadar karmakarışık bir yasanın bu şekilde görüşülmesini neyle sağlıyoruz? Bunu “torba yasa” olarak adlandırdığımız bir yasa, temel yasayla yapıyoruz. İç Tüzük'ün 91’inci maddesine göre bunu temel yasa olarak görüşüyoruz şimdi. Peki, İç Tüzük'ün 91’inci maddesi bir yasanın temel yasa olarak görüşülmesi için hangi şartları koşuyor? Bunların hepsini 91’inci maddeyi açtığınız zaman olduğu gibi görürsünüz ama birkaç tanesine bakalım: “Bir hukuk dalını sistematik olarak bütünüyle veya kapsamlı olarak değiştirecek biçimde genel ilkeler içeren...” Şimdi, bu 1’inci maddesi. Yaptığımız yasa -biraz önce söyledim ana başlıklar itibarıyla neleri değiştirdiğimizi- gerçekten bir hukuk dalını sistematik olarak değiştiren bir yasa mı? 1’inci maddeden itibaren hayır, böyle bir şey değil. İkinci olarak “Kişisel veya toplumsal yaşamın büyük bir bölümünü ilgilendirmesi...” Bu doğru, bu doğru ama toplumsal yaşamın tamamını birden ilgilendiren bir olay değil, birisi dağda, birisi bağda; birisi adli tatil, birisi Silahlı Kuvvetler olmak üzere çok değişik kısmını kısım kısım ilgilendiriyor, kısım kısım ilgilendiriyor, bunun mantığı yok. Demek ki bunu da karşılamıyor. “Kendi alanındaki özel kanunların dayandığı temel kavramları göstermesi…” Hayır, sistemlerle ilgili hiçbir şey yok, getirip bir geçici madde koyuyorlar zaten, bir geçici maddeyle bunu yapıyorlar. “Özel kanunlar arasında uygulamada ahenk sağlanması” vesaire vesaire…

Şimdi, değerli arkadaşlar, siz İç Tüzük’ü yapmış ve bu İç Tüzük’e bağlı olarak çalışan bir Meclissiniz, göreviniz de buna göre tanımlanmış. Peki, kendi yaptığınız ve uymanız gereken 91’inci maddeye tamamen aykırı olarak gelmiş bir temel kanun varsa ne yaparsınız? Ne yaparsınız? Buna bir bakmamız gerekiyor. Bu, 91’inci maddedeki hiçbir özelliği taşımıyor. Peki, bu kanunu İç Tüzük’e aykırı olarak nasıl yapıyoruz? “Biz yaptık, oldu.”yla yapıyoruz. Maalesef gidebileceğiniz bir merci de yok çünkü Meclis kendi uygulamasıyla fiilî olarak İç Tüzük ihlali yapıyor ve Tüzük’ü değiştiriyor, bu yerleşiyor. Bunun sonucunun ne olacağı konusuna özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu, hukuk devletinden, hukuk sisteminden ayrılmanın birinci kavşağıdır, birinci kavşağıdır. Ne zamanki yasa yaparken yasa yapmak üzere koyduğunuz kurallara aykırı davranırsınız, hukuk devleti yolunun birinci sapağından saptığınız anlamına gelir bu. Biz sapıyoruz, büyük bir hızla sapıyoruz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, biz komisyondan geldik, “İnşallah, Genel Kurul bu tanımlamanın içerisinde yer almaz.” diyoruz, almayacağını umuyoruz.

Bir tasdik makamına geldik. Hâlbuki biz tasdik makamı değiliz, kanun yapıcıyız. Komisyonlarda da tasdik makamı değil, tashih makamıyız yani düzeltme, oraya gelen yasaları hakkaniyete, adalete uygun bir şekilde düzeltme makamıyız. Ancak bütün bunları yapmak için bu konuda bir uzmanlığımızın olması da gerekiyor.

Plan ve Bütçe Komisyonunda bu konu geldi, temel kanun olarak görüşülmeye başlandı ve diğer komisyonlar bu konuyla ilgili olarak tek bir görüşme ve inceleme yapmadı. Şimdi net olarak soruyorum: Nüfus Kanunu’nda nüfus işleriyle ilgili olarak yapılan 9 maddelik düzenlemeye İçişleri Komisyonundan bir arkadaşımızın -var mı bilmiyorum ama- “Ya, bu benim alanım kardeşim, benim bunu görüşmem lazım; ben bu konuda uzmanım, bu konuda söyleyecek bir şeylerim var.” diye ortaya çıkması gerekmiyor mu? Bu denmediği takdirde bizim diyecek pek fazla bir şeyimiz kalmıyor. Kanuna bile giremiyoruz dikkat ediyorsanız. Bunu söyleyecek o.

Maden Kanunu’yla ilgili bir düzenleme yapacaksınız. Peki, bu Komisyonun üyeleri “Bir dakika, bir dakika arkadaşlar, şimdiye kadar Türkiye Cumhuriyeti’nde, şimdiye kadarki idari uygulamalarda, yasalarda asla görülmemiş bir uygulama yapıyoruz. Daha önce yaptığımız bir yasayla pek fazla ayrıntılı tartışmadan, düşünmeden yaptığımız bir yasayla belirli bir kesimdeki yükleri birdenbire artırmışız, istihdamın çökmesine neden olmuşuz. Bunu nasıl telafi edebiliriz? Dünyada bir maden faciasından sonra yapılan düzenlemeler genellikle o işçinin sağlığını korumaya dönük, iş güvenliğini sağlamaya dönük, özellikle madenlerdeki güvenlik önlemlerini artırmaya dönük, maden işletmesine dönük olarak yaptırımlarken biz birdenbire bunların ücretlerini artırmak suretiyle aynı felaketin, aynı belanın içerisinde bırakmışız. Şimdi bunun üstünde ciddi çalışalım, ciddi olarak değiştirelim…” Üstelik bunu yaparken başka bir olayla daha karşı karşıya geliyoruz. Burada daha önceden bu yasadan yararlanmayan 170’e yakın -sayısını tam olarak bilmiyorum şu sırada, ne kadar olduğunu yakında göreceğiz- maden işletmesinde bundan ne kadar ödeme yapacağımız konusunda bizim bir sınırımız yok.

Biliyorsunuz, Büyük Millet Meclisi, Anayasa’mız gereği olarak sınırları belli olmayan hiçbir harcamaya izin veremez. Siz yasa yapma yetkinizi, sınırları belli olmayan, kapsamı belli olmayan, neye mal olacağı belli olmayan bir yetkiyi devrederek kullanamazsınız, kullanmamamız gerekiyor. Yanlış anlamayın; dikkat ediyorsanız, burada oturup da bir eleştiri ya da sırf laf olsun diye söylenen lafları söylemiyoruz. Burada yaptığınız düzenlemelerin büyük bir kısmı seçim bildirgelerinde yer aldığı için bizler tarafından da farklı şekilde savunuldu, farklı şekilde gerçekleştirileceğine ilişkin yöntemler de gösterildi. Biraz önce konuşan MHP sözcüsü arkadaşım belirtti; sayın arkadaşlar “Şunu çekin, aşağıda oturalım, bir alt komisyonda yarım saat çalışsak biz bunun çatısını kurarız, iki saat sonra da Anayasa’ya uygun bir düzenleme yaparız, dolayısıyla da eğer bu konuda birikimi olan insanlar varsa bunların tamamının birikiminden yararlanırız. Derdimiz burada bağcı dövmek değil. Ülke adına bir şeyler yapıyorsunuz, bir seçimden çıkmışsınız, seçim vaatlerini yerine getirmeye çalışıyorsunuz. O zaman, düzenlemeleri doğru yapalım. Bu düzenlemeleri doğru yapalım da iki gün sonra yeniden yeni bir torba açıp bütün bunların hepsini doldurmayalım.”dır çabaların tamamı fakat olmadı. Bu kanun kesin olarak hatalı geldi, yanlış geldi, düzenlemeleri de yanlış oldu.

Bu Komisyon askerlikle ilgili, gerçekten de bir sürü insanın vicdanını doğrudan doğruya ilgilendiren düzenlemeler yaptı. Peki, Millî Savunma Komisyonundan arkadaşlar “Ya, bir dakika Allah rızası için, biz de bu konuda uzmanız, bizim de söyleyecek bir şeylerimizin olması gerekiyor.” diyemeyecekler miydi? Denmedi. Biz, sessiz sedasız bir şekilde üç tane torba kanunun içerisinde, ciddi anlamda, Silahlı Kuvvetler ve de Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’yla ilgili ciddi reformlar yaptık, daha doğrusu, yaptığımızı zannediyoruz ama bu, aynen bileşik kaplar gibi. Maliyeyle uğraşanlar çok net olarak bilirler, ücret düzenlemeleri belirli bir denge içerisinde gider. Askerlerde, onlarla kıyaslanabileceklerle aşırı farklar yaratabilen bir düzenleme yaptığınız zaman, örneğin hemen arkasından polisler gelir “Biz de isteriz.” diye. Askerlere, polislere yaparsınız; polislere de yapıyorsunuz şimdi. Ondan sonra kim gelecek? Yargı gelecek, hemen gelecek. Ondan sonra kim gelecek? Kısacası, ödeneklerini, maaşlarını bütçeden alan herkes kuyruğa girecek. Böyle bir kısır döngünün içerisine girdiğiniz andan itibaren oradan çıkması zordur, zordur, laf olsun diye demiyorum, yaşamış bir insan olarak söylüyorum, gerçekten zordur. O nedenle de bütün bunların hepsini, sistemli bir şekilde çalışarak, neye mal olacaksa hakkaniyeti ve adaleti de mutlaka sağlayacağınızı göz önünde bulundurarak yapmak zorundasınız.

