TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                  17’nci Birleşim

                                                                                             22 Aralık 2015 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, başkan vekili seçilmesi nedeniyle kendisini bu göreve layık görenlere teşekkür ettiğine ve barış ve demokrasi mücadelesi uğrunda yaşamını yitirenleri minnet ve saygıyla andığına ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, Mevlit Kandili’ni kutladığına, Dilek Doğan’a Allah’tan rahmet dilediğine ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki koşulların bir an önce normale dönmesini temenni ettiğine ilişkin konuşması

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, çözüm sürecinde yapılan görüşmelerin barışa yönelik olduğuna ilişkin konuşması

 

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Hükûmetin Gündem Dışı Açıklamaları

1.- Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın, Musul’daki Türk askerî varlığına ilişkin gündem dışı açıklaması ve MHP Grubu adına Gaziantep Milletvekili Ümit Özdağ, CHP Grubu adına Ardahan Milletvekili Öztürk Yılmaz, HDP Grubu adına Bingöl Milletvekili Hişyar Özsoy ve AK PARTİ Grubu adına Malatya Milletvekili Taha Özhan’ın aynı konuda konuşmaları

 

 

B) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Hüda Kaya’nın, bölgesel savaş politikalarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu’nun, Rusya’ya ihraç edilen yaş meyve ve sebzelerin geri gönderilmesine ve ihracatçılarımızın yaşadığı sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Isparta Milletvekili Sait Yüce’nin, Mevlit Kandili’ne ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, CHP Grubu olarak TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’a görevinde başarılar dilediğine, Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’a Meclisi bilgilendirdiği için teşekkür ettiğine, Dilek Doğan’ın öldürülmesi sürecinde iktidarın bizzat sorumluluğu olduğuna, Maraş katliamının 37’nci yıl dönümüne ve Mevlit Kandili’ni kutladığına ilişkin açıklaması

2.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Türk dış politikasındaki gelişmelerle ilgili bilgi verilmesi gerektiğine, Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’a Meclisi bilgilendirdiği için teşekkür ettiğine, Mevlit Kandili’ni kutladığına, Bitlis Hizan’da PKK terör örgütünün saldırısı sonucu hayatını kaybeden askere Allah’tan rahmet dilediğine, şüpheli bir ölüm olmadıkça şehitlere otopsi yapılmaması gerektiğine ve terör örgütünün ivedilikle temizlenmesi konusundaki girişimleri Milliyetçi Hareket Partisi olarak desteklediklerine ilişkin açıklaması

3.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Mevlit Kandili’ni kutladığına, Halkların Demokratik Partisinden bir başkan vekilinin ilk kez bu görevi yerine getirmesinin önemli olduğuna, Dilek Doğan’ın ölümüyle ilgili davadan ortak vicdanı tatmin edecek bir sonuç çıkmasını temenni ettiğine ve Maraş katliamının 37’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

4.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Halkların Demokratik Partisi olarak TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’a görevinde başarılar dilediğine, cumartesi annelerini bir kez daha andığına, Mevlit Kandili’ni kutladığına ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin bazı yerleşim yerlerindeki sokağa çıkma yasaklarının tam bir faşizm uygulaması boyutuna geldiğine ilişkin açıklaması

5.- Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun, TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’a görevinde başarılar dilediğine, İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve Mevlit Kandili’ni kutladığına ilişkin açıklaması

6.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin, TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’a görevinde başarılar dilediğine, Dilek Doğan’ın öldürülmesiyle ilgili görüntülere ve makul şüphe düzenlemelerinden derhâl vazgeçilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

7.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından, inceleme yapmak için Akkuyu Nükleer Santral alanına girmesine izin verilmediğine ilişkin açıklaması

8.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’nın, Artvin Cerattepe’de maden çıkartılmasıyla ilgili açılan davada beş buçuk aydır yürütmeyi durdurma kararı verilmediğine ilişkin açıklaması

9.- İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu’nun, Mevlit Kandili’ni kutladığına ve İstanbul’un Küçükçekmece ilçesinin Kanarya Mahallesi’nde bölücü terör örgütünün çıkardığı olaylara ilişkin açıklaması

10.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, Balıkesir Sanat Merkezine polis eşliğinde yapılan baskınlara ve bu tür yöntemlerle CHP il ve ilçe başkanlarını yıldıramayacaklarına ilişkin açıklaması

11.- Burdur Milletvekili Reşat Petek’in, Mevlit Kandili’ni kutladığına ilişkin açıklaması

12.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt’un, Konya Cihanbeyli’de Anadolu Holdingin işlettiği Panplast’taki PETROL-İŞ Sendikasına bağlı işçilerin durumuna ilişkin açıklaması

13.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Kuzey Irak’taki Türk askerî varlığının durumuna ilişkin açıklaması

14.- Manisa Milletvekili Tur Yıldız Biçer’in, Manisa Soma havzasındaki işçilerin sarı sendikaya mecbur bırakıldığına ve iktidarın Soma halkına ve işçilerine verdiği sözleri derhâl yerine getirmesini beklediğine ilişkin açıklaması

15.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Mevlit Kandili’ni kutladığına ve Niğde Bor Şeker Fabrikasında çalışan geçici işçilerin durumuna ilişkin açıklaması

16.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, bu yıl Kubilay’ı anma törenlerinin neden yapılmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

17.- İzmir Milletvekili Musa Çam’ın, TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’a görevinde başarılar dilediğine ve siyasi partilerin çeşitli etkinliklerine emniyet ve kolluk kuvvetlerinin müdahale etmesini şiddetle protesto ettiğine ilişkin açıklaması

18.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın, TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’a görevinde başarılar dilediğine ve Ankara Keçiören’de bulunan Osmanlı Çarşısı’nda çıkan yangına ilişkin açıklaması

19.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın yanına yaptırılan yeni konuta ilişkin açıklaması

20.- Burdur Milletvekili Mehmet Göker’in, Bitlis ve Diyarbakır’da şehit olan askerlere Allah’tan rahmet ve TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’a görevinde başarılar dilediğine, Türkiye Biyoteknoloji Stratejisi ve Eylem Planı’nın tekrar gözden geçirilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

21.- Antalya Milletvekili Mustafa Akaydın’ın, gazetecileri tehdit eden ve Hürriyet gazetesini basan ekibin lideri pozisyonundaki AK PARTİ eski milletvekili ve Gençlik Kolları Başkanının Gençlik ve Spor Bakan Yardımcısı olarak atanmasına ilişkin açıklaması

22.- Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek’in, bazı kitap ve dergilerin toplatılma kararlarından bir hukukçu olarak büyük üzüntü duyduğuna ilişkin açıklaması

23.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, Mevlit Kandili’ni kutladığına, Millî Savunma Bakanından, Barzani’yle yapılan görüşmeler ve PKK’nın elinde bulunan asker ve polislerle ilgili bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

24.- Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen’in, Gemi Tanklarının Kalibrasyonuna Dair Yönetmelik’in uygulamadan kaldırılmasının sonuçlarına ilişkin açıklaması

25.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, izlenen yanlış iç ve dış politikalarla ülkenin yalnızlaştırıldığına ilişkin açıklaması

26.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya’nın sağlıkla ilgili sorunlarına ilişkin açıklaması

27.- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil’in, TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’a görevinde başarılar dilediğine ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin bazı yerleşim yerlerinde uygulanan sokağa çıkma yasağı nedeniyle eğitime devam edemeyen öğrencilerin durumuna ilişkin açıklaması

28.- Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak’ın, şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine ve Mevlit Kandili’ni kutladığına ilişkin açıklaması

29.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’a görevinde başarılar dilediğine ve Banaz devlet hastanesinin yapımıyla ilgili Sağlık Bakanından bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

30.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, Mevlit Kandili’ni kutladığına, şehit olan Birkan Gündüz’e Allah’tan rahmet dilediğine ve Giresun’daki köy yollarının durumuna ilişkin açıklaması

31.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, Adalet ve Kalkınma Partisi ile Halkların Demokratik Partisinin çözüm sürecinde beraberlik içinde bulunmalarına rağmen şu anda birbirlerini suçlayıcı konuşmalar yaptıklarına ilişkin açıklaması

32.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukara’nın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

33.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

34.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

35.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’a görevinde başarılar dilediğine, Mevlit Kandili’ni kutladığına ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın sözlü sorulara cevabına ilişkin konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

36.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’a görevinde başarılar dilediğine, Mevlit Kandili’ni kutladığına ve Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

37.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın görevinin hayırlı olmasını dilediğine, Çukurova havaalanı ihalesinin ne zaman bitirileceğini ve Adana-Mersin, Çeşmeli-Taşucu ile Tarsus-Çamlıyayla yollarının durumunu öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

38.- Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel ile Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

39.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Çukurova havaalanının, Mersin-Antalya otoyolunun ve Tarsus-Kazanlı Turizm Projesi’nin ne zaman bitirileceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

40.- Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak’ın, Antalya’nın çevre yolları ve Demre havaalanının durumuyla ilgili bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

41.- Mersin Milletvekili Yılmaz Tezcan’ın, Mevlit Kandili’ni kutladığına, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanına yaptıkları hizmetler için teşekkür ettiğine ve baz istasyonlarının kanser yapma riskinin düşük olduğuna ilişkin açıklaması

42.- Aydın Milletvekili Deniz Depboylu’nun, Aydın-Denizli otoyolunun ne zaman tamamlanacağını ve Çıldır Havaalanı’nın durumunu öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

43.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

44.- Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın, Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı, Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak, Aydın Milletvekili Deniz Depboylu ile Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş ve 22 milletvekilinin, 12/7/2015 tarihinde Ardahan ilinin Göle ilçesinde meydana gelen silahlı saldırı ile ölüm olaylarının neden ve sonuçlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/31)

2.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş ve 23 milletvekilinin, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile kadına yönelik şiddetin hukuksal boyutlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/32)

 

B) Genel Görüşme Önergeleri

1.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Türkiye ve Rusya arasında uçak düşürülmesi olayıyla başlayan gerilimler konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/1)

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, AKP Hükûmetinin çatışmayı esas alan politikaları sonrasında çeşitli valilikler tarafından hukuksuz bir biçimde ilan edilen sokağa çıkma yasaklarının toplumda yarattığı tahribatların araştırılması amacıyla 9/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 22 Aralık 2015 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- AK PARTİ Grubunun, gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 22 ve 29 Aralık 2015 ile 5, 12, 19 ve 26 Ocak 2016 Salı günkü birleşimlerinde bir saat süreyle sözlü soruların görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine ilişkin önerisi

 

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

2.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan’ın, Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukara’nın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

4.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

5.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

6.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

IX.- SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun'un, kamu personeli ile ilgili bazı verilere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/11) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

2.- İstanbul Milletvekili Erkan Kandemir'in, akaryakıt desteklerinden faydalanan balıkçı gemilerine ve yenilenen balıkçı barınakları sayısına ilişkin sözlü soru önergesi (6/48) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

3.- İstanbul Milletvekili Erkan Kandemir'in, deniz ticareti istatistiklerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/49) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

4.- İstanbul Milletvekili Erkan Kandemir'in, havayolu sektörü ile ilgili verilere ilişkin sözlü soru önergesi (6/50) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

5.- İstanbul Milletvekili Erkan Kandemir'in, İstanbul'da yapımı devam eden 3. köprünün çevreye etkisine ve köprünün proje maliyetine ilişkin sözlü soru önergesi (6/51) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

6.- İstanbul Milletvekili Erkan Kandemir'in, 2003-2014 yılları arasında yenilenen demir yolu hatlarına ve demir yollarında yaşanan kazalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/52) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

7.- Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun'un, 2002-2005 yılları arasında ulaştırma, depolama, bilgi ve iletişim sektörlerinde yaşanan gelişmelere ilişkin sözlü soru önergesi (6/53) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

8.- Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun'un, elektronik haberleşme, havacılık ve uzay teknolojileri alanında yürütülen çalışmalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/54) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

9.- Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun'un, kara yolu yapım çalışmalarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/55) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

10.- Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun'un, 2003-2015 yılları arasındaki kara yolu taşımacılığı verilerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/56) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

11.- Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun'un, kara yollarındaki denetim ve araç muayene istasyonu sayılarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/57) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

12.-Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun'un, 2003-2015 yılları arasındaki demir yolu yapım çalışmalarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/58) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

13.-Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen'in, Beşikdüzü-İskenderli-Tonya yolu yapım çalışmalarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/66) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

14.- Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen'in, Trabzon Limanı'nın transit ticaret amacıyla kullanımının teşvik edilmesine yönelik çalışmalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/74) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

15.- Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen'in, Yomra-Özdil yolunun yapım ve iyileştirme çalışmalarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/79) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

16.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı'nın, Konya Yeni Çevre Yolu Projesi'ne ilişkin sözlü soru önergesi (6/89) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

17.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı'nın, Konya'daki araç muayene istasyonu sayısının yetersizliğine ilişkin sözlü soru önergesi (6/90) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

18.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı'nın, Konya Ereğli'ye bölgesel bir havalimanı açılıp açılmayacağına ilişkin sözlü soru önergesi (6/91) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

19.- Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen'in, bakan korumalarının uçaklara silahlı olarak bindiği iddialarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/97) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

20.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı'nın, Konya Metro Projesi'ne ilişkin sözlü soru önergesi (6/99) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

21.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı'nın, Konya-Kayacık Lojistik Merkezi Yapımı ihalesine ilişkin sözlü soru önergesi (6/100) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

22.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, baz istasyonlarına ve insan sağlığına etkilerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/110) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

 

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, İstanbul'da bir tarihî sit alanı yanında yapılan inşaat faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal’ın cevabı (7/71)

2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, TBMM Konukevlerinde verilen resepsiyonlara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın cevabı (7/98)

3.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan'ın, İstiklal Mahkemeleri zabıtları ve kayıtları ile ilgili çalışmalara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın cevabı (7/100)

22 Aralık 2015 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER : Sema KIRCI (Balıkesir), İshak GAZEL (Kütahya)

------0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır.

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, başkan vekili seçilmesi nedeniyle kendisini bu göreve layık görenlere teşekkür ettiğine ve barış ve demokrasi mücadelesi uğrunda yaşamını yitirenleri minnet ve saygıyla andığına ilişkin konuşması

BAŞKAN - Görüşmelere geçmeden önce, siz değerli milletvekilleri ve değerli halkımızla görüş ve düşüncelerimi kısaca paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, değerli halkımız; Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili olarak Başkanlık ettiğim bu ilk oturumda, öncelikli olarak, beni bu göreve layık gören arkadaşlarıma, bizleri bu Parlamentoya taşıyan geçmişten bugüne bütün yoldaşlarımızın ve halkımızın çok değerli emeğine teşekkürlerimi sunarım.

Bizlere bu meşaleyi devrederek barış ve demokrasi mücadelesi uğrunda yaşamını yitiren sayısız arkadaşımızın her birini sonsuz bir minnet ve saygıyla anıyorum.

Yeryüzünde insanlık adına ne varsa savaşların hedefine konulduğu, Orta Doğu’nun kadim halklarına tarifsiz acıların ve kıyımların yaşatıldığı, binlerce kadının köle pazarlarında satıldığı, körpecik çocuk bedenlerin kıyılarımıza vurduğu amansız bir zamana tanıklık ediyoruz. Diğer taraftan, bütün bu felaketleri kendi topraklarımızda yaşamak durumunda bırakılıyoruz maalesef.

28 büyük uygarlığın doğup geliştiği, birçok etnik ve mezhepsel kimliğin bir arada yaşadığı, bütün büyük dinlere yurt olmuş ülke topraklarımız ölüm yurdu, kıyım yurdu, talan yurdu hâline getirildi.

Aylardır ülkenin bir yarısında yüz binlerce insan evlerine hapsedilmekte, temel yaşam gereksinimlerinden mahrum bırakılmakta, evleri, yerleri, yurtları ve hatta mezarlıkları topa tutulmaktadır. Yurttaşlarımız ölüme maruz bırakılmaktadır. Öldürülen yurttaşlarımızın bedenleri teşhir edilmekte, sokaklar boyu sürüklenmektedir.

Ülkemiz, herkesin âdeta şartlı tahliyeyle dışarıda olduğu kocaman bir hapishaneye çevrildi. Toplumsal yarılma tarihimizde hiç olmadığı kadar derinleşmiş, şiddet hayatın tüm saflarına yerleşmiş, hukuk dışılık tamamen normalleştirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bir ülkenin kurtuluşunun öldürme ve yok etme siyasetinde aranmasından daha çok felaket çağıran bir tercih, topraklarına çocuklarının kanının dökülmesinden daha içler acısı bir durum yoktur. Bizler, bu ülkede olup biten bütün kötülüklerden, bütün acılardan sorumluyuz ve bu sorumluluğun gereklerini icra etmediğimiz oranda da suçlu olacağız. Bu nedenle, bu Parlamentonun yükü ağırdır ve büyük bir tarihsel öneme sahiptir.

Ölüm cenderesinden yükselen halk çığlığını duymak, bin yıllardır beraber varlık bulduğumuz bu ortak vatanda barışı, huzuru ve refahı tesis etmek bu Parlamentonun sorumluluğundadır. Erdemli bir siyasetin ülke ve dünya barışına hizmet etmekten başka bir seçeneği yoktur. Zira, insanlık tarihi göstermiştir ki, iyi bir savaş, kötü bir barış hiç olmamıştır.

Kendi adıma belirtmek isterim ki, halkımızın bütün farklı kesimleri adına ayrım yapmaksızın görevimi yerine getireceğim. Bu nedenle, cinsiyeti, kimliği ve görüşü ne olursa olsun, bütün milletvekillerimize eşit muamele göstereceğimi, tarafsızlığı asla elden bırakmayacağımı taahhüt ederim ve yine bu temelde Meclis Genel Kurulu çalışmalarının yürütüldüğü sırada hiçbir üyenin ayrımcılığa uğratılmasına, farklılıklarından dolayı taciz edilme, engellenme ve hakarete maruz bırakılmasına asla müsamaha göstermeyeceğim. Özellikle, cinsiyet ayrımcılığına dayanan eril söylem ve davranışların Başkanlığa vekâlet ettiğim oturumlarda, tarafımdan asla kabul ve hoşgörü görmeyeceğini önemle belirtmek isterim. Bu nedenle, sayın milletvekillerinden Genel Kurul çalışmaları esnasında saygıyı, tahammülü, hakkaniyet ve nezaketi hiçbir koşulda elden bırakmamalarını rica ediyorum ve hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, Hükûmet adına Millî Savunma Bakanı Sayın İsmet Yılmaz’ın, Musul’daki Türk askerî varlığı konusunda, İç Tüzük’ün 59’uncu maddesine göre gündem dışı söz talebi vardır. Gündeme geçmeden önce bu talebi yerine getireceğim.

Sayın Bakanın açıklamasından sonra, istemleri hâlinde siyasi parti gruplarına söz vereceğim.

Konuşma süreleri Hükûmet için yirmi, siyasi parti grupları için on dakikadır.

Buyurun Sayın Bakan, süreniz yirmi dakikadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Hükûmetin Gündem Dışı Açıklamaları

1.- Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın, Musul’daki Türk askerî varlığına ilişkin gündem dışı açıklaması ve MHP Grubu adına Gaziantep Milletvekili Ümit Özdağ, CHP Grubu adına Ardahan Milletvekili Öztürk Yılmaz, HDP Grubu adına Bingöl Milletvekili Hişyar Özsoy ve AK PARTİ Grubu adına Malatya Milletvekili Taha Özhan’ın aynı konuda konuşmaları

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başika kampında sürdürdüğümüz askerî eğitim faaliyetleri ve bu bağlamda son günlerde yaşanan gelişmeler hakkında bilgi vermek üzere huzurlarınızdayım. Sizleri ve televizyonları başında bizleri izlemekte olan vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; savunma politikamızın temel amacı ulusal güvenliğimizi sağlamaktır. Bu doğrultuda, ülkemizin huzuru ve istikrarı konusunda gerekli her türlü adımı atıyoruz ve atmaya da devam edeceğiz. Son günlerde yaşanan hadiseleri de bu çerçevelerde değerlendirmek uygun olacaktır.

Komşu ülkelerde yaşanan gelişmelerle Türkiye’nin iç barışı, vatandaşlarımızın güvenliği ve refahı arasında doğrudan bir bağ bulunmaktadır. Bu çerçevede, çevremizdeki ülkelerde barış ve istikrarın tesisi için yoğun çaba harcıyoruz. Bu bakımdan Türkiye için en önemli ülkelerden biri de Irak’tır. Geçtiğimiz otuz yıllık sürede Irak’ın yaşadığı her kriz ülkemiz açısından ağır sonuçlar doğurmuştur. Dolayısıyla Irak’ın barış içinde yaşayan müreffeh bir ülke hâline gelmesi ulusal çıkarlarımızın gereğidir.

Ne yazık ki Irak ciddi bir bölünmüşlük ve istikrarsızlık içindedir. Suriye’de son dört senede yaşanan sıkıntılar Irak’ta istikrarın tesisi yönündeki çabaları daha da güçleştirmiştir. Dört beş yıl önce çok büyük güç kaybeden Irak El Kaidesi Suriye’deki krizle birlikte yeniden canlanmıştır. Bu terörist grubun içinden neşet eden DEAŞ Irak’taki etnik, mezhepsel ve siyasi fay hatlarını istismar etmiştir. Neticede ülkemiz, bölgemiz ve uluslararası camia için açık bir tehdit hâline gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başkan; DEAŞ’ın arz ettiği tehdidin temelinde ise Irak topraklarının üçte 1’ini kontrol altında tutması ve Musul gibi stratejik, ekonomik ve lojistik açıdan kritik önemi haiz bir vilayeti ele geçirmesi yatmaktadır. Dolayısıyla, Irak’ın istikrarının sağlanması DEAŞ’ın etkisiz hâle getirilmesinden geçmektedir. Bu da ancak öncelikle stratejik öneme sahip Musul’un DEAŞ’tan geri alınmasıyla mümkündür.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu noktada cevabını aramamız gereken soru Musul’u kimin, hangi güçlerle ve hangi kapasiteyle geri alabileceğidir.

DEAŞ’ın 2014 yaz aylarında tüm dünyayı şaşırtan bir süratle Irak’ın üçte 1’ini kontrolü altına almasını sadece bu örgütün mensuplarının sahip olduğu deneyim ve ellerindeki muharebe imkânlarıyla açıklamak mümkün değildir. Uluslararası toplumun 2003 yılından bu yana geniş kaynaklar harcadığı Irak ordusunun Musul’da konuşlu 70 bin kişilik kuvveti herhangi bir mukavemet göstermeden Musul’u DEAŞ’a teslim etmiştir. Silah endüstrisinin son teknoloji ürünleri Irak ordusunca DEAŞ’ın kontrolüne bırakılmıştır. DEAŞ taarruzu karşısında neredeyse tümü Şiilerden oluşan Irak ordusu, Sünni bir vilayet olan Musul’u vatan toprağı olarak görmemiş, o toprakları savunmak için tek kurşun dahi sıkmamıştır. Buna mukabil, Musul’un yerel halkı, merkezî hükûmetin yıllara şamil dışlayıcı ve mezhepçi siyasetinden duyduğu bıkkınlık ve öfkeyle DEAŞ’a da direniş göstermemiştir. Dolayısıyla, bir bütün olarak değerlendirildiğinde, DEAŞ’ın Musul’daki ilerleyişinin en önemli nedenlerinden biri, Irak’ta; diğeri ise grupları dışlayan mezhepçi merkezî yönetimin uygulamalarıdır eskiden.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; buradan çıkan sonuç açıktır. DEAŞ’ın etkisiz hâle getirilmesinde yerel halk ve kuvvetler, güvenilmesi gereken tek gruptur. Musul gibi bölgelerde, halkın, DEAŞ’la mücadeleye katkı vermesinin sağlanması için DEAŞ sonrası dönemin geçmişteki ayrımcılığa benzemeyeceğine ikna edilmesi şarttır. İşte bu nedenledir ki gerek Irak Ulusal Meclisi gerekse Irak Hükûmeti “ulusal muhafızlar” fikrinin hayata geçirilmesi için uzun bir süredir yoğun çaba sarf etmektedir. Ancak Irak’ın içinde bulunduğu mevcut durumdan doğrudan sorumlu olan Bağdat’taki bazı çevrelerin sürekli engellemeleri nedeniyle Ulusal Muhafızlar Yasa Tasarısı Irak Parlamentosundan geçememektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, DEAŞ’ın Irak’taki mevcudiyetine karşı yürütülen mücadelede yerel boyutun arz ettiği önem ışığında Musul ulusal muhafız kuvvetinin çekirdeğini oluşturacak gönüllü kuvvetlerin eğitimine 2015 Mart ayında Başika Zelikan kampında başlamıştır. Bu destek, dönemin Musul Valisi Etil Nuceyfi’nin çağrısı üzerine ve Irak Hükûmetinin de bilgisi dâhilinde hayata geçirilmiştir. Söz konusu kampı Irak Savunma Bakanı El Ubeydi de ziyaret etmiş ve memnuniyetini dile getirmiştir.

