TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                19’uncu Birleşim

                                                                                        24 Aralık 2015 Perşembe

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Kars Milletvekili Yusuf Selahattin Beyribey’in, Sarıkamış şehitlerine ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Yakup Akkaya’nın, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı idari teşkilatında çalışmakta olan kamu görevlilerine yönelik sendikal baskı yapıldığı iddialarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu’nun, hasta tutsakların yaşadığı sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, İsmet İnönü’nün 42’nci ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

2.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Meclis Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanının 17-25 Aralık süreciyle ilgili verilen Meclis araştırması önergesiyle ilgili görüşlerini ifade ettiği için görevden alınmasının yanlış olduğuna ilişkin açıklaması

3.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Rusya Dışişleri Bakanıyla görüşmesi nedeniyle HDP Eş Genel Başkanını açıktan hedef gösteren açıklamaları yapan Cumhurbaşkanı ve Başbakan başta olmak üzere AKP’li yetkilileri ve bu hedefleştirici manşetleri atan medyayı şiddetle kınadığına ve Hükûmetin sokağa çıkma yasaklarını derhâl kaldırması gerektiğine ilişkin açıklaması

4.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Meclis Başkanının MHP grubunun 17-25 Aralık süreciyle ilgili Meclis araştırması önergesini iade etmesinin yanlış bir tutum olduğuna ve bu konuda görüşünü ifade eden Meclis Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanının görevden alınmasını kınadığına ilişkin açıklaması

5.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, Mardin’in Dargeçit ilçesinde AK PARTİ İlçe Başkanının bir yakınının evine yapılan saldırıda hayatını kaybedenler ile terörle mücadele ederken şehit olanlara Allah’tan rahmet dilediğine, sokağa çıkma yasaklarıyla ilgili alınan kararların doğru olduğuna, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ile Ankara Milletvekili Levent Gök’ün yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

6.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, yolsuzluk olaylarının nedenlerinin ve sonuçlarının araştırılması amacıyla verilen önergelerin Meclis Başkanlığınca reddedilmesinin nedeninin izah edilmesi gerektiğine ve Ankara Milletvekili Ahmet Gündoğdu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması ile Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

7.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

8.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz ile Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

9.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

10.- Başbakan Yardımcısı Yıldırım Tuğrul Türkeş’in, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ile Ankara Milletvekili Levent Gök’ün yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

11.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Başbakan Yardımcısı Yıldırım Tuğrul Türkeş’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

12.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

13.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

14.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Başbakan Yardımcısı Yıldırım Tuğrul Türkeş ile Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

15.- Başbakan Yardımcısı Yıldırım Tuğrul Türkeş’in, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

16.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Meclis Başkanının parti taassubuyla değil hukuk ve vicdan çerçevesinde karar vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

17.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, İsmet İnönü’nün 42’nci ölüm yıl dönümüne ve Mersin’de elektrik dağıtım işlerinin özelleştirilmesinden sonra yatırımların aksamasının vatandaşı mağdur ettiğine ilişkin açıklaması

18.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, İsmet İnönü’nün 42’nci ölüm yıl dönümüne ve Balıkesir’de meydana gelen iş kazalarına ilişkin açıklaması

19.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, İsmet İnönü’nün 42’nci ölüm yıl dönümüne ve eğitim kurumlarının gerici kuşatmalarla baskı altına alınmasını kınadığına ilişkin açıklaması

20.- Mardin Milletvekili Erol Dora’nın, TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’a görevinde başarılar dilediğine ve Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki terör olayları nedeniyle çocukların hayatını kaybetmesine ilişkin açıklaması

21.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, İsmet İnönü’nün 42’nci ölüm yıl dönümüne, halkın geçim sıkıntısı içinde olduğuna ve Maliye Bakanının çizdiği tablonun halkın gerçekleriyle örtüşmediğine ilişkin açıklaması

22.- Isparta Milletvekili Nuri Okutan’ın, mülki idare amirlerinin maaşlarının hâkim ve savcı maaşlarıyla eşitlenmesini beklediklerine ilişkin açıklaması

23.- Eskişehir Milletvekili Cemal Okan Yüksel’in, Eskişehir’in Gündoğdu Mahallesi’nde kentsel dönüşümle ilgili yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması

24.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın, İsmet İnönü’nün 42’nci ölüm yıl dönümüne ve Adalet Bakanının tutuklu gazetecilerle ilgili bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

25.- Samsun Milletvekili Kemal Zeybek’in, İsmet İnönü’nün 42’nci ölüm yıl dönümüne ve Samsun’da ihtiyaç sahibi vatandaşlara yapılan sosyal yardımların adil yapılmadığına ilişkin açıklaması

26.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet’in, İsmet İnönü’nün 42’nci ölüm yıl dönümüne ve Kocaeli’nin Kartepe ilçesinde bulunan Köseköy Gençlik Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezinde ortaya çıkan işkence görüntülerine ilişkin açıklaması

27.- İstanbul Milletvekili Selina Doğan’ın, İsmet İnönü’nün 42’nci ölüm yıl dönümüne ve Noel Bayramı’nı kutladığına ilişkin açıklaması

28.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt’un, uygulanan politikaların doğruluğunun alınan oy oranına bağlı olmadığına ilişkin açıklaması

29.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, İsmet İnönü’nün 42’nci ölüm yıl dönümüne ve İstanbul’un Avcılar ilçesinin Ambarlı Mahallesi’nin bir bölümü için alınan afete maruz bölge kararı nedeniyle vatandaşların mağdur olduğuna ilişkin açıklaması

30.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in, İsmet İnönü’nün 42’nci ölüm yıl dönümüne, Millî Eğitim Bakanlığının şube müdürü atamalarının iptaliyle ilgili Danıştay kararlarına uymadığına ve turizm sektörünün ihracat teşviklerinden yararlanamadığına ilişkin açıklaması

31.- Denizli Milletvekili Melike Basmacı’nın, 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvetle mücadele haftasını kutladığına ve SSK ile BAĞ-KUR emeklilerine seyyanen verilen zammın neden memur emeklilerine verilmediğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

32.- Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhan’ın, İsmet İnönü’nün 42’nci ölüm yıl dönümüne, Gebze-İzmit metro hattı ihalesi ile Gebze-İzmit ek tren seferlerinin durumunu öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

33.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, 17-25 Aralık sürecinin gündeme gelmemesi yönünde antidemokratik bir uygulama olduğuna ilişkin açıklaması

34.- Amasya Milletvekili Mustafa Tuncer’in, İsmet İnönü’nün 42’nci ölüm yıl dönümüne ve Amasya İl Sağlık Müdürlüğünün sağlık meslek liselerinden stajyer öğrenci kabul etmediğine ilişkin açıklaması

35.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, İsmet İnönü’nün 42’nci ölüm yıl dönümüne ve Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Fakültesinin eski binasının TÜRGEV’e verildiği ve Denizli Lisesinin Denizli Büyükşehir Belediyesine devredildiği iddialarının doğru olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

36.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu’nun, İsmet İnönü’nün 42’nci ölüm yıl dönümüne ve Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yaşanan terör olaylarına ilişkin açıklaması

37.- Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak’ın, Meclis Başkanının MHP grup önerisini reddetmesini kınadığına ilişkin açıklaması

38.- Antalya Milletvekili Mustafa Akaydın’ın, İsmet İnönü’nün 42’nci ölüm yıl dönümüne ve Amerikalı gazeteci Seymour Hersh’in Suriye’de sarin gazı kullanımında Türkiye’nin de katkısı olduğuna dair iddialarına Hükûmetin cevap vermeyi düşünüp düşünmediğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

39.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, çiftçi ile esnaf emeklilerinin maaşlarına zam yapılıp yapılmayacağını öğrenmek istediğine ve İsmet İnönü’nün 42’nci ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

40.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Meclis Başkanının, 17-25 Aralık süreciyle ilgili verdikleri bir Meclis araştırması önergesinin gerekçesinde yer alan hususları Anayasa’nın 138’inci ve Meclis İçtüzüğü’nün 67’nci maddeleri uyarınca “kaba ve yaralayıcı sözler” olarak değerlendirip iade etmesinin yanlış bir uygulama olduğuna ilişkin açıklaması

41.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Meclis Başkanının Meclis İçtüzüğü’nün 67’nci maddesi çerçevesinde iade ettiği grup önerilerinin Danışma Kurulundan geçmeksizin tekrar getirilemeyeceğine ve Başkan Vekilinin bu konuda herhangi bir takdir yetkisinin bulunmadığına ilişkin açıklaması

42.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Meclis Başkanının, muhalefet partilerinin grup önerilerini AKP Grubunun temel duruşu üzerinden değerlendirmesinin son derece vahim bir durum olduğuna ilişkin açıklaması

43.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Meclisin denetim görevinin kısıtlanamayacağına ve CHP Grubu olarak verdikleri önergenin görüşülmesinde ısrarcı olduklarına ilişkin açıklaması

44.- Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can’ın, Meclis Başkanının geri gönderdiği önergelerin, Meclis İçtüzüğü’nün 19’uncu maddesi devreye girmeden tekrar gündeme alınamayacağına ilişkin açıklaması

45.- Çorum Milletvekili Lütfiye İlksen Ceritoğlu Kurt’un, Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın usul görüşmesi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

46.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, Çorum Milletvekili Lütfiye İlksen Ceritoğlu Kurt’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

47.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Rize Milletvekili Osman Aşkın Bak’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

48.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, 17-25 Aralık sürecinin tekrar araştırılmasında fayda olduğuna ilişkin açıklaması

49.- Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can’ın, Meclis Başkanının tutumunun usul görüşmesine konu edilmesinin doğru olmadığına ilişkin açıklaması

50.- Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy’un, her türlü haksızlık ve hukuksuzluk karşısında halkı arkasına alarak hakikatleri gizlemenin sağlıklı olmadığına ilişkin açıklaması

51.- Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak’ın, AK PARTİ’li milletvekillerinin 17-25 Aralık sürecini darbe girişimi olarak nitelendirdiklerine ve bununla ilgili savların araştırılması gerektiğine ilişkin açıklaması

52.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Afyonkarahisar Milletvekili Ali Özkaya’nın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

53.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, 17-25 Aralığın darbe ya da montaj olup olmadığı konusundaki AKP iddialarının tartışılması gerektiğine ve bu bakımdan MHP grup önergesini desteklediklerine ilişkin açıklaması

54.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, muhalefet partileri milletvekillerinin, dile getirdikleri görüşlerin mutlak surette kabul edilmesi gerektiğini ve kendi yargılarının doğru olduğunu âdeta bağırıp çağırarak kabul ettirmek gibi bir garabetin içine girdiklerine ilişkin açıklaması

55.- Çanakkale Milletvekili Bülent Öz’ün, İsmet İnönü’nün 42’nci ölüm yıl dönümüne ve Türkiye’nin hukuk devleti olduğunu söyleyenlerin yargıdan kaçmaması gerektiğine ilişkin açıklaması

56.- Kayseri Milletvekili İsmail Tamer’in, TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’a görevinde başarılar dilediğine, Noel Bayramı’nı kutladığına ve Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

57.- Erzurum Milletvekili Kamil Aydın’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

58.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, AKP milletvekillerinin, 17-25 Aralık süreciyle ilgili sağlıklı bir soruşturma yürütülmesini sağlamak yönünde oy kullanmalarını dilediğine ilişkin açıklaması

59.- Malatya Milletvekili Nurettin Yaşar’ın, Hristiyan yurttaşların Noel Bayramı’nı kutladığına ilişkin açıklaması

60.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, siyasi partilerin kendi aralarındaki kavgaları çocuklara yansıtmaması gerektiğine ilişkin açıklaması

61.- İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun, Türkiye’nin, özellikle bankacılık işlemlerinin yurt dışı kaynaklı bir siber saldırı altında olduğuna yönelik bilgilerle ilgili Hükûmetten bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

62.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

63.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, İzmir Milletvekili Hamza Dağ’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

64.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

65.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

66.- Mersin Milletvekili Yılmaz Tezcan’ın, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

67.- İstanbul Milletvekili Yakup Akkaya’nın, İzmir Milletvekili Hamza Dağ’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

68.- Ordu Milletvekili Oktay Çanak’ın, Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, bir yetkilinin, herhangi bir siyasi partinin grup önerisine ilişkin görüşlerini ifade etmesi nedeniyle görevden alınmasını doğru bulmadığına ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, Başkanlık Divanı olarak ülkemizde yaşayan hiçbir insanın dininden, dilinden, ırkından ve cinsiyetinden kaynaklı aşağılanmasını, rencide edilmesini ve bundan kaynaklı nefret söylemlerini tasvip etmediklerine ilişkin konuşması

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, hiçbir grubun ve milletvekilinin iradesinin gasbedilemeyeceğine ve Meclis Başkanının iade ettiği CHP ve MHP grup önerilerini işleme alacağına ilişkin konuşması

4.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, Başkanlık Divanı olarak Hristiyan âleminin Noel Bayramı’nı kutladıklarına ilişkin konuşması

 

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Ankara Milletvekili Ahmet Gündoğdu’nun, İstanbul Milletvekili Yakup Akkaya’nın yaptığı gündem dışı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın usul görüşmesi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Rize Milletvekili Osman Aşkın Bak’ın, Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

4.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, Rize Milletvekili Osman Aşkın Bak’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

5.- Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, Sinop Milletvekili Nazım Maviş’in HDP grup önerisinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

6.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Trabzon Milletvekili Ayşe Sula Köseoğlu’nun HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

7.- Malatya Milletvekili Nurettin Yaşar’ın, Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

8.- İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun, İzmir Milletvekili Hamza Dağ’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

9.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklaması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

10.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu ile Ankara Milletvekili Levent Gök’ün sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmaları sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşmaları nedeniyle konuşması

11.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu ile Ankara Milletvekili Levent Gök’ün sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmaları sırasında MHP Grubuna sataşmaları nedeniyle konuşması

12.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

13.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

14.- Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak’ın, Ordu Milletvekili Oktay Çanak’ın 11 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerinde şahsı adına yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- CHP Grubu adına, Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Levent Gök, İstanbul Milletvekili Engin Altay ile Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, siyasi iktidarın basın ve ifade özgürlüğünü ortadan kaldıran uygulamaları ile yayın yasaklarının halkın haber alma özgürlüğüne ve demokrasimize olan etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/35)

2.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün ve 46 milletvekilinin, silikozis hastalığına yol açan silikanın kullanıldığı ve silikoz gelişme riski olan sektörlerdeki çalışma koşullarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/36)

3.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 19 milletvekilinin, engelli vatandaşların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/37)

VIII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Meclis Başkanının Meclis araştırması önergelerini iade tasarrufunun İç Tüzük hükümlerine uygun olup olmadığı hakkında

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, Meclis Başkanının iade ettiği Meclis araştırması önergelerinin gündeme alınması yönündeki tutumunun İç Tüzük hükümlerine uygun olup olmadığı hakkında

 

IX.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- MHP Grubunun, Grup Başkan Vekili İzmir Milletvekili Oktay Vural tarafından, son yıllarda, özellikle de 17-25 Aralık sürecinde ülke gündeminden hiç düşmeyen rüşvet ve yolsuzlukların, bunların sosyal, hukuki ve ekonomik boyutlarının araştırılarak yasal önlemler dâhil olmak üzere, rüşvet ve yolsuzlukların önlenmesi amacıyla 24/12/2015 tarihinde; 17/12/2015 tarihinde TBMM Başkanı tarafından Anayasa’nın 138’inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 67’nci maddeleri kapsamında görüldüğünden iade edilmiş olan Meclis araştırması önergesiyle aynı eksendeki, 17-25 Aralık Meclis soruşturması raporunun görüşmeleri ile kamuoyunda “darbe”, “montaj”, “kumpas”, “algı operasyonu”, “tezgâh” gibi 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasının karşı savı olarak ortaya atılan iddiaların araştırılması amacıyla 17/12/2015 tarihinde ve 24/12/2015 tarihli, 615 sayılı ve 13885 TBMM genel evrak numaralı Meclis araştırması açılmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergelerinin; Genel Kurulun, 24 Aralık 2015 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- HDP Grubunun, İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu ve arkadaşları tarafından, Türkiye’de çatışma sürecinde yaşanan çocuk ölümlerinin ve çocukların bu süreçte gördükleri zararın tespit edilmesi ve giderilmesi yönünde gerekli çalışmaların yapılması amacıyla 22/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun, 24 Aralık 2015 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve 23 milletvekili tarafından, ülkemizdeki yolsuzluk olaylarının nedenleri ve sonuçları ile gelir dağılımında yarattığı etkilerin, toplumsal yaşamımızda yarattığı yozlaşma ile toplum psikolojisine getirdiği olumsuzlukların, toplumda yarattığı umutsuzluğun, adalet sistemine olan güvene etkilerinin incelenmesi ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 24/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun, 24 Aralık 2015 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/318) (S. Sayısı: 11)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gabon Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayi İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (1/304) (S. Sayısı: 3)

24 Aralık 2015 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER : Sema KIRCI (Balıkesir), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)

------0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19’uncu Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Sarıkamış şehitleri hakkında söz isteyen Kars Milletvekili Sayın Yusuf Selahattin Beyribey’e aittir.

Buyurunuz Sayın Beyribey. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Kars Milletvekili Yusuf Selahattin Beyribey’in, Sarıkamış şehitlerine ilişkin gündem dışı konuşması

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sarıkamış Harekâtı’nın 101’inci yıl dönümü münasebetiyle kaybetmiş olduğumuz 90 bin vatan evladını anmak üzere söz almış bulunmaktayım. Bugün tarihimizin en dramatik savaşlarından birini anma günüdür. Sarıkamış Harekâtı’nın 101’inci yılında sizlerle birlikte geçmişi bir kez daha anıyoruz.

Kahraman bir milletin evlatlarıyız. Bizim kahramanlıklarımız aynı zamanda zaferlerle birlikte acılarla da yaşanmıştır. Yemen’de kavurucu sıcaklıklarda, Çanakkale’de mermi sağanağında, Sarıkamış’ta dondurucu soğukta nice acılar gizlidir. Bu bize tarihimizi, medeniyetimizi, en önemlisi de sarsılmaz kardeşliğimizi anlatıyor. Sarıkamış için hüzünlüyüz çünkü bu topraklar binlerce evladımızın yattığı yerdir. Bu evlatlarımız yani şehitlerimiz sadece kardan kefende yatıyordu. Baharla birlikte karlar eriyince, o zaman şehitlerimiz ortaya çıktı, tıpkı kardelen çiçekleri gibi. Sarıkamış, onun için kardelen şehitlerinin yurdudur. Yaşanan ağır kış şartlarına rağmen, Türk askerinin ortaya koymuş olduğu cesareti, mukavemeti, dirayeti ve kahramanlığı göstermesi bakımından Sarıkamış Harekâtı çok önemli bir olaydır.

O günden bugüne döndüğümüz zaman, bugün de ülkemizin savunmasını zor şartlar altında kahramanca yerine getiren Mehmetçik’imiz, şanlı mücadelesinden almış olduğu ilhamla bugün de vatan mücadelesini, müdafaasını ve topraklarımızın bütünlüğü savaşını başarıyla yürütmektedir. Bu harekâtın kuşkusuz askerî açıdan, teknik açıdan birçok yanlışları vardır. Yokluk içinde Allahuekber Dağlarını aşmaya çalışan çarıksız körpe fidanların hikâyesi sinemizi yakmaktadır. Bir efsanenin ayakta kalma ve yaşamak için verdiği mücadelenin haykırışıdır. Yokluk içinde karlı dağları, zemherinin kavurucu soğuğunu aşmaya çalışan ayakkabısız, paltosuz Anadolu çocukları olan Mehmetçik, her zamanki gibi cesaret ve kararlılığıyla üzerine düşeni yerine getirmiş ve aldığı emirle yola koyulmuştur, sorumluluğunun farkındadır. İşte vatan bu azmin, bu kararlılığın, bu imkânsızlıklara rağmen ortaya çıkan yüksek şuurun neticesinde aziz şehitlerimizin mirası olarak bizlere kalmıştır. Bu şehitler, kimimizin dedesi, kimimizin büyük dedesi. O zamanın yiğitlerine bir ülke borçluyuz biz. Bu yiğitler, vatan müdafaası için bile bile komutanlarının emirlerine itaat etmişler. Onlar olmasaydı belki de bu topraklarda şimdi biz yaşıyor olmayacaktık. Osmanlı İmparatorluğu’nun son evlatları, hayatta kalarak değil, ölerek zafer kazanmayı tercih etmişlerdir.

Sarıkamış’ta yapılmak istenen şey Anadolu’nun Türk İslam coğrafyasını yok etme savunmasıdır. Sarıkamış Harekâtı sonrası hemen “Nasıl olsa Osmanlı büyük ordusunu kaybetti.” diye İngilizler Çanakkale çıkarmasını yapmışlar ve hatta Ruslar o dönemde 1915 sonrası Osmanlı tebaası olan Ermenileri kullanarak isyanlar çıkarttırmışlardır ve Sarıkamış Harekâtı’yla orada da yaşayanlara büyük acılar yaşatmışlardır. Bugün dahi sınırlarımızda dün oynanan oyunlar devam etmekte, Ruslar dâhil birçok ülke Anadolu’daki boy, fikir ve ırkları kullanarak ülkemizin 1915’lerde yaşadığı acıları tekrar bizlere yaşatmak istemişlerdir. Gaflet ve dalalet içinde olanların Sarıkamış Harekâtı’nı iyi anlamalarını ve görmelerini tavsiye ederim.

Sayın milletvekilleri, Sarıkamış Harekâtı sonrası birçok olay sansür edilmiş, daha sonraki yıllarda halkla paylaşılmamıştır ancak 2002 AK PARTİ iktidarıyla Sarıkamış Harekâtı’yla ilgili alanlara ihya ve yapılanmalar başlamış, özellikle Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın himayelerinde o günden bugüne kadar inşa ve ihya işlemleri yapılmış ve yapılmaya devam etmektedir. Sarıkamış’taki şehitlerimizi unutmamalıyız, onların anısını yaşatacak her türlü gayreti göstermeliyiz. Bizlerin geleceğimizin mimarı gençlere de geçmişimizi iyi anlatmamız lazım. Yapacağımız ikinci şey, bu şehrin hikâyelerini çocuklarımıza anlatmamız lazım. Bu fedakârlıkları, cesareti, ulvi davranışları en iyi şekilde çocuklarımıza aktarmamız gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Bunun için bunu bir yenilgi olarak değil, vatan uğruna kendini feda eden evlatlarımızın hikâyesi olarak anlatmalıyız.

Sarıkamış Harekâtı’nın 101’inci yılında tüm şehitlerimizi rahmetle anıyor, hepsinin önünde saygıyla eğiliyorum, hürmetle eğiliyorum ve onların yakınlarına saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Beyribey.

Gündem dışı ikinci söz, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı idari teşkilatında çalışmakta olan kamu görevlilerine yönelik sendikal baskı yapıldığı iddiaları hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Yakup Akkaya’ya aittir.

Buyurunuz Sayın Akkaya.

Süreniz beş dakikadır. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- İstanbul Milletvekili Yakup Akkaya’nın, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı idari teşkilatında çalışmakta olan kamu görevlilerine yönelik sendikal baskı yapıldığı iddialarına ilişkin gündem dışı konuşması

YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Öncelikle, yeni görevinizde başarılar diliyorum.

Sayın milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hepinizin bildiği üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24’üncü Döneminde 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu’nda önemli değişiklikler yapılmıştı. Bu kanunda yapılan bazı değişikliklerin Anayasa’ya aykırı olduğunu biz o kanun çıkarken Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu kürsüden defalarca dile getirmiştik ama ne yazık ki bizi dinlememiştiniz o zaman. Bütün uyarılarımıza rağmen, evrensel ilkelere, Anayasa’ya aykırı olarak yasallaşmıştı bu kanun.

Sayın milletvekilleri, bir devlet kendi anayasasında tanınan hak ve özgürlüklere önce kendisi saygı göstermelidir. Anayasa’mızın 51’inci maddesi bu ülkede çalışan herkese örgütlenme hakkı ve özgürlüğü tanımıştır. Buna rağmen, 4688 sayılı Yasa ile hâkimlere, savcılara, polislere, gardiyanlara, Millî Savunma Bakanlığında çalışanlar ile Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında çalışan kamu emekçilerine bu hak verilmemişti. Bunun anlamı neydi? Bu emekçilerin özlük hakları ve maaşlarıyla ilgili konularda toplu hâlde söz hakları ellerinden alınmıştı. Yapılan bu yanlış 20 Ekim 2015 tarihinde yayımlanan Anayasa Mahkemesi kararıyla son buldu. Bu tarihten itibaren, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında çalışmakta olan kamu çalışanları 4688 sayılı Kanun çerçevesinde kurulmuş bulunan sendikalara üye olmaya başladıkları andan itibaren onlara baskı gelmeye başladı. Bunlar bize gelen iddialar. Bu Meclis çatısı altında çalışan emekçilerin bizim milletvekillerimize, idari amirlerimize yapmış olduğu şikâyetlerde böyle bir baskının yattığı iddia edilmektedir. Bu iddiada da adı geçen Ankara Milletvekilimiz Sayın Ahmet Gündoğdu ile Genel Sekreterlikte amir ve şef olarak görev yapan bürokratların Mecliste çalışan kamu emekçilerine BÜRO MEMUR Sendikasına üye olmaya zorlandığı, bu konuda baskı yapıldığı, mobbing uygulandığı iddiası vardır.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz üzere Uluslararası Çalışma Örgütünün 87 ve 98 sayılı sözleşmeleri ile Anayasa’mızın 51 ve 90’ıncı maddeleri “Çalışanlar istedikleri sendikalara üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz.” derler. Yine, Türk Ceza Kanunu’nun 118’inci maddesinin birinci fıkrasında da sendikal faaliyetlerin engellenmesine yönelik cezai yaptırımlar işaret edilmiştir.

Sayın Başkan, idare amirlerinin görevi bellidir. İdare amirleri herhangi bir sendikanın örgütlenme görevlileri değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 17’nci maddesine göre Meclis Başkanına bağlıdır. Söz konusu bu milletvekilimizin bu davranış ve işlemleri Anayasa’mıza ve kanunlarımıza -eğer böyle bir iddia doğruysa- açık bir aykırılık taşımaktadır. Yazılı soru önergesiyle bu durumu tarafınıza sordum, bu kürsüden bir kez daha soruyorum: Bu konuda ne tür adımlar atacaksınız?

Sayın Başkan, bu yüce Meclisi temsil yetkisi size verilmiş -Sayın Başkan Vekili olarak… Tabii ben Sayın Meclis Başkanımıza hitaben bunları söylüyorum Sayın Başkan- kutsal ve onurlu bir görevdir. Bu Meclisin çatısı altında çalışan kamu emekçilerine baskı yapıp hormonlu sendikaları büyütmeye gayret edenlere imkân tanımak yerine, yıllardır burada çalışan ve birikmiş birçok sorunu olan Meclis emekçilerinin özlük haklarını koruyup geliştirmeye yönelik adımlar atmamız gerekir. Gelin, Meclis dâhil Türkiye’de bütün kamu dairelerinde çalışan 4/C’lileri, gelin, Mecliste ve kamuda çalışan taşeronları kadrolu yapalım. Bu utançtan ülke olarak ve bu Meclis olarak kurtulalım.

Bu ülkede çalışan işçiler işten ayrıldıklarında kıdem tazminatına, işsizlik sigortasına hak kazanıyorlar, memurlar emekli olduklarında emekli ikramiyesine hak kazanıyorlar ama Mecliste görevleri sona eren, dışarıdan atanan personele hiçbir hak tanımamak reva mıdır? Gelin, Meclis çatısı altında çalışan personeli baskı altına almak yerine gerçek sorunlarını çözelim. Gelin, asgari ücreti sefalet ücreti olmaktan çıkaralım. Herkesin, insan onuruna yakışır çalışma koşullarına sahip olmasını ve bir ücret almasını hep birlikte sağlayalım.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de 5 milyon asgari ücretli vardır. Bugün geldiğimiz noktada asgari ücret sefalet ücretine dönüşmüştür. Önerilen 1.300 TL net ücret yeterli değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAKUP AKKAYA (Devamla) - TÜİK bile Asgari Ücret Tespit Komisyonuna asgari ücretin 1.599 TL olmasını önermiştir. Bir kamu kuruluşunun Asgari Ücret Tespit Komisyonuna önerdiği rakam 1.599 TL’dir. Cumhuriyet Halk Partisi de, hatırlarsınız, 7 Haziran öncesi 1.500 TL net olarak söylemişti. Yani Cumhuriyet Halk Partisinin nasıl bir asgari ücret tespiti yaptığı, ayakları yere basan bir tespit olduğu görülmektedir.

Şunu şurada ifade etmek istiyorum, Hükûmetin önerdiği 1.300 TL asgari ücret, bizim önerdiğimiz 1.500 TL asgari ücretten maliyeti daha fazladır, 1.500 TL net asgari ücretin maliyeti daha düşüktür. Gelin, bu konuda, çalışanların haklarını, hukuklarını bu Mecliste koruyalım.

Hepinizi bir kez daha saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akkaya.

Buyurunuz.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Sayın Başkanım, hatip özellikle ismimi kastederek bir sataşmada bulunduğu için söz istiyorum 69’uncu maddeye göre.

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, gündem dışı konuşmalar bittikten sonra sisteme girerseniz yerinizden size söz verebilirim.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Neden şimdi değil?

BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, hasta tutsakların yaşadığı sorunlar hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Filiz Kerestecioğlu’na aittir.

Buyurunuz Sayın Kerestecioğlu.

Süreniz beş dakikadır. (HDP sıralarından alkışlar)

3.- İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu’nun, hasta tutsakların yaşadığı sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

FİLİZ KERESTECİOĞLU (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Birleşmiş Milletler kişi özgürlükleri ve siyasal haklar uluslararası sözleşmesi, Avrupa cezalandırma kuralları gibi uluslararası sözleşmeler tutuklu ve hükümlülerin insan onuruna yakışır bir şekilde muamele görmelerini güvence altına almaktadır. Oysa, İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları Vakfı gibi derneklerle pek çok uluslararası sivil toplum örgütü Türkiye’de özellikle hasta tutuklu ve hükümlülere yönelik uygulamaların söz konusu şartlarla uyuşmadığının, Avrupa İnsan Hakları Bildirgesi’nin yaşama hakkı ve işkenceden koruma hakkının ihlal edildiğinin, kötü muameleyle işkencenin hapishanelerde normalleştiğinin altını çizmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye’yi cezaevlerinde insani olmayan koşullarla ilgili birçok davada kınamış ve mahkûm etmiştir. Ancak, hâlen sağlık koşulları nedeniyle tahliye edilmesi gereken pek çok mahpus cezaevlerinde tutulmaktadır maalesef. Bugün itibarıyla İnsan Hakları Derneğinin verilerine göre, arkadaşlar, cezaevlerinde 300’ü ağır, toplam 757 hasta mahpus bulunmaktadır. 2013 yılı Ocak ayında Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’la yapılan değişiklikle birlikte hasta mahpusların cezalarının infazının ertelenmesi toplum güvenliği için tehlikeli olmama koşuluna bağlanmıştır. Ayrıca infazın sağlık nedenleriyle ertelenmesi kararı da Adli Tıbba bırakılmıştır. Bu nedenle de bu son değişikliklerle Adli Tıp Kurumu ile cumhuriyet başsavcılıklarının verdikleri siyasi kararlarla maalesef siyasi mahkûmların cezalarının ertelenmesi de daha da güçleşmiştir.

İnsan Hakları Derneğinin 2014 yılı Aralık ayında yayımladığı rapora göre, hasta mahpuslar arasında pek çok kanser hastası bulunuyor. Bağışıklık sisteminin tecrit koşullarında zayıflaması kanserin daha fazla ilerlemesine neden oluyor ve bu nedenle sadece kanser hastaları değil, aynı zamanda kötü beslenme, yeterince spor yapamama, stres, solunum sıkıntıları, bağışıklık problemlerine de yol açıyor, kalp krizi, kalp yetmezliği gibi diğer hastalıklar da görülüyor mahpuslar arasında. Ve bunların aslında hapishane revirinde tedavi olanağı bulunmuyor ancak buna rağmen çoğunlukla sevk talepleri reddediliyor ve kabul edilen talepler de çoğu zaman fiziki koşullar, nakil koşulları gerekçe gösterilerek yerine getirilmiyor, erteleniyor. Ancak, hastalar ölüm sınırına geldiklerinde cezaları erteleniyor. Örneğin Antalya L Tipi Kapalı Cezaevinde bulunan, Öğrenci Gençlik Sendikası, GENÇ-SEN -Türkiye’nin ilk gençlik sendikası- üyesi Hüseyin Yıldırım’a mikrobik nedenlerden kaynaklandığı söylenen kısmi felç teşhisi konduğu ve kısmi felcin gün geçtikçe ilerlediği bilgisi tarafımıza ulaştı ancak maalesef Hüseyin Yıldırım’ın da nakli ve tedavi koşulları, hastaneye sevk işlemleri başlatılmadı. Benzer biçimde, Van M Tipi Cezaevinde 19 hasta tutuklu ve hükümlünün aynı koğuşa konulduğu, sözlü taciz, hakaret ve baskı uygulandığı ve sürekli hücre cezası uygulandığı da tarafımıza iletildi. Bilindiği üzere arkadaşlar, 19 Aralık, F tipi cezaevlerinin tecrit koşullarını protesto eden 30 mahpusun katledilmesi anısına “Cezaevlerinde İnsan Hakları İçin Mücadele ve Dayanışma Günü” olarak anılmaktadır. Maalesef, mahpuslar bugün hâlâ aynı şartlara karşı mücadele durumundadırlar. Bildiğiniz gibi Türkiye’de uzun tutukluluk zaten başlı başına bir cezalandırmadır. Örneğin, İlhan Çomak hayatının yarısını cezaevinde geçirmekte ama hâlâ tutuklu olarak yargılanmaktadır.

Arkadaşlar, mahkûm olan kişi zaten bir cezayı çekmektedir ama cezaevi koşulları ikinci bir cezalandırma hâline getirildiği zaman bunun her türlü insan hakkına aykırı olduğunu söylememiz gerekir. Hasta hakları, cezaevinde olanlar için daha da özenle uygulanması gereken haklardır ve Avrupa Konseyinin tavsiye kararıyla da yasal düzenlemelerle güvence altına alınması gereken haklardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİLİZ KERESTECİOĞLU (Devamla) – Tamamlıyorum. Sadece bir dakika bile olmayacak bir söz verebilir misiniz acaba?

BAŞKAN – Bir dakika, toparlamanız için Sayın Kerestecioğlu.

FİLİZ KERESTECİOĞLU (Devamla) – Evet, hasta hakları cezaevinde olanlar için daha özenle uygulanmalıdır, vurguladığım gibi. Bu, partilere bakmaksızın yani politik eğilimlerden bağımsız olarak, gerçekten her siyasi partinin özenle ele alması gereken bir şeydir. İlla siyasi tutuklu olması da gerekmez, adli tutuklular da vardır bunların içerisinde. Bu sebeplerle, Türkiye’de hasta tutuklu ve hükümlülerin koşullarının araştırılması ve tahliye şartlarının uluslararası standartlarla uyumlu hâle getirilmesi için yapılacak değişikliklerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılması da gerçekten elzem olan bir durumdur.

Saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kerestecioğlu.

Değerli milletvekilleri, gündeme geçmeden önce sisteme giren sayın milletvekillerine yerlerinden birer dakika söz vereceğim. Fakat, grup başkan vekillerinin de söz talepleri var, öncelikle sayın grup başkan vekillerine söz vereceğim.

İlk sisteme giren Sayın Gök, buyurunuz.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, İsmet İnönü’nün 42’nci ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, cumhuriyetimizin 2’nci Cumhurbaşkanı ve Cumhuriyet Halk Partisinin 2’nci Genel Başkanı merhum İsmet İnönü 25 Aralık 1973 tarihinde hayata gözlerini yumdu. İsmet İnönü, Mustafa Kemal Atatürk’le birlikte Türkiye’nin ulusal Kurtuluş Savaşı’nı gerçekleştiren en önde gelen simalardan biri olmasının yanında, Türk siyasetinde de tek partiden çok partiye geçişin mimarı olarak siyaset gündemimizde olağanüstü önemli bir yer elde etmiştir. Garp Cephesi Komutanı sıfatıyla da anılan İsmet Paşa’nın, İsmet İnönü’nün yarın Anıtkabir’de anma törenlerini hep birlikte gerçekleştireceğiz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yakın çalışma arkadaşları İsmet İnönü’nün Lozan Antlaşması mimarı olduğunu ve birçok defa Başbakanlık görevi üstlendiğini de hepimiz biliyoruz. İstiklal madalyası sahibi, asker ve siyasetçi, devlet adamı İsmet İnönü’yü ölüm yıl dönümünde rahmetle, minnetle ve saygıyla anıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gök.

Sayın Vural…

2.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Meclis Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanının 17-25 Aralık süreciyle ilgili verilen Meclis araştırması önergesiyle ilgili görüşlerini ifade ettiği için görevden alınmasının yanlış olduğuna ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ediyorum.

Aslında biraz sonra tabii bu konuda büyük bir tartışmaya gireceğimiz açık ama özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu milletvekili arkadaşlarımızın da dinlemesini, diğer partilerin de bunu dinlemesini istirham ediyorum.

Değerli milletvekilleri, bizler daha geçen hafta, 17-25 Aralık süreciyle ilgili bir araştırma önergesi verdik, bu araştırma önergemizi Meclis Başkanı “yolsuzluk” ifadeleri, “hâkim ve savcıların sürülmesi” ifadeleri yer aldığı için kaba ve yaralayıcı sözle, Anayasa’nın 138’inci maddelerine yargı yetkisini kullanmayla ilgili iddiadan dolayı iade etti; onun üzerine bir tartışma oldu.

Şimdi, buradaki bütün kamu görevlileri, herkes, hiç kimse bunların siyasi görüşlerini bilmez ama Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği bu önergeyi iade ederken, Kanunlar Kararlardaki tecrübeli bir müdürün, bir kimsenin ne olduğunu bile bilmediğimiz, hepimizin karşı karşıya kaldığı ve onun uzmanlığına saygı gösterdiğimiz birisi “Bunun iade edilmesi doğru değildir, bu gerekçeleri sağlamıyor.” dediği için görevden alınıyor. Bu nasıl bir zulümdür ya? Buradaki bir arkadaşın bizim önergemiz ya da sizin önergenizle ilgili bir görüş ifade ettiği için görevden alınması vicdana sığar mı? Bu nasıl vicdansızlıktır? Ali kıran baş kesen misin sen? Benim grubumun önergesi üzerinde hukuki olarak İç Tüzük ve Anayasa uyarınca görüşünü ifade ediyor; bu görüşünü ifade ettiği için görevden alıyor ya! Ne olacak, kavaslardan bir şey istediğimiz zaman getirdiği zaman da onları da mı görevden alacaksın? Benim bir önergemden dolayı bir insanın geleceğinden alıkonulması vicdanımı yaraladı be! Böyle bir rezalet olur mu arkadaşlar? Bununla ilgili Adalet ve Kalkınma Partisi dâhil olmak üzere içeride yaptığımız birçok şeyde zaman zaman bu görevliler farklı görüşler ifade edebiliyor. Biz de kızabiliyoruz. Gittik mi birilerine, “Bunu görevden al.” dedik mi? Ama bu kadar insafsızlık olmaz ya! Yazıklar olsun! Bütün milletime şikâyet ediyorum. Ben şimdi bir önerge getirdim, burada bulunan Kanunlar ve Kararlarda oturan insanlar Anayasa ve İç Tüzük uyarınca kendi uzmanlıklarıyla mı görüş ifade edecekler yoksa iktidar ve muhalefet denklemi açısından mı meseleye bakacaklar? Böyle Parlamento yürütülmez, böyle Parlamento yönetilmez.

O bakımdan, Kanunlar ve Kararlarda yetişen herkes… İtirazımız olabilir, bütün bunları söyleyebiliriz ama biz, onların hukuk ve İç Tüzük çerçevesinde, Meclis teamülleri çerçevesinde görüşlerini ifade etme özgürlüğüne ve uzmanlığa sahip olduklarına inanmak istiyoruz.

Şimdi gazetelere de düştü, ne olacak? Kime güveneceğiz? Neymiş? Efendim, işte “Bu süre içerisinde hâkim ve savcılar…Bu, yargı yetkisine müdahale…” Bunun neresi müdahale? “Yolsuzluk batağına saplanmıştır… Kaba ve yara…” Onu koluna 800 milyarlık saati takan, milyon dolarlık rüşvetleri alan bakanlara söyleyeceksin sen. Ama gerçekten vicdanım sızladı ya, bir insanın bu kadar yıldır emekle geldiği bir noktadan sırf “MHP’nin önergesinin geri gönderilmesi İç Tüzük ve Anayasa çerçevesinde uygun değildir.” diyerek objektif görüşünü ifade etti diye birisi alıyorsa biz hangi önergeyi vereceğiz ya da bizim önergemiz üzerinde hangi kamu görevlisi, objektif mahiyette, bulunduğu makamın saygınlığını ve uzmanlığını dikkate alarak görüş ifade edebilecek ve bunu dün Sayın Başkana ilettim, yanlış olduğunu ifade ettim, haksızlık olduğunu ifade ettim. Sayın Başkanla yaptığımız görüşmenin detayını burada açıklamak istemiyorum, ama değerli milletvekilleri, bu insanlar bizimle beraber uzman olmadı, bizim dönemimizde olmadı. Şimdi kime el atarsak… Berbere gitsek berberi de mi alacaksınız görevden? Ne yapacaksınız ya? Ne yapacaksınız Sayın Kahraman? Birlik Vakfı Başkanı olarak adaletten bahsediyorsun, bahsettin, biliyoruz ama bugün elinize gücü geçirdiğiniz zaman o insanı acımasızca kullanmak, ya bu kadar…

Bunların hepsi gelip geçici ya. Burada kavas olan arkadaşların hepsinin kadroya alınmasıyla ilgili bütün gruplar dedik ki: “Alalım.” Bizimle ilgili değil ya “Burada bize hizmet ediyorlar, kadirşinas olalım, kıymetlerini bilelim, sorunlarını çözelim.” dedik. Ama Milliyetçi Hareket Partisinin bir önergesinin İç Tüzük çerçevesinde iade edilmesiyle ilgili görüşünü ifade etti diye müdürlükten alınıyor ve siyasi amaçlı bu yaklaşım tarzı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Kanunlar ve Kararların uzmanlığına ve parlamenter demokrasinin ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarına bir darbedir.

Biraz sonra tekrar bu konu gündeme gelecek, yine bir araştırma önergemiz, bugün verdiğimiz araştırma, birazdan bunu da tartışacağız, bu da iade ediliyor; “AKP hükûmetlerinde rüşvet ve yolsuzluk batağına saplandığına ilişkin ifadeler, kaba ve yaralayıcı…” Arkadaşlar “iddialar” diyoruz. O bakımdan, yani bilmiyorum, hukuk, hakkaniyet, liyakat, ehliyet nerede olacak ama ben bunu vicdansızca bir girişim olarak nitelendiriyorum ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna yapılmış bir hakaret, bir yok sayma olayı olarak da değerlendirdiğimi ifade etmek istiyorum.

Bunun için bundan sonra Kanunlar Kararlarda olan hiç kimse, Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna gelmesin, aman, ne olur ne olmaz! Bilgi istedik, araştırma müdürleri, sakın ola ki bizim taleplerimize cevap vermeyin, olur ya “Olur mu canım, ne diye bunlara mı çalışıyorsun sen?” diye sizi görevden alabilirler arkadaşlar. Bizim yüzümüzden ekmeğinizden olmayın, çoluk çocuğunuza götürdüğünüz rızıktan olmayın. Kavas arkadaşlar, sizler de, biz kendi işimizi yaparız, ne olur ne olmaz… Olur ya Sakarya Valisini getirirler kavas olarak yaparlar, öyle yaparlar.

Teşekkür ederim.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, bir yetkilinin, herhangi bir siyasi partinin grup önerisine ilişkin görüşlerini ifade etmesi nedeniyle görevden alınmasını doğru bulmadığına ilişkin konuşması

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Sayın Vural’ın ifade ettiği iddialar, gerçekten önemli iddialar. Dolayısıyla, ben de, herhangi bir siyasi partinin ya da bir grubun grup önerisinden kaynaklı, bir yetkilinin buna ilişkin görüşlerini ifade etmesinden kaynaklı görevden alınmasını doğru bulmadığımı ifade etmek istiyorum. Umarım, en kısa zamanda bu sıkıntı giderilir ve Sayın Meclis Başkanımız bu konuda gerekli açıklamaları yapar diye ifade ediyorum.

Sayın Baluken, buyurunuz.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

3.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Rusya Dışişleri Bakanıyla görüşmesi nedeniyle HDP Eş Genel Başkanını açıktan hedef gösteren açıklamaları yapan Cumhurbaşkanı ve Başbakan başta olmak üzere AKP’li yetkilileri ve bu hedefleştirici manşetleri atan medyayı şiddetle kınadığına ve Hükûmetin sokağa çıkma yasaklarını derhâl kaldırması gerektiğine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, uzun süredir Cumhurbaşkanı ve Başbakanın öncülük ettiği, bütün AKP’li yetkililerin de bir koro şeklinde katıldığı partimizi hedef gösterme, partimizi lince tabi tutma, partimiz üzerinde bir psikolojik savaş yürütme kampanyası, maalesef, bütün pervasızlığıyla devam ediyor. Özellikle Cumhurbaşkanı ve Başbakandan talimat alan çamur medyasının bugünkü kâğıt parçalarında eş başkanlarımızı açıktan hedef gösteren manşetler atılmıştır. Eş Genel Başkanımızın Rusya Dışişleri Bakanıyla yapmış olduğu bir diplomatik görüşmeyi “İhanetin Fotoğrafı”, “Öz İhanet” ve “Hain” şeklinde kamuoyuna yansıtan, bu manşetleri atanları ve onlara bu manşetleri attıranları buradan şiddetle ve nefretle kınıyoruz. “Bugüne kadar hangi ülkeyle sorun yaşadıysak HDP onlarla görüşüyor.” diyenler, bu manşetlerin asıl sorumlularıdır.

Biz bu cümleyi kullananlara, başta Başbakan olmak üzere, şunu hatırlatıyoruz: Sizin sorun yaşamadığınız herhangi bir ülke mi kaldı? HDP yapacağı diplomatik görüşmeyi, AKP’nin yaptığı ihanet sayılabilecek dış politika yanlışları üzerinden mi şekillendirecek? Bizim dış politikayla, iç politikayla ilgili belirlediğimiz parti ilkelerimiz, parti programımız ve planladığımız parti çalışmalarımız var. Bunları hiç kimsenin tehdidine, hiç kimsenin linç girişimlerine boyun eğmeden yerine getirmeye devam edeceğiz. Yaptığımız bütün diplomatik görüşmelerde, AKP’nin yapmış olduğu çılgınlıkların, maceraperest, yanlış politikaların ülkemizi getirmiş olduğu savaşın eşiğinden kurtarmayla ilgili, parti olarak duyarlı çabamızı bugüne kadar hep gösterdik, bundan sonra da göstermeye devam edeceğiz.

Nitekim, Rusya temaslarıyla ilgili de Sayın Eş Genel Başkanımız yapmış olduğu açıklamada, Türkiye’nin Rus savaş uçağını düşürmesinden sonra yaşanan diplomatik, siyasi ve ekonomik krizin çözülmesi adına kendi görüşlerini ifade ettiğini, bu konuda gerilimin bir an önce düşmesi gerektiğini, iki ülke ilişkilerinin bir an önce normalleşmesi gerektiğini açık bir şekilde ifade etmiştir. Bu ülkeye ihanet etmenin bu ülkenin geldiği tehlikeden dolayı o tehlikeleri bertaraf etmeyi de içeren birtakım diplomatik görüşmeleri yürütmek değil, IŞİD, El Kaide, El Nusra benzeri örgütlerle iş tutmak ve ülkeyi bölgesel bir savaşın içerisine çeken dış politikalarda ısrar etmek olduğunu buradan bir kez daha ifade etmek istiyoruz.

Biz, tekrar, gerek bu açıklamaları yapan Başbakan ve Cumhurbaşkanı başta olmak üzere AKP’li yetkilileri gerekse de bu hedefleştirici manşeti atan çamur medyasının kâğıt parçalarını bir kez daha şiddetle kınıyoruz.

Öte yandan, bölgede hukuksuz, yasa dışı bir şekilde uygulanan sokağa çıkma yasaklarıyla anayasal suç işlenmeye devam ediliyor. Bu anayasal suç, maalesef, uygulanan devlet terörüyle, sivil yerleşim alanlarında katliam girişimleriyle insanlığa karşı bir suç işleme boyutunu çoktan aşmış durumdadır.

Günlerdir bütün girişimlerimize rağmen, Silopi’de katledilmiş olan onlarca yurttaşımızın cenazesi sokaklardan alınmıyor, ailelerin cenazeleri definlerine izin verilmiyor. Sivil toplum örgütlerinin, orada bulunan vekillerimizin, belediye eş başkanlarımızın o cenazeleri hastaneye taşımalarına, morga kaldırmalarına izin verilmiyor.

7 çocuklu bir annenin cenazesi tam bir haftadır kapısının önünde bekliyor. Bugün yine çocukları bize ulaşıp bu insanlık ayıbının bir an önce kaldırılmasıyla ilgili tekrar temaslar yürütmemiz gerektiğini ifade ettiler. Bir haftadır görüşmeler yapmamıza rağmen 7 çocuklu bir ananın cenazesini çocuklarının gözü önünde kendi kapısının önünde bekleten zihniyeti buradan lanetliyoruz.

Her ülke, her devlet bir savaş konsepti geliştirebilir ama savaşın da bir ahlakı, bir hukuku vardır. Gerek insanlık tarihinin bugüne kadarki gelenekleri, yerleşmiş olan kültürel değerleri gerekse bütün devletleri bağlayan uluslararası sözleşmeler, bu konuda bir savaş ahlakına ve savaş hukukuna riayet etme noktasında bütün hükûmetleri ve bütün devletleri bağlar. Siz insanları katlettikten sonra cenazelerini haftalar boyu sokakta bırakarak savaş hukukunu ve savaş ahlakını da çiğniyor, uluslararası sözleşmeleri, deyim yerindeyse, ayaklar altına alıyorsunuz. AKP, sadece katliamlarla değil, bu cenazeye uyguladıkları politikalarla da açık bir şekilde şu anda insanlığa karşı suç işliyor.

Aynı şekilde Sur’da yaşamını yitiren 3 yurttaşın cenazesi tam üç gündür sokak ortasında, maalesef çürümeye yüz tutacak şekilde orada teşhir ediliyor. Üç gündür yürüttüğümüz görüşmelere rağmen o cenazeler alınmıyor. Sur’da bugün sokağa çıkma yasağının ve buna paralel uygulanan devlet terörünün 23’üncü günü, Dargeçit’te 14’üncü günü, Silopi’de, Cizre’de 11’inci günü. Hâlâ bizi arayanlar yanı başlarına düşen havan toplarının, tank atışlarının tehdidi altında olduklarını, orada büyük bir katliamın an meselesi olduğunu ifade ediyorlar.

Biz buradan AKP yetkililerine ve Hükûmet yetkililerine çağrıda bulunuyoruz: Bu hukuksuz, yasa dışı, anayasal suç olan sokağa çıkma yasaklarını derhâl kaldırmaları gerekir. Halka yönelik, ordu eliyle başlatmış oldukları bu katliam konseptini bir an önce geri çevirmeleri gerekir. Hele hele savaş suçu, insanlığa karşı suç olarak addettiğimiz, bu cenazelere karşı yapılan insanlık dışı vahşeti de bir an önce kaldırmaları gerekir diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baluken.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Sayın Başkan, söz istemiştim. Direkt ismim zikredilerek sataşma yapıldı. Kürsüden söz istiyorum.

BAŞKAN – Söz vereceğim size, grup başkan vekilleri bitsin.

Sayın Gök, bir kez daha girmişsiniz sisteme.

Buyurunuz.

4.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Meclis Başkanının MHP grubunun 17-25 Aralık süreciyle ilgili Meclis araştırması önergesini iade etmesinin yanlış bir tutum olduğuna ve bu konuda görüşünü ifade eden Meclis Kanunlar ve Kararlar Dairesi Başkanının görevden alınmasını kınadığına ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, Sayın Meclis Başkanının, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun bugün vermiş olduğu Türkiye'deki yolsuzluk olaylarının nedenleri ve sonuçları ile gelir dağılımında yarattığı etkileri, toplumsal yaşamımızda yarattığı yozlaşma ile toplum psikolojisine getirdiği olumsuzlukları, toplumda yarattığı umutsuzluğu, adalet sistemine olan güvene etkilerinin incelenmesi ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla vermiş olduğu araştırma önergesini reddettiği ve gerekçesinin sunulduğu bir süreç içerisindeyiz.

Cumhuriyet Halk Partisinin de bu şekilde tıpkı Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun vermiş olduğu gibi, yolsuzlukların nedenleri ve bunun çözüme kavuşturulması amacıyla vermiş olduğu önergenin reddedildiği tarafımıza şu anda yazıyla bildirilmiştir. Tabii, gerek İç Tüzük’e gerekse yasalarımıza baktığımızda Cumhuriyet Halk Partisinin grup önergesinde herhangi bir şahsı hedef almayan, Türkiye'deki genel yolsuzluk olaylarını araştırmak üzere verdiği bu önergeden Sayın Meclis Başkanının neden rahatsız olduğunu bilmek hakkımızdır. Yani “yolsuzluk” deyince acaba niçin tüyler diken diken oluyor? “Yolsuzluk” deyince acaba saklanılacak bir şeyler mi var? Nedir? Bu yolsuzluk, Türkiye'nin genelinde yapılan bir yolsuzluk. Elbette iktidar partisinin mensupları yaptıysa onlar da çıksınlar yargı önünde aklansınlar, biz bunu da istiyoruz ama bir Meclis araştırma önergesinin yolsuzluklar gibi Türkiye'nin kanını emen bir konuda, kaynaklarını kurutan bir konuda biz bunu tartışamazsak geçici bütçeyi niçin yapıyoruz, Gelir Vergisi Kanunu’ndaki değişiklikleri niçin yapıyoruz? Yani bu yolsuzluklar tartışılamazsa zaten bu kanunların yapılma gerekçeleri de ortadan kalkar.

Bu nedenle Sayın Meclis Başkanının almış olduğu bu tutum, çok yanlış bir tutumdur. Bu tutum, bu Parlamentoyu kilitler. Parlamento bu tablo çerçevesinde çalışamaz hâle gelir. Eğer bir iktidar denetlenemezse ve yolsuzluklar, yapılan yanlışlıklar söylenemezse bu Parlamento çalışamaz, bu Parlamentoya Parlamento denmez.

Öncelikle önceki haftalar içerisinde MHP Grubunun önergesinde kendi görüşünü ifade ettiğinden dolayı görevden alınan Kanunlar dairesindeki arkadaşımıza yapılan olayı da şiddetle kınıyorum. Burası, AKP’nin seçtirdiği Meclis Başkanının çiftliği değildir, burası bir kamu kuruluşudur. Orada elbette çelişkili görüşler ortaya çıkabilir, herkes farklı görüşlerini söyleyebilir. Bu görüşler ortaya çıktı diye, bir kamu görevlisinin görevinden el çektirilmesi, bu Parlamentoya, bu Meclis Başkanına yakışır mı? Yani, bu tartışmaların zenginliğini artırmak yerine yolsuzluğu öngören bir önergenin işleme alınabileceğine dair bir düşünceyi paylaşan bir kamu görevlisine el çektirmek, işte, zaten kamunun da ne hâle geldiğinin tipik bir göstergesidir. Yani, yolsuzlukları yapanlar dışarıda, yolsuzlukları yapanları yakalayanların, onlar üzerinde suç isnat edenlerin tutuklu olduğu bir Türkiye’deyiz.

Şimdi, yargı kararlarından bahsediliyor, yargının etkilenmemesinden. Peki, Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan her gün televizyonlarda Can Dündar’ı, Erdem Gül’ü daha mahkemeye çıkmadan eleştirmiyorlar mı? Bir milletvekilimize yönelik linç kampanyasında, Cumhurbaşkanı, ortada başlatılmış bir soruşturma varken her gün televizyonlarda, radyolarda, muhtarlar karşısında, sivil toplum karşısında milletvekilimizi linç etmiyor mu? O zaman kimse niçin ses çıkarmıyor “Daha henüz yargı kararıyla bağlanmış ortada bir suç yoktur.” diye? Niçin arkadaşımız linç edilirken bu Meclis Başkanı bir tek laf etmiyor? Ayıptır, yazıktır, günahtır. Türkiye böyle yönetilemez. Grubumuzun verdiği bu önerge, burada bugün görüşülecektir. Biz bunu temin edeceğiz burada bugün. Yolsuzlukların tartışılmasına kim karşı, kim yana onlar bugün görülecektir.

Biz ne söylediğimizi biliyoruz, biz ciddi bir partiyiz. Türkiye’nin kaynaklarını çürüten… Yolsuzlukların Mecliste görüşüleceği yer işte bu kürsüdür. Biz bu kürsüde bugün bu hakkımızın kullanılacağının bilinmesini istiyoruz ve Meclis Başkanının da bu tutumu karşısında o tutumunun yanında yer alan herkesin de bugün ibretle seyredileceği bir gün olacağını biliyorum ama 17-25 Aralık gibi “yolsuzluk haftası” ilan ettiğimiz bir haftada yolsuzlukları tartışmazsak biz de görevimizi yapmamış oluruz. Bu nedenle bizim bu önergemizi bugün Meclis Başkanının iade etme yazısını biz yok hükmünde sayıyoruz ve gerekli geldiği zamanki tartışmaların da Türkiye’deki yolsuzlukların iktidar partisi tarafından hangi amaçla örtbas edilmek istendiğinin de tartışılacağı bir platform olacağını belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gök.

Buyurunuz, size kürsüden, sataşmadan iki dakika söz vereyim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Ankara Milletvekili Ahmet Gündoğdu’nun, İstanbul Milletvekili Yakup Akkaya’nın yaptığı gündem dışı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Değerli Başkan, değerli arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partili arkadaşımız, “sendikal baskı” cümleleri içerisinde doğrudan ismimi zikrettiği için söz istedim. 4688 sayılı Yasa, 2001 yılında Anasol-M Hükûmeti tarafından toplu görüşmeli çıkarılmıştır. O güne kadar MEMUR-SEN, KAMU-SEN, KESK, 100 binlerce üyeleri olmasına rağmen çıkarılan mecburi bir sendika formuyla geçmiş üyelikler sıfırlanmış ve sekiz ay içerisinde 300 binleri, 200 binleri bulan yeni sendikacılık türleri geliştirilmiştir. Daha sonra, MEMUR-SEN olarak, o gün Genel Başkan olarak bizim ısrarlı talebimiz ve bugünkü partimin de sıcak yaklaşımıyla toplu sözleşme hakkı verilmiştir. Evet, bu örgütlenmenin önünü açmada önemli bir adımdır.

Sivil memurlar, Meclis çalışanlarının keşke yasa yoluyla örgütlülüğünün önü açılsaydı, bu, bir eksiklikti ama bugün yargı, bu konuda kararını vermiştir, önü açılmıştır. Mecliste 3.200 çalışan var. Keşke sayın vekil bir çayımı içseydi, bir “alo” deseydi. Sendika üyeliklerini aldığım 140 BÜRO MEMUR-SEN üyesi var MEMUR-SEN’e bağlı, 210 da bağımsız Sivil Memurlar Sendikası var. 210 üyeyi kaydeden bu sendika için kim baskı yaptı diye sormayacağım çünkü memurlara baskı yapılmasını iddia etmek, aynı zamanda memurların aşağılanmasıdır. 3.200 çalışan var, buradan çağrıda bulunuyorum, özgür iradeleriyle tamamının örgütlü olmasından AK PARTİ olarak zevk duyarız.

Meclise girdiğim günden beri “barış, barış, barış” burada çok zikrediliyor. Değerli arkadaşlarım, barışı zikretmek için önce terör örgütlerine mesafeli olmamız lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET GÜNDOĞDU (Devamla) - Gelin, 4 siyasi parti, PKK ve IŞİD başta olmak üzere bütün terör örgütlerini lanetleyelim ve barışa yeni bir start verelim diyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Gök.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, benim de söz talebim vardı yalnız.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, grup başkan vekili söz istiyor.

BAŞKAN – Özür dilerim.

Sayın Gök, sisteme girmiş, ben görmedim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Tabii, tabii, buyurun.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın İnceöz.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Ben de görmediğinizi düşünüyorum.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

5.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, Mardin’in Dargeçit ilçesinde AK PARTİ İlçe Başkanının bir yakınının evine yapılan saldırıda hayatını kaybedenler ile terörle mücadele ederken şehit olanlara Allah’tan rahmet dilediğine, sokağa çıkma yasaklarıyla ilgili alınan kararların doğru olduğuna, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ile Ankara Milletvekili Levent Gök’ün yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Öncelikle, dün akşam Mardin Dargeçit’te ilçe başkanımızın yakınının evi tarandı. Özellikle, ben, hayatını kaybeden vatandaşlarımıza -ki biri 65 yaşında, 1 kızı, 2 de ağır yaralı var- Allah’tan rahmet diliyorum. Bu, terör örgütünün açıkça bir saldırısıydı. Terör faaliyeti nedeniyle hayatını kaybetti. Evlerinde akşam saatinde otururken, belki uyurken, hiç beklenmedik bir şekilde bir saldırıya maruz kaldı.

Ben, bugüne kadar terörle mücadelede hayatını kaybeden, gerek sivil vatandaşlarımız gerek polis gerek asker, canlarını cansiparane bir şekilde vatan korunmasında ortaya koyan tüm şehitlerimize de Allah’tan rahmet diliyorum.

Şimdi, buradan şuraya geçmek istiyorum: Günlerdir Meclisimizde konuşuluyor ve bir kamuoyu algısı oluşturulmaya çalışılıyor “Belli ilçelerde neden sokağa çıkma yasağı uygulanıyor?” diye. İşte “Neden sokağa çıkma yasağı uygulanıyor?”un en güzel cevabı. Ne yazık ki yaşanmasını arzu etmezdim, ne yazık ki bu konuyu burada dile getirmek istemezdim ama masum, savunmasız, bir akşam vaktinde evinde hayatını geçiren sivillere yapılan, terör örgütünün, PKK terör örgütünün yaptığı katliam açıkça göstermektedir ki buralarda, özellikle orada bulunan sivil vatandaşlarımızı da terörle mücadelede kendine kalkan yapanlara karşı sokağa çıkma yasağı tedbirlerinin alınmasının, orada terörle mücadele edilmesinin, orada her bir vatandaşımızın dükkânlarını açacak, terör örgütünün tehdidinden arındıracak şekilde, tıpkı diğer yerlerde olduğu gibi, 78 milyon vatandaşımızın kendini birinci sınıf vatandaş hissedeceği şekilde güvenlik tedbirlerinin alınacağı, hak ve özgürlüklerini, kazanımlarını kullanacağı şekilde bir ortam tesis edilene kadar da sokağa çıkma yasağının ne kadar doğru bir karar olduğunu bugün bu saldırılarla beraber tekrar görüyoruz.

Buradaki alınan kararların, alınan tedbirlerin tek bir amacı vardır: Terörle mücadeledir. Bu sürenin bugün belki 10 gün olması, 8 gün olması, 7 gün olması, zamana göre uzatılmasının bir tek sebebi vardır: Orada sivil can kayıplarını en aza indirgemek. Çok ciddi, hassas, teknik ve bir tek vatandaşımızın burnunun kanamayacağı şekilde bu operasyonları gerçekleştirmek istedikleri için de gerek polis gerekse asker burada tedbirli bir şekilde operasyonları sürdürmektedir. Ben buradan onlara da kolaylıklar diliyorum. Sivil vatandaşımızın üzerindeki terör tehdidi kaldırılana kadar, oradaki vatandaşımız da diğer yerlerdeki, bölgelerdeki vatandaşlarımız gibi, bugüne kadar kazanımlarını sonuna kadar kullanana kadar da bu mücadelemiz, haklı mücadelemiz, Türkiye Cumhuriyeti devleti Hükûmetinin mücadelesi sonuna kadar da kararlılıkla sürdürülecektir.

Bununla beraber, özellikle bütün bu anlatımların içerisinde “savaş” kelimesi. Bakın, savaş, iki devlet arasında yapılır. Hâlbuki burada bir devlet ve devlet içerisinde devlete, devletin vatandaşına karşı yapılan bir terör saldırısı vardır. Bunu özellikle düzeltiyorum, bu savaş terminolojisine karşıyız. “AK PARTİ’nin uyguladığı savaş hükûmeti…” Hayır. AK PARTİ'nin uyguladığı bir politika vardır ki 780 bin kilometrekare vatan topraklarını korumak ve 78 milyon vatandaşımızın can ve mal güvenliğini temin etmek için sürdürülen terörle mücadeledir. Bu, içeride de aynen devam edecektir, ta ki terör örgütleri silahlarını bırakana kadar, her bir vatandaşımızın vatan toprağının her bir karışında kendini güvende hissedene kadar da bu mücadele sonuna kadar sürecektir.

Bununla beraber, şöyle bir eleştiri yapıldı: Sayın Başbakanımızın, Sayın Cumhurbaşkanımızın, işte “HDP'ye dönük eleştirileri vardır, HDP hedef gösterilmektedir.” Bakın, sabahtan akşama kadar, günlerce -siyasetin doğasındandır bu eleştiriler de, burada kürsüye çıkan hatiplerimiz de aynı şeyi söylüyor- nasıl biz eleştirilere katlanıyorsak sizin de yüzde 10 oy almış ve bugün Parlamentoda temsil kabiliyetinde olan bir parti olarak elbette ki bu eleştirileriniz olacaktır. Sizin de nasıl bizim bu anlamda eleştirilere katlanma, tahammül gösterme, hakareti bir kenara bırakıyorum, bunu müstesna tutarak… Varsa sizin de aynı şekilde, diğer partilerin de, bu eleştirilir. Bu eleştirilerin “Hedef gösteriliyor.” şeklinde burada söylenmesinin de doğru olmadığı kanaatindeyim. Seçilmiş, milletimizin iradesinin yansımış, tüm sorunların çözüm yeri olarak Parlamentonun adres gösterildiği yerde hiçbir parti hedef gösterilmez. Bunun bu şekilde çarpıtılarak söylenmesini doğru bulmadığımı özellikle belirtmek istiyorum.

Yine, 17 ve 25 Aralık olayları, gündeme getiriliyor, bundan sonra da getirilecektir. Bunun üzerine çok konuşmalar oldu, Meclis Soruşturma Komisyonu kararını verdi. Buradan açık ve net söylüyoruz: 17 ve 25 Aralık olayları da bundan önceki darbe girişimleri neyse, seçilmiş Hükûmete karşı yapılmış bir darbe girişimiydi. O güne kadar birbirinden bağımsız dosyalar bekletiliyor, birbiriyle illiyet bağı olmayan dosyalar bekletiliyor, soruşturmanın gizliliği ihlal ediliyor, birbiriyle bağımsız olan dosyalar, ayrı zamanlarda tekemmül etmiş, gerçekleşmiş olaylar, birbiriyle bağlantılıymış ve yolsuzluk varmışçasına gösterilmek suretiyle bir anda düğmeye basılıyor ki bugün görüyoruz ifadelerde yargılama süreci devam etmekte. Aslında seçimlere yakın bir tarihte yapılacakken deşifre olmaları nedeniyle bu tarihleri tercih ettikleri açıkça yürütülen soruşturmada verilen ifadeler de değerlendirildiğinde net bir şekilde gösteriyor.

Bütün bunları bir kenara bırakıyorum, bu soruşturma sırasında özellikle polis fezlekelerine baktığımızda daha ifadeler alınmadan “dönemin Başbakanı” ifadesinin yer alıyor olması bile bu hazırlıkların çok daha önce kurgulu, planlı bir şekilde 4 ayrı bağımsız olayın birbiriyle illiyet bağı varmışçasına gösterilmek suretiyle sadece bunlar bile… Sadece polis fezlekelerindeki ifadelerin bile alınmadan yer alıyor olması, “dönemin Başbakanı” ifadesi… “Dönemin Başbakanı” kime denir? “Dönemin Başbakanı” aslında milletimizin iradesiyle seçilmiş, kurulmuş bir Hükûmetin Başbakanına karşı yapılan darbe girişimi neticesinde Hükûmetten el çektirilmesiyle beraber ancak darbe görmüş bir Hükûmetin Başbakanına kullanılacak bir ifadedir. İşte bunlar mevcutken, hâlâ bunun 17 ve 25 Aralık olaylarının bir yolsuzluk olayı olduğunun söylenmesi, açık ve net söylüyorum, 17-25 Aralık olayları bir darbe girişimidir ve o dönemde, bugün milletimizin oyuyla seçilmiş Sayın Cumhurbaşkanımızın dik duruşu…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bu darbe girişimi… Ergenekon’un savcısı değil miydi Başbakanınız?

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – …milletimizin millî iradesi, milletimize dönüp bunu anlatmamız vesaire olmasaydı, o günkü dik duruş olmasaydı, geçmiş dönemlerdeki gibi durulmuş olsaydı emin olun ki darbe girişimi netice bulurdu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) İşte o dik duruşumuzun ve milletimizin sahip çıkması, kendi geleceğine sahip çıkması…

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Paraları sıfırladınız mı?

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – …17 ve 25 Aralık olaylarını sonuçsuz bırakmıştır ve 30 Mart seçimleri de bunun vizesidir.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Yediler mi, yemediler mi?

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Babacığım, paraları sıfırlayın!

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Saat kaç, saat?

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Bununla beraber, özellikle dış politikada ihanet suçlamalarını kabul etmediğimizi özellikle belirtmek istiyorum. Yani Rus uçağı gelecek, bizim bölgede çok ciddi hava sahası ihlali yapacak, burası zor bir coğrafya, özellikle Suriye’deki olayları düşündüğümüzde, savaş alanı, işte orada bir savaş olduğunu düşündüğümüzde, bunun üzerinden geçen bir uçağın, hava sahamızı ihlal etmesi, ikazlara rağmen ihlal etmesi düşünüldüğünde elbette ki buna karşı cevapsız kalınamaz. Bütün bunlardan Rusya’yla olan ilişkiler, diğer taraftan olan ilişkilerle beraber dış politikamızı ihanetle suçlamak aslında ihaneti ortaya koyuyor. Bunu reddettiğimizi de özellikle belirtmek istiyorum. Dış politikada, bugün zor bir coğrafyadayız ve ne gerekiyorsa ona uygun bir şekilde politika uygulamaktayız.

Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum. Bu suçlamaları, ihanet dolu suçlamaları topyekûn reddettiğimizi de özellikle belirtmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Gök, buyurunuz.

6.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, yolsuzluk olaylarının nedenlerinin ve sonuçlarının araştırılması amacıyla verilen önergelerin Meclis Başkanlığınca reddedilmesinin nedeninin izah edilmesi gerektiğine ve Ankara Milletvekili Ahmet Gündoğdu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması ile Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, teşekkür ederim tekrar.

Tabii, biz, grup önerisi verdiğimizde ülkemizdeki kimsenin adından bahsetmeden, ülkemizdeki yolsuzluk olaylarının nedenleri ve sonuçlarıyla ilgili bir önerge verdik. Şimdi böyle bir önergenin Meclis Başkanlığı tarafından reddedilmesinin bir kere ciddi bir izahı gerekir. Neden rahatsız olunmuştur? Yani o zaman biz bir başka hafta rüşvetle ilgili ya da bir başka konuda verdiğimiz zaman o da mı reddedilecektir? Yani Türkiye’nin önemli, yaşamsal konularıdır bunlar. Bunlar tartışılacaktır Sayın Başkan. Yeri geldiğinde bu tartışmayı sizinle beraber Meclisimizin içerisinde yapacağız.

Şimdi, yargı önüne çıkarak aklanmasını biz herkesin dileriz. Kimsenin peşinen suçlu ilan edilmesinden yana değiliz bizim hukuk devleti anlayışımızda ama bir yargılama yapılacaktır ve yargılamada da herkes, varsa deliller çerçevesinde, ya mahkûm olacaktır ya beraat edecektir.

Keşke bu süreç, zamanında, arzu edilen gibi işlese idi, bu tartışmalar bugün daha az yapılıyor olabilecekti ama yapılmadığı için, süreçlerin önü kapatıldığı için bu tartışma bugün de yapılır, yarın da yapılır, öbür yıl da yapılır, ondan sonraki yıllar da yapılır. Bundan kaçış ve kurtuluş yoktur. Tek, yegâne makam, bunların yargılanması, eski bakanların yargılanması ve Yüce Divanda hesap vermeleridir. Çıkacaklar ondan sonra kamuoyuna “Bak, kardeşim, ben yargılandım, elimde mahkemenin beraat kararı var.” diyecek ve kamusal vicdan tatmin olacaktır. Kamusal vicdanı tatmin etmeyen her türlü örtbas olayı, ileriki yıllara çok daha ağır sorunlar taşır. Bundan kaçınmak gerekir.

Sayın Başkan, az önce Yakup Akkaya Milletvekilimize cevap veren sayın konuşmacı, bu Sivil Memurlar Sendikasına Meclis içerisindeki üye memurların BÜRO-SEN sendikasına geçişinde baskı olduğu yolundaki yorumunun memurlar açısından aşağılayıcı olduğu yönünde bir dil kullandı. Bu dili tamamen reddediyoruz. Biz, Sivil Memurlar Sendikasının ve çalışanların içinde bulunduğu durumu çok yakından biliyoruz. Bundan sonra da takip edeceğiz. Ama bu konu gündeme geldiği andan itibaren, bundan sonra her sendika arasındaki geçişlerin de tarafımızdan dikkatlice takip edileceğini, memurlar üzerinde kurulacak her türlü baskının da burada dile getirileceğini belirtmek isterim.

Son bir konu Sayın Başkanım. Ben, HDP Grup Başkan Vekili Sayın Baluken ifade ettiği zaman inanamadım, tekrar kendisine sordum. Silopi ilçesinde, aşağı yukarı altı yedi gün önce beni arayan vatandaşlarımız, 2 yurttaşın hayatını kaybettiğini, 1 yurttaşın da yaralı olduğunu ancak ambulans getirilemediğini, kaymakama ulaşılamadığını, hiçbir yere ulaşılamadığını ifade ederek beni canhıraş feryatlarla aradılar.

Ben de Silopi Kaymakamını aradım, toplantıdaydı. Bana dönmedi daha sonra o kaymakam. Şırnak Kaymakamını aradım, o da toplantıdaydı. Ama Özel Kalem Müdürü döndü. Kendisine teşekkür ederim. Kendisine Silopi ilçesinde, adres de vererek, hatırladığım kadarıyla Nur Mahallesi, Cumhuriyet Caddesi’nde -aklımda kalanı söylüyorum- 2 ölü, 1 de yaralı olduğunu, buradaki yaralının ve ölülerin alınması gerektiği konusunda bir çaba göstermelerini kendilerine ifade ettim. Ama, daha bir hafta geçmesine rağmen Silopi sokaklarında eğer bir cansız beden yatıyorsa bu çok vahim bir tablodur. Yani, bir kere, böyle bir tablonun, hem dinsel yönden hem ahlaki yönden hem kamusal alan yönünden savunulacak bir yanı yoktur. Yani, işte, bu yüzden biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu tabloları bildiğimiz ve gördüğümüz için bu kürsüden herkese bir çağrıda bulunduk. Gelin, bu yangının söndürülmesinde, PKK dâhil, her türlü terörün önlenmesine Meclis olarak bir el atalım, yangını söndürelim; yangının söndürüleceği adres burasıdır, meşru zeminlerde bu konuyu tartışalım dediğimizde AKP milletvekilleri bizimle neredeyse alay eder pozisyonda konuşmalar sarf ettiler.

Bunların hepsi yanlıştır değerli arkadaşlar. Bir kez daha, hepinizi soğukkanlı olmaya, serinkanlı olmaya… Ve Türkiye’yi yakan bu konuda Meclisimizin bir ortak çalışmayı sürdürmesinin önemini tekrar hatırlatıyorum. Burada yapacağımız çalışmalarla, hem Türkiye’ye moral olmalıyız hem de bu yangını bir an önce söndürmeliyiz. Çünkü Türkiye’de şu anda 200 bin kişi göç etti, 200 bin kişi. Avrupa ülkeleri, Türkiye’den giden Suriyeli sayısı 150 bin olunca kapıları kapattılar “Biz bu sayıyı taşıyamayız.” diye. Bizim kendi Türkiye’mizde Suriyeli vatandaşların yanında bir de kendi vatandaşlarımız -200 bin kişi gibi büyük bir rakam- bir başka yerlere göç ediyor.

E, bunlar konuşulmayacak mı bu Mecliste? Konuşulsun istiyoruz. Yani ne yapalım da konuşulsun? Konuşulmazsa bin dört yüz yıllık bir Ulu Cami’de cuma namazı kılınamaz duruma gelirsiniz. Bin dört yüz yılda ilk defa… “Ezan sesi dinmez.” diyenlere, kulaklarına söylüyorum, ezan sesini dindirdiniz Ulu Cami’de tam bin dört yüz yıl sonra. Sonra Kurşunlu Cami… Tam altı yüz yıllık cami yanar, bir kova su dökemez hâle gelirsiniz. Canım cami, o kültürel mirasımız yok olur.

Bunları görüyoruz. Türkiye'nin yok olmasına, değerlerin yok olmasına seyirci mi kalacağız? Herkesi uyarıyorum, herkes aklını başına almalıdır. Soğukkanlı bir şekilde bu konu konusunda, terör konusunda neler yapılacağı konusunda biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak taşın altına elimizi sokmaya hazırız. Bunu ısrarla ve defalarca vurguluyoruz, vurguluyoruz, vurgulayacağız, herkes anlayana kadar.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, biz de girmiştik sisteme ama…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bostancı.

7.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

İdarenin yapmış olduğu eylem ve işlemlere karşı yargı yolu açıktır. Eğer Mecliste bir kişi haksız alındığını düşünüyorsa yargıya müracaat etmesi gerekir. Meclis yargı yeri değildir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yazıklar olsun be!

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Yargı kararı işte, Yüce Divana gitsin.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Burada şahsi, subjektif, siyasi değerlendirmeler olabilir, kim yaparsa yapsın ama yargı sonuçta bu idari işlemin doğru olup olmadığına karar verir. Sonuçta, bu uzmanı getiren ve götüren aynı meşru otoritedir. Buna dikkat etmek gerekir. Eğer arkadaş bir haksızlık olduğunu düşünüyorsa lütfen yargıya müracaat etsin.

OKTAY VURAL (İzmir) – Meclis Başkanı dikkat edecek. Ali kıran baş kesen değil!

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – 4 bakan da yargıya gitsin Naci Bey, 4 bakan da yargıya gitsin.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Vural…

OKTAY VURAL (İzmir) – Al görevden, “Yargıya git.” Böyle bir şey olabilir mi ya!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Vural, siz hukuku bilirsiniz. Arkadaş gitsin müracaat etsin, haksızlık olduğunu düşünüyorsa.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Hadi, yargıya güvenmiyor…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen git ona söyle. Ben siyasi olarak soruyorum bunu.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Evet, siyasi. Ben de onu dedim zaten.

OKTAY VURAL (İzmir) – Siyasi yapıyorsunuz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sizin konuşmanız siyasi Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, siyasi olacak tabii.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Evet.

OKTAY VURAL (İzmir) – Seninki filmatik mi?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – İkincisi: Bu 17-25 Aralık meselesi sürekli köpürtülmeye çalışılıyor. Burada…

LEVENT GÖK (Ankara) – Köpürecek tabii.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – O köpürmüş zaten, kendisi köpürüyor onun.

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) – O da yargıya gitsin.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Bakın, arkadan da sesler geliyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz de yargıya gitseydiniz. Niye yargıyı engellediniz 17-25’te?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Şimdi, AK PARTİ’li bazı vekil ve bakanlardan alıntı yapmayı da seviyor arkadaşlar, Şehircilik Bakanımızdan alıntı yapıyorlar. Böyle keyfî alıntı yapmak yerine AK PARTİ’den başka konuşanlardan da alıntı yapabilirler. Eğer AK PARTİ’deki sözcüleri de kanıt göstererek bu olaya ilişkin gerçek bir sonuca ulaşmak istiyorlarsa biraz önce İlknur Hanım 17-25 Aralık davasının aslında ne olduğuna ilişkin bir değerlendirme yaptı, ümit ederim oradan da bir alıntı yaparlar, eğer mesele AK PARTİ’den alıntı yapmaksa. Mesele şu: Bu işler hukuk zemininde oluyor. Burada köpürtülmeye çalışılan, siyasal değerlendirmelerdir. CHP’li arkadaşlar veya diğer partideki arkadaşlar diyorlar: “İlla da bizim değerlendirmemiz doğrudur, bu insanlar suçludur. Aklanmaları lazım.” Efendim, bu insanlara ilişkin mahkemeler gereken işi yapmışlar. İş Meclise gelmiş, Mecliste bir soruşturma komisyonu kurulmuş…

LEVENT GÖK (Ankara) – Meclis görevini yapmamış.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – …çalışmış, bütün partiler işin içinde olmuş ve komisyon Yüce Divana göndermeye gerek duymamış. Karar veren Meclis, Meclis.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Meclis değil, AKP Grubu.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Yani Meclisin iradesi üzerine, acaba arkadaşlar kendi iradelerini mi koymak istiyorlar? Şunu mu demek istiyorlar: “Her ne kadar bu yüce Meclis böyle bir karar verdiyse de, bu yüce Meclis yanlış karar vermiştir. Esasen bizim görüşümüz doğrultusunda bir karar vermesi gerekirdi.” Kusura bakmasınlar, Meclis onların görüşleri doğrultusunda karar vermek mecburiyetinde değil. Bunu belirteyim.

Üçüncüsü: Şimdi, biraz önce Sayın Baluken’i dinlerken daha önce de çeşitli kereler söylenmiş, hep aynı iz üzerinden gitmiş klişe ifadeler dinliyoruz doğuda, güneydoğuda yaşanan olaylara ilişkin. Bunların cevapları da buradan veriliyor. Eminim, HDP’li arkadaşlar da buradaki CHP’li ve MHP’li arkadaşlar da bu ülkede hiç kimsenin burnu kanasın istemezler; devlet de istemez, hiçbir devlet istemez, bir kişi ölsün istemez, teröristler dâhil. Çünkü sonuçta o insanlar da bu ülkenin içinden çıkıyorlar. Onlarla mücadele ederken devletin elbette ki adil bir şekilde bu mücadeleyi sürdürmesi önemlidir.

Diler ve temenni ederiz ki… Hem sivil vatandaşları korumak hem de o sivil vatandaşların arkasına geçerek güvenlik güçlerine ateş açan, terörist faaliyetlerde bulunanları adaletin karşısına çıkarmak için devlet çok ihtimamlı, çok dikkatli bir mücadele sürdürüyor ama kolay bir iş değil. Buraya gelip böyle çeşitli anekdotlar anlatmak, 3 tane fotoğraf göstermek oradaki gerçekliği anlatmaz. Oraya ilişkin sayısız fotoğraf var, sayısız olay var, sayısız anekdot var. Biz hakikati arıyorsak bunların hepsini bir araya getirdiğimizde hakikate ulaşırız. Hangi devlet, sokakta yatacak ceset ve buna rıza gösterecek? Böyle bir şey olabilir mi?

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Oluyor işte, oluyor.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Bu, kusura bakmayın, ya bilgisizlikten kaynaklanıyordur ki öyle olmasını temenni ederim ya da kışkırtıcılıktır ki öyle olmasını temenni etmem.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ya, ne diyorsunuz? Bir haftadır cenaze yerde ya! Cenaze bir haftadır yerde!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Şunu da belirteyim: Bakın, Sayın Baluken burada “AK PARTİ’nin hainliğe varan dış politikaları” diye çok talihsiz bir laf etti. Sayın Baluken unutmasın, o koltukta bu milletin yüzde 10,7’lik takdiriyle oturuyor, meşru bir partinin temsilcisi olarak. Yüzde 50 oy almış bir siyasi partiye, onun dış politikasına böyle ölçüsüz, böyle “hain” falan gibi laflarla konuşulursa insanı demokrasi çarpar, başkaları da çarpar. İnsan çarpılır, çarpılır! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sen onu Cumhurbaşkanına söyle!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – O yüzden, dikkatli konuşmak ve sadece mesele AK PARTİ’yi değil, o AK PARTİ’ye oy vermiş, gönül vermiş milyonları da incitmeyen bir dil kullanmaya özen göstermek Sayın Baluken’in de görevidir.

Saygılar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Baluken, buyurunuz.

8.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz ile Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, buradan görüşlerimizi ifade ederken yaşanan vahşet tablosunun daha iyi anlaşılması için de oradaki gerçeklikleri bir anekdot şeklinde milletvekillerinin bilgisine sunuyoruz. Bugüne kadar kürsüden gerek göstermiş olduğumuz resimler gerekse de söylemde buradan ifade etmiş olduğumuz olayların tamamı, Silopi’de, Cizre’de, Nusaybin’de, Dargeçit’te, Sur’da yaşanan gerçekliklerdir. Burada oturup da hakikatleri çarpıtmakla bizi suçlayanlar, daha bu yangın tablosu başladığı günden bugüne kadar bir kez Sur’a, Cizre’ye, Nusaybin’e, Silopi’ye gitmeyen insanlardır. Tek bir kere o bölgeye adımını atmayıp, gelip buradan hamaset söylemleriyle gerçeği ters yüz etmek, en hafif tabiriyle, iyi niyetli bir girişim değildir.

Biz ne söylediğimizi iyi biliyoruz, bütün söylediklerimizin arkasındayız. “Orada bir savaş yaşanıyor.” derken, o savaşın bu ülkeyi götürdüğü felakete karşı bir ön alma çabası, bu ülkedeki halkların demokratik geleceğine dair duymuş olduğumuz kaygıyı ifade etmenin gayretiyle dile getiriyoruz.

Şimdi, AKP’li yetkililer “Orada bir savaş yok.” diyorlar. Nedir peki yaşanan şey?

HARUN KARACA (İstanbul) – Savaş yok, teröristler var.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Terörle mücadele, vatan hainleriyle mücadele var.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – 7 Hazirandan beri sadece 350 sivil yurttaş yaşamını yitirmiş, 350 sivil yurttaş. Polis, asker, gerilla kayıplarını kattığınız zaman, binlerce insanın yaşamını yitirdiği bir durum var. Şu anda, bu saatte, Sur’da, Dargeçit’te, Cizre’de sivil halkın bulunduğu yerleşim alanları tanklarla, havan toplarıyla dövülüyor. Cenazelerle ilgili durumdan bahsettik. Evet, orada yaşanan, bildiğimiz anlamda hukuku olan, ahlakı olan bir savaş değil. Belki de bu toprakların görmüş olduğu en ahlaksız ve en hukuksuz savaş yürütülüyor ve bizzat o savaşın yürütücüsü de AKP Hükûmetinin kendisidir.

Sayın Başkan, darbe ve savaş konseptleri iki makineyle çalışır; bir ölüm makinesi, bir de yalan makinesi. Yalan makinesi her zaman ölüm makinesinden daha çok çalışacak ki, o darbe ve savaş konseptini yürütenler kendi politikalarını sürdürebilsinler.

HARUN KARACA (İstanbul) – Karşımızda duruyor.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Burada AKP grup başkan vekilinin dile getirmiş olduğu Dargeçit’teki 2 sivil yurttaşı kimin katlettiğini de çok iyi biliyoruz. Faili malum olan on binlerce cinayetin altında imzası olan o karanlık güçlerin, Dargeçit’te, dün yine, daha önce yaptıkları gibi yeni bir provokasyon dalgası yaratmak üzere o sivilleri katlettiğini çok iyi biliyoruz. O 2 yurttaşı katleden bu karanlık güçleri, bu paramiliter kontra güçleri buradan kınıyoruz. Bu konuda bizim söylediklerimize itibar etmiyorsanız, iki gün önce, sizin seçim iş birliği yaptığınız HÜDAPAR’ın yapmış olduğu açıklamalara bakın. O karanlık güçlerin, paramiliter çetelerin oradaki halkı karşı karşıya getirmek üzere yeni provokasyonlar peşinde olduğunu, HÜDAPAR’ın yapmış olduğu açıklamaları incelerlerse çok rahat bir şekilde görürler.

Burada, ifade ettiğimizden çok daha vahim bir tablo var. Bakın, bir cenaze üzerinden ben ifade ettim, orada yaşanan bir başka hakikati anekdot olarak Genel Kurulun bilgisine sunayım. Bir hafta önce Dargeçit’te abdest almaya giderken güvenlik güçlerinin açmış olduğu ateşle kolunu kaybeden Sacide Gezginci, tam bir haftadır Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesinde yatıyor, kolunu kaybetti. Sacide Gezginci’nin 8 aylık bir bebeği var ve anne sütü alıyor, anne sütüyle besleniyor. Tam bir haftadır bu konuda yürüttüğümüz bütün görüşmelere rağmen, anne sütü alan bir bebeğin yaşam hakkına bile saygı duymayacak şekilde, Dargeçit’ten Diyarbakır’a götürülmesine izin verilmiyor. Öyle buradan, gelip birtakım sahte söylemlerle kamuoyunu falan aldatmaya çalışmasınlar. Gitsinler Sur’a, Dargeçit’e, Nusaybin’e, Cizre’ye, oradaki halkla konuşup, ondan sonra gelip burada hakikatle ilgili söyledikleri şeyler varsa o şekilde Genel Kurulu bilgilendirsinler.

Biz -daha önce de söylemiştim- on kere düşünüp bir kere konuşuruz. AKP’nin dış politikalarıyla ilgili ihanet söylemlerini kullanırken, Cumhurbaşkanının ve Başbakanın, AKP’li yetkililerin ve onların talimatlandırıp manşetler attırdığı çamur medyasının yapmış olduğu hedefleştirici psikolojik kampanyaya dikkat çektim ben. Başbakan, Cumhurbaşkanı, emrindeki çamur medya eğer bizim yürüttüğümüz diplomatik görüşmeleri ihanetle suçlarlarsa, biz bu ülkenin geleceğine ihanet olan dış politikalarını da aynen o şekilde tanımlamaya devam ederiz. Siyasi nezaketin, diplomatik nezaketin ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Bize karşı bu şekilde saldırgan tutum devam ettiği sürece, biz onların yürütmüş olduğu ve ülkemizi hızla felaketin eşiğine getiren bu politikalarla ilgili onların düzeyiyle cevap vermeye de devam edeceğiz.

Ayrıca Sayın Naci Bostancı son derece açık bir şekilde beni de tehdit etti, “Demokrasi ve başkaları çarpar.” dedi.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Halk, halk, Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Buradan Sayın Bostancı’ya hatırlatayım, böyle tehditlere pabuç bırakacak insanlar değiliz.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Çarpıtmayın lütfen ya.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Biz bu mücadeleye girerken kefenimizi koltuğumuzun altına almış, yola çıkmış, bedel ödemiş insanlarız.(AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bu Meclisin kapısında her birimizin cenazesi sallansa bile asla kendi doğrularımızdan taviz vermeyiz, ilkelerimizden geri adım atmayız, tehditlere boyun eğmeyiz. Eğer maksadın açık bir şekilde bizi tehdit etmekse elinizden geleni ardınıza koymayın diyorum; az olandan az, çok olandan çok gider diyorum.

Teşekkür ederim.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Yürü, kim tutar seni be!

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sen tutarsın. Bir tutmaya çalış bakayım.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Kabadayıya bak, kabadayıya bak! Az olandan az, çok olandan çok ha!

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – İndir o elini, elini indir.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Lafa bak be! Git mahalleye de kabadayılık yap, Mehmet bekliyor seni orada.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Gel dışarıda konuş, gel dışarıda konuş.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Git, Mehmet bekliyor seni, Mehmet! Mehmet orada, Mehmet.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Bak hele, bir tarzına bak sen önce.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Az olandan az, çok olandan çok!

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Otur yerine!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen karşılıklı konuşmayalım.

BAŞBAKAN YARDIMCISI YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Vural daha önce girdi sisteme.

Sayın Vural, buyurun.

9.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim.

Ben gerçekten bizim verdiğimiz, bir partinin verdiği önerge hakkında yapılacak işlemle ilgili bir kamu görevlisinin görüşünü ifade ettiği için görevden alınması muamelesini içime sindiremedim, vicdanıma sindiremedim ya. Ama anlaşılan o ki siz vicdanınıza, idrakinize sindirmişsiniz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Öyle bir şey yok, hukuka gitsin diyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ben hukuki meseleyi açmadım ki, burası mahkeme mi ki hukuki meseleyi açayım? Ama ben, vicdanınız varsa ona seslendim. Ama anlaşılıyor ki maalesef o yok; “Yargıya gitsin.” Keşke bu sözü… 17-25 Aralıkta soruşturmaya tabi olanlara da niye yargıya gitsin demediniz de…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Oldu, oldu, yargı oldu.

OKTAY VURAL (İzmir) - …hâkim ve savcı ayarlamaya devam ettiniz, ha? Niye kaçtınız? Hadi…(MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Yargı oldu, oldu; sizin haberiniz yok.

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) – Yüce Divana niye gitmediniz?

OKTAY VURAL (İzmir) - Onun için, burada hukuki olarak kim yapar kim yapmaz ama böyle bir işlemin yapılmasına hiç olmazsa vicdani…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ahlaki…

OKTAY VURAL (İzmir) - …ahlaki…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bravo!

OKTAY VURAL (İzmir) - …bir davranış açısından ilişkilendirilmiş olmasına ilişkin bir zerre itirazınız olsaydı. Ama Milliyetçi Hareket Partisine bir grup önerisini bu şekilde dile getiren bir kimseye Sayın Meclis Başkanının yaptığı işlem ile AKP Grubunun yaptığı açıklama örtüştüğüne göre bu konuda Milliyetçi Hareket Partisine yönelik bu hasmane tutumun kökeninin nereden kaynaklandığı konusunu da aziz vatandaşlarımızın idrakine havale ediyorum.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Öyle bir şey yok Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) - Bu düşmanlıklarla bir yere varılmaz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Yok, öyle bir şey yok.

BAŞKAN – Sayın Bakan söz istiyor.

Buyurunuz Sayın Bakan. [MHP sıralarından alkışlar(!)]

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Bravo(!) Bravo Tuğrul’a(!) Tırları da bir anlat, tırlarda ne vardı? Onu da söylesene Sayın Tuğrul Bey.

10.- Başbakan Yardımcısı Yıldırım Tuğrul Türkeş’in, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken ile Ankara Milletvekili Levent Gök’ün yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

BAŞBAKAN YARDIMCISI YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Onu inşallah yaparız. Onu çok merak ediyorsunuz.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Çok merak ediyoruz. Bir de şu ayakları kırma vardı ya, ayakları kırma.

BAŞBAKAN YARDIMCISI YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) -Hiçbirinizin bu konuyu bilmemiş olmanızdan da üzüntü duyduğumu ifade etmeliyim.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – O ayakları kırmadan da bahset bir, milliyetçiliği ayaklarının altına alanların ayağını kırdınız ya.

BAŞBAKAN YARDIMCISI YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) -Yani hiçbiriniz bilmiyorsunuz demek ki bu konuları.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Bir de ayakları kırmadan bahset.

BAŞBAKAN YARDIMCISI YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) -Evet, Sayın Başkan, öncelikle bu yeni dönemde Başkanlığınız hayırlı olsun.

Şimdi, az önce bu güneydoğuda, daha önce de benim söz alıp kısa bilgi verdiğim terörle mücadeleyle alakalı bugün yapılan çalışmalarda her iki siyasi partinin grup başkan vekilleri cenazelerin ortada kaldığını ve bunun bir vahim durum olduğunu söylüyorlar. Haklılar, biz de buna katılıyoruz. Cenazeyi oradan kaldırmak ve hasta nakli, oradaki belediyelerin görev kapsamındadır.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Silopi Belediyesinin işgal edildiğini de söyleyin.

BAŞBAKAN YARDIMCISI YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) - Bu belediyelerin hangi partiye ait olduğunu ve bunun niye yapılmadığının araştırılması gerekir.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Şu anda Silopi Belediyesinin karargâh olduğunu da söyleyin.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sokağa çıkma yasağını ben mi ilan ettim?

BAŞBAKAN YARDIMCISI YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) – Oradaki güvenlik güçleri ve onlara destek vermeye çalışan diğer devlet kurumları o cenazeleri de almak, yaralıları da, evinde rahatsızlananları da almak için üstün bir performans göstermektedir.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Efendim, o, Sağlık Bakanlığının görevi, belediyenin görevi değil.

BAŞBAKAN YARDIMCISI YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) - Ancak, maalesef, hem ambulanslara hem de cenaze araçlarına dahi ateş edilmektedir terör örgütünce.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Bakan, hastaları Sağlık Bakanlığı alır, belediye almaz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Belediye almaz, evet.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Ambulansları kim kurşunluyor, onu da söyleyin.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Silopi Belediyesi polis karargâhı olmuş arkadaşlar, yüz defa söyledik.

BAŞBAKAN YARDIMCISI YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) – Terör örgütü ambulanslara ateş ediyor, cenaze araçlarına dahi ateş ediyorlar ve kendi cenaze araçlarını ve ambulanslarını da kullanmıyorlar. Ben bunu ifade etmek istedim.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, tutanaklara geçmesi açısından ifade edeyim.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Baluken.

11.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Başbakan Yardımcısı Yıldırım Tuğrul Türkeş’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Yani, sayın Hükûmet yetkilisi geçen gün de bu konuda bir bilgilendirme yaptığını ifade etti ama geçen gün bir Nasrettin Hoca fıkrası anlattı bize, onun dışında bir bilgilendirme duymadık. Bugün de yine yaşanan hukuksuzluklarla ilgili, işlenen anayasal suçla ilgili herhangi bir şey duymadık. Sadece bu cenazelerle ilgili yetkinin, hastaları almayla ilgili yetkinin belediyelere ait olduğunu söylemek suretiyle zaten yanlış bilgi vermiş oldu. Oradaki Silopi Belediyesinin bir haftadır güvenlik güçleri tarafından bir karargâh hâline getirildiğini ve dolayısıyla belediyenin işlevsizleştirildiğini, bu konuda İçişleri Bakanlığı nezdinde yapmış olduğumuz bütün girişimlere rağmen de herhangi bir gelişmenin yaşanmadığını kürsüden ifade etmedi. Kayıtlara geçsin diye ifade ediyorum.

Sebebi ne olursa olsun, oradaki mevcut durum ne olursa olsun orada yerde yatan cenazeleri kaldırmak Hükûmetin ve devletin sorumluluğundadır. Hiçbir gerekçe, bir hafta boyunca sokak ortasında cenazenin çürümeye yüz tutmasını gerekçelendiremez diyorum.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Belediye ne iş yapıyor?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Tutanaklara geçmesi açısından ifade ettim.

BAŞKAN – Tutanaklara geçmiştir.

Buyurunuz Sayın Bostancı.

12.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkürler.

Biraz önceki değerlendirmemden Sayın Baluken “Acaba bir tehdit algısı mı çıkartmam gerekir?” şeklinde şartlı bir cümleyle sonra malum sözleri söyledi.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Açık tehdit.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Baluken zeki bir insan. Esasen, sözlerimin ne anlama geldiğini anlamak için çok zekâya da gerek yok. Ben partilerin aldıkları oy oranlarından bahsettim, bizim burada neye dayanarak konuştuğumuzdan bahsettim, partilerin ilgili tabanlarına, millete değerlendirmeler yaparken saygı göstermek gerektiğinden bahsettim. “Demokrasi çarpar, başkaları da çarpar.” dedim, doğru. Bu çarpılma siyasette muhakkak, seçilememek, başarısız olmak şeklinde olur, başka türlü olmaz, benim de başka bir kastım olmaz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Açık bir tehdit olarak algıladık, açık tehdit ediyorsunuz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Kesinlikle burada hiçbir biçimde tehdit yoktur.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – “Başkaları” ne oluyor? “Demokrasi çarpar.” tamam da “Başkaları çarpar.” ne oluyor?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Ancak, Sayın Baluken’in şartlı bir cümleyle de olsa, burada sanki bir tehdit varmış gibi peşinden söylediği sözler, “Azdan az gider, çoktan çok gider.”, bunlar çok talihsiz sözlerdir. Ve ben de şunu anlamak isterim: Sayın Baluken burada siyasi konuşmaları dinlerken acaba kulak hassasiyeti buradan nasıl ben bir tehdit algısı çıkartırım da şartlı bir cümleyle de olsa mukabil bir tehditte bulunurum şeklinde mi çalışıyor diye kendisine sormak isterim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, burada açıklama yapmaya ihtiyaç var.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Baluken.

13.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, ben daha önce de ifade ettim. Sayın Bostancı’nın hâlâ bir üniversite hocası edasıyla “academia”da öğrencilerine ders verir bir pozisyonda bu Meclisi ve milletvekillerini terbiye etme arayışından bir kere vazgeçmesi gerekiyor. Kendisinin bütün milletvekilleriyle eşit konumda olduğunu, yaptığı konuşmalarla da, ortaya koyduğu siyasi duruşla da diğer milletvekillerinden hiçbir farkı olmadığını daha önce de ifade etmiştim, bugün de ifade ediyorum. Burada milletvekillerinin zekâ seviyesini ölçecek bir yetkinlikte, etkinlikte olmadığını da ifade edeyim. Ben bir hekim olarak Sayın Bostancı’nın zekâ ölçüsünü ölçme gibi bir yanlışa, bir cüretsizliğe girmezken Sayın Bostancı’nın bir siyaset bilimcisi olarak buraya gelip bizim zekâmızla ilgili değerlendirmelerde bulunması onun şu anda meseleleri ele aldığı düzeyle ilgili bütün Genel Kurula bir bilgi veriyor.

Biz her söylenenin ne anlama geldiğini çok iyi biliyoruz. Orada yapmış olduğu değerlendirmelerden sonra bize yönelik söylemiş olduğu “Demokrasi çarpar, başkaları da çarpar.” sözü tutanaklar da incelenirse net olarak görülecektir. Zaten bu tartışmanın bugün gündemleşmesinin sebebi, uzun süredir parti yetkililerinin, Başbakanın, Cumhurbaşkanının ve emirlerindeki çamur medyasının “Başkaları da çarpar.” üzerinden bize yöneltmiş olduğu bu psikolojik linç kampanyasıdır, hedefleştirme kampanyasıdır. Biz bugüne kadar bu “Başkaları da çarpar.” sözünden dolayı onlarca kez yaşam hakkımızı tamamen yitirecek şekilde saldırılara maruz kaldık, suikastlara maruz kaldık.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Azdan az, çoktan çok!

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sokak ortasında üzerimize ateş açıldı, bu partinin Genel Merkezi yakıldı, 400’den fazla yerde seçim büroları ve seçim çalışmalarına linç saldırıları yapıldı. Eğer ifade ettiği şey, “Başkaları da çarpar.” üzerinden ifade ettiği şey, daha önce bize suikast olarak geri dönen, fiilî saldırı olarak geri dönen, sokak ortası infaz girişimi olarak geri dönen, Genel Merkezimize saldırı olarak geri dönen linç güruhuysa ona yönelik olarak korkmayacağımızı ve ona karşı olan tavrımızı ifade etmek üzere o cümleleri kullandım, yoksa benim herhangi bir tehdit kastım yoktur.

Teşekkür ederim.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Onların hiçbirisini onaylamayız Sayın Baluken, hiçbirisini onaylamayız.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – “Başkaları da çarpar.” dediğin odur senin.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Hiçbir gayrimeşru işi onaylamayız.

BAŞKAN – Sayın Gök, buyurunuz…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Millet sandığa gömer, sandığa.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sandığa nasıl gömüldüğünüzü gördük biz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sandığa kim gömüldü?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sandıktan darbeyle çıktınız, bakın.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Tamam, kim gömüldü?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sandıktan, gömülünce darbeyle çıktınız, savaşla çıktınız.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – 11 seçimdir sandığa gömülüyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Gök’e söz verdik.

Buyurunuz Sayın Gök.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ona millet karar veriyor; burada oturmana da millet karar veriyor, gitmene de millet karar veriyor.

14.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Başbakan Yardımcısı Yıldırım Tuğrul Türkeş ile Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, az önce burada dile getirdiğimiz konuda, Sayın Bakanın yaptığı açıklamayla, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa, AKP Hükûmeti döneminde bir cenazenin tam bir haftadır sokakta kaldığının resmî olarak teyit edildiği bir bilgi verildi.

Gerçekten, vahim bir tablo. Yani gerçekten, durum bu şekilde devam ediyorsa, bir cenaze bir hafta sokakta kalıyor ve bu duruma seyirci kalınabiliyorsa bu kimin suçudur Allah aşkına? Bu ülkeyi on üç yıldır kim yönetiyor? Şimdi, bunlar konuşulmasın mı? Bir dinî görevin dahi yerine getirilemediği, bir cenazenin toprağa verilemediği, ailesinin pencereden bakıp bir cansız cesedi seyrettiği bir tablo bir normal tablo mudur?

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Değildir ama cenaze niye orada?

LEVENT GÖK (Ankara) - Bu, ne denli dehşet verici bir tablo! Türkiye'nin geldiği noktaya bakın. On üç yıldır kim getirdi bu ülkeyi, Türkiye’yi bu hâle?

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Ama cenaze niye orada? Biraz da ondan bahsedin.

FİLİZ KERESTECİOĞLU (İstanbul) – Biz de onu soruyoruz.

LEVENT GÖK (Ankara) - Yani bugün, AKP sıralarına bakıyoruz, terörle mücadele… Elbette, devlet terörle mücadele edecektir. On üç yıldır bu ülkeyi siz yönetiyorsunuz, siz! Kim bu hâle getirdi? Kim teröre mahkûm etti bu Türkiye’yi. Bunlar konuşulmasın mı Mecliste?

Sağduyuyla konuşalım diyoruz, saldırıyorlar. Cenaze konuşulmayacak, yolsuzluk konuşulmayacak, AKP için her şey güllük gülistanlık, öyle mi? Bir sokağa çıkın bakalım.

AKP Grup Başkan Vekili Sayın Bostancı -az önce Sayın Vural da ifade etti- bir kamu görevlisi görevden alınınca ona “Mahkemeye git.” diyor ama cumhuriyet tarihinin, 4 bakanın istifa ettiği ve özellikle, bir bakanın istifa ederken de “Sen ne söylediysen ben onu yaptım.” dediği bir anda, bir ortamda, onlara o yolu kapatan Meclis iradesini gösteriyor, AKP iradesini gösteriyor. Böyle bir tablo olabilir mi? Başkası olunca mahkemeye git, AKP’li olunca Mecliste akla. Meclis aklama, paklama yeri mi? Tam tersine, Meclis, her türlü şaibenin giderileceği bir yer, yargının önünün açılacağı bir yer, yargının önünün kapatılacağı bir yer değil. Meclis, hiçbir zaman bir kişinin mahkûmiyeti ya da suçsuzluğu konusunda karar veremez. O konuda karar verecek merci yargıdır. AKP’liler bunu da yaşattılar bize. Bu nedenle, sözlerini büyük bir üzüntüyle karşıladığımı ifade ediyorum Sayın Başkan.

Teşekkür ederim.

BAŞBAKAN YARDIMCISI YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, izin verir misiniz, buradan bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bakan, yerinizden lütfen, açayım mikrofonu.

Buyurunuz.

15.- Başbakan Yardımcısı Yıldırım Tuğrul Türkeş’in, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

BAŞBAKAN YARDIMCISI YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.

Ben buradaki konuşmalarda herhangi bir hususu teyit etmiş değilim, sadece kayıtlara girmesi bakımından… Ancak geçen sefer de Sayın Baluken’in atıfta bulunduğu, güneydoğuda terörle mücadele eden güvenlik güçlerinin karşılaştığı olaylar ve orada yaşananlarla ilgili Genel Kurula bilgi verdim. Müşahhas ve münhasır olarak atıfta bulunulan konuyla ilgili herhangi bir teyidim veyahut reddim bulunmamaktadır.

Teşekkür ederim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Vural, buyurunuz.

16.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Meclis Başkanının parti taassubuyla değil hukuk ve vicdan çerçevesinde karar vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil etmesini ve Anayasa ve İç Tüzük çerçevesinde kendisine verilen görevleri yapmasını istiyoruz. Dolayısıyla hepimiz, hep beraber, birlikte “Bizim başkanımız” diyebilmeliyiz. O bakımdan, Sayın Meclis Başkanı bu alışkanlıklardan vazgeçmeli, bir parti taassubuyla değil, parti tercihiyle değil, hukuk, vicdan çerçevesinde karar vermelidir.

Sayın Meclis Başkanının birçok zirvelerde irtibatları olacaktır dolayısıyla Meclisin mehabetini ve saygınlığını korumak durumunda. Sayın Cumhurbaşkanına Meclis Başkanlık Divanı üyeleriyle gittiği bir ortamda milletvekillerinin binasının sıkıntılı olduğunu -milletvekillerinin binaya girmek için sıkıntıları var- işlevsel olmadığını ifade ediyor.

Şimdi, Cumhurbaşkanlığı makamı milletvekillerinin binasının konuşulacağı yer değildir. Milletvekillerinin ihtiyacı varsa, irade bizim olur, Cumhurbaşkanından medet mi umacak yani yasama? Bu nasıl bir anlayıştır? O bakımdan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığını korumak zorundasınız. Buradaki milletvekilleri burada istediği şekilde, istediği iradeyle aziz Türk milleti adına egemenliğini kullanır, bütçeyi yapan da bu millettir, bu kaynakları veren de milletimizdir. Gidip orada, Cumhurbaşkanı makamında milletvekillerinin binasıyla ilgili konuyu kullanmasına yani gerçekten, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığı açısından mahal yoktur. Kaldı ki Cumhurbaşkanı da “Bu konular Başkanlık Divanında konuşulacak konulardır.” diye de ifadede bulunuyor. Onun için, Sayın Meclis Başkanının, Türkiye Büyük Millet Meclisinin egemenliğin yegâne temsil yeri olduğunun, Türk milletinin egemenliğini kullanan yegâne yer olduğunun, millî iradenin tecelli ettiği yegâne yer olduğunun idrakinde olarak makamlarla görüşmelerde bulunması ve bu çerçevede de üslubunu buna göre ayarlaması gerektiğini bu vesileyle ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın grup başkan vekilleri bitirdiyse artık sayın vekillere söz vereceğim.

Şimdi şu anda sisteme giren sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Sayın Atıcı, Sayın Akın, Sayın Kayışoğlu, Sayın Dora, Sayın Gürer, Sayın Okutan, Sayın Yüksel, Sayın Sarıhan, Sayın Zeybek, Sayın Akyıldız, Sayın Hürriyet, Sayın Doğan, Sayın Bozkurt, Sayın Özdemir, Sayın Demir, Sayın Basmacı ve Sayın Tarhan.

Buyurunuz Sayın Atıcı.

17.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, İsmet İnönü’nün 42’nci ölüm yıl dönümüne ve Mersin’de elektrik dağıtım işlerinin özelleştirilmesinden sonra yatırımların aksamasının vatandaşı mağdur ettiğine ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle, Genel Başkanımız ve Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü’yü rahmet ve saygıyla anıyorum.

Mersin’de elektrik dağıtım işinin özelleştirilmesinden sonra yatırımların aksaması vatandaşları ciddi şekilde mağdur etmiştir.

Değerli arkadaşlar, Anamur’da muz üreticilerinin, yaşanan elektrik kesintisinden sonra don oluşması nedeniyle, bir yıllık emeği, alın teri yok olmaktadır. Bu konuda herhangi bir önlemin alınmaması yıllardır şaşırtıcıdır. Örneğin, Erdemli Hüsametli köyünde trafo yetersizliğinden dolayı elektrikli eşyaların büyük bir kısmı kullanılamaz hâldedir. Benzer şekilde Mersin’in Tarsus, Çamlıyayla, Akdeniz, Mezitli, Yenişehir, Toroslar, Silifke, Mut, Gülnar, Aydıncık ve Bozyazı ilçelerinde de elektrik kesintileri yaşanmakta ve halk çileden çıkmaktadır. AKP Hükûmeti ülkemizi yönetememektedir. Derhâl bu soruna çözüm bulunmalıdır.

BAŞKAN – Sayın Akın.

18.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, İsmet İnönü’nün 42’nci ölüm yıl dönümüne ve Balıkesir’de meydana gelen iş kazalarına ilişkin açıklaması

AHMET AKIN (Balıkesir) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

“Bir memlekette namuslu insanlar da en az namussuzlar kadar cesur olmadıkça o memleket için kurtuluş yoktur.” sözüyle bugünlerde de yol göstericiliğini sürdüren 2’nci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü’yü saygı ve özlemle anıyorum.

Sayın Başkan, Balıkesir’den son günlerde ardı ardına üzücü haberler alıyoruz. Dün, yine Gönen ilçemizin Havutça Mahallesi’nde bir iş kazası meydana geldi. Yapılması planlanan rüzgâr enerji santrali için konulan hız sensörlerinde meydana gelen iş kazasında 1 işçimiz hayatını kaybetti, 1 işçimiz de yaralandı. Hayatını kaybeden işçimize Allah’tan rahmet, yaralı kardeşimize de acil şifalar diliyorum.

Hiçbir ölümden, hiçbir iş kazasından ders çıkartamıyoruz, gerekli önlemleri almıyoruz. Bu kadar ciddi boyutlara ulaşan ölümlü iş kazaları fıtrata havale edilerek geçiştirilemez. İş kazalarının bu derece yüksek boyutlara gelmesinin ardındaki temel nedenin kuralsız, güvencesiz, sendikasız ve kayıtsız çalışma olduğunu biliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kayışoğlu.

19.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, İsmet İnönü’nün 42’nci ölüm yıl dönümüne ve eğitim kurumlarının gerici kuşatmalarla baskı altına alınmasını kınadığına ilişkin açıklaması

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de partimizin Genel Başkanı, Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız İsmet İnönü’yü 42’nci ölüm yıl dönümünde saygıyla, minnetle anıyorum.

Bugünlerde ülkemizin önemli üniversitelerinde ve birçok okulda gerici provokasyonlar yapıldığı görülmektedir. Din üzerinden mağduriyet edebiyatı yapılarak, ODTÜ’de, yine Hacettepe’de solcu öğrencilere tehditler ve palalı saldırılar gerçekleştirilmiştir. İstanbul Erkek Lisesinde objektif değerlendirme yapılmadan, benzer nedenlerle öğretmen Seyit Işık sürgün edilmiştir.

Bilim yuvası olması gereken eğitim kurumlarımızın gerici kuşatmalarla baskı altına alınmasını kınıyoruz.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Sayın Dora.

20.- Mardin Milletvekili Erol Dora’nın, TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’a görevinde başarılar dilediğine ve Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki terör olayları nedeniyle çocukların hayatını kaybetmesine ilişkin açıklaması

EROL DORA (Mardin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben de bu yeni görevinizde başarılar diliyorum.

Ben de bu süreçte özellikle bölgede devam eden ve yaklaşık, şimdiye kadar 57 çocuğun hayatını kaybetmiş olduğu olaylardan biraz bahsetmek istiyorum.

Biraz önce sayın grup başkan vekilimizin de ifade ettikleri gibi, Dargeçit’te gerçekten travmatik bir durum yaşanmaktadır. Biraz önce de bahsetti, kendim de bu konuyla çok ilgilendim. Düşünün, bir annenin kolu kopmuş, şu anda Diyarbakır’da; 8 aylık bebeği anne sütünden de mahrum bir şekilde, hâlâ Dargeçit’ten Diyarbakır’a götürülememiştir. Kendim de valilikten istirham etmiş olmama karşın, henüz bu konuda bir gelişme olmamıştır. Herkesi bu anlamda empati yapmaya çağırıyorum. Acaba, bu bizim çocuğumuz olsaydı biz neler düşünecektik?

Şuradan da vurgulamak istiyorum: Bu tür sorunlarımızı şiddetle ve savaş konseptiyle çözümleyebileceğimizi zannetmiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EROL DORA (Mardin) – Bir an önce yine çözüm sürecine dönülmesini bir kez daha buradan vurgulamak istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

21.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, İsmet İnönü’nün 42’nci ölüm yıl dönümüne, halkın geçim sıkıntısı içinde olduğuna ve Maliye Bakanının çizdiği tablonun halkın gerçekleriyle örtüşmediğine ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Cumhuriyetimizin 2’nci Cumhurbaşkanı, Genel Başkanımız İsmet İnönü’yü saygıyla anıyorum.

Sayın Başkan, Niğde Çiftehan’dan, BAĞ-KUR’dan yetim aylığı alan Hatice Hanım “Verilen maaşla geçinemiyoruz.” diye yazmış. Niğde’den emekli öğretmen Hasan Bey “‘Maaşlara zam yapacağız.’ dediklerinde piyasada her şeye zam geldi, ay sonunu getiremiyoruz.” diyor. Çiftçi arıyor “Patates depoda kaldı. Elmanın, fasulyenin hâli ne olacak?” diye soruyor. Esnaf siftahsız dükkân kapatıyoruz diye dertleniyor. Niğde’de icra dairesi 1 iken 2 oldu, 3’üncüsü yolda deniyor. Taşeron işçimiz “Ailece çalışıyoruz, geçinemiyoruz, açız Vekilim.” diye kapımıza geliyor. Yeşil kart alanların sayısı neredeyse nüfusun yarısı. Her gün onlarca kişi “iş” diye ya geliyor ya arıyor. “Ne iş verirseniz çalışırım.” diyen üniversite diplomalılar var. Ana baba iş bulmak için kapı kapı geziyor, öğrenciler burs arayışında. Kısacası, kime “Hâlin ne?” derseniz bir dokun bin ah işit durumunda, herkesin derdi, sorunu var. Durumu iyi olanlar ranttan beslenen, haksız kazançla geçinen ve sırtını iktidara dayayanlar. Maliye Bakanının çizdiği tablo halkın gerçekleriyle örtüşmüyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Okutan…

22.- Isparta Milletvekili Nuri Okutan’ın, mülki idare amirlerinin maaşlarının hâkim ve savcı maaşlarıyla eşitlenmesini beklediklerine ilişkin açıklaması

NURİ OKUTAN (Isparta) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bilindiği üzere, kaymakamlar ilçelerinde yürütmenin başı olarak hem devletin temsilcisi hem de hükûmet programlarının yürütücüsüdür. Bu yüzden, Cumhuriyet Dönemi’nde ilçede yürütmenin temsilcisi olan kaymakamlar ile yargının temsilcisi olan hâkim ve savcılar arasında özlük hakları bakımından hep bir denge gözetilmiştir. Ancak, Büyükşehir Belediyesi Kanunu’ndaki değişiklikler ve Köylere Hizmet Götürme Birliğinin kapatılmasıyla birlikte kaymakamlar aleyhine bu denge bozulmuştur. Mesela 2016 yılında birinci sınıf yargı mensupları 10.157 lira alacaktır, birinci sınıf kaymakamlar da 6.900 lira alacaktır. Mesleğe giren bir yargı mensubu 5.638 lira alacaktır, yeni mesleğe giren bir kaymakam da 3.800 lira alacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURİ OKUTAN (Isparta) - Yeni bir hazırlığın yapıldığı bu dönemde, birinci sınıf mülki idare amirlerinin maaşlarının birinci sınıf hâkim ve savcılara, diğer mülki idare amirlerinin maaşlarının ise derece, kademe, kıdem yılı itibarıyla dengesi olan hâkim ve savcılara eşitlenmesinin sağlanması idare amirlerinin büyük beklentisidir. Hükûmetin bu beklentiyi dikkate almasını diliyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Yüksel…

23.- Eskişehir Milletvekili Cemal Okan Yüksel’in, Eskişehir’in Gündoğdu Mahallesi’nde kentsel dönüşümle ilgili yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması

CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) – Sayın Başkan, Eskişehir Gündoğdu Mahallesi’nde afet alanı, kentsel dönüşüm gibi sorunların yanı sıra, Hükûmetin yerel yönetimlere danışmadan yapmış olduğu ve şehri bıçak gibi ikiye bölen çevre yolu düzenlemesi dünyanın az yerinde görülebilen bir keşmekeşe neden olmaktadır. Çevre yolundan Gündoğdu Mahallesi’ne bir giriş olmadığı için vatandaşlar 4 kilometre gidip, U dönüşü yapıp, 4 kilometre geri dönüp evlerine gidebilmektedir.

Ayrıca, 7 Aralık 2015 günü, 77 yaşındaki Ümmühan Gör adlı teyzemiz, çevre yolu üzerinde direkt mahalleye bağlanan bir üst geçit olmadığından, karşıdan karşıya geçerken araba çarpması sonucu feci şekilde can vermiştir. Bu konuyla ilgili, tekrar ölümcül kazaların yaşanmaması adına, Hükûmetin ne yapmayı planladığını ve çevre yolundaki üst geçitlere yürüyen merdiven şeklinde bir düzenleme yapıp yapmayacağını merak etmekteyim.

BAŞKAN – Sayın Sarıhan…

24.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın, İsmet İnönü’nün 42’nci ölüm yıl dönümüne ve Adalet Bakanının tutuklu gazetecilerle ilgili bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ŞENAL SARIHAN (Ankara) – Değerli Başkan, halkımızın emperyalizme karşı verdiği muazzam mücadelenin önderlerinden olan Sayın İnönü’yü saygıyla anıyorum.

Sizinle paylaşmak istediğim düşünce şudur: Sayın Adalet Bakanı dün adliye binasını ziyaret ettiler. Adliyede kendilerine yöneltilen, gazetecilerin tutuklu yargılanmalarına ilişkin soruya verdikleri yanıtta “Hiçbir gazeteci yazdığı haber sebebiyle cezaevinde değildir.” dediler. Bu söz, daha önce Zekeriya Öz tarafından da ifade edilmiş bir sözdü. Acaba, gazeteciler yazdıkları haberler nedeniyle değil de sokakta attıkları kurşunlar nedeniyle mi yargılanıyorlar? Bunu sormak istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Zeybek…

25.- Samsun Milletvekili Kemal Zeybek’in, İsmet İnönü’nün 42’nci ölüm yıl dönümüne ve Samsun’da ihtiyaç sahibi vatandaşlara yapılan sosyal yardımların adil yapılmadığına ilişkin açıklaması

KEMAL ZEYBEK (Samsun) – Kurtuluş Savaşı’nda cephede komutanlık yapmış, cesur asker, komutan ve 2’nci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü’nün ölüm yıl dönümünde kendisini özlem ve rahmetle anıyorum.

Samsun merkez ve ilçelerinde yaşamını zor koşullarda geçiren ve ekonomik olarak ihtiyaç sahibi olan yurttaşlarımıza yardımlar adil yapılmamaktadır. Yapılan yardımların verilmesini doğru buluyoruz. Yardımların ihtiyaç sahibi vatandaşlarımıza verilirken siyaseten taraflı davranıldığı, ilçelerde sosyal yardımlaşma vakıflarının AKP örgütlerinin talepleriyle hareket ettiği, yardımlarda haktan yana olunmadığı, tarafsızlık ilkesini unutulduğu, eşit davranılmadığı bir gerçektir. Sosyal yardımlarda eşitlik ve tarafsızlık ilkeleri ile ahlaki değerlerimize yakışır ve yaraşır bir şekilde davranılmasını istiyoruz. Tüm yurttaşlarımız adına istek ve taleplerimizdir.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Akyıldız… Yok.

Sayın Hürriyet…

26.- Kocaeli Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet’in, İsmet İnönü’nün 42’nci ölüm yıl dönümüne ve Kocaeli’nin Kartepe ilçesinde bulunan Köseköy Gençlik Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezinde ortaya çıkan işkence görüntülerine ilişkin açıklaması

FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Öncelikle, Lozan kahramanı 2’nci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü’yü ölümünün yıl dönümünde minnet ve rahmetle anarak sözlerime başlamak istiyorum.

Kocaeli ili Kartepe ilçesi sınırları içerisinde faaliyet gösteren Köseköy Gençlik Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezinde geçtiğimiz hafta ortaya çıkan işkence görüntüleri maalesef, Türkiye’de ne ilk olmuş ne de son olacağa benziyor. Bu tür olaylar değişik yıllarda defalarca yaşanmıştır ve bu tür olaylar yaşandıktan sonra, yine aynı şeyler gündeme geliyor. Buralarda istihdam edilen, bakım hizmetiyle ilgilenen görevlilerin özel hizmet alım ihaleleriyle belirlendiği ve bu ihalelerle şirketlerden alınan kadrolarla bu işlerin yürütüldüğü, istihdam edildiği ortadadır. Ama maalesef, Türkiye'de bulunan yüzlerce engelli rehabilitasyon merkezi, bakımevi ve çocuk yuvalarında istihdam edilen personelin niteliğinin özel hizmet alım ihaleleriyle belirlenmesinin yaşanan şiddet olaylarının önüne geçmeyeceği de aşikârdır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Doğan…

27.- İstanbul Milletvekili Selina Doğan’ın, İsmet İnönü’nün 42’nci ölüm yıl dönümüne ve Noel Bayramı’nı kutladığına ilişkin açıklaması

SELİNA DOĞAN (İstanbul) – Sayın Başkan, ben de tüm grubumuz gibi, öncelikle Sayın İsmet İnönü’yü anarak sözlerime başlıyorum.

Ben Noel vesilesiyle söz aldım. Bugün, biliyorsunuz, ülkemizde ve dünyada Hristiyanların büyük bir bölümü Noel Bayramı’nı kutlayacaklar İsa Mesih’in doğum günü olan. Ancak, bırakın inançlarını yaşamak, insanların, binlerce insanın evlerine hapsedildiği, inançlarından ve dinlerinden ötürü katledildikleri, yerlerinden, yurtlarından edildikleri bir dönemde buruk bir şekilde kutlayacağız biz Noel Bayramı’nı. Ve yine maalesef, ülkemizde çocuklara hediye vermesiyle ünlü bir Aziz olan Noel Baba’nın şişme Noel Baba bıçaklama eylemleriyle hedef alındığı, yine kaç Hristiyan’ın Kurban Bayramı’nda kesilen bir danaya eşit olduğunun tartışıldığı, sorgulandığı, nefret eylemlerine sahne olduğunu görüyoruz ülkemizin. Sizden öncelikle bu nefret söylemlerini kınamanızı talep ediyorum ve ülkemizde tüm farklı dinlerin kendi bayramlarını özgürce kutlamayı varsayacakları günler umuduyla Noel Bayramı’nı kutluyorum.

BAŞKAN – Sayın Bozkurt…

28.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt’un, uygulanan politikaların doğruluğunun alınan oy oranına bağlı olmadığına ilişkin açıklaması

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya) – Sayın Başkan, bugün herhâlde talihsiz konuşmalar günü. Alınan oy oranına göre politikaların doğruluğu çok da doğru bir tespit değil. Eğer öyle olsaydı, herhâlde dünyanın en doğru politikalarını uygulayan politikacılar Saddam olurdu, Mübarek olurdu, Kaddafi olurdu, ülkemizde de herhâlde yüzde 92 oyla seçilen Kenan Evren olurdu. Dün Başika’ya gönderdiği askerini ertesi gün “Çekmeyeceğim.” deyip de çekenler, bir gün Rusya’nın, bir gün Amerika’nın, bir gün Irak’ın tehditlerine boyun eğenler bugün anmakla şeref duyduğumuz İsmet İnönü’nün hayatına dönüp bakmalı ve biraz olsun ders almalıdırlar.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

29.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in, İsmet İnönü’nün 42’nci ölüm yıl dönümüne ve İstanbul’un Avcılar ilçesinin Ambarlı Mahallesi’nin bir bölümü için alınan afete maruz bölge kararı nedeniyle vatandaşların mağdur olduğuna ilişkin açıklaması

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, bugün, bu yüce Meclis sıralarında ve bu makamlarda görev yapma imkânının yolunu açan özgür, bağımsız ve cumhuriyet değerleri ile birey olarak yaşamamızı güvence altına alan bu devletin kurucuları, başta Mustafa Kemal Atatürk’ü ve ölüm yıl dönümünde Sayın Genel Başkanımız İsmet İnönü’yü saygıyla anıyorum.

1999 depremi sonrası Bayındırlık ve İskân Bakanlığı önerisiyle, İstanbul Avcılar Ambarlı Mahallesi’nin bir bölümü için 2005 yılında Bakanlar Kurulu kararınca afete maruz bölge kararı alınmıştır. İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından tehlike oluşturan yapıların yıkımı işlemleri başlamıştır. Bölgede mağduriyet yaşayan vatandaşlarımızın tahliye işlemleri gerçekleştirilirken yaşadıkları mağduriyetin giderilmesi, ailelerin kendi emek ve birikimleriyle edinmiş oldukları mülklerinin karşılığının sağlanması konusunda hak kaybına uğramamalarıyla ilgili Çevre ve Şehircilik Bakanlığını göreve çağırıyorum. Bu bölgede yaşayan ve bizden çözüm bekleyen vatandaşlarımıza sesleniyorum: Cumhuriyet Halk Partili…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – …Avcılar Belediyesi sınırları içinde yer alan bu bölge belediyemizin sorumluluğunu aşmaktadır. Sorunun çözümünde Çevre ve Şehircilik Bakanlığının müdahalesi gerekmektedir.

BAŞKAN – Sayın Demir…

30.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in, İsmet İnönü’nün 42’nci ölüm yıl dönümüne, Millî Eğitim Bakanlığının şube müdürü atamalarının iptaliyle ilgili Danıştay kararlarına uymadığına ve turizm sektörünün ihracat teşviklerinden yararlanamadığına ilişkin açıklaması

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Mustafa Kemal Atatürk’ün silah arkadaşı, önderimiz, liderimiz İsmet İnönü’yü saygı, sevgi ve rahmetle anarım.

Sayın Bostancı “Yargı yolu açık, hukuki yollar var.” diyor, biraz önce öyle söyledi. Bunu inanarak mı söyledi? Endişeliyim. Danıştay, Millî Eğitim Bakanlığının 1.709 şube müdürü atamasını iptal etti. Hükûmet ve Millî Eğitim Bakanı bu iptal kararlarını maalesef uygulamıyor ve mağdurların haklarını iade etmiyor. Buna ne söyleyecek, ben merak ediyorum.

56 sektörü beraberinde besleyen ve yılda 35 milyar dolar döviz getiren turizm sektörümüz ihracat teşviklerinden yararlanamamaktadır. Ekonomik zorlukları yaşamakta olan turizm sektörümüzün ihracat teşviklerinden yararlanması için…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Basmacı…

31.- Denizli Milletvekili Melike Basmacı’nın, 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvetle mücadele haftasını kutladığına ve SSK ile BAĞ-KUR emeklilerine seyyanen verilen zammın neden memur emeklilerine verilmediğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

MELİKE BASMACI (Denizli) – Sayın Başkan, devlet başkanlığını onurla yürüten Sayın İnönü’nün “İktidarda kalmak değil, itibarda kalmak önemlidir.” sözünü hatırlatarak 17-25 Aralık haftamızı kutluyorum.

Soruma geçiyorum: 2016 Ocak ayından itibaren uygulanacak olan tasarı metnine göre, SSK ve BAĞ-KUR emeklilerine 100 TL seyyanen zam artışı yasalaşmıştır. Buna göre, seçim beyannamenizde “tüm emekliler” denmesine rağmen, memur emeklileri niçin seyyanen zam alamamıştır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tarhan…

32.- Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhan’ın, İsmet İnönü’nün 42’nci ölüm yıl dönümüne, Gebze-İzmit metro hattı ihalesi ile Gebze-İzmit ek tren seferlerinin durumunu öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, 2’nci Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız İsmet İnönü’yü rahmetle anıyorum.

Birinci sorum: İstanbul Anadolu Yakası metro projesinin devamı olan Gebze-İzmit hattı ihalesi yapılacak mı?

İkinci sorum: Neden Ankara-İstanbul hızlı tren saatleri arasında Gebze-İzmit arası ek tren seferleri uygulanmıyor?

BAŞKAN – Sayın Gündoğdu… Yok.

Sayın Yılmaz…

33.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, 17-25 Aralık sürecinin gündeme gelmemesi yönünde antidemokratik bir uygulama olduğuna ilişkin açıklaması

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tabii, başta Meclis Başkanı olmak üzere, biraz önce Danışma Kurulu toplantısında kesin bir karar alınmış, bir talimat var gibi, 17-25 Aralığın gündeme gelmemesi noktasında ortak bir tavır var. Orada bir antidemokratik uygulamayı gördük. Ama, biz şunu ifade etmek istiyoruz: Bu ülkede başta Adalet ve Kalkınma Partisine oy veren Anadolu’nun mazlum Müslüman Türk milleti açlıkla, yoklukla, imkânsızlıklarla çocuğunu gelin etmenin, evine ekmek götürmenin derdinde mücadele ederken eğer bu ülkede birileri kamunun ve devletin malını soymuşsa, beş yıldızlı otellerde, saraylarda, kırmızı halıların üzerinde devletin imkânlarını hiç ederek ve soyarak yaşıyorsa bunların hesabını sormak zorundayız.

BAŞKAN – Sayın Tuncer…

34.- Amasya Milletvekili Mustafa Tuncer’in, İsmet İnönü’nün 42’nci ölüm yıl dönümüne ve Amasya İl Sağlık Müdürlüğünün sağlık meslek liselerinden stajyer öğrenci kabul etmediğine ilişkin açıklaması

MUSTAFA TUNCER (Amasya) – Sayın Başkan, öncelikle laik ve çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin temel kurucularından olan İsmet İnönü’yü sevgi, özlem ve rahmetle anıyorum.

Sağlık meslek lisesinde öğretim gören öğrencilerin haftada iki gün staj yapması ve bu stajı devlet hastanelerinde yapması gerekiyor. Amasya İl Sağlık Müdürlüğü bu eğitim döneminde “Stajyerlere staj ücreti ödeyemiyoruz.” diyerek stajyer öğrenci kabul etmiyor ve yüzlerce öğrenci staj yapamıyor, sınıflarda boş boş oturuyorlar. Staj yapmadan, uygulamalı eğitim almadan yetişen sağlıkçılardan sağlık beklemek mümkün değildir. Bakanlığın staj işini bir an önce çözmesini bekliyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Arslan...

35.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, İsmet İnönü’nün 42’nci ölüm yıl dönümüne ve Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Fakültesinin eski binasının TÜRGEV’e verildiği ve Denizli Lisesinin Denizli Büyükşehir Belediyesine devredildiği iddialarının doğru olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan, öncelikle, Lozan kahramanı merhum İsmet İnönü’nün ölüm yıl dönümünde kendisini sevgiyle saygıyla minnetle anıyorum.

İki sorum var; birincisi: Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Fakültesinin eski yerinin -yüksekokulların konuşlandığı alanın- binasıyla birlikte TÜRGEV’e verildiği veya verileceği söylenmektedir. Bu iddia doğru mudur? Doğruysa neden verilmiştir?

İki: Denizli Lisesinin (Koca Mektep) Denizli Büyükşehir Belediyesine devredildiği söylenmektedir. Bu devir yapılmışsa neden yapılmıştır? Devir yapıldıysa bu eğitim yuvasını, bu güzel eseri eğitim yuvası olmaktan çıkarmak doğru mudur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kuyucuoğlu...

36.- Mersin Milletvekili Serdal Kuyucuoğlu’nun, İsmet İnönü’nün 42’nci ölüm yıl dönümüne ve Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yaşanan terör olaylarına ilişkin açıklaması

SERDAL KUYUCUOĞLU (Mersin) – Sayın Başkan, önce, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucularından sevgili İsmet İnönü’yü rahmetle minnetle anıyorum.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da devam eden çatışma ortamı, ilan edilen sokağa çıkma yasakları insanları canından bezdirmiş, birçok insanımız, asker ve polisimiz canından olmuştur. Bölgede sosyal ve ticari hayat durmuştur, can ve mal güvenliği kalmamıştır, insanlar yaşadıkları kentleri terk etmektedir, 200 bin civarında insanımız göçmen durumuna düşmüştür. Ülkemizin bir bölgesinde yangın varken diğer bölgelerde huzur beklenemez. Bu nedenle soruyorum: Evlerini, barklarını, iş yerlerini terk eden, göçmen durumuna düşen insanlarımız için Hükûmetimiz ne gibi destekler vermekte ve önlemler almaktadır?

İki: Birçok asker, polis ve devlet görevlimiz PKK’nın elinde bulunmaktadır. Bu insanlarımızın kurtarılması için ne gibi girişimler yapılmaktadır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Parsak...

37.- Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak’ın, Meclis Başkanının MHP grup önerisini reddetmesini kınadığına ilişkin açıklaması

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının grup önerimizi reddetmiş olmasını esefle kınıyor ve bu çerçevede üç öneride bulunuyorum.

Birincisi: Bundan sonra muhalefet partilerinin araştırma önergelerini de Sayın Meclis Başkanı hazırlayıp muhalefet partilerine versin yahut ikinci olarak, Türk Dil Kurumuna bir yazı yazılsın “yolsuzluk” kelimesinin Türkçe Sözlük’ten çıkarılması istensin yahut da “y”, “o”, “l”, “s”, “u”, “z”, “l”, “u”, “k” harfleri Türk alfabesinden çıkarılsın.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Ahmet Yıldırım… Yok.

Sayın Akaydın…

38.- Antalya Milletvekili Mustafa Akaydın’ın, İsmet İnönü’nün 42’nci ölüm yıl dönümüne ve Amerikalı gazeteci Seymour Hersh’in Suriye’de sarin gazı kullanımında Türkiye’nin de katkısı olduğuna dair iddialarına Hükûmetin cevap vermeyi düşünüp düşünmediğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de “Garp Cephesi Komutanı” unvanlı 2’nci Genel Başkanımız, aynı zamanda Lozan ve demokrasi kahramanı Sayın İsmet İnönü’yü saygılarımla ve rahmetle anmak istiyorum.

Benim sorum Sayın Dışişleri Bakanına: Kamuoyunda -şu anda da takip edildiği üzere- 2013 yılında Suriye’de sarin gazı kullanımında Türkiye'nin de katkısı olduğuna dair Amerikalı araştırmacı, gazeteci Seymour Hersh’in çok ciddi iddiaları var Amerikan basınında yer alan. Buna Türk Hükûmeti adına cevap vermeyi düşünmekte midir Sayın Dışişleri Bakanı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Yalım…

39.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, çiftçi ile esnaf emeklilerinin maaşlarına zam yapılıp yapılmayacağını öğrenmek istediğine ve İsmet İnönü’nün 42’nci ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Başkanım.

Şimdi, 7 Haziran öncesi Cumhuriyet Halk Partisinin halkımıza verdiği vaatlerden dolayı Adalet ve Kalkınma Partisi yani AKP de artık, Ocak 2016’da asgari ücreti bin TL’den yüzde 30’luk artışla 1.300 TL’ye getiriyor, iyi bir gelişme ancak bunun yanında, en düşük ücreti alan emeklilerimizden olan çiftçi ve esnaf emeklilerimiz ayda 800-900 TL almaktadır. Bunların da aynı statüyle, maaşlarının 1.300 TL olacağı veya zam alıp almayacağı konusunda bilgiye ihtiyacımız var. Bu konuda gerekli işlemlerin yapılmasını rica ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

Aynı zamanda, 2’nci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü’yü de özlemle anıyorum.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz sayın milletvekilleri.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, Başkanlık Divanı olarak ülkemizde yaşayan hiçbir insanın dininden, dilinden, ırkından ve cinsiyetinden kaynaklı aşağılanmasını, rencide edilmesini ve bundan kaynaklı nefret söylemlerini tasvip etmediklerine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, yerinden konuşma yapan sayın milletvekillerinden Sayın Selina Doğan’ın özellikle Divanımızdan nefret söylemine ilişkin bir kınama yapma talebi vardı. Dolayısıyla, bu talebe ilişkin ben de görüşlerimi ifade etmek istiyorum. Sayın Doğan çıktı fakat kendisi muhtemelen duyacaktır.

Biz ülkemizde yaşayan hiçbir insanımızın dininden, dilinden, ırkından ve cinsiyetinden kaynaklı hor görülmesini, aşağılanmasını ve rencide edilmesini, bundan kaynaklı nefret söylemlerinin gelişmesini asla ve asla tasvip etmiyoruz. Dolayısıyla, böyle bir söylem karşısında bizim tutumumuz ve davranışımız açık ve nettir. Bunun bilinmesini istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.01

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.23

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER : Sema KIRCI (Balıkesir), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)

------0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- CHP Grubu adına, Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Levent Gök, İstanbul Milletvekili Engin Altay ile Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, siyasi iktidarın basın ve ifade özgürlüğünü ortadan kaldıran uygulamaları ile yayın yasaklarının halkın haber alma özgürlüğüne ve demokrasimize olan etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/35)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Siyasi iktidarın, basın ve ifade özgürlüğünü ortadan kaldıran uygulamaları ile yayın yasaklarının halkın haber alma özgürlüğüne ve demokrasimize olan etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98'inci, TBMM İçtüzüğü’nün 104'üncü ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açıImasını arz ederiz.

                   Levent Gök                                        Engin Altay                                         Özgür Özel

                       Ankara                                              İstanbul                                              Manisa

         CHP Grubu Başkan Vekili                   CHP Grubu Başkan Vekili                   CHP Grubu Başkan Vekili

Gerekçe:

Türkiye'de basın ve ifade özgürlüğüne yönelik olarak öteden beri devam eden baskılar son aylarda şiddetini giderek artırmaktadır. Gazeteciler, sadece mesleklerini yaptıkları için, yazdıkları haberler yüzünden soruşturmalara tabi tutulmakta, gözaltına alınmakta ve tutuklanmakta, hatta cezalandırılmaktadırlar.

Gazeteciler açık açık tehdit edilmekte, boyun eğmeyenler sokaklarda saldırıya uğramaktadır. Hükûmeti ve Cumhurbaşkanını eleştirmek bir yana, açık açık övmeyen gazeteciler bile ağır baskı altında tutulmaktadır. Medya patronları Hükûmetin ve Cumhurbaşkanının açık baskısıyla birçok çalışanını işinden atmaktadır.

Gazete ve televizyon binalarına taşlı, sopalı saldırılar düzenlenmekte, saldırıları yapanlar cezasız kalmaktadır. Gazete, dergi ve televizyon binaları kolluk güçleri tarafından basılmakta, basılı yayınların dağıtımı engellenmekte, televizyon ekranları karartılmaktadır.

TMSF tarafından el konulduktan sonra iktidara yandaş sermaye sahiplerine devredilen medya kuruluşları, kamu şirketlerinden aktarılan kaynaklar ve kamudan ihale alan müteahhitlerin oluşturduğu havuzlarda toplanan paralarla beslenerek iktidarın sesi hâline getirilmektedir.

Medya kuruluşlarına sudan bahanelerle iktidara yakın isimler kayyum olarak atanarak el konulmakta, bağımsız basın kuruluşları el konulma tehdidi altında tutulmaktadır. El konulan gazete ve televizyonların yayın politikaları 180 derece değiştirilmektedir. İktidar destekçisi hâline getirilen bu kuruluşlarda çalışan emekçiler, yasal hakları gasbedilerek ve zor kullanılarak işlerinden atılmaktadırlar.

Gazeteciler görevleri sırasında kolluk kuvvetlerinin fiilî engellemesiyle karşılaşmakta, nedensiz yere gözaltına alınmaktadırlar.

İktidar, sistemli olarak yürüttüğü baskı ve sindirme politikasıyla halkın haber alma hakkını engellemektedir. Bunun en somut örneği Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ile Ankara Temsilcisi Erdem Gül'ün MİT tırlarıyla ilgili haberler yüzünden idarenin sorumsuz kanadı tarafından suçlu ilan edilmesi ve hedef gösterilmesidir. Geride kalan dönemde onlarca gazeteci gazetecilik faaliyetleri yüzünden tutuklanmış, cezaevlerinde tutulmuştur. Onlarca gazeteci yazdığı haber ve yorum nedeniyle casusluk, terör örgütü üyeliği, terör örgütüne yardım gibi gülünç iddialarla yüzlerce yıllık hapis cezası istemiyle yargılanmış ve yargılanmaktadır. Dünya Türkiye'yi "hapiste en fazla gazeteci bulunan ülke" gibi kötü bir ünle tanımaktadır.

İktidar, yargıyı ve kolluk kuvvetlerini baskınlar, aramalar, soruşturmalar, davalar ve hukuksuz kararlarla basın özgürlüğünü yok etmek için saldırganca kullanmaktadır.

Türkiye'yi sarsan bütün önemli olaylara yayın yasağı getirilmesi de halkın haber alma özgürlüğünü zedelemektedir. Bu uygulamalar gerçeklerin karartılması ve halkın gözünden kaçırılmasına zemin oluşturmaktadır.

Gelinen bu noktada Türkiye'de evrensel anlamda bir basın özgürlüğünden söz etmek mümkün değildir. İktidar, baskıcı bir anlayışla gücünü kullanarak basın ve ifade özgürlüğünün yanı sıra kuvvetler ayrılığını da fiilen ortadan kaldırmıştır. Anayasa ve tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelerin hükümlerinin açıkça çiğnendiği bir süreçten geçilmektedir.

Basın özgürlüğünün olmadığı sistemlerin adı “diktatörlük”tür. Tarihte görülmüştür ki insanlığa karşı işlediği suçları gizlemek isteyen iktidarlar basına karşı baskıcı bir tutum izlemiştir. Uluslararası meslek örgütlerinin yaptığı açıklamalar siyasi iktidarın uluslararası normlardan giderek uzaklaştığını ve otoriter eğilimlere evrildiğini ortaya koymaktadır.

Özgür ve bağımsız basın demokrasinin temelini oluşturur. Basının bağımsızlığını ve özgürlüğünü yok etmek demokrasiyi yok etmektir. İktidar demokrasimizin geleceği açısından tehlikeli bir yola girmiştir. TBMM'nin bu gidişe “Dur.” demesi gerekmektedir.

Yukarıda belirtilen gerekçelerle yüce Meclisimizin, acilen, son derece önemli bu konuyu ele alması büyük önem taşımaktadır.

2.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün ve 46 milletvekilinin, silikozis hastalığına yol açan silikanın kullanıldığı ve silikoz gelişme riski olan sektörlerdeki çalışma koşullarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/36)

30/11/2015

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kamuoyunun gündemine kot taşlama hastalığı olarak giren silikozis, tedavisi olmayan ancak önlenebilen bir hastalık olarak değerlendirilmektedir. Kot kumlama atölyelerinde kullanılması yasaklanmasına karşın, başta seramik olmak üzere, madencilik ve diğer sektörlerde kullanılması nedeniyle çok sayıda işçi bu ölümcül hastalığa yakalanma tehdidi altında çalışmaktadır. Hastalığa yol açan silikanın kullanıldığı ve silikoz gelişme riski olan sektörlerde çalışma koşullarının araştırılması, iş güvenliği açısından alınacak önlemlerin tespit edilmesi amacıyla Anayasa’nın 98, TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

1) Yaşar Tüzün                                                         (Bilecik)

2) Lale Karabıyık                                                      (Bursa)

3) Bülent Yener Bektaşoğlu                (Giresun)

4) Mustafa Hüsnü Bozkurt    (Konya)

5) Vecdi Gündoğdu                                                   (Kırklareli)

6) Ali Yiğit                                                                (İzmir)

7) Tahsin Tarhan                                                      (Kocaeli)

8) Fatma Kaplan Hürriyet                                          (Kocaeli)

9) Elif Doğan Türkmen                                              (Adana)

10) Burcu Köksal                                                      (Afyonkarahisar)

11) Çetin Arık                                                           (Kayseri)

12) Hüseyin Çamak                                                  (Mersin)

13) Aydın Uslupehlivan                                             (Adana)

14) Erkan Aydın                                                        (Bursa)

15) Mehmet Göker                                                    (Burdur)

16) Akif Ekici                                                           (Gaziantep)

17) Mehmet Gökdağ                                                  (Gaziantep)

18) Ömer Süha Aldan                                                (Muğla)

19) Mehmet Tüm                                                       (Balıkesir)

20) Ali Akyıldız                                                         (Sivas)

21) İrfan Bakır                                                          (Isparta)

22) Erdin Bircan                                                       (Edirne)

23) Bülent Kuşoğlu                                                   (Ankara)

24) Bihlun Tamaylıgil                                               (İstanbul)

25) Hilmi Yarayıcı                                                     (Hatay)

26) Seyit Torun                                                        (Ordu)

27) Okan Gaytancıoğlu                                              (Edirne)

28) Didem Engin                                                      (İstanbul)

29) Murat Bakan                                                       (İzmir)

30) Utku Çakırözer                                                   (Eskişehir)

31) Gülay Yedekci                                                    (İstanbul)

32) Zülfikar İnönü Tümer                                           (Adana)

33) Cemal Okan Yüksel                                             (Eskişehir)

34) Şerafettin Turpcu                                                (Zonguldak)

35) Ünal Demirtaş                                                    (Zonguldak)

36 Aytuğ Atıcı                                                           (Mersin)

37) Atila Sertel                                                         (İzmir)

38) Candan Yüceer                                                   (Tekirdağ)

39) Barış Yarkadaş                                                   (İstanbul)

40) Selina Doğan                                                     (İstanbul)

41) Sibel Özdemir                                                    (İstanbul)

42) Ahmet Akın                                                         (Balıkesir)

43) Uğur Bayraktutan                                                (Artvin)

44) Ömer Fethi Gürer                                                (Niğde)

45) İbrahim Özdiş                                                     (Adana)

46) Emre Köprülü                                                     (Tekirdağ)

47) Engin Özkoç                                                       (Sakarya)

Gerekçe:

Silikozis, silika tozlarının solunması sonucu akciğerlerde kalıcı ve ilerleyebilen hasara yol açan bir meslek hastalığıdır. Merdiven altı tabir edilen yasa dışı “kot taşlama” atölyelerinde ilkel koşullarda çalışan çok sayıda işçinin maruz kaldığı silikozis hastalığının kaynağı kumlamadır. Sanayide ağartma, yıpratma, boya kavlatma, çapak alma gibi amaçlarla kullanılan kumlamanın çok çeşitli yöntemleri olmakla beraber ülkemizde silika içeriği yüksek ve ucuz olan deniz kumu kullanılmaktadır.

Hastalık yüzünden çok sayıda işçinin yaşamını yitirmesiyle kamuoyunda yükselen tepkiler üzerine Sağlık Bakanlığının Nisan 2009'da yayınladığı bir genelgeyle, her türlü kot giysi ve kumaşlara uygulanan püskürtme işleminde kum (silis tozu) veya silika kristalleri içeren herhangi bir madde kullanılması yasaklanmıştır.

Sağlık Bakanlığının bu sınırlı yasak kararına karşın kazma, delme, tünel açma işlemleri; taş ocakları ve madenler (kömür, altın, kalay, demir, bakır, nikel, gümüş, granit, tungsten, uranyum vb.) silikoz açısından riskli iş kollarıdır. Gemi yapımında çeliğin boyaya hazırlanması; mücevher kesme, işleme, cilalama işlemleri; kurşun kalem yapımı; cam, kristal, tuğla imalatı; dökümhanelerde döküm kalıptan çıkarıldıktan sonra temizleme, perdahlama, çapak giderme, cilalama işlemleri, diş protezi yapımı gibi sektörlerde çalışanlar da silikozis riski kapsamındadır.

Bilecik, Bozüyük ve Söğüt’te faaliyet gösteren seramik ve mermer fabrikalarında çalışan işçiler de silikozis tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Her iş kolunda silikoz görülme riski aynı değildir. Silika maddesinin kapalı, havalandırma koşullarının kötü olduğu ortamlarda kullanılması riski artırmaktadır.

Hastalığın solunum sistemini bozup klinik belirtileri ortaya çıkarması yirmi otuz yıl gibi uzun bir çalışma süresini gerektirmektedir. Fakat tozlara yoğun bir biçimde maruz kalan işçilerde hastalığın ortaya çıkması için on yıl, bazı durumlarda çok daha kısa süre yetmektedir. Kapalı ortamda yoğun toz kullanılan kot taşlama sektöründe çok kısa sürede hastalık görülebilmektedir.

Silikozis hastalığı aynı zamanda ülkeler için gelişmişlik göstergesi olarak kabul edilmektedir. Gelişmiş ülkelerde çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve riskli iş kollarının tamamen bırakılması nedeniyle hastalıktan korunmada önemli mesafeler alınmıştır. Çoğu Avrupa ülkelerinde silika kullanımı tamamen yasaklanmıştır.

Kumlama işleminin yoğun yapıldığı seramik, tünel, maden vb. gibi sektörlerde çalışma koşullarının tespit edilerek bu iş yerlerinin ilgili mevzuat ve günümüz koşullarına uygun hâle getirilmesi, insan sağlığı açısından kabul edilmesi mümkün olmayan bu tablonun düzeltilmesi, vatandaşlarımızın yaşamını yitirmesinin önlenmesi amacıyla konunun tüm boyutlarıyla incelenmesi için Meclis araştırma komisyonu kurulması önem arz etmektedir.

3.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 19 milletvekilinin, engelli vatandaşların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/37)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Engelli vatandaşlarımızın yaşadıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105‘inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımla arz ederim.

1) Erkan Akçay                                                         (Manisa)

2) Oktay Öztürk                                                        (Mersin)

3) Ümit Özdağ                                                          (Gaziantep)

4) Deniz Depboylu                                                    (Aydın)

5) Baki Şimşek                                                         (Mersin)

6) Kadir Koçdemir                                                    (Bursa)

7) Seyfettin Yılmaz                            (Adana)

8) İsmail Ok                                                             (Balıkesir)

9) Mevlüt Karakaya                            (Adana)

10) Mehmet Erdoğan                          (Muğla)

11) Mustafa Kalaycı                           (Konya)

12) İsmail Faruk Aksu                        (İstanbul)

13) Erkan Haberal                                                     (Ankara)

14) Ruhi Ersoy                                                         (Osmaniye)

15) Mustafa Mit                                                        (Ankara)

16) Nuri Okutan                                                        (Isparta)

17) Mehmet Necmettin Ahrazoğlu        (Hatay)

18) Şefkat Çetin                                                       (Ankara)

19) Emin Haluk Ayhan                        (Denizli)

20) Erhan Usta                                                         (Samsun)

Gerekçe:

Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından 2002 yılında yapılan Türkiye Özürlüler Araştırması 2002 ile ülkemizdeki engellilerin sayısal durumu tespit edilmiştir. Bu araştırmaya göre ülkemizde 8 milyon 431 bin 937 kişi engelli olarak yaşamını sürdürmektedir. Bunun genel nüfusa oranı yüzde 12,29'dur. Engellilerin yüzde 36.34'ü okuma yazma bilmemekte, yüzde 77.81'i çalışmamaktadır.

AKP döneminde engellilerle ilgili geniş kapsamlı bir araştırma yapılmamıştır. Dolayısıyla, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı yetkilileri sorumluluk alanındaki engelli vatandaşların sayısını, engel durumunu, eğitim, sağlık ve istihdam durumunu bilmemektedir. Bina ve araç kirasına milyonlar harcayan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı engelli örgütlerinin, engellilerin sorunlarının çözümü için devlet desteğiyle hayata geçirmek istedikleri projeleri "Kaynak yok." gerekçesiyle geri çevrilmektedir.

Modern devletin görevi, yalnızca engelli bireylerin haklarını geliştirmek ve denetlemek değildir. Devlet aynı zamanda engellilerin yetenekleri ve potansiyelleri doğrultusunda gelişmelerini, eşit fırsatlara sahip olmalarını güvence altına almak, onların ekonomik ve sosyal refahını sağlamak zorundadır. Oysa Türkiye'deki yaklaşık 10 milyon engelli vatandaşımız eğitimden sağlığa, istihdamdan ulaşıma kadar her alanda sorun yaşamaktadır.

Engellilerle ilgili tüm hizmetlerin, ilgili bütün kurum ve kuruluşların ortak plan ve programlarla, iş birliği ve koordinasyon sağlanarak yapılması ve millî politikaların yaygınlaştırılması bugüne kadar mümkün olamamıştır.

Ülkemizde birçok kurum ve kuruluşların görev alanına giren engellilik konusu ile rehabilitasyon hizmetlerine bir bütün olarak bakılmaması, bu konuda çeşitli ve dağınık mevzuat oluşmasına, hizmetlerde karmaşıklığa ve kopukluğa, takipsizliğe, bu da görev ve yetki karmaşasına neden olmaktadır.

Ülkemizde bakıma muhtaç engellilere yönelik sosyal bakım hizmetleri ve mesleki rehabilitasyon merkezleri son derece yetersizdir. Çeşitli engel gruplarına mensup engellilerin aynı mesleki rehabilitasyon programına alınmaları nedeniyle rehabilitasyon hizmetleri amacına ulaşamamaktadır.

Engellilere yönelik özel eğitim ve örgün eğitim veren okulların ve öğretmenlerin sayısı son derece yetersizdir.

Devlet tüm vatandaşlarının hayatlarını idame ettirecek miktarda gelir sağlayabilecekleri iş alanları yaratmakla yükümlüdür. Bu yükümlülük engelliler için de geçerlidir. Ülkemizde engellilere yönelik istihdam politikaları büyük ölçüde kota tekniğine dayanmaktadır.

4857 sayılı İş Kanunu’na göre 50 veya daha fazla işçi çalışan özel sektör iş yerlerinde yüzde 3, kamu iş yerlerinde ise yüzde 4 engelli çalıştırılması gerekmektedir. 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’na göre bu oran yüzde 3'tür.

Devlet Personel Başkanlığının Kasım 2015 verilerine göre kamuda engelli memur kontenjanı 63.207'dir, çalışan engelli memur sayısı 40.656'dır; Dolayısıyla kamuda açık engelli memur kontenjanı 22.553 kişidir. Özel sektörde açık engelli işçi kontenjanı 23 bin kişidir. Bu veriler kota sisteminin engellilerin iş gücü piyasasına katılımı, istihdamı, çalışma barışı ve iş ilişkilerinde beklenilen katkıyı sağlayamadığını göstermektedir.

4857 sayılı İş Kanunu kapsamında engelli işçilerin istihdamından Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü yetkili ve sorumludur. Ancak Türkiye İş Kurumu piyasaya iş gücü sunma görevini yürütememekte, sadece kendisine gelen talepler kapsamında istihdam görevini sürdürmektedir. Kırsal bölgelerde ve az gelişmiş yörelerde 50'den fazla işçi çalıştıran iş yerleri az olduğu için bu yörelerde yaşayan engelliler kota sisteminden faydalanamamaktadırlar. Engelli işçi çalıştırmayan işverenlere verilen cezalar caydırıcı olmadığı için işverenler bu kurala uymamaktadır.

Engellilerin istihdamında en önemli yöntemlerden biri de korumalı iş yerleridir. 6/2/2014 tarihli ve 6518 sayılı Kanun ile 5378 sayılı Engelliler Kanunu’nun 14’üncü maddesinde korumalı iş yerleri ile ilgili düzenleme yapılmıştır. Ancak bununla ilgili yönetmelik hâlâ çıkarılmamıştır.

Engelli vatandaşlarımızın yaşadıkları sorunların araştırılarak, gerekli önlemlerin alınması konusunda Anayasa'nın 98 ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis araştırma komisyonu kurulması yerinde olacaktır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.38

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.58

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)

------0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Vural.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

40.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Meclis Başkanının, 17-25 Aralık süreciyle ilgili verdikleri bir Meclis araştırması önergesinin gerekçesinde yer alan hususları Anayasa’nın 138’inci ve Meclis İçtüzüğü’nün 67’nci maddeleri uyarınca “kaba ve yaralayıcı sözler” olarak değerlendirip iade etmesinin yanlış bir uygulama olduğuna ilişkin açıklaması

ORTAY VURAL (İzmir) – Geçen hafta 17-25 Aralık süreciyle ilgili verdiğimiz bir araştırma önergesinin gerekçesinde yer alan hususları, Meclis Başkanı, Anayasa’nın 138’inci ve Meclis İçtüzüğü’nün 67’nci maddeleri uyarınca “kaba ve yaralayıcı sözler” olarak değerlendirip iade etmişti ve bu konuda, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda bununla ilgili itirazlarımızı ifade etmiştik.

Ben burada Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin yolsuzluğa saplandığına ilişkin bir iddiada bulunabilirim, bu benim iddiamdır. Bununla ilgili benim kullanacağım hiçbir aracı, ne soruyu ne araştırma önergesini ne Meclis soruşturmasını Meclis Başkanının sansürcü olarak değerlendirip hüküm vermesi mümkün değildir. Bununla ilgili bütün bunlara rağmen o önergenin görüşülmesi için yeni bir önerge verip görüşmeleri temin ettik. Bu defa yine aynı şekilde bir başka önerge daha verdik. Bu önergede yine “Gerekçe” kısmında “AKP hükûmetlerinin rüşvet ve yolsuzluk batağına saplandığı, dönemin Başbakanı ve bakanının çocuklarının da karıştığı ses kayıtlı, fotoğraflı, maddi ve teknik delilin bir şekilde kamuoyuna yayılması, rüşvet ve yolsuzluğun toplumun her alanında âdeta normalleşmesinin önünü açmış.” şeklindeki ifadeleri kaba ve yaralayıcı bulmuş. Şimdi ben bunu nasıl araştıracağım? Ya, böyle bir rezalet olabilir mi? Şimdi Meclis Başkanı bizim dadımız değil, mürebbiye değil. Ben önergemi veririm, değerli milletvekilleri ifade eder yolsuzluk batağına saplanan kim? Evet, AKP hükûmetlerinin bu konuda yolsuzluk batağına saplandığına ilişkin iddialar var. Bu iddialar ya araştırma konusu olur ya Meclis soruşturması olur. E, şimdi, önergemizi iade ediyor tekrar. Şimdi, bu durumda, biz, Ahmet Davutoğlu’ndan önceki dönemi yok mu sayacağız? Dönemin Başbakanı. Niye? Dönemin Başbakanı.

Danışma Kurulu vardı, arkadaşımı gönderdim, “Efendim, burada bir hüküm cümlesi var, olmaz…” Ya, ne demek olmaz? Evet, benim iradem bu. Diyor ki burada: “Darbe incelemesi…” Beyefendi bakın: “Madde 38.- Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılmaz.” Ben yargı değilim ki ya! Ben suçlamıyorum ki! “Bu hüküm cümleleridir.” diyor. Ben hüküm mü veriyorum burada? Ben, Meclisin denetim organlarının çalışmasını istiyorum.

Şimdi, Meclis Başkanı, bu şekilde, bizim her önergemizle ilgili… Yani “yolsuzluk” dedik, “Aman olur mu ya, AKP’ye kaba ve yaralayıcı sözdür.” deyip alınmasına gerek yok ki. Burada değerli milletvekilleri de bu konuda görüşlerini ifade edecektir. Biz de bunları söyleyeceğiz. Yolsuzluk ve rüşvet toplumsal bir hastalıktır. Dolayısıyla, yolsuzluk ve rüşveti yapanlarla ilgili birtakım hususların belirtilmesini kaba ve yaralayıcı olarak görüp araştırılmasını engellemek bizzat rüşvet ve yolsuzluğa yol açmak demektir. O bakımdan, bu iade de yanlış. Yani gerçekten, Sayın Meclis Başkanı, bu ifadelerle ilgili, kaba ve yaralayıcı olarak gördüğünü ifade ediyor. Çocuklarının adı karışmış. Karışmadı mı? Karışmadı mı yani? Yok mu? Arkadaşlar, yok mu? (AK PARTİ sıralarından “Yok… Yok…” sesleri)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Yok kardeşim! Soruşturma komisyonu kuruldu.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yokmuş! Muammer Güler’in oğlu yok! Bilal yok! Ayakkabı kutusu yok! Ben var diyorum, sen “Yok.” de! Muaviye de Hazreti Ali’ye dişi deveyi erkek deve yapmıştı sizin gibi! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Böyle karşılıklı konuşarak bu sorunu çözemeyiz değerli milletvekilleri.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Yok! Yok! Yok! Yok!

OKTAY VURAL (İzmir) – Var! Var! Bu sana neyi hatırlatıyor!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen birbirimize saygılı davranalım.

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Rüya mı gördük biz, rüya mı gördük?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Yok!

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu sana neyi hatırlatıyor!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Bir dahaki seçimde gelemeyebilirsiniz.

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen birbirimize saygılı davranalım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, onlar “Yok.” diyebilir, biz var diyoruz.

HİKMET AYAR (Rize) –Millet dedi millet! “Yok.” dedi millet.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Genel Kurul iradesi söyledi. Oylama yaptı, “Yok.” dedi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Dolayısıyla bu konuda irademizi Sayın Meclis Başkanının engellemesi doğru değildir. Bu çok yanlış bir uygulama olmuştur. Meclisin egemenliğini kimse kısıtlayamaz. Burası diktatörlük değil. Sen “Yok.” dedin diye bir şey yok olmaz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Genel Kurul söyledi Genel Kurul, ben demedim.

OKTAY VURAL (İzmir) - Önüne geldiği zaman adam gibi sözünü kullanırsın. Onun dışında…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Değerli Başkanım, Genel Kurul söyledi.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bir dinleyin ya grup başkan vekilini.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Genel Kurul söyledi. Geçtiğimiz dönemde soruşturma komisyonu kuruldu, Genel Kurul söyledi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bana ne sizin Genel Kurul söylediyse, ben söylüyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Lütfen karşılıklı konuşmayalım sayın milletvekilleri.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bostancı, buyurunuz.

41.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Meclis Başkanının Meclis İçtüzüğü’nün 67’nci maddesi çerçevesinde iade ettiği grup önerilerinin Danışma Kurulundan geçmeksizin tekrar getirilemeyeceğine ve Başkan Vekilinin bu konuda herhangi bir takdir yetkisinin bulunmadığına ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, burada her bir milletvekilinin söz hakkını korumak hepimizin görevi. Elbette siyasi partiler, kişiler iddialarını dile getirebilirler. Müzakereler yapılır ve neticede Genel Kurul kararını verir bunlara ilişkin olarak. Bütün bunlar yapılırken kuralsız, sınırsız, dilediğimiz gibi davranma özgürlüğü içerisinde olmadığımızı unutmamak gerekir. Kuralları tayin eden nedir? Ahlaktır, edeptir her şeyden önce, İç Tüzük’tür, hukuktur. Mutlak surette her türlü müzakerenin, her türlü özgürlüğün, söz söyleme hakkının da sınırları ve kuralları olması icap eder ki söz hakları olan sayın vekillerin burada serbestçe görüşlerini dile getirirken de bu serbestliğin birtakım sınırları ve kuralları olduğunu unutmamak gerektiği için söylüyorum.

Sayın Vural, Sayın Baluken, Sayın Gök, tabii, buradaki AK PARTİ’li vekiller, hepimiz görüşlerimizi dile getiririz, müzakereleri yaparız, usulüne uygun bir şekilde de neticelendiririz.

17-25 Aralık davalarına ilişkin olarak şimdiye kadar çok konuşuldu, çok tartışıldı; ilk defa söylenmiyor, ilk defa konuşulmuyor. Sayın Vural’ın burada ifade ettiği görüşler de ilk defa dile gelmiyor. Neredeyse gök kubbe altında bu konuya ilişkin söylenmedik konu yok. Bunlar hukuki süreçlere de konu oldu, esasen, Meclisin gündemine de geldi, Mecliste de müzakere edildi, tartışıldı ve milletin iradesini temsil eden Genel Kurul burada bir karar verdi. Elbette bütün bunlara rağmen sayın vekiller, değerli parti grupları bu konulara ilişkin iddialarını tekrar ve tekrar dile getirebilirler, tekrar ve tekrar bunlar müzakere edilebilir fakat usule uymak, dediğim gibi, hepimizin boynunun borcu.

Burada usule ilişkin bizim itirazımız, bizim yorumumuz, bizim yaklaşımımız şudur: Sayın Başkan 67 çerçevesinde kaba ve yaralayıcı ifadeler sebebiyle böyle bir takdir yetkisi kullanarak geri çeviriyor iki grup önerisini. Şimdi, burada bir anlaşmazlık varsa, bir problem varsa, buna ilişkin bir itiraz varsa, yapılması gereken, mutlak surette, Sayın Başkanın takdir yetkisine ilişkin hukuki durum nedir, birincisi bu. İkincisi de elbette Sayın Başkanla gerekli görüşmeleri yapmak ve bu çerçevede görüşleri ifade etmektir. Bunun yanı sıra yine Genel Kurulda da bunlar konuşulabilir.

Bizim yaklaşımımız, Sayın Başkanın İç Tüzük 67 çerçevesinde takdir ettiği ve geri çevirdiği grup önerilerinin Danışma Kurulundan geçmeksizin tekrar getirilemeyeceği istikametindedir ve Sayın Başkan Vekilinin bu konuda herhangi bir takdir yetkisinin bulunmadığı doğrultusundadır. Daha önce Sayın Hamzaçebi’nin burada yapmış olduğu uygulama Genel Kurulun zımni mutabakatı çerçevesinde gerçekleşmiş bir uygulama olup herhangi bir itiraz dile getirilmediği için o şekilde geçmiştir ama bunun böyle geçmiş olması bunun bir yol olacağı, mutlak surette her zaman aynı şekilde gidileceği anlamına gelmez.

Dolayısıyla, bugün, zatıaliniz, bütün bu müzakereler neticesinde ifade ettiğiniz gibi bu grup önerilerini gündeme alırsa biz usul tartışması açacağız ve itirazımızı bildireceğiz.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Baluken, buyurunuz.

42.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Meclis Başkanının, muhalefet partilerinin grup önerilerini AKP Grubunun temel duruşu üzerinden değerlendirmesinin son derece vahim bir durum olduğuna ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, bu dile getirilen hususla ilgili bizim de Sayın Meclis Başkanının son derece taraflı tutumuyla ilgili şikâyetlerimiz ve serzenişlerimiz var.

Bugün 2 muhalefet partisinin grup önerisini İç Tüzük gereği grup önerilerinin, araştırma önergelerinin içerisinde herhangi bir kaba ve yaralayıcı söz olmamasına rağmen, daha çok AKP Grubunun temel duruşu üzerinden değerlendirmesi gerçekten son derece vahim bir durumdur.

Biz önümüzdeki hafta bu konuyu tekrar gündeme getireceğiz çünkü Sayın Meclis Başkanı sadece grup önerilerine müdahale etmekle kalmıyor, bütün vermiş olduğumuz soru önergelerini ve araştırma önergelerini âdeta iade ediyor. Yani AKP’ye dokunan herhangi bir kelimenin ya da cümlenin geçtiği bütün soru önergeleri ve araştırma önergeleri, âdeta Meclis Başkanı tarafından o siyasi parti grubuna açık bir gerekçe de gösterilmeden, İç Tüzük’e ve Anayasa’ya herhangi bir atıf yapılmadan geri gönderiliyor. Bunun kabul edilebilir bir durumu yok. Yani muhalefet partisi eğer soru önergesi veremeyecekse, araştırma önergesi veremeyecekse, grup önerisi indiremeyecekse, yaptığı çalışmalarda iktidar partisine çok sert siyasi eleştiri getiremeyecekse o zaman o muhalefet partisinin denetim görevini yerine getirmesi mümkün değildir. Dolayısıyla, önümüzdeki hafta, Meclis Başkanının grubumuza iade etmiş olduğu bütün bu soru önergeleri ve araştırma önergelerini de şu anda derliyoruz, onları da getireceğiz. Meclis Başkanı oraya seçildikten sonra AKP’li kimliğini bir kenara bırakarak bütün Meclise… Parlamentonun işleyişini esas alan İç Tüzük ve Anayasa’dan gelen yetkilerini kullanarak buradaki sağlıklı işleyişi yürütmekle görevli olan bir pozisyonda olduğunu mutlaka hatırlamalıdır.

Bugün her iki siyasi partinin grup önerilerinin içeriğini biz de araştırdık, inceledik, okuduk. Biz, İç Tüzük ve Anayasa’yı referans aldığında orada kaba ya da yaralayıcı herhangi bir şey görmedik ama AKP’nin politik duruşu referans alındığında evet, öyle bir sonuç çıkabilir. Şimdi, bugün bu araştırma önergeleri eğer gündeme alınmazsa bundan sonra biz muhalefet partileri olarak Genel Kurula artık grup önerisi indiremeyecek bir pozisyona gelmiş olacağız. Meclis Başkanı, kendi kişisel tasarrufuyla vermiş olduğumuz her grup önerisini Genel Kurula getirmeme yetkisini kullanma yolunu seçecek ve bu da Mecliste muhalefetin sesinin tamamen kısılması gibi kabul edilemez bir antidemokratik sonuca yol açacak. O nedenle Meclis Başkanına buradan çağrı yapıyoruz, bu taraflı tutumunu derhâl bırakmalıdır. Soru, araştırma önergeleri, grup önerilerine müdahale etme hakkını İç Tüzük ve Anayasa referansları üzerinden gerekçelendirmelidir. AKP’li kimliğiyle bu Meclisin yönetilemeyeceğini de bilmelidir diyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Gök, buyurunuz.

43.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Meclisin denetim görevinin kısıtlanamayacağına ve CHP Grubu olarak verdikleri önergenin görüşülmesinde ısrarcı olduklarına ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, çok anlamsız bir tartışma yürütüyoruz. Yani, bu Meclisin en büyük görevlerinden bir tanesi denetim görevidir. Eğer Meclisin denetim görevi kısıtlanırsa, yok edilirse zaten Meclis Meclis olma hüviyetini kaybeder. Eğer sözünde adalet, kalkınma olan bir parti denetimden korkmuyorsa, şeffafsa, veremeyeceği bir hesabı yoksa bu olayları niçin engelleme yoluna gidebilir? Yani, ben üzülerek Danışma Kurulundaki tutanaklara baktım, Meclis Başkanının hiç de görevi olmayan konularda sözler söylediğini gördüm. Bunları burada söylemeyeceğim ama bir Meclis Başkanına ve hepimize düşen görev iktidarı denetlemek, kamu maliyesinin nasıl kullanıldığı konusunda şeffaf bir yönetim sergilemek ve tüyü bitmemiş yetimin hakkını korumaktır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak verdiğimiz önergede bir tek kişinin ismi yok, bir tek kişiyle ilgili herhangi bir isim belirtilmeksizin yolsuzluklar zikredilmiş. Sayın Meclis Başkanı yolsuzluktan alınıyor. Şimdi, Sayın Başkan, elbette, bazı kavramları tarif ederken adını koymak gerekir. Örneğin, hırsıza “hırsız” denir ya da yolsuzluk yapana “Yolsuzluk yaptı.” denir ya da katile de “katil” denir.

Yolsuzluk hepimizi ilgilendiren bir temel konu. Bu temel konunun görüşülmemesine dönük bir Meclis iradesini kabul etmek mümkün değildir. Bir kere, bunun önünü açmak başta bugün görev yapan sizin şahsınızda Meclis Başkan Vekilinde olduğu gibi, bütün parlamenterlerin görevidir. Elbette biz yargıyı savunuyoruz, herkes gitsin yargıda hesabını versin, aklansın. Arzu edilen süreç budur ama Türkiye’yi sarsan ve 4 bakanın da istifa ettiği konu basit, sıradan bir konu gibi değerlendiriliyor ve “Bu konu konuşulamaz.” deniyorsa zaten işte esas felaket budur. Bu, devletin çürümesi anlamına gelir. Bu nedenle lütfen siz tutumunuzu belirleyiniz. Biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak vermiş olduğumuz önergenin görüşülmesinde ısrarcıyız.

Teşekkür ederim.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, ben de konuyla ilgili yerimden bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Sayın grup başkan vekiliniz açıklama yaptı bu konuda.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Bir dakika yerimden söz istiyorum.

BAŞKAN – Peki, açayım.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Hangi statüyle efendim? O zaman biz de yapalım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Bostancı yaptı efendim, Sayın Bostancı yaptı. Yani, bir şahsa hakaret yok, bir şey yok. Sayın Ramazan Can hangi sıfatla söz alıyor onu merak ettik.

BAŞKAN – Tamam, konuşsun Sayın Gök, sorun değil.

Buyurunuz.

44.- Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can’ın, Meclis Başkanının geri gönderdiği önergelerin, Meclis İçtüzüğü’nün 19’uncu maddesi devreye girmeden tekrar gündeme alınamayacağına ilişkin açıklaması

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; grup önerisinde Meclis araştırma önergeleri İç Tüzük 19’a göre her gün veriliyor, bu konuda herhangi bir sıkıntı yoktur, bundan sonra da verilebilecektir ancak Meclis Başkanımızın 67’nci maddeye istinaden geri göndermiş olduğu, iade etmiş olduğu önergeler 19’uncu madde devreye girmeden tekrar gündeme alınamaz. Dolayısıyla, gündeme alınması hâlinde, 15’inci maddeye baktığımızda 15’inci madde de açık, diyor ki: “Başkan vekillerinin görevi, Başkanın yerine Genel Kurul görüşmelerini yönetmek.” Dolayısıyla, Meclis Başkanının iradesi iade yönünde tecelli etmiştir. İade yönünde tecelli eden önergenin iadesi yokluk hükmündedir, burada revize edilerek gündeme getirilmesi mümkün değildir. Gündeme tabii ki getirilebilir. Nasıl getirilebilir? 19’uncu maddede, siyasi parti grup başkan vekilleri Meclis Danışma Kurulunu toplantıya çağırabilir ve burada gündeme getirilebilir. Burada gündeme getirilen öneri oy birliğiyle… Ya da toplantı sağlanamadığı hâllerde 19’a göre Genel Kurulda grup önerisi şeklinde gündeme getirilebilir.

Diğer taraftan, içeriğine baktığımızda da şöyle bir sıkıntı var: Burada suç isnat eden, ceza hükümlerini ihlal eden eylemlerden bahsediliyor. Dolayısıyla, Anayasa’nın 100’üncü maddesine baktığımızda, Meclis soruşturması açılabilir bu konularla ilgili. Meclis soruşturması açılabilecek konularla ilgili Meclis araştırması önergesi verilemez, grup önerisiyle buraya, gündeme getirilemez. Kaldı ki bu konularda Meclis soruşturma sürecine, 100’üncü maddeye göre burada komisyon kurulmuştur, komisyon kararını vermiştir, Genel Kurul kararını vermiştir. Genel Kurulun vermiş olduğu karar yargısal niteliktedir; ayrıca, ek deliller, yeni deliller ortaya çıkmadıkça bu konu gündeme taşınamaz. Dolayısıyla, grup önerileri gündeme alınamaz, şayet gündeme alacaksanız tutumunuz aleyhinde usul tartışması açıyoruz.

Teşekkür ediyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – O, soruşturma komisyonunun şeyi, Meclis araştırması ona ait değil, karıştırma soruşturma komisyonuyla.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, önce, biz, Meclis Başkanının yaptığı bu işlem hukuka, İç Tüzük’e aykırı olduğu için daha önce de usul tartışması açmıştık. Dolayısıyla, önce, benim ifadem doğrultusunda, Sayın Meclis Başkanının iade tasarrufunun İç Tüzük hükümlerine aykırı olduğuna ilişkin usul tartışmasının açılması gerektiğini düşünüyorum.

Biz bu konuda tartışmaya başladık, siz daha bir işleme başlamadınız.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, hiçbir grubun ve milletvekilinin iradesinin gasbedilemeyeceğine ve Meclis Başkanının iade ettiği CHP ve MHP grup önerilerini işleme alacağına ilişkin konuşması

BAŞKAN – Evet, sayın milletvekilleri, ben de bu konuda görüşlerimi Genel Kurulla paylaşmak istiyorum.

Burada bulunan hiçbir grubun, hiçbir milletvekilinin iradesine baskı uygulanamaz; hiçbir grubun, hiçbir milletvekilinin iradesi baskı altına alınamaz, gasbedilemez. Dolayısıyla, bugün biraz önce içeride de yaptığımız görüşmelerde de ortaya çıktığı gibi, hem Cumhuriyet Halk Partisinin hem de Milliyetçi Hareket Partisinin bugün Danışma Kurulunda vermiş oldukları grup önerisi Meclis Başkanı tarafından iade edilmiştir. Ancak, hem Cumhuriyet Halk Partisi hem de Milliyetçi Hareket Partisi grup önerilerini değiştirerek Divanımıza ulaştırmışlardır. Bu konuda geçen hafta da buna benzer bir uygulama gerçekleşmiş, yeni bir teamül vardır. Ben de bu teamül doğrultusunda hem Cumhuriyet Halk Partisinin hem de Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerilerini işleme alıp görüşmeye açacağım. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Tutumunuz hakkında usul tartışması açıyoruz.

BAŞKAN – Bu konuda, hem Sayın Vural’ın Meclis Başkanına ilişkin usul tartışmasını hem de Sayın Naci Bostancı’nın şahsıma ilişkin, aldığım tutumdan dolayı usul tartışmasını burada açacağım.

Önce, Sayın Vural’ın Meclis Başkanına ilişkin açmış olduğu usul tartışmasını işleme alıyorum.

Lehte ve aleyhte konuşmacıları belirliyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Her grup birer kişi…

BAŞKAN – İlk usul tartışması, Sayın Oktay Vural’ın Sayın Meclis Başkanının grup önerilerini iadesine ilişkin açmış olduğu bir usul tartışmasıdır.

Lehte Sayın Naci Bostancı, buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VIII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Meclis Başkanının Meclis araştırması önergelerini iade tasarrufunun İç Tüzük hükümlerine uygun olup olmadığı hakkında

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisinin bugünkü Meclis birleşimi için vermiş olduğu grup önerileri Meclis Başkanı tarafından İç Tüzük’ün 67’nci maddesi çerçevesinde içinde kaba ve yaralayıcı ifadeler bulunduğu gerekçesiyle düzeltilmesi için geri gönderilmiştir. Meclis Başkanının böyle bir takdir yetkisi vardır. Buradaki takdir yetkisi, iki partinin grup önerilerinin Mecliste görüşülmesini engellemek, bunlar konuşulmasın, bunları saklamak kastına yönelik değildir. Her grup önerisinin mutlak surette usulüne uygun bir şekilde verilmesi aklın gereğidir, İç Tüzük’ün gereğidir. Sayın Başkan burada İç Tüzük’ün kendisine vermiş olduğu bir takdir yetkisi çerçevesinde davranmıştır. Esasen, bu kaba ve yaralayıcı ifadeler konusu sık sık Meclis gündeminde de oturumlarda da burada söz konusu olmakta, müzakere edilmekte, Meclisin ılımlı olduğu zamanlarda ortak bir şekilde böyle olmaması gerektiği doğrultusunda kanaatler serdedilmektedir. Fakat, ne zaman ki Meclis gerilimli hâle gelir, ateşlenir, tartışmalar yoğunlaşır, o zaman da dilin kaba ve yaralayıcı bir dil istikametinde değiştiğini görüyoruz.

Gördüğümüz odur ki 17-25 Aralık hukuki darbe girişimine ilişkin muhalefet öteden beri iddia ettiği, dile getirdiği, iddia etmek ve dile getirmekten öte kimi zaman kendisini yargının yerine koyarak hüküm verdiği konuları tekrar tekrar gündeme getiriyor. Ama içinde bulunduğumuz hafta dolayısıyla, kanaatimi ve izlenimimi söylüyorum, biraz tansiyonu yükseltmek ve “Buradan acaba bir siyasi sonuç elde edebilir miyiz?” kanaatine yönelik olarak gerilimi arttırmak istikametinde gördüğüm, okuduğum, müzakerelerden de gözlemlediğim istikamette öyle anlaşılıyor ki Sayın Meclis Başkanının da 67’ye göre takdirine giren ifadeler bu grup önerilerinde yer almıştır. Bu çerçevede iade etmiştir. Bu grup önerilerinin tekrar gündeme gelmesi mümkündür ama gelebilmesi için yine İç Tüzük çerçevesinde Danışma Kurulunun toplanması ve oradan geçmesi gerekir. Tekrar döner, yirmi dört saat içerisinde Danışma Kurulu toplanır ve bu çerçevede grup önerileri geçer, neticede Meclis gündemine gelir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Bu bir usuldür. Bu usule uymak ve usule uygun bir şekilde de burada Meclisi yönetmek aynı zamanda Sayın Meclis Başkan Vekilinin görevidir. Öyle anlaşılıyor ki ona ilişkin tartışmayı da ayrıca yapacağız.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bostancı.

Aleyhte Sayın Aykut Erdoğdu.

Buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında tam bir demokrasi tartışması yapıyoruz. Bir demokrasinin nasıl kendi kalesinde yok edildiği tartışmasını yapıyoruz. Meclis Başkan Vekili tarafından Meclisin demokrasisi savunulurken Başkanının nasıl demokrasiyi katlettiğini görüyoruz.

Demokraside üç kurum var arkadaşlar: Birincisi yasama. İkincisi yürütme. Tabii, bu yürütmeyi devlet işi için yürütme anlamında söylüyorum, başka bir anlamda yürütme değil. Üçüncüsü de yargı. Ve bir medya var, bunlar da sesini duyurması gereken. Bir güçler ayrılığı demokrasinin temeli. Bu şu demek: Yasama, yürütme, yargı birbirinden bağımsız olacak. Şimdi anlaşıldığı üzere… Ve burada yasamadaki çoğunluk partisi yürütme gücünün yüzde 100’ünü kullanıyor. Sadece kendi seçmeniniz adına değil, hepimizin seçmeni adına devletin size emanet edilen memaliği, mal varlığı, serveti var. Ve ne yazık ki çok güçlü delillerle… “Yok.” diyorsunuz ama var, yani ayakkabı kutusu var, çelik kasa var, bakan evlatları var, soyulan vatan evlatları var ve biz bu derdimizi… Siz, bizim kimseyi temsil etmediğimizi sanıyorsunuz, sanıyorsunuz ki bir tek siz temsil ediyorsunuz. Oysa memleketin kalan yüzde 50’si burada, sesini duyurmaya çalışıyor ve diyor ki: “Devleti soyanların adalete teslim edilmesi yerine yürütmenin gücüyle olayların üzeri örtülmeye çalışılmıştır.” Buna “Kaba ve yaralayıcı bir dil.” diyorsunuz. Arkadaşlar, olay kaba ve yaralayıcı; bunu yapanlar kaba ve yaralayıcı işlem yapmışlar. Elbette ki biz kimseye haksız olarak bir şey söylemek durumunda değiliz. Şöyle bir şey olmuş olsaydı bu memlekette: Yargıya hiç müdahale edilmemiş olsaydı, madem böyle bir iddia var, bağımsız yargıda yargılansınlar. Mesela nasıl yargılandılar? Üstelik taraflı yargıda da yargılandılar -Ergenekon, Balyoz, Oda TV, KCK davaları gibi- insanlar şimdi beraat etti, alnının akıyla geziyor. Oysa siz ne yaptınız? Siz, doğrudan yargıya müdahale ettiniz, hâkimleri değiştirdiniz, savcıları değiştirdiniz. Şimdi diyorsunuz ki: “Burada Genel Kurulun iradesi ortaya çıktı.” Çünkü bu iddianamenin suçladığı… Aslında bir kurumu suçladı, sizin doğrudan partinizi suçladı. 4 bakanınız işin içindeydi, hatta o dönemin Başbakanına ulaşan iddialar söz konusuydu. Onun için sanık bir anlamda kendini yargılamış oldu. Buna “meşru” diyemezsiniz. Velev ki diyelim bunu kabul ettiniz bu kadar delile rağmen, olması gereken neydi, hiç bu tartışmaların olmamasının yolu? Bu konu Yüce Divana giderdi. Ki, zaten Yüce Divanı da 2010’daki referandumla ağırlıklı sizlerin eğilimleri oluşturdu. Siz bunu yapmayarak şimdi bizim üzerimizde siyasi bir tahakküm kurmaya çalışıyorsunuz, siyasi denetim yapmaya çalışıyorsunuz. Buna müsaade etmemiz mümkün değildir, Türkiye’nin de hayrına değildir. Başkanın tutumunu destekliyoruz, Oktay Bey’in tutumunu da destekliyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erdoğdu.

Sisteme giren 2 arkadaşımız var ama lehte ve aleyhte konuşmalar bitsin, isterseniz daha sonra sizlere söz vereyim, olur mu?

Şimdi lehte Sayın İdris Baluken, usulen…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten usulen de olsa zorumuza gitti. Yani Meclis Başkanının bu pratiğiyle, gelip burada Meclis Başkanı lehinde konuşuyor görünmenin kendisi bile son derece ağır bir görüntü bizim açımızdan. Çünkü kendisini defalarca uyarmamıza rağmen, Parlamentonun, milletvekillerinin itibarıyla ilgili, Meclis işleyişle ilgili, İç Tüzük ve Anayasa’yı esas almasıyla ilgili bütün uyarılarımıza, maalesef, kendi bildiği doğrular doğrultusunda cevap vermeye devam ediyor. Neredeyse muhalefet çalışamaz duruma geldi. Soru önergesi, araştırma önergesi veriyoruz, geri geliyor.

İşte, bugün iki siyasi partinin grup önerisini -İç Tüzük ve Anayasa açısından her birimiz burada bir deneyim sahibiyiz- okuyoruz, hiçbir sakınca olmamasına rağmen geri gönderiyor. Böyle bir şey olabilir mi! Yani Meclis Başkanı seçildikten sonra burada bir tarafsız yönetim, sağlıklı bir Meclis işleyişi, İç Tüzük ve Anayasa’yı referans alan bir hukukla davranmayı Meclis Başkanı içselleştirmelidir, bunu kabul etmelidir. Bunu kabul etmezse burada ne Meclis işleyişi olur ne de Meclis Başkanı Meclis Başkanlığı yapar.

Şundan artık vazgeçilmesi gerekiyor: Talimatla bu Meclisi, bu Parlamentoyu çalıştırma alışkanlığından AKP Grubunun da, özellikle Cumhurbaşkanının da vazgeçmesi gerekiyor.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Cumhurbaşkanı nasıl talimatla çalıştırıyor? Böyle bir şey olabilir mi? Bunu kabul etmiyoruz.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Düşünün 7 Hazirandan sonra bir seçim sonucu ortaya çıktı, 7 Hazirandan sonra.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – 7 Hazirandan sonra Hükûmet kurulamaması nedeniyle seçime gidildi.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – 7 Hazirandan sonra ortaya çıkan o halk iradesiyle bu Meclis 4 kez toplandı, 4 kez. Biliyor musunuz, 4 kez. Niye 4 kez?

ALİM TUNÇ (Uşak) – Sen takılmışsın oraya. 1 Kasımı konuş.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bir tanesinde Meclis, Başkanını seçti. İkincisinde RTÜK Başkanını seçti. Üçüncüsünde, CHP Grubu 110 imza topladı, Suruç Komisyonu için toplandı. Dördüncüsünde de, gelen bir savaş tezkeresi nedeniyle.

Ya böyle bir şey olabilir mi! Parlamentonun kapısına kilit vuruluyor, Meclis Başkanından ses seda çıkmıyor. Niye? Çünkü emir büyük yerden. Böyle olursa bu Parlamento parlamento olma vasfını yitirir. Parlamentoyu kim işlevsizleştirmeye çalışırsa, kim kapısına kilit vurmaya çalışırsa, kim Genel Kurulu üst üste iki gün çalıştırmamaya çalışırsa Meclis Başkanının onun karşısında Parlamentonun hakkını, hukukunu, itibarını koruması gerekiyor. Maalesef, bütün AKP’den seçilen Meclis Başkanlarının tavrı aynı, şu anda da aynı şeyi görüyoruz. Milletvekillerinin yetkileri gasbediliyor. Dün gün boyu buradan serzenişte bulunduk. Yetkimizi kullanamıyoruz diyoruz, cezaevine gidişimiz engelleniyor. AKP’li bir milletvekilinin kullandığı hakkı ben kullanamıyorum diyorum. Meclis Başkanı zahmet edip bir telefon açmıyor, “Niye böyle bir şey olmuş, nedir durum, birlikte çözmeye çalışalım.” demiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Böyle bir Meclis Başkanlığı olmaz. Yani bu tutumla ancak Parlamentonun tamamen etkisiz bir tiyatral mizansen durumuna gelmesine vesile olur ki, o da ülke demokrasimiz açısından çok yıkıcı sonuçlara yol açar.

Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baluken.

Şimdi, aleyhte Sayın Seyfettin Yılmaz.

Buyurunuz Sayın Yılmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Meclis Başkanının tutumunun aleyhinde konuşma yapmak istiyorum.

Saat bir buçukta Meclis Başkanıyla bir toplantı yaptık CHP’nin, HDP’nin, AK PARTİ’nin grup temsilcilerinin olduğu yerde. Bizim getirdiğimiz grup önerisi… Tamamen, biraz önce bizim söylediklerimizi sizin Grup Başkan Vekiliniz İlknur Hanım noktası noktasına ifade etti burada. 17-25 Aralıkla ilgili dedi ki: “Montaj, darbe, dublaj, şudur budur…”

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – “Montaj” demedim. Demediğim kelimeleri orada zikretmeyin. “Montaj” demedim.

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Veya “darbe” dediniz veya “dublaj” dediniz. Biz de Adalet ve Kalkınma Partisinin…

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – “Darbe” dedim, diyorum, diyeceğim.

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Bir saniye… Cevap verirsiniz İlknur Hanım, Grup Başkan Vekilisiniz.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Ömrümün sonuna kadar da demeye devam edeceğim. Tarihe 17 ve 25 Aralık darbe girişimi olarak… Bana sataşırken demediğim ifadeleri oradan kullanmayın.

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Bakın, sözümü kesmeyin… Grup Başkan Vekilisiniz, sözümü kesmeyin, cevap verirsiniz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri...

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Biz de buradaki grup önerimizde Mecliste gündeme gelen, dublajdı, montajdı, darbeydi, gelin bu iddiaları araştıralım diyoruz.

Meclis Başkanı burada 17-25 Aralığın gündeme gelmesinden rahatsız olan bir anlayışla bu tür grup önerilerinin gelmesine bir kılıf buluyor. Kendisine şunu söyledim, bakın, Danışma Kurulu tutanaklarından okuyorum değerli arkadaşlar. Ben bunları anlatıyorum, on dakika konuşuyorum, “Benim takdir hakkım. Takdir hakkımı kullanıyorum.” diyor. Kendisine diyorum ki: “Sayın Başkan, sizden önceki Meclis başkanları Cemil Çiçek’inden Köksal Toptan’ına kadar ve sizin grup başkan vekili olduğunuz dönemlerde buna benzer size yüzlerce örnek gösterebilirim.” Diyor ki: “Bana ne benden öncesi ve benden sonrası.”

Şimdi, ben size soruyorum değerli milletvekilleri: “Bana ne benden öncesi ve sonrası…” Ben de kendisine dedim ki: “Siz grup başkan vekiliyken -tutanaklara geçsin- bu ve buna benzer bir önergede imzanız varsa istifa edecek misiniz?” “Hayhay.” dedi, “Hayhay.” dedi Meclis Başkanı, tutanaklarda var. Şimdi, onun için, onun grup başkan vekili olduğundaki bütün Meclis önergelerinin, grup önerilerinin hepsini çıkarttırıyorum. Bir tanesi varsa Meclis Başkanlığından istifa çağrısında bulunacağım.

Değerli arkadaşlar, şunu ifade etmeye çalışıyorum: Biz muhalefet partisiyiz, sesimizi çıkaracağımız demokratik yer burası. Eğer burada bir kişinin iradesiyle muhalefetin sesini kısarsanız bu, demokrasi anlayışı değildir. Bundan en çok muzdarip olan grup olarak söylüyorum. Geçmiş dönemde kendisi İsmail Kahraman’ın… Refah ve Fazilet Partileri döneminde 28 Şubattan dert yanan, medyadan dert yanan, yargıdan dert yanan, özgürlüklerden dert yanan İsmail Kahraman bugün gücü eline geçirip “Bütün yetki bende, muhalefete hiçbir söz hakkı vermiyorum.” diyorsa bu, demokrasi değildir; bu, demokrasinin önünü tıkamaktır. Bugünün yarını vardır, bu doğru değildir. “Çoğunluğu aldık, biz ne dersek o olur.” Böyle bir ifade olur mu? “Ben ne dersem o.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Böyle bir demokrasiyi siz nasıl sindireceksiniz? Dün bunları yaşayan bir grup olarak söylüyorum, dün bunlardan dert yanan bir grup olarak söylüyorum. Yarın bunların tekrar etmeyeceğini… Demokrasiyi işletmezseniz bu işin içinden nasıl çıkacağız? (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yılmaz.

Buyurunuz Sayın İncegöz.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – İnceöz efendim, onu da düzelteyim.

BAŞKAN – İnceöz… Pardon.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Yani bugün düzeltmelerle geçecek.

Biraz evvelki hatip adımı zikrederek özellikle söylemediğim kelimeleri kürsüde ifade etmiştir.

BAŞKAN – Buyurunuz, iki dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın usul görüşmesi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün biraz evvel burada bir usul tartışması açıldı, öncelikle ona katılmadığımı belirtmek istiyorum. Çünkü bugün burada olmayan, Meclisi yönetmeyen Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı hakkında bir usul tartışması açıyoruz. Kendisi burada yok.

Bakın, Sayın Başkanım, buradaki tüm arkadaşlar, grup başkan vekillerimiz şunu zikrediyor -Meclis Başkanımız burada değil- sık sık Meclis Başkanının tarafsızlığına gölge düşürecek ifadelerde bulunuyor. Hâlbuki Meclis Başkanımız bugün buradaki uygulamasıyla İç Tüzük hükümlerini yerine getirmiştir. Siz de olmayan, yönetimi idare etmeyen bir Başkan hakkında burada usul tartışması… Hâlbuki İç Tüzük’e baktığımızda İç Tüzük 63’üncü madde hükmü çok açık ve net bir şekilde diyor ki: “Görüşmeye yer olup olmaması, Başkanı gündeme veya Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma usullerine uymaya davet, bir konuyu öne alma veya geriye bırakma gibi usule ait konular, diğer işlerden önce konuşulur.” Usul tartışmasının kim hakkında nasıl açılacağı, nasıl yapılacağı 63’e göre çok açık ve net. Bir kere bunu eleştiriyorum.

Bunun yanında, özellikle siyasi partilerin denetim yetkisinin kısıtlanması, bu uygulamayla böyle bir şey söz konusu değildir. Siyasi partiler istediği konularda, istediği şekillerde… Ama İç Tüzük gereğince, yine, kaba, yaralayıcı ifadeler söz konusuysa, bunlar eğer önergelere dercediliyorsa, Danışma Kurulunda bunların çıkarılması konusunda 63, 19 hükümleri bu kadar açık ve netken Meclisi İç Tüzük hükümlerine uymaya, arkadaşları uymaya davet ediyorum.

İkinci bir itirazım da şu konuda olacak: “Teamül.” Neyin teamülü? Geçen hafta burada yapılan bir uygulamayı, bir defaya mahsus bir uygulamayı… Teamül demek geçmişten beri uygulanan, gelenek hâline gelmişse teamülden bahsedilebilir.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Teamüller öyle başlar zaten.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Var var, geçmişte çok örnek var.

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) – Böyle bir uygulamada, başka bir fiilî durumla, önümüzdeki dönemler, sizin ifadenizle, o zaman bir teamül oluşturmaya doğru gidiyor ki bunu da kabul etmiyorum.

Son olarak hatibin özellikle burada zikrettiği, benim konuşmamda ifade etmediğim, “şantaj”, “montaj”, böyle kelimeleri asla kullanmadım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) – Bir kez daha şunu söylüyorum buradan ki herkes açık ve net duysun: 17 ve 25 Aralık operasyonları…

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Montaj değil mi?

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) – …tarihe, bundan önceki darbe girişimleri gibi, darbeler gibi…

OKTAY VURAL (İzmir) – Orijinal!

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) – …bir darbe girişimi olarak da not olarak düşecektir. Bundan sonra da böyle bilinecektir.

Saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İnceöz.

LÜTFİYE İLKSEN CERİTOĞLU KURT (Çorum) – Sayın Başkanım, Danışma Kurulunda AK PARTİ’yi temsilen ben vardım. MHP vekili arkadaşım bazı şeyleri biraz yanlış hatırlıyor galiba, bir düzeltme yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz.

Yerinizden size vereyim iki dakika söz.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Efendim, neden dolayı aldı? 60’a göre pek kısa söz talebi mi var, sataşma mı var? Ben iyi niyetinizi anlıyorum da…

BAŞKAN – Danışma Kuruluna katıldığını ifade etti. Danışma Kurulunda Sayın Seyfettin Yılmaz’ın da olduğunu, yanlış bir bilgilendirme yaptığını ifade ettiği için…

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – 60’a göre pek kısa söz istiyor galiba.

BAŞKAN – Evet.

Buyurunuz.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

45.- Çorum Milletvekili Lütfiye İlksen Ceritoğlu Kurt’un, Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın usul görüşmesi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

LÜTFİYE İLKSEN CERİTOĞLU KURT (Çorum) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Danışma Kurulunda AK PARTİ Grubunu temsilen ben vardım. Sayın Meclis Başkanımız “Bana ne?” ya da “İstifa ederim.” gibi bir ifade kullanmadı. Kendisinin sözleri olarak “Şu anda bulunduğumuz tarih itibarıyla kendimden sorumluyum.” dedi, kendi hareketleriyle ilgili. Sayın vekilimin “Eğer ben sizinle ilgili belgeler bulursam…” gibi sormasına karşılık da hiçbir cevap vermedi yani “İstifa ederim.” falan gibi bir sözü olmadı.

Teşekkür ediyorum, sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Uydurdu mu? İyi hikâye yazmış ya.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen zaten hikâyesin!

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Yılmaz.

46.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, Çorum Milletvekili Lütfiye İlksen Ceritoğlu Kurt’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Şimdi, Osman Bey, hikâye yazmak sana ait, ben belgelerle konuşuyorum. Hanımefendi’ye rica ediyorum.

Bakın, burada ne yazıyor? “Tutanak Hizmetleri Başkanlığı.” Orada kimin ne konuştuğu belgelerle ortadadır Hanımefendi. Ben bu konuşmaların tamamını belgelerden aldım. Doğru, ben kendisine “Siz de grup başkan vekilliği yaptınız. Buna benzer mutlaka altında imzanız olan onlarca önerge vardır. Bunlardan bir tanesini ortaya çıkardığımızda istifa edecek misiniz?” dediğimde “hayhay” kelimesini kullandı, “hayhay” ne demekse. Bende tutanak da var. Ben de dedim ki: “Hayhay” kelimesi ne manaya geliyorsa ben size bunları… Arkadaşlarımıza talimat verdik, grubumuza şimdi çıkarttırıyoruz. Bunları da ben kendisine burada, Mecliste sunacağım, Meclis Başkanına da vereceğim. “Hayhay”ın manası neyse, “Hayhay” ne manaya geliyorsa burada, ben tutanaktan konuşuyorum. “Bana ne?” ifadesi de tutanaktan okuduğum bir ifade yani ben ezbere konuşmuyorum. Yani elinize tutanakları alır, incelerseniz bunları görürsünüz değerli arkadaşlar. Yani bunların tamamı saat 13.30’da Meclis Danışma Kurulunda geçen konuşmalardır. Öyle Osman Bey’in dediği gibi masal yazmak bize ait değil, tutanakla konuşuruz biz, Meclis tutanağıyla, Meclis Başkanlık tutanağıyla görüşürüz.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yılmaz.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Başkanım, belgelerle ortaya koydu ki hanımefendi doğruyu söylemiyor.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Başkanım, şahsıma hikâye uydurduğumu söyledi.

BAŞKAN – Buyurunuz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – 69’a göre söz istiyorum. Şahsıma, hikâye uydurduğumu ifade etti, benim ismimi zikretti. Lütfen…

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sen bana “Masal anlatma.” dedin ya. Ben seni nereden tanıyacağım, oradan laf atıyorsun, ondan sonra çıkıyorsun ortaya.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Evet.

BAŞKAN – İki dakika sataşmadan dolayı söz veriyorum, buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Rize Milletvekili Osman Aşkın Bak’ın, Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, biraz evvel Meclis Danışma Kurulunun toplantısıyla ilgili bilgileri aktardı arkadaşımız, ben de tutanaktakileri okuduğunu düşünüyordum. Ama hanımefendi, bizim temsilcimiz şunu söyledi, Meclis Başkanının “istifa” diye bir cümle kullanmadığını söyledi. Tutanakta “istifa” diye bir şey var mı?

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Var, var! Al da bak gel.

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Hayhay.

OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) – Nerede? Göster. “Hayhay” diyorsun, nerede istifa? Göster, tamam göster.

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Orada gösteriyor…

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Göstereceğim, sen konuşmayı yap göstereceğim.

OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) – Dolayısıyla… (MHP sıralarından gürültüler)

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Osman, istifa edecek misin gösterirsem? İstifa edecek misin! Haydi hodri meydan!

OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) – Tutanaktan konuş, tutanaktan. Boş konuşuyorsun!

Şimdi, konuya gelelim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sen baktın mı tutanağa? Bakmamışsın, bak.

OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) – 17-25 Aralık konusuyla ilgili onlarca defa buraya önerge getirildi, Meclis araştırması açılması için.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ya haydi yürü ya, yürü ya.

OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) – Bakın hepsi reddedildi. Meclis soruşturma komisyonu açıldı, çalıştı. Buradaki konularla ilgili CHP’li bir milletvekili istifa etti, konuları biliyorsunuz ve burada değerlendirmesini yaptı.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Ya sizden 4 bakan istifa etti.

OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) – Ardından da Genel Kurulumuz kararını verdi. Sonra ne oldu biliyor musunuz? 30 Martta millet bir karar verdi belediye seçimlerinde, sonra 10 Ağustosta karar verdi, sonra 7 Haziranda “Yüzde 41.” dedi. 1 Kasımda da şunu söyledi: “Yüzde 49,5.”

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Aynı şeyi geçen hafta anlattın, o bitti.

OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) – Sizi sandığa gömdük, başka bir şeyler getirin ya! Başka bir konu getirin, proje getirin.

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Siz aynı şeyi anlatıyorsunuz.

OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) – Bu ülkenin geleceği için bir şeyler getirin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ya, hep aynı şeyi getiriyorsunuz, aynı hikâyeyi anlatıyorsunuz. Bunlar eskidi, La Fontaine’de kaldı bunlar, La Fontaine’de. Yeni hikâyeler getirin. Ülkenin büyümesi için, gelişmesi için, yeni Türkiye için, demokrasi için şeyler getirin, onlarla ilgili önerge getirin.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Şimdi, sayın hatip konuşurken heyecanlandı. Seçimler gibi demokrasinin vazgeçilmez koşullarından biri olan seçim sonuçlarında “Sizi sandığa gömeceğiz.” diyerek bir sataşmada bulundu.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Doğru söylüyorum ya, seçimde kaybettiniz işte, yalan mı? Allah Allah! Kaybettiniz.

BAŞKAN – Duymuyorum Sayın Gök.

Sayın milletvekilleri, sayın grup başkan vekili konuşuyor fakat çok uğultu var ve duyulmuyor.

Buyurunuz, mikrofonunuzu açtık.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

47.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Rize Milletvekili Osman Aşkın Bak’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, sayın hatip konuşurken heyecanlandı. Heyecanlandıkça tabii cümleler, kelimeler birbirine karışmaya başladı.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sonuçlar belli ya.

LEVENT GÖK (Ankara) – Şimdi, demokrasilerde her zaman neye güvenmek isteriz? Seçimlere ve sandığa. Biz seçimlere ve sandığa riayet ediyoruz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Tamam.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bu, demokrasinin olmazsa olmaz koşuludur.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Bitti.

LEVENT GÖK (Ankara) – Demokraside halkımızın verdiği her türlü karara biz saygılıyız.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Tamam.

LEVENT GÖK (Ankara) – Biz muhalefet olarak saygılıyız ama anlaşılıyor ki AKP sözcüleri saygılı değiller. Demokrasilerde halk kimseyi sandığa gömmez ya da sandıktan çıkarmaz. Orada bir karar tecelli edilir ve o kararın gerekleri demokrasi adına öyle yürütülür.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Siyasi literatüre bakarsan görürsün.

LEVENT GÖK (Ankara) – Onlar eğer sandığa gömmek şeklinde değerlendiriyorlarsa, bu yolsuzluk olaylarını görüştürmeyen bir zihniyetin ileride nerelere gömüleceğini hep beraber göreceğiz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Gök.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Millet ne karar verirse saygı duyarız, siz de saygı duyun.

BAŞKAN – Sayın Arslan sisteme girmiş.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Ben de bununla ilgili bir söz almak istiyorum.

Efendim, özellikle bu araştırmayla ilgili...

BAŞKAN – Sayın Arslan, aslında böyle bir usul yok ama 60’a göre ben size yerinizden bir dakika söz veriyorum.

Buyurunuz.

48.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, 17-25 Aralık sürecinin tekrar araştırılmasında fayda olduğuna ilişkin açıklaması

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkanım, şimdi gerçekten çok anlamsız bir tartışmanın içinde bulunuyoruz. Burada bir Meclis araştırması isteniyor, bu bir denetim yoludur. Eğer burada yolsuzlukların var olduğu, 17-25 Aralık gibi çok ciddi bir soruşturmanın gerçekten günlerce halkın, kamuoyunun bilgisinde olduğu, medyada, televizyonda, gazetelerde çarşaf çarşaf ayakkabı kutularının, buradaki para kasalarının ve para sayma makinelerinin bulunduğu bir olayın bir darbe şeklinde nitelenmesini kesinlikle kabul etmiyorum. İşbaşında İçişleri Bakanı var, polisler İçişleri Bakanına bağlı. Düşünebiliyor musunuz, bu polis arkadaşlar ciddi bir olayı kendisinin üst makamında olan kişinin evladının yaptığını ortaya koyuyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Bu kadar ciddi bir olayın tekrar araştırılmasında fayda var diye düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Can, buyurun, size de 60’a göre söz veriyorum.

49.- Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can’ın, Meclis Başkanının tutumunun usul görüşmesine konu edilmesinin doğru olmadığına ilişkin açıklaması

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, bizim derdimiz Meclisin İç Tüzük’e göre yönetilmesine katkı vermek. Şimdi, madde 15 “Başkanvekillerinin görevi, Başkanın yerine Genel Kurul görüşmelerini yönetmek…” Başkanın yerine yönetiyorsunuz. Başkan da 67’nci maddeye göre önergeleri iade etmiş. Dolayısıyla, Başkanın iradesine aykırı davranıyorsunuz ama ona rağmen, Başkanın iradesine aykırı davranacak şekilde, Başkan burada olmadığı hâlde, Başkanın herhangi bir tutumu da olmadığı hâlde usul tartışmasına konu ediyorsunuz…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ya, uygulaması burada işte, önergeyi iptal etmiş Başkan.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – …resen 63’e göre usul tartışması açıyorsunuz. Bu büyük bir çelişkidir Sayın Başkanım.

Tutanaklara geçmesi için söz aldım. Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Can.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Yılmaz…

OKTAY VURAL (İzmir) – “Meclis Başkanının bu iradesini yok sayın.” diyor. O zaman önergeyi doğrudan doğruya işleme alın.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Başkan burada yok, usul tartışması açıyorsun.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Asla öyle demiyoruz, kesinlikle.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, yerinizden…

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederiz, sağ olun. “Meclis Başkanının iradesini yok sayın.” diyor. Bravo, teşekkür ederim!

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Başkan burada yok.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ya, uygulaması var, uygulaması.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Başkan vekili varsa o zaman ona göre davranacak.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Meclis Başkanının şahsıyla ilgili bir usul tartışması yok, uygulamasıyla ilgili usul tartışması var.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Olur mu öyle şey ya?

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Osman Aşkın Bak benle ilgili iddiaları…

BAŞKAN – Siz sataşmadan istiyorsunuz.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Evet, sataşmadan istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Başkanım, sataşmadım, ben bir şey söylemedim.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, Rize Milletvekili Osman Aşkın Bak’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, değerli arkadaşımız toplantıda olmamasına rağmen burada bir değerlendirmede bulunuyor. Ben toplantıda olanları tamamen dile getirdim. Bu grup önerisi geldiğinde Sayın Başkana aynen ifadem şu: “Sayın Başkan, şimdiye kadar böyle bir uygulama olmadı, böyle bir uygulamayı niye yapıyorsunuz?” dediğimde bana aynen söylediği ifade o. Bakın, “Siz kaç dönemdir milletvekilisiniz?” Tutanaktan okuyorum. Ben de kendisine “Üçüncü dönemim Sayın Başkanım.” dediğimde, “Benim de iki dönem grup başkan vekilliğim var…” “Anladım, o zaman iki dönem grup başkan vekilliğiniz varsa Sayın Başkanım, sizin döneminizdeki önergeleri bir çıkaralım…” “Çıkarsınlar. Hangi önergeler, bir tane bulsunlar bakalım.” Başkan diyor. “Bir tane bulurlarsa hayhay.” “Gereğini yapacak mısınız Sayın Başkan?” “Gereği nedir?” “Gereği neyse işte, ‘hayhay’ diyorsunuz ya.” “‘Hayhay’ ne manaya geliyorsa gereğini yapacağım.” Şimdi, benim de aynen söylediğim o, orada da söyledim. Grubumuza söyledik, kendisinin grup başkan vekili olduğu dönemdeki bütün önergeleri ortaya çıkarıyoruz. Bunun gibi bir tane söz varsa gereğini yapmaya davet edeceğiz.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – “İstifa” kelimesini de söyleyin.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ne oldu?

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Gereğini yapmaya davet edeceğiz. Bunların hepsini belgelerden konuşuyoruz.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Gereği istifa mıdır?

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Bakın, bakın, değerli arkadaşlar, konuşmanın içeriğini alırsınız tutanaklardan, orada ortada, tamam mı?

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Gereği ne ya? Bu başka bir şey, istifa başka bir şey.

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Kendisini ben istifaya davet ediyorum. Milletvekilinin, grupların sesini kısamazsınız, bu doğru değildir. Şu anda çoğunluğunuza dayanarak muhalefeti yok sayacaksınız, Meclis Başkanı istediği önergeyi getirtecek, istediği önergeyi getirtmeyecek. Peki, sizin aldığınız yüzde 49,5 oy oy da bize verilen oylar oy değil mi? Bu anlayışla Türkiye bu noktaya gelmedi mi? Çoğunluğun azınlığa tahakkümüyle bugünlerde yaşanan sıkıntıları ne çabuk unuttunuz?

Dün başörtüsüne karşı mücadeleyi omuz omuza verdik, haksızlıklara karşı omuz omuza verdik ama bugün ne yapıyorsunuz? Bugün “Çoğunluğu ele geçirdik, biz ne dersek o olacak.” öyle mi? Siz böyle yapacaksınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMAİL AYDIN (Bursa) – Nerede mücadele verdin?

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Ben çok mücadele verdim sen uyurken, var ya. Bir incele, elinde devletin imkânları var.

İSMAİL AYDIN (Bursa) – Nerede mücadele verdin?

BAŞKAN – Sayın Yılmaz…

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Ben yargılandım başörtüsünden dolayı, senin yargılanman var mı?

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Yani “istifa” kelimesi yok.

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Ben yargılandım, soruşturma geçirdim. Sen kendi kendine konuşma oradan, oradan konuşma kendi kendine. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – “İstifa” kelimesi yok, değil mi?

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – “İstifa” kelimesi yok yani.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Var, var.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Nasıl var? Nerede? Hani?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Getir, getir; “istifa” kelimesi nerede o zaman?

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Al oradan, al oradan.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ne oldu? Ben alacağım oradan, “istifa” yoksa bakacağız.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Al oradan Osman. Edecek misin istifa?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Bakacağız, bakacağız. “İstifa” yazsa orada, sen onu çerçeveleyip buraya asarsın.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Ya konuşma tamam ya, konuşma.

BAŞKAN – Sayın Ersoy sisteme girmiş, 60’a göre söz veriyoruz.

Buyurunuz.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

50.- Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy’un, her türlü haksızlık ve hukuksuzluk karşısında halkı arkasına alarak hakikatleri gizlemenin sağlıklı olmadığına ilişkin açıklaması

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, burası Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin misyonuna ve ruhuna uygun tutum ve davranış geliştirmeye davet ediyoruz. Çoğunluğun değil, çoğulculuğun, haklının, hukukun galip geldiği bir Türkiye özlemindeyiz. Parlamenter sistemden rahatsızlık duyup neden Başkanlık sistemini istediklerinin âdeta bir örneğini görüyoruz. Bu tutum ve davranışların büyük Türk milleti tarafından da yakından takip edildiğini tekrar hatırlatmak isteriz. Her türlü haksızlık ve hukuksuzluk karşısında halkı önüne alarak, halkın arkasına geçerek hakikatleri gizlemek -mesele sadece 17-25 meselesi değil- hak ve hakikatleri gizlemek noktasında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RUHİ ERSOY (Osmaniye) - …bu tutumun sağlıklı olmadığını ifade ediyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Parsak, buyurunuz.

51.- Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak’ın, AK PARTİ’li milletvekillerinin 17-25 Aralık sürecini darbe girişimi olarak nitelendirdiklerine ve bununla ilgili savların araştırılması gerektiğine ilişkin açıklaması

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum.

Bir hususun altını çizmek için söz aldım. Şimdi, bizim önergemiz CHP’nin önergesiyle farklı. Hem grup önerimizde var hem biraz önce grubumuz adına konuşan Sayın Yılmaz ifade etti; biz geçen hafta 17-25 Aralığın araştırılmasıyla ilgili bir araştırma önergesi verdik. Orada dediniz ki: “Yolsuzluk yok, darbe var.” Biraz önce de grup başkan vekili 2 defa altını da çize çize “Darbe girişimi vardır.” diye tekrar etti.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Söylediklerimin arkasındayım.

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Biz diyoruz ki: Madem darbe girişimi var, bununla ilgili şimdiye kadar ifade ettiğiniz, iddia ettiğiniz savlarınız araştırılsın. Bundan niye çekiniyorsunuz sayın milletvekilleri?

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Mahkeme devam ediyor.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Hiçbir şeyden çekinmiyoruz ama siz verdiniz diye de yapacak değiliz.

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Bundan niye çekiniyorsunuz? Bunun araştırılmasını istiyoruz.

Saygılar sunarım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bakalım, gerçekten istiyorlar mı.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, konu yeterince tartışılmıştır.

Teşekkür ediyoruz.

Şimdi, ikinci usul tartışmasını, Sayın Naci Bostancı’nın benim tutumumla ilgili açmış olduğu usul tartışmasını işleme koyacağım. Lehte ve aleyhte söz taleplerini alacağım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Biz lehte konuşmak istiyoruz, tutumunuzun lehinde.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Aleyhte.

OKTAY VURAL (İzmir) – Zaten aldık.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Aleyhte.

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Alındı, alındı, biraz önce alındı, demin alındı.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Alındı zaten. Biz niye el kaldırdık ki? Demin alındı.

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Bir usul tartışması daha mı var?

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, ikinci usul tartışması işlemini başlatıyorum.

Lehte Sayın Oktay Vural, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

VIII.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, Meclis Başkanının iade ettiği Meclis araştırması önergelerinin gündeme alınması yönündeki tutumunun İç Tüzük hükümlerine uygun olup olmadığı hakkında

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, bizim bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verdiğimiz bir araştırma önergemiz var, bu araştırma önergemizin gündeme alınmasını istedik. Meclis Başkanlığı bu önergemize müstenit olan araştırma önergemizdeki bir gerekçeyi kaba ve yaralayıcı bulup düzeltilmesini istedi. Dolayısıyla, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına önerdiğimiz önerge Meclis Başkanlığı tarafından iade edilmiş değil, bu önergeyle ilişkili olan araştırma önergesindeki bir gerekçenin düzeltilmesi. Ben bu gerekçeyle ilgili, her hâlükârda, önergeyle ilgili düzeltmeleri yaparım ve bunları verme hakkım da, Meclis Başkanlığının sunuşları başlayıncaya kadar da bu önerimi vermem mümkündür. Dolayısıyla, ben burada Danışma Kurulunda verdiğim önergeyi, açıkçası 17-25 Aralık Meclis Soruşturması Raporu’nun görüşmeleriyle kamuoyunda darbe, montaj, kumpas, algı operasyonu, tezgâh gibi 17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasının karşı savı olarak ortaya atılan iddiaların araştırılması amacıyla verdim. Dolayısıyla, konu değişmiş değil, aynı konuyu yine verdim. Bu durumda yani “Bunu işleme alamazsınız.” denmesi son derece yanlıştır. Bundan önce defalarca -örnek gösterebilirim ki- Adalet ve Kalkınma Partisinin grup önerileri üzerinde burada gerekli düzeltmeler yapılmış ve bu düzeltmelerden sonra yenilenerek açıkçası Danışma Kurulu önerisi olarak gündemdeki yerini almıştır. Dolayısıyla, bu anlamsız, bunlarla bir yere varılmaz, lüzumsuz. Yani, şimdi, Meclis Başkanı bu gidişle kanunlardaki yürütme maddesini de değiştirecek, “Bakanlar Kurulu yürütür.” deyince “Olur mu canım yani ‘yürütür’ demekle ne kastediyorsunuz?” deyip bütün kanunların hepsini iade edecektir. Yani, bu kadar alınganlık göstermesine gerek yok. Biz araştırma önergemizde ne diyoruz? Rüşvet ve yolsuzluğa saplandığı iddialarını dile getiriyoruz, aynı zamanda darbe ve montaj iddialarını da dile getiriyoruz ve bu açıdan da darbe ve montaj iddialarını araştırın diyoruz. Bu araştırma önergemizin aradığı husus rüşvet ve yolsuzlukla ilgili bir iddia değil, rüşvet ve yolsuzluk iddiaları karşısında… Biraz önce söylendi, bakalım nasıl oy vereceksiniz hakikaten? Darbe mi, değil mi; gerçekten inanıyor musunuz, inanmıyor musunuz, biraz sonra bizim grup önerimize vereceğiniz oylarla bunları göreceğiz. Araştıralım. “Hodri meydan.” diyoruz, bakalım

HAMZA DAĞ (İzmir) – Gizli oylamayla karar verdik, merak etme!

OKTAY VURAL (Devamla) – O bakımdan, bu konuda Meclis Başkanlığının, yani bunlarla ilgili gidişatla, “Yağmur yağıyor.” dediğim zaman “Hakaret ediyor.” diye alınganlık gösterip, “Bana bunu demek istedi.” diye bir ifadeyle bizim önergelerimizi değerlendirmesi son derece yanlıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKTAY VURAL (Devamla) – Dolayısıyla, bizim Danışma Kurulu talebimiz ve önergemiz usulüne uygun verilmiştir. Meclis Başkanlığı da bizim Danışma Kuruluyla ilgili önergemizi iade etmiş değil, bu önergemiz eşliğindeki araştırma önergemizdeki bir ifadenin düzeltilmesi amacıyla göndermiştir, biz de düzelttik ve verdik, biraz sonra görüşeceğiz.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Aleyhte Sayın İdris Baluken…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ahmet Yıldırım konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Ahmet Yıldırım, buyurunuz. (HDP sıralarından alkışlar)

AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli yüce heyet; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, özellikle, Meclis Başkanlığına vekâlet eden Sayın Başkan üçlü kararnameyle orada oturmuyor. İktidar partisi milletvekilleri ve grup yönetimi sanki üçlü kararnameyle oturan bir bürokratmış gibi emir, talimatla Meclisi yönetmeye kalkışmasın.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – İç Tüzük, sadece İç Tüzük.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Bakın, saat altı. Dört saattir, burada, görüşülmek istenen bir muhalefet partisinin vermiş olduğu önergenin görüşülmesi engelleniyor. Şimdiye kadar görüşülmüş, tamamlanmıştı. Neden imtina ediliyor, neden kaçınılıyor, anlayabilmiş değiliz. Sayın Başkanın oradaki tavır, tutum ve davranışları yetkisini aldığı millet iradesi adına işliyor aynen Sayın Kahraman gibi, Sayın Bahçekapılı gibi, Sayın Aydın gibi, Sayın Hamzaçebi gibi, hiçbir farkı yoktur. Bürokratlara talimat verme alışkanlığınızı Mecliste sürdürme alışkanlığınızdan vazgeçin ve burası, şu yüce Meclis tek partili Meclis değildir; o, 1946 ve öncesinde kaldı. Burada bütün partilerin halkın iradesini alarak ve vekâletini alarak buraya taşımaya çalıştığı bir iradenin perspektifinde işleyen bir yüce Meclis olarak çalışıyor. Kimsenin, hiçbirimizin, biz dâhil hiç kimsenin bu iradenin üzerine halel getirme, onun Meclisi idare etme biçimine müdahale hakkı yoktur.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Kesinlikle.

AHMET YILDIRIM (Devamla) - Bu yönüyle de, hiçbir engele takılmaksızın ve iktidar partisi adına görev yapan arkadaşların Meclisi yönetme iradelerini de dâhil ederek, yanlı tutumlarına da saygımı koruyarak söylüyorum: Hiçbir önerge reddedilmemelidir.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Yanlı olamaz zaten.

AHMET YILDIRIM (Devamla) - Bütün önergeler buraya getirilmeli, lehte ve aleyhte konuşulmalı, oylama yapılmalıdır.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – İç Tüzük’e uygun, İç Tüzük’e uygun…

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Usul Üstat, usul.

AHMET YILDIRIM (Devamla) - Bakın, tekrar söylüyorum: Bu üstenci bakış açınızla, bu tek partili sistemin mantığına tekabül eden bakış açınızla şu Meclisin idare edilemeyeceğini, buranın yönetiminin de millet iradesi adına yürüdüğünü bilmenizi isterim.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Hiç öyle bir bakışımız yok; öyle bir alışkanlığımız da yok, geleneğimiz de yok.

AHMET YILDIRIM (Devamla) - Bütün yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yıldırım.

Lehte Sayın Levent Gök.

Buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’nin en önemli konularından biri olan yolsuzluk olayı karşısında elbette Cumhuriyet Halk Partisinin duyarsız olmasını hiç kimse bekleyemez. “Yolsuzluk” evet, çok önemli bir konudur. Mecliste görüşülmeli mi? Evet, görüşülmeli. Hükûmet denetlenmeli mi? Evet, denetlenmeli. İktidar partisi de böyle olaylar karşısında görüşmeleri engelleyici, bertaraf edici bir tavır içerisinde değil, tam tersine, önünü açan bir tutum içeresinde olmalıdır. Eğer kişi kendinden korkmuyorsa, hodri meydan, işte mahkemeler orada “Ben, yargılanıyorum, aklanmak istiyorum.” demelidir. Bizim verdiğimiz önerge…

Değerli arkadaşlarım, bu yaptığımız tartışma, aslında çok da gerçekten şu anda konunun öneminin dışında bir tartışma çünkü Meclis Başkanı bizim önergemizde iki cümleye takılmış, “Düzeltilmesi için sahibine verilmesi gerektiği ifade edilmiştir.” diyor.

Bakın, biz, ne demişiz: “Devleti soyanların adalete teslim edilmesi yerine yürütmenin gücüyle olayların üzerinin örtülmesine çalışılmıştır.” Yanlış mı değerli arkadaşlar? Kimi işaret etmişiz? Bir tek isim var mı burada? Kimsenin ismi yok. Bir de “Yasama organı da yasal düzenlemelerle parlamenter denetim fonksiyonu amacından saptırılarak rüşvet ve yolsuzluk olaylarının örtbas edilmesine alet edilmiştir.” demişiz. Bir tek kişinin adı yok.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Karar veriyorsunuz.

LEVENT GÖK (Devamla) - Sayın Başkan…

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Yargısız infaz yapıyorsunuz.

LEVENT GÖK (Devamla) – Sayın Başkan bunu yaralayıcı bulmuş, biz de “Hayhay” demişiz, çıkarmışız önergemizdeki bu iki cümleyi -bence olmasında hiçbir mahzur da yok- geriye vermişiz.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Baştan hüküm kuruyorsunuz.

LEVENT GÖK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, şimdi, böyle bir tablo karşısında, bir kere Meclis Başkanlarının… Hukukun ana temelidir -Meclis Başkanı Anayasa’ya, kanunlara, İç Tüzük’e uygun olarak çalışacaktır- bir hakkın suistimalini kimse savunamaz. Sayın Başkan da takdir hakkını kötüye kullanamaz. Yolsuzluk gibi bir olayda kamuoyunu aydınlatmak, Meclisin daha aktif bir görev yapmasını temin etmek Meclis Başkanının başlıca görevi olması gerekirken, bundan sarfınazar ederek görüşmeleri engellemesini biz asla kabul edemeyiz.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – 67 ve 19’uncu maddeleri uygulamıştır.

LEVENT GÖK (Devamla) - Bundan kimseye yarar yoktur değerli arkadaşlarım. Bu olaylar, mahkeme önünde yargılamalar bitmeden, mahkemeler hükmünü vermeden kapanmaz. Mahkemelerin önünü kapatmayın; tam tersine, mahkemelerin önünü açalım. Herkes yargılansın, herkes adil yargılanma hakkını kullansın ama yargılanma hakkını dahi elinden alırsanız insanların, bu konu, değil bugünler, değil yıllar, yüzyıllar boyunca konuşulur.

O nedenle, Sayın Başkan, tutumunuzun lehindeyiz ve grubumuzun önerisinin görüşülmesini talep ediyoruz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gök.

Aleyhte, Sayın Ramazan Can... (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Can.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle şunu söylemek istiyorum: Muhalefet partilerinin ve iktidar partisinin grup önerisi vermesine herhangi bir karşı çıkışımız yok. Aksine, İç Tüzük’e, hukuka, Anayasa’ya ve kanunlara uygun bir şekilde verilmesine çaba sarf ediyoruz. Dolayısıyla, grup önerisi şeklinde Meclis araştırma önergeleri 19’a göre Meclis Başkanının resen ya da siyasi parti temsilcileri tarafından talebi hâlinde Meclis Başkanı yirmi dört saat içerisinde Danışma Kurulunu toplantıya çağırıyor ve Danışma Kurulu oy birliğiyle karar veriyor. Oy birliği olduğu için, 1 kişi eksik olsa toplanamıyor, 1 kişi muhalefet etse karar alınamıyor. Bu hâlde, 19’a göre Genel Kurulda gündeme getirilebiliyor. 19’a göre Genel Kurulda gündeme getirilmesi hâlinde bile bu aşamada hep denetime tabi. Dolayısıyla Meclis Başkanı resen, İç Tüzük 67’ye göre, kaba ve yaralayıcı bularak İç Tüzük'e aykırı gördüğünden önergeyi iade etmiştir. Kaldı ki, önergenin muhteviyatına ve gerekçesine baktığımızda, Türk Ceza Kanunu’ndaki eylemleri tarif eden unsur da taşıması hasebiyle ve yargılama sürecini etkilediğinden de bahisle Anayasa 138’e göre de gönderilebilirdi. Netice itibarıyla, gönderilen bir önerge, iade edilen bir önerge yoklukla butlandır, geri revize edilerek burada gündeme getirilmesi doğru değildir, hukuken sakattır.

Biz diyoruz ki, önerge vermenize karşı değiliz, yeniden, yirmi dört saat içerisinde Meclis Başkanımız vasıtasıyla Danışma Kurulunu toplayıp oy birliğiyle ya da toplanamaması hâlinde 19’a göre Genel Kurulda bunu gündeme getirebilirsiniz, burada herhangi bir sıkıntı yok.

Diğer taraftan, 15’inci maddeye bakıyoruz; 15’inci madde, 67’nci madde ve Anayasa 100’üncü maddeyi beraber değerlendirmemiz lazım. Başkanın yerine Genel Kurul görüşmelerini yönetmek başkan vekilinin görevleri arasında. Peki, Başkanın iradesi ne yönde tecelli etti? İade yönünde tecelli etti. Dolayısıyla, başkan vekili iade yönünde karar vermek durumda.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Başkanlık bir bütündür.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Kaldı ki, revize edilen, düzenlenen ve yeniden tanzim edilen önerge sakat olduğu hâlde canlanamaz, eğer revize edildiyse Meclis Başkanının da onayından geçmesi lazım. Bu metot tamamlanmış mı? Tamamlanmamış.

Diğer taraftan, biz diyoruz ki: Muhalefet, her daim grup önerisiyle burada gündeme gelebilir, bunda bir problem yoktur, yeter ki İç Tüzük’e uygun davranalım. Burada Meclis Başkanının tavrı istikametinde… Meclis başkan vekili İç Tüzük’e aykırı bir şekilde Meclisi yönetemez. Meclis Başkanımız burada olmadığı hâlde bugün hukuki bir garabete de imza atıldı, olmayan bir Başkanın aleyhinde usul tartışmasına da imza atıldı.

Ve son söz olarak: Sayın Başkanım, tutumunuzu 63’e göre Genel Kurulun oylamasına sunmanızı arz ediyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LEVENT GÖK (Ankara) – Şart değil o.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Bir şart yok ki.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, takdir hakkınız var sizin.

RAMAZAN CAN (Devamla) - …Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Can, teşekkür ederiz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bizim önergemiz Meclis Başkanlığının genel evrakından geçti efendim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bizimki de öyle efendim, bizimki de aynı.

BAŞKAN – Konu yeterli tartışılmıştır bence değerli arkadaşlar.

Usul tartışması üzerindeki konuşmalar bitmiştir.

Oylamaya ihtiyaç duymuyorum Sayın Can.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Israrımız var Sayın Başkan, tutanaklara geçsin.

BAŞKAN – Oylamaya ihtiyaç duymuyorum.

Tutumumda herhangi bir değişiklik yoktur. (CHP sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Bravo Sayın Başkan!

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

IX.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- MHP Grubunun, Grup Başkan Vekili İzmir Milletvekili Oktay Vural tarafından, son yıllarda, özellikle de 17-25 Aralık sürecinde ülke gündeminden hiç düşmeyen rüşvet ve yolsuzlukların, bunların sosyal, hukuki ve ekonomik boyutlarının araştırılarak yasal önlemler dâhil olmak üzere, rüşvet ve yolsuzlukların önlenmesi amacıyla 24/12/2015 tarihinde; 17/12/2015 tarihinde TBMM Başkanı tarafından Anayasa’nın 138’inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 67’nci maddeleri kapsamında görüldüğünden iade edilmiş olan Meclis araştırması önergesiyle aynı eksendeki, 17-25 Aralık Meclis soruşturması raporunun görüşmeleri ile kamuoyunda “darbe”, “montaj”, “kumpas”, “algı operasyonu”, “tezgâh” gibi 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasının karşı savı olarak ortaya atılan iddiaların araştırılması amacıyla 17/12/2015 tarihinde ve 24/12/2015 tarihli, 615 sayılı ve 13885 TBMM genel evrak numaralı Meclis araştırması açılmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergelerinin; Genel Kurulun, 24 Aralık 2015 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunda, 24/12/2015 Perşembe günü (bugün) oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Oktay Vural

İzmir

MHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

24 Aralık 2015 tarih, 613 sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş olduğumuz İzmir Milletvekili ve MHP Grup Başkan Vekili Oktay Vural’ın, son yıllarda, özellikle de 17/25 Aralık sürecinden ülke gündeminden hiç düşmeyen rüşvet ve yolsuzlukları, bunların sosyal, hukuki ve ekonomik boyutlarının araştırılarak yasal önlemler dâhil olmak üzere, rüşvet ve yolsuzlukların önlenmesi amacıyla 17 Aralık 2015 tarih ve 2015/533 sayı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğumuz Meclis araştırması önergesi, TBMM Başkanı tarafından "...yolsuzlukların merkezinde Tayyip Erdoğan ve AKP'nin yer aldığını göstermektedir." Ve "AKP ... çıkarttığı kanunlarla yolsuzluk ve hırsızlıkla suçlananları cezaevinden çıkarırken, yolsuzlukları ortaya çıkaran polis, savcı ve hâkimleri sürmüş veya çeşitli iddialarla tutuklatmıştır." şeklindeki ifadelerin yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamayacağı, görüşme yapılamayacağına ilişkin Anayasa‘nın 138'inci maddesinde yer alan ve TBMM İçtüzüğü‘nün kaba ve yaralayıcı sözlerin varlığı hâlinde söz konusu yazı veya önergenin düzeltilmesi için sahibine geri verilmesine ilişkin 67'nci maddeleri kapsamından görüldüğünden iade edilmiş olmakla beraber, aynı eksende 17 Aralık 2015 tarih ve 2015/535 tarihli araştırma önergemizin gündeme alınmasına yönelik önergemizin görüşmeleri ile 17/25 Aralık Meclis soruşturma raporunun görüşmeleri ile kamuoyunda "darbe“, "montaj", "kumpas", "algı operasyonu", "tezgâh“ gibi "17/25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasının karşı savı olarak ortaya atılan iddiaların araştırılması amacıyla" verdiğimiz, 24 Aralık 2015 tarih 2015/615 sayı ve 13885 TBMM genel evrak numaralı Meclis araştırması açılması önergemizin 24/12/2015 Perşembe günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü Birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun önerisi lehinde ilk konuşmacı Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Mehmet Parsak.

Buyurunuz Sayın Parsak. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Aziz Türk milleti, saygıdeğer milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak 17 Aralık 2015 tarihli, rüşvet ve yolsuzlukların çok boyutlu olarak araştırılması amacıyla sunmuş olduğumuz araştırma önergesinin Genel Kurulda görüşülmesi sırasında ve iki yıldır genel olarak, özellikle de AKP milletvekilleri tarafından 17 ve 25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasının karşı savı olarak ortaya atılan iddiaların araştırılmasına ilişkin önergemizin gündeme alınarak görüşülmesine dair grup önerimiz hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

“Bir kamu görevlisi ya da politikacının yetkilerini bilinçli bir şekilde kullanıp bir kişi ya da belli bir grupla karşılıklı çıkar ilişkisine girmesi” olarak tanımlanabilecek rüşvet ve yolsuzluk, tüm toplumsal teşkilatların mücadele etmeye çalıştığı, devlet otoritesini sarsan, adalete olan güveni yok eden organize ve bulaşıcı bir hastalıktır. Türkiye Cumhuriyeti’nin de kuruluşundan bu yana özellikle siyasi yönetimlerin başını çektiği birçok olaydan dolayı rüşvet ve yolsuzluk konusunda acı tecrübeleri bulunmaktadır. AKP hükûmetleri döneminde ise ortaya çıkan yolsuzluk ve rüşvet skandalları yerel yönetimlerden vakıf ve derneklere, özelleştirmelerden kamu ihalelerine, görevini kötüye kullanan üst düzey bürokratlardan rüşvet çarkının dişlileri hâline gelmiş Hükûmet üyelerine kadar geniş bir alana dağılmış, ortaya saçılan bilgi ve belgeler ilgililerinin cüretkârlığı noktasında tüm kamuoyunu şaşkınlık içerisinde bırakmıştır.

AKP iktidarda bulunduğu süre içerisinde 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nu 158 kez değiştirmiş, ihaleye fesat karıştırma suçunun cezasını azaltmış, Sayıştayı denetim yapamaz hâle getirmiş ve toplam müfettiş sayısı 13 bini bulan teftiş kurullarını kapatarak tüm denetim mekanizmalarını âdeta ortadan kaldırmıştır. AKP hükûmetlerinin rüşvet ve yolsuzluk batağına saplandığı 17 ve 25 Aralık tarihlerinde tüm çıplaklığıyla ortaya serilmiştir. Dönemin Başbakanı ve bakanların çocuklarının da karıştığı rüşvet ve yolsuzluğun ses kayıtlı, fotoğraflı, delilli, ispatlı bir şekilde tüm kamuoyuna yayılması rüşvet ve yolsuzluğun toplumun her alanında âdeta normalleşmesinin önünü açmıştır.

Sayın milletvekilleri, 17 Aralık dönemin AKP Hükûmeti üyesi 4 bakanın en uzun günü; 17 Aralık dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın en uzun günü.

Halk arasında meşhur bir söz vardır: “Rüşvetin belgesi mi olur?” denilir. 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturması bizlere “Rüşvetin de belgesi olur.” dedirtmiştir.

17 Aralık sabahı, bir gün yakalanacaklarını akıllarına bile getirmeyen bakan çocuklarının, kaçakçıların, hırsızların ve en fenası dönemin Başbakanının bile suçüstü yakalandığının isnat edildiği gün.

AKP hükûmetleri döneminde öyle işler oldu ki, rüşvet ve yolsuzluktan menfaat sağlayanlar o kadar cüretkâr davrandı ki ülkemizde rüşvet ve yolsuzluğun tanımları yeni baştan yapıldı. AKP hükûmetleri döneminde rüşvet ve yolsuzluk humus hakkıyla açıklandı.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Banka mı hortumlandı? Bankalar mı hortumlandı?

MEHMET PARSAK (Devamla) – “Çalıyoruz ama devletin parası değil, müteahhidin parası.” denildi.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – 20 küsur banka mı hortumlandı?

MEHMET PARSAK (Devamla) - Ayakkabı kutularından fışkıran euro ve dolarlarla imam-hatip lisesi yapılacağı iddia edildi.

Her cuma hoca hutbeden söylüyor; “Allah akrabalara ve yakınlara bakmaya emreder.” denildi, “Kendi değil bakanın oğlu, bakanın kızı, bakanın çocuğu rüşvetçi.” denildi, “Darbe.” denildi, “Kumpas.” denildi, “Montaj.” denildi, “Şantaj.” denildi. Bir yandan “‘Tape’ler, ses kayıtları sahte.” denirken diğer yandan garip bir şekilde kriptolu telefonlar dinlendi, “Odasında böcek vardı.” denildi. Bir yandan “Paraları, para sayma makinelerini oraya paralelci polisler koydu.” denirken diğer yandan bu paralar içeriden çıkarılan suçlulara faiziyle birlikte iade edildi. Bir yandan hırsızların önüne yatma taahhüdünde bulunup diğer yandan “Sana bir şey sorarlarsa böyle diyeceksin tamam mı oğlum, tamam mı oğlum?” denildi. Bir peçetenin üzerine yazılan “Aldım.”, “Verdim.” notlarıyla 700 bin dolarlık bir saatin satın alınabileceğine inanmamız beklenildi. Dünya liderliği iddiasındaki stratejik yalnız kişilik “Biz Kısık Sesleriz” şiirini okurken bile bangır bangır bağırırken, korku ve panik içerisinde “Onunla birlikte sıfırla.” diye fısıldadı. Adalet mekanizmasının bile ne yapacağını şaşırdığı bir cüretkârlıkla rüşvet ve yolsuzluklar hisli bakanların becerikli elleriyle hissettire hissettire rapora bağlandı. “Çalıyor ama çalışıyor.” denildi, “Çalıyorsa bizimki çalıyor; çalıyorsa -haşa- Allah için çalıyor.” denildi, “Rüşvete hırsızlık denemez.” denildi; boğazına kadar yolsuzluğa batmış, rüşvet çarkının dişlileri hâline gelmiş bakanlar, milletvekilleri, belediye başkanları ve üst düzey bürokratlar savunuldu. Hırsızlara “Dış ticaret açığını kapatıyor.” denildi, kaçakçılara ihracat ödülleri verildi. Biz devletin özel bir şirket gibi, bir belediye gibi yönetilmesinden rahatsız oldukça “Babalar gibi satarız, bu bizim görevimiz.” denildi. Biz ne Unakıtanları unuttuk ne mısır akıtanları unuttuk ne yumurta akıtanları unuttuk. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Emekli maaşlarını ödeyemeyip kaçtınız be, kaçtınız.

MEHMET PARSAK (Devamla) – Biz on üç yılda aynı iktidar tarafından 158 kez değişen Kamu İhale Kanunu’nu da unutmadık, Deniz Feneri Derneğini de unutmadık…

METİN GÜNDOĞDU (Ordu) – Depremde götürdüklerinizi de unutmadık.

MEHMET PARSAK (Devamla) – …ihaleye fesat karıştırma suçunun cezasının azaltılmasını da unutmadık. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Sayıştayın baypas edilmesini, kurumlarınızdaki teftiş kurulu başkanlıklarının kapatılmasını, yüce Meclis de dâhil olmak üzere devletin tüm denetim mekanizmalarının etkisiz hâle getirilmesini de unutmadık. Biz rüşvet ve yolsuzlukla suçlanan bakanların, harama kalkan ellerle, burada, yüce Meclisin çatısı altında Yüce Divandan kurtarılmasını da, bakanlarınızın “Bizi Yüce Divana göndermeyin.” diye yalvardıklarını da unutmadık. “Ben Yüce Divana gidersem peşimden Bilal de gelir.” diyenleri de unutmadık. Gizli toplantılarınızda “Halkın içine çıkamıyoruz, bu bakanları yargılayın.” diye çırpınan partililerinizi de unutmadık. Biz yıllarca paralel ve birlikte hareket edip sonra “paralel yapı” diye suçladığınız yapıları ve kişileri ve bu ilişkileri de unutmadık.

Şimdi diyoruz ki: Araştıralım, madem rüşveti araştıramıyoruz, madem yolsuzluğu araştıramıyoruz, madem hukuktan korkuyorsunuz, adaletten korkuyorsunuz, Yüce Divandan, yargılanmaktan korkuyorsunuz, o zaman sizin bahanelerinizi araştıralım. Neyi araştıralım? Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kriptolu telefonları dinlendi mi? Dinlendiyse ortada bir montaj yok demektir. Yok, dinlenmediyse, kayıtlar montajsa bunu kimler yaptı? Bunu yapan kişileri kimler göreve getirdi? Bugüne kadar başka hangi montajları yaptılar, araştıralım. Araştıralım, montaj mı var, böcek mi? Araştıralım, paraları polisler mi koydu? Bu paraları polisler koyduysa bu paralar neden polislere değil de başkalarına faiziyle iade edildi, araştıralım.

Paralel yapıyı araştıralım. Bu yapı bugüne kadar kimlerle, hangi bakanlarla, hangi milletvekilleriyle, hangi bürokratlarla, ne tür ilişkiler içindeydi, araştıralım. Düne kadar “Ne olur gel de bitsin bu hasret.” diye Türkiye'ye çağıranları, Milliyetçi Hareket Partisi sizi uyardığında “Bu iddialara kargalar bile güler.” diyenleri, paralel yapının ezeli ve ebedi iş birlikçilerini araştıralım. Dün size paralel olanlar bugün devlete mi paralel oldular, bunu araştıralım.

Araştıralım, bu 4 bakan suçsuzsa neden görevden alındılar, neden bugün burada değiller, yok eğer suçlularsa neden Yüce Divana gönderilmediler, bunu araştıralım. Araştıralım, “Ben Başbakanın emirlerini yerine getirdim. Ben istifa ediyorsam o da etmeli.” diyen Bakan mı masum, yoksa dönemin Başbakanı da mı suçlu, bunu araştıralım. “Kumpastı, darbe teşebbüsüydü.” dediniz ve daha biraz önce grup başkan vekiliniz tekrar etti, bu çerçevede araştırma önergesi verdik geçen hafta, reddettiniz, tamam. Meclisin aynı zamanda bir aklanma yeri olmadığını unutup “Meclis yargılanma yeri değildir.” dediniz, tamam. O zaman gelin sizin iddialarınızı araştıralım. Buna da “hayır” derseniz iki dünyada bu yükün altından kurtulamazsınız. Kendi sözlerinizi, kendi gerekçelerinizi, kendi bahanelerinizi kendiniz yalanlamış olursunuz. Biliniz ki tarih olaylar yaşandıktan çok sonra yazılır. Bugün burada bulunan herkesin tarihte yer almak istediği şekilde davranacağına yürekten inanıyorum ve bu düşüncelerle vicdanına güvendiğim Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Parsak.

Önerinin aleyhinde, Kayseri Milletvekili Sayın Çetin Arık. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Arık, süreniz on dakikadır.

ÇETİN ARIK (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Bu benim Meclisteki ikinci dönemim ama ilk konuşmam. İlk dönemimde yemin dışında Meclis kürsüsünden konuşma şansını yakalayamadım. Zira, dillerinden millet adını, millî iradeyi düşürmeyenler, milletin iradesi istedikleri gibi tecelli etmeyince Türkiye’yi yeniden seçime götürdüler. Çünkü 7 Haziranda ortaya çıkan millî irade, ayakkabı kutularında para istifleyenleri, yatak odalarını para kasalarıyla donatanları, çikolata kutularında rüşvet alanları, trilyonluk saati koluna takanları, evlerinde sakladıkları milyarları bir türlü sıfırlayamayanları rahatsız etti. 17-25 Aralık tarihi, Türkiye’nin en büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının yapıldığı tarih olmuştur. Siz ise bunun bir darbe girişimi olduğunu söylüyorsunuz.

METİN GÜNDOĞDU (Ordu) – Kendi tarihinize bir bakın.

ÇETİN ARIK (Devamla) – Bir an için söylediklerinizin doğru olduğunu kabul edelim. Bu Meclis çatısı altında 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, hepsi araştırıldı. Gelin, 17-25 Aralık darbesini de araştıralım. Kim darbe yapıyormuş, nasıl yapıyormuş, kimler yardım ve yataklık ediyormuş hep birlikte görelim. Tabii, bu sizi rahatsız etmezse ki edecektir çünkü 17-25 Aralık darbe ise siz yardım ve yataklıktan yargılanacaksınız.

Siz, bugün “terör örgütü” ilan ettiğiniz yapıya dün “Ne istediniz de vermedik?” diyerek suçunuzu itiraf da ettiniz. Gerçi siz çark etmeye alışıksınız. Dün “Hasret bitsin, dön gel.” diye gözyaşlarınızla çağırdığınız insanları bugün kırmızı bültenle aramanız başka nasıl izah edilebilir?

Bakın, Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ 24 Mart 2011 tarihinde, daha dün ifadeye çağırdığı Fethullah Gülen için “Fethullah Gülen, bu ülkenin yetiştirdiği değerli bir kıymettir. Seversiniz, sevmezsiniz ama değerli bir insandır, bilge bir insandır. Bu ülkenin millî ve manevi değerlerine bağlı nesillerin yetişmesi için hizmetini yapıyor.” demiş, AKP sıraları da alkışlamıştı. Şimdi size soruyorum: Darbe yapan kim? Yolsuzluk yapan kim? Hadi araştıralım. Kim kime kumpas kurmuş? Kim kimin vebaline girmiş? Görelim. Ama, 17-25 Aralık bir darbe değil, bir yolsuzluk operasyonudur. İşte, 25’inci Dönemde yolsuzluk sorunu çözülecek diye korktunuz. Bunun için de millî iradeyi yok saydınız. Sonrasında art arda patlayan bombalar, korku senaryoları sahneye kondu. Hesap vermekten korkanlar yüce milletimize ölümü gösterip hastalığa razı ettiler.

Saygıdeğer milletvekilleri, yüce Meclis çatısı altındaki bu ilk konuşmamda aslında güzel şeylerden bahsetmek isterdim. Örneğin, 2002’de söz verdiğiniz gibi, kalkınmayı Sarız’dan başlattığınız için sizlere şahsım ve hemşehrilerim adına teşekkür etmek isterdim. Engelli kardeşlerimize rehabilitasyon merkezinde şiddet uygulanmadığını, kadına şiddetin ortadan kalktığını, ülkemin huzur içerisinde olduğunu söylemeyi çok isterdim. Cizre’de görev yapan kadın meslektaşımın minik oğlundan kopartılmadan huzurla görev yaptığını anlatmayı çok arzu ederdim. Her seçim döneminde söz verdiğiniz Felahiye ilçemizin Göğdere yolunu yaptığınız için teşekkür etmek isterdim. Yahyalı’nın, Yeşilhisar’ın elmalarını değerlendirdiğiniz için teşekkür etmek isterdim. Ama, siz ne yaptınız biliyor musunuz? Sarız’ın devlet hastanesini sağlık ocağına dönüştürdünüz. Felahiye’nin adliyesini ellerinden aldınız. Yahyalı’nın, Yeşilhisar’ın elmalarını bahçelerinde çürüttünüz. Yandaş iş adamını kalkındırmaktan bu bölgeleri kalkındırmaya fırsat bulamadınız. Nasıl mı? Bu elimde görmüş olduğunuz belge, 29 Aralık 2010 tarihli Maliye Bakanlığı Merkezi Uzlaşma Komisyonu uzlaşma tutanağı. Tutanağın muhatabı Türkiye kamuoyunun yakından tanıdığı bir iş adamı, hani millete olan ilgisini millete küfrederek gösteren iş adamı. AKP yandaşı iş adamının telefonda millete nasıl küfrettiğine hepimiz tanıklık ettik.

Bu arada, seçim meydanlarında “millet” diyen, “milletin adamı” diyerek poster bastıran saygıdeğer milletvekillerine sormak istiyorum: Bu küfürbaz iş adamı millete küfredince siz ne yaptınız, ne hissettiniz, içinizden de olsa bir şeyler söyleyebildiniz mi? Hayır, söyleyemediniz. “Milletin şerefi, onuru, namusu bize emanet; biz bu milletin vekilleriyiz.” diyebildiniz mi? Diyemediniz. Bırakın bunları demeyi, her fırsatta “Edep yahu!” diyen sizler, edep yahu bile diyemediniz, dediniz mi? Ne yaptınız ya? “Hayırsever iş adamı, makul iş adamı” diyerek arkalarında durdunuz, “milletin adamıyız” diye milleti aldattınız. Millete küfreden iş adamlarını ödüllendirdiniz. Otoyol, bölünmüş yol, köprü, viyadük, tünel, metro, demir yolu, baraj, hidroelektrik santrali, havalimanı, liman, enerji santralleri ihalelerini verdiniz, servetlerine servet kattınız. Bununla da kalmadınız, devletin sırtından milyonlarca lira kazandırdığınız bazı iş adamlarının üzerinde tüyü bitmemiş yetimin hakkı bulunan milyonlarca liralık vergi borcunu sıfırladınız. İşte belgesi. Bu sıfırlanan milyonlarca lirayla kalkınmayı Sarız’dan başlatabilirdiniz, Felahiye’nin Göğdere yolunu yapabilirdiniz, Yahyalı’nın, Yeşilhisar’ın elmalarını bahçelerinde çürütmeyebilirdiniz. Ama siz ne yaptınız? Millete küfreden iş adamının milyonlarca liralık vergi borcunu sıfırladınız. Onlar da sizin kirli havuzunuza bu sıfırladığınız paraları aktardılar. Sizin üzerinizde tüyü bitmemiş yetimin hakkı var, ahı var, vebali var; er ya da geç bu vebal sizden çıkacak.

Ben, millete küfreden iş adamına yetim hakkının peşkeş çekilmesini yüce milletimin vicdanına bırakıyor; işsizliğin, yoksulluğun, yolsuzluğun, yasakların sıfırlandığı bir Türkiye özlemiyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

METİN GÜNDOĞDU (Ordu) – 1 Kasımda millet vicdanıyla cevap verdi.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Arık.

Önerinin lehinde İstanbul Milletvekili Sayın Garo Paylan.

Sayın Paylan, sizin de süreniz on dakikadır.

Buyurunuz. (HDP sıralarından alkışlar)

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Başkanım, söz istiyorum.

BAŞKAN – Konuşmacıyı davet ettim kürsüye. Daha sonra alayım, olur mu?

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “…”(x)

Sayın Başkan, görevinizde başarılar diliyorum öncelikle.

Değerli milletvekilleri, kötülüğün bir kez daha sıradanlaştığı günleri yaşıyoruz. Bu topraklarda kötülük defalarca sıradanlaştı ve o sıradanlaştığı günlerde ölümler sıradanlaştı, kötülükler sıradanlaştı ancak sonra üstleri örtüldü ve o kötücül düşünce, o kötücül zihniyet, o ceberut devlet geleneği hep kötü olmaya, kötü davranmaya devam etti hep yeni taşeronlarla, hep yeni aktörlerle. Maalesef, bugün de, bugünler de kötülüğün sıradanlaştığı günler. Şimdi, bu kötülüğün sıradanlaştığı günlerde bize özel bir bayramdan bahsedeceğim, vekillerimiz pek ilgilenmiyor galiba ama bugün bu toprakların kadim bir bayramı -pek farkında değiliz ve elbette bayram da olsa buruk bir bayram geçireceğiz- bugün Hristiyanların, Hristiyan âleminin Noel’i, Noel Bayramı. Meclisimiz kutlamadı Noel Bayramı’nı. Bir zamanlar bu topraklarda Hristiyanlar çoktu, yüzde 40’a kadar varıyordu nüfusumuz, bugün binde 1’e düşmüşüz. Bizim keyfimizle olmadı, biz bir yere göç etmedik, biz azaltıldık bu topraklarda. Ancak az dahi olsak, 1 kişi dahi olsak, bu Meclis, tarihinde olduğu gibi Noel’i önemsemeliydi çünkü 1915 yıl bu topraklarda Noel önemliydi, sonra üçüncü plana atıldı. Bakın, 1915’ten önce nasıldı Noel? Mesela, Meclis-i Mebusanda nasıl yaşanırdı? Noel günü Meclis tatil olurdu, insanlar birbirlerinin bayramını kutlarlardı, Hristiyanların da. Tıpkı Hristiyanların, Müslüman bayramlarında diğerlerinin bayramını kutladığı gibi, Müslüman bayramlarında Meclis-i Mebusan tatil olduğu gibi Noel günlerinde de Meclis-i Mebusan tatil olurdu ve bayramlaşılırdı. O açıdan, azaltılmışların da bayramını önemsememiz gerekiyor.

Noel’le ilgili bir şey daha söyleyeyim: Bugün Aziz Nikola’nın günü yani Noel Baba namıdiğer. Aziz Nikola nereli?

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) – Antalyalı.

GARO PAYLAN (Devamla) – Antalyalı. Antalya vekillerimiz bilir, AKP’li Antalya vekilleri de var, biliyorlar mı bilmiyorum. Antalyalı yani hemşehriniz yani bu toprakların insanları, belki akrabanız çünkü pek çok kişi Müslümanlaştı bu topraklarda. Şimdi, düşünün ki topraklarımızın bir değeri bu topraklarda tarih bilinci olmadığı için yuhalanıyor, onun şişme botları bıçaklanıyor, nefret söylemi olarak kullanılabiliyor, bu toprakların bir değeri. Biz artık bu nefret söyleminin tarih bilinciyle beraber olabileceğini düşünüyoruz. Öncelikle Antalya’da, sonra bütün coğrafyamızda Noel Baba’nın bu toprakların bir değeri olduğunun bilincinin yayılması gerektiğini düşünüyoruz ve bu nefret söyleminin bir an önce sona ermesi gerektiğini düşünüyorum.

Şimdi gelelim konumuza, 25 Aralık. 25 Aralık memleketteki ilk yolsuzluk dosyası değildi, maalesef sonuncusu da olmayacak.

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Ama en büyüğü.

GARO PAYLAN (Devamla) – Çünkü kötülük sıradanlaştı, dediğim gibi. Yolsuzluklar hep olmuştur ve her yolsuzluk toplumun ahlakında bir erozyona yol açmıştır. Şimdi, çok güzel söylüyorsunuz, “Darbe planıdır.”, “Başka hesapları vardı.”, eyvallah, size katılıyorum, başka hesapları vardı, kesinlikle başka hesapları vardı bu işi yapanların. Nereden biliyoruz? Bunu en iyi biz biliyoruz, bunu en iyi ben biliyorum. Hrant Dink dosyasından biliyorum. 25 Aralık soruşturma dosyasını hazırlayan Muammer Akkaş’tır. Yıllarca o dosyada, Hrant Dink’i öldüren çeteyi değil ağabeylerini yargılayalım, kamu içindeki sorumlularını yargılayalım diye defalarca çağrı yaptık Muammer Akkaş’a, yıllarca oyaladı, üstünü örttü, kamu görevlilerine bu işin ulaşmaması için. Çok iyi biliyoruz Muammer Akkaş’ın hesaplarını ve bir yerden daha biliyoruz, KCK soruşturmalarından biliyoruz. BDP’nin kapısının önünden geçenin tutuklandığı dosyalardan biliyoruz bu yapıyı. Bakın, bütün bu yapının hazırladığı dosyaların üstü örtüldü, yolsuzluk dosyalarının da Meclis tarafından üstü örtüldü. Yargı Ergenekon, şike, futbol bilmem ne bütün hepsinin üstünü kapattı. Tek açık dosya var ve tutuklu olan binlerce Kürt var hâlâ sırf BDP’nin kapısının önünden geçti diye, uydurma dosyalarla. Tek dosya var, KCK dosyası. Biz oradan bu yapıyı çok iyi biliyoruz.

Ya, çok güzel söylüyorsunuz “darbe” sayın grup başkan vekilleri. Velev ki darbe, hani çok ünlü bir laf var ya, velev ki darbe!

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – “Velev ki” değil, darbe, “velev ki”yi kaldırıyoruz, darbe.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Darbe de var, hırsızlık da var.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sizin iddianız.

GARO PAYLAN (Devamla) – Ya, ne oldu, ne oldu? Peki, bu dosya nasıl aklandı? Diyorsunuz ki: Meclise geldi, biz çoğunluğuz, ellerimizi kaldırdık, akladık.

Bakın, ben bu topraklarda azaltılmış bir halkın temsilcisiyim, binde 1’iz. Bizim hakkımızı kim koruyacak? Velev ki bir hakkımız var -ki, var- diyoruz ki: “Biz bu ülkenin vatandaşlarıyız, azınlık okulları kamu bütçesinden destek alsın. Bu ülke madem eşitlikçi bir ülke, nasıl camilere hizmet veriyorsa bu ülke kiliselere de eşit şekilde hizmet versin.”

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Karabağ için de aynı şeyi söyleyebiliyor musunuz?

GARO PAYLAN (Devamla) – Velev ki bizim haklarımızla ilgili bir yasa geçecek buradan, kim bizim hakkımızı koruyacak?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Biz geçirdik o yasaları. Biz o yasaları çok geçirdik.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Nerede ya, o yasalar nerede? Nerede geçirdiniz? Başka parlamentoda mıydınız siz ya?

GARO PAYLAN (Devamla) – Ne olacak, çoğunluk el kaldıracak, indirecek ve her şeyin üstü örtülecek mi? “Yolsuzluk dosyalarının üstünü örttük.” deyince bu toprakların vicdanı aklanıyor mu?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Tek parti zihniyetinin varlık vergisini unutmayın. Bakın, oraya konuşun azıcık.

GARO PAYLAN (Devamla) – Bakın, bu dosyaların üstünü örtmekle yalnızca kamu vicdanını yaralıyorsunuz, yalnızca toplum ahlakı biraz daha örseleniyor. “Darbe” diyorsanız “darbe” deyin ama yolsuzluk dosyasının üstünü örtmeyin.

İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) – Karabağ için ne diyorsunuz, Karabağ?

GARO PAYLAN (Devamla) – El birliğiyle yolsuzluk dosyasını açalım, burada bir komisyon oluşsun, yargının da önünü açsın, dosyalar yargıya ulaşsın ve yargılanma olsun çünkü aklanmayan her dosyada bir kez daha toplum ahlakı, kamu vicdanı yaralanıyor ve yaralanmıştır. 750 bin liralık, bugünkü kurla 1 milyon liralık saat hâlâ orada duruyor, hâlâ o ayakkabı kutularının hesabı verilemedi. Bakın, bunlar klişe sayılıyor ama biz bu klişeyi söylemeye devam edeceğiz çünkü bu ülkenin tüyü bitmemiş yetimin hakkı hâlâ o dosyalarda hesabı verilmemiş olarak duruyor.

Kötülüğün sıradanlaşması… Bakın, bu bir yolsuzluk dosyası ancak ölüm olunca ferman durur, her şeyin önünde ölümler vardır. Burada kötülüğe bir damla daha atmış oldunuz çünkü bu yolsuzluk dosyasının üstü örtüldü. Ancak kötülükler maalesef yalnızca yolsuzlukla değil, ölümlerle oluyor. Her ölümde, üstü örtülen her ölüm dosyası, cinayet dosyası yeni ölümleri getiriyor. Bugün Türkiye’mizde maalesef kötülük Cizre’de, Nusaybin’de, Sur’da devam ediyor. Biz “Ölümler sürüyor, insanlar ölüyor, çocuklar ölüyor, gençler ölüyor.” dedikçe bakıyorum AKP sıralarında bazı insanlar gülümsüyorlar.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Herhâlde söylediğine gülmüyor.

GARO PAYLAN (Devamla) - Vicdanlarımız mı kurudu?

METİN GÜNDOĞDU (Ordu) – Asker şehit olurken?

GARO PAYLAN (Devamla) – Vicdanlarımız mı kurudu arkadaşlar?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Kim gülüyor ya?

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Böyle bir şey yok.

METİN GÜNDOĞDU (Ordu) – Polisler şehit olurken bir defa laf söylediniz mi?

GARO PAYLAN (Devamla) – Asker, polis, gerilla, sivil, çocuk, insan bunlar.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Gerilla değil terörist, gerilla değil terörist.

GARO PAYLAN (Devamla) - Her ölüm bizden biraz daha eksiltiyor, her ölümle biraz daha eksiliyoruz.

METİN GÜNDOĞDU (Ordu) – Polisler şehit olurken bir kere laf söylediniz mi?

GARO PAYLAN (Devamla) - Ben geceleri rahat uyumuyorum arkadaşlar. Ben uyuyamıyorum, sizler rahat uyuyor musunuz başınızı yastığınıza koyduğunuzda? On günlerdir Nusaybin’de, Cizre’de, Sur’da sokağa çıkma yasakları var.

FUAT KÖKTAŞ (Samsun) – Teröristlere bir laf söylesene?

GARO PAYLAN (Devamla) – On günlerdir sokağa çıkma yasakları… Siz uyuyabiliyor musunuz Beyefendi? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

METİN GÜNDOĞDU (Ordu) – Her gün şehit tabutu geldikçe uyuyabiliyor musun?

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Uyuyamıyoruz, hiçbir zaman uyuyamıyoruz, sen de bir…

GARO PAYLAN (Devamla) – Bakın, o açıdan… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyelim.

Sayın Paylan, Genel Kurula hitap ediniz siz, buyurunuz.

GARO PAYLAN (Devamla) – Savaş, sokağa çıkma yasakları…

FUAT KÖKTAŞ (Samsun) – Nerede var?

METİN GÜNDOĞDU (Ordu) – Bir defa polisten, şehitten bahsetmedin.

GARO PAYLAN (Devamla) - Bakın, bunlar bir an önce durmalı. Konuşarak çözemeyeceğimiz hiçbir sorunumuz yok.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Silahlar betona gömüldüğü zaman, silahlar betona gömüldüğü zaman.

GARO PAYLAN (Devamla) - Konuşarak her sorunumuzu çözebileceğimizi geçen üç yıllık pratik gösterdi. Bu anlamda kötülüğün sıradanlaştığı günleri geride bırakmamız için, kötülüğün tekrar etmemesi için bir an önce çözüme, müzakereye ulaşmalıyız; bir an önce konuşarak çözmeliyiz meseleyi.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Silahlar bırakılsın.

GARO PAYLAN (Devamla) – Sokağa çıkma yasaklarının bir an önce sona ermesini umut ediyorum, bu konuda Meclisin bir irade koymasını umut ediyorum. İvedilikle bu iradeyi koyalım ve sokağa çıkma yasaklarını sonlandıralım.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Paylan.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

4.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, Başkanlık Divanı olarak Hristiyan âleminin Noel Bayramı’nı kutladıklarına ilişkin konuşması

BAŞKAN – Sayın Paylan, biz de Divan olarak tüm Hristiyan âleminin Noel Bayramı’nı kutluyoruz. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar) Biraz geç kaldı, siz hatırlattıktan sonra ancak bir kutlama yapabildik, bu konuda sizden özür diliyoruz.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Tamer, buyurunuz.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Kayseri Milletvekili Çetin Arık Bey Kayseri’yle ilgili sataşmada bulundu, 69’dan söz istiyorum efendim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Söz konusu bile değil, beyefendinin adı bile geçmedi.

BAŞKAN – Sayın Tamer, sisteme girdiniz zaten, konuşmalar bittikten sonra yerinizden zaten size 60’a göre söz vereceğim.

IX.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- MHP Grubunun, Grup Başkan Vekili İzmir Milletvekili Oktay Vural tarafından, son yıllarda, özellikle de 17-25 Aralık sürecinde ülke gündeminden hiç düşmeyen rüşvet ve yolsuzlukların, bunların sosyal, hukuki ve ekonomik boyutlarının araştırılarak yasal önlemler dâhil olmak üzere, rüşvet ve yolsuzlukların önlenmesi amacıyla 24/12/2015 tarihinde; 17/12/2015 tarihinde TBMM Başkanı tarafından Anayasa’nın 138’inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 67’nci maddeleri kapsamında görüldüğünden iade edilmiş olan Meclis araştırması önergesiyle aynı eksendeki, 17-25 Aralık Meclis soruşturması raporunun görüşmeleri ile kamuoyunda “darbe”, “montaj”, “kumpas”, “algı operasyonu”, “tezgâh” gibi 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasının karşı savı olarak ortaya atılan iddiaların araştırılması amacıyla 17/12/2015 tarihinde ve 24/12/2015 tarihli, 615 sayılı ve 13885 TBMM genel evrak numaralı Meclis araştırması açılmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergelerinin; Genel Kurulun, 24 Aralık 2015 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, önerinin aleyhinde son konuşmacı Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Ali Özkaya.

Buyurunuz, süreniz on dakikadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.

17-25 Aralık darbe teşebbüsüyle ilgili, bu süreçlerin tamamının içinde bulunmuş bir kişi olarak burada söz almış bulunuyorum. Ben milletvekili seçilmeden önce Ankara’da yirmi yılı aşkın avukatlık, partimizin hukuk müşavirliği ve Sayın Genel Başkanımızın, Başbakanımızın hukuk müşavirliğini ve avukatlığını yaptım. Dolayısıyla, benim buradaki konuşmalarımın çok büyük kısmı bizzat yaşadıklarımız, bizzat bu süreçlerin içinde bulunduklarımızdır. Dolayısıyla, saygıdeğer Meclisimizi bu konuda bilgilendirmekte ve tarihe bir not düşmekte fayda mülahaza ediyorum.

Değerli milletvekilleri, malum, yasama, yürütme, yargı, erkler ayrılığı çok önemli bir görev, anayasal sistemimizin kabul ettiği bir süreç. Anayasa gereğince, Anayasa’nın 100’üncü, Meclis İçtüzüğü’nün 107 ve devamı maddeleri gereğince -yasama, yürütme organı olan- Sayın Başbakan veya sayın bakanlar hakkında bir suç teşkil eden husus eğer gündeme gelirse bunun mutlak suretle Meclis soruşturmasıyla gündeme getirilmesi gerekir. Meclis soruşturması süreci işlemediği müddetçe elde edilmeye çalışılmış olan delillerin tamamı kanunsuz delildir. 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’muzun 2f maddesinde belirtilen soruşturma hazırlık sürecinde -Metin Feyzioğlu’nun Meclis Soruşturması kitabında açıkça belirtildiği gibi de- cumhuriyet savcılarının bu süreçte hiçbir yetkileri yoktur. Geçmişte İsmail Özdağlar davasında ve Cumhur Ersümer davasında, her iki davada da Yüce Divan safhasındaki bütün süreçlerde bu konu tartışılmış ve açık, net bir şekilde sonuçlandırılmıştır. Bilhassa İsmail Özdağlar davasında arama kararı Meclis soruşturma komisyonunun talebi üzerine Ankara Sulh Ceza Mahkemesince verilmiştir. Dolayısıyla, cumhuriyet savcılarının bu süreçlerin hiçbirinde bir yetkisi yoktur.

17-25 Aralığa geldiğimizde, bu sürecin tamamı, bilhassa 25 Aralık soruşturması 2011 yılında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2011/2323 hazırlık soruşturmaları İstanbul’daki hafriyat dökümleriyle ilgili bir iddia üzerine başlamış bir dosyada; aradan yaklaşık bir yıl geçtikten sonra 2012/656 hazırlık numarası alarak doğrudan o tarihteki Sayın Başbakanımızın, Sayın Cumhurbaşkanımızın bütün danışmanlarının, özel kalem müdürünün, etrafındaki insanların telefon konuşmaları dinlenmek kaydıyla az önce belirttiğim cumhuriyet savcılarına Anayasa ve İç Tüzük’ün vermemiş olduğu yetkileri dolaylı olarak kanunen dolanarak elde edilmeye çalışılmış delillerin tamamıdır. Bu delilerin hepsi kanunsuz delildir ve hiçbir soruşturmada gündeme alınamaz, soruşturmaya esas teşkil edemez. En son Anayasa Mahkemesinde bir Yargıtay daire başkanıyla ilgili yapılan yargılama da benzer sebeplerle kanunsuz delilden dolayı beraat kararı verilmiştir. Bunlar, görülmektedir ki, eğer bu cumhuriyet savcıları soruşturmayı kanuni delilleri dikkate almaksızın yapıyorlarsa amaç soruşturma yapmak değildir, amaç bir başka şeydir.

Şimdi, o sürece geriye dönüp bakalım: 17 Aralıkta 4 sayın bakanın çocuğuna ve bir kısım bürokratlara operasyon kararı başlatıldı. Fatih Belediyesi, TOKİ ve Reza Zerrab. Bunların her biri birbirinden bağımsız; birisi TMK kapsamına giren suç, diğeri memur suçlarına giren suç, bir başkası başka. Yani avukatlık ve hâkim savcılıktan gelen meslektaşlarımız çok iyi bilir ki, soruşturma büroları birbirinden ayrı, birbirinden bağımsız yürütülen süreçler. Tüm dosyaları aynı gün, aynı saatte, soruşturmanın şüphelilerinden gizli ancak o soruşturmayı savunan hâkim ve savcıların ve onların yanında olan medya organlarının tamamına açık bir şekilde kamuya lanse etmek; dolayısıyla bu soruşturmanın iyi niyetle ve bir suç soruşturması amaç ve kastıyla yapılmadığını gösterir. Bunların hepsini bir araya getireceksiniz, kendinize göre kalenin zayıf tarafıyla mücadele edeceksiniz…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ya içeriğine bakalım, içeriğine. Bütün bunlar maddi hatalar olabilir.

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – …o tarafa saldıracaksınız ve gözaltına alacaksınız. Sonra, bir hafta sonra…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – İçerdeki konuşmalar doğru mu yanlış mı onu söyle, nasıl konuşulduğu önemli değil.

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – Onların hepsine geleceğim, zamanımız müsait…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kim dinlemiş, kim dinlememiş bizi ilgilendirmiyor. İçerisi doğru mu değil mi onu söyle.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bir de 4 bakan niye istifa etmiştir onu anlatın. 4 bakan niye istifa etmiştir?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Emniyet Müdürünü niye değiştirdiniz onu söyle? Valiyi niye emniyet müdürü yaptınız? Bir ay sonra niye yargıya yolladın, onu söyle.

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – Efendim bakın, o süreçte ben şikâyetçi sıfatıyla bulundum. Adli Tıp Kurumu, TÜBİTAK bunların tamamını inceledi -sizlere birer nüsha gönderirim- ve dedi ki: “Bunların tamamı bir ses havuzundan kelime kelime, bazen hece hece bir araya getirilerek meydana getirilmiştir.”

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Nerede var böyle bir teknoloji? Nerede var böyle teknoloji?

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – Buyurun size de gönderirim. Bunların hepsi, bunlar Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında ortaya çıktı.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – ODTÜ’den mezun olurken mi öğrendin bu teknolojiyi? Nerede var böyle bir teknoloji?

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – Arkadaşlar dinleyin, dinleyin, dinleyin ki…

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Montajı yapanları araştıralım, montajsa. Ali Bey, bu montajsa montajı yapanları araştıralım.

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – Bak, dinleyin.

Şimdi, burada, o gün, 25 Aralık günü Cumhuriyet Başsavcısının açıklamasını dinleyin, Cumhuriyet Başsavcısı diyor ki… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyelim.

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – Cumhuriyet Başsavcısı çağırıyor ilgili savcıyı. Az önce sayın hatip dedi, Muammer Akkaş. Muammer Akkaş…

Bakın, burada sayın Cumhuriyet Başsavcısının ve Başsavcı Vekilinin ifadesi var: “Ben Muammer Akkaş’ı çağırdım, ‘Elinde dosya var mı?’ diye sordum, ‘Elimde dosya var.’ dedi. ‘Bu dosya TMK’yla ilgili mi? Sen TMK savcısısın. Cebir ve şiddet var mı?’, ‘Örgüt var.’ dedi. ‘Bilmiyorum cebir ve şiddet var mı?’, ‘Cebir, şiddet olmadan sen bu dosyayı yürütemezsin. O zaman, Başsavcı Vekilinle konuş, bana sabahleyin bilgi getir.’ dedim. Sabahleyin bana bilgi getirmek yerine ortadan kayboldu ve gitti operasyona başladı.”

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hangi yetkiyle yaptınız bunları?

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – Şimdi, operasyon için sulh ceza hâkimi, arkadaşlar, 55 klasör…

LEVENT GÖK (Ankara) – Ya bırak, işin özüne gel, işin özüne gel!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Özüne gel, özüne!

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – …55 klasör dosyanın tamamını…

LEVENT GÖK (Ankara) – O 4 bakan niye istifa etti, 4 bakan?

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – Arkadaşlar, 55 klasörün tamamını… (AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar, gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – 55 klasörün tamamına yirmi iki dakikada tedbir kararı veriyor.

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayınız lütfen sayın milletvekilleri.

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – Yirmi iki dakikada hangisini inceledi?

LEVENT GÖK (Ankara) – 4 bakan niye istifa etti? Erdoğan Bayraktar niye…

BAŞKAN – Sayın hatibi dinleyelim lütfen.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – O paralar o evlerde bulundu mu?

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – Arkadaşlar, tüm çuvalların ağzı mühürlü, hiçbirisini incelemeden, hiçbirisine bakmadan, hiçbir dosyayı incelemeden 55 çuval dosyayı incelemeden…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Önce “Paralar devletin” dediniz, niye adamlara teslim ettiniz?

LEVENT GÖK (Ankara) – Boş konuşuyorsun, boş. Yazıklar olsun ya, yazıklar olsun!

ALİ ÖZKAYA (Devamla) –…7 gerçek şahıs, 2 tüzel kişiliğin bütün dosyalarını yirmi iki dakikada hiçbirisini okumadan bir hâkim 128’inci maddeye göre tedbir kararı verebilir mi? Bunların hepsi…

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – İşte bunları araştıralım, araştıralım ortaya çıksın.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ergenekon’da savcıyken iyiydi, değil mi?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hepsi yanlış. Sıfırlama var mı, yok mu?

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – Bakın, siz Ergenekon’daki yapılan savcılarınkini usulsüz, Ergenekon savcıları usulsüz, Balyoz usulsüz, casusluk davası usulsüz, 17-25 Aralığa gelince usullü, öyle mi?

LEVENT GÖK (Ankara) – Sen hangi dosyayı okudun Ergenkon’da?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ayakkabı kutularında paralar var mı, yok mu? Zafer Çağlayan buraya sahte belgeyi getirip 750 milyarlık saatin nasıl…

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – Kendinize gelin arkadaşlar…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sen bunları anlat! (AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar, gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, hatibi duyamıyoruz, lütfen…

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – Arkadaşlar, hiçbir şekilde…

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım, hatibi dinleyelim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Hukuku katletmişler, gelmiş burada hikâye anlatıyor ya!

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – Arkadaşlar, Ergenekon davalarının tamamında savcıların yaptıkları yanlış, diğerlerinde yanlış, bunda doğru. İşinize gelince doğru, diğerlerine yanlış.

LEVENT GÖK (Ankara) – Böyle avukatlık olmaz, böyle avukatlık olmaz, hukukçu ol, hukukçu!

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – Yok böyle, hukuk herkese tektir, hukuk bir kişiye ait değildir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunların hepsini gayet iyi biliyoruz. Şimdi, bunların hepsini gayet iyi biliyoruz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bizlere anlattığın avukatlık değil, avukatlık değil bu! Ben de avukatım.

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – Ben bunların hepsini şikâyet ettim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sen sahibinin sesi olmuşsun, sahibinin sesi!

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – O zaman bizim önergemize destek verin, araştıralım bunları.

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – Bakın, bugün bunlarla ilgili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 312’nci maddeden dava açtı.

LEVENT GÖK (Ankara) – Burada “Gereğini yapacağız.” de, bir şey de, aklamaya çalışma! 4 bakan niye istifa etti ya! 4 bakan niye istifa etti, anlat bakalım onu da, o konuya gel bakalım!

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – Şimdi, hâkim ve savcıların tamamıyla ilgili de soruşturmalar yürütülüyor.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bırak onları sen, 4 bakan niye istifa etti? Nerede o bakanlarınız?

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – Arkadaşlar, bunların hepsiyle ilgili…

LEVENT GÖK (Ankara) – O kol saatini anlat bakalım, para kasalarını anlat! Boş konuşuyorsun boş! Niye istifa etti, söyle bakalım?

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – Bakın 4 bakanla ilgili Meclis soruşturması var. Diğer 100 kişiyle ilgili ne var? Onlar niye yargılanmıyor? Diğer kişiler niye yargılanmıyor? Bunların hepsi gitti, hepsi yargılandı ve takipsizlik kararı verildi. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyelim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Boşuna konuşma, hikâye anlatma! Bunlar çocuklara masal, çocuklara masal bunlar! Hadi bakalım.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sıfırları da anlat, sıfırları. Euroyu nasıl sıfırladığını anlat.

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – Avukatsınız CMK 172/2’yi unutmayın. 172/2 der ki: “Bir konu savcılıkta görüşülmüş, mahkemede görüşülmüşse tekrar yeni bir belge elde edilmeden bu yeniden gündeme gelmez.”

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ortaklık bozuldu, gün yüzüne çıktı her şey. Bozulmasaydı duyabilecek miydik?

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – Bakanlarla ilgili olan kısımlar, soruşturma vardı mademki memurlar niye yargılanmadı, ona engel bir durum mu var? Bugün hepsi soruşturulur. Hepsi gitti, takipsizlik kararı verildi.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sen niye istifa ettiklerini anlat buradan. Niye milletvekili yapmadınız onları bir daha, onu anlat.

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – Şimdi siz, bu takipsizlik kararlarını görmeyeceksiniz, bu yargılamaları görmeyeceksiniz…

LEVENT GÖK (Ankara) - Hangi yargılama var ortada, hangi yargılanma var?

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – Meclis soruşturma komisyonu kurulmuş, araştırılmış bunları görmeyeceksiniz…

LEVENT GÖK (Ankara) - Biz her şeyi gördük.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Her şeyi görüyoruz biz, sen merak etme. Sizin görmediğiniz bir şey var, o 30 milyonun nasıl sıfırlandığını görmüyorsun, ayakkabı kutularındaki paraları görmüyorsun, 750 milyarlık saatini görmüyorsun, para sayma makinelerini görmüyorsun, kasaları görmüyorsun, biz her şeyi görüyoruz!

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – Her gün siyasi gerekçelerle bunları getireceksiniz, bu, adalet değil. Hukuk istikrarı ve hukukta güvenlik ilkesi gereğince yeni bir belge, yeni bir delil oldurmadan bunlar teker teker gündeme gelmez.

LEVENT GÖK (Ankara) - Her şey ortada, her şey ortada.

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – Ayakkabı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ ÖZKAYA (Devamla) - Ben Çankaya İlçe Başkanlığı yaptım dört yıl, Çankaya Belediye Başkanı “Meclisteki yamyamlara para yetiremiyorum” dediği gün ben Çankaya İlçe Başkanıydım, onların hepsini gördüm ben. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Başkasına anlatacaksınız.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Bravo, hukuk dersi veriyorsun!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Ne gördün? On dört yıldır devlet elinde, istediğin gibi yargıyı kullanıyorsun, hepsi açık, hepsi.

BAŞKAN – Sayın Özkaya…

ALİ ÖZKAYA (Devamla) – Saygıdeğer Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Allah affetmeyecek sizi, Allah affetmeyecek!

BAŞKAN - Sayın Özkaya, teşekkür ediyoruz.

Sayın Vural, buyurunuz.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

52.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Afyonkarahisar Milletvekili Ali Özkaya’nın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öneriyi veren bir grup olarak biraz önce Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşan değerli hatibin de ifadelerini dikkate aldığımızda, 17-25 Aralık soruşturmasının darbe olduğuna, hukuka aykırılıkların yaşandığına, bir tezgâh olduğuna ilişkin ifadeleri dikkate aldığımızda, Milliyetçi Hareket Partisinin bu grup önerisini kabul edeceklerini göstermeleri bakımından oldukça önemliydi. Şimdi, işte, bakalım, bu iddialar, dedikleri iddialar sözde mi yoksa özde midir? Bugün şimdi oylama yapacağız, hodri meydan! 17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturması Hükûmete kurulmuş bir darbe planı ise, uygulanmışsa, bu darbe girişimleri ve süreçlerini sonuna kadar araştırmayan, soruşturmayan namerttir.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Evet, soruşturalım, şu darbeyi bir görelim, kimler yapmak istemiş, nasıl yapmak istemiş. Hadi!

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Onlar geçen dönem araştırıldı Sayın Vural, geçtiğimiz dönem araştırıldı onlar.

OKTAY VURAL (İzmir) – Milliyetçi Hareket Partisi olarak bütün milletvekillerini bu süreci soruşturma, araştırma konusunda oy kullanmaya davet ediyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Gök, buyurunuz.

53.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, 17-25 Aralığın darbe ya da montaj olup olmadığı konusundaki AKP iddialarının tartışılması gerektiğine ve bu bakımdan MHP grup önergesini desteklediklerine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, şimdi AKP milletvekilleri bir sınavdan geçecekler. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Göreceğiz, göreceğiz, göreceğiz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Milletin sınavından geçtik biz ya, daha ne sınavı?

HİLMİ BİLGİN (Sivas) – Bizi millet sınav yapıyor.

LEVENT GÖK (Ankara) – Şimdi, bugün tartışılan önerge AKP’li milletvekillerin…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – 1 Kasımda geçtik. 11 Şubatta çaktınız, 11 tane sınavda çaktınız ya! 11 tane sınavdan kaldınız hep, tuş!

HİLMİ BİLGİN (Sivas) – Bizim notumuzu millet veriyor!

LEVENT GÖK (Ankara) – …şimdiye kadar iddia ettikleri gibi 17-25 Aralık operasyonlarının bir darbe, montaj, kumpas olduğu yönündeki iddialarında geçerlilik payı bulunup bulunmadığına ilişkindir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HİLMİ BİLGİN (Sivas) – Çok dinledik bunları, çok!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Geçeriz ondan da, tuş!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sayın grup başkan vekili konuşuyor, lütfen sessiz olalım değerli arkadaşlar.

HİLMİ BİLGİN (Sivas) – Kendisi yapıyor.

BAŞKAN – Buyurunuz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Lütfen sükûneti sağlayalım Sayın Başkan.

Şimdi, bakın, tartıştığımız önerge tam da AKP’nin işine yarayacak bir önergedir. Evet, ne diyorlar? 17-25 Aralık operasyonları bir kumpastır, bir darbedir ve montajdır. Öyle diyorsunuz değil mi arkadaşlar? Bakın, ses çıkmıyor çünkü “Öyle” diyorlar.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Darbedir, doğru. Darbeyi millet savuşturmuştur.

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Darbeyse bu araştırılsın diyoruz zaten Osman Bey.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bu önergede AKP’li milletvekillerinin şimdiye kadar dile getirdikleri iddiaların, evet, “17-25 Aralık darbe midir, montaj mıdır, kumpas mıdır?” şeklindeki bir tablonun açığa çıkması içindir.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Açığa çıktı zaten.

LEVENT GÖK (Ankara) – Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, herkesin aklanmasını istiyoruz. Eğer darbeyse darbe olduğu ortaya çıksın, montajsa montaj olduğu ortaya çıksın, algıysa algı olduğu ortaya çıksın. Bu bakımdan, AKP’li milletvekillerinin bugüne kadarki iddialarını önemsiyoruz ve bu önergeyi destekliyoruz. MHP belki AKP’ye olan karşıtlıktan ötürü bu önergeyi vermiştir. Onlara da aklanma fırsatını vermek lazım. Dolayısıyla 17-25 Aralığın darbe ya da montaj olup olmadığı konusundaki AKP iddialarının tartışılması lazım. Biz bu bakımdan bu önergeyi destekliyoruz ve AKP’li milletvekilleriyle beraber, hep beraber, lehinde oy kullanacağımızı ümit ediyorum.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gök.

Buyurunuz Sayın Bostancı.

54.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, muhalefet partileri milletvekillerinin, dile getirdikleri görüşlerin mutlak surette kabul edilmesi gerektiğini ve kendi yargılarının doğru olduğunu âdeta bağırıp çağırarak kabul ettirmek gibi bir garabetin içine girdiklerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkürler.

MHP Grubunun vermiş olduğu grup önerisine ilişkin olarak partimiz adına konuşan hatip tamamen hukuki bilgiler esasında, bütün süreçleri de takip eden birisi olarak burada bizi bilgilendirdi. Dosya numaralarından tutun içeriğine kadar on dakikanın imkânı içerisinde bütün bunları anlattı. Anlatırken hiçbir gruba sataşmada bulunmadı, hiçbir öfkeli söz söylemedi, tamamen hukuk zemininde bir konuşma yaptı. Burada bütün milletimiz herhâlde ibretle izlemiştir, hiç sataşma olmayan, bir kez bile sesini yükseltmeyen, bütünüyle hukuki bir konuşma yapan arkadaşımıza karşı son derece öfkeli tepkiler ortaya kondu. Sonuçta arkadaşımız dosyada ne olduğunu, bütün o süreçlerin nasıl yaşandığını anlatıyor.

Peki, kürsüdeki hatibin burada hiçbir hakareti, insanları incitecek hiçbir sözü olmamasına rağmen bu kadar gürültü patırtı niçin yapıldı? Şunun için yapıldı: Değerli muhalefet üyeleri burada dile getirdikleri görüşün mutlak surette kabul edilmesi gerektiğini, kendi yargılarının doğru yargı olduğunu, normal konuşmalardan öte, Meclisin kararından öte, mahkemelerden öte, yeri geldiğinde âdeta bağırarak çağırarak, gürültüyle kabul ettirmek gibi bir garabetin içine giriyorlar. Burası müzakere yeri; insanlar söyleyecekleri sözleri çıkarlar burada ifade ederler. Eğer hukuki bir iddiada bulunuyorsanız bunun arkasını hukukla doldurursunuz, cevaplar verildiğinde de hukuki olarak, onları saygıyla dinlemek hukukun gereğidir.

Ne yazık ki biraz önce -ibretlik olan budur- hukuken, hukukun esasları üzerine yapılan bir konuşmaya karşı dahi tahammülü olmayan arkadaşların hukuku değil, adaleti değil, kendi adaletlerini ve hukuklarını istedikleri çok açık. Allah bu memleketi böyle bir hukuk ve adaletten korusun.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bostancı.

Sayın Öz, sisteme girmişsiniz.

Buyurunuz.

55.- Çanakkale Milletvekili Bülent Öz’ün, İsmet İnönü’nün 42’nci ölüm yıl dönümüne ve Türkiye’nin hukuk devleti olduğunu söyleyenlerin yargıdan kaçmaması gerektiğine ilişkin açıklaması

BÜLENT ÖZ (Çanakkale) – Sayın Başkan, öncelikle 2’nci Cumhurbaşkanımız Sayın İsmet İnönü’yü saygıyla, rahmetle anıyorum.

Ben bu konuyla ilgili, bu gündemle ilgili şu düşüncemi paylaşmak istiyorum tutanaklara geçmesi açısından: Biliyorsunuz, Ergenekon, Balyoz ve çeşitli davalarla ilgili biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak “Askerlerimizi, yazarlarımızı, gazetecileri haksız yere, suçsuz yere içeri atıyorsunuz, hapsediyorsunuz.” dediğimizde Sayın Cumhurbaşkanımız -dönemin Başbakanı- bizlere “Türkiye hukuk devletidir. Yargı karar verecektir.” diye söylüyordu. Dolayısıyla Türkiye hukuk devletiyse, yargı karar verecekse 4 bakanla ilgili davaları, 17-25 Aralıkla ilgili ses kayıtlarını yargıya, hukuka teslim edelim, hukuk karar versin, yargı karar versin. “Türkiye hukuk devleti.” diyenler hukuktan kaçmamalı, yargıdan kaçmamalı diye düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Sayın Tamer, buyurunuz.

56.- Kayseri Milletvekili İsmail Tamer’in, TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’a görevinde başarılar dilediğine, Noel Bayramı’nı kutladığına ve Kayseri Milletvekili Çetin Arık’ın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Önce görevinizde başarılar diliyorum. Bu arada Hristiyan âleminin de Noel’ini kutluyorum.

Cumhuriyet Halk Partili Kayseri Milletvekili değerli kardeşimiz Doktor Çetin Arık Bey Genel Kurulu yanlış bilgilendirdiği için söz almak istedim. Şöyle ki: Bir kere, Yeşilhisar bölgesinde şu güne kadar 70 bin ton elma üretilmektedir. O bölgede, Develi’de 30 bin ton, Yeşilhisar ile birlikte Yahyalı üçü 200 bin tonu geçen elma üretmektedir ve burada da entegre tesisler kurulmuştur.

Ayrıca, Sarız Devlet Hastanesi dediği kısım, yaklaşık yirmi yıl önce 10 trilyon harcanarak yapılmış. Ayrıca, 7 trilyon tekrar tadilat projesiyle, 17 trilyonluk bir bina, bugün çürük raporu olan bir binadan bahsetmekte. Burada 5 bin nüfuslu Sarız, artı genel köyleriyle beraber 9 bin nüfuslu Sarız’da 1 uzman aile hekimi, 3 aile hekimi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Bilgilendiremedim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Aslında Başkanım, 69’uncu maddeden söz verseydiniz...

BAŞKAN – Borcum olsun Sayın Vekilim, tamam, bir dahaki sefere kürsüden vereceğim.

Sayın Aydın sisteme girmiş.

Buyurunuz.

57.- Erzurum Milletvekili Kamil Aydın’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Çok teşekkür ediyorum.

AKP Grup Başkan Vekili başta olmak üzere, diğer hatip de sürekli şöyle bir bahane uyduruyorlar… Grubumuzun verdiği bir teklif var; efendim, bunu reddetmeye çalışırken hep yargıya refere ediyorlar. Şimdi, o zaman yargı bir karar aldı diye… Yani bizim malum bir atasözümüz var, “Yanlış Bağdat’tan döner.” Bunu hukukçular daha iyi bilir, hukuk tarihinde bir Dreyfus olayı var. Yani bir yanlış karar kabul edildi diye onun üzerinde bütün delilleri tamamen yok sayıp yeniden gündeme getirmeyi ille de ret mi edeceğiz? Eğer öyle bir şey varsa yüksek yargı organlarının çalışma sistematiğini kabul etmeyecek miyiz? Temyiz diye bir olay olmayacak mı? İtiraz diye bir mekanizasyon yok mu? Efendim, geçmişteki, işte, Ergenekon, Balyoz gibi soruşturmalarda bu ülkenin Genelkurmay başkanları müebbetle yargılandılar. Buna itiraz olmadı mı?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMİL AYDIN (Erzurum) - Böyle bir şeyi kabul ettik mi ki buna bir direnç gösteriyorsunuz? Niye kaçıyorsunuz bunu kabul etmekten?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Sayın Baluken, sisteme girmişsiniz.

Buyurun.

58.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, AKP milletvekillerinin, 17-25 Aralık süreciyle ilgili sağlıklı bir soruşturma yürütülmesini sağlamak yönünde oy kullanmalarını dilediğine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tabii, cumhuriyet tarihinin en önemli ve en büyük yolsuzluk iddialarıyla ilgili bir araştırma önergesi görüşüldü. Bugüne kadar bu konuda görüşülen araştırma önergelerinin tamamı AKP Grubunun oylarıyla reddedildi. Geçen yıl bu konuda bir soruşturma komisyonu kuruldu ancak o soruşturma komisyonu da süreç içerisinde bir aklama komisyonuna dönüşmüştü. Düşünün ki istifa eden bakanlar soruşturma komisyonunun çalışma planına göre değil, soruşturma komisyonu istifa eden bakanların günlük planlarına göre çalışmak durumunda kaldı. Çoğu zaman o bakanların katılacağı bir düğün programından dolayı görüşmeler belli bir süreyle sınırlandırıldı. Böylesi bir aklama faaliyetinden çıkan bir rapora Türkiye kamuoyunun herhangi bir güveni yoktur. Bunu kendileri de hissediyorlar. O nedenle bugün önemli bir şanstır. Geçen hafta 17 Aralığın yıl dönümü nedeniyle böyle bir şans gelmişti, o şansı maalesef AKP’deki milletvekili arkadaşlar iyi değerlendirmediler. Umarız bugün kendileri açısından da çok büyük bir rahatsızlık konusu olan, kendilerini her platformda çok sıkıştıran bu konuda Meclisin bir komisyon kurmasını, inisiyatif almasını ve sağlıklı bir soruşturma yürütmesini sağlayacak şekilde oy kullanırlar. Umarız vicdandan gelen ses dinlenir ve parmaklar o şekilde kalkar diyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Baluken.

IX.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- MHP Grubunun, Grup Başkan Vekili İzmir Milletvekili Oktay Vural tarafından, son yıllarda, özellikle de 17-25 Aralık sürecinde ülke gündeminden hiç düşmeyen rüşvet ve yolsuzlukların, bunların sosyal, hukuki ve ekonomik boyutlarının araştırılarak yasal önlemler dâhil olmak üzere, rüşvet ve yolsuzlukların önlenmesi amacıyla 24/12/2015 tarihinde; 17/12/2015 tarihinde TBMM Başkanı tarafından Anayasa’nın 138’inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 67’nci maddeleri kapsamında görüldüğünden iade edilmiş olan Meclis araştırması önergesiyle aynı eksendeki, 17-25 Aralık Meclis soruşturması raporunun görüşmeleri ile kamuoyunda “darbe”, “montaj”, “kumpas”, “algı operasyonu”, “tezgâh” gibi 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasının karşı savı olarak ortaya atılan iddiaların araştırılması amacıyla 17/12/2015 tarihinde ve 24/12/2015 tarihli, 615 sayılı ve 13885 TBMM genel evrak numaralı Meclis araştırması açılmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergelerinin; Genel Kurulun, 24 Aralık 2015 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunacağım.

Öneriyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Darbecilere bak ya! Darbe aklayanlara bakın.

LEVENT GÖK (Ankara) – Artık bir daha “Darbe marbe var.” demeyin, “Montaj var.” demeyin.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Darbe tarihe kara bir leke olarak geçer.

OKTAY VURAL (İzmir) – Paralelciler, sizi gidi paralelciler. Paralelcilere bakın. Hepsi paralel oldu, alayı paralel.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, şimdi Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- HDP Grubunun, İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu ve arkadaşları tarafından, Türkiye’de çatışma sürecinde yaşanan çocuk ölümlerinin ve çocukların bu süreçte gördükleri zararın tespit edilmesi ve giderilmesi yönünde gerekli çalışmaların yapılması amacıyla 22/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun, 24 Aralık 2015 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

24/12/2015

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu’nun 24/12/2015 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisini, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

İdris Baluken

Diyarbakır

Grup Başkan Vekili

Öneri:

22 Aralık 2015 tarihinde, İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu ve arkadaşları tarafından verilen (351 sıra numaralı) “Türkiye’de çatışma sürecinde yaşanan çocuk ölümlerinin ve çocukların bu süreçte gördükleri zararın tespit edilmesi ve giderilmesi yönünde gerekli çalışmaların yapılması amacıyla” Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 24/12/2015 Perşembe günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk konuşmacı, İstanbul Milletvekili Sayın Filiz Kerestecioğlu.

Sayın Kerestecioğlu, süreniz on dakikadır.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

FİLİZ KERESTECİOĞLU (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Uğultu bitebilir mi acaba?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda bir uğultu var, sayın hatip şu anda kürsüde. Görüşme yapmak isteyen sayın milletvekilleri kulislere çıkabilirler. Sayın hatibi dinleyelim lütfen.

Sürenizi yeniden başlatıyorum.

Buyurunuz.

FİLİZ KERESTECİOĞLU (Devamla) – Değerli milletvekilleri, sevgili halkımız; 2 beyanı size okuyarak sözlerime başlamak istiyorum, 2 çocuğun anlatımları:

“Ben Cizre’den bir öğrenciyim. Burada geleceğinin hayalini kuramıyorsun. Değil “Ben büyüyünce bu olacağım.” diye düşünmek, “Yarın şuraya gideceğim.” bile diyemiyoruz. Çünkü biz burada her an ölebilme ihtimaliyle yaşıyoruz yani anlık bir yaşantımız var. Ben bunu hak ettiğimi düşünmüyorum. Kim olursa olsun, her insanın yaşamaya hakkı vardır. Bizim başta yaşam hakkımız olmak üzere, birçok hakkımıza el konuluyor, eğitim de bunlardan biri. Biz her türlü zorluğa karşı okumak için direnirken, top sesleri içinde ders çalışıp bir şeyler öğrenmeye çalışıyorken şimdi bu hakkımız tamamen elimizden alınmış görünüyor. Ne okula gidebiliyoruz ne de ilçede bir öğretmen bulabiliyoruz. Bunlar bir yana, biz niye sürekli eve hapsediliyoruz? Niye evlerimiz taranıyor, baskınlar yapılıyor, canımıza kastediliyor?”

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Okulları yakmasalar okuyacaklar.

TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Okulları niye yakıyorsunuz? Yakmayın okulları.

FİLİZ KERESTECİOĞLU (Devamla) – “Bizim batıdaki kardeşlerimizden farkımız nedir? Onlar yılbaşına hazırlanırken biz yaşam savaşı veriyoruz. Var mı mantıklı bir cevabınız?” Bu satırların sahibi 13 yaşında.

Sadece, “terörle mücadele”, “hendek, hendek” diyerek bu sorulara cevap verebiliyor musunuz?

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Okulları yakmazsanız okurlar!

FİLİZ KERESTECİOĞLU (Devamla) – Yani, sadece “terör örgütü” diyerek bu soruya cevap verebiliyor musunuz?

REŞAT PETEK (Burdur) – Şehit polisin çocuğunun mektubunu da oku orada.

FİLİZ KERESTECİOĞLU (Devamla) – Siz yönetiyorsunuz, ülkeyi siz yönetiyorsunuz, PKK yönetmiyor. Dolayısıyla, çocukların ölümlerinden de, yaşam haklarından da, eğitim haklarının korunmasından da sizler sorumlusunuz.

ALİM TUNÇ (Uşak) – Siz sorumlusunuz, siz.

FİLİZ KERESTECİOĞLU (Devamla) – Biz iktidar değiliz, siz sorumlusunuz.

METİN GÜNDOĞDU (Ordu) – Teröristler sorumlu.

FİLİZ KERESTECİOĞLU (Devamla) – Bir başka çocuğun ifadesi şöyle: “Sokağa çıkma yasağı var, okulumuza gidemiyoruz. Okulumuzda bir şey yok, öğretmenlerimiz gitti. Biz öğretmenlerimizi çok özlüyoruz. Onlar hep rüyalarımıza giriyor. Canım çok sıkılıyor. Öğretmenimiz bize ders anlatırdı. Bize biber gazı sıkmasınlar, gözlerimiz çok acıyor. Şimdi de silahlar atılıyor, uyuyamıyoruz. Küçük kardeşim geceleri çok ağlıyor, 4 yaşında, annem susturamıyor. Sokağa çıkmamayı kaldırsınlar. Okuluma gitmek istiyorum, sokaklarda top oynamak istiyorum, korkmak istemiyorum.” 8 yaşında bir çocuk söylüyor bunları. Siz, otuz beş yıldır çözülmemiş bir sorunu, İspanya, İngiltere, Filipinler nasıl çözdüyse öyle çözeceksiniz. Bunun başka bir yolu yok.

TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Burası Türkiye.

FİLİZ KERESTECİOĞLU (Devamla) – Burası Türkiye, burada da otuz beş yıldır çözülmedi, bunu görüyoruz.

Değerli arkadaşlar, 16 Temmuz 2015 tarihinde Beytullah Aydın’ın mahallesine polisler gaz fişeği atmıştı. Beytullah, polisler kovalamaya başlayınca korkup bir binaya saklanmış, saklandığı binanın 7’nci katından şüpheli biçimde düşerek hayatını kaybetmişti. O günden bugüne kadar geçen beş aylık sürede en küçüğü 3,5 aylık bebek, en büyüğü 18 yaşında olan en az 53 çocuk öldürüldü. Lütfen, bu çocukların yaşadıkları kısa ömre ve anılarına saygı duyalım arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Konuşmadan biraz saygı duymayı öğrenin lütfen.

BAŞKAN – Sayın Kerestecioğlu, siz devam ediniz.

FİLİZ KERESTECİOĞLU (Devamla) – Ben devam edeceğim ama çocuk ölümlerinden bahsederken bile kalkıp laf atmayı bir marifet sayan yetişkinlere gerçekten katlanmak ciddi anlamda zor.

Bazıları etnik kimliklerinin farkında bile değilken, daha henüz adı bile konmamışken Kürt olmanın bedelini ödedi bu çocuklar. Her birinin hayat hikâyesini savaş çizmiş. Çoğunun ailesi 1990’lı yılların başında devletin yaktığı köylerden kent merkezlerine göç etmek zorunda kalmış. Birçoğunun hayallerindeki meslek avukatlık. Bu çocuklar meslek seçimlerini ailelerinden biri tutuklanınca yapıyorlar, rehber ve danışman hocalarının gözetiminde değil. Şırnak’ta elleri arkadan bağlanarak sokak ortasında katledilen Hasan Nerse, yoksul çocukları tedavi etmek için doktor olmak istiyordu örneğin. Çünkü, etnik kimlikle bağlantılı yoksulluğun yarattığı adaletsizliği de küçük yaşlarda anlamışlardı. 16 yaşında tek kurşunla öldürülen Fırat Elma ise ekonomik nedenlerle eğitimini sürdürememiş, ilköğretimden sonra tekstilde çalışmaya başlamıştı.

Bildiğiniz gibi, Türkiye Cumhuriyeti devletinin Birleşmiş Milletlerin Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi’nden kaynaklanan yükümlülükleri vardır. Sözleşme’ye göre, taraf devletler, silahlı çatışma hâlinde uluslararası hukukun insani kurallarına uymak ve uyulmasını sağlamak -oradan veya buradan gelirse değil, çatışma hâlinde uluslararası hukukun insani kurallarına uymak ve uyulmasını sağlamak- silahlı çatışmadan etkilenen çocuklara koruma ve bakım sağlamak amacıyla mümkün olan her türlü eylemi yapmakla yükümlüdür.

Sevgili arkadaşlar, çocukların hayatlarını savunmak için acilen bu Parlamentoda sokağa çıkma yasaklarını kaldırmamız, yürütülen şiddet politikasından vazgeçmemiz gerekiyor. Tek çözüm özgürlük ve demokrasi temelinde bir müzakere sürecinin yeniden başlamasında. Artık demokratik adımlar atılmalı ve barışçıl çözüm yolları geliştirmeli, süreçte yaşanan ihlalleri cezalandırmalı, çocukların gördükleri zararların giderilmesi için de mekanizmalar geliştirmeliyiz.

Bu süreçte çocukların sadece yaşam hakları elden gitmedi ama biz maalesef sadece yaşam haklarını konuşmak zorunda kalıyoruz. Eğitim, sağlık, güvenli bir ortamda yaşama, bunların hepsi ihlal edildi. Çocuklar ebeveynlerini ve yakınlarını kaybettiler, göç etmek durumunda kaldılar, gözaltına alındılar, eğitim hakkından mahrum kaldılar. Ayrıca, yaşadıklarının ağır psikolojik ve sosyoekonomik etkileriyle de mücadele etmek zorunda kaldılar. Çocuklar umutlar, hayaller ve güvenle büyürler. Şiddetle karşılaşan, savaş ortamında yaşayan çocuklar ise korku ve kaygı büyütürler. Umutsuzluk, güvensizlik gibi duyguları bizlerden çok daha yoğun biçimde yaşarlar. Savaş çocuklar üzerinde geleceğe dönük izler bırakır. Ne kadar acıdır ki şimdi pek çok çocuk sırf Kürt kimlikleri sebebiyle dışlandıklarını, yalnız bırakıldıklarını hissediyorlar. Okula gitmek istemeyen çocukların sayısı artacak. Batıda eğitim gören çocuklar sınavlara hazırlanırken Kürt çocuklarının eşit şartlarda eğitim gördüğünü düşünüyor musunuz?

Çocukların çevrelerinde gözlemlediklerini içlerinde ne kadar derin yaşadıklarını bilirsiniz. Okulda bir kötü söz duysalar ertesi gün onlar okula gitmek istemezler. Yakınlarını kaybeden, evleri yıkılan, bu şiddeti yaşayan çocukların içlerinde öfke büyütmesinden daha doğal bir şey var mıdır? Bu çocukların hemen hepsi savaşın hafızasını taşıyorlar. Cizre’de 1990’lı yıllarda yaşayan birinin anısını sizlere aktarmak isterim: Köylünün korucu olması için baskı yapıldığı dönemde askerler tarafından ilkokuluna köyün bütün erkekleri toplanmış ve sabaha dek işkence yapılmış. Ertesi gün çocuklar okula gittiklerinde yerlerde kan izleri olduğunu söylüyorlar ve babalarından kalan bu izlerle ders yapmışlar. Bu anılarla büyüdü çocuklar, aynı travmayı çocuklara yaşatmaya artık hakkımız yok. Güvenlik odaklı, baskı, şiddete dayalı bir politika izlemeye devam mı edilecek? Taş atan çocukları atmayanlardan mı ayıracaksınız? Özel harekât polisleri Diyarbakır Bağlar’da, Sur’da elleri kirli çocukları taş attıkları şüphesiyle gözaltına mı alacak? Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne rağmen 15-18 yaş arasındaki çocuklar hâlen özel görevli yetkili ağır ceza mahkemelerinde yargılanıyorlar. Pozantı Cezaevinde yaşananların acısını, orada taciz ve tecavüze uğrayan çocukları bizler hâlâ unutmadık. Savaş sürecinde öfkeyle büyüyen çocuklara layık gördüğümüz bu mu olacak, yoksa onlara demokratik ve adil bir barışı, çözümü mü armağan edeceksiniz? Silahlar sustuğunda çocuklar için de daha iyi bir yaşamın umudu doğmuştu. Onlarca yılın acısı hafızadaydı ama umut da vardı, bu umudu onlara tekrar armağan edin.

Değerli arkadaşlar, dün Meclise gelerek çocuk, insan hakları örgütleri, meslek örgütleri, akademisyenler, gazeteciler, kadın ve LGBT örgütleri, öğrenciler bir açıklama yaptılar. Bu konu partiler ve siyaset üstü bir konudur. Çocuklar hepimizin en değerli varlıklarıdır ve hiçbirimiz kendi çocuklarımıza en ufak bir zarar gelmesini istemeyiz. TBMM çatısı altında ve bu çatı altında iktidar olmak, kendi çocuklarımız dışında tüm çocukları korumak ve kollamak yükümlülüğünü bize yükler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FİLİZ KERESTECİOĞLU (Devamla) – Son sözümü söyleyebilir miyim?

BAŞKAN – Sayın Kerestecioğlu, bir dakika toparlamanız için veriyorum.

Buyurunuz.

FİLİZ KERESTECİOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün gerçekten gerekçelerine katılmıyor olsanız bile çatışma sürecinde çocuk ölümlerinin mutlaka araştırılması gerektiği konusunda bana katılacağınıza eminim.

Değerli arkadaşlar, bugün inisiyatif almazsanız beş ay içindeki 53 çocuk ölümünü açıklayamazsınız. Çocukların bu süreçte gördükleri zararın tespit edilmesi ile çocukların gördüğü zararların telafisi yönünde gerekli çalışmaların yapılması amacıyla Meclis araştırması açılması yönünde oy kullanmanızı, bu önergeyi reddetmemenizi hepinizden gerçekten tek tek rica ediyorum. Artık, bu Meclisi hiç olmazsa çocukların geleceği için sadece çoğunluk olduğunuz için her şeyi reddettiğiniz bir meclis olmaktan çıkarın. Bunu çocuklar için tekrar rica ediyorum.

Saygıyla selamlıyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kerestecioğlu.

Grup önerisi aleyhinde ikinci konuşma, Sinop Milletvekili Sayın Nazım Maviş’e aittir.

Buyurunuz Sayın Maviş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sizin de süreniz on dakikadır.

NAZIM MAVİŞ (Sinop) – Sayın Divan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi aleyhine söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, şiddet ortamının çocuklar üzerindeki etkisini tartışmak üzere bir önerge verildi. Burada, şiddet ortamıyla ilgili dikkat çekilmesi gereken birinci husus, terör örgütünün oluşturduğu şiddet sarmalıdır. Terör örgütü PKK ulusal ve uluslararası kamuoyunu yanıltmak, güvenlik güçlerinin sivilleri ve çocukları hedef aldığı algısını oluşturmak amacıyla şehir eylemlerinde 18 yaş altı çocuk ve gençleri ön saflarda kullanmaya çalışmaktadır.

Emniyet ve Jandarma kayıtlarına göre 14 Ağustos 2013’ten 31 Aralık 2013’e kadar, 13 yaşında 3, 14 yaşında 8, 15 yaşında 23, 16 yaşında 46, 17 yaşında ise 60 çocuk olmak üzere toplam 140 çocuğun PKK tarafından kaçırıldığına dair başvuru yapılmıştır. Geçen yıl ise 12 yaşında 10 13 yaşında 29, 14 yaşında 73, 15 yaşında 155, 16 yaşında 293, 17 yaşında 423 çocuk olmak üzere 983 çocuk için Emniyet veya Jandarmaya aileleri tarafından başvuru yapılmıştır. Bu yıl, 14 Ağustosa kadar da 12 yaşında 5, 13 yaşında 25, 14 yaşında 57, 15 yaşında 166, 16 yaşında 224, 17 yaşında 452, toplamda 929 çocuk için yakınları tarafından “Çocuğumuzu terör örgütü PKK kaçırdı.” şeklinde güvenlik güçlerine başvuru yapılmıştır. Buna göre, son iki yılda terör örgütü PKK’nın 18 yaşından küçük toplam 2.052 çocuğu kandırarak dağa kaçırdığı yönünde emniyet ve jandarma güçlerine başvuru gerçekleşmiştir.

Öte yandan, 14 Ağustos 2013 ile 14 Ağustos 2015 arasında, 12 yaşında 5, 13 yaşında 18, 14 yaşında 29, 15 yaşında 65, 16 yaşında 122, 17 yaşında 180 olmak üzere 419 çocuk ise PKK’dan kaçarak güvenlik güçlerine teslim olmuştur. Terör örgütü PKK’nın çocukları kaçırarak bir süre eğitim verdikten sonra güvenlik güçlerine yönelik saldırılarda aktif olarak kullandığı uluslararası raporlarda da yer almıştır. Ulusal ve uluslararası raporlar ve makalelerden derlenen bilgiye göre, Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu UNICEF, 1 Haziran 2010’da yayımladığı açıklamada, PKK saflarında çocuk savaşçıların yer aldığı yönünde çıkan haberlerden duydukları endişeyi belirtmiştir.

Biz, Türkiye Büyük Millet Meclisinde gerçeğin ters yüz edildiği bir tabloyla karşı karşıyayız. Bütün bu rakamlar ortadayken, bütün bu rakamlar bir gerçeği yansıtıyorken, ne yazık ki burada gerçeğin ters yüz edildiği bir tablo karşımızda durmaktadır. Tarihte başka bir örneği var mıdır, olmuş mudur bilmiyorum, eylem ve söylemleri bu kadar çelişkili, şiddeti bir araç hâline getirmiş ve şiddeti kınamaktan uzak bir kesim, hayatı durdurmak, gürültü yaparak bile olsa hayatı çekilmez hâle getirmeyi kendisi için şiar edinmiş bir kesim bir taraftan şiddeti kınadığını söylüyor; bir taraftan da çocukların şiddet altında karşı karşıya kaldığı durumu konu edinip öbür taraftan PKK ve terör örgütünün çocuk istismarına dönük bir tek cümle etmiyor. Türkiyelileşme hedefini ilan ettiği hâlde, Türkiye'yle arasına hendek kazan, bırakın Kürtlerle Türklerin kardeşliğini savunmayı, Kürtlerle Kürtler arasına hendek kazan başka bir zihniyet var mıdır? Devleti, kendisinden olmayana yaşam hakkı tanımamakla itham edip kendisinden olmayan Kürtlere dahi yaşam hakkı tanımayan başka bir zihniyet var mıdır?

Bakın, 6-7-8 Ekim olaylarından sonra arkadaşlarımızla beraber bölgede yaşanan olayları gözlemlemek üzere 11 tane ile gittik. Van’a gittim. Birinci dükkân PKK’lı teröristler tarafından yakılmış, ikinci dükkân atlanılmış. Neden? Birinci dükkân AK PARTİ’ye oy veren seçmenlerden oluşuyor, ikinci dükkân HDP’ye oy veren seçmenlerden oluşuyor.

Öbür taraftan, en büyük Kürt âlimi olan Bediüzzaman Saidi Kürdi’nin hatırasını yaşatmak üzere Van’da inşa edilen Med Zehra Külliyesi’nin inşaatı yakılmış, karşısında yine devletin imkânlarıyla, Hükûmetimizin imkânlarıyla, SODES imkânlarıyla Kürt çocuklarının eğitim görmesi, kendi inançlarını öğrenmesi için inşa edilen Kur'an kursu yakılmış, o Kur'an kursunun içerisindeki Hadis Külliyatı, Tefsir Külliyatı yerlere atılmıştı.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Polisten mi aldın bu bilgiyi?

NAZIM MAVİŞ (Devamla) – Çocuk eğitiminden, çocukların özgür ve güvenli bir ortamda eğitim almasından söz edeceksek, önce bunların sorgulamasını çok iyi yapmamız lazım.

Aynı şekilde eğer çocuklara şiddetten bahsedeceksek, kafası parçalanarak öldürülen Yasin Börü’yü HDP’li arkadaşlarımız da bu kürsüden aynı şekilde anmalı, anabilmelidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Kendisinin devletin zulümlerinin bir sonucu olduğunu söyleyen ama hendek savaşının sonucu olarak ortaya çıkan yıkımların ve ölümlerin sorumlusu olmadığını iddia eden, halka tehdit mektubuyla kepenk kapattırıp konuyu “Halk Hükûmete tepki için demokratik eylem yaptı, kepenk kapattı.” diye haber yapan başka bir zihniyet var mı Allah aşkına?

Biraz önce konuşan sevgili hatip burada bazı isimlerden bahsetti, ben de bahsedeceğim. Elif Şimşek, Diyarbakır Bismil ilçesinde…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Çok net biliyoruz, biz gördük, gördük!

NAZIM MAVİŞ (Devamla) – …9 yaşındaydı, PKK roketiyle öldürüldü.

Fırat Sımpil, Diyarbakır Silvan ilçesinde, daha 13 yaşında, evinin önüne döşenen mayının patlamasıyla öldürüldü.

Hasan Yılmaz, PKK’nın Silvan’da hendeğe koyduğu bombanın patlaması sonucu 9 yaşındaki Hasan Yılmaz katledildi.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Yalan, yalan!

NAZIM MAVİŞ (Devamla) – Çocukları dağa götürülen aileler aylarca Diyarbakır’da eylem yaptı, çocuklarının geri gönderilmesini istediler, kovuldular, tehdit edildiler ama kimse seslerini duymadı. O gün bu sese kulak verseydik, bugün bu süreci yaşamıyor olurduk. Bugün hendekler yüzünden çocuklar okula gitmiyor, hendekler yüzünden çocuklar ölüyor. Sırf Kürtlerin mağduriyeti üzerinden güç, itibar, taraftar kazanmak için o çocukları ateşe atanlar ve öldürülmesine sessiz kalanların sorumlulukları, vebali olduğunu buradan hatırlatmak istiyorum. Hiçbir ana, hiçbir baba çocuğunu bir gün öldürülecek diye büyütmez. Kendi boylarından daha uzun silahları çocukların omuzlarına yerleştirenleri, çocukların omuzlarına yerleştiren zihniyeti, okulda olması gereken çocukları hendekler arkasında ölüme gönderenleri, ölecek çocuklar üzerinden toplumsal gerilim çıkarmaya çalışanları hepimiz çok açık ve net bir şekilde görüyoruz.

Murat, Sur’da Dabanoğlu Mahallesi’nde oturuyor. 30 yaşında ve 2 çocuğu var. İlköğretim 1’inci sınıf öğrencisi kızının, her dışarı çıkışında bacaklarına sarılıp “Baba gitme, mayın patlar, ölürsün” dediğini anlatıyor. Ona göre… “Mayın, patlama, roket” ifadelerini küçük kızının kelime dağarcığına sokanlar bu meselede hiç mi suçlu değil? Silvan’da sokağa koyduğunuz mayınla bedenini parçaladığınız Fırat Sımbil’i devlet mi öldürdü? Bismil’de attığınız roketle kafasını kopardığınız Elif’i devlet mi öldürdü? PKK’nın hendek kazıp savaşı şehre taşımaya çalıştığı bir yerde, savaşı şehre taşımadığınız bir yerde operasyon var mı, ölüm var mı? Çocukları dağa götürüp savaşa alet eden devlet mi? Devletin silahlı çocuk savaşçısı mı var? Eğer bugün, şiddet ortamında çocukların yaşadığı olumsuzlukları konuşacaksak önce bunları konuşmamız lazım. Önce, boylarından büyük silahları taşımaya mecbur ettiğiniz çocuklara dönüp bakmanız ve utanmanız lazım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Önce, boylarından büyük silahları çocuklara verip ve o çocuklar üzerinden, o çocukları hendeklerin önüne koyarak uluslararası kamuoyunu Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine karşı yönlendirmeye çalışan ve sizin burada kınamaktan çekindiğiniz PKK ve PKK’nın uzantısı örgütleri burada kınamanız lazım. Bunu kınamadığınız sürece, bunu kınayacak cesareti gösteremediğiniz sürece, bununla aranıza mesafe koyamadığınız sürece söyledikleriniz sadece gerçeği ters yüz etmekten ibarettir. Bizim de çocuklarımız var, herkesin çocukları var; Kürt anaların da, Türk anaların da, Kürt babaların da, Türk babaların da çocukları var. Önce siz, Kürtlerin haklarını koruduğunu iddia ederek Kürt çocukları ölüme gönderen PKK’yı kınama onurunu gösterin, ondan sonra bunları konuşacak zemini oluşturalım.

Bu duygularla, HDP’nin vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde olduğumu bildirir, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Maviş.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Demirel.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, hatip konuşmasında partimizi hedef göstererek ifadelerde bulundu; ona ilişkin söz hakkı talep ediyoruz.

BAŞKAN – Siz mi konuşacaksınız?

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Hayır.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sırrı Bey konuşacak.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Önder, size sataşmadan iki dakika söz veriyorum.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

5.- Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, Sinop Milletvekili Nazım Maviş’in HDP grup önerisinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Sayın Başkan, öncelikle ben de başarılar diliyorum size.

Sayın hatip sataşmakla kalmadı -pek kürsü tecrübesi yok- bıraksan “Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik.” diyerek bize doğru yöneldi. Biz, onu sayın partili arkadaşları uyardığı için, biraz daha dikkatli olmasını önermekle yetineceğiz.

Gruba dönüp parmak sallamak falan; kimsenin haddi değildir. Burası söz için yapılmıştır; sözünüzü söylersiniz, cevabınızı alırsınız.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Öyle bir şey yapmadı.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Kürtler “…”(x) derler. Bir gün çıkar, biri başka bir şey söyler, hoş değil.

Şimdi, gelelim hendek ve çocuk ölümleri meselesine. Dilek Doğan bir çocuktu. İstanbul’da evlerinin önünde hendek mi vardı? İlk Silopi’de, Silvan’da çocuklar öldürüldüğü zaman Sayın Başbakan sonra mahcup olacağı demeçler vermişti balistik raporları çıkınca. Bir sonuçtur. Bunu bu sosyolojiyle ele almazsanız bize döner, yüreğinizi soğutursunuz fakat bu mesele, bu dert orta yerde kalmaya devam eder. Siyasetçiyseniz emniyet bültenleriyle konuşmak bizim için basit ve sıradan bir iştir. Bu bültenlere ulaşmak kolay, zaten psikolojik harp aygıtları sabah akşam bunu pompalıyorlar. Eskisi kadar da mahir değiller üstelik, son derece seviyesiz, son derece her tarafından dökülen savaş bültenlerine dönüşmüşler. Siz bu meseleye dair ne söylüyorsunuz, keşke, sayın vekiller, sizlerden bunları duysak. Farz edin ki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Söylemiyoruz, yapıyoruz biz, yapıyoruz.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Yaptığınızı gördük efendi, yıkıyorsunuz. Dolmabahçe…

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Senin işin senaryo yazmak.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, dinleyiniz lütfen hatibi.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Ben senin bakanlarınla Dolmabahçe’de ortak deklarasyon okudum, sonra sizin Başbakanınız vurdu, devirdi. O zaman hendek mi vardı? Bunun cevabını hepiniz biliyorsunuz. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Önder.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Yazdığın senaryoları burada okuyorsun.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Terbiyeli ol, terbiyeli ol! (AK PARTİ sıralarından gürültüler, “Sen terbiyeli ol.” sesleri)

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Sizin kürsü maharetiniz bu: “Terbiyeli ol, terbiyeli ol…”

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Sırrı Bey, “Parmak sallamayın.” dedin, ne güzel cümleydi, sonunda sen de salladın.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Evet, “Başka matineye.” diyor. Bakın, burası tiyatro değil.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Ama kendi sözünüzü kendiniz iki dakikada çeviriyorsunuz.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Tiyatro da kutsal bir yerdir, yüce bir yerdir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Sırrı Bey, işte sorun bu, sözünüzle icraatınız birbirini tutmuyor, yazık.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Sayın İdare Amiri, siz bu meseleyi böyle ele almaya kalktıkça bu mesele kanayan bir yara olmaya devam edecek.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Etmeyecek inşallah, etmeyecek.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Edecek, edecek, ediyor.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Etmeyecek, etmeyecek.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Senin bu dediğini yüz yıldır söylediler.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sen git ya, sen git cepheye, sen çok iştahlısın. O yoksul Anadolu çocuklarını gönderme, git sen oraya bakalım, git bir gece yat bakayım orada. O cesaretin var mı?

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkanım, Meclisin düzenini sağlayın lütfen.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Sen de daha dün diyordun, bu tehdit dolu söylemleri reddediyordun. Edecek, keşke senin dediğin gibi olsa, edecek…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Otur, otur Sırrı, otur.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Sözünüzün arkasında iki dakika duramıyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen karşılıklı konuşmayalım.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Sıkışmışsınız, askere teslim olmuşsunuz, şimdi dört başı mamur bir telaşın içindesiniz.

TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Ne telaşı ya?

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Süreyya Bey, kimsede bir telaş yok.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Buradan çıkış yok. Diyalogla, müzakereyle… Çıkış buradan, başka türlü yok.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Telaşlı olanlar Rusya’ya gidiyor, Rusya’ya.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Rusya’yla ilgili senin ufkun tezekten ibaret, bir tek “Tezek yakarız.” dedin, başka bir şey demedin.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Sen de dün İsrail’e böyle diyordun, bugün peşlerinden ayrılmıyorsun. Nerede kaldı ümmetin izzetihaysiyeti? Onun için hiç bu konulara girmeyin. Tezekten fazla bir ufkunuz olursa Rusya meselesinde, gelin, tartışalım.

IX.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu ve arkadaşları tarafından, Türkiye’de çatışma sürecinde yaşanan çocuk ölümlerinin ve çocukların bu süreçte gördükleri zararın tespit edilmesi ve giderilmesi yönünde gerekli çalışmaların yapılması amacıyla 22/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun, 24 Aralık 2015 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin lehinde Ankara Milletvekili Sayın Şenal Sarıhan.

Buyurunuz Sayın Sarıhan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

ŞENAL SARIHAN (Ankara) – Değerli Başkan, Değerli Kâtip Üyeler, değerli emekçi arkadaşlarım ve sayın milletvekilleri; bu önergeyle ilgili konuşma hazırlığı görevi bana verildiğinde ilk aklıma gelen, buradaki birçok arkadaşımızın da belleklerinde olan Nazım Hikmet’in bir şiiri oldu. Anımsayacaksınız, ne diyordu Nazım, Hiroşima’yı anlatırken:

“Kapıları çalan benim,

Kapıları birer birer.

Gözünüze görünemem,

Göze görünmez ölüler.

Hiroşima'da öleli,

Oluyor bir on yıl kadar.

Yedi yaşında bir kızım.

Büyümez ölü çocuklar.”

Şimdi, burada ölü çocuklar üzerine konuşurken, ölüm tehlikesiyle karşı karşıya olan çocuklar üzerine konuşurken hassasiyetten uzak bir tavır içinde olmamızı gerçekten şaşkınlıkla karşılıyorum sevgili arkadaşlar. Biz, PKK’dan söz etmiyoruz. Biz, güvenlik güçlerinden söz etmiyoruz, bir somut olaydan söz ediyoruz. O somut olayda hepimizin geleceği diye bildiğimiz, hepimizin yüreğinin titrediği, hepimizin gözünün bebeği olan çocuklarımızdan ve çocuklardan söz ediyoruz. İster “terör” deyiniz, ister “çatışma ortamı” deyiniz, yaşanılan bir gerçeklik var. Bu gerçekliği bize Meclisin kapısında, biz değil, bir sivil toplum örgütü haykırıyor, diyor ki: “53 çocuk öldü.” Diyor ki: “Bir o kadar çocuk yaralandı.” “Biz, herhangi bir tarafta değiliz ama onların ölümünü engelleyiniz.” diyorlar kapının önünde ve sizleri de dolaştılar büyük ihtimalle, görüşmeler yaptınız. “Çocuklar ölmesin.” diyorlar. Çocuklar neden ölmesin? İnsan oldukları için. Ama çocuklar insanın da özünü ifade ediyorlar. Nedir o öz? Hani bizim hukuk belgelerimizde imzaladığımız, hem iç hukukumuzda hem uluslararası sözleşmelerimizde imzaladığımız, Anayasa’mıza koyduğumuz, Medeni Yasa’mıza koyduğumuz, uluslararası sözleşmelere koyduğumuz kurallarda diyoruz ki: “En üstün yarar, çocuğun yararıdır.” Yani anne olan insandan, baba olan insandan, teyze, hala, öğretmen, doktor, mühendis olan insandan, yetişkin insandan daha değerli olan, çocuğun yararıdır.

Arkadaşlarım, hepinizin çocukları var, biliyorum. Kadın arkadaşlar, onları ne kadar zorluklarla doğurduğunuzu, nasıl zorluklarla büyüttüğünüzü biliyorum. Orada, Diyarbakır’ın, Mardin’in, Muş’un içinde ve ilçelerinde doğan çocukları da analar öyle doğurdular. Babalar, o doğumların üzerinde mutluluk sevinciyle eşlerini ve çocuklarını kucakladılar. Şimdi her yerden ölüm haberi geliyor. Geçen konuşmamda da söyledim bunu ve daha vahim olmak üzere çocukların ölüm haberleri geliyor.

Bakın, bizden biri değil, bir kadın gazeteci, şöyle anlatmış; izin verin, bunu okumaya çalışayım: “En önde beyaz giysili bir kadın. Elinde uzunca bir sopa, sopanın ucunda beyaz kocaman bir mendil. Barışın, imdat çağrısının, çaresizliğin simgesi beyaz bayrak. Bomboş viran sokaklarda en önde o, arkasında 4-5 genç adam, bir o yana bir bu yana koşuyorlar. Burası Silopi. Genç erkeğin kollarında belli ki onlar için çok değerli bir varlık var. Değerli varlığın adı Mehmet Mete’dir, 11 yaşındadır. Anasının kuzusudur. Başına isabet eden bir şarapnel parçası yüzünden ölümle yaşam arasında can çekişmektedir. Üzerine atılmış battaniye kaydıkça yetişip örtüyorlar. Önde beyaz bayrak, sağa gidiyorlar çıkış yok, sola gidiyorlar çıkış yok. Çevre sarılı, çevrede kurşunlar, çevrede çatışma. Mehmet, hastaneye yetiştirmeli.” Ama, Mehmet, hastaneye yetiştirilemiyor.

Değerli arkadaşlar, en önde o beyaz bayrakla giden kadın, o çocuğu doğuran kadın. Ateş altında kalabilir, herhangi bir mermi parçası onun vücuduna gelebilir ama o kadın, çocuğu için beyaz bir mendille koşuyor, ölüme koşuyor çocuğunu yaşatmak için.

Şimdi buradaki her biri mutlaka çok değerli baba, anne olan, çok değerli çocuklara sahip olan arkadaşlar, hepinize sesleniyorum: Siz, çocuklarınızın ölümüne, torunlarınızın ölümüne izin verir misiniz? İnsanın ölümüne izin verir misiniz? İster PKK yapsın ister güvenlik güçleri yapsın, korunmak istenen, çocuklar, çocuklarımız. Ne olursunuz burada taraf olmaktan vazgeçin; burada bir şeyi çözmek için adım atın. Bir araştırma önergesi, yaptığımız, bundan ibaret. Gidip araştıracağız ve bunu bize hukuk emrediyor. Hukuk “Siz olağanüstü durumlarda, çatışmalı hâllerde dahi -biz imzaladık, bizden önceki meclisler imzaladılar bu sözleşmeyi- hiçbir biçimde çocukların yaşamına son verilmesine, çocukların temel haklarının ortadan kaldırılmasına izin veremezsiniz. Koşullar ne olursa olsun o çocukları korumak zorundasınız.” diyor, yasa böyle diyor, hukuk, böyle diyor. Peki, vicdanımız, vicdanımız ne diyecek değerli arkadaşlar?

Ne olur çocuklarınızın kokusunu hissedin. Şimdi, büyümüşlerdir birçoğunuzun çocuğu. Onların minik kundaktaki kokularını hissedin. Otuz beş günlük bir çocuğun ölümünün ne demek olduğunu, hiçbir şekilde bir tarafta değilken, ne sağda ne solda değilken, iradesi yokken, iradesi olmadığı için Çocuk Hakları Sözleşmesi 18 yaşından küçük herkese “çocuk” derken, iradesi olmayan çocuğun bir kurşunla öldürülmesini ya da doktora gidemediği için öldürülmesini ya da normal ölümle onun cenazesinin buzdolabında saklanmasını; bunları düşünün arkadaşlar, sizden çok rica ediyorum.

Bugün, işte bu saate kadar sadece bağrıştık, sadece bir şeyleri birbirimize anlatmamaya çalıştık çünkü dinlemedik ama ne olur, ne olur, aklınızın ve vicdanınızın sesini dinleyin arkadaşlar.

Şimdi, bu hafta başında güneydoğudan, çeşitli illerden gelmiş arkadaşlarımız vardı. Bize kendi bölgelerindeki sorunları anlattılar. Onlar, herhangi bir tarafta değiller, sıradan, orada yaşayan insanlar. Şöyle anlattı bir arkadaşımız, Derik’ten gelen bir arkadaşımız, önce dedi ki: “Korkuyorum, acaba anlatmalı mıyım, korkuyorum?” Niye, anlatın, niye anlatmıyorsunuz, niye korkuyorsunuz, dedik. Burada niye korkacaksınız Meclis çatısı altında? Dedi ki: “İlçe binamızda oturuyorum, dışarıdan bir bomba sesi geldi, insanlar kaçıştılar. Birileri koşa koşa ilçe binamıza sığındı. Bir kadın, kucağında korkuyla gözleri açılmış bir çocuk var ama korkuya rağmen şöyle sesleniyor, diyor ki: ‘Anne, ben büyüyeceğim, o polisleri öldüreceğim.’”

Arkadaşlar, bu sözü anımsıyor musunuz, Rakel’in sözünü anımsıyor musunuz, “Bir bebekten katil yaratmak.” sözünü anımsıyor musunuz sevgili arkadaşlar? Bebeklerden katil yaratıyoruz değerli arkadaşlar. Böyle itişirken, böyle kavga ederken, böyle yok sayarken kendi kendimizi aldatıyoruz. Kendi ülkemizi cennete çevirmek varken ve orada işte şu kimyager arkadaşımız gibi... Adı gelmedi aklıma.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Aziz Sancar.

ŞENAL SARIHAN (Devamla) – Aziz Sancar gibi birçok Sancar’ı yetiştirme gibi bir olanağımız varken niye bunu elimizin tersiyle itiyoruz? Nasıl çözeceğiz bu sorunları?

Sevgili arkadaşlarım, ben, mutlaka ve mutlaka bu araştırma önergesine bütün taraflılığınızdan vazgeçip, birbirinizin ayağına çelme takmaktan vazgeçip olumlu oy verin, çocuklarımıza karşı yüzümüz ak olsun diye rica ediyorum.

Hepinize saygı sunuyorum, teşekkür ederim. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Sarıhan.

Grup önerisi aleyhinde son konuşmacı, Trabzon Milletvekili Sayın Ayşe Sula Köseoğlu.

Buyurunuz Sayın Köseoğlu.

Süreniz on dakikadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Sayın Divan, kıymetli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum.

Sayın Başkan, öncelikle, bir kadın olarak başkan vekilliğinizin hayırlı olmasını diliyor, başarılı bir yönetim sergileyeceğinize inancımı belirtmek istiyorum.

Evet, çocuklar hepimizin en kıymetli varlıkları, hiç kuşku yok ki hepimizin ortak değerleri ve vazgeçilmezleri. 2 kız çocuğu annesi olarak özellikle burada ifade etmek istiyorum ki -sadece kendi çocuklarım için değil- ülkemin her bir köşesindeki, ırkı, dini, dili ne olursa olsun, her bir çocuğun güven içerisinde, huzur içerisinde yaşaması, hepimizin ortak önceliğidir, benim de ortak önceliğimdir. Bu anlamda, çocuklarımızın geleceği için yapabileceğimiz, huzur içerisinde, barış içerisinde yaşaması için alabileceğimiz her türlü önlemi ve tedbiri alma noktasında ben de aynı hassasiyeti taşıyorum.

Burada şunu ifade etmek istiyorum: Geçtiğimiz ağustos ayında, çocuğu Fırat Sımpil’i markete sağ salim gönderen Kadriye bacımızın, markete giderken PKK’nın döşemiş olduğu bombada hayatını kaybeden çocuğun annesinin, o çocuğunu sadece terliklerinden tanımış olmasındaki acıyı en iyi, bir anne olarak yüreğimde hissedebilecek durumdayım. Belki o acıyı tahayyül etmem mümkün değil ama empati yapabilecek durumdayım.

Mardin’de YDG-H’lilerin damda bıraktığı bombalar yüzünden hayatını kaybeden Tahsin Uray’ın annesinin acısını da yüreğimde bir anne olarak hissedebilirim.

Yine, Hakkâri Şemdinli’de, köy mezrasında oyun oynarken YDG-H’nin bombaları yüzünden hayatını kaybeden henüz 10 ve 11 yaşındaki iki çocuğun annesinin acısını da bir anne olarak aynen yüreğimde hissediyorum. Orada ölen çocuklar bizim de çocuklarımız. Türkiye'nin her bir tarafındaki terör sonucu ölen çocuklar, buradaki mağdur olan çocuklar bizim de çocuklarımız.

Burada şunu ifade etmek istiyorum, özellikle, şuna dikkatinizi çekmek istiyorum: 6-7 Ekimden bugüne kadar ele geçirilen patlayıcı miktarı -kilogram olarak- 10.998 kilogram. Bu durum bile başlı başına, hepimizin, ülke olarak bu durumu sona erdirmek anlamında ne kadar gerekli bir mücadele içerisinde olmamızı gösteren bir veridir.

Bizim için önemli olan… Şunu özellikle ifade etmek istiyorum: Bugün daha, taze bir haberle, basında yer alan bir haberle yeniden sarsılmış durumdayız. Sekiz aylık hamile bir kadının çocuğunun daha hayata gözlerini açmaya müsaade edilmemesi, terör olayında mağdur edilerek çocuğunun erken müdahaleyle alınması ama kurtarılamaması gerçeğiyle yine karşı karşıyayız. Yani bu ülkede, yaşanan terör ve PKK’nın terör eylemlerinde mağdur edilen insanları, çocukları korumak bizim görevimiz.

Bizim için önemli olan, barikatlardan, hendeklerden, bombalardan, bubi tuzaklarından, roketatarlardan uzak, Türkiye'nin aydınlık geleceğine nefer olarak yetiştireceğimiz nesilleri ortaya çıkarmaktır.

Bu amaçla, Halkların Demokratik Partisinin sunmuş olduğu önergenin, sebepleri göz ardı etmesinden ve sadece kısır ve sığ bir bakış açısıyla sunmuş olduklarından dolayı bu önergenin karşısındayız. Ben, tek boyutlu bir bakış açısıyla getirilen bu önergenin aleyhinde olduğumuzu beyan eder, bütün Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Köseoğlu.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın hatip, konuşması sırasında, grubumuzun verdiği önergenin sığ ve tek taraflı bir bakış açısına sahip olduğunu ifade etti, dolayısıyla, açık bir sataşmada bulundu.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Baluken, sataşmadan dolayı iki dakika söz veriyorum.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

6.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Trabzon Milletvekili Ayşe Sula Köseoğlu’nun HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, aslında şahsi kanaatimi sorarsanız, Cumhuriyet Halk Partisi adına buradan konuşma yapan sayın hatibin konuşması üzerine tek bir kelime bile etmeden bu önergeye bütün Meclisin onay vermesi gerektiği kanaatindeyim. Gerçekten hepimizin duygularını ifade edebilecek çok güzel bir konuşma yaptı burada ve bütün Meclisi bu duyarlılığa çağırdı ancak buradan gelip tekrar bir taraf söylemiyle, bir tarafı mahkûm edecek şekilde, savaşta çocukların yaşamış olduğu bütün bu acılara âdeta sırtını döner bir tavır içerisinde olmak, her şeyden önce size yakışmıyor, olmaması gerekiyor.

Bakın, siz burada birkaç örnek verdiniz. Verdiğiniz örneklerin tamamı, yanlış bilgiler üzerinden Genel Kurula aktarıldı. Sizin bahsetmiş olduğunuz o hamile kadının karnındaki çocuğun ölmesi, katledilmesi defalarca bu kürsüden fotoğrafları da gösterilerek ifade edildi ama sizin ifade ettiğiniz şekilde PKK’lilerin, YDG-H’lıların açmış olduğu ateşle değil, önemi de yok, güvenlik güçlerinin açmış olduğu ateşle o çocuk katledildi. Anne karnında yaşam hakkı gasbedilen bir çocuğun dramını konuşuyoruz.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – AK PARTİ söyleyince yanlış, siz söyleyince doğru, öyle mi?

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Siz 9 yaşındaki Fırat’tan bahsettiniz. Fırat’ın babasıyla konuştunuz mu, herhangi biriniz konuştunuz mu? Ben konuştum. Fırat’ın babası “Ne yapın, edin akan bu kanı artık durdurun.” diyor. Böyle buraya gelip bir savaş çığırtkanlığı yapıp bu işin üzerinden siyaset yapın demiyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

METİN GÜNDOĞDU (Ordu) – Size söylüyor bunu.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bize demiyor. Onu bize de söylüyor, size de söylüyor, herkese söylüyor.

Bakın, burada aradaki fark ne biliyor musunuz? Fırat’ın yaşamıyla ilgili PKK çıkıp “Evet, bir kaza olmuştur. Döşenen mayınla Fırat canını yitirmiştir. Ailesinden ve halkımızdan özür diliyoruz.” dedi ve bu konuda soruşturma açtığını söyledi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Peki, siz bugüne kadar bu katlettiğiniz çocuklarla ilgili bir tek özür dilediniz mi, bir tek aileye taziye ziyaretinde bulundunuz mu? Aradaki fark burada bulunuyor.

METİN GÜNDOĞDU (Ordu) – Kim katletti ya? Ne katletmesi?

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Hangi çocuklar devlet tarafından katlediliyor, hangisi?

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bu önergenin bakış açısından dem vurarak reddedilmesi size iktidar partisi olarak da yakışmaz. Savaş, bütün çocukları etkileyen bir vahşet tablosuna doğru hızla hepimizi sürüklüyor. O nedenle gelin, hep beraber bir komisyon kurup savaş bölgesindeki çocukların mağduriyetlerini araştıralım.

NURSEL REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş) - PKK silahı bıraksın, PKK.

FİLİZ KERESTECİOĞLU (İstanbul) – Ya, çocuklardan söz ediyoruz, “PKK silah bıraksın”la çözülür mü bu?

NURSEL REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş) – PKK silahı bıraksın, çocuklar ölmesin.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN –Teşekkür ederiz Sayın Baluken.

Sayın Yaşar, sisteme girmiş, buyurunuz.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

59.- Malatya Milletvekili Nurettin Yaşar’ın, Hristiyan yurttaşların Noel Bayramı’nı kutladığına ilişkin açıklaması

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Ben acemi bir vekilim efendim, tazeyim daha. Süre bir dakika mı, daha fazla veremiyor musunuz?

BAŞKAN – Hayır.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Bir dakikaya sığdıramam.

Birincisi: Hristiyan yurttaşlarımızın Noel’ini kutlamak için söz aldım ama anlatacağım başka şeyler de vardı, böyle alicenap bir Başkanlık sergilerseniz, bana iki dakika söz hakkı verirseniz daha iyi olur diye düşünüyorum. Ne diyorsunuz, gelin pazarlık yapalım?

BAŞKAN – Sayın Yaşar, siz, sisteme yerinizden girdiğiniz için usul olarak…

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Bilmiyorum ben, vallahi bilmiyorum, daha yeni öğreniyorum bu işleri.

BAŞKAN – …hakkınız bir dakikadır, daha sonra grup önerilerinde söz alıp konuşma yapabilirsiniz partiniz adına, dolayısıyla şimdilik size bir dakika vermek durumundayım.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Ben bazı isimler anacağım… Bir dakikam bitti mi, süre işliyor mu bu anda?

BAŞKAN – Devam ediniz Sayın Yaşar.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Ben, Garo arkadaşımın, Markar’ın ve burada varsa başka Hristiyan arkadaşların, eski bir arkadaşım Hrant Dink’in, çocukluğumda gördüğüm Artin amcanın, manifaturacı Manufer’in, yağcı Garbis’in, Kevork ustanın, bunların hepsinin bayramını kutluyorum. Bir de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika daha veriyorum Sayın Yaşar, buyurunuz.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Çocukluğumda sokakta oynarken -Garo, bilir oraları- bir teyze, bize soğan kabuğuyla haşlanıp kırmızıya boyanmış yumurta verirdi, sonradan öğrendim ki o Paskalya’da dağıtılan yumurtalarmış. Bunu Hrant’a anlattığım zaman yeri ve evi tarif ettim “O, benim anamdı.” dedi, o anneye de selam ediyorum, onun da Noel’ini kutluyorum. Bunu belki biraz uzatmak mümkün ama baştan hatırlamadığımız için de bu arkadaşlarımızdan, bu yurttaşlarımızdan özür diliyorum. Bütün Hristiyan âleminin Noel’ini, bayramını kutluyorum, tebrik ediyorum.

Ayrıca, Sırrı arkadaşımızın tezeği bu kadar aşağılamasını reddediyorum. Biz, tezeği tanıyarak büyüdük, Sırrı da dâhil.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yaşar.

Sayın Atıcı, buyurunuz.

60.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, siyasi partilerin kendi aralarındaki kavgaları çocuklara yansıtmaması gerektiğine ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, HDP’nin bu önerisine AKP’li arkadaşlarımın “Hayır.” demesini rica edeceğim buradan. Neden bunu istiyorum? Çünkü çocuklar, ortak değerimiz. Ölen çocuklar, öldü gitti zaten ama AKP’li hatiplerin konuşmalarından sonra anladım ki eğer böyle bir komisyon kurulursa ve sizin tarzınızda böyle konuşmalar devam ederse o komisyonda, geride kalan ve yaşayan çocuklar bundan zarar görecekler. Ben bir çocuk hekimiyim ve çocukların nelerden örseleneceğini biliyorum. Kendi aramızdaki kavgaları çocuklara yansıtmamamız gerekiyor. Siz, bu kafada devam edecek iseniz bu önergeye “Hayır.” deyin; “Hayır.” deyin, bari bir yararınız olur çocuklara.

BAŞKAN – Sayın Erdoğdu, buyurunuz.

61.- İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun, Türkiye’nin, özellikle bankacılık işlemlerinin yurt dışı kaynaklı bir siber saldırı altında olduğuna yönelik bilgilerle ilgili Hükûmetten bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Başkan, tabii ki bu önemli konunun önemini geriye atmak istemem ama Hükûmetten bir konuda açıklama istiyorum: Türkiye’nin şu an bir siber saldırı altında olduğu, özellikle bankacılık işlemlerimizin yurt dışı kaynaklı bir siber saldırı altında olduğuna yönelik bilgiler geliyor, şikâyetler geliyor hatta Ulaştırma Bakanlığının sitesine doğru da böyle bir saldırı olduğu yönünde bilgi var. Bu konuda Hükûmetten açıklama istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Erdoğdu.

IX.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu ve arkadaşları tarafından, Türkiye’de çatışma sürecinde yaşanan çocuk ölümlerinin ve çocukların bu süreçte gördükleri zararın tespit edilmesi ve giderilmesi yönünde gerekli çalışmaların yapılması amacıyla 22/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun, 24 Aralık 2015 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunacağım: Öneriyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.

Sayın Erdoğdu, Hükûmete ilişkin yapmış olduğunuz öneriyi muhtemelen sayın bakanlar değerlendirecektir. Biz birazdan yemek arası vereceğiz, belki aradan sonra bir açıklama gereği duyabilirler. Dolayısıyla, kendilerine zaman tanıyacağız.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

3.- CHP Grubunun, Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve 23 milletvekili tarafından, ülkemizdeki yolsuzluk olaylarının nedenleri ve sonuçları ile gelir dağılımında yarattığı etkilerin, toplumsal yaşamımızda yarattığı yozlaşma ile toplum psikolojisine getirdiği olumsuzlukların, toplumda yarattığı umutsuzluğun, adalet sistemine olan güvene etkilerinin incelenmesi ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 24/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun, 24 Aralık 2015 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

24/12/2015

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 24/12/2015 Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisini iç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                   Levent Gök

                                                                                                      Ankara

                                                                                              Grup Başkan Vekili

Öneri:

Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve 23 milletvekili tarafından ülkemizdeki yolsuzluk olaylarının nedenleri ve sonuçları ile gelir dağılımında yarattığı etkileri, toplumsal yaşamımızda yarattığı yozlaşma ile toplum psikolojisine getirdiği olumsuzlukları, toplumda yarattığı umutsuzluğu, adalet sistemine olan güvene etkilerinin incelenmesi ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 24/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 24/12/2015 Perşembe günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi lehinde Aydın Milletvekili Sayın Bülent Tezcan.

Buyurunuz Sayın Tezcan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, öncelikle Başkan Vekili olarak kürsüdeki göreviniz nedeniyle tebrik ediyorum, başarılar diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bakın, önce bir şeyi paylaşmak istiyorum sizlerle. Ne yazık ki belki de Parlamento tarihimizde yeni bir şeylerle karşı karşıya kalmanın hazırlığı içerisindeyiz. Bir Meclis Başkanlığı sansürüyle karşı karşıyayız, önce bunu paylaşmak istiyorum yüce Meclisle. Milletvekilleri, milletin seçip gönderdiği ve onun adına hem yasama hem de denetim faaliyeti yapan temsilcilerdir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, Meclis faaliyetlerinde, yasama ve denetim faaliyetlerinde sansür makamı değildir. Bunu niye söylüyorum? Bunu şunun için söylüyorum: Bu konuştuğumuz Meclis araştırma önergesinde iki cümle nedeniyle önergemiz önce iade edildi; çıkarıldı, çıkardık bu iki cümleyi. Gerekçe, şahsıma ve bu noktada grup başkan vekilliği olarak önergeyi Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getiren grubumuza da bir hakarettir. İç Tüzük’ün 67’nci maddesine göre, kaba ifadeler içerdiği söyleniyor.

Değerli milletvekilleri arkadaşlarım, biz özellikle dilekçelerimize dikkat ederiz konuşmalarımızda kaba ifadeler olmaması için. Şimdi, sizlerle Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının sansürlediği cümleleri paylaşmak istiyorum, kaba ifade var mı yok mu siz bakın. Yolsuzluk araştırması isterken demişiz ki 17-25 Aralığı da kapsayarak genel tabloya baktığımızda: “Devleti soyanların adalete teslim edilmesi yerine yürütmenin gücüyle olayların üzerinin örtülmesine çalışılmıştır.” Birinci cümle bu.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Çok kaba!

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – İkincisi: “Ne yazık ki, yasama organı da yasal düzenlemelerle ve parlamenter denetim fonksiyonu amacından saptırılarak rüşvet yolsuzluk olaylarının örtbas edilmesine alet edilmiştir.” Ne var bunda arkadaşlar?

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bu da çok kaba!

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Yani, bir milletvekili, kullanacağı cümleleri Meclis Başkanının arzu ettiği şekilde mi kullanmak zorunda? Evet, Türkiye Büyük Millet Meclisi, 17-25 Aralık soruşturmalarında Anayasa’nın kendisine yüklediği denetim faaliyetini yapmamıştır, etki altında kalmıştır, bu konuda sicili bozuktur. Ee, bunu söyleyeceğiz. Neresinde hakaret var bunun? Evet, Hükûmet, yürütme organı, 17-25 Aralık soruşturmaları sürecinde yolsuzlukların ortaya çıkarılması için değil, yolsuzlukların üstünü örtmek için elinden gelen çabayı yapmıştır. Ben, milletin vekiliyim. Ben, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının vekili değilim, milletin vekiliyim ve bunu söyleyeceğim. (CHP sıralarından alkışlar) Öyle şey olur mu?

Değerli arkadaşlar, bakın, ne oldu 17-25 Aralık soruşturmalarında? Bakın, Türkiye yolsuzlukta nerede? Size Dünya Şeffaflık Örgütünün Yolsuzluk Algı Endeksi’ni söyleyeceğim: 2012 yılında Türkiye, Dünya Şeffaflık Örgütünün Yolsuzluk Algı Endeksi’nde 54’üncü sırada, 2014 yılında 64’üncü sıraya gerilemiş, 64’üncü sıraya çıkmış. Niye? Çünkü arada 17-25 Aralık soruşturmaları var. Hepimiz biliyoruz, 4 tane bakan, bürokratlar, siyasetçiler, birisi koluna saat takmış, birisi çikolata kutusunda para almış –iddia bu, aldı, almadı, bilemem- birisi çantalarla para taşımış, birisi de “Ben, sana bir şey diyenin önüne yatarım Rıza’cığım, Zarrab’cığım.” demiş, önüne yatmış devletin bakanı.

Değerli arkadaşlar, bunu Türkiye Büyük Millet Meclisi görüşmeyecek de neresi görüşecek? Yolsuzluklarla ilgili Türkiye’nin geldiği bu tabloyu cesaretle konuşmayacaksak, araştırmayacaksak bu Meclis neyi görüşecek, neyi araştıracak?

Sayın milletvekilleri, hepimiz, 17-25 Aralık sürecinde ne olduğunu biliyoruz. 85 milyar euro, 85 milyar euro, yolsuzluğa konu olan rakam, yaklaşık 250 milyar lira, eski katrilyon, 250 katrilyon lira eski parayla. Millet, vatandaşlar anlasın diye söylüyorum.

Peki, ne oldu, ne oldu bunun sonunda? Hızla hâkimlere, savcılara görevden el çektirildi. Ya, şimdi, normal hukuk devletinde, demokraside usul nedir? Her ülkede yolsuzluk olabilir, her ülkede yolsuzluk olabilir ama normal demokratik ülkelerde, hukuk devletinde devlet yolsuzluk yapanın üzerine gider, delilleri toplar, soruşturur. Bizde ne oldu? Bizde Hükûmet yolsuzluk yapanın üzerine gidenin üzerine gitti. Hâkimler, savcılar görevden el çektirildi, polis müdürleri, emniyet müdürleri, emniyet görevlilerinin tamamı sürgün edildi, hızla mevzuat değiştirildi, hızla yeni hâkimlikler ihdas edildi, yeni sulh ceza hâkimlikleri ihdas edildi ve arkasından devletin Hükûmet eliyle soyulmasının soruşturulması engellendi. Yaşanan tablo bu.

Bakın, burada hukuk fakültelerinde utanç dersi olarak okutulacak takipsizlik kararı verildi. 17 Aralık takipsizlik kararı ve 25 Aralık takipsizlik kararı, emin olun, önümüzdeki dönemde yargının siyaset emrinde nasıl paçavraya dönüştürüldüğünün çok somut belgesi olarak okutulacak. Ne yazık ki böyle bir kötü müktesebat bıraktık.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, takipsizlik kararlarının arkasından hâkimler, savcılar ihraç edildi. Şimdi deniyor ki: “E, o hâkim, savcılar paralelciydi.” E, günaydın, günaydın. Bu kürsüden, ben, en az elli sefer Ergenekon davasında, Balyoz davasında çıkıp birer birer sizin iştirak hâlinde olduğunuz o hâkim ve o savcıların, o Zekeriya Öz’ün ne yaptığını anlattım. O zaman şu sıralardan bize çıkıp diyordunuz ki: “E, bırakın canım yargı işini yapsın.” Türk Silah Kuvvetlerine kumpas kurarken “O savcılar, bırakın yargı işini yapsın.” ama bakan çocuklarının yolsuzluklarını soruştururken o savcılar darbeci oluyor. O savcılar darbeciyse darbenin iştirakçisi o zaman sizsiniz, bu Hükûmet. Onlara bu imkânı veren, zırhlı arabaları veren, o güne kadar o saltanatı sunan onlardı.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Ya çok bağırdın. Grubunuzun hepsi gitti, hiç kimse dinlemiyor.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Bakın, Tuncay Özkan şu anda milletvekili. Tuncay Özkan’a ifadesini alırken koltukta bağdaş kurup tespih çekerek o savcıların ne dediğini biz biliyoruz. Sizin kanatlarınız altındaydı onlar. Şimdi, ne zaman ki oklar size yöneldi, telaşa düştünüz. Bu telaş suçluların telaşıdır.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi kimsenin hırsızlığının, yolsuzluğunun ortağı olmak zorunda değildir.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Değil zaten, değil, ortağı değil.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Böyle bir derdimiz, böyle bir zorunluluğumuz yok. Onun için hep beraber, bu süreci birlikte ele almak zorundayız.

Şimdi bir başka şey daha çıktı: Darbe. Şimdi bu yolsuzluk soruşturmaları darbe girişimiymiş. “Yavuz hırsız ev sahibini bastırır.” diye bir söz vardır. Dünyanın neresinde, tarihin hangi döneminde hırsızları kovalayarak darbe yapılmış? Hırsızı kovalayarak darbe yapıldığı nerede görülmüş?

MARKAR ESEYAN (İstanbul) – Size de yaptılar, Genel Başkanınızı değiştirdiler, Baykal’a kumpas kurdular.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Arkadaşlar, o savcıların, hâkimlerin ne olduğuyla biz hiç meşgul değiliz ama biz, milletin, tüyü bitmemiş yetimin 85 milyar eurosunun peşindeyiz. Bizim derdimiz bu. (CHP sıralarından alkışlar)

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Söylediğiniz Türkiye Cumhuriyeti devleti bütçesi ayarında, Hükûmet bütçesi neredeyse. Rakamların ne kadar gerçek olduğu ortada.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Bunun için, bakın, Türkiye, bu yolsuzluk sürecinde, buna destek olan bir medyayla beraber, yolsuzluk ile medyanın kirli ilişkisi, ortaya çıkan, doğan çocuk havuz medyası. E, biz bilmiyor muyuz? Bu kirli ilişkinin çocuğu bir havuz medyası değil mi? Şimdi hep beraber bir darbe teranesi, yolsuzluğu yapan ile yolsuzluğu koruyan ve onun gayrimeşru çocuğu olan havuz medyası el birliğiyle milleti kandırmaya çalışıyor. Ya bu Meclis bu yalana teslim olacaktır ya bu Meclis Gazi Meclis olduğunu gösterecek, beytülmale el uzatanın elini kıracaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum, sağ olun, var olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tezcan.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Burası miting meydanı mı?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bostancı.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

62.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkürler.

Bu Meclis her zaman Gazi Meclistir, her zaman Gazi Meclis olmanın kuralları, ahlakı, edebi çerçevesinde kararlarını alır. Bir kere bunu her yere yazmakta fayda var. “Ya öyle ya böyle.” şeklinde bir değerlendirme doğru değildir. Bu Parlamento millet iradesiyle teşekkül ediyor. Eğer Parlamentoya bühtanda bulunursak bu bühtanın gittiği yer milletin kendisidir.

O yüzden Parlamentoya ilişkin değerlendirme yaparken “ya/ya da” tarzında bir yorumun gereği yoktur. Bu Parlamento yolsuzluk yapanın da elini kırar, yolsuzluk yoksa da bunu açıklar ve ortaya koyar. Zaten sayın muhalefet vekillerinin, gruplarının ifade etmiş olduğu konular Meclis gündemine geldi -gelmedi değil- konuşuldu, tartışıldı, emin olun defalarca cevaplandı. Biz bıktık, millet bıktı, arkadaşlar bıkmadı.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Biz bıkmayacağız, ölene kadar.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Devam etsinler, bence etsinler, ölene kadar devam etsinler…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Boynumuzun borcu o bizim, o çocuklara borcumuz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – …anlatsınlar; biz de gereken cevapları veririz.

KEMAL ZEYBEK (Samsun) – Biz Tayyip’i mezardan çıkaracağız, yine de yargılayacağız.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Yalnız, bir iki hususun altını çizmek isterim. Birisi, sayın konuşmacı 85 milyar euro yolsuzluk olduğunu iddia ediyor. 1 euro, 1 lira bile yolsuzluk olsa bunun hesabını sormak hepimizin boynunun borcu. “85 milyar euro” dediği, 100 milyar dolar aşağı yukarı, yani çarparsanız Türkiye’nin gayrisafi millî hasılasının yaklaşık sekiz buçukta 1’i. Böylesine muazzam bir yolsuzluk iddiasını ortaya koyarken bunun tıpkı, ağızda, çekilen bir diş gibi nasıl bir boşluk doğuracağını da memleket hayatında görmek lazım. Böyle bir boşluk yok.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – 5 milyon insan açlık sınırının altında yaşıyor Sayın Başkan. Nasıl boşluk yok?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Dolayısıyla iddiada bulunurken ölçekleri de -en azından iddiada bulunurken- dikkatli bir şekilde ortaya koymakta fayda var.

Sayın Başkanın buradaki tasarrufu keyfî bir tasarruf değildir. İç Tüzük çerçevesinde, 60’ıncı maddeye göre kendi takdiri esasında gerçekleşmiş bir olaydır. Tabii ki arkadaşlar itiraz edebilirler. Bunu başka mecralarda da konuşmak mümkün. Parlamentonun söz hakkını kimse kısıtlamıyor. Bu Parlamentoda Danışma Kurulu toplandığında anlaşma sağlanamazsa eğer, zaten muhalefet grupları kendi önerilerini her zaman getiriyorlar, her zaman konuşuluyor. Hiçbir zaman da herhangi bir kısıtlama söz konusu değil. Yani sanki böyle bir şey varmış gibi bir algı yaratmaya çalışmanın da yeri olmadığı kanaatindeyim, kanaatten öte Parlamentonun tarihi buna şahittir.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bostancı.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Yaşar.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Ben bu Meclise yeni dönemde geldim.

BAŞKAN – Hoş geldiniz.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Konuşmacı geçmişe dönük beni de suçlayıcı beyanlarda bulundu. Ben burada yoktum, o suçlamayı hak etmiyorum. Benim suçluluk duygusuyla herhangi bir tavrım, tepkim söz konusu değil.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Ne dedi?

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, öyle bir şey yok.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Tutanaklar gelsin, baksın.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bir tutanaklara bakın efendim.

BAŞKAN – Sayın Yaşar, ben size ilişkin herhangi bir sataşmanın olmadığını biliyorum.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Bakın, efendim, ben üstüme alınıyorum. Adımın zikredilmesi gerekli değil.

BAŞKAN – Müsaade ederseniz tutanakları isteyelim, bakalım, varsa eğer size ilişkin bir sataşma…

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Hayhay efendim. Benim olmadığım bir dönemde olan biten bir şeyden dolayı herkesi suçlayıcı bir şeyde bulundu.

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, zaten kendisinin olmadığını ifade ediyor. Böyle bir şey olabilir mi? Kendisinin olmadığı bir dönemde…

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Ben o tavrın, tepkinin içinde değilim.

BAŞKAN – Sizin şahsınıza ilişkin bir sataşma varsa Sayın Yaşar, ben tutanaklara bakacağım, size bir dahaki oturumda söz vereceğim.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Bütün grubu itham edici bir beyanda bulundu efendim.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Gök’e…

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Bir de “Bu suçluluk duygusundan kaynaklanan bir tavır.” gibi bir şey söyledi. Ben herhangi bir suç işlemedim. Suçluluk duygusu taşımıyorum. Suç işlemeye de niyetim yok. Böyle bir itham da, bana yönelik böyle bir itham benim zoruma gider, onuruma dokunur.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Efendim, ya şahsına ya gruba sataşılmıştır. Anladığım kadarıyla grubunuza bir sataşma var demek ki.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Ya, sana ne arkadaş? Sana bir şey söylemedim ki ben, o konuşmacıyı söyledim.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Şimdi, bak, hepimizin hukukunu…

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Ya, sana ne? Dur ya, sen dur ya!

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Bak, sen burada anlatıyorsun. Yardımcı olmaya çalışıyorum.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Yardımcı olma ya! Herkese yardımcı oluyorsun ya!

BAŞKAN – Sayın Yaşar… Sayın Milletvekili…

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Ama sen benim hakkımı çiğniyorsun, ben o hakkı meşrulaştırmaya çalışıyorum.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Ya yok, senin hakkın yok burada, senin hiçbir hakkın yok ya. Fazlasıyla kullanıyorsun ya.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Yok öyle bir hakkın o zaman. Yok öyle bir hakkın o zaman.

BAŞKAN – Sayın Yaşar, ben tutanakları isteyeceğim, bakacağım, eğer sataşma varsa…

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Böyle bir nezaketsizlik var mı ya?

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Efendim, tekrar söylüyorum, benim ismim zikredilerek telaffuz edilen bir sataşma değil fakat ben diyorum ki ben suç işlemedim.

KAZIM ARSLAN (Denizli) – İşlemedin, otur, otur, bir şey yok.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Dolayısıyla birinin bana suçluluk psikolojisiyle bir tavır…

BAŞKAN – Sayın Yaşar, şimdiye kadar konuşmuştunuz.

Buyurunuz, iki dakika veriyorum.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Tebrik ediyorum Başkan. Demokratik bir davranış bu, şu Meclise demokrasi getirdiniz, gerçekten. İktidar milletvekilleri de biraz konuşsun.

BAŞKAN – Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

7.- Malatya Milletvekili Nurettin Yaşar’ın, Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlar, ben suçlu değilim, herhangi bir suç işlemedim. Suçluluk psikolojisi içerisinde herhangi bir tavır sergilemiyorum. Burada biri kalkıp da insan hakkından, kişi onurundan bahsederek, çocuk haklarından, hak ihlallerinden bahsederek, böyle büyük kelimelerle, şablonlarla, klişelerle konuşup gözlerimizin içine baka baka bizim hakkımızı ihlal ediyorsa buna bütün Meclis grubu olarak, bütün partiler olarak herhâlde nezaketen de olsa biraz yavaş ol arkadaş dememiz gerekir.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Kim söylemiş acaba onu?

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Hangisi için söylüyorsunuz?

NURETTİN YAŞAR (Devamla) – Bunu biraz önce konuşan hatip söyledi.

Bu vesileyle, burada söz almışken…

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Ben mi söyledim?

NURETTİN YAŞAR (Devamla) – Hayır hayır, sen söylemedin.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Kim söyledi arkadaş?

NURETTİN YAŞAR (Devamla) – İşte, suçluluk psikolojisi bu. Bir şey söylemedin diyorum.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Biraz önce ben konuştum da onun için diyorum.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Merak ediyoruz, kim söyledi acaba?

NURETTİN YAŞAR (Devamla) – MHP’li konuşmacı söyledi. Bir dakika dinle.

Bu vesileyle, biraz önce orada, yerinizde oturan, bilişimci olduğunu söyleyen bir arkadaşıma dedim ki… Burada Ali Bey ses havuzları oluşturulduğundan bahsederken “Olur mu öyle teknoloji? Ben bilişimciyim.” filan dedi. Şimdi anlatıyorum ben.

Zeynep İnanoğlu Özdemir diye bir isim. Cüneyt Özdemir’in karısı, sinema yapımcısı Türker İnanoğlu ve Gülşen Bubikoğlu’nun kızı. Koç Lisesinde okumuş, Harvard’da okumuş, Cambrige’de doktora ve yüksek lisans yapmış. Alanı ne biliyor musunuz? “Ses sentezleme ve konuşmacı dönüştürme” konusu. Ses tanıma konusunda üç patent almış. Aynı zamanda Bay ve Bayan Clinton’dan ödül almış. “Seslerin Farklı Duygulara Dönüştürülmesi” konulu doktora tezi var, 250 sayfalık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURETTİN YAŞAR (Devamla) – İlginç bir şey söyleyeceğim şimdi.

Başkanım, bir dakika müsaade eder misiniz?

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Siz konuşun, kayıtlara girer.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – O zaman gönderin bilimsel araştırma yapılsın ya. Niye bunu anlatıyorsunuz ki burada?

NURETTİN YAŞAR (Devamla) – Bir dakika…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ver Başkanım, ver; ver beş dakika.

BAŞKAN – Sayın Yaşar, benim iyi niyetimi suistimal etmeyiniz lütfen. Bakınız…

NURETTİN YAŞAR (Devamla) – Efendim, Meclise teknik bir konuda bilgi vereceğim. Çok konuşulan bir şey.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Bilimsel araştırma yapılsın, niye kaçıyorsunuz bundan? Bilirkişi incelesin, uluslararası bağımsız kuruluşlarca araştırma yapılsın.

NURETTİN YAŞAR (Devamla) – Çok konuşulan bir şey.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Yaşar, siz bitirin, tutanaklara girsin.

NURETTİN YAŞAR (Devamla) – Müsaade ederseniz…

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Başkanım, verin bir dakika daha.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ver Allah aşkına Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Yaşar, bu uzadıkça uzuyor gerçekten. Henüz bir ara bile veremedik.

NURETTİN YAŞAR (Devamla) – Hayır efendim, bir dakikayı geçmeyecek, söz.

BAŞKAN – Tamam, buyurunuz, bir dakika.

NURETTİN YAŞAR (Devamla) – Bakın, Nazlı Ilıcak diye bir hanımefendi var. 2011’de Nazlı Ilıcak, Zeynep’ten bahsediyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – O zaman methiyeler düzüyordunuz o hanımefendiye.

NURETTİN YAŞAR (Devamla) – Lütfen… Teknik bir konu.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teknik bir konuya bilirkişiler karar versin, siz değil.

NURETTİN YAŞAR (Devamla) – Nazlı Ilıcak’ı iyi bilirsiniz, hani şu Ali Fuat Yılmazer diye polis şefimiz vardı, onun kankası ve Zeynep’i de ilk defa lanse eden bir hanımefendi.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, iyi niyetinize güvenerek ben de söz istiyorum.

NURETTİN YAŞAR (Devamla) – Teknoloji nasıl yürüyor biliyor musunuz?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yani, böyle bir şey yok. O varmış, bu varmış, oraya gitmiş, buraya gitmiş!

NURETTİN YAŞAR (Devamla) – Mesela, on beş dakika konuşturuyoruz sizi, on beş dakika da başkasını, makine sesleri modelliyor, o modelleri birbirine dönüştürüyor, sizin konuştuklarınızı bir başkası konuşabiliyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Nobel alır, Nobel, senin dediğin olsa.

NURETTİN YAŞAR (Devamla) – Gerekli vurguları yaparak konuşmaya mutlu, heyecanlı ya da sinirli bir hava verilebiliyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Tabii!

NURETTİN YAŞAR (Devamla) – Nazlı Ilıcak bir örnek veriyor. 2011’de Nazlı Ilıcak, Zeynep’in becerilerinden, yeteneklerinden bahsederken bir örnek veriyor: “Söz gelimi Tayyip Erdoğan’ın ses kayıtlarını alıp iyice temizleyebilir, onun gırtlak ve ağız ve modelini makinede yaratıp herhangi bir metni Tayyip Erdoğan’ın sesiyle okumasını sağlayabilirler." diyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALUK PEKŞEN (Trabzon) – Ya bizzat kendi “Telefonlarımızı dinlemişler.” diye açıklama yapıyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Adam kendi söylüyor, o Tayyip Erdoğan kendi söylüyor, “Kriptolu telefonumu kullanmış.” diyor.

NURETTİN YAŞAR (Devamla) – Bilişimci, bak, bilişimci kardeşim, teknolojiden bahsediyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Neyi konuşuyorsun Allah aşkına!

BAŞKAN – Sayın Yaşar, süreniz bitmiştir.

NURETTİN YAŞAR (Devamla) – Sen bilişimcisin, bilişimcisin sen ya! Bak, bilmediğin bir konu.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sataşmayla ne ilgisi vardı anlamadım.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Allah’tan korkun ya! Neyi konuşuyorsun? “Kriptolu telefonumu kullanmış, dinlemişler.” diyor ya, kriptolu… Oğlunda ne işi var kriptolu telefonun? Cumhurbaşkanında olur, Başbakanda olur, Genelkurmay Başkanında olur da Bilal’de kriptolu telefon niye olur be? Bir bunu söyle Allah aşkına!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime kırk beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.13

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)

------0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

IX.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve 23 milletvekili tarafından, ülkemizdeki yolsuzluk olaylarının nedenleri ve sonuçları ile gelir dağılımında yarattığı etkilerin, toplumsal yaşamımızda yarattığı yozlaşma ile toplum psikolojisine getirdiği olumsuzlukların, toplumda yarattığı umutsuzluğun, adalet sistemine olan güvene etkilerinin incelenmesi ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 24/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun, 24 Aralık 2015 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Şimdi, önerge üzerinde aleyhte ilk konuşma, Ankara Milletvekili Sayın Murat Alparslan’a aittir.

Buyurunuz Sayın Alparslan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

MURAT ALPARSLAN (Ankara) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Görüşülmekte olan grup önerisinin aleyhinde olmak üzere söz almış bulunmaktayım.

Hani şair diyor ya: “Yeni bir söz söylüyorum veya söyleyeceğim diye söze başlayan, belki tarihin en eski sözünü söyler.” Gerçekten de bu konu hakkında gök kubbe altında her şey söylendi, her şey konuşuldu ve her şey dinlendi, bilindi. Tabii, bir vakayı değerlendirirken istediğimiz gibi değil, olduğu gibi, nesnel, objektif, tarafsız bir şekilde değerlendirmek ve kabul etmek durumundayız.

Hepimiz “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” ilkesi mucibince bir Parlamento çatısı altında çalışıyoruz. Milletin iradesi üzerinde hiçbir güç, hiçbir kuvvet, hiçbir kudret de tanımıyoruz. Maalesef, şanlı tarihiyle, zengin kültürüyle, köklü medeniyetiyle bu kadim devlet ve milletin tarihinde bazen millet iradesine, egemenliğine kastedenlerin, millet iradesine ipotek koymaya çalışanların, millet iradesi ve egemenliğine pranga vurma heveslilerinin var olduğuna da üzülerek şahit olduk. Nitekim, 1960 ihtilalinin, 1971 muhtırasının, 1980 ihtilalinin, sonrasında 28 Şubatların, 27 Nisanların da bu heveslerin karşılığına denk geldiğini de hepimiz biliyor ve geriye dönüp baktığımızda da o günleri üzülerek yâd ediyoruz.

AK PARTİ olarak geçmişte, darbe ve darbe teşebbüslerine ilişkin olarak bu gibi olayların bir kısmını yargı önüne çıkarmak ve yargılamak şeklinde de bir ilki gerçekleştirmiş durumdayız. İşte, 17-25 Aralık da biraz önce saydığım örneklerde olduğu gibi, belki de tarihimizdeki ilk sivil darbe girişimi ve bir kalkışmadır, bir kıyam hareketidir. Yargı, adalet, hak, hukuk, vicdan, ahlak gibi her birimizin ortak değeri olan bu kavramlar üzerinden oluşturulan ve yargı kisvesi altında bir teşebbüsle başlatılan bu darbe, yine bizim tarihimizde bir darbe girişimi olarak kalmaya mahkûm olacaktır; çok ustaca hazırlanmıştır, uluslararası boyutları, hiç tereddütsüz, vardır; büyük bir tezgâh, tertip ve tuzaktır.

Bu oyunlar, belki, 17-25 Aralık tarihinden evvel de 7 Şubat 2012 MİT Müsteşarının ifadeye çağrılması, sonrasında Gezi olayları ve devamında MİT tırları soruşturması operasyonlarıyla da ilgili, irtibatlı büyük bir kolektif tezgâhın, tuzağın ve tertibin işaretidir. Bu büyük oyun, bu büyük tezgâh, bu kirli tuzak, ne mutludur ki milletimizin basiretiyle, ferasetiyle bozulmuş ve bu darbe sevicilerin hevesleri kursaklarında kalmıştır.

Değerli arkadaşlar, bir iddia, bir iftira hakkında aklanabilmenin yolları nelerdir diye düşündüğümüzde sayabileceğimiz birkaç husus vardır; bunlardan ilki yargı ve hukuktur. 17-25 Aralıkta, asılsız ihbarlarla, uydurma delillerle, kastı aşan yetkilerle, kolluk güçlerinin farklı şekillerde kullanılmasıyla, başsavcılığa haber verilmemekle, UYAP sistemine girmemekle, medyayla iş birliği yaparak gizlilik hakkının ihlaliyle ve masumluk karinesini de yok sayarak peşin ve ön yargılarla bir süreç başlatılmış olmakla beraber, bu süreç devam ettirilmiş ve nihayetinde takipsizlik kararı verilerek usuli işlemler de tamamlanmak suretiyle bu karar kesinleşmiştir. O günlerde “Hukuk, hak, adalet, yargının yaptığı yerindedir.” diyen savcıların ve hâkimlerin bugün sınır dışına, yurt dışına kaçmış olduklarını da dikkatlerinize sunmak istiyorum.

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Zırhlı araçla kaçmıştır!

MURAT ALPARSLAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bir diğeri de bu tür iddialarla ilgili aklanma mercisi olarak Meclisin olduğu şüphesizdir. Mecliste de bu konu gerektiği şekilde usulünce tartışmaya açılmış, görüşülmüş, konuşulmuş, muhatapları dinlenmiş, tanıkların ifadeleri alınmış, iddia ortaya konulan bakanlar dinlenilmiş, tüm delillerle birlikte bir kanaat ortaya konulmuş, nihayetinde Meclis Genel Kurulu tarafından alınan bir kararla da bu süreç tamamlanmıştır. Alınan karar Millet Meclisinin iradesi ve kararıdır. O sebeple bu süreç de tamamlanmıştır.

Bir diğeri de hiç tereddütsüz, hem yargının hep kararlarında “Millet adına egemenliği kullanan.” olarak ifadesini bulan ve hem de Millet Meclisi olarak “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” ifadesinde yerini bulan milletin takdiridir. Millet de tüm bu yaşananları büyük bir ciddiyetle, büyük bir merakla takip etmiş ve nihayetinde, tüm kampanyalarda bu konuda ortaya konulan pek çok söylemi, retoriği ve pek çok hamaset cümlesini de değerlendirmek suretiyle hem 30 Martta hem 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde hem 7 Haziranda ve hem de 1 Kasımda açıkça, kararını net bir şekilde vermiştir.

Değerli arkadaşlar, hani Hazreti Mevlâna diyor ya: “Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguyu paylaşanlar anlaşabilir.” Hiç tereddütsüz, farklı siyasi parti mensupları olarak meselelere farklı yaklaşımlar ortaya koyabiliriz, farklı perspektiflerle, farklı vizyoner yaklaşımlarla meseleleri tahlil edebiliriz ama hiç birimiz millet iradesi ve millet egemenliği üzerinde oynanan oyunlara karşı ayrı ayrı düşünmek ve farklı yaklaşım içerisinde bulunmak durumunda değiliz. Her birimiz bu konuda ülkenin birliğine, beraberliğine, egemenliğine kayıtsız şartsız sahip çıkmak durumundayız ve yine her birimiz bu ülkenin kalkınmasına, huzuruna, refahına katkı sunmak durumundayız. Bunu yaparken de her ne yapıyor olursak olalım bu yaptıklarımızı, bu söylediklerimizi bir pergel misali -farklı siyasi söylem, perspektif ve vizyonlarımız olsa bile- durduğumuz yer itibarıyla millî bir duruş üstünden sergilemek durumundayız. Bu millî hassasiyetlerle meseleye yaklaştığımızda hem yasama Meclisimizin çalışmalarının hem yargı faaliyetlerindeki kararların hem de her tür iş ve eylemlerimizin daha faydalı, daha verimli, daha etkili olacağı da tereddütsüzdür. İşte, bu millî duruşu ortaya koyabilmek ve sergileyebilmek için de yine meselelere yaklaşımımızda milletin diliyle konuşabilmeyi, milletin gözüyle meselelere bakabilmeyi, milletin hassasiyetlerine bir şekilde el uzatabilmeyi, milletin gönlüne hitap edebilmeyi de mutlaka başarmak ve o şekilde tüm çalışmalarımızı yapmak durumundayız. Bunu sağladığımız takdirde, kesinlikle Meclisimiz de kendisinden beklenen tarihî vazifeleri bihakkın yerine getirecek ve hiç tereddütsüz, bu ülkenin çok daha büyümesine, bu devletin çok daha kalkınmasına ve güçlenmesine katkı sağlayacak sağlıklı bir zemini oluşturabilecektir. O sebeple, meseleleri ve vakaları tahlil ederken, dediğim gibi, farklı bakış açıları ortaya koymakla beraber, nesnel ve olgusal bir yaklaşımla olayı istediğimiz gibi değil olduğu gibi görmek alicenaplığını da göstermek durumundayız.

O sebeple, biz, 17-25 Aralık sürecinin tarihimizdeki ilk darbe teşebbüsü ve kıyam hareketi olduğu konusundaki kanaatlerimizi sizlerle paylaşıyor ve görüşülmekte olan grup önerisinin aleyhinde olduğumu ifade ederek hepinizi saygıyla selamlıyor, iyi akşamlar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Alparslan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi lehinde Adana Milletvekili Sayın Seyfettin Yılmaz.

Sayın Yılmaz, sizin de süreniz on dakikadır. (MHP sıralarından alkışlar)

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin Anayasa’nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasıyla ilgili verdiği grup önerisi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, şunun farkındayız: 17-25 Aralığın devamlı konuşulmasından rahatsız olduğunuzu biliyoruz. Sizin bakış açınızla, 17-25 Aralıktan sonra gerek Cumhurbaşkanlığı seçimleri gerek yerel seçimler gerekse son yapılan seçimlerde alınan sonuçların 17-25 Aralığın rafa kalktığı noktasında sizlerde bir kanaat oluşturduğunu da biliyoruz ama biz şunu da çok iyi biliyoruz ki 17-25 Aralıkta devletin kaynakları birtakım siyasiler tarafından ve birtakım bürokratlar tarafından soyulmuşsa, kul hakkı yenmişse, Anadolu’da ekmeğinin peşinde koşan, çocuğunun geleceğinin kaygısı içerisine düşen, yoksulluk içerisinde kıvranan vatandaşın hakkını sonuna kadar savunacağız çünkü bunun temizlenme yeri seçimlerde alınan sonuç değildir.

7 Haziran seçimleri Adalet ve Kalkınma Partisinde deprem etkisi yarattı. Burada yine tek başına iktidarı sağlayamadı ama yüzde 39-40 gibi bir çoğunlukla çıkmasına rağmen, en büyük korku şuydu: Acaba, oluşacak koalisyon hükûmetiyle veya oluşacak yeni yapıyla 17-25 Aralığın üzerine gidilir de hesaptan kurtulduğumuz bu süre içerisinde yeniden hesap sorulur mu noktasında ciddi bir korku dağları sarmıştı. Onun için, çok iyi biliyoruz ki 7 Haziran seçimlerinden sonra, bu ülkede hükûmetin kurulmamasını isteyen yegâne kişi Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dı ve 7 Haziran ile 1 Kasım süreci arasında Türkiye’de…

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Elini tutan mı vardı ya! İlk geceden açıklama yaptınız.

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) - …bu süreci, istikşafi görüşmelerle, şununla, bununla iptal ettiler ve bu süre içerisinde ele geçirilen medya marifetiyle oluşturulan algı yöntemiyle ve 7 Hazirandan sonra kredi musluklarının kapatılması, banka kredilerinin çekilmesi, tek başına iktidar olmamasıyla dolar ve eurodaki fırlayışla beraber güvenliğin ön plana çıktığı bir yapıyla halka algı operasyonları neticesinde 1 Kasım sonuçları ortaya çıktı.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Ama ne güzel oldu.

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Biz, milletin kararına saygı duyuyoruz ama bu, 17-25 Aralıkta yetimin, garibin gurebanın, fakirin hakkını yiyenlerin suçsuz olduğunu göstermez ve göstermeyecek.

Şimdi, burada, çok iyi hatırlıyorum, üç buçuk yıl önce PKK terör örgütüyle, İmralı’yla pazarlıklar yaptığınızda, Oslo görüşmeleri, Habur görüşmeleri… Yine, Grup Başkan Vekilleri -HDP'nin Grup Başkan Vekili ve şu andaki Meclis Başkan Vekiline de açıklama düşüyor- Pervin Buldan, Sayın İdris Baluken, Sırrı Süreyya Önder, bu tarafta AKP’nin Grup Başkan Vekili Mahir Ünal’dan İçişleri Bakanı Efkan Ala’ya kadar, Dolmabahçe Sarayı’nda bir mutabakata vardınız. Bu süre içerisinde, bu kürsüden günlerce bas bas bağırıp siz PKK terör örgütüyle pazarlık yaparken, HDP'li milletvekillerine İmralı ile Kandil arasında mekik dokuturken PKK terör örgütü o bölgede örgütleniyor “KCK yapısı” adı altında, orada hendekler kazılıyor, orada havan toplarından tutun, roketatarlara kadar PKK’nın silahlandığı bir süreç yaşanıyor, PKK orada vergi topluyor dediğimizde, bize buradan, bu sıralardan, aynı bugünlerde olduğu gibi, neredeyse üzerimize yürüyerek “Kandan beslenenler, şehit cenazesi gelmiyor, bundan da siz mutlu değilsiniz.” şeklinde laf atmalar oldu. Bunların hepsi Meclis tutanaklarında var.

Peki, bugün ne oldu? Bizim söylediklerimizin hepsinin birebir çıktığı bir süreç, orada sadece son bir buçuk ay içerisinde 171 asker ve polisimizin şehit olduğu bir süreç geçiyor.

Şimdi, bugün “darbe” diyorsunuz, doğrudur. Darbeye karşı mücadele edelim dedik.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – İlk gün de dedik, bugün demiyoruz sadece.

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Demediniz, dün ne dediğinizi ben size söyleyeyim, siz yeni vekilsiniz.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – İlk gün de dedik. Ne demek “Yeni vekil” ya!

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) - Bakın, bugün “darbeci” dediklerine dün Başbakan ne diyor: “… yaşatmak için, mübarek bir ideal uğruna ölmek için yollara çıkmış sevgili öğretmenlerimizi tekrar tekrar tebrik ediyorum. Bu olimpiyatlar on bir yıldır yapılıyor olabilir ama bu hareket, bu gönül davası, bu barış mücadelesi on bir yıldır değil, binlerce yıldır devam eden büyük bir hareket, büyük bir gönül ağıdır.” Kim diyor? Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan. Bugün “hain” dediklerine, “darbeci” dediklerine “Bu, bin yıldır devam eden bir gönül hareketidir.” diyor.

Davutoğlu ne diyor: “Bugün burada gördüğümüz çocuklar, kızlarımız, oğullarımız yeni bir dünyanın müjdecisidir.”

O zaman, biliyorsunuz, askerler içeriye alınıyor, generaller içeriye alınıyor, albaylar içeriye alınıyor, Genelkurmayın karargâhına girilmiş, albay intihar ediyor, yüzbaşılar içeriye alınıyor, bunlar bu Meclis kürsüsünde dile getirildiğinde Bekir Bozdağ ne diyor: “Fethullah Gülen değerli bir bilim adamıdır, bu ülkenin yetiştirdiği değerli bir adamdır. Her şey açık, devletin gözetimi altındadır.”

Hüseyin Çelik bu iddialar karşısında ne diyor: “Cemaat devlete sızmış, buna kargalar bile güler. Cemaatin bir kaydı mı var? Yıllardır bu paranoyayla yaşıyorsunuz.” Bunu diyenler sizlersiniz.

Şimdi, 17-25 Aralık sürecinden önce bu ülkede askerler içeriye alınırken, Genelkurmayın en gizli karargâhına girilirken, bu Meclis kürsüsünde bunlar dile getirilirken ne diyorlardı bu ülkeyi yöneten Başbakan ve AKP’nin bakanları, sözcüleri: “Bu ülkede askerî vesayetin önünü kesiyoruz. Darbelere karşı işte bir yiğit savcı çıktı, bağırsaklar temizleniyor.” Ve 17-25 Aralık operasyonunu yürüten 2 savcının üstündeki Başsavcı Yardımcısı olan Zekeriya Öz’e kendi zırhlı Mercedes’ini gönderiyordu ve o Savcı Zekeriya Öz, Çağlayan Adliyesinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın gönderdiği Mercedes oraya gelmiş, yanındaki savcılara diyordu ki: “Zırhlı Mercedes’im gelmiş, gelin şöyle bir binelim de size bir Ankara’yı gezdireyim.” Şimdi, bunları unutup yok mı sayacaksınız?

Kendimle ilgili bir şey söyleyeyim. Bu kürsüden onlarca defa dedim ki: “Ben dinleniyorum Adana milletvekili olarak.” Bu kürsüde. Başbakana yazı yazdım, Adalet Bakanına yazı yazdım, Meclis Başkanlığına yazı yazdım. Bana dediniz ki: “Seni kim dinleyecek, seni kim ne yapacak? Kendi kendine paranoya mı yapıyorsun?” 7 Haziran seçimlerine giderken Ankara Cumhuriyet Başsavcısı beni arıyor “İki sene boyunca Adana’da yürüttüğümüz paralel operasyonu kapsamında polisler seni dinlemiş ve ifadeye çağırıyoruz.” diyor.

Şimdi, burada neyi söylemeye çalışıyorum? İşinize geldiği zaman kahraman, işinize geldiği zaman “bağırsaklar temizleniyor, savcılar” şunlar bunlar diyeceksiniz ama 17 ve 25 Aralıkta kol saatleri, dolarlar, bunlar piyasaya çıktığında “Bize darbe yapılıyor.” diyeceksiniz. Bu doğru değil değerli arkadaşlar, bu doğru değil.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Paraları darbeciler koymuştu, sonra indirdiler cebe!

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Şimdi, bununla beraber ne yapıyorsunuz? Ben size söyleyeyim. Ele geçirilen medya marifetiyle dün “Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz’ün heykeli dikilecek.” derken bugün oluşturduğunuz medyada “Savcı Zekeriya Öz haindir.” diyorsunuz. Şimdi, Türkiye’de hırsızlıkların, yolsuzlukların üzerine gitmeyeceğiz mi? Bir fakirin fukaranın, garip gurebanın hakkı yenmişse bunun üzerine gitmeyecek miyiz? Darbe varsa, biz o zaman da söyledik, gelin hep beraber mücadele edelim dedik. Bizim dün de duruşumuz aynıydı ama “On bir yıldır ne istediler de vermedik?” diyenler bu grupta; Başbakan, bakanlar.

Şimdi, açık yüreklilikle soruyorum: Allah rızası için, hanginizin çocuğu bugün “cemaat” dediğiniz, “terörist” dediğiniz, “paralel yapı” dediğiniz grubun okullarında okudu, teker teker çıksın ortaya. Hanginiz “himmet” adı altında onlara yardım ettiniz, çıksın. Pensilvanya’da hangi Adalet ve Kalkınma Partili milletvekilleri Fethullah Gülen’le görüştü, ortaya çıksın.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hepsi!

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – On bir yıl beraber olacaksınız ama iş hırsızlıkların ve yolsuzlukların üzerine gitmeye geldiğinde, dün beraber yürüdüğünüz yol arkadaşlarınıza “Darbe yapıyorlar.” diyerek bu işin içinden çıkacaksınız.

Şunu unutmayın: Ele geçirdiğiniz yargı sistemiyle, atadığınız savcılarla, hâkimlerle bu işlerin üstesinden gelebilirsiniz. Polisleri değiştirirsiniz, savcıları değiştirirsiniz ama ben çok iyi biliyorum ki içinizde buna yürekten inananlar var, mahkemeyikübradan kurtuluş yok, Allah’ın adaletinden kurtuluş yok. Geçmiş dönemde de haksız uygulamalar olmuştur, bu dönemde de olmuştur. Hepsinden kurtulunulur, Allah’ın adaletinden kurtuluş yoktur. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin aleyhinde son konuşmacı İzmir Milletvekili Sayın Hamza Dağ.

Buyurunuz Sayın Dağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

HAMZA DAĞ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu grup önerisi aleyhinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

17-25 Aralık operasyonu bir darbe girişimidir! 17-25 Aralık operasyonu bir darbe girişimidir! (MHP sıralarından “Araştıralım.” sesleri) 17-25 Aralık operasyonu bir darbe girişimidir! 17-25 Aralık operasyonu bir darbe girişimidir! 17-25 Aralık operasyonu bir darbe girişimidir! (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bravo(!)

HAMZA DAĞ (Devamla) - Tam iki yıl oldu, 17 Aralık 2013, tam iki yıl.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Tamam. İçeriği ne olacak, o ne olacak, içeriği?

YAKUP AKKAYA (İstanbul) - On yıl da geçse unutturmayacağız!

HAMZA DAĞ (Devamla) - İki yıldan bu yana, Meclis Genel Kurulunda…

KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) – Dinlerseniz anlatacaklar.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – İçeriği ne olacak, içeriği?

HAMZA DAĞ (Devamla) - …grup toplantısında…

YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Unutturmayacağız on yıl da geçse!

KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) – Dinlerseniz anlatacaklar.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Neyi dinleyelim? Darbe, tamam, darbe(!) Para kasaları ne olacak, ayakkabı kutuları ne olacak?

HAMZA DAĞ (Devamla) - …meydanlarda, her yerde hepsini söylediniz, hepsini konuştuk.

KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) – Dinlerseniz…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sen kendi işine bak!

HAMZA DAĞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, dinlerseniz neyi ifade ettiğimi anlayacaksınız.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bunu çok dinledik biz, hep aynı hikâyeyi anlatıyor burada.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Sakin, sakin! Sizin anlattığınız hikâyelerden daha iyi.

HAMZA DAĞ (Devamla) - Haydar Bey, sizinle daha önceden de defalarca konuştuk.

Bakın, iki yıldan bu yana, bu konuda bütün muhalefet partileri söylemesi gereken her şeyi kendisi açısından dile getirdi, bizler de dile getirdik, süreçler yaşandı. Hatta ve hatta montajlanmış ses kasetleri üzerinden Genel Kurulda konuşmalar yapıldı.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Dünyada öyle bir teknoloji yok, yok! Yok öyle bir teknoloji, uydurmayın, atmayın!

HAMZA DAĞ (Devamla) - Grup toplantısında, montajlanmış ses kasetleri canlı yayında izletildi, miting meydanlarında izletildi.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Niye “Montaj.” deyip araştırtmıyorsunuz o zaman? Araştıralım montaj değilse.

HAMZA DAĞ (Devamla) - Bunların hepsi izletilmesine rağmen, iki senenin sonunda 4 tane seçim geçirdik, bu Mecliste bununla ilgili komisyon kurduk. Bunu anlatmaya kalkışsak -geçen hafta da arkadaşlar bahsettiler- imzasız ihbar mektuplarından usulsüz dinlemelere kadar tamamını… Yapılması gereken her şey, yargının yapması gereken her şey yapıldı. Balyoz’da, Ergenekon’da talimatla karar veren hâkimler vardı da -çelişkiden bahsediyoruz ya- peki, burada talimatla hareket eden hâkimler olabilme ihtimalini, savcılar olabilme ihtimalini hiç mi dile getirmiyoruz, hiç mi düşünmüyoruz?

Burada, bakın, geçen dört seçim sonunda bu 17-25 Aralık operasyonu milletimiz tarafından darbe olarak tescil edilmiştir…

GARO PAYLAN (İstanbul) – Kol saati ne olacak?

HAMZA DAĞ (Devamla) – …ve bu tescilli darbe, bu darbe girişimi aynen milletimiz tarafından, uzun adama, Recep Tayyip Erdoğan’a olan sevgi ve muhabbetle net bir şekilde püskürtülmüştür. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) İnşallah bu…

OKTAY VURAL (İzmir) – Hâkim de öyle yazıyordu, hâkim de; Facebook’ta yazıyordu, “Sana selam.” diyordu, ondan sonra…

HAMZA DAĞ (Devamla) – …27 Nisan e-bildirgesi gibi, seçimle ve seçimlerle darbe olarak tescil edilip püskürtülen bir darbe teşebbüsü olarak tarihte yerini alacaktır.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Kol saatine gel!

HAMZA DAĞ (Devamla) – Ona destek verenler, darbeye destek verenler; onun arkasında ve ona karşı olanlar da bu milletin evlatları olarak, bu milletin önünde dimdik duracaklardır.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – E, diğerleri kimin evladı be kardeşim? Memleketin diğer yarısı kimin evladı?

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Uzaydan geldi onlar!

HAMZA DAĞ (Devamla) – Değerli milletvekili arkadaşlarım, şimdi, yolsuzluk iddialarıyla ilgili birtakım şeyler konuşulduğunda benim aklıma hep özür dileme ve tazminatlar geliyor. Bir iddia ortaya atılıyor, bir söz söyleniyor ve onun arkasından, muhalefet partili arkadaşlarımız bir şekilde dile getirip sonrasında da özür dilemek veya tazminat ödemek zorunda kalıyorlar.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ya, neyin iddiası Hamza! “Benim kriptolu telefonumu dinlemişler.” diyor, kendisi itiraf ediyor, sen burada “montaj” diyorsun!

HAMZA DAĞ (Devamla) – Bunun için, Genel Başkanımıza, Cumhurbaşkanımıza, milletvekillerimize ödemiş olduğunuz tazminatları hepimiz çok iyi biliyoruz.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – O yargınız olduğu sürece…

HAMZA DAĞ (Devamla) – Bu Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı hakkında da birtakım iddialar ortaya atmıştınız, günlerce gazetelerde, televizyonlarda konuşulmuştu. Önce, o ortaya iddia atan kişiyle arada bir tartışma doğdu. Sonra, bir tazminat ödendi ve bu tazminat bazen gündeme geldiğinde milletimiz de bıyık altından gülüyor, milletimize sucuk olarak geri döndü. Milletimiz afiyetle bu sucuğu yedi.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – O sucukları ona yedirdiler sonra ama, haberin var değil mi ondan da?

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Yedi o sucukları, yedi, yedi! Kendisi yedi sonra o sucukları! Doğru anlat, doğru!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – O sucukları kendisi yedi, yedirdiler ona! Doğru anlat!

HAMZA DAĞ (Devamla) – Ama, benim asıl dile getirmek istediğim nokta şu: Şimdi, bu tazminatlar ödeniyor da…

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Doğrusunu anlat, doğrusunu!

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Nasıl yalan söylüyor! Yazık ya, yazık!

HAMZA DAĞ (Devamla) – …bu tazminatların milletvekili maaşıyla ödenme şansı çok fazla yok. Acaba, bu tazminatlar için bir fon mu oluşturuldu?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ha, sizin fondan biraz arakladık(!)

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Nasıl da biliyorsun fon işlerini hemen.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Fon işlerini biliyorsun Hamza, itiraf ediyorsun.

HAMZA DAĞ (Devamla) – Siz, Meclis araştırma önergesinden ziyade bu fonun nereden karşılandığını ve nasıl ödendiğini bir araştırsanız diyorum da gerçi onda da bizim yapacağımız çok da fazla bir şey yok. (CHP sıralarından gürültüler)

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Fondan mı ödüyorsunuz her şeyi?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bak, bak, bak, tüyo veriyorsun! Nasıl biliyorsun bu fon işlerini.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Bizi kendinle karıştırma, karıştırma!

HAMZA DAĞ (Devamla) - Şimdi, millet AK PARTİ’ye tek başına iktidar imkânı verdi bugüne kadar. Cumhuriyet Halk Partisine de tek başına iktidar imkânı vermedi ama bazı belediyeler var. Belediyelerle ilgili çokça konuşulan şeyler oluyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hangi belediyeler, söyle bakalım.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Şu Kayseri’ye bir araştırma komisyonu kuralım mı madem yolsuzluk yok?

HAMZA DAĞ (Devamla) – Mesela, İstanbullu kardeşlerimiz su diye kıvranırken İSKİ’de yaşananlar herkesin malumu, herkes bunu biliyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ne yaşanmış İSKİ’de?

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Ne yaşanmış İSKİ’de? İSKİ’yi biz mahkemeye götürdük, biz. Biz mahkemeye götürdük.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ne yaşanmış, ne?

HAMZA DAĞ (Devamla) - Kurultaylarda yolsuzlukları bir bir ortaya dökülenlerin bu dönemde nasıl aday gösterildiklerine tüm Türkiye şahit oldu. (CHP sıralarından gürültüler)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sen bürokratın önünde eğilirken biz bürokratı mahkemeye verdik.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyelim.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – İSKİ’yi biz götürdük mahkemeye.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ne sizi be, karısı götürdü mahkemeye!

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Nurettin Sözen gitti şikâyet etti, Nurettin Sözen. Var mı o yürek sizde, var mı o yürek?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyelim.

HAMZA DAĞ (Devamla) - Bakın, Deniz Baykal’ın ifadesini söyleyeceğim size.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Ne diyor Deniz Baykal, ne diyor?

HAMZA DAĞ (Devamla) - Sayın Yarkadaş, diyor ki: “Şişli’den giren rüşvet virüsü Balıkesir üzerinden yüksek disiplin kuruluna kadar girmiş.” Deniz Baykal söylüyor, ben söylemiyorum ya!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ya, on dört senedir iktidarsın kardeşim. Yargı elinde, her şey elinde, müfettişlerin orada; git, talimat ver, Zekeriya Öz gibi, savcılarına da talimat ver.

HAMZA DAĞ (Devamla) - Bak, şu da Genel Başkanınız. Genel Başkan Mustafa Sarıgül’ün dosyası önünde poz veriyor. Bu, daha sonra da aday yapıldı. “Parayı alamıyorsanız inşaatları durdurun.” emirlerini veren belediye başkanlarını bizler unutmadık.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – “Yamyamlar, yamyamlar.”

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – “10 milyon dolar az.” diyen Cumhurbaşkanını da unutmadık, Başbakanı biz, oğluna talimat veriyordu.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – “Kucağımıza oturacaklar. Alma o 10 milyon doları, alma!” diyordu oğluna!

HAMZA DAĞ (Devamla) - Belediye meclis üyelerinizi “yamyamlar” olarak niteleyen belediye başkanınızın feryadına hep beraber şahit olduk. Ne diyor: “Yamyamları doyuramıyoruz.”

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – “Kucağımıza oturacaklar…” O da mı montaj? Hepsi mi montaj?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, hatibi duymakta sıkıntı yaşıyoruz. Lütfen, sayın milletvekilleri, hatip konuşuyor.

HAMZA DAĞ (Devamla) - Bakın, Yarkadaş, ne diyor: “Devrimciliği yanlış anlayıp rezidans devrimleri yapanları, rezidansları parti lojmanları hâline getirenleri gördük.”

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Buz Residence, Buz!

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Rezidansta oturan senin grup başkan vekilin.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Saraya bak, saraya! Saraya bak, saraya! Senin Ekonomi Bakanlığını yaptı o, Tayyip’in “Yarısını alın.” dediğinde…

HAMZA DAĞ (Devamla) - Kendi belediyenizde kendi yolsuzluklarınız üzerine giden kendi meclis üyenizin kimler tarafından dövüldüğünü ne yazık ki hep birlikte gördük. (CHP sıralarından gürültüler)

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Ne oldu, 16:9’u yıkıyordunuz! Niye yıkamadınız? Hangi AKP’liler oturuyor o, rezidansta da yıkamıyorsunuz?

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Hepsini soruşturalım.

HAMZA DAĞ (Devamla) - Şimdi, ben bir İzmir Milletvekili olarak, değerli dostlar…

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Yıksana 16:9’u!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hadi ya! Sözünün eri misin Hamza? Hepsini soruşturalım Hamza! Ver bir araştırma önergesi, hepsini soruşturalım, hepsini! Açın Sayıştay raporlarını, açın!

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Haydar, sakin Haydar! Sakin ol, sakin!

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri…

HAMZA DAĞ (Devamla) - …tabii biz zaman zaman İzmir’le ilgili de birtakım şeyleri mutlaka konuşuyorduk. Şimdi, bu İzmir’le ilgili zaman zaman bize de bazı ifadeler geliyordu.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hepsini soruşturalım, hepsini.

HAMZA DAĞ (Devamla) - Şimdi, biz bunları… (CHP sıralarından gürültüler)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Açın Sayıştay raporlarını, hadi!

HAMZA DAĞ (Devamla) - Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, hatip kürsüde konuşma yapıyor, lütfen dinleyelim.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Konuşma yapmıyor ki ya! Ne konuşması yapıyor ya?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, dinleyelim lütfen.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Konuşmaya saygı duyulur ya. Olmamış şeyleri olmuş gibi anlatıyor.

HAMZA DAĞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, şimdi, ben bir İzmir Milletvekiliyim.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ne şansız bir İzmir’miş bu İzmir be!

HAMZA DAĞ (Devamla) - Dolayısıyla, İzmir’i iyi bilen birisiyim. İzmir’le ilgili bize zaman zaman bazı ifadeler, bazı ithamlar, bazı iddialar geliyor ama biz bu iddiaları söylemekten hicap ederiz. Yani bir delil yoksa, bir tanık yoksa belediyelerle ilgili…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – İzmir’de 100 müfettişiniz var be! Söyle ne biliyorsan.

HAMZA DAĞ (Devamla) - …başka yerlerle ilgili birtakım ifadeleri söylemekten hicap ederiz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Söyle! 100 müfettişin var, 100.

HAMZA DAĞ (Devamla) - Bakın, pazar günü bir seçim yapıldı, kongre ve kongrede öyle şeyler konuşuldu ki biz İzmirliler “Allah, Allah! Bu kadar da mı olmuş?” diyoruz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ne konuşulmuş ya, söyle.

HAMZA DAĞ (Devamla) - Ben demiyorum ya. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Mevcut Büyükşehir Belediye Başkanı, eski Büyükşehir Belediye Başkanına diyor ki: “Belediye olanaklarıyla kurulan binada yirmi bir yıl boyunca bedava oturdun.” Mevcut Belediye Başkanı, eski Belediye Başkanına söylüyor yani “Yirmi bir yıl boyunca bedava oturmana da ben müsaade ettim.” diyor.

Yine, şu anki mevcut milletvekili Belediye Başkanına “2002’deki il kongresinde şu kişilerle beraber liste yaptım. 170 kişiyi ihtiyaç olmadığı hâlde işe aldım.” diyor. Niye? Falancayı il başkanı yapmak için.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Siz binlerce kişiyi alıyorsunuz işe seçimden önce. Aynı okula 20 hademe yolluyorsunuz.

HAMZA DAĞ (Devamla) – Yine, diyor ki: “Telefonları açmayan, seçimden seçime ortaya çıkan, havalimanında belediye başkanlarının ayarladığı VIP araçla tatile giden genel başkan yardımcıları istemiyoruz.” Ben demiyorum, milletvekiliniz Belediye Başkanınıza diyor.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Bula bula bunu mu buldun yani? Ben de bir şey söyleyeceksin zannettim.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Siz, tüm kamunun malına ortak oldunuz be!

HAMZA DAĞ (Devamla) - Yine “Bu tip yarışlarda kamu gücü kullanılmamalı. Delegeyi sen işe alacaksın.”

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Ya, banka bırakmadınız hortumlayacak kardeşim be!

HAMZA DAĞ (Devamla) - Belediye Başkanına “Ben sana önümüzdeki dönem yatırımlarda para aktaracağım gibi şeyler söylenmez.” diyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hortum yerine boru döşediniz, boru!

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Genel müdürler bıktı artık yandaş medyaya ilan, reklam vermekten ya!

HAMZA DAĞ (Devamla) – Yine, ilçe başkanınız Belediye Başkanına “Biz Belediyenin kongreye karışmasına karşı değiliz…”

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hamza, çok talihsiz bir konuşma yapıyorsun be!

HAMZA DAĞ (Devamla) – “…Kamu kaynaklarını kullanarak kongreye müdahil olmasına karşıyız.” diyor.

Benim bir kelamım yok, ben bir kelam eklemedim. Hepsi ya ilçe başkanı ya milletvekili ve mevcut Belediye Başkanına, birbirlerine söyledikleri sözler. Dolayısıyla, şöyle bir söz var: “Türkü, yine o türkü; sazlarda tel değişti.” El, aynı el; bir yapan kişi değişti. Bir ara İSKİ’ydi, bir ara Şişli’ydi; şimdi Çankaya, Sarıyer, Ataşehir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Doğru, doğru! Şimdi, kaçak saray, kaçak sarayda oturan! Doğru, doğru söylüyorsun Hamza! Milletin anasına küfredenler!

BAŞKAN – Sayın Dağ, teşekkür ederiz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bunun içinde sen de varsın yani sadece bana küfretmedi, sana da küfretti adam! O milletin içinde sen de varsın!

BAŞKAN - Sayın Vural, sisteme girmiş.

Buyurun Sayın Vural.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

63.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, İzmir Milletvekili Hamza Dağ’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, yerimden bir söz talebim oldu.

Değerli arkadaşlarım, tabiatıyla hükûmetler icraatlarını yapar, milletimiz oyunu kullanır. Ama, burada hepimize oy veren değerli vatandaşlarımız var, fakir fukara var. Ama, haram paracı Rıza’nın akladığı paraların size oy veren o garip gurebanın oylarıyla aklandığını iddia ederseniz onlara haksızlık edersiniz.

FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) - Ya, sen bir kendine bak Allah aşkına!

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerçekten yani bu iddialar…

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Bu kafayı değiştirin!

OKTAY VURAL (İzmir) - Koluna 800 milyarlık saati takanlar, bayramda çikolata kutularında 500 bin dolar alanlar… Bunları aklamak için o oyları kullanmayın, başka şeylerinizi dile getirin. Eğer oy meselesiyse 2011 yılında yüzde 49,8 oy aldınız. 2013 yılında rüşvet, yolsuzluk ortaya çıktı. 2014 yılındaki mahallî idare seçiminde yüzde 43 oy aldınız.

KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) - Ne alakası var şimdi!

OKTAY VURAL (İzmir) - 7 Haziranda yüzde 40 oy aldınız. O zaman millet sizin rüşvet ve yolsuzluğa battığınızı onaylamış demektir.

FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – Sen kendine bak!

OKTAY VURAL (İzmir) - 7 Haziranda eğer milletin iradesini böyle yorumluyorsanız o zaman, bu milletin sizin rüşvet ve yolsuzluğa battığınızı onayladığını ortaya koyuyor.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) - 7 Haziranda MHP, CHP 1’inci parti mi oldular? Hangisi 1’inci parti oldu?

OKTAY VURAL (İzmir) - Ondan sonra, 7 Hazirandan sonraki dönemde aldığınız oyları haram paracı Rıza için kullanmayın ya, “Senin önüne yatarım.” diyen bakan için kullanmayın ya. Yazık! Her biriniz memleketlerine gittiği zaman bu soruları soruyorlardır sizlere.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Bu kafayı bırakın, bu kafayı!

OKTAY VURAL (İzmir) - Onlar için kullanmayın. Belki sizin yaptığınız diğer hayırlı işler için oy kullanmışlardır.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – AK PARTİ kuruldu kurulalı hep 1’inci çıkıyor sandıktan, hep!

FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) - Milletin sizi nereye oturttuğunu gör ya!

OKTAY VURAL (İzmir) - Helale haramı bulaştırmayın, milletin oyunu başkalarının yaptığı yolsuzluk ve rüşveti aklamak için bir kılıf olarak kullanmayın. Ben sadece bunu arz edeceğim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Vural.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, sayın hatip konuşmasının önemli bir bölümünü partimize yönelik ithamlarla değerlendirmiştir. Ona uygun bir süre olmak kaydıyla da Sayın Aykut Erdoğdu’ya grubumuz adına söz vermenizi rica ediyorum.

BAŞKAN – Size iki dakika sataşmadan söz veriyorum.

Buyurunuz Sayın Erdoğdu.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

8.- İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun, İzmir Milletvekili Hamza Dağ’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce kürsüdeki konuşmacı, son derece önemli olduğunu düşündüğümüz şeyler söylüyor. Cumhuriyet Halk Partisinin yönettiği belediyelerle ilgili yolsuzluk iddiaları var. Bunu başından söyledik. “Şişli” diyor, “rezidanslar” diyor, bilmem neler diyor. Öncelikle şunu söylüyorum: Bütün belediyeleri denetlemekle görevli olan bir İçişleri Bakanlığı var. Eğer CHP belediyelerinde bir ahlaksızlık varsa onu denetlemeyen ve cezasını vermeyen İçişleri Bakanı namussuzdur; bir. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Hodri meydan!

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – İkinci meseleye geliyorum, biz size çok açık bir teklif getiriyoruz: Eğer CHP içerisinde belediyelerde en küçük bir ahlaksızlık, yolsuzluk varsa...

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Yok mu?

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – Buradan sataşıyorum söz alınız diye, siz hırsızlığa ortaksınız diyorum.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Yok mu?

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – Gelin bir Meclis araştırması komisyonu kuralım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Evet, hodri meydan!

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – Bütün belediyeleri -ister İstanbul ister Türkiye genelindeki bütün belediyeleri- aynı standartlarla, bütün belgelere ulaşma hakkı olmak kaydıyla komisyon üyelerinin, gelin, bütün belediyelerdeki bütün yolsuzluk iddialarını inceleyelim. Eğer bizim belediyelerimizde bir ahlaksızlık, bir yolsuzluk varsa emin olun hiç çekinmeden ortaya koyabileceğiz. Peki, siz bunu yapabilecek misiniz?

LEVENT GÖK (Ankara) – Haydi bakalım.

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – Siz kendi belediyelerinize güvenebiliyor musunuz?

HAMZA DAĞ (İzmir) – Bizde problem yok.

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – Siz kendi belediyelerinize güveniyorsanız sayın grup başkan vekili bu konuda cevap bekliyorum, sessizlik suikastına uğratmayacaksınız. Biz bu araştırma önergesini bu kürsüye getireceğiz.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Millet cevap verdi size 1 Kasımda.

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – Türkiye içerisinde CHP’li, AKP’li ne belediye varsa, buradan diğer partilere de sesleniyorum; MHP’li, HDP’li... Bir yolsuzluk araştırma komisyonu kuracağız.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kabul ediyoruz.

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – Biz parti olarak bu yolsuzluk araştırma komisyonuna “Evet.” diyeceğiz; AKP ne diyecek, MHP ne diyecek, HDP ne diyecek?

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Zehir zıkkım olsun!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Hemen şimdi kurabiliriz, hemen, hemen. Hadi bakalım, hemen şimdi kurabiliriz.

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – Bu kürsüde cevap bekliyoruz.

Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erdoğdu.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Haydi, Naci Bostancı, Sayın Grup Başkan Vekili.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Başkan, beni kürsüye davet etti, siz de katılırsanız...

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, sataşma yok.

BAŞKAN – Yerinizden verelim isterseniz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Önce İhsan Özkes Hocamı bir dinleyin siz be! (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar…

Buyurunuz Sayın Bostancı.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

64.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu’nun sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; hukuksuzluklar, usulsüzlükler, hırsızlıklar, şaibeler; bunların böyle patırtı gürültüyle hakkaniyetin teslim edildiği konular olduğu kanaatinde değiliz herhâlde hiçbirimiz.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Biraz önce neler söylüyordu, Sayın Başkan.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Böyle bağırarak çağırarak meydan okumalarla, “Haydi gelin bakalım! Soruşturma önergelerini geçirelim.” bunlarla olmadığını…

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Yürek yok, yürek!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hadi bir cesaret Bostancı!

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Hadi bakalım!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Destek oluyorsan hadi biraz cesaret!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – …bu işlerin zaten bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti devletinde ilgili makamlar tarafından soruşturulduğunu, araştırıldığını, mahkemelere intikal ettiğini unutmayalım.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Aslan gibi söyledik; çıkın, inceleyelim dedik. Hadi bakalım!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Böyle meydan okuyucu bir şekilde “Gelin, Meclis araştırması yapalım.” demek yerine, bugüne kadar neler yapılmış, hangi belediyelere ilişkin araştırmalar yapılmış, yargı kararları ne olmuş; bunlar üzerine nesnel, açık, objektif bilgilerle konuşmak ve bunların üzerine her ne söyleyeceksek bina etmek çok daha doğru olur; bu, bir. Çünkü bu ülkede belediyelerin yaptıkları, ettikleri, bütçelerini kullanmaları -hangi partiden olursa olsun- denetime tabi, denetleyen kurumlar var. Bu, sanki sadece Meclisin araştırma önergeleriyle teşekkül eden komisyonlarca yapılıyormuş ve bu yapılmazsa bu denetimler olmuyormuş hissini uyandırmak bir kere yanlış.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Yo, ek bir denetim yapalım. Meclisin böyle bir yetkisi var.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Devletin denetleyici kurumları var, bu denetlemeler yapılıyor. Merak edenler, hangi belediyeler ne yapmış, hukuk ne karar vermiş; buna ilişkin merakı olanlar geçmişte buna yönelik mahkeme kararlarına bakıp öyle kıymet hükümlerini değil nesnel hükümleri, patırtı gürültüyü değil soğukkanlı aklın değerlendirmesini buralarda görebilirler; bu, iki.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Allah kimseyi yolsuzluk savunmak zorunda bırakmasın.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Üçüncüsü: Sayın Vural biraz önce partilerin almış oldukları oy oranları ile hırsızlık, uğursuzluk, şaibe iddiaları arasında bir bağ kurdu. “2011’de 49,8 aldınız, 2013’te 43 aldınız, 7 Haziranda da 41 aldınız; demek ki millet bu konuda bir karar verdi.” dedi. Sayın Vural’ın mantığını sürdürüyorum, 1 Kasımda da millet 49,4 verdi -bunu eklemeyi unuttu, ben ekliyorum- kurmuş olduğu mantıki muhakemede bu nereye düşüyor, bunu düşünmek lazım; bu, üç.

Dördüncüsü: İddiayla, bu Meclis kürsüsünden partilerin ortaya koyduğu iddia ile gerçekliği birbirine karıştırmamak gerekir.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Hamza, sana söylüyor, bizimki belgeli.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Gerçeklik şudur: Gerçeklik, bu Meclisin de çeşitli süreçlerinden geçmiş, araştırma komisyonları kurulmuş, Genel Kurula gelmiş, burada oylamalar yapılmış, millet iradesi bu işlere karar vermiş; gerçeklik budur, gerisi spekülasyondur.

İSMAİL OK (Balıkesir) – O zaman, mahkemeleri kaldır.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Bugün yapılanlar da spekülasyondur. Sadece siyasal bir algı uyandırma çabasıdır.

İSMAİL OK (Balıkesir) – Mahkemeleri kaldır o zaman.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Şimdi, 17-25 Aralık dolayısıyla böyle bir algı çabasını görmekteyiz.

Sayın konuşmacı yani AK PARTİ’li konuşmacı Hamza Bey, burada CHP’li belediyelere yönelik bazı iddiaları ifade etti. Konuşurken buradan da arkadaşlar “Bütün iddianız bu mu?” diye biraz küçümsediler söylenen iddiaları değil mi? Küçümsediniz.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Başkan, bir şey yok ki onda, ne var ki? Biz kendimiz İSKİ’ye gittik.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Araştırma komisyonu kuralım diyoruz, küçümsemiyoruz. Doğru olmadığını düşünüyoruz ki araştıralım diyoruz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Aslında, yolsuzluğun hiçbir biçimini -büyük, küçük- küçümsemek doğru değil. Yolsuzluğun siyasal sınırları da olmaz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – “Günah işleme özgürlüğü”ne bağlamayın sonra.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Şunu da unutmayalım; bakın, çok soğukkanlı bir şekilde, öyle siyasi spekülasyona girmeden söylüyorum: Yolsuzluk, aynı zamanda sosyal bir olgudur, sosyal. Yani bu, siyasal sınırlara göre, siyasal kadastrolara göre şekillenmez. Bu Meclis, siyasi spekülasyonlara yolsuzluk iddialarını kurban etmeye çalıştıkça buradan hakkaniyet ve adalet namına makul, mantıklı bir müzakere çıkmaz. Muhalefetin bu tür tavırlarından eğer bir hakkaniyet bekleniyorsa bu olmaz ama hakkaniyeti sağlayan nesnel süreçlerdir, Meclis de bunu yerine getirmiştir.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bostancı.

Buyurunuz Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, Sayın Bostancı konuşurken “Belgeler getireceksiniz, ifade ederken şunu şöyle söyleyeceksiniz. Biz buna göre tabloya bakarız.” diyerek grubumuzun resmen farazi konuları dile getirdiğini ifade eden bir konuşma yaptı. Ben bu konuyu bir örnekle sataşmadan söz alarak ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeyiniz Sayın Gök.

Buyurunuz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Levent Bey, genel söyledim, genel.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

9.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklaması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

LEVENT GÖK (Ankara) – Tamam, ben de genel söyleyeceğim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte Meclis, işte kürsü, işte yürek. Yüreği olan AKP’lilere sesleniyorum, hodri meydan! [CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından alkışlar(!)]

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Alkış!

LEVENT GÖK (Devamla) - İçişleri Bakanlığı sizde, bütün kayıtlar sizde. Belediyelerinize güveniyorsanız… Biz Cumhuriyet Halk Partili bütün belediyelerin her şeyinin burada konuşulmasına rıza gösteriyoruz ve bunu kabul edeceğiz, siz edebiliyor musunuz, edecek misiniz, bunu söyleyin.

Şimdi, Sayın Bostancı diyor ki: “Belgeli konuşun, farazi konuşmayın.” Peki, belgeli konuşuyorum Sayın Bostancı. Bundan bir müddet önce paralel yapıyla aranız bozulunca o zamanki Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç çıktı dedi ki Ankara Büyükşehir Belediye Başkanına: “Ankara’yı parsel parsel satıyorsun.” Değil mi arkadaşlar? Dedi mi arkadaşlar? Dedi.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Montaj o, montaj; o da montaj(!)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kelime değil, hece birleştirme yöntemiyle montaj.

LEVENT GÖK (Devamla) – Ne dedi? Kim satıyor? “Ankara’yı parsel parsel satıyorsun Melih Gökçek.” dedi. Kim diyor bunu? AKP’nin Başbakan Yardımcısı diyor. Melih Gökçek ne dedi?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – İhsan Özkes ne dedi, İhsan Özkes? İhsan Özkes ne dedi, koca müftü ne dedi?

LEVENT GÖK (Devamla) – “Sana karşı dava açmazsam namerdim.” dedi. Ben de Melih Gökçe’e süre verdim; Bülent Arınç’a dava açmazsan seni namert ilan ediyorum dedim.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Tamam da İhsan Özkes ne dedi?

LEVENT GÖK (Devamla) – Şimdi, AKP’liler, sizin namert bir Ankara Büyükşehir Belediye Başkanınız var. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Melih Gökçek’ten hesap sormayan bir Başbakan Yardımcınız var. Siz neyi konuşuyorsunuz? Önce bunların hesabını verin. Cumhuriyet Halk Partililerin alnı aktır. Bütün belediyelerimizi inceleyin, sonuna kadar inceleyin, AKP’yi de inceleyin, HDP’yi de inceleyin, MHP’yi de inceleyin, bütün yolsuzlukları inceleyin.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – CHP’lilerin iddiası bu, CHP’lilerin.

LEVENT GÖK (Devamla) – Biz yüreğimizi koyuyoruz ortaya, varsa yüreğiniz siz de koyun ortaya. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gök.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Demirel, buyurunuz.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Hatipler konuşurken partimize de ithamlarda bulundu, ben de söz hakkı istiyorum.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Allah Alllah, nerede sataşıldı?

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sataşmadan söz istiyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Yüreğiniz varsa sizin belediyeler de denetlensin Hanımefendi, rıza gösteriyor musunuz, görelim.

Ayrıca Oktay ağabey, sizin de MHP’li belediyeleri suçluyoruz, rıza gösteriyor musunuz? Sataşıyoruz size.

OKTAY VURAL (İzmir) – Biz de mangal gibi yürek var.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Demirel, size iki dakika veriyorum.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Yani “Ne dedi de sataştı?” demeniz lazım, en azından sataşma konusunu öğrenmek lazım.

10.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu ile Ankara Milletvekili Levent Gök’ün sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmaları sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşmaları nedeniyle konuşması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle partimize yönelik, çözüm sürecine ilişkin heyetimize yönelik bir sataşma söz konusuydu; ona ilişkin bir açıklama yapacağım.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Ne zaman, biz kaçırdık herhâlde?

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) – Heyetimiz görüşme yaparken bu ülkede her gün onlarca insan katledilmiyordu ama bugün görüşmeler kesildi, “Çözüm süreci buzdolabındadır.” dendi, oluk oluk kan akıyor.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Niye acaba?

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) – Hâlâ 57 yaşındaki Taybet İnan’ın cenazesi Silopi’de yerin ortasında duruyor, yol ortasında duruyor. Bunu hangi vicdan kabul ediyor, başta bunu ifade edeyim.

Daha sonra belediyelerle ilgili, evet, belediyelerimiz… Belediye eş başkanlarımız şu anda cezaevindedir. Neden dolayı?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Hendek kazdırdıkları iş makinelerinden…

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) – Düşünce özgürlüğünden dolayı belediye başkanlarımızı… Hodri meydan, bütün belediyelerimizde inceleme yapalım! Hangi belediye başkanımız bugün cezaevinde? Cezaevinde olan belediye başkanlarımız şeffaf çalıştıkları için, düşünce özgürlükleri, basın açıklamalarına katıldıkları için cezaevindedir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Şimdi, hâlâ -2009, 2011 yılı içerisinde söyleyelim- düşünce özgürlüğünden dolayı siyasi parti yöneticilerimiz cezaevlerindedir. Onları görelim ve buna göre karar verelim.

İkincisi: Bizim HDP Grubu olarak 600 fezlekemiz var, bunların hangi biri yolsuzlukla ilgilidir? Hepsi düşünce özgürlüğüdür, hepsi düşünce açıklamasıdır, basın açıklamalarıdır ama sizin 100 tane var, hangisi düşünce özgürlüğü, hangisi yolsuzluktur? Var mı, gelin, hodri meydan, hepsini tek tek inceleyelim.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Demirel.

Buyurunuz Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Gruba sataşmadan dolayı bize de diğer gruplara verdiğiniz gibi...

BAŞKAN – Siz mi konuşacaksınız?

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Seyfettin Yılmaz efendim, benim sadece yerimden kısa bir sözüm olacak.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yılmaz.

11.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu ile Ankara Milletvekili Levent Gök’ün sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmaları sırasında MHP Grubuna sataşmaları nedeniyle konuşması

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir kere Cumhuriyet Halk Partisinin bizi karıştırmasına gerek yok yani Adalet ve Kalkınma Partisinin belediyeleriyle İstanbul’da birbirinizi araştırın. Biz bu noktada rüştümüzü ispat ettik. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Sizde belediye var mı?

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Var tabii belediyemiz, olmaz olur mu.

Bakın, Aytaç Durak -şimdi, insanda azcık vicdan olur- 2009’da seçildi; daha önce Adalet ve Kalkınma Partisinin Belediye Başkanı, yapılan iddiaların tamamı AKP’den Belediye Başkanıykenki iddialar ama 2009 yılında MHP’den aday oldu, kazandı, altı ay sonra görevinden alındı.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Vali yaptılar, Ercan Topaca’yı Vali yaptılar görevden aldırdığı için, ödüllendirdiler.

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Tam dört buçuk yıl görevine iade edilmedi. Yeni seçim oldu 2014 yılında, Danıştaydan bir karar geldi, “Aytaç Durak’a yapılan haksızlıktır, geri iade edilmesi...” Şimdi, bunun vicdanı kimde?

Şimdi, Sayın Bostancı’ya ben belgelerle konuşuyorum. Bakın, bunu sordum Ulaştırma Bakanlığına cevap yok: Adapazarı-Karasu, Tekirdağ-Muratlı, Kars-Tiflis, İzmir-Kemalpaşa demir yollarının, yaklaşık maliyeti ne kadar biliyor musunuz? 945 trilyon. Kaça mal olmuş biliyor musunuz? 3 katrilyon 87 milyara, 4 katına. Kim almış bunları, alanlar kim biliyor musunuz? Bu havuz medyası oluşturulurken 100 milyon, 200 milyon, 300 milyon dolar ödeyenler.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Hamza Bey duy bunları, Hamza Bey!

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Şimdi, aradaki fark 2,5 katrilyon. Bunu soruyorum bir iki senedir: Bu kimin parası Allah aşkına, kimin parası bu? Milletin parası, milletin! Vicdanı olan sızlar, bunun üstüne gider ama gidemezsiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Başka soruyorum: Çanakkale-Ezine-Ayvacık kara yolunun yapımı, inceleyin. İstanbul-Ankara hızlı tren yolunun, tünel 28’in geri kalanının yapımı. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – T 26, T 26 tünel. Merak edenlere söyleyeyim, tünelin numarası T 26.

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) – Şimdi, aradaki fark 3 trilyon lira değerli arkadaşlar, 3 katrilyon. Bu memlekette, atanamayan öğretmenler intihar etti; ekmek bulamayan, aş bulamayan insanlar var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) - Bu koltuklarda oturup oradan işinize geldiği gibi parmak kaldırarak hakkı ve hukuku sağlayamazsınız.

Sayın Bostancı, bunun da cevabını bekliyorum Hükûmet olarak.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hükûmet değil o ya.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.

Buyurunuz Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Levent Gök konuşurken burada olmayan AK PARTİ’li Ankara Belediye Başkanına ilişkin…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – O izliyordur, “tweet” atıyordur, “tweet” Melih.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – …nezaket dışı bir ifadede bulundu.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Bülent Bey bulundu.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Bu, uygun bir ifade değil; bu, bir sataşma partinin ortak kimliğine. Bu çerçevede, söz hakkı talep ediyorum.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Seyfettin Bey de çok önemli bir iddia koydu, 3 katrilyon liralık bir zarardan bahsediyor. Seyfettin Bey’e de bir cevap verirseniz…

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Şuna da cevap ver, 3 katrilyon kamu zararından bahsettim.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bostancı.

12.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; Sayın Levent Gök, Sayın Bülent Arınç ile Sayın Melih Gökçek arasındaki bir atışmayı ve sonrasında mahkemeleşmeye ilişkin bir iddiayı gündeme getirerek oradan bir namertlik tartışması çıkardı yine Sayın Belediye Başkanına atfen. Ama, bunu tartışma olmaktan, bir değerlendirme yapmaktan çıkardı, ne dedi tutanaklardaki tam ifadesiyle tekrar etmekten utanacağım bir şekilde…

LEVENT GÖK (Ankara) – Hiç, aynen tekrarlayın, tekrarlayın, ben onu tekrarlayacağım çünkü birazdan.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Ben utanırım, eğer siz utanmazsanız gelip burada tekrar edersiniz Sayın Gök. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bir insanın onurunu rencide edici tarzda bir ifade kullandı.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Bülent Arınç’a söyleyiniz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Peki, bu ifadeyi kullanırken kendisine şahit tuttuğu kim? Sayın Bülent Arınç ile Melih Gökçek arasındaki medyaya intikal etmiş bazı tartışmalar.

Sayın Gök, bu konulara ilişkin olarak şahit tutacaksanız…

LEVENT GÖK (Ankara) – Benim elimde yazılı belge var Beyefendi.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - …sayısız AK PARTİ’li vekillerin sizin görüşleriniz bakımından çok da hoşunuza gitmeyecek görüşlerini de şahit tutabilir, bunlar üzerine ne kadar onurlu ve namuslu parti üyeleri olduklarını, bu partinin ne kadar dürüst olduğunu da söylemeniz lazım gelmez mi şahit tutuyorsanız?

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – “Bülent Bey için söyledim.” dedi, evet.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben Bülent Arınç’ı şahit tutmuyorum.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Keyfinize göre, kendi hikâyenize göre…

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Polise küfretti o, polise küfretti, Gezi sürecinde polise küfretti; unutmayacak bu millet.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - …kendi senaryonuza göre al, “copy-paste”, kes yapıştır, ondan sonra kullan ama sonuçtan bir hüküm çıkar. Bu hüküm, bu hüküm son derece yanlış Sayın Gök.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Polisleri cezaevine atıyorsunuz, dışarıda polis bırakmadınız, polis aşkı mı şimdi depreşti? Yapmayın Allah aşkına ya! Allah Allah ya! Polisi cezaevine atarsın, askeri cezaevine atarsın, sorumlu biz oluruz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Ve emin olun burada, bu üslupla, bu tür dille, “mert-namert” tartışmasıyla biz bu işlerde bir yere varamayız. Sizden istirhamım, nezaket içerisinde ve amaca varmak için amacımız eğer hakkaniyet ve adalet ise buna yönelik bir dille…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – …kamuyu da aydınlatacak tarzda, algı uyandıracak tarzda değil, konuşmalar yapmaktır.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bostancı.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Vural’ın söz talebi var, daha sonra Sayın Gök size söz vereceğim.

Buyurunuz Sayın Vural.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

65.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim.

Efendim, Sayın Bostancı tabii “Yolsuzluk sosyal bir olgudur.” dedi yani çok sıradanlaştırdı açıkçası. Dolayısıyla yolsuzluk yapan, aslında kamu erkini kullanan ve kamu erkini de şahsi ya da başkalarının menfaati için kullananlardır. Vatandaşları yolsuzluğa bulaştırmak, onları da toplumun bir parçası olarak vatandaşlara sirayet etmiş bir konu olarak görmek son derece yanlış. Burada milleti suçlamayın, milleti suçlamanın bir anlamı yok. Yani, yolsuzluğu kim yapıyorsa onu suçlayacaksınız. Yani, “Herkes yolsuzluk yapıyor, biz de yapalım…” Sosyal ama sosyalliğin bu kadarı da pes doğrusu, çok sosyalleşmişsiniz anlaşılan. 17-25 Aralıkta bu kadar sosyalleşmenin ne boyutlara ulaştığını araştıralım diyoruz. Madem sosyal ise, bir olgu ise gelin araştıralım diyoruz, bir sorun varsa. Bu kadar sosyalleşmenin bir araştırmaya değer olduğunu akademik kimliğinizle herhâlde desteklersiniz diye düşünüyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Vural.

Lütfen yeniden sataşma olmasın Sayın Gök.

Buyurunuz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, Sayın Naci Bostancı ifade ettiği konularda benim söylediğim sözleri kendi değerlendirmem gibi aksettirdi. Oysa, sataşmadan dolayı söz verirseniz o sözlerin kime ait olduğunu ben ifade edeceğim.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Ama siz hüküm verdiniz, yargıda bulundunuz Sayın Gök.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Gök. Sataşmadan dolayı iki dakika söz veriyorum ama lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeyiniz.

Buyurunuz.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, bu ne kadar sürecek böyle?

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

13.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Naci Bostancı, benim burada tanık göstererek ya da farazi bilgilerden dolayı konuştuğumu ifade etti.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Farazi değil de hakaret ettiğinizi söyledi Belediye Başkanına.

LEVENT GÖK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ben Ankara milletvekiliyim, Ankara’da ne olup bittiğini herkesten iyi bilirim. Şimdi, Sayın Bülent Arınç herkesin huzurunda Melih Gökçek hakkında “Sen Ankara’yı parsel parsel sattın, 8 Hazirandan sonra senin hakkındaki her türlü belgeyi açıklayacağım.” dediği zaman, Melih Gökçek kalktı “Eğer elinde belge olup da savcılığa gitmeyen namerttir.” dedi, aynen bu sözleri söyledi.

Sayın Bostancı, az önce ifade ettiğim o sözler bana ait değildir, Melih Gökçek’in bizzat kendisine aittir. Siz bir hata arayacaksanız kendi içinizde arayın. Ben karşılıklı bir diyaloğu buraya naklettim.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Hayır, buradan hüküm verdiniz, hüküm!

LEVENT GÖK (Devamla) - Bülent Arınç’ın sözleri karşısında savcılığa gitmeyen Bülent Arınç’a sesleniyor Melih Gökçek, “Elinde belge var da savcılığa gitmezsen namertsin.” diyor. Şimdi, bu sözler bana ait değil, Melih Gökçek’e ait. Siz herhâlde yoğunluktan dolayı olayları takip edemediniz ama bu sözü söyleyen Melih Gökçek’tir.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Aşk olsun, aşk olsun!

LEVENT GÖK (Devamla) - Sözün söylenildiği kişi de Bülent Arınç’tır. Lütfen bunu böyle değerlendirin.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Kendi sözünüze dikkat edin, kendi sözünüze!

LEVENT GÖK (Devamla) - Ben de söylüyorum yani bu sözler niye yeniliyor? “Namert” sözleri, “Sen parsel parsel sattın.” sözlerinin havada uçuştuğu ortam Ankara Büyükşehir Belediyesi, Türkiye’nin 2’nci büyük belediyesi, 5 katrilyonluk dev bir bütçeye sahip olan bir belediye. Yani böyle bir ortamda “Ankara parsel parsel satılmış.” Bunu aynı partinin bir Bakanı, Başbakan Yardımcısı söyleyecek, ötekisi de diyor ki: “Elinde belge olmazsa namertsin.” Ben bunu dile getirdim, bunu dile getirdim, bunun peşindeyim. Gelin bunu da araştıralım. Bunu ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Gök.

Sayın Tezcan, sisteme girmişsiniz.

Buyurunuz.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

66.- Mersin Milletvekili Yılmaz Tezcan’ın, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

YILMAZ TEZCAN (Mersin) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Gök “Yürekli arkadaşımız varsa.” dedi, ben yürekli ve yiğit Mersin Milletvekili olarak söz aldım.

Değerli arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanımıza karşı yapılan iftiraları şiddetle kınıyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bravo(!)

YILMAZ TEZCAN (Mersin) – İnsan vücudunda… Malum, kanseri hepimiz biliyoruz; kanser, çok önemli bir hastalık. İnsan vücudunda olmadık anda normal bir hücre kansere dönüşebilir. İşte, 17-25 Aralık, paralel yapının kanserleştiği bir dönemdir. İşte, biz AK PARTİ olarak bu kanseri tedavi ediyoruz, bundan sonra da tedavi etmeye devam edeceğiz. Kanserli olan hücrelerden bir tanesi de PKK terör örgütüdür. Hem bu paraleli hem de PKK kanser terörünü en iyi şekilde tedavi edebilecek olan Adalet ve Kalkınma Partisidir, en iyi doktor Adalet ve Kalkınma Partisidir. Millet onun için bizi seçti.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Akkaya sisteme girmiş.

Buyurunuz Sayın Akkaya.

67.- İstanbul Milletvekili Yakup Akkaya’nın, İzmir Milletvekili Hamza Dağ’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

İzmir Milletvekili AKP sözcüsü konuşmasında Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’yla ilgili Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Özhaseki’nin kazandığı davayla ilgili Genel Kurulu yanlış bilgilendirmiştir. Ben, Bostancı’nın, Sayın Grup Başkan Vekilinin söylediğiyle cevap vermek istiyorum; nesnel, açık ve bilgilere dayanarak konuşuyorum. Olay şudur: 2012 yılında yerel mahkeme Sayın Özhaseki lehine karar vermiştir ve faiziyle birlikte 21.416 TL Özhaseki almıştır. AKP’lilerin bu rakamı alkışlaması lazım.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Niye alkışlayalım?

YAKUP AKKAYA (İstanbul) – E, almış işte, kazanmış davayı. Ama sayın konuşmacı daha sonra Yargıtayın kararını burada söylememiştir.

Yani, o hâlde Sayın Grup Başkan Vekili, Sayın Bostancı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAKUP AKKAYA (İstanbul) – …o hâlde AKP adına çıkanların nesnel, açık ve bilgilere göre konuşmaları lazım.

Ve kaldı ki başka bir şey daha söyleyeyim: Yargıtay 21.416 liranın Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na ödenmesini emretmiştir ama ödenen para 20.063 liradır. Yani burada da götürüldüğü bellidir.

Teşekkür ederim.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, gündeme geçelim artık lütfen.

IX.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, Aydın Milletvekili Bülent Tezcan ve 23 milletvekili tarafından, ülkemizdeki yolsuzluk olaylarının nedenleri ve sonuçları ile gelir dağılımında yarattığı etkilerin, toplumsal yaşamımızda yarattığı yozlaşma ile toplum psikolojisine getirdiği olumsuzlukların, toplumda yarattığı umutsuzluğun, adalet sistemine olan güvene etkilerinin incelenmesi ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 24/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun, 24 Aralık 2015 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, öneriyi oylarınıza sunacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Değerli milletvekilleri, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/318) (S. Sayısı: 11) (X)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Geçen birleşimde tasarının 3’üncü maddesi üzerinde önerge işlemi tamamlanmıştı.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.01

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.12

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Sema KIRCI (Balıkesir), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)

------0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19’uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 4- 28/3/2001 tarihli ve 4632 sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanununun geçici 1 inci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “31/12/2015” ibaresi “31/12/2017” şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Gruplar adına ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı’ya aittir.

Buyurunuz Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz madde, üyelerine ve çalışanlarına emekliliğe yönelik taahhütte bulunan dernek, vakıf, sandık, meslek kuruluşu veya ticaret şirketlerinin birikim ve taahhütlerinin Bireysel Emeklilik Sistemi’ne aktarılabilmesi için tanınan ve bu yıl sonu dolacak olan sürenin iki yıl uzatılmasını öngörmektedir.

Ülkemizde bulunan vakıf ve sandıkların birçoğunda önemli sorunlar yaşandığı bilinmektedir. Tamamlayıcı emeklilik programıyla toplanan primlerin yine vakıf ve sandıklar tarafından değerlendirilmesinin Bireysel Emeklilik Sistemi’ni olumsuz etkilememesi bakımından gerekli tedbirler mutlaka alınmalıdır.

Türkiye’de bireysel emeklilik sistemi, 57’nci Hükûmet döneminde gerçekleştirilen yapısal reformlar kapsamında, 7 Ekim 2001 tarih ve 4632 sayılı Kanun’la düzenlenmiştir. 57’nci Hükûmet döneminde gerçekleştirilen yapısal reformları devam ettirmeyen AKP hükûmetleri tasarrufların hızla düşmesini ve cari açığın büyük boyutlara yükselmesini yıllarca seyretmiş, uyarılara hep kulak tıkamıştır. Bireysel Emeklilik Sistemi’nin karşılaştığı zorlukları giderecek tedbirler de uzun yıllar alınmamıştır. Yıllar sonra 2012 yılında yapılan ve 2013 yılında uygulamaya giren devlet katkı payı ve teşviklerle ilgili düzenlemeler bireysel emeklilik sistemine bir ivme kazandırmışsa da, emeklilik fonlarının gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı sınırlı kalmaya devam etmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bireysel emeklilik sisteminin ekonomiye layıkıyla dâhil edilmesini önemli görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, Türkiye ekonomisinde tasarrufun da yatırımın da, gelişmiş ülkeler bir tarafa, gelişmekte olan ekonomilerle bile kıyaslandığında çok düşük düzeylerde olduğu görülmektedir.

AKP döneminde tasarrufların seviyesi dibe vurmuştur. Özel kesim tasarrufları keskin bir şekilde düşerek yüzde 23’ler düzeyinden yüzde 10’a kadar inmiştir. Hane halkının tasarrufları ise yüzde 10’nun altındadır.

Ülkemizin borç düzeyi de sürekli olarak artmaktadır. Türk ekonomisi borçlanma yoluyla geleceğini bağlamıştır. AKP hükûmetleri, cumhuriyet tarihinin en fazla borçlanan ve en fazla faiz ödeyen iktidarı olmuş, cumhuriyet tarihinin rekorlarını kırmıştır.

2002 sonunda 16 milyar dolar olan kısa vadeli dış borç stoku, 2015 üçüncü çeyrek itibarıyla 121 milyar dolara yükselmiştir. Toplam dış borcumuz ise 2002 yılındaki 129 milyar dolarlık seviyesinden 2015 ikinci çeyrek itibarıyla 405 milyar dolara çıkmıştır. Dış borçlar on üç yılda yüzde 212 oranında, 275 milyar dolar artmıştır. Üstelik özelleştirme ve toprak satışından elde edilen yaklaşık 100 milyar dolarlık gelir de yok edilmiştir.

Ekonominin kırılganlığı da sürekli artmaktadır. 2002 yılı itibarıyla Merkez Bankası rezervlerinin kısa vadeli borçlara oranı yüzde 171 iken, yani kısa vadeli borçlarımızın 1,7 katı kadar rezerve sahip iken bu oran yüzde 94’e düşmüş, rezervlerimiz kısa vadeli borçlarımızı karşılayamaz hâle gelmiştir.

Türkiye, kişi başı gelirde 2008 yılında yakaladığı 10 bin dolar seviyesinin bugün itibarıyla altına düşmüştür. Gelir yaratmayan bir ekonomide gerek hanelerin gerekse firmaların borçları da sürekli artmaktadır. Ekonominin gelişmesi için ihtiyaç duyulan tasarruf eğilimi ve bundan doğacak olan yatırım kararları geçtiğimiz yıllar boyunca uygulanan politikaların etkisiyle frenlenmiştir. Türk sanayisi yurt dışından gelen ucuz ara malların tahribatıyla karşı karşıya kalmış ve sektörel öncelikleri giderek montaja dayalı, ithalata bağımlı bir yapıya sürüklenmiştir. İstanbul Sanayi Odasının her yıl yaptığı araştırmalar, şirketlerimiz ve KOBİ’lerimizin borç batağına girdiğini, kârlarının yarıdan fazlasının faiz giderlerine gittiğini, zarar edenlerin sayısında büyük artış olduğunu ortaya koymuştur.

Esasen Türk ekonomisi her geçen gün daha da derinleşen, adı konulmamış bir kriz yaşamaktadır. Sanayimiz, KOBİ’lerimiz, üreticimiz zor durumdadır. Rekabet gücü tükenme noktasına gelmiştir. Piyasalar neredeyse durmuş vaziyettedir. Tahsilat yapılamamakta, icralar artmakta, iflaslar baş göstermektedir. Esnafımızın artık dayanacak gücü kalmamıştır. Birçok esnafımız iş yerini kapatmak zorunda bırakılmıştır. Esnafımız, çiftçimiz, iş adamımız tefecilerin eline düşmüş, çok yüksek faizlerle borç alıp senedini, çekini kırdırmaktadır. Açıktır ki bugün toplumun büyük kesimi geçim sıkıntısı çekiyorsa, işleri kötü gidiyorsa, borçtan ve işsizlikten bunaldıysa bunun müsebbibi de sorumlusu da AKP hükûmetleridir. AKP Hükûmetinin “Millî geliri 3 misli artırdık, büyüdük, zenginleştik.” söylemi, milletimizin geniş kesimleri için hiçbir şey ifade etmemektedir. Tabii ki zenginleşenler var. Kaçakçılar, ihale ve imar vurguncuları, faizciler, rantiyeciler, rüşvetçiler, havuzcular köşe olmuştur. Birileri kamu imkânlarıyla milletin parasını yürüterek yükünü tutarken esnafımız ve çiftçimizin geliri giderini karşılamamakta, asgari ücretliler, çalışanlar ve emekliler aldıkları aylıkla ay sonunu getirememektedir. Vatandaşlarımızın en büyük sorunu geçim zorluğudur.

Değerli milletvekilleri, Hükûmet, vatandaşın tasarruf etmesini istemekte, bu konuda bazı sözde reformlar açıklamaktadır. Vatandaşın geliri geçimini sağlamaya yetmiyorsa nasıl tasarruf edecek? Bugünkü asgari ücret, bugünkü maaşlar, bugünkü emekli aylıkları, çalışanların ve emeklilerin zorunlu ihtiyaçlarını asgari düzeyde bile karşılamamaktadır. Soruyorum, asgari ücretin, emekli aylığın neresinden tasarruf edilecek? Ürünü para etmeyen, gübre alamadığından tarlasına gübre atamayan çiftçimiz, hangi gelirinden tasarruf edecek? Hayatın güçlüklerine direnen esnafımız, iş yeri kirasını, sosyal güvenlik primini dahi ödemekte güçlük çekerken nasıl tasarruf edecek? AKP Hükûmeti vatandaşta tasarruf edecek hâl bırakmamıştır. Bırakın tasarruf yapmayı, geliri yetmeyen vatandaşımız geçimini borçla sağlamaya çalışmaktadır. Gelecek yıllardaki gelirlerini şimdiden tüketen vatandaşlarımızın geleceği ipotek altına alınmıştır. Nitekim, hane halkı borçlarının gelirlerine oranı 2002 yılında yüzde 5’in altındayken şimdi bu oran yüzde 55’i aşmıştır yani hane halkı gelirinin yarısından fazlası borca gitmektedir.

Merkez Bankasının finansal istikrar raporlarına göre, 2002 yılında 6,7 milyar lira olan hane halkı yükümlülüğü 2015 yılı Eylül ayı itibarıyla 430,2 milyar liraya ulaşmıştır. Yani, vatandaşın konut, taşıt ve ihtiyaç kredileri ile kredi kartı borçları toplamı AKP döneminde 64 kat artmıştır. Doludizgin borçlanan milletimiz borç ve faiz batağına saplanmıştır. Sadece tüketici kredisi ve kredi kartı borçları için vatandaşın ödediği faiz AKP döneminde 15 kattan fazla artmıştır. Ücret, komisyon, dosya parası gibi ödemeler de buna dâhil değildir. Bankaların ücret, komisyon, hizmet bedeli olarak aldığı faiz dışı paralar 2014 yılında 37,5 milyar liraya ulaşmış olup sadece dosya parası 20 milyar liradır ve 2002 yılına göre 8 kat artmış bulunmaktadır. AKP’nin vatandaşı faiz lobilerine nasıl soydurduğunu, borç ve faiz batağına nasıl sürüklediğini resmî rakamlar göstermektedir. Aslında, AKP'nin on üç yıllık icraatının özeti budur. AKP faiz lobilerini abat etmekte, bu milletin alın terini faiz lobilerine yedirmektedir.

Türkiye’nin ekonomik sorunlarını çözecek ve vatandaşlarımızın refah seviyesini artıracak, borç sarmalından kurtaracak program ve projeler acilen uygulamaya konulmalıdır. Yine, bir an önce rant ekonomisinden, beton ekonomisinden, yatırım, üretim ve istihdamı sürekli artırmayı öngören üretim ekonomisine geçilmelidir. Tasarrufu artırmak için öncelikle üretimi artıracak, vatandaşın gelirini artıracak önlemlerin alınması gerekmektedir.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kalaycı.

Madde üzerinde gruplar adına ikinci söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Ahmet Yıldırım’a aittir.

Buyurunuz Sayın Yıldırım.

Süreniz on dakikadır.

HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de sözlerime başlarken özellikle, milletvekili arkadaşımızın ifade ettiği ve daha sonra bizim hatırlamamız neticesinde bir mahcubiyet duyduğum hususu dile getireyim. Gün içinde de söz almıştım ama böyle bir duygu dilemesinde bulunmamıştım. Bütün Hristiyan aleminin Noel Bayramı’nı ben de kutluyorum.

Ayrıca, ifade etmem gereken hususlardan biri: Şüphesiz, 11 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinin içeriği Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu’nun geçici 1’inci maddesinin beşinci fıkrası kapsamında özellikle bazı dernek, vakıf, sandık, tüzel kişiliği haiz meslek kuruluşlarının çalışanlarına ve üyelerine dönük emeklilik taahhüt planları kapsamındaki yurt içi ve yurt dışındaki birikimlerinin taahhütlere ilişkin tutarlarının kısmen ya da tamamen bireysel emeklilik sistemine aktarılmasını kapsamaktadır ve parti grubum adına bu maddeyle ilgili söz almış bulunmaktayım.

Değerli milletvekilleri, şüphesiz, burada bazı vakıf, dernek ve sandıkların üyelerine dönük gelir vergisindeki iyileştirmelerin ve bunların onların emeklilik durumlarına yansımasıyla ilgili bir düzenlemenin düşünülmüş olması veya yürürlükte olan bir maddenin süresinin uzatılmış olması önemli. Ancak, ülkedeki önemli ekonomik problemlerin sıralamasını göz önünde bulundurduğumuzda, bu gibi spesifik değişikliklerin ülkenin temel meselelerini, temel ekonomik meselelerini giderme noktasında çok çok ayrıntı bir gündemin buraya getirilmiş olması veya bu gündemden önce Meclis gündemine, özellikle, alt gelir grubuna sahip olanların gerek insanca yaşamalarına gerekse emekliliklerine tahvil edilecek olan bazı vergi sistemleriyle ilgili düzenlemelerin öncelikli olarak buraya getirilmiş olmasını geçen hafta Komisyonda da ısrarla belirtmiş olduk. Ama, AKP iktidarının on üç yıl boyunca özellikle yüksek gelirlilere dönük yapmış olduğu düzenlemeler ve bu konuda göstermiş olduğu hassasiyetler göz önünde bulundurulursa yoksulların ekonomisini iyileştirmeden yana bir düzenlemeyi gündemine almadığını, yakın gelecekte de böyle bir gündeminin olmadığını üzülerek ifade etmek isterim.

Bir diğer husus: Bugün buraya bu ve benzeri çok farklı, ülke ekonomisini etkileyen yasa maddeleri veya geçici maddeler getirilebilir. Ancak, ülkede bugün uygulanan ekonomi, son altı ayda ülkenin içerisine girmiş olduğu çatışmalı ortamdan kaynaklı olarak, Hükûmet adına da özellikle Millî Savunma Bakanımız oturmuşken ifade edeyim, tam bir savaş ekonomisidir.

Yine, özellikle Maliye Bakanlığı verilerinden hareketle ülkenin kaynaklarının nerelere harcandığına dair birkaç hususa dikkat çekmek istiyorum. 2015 yılının ikinci yarısında savunma ve güvenlik harcamaları, bir önceki yılın aynı dönemine göre 7 milyar TL yani 7 katrilyon artmıştır. 2015’in Temmuz ile Aralık dönemindeki savunma ve güvenlik harcamaları, aynı dönemin 2014 yılındaki harcamalarını daha kasım ayı içerisinde 7 milyar TL geçmiş bulunmaktadır. Buna özellikle bu çatışmalı ortamdan kaynaklı olarak bazı il ve ilçe merkezlerinde konutların, sivil yapıların, tarihî eserlerin görmüş olduğu zararların giderilmesine dönük yapılacak harcamalar da dâhil değildir. Bugün burada özellikle kentlerdeki açığa çıkmış tahribatlara dair bazı hususları dile getirmeden önce, 2015 için söylüyorum, ocak ile haziran ayları arasındaki altı aylık dönemde güvenlik ve savunmaya yönelik mal ve malzeme alımında toplam 732 milyon TL harcanmışken yani bu yılın ilk altı ayında güvenlik ve savunmaya dönük mal ve malzeme alımına dönük 732 milyon TL harcanmışken hemen ikinci yarının ilk iki ayında, temmuz ayında 332 milyon TL, ağustos ayında 473 milyon TL harcanarak takip eden iki ayda 845 milyon TL’ye ulaşmış. Yılın, çatışmanın olmadığı, ilk altı ayındaki harcamalar çatışmanın başladığı iki ayda fazlasıyla harcanmış, ilk altı ayını 113 milyon lira geçmiştir. Bu çatışmanın şiddetinin giderek arttığını göz önünde bulunduracak olursak ve her geçen gün gerek savunma ve güvenliğe dair alınan mal, malzemelerin kalemlerinin artmış olması gerek artırılan güvenlik personeli sayısı gerek bu konuda özellikle ifade etmek isterim ki şehirlerin tahrip edilmesinden sonra, özellikle zararların tazminiyle ilgili pazartesi günü Bakanlar Kurulu toplantısından sonra Sayın Kurtulmuş’un yaptığı açıklamada bazı afaki cümleler vardı. “Grup toplantısında somut öneriler geliştirecek veya somut bazı tedbirleri Başbakan açıklayacak.” demişti. Grup toplantısını dikkatle izledim, özellikle bölgedeki esnafın, halkın uğramış olduğu mali kayıpların giderilmesiyle ilgili somut hiçbir tedbir açıklanmamıştır, sadece dilek ve temennilerde bulunulmuştur. Bu esnafın ve ticaret erbaplarının zararının nasıl karşılanacağına, hangi madde kapsamında bu zararların karşılanacağına dair bir tek cümle açıklanmamıştır. Esnaf ve diğer ticaret erbaplarının uğramış olduğu mağduriyetlerin daha hesaplaması dahi yapılmamıştır çünkü her geçen gün artan bir süreçle karşı karşıyayız, maliyeti artan bir süreçle karşı karşıyayız.

Bir diğer husus değerli arkadaşlar, ifade etmek durumundayız ki, AKP Hükûmeti 2009 yılında 1990’lı yıllarda boşaltılan köylerde köylülerin veya yerleşik halkın uğramış olduğu zararların tazminiyle ilgili bir yasa maddesi çıkardı ve bu konuda ciddi bir meblağ harcadı. Ancak, 1990’lı yıllardaki savaşın açığa çıkarmış olduğu ekonomik tahribatı gidermek için hazineden ayrılan ciddi bir bütçeye karşılık bugün kendisinin müsebbibi olduğu bir çatışmalı ortamda kırsal kesimdeki zararlar kentlerdeki maddi tahribatlara taşınmış ve buradaki tahribatlarla ilgili acaba yarın bir gün nasıl bir yasa maddesi ve zararların tanzimiyle ilgili bir bütçe yükünün açığa çıkacağı şu anda hesaplanamaz bile çünkü 4 bin köyün boşaltılmış olması ve buradan açığa çıkmış 1990’lı yıllardaki zararlar belki de 2 kent ve ilçe merkezindeki zararların yanında bir hiçtir. Bu temelde, bu çatışmalar er geç bitecek, karşımızda harabe kentler kalacak; Filistin’den, Gazze’den farkı olmayan harabe kentler kalacak ve bunların ekonomisiyle ilgili Meclisin gündeminde hiçbir şey yoktur. Şüphesiz, kaybettiğimiz, üniforması ne olursa olsun, sivil insan, asker, polis, PKK’li militan veya gençlik, elinde silah olan gençlerden hiçbirinin canına mali bir mukabilin olmadığını belirterek şunu ifade etmek isterim ki ülke tam bir savaş ekonomisi içerisindedir. Ülkenin geleceği ekonomik açıdan çok parlak görünmemektedir. Eğer bu savaş konseptini Hükûmet bir an önce durdurmaz ve barışa evirmezse, öyle korkuyorum ki örtülü ödeneklerin arttığı, savaş tahribatlarının açığa çıkarmış olduğu zarar tanzimlerinin karşılandığı ciddi bütçe yüküyle karşı karşıya kalacağız.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Aykut Erdoğdu.

Sayın Erdoğdu, şahıslar adına da beş dakika konuşmanız var. O yüzden, sürenizi birleştiriyorum.

Süreniz on beş dakikadır.

Buyurunuz.(CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 11 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerine grubum ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, madde, Türkiye ekonomisini ilgilendiren, sessiz ve derinden yürüyen çok derin bir tehlikeyle ilgili. Vatanımızın geleceğini, halkımızın, milletimizin geleceğini karartabilecek, temel bir kavramla ilgili. Bu kavramın adı “yabancılaşma”; yabancılaşma, millî servetimizin yabancıların eline geçmesi, stratejik kurumlarımızın yabancıların eline geçmesi, vatanımızın küresel sermaye tarafından gizlice işgal edilmesi anlamına geliyor değerli arkadaşlar. Peki, bu yabancılaşma nasıl oluyor, size kısaca, teknik bilgi vermeye çalışayım.

Değerli arkadaşlar, her ülkenin ekonomisi vardır. Bu ülke ekonomileri de diğer ülke ekonomileriyle ticaret yaparlar; mal alırlar, mal satarlar, hizmet alırlar, hizmet satarlar ve bunun karşılığında bir ülke ya döviz kazandırıcı işlem yapar, yani ihracat yapar, turizm gelirleri vardır, hizmet gelirleri vardır ya da döviz ödemesi gerektiren işlemler yapar, mesela ithalat yapar, borçlarının faizini öder. İşte, bu döviz kazandırıcı işlemleri döviz ödemesi gereken işlemlerinden azsa, kabaca, “cari açık” dediğimiz şey oluşur ve bu cari açık, aslında, bir ülkenin insanlarının başka ülkelerin insanlarının tasarrufunu tüketmesi demektir, kabaca, onlara borçlanması demektir.

Makroiktisat açısından cari açık her zaman olumsuz değildir. Velev ki, o cari açık dönemsel olursa, bir büyüme kapasitesi yaratırsa ve bu ülkenin -veya herhangi bir ülkenin- uzun dönemde cari açık kapasitesini düşürecek şekilde ise buna çoğu zaman karşı çıkılmaz. Ama cari açık kalıcıysa -özellikle tüketim harcamaları dolayısıyla- yani daha çok tüketmek için bir ulus başka bir ulustan borçlanıyorsa işte onun sonu felakettir değerli arkadaşlar.

Bu cari açık nasıl finanse edilir? Bir ülkenin başına cari açık belası geldi bu şekilde, nasıl finanse edilir? İki şekli vardır değerli arkadaşlar: Biri borçlanmadır, gider başka memleketlerden borç alırsınız; bir diğeri de varlık satışıdır, kabaca baktığımızda. Bir ülkenin millî servetinin elinden çıkışı, sömürgeleşmesi, yabancıların eline düşmesi de işte tam bu şekilde olur.

Değerli arkadaşlar, bu söylediklerimi rakamlarla görebilirsiniz, bunu ödemeler bilançosunda yıllık olarak görebilirsiniz. Bütün yılların birleşmiş hâliyle, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının ürettiği “Uluslararası Yatırım Pozisyonu” diye bir tablo var. Aslında, bütün halkın, bütün milletin muhasebesinin tek sayfaya indirildiği bir tablodur, bunu bu Uluslararası Yatırım Pozisyonu tablosunda görebilirsiniz. Bunun en üstünde net pozisyon vardır, bir varlıklar kısmı vardır, bir de yükümlülükler. Varlıklar dediğiniz, bütün halkımızın, devletimizin, şirketlerimizin başka ülkelerdeki varlıklarıdır; yükümlülükler de yine bütün halkımızın, milletimizin, devletimizin, hepimizin bu ülkelere yükümlülüklerini ifade eder.

Şimdi, size bir rakam vereyim değerli arkadaşlar. 2002 yılında Türkiye'nin bütün varlıkları 62 milyar dolarmış, 2015 yılına geldiğimizde varlıklarımız 239 milyar dolara çıkmış, yani 177 milyar dolar varlıklarımızda artış olmuş. Yükümlülüklerimize baktığınızda -sürekli hakaret edilen, eleştirilen 2002 yılı var ya- 2002 yılında yükümlülüklerimiz 147 milyar dolarken, bugün yükümlülüklerimiz 617 milyar dolara gelmiş. Tam 470 milyar dolar artmış. Net pozisyonumuz, yani varlıklarımızdan yükümlülüklerimizi düştüğünüzde bu ülkenin, Türkiye'nin bütün insanlarının, devletinin, milletinin 85 milyar dolar net olarak dışarıya yükümlülüğü varken, bugün yükümlülük 379 milyar dolara çıkmış. Yani AKP iktidarı döneminde, Türkiye'nin devletinin, milletinin diğer halklara, diğer uluslara, küresel şirketlere yükümlülüğü 294 milyar dolar artmış.

Şimdi, tabii, bizim medya gücümüz yok, bizim sesimizi duyurma imkânımız yok, benim bu konuşmamı kimse izlemiyor, çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisi Televizyonu da kapalı, ama sizin her dediğinizi anlatıyorlar ya. Hani siz “Merkez Bankasında çil çil paralarımız var, 119 milyar dolar döviz rezervimiz var.” diyorsunuz ya, borcunuz çok olduğunda rezerviniz çok oluyor zaten. Bu, borcunuz çok olduğu için sizin rezervlerinizin çok olduğu anlamına geliyor. Sizin 617 milyar dolar yükümlülüğünüz 1,2 trilyon dolar olsaydı, bu rezerviniz de 200 milyar dolar olurdu. Tabii, bizim bunu halka anlatacak bir kanalımız olmadığı için, burada, Mecliste anlatmak durumunda kalıyoruz.

Şimdi, bu 617 milyar doları biraz daha somutlaştıralım. Türkiye'nin 617 milyar dolar yükümlülüğü ne kadar bir tutar ediyor? 617 milyar dolarla Forbes dergisinin 2014 yılı verilerine göre -şirketlerin borsa değeri üzerinden- tam 60 tane Koç Holding ediyor. Hani, Türkiye’nin en zengin ailesi diyoruz ya onların bütün şirketlerinin toplamının 60 katı değeri ediyor. TÜRK TELEKOM var ya bizim en stratejik sektörümüz, bu şekilde yabancılara geçen sektörümüz, 62 tane TÜRK TELEKOM kadar yükümlülüğümüz var, 62 tane TÜRK TELEKOM kurmanız gerekiyor. 62 tane İş Bankası -bütün varlıklarıyla birlikte şirket değeri olarak baktığınızda- 76 tane Sabancı şirketi, 128 tane Vakıfbank ediyor bu yükümlülüğümüz. 143 tane Türk Hava Yolları firması kurabiliyorsunuz. Bu 617 milyar dolar yükümlülükle 143 tane o çok övünülen Türk Hava Yollarından kurulabiliyor. Mesela 228 tane Marmaray yapabiliyorsunuz. Yani Avrupa yakasından girin ta Kars’tan bile çıkarabilirsiniz Marmaray’ı. Üçüncü havalimanı var ya bizim ormanlarımızı katleden, ondan 56 tane yapabiliyorsunuz. Kuzey Marmara Otoyolu ve üçüncü köprü dâhil olmak üzere 213 tane yapabiliyorsunuz, bütün Boğaz’ın üzerini kapatabiliyorsunuz mesela köprüyle baktığınızda. Gebze-Orhangazi Körfez geçişinden 98 tane yapabiliyorsunuz. Beştepe’deki kaçak saraya 3 milyar dolar desek 206 tane yani Türkiye’nin 81 vilayetine ve dünyanın 120 ülkesine kaçak saray yapıp rahat rahat saraylarda yaşayabiliyorsunuz.

Bu 617 milyar dolar yükümlülük ne demek biliyor musunuz? Türkiye’de kabaca 15 milyon aile olduğunu düşünürsek, her bir aileye kabaca 41 bin dolar yükümlülük bindirmişsiniz demektir. 41 bin dolar insanların bilmediği yükümlülük var. Bir de yoksul aileleri bunun içinden çıkarıp ödeme gücü olan aileleri koyarsanız bu rakam 2, 3 katına çıkıyor değerli arkadaşlar.

Şimdi, bu yükümlülüklere baktığınızda ne görüyorsunuz? 156 milyar doları doğrudan yatırımlar… Bu doğrudan yatırımlar eğer yeni bir kapasite yaratıyorsa, yeni bir teknoloji getiriyorsa amenna, başımız üstüne ama hep kurulu tesislerimizin, özellikle stratejik sektörlerimizin satışı anlamında kullanılmıştır. Özellikle bu yağma tipi özelleştirmeler var ya ondan sonra Türkiye halkının tamamının para ödemek zorunda kaldığı stratejik sektörlerimiz, fatura ödediğimiz stratejik sektörlerimiz bu kapsamda yabancıların eline geçti arkadaşlar. Mesela TEKEL. Bu ülkede sigara ve alkol içen bütün insanlarımızın ödediği TEKEL şirketi var ya, şu an itibarıyla yüzde 90’a yakın yabancıların eline geçmiştir. Sigara şirketleri, alkol şirketleri… Hatta şöyle geçmiştir: 290 milyon dolara alan yandaş iş adamı dokuz ay sonra 1 milyar dolara satmıştır yabancılara bunu; bu kadar da dolandırarak geçmiştir, Türkiye’yi dolandırarak geçmiştir.

Telekomünikasyon en stratejik sektörlerimizden biri. Hepimiz cep telefonlarına, ev telefonlarına, İnternet’e fatura ödüyoruz. Değerli arkadaşlar, neredeyse tamamı yabancıların eline geçti.

Bakın, 3 tane temel cep telefonu şirketi var: Birisi Vodafone, İngilizlerde; ikincisi Telekom, Avea, Araplarda; üçüncüsü Turkcell, Ruslarda mı, Finlerde mi, onu dahi bilmiyoruz. 3 şirketimiz ağırlıklı yabancıların eline geçmiştir değerli arkadaşlar.

Havalimanlarımız… İstanbul, Ankara, İzmir, Bodrum gibi temel havalimanlarını işleten TAV şirketi Fransızlara geçti; İstanbul Endonezyalılara geçti; Antalya Fraport üzerinden Almanların eline geçti.

Perakendecilik sektörü; bütün halkın gidip alışveriş yaptığı, üreticiden çok ucuza alıp halka pahalıya satan temel sektör perakendecilik. Migros İngilizlerin, CarrefourSA Fransız, Metro Grup Alman, Tesco Kipa İngiliz. Bütün halkımız parasını yabancılara kaptırmaktadır bu varlık satışı yüzünden, bu vatan satışı yüzünden.

İlaç, eczacılık sektörü yabancıların eline geçti. Artık ağrı kesici yapacak bir Türk firması bile elimizde kalmadı değerli arkadaşlar.

Otomotiv sektörü yabancılarda. Bir yerli araba rüyası vardı, SAAB’ın çakma modeliyle çıktınız karşımıza, yerli araba falan filan da ortada yok.

Değerli arkadaşlar, en yürek yakıcı şey bankalar. Bir ekonominin diferansiyeli -gücünü tekerleklere aktaran- bankalar. Halkımıza verdiği tüketici kredisinden, konut kredisinden faizle, enflasyonun çok üzerinde, tefeci faizi alan, dosya parasıyla halkımızı sömüren bu bankalar ağırlıklı yabancıların eline geçti değerli arkadaşlar. Halkımız artık yabancılara faiz ödemektedir. Garanti Bankası İspanyollarda, Yapı Kredi İtalyanlarda. Finansbank Yunan’dı -yabancıdan yabancıya satış başladı artık, alacak Türkiyeli kalmadı- Katarlılara geçti, Denizbank Belçika’daydı Rus oldu. Şekerbank Kazak, ING Bank Hollandalı, HSBC Bank İngiliz.

Değerli arkadaşlar, vatanın satışı sadece şirketlerimizde olmadı, bir de toprak satışı başladı. Memleketin toprakları yabancılara satılıyor. Ve 5782 sayılı bir yasa getirdiniz. Bu yasanın 35’inci maddesiyle, eskiden il yüz ölçümünün binde 5’inden fazlası yabancılara satılamıyordu, bugün bu alan yüzde 10’una çıktı. Zaten ilçenin verimli topraklarını, dağlarını, kayalarını çıkardığınızda yüzde 20-25’tir. Bütün vatan topraklarının satılmasının önünü açtı bu. 30 hektardı kişi başına alınabilecek miktar, şimdi onu bir de 60 hektara çıkardılar, daha önce daha düşüktü. Vatan topraklarının satışının önü açıldı. Eskiden sadece gerçek kişiler alabiliyordu, şimdi tüzel kişiler de almaya başladı. Bir de üstüne madenleri yirmi dokuz yıllık, kırk dokuz yıllık kiralamalarla ülkenin toprakları satılıyor. Trakya’da, Ege’de, İç Anadolu’da en verimli tarım topraklarımız, çiftçimizin alın teri, İsrail’e, İngiltere’ye, Hollanda’ya, Fransa’ya satılmaktadır değerli arkadaşlar.

Arkadaşlar, geçen yüzyılda vatan işgal edilmek için, vatanlar işgal edilmek için konvansiyonel ordular gelirdi. Fransızlar gelirdi, ordusuyla çökerdi, Zonguldak madenini alırdı. İngilizler gelir, işgal ederdi, demir yollarınızı alırdı. Artık küresel sermayelerin işgal dönemi başladı, artık asker göndermek zorunda kalmıyorlar. Arkadaşlar sürekli şunu diyor: “Toprak satılınca ne olacak ki canım, sırtına alıp götürecek mi?” Aynı kafa işgal kuvvetlerine de turizm geliri olarak bakarlar, gelecek işgal kuvvetlerine de turist olarak bakarlar. Vatan topraklarının satılması ağır bir şeydir, hepimizin yüreğinin sızlaması gereken bir şeydir.

Şimdi, vatanımız küresel şirketlerin eline düşmüş ve önümdeki madde, üzerinde konuştuğum madde, yüzde 80’e yakını yabancıların eline geçen sigorta şirketlerine bir vergi avantajı getiren bir madde, bunu getiriyorsunuz değerli arkadaşlar. Sigorta şirketimiz de yabancıların eline geçti. Bütün vergi istisnalarınız…

MUSTAFA ILICALI (Erzurum) – Aykut Bey, siz yüksek lisansı nerede bitirdiniz? (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler)

AYKUT ERDOĞDU (Devamla) – Beyefendi, bakın, bu gülünecek bir konu değil ki, bu çok üzücü bir konu. Sizin de ızdırap çekmeniz… Beraber ızdırap çekelim diye anlatıyorum. Bu gerçekten ızdırap verici, bu bir vatan işgali diye anlatıyorum.

Bakın, bu sigorta şirketleri bugün ne yapıyorlar, prim geliri toplayıp hasar ödemesinde halkımıza sırtlarını dönüyorlar. Son trafik sigortası primlerinin ne kadar yükseltildiğini ve halkımızın bu trafik sigortaları şirketleri üzerinden, bireysel emeklilik üzerinden nasıl yabancı şirketlere kanadığını gözlerimizle görüyoruz.

Değerli arkadaşlar, bu Hükûmet, muhaliflerini ezmek üzere iktidara geldi. Geldiklerinde laik, demokratik cumhuriyeti dönüştürme iddialarıyla geldiler. Bunun için bir ekonomik refah algısı yaratmaları gerekiyordu. Bunun için iki şey yaptılar: Bir, varlıklarımızı yani bir vatanı vatan yapan… Bir vatan sadece kuru toprak parçası değildir, sadece hava sahası değildir; vatan imtiyazlarınızdır, TELEKOM’unuz vatandır, bankalarınız vatandır, stratejik şirketleriniz vatandır. Bütün bu vatanın millî varlıklarını sattılar, ikinci gelir kaynağı olarak da bu ülkedeki bütün yurttaşlar aşırı borçlandırıldı. Şimdi, sürekli, gelir üzerinden bir öykü anlatıyorlar ya, işte gelirin artmasını sağlayan altyapıya da baktığınızda bu varlık satışlarını ve bu borçlanmaları görmektesiniz. Oysa ne yaptılar? Gelecekte çocuklarımıza, torunlarımıza bırakacağımız mal varlığını -tıpkı savaşlarda kazanarak bize bıraktığı, Anadolu halklarının bize bıraktığı mal varlıkları vardı ya bizim de torunlarımıza arttırarak bırakmamız gereken- millî varlıklarımızın tamamını erittiler, bunları sattılar. Sahte bir refah algısıyla, sahte bir büyüme algısıyla bu rejim dönüşümüne çalıştılar ama şu an geldiğimiz noktada bu başarılamadığı gibi, vatanın bütün stratejik sektörleri elimizden çıkmıştır. Bugün iç savaş çıkardığınız vatanınız elimizden gitmektedir. Gerçek bir yurtseverlik, gerçek bir milliyetçilik, gerçek bir halk adamlığı, gerçek bir devrimcilik işte burada o küresel sermaye ve onun bu yerli iş birlikçilerine karşı çıkmayı gerektirmektedir. Hep beraber vatanımızın millî servetini, bu Anadolu halklarının mal varlığını savunmalıyız ve bu yabancı iş birlikçilerden bu vatanı kurtarmalıyız.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erdoğdu.

Şahsı adına son konuşmacı Trabzon Milletvekili Sayın Salih Cora.

Buyurunuz Sayın Cora. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

SALİH CORA (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’yla ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 4632 sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu kapsamında üyelerine ve çalışanlarına emekliliğe yönelik taahhütte bulunan dernek, vakıf, sandık, tüzel kişiliği haiz meslek kuruluşları ve şirketlerin mevcut taahhüt planları kapsamındaki birikimlerini bireysel emeklilik sistemine aktarabilmesi için mevcut sürenin yeterli olmaması nedeniyle bu sürenin uzatılması öngörülmektedir.

Tabii, bu, Komisyonumuzda detaylı olarak değerlendirilmiştir ve bu değerlendirme sonucunda yapılan incelemelerde, yaklaşık, bu sistemde yer alan 86 kuruluşun 16’sının bu sistemden yararlandığı, bireysel emeklilik sistemine mevcut varlıklarını aktardıkları anlaşılmıştır. Geri kalan birçok şirketin de bu kapsamdan yararlanabilmesi için özellikle o şirketlerin yapısı, genel kurullarında alması gereken kararlar gibi hukuki süreçlerinden dolayı bunu tamamlayamamaları nedeniyle bu sürenin uzatılması yönünde bir talep söz konusu olmuştur. Bu sistemle beraber bu varlıkların yaklaşık 1,7 milyar TL civarında aktarımları sağlanmıştır. Bu sürenin uzatılması hâlinde yaklaşık 1,5 milyar TL daha aktarım beklenmektedir.

Değerli arkadaşlar, yine, bu sistem sayesinde, bu sisteme üye olan, bireysel emeklilik sistemine üye olacak kişilerin ve çalışanların devlet desteğinden ve birçok kesintiden yararlanma imkânları da oluşmuş olacaktır. Değerli milletvekilleri, ben bunun uzatılmasının yararlı olduğunu düşünüyorum.

Bunun dışında, aynı kanun içerisinde, görüşülmekte olan kanun içerisinde yine ceza adalet sistemimizdeki önemli problemlerden birisi olan denetimli serbestlik müessesesinde yapılan bir değişiklikle, koşullu salıverilme sürelerine bir yıl kalan mahkûmların açık veya kapalı cezaevlerinde kalma durumlarına bakılmaksızın bir yıl boyunca denetimli serbestlik imkânından yararlanmaları söz konusu olacaktır.

Değerli arkadaşlar, bugün burada konuşmacıların bir kısmı cezaevlerindeki problemlerden bahsetmiştir. Biz ceza adalet sisteminde birçok yeniliğe imza attık. Bunlardan birisi de denetimli serbestlik müessesesidir. Bugün cezaevlerinde 177 bin hükümlü bulunmaktadır ve 275 bin kişi de denetimli serbestlik hükümlerinden yararlanmaktadır. Ülkemizde özellikle bu sistemden yararlanan kişilerin… Denetimli serbestlikten, süresinin uzatılmaması hâlinde yaklaşık 7.034 hükümlü -bu imkândan- yararlanamayacak, tahliye imkânları sağlanamayacak ve cezaevinde kalmaya devam edeceklerdir.

5275 sayılı Yasa’nın 105/a maddesi -buradaki amaç- hükümlülerin dış dünyaya uyum sağlamaları, aileleriyle bağlarını kuvvetlendirmeleri adına yapılmış bir düzenlemedir. 6411 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda ve Ceza İnfaz Kanunu’nda yapılan bir değişiklikle daha önce açık cezaevinde kalma şartı 31/12/2015 tarihine kadar istisna koşulu olarak sunulmuştur. Şimdi, bunun 2020’ye kadar uzatılması söz konusudur. Bu şekilde, denetimli serbestlik müessesesiyle mahkûmlara denetim süresi içerisinde yeni bir imkân sunulmakta, yeni bir şans verilmekte, sosyal çevreden koparılmadan topluma kazandırılmaları ve suça karşı yabancılaştırılmaları için bir imkân oluşturulmaktadır. Hükümlülere tanınan bu imkân makul bir umut olmaktadır ve bu umut ile cezaevi koşullarında yozlaşmadan yeniden topluma adapte olmaları sağlanmaktadır. Bu imkândan yararlanmak isteyenlerin altı ay açık cezaevinde kalma şartları kaldırılarak açık ve kapalı cezaevlerine bakılmaksızın koşullu salıverilmelerine bir yıl kalan hükümlülerin denetimli serbestlikten yararlandırılmaları imkânı oluşmaktadır. Bunun ceza adalet sistemi açısından da uygun olduğunu düşünmekteyiz.

Bu madde kapsamında da lehe olan düşünceleri sizlerle paylaştım.

Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Cora.

Değerli milletvekilleri, şimdi madde üzerinde on dakika süre ile soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz. Sisteme giren sayın milletvekillerine sırasıyla söz vereceğim.

Sayın Usta...

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, bilindiği üzere, vergi sistemimizde muafiyet, istisna ve indirimli oranlar çok fazladır ve aslında bunların sistemi bozucu etkisi vardır, vergi kaybına ve vergi kaçağına zemin hazırlamaktadırlar. Bugün maalesef “vergi harcamaları” diye adlandırdığımız bu muafiyet, istisna ve indirimli oranların mali boyutuna, devlete maliyetinin ne olduğuna ilişkin de bir çalışma yoktur. Bütçe Kanunu içerisinde ileriye dönük olarak verilen tablo çok anlamlı bir tablo değildir, sistemi ölçmemektedir, önemli olan burada gerçekleşmenin ne olduğunu bilmektir. Bu sorun yıllardan beri konuşulmasına rağmen bir türlü çözülememiştir. Vergi harcamalarının mali boyutunu ortaya koyan çalışmayı ne zaman bitireceksiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Parsak...

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Sayın Bakan, İscehisar’daki mermercilerimiz başta olmak üzere, madencilik sektörünün sorunlarına ilişkin olarak 1’inci maddenin müzakeresi esnasında dün sorduğum soruya ek olarak iki sorum daha bulunmaktadır. Bunlardan birincisi: 18 Şubat 2015 tarih ve 6592 sayılı Kanun ile Maden Kanunu’nda yapılan değişiklikle fahiş bir şekilde artan ruhsat bedelleri, madencilik sektörünü ağır maliyetlere mahkûm etmektedir. Bu durum ise sektördeki yatırımcıyı uzaklaştırdığı gibi, yeni yatırımcı girişini de neredeyse imkânsız hâle getirmektedir. Hâl böyleyken ruhsat bedellerini azaltma yönünde herhangi bir hazırlık yahut bu yönde alternatif bir tedbir var mıdır, varsa nelerdir?

İkincisi de orman izin bedelleri düşürülmüş olmasına rağmen hâlen çok yüksek durumdadır. Ayrıca ormanlık alanda bulunan maden arazilerinin satın alınabileceği bedeller yıllık olarak ödenmektedir. Bu konularda herhangi bir iyileştirme düşünülmekte midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kayışoğlu...

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

2009 yılı seçimlerinde Bursa Gemlik Belediye Başkanlığını Cumhuriyet Halk Partisi adayı Fatih Mehmet Güler kazanmıştır. Yirmi üç ay sonra İçişleri Bakanlığınca görevden uzaklaştırılan Başkan hakkında açılmış olan tüm ceza davaları beraatla sonuçlanmıştır. Son olarak 15 Aralık 2015 tarihinde Danıştay kararına uygun olarak yerel mahkeme, görevden uzaklaştırma kararının hukuksuz olduğuna ve iptaline karar vermiştir. Şimdi soruyorum: Gemlik halkının iradesine karşı Bakanlığınızca darbe yapılmamış mıdır? Üç yıl görev yapamayan seçilmiş Başkanımızın mağduriyetleri nasıl telafi edilecektir ve Fatih Mehmet Güler mahkeme kararına uygun olarak görevine iade edilecek midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Okutan…

NURİ OKUTAN (Isparta) – Sayın Bakan, bildiğiniz gibi, iller Sosyoekonomik Gelişmişlik Endeksi’ne göre 6 kademeye ayrılmış ve yapılan yatırımlar bu kademelendirmeye göre teşvik edilmektedir. Isparta da 2’nci kademede yer aldığından yatırımlar çevre illere kaymaktadır ve haksızlığa uğramaktadır. Bu haksız tutum Bilim, Sanayi Bakanlığının 2012 durum raporunda da tespit edilmiştir. Isparta’ya gelen Hükûmet yetkilileri bu haksız tutumu düzelttiklerini söyledikleri hâlde bugüne kadar neden düzeltilmemiştir? Isparta derhâl 4’üncü kademeye çıkarılmalıdır ve Isparta ne zaman 4’üncü grup teşvik sistemine dâhil edilecektir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tarhan…

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Sayın Bakan, Maliye Bakanlığı verilerine göre, Kocaeli, ocak-haziran döneminde yüzde 85’le vergi tahsilat oranının en yüksek gerçekleştiği il. Ancak, buna rağmen Kocaeli’de hâlen metro, tramvay yok, havaalanı tam olarak aktif değil. Seçim döneminde seçim yatırımı olarak kullanılıyor, Kocaeli sayısız kalemde ekonomiye katkı sağlıyor. Neden kamu yatırımlarında Türkiye’de son sıralarda?

BAŞKAN – Sayın Bakan, kalan süre size aittir.

Buyurunuz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Daha var efendim altı dakika. Bir soru daha…

BAŞKAN – Pardon… Sayın Bakanım, bir soruluk daha vakit var sanırım. Sayın milletvekillerinin hakkını yemeyelim.

Sayın Tor…

FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – Sayın Bakan, Anayasa Mahkemesinin kararı üzerine, binlerce emekli memur, otuz yıldan fazla hizmetleri için de ikramiye ödenmesi konulu davalar açmış, bunlardan bir kısmı, birinci basamak mahkemelerden lehlerinde kararlar almışlardır. Anayasa Mahkemesinin kararına uygun olarak on binlerce emekli memuru mahkemelere düşürmeden, otuz yıldan fazla çalışma süreleri için ikramiye ödeme konusunda bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurunuz.

Size ek bir dakika daha vereceğim.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Usta… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, görüşmelerinizi lütfen kuliste yapınız.

ERKAN HABERAL (Ankara) – Sayın Bakanım, partilileriniz sizi dinlemiyor.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Sayın Usta, öncelikle, vergi, resim istisna ve muafiyetlerine ilişkin zaman zaman olumsuz değerlendirmeler olabileceğini ifade ettiler. Hakikaten, vergi sisteminde vergi, resim istisna ve muafiyeti konulurken mutlaka bir sosyal veya ekonomik amaç güdülerek konulması lazım. Beklenen, hedeflenen amaç ve hedefe varılıp varılmayacağı konusunda titiz çalışmalar yapılması gerekir. Ben de Sayın Usta’ya bu anlamda katılıyorum çünkü her vazgeçilen verginin mutlaka bir fırsat maliyeti var. Özellikle son yıllarda vergi harcamaları dediğimiz, yani vergi, resim, harç istisna ve muafiyetlerinin takibine imkân veren vergi harcamaları raporunun hazırlanması konusu, daha önceki dönemlerde de orta vadeli programlarda ve diğer yıllık programlarda yer aldı. Bu konuda Bakanlık olarak Gelir Politikaları Genel Müdürlüğümüz tarafından çalışmalar yürütülmektedir. Plan ve Bütçe Komisyonunda da daha önce ifade ettim, arkadaşlarımızın bana verdiği teknik bilgilere göre çalışmalar devam ediyor. İnşallah, gelecek sene eylül ayında ilk vergi harcaması raporunu yayımlayacağız, ondan sonra da her yıl bu vergi harcaması raporu yayımlanacak.

Vergi harcaması raporu bize ne söyleyecek? Tüm mevzuatta sayılı olan her vergi, resim, harç istisnasının kapsamını, sosyal ve ekonomik amacını ve bu kapsamda vazgeçilen vergi miktarını ilgili kurumlardan da bilgi alarak raporlamış olacak. Ben, kamu maliyesinin şeffaflığı açısından son derece yararlı bir rapor olacağını düşünüyorum. İnşallah, çalışmalar tamamlanır. Kamu maliyesinde özellikle vergi mükelleflerinin hakları bakımından son derece önemli bir belge olarak gördüğümü de ifade etmek isterim.

Sayın Parsak, madencilik sektöründe ilave maliyet oluşturan ruhsat bedelleri ve orman izin bedelleriyle ilgili bazı endişelerini ifade ettiler. Bu konularla ilgili olarak Enerji Bakanlığımız ve Orman Bakanlığımız tarafından yapılan çalışmalara binaen geçen dönem düzenlemeler yapıldı. Bir taraftan bu sektörde faaliyet gösteren işletmeler bakımından birtakım düzenlemeler yapılırken diğer taraftan, özellikle madencilik sektörünün vergilendirilmesi konusunda da yeni düzenlemeler yapıldı. Söylediğiniz hususlarla ilgili olarak Enerji Bakanlığı ve Orman Bakanlığı yetkilileriyle görüşüp söylediğiniz hususlarda ilave bir çalışma yapıyorlar mı, onu da kendilerinden alır, size bildiririm.

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Sayın Bakan, dün de birinci soru olarak Başbakanlık genelgesini sormuştum, hem Başbakanlık hem de Enerji Bakanlığı.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Doğru, kusura bakmayın. Evet, hatırladım, dün sormuştunuz.

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Onların devamı olarak sordum.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Şöyle: Başbakanlık genelgesi, sadece o madenlere ilişkin izinleri kapsamıyor, daha geniş bir…

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – İzinleri Başbakanlığa bağlıyor ve burada öngörülmezlik var, bu, çeşitli sıkıntılara yol açar.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Yok, Başbakanlık da bu konularla ilgili olarak müracaatların daha hızlı bir şekilde sonuçlandırılması konusunda çalışmalar yürütüyor. İnşallah, bu konuda gelen taleplere binaen Başbakanlıktaki bu konuyla ilgili birim, inşallah önümüzdeki dönemde bu taleplerin daha hızlı bir şekilde sonuçlandırılması için çaba sarf edecek.

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Toplu hâlde cevap alabilirsem sevinirim.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Sayın Kayışoğlu, Gemlik Belediye Başkanının görevden alınması konusuyla ilgili bir değerlendirmede bulundunuz. Ancak bu konudan ben de şimdi haberdar oldum, bilgim olan bir konu değil, İçişleri Bakanlığı nezdinde gerekli araştırmayı yapar, size o konuda ayrıca açıklama yaparız.

Sayın Okutan, Isparta ilimizin teşvik sistemi kapsamında “2’nci bölge” olarak sınıflandırılmasına bağlı olarak birtakım imkânlardan yararlanamadıklarını ifade ettiler. Biliyorsunuz, yatırım teşvik sisteminde hem bölgesel hem de genel teşvik unsurları var. Her bölgenin Kalkınma Bakanlığı tarafından belirlenen endekslere göre ekonomik gelişmişlik seviyesine bağlı olarak bölgeleri belirleniyordu ama Isparta ile ilgili olarak söylediğiniz hususta Kalkınma Bakanlığındaki arkadaşlarımızla görüşür, Isparta’nın 2’nci bölge olarak belirlenmesini gerekli kılan makroekonomik, sosyoekonomik koşullarla ilgili olarak kendilerinden bilgi alırım.

Sayın Tarhan Kocaeli ilimizde vergi tahsilat oranının yüzde 85 olduğunu ifade ettiler. Öncelikle bütün Kocaelili vatandaşlarımıza, vergi mükelleflerimize, vergi ödeme noktasında gösterdikleri hassasiyet için teşekkür ediyorum. Bütün illerimizde vergiye gönüllü uyumun daha fazla olması bizim temel arzumuzdur. Onun için Sayın Tarhan’ın Kocaeli iline ilişkin olarak vergi ödeme noktasında yaptığı açıklamalar için teşekkür ediyorum ama yatırımlar konusunda şu anda elimde Kocaeli ilinde yapılmakta olan yatırımlarla ilgili bilgi yok.

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – 79’uncu Bakanım, 79’uncu.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Ama inanıyorum ki hükûmetlerimiz döneminde bütün illerimizde, 81 ilimizde altyapı yatırımları, ulaştırma yatırımları, her alanda yapıldı. Kocaeli ilimizin ihtiyaçlarına bağlı olarak da mutlaka Hükûmet programımız içerisinde yer alan yatırımlar gerçekleştirilmeye devam edilecek.

Sayın Tor, Anayasa Mahkemesi kararına bağlı olarak, memur emeklilerinin otuz yıldan fazla çalışmalarına bağlı emekli ikramiyesiyle ilgili birinci derece mahkemelerde elde edilen sonuçlar konusunda bir çalışmamız olup olmadığını sordular. Konu, yeni bir konu. Anayasa Mahkemesi, emekli ikramiyesinin ödenmesine ilişkin düzenlemeyi genel olarak iptal ettiği için, geçmişte emekli olan memurlarımız bu maddeden, maddenin iptalinden istifade ederek yerel mahkemelerde davalar açtılar. Konuyu inceleteceğim. İnceleme sonucuna göre de yargılama giderinin yapılmasını, idare ile vatandaş arasında uyuşmazlık olmasını biz de istemeyiz. Bu konuda da en uygun yöntem neyse onu da inşallah gerçekleştiririz.

Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Madde üzerinde üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının 4’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                    Erhan Usta                                       Mehmet Günal                                      Oktay Vural

                      Samsun                                              Antalya                                                İzmir

                  Erkan Haberal                                   Mustafa Kalaycı                                     Kamil Aydın

                       Ankara                                               Konya                                               Erzurum

              İsmail Faruk Aksu

                      İstanbul

MADDE 4- 28/3/2001 tarihli ve 4632 sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanununun geçici 1 inci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “31/12/2015” ibaresi “31/12/2016” şeklinde değiştirilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 11 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                 Bülent Kuşoğlu                                 Bihlun Tamayligil                                   Haluk Pekşen

                       Ankara                                              İstanbul                                              Trabzon

                Zekeriya Temizel                                   Tahsin Tarhan                                     Kazım Arslan

                        İzmir                                                Kocaeli                                               Denizli

                 Lale Karabıyık

                        Bursa

“MADDE 4- 28/3/2001 tarihli ve 4632 sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanununun geçici 1 inci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “31/12/2015” ibaresi “31/12/2018” şeklinde değiştirilmiştir.”

BAŞKAN – Şimdi maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 11 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

         İdris Baluken                   Çağlar Demirel                  Filiz Kerestecioğlu

           Diyarbakır                        Diyarbakır                              İstanbul

 

       Behçet Yıldırım                   Garo Paylan                Mahmut Celadet Gaydalı

           Adıyaman                           İstanbul                                  Bitlis

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM AYDIN (Antalya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge hakkında Sayın Garo Paylan, buyurunuz. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; geçen önergede de söz almıştım ve Sayın Bakana bazı çağrılarım olmuştu. Özellikle, süren savaşla ilgili “Artık topa, tanka, uçağa para harcamayalım, hayra para harcayalım.” demiştim ama maalesef, Maliye Bakanlığı bütçesinden hâlâ savaşa, tanka, ölüme para harcanıyor. Biz artık bunun durması çağrısını yapıyoruz ivedilikle. Orada hepimizin hayatından bir parça kopuyor her gün. Bugün tekrar çocuklar öldü, gençler öldü, kadınlar öldü, maalesef askerler, polisler ölüyor ve ölüm hepimizden eksiltiyor ve maalesef bu, bu ülkenin bütçesinden oluyor ve bizim yol verdiğimiz, onay verdiğimiz bütçelerden oluyor. Biz ivedilikle “Savaşa para harcanmasın.” diyoruz Sayın Bakan.

Şimdi, öneriye gelince, vergi sistemimiz üzerine önergemizi verdik ve “Sermayeye hep avantajlar sağlanıyor.” dedik. Ancak, bu ülkenin bütçesi daha çok emekçilerin vergileriyle oluyor çünkü doğrudan vergi alamıyoruz. Gelir vergisi, kurumlar vergisine bakıyoruz, Batı’daki örneklerine göre devede kulak. Gelir vergisi ve kurumlar vergisi alamadığınız bir yerde hâlâ sermayeye çıkar sağlamak acaba niçin? Bakın, biz bir pasta yaratıyoruz gayrisafi yurt içi hasılada ve vergilerle bunu yapıyoruz ve bu vergiler daha çok emekçilerden alınıyor. Ve pastayı ayırırken de harcarken de maalesef hayra harcayamıyoruz. Hâlâ güvenlikçi politikalar esas alınarak para harcanıyor. Bu anlamda esas olarak vurgu yapacağım, Sayın Bakan, bir de rant vergisi.

Bakın, bu yıl şeffaflık yasası gündeme geldi -iyi biliyorsunuz- 14 Ocakta ve şeffaflık yasasının esas olarak geri çekilmesinin sebebi rant vergisiydi. Sayın Cumhurbaşkanı bunu şöyle açıkladı: “Mal bildirimini il, ilçe başkanları düzeyine indirirseniz, bu görevi üstlenecek il, ilçe başkanları bulamazsınız.” dedi ve seçim öncesi bunu doğru bulmadığını söyledi ve seçim arkasına ertelendi bu şeffaflık yasası ve esas olarak da rantı vergilendirmeyi hedef alıyordu. En büyük açık rantta, en büyük heyecanımız da rantın vergilendirilmesi. Ancak biz burada sayın milletvekilleri, dışarı çıkarken de, bakanlıklarda da, belediyelerde de özellikle Çevre Bakanlığında da ne olduğunu biliyoruz. Bazı parsellerde 1’e 3, 1’e 5 rant artırılıyor, on milyonlarca dolar rant artışına sebep veriliyor ancak biz bundan vergi alamıyoruz. Bu ülkenin emekçileri bu ranttan pay alamıyor.

Bakın “Bu yıl kriz var.” deniyor yıllardır, lüks tüketim araçlarında, lüks tüketimde inanılmaz bir patlama var. O lüks tüketimi yapanların vergi levhalarına bakın, yani milyon liralık arabalarla gezerler, kuruş vergi ödemezler çünkü ranttan vergi alınmıyor. Kendileri imar artışları, rantları alıyorlar, Çevre Bakanlığında büyük oranda bunlar yapılıyor ancak biz o rantı halka akıtamıyoruz. Hâlâ sermaye ve Türkiye'nin yüzde 1’i o ranttan nemalanıyor. O açıdan ivedilikle şu şeffaflık yasasını buraya getirelim. Şeffaflık yasası hem o “Bulamayız.” dediğiniz il, ilçe başkanları öyle bir olsun ki, iş takipçisi il, ilçe başkanları olmasın, hesabını verebilecek il, ilçe başkanları olsun. O zaman, iş takipçisi il, ilçe başkanları ve milletvekilleri olmaz, bir yanda zenginleşmiş il ilçe başkanları görmeyiz ve rant vergisinin ivedilikle gündemimize getirilmesini talep ediyorum ve bu çerçevede ancak esas olan o kaynağı, emekçilere doğru ayırabiliriz diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Paylan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 11 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Haluk Pekşen (Trabzon) ve arkadaşları

“MADDE 4- 28/3/2001 tarihli ve 4632 sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanununun geçici 1 inci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “31/12/2015” ibaresi “31/12/2018” şeklinde değiştirilmiştir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM AYDIN (Antalya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Önerge hakkında konuşmak isteyen Trabzon Milletvekili Sayın Haluk Pekşen.

Buyurunuz Sayın Pekşen. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

HALUK PEKŞEN (Trabzon) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Parlamentonun çalışma dönemlerinde 2011’de Halk Bankası Genel Müdürü, KİT Komisyonuna geldiğinde şöyle bir açıklamada bulunuyor Komisyondaki milletvekillerine: “Gerek KOBİ bankacılığı gerekse bireysel bankacılık alanında kredi kullandırarak büyümeye devam ettik.” diyor. Bravo, gayet iyi, aferin. “KOBİ kredilerindeki pazar payı yüzde 12,12 olmuştur, Halkbank olarak KOBİ’lere öncü ve lider banka olmayı sürdürdük.” Bravo, alkış, helal olsun! Zaten Komisyon milletvekilleri de böyle söylemiştir ama 2012 yılı Sayıştay Denetim Raporu’nun 120 ve 125’inci sayfalarında denmiş ki: “Bir dakika… Bunlar kocaman bir yalan, böyle değil, iş böyle değil.” Nasıl iş? Başkent Kurumsal Şubesinin 7287 sayılı müşterisi, yine Anadolu Kurumsal Şubesinin 4787 no’lu grup firması, Eylül 2011’de 250 milyon ABD doları nakit, 40 milyon ABD doları gayrinakdi açılan ve Aralık 2011’de 450 milyon ABD doları nakit, Aralık 2012’de 95 milyon ABD doları ilave ile 575 milyon dolara yükselen kredileri 18/12/2012 tarih 29/44 sayılı yönetim kararıyla yeniden yapılandırmış. Bu yapılandırmaların karşısında ipotek yok, devletin hazinesinin arazilerini teminat göstermiş. Bunlar da tabii ki teminat olarak alınamamış. Eylül 2013’te 909 milyon lira karşılık ayrılmış. “Bu bankanın bu işlemi şöyle bir işlemdir.” diye devam etmiş.

Yine demiş ki: “2011 ve 2012 denetim raporlarında krediye açılan firmalar hakkında yeterli istihbarat yapılmaz, yapılmıyor, kısa zaman aralıklarıyla firmalara büyük miktarda nakit ödemeler yapıldı, firmaların öz kaynakları yetersiz, işletme sermayeleri negatif, bilançoları zararlı ve diğer bankalara aşırı borçlu, bu firmalar batmış be kardeşim.” Sayıştay, ben dememişim, yorum yok, devam ediyor. Halk Bankasının yönetimince de bu alacakların tahsil edilmesinden ümit kesilmiş ve battığı görüldüğünden olsa gerek ki 2012 yılı bilançosunda 1,9 trilyon zarar yazılmış ve bu, zarar hanesine geçilmiş ama burada bitmemiş tabii, ne demişti az önce? “KOBİ kredileriyle biz KOBİ’leri destekledik, büyük bir artış yaptık, esnafa kredi verdik.” Şimdi, 2001 yılında Halk Bankası, yüzde 65 oranında kredilerini KOBİ’lere kullandırıyormuş. Ne olmuş? Yüzde 23’e inmiş demek ki 2011’de. Yani bir büyük yalan, olsun, tamam, yalan olsun, devam.

Peki, esnafa ne yapmış? 2001 yılında 1 milyon esnafa Halk Bankası kredi veriyormuş, şimdi sayı 300 bine inmiş. Böyle olunca da dedik ki: “Devletin bu sistemi bu kadar boş değildir yani bunu mutlaka baypas eden, kontrol eden bir yapı vardır, bir de buna bakalım, bu nedir?” diye. Bankalar Kanunu’na baktık, 32’nci maddede diyor ki: “İç denetim faaliyetleri tarafsız, bağımsız bir şekilde gerekli mesleki özen gösterilerek yeterli sayıda müfettiş tarafından yapılır.” Yani “Bankaların müfettişleri bu işleri yaparlar” diyor. Peki, sonra ne yaparlar? Bunu bağımsız denetçiye verirler, bir de bağımsız denetim raporu düzenlenir.

Bakın, bağımsız denetim raporu. Firma -buradaki firma da çok enteresan, adını söylemekte yarar görüyorum, AKİS Bağımsız Denetim diye bir firma- diyor ki 2011 yılında: “Efendim, bu banka ibra edilmelidir.” Peki, gayet güzel. 2012 yılında “banka ibra edilmelidir.” diyor. İyi, gayet iyi. 2013 yılında “banka ibra edilmeli” cümlesini kullanmıyor, diyor ki: “Efendim, durum budur, bilgilerinize arz ederim.” Geldik 2014’e, “Önemli bir husus görülmemiştir ama bazı sorunlar vardır.” diyor bu denetim şirketi. Başlıyor kıvırmaya. Kıvır, tamam, tam sana göre.

Ondan sonra devreye Kamu Denetçileri Kurumu giriyor çünkü Bankalar Kanunu gereğince oraya da bilgi vermek zorunda. Bir tek oraya değil, Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumuna da bilgi vermek zorunda. İkisine de bilgi veriyor, ikisi de “Aman birader, bizi bu işe karıştırma, bu iş ucu kötü bir değnek, aman bizi uzak tut.” diyor. Peki.

Sonra -Sayıştay bir daha devreye giriyor, durmuyor- Sayıştay diyor ki: “Ya, bu 7287 sayılı firma var ya, aha, bu, 2012’de tek kuruş ödemedi, bir öteleme daha yaptı, bunun hiçbir teminatı yok, bunun üzerine gidin.” diyor ama yine gidilmiyor. Arkasından Sayıştay bir rapor daha yazıyor, diyor ki: “Arkadaşlar, bu ne iş?” Süre de doluyor tabii. Böyle işte. Maalesef böyle oluyor. Diyor ki: “Bu krediyi kim açtı?” Diyorlar ki: “Genel Müdür.” “Ama Genel Müdür olamaz.” diyorlar. “Niye?” Bankalar Kanunu’nun 51’inci maddesi diyor ki: “Kredi açma yetkisi, Yönetim Kuruluna aittir.”

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Genel Müdürü de söyle, Genel Müdürü!

HALUK PEKŞEN (Devamla) – Genel Müdür kim?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kim?

HALUK PEKŞEN (Devamla) – “Oğlum Süleyman” var ya, o işte.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Onu söyle, onu söyle! Ayakkabı kutucusu.

HALUK PEKŞEN (Devamla) – Şimdi, kredinin izlenmesine ilişkin süreçte…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALUK PEKŞEN (Devamla) – Sayın Başkan, toparlayacağım efendim izin verirseniz.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) – Külliyen yalan! Okuma özürlüsün sen! Yalan söylüyorsun!

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Pekşen, toparlayınız lütfen.

HALUK PEKŞEN (Devamla) – Sayın Başkan, kredi bir yıl ödemesiz yapılandırılıyor 2013 yılında bir kez daha. 2013’ten bugüne kadar bu krediye ilişkin hiçbir ödeme yapılmıyor.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) – Önce kanunu oku, kanunu! Kanunu doğru yorumla!

HALUK PEKŞEN (Devamla) – Bankalar Kanunu 93’üncü maddesi, BDDK’ya görev veriyor, yine 95’inci madde BDDK’ya görev veriyor, yine 97’nci madde BDDK’ya görev veriyor.

ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) – Bankalar Kanunu’nu oku! Önce kanunu anla, ondan sonra! Yalan söylüyorsun! Kanunu okumuyorsun!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Nasıl verildi o kredi, bir de onu söyle! Kredi kartını ödeyemiyor, kredi kartını! “Bireysel krediyi ödeyemiyor” diye Sayıştay raporu var.

HALUK PEKŞEN (Devamla) – 97’nci madde BDDK’ya görev veriyor. Bütün bunların üzerinden Bankalar Kanunu’nun 160’ıncı maddesi diyor ki: “Görevi nedeniyle zilyetliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu para veya para yerine geçen evrak veya senetleri veya diğer malları kendisinin ya da başkasının zimmetine geçirenler zimmetten yargılanırlar.”

Arkadaşlar, Halk Bankası bir zimmet suçlusu örgütsel yapıyla kontrol altındadır.

BAŞKAN – Sayın Pekşen…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Süre bitti, süre.

HALUK PEKŞEN (Devamla) – Buradan Ankara Cumhuriyet Başsavcısına sesleniyorum: Bankalar Kanunu’nun 162’nci maddesi sana görev veriyor, BDDK sana görev veriyor. Murakıp raporlarını bekliyorum, bunu yargı mercisine taşıyacağım.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Süre bitti, süre.

BAŞKAN – Sayın Pekşen, başka bir önergede de konuşabilirsiniz.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, on beş dakika daha verin, ona yetmez.

HALUK PEKŞEN (Devamla) – Ve size saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Pekşen.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının 4’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Oktay Vural (İzmir) ve arkadaşları

MADDE 4- 28/3/2001 tarihli ve 4632 sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanununun geçici 1 inci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “31/12/2015” ibaresi “31/12/2016” şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM AYDIN (Antalya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Samsun Milletvekili Sayın Erhan Usta. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz, süreniz beş dakika.

ERHAN USTA (Samsun) – Çok değerli milletvekilleri…(AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, hatibi kürsüye çağırdım, lütfen…

Buyurunuz Sayın Usta, süreyi yeniden başlatıyoruz.

ERHAN USTA (Devamla) – Teşekkür ederim.

Çok değerli milletvekilleri, 4’üncü maddeye ilişkin verdiğimiz önerge hakkında söz aldım. Heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen kürsüdeki hatibe saygılı olalım.

Buyurunuz.

ERHAN USTA (Devamla) – Evet arkadaşlar, şimdi, bu tasarruf konusu önemli. Tasarrufun tanımı nedir diye şöyle bir baktığımızda, aslında, tasarruf, gelirimizin tüketmediğimiz kısmı fakat bunun yıllık olması önemli.

Şimdi, bu bireysel emeklilik sistemi, esas itibarıyla bizim de teknik olarak çalışmalarda bulunduğumuz ve benimsediğimiz ve tasarruf açısından da önemli olacağını düşündüğümüz bir sistem. Bu sistemde, biliyorsunuz, bir değişiklik yapıldı ve yüzde 25 devlet katkısı var şu anda. Bütün sisteme giren herkese bu katkı veriliyor. Tabii, bunun yaklaşık 2,5 milyar lira civarında yıllık maliyeti var yani ciddi bir maliyeti var bu sistemin bize, bu teşvikin. Bunun tasarruf üzerindeki etkisini ölçen bir çalışma henüz yok. Bu çalışmanın yapılmasının gerekli olduğunu ifade etmek istiyorum. Çünkü burada büyük risk şu: Sistem büyüyor fakat insanlar o yıl kazandığı gelirden değil de bir başka tasarrufunu buraya kaydırıyorsa bu, tasarruf değil yıllık hesapla, dolayısıyla tasarrufa bir ilave değil. Bizim yani bir portföy değişikliği şeklinde bir şeyse buraya dikkat etmemiz lazım bu yüksek maliyet açısından.

Şimdi, tasarruf önemli diyoruz fakat tasarruflarla ilgili Türkiye'de maalesef ciddi veri problemi var, bunu burada ifade etmek istiyorum. Bugün TÜİK, Türkiye'de yurt içi tasarruflar rakamını çıkaramıyor. Yurt içi tasarruflar rakamı, değişik bir çalışmayla TÜİK verilerinden istifade edilerek Kalkınma Bakanlığı tarafından çıkarılıyor, bunun bilinmesinin önemli olduğunu düşünüyorum.

İkincisi: Özel sektör kamu sektörü ayrımını yine Kalkınma Bakanlığı yapıyor ve özel sektör içerisinde de maalesef şu anda “hane halkının tasarrufu” ve “firma tasarrufu” diye bir veri elimizde yok. Bu, Türkiye’nin önemli bir eksikliğidir, bu eksikliğin giderilmesi lazım. Özellikle on üç yıl iktidarda olan bir partinin de bu tür konulara eğilmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum.

Şimdi, tasarruf niye önemli? Çünkü yatırım yapmak için tasarruf yaparız, büyümek için de yatırım ihtiyacı vardır. Tasarruf-yatırım farkı da bildiğiniz gibi cari açığı verir.

Şimdi, burada Türkiye’nin rakamlarına baktığımızda, cari açığın önemli ölçüde yükseldiğini görüyoruz; 2011 yılında yüzde 9,5’e kadar çıktı, millî gelirin 9,5’i. O zamanın rakamıyla 75 milyar dolara çıktı Türkiye’nin cari açığı, bu, çok ciddi bir açıktır. Cari açığın bu kadar yükselmesi, yatırımlarımızın çok fazla artmasından olabilir veya tasarruflarımızın düşmesinden olabilir. “Peki, hangisinden oldu?” diye baktığımızda cari açıktaki artışımız, bizim yatırım artışından değil, maalesef tasarruf düşüşünden kaynaklandı. Dolayısıyla Türkiye'de özellikle şu anda ciddi ölçüde büyümedeki tıkanıklığın nedenlerinden bir tanesi budur, tasarrufların düşmesidir. Dolayısıyla, tasarrufları artırmak durumundayız.

Şimdi, daha önceden de ifade ettim ama önemli olduğu için bir kez daha ifade etmek istiyorum. Tabii, bizde Türkiye nüfusunu yüzde 20’lik dilimlere böldüğümüzde ilk üç dilimin yani yüzde 60’lık kesimin tasarrufunun da negatif olduğunu görüyoruz. Ciddi bir şekilde borçlanma üzerinden finanse edilen bir tüketim harcaması var. Aslında burada bir anlamda illüzyon da var. Bu belki bir miktar Adalet ve Kalkınma Partisinin oylarını açıklamak açısından da bize bir sinyal verebilir. Yani insanlar bugün geçmişte olduğundan çok daha fazla borçlu. Bunlar aslında kendisinin artan geliriyle değil -bir kısmı, hatta önemli bir kısmı- sistemdeki borçlanma nedeniyle insanların bir refah artışı var. Bunu sanki gelir artışıymış gibi hissetmesi, bir miktar bugünkü iktidarın da oylarını açıklar diye düşünüyorum ama konunun esas önemli kısmı, bizim tasarruflarımızın… Bakın, yüzde 14 civarında bir tasarrufumuz var. Emsal ülkelerde yüzde 33 bu tasarruf arkadaşlar. Yüzde 33 tasarruf karşılığında yaklaşık yüzde 30 yatırım yapıyorlar ve o yüzden o ülkeler, gelişmekte olan ülkeler çok hızlı büyüyor. Bizim de bunu sağlamamız lazım.

Şimdi, cari açığı düşürdük diyoruz -hani tasarruf-yatırım farkı, eşittir cari açık olduğu için ona geçiyorum- fakat biz cari açığı maalesef, Türkiye'de büyümeyi düşürerek düşürdük. Tasarrufları artırarak cari açığı düşürmedik, büyümeyi aşağıya çekerek cari açığı düşürdük. Dolayısıyla, bu, aslında sorunun çözülmesi değil, sorunun ertelenmesi ve Türkiye’yi büyüyememe noktasına getirme oldu.

Şimdi, finans edilemeyen cari açık olmaz, biliyorsunuz. Çünkü bir zamanlar, ben hatırlıyorum, bakanlarımız, işte, finanse edildiği sürece cari açık problem değildir, diyorlardı. Böyle bir şey olmaz. Cari açık finanse edilse de edilmese de eğer cari açık nedeniyle kullandığınız dış kaynağı siz üretken alanlarda kullanmıyorsanız, bunu betona, otomobile, tüketim malzemelerine harcıyorsanız, o cari açık problemdir.

Şimdi, bunu nereden görüyoruz? Uluslararası yatırım pozisyonuna baktığımızda, Türkiye'nin son yıl itibarıyla 670 milyar dolara çıktı yükümlülüğü. Yani şu anda içeride 670 milyar dolar yabancı var, bizim yükümlülüğümüz var. Bunlar her an çıkabilir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Devamla) - …veya çıkmadığı zaman da bunlara, işte, varlıklarınızı veriyorsunuz, ciddi ölçüde borçlanıyorsunuz, bu, sizin faizinizi yüksek tutuyor, ekonomik kırılganlığı artırıyor. Bu anlamda tasarrufların önemini bir kez daha vurgulamak istiyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Usta.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 4’üncü madde kabul edilmiştir.

5’inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5- 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun geçici 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “31/12/2015” ibaresi “31/12/2020” şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN – 5’inci madde üzerinde gruplar adına ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Mehmet Parsak’a aittir.

Buyurunuz Sayın Parsak. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

MHP GRUBU ADINA MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Aziz Türk milleti, değerli milletvekilleri; 11 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Her şeyden evvel, bu maddenin amacını yani ilgili kanun hükmünde belirtilen hükümlülerin cezalarının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazını olumlu bulduğumuzu belirtiyorum ancak kanunla ilgili haklı eleştirilerimizi de ifade etmeden geçemeyeceğim.

Öncelikle vurgulamak isterim ki yasama tekniği açısından Adalet Komisyonunda görüşülmesi gereken bu maddenin Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmüş olması usul bakımından hatalıdır. Bu nedenle, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna getirilmesinde de usul hatası bulunan bu maddenin kabul edilmesi usul açısından yanlış olacaktır.

Öte yandan, bu ve buna benzer kanun tasarıları temelde on üç yıldır AKP’nin Türkiye’yi öngörüden yoksun bir şekilde yönetmekte olduğunu da açıkça ortaya koymaktadır. Özellikle AKP’li milletvekillerine sesleniyorum: Bir kanun yapıyorsunuz, sonra bu kanunun sonuna kanunun belirli bir süre ya da belirli kişilere ya da çevrelere uygulanmasını engelleyen geçici maddeler ekliyorsunuz, sonra da bu geçici maddelerin sürelerini uzatıyorsunuz yani bu geçici maddeler bir türlü geçmiyor, bitmiyor, tükenmiyor.

13 Aralık 2004 tarih ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun da bu şekilde tam olarak uygulanamayan kanunlardan birisi olarak şu anda karşımızda durmaktadır. Peki, bu sözde geçici ama aslen kalıcı nitelikteki kanun maddesinde ne denmektedir? Şu an değişiklik müzakeresini yürütmekte olduğumuz İnfaz Kanunu’nun konumuzla ilgili kısmı özü itibarıyla, bir kişi bir suçu işlediğinde ve yargılanması sonucunda ceza aldığında, cezasının belirli bir kısmını cezaevinde geçirmesini, belirli bir kısmını denetimli serbestlikle, belirli bir kısmını da şartlı salıverme koşulları altında geçirmesini öngörmektedir.

İnfaz Kanunu’nun geçici 4’üncü maddesiyse, kapsam olarak, kısa süreli hapis cezalarında hükümlünün denetimli serbestlik ve şartlı salıverme koşullarından yararlandırılmasında cezaevinde geçirilecek süre şartının belirli bir yıla kadar uygulanmamasını hükme bağlamaktadır. Kanuna geçici maddeler eklenmesi suretiyle bu süre uzatılarak içinde bulunduğumuz 2015 yılına kadar gelinmiş, bugün de bu sürenin 2020 yılına kadar uzatılmasını görüşüyoruz.

Hemen belirtmek ve önemle vurgulamak gerekir ki Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim, iyi hâlli bir hükümlünün topluma daha erken kazandırılması, dış dünyayla uyumunun sağlanması ve ailesiyle bağlarının güçlendirilmesi noktasında bu tür uygulamalar yapılmasına elbette itirazımız yoktur. Ancak, bir kanunun tam olarak uygulanmasının sürekli ertelenmesine ise haklı itirazlarımız bulunmaktadır.

Sayın milletvekilleri, AKP iktidarının bu tarz kanunlardaki genel yaklaşımı şudur: “Gelir vergisi konusunda sıkıntı yaşayanlar var, erteleyelim. Katma değer vergisi konusunda sıkıntı yaşayanlar var, erteleyelim. Kurumlar vergisi konusunda sıkıntılar var, erteleyelim. Bireysel emeklilik sisteminde tıkanmalar var, sistemi biz getirdik diye övünelim ama kanunun uygulanmasını erteleyelim. Ceza ve güvenlik tedbirleriyle ilgili aksaklıklar var, Türkiye’ye bunu biz getirdik diye övünelim ama kanunun uygulanmasını erteleyelim.” Evet, ne yazık ki AKP iktidarının bu bağlamdaki ilkesi, sorunları çözmek değil, ertelemektir. Erteleyin, erteleyin de popülizmle kabartılan, geçici kanunlarla ertelenen koca bir yığın sorun ne zaman çözülecek, gelecekteki hangi sorumluluk sahibi hükûmetin başına kalacak, bunu düşünen var mı? Karşımızda on üç yıllık bir iktidar var ve biz hâlâ kanunlardaki bazı hususların tekrar tekrar ertelenmesini konuşuyoruz. “Erteleme” dediysek de öyle yarına ya da diğer bir aya değil, tam beş yıl sonrasına erteliyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, bu uzatma teklifleri sadece bir popülizmin sonucu olmayıp aynı zamanda devletimizin içine düşürüldüğü çaresizlikleri de ne yazık ki gözler önüne sermektedir. Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün kendi İnternet sitesinde de yayınladığı resmî verilerine göre, 6 Haziran 2015 tarihi itibarıyla, 294 kapalı ceza infaz kurumu, 55 müstakil ceza infaz kurumu, 2 çocuk eğitimevi, 5 kadın kapalı ceza infaz kurumu, 1 kadın açık ceza infaz kurumu ve 3 çocuk kapalı ceza infaz kurumu olmak üzere toplam 360 tane ceza infaz kurumumuz bulunmaktadır. Bu ceza infaz kurumlarının ise 91 tanesi 2006 yılından bu yana görev yapan AKP hükûmetleri tarafından açılmıştır. Yani “Hamdolsun, cumhuriyet tarihi boyunca inşa edilen cezaevlerinin dörde 1’ini biz yaptık.” diye övünebilirsiniz.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Cezaevi yapmak suç değil ki Mehmet Bey.

MEHMET PARSAK (Devamla) – Şimdi, bu 360 ceza infaz kurumunun toplam kapasitesi kaç kişi? 167.620 kişi. Peki, Türkiye’de toplam kaç tutuklu ve hükümlü bulunuyor? 176.116 kişi. Yani, kapasiteden fazla tutuklu ve hükümlümüz var. Bunların kaçı tutuklu, yani yargılaması devam ediyor ya da keyfî uygulamalar nedeniyle içeride tutuluyor? 25.981 Sayın Cora. Bu 176 bin kişinin kaçı hükümlü? 150.135.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Eskiden tam tersiydi.

MEHMET PARSAK (Devamla) – Şimdi anladınız mı neden erteleme telaşındasınız? Çünkü, AKP iktidarı döneminde suç ve suçlu sayısı o kadar artmış ki tutuklu ve hükümlüleri yatıracak yeriniz yok neredeyse. Yani, AKP iktidarı döneminde Türkiye'de suç oranı artmış, hatta artmak ne kelime, ne yazık ki âdeta patlamıştır.

Yine, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü verileri: 1970 yılındaki toplam tutuklu ve hükümlü sayısı 59.511, Aralık 2002’deki toplam tutuklu ve hükümlü sayısı 59.429. 1970’te 35 milyon olan nüfusumuz 2002’ye kadar yaklaşık 34 milyon kişi artmış ama hükümlü ve tutuklu sayısı neredeyse aynı. Peki, bugünkü tutuklu ve hükümlü sayımız kaç? 30 Kasım 2015 itibarıyla tam 176.116. 2002’den bu yana nüfusumuz yüzde 17 artarken tutuklu ve hükümlü sayımız neredeyse yüzde 300 artmış. Yani, “Hamdolsun, cumhuriyet tarihinde görülmemiş sayıda hükümlü ve tutuklumuz var.” diye de övünebilirsiniz.

Aziz Türk milleti ve saygıdeğer vekilleri; “sessiz devrim” diye aslında bunları anlatmak lazım. Suçluluk konusunda sessiz bir devrim yapılmış. Ya suçluları yakalama, tutuklatma, hüküm giydirme konusunda çok mahirsiniz ya da bu işte bir terslik var. 59 bin nerede, 176 bin nerede?

Hükümlü ve tutukluların toplam nüfusa oranı 2002 yılına göre 2 kattan fazla artmış durumda. Ortaya çıkan sonuç ne biliyor musunuz? Biz bu ertelemeleri yapmazsak cezaevleri önünde kuyruk olacak, kuyruk. Tutuklu ve hükümlüleri yatıracak yer bulamayacak durumdasınız. Suç işleme oranının 2 kattan fazla arttığı bir ortamda bizleri cezaevlerinin derdine düşürdünüz. Kimi nasıl dışarıda tutsak da cezaevleri rahatlasa diye kıvranıyorsunuz.

Aynı zamanda, bir hukukçu milletvekili olarak diyorum ki: Partimiz MHP, uygun koşullar altında, denetimli serbestliğe ya da şartlı salıvermeye asla karşı değildir. Sonuçta, cezalandırmanın amacı suç işleyenleri topluma kazandırmak ve kurallara uyumlu hâle getirmekse bu, denetimli serbestlik ve şartlı salıvermeyle de gerçekleştirilebilir.

Sayın milletvekilleri, şimdi, buraya kadar gelmişken bir de suç türlerine göre bir değerlendirme yapmak gerekmektedir. Yine, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü verilerine göre 2 Aralık 2015 itibarıyla en çok işlenen suç, manidar bir şekilde, hırsızlık, tam 39 bin kişi. Hırsızlığı 32 bin kişiyle uyuşturucuya bağlı suçlar, 28 bin kişiyle adam öldürme takip ediyor. Türkiye'de yağma, gasp ve yaralamadan toplam 43 bin kişi hüküm giymiş durumda. Peki, yolsuzluk ve rüşvetten yatanların sayısı? İşte bu yok. Çünkü onlar yargılanmıyor, çünkü Türkiye'de bu işler en tepe noktalara kadar sıçradığından yolsuzlukların ve rüşvetin üzeri kapatılıyor.

Büyük Türk milletinin saygıdeğer vekilleri, suçlu sayısını 3 kat, suç işleme oranını 2 kattan fazla artıran bir sistemi sorgulamalıyız ve bunları araştırmalıyız.

Bu noktada dikkatinizi çekmek istediğim diğer bir husus da aslında bir koruma tedbiri olan tutuklamanın bir cezalandırmaya dönüşmüş olması. Ne hazindir ki 17-25 Aralıktan bu yana adalet tanrıçası Themis’in gözlerindeki bağ çözülmüş, elindeki terazinin ayarı bozulmuş ve diğer elindeki kılıcı büyük hırsızların değil sadece sıradan ve küçük hırsızların üzerinde sallanır hâle gelmiştir.

Sözlerimi “Adalet mülkün temelidir.” vecizesiyle tamamlamak istiyorum. Evet, adalet mülkün temelidir ama o mülk kupon araziler değildir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Parsak.

Gruplar adına ikinci konuşmacı, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili Sayın Behçet Yıldırım.

Buyurunuz. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

HDP GRUBU ADINA BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ben de görüşülmekte olan tasarının 5’inci maddesine ait görüşlerimi belirtmek üzere grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

5275 sayılı Yasa’nın 105/A maddesinde düzenlenen denetimli serbestlik tedbirinin uygulama amacı, hükümlülerin dış dünyaya uyumlarını sağlamak, aileleriyle bağlarını sürdürmelerini ve güçlendirmelerini temin etmek olarak belirlenmiştir. Bu nedenle altı aylık açık cezaevinde kalma şartının uygulanmamasına ilişkin geçici 4’üncü maddenin uygulamasının 2020 yılına kadar uzatılması istenmektedir.

İlgili yasa maddesi cezaevleri ve cezaevlerinde kalan hükümlülerle ilgili bir düzenlemedir. Ancak yasa, yukarıda belirttiğim amaçla çıkarıldığı iddiası mevcut ise de, bu şekilde kanun metnine işlenmişse de, amacın bu olduğu noktasında, cezaevlerinde hükümlülerle ilgili uygulamaya baktığımda bende şüphe uyandırmaktadır. Pratikte bu böyle olmamakta. Bu yasa “Cezaevlerinin kapasitesi doldu, şimdi yeni hükümlülere yer açıyoruz.” ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Bugüne kadar uygulamalara baktığımızda, nasıl toplumsal koşullar yaratmışız ki, nasıl bir ceza sistemi kurmuşuz ki âdeta doldur boşalt yapmak zorunda kalıyoruz; bunu sorgulamamız lazım.

Demokratik barışçıl ortamların, insan haysiyetine uygun yaşam koşullarının, suçu önlemede en etkili araçlar olduğu kanaatindeyim. Türkiye şu anda silahlı çatışmaların yoğun olarak yaşandığı ve her gün çok sayıda insanın yaşamını yitirdiği bir şiddet ortamında bırakılmıştır. Türkiye’nin temel sorunları olduğu gibi durmaktadır. Bu barışçıl, demokratik ortamları, insan haysiyetine yaraşır bir yaşam seviyesini yakalamadığımız ölçüde sanırım bu doldur boşalt mantığı aynen devam edecektir. İnsanların suç işlemesinin engellenmesine yönelik tedbirler geliştirmemiz gerekirken bu cezaevlerinde yer açma mantığıyla hareket ettiğimiz ölçüde, bu yasanın uygulanmasını, değil, 2020, 2050 yılına kadar uzatırız.

Kişi hürriyeti esastır. Bu anlamda, yukarıda belirtilen amaca uygun olarak tabii ki hükümlülere denetimli serbestlik uygulamasına devam edilmelidir. Yasanın amacı, hükümlülerin dış dünyaya uyumlarını sağlamak, aileleriyle bağlarını sürdürmelerini ve güçlendirmelerini temin etmek olarak belirtilmiştir. Biraz önce de belirttim, ben de şüpheyle bakıyorum, keşke bu amaç topyekûn bütün hükümlüler için, bütün cezaevi uygulamaları için geçerli olsa. Ancak, mevcut cezaevi uygulamalarımız bunun böyle olmadığını gözler önüne sermektedir. Cezaevi uygulamaları insanlık onuruna yakışır uygulamalar olmanın çok uzağındadır.

Bakın, bu ülkede cezaevinde kalan hükümlüler -dış dünyaya uyumlarını sağlasın, aileleriyle bağlarını sürdürmelerini ve güçlendirmelerini temin etmek için- keyfî olarak -aileleriyle uyum sağlasın diye- binlerce kilometre uzaktaki cezaevlerine nakledilmekte, mahpuslar her yeni güne başka bir hapishanede uyanmaktadır. Üstelik bu nakiller, bırakın hükümlüleri, haklarında masumiyet karinesi geçerli olan, duruşmaları hâlâ devam eden tutuklular için de uygulanmakta. Bu ülkede cezaevinde kalan hükümlülere, dış dünyayla, aileleriyle bağlarını sürdürsün diye uyduruk gerekçelerle ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma cezası uygulanmakta. Bu nakiller nedeniyle insanlar, çocuklarını, eşlerini, kardeşlerini görmek için her görüş günü binlerce kilometre uzaktaki bir şehre gitmek zorunda kalmaktadır. Bu durum, olaydan herhangi bir şekilde haberdar olmayan, karara konu eylemle herhangi bir şekilde alakası olmayan aile ve ziyaretçilerin mağduriyetine de sebep olmaktadır. Dışarıdaki insanların, ziyaretçilerin cezaevi müdürlüğü tarafından cezalandırılması hukukun temel ilkelerine açıkça aykırılık teşkil etmektedir.

Bırakın dış dünyayla bağlarını güçlendirmeyi, cezaevlerinde ölüm sınırında olan tutukluların durumu daha da ağırlaşmışken tedavileri yapılmadan ölüme terk edilmişlerdir. Hasta tutsaklara ve hükümlülere, bu ülkenin vatandaşı değil, âdeta rehine muamelesi yapılmaktadır. Açıkça, yaşam hakkı ihlal edilmektedir. Eğer AKP Dolmabahçe mutabakatına sahip çıksaydı bu durum böyle olmayacaktı, bu hasta tutukluların hepsi bugün dışarıda, özgürlüklerine kavuşmuş olacaktı.

Bugün, biliyorsunuz, sokağa çıkma yasağı nedeniyle tüm ülke âdeta bir açık cezaevine dönüşmüş durumdadır. Az önce, benden önceki hatip de söyledi, gerçekten cezaevlerinde yer kalmamıştır. 21 Temmuzda, biliyorsunuz, Suruç katliamı oldu, bunu protesto etmek için Adıyaman’da bir yürüyüş yaptık. Bu yürüyüşte 53 gözaltı oldu, 21 tane tutuklama oldu. Onlarla görüşmek için 6 kez Adalet Bakanlığına başvurdum, sonuç alamadım.

Başkanım, bu konuda dün bir görüşme yaptınız, Adalet Bakanından olumlu bir sonuç aldınız mı? Bunu da merak ediyorum doğrusu.

2015 yılının son günlerini yaşadığımız bugünlerde hapishanelerde ciddi hak ihlalleriyle karşı karşıyayız. Bir mahpusun dış dünyayla ilişkisi ne kadar kesilirse işkence ve kötü muamele riski de o kadar artar. Ülkemizdeki çatışmalı sürecin hapishanelere hemen yansımalarını görmekteyiz. Bilhassa çocuk ve kadın mahpuslara yönelik işkence ve kötü muamele, taciz uygulamalarında da belirgin bir artış görülmektedir. Her şeyden önce hapishanelerin genel koşulları -barınma, havalandırma, hijyen, sağlık, iletişim ve benzeri koşullar- kapasitesinin yüzde 100 doluluk oranına yaklaşması nedeniyle ortaya çıkan mekânsal sıkışıklık tüm tutuklu ve hükümlüler üzerinde eziyet etkisi yaratmaktadır. Bununla birlikte, özellikle cezaevine giriş sırasında yapılan çıplak aramalar, süngerli oda uygulamaları, kamerasız bölgelerde gerçekleştirilen şiddet, cezaevlerindeki arama ve denetimlerde, avukat ve aile görüşmesine gidiş ve gelişlerde, hastane sevkleri ve mahkemelere götürülüp getirilirken uygulanan şiddet, tabii ki izolasyon, cezaevlerinde öne çıkan işkence ve kötü muamelelerin olduğunu göstermektedir. Burada bir sürü örnek var: Antalya L Tipi Cezaevinde, Eskişehir H Tipi Cezaevinde, Silivri’de F Tipi Cezaevinde bir sürü olumsuzluklar olmuş ama bizi dünyaya rezil eden bir Pozantı gerçeği vardır. Pozantı’da çocuklara neler yapıldığını burada anlatmak onuruma dokunuyor doğrusu.

Diğer bir önemli konu da hasta tutsaklar meselesidir. Yeni verilere baktığımız zaman, 300’ü ağır olmak üzere toplam 750 hasta mahkûm bulunmaktadır.

Mahpusların sağlık hakkı iki kimlik arasında tartışılmaktadır: Bunlardan birincisi ulusal mahkemelerin aldığı kararlar neticesinde hapis altında tutulmalarını zorunlu kılan mahpus kimliği, diğeri ise sağlık sorunlarının tedavisi için gerekli tıbbi bakım ve tedavi koşullarının sağlanmasını zorunlu kılan hasta kimliğidir. Otoriter rejimlerde mahpusluk kimliğinin belirlediği zorunlu yaşam alanı ile hasta kimliğinin gerekli kıldığı uygun koşulların olgunlaştırılması sürekli çatışma hâlindedir.

Özellikle kelepçeli tedavi uygulaması bu yıl artış göstermektedir. Artık tek kelepçeyle yetinmeyen anlayış, İzmir Kırıklar ve Şakran Hapishanelerinde çift kelepçe uygulamalarına başlamıştır. Bu uygulamalara karşı çıkan mahpusların kolları bile kırılarak bu uygulamalar dayatılmaktadır.

Diğer bir konu, mahpuslar, jandarmanın elinden kolları kırılmadan kurtulduktan sonra karşılarına yeni bir engel olarak hekimler çıkmaktadır. Üzülüyorum bir hekim olarak, hasta haklarının hiçe sayıldığı bir cezaevi gerçekliğiyle karşı karşıyayız. Eğer bir hekim hastasını kelepçeyle muayene etmiş ya da etmek istemişse hasta hakları, hekimlik mesleği etiği kuralları, İstanbul Protokolü ilkeleri, Biyotıp Sözleşmesi ve Anayasa'nın 90’ıncı maddesi hükümlerine aykırı davranmış, tutukluların diğer hastalar gibi sağlık hizmeti alma hakkına engel olmuş demektir. Herkese eşit sağlık hizmeti sunmak hekimin birincil görevidir. Hiç kimse kelepçeli olarak muayene edilemez, hiçbir hekim kelepçeli hasta muayenesine zorlanamaz. Eğer bir cezaevi idarecisi, savcısı ya da Adalet Bakanı kelepçeli muayeneye ve sağlık hakkı ihlaline yol açan uygulamalara sessiz kalmışsa, o ülkede insan haklarından ve demokrasiden söz edilemez.

Ben de iki yıl cezaevi doktorluğu yaptım. Hep sorarlar, şimdiki durum ile eski durum arasında nasıl fark var? Evet, eski durumdan çok daha kötü durumlardayız.

Arkadaşlar, sanırım sürem bitiyor, bunun için toparlamak durumundayım.

Madde 56’da der ki: “Kurumların elverişsiz ve yetersiz kalması, kapsama gücünün aşılması, kullanılamaz hâle gelmesi, asayiş, güvenlik, doğal afet, yangın ve büyük onarım gibi zorunlu nedenlerle başka kurumlara nakledilmeleri gerekli görülen hükümlüler, yargı çevresi dışında Adalet Bakanlığınca belirlenen ve konumlarına uygun olan diğer kurumlara nakledilebilirler.”

Son olarak şunu demek istiyorum arkadaşlar: İmralı Cezaevinde Sayın Abdullah Öcalan’a özel hukuk ve ağırlaştırılmış tecrit uygulanmaktadır. 27 Temmuz 2011 tarihinden beri avukatlarıyla görüştürülmemektedir.

Önerilerim şudur arkadaşlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) – Bir dakika verebilir misiniz?

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, böyle bir usul yok ama size toparlamanız açısından bir dakika ek süre veriyorum.

BEHÇET YILDIRIM (Devamla) – Evet, çünkü önerilerim çok önemli.

1) Demokratik barışcıl ortamı yaratma adına Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit kaldırılmalı ve müzakereye geri dönülmelidir.

2) Cezaevlerinin, özellikle çocuk cezaevlerinin koşullarının ivedilikle düzeltilmesi gerekir.

3) Hasta ve yaşlı siyasi tutukluların bir an önce salıverilmesi gerekir.

4) Tutuklu ve hükümlü sevklerinin aileler mağdur olmayacak şekilde düzenlenmesi gerekir.

5) Yargı bağımsızlığı yeniden inşa edilmeli, yargıda siyasi otorite kaldırılmalı ve tarafsız adil yargılamanın yolu açılmalıdır.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım.

Gruplar adına son konuşma, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Sayın Ömer Süha Aldan’a aittir.

Buyurunuz Sayın Aldan. (CHP sıralarından alkışlar)

On dakika süreniz var.

CHP GRUBU ADINA ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle, Sayın Başkan, yeni görevinizde size başarılar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, 11 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerinde grubum adına söz aldım. Öncelikle belirtmem gerekir ki biz bu düzenlemeyi destekliyoruz. Düzenlemeyle, ceza ve güvenlik tedbirleri hakkındaki yasanın geçici 4’üncü maddesinde şartla tahliye süresini bir anlamda bir sene daha kısaltan bir düzenleme getiriliyor. Denetimli serbestlik kapsamında hükümlüler bir yıl daha önceden cezaevinden çıkma olanağına kavuşuyorlar, bunu destekliyoruz. Süre 31/12/2015 tarihinde doluyordu, süre 2020 yılına uzatılıyor. Ama bu konuda iki şey söyleyeceğim.

Bir tanesi: Geçen Parlamento dönemindeki yanlış alışkanlığın sürdüğünü görüyoruz. Bir kez bu tamamıyla Adalet Komisyonunun görev alanına giren bir konu olduğu hâlde Plan Bütçeden bu düzenleme çıkarılmaya çalışılıyor, bu doğru bir yaklaşım değildir. Bakın, yaklaşık bir aydan fazla bir süredir Meclis çalışır gibi yapıyor. Bütün komisyonlar oluşturuldu. Sadece Plan ve Bütçe Komisyonunda iki tasarı gündeme geldi. Burada vatandaş oyalanıyor, aldatılıyor vatandaş. Bu Meclisin gündemini iktidar partisinin çoğunluğu tayin eder. Zira komisyonlara egemen olan iktidar partisidir. İktidar partisi bu Meclisi şu anda çalıştırmıyor. Çalışır gibi yapıyoruz. Tamamıyla bir oyalamayla, akşam yediye kadar boş tartışmalarla geçiyor. Ben bütün Meclisi ve bu konuda da yetkili olanları uyarıyorum, Meclisi görev yapmaya davet ediyorum, bu halkı daha fazla aldatmaya kimsenin hakkı yoktur.

İkinci söyleyeceğim nokta: Bu düzenleme hükümlülerin haksızlığa uğrayıp da bir an önce cezaevinden çıkmalarını sağlamaya dönük bir iyi niyet düzenlemesi değildir. Bu düzenlemenin temelinde cezaevlerinin tıka basa insanla doldurulması vardır. Eğer siz 2005 yılında yürürlüğe giren Ceza Yasası’nda “İnsanlara daha fazla ağır cezalar hükmedersek suçu önleriz.” diye bir yaklaşım gösterip suçların cezasını artırırsanız cezaevlerini doldurursunuz. Yahu, cezaevinde insanlar cezalarının yüzde 40’ını yatıp şartla tahliye olabiliyorlar. “Bunun, en iyisi, üçte 2’sini yatsınlar, öyle çıksınlar.” derseniz yine cezaevine insan doldurursunuz.

Yetmedi, son günlerde yargı camiasında bir ceza verme eğilimi var, “takdir ve teşdit” dediğimiz bir anlayış egemen olmaya başladı. İnsanların iki yıldan aşağı cezaları ertelenebilir, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir ama, bakıyorsunuz, kasten çoğu hükümlü iki yıl bir ay hapis cezası almış.

Tabii, insanlar cezaevine böyle yığılınca, cezaevi yapa yapa da bitiremeyince, sorunu çözemeyince bu sefer “Acaba dolambaçlı yollardan nasıl denetimli serbestlikle, şununla bununla insanları erken tahliye edebiliriz?” diye arayış içine giriliyor. Bu da doğru bir şey değildir. Türkiye’de iktidarın aslında çok cezaevi yapma yerine insanların çalışabilecekleri çok iş alanları açması ve bu anlamda da cezayı ve suça eğilimi önlemeyi amaçlaması elzem olan bir konudur ama bu yapılmıyor.

Bu noktada, konuşmamın bundan sonraki bölümünü böyle haksız bir uygulama sonucunda cezaevinde bulunan 2 kişinin hukuksal durumunu değerlendirmeye ayıracağım. Bunlar da Can Dündar ile Erdem Gül’dür. Neden dolayı tutuklanmışlar? Tutuklama gerekçesi şu: Silahlı terör örgütüne yardım, devletin gizli kalması gereken bilgilerini açıklamak ve siyasal ve askerî casusluk. Yani, Türk Ceza Kanunu’nun 330’uncu maddesinden yargılanmak üzere haklarında bir soruşturma var ve bu kapsamda tutuklanmışlar. Suçun cezası ne? Müebbet. Peki, bu hangi bölüm başlığında Türk Ceza Kanunu’nun? “Yedinci Bölüm” başlığında “Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk” kapsamındaki bir suç. Ne yapmışlar? Bu 1 Ocak ve 19 Ocak 2014 tarihlerinde “MİT tırları” adıyla adı geçen tırlarda yapılan aramalara ilişkin olay yerindeki arama ve yakalama tutanaklarını kamuoyuyla paylaşmışlar. Bu, dava dosyasında yer alan bir bilgidir. Oysa, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 43’üncü maddesi devlet sırrı niteliğindeki belgenin ne olduğunu açıklamaktadır. Bir mahkeme dosyasına girmiş, bir anlamda aleniyet kazanmış bir belge devlet sırrı niteliğini kaybeder. Yani, şu anda devlet sırrı niteliğindeki bir belgeden dolayı bu insanlar içeride tutulmamalıdır çünkü mahkeme dosyasında bir belgedir bu.

Olay yeri tespit ve yakalama tutanağı, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 153’üncü maddesi gereğince, faile ve avukatına verilmesi gereken belgelerdir. Şu anda çoktan bu belge avukatların, sanıkların elindedir. Zira, Yargıtay 16. Ceza Dairesinde bu MİT tırlarına ilişkin aramayı gerçekleştiren yargı mensupları ve kolluk güçleri hakkında süren bir dava vardır. Bu dava dosyasındaki belgeyi toplumla paylaşmak devlet sırrı niteliğindeki bir belgeyi paylaşmak anlamına gelmez. Zira, devlet sırrı niteliğindeki belgeyi sadece ve sadece mahkeme heyeti inceleyebilir. Zabıt kâtibinin dahi bu belgeyi inceleme yetkisi yoktur. O zaman, ortada devlet sırrı niteliğinde bir belge yoktur. Bu anlamda, bu iki değerli gazetecinin eylemi Türk Ceza Kanunu’nun 285’inci maddesine uygun düşer. O da şudur ki duruşmalar kapalıdır, soruşturmalar gizlidir. Bu kapsamda, gizli soruşturmaya ilişkin ya da kapalı oturumdaki duruşmalara ilişkin belgeleri kamuoyuyla paylaşmak Türk Ceza Kanunu’nun 285’inci maddesindeki suçu oluşturur. Evet, Erdem Gül ile Can Dündar’ın eylemleri buna uygun düşer, bunu kabul ediyoruz. Ama bir milletvekili var, ismini vermeyeyim şimdi, polemiğe girmemek açısından. O, hakkındaki pek çok soruşturmadan kurtulsun diye, 2012 yılında bu Genel Kurulda bir değişiklik yapılmıştır, bu 285’inci maddenin son fıkrası eklenmiştir. Fıkra aynen şöyledir: “Soruşturma ve kovuşturma işlemlerinin haber verme sınırları aşılmaksızın haber konusu yapılması suç oluşturmaz.” Dolayısıyla, Ergenekon ve Balyoz gibi gizli soruşturması ya da kapalı yapılan duruşmalara ilişkin belgeleri sırf gazetelerde yayınladıkları, köşelerinde bunu haberleştirdikleri için, haklarında çok sayıda soruşturma açılan iktidara yakın gazete mensuplarını kurtarmak için bu düzenleme yapılmıştır. Dolayısıyla, ortada bir devlet sırrı olmadığına göre, bir kere devlet sırrı aleyhine bir suçtan dolayı bu 2 gazeteci yargılanamaz ve tutuklanamazlar. İkincisi: 285’inci maddenin son fıkrası gereğince de haklarında hiçbir şekilde cezai takibat yapılamaz.

Şimdi, ortada böyle bir gerçeklik varken kamuoyunun yanıltılmasını gerçekten son derece yadırgıyorum ama burada benim asıl yadırgadığım anlı şanlı ceza hukuku profesörleridir. Siz ne işe yararsınız? Ne işe yararsınız ey ceza profesörleri? Ortada hukukçu olmayan insanların dahi kolaylıkla kavrayabileceği bir tablo varken…

LEVENT GÖK (Ankara) – Niye susuyorsunuz?

ÖMER SÜHA ALDAN (Devamla) - …niye susuyorsunuz, kafanızı niye kumun altına sokuyorsunuz? Bunu unutmayın. (CHP sıralarından alkışlar) Asıl sorun da buradadır. Asıl sorun: “Ben oncu değilim ama ne yapayım.” diyenlerdir, çoğunluk da onlardadır aslında. Hukukun ayaklar altına alınmasına, özgürlüklerin kısıtlanmasına kayıtsız kalanlardır. “Bir gün acaba bir şeyler olur da başıma bir şey gelir mi?” diye korkanlardır ya da “Acaba, bir gün bir şeyler olur da ben bu işten bir nemalanır mıyım?” diyenlerdir. Tarih onlardan da, hukuku hiçe sayanlardan da hesap soracaktır diyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aldan.

Şahıslar adına ilk konuşmacı Ordu Milletvekili Sayın Oktay Çanak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

OKTAY ÇANAK (Ordu) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum. 26’ncı Yasama Döneminin Birinci Yasama Yılının hayırlara vesile olmasını temenni ederek sözlerime başlıyorum.

Bu kanun maddesiyle yapılmak istenen, aslında AK PARTİ’nin kurulduğu 14 Ağustos 2001 tarihinden itibaren ortaya koyduğu ilkelerin yol almasından ibaret. Yani bu kanun, bugüne kadar Türkiye’de unutulmuş, eksik bırakılmış, yarım kalmış, hiç dokunulmamış, hiç düşünülmemiş konularla ilgili yasal düzenlemelerin yapıldığı uzantılardan sadece birisi.

Bakın, bu kanunla, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı örgün ve yaygın eğitim yapan mesleki ve teknik eğitim okullarındaki atölye ve uygulama birimleri, anaokulu, kreş, çıraklık ve halk eğitim merkezindeki uygulama birimlerine bağlı döner sermaye işletmelerinin elde ettiği gelirler ve bu nedenle oluşmuş tüm iratlar, iktisadi işletme oluşmayacağı yönüyle hükme bağlanmıştır.

Bu düzenleme öncesinde, dernekler ve vakıflar ve biraz önce bahsettiğim Millî Eğitim Bakanlığına ait uygulama birimleri yüksek vergi ve cezalara muhatap olmakta, zaman zaman defter tutma, beyanname verme gibi ödevler nedeniyle ödenen vergiden çok daha büyük maliyetlere katlanmak zorunda kalmışlardır. Bununla ilgili mevzular da yargıya taşındığında, maalesef, idare mahkemelerinden olumsuz cevaplar almak suretiyle de bazı kayıplar yaşanmıştır.

Bu düzenlemeyle artık, derneklerin ve vakıfların madde kapsamında elde ettiği kazanç ve iratları kesinti suretiyle vergilendirildiğinden vergisel açıdan bir kayıp doğmaması; Millî Eğitim Bakanlığına bağlı uygulama birimlerinin asıl gayesinin eğitim faaliyetleri olması nedeniyle, bunların madde kapsamındaki gelirleri nedeniyle iktisadi işletme oluşmaması yaşanan birçok ihtilafı sonlandırmış ve uygulamada bu maddeyle kolaylıklar sağlanmıştır.

Bugün oylanacak olan 5’inci madde, MHP sözcüsünün ifade ettiği gibi bir erteleme değildir. Bu madde, bugüne kadar yapılmış olan uygulamanın 2020 yılına kadar uzatımından ibarettir. Öyleyse biz, yapılmış bir şeyi ertelemiyoruz, bilakis yapılmış bir şeyi, doğru olan bir düzenlemeyi 2020 yılına kadar uzatmış oluyoruz.

Vergi yönetimi, vergi idaresi, gerçekten bir millet için, bir devlet için çok önemli bir durumdur. Zira, AK PARTİ, kurulduğu günden itibaren, bir taraftan milletin vergi yükünü hafifletirken diğer taraftan da birçok hizmeti bu milletimizin ayağına getirmiştir. Ordu’da, kendi ilimde, bugüne kadar fındıkla alakalı doğrudan gelir desteği hiçbir hükûmet tarafından verilmemişken şu anda her yıl 286 milyon TL -eski parayla 286 trilyon TL- Ordulu fındık üreticisine, Trabzon’a, Düzce’ye, Giresun’a, Samsun’a verilmektedir. Onun için, bu düzenlemeler, mutlak suretle bir taraftan vatandaşımızın vergi yükünü azaltırken diğer taraftan da hizmetleri hiçbir sekteye uğratmadan o hizmetleri vatandaşımıza, milletimize götürmektedir.

Cezaevleriyle alakalı “Cezaevleri AK PARTİ döneminde doldu, taştı.” söylemi de doğru değildir. Bakın, eskiden çıkarılan, AK PARTİ dönemindeki İnfaz Yasası’ndan önce, mahkemede suçlu bulunan insanlar sadece aldıkları cezanın beşte 2’sini yatıyorlardı ama şu anda, AK PARTİ döneminde çıkan İnfaz Yasası’yla suçlu bulunan insanlar, aldıkları cezanın üçte 2’sini yatıyorlar. Düşünün, bir mahkeme birisine, bir suçluya 15 yıl hapis cezası verdiğinde o suçlu cezaevinde sadece 6 yıl yatıyordu, 9 yılını dışarıda geçiriyordu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKTAY ÇANAK (Devamla) – Sayın Başkanım, ek süre verirseniz...

BAŞKAN - Tabii ki. Toparlamanız için sadece…

Buyurun.

OKTAY ÇANAK (Devamla) – Ama AK PARTİ dönemindeki İnfaz Yasası’yla birlikte, 15 yıl ceza alan bir suçlu artık 10 yıl cezaevinde yatıyor. Onun için, cezaevleri bugün doluysa bu, hakkaniyetli, adaletli bir mahkeme kararının tesis edilmesi neticesidir.

Yine, AK PARTİ döneminden önce, cezaevlerinde yüzde 70 tutuklu varken ve yüzde 30 mahkûm varken bugün, AK PARTİ döneminde yüzde 70 mahkûm cezaevinde, yüzde 30’u tutuklu olarak cezaevinde bulunmaktadır. Yani netice olarak yapılan tüm bu düzenlemeler, AK PARTİ döneminde gerçek adaleti sağlamaya yönelik bir husustur.

Ben baro başkanlığı yapmış, avukatlık yapmış, cezaevi izleme komitelerinde görev almış birisi olarak... Geçmiş döneminde ceza alıp dışarı çıkarak mağdur ettiği insanların önünde yürüyen insanların herhâlde çevreye verdiği adalet algısı ile bugün, “Çok şükür, bana dokunan, mağdur eden insanlar artık cezaevinde uzun süreli yatıyor.” diyen vatandaşımızın adalet algısı hiç şüphesiz daha önemli.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKTAY ÇANAK (Devamla) – Bugün AK PARTİ iktidardaysa milletimizin bu etkin, bu doğru uygulamaları görmesindendir. Biz, onun için bu kanun değişikliklerine devam ederek yolumuza devam edeceğiz diyorum, Genel Kurulu sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Haram paracılar mesela, ödül alıyor!

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çanak.

Şahıslar adına son konuşmacı, İstanbul Milletvekili...

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – 69 uyarınca sataşmadan dolayı söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Parsak.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

14.- Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak’ın, Ordu Milletvekili Oktay Çanak’ın 11 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerinde şahsı adına yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Sayın milletvekilleri, biraz önce konuşan hatip bunun bir erteleme olmadığını, uygulamasının 2020 yılına taşındığını ifade etti. “Geçici Madde 4- (1) Bu Kanunun 105/A maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde ve ikinci fıkrasında belirtilen altı aylık süre şartı ile birinci fıkrasının (b) bendinde belirtilen cezanın belirli bir süre infaz edilmesine ilişkin şart 31/12/2015 tarihine kadar uygulanmaz.” hükmünün “31/12/2020 tarihine kadar uygulanmaz.” şeklinde değiştirilmesini öngörüyor. Bu anlamda, bu, uygulamanın o tarihe kadar ertelemesini sonuçluyor. Böylelikle 2020 yılına kadar bu durumun devam etmesi murat ediliyor. Bu, amaç olarak doğru -bunu konuşmamın üç yerinde de ifade ettim- yani bunun muhatabı olan vatandaşlarla ilgili bir sıkıntımız yok -hemen konuşmanın başında da söyledim- fakat siz, cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısının fazla olmasından dolayı bunu yapmak durumunda kalıyorsunuz, nitekim benden sonra konuşan CHP’li saygıdeğer hatip de bu hususa vurgu yaptı. Diğer taraftan da “AKP döneminde ceza ve tutukevleri dolmuş değildir.” şeklindeki beyanınız da doğru değil çünkü ben konuşmamda Adalet Bakanlığı ceza ve tutukevlerinin verilerini size ifade ettim. Artan nüfus oranıyla artan tutuklu ve hükümlü sayısını göze aldığımızda, AKP döneminde, 2002 ile 2015 arasındaki on üç yıllık süreçte nüfus yüzde 22 artmasına rağmen tutuklu ve hükümlü sayısının yüzde 300 artmış olması bu durumu açıkça hem de Adalet Bakanlığının verileri çerçevesinde gözler önüne seriyor. Dolayısıyla, bu noktada milletimizi aldatmamak lazım, yoksa muhatabı itibarıyla bundan yararlanacak vatandaşlarımızla ilgili yaklaşımımızın olumlu olduğunu ben de söylemiştim. Bunu düzeltmek ihtiyacını duydum.

Teşekkür ediyorum.

OKTAY ÇANAK (Ordu) – Sayın Başkanım, bir açıklama…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Çanak.

OKTAY ÇANAK (Ordu) – Yerimden mi konuşayım, oradan mı?

BAŞKAN – Siz bilirsiniz. Cevap mı vereceksiniz?

OKTAY ÇANAK (Ordu) – Evet, cevap vereceğim.

BAŞKAN – Sataşmadan mı istiyorsunuz?

OKTAY ÇANAK (Ordu) – Sataşmadan değil de sadece…

BAŞKAN – O zaman, yerinizden verelim.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

68.- Ordu Milletvekili Oktay Çanak’ın, Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

OKTAY ÇANAK (Ordu) – Evet, Sayın Başkanım, özellikle, konuşmamı burada bütün milletvekili arkadaşlar dinledi, ne MHP’li sözcü arkadaşın bize ait bir sataşması vardı ne de benim söylediğim sözlerde onlara ait bir sataşma vardı. Burada benim söylemek istediğim şuydu: Bir kere, kanun maddesinin gerekçesine bakıldığında, erteleme demek, var olan bir şeyi askıya almak demektir ama var olan bir şeyin süresini uzatmak, devam ettirmek ayrı bir şeydir, ben onu ifade etmek istedim.

Diğer mevzuyla alakalı da… Cezaevlerinin doluyor olması açıkladığı gerekçe açısından yanlıştı. Yani “AK PARTİ döneminde suçlar artıyor, suçlu sayısı artıyor.” dayanağından çıkmak doğru değil.

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Artmış ama.

OKTAY ÇANAK (Ordu) – Benim söylemek istediğim şu: AK PARTİ döneminde yapılan İnfaz Yasası’yla birlikte artık, ceza alan suçlu cezaevinde daha fazla süre kalıyor. Yani on beş yıl ceza alan bir kişi AK PARTİ’den önce altı yıl cezaevinde kalırken artık, mahkemede on beş yıl hüküm giyen birisi on yıl o cezaevinde yatıyor.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Yüzde 300’ü açıklamaz bu.

OKTAY ÇANAK (Ordu) – Onun için, bu, ister istemez, eylemsel olarak o cezaevinin dolmasını gerektiriyor. Yani sanki “AK PARTİ geldi de suçlar arttı.” gibi, böyle bir algıyı vermek doğru değil, sadece onu ifade etmek istedim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çanak.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/318) (S. Sayısı: 11) (Devam)

BAŞKAN – Şahıslar adına son konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Zeynel Emre.

Buyurunuz Sayın Emre. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerine şahsım adına söz aldım. Sizleri sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un geçici 4’üncü maddesinde değişiklik yapılarak bu maddede düzenlenen koşulun 31/12/2020 tarihine kadar uzatılması önerilmektedir. Bir defa, böyle bir değişikliğin asli komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülüp buraya gelmesi yanlıştır, Adalet Komisyonunda görüşülüp buraya gelmesi lazımdı.

Denetimli serbestlik nedir? Denetimli serbestlik, yasa tarafından belirlenen süre içerisinde kişinin infazının son döneminde sosyal hayata uyum sağlayabilmesi için, ailesiyle ilişkilerini, bağlarını sürdürebilmesi açısından, dış dünyayla da bir bağ oluşturması açısından faydalıdır ve yararlıdır. Bu yasadan faydalanabilmek için hükümlünün son altı ayını cezaevinde geçirme şartı var. Bu şartın uygulanması daha önce 2015 yılının sonuna kadar uzatılmıştı, şimdi bu yasayla birlikte 2020 yılına kadar uzatılması planlanıyor. Bunun olup olmamasının doğru bir şekilde tespiti açısından Adalet Komisyonunda etraflı şekilde tartışılması, faydalarının ve sakıncalarının tespit edilmesi lazımdı.

Benden önce burada konuşan değerli milletvekillerinin de belirttiği gibi, Türkiye’deki tutuklu ve hükümlü sayısı oranında ciddi şekilde artış var. Bakın, Türkiye’de son on beş yılda nüfus artış oranımız yüzde 24 olmasına rağmen, tutuklu ve hükümlü sayısındaki artış yüzde 250’lerin daha üzerinde. Evet, şunu biliyoruz, yeni cezaevlerinin yapılması planlanıyor. Keşke yeni cezaevleri yerine öğrencilerimize kampüsler yapabilseydik, öğrencilerimize yeni yurtlar yapılması planlansaydı.

Yine, bu yasada denetimli serbestlikten hangi suç tiplerinin yararlanacağı belirtilmiş. Esasında tam da içinde bulunduğumuz haftanın, zamanın ruhuna uygun olarak… Bu yasayla rüşvet yerseniz, hırsızlık yaparsanız, ihaleye fesat karıştırırsanız, hatta adam öldürürseniz denetimli serbestlikten yararlanabiliyorsunuz ancak gazeteciyseniz ve ülkenin, devletin, devlet görevlilerinin birbirine girdiğini görüyorsanız, devletin Jandarmasının, MİT’inin birbirine silah doğrulttuğunu, birbirini kelepçelemeye çalıştığını görüyorsanız ve hâliyle bunu da haber yapıyorsanız yani böylesine büyük bir suçu işlerseniz, bir de böyle bir suçtan hüküm aldığınızı düşündüğünüzde denetimli serbestlikten yararlanamayacaksınız. Aslında, yasa tam olarak bu.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bir defa, usul açısından baktığımızda, bu Mecliste bundan sonra Sağlık Komisyonunun yapması gereken bir işi Tarım Komisyonu da pekâlâ yapabilir, nasıl olsa çoğunluğunuz var.

17-25 Aralık haftasındayız. Türkiye, Uluslararası Şeffaflık Örgütü Yolsuzluk Endeksi’nde 50 puandan 45 puana düştü. 2013 yılında 53’üncü sıradaydık, 2014’te 64’üncü sıradayız. 175 ülke arasında bir yıl içerisinde böylesine bir düşüş yaşayan başka bir ülke yok.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu yolsuzluk operasyonuyla ilgili çok sayıda milletvekilimiz görüşlerini belirtti, bunun detayına burada girmeyeceğim. Ancak, geçen hafta ve bu hafta, bu konuda muhalefet partilerinden milletvekilleri düşüncelerini ifade ettiğinde şöyle bir anlayışın iktidar partisi tarafından kabul edildiğini görüyoruz: “Bu itirazlar daha önce de dile getirildi, üzerinden 4 seçim geçti ve hepsinde de biz 1’inci parti çıktık.” deniliyor.

Değerli arkadaşlar, seçim sonuçları ile hukuk ve adalet kavramlarını birbirine karıştırmamak lazım. Bir insan düşünün, canlı yayında birkaç kişiyi aynı anda öldürdüğünü, cinayet işlediğini farz edin, daha sonra da seçime girip milletvekili olduğunu, bakan olduğunu, başbakan olduğunu farz edin…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Soruşturma komisyonu kuruldu, onu da söyle.

ZEYNEL EMRE (Devamla) - …bu kişi sizce aklanmış olur mu, olmaz mı, hukuken aklanır mı, aklanmaz mı?

Değerli arkadaşlar, seçimlerde aldığınız sonuçlar yolsuzluk iddialarını, hakkınızdaki yolsuzluk iddialarını aklamaz. Yine, itiraz ettiğiniz noktalardan biri de bizim dile getirdiğimiz bu ve benzeri olaylar nedeniyle oyumuzu artıramadığımız. Evet, sonuçlar itibarıyla, biz sonuçları, hangi kesimlerden ne kadar oy aldığımızı biliyoruz, bunları değerlendiriyoruz. Biz aslında oy alma kaygısıyla da bazı düşüncelerimizi, bazı olaylara verdiğimiz tepkileri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ZEYNEL EMRE (Devamla) - Sayın Başkanım, bir dakikalık bir söz verir misiniz?

BAŞKAN – Toparlayınız lütfen, Sayın Emre.

ZEYNEL EMRE (Devamla) – Mesela, biz Soma’da 301 madencinin ölümünden bahsederken, madenci kardeşlerimizin haklarını savunurken bir oy kaygısı güderek konuşmuyoruz. Biz, Türkiye’de kadına karşı şiddetin önlenmesi için çalışma yapılması, bunun için mücadele edilmesi gerektiğini ifade ederken bir oy kaygısı taşımıyoruz. Biz, Suruç, Ankara, Diyarbakır patlamalarından bahsederken de yolsuzluk iddialarından bahsederken de bir oy kaygısıyla hareket etmiyoruz.

Değerli arkadaşlar, biz bu ülkenin daha adaletli, sosyal adaletin egemen olduğu, hukuka bağlı, insan haklarına duyarlı bir ülke olması için çalışıyoruz, bu uğurda da bildiğimiz tüm doğruları söylemeye devam edeceğiz. Biz, ülkemizin daha yaşanabilir bir ülke olması için mücadele ediyoruz ve buna da devam edeceğiz diyorum, hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Emre.

Sayın milletvekilleri, on dakika süreyle soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz.

Şimdi, sisteme giren sayın milletvekillerine sırasıyla söz vereceğim.

Sayın Aksu...

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) – Sayın Bakan, sadece genel enflasyon oranları dikkate alınarak maaş ve aylıkların artırılmasını adaletli buluyor musunuz? Emekli aylıklarındaki ve kamu çalışanlarının maaşlarındaki artışların, genel enflasyon endeksi yerine bu kesimlerin tüketim kalıplarını ve hayat standartlarını dikkate alan özel bir endekse göre, örneğin emekli geçinme endeksine göre yapılmasını temin edecek bir düzenleme düşünüyor musunuz? Bu konuda somut bir çalışmanız var mı?

BAŞKAN – Sayın Depboylu...

DENİZ DEPBOYLU (Aydın) – Sayın Bakan, memurlarımız yoksulluk sınırında maaş aldıkları hâlde zenginler kadar vergi ödüyor. Yıllık brüt ücretleri 11 bin lirayı geçen yaklaşık 2 milyon 100 bin memur geçtiğimiz yıl yüzde 15 vergi diliminden yüzde 20 vergi dilimine yükseltilmiştir, bu nedenle gelirleri azalmıştır. Bu mağduriyeti ortadan kaldırmak için bir çalışma yapmayı planlıyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Budak...

ÇETİN OSMAN BUDAK (Antalya) – Sayın Bakan, geçtiğimiz gün de bu soruyu sormuştum ama zaman kalmamıştı, cevaplayamamıştınız, bugün tekrarlıyorum: 1 Kasım seçimlerinde beyannamenizde, asgari ücretle ilgili 1.300 lira olan vaadiniz vardı. Burada en çok etkilenecek öncelikle emekçi kesim, daha sonra mikro ölçekli işletmeler, esnaf ve KOBİ’ler olacak. Burada bu etkinin ortadan kaldırılması için asgari ücretin üzerindeki vergi yükünü kaldıracak mısınız? Biliyorsunuz, bizim de vaatlerimizde vardı ve vergi yükünü biz kaldıracağımızı taahhüt etmiştik. Sorum budur.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Sayın Öz…

BÜLENT ÖZ (Çanakkale) – Sayın Bakan, Çanakkale’den ve Türkiye’nin birçok yerinden muhtarlarımız bizleri arayarak feryat ediyor. Hiçbir sorumlulukları olmaması gerekirken ÇKS belgelere muhtarın imzasını zorunlu tutan uygulama neticesinde muhtarlarımız, haksız bir şekilde, görevi kötüye kullanmaktan ve çiftçinin haksız kredi kullanmasını sağlamaktan ağır ceza mahkemelerinde yargılanmaktalar. Bu formları muhtarlar imzalamak istemiyor, “Bizim araziye çıkıp keşif yapma olanağımız yok.” demekteler. Yerinde keşif yapmadığından ve görev alanları olmadığından, yargılanmaları doğru değildir. ÇKS belgelerine çiftçilerin verdiği beyanın doğruluğu coğrafi bilgi sistemine göre “check” edilebilir ve bunu yapması gereken tarım il müdürlükleridir. Çanakkale’de ve Türkiye’de bu konuyla ilgili kaç muhtar yargılanmaktadır? ÇKS belgelerinin muhtarlar tarafından onaylanması hangi yasal mevzuata dayanmaktadır? Bu uygulamaya son vermeyi düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Usta…

ERHAN USTA (Samsun) – Sayın Bakan, verimli ovalarına ve uygun coğrafi konumuna rağmen, Samsun’un kişi başı üretimi Türkiye ortalamasının ancak yüzde 70’i kadardır. Samsun ciddi ölçüde göç vermektedir. Bafra, Çarşamba ve Terme Ovalarında ürünün bir anda ortaya çıkmasıyla fiyatlar düşüyor, mahsul çoğu zaman tarlada kalıyor, çiftçi mağdur oluyor. Çünkü, Samsun’da yeterince tarıma dayalı sanayi yok. Kamu yatırımları da çok az olduğu için, özel sektör yatırımı da yetersiz. Samsun’da daha fazla yatırım yapılmasına ve gelirin artırılmasına yönelik olarak Hükûmetinizin bir projesi var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Parsak…

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Sayın Bakan, tarım ve hayvancılığa müsait verimli toprak ve su kaynaklarına, meyvecilik, mermercilik gibi faaliyetlere, jeotermal su, yolların kesişim noktasında bulunmak ve Kurtuluş Savaşı’nın merkezi olmak gibi önemli avantajlara sahip olmasına rağmen, AKP hükûmetleri döneminde verdiği göç nedeniyle 7 olan milletvekili sayısı 5’e düşen, nüfusu düştüğü için belde belediyeleri kapatılan, resmî verilere göre net göç hızı açısından Türkiye'nin en çok göç veren ilk 30 ili arasında yer alan, çeşitli kurum ve kuruluşlar tarafından yapılan yaşanabilir iller endekslerinde ekonomi, eğitim, sağlık, kent hayatı ve kültür, sanat gibi kriterler açısından Türkiye’deki iller arasında 50’li sıralarda bulunan, jeotermal enerjiye sahip olmasına rağmen hava kalitesi hassas ve sağlıksız olarak değerlendirilen ve AKP’li yetkililer tarafından defalarca Ege’nin yıldızı yapılacağı söylenen Afyonkarahisar’ımız, yine resmî verilere göre 8 Ege ilinin en geri kalmış ili olmaktan ne zaman kurtulacaktır?

BAŞKAN – Sayın Aydın…

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sayın Bakan, Ulaştırma Bakanlığı uhdesinde projelendirilen, kısmen uygulamaya konulan ve kısmen de ihale aşamasında olan bu Yüksek Hızlı Tren Projesi Ankara-Yozgat-Sivas hattı sanıyorum projelendirildi ve ihaleye çıkarıldı, yapılıyor kısmen de. Daha sonra, Sayın Bakanın pozitif ayrımcılığıyla Erzincan’ın da buna dâhil edildiği konusunda spekülasyonlar var. Buna Erzurum dâhil mi, değil mi? AK PARTİ’li arkadaşlar bunun dâhil olduğunu söylüyorlar, birinci kaynaktan doğru bilgi edinmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurunuz.

Beş dakika size aittir.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Sayın Başkan teşekkür ediyorum.

Sayın Aksu memur maaşlarının artışına ilişkin olarak reel artışların önemli olduğunu, enflasyona endeksli, sadece enflasyonu gözeten bir maaş artışının yeterli olmadığını ifade ettiler ve bu konuda bir çalışmamız olup olmadığını söylediler. Eğer yanlışsam beni düzeltsinler.

Dün burada, tüm toplum kesimlerine ilişkin hem emeklilerimiz hem işçilerimiz hem de memurlarımızla ilgili olarak AK PARTİ hükûmetleri döneminde yapılan ücret artışlarını hem nominal olarak vermiştim hem de reel olarak vermiştim. Özellikle memurlarla ilgili olarak bu dönemde yapılan artışları reel olarak bir daha ifade etmemde fayda var. Aile…

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) – Sorum bu değil. Sorum, emekli maaşlarındaki, emekli aylıklarındaki artışı ayrı bir endekse göre hesaplamayı düşünüyor musunuz? Emeklilerin hayat standartlarına göre düzenlenen bir geçinme endeksine dayalı olarak yapmayı, artırmayı düşünüyor musunuz?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Şimdi, normalde ücret artışları yapılırken en çok tabii öne çıkan, kişinin en azından enflasyon karşısında özlük haklarının korunup korunamadığı. Dolayısıyla söylediğiniz türden bir çalışmamız yok ama AK PARTİ hükûmetleri döneminde memurlarımız da diğer çalışanlarımız gibi reel olarak önemli ücret artışları almışlardır. Mesela, en düşük memur maaşı 2002 ila 2015 arasında reel olarak yüzde 94 oranında artmıştır yani hem enflasyon karşısında maaşları erimemiştir hem de son on üç yıldır, AK PARTİ hükûmetlerinin iktidarda olduğu son on üç yıldır Türkiye ekonomisinde oluşan refahtan önemli bir pay almışlardır.

Sayın Depboylu’nun “Memurlar da zenginler kadar vergi ödüyor. Vergi tarifelerine ilişkin bir çalışmanız var mı?” şeklinde bir soruları oldu.

Değerli arkadaşlar, vergi uygulamalarında artan oranlı tarife neredeyse evrenseldir. Aslında, artan oranlı tarife kişinin ödeme gücüne bağlı olarak daha fazla vergi ödemesini içerir. Söylediğiniz husus mevzuatımızda sadece memurların aldıkları ücret üzerine uygulanan bir yöntem değil, hem bütün çalışanlara hem de bütün ticaret erbabına, çiftçilerimize aynı tarife yapısı uygulanmaktadır. Dolayısıyla burada yapılan uygulama “ödeme gücü” ilkesinin hayata geçirilmesidir. Bu sebeple, memurlara ilişkin olarak özel bir farklı uygulamanın yapılmadığını ifade etmek isterim.

Sayın Budak “Asgari ücret 1.300 lira olacak. Bununla ilgili olarak vergi yükünü kaldıracak mısınız?” şeklinde bir soru sordular. Bu konuyla ilgili olarak da biliyorsunuz, hem seçim beyannamemizde hem de Hükûmet programımızda 1 Ocak itibarıyla asgari ücretin net 1.300 lira olduğunu ifade ettik. Şu anda da Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarına devam ediyor, inşallah yılbaşından önce Komisyon asgari ücreti belirleyecek. Sayın Başbakanımız da ifade ettiler farklı şekillerde, bundan dolayı ortaya çıkacak yüke ilişkin özel sektörün talepleri çerçevesinde ve bütçe imkânları çerçevesinde bir çalışma yapılacağını ifade etmişlerdi; biz de şu anda o çalışmaları yürütüyoruz.

Sayın Öz, muhtarların ÇKS sistemine ilişkin olarak imzaladıkları evraklardan dolayı sorumlu tutulmaları hususunu söyledi. Konuyla ilgili doğrudan bilgim yok, Tarım Bakanlığının yaptığı bir uygulama. Muhtemelen çiftçilerimizin tarımsal desteklerden yararlanması noktasında muhtarların araziye ilişkin tespit tutanaklarında belki imzaları vardır ama uygun görürseniz konuyu araştırayım, Tarım Bakanlığından bilgi alıp size arz ederiz.

Sayın Usta Samsun ilimizle ilgili olarak bir değerlendirmede bulundu “Daha fazla yatırım, daha fazla gelir artırıcı projeleriniz var mı?” diye.

Değerli arkadaşlar, bütün illerimizin hem ekonomik olarak hem sosyal olarak hem de gelir düzeyi olarak daha iyi duruma gelmesi noktasında hükûmetlerimiz döneminde önemli çalışmalar yapılmıştır…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, tamamlayınız, süre veriyoruz.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - …Samsun ilimiz de bunlardan bir tanesidir, inşallah Samsun iline yapılan yatırımlar önümüzdeki dönemde daha da artacak.

Sayın Parsak, Afyonkarahisar’la ilgili bir değerlendirmede bulundu. Afyonkarahisar’da özellikle termal turizm ve spor turizmi üzerinden son yıllarda önemli bir atılım gerçekleştirildi. Hakikaten Afyonkarahisar ekonomik olarak çok ciddi ilerlemeler kaydetti. İnşallah önümüzdeki dönemde de Hükûmetimiz tarafından Afyon’da yapılan yatırımlar ve ortaya konulan olumlu yatırım iklimi sayesinde yatırımlar daha da artacaktır.

“Yüksek hızlı tren konusunda birinci kaynaktan bilgi alabilir miyim?” dedi. Ben Maliye Bakanı olduğum için bu konuda birinci kaynak Sayın Ulaştırma Bakanımız.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sayın eski Müsteşar size bir bilgi getirdi efendim, oradan alabiliriz.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Yok, Sayın Bakanımıza ben sorarım, Sayın Bakanımızdan bilgi alırım ve size sonra arz ederim.

Çok teşekkür ediyorum.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Sayın eski Müsteşar Mehmet Bey aramızda.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

5’inci madde üzerinde, ikisi aynı mahiyette olmak üzere, üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 11 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

 

              Bülent Kuşoğlu                Lale Karabıyık                    Aykut Erdoğdu

                    Ankara                            Bursa                                İstanbul

 

                Veli Ağbaba                     Murat Emir                       Şenal Sarıhan

                   Malatya                           Ankara                               Ankara

 

                                                      İlhan Kesici

                                                         İstanbul

“Madde 5- 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun geçici 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “31/12/2015” ibaresi “31/12/2021” şeklinde değiştirilmiştir.”

BAŞKAN – Şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette bulunduğundan önergeleri birlikte işleme alacağım. Talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim veya gerekçelerini okutacağım.

Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 11 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

         İdris Baluken                     Çağlar Demirel             Dilek Öcalan

           Diyarbakır                          Diyarbakır                    Şanlıurfa

 

      Dirayet Taşdemir             Mehmet Emin Adıyaman

                Ağrı                                     Iğdır

 

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 

       Erhan Usta                   Mehmet Günal                   Oktay Vural

         Samsun                           Antalya                             İzmir

 

  İsmail Faruk Aksu                Kamil Aydın                 Mustafa Kalaycı

         İstanbul                          Erzurum                           Konya

 

                                          Erkan Haberal

                                                Ankara

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM AYDIN (Antalya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Diyarbakır Milletvekili Sayın Çağlar Demirel, buyurunuz.

Süreniz beş dakika.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; başta, görüşülmekte olan tasarının 5’inci maddesinin metinden çıkarılması gerekiyor. Nedeni de: Plan Bütçede ele alınması gereken bir madde değil Adalet Komisyonunda ele alınması gereken bir maddedir. Denetimli serbestlikle ilgili yaptığımız tartışmalarda şunu çok net ifade edebiliriz ki… Denetimli serbestliğin siyasi tutuklulara uygulanmasında yaşanan iki farklı durumu ifade edeceğim. Zaten cinsiyetçi bir yaklaşım başta kadınlara ilişkin. Siyasi kadın tutsakların denetimli serbestlikten yararlanmaları mümkün değil çünkü götürülebilecekleri herhangi bir alan yok. Erkek siyasi tutukluların da yararlanabilmesi için ya bir pişmanlık yasasından yararlanması ya da işte “tarafsızlık” adı altında bir belge imzalanarak yararlanması sağlanmaya çalışılmaktadır. Bu bir adaletsizliktir. Bunu, özellikle, kabul etmediğimizi bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Bunun dışında, cezaevlerinde yaşanan şiddet, işkence ve hasta tutsaklar, aynı zamanda sürgünler, cezaevlerine sürgünler, bunların hepsini ele aldığımızda… Birkaç örnek vererek ifade etmeye çalışacağım: Fatma Gökhan, Diyarbakır E Tipi Cezaevinde tutuklu; doktora gittiğinde askerin yanında ve kelepçeli muayene olmak istemediğini ifade ettiği an itibarıyla askerler tarafından üçüncü kattan ringe kadar sürüklenerek götürülüyor.

İkincisi: Makbule Özbek, Diyarbakır’da 70 yaşında bir ana -hâlâ cezaevinde- şeker, tansiyon ve birçok hastalığı barındırmasına rağmen hâlâ cezaevi koşullarında bekletiliyor.

Üçüncüsü: Bunun dışında, hasta tutsaklar, hasta tutsakların yaşamları. “Kanser hastası olanların, Adli Tıp kararına göre, cezaevinde kalması sakıncalıdır.” dendi; ölüm tehlikesi yaşayan hasta tutsaklar hâlâ cezaevlerinde tutuluyor. Adli Tıp kararıyla, hasta olduğu için dışarıda tedavi edilmesi gereken ve serbest bırakılan hasta tutsaklar ise ne yazık ki daha tedavileri bile tamamlanmadan bu süreç içerisinde tekrar cezaevlerine geri gönderiliyor. Yani cezaevleri gerçekten bir işkencehaneye dönüşmüştür Türkiye’de. Cezaevlerinde uygulanan işkenceleri gidip orada bizzat görebilirsiniz. Biz bunları defalarca ifade edip raporlarla söyledik.

Birkaç örnek vereceğim: Halil Güneş, kemik kanseri ve böbrek hastası, aynı zamanda akciğerlerinde problem var; cezaevinde kalması sakıncalıdır. Mehmet Emin Özkan, 70 yaşında, yine cezaevinde kalması ölüm riskini daha fazla artırmaktadır.

Sürgünlerden bahsetmek istiyoruz. Cezaevlerinde tutuklananlar aynı zamanda bir o cezaevine, bir diğer cezaevine hukuksuz uygulamalarla, ringlerle götürülerek bir işkenceye tabi tutuluyor. Yani bu sürgünler gerçekten had safhaya ulaştı. Diyarbakır’da belediye eş başkanları siyasi düşünceden ve parti yöneticileri, kadın aktivistlerimiz düşünce özgürlüğünden kaynaklı, basın açıklamalarına katılmalarından kaynaklı tutuklamalarla cezaevlerinde ve bulundukları alanlardan başka yerlere, ailelerinden uzak yerlere sürgün edilmektedirler ve yıllarca mahkeme önüne çıkamayan tutsaklar söz konusudur.

Yine, hakeza, gazeteciler… Gazeteciler bugün cezaevinde. Geçen hafta JINHA muhabirimizin tutuklanma gerekçesini “Basın çalışanı çok heyecanlıydı, o yüzden...” bu şekilde ifade ediyorlar.

Cezaevlerinde işkence, taciz ve çıplak aramalar… Kadınlara uygulanan cinsel taciz, çıplak arama ve işkencenin de had safhaya ulaştığını biz örneklerle söyleyebiliriz. Bunlar, özelde Urfa’da, Diyarbakır’da, Ağrı’da son dönemlerde gözaltına alınanların ya kaburgaları kırılıyor ya cinsel tacize ve cinsel işkenceye maruz kalıyorlar.

Bunların hepsinin aslında Adalet Komisyonunda görüşülmesi ve bunların yeniden ele alınarak yasal düzenlemelerle tekrar Meclis gündemine gelmesi gerektiğini bir kez daha ifade ediyor, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Demirel.

OKTAY VURAL (İzmir) – Biz önergeyi çekiyoruz efendim.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi önergesini geri çekmiştir.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Şimdi, diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 11 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

Bülent Kuşoğlu (Ankara) ve arkadaşları

“Madde 5- 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun geçici 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “31/12/2015” ibaresi “31/12/2021” şeklinde değiştirilmiştir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İBRAHİM AYDIN (Antalya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerine Sayın Şenal Sarıhan…

Buyurunuz Sayın Sarıhan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

ŞENAL SARIHAN (Ankara) – Değerli Başkan, değerli kâtip üyeler, değerli emekçi arkadaşlar ve sevgili arkadaşlarım; benden önce söylenmiş şeyleri yinelemeden hareket etmek istiyorum.

Öncelikle, 11 sıra sayılı Kanun Tasarısı Plan ve Bütçe Komisyonunun görev alanı içinde değildir, aynı zamanda İç Tüzük’e de aykırı bir biçimde ele alınmıştır. Dün de ifade etmeye çalışmıştım. Bu, bir tüccara kalp ameliyatı yaptırmak gibidir. Arkadaşlarım beni bağışlasınlar, kendi alanlarında olmayan bir konuda ne yazık ki bir düzenleme önümüze getirmiş bulunuyorlar. Şimdi, denetimli serbestlikle ilgili yasaya el atmadan sadece Ceza İnfaz Yasası üzerinden hareket etmenin de yine usul hükümleri yönünden bir aykırılık içerdiği düşüncesindeyim.

Ancak sizinle esas olarak bugün paylaşmak istediğim nokta şudur: Anımsayacaksınız, 19 Aralık cezaevlerinde “Hayata Dönüş Operasyonu” adıyla tutuklu ve hükümlülerin yaşamlarına son verildiği, aynı zamanda askerlerin de yaşamlarına son verildiği bir gün olmuştur. Bu, tamamen, infaz sistemimizdeki insan haklarına aykırı, insanlık onuruna aykırı, kötü muameleyi esas alan uygulamalardan kaynaklanmıştır. Bugün infaz hukuku üzerinde yapılması gereken asıl düzenleme geçici önlemler değildir, geçici düzenlemeler değildir; doğrudan doğruya, infaz sistemi üzerinden yola çıkmak gerekir.

Buradaki hukukçu arkadaşlarım bilirler, Foucault’un cezaevleriyle ilgili nitelemesi şudur: “Cezaevi bir kötülüktür.” Evet, cezaevi bir kötülüktür çünkü insanın özgürlüğüne yöneltilmiş olan bir kafestir cezaevi. Ancak, her sınırlamada olduğu gibi, her yasaya bağlı sınırlamada olduğu gibi bu infaz sisteminin de insan hakları temeli üzerinden inşa edilmesi ve bireyin kendini yetiştirme hakkının tam olarak infaz hukuku içinde tanınması gerekir. Biz, bugünkü uygulamalarda ne yazık ki bunu göremiyoruz. Örneğin, hâlâ bizde çifte standartlı bir infaz sistemi bulunmaktadır. “Terörle Mücadele Yasası” diye ifade edilen yasanın, özünde siyasi suçluları yargılamaya yönelik, mahkemelerde yargılamaya yönelik yasanın infazı ile normal ceza uygulamalarında tam bir ayrılık vardır. Biraz önce arkadaşlarımız konuştular, “Şöyle bir eksilme oldu veya çoğalma oldu, daha bir serbestî var.” gibi değerlendirmeler yaptılar. Eğer bir yerde çifte standart varsa orada adalet yoktur, adaletin olmadığı bir yerde de iyileştirmeden söz etmemiz mümkün olmayacaktır.

Yine, bugün, çok güncel olan, gazeteci arkadaşlarımızın tutukluluğu konusunda -öğle saatlerindeki oturumlarda da atıf yapmaya çalışmıştım- Sayın Bakan, gazetecilerin tutuklu olmadığı ya da gazetecilerin Terörle Mücadele Yasası sebebiyle tutuklu oldukları gibi bir iddiada bulunmuştur. Terörün şiddet olduğu ve şiddetin de silahla gerçekleştiği hepimizce bilinir. Şimdi, gazeteci arkadaşlarımız kalemleriyle mi acaba şiddeti yaratan uygulamalar içinde bulunmaktadırlar veya Sayın Bakanın deyimiyle, o gazeteciler yazdıkları haberler nedeniyle değil, eylemleri nedeniyle mi yargılanmaktadırlar? Bu karmaşa, bugün en güncel gibi önümüzde durmakta olan sorun… Aslında buradan bu düzenlemeyi çıkarıp sadece Denetimli Serbestlik Yasası üzerinden değil, İnfaz Yasası’nın bütünü üzerinden yeni bir düzenlemeye gereksinim olduğudur. Özgürleşebilmenin temel yolu değerli arkadaşlar, infaz hukukunun da özgür, adil ve insan haklarına uygun olmasıyla olanaklıdır.

Saygılar sunarım, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Sarıhan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 00.46

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 00.59

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Sema KIRCI (Balıkesir)

------0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19’uncu Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

6’ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6- 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 67 - 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri kapsamındaki sigortalı ve hak sahiplerine;

a) 2016 yılı başından önce bağlanmış gelir ve aylıklar;

1) 2016 yılı Ocak ödeme döneminde Kanunun 55 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre artırılır ve bu şekilde belirlenen gelir ve aylıklar dosya bazında ödenmesi gereken miktar esas alınmak kaydıyla 2016 yılı Ocak ödeme döneminden geçerli olmak üzere 100 TL tutarında ayrıca artırılır.

2) 2016 yılı Temmuz ödeme döneminden geçerli olmak üzere, 55 inci maddeye göre 2016 yılı Temmuz ayı ödeme dönemine ait artış oranında artırılarak ödenir.

b) 2016 yılında bağlanacak malullük, yaşlılık veya ölüm aylıklarının 27 nci, 29 uncu, 33 üncü ve geçici 2 nci maddelere göre 2016 yılı Ocak ayı itibarıyla hesaplanan aylık tutarları, (a) bendinde belirtilen şekilde artırılarak ödenir.

c) İş kazaları ile meslek hastalıkları sigortasından hak kazanılan gelirlere esas günlük kazanç hesabına giren;

1) Son takvim ayı 2016 yılının birinci yarısına ait olanlara bağlanacak gelirler birinci fıkranın (a) bendinin (1) numaralı alt bendine göre,

2) Son takvim ayı 2016 yılının ikinci yarısına ait olanlara bağlanacak gelirler sadece birinci fıkranın (a) bendinin (2) numaralı alt bendine göre, artırılarak ödenir.

d) Birinci fıkranın (a) bendinin (1) numaralı alt bendine göre yapılacak artış tutarı;

1) İş kazaları ve meslek hastalıkları sigortasından sürekli iş göremezlik geliri almakta olanlara, gelir bağlanmasına esas olan sürekli iş göremezlik derecesi oranında,

2) Ölüm dosyalarında hak sahiplerinin hisseleri oranında,

3) İş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünü %50 oranının altında kaybetmesi nedeniyle sürekli iş göremezlik geliri bağlanmış iken ölenlerden, ölümü iş kazası veya meslek hastalığına bağlı olmayanların hak sahiplerine, sigortalıya gelir bağlanmasına esas olan sürekli iş göremezlik derecesi üzerinden tespit edilen artış tutarı hak sahiplerinin hisseleri oranında,

4) Yabancı ülkelerle akdedilen sosyal güvenlik sözleşmeleri uyarınca kısmi gelir veya aylık alanlara, ülkemiz mevzuatına tabi olarak geçen prim ödeme gün sayılarının, sosyal güvenlik sözleşmesine göre nazara alınan toplam prim ödeme gün sayısına olan oranına göre, uygulanır.

e) Birinci fıkranın (a), (b) ve (c) bentlerinde belirtilen şekilde artırılan gelir ve aylıklar, 2016 yılında bu maddede belirtilen artışlar dışında 55 inci maddeye göre ayrıca artırılmaz.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ilk konuşmacı Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Filiz Kerestecioğlu.

Sayın Kerestecioğlu, süreniz on dakika, buyurunuz. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri -ben de sevgili Şenal Sarıhan’ın uyarısıyla da aynı şeyi yapmak isterim- değerli Meclis çalışanı arkadaşlarımız; değişikliklerin yapıldığı dönemlerde bu sıralarda olan arkadaşlar çok iyi biliyorlar, eminim, geçtiğimiz dönemlerde emeklilik sistemi defalarca çalışanların aleyhine değiştirildi. Emeklilik yaşı yükseltildi, zorunlu prim ödeme gün sayısı artırıldı, emekli maaşları yıllık bağlanma oranları kademeli olarak düşürüldü. Maalesef emek piyasaları her gün kamu müdahalesinden arındırılıyor ve kamunun sorumluluğunda olan hizmetler piyasaya devrediliyor. Bireysel emeklilik şirketlerine teşvikler verilerek piyasaya devredilen hizmetlerin başında ise emeklilik geliyor. Vatandaşlar geçinmelerini olanaksız kılan ücretler alıyorlar ve ileride hayatlarını idame ettirebilmeleri için bireysel emeklilik şirketlerine borç ödemeye mahkûm ediliyorlar. Emeklilerin maaşları da enflasyon karşısında gitgide eriyor. Yasa değişikliğiyle getirilen seyyanen 100 liralık artışın emeklinin insanca yaşama sorununu çözemeyeceği ortada. Biz teklifimizde öngörülen seyyanen artışın 300 liraya çıkarılmasını önerdik fakat asıl gerekli olan, emeklilerin içinde bulundukları duruma kalıcı çözümler getirebilmek için yasal düzenlemelere gitmek.

Ben emeklilerin yanı sıra Meclisin gündemine önümüzdeki günlerde gelmesi muhtemel olan, yine emekçileri ciddi biçimde ilgilendiren bir kanun tasarısından bahsetmek istiyorum. Yine komisyonlara gelmeden, muhtemelen bugün görüştüğümüz tasarıyla birleştirilerek oldubittiye getirilecek bir yasa. Yasa değişikliğine geçmeden şunu da vurgulamak isterim ki komisyonlarda görüşlerimiz alınmadan, bunlar yeterince tartışılmadan, herhangi bir iktidar vekilinin getirdiği bir kanun tasarısının komisyonlar ve kamu kurumlarının görüşleri alınmadan Genel Kurulda oylanması, aslında yasamanın ciddiyetine hiçbir şekilde uymuyor ve bizleri de itibarsızlaştırıyor. Oldubittiye getirilecek yasa tasarısında bir ek maddenin yürürlüğe girmesinin altı ay daha ertelenmesi öngörülüyor. Yürürlüğe girmesi ertelenen ek maddede personel çalıştırılmasına dair hizmet alımlarında ilgili kurumlardan görüş alınması zorunlu kılınacaktı. Ayrıca, eğer görevli kamu amiri ihaleye çıkılmaması gereken durumlarda ihaleye çıkarsa ve ihale sözleşmeleri uygulanırken personeli sözleşme konusu dışındaki işlerde çalıştırırsa çeşitli cezai yaptırımlara maruz kalacaktı ve neden olduğu zarar da kendisinden tahsil edilecekti. Aslında hizmet alımı, personel çalıştırma diye uzatarak sizleri yormayayım çünkü bahsettiğimiz konu taşerondur arkadaşlar. Herhangi bir ihaleden bahsetmiyoruz, işçilerin alt işveren aracılığıyla kamuda çalıştırılmasını sağlayacak ihalelerden bahsediyoruz. Yani, temizlik, yemek ve güvenlik personellerinden; hastanelerde temizlik personeli olarak alınmış olmalarına rağmen hasta bakıcılık, hemşirelik yapan işçilerden; tersanelerde can verenlerden; yanı başınızda her gün size servis yapan, uzun saatler çalışmak zorunda kalan ve sendikal hakları dahi ellerinden alınmış olan Meclis personelinden bahsediyoruz.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde güvencesiz ve esnek koşullarda çalışan işçilerin durumundan özellikle söz etmek istiyorum çünkü bu, maalesef bu Meclisin bir ayıbı diye düşünüyorum.

Meclisin yemek, temizlik, evrak dağıtımı, çay ve kahve servisi gibi tüm yükünü taşıyan bu personelin iş akitleri en küçük bir şikâyetle son bulabiliyor. Mecliste geç saatlere kadar süren Genel Kurullarda -bugün olduğu gibi- fazla mesai yapmak zorunda kalıyorlar ve fazla mesai ücreti alamıyorlar, yıllık izinlerini dahi kullanamıyorlar. Kadrolu ve taşeron olarak çalışanların ücretleri arasında adaletsiz farklar mevcut. Yani İş Kanunu Türkiye Cumhuriyeti devletinin Meclisinde açıkça ihlal ediliyor. Yanı başınızda size her gün kahvenizi uzatan işçilere, kavaslara, stenograflara onların çalışma şartlarını sorabilirsiniz arkadaşlar, biz sorduk. Halkımızı temsilen, haklarını korumak ve geliştirmek üzere bulunduğumuz yerde yanı başımızdaki insanların haklarını görmezden gelmemiz mümkün olabilir mi? Bu sorunu, gerçekten, hep birlikte çözmemiz gerekiyor. Ben, halkımızın buna yeterince vâkıf olduğunu düşünmüyorum ama birçok ayıp gibi hakikaten bu Mecliste de bizim etrafımızdaki insanlara, arkadaşlara bunu yaşatmak ayrı bir ayıp.

Taşeron işçiler hem kamuda hem özel sektörde yardımcı işlerde işe alınmalarına rağmen, çoğunlukla kendi görevleri olmayan işlerde çalıştırılıyorlar. Örneğin, “temizlik hizmeti” adı altında işe alınan işçiler madenlerde madencilik, hastanelerde hasta bakıcılık yapıyor. Yardımcı işi olmayan ve teknolojik uzmanlık da gerektirmeyen işler sıklıkla taşerona veriliyor ve taşeron işçiler asıl işlerde çalışıyorlar.

Yıllardır, iş hukuku açıkça kamu eliyle çiğneniyor, muvazaalı iş ilişkileri kuruluyor yani kısaca “Neyin uygulamasını biz erteleyeceğiz?” derseniz, usule aykırı ihale açanlara ve işe aldıkları taşeron işçileri ihalede belirtilen işlerden başka işlerde çalıştıranlara uygulanacak yaptırımları erteliyorsunuz. Yani diyorsunuz ki: “Gelin, hemen hepsi asgari ücretle on iki saat ve üzeri çalışan işçileri her işe koyun ve gelin, usulsüz ihaleler açın.” Evet, taşeron işçilerin sorunları çok büyük. Ayrıca, düşük maliyet stratejisi, taşeron işçilerin iş sağlığı önlemlerine tabi tutulmasını da engelliyor. Bu sebeple, iş cinayetlerinde sıkça taşeron işçilerin adlarını duyuyoruz.

Size birkaç rakam vermek istiyorum: Kasım ayında en az 131 işçi hayatını kaybetti ve 2015 yılının ilk on bir ayında iş cinayetlerinde en az 1.593 işçi hayatını kaybetti. Âdeta bir savaş gibi, değil mi arkadaşlar? Hani hep hendeklerden bahsediyorsunuz ya, ben de sormak istiyorum: Gerçekten, iş cinayetleri savaşındaki bu hendekleri taşeron firmaların lehine sizler mi kazdınız? 1.593 işçinin ölümünden bahsediyoruz.

FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Ne alakası var ya? Ne alakası var?

FİLİZ KERESTECİOĞLU (Devamla) – Çok alakası var, Türkiye çünkü büyük sorunlardan müteşekkil bir ülke.

Ya da bir iki yıl sonra karşımıza çıkıp da “Taşeron darbesi yapmışlardı.” mı diyeceksiniz? Bu sorunları çözecek olanlar yine sizlersiniz.

Düşük fiyatlarla ihaleye çıkan taşeronlar, işçileri uzun saatler boyunca ekipmansız, eğitim vermeden çalıştırıyor ve işçiler iş kazalarına daha açık hâle geliyorlar. İş hukukunun tanıdığı kıdem tazminatı, yıllık izin, fazla mesai gibi haklara yasa üzerinde sahip olsalar da bu haklar işçilere keyfiyete göre veriliyor. Birçok iş yerinde taşeron şirketler değişip yeni taşeronlara devredildiğinde işçiler işten çıkarılıp tekrar işe kaydedilerek, yani girdi-çıktı yapılarak kıdemleri sıfırlanıyor. Bunların hepsini biliyorsunuz aslında. Yıllık ücretli izin ya hiç verilmiyor ya da hak ettiklerinden az sayıda izin kullanabiliyorlar ve dolayısıyla taşeronluk uygulamasıyla, işçilerin İş Yasası’ndan doğan yıllık ücretli izin hakları kısıtlanıyor.

Diğer, güvencesiz iş formlarıyla beraber taşeronun kamu başta olmak üzere Türkiye'de bu kadar yaygınlaşması, emek yapısındaki kasti ve planlı dönüşümü açıkça ortaya koyuyor.

Durum bu iken, nispi bir iyileştirme öngören bu yasa değişikliği neden erteleniyor? Kamu rahatça taşeron çalıştırabilsin ve bunu usulüne uygun yapıyor muyuz, kimse denetlemesin diye mi? Zaten Türkiye'de aslında en büyük sorunumuz, gerçekten, sorumluluk konusunda, kimse sorumluluk alıp, o konuda gerçekten yükümlülüğünü alıp yargılanmıyor.

Örneğin Soma katliamından sonra, 2014’te, Kuveyt’te Eğitim Bakanı 2 yabancı işçi üniversite inşaatında öldüğü için istifa ediyor ama bizde ne oluyor? Soma’dan sonra o zaman Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı oluyor ve bu yetmiyor, şimdi de başkan olmak istiyor.

Evet, sorumluluklarımızı bilelim ve gerçekten yaşadığımız hayatı eşitçe ve adil olarak paylaşmayı da bilelim.

Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kerestecioğlu.

Gruplar adına ikinci söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Yakup Akkaya…

Buyurunuz Sayın Akkaya. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA YAKUP AKKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Öncelikle bu yasanın usulü hakkında bir hatırlatmada bulunmak istiyorum izninizle. Gördüğünüz gibi söz konusu yasa tasarısı yine bir torba kanun içinde geliyor.

Sayın Başbakan Davutoğlu göreve başladığı ilk günlerde, bundan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisine torba kanun şeklinde bir düzenleme getirmeyeceklerini söylemişti ama ne yazık ki o söylemden bugüne kadar, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde torba kanunun içinde birçok kanun geliyor ve gelmeye de devam ediyor.

Buradan şunu anlıyoruz: Sayın Başbakanın bile sözünün AKP Grubu tarafından dinlenmediği bir Türkiye Büyük Millet Meclisiyle karşı karşıyayız.

Değerli milletvekilli arkadaşlarım, bu kanun tasarısının 6’ncı maddesi 2016 yılının Ocak ayından itibaren işçi ve esnaf emeklilerinin hak sahiplerine bağlanmış olan gelir aylıklarına kanun gereği yapılacak olan zammın dışında seyyanen yapılması planlanan 100 TL’lik zamla ilgilidir.

Değerli milletvekilleri, bir toplumun demokratikleşmesinin ve gelişmişliğinin en önemli göstergelerinden biri kuşkusuz o toplumun yaşlılara verdiği değer ve aldığı koruyucu önlemlerdir. Sosyal devlet olmanın en temel gereksinimlerinden biri emeklilerin hayatlarını kolaylaştırmak ve korumaktır.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk “Bir milletin yaşlı vatandaşlarına ve emeklilerine karşı tutumu o milletin yaşama kudretinin en önemli kıstasıdır. Mazide muktedirken bütün kuvvetiyle çalışmış olanlara karşı minnet hissi duymayan bir milletin istikbale güvenle bakmaya hakkı yoktur.” sözleriyle yaşlılara ve emeklilere neden önem verilmesi gerektiğini başka bir söze ihtiyaç duymadan açıklamıştır, anlatmıştır. Ancak, bugün gelinen noktada emeklilerimiz ne yazık ki bu koruma ilkesinin çok uzağındadırlar ve açlık sınırının altında bir gelirle insani ihtiyaçlarını dahi karşılamaktan uzak yaşamaya, hayata tutunmaya çalışmaktadırlar.

Türkiye’de açlık sınırı 2015 Kasım ayı itibarıyla 1.390 TL’dir. 6 milyon 752 bin 319 işçi emeklisi, 1 milyon 992 bin 633 memur emeklisi, 2 milyon 534 bin 804 esnaf emeklimiz olmak üzere toplamda 11 milyon 279 bin 756 emeklimiz bulunmaktadır. Bugün geldiğimiz noktada, geçtiğimiz ay itibarıyla Sosyal Sigortalar Kurumundan emekli olan en düşük işçi emekliği aylığı 1.010 lira, Sosyal Sigortalar tarım kolundan emekli olanların en düşük aylığı 911 lira, BAĞ-KUR emeklisi en düşük aylık 819 lira, BAĞ-KUR tarımdan emekli olanların almış olduğu aylık 611 liradır. Yaklaşık 12 milyon emeklinin ağırlıklı olarak bu maaşları aldıklarını buradan bilginize sunmak isterim.

Dün Maliye Bakanımız da, bugün de konuşmalarında emeklilere ne kadar çok değer verdiklerini ve onları enflasyon karşısında ezdirmediklerini burada çok güzel anlatıyorlar ama geldiğimiz noktanın da, geldiğimiz tablonun da emeklilerin çoğunluğunun açlık sınırının altında ücrete mahkûm edildiğinin de bir tablosu olduğunu görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısıyla getirilen 100 TL ek seyyanen zam düzenlemesi yeterli değildir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz 7 Haziran öncesinde, hatırlayın, seçimlerden önce bu alandaki emekli dernekleriyle ve sivil toplum örgütleriyle oturduk, onlarla birlikte sorunlarını tartıştık. Bu çerçevede, en düşük emekli aylığının 1.500 TL olması ve emeklilerimize yılda 2 maaş tutarında emekli ikramiyesi verilmesiyle ilgili bir politika oluşturduk. O zaman AKP sözcüleri -şunu söylüyorlardı- “Bunlar popülist yaklaşımlar, kaynak nerede?” diye itiraz ediyorlardı. Bunu, biz asgari ücrete ilişkin düşüncelerimizi ve vaatlerimizi açıkladığımızda da yapmıştınız. Sonra ne oldu da 1 Kasım seçimleri öncesinde çıktınız, kopyala yapıştır anlamıyla bizim vaatlerimize benzer vaatleri halkımızın önüne sundunuz? Bu şunu gösteriyor: 7 Haziran öncesi bizi alayla televizyon karşısında ya da basınla dalga geçer gibi konuştuğunuz rakamların gerçekçi rakamlar olduğunu ancak 1 Kasım öncesinde anladınız.

Değerli arkadaşlar, biz yapacağımız, vadettiğimiz her şeyin kaynağını da bulduk, o zaman bunu da söyledik. Örneğin, emekli maaşlarına sizin yapacağınız bu 100 TL’lik zammın -bizim yeterli görmediğimiz- maliyeti tahminî olarak aylık 990 milyon, yıllık da 11 milyar TL’dir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim emekliye yılda 2 ikramiye önerisinin maliyeti ise 24,5 milyar TL’dir. Peki, “Kaynak nerede?” mi diyorsunuz?

Size 2013 ve 2014 yılları Sayıştay raporlarını okumanızı tavsiye ederim. Örneğin, Sayıştayın 2013 yılı Sosyal Güvenlik Kurumu inceleme raporuna göre 2004 yılı öncesine ait 2,9 milyar TL’lik kurum alacağı tahsil edilememiştir. Yine, gelir idaresine bildirilen ancak Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirilmeyen sigortalılar nedeniyle kurum 2,2 milyar TL zarar etmiştir. Şimdi sormazlar mı adama, on yıllık zaman aşımına girmiş devlet alacağı olur mu diye? Tam tamına 3 milyar TL’ye yakın, 2,9 milyar TL zaman aşımına sokulmuş. Şimdi soruyorum: Bu alacaklar neden alınmadı? Bu şirketler kimlerin şirketidir biz merak ediyoruz. Bu kürsüden, sözlü olarak, Çalışma Bakanından bu zaman aşımına giren prim alacaklarının hangi şirketlerden olduğunun açıklanmasını da huzurunuzda talep ediyorum. Yine, bazı şirketler çalıştırdığı işçilerin vergisini verip sigortaya bildirmemişler. Buradan da 2,2 milyar TL kayıp.

Değerli milletvekilleri, dikkatinizi çekmek istiyorum, bir başka trajik olay, 2014 yılı itibarıyla Sosyal Güvenlik Kurumunun alması gereken fakat alamadığı prim toplamı 67 milyar TL. Sayıştay diyor ki: “Her yıl bu tahsil edilemeyen prim alacağı büyümektedir.” Yani, bunlar eğer doğru yönetimle yapılmış olsaydı, doğru yönetilseydi bu kaynak rahatlıkla bulunabilir ve emeklilerimize hak ettikleri ücretler verilebilirdi.

Evet, siz bu ülkeyi yönetemiyorsunuz ne yazık ki. İşte, torba yasalarla bu ülkeyi yönetmeye çalıştığınız zaman, ihtisas komisyonlarına bu yasa tasarısını getirmediğiniz zaman sonuçta karşınıza bunlar çıkıyor ve belki bir ay sonra bir başka torba yasayla bu yanlıştan dönmeye çalışıyorsunuz ama ne yazık ki zararı ülkemiz görüyor, emeklilerimiz görüyor, çalışanlar görüyor.

Değerli milletvekilleri, emeklilerin sadece bununla mı ilgili sorunu var? Hayır, bir sürü sorunu var, bunlar artık yapısal hâle gelmiş. “Sosyal güvenlik destek primi” adı altında harçlar var, intibak sorunu var, en önemlisi, tabii ki sağlık sorunları var. Bu sağlık sorunlarıyla hastaneye gittikleri zaman karşılaştıkları neler var, bakın: Hasta ile ilaç arasında paradan örülen katılım payları var. İlaç, muayene, reçete, eş değer ilaç, kutu başına ek ücret, özel hastane ücreti, tetkik ücreti, erken muayene ücreti, öncelikli tetkik ücreti, istisnai hizmet ücreti ve en garibi telefonla bir hasta randevu aldığı zaman bile 4 TL randevu ücreti ödüyor. Gelin, emeklilerimiz hastaneye gittikleri zaman ödemek zorunda kaldıkları katılım paylarını ortadan kaldıralım. Gelin, emeklilere gerçek bir örgütlenme hakkı tanıyalım. Gelin -hani o 2010 yılında Anayasa referandumunda toplu pazarlık hakkını kullanabileceklerini ifade ettiğiniz ancak 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu’nda yapılan değişiklikle memurlara verilen zamların Emekli Sandığı emeklilerine de resen uygulanacağını öğrenmiş ve çark etmiştiniz- toplu pazarlık hakkını bunlara da verelim, işçilere de verelim. Gelin, emeklilerin ulaşım hizmetlerinden ücretsiz yararlanmalarını sağlayalım. Gelin, emeklilerin toplumsal yaşama daha kolay ve daha ucuz katılabilmeleri için yerel yönetimlerle birlikte ne tür düzenlemeler yapabileceğimizi tartışalım.

Değerli milletvekilleri, bu bizim sadece Anayasa’nın 60’ıncı maddesinde sayılan bir görevimiz değil, aynı zamanda yıllarca bu ülkeyi kalkındırmak için dişiyle, tırnağıyla çalışmış bu kişilere karşı da bir vefa borcumuzdur.

Son söz olarak şunları söylemek istiyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAKUP AKKAYA (Devamla) – Bir tamamlayabilir miyim efendim?

BAŞKAN – Tabii ki tamamlayınız lütfen.

YAKUP AKKAYA (Devamla) – Teşekkür ederim.

Biliyorum, bu konuşmalar sizin açınızdan suya yazılmış yazılar gibi, sizi doğrudan ilgilendirmiyor. Onun için, milyonlarca emeklinin sorunlarını göz ardı edeceksiniz. En azından, gelin, bu Genel Kurulda şunu yapalım: 2015 yılında memur emeklilerine yönelik yapılan düzenleme memur emeklilerinin maaşlarına yapılan ek zam yürürlük tarihini Eylül 2015 tarihine çekmiştir. Gelin, 1 Ocaktan itibaren uygulanması istenen 100 TL’lik seyyanen zam uygulamasını 2015 Eylül ayına çekelim. İşçi memur ayrımı bu arada yapmayalım. Tabii, emeklilerimizin promosyon sorunları da var ve çalışırken kural değiştirildiği için sosyal haklarından mahrum olan, yaşa takılanların da sorunları var. Emeklilerimizin sorunlarını sadece maaşa indirgemeyelim. Zaten verilen, önerilen maaş yeterli bir maaş değildir. Gelin, emeklilerin sorunlarını bir bütün olarak burada, bu yüce Mecliste değerlendirelim, hayata geçirelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAKUP AKKAYA (Devamla) - Hiç olmazsa emeklilerimiz de rahat bir nefes alsınlar.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akkaya.

Grupları adına son söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Fahrettin Oğuz Tor’a aittir.

Sayın Tor, şahıslar adına da beş dakikalık konuşmanız var, birleştiriyorum, süreniz on beş dakikadır.

MHP GRUBU ADINA FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesi hakkında konuşmak üzere MHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, söz konusu yasanın 6’ncı maddesinde -özet olarak- BAĞ-KUR’lu ve hizmet akdiyle ilgili olarak çalışmak suretiyle, 1/1/2016 tarihinden önce emekli olanların aylıklarında ve 1/1/2016 tarihinden sonra emekli olacakların aylıklarında artış yapılması amaçlanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak seçim beyannamemizde, emeklilerimize yılda 2 defa asgari ücret üzerinden ikramiye ödenmesini öngörmüştük. Getirilen düzenleme seçim beyannamemize uygundur, bu sebeple lehindeyiz ancak belirtmem lazım ki getirilen miktar yeterli değildir.

Kıymetli milletvekilleri, tabii, sosyal güvenlik sistemi 1992 yılından itibaren açık vermeye başladı, önemli miktarlarda açık vermeye başladı, Türkiye’nin önemli bir problemi olarak karşımıza çıktı. Ne yapılacaktı? Yapılması gereken gelirleri artırmak, giderleri azaltmaktı. Gelirleri nasıl artıracağız?

Kıymetli milletvekilleri, gelirleri artırmanın yegâne yolu, bence, Türkiye’de önemli boyutlara ulaşan kayıt dışı istihdamı kayıt altına almaktır; ikincisi de emekliliği geciktirmektir. Bu suretle daha az gider yapacaksınız. İkinci husus da -ne yapacağız- giderleri azaltmanın yolu, sistemin giderlerini azaltmanın yolu emekli sayısını azaltmaktır. Bunu da iki ayrı başlık hâlinde söylemem gerekirse; bir tanesi, maaşları azaltmak, bir tanesi de emekliliği zorlaştırmak. Tabii, bir bayanın 18 yaşında işe girip 38 yaşında emekli olması kabul edilebilir bir durum değildir. Keza, erkeğin 18 yaşında işe girip 43 yaşında emekli olması da kabul edilebilir bir durum değildir. Yirmi yıl prim ödeyeceksiniz veya yirmi beş yıl prim ödeyeceksiniz, sistemden otuz yıl, kırk yıl gelir elde edeceksiniz, buna hiçbir sistem dayanmaz.

Kıymetli milletvekilleri, Hükûmet, burada kayıt dışı istihdamla daha çok mücadele etme yerine kolay yolu seçmiştir, yaptığı yasal düzenlemeyle emeklilerin maaşını daha da azaltmak suretiyle emeklileri âdeta muhtaç hâle getirmiştir. Az sonra bunun sayısal örneklerini de vereceğim. Tabii, sosyal güvenlik sistemini sürdürülebilir hâle getirelim ancak bugün milyonlarca emeklimizi, çalışanımızı, özellikle de asgari ücret düzeyinde çalışıp da emekli olanları muhtaç duruma düşürmememiz gerekir. İleri ekonomilerde kayıt dışından bahsedilebilir mi? Mutlu, huzurlu bir toplum, başı dik bir ülke yaratmak istiyorsak var gücümüzle kayıt dışını yok etmek için çalışmalıyız. Kayıt dışını kayıt altına almadan müreffeh bir ülke yaratamayacağımız açıktır. Yapmamız gereken kayıtlı çalışan tabanını genişletmek. Bu bize önemli miktarda finansal kaynak yaratacaktır.

Değerli milletvekilleri, eskiden asgari ücret düzeyinde prim ödeyenlere asgari ücretin üstünde bir aylık bağlanır iken maalesef yapılan düzenlemeyle bugün bağlanan aylıklar asgari ücretin çok altında kalmıştır. Böyle devam ettiği müddetçe yatırılan prim kadar aylık bağlanacaktır ki bu durumda da toplumda huzursuzluk bitmeyecek, milyonlarca emeklinin geçim sıkıntısı son bulmayacak, hatta daha da perişan hâle geleceklerdir. 100 TL’lik zamlarla bu büyük sorunu çözmek mümkün olmayacaktır. Rahmetli Erbakan’ın deyimiyle, yapılan, pansuman tedbir bile değildir.

Değerli milletvekilleri, acı gerçek şudur: Özellikle asgari düzeyde prim ödeyerek emekli olanların durumu çok kötüdür. Emekli olacak olanların da durumu farklı olmayacaktır, hatta zamanla daha da kötüye gitmektedir. Bugün, daha önce bir vesileyle ifade ettiğim gibi, çalışma süresi uzadıkça emekli aylığı düşen başka bir ülke yoktur.

Değerli milletvekilleri, konuyu örneklerle açıklamak istiyorum. Tabii vereceğim örnekler daha ziyade asgari düzeyde prim ödeyenlerle ilgilidir. 1/10/2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası’nın yürürlüğe girmesinden önce emekli olan bir sigortalının alt sınır emekli aylığı –buna malullük, yaşlılık, ölüm dâhildir- güncellendiğinde alacağı aylık bugün itibarıyla 1.100 liradır. Yani alt sınır aylığı uygulaması 5510 sayılı Yasa ile kaldırıldığı için bugün... Eğer kaldırılmasaydı, 5510 sayılı Yasa yürürlüğe girmeseydi, getirilmeseydi bugün 2015 Ocak itibarıyla aldığı maaş 825 liradır. 1.100 lira, 825 lira, arada 275 lira fark vardır.

Değerli milletvekilleri, asgari düzeyde emekli maaşı bağlananların durumu iyiye gitmemiştir, yüzde 33 oranında bir gelir kaybı vardır, söz konusudur.

Değerli milletvekilleri, şimdi bir başka somut örnekten bahsetmek istiyorum. 2013 yılı Haziran ayında sigortalı eşi vefat eden 2 çocuklu bir bayana bağlanan aylık sadece 200 liradır -sadece 200 lira- çocuklarına da 100’er lira bağlanmış, aile olarak toplam 400 lira aylık alan bu bayana bugün, bugün itibarıyla, bu ay itibarıyla ödediğimiz aylık sadece 601 liradır; bunun 301 lirası anneye, 150’şer lirası da çocuğa bağlanmıştır. Oysa, eski kanun yürürlükte olsaydı bu bayana ve 2 çocuğuna bağlanacak toplam aylık 1.100 lira olacaktı. Kayıp, bu ailenin kaybı 500 liradır. 2 çocuklu bir bayan aylık 600 TL’yle nasıl geçinecektir, sormak isterim. Bu bayanın bir de kirada oturduğunu düşünürseniz, bu bayan ne yapacaktır? İşte bu sebeple durum çok vahimdir diyorum.

Değerli milletvekilleri, burada sizleri rakamlara boğmak istemem ama belirtmem gerekir ki benzer durum tarım sigortalıları için de geçerlidir. Geçim sıkıntısı içinde kıvranan, muhtaç olmamak, başkasına el açmamak için iş peşinde koşup iş bulamayan milyonların sesine kulak vermek zorundayız. Bu sese kulak vermek her vicdan sahibinin görevidir, bana göre de mecburiyettir. Hükûmet olarak bu mağduriyeti gidermezseniz toplumsal yaraları saramaz, huzuru sağlayamazsınız.

BAĞ-KUR’lular için de durum farklı değildir. Yaptığınız düzenlemeyle en düşük BAĞ-KUR yaşlılık aylığı 1.047 lira olmuştur -1.047 lira, bugün, en düşük BAĞ-KUR’lu aylığı- oysa bu düzenleme yapılmasaydı alması gereken aylık 1.119 lira olacaktı yani 62 lira zarardadır ayda. Tarım BAĞ-KUR’lusunda da durum aynıdır; 5510 sonrasında 760 TL iken 5510 gelmeseydi 820 lira olacaktı, 60 TL aylığı azalmıştır. Memleket ileri gidiyorsa bundan BAĞ-KUR’lunun, SSK emeklisinin de istifade etmesi gerekirdir diye düşünüyorum ama maalesef öyle olmamıştır.

Kıymetli milletvekilleri, memurlar için de durum farklı değildir. Bakınız, 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu’na göre, bağlanan en düşük aylık 1.469 liradır, bugün itibarıyla, bir hizmetliye bağlayacağınız en düşük aylık budur. Ama 5510 sayılı Yasa’yla bu miktar 685 liraya düşmüştür; 685, 1.469, aradaki refah kaybını varın siz düşünün.

Bu vesileyle bir iki haksız durumu da belirtmek istiyorum. 5510 sayılı Yasa’ya göre ilk defa devlet memuru olup yani yapılan yeni düzenlemeyle -1/10/2008 tarihinde yürürlüğe giren- önceden aylık bağlananlara 100 TL’lik zam verilmemesi haksız bir durumdur, oysa 5434 sayılı Yasa’ya göre aylık bağlananlara 100 TL’lik zam verilmiştir. Bu durumda olan memur emeklilerimizin 2011 yılında yapılan zamlardan da yararlandırılmamaları ayrı bir garabettir.

Değerli milletvekilleri, konunun bütün yönleriyle ele alınma zamanı çoktan gelmiş ve geçmektedir. 100 TL’lik zamlar BAĞ-KUR ve sigorta emeklilerimize, özellikle de vurgulamak isterim ki asgari ücret düzeyinde prim ödeyerek emekli olan, büyük çoğunluğa sahip bu tür emeklilerimize bir derman olmayacaktır. Rakamlarla, oranlarla “Emeklinin enflasyona göre yüksek oranlarda, başka bir ifadeyle, reel bazda durumunu düzelttik; emeklimizi enflasyon karşısında, hayat pahalılığı karşısında mağdur etmedik.” diyebilirsiniz. Son sözüm şudur ki: Emeklinin durumu kötüdür, reel bazda da emeklinin, özellikle de asgari düzeyde prim ödeyen emeklilerin durumu fevkalade kötüdür.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin kaynakları yeterlidir. Yeter ki bu kaynakları çaldırmayalım, hırsızlatmayalım, adil olalım, çalışalım, işi ehline verelim, kayıt dışını kayıt altına alalım, israfı önleyelim. Almanya’da, Japonya’da resmî araç sayısı 10 binler civarında iken bizde maalesef resmî araç sayısı 125 binler civarındadır. Buna hakkımız yoktur. Finlandiya Cumhurbaşkanının tarifeli uçakla ülkemizi ziyarete geldiğini hep birlikte gördük. Bizim hangarlarımız maalesef özel uçaklarla doludur. Finlandiya’da fert başına düşen millî gelir 35 bin dolar civarındadır. Buna da hakkımız yoktur. Her alanda israfı önleyeceğiz, önlemek zorundayız. Her gün dürüstlük nutku atmakla dürüst olunmaz; ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz. Zaman hızla geçiyor. Davranışlarımız konuşmalarımız gibi olmadığı müddetçe bu ülkeye yazık ederiz.

Kıymetli milletvekilleri, şu iki hususu da açıklayarak, son söz olarak bir fıkrayla sözlerimi tamamlamak istiyorum. Büyük insan Hazreti Ali Halifelik döneminde sokakta gezerken bir kişi yamalı hırkayla görür ve önüne çıkarak “Ya Halife, sen bir devlet başkanısın yamalı hırkayla geziyorsun.” der. Hazreti Ali’nin cevabı “İnsanlığa örnek olmak lazımdır.” şeklindedir.

Kıymetli milletvekilleri, insanlığa örnek olması gerekenler en tepedekilerdir. Bu felsefenin en tepeden başlayarak tabana yayılmadığı müddetçe Türkiye'nin refah toplumu hâline gelmesi mümkün değildir.

Son söz, 100 TL’lik zammı destekliyoruz ancak yeterli görmüyoruz. Özellikle alt gelir gruplarının emekli maaşları daha da artırılmalıdır diyor, bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tor.

Şahıslar adına son söz, Konya Milletvekili Sayın Halil Etyemez.

Buyurunuz Sayın Etyemez. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

HALİL ETYEMEZ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 11 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesiyle ilgili şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlarken öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğitimden sağlığa, ekonomiden çalışma hayatına, sosyal güvenliğe kadar her alanda Türkiye’yi yeniden inşa ettik, etmeye de devam ediyoruz. AK PARTİ iktidarı Türkiye’yi hak ettiği yere taşımak için tüm gayretlerini, çalışmalarını sürdürmektedir. Parti programımızda belirtildiği gibi devleti halka hizmet aracı olarak gören partimiz sosyal politika anlayışını tanımlarken bir sınıf ve kesimin değil bütün vatandaşlarımızın refah ve mutluluğunun sağlanmasını ifade etmektedir. AK PARTİ Hükûmeti, gerçekleştirmiş olduğu reformlar sosyal devlet anlayışını ortaya koyarken yoksullar, bakıma muhtaç yaşlılar, çocuklar, engelliler, işsizler ve zor durumdaki vatandaşlarımız için özel programlar oluşturarak onların insan onuruna yakışacak şekilde yaşamalarının sağlanmasını hedeflemiştir.

Emekliler, bu ülkenin kalkınmasına emek ve çalışmalarıyla katkı sağlayan saygıdeğer insanlardır. Onlara ikinci baharlarında güzel bir hayat standardı sunmak da elbette ki hepimizin görevidir. Ekonominin şartları da elverdiği müddetçe bunu on üç yıl boyunca emeklilerimize yansıtmaktan geri durmadık, bundan sonra da durmayacağız. Emeklilere yönelik yaptıklarımızı yüce Meclisimizin kürsüsünden de bir kez daha dile getirmek istiyorum. 2003 yılından önce sadece enflasyon oranlarına göre aylıkları artırılan ve reel olarak bir artış alamayan emeklilerimize enflasyonun çok üzerinde artış sağladık. Eskiden tüm emeklilerimiz maaşlarını sadece Ziraat Bankasından alıyorlarken şu anda 22 banka ve PTT şubelerinden almalarını sağlayarak kuyruk çilesinden kurtardık. Engelli ve yaşlı vatandaşlarımızın maaşlarını evlerinde teslim etmeye başladık, onları da maaş kuyruklarından kurtardık. Ayrıca, engellilere kolay emeklilik imkânı sağladık. Vefat eden sigortalıların 65 yaşından büyük anne ve babaları ihtiyaç sahibi ise onlara da maaş bağlanmasını sağladık. Emeklilerimize bütçeden daha fazla pay ayırarak, daha önce gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 4,8’i kadar bütçe ayrılıyorken bu oran bugün yüzde 7,7’ye yükselmiştir. 2002 öncesindeki emeklilerimizin kapı kapı gezip fiş toplama çilesine son verdik, aylıklarına yüzde 4 ile yüzde 5 ek ödeme verilmesini sağladık. Vatandaşlarımızın emekli oldukları bilgisi artık SGK’ya gitmeden ceplerine ulaştırılmaktadır. Emeklilerimizin yıllardır beklediği intibak düzenlemesini yaparak 2 milyon emeklimizin yüzünü güldürdük. Emeklilerimizin, SSK ve BAĞ-KUR’dan emekli olanların memuriyette geçen sürelerine ikramiye ödenmesini de sağladık. Aylarca süren emekli aylık bağlama sürelerini bugün artık yirmi günlere kadar düşürdük. Bunlarla yetinmeyip çalışmalarımızı daha da artıracağız. Önümüzdeki yasama döneminde, emekli olup yeniden çalışanlara sosyal güvenlik destek primini kaldırıyoruz. Emeklilerimizi düşük taksitle ev sahibi yapma imkânı üzerinde çalışmalarımızı devam ettiriyoruz. Tüm vatandaşlarımızı sosyal güvenlik ve genel sağlık sigortası kapsamına alarak sürdürülebilir ve etkin çalışan bir sosyal güvenlik sistemini inşa ettik. Çalışanlar, işverenler ve emekliler arasında hakkaniyetli ve sürdürülebilir bir denge oluşturulmasıyla çalışma barışını temel ilke edindik. 2002’de en düşük SSK emeklisi 257 lirayken 2015’te 1.144 TL’ye çıkardık, reel artış yüzde 46,6’dır. 2002’de en düşük emekli memur maaşı 376 lirayken 2015’te 1.513 liraya çıkardık ve reel artış yüzde 32’dir. Biraz önce ifade edildi -memur emeklileri- memurların toplu sözleşme masasındaki yapılan zamlarla artışı sağlanıyor. O zaman da yine bu toplu sözleşmede 100 TL seyyanen zam eylül ayı itibarıyla verildi ve Ocak 1 itibarıyla da bundan sonra yüzde 6 oranında artışı sağlanıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayınız Sayın Etyemez.

HALİL ETYEMEZ (Devamla) – Düşük düzeyde maaş alan emeklilerimizin gelir seviyelerini alacağımız tedbirlerle daha da yükselteceğiz. Bu çerçevede, temmuz ayında bin lira altında maaş alanlara 100 lira zam yaptık. Maaşı 1.000 ile 1.100 lira arasında olan emeklilerin maaşını da 1.100 liraya tamamladık. Tüm işçi ve BAĞ-KUR emeklilerimize de bu yasanın 6’ncı maddesi ile ilave 1.200 lira artış sağlamış olacağız. Bizler sadece ekonomik kalkınma ve büyüme odaklı anlayışı kabul etmiyoruz. Bizler sosyal politikalara öncelik vererek medeniyet dünyamızın temel yaklaşımı olan sosyal yardımlaşma ve dayanışma esaslarıyla gelişen ve güvenle büyüyen bir Türkiye inşa ediyoruz. Güçlü toplum, insanlarının bugününü de, geleceğini de güvence altına alan toplumdur. Çalışanını kollayan, çalışamayanı gözeten bir devlet gerçek sosyal devlettir. 2023 yolunda yeni Türkiye’de herkesin gelecek endişesi olmadan sağlıkla, huzurla ve güvenle yaşadığı bir Türkiye ve sürdürülebilir, etkin, verimli bir sosyal güvenlik sistemi inşa etmeye devam ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALİL ETYEMEZ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2023’ler, 2053 hedefleriyle Türkiye büyük düşünmeli, bugünler kadar yarınları da hesaplamalıdır. Bu açıdan, biz sosyal güvenliğe, sosyal reformlara ve sosyal politikalara siyaset üstü bir mesele olarak bakıyoruz.

Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Etyemez.

Değerli milletvekilleri, şimdi 6’ncı madde üzerinde on dakika süre ile soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz.

Sisteme giren sayın milletvekillerine sırasıyla söz vereceğim.

Sayın Tümer…

ZÜLFİKAR İNÖNÜ TÜMER (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, yapımına 1996 yılında başlanan ve 2010 yılı Mayıs ayında resmî açılışı gerçekleştirilen 535 milyon dolar maliyetli Adana metrosu rantabl çalışamamaktadır. Metro borcunun anapara ve kredi faizi ise Adanalıya büyük bir külfet oluşturmaktadır. Ankara’da AKM-Gar-Kızılay metro hattı, İstanbul’da Yenikapı-İncirli, İncirli-Sefaköy metro hattı ve Antalya’da Meydan-Havaalanı-EXPO tramvay hattının proje ve yapım çalışmalarının Bakanlar Kurulu kararıyla Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığınca üstlenildiği bilinmektedir. Sayın Cumhurbaşkanının 4 Haziran 2011’deki Adana mitinginde “Adana Belediyesinin gelirlerinin yüzde 40’ı metro borcuna kesiliyor. Aldığımız talep üzerine metroyu biz Ulaştırma Bakanlığımıza devralıyoruz ve Akıncılar-Çukurova Üniversitesi hattına başlayacağız.” sözü de göz önüne alındığında 2016 bütçesinde konuyla ilgili bir kalem var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Parsak…

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Sayın Bakan, Millî Emlak Genel Müdürlüğünün 1 Temmuz 2015 tarihli yazısıyla 81 il valiliğinden yol güzergâhlarında bulunan akaryakıt istasyonu olarak kullanılabilecek imarlı veya imarsız hazineye ait taşınmazların araştırılıp bilgi verilmesi istenmiştir. Bu yazıya istinaden:

Bir: Afyonkarahisar Valiliğinden nasıl bir cevap gelmiştir? Maliye Bakanlığı bu konuyla ilgili başka hangi işlemleri yapmıştır ya da yapmayı planlamaktadır?

İki: Tespit edilen taşınmazlar ne şekilde ve kimler tarafından kullanılacaktır?

Üç: Özellikle yol güzergâhındaki taşınmazların bilgisinin istenmesinin amacı ve sebebi nedir?

Dört: İmarsız olmasına rağmen bazı taşınmazların bilgisinin de istenmesinin amacı ve sebebi nedir?

Beş: İlgili taşınmazların uydu görüntülerinin de istenmiş olmasının amacı ve sebebi nedir?

Altı: Söz konusu taşınmazların bedel tespit raporlarının istenmemiş olmasının amacı ve sebebi nedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kuşoğlu…

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, dün alacaklarınızla ilgili bir soru sormuştum cevap vermemiştiniz, bugün cevaplayabilirseniz memnun olurum; bir.

İkincisi, vergi incelemeleriyle ilgili 2012’den itibaren son dört yılın istatistiklerini öğrenebilirsem yine memnun olurum. Vergi incelemeleriyle ilgili, kaç vergi incelemesi yapıldı, sonuçlar nedir?

Bir de Ankara’daki bu kamu binalarının özellikle Eskişehir-Konya aksında kiralanması çok moda oldu. Benim hatırladığım, yıllık 300 milyon lirayı geçmişti kira bedeli Ankara’da. Şimdi ne oldu, son 2015’te nedir? Onunla ilgili bir cevap verebilirseniz memnun olurum.

BAŞKAN – Sayın Üstündağ…

AKIN ÜSTÜNDAĞ (Muğla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Muğla ilinin Yatağan ilçesinde özelleştirilen Yatağan Termik Santrali’nin baca gazı arıtma tesislerindeki revizyon çalışmaları hâlâ tamamlanmamıştır. Revizyondaki baca gazı arıtma tesislerinin devreye girmesi esnasında fuel oil kullanılması nedeniyle sıkıntı yaratılmakta ve Yatağan halkı yıllardan beri olduğu gibi baca gazlarının etkisi altında sağlık sorunları yaşamaktadır. Santral bacasından çıkan siyah dumanları şikâyet eden vatandaşlar, bu şikâyetlerini Alo 181 hattına iletirken santral yetkilileri arıtma tesislerinin devreye girmesi esnasında bu durumun yaşanmasının normal olduğunu belirtmektedir. Yatağan halkının yıllardan beri süren bu eziyetine ve çevre katliamına ne zaman son verilecektir? Bu ve benzeri sanayi kuruluşları için ÇED Yönetmeliği’nde herhangi bir değişiklik yapılacak mıdır?

BAŞKAN – Sayın Usta…

Sayın Usta yok.

Sayın Karabıyık…

LALE KARABIYIK (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, emekli ve emekçinin alım gücü sürekli düşüyor, borçları da artıyor. Siz sorulara verdiğiniz yanıtlarda reel verileri dikkate aldığınızı söylediniz. Reeli hesaplarken kullandığınız veri eğer manşet enflasyon TÜFE ise bu veri emekli ve emekçiye gerçek yansıyan enflasyonu yansıtmıyor çünkü emekli ve emekçinin TÜFE’nin hesaplanmasında kullanılan mal ve hizmet gruplarından en fazla ihtiyaç duyduğu grup başta gıdadır, barınmadır ve ulaştırmadır. Oysa sadece gıda enflasyonu bile maaş artışlarının çok üstünde olduğu için emekli ve emekçinin sürekli alım gücü düşmektedir. Tüketicilerin yüzde 70’i gıda yoksulu ve son bir yılda 52 temel gıda maddesinde satın alma gücü düştü. Dünyada gıda fiyatları yüzde 18 oranında gerilerken Türkiye’de tarımsal üretim fiyatları yanlış tarım politikasından, hatta politikasızlığından yüzde 12,5 oranında arttı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LALE KARABIYIK (Bursa) – Gıda enflasyonu ile ücret artışını kıyaslayan bir çalışmanız var mı? Ayrıca büyüme ve refah payının ücretlere yansıması konusunda bir çalışmanız var mı? Büyüme hane halkı gelirine sizce yansıyabiliyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan buyurunuz.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Tümer Adana metrosuyla ilgili olarak belediyenin içine düştüğü sıkıntılarla ilgili bir soru sordular. Konuyla ilgili bende bir bilgi yok. Ulaştırma Bakanımıza konuyu aktaracağım. “2016 bütçesiyle ilgili hazırlık çalışmalarında bu konuda bir değerlendirme olacak mı?” dediniz. Bütçe çalışmalarımız devam ediyor, onu da Ulaştırma Bakanımıza ayrıca aktaracağım.

Sayın Parsak, Afyonkarahisar’da yol kenarlarında hazine taşınmazlarıyla ilgili olarak Bakanlıktan illere gönderilen yazı konusunda bir soru sordular. Ben de kendisinden konuyu öğrendim. Bakanlıktan yarın bu konuyla ilgili çalışmanın kapsamı, sebebi ve Afyonkarahisar özelinde alınan bilgi nedir o konuda bilgi alacağım ama benim genel olarak hatırladığım, biliyorsunuz kara yolunun iki kenarındaki taşınmazlar büyük ölçüde hazineye ait taşınmazlar. Zaman zaman Bakanlık olarak sadece bunlar için değil diğer zamanlarda da taşınmazların ekonomik olarak değerlendirilmesi noktasında defterdarlıklara yazı yazıyoruz ama bu yazı özelindeki konuyu ayrıca araştırıp size bilgi arz edeceğiz.

Sayın Kuşoğlu dün sordukları “Bu alacaklarla ilgili bir çalışmanız var mı?” dedi. Vergi inceleme istatistikleriyle ilgili bir soruları oldu, bir de kamu binalarının kirasıyla ilgili. Arkadaşlarım şu anda bana bu bilgileri getirmedikleri için şu anda cevap veremiyorum. İnşallah yarın arkadaşlar bana bunu getirince size cevap vereceğim.

Sayın Üstündağ, Muğla’daki baca gazı arıtma tesislerine ilişkin olarak yaşanan sağlık sorunları konusunda bir soruları oldu ama bu konuda da elimde hazır bilgi yok, ilgili Bakanlıktan bu konuda bilgi alıp size yazılı olarak arz ederiz.

Sayın Karabıyık emekli aylıklarıyla ilgili bir değerlendirmede bulundu. Ben de aslında, temelde, emeklilerimizin hayat koşullarının iyileştirilmesi konusunda yaptığınız değerlendirmeleri önemli buluyorum. Mutlaka bizim sadece emeklilerimiz değil tüm çalışanlarımızın sadece enflasyona karşı korunması değil refahının da artırılması çok önemli. Ama bunun nesnel bir ölçütü olması lazım. Yani her dönem kullanılan en nesnel ölçüt enflasyondur, manşet enflasyonudur. Zaman zaman enflasyon sepetine dâhil birtakım ürünlerdeki yaşanan enflasyon manşet enflasyonunun üstünde olsa da TÜİK, biliyorsunuz, hane halkı anketlerine dayalı olarak enflasyon hesaplamasını yapıyor. Dolayısıyla, emeklilerimizin de içinde bulunduğu geniş halk kitlelerinin söylediğiniz ürün grupları içerisindeki kullanımları zaten hesaplamaya dâhil ediliyor. Ama biz emeklilerimizi AK PARTİ hükûmetleri döneminde gerçekten hiçbir zaman için enflasyona ezdirmediğimiz gibi refah artışına işaret edecek şekilde de yüksek oranlı artışlar yaptığımızı da ifade etmek isterim. Yani, bugün memur emekli aylığı enflasyonun üzerinde yüzde 40. Yani on üç yıllık periyotta yüzde 40 manşet enflasyonunun üzerinde bir yüzde 40 refah artışı sayılabilecek bir ücret artışı var. Özellikle SSK emekli aylığında bu oran, yani reel artış yüzde 63,8’e varıyor.

Bir de açıklama yapmama müsaade edin. Maliye Bakanlığı olarak ben bu rakamları size izah ederken bizim kullandığımız yöntem şu: Biz bir önceki yıl ile bir sonraki yıl arasında memur aylıklarındaki kümülatif artışı birbirine orantılayarak bunları buluyoruz. Yani yöntemi de ifade edeyim. Öyle bir tartışma da olmuştu. Ama sizin söyledikleriniz bizim söylediklerimizle aynı. Memurumuzu da, işçimizi de, esnafımızı da asla enflasyona ezdirmeyelim, refahlarının daha da artmasına katkı verelim. Bunun için de ekonominin büyümesi lazım. Ekonomiyi büyütecek esas husus da yatırımlar, yatırım ortamının iyileştirilmesi. İnşallah o konuda da hep birlikte güzel çalışmalar yaparız.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

LALE KARABIYIK (Bursa) – Sayın Bakan, ben şunu sormak istiyorum…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Bakan, arkadaşımızın bir cümlesi daha var. Bir rica etsek…

LALE KARABIYIK (Bursa) – Bir cümlelik izin verirseniz…

BAŞKAN – Sayın Karabıyık, tabii ki, buyurunuz.

LALE KARABIYIK (Bursa) – Ben şunu sormak istemiştim: Son beş yılda, on yılda gıda enflasyonu ne kadar arttı, ücretler ne kadar arttı? Böyle bir çalışmanız var mı? Acaba gıda enflasyonunun gerçekten altında kaldı mı ücret artışı çünkü veriler öyle gösteriyor.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Yani şu anda elimde bu konuda yapılmış bir çalışma yok. Şu anda size bu konuda bir bilgi veremem. Yaklaşımınızı doğru buluyorum, önemli buluyorum ama tek başına gıda enflasyonuna bakın. Enflasyon sepetindeki diğer ürünlerdeki enflasyon gelişmelerini dikkate almamak da doğru değil. Çünkü emeklilerin de içinde bulunduğu geniş halk kitlelerinin aylık tüketim trendi, sepeti neyse, alışkanlığı neyse zaten onları ağırlıklandırmak suretiyle hesaba katıyoruz. Yani gıda enflasyonuna tek başına baktığınızda belli bir oranda manşet enflasyonunun üzerinde olsa da aynı dönemde diğer temel mallardaki enflasyon oranı eğer daha düşükse ve bu temel mallar emeklilerimiz tarafından tüketiliyorsa -ki öyle- o zaman sadece tek bir alt segmentteki enflasyon oranını alıp onun üzerinden emekli aylıklarının refah karşılaştırmasını yapmak da doğru olmuyor.

LALE KARABIYIK (Bursa) – Maalesef onlar emeklilerin, emekçilerin ihtiyaç duymadığı mallar ve malzemeler.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Ama, yok, şöyle, bakın, sonuçta diyelim ki emeklinin de gıda tüketimi toplam tüketim sepetinin yüzde 25’ini oluşturuyor genel olarak. Bakın, yüzde 25’i dışında yüzde 75’lik bir emekli aylığından kullanım var. O yüzde 75’lik tüketimin enflasyon karşısındaki durumuna bakmaksızın sadece gıda enflasyonuna bakmak da, o zaman da eksik oluyor.

Teşekkür ediyorum.

LALE KARABIYIK (Bursa) – İçinde lokanta var, sinema var, eğlence var, hepsi var.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Şimdi madde üzerinde üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 11 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesinde yer alan “100 TL tutarında” ibaresinin, “300 TL tutarında” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  İdris Baluken                                    Çağlar Demirel                                     Dilek Öcalan

                    Diyarbakır                                          Diyarbakır                                           Şanlıurfa

              Filiz Kerestecioğlu                               Dirayet Taşdemir

                      İstanbul                                                Ağrı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının çerçeve 6’ncı maddeye bağlı geçici 67’nci maddenin (1)’inci fıkrasının a bendinin 1 no.lu alt bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                    Erhan Usta                                     Mevlüt Karakaya                                   Mehmet Günal

                      Samsun                                               Adana                                               Antalya

                   Oktay Vural                                       Kamil Aydın                                   İsmail Faruk Aksu

                        İzmir                                               Erzurum                                             İstanbul

                Mustafa Kalaycı                                   Erkan Haberal

                       Konya                                               Ankara

1) 2016 yılı Ocak ödeme döneminde Kanunun 55 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre artırılır ve bu şekilde belirlenen gelir ve aylıklar dosya bazında ödenmesi gereken miktar esas alınmak kaydıyla her yıl Mart ve Eylül aylarında net asgari ücret kadar "Emekli Destek Ödeneği” ödenir.

BAŞKAN – Şimdi, maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 11 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

                 Bülent Kuşoğlu                                   Yakup Akkaya                                      İlhan Kesici

                       Ankara                                              İstanbul                                              İstanbul

                 Aykut Erdoğdu                                      Murat Emir                                     Zekeriya Temizel

                      İstanbul                                              Ankara                                                İzmir

                 Lale Karabıyık

                        Bursa

"MADDE 6- 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir

"GEÇİCİ MADDE 67 - 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri kapsamındaki sigortalı ve hak sahiplerine;

a) 2016 yılı başından önce bağlanmış gelir ve aylıklar;

1) 2016 yılı Ocak ödeme döneminde Kanunun 55 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre artırılır ve bu şekilde belirlenen gelir ve aylıklar dosya bazında ödenmesi gereken miktar esas alınmak kaydıyla 2015 yılı Eylül ödeme döneminden geçerli olmak üzere 100 TL tutarında ayrıca artırılır.

2) 2016 yılı Temmuz ödeme döneminden geçerli olmak üzere, 55 inci maddeye göre 2016 yılı Temmuz ayı ödeme dönemine ait artış oranında artırılarak ödenir.

b) 2016 yılında bağlanacak malullük, yaşlılık veya ölüm aylıklarının 27 nci, 29 uncu, 33 üncü ve geçici 2 nci maddelere göre 2016 yılı Ocak ayı itibarıyla hesaplanan aylık tutarları, (a) bendinde belirtilen şekilde artırılarak ödenir.

c) İş kazaları ile meslek hastalıkları sigortasından hak kazanılan gelirlere esas günlük kazanç hesabına giren;

1) Son takvim ayı 2016 yılının birinci yarısına ait olanlara bağlanacak gelirler birinci fıkranın (a) bendinin (1) numaralı alt bendine göre,

2) Son takvim ayı 2016 yılının ikinci yarısına ait olanlara bağlanacak gelirler sadece birinci fıkranın (a) bendinin (2) numaralı alt bendine göre,

artırılarak ödenir.

d) Birinci fıkranın (a) bendinin (1) numaralı alt bendine göre yapılacak artış tutarı;

1) İş kazaları ve meslek hastalıkları sigortasından sürekli iş göremezlik geliri almakta olanlara, gelir bağlanmasına esas olan sürekli iş göremezlik derecesi oranında,

2) Ölüm dosyalarında hak sahiplerinin hisseleri oranında,

3) İş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünü %50 oranının altında kaybetmesi nedeniyle sürekli iş göremezlik geliri bağlanmış iken ölenlerden, ölümü iş kazası veya meslek hastalığına bağlı olmayanların hak sahiplerine, sigortalıya gelir bağlanmasına esas olan sürekli iş göremezlik derecesi üzerinden tespit edilen artış tutarı hak sahiplerinin hisseleri oranında,

4) Yabancı ülkelerle akdedilen sosyal güvenlik sözleşmeleri uyarınca kısmi gelir veya aylık alanlara, ülkemiz mevzuatına tabi olarak geçen prim ödeme gün sayılarının, sosyal güvenlik sözleşmesine göre nazara alınan toplam prim ödeme gün sayısına olan oranına göre, uygulanır. e) Birinci fıkranın (a), (b) ve (c) bentlerinde belirtilen şekilde artırılan gelir ve aylıklar, 2016 yılında bu maddede belirtilen artışlar dışında 55’inci maddeye göre ayrıca artırılmaz."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Ankara Milletvekili Sayın Murat Emir.

Sayın Emir, süreniz beş dakikadır.

Buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının 6’ncı maddesi üzerinde verdiğimiz önergeye ilişkin olarak söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, 7 Haziran seçimleri öncesinde Türkiye'nin siyasal ortamının en çok tartışılan konusu Cumhuriyet Halk Partisinin seçim bildirgesindeki emeklilere iki ikramiye vermesi vaadiydi. Biz emeklilerimizin içinde bulunduğu zor durumu göz önüne alarak iki ikramiye vereceğiz dedikçe özellikle Sayın Başbakanımız Davutoğlu, Maliye Bakanımız ve diğer AKP’li siyasiler kanal kanal gezdiler, alan alan dolaştılar ve “Kaynağınız nerede?” dediler. O da yetmedi, Sayın Maliye Bakanı “Cumhuriyet Halk Partisi kaynak bulursa ben Cumhuriyet Halk Partisine oy verebilirim." dedi. Ancak, 7 Haziran seçimlerinden sonra istediğiniz sonuca ulaşamayınca 1 Kasıma doğru Türkiye’yi seçime götürürken ayrıca bizim seçim vaatlerimizden de kopya çekme ihtiyacı duydunuz ve emeklileri o sırada hatırlama ihtiyacı duydunuz. Yalnız, bugün getirdiğiniz ve o seçimlerden önce de söylediğiniz emeklilere seyyanen 100 lira zam, bizim önerdiğimiz, toplamda, yılda 2.600 liralık zammın ancak yarısıdır.

Değerli arkadaşlar, işte, bugün bu Mecliste emeklilerimize küçük de olsa bir zammı konuşuyorsak bunun fikir babası, orijinal fikri bizimdir ancak yine de sizin kopya da olsa bu yaklaşımı göstermiş olmanızdan memnuniyet duyduğumuzu belirtmek isterim.

Bu, aslında adaletsiz bir düzenlemedir çünkü herkesin bildiği gibi eylül ayında Emekli Sandığı emeklilerine 100’er liralık seyyanen yardım, zam yapılmıştır ancak bugün getirilen tasarı eksiktir, sadece BAĞ-KUR emeklilerinin ve işçi emeklilerinin emekli maaşına bir artış önermektedir ancak haksızlığı gidermek adına bizim önergemizde de bu artışın geriye dönük olarak yani Eylül 2015’ten itibaren verilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Bunun dışında, yine, teklifte dikkat çeken diğer bir eksiklik, 100 liralık seyyanen yapılan zammın aslında 2017 yılını kapsamadığıdır. Bu, kabul edilmez bir durumdur bize göre. Düşünebiliyor musunuz, 2016 yılı içerisinde emekli olanlar bu zammı alacaklar ama 2017’de emekli olanlar bu zammı alamayacaklar. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak size bu yanlışlığı burada düzeltmeyi öneriyoruz. Herkese zammı verelim, Emekli Sandığı emeklileri gibi Eylül 2015’ten başlatalım ve 2017’den sonra emekli olacakları da bu haktan mahrum etmeyelim. Tabii, biz bu önerinin gelmiş olmasından dolayı memnunuz. Emeklilerimizin, zor koşullarda yaşayan emeklilerimizin durumlarının bir nebze olsun iyileştirilmesinde büyük yarar var. Ama bu yasanın toplamına baktığımız zaman, bu ihtiyacın nereden kaynaklandığını büyük bir açıklıkla görüyoruz.

Bu yasa tasarısının 2’nci maddesinde yılda 20-25 milyar liralık bir gelirden vazgeçiyor Türkiye Cumhuriyeti’nin maliyesi. Bu gelirden vazgeçtiğimiz kısım, biliyorsunuz büyük bir faiz geliridir. Her yerde şikâyet ettiğiniz faiz rantiyesine buradan yılda 20-25 milyar ve beş yıl içerisinde de 125 milyar civarında bir para aktarıyorsunuz, bunu da buradan ifşa etmekte yarar görüyoruz.

Emeklilere verdiğimiz bu küçük miktarlardaki zamların yetersiz olduğunu biliyoruz; bunun büyütülecek bir tarafı yok, bunlar aslında bir lütuf değil, çoktan elde edilmesi gereken haklardır. Bunun yanında, yine, emeklilerin maaşından kestiğimiz özellikle muayene katılım payları olmak üzere, sosyal güvenlik destek primleri, emeklilikte yaşa takılanlar gibi ağır sorunlar bulunmaktadır.

Yine, biraz önce, Sayın Bakanın yüzde 25 oranında TÜFE artışında emeklinin gıda harcaması olduğunu belirtmesi benim açımdan çok çarpıcı oldu. Demek ki ortalama bin lira geliri olan bir emeklimiz, ayda sadece 250 liralık gıda harcaması yapabilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MURAT EMİR (Devamla) – Bunun insanlık açısından da vicdan açısından da kabul edilemez olduğunun kayıtlara geçmesini isterim.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Emir.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tasarının çerçeve 6’ncı maddeye bağlı geçici 67’nci maddenin (1)’inci fıkrasının a bendinin 1 no.lu alt bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mevlüt Karakaya (Adana) ve arkadaşları

1) 2016 yılı Ocak ödeme döneminde Kanunun 55 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre artırılır ve bu şekilde belirlenen gelir ve aylıklar dosya bazında ödenmesi gereken miktar esas alınmak kaydıyla her yıl Mart ve Eylül aylarında net asgari ücret kadar "Emekli Destek Ödeneği” ödenir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Adana Milletvekili Sayın Mevlüt Karakaya konuşacaktır. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Karakaya, süreniz beş dakika.

MEVLÜT KARAKAYA (Adana) – Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Tasarı’nın 6’ncı maddesiyle ilgili olarak vermiş olduğumuz önerge üzerinde MHP Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, emeklilerimizin durumunu konuşuyoruz ama bir çözüm çıkacak gibi görünmüyor. Ülkemizde kamu veya özel sektörde çeşitli statülerde çalıştıktan sonra emekliye ayrılanların büyük bir kısmı, ekonomik bakımdan zor şartlarda hayatlarını idame ettirmeye çalışmaktadırlar. Çalışma hayatları boyunca ülkemiz ekonomisine her yönüyle büyük katkılar sağlayanların çalışma hayatından ayrıldıktan sonra ekonomik zorluklar yaşaması, sosyal güvenlik sistemi ve sosyal devlet anlayışına ilişkin sağlıklı düzenlemeler yapılmamasından kaynaklanmaktadır. Oysaki, emeklilerimizin hayat şartlarını kolaylaştırıcı düzenlemelerin uygulamaya konulması, sosyal devlet olma ilkesinin bir gereği, aynı zamanda, ülkemiz ve milletimiz için fedakârlık yapmış insanlarımıza, bunların yapmış oldukları katkıya ve emeğe duyulan saygının da bir gereği olacaktır.

Sayıları 12 milyonu aşan ve genellikle yoksulluk sınırının altında gelirleri olan emekliler ve aileleri, gıda, barınma, giyinme, sağlık, eğitim, ulaşım, ısınma, elektrik, su gibi temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanmaktadırlar. Bazı emekliler yeniden çalışmakta ve bazıları da iş aramak zorunda kalmaktadır. Çalışma gücü ve imkânı olmayanlar ise zordadır. Genellikle kültürel ve sosyal imkânlardan yararlanmayan emekliler, uzun çalışma süreleri ve yaşları sebebiyle sıklıkla sağlık sorunları yaşamaktadır. Emeklilerin bu ve benzeri sorunlarına çözüm getirerek zor şartlardaki emeklilerimizin az da olsa hayatlarını kolaylaştıracak tedbirlere seçim beyannamemizde yer verdik. Bu çerçevede, partimiz, emeklilere her yıl mart ve eylül ayı içinde “emekli destek ödeneği” adı altında iki aylık net asgari ücret tutarında ödeme yapılmasını öngörmüştür. 100 TL zammı yetersiz buluyoruz. Emeklilerimize her yıl mart ve eylül aylarında net iki asgari ücret kadar “emekli destek ödeneği” adı altında bir ödemenin yapılmasını, böylece bin TL’nin altında maaş alan emeklinin kalmamasını sağlayacak bu önergeyi verdik.

Bununla birlikte, emeklilerimizin önemli sorunlarına çözüm getirecek şu hususların da yerine getirilmesini beklemekteyiz: Kamu çalışanlarına çeşitli adlar altında ödenmekte olan tüm ek ödemeler, emekli aylığına yansıtılmalıdır. Emeklilikte yaşa ve prim gün sayısına takılanların mağduriyetleri giderilmelidir. Emeklilik için gereken sigortalılık süresini ve yaş şartını tamamlayan ancak prim gün sayısını dolduramayan ve doldurma imkânı da bulunmayan vatandaşlarımıza borçlanma imkânı verilerek emekli olabilmeleri sağlanmalıdır. Emekli Sandığı Kanunu’na göre çalışırken emekli olanların otuz yılı geçen hizmetlerinin ikramiye ödemelerinde dikkate alınmasına ilişkin hükmün Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi sonucu, daha önceden emekli olmuş olanlara dönük mağduriyetlerin giderilmesi ve geriye dönük ikramiye farklarının ödenmesi sağlanmalıdır. Emekli aylıklarındaki artışların genel enflasyon endeksi yerine, bu kesimin tüketim kalıplarını ve hayat standartlarını dikkate alan özel endekslere göre emeklilik maaşlarının belirlenmesi ve hayat pahalılığı altında ezdirilmemesi sağlanmalıdır. Bu noktada biliyorsunuz, İstanbul Ticaret Odasının aylık İstanbul ücretleri geçinme endeksi var, sadece şu iki rakamı söyleyeyim: Yıllık ortalama 7,61 TÜİK’in açıkladığı rakam, geçim endeksinde açıklanan rakam ise 9,76.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Karakaya.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 11 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesinde yer alan “100 TL tutarında” ibaresinin, “300 TL tutarında” ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İdris Baluken (Diyarbakır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Önerge üzerinde Diyarbakır Milletvekili Sayın İdris Baluken. (HDP sıralarından alkışlar)

Sayın Baluken, süreniz beş dakika.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, önemli bir önergeyi görüşüyoruz, emeklilerin çok köklü sorunları var. Bu tarz palyatif bazı düzenlemelerle o sorunlar çözülmez, insan onuruna yaraşır köklü yasal düzenlemeler yapmak lazım. Halkların Demokratik Partisi olarak bugüne kadar bu konuda hep duyarlı olduk ve kanun tekliflerini, gerekli olan Meclis çalışmalarını bu Parlamentoda işletmeye çalıştık, bundan sonra da onu yapmaya devam edeceğiz. Ancak bu önerge üzerinde özellikle ben yaşanan acil durumla ilgili, acil gündemle ilgili, birçoğunuz burada rahat rahat böyle uykuya dalma pozisyonuna dalmışken bir şeyler ifade etmek istiyorum.

Özellikle bu vergi düzenlemesiyle ilgili bir kanunu görüştüğümüz bir anda Sayın Maliye Bakanının mevcut durumu bir gözünün önüne getirmesini özellikle rica ediyorum. Sayın Bakan, siz Maliye Bakanı olarak Sur halkından, Nusaybin halkından, Cizre halkından, Silopi halkından vergi topluyorsunuz, değil mi? Sizin Maliye Bakanı olarak, adaletli bir şekilde vergiyi toplayıp o vergileri adaletli bir şekilde dağıtmayla ilgili bir göreviniz var, değil mi? Peki, oradaki halktan topladığınız vergilerin aslan payını güvenlik kalemlerine, orduya, askere aktarıyorsunuz, değil mi? Peki, bu durumda siz oradaki halkın vergileriyle maaşını vermiş olduğunuz, mühimmatını aldığınız, silahını tedarik ettiğiniz orduyu mensup olduğunuz bir Kabinenin üyesi olarak -keşke Millî Savunma Bakanı burada olsaydı da ona sorsaydık- nasıl olur da oradaki halkın üstüne sürersiniz, bundan utanmıyor musunuz?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Halkın üstüne sürmüyorlar.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Hem oradaki halktan vergi alıp ordunun bütün ihtiyaçlarını karşılayacaksınız hem de orduyu o kentleri abluka altına alacak şekilde sivil halkın üzerine yurttaşları öldürmeye göndereceksiniz, bundan hepinizin utanması lazım.

FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Provokasyon yapma.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Hepinizin bundan utanması gerekiyor.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Hadi be, sen kendin utan.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Oradaki tanklar, toplar, zırhlı araçların hiçbir tanesi, kendi yurttaşına ateş açma hakkına sahip değildir.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Teröristlere ateş açıyor, teröristlere.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Oradakilerin hepsi sivil alanlara ateş açıyor.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Teröristlere ateş ediyor.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Sekiz aylık anne karnında bir terörist mi olur?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Teröristlere, PKK’lı teröristlere.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - 70 yaşında 11 çocuklu bir terörist mi olur?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Bu ülkeyi bölmeye çalışanlara, PKK’lı teröristlere ateş ediyor.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Dünya siyaset tarihinde böyle bir terörist tanımı yok.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Var, var.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Sekiz aylık çocuğa “terörist” diyenler…

HASAN TURAN (İstanbul) – Neresi çocuk, bak.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – PKK’lı teröristlere ateş açıyorlar.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyelim.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - …11 çocuklu anneye “terörist” diyenler, terörü kimin estirdiğini zaten ortaya koyuyorlar.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Terörle mücadele ediyorlar, bu ülkenin bütünlüğü için mücadele ediyorlar.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Siz askeri kışlanın dışına çıkarmakla orada bütün sivil halkı hedef hâline getiriyorsunuz çünkü askerin kafası öyle çalışır; o, öyle yetiştirilmiştir.

HASAN TURAN (İstanbul) – Hepsi çocuk, bakın!

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Onun önüne hedef koyulur, o hedefi yerle bir etmek üzere kışla dışına çıktığında işini bitirip geri dönmeye çalışır. Şu anda hedef olarak siz Sur’un, Cizre’nin, Nusaybin’in, Silopi’nin mahallelerini askerin önüne koymuşsunuz ve orada bu hedefi imha etmek için de asker orada kendi yurttaşını maalesef öldürüyor, zırhlı araçlarla katlediyor.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Teröristlerle mücadele ediyorlar, teröristlerle.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Bakın, aynı zamanda oradaki gençleri zorunlu askerliğe alıyorsunuz, değil mi? Silopili bir genç, şu anda Ağrı’da askerlik yapıyor. Daha dün sosyal medyada bir paylaşımı vardı. Sosyal medyaya, haberlere baktığı zaman Ağrı’da askerliğini yapan Silopili genç, mensup olduğu ordu mensupları tarafından kendi annesinin, kendi babasının evinin nasıl yıkıldığını sosyal medyada paylaştı. Hiç mi vicdanınız sızlamıyor?

Siz “terörle mücadele” diye bir şeyin olduğuna hakikaten inanıyor musunuz? 40-50 tane silahlı gence karşı aylardır, beş ayı aşkın bir süredir bütün bir kente hayatı zehir edecek şekilde ordunun topyekûn bir saldırıyla hâlâ orada bir ilerleme sağlamadığına inanıyor musunuz?

HALİL ETMEYEZ (Konya) – O silahlı gençler oradaki halkı…

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Böyle bir şey var mı? Orada mevcut durum şudur: Topyekûn bir saldırı konsepti vardır. O saldırı konseptine karşı da direnen bir halk gerçekliği vardır.

Bakın, gelmeden önce Silopi’den, Cizre’den beni aradılar. Siz, burada, öyle rahat rahat uyku pozisyonu almışken 40-50 çocuk, Cizre’nin, Silopi’nin binalarının altında top atışları altında ölüm korkusu yaşıyor. Bu tablo bile sizi utandırmıyorsa ben size ne diyeyim! Sizin gittiğiniz yol, yol değildir. Bugüne kadar… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

FARUK ÇATUROĞLU (Zonguldak) – O gençler silahları bırakıp, teslim olsunlar.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Bakın, güçlü olabilirsiniz ama bugüne kadar güçlü olan ile haklı olanın, zalim olan ile mazlum olanın savaşında kim…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) - …hangi sonuçla karşılaşmış, bir gözünüzün önüne getirin. Sizi bekleyen sonu da akıbeti de orada görürsünüz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Halka zulmediyorsunuz, halka! Zalim PKK halka zulmediyor!

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baluken.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Niye kabul etmiyorsunuz?

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Kesinlikle kabul etmiyoruz. Mücadele devam edecek.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Neyi kabul etmiyorsun?

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Önergeden bahsetmedin ki zaten.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sivil halk ölüyor ama yaşamını yitiren sivil halk! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – 300 sivil halk öldü ya! Daha yeni, Silopi’den telefon geldi.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sizin yüzünüzden kadınlar, çocuklar ölüyor!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Terörle mücadele ediliyor.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – 11 çocuklu annenin cenazesi bekliyor. Taybet İnan’ın cenazesi bir haftadır orada. Ayıp!

BAŞKAN – Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın Bakan, sanırım, söz istiyor.

Buyurunuz.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Bir haftadır yerde cenaze var. Nasıl bir ülkede yaşıyoruz? 57 yaşındaki kadın bir haftadır yerdedir. Nasıl bir ülkede yaşıyoruz?

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Terörle mücadele ediyoruz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ne terörle mücadelesi! Böyle terörle mücadele mi olur?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Tüm dünya terörle mücadele ediyor.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - 40-50 tane gençle aylardır baş edemiyorsanız böyle terörle mücadele mi olur? Orada halka karşı savaş yapıyorsunuz. Biraz kafanızı çalıştırın ya. (AK PARTİ sıralarından “Silahı bırakın.” sesleri)

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Terörle mücadele sonuna kadar, ta ki, oradaki vatandaşın güvenliği sağlanana kadar devam edecektir.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Bugün Cizre’de 7 tane sivil insan katledildi ya.

HALİL ETYEMEZ (Konya) – Elinde silah olan sivil sayılmaz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Siz, 50 tane gençle beş aydır mücadele edemiyorsanız Orta Doğu'da niye böyle efeleniyorsunuz? (AK PARTİ ve HDP sıralarından karşılıklı laf atmalar)

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Silopi’nin buradaki mahalleden, ilçeden bir farkı kalmayana kadar mücadeleye sonuna kadar devam edilecek.

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – 3 bin kişi İdil’den Cizre’ye yürüdü, 3 bin kişi. 3 bin kişiyi öldürecek misiniz?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 02.23

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 02.25

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Sema KIRCI (Balıkesir)

------0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 19’uncu Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

11 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Gündemin 2’nci sırasında yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gabon Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gabon Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayi İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (1/304) (S. Sayısı: 3)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Değerli milletvekilleri, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri görüşmek için, 25 Aralık 2015 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 02.26



(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.

(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

 (x) 11 S. Sayılı Basmayazı 23/12/2015 tarihli 18’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.