Şimdi, çok önemli bir düzenleme daha yapıyorsunuz, özellikle kimlik kartlarındaki kimlik bilgilerinin biyometrik olarak depolanmasıyla ilgili, düzenlenmesiyle ilgili. Değerli arkadaşlar, şunu okumadan kesin geçmeyeceğim: Anayasa’mızın “Özel hayatın gizliliği” başlıklı 20’nci maddesi kişisel verilerle ilgili olarak “Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde ve kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.” diyor. Biyometrik verilerin saklanmasıyla ilgili olarak yasal düzenlemeyi siz bu Meclisten geçirdiniz mi? Geçirmedik. Tasarı hazır, bekliyor. Öncelikle görüşülmesi gereken bu tasarı. Avrupa Birliğine girmek için kapıda bekliyoruz. Bu koşullar altında özel hayatın gizliliğine ilişkin, verilerin saklanmasına ilişkin bu düzenlemeyi yapmadan siz oturup da biyometrik verilerle ilgili olarak başka bir yasal düzenleme yapamazsınız. Yaparsanız eğer Anayasa’yı ihlal etmiş olursunuz.

Ben gerçekten anlamakta zorluk çekiyorum. Bunların normal komisyonlarında görüşülmesi, değerlendirilmesi, sonra komisyonlarda birleştirilmesi, bakanlıklardan kanunlarla ilgili olarak gereken görüşlerin yazılı olarak ve sistematik olarak alınması, sonra bunların buralarda görüşülmesi öyle çok büyük zaman alacak bir olay değildir. Sizi temin ederim, kazanacağınız zaman bir günden fazla değildir. Böyle bir çalışma olduğu zaman herkes özveride bulunur ve bunların hepsini çıkartabilir. Ancak, bu olmaz. Meclis işlevine sahip çıkmadığı sürece biz bu kısır döngünün içerisinde çırpınıp duracağız gibi gözüküyor.

Değerli arkadaşlar, Maden Kanunu’yla ilgili arkadaşlarımız ayrıntısıyla konuşacaklar ama bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. O kanunla ilgili olarak, o madenlerdeki karşılanacak olan miktarı “verilebilir” ifadesiyle veriyorsunuz. Hâlbuki, yasal düzenlemelerde hangi koşullarda kime verileceğini çok net bir şekilde yazmanız lazım, aksi takdirde bu keyfîlik olur. Biliyorsunuz, bizde, idarede “pasif sorumluluk” diye bir şey yoktur; yapmadığınız zaman size kimse bir şey demez, yaptığınız zaman der. Dolayısıyla, bu tür yasaları düzenlerken bu özelliklere, bu ayrıntılara kesinlikle ve kesinlikle dikkat etmeniz gerekir. Özellikle, asgari ücretle ilgili olarak yaptığımız düzenlemelerde çok önemli bazı değişiklikler yaptık. Bundan bir hafta önce yapılan görüşmeler sırasında eğer gruplar arasında mutabakat sağlanmış olsaydı, asgari ücret nedeniyle ortaya çıkan yükün dağıtımına dönük olarak bir kanun maddesi teklif olarak verilecek ve buradan geçirilecekti. Anlaşma olmadı -çok şükür olmamış- geçmedi. Daha sonra Plan ve Bütçe Komisyonuna geldi ve gece saat on birde Bakanlık tarafından getirilip oradaki bir arkadaşımız tarafından imzalanan bir teklifle, bir hafta önce anlaşma sağlansa geçecek olan maddeden tamamen farklı, daha ileri, daha düzgün -kabul etmek gerekiyor- bir madde geldi. Şimdi önünüze o gelecek. Ben net olarak şunu söylüyorum: O madde de yanlış. Nitekim, o maddedeki eksikliği gidermek için yarın Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşeceğimiz torbanın içerisine özel bir madde konmuş, daha kanunu çıkarmadan torbasında devamı geliyor. Bunun sonu gelmez, bunun sonu gerçekten gelmez. Bu konularda çok ivedi olarak önlemler almak, bazı şeyleri sonuçlandırmak zorundayız.

Burada kanunların engellenmesi gibi bir yetkimiz yok, biliyorsunuz, çoğunluğunuz var, Plan ve Bütçe Komisyonunda da yok ancak Plan ve Bütçe Komisyonunda harcama hakkı ve gelir olarak bütün düzenlemelerin hepsinin büyük ölçüde devletin sorumluluğunda olacağı da göz önünde bulundurularak orada 25 kişiye 15 kişi olan, tam anlamıyla bir denge yansıtmayan bir yapı var. Bu, tamamen Plan ve Bütçeyle ilgili mali yasaların, mali hukukun görüşülmesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) - …açısından geçerli bir şeydir. Siz bu olayı eğer bütün kanunların görüşülmesinde yapmaya kalkarsanız işte bu, Anayasa’nın ruhuna aykırı bir olaydır. Anayasa’nın direkt olarak maddesine aykırı demiyorum, Anayasa’nın ruhuna aykırı bir olaydır.

Gördüğüm kadarıyla burada söylenenlere Başkanlık Divanı da, kimse de pek fazla itibar etmiyor. O nedenle, hepinize saygılar sunuyorum. Allah sonunu hayır etsin. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Temizel.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Ahmet Yıldırım, Muş Milletvekili.

Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, 60 sıra sayılı Yasa Tasarısı üzerine Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Esasa geçmeden önce, bu torba yasanın usul açısından birçok yönüyle problemli olduğunu Komisyon çalışmaları sırasında bütün muhalefet partileri üyeleri olarak ifade ettik. Özellikle usul açısından problem taşıyan noktaların bir kısmını benden önce söz alan muhalefet partisi hatipleri dile getirdiler. Hükûmetin ve AKP’li yetkililerin bir daha torba yasa çalışmalarının olmayacağını ve bunun Başbakanın talimatı olduğu yönündeki beyanatlarının Başbakan Yardımcısı tarafından ifade edilmesi üzerinden daha bir yıl geçmedi. Ancak, Plan ve Bütçe Komisyonunda torba düzenlemeye dair bakan ve Komisyon Başkanının da bu konuda torba yasaları çok savunabilir durumda olmadıklarını müşahede ettiğimizi ifade etmek isterim fakat bugün yeniden yasama faaliyetini, deyim yerindeyse, ayaklar altına alan birçok düzenlemeyi içermektedir bu torba yasa.

İlgili ihtisas komisyonlarının hiçbirinden görüş alınmamıştır. Değerli arkadaşlar, sadece bu 21 maddelik torba yasada en az 5-6 ihtisas komisyonundan geçerek Plan ve Bütçe Komisyonuna gelmesi gereken maddeler diğer ihtisas komisyonu bölümleri pas geçilmek suretiyle, deyim yerindeyse, yangından mal kaçırılırcasına yasalar çıkarılmaktadır. Bir: Bu maddelerin Adalet Komisyonuyla ilgili boyutu vardır, Millî Savunma Komisyonuyla ilgili boyutu vardır, Anayasa Komisyonuyla ilgili boyutu vardır, Dışişleri Komisyonuyla ilgili boyutu vardır, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuyla ilgili boyutu vardır, Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar Komisyonuyla ilgili boyutu vardır. Bu saydığım ihtisas komisyonlarında bu maddelerin büyük çoğunluğu görüşülmeden Plan ve Bütçe Komisyonuna gelmesi yasama faaliyeti açısından birçok probleme tekabül etmektedir. Birazdan açacağım üzere, özellikle Değerli Komisyon Başkanımızın bu itirazlarımıza verdiği cevap çok manidardır. Bu komisyonlardan siparişle getirilmiş birer görüş üzerinden, fiilî imkânsızlık nedeniyle komisyonumuzun toplanamayacağı ifade edilmekte, “Plan ve Bütçe görüşsün.” Anayasa’yla direkt ilgili boyutu var, “Toplanma zaman ve fiiliyatına, pratiğine sahip değiliz.” Dışişleri, Millî Savunma, Çalışma ve Sosyal İşler hak getire. Biz de Komisyon çalışmalarında itiraz ettik: “Oldu olacak, bütün ihtisas komisyonlarını lağvedelim, Meclisi bir tek ihtisas komisyonuna indirgeyelim, ‘Meclis Plan ve Bütçe Komisyonundan ibarettir.”, siz sağ biz selamet kurtulalım! Düşünün, askerlikle ilgili 2 temel madde var, Millî Savunma Komisyonunun görüşü yok. Sayıştayla ilgili bölüm, fazla değil, iki yıl önce Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş, bir düzenleme bir iki kelime değiştirilerek zorla Meclisten geçirilmeye çalışılmakta, Anayasa Komisyonunun görüşü yok.

Burada özellikle ifade etmek isterim ki yasama faaliyeti boşa çıkarılmıştır bizzat siyasi iktidar tarafından. İhtisas komisyonları yok sayılmıştır. Oldu olacak, açık söylüyorum, bütün ihtisas komisyonlarını birleştirelim, bir tek komisyon üzerinden bu işi yürütelim çünkü iktidarın acelesi var, yangından mal kaçırıyoruz biz. Enine boyuna tartışılmadan, uzman görüşleri gelmeden, tali komisyonlarda görüşülmeden yasa maddeleri geçirilmeye çalışılıyor. Özellikle, Anayasa Mahkemesinden dönmüş ve önceki torba teklifte madde metninden çıkarılan Sayıştayla ilgili düzenleme gibi, Anayasa’ya aykırılık teşkil ettiği Anayasa Mahkemesi tarafından tescil edilmiş olan bir tasarıyı bütün itirazlarımıza rağmen Komisyondan geçirmiş, Genel Kurula indirmiş bulunmaktayız.