Burada tekrar vurgulamak isterim ki Irak Hükûmeti sürecin başından bu yana muhtelif seviyelerde gerçekleştirilen görüşmelerde Başika’daki faaliyetlerimiz hakkında bilgilendirilmiştir. Amerika Birleşik Devletleri makamlarına da Başika’daki çalışmalarımız hakkında malumat verilmiştir. Irak Hükûmetinin ve kamuoyunun bilgisine açık şekilde icra edilen eğitim kapsamında, Başika’da bugüne kadar 2.441 personelin eğitimi tamamlanmıştır. Bunların 1.040’ı daha üst düzey eğitim almak üzere Başika kampında bulunmaktadır. Ayrıca farklı yerlerde 2.308 peşmergeye de eğitim sağlanmıştır. Aynı şekilde, koalisyona mensup 15 ülke tarafından bugüne kadar yaklaşık 16 bin Iraklıya eğitim verilmiştir. Amerika orada eğitim veriyor, Almanya orada eğitim veriyor; Avustralya orada eğitim veriyor; Belçika orada eğitim veriyor; Danimarka, Finlandiya, Fransa orada eğitim veriyor; Hollanda, İngiltere, İspanya, İtalya, Macaristan orada eğitim veriyor; Norveç, Portekiz ile Yeni Zelanda orada eğitim veriyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine Türk Silahlı Kuvvetlerince eğitilmiş Irak Kürt Bölgesel Yönetimi güvenlik güçlerinin geçtiğimiz ay Sincar’da elde ettiği başarılar ve önümüzdeki dönemde Musul’a yönelik askerî harekât hazırlıkları, DEAŞ örgütünün Başika kampındaki konuşlu askerî unsurlarımıza karşı bir saldırıda bulunması riskini artırmıştır. Burada, Başika kamp alanının DEAŞ ile cephe hattına birkaç kilometre mesafede bulunduğunu bir kez daha hatırlatmanın faydalı olduğunu düşünüyorum. Kamptaki askerlerimizin can güvenliğini dikkate alarak 4 Aralık 2015 tarihinde kampta takviye güç konuşlandırdık. Bu konuşlandırma, bütünüyle kampın savunmasına destek sağlamak amaçlıdır.

Tamamen askerî gereklilikten ötürü yapılan bu intikal, bazı odakların kışkırtmasının ve abartılı haberlerin etkisiyle ne yazık ki Irak’taki siyasetin bir aracı hâline geldi. Ülkemizin Irak’taki varlığından rahatsız olan çevreler de bu durumu istismar etme fırsatını kaçırmadılar. Meselenin ikili düzeyde çözülmesi ve artan tansiyonun düşürülmesi için gerekli adımları hızla attık. Meselenin ikili düzeyde çözülmesi ve artan tansiyonun düşmesi için gerekli önlemleri aldık. Bu çerçevede, Sayın Başbakanımız 6 Aralıkta Irak Başbakanı İbadi’ye bir mektup gönderdi. Ben ve Sayın Dışişleri Bakanımız da Iraklı muhataplarımızla telefonda görüştük. Ayrıca, Sayın Başbakanımızın özel temsilcileri sıfatıyla MİT Müsteşarımız ve Dışişleri Bakanlığı Müsteşarımız Bağdat’ı ziyaret edip Irak Başbakanı, Dışişleri Bakanı ve Savunma Bakanıyla da görüştüler. Yapılan temaslar çerçevesinde, sorunu çözmeye dönük irademizin göstergesi olarak, Başika’daki kampta askerî varlığımıza ilişkin olarak 14 Aralık tarihi itibarıyla yeni bir tanzime gidilerek kuvvetin belirli bir kısmı Kuzey Irak’taki Bamami kampına intikal etti. Burada dikkatinizi çekmek isterim: Türkiye'nin meselenin ikili boyutta halli için yaptığı tüm açılımlar yanıtsız kaldı. Irak Hükûmeti konuyu uluslararası toplumun gündemine taşımak için yoğun bir çaba da sarf etti.

Irak’ın çağrısıyla 18 Aralık tarihinde gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde Dışişleri Bakanlığı nezdinde toplantıya katılan tek ülke Irak oldu. Irak’ın iddiaları karşısında ülkemizin konuya bakışı ve attığı adımlar ile Irak Hükûmetinin DEAŞ’la mücadele konusundaki uygulama ve yaklaşımları konusundaki değerlendirmelerimiz Birleşmiş Milletler nezdindeki daimî temsilcimiz tarafından açık bir şekilde aktarıldı. Ülkemizin, sorunun çözülmesi için sergilediği ikili düzeydeki samimi çabalar Konsey üyelerine tüm açıklığıyla izah edildi. Neticede, toplantı herhangi bir karar veya sonuç belgesi kabul edilmeksizin sona erdi. Irak, ayrıca, Arap Ligi Dışişleri Bakanları Konseyini konuyu ele almak üzere toplantıya çağırdı, bu toplantı da 24 Aralıkta yapılacaktır.

Öte yandan, DEAŞ’ın 16 Aralıkta Başika Üssü’ne karşı düzenlediği saldırı, kampın güvenliğinin artırılması yönünde attığımız adımların haklılığını gözler önüne serdi. 4 askerimizin yaralandığı saldırıda, gönüllü olarak kursa devam eden 2 Iraklı hayatını kaybetti, 4 Iraklı da yaralandı. Bu süreçte, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, DEAŞ’la mücadelede uluslararası koalisyonun üyeleriyle yakın temaslarımız sürdürüldü.

Tansiyonu düşürmeye yönelik çabalarımız esnasında Amerika Birleşik Devletleri makamlarıyla da üst düzey telefon görüşmeleri gerçekleştirildi. Sayın Cumhurbaşkanımız Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Obama’yla, Sayın Başbakanımız Başkan Yardımcısı Biden’la görüşürken Dışişleri Bakanımız da John Kerry’le devamlı surette istişare etti. Son olarak, Dışişleri Bakanlığı tarafından, Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Başbakanımızın onayıyla 19 Aralık günü bir açıklama yapıldı.

MUSA ÇAM (İzmir) – İrticalen konuşun Sayın Bakan.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) – Açıklamada, Irak’ın toprak bütünlüğüne ve egemenliğine saygı duyduğumuzu bir kez daha vurguladık. DEAŞ’a karşı mücadeleye askerî katkılarımızı sürdüreceğimizi belirttik ve koruma amaçlı birliklerimizin Musul vilayetinden intikali için başlayan sürecin devam edeceğini kaydettik.

MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Bakan, irticalen bilgi verseniz. Okuyorsunuz, okuyorsunuz.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kendi egemenliği konusunda büyük bir hassasiyetle hareket eden ülkemiz, diğer ülkelerin egemenlikleri ve toprak bütünlüklerinin korunması konusunda da son derece dikkatlidir. Belirli bir toprak parçası üzerindeki egemenlik kavramını o toprak üzerindeki kontrolden bağımsız olarak ele alabilmek de mümkün değildir. 10 Haziran 2014’ten bu yana Irak Hükûmetinin Musul üzerinde maalesef kontrolü bulunmamaktadır, kontrol tümüyle DEAŞ terör örgütünün elindedir. DEAŞ’la Mücadele Komisyonunun üyesi olarak uluslararası çalışmalara iştirak eden ülkemiz, diğer pek çok ülke gibi ikili planda da katkılarını sürdürmektedir.

Başta da ifade ettiğim üzere, Başika’da yürüttüğümüz faaliyetin temel amacı, Irak’ın, hâlen DEAŞ’ın kontrolü altındaki Musul vilayeti üzerindeki kontrolünü yeniden tesis etmesine yardımcı olmaktadır. Dost ve kardeş Irak halkının güvenliğini göz önünde bulundurarak, gereksiz tartışmalardan kaçınarak sorunu mümkün olan en kısa sürede çözme iradesini gösterdik, gösteriyoruz. Ayrıca, ülkemiz ile Irak arasında askerî ve güvenlik konularında daha sağlıklı bir istişare mekanizmasının çalışmasına da başlamış bulunuyoruz.

Bugüne kadar olduğu gibi önümüzdeki dönemde de Irak üzerinde tehdit oluşturan tüm yasa dışı terör örgütlerinin bertaraf edilmesi için gereken adımları atacağız. Komşularımızın güvenliği bizim güvenliğimizdir, komşularımızın huzuru bizim huzurumuzdur. Bu bölgede barış olursa bu barışın priminden en çok faydalanacak ülke de Türkiye’dir.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bakan, bölgeye bayağı emeğiniz geçti huzur konusunda.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Devamla) – Kendi istikrarımız, refahımız ve huzurumuz için bundan sonra da ne gerekiyorsa yapmaya devam edeceğiz ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSA ÇAM (İzmir) – Ne oldu Hocam, ne oldu şimdi?

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Netice ne oldu, netice?

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, şimdi gruplar adına onar dakika söz vereceğim.

İlk konuşma, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sayın Ümit Özdağ’a aittir.

Buyurunuz Sayın Özdağ. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

ÜMİT ÖZDAĞ (Gaziantep) – Sayın Başkan, bana “on beş dakika” diye bildirildi, öyle bir mutabakat varmış. Onu netleştirin, öyle devam edelim arzu ederseniz.

BAŞKAN – Tamam Sayın Özdağ.

Konuşmanızı tamamlamazsanız eğer size ek süre beş dakika daha vereceğim. Bana iletilen belgede on dakika yazıyor, dolayısıyla on dakika dedim ama uzatabilirim.

Buyurunuz.

MHP GRUBU ADINA ÜMİT ÖZDAĞ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk dış politikası ve buna bağlı olarak Türkiye’nin güvenliğinin ağır bir krizle karşı karşıya olduğunu hepimiz görüyoruz.

AKP dış politikası Türkiye’nin menfaatleri, Türkiye’nin kaynakları ve ulaşılabilecek gerçekçi hedefler arasındaki bağı tamamen yitirmiş görünmektedir. Türkiye bu bağı yitirdiği için dış politikada en değerli araçlardan bir tanesi olan caydırıcılığını yitirmiştir.

Amerikalılar başımıza çuval geçirmişlerdir ve herhangi bir bedel ödememişlerdir. Yunanlılar Ege’de 16 adamızı işgal etmişlerdir, fiilî durum vardır, Hükûmet tarafından bu şekilde itiraf edilmiştir ve bedel ödememiştir. İsrail uçakları hava sahamızı ihlal etmiş, Reyhanlı üzerinde yedek yakıt tanklarını damga olarak bırakmış, Suriye’de bir nükleer santral inşaatını vurmuş; bedel ödememiştir. İsrail ordusu gemimizi basmış, insanlarımızı öldürmüş ve bugünlerde bunun için ciddi bir bedel ödemediği meydana çıkmıştır. IŞİD, Musul Başkonsolosluğumuzu basmış, insanlarımızı rehin almış -Başkonsolosumuz, sayın vekilimiz burada oturuyor- ve bunun için bir bedel ödememiştir. Ve devletimizin kurucusunun dedesinin Sakarya Savaşı sırasında korunması için birlik yolladığımız mezarı korunmamış, bir gece olduğu yerden kaçırılmış ve böylece Türkiye'nin caydırıcılığına son çivi çakılmıştır. Bütün bunları Ruslar âdeta hava sahamızı ihlal etmeye teşvik eden unsurlar olarak görmüşlerdir, “Nasıl olsa bedel ödenmeyecek.” düşüncesi Moskova’ya hâkim olmuştur.

“Rus uçağını düşürdük, tekrar caydırıcı olduk.” diye düşünmeyin lütfen çünkü caydırıcılık bir an değil, bir süreçtir ve Musul’dan geri çekilme kararının alınmasıyla birlikte Türkiye'nin caydırıcılığının gömüldüğü bir döneme ne yazık ki tekrar anında girilmiştir.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi “Orta Doğu bataklığından uzak duralım.” şeklindeki sığ bir söylemle asla Orta Doğu politikalarına bakmamaktadır ancak AKP, Orta Doğu’yu, doğru bir millî menfaat tanımlaması yapmadan Türkiye'nin dış politikasının ilgi odağı hâline getirmiştir. Özellikle Orta Doğu’da Türk dış politikası, millî çıkar değil, AKP’nin ideolojik ilgisinin belirlediği idealizm çerçevesinde ve gerçeklerden kopuk olarak sürdürülmeye çalışılmaktadır. Bu lise heyecanına dayanan idealizm Orta Doğu sokaklarında bir kesimin alkışını alsa da gerçekte siyasette ciddi bir karşılığı olmadığı birçok kez ortaya çıkmaktadır.

Değerli milletvekilleri, AKP’nin 2003’ten bu yana sürdürdüğü Orta Doğu politikasında bazı ilkesel yanlışlar tespit edilmeden bugüne nasıl gelindiğini anlamamız da mümkün değildir. AKP’nin yaptığı birinci yanlış, Orta Doğu’nun iç dinamiklerini yeterince bilmeden ve anlamadan Orta Doğu’yu şekillendirebileceğine, Orta Doğu’da etkili olabileceğine inanmış olmasıdır.

İkincisi, biraz önce çerçevesini çizdiğim gibi, konulan hedeflerin Türkiye’nin millî çıkarlarını değil, AKP’nin ideolojik önceliklerini temsil etmesidir.

Üçüncü büyük yanlış, Türk dış politikasının bu dönemde ilkelerinin arkasında ısrarla durmaması ve en ufak bir dirençle karşılaştığında da geri adım atmasıdır.

Dördüncü büyük yanlış, Türkmenleri Türk dış politikasından tasfiye etmesidir.

Türk dış politikasında bir Kerkük gerçeği vardı. Erdoğan, Şubat 2007’de Kerkük’ün demografik yapısının değiştirilmesine sert tepki göstermişti ve Türkiye ile İngiltere ve Irak arasında 1926’da ve Türkiye ile Irak arasında 1946’da yapılan anlaşmalara dayanarak Türkiye’nin Irak’a müdahale hakkının olduğunu açıklamıştı. Sonra ne oldu? Barzani ve Talabani Kerkük’ü gasbettiler. Buna tepki ne oldu? Bir büyük hiç ve aksine, bu gasbı kabulleniş ve onaylayış. Türkiye’nin Irak’taki kırmızı çizgileri yok olurken Orta Doğu coğrafyasındaki tartışılan etkinliği de eridi gitti.

AKP’nin Orta Doğu’daki başarısızlıklarının son sürecini şimdi Başika’ya asker yollama girişiminde görüyoruz. Başika’ya Bağdat’la görüşülmeden yollanan birlik, önce, Bağdat’ın “Birleşmiş Milletlere şikâyet ederiz.” tepkisi karşısında geri adımla cevap buldu; daha sonra, büyük bir teşvikle yollanan Türk askerinin, Obama’nın çıkışıyla da geri çekilmeye başladığını gördük.

Şimdi, Sayın Bakanı dikkatle dinledim. Meseleyi bir siyasi mesele olmaktan çok bir taktik askerî geri çekilme olarak göstermeye çalışıyor. Bu, olayın gerçek niteliğinin üstünü örtmeye çalışmaktır. Durum, Türkiye için ne yazık ki tek kelimeyle utanç vericidir. Sayın Bakan, Türkiye’nin millî menfaatleri Başika’ya asker yollamayı gerektiriyorsa neden Obama’nın müdahalesiyle bu askerleri geri çektiniz, eğer Türkiye’nin millî menfaatleri Başika’ya asker yollamayı gerektirmiyorsa bu askerleri oraya neden yolladınız? Bu cevabı Türk milletine vermek zorundasınız. Madem, Cumhurbaşkanı “1926 ve 1946 tarihli anlaşmalar Türkiye’ye, Irak’a müdahale yetkisi veriyor.” diyor, neden bu yetkiye dayanarak askerlerimizi Başika’da tutmuyorsunuz? Bağdat’taki Hükûmet şikâyette bulunuyor, Bağdat’taki Hükûmete dönüp neden şöyle demiyorsunuz: “Benim Musul’daki Başkonsolosluğum basılır ve insanlarım rehin alınırken Irak ordusu neredeydi?” Bu soruyu sormadan Türk askerini yolladıysanız geri de çekemezsiniz, eğer çekerseniz bu, Türkiye için utanç verici bir durumu ortaya çıkartır. Üstelik, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 8 Haziran 2004 tarih ve 1546 sayılı Karar’ı da var. Bu karar, üye ülkelere Irak içindeki ve Irak’tan diğer ülkelere yönelik terörist faaliyetlerin ve geçişlerin önlenmesi görevini de veriyor. Yani, buna dayanarak da Türk askerini orada tutabilirdiniz, ne yazık ki tutmadınız.

Bu eleştirilerin nedeni, Türkiye’nin içinde bulunduğu sürecin sonunda sadece AKP’lilere, AKP’yi sevenlere, AKP’ye oy verenlere değil, hepimize zarar verecek olması, ülkemize zarar verecek olması. Bu ülke hızla tekrar caydırıcılığını inşa etmek zorunda, caydırıcılığını inşa etmeyen bir Türkiye’yi herkes sonuna kadar deneyecektir. Başbakanın “Bizim gücümüzü test etmeyin.” ifadesinin artık uluslararası siyasette espri konusu olduğunu biliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özdağ, beş dakika daha size ek süre veriyorum.

Buyurun.

ÜMİT ÖZDAĞ (Devamla) – O kadara ihtiyacım yok; sağ olun, teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bakın, bir fırsat verseydiler de, askerimizi çekmeseydiniz de Türkiye’nin gücü bir test edilseydi. Ne olacaktı? Başika’dan askerimizi çekmeseydik ne olacaktı? Sakın şunu söylemeyin “Çok kötü şeyler olurdu.” demeyin. Çünkü, eğer “Çok kötü şeyler olurdu.” derseniz size şu soruyu sorarız: Bunu biliyordunuz da neden yolladınız? Bir ülkeyi yönetmek için eğer bir hafta sonrasını görmüyorsanız o zaman ciddi bir sıkıntı var demektir.

Tekrar, konuşmamın sonunda, bu ülkeyi yöneten Hükûmetin bu halkın saadeti, mutluluğu ve güvenliği için ülkemizin caydırıcılığını hızla inşa etmesi gerektiğine inanıyoruz. Çünkü önümüzdeki üç dört sene Orta Doğu coğrafyasında büyük kırılmaların bugüne kadar olduğundan daha hızlı dalgalarla geleceği ve ülkemizi de daha sert bir şekilde vuracağı bir dönem olacak. Ankara’da gerçekleşen katliam, Orta Doğu iç savaşının başkentin göbeğinde patlamasından başka hiçbir şey değildir ve benzer patlamaların yarın Türkiye'nin başka kentlerinde de olmayacağına dair hiç kimseye siz Hükûmet olarak güvence veremezsiniz. Bunun bir tek güvencesi vardır: Türkiye'nin korku duyulan ve saygı duyulan, caydırıcı gücüne inanılan bir ülke olması. Bu caydırıcılık, Başika’dan asker çekmeyle tekrar tarihe gömülmüştür. 2003’ten beri bunu yaşıyoruz. Artık buna bir son vermenin zamanı gelmiştir.

AKP Hükûmetine Milliyetçi Hareket Partisi adına buradan seslenmek istiyorum: Süleymaniye’de askerimizin başına torba geçirilmesiyle başlayan, geri çekilişe, başımızı öne eğmeye artık bir son vermenin zamanı gelmiş görünmektedir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özdağ.

Sayın Gök, söz talebiniz var ama isterseniz gruplar adına sözler bitsin, daha sonra size söz vereyim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Tamam efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şimdi, ikinci söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ardahan Milletvekili Sayın Öztürk Yılmaz’a aittir.

Buyurunuz Sayın Yılmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

Size de önce on dakika, bitiremezseniz beş dakika daha ek süre vereceğim.

CHP GRUBU ADINA ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Başika konusunu değerlendiriyoruz ve o kapsamda söz almış bulunuyorum.

Doğrusu, dış politika deyince, Türkiye Cumhuriyeti devletinin dış politikası deyince büyük bir şey anlıyormuşuz gibi geliyor ancak Orta Doğu’da yaşanan olaylar, üst üste irtifa kayıpları ve yaşanan bu süreçler bize şunu gösterdi: Gerçekten, bizim gerçek manada bir dış politikamız var mı?

Bir zaman, Irak Merkezî Hükûmetiyle ilişkiler götürürdük, Irak Merkezî Hükümetiyle her şeyin olmasını isterdik, Irak Merkezî Hükümetinden her şeyin geçmesini isterdik. Hatta bölgesel Kürt yönetimiyle ilişkilerde bile merkezî hükûmeti işaret ederdik. Dolayısıyla her şey Irak Merkezî Hükûmeti üzerinden giderdi. Zaman içerisinde, son beş yılda, merkezî hükûmetle ilişkiler bir tarafa itildi, bölgesel Kürt yönetimiyle ilişkiler ön plana çıkartıldı.

Tabii, merkezî hükûmetle ilişkiler arka plana itilince Türkiye'nin Irak’la sorunları başladı. Irak’ta, Bağdat’ta -kabul edelim etmeyelim- bir Şii yönetim var, baskın bir Şii yönetim. Bunun, bu işlerden rahatsız olduğunu biliyoruz. Türkiye bölgedeki dengeleri maalesef bu süre içerisinde tutturamadı.

Bakınız, son beş yılda -IŞİD Musul’u ve Bağdat’ın kuzeyini işgal etmeden önce- bizim Türkiye'ye davet ettiğimiz aşiretlerin sayısını bile unuttuk. Bütün Sünni aşiretleri Türkiye'ye davet ettik, devleti bir tarafa bıraktık, bütün Sünni aşiretler Türkiye'ye geldi. Yediler, içtiler, konuştular, planlar yaptılar, 11 Haziran 2014’te Ebu Bekir Bağdadi’ye biat etti hepsi.

Bakınız, siyaset böyle bir şey mi? Bizim baktığımız, bizim yönlendirdiğimiz -güya- bizim ilişkiler geliştirdiğimiz aşiretler böyle bir sonuca mı gitmeliydi? Çünkü devletle ilişkiler geliştirilmedi, devlet ötelendi.

Bakınız, Başika kampıyla da aynı şey yaşanıyor. Niye sorun çıktı? Başika kampıyla niye sorun çıktı? Çünkü biz Bağdat’la bu işleri götürmek istemedik. Görevden alınmış eski Musul valisinin daveti üzerine gitmiş bunlar, peşmergenin uygun görmesi üzerine gitmiş. Sonra bilgi verilmiş. Peki ama niye bilgi verildiyse, onay alındıysa -bir kere, bilgi ayrı, onay ayrı- bunlara onay verildiyse niye şimdi karşı çıkıyorlar? Niye Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine kırk sekiz saat içerisinde biz sizi şikâyet ederiz diye tutturuyorlar, ne oldu? (AK PARTİ sıralarından “Riyakârlar” sesleri) Onlar mı riyakâr sadece, onlar mı riyakâr? Bizde bir hata yok mu? Bağdat’la ilişkilerimizde bir taraftan “Bağdat’ın toprak bütünlüğünü destekliyoruz, bağımsızlığını destekliyoruz.” diyoruz, bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü ihlal edecek her türlü şeyi yapıyoruz. Komşuluk politikası böyle bir şey mi?

Bakınız, bölgedeki dengeler farklıdır, Irak’ı buradan okumak kolay değil, merkezde okumak gerekir, orada, arazide okumak lazım. Irak’ta her gün dengeler değişiyor. En doğru yol yine merkezî hükûmetle olan yoldu çünkü büyük devletler, Amerika’sı, İran’ı, Rusya’sı hepsi merkezî hükûmetle işi götürüyorlar; biz onu öteledik.

Şimdi, Dışişleri Bakanlığının yapmış olduğu açıklamada “Musul’dan intikali” deniliyor ve “Koordinasyonsuzluktan kaynaklandı.” deniliyor. Musul’dan intikal ne demek? Yani çekilme demek. Nezaketen diyemiyorlar “çekilmek” de “intikal” diyorlar. İntikal ne demek? Basbayağı asker çekilmesidir bu, askerin geri çekilmesidir; on gün önce gönderdiğiniz askerin on gün sonra geri çekilmesidir, başka hiçbir şey değildir. “Koordinasyonsuzluk yaşandı.” deniliyor. Niye yaşandı? Madem doğruysa bunlar, niye yaşandı? Demek ki, biz öyle bir noktaya getirmişiz ki bu Bağdat’la ilişkileri, artık koordine bile edemiyoruz; koordine etmeye kalkışsak izin vermeyeceklerini düşünüyoruz, o nedenle bu noktaya geliyor işler. Bizim bunu anlamamız lazım. Aynı şey Suriye’de oluyor. Bir zamanlar, “Maliki devrilsin de ne olursa olsun.”du, sonra “Esad devrilsin de ne olursa olsun.” oldu. Ne oldu sonuçta? Bugün Irak IŞİD‘le, bölgesel Kürt yönetimiyle, Sünnilerle fiilen 3’e bölünmüş oldu. Bugün Irak’ın tekrar bir arada bulunması şartları ortadan kaldırıldı. Sayın Bakan biraz önce “IŞİD sonrası stratejiyi biz planlamak istiyoruz.” diyor. Ya, bizim IŞİD öncesi stratejimiz mi vardı ki sonrasını planlayalım? (CHP sıralarından alkışlar) IŞİD bir buçuk yıldır orayı kontrol ediyor, IŞİD orada, IŞİD insanların ırzına geçti, IŞİD bütün kentleri yok etti, yağmaladı, IŞİD her şeye el koydu; IŞİD’in öncesinde ne yaptınız ki sonrasında ne yapasınız? (CHP sıralarından alkışlar)

MUSA ÇAM (İzmir) – Uyuyorlar, uyuyorlar.

ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) – Bakınız, açık açık söylüyorum: Türkiye Irak’la ilişkilerini düzeltmeli. Asker bulundurmasına biz karşı değiliz ama peki amaç ne? Niye biz orada asker bulunduruyoruz? IŞİD sonrası bir stratejimiz varsa nedir? O bölgeyi Sünni bir bölge mi yapmak istiyoruz biz? Musul’u alıp Kürt bölgesel yönetimine mi katmak istiyoruz? Alıp, onu tekrar merkezî yönetime mi katmak istiyoruz? Ne yapmak istiyoruz biz? Birisi çıksın, bana sonraki stratejiyi açıklasın lütfen.

Yani biz bilmiyor muyuz bunları? Biz buralardan geçmedik mi? Allah aşkına, çocuk kandırmayın ya! Ne stratejisinden bahsediyorsunuz? IŞİD’le ilgili bir strateji yok, IŞİD sonrası bir strateji ise hiç yok. IŞİD’den sonraki dönem daha kanlı olacak. IŞİD oradan gidecek, çünkü terör örgütü, orayı ilelebet kontrol etmesi mümkün değil, bir şekilde uluslararası koalisyon, yerel güçler orayı temizleyecekler. Bu sene olmaz, seneye olur ama mutlaka orada IŞİD’in bir geleceği olmayacak, çünkü bu kadar katil, bu kadar rezil bir örgütün orada geleceğinin olması mümkün değil.

Peki, sonra bizim stratejimiz ne? Bu askerler oraya niye gitti? Orada ne amaçları vardı? Eğer onlar Musul’u kurtaracaksa, 600 asker Musul’u mu kurtaracak? Yoksa bizim elimizle Musul kurtarılıp birilerine mi verilecek? Biz neyi anlamalıyız buradan? Şimdi, burada yanlışlık had safhada, bakınız.

İkinci konu, biz Musul’da IŞİD’le mücadele ediyoruz. Musul nerede? Bizim sınırımızda Musul’u kesen bölgesel Kürt yönetimi var, Musul daha aşağıda. Ee, peki, Mare-Cerablus hattında IŞİD var, Suriye de bizim komşumuz, niye onunla mücadele etmiyoruz? Orada niye mücadele etmiyoruz?

Bakınız, Suriye’de “Esad gitsin de ne olursa olsun.” denildi. Bugün ne oldu? Suriye’nin bizim sınırımıza mücavir bölgenin çok büyük bir bölümünü, sizin terör örgütü olarak gördüğünüz PYD kontrol ediyor. Çok büyük bir bölümünü Cerablus-Mare hattını kim kontrol ediyor? IŞİD kontrol ediyor. Diğer bölgeyi El Nusra kontrol ediyor. Aşağıda Hizbullah var, daha aşağıda Esad sıkışmış. Suriye 7’ye bölünmüş.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Tamam da niye bağırıyorsun ki?

ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) – Siz dinleyin lütfen.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Biz duyarız, sakin konuşunca duyarız biz.

ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) – Dinleyin lütfen, dinleyin.

Bu kadar bölünmüş bir Suriye’yi başlangıçta siz tahmin edebiliyor muydunuz? O planı yaptığınız zaman şimdi “Musul’da IŞİD sonrası plan” diyorsunuz ya, Esad sonrası Suriye’yi hesapladınız mı? Ne olacak şimdi Suriye’de?

Bakınız, cuma günü Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Suriye’yle ilgili siyasi geçiş sürecini öngören takvimi onayladı. Eğer o işletilirse altı ay içerisinde geçiş hükûmeti kuruluyor, anayasa yazılacak. On sekiz ay içerisinde de ne oluyor Suriye’de? Yeniden seçimlere gidiliyor. Esad’sız bir çözümdü, şimdi Esad’lı bir çözüm var bakınız, en az on sekiz ay. PYD’siz bir çözümdü, PYD masaya geliyor. Bütün politikanız altüst olmuş. Bakınız, bunu anlamak lazım. (CHP sıralarından alkışlar) Bizim gerçeğe sirayet etmemiz lazım, gerçeğe. Gerçek nedir? Gerçek: Bölge ufalandı, küçüldü, bundan sonra da küçülüyor. Biz bir düzen tutturamadık Orta Doğu’da. Biz bir strateji uygulayamadık. Biz bir öngörüde bulunamadık. Libya’dan başlayın, Mısır’dan geçin, Doğu Akdeniz’den çıkın, ta Suriye’den Irak’a kadar bütün bölgeyle kavgalıyız, bir tane ülke kalmadı kavgalı olmadığımız. Ne olacak peki? Ya, 1 kilo domates satacağımız sınır kalmıyor aşağıda. Ya ne olacak? Türkiye diğer taraftan kavimler göçü gibi, 5 milyon insanı içimize aldık, 8 milyar dolar para harcamışız diyoruz. Bravo! Ah ne güzel, 8 milyar dolar! Kim sizi takdir ediyor? Kim sizi takdir ediyor?

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Vicdan, vicdan!

ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) – Hiç kimse takdir etmiyor. 3 milyar euro veriyorlar, rüşvet veriyorlar bu 5 milyon insanı barındıralım diye. Yarın seçime girseler, emin olun barajı geçecekler bunlar! (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, beş dakika daha ek süre veriyorum, buyurunuz.

ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bakınız, başka şeyler de oluyor dış politikada, sadece bu değil. Geçen, basına bir şey yansıdı, ne diyor? “Kıbrıs’la müzakerelerde çok ileri bir safhaya ulaşıldı.” diyor. Ya Allah aşkına, biz Kıbrıs’la müzakereleri biliyoruz, bir şeyler oluyor da peki, siz biliyor musunuz ne olduğunu? Kıbrıs hani yavru vatanımızdı, biz garantör ülkeydik? Ne oluyor? Bakınız, KKTC’de bütün milletvekilleri görüşme tutanaklarını giriyorlar Mecliste okuyorlar, iki lider ne görüştüyse gidip okuyorlar, bütün başlıkları okuyorlar; “Yönetim ve Güç Paylaşımı” başlığı var, onu okuyorlar; “AB” başlığı var, onu okuyorlar; “Toprak” başlığı var, “Taşınmaz Mallar” başlığı var, onu okuyorlar, en sonunda, garantilerle ilgili -henüz daha bu konulara gelinmediği söyleniyor- onları okuyorlar ama her şeyi okuyorlar. Çünkü önemli bir konu. Biz millî bir konu dediğimizde bile herhangi bir bilgimiz yok, hiçbir şey bilmiyoruz.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Musul’da takasta ne oldu, onu da bilmiyoruz. O da mı millî konu? Takasta ne olmuş?

ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) – Bakınız, aynen Annan Planı gibi, bir gün önce basına düşecek bu ve emin olun, okuyana kadar referanduma gidecek bu; aynen Annan Planı gibi.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Bari siz anlatın olan bitenleri. Takasta ne oldu?

ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) – Bakınız, Kıbrıs’taki olay… Zannediliyor ki biz Kıbrıs sorununu çözdüğümüz zaman hemen ertesi gün bütün fasıllar açılacak, AB’ye gireceğiz; yok öyle bir şey.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Havai fişek de atacağız.

ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) – Kıbrıs sadece bir tanesidir, ondan sonra Türkiye’ye uygulanan 40 tane daha şart var, Kıbrıs sorununu çözseniz bile 40 tane engel var. Peki, hâl böyleyken neyin pazarlığını yapıyoruz biz?

Kıbrıs konusunda da ben özellikle rica ediyorum, bu görüşmeleri biz de okuyalım. Biz de bu ülkenin milletvekilleriyiz ve garantör bir ülkeyiz. Bu görüşmelerin ne olduğunu, neler konuşulduğunu, nelerin öngörüldüğünü, neler verilmek istendiğini, neler alındığını öğrenmek istiyoruz, bu al-ver sürecini öğrenmek istiyoruz biz de, en doğal hakkımız. Biz neyi garanti edeceğimizi bilmek istiyoruz. Neyi garanti edeceğiz? Garantör olarak kötü bir anlaşmayı mı garanti edeceğiz, hangi anlaşmayı garanti edeceğiz? Ben inanıyorum ki burada kimse bilmiyor. Dışişleri Bakanlığında da çok az insanın bildiğini biliyorum.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Biz zaten hiçbir şey bilmiyoruz. Bunlar sadece uyutuyorlar bizi. Siz bari anlatın.

ÖZTÜRK YILMAZ (Devamla) – Hiç kimse bilmiyor bu konuyla ilgili. Lütfen, bu konularla ilgili, Meclisi bilgilendirmenizi rica ediyoruz.

Artı, bakınız, son bir şey söylemek istiyorum. Rusya’yla ilgili kriz yaşandı. Herkes hamaset yapıyor, “Bize bir şey olmaz.” Deniyor, “Bizim ekonomimiz güçlü, alternatiflerimiz güçlü, o güçlü, bu güçlü, her şey güçlü.” Emin olun, iki üç ay sonra, bakınız, sizi üreticiler önce eleştirecek. Göreceksiniz, belki Rusya gazı da kesecek buradan.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.

Üçüncü konuşmacı, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Bingöl Milletvekili Sayın Hişyar Özsoy.

Buyurunuz Sayın Özsoy. (HDP sıralarından alkışlar)

Size de on dakika vereceğim. Bitiremezseniz beş dakika daha ek süre vereceğim.

HDP GRUBU ADINA HİŞYAR ÖZSOY (Bingöl) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Yeni göreviniz de hayırlı olsun.

Değerli milletvekilleri, daha önce başka vesilelerle de bu kürsüde konuşurken yine Türkiye'nin dış politikası üzerine bazı fikirler paylaşmıştım. Bugün de grubumuz adına, tabii, Başika konusunda söz hakkı aldık ama biraz daha etraflı bir şekilde Türkiye'nin Orta Doğu politikasına dair bazı fikirlerimi sizinle paylaşmak istiyorum.

Şimdi, tabii, Orta Doğu’nun bütün çivileri böyle yerinden çıkmışken aslında hiç kimse “Türkiye hiçbir şey yapmasın, tutumsuz kalsın.” diye bir şey söylemiyor. Niye? Çünkü Türkiye'nin sınırları boylu boyunca çatışma alanı ve bu, Türkiye'nin üzerinde tabii ki ekonomik anlamda, siyasi anlamda, toplumsal anlamda, demografik anlamda dünya kadar sorunu beraberinde getiriyor. Bölgede belli bir nüfuz sahibi olan Türkiye'nin tabii ki bu konuda tamamen atıl, kayıtsız kalması siyaset bilimi açısından gerçekçi değildir ancak “Türkiye böylesi bir karmaşa içerisinde ne yapmalıdır?” sorusuna verilebilecek birden fazla cevap var.

AKP daha önce verdiği cevapta ısrar ediyor yani 2011 yılından bu yana sürdürdüğü dış politikasını sürdürmekte ısrar ediyor ancak geldiğimiz nokta, biliyorsunuz, bütün komşularla dostluktan yani stratejik derinlikten değerli yalnızlığa gelmiş durumda. Bunu öyle, hani, sırf eleştirmek için de söylemiyorum; bu kadar komşusuzluk durumu içerisinde Türkiye tabii ki etki alanlarını da bir bir yitiriyor.

Bakın, Rusya uçağı düşürüldüğü zaman memlekette bir tarafta, milliyetçi cenahta bayağı bir heyecan vardı. Rus uçağını da düşürdük; aslında Türkiye'nin kendi ayağına sıktığı bir kurşundu. O olaydan sonra Türkiye Rusya’nın dışına itildi. Türkiye'nin kaç yıldır dilinden düşürmediği, daha doğrusu AKP Hükûmetinin dilinden düşürmediği “uçuşa yasak bölge” tamamen rafa kalktı. Türkiye'nin desteklediği bütün gruplar şu an Rusya’nın saldırıları altında. Türkiye, Suriye politikasından çekilmek durumunda kaldı.

Biz şu Başika’ya yapılan bu müdahalenin, oraya asker göndermenin, askerî değil, diplomatik ve siyasi bir girişim olduğunu düşünüyoruz. Herhâlde 25 tane tank, 150 askerle orada askerî bir operasyon yapacak hâlleri yok. Ancak, Suriye politikasının dışına itilmiş olan Türkiye, bu defa Musul’da, Musul’un kurtarılmasında askerî anlamda orada kalıcılaşarak belli bir rol kapmaya çalışıyor ve dolayısıyla da özellikle Irak’ta yaşayan Şii’lerin inanılmaz tepkisini almış durumda. Hem Rusya’dan hem İran’dan hem Amerika’dan hem de Irak Hükûmetinden gelen baskılar karşısında askerlerini Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ndeki bir bölgeye çekmek durumunda kaldı.

Şimdi, Türkiye'nin içine -doğru- girdiği bir güvenlik krizi var, ciddi bir güvenlik krizi var, bunun farkındayız ancak bu güvenlik krizine askerî birtakım maceralarla müdahaleye çalışmak Türkiye'nin başına çok daha büyük belalar açabilir. Öncelikle bunun farkında olmak lazım. Bakın, bölgesel güç olmak o kadar kolay bir şey değil. Tabii, Türkiye'nin böyle bir “grandeur”, böyle bir Osmanlı etkisiyle bölgede nüfuzunu genişletme isteği var, böyle bir hırsı var, bunu görüyoruz, birçok bela da bunun için başımıza geldi ancak şunu da görmek lazım: Bakın, şu an bölgede, evet, bölgesel bir güç var, İran bölgesel bir güç. Bunu nasıl yapıyor? Bunu Irak’ta, Suriye’de, Lübnan’da, Yemen’de aktif olarak, savaşarak yapıyor. Askeriyle, komutanıyla girmiş, evet, bütün buralarda belli bir Şii hat oluşmuş durumda. Şu an Suriye’de ve Irak siyasetinde son derece etkin bir güç, Rusya’yla birlikte oyun kurucu durumdalar ve Türkiye bu masanın dışına itilmiş durumda.

Şimdi, geçen defa burada konuşurken Türkiye’nin Orta Doğu ve Suriye politikasının yanılgılı olduğunu, özellikle -tabii bölgeden konuşan birisi olarak- Kürtlerle kurduğu ilişkinin çok problemli olduğunu defalarca biz burada dile getirdik. Temel yanlış orada. Türkiye'nin Suriye politikasında iki temel argüman vardı. Birincisi: Kürtler Fırat’ın bu tarafına geçmeyeceklerdi, batısına geçmeyeceklerdi, kırmızı çizgiydi, “Vururuz, kırarız, ederiz.” Birincisi, bu. İkincisi: “Esad’ı biz oradan mutlak suretle düşüreceğiz.” Bu konuda da Türkiye açısından kötü haberler var çünkü biliyorsunuz, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Rusya’nın önerisini kabul etmiş durumda. Ocak ayında masa kurulacak gibi görünüyor, davetiyeler şimdiden gitmeye başladı, herkes masada yer kapmaya çalışıyor. Esad en azından iki yıl daha kazandı, bu net. Resmî anlamda görüşmelere başlayacaklar. Şimdi, geriye kaldı Kürtlerle olan münasebetleri Türkiye'nin. Yani, Başika’ya asker gönderilmesinin Suriye’deki politikayla, Rojava politikasıyla ilgisi olmadığını söylemek beyhude olur. Hepimiz biliyoruz ki sınırın o tarafında da, sınırın bu tarafında da Türkiye’nin güvenlik algısında Kürtler baş tehdit olarak hâlâ görünüyor. Bunun değişmesi lazım arkadaşlar, bunun değişmesi lazım.

Şimdi, Türkiye'nin dış politikasının değişmesi gerektiğini buradan ifade etmiştik geçen hafta. Tabii ondan sonra bazı gelişmeler oldu, ilk hamle İsrail tarafından geldi. İsrail’le ilişkiler, işte, dostluk ilişkilerinin yeniden tesis edilmesine yönelik olarak birtakım girişimlerde bulunuyorlar. Bazı gelen haberler anlaşmaya varıldığı, bazı haberlerin daha anlaşma aşamasında olduğu, bazı maddelerin müzakere edildiğini vesair söylüyor.

Değerli arkadaşlar, İsrail’le olan ilişkiler altı yıl boyunca Türkiye'nin en temel iç gündem maddelerinden birisiydi, dış politika değil, iç gündem maddelerinden bir tanesiydi. O kadar çok manipüle edildi ki, seçim meydanlarında o kadar çok kullanıldı ki, bunun üzerinden o kadar çok kahramanlıklar yapıldı ki tabii insan şu an sormadan edemiyor: Madem o kadar kötüydü, ne oldu da bir anda böyle bir konjonktürde İsrail’le ilişkilerin tamir edilmesine çalışılıyor? Tamir edilmesin demiyoruz, dünyadaki bütün devletlerle Türkiye’nin iyi ilişkilerinin olması gerektiğini biz de söylüyoruz; başka halklara, toplumlara karşı kullanılmamak üzere, böyle bir şerhle. Ne oldu? Türkiye Suriye’nin dışında şu an; Irak’ın içine girmeye çalışıyor, oraya da giremiyor, oradan da dışarıya çıkardılar bir şekilde; Rusya’yla ilişkiler kötü. Türkiye’nin Irak’la olan ilişkilerinde Amerika’nın da desteğini alamadı, onlar da “Buradan çıkın, merkezî hükûmeti tanıyın.” dediler. Bütün bu karmaşanın içerisinde “İsrail’le ilişkilerin yeniden düzenlenmesi Türkiye’ye kısmi anlamda bir alan açabilir.” gibi muhtemelen düşünülüyor.

Şimdi, böyle bir genel çerçeve içerisinde dönüp Türkiye’nin Başika’ya asker göndermesine baktığımız zaman -Sayın Bakanımız da burada söyledi, Hükûmet tarafından sürekli olarak böyle açıklamalar yapılıyor- diyorlar ki: “Biz oraya gittik DAİŞ’le, IŞİD’le, orada onunla mücadele etmek için destek vermeye gittik, yardımcı olmaya gittik.” Değerli arkadaşlar, eğer IŞİD’le mücadele etmek gibi bir niyeti varsa Başika’ya gitmeden önce mesela benim memleketim Bingöl’e gelsin, mesela Adıyaman’a gitsin, Konya’ya gitsin, İstanbul’da çalışsın, sınırın güvenliğini tutmaya çalışsın. Buna gerçekten kimse inanmıyor Sayın Bakanım. Eğer IŞİD’le mücadeleyse Irak’a asker göndermeye kadar yapılabilecek onlarca şey var hem Türkiye içerisinde hem diplomatik alanda. Dolayısıyla, bunun bir gerçekliğinin olmadığını düşünüyoruz. Türkiye bu tür askerî maceralarla Irak’ta ve Suriye’de bölgesel etkinliğini artırabileceğini, ilerideki Irak ve Suriye’de bir rol kapabileceğini düşünüyorsa tekrar düşünmesinde fayda var çünkü öyledir, “Kaza bir defa olur.” derler trafikte. Allah korusun, bir anda Türkiye kendisini kaldıramayacağı bir savaş, çatışma girdabının içerisinde de bulabilir. Her ne kadar sırtımızı NATO’ya versek de, “NATO bizi nasıl olsa korur.” gibi düşünsek de durum hiç de böyle olmayabilir.

Onun için, şunu söylüyoruz, AKP Hükûmetine bizim önerimiz şudur…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özsoy, beş dakika daha süre veriyorum.

Buyurunuz.

HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Öncelikle o Rus uçağının nasıl düşürüldüğüne dair ciddi anlamda bizim bir bilgilenmemiz lazım çünkü Türkiye o noktadan sonra sürekli olarak sarpa sarıyor. Bir hafta kadar Türkmenleri konuştuk. Değil mi? Bütün Türkiye konuştu. Bakın, hafızasızız, kimse Türkmenleri konuşmuyor. Değil mi? Kimse Türkmenleri konuşmuyor şu an, o gündem kalktı. Bu defa Başika’ya gidiyoruz. Oraya Türkmenlere yardım için de gitmiyoruz. IŞİD’e karşı mücadele verdiğini söyleyen grupların eğitimi için orada olduğumuzu düşünüyoruz. Buna da kimse inanmıyor. Biraz uluslararası basını, bu konu hakkında fikir üreten, böyle siyaset yapıcılarını, makalelerini takip etmeye çalıştım dışarıdan; vallahi, hiç kimse Türkiye'nin dediğine inanmıyor arkadaşlar. Ortada böyle bir durum söz konusu.

Dolayısıyla, bu durumdan nasıl çıkacağız? Yani, bu kadar karmaşanın içerisinde, tam bir labirente dönmüş Orta Doğu sokaklarında, bir ülke olarak, Türkler olarak, Kürtler olarak biz bu girdabın içerisinden nasıl çıkacağız? Tekrar söylüyoruz, altını çiziyoruz: Sınırın hem o tarafındaki hem bu tarafındaki Kürtlerle bir an önce ilişkilerinizi toparlayın. Aklıselim bunu gerektiriyor, bunu söylüyor. Tabii, biz bunları konuşurken şu an Cizre’de, Sur’da, Silopi’de, Dargeçit’te, Nusaybin’de alabildiğine çatışmalar devam ediyor. Bakın, Türkiye'nin askerî maceraları sadece sınırın o tarafında değil, bu tarafında da var. Kapsamlı bir konsepttir, içte ve dışta askerî gücü bir diplomatik siyasi araç olarak kullanıp hem içte hem dışta nüfuz elde etmeye çalışıyor. Ama, bakın, sürekli olarak bizim elimizde patlıyor. Geçen hafta biz burada konuştuğumuz zaman, “Kadınlar, çocuklar ölüyor.” dediğimiz zaman sürekli olarak işte “Hendeklerin arkasına geçtiniz. Teröristsiniz.” diye dünya kadar biz burada laf yedik arkadaşlar. Evet, bu hafta sonu da çocuklar ölmeye devam etti. Sanırım biri 11 yaşındaydı, biri 70 yaşında bir amcaydı, biri hamile bir kadının karnındaki 7 aylık bebekti; bütün bunların hepsi, oradaki çatışma ortamında, işte tanklardan atılan top atışlarıyla işte bu keskin nişancıların kurşunlarıyla bir şekilde hedef oldular ve öldüler.

Türkiye ve Kürt bölgesi, Türkiye’deki Kürtlerin yaşadığı bölge, bu savaş durumunu çok daha fazla kaldırabilecek durumda değil arkadaşlar; patladı patlayacak, sınırlar zaten patlamış durumda. Bu memleket hem genel olarak hem bölgesel olarak patlamanın eşiğine gelmiş.

Onun için, Hükûmete bizim salık vereceğimiz şey şudur: Orta Doğu’da askerî maceralardan uzak durun. Bu askerî durumun derinleşmesi, Türkiye’ye hem diplomatik alanda hem ekonomik anlamda hem de siyasi anlamda bir kayıptır. Yol da, çıkış yolu da son derece basittir. Bu çıkış yolu da en başta, ilk başta İsrail’le değil, binlerce yıldır bu coğrafyada birlikte yaşadığınız Kürtlerle dostluk ve barış sürecini yeniden başlatmak, derinleştirmektir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özsoy.

Son konuşma Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Sayın Taha Özhan’a aittir.

Süreniz on dakika, bitiremezseniz size de beş dakika ek süre vereceğim.

Buyurun Sayın Özhan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA TAHA ÖZHAN (Malatya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Kıymetli milletvekilleri, malumunuz olduğu üzere, bugün, oldukça sorunlu bir ülkeyi, Irak’ı ve Irak’taki Başika kampı vesilesiyle son yaşanan gelişmeleri konuşmak üzere bir aradayız. Cümlelerime böyle başlamak istedim çünkü bahsettiğimiz bölge, gerçekten, uzun yıllardır ciddi anlamda kaosun içinde olan, diktatörlük dönemlerinde bile uzun süreli çok totaliter istikrar anları bile yaşamakta zorlanmış bir ülkedir. Irak, bölgemizde kurulduğu günden bu yana istikrarsızlıktan bir türlü çıkamamış kaotik ülkelerin başında geliyor. Özellikle son otuz beş yıldır savaş, işgal, iç savaş, ambargo, geçen yüzyılın hem bölgesel düzen anlamında hem de ülke içindeki yönetim krizlerinden dolayı ortaya çıkan siyasi, insani ve ekonomik maliyetlerin gerçekten eşsiz olduğunu kayda geçirmek gerekiyor.

Irak’ın 20 Mart 2003’te Amerika tarafından işgaliyle öncelikle Irak’taki devlet yapısı tam anlamıyla çöktü, muazzam bir iktidar ve güvenlik boşluğu doğdu. İşgal sonrası ortaya çıkan iktidar boşluğu hem Irak iç siyasi dengelerini hem de bölgesel dinamikleri derinden sarstı. O gün yaşanan deprem pek hissedilmedi ama ardından gelen tsunamiyle etnik, mezhepçi bütün fay hatlarının ciddi anlamda ortaya çıktığına şahitlik ettik, hatta bunu Arap isyanları öncesi ilk hareketlenme noktası olarak okuyanlar da oldu. Irak’ı kuşatan etnik ve mezhepçi çatışma süreci bütün bölgeyi etkilemeye başladı; Irak bir taraftan siyasi birliğini korumaya, diğer yandan da işgalin çok ağır sosyoekonomik maliyetleriyle baş etmeye çalıştı, hâlâ da baş etmeye çalışıyor. Yani, dile kolay, son otuz beş yıl içerisinde üç savaş ve ambargo yaşayan Irak, uzun yıllar boyunca da bu restorasyonla ve yeniden toparlanmayla uğraşacak gibi görünüyor. Zaten, daha ilk başta, 1921’de, bölge dışından güçlerin Bağdat ve Basra vilayetleriyle başlattıkları, beş yıl sonra da Musul’u dâhil ederek kurdukları Irak, bütün modern Irak tarihini çatışmalar ve savaşlarla geçirdi ve son otuz yıl içerisinde, özellikle Saddam dönemi ve sonrasını hesaba kattığınızda Irak’ta 2 milyona yakın insanın öldüğü tahmin edilmektedir.

Irak, Orta Doğu’da suni sınırların yarattığı sorunların en can alıcı şekilde tecrübe edildiği ülkelerin gerçekten başında gelmektedir. Âdeta Sykes-Picot düzeninin bitmez tükenmez maliyetleri Irak’a musallat olmuştur. Bunda Orta Doğu’da olup da Irak’ta olmayan hiçbir ekonomik, siyasi ve toplumsal unsurun olmamasının çok ciddi payı vardır.

Tampon bir dondurulmuş çatışma alanı olarak da değerlendirilen Irak, Amerikan işgaliyle gerçekten yeni bir döneme girdi. Âdeta işgalle birlikte hem Irak’ta hem de Orta Doğu’da Pandora’nın kutusu açıldı, Irak’ta Baas yönetimine Amerikan işgaliyle son verilirken yeni bir otoriter ve kanlı dönemin de önü maalesef açılmış oldu. Kazanımlar ciddi maliyetlerle beraber geldi. Siyasi bütünlüğü çok kanlı bir şekilde bozulan Irak çok ağır bir faturayla karşı karşıya kaldı. Hem oluşan güç boşluğunun yarattığı kaosun hem de iktidar açlığı içerisindeki grupların çatışmasının bedelini Irak halkı çok ağır bir şekilde ödemek zorunda kaldı. Bu kaos ortamı içerisinde büyüyen direnişçi gruplar ile Amerikan işgal güçleri özellikle 2004-2006 arasında çok derin bir hesaplaşma içerisine girdiler ama bu hesaplaşma çok daha büyük bir şekilde iç savaşı andıran dönemin başlamasına da sebep oldu.

Bugün, Irak’ta karşı karşıya olduğumuz manzaranın arka planı unutularak yapılan değerlendirmelerin gerçekten sağlıklı sonuçlar vermesi mümkün değildir. Dolayısıyla, son, Başika kampındaki hareketlenmeyle ilgili olarak da en azından 7 Mart 2010 Irak seçimleri sonrası oluşan ikinci kaotik ve işgalin ötesinde maliyetler ortaya çıkaran dönem göz ardı edilerek gerçekten sağlıklı değerlendirme yapamayız. Son otuz beş yılını Saddam diktatörlüğünden Amerikan işgaline, oradan da etnik, mezhebî kaosa sürükleyerek yaşayan bir ülkeden bahsediyoruz ve bugün, Birinci Dünya Savaşı düzeninin icat ettiği her unsur gibi Irak da krizini ağır bir şekilde yaşıyor. Musul’da yaşananlar, son beş yıl boyunca türeyen farklı örgütler, bu örgütlerin Amerikan işgali ve Şii aktörlerle olan çarpık ünsiyetlerini var eden ortamın bizatihi kendisi sorgulanmadığı sürece bugün biz DAİŞ’i konuşuruz, Irak Merkezî Yönetimi’nden kaynaklanan sıkıntıları konuşuruz, Irak’taki siyasi birliğin sıkıntılarını konuşuruz ama bir türlü sorunun yapısal sebeplerine eğilmemiş oluruz. Irak işgalinin ve 2010 sonrası Maliki yönetiminin var ettiği DAİŞ, bölgede Birinci Dünya Savaşı düzenini nihayete erdirme ihtimali olan her gelişme karşısında provokatör veya muhalifler karşısında bir hareket olarak karşımıza hep çıktı. Suriye isyanını ve halkın değişim talebini kirleten, hatta muhaliflere karşı zaman zaman Esed’in en önemli kozu, Batı’nın da en önemli mazereti hâline gelen DAİŞ, Irak’ta ve Suriye’de etnik, mezhepçi fay hattını hayata geçirmek için Şam ve Bağdat’ın mezhepçi politikalarının meşruiyet zeminini hazırlayan bir aktör ve kisveye dönüşmüş durumda. Bugün DAİŞ’e karşı mücadele için oluşturulan koalisyon tarafından 9 binden fazla hava saldırısı gerçekleştirilmiş olmasına rağmen hâlen DAİŞ Irak’ın üçte 1’ini kontrol altında tutmaya devam ediyor. DAİŞ’le mücadelede yerel unsurların etkin şekilde yer alması bu açıdan kilit bir önemi haizdir.

Irak’ta Sünni ağırlıklı vilayetlerde DAİŞ’in etkinlik kazanmasının altında, geçmiş Irak Hükûmetinin mezhepçi uygulamaları sonucunda Irak güvenlik güçlerinin yerel halk tarafından benimsenmemesi, hatta bu güçlerin bir nevi işgalci olarak algılanması da yatmaktadır. Haziran 2014’te Musul düşerken şehirde yer alan 72 bin güvenlik mensubu birkaç yüz DAİŞ teröristine karşı çarpışmadan, silahlarıyla şehri terk etmişti. Bu hazin manzara bile aslında sürecin nasıl işlediğinin en basit delillerindendir.

Bu itibarla, Türkiye, Irak’ta yerel unsurlardan müteşekkil ulusal muhafız birliklerinin kurulması ve işgal altındaki şehirlerin bu kuvvetlerce kurtarılmasını desteklemektedir. Bu genel çerçeve, ileride Musul ulusal muhafız kuvvetinin çekirdeğini oluşturmak amacıyla dönemin Musul Valisiyle de istişare hâlinde Başika-Zelikan kampında oluşturulan kuvvete on aya yakın bir süredir yani Mart 2015’ten bu yana eğitim desteği sağlanmaktadır. Kamptaki eğitim ilk günden beri Irak Hükûmetinin ve kamuoyunun bilgisine açık bir şekilde icra edilmektedir. Kampta bugüne kadar 2.441 personelin eğitimi tamamlanmıştır. Bunların içerisinde yaklaşık bin kişilik bir grup kamp içinde kendilerine ayrılan yerde sürekli kalmakta, kalanlar ise temel eğitimin ardından çağrılınca gelmek üzere kamptan ayrılmaktadır.

Son dönemde, kampın çatışma alanına yakın mesafede olması, DAİŞ ile PKK terör örgütünden gelebilecek tehditlere karşı önlemleri artırma gereksinimi nedeniyle kampın, eğitilen Iraklıların ve askerî eğitmen personelimizin korunması amacıyla ekstra bir sevkiyat gerçekleştirilmiştir. Sevkiyatın oldukça abartılı, maksatlı ve provokatif bir şekilde basına yansıtılmasıyla beraber konu kamuoyunun gündemine yerleşmiş ve haberler Iraklı makamların da yorumlarına konu olmuştur.

Buna mukabil, meselenin ikili düzeyde çözülmesi ve artan tansiyonun düşmesi için Türkiye tarafından ivedilikle gerekli adımlar atılmıştır. Sayın Bakanımız burada dile getirdi ama bir kez daha sıralamak gerekirse: Sayın Başbakanımız 6 Aralıkta Irak Başbakanı Ebadi’ye bir mektup göndererek Irak’ın toprak bütünlüğüne ve egemenliğine saygı duyduğumuzu, hassasiyetlerin göz önüne alınacağını iletmiştir. Aynı şekilde, Sayın Millî Savunma Bakanımız da 5 Aralıkta ve Dışişleri Bakanımız da aynı şekilde 8 Aralıkta Iraklı muhataplarıyla istişareler yapmışlardır. Dışişleri Bakanlığı ve MİT Müsteşarımız Sayın Başbakanımızın özel temsilcisi sıfatıyla 10 Aralıkta Bağdat’a gitmişler, Irak Başbakanı Ebadi, Dışişleri Bakanı İbrahim Caferi ve Savunma Bakanı Halid Ubeydi’yle görüşmeler gerçekleştirmişlerdir.

Bu ziyaretlere ilişkin açıklamalar 11 Aralıkta yapıldı ve tamamının içeriğine bakıldığında pozitif bir istişare ortamının gerçekleştiği görülür. Bu görüşmeler neticesinde, Irak’ın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne duyduğumuz saygının vurgulandığı, DAİŞ’le mücadeleye katılacak Iraklı gönüllülerin tarafımızdan eğitildiği, Başika kampına yönelik son dönemde yoğunlaşan güvenlik riskleri nedeniyle artırılan koruma gücüne mensup askerî personelin alandaki eğitim ve güvenlik durumuna göre yeniden tanzimi, Irak Hükûmetiyle güvenlik alanında iş birliğinin derinleştirilmesini teminen yeni mekanizmalar oluşturulması için bir çalışma başlatılması konusunda da mutabık kalınmıştır.

Söz konusu görüşmeler neticesinde Başika’daki kamptaki askerî varlığımıza ilişkin 14 Aralık tarihli yeni bir düzenlemeye gidilmiş ve kuvvetin belli bir kısmı kamptan ayrılmıştır. Dışişleri Bakanlığımız tarafından 19 Aralıkta yapılan açıklamada ise Irak tarafının hassasiyeti dikkate alınarak DAİŞ’le mücadelenin gerektirdikleriyle uyumlu olacak bir şekilde mevcut iletişim kopukluğunun kaynağını teşkil eden koruma kuvvetlerinin Musul vilayetine intikali için başlayan sürecin devam ettirileceği ifade edilmiştir. Bu açıklamaya ilişkin olarak Irak Dışişleri Bakanı İbrahim Caferi bunun iki ülke ilişkilerinin güçlenmesine yardımcı olacak, doğru yönde atılmış bir adım olduğunu ifade etmiş ve kayıtlara bu şekilde geçmiştir.

Diğer taraftan, 16 Aralıkta Başika’ya DAİŞ unsurlarınca top ve havanla saldırı düzenlenmiştir. Aralıklarla 60 kadar top ve havan mermisi kampa düşmüş, bunlardan 10 tanesi kampa isabet etmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özhan, size de ek beş dakika süre veriyorum.

Buyurunuz.

TAHA ÖZHAN (Devamla) – Saldırıda yaralanan 4 TSK personeli ülkemize tahliye edilmiştir ve yaralılarımızın hiçbir hayati tehlikesi bulunmamaktadır. Saldırıya kampta bulunan unsurlarımızca gerekli şekilde mukabele edilmiş, tespit edilen bazı DAİŞ mevzileri imha edilmiştir. Bu saldırı kampın güvenliği konusundaki endişelerimizin ne kadar yerinde ve buraya konuşlandırmak istediğimiz koruma unsurunun da ne kadar gerekli olduğunu göstermiştir. BM Güvenlik Konseyi, Irak’ın Konsey Dönem Başkanına gönderdiği mektup çerçevesinde konuyu ele almak üzere 18 Aralıkta Irak makamlarının talebince toplanmıştır. Meselenin ikili çerçevede çözülmesi çağrısında bulunmuşlardır. Dolayısıyla Irak’ın beklediği tarzda uluslararası bir destek ortaya çıkmamıştır ve toplantı neticesinde de herhangi bir belge kabul edilmemiştir.

Kıymetli arkadaşlar, tam da bu noktada Türkiye’nin pozisyonunun Irak’ın kaderinde etkili olacağını söylemek gerekiyor. Başika, işgalinden başından beri yaşanan süreçlerin, yaşanan olayların sadece son halkalarından bir tanesi. Eğer 2003 işgalinden bu yana Irak’la Türkiye’nin ilişkilerine gerçekten geniş bir perspektiften bakılırsa işgalin ve Irak’ın daha sonrasında yaşadığı sürece bir şekilde paydaş olan bütün unsurlardan Türkiye’nin pozitif bir şekilde ayrıştığı görülecektir. 2003’te 20 Martta Irak işgal edilmeye çalışılırken Türkiye işgalden çok önce Irak’a Komşu Ülkeler Konferansı’nı toplayarak bölgedeki devletli ve devlet dışı bütün aktörlerin sürece katılmasını sağlamıştır. O gün o konferansların yoğun bir şekilde devam ettirilmesiyle 20’ye yakın kez bir araya gelmiştir bu unsurlar. 2005’te Irak’ta gerçekten yeniden bir toparlanma için ilk moment yaşandığında sistem dışında kalacak ve seçime girmeyecek birçok unsur Irak’a komşu ülkeler konferansları neticesinde oluşan siyasi sermayenin kullanılmasıyla bir şekilde 2005 seçimleri hayata geçmiş ve ilk kez Irak’ta yasal bir süreç işgal sonrası başlayabilmiştir.

Aynı şekilde 7 Mart 2010 seçimlerinde Türkiye’nin de büyük bir şekilde destek verdiği, hayata geçmesi için ciddi emek sarf ettiği ve ilk kez Irak’ta bütün unsurları; Şiileri, Sünnileri, kısmen Kürtleri, Türkmenleri, Hristiyanları, hepsini içine alan tek hareket olan Irakiye seçimlere girmiş ve seçimlerden başarıyla çıkmıştır. Birinci parti olarak seçimleri kazanmış ama buna rağmen bölgedeki mezhepçi damar ve küresel müdahalelerle, bölge dışından müdahalelerle seçimi Irakiye hareketi kazanmış olmasına rağmen Iyad Allavi’nin Başbakanlığında Irak’ı da gerçekten kaosa götürecek bir hükûmetin kurulması on ay gecikmeyle olsa da mecburen sağlanmıştır. Ardından da Irak, gerçekten, işgal sonrası yaşadığı o kanlı süreci bir kez daha, 2010 seçimleri sonrasında yaşama durumunda kalmıştır.

Burada da Türkiye, gerçekten, Irak için tek kurtuluş reçetesinin Irak’taki bütün farklı unsurların bir arada yer alacağı, Irakiye tarzı veya başka bir isimle bir yönetim olduğunu söylemiş ve Maliki yönetimi de Türkiye’nin bu pozitif beklentisini olabilecek en üst düzeyde negatife çevirmek için neredeyse ülke içerisinde kavga etmediği, savaşmadığı, tutuklamadığı, tutuklamaya çalışmadığı unsur bırakmayacak kadar, başta Şii gruplar olmak üzere, kaotik bir dönemin önünü açmış, on binlerce insanın ölmesine yol açmıştır.

Dolayısıyla, burada sık sık zikredilen, Irak Merkezî Hükûmeti diye bahsettiğimiz şey, 2010 sonrası, Iraklıların belli bölgelerde gerçekten artık Saddam’ı arar noktaya geldikleri, akıl almaz bir mezhepçi ve kanlı dönemin başladığı merkezî hükûmet politikalarıdır. Dolayısıyla, eğer Irak’ta merkezî hükûmet ve bölgesel yönetim arasındaki sorunlar, aynı şekilde, üçüncü unsurların, Irak dışındaki ülkelerin merkezî hükûmetle ve bölgesel yönetimle kurdukları ilişkilerde belli krizler, sorunlar ve gelgitler yaşanıyorsa bunun baştan aşağıya müsebbibi Irak’ta, sıfatı “merkezî” olan ama hiçbir şekilde ne toplumsal ne siyasi ne de ekonomik merkezi temsil etme kabiliyeti bulunmayan mezhepçi yönetimin bizatihi kendisidir.

Dolayısıyla, Türkiye’nin, bölgesindeki ülkelerle dış politika anlamında kurduğu ilişkilerin inişleri çıkışları salt Türkiye’nin kendisinden kaynaklanan durumlar değildir; her aklıselim yaklaşımın kabul edeceği üzere, bu unsurların da kendi içlerinde yaşadıkları gelgitlerden de kaynaklanmaktadır. Bütün bunlara rağmen Türkiye, Irak işgalinin başlangıcından beri sürdürdüğü pozitif yaklaşımını hâlâ sürdürmeye devam etmektedir ve gerçekten niyeti de eylemi de samimi bir şekilde, Irak’ta istikrarın sağlanması için hayata geçirmeye çalıştıkları politikaları açık bir şekilde bölgesel ve küresel kamuoyuna sunan bir ülke durumundadır. Türkiye bu pozitif ayrıştırmasını da sürdürdüğü sürece orta ve uzun vadede kazanan aktör olacaktır.

Çok teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özhan.

Sayın milletvekilleri, Sayın Bakanın gündem dışı söz istemi üzerine yapılan konuşmalar tamamlanmıştır.

Teşekkür ediyoruz.

Şimdi, grup başkan vekillerinin söz talebi vardır.

Sayın Gök, buyurunuz.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, CHP Grubu olarak TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’a görevinde başarılar dilediğine, Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’a Meclisi bilgilendirdiği için teşekkür ettiğine, Dilek Doğan’ın öldürülmesi sürecinde iktidarın bizzat sorumluluğu olduğuna, Maraş katliamının 37’nci yıl dönümüne ve Mevlit Kandili’ni kutladığına ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle, oturuma başlarken aslında duygu ve düşüncelerimi ifade edecektim. Bugün Meclisimizi bir Meclis başkan vekili sıfatıyla ilk defa yönetiyorsunuz. Biz de size bu görevinizde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak sonsuz başarılar diliyoruz. Eminim ki ve sizi tanıdığım için de biliyorum ki İç Tüzük’ten kaynaklanan tüm kuralları daha özgürlükçü bir anlayışla herkes adına -sadece CHP, HDP, MHP değil, AKP adına da- değerlendireceğinizi umuyorum ve adaletli bir yönetim gerçekleştireceğinize de her zaman yürekten inanıyorum; sizi tekrar kutluyorum.

Bu arada Sayın Bakana da Meclisimizi bilgilendirdiği için teşekkür ediyorum. Bunlara ihtiyacımız var. Bunların, çok önemli konularda, muhalefet talep etmeden iktidar partisi tarafından dile getirilmesi ve Mecliste konuşulması hepimizin arzu ettiği bir yöntem. Bunun bundan sonra da sürmesini diliyor, Sayın Bakana teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, 3 hususta birer cümleyle duygularımı ifade edeceğim. Dilek Doğan’ın öldürülmesiyle ilgili ortaya çıkan görüntüler hepimizi derinden yaraladı. İç güvenlik paketi görüşüldüğü zaman bu kürsüde ne söylediysek onların birer birer ortaya çıkmasından fevkalade büyük üzüntü duyuyoruz. Polise verilen aşırı yetkinin bu denli hoyratça kullanılmasının bir nedeni de polise arka çıkan bir sahiplenmedir. Dolayısıyla, Dilek Doğan’ın öldürülmesi sıradan bir olay değildir, bu olayı ölüme kadar götüren süreçte iktidarın bizzat sorumluluğu vardır. İç güvenlik paketi işte bunun için tehlikeliydi ve bugün bir yurttaşımızın ölümünü izlerken, öldürülmesini izlerken duyduğumuz üzüntü derindir, korkarım ki doğu ve güneydoğuda terörle yürütülen mücadelelerde benzer yöntemler uygulanmasın. Bu konuda Hükûmetin tekrar dikkatini çekiyorum ve büyük üzüntümüzü paylaşıyorum.

Sayın Başkan, bu hafta Maraş katliamının 37’nci yıl dönümü. Tarihimizin utanç sayfalarından biri olan Maraş katliamını yapanların tümünü lanetliyorum. Onlar tarihte lanetli bir şekilde yerlerini aldılar ve Türkiye'nin barışına, iç dinamiklerinin huzuruna ve Türkiye'nin demokrasisine gölge düşürenler elbette her zaman bu dünyada da öbür dünyada da hesap vereceklerdir. Kahramanmaraş’ta katledilen tüm Alevi dostlarımızı, canlarımızı saygıyla selamlıyorum, katliamı gerçekleştirenleri de lanetliyorum.

Son olarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LEVENT GÖK (Ankara) – Bir cümle ilave edebilir miyim? Son cümlem…

BAŞKAN – Bir dakika daha veriyorum Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, bugün Mevlit Kandili, Hazreti Muhammed’in doğuşunu kutladığımız bu günde, Hazreti Muhammed’in yaşadığı dönemdeki israfa karşı, yolsuzluklara karşı adaleti gerçekleştirmek ama elbette sade bir yaşantıyla gerçekleştirdiği, hepimize ve tüm dünyadaki insanlara örnek olan yaşantısının, 17-25 Aralık yolsuzluk haftasında Türkiye’deki herkese ve tüm siyasetçilere özellikle örnek olmasını bir kez daha diliyorum. Biz Hazreti Muhammed’in bu öğretisinin bugünlerde Türkiye’de uygulanmadığını düşünüyoruz ve herkesi bu Mevlit Kandili münasebetiyle Hazreti Muhammed’in o sade yaşantısına ve israfa karşı tutumuna yönelik bir tutum almaya tekrar davet ediyor ve tüm İslam âleminin Mevlit Kandili’ni kutluyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gök.

Sayın Vural, buyurunuz.

2.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Türk dış politikasındaki gelişmelerle ilgili bilgi verilmesi gerektiğine, Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’a Meclisi bilgilendirdiği için teşekkür ettiğine, Mevlit Kandili’ni kutladığına, Bitlis Hizan’da PKK terör örgütünün saldırısı sonucu hayatını kaybeden askere Allah’tan rahmet dilediğine, şüpheli bir ölüm olmadıkça şehitlere otopsi yapılmaması gerektiğine ve terör örgütünün ivedilikle temizlenmesi konusundaki girişimleri Milliyetçi Hareket Partisi olarak desteklediklerine ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ediyorum.

Gerçekten, Türk dış politikasında çok önemli gelişmeler oluyor. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu konunun Meclis gündemine getirilmesine ilişkin, hatta dış politikada Mecliste bir genel görüşme açılmasına yönelik taleplerimiz vardı, daha sonra Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuyla bir sayın bakanın Meclise bilgi vermesi suretiyle bu bilgilendirmeyi yapma konusundaki girişim bugün oluştu. Sayın Bakan, tabiatıyla bunlar aslında Parlamentomuza bir talep üzerine değil, doğrudan doğruya yürütmenin bu gelişmeler karşısında Parlamentoyu ve milletimizi bilgilendirme ihtiyacından kaynaklanması gerekiyordu. Ama Sayın Dışişleri Bakanı da buradayken…

Sayın Bakan, özellikle dış politikada çok önemli gelişmeler var; Avrupa Birliğiyle ilgili ilişkiler, Kıbrıs’taki gelişmeler, Türkiye-Rusya ilişkileri. Takdir edersiniz ki bugün tartıştığımız konu dış politikanın bir parçası. Bu bakımdan, dış politikadaki bu gelişmeler konusunda da Parlamentoya bilgi verilmesi… Eğer gruplar anlaşırsa hiç olmazsa bu konuda Genel Kurulda yine bir ön görüşme yapalım. Hepimiz hep beraber, hep birlikte Türkiye’nin millî menfaatleri konusunda ortak bir görüş ifade edeceksek bu durumda, bu zeminde hiç olmazsa oluşturulmalı. Takdir edersiniz ki millî bir dış politika olmadan, millî güçleri arkasına almayan bir dış politika olmadan başarı şansı da olmaz. Bu bakımdan, özellikle bu konuda, Parlamentoya dış politikadaki gelişmeler konusunda da bilgi verilmesi gerektiğini bu vesileyle ifade etmek istiyorum. Bilgi veren Sayın Bakana da bu konuda bu girişimi bugün bu noktaya getiren Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna da teşekkür ediyorum.

Evet, bugün mübarek Mevlit Kandili. Mevlit Kandili’ni, bütün milletvekillerimizin Mevlit Kandili’ni kutluyorum, bütün milletimizin Mevlit Kandili’ni kutluyorum. Umarım bu Kandil ışığı, Peygamber Efendimiz’in, âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz’in doğumu münasebetiyle bu Kandil ışığı bütün insanlığa huzur ve esenlik getirir, inşallah İslam barışı bütün insanlığa hâkim olur diye düşünüyorum.

Bu vesileyle de bir konuyu daha ifade etmek istiyorum. PKK terör örgütünün katlettiği askerlerimize, Bitlis Hizan’da tekrar bir saldırı sonucunda hayatını kaybeden askerimize Allah’tan rahmet diliyorum.

Ancak, Sayın Bakan, bu şehitlerle ilgili zannederim geçen şubat ayından itibaren başlatılan bir prosedür var, hepsine otopsi yapılıyor. Yani iki gün önce orada şehit olan bir şehidimizin vücudunun yarısı füzeyle gitmiş olmasına rağmen, beyninde herhangi bir şey olmamasına rağmen bir otopsi yapılmış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika daha veriyorum Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani şehitlerimize eziyet etmeyelim, gerçekten önemli. Çünkü bunlar o saldırı neticesinde olduklarına göre anladığım kadarıyla daha önceki tartışmaları gidermek için bir otopsi konusu ama şehitlerimizin hiç olmazsa gerçekten, vücutlarına yönelik bu otopsinin herhangi bir şüpheli ölüm olmadıkça yapılmaması gerektiği kanaatindeyim. Bu vesileyle de maalesef geçen cuma günü bin üç yüz yetmiş altı yıl sonra ilk defa Diyarbakır Ulu Camisi’nde bir cuma namazı kılınamadı. Bugün de maalesef on sekiz camide, Ulu Cami’de bu mübarek günler eda edilemeyecek. Dolayısıyla, bu, huzurumuzu bozan, orayı terörize eden terör örgütünün ivedilikle temizlenerek o bölgenin huzura kavuşması konusunda girişimlerin devam etmesi konusundaki kararlılığını Milliyetçi Hareket Partisi olarak desteklediğimizi ve sonuç alması gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bostancı, buyurun.

3.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Mevlit Kandili’ni kutladığına, Halkların Demokratik Partisinden bir başkan vekilinin ilk kez bu görevi yerine getirmesinin önemli olduğuna, Dilek Doğan’ın ölümüyle ilgili davadan ortak vicdanı tatmin edecek bir sonuç çıkmasını temenni ettiğine ve Maraş katliamının 37’nci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkürler.

Hepimizin siyasal görüşleri farklı ama Mevlit Kandili’miz ortak. Sınırları aşan bu Kandil’in ışığı herkesi aydınlatsın. Milletimizin, bütün insanlığın Mevlit Kandili kutlu olsun.

Sayın Başkanım, bugün sizin ilk başkanlığınız. Halkların Demokratik Partisinden de ilk defa bir başkan vekili Mecliste bu görevi yerine getiriyor. Bence çok önemli. Türkiye’de demokratik süreçlerin işlediğine, problemlerin çözümü konusunda da asıl adresin neresi olduğuna işaret eden bir anlamı olduğunu da düşünüyorum sizin oradaki varlığınızın, yönetiminizin ve bundan sonraki idare ederken göstereceğiniz tavrın önemli olduğunu düşünüyorum.

Tabii, başlangıçta bir konuşma yaptınız, ben konuşmanın metnini de aldım. Burada bir tartışmaya meydan vermek istemem. Fakat birçok insanda, uzun yıllar görev yapmış olduğunuz Halkların Demokratik Partisi Grup Başkan Vekilliğini unutmadığınıza ilişkin birtakım ifadeler olduğu izlenimi uyandırdı bende de aynı şekilde, onlara girmeyeceğim. Aynı zamanda, o ifadelerin dışında barışa ve ortak hayata ilişkin çağrılarınız da oldu, bunları kıymetli görüyorum. Bundan sonra orada gerçekleştireceğiniz görevde, bütün Türkiye'yi temsil eden, hukuk çerçevesinde bu işlerin yürütülmesine aracılık eden, siyasal partilerin burada zaten zikrettiği görüşlerinden, ifadelerinden öte genel ve kucaklayıcı bir yaklaşımla bu yönetimi gerçekleştirirsiniz diye ümit etmek istiyorum ve esasen, kişisel olarak sizin bu müktesebata sahip olduğunuza da inanıyorum. Bunu belirtmek isterim.

Sayın Başkanım, CHP Grup Başkan Vekili Sayın Gök Dilek Doğan olayından bahsetti. Allah’tan rahmet diliyorum Dilek Doğan’a bir kez daha. Maalesef, üzüntü verici bir olay. Şu anda, hukukta, buradaki yargıdan ortak vicdanı tatmin edecek bir sonuç çıkmasını temenni ederiz. Bu, aynı zamanda siyasal tartışmalara da son verecek, acıları da dindirecek bir yoldur, hukukun temel görevlerinden birisi de budur.

Evet, Maraş katliamının 37’nci yıl dönümü. Başka katliamlar da yaşandı bu ülkede o alacakaranlık günlerde. Orada hayatını kaybeden, geçmişin karanlık günlerinde hayatını kaybeden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika daha veriyorum Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - …herkese Alevi vatandaşlarımıza, Sünni vatandaşlarımıza, siyasal görüşleri ne olursa olsun provokasyonun, şiddetin, terörün kurbanı olan insanlara bir kez daha bu vesileyle Allah’tan rahmet diliyorum. Tarih, sadece geçmişte yaşanmış bir olay değil, aynı zamanda gelecek için dersler çıkartılması gereken bir olaylar zinciridir. Bizim geçmişteki katliamlardan çıkartacağımız kışkırtıcılığın, terörün, insanları birbirine düşürmenin bu coğrafyada ne kadar felaketler doğurma kapasitesini görmek ve bu çerçevede demokratik süreçleri destekleyen bir çizgide yer almak olduğunu düşünüyorum. Bunları belirtmek istedim.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bostancı.

Sayın Baluken, buyurunuz.

4.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Halkların Demokratik Partisi olarak TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’a görevinde başarılar dilediğine, cumartesi annelerini bir kez daha andığına, Mevlit Kandili’ni kutladığına ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin bazı yerleşim yerlerindeki sokağa çıkma yasaklarının tam bir faşizm uygulaması boyutuna geldiğine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Türkiye halklarının demokrasi mücadelesinde, Kürt halkının özgürlük mücadelesinde ve tüm kadınların erkek egemen sisteme karşı yürüttüğü kadın özgürlük mücadelesinde büyük emelleri olan, büyük bedeller ödeyen, mücadele pratiğiyle de ezilen tüm halkların bir umut sembolü hâline gelmiş olan şahsınızın Meclis başkan vekilliği görevine başlamasından dolayı Halkların Demokratik Partisi olarak duymuş olduğumuz memnuniyeti ifade etmek isterim.

Siz, aynı zamanda bir cumartesi annesiydiniz. Şu anda da, cumartesi annelerinin yapmış olduğu bütün etkinliklerde bulunma gayretiniz var. Ben, şahsınızda, bu ülkedeki en büyük talebini çocuklarının, katledilmiş çocuklarının cenazelerine, kemiklerine ulaşarak bir mezar hakkı olarak ifade eden cumartesi annelerini de buradan, şahsınızda, bir kez daha anmak istiyorum. Bu ülkenin, mezar arayan annelerin değil, mezarı aranan gençlerin değil, barış içerisinde, gözyaşı dökmeyen anaların ve yaşayan gençlerin ülkesi olması temennimi yinelemek istiyorum.

Buradaki pratiğinizde, tarafsız, eşit, adaletli, referansını İç Tüzük’ten ve Anayasa’dan alan bir tutum sergileyeceğinize dair olan inancımızı da vurgulamak istiyorum.

Tabii, bugün “Mevlit Kandili.” Son derece önemli bir gün. İnsanlığa hakikatin, doğruluğun, ahlakın elçisi olarak gönderilen Hazreti Muhammed’in doğumunu kutladığımız bugünde, biz, bütün halklarımızın Mevlit Kandili'ni buradan kutlamak istiyoruz. İnsanlığa bıraktığı en önemli mirasın hak, hakkaniyet, ahlak ve barış olduğunu ve şu anda ülkemizin geçtiği süreç açısından da bu mirasa ne kadar ihtiyacımız olduğunu bir kez daha vurgulamak istiyorum.

Sayın Başkan, şu anda Silopi’de, Cizre’de, Sur’da, Nusaybin’de ve Dargeçit’te yaşanan süreç, açık bir şekilde bu devletin kendi halkına karşı başlatmış olduğu bir savaş sürecidir. Orada sokağa çıkma yasağı olarak devreye konan konsept artık evde kalma yasağına ve pencereye çıkma yasağına kadar tam bir faşizm uygulaması boyutuna gelmiştir. Silopi’deki insanların bir çoğu şu anda kendi evlerinde kalamıyorlar; ya toplu olarak kapalı spor salonlarına zorunlu olarak götürülüyorlar ya da binaların bodrum katlarında, sığınaklarda aç, susuz, top atışları altında yaşam mücadelesi veriyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Baluken, bir dakika daha veriyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bir ülkenin kendi topraklarında yaşayan yurttaşlara bunu yapma hakkı yoktur. Bir ilçede, bir kent merkezinde eğer insanların pencereye çıkma hakkı engellenmişse, evde kalma hakkı engellenmişse oradaki durum son derece vahimdir. Ben buradan gerek Hükûmete gerekse bütün Meclise bu konuda tekrar Halkların Demokratik Partisi olarak gerekli uyarıları ifade etmek istiyorum.

Silopi’de günlerdir defnedilmeyi bekleyen cenazeler sokak ortasında tutulduğu için, definlerine izin verilmediği için çürüyorlar. Sayın bakanlar burada. Hangi dinde, hangi insanlık değerinde, hangi uluslararası sözleşmede, hangi ahlaki normda cenazelerin defnine izin verilmez, cenazeler sokak ortasında çürümeye bırakılır? Bunun cevabını beklediğimizi ifade etmek istiyorum.

Biz insanlık adına utanç verici günlerin yaşandığı bu süreçte Hükûmeti bir an önce bu yanlışlardan vazgeçmeye davet ediyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baluken.

Sayın Bakan, size de yerinizden söz hakkı veriyorum.

Buyurunuz.

5.- Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun, TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’a görevinde başarılar dilediğine, İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve Mevlit Kandili’ni kutladığına ilişkin açıklaması

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) – Çok Değerli Başkanım, öncelikle, Meclis Başkan Vekili olarak görevinizde başarılar diliyorum.

MHP Grup Başkan Vekili Sayın Oktay Vural’ın, Dışişleri Bakanı olarak yüce Meclisimizi bilgilendirme çağrısını yerinde buluyorum. Bu düşüncemi dün AK PARTİ Grup Başkan Vekilimiz Sayın İlknur İnceöz’le de paylaşmıştık. Esasen son zamanlarda dış politikada bizi ilgilendiren önemli gelişmeler oldu; Rusya’yla ilişkiler, Irak, Suriye’deki son durum, Birleşmiş Milletlerdeki gelişmeler. Çok şükür, tüm bu gelişmelerin hepsi olumsuz değil. Örneğin Libya’da iki tarafı bir araya getiren bir anlaşma imzalandı, siyasi süreç başladı, destek veriyoruz. Kıbrıs’ta müzakereler ilerliyor, zor konularda bile mesafeler katedildi. Bizi ilgilendiren birçok konuda Başkanlığınızın, yüce Meclisinizin uygun gördüğü bir tarihte gelip değerli milletvekillerimizi bilgilendirmek isterim ve milletvekillerimizin görüşlerinden, eleştirilerinden de faydalanmak isteriz, bu, bize güç verir.

Çok teşekkür ediyorum. Bu vesileyle çok değerli milletvekillerimizin ve tüm vatandaşlarımızın mübarek Mevlit Kandili’ni tebrik ediyorum, hayırlara vesile olmasını diliyorum. Saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çavuşoğlu.

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, Mevlit Kandili’ni kutladığına, Dilek Doğan’a Allah’tan rahmet dilediğine ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki koşulların bir an önce normale dönmesini temenni ettiğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, ben de bir kez daha düşüncelerimi ifade etmek istiyorum özellikle Mevlit Kandili dolayısıyla. Peygamber Efendimiz’in kutlu doğumunun 1.445’inci yıl dönümü olan Mevlit Kandili’ni kutluyorum, özellikle ülkemize ve tüm insanlık âlemine barış, mutluluk ve huzur getirmesini temenni ediyorum. Bu mübarek gecenin başta ülkemiz olmak üzere tüm dünyada akıtılan kanın, dökülen gözyaşının durmasına vesile olmasını temenni ediyorum.

Ayrıca grup başkan vekillerimizin de ifade ettiği gibi, sevgili Dilek Doğan’a bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum ve en kısa zamanda faillerinin yargılanmasını temenni ediyorum.

Ayrıca Sayın Baluken’in ifade ettiği, bölgedeki koşulların bir an önce normale dönmesini ben de Divan Başkanı olarak temenni ettiğimi ifade ediyorum ve teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Şimdi, gündem dışı ilk söz, bölgesel savaş politikaları hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Hüda Kaya’ya aittir.

Buyurunuz Sayın Kaya. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

B) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Hüda Kaya’nın, bölgesel savaş politikalarına ilişkin gündem dışı konuşması

HÜDA KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizleri selamla yani barışla selamlıyorum.

Geçtiğimiz bu gece, yılın en uzun gecesiydi. Bugünden sonra gündüzlerimiz uzayacak gecelerimiz kısalacak. Allah’tan dileğim gündüzlerimiz ve gecelerimiz gibi yeni yılımızın da aydınlıkların karanlıklara galip gelmesidir, inşallah. Bu vesileyle hem gün dönümünün hem yeni yılın tüm mazlumlar, tüm insanlık ve canlılar için barışa ve özgür yaşamlara vesile olmasını diliyorum.

İnsanlık tarihinde yüzlerce örneği olduğu gibi yine kötülük ve zulmün ayyuka çıktığı karanlık bir süreçten geçiyoruz. 28 Şubatta, Sincan’da tanklar yürüdüğünde halka savaş açıldı. “Millî iradeye, inancımıza darbe yapılıyor.” demiştik. Şu anda onlarca tank şehir merkezlerinde, mahalle aralarında balans ayarı yapmıyor; evlere, okullara, camilere bombalar yağdırıyor. Dolayısıyla, bu manzara bize şunu göstermiyor mu? Sayın Cumhurbaşkanının dediği gibi şehir merkezlerine, sokaklarına tankla, topla giren devlet meşruiyetini çoktan yitirmiştir. Siyasi iktidar yüzde 5 dahi oy alamadığı yerlerde tankla, topla tahakküm kurmaya çalışıyor ve yüzde 90-95 oyla seçilmiş belediye başkanlarını, vekilleri yerlerde sürüklüyor, gaz ve TOMA’larla müdahale ediyor, evlerini basıyor ve atanmışlar eliyle seçilmişleri zindanlara gönderiyor. Bir darbenin ve işgalin daha büyük işareti ne olabilir?

Değerli milletvekilleri, haftalardır gün geçmiyor ki evlerinde katledilen kadınların infaz haberleri gelmesin. Dilek Doğan ve Hediye Şen onlarca örnekten sadece 2 tanesi. Aylarca “başörtülü bacım” diyerek Kabataş yalanlarıyla gündemi oyalayanlar ve olmayan görüntülere inananlar, işte size hakikat ve görüntüler: Abdest almaya giderken devlet güçlerince katledilen 2 çocuk annesi Hediye Şen’in cansız bedenini görmeniz sizin için yeterli bir delil değil mi? “Canlı bomba öldürüldü.” diye manşetler atılan Dilek Doğan’ın katledilme görüntüleri… Ailesinin gözünün önünde kurşunlandığında, Dilek yere düştüğünde ambulans çağırması gereken güvenlik, kolluk güçleri, acıyla isyan eden ağabeyi ve babası için defalarca kelepçe istiyorlar. İşte, halka karşı gönderdiğiniz polislerin yazdığı binlerce destandan bir tanesi.

Sayın vekiller, sabahtan akşama, 7/24 saat sosyal medya ve ana akım medyası yalan, iftira ve hakaretten başka bir şey yapmayan kalemşörler ve hakkında “Terör örgütü temsilcisi” başlıklarıyla haberler yayınlayanlar tam devlet desteği almaya devam ederken devletin ve iktidarın zulmüne ve israfına işaret eden, tek bir paylaşımda bulunan Diyanet görevlileri, din öğretmenleri sorgusuz sualsiz meslekten atılmaya devam ediliyor ve haklarında soruşturma başlatılıyor. Aynı şekilde, öğrenciler tek bir “tweet” için yirmi dört saat içinde cezaevlerine gönderiliyor. Şimdi, şunu soruyorum: Bu, hukukun üstünlüğü mü yoksa üstünlerin hukuku mu?

Sayın vekiller, Türkiye-İsrail anlaşmaları gündeme düşerken, iki gün önce, İsrail, Suriye’de IŞİD ve Nusra El Kaidesine karşı savaşan Hizbullah komutanlarına bir hava saldırısı düzenledi. Bu saldırı Türkiye ve İsrail ittifakının en somut işaretlerinden bir tanesi. Nitekim Filistin direniş örgütlerinin ve Filistinli tutsakların İsrail saldırısında hayatını kaybeden komutanlar için yas ilan ettiği saatlerde, AKP yetkilisi İsrail devletinin Türkiye’nin dostu olduğunu açıklıyordu. Çöken Orta Doğu stratejik derinlikli politikaların ağır bedelini bölge halklarına ödetmeye devam eden iktidar şimdi kurtuluşu İsrail’in himayesinde buluyor.

Değerli milletvekilleri, maalesef inkâr ve imha politikalarında Türkiye Cumhuriyeti’nin İsrail zulmünü bile geride bıraktığı günleri yaşıyoruz. “90’lara dönülmeyecek.” diyen Hükûmet, değil 90’lar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜDA KAYA (Devamla) – …80’ler, 1930’ları aşan bir kıyım ve bir kıyım harekâtı sürdürüyor.

BAŞKAN – Sayın Kaya, gündem dışı konuşmalar beş dakikadır. Sadece bugüne mahsus olmak üzere toparlamanız için bir dakika ek süre veriyorum.

Buyurunuz.

HÜDA KAYA (Devamla) – Sadece Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakanın konuşmalarına ve merkez medya manşetlerine bile göz attığımızda, Türkiye’nin yeni bir Türkiye değil gayet eski bir Türkiye olduğunun, hatta kelimesi kelimesine o günlerden bugünlere aynı zihniyetin bildik ezberlerinin tekrarı olduğunu görüyoruz. “Terörün belini kırdık.” “İnlerine girdik.” “Bilmem kaç yüz terörist, şaki etkisiz hâle getirildi.” “Şu şehir temizlendi, bu dağ süpürüldü.” gibi doksan yıllık devletçi, tekçi, Kemalist ve ırkçı ezberler din adına tekrarlanmaya devam ediyor.

Sayın vekiller, kabul edersiniz veya etmezsiniz tarihsel bir gerçektir ki Fırat’ın doğusu kürdistandır ve Kürt halkının öz yurdudur. (AK PARTİ sıralarından gürültüler, HDP sıralarından alkışlar)

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Türkiye Cumhuriyeti topraklarıdır.

HÜDA KAYA (Devamla) – Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakanın konuşmalarında ısrarla tekrarladıkları bir söylem vardır ki bu başlı başına sorunun ana kaynağını ortaya koyar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Yalanlar bitti!

HÜDA KAYA (Devamla) – Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaya.

Gündem dışı ikinci söz, Rusya’ya ihraç edilen yaş meyve ve sebzelerin geri gönderilmesi ve ihracatçılarımızın yaşadığı sorunlar hakkında söz isteyen Manisa Milletvekili Sayın Mazlum Nurlu’ya aittir.

Buyurunuz Sayın Nurlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

2.- Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu’nun, Rusya’ya ihraç edilen yaş meyve ve sebzelerin geri gönderilmesine ve ihracatçılarımızın yaşadığı sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

MAZLUM NURLU (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Rusya’ya ihraç edilen meyve ve sebzelerin gümrük kapılarından geri gönderilmesine, ihracatçılarımızın yaşadığı sorunlara ve buna bağlı olarak üreticilerimizin yaşayacağı sorunlara dair söz almış bulunuyorum.

Sayın Başkana yeni görevinde başarılar diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sizlerin de bildiği gibi, 24 Kasım 2015 tarihinde Rusya’ya ait bir savaş uçağı sınırlarımızı ihlal ettiği gerekçesiyle düşürülmüştü. Bu olay üzerine Türkiye ve Rusya arasında başlayan siyasi ve ekonomik gerginlik maalesef hâlâ devam ediyor. Öncelikle, Türkiye Cumhuriyeti devletinin angajman kuralları kapsamında sınırlarını ihlal eden yabancı uçakları uyarma ve müdahalede bulunma hakkının meşruluğunu ve müdahalesinde haklı olduğunu ifade etmek istiyorum. Ancak, siyasi ve ekonomik sıkıntıları, yankıları hâlâ devam eden bu krizin daha fazla derinleşmesine izin verilmemesi gerektiğini, yaşanan krizin başta bölge barışını, tarımsal ihracatımızı ve ülkemiz turizmini olumsuz yönde etkilediğini, krizin aşılamaması durumundaysa daha büyük, makro düzeyde etkilemeye devam edeceği endişemizi de sizlerle paylaşmak istiyorum.

İhraç edilen üzüm ve meyve yüklü tırların Rusya’ya sokulmaması nedeniyle ihracatçılardan yoğun şikâyetler geliyor. Geçen yılın rakamlarıyla 157,6 milyar dolar toplam ihracatımızın 6 milyar dolarlık kısmı Rusya’ya yapılmış. Rusya, en fazla ihracat yaptığımız ilk 10 ülke arasında. Sofralık üzüm, meyve ve domates gibi en fazla tarım ürünleri ihraç ettiğimiz ülke olan Rusya, 1 milyar dolarlık meyve ve sebze ihracatıyla ilk sırada bulunmaktadır. Başta Antalya olmak üzere, her yıl 4 milyon Rus turist ülke turizmine katkıda bulunuyor. Yaklaşık 40 bin Rus Antalya’da yerleşik olarak yaşıyor.

Değerli milletvekilleri, görünen o ki, “Kış günü doğal gaz kesildi kesilecek.” derken, asıl darbeyi çiftçimiz ve turizm sektörü yemiştir. Manisa ilimiz, 81 ilimiz içinde yaklaşık 4 milyar lirayla tarımsal üretimin yarattığı artı değer bakımından 1’inci sırada. Manisa ve ilçelerinde, 680 bin dekarlık sahada 90 bin aile geçimini üzüm üretiminden sağlamaktadır. Üzüm kenti Manisa, yıllık ortalama 250 bin ton yaş üzüm ihracatıyla ihracat gelirimize 280 milyon dolar katkı yapmaktadır. Çekirdeksiz kuru üzüm ihracat gelirimiz ise ortalama 450-500 milyon dolar civarında.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uçak kriziyle başlayan bu süreçte şu an yaşadığımız ve çözülemez ise ileride yaşayacağımız sıkıntılar, ülkemiz tarımına, turizm sektörüne ve en çok da bölge barışına zarar verecektir. Anadolu’da sıkça söylenen “Güneş çarığı sıkar, çarık da ayağı sıkar.” özdeyişinden hareketle, ihracatçı satış yapamazsa çiftçiye olan borcunu ödeyemeyecek ve maalesef, siyasi iktidar tarafından gözden çıkarılan, horlanan, azarlanan, Tarım Kanunu’nun 21’inci maddesine göre millî gelirden hak ettiği destekleri gasbedilen gariban çiftçimiz, her zaman olduğu gibi, yine boynu bükük kalacaktır.

Değerli milletvekilleri, başta bölge barışı olmak üzere, birçok sektör bakımından yaşanan olumsuzlukların bilincinde olmasına rağmen, üstelik memleket yangın yerine dönmüş durumda iken, bu ülkede birileri yaşanan uçak krizini bile fırsata çevirip başkanlık ve sultanlık hayalleriyle yanıp tutuşurken, tabiri caizse, Rus uçağının, tarım boyutuyla Manisa’nın üzüm bağlarına, tarıma; turizm boyutuyla Antalya’ya, ülkemiz turizmine; siyasi ve askerî boyutuyla da bölge barışına düştüğünü bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Son söz olarak, tarımdan, turizmden, ihracattan ekmek yiyen tüm sektörlerin mağduriyet yaşamaması için ve en çok da büyük önderimiz Atatürk’ün ifadesiyle yurtta barışın, dünya barışının bu coğrafyada tüm ama tüm komşularımızla yeniden tesisi bakımından barışçıl çözümlerle Rusya’yla siyasi ve ekonomik ilişkilerimizin düzeltilmesi çabalarının arttırılmasını, ihracat kapılarının yeniden açılmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Nurlu.

Gündem dışı üçüncü söz, Mevlit Kandili hakkında söz isteyen Isparta Milletvekili Sayın Sait Yüce’ye aittir.

Buyurunuz Sayın Yüce. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

3.- Isparta Milletvekili Sait Yüce’nin, Mevlit Kandili’ne ilişkin gündem dışı konuşması

SAİT YÜCE (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, şehitlerimize ve hayatını kaybeden masum insanlara Allah’tan rahmet diliyorum, Rabb’im cennetinde en yüce makamlarla onları mükafatlandırsın.

Salıyı çarşambaya bağlayan bu gece, yüce Rabb’imizin bütün âlemlere rahmet olarak gönderdiği Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa (SAV)’in mevlidişerifini idrak edeceğiz. Bu vesileyle Resuluekrem Efendimiz (ASV), onun âl ve ashabına, evladüıyaline, ehlibeytine salat ve selam ediyorum. Onun getirdiği nur ve vahyin ışığı gönüllerimizi aydınlatırken bu ışığın bütün insanlığın muhtaç olduğu manevi huzura dönüşmesini, vatanımız, milletimiz, tüm Âlemiislam için rahmet, merhamet, kardeşlik, barış ve selamete vesile olmasını Rabb’imizden niyaz ediyorum.

Aynı Allah’a, aynı kitaba, aynı peygambere inanan, aynı kıbleye dönen kardeşler olarak bizler, asırlarca beraber, kardeşçe yaşadığımız bu topraklarda, bu vatanda kardeşlik ahlakını, ulvi değerleri paylaşarak bu günlere geldik. Mucizatıahmediye’de ifade edildiği gibi “Muhammedun Rasululluh” ve Risatetimuhammediye kâinatın en büyük hakikati ve Zatıahmediyye bütün mahlukatın en eşrefi ve iki cihanın en parlak bir güneşi olduğuna ve bu harika makama liyakatine dair pek çok delilleri olan Efendimiz (ASV) hem öyle yüksek, kuvvetli hitap ediyor ki bütün asırlar onu dinler. Evet, aksisadâsını her bir asır işitiyor.

Evet, Zatıahmediye’nin (ASV) nuruyla âlemin şekli değişti. İnsan ve bütün kâinatın mahiyetihakikiyeleri o nur, o ziya ile o ışıkla inkişaf etti. Eğer o nur olmasaydı mevcudat fenayı mutlaka mahkûm ve kıymetsiz, manasız, faydasız, abes, karma karışık, tesadüf oyuncağı bir zulmeti evham içinde kalırdı.

Şu gördüğün büyük âleme büyük bir kitap nazarıyla bakılırsa, nuru Muhammedi (ASV) o kitabın kâtibinin kaleminin mürekkebidir.

Eğer o âlemi kebir bir şecere, ağaç tahayyül edilirse, nuru Muhammedi hem çekirdeği hem semeresi, meyvesi olur.

Eğer dünya mücessem bir zihayat farz edilirse, o nur onun ruhu olur.

Eğer büyük bir insan tasavvur edilirse, o nur onun aklı olur.

Eğer pek güzel şaşalı bir cennet bahçesi tahayyül edilirse, nuru Muhammedi onun andelîbi yani bülbülü olur.

Mahlukların en ehemmiyetlisi olan nevi insanın güneşleri ve yıldızları ve kumandanları olan bütün peygamberleri arkasına alıp onlara duasına “âmîn, âmîn” dedirten ve ümmetinden her gün her ferdi mütedeyyin hiç olmazsa kaç defa ona salavat getirmekle onun duasına “âmîn” diyen ve belki bütün mahlukat o duasına iştirak ederek “Evet ya Rabbenâ! İstediğini ver, biz de onun istediğini istiyoruz.” diyorlar.

Efendimiz (ASV)‘ın şahsı manevisine bak: Sathı arz bir mescit, yeryüzü bir mescit, Mekke bir mihrap, Medine bir minber; o burhanı bahir olan Peygamberimiz (ASV), bütün ehli imana imam, bütün insanlara hatip, bütün enbiyaya, peygamberlere reis, bütün evliyaya seyit, bütün enbiya ve evliyadan mürekkep bir halka-i zikrin serzâkiri; bütün enbiya hayattar kökleri, bir şecerei nuraniyedir ki, her bir davasını mucizatlarına istinat eden bütün enbiya, peygamberler ve kerametlerine itimat eden bütün evliya tasdik edip imza ediyorlar.

Zira, o “Lâ ilâhe illâllah” der, dava eder. Bütün sağ ve sol, yani mazi ve müstakbel taraflarında saf tutan o nuranî zâkirler, aynı kelimeyi tekrar ederek -icmâ ile, mânen sadakte ve bilhakkı natakte- “Doğru söyledin.” derler. Hangi vehmin haddi var ki, böyle hesapsız imzalarla teyid edilen bir müddeâya parmak karıştırsın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SAİT YÜCE (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Yüce, bir dakika toparlamanız için ek süre veriyorum.

Buyurunuz.

SAİT YÜCE (Devamla) – İşte bak! O zât öyle bir salât-ı kübrâda, bir ibâdet-i ulyâda saadet-i ebediyye için dua ediyor ki bütün arz onun azametli namazıyla namaz kılar, niyaz eder.

Bak, hem öyle beka gibi bir hacet-i âmme için dua ediyor ki, değil ehl-i arz, belki ehl-i semâvat, belki bütün mevcudat niyazına iştirak edip lisan-ı hâl ile: “Evet yâ Rabbenâ, ver, duasını kabûl et. Biz de istiyoruz.” diyorlar.

Bu mübarek gece hürmetine Cenab-ı Hak, insanlığa huzur, mazlum ve muhtaçlara kurtuluş ve kolaylıklar nasip etsin.

Rabb’im, ahlakımızı, Peygamber Efendimiz’in ahlakıyla ahlaklandırsın.

Âmin.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yüce.

Değerli milletvekilleri, İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre, yerinden söz talebi olan vekillere sırasıyla söz vereceğim.

Şimdi sisteme giren sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Sayın Atıcı, Sayın Bayraktutan, Sayın Aksu, Sayın Akın, Sayın Petek, Sayın Bozkurt, Sayın Aydın, Sayın Biçer, Sayın Gürer, Sayın Kayışoğlu, Sayın Çam, Sayın Sarıhan, Sayın Emir, Sayın Göker, Sayın Akaydın, Sayın Erkek, Sayın Şimşek, Sayın Pekşen, Sayın Arslan, Sayın Ağbaba, Sayın İrgil, Sayın Parsak, Sayın İlgezdi.

Fakat, ben, önceliği, Sayın İlgezdi’ye vermek istiyorum. Kendisinin özel bir talebi var. Sanırım uçağa yetişmek durumunda. Dolayısıyla, ilk sözü İlgezdi’ye verdikten sonra sırasıyla devam edeceğiz.

Buyurunuz.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

6.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin, TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’a görevinde başarılar dilediğine, Dilek Doğan’ın öldürülmesiyle ilgili görüntülere ve makul şüphe düzenlemelerinden derhâl vazgeçilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) – Sayın Başkan, bu görevinizde öncelikle başarılar diliyorum, tebrik ediyorum.

Değerli vekiller, Sarıyer’deki evinde özel harekât polisince vurularak öldürülen Dilek Doğan’ın son anlarına ilişkin video kayıtları biliyorsunuz ki sosyal medyaya dün düştü ve birçok basın-yayın organından da zaten yayınlandı. Söz konusu kayıtta operasyonu gerçekleştiren polislerin, iddia edildiği gibi direnişle karşılaşmadıkları, Dilek Doğan vurulana kadar evin içinde herhangi bir arbede yaşanmadığı açıkça görülmektedir. Bu görüntüler somut delil aranmadan makul şüphe kriterine dayanılarak iletişimin izlenmesi, teknik takip, konut ve iş yeri arama yapılması uygulamasının ne kadar ölümcül, kötü sonuçlar doğurabileceğinin en açık göstergesi. İnsan hayatı bu kadar ucuz olmamalıdır. Anayasal düzenin Anayasa’ya aykırı biçimde korunamaz olduğunu düşünüyorum ben.

Yine Dilek Doğan vakaları yaşanmasın diye makul şüphe düzenlemelerinden derhâl vazgeçilmeli, somut delile dayalı kuvvetli şüphe kriteri getirilmeli diye düşünüyorum.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İlgezdi.

Sayın Atıcı…

7.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından, inceleme yapmak için Akkuyu Nükleer Santral alanına girmesine izin verilmediğine ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, size bir utanç öyküsü anlatacağım. Geçen hafta perşembe günü Enerji Bakanlığına bir yazı yazarak kendi memleketim olan Mersin’de yapımı planlanan Akkuyu Nükleer Santral alanına girmek ve Mersin halkı adına incelemeler yapmak üzere izin istedim. İzin istememin ayıbı bir yana, bütün uğraşlarıma rağmen bu izni alamadım.

Enerji Bakanına sesleniyorum: Neden korkuyorsunuz? Akkuyu’ya girmemi neden istemiyorsunuz? Orada neler dönüyor? Orada neler gizliyorsunuz? Her şeye rağmen dün oraya kadar gidip içeri girmek istedim, AKP’nin talimatıyla içeri alınmadım. Sınırlarımızı IŞİD teröristlerine karşı korumaktan âciz olan Hükûmet, milletvekillerini Akkuyu’ya sokmamakta pek mahir.

Arkadaşlar, şaka yapmıyoruz. Bu iğrenç santrali size yaptırmayacağız, bedeli ne olursa olsun.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Atıcı.

Sayın Bayraktutan…

8.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’nın, Artvin Cerattepe’de maden çıkartılmasıyla ilgili açılan davada beş buçuk aydır yürütmeyi durdurma kararı verilmediğine ilişkin açıklaması

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Artvin Cerattepe’de çıkartılmak istenen maden girişimiyle ilgili olarak beş buçuk ay evvel Türkiye’nin en büyük çevre davası açıldı 751 kişi tarafından. Rize İdare Mahkemesinde açılan bu davada beş buçuk aydır yürütmeyi durdurma kararı verilmiyor, ne ret kararı veriliyor ne kabul kararı veriliyor.

Rize İdare Mahkemesinde daha önceki heyet ne yazık ki değiştirildi. Daha önceki heyet çevre davalarında çevreciler lehinde karar veriyordu. Özel bir talimatla bu heyetin değiştirildiğini iyi biliyorum.

Artvinliler 1.800 metrede beş buçuk aydır Orman İşletmesi ağaçları kesmesin diye nöbet tutuyorlar. Benim avukatlık yaptığım yıllarda Orman İdaresi vatandaştan ormanı korurdu; şimdi devir değişti, vatandaşlar Orman İdaresinden ormanı korumaya çalışıyor.

Beş buçuk aydır insanlar yirmi dört saat nöbet tutuyorlar. Enerji Bakanını göreve çağırıyorum, Sayın Başbakanı göreve çağırıyorum. Bu çile ne zaman bitecek, bu rezalet ne zaman bitecek? Artvinliler bu cinayete izin vermeyecekler. Bu mücadele gidebileceği yere kadar gidecek. Bunu yüce Parlamentoya bir kere daha ifade ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bayraktutan.

Sayın Aksu…

9.- İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu’nun, Mevlit Kandili’ni kutladığına ve İstanbul’un Küçükçekmece ilçesinin Kanarya Mahallesi’nde bölücü terör örgütünün çıkardığı olaylara ilişkin açıklaması

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.

Öncelikle Türk İslam âleminin Mevlit Kandili’ni tebrik ediyorum.

İstanbul’un Küçükçekmece ilçesi Kanarya Mahallesi’nde 19 Aralık akşamı bölücü terör örgütü militanları 22 yaşındaki Kahraman Kömürcü’yü canice öldürdüler. Aynı mahallede daha önce de otobüse molotof atılması sonucu çıkan yangında lise öğrencisi Serap Eser vahşice katledilmişti.

Her gün yaşanan olaylar nedeniyle mahalle sakinleri korku içindeler. Esnaf iş yerlerini kapatmaları, halk ise örgüte biat etmeleri veya mahalleyi terk etmeleri için tehdit ediliyor. İstanbul’un göbeğinde güvenlik ve huzur tesis edilemiyor. Sayın Hükûmeti uyarıyorum, bu bölgedeki güvenlik zafiyeti derhâl giderilmeli, bölücü unsurlar tamamen temizlenmelidir. Aksi takdirde, bölücü terör örgütü militanları yol kesmeye ve ölüm kusmaya devam edeceklerdir. Güvenlik güçlerinden çözüm bekleyen vatandaşlarımız bölücü örgüt militanlarıyla karşı karşıya getirilecek ve telafisi imkânsız olaylar yaşanabilecektir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

10.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın, Balıkesir Sanat Merkezine polis eşliğinde yapılan baskınlara ve bu tür yöntemlerle CHP il ve ilçe başkanlarını yıldıramayacaklarına ilişkin açıklaması

AHMET AKIN (Balıkesir) – Teşekkürler.

Balıkesir Karesi İlçe Başkanımızın işletmekte olduğu Balıkesir Sanat Merkezi son bir ayda 2 kez polis eşliğinde Maliye, SGK, belediye ve Millî Eğitim Müdürlüğü temsilcilerinden oluşan bir ekip tarafından basılıyor. Mevzuata aykırı hiçbir iş ya da işlemi olmayan, çocuklarımıza sanat eğitimi verilen bir merkez, sadece işletmecisi CHP ilçe başkanı olduğu için yıldırmak ve caydırmak amacıyla basılıyor. Orada bulunan sanatseverler, sanatçılar, öğrenciler ve veliler taciz ediliyor.

Sanat ve sanatçılar konusunda AKP’nin tavrını ve duruşunu biliyoruz, sanatsal faaliyetlerden hoşlanmıyorsunuz. Ama bu ülkenin sanatseverlerinin sizin baskın ve yıldırma girişimlerine de asla teslim olmayacağını bilmeniz gerekir. Bu yöntemlerle ana muhalefet partisi CHP’nin il ve ilçe başkanlarını yıldıracağınızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz.

Şimdi buradan soruyorum: Ne buldunuz orada? Vergi mi kaçırılıyordu? Hayali ihracat mı yapılıyordu? Rüşvet ve yolsuzluk pazarlığı mı yapılıyordu? Ayakkabı kutuları içerisinde dolarlar mı buldunuz? Para sayma makineleri mi vardı? İhale pazarlığı mı yapılıyordu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET AKIN (Balıkesir) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Petek…

11.- Burdur Milletvekili Reşat Petek’in, Mevlit Kandili’ni kutladığına ilişkin açıklaması

REŞAT PETEK (Burdur) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de bugün idrak edeceğimiz Mevlit Kandili’nizi tebrik eder, hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Hakk’tan niyaz ederim.

Bilindiği gibi binlerce yıllık geçmişe uzanan insanlık tarihi boyunca gelen peygamberler silsilesinin sonuncusu barış dini İslam’ı tebliğ eden, müjdeleyen Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa (SAV) olmuştur. O insanların en hayırlısı idi. Herkesin güvendiği, bu nedenle “Muhammed-ül Emin” olarak anılan insandı. Allah’ın insanlar arasından seçtiği doğruluk timsaliydi. Güzel ahlakıyla, engin hoşgörüsüyle, adaletiyle, merhametiyle, mütevazılığıyla bütün insanlığa kucak açan örnek bir şahsiyetti. Onun örnek yaşayışını rehber edinen insanlık Peygamberimizin hayat ilkelerine bağlı kaldığı ölçüde huzur, barış, sadakat içinde yaşama imkânı bulmuştur. Bu nedenle “Asr-ı Saadet” denildiğinde de Peygamber Efendimiz’in dönemi anlaşılmaktadır. Bu çerçevede Mübarek Mevlit Kandili vesilesiyle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler…

Sayın Bozkurt…

12.- Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt’un, Konya Cihanbeyli’de Anadolu Holdingin işlettiği Panplast’taki PETROL-İŞ Sendikasına bağlı işçilerin durumuna ilişkin açıklaması

MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Konya Cihanbeyli’de kurulu bulunan Konya Şeker ve PANKOBİRLİK ortaklığındaki Anadolu Holdingin işlettiği Panplast işçileri PETROL-İŞ Sendikasına üye olarak anayasal örgütlenme haklarını kullandıkları için aylardır işveren tarafından büyük baskı altına alınmışlar ve dün işten çıkarılan 11 işçiyle birlikte 87 işçinin ekmeğiyle oynanmış, kapı önüne konulmuştur. Yarın bu konuyu 12.00’de bir basın toplantısıyla gündeme getireceğim ama bugün gündeme getirme nedenim şudur: Demin de gayet veciz bir vaaz dinledik, herkes Mevlit Kandili’ni kutluyor. İnanıyorum ki Hazreti Peygamber’in insanlığa verdiği en büyük ama en önemli buyruk dürüst olmak ve başkalarının hakkına saygılı olmaktır.

Bu anlamda, Panplast işverenini işçilerinin hakkına saygılı olmaya davet ediyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Aydın…

13.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, Kuzey Irak’taki Türk askerî varlığının durumuna ilişkin açıklaması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanımıza sormak istediğim konu: Türkiye’nin Kuzey Irak’taki askerî varlığı 1990’ların ortasına dayanıyor. Bu nedenle ilk akla gelen soru “Yirmi senedir Kuzey Irak’ta bulunan Türk askeri neden şimdi sorun oldu?” sorusu. Bu açıdan baktığımızda, Irak’ta etkili bazı üçüncü tarafların bu meseleyi tırmandırdığını söyleyebilir misiniz?

Diğer yandan, Bağdat yönetimi bu olayı ulusal ve uluslararası düzeyde bir millî onur konusu hâline getirdi çünkü toprak egemenliğini koruyamayan bir ülke konumuna düştüğünü hissetti. Bunun önüne geçilmesi için asker göndermeden önce Bağdat yönetimiyle bir diplomasi yürütülemez miydi?

Diğer bir husus da Amerika Birleşik Devletleri bu konuda Irak’ın yanında yer aldı. Yine, önceden Washington yönetimiyle görüşülüp IŞİD’le mücadele üzerinden bir iş birliği aranamaz mıydı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Yıldız Biçer…

14.- Manisa Milletvekili Tur Yıldız Biçer’in, Manisa Soma havzasındaki işçilerin sarı sendikaya mecbur bırakıldığına ve iktidarın Soma halkına ve işçilerine verdiği sözleri derhâl yerine getirmesini beklediğine ilişkin açıklaması

TUR YILDIZ BİÇER (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Manisa’nın Soma havzasındaki tüm işçilerin sarı sendikaya, hatta sendikasızlığa mecbur bırakılmaları artarak devam ederken, katliamdan sonra işsiz kalan madencilerin durumu da vahametini korumaktadır. Hukuksuz ve ahlaksız bir şekilde 24 taksite bölünen tazminatlarının sadece birinci taksitini göstermelik olarak bayramdan önce alan madenciler yine açlığa mahkûm bırakılmışlardır.

Yine, Soma’da Danıştayın açık kararına karşın başta Maden İşleri Genel Müdürlüğünün yetkilileri olmak üzere, kamu görevlileriyle ilgili soruşturmanın akıbeti hâlâ belirsizdir. Haklarında açılan bir dava hâlâ yoktur. Dönemin Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın sorumluluğu açıkken bu konuda da hâlâ bir gelişme yoktur. Soma’da yargılamanın şu ana kadarki aşamalarında facianın göz göre göre geldiği ve sorumluların hiçbir önlem almadığı ortadadır. Bir insan ve Manisa Milletvekili olarak iktidarın, Soma halkına ve işçilerine verdiği sözleri derhâl yerine getirmesini bekliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Gürer…

15.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, Mevlit Kandili’ni kutladığına ve Niğde Bor Şeker Fabrikasında çalışan geçici işçilerin durumuna ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Mevlit Kandili’ni kutluyor, barış ve kardeşliğimize vesile olmasını diliyorum.

Taşeron işçilerin kadroya alınmayı bekledikleri bu dönemde, şeker fabrikalarında yıllardır aynı şartlarda çalışan geçici işçilerin kadro beklentisi yoğun biçimde devam etmektedir. Örneğin, Niğde’nin Bor Şeker Fabrikasında on beş yirmi yıldır geçici işçi statüsünde çalışanlar bulunmaktadır. Bu geçici işçiler kadroya alınmayı beklemektedir.

Şeker fabrikasında tecrübeli işçi önemlidir. Üretim, işletme, bakım, onarım, enerji faaliyetlerinde yetişmiş işçi sayısı giderek azalmaktadır. Geçici ama tecrübeli, yıllardır çalışanlara bir an önce kadro verilmelidir. Aksi takdirde üretim sorunları, iş kazaları olağan olacaktır. Üretimin aksamadan devamı, verimli bir iş ortamı için şeker fabrikalarında çalışan geçici işçilerin kadroya alınması ve bu yolda çalışma yapılması beklentidir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Sayın Kayışoğlu…

16.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, bu yıl Kubilay’ı anma törenlerinin neden yapılmayacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Teşekkür ederim.

23 Aralık 1930’da Menemen’de katledilen öğretmen Kubilay’ın mezun olduğu okul Bursa’da eski adıyla Muallim Mektebi yeni adıyla Çelebi Mehmet Lisesidir. Bahçesinde anıtı bulunan Kubilay’ın her yıl 23 Aralıkta anması yapılırken yarınki yıl dönümünde anma yapılmayacağı belirtilmiştir. Şeriat bayrağı altına girmeyenlerin kılıçtan geçirileceğini ilan eden bu gerici ayaklanmaya karşı tek başına duran ve başı kesilen Şehit Kubilay’ı anmak kimleri, neden rahatsız etmiştir? Bu yanlışın giderilmesini ve gerici ayaklanmaların bu şekilde meşrulaştırılmasının önüne geçilmesini diliyoruz. Yarın okulda bu anma yapılmazsa, cumhuriyetin emanet edildiği duyarlı gençler bu anmayı yaparak şehit öğretmen Kubilay’ı unutturmayacaklardır.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Çam...

17.- İzmir Milletvekili Musa Çam’ın, TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’a görevinde başarılar dilediğine ve siyasi partilerin çeşitli etkinliklerine emniyet ve kolluk kuvvetlerinin müdahale etmesini şiddetle protesto ettiğine ilişkin açıklaması

MUSA ÇAM (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Gözaltında kaybolanların, faili meçhul cinayetlere kurban gidenlerin ve cumartesi annelerinin temsilcisi Sayın Pervin Buldan’a yeni görevinde başarılar diliyorum.

17-25 Aralık Türkiye'de yolsuzluğun, hırsızlıkların zirve yaptığı tarihtir. Bu nedenle, Cumhuriyet Halk Partisinin çeşitli il ve ilçe binalarında bununla ilgili -17-25 Aralık yolsuzluk haftasıyla ilgili- döviz ve pankartlar asılmıştır. Bu asılan pankart ve dövizlerin hiçbirinde, herhangi bir siyasi partinin veyahut da yöneticisinin ismi veya simgesi bulunmamaktadır ama İzmir Bergama’da, Bergama İlçe Örgütümüzün parti binasına asmış olduğu “Biz, simide ‘gevrek’, çekirdeğe ‘çiğdem’, hırsıza ‘hırsız’ deriz.” pankartının, Bergama Emniyet Müdürlüğü, dün keyfî olarak, hiçbir mahkeme kararı ve savcılık kararı olmaksızın ilçe binasına giderek indirilmesini talep etmiştir ve indirtmeye kalkmıştır. Dolayısıyla, Türkiye'de şu anda olağanüstü bir sıkıyönetim ve olağanüstü hâl koşulları yaşanmaktadır. Siyasi partilerin çeşitli etkinliklerine ve mücadelelerine emniyet ve kolluk kuvvetlerinin müdahale etmesini şiddetle protesto ediyoruz. Hukukun ve demokrasinin uygulanmasını talep ediyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Sarıhan...

18.- Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan’ın, TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’a görevinde başarılar dilediğine ve Ankara Keçiören’de bulunan Osmanlı Çarşısı’nda çıkan yangına ilişkin açıklaması

ŞENAL SARIHAN (Ankara) – Değerli Başkan, öncelikle sizi kutlarım. Faili meçhul cinayetler izleğinden buraya kadar sürdürdüğünüz insan hakları mücadelesinden sonra, şimdi Meclisimizde Başkan Vekili olmanız bir kadın olarak bana onur veriyor.

Değinmek istediğim konu şu: Pazar günü, Ankara'da 253 dükkânın yanmış olduğu ciddi bir yangın olayı oldu, Osmanlı Çarşısı yandı. Bu yanıkla ilgili, elektrik kontağından yangının kaynaklandığı ifade edildi ancak Elektrik Mühendisleri Odasının yaptığı araştırmaya göre bu yangının asıl nedeni denetimsizlik olarak saptandı. Elektrik Mühendisleri Odası, 31 Mayıs 2005 tarihinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına, Elektrik İç Tesisleri Yönetmeliğinde yeterli düzenlemenin olmadığı, bu sebeple yeterli bir düzenlemenin yapılması talebinde bulundular; bu dikkate alınmadı. Bundan sonra yeni yangınların olmasını engellemek için yapmamız gereken şeylerin ne olduğu ortadadır. Bakanlığı göreve davet ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Sarıhan.

Sayın Emir…

19.- Ankara Milletvekili Murat Emir’in, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın yanına yaptırılan yeni konuta ilişkin açıklaması

MURAT EMİR (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; basından birkaç gün önce, Sayın Cumhurbaşkanının kaçak sarayın bir kenarında yeni bir konut yaptırdığı ve oraya sessiz sedasız taşındığını öğrendik. Buna tabii saraycık diyoruz ama saraycık demek çok olanaklı değil. 250 odası olan bu alanda yok yok âdeta. Duyduğumuza göre, basından öğrendiğimiz kadarıyla, içinde fitness center, masaj odaları, özel dekorasyon alanları, şok duşları, 80 metrekarelik jakuzi, sauna, özel buhar odaları ve 1.800 metrekare büyüklüğünde bir teras, tenis kortu, basketbol, voleybol, halı saha gibi spor tesisleri olduğunu öğreniyoruz. Tabii, ülkemizde insanlarımız ağır geçim sıkıntısıyla ve kredi kartı borçlarıyla boğuşmaya çalışırken, özellikle israfın daha çok dikkatimize geldiği bu kandil günlerinde bunun da gündeme gelmesinde yarar görüyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Göker…

20.- Burdur Milletvekili Mehmet Göker’in, Bitlis ve Diyarbakır’da şehit olan askerlere Allah’tan rahmet ve TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’a görevinde başarılar dilediğine, Türkiye Biyoteknoloji Stratejisi ve Eylem Planı’nın tekrar gözden geçirilmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması

MEHMET GÖKER (Burdur) – Sayın Başkan, Bitlis ve Diyarbakır’da şehit olan askerlerimize Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifa diyerek sözüme başlıyorum. Size de yeni görevinizde başarılar temenni ediyorum.

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanının hazırladığı Türkiye Biyoteknoloji Stratejisi ve Eylem Planı geçen haziran ayında Resmî Gazete’de yayımlanmıştır. Söz konusu bu planda Sağlık Bakanlığı bünyesinde bir biyoetik kurulu kurulması öngörülmüştür. Sağlık Bakanının biyoetik kurulunu oluşturmak için hazırlıklara başladığı ve bunun için hazırlanan kılavuzda üyelerden birinin tercihen İslam hukuku alanında doktorasını yapmış ilahiyatçı olması planlanmaktadır. “İlaç orucu bozar mı, ramazanda kan verilir mi, organ nakli günah mı?” gibi sorulara sıkça maruz kalan tıp dünyamız, zaten uzun zamandır, görev alanı içinde olmayan bu konuları tartışmaktadır. Üstüne üstlük, sağlık alanını ilgilendiren konularda İslam hukukuna ve İslam’ın emrettiği yasalara bakılacak olmasının insanlarımızı hastalığa, sakatlığa ve hatta ölüme bile götürebilir korkusunu taşıyorum. Düzenlemenin tekrar gözden geçirilmesini talep ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Akaydın…

21.- Antalya Milletvekili Mustafa Akaydın’ın, gazetecileri tehdit eden ve Hürriyet gazetesini basan ekibin lideri pozisyonundaki AK PARTİ eski milletvekili ve Gençlik Kolları Başkanının Gençlik ve Spor Bakan Yardımcısı olarak atanmasına ilişkin açıklaması

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) – 2 tane gazeteciyi “Bunlar henüz dayak yememişler bizden.” diye aşağılayan ve bir ünlü Türk gazetecisini ve Hürriyet gazetesini tehdit eden ve basan bir ekibin lideri pozisyonundaki Adalet ve Kalkınma Partisi eski milletvekili ve Gençlik Kolları Başkanı, duyduğumuz kadarıyla Sayın Başbakan tarafından övgüyle hakkında söz edilerek ödüllendirilmiştir. Bu beyefendinin, aynı zamanda, Gençlik ve Spor Bakanlığına da Bakan Yardımcısı olarak atandığını da öğrenmiş bulunuyoruz.

Acaba CNN International’da “Basın özgürlüğü benim kırmızı çizgimdir.” diyen Sayın Başbakan bu tavrı hangi ahlaki ve etik anlayışla izah edebilecektir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Erkek…

22.- Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek’in, bazı kitap ve dergilerin toplatılma kararlarından bir hukukçu olarak büyük üzüntü duyduğuna ilişkin açıklaması

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Anayasa ve evrensel hukukla güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerimiz ciddi tehdit altında. Soğuk savaş yıllarında, darbe dönemlerinde yaşadığımız kitap yasakları utancını son günlerde maalesef AKP iktidarıyla yeniden yaşamaya başladık. Gazeteciler hakkında verilen ağır ve haksız tutuklama kararları yetmiyor; kitaplar, dergiler hakkında toplatma kararları veriliyor. Bir hukukçu olarak tüm bu kararlardan büyük üzüntü duyduğumu ifade etmek istiyorum.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, dönemin Başbakanı olarak 2002 yılında Ulusa Sesleniş konuşmasında şöyle diyordu: “Daha önceden verilmiş tüm kitap toplatma kararlarını hükümsüz hâle getiriyoruz. Altı aylık bir geçiş süreci içinde, yasaklı durumda bulunan 23 bin kitap özgürleşecek. Böylece Türkiye yargı ayıplarından da arınmış olacak, demokrasi standardımız yükselecek, Türkiye’nin dünyada itibarı artacaktır.” Ama maalesef itibarımız zedeleniyor her geçen gün. AKP özgürlüklerden korkuyor ve korktukça otoriterleşiyor.

Gazetecileri Silivri Cezaevinde tutsak edebilirsiniz, kitapları toplatıp imha edebilirsiniz. Ancak, fikirleri, düşünceyi ve gerçeği hapsedemezsiniz, yok edemezsiniz.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Şimşek…

23.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, Mevlit Kandili’ni kutladığına, Millî Savunma Bakanından, Barzani’yle yapılan görüşmeler ve PKK’nın elinde bulunan asker ve polislerle ilgili bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Öncelikle bütün Türk milletinin ve dünya insanlığının Mevlit Kandili’ni kutluyorum. Peygamberimizin yaşantısının bütün dünya insanlığına örnek olmasını temenni ediyorum.

Savunma Bakanımıza da şunu soruyorum: Geçtiğimiz hafta peşmergebaşı Barzani Türkiye’yi ziyaret etti. En üst düzeyde ağırlandı ve kabul edildi. Kuzey Irak’a gider gitmez de referandum yapılacağından ve bağımsız Kürdistan’dan bahsetti. Bununla ilgili, Türkiye Cumhuriyeti devletiyle bir görüşme yapmış mıdır?

Bir de, PKK’nın elinde bulunan 20’ye yakın asker ve polisimizin bir operasyonla kurtarılıp sağ salim ailelerine teslim edilmesiyle ilgili, Bakanlığınızın bir çalışması var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Pekşen…

24.- Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen’in, Gemi Tanklarının Kalibrasyonuna Dair Yönetmelik’in uygulamadan kaldırılmasının sonuçlarına ilişkin açıklaması

HALUK PEKŞEN (Trabzon) – Teşekkürler Sayın Başkan.

2 Aralık 2015 tarihinde Gemi Tankları Kalibrasyon Yönetmeliği uygulamadan kaldırıldı.

Sayın Başkan, Gemi Tankları Kalibrasyon Yönetmeliği, gemilerin tanklarının ne kadar yakıt aldığını gösteren ve Kalibrasyon Yönetmeliği sertifikası varsa bu gemilere uluslararası standartlarda yakıt yüklenmesine izin veren bir yönetmeliktir. Şimdi yönetmelik kaldırıldığına göre, yönetmelik dışındaki gemilerden de Türkiye’ye yakıt getirilebilir ve bu gemilerle de Türkiye'nin dışına yakıt gönderilebilir. Bu gemilerin uluslararası alandaki adı “korsan gemi”dir.

Şimdi ilginç olan şu: Türkiye’de acaba menşesi bilinmemesi gereken bir petrol ürünü mü vardır ki bu korsan gemilere ihtiyaç duyulmuştur?

Akdeniz sahilinde bazı limanlarımızdan bu tür, Kalibrasyon Yönetmeliği’ne uygun olmayan gemilere yükleme yapılmış mıdır yoksa yurt dışından Türkiye’ye gelecek olan birtakım yakıtların Türkiye’de gümrüklemesi yapılırken beyana tabi usulle gümrüklemesine ihtiyaç mı vardır?

Neden Gümrük idaresi beyanı esas alsın da geminin teknik olarak ölçümlenmiş hâlini esas almasın?

Türkiye’de menşesinden kuşku duyulan bir akaryakıt var mıdır veya başka bir ürün var mıdır?

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Arslan…

25.- Denizli Milletvekili Kazım Arslan’ın, izlenen yanlış iç ve dış politikalarla ülkenin yalnızlaştırıldığına ilişkin açıklaması

KAZIM ARSLAN (Denizli) – Sayın Başkan, mevcut iktidar, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün bize göstermiş olduğu “Yurtta barış, dünyada barış.” ilkesini tamamen yok etmiştir. Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana ilk defa bu iktidar döneminde bu ilkeler tamamen ortadan kalkmıştır. Ülkemizde barışı ve huzuru yok etmiş olan bu iktidar, komşularımızla olan ilişkilerimizi de tamamen bozmuş ve tamamen barışı yok etmiştir. İzlenen bu yanlış iç ve dış politikalarla ülkemiz yalnızlaştırılmış, bir Orta Doğu ülkesi gibi karışıklık yaratılan bir noktaya getirilmiştir.

Siyasi iktidara sesleniyorum: Artık bu ilkeye sahip çıkın, yurtta barışı, komşularımızla barışı lütfen sağlayın ve Türkiye’yi huzura kavuşturun.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Ağbaba…

26.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, Malatya’nın sağlıkla ilgili sorunlarına ilişkin açıklaması

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, Malatya’nın sağlığı çile ve kimse duymuyor maalesef. 769 bin nüfuslu Malatya merkezinde 1 tane hastane var. 2 devlet hastanesi TOKİ’ye devredildi. Hastanelerden biri kapatılarak sadece semt polikliniğine çevrildi. Malatya’nın Fırat, Yıldıztepe, Çöşnük, Zafer, Göztepe, Tandoğan Mahallelerinde yaşayan insanlar ve Kale, Doğanyol, Pütürge, Battalgazi ilçelerinde yaşayan insanlar şehrin bir ucundan diğer ucuna giderek hastaneye ulaşmaya çalışıyorlar, tabii yol parası bulabilirlerse ve yollarda başlarına iş gelmezse. Başbakan, 2014 Ekim ayında Malatya’da sivil toplum kuruluşlarıyla yaptığı yemekte eski devlet hastanesinin semt polikliniği projesi yerine hastane olarak düzenlenmesi talimatını verdiğini açıkladı. Aradan on dört ay geçti, ya Başbakan Malatyalıları kandırdı ya da birileri Başbakanın sözünü tutmuyor. Başbakanı bu sözünü tutmaya çağırıyorum. Malatyalıların maalesef sağlıkları Allah’a emanet ve Malatya’nın en eski hastanesi, bütün insanların istediği hastane, iktidar duymazdan gelerek TOKİ’ye devredilmiş, orası bir konut alanı olarak yapılmaya çalışılıyor. Ayrıca o semtte bulunan o caddede hayat ölmüş durumda. Daha önce Malatya’nın en hareketli Hastane Caddesi şu anda ölü durumda.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın İrgil…

27.- Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil’in, TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’a görevinde başarılar dilediğine ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin bazı yerleşim yerlerinde uygulanan sokağa çıkma yasağı nedeniyle eğitime devam edemeyen öğrencilerin durumuna ilişkin açıklaması

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Ayrıca yeni görevinizi de kutlarım, başarılar dilerim.

OECD’nin 2015 Mart ayında açıkladığı bir raporda Türkiye, okula devamsızlık sıralamasında dünya 1’incisi olmuştu. Biliyorsunuz, güneydoğuda çocuklar kırk gündür eğitim alamıyorlar. Birkaç gün önce Millî Eğitim Bakanlığı bu süreçte güvenlik güçleri açısından yirmi güne daha ihtiyaç olduğunu açıkladı. Peki, daha sonra ne olacak? Operasyonlar başlamadan önce gerekli tedbirler alınmadı. Şimdi, sınavlara giremeyen ve eğitim alamayan bu çocuklar için telafi dersleri, hafta sonu kursları düşünülüyor. Hadi bunu hallettiniz diyelim ama bombalanan, kurşunlanan evlerde yaşayan çocukların psikolojisi nasıl telafi edilecek?

Aslında ben Sayın Bakana -biraz önce oturuyordu- onu sormak için bu sözü almıştım fakat Sayın Bakan gittiğine göre, zannederim daha önceki sorularımız gibi bu da havada kalacak.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Budak…

Sayın Budak yok mu? Sanırım yok.

Sayın Parsak…

28.- Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak’ın, şehitlere Allah’tan rahmet dilediğine ve Mevlit Kandili’ni kutladığına ilişkin açıklaması

MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben de öncelikle haftalardır, günlerdir olduğu gibi bugün de şehit olan tüm aziz şehitlerimize Yüce Allah’tan rahmet dileyerek sözüme başlamak istiyorum.

Malumunuz, bugün Mevlit Kandili. Başta seçim çevrem olmak üzere, Afyonkarahisarlı hemşehrilerim olmak üzere aziz Türk milletinin, Türk İslam dünyasının ve tüm insanlık aleminin bu mübarek kandil gecesini ben de kutluyorum, hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum.

Mevlit Kandili’nin 17-25 Aralık yolsuzlukla mücadele haftasına denk gelmesi dolayısıyla beytülmale el uzatmamanın, şayet bir el uzatma söz konusu olursa bu durumda adaletle hükmetmenin hem Yüce Yaradan’ın hem de Peygamber Efendimiz’in buyruğu olduğunu hatırlatarak siyasi iktidar başta olmak üzere herkesi bu konuda hassasiyete davet ediyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Son konuşmacı, Sayın Yalım…

29.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’a görevinde başarılar dilediğine ve Banaz devlet hastanesinin yapımıyla ilgili Sağlık Bakanından bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Sayın Başkan, ilk önce görevinizde başarılar dilerim.

Buraya gelirken, bugün, Uşak’ın Banaz ilçesinin ilçe başkanımızla ve Sayın Kaymakamımızla görüştüm ve de Kaymakamımızın benden özel bir talebi oldu. Banaz ilçesinin devlet hastanesinin yapımı için 2012 yılında ihale yapılıyor ve de mevcuttaki yapıcı firma maalesef geçen yıl iflas ediyor ve de geçen yıl iflasından bu tarafa en ufak bir kıpırdama yok. Ve de Banaz devlet hastanesinin gerekli olan bütün teçhizatı gelmiş durumda, maalesef depoda çürümeye terk edilmiş durumda. Bir an önce Sağlık Bakanımızdan bu konuya el atmasını rica ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.27

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.43

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER : Sema KIRCI (Balıkesir), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)

------0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Sayın milletvekilleri, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Sayın Binali Yıldırım gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 1, 37, 38, 39, 40, 41, 42, 43, 44, 45, 46, 47, 48, 56, 64, 69, 78, 79, 80, 85, 87, 88 ve 98'inci sıralarında yer alan önergeleri birlikte cevaplandırmak istemişlerdir. Sayın Bakanın bu istemini sırası geldiğinde yerine getireceğim.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin iki önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş ve 22 milletvekilinin, 12/7/2015 tarihinde Ardahan ilinin Göle ilçesinde meydana gelen silahlı saldırı ile ölüm olaylarının neden ve sonuçlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/31)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

12 Temmuz 2015 günü Ardahan ilinin Göle ilçesinde meydana gelen silahlı saldırı ve ölüm olaylarının ne şekilde gerçekleştiği ile sebeplerini tespit etmek amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince ekte sunulan gerekçe çerçevesinde Meclis araştırması açılmasını aşağıda imzası bulunanlar olarak arz ve teklif ederiz.

1) Meral Danış Beştaş                                                      (Adana)

2) İdris Baluken                                                               (Diyarbakır)

3) Filiz Kerestecioğlu                                                       (İstanbul)

4) Garo Paylan                                                                 (İstanbul)

5) Hüda Kaya                                                                   (İstanbul)

6) Müslüm Doğan                                                             (İzmir)

7) Ali Atalan                                                                    (Mardin)

8) Erol Dora                                                                     (Mardin)

9) Mithat Sancar                                                               (Mardin)

10) Ahmet Yıldırım                                                           (Muş)

11) Burcu Çelik Özkan                                                      (Muş)

12) Besime Konca                                                            (Siirt)

13) Kadri Yıldırım                                                             (Siirt)

14) Aycan İrmez                                                               (Şırnak)

15) Faysal Sarıyıldız                                                        (Şırnak)

16) Ferhat Encu                                                               (Şırnak)

17) Leyla Birlik                                                                (Şırnak)

18) Dilek Öcalan                                                              (Şanlıurfa)

19) İbrahim Ayhan                                                            (Şanlıurfa)

20) Osman Baydemir                                                        (Şanlıurfa)

21) Alican Önlü                                                                (Tunceli)

22) Nadir Yıldırım                                                             (Van)

23) Tuğba Hezer Öztürk                                                    (Van)

Gerekçe:

12 Temmuz günü sabah saatlerinde, Ardahan Göle'ye bağlı Koyunlu köyünden Senemoğlu Yaylası’na gitmek üzere yola çıkan Kamber Morkoç, Emine Morkoç, Harika Morkoç, Kurtuluş Morkoç, Sabri Morkoç ile Altan Akın’ın içinde bulundukları minibüs yayla yolunda ilerlerken, Erzurum, Ardahan ve Göle’den iki gün önce gelen ve Erzurum-Göle sınırındaki ormanlık bölgede konuşlanan askerlerce uzun namlulu silahlarla taranmıştır.

Minibüs şoförü kendilerine daha fazla kurşun isabet etmemesi için aracı 200 metre kadar geriye sürerek daha fazla can kaybı olmasını önlemiştir. Tekerlekleri patlamış, içinde yaralı bulunan minibüs, 500 metre ileride siyah bir Jeep tarafından durdurulmuştur. Ellerinde uzun namlulu silah bulunan ve kendilerini sivil polis olarak tanıtan 2 kişi, minibüstekilerin kimliğine bakmadan isimlerini telaffuz ederek "Sizler teröristlerin yanına gidiyorsunuz." diye ithamlarda bulunmuşlardır. Minibüstekilerin sivil polislerden ambulans çağırma yönündeki talepleri reddedilmiş, minibüs şoförünün kimliğini almak kaydıyla kendi araçlarını takip etmeleri istenmiştir. Bu da yaralıların hastaneye gecikmelerine neden olmuştur. Olayın ardından jandarma ve polis karakollarına bu 2 sivil polis sorulmuş ancak yetkililer bahsedilen kişilerin tanınmadığını söylemiştir. İfadesine başvurulmak üzere karakola giden Alkan Akın'ın sivil polis olduklarını söyleyen kişilerce alınan kimlik belgesi polislerce kendisine teslim edilmiştir.

Söz konusu saldırı neticesinde, araç içerisindeki yaralılar, sağlık kuruluşlarının ambulans göndermemesi üzerine kendi imkânlarıyla hastaneye yetişmeye çalışmış ancak 70 yaşındaki Kanber Morkoç yaşamını yitirmiştir. Halkların Demokratik Partisi il yöneticilerinden Sabri Morkoç da karnına isabet eden kurşun neticesinde ağır yaralanmış; Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesinde ameliyat edilmiştir ancak sağlık durumu ciddiyetini korumaktadır.

Ardahan Valiliği ise yapmış olduğu açıklamada, su kesintileri için göndermiş oldukları belediyeye ait aracın gasp edildiğini, su kesintilerini gidermek ve aracı tekrar almak için Erzurum Valiliğiyle irtibata geçildiğini ve güvenlik güçlerince operasyon başlatıldığını ifade etmiştir. Yine belediyeye ait aracın yakılmış vaziyette bulunduğunu ve bu nedenle jandarmanın da olay günü inceleme yapmak üzere o bölgede olduklarını belirtmiş ve bu sırada da PKK silahlı güçlerince ateş açıldığını, açılan ateş sonucunda da sivil bir aracın tarandığını ve 2 kişinin yaralanıp 1 kişinin yaşamını yitirdiğini dile getirmiştir.

Ancak, Valilik tarafından yapılan açıklama çelişkili ve hayatın olağan akışına aykırı iddialar içermektedir. Zira Göle halkıyla yapılan görüşmelerde bölgede suyla ilgili herhangi bir problemin yaşanmadığı, belediye aracının bir süredir ormanlık bölgeyle su problemi için değil, ağaç kesimi yapmak için getirildiği ve kesilen ağaçların bahsi geçen belediye aracıyla taşındığı ifade edilmiştir. Ayrıca, olayın gerçekleştiği tarihlerde olay bölgesi ve civarında askerî yoğunluk ve yığınaklar olduğu kaydedilen bilgiler arasındadır.

Olayda bahsedilen sivil polislerin, mağdurların isimlerini kimliklerine bakmaksızın biliyor olması izaha muhtaçtır. Ayrıca, sivil güçlerin taranan aracın yanına geldiği hâlde minibüs içinde bulunan ağır yaralıların ve ölmek üzere olan bir kişinin yardım isteğine kayıtsız kalarak ambulans çağırmaması ve insanları ölüme terk etmesi de kuşku içermektedir. Netice itibarıyla, valilik tarafından yapılan açıklama gerçeği yansıtmadığı gibi, olayın gerçekleşme biçimi sivillerin askerlerce tarandığına işaret etmektedir. Bir diğer önemli husus da, olaydan bir gün önce Göle ilçesinde askerî yoğunluktan dolayı yaşanan gerginlikler nedeniyle dönemin HDP Ardahan Milletvekili Taşkın Aktaş, Ardahan Valisiyle görüşmüş olup süregelen barış müzakerelerinin ve yöre halkının zarar göreceği askerî müdahalelerden kaçınılması gerekliliğini dile getirmiş olduğudur.

Açıklamış olduğumuz hususlar doğrultusunda sivil insanların yaralanma ve ölümüne neden olan Ardahan-Göle olayının açıklığa kavuşturulması elzemdir. Bu itibarla, olayın meydana gelişi, neden ve sonuçlarıyla ilgili derinlikli bir araştırmanın yapılması, sorumluların tespit edilerek bu tür olayların bir daha yaşanmaması adına çözüm yollarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması talep etmek gerekmiştir.

2.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş ve 23 milletvekilinin, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile kadına yönelik şiddetin hukuksal boyutlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/32)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle bu eşitsiz durumun beraberinde gelen kadına yönelik şiddetin hukuksal boyutlarıyla araştırılması ve sorunların tespitine yönelik olarak Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ve teklif ederiz.

1) Meral Danış Beştaş                        (Adana)

2) İdris Baluken                                                        (Diyarbakır)

3) Filiz Kerestecioğlu                         (İstanbul)

4) Garo Paylan                                                         (İstanbul)

5) Hüda Kaya                                                           (İstanbul)

6) Müslüm Doğan                                                     (İzmir)

7) Ayhan Bilgen                                                        (Kars)

8) Ali Atalan                                                             (Mardin)

9) Erol Dora                                                             (Mardin)

10) Mithat Sancar                                                     (Mardin)

11) Ahmet Yıldırım                             (Muş)

12) Burcu Çelik Özkan                                              (Muş)

13) Besime Konca                              (Siirt)

14) Kadri Yıldırım                                                     (Siirt)

15) Aycan İrmez                                                       (Şırnak)

16) Faysal Sarıyıldız                          (Şırnak)

17) Ferhat Encu                                                        (Şırnak)

18) Leyla Birlik                                                        (Şırnak)

19) Dilek Öcalan                                                      (Şanlıurfa)

20) İbrahim Ayhan                                                   (Şanlıurfa)

21) Osman Baydemir                          (Şanlıurfa)

22) Alican Önlü                                                        (Tunceli)

23) Nadir Yıldırım                              (Van)

24) Tuğba Hezer Öztürk                                            (Van)

Gerekçe

Kadına yönelik şiddet, Avrupa Konseyi Aile İçi ve Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Kampanyası'nda yapılan tanıma göre kadına fiziksel, cinsel, psikolojik zarar veya acı verme ile sonuçlanan, sonuçlanması muhtemel, zorlama, özgürlüğünden keyfî olarak mahrum bırakma ve tehditleri de içeren cinsiyet temelli her türlü harekettir. Bu tanım ayrıca, aile içinde veya ev ortamında fiziksel ve zihinsel saldırılar, duygusal ve psikolojik istismar, tecavüz ve cinsel taciz, ensest, eşler düzenli veya düzensiz bir arada bulunan çiftler arası tecavüz, kan davaları ve zorla evlendirmeyi de kapsamaktadır.

Kadına yönelik şiddet açık bir insan hakkı ihlalidir. Bu ihlal, kadınların temel hak ve özgürlüklerini kullanmaktan yoksun kılmakta ve böylelikle kadınlar daha büyük istismarlara maruz kalmaktadır. Söz konusu hâl ise kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasının önündeki en büyük engellerden birisini teşkil etmektedir. Öyle ki, son yıllarda kadın cinayetlerinin artmış olması kadının yaşam hakkının dahi olmadığı bir tabloyu gözler önüne sermektedir. Yani kadına yönelik yukarıda sıraladığımız tüm şiddet türlerine maruz bırakılan kadın, ayrıca bir cins kırımı ile karşı karşıya olup kadın örgütlerinin tüm çabaları karşılıksız kalmakta, kadın cinayetleri giderek meşruiyet kazanmaktadır. Yapılan yasal düzenlemeler uygulayıcılar elinde anlamını yitirmekte, kadın cinayetlerine ilişkin bizzat yargı mekanizmalarının uyguladığı cezasızlık politikası günümüzdeki acı tabloyu oluşturmaktadır. Kadın haklarının bilinçli bir biçimde savunulduğu, toplumsal cinsiyet bilincinin gelişimi ve buna bağlı çeşitli kazanımların elde edilmiş olduğu, bir çok yasal düzenlemenin kadınlar lehine yapılmaya çalışıldığı günümüzde mahkemeler, eril zihniyet hegemonyasından kurtulabilmiş değildirler.

Geçtiğimiz aylarda verilen birkaç mahkeme kararına bakacak olur isek, günümüz Türkiye’sinin acı panoraması önümüzde belirecektir. Bahse konu mahkeme kararlarından bir tanesi, 20 yaşında silah zoru ile kaçırılarak Şanlıurfa'dan İstanbul'a getirilen ve bir inşaat şantiyesinde hortumla dövülerek cinsel istismara uğrayan bir kadının davasına ilişkin olup davada sanık kırk iki yıl hapis cezasıyla yargılanırken, mağdurun rızası olduğu gerekçesiyle beraat etmiştir. Yine 14 yaşındaki kıza tecavüz sanığına “saygın tutum” indirimi uygulanmasına ilişkin bir dava örneği gündemde epeyce yer tutmuştur. Yakın geçmişte yine bir kadın bıçaklanarak hayatını kaybederken, cinayetin görüldüğü mahkemenin vermiş olduğu eril zihniyetin ürünü bir kararla 2 kez ölmüştür. 13 Eylülde meydana gelen elim olayda kadın on altı yerinden bıçaklanır iken, sanık , mahkemenin "Sanık … içindeki tutku derecesindeki aşırı sevgiden kaynaklı duygusallığın etkisi ve ruh hâli üzerinde yarattığı hiddetle yanına bıçak alarak maktuleyle her zaman buluştukları parka gitmiş ve o hiddetin sonucu olarak maktuleye bıçak darbelerini vurmuştur." ifadelerinin yer aldığı kararıyla indirimli ceza almıştır.

Tüm bu örneklerde de yer aldığı üzere, mahkemelerin kadına yönelik şiddete ilişkin davalarda artık kendi literatürlerini oluşturduklarına da şahit olmaktayız. "Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin." düsturuyla hareket eden eril yargı erki, "saygın tutum", "rıza var", "sevgi indirimi" gibi kendi zihin dünyalarının yansımalarını verdikleri kararlarla hayata geçirmekte beis görmemekte ve bu kararların acı neticelerini sadece davaların mağduru olan değil, topyekûn bütün kadınlar çekmektedirler. Üstelik, bu örnekler, kadın-erkek eşitsizliğinin ayan beyan gün yüzüne çıktığının göstergesi olmasının ötesinde, kadına yönelik şiddetin mahkeme kararlarıyla olumlanmasının da açık bir ifadesidir.

Türkiye'de kadına yönelik şiddet aile içi şiddet olmaktan çıkmış ve kurumsal nitelik kazanmıştır. Kadına yönelik şiddetin kurumsallaşmasına öncülük eden ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini üreten kurumların başında da ne yazık ki yargı erki gelmektedir. Açıklamış olduğum üzere, kadına yönelik şiddetin ve yaşam hakkı ihlalinin neredeyse teşvik edici boyuta dönüşmesine ilişkin hukuk uygulamalarının bütünüyle araştırılması ve sorunların tespiti için Meclis araştırması açılmasını talep etmek gerekmiştir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Genel görüşme açılmasına ilişkin bir önerge vardır, okutuyorum:

B) Genel Görüşme Önergeleri

1.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Türkiye ve Rusya arasında uçak düşürülmesi olayıyla başlayan gerilimler konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye ve Rusya arasında uçak düşürülmesi olayıyla başlayan gerilimlere ilişkin Anayasa’nın 98 ve İç Tüzük’ün 101, 102, 103'üncü maddeleri uyarınca HDP Grubu adına genel görüşme açılmasını arz ve teklif ederiz.

İdris Baluken

HDP Grup Başkan Vekili

Diyarbakır

Gerekçe:

AKP'nin özellikle 2010 sonrası yürürlüğe koyduğu dış politika her bir uluslararası gelişmede boşa düşmüş ve iflasın eşiğine gelmiştir. Sıfır problem amacı sıfır komşu olgusuna dönmüştür. Devletler düzleminde yaşanan mütekabiliyet sorunu AKP tarafından çeşitli yapılarla ilişkiler kurulmaya çalışılarak giderilmek istense de bu politikanın sonucu ülkemize ağır faturalar getirmiş ve getirmeye devam etmektedir.

Geldiğimiz dönem itibarıyla İran, Suriye, Irak’la yaşanan sorunlara ek olarak Rusya’yla yaşanan uçak düşürme krizi, AKP'nin yanlış dış politikasının kendi boyunu aşarak Türkiye halklarına fatura edilmesi şeklinde vuku bulmaktadır. Uzunca bir süredir AKP dış politikasının iflas yaşadığı göz önünde bulundurulursa, AKP'nin ortaya koyduğu pratik Türkiye halklarının geleceğine dair büyük kuşkuları ve sorunları ayyuka çıkarmaktadır.

24/11/2015 tarihinde SU-24 tipi Rus uçağı Türkiye hava sahasını ihlal ettiği ve 10 defa uyarılmasına rağmen bu ihlali bitirmediği iddiasıyla TSK'ya ait jetler tarafından düşürüldü. Uçağın düşürülmesi ve sonrasındaki gelişmeler Türkiye için tarihe not düşülecek bir krizin kapısını araladı. Rus uçağı düşürüldükten sonra ilgili siyasi ve askerî yetkililer ardı ardına açıklamalar gerçekleştirdi. Cumhurbaşkanı, Başbakan, TSK, Rusya, ABD, NATO, AB ve Suriye yaptıkları açıklamalarla Türkiye hava sahasının ihlal edilip edilmediğine dair birbirini tutmayan bilgiler kamuoyuna yansıttı.

Uçağı TSK jetleri tarafından düşürülen Rusya, uçaklarının Türkiye hava sahasını ihlal etmediğine dair elindeki uydu görüntülerini medya yoluyla tüm dünya kamuoyuyla paylaşırken, NATO ise "Sınır ihlali yapan uçağın düşürülmesi durumunu yakından takip ediyoruz." açıklaması yaptı. Türkiye ise siyasi yetkililer aracılığıyla “Rus uçağının 10 defa uyarıldığı, uyarılara riayet etmeyince müdahale edildiği” açıklamasını yaptı. Bunun yanı sıra Rus Devlet Başkanı Vladimir Putin'in açıklamalarındaki ayrıntılar Rus uçağının düşürülmesi olayının uluslararası ilişkiler açısından farklı boyutlara taşınacağını göstermektedir.

Putin "Bu olay terörle mücadelenin ötesine geçmektedir. Bugün olanlar, teröristlerin suç ortaklarının bizi arkamızdan bıçaklamasıydı. Bugün yaşananları başka bir biçimde tanımlayamıyorum. IŞİD bir dizi ülkenin ordusu tarafından da korunuyor. Bu da IŞİD’lilerin insanları en acımasız yöntemlerle nasıl öldürebildiklerini ve Avrupa'nın kalbinde nasıl terör saldırıları düzenleyebildiklerini açıklıyor." açıklamalarıyla söz konusu olayın farklı mecralarda tartışılacağının işaretini vermiştir.

Ticari, siyasi ve diplomatik açılardan ciddi ilişkilerin bulunduğu Rusya’yla yaşanan bu krizin özü, AKP'nin dış politikadaki yanlışlarıdır. Avrupa Birliği müzakerelerini donma noktasına getiren, ABD ile Suriye'de ciddi çelişkileri devam eden, Orta Doğu'da müttefik ağı zayıflayan ve en son da Rusya ile krizin eşiğine gelen AKP, ülkemizde ve bölgemizde bulunan tüm halkları zarar görmesi muhtemel bir konuma getirmiştir. Türkiye'nin Suriye politikasını mezhepçi bir hat üzerinden oluşturduğu ve Kürtlerin kazanım elde etmemesini istediği için de IŞİD, El Nusra ve Ahrar-uş Şam gibi çetelere destek verdiği tüm dünya kamuoyunun gündemindedir. AKP'nin mezhepçi ve Kürt karşıtı politikası kapsamında çetelere destek vermesi; başta Kürtler, Türkmenler olmak üzere Suriye'deki tüm halkların zarar görmesine yol açmaktadır

Rusya ile doğal gaz, turizm başta olmak üzere birçok alan üzerinden gelişen devasa ekonomik kapasitenin hasar görmemesi kaçınılmazdır. Rusya uçağının düşürüldüğü gün borsanın büyük zarar görmesi ve doların ani yükselişi ekonomide alarmların çalmasına neden olmuştur. Bölgesel barış konusunda başat öznelerden biri olan, Çin ve İran'la koordineli hareket eden Rusya'yla bu tarz sorunlar yaşamak Türkiye'ye her açıdan zarar getirecek bir duruma tekabül etmektedir.

HDP olarak AKP'nin gittikçe artan oranda tüm Türkiye ve Orta Doğu halklarına kabaran şekilde fatura edilen dış politikasından vazgeçmesi gerektiğini düşünüyoruz. Yine, gruplar ve gayrimeşru yapıların değil, Orta Doğu halklarının ve Türkiye halklarının yararını önceleyen bir dış politikanın acilen devreye konması gerektiğini ifade ediyoruz. AKP'nin Suriye'de Kürt halkı başta olmak üzere oradaki tüm halkların iradesini esas alması gerektiğini ve politikasını da buna göre kurması gerektiğini düşünüyoruz. Demokratik cumhuriyeti inşa etmiş bir Türkiye'nin bölgesel barışın tesisinde muazzam bir işlev göreceği gerçekliği nettir.

Rusya ile hızla gelişen krizin sadece AKP’yi değil tüm Türkiye halklarını ve bölge halklarını ilgilendirdiği gerçekliğinden hareketle, TBMM’nin bilgilendirilmesi ve en doğru dış politikanın bulunması amacıyla Anayasa’nın 98 ve İç Tüzük’ün 101, 102, 103’üncü maddeleri uyarınca HDP Grubu adına genel görüşme açılmasını talep ediyoruz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge, gündemdeki yerini alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması konusundaki ön görüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın Bektaşoğlu, sisteme girmişsiniz, yerinizden söz istiyorsunuz. 60’a göre bir dakika yerinizden söz veriyorum size, buyurunuz.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

30.- Giresun Milletvekili Bülent Yener Bektaşoğlu’nun, Mevlit Kandili’ni kutladığına, şehit olan Birkan Gündüz’e Allah’tan rahmet dilediğine ve Giresun’daki köy yollarının durumuna ilişkin açıklaması

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de halkımızın kandilini tebrik ediyorum.

Dün şehit verdiğimiz, Giresun ilimizin Şebinkarahisar ilçesinden Birkan Gündüz kardeşimize Tanrı’dan rahmet diliyorum.

Sayın Başkan, Giresun’da Karayolları ağına alınan köy grup yollarının pek çoğu kaderine terk edilmiş vaziyette. Uzunlukları 20-30 kilometre olan bu yollar on dört-on beş yıldır maalesef tamamlanamamıştır. 30 bin nüfusun yararlandığı Giresun-Batlama yolu bunlardan bir tanesidir. Her seçim döneminde olduğu gibi iş makineleri getirilerek üstünde şov yapılan ancak daha sonra çalışmaları durdurulan bu yollar, sözleşmedeki tarih çoktan geçmiş olmasına rağmen maalesef hizmete alınamamıştır. Türkiye’de Giresun-Batlama yolundan başka, Karayolları ağında olup on beş yıldır bitirilemeyen başka bir yol mevcut mudur?

Teşekkür ederim. Bilgilerinize sundum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Değerli milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, AKP Hükûmetinin çatışmayı esas alan politikaları sonrasında çeşitli valilikler tarafından hukuksuz bir biçimde ilan edilen sokağa çıkma yasaklarının toplumda yarattığı tahribatların araştırılması amacıyla 9/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 22 Aralık 2015 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

22/12/2015

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 22/12/2015 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında, toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

İdris Baluken

Diyarbakır

Grup Başkan Vekili

Öneri:

9 Aralık 2015 tarihinde Diyarbakır Milletvekili Grup Başkan Vekili İdris Baluken tarafından verilen (224 sıra no.lu) “AKP Hükûmetinin çatışmayı esas alan politikaları sonrasında çeşitli valilikler tarafından hukuksuz bir biçimde ilan edilen sokağa çıkma yasaklarının toplumda yarattığı tahribatların araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 22/12/2015 Salı günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi lehinde ilk konuşmacı, Şanlıurfa Milletvekili Sayın İbrahim Ayhan.

Sayın Ayhan, süreniz on dakikadır, buyurunuz. (HDP sıralarından alkışlar)

İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Türkiye olarak gerçekten çok sancılı ve yakıcı bir süreçten geçiyoruz. İçinden geçtiğimiz dönem, hem dış politika açısından hem de iç politika açısından oldukça tarihî öneme denk düşebilecek bir süreçtir.

Türkiye, dış politikada tamamen AKP Hükûmetinin militarizasyon politikaları sonucu bir savaş sürecine girmiş durumdadır. Bir taraftan Musul, diğer taraftan Rusya, diğer yandan Suriye’ye ilişkin kışkırtıcı, şiddet eksenli politikalar Türkiye’yi bölgede bir savaşın eşiğine getirmiş durumdadır.

AKP, kendi içerisinde çözemediği, Kürt sorunu başta olmak üzere, tüm toplumsal sorunların çözüm adresi olarak savaşı başlatarak böylesi bir felaketle Türkiye’yi ne yazık ki karşı karşıya getirmiş durumdadır ve Türkiye, hızlı bir şekilde bir kaosun ve krizin içerisinde sürüklenmek durumundadır. Bunun herkes tarafından çok iyi bilinmesi gerekiyor.

Daha yakın zamanda, beş aylık bir süreç içerisinde, 7 Haziran seçimlerinin hemen arkasından, Türkiye’de sokağa çıkma yasaklarıyla beraber müthiş derecede bir devlet terörü hayata geçirilmeye çalışıldı. Halkın iradesi, halkın öz yönetim duruşu, polisiye ve askerî yöntemlerle terörize edilmeye, savaş yöntemleriyle yok edilmeye çalışıldı. Bunun temel sebebi ise şu ana kadar, AKP’nin iktidarda olduğu süreç de dâhil olmak üzere, yüz yıllık Kürt sorunundaki çözümsüzlük politikalarıdır ve bugün AKP âdeta topluma savaşı ve şiddeti ısrarla dayatma çabası ve gayreti içerisindedir.

Bilmem izleyeniniz oldu mu, “İhtiyarlara Yer Yok” filmi vardı. Orada bir replik var. Katil, bir markete giriyor. Kurbanını işaret ederek elindeki parayı havaya atıyor. “Yazı mı tura mı?” diyor. Kadın kurban “Ne söylesem beni öldüreceksin.” diyor. Katil de ona dönüp diyor ki: “Yazı da desen, tura da desen ben seni öldüreceğim.” Dolayısıyla, bugün AKP’nin bize reva gördüğü, toplumun önüne sunmuş olduğu şey de budur. AKP “Her hâlükârda, her koşulda ben Kürt halkıyla, Türkiye'de haklarını savunan herkesle savaşacağım.” diyor ve bunun pervasızlığını da her geçen gün artırarak, sürdürerek devam ettiriyor.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) - Yok, biz öyle bir şey demiyoruz. Onu siz uyduruyorsunuz, öyle bir şey demiyoruz.

İBRAHİM AYHAN (Devamla) - Bakın, