TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                 21’inci Birleşim

                                                                                             29 Aralık 2015 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Erzurum Milletvekili Kamil Aydın’ın, üniversitelerde son günlerde meydana gelen olaylara ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Burdur Milletvekili Mehmet Göker’in, Burdur ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Burdur Milletvekili Bayram Özçelik’in, Mehmet Akif Ersoy’un vefatının 79’uncu yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, vefatının 79’uncu yıl dönümü münasebetiyle millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy’u rahmetle andığına ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, 2016 yılının ülkemize, milletimize ve tüm insanlığa hayırlar getirmesini temenni ettiğine ilişkin konuşması

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, üniversitelerin PKK’nın üssü hâline getirildiğine ve öğrencilerin eğitim öğretim hakkını kullanmalarının ve can güvenliklerini temin etmenin Hükûmetin sorumluluğunda olduğuna ilişkin açıklaması

 

2.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’a görevinde başarılar dilediğine, narenciye üreticilerinin sorunlarına ve Silifke Devlet Hastanesinde uzman doktor bulunmadığına ilişkin açıklaması

3.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, muhtarların sosyal güvenlik pirimlerinin devlet tarafından ödenmesi için verdikleri kanun teklifine destek beklediklerine ilişkin açıklaması

4.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, ODTÜ’de meydana gelen olaylara, ODTÜ’nün ve diğer eğitim kurumlarının geleneksel kimliğiyle ve bilimsel onuruyla oynanmak istendiğine ilişkin açıklaması

5.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, ODTÜ’de meydana gelen olaylarla ilgili yapılan açıklamalara ve üniversite kurmak için önce bilime saygılı kafa yapısının olması gerektiğine ilişkin açıklaması

6.- Amasya Milletvekili Mustafa Tuncer’in, TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’a görevinde başarılar dilediğine, 2016 yılının halkımıza barış ve huzur getirmesini temenni ettiğine, Amasya Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinin Merzifon’a ne zaman kurulacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

7.- Kütahya Milletvekili İshak Gazel’in, ODTÜ’de meydana gelen provokasyona açık olayların milletimiz tarafından tasvip edilmediğine ve 2016 yılının milletimize ve İslam âlemine hayırlar getirmesini dilediğine ilişkin açıklaması

8.- Ordu Milletvekili Seyit Torun’un, Ordu’nun Aybastı ilçesinin sağlıkla ilgili sorunlarına ilişkin açıklaması

9.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, 2016 yılının sağlık ve huzur getirmesini dilediğine ve Niğde’nin sorunlarına ilişkin açıklaması

10.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, 2016 yılının ülkemize barış ve huzur getirmesini dilediğine, Giresun Bulancak Belediye Başkanı ile Jandarma Komutanı arasında geçen olaya ve AKP’li belediye başkanlarının kamu adına görev yapanlara saygı duymalarını sağlamaya örnek teşkil etmesi bakımından bu olayın soruşturulması gerektiğine ilişkin açıklaması

11.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, İstanbul Milletvekili Engin Altay, Antalya Milletvekili Mehmet Günal ve Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptıkları konuşmalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

12.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

13.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

14.- Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın, Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

 

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde olduğu dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının başkanlığında siyasi parti grup başkan vekilleriyle yapılan toplantılarda alınan kararlara ilişkin tezkeresi (3/392)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal ve 21 milletvekilinin, kaçak yapılaşmanın getirdiği sosyoekonomik sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/41)

2.- Aydın Milletvekili Deniz Depboylu ve 20 milletvekilinin, okula devam edemeyen, erken evlilik riski altında olan kız çocuklarının korunması için yapılması gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/42)

3.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş ve 23 milletvekilinin, Adana’da meydana gelen suda boğulmalara bağlı ölüm olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/43)

 

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Şırnak Milletvekili Ferhat Encu ve arkadaşları tarafından, Uludere'de meydana gelen olayla ilgili sürecin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 28/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin, Genel Kurulun 29 Aralık 2015 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- AK PARTİ Grubunun, gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun 29 Aralık 2015 Salı günkü birleşiminde sözlü soruların ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 4 sıra sayılı Kanun Tasarısı‘na kadar olan işlerin görüşmelerinin 30 Aralık 2015 Çarşamba günkü birleşiminde tamamlanması hâlinde Genel Kurulun 31 Aralık 2015 Perşembe günü toplanmamasına; 12 sıra sayılı Kanun Teklifi‘nin İç Tüzük‘ün 91‘inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi

 

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkcü’nün HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubu eski Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

2.- İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkcü’nün, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

3.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, İstanbul Milletvekili Garo Paylan’ın 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

5.- İstanbul Milletvekili Garo Paylan’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

 

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Konya Milletvekili Halil Etyemez ile 13 milletvekilinin; Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/272) (S. Sayısı: 12)

 

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç'un, bir TV kanalında Atatürk aleyhinde yapılan programa ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un cevabı (7/9)

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, bazı TV kanallarının TÜRKSAT uydusundan çıkarılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un cevabı (7/18)

3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, Sözcü gazetesinin Anadolu Ajansı aboneliğinin sonlandırılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un cevabı (7/40)

4.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun, OECD 2015 Raporu verilerine göre Türkiye'deki gelir dağılımı adaletsizliğine ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Mustafa Elitaş’ın cevabı (7/229)

 

 

 

 

 

29 Aralık 2015 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Özcan PURÇU (İzmir)

------0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, üniversitelerde son günlerde meydana gelen olaylar hakkında söz isteyen Erzurum Milletvekili Kamil Aydın’a aittir.

Buyurun Sayın Aydın. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Erzurum Milletvekili Kamil Aydın’ın, üniversitelerde son günlerde meydana gelen olaylara ilişkin gündem dışı konuşması

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üniversitelerde son günlerde meydana gelen olaylarla ilgili gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Konuşmama başlamadan önce yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyor, şehitlerimize rahmet, ailelerine ve yüce Türk milletine sabırlar diliyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, son zamanlarda güneydoğumuzdaki bazı il ve ilçelerde başlatılan, tekrar hortlatılan terör olayları, bugün birçok üniversitemizde de provalar şeklinde gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Özellikle sınav haftasının başladığı bu süreçte, saldırılar, tehdit mektupları, sosyal medyada teşhir ve hedef gösterme, kızlarımızın, yavrularımızın çantalarına bırakılan tehdit mesajları gerçekten işi çığırından çıkarmış durumdadır. Hâlbuki, evrensel bilgiyle donanmış, evrensel bilgi ve teknoloji üretim merkezleri olan üniversitelerde bu tür olaylara mahal verilmemelidir.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Şubat 2015’te kaybettiğimiz Fırat Çakıroğlu kardeşimizin yaşadığı bu olaydan önce de uyarılarımızı yapmıştık. Öncelikle yetkilileri göreve davet ediyoruz; üniversitelerdeki genel sekreterlikleri ve rektörleri başta olmak üzere, Sayın Cumhurbaşkanımızı, İçişleri Bakanımızı ve Millî Eğitim Bakanımızı bu olayların bir an önce bitirilmesi noktasında göreve çağırıyoruz çünkü evlatlarımız bizim en değerli varlıklarımızdır ve bugüne kadar gelen şikâyetler de epey bir yekûn teşkil etmektedir çünkü çocuklarımız artık özgürce dersliklerde derslerini yapamamakta, laboratuvarlarda deneylerini gerçekleştirememektedir. Yeniden yeni Fıratlar mı kaybedelim tekrar gündeme alınması için? Orta Doğu Teknik Üniversitesindeki ibadet özgürlüğünü gündeme getiren Sayın Cumhurbaşkanıma sesleniyorum: Efendim, ibadet özgürlüğünden daha önce, daha önemli yaşam hakkı vardır. Bir insanın yaşama hakkı olmazsa ibadet özgürlüğünün de bir anlamı olmaz. Bunun en net örneğini Diyarbakır’daki Ulu Cami’de gördük. Bin üç yüz yetmiş altı yıl sonra bu camide ilk defa cuma namazı kılınmadı.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi burada herhangi bir siyasi mülahaza peşinde değildir, sadece o üniversitelerdeki yavrularımızın can güvenliği konusunda endişelerini ifade etmektedir. Bu endişelerimize katılmak, bu endişelere cevap verip gerekli önlemleri almak da sayın yetkililerin görevidir. Bu anlamda yetkilileri göreve davet ediyoruz. Bunların üniversitelere girişleri nasıl sağlanıyor? Bu kesici, delici, patlayıcı maddelerin üniversitelere nasıl taşındığı, bunlara kimlerin çanak tuttuğu, kimlerin zemin hazırladıkları konusunda görevlileri, sorumluları sorumluluk almaya davet ediyoruz.

Öte yandan, biz gençlerimize diyoruz ki: Fikri ve vicdanı hür, irfanı hür gençler olarak sizler evrensel bilgi üretimi ve paylaşımına devam etmelisiniz her türlü provokasyona rağmen. Bunu yaparken de Anayasa’yla güvence altına alınmış bayrak, devlet, millet ve vatan gibi değerlerden asla vazgeçmemelisiniz. Bu bağlamda rol modeliniz ise her şart ve durumda okumayı ve okutmayı emreden Hazreti Peygamber olsun; yine, ülkenin her köşesi işgal altındayken cephede dahi bulduğu boş vakitlerinde okumayı şiar edinen Mustafa Kemal olsun; yine, yaşayan bir rol model arıyorsanız sevgili gençler, Anadolu’nun bağrından kopup ürettiği bilgi ve teknolojiyle ülkü ve ilkelerinden ödün vermeden Nobel Bilim Ödülü’ne layık görülen Profesör Doktor Aziz Sancar olsun.

Değerli milletvekilleri, bu evlatlar bizim evlatlarımız, bu yavrular bizim yavrularımız. Lütfen herhangi bir siyasi mülahazaya mahal vermeden bir an önce yetkilileri hep birlikte görev başına çağıralım. Bu üniversitelerimiz de sokakları kazılmış, hendekleri olan, efendim, her türlü patlayıcı maddenin kullanıldığı, tehdidin, şantajın üst düzey yapıldığı mekânlar hâline gelmesin diyor, hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aydın.

Gündem dışı ikinci söz, Burdur ilinin sorunları hakkında söz isteyen Burdur Milletvekili Mehmet Göker’e aittir.

Buyurun Sayın Göker. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

2.- Burdur Milletvekili Mehmet Göker’in, Burdur ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET GÖKER (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime, İstiklal Marşı’mızın şairi Burdur Milletvekili merhum Mehmet Akif Ersoy’u vefatının 79’uncu yılında rahmet ve minnetle anarak başlamak istiyorum.

Maalesef, ülkemizin doğusunda yaşanan terör tüm hızıyla devam etmekte. Son iki gün içinde Diyarbakır ve Şırnak’ta şehit olan 4 askerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı diliyorum. Terörün Mecliste konuşulması ve teröre karşı bir komisyon oluşturulmasıyla ilgili Cumhuriyet Halk Partisi olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sunduğumuz önerimizin haklılığı, gelişen bu olaylardan sonra bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Turizmden beslenen Antalya ile siyasetten kalkınan Isparta arasında sıkışıp kalan ve devasa sorunları olan bir kentin milletvekili olarak sizleri sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 81 ilde yapılan hava kontrol ölçümünde Burdur, sağlıksız iller arasında başı çekmektedir. Doğal olarak, söz konusu bu durumun Burdur’da yaşayan bizlerin sağlığını olumsuz etkilediği aşikârdır. Şimdi buradan sormak istiyorum: Vatandaşlarımızın sağlığını etkileyecek bu sağlıksız durum karşısında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olarak ne gibi önlemler alınması düşünülmektedir? Bunun için Çevre ve Şehircilik Bakanlığının bir çalışması var mıdır?

Diğer taraftan, Burdur Devlet Hastanemizde 77 doktor, 677 personel çalışmakta olup polikliniklerimizde günlük ortalama 3 bin civarında hastaya bakılmaktadır, aylık yatan hasta sayımız 1.600 civarındadır.

Burdur ilimizin büyük bir kısmı birinci derece deprem bölgesi kuşağındadır. Bu düşünceden hareketle ilimizde bulunan bazı kurum binaları ve okullar depreme dayanıksız oldukları gerekçesiyle yıkılmış, diğer bazı binalarınsa güçlendirme çalışmaları yapılmıştır.

Burdur’da depreme dayanıksız olduğu tespit edilen binalardan biri de, benim de yıllarca hizmet verdiğim eski devlet hastanesi binasıdır. Sağlık Bakanlığı tarafından Burdur Devlet Hastanesi binasının da güçlendirilmesine karar verilmiş ve sonrasında ihaleyle güçlendirilmesi tamamlanmıştır. Şimdi, sormak istiyorum: Devlet hastanemizde yapılan güçlendirmenin deprem riski açısından yeterli olup olmadığı konusunda bir çalışma yapılmış mıdır? Eğer söz konusu çalışma yapılmışsa ortaya çıkan veriler kamuoyuyla ne zaman paylaşılacaktır? Şayet, Burdur Devlet Hastanesi depreme dayanıklı değilse hastanemizde hâlâ hizmet veriliyor olması çalışan ve yatan hastalar açısından oldukça büyük bir risk oluşturmaktadır. Birinci deprem kuşağında bulunan Burdur ilimizdeki devlet hastanesinin şehir merkezindeki tek hastane olduğundan hareketle Sağlık Bakanlığımızı acilen ve yeni bir hastane yapılması konusunda göreve çağırıyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Göker.

Gündem dışı üçüncü söz, Mehmet Akif Ersoy’un vefatının 79’uncu yıl dönümü nedeniyle söz isteyen Burdur Milletvekili Bayram Özçelik’e aittir.

Buyurun Sayın Özçelik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

3.- Burdur Milletvekili Bayram Özçelik’in, Mehmet Akif Ersoy’un vefatının 79’uncu yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mehmet Akif Ersoy’umuzun vefatının 79’uncu yıl dönümü münasebeti dolayısıyla gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

İstiklalimizin ve istikbalimizin şairi Mehmet Akif Ersoy’u 27 Aralık 1936 yılında rahmeti Rahman’a uğurladık.

“Rahmetle anılmak, ebediyet budur amma

Sessiz yaşadım, beni kim nereden bilecektir.”

Mehmet Akif, vefatından sonra birçok mütefekkire, gönül dostuna, Allah dostuna, birçok hak davası olan devlet adamına ve siyasetçiye, öğretmene, öğrenciye ilham ve yol gösterici olmuştur.

Mehmet Akif Ersoy, cumhuriyetimizin ilk Meclisinin Burdur Milletvekiliydi. Millî Mücadele yıllarında halkımızı kurtuluşa, fazilet mücadelesine, hürriyet mücadelesine teşvik için Anadolu’yu adım adım dolaşırken Burdur’a da uğramış, Burdurluların coşkun sevgisiyle, hürmetiyle karşılaşmıştır. Burdurluların gönüllerinde büyük bir yer edinmiş, Millî Mücadele’den zaferle çıkıldıktan sonra, ilk seçimlerde, Mehmet Akif Ersoy’a Anadolu’muzun iki güzide bölgesinden milletvekilliği için teklif gelmiş, kendisi o dönemde alimlerin olduğu Burdur ilinin milletvekilliğini bizzat tercih etmiş, bu mutluluğunu Burdur halkıyla paylaşmıştır.

Mehmet Akif, yaşarken bin bir güçlükle, zorluklarla, baskıyla, fakruzaruret içinde yaşamış olmasına rağmen, şimdi, binlerce isimde, okulda, mahallede, sokakta, apartmanda, kültür merkezlerinde ve sadece Burdur halkının kadirşinaslığı olarak Burdur’daki Mehmet Akif Ersoy Üniversitemizde ismi yaşatılmaktadır.

24.868 öğrencisiyle Mehmet Akif Ersoy Üniversitemizde;

“Âsım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek:

İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.” dizeleriyle Mehmet Akif, gençlerimize ümit olmuş, ilham olmuştur.

Biz, Mehmet Akif’i dindar olduğu için seviyoruz. Biz, Akif’i inandığı gibi yaşayan adam olduğu için seviyoruz. Biz, Akif’i haksızlık karşısında susmadığı için seviyoruz. Biz, Akif’i mazlumun, garip, gurabanın yanında durduğu için seviyoruz. Biz, Akif’i İstiklal Marşı’nı satmadığı için seviyoruz.

Özellikle sosyal çalkantıların yaşandığı günümüzde, Akif’in bir baba olarak ailesine, çocuklarına yazdığı mektupları okumalarını, nasihatlerini dinlenmelerini, Safahat’ı nesilden nesle aktarmalarını istiyoruz. Devlet adamları ve siyasetçilerin nasıl halkın yanında, halkın dinî ve millî değerleriyle bütünleşip onları istikbale taşımanın mihenk taşlarını öğrenmelerini istiyoruz. Mehmet Akif’in ömrü boyunca erdemli, şahsiyetli, vakarlı dik duruşun nasıl hayatına yansıdığını herkesin bilmesi, öğrenmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Ne acıdır ki dünyada İstiklal Marşı’nı yazdığı hâlde ülkesinden sürgüne gönderilen tek şairdir. Allah’tan sürgüne gitmiştir, çünkü İstiklal Marşı’nı yazıp istiklal mahkemelerinde yargılanmaktan kurtulmuştur.

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Görevli gitti Hocam, görevli.

BAYRAM ÖZÇELİK (Devamla) – Değerli milletvekilleri, ülkesini yöneten devlet adamlarının rehberi ve izinden gittiği Mevlâna olursa, Yunus Emre olursa, Hacı Bektaş Veli olursa, Hacı Bayram Veli olursa korkmayın. Ülkesini yöneten bir cumhurbaşkanının, başbakanının başucu kitabı Safahat olursa, Mehmet Akif gibi olursa endişelenmeyin, tereddüde düşmeyin, çünkü onun yüreğinde gözyaşı medeniyetinin esintileri vardır.

“Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem,

Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.

Biri ecdadıma saldırdımı, boğarım!

- Boğamazsın ki!

- Hiç olmazsa yanımdan kovarım.

Üç buçuk soysuzun ardına düşüp zağarlık yapamam,

Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.

Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale,

Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale.

Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?

Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boynum.

Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,

Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim.

Adam, aldırma da geç git, diyemem, aldırırım.

Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım.”

Ülkeyi yönetenler “2023” diyorsa, “2053” diyorsa, “2071” diyorsa bunu Mehmet Akif çizmiş.

“Âtîyi karanlık görerek azmi bırakmak...

Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak.

Dünyâda inanmam, hani, görsem de gözümle:

İmânı olan kimse gebermez bu ölümle.

Ey dipdiri meyyit! İki el bir baş içindir.

Davransana... Eller de senin, baş da senindir!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAYRAM ÖZÇELİK (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Mehmet Akif’in ruhu için en güzel hediyemiz Fatiha olsun lütfen.

Hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özçelik.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, vefatının 79’uncu yıl dönümü münasebetiyle millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy’u rahmetle andığına ilişkin konuşması

BAŞKAN - Bizler de, vefatının 79’uncu yıl dönümü münasebetiyle millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy’u rahmetle, minnetle, şükranla anıyoruz. Allah bir daha bu ülkeye İstiklal Marşı yazdırmasın diyorum.

Teşekkür ediyorum tekrar.

Bu arada, gündem dışıları bitirmiş bulunuyoruz.

Sayın Akçay’ın bir söz talebi vardır.

Buyurun Sayın Akçay.

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, üniversitelerin PKK’nın üssü hâline getirildiğine ve öğrencilerin eğitim öğretim hakkını kullanmalarının ve can güvenliklerini temin etmenin Hükûmetin sorumluluğunda olduğuna ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Genel Kurulun ve Hükûmetin dikkatini bir hususa çekmek istiyorum ve bu konuda bir bilgi vermek istiyorum.

Bu adına “açılım”, “çözüm”, vesaire denilen yıkım sürecinde terör örgütü şehirlerde nasıl yapılanmış ise üniversitelerde de aynı yapılanmalar görülmektedir. Hükûmet ise bu üniversitelerde yaşananlara duyarsız kalmakta ve âdeta göz yummaktadır.

Geçtiğimiz eğitim döneminde Ege Üniversitesinde, Ankara Üniversitesi Cebeci kampüsünde, bugün Hacettepe Üniversitesinde ay yıldızlı bayrağımız altında yaşama iradesi ve hedefi gösteren, okumaktan başka kaygısı olmayan öğrenciler hedef alınmaktadır. Türk milletinin birliği ve varlığı üniversitelerde de tehdit edilmektedir.

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan ODTÜ’deki olaylara ilişkin “Gereği neyse YÖK tarafından yapılması gerekir, takipçisiyiz.” demişti; hemen ertesi gün 3 YÖK üyesinden oluşan bir komisyon harekete geçerken Sayın Cumhurbaşkanının aynı duyarlılığı Hacettepedeki öğrenciler için göstermemesi anlaşılır değildir. Sayın Cumhurbaşkanı Hacettepe için de YÖK’ü acaba göreve davet edecek midir?

Üniversitelerdeki terör saldırılarında gerek Hükûmet gerekse de üniversite yönetimleri çok duyarsız davranmaktadırlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) - 20 Şubat 2015 tarihinde Ege Üniversitesinde Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nun PKK’lılarca katledilmesi olayına ilişkin verdiğimiz çok sayıda soru önergesi cevapsız kalmıştır.

Hacettepede yaşanan olaylar vesilesiyle şu hususu dile getirmek istiyorum ki üniversitelerde yaşananlar bir kısım medya tarafından aksettirilmek istenildiği gibi karşıt görüşlü öğrenci çatışması değildir, söz konusu olan bir terör örgütü faaliyeti ve saldırısıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Hacettepe hadisesiyle ilgili soruyorum: Emniyet güçleri ve istihbarat teşkilatı üniversitelerde yaşanan bu olayları, söz konusu saldırıları neden engellememiştir? Üniversite dışından gelerek öğrencilerin can güvenliğine kasteden teröristler neden tespit edilmemiştir? PKK’lı teröristler öğrencileri sosyal medya yoluyla açıkça hedef gösterirken, Emniyet teşkilatı neden harekete geçmemektedir? Üniversite kampüslerine havai fişekler ve molotoflar nasıl girmiştir? Üniversiteler PKK terör örgütünün işgaliyle karşı karşıyadır. Teröristlerin üniversitelerde yapılanmasına sessiz ve seyirci kalan AKP ve üniversite yönetimleri, bu olayların en önemli sorumluları içindedir. Üniversite koridorları, Kandil mağaraları hâline getirilirken, üniversiteler PKK kampına döndürülürken Hükûmetten ses seda gelmemektedir. Eğitim yuvalarına terörist ve elebaşı posterleri asılırken, yine yönetimler görmezden gelmektedir. Hükûmet ve üniversite yönetimleri, üniversitelerdeki teröristleri adalete teslim ederek güvenliği sağlamak yerine, tehdit altındaki öğrencileri taşımalı eğitimle başka fakültelere göndermektedir; böyle bir âcizlik olabilir mi?

Sonuç olarak üniversitelerimiz PKK’nın dağ eğitiminden geçen bölücü militanların üssü hâline getirilmektedir. Öğrenim özgürlüğü ve can güvenliği kalmamıştır.

Hükûmeti bir kez daha uyarıyorum: Ankara, İstanbul, İzmir, Mersin, Antalya ve ülkemizin diğer tüm üniversitelerindeki terör yapılanmasını temizlemek sizlerin sorumluluğundadır. Öğrencilerimizin, evlatlarımızın eğitim öğretim hakkını kullanmalarını ve can güvenliklerini temin etmek sizin sorumluluğunuzdadır. Öğrencilerimizin “Can güvenliğimiz tehlikede.” feryatlarını işitin ve görevinizi yerine getirin. Unutulmasın ki kim bu saldırılara göz yumuyorsa o da suça ortaktır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akçay.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın, 2016 yılının ülkemize, milletimize ve tüm insanlığa hayırlar getirmesini temenni ettiğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Gündeme geçmeden önce sisteme giren sayın milletvekillerini görüyorum. Ben daha önceki ilk oturumumda da 60’a göre, özel ve istisnai hâller hariç olmak üzere söz vermeyeceğimi ifade etmiştim. Ancak, 26’ncı Dönemin Birinci Yasama Yılının son haftasını icra ediyoruz, belki son günü de olabilir, bilemiyorum.

Dolayısıyla, bu vesileyle ben öncelikle 2016 yılının ülkemize, milletimize ve tüm insanlığa şimdiden hayırlar getirmesini temenni ediyorum. Dünyamızda insanlığın ve barışın, huzur, esenlik ve mutluluk dolu günlerin hüküm sürdüğü, yeni anayasa ve Meclis İçtüzüğü başta olmak üzere yeni Türkiye yolunda milletimizin beklentilerini karşılayacak reformların yapıldığı bir yıl olmasını diliyorum. Bu vesileyle, tekrar, milletimizin ve siz milletvekili arkadaşlarımızın yeni yılını şimdiden tebrik ediyorum.

Bu bağlamda, bu özel durumda, bugün itibarıyla, sisteme giren ilk 10 arkadaşımıza 60’a göre bir dakika süreyle söz hakkı veriyorum.

Ben öncelikle söz vereceğim milletvekillerimizi anons etmek istiyorum: Sayın Şimşek, Sayın Tanal, Sayın Bayraktutan, Sayın Kayışoğlu, Sayın Emir, Sayın Tuncer, Sayın Gazel, Sayın Torun, Sayın Gürel ve Sayın Bektaşoğlu.

Şimdi, 60’a göre ilk söz Sayın Şimşek’e aittir.

Buyurun Sayın Şimşek.

Süreniz bir dakika.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’a görevinde başarılar dilediğine, narenciye üreticilerinin sorunlarına ve Silifke Devlet Hastanesinde uzman doktor bulunmadığına ilişkin açıklaması

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Başkan, öncelikle yeni görevinizi kutluyorum, başarılar diliyorum.

Narenciye üreticilerinin sorunlarını burada bakanlarımızın olduğu toplantılarda da gündeme getirdik. Sayın bakanlar da bunların Bakanlar Kurulunda ele alınacağını ve mutlaka narenciye üreticisinin sorunlarına çare aranacağını belirttiler. Yalnız, bugüne kadar somut hiçbir adım atılmamıştır. Habur Sınır Kapısı dâhil yurt dışına çıkışlarda sorunlar yaşanmaktadır. Hükûmetinizin bununla ilgili ivedi bir çözüm bulmasını ve somut adımlar atmasını bekliyoruz.

Ayrıca, Silifke Devlet Hastanesinde uzman doktor bulunmamaktadır birçok dalda ve iki gün önce bir hastamıza beyin cerrahı olmadığı için teşhis konulamamış ve 35 yaşında bir hasta hayatını kaybetmiştir. Bugünkü şartlarda Silifke gibi bir yerde bile uzman doktor bulunduramıyorsak nerede uzman doktor bulunduracağız? Bunun da lütfen cevabını bekliyorum Hükûmet yetkililerinden.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Şimşek.

Sayın Tanal, buyurun.

3.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, muhtarların sosyal güvenlik pirimlerinin devlet tarafından ödenmesi için verdikleri kanun teklifine destek beklediklerine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Seçimle gelen ve devletten aylık alan herkes sigortalıdır ve sosyal güvenlik primlerinin ödenmesinden devlet sorumludur. Bunun tek bir istisnası var Sayın Başkan: Muhtarlar. Muhtarların sosyal sigorta primlerini devletin ödemesi için Cumhuriyet Halk Partisi olarak 24’üncü Dönemde kanun teklifini verdik, iktidarın oylarıyla reddedildi. Gelin, 26’ncı Dönem, hep birlikte muhtarların sosyal sigorta primlerinin devlet tarafından ödenmesi için verdiğimiz kanun teklifine destek verin, muhtarlarımızın bu mağduriyetini giderelim.

Bir de Sayın Başkanım, 2016’yı karşılarken 16 kişiye söz vermiş olsaydınız, sembolik olarak, daha güzel bir mutluluk olurdu.

Teşekkür ediyorum, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum. Yeni yılını da kutluyorum tüm vatandaşlarımızın.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tanal.

Sayın Kayışoğlu…

4.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, ODTÜ’de meydana gelen olaylara, ODTÜ’nün ve diğer eğitim kurumlarının geleneksel kimliğiyle ve bilimsel onuruyla oynanmak istendiğine ilişkin açıklaması

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu uygulamanızın devamını diliyorum öncelikle.

ODTÜ bu ülkenin bilim alanında onurudur. Geçen gün Cumhurbaşkanı şöyle diyor: “ODTÜ’de namaz kılan gençlerin üzerine saldırıyorlar. Yönetici kadrolar lafa geldiği zaman ‘Özgürlükçüyüz.’ diyorlar.” Şimdi özgürlüğe bakalım: ODTÜ’de geçmiş yıllarda cemevi kurulması da talep edildi fakat tabii, bu uygulama yerine getirilmedi. Geçen dönem Meclis çatısı altında da yine başka ibadethanelerin ve cemevinin açılması talep edildi fakat bu talepler reddedildi. Peki, özgürlük bu mudur? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulamamak, başkalarının din özgürlüğüne saygı duymamak mıdır diye soruyorum ve tekrarlıyorum: ODTÜ’nün ve diğer eğitim kurumlarının -sembolik olarak da, tabii, ODTÜ’nün- geleneksel kimliğiyle, bilimsel onuruyla bu provokasyonlarla oynanmak istenmektedir.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kayışoğlu.

Sayın Emir, buyurun.

5.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, ODTÜ’de meydana gelen olaylarla ilgili yapılan açıklamalara ve üniversite kurmak için önce bilime saygılı kafa yapısının olması gerektiğine ilişkin açıklaması

MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Başkan, ODTÜ’ye tankla, topla girilmesini öneren milletvekilinden sonra gerçek niyetler ortaya çıktı. Yine bir milletvekili “ODTÜ’nün arazileri çok değerli. Bu araziler üzerine en az 4 üniversite sığar.” şeklinde bir açıklamada bulundu. Ben de, buradan, kaçak sarayın arazisine kaç üniversite sığar diye sormak istiyorum.

Üniversite kurmak, değerli arazileri parsel parsel satıp üstlerine AVM’ler ve yüksek bloklar yapmaya benzemez; üniversite kurmak için önce bilime saygılı bir kafa yapısının olması gerekir.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN – Sayın Tuncer, buyurun efendim.

6.- Amasya Milletvekili Mustafa Tuncer’in, TBMM Başkan Vekili Ahmet Aydın’a görevinde başarılar dilediğine, 2016 yılının halkımıza barış ve huzur getirmesini temenni ettiğine, Amasya Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinin Merzifon’a ne zaman kurulacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

MUSTAFA TUNCER (Amasya) – Sayın Başkan, başarılar diliyorum.

Yeni yılın tüm halkımıza barış ve huzur getirmesini diliyorum.

Amasya Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinin Merzifon’a açılmasına karar verilmiş ve bu karar, bir müjde olarak, dönemin AKP vekillerince Merzifonlulara iletilmiştir ancak 30 Mart 2014 tarihinde Merzifon’da yerel seçimi Cumhuriyet Halk Partisi kazanınca fakültenin kurulması da âdeta askıya alınmıştır ve bunun suçlusu olarak da Cumhuriyet Halk Partili belediye gösterilmeye çalışılmaktadır.

Seçimi kaybettiğiniz bir ilçede halkı cezalandırmak doğru mudur? İktisadi ve idari bilimler fakültesi Merzifon’a ne zaman kurulacak ve eğitime başlanacaktır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Gazel…

7.- Kütahya Milletvekili İshak Gazel’in, ODTÜ’de meydana gelen provokasyona açık olayların milletimiz tarafından tasvip edilmediğine ve 2016 yılının milletimize ve İslam âlemine hayırlar getirmesini dilediğine ilişkin açıklaması

İSHAK GAZEL (Kütahya) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Ben de geçtiğimiz hafta içerisinde ODTÜ’de meydana gelen, provokasyona çok açık olayları da esefle, üzülerek izlediğimizi belirtmek istedim. 28 Şubat döneminde üniversite öğrenciliği yapmış bir kardeşiniz olarak, 1990’lı yıllara geri döndüren, provokasyona açık bu olayların da milletimiz tarafından asla tasvip edilmediğini belirtmek istiyorum.

2016 yılının da bütün Meclisimize, milletimize, ülkemize ve bütün İslam âlemine hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

İyi çalışmalar diliyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Gazel.

Sayın Torun…

8.- Ordu Milletvekili Seyit Torun’un, Ordu’nun Aybastı ilçesinin sağlıkla ilgili sorunlarına ilişkin açıklaması

SEYİT TORUN (Ordu) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Aybastı, köyleriyle birlikte yaklaşık 25 bin nüfusa sahip, Ordu merkeze 90 kilometre mesafesi bulunan, Ordu ilinin güzel ilçelerinden biridir. İl merkezine bulunan uzaklığı nedeniyle merkezde ve köylerde yaşayan halk çok hassas oldukları sağlık sorunlarını ilçe merkezinde çözümlemeye çalışmaktadırlar. İlçede bulunan devlet hastanesinin aylık ortalama hasta sayısı 7-8 bin civarındadır. Bölge halkının yeterli sağlık hizmeti alamadığı hem yerel basında yer almaktadır hem de vatandaşların şikâyetlerinden anlaşılmaktadır. Bu da Sağlık Bakanlığının ne misyonuyla ne vizyonuyla uyuşmaktadır.

Aybastı Devlet Hastanesinde görev yapan uzman hekim, pratisyen hekim ve yardımcı sağlık personeli sayısı ne kadardır? Eksik bulunan uzman ve pratisyen hekim açığı konusunda Bakanlığınızın bir planlaması var mıdır? Bölge halkı hak ettiği sağlık hizmetine ne zaman kavuşacaktır?

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Gürer…

9.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, 2016 yılının sağlık ve huzur getirmesini dilediğine ve Niğde’nin sorunlarına ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

2016 yılının sağlık ve huzur getirmesini diliyorum.

Niğde’nin köklü şirketlerinden biri, 116 işçiyi dün işten çıkardı, işçiler mağdur. Pazar günü köyleri gezdim, elma ve patates depoda kalmış, üretici kara kara düşünüyor. Niğde merkezde TOKİ kentsel dönüşüm alanında Dutlu, Sürmeli, Çınarlı, Fesleğen camilerini yıkmaya hazırlanıyor. Vatandaşın deyimiyle, HGS’den geçemeyene kaçak geçtin cezaları geliyor. Aksaray Ilısu’da vatandaş “Traktör evimin önünde, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nden kaçak geçtin diye ceza gönderildi.” diyor. Kısacası, yurttaşlarımız yılın son haftasında dahi yoğun sorunlarla karşı karşıya. Bu bağlamda, özellikle üreticiler sorunlarının çözümünü bekliyor, depoda patates çürümek üzere. Bunun yanında, kentsel dönüşüm alanındaki camilerin de yıkılmaması için vatandaşlar gereğinin yapılmasını bekliyorlar.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Gürer.

Sayın Bektaşoğlu…

10.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, 2016 yılının ülkemize barış ve huzur getirmesini dilediğine, Giresun Bulancak Belediye Başkanı ile Jandarma Komutanı arasında geçen olaya ve AKP’li belediye başkanlarının kamu adına görev yapanlara saygı duymalarını sağlamaya örnek teşkil etmesi bakımından bu olayın soruşturulması gerektiğine ilişkin açıklaması

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Sayın Başkan, öncelikle bütçenin hayırlı olmasını diliyorum, yeni yılımızın da ülkemize barış ve huzur getirmesini gönülden arzu ediyorum.

Geçen hafta ulusal medyaya da yansıyan, ilimdeki, Giresun’daki bir olayı paylaşmak istiyorum. Giresun’un Bulancak ilçesi Belediye Başkanının, geçtiğimiz hafta belediyeye ait yol malzemesi taşıyan kamyonu Karayolları Yönetmeliği’nde belirtilen tonajdan fazla yük olduğu gerekçesiyle durduran Jandarma Komutanıyla ağır hakaretler içeren diyalogları tartışma konusu olmuş ve basına da yansımıştır. Başkan, bu görüntülerle komutana “paralelci, rüşvetçi” gibi ağır ithamlarda bulunarak görevini yapmasına engel olmakta, savcı ve valinin telkinlerini dinlememekte, halka hizmet bahanesi adı altında bir kural ve yasa tanımazlık örneği sergilemektedir. Bununla ilgili olarak AKP’li belediye başkanlarının kamu adına görev yapanlara saygı duymalarını sağlamaya örnek teşkil etmesi bakımından bu konunun perde arkasının, gerçeklerinin ortaya çıkması, araştırmaya yönelik bir inceleme, soruşturma yapılması gerekir diye düşünüyorum. Arka perdesi biraz daha önemli diye söylemek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bektaşoğlu.

Evet, sayın milletvekilleri şimdi gündeme geçiyoruz

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde olduğu dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının başkanlığında siyasi parti grup başkan vekilleriyle yapılan toplantılarda alınan kararlara ilişkin tezkeresi (3/392)

25/12/2015

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde olduğu dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının başkanlığında siyasi parti grup başkan vekilleriyle yapılan toplantılarda alınan aşağıdaki kararlar 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 11’inci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgisine sunulur.

İsmail Kahraman

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Başkanı

1) Avrupa Parlamentosu katılım öncesi eylem birimi ile Avrupa Yayın Birliği tarafından 24-25 Eylül 2015 tarihlerinde Hırvatistan’ın başkenti Zagreb’te düzenlenen “Kamusal Medya Hizmeti ve Parlamentolar” konulu parlamenter seminere Türkiye Büyük Millet Meclisinden İstanbul Milletvekili Sayın Tülay Kaynarca’nın katılımlarına ilişkin 17 Ağustos 2015 tarihli karar,

2) Parlamentolararası Birlik tarafından 31 Ağustos-2 Eylül 2015 tarihlerinde New York’ta düzenlenen 4’üncü Dünya Meclis Başkanları Konferansına TBMM Başkan Vekili Sayın Mehmet Naci Bostancı’nın katılımlarına 17 Ağustos 2015 tarihli karar,

3) Gürcistan'ın başkenti Tiflis'te 14-15 Eylül 2015 tarihlerinde Küresel Yasama Açıklığı Haftası çerçevesinde düzenlenecek olan "Açıklığa Bağlılık: Parlamenter Faaliyet Planları, Standartları ve Verileri" başlıklı konferansa Türkiye Büyük Millet Meclisinden TBMM Başkan Vekili Sayın Mehmet Naci Bostancı'nın katılımlarına ilişkin 20 Ağustos 2015 tarihli karar,

4) Lüksemburg'un başkenti Lüksemburg'da 4-6 Eylül 2015 tarihlerinde düzenlenen Ortak Dış ve Güvenlik Politikası ve Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası Parlamentolar Arası Konferansına Türkiye Büyük Millet Meclisinden Rize Milletvekili Sayın Osman Aşkın Bak, Osmaniye Milletvekili Sayın Ruhi Ersoy ve İstanbul Milletvekili Sayın Murat Özçelik'in katılımlarına ilişkin 24 Ağustos 2015 tarihli karar,

5) 15-18 Eylül 2015 tarihleri arasında Moğolistan'da düzenlenen Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi (AGİTPA) sonbahar toplantısına, Türkiye Büyük Millet Meclisinden Aydın Milletvekili Sayın Metin Lütfi Baydar, Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık ve Mersin Milletvekili Sayın Aytuğ Atıcı'nın katılımlarına ilişkin 01 Eylül 2015 tarihli karar,

6) Avrupa Parlamentosu (AP) Dış İlişkiler Komitesi; Sivil Özgürlükler, Adalet ve İçişleri Komitesi ve İnsan Hakları Alt Komitesi tarafından 15 Eylül 2015 tarihinde Brüksel'de düzenlenen "Akdeniz'de Göç Akımları Çerçevesinde İnsan Haklarına Saygı" konulu toplantıya Türkiye Büyük Millet Meclisinden İzmir Milletvekili Sayın Hamza Dağ, Muğla Milletvekili Sayın Nurettin Demir ve Diyarbakır Milletvekili Sayın Ziya Pir'in katılımlarına ilişkin 01 Eylül 2015 tarihli karar,

7) Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi (AGİTPA) tarafından 1-5 Ekim 2015 tarihleri arasında Kırgızistan'da düzenlenen Parlamento seçim gözlemine, Türkiye Büyük Millet Meclisinden Çorum Milletvekili Sayın Cahit Bağcı'nın; 8-12 Ekim 2015 tarihleri arasında Beyaz Rusya'da yapılan Cumhurbaşkanlığı seçim gözlemine, Türkiye Büyük Millet Meclisinden Adana Milletvekili Sayın Mevlüt Karakaya ve Ankara Milletvekili Sayın Şenal Sarıhan'ın katılımlarına ilişkin 15 Eylül 2015 tarihli karar;

8) 17-21 Ekim 2015 tarihlerinde İsviçre'nin Cenevre şehrinde düzenlenen Parlamentolararası Birlik (PAB) 133’üncü Genel Kuruluna, Türkiye Büyük Millet Meclisi PAB Türkiye Delegasyonunu temsilen Elâzığ Milletvekili Sayın Şuay Alpay, Gümüşhane Milletvekili Sayın Kemalettin Aydın, Karabük Milletvekili Sayın Osman Kahveci, Mersin Milletvekili Sayın Mustafa Muhammet Gültak, Ankara Milletvekili Sayın Aylin Nazlıaka, İzmir Milletvekili Sayın Zeynep Altıok, Balıkesir Milletvekili Sayın Recep Çetin'in katılımlarına ilişkin 15 Eylül 2015 tarihli karar,

9) 9-12 Ekim 2015 tarihlerinde Norveç'in Stavanger şehrinde düzenlenen NATO Parlamenter Asamblesi yıllık Genel Kurulu toplantısına Türkiye Büyük Millet Meclisinden Rize Milletvekili Sayın Osman Aşkın Bak, İstanbul Milletvekili Sayın Ahmet Berat Çonkar, Giresun Milletvekili Sayın Adem Tatlı, Düzce Milletvekili Sayın Faruk Özlü, Tekirdağ Milletvekili Sayın Mustafa Yel, Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal ve Aydın Milletvekili Sayın Metin Lütfi Baydar, Tekirdağ Milletvekili Sayın Faik Öztrak'ın katılımlarına ilişkin 15 Eylül 2015 tarihli karar,

10) Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesinin (TÜRKPA) faaliyetleri çerçevesinde 2-4 Ekim 2015 tarihlerinde Kırgızistan'da milletvekili seçimini izlemek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisinden Bursa Milletvekili Sayın Erkan Aydın’ın katılımlarına ilişkin 17 Eylül 2015 tarihli karar,

11) Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinin (AKPM) 28 Eylül-2 Ekim 2015 tarihlerinde Strazburg'da düzenlenen Genel Kuruluna Türkiye Büyük Millet Meclisinden Ankara Milletvekili Sayın Ayşe Gülsün Bilgehan, Antalya Milletvekili Sayın Deniz Baykal, Aydın Milletvekili Sayın Metin Lütfi Baydar, İstanbul Milletvekili Sayın Ahmet Berat Çonkar, İstanbul Milletvekili Sayın Ekmeleddin Mehmet İhsanoğlu, Konya Milletvekili Sayın Mustafa Sait Gönen, Osmaniye Milletvekili Sayın Suat Önal, Isparta Milletvekili Sayın Süreyya Sadi Bilgiç ve Mersin Milletvekili Sayın Ertuğrul Kürkcü'nün katılımlarına ilişkin 17 Eylül 2015 tarihli karar,

12) 5-6 Ekim 2015 tarihlerinde Bulgaristan'ın Varna şehrinde düzenlenen Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi (KEİPA) Ekonomi, Ticaret, Teknoloji ve Çevre İşleri Komisyonu ile Hukuk ve Siyasi İşler Komisyonu toplantılarına Türkiye Büyük Millet Meclisinden Ordu Milletvekili Sayın İhsan Şener, Gümüşhane Milletvekili Sayın Kemalettin Aydın ve Diyarbakır Milletvekili Sayın Altan Tan'ın katılımlarına ilişkin 18 Eylül 2015 tarihli karar,

13) 8-9 Ekim 2015 tarihlerinde Birleşmiş Milletler Terör Önleme Birimi işbirliğiyle ve Romanya Temsilciler Meclisinin ev sahipliğinde Bükreş'te düzenlenen "Terörizm ve Yabancı Terör Savaşçılarına İlişkin Önleyici Nitelikte Bir Adli Cevabın Doğuracağı Zorluklar" konulu çalışma grubu toplantısına Türkiye Büyük Millet Meclisinden Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal'ın katılımına ilişkin alınan 28 Eylül 2015 tarihli karar,

14) Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesinin (TÜRKPA) faaliyetleri çerçevesinde, 30 Ekim-1 Kasım 2015 tarihinde yapılacak olan Azerbaycan Cumhuriyeti milletvekili seçiminde Türkiye Büyük Millet Meclisinden Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Halil Ürün'ün katılımlarına ilişkin 01 Ekim 2015 tarihli karar,

15) Avrupa Parlamentosu (AP) Katılım Öncesi Eylem Biriminin AB genişleme ülkelerine yönelik yıllık çalışma programı çerçevesinde, Bölgesel İşbirliği Konseyi ve Bosna-Hersek Parlamentosu ile işbirliği hâlinde 15-16 Ekim 2015 tarihlerinde Saraybosna'da "AB'de ve Genişleme Ülkelerinde Ekonomik Yönetişim ve İstihdam Yaratma" başlıklı konferansa Türkiye Büyük Millet Meclisinden Giresun Milletvekili Sayın Turhan Alçelik, İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin Yayman ve Ankara Milletvekili Sayın Murat Emir'in katılımlarına ilişkin 02 Ekim 2015 tarihli karar,

16) Avrupa Parlamentosu (AP) Ulaştırma ve Turizm Komitesi tarafından 13 Ekim 2015 tarihinde Belçika’nın başkenti Brüksel'de düzenlenecek olan "Sınır Ötesi Bağlantılar Dâhil Olmak Üzere Trans Avrupa Ulaşım Ağı" konulu parlamentolararası komite toplantısına Türkiye Büyük Millet Meclisinden Kırklareli Milletvekili Sayın Hamdi Irmak, Kocaeli Milletvekili Sayın Haydar Akar ve Ordu Milletvekili Sayın İhsan Şener'in katılımlarına ilişkin 02 Ekim 2015 tarihli karar,

17) Arnavutluk Parlamentosu tarafından 22-24 Ekim 2015 tarihlerinde Tiran'da düzenlenen Güneydoğu Avrupa İstikrar ve İşbirliği Sürecine Katılan Ülkelerin Avrupa Entegrasyonu/İşleri Komisyonlarının 11’inci Konferansına (COSAP) Türkiye Büyük Millet Meclisinden Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mazhar Bağlı ve Ankara Milletvekili Sayın Ali Haydar Hakverdi'nin katılımlarına ilişkin 06 Ekim 2015 tarihli karar,

18) 19-20 Ekim 2015 tarihlerinde Arnavutluk'un başkenti Tiran'da Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi (KEİPA) Kültür, Eğitim ve Sosyal İşler Komisyonu toplantısına Türkiye Büyük Millet Meclisinden Ordu Milletvekili Sayın İhsan Şener ve Giresun Milletvekili Sayın Adem Tatlı'nın katılımlarına ilişkin 06 Ekim 2015 tarihli karar,

19) İtalyan Senatosu ev sahipliğinde, Floransa'da düzenlenen "Barselona Deklarasyonunun 20 Yıl Ardından Avrupa-Akdeniz İş Birliğinin Yeni Paradigmaları" başlıklı uluslararası toplantıya Çorum Milletvekili Sayın Cahit Bağcı ile İstanbul Milletvekili Sayın Selina Doğan’ın katılımlarına ilişkin 26 Ekim 2015 tarihli karar,

20) Avrupa Parlamentosu Katılım Öncesi Eylem Biriminin Avrupa Kamu Denetçiliği Birimiyle iş birliği hâlinde, 18-19 Kasım 2015 tarihlerinde Brüksel'de düzenlenen “Modern Parlamenter Demokraside Kamu Denetçisinin Rolü: Bölgesel Bir Perspektif” konulu parlamentolar arası seminere Türkiye Büyük Millet Meclisinden Ankara Milletvekili Sayın Bülent Kuşoğlu, Sakarya Milletvekili Sayın Şaban Dişli ve Siirt Milletvekili Sayın Yasin Aktay'ın katılımlarına ilişkin 26 Ekim 2015 tarihli karar,

21) Avrupa Parlamentosu Anayasal İşler Komitesi (AFCO) tarafından 19 Kasım 2015 tarihinde Belçika'nın başkenti Brüksel'de düzenlenen "Birliğin Gelecekteki Kurumsal Evrimi: Avrupa Parlamentosu ile Ulusal Parlamentoların Arasındaki Siyasi Diyaloğun Arttırılması ve Yürütmeyi Denetimin Avrupa Düzeyinde Güçlendirilmesi" başlıklı parlamentolar arası komite toplantısına Türkiye Büyük Millet Meclisinden Adana Milletvekili Sayın Talip Küçükcan'ın katılımlarına ilişkin 27 Ekim 2015 tarihli karar,

22) Fransa Ulusal Meclisinin ev sahipliğinde 4-5 Aralık 2015 tarihlerinde Fransa'nın başkenti Paris'te düzenlenen Küresel Milletvekilleri Örgütü (GLOBE) 21. Taraflar Konferansı (COP21) milletvekilleri zirvesine Türkiye Büyük Millet Meclisinden Samsun Milletvekili Sayın Çiğdem Karaaslan ve İstanbul Milletvekili Sayın Barış Yarkadaş'ın katılımlarına ilişkin 04 Kasım 2015 tarihli karar,

23) Bulgaristan Parlamentosunun ev sahipliğinde 5-7 Kasım 2015 tarihlerinde Bulgaristan'ın başkenti Sofya'da düzenlenen Güneydoğu Avrupa İşbirliği Süreci Parlamenter Asamblesi (GDAÜPA) Daimi Komite Toplantısı ile "GDAÜPA-Bölgesel Sinerji, Stratejik İşbirliği ve Parlamenter Diplomasi" başlıklı uluslararası konferansa Türkiye Büyük Millet Meclisinden Edirne Milletvekili Sayın Erdin Bircan ve Kayseri Milletvekili Sayın Havva Talay Çalış'ın katılımlarına ilişkin 04 Kasım 2015 tarihli karar,

24) Avrupa Parlamentosu (AP) Katılım Öncesi Eylem Birimi'nin AB genişleme ülkelerine yönelik Tarım ve Kırsal Gelişim Komisyonunun programı çerçevesinde 9 Aralık 2015 tarihinde Brüksel'de "Ortak Tarım Politikası (OTP) 2013 Reformu: Genişleme Ülkeleri için Etkileri" başlıklı seminere Türkiye Büyük Millet Meclisinden Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Öntürk, Karaman Milletvekili Sayın Recep Konuk ve Kırklareli Milletvekili Sayın Türabi Kayan'ın katılımlarına ilişkin 09 Kasım 2015 tarihli karar,

25) 15 Ekim 2015 tarihinde Fransa'nın başkenti Paris'te BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 21. Taraflar Konferansına (COP 21), Türkiye Büyük Millet Meclisinden Kayseri Milletvekili Sayın Ahmet Doğan ve Bursa Milletvekili Sayın Orhan Sarıbal'ın katılımlarına ilişkin 12 Kasım 2015 tarihli karar,

26) 25-27 Kasım 2015 tarihleri arasında Bükreş’te düzenlenen Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi (KEİPA) 46. Başkanlık Divanı Daimi Komite ve Genel Kurul Toplantılarına Türkiye Büyük Millet Meclisinden Amasya Milletvekili Sayın Haluk İpek, Rize Milletvekili Sayın Hasan Karal, Sakarya Milletvekili Sayın Ali İhsan Yavuz, Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Demircan, Trabzon Milletvekili Sayın Muhammet Balta, Artvin Milletvekili Sayın Uğur Bayraktutan, Çorum Milletvekili Sayın Tufan Köse, Diyarbakır Milletvekili Sayın Altan Tan, Adana Milletvekili Sayın Seyfettin Yılmaz ve Ordu eski Milletvekili Sayın İhsan Şener’in katılımlarına ilişkin 12 Kasım 2015 tarihli karar,

27) Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde 15 Kasım Cumhuriyet Bayramı münasebetiyle gerçekleştirilen tören ve etkinliklere Türkiye Büyük Millet Meclisinden TBMM Başkanını temsilen TBMM Başkan Vekili Sayın Prof. Dr. Mehmet Naci Bostancı, TBMM İdare Amiri ve Çorum Milletvekili Sayın Salim Uslu, TBMM İdare Amiri ve Çorum Milletvekili Sayın Tufan Köse’nin katılımlarına ilişkin 13 Kasım 2015 tarihli karar,

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Şimdi, Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal ve 21 milletvekilinin, kaçak yapılaşmanın getirdiği sosyoekonomik sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/41)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde 20 milyonu aşan yapı stokunun yüzde 70'inin ruhsatsız, kaçak durumda olduğu bilinmektedir. 1948 yılından başlayarak günümüze kadar birçok imar affı çıkarılmış ancak bu aflar, bu bölgelerin yeniden düzenlenmesi ve bölgede yaşayan insanların yaşam standartlarının yükseltilmesine değil, sorunların kalıcı hâle gelmesine hizmet etmiştir. Mevcut binlerce kaçak yapıya her geçen gün yenileri eklenmektedir. Öte yandan, bu konutlarda insan onuruna yakışmayan görüntüler yaşanmaktadır. Bir yandan sağlıklı ve güvenli kentler oluşturmak için kentsel dönüşüm yasaları çıkaran kamunun, öte yandan da kaçak yapılaşmaya göz yumması büyük bir ironidir. Kaçak yapılaşmadan kimlerin rant sağladığının ortaya konulması, kaçak yapılaşmanın sürdüğü bölgelerin ve kaçak yapılaşmanın getirdiği sosyoekonomik sorunların ayrıntılı bir biçimde incelenip çözümler üretilmesi ve bu sürecin durdurulması için gerekli olan tedbirlerin tespit edilmesi amacıyla Anayasa'nın 98 ve İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını teklif ederiz.

1) Orhan Sarıbal                                                           (Bursa)

2) Ali Akyıldız                                                               (Sivas)

3) Okan Gaytancıoğlu                                                    (Edirne)

4) Kamil Okyay Sındır                                                   (İzmir)

5) Kemal Zeybek                                                           (Samsun)

6) Türabi Kayan                                                            (Kırklareli)

7) Hüseyin Çamak                                                        (Mersin)

8) Musa Çam                                                                (İzmir)

9) Kadim Durmaz                                                          (Tokat)

10) İbrahim Özdiş                                                         (Adana)

11) Hilmi Yarayıcı                                                         (Hatay)

12) Ahmet Akın                                                             (Balıkesir)

13) Aydın Uslupehlivan                                                 (Adana)

14) Erkan Aydın                                                            (Bursa)

15) Ali Haydar Hakverdi                                                (Ankara)

16) Ceyhun İrgil                                                           (Bursa)

17) Hüseyin Yıldız                                                        (Aydın)

18) Bülent Öz                                                               (Çanakkale)

19) Özcan Purçu                                                           (İzmir)

20) Mazlum Nurlu                                                         (Manisa)

21) Mehmet Göker                                                        (Burdur)

22) Gülay Yedekci                                                         (İstanbul)

Gerekçe:

Kaçak yapı konusu ülkemizde kentsel gelişim sürecinin en büyük sorunlarından biridir. Deprem tehlikesi, altyapı ve ulaşım sorunları, sağlıksız ve güvensiz kentsel yerleşmeler ile sosyal yapıdaki sorunların hemen hepsinin temelinde ana neden olarak kaçak yapılaşma yatmaktadır.

Özellikle 1950'li yıllarda başlayan sınai gelişmeye bağlı olarak artan iç göçlerle birlikte devletin göç eden yurttaşlara uygun koşullarda konut sağlayamamasıyla başlayan kaçak yapılaşma süreci ne yazık ki bir alışkanlık hâlini almıştır. Bu alışkanlıkla birlikte siyasi ve ekonomik rant aracına dönüşen kaçak yapılaşma yerel ve merkezî idarenin göz yummasıyla özellikle seçim dönemlerinde devam etmiştir.

Türkiye'de 1948 yılından başlayarak günümüze kadar birçok imar affı çıkartılmıştır. Bu aflar, gecekondu bölgelerinin yeniden düzenlenmesi ve bölgede yaşayan insanların yaşam standartlarının yükseltilmesine değil, sorunların kalıcı hâle gelmesine yol açmıştır. Özellikle 1980 sonrası uygulanan aflar, neoliberal politikalar çerçevesinde kentsel rant elde edilmesine yasal zemin hazırlamaya dönük olmuş, geçmiş dönemlerden farklı olarak bölge sakinlerinin tasfiyesi ve yaratılan rantın üst sınıflara aktarılması amacına hizmet etmiştir.

Bir yandan sağlıklı ve güvenli kentler oluşturmak için kentsel dönüşüm yasaları çıkarılırken öte yandan da kaçak yapılaşmaya göz yumulması büyük bir ironidir. Mevcut sağlıksız yerleşmelerin daha sağlıklı bir hâle getirilmesi daha zaruri bir ihtiyaçtır.

Kaçak yapılaşmayla oluşan alanların bir başka büyük sorunu da insanlarımızın yaşama koşullarıdır. Her ne kadar kaçak yapılaşmayla gelişmiş olsa da büyük kentlerimizde insanların bu koşullarda yaşıyor olması çok önemli sorunları beraberinde getirmektedir. Elektrik, su gibi temel ihtiyaçlara ulaşılamaması gerek sosyal yaşam gerekse sağlık açısından kentsel yaşama uygun olmayan görüntüler oluşturmaktadır. Kaçak yapı sorununda yurttaş kadar devletin de sorumlulukları olduğu düşünüldüğünde zorunlu olarak bu bölgelerde yaşamak zorunda kalan yurttaşların bu sorunlarının çözülmesi de önemli bir görev olarak önümüzde durmaktadır.

Bilindiği üzere ülkemizde 20 milyonu aşan yapı stokunun yüzde 70’i ruhsatsız, kaçak durumdadır. Mevcut binlerce kaçak yapıya her geçen gün yenileri eklenmektedir ancak bu konutlarda insan onuruna yakışmayan görüntüler ortaya çıkmaktadır. Özellikle İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa gibi metropollerde bir yanda lüks binalar yükselirken ara mahallelerde kaçak yapılaşma hız kesmemektedir. Bu kaçak yapılarda oturan yurttaşlar elektrik, su ihtiyaçlarını ya komşularından veya şantiye elektriği alma yoluyla gidermektedirler. Öte yandan bu yapılardan belediyeler 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 9 uncu maddesine istinaden emlak, çevre, temizlik ve tabela vergisi gibi vergiler almaktadırlar.

Bu bağlamda, bir yandan kaçak yapılaşmayla gelişmiş kentsel sorunların çözümü için çalışmalar yapılırken; devam eden kaçak yapılaşma sürecinin yakından izlenmesi büyük önem taşımaktadır. Kaçak yapılaşmanın devam ettiği bölgelerin ve kaçak yapılaşmanın getirdiği sosyoekonomik sorunların ayrıntılı bir biçimde incelenmesi; kaçak yapılaşmadan kimlerin rant sağladığının açıkça ortaya konulması ve bu sürecin durdurulması için gerekli adımların bir an önce atılması gerekmektedir. Bu çalışmalar sürerken hâlen bu bölgelerde yaşayan insanlarımızın yaşama koşullarının iyileştirilmesine yönelik çalışmalar yapılması ve kent yaşamına yakışmayan görüntülerin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Yukarıda sıralanan sorunların tespit edilerek çözümler üretilebilmesi amacıyla Anayasa’nın 98 ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını teklif ederiz.

2.- Aydın Milletvekili Deniz Depboylu ve 20 milletvekilinin, okula devam edemeyen, erken evlilik riski altında olan kız çocuklarının korunması için yapılması gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/42)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Son yıllarda artış gösteren kadına yönelik şiddetin önlenmesi bağlamında ele alınması gereken tedbirler, sorunun devam etmemesi ve daha da büyümemesi için önem taşımaktadır. Bu önlemler arasında üzerinde durulması gereken “erken evlilik” sorunu, maalesef 64’üncü Hükûmet Programı’nda sınırlı ve yetersiz olarak programa alınmıştır. Bireylerin psikolojik, sosyolojik gelişimini ve eğitimlerini tamamlayarak aile kurması; kurulan aile birliğinin devamlılığını sağlıklı bir şekilde sürdürmede ve gelecek için sağlıklı nesiller yetiştirmede de başarılı olma olasılığını arttıracaktır. Bu nedenle okula devam edemeyen, erken evlilik riski altında olan kız çocuklarının korunmasına yönelik araştırma ve çözüme yönelik çalışmalar yapmak üzere; Anayasa’nın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.

1) Deniz Depboylu                                                    (Aydın)

2) Erkan Akçay                                                         (Manisa)

3) Oktay Vural                                                          (İzmir)

4) Şefkat Çetin                                                         (Ankara)

5) Ahmet Selim Yurdakul                                           (Antalya)

6) Ümit Özdağ                                                          (Gaziantep)

7) İsmail Ok                                                             (Balıkesir)

8) Seyfettin Yılmaz                                                   (Adana)

9) Yusuf Halaçoğlu                                                   (Kayseri)

10) Arzu Erdem                                                        (İstanbul)

11) Fahrettin Oğuz Tor                                              (Kahramanmaraş)

12) Zühal Topcu                                                       (Ankara)

13) Ekmeleddin Mehmet İhsanoğlu (İstanbul)

14) Baki Şimşek                                                       (Mersin)

15) Nuri Okutan                                                        (Isparta)

16) Mevlüt Karakaya                                                 (Adana)

17) Mustafa Mit                                                        (Ankara)

18) Saffet Sancaklı                                                   (Kocaeli)

19) Ahmet Kenan Tanrıkulu                                       (İzmir)

20) Mustafa Kalaycı                                                  (Konya)

21) Emin Haluk Ayhan                                              (Denizli)

Genel Gerekçe:

Ülkemizde son yıllarda hızla artış gösteren kadına yönelik şiddetle ilgili gerçekleşen ve basında yer alan olaylar şüphesiz her birimizi üzmektedir. Şiddet olayları kesinlikle üzerinde hassasiyetle durulması ve ciddi tedbirler alınması gereken en önemli sorunlardan biridir. Ancak konuyla ilgili yapılacak çalışmaların başarıya ulaşması için soruna daha geniş perspektiften bakarak çalışma yapılacak alanın genişletilmesi gerekmektedir. Zira, gerçekleşen şiddet olayları buzdağının görünen tarafıdır. Kadına yönelik şiddet fiziksel boyutla sınırlı kalmamakta, ekonomik, duygusal ve cinsel şiddet çoğunlukla ya dile getirilmemekte ya da göz ardı edilmektedir. Kadınlarımızın toplumsal alanda yaşadığı ekonomik, kültürel, siyasi, eğitim ve istihdam sorunları ayrıntılı olarak incelenecek kadar zengindir.

64’üncü Hükümet Programı’nda ele alınan konular arasında, kadına yönelik şiddetin engellenmesi bağlamında özellikle ele alınması gereken erken yaşta evliliklerin engellenmesine yönelik yapılacak çalışmalar, aileye yönelik eğitim hizmetleriyle sınırlandırılmıştır. Erken dönemde, diğer bir deyişle çocuk evliliklerinde kız çocuklarının maruz kaldığı şiddetin diğer dönemdeki evliliklere göre daha yaygın olduğu gözden kaçmamalıdır. Uluslararası Kadın Araştırmaları Merkezinin yaptığı araştırmaya göre, çocuk yaşta evlenen kız çocuklarının diğer yaş gruplarındaki kadınlara göre fiziksel şiddete 2 kat, cinsel şiddete ise 3 kat daha fazla maruz kaldığı belirtilmektedir. Ayrıca, çocuk gelinlerin uğradıkları fiziksel şiddetten dolayı eşlerini haklı görme olasılıkları da daha yüksektir. Bu durumda yaşanan şiddetin gizli kalma ihtimali yüksek olacaktır. İlerleyen süreçte ise tablo daha da kötüleşebilecek uygulanan şiddetin cinayet ile sonlanması riski oluşacaktır. Ayrıca, depresif belirtilerin çocuk gelinlerde 18 yaş üstü evlilere göre daha yaygın olduğu ve intihar düşüncelerinin 10-17 yaşındaki evli çocuklarda evli olmayanlara göre daha yüksek olduğu görülmüştür.

TÜİK 2014 verilerine göre, 16-17 yaş arasında 1.670 erkek, 34.629 kız çocuğunun evlendiği bildirilmektedir. Ancak, Türkiye'de evli olan çocuk sayısının 181 bin civarında olduğu bilgisi de mevcuttur. TÜİK araştırmalarını 16-17 yaş arasında sınırlandırmış ve bu araştırmayı resmî evlilik kayıtlarına göre yapmış bulunmaktadır. Maalesef ülkemizde çok daha erken yaşta çocuk evliliklerinin gerçekleştiğini ve bu evliliklerin hepsinin yasal olarak gerçekleşmediğini de bilmekteyiz.

Sorunun çözümü için hukuk sisteminde “çocuk gelin” kavramının tekrar ele alınarak kanuna göre değişiklik göstermesinin önüne geçilmelidir. Zira, Türk Medeni Kanunu'na göre 17 yaşını doldurmamış kızlar, Çocuk Koruma Kanunu'na göre 18 yaşını doldurmamış kızlar, Türk Ceza Kanunu'na göre ise 15 yaşını doldurmamış kızlar çocuk gelin sayılmaktadırlar. Kanunlar arasındaki bu uyumsuzluk, geleneksel yaşayışa sahip ailelerin kız çocuklarını erken yaşta evlendirmelerine karşı verilen tüm mücadeleleri sonuçsuz bırakmaktadır.

Erken yaşta evlenmek kız çocuklarının eğitim hayatının da sonlanmasına neden olmaktadır. Erken evliliklerin mağdurlarının daha fazla kız çocukları olduğu göz önüne alındığında erken yaş evliliklerinin daha çok kız çocuklarının eğitimini yarıda kestiği öne sürülebilir. Bunun sonucunda ise toplumda kadın ve erkekler arasında var olan eşitsizlik daha da derinleşecek, kadının sosyal, kültürel ve ekonomik hayattaki gücü zayıflayacaktır.

Millî Eğitim Bakanlığının sunduğu bilgilere göre, 2013 yılında 174.625 öğrenci ilköğretim kurumlarını (ilkokul ve ortaokul) terk ederken, 2014 yılında ilköğretim kurumlarında öğrenim gören 234.932 öğrenci okulu terk etmiştir. Ancak, açıklanan bilgilerde okulu terk eden öğrencilerin cinsiyet bilgileri sunulmamıştır.

Eğitimine devam edemeyen kız çocuklarımızın sayısının ve terk nedenlerinin araştırılması, erken evlilik riskinin göz önüne alınarak kız çocuklarının korunması ve bu sorunun çözümüne yönelik daha ayrıntılı çalışmanın planlanması amacıyla Meclis Araştırma Komisyonu kurulması önem arz etmektedir.

3.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş ve 23 milletvekilinin, Adana’da meydana gelen suda boğulmalara bağlı ölüm olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/43)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Adana ilinde meydana gelen suda boğulmalara bağlı ölüm olaylarının ne şekilde gerçekleştiğiyle sebeplerini tespit etmek amacıyla Anayasa’nın 98’inci İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince ekte sunulan gerekçe çerçevesinde Meclis araştırması açılmasını aşağıda imzası bulunanlar olarak arz ve teklif ederiz.

1) Meral Danış Beştaş                                                   (Adana)

2) İdris Baluken                                                            (Diyarbakır)

3) Filiz Kerestecioğlu                                                    (İstanbul)

4) Garo Paylan                                                             (İstanbul)

5) Hüda Kaya                                                               (İstanbul)

6) Müslüm Doğan                                                          (İzmir)

7) Ayhan Bilgen                                                            (Kars)

8) Ali Atalan                                                                 (Mardin)

9) Erol Dora                                                                 (Mardin)

10) Mithat Sancar                                                         (Mardin)

11) Ahmet Yıldırım                                                        (Muş)

12) Burcu Çelik Özkan                                                  (Muş)

13) Besime Konca                                                         (Siirt)

14) Kadri Yıldırım                                                         (Siirt)

15) Aycan İrmez                                                           (Şırnak)

16) Faysal Sarıyıldız                                                     (Şırnak)

17)Ferhat Encu                                                             (Şırnak)

18) Leyla Birlik                                                             (Şırnak)

19)Dilek Öcalan                                                            (Şanlıurfa)

20) İbrahim Ayhan                                                        (Şanlıurfa)

21) Osman Baydemir                                                     (Şanlıurfa)

22) Alican Önlü                                                            (Tunceli)

23)Nadir Yıldırım                                                          (Van)

24)Tuğba Hezer Öztürk                                                 (Van)

 

Gerekçe:

Yaz aylarının başlangıcı ile birlikte Adana ilinin gündemine giren en büyük sorunlardan birisi de suda boğulmalardır. Şehirde bulunan sulama kanalları ile baraj gölleri ve nehirlerde sıcaktan bunalan vatandaşların kontrolsüz bir biçimde suya atlamaları neticesinde ciddi oranlarda ölümler gerçekleşmektedir.

Kamuoyuna yansıyan verilere göre: 2008 yılında 21; 2009'da 23; 2010'da 21; 2011'de 27; 2012'de 32; 2013'te 34; 2014'te 40 kişi, 2015 yılının ilk sekiz ayında ise 27 kişi olmak üzere son yedi yılda 225 kişi boğularak hayatını kaybetmiş, bu yedi yıllık süreç içinde toplam 92 kişi de boğulmak üzereyken kurtarılmıştır. Bahse konu ölümlerin en büyük müsebbibi zaman içerisinde şehir içinde kalan sulama kanalları ve kanal çevresinde yeterli güvenlik önlemlerinin alınmayışıdır. Nitekim, 2008 yılında 14 yaşındaki bir çocuğun kanalda boğularak ölümü neticesinde ölenin ailesinin, sorumlu tuttukları DSİ ve Büyükşehir Belediyesi aleyhine Adana 1. İdare Mahkemesinde açtıkları davayı kazanmaları, söz konusu ölümleri gündemleştirmiş ise de sorumlu birimler sadece geçici çözümler ile yetinmiş, sorunun temeline ilişkin herhangi bir çalışma yapılmamıştır.

DSİ yetkileri bu konuda yaptığı açıklamalarda kanal kenarlarına "uyarıcı tabelalar" koyduklarını ve yine sulama kanalları çevresinde güvenlik bariyerleri koyma yönünde çalışma yürüttüklerini ancak bariyer uygulamasının "kent estetiğini" bozduğu gerekçesiyle kabul görmediğini kaydetmiştir. Kısmen konulan korkuluklar da işlevsizdir. Hâlihazırda "uyarıcı tabelalar" ölenlerin çoğunun çocuk oluşu ve okuma-yazma bilmemeleri nedeniyle işlevsel nitelikte değildir. Kuşkusuz bariyer uygulaması yahut kanal kenarlarında güvenlik birimleri oluşturulması daha etkin bir çözüm yöntemi olarak görünmektedir. Zira Adana Emniyet Müdürlüğüne bağlı ekiplerin helikopterle havadan yahut yine polis ekiplerinin karadan boğulmalardan kaynaklı ölümleri engelleyemediği açıktır.

Harran Üniversitesi tarafından geçtiğimiz Ocak ayında yapılan bir çalışmaya göre; Adana'da gerçekleşen boğulma olgularının yüzde 36,2 oranı ile en sık 11-20 yaş grubunda yer aldığı ve tüm olguların yüzde 60,67'sinin 20 yaşının altında olduğu saptanmıştır. Bu farkın temelinde; yeterince yüzme bilmeyen ve akıntılı ortamda, arkadaş gruplarıyla oyun havasında hareket etme ve grup psikolojisi içinde kendini çekememe rol almaktadır. Adana'nın nüfus yoğunluğu yüksek olan bir il olması, özellikle genç nüfus oranının yüksekliği, sulama kanallarının şehir içinden geçmesi nedeniyle su kaynaklarına ulaşımın kolay olması, oyun ve serinleme anlamında yeterince alternatifin bulunmaması ve denetim yetersizliği gibi nedenler suda boğulan 20 yaş altı çocuk ve ergenlerin sayısındaki artışı açıklamaktadır. Yine Adana'da gerçekleşen suda boğulma vakalarının yerlerinin dünya geneline göre farklı olmasının temelinde Adana şehrinin yakınında çok sayıda sulama amaçlı kanalların bulunması yer almaktadır.

Belirtmiş olduğum hususlar Adana'da meydana gelen suda boğulma kaynaklı ölümlerin ülke gündeminde ciddi bir yer işgal ettiğini açıklamaktadır. Üstelik söz konusu vakıaların gün geçtikçe artması bu sorunun acilen gündemleştirilmesini ve bu yönlü bir çalışma yapılmasını gerekli kılmaktadır. Bu nedenle suda boğulmalardan kaynaklı ölümlerin detaylı bir biçimde araştırılması, sorun ve sorumluların tespit edilmesi için bir araştırma komisyonu kurulması için işbu meclis araştırmasını talep etmek gerekmiştir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Şırnak Milletvekili Ferhat Encu ve arkadaşları tarafından, Uludere'de meydana gelen olayla ilgili sürecin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 28/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin, Genel Kurulun 29 Aralık 2015 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

29/12/2015

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 29.12.2015 Salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisini, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                     Çağlar Demirel

                                                                                                                        Diyarbakır

                                                                                                                  Grup Başkan Vekili

Öneri:

28 Aralık 2015 tarihinde, Şırnak Milletvekili Ferhat Encu ve arkadaşları tarafından verilen (419 sıra numaralı), "28/12/2011 tarihinde Roboski'de savaş uçaklarından atılan bombalar ile katledilen 34 sivil vatandaş için başlatılmış olan, ve önce Uludere Cumhuriyet Başsavcılığı kararı ile dosyada gizlilik uygulanan daha sonra Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının görevsizlik kararı verdiği, en son Genelkurmay Başkanlığı Askerî Savcılığının takipsizlik ile üstünü örtmeye çalıştığı dava ile ilgili hukuki sürecin ve katliam ile ilgili bütün detayların" araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 29/12/2015 Salı günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi lehinde ilk söz Ertuğrul Kürkcü…

Buyurun Sayın Kürkcü, İzmir Milletvekili. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bu araştırma önergesinin lehinde tutum takınmanızı istiyoruz, çünkü dört yıldan beri hakları ve hukukları kendilerine iade edilmemiş 34 insanın ailesi, yakınları ve bir bütün olarak Kürt halkı karşısında ödenmesi gereken bir borç var. Türkiye Büyük Millet Meclisi bu meseleyi ilk defa tartışmıyor. Katliamın hemen ardından kurulan bir araştırma, İnsan Hakları İnceleme Komisyonunun bir alt komisyonuyla bu hakikati ortaya çıkarmak için Meclis adım attı. Ancak bu komisyonun Meclisin önüne getirdiği hakikat, hakikat olmayan bir şeydi. Döndü ve Kürt halkına, Türkiye halklarına dedi ki: “34 köylüyü uçaklar vurdu. Kimin vurduğunu ve niye vurduğunu bilmiyoruz. Kastı da bilmiyoruz. Hiçbir şey bilmiyoruz.” Ancak bunun kocaman bir yalan olduğu bugün çok daha iyi ortada. Çünkü bu Meclis araştırma komisyonunun, İnsan Hakları Komisyonunun incelemesiyle aynı sırada cereyan eden bir adli kovuşturma aslında bütün gerçeği hiç değilse tanıklar düzeyinde ortaya çıkardı. Hepimiz şimdi biliyoruz ki, Genelkurmay Askerî Savcılığının Necdet Özel’i, dönemin Genelkurmay Başkanını soruşturmadan bağışık tutmak için verdiği kararda dayandığı olguları, iddiaları çürüten bir sonuç verdi. Sürecin her aşamasında, Roboski’de, Türkiye sınırının 5 kilometre ötesinde vurulan köylülerin herhangi bir biçimde bir şiddet olayının parçası olmadığını, onların köylüler olduklarını ve siviller olduklarını, her düzeyde… 2. Ordu Komutanlığı İstihbarat Subaylığı, Batman 2. İHA Filo Komutanlığı, Diyarbakır 2. Hava Kuvvet Komutanlığı, Şırnak Jandarma Komando Tugay Komutanlığı, İHA komutanlıkları tarafından üstlerine söylendi ki: “Bunlar sizin söylediğiniz gibi ‘terörist’ değildir. Bunları vurmak büyük bir hata olur.”

Ancak, gene, Genelkurmay Başkanlığı askerî savcılığının verdiği kararda görüldüğüne göre, Genelkurmay Başkanı Necdet Özel kendisi, bizzat, kendi evinden hava harekâtı için emir verdi ve o gece 34 köylü göz göre göre, herkesin gözleri önünde, hakikat önümüzden akıp giderken “Teröristtir.” denilerek öldürüldüler. Uluslararası savaş hukukuna göre teröristler de böyle öldürülebilir mi? Bu bahsidiğer, bunu bir kenara bırakıyorum ama “Şüphe sanık lehinedir.” ilkesi bu olayda tamamen çöpe atıldı ve bir katliamla karşı karşıya kaldık. Meclis bu katliamın arkasındaki saikleri ve katliamın faillerini bugüne kadar ortaya çıkartmadı ama halk, bu konuya ilgi gösteren insan hakları savunucuları, tek tek gazeteciler bu olayın peşini bırakmadılar. Şimdi artık sabittir ki bu katliam, esasen, sözüm ona bir askerî politik zafer ümidiyle, PKK’ye karşı bir üstünlük sağlama kastıyla, arada sivillerin de olabileceği göz önüne alınarak, “Buna değer.” denilerek köylülere ateş açılmıştır, öldürülmüşlerdir ve ondan sonra da onlardan seslerini kesmeleri istenmiştir.

Bugün Kürt halkının her kesiminde, her yerde bu katliamın acısı yüreklerdedir, bununla ödeşilmemiştir, bu acı soğumamıştır ve her yeni acıyla birlikte bu acı depreşmektedir. Meclisin, o nedenle bu meseleye el atması acil bir zorunluluktur. Yoksa şimdi yeniden girdiğimiz savaş ve çatışma ikliminde her yeni ölümle birlikte Roboski yarası yeniden kanamakta, herkes yeniden bir kere daha devlet ile halk arasında artık bir daha ortaklık, barışma olabileceğine dair umutlarını bir kenara bırakmaktadır. Ruhi bir kopuş, her gün asidin demiri kemirdiği gibi, pasın demiri kemirdiği gibi halklarımız arasındaki dokuları kemirmektedir. O nedenle Meclis, belki de, belki de şunu yapabilir: Yürütmenin egemenliğinden kendisini kurtarabilirse Kürt halkının önüne hakiki bir tablo koyabilir. “Gerçek budur, hakikat budur; sizinle yüzleşiyoruz, ödeşiyoruz. Askerin yaptığı, Hükûmetin yaptığı bu katliamı biz kabul etmiyoruz.” diyebilir. O zaman, hakikaten bir yeniden ortaklık kapısı açılabilir.

Bu katliamın sorumluluğunun Necdet Özel ve dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’da olduğuna zerre kadar şüphe yoktur. Çünkü zaten Genelkurmay Başkanlığı katliamın ardından yayınladığı bildiriyle, kendilerinin bu katliamı sınır ötesi harekât yetkisine dayanarak yaptıklarını söylemiştir. Buradaki yanlış, sınır ötesi harekât yetkisinin kendilerinde olmadığıdır; doğrusu, sınır ötesi harekât yetkisinin Hükûmette olduğudur. Hükûmet adına “vur” emri yetkisinin angajman kuralları dolayısıyla Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından kullanıldığı da apaçık bir hakikattir. Bu iki yetkili bu katliama karar vermişlerdir. Şimdi bu katliamla bütün Türkiye ödeşmek zorunda kalmaktadır asıl failler ödeşmedikleri için.

Sevgili arkadaşlar, derim ki Meclis bu işe tekrar el koysun. Bu işe el koyduğu zaman aslında Kürt sorunu dediğimiz şeyin anatomisinin bu olayda da kendisini ortaya çıkarttığını görecektir. Çok açıktır; Türkiye’yi yönetenler, Kürt halkıyla Kürdistan devrimcileri arasında herhangi bir ayrım gözetmemektedirler, onların bir ve aynı şey olduğuna karar vermişlerdir. Nitekim bugün Sur’da, bugün Silopi’de, bugün Varto’da, başka yerlerde sürüp giden harekâtların hepsi de bu mantıkla süregitmektedir. Öyle mi; siz onlar arasında bir ayrım yok mu diyorsunuz. O zaman, bu ayrım yoksa karşı karşıya kaldığınız şeyin bir terör vakası olduğunu da söylemekten vazgeçeceksiniz. Başka bir şey var demektir. Bir halk isyanıyla karşı karşıya olduğunuz hakikatiyle yüzleşeceksiniz.

İkincisi: Halk da aslında kendisini Kürdistan’ın tamamının bir parçası olarak görmektedir, bir Kürdistan iç pazarı olduğu mantığıyla hareket etmektedir, değişilecek mallara ulaşabilmenin en kısa, en kolay, en ucuz ve en verimli yolunun sınırın öte tarafında olduğunu bilmektedir, burada bir iç pazar bulunduğu bilgisiyle hareket etmektedir. Bu iki hakikatin birbiriyle çatıştığı yerde doğmuştur Kürt meselesi. Bu meseleyi çözebilmek bakımından da bu katliamı Meclis aydınlatırsa çok önemli bir iş yapmış olacaktır. Bunu aydınlattığı zaman, bugün karşı karşıya kaldığımız çatışma durumunu anlamak için ileriye doğru bir adım atacaktır.

Bakın, bizim Türkiye’yi yönetenler; Başbakanımız, Cumhurbaşkanımız ne kadar müşfiktirler isyancıları anlamak bakımından. DAİŞ’te haklı bir öfke, haklı bir isyan görebilenler, bugün Türkiye'de şiddetle başa çıkmak için ayağa kalkanların hiçbir hakkı olmadığından yüzde yüz emindirler, onlara siyasi lügatta bulunabilecek en ağır sözcüklerle saldırmaktan imtina etmemektedirler.

Meclis -gerçekten ben ummak istiyorum bu Meclise girdiğim günden beri- bir gün olsun 2000’lerin başında Irak Savaşı başlarken gösterdiği gücü gösterebilecek midir; Amerika Birleşik Devletleri’nin Irak’a saldırı çağrısına “hayır” cevabı vererek egemenlerin kararına itiraz edebilen ve bu yüzden de Türkiye’ye bütün dünyada büyük bir itibar kazandırabilen bir Meclis hâlini yeniden alabilecek midir? Eğer Kürt halkına karşı, o gün Irak’a karşı tavrını yeniden takınabilirse, ona yönelik askerî harekâtlara karşı ayağa kalkabilirse bu Meclis, hakikaten bütün Türkiye’nin Meclisi olacaktır, o zaman o Meclisin altında yaşamak için şimdi gönülleri kararmış olan Kürtler de bir kere daha düşüneceklerdir yoksa önümüz hiç de çok aydınlık gözükmüyor.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kürkcü.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın konuşmacı, Uludere’de yaşanan olayla dönemin Başbakanı arasında bir illiyet bağı kurmuştur. O çerçevede bizim geçmişteki Genel Başkanımıza yönelik bir durum vardır. 69’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – İki dakika Sayın Bostancı, başka bir sataşmaya meydan vermeden.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkcü’nün HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubu eski Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; Uludere’de yaşanan hadise talihsiz bir hadisedir. Ben Şırnak’a da gittim, orada o acıyı çeken insanlarla da kucaklaştım. O dönemde yaşanan bu acıya bütün millet sahip çıktı. Buradaki diskurda, söylemde ifade edildiği gibi Kürt halkının, Kürt halkının acısı demek doğru bir tavır değil, insanlığın acısıdır. Nerede bir mazlumiyet varsa insanlığın acısıdır. Sürekli acıları etnik bir hapishaneye sokmaya çalışmak iyi bir dil değil, barışçı bir dil değil, bir kere bunu söyleyeyim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) – Roboski’yi andınız mı bu sene?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – İkincisi, yaşanan evet, talihsiz bir hadisedir. Nice talihsiz hadiselerden birisidir. Bu ülkede otuz yıldır terör var, otuz yıldır öldürülen insanlar var, otuz yıldır gözlerine bakılamayacak çocuklar var. Biz barış istiyorsak hepsine ilişkin kucaklayıcı bir dili kurmak durumundayız. Etnik hapishanelerin içinden barışçı diskur çıkmaz. Hele hele, bu ülkede birlik ve beraberlik istiyorsak dilimize dikkat edeceğiz. Yaşanan bu tür dramatik olaylarla ilgili elimizde hiçbir delil, ispat olmaksızın illiyet bağları kurmak ve bir tür siyasal hesap duygusuyla Recep Tayyip Erdoğan’la bağlantılı filan gibi laflar etmek doğru değildir. Eğer barış talep ediyorsanız, bu siyasal dil bir barış dili değildir arkadaşlar.

Öte yandan, “kürdistan devrimcileri ile Kürt halkı arasında bir fark yok.” ne demek! Kürt halkı kim? Sadece orada oturan insanların oylarını oraya getiren insanlar değil ki. Aynı zamanda Kürt halkı, burada çok farklı partilerden insanlara oy veren insanlar. Sizin “kürdistan devrimcisi” dediğiniz teröristlerdir ve o teröristler barikatların arkasına geçtikleri için o insanlar acı çekiyor, oraları terk etmek durumunda kalıyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Siz Kürt halkının gerçek acısını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – …ve onlara bu acıyı yaşatan teröristleri görün.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bostancı.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Baluken…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın hatip konuşması sırasında bizi acıları etnikleştirmekle ve etnik hapishaneden çıkmamakla suçladı. Dolayısıyla, grubumuza açıktan bir sataşmada bulundu. Ona Ertuğrul Bey cevap verecek.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kürkcü.

Lütfen başka bir sataşmaya meydan vermeyelim.

İki dakika süreniz.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, niye söz verdiniz?

FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Sayın Başkan, niye söz veriyorsunuz ki?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Dinlemediniz mi?

2.- İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkcü’nün, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Size cevap verebilmem için söz verdi. (HDP sıralarından alkışlar)

Naci Bey, bir tek olaydan söz ediyoruz, birçok olaydan değil, Roboski’deki katliamdan. O köyde hiç Türk yaşamıyor, Arap da yaşamıyor, eskiden Ermeniler yaşarmış, onların mezarlarını gördük fakat onlar da yoklar. Dolayısıyla, öldürülenler arasında Kürt olmayan hiç kimse olmadığı için… Bu ölüm, evet, ben Kürt değilim, beni de etkiliyor ama esasen Kürt halkının Kürtçe konuşan, o tarihe, o kültüre, o coğrafyaya ait olan insanların canını yakıyor ve Türkiye’deki mesele de…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Herkesin, herkesin Ertuğrul Bey.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Türkiye’de herkesi yaksaydı, “Sizi de bak, sonra teröristlikle itham ederim, ona göre, kesin sesinizi.” demezlerdi Türkiye’yi yönetenler. Herkesin içini aynı şekilde yakmadı. Herkesin annesinin, babasının, kardeşinin, akrabasının canını öncelikle yakıyor ve bu acıyı da niyeyse Türkiye’de en çok Kürtler çekiyor çünkü kitlesel olarak bir şeye itiraz ediyor, en çok kurşun onlara isabet ediyor, en çok dayağı onlar yiyor, en çok sürgün edilenler onlardır.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Siz olmasanız daha az kurşun yiyecekler Sayın Kürkcü.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) – Bütün bunlar nedeniyle ortada bir ulusal mesele, ortada bir hak meselesi, bir kimlik meselesi olduğu için kimliklerden söz ediyoruz. Yoksa, ekmek davası için isyan edenin davasını da takip ediyoruz ama ekmek davası için isyan edenler başka bir kategoride muamele görüyorlar. Burada ise başka bir çatışmayla karşı karşıyayız. Her şeyi adlı adınca çağırmak, her şeyi olduğu gibi adlandırmak doğrusudur. O yüzden Türkiye’nin bir Kürt meselesi vardır, bu kapsamdadır karşı karşıya kaldığımız her şey, adını doğru koyarak çözmek zorundayız. Karşı karşıya kaldığımız mesele bir terör meselesi değil, bir hak meselesidir. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyoruz.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, Şırnak Milletvekili Ferhat Encu ve arkadaşları tarafından, Uludere'de meydana gelen olayla ilgili sürecin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 28/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin, Genel Kurulun 29 Aralık 2015 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi aleyhinde ilk söz, Mehmet Bekaroğlu İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Bekaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi üzerine söz aldım.

Bugün burada konuştuğumuz konu, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en trajik konularından biri; 34 insan öldü, bunların 19’u çocuktu.

Değerli arkadaşlarım, bu insanların niye öldüğü, bu ölümlerin sorumlularının kim olduğu maalesef bilinmiyor. Cumhuriyet tarihinde benzer onlarca olay gibi bu olayın da üstü örtüldü, gerçek olan bu. Kaza mı, ihmal mi? İşte, bu kafilenin içinde bulunan insanların terörist olduğu mu sanıldı? TSK bunu nasıl ayıramadı? Bütün bu sorular havada duruyor. Çünkü hem yargı sürecinde hem de Türkiye Büyük Millet Meclisinin -sanıyorum- İnsan Hakları Komisyonunun alt komisyonunda bu dava açılmadı. Bildiğiniz gibi, ilk dava Diyarbakır’da, Şırnak’ta, daha sonra askerî mahkemeye havale edildi konu, askerî mahkemeler de yine bildiğiniz gibi takipsizlik kararı verdiler. Meclis komisyonu da hiçbir üst düzey yani o günden sorumlu olan insanların ifadesine ya da görüşüne başvurmadan karar verdi ve olayın üstü örtüldü.

Şimdi, arkadaşlar, dönemin Başbakanı, dönemin Genelkurmay Başkanı sorumludur, değildir, bunu bilmiyoruz yani bu şekilde de suçlamıyoruz ama o gün olup biten her şeyden elbette bu ülkeyi yönetenler sorumludur. Dolayısıyla, mahkemelerin de, Meclis komisyonlarının da onların bilgilerine başvurması gerekiyor. Bu konu, yani 34 insanın öldüğü, cumhuriyet tarihinin bu en trajik konusu maalesef aydınlatılamamıştır. Bu konu aydınlatılamadığından dolayı ondan sonra benzer onlarca olay oldu, insanlarımız ölmeye devam ediyor, çocuklar ölmeye devam ediyor ve biz susuyoruz, Türkiye Büyük Millet Meclisi susuyor. Böyle bir hakkımız yok, böyle bir lüksümüz yok değerli arkadaşlarım.

Bu insanlar yanlışlıkla, kimin tarafından, emri kim verdi, neler oldu… Bu gelen kafilenin gerçekten daha evvel de -kimileri kaçakçılık diyor, kimileri sınır ticareti diyor- bu işleri yaptığı bilinmiyor muydu? En basit sorulara bile ne mahkemelerde ne de Meclis araştırma komisyonunda cevap verildi değerli arkadaşlarım. Tek bir şüpheli de yok. 34 insan ölmüş, 19’u çocuk ama bir tek şüpheliye soru sorulmamış. Ne olmuş belli değil, kim vurduya gitti.

Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; aslında burada büyük bir insanlık trajedisi üzerinde konuşuyoruz ama esas sorun hukuktur. Burada, sadece 34 kişi katledilmedi, esasen hukuk katledildi ve katledilmeye devam ediyor değerli arkadaşlarım. Eğer bir ülkede bunun gibi olaylar cezasız kalıyorsa, eğer bir ülkede hikmeti hükümetten söz ediliyorsa, böylesine büyük olayların üstü örtülüyorsa, devlet sırrı böylesine hoyratça kullanılıyorsa o ülkede demokrasinin varlığından söz edemeyiz, insan haklarından söz edemeyiz, o ülke karanlıktan kurtulamaz değerli arkadaşlarım, değerli dostlarım. Şu anda Türkiye’nin yaşadığı problem budur.

Bugün burada sadece Roboski’yi değil, aslında Türkiye’yi konuşuyoruz. Bir dönemin üstü örtüldü, 1990’lı yıllar. Ben hatırlıyorum, Adalet ve Kalkınma Partisinden çok sayıda arkadaşlarım bu cümleyi tekrarlarlardı, “Üstü örtüldü.” derlerdi, “Bunların hesabının sorulması gerekiyor, hukuk devleti.” diyorlardı. Peki, kendi dönemlerinde Roboski gibi kaç tane olayın üstü örtüldü? Ne oldu? Yani, hukuk başkalarına lazım olunca neredeyiz değerli arkadaşlarım? Faili meçhuller ne oldu? Ben hatırlıyorum dönemin Sayın Cumhurbaşkanının ve şu andaki Başbakanın “Bizim dönemimizde hiçbir şekilde faili bulunmayan olay kalmayacak.” diye yaptıkları açıklamaları. Peki, Roboski’nin failleri nerede? 34 insan niçin öldü değerli arkadaşlarım?

Değerli milletvekilleri, hukuk devletinde devlet her şeyi hukuk içinde yapmak zorundadır, terörle mücadeleyi de hukuk içinde yapmak zorundadır, yoksa devletin meşruiyeti tartışılır. İşte, böylesine olayları örterek bu devleti hukuk devleti olmaktan çıkarıyoruz. Eğer hukuk olmazsa, eğer hukuk herkes için geçerli olmazsa, eğer sokaktaki insan kendisine bir haksızlık, bir yanlışlık ulaştığında hakkının kendisine teslim edileceğine inanmazsa, bu inancını kaybederse o ülkede hiçbir şey olmaz, insan haklarından falan söz edemeyiz, demokrasiden falan söz edemeyiz, bunlar yalan olur; ekonomi de olmaz, ticaret de olmaz, hiçbir şey olmaz. Böylesine bir devlette hukukun işlemediği bir yerde kim nasıl yatırım yapacak, nasıl büyüyecek, nasıl gelişecek, bu kadar işsiz insanlara nasıl iş bulacaksınız? Hayır, arkadaşlar, hukuk olmazsa hiçbir şey olmaz ve ülke giderek karanlığa doğru yuvarlanır, kimse kusura bakmasın. Ülkemiz maalesef karanlığa doğru yuvarlanıyor. Bugün ülkemizin bir bölgesinde yaşanan olaylar gerçekten cumhuriyet tarihinde görülmedi değerli arkadaşlar. 1990’lı yıllarda benzer olaylar yaşadık, faili meçhuller yaşadık, terör çok arttı, o bölgede köy boşaltmalarından insan hakları ihlallerine kadar dünya kadar olaylar yaşandı ama olaylar kırsal kesimde ağırlıklı bir şekilde oluyordu. Hiçbir zaman Türkiye'nin bir bölgesinde, şehirlerde böylesine bir olay görülmedi, yaşanmadı. Ağzımızı açtığımız zaman hemen taraflar bizi bir tarafa doğru itmeye çalışıyor. Öyle değil arkadaşlar, burada taraf olunmaz.

Geçtiğimiz gün bu kürsüden arkadaşlarımız çıkıp konuştular. Bir milletvekili, kadın milletvekili –çok üzülerek izledim- çocuk ölülerini annelerinden kimlerin öldürdüklerine bakarak ayırdı. Böyle bir lüksümüz yok değerli arkadaşlar. Bu ölüler bizim ölülerimizdir, bu ülkenin yurttaşlarıdır. Roboski’de bundan dört sene evvel katledilen insanlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıydı. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları katledilmişse bu ülkenin hukuku, yargısı, bu ülkenin Meclisi bu konuyu araştırır eğer siz onları özde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kabul ediyorsanız, ama etmiyorsanız, özde ve sözde diye bir gündeminiz varsa o zaman bu insanlar da ben bu ülkenin yurttaşları mıyım diye düşünmeye başlarlar. İşte Kürt meselesi, işte çocuklarımızı kaybettiğimiz mesele budur. Yıllardan beri ülke vatandaşlarının bir grubu özde vatandaşlar kabul edilmediğinden dolayı bu sıkıntıları yaşıyoruz. Bugün Diyarbakır’da, Şırnak’ta yaşadığımız, Cizre’de, Silopi’de yaşadığımız sorunun temelinde bu var. Evet, terör var; evet, terörle mücadele edilecek, bir şey demiyoruz buna. Hiçbir ülke, hiçbir egemen devlet kendi ülkesinin bir bölgesinde başka silahlı insanların dolaşmasına göz yumamaz. Ama bu iş bundan ibaret değildir değerli arkadaşlarım, bu iş bunun çok ötesindedir. Evet, biliyoruz, o hendekleri boşaltmaya, o barikatları kaldırmaya Türkiye Cumhuriyeti devletinin, TSK’nın gücü yeter, öyle de olacak ama bunu yaptığınız zaman ne kadar insan öldürürseniz öldürün bu meseleyi çözmüş olmayacaksınız. Dolayısıyla, bu meseleyi çözmek için başka bir şey daha yapmanız gerekiyor. Bunlardan en önemlisi Roboski gibi olayları aydınlatmaktır değerli arkadaşlarım, hukuku işletmektir değerli dostlarım, eşit yurttaşlığı hayata geçirmektir. Eşit yurttaşlığı hayata geçirmeden hiçbir şeyi çözemeyeceksiniz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bekaroğlu.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi lehinde ikinci söz Levent Gök, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – İstanbul’a terfi ettirdiniz beni Sayın Başkan.

BAŞKAN – Evet. “İstanbul” yazılmış, hayırdır inşallah. Ankara Milletvekili, düzeltiyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Görüştüğümüz araştırma önergesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Aslında bu konuyu dört yıl boyunca bu Mecliste de çok tartıştık ama bu Meclisin yeni bir Meclis olması ve konuyu izlemeyenler açısından Uludere gerçeğinin bir kez daha anlatılmasında yarar görüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün dördüncü yılını dolduran Uludere, Roboski olayında adalet niçin gerçekleşmedi bu zamana kadar ve gerçekleşme umudu var mı? Adalet gerçekleşmedi. Sanılır ki olay çok karışık, çok bilinmeyenli bir olay. Hâlbuki Uludere olayında adaletin gerçekleşmemesinin yegâne nedeni olayın çok net olmasıdır, her şeyin orta yerde, bilinebilir olmasındandır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 28 Aralık 2011 tarihinde, Roboski’de yaşayan 34 gencimizin aileleri onları sabahın alaca karanlığında gözlerinden öperek uğurladılar; Irak’ın öbür tarafında, tam altı yedi saatlik bir yoldan sonra, katırlarla gidilen ve karda kışta gidilen bir yoldan sonra günlük 100-150 milyon liralık bir nafakayı çıkartmak amacıyla giden 38 kişilik kafileden dönüşte 34 gencimiz, Türk Silahlı Kuvvetlerinin açtığı bombalar sonucunda hayatını kaybetti, 4 tanesi yaralı olarak kurtuldu.

Bu olay o günlerde saklanıldı değerli arkadaşlarım. Birtakım ajanslar Uludere’de, Roboski’de 34 kişinin öldürüldüğünü bildirdikleri hâlde olay örtbas edilmeye, saklanılmaya çalışıldı; sanki ölen grubun bir PKK’lı grup olduğu algısı yaratılmaya çalışıldı. Maalesef algı o denli güçlüdür ki, bugün dahi, bu konuyu konuştuğumuz şu saatte dahi, aradan dört yıl geçmesine rağmen, bu algı Türkiye'nin pek çok tarafında böyle değerlendirilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, sevgili yurttaşlarım; o gün Roboski’de ölen 34 yurttaşımızın tamamı çocuktu, büyük bir çoğunluğu genç insanlardı ve hiçbiri de herhangi bir örgüte mensup insanlar değillerdi. Bu gerçek biliniyor muydu o bombalama yapılırken? Evet, biliniyordu ve zaten acı gerçek de burada gizliydi.

Peki, biliniyorsa niçin bombalandı bu çocuklar, bu gençler? Değerli arkadaşlarım, MİT kendini sakladı ta o günden bu zamana kadar. MİT dedi ki: “Benim olayla hiçbir alakam yok. Ben hiç istihbarat bilgisi vermedim.” Askerler dediler ki: “Biz görevimizi yaptık.” Siyasal iktidar kendini gizledi. Ama sonunda, bugün gelinen noktada, MİT’in de, siyasal iktidarın da ve Millî Güvenlik Kurulunun da işin içinde olduğu bir olayı tartışıyoruz. Bu olay, öyle sıradan bir olay değil. Bir kişiye atfen kusur bulunacak bir hadise değil. Devletin tüm üst kademesini ilgilendiren bir olay. Nasıl mı?

Değerli arkadaşlarım, 28 Aralık günü Irak’ın öbür tarafına giden 38 yurttaşımız tam beş altı saat insansız hava araçları tarafından izlendi. Sonunda, bunların, aslında kaçakçı olduğuna karar verildi ama o anda MİT’ten gelen bilgi, içlerinde PKK’nın askerî kanat sorumlusu Bahoz Erdal (Fehman Hüseyin)’in olduğu bilgisi ulaştırıldı askerî yetkililere; denildi ki: “Fehman Hüseyin sınırdan geçecek ve eylemlerde bulunacak.”

Kimdir Bahoz Erdal ya da Fehman Hüseyin? PKK’nın silahlı kanadının en üst sorumlusu; Türkiye’de meydana gelen pek çok terör olayının planlayıcısı, azmettiricisi.

İşte, böyle duyumlar alınınca karargâhta, Genelkurmay karargâhında, her yerde bütün bunlar değerlendirildi ve hepsi değerlendirildikten sonra bunların kaçakçı oldukları ama içlerinde Fehman Hüseyin’in de olduğu bilgisine o denli güvenildi ki düğmeye basıldı. Dolayısıyla, Uludere olayında operasyon kararı alınırken, öldürülen 34 gencimizin ve yaralı olarak kurtulan 4 kişinin kaçakçı olduğu kimliği biliniyordu ama içlerinde de Fehman Hüseyin’in olduğu farz ediliyordu.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tablo karşısında harekât emrini verenler, uçaklara bombalama emrini verenler şu kritik kararı aldılar: Peki, biz bu grubu bombalarsak ne olur? Bu grubu bombalar, Fehman Hüseyin de içlerinde ölürse Türkiye kamuoyu bunu meşru görürdü. Siyasal iktidar açısındansa Fehman Hüseyin gibi bir örgüt liderinin yakalanması önemli bir siyasi kazanç sağlayacaktı ve o zaman –işte, kritik nokta buradadır- hava harekâtının onayı Genelkurmay İkinci Başkanınca Genelkurmay Başkanına sunuldu. Peki, Genelkurmay Başkanı o zaman neredeydi? Genelkurmay Başkanı o saatte Ankara’da Millî Güvenlik Kurulu toplantısındaydı. Kendisine telefonla bilgi verildi ve Genelkurmay Başkanından onay alındı değerli arkadaşlarım. Ne zaman alındı? Millî Güvenlik Kurulu toplantısı sırasında. Yani 28 Aralık 2011 tarihinde yapılan Millî Güvenlik Kurulu toplantısında hangi üyeler varsa, zamanın Cumhurbaşkanı, Başbakan, Millî Güvenlik Kurulunun asker ve sivil yetkilileri bu harekâttan haberdardılar ve her biri ellerini ovuşturarak Fehman Hüseyin’in vurulmasını beklediler.

Ben, Meclis İnsan Hakları Komisyonunda görev yaptım. O Komisyonda görev yaptığım zaman muhalefet şerhimde Millî Güvenlik Kurulunda bu olayın tartışıldığını ifade ettiğim zaman kızılca kıyamet koptu “Nasıl olur ki devletin üst kademesini suçlarsınız?” diye. Ama değerli arkadaşlarım, nitekim, o muhalefet şerhimizi verdikten tam dokuz ay sonra Genelkurmay Askerî Savcılığının vermiş olduğu takipsizlik kararına aynen şu cümleler geçti, denildi ki: “Genelkurmay İkinci Başkanı konunun onayını almak maksadıyla Millî Güvenlik Kurulu toplantısı nedeniyle toplantıda bulunan Genelkurmay Başkanına telefonla konuyu iletti ve onay aldı.” Bu, Genelkurmay Askerî Savcılığının takipsizlik kararına geçmiş bir belgedir değerli arkadaşlarım.

Dolayısıyla Millî Güvenlik Kurulunun da içinde bulunduğu bir karar sürecinden geçen olayda gerçekler yine saklanmaya, karartılmaya, üstü örtülmeye çalışıldı. Zamanın İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin o günlerde olayı başka açıdan değerlendiriyordu ama İdris Naim Şahin de vicdanının sesini dinledi. Yine, ben, muhalefet şerhimde MİT’in o bilgiyi verdiğini, hatta Millî Güvenlik Kurulu toplantısından bir gün önce Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğine PKK’nın sınırdan geçeceği bilgisinin yazılı olarak ulaştırıldığını söylediğim zaman da yine eleştirilmiştim. Ama zamanın İçişleri Bakanı, Uludere olayının olduğu zamanki İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin tam üç yıl sonra, 24 Kasım 2014 tarihinde çıktı basının karşısına ve aynen şunları söyledi; güya MİT kendisini saklıyordu, haberi yoktu, istihbarat bilgisi vermemişti ama o zamanki İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin dedi ki arkadaşlar, aynen şöyle: “MİT tarafından gönderilen yazılar ve üst düzey MİT görevlisi tarafından Türk Silahlı Kuvvetleri bizzat telefonla aranarak Bahoz Erdal’ın hududu geçeceği bildirilmiştir. Silahlı Kuvvetlerin yetkilileri bilginin doğru olup olmadığını defaatle sormasına rağmen MİT yetkilisi ısrarla bilginin doğruluğunu teyit etmiştir. Sonuçta, MİT’ten gelen birden fazla resmî istihbarat raporları ve sözlü telefon bilgileri üzerine, maalesef, Uludere olayı yaşanmıştır.” demiştir İdris Naim Şahin.

Değerli arkadaşlarım, bu konuyu o zamanlar da tartıştık. İşte, ortaya çıkan bu bilgiler, Uludere olayının tekrar görüşülmesini, tekrar Meclisin duruma el atmasını bizlere âdeta emrediyor. Neden emrediyor? İnsanlık adına emrediyor, vicdan adına emrediyor, ahlak adına emrediyor. Çünkü orada ölen çocukların tamamı aslında korucu ailelerin çocuklarıydı. O çocukların hiçbiri PKK’yla bağlantılı değildi ama o çocuklar vurulduğu zaman dahi devletin yetkilileri vurulmayı bildikleri hâlde dahi olay yerine gidip yaralıları kurtarmadılar. Ölenlerin bir kısmı kan kaybından ve soğuktan maalesef öldü.

Dolayısıyla Uludere olayında, Roboski olayında devletin başından sonuna kadar aklı iflas etmiştir. Devlet aklı bu konuda çözülmüştür değerli arkadaşlarım. Ama Uludere’de yaşayan aileler bu olaydan tam sekiz ay sonra tam bir insanlık dersi vermişlerdir. 21 Ağustos 2012 tarihinde Uludere’de askerlerimizi taşıyan bir araç devrildi; aynı köyde, 34 gencimizin öldüğü köyde, 9 askerimiz şehit oldu, 4 asker yaralandı. O askerî araç devrildiği zaman, o askerî aracın yanına gidip şehitlerimizi, askerlerimizi, yaralılarımızı, asker yaralılarımızı çıkartanlar çocukları Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları tarafından öldürülen ailelerin anneleriydi, babalarıydı. Dolayısıyla onların kesinlikle bir PKK bağı yoktu, hepsi ülkesine bağlı insanlardı, askerlerimize yardım ettiler, onları, cenazelerini ve yaralı hâlde çıkartıp hastaneye yetiştirdiler ama dört yıldır biz o insanlara bir elimizi uzatıp adalet duygusunu veremedik. Yazık oluyor. Duygusal kopuş yaşıyorlar.

Ben diliyorum ki Meclis bu konuya el atacaktır ve sorunu çözümleyecektir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Gök.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi üzerinde son söz aleyhte olmak üzere Yılmaz Tunç, Bartın Milletvekili…

Buyurun Sayın Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

28 Aralık 2011 tarihinde Şırnak Uludere’de, Irak sınırında yapılan hava harekâtı sonucu meydana gelen ölüm olaylarının araştırılması için bir komisyon kurulması HDP Grubunca talep edilmekte ve bu görüşmelerin de bugünkü gündemde gerçekleştirilmesi istenmekte.

Uludere’de 34 vatandaşımızın ölümüyle sonuçlanan bu olay hepimizi derinden üzmüştür. Gerçekten hiçbir vicdan böyle bir vahameti kabul edemez. O gün hepimiz -Mecliste olanlar var- olayı kınamıştık ve bu olayın sorumlularının tespiti için, bulunması ve cezalandırılması için gereken neyse, herkesin, her kurumun üzerine düşen görevi yapması gerektiği hususunda tüm siyasi partiler bir görüş birliği içerisindeydi. Bu olayın gerçekleşmesinin hemen akabinde yürütme olarak Hükûmet ve ilgili bakanlıklar devreye girerek idari soruşturmaları başlatmıştır.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Karanlık dehlizlerde mi?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Yasama olarak da Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları Komisyonu konuyu ele alarak…

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Ne söylemişti Sayın Erdoğan? “Bu soruşturma karanlık dehlizlerde kalmayacak.” demişti.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – …bir alt komisyon oluşturarak bölgede inceleme yapıp raporunu Meclise sunmuştur.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Karanlık dehlizlerde mi kaldı?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Sayın Tanrıkulu, bir dinleyin, daha yeni başladım, anlatacağım.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Bekliyorum.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Siz İnsan Hakları Komisyonundaydınız herhâlde.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Başkan Vekiliydim, evet.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Başkan Vekiliydiniz.

Bu olayı araştırdınız, alt komisyonun üyesi de Sayın Gök’tü.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Hep beraber ağladık, hep beraber.

BAŞKAN – Hatibe müdahale etmeyelim lütfen.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Tüm detaylarıyla araştırdınız, bazı tespitlerde bulundunuz.

BAŞKAN - Sayın Tunç, siz de Genel Kurula hitap edin.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Raporunuz burada, kalın da bir rapor hazırladınız.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Muhalefet şerhimiz de var, muhalefet şerhimiz de tuğla gibi!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tuğla gibi muhalefet şerhi yazdık.

BAŞKAN – Efendim, kürsüdeki konuşmacıya müdahale etmeyelim lütfen.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Bu raporda muhalefet şerhi de var, evet. Rapor, muhalefet şerhiyle bir bütündür zaten.

BAŞKAN - Sayın Tunç, siz de Genel Kurula hitap edin lütfen.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Bu raporda, muhalefet şerhiyle beraber tüm milletvekillerinin görüşleri buraya yansımıştır, yapılan incelemeler buraya yansımıştır ve hangi hususların tespit edildiği de burada vardır. Her kurum, ilgililer…

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Hani failler peki? Nerede failler?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Failleri yargı araştıracak. Burada bir ceza soruşturması yapmıyoruz. Failleri araştıracak olan yargıdır, cumhuriyet savcılıklarıdır.

Şimdi, bu raporda tespit edilen hususlar var. Bu rapordaki tespit edilen hususlarla ilgili kim ne yapması gerekiyorsa o görevini yapacaktır. Yasama komisyon kurmuş, görevini yapmış, yine komisyon kuralım istiyoruz. Yargı soruşturmalar başlatmış, hem askerî savcılık hem sivil savcılık ve Hükûmet de tüm bakanlarıyla beraber bölgede olmuş. Sayın Başbakanımız; o zamanki Başbakanımız, şimdiki Cumhurbaşkanımızın eşi Sayın Emine Erdoğan, ana muhalefet lideri Sayın Kılıçdaroğlu, hepsi bölgeye gitmişler; Uludere’de, Gülyazı’da, o köylerde mağdurlarla görüşmüşler, o mağdurların ifadelerini almışlar. Komisyon olarak siz onların görüşlerini aldınız, o bölgedeki yetkilileri dinlediniz, mülki amirleri, askerî yetkilileri, tüm bunlar ışığında bir rapor ortaya çıkardınız ve bu rapordan hangi sonuçlar çıkarılması gerekiyorsa bu sonuçları çıkaracak olan da –Meclisin çalışması ortadadır- ilgili kurumlardır.

Şimdi, Uludere Komisyonunun çalışmasına değinmeden önce özellikle şunu ifade etmek istiyorum: Burada vefat edenlerin yakınlarına 5233 sayılı Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun’a göre tazminatlar ödenmiştir. Devlet burada “Evet, bir hata var. Bu hatanın karşılığı sana tazminat ödüyorum.” demiştir.

Yine bunun dışında, Başbakanlık da bu ödemelerin dışında ayrıca 3,4 milyon lira kaynak sağlamış ve ödemeler yapmıştır, ve eşi vefat eden 28 vatandaşımıza, 28 kadına da maaş bağlamıştır. Olayın mağduru olan köylere eğitim, altyapı, yol ve içme suyu yatırımları yapılmış; çocukların eğitimiyle ilgili tüm destek ve yatırımlar sağlanmıştır. Bölgede yaşayan insanların geçim sıkıntısına ve kaçakçılık sorununa çözüm bulunabilmesi, güvenlik sorunlarına önemli ölçüde katkı sağlanması amacıyla bölgede yeni bir sınır kapısı açılmasıyla ilgili girişimlerde bulunulmuş, ancak Irak devletinin bu konuya sıcak bakmaması nedeniyle bu konuda herhangi bir ilerleme sağlanamamıştır.

Olayın aydınlatılmasına yönelik olarak Genelkurmay Başkanlığı olay hakkında soruşturma başlatmış, İçişleri Bakanlığı müfettişler görevlendirmiş, idari yönden inceleme başlatmış ve hazırladıkları raporu da Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna göndermiştir. Diyarbakır Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı soruşturma başlatmış, Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda da tüm siyasi partilerin müşterek önergesiyle bu komisyon kurulmuş ve çalışmasını yapmıştır. Alt komisyon, meydana gelen olayla ilgili, hemen olaydan bir ay sonra bölgede incelemeler yapmış ve tüm ilgililerle görüşmeler yapmıştır.

Uludere olayının en önemli sebebi bölgede devam eden terör olaylarıdır değerli milletvekilleri. Güvenlik güçlerimiz terörle mücadele için bölgededir. Bölücü terör örgütünün, sınır ötesini de kullanarak ülkemizin özellikle Güneydoğu Bölgemizdeki sınır illerindeki terörist faaliyetleri olmasa böyle bir harekâta da gerek kalmayacağı hepimizin malumudur. O nedenle, bu olayın birinci sorumlusu PKK ve benzeri terör örgütleridir. Terör bittiğinde bölge huzur ve sükûna kavuşacaktır. PKK’nın hedefi bellidir, otuz yıldan bu yana hem milletimizin tamamını huzursuz etmekte hem de asıl, bölgede yaşayan Kürt vatandaşlarımıza büyük zarar vermekte, onlara âdeta zulmetmektedir. Devletimiz ve güvenlik güçlerimiz ise bölge halkını terörün bu zulmünden kurtarmak için cansiparane mücadele etmektedir. Bu mücadeleyi yaparken şehitler verilmektedir. Dün de şehitlerimiz vardı, bugün de şehidimiz var. Şehitlerimize buradan bir kez daha Allah’tan rahmet diliyoruz. Bu mücadelede hayatını kaybeden sivil vatandaşlarımız var. Elbette ki üzülüyoruz ama terör olmasa, bu mücadele olmasa bu elim olaylar, hepimizi üzen, herkesi üzen bu olaylar gerçekleşmemiş olacak.

Terör örgütünün bölücü hedeflerini benimseyip dillendirenler şunu bilmeliler ki, Türkiye'nin bölünmez bütünlüğü, bölücü terör örgütüne, bütün hainlere ve onları kullananlara rağmen korunmuştur ve korunacaktır. Türkler ve Kürtler arasında bin yıldan fazladır süren kardeşlik hukuku, tarih ve kader birliği her türlü ayrılıkçılığın panzehridir. Otuz yılı aşkın, Türkler ve Kürtler arasında kardeş kavgası çıkarmayı başaramayan bölücü terör örgütü bundan sonra da başaramayacaktır.

Uludere’de dört yıl önce meydana gelen elim olay sonrası, devletin tüm kurumları bu konu üzerinde hassas bir şekilde durup yaraları sarmak için çalışmış olmasına rağmen, sürekli bu olayın kasıtla gerçekleştiğini ifade etmenin, kardeşliğimizi koruma ve güçlendirmeye yönelik bir faydasının olmayacağı kanaatindeyim.

Konuyla ilgili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları Uludere Alt Komisyonu incelemesini yapmıştır. Yargının soruşturduğu hususlar vardır, idari soruşturmalar vardır.

AYHAN BİLGEN (Kars) – Takipsizlik kararı var, görevsizlik kararı var. Askerî yargı takipsizlik kararı verdi; haberiniz yok.

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) – Takipsizlik... Bir inceleyin, bir gelin oraya.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Meclis olarak yeniden bir araştırma komisyonu kurduğumuzda inceleyeceğimiz hususlar, dinleyeceğimiz kişiler, getireceğimiz belgeler hepsi aynı olacaktır.

AYHAN BİLGEN (Kars) – İdari soruşturma ne oldu? Yürütme ne yaptı?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – O nedenle, aynı amaçla, tekrar, aradan bu kadar zaman geçtikten sonra bir kez daha komisyon kurulmasını talep etmek bu acıların tazelenmesi anlamına gelecektir.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bitti mi ki tazelensin? Acılar bitmedi, bitmedi.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Gereğini yaptınız mı?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Önemli olan, bundan sonra bu olayların gerçekleşmemesi için ilgililerin bu konuda, terörle mücadele ederken daha dikkatli olmaları konusunda zaten muhalefet şerhinde de belirtmişsiniz. Muhalefet şerhi, alt komisyonun raporu bir bütün, hepsini birlikte değerlendirmek gerekir. Dolayısıyla, yeni bir komisyon kurulması ihtiyacı olmadığı kanaatindeyim.

Bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tunç.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – O zaman gereğini yapın, bir önceki komisyonun gereğini yapın.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Tanrıkulu, buyurun.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Efendim, sayın hatip dönemin İnsan Hakları Komisyonunu kastederek ve beni kastederek -İnsan Hakları Komisyonu Başkan Vekiliydim o dönemde- konuşmada bulundu ve gerçeğe uygun olmayan…

BAŞKAN – Ama şahsınızı ilzam eden en ufak bir şey söylemedi Sayın Tanrıkulu.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sataşma yok Sayın Başkan.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Efendim, şahsımı ilzam eden konuşmalarda bulundu.

BAŞKAN – Ne gibi mesela?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Ben Komisyonun Başkan Vekiliydim, “İfade aldınız, raporlara yansıdı…” ve gerçeği çarpıtarak…

BAŞKAN – Hayır, onun lehinde ya da aleyhinde en ufak bir şey söylemedi ki.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Efendim, o nedenle 69’uncu maddeye göre söz istiyorum sataşma olarak.

BAŞKAN – Şimdi, bakın, sataşma yok, açıklama istiyorsanız bir dakika yerinizden söz vereyim.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Hayır, kürsüden, iki dakika konuşacağım.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Tanrıkulu, ben dikkatlice dinledim.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Ben de dinledim.

BAŞKAN – Hakikaten, varsa ben veririm. Siz o dönem Komisyon Başkan Vekili miydiniz?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Evet efendim, İnsan Hakları Komisyonu Başkan Vekiliydim.

BAŞKAN – Evet, sadece onu söyledi ama onun dışında şahsınızı ilzam eden…

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Efendim, bakın, şahsımı da söyleyerek…

BAŞKAN – …sizin lehinizde ya da aleyhinizde en ufak bir şey olmadı.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, şahsımı da söyleyerek “İfade aldınız, rapora yansıttınız.” dedi ama gerçeği tam olarak yansıtmadı. O nedenle 69’a göre söz istiyorum.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sataşma yok efendim, sataşma yok.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Tanrıkulu, bakın, lütfen… Yani, ben gerçekten burada İç Tüzük’ü uygulamaya çalışıyorum…

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, bir dakika geçti, bir dakika burada konuşarak geçti.

BAŞKAN – …sizi de anlayışla karşılıyorum ama siz de beni anlayışla karşılayın. Bakın, şunu söylüyorum: Yani, sataşma olarak ben bunu görmedim ama sizin isminiz geçtiği için yerinizde bir dakikalık bir açıklamada bulunabilirsiniz.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, şahsımı da ilzam etti. Dolayısıyla, iki dakika orada konuşabilirim, yani geçti zaten bir dakika.

BAŞKAN – Hayır, yani şunu…

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Genel Kurula hitap etmek istiyorum efendim.

BAŞKAN – Tamam, hitap etmek istersiniz ama şu anda bu konuda değiliz yani gündemimiz belli, konuşma sıraları belli. Yani, sırf “Ben Genel Kurula hitap etmek istiyorum.” diye bir söz alma hakkı olamaz.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, yani iki dakika takdir hakkınızı kullanabilirdiniz.

BAŞKAN – Sayın Başkanım, söz…

Arkadaşlar, bir dakika yerinden bir açıklama Sezgin Bey’e verelim.

Buyurun.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, dönemin İnsan Hakları Komisyonu Başkan Vekiliydim. Şunu ifade edeyim: Roboski, Uludere’de gerçekleşen katliam yakın dönemin en ağır katliamlarından bir tanesidir ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin hava araçları kullanılmıştır, savaş araçları kullanılmıştır. Benzer olay 1993’te, Şırnak’ta Koçağılı köyünde olmuştur ve 30’dan fazla yurttaşımız ölmüştür. Bu olay -açıkça söylüyorum efendim kayıtlara geçmesi açısından- insanlığa karşı suçtur, insancıl hukuk kurallarına karşı da suçtur. Henüz bir yargılama Türkiye’de olmamıştır, olamamıştır ama Başbakan, Millî Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı ve dönemin Genelkurmay Başkanı ne zaman olursa olsun yargıdan kaçamayacaklardır ve insanlığa karşı suçtan dolayı Türkiye’de veya Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanacaklardır.

BAŞKAN – Evet, teşekkürler.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Baluken…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın hatip konuşması sırasında HDP’nin araştırma önergesinin ve bu önerge doğrultusunda kurulacak bir komisyonun acıların tazelenmesi maksatlı olduğunu ifade etti. Dolayısıyla, açıktan bir sataşmada bulundu. Onunla ilgili cevap vermek istiyorum İç Tüzük 69’a göre.

BAŞKAN – Sayın Baluken, lütfen -iki dakika süre veriyorum ama- bir başka sataşmaya meydan vermeyelim. Tabii ki sonuçta lehinde, aleyhinde eleştiriler olacak, bunu doğal olarak karşılamamız lazım.

Yeni bir sataşmaya meydan vermemek suretiyle, buyurun, iki dakika.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın hatip burada acıların tekrar tazelenmesinden bahsetti ama eğer biraz araştırmış olsaydı o acıların hiç bitmediğini, ilk günkü kadar taze olarak bütün yüreklerde durduğunu görmüş olurdu. Niye hâlâ o acılar aynı tazelikte duruyor? Çünkü o dönemin Başbakanı Sayın Tayyip Erdoğan o operasyondan sonra, bu katliamdan sonra Genelkurmay Başkanına teşekkür etti, medya yirmi dört saat boyunca buradaki katliamı görmezden geldi, bugüne kadar yürütülen adli ve idari soruşturmalarda tek bir onbaşı bile görevden alınmadı, mahkeme kararlarının tamamında takipsizlikle ilgili süreçler işletildi ve bütün bunların üstüne “Biz bu katliamı yaptık ama tazminatla, parası neyse öderiz.” anlayışına girildi.

Dönemin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin bu kürsüden “Onlar zaten öldürülmeseydi –kaçakçıydılar- tutuklanacaklardı.” itirafında bulundu. Sonra aranızda çıkan o husumetten sonra, İdris Naim Şahin, Bakanlıktan alındıktan sonra da açık bir şekilde kamuoyuna karşı “Evet, bu katliamı devlet yaptı; MİT'in üst düzey bir yetkilisi yanlış istihbaratla ordunun o katliamı yapmasına vesile oldu.” dedi.

Şimdi, ortada bu kadar açıktan bir katliam var; ortada bugüne kadar yürütülmemiş tek bir adli ve idari soruşturma gerçekliği var; ortada hâlâ kanayan bir yarayla gerçeklerle yüzleşme durumu var, siz hâlâ gelip burada acıların tazelenmesinden bahsediyorsunuz. Böyle bir durumu kabul etmemiz mümkün değil.

Bakın, demin Sayın Bostancı da işte, “Bu niye bir tek Kürt halkının acısı?” demişti ama hatırlarsanız, o katliamın, henüz cenazelerin yerde olduğu saatlerde bir yerlerde yılbaşı programları bile iptal edilmemişti. Dolayısıyla, sizin bugün burada ortaya koyacağınız tutum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) - …bu acının bütün Türkiye'nin acısı olup olmayacağı açısından son derece önemlidir, turnusol kâğıdıdır. Gelin, hep beraber yeni bir araştırma komisyonu kurarak bu katliamın bütün detaylarını açığa çıkaralım diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Baluken.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisini…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı mı istediniz?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Yoklama istiyoruz efendim.

BAŞKAN – Yoklama istiyorsunuz.

Evet, Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunacağım ancak işaretle oylamadan önce bir yoklama talebi vardır, şimdi bu talebi yerine getireceğim.

Önce, yoklama talebinde bulunan yeter sayıda sayın üyenin ismen tespitini yaptıktan sonra elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Sayın Altay, Sayın Gök, Sayın Tanrıkulu, Sayın Özel, Sayın Bekaroğlu, Sayın Temizel, Sayın Özcan, Sayın Çiçek, Sayın Kesici, Sayın Sağlar, Sayın Bayraktutan, Sayın Gökdağ, Sayın Sındır, Sayın Sarıbal, Sayın Özdiş, Sayın Bektaşoğlu, Sayın Karabıyık, Sayın Torun, Sayın Özkoç, Sayın Yılmaz.

Şimdi yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Adlarını okuduğum sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – 3, 2, 1, 0, süre doldu. O pusulayı veremezsiniz, o pusula olmaz; alamazsınız, süre doldu. Niye usule aykırı iş yapıyorsunuz Divan olarak?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Yahu Özcan Bey, sahip çıksana, bak süre dolmuş.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Yahu kardeşim, süre doldu, pusula…

Sayın Divan, Sayın Başkan; süre doldu, pusula alıyorsunuz. Öyle şey olur mu? Hayır, hayır. Ya, olmaz öyle şey! Göz göre göre hukuksuzluk yapıyorsunuz orada ya! Olur mu öyle şey ya! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Altay, süreden sonra olanları emanete aldım, onlar kabul edilmiyor.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, süre dolduktan sonra 8 tane pusula gitti oraya.

BAŞKAN – Onlar kabul edilmiyor, hayır. Onları aldık.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ya ayıp ya! Yapmayın, hukuku bu kadar çiğnemeyin ya!

(Elektronik cihazla yoklamaya devam edildi)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, pusula veren milletvekillerimiz ayrılmasın, pusulaları cetvelle şimdi eşleştiriyoruz, ona göre tekrar sorabiliriz.

Sayın milletvekilleri, sisteme 158 milletvekilimiz girmiş oluyor ve bundan sonra pusula veren sayın vekillerimizle birlikte -onları cetvelle eşleştirdikten sonra- 6 sayın milletvekilimiz daha buradaysa toplantı yeter sayısı var olacak. Bu arada, 20 milletvekilimiz de talep ettiği için 184’ü buluyor toplam.

Pusula veren milletvekillerimiz:

Osman Mesten, Bursa Milletvekili? Burada.

Ebubekir Bal, Diyarbakır Milletvekilimiz? Burada.

Mehmet Habib Soluk, Sivas Milletvekilimiz? Burada

Orhan Miroğlu, Mardin Milletvekili? Burada.

Ahmet Sami Ceylan, Çorum Milletvekili? Burada.

Mehmet Naci Bostancı, Amasya Milletvekili? Burada.

Toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, Şırnak Milletvekili Ferhat Encu ve arkadaşları tarafından, Uludere'de meydana gelen olayla ilgili sürecin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 28/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin, Genel Kurulun 29 Aralık 2015 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Şimdi, Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.09

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.26

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Özcan PURÇU (İzmir)

------0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- AK PARTİ Grubunun, gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun 29 Aralık 2015 Salı günkü birleşiminde sözlü soruların ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 4 sıra sayılı Kanun Tasarısı‘na kadar olan işlerin görüşmelerinin 30 Aralık 2015 Çarşamba günkü birleşiminde tamamlanması hâlinde Genel Kurulun 31 Aralık 2015 Perşembe günü toplanmamasına; 12 sıra sayılı Kanun Teklifi‘nin İç Tüzük‘ün 91‘inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi

29/12/2015

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 29/12/2015 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                                                      Bülent Turan

                                                                                                                        Çanakkale

                                                                                                        AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Bastırılarak dağıtılan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin kırk sekiz saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 1‘inci sırasına alınması;

Genel Kurulun;

29 Aralık 2015 Salı günkü (bugün) birleşiminde sözlü soruların ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi ve 12 sıra sayılı Kanun Teklifi‘nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

30 Aralık 2015 Çarşamba günkü birleşiminde ise 4 sıra sayılı Kanun Tasarısı‘na kadar olan işlerin tamamlanmasına kadar;

4 sıra sayılı Kanun Tasarısı‘na kadar olan işlerin görüşmelerinin 30 Aralık 2015 Çarşamba günkü birleşiminde tamamlanması hâlinde Genel Kurulun 31 Aralık Perşembe günü toplanmaması,

Yukarıda belirtilen birleşimlerde gece 24:00'de günlük programın tamamlanamamasi hâlinde günlük programın tamamlanmasına kadar,

06, 07, 13, 14, 20, 21, 27 ve 28 Ocak 2016 Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde saat 24:00'e kadar;

çalışmalarını sürdürmesi,

12 sıra sayılı Kanun Teklifi‘nin İç Tüzük‘ün 91‘inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetvellerdeki şekliyle olması,

önerilmiştir.

12 sıra sayılı

Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/272)

BÖLÜMLER

BÖLÜM MADDELERİ

BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI

1. BÖLÜM

1 ila 6‘ncı maddeler arası

6

2. BÖLÜM

7 ila 12‘nci maddeler arası

6

TOPLAM MADDE SAYISI

12

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi lehinde ilk söz, Halis Dalkılıç İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Dalkılıç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grubumuz adına verilen önerinin lehinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, aziz vatanın savunmasında canlarını veren aziz şehitlerimizin hatıraları önünde Rabb’imden rahmet diliyorum, ailelerine başsağlığı diliyorum, gazilerimize de acilen şifalar diliyorum, afiyetler diliyorum.

Bu vesileyle, vefatının 79’uncu yıl dönümü olan vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoy’a Cenab-ı Hak’tan rahmet diliyorum ve mekânı cennet olsun, Rabb’im onu cennetinde ağırlasın inşallah.

Değerli milletvekilleri, bastırılarak dağıtılan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1’inci sırasına alınması, Genel Kurulun, 29 Aralık 2015 Salı günkü (bugün) birleşiminde 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, 30 Aralık 2015 Çarşamba günkü birleşiminde ise 4 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin tamamlanmasına kadar, 4 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin 30 Aralık 2015 Çarşamba günkü birleşiminde tamamlanması hâlinde Genel Kurulun 31 Aralık Perşembe günü toplanmaması, yukarıda belirtilen birleşimlerde gece 24.00’e, günlük programın tamamlanamaması hâlinde günlük programların tamamlanmasına kadar, 6, 7, 13, 14, 20, 21, 27 ve 28 Ocak 2016 Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde saat 24.00’e kadar çalışmalarını sürdürmesi, 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin, ekteki cetvellerdeki şekliyle olması önerilmiştir.

Grubumuzun teklifinin lehinde olduğumuzu bildiriyor, bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Hayırlı çalışmalar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Dalkılıç.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi aleyhinde ilk söz İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın.

Buyurun Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin aleyhinde söz aldım.

Sanıyorum, bu 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’ni temel kanun olarak getirdiğinizden Başbakanın haberi yoktur; eminim, olsa da size kızar. Sayın Başbakan, bu yeni dönemle ilgili, Parlamento çalışmalarında muhalefetle uyumun, iş birliğinin aranacağına, bunun zorlanacağına yönelik, ben diyeyim 10, siz deyin 20 defa kamuoyuna, topluma, Meclise mesaj verdi. Hükûmet programını okurken burada da bu meyanda açıklamaları oldu.

Şimdi -Sayın Başbakan galiba yurt dışında ama umarım bu söylediklerimi ona da iletirler- grubu, Sayın Başbakanı açığa düşürmüştür. Yani, grup başkan vekillerinin, Başbakanın bu kürsüde söylediği ve samimiyetine inandığımız yaklaşımının… Topu topu 12 maddelik bir kanun teklifini -ki birçok maddeyi biz de olumlu buluyoruz, hatta eksik buluyoruz- temel kanun olarak getirmek, iktidar çoğunluğunun gücüne güvenerek getirmek, Parlamentoda bu dönemde iktidar-muhalefet açısından uyum ve iş birliğinin çok yapılamayacağının açık bir göstergesidir.

Sayın milletvekilleri, biz bu Mecliste 2 bin küsur maddelik kanunları üç günde geçirdik. Eski arkadaşlar bilirler, temel kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 91’inci maddesinde düzenlenmiştir. Bu kürsüde her vesileyle söylediğim bir şey var: Kanunlar, yasalar, tüzükler her yerde çiğnenebilir ama Anayasa, kanun, yasa ve tüzüklerin çiğnenmeyeceği bir tek yer varsa orası burası ama siz bu sandalye çoğunluğunuza güvenerek İç Tüzük’ü ayaklar altına alıyorsunuz. Bunu size yakıştıramıyorum; bu, doğru değil.

Bu İç Tüzük’ün eksiği gediği olabilir. Geçmiş dönem parlamentolarında da bu konuda çeşitli çabalar oldu, İç Tüzük uzlaşma komisyonları kuruldu. Belki önümüzdeki günlerde buna gene tevessül edilecek, buna bakılacak. Belki -İç Tüzük- Parlamentonun daha işlevsel hâle getirilmesi için iş birliği sağlanabilirse belli aksaklıklar gidebilecek ama sayın milletvekilleri, sizler, bizler buna uymazsak, bu ülkede sokakta, caddede, şehirde, köyde, kasabada kimseden kanuna, nizama uymasını bekleyemezsiniz. Parlamentonun kötü örnek olmaması lazım.

AKP grup önerisiyle getirilen bu 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin temel kanun olarak görüşülmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’ne açıkça aykırıdır; bunu yapmayın, bundan vazgeçin. Bu kanunun çıkmasıyla başta Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları olmak üzere toplumun değişik kesimlerinin, bir parça da olsa, nefes alacağını biz biliyoruz; bu sebeple, kanunun 8 ve 9’uncu maddelerindeki çekincelerimiz dışında genel olarak kanuna olumlu bakacağız. Dolayısıyla, zaman bakımından bu konuda muhalefet olarak size yardımcı olmaya da hazırız ama göz göre göre Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün amir hükümlerini yok hükmünde sayarak “Parmak çoğunluğuyla burada istediğimizi yaparız.” anlayışı, bu Parlamentoda yaratsa yaratsa anarşi yaratır, kaos yaratır, uyumsuzluk yaratır; bunlara gerek yok.

Bence iktidar partisi, grup önerisini revize etmelidir. Sayın Başkanlık bir ara vermelidir. Buradan, bu önerideki “91’inci maddeye göre temel kanun olarak görüşülmesi” ibaresi çıkarılmalıdır ve iktidarıyla, muhalefetiyle bu kanunu doğru dürüst İç Tüzük’e uygun bir şekilde görüşebilmeliyiz. Aksi durumda ne olur? Aksi durumda, muhalefet İç Tüzük’ün göz göre göre çiğnenmesine, ayaklar altına alınmasına, takdir edersiniz ki, seyirci kalamaz ve biz de Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün bize tanıdığı hakları, imkânları, obstrüksiyonları kullanarak burada sabahlara kadar hep beraber mesai yaparız.

Bak, 2015 yılı bitiyor, yeni bir yıla giriyoruz. İnşallah, bu yeni yıl Türkiye için, vatandaşlarımız için, dünya milletler ailesi için mutluluk yılı, refah yılı, huzur yılı olur, esenlik yılı olur ama biz 2016’ya, yeni bir yıla girerken böyle kural ihlali yaparak, faul yaparak, İç Tüzük ihlali yaparak, “Çoğunluğum var, istediğimi yaparım.” anlayışıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, millî iradenin temsil edildiği bu yerde milletin bize vermediği yetkileri kullanmış oluruz. Millet bize “hukuksuzluk yapın” diye burada yetki vermiş değildir. Bilakis, millet bize vatandaşın ve kamunun hukukunu tesis edin, güçlendirin diye yetki verdi.

Değerli milletvekilleri, hem “torba” hem “temel” olmaz yani çok açık aykırılık var. Ben tekrar samimiyetle ve iyi niyetle rica ediyorum, gelin bu yanlıştan dönün. Bu kanunu temel kanun olarak görüşmek, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kötü bir yol açmaktır aynı zamanda. Aslında, Başkanlığın bu öneriyi İç Tüzük’e aykırılıktan dolayı da işleme almaması lazım. Biz Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Meclis araştırması önergesi veriyoruz, maşallah, Kanunlardaki arkadaşlar çok maharetliler, “Efendim, bu, Anayasa’nın şurasına, burasına aykırı.” diye bizim ve diğer partilerin önergelerini geri göndermekte yeni Meclis Başkanımız çok özel bir çaba içinde ama iş, iktidar partisinden verilen bir önernin görüşülmesine gelince, nedense, Başkanlık Divanının, Meclis Başkanının, diğer başkan vekillerinin ve Kanunlardaki personelin gözleri kapalı oluyor. Gözlerini açan personelin de görev yeri değişiyor, bunu da anlamak mümkün değil.

Bu konuyu, ayrıca, uygun bir zamanda Sayın Meclis Başkanına soracağız. Kanunlarda çok iyi yetişmiş çocuklar var, arkadaşlar var, bir itirazım yok ama iktidarın isteğinin dışında bir yorum ortaya koydukları zaman görevleri değişiyor, tenzilirütbe ediliyorlar. Bu da Türkiye Büyük Millet Meclisine yakışan bir tutum değildir değerli arkadaşlar.

Sayın Başkan, mesela, biraz önce yoklama istedik. Bu, İç Tüzük’ün bize verdiği bir hak, bir imkân. Bakıyorum, muhalefet sıraları daha kalabalık, iktidar sıraları bomboş. İktidar milletvekilleri kulislerde çay, kahve içecekler… Biz de içiyoruz -bugünlerde de çay modası var zaten, Meclisteki çaylar kaçak mı değil mi, onu bilmiyoruz ama- buna bir itirazım yok ama oylamaya iki dakika kala kapıdan girerken el kaldırarak Meclise girilmez. Millet, sizi ne olduğunu bilmediğiniz bir şeye el kaldırın diye buraya göndermedi. (CHP sıralarında alkışlar) Tabii ki kaldıracaksınız, bir grup disiplini içinde hareket edeceksiniz ama bu Meclis izleniyor, vatandaşlar, sizi buraya yollayan seçmenler bu Meclisi izliyor ve bu Meclisten daha sağlam, daha tutarlı, daha hukuka uygun işlerin yapılmasını da bekliyor vatandaş. Buna dikkat etmeniz lazım.

Bir ayıp da şu, bir ayıp da buraya: Gördüğünüz gibi bomboş. Türkiye Büyük Millet Meclisinde biz Hükûmetin 26 sayın bakanı buraya çakılsın demiyoruz ama saat üçte Genel Kurul başladı, saat altıya geliyor ve Genel Kurulda ben bir Hükûmet üyesini görmedim. Bu, yürütmenin hepimize -sadece muhalefet olsa bir şey değil- size de, bize de, yasamaya saygısızlığıdır. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Faruk Bey, burada. Tokalaştınız Faruk Bey’le

ENGİN ALTAY (Devamla) – Saygısız bir yürütme organı istemiyoruz Türkiye'de ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde. Sayın Başkan, bu konuda sizin de ayrıca girişimde bulunmanız gerekir. Hükûmet olmadan Meclis çalışır mı? İlla kanun görüşülürken mi ilgili bakanın orada, komisyon sırasında oturması gerekir? Hükûmet nerede, Hükûmet neyle meşgul, bunu da merak ediyoruz. Hükûmetin bugünlerde, Türkiye'nin yaşadığı bu zor, sıkıntılı günlerde her gün Türkiye Büyük Millet Meclisine gereğinde bilgi vermesi, izahat vermesi lazım.

Özetle, ben iktidar partisinin değerli yöneticilerine sesleniyorum: Yol yakınken bu grup önerinizi geri çekin. Bu 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’ni temel kanun olarak görüşmekten vazgeçin. Türkiye Büyük Millet Meclisi, kanun yapan yerdir, kanun çiğneyen yer değildir.Gelin, Meclisi bu ayıptan kurtarın.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Altay.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi lehinde ikinci söz Diyarbakır Milletvekili Sayın İdris Baluken’e ait. Şu anda burada olmadığı için, aleyhinde söz isteyen Antalya Milletvekili Sayın Mehmet Günal’ı kürsüye davet ediyorum.

Buyurun Sayın Günal, aleyhte son söz. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sayın milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, klasik Danışma Kurulu önerilerinden biriyle yine beraberiz. Yani, evet, yılın sonu geldi, herkes program yapmak istiyor, tatile gitmek istiyor ama böyle vardiya da şimdi…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Perşembe akşamı da buradayız inşallah.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Şeytan azapta gerek.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Yani akşamüstü pazar yerinde mal satılmadığı zaman “Hadi bir dostluk kaldı.” diye böyle indirime girerler. Biz de akşamüstü simit satarken böyle bakarız; kâr yaptıysak elimizde kalanı yarı fiyatına, 10 tane kaldıysa 5’ini verir giderdik. Şimdi, burada böyle “Hadi bir temel kanun yapalım, şunu da bitiriverelim.” Yani bunu bir yol yaptığımız zaman değerli arkadaşlar, çıkarıyorsunuz tutanaktan, sonra gelip diyorsunuz ki –Sayın Başkan da çok yapardı grup başkan vekiliyken, ona da sataşmış olayım ki belki söz alır.- “Efendim, şurada demiştik, şurada yapmıştık.” Ya, tamam, orada, iyi niyetli gelmişsin, sene bitiyor, bu gelmiş, yapmışsın, yine söylemişiz. Peki, o tutanakta -yapılırken- biz ne demişiz, hangimiz eleştirmişiz, hangimiz lehinde olmuşuz, hangimiz aleyhinde olmuşuz, yok. Yani, insaf, bu şekilde burada bakıyoruz şimdi.

Birinci bölüm 6 madde, ikinci bölüm 6 madde, tamamı 12 madde.

ENGİN ALTAY (İstanbul)- Ayıp, ayıp! Vallahi ayıp!

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Şimdi, tamam, anladık da… Bunu geçen hafta, görüşelim diye biz söyledik. “Prensip olarak da arkadaşlarla görüştük. Kabul etmeyen gruplar var.” İyi, güzel, onlar da hakkını kullanıyor.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Aciliyeti var.

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Aciliyeti var, güzel.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Süreli, biliyorsun, yıl sonunda olacak şeyler var.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Sayın Kubat, süreli de şimdi oraya girersek daha ağır konuşacağım. Hükûmet yok yani henüz kanuna geçemediğimiz için…

Hükûmetin bir tasarısı geldi değerli arkadaşlar, geçen hafta görüştük. Hükûmet tasarısıydı ve süre yetişecek şeylerdi. Ben şimdi anlamıyorum. O gün de söyledim, herhâlde Sayın Kubat yoktu, Sayın Ağbal buradaydı. Yukarıda Komisyonda görüştüğümüz için… Dedik ki: “Bu -Bakanlar Kurulu- kanun tasarıları elden gezdiriliyor, imzalanıyor.” “Yok canım, öyle şey mi olur?” E, öyle olmuyorsa o zaman niye bunları eklemediniz? Hangi bakanlıktan geliyor bunlar?

Yani, 20 maddelik teklif geldi şimdi, içerisinde bir sürü madde, oradan ekledik, buradan koyduk. Netice itibarıyla yalapşap bir kanun yapıyoruz. Böylece de genel bir yanlışa, galatımeşhura doğru gidiyoruz.

Bakın, bunları çok konuştuk. Ben size defalarca söylüyorum “Kitabını yazdırdınız.” diye, dinlemiyorsunuz. Yani, torba kanun yaptık, adı “temel kanun” oldu; içinde tam 48 tane Meclis Başkanının söylediği, 7-8 tane de benim tespit ettiğim madde İç Tüzük’e aykırıydı. Yani, gelen orijinal kanun teklif ve tasarılarıyla alakası olmayan maddeler içeriyordu, burada kanunlaştırdık.

E, geçen haftaki kanun görüşülürken maddenin içerisindeki kanun maddesi olmasına rağmen, bizim seçim beyannamemizde söylediğimiz hususları içermesine rağmen aynı kanunun maddesini koyarken 2’nci maddede arkadaşlarıma bir önerge verdim, hemen koşa koşa geldiler Kanunlar Kararlardan: “Efendim, bu olmaz.” Niye? “Orijinalinde yok.” Ya, kardeşim, 48 taneyi koyarken, Kanunlar Kararlar Başkanlığı bunu yazarken -bu kitabın içinde, “Torbadaki Hukuk”, yazdığım kitabın içinde bölüm olmuş- Meclis Başkanının yazısına rağmen…

Şimdi Recai Bey yok ama Sayın Bilgiç varsa bilmiyorum.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Buradayım Sayın Günal.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Sayın Berber’in yazısıyla “Efendim, biz doğru yaptık.” diyerek…

Sayın Bilgiç buradaymış.

Yani, 48 tane maddeyi, Meclis Başkanının tutanakla göndermesine rağmen çıkarıyoruz, oluyor bir temel kanun bize, görüşüyoruz. Hadi, orada yine “Sayısı çoktu, maddesi çoktu.” dediniz. Şimdi, burada 12 madde var arkadaşlar. Eğri oturalım, doğru konuşalım. Evet, “Aciliyet varsa biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak her zaman gerekli olan yapısal önlemleri çıkaralım.” diyoruz ama burada kayıkçı kavgasıyla vakit geçirip, bir kayıkçı kavgası yüzünden gruplar arasında tartışma çıkarıp, sonra da gelip burada bunu “temel kanun” diye koyarsak…

Ben gerçekten şaşırıyorum. Sayın Başkanın kendisi de grup başkan vekilliği yaptı. Ben yaşananı -arkadaşlarımız arkanızda oturuyorlar- daha geçen hafta olduğu için söylüyorum. Önergede o bölümün üzerini çizdik, parafe ettik, sadece normal kısmı kaldı, ki o kanun maddesi, orada o kanun düzenlemesi vardı. Bakın, “Aynı madde değil.” diye kabul etmedi arkadaşlarımız. Peki, şimdi, bunu nasıl kabul edeceksiniz? İç Tüzük’ün 91’inci maddesi çok net, burada söylüyor, neyin temel kanun olabileceğini de söylüyor. Allah rızası için, her seferinde okuyorlar bize de, bunu nasıl yapacağız?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Okumamışlar bir kere açıp, okusalar yapmazlar.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – O kitaptan bize de hediye edin.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Parayla alabilirsin kardeş, piyasada var, İnternet’te de var, ucuza geliyor ama ziyaret edersen sana söz, imzalayıp vereceğim.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Bana da vermedi arkadaşlar.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Yeni arkadaşlar serbest, eskilere vermeyeceğim.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Eskiler okudukça utanır zaten, okudukça utanırlar eskiler.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Şimdi, şunun için söylüyorum: Biz bunu yaşadık ama şimdi, yeniden, yeni bir yanlışa giriyoruz. Arkadaşlar, bu işin şeyi bir tarafa, gerçekten işin...

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sıranızı bilin, bana da hediye etmedi daha.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - O kitabı eskiler yazdı zaten, AKP’nin eskileri yazdı o kitabı.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Süreyya Bey’e hediye ettiniz mi?

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Yok, bana da etmedi.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Süreyya Bey’in ihtiyacı yok, o, hepsini biliyor, zaten dayatmaları o getiriyor, bu kitabı da onun sayesinde yazdık, yani hakkını teslim etmek lazım.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) - O kitapta bile AK PARTİ’nin emeği var yani, helal olsun.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Özgür hatırlıyor, gece yarısı o gün kavgalı bir oturum yapmıştık. Geldik, her şeyi kapattık, bir brifing alıp kapatacaktık. Sayın Bilgiç geldi, alakasız bir madde -aynen geçen hafta ceza infaz ertelemelerinde olduğu gibi- “CMK 153’te bir değişiklik yapacağız.” diye. Zaten de bitmiş, torbanın ağzını büzmüşüz. Yeni arkadaşlar merak ediyordur, tam otuz yedi gün cumartesi-pazar sahura kadar, bazen sahur dahi yaptırmadan, bunların vicdansızlığı... Gülüyor şimdi de...

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sahuru aşağıda yaptırdım, insafsızlık etme.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Bakın, sahur saatinde bazı arkadaşlarımız gidip sahurunu yaptı, diğerleri geldiler, nöbetleşe bir şekilde sahurdan sonra da devam ettik.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Kayda girsin, sahuru her zaman yaptık, sahuru hep yaptık, aşağıda.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Tutanak, çalışma saatlerini çıkarsın. Sahur yaptık da, nöbetleşe olarak sahur yaptığımız günler oldu çünkü o anda bir madde daha geçirmeye çalışıyorlardı, biz de direniyorduk.

Dolayısıyla, kitabın yazılmasında Sayın Bilgiç’in katkısını yadsımamamız lazım.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Çok katkısı var, çok!

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Burada bir ironi var, bakın diyorum ki: “Temel kanun” dediğimiz şeyin çivisini çıkarırsak burada el âleme kendimizi güldürürüz, burada söylediğimiz budur. Meclis Başkanlığı tarafından 48 tane ayrı maddesi İç Tüzük’e aykırı olduğu tespit edilmiş bir kanunu biz burada “temel kanun” diye görüştük.

Şimdi ne diyor? 91’inci madde burada, çok açık, iki saat okumaya gerek yok, vaktimiz yok. Temel kanun olması için gerekli şartları saymış. Buraya baktığınız zaman birkaç tane hüküm var arkadaşlar. Yeni başlayan arkadaşlar meraklı bir şekilde soruyor ama bunun içinde var. Bakın, şimdi, bunun hangisini karşılıyor bu kanun, elinize bir alın -sıra sayısı varsa- konulara bir bakın: “Bir hukuk dalını sistematik olarak bütünüyle veya kapsamlı olarak değiştirecek biçimde genel ilkeleri içermesi…” Yok.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Örneğin, Ceza Usul Kanunu, Vergi Usul Kanunu.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Medeni Kanun, Borçlar Kanunu gibi.

“…kişisel veya toplumsal yaşamın büyük bir bölümünü ilgilendirmesi…” Bunların bir tanesi değil; bakın, bunlar, tek tek, hepsi birden olması gereken şartlar. “…kendi alanındaki özel kanunların dayandığı temel kavramları göstermesi…” O da yok. “…özel kanunlar arasında uygulamada ahenk sağlaması…” desek her biri ayrı ayrı maddeler var. Sayılarını söylüyor, “Otuz maddeyi geçmemek üzere” diyor. Bu, ne demek? “40-50 maddeyi geçerse birisini 25 madde yani yirmibeşerden iki bölüm yapabilirsin.” diyor -makul olan- zaten 12 madde bir bölüm yapmıyor. Kanunun yazdığına bakarsak, İç Tüzük’ün yazdığına bakarsak böyle.

Dolayısıyla, şimdi, burada “Evet, bunu geçirelim, tamam.” diyorsunuz ama bu tartışma niye çıkıyor arkadaşlar? Normal şartlarda, geçen hafta grup başkan vekilleri burada istişare ettiler, bizler de beraberdik; evet, bazı şeyler varsa yetişecek, yapalım dedik. İçeriğine itirazımız yok. Bakın, bazı şeylerin yetişmesi gerekebilir, süre şartı vardır. Bundan daha doğal bir şey olmaz. Esasa ilişkin, zaten biz onlar çıkarken de itirazımızı yapıp muhalefet şerhimizi koymuşuzdur, yanlışlıklarını söylemişizdir, yine söyleriz, yetiştirilir ama Bakanlar Kurulundan çıkıp imzadan geçtikten sonra buraya gelip yeni bir tasarı, yeni bir teklifle “Şunu da unuttuk.” dersek o kanunu Meclis çıkarmamış olur; o kanunu bürokratlar getirir, bakanlar da bakmadan imzalar. Kusura bakmasınlar, eğer baktıysalar niye eklemediler diye de sormak bizim hakkımız olur. Bu şekliyle kanun çıkarmayı doğru bulmuyoruz.

Tekraren söylüyorum: Evet, yapısal önlemler gerekiyorsa -bunları geçici ötelemelerle değil- bunların birçoğu zaten Hükûmetin eylem planında var, birçoğu da bizim seçim beyannamelerimizde vaat olarak var. Diyorum ki gereksiz, bölücülüğe yol açacak, milletin birliğini, bütünlüğünü tehlikeye düşürecek pazarlıklardan, onlardan, bunlardan, düzenlemelerden vazgeçin. Ülkemiz için yapılması gereken düzenleme neyse buraya getirin, Plan ve Bütçe Komisyonuna getirin, Adalet Komisyonuna; olmadı, oturalım, bir ortak komisyon kuralım diyorum, acil olanları tespit edelim, onları tak, tak, tak çıkaralım. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak buna varız ama bizi burada kayıkçı kavgasıyla, “O onu dedi.”, “Bu bunu dedi.”; “Görüştüydük.”, “Görüşmediydik.”; “Dolmabahçe vardı.”, “Orası yoktu.”; “Kabul ettik.”, “Etmedik.”; birisi “Görüşelim.” diyor, öbürü “Çay içelim.”, diğeri “Kahve içelim.”, bir çay, kahve kavgasından bu sefer başka bir şeye giriyoruz. Bunlara vakit ayırmayalım, milletin sorunlarını çözmek üzere vakit ayıralım diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Günal.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisinin lehinde ikinci ve son söz, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’e aittir.

Buyurun Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP Grubunun vermiş olduğu öneri üzerine söz almış bulunmaktayım.

Her ne kadar, usulen lehinde olsa da konuşmamın bütün içeriği, çerçevesi tabii ki aleyhinde olacak. Şundan dolayı: Çünkü bu Parlamentoda halkın gerçek sorunlarını, ülkenin gerçek sorunlarını tartışmıyoruz. Maalesef, AKP Grubunun belirlediği takvim doğrultusunda, belirlediği konular doğrultusunda bu Parlamento mesai harcıyor ve Türkiye’deki temel sorunları burada tartışmadığı, çözüm önerilerini burada masaya yatırmadığı için de işte, ülkede her tarafta kan gövdeyi götürüyor, biz burada hiçbir karşılığı olmayan birtakım palyatif yasaları sürekli tartışıyoruz.

Ben bu konuşmaya da gecikmeli geldim, Sayın Başkana da teşekkür ediyorum göstermiş olduğu anlayıştan dolayı. Gecikme sebebimi de söyleyeyim: Bir asker ailesi grubumuzu ziyaret etti, PKK tarafından alıkonmuş bir askerin ailesi. Büyük bir sıkıntı yaşıyorlar, büyük bir mağduriyet yaşıyorlar ve bu konuyla ilgili, Meclisin inisiyatif almasını, Meclisin devreye girmesini, PKK’nin elinde bulunan, alıkonmuş asker ve polislerin kendi ailelerine kavuşturulmasını istiyorlar. Biz kendilerine Halkların Demokratik Partisinin daha önce yapmış olduğu çalışmaları da ilettik. Yani hem Genel Kurula bir araştırma önergesi getirerek 4 siyasi partiden oluşan bir komisyon bu konuda inisiyatif alsın, görüşmeler yürütsün, zemin hazırlasın ve bu çocukları bir an önce ailelerine kavuştursun diye yapmış olduğumuz çalışmayı özetledik hem de devlet ve Hükûmet yetkilileriyle bu konunun çözümüne dair ön açabilecek olan bu çatışma ve savaş ortamının durdurulmasına, belli iletişim, belli temas mekanizmalarının devreye girmesine yönelik olanak yaratılmasıyla ilgili ifade ettiğimiz görüşmeleri aktardık. Görüyoruz ki bu konuda Meclis, duyarsızlığına devam edecek ama biz HDP olarak bu konuda ailelerimizin sıkıntıları giderilinceye kadar yani alıkonulan tüm polis ve askerler ailelerine kavuşuncaya kadar kendi çabalarımızı yürütmeye devam edeceğiz.

Şimdi, bu Mecliste uzun süredir temel sorunları burada tartışamıyoruz. Dışarıda böyle sürekli gerilimi artıran bir kutuplaştırma siyaseti var. “İhanetler, vatan hainliği söylemleri” vesaire havada uçuşuyor ama Parlamento sanki hiç bu sorunlar yokmuş gibi işte dışarıdaki gündemle hiç ilgisi olmayan yasa tasarılarını görüşüyor.

Arkadaşlar, dünyanın hiçbir yerinde böyle bir parlamento işleyişi olmaz. Bakın, sokağa çıkma yasaklarıyla ilgili hukuksuzluk devam ediyor Sur’da, Cizre’de, Silopi’de, şu saat itibarıyla da insanlar bizi arıyorlar. Yasal dayanağı yok, Anayasa’ya aykırı, dayandırdıkları İl Özel İdaresi’nin ilgili maddesine aykırı. Orada sivil halk perişan olmuş, yerleşim alanları tarumar edilmiş, her gün onlarca genç ölüyor, polis, asker, orada bulunan silahlı gençler ya da sivil halktan her gün insanlar ölüyor, bu Parlamentonun gündemine gelmiyor. Ya, böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar? Hepiniz bir kere elinizi vicdanınıza koyun.

Bakın, şu anda Şırnak Devlet Hastanesinde 18 tane cenaze on beş gündür defnedilmeyi bekliyor, hepsi sivil. İçerisinde 11 çocuklu 57 yaşındaki Taybet ana da var, 3 aylık Miray bebek de var. Şırnak Devlet Hastanesinin morg kapasitesi 8 kişi, diğer 10 cenaze uygun olmayan koşullarda çürümeye bırakılmış. Ya, defalarca İçişleri Bakanlığıyla, devlet yetkilileriyle görüştük yani yaptığınız şey zaten hukuksuz ama madem ısrar ediyorsunuz, hiç olmazsa bu cenazelerin defnedilmesi için bir yirmi dört saat, kırk sekiz saat, bir saat, iki saat neyse şu sokağa çıkma yasağını kaldırın. Dünyanın hiçbir savaşında cenazelerin defnedilmesini engelleme gibi bir şey olmamış, cenazeler çürümeye yüz tutulmamış. Taybet ananın cenazesini sekiz gün boyunca sokakta bıraktılar, sekiz gün boyunca burada yürütülen tartışmalardan sonra nitekim o cenazenin alınmasına izin verdiler. İnsanlığımızı kaybediyoruz, böyle bir şey var mı? Bu ülkenin asıl sorunu bu. Bir kere o cenazelerin olmaması gerekir, o ölümlerin olmaması gerekir. Ayrım yapmadan söylüyoruz, hiçbir insanımızın ölmemesi gerekir, Meclis bunu tartışmalı. Velev ki siz savaşta karar verdiniz, velev ki topyekûn savaş konseptiyle devam edeceksiniz. Şimdi, her savaşın da bir hukuku, ahlakı var, uluslararası sözleşmelerle bağlanmış olan kuralları var, insanlığın yaratmış olduğu değerler var, yerleşmiş olan kültürel gelenekler var. Yani cenaze üzerinde böyle rehin alma pozisyonu olur mu? Böyle şey olmaz.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Nerede var?

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Ya, siz sürekli oradan laf atıp duracağınıza bir gün gelin kürsüden ifade edin.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Ne alakası var?

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Yani bu söylediğim şeyin nesine katılmıyorsun?

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Ne alakası var?

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bir cenazenin defnedilme hakkına mı karşı çıkıyorsun? Bir saat o savaşa ara verilse o cenazeler defnedilecek.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Ne alaka?

BAŞKAN – Sayın Kocabıyık, Sayın Kocabıyık, lütfen…

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Ne var, ne bağırıyorsun be!

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Yani bu kadar mı vicdanınızı yitirdiniz ya, bu kadar mı insanlıktan çıktınız?

BAŞKAN – Lütfen, kürsüdeki hatibe müdahale etmeyelim.

Sayın Baluken, siz de Genel Kurula hitap edin, buyurun.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bakın, bu işler, siyaset kanalıyla çözülür siyaset kanalıyla, diyalogla çözülür, konuşarak çözülür, silahla çözülmeyeceğini hep söyledik.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Tamam, silahlar sussun o zaman.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Hatibe laf atma oradan.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Yine söylüyoruz: Devlete de söylüyoruz, PKK’ye de söylüyoruz. Biz öyle tek taraflı çağrılar yapan bir konumda da değiliz. Bizim elimizde olsa bugün derhâl bir çatışmasızlığa girilmesi ve diyalog kanallarının açılmasını savunuyoruz. Defalarca burada da söyledik, şimdi de söylüyoruz, ama diyalog kanallarını kapatırsanız, Parlamento sorunların çözüm adresi olmazsa, insanlar demokratik siyasetten umudunu yitirirse maalesef ki, maalesef ki bu sorunlar artacak. Bakın, bu hafta sonu sırf siyaset bu işi tartışsın diye bizim parti programımızda olan Anayasa Uzlaşma Komisyonuna verdiğimiz, bütün seçim çalışmalarını üzerinde yürüttüğümüz Demokratik Özerklik Projesi’ni Demokratik Toplum Kongresi bir genel kurulda ele aldı. Büyük bir linç kampanyası; yok “Vatan bölündü.”, yok “İhanet.”, yok “Hainlik.” Arkadaşlar, yok böyle bir şey. Bizim parti programımızda var zaten. Biz, Türkiye’deki idari sistem için demokratik özerkliği, öz yönetim hakkını savunmuşuz, Anayasa’ya o teklifi vermişiz; bütün seçim meydanlarında bunu söylemişiz, halk da bunu bilerek bize oy vermiş. O metni incelediğiniz zaman bu ülkenin bölünmesi gerektiğini söyleyen tek bir cümleye rastlayamazsınız. “Karar alma süreçlerinde ve yönetim süreçlerinde yerelin yetki hakkı artırılsın.” demişiz.

Bakın, bunu bir tek biz söylemiyoruz. Yani, bu linç kampanyası olmasa... AKP de bunu söylemiş. AKP de, bakın, 2004 yılında burada -metnin tamamı da var elimde- Meclisten geçirdiği ancak Cumhurbaşkanı Sezer tarafından veto edilen yasa tasarısında Adalet, Millî Savunma, İçişleri, Maliye, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı dışındaki tüm bakanlık ve kuruluşların taşra teşkilatlarının kaldırılmasını ve bu alanların yerel yönetimlere devredilmesini önermiş, buradan da geçirmiş. Hatta, bakın, “İl özel idarelerine Millî Eğitim, Sağlık, Sanayi, Bayındırlık, Kültür ve Turizm, Tarım, Orman Bakanlığıyla ilgili bütün yetkiler verilsin.” demiş. “Çevre, gençlik ve spor, sosyal hizmetlerin var olan ihtiyaçları -işte, birtakım farklı kurumları sıralamış- bunların tamamı da yine yerel yönetimlere verilsin.” demiş. CHP de demiş. Bakın, CHP de 2000 yılında Yerel Yönetimler Programı’nda köklü bir reform tasarısı hazırlamış. Kültür, okul öncesi eğitim, sağlık hizmetleri; bütün bu konu başlıklarında bu yetkilerin yerel yönetimlere verilmesi gerektiğini söylemiş, yerel yönetimlere özerklik sağlayacağını söylemiş.

Yani, bir kere şunu bilin: Diyalog kanalları açık olduğu sürece bu ülkede öyle bölünme diye bir şey olmaz; bu konuda herhangi bir paranoya, korku oluşturmaya gerek yok. Bütün bunlarla ilgili bizim tartışmamız lazım. DTK’nın sunmuş olduğu tasarı tartışmaya açık bir tasarı, öneri ve eleştirilere açık bir tasarı. Oradan çıkan sonuç demiyor ki “Biz bunu yüzde yüz dogmatik bir doğru olarak Türkiye’ye dayatacağız.”, böyle bir şey demiyor. “Yeni anayasa döneminde siyasi Kürt hareketinin talepleri bunlardır.” diyor, “Eleştiriye, öneriye açıktır.” diyor. Siz bunu eksik görebilirsiniz, fazla görebilirsiniz. Bununla ilgili önerileriniz olabilir, eleştirileriniz olabilir. Ama, bunu hepten reddederek, tamamen bir linç kampanyasına tabi tutarak, bizim yapmaya çalıştığımız meseleyi siyaset alanına aktararak silahların devreden çıkmasına karşı cepheden tavır alarak herhangi bir çözüm geliştirmek mümkün değil arkadaşlar.

Bakın, ben geçen konuşmamda dünya örneklerinden bahsettim, bizim tarihimizden bahsettim, Osmanlı’da da, Selçuklu’da da bu öz yönetimlerle ilgili sayısız örnekler var. Şu anda mevcut Cumhurbaşkanı yaptığı birçok konuşmada eyalet sistemi dâhil olmak üzere bütün bu yönetim modellerinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) - …tartışılması gerektiğini söylemiş, kendisi önermiş. Dolayısıyla, böyle korkular üzerinden yapay gündemlere gerek yok. Gelin, bu Mecliste bu ülkenin gerçek sorunlarını hep birlikte tartışıp hep birlikte bu acılara bir çare arayalım diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Baluken.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, temel yasayla ilgili arkadaşların eleştirisi oldu, izin verirseniz çok kısa cevap vermek istiyorum ben de bununla ilgili.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hayır, böyle bir şey yok.

BAŞKAN – Sayın Turan, yerinizden kısa bir söz vereyim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Doktrin mi vazedecek? Sataşma varsa cevap verir.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Özgür Bey, izin verirseniz söyleyeyim ya.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır yani, sataşma yok, bir şey yok.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Turan.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

11.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın, İstanbul Milletvekili Engin Altay, Antalya Milletvekili Mehmet Günal ve Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptıkları konuşmalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 3 grup başkan vekilimizin de temel yasayla ilgili, bu konunun görüşülmesiyle ilgili şerhi oldu. Ben, öncelikle grubumuz adına şunu söylemek isterim: Biz de prensip olarak temel yasanın bu konular için çok doğru olduğu tarafında değiliz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Geçen dönem kaç kere kullandınız?

BÜLENT TURAN (Devamla) – Ancak, geçen hafta muhalefetin büyük katkısıyla gece onda biten görüşmeler, gündeme çok geç geçilmesi, onun dışında kanun maddesi ihdası talebimizin reddedilmesi gibi gerekçelerle ve konunun da daha çok mali ve sosyal işlerle ilgili olması, özellikle askerlerimizin maaşları, öğretmen atamaları, öğrencilerin burs meselesi, üniversite hocalarının yaş meselesi gibi süreli meseleler yani yılbaşından önce olması gereken meseleler olduğundan dolayı, usuli mecburiyetten dolayı bu meseleyi temel yasa olarak görüşmek zorunda kaldık; onu ifade etmek isterim.

Onun dışında, az önce Grup Başkan Vekilinin, Sayın Baluken’in ifade ettiği meseleye sadece şunu söylemek isterim: AK PARTİ’nin yerel yönetimlerin güçlendirilmesiyle ilgili talebi caridir, bakidir; bununla ilgili endişemiz yok. Ancak, ifade edilen meselenin tamamen dışında olduğumuzu ifade etmek isterim.

Ülkenin bölünmesiyle ilgili, ülkedeki birlik beraberliğin bozulmasıyla ilgili şiddetle şimdiye kadar karşı çıktığımızı, bu ülkenin her karışındaki kardeşliğin şiarı olduğumuzu ifade etmek isterim. Yerel yönetimlerin güçlenmesi başka meseledir, ancak söz konusu Genel Başkanın ifade ettiği mesele bambaşka meseledir.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Turan.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisini oylamaya sunacağım.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, yoklama talebimiz var.

BAŞKAN –İşaretle oylamadan önce bir yoklama talebi vardır, şimdi bu talebi yerine getireceğim.

Önce yoklama talebinde bulunan yeter sayıda sayın üyenin ismen tespitini yaptıktan sonra elektronik cihazla yoklama yapacağım: Sayın Yalım, Sayın Akkaya, Sayın Özel, Sayın Köprülü, Sayın Karabıyık, Sayın Bektaşoğlu, Sayın Özdiş, Sayın Kayan, Sayın Durmaz, Sayın Çamak, Sayın Sındır, Sayın Kayışoğlu, Sayın Köksal, Sayın Sarıbal, Sayın Gökdağ, Sayın Bakan, Sayın Tarhan, Sayın Göker, Sayın Arık, Sayın Özdemir, Sayın Çiçek.

Adlarını okuduğum sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum. Pusula veren değerli milletvekillerimizin de yoklama sonuçlanıncaya kadar Genel Kurulda kalmalarını istirham ediyorum.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Evet sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- AK PARTİ Grubunun, gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun 29 Aralık 2015 Salı günkü birleşiminde sözlü soruların ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 4 sıra sayılı Kanun Tasarısı‘na kadar olan işlerin görüşmelerinin 30 Aralık 2015 Çarşamba günkü birleşiminde tamamlanması hâlinde Genel Kurulun 31 Aralık 2015 Perşembe günü toplanmamasına; 12 sıra sayılı Kanun Teklifi‘nin İç Tüzük‘ün 91‘inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sıraya alınan, Konya Milletvekili Halil Etyemez ile 13 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Konya Milletvekili Halil Etyemez ile 13 milletvekilinin; Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/272) (S. Sayısı: 12) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 12 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu teklif İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, teklif, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecektir ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Şimdi, gruplar adına ilk söz, teklifin tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu’nun.

Buyurun Sayın Aksu. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

MHP GRUBU ADINA İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 12 sıra sayılı Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

İstiklal Marşı’mızın yazarı, vatan şairi merhum Mehmet Akif Ersoy’u vefatının 79’uncu yılında rahmetle ve minnetle anıyorum.

Değerli milletvekilleri, kanun teklifiyle ilgili değerlendirmelerime geçmeden önce, milletimizin yüz yüze olduğu Türkiye tablosuna kısaca dikkatlerinizi çekmek istiyorum.

Türkiye, maalesef, açılım ve çözüm girdabında bölücü terörün tırmandığı, sokak çatışmalarının vatandaşları canından bezdirdiği, kamu düzeninin sağlanamadığı, devlet otoritesinin zaafa uğratıldığı, her gün şehit cenazelerinin geldiği, can güvenliğinin tehdit altında olduğu bir durumdadır.

Bu vesileyle, terörle mücadelede hayatını kaybeden tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet, milletimize başsağlığı diliyorum. “Devlet-i ebet müddet, millet-i ebet müddet.” uğruna canını ortaya koyarak terörle mücadele eden güvenlik güçlerimizin yanında olduğumuzu belirtmek istiyorum.

Milliyetçi Hareket Partisinin “çözüm” denilenin aslında bir yıkım süreci olduğu yönündeki uyarılarını dikkate almayan Hükûmet, bugün, Türk milleti ve devletinin “beka” sorunuyla karşı karşıya olduğunu söylemektedir. Oslo, Habur, Dolmabahçe yol haritalarıyla on üç yıldır devam eden, bölücü teröre yönelik “taviz ve teslimiyet” politikalarının Türkiye’yi getirdiği durum sadece gözyaşıdır. “Yıkım süreci” ne PKK’nın silah bırakıp teslim olmasını sağlamış ne anaların gözyaşını dindirmiş ne de birlikte yaşama iradesini güçlendirmiştir. Terörle mücadeleden müzakereye geçildiği süreçte, terör örgütü, silah, mühimmat ve militan yığınağı yapmış. Sormak lazım: Hendeklerden tır dolusu silah çıkardıklarını söyleyen Hükûmet silahlar oraya girerken acaba neredeydi? O sebeple, zaman geçirilmeden, Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve Türk milletinin bekasını tehdit eden bölücü terörle akamete uğratılmadan sonuca ulaşılmalıdır. Terörü insanımızın can ve mal güvenliğini, millî birliğimizi, demokrasimizi ve ekonomik gelişmemizi tehdit eden en büyük tehlike olarak kabul eden partimiz, terörle mücadeleyi, hiçbir şartta ihmal edilmemesi gereken millî bir politika olarak değerlendirmektedir. Nereden gelirse gelsin, hangi ülke ya da gücün kollaması ve desteğiyle hareket etmiş olursa olsun terör odakları bertaraf edilmeli, terör örgütüne devletle pazarlık yapma ya da tehdit etme cesareti veren süreç sonlandırılmalıdır. Türkiye’nin devasa problemlerini güçlü bir millet desteği de arkasındayken on üç yıldır çözemeyen, sorumluluğu kimi zaman muhalefete, kimi zaman cumhuriyet değerlerine, kimi zaman da geçmiş hükûmetlere yükleyerek kaçak güreşen AKP bu defa da sorumluluğu sisteme yükleme peşindedir.

Adalet ve Kalkınma Partisi demokratik parlamenter sistem içinde milletin hayrına olan neyi yapmak istemiştir de yapamamıştır? Biz Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter millî devlet yapısını esas alan parlamenter sistemi demokratik siyasi sistemin sürdürülebilmesi bakımından gerekli görüyor ve Türk milletine en uygun yönetim şekli olarak değerlendiriyoruz. Sistemin işleyişinden kaynaklanan sorunların yine parlamenter sistem içinde çözülmesini mümkün görüyoruz. Bu sebeple iktidarın kişiselleşmesi suretiyle temel hak ve özgürlükler bakımından tehlikeli bir otoriterleşmenin önünü açabilecek, Türkiye Cumhuriyeti devletini kuruluş esaslarından kopararak devleti ve milleti farklı siyasi ve idari yapılanmalara götürecek başta başkanlık olmak üzere yarı başkanlık ve benzeri sistemleri uygun bulmuyoruz. Anayasa ihtiyacını toplumsal gereklilikler yerine devleti ve milleti parçalanmaya götürecek bir sistem değişikliğine endeksleyen siyasi yaklaşımı da reddediyoruz.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak “Millî birliğe değil ayrışmaya yol açan çözüm süreci bitirilsin, devletimizin kuruluş esaslarını düzenleyen Anayasa’nın ilk dört maddesine sahip çıkılsın, kim olursa olsun kanunsuzluk yapanlardan hesap sorulsun.” derken burun kıvıranlar geldiğimiz noktada bu ilkelerin önemini kuşkusuz daha iyi anlayacaklardır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye iç riskler kadar jeopolitik risklerle de karşı karşıyadır. Orta Doğu coğrafyasında yaşanan büyük kargaşa hem tarihî ve kültürel ilişkileri hem de bölgeye olan doğal yakınlığı sebebiyle Türkiye’yi olumsuz etkilemektedir. Türkiye, Avrupa, Orta Doğu ve Orta Asya’yı etkileyen jeopolitik ve jeostratejik konumuyla dünyadaki kilit ülkelerden birisi konumundadır. Esasen büyük devlet adamı vizyonuyla Mustafa Kemal Atatürk’ün geliştirdiği strateji cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren Türkiye’nin bölgesel bir güç olarak dünya siyasetinde söz sahibi olmasını sağlamıştır. Ancak Türkiye’nin potansiyelini harekete geçirerek gelecek vizyonunu yakalayabilmesi bu konumunun sunduğu fırsatları ve imkânları ne ölçüde değerlendirdiği ve kullandığıyla doğru orantılı olacaktır. Maalesef Türkiye, AKP iktidarlarında bölgede gerçekçi ve sağlam temelleri olan bir liderlik elde edememiş, yönlendiren ve sorun çözen bir aktör olamamış, bölgeye dair sorunları derinden yaşayan bir ülke hâline gelmiştir. Öte yandan, üretimsizlik, işsizlik, yoksulluk, gelir dağılımındaki adaletsizlik, yozlaşma ve yolsuzluk Türkiye’nin normalleşmesi önündeki başlıca sosyoekonomik sorunlardır. Sıcak para akışına dayalı üretken olmayan yatırımlara ve rant ekonomisine dayalı politikalar ve uygulamalar sürdürülebilir olmadığı gibi Türkiye ekonomisinin geleceği için önemli bir risk faktörü oluşturmaktadır.

Bir ülkenin kalkınmış ülke olabilmesi ekonomik ve sosyal gelişmişlikle birlikte mümkün olabilecektir. Uluslararası bazı karşılaştırmalar bu anlamda dünyadaki konumumuzu da gözler önüne sermektedir. Türkiye, Uluslararası Şeffaflık Örgütü tarafından hazırlanan Yolsuzluk Endeksi’ne göre 2014’te 175 ülke arasında 64’üncü sıraya gerilemiştir; 2015 dünya basın özgürlüğü sıralamasında Afganistan, Nijer, Ukrayna, Tayland ve Bangladeş gibi ülkelerin de gerisine düşerek 180 ülke arasında 149’uncu sıradadır; Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı tarafından yayınlanan 2014 İnsani Gelişme Endeksi’ne göre 188 ülke içinde Libya, Rusya, Lübnan, Bulgaristan gibi ülkelerin arkasında 72’nci sıradadır; Dünya Ekonomik Forumu tarafından hazırlanan 2014 Küresel Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’na göre kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasında Moldova, Mozambik, Kenya, Uganda, Zambiya ve Tunus’un gerisinde, 142 ülke içinde 125’inci sıradadır. OECD ülkelerinde yapılan Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) ölçümünde 40 ülke arasında Türk öğrenciler 36’ncı sırada yer almışlardır.

21’inci yüzyılda bugün hâlâ insanlığın karşılaştığı en önemli sorunların başında yoksulluk gelmektedir. Mevcut göstergeler işsizlik ve yoksulluğun Türkiye için önemli sorunlardan birisi olmaya devam ettiğini göstermektedir. 2014 yılı yoksulluk göstergelerine göre nüfusun yüzde 15’i yoksulluk riski altındadır.

Türkiye OECD ülkeleri arasında gelir dağılımı adaleti bakımından hem yüzde 20’lik dilimler hem de Gini katsayısı bakımından sondan 3’üncü sıradadır. Bu tablo Türkiye’nin gelişmiş, çağdaş ülkeler seviyesine erişmesi için yapması gereken çok iş olduğuna işaret etmektedir. Bunların gerçekleştirilebilmesi ise üniter millî devletin tasfiyesiyle değil cumhuriyetimizin temel nitelikleri ile millî ve manevi değerlerimizi esas alan bir uzlaşma zemininde geleceğe birlikte yürüme iradesinin gösterilmesiyle mümkün olabilecektir. Ancak on üç yıldır uygulanan ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı siyaset anlayışıyla bunun sağlanması mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun teklifinde, er ve erbaşlar ile subay ve astsubay yetiştiren askerî okul öğrencilerinin harçlıklarının artırılması, Kıbrıs’a gönderilecek Türk askerî birliği mensuplarının aylık ve ücretlerinin yükseltilmesi, ayrıca astsubayların intibaklarının yapılması ve bunun emekliliklerine de yansıtılması öngörülmektedir. Yeni kurulan devlet üniversitelerinde öğretim görevlilerinin yaş hadlerinin 72 olarak uygulanması geçici hükmünün bir yıl süreyle uzatılması, kamuda taşeron uygulamasına dönük bazı istisnaların altı ay daha devam etmesi sağlanmaktadır. Yine, sözleşmeli er ve erbaşların ücret sisteminin değiştirilmesi, Millî Eğitim Bakanlığına 12.500 öğretmen kadrosunun ihdas edilmesi hükme bağlanmaktadır.

Getirilen kanun teklifi, konu bütünlüğü bulunmayan düzenlemelerin yine bir torba kanun hâline getirilerek Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmasından ibarettir. Farklı alanlara giren konuların ilgili ihtisas komisyonlarında görüşülmeden Genel Kurula getirilmesi, konuların yeterince tartışılmadan yasalaşması riski taşımaktadır. Uygulamada hemen baş gösteren sorunlar nedeniyle düzeltme yasaları çıkartılmak zorunda kalınmaktadır. O sebeple, Parlamentonun saygınlığı ve yasa yapmanın önemi dikkate alındığında konunun kökten bir çözüme kavuşturulması ve bu torba işinden vazgeçilmesi şarttır.

Kanun teklifinde, ağırlıklı olarak yıl sonuna yetişmesi gereken ve kanunen süresi dolmakta olan hükümler yer almakta, kanunlara yerleştirilmiş geçici hükümlerin süreleri uzatılmaktadır. Geçici hükümlerin sürekli uzatılması bunların fiilen asli hüküm hâline getirilmesini sağlar ki bu da kanun tekniğiyle ve ilgili kanunun ruhuyla bağdaşır bir durum değildir.

Bunlardan bir tanesi de öğretim üyelerine yeni kurulan bazı üniversitelerde çalışmaları hâlinde 72 yaşına kadar çalışabilme imkânı veren düzenlemedir. Türkiye, bir yanda genç işsizliğin yüzde 18-20’ler düzeyinde seyrettiği, bir yanda da yetişmiş, nitelikli uzmanların bilgi ve deneyimlerinden yeterince istifade edilemediği bir insan gücü politikasıyla karşı karşıyadır. Gelişmiş ülkeler yaşlıların bilgi ve deneyimlerini topluma sunacak yaşlanma dostu istihdam politikaları uygulamakta, bu yolla yaşlıların bilgilerini, yaşam deneyimlerini ve becerilerini topluma sunma ve gençlere aktarma fırsat ve imkânı sağlamaktadır. Türkiye de bunu göz ardı etmeden bu fırsatların oluşturulabildiği mekanizmaları geliştirmek durumundadır.

Ülkemizde bugün 109’u devlet, 76’sı vakıf, 8’i vakıf meslek yüksekokulu olmak üzere 193 üniversite bulunmakta; Emniyet ve Silahlı Kuvvetlere ait 4 üniversite de dâhil edildiğinde bu sayı 197 olmaktadır. Artan nüfus ve yükseköğretim çağındaki öğrencilerin sayısı dikkate alındığında üniversitelerin sayısının artması gerekli ancak yeterli değildir. Aynı zamanda nitelik ve nicelik olarak yeterli öğretim görevlisi yetiştirilemediği müddetçe bu okullarda eğitim gören öğrenciler gerekli bilgi ve beceriyi kazanmadan meslek hayatlarına atılacaklardır. Her alanda dünyayla rekabet edebilecek güce erişmek ancak çağdaş gelişmelerle teçhiz edilmiş nitelikli insan gücü yetiştirmekle mümkün olabilecektir. Bunu sağlamayan sayısal üniversite zenginliği ise halk deyimiyle iğne yapmayı bilmeyen doktor yetişmesine yol açacaktır. O sebeple, esasen, Hükûmetin yükseköğretimin sorunlarını reformist bir anlayışla çözmesi, bu kapsamda üniversitelerin fiziki ve teknolojik kapasitelerinin artırılması, yeterli nicelik ve nitelikli öğretim görevlisi yetiştirilmesi ve üniversitelerin daha demokratik bir işleyişe kavuşturulması gerekmekteydi. Üniversitelerin bölücü terör örgütünün yuvalandığı mekânlardan olmaktan kurtarılması, eğitim ve öğretimi devamlı kılması gerekirdi. Oysa, bugün birçok üniversitede olduğu gibi, Ankara'nın göbeğinde Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü’nde bölücü örgüt militanları eğitimi engellemekte, milliyetçi, vatanperver öğrenciler bölücü örgüt militanlarının saldırılarına muhatap olmakta ve derslere girememektedir. Bu duruma Hükûmetin dikkatini çekiyor ve telafisi imkânsız sonuçlarla karşılaşılmadan gerekli güvenlik tedbirlerinin alınmasını bekliyoruz.

Adalet ve Kalkınma Partisi, bunları yapmak yerine, gelenekleri yok etme ve kurumsal kimlikleri tahrip etme pahasına üniversiteleri de siyasallaştırma ve ele geçirme gayreti içinde olmuştur. Oysa üniversiteler, ülkemizin ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştiren, araştırma yaparak bilim ve teknoloji üreten, toplumsal gelişmeye önderlik eden bilimsel yöntemlerle eğitim kurumları hâline getirilmeliydi. Üniversitelerin eğitim, araştırma ve geliştirme, toplumu bilgilendirme gibi geleneksel fonksiyonları yanında, bilgiyi sanayileştiren ve ticarileştiren bir yapıda olmaları temin edilebilirdi. Öğretim elemanları yetiştirecek bir mekanizma geliştirilebilir, yetişen akademisyenler yeni kurulan üniversitelerde görev yapabilirlerdi. Yükseköğretim sistemi daha demokratik ve üretken bir yapıya kavuşturulabilir, rektör seçimleri demokratik esaslara bağlanabilirdi. Öğrenci, kurum ve akademik kadrolar arasında gerekli iş birliği ve uyum sağlanabilirdi. Üniversite sınavı kaldırılabilir, herkesin ilgisine göre gidebileceği bir yükseköğretim sistemi kurulabilirdi. Öğretim üyelerinin mali ve sosyal hakları iyileştirilebilir, geçim kaygısı yerine bilimsel araştırmalara odaklanmaları sağlanabilirdi. Ancak, tüm bunlar yapılmadığı gibi bugün sınavlar şaibeli, atamalar antidemokratik, eğitim kalitesiz, yurtlar ve kampüsler güvenliksiz, mezun olanların ekseriyeti ise işsizdir.

Sayın milletvekilleri, kanun teklifindeki er ve erbaşlar ile askerî öğrencilerin harçlıklarının artırılması ve astsubayların intibaklarının yapılmasına ilişkin düzenlemeler Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim de seçim beyannamemizde taahhüt ettiğimiz hususlardandır. Bunları olumlu bulmakla birlikte ilave olarak askerliğini yapıp gelen her gencimize istemesi hâlinde 50 bin lira girişimcilik desteği verilmesi, askerlikte geçen sürelerin primi devlet tarafından ödenerek emekli hizmetinden sayılması, er ve erbaşların muhtaç durumdaki ailelerine en az 500 lira olmak üzere aylık ödeme yapılması yönündeki önerilerimizin de Hükûmet tarafından dikkate alınmasını bekliyoruz.

Teklifin 8’inci maddesiyle Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu’nun 7’nci maddesi değiştirilerek mevcutta brüt asgari ücrete bağlı olan aylıkları asgari ücret yerine yeni belirlenen bir göstergeye dayalı hâle getirilmektedir. Her ne kadar gerekçesinde diğer kamu görevlilerinde olduğu gibi göstergeye dayalı bir sistem getirilmesi öngörüldüğü ifade edilse de esas mesele asgari ücretin artırılmasına dönük çalışma nedeniyle sözleşmeli er ve erbaşların ücretlerinde meydana gelecek artışa mâni olmaktır. Yapılan düzenlemeyle ilave herhangi bir artış meydana gelmemektedir. Hâlbuki erbaş ve erler, çalışma şartları, aldıkları sorumluluk ve taşıdıkları riskler nedeniyle zor şartlarda görev yapmaktadır ve daha iyi şartlarda, daha iyi mali ve sosyal haklara sahip olarak görev yapmayı hak etmektedir. O sebeple, yapacağımız ilave bir düzenlemeyle erbaşların mali haklarının da iyileştirilmesini gerekli görmekteyiz. Bu doğrultuda, Hükûmeti, Türkiye Büyük Millet Meclisine verdiğimiz ek gösterge ve tazminat oranları ile sözleşme ücretlerinde artış getiren kanun teklifimize, dolayısıyla erbaşlara ve erlerimize destek olmaya davet ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, getirilen bir düzenleme taşeronlukla ilgilidir. Hâlen kamu idarelerince kanun, tüzük ve yönetmeliklere göre istihdam edilen personelin yeterli nitelik veya sayıda olmaması hâlinde personel çalıştırılmasına dayalı yardımcı hizmetlere ilişkin işler için ihaleye çıkılabilmektedir. Kanuna göre, bu personel ihale ve sözleşme konusu iş dışında çalıştırılamamakta ve görevlendirilememektedir. Ancak yapılan geçici bir düzenlemeyle bu hükmün uygulaması 2015 yılı sonuna kadar ertelenmişti. Bu defa ise aynı hükmün uygulanması tekrar ertelenmektedir.

Türkiye, başta maden kazaları olmak üzere sıkça iş kazalarına muhatap olmakta, her kaza sonrasında da taşeron uygulaması gündeme gelmektedir. Esasen örgütsüzlüğü, güvencesiz çalışmayı, kayıt dışılığı ve kuralsızlığı tetikleyen, insan onuruna yaraşır, düzgün iş tanımını yok sayan, çalışma hayatının dengelerini bozan, bu yönüyle de köleliği andıran işçi çalıştırma düzenine son verilmelidir.

Biz seçim beyannamemizde, alt işveren işçilerinin artan sorunlarını çözüme kavuşturmayı, çalışma şartları ve ücretlerini iyileştirmeyi, iş güvencesi, yıllık ücretli izin, fazla mesai ücreti, kıdem tazminatı gibi haklarını güvence altına alacak şekilde bir düzenlemeye kavuşturmayı, kamuda çalışan taşeron işçileri de kadroya geçirmeyi öngördük.

Bugün görüşmekte olduğumuz kanun teklifi ise taşeron sistemine neşter vuran bir düzenleme olmayıp sistemin sorunlarını ötelemeye dönük bir girişimdir. Bize göre çalışma hayatındaki bu ve benzeri devasa problemlerin çözümü ve çalışma barışının tesis edilmesi için çalışma hayatındaki çoklu danışma mekanizmaları güçlendirilmeli ve tarafların etkin katılımları mutlaka sağlanmalıdır…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi bitirin efendim. Bu şekilde bitirin, lütfen hiç kimseye vermediğimiz için. Adil bir yönetim sergileyelim diyorum.

Buyurun.

İSMAİL FARUK AKSU (Devamla) – Selamlamaya çalışıyorum.

BAŞKAN – Tamam. Selamlama için açalım.

İSMAİL FARUK AKSU (Devamla) – Sayın milletvekilleri, teklifin 10’uncu maddesiyle, Millî Eğitim Bakanlığına 12.500 yeni öğretmen kadrosu ihdası öngörülmektedir. Yeni öğretmen kadrosu ihdas edilmesi olumlu ancak sayı olarak oldukça yetersizdir. Atanmayı bekleyen öğretmenler sorununun çözüme kavuşturulması için, öncelikle öğretmen ihtiyacı olan hiçbir okul bırakılmamalı, derslik ihtiyacı tamamlanarak atanmamış tüm öğretmenlerin atamaları kademeli olarak yapılmalıdır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu sayının artırılmasının gerekli olduğunu ifade ediyoruz.

Bu vesileyle, yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aksu.

Gruplar adına ikinci söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Garo Paylan, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Paylan. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, bu bir torba yasa diye hazırlanmıştım ama temel yasaya dönüştü sanıyorum; onun da ne olduğunu henüz bilmiyorum, yeni bir milletvekiliyim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Torba ya, torba.

GARO PAYLAN (Devamla) – Hâlâ torba mı, onu da bilmiyorum Sayın Tanal.

Şöyle: Bu temel yasa veya torba yasa… Ben yeni bir milletvekiliyim. Ancak gerçekten moralim çok bozuk. Şu Mecliste geçirdiğim vakte acıyorum şu anda. Umarım değişir çünkü Meclis, şu anda, bürokratik oligarşinin noteri durumunda. Az önce bir hatip konuşuyor. Mecliste, baktım herkesin yüzüne, dinleyen sayısı 10 değil, inanın yani 5 kişi filan dinliyordu. Yani bir milletvekili arkadaşımıza dahi saygı yok.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sizinkiler nerede? 10 kişi bile yok burada.

GARO PAYLAN (Devamla) – Çünkü oligarşi bunu getirir, Meclis noter gibi el kaldırır ve indirir. Bu durumu değiştirmemiz lazım el birliğiyle.

Biliyorum, bu yasa yılbaşı zorunluluğuyla geldi ve geçmesi gerekiyor ama yasama kalitesi yok. Bu yasama kalitesini değiştirmemiz gerekiyor. Çoğunlukçu bir bakışla olmaması gerekiyor bu yasa bakışında, çoğulcu bir bakışla olması gerekiyor. “Çoğunluk olarak biz getirdik, dayattık...” En makul öneri bile reddediliyor mesela. Komisyonlarda şaşırdım; ya, şimdi, o kadar makul öneriler getiriyoruz ki bu kesin kabul edilir diyorsunuz; hayır. Sırf muhalefet getiriyor diye o öneri reddediliyor. Çünkü niye? Bürokrasi öyle göndermiş.

Sonuç olarak, bu yasama yetkisi veya yasamanın getirdiklerini düzeltme yetkisi yalnızca muhalefette değil, iktidarın da önerileri olmalı. Ama maalesef, iktidarın o anlamda da bir önerisi yok. Umalım ki bu yasama kalitesi bu anlamda düzelir.

Sözlerime böyle başlarken -birazdan maddelere geçeceğim ama- öncelikle güncelle ilgili, genel siyasetle ilgili şeyler söylemek istiyorum. Çünkü bu maddelerin hepsi, biliyorum, bir şekilde buradan geçecek ancak memleketin bir yerinde olan yangın devam ediyor. İnsanlar en temel haklarından yoksunlar. Bu yangın şu anda devam ediyor ancak bir de dört yıl önceye bakmamız gerekiyor. Dört yıl önce bugün, yani dün, Roboski’de 34 yurttaşımız katledildi. Roboski memleketin bir ucu ancak bu memleketin bir parçası. Normalde, vücudumuz gibi, vücudumuzun bir yerine bir acı düşerse o anda hayat durur, vücudumuzdaki o acıyı düzeltmeye çalışırız. Ancak ne hikmetse, doğudan gelen o ses, o acı, maalesef batıya bir türlü ulaşmıyor.

Şimdi, doğudan gelen bu sese, bu acıya bakmayanlar, o gün mesela… 28 Aralık 2011’de oldu bu katliam. Bundan tam üç gün sonra, Türkiye'nin her yerinde havai fişeklerle yılbaşı kutlandı. Ümit Kıvanç’ın bir belgeseli vardır, izlemenizi tavsiye ederim. Roboski’de acı varken, evlere o ateş düşmüşken batıda havai fişeklerle kutlamalar… Nasıl bir ülkeyiz biz, nasıl bir toplumuz biz? Bir yerimize bir acı düşüyor ve vücudun diğer parçaları eğlencede. Kabul edilemez, ancak maalesef olabiliyor.

Bu katliam oldu, denilebilir ki: “Bir hatadır.” Biz öyle olduğunu düşünmüyoruz, Bir emir komuta zinciriyle oldu diyoruz ancak “Bir hatadır.” diye de koyuluyor. Hata olsa dört yılda bunun üstü örtülmezdi, tam dört yıldır üstü örtülüyor ve hâlâ açık bir yara. Açık yaralar, bilirsiniz, kangren olur, üstü cerahat tutar, vücudu sarmaya devam eder, vücudu zehirler. Şu anda, bütün bünyemiz bu katliamla, üstü örtülmüş katliamla zehirleniyor. Biz o gün için, katil devlet, faili devlet dedik yalnızca ancak bugün, katili devlettir diyoruz çünkü şunu çok iyi biliyoruz: Üstü örtülen her suçun faili devlettir. Devlet kendi içindeki bu suçun faillerini saklar, gizler, hesabını vermez, onları görevden almaz ve üstü örtülen her suç da tekrarlar, bugün olduğu gibi. Bugün, Roboski’de üstünü örttüğümüz suç devam ediyor. Bir tek Roboski’yle biz bir yüzleşmeyi başlatabilirdik, Roboski’nin hesabı sorulsaydı, Kürt halkıyla bir empati kurulabilirdi ve bugünkü duruma belki gelmezdik. Ancak Ermeni halkının Hrant’la ilgili yaşadığı duyguyu -Hrant Dink bir semboldür- Kürt halkı Roboski’yle ilgili yaşıyor ve üstünü örttüğümüz sürece de bu duygusal kopuş emarelerinden bir tanesi Roboski olmaya devam edecek.

Değerli arkadaşlar, günlerdir Mardin’in sokaklarındayım, Mardin’in ilçelerini geziyorum. İnsanlarımız en temel haklarından yoksunlar. En temel haklarından -tabii- bir tanesi, cenazelerini dahi defnedemiyorlar. Bu anlamda, mesele de güvenlik güçlerine havale edilmiş. Vekiller olarak bizler bölgedeyiz, hiçbiriniz gelmediğiniz için bilmiyorsunuz, yalnızca güvenlik güçleriyle karşılaşıyoruz. Orada bir çavuş, onbaşı, yüzbaşı, binbaşı milletvekillerinin karşısına çıkıp “Buraya giremezsiniz, şuraya çıkamazsınız, şuradan geçemezsiniz.” diyor.

Bakın, bu meseleyi nasıl çözeceğiz? Cizre-Nusaybin-Dargeçit halkı taleplerini iletiyorlar, bizlere her gördükleri yerde taleplerini iletiyorlar. Keşke siz de duyabilseniz.

Orada güvenlikçi politikalarla bu işin çözülemeyeceğini defalarca görmüş olan bizler -yaşlarınız müsait, 90’lı yılları iyi hatırlayanlar var- tekrar aynı sokağa girdiler ve tekrar Genelkurmaya havale ettiler bu meseleyi. Hâlbuki Genelkurmay bu meseleye girmek istemiyordu, ilçelere girmek istemiyordu, kendi halkıyla karşı karşıya gelmek istemiyordu. Ancak sizlerin zorlamasıyla, AKP’nin, Hükûmetin ve sarayın zorlamasıyla şu anda güvenlik kuvvetleri, Genelkurmay kendi halkını bombalıyor. Biz oradayken top sesleri geliyordu, ilçenin kenarındayken.

Ya, düşünebiliyor musunuz, iki yıl önce, geçen yıl, hâlâ, Esad’ı kendi halkını bombalamayla itham edenler, bugün kendi halkını bombalıyorlar. Basit bombalamalar da değil, bakın, obüs toplarıyla, tanklarla bombalıyorlar. Çocuklar, kadınlar ölüyor. Ancak biz hâlâ…

MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) – Sen yalan söylüyorsun! Teröristler…

GARO PAYLAN (Devamla) – Hayır efendim, yalan söylemiyorum. Gidip görebilirsiniz, kayıtları var.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Yalan söylüyorsun!

GARO PAYLAN (Devamla) – Gelin beraber gidelim, ben size göstereyim. Gelin beraber gidelim.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Teröristlerin bombaladığını gayet iyi biliyorsun.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Efendim, siz konuşmanızı yapın.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Cevap verme şuna ya! Rezil!

GARO PAYLAN (Devamla) – İnsanlar taleplerinin duyulmasını isterler. Türkiye toplumu çoğunlukçu, pek çok kimliğin olduğu bir toplum ve toplumun her kesimi taleplerinin duyulmasını ister. Ben bir azaltılmışların temsilcisiyim. Burada taleplerimi ilerleyen günlerde iletmeye çalışacağım. Kürt halkının da talepleri var, Alevi toplumunun da talepleri var, bunların burada duyulmasını istiyorlar. Düşünün ki bu tip toplumlarda, çoğulcu toplumlarda, çok kimlikli toplumlarda insanlar taleplerinin mecliste duyulmasını ister. Şırnak, Silopi, Nusaybin halkı da taleplerinin burada duyulmasını istiyor, yıllardır bunu talep ediyor, yüz yıldır bu talep içinde ancak bunu duymayan Meclis ve bir anlayış var, bir ceberut devlet geleneği anlayışı var. Ne istiyorlar? Çoğulcu bir bakış. Ne istiyorlar? Kendi demokratik özerklik haklarının kabul edilmesini. Ancak, maalesef, bunlara yalnızca güvenlikçi politikalarla bakabilen, tankla, topla cevap veren bir devlet anlayışı var. Oysa, iki yıl önceye kadar çok yakındık buna, iki yıl önce başlamış bu barış sürecinde bunlara çok yaklaşmıştık ancak masayı devirenler, bugün yalnızca fikre fikirle cevap vermek yerine, tankla, topla cevap veriyorlar. O açıdan, bu güvenlikçi politikalardan ivedilikle vazgeçilmesini ve…

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Hangi fikre tankla, topla cevap veriliyor ya?

GARO PAYLAN (Devamla) – Bakın, demokrasi dediğimiz şey… Hep “demokrasi, demokrasi” diyorsunuz…

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Kanallara mı, Kalaşnikoflara mı?

GARO PAYLAN (Devamla) – Sayın Başkan, müdahale eder misiniz.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, lütfen, kürsüdeki hatibe müdahale etmeyin.

Sayın Paylan, siz de Genel Kurula hitap edin.

Buyurun.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Onları yok kabul et.

GARO PAYLAN (Devamla) – “Demokrasi” dediğiniz, en aykırı fikirlerin bile konuşulabildiği bir sistemdir. “Demokrasi” dediğiniz, çoğunluğun el kaldırdığı, indirdiği sistem değildir. Siz “Millet, millet.” diyorsunuz, “Bize yüzde 49,5 oy verdi.” diyorsunuz ve “Biz ne dersek o olacak.” diyorsunuz. Sizin dediğiniz olsa ne âlâ, sizin dediğiniz de olmuyor; saray ne gönderirse, bürokrasi ne gönderirse maalesef, o oluyor. (HDP sıralarından alkışlar) O açıdan, şimdi…

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Saray meşru bir yer, Kandil gayrimeşru bir yer!

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Saray burayı yönetemez. Yürütme, yasama ayrıdır, onu anlamanız lazım. Saray burayı yönetemez! Seni yönetebilir ama burayı yönetemez.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, kürsüdeki hatibi dinleyelim.

Sayın Paylan, Genel Kurula hitap edin.

GARO PAYLAN (Devamla) – Demokrasi dediğimiz, çoğulcu bir yapıdır ve çoğulcu dediğimiz şey de toplumsal taleplerin duyulması esasına dayanır. Bu toplumsal talepleri duymalıyız. Bakın, yüz yıl önce Ermeni halkının talepleri vardı, tıpkı bugün olduğu gibi demokratik özerklik talep ediyorlardı. Her yerelde bu taleplerin esas alınmasını talep ediyorlardı ancak bu talepler o günkü ceberut devlet geleneği tarafından, ilk cunta tarafından bir soykırımla cevaplandırıldı.

FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Hangi soykırım?

GARO PAYLAN (Devamla) – Bugün baktığımızda, Kürt halkının yüz yıldır kendi kimlik ve yönetim anlayışı anlamında demokratikleşme talepleri var ancak bunlara da bugün -tekrar maalesef diyorum- 2015 yılında tekrar tankla, topla cevap veriliyor.

Şimdi, evrensel standartlarda bir önerimiz var, tekrar dillendiriyoruz: Demokratik özerklik. Bunu biz keşfetmedik. Bakın, pek çok ülke bu faşizan dönemlerden geçtiler. İspanya, İngiltere, Yunanistan, pek çok ülke bu faşizan dönemlerden geçti. Bazı ülkeler iç savaşa girdiler, Yugoslavya parçalandı. Nihayetinde vardıkları yer demokratik özerklikti.

Demokratik özerkliğe biz bir iç karışma olmadan varalım diye mücadele veriyoruz ve bu taleplerin bu anlamda duyulmasını istiyoruz. Ve bu talebimiz, evrensel standartlarda olan talebimiz bir öneri. Bu önerinin maddelerini açıkladık. Programımızda var, Halkların Demokratik Partisinin programında var. Buna neyle cevap verildi? “Vay bölücüler!” Ya bu ülkede bir arada yaşama iradesini savunanlar olarak bizler, bu önerilere öneriyle, fikirle cevap verilmesini istiyoruz. Ancak verilebilecek bir fikir yok, iki cümle var: “Yeni Türkiye”, “Başkanlık modeli.” Nedir fikriniz? Nedir zikriniz?

Bakın, “Başkanlık modeli” dediğiniz şey, şu ana kadar anladığımız, pratik uygulamanızdan anlıyoruz, diktatörlüğe varan bir uygulama. Tek adamın karar vereceği bir uygulama çünkü. Parlamenter bir uygulama dahi değil, çoğunlukçu bir uygulama dahi değil, diktatoryal bir uygulama. Bunun denge denetim mekanizması nasıl olacak? Basın özgürlüğü bunun neresinde bulunacak? Hiçbir şekilde bir cevabı yok. Ancak ben buna dair bir siyasetçinin daha görüşlerini vermek istiyorum. Lütfen, dinleyin, buna da kızacaksınız biliyorum: “Bunlar tarihi falan bilmiyorlar. Şimdi Cumhuriyete savaş açmak” diyorlar. Dünyada gelişmiş ülkelere bakarsanız bunların hiçbirinde eyalet korkusu diye bir şey yok. Tam aksine, eyalet yapılanmaları o güçlü ülkelerde çok daha süratle kalkınmayı getiriyor. Bu, güçlenme alametidir. Gelin bizim tarihimize, Osmanlı’ya baktığımız zaman Lazistan eyaleti, Kürdistan eyaleti var. Güçlü Türkiye asla eyalet sisteminden korkmamalıdır. Siz eyalet sisteminde de üniter yapıyı muhafaza edebilirsiniz. Belediye başkanlarını seçiyoruz da valileri niye halk seçmesin.” Kızdırır değil mi sizi bunlar?

FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Kâğıdı eline Kandil mi verdi?

GARO PAYLAN (Devamla) - Bunlar sizi kızdırır, değil mi? Kim söylemiş bunu?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Hem de yeni söyledi, geçen yıl söyledi.

GARO PAYLAN (Devamla) – Bunu kim söyledi biliyor musunuz?

FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Onu Kandil’de kim verdi? Kandil mi verdi eline o kâğıdı?

GARO PAYLAN (Devamla) – “Kandil mi tutturdu?” diyorsunuz, değil mi?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Recep Tayyip Erdoğan geçen yıl söyledi.

GARO PAYLAN (Devamla) – Bunu, 30 Mart 2013’te Recep Tayyip Erdoğan söyledi. (HDP sıralarından alkışlar) “Kandil mi tutuşturdu?” diyorsunuz değil mi? Recep Tayyip Erdoğan tutuşturdu.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Bravo! Çok güzel konuşmuş ya, tebrikler!

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bir yıl geçmedi, bir yıl.

GARO PAYLAN (Devamla) – Bakın, üzerinden daha iki yıl geçmedi, daha mürekkebi kurumadı. Gerçekten de, o gün, Recep Tayyip Erdoğan, hayatında ender zamanlarda olan bir şekilde, doğru bir şey söyledi. Gerçekten doğru bir şey söyledi, gerçekten demokratik bir şey söyledi çünkü pek çok ülke bu karışıklığı yaşadı ve nihayetinde vardığı yer burasıydı. Biz istiyoruz ki, bu karışıklıklar olmadan, ölümler olmadan oraya varalım.

Şimdi, değerli arkadaşlar, maddelere geçeyim, vaktim azalıyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ADNAN GÜNNAR (Trabzon) – Terörü niye kınamıyorsunuz öyleyse? Neden “terörist” demiyorsunuz? Neden kınamıyorsunuz? Hadi bakalım kınayın, hadi bakalım “terörist” deyin!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri... Sayın Günnar... Sayın Günnar, lütfen...

GARO PAYLAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu kanun teklifi bir torba yasa ve bununla ilgili ilk 4 maddeye baktığımda, er, erbaş maaşları, sözleşmeli personelle ilgili düzenlemeler var. Biz antimilitarist bir partiyiz. Elbette ki ülkenin savunulması gerektiğini düşünüyoruz ama bu görev sınırlarda yapılmalı. Belli oranda asker bulunabilir ama antimilitarist bir partiyiz, savaş karşıtı bir partiyiz. İçeride ve dışarıda barışı savunuyoruz, bunun için mücadele veriyoruz. Bu anlamda, bizler zorunlu askerliğe karşıyız.

SALİH CORA (Trabzon) – Dağa çıkmaya karşı mısınız?

GARO PAYLAN (Devamla) – Şu anda, silah altında 400 bin er, erbaş var. Bu anlamda, bizler vicdani ret hakkının ivedilikle ortaya konması ve Meclisin bu iradeyi ortaya koymasını talep ediyoruz. Ve er, erbaş maaşlarının da elbette artırılması... Şu anda harçlıkların önemli olduğunu biliyorum, ben de askerlik yaptım ve orada er, erbaş maaşının ne kadar önemli olduğunu biliyorum ancak bu çerçevede, vicdani ret hakkını mutlaka ivedilikle tanımalıyız.

FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Dağa çıkan çocuklar için diyebiliyor musunuz?

GARO PAYLAN (Devamla) – Sırf Kıbrıs’ta görev yapan askerlerle ilgili de: Biz, Kıbrıs’ta -bakın, bugünlerde tekrar konuşuluyor- mutlaka müzakerelerin başlaması ve bitirilmesi ve oradaki askerlerimizin de mutlaka geri çekilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Kıbrıs halkları karar vermeli Kıbrıs’ın geleceğine, Türkiye’nin vesayeti olmamalı. Türkiye garantör ülkedir, evet, oradaki halkların güvenliğine ve geleceğine çalışmalıdır.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Ama Rusya’nın askeri Suriye’de dursun! Ondan söz et.

GARO PAYLAN (Devamla) – O çerçevede, Kıbrıs’taki askerî varlığın ivedilikle çekilmesini talep ediyoruz.

Askerî okullarla ilgili, oradaki öğrencilerin maaşlarının artışıyla ilgili önergeler var. Bakın, askerî okullarla ilgili eleştirileriniz vardı, hatırlayın: Oradaki eğitimle ilgili eleştirileriniz vardı, hatırlayın. “Orada dinle ilgili her şey gericilik olarak öğretiliyor.” diye eleştirileriniz vardı, hatırlayın; haklıydınız. Bakın, şu anda, askerî okullarda hâlâ tekçi bir eğitim yapılıyor. Oradaki çocukların, gençlerin maaşlarını artırmayı öneriyorsunuz ama oranın, askerî okulların ne eğitim verdiğiyle ilgili, içeriğiyle ilgili hiçbir eleştiriniz yok. Çünkü, bakın, ben oraya gittiğimde askerlerin yüzünü görüyorum, oradaki halka düşman gözüyle bakıyorlar.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Sen öyle baktığın için sana öyle geliyor. Sen öyle bakıyorsun, sen.

GARO PAYLAN (Devamla) – Çoğulcu bir bakışları yok. Asker de bu halkın insanı ve çoğulcu bir bakışa sahip olmalı. Türkiye toplumu nasıl çok dilli, çok etnisiteliyse orası da öyle olmalı tıpkı geçmişte olduğu gibi. O anlamda, askerî okullardaki içeriğe mutlaka müdahale etmeliyiz, oranın da çoğulcu bir bakışa ve halkına eşitlikçi bakan askerler yetiştirmesi için belki mücadele vermeliyiz.

Türkiye dünyada askerî harcamalarda 15’inci sırada, 22,6 milyar dolar para harcıyor. Bu kadar para harcamamamıza gerek yok, bu paraları hayra harcayabiliriz. İçeride ve dışarıda barışçı politikalarla bu paraları hayra harcayabiliriz.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Hayra da harcıyoruz, hayra da.

GARO PAYLAN (Devamla) – Diğer bir madde üniversitelerle ilgili. Üniversitelerde eğitim görevlilerinin yaşlarını 67’den 72’ye çıkarıyoruz bu yılın sonuna kadar; ne âlâ. Bakın, bu yasa ne zaman çıkmış? 2547 no.lu YÖK Yasası 1981’de yani paşalar çıkarmış, darbeci paşalar. Biz, 2015 yılında, darbeci paşaların çıkardığı bir vesayet yasasını uzatmak için burada önerge getiriyoruz. Bu Meclisin utancıdır bu arkadaşlar, bu Meclisin utancıdır. Ve biz niye üniversitelerin öğretim görevlilerinin yaşını 67’den 72’ye çıkarmak için burada karar alalım ki? Bırakalım üniversiteler özgür olsunlar, kendi senatolarında karar versinler. Gazi Yaşargil bugün 90’ında ameliyat yapıyor. Niye müsaade etmiyoruz, niye bu vesayeti devam ettiriyoruz? Umalım ki önümüzdeki yıl bu vesayetçi yasaları Anayasa tartışmalarıyla beraber ortadan kaldırırız, üniversiteleri özgür kılarız.

Diğer bir madde, Devlet Su İşlerinin kiralama meselesi. Burada ekolojist bir bakış yok ve sivil toplum örgütlerinin eleştirilerine açık değil bu madde. Bu anlamda sivil toplum örgütlerinin eleştirilerine açık olunmasını ve esas alınmasını talep ediyoruz.

Vaktim azaldığı için… Ataması yapılmayan öğretmenler var arkadaşlar. Bununla ilgili 12.500 kişilik ihdas edilen bir kadro var. Bunun çok düşük olduğunu düşünüyoruz çünkü Eğitim Bakanlığı dâhil “120 bin açığımız var.” diyor. Sendikalara göre 150 bin açık var. 300 bin öğretmen de atama bekliyor. Biz bu anlamda bu atamaların 150 bine çıkarılmasını öneriyoruz.

Son olarak, tekrar, memlekette bu 2016 yılının barışa vesile olmasını istiyorum. 2015 yılı maalesef hepimiz için kötü geçti. 2016 yılının hayırlara vesile olmasını diliyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Paylan.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bostancı, buyurun.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Paylan konuşmasında “AK PARTİ’nin Genelkurmayı zorlamasıyla TSK kendi halkını bombalıyor.” gibi talihsiz, akla ziyan bir laf etmiştir, başka laflar da etti. Bu çerçevede sataşmadan 69’a göre söz istiyorum.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Size sataşmıyor ki! Genelkurmaydan mısınız Naci Bey?

BAŞKAN – Başka bir sataşmaya meydan vermemek suretiyle, iki dakikada sözlerinizi tamamlayın lütfen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, İstanbul Milletvekili Garo Paylan’ın 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; “AK PARTİ’nin ve sarayın Genelkurmayı zorlamasıyla halkını bombalayan TSK.” Bu nasıl laf?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Roboski, Roboski.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Yalan mı?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Bu nasıl laf? Ya, insan biraz gözlerini ovuşturarak oradaki gerçekliğe bakar.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Tam da Roboski işte, yıl dönümündeyiz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Ordunun ve polisin orada mücadele ettiği halk değil, teröristlerdir; görün, teröristler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Teröristleri halkın kılığında göstermeye kalkmayın.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Bravo Hocam!

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – E niye halkın evini yıkıyorsun o zaman?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Halkın suretinde göstermek, demokratik ve meşru siyasetle bağdaşmaz. Hele Esed’le Türkiye’yi mukayese etmek…

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – 3 aylık bebek öldü.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – “Sur” diye bir ilçe kalmadı, dümdüz ettiniz ya!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Esed’in neler yaptığından ya haberiniz yok, cahillikle böyle laf ediyorsunuz yahut da bile bile hususen kışkırtıcı bir tarzda davranıyorsunuz. Olmaz!

Bu ülkede toplumsal barış için çözüm sürecini başlatan kim?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bozan kim, bozan?

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) – Bitiren kim? Buzdolabına koyan kim?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Bu ülkede insanları kucaklaştırmak için siyasetin bütün imkânlarını kullanan kim? AK PARTİ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Meğer hepsi bir oyunmuş.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Arkadaşlar, demokrasi 3-5 kişinin zorbalığı değildir. “Ben buraya özerk yönetim ilan ettim, kabul edin, barikatların arkasında silahlarım var.” Bu mudur demokrasi? Demokrasinin karşılığı Meclistir, Meclis! “Halk, halk” diyorsun, halk burada. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar, HDP sıralarından gürültüler)

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – 3 aylık bebek öldü.

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) – Halk Cizre’de ve Silopi’de şu anda.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Halk konuşanın kafasında değil, halkın gerçekliği burada.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – He, işte biz de buradayız.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Müzakere edilecek, konuşulacak konular burada yapılacak. Herkes kafasına göre “Daire çizdim, kafama göre rejim ilan ettim, yönetim ilan ettim, kimse buraya giremez.” Biz de bunu kabul edeceğiz, öyle mi? Böyle bir şey yok.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sizinki Başkanlığını ilan etti!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Böyle bir şey yok! (AK PARTİ sıralarından alkışlar, HDP sıralarından gürültüler)

Burada halkın iradesi, bu ülkenin iradesi. Siz de bunun bir parçasısınız. Lütfen ona göre yerinizi alın, ona göre lütfen olup bitenleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - …gerçekçi bir şekilde paylaşın.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Biz yerimizdeyiz, yerimize göz dikme Naci Bey!

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bostancı.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın hatip konuşması sırasında…

NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Yeriniz Cihangir, Cihangir! Cihangir’e gidin Ertuğrul Bey!

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) – Bizim yerimiz Silopi ve Cizre, o kadar.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

Buyurun Sayın Baluken.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Cezayir Sokağa gidin!

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın hatip konuşması sırasında cahillikten demokratik siyaseti ihlale kadar birçok suçlama yaparak grubumuza sataştı.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Evet, çok ağır konuştu Sayın Bostancı(!)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Grubumuz adına sataşmadan söz istiyoruz.

FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Engin Bey, niye ağır diyorsun? Neresi ağır bunun?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Onlara ağır konuştu, bana konuşmadı.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Ağabey, bak, konuşmanın özgül ağırlığı vardı, özgül ağırlığı.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Paylan.

Lütfen, sayın milletvekilleri, kürsüdeki hatibi dinleyelim.

İki dakika sataşmadan söz veriyorum. Lütfen, başka bir sataşmaya meydan vermeyelim.

5.- İstanbul Milletvekili Garo Paylan’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

GARO PAYLAN (İstanbul) – Hocam, cehaletiniz okumayla bitmiyor maalesef.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Bravo! Harika bir laf ettin!

GARO PAYLAN (Devamla) - Bakın, halk iradesinden bahsediyor. Biz diyoruz ki Türkiye’nin her yerinde halkın farklı özgünlükleri var, her yerinde. Türkiye büyük bir ülke.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Keyfe göre değil, keyfe göre değil.

GARO PAYLAN (Devamla) – Elbette keyfe göre değil.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Yasaya göre, yasaya.

GARO PAYLAN (Devamla) - O açıdan, her özgünlüğe göre Türkiye bir çözüm üretmeli. Bunun da karşılığı demokratik özerkliktir diyoruz. Bu ne dayatması? Bir fikir. Buyurun, fikirle cevap verin.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Fikir değil, silah Garo! Garo, çarpıtma!

GARO PAYLAN (Devamla) - Bakın, Recep Tayyip Erdoğan “Türkiye’de fiilî durum var.” dedi, “Başkanlığı getirdim.” dedi.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Garo, çarpıtma, fikir yok. Bak, fikir konuşuluyor burada. Başkanlığı kim silahla dayattı?

GARO PAYLAN (Devamla) - Bakın, bize bugün bir fikir getirdik diye Anayasa’yı değiştirme üzerine ve bu fikri dayatma üzerine sözlerde bulunuyorsunuz.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Garo, başkanlığı kim silahla dayattı, görüşülüyor.

GARO PAYLAN (Devamla) - Bizler demokratik özerkliği Türkiye’ye sunuyoruz. Buna fikirle cevap verin.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Sunmuyorsunuz, hendek arkasından dayatıyorsunuz.

GARO PAYLAN (Devamla) – Hayır, dayatma yok.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

Sayın Yaşar, lütfen…

Buyurun Sayın Paylan.

GARO PAYLAN (Devamla) – O açıdan, Türkiye’deki bütün bölgelerin özgünlüğüne bakarak bir cevap vermemiz lazım Nusaybin’e, Cizre’ye, Silopi’ye, Varto’ya, Van’a, her yere, İzmir’e. Bakın, Kadir Topbaş dahi şikâyet ediyor -geçen seçimden sonra sohbet ettim- “O binaların hiçbir tanesine ben imza atmıyorum.” diyor. Kadir Topbaş da şikâyet ediyor, İzmir Belediye Başkanı da şikâyet ediyor. O açıdan, bütün Türkiye’ye demokratik özerkliği öneriyoruz. Bunu da çatışmaya mahal vermeden olsun istiyoruz. Bizler siyasetçiler olarak bunu ortaya koymalıyız ve oradaki Kürt’e de, Silopi’deki Kürt’e de, İstanbul’daki Kadir Topbaş’a da cevap vermemiz gerekiyor bu anlamda. Daha demokratik ve merkeziyetçi olmayan, ademimerkeziyetçi bir sistemi ortaya koymalıyız.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Paylan.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) – Dürüst ol, dürüst, söylediğiniz o değil. Bizi kandırıyorsunuz burada. Söylediğiniz o değil, bilmiyor muyuz, zekâmızla bu kadar alay etmeyin.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Konya Milletvekili Halil Etyemez ile 13 milletvekilinin; Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/272) (S. Sayısı: 12) (Devam)

BAŞKAN – Gruplar adına üçüncü söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Halil Etyemez, Konya Milletvekili.

Buyurun Sayın Etyemez. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA HALİL ETYEMEZ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygı ve muhabbetle selamlıyorum.

Gönül insanı, millî şairimiz merhum Mehmet Akif Ersoy’u ve din uğruna, vatan uğruna, mukaddesat uğruna canını feda etmiş tüm şehitlerimizi rahmetle ve minnetle anıyorum.

Vermiş olduğumuz Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’yle ilgili AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Plan ve Bütçe Komisyonu tarafından kabul edilen, şahsım ve 13 kıymetli milletvekilimizle verdiğimiz bu kanun teklifi mevzuatta yer alan 31/12/2015 tarihinde sona erecek bazı uygulamaların süresinin uzatılması, sözleşmeli erbaş ve erlerin maaşlarının diğer kamu görevlilerinde olduğu gibi memur maaş katsayısı esas alınarak hesaplanması, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından şubat ayında yapılacak öğretmen atamalarında kullanılmak üzere kadro ihdas edilmesi amacıyla hazırlanmıştır. AK PARTİ olarak seçim beyannamemizde ve eylem planımızda yer alan vaatlerimizi tek tek hayata geçiriyoruz. Geçen hafta emeklilerde yaptığımız düzenlemenin ardından bu hafta da öğretmen atamalarından askerlerimizin harçlıklarına, akademisyenlerimizin emeklilik yaşından astsubaylarımızın özlük haklarına kadar birçok düzenlemeyi içeren teklifimizi Genel Kurulumuza taşıdık.

Kanun teklifinin 1’inci ve 2’nci maddesiyle er ve erbaşların harçlıklarına esas gösterge rakamları yüzde 100 oranında artırılmaktadır. Erlerin harçlığı 38 TL’den 80 TL’ye, onbaşıların harçlığı 43 TL’den 92 TL’ye, çavuşların harçlığınıysa 49 TL’den 103 TL’ye çıkarıyoruz. Kalkınmada öncelikli illerdeyse bu tutarın 2 katı kadar harçlık almaktadırlar; böylece erlerin harçlığı 160 TL’ye, onbaşıların harçlığı 180 TL’ye, çavuşların harçlığıysa 206 TL’ye çıkarılacaktır. Kıbrıs’ta görevli erbaş ve erlerin mevcut harçlıkları da yüzde 100 oranında artırılacaktır. Bu durumda erler 160 TL, onbaşılar 180 TL, çavuşlarsa 206 TL alacaktır.

Söz verdiğimiz gibi, askerî öğrencilerin harçlıklarıyla ilgili vaadimizi de yerine getiriyoruz. Kanunun 3’üncü maddesiyle tüm askerî öğrencilerin harçlıkları da yapılan düzenlemeyle yüzde 100 oranında artırılmaktadır. Yapılan düzenleme sonrası, harp okullarında, üniversite ve yüksekokullarda öğrenim gören askerî öğrencilerin bulundukları sınıflara göre 287 TL ile 460 TL arasında, yedek subay okulu öğrencilerininse 287 TL, askerî lise öğrencilerine bulundukları sınıflara göre 144 TL ile 250 TL arasında, astsubay hazırlama ve astsubay meslek yüksekokulu öğrencilerine bulundukları sınıflara göre 94 TL ile 201 TL arasında değişen tutarlarda harçlık ödenmeye başlanacaktır.

Değerli milletvekilleri, kanun teklifimizin 4’üncü maddesiyle 926 Sayılı Kanun’a eklenen geçici maddeyle, 2003 yılı öncesi göreve başlayan astsubaylar ile 2003 yılı sonrası göreve başlayan astsubayların başlangıç derece ve kademeleri arasındaki farklılık giderilmiş ve yıllardır çözülmeyi bekleyen bir sorun daha AK PARTİ iktidarı tarafından çözülmüş olacaktır. Daha önce 1’inci dereceye yükselme imkânı bulunmayan ve dolayısıyla, 2’nci dereceye kadar yükselmiş bulunan astsubayların 1’inci dereceye yükselmeleri ve 3600 ek göstergeden yararlanmaları sağlanacaktır. Lise mezunu astsubaylarımız 1 derece, iki yıllık okul mezunları 2 kademe, üç yıllık okul mezunları 1 kademe, dört yıllık okul mezunları ise 2 kademe ilerleyeceklerdir. 2’nci dereceden emekli olan astsubaylara 1 derece verilmesiyle emekli maaşlarında ortalama 400 TL artış sağlanacak ve bu düzenlemeden 36.209 emekli astsubay veya dul ve yetimleri yararlanacaktır. Bu teklifimizin yasalaşmasıyla düzenlemeden toplam 105.142 kişi yararlanmış olacaktır.

Değerli milletvekilleri, eğitim hayatını ilgilendiren reformlara devam ediyor, milletin geleceğine sahip çıkıyoruz. Biliyoruz ki bir ülkenin gerçek zenginliği, merkez bankalarının kasalarındaki döviz ya da kıymetli madenler elbette ki değildir; bir ülkenin esas zenginliği, o ülkenin sahip olduğu beşerî sermayesinin niteliğidir. AK PARTİ hükûmetleri olarak biz, bu gerçekten hareketle, eğitim sistemimizde çağdaş dünyayla rekabet edebilecek nitel ve nicel yatırımlara ağırlık verdik. Merkezî bütçeden eğitime ayrılan kaynağı her yıl artırarak insanımızın yaşam kalitesini yükseltecek eğitim yatırımlarına elbette ki öncelik verdiğimizi yüce Meclisimizin kürsüsünden, buradan bir kez daha ifade etmek istiyorum. Bu çerçevede, seksen yılda 79 üniversite açılmışken AK PARTİ döneminde ise on üç yılda 110 yeni üniversite açılarak âdeta eğitimde sessiz devrim yapılmıştır.

2002-2003 öğretim yılında yükseköğretimde öğrenci sayısı 1,2 milyonken 2013-2014 öğretim yılında bu sayı 2,6 milyona yükselmiştir. 2015 yılında toplam 79.555 akademisyen varken 2015’te 151.169’a çıkmıştır. Yükseköğretimde okullaşma oranı yüzde 19’dan yüzde 50’ye ulaşmıştır. 2002’de üniversitelere aktarılan toplam ödenek 2,5 milyar lira iken 2015’te 18,3 milyar liraya yükselmiştir.

Geçtiğimiz yıllarda Hükûmetimiz tarafından akademisyenlerimizin maaş ve özlük haklarında yaptıklarımız ise: 2015 Aralık ayı itibarıyla, profesör, doçent ve yardımcı doçentlerin aylıklarında 789,30 TL; öğretim görevlisi, okutman, uzman, araştırma görevlisi, çevirici ve eğitim öğretim planlamacılarının aylıklarında ise 907,68 TL artış sağlanmıştır. 2016 yılından itibaren -yani 15 Şubatta uygulanacak- akademisyen teşvik ödeneği uygulaması getirilecektir. Buna göre, 2015 yılı göstergeleri dikkate alınarak 100 tam puan alan bir profesöre 789,30 TL, doçente 710,37 TL, yardımcı doçente 631,44 TL; öğretim görevlisi, okutman, araştırma görevlilerine ise 552,51 TL aylık ödeme imkânı getirilmiştir.

Bilindiği üzere, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 30’uncu maddesinde, genel olarak, öğretim üyelerinin çalışma yaş haddi 67 olarak belirlenmiştir. Söz konusu 41 adet üniversite için bu yılın sonuna kadar 72 olarak belirlenen yaş haddi, yeni bir düzenlemeye imkân sağlamak amacıyla bir yıl daha uzatılmaktadır. Bu geçici madde, yeni kurulan üniversitelerimizin öğretim üyesi ihtiyacını karşılamada önemli bir rol üstlenmektedir. Bu madde kapsamında, 15/12/2015 tarihi itibarıyla 133 öğretim üyesi görev yapmaktadır. Bu öğretim üyelerinin 98’i profesör, 12’si doçent ve 23’ü yardımcı doçenttir. Görüldüğü üzere, bu öğretim üyelerinin büyük çoğunluğu profesör unvanına sahiptir. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde bulunan üniversitelerin öğretim üyesi ihtiyacı bu madde kapsamında karşılanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ hükûmetleri olarak 2002’den beri, daha sivil, demokratik ve çoğulcu bir Türkiye’yi inşa etmek için çalışmaktayız. Bunu yaparken de biz, oy versin, vermesin herkesin beklenti ve taleplerini karşılayabilmek için siyasetin merkezine milleti alan bir yaklaşımı her daim benimsedik.

Saygıdeğer milletvekilleri, AK PARTİ hükûmetlerinde medeniyetimizin inşa ve ihyasında en önemli unsur olan öğretmenlerimizin istihdam ve özlük haklarının iyileştirilmesine yönelik birçok çalışma yapılmıştır. Seksen yılda Türkiye’de 383 bin öğretmen atanabilmişken AK PARTİ Hükûmeti sadece 2003-2015 yılları arasında 510.589 yeni öğretmen atamıştır. Ağustosta yapılan 37 bin öğretmen atamasıyla birlikte toplam öğretmen sayımız 893.642 olmuştur ve Millî Eğitim Bakanlığında kadrolu görev yapan öğretmenlerimizin yüzde 57’si AK PARTİ hükûmetleri tarafından atanmıştır. Yine söylüyorum, bu bir sessiz devrimdir. Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yapılacak öğretmen atamalarında kullanılmak üzere 12.500 adet öğretmen kadrosu ihdas edilmesini yani eğitim ordusuna yeni eğitim neferlerinin katılmasını da içeren bu kanun teklifimiz, reformlarımızın devam edeceğinin bir göstergesidir.

Partimizin seçim beyannamesinde ortaya koymuş olduğu şubat atamalarında 30 bin öğretmenin atanmasıyla ilgili vaadi, bu teklifin kanunlaşmasıyla gerçekleşmiş olacaktır. Burada 12.500 olarak ifade edilen kadro tahsisi ve Millî Eğitim Bakanlığının da 22.500 kadro tahsisiyle birlikte, 30 bin öğretmenin şubat ayında atanması gerçekleştirilmiş olacaktır.

Öğretmenlerimize, akademisyenlerimize verdiğimiz önem kadar, gençlerimize, öğrenci kardeşlerimize, gelecek nesillerimize de değer veriyor, onların nitelikli bir eğitim öğretim hayatı geçirebilmeleri için yaptığımız reformlarla yanlarında olmaya devam ediyoruz. Tüm yükseköğrenim öğrencilerine kredi, burs vermek suretiyle nakdî destekte bulunduk ve bulunmaya da yine devam ediyoruz.

2002 yılında 451.550 kişiye kredi verilirken 2015’te 1 milyon 2 bin öğrenciye öğrenim kredisi verdik, 353.722 öğrencimize de burs olmak üzere toplam 1 milyon 350 bin öğrenciye burs veya kredi vermeye başladık. 2016’da bu sayıyı 1,5 milyona çıkarmayı planlıyoruz.

2002 yılında aylık 45 TL olan kredi, burs miktarı, 2015 yılında yüzde 633 artışla aylık 330 TL oldu ve 64’üncü Hükûmetimizin eylem planında açıkladığımız üzere, öğrenci burslarını ocak ayı itibarıyla 400 TL’ye çıkarıyoruz.

81 ilde, 162 ilçede ve 2 tane de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde olmak üzere toplam 592 yurdumuzda öğrenci kardeşlerimize barınma hizmeti veriyoruz. Toplam kapasitesi 450 bin olan yurtlarda kız ve erkek öğrencilerimiz barınmaya devam ediyor.

Yine, öğrenci kardeşlerimizin menfaatlerini gözeten uygulamalarımıza devam ediyoruz. 08/10/2011 tarihinden itibaren sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları maddi durumu yetersiz olan üniversite öğrencilerine verilmek üzere şartlı bağış kabul edebilmektedir. Ülke genelinde farklı illerde 184 sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları aracılığıyla şartlı bağış uygulaması yürütülmektedir. Bu kapsamda, Türkiye genelinde yıllık yaklaşık 5 bin üniversite öğrencisine burs verilmekte ve yıllık yaklaşık 10 milyon TL kaynak şartlı bağış olarak kullanılmaktadır. İlgili kanun maddesinin 31/12/2015 tarihinde sona erecek olması nedeniyle mağduriyet doğacağı ve uygulamaya devam edilmesinin, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının yükseköğrenim öğrencilerine burs verilebilmesi amacıyla bağış kabul edebilmesinin üniversiteye devam eden öğrencilerimiz için faydalı olacağını düşünerek bu kanun maddesinin süresinin uzatılması için teklifte bulunduk.

Birileri hastaneleri yıkmaya, okulları yakmaya çabalarken bizler geleceğimizin teminatı olan öğrenci kardeşlerimiz için okullar açmaya, yurtlar yapmaya, yeni Türkiye’yi inşa edecek olan çocuklarımıza yatırım yapmaya devam ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Yurtlarda gençlerimizin barınma ve beslenme ihtiyaçları yanında onların akademik, sosyal, kültürel ve manevi gelişimleri için her türlü imkân ve fırsatları seferber ettik, etmeye de devam ediyoruz. Bu faaliyetlerden on binlerce gencimiz faydalanmaktadır. Yine 2002 yılında aylık 11 TL olan beslenme yardımı 22 kat artışla 2015 yılında aylık 240 TL oldu ve 2016 Ocak ayı itibarıyla ise 270 TL’ye çıkarılacak.

Bizler laf değil iş üretiyoruz değerli arkadaşlar. Gençliği düşünüyoruz çünkü biz geleceğimizi düşünüyoruz.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – 7 Haziran öncesi bizim verdiğimiz taahhütlerden kopya çektiniz de veriyorsunuz onları!

HALİL ETYEMEZ (Devamla) – Sadece bugünümüzün, yakın geleceğimizin değil önümüzdeki yüz yılın temellerinin atıldığı, dünyanın yeniden şekillendiği bir değişim yaşanıyor. Türkiye olarak bu sürecin öznesi olmak, kendi coğrafyamızda kendi geleceğimiz için adımlar atmak, gelecek nesilleri düşünmek zorundayız. Medeniyetimizin bizlere yüklediği vizyon ve misyon doğrultusunda hadiselerin gidişatına yön vermek mecburiyetindeyiz.

Bu kürsüden genç kardeşlerime sesleniyorum: Bir varlık-yokluk mücadelesinin yaşandığı son dönemde bu coğrafyanın ruhunu oluşturan, milletimizi bir arada tutan, vatana anlam katan değerlerimizin tamamı mücadelemizin özünü oluşturmuştur. Millet olarak birliğimize, beraberliğimize sahip çıkmanın mücadelesini hep beraber veriyoruz.

Evet, değerli milletvekilleri, Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edilen bu kanun teklifi, 6111 sayılı Kanun’un geçici 12’nci maddesindeki su ürünleri kiralamalarının uygulama süresinin uzatılmasını da içeriyor. 6111 sayılı Kanun öncesi, su ürünleri yetiştiriciliğinde kullanılan su ve su yüzey alanları kiralaması il özel idareleri tarafından yapılmaktaydı. Haksız rekabeti önlemek ve kiralamalara bir standart getirmek, bu konuda çözüm sağlamak amacıyla 25/2/2011 tarihinde 6111 sayılı Kanun’un geçici 12’nci maddesiyle kiralama yetkisi Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına verilmiştir. Bu düzenlemeyle, bölgeler ve iller arasında adil olmayan uygulamalar ortadan kaldırılmış, yatırımlara engel olan yüksek kira bedellerinde düşme sağlanmış, kiralama işlemleri “web” tabanlı bir programla standart hâle getirilmiş olacaktır. 6111 sayılı Kanun’un geçici 12’nci maddesiyle kiralamalara ilişkin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına verilen yetkinin 1/1/2016 tarihinde sona ermesi hasebiyle, mevcut yasanın uygulama tarihinin uzatılarak su ürünleri üretiminde sürdürülebilirliğin sağlanması amaçlanıyor.

Kamu İhale Kanunu’nun hizmet alımlarında ihale öncesi ilgili kurumlardan uygun görüş alınması ve personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alımlarıyla ilgili sözleşmelerin uygulanması sürecinde yer alan görevlilerin sorumlulukları ve bunlar hakkındaki idari yaptırımları düzenleyen maddesinin ilgili fıkrasının bu yıl sonunda dolacak olan yürürlük tarihi 30 Haziran 2016’ya kadar uzatılacaktır.

Sonuç olarak değerli milletvekilleri, AK PARTİ, Türkiye’nin son on üç yılında bu millete hizmet eden ve millet iradesini hâkim kılan sessiz birçok devrime imza atmış bir partidir. Biz önce Allah’a, sonra milletimize inanan bir kadroyuz. Bunun dışında hiçbir iradeye ya da otoriteye boyun eğmedik, bundan sonra da eğmeyeceğiz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – 17-25’i unutmazsınız inşallah.

HALİL ETYEMEZ (Devamla) – Allah bu yüce milletimizden razı olsun ve milletimizi korusun.

Hepinizi tekrar saygı ve muhabbetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Etyemez.

Gruplar adına son söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Selin Sayek Böke, İzmir Milletvekili.

Buyurun Sayın Böke. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) – Teşekkürler Başkanım, kusura bakmayın.

BAŞKAN – Uzun yoldan geldiniz.

SELİN SAYEK BÖKE (Devamla) – Uzun yoldan geldim, doğrudur. Teşekkür ediyorum. Bugün İzmir’deydim, bir şehit cenazemiz vardı, onun için Meclise geç katıldım.

Gönül isterdi ki bugün burada bir bütünü olan, içeriğini detaylı bir şekilde tartışabileceğimiz ve karşılıklı fikir alışverişinde bulunabileceğimiz bir kanun tartışsaydık. Gönül isterdi ki 2016’ya geçerken artık Meclisin hakikaten fikir konuşulan bir zemin olduğu, yasaların yamalı bohça değil de bir bütüne çözüm üretmek için yapıldığı bir Türkiye inşasına adım atıyor olsaydık. Gönül isterdi ki biz, torbaların içerisine gerçekleri, sorunları çözmeye uğraşan bir yaklaşım sergilemeyen bu tavırdan uzak, sorun çözmek isteyen ama bunun için de bütüncül bir çerçeveyi ortaya koymaya çekinmeyen bir Meclisin yeni yıla geçişini kutluyor olsaydık. Ama ne yazık ki bugün burada konuşuyor olduğumuz torba kanun, bir kez daha, bizlere, yasa yapımına ve politika oluşturma meselesine AKP’nin temelde çarpık bakışının devamlılığının süreceğini gösteriyor. Bir kez daha, birbiriyle hiçbir alakası olmayan kanun tekliflerinin alelacele, tartışılmadan, bunların neden uzatılması gerektiğine veya neden yapılması gerektiğine dair karşılıklı herhangi bir fikir alışverişinde bulunmadan, yani Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu derinlemesine değerlendirmeleri yapmadan ideal olanı ortak bir şekilde bulmak için adım atma kaygısından uzak yaklaşımı görüyoruz ve bir kez daha yaşıyoruz.

Yürütme tarafından işlerin bir süre daha “Hadi, yürütelim.” yaklaşımıyla idare ediliyor olması, Meclis içerisinde sorgulamaların yapılmasına da engel oluyor. O zaman da yasama yetkisinden geriye bir şey kalmıyor. Oysaki bizler, burada, hakikaten çözüm üretmek için, bütüncül bir yaklaşımla Türkiye'nin ihtiyaç duyduklarını ortaya koymak için çalışmakla yükümlüyüz. Ama, bu derinlemesine tartışmaya izin vermeyen torba kanun mantığına dair defalarca buradan aynı şeyler söylenmiş olmasına rağmen, ben de kayıtlara bir kez daha geçmesi için bu konuyla konuşmama başlamak durumunda kaldım. Zira, torba yasaya karşı duruşumuz sadece usule dair bir sıkıntıyı ortaya koymuyor. Bu usulle yapılan işin sonucunda Türkiye'nin vasatlığa mahkûm olmasından rahatsız olan bizler bunun bir esas mesele olduğunu da düşünüyoruz. Torba kanunlar, sadece bir usul sorunu değil, aynı zamanda Türkiye açısından bir esas sorunudur. Türkiye'nin sorunlarını tespit eden ve bunlara bütüncül bir planla, yamalı bohça mantığıyla değil, bütünü düşünerek, parça parça idare eden değil, bütüne dair iyi bir şey söyleyen reform paketleri üretilmiyor ve ürettirilmiyor. Bu torba kanun da aynı yamalı bohça mantığıyla bir kez daha önümüze geliyor. Hiçbir sorun ciddiye alınmıyor. Oysa Türkiye ciddi sorunlarla boğuşuyor. Ciddi sorunlara çözüm üretmek de bir ciddiyet gerektirir. Ciddiyet de yapısal reformları böyle yara bantlarıyla idare eden kanunlarla değil, bütüncül yaklaşımlarla ortaya koymayı gerektirir. Sürekli olarak günü kurtarma çabası, pansuman yapmanın ötesine geçemeyen bir yasamayı da karşımıza bir gerçek olarak koyuyor.

Şimdi, biliyorum ki bazılarınız şöyle düşünüyorsunuz: “Ne fark eder, parça parça da olur, bütüne dair bir şey söylemeye gerek yok, işler görülsün, gemi bir şekilde yürüsün, biz de idare edelim, işte hepimiz buradan bölgelerimize hitap edelim.” Ama, bu mantığın çok hatalı olduğu verilerle aşikâr. Veriler, bize, torba kanunla sürekli geçici düzenlemeler yaparak ülke yönetildiğinde vasatlığa mahkûm olduğumuzu açıkça ortaya koyuyor. Ülke bu mantıkla yönetilmeye kalkışılınca sorun çözen bir siyaset, Türkiye'nin yeniden büyüme, yeniden kalkınma, adil bir dağılım, sosyal adalet sağlayacak bir reform vizyonu olmadığı mesajı sadece Türkiye'ye verilmiyor, bütün dünyaya da oldukça yüksek bir sesle tekrar ediliyor. Oysaki Türkiye’nin ciddi bir kurumsal dönüşüme ihtiyacı var. Türkiye'nin ciddi bir kalkınma anlayışını tartışmaya ihtiyacı var. Türkiye'nin birlikte yaşama kültürünü nasıl inşa edeceğini konuşmaya ihtiyacı var. Bunların hiçbiri yamalı bohça ve pansuman yöntemiyle yapılamaz ve çözülemez.

Bu, bizi orta gelir tuzağına mahkûm ediyor. Orta gelir tuzağı 2008 yılından beri alnının teriyle çalışan Türkiye'nin fakirleşmesi anlamına geliyor. Her birimiz yorgunuz, bizi izleyen bütün vatandaşlarımız yorgun. Neden? Çünkü çok çalışmak zorundalar ama çalıştıklarının karşılığını alabildikleri bir Türkiye'de yaşamıyorlar. Çok çalışıyorlar ama 2008 yılından bugün daha fakirler. Orta gelir tuzağı bir vasatlık ürünüdür. Bu vasatlığın temeldeki sebeplerinden biri de işte bizim bu yasa yapma şeklimiz ve torba kanunlarla Türkiye'yi idare etme gayretinizdir.

Türkiye orta teknoloji tuzağına takıldı. Yaptığı ihracatın sadece yüzde 3’ü teknoloji barındırıyor. Türkiye'yi bu vasatlığa tıkayan ve ilerlemesine engel olan yaklaşım, işte bu torba kanun yaklaşımıdır ve pansuman yapmanın ötesine geçemeyen yaklaşımdır.

Türkiye orta beşerî sermaye tuzağına takıldı. Okullarda yorulan çocuklarımız aldıkları eğitimle bilgiye erişemiyorlar. Rekabet edebilecek bilgileri olmadığı için de sınavlarda çok zorlanıyorlar. Oysaki bizim çocuklarımız da akıllı, bizim çocuklarımızın da potansiyeli var. Ama onlara bu potansiyelin olmadığını ikna edecek bir eğitim sistemini dayattıkça ve bir bütüncül kalkınma paketi içerisinde bunları düzeltme gayretine düşmek yerine, sayılarla, açılan üniversite sayılarıyla övünmenin ötesine geçmeyen eğitim politikasıyla, işte biz, vasatlığa ve torba kanunlarla pansuman yapmaya mahkûm edilmiş bir ülke oluyoruz.

Bu geçici maddeleri uzatma gayretini de anlamak mümkün değil. Eğer geçici 55’inci maddenin defalarca uzatılması gerekiyorsa demek ki kalıcı bir sorun var ki burada tekrar tekrar aynı çözümü konuşmak zorunda kalıyoruz. Hadi diyelim ki -iyi niyetli yaklaşalım- 2015 yılında Türkiye’nin gereksiz yere yaşadığı iki seçim yüzünden uzatılamamış bazı maddeler bugün karşımıza gelmiş olsun. Hadi iyi niyetli bir şekilde diyelim ki peki, bunların uzatılması için tartışma zeminini açmak ve şimdi bu tartışma zemininde bir ortak akıl üretmek için sizlere fırsat verelim. Ama, peki, o zaman niye bir yıl uzatıyoruz, neden bu maddelerin bir yıl uzatıldığına dair herhangi bir tartışmanın olmadığı zeminde? O zaman bizim de iyi niyetli yaklaşmamız gittikçe zorlaşıyor.

Bu kanun tasarısı, temel mantığının hatalı olmasının ötesinde içerik olarak da oldukça yetersiz bir kanun tasarısıdır. İçeriğin ne olduğuna dair bütüncül yirmi dakikalık bir konuşma yapmak için kilit kelime aramaya mahkûm edilen bizlerin çıkardığı mesajların ötesine geçecek bir tartışma zeminine ihtiyacımız var. Ama biz ödevimizi yaptık, oradaki kilit kelimelerden, bir Türkiye hikâyesine yönelik ne konuşulması gerektiğini biliyoruz.

Bugün karşımıza torba yasa olarak çıkardığınız bu pansumanın içerisinde gelir dağılımına ve onun en temel belirleyicisi olan ücret politikasızlığına dair çok somut önermeler var. Türkiye’nin bir ücret politikası yok. Türkiye’nin, Hükûmet tarafından ortaya konan herhangi bir bütüncül politikası olmadığı için bir ücret politikası olmamasına şaşırmamak gerekiyor. Ancak, bu ücret politikasının eksikliği, işte sizleri hep torba kanun getirmeye, hep geçici maddeleri uzatmaya mecbur bırakıyor. Eğer ücret politikası bütüncül bir şekilde tanımlanmaz, belli sınıflara belli ücret artışlarını belli dönemlerde vermek üzerine kurgulanmış palyatif yaklaşımla yapılırsa işte, o zaman, her seferinde biz bir torba kanunda bir grup çalışan için bir grup düzeltmeyle işi idare etmeye çalışırız. Oysaki iyi bir ücret politikası bütünü birlikte ele alır; bir sınıfın ücretini değiştirdiğinde, bunun bütün Türkiye’deki ücretlere etki yapacağı gerçeğini bilerek bu teknik bilgiyle hareket eder; asgari ücret değişeceği zaman ülkede başka ücretlerin de değişeceği gerçeğiyle yola koyulur. Seçim bildirgesine son gece “Asgari ücreti 1.300 lira yapıyoruz.” diye ibare koymanın ötesine geçen bir yaklaşıma ihtiyacı vardır Türkiye'nin.

Bakın, Türkiye'nin ücret politikasızlığının sonucu, OECD ülkeleri arasında ortalama medyan ücrete en yakın asgari ücrete sahip olan ülke Türkiye’dir. Bu, şu demek: Türkiye’de ücret kazanmak için canını dişine takmış milyonlar ancak ve ancak asgari ücret kazanabiliyorlar. Oysa, iyi bir ücret politikası asgari ücreti en düşük taban olarak tanımlar. Bizler, ortalamanın asgari ücretin çok üzerinde olduğu bir Türkiye ekonomisinin inşası için haykırıyoruz. Bizler, sizlere, bütüncül bir reform anlayışıyla “Gelin, Türkiye'nin asgari ücrete mahkûm olmadığı düzenlemeleri yapalım.” diyoruz. Aksi takdirde, asgari ücreti düzeltmeye kalktığınızda, işte böyle er ve erbaşlara, sözleşmeli er ve erbaşlara ücret düzeltmesi yapmak zorunda kalıp yaptığınız düzeltmeyle de kazanılmış başka hakları onların elinden alır hâlde kendinizi bulursunuz.

Türkiye'nin bütüncül politikalara ihtiyacı var. Bu bütüncül politikalar içerisinde olmazsa olmazlardan biri, sosyal adaleti sağlayacak olan doğru ücret politikasıdır. Peki, doğru ücret politikası nedir? Doğru ücret politikasını bu kanun çerçevesi ortaya koymuyor. Oysa, Cumhuriyet Halk Partisinin 2015 yılındaki seçim bildirgesinde ortaya koymuş olduğu kalkınma vizyonu, Türkiye’de bütüncül bir ücret politikasının ne olması gerektiğini açıkça ortaya koyuyor. Bütüncül bir ücret politikasının ilk adımı kurumları düzeltmekten geçer; hukuktan, demokrasiden ve özgürlüklerden geçer. Özgürlüklerin olmadığı yerde farklı fikirler ortaya çıkamaz, farklı fikirlerin olmadığı yerde yenilikler ortaya çıkamaz, yeniliklerin olmadığı yerde üretkenlik olmaz, üretkenliğin olmadığı yerde de yüksek ücrete erişmek mümkün olmaz. Türkiye’yi bu sarmaldan çıkarmak için, önce farklı fikirleri konuşma cesaretini gösterecek bir hukuki düzen kurmamız gerekiyor.

İkincisi: Türkiye’de sosyal adaleti sağlayacak düzenlemeleri vakit kaybetmeden yapmamız gerekiyor. Gönül isterdi ki bugün burada yapılan ücret düzenlemelerinin içerisinde asgari ücretten gelir vergisi almama maddesi olsaydı. Keşke, biz, pansuman yapıyorsak 5 milyon asgari ücretlinin pansumanıyla başlasaydık da onlara çalışmak için bir sebep verseydik. Biz o sebebi verdikten sonra zaten insanlar kendilerine yatırım yapacak ve artan ücretleri ortaya çıkartacak verimliliği de sağlayacaklardır.

Üçüncüsü: Türkiye'nin bir rekabet gücünü yeniden tanımlayan reform dizisine ihtiyacı var. Türkiye'nin artık hepimizin diline yapışmış yapısal reformun çerçevesini duymaya değil, yapan bir iktidara ihtiyacı var. Yapısal reformlar farklı şekilde tanımlanmadığı, Türkiye'nin rekabet gücü için düşünülmediği zaman işte biz, ücretleri kanunla düzeltmeye hapsolmuş Türkiye'nin içerisinde yaşamaya mahkûm oluruz.

Dördüncüsü: Türkiye'nin sürdürülebilirlik gerçeğini ücretlerde de anımsaması gerekiyor. Bu çerçevenin içerisinde ücret sorununun nasıl çözülmesi gerektiğine dair sizlerle burada torba yasaya girmesi gerekmeyen, bütüncül bir reform paketinde olması gereken adımları paylaşmış oluyoruz.

Bu kanun içerisinde bir diğer kilit kelime de eğitim ve üniversiteler. Türkiye'nin bir üniversite sorunu var. İzin verirseniz birkaç veri paylaşmak istiyorum. Evet, Türkiye son yıllarda 110 yeni üniversite açtı. Peki, bu 110 yeni üniversite ne yapıyor? Ben bir öğretim üyesi olarak, ben Türkiye’de bilim üretmiş bir insan olarak çok ciddi bir kaygı besliyorum çünkü bilimin üretilmesi için özgürlüklerin olmadığı bir Türkiye’de bilimi üreten ODTÜ’yle uğraşma gayretine girmiş olan yaklaşım, nasıl bir üniversite istendiğine dair de çok net bir tablo ortaya koyuyor. (CHP sıralarından alkışlar) Oysaki Türkiye'nin bir ODTÜ’ye değil, birçok ODTÜ’ye ihtiyacı var; Türkiye'nin bilim üreten ve bilimiyle kendisini konuşturan üniversitelere ihtiyacı var. Evet, 110 üniversite açılmış -harika- genç işsizliği rakamlarını ötelemişiz -süper olmuş- ama izin verirseniz, 40 ülke arasında Türkiye’deki bilime dair verileri paylaşmak istiyorum. OECD verilerine göre, Türkiye'nin içler acısı durumu şunu söylüyor: Makale yazarlarında, Türkiye’de bilim insanlarının yazarlık yaptığı makalelerin sayısı sıralamasında Türkiye 40 ülke arasında 36’ncı; patent sayısına baktığınızda yani yaptığı bilimsel üretimden bir başka üretime yol açmış olan bilim insanlarına baktığınızda, Türkiye 40 ülke arasında 34’üncü sırada ama harcamaya geldiğinde, Türkiye AR-GE harcamalarında 14’üncü sırada. Şaşırdık mı? Hayır, şaşırmadık. Her seferinde bize yeniden yeniden sunulan eylem ve reform paketleri harcamanın ötesine geçmeyen paketler diye ısrarla söylüyoruz. İşte, bu kürsüden bir kez daha söylüyoruz: Harcayan ama harcamanın karşılığında herhangi bir olumlu tablonun ortaya çıkması için ihtiyaç duyulan reformları yapmayan yaklaşım Türkiye’yi işte bu sıralamalara hapsediyor, Türkiye bunu hak etmiyor. Gerard Piel der ki: “Yayınsız bilim ölüdür.” Bilimi öldürmemeliyiz. Bilimi öldürmemek için de üniversiteye yaklaşımımızı torba kanun içerisinde emeklilik yaşına dair bir maddeyi tartışmak için değil, gerçekten nasıl üniversiteler istediğimize dair bir zemini açmakla kullanmalıyız. Türkiye'nin önemli meseleleri var. Plansız bir şekilde üniversite kurarak, bu üniversitelere öğretim üyesi yetiştirecek olan ODTÜ’lerle savaşarak işte ancak ve ancak, yaşlanan ekibe “Siz biraz daha devam edin, oyalanın.” demenin ötesine geçemeyiz. Doğru, 72 yaşında bilim üreten ve hâlâ katkıda bulunabilecek insanlarımız var, onları da bu sisteme dâhil etmeyi farklı şekilde becerebilmeliyiz. Ama işte bütün bunlar, bir bütüncül yaklaşımı düşünebilen, tartışabilen ve “Üniversite nedir?” sorusunu açıkça sorabilen ve ODTÜ’lerden korkmayan bir zihniyet gerektiriyor.

Oysa iktidarın, üniversiteleri bir bilim merkezi gibi görmediği, birer tabela gibi gördüğü ve kadrolaşma alanı olarak gördüğü her açıdan çok net olarak ortada. Bu kanun da yine, Türkiye'nin ihtiyacı olan yeni, kaliteli öğretim üyesine, bu öğretim üyelerinin yeni iş alanlarına, hangi bilimsel alanlarda Türkiye’yi konuşturacaklarına dair hiçbir şey söylemiyor. Oysaki bizim üniversitelerimizle ilgili meselemiz, hangi üniversitelerde 67 yaştan sonra öğretim üyelerinin çalışacağı meselesi değildir. Bizim meselemiz, Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu reformlarda nasıl bir üniversitenin ortaya konacağı meselesidir.

Bu açıdan da Cumhuriyet Halk Partisi çok net bir öneriyi ortaya koymaktadır. Gelin, önce, özgürlüklerden korkmayan bir yaklaşım sergileyelim. Gelin, farklı fikirlerin üretilebildiği üniversiteleri ortaya koyalım. Gelin, YÖK’le değil de özgürce, kendi iradesiyle yönetilen üniversiteleri bugünden inşa edelim. Gelin, bilimi Türkiye'nin merkezine taşıyalım ve Türkiye’de bilimi, Karagözleri, Hacivatları yeniden, teknolojiyle üretmeye değil de Türkiye’yi dünyaya konuşturacak bilim adımlarını atmak için kullanalım. Gelin, Aziz Sancarların Amerika’da araştırma yapması gerekliliğini ortadan kaldıralım, onların Nobel Ödüllerini buradaki üniversitelerde kazanmalarını sağlayalım. (CHP sıralarından alkışlar)

Kısacası, torbaları doldurarak, yamalı bohçalarla, pansuman mantığıyla Türkiye'nin önemli sorunlarını çözmek mümkün değil. Türkiye'nin çok önemli yapısal sorunları var, kaybedecek tek bir günü bile yok. Kaybedilmiş nesilleri kazanacak, sessiz çığlıkları duyacak ve artık iş yapmak için iş yapan bir Meclise ihtiyacı var. Gelin, 2016’da torba kanunlarla değil, tartışarak, derinlemesine konuşarak, gerçeklerden kaçmayarak ve gerçekleri konuşanları kovalamayarak yeni bir yasama dönemi başlatalım.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Böke.

Teklifin tümü üzerinde gruplar adına konuşmalar sona ermiştir.

Birleşime saat 20.30’a kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19:38

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.32

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Özcan PURÇU (İzmir), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

------0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

Şimdi söz sırası, şahsı adına, Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Uğur Dilipak’a aittir.

Buyurun Sayın Dilipak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, kuruluşundan bugüne kadar girdiği her seçimde birinci parti çıkan, mensubu olmaktan onur ve gurur duyduğum AK PARTİ, 1 Kasım seçimlerinden önce vatandaşlarımıza çok önemli taahhütlerde bulunmuştu. Belki bu taahhütleri birileri hayal dahi edemiyordu. Ama vatandaşımız inandı, 1 Kasımda partimize büyük bir teveccüh gösterdi. Buradan, temsilcisi olduğum kahramanlar diyarı, Millî Mücadele’nin öncüsü Sütçü İmam’ın, Rıdvan Hoca’nın, Senem Ayşe’nin ve Yedi Güzel Adam’ın hemşehrilerine, 1 Kasımda rekor düzeyde partimize oy verdikleri için, yüce çatı altında şükranlarımı sunuyorum.

Ölümünün 79’uncu yıl dönümünde İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’u rahmetle anıyorum.

Değerli arkadaşlar, AK PARTİ, seçimden önce açıkladığı seçim beyannamesinde birçok alanda reform niteliğinde değişim yapacağını kamuoyuyla paylaşmıştı. Bu reformlarla ülkemizi muasır medeniyet seviyesine, 2023-2071 vizyonuna taşımayı gaye edinmiştir. Bu değişimlerden birisi de görüşülmekte olan bu kanunlardır.

Bu tasarıyla, mevzuatta yer alan 31/12/2015 tarihinde sona eren bazı uygulamaların süresinin uzatılması, sözleşmeli erbaş ve erlerin maaşlarının diğer kamu görevlilerinde olduğu gibi memur maaş katsayılarıyla hesaplanması, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yapılacak öğretmen atamalarında kullanılmak üzere yeni kadro verilmesi amaçlanmaktadır.

Değerli arkadaşlar, yukarıda özetlemeye çalıştığım tasarıyla, vatanımızın en ücra köşesinde nöbet tutan, güvenliği sağlayan kahraman Mehmetçiklerimizin özlük haklarının memur maaşları esas alınarak yeniden düzenlemesi yapılacaktır. Böylece, asgari ücret katsayısı baz alınarak hesaplanan sözleşmeli er ve erbaşların maaşı memur maaşı katsayısına göre belirlenerek kahraman askerlerimizin maaşında büyük oranda bir artış olacaktır.

Kanun tasarısı er ve erbaşları ilgilendiren maddesindeyse gösterge rakamları erbaş için 400’ken 1.172’ye, onbaşı için 350’yken 1.040’a, er için 300’ken 910’a yükseltilmiştir. Büyük oranda zam yapılmıştır. Aynı şekilde yavru vatan Kıbrıs’ta görev yapan er ve erbaşlarımıza da yaklaşık yüzde 100 oranında zam yapılması amaçlanmıştır.

Bu vesileyle, vatan savunmasında terörle mücadelede şehadet şerbeti içen kahraman Mehmetçiklerimizi rahmetle anıyor, gazilerimize hayırlı uzun ömürler diliyorum.

Değerli arkadaşlar, bu tasarının bir diğer maddesi sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları hakkındadır. Mevcut durumda 31/12/2015 sonunda sona erecek yasa yenilenmektedir. Çünkü yükseköğretim öğrencilerine burs vermekte olan vakıflar şartlı bağış almalarına devam edemezlerse öğrencilerimizin bursu kesilecektir. Bu sürenin bu tasarıyla 31/12/2016 tarihine kadar uzatılarak bu sorunun çözümlenmesine çalışılacaktır. Böylece, sosyal devlet olma bilinciyle “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” felsefesini şiar edinen insanlar ile öğrenciler arasında köprü vazifesi gören vakıflar misyonuna uygun faaliyetlerini gösterebileceklerdir.

Tasarının diğer maddesinde yer alan öğretim görevlilerinin emekliliğinin 72 yaşına kadar çıkarılması hükmü bugünkü koşullarda büyük önem arz etmektedir. Malumunuz, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 30’uncu maddesinde öğretim üyelerinin çalışma hadleri 67 olarak belirtilmiştir. Ancak 2006, 2007 ve 2008 yıllarında kurulan devlet üniversitelerinde yer alan öğretim üyelerinin emeklilik yaş sınırının 21/12/2015 tarihine kadar 72 yaş olarak uygulanılmasına geçilmişti. Bu düzenlemenin süresinin 31 Aralık 2016 tarihine uzatılması öngörülmektedir. Böylece, bilim insanlarının en verimli ve en dolu olduğu dönemde yeni neslin onlardan istifade etmesi amaçlanmıştır. Aksi durumda, emekli olmaları ülkemiz açısından bir kayıptır. Çünkü bir bilim insanı kolay yetişmez; yıllarca edindiği deneyimler, edindiği bilgilerle, yazdığı eserlerle ülkemizin kalkınmasında katkı sağlamışlardır. Bu hocalarımızın yeni nesille kolay kolay bağları koparılmamalıdır. Yeni akademisyenler için kılavuz olma misyonları yasayla devam edecektir.

Değerli arkadaşlar, tasarının diğer bir maddesi öğretmen kadrolarına ilişkindir. 4 Ekim 2015 tarihinde Sayın Başbakanımızın seçim beyannamemizde açıkladığı şubat dönemine ilişkin öğretmen alımına dair kanun tasarısının görüşmelerinin bahtiyarlığını yaşamaktayız.

Yani, on üç yıllık AK PARTİ iktidarı döneminde eğitimde reform sayılabilecek değişiklikler yaşanmıştır. Bu değişimlerden biri de atama bekleyen öğretmenlerin durumudur. On üç yıllık AK PARTİ dönemine baktığımız zaman, 500 binin üzerinde öğretmen ataması yapıldığını görmekteyiz. Bu sayı, şu anda kadrolu olarak görev yapan öğretmenlerin yüzde 55’lik kısmına tekabül etmektedir. Diğer bir deyişle, şu an görev yapmakta olan öğretmenlerin yarıdan fazlası AK PARTİ iktidarı döneminde atanan öğretmenlerdir. Diğer yandan, toplam 234 bin derslik yapılarak toplam derslik sayısı 570 bine çıkartılmıştır. Yani, AK PARTİ iktidarında bütün dersliklerin yaklaşık yüzde 50’si eğitime kazandırılmıştır. Bu da şu demektir: AK PARTİ iktidarları zamanında yapılan işlerin tamamı kadarı AK PARTİ iktidarlarından önce yapılan kısım kadardır. Dersliklerdeki ortalama öğrenci mevcudiyeti 60’lardan 20’lere indirilmiştir.

Burada çok söylenecek sözler var. Tabii, bizim maksadımız üzüm yemektir, bağcıyla bir problemimiz yoktur.

Bu vesileyle buradan bir kez daha bugüne kadar görev yapan Millî Eğitim Bakanlarımıza en kalbi duygularımı, teşekkürlerimi sunarım.

Yeni atanacak 12 bin 500 öğretmenle birlikte seçimde vadettiğimiz 30 bin öğretmenin, kadro istihdamını yakalamanın haklı gururunu yaşıyoruz.

Öğretmenlerimizin memleketimiz için hayırlara vesile olmasını diler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Dilipak.

Şahıslar adına ikinci ve son konuşmacı Dursun Çiçek, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Çiçek. (CHP sıralarından alkışlar)

Sizin de süreniz on dakika.

DURSUN ÇİÇEK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu saatte herkesi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Otuz beş yıl Silahlı Kuvvetlerde hizmet etmiş bir asker olarak şu an yasama görevi yapan Mecliste sizlerle birlikte görev yapmaktan büyük bir şeref ve onur duyuyorum.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin temel gücü iyi eğitilmiş, inanmış ve motive edilmiş insan gücüdür. Tabii, bu insan gücünün motivasyonunda mutlaka ekonomik şartların, harçlıkların, maaşların çok büyük önemi vardır. Başta Silahlı Kuvvetler olmak üzere bizlerin bugünkü eğitim ve hayat seviyesine ulaşmasını sağlayan cumhuriyete, padişahın kulu olmaktan cumhuriyetin onurlu vatandaşı olmamızı temin eden Mustafa Kemal Atatürk’ün adında sembolleşen çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlara ve bugünkü seviyesine ulaşmasında katkısı olan herkese şükranlarımı sunarak sözlerime devam etmek istiyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden, milletime ve insanlık âlemine barış ve refah içinde bir yaşam, karanlıkların aydınlığa dönüşeceği, umutların yükseleceği yeni bir yıl dileyerek sözlerimi sürdürüyorum.

12 sıra sayılı Kanun ve Kanun Hükmünde Bazı Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkındaki görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Söz konusu teklifte, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin eşitlik ilkesine aykırı, sadelik prensibine uymayan bir kısım düzenlemeler olduğunu tespit ediyoruz. Mutlaka personelin özlük haklarında yapılan düzenlemeleri her aşamada az da olsa takdirle karşılıyoruz ancak bunu yeterli görmüyoruz. Erbaş ve er harçlıkları olarak Mehmetçiklere yıllardır dağıttığımız, yaptığımız bürokratik masrafların verdiğimiz paraya değmediği harçlıkların yüzde 100 artırıldığı bu kanun teklifinde yer alıyor. Ancak, esasa baktığımızda, çavuş maaşı 48 liradan 93 liraya… Yani yaklaşık yüzde 100 gibi gözüküyor. Şimdi, 93 lirayı otuz güne böldüğümüzde ancak bir simit parası artırıyoruz. Dolayısıyla, bu artışlar, hudutlarda, terörle mücadelede, dünyanın her tarafında milletimizi temsil eden, bayrağımızı dolaştıran Mehmetçiklerin emeklerinin karşılığı olamaz, 93 lirayla bunu ölçemeyiz. İşte, yüzde 100 artış sağlıyoruz diye de kimseyi, milleti kandıramayız. Şimdi, bu safhada yedi gün yirmi dört saat sınırlarda, terörle mücadelede canı ve kanı pahasına görev yapan çavuşlara 93 lirayı, onbaşılara 91 lirayı, Mehmetçiklere de 72 lirayı reva görmek mümkün mü?

Askerî öğrenci harçlıkları 285 liraya çıkıyor. Onlar da bu parayla ancak her öğün iki simit alabilirler. Türk ordusu millî ordudur; Türk ordusu, Türkiye’nin her tarafından gelmiş, ekonomik durumları yurt parası, üniversite parası ödemeye yetmeyen insanların, gençlerimizin eğitildiği ve millete kazandırıldığı bir eğitim ocağıdır. Dolayısıyla, bu harçlıklar öğrenciler için çok önemlidir. 1976’da Harbiyeye girdiğimde harçlıklarımdan artırdığım paralarla anneme babama izne giderken hediye aldığımı ve bunun mutluluğunu yaşadığımı hatırlıyorum. Dolayısıyla, bu 285 lira Harbiyedeki bir öğrenci için yeterli değildir. Bununla övünemeyiz; bu, Meclisimize, milletimize yakışmıyor.

Uzman erbaşlarla ilgili düzenlemede, asgari ücretle olan bağlantı memur katsayısına bağlantılı hâle getiriliyor. Biliyorsunuz, asgari ücret konusundaki toplumsal duyarlılık çok daha fazla ve bu seneki artış, memur katsayısına göre daha fazla olduğu için burada uzman erbaşların aleyhine bir durum söz konusudur. Dolayısıyla, bu konuda yapılan düzenleme eskisi gibi kalsaydı, asgari ücret üzerinden kalsaydı bu artış çok daha fazla olacaktı.

Önerimiz şudur: Bütün Mehmetçiklerin -er, erbaş, uzman olmasına bakılmadan- harçlıkları, maaşları en az asgari ücret seviyesine çıkarılmalıdır.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu konuda yüce Meclise defalarca kanun teklifinde bulunduk. En son 5 Aralık 2014’te benzer bir teklifte bulunduk. Adalet ve eşitlik adına, bu teklifimizin Mecliste yasalaşması gerekiyor. Ayrıca, Mehmetçiklerin sigorta primlerini devletimizin ödemesi gerekiyor.

Çeşitli askerlik uygulamaları var ve özellikle de bedelli askerlik uygulaması vatan borcunun ödenmesinde eşitsizlikler ve haksızlıklar yaratmaktadır, vicdanları sızlatmaktadır. Her çıkan yasada, ödenen miktarlar değiştirilerek bu adaletsizlik daha da artırılmaktadır. Parası olmadığı için askerlik görevi nedeniyle işinden, canından, sağlığından olanlara Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir cevabı var mıdır? Gerek eşitlik, adalet adına gerek askerlik süresinin kısaltılması için, öğrencilerin, çalışanların askerlik sorununu çözmek için, Cumhuriyet Halk Partisinin parti programında olan yaz döneminde üçer aylık askerlik sistemine geçilmesi bu tür sorunların çözümüne hizmet edecektir.

Gençler ve yüzde 20’nin üzerine çıkan işsizliğin çözümünde uzman Mehmetçik olarak görev almak isteyenlere, gönüllü olmaları hâlinde, askerliğe devam için en az asgari ücret seviyesinde bir imkân sağlanarak bir hak tanınmalıdır.

Türk Silahlı Kuvvetleri personeli ve bütün kamu görevlilerinde göreve başlama kademe ve derecesi -ilerlenen en yüksek kademe ve derece de 1’in 3’üdür- konusunda, emeklilik konusundaki adaletsizliklerin giderilmesi gerekir. Eğitim durumuna göre bu konuda eşitlik sağlanmalı, görev tazminatları, kıdemli başçavuşlar ve binbaşılar dâhil, mutlaka verilmelidir.

Tabii, başlangıçta da vurguladım, ordunun morali, Silahlı Kuvvetlerin morali çok önemli. Şimdi, bu konuda kumpas davalarıyla ordu yıpratılırken, ülkenin Genelkurmay Başkanı terör örgütü kurmak ve yönetmekle hapsedilirken, Anayasa’nın amir hükmü 117 gereği, millî güvenliğin sağlanmasından ve Silahlı Kuvvetlerin yurt savunmasına hazırlanmasından Meclise karşı sorumlu olan Bakanlar Kurulu ne yapıyordu? Gece Mecliste çıkarılan yasal düzenlemelerle Silahlı Kuvvetlerin onurlu üyelerini paralel yargıya teslim etme dışında ne yaptı? İşte bu kırılan onurun iadesi için mutlaka iadeiitibar yasasını çıkarmak bu Meclisin onur borcudur, vefa borcudur. En kısa sürede bu yasa tasarısını Meclise getireceğiz ve sizin takdirlerinize sunacağız.

Devletin temel gücü caydırıcı gücüdür, bu da güvenlik kuvvetleri tarafından sağlanır. Eğer bu güç yoksa, ayakta değilse bizi Suriye, Irak, Afganistan olmaktan hiçbir güç kurtaramaz. Onun için millî ordumuza sahip çıkalım diyorum ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çiçek.

Teklifin tümü üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, şimdi teklifin tümü üzerinde yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz. Sisteme giren sayın milletvekillerine sırasıyla birer dakikalık söz vereceğim. Yirmi dakikanın on dakikasını soru için, on dakikasını da cevap için ayıracağım.

Soru-cevaba geçiyoruz.

Sayın Haberal, buyurun.

ERKAN HABERAL (Ankara) – Teşekkür ederim.

Hacettepe Üniversitesinde, terör örgütünün şehir uzantılarının hedefi, aynı bayrak altında yaşama iradesi gösteren ve bölücülüğe karşı tavır koyan bütün üniversiteliler olmuştur. Kampüse sızan öğrenci kılıklı militanlar kendilerine karşı birleşen Türkçü, cumhuriyetçi ve millî şuura sahip öğrencileri hedef göstermiş, bu öğrencilerin yaralanmalarına sebep olmuşlardır. Öğrencilerin can güvenliğine ve eğitim haklarına kasteden bu eşkıyalık heveslileri bu cüret ve cesareti kimden ve nereden almaktadırlar? İkinci bir Fırat Çakıroğlu cinayeti planlamak için öğrenciler özellikle mi kışkırtılmaktadır? Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğü, Ankara Valiliği ne yapmaktadır? Okula her türlü yaralayıcı maddeyi sokan bu militanlara hâlen öğrenci muamelesi mi yapılacaktır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Sarıbal…

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle Gezi direnişi nedeniyle haklarında soruşturma açılan Çarşı Grubu bugün beraat etmiştir, onları buradan selamlıyorum. Yine, Can Dündar ve Erdem Gül’le ilgili ve onlarla beraber 30 tane basın emekçisinin tutuklu olmasının onlara özgürlük getirmesi dileğimi tekrar yeniliyorum, “Basın emekçilerine özgürlük.” diyorum.

Bunun devamında, evet, maalesef uygulanan ekonomik politikalar şirketleri zengin etmeye dönük. Trafik sigortaları konusunda, araçların trafik sigorta ücretleri 2 kat artarken sigorta poliçelerini kesen küçük acenteler şu anda batmak üzeredir. Yaklaşık 15 bin acente çarpı 4, 60 bin insanın çalıştığı acente yavaş yavaş kapanmak üzeredir, komisyon yüzde 1’e düşmüştür. Büyük şirketlerin çıkarı düşünülürken küçük acentelerin bu sistemden yok edilmesini şiddetle kınıyorum.

BAŞKAN – Sayın Şimşek…

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Mersin’in Tarsus ilçesinde 2 tane okul terör örgütü militanları tarafından geçtiğimiz hafta yakılmıştır. Sayın Millî Eğitim Bakanımızdan bu okulların acilen tamiratlarının yapılıp yeni döneme mutlaka yetiştirilmelerini talep ediyoruz. Şu anda 800 tane öğrenci okula gidememektedir. Başka okullara nakledilmişlerdir ama Sayın Millî Eğitim Bakanımızın herhâlde bunları dinlemeye pek vakti yok gözüküyor. Bu okulların acilen tamir edilip mutlaka ikinci döneme yetiştirilmesini talep ediyoruz. Henüz keşif bile yapılamamıştır bu okullarda.

Mersin’in girişinde bugün yine bölücü örgütün militanları tarafından 4 tane otobüs taşlanmıştır; Tarsus Gücünün sporcularından yaralananlar vardır bu otobüslerde. Bu bölgedeki özellikle güvenlik görevlilerinin sayısının artırılması gerekmektedir.

Teşekkür ediyorum, sağ olun.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, Elâzığ ilinde Medical Park Hastanesi var. Orada yatan hastalardan, bazı hastalar ameliyat olmadığı hâlde hastane tarafından ameliyat olmuş gibi rapor düzenlenerek Sosyal Güvenlik Kurumuna fatura kesildiği şeklinde bize ihbarlar geliyor ve bu sebepten dolayı denetimlerin yapıldığı ancak hastaneye cezanın kesildiği ve cezanın zaman aşımına uğraması açısından işlem yapılmadığı şeklinde bize gelen ihbarlar uyarınca ben burada sizlere sesleniyorum: Bu kamu alacağının zaman aşımına uğramaması için ne tür işlem yapacaksınız ve bu kamu alacaklarında buna benzer başka hastaneler var mıdır, yok mudur?

Teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Çamak…

HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakana sorum: İktidar partisinin sayın sözcüsü burs ve yurtlardan rakamlar verdi ancak öğrenci burs ve yurt sorunu hiç de iç açıcı değil. Her öğretim yılı başında öğrencilerimizin iki sorunuyla karşılaşıyoruz; birincisi, yurt ve barınma sorunu. Ne zaman bu konuda öğrencilerimizin arayışı bitecektir?

İkincisi: Yine sayın iktidar sözcüsü verilen bursları belirtti ancak her öğretim yılı başında bizleri bu konuda da çok arayan öğrenci var; hatta burs alamadığı için eğitimini yarıda bırakıp evine dönen öğrencileri biliyoruz. Bu sorunun köklü çözümü için bir çalışma var mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kuşoğlu…

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın bakanlarıma, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarıyla ilgili bir soru soracağım. Türkiye çapında kaç vakıf var ve bu vakıflarda kaç personel çalışıyor? Onunla ilgili bilgi verirlerse -sanıyorum ilgili kurumdan elemanlar burada- çok memnun olacağız.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Karabıyık…

LALE KARABIYIK (Bursa) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Başika’dan ne kadar asker döndü, hâlen orada ne kadar askerimiz var?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Pekşen…

HALUK PEKŞEN (Trabzon) – Sayın Bakan, “kumpas davası” diye nitelendirdiğiniz davalarda Türk Silahlı Kuvvetlerinde çok sayıda subay, general ve amiral sistemin dışına itildi. Bu subay, amiral ve generallerin tekrar sisteme döndürülmesi için herhangi bir çalışmanız var mıdır?

İkinci konu da şu: Özellikle Savunma Sanayii Müsteşarlığına bağlı şirketlerde bu davalarda sistemin dışına itilen insanlardan hiçbirisine bugüne kadar görev verilmemesi bir tesadüf müdür? Bunlara görev vermeyi düşünüyor musunuz?

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Sarıhan…

ŞENAL SARIHAN (Ankara) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, bildiğiniz gibi, özellikle son haftada ağırlıklı bir biçimde üniversitelerimizde, başta ODTÜ üniversitesi olmak üzere, özellikle bireylerin dinî inançlarına dayalı olarak bir ayrışmanın körüklendiği ve bu temelde birtakım olayların cereyan ettiğini görüyoruz. Geçmişte kalmasını dilediğimiz, insanların düşünceleri ya da inançları sebebiyle birbirlerine karşı kışkırtmalarını nasıl önleyeceksiniz? Bunun özellikle ilköğretim ve lise düzeyinde de yansıdığını görüyoruz. Kimi zorlamalar var. Örneğin, yine oruç tutma konusunda, namaz kılma konusunda zorlamalar var. Bu konuları nasıl engelleyeceksiniz? Yanıtlarsanız sevinirim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Durmaz…

KADİM DURMAZ (Tokat) – Sayın Başkan, doğu ve güneydoğuda hiç de arzu etmediğimiz olayların yaşandığı bir gerçek. Bir grup öğretmen arkadaşımızın seminer amaçlı, bu seminerleri de kendi illerinde geçirmesi ve görevli, izinli gibi bir durumla gönderildiklerini tüm kamuoyu biliyor. Ancak, bu çevre illerde de buradan etkilenip eğitim ve öğretimini yapacak moral ve motivasyonu bulamayan öğretmenlerin ya da tedirgin olan öğretmenlerin de bazılarının illerine döndüğü ve hastanelerde rapor gibi belli diğer kamu görevlileriyle karşı karşıya kaldıklarını görüyoruz. Bu konuda sayın Bakanlığımızın aldığı bir önlem var mıdır, yoksa ne tür bir çalışma düşünülüyor; bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yalım…

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Biraz önce, ben, Bakanımı görmeden söz istemiştim -ondan dolayı ben Bakanıma teşekkür ederim- biraz önce gördüm ve de notumu ilettim Uşak’taki 7-8 tane okul müdürünün atanmasıyla ilgili. Bakanım bu konuda gerekeni yapacağını bildirdi, Uşak Millî Eğitim Müdürüyle görüşeceğini söyledi, bundan dolayı teşekkür ederim.

Bu arada, bütün Meclisin ve de yüce Türk milletinin 2016 yılını en içten duygularımla kutluyorum. Bütün milletimizin sağlıklı ve huzurlu bir yıl geçirmesini temenni ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Soruları cevaplamak üzere Sayın Bakana söz veriyorum.

Buyurun Sayın Bakanım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Mersin’de yakılan okulla ilgili notumu aldım. Muhtemelen biz zaten keşfini yapmış ve onarım için şeye de girmiş olabiliriz ama yapılmadıysa notumu aldım, onun gereğini yaparız. Pek çok ilimizde terör saldırıları sebebiyle zarar gören, tahrip edilen, değişik düzeylerde tahrip edilen okullarımız var. Bunları en kısa zamanda onarmak, hatta gerekirse -eğer onarılamayacak durumdaysa- yerine yenilerini inşa etmek üzere hazırlıklarımız var, o konuda bir zafiyetimiz yok devlet olarak.

Elâzığ’da Medical Park Hastanesindeki suistimallerle ilgili Sağlık Bakanımıza tabii, bu notu ileteceğim. Bunun zaman aşımına uğramaması için hukuken ne yapılabilir, uğraması hâlinde bunun bir telafi yolu yok mudur; onu araştırmamız gerekiyor.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – 31’ine kadar işleme koymanız lazım yoksa beş yıllık zamanaşımına uğrayacak.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – O zaman ben hemen Sağlık Bakanımıza bu 31 Aralık tarihini de hatırlatarak notumuzu ileteceğim.

Yurt ve barınma sorunu… Evet, son on yılda yurtlarımızda çok ciddi manada hem yenileştirmeler hem ilaveler yapıldı, onu konuşmalarında arkadaşlarımız rakamlar olarak zaten zikrettiler. Büyük ölçüde koğuş sisteminden 3’lü, en az 3 kişilik odaya dönüşen yurtlarımız nedeniyle kapasitelerde aslında reel olarak artış var ama sayının istediğimiz oranda artmayışının bir sebebi de koğuş sisteminden oda sistemine geçmiş olmamız, öğrencilerimiz, şu anda, içinde banyosu da olan, hijyenik, sağlıklı 3’er kişilik odalarda barınıyorlar. Tabii, yurt meselesinde daha yapmamız epey gerekenler var.

Bir de sizin sorunuz içermiyor ama belki o da merak konusu olabilir, yurtlar Millî Eğitim Bakanlığımıza bağlı değil ama Millî Eğitim Bakanlığı olarak bizim sorumluluğumuzda olan pansiyonlar da var. “Bağlı değil.” derken Gençlik ve Spor Bakanlığımız adına söylüyorum. Gençlik ve Spor Bakanlığımız bu konuda son iki yıl içerisinde çok büyük artışlar sağladı, hem nitelik olarak hem sayısal olarak yurt sayısında çok büyük artışlar sağladı. Kiralama yöntemiyle de takviye ediyorlar. Bizim Millî Eğitim Bakanlığı pansiyonlarımızda ise 2002 yılında 1.450 olan pansiyon sayısı, geçen yıl, 2014-2015 ders yılı itibarıyla 2.514’e yükseldi. Burslardaki artışlarımızı da parti grubu adına konuşan arkadaşımız zaten özetledi.

Hacettepe Üniversitesindeki öğrencilerin can güvenliğiyle ilgili, o konuda güvenlik birimlerimiz gerekli tedbirleri alıyorlar ama ben de tekrar rektör ve YÖK nezdinde bu konunun takipçisi olurum.

ERKAN HABERAL (Ankara) – Teröristbaşının pankartı asılıyor Hacettepe Üniversitesinde Sayın Bakan, bakın. Buyurun, Beytepe Kampüsü.

Bilginize sunuyorum.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Evet, gereği, onunla ilgili…

Teşekkür ediyorum.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Yine, bu sorulan sorularda Sayın Bakanımızın vermiş olduğu cevaplara ilave olarak, Sayın Tanal’ın… Kamu alacağını zaman aşımına uğratmak, kamu görevlisinin şahsi sorumluluğunu gerektirir. Dolayısıyla “Ne yapılacak?” demeye gerek kalmadan, şahsi sorumluluk altına girmemek için kamu görevlilerinin bu belirtilen tarihten önce mutlaka icra takibini başlatarak veya dava açarak zaman aşımını kesen işlemleri başlatması uygun olur diye düşünüyoruz ama zaten bu da kamuya açıktır. Bunda Sağlık Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı da -bu da sizin ayrı bir ihbarınız olmuş olabilir- gereğini yerine getirirler. Bunun için de, hassasiyetiniz için de teşekkür ediyorum. Yetimin hakkını korumak herkesin vazifesi.

Bir başka sayın milletvekilimiz, “Kamuoyunda yakından takip edilen, genelde Silahlı Kuvvetler mensuplarına açılan davalar neticesinde kaç personel emekli oldu? Kaçı tekrar geri döndü ve bu dönenler veya emekli olanlar için bu davadan dolayı mağdur olanların mağduriyetini gidermek için bir çalışmanız var mı?” şeklinde bir soruydu. Bu davalar nedeniyle 366 personel emekliye ayrıldı, beraat eden toplam 205 personel ise Türk Silahlı Kuvvetlerindeki görevlerine devam etmektedir.

Biraz önce Sayın Çiçek’in de ifade ettiği gibi, Genelkurmay Başkanlığımız tarafından da bu davalar nedeniyle hak kaybına uğrayan emekli ve muvazzaf personelin kayıplarının giderilmesine yönelik bir taslak Çalışma Bakanlığımıza intikal etti. Bugün itibarıyla diğer bakanlıklara bu görüşleri sunuyoruz. O bakanlıklardan alacağımız görüşlerle birlikte bir mutabakata varıldığında Meclis Genel Kuruluna getirilip gerçekten de bu olaydan dolayı, bu davadan dolayı mağdur olanların mağduriyeti giderilecektir diye düşünüyorum.

Yine, bir başka soru, Sarıhan’ın. Sayın Sarıhan, bunu canı gönülden söylüyorum, inanarak söylüyorum: Farklı görüşlerde, farklı inançlarda, farklı etnik gruplarda olmayı veya bir yere aidiyet sahibi olmayı veya öyle hissetmeyi ben Türkiye'nin zenginliği olarak düşünüyorum. Dolayısıyla, farklı inançta, farklı etnik kimlikte, farklı siyasi fikirde ne olursa olsun herkes bu ülkede anayasal vatandaşlık temelinde eşittir, hiçbir kimsenin diğerine bir üstünlüğü yoktur, genel kural bu. Peki, bu kural içinde…

Tabii, bunu söyleyince de, hayata da bugünden yarına geçmiyor. Ama ilkokuldan, hatta belki anaokulundan başlayarak, biliyorsunuz, nasıl çocukluktan canavara dönüşmüş bir insan yarattık, oluşturduk, böyle bir atmosferde, iklimde bir insan yetiştirdik -bir eğitim sistemidir, bir toplum sistemidir- muhakkak ki bunun için hepimizin sorumluluğu olduğunu düşünüyorum. Millî Eğitim Bakanımız burada, Hükûmetimiz burada, ancak toplumsal sorumlulukla, her gruba, her siyasi gruba da bir görev düşmekte. Anaokulundan başlayarak, üniversite ve üniversite sonrası da dâhil Türkiye'nin bütün renkleriyle zengin olduğunu, Türkiye’nin bütün renkleriyle bir arada Türkiye olduğunu, bu renklerden veya düşüncelerden veya farklı inanç ekollerine bağlı olanlardan birisinin dışarıda tutulmasının, ötekileştirilmesinin Türkiye’nin gücünü zayıflatacağına inanıyoruz. Bunun doğrultusunda da hep beraber ortak anlayışla bir çalışma yapmamız gerekir diye düşünüyorum. Zorlamaların olmaması lazım, varsa ilkokulda da, ortaokulda da, lisede de kaldırılması lazımdır. İnanç işi zorla olmaz, gönüllü olur; siz zorlasanız bile, o bizde zaten vardır, riyaya girer veya başka türlü tanımlamaları olur ama inanç işi gönülle olan bir iştir, zorlamayla olmaz diye düşünüyorum.

Yine, bir de Başika’yla ilgili de arkadaşlarıma da genel bir bilgi sunmak isterim: Musul’un Haziran 2014 tarihinde DEAŞ tarafından ele geçirilmesini müteakip Musul Valisinin yardım talebi doğrultusunda Merkezî Irak Hükûmeti ve Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’yle yapılan görüşmeler sonucunda Musul Valisinin kontrolünde olan Musul Ulusal Muhafız Gücüne mensup personele Başika’da 29 Mart 2015 tarihinden itibaren eğitim verilmeye başlandı ve bugüne kadar da yaklaşık 2.500 personele eğitim verildi. Ayrıca, uluslararası koalisyonun kurulmasını müteakip, koalisyondan önce Irak’ta eğit-donat programına başlanıldığı ve DEAŞ’la mücadele kapsamında çok sayıda peşmergeye eğitim verildiği de koalisyon makamlarına da iletilmiştir. Bu eğitim verilen kamplardan birisini –Diyana’daki yeri- hem ben ziyaret ettim hem de Sayın Başbakanımız ziyaret etti. Sincar bölgesinde DEAŞ ile Irak Kürt Bölgesel Yönetimi arasında çatışmaların başlamasıyla birlikte Musul’a yaklaşık 25 kilometre, DEAŞ’la temas hattına 5 kilometre mesafede bulunan Başika üs bölgesindeki -Başika olarak adlandırabileceğimiz- Türk eğiticiler ve Iraklı personele yönelik verilen eğitime karşı DEAŞ unsurlarının bir tehdit oluşturduğu düşünülerek, Musul Başkonsolosluğu personelimizin DEAŞ tarafından rehin alınması olayından elde ettiğimiz tecrübeler ışığında -çünkü normal güvenlik elemanı oradaki güvenliği sağlamaya yetmiyor, bunu biz Musul’daki Konsolosluğumuzun olayında gördük- bölgedeki Irak Kürt bölgesel yönetimi unsurları ve Irak Merkezî Hükûmeti güçlerinin yeterli emniyet sağlayamayacağı da değerlendirilerek, belirtilen tehdidin bertaraf edilmesi için tehdide tedbir alabilecek unsurlardan teşkil edilen ilave bir emniyet unsurunun bölgeye intikal ettirilmesi kararlaştırılmıştır.

Bu kapsamda, Başika üs bölgesinin emniyeti için ilave unsurların intikali kasım-aralık aylarında gerçekleştirilmiştir. Başika üs bölgesindeki unsurlarımız 14 Aralık 2015 tarihinde yeniden tanzim edilerek, bir kısım unsurlarımız Irak’ın kuzeyinde Bamami üssüne intikal ettirilmiştir.

Daha önce de söyledim, bu Irak’ta 15’e yakın ülke eğitim vermektedir. Dolayısıyla, İspanya’nın, İtalya’nın, Amerika’nın, Portekiz’in niçin orada bulunduğunu izah edebilmek lazım. Eğer o ülkelerin orada bulunma hakkı varsa, Irak’la komşu olan Türkiye'nin de evleviyetle vardır diye düşünüyorum.

Orada eğitim… Kaldı ki burayı hem Kuzey Irak Kürt yönetimi hem de Irak Savunma Bakanı da ziyaret etti ve yapılan hizmetlerden dolayı teşekkür etti.

Peki, niye çekildiniz o hâlde? Yaptığınız bir hareket, doğru bir hareket, ancak dış güçlerin de katkısıyla bir yanlış anlaşılmaya neden olmuşsa, bu yanlış anlaşılmayı gidermek için bir yeniden tanzimin gerekliliğinin de uygun olacağı değerlendirilmiştir.

DEAŞ tarafından Başika üs bölgesinde konuşlu birliklerimize 16-17 Aralık tarihlerinde Grad 21 roketleri ve havanlarıyla saldırı düzenlenmiştir. Saldırıda 4 silahlı kuvvetleri personelimiz yaralanmış, Musul ulusal muhafızlarından da 4 personel yaralanmış, 2 personel hayatını kaybetmiştir. Menfur saldırıya Başika üs bölgesinde konuşlu birliklerimiz tarafından derhâl karşılık verilmiş, bu saldırıdan sonra da Başika üs bölgesine 27 Aralık 2015 tarihinde ikinci bir saldırı daha yapılmıştır, hatta DEAŞ tarafı bugün İnternet sitelerine bile onun görüntülerini koydular, bu saldırı sonucunda 5 askerimiz hafif şekilde yaralanmış, yerel güçlerden de 1 kişi hayatını kaybetmiştir.

Tüm bunlar, Hükûmetimizin Başika’ya takviye güvenlik birlikleri göndermesinin ne kadar gerekli olduğunu göstermektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Türkiye'nin Başika’da bulunmasının nedeni, öncelikle Iraklıların eğitilmesi ve Irak’a huzur ve güvenliğin gelmesidir diyorum.

Sayın Başkanım, tekrar saygıyla selamlıyorum.

Burada cevaplandıramadığımız sorularınız olursa arkadaşlarımız o soruları yazılı olarak cevaplandıracaktır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum sayın bakanlara.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı istiyoruz Başkanım.

BAŞKAN – …Karar yeter sayısı arayacağım. Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Yok yani bariz yok.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Yok Başkanım, yok işte!

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bariz yok Başkan, bariz yok.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Var Başkanım. Elektronik cihazla oylama yapın Sayın Başkan ihtilaf varsa.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı olup olmadığını belirlemek için -tabii, kâtip üyelerimiz de yeni- bir kez daha oyluyorum, kâtip üyelerimiz de özellikle dikkat ederlerse: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Geldiler!

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Gözünü seveyim ya! Olay bu mu?

BAŞKAN – Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Bu tam bir hile ya!

BAŞKAN – Şimdi, birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 6’ncı maddeleri kapsamaktadır, 6’ncı madde dâhil.

Birinci bölüm üzerinde gruplar adına ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’ya aittir.

Buyurun Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Daha dönemin başındayız ve ikinci torba düzenlemeyi görüşüyoruz. Verilen sözlere rağmen AKP, torba düzenlemeden, torbacılıktan bir türlü vazgeçmemektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi âdeta merdiven altı kanun üretir hâle getirilmiştir. 10 asıl maddeden oluşan ve birbiriyle ilgisi bulunmayan 8 ayrı kanunda değişiklikler içeren bu teklifle yapılan düzenlemeler de bölük pörçük, eksik ve bütünlükten uzaktır.

Bu kanun teklifiyle, yıllardır ihmal edilen ve çok düşük düzeylerde kalan er ve erbaşlar ile askerî öğrencilerin harçlıkları yükseltilmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi daha önce bu konuda kanun teklifleri vermiş, ancak AKP gündeme almamıştır. Şimdi bizim dediğimiz noktaya gelinmiş olmasını olumlu bulmakla birlikte yeterli görmüyoruz.

Ayrıca, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz diyoruz ki askerlikte geçen süreler, emeklilik hesabında doğrudan hizmetten sayılmalı, sigorta primleri devlet tarafından karşılanmalıdır.

Yine, askerlik hizmetini yerine getiren muhtaç er ve erbaşların ailelerine yapılan yardım 500 liraya çıkarılmalıdır.

Yine, bu kanun teklifiyle astsubay emeklilerinin on üç yıldır maruz kaldıkları ve mağdur oldukları büyük bir haksızlık giderilmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak yıllardır gündeme getirdiğimiz kanun teklifi ve önergelerle düzeltilmesini istediğimiz astsubayların intibak sorunu nihayet çözüme kavuşturulmaktadır. Ancak, astsubayların başlangıcından beri makam ve görev tazminatı alamaması ve bundan dolayı, emekli olduklarında maaşlarının önemli oranda azalması konusu yine dikkate alınmamakta ve astsubaylarımızın bu sorunu yine göz ardı edilmektedir.

Esasen, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde görev yapan personelin idari, mali ve sosyal haklarında görev ve sorumluluklarıyla uyumlu olmayan ve eşitliğe sığmayan birçok farklı uygulama bulunmaktadır. Bakınız, uzman erbaşlar ve uzman jandarmalar yıllardır feryat etmekte ama AKP Hükûmeti duymazdan gelmektedir. Uzman erbaşlar katlanılamayacak boyutta sorunlarla karşı karşıyadır. Özlük hakları son derece yetersiz olan, görevlerine ve kıdemlerine mütenasip maaş alamayan uzman erbaşlara hasta olmak bile yasaktır. Doksan günden fazla hasta olursa meslekten atılmaktadır. O nedenledir ki bu kardeşlerimiz mesleğinden ayrılıp başka kurumlara geçmek istemektedir. Uzman Erbaş Kanunu günün şartlarına göre yeniden düzenlenerek tahsil ve kıdem durumlarına göre derece ve ek göstergeleriyle tazminatları yeniden belirlenmeli ve özlük, mali ve sosyal hakları iyileştirilmelidir. Uzman erbaşların zatî silahı, devlet tarafından verilmeli ve yanlarında taşımalarına imkân sağlanmalıdır.

Uzman jandarmalara da statüsüne uygun özlük hakları verilmeli, kendilerine has ek göstergeler belirlenmeli ve hakkaniyete uygun bir şekilde tazminat puanları yukarı çekilmelidir.

Orduevlerine girişin bazı personele yasak olması asla kabul edilemez. Bütün sosyal tesisler ve orduevleri tüm personele açık olmalıdır. Ayrıca, lojman dağıtımında adalet tesis edilmeli ve lojmanda oturması şart olan personele rütbesine bakılmaksızın tahsis yapılmalıdır. Hürriyeti bağlayıcı cezaların hâkim kararı olmadan verilmesi de hukuk dışı olup muhakemesiz, şahsi hürriyeti kısıtlayan ceza sistemi mutlaka kaldırılmalıdır. Hülasa, Türk Silahlı Kuvvetlerinde huzursuzluğa neden olan, personeli mutsuz eden adaletsiz uygulamalar ortadan kaldırılmalı, eşitsizlikleri gidermeye yönelik gerekli düzenlemeler acilen yapılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, bugünlerde Sayın Başbakanın “Söz verdik mi gereğini yaparız, bizim sözümüz senettir. Söz verdik, yapıyoruz.” gibi sözlerini sıkça işitiyoruz. Pes doğrusu! Geçmiş yıllarda verilip tutulmayan, kamu çalışanlarıyla ilgili personel ve ücret reformundan emekli aylıklarındaki eşitsizliklerin giderilmesine, öğretmen açığının kapatılıp tüm öğretmenlerin sınavsız atanmasından sağlık çalışanlarına yıpranma payı verilmesine, geçici işçilerden vekil imam ve müezzinlere kadro verilmesine kadar bir dünya sözler bir kenara, Sayın Başbakanın daha seçimler öncesi verdiği sözlerine de bakalım.

Sahiden, Sayın Başbakanın yedi buçuk ay önce şoför esnafına verdiği müjdelere ne oldu? 12 Mayıs 2015 tarihli Ankara Şoför Esnafı Buluşması toplantısında Sayın Başbakan ne demişti? “Ticari taksi, hatlı minibüs, servis aracı, özel halk otobüsünüzü 2016 yılı sonuna kadar yenilerseniz ÖTV’nizi biz ödeyeceğiz.” Hani nerede? 2016 yılına giriyoruz, Hükûmetin 2016 Eylem Planı’nda da görünmüyor. Ayrıca, araçlara takılacak kamera, GPRS bedelini vergiden düşüreceğini, minibüsçülerin motorlu taşıt vergisi konusundaki sorununu kanuni değişiklikle çözeceğini, “halk otobüsleri” tanımını Karayolları Trafik Kanunu’na ekleyeceğini de söylemişti. Bu sözlere ne oldu? Şoför esnafımıza verdiğiniz sözlerin üzerine mi yattınız? Hani sözünüz senetti? Şimdi protestolu senet mi oldu?

“Söz verdik, yaptık.” dediklerinize de bir bakalım: “Esnafımıza faizsiz kredi desteği sağlayan Bakanlar Kurulu kararını çıkardık ve uygulamaya başlandı.” diyorsunuz. Doğru, bu kararlar yayımlandı ama bir esnafımızın faizsiz kredi imkânından yararlanabilmesi için hangi şartlar gerekiyor haberiniz var mı? Vergi ve prim borcu olmayacak, kredi borcu olmayacak. Eğer devriiktidarınızda vergi ve kredi borcu olmayan bir esnaf kaldıysa hemen heykelini dikelim. Esnafımız borç batağındadır, kredi borçlarını, vadesi gelen senetlerini, vergi ve prim borçlarını, kazanamadığı için ödeyemez duruma gelmiştir.

Esnafın durumunu en iyi muhasebecileri ve mali müşavirleri bilir. Bakınız, İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası geçtiğimiz günlerde beyaz sayfa önermiştir. Vergi ve prim borçlarının ödenebilir şekilde yeniden yapılandırılması, vergi ve primini düzenli ödeyenlere 5 puanlık indirim, dolaylı vergilerin payının azaltılması gibi düzenlemeleri, çözüm önerileri olarak sıralamıştır. Gelin, öncelikle ve hızla bu düzenlemeleri yapalım. AKP Hükûmetinin esnaf ve sanatkârın yaşadığı sorunları bilmemesi mümkün olmadığına göre, görmezden geliyor, umursamıyor.

Bugünlerde, başta şoför esnafımız olmak üzere, araç sahipleri, trafik sigortasından dert yanmaktadır. Zorunlu trafik sigortası primlerindeki fahiş artışlar araç sahiplerini çileden çıkarmış, sigortasını attırmıştır. Trafik sigorta poliçeleri neredeyse araçların kasko sigortasına eş değer bedellere çıkmıştır. Sigorta primlerinde fiyat karmaşası, keyfî uygulamalar ve kontrolsüzlük yaşanıyor ama Hükûmet hiç oralı değil. Hükûmet, vatandaşın mağduriyetini seyretmemeli, bir an önce gerekli tedbirleri almalıdır.

Sayın Başbakana yine bir sözünü daha hatırlatmak istiyorum: 1 Kasım seçimlerinin hemen öncesinde Türkiye Emekliler Derneğinin 21 Ekim 2015 tarihli Genel Kurul toplantısında “Bankalarla anlaşmalar yapıyoruz. Emeklilerimiz böylece yılda en az 300 lira promosyon almaya başlayacaklar.” demişti. Emekliye promosyon ödemesi ne oldu? Eylem planında da yok. Sayın Başbakanın o sözü seçim öncesinde mi kaldı? Emekliler tüm çalışanların aldığı banka promosyonu için sekiz yıldır mücadele veriyor. AKP Hükûmeti bunu bile hâlâ becerememiştir. “Emekli aylıkları arasındaki eşitsizleri ve dengesizlikleri gidereceğiz.” diye söz verip bu sözünü yerine getirmediği gibi, emekli aylıklarını iyice eşitsiz hâle getiren de AKP hükûmetleridir. 2008 yılında çıkarılan kanunla emekli aylıklarındaki refah payını yüzde 100’den yüzde 30’a düşüren AKP iktidarıdır. Hangi sözün gereğini yapmaktan bahsediyorsunuz?

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kalaycı.

Gruplar adına ikinci söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım’a aittir.

Buyurun Sayın Yıldırım, sizin de süreniz on dakikadır. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA KADRİ YILDIRIM (Siirt) – Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Hem genel hem de Kürtçe öğretmen adaylarının atanmama sorunu ile alakalı asıl söylemek istediklerime geçmeden evvel, çok aciliyetine binaen arkadaşların değinmiş oldukları cenaze vahametine çok kısa olarak ben de değineceğim, zira ailelerden sürekli telefon geliyor. Ondan sonra konuya geçeceğim, gerekirse sonraki beş dakikalarda da söz hakkım olursa ekleyeceğim.

Bir kere, şu anda maalesef kokuşmakta olan ve bir haftadan beridir bekletilmekte olan cenazeler, aslında hem insaniyeti hem İslamiyet’i ayaklar altına almak manasına gelmektedir. Master ve doktorasını ilahiyat üzerine yapmış biri olarak ve Kürt medreselerinde beş altı yıl tahsil görmüş biri olarak diyorum: Niye bu anlama geliyor? Zira, Hazreti Peygamber (ASV) en çok savaştığı müşriklerle, putperestlerle bile savaşırken cenazelerin defnedilmesi için savaşa ara verme talimatı veriyordu. Aynı İslam Peygamberi bir hadisinde diyor ki “…”(X) Yani “Cenazenin geldiğini gördüğünüz zaman ayağa kalkın.” Bunu diyen Peygamber, bir Yahudi cenazesi geçerken ona saygıdan dolayı ayağa kalkıyor ve netice itibarıyla “Bu, bir Yahudi cenazesidir. Niye ayağa kalkıyorsun ey Allah’ın Resulü?” diye soran ve merak eden ashabına da“…”(X) diyerek “O da bir insan değil midir?” şeklinde dünyaya âdeta ders vermiştir.

Zira, bir ayette de şöyle deniliyor: Bismillahirrahmanirrahim “…”(X) Yani, “Biz insanoğlunu saygın kıldık, değerli kıldık.” Bu ayeti tefsir eden müfessirler, burada “insanoğlu” kelimesine dikkat çekiyorlar. “Kim olursa olsun, hangi dinden ve inançtan olursa olsun fark etmez, insanoğlunun dirisi de ölüsü de saygındır.” şeklinde hüküm vermişlerdir.

Dolayısıyla, bugün bekletilmekte olan cenazelerin bir an evvel defnedilmeleri için acilen ve çok seri bir şekilde gereken yapılmalıdır. Yahudi cenazesine saygıdan dolayı ayağa kalkan Peygamber Efendimiz, aynı zamanda cenazenin konulmuş olduğu mezara basma noktasında da diyor ki: “Kor ateşe basmanız, cenazenin konulduğu mezara basmanızdan daha evladır.” Dolayısıyla, bunun bir an evvel çözülmesi insani olduğu kadar, İslami açıdan da önemlidir.

Konuya geçecek olursam, AK PARTİ, iktidara geldiği zaman 72 bin öğretmen adayı atanmayı bekliyordu. Bugün bu sayı 300 bini aşmıştır ve son beş altı yıl içerisinde atanmadıkları için 30’un üzerinde öğretmen adayı, maalesef, intihar etmiştir. Atanmayı ve belki de -Allah korusun ama- intiharı bekleyen öğretmen adaylarından bir kısmı da benim Mardin Artuklu Üniversitesinde Başkanlığını yaptığım Kürdoloji Bölümünden mezun olan aşağı yukarı 1.500 kadar öğretmen adayıdır. Millî Eğitim Bakanlığıyla o zaman yaptığımız protokole göre bunları yetiştirdik, ders kitaplarını hazırladık ve atanma sözünü aldık. Ancak aradan geçen bunca süreye rağmen atanamadı, atanmadı, atanmak istenmedi bu öğretmen adaylarımız. On sekiz günlük bir açlık grevinden sonra, geçen yıl 18 Kürtçe öğretmeni adayının ataması yapıldı. Yani her açlık grevi gününün başına bir atama düştü. Onun için dedim ki: Keşke bunu on sekiz gün değil de yüz seksen güne çıkarsaydık hiç olmazsa 180 adayımız atansaydı; bilseydik öyle yapardık. Ve bu yıl da sadece 1 öğretmen adayımız Zazaki lehçesinde, 11’i de Kurmanci lehçesinde olmak üzere, 12 gibi çok komik bir atama gerçekleştirildi. Oysa bize verilen sözler, istediğiniz kadar öğretmen adayı yetiştirin, biz onların atamasını yapacağız... Ben o dönemde Başbakanımız olan Sayın Erdoğan’a da bir mektup ulaştırdım ve o da Mardin’e geldiğinde bizim mezun ettiğimiz bu sayıya bakarak ve hazırladığımız kitaplara bakarak bunun bir devrim olduğunu ve bunların atanacağını söyledi ama maalesef, aradan geçen bunca süreye rağmen söylediğim bu çok komik rakam nispetinde, oranında atama yapıldı.

“Niye atanmıyorlar?” diye merak ederken bir de baktım ki durumdan vazife çıkaran bazıları beni hem YÖK’e hem AK PARTİ iktidarına hem Millî Eğitim Bakanlığına fişlemişlerdi. Fişleme nedeni de HDP yanlısı bir dil kullanmam ve HDP yanlısı bir kadrolaşmaya gitmem. Oysa o zaman, bu seçmeli Kürtçe dersi ortaya çıktığında HDP bu dersi zaten boykot ediyordu ve HDP benim için “AK PARTİ’ye hizmet ediyor.” propagandası yapıyordu. Oysa AK PARTİ ve onu belki de şaşırtmaya çalışan bazı sendikalar, dernekler ve cemaatler, benim bu yönde, HDP çizgisinde bir yapılanmaya gittiğimi ısrarla söylüyorlardı. Peki, niye bunu yapıyorlardı? Bunun birkaç nedeni vardır. Bunların en başında gelen nedeni benim ana dille eğitimi savunmamdı, öbürü iki üç Alevi akademisyeni üniversiteye ve bölüme almamdı ve üçüncüsü de demin bahsettiğim o sendikaların, derneklerin ve cemaatlerin siparişlerine göre hareket etmeyişimdi.

Bakın, ana dille eğitim insani olduğu kadar İslami bir haktır da. Nitekim, Peygamber Efendimiz Medine Sözleşmesi’ne dayanarak en evvela Yahudilere “beytülmidras” adı verilen özel eğitimevlerinde ana dille eğitim hakkı tanımıştır ve yine aynı Hazreti Peygamber yine aynı Medine Sözleşmesi’ne dayanarak Yahudilere ana dille savunma hakkını tanımıştır bin dört yüz küsur sene evvel. Bakın, Yahudi bir vatandaş mahkemelik oluyor, ana dili İbranice olduğu için Arapça bilmiyor, mahkeme başkanının da ana dili Arapça olduğu için o da İbranice bilmiyor

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KADRİ YILDIRIM (Devamla) - …ve Peygamber Efendimiz duruma müdahale ederek Zeyd Bin Sâbit adındaki sahabeyi tercüman olarak görevlendiriyor ve İslam tarihinde de, belki dünya tarihinde de ana dille savunmanın ilk örneğini veriyor.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yıldırım.

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – Bin dört yüz yıl önce verilen bu hak, bin dört yüz yıl sonra, maalesef, muhafazakâr ve dindar olarak kendini tanıtan bir parti tarafından tanınmadı ve bu partinin atadığı bir Diyanet Başkanı da bu konuda sessizliği tercih etti. Bunu da dikkatlerinize sunuyorum ve saygılarımı sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

SALİH CORA (Trabzon) – Yanlış bilgi sahibisiniz, araştırın, Google’a girin.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yıldırım.

Gruplar adına son söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak’a aittir.

Buyurun Sayın Öztrak. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

CHP GRUBU ADINA FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bir hafta önce burada konuşma yaptığımda torba yasa düzenlemesini eleştirmiştim, bugün, temel yasa hâline getirilmiş bir torba yasayla karşı karşıyayız. Şimdi, şunu sormak istiyorum: Yani neyi kaçırıyoruz? Neden maddelerin, neden kanunların milletin gözü önünde açıkça tartışılmasına, herkesin dağarcığındaki bilgiyi bu kanunlarla ilgili olarak ortaya dökmesine, bu kanunların daha iyi gelişmesine, milletimize daha iyi hizmet etmesine karşıyız? Bunu anlamak mümkün değil. Biraz önce bir arkadaşımız burada dedi ki: “Gece onlara kadar…” Gece onlara kadar değil sabah onlara kadar da çalışalım ama şunu görelim: Yani milletimize hizmet edecek, milletimize uzun süre hizmet edebilecek yasaları çıkaralım.

Şimdi, bakın, bugün bu yasayı getirdiniz, 8’inci maddesiyle ilgili bir düzenleme yapıyorsunuz. 8’inci maddede diyorsunuz ki: “Biz eskiden uzman er ve erbaşların maaşlarını asgari ücrete bağlayarak tespit ediyorduk ama şimdi, biz asgari ücreti yükseltiyoruz, bundan uzman er ve erbaşları yararlandırmayalım çünkü ücret skalası bozuluyor.” Bunu yaparken de insanların müktesep haklarını, birikmiş, emeklilikle ilgili düzenlemelerini ciddi şekilde azaltıyorsunuz, mağdur ediyorsunuz. Peki, niye bunu yapıyorsunuz? Bunu yapmanızın bir tek nedeni var, çünkü er ve erbaşlarla ilgili düzenlemeyi bir başka kanunda yaptınız, diğer kanundaki düzenlemenin farkında değildiniz. Şimdi, dönüyorsunuz, yeniden işi düzeltmek için gerekeni yapıyorsunuz.

Arkadaşlar, işte, bu Mecliste bu yasaların gereksiz yere… Yani 12 maddelik bir yasayı temel yasa olarak görüşmenin neresi doğru olabilir?

Değerli milletvekilleri, tabii, şunu söylemek istiyorum, bölümle ilgili konuşmama geçmek istiyorum.

Önce, Şırnak ve Silopi’de terör saldırılarında şehit verdiğimiz askerlerimize Allah’tan rahmet, şehit ailelerimize sabır, milletimize ise metanet diliyorum.

Şimdi, bu teklifte, eğitimde ağırlıklı olarak çalışanların, yine Silahlı Kuvvetlerde ağırlıklı olarak çalışanların özlük haklarıyla ilgili birtakım düzenlemeler yapıyorsunuz. Bu kapsamda, Millî Eğitim Bakanlığı için 12.500 öğretmen kadrosu da ihdas ediyorsunuz. Tabii, bu kadro tahsisi atama bekleyen öğretmenler için önemli ancak yeterli de değil. Hâlen atanamayan 300 binin üzerinde öğretmenimiz öğrencileriyle buluşmayı bekliyor.

Değerli milletvekilleri, millî eğitim partilerüstü bir mesele, bunun için “millî” sıfatı taşıyor. Peki, on üç yıldır iktidarda olan AKP bu millî mesele için ne yaptı? Dönüp baktığımızda, on üç yılda en fazla bakanı Millî Eğitim Bakanlığı eskitmiş. On üç yılda 5 Millî Eğitim Bakanı değiştirmişsiniz. Ortalama her iki buçuk yılda bir Millî Eğitim Bakanı gitmiş, her bakanla beraber eğitim sistemimiz de değişmiş. Sonuçta, umudumuz yavrularımız test deneklerine dönüşmüş. AKP kadroları zihinlerindeki ideolojik prangalarla çocuklarımız üzerinde sürekli ameliyat yapmış. Bunun menfi sonuçlarını sadece bugün değil, gelecekte de yaşayacağız. Cumhurbaşkanı daha birkaç gün önce günah çıkardı, eğitim ve kültür alanında bir başarı yakalayamadıklarını itiraf etti. Anlaşılan mevcut Bakanın da değişmesi artık an meselesi.

Değerli milletvekilleri, dünyamız baş döndüren bir hızla değişiyor. Bunu yönlendiren kritik içerik ise bizzat bilginin kendisi. Küresel yarışta bilmek hâkim olmak anlamına geliyor. Peki, bu eğitim sistemiyle Türkiye, bilgiyi üreten milletler sınıfına çıkabilir mi? Bakın, geçtiğimiz haftalarda 2015 Birleşmiş Milletler İnsani Gelişmişlik Raporu yayınlandı. Rapora göre Türkiye’de vatandaşlarımızın eğitimde kalma süresi 7,6 yıl. Yani 8 yıl bile değil. Bu eğitim düzeyiyle 188 ülke arasında 113’üncü sıradayız. Dünyada vatandaşları bizimkinden daha fazla eğitim alan 112 tane ülke var. Bu durumda insani gelişmişlik yarışında ilk 20’ye nasıl gireceğiz? Yine, beklenen okullaşma oranına yani bir çocuk okumaya başladığında kaç yıl eğitimde kalacağına baktığımızda ülkemiz, 188 ülke içinde 56’ncı sırada. Burada da 55 ülke bizi geçmiş durumda.

Eğitim sistemimizde çok büyük kalite sorunları var. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatının belirli aralıklarla yaptığı PISA sınav sonuçları ortada. Çocuklarımız, 34 üye ülkeye sahip bu teşkilat içinde diğer ülkelerin çocuklarıyla karşılaştırıldığında fen ve matematik alanında sondan 3’üncü, okuduğunu anlama konusunda ise sondan 4’üncü sırada.

Sonuçta tüm uluslararası karşılaştırmalar bize şunu gösteriyor: Nüfusumuzu yeterince eğitemiyoruz, eğitebildiklerimize de kaliteli eğitim veremiyoruz. Türkiye bugün her alanda vasatlık tuzağına yakalandıysa bunun nedenlerini işte buralarda arayacağız.

Bakın, Türkiye’de gelir düzeyimiz vasat. Kişi başına düşen gelir son yedi yıldır patinaj yapıyordu, şimdi artık geri kaymaya başladı. Fert başına düşen gelir 10 bin dolar tuzağına takıldı derken bu yıl 10 bin doların da altına, 9.079 dolara düştü. Hükûmetin orta vadeli programdaki tahminlerine göre kişi başına düşen gelir 2018’de dahi 10 bin doları göremeyecek. Bu iyi bir yönetim değildir arkadaşlar. Bu iyi yönetmek değildir. Bunlar bizi mutlu etmiyor. Biz, ülkemizde her bir vatandaşımızın aşının, işinin istikrarlı, düzenli bir şekilde artmasını isteriz. Siyaseti bu amaç doğrultusunda yaparız.

Değerli milletvekilleri, sadece gelir düzeyimiz değil, ürettiğimiz ve sattığımız ürünlerin teknoloji içeriği de vasat. En güncel rakamları sizinle paylaşıyorum. Bu yılın ilk on ayında imalat sanayi ihracatımız içinde yüksek teknolojili ürünlerin payı sadece yüzde 3,5. Buna karşın imalat sanayi ihracatımız içinde orta teknolojili ürünlerin payı yüzde 61,8. Böyle bir üretim ve ticaret yapısıyla dünyayla nasıl rekabet edeceğiz? Gelişmiş ülkelerle aramızdaki makası nasıl kapatacağız değerli arkadaşlar? Kapanmıyor da zaten.

Bakın, sizinle yine bir rakam paylaşalım. Amerika Birleşik Devletleri’nin gelirini 100 kabul edersek, Türkiye'nin fert başına düşen geliri 1980 yılında 18 dolardı. Yani Amerika 100’ken bizimki 18 dolar. Aradan otuz beş yıl geçmiş, 2015’te bu 18 dolar 17 dolara düşmüş. Oysa son otuz beş yılda Güney Kore’de kişi başına düşen gelir Amerika Birleşik Devletleri’ne göre aynı dönemde -yani bizimle aynı dönemde- 14 dolardan 49 dolara çıkmış. Yarışa bizim gerimizde başlayan Güney Kore, artık, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki fert başına gelirin yarısına ulaşmış. Türkiye ise otuz beş yıl boyunca yerinde saymış.

Değerli milletvekilleri, bu vasatlık tuzağından kurtulmak için elimizde çok önemli bir fırsat var. Bu fırsatın adı da “Demografik fırsat penceresi.” Türkiye’de çalışma çağındaki nüfus, çalışamayacak durumdaki nüfusa göre önümüzdeki yirmi yıl boyunca daha hızlı artacak. Bu fırsat penceresini kaçırırsak Türkiye'nin içine düştüğü vasatlık tuzağından bir daha çıkabilmesi çok ama çok zor olacak.

Ne yapacağız kaçırmamak için? Gençlerimizi iyi eğiteceğiz. Gençlerimize kaliteli işlerde çalışma imkânını sunacağız. Bu nedenle, eğitim meselesini, bir memleket meselesi, bir millî mesele bilip zihinlerdeki ideolojik prangaları kırmamız gerekiyor. Çocuklarımızı dünyadaki akranlarından daha iyi eğitmemiz, dünyaya açık bireyler olarak yetiştirmemiz gerekiyor. İyi eğiticiler olmadan iyi eğitim olmayacağı gerçeğinden de hareketle öğretmenlerimizin de eğitimine önem vermemiz gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, bunların hepsi çok önemli konular ancak bir önemli ve acil konu daha var. Bugün Türkiye'nin bir bölümünde eğitim hizmeti verilemiyor. Teröristler okullarımızı yakıyor, çocuklarımızın eğitim hakkını ellerinden alıyorlar. Daha ağırı, insanlarımızın yaşam hakkı da ellerinden alınıyor. Bir zamanlar bu kürsülerden ağzından baldıran şerbetini düşürmeyen siyasileri hatırlıyorum. Bu siyasiler değil ama şimdi milletin kendisi baldıran şerbetini kana kana içiyor. Yaptıklarımızın sorumluluğundan kaçabiliriz ancak bunun sonuçlarından kaçamayız. Bu silahların şehirlere yığılmasına müsamaha gösteren AKP’nin sorumsuzluğunun bedelini bugün millet canıyla ödüyor.

Dün Sayın Başbakan “Türkiye Büyük Millet Meclisinde oturan herkes bu milleti temsil etmenin ciddiyetini taşıyacak.” diyordu. Evet, bu milleti temsil etmek ciddi bir iştir ancak temsilden daha ciddi bir görev varsa o da milletin hakkını, hukukunu korumaktır.

Sözlerimi tamamlarken, tüm milletimizin ve sizlerin yeni yılını kutluyor, 2016’nın ülkemize, bölgemize ve tüm dünyaya huzur getirmesini diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztrak.

Şahıslar adına ilk söz Kütahya Milletvekili İshak Gazel’e aittir.

Buyurun Sayın Gazel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

İSHAK GAZEL (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin birinci kısmı üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu, yüce heyetinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Bu hafta İstiklal Marşı şairimiz Sayın Mehmet Akif Ersoy’un da vefat yıl dönümü. Kahraman ordumuza ithaf edilen İstiklal Marşı’mız bu milletin devleti ebet müddet duasıdır. Devleti ebet müddet duamızın kabulü temennisiyle Mehmet Akif Ersoy’u, İstiklal Marşı şairimizi yine rahmetle, minnetle ve şükranla yâd ediyorum; Allah rahmet eylesin.

Çok kıymetli milletvekilleri, biliyorsunuz, 1 Kasım seçimlerinden önce AK PARTİ olarak bir seçim beyannamesi yayınladık, bu seçim beyannamemizle milletin karşısına çıktık. Seçim beyannamemiz, toplumun her kesimini ilgilendiren, yediden yetmişe her kesimini ilgilendiren; çocuk, yaşlı, genç, ihtiyar, bütün kesimlerini ilgilendiren ve her meslek grubunu ilgilendiren geniş kapsamlı bir seçim beyannamesiydi. Tabii, bu seçim beyannamemiz milletin gönlünde makes buldu ve 1 Kasım seçimlerinde AK PARTİ yüzde 49,5 oy oranıyla tek başına iktidara geldi. Şimdi bu seçim beyannamesinde vermiş olduğumuz vaatleri de teker teker yerine getiriyoruz. Bunun için kanuni düzenlemesi yapılacak hususlarda gerekli kanuni düzenlemeleri çıkartıyor, kanuni düzenleme gerektirmeyen, farklı düzenlemeler gerektiren hususlarda da o düzenlemeleri yerine getiriyoruz ve çok sıkı bir şekilde çalışarak, inşallah, Sayın Başbakanımızın müjdesiyle, üç ay içerisinde, seçimden önce yapmış olduğumuz bütün vaatleri, vermiş olduğumuz bütün sözleri bu şekilde yerine getireceğiz. Geçtiğimiz hafta içerisinde, biliyorsunuz, gece geç saatlere kadar yapmış olduğumuz çalışma neticesinde emeklilerimize, BAĞ-KUR ve SGK emeklilerimize yıllık 1.200 lira, aylık 100 liraya tekabül eden seyyanen zam, yine, seçim öncesi vaatlerimizden birisiydi, geçtiğimiz hafta kabul edildi.

İşte, bugün, 12 sıra sayılı, üzerinde görüştüğümüz bu Kanun Teklifi de aslında seçim öncesi vermiş olduğumuz vaatlerden birisi. Seçim beyannamesinde olmamasına rağmen Sayın Başbakanımız Malatya mitinginde Cumhuriyet Bayramı müjdesi olarak burada düzenlenen hususlardan bazılarını bir müjde şeklinde milletimize duyurmuştu. Bunların içerisinde Kıbrıs’ta görev yapan er ve erbaşlarımızın; harp okulunda, yedek subay okulunda, astsubay okulunda ve astsubay meslek yüksekokulunda öğrenim gören askerî öğrencilerimizin harçlıklarının arttırılmasıyla alakalı bazı düzenlemeler var. Biraz sonra, inşallah, kabul edilecek. Er ve erbaşlarımızın 30 liradan başlayan harçlıkları, inşallah, 100 liraya kadar çıkıyor, diğer askerî öğrencilerin de 40 lira ile 200 lira arasında olan harçlıkları da 350 lira, 400 lira civarına çıkacak.

Yine aynı şekilde, 1 Kasım seçimlerinden önce vatandaşlarımızın, özellikle astsubay emeklilerinin makam, görev tazminatı ve intibaklarıyla ilgili talepleri partimize iletilmişti. Sayın Başbakanımız, yine, Malatya mitinginde bu problemi bildiğini, bu talepleri bildiğini söylemişti. Bugün yapılan düzenlemeyle 2003 yılı öncesi ve 2003 yılı sonrası mezuniyetlerle oluşan farkı gideren emeklilik intibakları da inşallah gerçekleşmiş olacak.

Ben burada bir daha tekrar ediyorum: Her zaman söylüyoruz, AK PARTİ verdiği sözlerin tamamını yerine getiriyor ve yapmayacağı hiçbir şeyi de söz olarak vermiyor.

Bu vesileyle, terörle mücadelede başını ortaya koyarak mücadele eden bütün askerlerimize, yiğit Mehmetçik’imize, kahraman Mehmetçik’imize buradan selam ve sevgilerimizi, saygılarımızı iletiyoruz.

Yine, terörle mücadelede şehit olan kahraman askerlerimize Allah’tan rahmet diliyor, onların ailelerini bağrımıza basıyoruz. Onların acılarını yüreğimizin en derin yerinde hissettiğimizi de buradan bildiriyoruz.

Hiç kimse bu ülkenin birliğine ve beraberliğine, ordumuzla beraber yapmış olduğumuz bu birlik ve beraberliğe dahledemeyecek. Bin yıldır bu topraklarda kardeşçe yaşıyoruz, bir kardeşlik hukuku içerisinde. Yavuz Sultan Selim ile İdrisi Bitlisî’nin oluşturmuş olduğu, Selahattin Eyyubi ile Nureddin Mahmud Zengi’nin oluşturmuş olduğu bu kardeşlik hukukuna hiç kimse müdahale edemeyecek. Çünkü AK PARTİ bu milletin birliğinin ve beraberliğinin teminatıdır. Türklerin ve Kürtlerin evrensel kardeşliğinin, Alevilerle Sünnilerin evrensel kardeşliğinin teminatı AK PARTİ’dir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSHAK GAZEL (Devamla) – 2016 yılının hepimize hayırlı olmasını temenni ediyor, sevgi, saygı ve muhabbetlerimi sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Gazel, teşekkür ediyoruz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, bu “evrensel insan hakları” var, “evrensel kardeşlik” nasıl bir şey?

BAŞKAN - Birinci bölüm üzerinde şahıslar adına ikinci ve son konuşmacı Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken.

Buyurun Sayın Baluken. (HDP sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, biraz önce de konuşma yaptığımızda Türkiye’nin temel meselelerinin burada ele alınmadığını ve palyatif çözümler üzerinden sürekli Meclis gündeminin meşgul edildiğini söylemiştik. Şimdi, bu, özellikle ilk maddelerde de sözleşmeli er ve erbaşlar için yapılan bazı düzenlemeler, askeriyeyi ilgilendiren bazı düzenlemeler var ancak bunların hiçbirisi Türkiye’de temel askerlik meselesini çözecek düzenlemeler değil. Biz, Halkların Demokratik Partisi olarak bu konuda ilkesel bir duruşa sahibiz; zorunlu askerliğin Türkiye’de mutlaka kaldırılması gerektiğini savunuyoruz, vicdani ret hakkının bütün yurttaşlara mutlaka tanınması gerektiğini, kamu hizmeti üzerinden de bu yükümlülüğün yerine getirilebileceğini bu kürsüden defalarca ifade ettik. Dolayısıyla, er ve erbaşların harçlıklarını 30 TL’den 100 TL’ye çıkarmak değil, o er ve erbaşlar için vicdani ret hakkını getirmemiz son derece önemlidir ve asıl çözümleyici olan odur. Ülkenin ekonomisine hayırlı olan gelişme de orada aranabilir. Bir askerin ülkeye bir aylık maliyeti bin TL’nin üzerinde yani sadece vicdani ret hakkını getirdiğiniz zaman ekonomik olarak da ülke ekonomisine nasıl bir rahatlama geleceğini her biriniz tahmin edebilirsiniz.

Tabii, ben geçen de bu kürsüye çıktığımda mevcut durumu Millî Savunma Bakanı umarım buradadır diyerek biraz anlatmaya çalışmıştım. Bugün de herhâlde burada değil bu saatte ama eminim ki bizi izliyordur, Sayın Bakana sormak istiyorum: Sayın Bakan, Cizre, Nusaybin, Sur, Dargeçit, Silopi halkının vergileriyle maaşını ödediğiniz, teçhizatını temin ettiğiniz, silahını aldığınız bir orduyu hangi yetkiye dayanarak siz Cizre, Silopi, Nusaybin halkını bombalamak üzere oraya gönderirsiniz? Böyle bir hakkı kim size vermiş? Bu halkın vergileriyle donatılan ordunun, halkın yerleşim alanlarını, kentleri yerle bir edecek şekilde abluka altına alması, tank atışlarıyla, top atışlarıyla, zırhlı araçların müdahaleleriyle âdeta yerle yeksan etmesi hiçbir şekilde kabul edilemez.

Burada bize farklı gerekçeler falan sunmanıza gerek yok, her biriniz bölgede ne olduğunu biliyorsunuz. Sur diye bir ilçe kalmadı, Cizre, Silopi harabeye döndü.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sebebi?

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Sebebini siz iyi biliyorsunuz.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Terör örgütü, terör örgütü.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Sebebin, sizin yaptığınız hukuksuzluklar yüzünden olduğunu iyi biliyorsunuz.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Bilakis, terörle mücadele.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bakın, bu ülkenin Genelkurmay Başkanı daha iki ay önce “Yerleşim alanlarına, ilçelere tankları göndermek doğru değildir.” diye açıklama yaptı. Şimdi ne oldu da o Genelkurmay Başkanının yaptığı açıklama üzerine tanklar kent merkezlerini bombalıyor?

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Yerleşim alanını terk edenler için söylüyor. Nereye sığınıyorlar? Güvenlik güçlerine sığınıyorlar.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sen kendi evini terk ediyor musun?

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Burada, Hükûmetin ordu üzerinde kurmuş olduğu baskı var ama aynı zamanda orduya çok büyük bir tuzak da var.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Nereye sığınıyorlar?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, hatibe müdahale etmeyin lütfen.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bakın, askerî yetkililer de burada, ben söyleyeyim. Yarın öbür gün devran döndüğünde, farklı bir karar kılındığında o zaman bütün o günahları boynuna bağlayacakları bir kurban arayacaklar. Rus uçağı düşürüldüğünde aynı şeyi yapmadılar mı? Önce çıktılar “Biz talimatı verdik, yine olsa yine yaparız.” dediler. Sonra işin ağır faturası gelince birdenbire çark edip “Yok, milliyeti belli değildi.” vesaireden geçip en son suçu pilotun üstüne attılar.

FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Saptırma, saptırma. Saptırıyorsun, saptırma.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Yarın öbür gün de süreç farklı bir noktaya geldiğinde “Biz askere, girsin de bütün kentleri virane etsin demedik.” diyeceklerdir.

FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Konuyu saptırma.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – O nedenle böyle bir şeyin yapılması asla kabul edilemez. Ben geçen gün de söyledim, Silopili bir asker, Ağrı’da askerliğini yaparken televizyonu açtığında kendi annesinin evinin, kendi baba ocağının şu anda mensup olduğu kurum tarafından tahrip edildiğini görünce hangi duyguya kapılacak? Ki nitekim bunların tamamı gerçekte yaşanan örnekler. Dolayısıyla, burada temel birtakım tartışmaları yürütmek, temel birtakım tartışmaları mutlaka tüketmek gerekiyor.

Biz, zorunlu askerliğin kaldırılmasını savunuyoruz. Çok isteyen, askerliği çok seven insanlar tabii ki asker olabilirler, profesyonel olarak o işi yaparlar, cepheye giderler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) – …ama yoksul Anadolu emekçisinin, köylüsünün çocuklarını bu şekilde iktidar hesapları için ölüme göndermenize asla rıza vermeyeceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Baluken.

FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Saptırma, saptırma, konuları saptırma İdris Bey.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, şimdi teklifin birinci bölümü üzerinde on beş dakika süreyle soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz.

Sisteme giren sayın milletvekillerine sırasıyla söz veriyorum.

Sayın Atıcı...

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli Millî Eğitim Bakanımıza sormak istiyorum: Sayın Bakan, aralık ayının sonuna geldik, hâlen imam-hatip okullarına kayıt olmak zorunda bırakılan çocukların sorunları çözülemedi. Ailelere ya açık lise ya da imam-hatip lisesi dayatılıyor. Kendi rızalarıyla çocuklarını imam-hatip lisesine gönderen ailelere saygı duyuyoruz. Sizin de aynı saygıyı çocuklarını imam-hatip liselerine göndermek istemeyen ailelere göstermeniz gerekiyor. Bu sorunun da acilen çözülmesi gerekiyor. Bir örneğini yarın makamınıza ileteceğim Sayın Bakan ancak bütün ailelerin bu feryadını duymak gerekiyor. Zorla din eğitimi aldırmanın doğru olmadığını sizinle daha önce de konuşmuştuk, siz de bu konuda aynı fikirde olduğunuzu söylemiştiniz. Bu konuya eğer bir el atabilirseniz çok memnun olacağım.

Teşekkür ederim Sayın Bakan.

BAŞKAN – Sayın Tanal...

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, İstanbul ili Sultanbeyli ilçesinde vatandaşlarımızın tapu sorunu var, imar sorunu var; sizin alanınıza giren, okul çevresinde tinerciler ve uyuşturucular var. Sultanbeyli ilçemizde, okul çevresinde, özellikle öğrencilerimizin hakikaten bu tinerci ve uyuşturucular nedeniyle can güvenliği de yok. Ve bölgede, tabii, Sultanbeyli ilçesi kurulduğundan bugüne kadar, AKP’nin devamı olan, mirasçısı olduğunuz bir önceki -diğer- siyasi partilerden hep aynı belediye başkanları oldu ama maalesef vatandaşımızın bu tapu sorunu, imar sorunu, hele hele otopark sorunu, saat on birden sonra devlet hastanesine gidecek olan vatandaşlarımızın minibüs bulamama sorunu, ulaşım sorunu had safhada. Siz, Sultanbeyli’nin bu sorunlarıyla ilgili nasıl bir çözüm bulacaksınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kuşoğlu? Yok.

Sayın Sarıbal…

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Teşekkür ederim Başkanım.

Denizlerimizin, özellikle Devlet Su İşlerine ve kamuya ait suların kiralanmasıyla ilgili olarak, denizlerimizde yoğun olarak bulunan deniz çayırları ve bunların içinde barınan türler balık çiftliklerinin yarattığı aşırı kirlilik nedeniyle tükenmekte ve buna bağlı olarak da denizlerde yaşamın, kıyı balıkçılığının yok olması sağlanmaktadır. Aynı şekilde, yine balık çiftlikleri nedeniyle antibiyotik, parazit ilaçları, balık dışkıları, yem atıkları, ölü balıklar ve kesilen kısımlar ile mazot, sintine suyu gibi atıklar nedeniyle maalesef, kıyı balıkçılığı yok edilmektedir. Bu yasada da tekrar kiralanmasına dair bir karar alınacaktır. Bakanlığa soruyoruz: Bu konuyla ilgili bir çalışmaları var mıdır? Kıyı balıkçılığını öldürecekler, özellikle de birinci sınıf doğal sit alanları yok olmak üzeredir. Bu kültür balıkçılığına ne zaman “dur” diyecekler, merak ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Pekşen…

HALUK PEKŞEN (Trabzon) – Sayın Bakan, bugün Ankara Valiliğinin bir açıklaması elimize geldi; yılbaşı sebebiyle ilköğretim okullarında yılbaşı kutlamalarının yapılmaması yönünde bir valilik kararı. Bu karardan bilginiz var mı? Bu karara katılıyor musunuz? Bu kararın Türkiye’deki temel amacı konusunda bir görüşünüz var mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Şimşek…

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanıma kapatılan köy okullarıyla ilgili bir soru sormak istiyorum. Sadece benim seçim bölgem olan Mersin’in Tarsus ilçesinde 129 köy okulu var idi, bunların şu anda 84 tanesi kapalı. Bu kapatılan köy okullarının da birçoğu atıl ve boş durumda bulunuyor. Bu köy okullarının mevcut bulundukları yerlerde belediyelere devredilerek köy muhtarlığı, köy odası, kütüphane, doktor odası gibi sosyal tesisler yapılmasıyla ilgili belediyelerimizin müracaatı var. Bu konuda yardımcı olmanızı bekliyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Durmaz…

KADİM DURMAZ (Tokat) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Sayın Bakanımıza soruyorum: Türkiye’nin birçok ilinde, ilçesinde dershaneler kapatılarak okullaşma yönünde bir adım atıldı. Birçok arkadaşımızın da gördüğü gibi, balkonu dahi olmayan dershane binaları okul durumunda. Öğrenciler kaldırımlarda, yollarda, teneffüslerde dışarıda bu şekilde yaşamlarını geçiriyorlar. Bu okullaşma sürecinin takipçisi olup çağdaş eğitimin yapılabileceği, olması gereken standartlarda okullaşmaya yönelik alınmış bir önleminiz var mı? Var da kamuoyuna ne kadar katkı sunacak, bunları da bilmek istiyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yiğitalp…

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Sayın Bakana sormak istiyorum. Amed’deki yani Diyarbakır’daki ve kürdistandaki okulların büyük bir kısmı karargâh hâline dönüştürülmüş. Okul tahtalarına şöyle yazılıyor: “JÖH geldi.” “PÖH geldi”, “Ya biat edeceksiniz ya da itaat edeceksiniz.” tarzında sürekli paylaşılan, medyada ve basında çok geçen ilanlar var ve okullar tamamen karargâh hâlinde. Bununla ilgili bir çalışma yaptınız mı?

Teşekkür ederim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bunlar yeni atanmış öğretmenler mi?

BAŞKAN – Hükûmet adına soruları cevaplandırmak üzere Millî Eğitim Bakanı Sayın Nabi Avcı’ya söz veriyorum.

Buyurun Sayın Bakanım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, sondan başlayarak cevaplandırmaya çalışayım.

“Diyarbakır’daki okullarda…” Şu anda, Diyarbakır’da eğitim yapılmayan okulumuz yok.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Nasıl yok? İsim isim söyleyelim: Süleyman Nazif…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Yavuz Sultan Selim…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Ama onun dışında geçici olarak…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Haberiniz yok.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – …çok özel koşullar nedeniyle valilikçe eğer emniyet tedbiri alınmış okullar varsa oralarda normal şeye geçildiği zaman, hayat normal akışına başladığı zaman eğitim devam ediyor.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Cizre, Silopi, bunları kastettim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Pek çok okulumuz terör örgütü tarafından yakılıyor, yıkılıyor veya taciz ediliyor. Oralarda tedbir almaya çalışıyoruz, almaya da devam edeceğiz.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Karargâh olarak…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Hiç alakası yok! Karargâh olarak kullanılıyor.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Karakol olarak kullanılıyor.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Yok, güvenlik tedbiri alınıyor, okullarımızda güvenlik tedbiri… Sizin karakol zannettiğiniz, muhtemelen güvenlik tedbiri alınmış okullardır çünkü okullarımıza saldırılıyor. Terör örgütü tarafından okullarımıza, öğrencilerimize, öğretmenlerimize, velilerimize, eğitim çalışanlarımıza yönelik tehditler olduğu zaman güvenlik güçlerimiz müdahale ediyorlar.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Hiç alakası yok!

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Tahtalara yazılar yazılıyor.

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) – Sayın Bakan, sorduğumuz soru o değildi.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Dershanelerle ilgili soruna gelince: Bu dönüşüm sürecinde, dershanelerin özel okullara dönüşüm sürecinde, biz özellikle bir geçiş kurumu olarak temel lise kategorisini oluşturduk fakat bunların dört yıllık bir süre içerisinde diğer özel okullarda aranan standartları yerine getirme koşuluyla, bu taahhütle ancak açılmalarına izin verdik. Bu taahhüt doğrultusunda, dört yıl için temel liselerde normal özel liselerde aradığımız bazı standartları gevşettik, bu da yasamızda var zaten.

Şimdi, dediğiniz gibi, bazı temel liselerimizde normal diğer özel liselerimizde gördüğümüz standartları sağlayamayabiliyoruz, bunu biliyoruz ama zaten bunu biz yönetmelikle öngördük ama bunun da bir standardı, bir asgarisi var. Eğer bu asgarinin de ötesinde birtakım uygulamalar varsa o zaman onun gereğini yapıyoruz ama standartları temel liseler için dört yıllığına biraz geri çektiğimiz, hafiflettiğimiz doğru.

KADİM DURMAZ (Tokat) – Sayın Bakanım, şartlar hiç iyi değil yani böyle denetlenme…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Normal liselerimizde, normal özel okullarımızda aradığımız standartlar yok onlarda. Dediğim gibi, onu biliyoruz, onu öngörmüştük zaten. Bunlar geçici dönüşüm kurumları olduğu için dört yıl içerisinde…

Nitekim, bunların içerisinden bazıları kendilerine verilmiş olan dört yıllık mühleti de beklemeden –bir kısmı- normal standartlara uygun binalarına geçiyorlar ama zaten, bu arada dört yıl içerisinde bu standartları sağlamadıkları takdirde ruhsatları iptal edilecek, taahhütnamelerinde o da var.

Mersin’deki köy okullarının tahsis meselesi: Evet, bu sadece Mersin’le ilgili değil. Birçok yerde nüfusun azalması, orada yeterli sayıda öğrenci kalmaması nedeniyle köy okullarımızdan epey kapattığımız okullarımız var. Bunların binalarını, normal şartlarda, köyün sosyal ihtiyaçları için kullanılmak üzere muhtarlıklara tahsis ediyoruz fakat…

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Büyükşehir Yasası olduğu için…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – İşte, hah, onu söyleyeceğim ben de. Büyükşehir Yasası nedeniyle Eskişehir’de de benzer bir problemi yaşıyoruz. Büyükşehir Yasası nedeniyle, buralar mahalle olduğu için, onun da tüzel kişiliği olmadığı için oraya tahsis edemiyoruz. Onu bir şekilde aşmanın yolunu arıyoruz.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Şartlı olarak en azından…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Evet, dediğiniz gibi, bir protokolle şartlı olarak belli bir süre için tıpkı bazı sivil toplum kuruluşlarına yaptığımız veya vakıflara yaptığımız tahsisler gibi buraları da mahallelere, yerele tahsis etmenin yolunu arıyoruz.

Bu Ankara Valiliğinin yılbaşı kutlamalarını okullarımızda yasakladığı bilgisini şimdi ilk defa duydum, onu araştıracağım. Hangi amaçla, nasıl, hangi kapsamda… Yani, acaba son zamanda yaşanan olaylar, şehit cenazeleri vesilesiyle -aklıma ilk gelen izah bu oldu- böyle aşırı yılbaşı eğlenceleri yapılmasın falan gibi bir uyarı mı, onu bilmiyorum. Onu öğreneyim, ona göre… Eğer makul bir nedeni yoksa… Zannetmiyorum yani netice itibarıyla, Ankara Valiliğinin makul bir gerekçeyle böyle bir düzenleme… Düzenlemenin kapsamını da bilmediğim için, şimdi böyle izah edebiliyorum. Ona bakacağım.

Bu deniz çiftlikleri ve kültür balıkçılığının kıyı balıkçılığını öldürdüğü konusunda: Su ürünleri yetiştiriciliğinin çevreye duyarlı olarak yürütülmesi amacıyla, denizlerimizde yetiştiricilik yapacak işletmelerin kıyıdan 1.100 metre açığa, en az 30 metre derinliğe kurulma zorunluluğu getirilmiştir. Kültür balıkçılığı, bütün dünyada üretimin ana kaynaklarından birisidir. Bu işletmeler her yönden kontrol edilmekte ve izlenmektedir. Yani, burada en az 1.100 metre açıkta olması ve en az 30 metre derinlikte kurulması zorunluluğu -zannediyorum- kıyı balıkçılığına yönelik tehdidi bir ölçüde karşılama amacına yönelik bir tedbir.

Sultanbeyli… Siz bunu -yanlış hatırlamıyorsam- daha önce de sormuştunuz Sayın Tanal. Sultanbeyli Belediyesiyle ilgili…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – O, tuvaletlerle ilgiliydi efendim. Engelli tuvaletleriyle…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Yine Sultanbeyli Belediyesinin cevabını yani açıklamasını size iletirim.

Mersin Milletvekilimiz Aytuğ Bey’in imam-hatip okullarına zorunlu kayıt… Şimdi, burada bir yanlış anlama var anladığım kadarıyla. Zorunlu kayıt yok çünkü bizim lise kayıtlarında geçen yıl başladığımız, bu yıl da uyguladığımız yöntem şu: Öğrenci 25 okul tercihi yapıyor, 25 okul tercihi, bu okul tercihlerinin içerisinden olmayan öğrencileri yani 25 tercihinden herhangi birine yerleşememiş olan öğrenciyi açık liseye alıyoruz; imam-hatiplere almıyoruz çünkü imam-hatipler de belli bir puana göre öğrenci alıyorlar. Dolayısıyla, bir öğrencinin 25 tercihi içerisinde yoksa herhangi bir imam-hatip okuluna kaydolması mümkün değil, herhangi bir teknik veya mesleki liseye de kaydolması da mümkün değil, Anadolu lisesine kaydolması da mümkün değil. 25 tercihinden birine yerleşemeyen öğrencimizi açık liseye alıyoruz, onlara da şunu söylüyoruz: Şimdi, diğer okul türlerindeki, Anadolu liselerindeki, fen liselerindeki, sosyal bilimlerdeki, imam-hatiplerdeki, mesleki ve teknik liselerdeki kontenjanları -sizin kendinize yakın olan- ilan ediyoruz, siz onlara bakıyorsunuz -açık lise öğrencisisin ama o anda- bunlardan herhangi birinde, sizin tercih edebileceğiniz bir okul türünde bir kontenjan açılmışsa oraya gidip kaydınızı yaptırabiliyorsunuz. Yoksa, hiçbir öğrenci -sadece imam-hatip de değil- istemediği bir okul türüne kaydedilmiyor. Açık liseye kaydediliyor çünkü onlar, işte, beklemeye alınmış gibi; açık liseye devam etmek istiyorsa da devam ediyor.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Bakan, öğrencilerden ciddi sayıda açık liseye gidenler var.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Evet.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ama açık liseye gitmek istemiyorlar.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – İstemiyor ama…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Mecburen imam-hatibe kayıt olmak zorunda kalıyorlar.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Hayır, öyle bir mecburiyet yok, meslek lisesine de gidebilir.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Efendim ama ben niye…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Eğer kontenjan varsa, açık kontenjan varsa puanı da oraya uygunsa Anadolu lisesine de gidebilir. Puanına göre alıyoruz. Bazı yerlerde…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Bakanım, imam-hatibi seçmek zorunda kalıyor öğrenci aileleri. Yarın bir örnek getireyim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Bakın, tersinden bir örneği ben size Ankara’dan vereyim. Ankara’da da Tevfik İleri Anadolu İmam Hatip Lisesi var. Pek çok öğrenci, oranın kontenjanının üzerinde, çok üzerinde, 5-6 kat üzerinde öğrenci oraya gitmek istiyor ama puanı oraya yetmediği için ya bir başka bir Anadolu lisesine veya meslek lisesine kaydediliyor.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Yarın bir örnek getireyim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Yani imam-hatiplere zorla kayıt diye bir şey söz konusu değil. Öğrenci illa örgün öğretime devam etmek istiyorsa puanının yettiği, kontenjanı olan bir örgün öğretim kurumuna kaydını yaptırıyor.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Yarın size bir örnek getireyim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Hayır, zorla değil ama şu olabilir: “Ben buraya kaydımı yaptırdım ama aslında, puanım yetseydi başka bir yere giderdim.” Tamam, bunu söylüyor olabilir.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Bakan.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Yarın bir örnek getireceğim Sayın Bakan.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, teşekkürler. Süre dolmuştur.

Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

1’inci madde üzerinde üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                       Ali Özcan                        Tahsin Tarhan                       Dursun Çiçek

                        İstanbul                              Kocaeli                                    İstanbul

                    Kemal Zeybek                      Haydar Akar                         Lale Karabıyık

                        Samsun                              Kocaeli                                    Bursa

                                                          Cemal Okan Yüksel

                                                                 Eskişehir

“Madde 1- 23/02/1961 tarihli ve 257 sayılı Er ve Erbaş Harçlıkları Kanununun 2’nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“(1) Erbaş ve erler askerlik hizmetine girdikleri tarihten itibaren 31.05.2006 tarih ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine göre sigortalı sayılırlar. Bu kapsamdakiler için 5510 Sayılı Kanunun kısa vadeli sigorta kollarına ilişkin hükümleri uygulanmaz. Bu suretle sigortalı sayılan erbaş ve erlerin asgari ücret üzerinden hesaplanacak sigorta primleri merkezî yönetim bütçesine konulacak ödenekten karşılanır.

(2) Birinci fıkraya göre sigortalı sayılan çavuşlara (4250), onbaşılara (4100) ve erlere ise (4000) gösterge rakamının harçlığın ödeneceği ayda devlet memurları aylıklarının hesaplanması için tespit edilecek katsayısı ile çarpılması sonucu bulunacak tutarda aylık harçlık ödenir.

(3) İkinci fıkraya göre tespit edilen harçlıklar Genelkurmay Başkanlığınca tespit edilen birliklerde görevli erbaş ve erlere iki katı olarak uygulanır.

(4) Bu maddeye göre hesaplanan erbaş ve er harçlıkları, damga vergisi hariç, hiçbir kesintiye tabi tutulmaz.

(5) Askerlik hizmetini tamamlayanlardan İŞKUR’a şahsen başvurarak yeni bir iş almaya hazır olduklarını kaydettiren işsizlere 25.08.1999 tarih ve 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunun 50 nci maddesinin birinci fıkrasına göre, ikinci fıkrasındaki çalışma ve prim ödeme sürelerine ilişkin şartlar aranmaksızın, askerlik hizmetinin tamamlandığı tarihten itibaren altı aya kadar işsizlik ödeneği ödenir.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin çerçeve 1’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

             Erkan Akçay                    Erkan Haberal                 Zihni Açba

                 Manisa                              Ankara                       Sakarya

      Ahmet Selim Yurdakul                             Mehmet Necmettin Ahrazoğlu

                 Antalya                                                              Hatay

MADDE 1- 23/2/1961tarihli ve 257 Sayılı Er ve Erbaş Harçlıkları Kanunu’nun 2 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Madde 2 - a) Ailesinin toplam aylık geliri 16 yaşından büyükler için belirlenen asgari ücrete eşit veya bu ücretten düşük olan er ve erbaşlara aşağıda hizalarında gösterilen gösterge rakamlarının, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 154 üncü maddesine göre tespit olunan aylık katsayı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarlarda aylık harçlık ödenir.

Erbaş ve Erler                                   Gösterge        

Çavuş                                               3394

Onbaşı                        3250

Er                                                     3115

b) Ailesinin toplam aylık geliri 16 yaşından büyükler için belirlenen asgari ücret ile en düşük devlet memurunun aldığı aylık maaş arasında olan er ve erbaşlara, aşağıdaki hizalarında gösterilen gösterge rakamlarının, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 154 üncü maddesine göre tespit olunan aylık katsayı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarlarda aylık harçlık ödenir.

Erbaş ve Erler                                   Gösterge

Çavuş                                               2720

Onbaşı                        2573

Er                                                     2438

c)        İstekleri halinde diğer er ve erbaşlara aşağıda hizalarında gösterilen gösterge rakamlarının, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 154 üncü maddesine göre tespit olunan aylık katsayı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarlarda aylık harçlık ödenir.

Erbaş ve Erler                                   Gösterge

Çavuş                                               2032

Onbaşı                        1896

Er                                                     1760

d)        Birinci ve ikinci derecede kalkınmada öncelikli yörelerde Genelkurmay Başkanlığınca tespit edilen birliklerde görevli erbaş ve erlere, birinci fıkrada belirtilen esaslara göre hesap edilecek harçlıkların iki katı tutarında aylık harçlık verilir.

e)        Harçlıkların küsuratlı çıkması durumunda, ödemelerde küsuratlar tama (1 Türk Lirasına) iblağ edilir.

f)         Evli olan er ve erbaşların Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda okuyan çocuklarının her türlü ihtiyacı Milli Eğitim Bakanlığı tarafından karşılanır.”

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin kanun metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

     İdris Baluken                                    Çağlar Demirel                                    Müslüm Doğan

       Diyarbakır                                          Diyarbakır                                              İzmir

    Sibel Yiğitalp                                     Mithat Sancar                                     Ayhan Bilgen

       Diyarbakır                                            Mardin                                                 Kars

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Kars Milletvekili Ayhan Bilgen.

Buyurun Sayın Bilgen. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

AYHAN BİLGEN (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Meclisin, işgal orduları İstanbul’a geldiğinde teferruatla meşgul olan ama ülkenin karşı karşıya bulunduğu tehlikeye bigâne bir mesai harcamasından rahatsızız. Elbette ki bizi bu yasada rahatsız eden, kaygılandıran şey, özlük haklarıyla ilgili iyileştirmeler değil ama çok daha ciddi bir durumla, çok daha ciddi bir tehlikeyle karşı karşıyayız.

Bu ülke, 1990’lı yılların sonunda, 2000’lerin başında çok yüksek bir sağduyuyla, ortak akılla doğru bir şey yaptı; Orta Doğu’da rejimlerini demokratikleştirmeyen ülkelerin haritalarının değişeceğini öngördü ve idam cezasının kaldırılmasıyla ilgili, tıpkı bugünkü gibi içerisine girilen cinnet hâlinden çıkılmasını kolaylaştıracak bir düzenlemeye imza attı.

Biz, bütün bu süre içerisinde, Silahlı Kuvvetlerin, özellikle de kara ve jandarmada sayısal azalmaya gitmeye dair bir planlama içinde olduğunu ve içerisinde bulunduğu paktlar dolayısıyla birtakım taahhütler içerisinde olduğunu biliyoruz ama ne yazık ki geçtiğimiz yıllarda güvenlik ve istihbarat bürokrasisinin bile gördüğü, sorunun ekonomik, sosyal boyutlarıyla ele alınması ve çözülmesine dair beklentinin siyaset kurumuna bırakılmasıyla ilgili algı, siyasetçiler tarafından, bizim tarafımızdan doğru değerlendirilemedi ve bu fırsat kaçırılmak üzere.

Biz, öyle umut ediyoruz ki orada, bizim çözemediğimiz sorunun bedelini, faturasını ne siviller, çocuklar, kadınlar ne asker, polis, Kürt gençleri kimse ödemek zorunda kalmasın. Bugün, ne yazık ki sorun siyasal zeminlerde çözülemediği için yeniden bir boğazlaşma, yeniden katliamlar ve belki üç yıl sonra, beş yıl sonra geriye dönüp baktığımızda utanacağımız manzaralara imza atıyoruz. Dolayısıyla, elbette ki özlük haklarıyla ilgili bir tartışma yapmanın ilgilileriyle ilgili çok önemli bir boyutu var ama herhâlde askerlerin, polislerin ya da güvenlik birimlerinin bu süreçte bu sorunun çözümüyle ilgili galiba asıl beklentisi, böyle bir çatışma ortamına sürülmekten kurtulmak ve bu sorunun siyaset zemininde, Parlamento zemininde, sivil toplum zemininde tartışılarak, konuşularak çözülmesinin beklentisi içerisinde olmaktır. Bu son derece insani bir tepkidir ve ne yazık ki eğer bu konuda daha fazla gecikirsek, siyaset kurumu daha fazla risk almaktan, sorumluluk almaktan kaçınırsa ve sorun şiddet yoluyla, çatışma yoluyla, silahların gölgesinde gündemleşirse bir süre sonra geri dönüşü olmayan bir noktaya sürükleneceğiz. Her ne kadar buradaki birçok arkadaşımız konuyu “terör” olarak tarif etmekte, “bir avuç eşkıya” diye tanımlamakta ısrar etse de en azından bu konuları bilenler, bu konulara kafa yoranlar, bu konunun uzmanları bilirler ki şu anda, askerî literatürle bile, iş artık terör aşamasını çoktan geçmiş, doğrudan doğruya iç savaş öncesi ayaklanma aşamasındadır. Eğer bunun bedelinin, bunun faturasının bu ülkeye daha fazla çıkmasını istemiyorsak, daha fazla insanımızı kaybetmeden bir çözüm geliştirmek istiyorsak galiba konuyu esastan konuşmak zorundayız.

Ben dün Sayın Bakanın televizyondaki konuşmasını canlı takip ettim. İlginç bir değerlendirme yaptı okullarla ilgili, dedi ki: “Okulların ne zaman açılacağıyla ilgili kararı biz merkezî olarak vermeyeceğiz. Oraların durumunu yerel mülki idare, hatta oradaki yerel güvenlik güçleri daha iyi bilirler.” Aslında, bizim de öz yönetim dediğimiz şey, özerklik dediğimiz şey tam bu; oraların durumunu en iyi bilenlerin oralarda yaşayanlar olduğunu konuşmak, tartışmaktır.

Bakın, çok küçük bir örnek: Kars’ta bir yılda 3 kere başhekim değişti. Neden 3 kere değişti? Çünkü buradan oranın ihtiyacına dair kararı, inisiyatifi kullanma hırsımızdan dolayı değişti. Eğer biz, oralardaki okulların sadece ne zaman açılıp açılmaması gerektiğini değil ama okulların ihtiyaçlarını, hangi dille eğitim yapması gerektiğini ya da başka birtakım gündemleri de yerelin vermesine dair bir güven duygusu taşırsak, yetki devretmeyi bilirsek galiba birbirimizi boğazlamadan bu sorunu çözeriz.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Yetki devrinden kastınıza bağlı.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bilgen.

Şimdi, önergeyi oylarınıza sunuyorum…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler önergeyi… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin çerçeve 1’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Erkan Akçay (Manisa) ve arkadaşları

MADDE 1- 23/2/1961tarihli ve 257 Sayılı Er ve Erbaş Harçlıkları Kanunu'nun 2 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

" Madde 2 — a) Ailesinin toplam aylık geliri 16 yaşından büyükler için belirlenen asgari ücrete eşit veya bu ücretten düşük olan er ve erbaşlara aşağıda hizalarında gösterilen gösterge rakamlarının, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 154 üncü maddesine göre tespit olunan aylık katsayı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarlarda aylık harçlık ödenir.

Erbaş ve Erler                                   Gösterge        

Çavuş                         3394

Onbaşı                        3250

Er                                                     3115

b)        Ailesinin toplam aylık geliri 16 yaşından büyükler için belirlenen asgari ücret ile en düşük devlet memurunun aldığı aylık maaş arasında olan er ve erbaşlara, aşağıda hizalarında gösterilen gösterge rakamlarının, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 154 üncü maddesine göre tespit olunan aylık katsayı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarlarda aylık harçlık ödenir.

Erbaş ve Erler                                   Gösterge        

Çavuş                                               2720

Onbaşı                        2573

Er                                                     2438

c) İstekleri halinde diğer er ve erbaşlara aşağıda hizalarında gösterilen gösterge rakamlarının, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 154 üncü maddesine göre tespit olunan aylık katsayı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarlarda aylık harçlık ödenir.

Erbaş ve Erler                                   Gösterge

Çavuş                                               2032

Onbaşı                        1896

Er                                                     1760

d)        Birinci ve ikinci derecede kalkınmada öncelikli yörelerde Genelkurmay Başkanlığınca tespit edilen birliklerde görevli erbaş ve erlere, birinci fıkrada belirtilen esaslara göre hesap edilecek harçlıkların iki katı tutarında aylık harçlık verilir.

e)        Harçlıkların küsuratlı çıkması durumunda, ödemelerde küsuratlar tama (1 Türk Lirasına) iblağ edilir.

f)         Evli olan er ve erbaşların Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda okuyan çocuklarının her türlü ihtiyacı Milli Eğitim Bakanlığı tarafından karşılanır. "

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Manisa Milletvekili Erkan Akçay.

Buyurun Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1’inci maddede verdiğimiz önerge üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu yüce Meclis, Kurtuluş Savaşı’nda, Sakarya’da en kıt imkânlarla birlikte askerinin, ordusunun ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmış, varını yoğunu seferber etmiş bir Meclistir ve Türk milleti de böyle bir millettir. Öyle ki Sakarya Savaşı sırasında, bütün milletvekilleri kendi aralarında bir dayanışma ve yardımlaşmayla Sakarya cephelerindeki askerlerin tütün ihtiyaçlarını bizzat Meclisten, Ankara’dan göndermişlerdir. Türk milleti ordu millet anlayışına sahiptir ve tarihimizden beri, o derin kültür kodlarımızda askerliğe büyük bir önem verilmektedir ve askerlik Türk milletinde bir millî görev olarak telakki edilmiştir. Kanuni bir yükümlülük olmanın ötesinde, bir vatan görevi, bir vatan savunması olduğu gibi, aynı zamanda isteyerek ve gönülle yapılan ve geleneği göreneği olan, töresi olan bir meslektir, bir davranıştır. Bu 1’inci maddedeki düzenlemeyi de aslında bu çerçevede değerlendirmek lazım. Biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu çerçeveden bakıyoruz.

Değerli arkadaşlar, şu anki yürürlükte olan mevzuata göre erlere aylık 27 lira, onbaşılara 31 lira, çavuşlara da 36 lira gibi komik bir harçlık ödenmektedir. Şimdi, bu getirilen düzenlemeyle bu 36 lira 104 liraya, 31 lira 92 liraya ve 27 lira da 81 liraya çıkarılmaktadır. Bu düzenlemeyi olumlu görmekle birlikte son derece yetersiz gördüğümüzü ifade etmek isterim. Çünkü askerlik görevini ifa eden gençlerimizin, bilhassa er, erbaş ve çavuş rütbesiyle görev yapan askerlerimizin büyük çoğunluğu kırsal kesim çocuklarıdır ve bu gençler askere gittiklerinde çalışma hayatından ve üretimden kopmaktadır ve birçoğu da ya ailesinin geçimini sağlıyor veya geçimine katkıda bulunuyor. Tabii, askerlik görevi başlayınca da ailesi çocuğuna, askere harçlık gönderemiyor ve zor şartlar altında yaşama mücadelesi veren aile bu harçlık gönderememenin ezikliğini yaşarken askerlerimiz de sürekli ailesini düşünmekte. Bu ailelerin pek çoğu da yoksul. Ailesi, eşi ve çocuğunu düşünürken kısa zamanda psikolojisi bozulmakta ve birçok asker de depresyona girmektedir. Psikolojisi bozulan askerin kışla içerisindeki davranışları da bozulabilmekte, gerek arkadaşlarıyla gerek ast üst ilişkilerindeki tutum ve davranışlarında problemler yaşanmakta, firar olayları artmakta, hatta intihar hadiseleri de yaşanmaktadır. Bugün askerî cezaevleri büyük ölçüde doludur ve bu askerî cezaevlerinde yatan askerlerin büyük çoğunluğu da biraz evvel bahsettiğim nedenlerle oradadırlar.

Biz, 24’üncü Dönemde de bu harçlıkların artırılması için bir kanun teklifi vermiştik, ailelerin gelir durumlarını da dikkate almak suretiyle. Biz bu kanun teklifini verdik. Tevafuk mudur, tesadüf müdür, bilemeyiz ama bu kanun teklifini verdiğimizden yaklaşık iki hafta sonra, zamanın Başbakanı Sayın Erdoğan da 16 Nisan 2013 tarihindeki AKP grup toplantısında bu ailelere 250 lira düzenli yardım yapılacağını ifade etmiştir. Şimdi, otuz iki ay sonra bizim kanun teklifimizdeki gibi er ve erbaş harçlıklarının artırılması teklifi getirilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Biz bunu kabul etmekle birlikte önergemizdeki gibi daha da artırılmasını öneriyoruz ve önergemizin kabulü temennisiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akçay.

Şimdi önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

1’inci madde üzerindeki son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Cemal Okan Yüksel (Eskişehir) ve arkadaşları

““Madde 1- 23/02/1961 tarihli ve 257 sayılı Er ve Erbaş Harçlıkları Kanununun 2’nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“(1) Erbaş ve erler askerlik hizmetine girdikleri tarihten itibaren 31.05.2006 tarih ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 4’ncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine göre sigortalı sayılırlar. Bu kapsamdakiler için 5510 sayılı Kanunun kısa vadeli sigorta kollarına ilişkin hükümleri uygulanmaz. Bu suretle sigortalı sayılan erbaş ve erlerin asgari ücret üzerinden hesaplanacak sigorta primleri merkezi yönetim bütçesine konulacak ödenekten karşılanır.

(2) Birinci fıkraya göre sigortalı sayılan çavuşlara (4250), onbaşılara (4100) ve erlere ise (4000) gösterge rakamının harçlığın ödeneceği ayda devlet memurları aylıklarının hesaplanması için tespit edilecek katsayısı ile çarpılması sonucu bulunacak tutarda aylık harçlık ödenir.

(3) İkinci fıkraya göre tespit edilen harçlıklar Genelkurmay Başkanlığınca tespit edilen birliklerde görevli erbaş ve erlere iki katı olarak uygulanır.

(4) Bu maddeye göre hesaplanan erbaş ve er harçlıkları, damga vergisi hariç, hiçbir kesintiye tabi tutulmaz.

(5) Askerlik hizmetini tamamlayanlardan İŞKUR’a şahsen başvurarak yeni bir iş almaya hazır olduklarını kaydettiren işsizlere 25.08.1999 tarih ve 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununun 50 nci maddesinin birinci fıkrasına göre, ikinci fıkrasındaki çalışma ve prim ödeme sürelerine ilişkin şartlar aranmaksızın, askerlik hizmetinin tamamlandığı tarihten itibaren altı aya kadar işsizlik ödeneği ödenir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Önerge hakkında söz isteyen Eskişehir Milletvekili Cemal Okan Yüksel.

Buyurun Sayın Yüksel. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 257 sayılı Er ve Erbaş Harçlıkları Kanunu’nun 2’nci maddesinin değiştirilmesiyle ilgili söz almış bulunuyorum.

Plan ve Bütçe Komisyonundan gelen metinde 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesindeki değişiklik, çavuşların, er ve erbaşların harçlıklarını yaklaşık 90 lira olarak belirlemekte, başkaca da hiçbir değişiklik getirmemektedir. Bizim önerimizde ise bu gençlerimizin lehine çok önemli 4 tane değişiklik var:

Bunlardan birincisi harçlık mevzusu. Önerimizle çavuşların harçlıkları 354 liraya; erlerin, erbaşların harçlıkları da yaklaşık 340 liraya çıkartılmaktadır. Kanun teklifi komisyondan geldiği şekliyle yasalaşırsa ya da buradaki AKP’li hatiplerin, işte “Çok büyük artış yapıyoruz.” söylemleriyle yasalaşırsa bugün günlük yaklaşık 1 lira olan harçlık 3 liraya çıkacak erlerimiz için. Yani vatani görevini yapan erlerimizin cebine günde 3 lira harçlık koyacaksınız. Bununla beraber, 1 Ocaktan itibaren -tırnak içinde söylüyorum- sizin tarafsız Cumhurbaşkanınız 32 bin lira maaş alacak.

RAMAZAN CAN (Kırklareli) – Ne alaka? Hayret bir şey ya!

CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) – Vatani görevini yapan Mehmetçik günde 3 lira harçlık alacak, Cumhurbaşkanı 32 bin lira alacak. Yazıktır, ayıptır, günahtır. [AK PARTİ sıralarından alkışlar(!)]

RAMAZAN CAN (Kırklareli) – Ne alakası var?

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Bununla onun arasında nasıl bir mantık kurdun da Cumhurbaşkanını usul tartışmasının içerisine çektin anlamak mümkün değil.

CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) – Peki, 3 liraya ne yapılır?

Nurettin Bey, alkışlıyorsun, hoşuna gitti. Bak 3 liraya ne yapılır? Örneğin 3 liraya sakız alınır. 3 liraya simit alınır, 3 liraya 3 şişe su alınır ama yaşanamaz.

Mehmetçik, izinli olduğu günlerde parası olmadığı için anasının, babasının yanına, memleketine gidemiyor ama bizim önerimizi kabul ederseniz Mehmetçik’imiz en azından memleketine gidecek yol parasını karşılayabilir. (CHP sıralarından alkışlar)

İkinci değişiklik önerimiz şu: Teklif ettiğimiz harçlık artışından terörden etkilenen bölgelerde görev yapan Mehmetçikler 2 katı olarak yararlanacak. Bu da hakkaniyetin bir gereğidir sayın milletvekilleri.

Üçüncü değişiklik önerimiz: Vatani görevini yapan Mehmetçiklerin sigortalı yapılmasıdır. Vatani hizmet gibi kutsal bir görevi yerine getiren gençlerimizin bazıları çalıştıkları işlerden ayrılarak bazıları da hiç iş bulamadan askere gitmek durumunda kalıyor. Askerlikte geçen süre her ne kadar karşılıksız, parayla ölçülemeyecek vatani bir hizmet ise de bu gençlerimizin sigorta primlerinin devlet tarafından karşılanması tabii ki toplumsal adalet ve sorumluluk gereğidir.

Ve son olarak, terhis olmuş gençlerimizin işsizlik sigortasından yararlanması da bizim bir önerimizdir.

Değerli milletvekilleri, siz evlerinizde, biz evlerimizde sıcak yataklarımızda yatarken kışın ayazında gece yarıları bizlerin güvenliği için sınırlarda nöbet tutan Mehmetçik’imize günde 3 lira vermek ahlaki midir, vicdani midir, adil midir? Soruyorum: Birilerinin çocukları milyon euroları sıfırlarken garibanların çocuklarını günde 3 liraya layık görmenin neresinde adalet var? (CHP sıralarından alkışlar)

YILDIZ SEFERİNOĞLU (İstanbul) – Haddinizi bilin, haddinizi bilin!

CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) - Soruyorum: Birileri 750 bin liralık saat takarken garibanlara “3 liraya geçin.” demek ne kadar vicdani?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Mendil kaç lira, mendil?

CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) - Soruyorum: Birileri para sayma makineleriyle para sayarken Mehmetçik’e layık gördüğünüz 3 lira ne kadar ahlaki?

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Geç bunları, geç. Onlar konuşuldu geçen hafta.

CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) - Birilerinin çocukları sıcacık yatağında baş ucunda 7 tane kasayla, para kasasıyla uyurken nöbet tutan Mehmetçik’e 3 lirayı… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ORHAN KIRCALI (Samsun) – Sen ne yapacaksın, onu anlat.

CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) - Yapmayın, yapmayın. Peki, sizlere göre, Reza’nın önüne yatanlar mı makbul, şehit olup vatan toprağına düşenler mi makbul?

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Ya, ne alakası var!

CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) - Bana bunun cevabını verin. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ORHAN KIRCALI (Samsun) – Sen ne yapacaksın, sen?

CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) - Biz sizin yaptıklarınızı unutmadık.

YILDIZ SEFERİNOĞLU (İstanbul) – Halk biliyor, millet kimin ne yaptığını iyi biliyor.

CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) - Sizin, Mehmetçik’e bakışınıza bakın. Cumhurbaşkanınız… Bebek katiline “sayın”, Mehmetçik’e, şehit düşen Mehmetçik’e “kelle” demeniz zaten Mehmetçik’e bakışınızı da göstermektedir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Ne alakası var! Onunla bunun ne alakası var!

CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) - Zaten paralel yapıyla el ele verip Türk ordusunun generallerini zindanlara gönderdiğinizi de unutmadık.

ORHAN KIRCALI (Samsun) – Beş dakikadır konuşuyorsun, ne yapacağını anlatmıyorsun!

CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) - Gelin, 4 eski bakanın yargılanmaması için sarf ettiğiniz çabanın onda 1’ini sarf edin, önerimize destek verin, en azından bu gece rahat rahat yatağınızda uyuyun. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hadi oradan!

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yüksel.

Şimdi, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci madde üzerinde üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin çerçeve 2’nci maddesinde yer alan “2.344”, “2.080” ve “1.820” ibarelerinin “4.000”, “3.750”, “3.500” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

    Erkan Haberal                                       Zihni Açba                                        Erkan Akçay

         Ankara                                              Sakarya                                              Manisa

Ahmet Selim Yurdakul                      Mehmet Necmettin Ahrazoğlu

         Antalya                                                    Hatay

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

       Ali Özcan                                        Tahsin Tarhan                                     Dursun Çiçek

        İstanbul                                              Kocaeli                                              İstanbul

    Kemal Zeybek                                      Haydar Akar                                     Akın Üstündağ

         Samsun                                              Kocaeli                                               Muğla

“MADDE 2 – 14/7/1964 tarihli ve 500 sayılı Kıbrıs’a Gönderilecek Türk Askeri Birliği Mensuplarının Aylık ve Ücretleriyle Çeşitli İstihkakları ve Birliğin Başka Giderleri Hakkında Kanunun 1 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “800”, “700” ve “600” ibareleri sırasıyla “8500”, “8200” ve “8000” şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Buyurun.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinin kanun metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

     İdris Baluken                                    Çağlar Demirel                                 Burcu Çelik Özkan

       Diyarbakır                                          Diyarbakır                                              Muş

   Müslüm Doğan                                    Kadri Yıldırım

          İzmir                                                  Siirt

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşacak…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Çağlar Demirel.

BAŞKAN – Çağlar Demirel, Diyarbakır Milletvekili.

Buyurun Sayın Demirel. (HDP sıralarından alkışlar)

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, Kıbrıs’la ilgili bu sorunun… 2’nci maddenin kanun metninden çıkarılması gerektiğini düşünüyoruz çünkü sadece askeriyenin ya da orada çalışan erlerin aylık ücretlerini iyileştirmekle bu sorun çözülmez. Biz, Kıbrıs halkının kendisini nasıl yönetmek istiyorsa kendisinin buna karar vermesi gerektiğini düşündüğümüzü ifade etmek istiyorum.

Bunu ifade ederken az önce de dile getirdik, yaşanan bu sıcak gelişmeleri Parlamentoda dile getirip, burada, Genel Kurulda dile getirip bunlara ilişkin çözüm önerilerinin gelişmesi gerekiyor. Burada ifade ettiklerimiz, özellikle savaş konseptinde ifade edilen işte, askerlerin okulları karargâh olarak kullandığına dair ifadelerimize Sayın Bakan böyle bir şey olmadığını ifade etti ama ben burada birkaç fotoğraf göstermek istiyorum. Yani buradaki fotoğrafı, özellikle okumak istiyorum yazıları: “JÖH kimdir?” soruyoruz. “Sur’a eğitime geldik. Afyonlu.” diye ifade edilen… “Konu: itaat.” Bu, Sur’da okulların içerisinde yazılmış görsel bir olgudur, bunu özellikle ifade etmek istiyoruz. Soruyoruz, JÖH kimdir, yeni atanmış öğretmenler midir? O okuldaki yeni atanmış öğretmenler JÖH olarak mı kendilerini ifade ediyor? Eğitim öğretimin yapılması gereken yerleri gördüğünüz gibi askerler karakol olarak kullanıyor. Bunların tek tek hangi okullar olduğunu da ifade edebiliriz size. “Eğitim sırası bizde. JÖH.” Bunlar kimdir, sormak istiyoruz: Genel Kurula da sormak istiyoruz, Sayın Bakana da sormak istiyoruz: Yeni atanmış öğretmenler bunlar mıdır? Yeni atayacağınız 12.500 öğretmenin atamaları bu şekilde mi gerçekleştirilecek?

“Eğitim öğretim devam ediyor.” dediniz. Sadece Diyarbakır’ın Sur ilçesinde sokağa çıkma yasağının olduğu bölgedeki okulları sayıyorum: Bu okullardan biri Süleyman Nazif İlköğretim, Yavuz Selim, Alpaslan İlköğretim. Bunların hepsi karargâh olarak kullanılıyor. Polislerin, askerlerin, Özel Harekât timlerinin, duvarları yıkarak, oraya kum torbaları bırakarak orayı karargâh olarak kullandıklarını bütün fotoğraflar izah ediyor. Ama bunun dışında “Sur’da eğitim öğretim devam ediyor.” diyorsunuz. Sur’da sadece 6 mahallede sokağa çıkma yasağı var ama Sur’un geneli abluka altındadır. Sokağa çıkma yasağı olmayan mahalledeki Ziya Gökalp İlköğretim Okulunda eğitim ve öğretim yapılmamaktadır. Bir aydır sokağa çıkma yasağı ilan edilen Sur ilçemizde hiçbir çocuk okula gidememiştir, hiçbir öğretmen orada görev yapamamıştır. “Bu öğretmenler, bu öğrenciler nasıl ders görüyor ve nasıl bu eğitim ve öğretim düzenli bir şekilde devam ediyor?” diyebilirsiniz. Hakeza, Melik Ahmet Lisesi de, yine aynı şekilde sokağa çıkma yasağı yok ama, abluka altındadır. Öğrenciler, öğretmenler orada okulu kullanamıyorlar.

Ve bir kez daha söylüyoruz buradan: Eğitim ve öğretimi ifade ederken “12.500 öğretmen alacağız.” diyorsunuz. Ben şuradan şunu ifade etmek istiyorum: 2002 yılında AKP iktidara gelmeden önceki süreçte…

YILDIZ SEFERİNOĞLU (İstanbul) – “AK PARTİ”, “AKP” değil.

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - …o zamanın Başbakanı Erdoğan, Gaziantep’te yapmış olduğu bir konuşmada diyor k: “Bizim Hükûmetimizde, iktidara geldiğimizde atanmayan öğretmen kalmayacaktır.” O dönemden 2013 yılına geldiğimizde yine Gaziantep’te bir öğretmen atanmadığını söylüyor ve atanmadığı için oy vermeyeceğini, atanma yapılırsa oy vereceğini şubat ayında ifade ediyor. Kendisine verilen cevap “Oyunu al, git.” demektir.

Bu sorunları nasıl çözeceğiz; bu sorunları, atanmamış öğretmen sorununu nasıl çözeceğiz? Şu anda devletin vermiş olduğu rakam, Bakanlığın vermiş olduğu rakam 120 bindir; 12.500 öğretmen atayacağınızı söylüyorsunuz. Oysa sendikaların vermiş olduğu rakam da 150 bindir. Siz 150 bin öğretmeni atamadığınız sürece nasıl bu sorunu çözeceksiniz? Bu kadar öğretmen atanmayı bekliyor. Bugün atanmayı bekleyen ve diplomasını alan öğretmenler atanması yapılmadığı için intihar etmek zorunda kalıyor. Bugün atanması yapılmayan öğretmenler diplomaları ceplerinde başka işlerde çalışmak zorunda kalıyorlar. Siz, eğitim öğretimin sorunlarını nasıl çözeceksiniz? Aynı zamanda, aynı şekilde, okullardaki, hem eğitimle, atamalarla ilgili hem de koşulların uygun olmadığını, bir kez daha, buradan, ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çağlar.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Söz vereceğim Sayın Bostancı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Sayın Bostancı, buyurun.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Yerimden bir açıklamada bulunabilir miyim efendim?

BAŞKAN – Buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

12.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Biraz önceki kıymetli konuşmacı, kürsüden, okulların içerisinde Özel Harekât polislerinin bulunduğu bazı fotoğraflar gösterdi. Doğrudur, böyle fotoğraflar var. Bazı ilçelerimizde, maalesef, terör örgütü barikatların arkasında belli alanlarda egemenlik kurmak ve oradaki halkın hayatını zehir zindan etmek için elinden geleni yapıyor. Okul ve hastaneler gibi mekânları da devletin kurumları olarak gördüğü için, buralara yönelik saldırı içerisinde.

Kıymetli konuşmacı muhakkak gazetelerden, televizyondan yakılan yıkılan okullara ilişkin sayısız fotoğrafı, hastanelere ilişkin o sayısız görüntüleri görmüştür diye düşünüyorum.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Başkan, yaşıyoruz orada, gazete değil yani…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Görmediyse de ben hatırlatmak isterim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Oradayız, oradayız biz. Gazetelerden görmüyoruz.

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) – Biz orada yaşıyoruz. Buyurun gelin, siz de bakın.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Devletin görevi, bu tür kurumları terör örgütünün elinden kurtarmak ve nihai olarak asli işlevine kavuşturmaktır. Türkiye’de herkesin eğitim öğrenim hakkını savunmak ve bunun için gerekli tedbirleri almak devletin ahlaki görevidir, zaten devlet bunu yapıyor, her daim yapıyor.

Şunu da hatırlatmak isterim: Terör örgütü, geçmişten beri eğitim öğretim kurumlarına karşı da hasmane bir tutum içindedir ve çocukların okullara gitmemesi için çok çeşitli propaganda yöntemlerini devreye sokmaktadır, okula karşı husumet içindedir. Bunu da ideolojik bir perspektifle, ideolojik duruşu çerçevesinde yapmaktadır. O yüzden, orada yaşananları doğru, tutarlı bir şekilde okumak; yakılan, yıkılan, terör örgütünün yaptığı zalimlikleri, zulümleri hatırlamak ve bu çerçevede devletin de asayişi, güvenliği sağlamak ve yeniden bu kurumları eski işlevine kavuşturmak için çaba gösterdiğini bilmek gerekir.

Bu açıklamayı yapma lüzumunu gördüm. Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bostancı.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Demirel, buyurun.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Şahsıma ithafen ifade etti Sayın Başkan. O yüzden söz hakkı istiyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Yerinden açıklama için…

BAŞKAN – Bir saniye…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Yani, beni, konuşmama yönelik değil şahsıma ilişkin…

BAŞKAN – Şahsınıza ilişkin ne söyledi Sayın Demirel?

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Gazeteleri okumadığımı ya da gazetelerden bakmam gerektiğine yönelik ifadeler…

BAŞKAN – Tamam Sayın Demirel, size de yerinizden söz veriyorum.

Buyurun.

13.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Şimdi, biz -eğitim öğretimi savunan bir parti olarak ifade ediyorum- çocukların eğitim öğretim görmesi, atanmamış öğretmenlerin atanmasının yapılmasını savunan bir dil kullanarak ifade ettik. Hiç bugüne kadar… Yani gazete okumamıza gerek yok, gazetelere bakmamıza, televizyon izlememize gerek yok; bizzat orada yaşadığımız durumu görerek ifade ediyoruz buradan. Sokağa çıkma yasağının ilan edilmediği yerlerdeki okullar bile şu anda kapalı. Bunu ifade ediyoruz ve hiçbir yere de, hiçbir okula da oradaki halk tarafından zarar verildiğini görmedik. Bunları tek tek söylüyoruz ve gördüklerimizi anlatıyoruz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Halktan bahseden mi var?

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Burada yaşananları, özellikle yaşananları çok net ifade edeyim ki bu gösterdiğimiz fotoğraflar belki sadece birkaç karedir.

FARUK ÇATUROĞLU (Zonguldak) – “Teröristler…” dedi.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Halk sizi ortaya çıkardı zaten!

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Ama biz orada yaşayarak gördük. O yüzden çok net ifade ediyoruz. Buyurun, gelin, birlikte gidelim; ismini okuduğum okulları birlikte gidip gezelim diyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Demirel.

Yalnız Sayın Bostancı “Halk tarafından zarar verildi.” demedi zaten, terör örgütü tarafından zarar verildiğini ifade etti.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Sayın Başkanım, kısa bir açıklama yapmama müsaade eder misiniz?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

14.- Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın, Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Sayın konuşmacının, sizin de tashih ettiğiniz gibi, dediği doğru; halk tarafından okullarımıza zarar verilmiyor, halkımız elinden geldiği kadar bu okulları saldırganlardan korumaya çalışıyor.

Diyarbakır ilinde tahrip edilen, zarar gören okullardan bazılarını kısaca, hızlıca okuyayım: Silvan Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi ve pansiyon binası; Silvan, Malabadi Ortaokulu; Silvan, Hasuni METEM; Silvan, Adil Kepolu İlkokulu; Silvan, Anadolu İmam Hatip Lisesi; Silvan, Yeşil Silvan Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi; Bismil, Ulutürk İlkokulu; Bismil, Fatma Ana Anaokulu; Bismil, Bismil İlkokulu; Bismil, Yunus Emre İlkokulu; Sur, Mardinkapı İlkokulu; Sur, Cumhuriyet İlkokulu; Sur, Süleyman Nazif İlkokulu; Lice, Halk Eğitim Merkezi; Lice, Atatürk İlkokulu; Lice, Mevlüt İlgin Ortaokulu; Bağlar, Vehbi Koç İlkokulu; Kayapınar, Kayapınar İlkokulu.

Bunlar sadece bazıları. Bunların onarılabilir durumda olanlarını biz onarıyoruz, onaracağız, onarılamaz durumda olanların yerine yenilerini yapacağız inşallah.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Eş başkanların çocuklarının okuduğu okullar var mı Sayın Bakanım bu okullar arasında, HDP eş başkanlarının çocuklarının okuduğu okullar var mı?

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Evet, biz okuduk orada.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sen ne diyorsun? Hırsızlık yapanların da okullarını saysın mı, ha?

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Konya Milletvekili Halil Etyemez ile 13 milletvekilinin; Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/272) (S. Sayısı: 12) (Devam)

BAŞKAN – Bir sonraki önergeyi okutuyorum:

(Kâtip Üye İzmir Milletvekili Özcan Purçu tarafından önergenin okunmasına başlandı)

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Dursun Çiçek (İstanbul) ve arkadaşları”

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Onlar kolejlerde Sayın Bakanım, özel okullarda onlar.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Hırsızlık yapanların okullarını da saysın mı, yolsuzluk yapanların, ayakkabı kutularında para saklayanların?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Onlar kolejlerde, yurt dışında.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Çocuklarımıza gerek yok, biz de o okullarda okuduk, biz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Hepimizin çocuklarının okulları ortada.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Tabii, tabii…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – O konuda saklayacak bir şeyimiz yok.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Hamaset yok burada, hamaset yok!

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Burada kimse hırsızlık yapmıyor, çok şükür.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Neyse o olacak, hamaset yapmayın.

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) – Amerikalarda okuyan çocukları söyleyin önce.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sizin ne Kürtlerle ne halkla hiçbir ilişkiniz yok.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Siz çok mu biliyorsunuz? Gelsenize! (AK PARTİ ve HDP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Bir gelin, orayı bir görün.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Siz beyaz Kürtlersiniz!

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Oradan konuşmayın!

BAŞKAN – Sayın Çavuşoğlu…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Hayatın boyunca gitmiş misin sen? Bir Kürt’ün elini mi sıkmışsın sen?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Kürtlere zulmediyorsunuz orada siz.

SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) – Gel de bir gör, 20 cenaze yerde duruyor. İnsan mısınız ya!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Siz beyaz Kürtlersiniz!

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ucuz kahraman!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bu sıralarda bedel ödemeyen kimse yok.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sizin Kürtlerle hiçbir ilişkiniz yok! (AK PARTİ ve HDP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

Buyurun.

(Kâtip Üye İzmir Milletvekili Özcan Purçu tarafından önergenin okunmasına devam edildi)

“MADDE 2 – 14/7/1964 tarihli ve 500 sayılı Kıbrıs’a Gönderilecek Türk Askeri Birliği Mensuplarının Aylık ve Ücretleriyle Çeşitli İstihkakları ve Birliğin Başka Giderleri Hakkında Kanunun 1 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “800”, “700” ve “600” ibareleri sırasıyla “8500”, “8200” ve “8000” şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN – BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen İstanbul Milletvekili Dursun Çiçek.

Buyurun Sayın Çiçek. (CHP sıralarından alkışlar)

DURSUN ÇİÇEK (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; bu önergelerde, yasa teklifinde bir sürü rakamlar var ve her yılbaşında bu konuları tartışacağız. Cumhuriyet Halk Partisinin önerisi şu: Bir kez tartışalım, kafalar rakamlarla karışmasın çünkü bunlar gösterge rakamları; bazılarımız bunları TL olarak anlıyor, bunlar TL değil. Şu an tartıştığımız: Mehmetçik’e günlük 1,5 lira daha verelim mi, vermeyelim mi?

Şimdi, diyoruz ki: İşsizlik gençlerde çok yüksek. Türk Silahlı Kuvvetleri bir eğitim merkezidir, okuldur; özellikle meslek edindirme konusunda gençler için büyük imkânlar sunmaktadır. Bedellinin yarattığı vicdanlardaki yarayı sarmak için bir fırsat yaratalım, vatan borcunun ödenmesinde eşitlik sağlayalım, gönüllülük esasını getirelim. Bu nedenle iki temel önerimiz var: Bir daha bu konu Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine gelmesin. Askerî öğrencilere, Mehmetçiklere asgari ücret düzeyinde bir harçlık, bir maaş verelim. Başka bir öneri değil, sadece asgari ücret değiştikçe bu da değişecek, bir daha Meclisin gündemine gelmeyecek. Ayrıca, emeklilik sigortasını devlet ödesin. Mehmetçikleri, gençleri on iki ay askere alıyoruz, sigorta primlerini sonradan kendileri ödüyorlar.

Şimdi, en son çıkarılan bedelli askerlik yasasında vatani görevini yapmak istemeyenlerden 18 bin lira aldık. Şimdi, 18 bin lirayı on iki aya böldüğünüzde ay başına yaklaşık 1.500 lira eder. Şimdi, Mehmetçik’e aylık 72 lira vereceksiniz harçlık diye ama askerlik yapmayandan, bedelli yapandan devlet olarak 1.500 lira alacaksınız. Bu, adalet mi? O zaman, askerliğini yapan Mehmetçik’in de hakkı 1.500 liradır.

Şimdi, sınırda, eksi 40 derecede, zaman zaman, hava soğukluğu nedeniyle, donma tehlikesi nedeniyle nöbet değişiminin otuz dakikaya indirildiği yerlerde yedi gün yirmi dört saat nöbet tutan, terörle mücadelede her an attığı adımda mayına basma tehlikesi olan, bir tepecinin, keskin nişancının kurşunuyla şehit düşme riski taşıyan Mehmetçik’e “3 lira mı verelim, 5 lira mı verelim günlük?” demek, bunu tartışmak bu Meclise yakışmıyor. Kıbrıs’ta, ateşkes şartları olduğu için, barış anlaşması yapılmadığı için her an karşı tarafın bir saldırısıyla karşı karşıya olan Mehmetçik’in hakkını korumak adına, zor şartlarda görev yapan Mehmetçik’in hakkını korumak adına -fakir Anadolu çocuklarının askerlik yaptığı- vatan borcunu ödeyen bu gençlere yılbaşı öncesi asgari ücret düzeyinde bir harçlık, bir maaş verelim. Kafaları rakamlarla karıştırmayalım ve son kez bu konuyu bu Mecliste görüşelim diye öneriyoruz Cumhuriyet Halk Partisi olarak.

Meclisi, değerli milletvekillerini saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çiçek.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

2’nci madde üzerindeki son önergeyi okutuyorum, işleme alıyorum.

Buyurun.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin çerçeve 2’nci maddesinde yer alan “2.344”, “2.080” ve “1.820” ibarelerinin “4.000”, “3.750”, “3.500” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Erkan Haberal (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Gerekçe efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyoruz, buyurun:

Gerekçe:

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ekonomik koşulları dikkate alınarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne gönderilen er ve erbaşlara ödenen harçlıklar günümüzün ekonomik koşullarına göre yeniden düzenlenerek askerlerimizin moral ve motivasyonunun artırılması ve kışlada yaşanan birçok sorunun giderilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3’üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin çerçeve 3’üncü maddesinin a) fıkrasında yer alan "6.528" ibaresinin "7.380", b) fıkrasında yer alan "2.680" ibaresinin "3.974" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

    Erkan Haberal                                       Zihni Açba                                        Erkan Akçay

         Ankara                                              Sakarya                                              Manisa

   Kadir Koçdemir                                     Kamil Aydın

          Bursa                                               Erzurum

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

       Ali Özcan                                        Tahsin Tarhan                                     Dursun Çiçek

        İstanbul                                              Kocaeli                                              İstanbul

    Mahmut Tanal                                      Haydar Akar                                      Kemal Zeybek

        İstanbul                                              Kocaeli                                              Samsun

MADDE 3- MADDE 3- 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun 143 üncü maddesinin;

a) Birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan "teğmen rütbesinin birinci kademe brüt aylığının” ibaresi, (b) bendinde yer alan "teğmen rütbesi 1 inci kademe brüt aylığının" ibaresi ve (c) bendinde yer alan "teğmen rütbesi 1'inci kademe brüt aylığının" ibaresi ile (e) bendinde yer alan "teğmen rütbesinin 1 inci kademe brüt aylığının" ibaresi "6.530 gösterge rakamının memur aylık katsayısıyla çarpımı sonucu bulunacak tutarın" şeklinde değiştirilmiştir.

b) Birinci fıkrasının (d) bendinde yer alan "bu Kanuna ekli EK-VIII/A sayılı Cetvele göre hesaplanacak astsubay çavuş rütbesinin 1 inci kademe brüt aylığının" ibaresi ile ikinci fıkrasında yer alan "bu Kanuna ekli EK-VIII/A sayılı Cetvele göre hesaplanacak astsubay çavuş rütbesinin birinci kademe brüt aylığının" ibaresi "2.685 gösterge rakamının memur aylık katsayısıyla çarpımı sonucu bulunacak tutarın"

şeklinde değiştirilmiştir."

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesinin kanun metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

     İdris Baluken                                    Çağlar Demirel                                    Müslüm Doğan

       Diyarbakır                                          Diyarbakır                                              İzmir

    Sibel Yiğitalp                                     Mithat Sancar

       Diyarbakır                                            Mardin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken.

Buyurun Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3’üncü maddedeki bu düzenlemenin kanun metninden çıkarılmasını teklif etmişiz çünkü, biz, topyekûn savaş konseptinin devrede olduğu bir süreçte özlük haklarıyla ilgili yapılan bütün düzenlemelerin, daha iyi savaşılması için bir motivasyon yaratma aracı olduğunu düşünüyoruz. Buna, hem insani olarak hem ilkesel olarak katılmak mümkün değil çünkü bölgeye zahmet buyurup gelenleriniz olmuş olsaydı, oradaki polis ve askerin de bir an önce bu savaşın bitmesi ve Parlamentonun bir çözüm üretmesiyle ilgili beklentilerini duymuş olurlardı.

Biz geçen hafta sonu da Diyarbakır’daydık. Bu sokağa çıkma yasağının uygulandığı yerlerde, Diyarbakır’a normal tayini çıkmış ve orada bulunan polis ve askerlerin birçoğu bizi gördüklerinde, “Artık şu sorunu çözün.” diyorlar, “Biz, her gün burada, bu can korkusu altında bütün ailemizi perişan edecek bir durumu yaşamak istemiyoruz.” diyorlar, “Sokağa çıkma yasaklarını siz konuşun, siz çözün.” diyorlar. Dolayısıyla, buradan gelip birtakım hamaset söylemleriyle insanları savaşa motive etmek, insanları ölüme göndermek ne ahlakidir ne insanidir ne de bizim açımızdan siyasi etiğe uyan bir yanı vardır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Bakın, şöyle: Ben hekimim, bu hafta sonu Diyarbakır’da hekim arkadaşlarla konuştum. Orada görev yapan birçok polis ve askerde şu anda ciddi düzeyde posttravmatik stres sendromu dediğimiz rahatsızlıklar baş göstermeye başlamış. Yani, sürekli çatışma alanında, sürekli ölmeye ya da öldürmeye kodlanmış bir psikolojinin gelmiş olduğu düzey son derece vahim bir boyutta. Dolayısıyla, buradan savaş motivasyonunu artıracak düzenlemeler yerine, o savaşı sona erdirecek birtakım siyasi önermeler çıkarmak herkesin beklentisidir.

Tabii, Sayın Bakan buradayken bizi meşgul eden birtakım sorular da var. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Yani bunlardan rahatsız olmaya devam edeceksiniz. Biz, bölgede bu gerçeklikler yaşanırken buradan gelip sahte gündemlerle Meclisin mesaisini harcamayacağız, tabii ki o gerçekleri getirip burada ifade edeceğiz. Orada şu anda yaşanan şey de bir kardeş kavgasıdır, siz ister kabul edin ister kabul etmeyin. Geçen iki ay önce Dersim’de 2 çocukluk arkadaşının birer haftayla cenazesi aynı köye gitti; biri PKK’liydi, biri askerdi. İkisi aynı mahallede top koşturmuşlar, aynı okulda okumuşlar, aynı liseyi bitirmişler ve bir hafta arayla ikisinin cenazesi iki ocağa ateş olarak düştü. Buraya gelip biz savaş çığırtkanlığı yapacak değiliz. Dolayısıyla, tabii ki kendi doğrularımızı ifade edeceğiz.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – PKK’ya söylesenize, PKK’ya söylesenize.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bu kanı, bu kavgayı ayrım yapmadan çözmemiz lazım.

Sayın Bakan burada, ben söyleyeyim yani orada normal çalışan güvenlik güçlerinin bizden beklentisi bu. Ama orada birtakım özel bazı unsurlar var, bazı paramiliter yapılar var, eski kontrgerilla, JİTEM çeteleri var, işte, duvara esedullah timleri yazan bazı özel savaş aygıtları var. Bunlarla ilgili sayısız sorular da sorduk, Sayın Bakan bugüne kadar herhangi bir cevap vermiş değil. Onlar tabii ki bu savaş makinesinin çalışmasını isteyebilirler çünkü varlığını o savaş makinesine borçlular.

Sayın Bakan, bu esedullah timleri dediğimiz yapı kimdir, nedir, nereden finanse edilir? Bunlar hangi yapıya bağlıdır, maaşını nereden alırlar? “Türksen övün, değilsen itaat et.” diyerek bu ülkeyi ta 12 Eylülde Diyarbakır Cezaevinde yaşanan o ırkçı ortama bir kez daha sokma arayışı içerisinde olan bu yapılarla ilgili açtığınız bir soruşturma var mıdır? Eğer siz bütün bu gerçeklere sırtınızı dönerseniz, başınızı kuma gömerseniz tabii ki burada bizim ifade edeceğimiz birçok konuşmadan rahatsız olursunuz.

Öyle “terörle mücadele” falan demeyin. Şırnak Devlet Hastanesinde şu anda 11 çocuk annesi Taybet ana ve üç aylık Miray bebeğin cenazesi yatıyor. O iki cenazedeki kurşunların nereden geldiğini de bizden daha çok sayın bakanlar da orada otopsiyi yapanlar da biliyorlar. Eğer bir bebek sokağa çıkma yasağının olduğu bir kentte doğup sokağa çıkma yasağının olduğu bir kentte üç aylıkken, özgür bir nefes almadan yaşamını yitirmişse orada terörle mücadele falan değil, farklı bir durum vardır.

Hepinizi bu durumu düşünmeye davet ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Baluken.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Mehmetçik’e gelen kurşun nereden geliyor, hesabını verin. Mehmetçik’e nereden geliyor kurşun? Sadece konuşuyorsunuz…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Hepsinin nereden geldiği belli, hepsi belli, hepsi.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler…

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Haddinizi bilin, haddinizi bilin!

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sen bil haddini!

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Haddinizi bileceksiniz!

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Bağırmayın öyle… Bağırmayın…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Öyle el kol hareketi yapma! Sen bil haddini, bil haddini!

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Allah Allah!

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Terbiyesizlik yapma.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Bir de suçluyorlar.

BAŞKAN – Önergeyi oyladım arkadaşlar.

Kabul edilmemiştir.

Bir sonraki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Mahmut Tanal (İstanbul) ve arkadaşları

“MADDE 3- MADDE 3- 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununun 143 üncü maddesinin;

a)         Birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan "teğmen rütbesinin birinci kademe brüt aylığının" ibaresi, (b) bendinde yer alan "teğmen rütbesi 1 inci kademe brüt aylığının" ibaresi ve (c) bendinde yer alan "teğmen rütbesi 1'inci kademe brüt aylığının" ibaresi ile (e) bendinde yer alan "teğmen rütbesinin 1 inci kademe brüt aylığının" ibaresi "6.530 gösterge rakamının memur aylık katsayısıyla çarpımı sonucu bulunacak tutarın" şeklinde değiştirilmiştir.

b)           Birinci fıkrasının (d) bendinde yer alan "bu Kanuna ekli EK-VIII/A sayılı Cetvele göre hesaplanacak astsubay çavuş rütbesinin 1 inci kademe brüt aylığının" ibaresi ile ikinci fıkrasında yer alan "bu Kanuna ekli EK-VIII/A sayılı Cetvele göre hesaplanacak astsubay çavuş rütbesinin birinci kademe brüt aylığının" ibaresi "2.685 gösterge rakamının memur aylık katsayısıyla çarpımı sonucu bulunacak tutarın"

şeklinde değiştirilmiştir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal.

Sayın Tanal, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

12 sıra sayılı Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ne baktığımız zaman, Sayın Ahmet Davutoğlu 15 Eylül 2014 tarihinde şöyle bir cümle sarf etmişti: “Torba yasa dönemi rafa kalkıyor, torba kanunlar artık Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmeyecek.” Sayın Davutoğlu’nun Başbakan seçildiği ilk dönemde kamuoyuna söylediği cümle buydu.

Şimdi, bu 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’ne baktığımız zaman “Yürütme” maddesiyle birlikte toplam 12 tane madde. 12 maddenin, Sayın Başkan, 5, 7, 9 yani 3 tanesi yürürlük maddesi, 2 tane madde de kanun hükmünde kararname.

Şimdi, değerli milletvekilleri, içinizde hukukçu olan arkadaşlarımız var. Anayasa’mızın 91’inci maddesinin sekizinci fıkrası diyor ki: Kanun hükmünde kararnameler öncelik ve evleviyetle Türkiye Büyük Millet Meclisine gelir, önce bu kanun hükmünde kararnamelerin kanunlaşması lazım.

Sayın Meclis Başkan Vekili, siz hukukçusunuz. Yani, evet, biz bunları destekliyoruz, kamuoyunun lehine olanları ama kanun hükmünde kararnameler Meclise gelmeden bu kaçıncı kanun hükmünde kararnameleri değiştiriyorsunuz Sayın Bakanım? Siz bir öğretim üyesisiniz. Yani, Anayasa’nın 91’inci maddesinin sekizinci fıkrasını okuduğumuz zaman gerçekten ne kadar yanlış ne kadar doğru olmayan işlemin yapıldığını açık ve net görüyoruz.

Şimdi, tabii, ilk önce Sayın Başbakanın bu verdiği sözlerinde durması lazım. Evet, burada gerek sizler gerek bizler, Cumhurbaşkanı, Başbakan, herkes Anayasa’mızın amir hükümleri uyarınca kanuna, Anayasa’ya bağlı kalacağına yemin ediyor.

Şimdi, benim elimde “gizli” ibareli -hem üst sayfasında hem alt sayfadaki kısmında- bir belge var. Bu hani meşhur, “devletin gizli sırları” diyorlar ya… Bu “gizli” ibareli belge, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına “Kaçak sarayla ilgili haber yapan, Sayıştayın raporunu haber yapan basın mensuplarına, efendim, işlem yapın, işlemden bana bilgi verin.”

Ben üniversitede öğrenciyken Sayın Profesör Doktor Burhan Kuzu Hocamız da anayasa hukuku hocası olarak araştırma görevlisiydi o dönem. Onun da anayasa kitaplarında der ki: “Efendim, yürütme organı yargıya talimat veremez, emir veremez.” Sayın Burhan Kuzu Hocam, üniversitede sizin bize o öğrettiğiniz hangi metinde “Cumhurbaşkanı, cumhuriyet savcısına böyle, gizli ibareli dilekçe verir.” diyor? Ne yapması lazım? Bir şikâyet dilekçesi gizli olur mu? Bir şikâyet dilekçesinde, burada Cumhurbaşkanının genel sekreterinin yardımcısı ona vekâleten şikâyet edebilir mi?

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – İstemiştir, bilgi istemeyecek mi?

MAHMUT TANAL (Devamla) – Bu cumhuriyet savcısı da ne yapmış biliyor musunuz? Cumhuriyet savcısı da aynen bu talimatı harfiyen yerine getirmiş; hiç gecikmeden, gecikmeye mahal vermeden hemen yerine getirmiş. Değerli arkadaşlar, bu gerçekten hukuk devletiyle, yeminle vesaireyle bağdaşan bir husus değil.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Cumhurbaşkanı bilgi ister, her kurumdan bilgi ister.

MAHMUT TANAL (Devamla) – Sayın Millî Eğitim Bakanımız buradayken -tabii, Şanlıurfalılar bana şikâyet ediyor, oyları da AKP’ye veriyor- Şanlıurfa ili Siverek ilçesi Çıkrık köyünde okul yapılmasına müracaat ettikleri hâlde okul yapılmıyor. 15 tane servis sürekli o köyde öğrencileri alıyor; yol yapılmadığı için köylü mağdur, öğrenciler mağdur, aileler mağdur. Sizden rica ediyorum: Bu Siverek ilçesinin Çıkrık köyünün müracaatlarını değerlendirin. Vatandaş köyünde okul istiyor kardeşim, başka bir şey istemiyor. Bu okulunuzun eğer yeri yoksa köyde oturan vatandaş okul yerini tahsis edeceklerini vadediyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (Devamla) – Eksik kalanınız eğer paraysa parayı da maaşımdan kısmen ben de öderim, devlet olarak siz de katkı verin, bu okulu yapalım arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tanal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

3’üncü madde üzerinde son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin çerçeve 3’üncü maddesinin a) fıkrasında yer alan "6.528" ibaresinin "7.380", b) fıkrasında yer alan "2.680" ibaresinin "3.974" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Erkan Haberal (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun 143’üncü maddesiyle askerî öğrencilerin harçlıkları düzenlenmektedir. Mevcut uygulamada harp okullarında, üniversite ve yüksekokullarda öğrenimde bulunan askerî öğrencilere, yedek subay okulu öğrencilerine, askerî lise öğrencilerine, askerî ortaokul öğrencilerine verilecek harçlıklar teğmen rütbesinin birinci kademe brüt aylığı üzerinden hesaplanmaktadır. Kanunun 3’üncü maddesinin (a) fıkrasında yapılan düzenleme ile bu öğrencilere artık 6.528 gösterge rakamının memur aylık katsayısıyla çarpımı sonucu bulunacak tutarda yani 575 lira harçlık verilecektir. Önergemizle gösterge katsayısı 7.380 liraya dolayısıyla da bu öğrencilerin harçlıkları 650 liraya çıkarılmaktadır.

143’üncü maddenin birinci fıkrasının (d) bendinde astsubay hazırlama ve astsubay meslek yüksekokulu öğrencilerine ve ikinci fıkrasında kendi nam ve hesabına fakülte, yüksekokul veya meslek yüksekokullarını bitirenlerden astsubay nasbedilmek üzere temel askerlik eğitimine alınanlara verilecek harçlıkları düzenlenmektedir. Mevcut uygulamada bunlara verilecek harçlıklar astsubay çavuş rütbesinin 1’inci kademe brüt aylığı üzerinden hesaplanmaktadır. 3’üncü maddenin (b) fıkrasında yapılan düzenleme ile astsubay hazırlama ve astsubay meslek yüksekokulu öğrencilerine ve kendi nam ve hesabına fakülte, yüksekokul veya meslek yüksekokullarını bitirenlerden astsubay nasbedilmek üzere temel askerlik eğitimine alınanlara verilecek harçlıkların belirlenmesinde gösterge rakamı dikkate alınacak ve bunlara 2.680 gösterge rakamının memur aylık katsayısıyla çarpımı sonucu bulunacak tutarda yani 236 lira harçlık verilecektir. Önergemizle 2.680 gösterge rakamı 3.974’e dolayısıyla da astsubay hazırlama ve astsubay meslek yüksekokulu öğrencilerine ve kendi nam ve hesabına fakülte, yüksekokul veya meslek yüksekokullarını bitirenlerden astsubay nasbedilmek üzere temel askerlik eğitimine alınanlara verilecek harçlıklar 350 liraya çıkarılmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 3’üncü madde kabul edilmiştir.

4’üncü madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

       Ali Özcan                                        Tahsin Tarhan                                     Dursun Çiçek

        İstanbul                                              Kocaeli                                              İstanbul

    Kemal Zeybek                                      Haydar Akar                                       Murat Bakan

         Samsun                                              Kocaeli                                                İzmir

 

“MADDE 4- 926 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

GEÇİCİ MADDE 38 - EK-VIII sayılı Aylık Gösterge Tablosuna tabi astsubaylar EK-VIII/A sayılı Aylık Gösterge Tablosuna, EK-VIII/B sayılı Aylık Gösterge Tablosuna tabi astsubaylar EK-VIII/C sayılı Aylık Gösterge Tablosuna intibak ettirilir. Bu kapsamda yapılacak intibak işlemi mevcut derece ve kademelerine; ortaokul, lise ve dengi okul mezunu olan astsubaylara bir derece veya bunlardan birinci dereceye gelmiş olanlara üç kademe, iki yıl süreli yükseköğrenimi tamamlamış olan astsubaylara iki kademe, üç yıl süreli yükseköğrenimi tamamlamış olan astsubaylara bir kademe, dört yıl süreli yükseköğrenimi tamamlamış olan astsubaylara iki kademe ve EK-VIII ve EK-VIII/B sayılı Aylık Gösterge Tablolarına tabi iken 109 uncu madde hükümlerine göre subay nasbedilmiş olanlara iki kademe ilave edilmek suretiyle yapılır. Lise ve dengi okul mezunları ile iki yıl süreli yükseköğrenimi tamamlamış olanlardan bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra en az dört yıl veya daha fazla süreli yükseköğrenimi bitirenler hakkında bir defaya mahsus olmak üzere bulundukları derece ve kademeye iki kademe ilave edilerek intibak yapılır. Bu maddeye göre intibak işlemi yapılanlar hakkında 137 nci maddenin intibaka ilişkin hükümleri uygulanmaz. Bu maddenin birinci fıkrası, emekli oldukları tarihteki öğrenim durumları esas alınmak suretiyle, EK-VIII ve EK-VIII/B sayılı Aylık Gösterge Tablolarına tabi olan astsubaylar ile bunlardan 109 uncu madde hükümlerine göre subay nasbedilmiş olanlardan bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce bu görevleri üzerinden emekli, adi malullük veya vazife malullüğü aylığı ile dul ve yetim aylığı alanlar için de uygulanır.

Bu madde uyarınca yapılacak intibak ile buna bağlı ödemeler üç ay içinde sonuçlandırılır. Bu kapsamda emeklilik keseneği veya kurum karşılığı veya sigorta primi (genel sağlık sigortası primi dâhil) çalışan ve işveren paylarında oluşacak fark tutarı; gecikme cezası, gecikme zammı veya faiz uygulanmaksızın, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içinde ilgili kurumlar tarafından Sosyal Güvenlik Kurumuna ödenir. Bu maddenin uygulanması nedeniyle geriye yönelik olarak herhangi bir ödeme yapılmaz."

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Buyurun.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifinin 4’üncü maddesinin kanun metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

     İdris Baluken                                    Çağlar Demirel                                    Müslüm Doğan

       Diyarbakır                                          Diyarbakır                                              İzmir

    Sibel Yiğitalp                                     Mithat Sancar                                      Mizgin Irgat

       Diyarbakır                                            Mardin                                                Bitlis

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında Bitlis Milletvekili Mizgin Irgat.

Buyurun Sayın Irgat. (HDP sıralarından alkışlar)

MİZGİN IRGAT (Bitlis) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün yapılan görüşmeler, Türkiye’de yapılan askerî anayasa, darbe anayasaları sonucu yaşanan eksiklikler, Türkiye’yi kapsamayan anayasal sorunlarımızın böyle torba anayasalarla çözülmesi noktasında yürütülen çalışmalar maalesef ki şu anda kürdistanda yürütülen savaş politikalarına, idari kararlarla yürütülen sokağa çıkma yasaklarının hiçbirine cevap olamamaktadır. Aslında bu anayasaların hiçbiri ve şu anda yapılan torba anayasalarının, torba yasalarının hiçbiri Türkiye’nin sistemine, bizim sorunlarımıza, Türkiye’nin sorunlarına cevap olacak nitelikte değildir. Şu an, şu saatte, valiliklerin aslında yetki gasbı yaparak vermiş oldukları sokağa çıkma yasağı kararlarının hiçbiri kanuna, hukuka, askerî darbelerle yapılan anayasalara uygun değildir. Dolayısıyla, evet, biz 4’üncü maddenin metinden çıkarılmasını öneriyoruz, çünkü yapılan araştırmalar sonucu, Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsünün hazırladığı rapora göre, Türkiye askerî harcamalarda dünyada 15’inci sırada yer almaktadır. Ve bizler, askerî sistemin özendirilmesi adı altında uzman erbaşların alınmasının, korucuların alınmasının ve maaşların artırılmasının bu soruna çözüm olmayacağını düşünüyoruz, çünkü vicdani ret hakkı başta olmak üzere, askerî sistemin bu ülkede birçok sorunu bulunmaktadır. Özelde Kürt sorunu başta olmak üzere, güvenlikçi yaklaşımlarla, militarist politikalarla biz bu sorunların hiçbirinin çözülemeyeceğine inanıyoruz. Militarist politikalar, savaş politikaları, askerî yığınaklar ve buna yapılan harcamalar, aslında ülkenin her açıdan hukuki ve güvenlik noktasında ne kadar geri noktada olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla, bu maddenin kesinlikle çıkarılması gerekmektedir.

Ve şu anda Dargeçit’te, Sur’da, Mardin’de, Silopi’de uygulanmakta olan hukuka aykırı ve sadece bir idari kararla, hiçbir hukuki dayanağı olmadan, hukuki bir karar olmadan yürütülmekte olan sokağa çıkma yasağı adı altındaki sıkıyönetim rejiminin bir an önce kaldırılması gerekmektedir. Ve bunun için, şu an sıralarda oturan siz vekillerin tamamı buna aslında “dur” demek durumundadır, HDP Grubuna sataşmaktan, konuşmacılarına sataşmaktan vazgeçip şu anda bölgede yaşanan hukuksuzluğa “dur” demek durumundadır. Dolayısıyla, orada, şu anda morglarda bekletilen bebeklerin, annelerin ve çocukların aileleri bu Meclisten bir karar bekliyor. Dolayısıyla da biz şu anda… Darbe sonucu yazılmış, torba yasalarla düzeltilmeye çalışılan bu Anayasa’nın bir an önce değiştirilmesi ve siyasal yönetim noktasında, şu anda “özerklik” olarak nitelendirilen bütün kararlar dâhil olmak üzere cesur, anayasal ve tüm Türkiye’yi kapsayan yeni bir anayasanın yazılması gerekmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bu halktan yetki almış siz vekillerin bu noktada görev alması gerekmektedir. Şu anda bu hukuksuzluğun yaşandığı, eğitim öğrenim hakkı, sağlık hakkı, haberleşme hakkı, seyahat hakkı ve tüm anayasal hakların ihlal edildiği, özelde de yaşam hakkının ihlal edildiği bölgelere gitmek durumundasınız ve buna bir dur demek durumundasınız. Dolayısıyla da bakanlarımız hazır, bizim sorularımıza verdikleri cevaplar da kesinlikle gerçeklerle örtüşmemektedir.

Ben Bitlis Milletvekiliyim. Nusaybin’e gittim, Cizre’ye gittim, Silopi’ye gittim ve en son Sur’a gittim. Orada biz vekillere dahi sıkılmadık gaz, atılmadık su kalmadı. Bize hakaret edildi. Bugün Batman’da Batman Milletvekilimiz Mehmet Ali Aslan’a bir subay, bir polis diyor ki: “Devlet benim, sen vekilsin.” Burada ne demek istiyor? Ben bunu Bakanımıza sormak istiyorum, burada söylenen şey nedir? Devlet kimdir, vekil kimdir? Bunun çok iyi açıklanması gerekmektedir.

Bu temelde Meclisi tekrar göreve davet ediyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.32

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 23.43

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Özcan PURÇU (İzmir)

------0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesi üzerinde Bitlis Milletvekili Mizgin Irgat ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Vallahi kabul edildi Başkanım. Başkan, kabul edildi.

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) – Kabul edildi.

CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) – Evet, kabul edildi.

BAŞKAN – Önerge kabul edilmemiştir.

BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) – Kabul edildi.

BAŞKAN – Teklifin görüşmelerine devam edeceğiz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) –Sayın Başkan, AK PARTİ sırasında da önergemize katılan çok sayıda arkadaş oldu.

BAŞKAN – Hayır efendim.

CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) – Efendim, kabul ettiler. Sayın Başkan…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Hayır, neye göre “Kabul edilmedi.” dediniz?

BAŞKAN – Kabul edilmedi.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Birçok milletvekili arkadaş kaldırdı.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – İkisine de kaldırdılar.

BAŞKAN – Bırakın Allah aşkına ya Sayın Baluken, lütfen…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Tekrarlayın o zaman.

CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) – Efendim, her ikisine de el kaldırdılar.

BAŞKAN – Lütfen, daha karar verilmedi. Önergeyi kabul edenler dedim, kabul etmeyenler daha söylenmedi bir defa, bırakın.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hayır, birlikte, kabul edenlere kaldırdılar, kabul etmeyenlere de…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Hayır, birçok milletvekili arkadaş kaldırdı.

BAŞKAN – Teklifin görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) – Sayın Başkan…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Birlikte kabul ettiniz. Kayıtlara bakın, kayıtlara.

CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) – Yapmayın, kayıtlara bakın. Bakın, Türk halkı yarın bunu izleyecek.

BAŞKAN – Şimdi diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Bülent Kuşoğlu (Ankara) ve arkadaşları

“MADDE 4— 926 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

GEÇİCİ MADDE 38 - EK-VIII sayılı Aylık Gösterge Tablosuna tabi astsubaylar EK-VIII/A sayılı Aylık Gösterge Tablosuna, EK-VIII/B sayılı Aylık Gösterge Tablosuna tabi astsubaylar EK-VIII/C sayılı Aylık Gösterge Tablosuna intibak ettirilir. Bu kapsamda yapılacak intibak işlemi mevcut derece ve kademelerine; ortaokul, lise ve dengi okul mezunu olan astsubaylara bir derece veya bunlardan birinci dereceye gelmiş olanlara üç kademe, iki yıl süreli yükseköğrenimi tamamlamış olan astsubaylara iki kademe, üç yıl süreli yükseköğrenimi tamamlamış olan astsubaylara bir kademe, dört yıl süreli yükseköğrenimi tamamlamış olan astsubaylara iki kademe ve EK-VIII ve EK-VIII/B sayılı Aylık Gösterge Tablolarına tabi iken 109 uncu madde hükümlerine göre subay naspedilmiş olanlara iki kademe ilave edilmek suretiyle yapılır. Lise ve dengi okul mezunları ile iki yıl süreli yükseköğrenimi tamamlamış olanlardan bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra en az dört yıl veya daha fazla süreli yükseköğrenimi bitirenler hakkında bir defaya mahsus olmak üzere bulundukları derece ve kademeye iki kademe ilave edilerek intibak yapılır. Bu maddeye göre intibak işlemi yapılanlar hakkında 137 nci maddenin intibaka ilişkin hükümleri uygulanmaz. Bu maddenin birinci fıkrası, emekli oldukları tarihteki öğrenim durumları esas alınmak suretiyle, EK-VIII ve EK-VIII/B sayılı Aylık Gösterge Tablolarına tabi olan astsubaylar ile bunlardan 109 uncu madde hükümlerine göre subay naspedilmiş olanlardan bu maddenin yürürlüğe girdi tarihten önce bu görevleri üzerinden emekli, adi malullük veya vazife malullüğü aylığı ile dul ve yetim aylığı alanlar için de uygulanır.

Bu madde uyarınca yapılacak intibak ile buna bağlı ödemeler üç ay içinde sonuçlandırılır. Bu kapsamda emeklilik keseneği veya kurum karşılığı veya sigorta primi (genel sağlık sigortası primi dâhil) çalışan ve işveren paylarında oluşacak fark tutarı, gecikme cezası, gecikme zammı veya faiz uygulanmaksızın, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içinde ilgili kurumlar tarafından Sosyal Güvenlik Kurumuna ödenir. Bu maddenin uygulanması nedeniyle geriye yönelik olarak herhangi bir ödeme yapılmaz.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu.

Buyurun Sayın Kuşoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; sıra sayısı 12 olan Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesiyle ilgili önergemiz üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, bu, Plan ve Bütçe Komisyonundan gelen bir teklif. Cuma günü biz Plan ve Bütçe Komisyonunda bu konuyu görüştük. Biliyorsunuz, çarşamba ve perşembe akşamları gece üçte evimize gittik, bu konularla ilgili olarak da yeterli çalışmalar yapılmadı. Bunlar, bürokrasinin son anda bize getirdiği, aslında tasarı olarak gelmesi gerekirken teklif olarak gelen, ilgili kurumlara da sorulmamış, ilgili kurumlar tarafından yeterli hazırlık yapılmamış, görüş alınmamış, yanlış olarak burada görüşülen konular. Ama aciliyeti var, personel konuları, özlük haklarıyla ilgili olarak iyileştirmeler getiriyor, onun için biz de Plan ve Bütçe Komisyonunda da kabul ettik, burada da muhalefet etmiyoruz. Ama bununla ilgili olarak şunları söylememiz gerekir: Bu 926 sayılı Kanun çerçevesi içerisinde bir geçici madde ilave ediyoruz ve astsubaylara hem kademe hem de intibaklarıyla ilgili bir iyileştirme yapıyoruz bunlarla. Yalnız burada dikkat etmemiz gereken husus kazanılmış haklarının, astsubayların şimdiye kadar olan kazanılmış haklarının da korunması. Buna özellikle dikkat etmemiz gerekir ki bizim önergemiz de onunla ilgiliydi. Kazanılmış hakların bir kere saklı kalması lazım. Komisyon ve Hükûmet buna katılmadı ama çok doğru yapıldığını düşünmüyorum. Ayrıca, bütün bunlar yapılırken böyle alelacele yapılmaması gerekiyor, bir bütünlük arz etmesi gerekiyor. Biraz sonra yine bir konuşmamda anlatacağım. Er ve erbaşlarla ilgili olarak yaptığımız düzenleme astsubaylardan daha fazla bir ücret artışı getiriyor diye normaldeki, şimdiki sistemi, cari sistemi değiştirdik, farklı bir sistem getirdik. Bunlar yanlış işler. Bunlar, tabii, bütün sistemi bozan, altüst eden işler. Bunların düzeltilmesi lazım.

Ben bu vesileyle -ki bu tür kanunlar ilgili kurumların da masaya yatırılmasını, ilgili kurumların bir gözden geçirilmesini gerektiriyor- bakın astsubaylarla ilgili çok kısa olarak mevcut sorunları söyleyeyim. Sayın Bakan da biliyordur ama askerlik gittikçe önemli hâle geliyor, Türk Silahlı Kuvvetlerinin durumu gittikçe önemli hâle geliyor. Bunlar da, bunun içerisinde de astsubaylar lider kadrosunun, ordu içerisindeki lider kadrosunun dörtte 3’ünü oluşturuyor. Onun için, astsubayların sorunlarını bilmemiz ve bunlarla ilgili olarak da gerekeni yapmamız lazım.

Astsubayların görev ve makam tazminatlarıyla ilgili önemli bir sorun var, intibaklarıyla ilgili sorun var. Burada bazılarını düzeltiyoruz ama yeterli değil. Başlangıç derecesinin 9/1 olması yerine, diğer memurlarda olduğu gibi 9/2’den başlatılmasını kendileri istiyorlar çünkü aynı durumda, aynı eğitimde olanların durumu bu, 9/2’den başlatılıyorlar. Maalesef, bu, astsubaylarda mağduriyete yol açıyor daha sonraları.

Yine, emekli maaşlarına yansımıyor. Mesela bir subay aldığı maaşın, cari aldığı maaşın yüzde 80-85’iyle emekli oluyor, astsubaylar 45-50’siyle emekli olabiliyor. Yani aldığı maaşın yarısı kadar, yarısından da düşük bir maaşla emekli oluyor. Bu da büyük bir sıkıntı yaratıyor.

Astsubaylarla ilgili olarak personel kadro düzenlemesi yapılması gerekiyor ve Disiplin Kanunu’nun -astsubaylarla ilgili olarak- insan haklarına ve Anayasa’ya göre yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Bütün bunları yapmamız lazım.

Subaylarla kıyaslayınca astsubayların durumunu, değerli arkadaşlar, ödenen tazminatlar, temsil tazminatı, görev tazminatı, makam tazminatı, kadrosuzluk tazminatı, komutanlık tazminatı, komutanlık kursu tazminatı, tümü subaylarda var, astsubaylarda yok. Hâlbuki fiilî olarak astsubaylar ordu içerisinde çok önemli görev yapan kadrolar. Onların bu durumlarının iyileştirilmesi, sorunlarının çözülmesi gerekiyor.

Bundan sonraki konuşmamda bu konulara biraz daha ayrıntılı olarak gireceğim. Bu vesileyle herkese saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kuşoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 4’üncü madde kabul edilmiştir.

5’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır, şimdi önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesinde yer alan “31 Aralık 2016” ibaresinin “30 Haziran 2016” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     İdris Baluken                                    Çağlar Demirel                                    Müslüm Doğan

       Diyarbakır                                          Diyarbakır                                              İzmir

    Sibel Yiğitalp                                     Mithat Sancar                                     Kadri Yıldırım

       Diyarbakır                                            Mardin                                                 Siirt

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

       Ali Özcan                                        Tahsin Tarhan                                     Dursun Çiçek

        İstanbul                                              Kocaeli                                              İstanbul

    Kemal Zeybek                                      Haydar Akar                                      Lale Karabıyık

         Samsun                                              Kocaeli                                                Bursa

MADDE 5- 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun geçici 55 inci maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesinde yer alan “31 Aralık 2015” ibaresi “31 Aralık 2017” şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin Çerçeve 5’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

    Erkan Haberal                                       Zihni Açba                                        Erkan Akçay

         Ankara                                              Sakarya                                              Manisa

      Ruhi Ersoy                                 Ahmet Selim Yurdakul                    Mehmet Necmettin Ahrazoğlu

       Osmaniye                                            Antalya                                                Hatay

MADDE 5- 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun geçici 55 inci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“30 uncu maddede öğretim üyeleri için öngörülen emeklilik yaşı, öğretim görevlilerinin istekleri hâlinde yetmiş iki yaşın doldurulduğu tarihtir. Bu uygulama, 31 Aralık 2023 tarihine kadar devam eder.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşmak isteyen Ankara Milletvekili Erkan Haberal.

Buyurun Sayın Haberal (MHP sıralarından alkışlar)

ERKAN HABERAL (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 5’inci madde hakkında Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Ülkemizde 109 devlet üniversitesi, 76 vakıf üniversitesi, 8 vakıf meslek yüksekokulu olmak üzere, toplam 193 üniversite bulunmaktadır. Askerî yükseköğretim kurumları, Emniyet teşkilatına bağlı yükseköğretim kurumu, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti üniversiteleri ve özel statülü devlet üniversiteleri de düşünüldüğünde, ön lisans, lisans ve lisansüstü eğitim veren kurumlarımızın sayısı oldukça artmıştır. Yeni yükseköğretim kurumu açılması demek, yeni programların açılması demektir. Yeni açılan veya açılacak programların da açılma kriterlerinde, öğrenci alımlarında, öğretim üyesi sayısı ve durumu da önemlidir.

2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 30’uncu maddesi hem vakıf hem de devlet üniversitelerini kapsamaktadır. Ancak öğretim üyeleri devlet üniversitelerinde 67 yaşını doldurduklarında emekli edilirken vakıf üniversitelerinde 67 yaşından sonra da hâlâ hizmet verip çalıştırılmaları devlet üniversitelerinde ise 67 yaşından sonra emekliye sevk edilmeleri en temel olarak eşitlik ilkesine aykırıdır.

Ayrıca, doçentlik sınav jürisinde görev alabilmek için, öğretim üyesinin devlet veya vakıf üniversitesinde 2547 sayılı Kanun’un 26’ncı maddesi hükümlerine göre profesör olarak atanmış ve 72 yaşını doldurmamış olması şarttır.

5467, 5662 ve 5765 sayılı Kanun’la kurulan üniversitelerde görev alanlar ve yaş haddinden emekli olup vakıf üniversitelerinde çalışanlar çalışmaları nedeniyle 72 yaşına kadar doçentlik sınavlarında görev alabilmektedirler, devlet üniversitelerinde ise 67 yaşında yaş haddinden emekli edilmelerinden dolayı doçentlik sınavlarında görev alamamaktadırlar. Öğretim üyesi profesörlerin doçentlik jüri üyesi olabilmeleri için 72 yaş son olarak belirlenmişken 67 yaşında yaş haddinden emekli edilmeleri nedeniyle doçentlik jüri üyeliği yapamamaktadırlar. Hayatını bilime adamış, öğrenci ve asistan yetiştirmiş, unvanı profesör olan öğretim üyelerinin 67 yaşını doldurduğunda çalıştıkları devlet üniversitesinden ilişiği kesilmektedir. Akademik çalışmalara, bilim üretmeye, öğrenci ve akademisyen yetiştirmeye devam etmek isteyen öğretim üyesi profesörler bunun için farklı yol ve yöntem aramaktadırlar. Başka meslekler için 67 yaş ileri bir yaş, emekliliği çoktan gelmiş bir yaş dilimi gibi görünse de, akademik hayatta, öğretim üyeliğinde bu böyle değildir. Bunun en önemli ve anlamlı örneğini geçtiğimiz günlerde Profesör Doktor Aziz Sancar 69 yaşında Nobel Kimya Ödülü’nü alarak göstermiştir. Profesör Doktor Aziz Sancar 69 yaşında North Carolina Üniversitesi Biyokimya ve Biyofizik Bölümünde hâlen çalışmaktadır. Bu da gösteriyor ki akademik dünyada bilim insanları her yaşta üretmeye devam etmektedir.

Yukarıda sadece bir kısmını bahsettiğimiz sebeplerden dolayı, devlet üniversitelerinde çalışan öğretim üyelerinin 67 olan emeklilik yaşının isteğe bağlı olarak, şayet öğretim üyesinin kendisinin istemesi hâlinde 72 yaşına çıkarılmasını teklif ediyoruz. Bunların yanında, ülkemizdeki yükseköğretim kurumlarının sayısına, öğrenci kapasitelerine ve öğrenci mevcutlarına bakıldığında öğretim üyesi sayısının yeterli olmadığı görülmektedir. Doktorasını bitirmiş öğretim üyesi adaylarının, yardımcı doçent, doçent ve profesör kadrolarında atama kriterlerini taşıdıkları hâlde bekletilen, ataması yapılmayan akademisyenlerin norm kadrolara takılmadan ivedilikle atamalarının yapılması, kadrolarının verilmesi, bilim dünyasına, akademik hayata katkı sağlamaları beklenmektedir.

Sayın milletvekilleri, önergemize destek olacağınız umuduyla hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Haberal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Bir sonraki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Lale Karabıyık (Bursa) ve arkadaşları

MADDE 5- 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun geçici 55 inci maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesinde yer alan “31 Aralık 2015” ibaresi “31 Aralık 2017” şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Bursa Milletvekili Lale Karabıyık.

Buyurun Sayın Karabıyık. (CHP sıralarından alkışlar)

LALE KARABIYIK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, önce, bir kavram kargaşası var, onu düzeltmek istiyorum. Bu arada, belirteyim ki ben yirmi yedi yıl akademisyendim ve on dört yılı idari görevlerle geçti. Bu nedenle, kamuoyunun yanlış bilgilenmemesi açısından buradaki konuşmalarda, sosyal medyada ve televizyon programlarında söylenen yanlış ifadelerden birkaç tanesinin düzeltilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Şimdi, efendim, öncelikle, ilgili madde, bütün devlet üniversitelerinde çalışan öğretim üyelerini değil, sadece yeni kurulan devlet üniversitelerinde çalışan öğretim üyelerinin 67 yaş sınırını 72’ye çıkarıyor.

İkincisi: Bu maddede adı geçen, “öğretim üyeleri”dir, “öğretim görevlileri” değildir çünkü ikisi farklı kavramlardır. Öğretim görevlileri zaten 65 yaşa kadar devam edebiliyorlar. Burada adı geçen, öğretim üyeleridir, yardımcı doçent, doçent ve profesör unvanında olanlardır. Onun için bunun altını çizmek istedim çünkü sosyal medyada sanki hepsi uzatılıyormuş gibi bir yanlış anlama var.

Şimdi, önce, şu anda devlet üniversitelerinde 67 yaşını doldurmuş öğretim üyelerinin ne yaptıklarını ifade edeyim. 67 yaşını dolduran bir öğretim üyesi, eğer tekrar ders vermeye devam etmek istiyorsa gerçek uygulamada, bütün devlet üniversitelerinde, 31’inci maddeye göre, SGK’yla ücretlendirilerek tekrar derse girebilmekte ancak bunun için de bölümün olumlu karar vermesi lazım ki bu noktada da genç öğretim üyeleri, bu konuda tercih etmiyorlar kendilerine ders kalsın isteği sebebiyle. Peki, başka ne yapar 67 yaşını doldurmuş bir öğretim üyesi? Eğer bulunduğu ilde vakıf üniversitesi varsa orada ders verir ya da 67 yaşını dolduran öğretim üyesi, uygulamada işte adı geçen gelişmekte olan, yeni kurulan üniversitelere geçerek orada öğretim üyeliğine 72 yaşına kadar devam eder.

Şimdi, konuyu başka bir açıdan alalım. Bu madde neden getiriliyor? Yeni üniversitelerin akademisyen ihtiyacını karşılayabilmek için ama “ÖYP” diye bir kavram var, Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı. Bakın, bu program özellikle yeni üniversitelere öğretim üyesi yetiştirmek için açıldı ve 15 kadro tahsis edildi. Burada, yeni kurulan devlet üniversitelerinde, takdir edersiniz ki öğretim üyesi yetersizliğinden dolayı yüksek lisans ve doktora programı yapılamamaktadır. ÖYP’yle bu araştırma görevlilerinin kadroları verilir yeni kurulan devlet üniversitelerine ama -kontenjan dediğimiz çok teknik ayrıntıya girmeyeyim- eğitimleri büyük üniversitede yaptırılır, daha sonra da o büyük üniversitede, gelişmiş üniversitede doktorasını bitirenler gelişmekte olan üniversitelerin kadrolarına yerleştirilir, iade edilir. Şu anda gelinen noktada ÖYP programı feshedilmiş durumda, bitmiş durumda ancak şu ana kadar yetişenlerin de gittikleri illerdeki üniversitelerde kadroları yok. ÖYP çok karışık bir şekilde şu ana kadar geldi, çok mağdur verdi. Bir taraftan ÖYP’nin ne olacağı belli değil. Geçen hafta “ÖYP kaldırıldı.” dendi, ondan sonra bir beş gün geçti aradan, dendi ki: “ÖYP’yle tekrar devam ediyoruz.” “Bir açıktan atama” dendi, sonra tekrar ÖYP’ye geçildi. Şu anda üniversitede enstitüde öğretim gören “50/d asistanı” var, “33” dediğimiz kadro var, ÖYP var. Demek istiyorum ki aslında “bir dekan, bir mekân” anlayışıyla kurulan bu üniversitelerde öğretim üyesinin daha nasıl yetiştirileceği bile bir planlama dâhilinde değil. Şu anda bir sonraki sene nasıl öğretim üyesi alacağını, hangi yolla asistan istihdam edeceğini üniversiteler bilmiyorlar. İşte bu konuda bir politikaya ihtiyaç var, belirsizlik burada. Oysa vatandaş, çocuğunu üniversiteye gönderiyor ama bu üniversitelerin henüz öğretim üyesi ihtiyacını nasıl karşılayacağı dahi belli değil.

Son olarak şunu ifade etmek isterim ki, lütfen, burada kalıcı, sürdürülebilir bir politika geliştirmek lazım. Bunun gereğinin altını çizmekte fayda buluyorum. İkincisi, tüm eğitim kurumları, başta üniversiteler olmak üzere asla siyasetin arka bahçesi olmamalıdır.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Karabıyık.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Bir sonraki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesinde yer alan "31 Aralık 2016" ibaresinin "30 Haziran 2016" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Kadri Yıldırım (Siirt) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Önerge hakkında söz isteyen Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım.

Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

KADRİ YILDIRIM (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Benden önceki hatip, siyasetin arka bahçesi olmaması gerektiğine dikkat çekti YÖK’ün ve yükseköğretimin. Aynı şekilde, YÖK’ün, yükseköğretimin özerk ve özgürlükçü bir yapıya kavuşturulmasının çok daha önemli olduğunu söyledi. Ben de katılıyorum. Mardin Artuklu Üniversitesi ile YÖK arasındaki bağlantıdan yola çıkacağım.

Bilindiği gibi, Mardin Artuklu Üniversitesi bünyesinde kurulmuş olan Kürdoloji Bölümü birçok ilke imza attı. Bu bölüm, ilk kez lisans bölümünü yürüttü, ilk kez yüksek lisans bölümünü yürüttü. 1.500 civarında mezun verdi. 40 kadar kadrolu öğretim elemanı yurt içinden ve yurt dışından istihdam etti. Sayın Millî Eğitim Bakanımız buradadır. Biliyor. Kendileriyle görüşmelerimiz oldu. Millî Eğitim Bakanlığının seçmeli Kürtçe derslerini bu bölümümüz hazırladı.

Sıra doktora programına geldiğinde, bunun için YÖK’e müracaat ettik. İki yıl geçti. Hâlâ bu doktora talebimize bir cevap, bir onay verilmedi. Oysa Mardin Artuklu Üniversitesinin dışında da bazı üniversitelerin bünyesinde Kürt dili bölümleri açılmıştı. Bu üniversitelerde hiçbir Kürdoloji kadrosunun altyapısı olmamasına rağmen, bunlara doktora programı onayı verildi. Bunu anlamakta doğrusu güçlük çekiyorum. Eğer sorun ben idiysem, ben artık o bölümün başkanı değilim. Üstelik Mardin Artuklu Üniversitesinde YÖK kendine yakın bir rektörü atadı. Buna rağmen neden Mardin Artuklu Üniversitesi Kürdoloji Bölümüne doktora onayı verilmiyor diye YÖK Başkanımıza bir soru yöneltilmiş. Eğer doğruysa onun verdiği cevap -ki teyit etmeye çalışacağım- gerçekten ibret vericidir. Zira, YÖK Başkanımızın bu soruyu sorana şöyle cevap verdiği söyleniyor: “Kadri Hoca gitti ama onun kadrosu orada devam ediyor. Ben o kadroya doktora onayı vermem.”

Millî Eğitim Bakanımız da burada, YÖK temsilcimiz de buradaydı; özellikle buradan rica ediyorum, istirham ediyorum. İki yıl önceden beri şartları taşımasına rağmen, ziyadesiyle taşımasına rağmen, Mardin Artuklu Üniversitesi Kürdoloji Bölümüne bir an önce doktora programının neden verilmediğini soruyorum ve bir an evvel verilmesini rica ediyorum.

İkincisi, bu yıl topu topu 179 Kürtçe öğretmen adayı atanmak üzere müracaat etmiş. Bakın, öbürleri ümitlerini kesmiş olmalılar ki müracaat etmediler, sadece 179 kişi müracaat etti. Sayın Millî Eğitim Bakanımızdan bu 179 kişinin atanmasını özellikle istirham ediyorum ki hiç olmazsa ümitleri bu atamayla birlikte yeşersin.

Bunun yanında, ana dilde eğitim konusunda, hem Millî Eğitim Bakanlığı hem YÖK üzerine düşeni yapsın. Bakın, birkaç gündür mektup ve telefon alıyorum bölgedeki kanaat önderlerinden. Gerek ana dilde eğitim gerekse Kürt sorununun öbür boyutları konusunda bu kanaat önderlerimizin muhatap alınması elbette ki hepimizi sevindiriyor ancak bu halkın meşru temsilcileri olan HDP vekilleri, hatta öbür vekillerimiz, öbür partilerimiz CHP ve MHP’nin de dışlanmamak üzere topyekûn bir muhataplık alınması çok önemlidir. Çünkü sadece muhatap kesim olarak o saygın din adamları, şeyhler dikkate alınırlarsa bu, bölgede büyük bir ayrıştırmaya neden olur o kesim içerisinde. Yani, devlet yanlısı âlimler, medrese meleleri, seydaları, şeyhler ve seyitler bir de devlet yanlısı olmayanlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KADRİ YILDIRIM (Devamla) - …şeklinde bir kategorize oluşacak, bu da bölgede ciddi bir sıkıntıya neden olacak ve o saygın insanlara saygın olmayan bir gözle bakılacak. Bunun da dikkate alınmasında büyük yarar görüyorum.

Hepinize saygılarımı arz ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yıldırım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 5’inci madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, bu yeni madde ihdasına dair önerge şu anda elimde. Bu önergede hem 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası’yla ilgili bir geçici madde eklenmesi…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Duyamıyoruz Sayın Başkan, duyamıyoruz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – İsterseniz mikrofonu açın.

BAŞKAN – Buyurun, mikrofonu açayım.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – İktidar milletvekillerine açıyorsunuz, muhalefete açmıyorsunuz.

BAŞKAN – Açıyorum.

Buyurun.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Evet, teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, şu anda verilmiş olan bu önergenin içeriğine baktığımız zaman hem 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’yla ilgili geçici madde eklenmesi olduğunu hem de 3213 sayılı Maden Kanunu’nun geçici 29’uncu maddesiyle ilgili bazı düzenlemelerin yapıldığını görüyoruz.

Biliyorsunuz, İç Tüzük’e göre, görüşülmekte olan tasarı veya teklifin konusu olmayan sair kanunlarda ek ve değişiklik getiren yeni bir kanun teklifi niteliğindeki değişiklik önergeleri işleme konamaz. Şu anda da görüşülmekte olan bu temel kanunla burada bahsetmiş olduğumuz ilgili kanunların herhangi bir ilgisi olmadığı kanaatindeyiz.

Dolayısıyla, bu değişiklik önergesini işleme alamayacağınızı düşünüyoruz. Bu konuda Genel Kurulu bilgilendirmek istedik.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 00.16

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 00.34

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Özcan PURÇU (İzmir)

------0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet burada.

Hükûmetin bir söz talebi vardır.

Buyurun Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’yla ilgili bir geçici madde teklifimiz oldu. Bu konuda maalesef garip bir durumla karşı karşıyayız. 2 Aralık 2015 tarihinden itibaren Asgari Ücret Tespit Komisyonuyla ilgili çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Asgari Ücret Tespit Komisyonuyla ilgili taraflar; işçi, işveren ve kamu. Yaklaşık yirmi beş-yirmi altı gündür bu çalışmalar devam ederken asgari ücretin 1.000 liradan 1.300 liraya net bir şekilde gelmesi konusunda hemen hemen ortak bir mutabakata varıldı. Çok doğal olarak 1.300 liralık asgari ücret konusunda şöyle bir tablo ortaya çıktı: Özellikle işveren, ciddi bir maliyetle karşı karşıya kaldığını, normal tasarlanan asgari ücret artışının her sene olduğu gibi enflasyon artı üzerinde bir artış olması lazım geldiğini ama yüzde 30’luk bir artışın ciddi bir şekilde maliyet yüklediğini ve bunun rekabet gücünü azalttığını, onun için kamu tarafından kısmen de olsa desteklenmesi lazım geldiğini ifade etti. Yaklaşık üç dört ayrı oturum gerçekleştirdik ve biz bunu Hükûmetle paylaştık.

Paylaştıktan sonra en nihayetinde şöyle bir değerlendirme ortaya çıktı ve bu değerlendirmeyi de Meclisimizde bir şekilde bir geçici önergeyle birlikte ortaya koymak istedik. Değerlendirme şu: Bugün yaklaşık 5,3 milyon asgari ücretli var yani Eylül 2015 tarihi itibarıyla yaklaşık 5 milyon 300 bin asgari ücretli var. Ve bu asgari ücretlilerin aldıkları maaş 1.005 lira. Eğer 1.300 lira bugün olsaydı, 1.000 lira ile 1.300 lira bandı arasındaki asgari ücretli sayısı 8 milyon 520 bin olacaktı. Biz de şunu sağladık: Bu 8 milyon 520 bin kişiye bir destek ortaya koyalım. Çünkü, yüce Meclis şunu takdir eder ki mikro ölçekli işletmelerin kendi içerisinde çalışanlarının yüzde 70’i ile yüzde 75’i arası asgari ücretlidir, yani özellikle küçük, orta boy işletmelerin. Mikro ölçekli işletmeleri korumak adına bir desteğin ortaya konulması, hem sivil toplum örgütleri hem işveren tarafları hem girişimciler tarafından bizden istendi. Tabii ki arkadaşlarımızın şöyle bir değerlendirmesi var: Niçin bugüne kaldı? Yine takdir edersiniz ki Türkiye bir bütçe yapıyor. Biz bu bütçe taslağı içerisinde neyi, ne kadar karşılayabileceğimizi ve hangi maliyeti ne kadar karşılayabileceğimizi düşünmeliydik. Yaklaşık bir haftadır, on gündür, geçici bütçenin dışında, genel bütçeyle ilgili çalışmalarımız bir noktaya geldi ve biz, bugün ancak, bu bütçede ne kadar bir yükü işverenden alabiliriz diye bir tabloyla karşı karşıya kaldık. İşverenin ortalama yükü, bir asgari ücretli karşılığında toplam yükü 274 lira. Bu 274 liranın bir kısmının paylaşılması konusunda bir talepleri var. Bunu işçiler de kabul ettiler ve ortak açıklama yaptılar. Gerek TÜRK-İŞ gerekse de diğer sendikalar, özellikle Sayın Başbakanımızın da katıldığı son çalışma meclisinde “Evet, bu makuldür çünkü eğer böyle bir tablo ortaya çıkarsa kayıt dışına sevk eder, böyle bir tablo ortaya çıkarsa -Allah korusun- işten çıkarmalar olur ve böyle bir tablo ortaya çıkarsa Türkiye'nin dünyadaki rekabet gücü azalır.” diye bir iddia ortaya konuldu, ki bu iddia sabit ve doğru bir iddiadır. Bunun üzerinden yaptığımız çalışmalarda, bu 274 liranın bir kısmının genel bütçe içerisinden karşılanması konusunda bir mutabakata varıldı, daha doğrusu, Hükûmetimiz böyle bir karara vardı. Ve bugün de bunu -yani 8 milyon 500 bin, toplam 12 milyon 800 bin civarında aktif sigortalı sayısı var; 337 bin, 340 bin civarında kamu çalışanı var, kamu sigortalısı var, kamu işçisi var- toplam 13 milyonu aşan bir rakam üzerinden konuşuyoruz.

Şunu yapabilirdik: Bütün ücretlilere bir pey verilebilirdi ama bunu yapmadık. Sadece, burada, özellikle asgari ücretlilerin haklarını muhafaza edebilmek ve asgari ücretli çalıştıran işletmelere bir rahat hareket edebilme kabiliyeti sağlayabilmek ama bunu da istihdam için yapabilmek. Bunu getirirken de şunu sağladık: Yine, bu işletmelere önemli bir açılım daha ortaya koyduk ki bu da istihdamı ve asgari ücretli sayısını, daha doğrusu, istihdamı artırmaya yönelik bir anlayışı gerektirdi. Geçen yıl -2015 yılında- kaç kişi çalıştırıyorsa asgari ücretli, onun kapasitesinin artırılmasına yönelik, eğer yüzde 10 bir artış sağlayacaksa biz onu karşılayacağımızı da taahhüt ediyoruz yani bu hem büyümeyi teşvik hem istihdamı teşvik hem rekabeti teşvik açısından. Bütün bunları, içeride, Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuzla, Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuzla ve HDP Grubumuzla konuştuk ve anlattık, makul bir şekilde bu değerlendirmeleri gerçekleştirdik. Ve en sonunda HDP Grubu bizim aramızdan ayrıldı ve buna da makuliyetin dışında hiçbir şey söylemedi, “Bunu getirebilirsiniz.” dedi ve biz bunu getirdik.

Şimdi, şunu söyleyeyim: Türkiye Cumhuriyeti devletinde oturduğumuz bu Büyük Millet Meclisinin sorumluluğu olan bir millet ve halk var ve bu süreçte, işçi-işveren ilişkilerinde kamu asgari ücreti belirlerken -burada kamuda çalışan, geçmiş dönemde bu meselelerin içerisinde olan çok kıymetli şahsiyetler de var- hiçbir zaman bu, 30 Aralık ve 31 Aralığı aşmamıştır. Şimdi, ilk kez böyle bir belirsizlik bizi yılbaşından sonraya taşıyacak. Ben bunun doğru olmadığını düşünüyorum ve bunun siyasi saikle yapıldığını düşünüyorum. Bunun neresinde işverene bir kıyak var? Tam tersi, bugün işveren belki verdiğimize de itiraz edecek, “Yetmeyecek.” diyecek ve şu çok nettir ki sadece bir kaos oluşturur bu, başka hiçbir şey oluşturmaz. Çok doğru olmadığını ve bu sorumluluğun bu Meclis tarafından alınmaması lazım geldiğini de düşünüyorum. Netice itibarıyla, “Bu, 1 Ocaktan sonra, işte bildirgeler daha sonra verilsin…” Niye böyle bir karmaşıklığın içerisine girelim? Niye böyle bir yanlışlığın içerisine girelim? Sebebi ne? Bunun mantıklısı ne?

Yani, ben İŞKUR’dan da Çalışma Bakanı olarak sorumluyum. Birçok işveren şu anda, bir ay ihbar süresi olduğu için, bu asgari ücreti taşıyamayacakları için toplu işten çıkarmalara doğru yöneldi. Bunu mu yapalım yani? Buna bir şekilde “Hadi bunu gerçekleştirin, istediğiniz gibi yapın.” mı diyelim? Bunun çok yanlış olduğunu düşünüyorum. Biz bu önergeyi geri çekeriz ama bunun doğru olmadığını ve çalışma hayatında, barış aradığımız çalışma hayatında yeni bir kaotik durumun ortaya çıkacağını net bir şekilde ifade etmek istiyorum ve bunun zinhar yani işverene bir kıyak olarak nitelendirilmesini de son derece absürt bir yaklaşım olarak değerlendiriyorum, haksız da bir yaklaşım. Neresinde böyle bir davranış yapılabilir ki? Yani, siyaseten birbirimize karşı olabiliriz ama milletten ne istiyoruz? 14 milyon insandan ne istiyoruz?

Beyler, biz maaşlarımızı bu insanların verdiği vergilerden alıyoruz; asgari ücretliden de alıyoruz, işverenin verdiği vergiden de alıyoruz. Sorumluluklarımızı yerine getirmek zorundayız. Ha, bunu ocak ayından sonra da yapabiliriz fakat yapılan davranışın, özellikle HDP Grubu tarafından yapılan davranışın son derece yanlış olduğunu ve sorumsuzluk içerdiğini ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Yapılacak başka bir şey yok, herhâlde önergeyi geri çekiyoruz.

BAŞKAN – Evet, önerge geri çekilmiştir.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, burada, tabii, Sayın Bakanın açıklamalarından sonra HDP Grubu olarak konuya açıklık getirmek için bir açıklama yapmaya ihtiyaç var çünkü bir kaosa sebebiyet vermek, absürt bir yaklaşım içerisinde olmak gibi hiçbir Bakana da yakışmayan bir üslupla konuştu.

BAŞKAN – Buyurun yerinizden, mikrofonu açıyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Garo Paylan cevap verecek.

BAŞKAN – Sayın Paylan’ın mikrofonunu açalım.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Değerli milletvekilleri, bu konuyla ilgili önergeyi içeride görüştük ve biz eleştirilerimizi söyledik sırasıyla. Ve nihayetinde Süleyman Sadi Bey “İmzalayacak mısınız?” diye sorduğunda “Hayır, imzalamayacağız.” dedim ve Partimle görüşeceğim.” dedim.

Gerekçelerimi de söyleyeyim. Bir sefer, böyle bir önerge bugüne bırakılmamalıydı tabii ki. Özellikle de böyle bir yasanın, torba yasanın arasına sokulmamalıydı. Ve diğer gerekçelerimiz de şu şekilde: Öncelikle uluslararası rekabetten bahsetti Sayın Bakan. Bakın, asgari ücretin 1 Ocak 2015’teki karşılığı yani bin liranın karşılığı 462 dolar. O zaman da 950 küsur liraydı sanıyorum. Şimdiki 1.300 TL’nin karşılığı 442 dolar yani geçen senenin altındayız dolar karşılığı olarak. Eğer ki uluslararası alana mal satan işverenlerimiz varsa bu anlamda dolar karşılığı daha az bir dolar ödüyoruz asgari ücretliye. Bu tez bir sefer yanlış.

Kayıt dışına sürüklemez çünkü herkes aynı rakamı ödeyecek. Yıllardır işveren biliyoruz ki -piyasadan gelen insanlar var- hep düşük gösterir yani şu anda 5,3 milyon asgari ücretle çalışanın -hepimizin onaylayacağı gibi- üçte 2’si zaten asgari ücret almıyorlar, daha yüksek bir rakam alıyorlar; yıllardır bu böyle ve işveren hem kamuyu bu anlamda zarara uğratıyor hem de işçinin düşük gözükmesiyle emeklilik hakkı dâhil pek çok hakkını gasbediyor.

Bir maddemiz daha var önergede, içeride eleştirisini sunduğumuz. Zaten “asgari ücret” dediğimiz açlık sınırının altında olan hâlâ bir rakam. Yani şu anda açıklanan rakamlara göre 1.400 lira civarında bir açlık sınırı var. 1.300 lira bunun altında. Bizim önerimiz seçim bildirgemizde 2 bin TL’ydi, CHP’nin önergesi 1.500 TL’ydi, MHP’nin önergesi sanıyorum 1.600 TL’ydi.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - 1.400 lira.

GARO PAYLAN (İstanbul) – 1.400.

Bu çerçevede zaten asgari ücret bu rakamların, bütün vaatlerin altında. AKP bu anlamda vaadini yerine getirmiştir ve işverenler de yıllardır düşük gösterdikleri asgari ücretin ilk kez vergisini de karşılığını da işçinin hakkını da emeklilik hakkını da karşılamak durumundadır. Bu anlamda 10 milyar TL, bakın, kamuya bütçeden 10 milyar TL yük getirecek bir adımı atacaktınız burada; 10 milyar TL tam.

Bu çerçevede bu 10 milyar TL’nin işveren tarafından ödenmesi ve sosyal politikalar dâhil, eğitim politikaları dâhil, bu politikalara harcanması yönünde talebimiz var. Bu anlamda bu önergenin çekilmesi hayırlıdır ve bir daha da gelmemesini umut ediyoruz.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

Komisyon Başkanının bir söz talebi var.

Buyurun Süreyya Sadi Bilgiç.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Öncelikle Sayın Paylan, “Süreyya Sadi”, onu bir düzelteyim; hani, Komisyonda da beraber çalışacağız.

İkinci olarak da içeride bunu konuştuk. İçeride mutabakat oluştuğu içindir ki ben size imza atıp atmayacağınızı sordum, aynı şekilde diğer gruplara da sordum. Bu Hükûmet tarafından önerildiği için… Dikkat ediyorsanız bizim parti grubumuzun milletvekilleri tarafından da değil de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının imzasıyla bu önergenin içeriye sunulmasının sebebi de aynı şekilde diğer muhalefet partisinden arkadaşlarımızın da bunun Hükûmet tarafından verilmesi noktasında görüş bildirmelerinden olmuştur.

Ayrıca, en son önerge içeriye verilmeden önce de ben sizin ve Sayın Baluken’in önüne geldim, “Asgari ücretle ilgili önergeyi veriyorum.” dediğimde “Tamam.” denildiği için de bu önergeyi götürdüm ben elimle teslim ettim. Demek ki biraz daha net, işte, bu 5510, burada Madencilik Kanunu, ki yer altı maden işletmelerinde, kömür işletmelerinde çalışan madencileri de farklı şekilde kapsayan düzenlemeler var diye bunları ayrı belirtmek gerekiyormuş ama bir dahaki sefere o şekilde yaparız.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Baluken…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Bir açıklama yapmaya ihtiyaç var.

BAŞKAN - Bitirelim ama lütfen.

Buyurun.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben de Sayın Komisyon Başkanının açıklamasını hayretle dinledim. Yani, demin Plan ve Bütçe Komisyonu üyemizin içeride bu önergeye onay verdiklerini ifade etmişlerdi. Komisyon üyemize sorduğumuzda böyle bir onay vermediğini ifade etmişti. Şimdi Komisyon Başkanı beni de dâhil ederek bu önergeye onay verdiğimizi ve bir mutabakat sağlandığını ifade ediyor. Bu bilgi kesinlikle doğru değildir.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Baluken, önünüze geldim sordum; bütün gruplara sordum, size de sordum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Biz, bu kadar önemli konularda bu Meclisin teamüllerine ve İç Tüzük’e uygun bir şekilde yasama tekniklerinin uygulanmasını hep savunduk, bundan sonra da savunacağız. Böylesi önemli bir konuda siyasi partilerle görüşmeden, Komisyonda gerekli tartışmalar yapılmadan böyle son dakika önergeleriyle getirip burada ilgisiz bir şekilde tartışılırsa tabii ki Halkların Demokratik Partisi muhalefetten gelen denetim yetkisini kullanır.

Kaldı ki sabahtandır yine hayretle dinliyorum, sanki burada asgari ücretin 1.300 TL olmasını engellemişiz gibi bir algı yaratılıyor. Ne alakası var?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Doğru.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Biz o ücretin daha fazla olması gerektiğini düşünüyoruz ve bunu seçim bildirgemizde de ifade etmişiz. Ama burada işverene binecek olan yükü hazineden karşılamak demek, Türkiye’deki vergilendirme sistemi içerisinde bu yükü tekrar yoksul, emekçi halklara bindirmek demektir. Bizim açımızdan bu durumun kabul edilebilir herhangi bir yönü yoktur. Kaldı ki bu, büyük, orta ve küçük ölçekteki işletmeler açısından bir eşit rekabet ortamı falan da getirmiyor.

Hem yasama tekniği hem de içerik açısından bu belirtmiş olduğumuz hususlardan dolayı bu önergenin çekilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Baluken.

Yeni madde ihdasına ilişkin önerge geri çekilmiştir.

Şimdi, teklifin 6’ncı maddesindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

6’ncı madde üzerinde iki adet önerge vardır, şimdi bu önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesinde yer alan Geçici Madde 12’nin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

     İdris Baluken                                    Çağlar Demirel                                     Ayhan Bilgen

       Diyarbakır                                          Diyarbakır                                              Kars

    Berdan Öztürk                                                                                          Burcu Çelik Özkan

     Ağrı                                                                                         Muş

"1) 1/1/2017 tarihine kadar, Hazinenin veya Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün mülkiyetinde veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan deniz ve iç sularda veya bu yerlerden su alınarak karada yapılacak su ürünleri üretim tesislerinde veya bu alanları ıslah etmek suretiyle projeye dayalı olarak yapılacak su ürünleri yetiştiriciliği yatırımlarında ihtiyaç duyulan su ve su alanları ile deniz ve iç sulardaki su ürünleri istihsal hakkının kira teknik şartları, süreleri ve yıllık bedelleri, üretim yerlerinin özellikleri dikkate alınarak Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve ilgili sivil toplum kuruluşlarının bağlayıcı görüşleri doğrultusunda tespit edilir. Bu yerler, gerçek veya tüzel kişilere, gelirleri il özel idarelerine, il özel idareleri kaldırılan illerde ise genel bütçeye ait olmak üzere, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından ilgili STK’ların görüşleri de alınarak kiraya verilir. Projeli olarak yapılacak yatırımlarda ihtiyaç duyulacak karasal alanların kiralama işlemleri fıkra hükümleri çerçevesinde taşınmazın maliki kuruluş tarafından yapılır. Bu maddenin uygulanmasına ve kiralamalara ilişkin usul ve esaslar Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından çıkarılan yönetmelikle belirlenir."

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

       Ali Özcan                                        Tahsin Tarhan                                     Dursun Çiçek

        İstanbul                                              Kocaeli                                              İstanbul

    Kemal Zeybek                                      Haydar Akar                                      Haluk Pekşen

         Samsun                                              Kocaeli                                              Trabzon

“Madde 6 - 13/2/2011 tarihli ve 6111 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun geçici 12 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Geçici Madde 12 - (1) 1/1/2017 tarihine kadar, Hazinenin veya Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün mülkiyetinde veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan deniz ve içsularda veya bu yerlerden su alınarak karada yapılacak su ürünleri üretim tesislerinde veya bu alanları ıslah etmek suretiyle projeye dayalı olarak yapılacak su ürünleri yetiştiriciliği yatırımlarında ihtiyaç duyulan su ve su alanları ile deniz ve içsulardaki su ürünleri istihsal hakkının kira teknik şartları, süreleri ve yıllık bedelleri, üretim yerlerinin özellikleri dikkate alınarak Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca tespit edilir. Bu yerler, gerçek veya tüzel kişilere, gelirleri il özel idarelerine, il özel idareleri kaldırılan illerde ise genel bütçeye ait olmak üzere, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından kiraya verilir. Projeli olarak yapılacak yatırımlarda ihtiyaç duyulacak karasal alanların kiralama işlemleri bu madde hükümleri çerçevesinde taşınmazın “maliki kuruluş tarafından yapılır. Bu maddenin uygulanmasına ve kiralamalara ilişkin usul ve esaslar Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının görüşü alınarak Maliye Bakanlığı tarafından çıkarılan yönetmelikle belirlenir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge hakkında söz almak isteyen Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen.

Buyurun Sayın Pekşen. (CHP sıralarından alkışlar)

HALUK PEKŞEN (Trabzon) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bu, esasen konuşacağımız konu, belki de Parlamentonun gündeminde özel olarak belirlenmesi ve uzun bir süre tartışılması gereken bir konu.

Bizim, Türkiye'nin Mısır'la ilişkilerinin bozulduğu tarihe, bozulduğu şekle ciddi anlamda bakmamız gerekiyor. Türkiye-Mısır ilişkileri tam da Türkiye'yle Mısır arasında Akdeniz'in ekonomik bölgeler paylaşım sözleşmesi imza aşamasında bozulmuştur. Bunun önemi nedir? Bunun önemini size teknik verilerle anlatayım.

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin gaz arama, petrol arama için sözleşme yaptığı enerji şirketi açıklamasında “5 ila 8 trilyon kübik fit doğal gaz rezervi bulduk.” demiştir. Bunun Türkçe meali şu: Avrupa Birliğinin tam yüz yıllık gaz ihtiyacını karşılayacak bir rezerv tespit edilmiş. Peki, nerede tespit edilmiş bu rezerv? Tam da Akdeniz'de, Türkiye'nin de ekonomik pay iddia ettiği sahanın içerisinde. Tam da bu aşamada Mısır'da bazı şeyler oluyor, o, Mısır'daki bazı şeylerden sonra Türkiye'yle Mısır'ın arası açılıyor ve bugün gelinen noktada ne yazık ki o bölgedeki gaz rezervi Türkiye'nin kontrolü dışında devam ediyor. Esasında, bölgenin gaz rezervi bu bulunan rezerv değil tabii ki. Birleşik Devletler Jeolojik Araştırma Kurumunun 2010 tarihli raporunda, bizzat Doğu Akdeniz'de 1 milyar 763 milyon varil petrol, 223.242 trilyon fit metreküp gaz rezervi öngörüldüğü açıklanmış.

Şimdi, bunun önemi, demek ki Akdeniz bölgesinde şu anda görüşmesi devam eden iki anlaşma var. Bir, İsrail, Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan arasında Akdeniz'in ekonomik paylaşım anlaşması var. Böyle bir anlaşmada Türkiye'ye öngörülen ekonomik saha, Antalya Körfezi, buraya mahkûm edilmesi. Ama eğer bu anlaşmanın dışında Türkiye yeni bir aktör olarak bu işin içerisinde kendi ekonomik alanlarını koruyacaksa mutlaka bugünkü Mısır'la diyaloglarını kurması gerekiyor. Bu Hükûmet İsrail’le hangi gerekçelerle diyaloğunu geliştirdiyse, emin olun ki daha büyük bir gerekçe Mısır için de geçerli. Mısır’la eğer biz Akdeniz’e ilişkin Deniz Hukuku Sözleşmesi’ni imzalayamaz isek, yine, münhasır ekonomik bölge sözleşmelerini imzalayamaz isek bilin ki balıkçılık da, petrol de, gaz da bir daha o bölgede konuşulamaz hâle gelir.

Şimdi gelelim bu önümüze gelen yasa metnine ilişkin duruma. İki temel çıkış noktası vardı: Bir, teknelerin sayısını azaltacaktınız, 21 binden 16 bine düşürecektiniz. Bu büyük bir projeydi balıkçılığa ilişkin ama ne yazık ki o projeyi yolda bıraktınız. Balıkçıların büyük bir kısmı fiilen battı, bunu biliyorsunuz, tekneler doğru dürüst denize bile çıkmıyorlar.

İki, avlanma sezonu planlanacaktı. Bütün balık avcılarının temel talebi av sezonunun 20 Ekim olarak, özellikle hamsi avının 20 Ekim olarak belirlenmesiydi ama maalesef bu belirlenmedi. Şimdi, Karadeniz’de, özellikle Karadeniz Bölgesi’nde, balıkçılıkla uğraşan esnafın büyük bir kısmı, son derece büyük teknelerle, son derece gelişmiş teknelerle yapılan kuralsız avcılıkla neredeyse denizde balık tutamaz bir noktaya gelmiş. Bir uygulama yapıldı Hükûmetiniz döneminde, işte, çinekop avına bir yasak getirildi. Niçin? Denildi ki: “Çinekopları bu süre içerisinde avlattırmazsak biraz daha büyüyecek, bunlar lüfer olacak.” Arkadaşlar, böyle olmadığını gördüm, ortada lüfer de yok, başka da bir şey yok. Niye? Çünkü Türkiye’nin sürdürülebilir bir su ürünleri projesi de, politikası da yok, maalesef yok. Türkiye AKP iktidarına 5 büyük sektörle teslim edildi, hâlâ 5 büyük sektör var. Bu 5 büyük sektörden bir tanesi de Rusya krizinden sonra ciddi bir sorun yaşamak üzere devam ediyor. Eğer Türkiye’de gerçek anlamda bir çözüm üretilecekse, su ürünleri ve deniz ürünlerine ilişkin bir çözüm üretilecekse bunun mutlaka bir devlet politikasına dönüştürülmesi gerekiyor, AKP’nin de böyle bir kaygısının olmadığını düşünüyoruz.

Sahaların kiralanması ise zaten bugüne kadar olduğu şekliyle yandaşların elindeydi, yandaşların elinde olmaya devam edecektir. Türkiye bunları konuşmaya devam edecektir.

Çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesinde yer alan Geçici Madde 12’nin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"1) 1/1/2017 tarihine kadar, Hazinenin veya Devlet Su İşleri Gene! Müdürlüğünün mülkiyetinde veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan deniz ve iç sularda veya bu yerlerden su alınarak karada yapılacak su ürünleri üretim tesislerinde veya bu alanları ıslah etmek suretiyle projeye dayalı olarak yapılacak su ürünleri yetiştiriciliği yatırımlarında ihtiyaç duyulan su ve su alanları ile deniz ve iç sulardaki su ürünleri istihsal hakkının kira teknik şartları, süreleri ve yıllık bedelleri, üretim yerlerinin özellikleri dikkate alınarak Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve ilgili sivil toplum kuruluşlarının bağlayıcı görüşleri doğrultusunda tespit edilir. Bu yerler, gerçek veya tüzel kişilere, gelirleri il özel idarelerine, il özel idareleri kaldırılan illerde ise genel bütçeye ait olmak üzere, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından ilgili STK’ların görüşleri de alınarak kiraya verilir. Projeli olarak yapılacak yatırımlarda ihtiyaç duyulacak karasal alanların kiralama işlemleri fıkra hükümleri çerçevesinde taşınmazın maliki kuruluş tarafından yapılır. Bu maddenin uygulanmasına ve kiralamalara ilişkin usul ve esaslar Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından çıkarılan yönetmelikle belirlenir."

İdris Baluken (Diyarbakır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge hakkında söz isteyen Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken.

Buyurun Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, bu maddede yapılan düzenleme, geçici süre uzatılmasına gidilmesi aslında olumlu bir düzenleme ancak konuyla ilgili kalıcı çözümler üreten bir kanun maddesiyle karşı karşıya değiliz. Kaldı ki bu madde, ilgili, asıl komisyonda da görüşülmeden buraya gelmiş durumda. Bu, yasama tekniğinin demokratikliği açısından son derece sorunlu bir durum. Yani komisyonlarda siyasi partilerin görüşleri doğrultusunda yapılan bu düzenlemelerle ilgili birtakım palyatif çözümlerden çok, kalıcı çözümler içeren yasa hazırlıkları Genel Kurula getirilirse bu konuda daha faydalı işler yapılır düşüncesindeyiz.

Biliyorsunuz, biz devletin tüm karar alma süreçlerinde yerel inisiyatiflerin, yerel yönetimlerin ve sivil toplum örgütlerinin, meslek örgütlerinin fikirlerinin alınmasını önemsiyoruz. Burada maalesef, getirilen yasal düzenlemelerin hiçbir tanesinde ilgili meslek örgütlerinin ya da sivil toplum örgütlerinin ya da yerel yönetimlerin herhangi bir şekilde karar süreçlerine başvurma gibi bir durumu söz konusu olmadığı için de bu şekilde sorunlu maddeleri, sorunlu düzenlemeleri, eksik düzenlemeleri görüşmek zorunda kalıyoruz. Yani bir olumlu düzenleme yapıyorsunuz ama yeterince istişare etmediğiniz için, komisyonda yeterince tartışmadığınız için maalesef, yetersiz bir düzenleme olarak karşımıza çıkıyor.

Diğer taraftan, genel olarak bu tarz düzenlemeler yapılırken hiç dikkate alınmayan bir şey var. Yani ekolojik duyarlılık, azami kâr hırsına karşı doğayı ve çevreyi korumayı amaçlayan bir perspektif hiçbir zaman AKP hükûmetleri döneminde karşımıza çıkmadı. Böyle olduğu için de maalesef, ülkemizin birçok yerinde çok ciddi sorunlarla karşı karşıya kalıyoruz. Yani yerele sorsanız, sivil toplum örgütlerine sorsanız, birazcık ekolojik duyarlılığınız olmuş olsa bütün ülkeyi bir HES mezarlığı hâline çevirmezsiniz, Karadeniz’in doğasını HES’lerle talan etmezsiniz, Yırca’da insanların karşı çıkmasına rağmen zeytinlikleri tamamen tahrip etmezsiniz, zeytin ağaçlarını bir para gibi, bir para kaynağı gibi görüp orada bir doğa katliamı, bir ağaç katliamı yapmazsınız. Böyle düşündüğünüz için de maalesef, nükleer santraller kurarken, bu ülkenin limanlarını sermayeye peşkeş çekerken, madenlerini birilerine, yandaş çevrelere verirken hep yerele rağmen siz birtakım düzenlemeler yapıyorsunuz ve bu düzenlemeler de işte buradan çıkarmış olduğunuz palyatif yasalara sırtını bağlayarak sorun alanları olmaya devam ediyor.

Örneğin, seçim bölgemden ben örnek vereyim. Lice’de, bu geçen bir yıl önce, biliyorsunuz, büyük karakol ve kalekol protestoları olmuştu. Lice’nin her tarafında zaten karakollar var, kalekollar var. Ancak, devletin, Hükûmetin burada “Biz Diyarbakır’a, Lice’ye bütçe ayırıyoruz, ödenek aktarıyoruz.” dediği kalemlerin büyük bir kısmı yeni kalekolların inşaatına gidiyor. Oysa, Lice’de kırk yıl önce olan bir depremden dolayı hâlâ insanlar geçici prefabrik evlerde oturuyorlar. Yani, Liceliye sorsanız, kırk yıldır devletin yapması gereken kalıcı konutu, barınma ihtiyacının karşılanmasını sizden isteyecek ama ona sormadığınız için siz Lice’nin temel ihtiyacının sanki yeni karakollar, yeni kalekollar olduğu üzerinden hesaplar yaparak maalesef, sorunları derinleştiriyorsunuz. Şimdi, hani, bir çatışmalı süreci gerekçe gösteriyorsunuz ama benim söylediğim süreçte, çözüm süreci devam ediyordu, hiçbir çatışma yoktu. Hiçbir çatışmanın olmadığı bir dönemde Lice’yi, Bingöl’ü, Dersim’i, Ağrı’yı maalesef, karakollara, kalekollara, güvenlik barajlarına boğdunuz.

Dolayısıyla, bu yasama tekniğinin uygun olmadığı kanaatindeyiz. Olumlu düzenlemeler yapmış olsanız bile, biz sivil toplum örgütlerinin, meslek örgütlerinin, yerel dinamiklerin fikirlerine ne kadar başvurmuşsunuz diye denetlemeye devam edeceğiz diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 6’ncı madde kabul edilmiştir.

Birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları böylece tamamlanmıştır.

Şimdi, ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm, 7 ila 12’nci maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde söz isteyen Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Mehmet Günal.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sayın Başkan, ben şahsım adına yapacağım konuşmayla birleştireceğim, en son konuşacağım.

BAŞKAN – Tamam Sayın Günal.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Garo Paylan.

Buyurun Sayın Paylan. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, Genel Kurulun düzenini…

BAŞKAN – Evet, arkadaşlar, lütfen, hatip kürsüye çıktı, hatibin insicamını bozmayalım.

Buyurun Sayın Paylan.

GARO PAYLAN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İkinci bölüm, maddelerle ilgili söz almış bulunuyorum. Biz kanunun bütün bu torba yasa anlayışına veya temel yasa anlayışına karşı çıktığımızı söyledik. Bunun bir örneğini de az önce gördük. Bu kadar önemli meselelerin araya sıkıştırılmasının, tartışılmadan, partimde tartışılmadan ortaya konulmasının ne kadar yanlış olduğunu gördük. Az önce, Türkiye'de 8,5 milyon insanı ilgilendiren bir önerge geldi. Onunla ilgili içeride görüşmelerimizi yaptık. Evet, makul de olabilir. Ancak beş dakika içinde 8,5 milyon insanı ilgilendiren bir maddenin burada bu şekilde görüşülmemesi gerekiyordu bizce ve partimizde, bütün partilerde ve komisyonda özellikle ayrıntılı olarak tartışılması gerekiyordu. Umalım ki işçiden yana, emekçiden yana bir şekilde tekrar gelir ve işçinin, emekçinin hakkının, hep düşük gösterilen, hep maaşları düşük gösterilen -bilirsiniz işveren olanlar- işçinin emekçinin yanında olan bir şekilde bu maddeler gelir.

İkinci bölüm maddelerine baktığımızda, can alıcı noktanın burada öğretmen atamaları olduğunu düşünüyoruz çünkü yalnızca 12.500 öğretmen ataması öngörülüyor. Ancak biz şunu çok iyi biliyoruz: Hâlâ 300 bin derslik açığımız var ve yaklaşık 150 bin öğretmen açığımız var. Bu, Millî Eğitim Bakanlığının tespitleri ve atama bekleyen 300 bin öğretmen var. Bunlar eğitim fakültelerinden mezun oldular, öğretmenlik haklarını elde ettiler.

Sayın Başkan, siz de dinlemiyorsunuz ama buradaki durum bu ve bu şekilde konuşulmaz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yani hatibi dinleyemiyoruz.

BAŞKAN - Sayın Paylan, siz konuşun.

GARO PAYLAN (Devamla) – Ama bu şekilde konuşulur mu efendim?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Biz dinliyoruz Sayın Paylan.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Genel Kurula hitap edin, dinliyoruz sizi.

BAŞKAN – Gürültü yok.

Evet, sayın milletvekilleri, sayın hatibin insicamını bozmayalım.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Herkes hazır ola mı geçecek seni dinlemek için ya! Konuşsana kardeşim, dinliyoruz! Allah Allah!

GARO PAYLAN (Devamla) – “Konuşsana!” diye konuşma lütfen.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Dinliyorum kardeşim ya! Ben dinliyorum seni bak burada.

GARO PAYLAN (Devamla) – Biraz sakin ol, biraz sakin! Sakin!

BAŞKAN – Sayın Paylan, Genel Kurula hitap edin siz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Evet, Genel Kurula hitap et. Herkes dikkat kesilmek zorunda değil ki.

BAŞKAN - Buyurun.

GARO PAYLAN (Devamla) – Sayın milletvekilleri, en can alıcı nokta, dediğim gibi, öğretmen atamaları. Yalnızca 12.500 öğretmen atamasıyla kalmamalıydı, bu sayının biz 150 bin olması gerektiğini düşünüyoruz çünkü yıllardır öğretmen ataması bekleyen öğretmenler var ve intihar eden öğretmenler var. Bu açıdan, öğretmenlerimizi öğrencileri bekliyor. Öğrenciler de… Hâlâ 40, 50, 55, 60 öğrencinin aynı sınıfta olduğu derslikler var. İvedilikle bu öğretmenlerimizin atanmasını ve derslik sayısı ortalamasının OECD rakamlarında olduğu gibi 20’ye düşmesini sağlamamız gerekiyor. Ben yıllarca okullarda yöneticilik yapmış bir kişi olarak şunu söyleyebilirim: 20’nin üzerine çıkan her sayıda eğitim kalitesi inanılmaz bir şekilde düşer, geometrik oranda düşer.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Doğru, 50’nin üzerinde almıştık Garo. 50-60’tı sınıflar.

GARO PAYLAN (Devamla) – Evet.

O açıdan, öğretmenlerimizi atayalım, derslik sayımızı artıralım, eğitime para harcayalım.

Diğer bir maddede tekrar askerî harcamaların artırılmasıyla ilgili önerge var. İlk bölümde olduğu gibi, askerî harcamaların artırılmasına karşıyız. Burada tekrar öyle bir madde var. Bizler, maalesef, hâlâ -bütçemizin önemli bir kısmı- 22,6 milyar dolar askeriyeye harcıyoruz; topa, tanka, silaha harcıyoruz ve bu rakamın -az önce bahsettiğim maddede- öğretmenlerimize, çocuklarımıza, dersliklere harcanması gerekiyor. Ama umalım ki çok dilli, ana dili temelli çok dilli eğitimde harcansın bu para da.

Bakın, öğretmenler atanıyor, hepsi Türkçe eğitim veriyorlar. Ben, mesela, Ermeni okullarında yıllarca eğitimcilik ve yöneticilik yapmış bir kişiyim. Orada ana dili temelli çok dilli eğitim yapıyoruz. Ermeniceyi de öğretiyoruz çocuklarımıza, Türkçeyi de İngilizceyi de. Ana dili temelli eğitim yapan öğrenciler ikinci dili de ulusal dili de evrensel dili de çok daha kolay öğrenirler. Bu açıdan, bu atanan öğretmenler de… Umalım ki önümüzdeki yıllarda yapacağımız bir anayasayla, Türkiye’de yaşayan ve yaşamaya çalışan, yok olmakta olan dillerle ilgili de öğretmenler yetiştirilebilsin ve atamalar yapılabilsin. Ana dilini öğrenen bir çocuk… “İki Dil Bir Bavul” filmini seyreden vardır. Yalnızca ana dilini bilen bir çocuğun yalnızca ulusal dili bilen bir öğretmenle karşı karşıya kalması kadar pedagoji dışı bir durum olamaz. Ama 2015 Türkiyesi’nde hâlâ biz bunları yaşıyoruz. Tek kelime Türkçe bilmeyen bir çocuk ile tek kelime Kürtçe bilmeyen bir öğretmeni karşı karşıya getiriyoruz. O açıdan, ivedilikle ana dili temelli çok dilli eğitime geçmemiz gerekiyor ve bu atanan öğretmenlerin bu çerçevede de atamalarının yapılması gerekiyor. Tabii ki bunlar, hepsi demokrasi meselesi, şu anda ondan maalesef, çok uzaktayız. Şu anda hâlâ, bırakın eğitim meselesini, can güvenliği meselelerini konuşuyoruz. İlgili maddeler de ne hikmetse -12 maddenin 5’i- askerî harcamalar, er, erbaş düzenlemeleri, savaş, Kıbrıs düzenlemeleri. Bu açıdan, bu maddelerle ilgili değil, daha çok demokratik maddelerle, demokrasiyi yücelten maddelerle, ana dili olsun, ana dili temelli eğitim olsun, bu maddelerle ilgili görüşmelerin olması gerekiyor ve bunların da böyle, torba yasalarla değil, Anayasa temelli olarak, tabii ki bütün meseleleri, demokrasi meselelerimizi ele alacak yasalarla olması gerekiyor.

Maddelerde gördüğümüz diğer bir eksiklik -mesela kiralamalarla ilgili- bu ekoloji temelli bir bakış; maalesef, yok. Bu ekoloji temelli bakışın olmamasıyla doğamız harap olmaya devam ediyor. Bu kiralamalarda, baktığımızda, hâlâ STK’ların, sivil toplum örgütlerinin, görüşleri alınmadan bu maddeler geçiriliyor.

Diğer bir konuysa Yükseköğretim Kuruluyla ilgili. Dediğim gibi, hâlâ vesayet kurumları hayatta. Bizlerin önümüzdeki dönemde bu vesayet yasalarını, vesayet kurumlarını ortadan kaldıracak, demokrasimizi geliştirecek anayasal bir bakışa ihtiyacımız var. Biliyorum, bundan da çok uzağız, bu Meclis çok uzakta çünkü iradesi büyük oranda şu anda saraydan gelecek işarete göre. Hâlbuki bizler bu perspektifi ortaya koyabiliriz, iradeyi buraya alabiliriz. Az önce olduğu gibi, torba yasalarla değil, bütünleşik bir bakışla bu yasaların buraya gelmesi gerekiyor. Bu açıdan, AKP Grubunun da CHP Grubunun da MHP Grubunun da böyle bir perspektifle, Türkiye'nin demokrasi meselelerini ele alacak bir perspektifle bakmasını arzu ediyorum.

Tekrar, 2016 yılının hepimize hayırlar getirmesini istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Paylan.

Gruplar adına ikinci söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu.

Buyurun Sayın Kuşoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; gecenin bu saatinde, bir buçuğa doğru geliyor saat, konuşmak zor ama konuşmaya çalışacağım, en azından tutanaklar için konuşacağım, gelecekte bu konularla ilgili olarak...

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Biz dinliyoruz.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – En azından dedim, tabii ki sizler dinliyorsunuz, teşekkür ederim.

Gelecekte bu konularla ilgili olarak neler söylenmiş diye merak edenlerin de hiç olmazsa doğru dürüst bir şeyler söylendiğini, tartışıldığını görmesi lazım.

Sıra sayısı 12 olan Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, biz bu teklif üzerinde Plan ve Bütçe Komisyonunda uzlaştık. Bir torba kanun olmasına rağmen uzlaştık ama buraya temel kanun olarak geldi, arkadaşlarım da eleştirdi. Şimdi, bir torba kanunun bir de temel kanun olarak getirilmesi aslında çok etik değil, hiç doğru değil, yanlış. Bir de ilave olarak, bunlarla ilgili bu maddelerin çoğu bütçeye yük getiren maddeler, özlük haklarıyla ilgili maddeler ama yine de bir etki analizi olması lazımdı. Bütçeye ne kadar yük getiriyor, götürüyor, bunları bilmemiz gerekirdi her maddeyle ilgili olarak, bunlar da yok, böyle bir eksiklik de var.

Biraz önce, Sayın Çalışma Bakanının teklif ettiği, bütçeye 10 milyar liraya yakın yük getiren bir önergesi reddettik ama orada hiç olmazsa ne kadarlık bir yük getirdiğini biliyorduk, burada onları da bilmiyoruz, bilinmesi lazım. Doğrusu, bu tür kanun maddelerinde bütçenin ne kadar yük aldığını veya ne kadar rahatladığını bilmemizdir.

İkinci bölüm 6 maddeden oluşuyor, 2’si yürütme ve yürürlük maddeleri, kalıyor 4 madde. 4 maddeye bakıyorum; birisi sosyal yardımlarla ilgili, sosyal yardım ve dayanışma vakıflarıyla ilgili, bir tanesi askerlikle ilgili, er ve erbaşlarla ilgili bir düzenleme, bir tanesi iş sağlığı ve iş güvenliğiyle ilgili, bir tanesi de Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili, 12.500 öğretmen kadrosu tekrar tahsis ediyoruz. Birbirinden farklı konular, farklı uzmanlık alanlarının gerekli olduğu konular ve bunlarla ilgili olarak biz gecenin bu saatinde konuşuyoruz. Komisyonda da -demin dediğim gibi- konuşmadık, acele olduğu gerekçesiyle konuşmadık, vatandaşımıza, çalışanlarımıza bir şey verelim gerekçesiyle konuşmadık, getirdik. Tabii, böyle, faydalı olması da mümkün değil. Etki analizini getirmiyorsunuz, ne getirip götürdüğünü bilmiyoruz. Bir torba kanun olarak geliyor, temel kanun olarak geliyor, alelacele geçiyor, ondan sonra da kanunlarla ilgili olarak yeniden, yeni baştan düzenlemeler yapıyoruz. Eğer demin Çalışma Bakanlığının getirdiği önerge kabul edilseydi 68’inci geçici madde olacaktı. Geçen belirttim, 5510 çıkalı yedi yıl oldu, yedi yıldır uygulanıyor, yedi yılda 68’inci geçici madde olacaktı, zaten 109 maddelik bir kanun 5510. Böyle bir kanun düzenlemesi olmaz, büyük bir saçmalık.

Şimdi, sosyal yardım ve dayanışma vakıflarından başlayayım. Sosyal yardım ve dayanışma vakıfları tüm Türkiye’de il ve ilçelerde bu sosyal yardımları yapan vakıflar, oranın personeli eliyle yapılıyor bu yardımlar. Düşünün, 20-25 milyar liralık sosyal yardım yapıyor Türkiye devlet olarak, bu sosyal yardım ve dayanışma vakıfları yapıyor, bu personel yapıyor ama bunlar kamu personeli değil; bunlar -adı üzerinde- Medeni Kanun’a göre kurulmuş vakfın personeli, kamu personeli değil. Bu kadar önemli bir görevi, sosyal yardım gibi çok önemli bir kamu görevini biz kamu personeline vermiyoruz, iş güvencesi olan birilerine vermiyoruz, maalesef sadece vakıf çalışanlarına veriyoruz; bu çok yanlış. Bunların gerçekten kamu personeli olması lazım, bunlara kadro verilmesi lazım, bunların iş güvencesi olması lazım, bunların vatandaşın gelirini, giderini çok iyi bilmesi, vatandaşı çok iyi takip etmesi lazım ve sosyal yardımları hak edenlere bunlar eliyle verebilmemiz lazım. Şu anda mükerrerlikler var, yanlış insanlara bunları veriyoruz, birçoğu yanlış. Bu şekilde aslında, sosyal yardımlarla ilgili çok da tasarruf olur. Bunlara kadro verilmesi lazım, büyük bir sıkıntı var. 3294 sayılı Kanun’da belirtilen amaçları bunlar eliyle gerçekleştiriyoruz, bu yanlış.

Bir diğer konu -ikinci bölümde getirdiğimiz- yine, daha birkaç sene önce, geçen dönem yaptığımız bir kanunla, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’yla ilgili. Onu yaptık, bir yıl erteledik, şimdi bir daha erteliyoruz bakın, bir daha erteliyoruz. Burada diyoruz ki: Eğer taşeron alınıyorsa, devlette taşeron olarak birileri çalışacaksa hangi işle ilgili alınıyorsa orada çalışsın, temizlikçi olarak alınıyorsa temizlikçilik yapsın, masa başına oturtulmasın -böyle yapılıyor- ya da bir başka işte çalıştırılmasın. Bunu da bir yıl erteliyoruz. Bunun için, bunun yapılabilmesi için Maliye Bakanlığı veya Özelleştirme İdaresinden 4734’e göre izin alınması gerekiyor. Buna ilişkin olarak kamu zararı doğarsa kamu yöneticisinden alınması gerekiyor, onun sorumlu tutulması gerekiyor, bunu da erteliyoruz. Hâlbuki bu önemli bir kanundu, iyi bir düzenlemeydi, maalesef, bu ikinci ertelemeyi de yapıyoruz; bu da yanlıştır.

Bir diğer konu da -demin belirttim- 12.500 öğretmen kadrosu veriyoruz. Aslında çok daha fazla, 100 bine yakın öğretmene ihtiyaç var, bu kadroların daha da fazla artırılması lazım; bu da eksik.

Bir diğer konu da 8’inci maddede geliyor. Er ve Erbaş Kanunu’nun bir maddesinde değişiklik yapıp onların maaşlarını artırıyoruz. Ama biz de Plan ve Bütçe Komisyonunda fark etmedik. Dediğim gibi, gece üçte çıktık, sabah onda Komisyon toplandı, teknik bir konu, bilmediğimiz bir konu, ilgili kuruluşlardan da görüş alınmamış. Şimdi, bakın, şöyle bir şey yapılıyor: Mevcut duruma göre eğer bir erbaş 2.418 lira alıyorsa yeni getirilen sistemle 2.700 lira alacak yani çok az bir artış söz konusu olacak. Orada tam olarak değil de… Mesela, 2.736 lira alıyorsa normal, şimdiki sisteme göre, değişmeyen sisteme göre 3.536 lira alması gerekiyor, yeni getirilen sistemle 2.901 lira alıyor çünkü azaltıyoruz. Yani yeni getirilen sisteme göre… Asgari ücretteki artışla getirilen onlar için çok görülüyor ve sistem değiştiriliyor, azaltılması sağlanıyor. Buna “Evet.” dememiz mümkün değil, sizlerin de herhâlde “Evet.” demesi mümkün değil er ve erbaşlar için. Bu yanlış bir iş. Bunun yapılmasının gerekçesi de astsubaylara bu sefer daha fazla para verilmesi hâlbuki astsubaylara da vermemiz gerekiyor. Astsubaylar ordunun yükünü –biraz önce anlattığım gibi- çeken insanlar, sıkıntıları olan insanlar, onların muhakkak daha fazla para almaları gerekiyor.

Yine bu konu gündeme gelmişken Millî Savunma Bakanlığıyla ilgili olarak -Sayın Millî Savunma Bakanı burada değil ama- demin Lale Hocam bir soru sordu soru-cevaplarda ilk bölümde, dedi ki: “Başika’da ne kadar asker vardı, ne kadar geri çektik?” Sayın Bakan da başka şeyler anlattı ama hiç bu soruya cevap vermedi, ne kadar asker çektiğimizi söylemedi. Aslında çok üzerinde durulması gereken bir konu Başika konusu çünkü bizim, ben hayattayken yaşadığım, en önemli bozgunlarımızdan bir tanesidir bu konu, Başika meselesi, çok üstünde durmamız ve tartışmamız gereken bir konudur.

Başika’da, biliyorsunuz, IŞİD tarafından bir saldırı yapıldı, 4 askerimiz yaralandı, Genelkurmay o zaman bir açıklama yaptı. Ben Millî Savunma Bakanlığında bir yirmi-yirmi beş sene önce bakan danışmanlığı da yaptım, az buçuk askerî konuları da bilen birisiyim. Genelkurmay Başkanlığının yaptığı açıklamada şöyle bir cümle var: “Yaşanan bu saldırı birlik güvenliğinin önemini bir kez daha ortaya koymuştur.” diyor. Bakın “Birlik güvenliğinin önemini bir kez daha ortaya koymuştur.” Yani “Birlik güvenliği orada yoktur.” diyor. “Biz istemedik oraya gitmeyi.” diyor, bunun Türkçesi, tercümesi bu. Yanlış bir iş yapılmıştır. Yani siyasi otoritenin zorlamasıyla oraya gidilmiş, o sıkıntılar yaşanmıştır. Bunlara çok dikkat etmemiz lazım. Dediğim gibi, Başika bir bozgundur, son yıllarda yaşadığımız en büyük bozgundur, büyük bir sıkıntıdır. Bu konuları da gündeme getirip hep beraber tartışmamız gerekiyor.

Başika’yla ilgili başka konular var. Irak-İran arasında çok önemli bir mesele varken, Kerbela’yla ilgili, sınır güvenliğiyle ilgili onlar arasında büyük sıkıntı varken araya girdik, aralarını biz düzeltmiş olduk Irak ile İran’ın; o da yanlış bir zamanlamayla bu işi yapmış olduk. Yine buna benzer, Başika’yla ilgili eleştirilmesi gereken çok konu var, eğer sıra gelirse bunları da müsaadenizle anlatacağım.

Herkese iyi geceler diliyorum. Saygılar sunuyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kuşoğlu.

Şimdi söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Mehmet Günal’dadır.

Sayın Günal’ın aynı zamanda şahsı adına da söz talebi bulunmaktadır; bu iki söz talebini birleştirerek kullandıracağız.

Konuşma süresi on beş dakikadır.

Sayın Günal, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Maalesef, uyardık -yani grup önerisi konuşulurken- bu kanun böyle çıkmaz diye ama kanun yapma sürecimizin ne kadar sorunlu olduğunu, şu an itibarıyla, Genel Kurula bakınca görüyorum. Yani “Devam edelim, etmeyelim. Devam edelim, bölümü de konuşalım.” dediniz. Sayın Bakan da bakıyor orada, onlar tam bilmediği için. Şu anda oylama yok diye AKP Grubuna mensup arkadaşlarımız evin yolunu tutmuş. Yani sizin adaletiniz bu kadar. Bak, MHP Grubundan arkadaşlarımız bekliyorlar. Yani buradan bir saat tasarruf etmek için -ben buradan grup başkan vekili arkadaşlara söylüyorum- bir kırk, elli dakika tasarruf edelim diye gittiniz, şimdi siz bu adaletsizliği yapınca yarın adalet mi beklersiniz? Yani böyle… Biz size dedik ki yarın konuşalım. Biz diyoruz ki bundan temel kanun olmaz. “Olur.” Bundan o olmaz. “Olur. Bizim çoğunluğumuz var.” Yani ondan sonra da azınlık haklarını kullanınca “Bunlar isyan ediyor.”

Sayın Bakan açıklama yapıyor, güzel, usulen, içerik olarak itirazımız yok ama usulün de bir çalışma şekli var Sayın Bakan. Yani usulün bir çalışma şekli var, ona uymamız lazım. Size söyledim. Bakın, burada Kanunlar Kararlar arkada. Kanunlar Kararlar Daire Başkanı arkadaşımız “Yok, bu aykırı değildir, yaralayıcı bilmem ne, bunlarda bir şey yoktur” dediği zaman görevden alıyorsunuz. Ona da uymuyorsunuz. E, biz söylüyoruz, onu dinlemiyorsunuz. Nasıl olacak, ben anlamadım. Güzel, böyle “Bizim çoğunluğumuz var, oluyor.” ama o kitapta öyle yazmıyor. Biz de gönderdik, geldi. E, şimdi, o gün öyle bugün böyle olunca, maalesef, olmuyor; çifte standart oluyor.

Şimdi, burada, ne güzel söylüyor, Sayın Bakan da söylüyor, milletvekilli arkadaşlarımız da söylüyor: “Asgari ücret değişsin.” Tamam, hepimiz dedik asgari ücret artsın diye. Hatta en düşük verdiğiniz sizinki şu anda. Onu da hepimiz söyledikten sonra siz milletin baskısıyla yaptınız.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Sahici… Sahici…

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Ben, size, şimdi, burada başka açıklamalar okurum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bunlar iflah olmaz, boşuna kendini yorma!

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Sayın Davutoğlu’nun açıklamalarını bir okuyun, siz, haziran seçiminden önce Sayın Davutoğlu’nun açıklamalarını okuyun, TÜSİAD üyelerine ne dediğini, bir okuyun.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Siz söylüyorsunuz, biz yapıyoruz ama. Bizim sloganımız var “Onlar konuşur, AK PARTİ yapar.” diye.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Diyor ki: “Batarsınız… Batarsınız bu asgari ücret buraya gelirse. Siz ne yapıyorsunuz, buna niye karşı çıkmıyorsunuz?” diye ispiyonlama yapıyor arkadaşlar.

Şimdi, dün öyle bugün böyle. İşimize geldiği zaman böyle olmuyor. Sıkıntımız burada.

Bunun içerisinde, maddelerde dedik ki içeriğine itirazımız olmayanlar var, olanlar var. Ama bunun çıkması için bunu önceden getirin dedik.

Sayın Bakan burada. Güzel, “Asgari ücreti getirip koyalım.” diyorsunuz. Bunun içerisinde öyle bir şey yok ki. Önceden Bakanlar Kurulundan geçmiş. “Bakanlar Kurulundan geçerken asgari ücret yoktu.” deseniz inandık. Peki, ötekiler nerede? Sizin de imzanız vardır çünkü tasarı olarak geldi. 5-6 maddelik bir şey geldi, bir teklif geldi; bir de 20 maddelik bir daha tasarı geldi.

Şimdi, oturup bunları bize doğru dürüst getirip anlatırsanız, geçmişte birçok kanunu çıkardığımızı söyledik. Bunun içerisinde eğitimle ilgili madde var, Yükseköğretim Kanunu’yla ilgili madde var ama hâlen daha geçici maddelerle bunu yapıyoruz.

Sayın Bakan, sizin de göreviniz Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak. Hâlen daha hangi meslek grubunda 2023’e kadar, 2053’e kadar Türkiye'nin kaç tane hangi uzmanlık alanında, hangi mühendislik alanında ihtiyacı var, belirleyip buna göre bir yükseköğrenim planlaması yapmadık. Sekiz yıldır komisyonda söylüyorum, arkadaşlar biliyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kaç tane öğretmen ihtiyacı var, onu belirleyemiyorlar da onu nasıl yapacaklar?

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Şimdi, bunu yapmıyoruz, efendim geçici… Şimdi, hangi birini geçiciyle yapacağız? 72 yaşa kadar koyduk.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – On dört yılda kaç tane öğretmen ihtiyacımız var belirleyemeyen bir iktidar, bunları yapabilir mi?

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Tamam, güzel ama öğretim elemanı yetiştirme programımızın neresi aksıyor, bunda ne var, bunları bir çözelim. Hangi alanda kaç tane öğretim elemanı ihtiyacımız var, hangi alanda kaç tane öğrenci almamız lazım; bunların oturulup Sanayi ve Teknoloji Bakanlığıyla, Çalışma Bakanıyla, YÖK Başkanıyla, Millî Eğitim Bakanıyla, Kalkınma Bakanıyla bir belirlenmesi lazım diyoruz. Biz, hâlâ, gereksiz tartışmalarla burada gündem belirliyoruz. Bizim söylediğimizin özeti budur. Öğretmen kadrosu, tamam, verelim de Türkiye'nin hangi alandaki öğretmen açığı ne kadar, şu andaki çıkan mezunlarla bunları doldurabilecek misiniz? Yarın o mezunlar nereye gidecek, hangi alanda fazlamız var, hangi alanda açığımız var, bir çalışma yapalım diyoruz. Yok. Niye? “Biz çoğunluğuz, hepsini…” Hani biliyorsunuz, her seferinde geliyoruz, sene sonunda, yine dönem sonunda bir daha torba geliyor.

Bunların tamamı yalapşap yaptığımız şeyleri düzeltmekle ilgili arkadaşlar. Boşa zaman kaybediyoruz. E içinde… Şimdi, siz, temel eğitimi burada belli bir şeye sokmadan, sadece “Öğretmen açığını kapattık…” Yine yetmedi, tamamını atasak yine yetmeyecek.

Dolayısıyla böyle “Kanunu çıkardık, getirdik, son anda bu aceleden yetiştirdik.” demeyle bu iş olmuyor. “E, yanında koyduk.” Efendim, diyoruz, işte, millî eğitime bağışla ilgili var. Eee… Arkasından ajansların şirketleriyle ilgili var. Az önce konuştum arkadaşlarla, gidip geliyoruz. Bunun içerisinde EXPO 2016 da var, bunun içerisinde İstanbul başkentiyle ilgili var, Eskişehir kültür başkentiyle ilgili kurulan şirketler var. E, şimdi, onu konuşurken söyledik, dinlemediniz. Gidiyoruz, geliyoruz hâlâ eksiklikler tamamlanmıyor. İçindeki icra kurulunu ellemeyin, kimse o yapsın dedik. Kavga edildi, “Biz şu adamı istemeyiz.” diye. Şimdi, uygulamada aksıyor, yetişecek mi diye bakıyoruz. Ülkelerle ilgili sorun çıkıyor. Neden? Kanunu yaparken “Biz biliriz, biz çoğunluğuz.” diye yaptıkları için.

Yani enteresan… Şimdi, yeni arkadaşlar bilmiyor, kısaca söyleyeyim. Antalya milletvekillerimiz var, belki onlar tamamını bilmiyordur. Ya, adı çiçek EXPO’su, Botanik EXPO 2016, güzel. Türkiye'nin tanıtımı için Antalya önemli, destek oluyoruz dedik hepimiz. Ama içinden Çiçek İhracatçıları Birliğini atıncaya kadar… Osman başkan orada bakıyor, o zaman başkandı, o da tarafıydı, şimdi milletvekilimiz. Ya, diyoruz ki kurumlar burada, şahıslar değil, arkadaşlarımız o kurumun başı. Kanunu yaparken yanlış çıkarırsanız sonra uygulamada o aksaklıklar görülüyor. “Filancayı sevmiyorum.” diye o kurumları çıkardık, şimdi koordinasyonda eksiklik yaşadık. Niye? Çünkü uygulayıcı birimler onlar. Şimdi de geliyoruz, diyoruz ki: “Bunların paralarını uzatalım, bunların şirketlerinin muafiyetini uzatalım.” Yani gereksiz yere burada bir sürü şeyle uğraşıyoruz. Niye? “2015” yapmışız o zaman, çünkü o zamana kadar bunlar zaten işini bitirecek, ajansların ilgili şeyleri yapılmış olacak, EXPO 2016’yla ilgili de her şey bitmiş olacak, kayıtlara geçeceğiz, 2015 sonuna kadar da İstanbul’un da Antalya’nın da işi bitmiş olacak. Yani, bu kanunun maddesini 2015 koyarken ezbere koymadık. Ama şimdi ne oldu? Yetişmedi. Neden? İşte bu aksaklıklardan dolayı yetişmiyor.

Dolayısıyla, kanun yaparken bunlarla ilgili yapmış olduğumuz eleştirileri eğer dikkate alırsanız o zaman sorun olmaz. Biz “Yetmez ama evet.” diyoruz ama yetmiyor hakikaten de yani “Evet.” diyoruz ama yetmiyor, 1.300 lira yetmiyor. Daha bugün sabah yine baktım, açlık sınırı 1.380 küsur lira, biz onun için 1.400 demiştik, 1.396’ydı o günkü hesaplamalara göre. Kurumun biri öyle hesaplıyor, biri böyle hesaplıyor, biz onu hesapladığımızda 1.390 küsur liraydı iki tane kurumun ortalamasını alınca. Şimdi 1.300 verdik, açlık sınırının yine altında kalacak.

Dolayısıyla, bunların hepsinin bir mantığı var. Bunları oturup konuştuğumuz zaman, evet, maliyetiyle ilgili sorun olabilir, onları başka yerden karşılarız, iş adamlarına düşecek kısım olur, başka teşvikler yapılır, sektörel öncelikler yapılır. Bunların hiçbirisi yapılmadığı zaman, maalesef, bu sorunlar devam ediyor.

Tabii, yine, burada, askerlerle ilgili, uzman erbaşlarımızla, erlerle ilgili düzenlemeler… Bizim de seçim beyannamemizde onların özlük haklarıyla ilgili düzenlemeler var.

Yine, aynı şekilde, taşeron işçilerle ilgili, iş sağlığı güvenliğiyle ilgili taahhütlerimiz var. Bunların yapılması lazım ama biz, bu şekliyle, yıl sonuna sıkıştırılıp geçici maddelerle uzatılmasına karşıyız. Bunların kalıcı olarak çözülmesi lazım. Komisyonda da kısmen arkadaşlarımızla bunu konuştuk. Şimdilik son bir defa 2016’ya kadar uzatalım, Hükûmetin eylem programında da olan, eylem planında da olan, Hükûmet programında da olan bazı hususlar var. Gelin -madem bu rezaleti bugün yaşatıyorsunuz- hiç olmazsa ocak ayından itibaren oturalım, alınması gereken önlemleri çıkaralım diye kaçıncı defa söyledim, bilmiyorum; tutanağı bir tarattıracağım, ondan sonra ortaya çıkacak.

Gecenin bu saatinde bunları konuşuyoruz ama herhâlde, böyle, “Konuş konuş, boşa.” der gibi arkadaşların kimisi çıktı, diğerleri de kendi arasında konuşuyor. Az önce Bülent Bey’in dediği gibi, biz de tarihe not düşmüş olmak adına bir defa daha söylüyoruz: Eğer bu şekliyle giderse bu yasama döneminden çok verimli bir sonuç almak…

Hayırlara vesile olsun diyeceğiz -2016 geliyor, 2015 bitiyor- her halükârda hepimiz için hayırlı olsun diyoruz ama hayırlı olması için de ders almamız gerekir. Yani “Hiç, ders alınsaydı tarih tekerrür eder miydi?” diyor -daha dün, hepimiz burada, kendisini hayırla yâd ettik- Mehmet Akif Ersoy. Tarih tekerrürden ibarettir ama ders alsak tekerrür etmez. İnşallah 2015’in bu son günlerinde bu dersi alır, 2016’da biraz daha tekerrürleri azaltırsınız diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Günal.

Şahıslar adına son söz, Antalya Milletvekili İbrahim Aydın…

Buyurun Sayın Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

İBRAHİM AYDIN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 12 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel Kurulu sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy’u ölümünün 79’uncu yıl dönümünde rahmetle, saygıyla andık ve anıyoruz.

Hükûmetimizin politikası “her ilde bir üniversite” anlayışı gereği kurulan üniversitelerimizin tecrübeli akademik kadroya ihtiyaçları vardır. Bugün Türkiye’de 109 devlet üniversitesi, 84 vakıf üniversitesi olmak üzere, toplam 193 üniversite bulunmaktadır. Esasen 67 yaşında üniversite öğretim üyelerinin emekliye ayrılması ülkemizin bilimsel yönden gelişmesinin önünde duran engeller arasındadır. Gelişmiş ülkelerde üniversite emeklilik yaşı ülkemizden yüksektir. Mesela Nobel Kimya Ödülü’nü Profesör Aziz Sancar Hocamız 69 yaşında almıştır. Türki cumhuriyetlerde, Romanya gibi ülkelerde üniversite hocaları için emeklilik yaş sınırlaması da olmadığını hatırlatmak isterim.

Bu geçici maddeyle, yeni kurulan üniversitelerimizin öğretim üyesi ihtiyacını karşılamada önemli bir pay üstlenilmiştir. Bu madde kapsamında, 15/12/2015 tarihi itibarıyla 133 öğretim üyesi görev yapmaktadır. 72 yaşını dolduracak olan bu öğretim üyelerimiz 1 Ocak 2016 tarihi itibarıyla emekli edilecektir. 2006 yılından sonra kurulan bu durumdaki 41 gelişmekte olan devlet üniversitemizde görev yapmakta olan 133 öğretim üyesi 72 yaş durumundan dolayı emekli edilecektir. Bu duruma mahal vermemek için, bu düzenlemeyle, yeni kurulan üniversitelerin öğretim üyeleri için altyapı sağlamlaştırılana kadar 72 yaş sınırı uygulamasının bir yıl daha devamının sağlanması uygun olacaktır.

Ayrıca, kanun tasarısıyla er, erbaş ve askerî öğrencilerin harçlıklarını da artırdık. 2003 yılından önce mezun olan astsubayların emeklilik dereceleri 2’nci dereceden 1’inci dereceye yükseltilerek durumları iyileştirilmiştir.

Millî Eğitim Bakanlığınca 12.500 öğretmen kadrosu ihdas edilecektir.

Yine, Sosyal Yardımlaşma Vakfı tarafından üniversite öğrencilerine burs vermek amacıyla devam eden bağışlar 31/12/2016 sonuna kadar uzatılmıştır.

Bunların hayata geçmesi ve vatandaşlarımızın yeni imkânlardan bir an önce yararlanmasını önemsiyoruz.

Bu görüşülen kanun tasarısının hayırlara vesile olmasını diler, saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.

Birleşime üç dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 01.42

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 01.44

BAŞKAN: Başkan Vekili Ahmet AYDIN

KÂTİP ÜYELER: Ömer SERDAR (Elâzığ), Özcan PURÇU (İzmir)

------0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

12 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 30 Aralık 2015 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 01.46



(x) 12 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(X) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(X) Bu bölümlerde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.