Burada usul üzerine söylenebilecek çok husus olmakla birlikte, özellikle askerlik, asgari ücretle ilgili, özellikle varsıllara, büyük şirketlere, büyük ölçekli iş çevrelerine dönük yaratılan pozitif ayrımcılığa dair görüşlerimi ifade etmek istiyorum. Bütün demokratik ülkelerde vatandaşın bir konu hakkındaki beyanı esas iken antidemokratik ülkelerde vatandaşın değil, devletin talimatlarının esas alındığı ve topluma zorla dercedildiği fiiliyatıyla karşı karşıya bulunmaktayız. Bu konular kamu uygulamalarında birçok çelişki yaratmaktadır. Öncelikle, vatandaşların sonraki hayatlarını etkileyecek bir dizi mağduriyet silsilelerini açığa çıkarabilecek olan ve kamuda da verilen kararların yanlışlıklarından dolayı tazminat yüklerine ve yanlış algıların yerleşmesine neden olacak düzenlemeler Meclise indirilmiş bulunmaktadır.

Askerlik konusu, Türkiye’nin en üst hukuksal metni olan, o faşist 12 Eylül darbesinin gölgesinde çıkarılmış olan 12 Eylül 1982 Anayasası’nda bile zorunlu değildir. Bakın, o askerî darbenin ürünü olan Anayasa’da bile askerlik zorunlu olarak neşredilmemiştir. Şöyle ki: Bir birey çeşitli nedenlerden dolayı askerlik kurumunun içerisinde yer almak istemiyor olabilir. Üyesi olmaya çalıştığımız, bunun için büyük çabalar sarf ettiğimiz Avrupa Birliği üyesi ülkelerin büyük bir çoğunluğunda zorunlu askerlik yoktur ve vicdani ret kanuni anayasal güvence altındadır. Bazı yurttaşlarımız savaşlara karşı olma… Savaşan bir ordunun parçası olmak istemiyor olabilir. Emir vermek veya emir almak istememe, itaat etmek istememe bir haktır, şiddet kullanmayı ve insan öldürmeyi reddetme, dinî inançları bağlamında savaşa, savaşmaya, savaş eğitimi almaya, insan öldürmeye karşı olma, politik olarak ordusuz, sınırsız ve devletsiz yaşamayı düşünüyor olma bir haktır. Tüm bu nedenlerden bağımsız ve çok farklı bir nedenden dolayı da bir birey vicdani olarak askerlik yapmak istemiyor ve reddediyor olabilir. Bu, bütün uluslararası hukukta tanınmış, güvence altına alınmış vicdani ret hakkıdır. Bu olasılıkların hepsi yeterince makul ve kabul edilmesi gereken durumlardır. 12 Eylül Anayasası’nda bile askerlik zorunlu bir durum olarak belirtilmemekte, Türkiye Anayasası “Her vatandaşa din ve vicdan özgürlüğü hakkı tanınmaktadır.” diye bir maddeyi kapsamaktadır.

Yine, 12 Eylül darbe anayasasının doğrudan askerlikle ilgili 72’nci maddesi şöyle demektedir: “Vatan hizmeti her yurttaşın hakkı ve ödevidir. Bu hizmetin Silahlı Kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği veya getirilmiş sayılacağı kanunla düzenlenir.” Buradan çok açık bir şekilde anlaşılacağı üzere askerlik zorunlu değildir, en azından anayasal bir talimat altına alınmamıştır. Sadece, nasıl yapılacağı kanunlara bırakılmıştır. Bununla birlikte, vicdani ret hakkı, Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nde düzenlenen din ve vicdan özgürlüğünün korunması altındadır. AİHM bu içtihadının gereği olarak, ilk olarak 2011 yılında Ermenistanlı bir vatandaşın açtığı davada tavrını ortaya koymuş, bir içtihat oluşturmuştur. Daha sonra, Türkiye’den vicdani retçilerin 4 tane başvurusu, ayrı davalarda din ve vicdan özgürlüğünün ihlalinden Türkiye'nin mahkûm olmasına neden olmuştur.

Dövizli askerlikle ilgili bu torba yasa içerisinde bulunan maddeyle alakalı olarak: Dövizli askerlikle ilgili bu düzenleme konusunda Komisyonda yaptığımız görüşmelerde Komisyona uzman olarak katılan Türk Silahlı Kuvvetlerinin mensubu olan subay sorduğumuz soru üzerine şöyle bir cevap vermiştir: “Çifte vatandaşlığa sahip ve askerlik hizmetini yapmamış bazı yurttaşlarımızın bulundukları ülkeler zaman zaman iki ülkeden birinin yurttaşlığını seçmeyi zorunlu kılmaktadır.” Ve bunun yanı sıra bütün Komisyon üyelerine Dışişleri Bakanlığının bir bilgi notu dağıtıldı. Bilgi notunda şunu söylüyor: Yurt dışında 5 milyon Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı var. Bunun 2,7 milyonu Almanya’da yaşamaktadır. Almanya’da özellikle 18 yaşına geldiğinde iki yurttaşlıktan birini, 18-23 yaş arasında, tercihi o çifte vatandaşa sorulduğunda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının yüzde 95’i tereddütsüz Alman vatandaşlığını seçmektedir ve Komisyondaki uzman katılımlı, uzman kimliğiyle katılan subayın söylediği husus şudur ve bunu da, Millî Savunma Bakanımız yoktu, orada Hükûmet adına bulunan bakan, “Özellikle 6 bin eurodan bedelli askerliği bin euroya düşürmek suretiyle biz özellikle bu çifte vatandaşlıktan birinin tercihinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını -kendi deyimleriyle Türk vatandaşlığını- teşvik etmeyi murat ediyoruz.”

Düşünün, 5 bin euroyla Türklüğe kodlanmış milliyetçilik teşvik edilmektedir, paraya indirgenmiş bir milliyetçilik gerçekliğiyle karşı karşıyayız. Oldu olacak tümden kaldıralım, vicdani ret hakkını getirelim, Türk milliyetçiliğini daha fazla teşvik etmiş oluruz. Bunu Dışişleri Bakanlığının notuyla Komisyonda Hükûmet adına görüş beyan eden Sayın Hükûmet üyesinin düşüncesi olarak ifade etmekteyim. Oysaki bir Avrupa Birliği üyesi ülke ile Türkiye arasında zaten -ben bir coğrafyacı olarak ifade edeyim- iç veya dış göçün, dinî nedenli, siyasi nedenli, savaş nedenli, ifade hürriyeti nedenli, ne nedenle olursa olsun göçlerin ortak bir paydası vardır; daha iyi yaşam arayışı. Zaten Avrupa’ya göç etmiş olan Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı Avrupa’da daha iyi yaşayacağını murat ederek göç etme kararı vermiştir ve orada sadece askerlik üzerinden oranın yurttaşlığını tercih etmeye indirgenmiş bir yaklaşımın sakat olduğunu düşünüyoruz. Sosyal yaşam, refah düzeyi, kişi başına düşen millî gelir, askerliğin zorunlu olmaması, demokrasi, barış, özgürlük standartlarının yüksek olmasıdır onu o ülkeye göçerten ve oranın vatandaşlığını tercih etmesine neden olan. Biz ne yapıyoruz? Parayla teşvik edilen bir milliyetçilik üzerinden durumu kotarmaya çalışıyoruz. Eğer bulunduğu ülkeyi seçiyorsa bir yurttaşımız demek ki o ülkeyi Türkiye’ye yeğlemiştir. Milliyetçi bir düşünceyle ilk önce askerlikle bu insanları Türkiye vatandaşlığında tutma isteği sadece kâğıt üstünde görünen bir vatandaşlıktan başka bir şey değildir. Bununla milliyetçiliğe bile halel getirdiğinizin farkında değilsiniz.

Yine, Nüfus Kanunu’nda yapılan değişiklik üzerine:

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun tasarısındaki maddelerden bazıları yeni kimlik kartlarıyla ilgilidir. Özellikle biyometrik kimlik üzerinden kişisel verilerin devlet arşivine alınıyor olmasının altında yatan ve kamuoyunda da tartışıldığı üzere bir fişlenme kaygısı, kuşkusu, algısı uyandırmaktadır. Ama ben, burada özellikle teknik ve biçim boyutundan çipli kimlik kartlarını geçerek içeriğine dair bir iki hususu ifade etmek istiyorum. Komisyon aşamasında yaptığımız değerlendirmelerde de ısrarla dile getirdik. Nüfus cüzdanlarında bir kişiyi tanımlayan şüphesiz belli özellikler vardır; vatandaşlık numarası, adı soyadı, doğum yeri, tarihi, ana adı, baba adı ama problemli olan, evrensel hak ve hürriyetler açısından da bir sıkıntıya tekabül eden din hanesidir. Türkiye’de son yüz yılda özellikle ulus devlet oluşturma çabası ve kaygısı uğruna Türklüğe, Müslümanlığa ve Sünniliğe indirgenmiş ve kodlanmış olan bir vatandaşlık algısının kimlikte tanımlanıyor olması ve yüz yıl içerisinde Müslüman olmayan yurttaşlarımızın bilinçli bir politikanın ürünü olarak azaltılmış hâle getirilmesi onların kamuda yaşam alanlarını daraltmıştır. Adı Türkçe değilse, bir de “Dini” bölümünde Müslümanlık dışında bir ibare varsa bütün ötekileştirme muamelelerine kamuda maruz kalması sonucunu zaten doğurmaktadır. Bu konudaki özellikle “Dini” ibaresinin kimlikte bulunmaması gerektiği, bunun evrensel hak ve hürriyetler açısından da zorunlu olduğu yönündeki önergemiz iktidar partisi üyeleri tarafından reddedildi. Biz de, ironik olsun diye, “Oldu olacak, ‘Dini’ hanesi kaldırılmıyorsa, bari ‘mezhep’ hanesini de kimliğe ekleyelim.” dedik. Ayrıştırma ve ötekileştirmeyi tam derinleştirelim. Eğer bundan bir fayda göreceksek, kamusal bir fayda varsa, böyle bir değişikliğe gidelim. Kaldı ki, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin düşünce, vicdan, din özgürlüğüyle ilgili 9’uncu maddesine çok aykırı bir kimlik tanımlamasıdır ve özellikle bu konuda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 2006 yılında vermiş olduğu bir karar özellikle din ve vicdan hürriyetiyle ilgili birçok kapsamı içermektedir. Buna göre sadece 2 maddesini okuyacağım:

“1) Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, din ve inanç değiştirme özgürlüğüyle, tek başına veya topluca, kamuya açık veya kapalı, ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak suretiyle dinini ve inancını açıklama özgürlüğünü de içerir.

2) Din veya inancını açıklama özgürlüğü sadece yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda kamu güvenliğinin, kamu düzeninin, genel sağlık ve ahlakın ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli sınırlandırmalara tabi tutulabilir.”

Bu bölümü de geçerek, özellikle Sayıştayla ilgili kanun maddesi üzerine: Hatırlanacağı üzere, AKP Hükûmeti daha önce de Sayıştayla ilgili bir düzenleme getirmiş, komisyon ve Genel Kurul aşamasından geçmiş, Cumhurbaşkanı onaylamış ama muhalefet partisinin Anayasa Mahkemesine taşıması üzerine Anayasa Mahkemesi şu kararı vermişti: Sayıştayın, kamu kaynaklarının kullanımına ilişkin denetim yetkisini ortadan kaldırdığı, yasama organının, yürütmenin bütçeyle ilgili işlemlerini kanunlara uygun bir şekilde yürütüp yürütmediğini denetleme imkânını sınırlayarak demokratik devlet ilkesine zarar verdiği gerekçesiyle 2013 yılında Anayasa Mahkemesi, yüzde 50’den az, yüzde 50’den fazla kriterlerinin yer aldığı denetim yetkisini Anayasa’ya aykırı bularak iptal etmiştir. Aynı yasa şimdi geçirilmek isteniyor, daha Anayasa Mahkemesinin iki yıl önceki kararının mürekkebi kurumadan yine aynı madde geçirilmeye çalışılıyor. Göreceğiz. Bu süre içerisinde eğer Anayasa Mahkemesine götürülecek olan bu itiraz -yasalaşacak burada- oradan onay alırsa bizim için sadece şu realite karşımıza çıkmış olacak: İki yıllık süre içerisinde Anayasa Mahkemesinin daha fazla siyasallaşmış olduğu gerçekliğiyle karşılaşmış olacağız çünkü kendi kendini tekzip etmiş olacak ve öyle sanıyoruz ki bu süre içerisinde de AKP iktidarı yargıyı zaten daha fazla siyasallaştırmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle Maden Kanunu’nda yapılan değişiklikle sözlerimi bitirerek bu yasanın tümü üzerine aleyhte oy kullanacağımızı ifade etmek isterim. Türkiye’de emekçilerin iş cinayetlerinde verdikleri en büyük bedeller maden ocaklarında olmuştur. Türkiye’de her iş sektöründe iş kazası vardır ama maden sektöründe iş kazası değil, iş cinayeti ve iş katliamı vardır. 301 kişinin 1 defada öldüğü, hayatını kaybettiği bir ihmal “kaza” olarak nitelendirilemez, ancak “katliam” olarak nitelendirilebilir ve bu konudaki düzenleme hâlâ maden işverenlerini kollayan, koruyan bir içeriğe sahiptir. Çalışanların, maden emekçilerinin iş güvenliğini artıran düzenlemeler gerekiyorken ve özellikle bunların, maden ocaklarının tümüyle özel sektörden alınıp kamusallaştırılması hayati önemdeyken, hâlâ makyaj yasa maddeleriyle günü geçiştirmeye çalışıyoruz.

Yasanın tümü üzerine aleyhte oy kullanacağımızı ifade ederek Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Teklifin tümü üzerinde gruplar adına olan konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi şahıslar adına konuşmalara geçiyorum.

Şahsı adına ilk konuşmacı Nevşehir Milletvekili Sayın Ebubekir Gizligider.

Buyurun Sayın Gizligider. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Gizligeder yok herhâlde.

İkinci konuşmacıya geçiyorum; Sayın Lale Karabıyık, Bursa Milletvekili.

Buyurun Sayın Karabıyık. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

LALE KARABIYIK (Bursa) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Askerlik Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nda şahsım adına konuşma yapmak istiyorum.

Şimdi, efendim, biz Komisyonda bütün maddeleri görüştük, tartıştık. Az önce de ifade edildiği gibi bu maddeler farklı komisyonlardan geçerek, farklı komisyonların görüşleri alınarak verilmesi gereken maddelerdi. Türkiye’de farklı kesimler için önemli olan bu konuların son derece sağlıklı bir çatıya kavuşturulması için tartışılarak sağlıklı biçimde gelmesi gerekiyordu. Biz buradaki görüşümüzü ifade ettik ancak çok hızlı biçimde ve sırasını da anlamadığım bir şekilde -neden atlayarak gittiyse- farklı bir sırayla konular gündeme geldi; biz de yaptığımız araştırmalarla bu konularda olması gerekenleri ifade etmeye çalıştık. Ama tekrar söylüyorum ki sağlıklı bir çalışma için öncelikle ilgili komisyonlarda görüşülüp ardından bürokratların görüşlerinin alınması lazımdı. Biz bazen ilgili konularda bürokratları da o salonda göremedik. Yoklama yapılıyordu, isim geçiyordu ama o kişiler aslında orada yoktu veya davet edildikten sonra geliyorlardı. Bu şekilde gelişen çalışmalarımızın ardından, bütün maddeler çok önemli ama ben öncelikle “iş ve aş” diyerek asgari ücret konusuna biraz değinmek istiyorum.

Sayın vekiller, öncelikle, 7 Haziran seçimlerinden önce partimiz tarafından bu konu zikredilmişti çünkü asgari ücretin açlık sınırının altında olduğunu görüyorduk ve bir şeyler yapılması gerektiğini ifade etmiştik. Bize iktidar partisi öncelikle “Bu yapılamaz.” ya da “Kaynağı nereden bulacaksınız?” şeklinde ifadelerde bulundu. Ardından 1 Kasım geldi ve 1 Kasım seçimlerinde iktidar partisi bunu bir vaat olarak kullandı biraz farklı rakamlarla olsa da. Seçim bitti, tabii, vatandaş bunun karşılığını bekliyordu. Bu defa bakanlardan farklı konuşmalar geldi “Komisyonlarda görüşülecek.” veya “Yapacağız.” ya da “Bir miktar yapacağız.” şeklinde. Daha sonra Sayın Bakan Şimşek’ten şöyle bir ifade geldi, dedi ki: “Şirketler, sizlerin kesesinden atıp tuttular, siz de hiç tınlamadınız. Şimdi, biz asgari ücreti verdiğimiz söz gereği 1.300 liraya çıkaracağız, yükü de sizlere yükleyeceğiz.” Ama kısa bir süre içerisinde gelen tepkiler üzerine “Bir miktarını biz üstleneceğiz, işverene destek olacağız.” şeklinde bir söylem geldi.

Aslında, zannediyorum, çalakalem verilmiş bir vaatti ve aslında o kervan yolda düzüle düzüle hatta Komisyonda görüştüğümüz akşam, gece on bir buçuğa kadar da o çalışma devam etti. Ve çalışma geldiği zaman, gece yarısı bir de görüldü ki zaten esnaf unutulmuştu ve esnaf odalarının itirazı vardı, bu da gündeme geldi. Yani demek istiyorum ki değerli vekiller, üzerinde çok kafa yormadan veya gelişigüzel ya da çok çabuk yapılmaya çalışılan birtakım kanunlar eksiklikleri beraberinde getiriyor ve tekrar tekrar gündeme gelip düzenleme ihtiyacı gösteriyor.

Şimdi, asgari ücret konusunda önce şunu ifade edeyim: Son derece fazla bir şekilde bugünlerde ifade ediliyor ki 1.300 liranın içerisinde asgari geçim indirimi var mı yok mu? Bu bir tartışma konusu oldu. Gerçekten 1.300 lira eline geçecek artı 123 lira asgari geçim indirimi olacak mı tartışması vardı. Bunu basından da izlediniz. Biz Komisyonda bile sorduğumuzda “dâhil değil, ayrıca” dediler. Bir kısmı da “dâhil” dedi. Bakın, böyle de bir karmaşa yaşandı. Ancak burada ifade edelim ki 1.300 liranın içine dâhildir o 123 lira. Zaten bu ücretler alındığında, eğer hariç olsaydı, 1.300 lira artı 123 lira olarak ayrıca alacaklardı ama bunun bu şekilde olmayacağı ortada. Peki, yeterli mi? Hayır, kesinlikle yeterli değil. Zaten asgari ücret artar artmaz enflasyon ve başta gıda enflasyonu olmak üzere asgari ücretlinin cebinden aldı ve götürdü.

Enerji fiyatları iki yılda yüzde 66 gerilerken, bir yılda yüzde 43 gerilirken elektriğe yüzde 6,4 zam geldi. Gıda fiyatları dünyada gerilerken bizde gıda fiyatları yüzde 12’nin üzerinde artış gösterdi. Zaten ücretliyi etkileyen en önemli faktörlerden bir tanesi gıda enflasyonuydu, ulaştırmaydı ve barınmaydı. Bu nedenle zaten bu artışın yeterli olmadığını da burada çok net ifade edebiliriz.

Yine dendi ki ya da deniyor ki: “Ücretlere zam geldiği için enflasyona da yansıması olacak ve oldu.” Daha ücretleri yeni alıyorlar, ne zaman, arkadaşlar, etkisi oldu enflasyona? Bunun arkasına sığınmamak gerektiğini bir kez daha ifade ediyorum.

Evet, şirketlere bir yük getirdi ama şirketlerin önce durumuna bakalım, rekabet edebilirlik seviyelerine bakalım. Şirketlerin artık toplam kaynakları içerisindeki borçların oranının arttığını biliyoruz. Şirketler borçla ciro yapıyorlar ve kârlılıklarının da azaldığını biliyoruz. Eğer bu yükler üzerinden alınmasaydı, bu durumda işten çıkarmalar, kayıt dışı istihdamlar artabilirdi. Biz, bunu, zaten, zamanında, 7 Hazirandan önce iki tarafa da bu yüklerin yansıtılmamasını ifade etmiştik. “Kaynak” demişlerdi, sayın vekiller, “Kaynak bütçenin olanaklarıdır.” demiştik. “Eğer bütçenin olanaklarını, gelirlerini ileride artırabilecek bir adımı şimdiden atarsanız bu aslında doğru bir yatırımdır.” diye de ifade etmiştik. Bu nedenle biz şu anda asgari ücretin asla yeterli olmadığını bir kez daha burada ifade ediyoruz, bizim projemizde olduğu gibi 1.500 lira olması gerektiğini bir kez daha aslında vurguluyoruz ve gıda enflasyonunun kontrol altına alınmadığı sürece asla asgari ücretin vatandaşın cebine kalmayacağını ve çok tartışılan o tasarruf oranındaki yetersizliğin artarak devam edeceğini ve çok ifade edilen o borçlanmanın artarak devam edeceğini de burada ifade etmekte fayda görüyorum.

Diğer taraftan, bölgesel farklılıklar olduğunu da biliyoruz asgari ücret arasında. Bu ücretlerin de dengelemesinin gündemimizde olduğunu biz 7 Haziranda da ifade etmiştik.

Bir başka noktaya değinmek istiyorum. Bu madde bize ilk geldiğinde, 1.300 liraya kadar iş gören çalıştıran işletmelerin 115 liralık desteğini ifade ediyordu işverene ama gecenin bir saatinde durum değişti çünkü örneğin, yılda 4 kez ikramiyeyi alan, çift maaş alan bir asgari ücretli bile bu kapsamın dışında kalıyordu ve daha sonra 2.550 liraya kadar iş gören çalıştıran -2015 itibarıyla söylüyorum tabii ki- işletmelerin 100 liralık desteğinin olacağı ifade edildi.

Yine ifade ediyorum ki bunlar şu anda sorunu kesin olarak çözen çalışmalar, maddeler değildir. Tekrar üzerinde düzeltme yapılması ve gelecekte iyileştirilmesi gerekecektir, hatta şu anda zaten yetersiz olduğunu kesinlikle vurgulayabilirim. Ekimden sonra ne olacağı belli değil; altı aylık, bir yıllık periyotlarda ne olacağı belli değil ve bu yükleri nereye kadar kimin kaldıracağı henüz büyük bir muamma olarak karşımıza çıkmakta.

Evet, ben sürem yettiği kadar bu konunun önemini vurgulamaya çalıştım. Bundan sonraki maddelerimizde de yine üzerinde duracağız.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Teşekkürler Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karabıyık.

Şahsı adına diğer konuşmacı Ebubekir Gizligider, Nevşehir Milletvekili.

Buyurun Sayın Gizligider. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

EBUBEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; öncelikle, İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda yaşanan terör saldırısını kınıyor, ülke olarak yaşadığımız bu acıların bir daha yaşanmaması ümidiyle büyük Türkiye’nin doğum sancıları olmasını temenni ediyorum.

60 sıra sayılı Askerlik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Teklif üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, düzenleme hakkında birkaç hususta bilgi vermek istiyorum, daha sonra da bunların, inşallah, yorumlarına değineceğiz.

Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın askerlik görevini bedelli olarak yapmalarına izin veren düzenlemede talep üzerine önce 6 bin avro, daha sonra bu bedelin de yüksek olduğu düşüncesiyle yine vatandaşlarımızın yoğun istekleri karşısında bin avroya düşürülmesini amaçlamaktayız. Ayrıca, tasarıdaki şartlar komisyon çalışmalarımızda kolaylaştırılmış ve daha çok gurbetçimizin bu imkândan faydalanması sağlanmıştır.

Bir diğer düzenlemeyle de hüviyet çağından, nüfus cüzdanı döneminden, uzun bir süredir üzerinde çalışılan modern kimlik kartı devrine geçiş amaçlanmaktadır.

Yine, çok önemli olduğunu düşündüğümüz bir diğer düzenlemeyse maden işletmeleri hakkında. Ne yazık ki hepimizi üzen, derin acılarla ülke gündemine gelmiş ve bu acıların ardından yapılan düzenlemelerle üzerlerindeki mali külfet oldukça artmıştır. Devlet bir yandan işçilerimizi korurken diğer taraftan işveren hukukuna da riayet etmek ve bir denge kurmakla mükelleftir. Bu sebeple, bu mali yükün bir kısmını devlet üzerine alarak hem işçiye tanınan hakları korumaya devam etmekte hem de işverenin yükünü hafifletmeyi amaçlamaktadır.

Seçim öncesi vaadimiz olan bir diğer husus, asgari ücret artırımının gerçekleşmesi sebebiyle işverene düşen prim külfetinin bir kısmı da yine bu düzenlemeyle Hükûmetimiz tarafından paylaşılmış ve bu paylaşım linyit ve taş kömürü çıkaran iş yerleri bakımından 2 kat olarak kararlaştırılmıştır.

Bizim için çok önem taşıyan bir husus da özellikle muhasebecilerin yaşadığı bir sıkıntıydı, özel tüketim vergisi, banka ve sigorta işlemleri vergisi, özel iletişim vergisi, şans oyunları vergisi ile mali tatil sebebiyle beyanname verme süreleri uzamış olan vergilerin aynı ay içerisinde hazine hesaplarına intikali hedeflenmektedir.

Son olarak, kamu payı yüzde 50’den az olan ve İstanbul Borsasında işlem gören şirketler ile bunların iştirakleri ve bağlı ortaklıklarının denetimi ilgili mevzuat uyarınca düzenlenen ve Sayıştaya gönderilecek bağımsız denetim raporları esas alınarak yapılacaktır. Sayıştaysa kendisine sunulan bağımsız denetim raporlarını esas alarak hazırlayacağı raporu Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisine sunacak ve bu şekilde sağlıklı bir denetim yapılmış olacaktır.

Ancak bu düzenlemelerin bence çok daha büyük bir anlamı vardır ki o da şudur: AK PARTİ siyasetin algısını ve felsefesini değiştirmiş ve geçmiş dönem siyasetindeki oy almak için vaat verme hastalığından kurtarmıştır. Çünkü, seçim öncesi vaatlerimizi dört yıla yaymak gibi kolay bir tercih varken biz bunu tercih etmedik ve -belki de yakın tarihte ilk kez görülen- kendi vaatlerimizi bir takvime bağlayarak ve bunlardan çok önemli bir kısmını da seçimden iki ay geçmesine rağmen gerçekleştirmiş bulunuyoruz. Yine, geri kalanları da ne zaman, hangi takvim içerisinde hayata geçireceğimizi kendimize de bağlayarak milletin güvenini boşa çıkarmadığımızı göstereceğiz.

Çok önemli olan bir diğer husus ise Türkiye'de geçmiş iktidarlar, özellikle içeriğinde mali külfet olan düzenlemeleri yapmak istemelerine rağmen bütçenin yetersizliğinden bahsederken bizler, artık “Güçlü bir bütçemiz var. İşverenin de işçinin de mali külfetini ben devlet olarak karşılayabiliyorum.” diyebiliyoruz. Bu öz güven ve güçlü bütçe algısı, artık içeride ve dışarıda Türkiye markasının gücünü de ortaya koymakta, hepimizin gururu olmaktadır.

Dikkat çekmek istediğim bir diğer husus ise başta Avrupa ve diğer gelişmiş ekonomiler her yıl ne kadar küçüleceğini ve hiç bitmeyen krizlerle boğuşmanın yollarını arar iken Türkiye örnek gösterildiği sosyal politikalardan taviz vermeden vatandaşının yaşamını kolaylaştırmaya ve milletin parasını millete dağıtmaya devam etmektedir.

Gerek komisyon gerekse Genel Kurul çalışmalarında muhalefet partilerimiz tarafından çokça eleştirilen torba yasa uygulamasına dair de fikirlerimizi paylaşmak istiyorum. Türkiye dinamik bir ülke ve bu hıza ayak uydurmak zorunda kalan bir Meclis olmak zorundayız. Esasen, aslında, belki de bu düzenlemelere gerek kalmaması için temelde yapmamız gereken çok önemli bir değişiklik var ki o da İç Tüzük değişikliğidir bana göre. Bu kapsamda temel sorun olarak İç Tüzük değişikliği ortada iken meselenin temelini konuşmadan bu düzenlemeyi tek başına eleştirmenin doğru olmadığını ve haksız olduğunu düşünüyorum. Zira, bakın, Genel Kurulda esas görüşmelere başladığımız zaman çoğunlukla gecenin ileri saatleri olmakta ve birçok zaman sabaha doğru sağlıksız bir şekilde muhalefetiyle iktidarıyla katkı sağlamaya gayret ediyoruz. Gelin, önce İç Tüzük’ün bizi anlamsız bir şekilde oyalayan gereksiz maddelerini ıslah edelim. Eminim ki o zaman torba yasa uygulamasına daha az ihtiyaç duyulacaktır.

Yine, yasama tekniğimize ilişkin eleştirilerden olan kalıcı düzenleme yapamadığımız ve birkaç yıl sonra tekrar aynı konuya dair yeni bir yasa çıkarmak zorunda kaldığımız yönündeki tenkidi de şu şekilde değerlendiriyorum: Türkiye'de sosyal ve ekonomik yapı son derece dinamik. Kaldı ki, nasıl ki bir hizmet ona bağlı yeni bir hizmeti zaman zaman zaruri kılıyorsa yasal düzenlemelerde de bazen öngörülemeyen, bazen uygulamasıyla ortaya çıkabilecek yeni düzenlemeler de zaruri olabiliyor. Ancak bu kapsamda muhalefetin eleştirilerini de dikkate almak, iktidar partisi olarak bizlerin yasama kalitemizi önemli şekilde etkileyeceğini düşünüyorum, etkilediğini düşünüyorum. Gerek 24’üncü Dönemde gerekse 26’ncı Dönemde muhalefetin eleştirileriyle de yasama faaliyetimiz bana göre daha kaliteli bir hâl almıştır ve daha da bu noktada ileri bir seviyeye gidecektir.

Bu duygu ve düşüncelerle heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bu vesileyle düzenlememize tüm Genel Kurul mensuplarından, milletvekillerimizden destek beklediğimi bildiriyor, saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gizligider.

Teklifin tümü üzerinde gruplar ve şahıslar adına olan konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi tümü üzerinde 20 dakika süreyle soru-cevap işlemi gerçekleştireceğim. Sürenin on dakikası sorulara, ikinci on dakikası ise cevaplara ayrılmıştır.

Soru sorma işlemini başlatıyorum.

Sayın Aksu…

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) – Sayın Bakan, 926 sayılı Kanun’da yaptığınız erken emekliliği teşvik eden düzenlemeyi Devlet Memurları Kanunu ve diğer personel kanunlarına tabi personel hakkında da yapacak mısınız? Bu şekildeki münferit düzenlemelerin benzeri taleplere sebep olduğunu, bu yönüyle bir adaletsizlik yarattığını ve sistemi daha da karmaşık hâle getirdiğini düşünmüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Usta…

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, pazartesi günü açıklanan orta vadeli programda 2018 yılı için kişi başı gelir 10.659 dolar olarak belirlenmiştir. İki buçuk yıl önce Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilen kalkınma planında bu rakam 16 bin dolardı. İki buçuk yıl içinde kişi başı gelir hedefi 5.350 dolar düşürülmüştür. Yeni hedefle son on yılda Türkiye’nin aslında yerinde saydığı anlaşılmaktadır. Bu şekilde, bu trendle 25 bin dolar olan 2023 hedefi gerçekleştirilebilir mi?

BAŞKAN – Sayın Şimşek…

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Bakanım, öncelikle yurt dışından bedelli askerlikle ilgili bin avro gibi bir para alınmasının doğru olmadığını düşünüyorum. Keşke, bu kadar cüzi bir para alınacağına, bu insanlara Türk ordusunun şerefli üniforması sembolik olarak üç beş gün giydirilerek tezkere verilseydi.

Bir de uzman çavuşlarla ilgili sizden bir destek bekliyoruz. Uzman çavuşlar gerçekten çok zor şartlarda görev yapıyorlar ve bunlar sözleşmelerini feshettikten sonra belediyelere ve kamu kurumlarına geçmek için mücadele ediyorlar. Herhâlde burada, bu noktada referans istenmeyen bir milletvekili yoktur. Bununla ilgili bir yasal düzenleme hazırlanarak, yani bu sürenin gerekirse artırılarak bunlara bu hakkın tanınması ve bu insanların da daha kolay yoldan, hem sosyal haklarının hem tazminatlarının hem de memuriyete geçişlerinin bir statüye bağlanmasını talep ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Karabıyık…

LALE KARABIYIK (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, çok kısa bir süre önce elektriğe zam yapıldı ve sebep olarak da “Elektrik dağıtım şirketleri vatandaşa daha iyi hizmet verebilmek için yatırım yapacaklar.” denildi. Peki, elektrik dağıtımı tamamen özelleştirilmedi mi? Daha iyi hizmet için gerekli yatırım koşulları özelleştirme sözleşmelerine konmadı mı? Bu özelleştirme bedelleri bu yatırım maliyetleri dikkate alınarak belirlenmedi mi? Neden şimdi tekrar vatandaşa yansıtılıyor? Ayrıca dünyada enerji fiyatlarının düştüğü ortamda bu artışlar Türkiye’nin rekabet gücünü azaltmıyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ok.

İSMAİL OK (Balıkesir) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, çözüm sürecine karşı çıkanlara her türlü hakareti yaptınız fakat çözüm süreci sonucunda ülkemizin geldiği durum ortada. Eli kanlı PKK terör örgütü üyeleri ve cani IŞİD üyeleri, maalesef Türkiye’nin her noktasında, her gün başta askerimiz ve polisimiz olmak üzere masum insanlarımızı öldürmektedirler. Dolayısıyla ülkenin içerisinde bulunduğu bu durumda başta siz olmak üzere ilgili bürokratlar hakkında ne gibi işlem yapmayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Öz…

BÜLENT ÖZ (Çanakkale) – Sayın Bakan, yeni doğan çocukların doğumundan itibaren özellikle 2 yaşına kadar olan aşılarının düzenli yapılmasının önemini biliyoruz. Ülkemizde hemen hemen bütün aileler çocuklarının aşılarını bağlı oldukları sağlık ocaklarında yaptırmaktadırlar. Fakat son birkaç aydır bu sağlık ocaklarında ellerinde hepatit A aşısı olmadığını, dışarıda eczanelerde bulabilirlerse de ücretini ödeyerek almaları durumunda çocuklara bu aşıyı yapabileceklerini söylemekteler. Ekonomik durumu iyi olan aileler hepatit A aşısını eczanelerden temin etmeye çalışsalar da onlar dahi bulmakta güçlük çekmekteler. Ekonomik yoksulluk çeken milyonlarca yurttaşımız ise ya ilaç bulamıyor ya da sıra bana gelir umuduyla bekliyorlar. Her sağlık ocağına bir iki doz aşı gönderilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu sorunun bir an önce çözümü için tedbir almayı düşünüyor musunuz? Bu sorunun aylardır devam etmesinin nedeni ödenek yetersizliği midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Akın…

AHMET AKIN (Balıkesir) – Bütün dünyada petrol fiyatları düşüyor. Brent petrolün fiyatı 30 dolara kadar geriledi. Bizde ise bu düşüş hiç hissedilmiyor. Yüksek miktarlardaki vergiler uluslararası piyasadaki düşüşün vatandaşlarımıza yansımasını engelliyor.

Bugün gemiler, yatlar düşük vergili daha ucuz mazot alabilirken milyonlarca çiftçi, şoför esnafı, kamyoncu ve taksicilerimiz başta olmak üzere vatandaşlarımız çok pahalı akaryakıt kullanıyorlar. Akaryakıt fiyatları üzerindeki bu yüksek vergilerin düşürülmesi çiftçilerimize ve bazı esnafımıza daha ucuz akaryakıt sağlanması yönünde bir çalışma yapacak mısınız?

BAŞKAN – Sayın Depboylu…

DENİZ DEPBOYLU (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, esnafa faizsiz verilecek olan 30 bin lira kredi için 3.500 lira masraf, kredi tutarının 3 katı kadar da ipotek ve kefil istendiği doğru mudur? Doğru ise, verilen bu kredi hakkının gerçekten esnaflarımızın sorunlarına çare olacağına inanıyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kuşoğlu…

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, dört gün önce Başika’daki askerî gücümüze bir saldırı gerçekleştirildiği bildirildi, 18 DAİŞ teröristi de etkisiz hâle getirmiş. Bu konuda sizin bir açıklamanız olmadı. Bununla ilgili olarak bilgi verebilirseniz çok memnun olacağız.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Atıcı…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, yurt içinde veya yurt dışında parası olana bedelli askerlik yaptırıyorsunuz; tamam, hadi, yaptırdınız, anladık. Peki, parası olmayan gençlere bedelli askerlik yaptıramamanın hiç vicdani sorumluluğunu hissediyor musunuz? Hiç vicdanınız sızlıyor mu? Eğer vicdanınız sızlıyorsa bunlara bir çözüm düşündünüz mü? Yani bunlar acaba bedellerini taksitlendirebilirler mi? Acaba başka bir yöntemle eşitlik ilkesini sağlayabileceğinizi hiç düşündünüz mü? Bu konular benimle doğrudan ilgili olmadığı hâlde ben bu konular yüzünden insan içine çıkamıyorum bu Parlamentoda bulunduğumdan dolayı. Siz bir bakan olarak hakikaten nasıl insan içine çıkıyorsunuz, merak ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Baluken…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, Hükûmetiniz döneminde, son dönemde Diyarbakır’da, Suruç’ta, Ankara’da ve en son bugün İstanbul’da çok vahşi katliamlar yapıldı ve bu katliamların tamamının neredeyse üstü örtüldü. Bugün de Meclise Hükûmetin Sultanahmet katliamıyla ilgili bilgi vermesi talebini maalesef Hükûmetiniz yerine getirmedi ancak şu anda basından okuduğum kadarıyla Sayın Numan Kurtulmuş olayda bir güvenlik zafiyetinin olmadığını, olay yerinde patlamadan beş, on saniye önce güvenlik güçlerinin bazı kişileri sorguladığını söylemiş. Bu, tam özrü kabahatinden daha büyük bir açıklama. Yani “Ameliyatı yaptık ama hasta öldü.” açıklaması. E demek ki haberiniz vardı ama engelleyemediniz, bu anlama geliyor. Nasıl oluyor da onlarca insanın, yüzlerce insanın yaşamını yitirdiği bu katliamlarla ilgili güvenlik zafiyeti olmadığını düşünüyorsunuz? Nasıl oluyor da hâlâ ilgili bakanlarınız istifa etmiyor, merak ediyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

Sayın Bakan, buyurun efendim.

ERKAN HABERAL (Ankara) – On iki dakika Sayın Başkan.

BAŞKAN – Pardon.

Sayın Haberal, buyurun efendim.

ERKAN HABERAL (Ankara) – Sayın Bakan, askerlikle ilgili konuların ilgili ihtisas komisyonunda görüşülmeyerek yani Millî Savunma Komisyonunda görüşülmeden, enine boyuna tartışılmadan Plan Bütçe Komisyonunda görüşülmesini Millî Savunma Komisyonunun bir üyesi olarak açıkçası tasvip etmiyorum, özellikle belirtmek istedim.

Sayın Bakan, Sayın Başbakan “Uzman erbaşların 2200 olan ek göstergelerini 3000’e çıkarıyoruz.” diyor. Uzman erbaşlar bugüne kadar hiçbir zaman 2200 ek gösterge almadılar. Kanunda 3000 yazsa dahi yine de en fazla 1830 ek gösterge alabilecekler. Uzman Erbaş Kanunu, 16’ncı maddeye ekli cetvelde ilerleyebilecekleri en üst derece 3’üncü derece olarak belirtilmektedir. Yani tahsili ne olursa olsun uzman erbaşlar 3’üncü derecede kalmaktadırlar. Sayın Başbakan bizim haberimiz olmadan bu ek göstergelerde bir değişiklik mi yapacak, bu cetveli mi değiştirecek efendim?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bektaşoğlu…

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Önceki gün 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ydü ancak basın emekçileri bu anlamlı günlerini buruk bir şekilde kutladılar çünkü siyasi iktidar basın özgürlüğünü, dolayısıyla da halkın doğru haber alma ve bilgilenme hakkını da ortadan kaldırdı. Bu nedenle basın özgürlüğü sıralamasında 180 ülke içinde maalesef 147’nciyiz. Türkiye’nin bu sicilinin acilen temizlenmesi gerekiyor.

Bu vesileyle 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü “Özgür basın demokrasinin, hak ve özgürlüklerin teminatıdır.” özdeyişiyle birlikte kutluyor, sadece haber yaptıkları için, haksız yere tutuklandıkları aşikâr olan ve tutuklulukları giderek yargısız infaza dönüşen, başta Sayın Can Dündar ve Giresunlu hemşehrim Erdem Gül olmak üzere, cezaevinde bulunan AKP mağduru bütün düşünce suçlusu gazetecilere özgürlük diliyorum. Basın ve fikir açıklama özgürlüğünün Anayasa güvencesi altında olduğunu, bu özgürlüğü ortadan kaldırmaya çalışanlara bir kez daha hatırlatıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, buyurun efendim.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Önce, Sayın Aksu’nun “Erken emekliliği teşvik ediyorsunuz, bu diğer kurumlara kötü emsal olmuyor mu ve başkalarına kapısını açmaz mı?” diye... Öncelikle, bunun normal bir uygulama olduğunu söylemiyorum ama hukuk realiteden kaynaklanır. Daha önce TRT için böyle bir kanun çıkarıldı mı? Çıkarıldı. Daha önce Türkiye Büyük Millet Meclisi personeli için böyle bir kanun çıkarıldı mı? Çıkarıldı. Demek ki daha önce yapılmış. Peki “Su-i misal emsal olmaz” ona da katılıyoruz, ancak bir ihtiyaçtan kaynaklandı. İhtiyaçtan kaynaklandı, bu çıkarıldı. Yanında mıyız? Yanında değiliz ama ihtiyacı karşılamak için daha önce başka kurumlar için çıkarıldığı gibi şimdi de Türk Silahlı Kuvvetleri için çıkarılmakta.

Bir başka hususu, Sayın Usta söyledi “Gelir, gerçekten orta vadeli planda 10.256 dolar olarak öngörülüyor. Daha önce 16 bin dolar öngörülmüştü, 5.350 dolar düşürüldü, dolayısıyla da buradan sıkıntıya girildi.” diye. Gerçekten de daha önceki dönemlerde orta vadeli planda Türkiye’nin büyüme oranlarında daha büyük bir rakam ifade edilmişti. Ancak Türkiye bir ateş çemberinin içerisinde. En son çeyrekte bile Türkiye yüzde 4 gibi bir büyüme oranını yakaladı, gelişmekte olan ülkelere bakınca -Çin’le Hindistan’ı çıkardıktan sonra- onların içinde bile en hızlı büyüyen ülkelerden birisi. Muhakkak ki daha iyisi var, daha yapmamız gerekenler var, ancak biz de çalışıyoruz. 2023’teki kişi başına 25 bin dolar hedefini yakalayabilir miyiz? E, niyetimiz bu. Peki, bunu sağlayabilecek miyiz? Bu gerçekten çok zor, kolay demiyorum. Hep beraber, birlik içerisinde, enerjimizi birbirimize harcamadan, bu ülkenin kalkındırılması, refahı için 80 milyonu anayasal vatandaşlık temelinde eşit kılarak bir refah yolunda, bir medeniyet yolunda yürütmek istiyoruz. Bunun için ne yapmak lazım? Daha çok üretmek lazım, daha çok fabrikalar yapmak lazım. Yatırım yapacağız, istihdam oluşturacağız, üretim yapacağız ve ihracat yapacağız. Şu anda Türkiye’nin ihracatının değeri 1,6 dolar, Almanya’nın, işte, 4 doların üzerinde. Bizim ne yapmamız lazım? Yüksek katma değerli ürünleri üretip ihraç etmek lazım. Biz genelde savunma sanayisi olarak hep şunu söylüyoruz -örneklerimiz var, gurur duyuyoruz- eğer ATAK helikopterini ihraç ederseniz kilogramı 5 bin dolar. Şimdi 1,6 dolar ortalama ihracatımız. GÖKTÜRK-2 uydusunu Türkiye’de ürettik ve ihraç ettik, kilogramı 200 bin dolar ve galyum nitrat bazlı bir çip üreteceğiz, kilogramı 10 milyon dolar. Yani Türkiye ne yapıp edip yüksek katma değerli ürünleri üretip onları da ihraç ederse belki 2023’te dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girme yarışına katılabilir. Ama çok zor olduğunu söylüyorum. Ha, bunun için ihracatı artırmak lazım, üretimi artırmak lazım, yüksek katma değerli ürünleri üretip ihraç edebilmek lazım, zoru başarmak lazım. Zoru yenebilmek için de hep birlik beraberlik içinde yapacağız. Bu ülke hepimizin, bizim değil ki. Türkiye başarırsa siz de başarmış olacaksınız, evlatlarınız Türkiye Cumhuriyeti’nin.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Siz inanıyor musunuz buna?

OKTAY VURAL (İzmir) – “Zor.” diyor zaten.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Yani zor ama biliyorsunuz, karınca var ya… Karınca Kâbe’ye gidiyor da “Bu ayakla mı?” dendiğinde “Gidemesek de yolunda ölürüz.” hesabı, bizim niyetimiz bu, biz bu yolda gidiyoruz.

Bir başka… (MHP sıralarından gürültüler)

ERHAN USTA (Samsun) – Son on iki çeyrekte özel sektörde yatırımlar negatif.

BAŞKAN – Sayın Bakan, devam edin efendim.

Sayın Bakanı dinleyelim efendim.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bir başka sayın milletvekilimiz “İşte, dövizli askerlikte daha önceden 6 bin avro ödeniyordu fakat bu bin avroya düştü. Dolayısıyla bu düşük değil mi?” Peki, üniforma giyse, gelse askerliğini yapsa. Biz de canıgönülden bunu isteriz. Bu ona verilmiş bir seçenek. İsterse gelir askerlik yapar on iki ay, isterse bunu kullanır. Dolayısıyla da üniforma yolu, askeriyede vatana hizmet etme yolu kapalı değildir. Ama vatandaşın tercihi, hangisini tercih ederse ona da saygı göstermek gerekir. 6 bin avro…

Bakın, sadece Türkiye’deki ekonomi hassas dengeler üzerinde gitmiyor, yurt dışında da hassas dengeler üzerinde gidiyor. Eskiden ister Hollanda’ya ister Almanya’ya ister Belçika’ya gidin, işçiler Türkiye’ye döviz gönderirdi; şimdi artık eskisi gibi döviz de gönderemiyorlar, orada da işsizlik problemi var, orada da sıkıntı var. Dolayısıyla, 3 evladı olandan 6 bin avro aldığınızda, “18 bin avro öde.” dediğinizde sıkıntıya girer. O vatandaşı da anlayabilmek lazım. Dolayısıyla da biz 6 bin avrodan bin avroya düşürdük, biz düşündük. Ama bir başka iktidar gelir bunu sıfırlarsa başımızın, gözümüzün üstüne. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bir başka kardeşimin sorusu… Uzman jandarma ve erbaşlar iki yıl çalıştıktan sonra kamuya çalışmaları doğrultusunda bir kapı açılmış, 657’de de böyle bir hüküm var ancak şu anda yaklaşık -bana bildirilen rakam- 20 bine yakın bu kapsamda insan var. Eğer 20 bine yakın insana… Oysa sizler de çok iyi biliyorsunuz ki her yıl devletin bütçe kanunlarıyla çalıştıracağı açıktan atama sayısı 50-60-70 bin. Bunun kaç binini öğretmene veriyoruz? 35-40 binini öğretmene veriyoruz. Polis istiyor, hâkim istiyor, doktor istiyor, dolayısıyla da halkın gerçek ihtiyaçlarıyla bunları bir araya koyduğumuzda bir öncelikler sırasına geliyor. “İki yıl çalışıp da ayrılabilmek doğru değildir.”

ERKAN HABERAL (Ankara) – Süresini uzatın.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Sayın Vekilim, güzel, çok doğru söylüyorsunuz. Bu sürenin uzatılması için… Bakın, biz daha sonra bir Sözleşmeli Erbaş ve Er Yasası çıkardık. Sözleşmeli Erbaş ve Er Yasası’nda dışarıda iki yıl çalışıp kamuda çalışabilme kriteri değil de kamuda yedi yıl çalışıp ondan sonra kamuda belirtilen kriterlere sahip olması kaydıyla çalışabileceği kriterini getirdik. Önümüzdeki dönemde bununla ilgili şunu yapmamız lazım: Ya buradaki iki yıllık süreyi uzatmamız lazım -yani birinci alternatif bu- ya da bu uygulamayı kaldırmak lazım, yoksa o orada dururken…

ERKAN HABERAL (Ankara) – Siz yapın, biz destek verelim.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Vatandaşlardan milletvekillerimize gitmeyen de kimse yok, 550 milletvekilinin hepsine de bu talepler geliyordur. Dolayısıyla, ya hepten kaldıracağız, “Kusura bakmayın, yasadaki hüküm kaldırıldı.” diyeceğiz ya da bu süreyi uzatacağız ki 20 bin sayısını makul bir sayıya çekelim.

Bir başka husus, biliyorsunuz, daha önceki yasalarda bunların çalışma süresi daha azdı yani 30 yaşlarından sonra dışarıda oluyorlardı, daha sonra bunlara 45 yaşına kadar çalışma mükellefiyeti getirdik statü hukukundan. 45 yaşını getirdiğimizde de emekli olamıyorlardı, ondan sonra tekrar bir yasal değişiklik yaptık; Millî Savunma Bakanlığına bağlı kuruluşlarda -NATO Ant Başkanlığı, Millî Savunma- emekliliği hak etmiş oldukları yaşa kadar çalıştırma imkânı getirdik. Fakat bu sefer de onların şu talebi var: “Emekliliği hak etmiş olduğum yaşa kadar çalışmayayım, diğer devlet memurları gibi 65 yaşına kadar çalışayım.” Dolayısıyla, zincirleme bir talep var ve Türkiye’nin ekonomisi, ihtiyaçları imkân verdiği ölçüde yapacağız.

Sayın Karabıyık “Elektrik zammı yapılması rekabet gücünü azaltmıyor mu?” dedi. Onda şüphe yok, rekabet gücünü azaltıyor. İnşallah, rekabet, bizim Türk üreticisinin de… Çünkü çok daha fazla ihracat yapabilmemiz lazım. İhracatın esas unsuru rekabet, hem kalitede hem de fiyatta rekabeti sağlayabilmek lazım. Bunun için de girdilerin önemli bir kalemi var. Bunlardan birisi de enerji girdisi, bunu da indirebilmek lazım.

“Çözüm sürecine karşı çıkanlara hakaret ettiniz.” Biz böyle bir hakaret falan etmedik. Ama çözüm süreci… Barıştan kim rahatsız olur, barıştan kim rahatsız olur? Biz istiyoruz ki barış olsun, kardeşlik olsun, 80 milyon insan anayasal, temel vatandaşlıkta eşit olsun ve ülkeye bağlılığı kanunda kalmasın, gönülden gelsin. Ee bunu söylemenin ne zararı var?

İSMAİL OK (Balıkesir) – Her gün askerler şehit, polisler şehit.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Dolayısıyla da biz bunun doğru bir tercih olduğunu söylüyoruz, doğru bir tercih olduğunu söylemeye de devam edeceğiz. 78 milyon-80 milyon eşittir, birdir, kardeştir, bunların hiçbirisinin diğerine üstünlüğü yoktur. Hukuk düzeni kuralları içerisinde olunacak ve hukuk düzeni içerisinde talepler dile getirilecek. Bu Meclis kabul ederse başımız gözümüz üzerine ama bu Meclis kabul etmezse de “İster kabul etsin ister kabul etmesin, ben bildiğimi yaparım.” sözünün hukuk düzeninde yeri yoktur. Buna hiçbir hukuk düzeni müsaade etmez. Biz iktidarda değil, CHP de olsa müsaade etmez, HDP de olsa müsaade etmez, MHP de olsa müsaade etmez. Onların da istediği, hukuk düzeni. Hukuk düzeni, vatandaşın özgürlüklerinin kullanılmasının asgari şartıdır. Eğer hukuk düzeni yoksa vatandaş kendisini güvende hissetmez.

Yine, yenidoğan çocukların sağlık ocaklarında aşı gönderilmesiyle ilgili… Bunu Sağlık Bakanlığına söyleyeceğiz. Gerçekten sağlıkta memnuniyet, işte yüzde 30’lar civarındayken yüzde 70’e geldi. Ancak daha yapmamız gereken şey var. Sağlık Bakanlığının her sağlık ocağına, her yeni doğanın ve evlatlarımızın, gençlerimizin aşısını göndermesi gerekir. Ben bunu Sağlık Bakanıyla da bizzat görüşeceğim.

Bir başka husus, petrol ücretleri düşüyor, Brent petrolü 30 dolar civarına geldi. Sadece orada bir arkadaşımız… Gemi ve yatlara daha ucuz verilebiliyor, uçaklara da öyledir. Bunların gerekçesi de şudur…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, iki dakika ilave süre veriyorum, buyurun efendim.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Teşekkür ediyorum.

Efendim, Sayın Akif Hamzaçebi de eski Gelir İdaresi Başkanlığı yaptı, genel müdürlüğü de yaptı, o dönemdeki ismiyle. Dolayısıyla o da bilir ki, eğer siz yata, gemiye Bodrum’da yakıt vermezseniz -ÖTV’siz yakıt- hemen karşıdaki Kos’a gider, Yunan adasına gider, bir başka yerden alır. Bir başka yerden almasın diye bu ülkedeki o yatlara, gemilere tanınmış imkân. Aksi hâlde ne yapacak? Yunanistan’dayken yakıtı dolduracak, Türkiye'ye gelecek. E peki, buna ne gerek var ki? Dolayısıyla da, bakın, bu yasa yaklaşık 2003’de çıktı, 2003’ten bu yana kadar da kötüye kullanımı da olmadı. Bu bir ihtiyaçtan doğdu. Eğer uçağı da kullanıyorsanız, siz uçağa burada pahalı satarsanız uçaklar buraya yakıt alıp da gelir, Türkiye'den yakıt almaz. Dolayısıyla da, bu aynen akışkanlı kaplar gibidir, neresi ucuz olursa oraya doğru gider.

Bir başka soru, 30 bin çiftçimize, esnafımıza kredi veriyorsunuz, bunun masrafı alınıyor. E peki, bunun da -en son bizim arkadaşlar da bu konuyu dile getirdiler- üzerinde Maliye Bakanımız ve ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcımızın da olduğu bir çalışma yapılacak, nasıl esnafımıza, çiftçimize daha iyi şartlarda kredi verebiliriz diye bir çalışma yapılacak. İnşallah olumlu neticelenir diye düşünüyorum ama aynı şikâyet bize de geldi.

Sayın Kuşoğlu’nun da, Başika’ya bir saldırıyla -son saldırı- ilgili olarak... Daha önce, biliyorsunuz, 2 sefer bir saldırı oldu. Tabii, Başika Üssü DEAŞ’ın kontrol ettiği alana 5 kilometre mesafede. Dolayısıyla, DEAŞ’ın bulunduğu yerden de atışın yapılabileceği bir mesafe çerçevesi içerisinde, Musul’a da 25 kilometre falan civarında. Dolayısıyla, DEAŞ tarafından, Başika Üs Bölgesi’ne konuşlu birliklerimize 16-17 Aralık 2015 tarihlerinde roket ve havanlarla saldırı düzenlendi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Mikrofonu açıyorum, sözlerinizi tamamlayınız Sayın Bakanım.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkanım, ben teşekkür ediyorum.

Sayın Kuşoğlu’na, Başika’da konuşlu Türk birliğiyle ilgili bu elimdeki bilgi notunu vereceğim. Dolayısıyla, onun cevabını yerine getirmiş oluruz diyoruz.

Yine, paralı olana bedelli askerlik, olmayana da... Bu Sayın Atıcı’nın şeyi de... Sayın Atıcı, bizim getirdiğimiz kural bu. Siz, yarın iktidar olursanız da dediğinizi gerçekleştirirsiniz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.58

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER : Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Zihni AÇBA (Sakarya)

------0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26’ncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

60 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 13 Ocak 2016 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

İyi geceler diliyorum.

Kapanma Saati: 23.03



(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) 60 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.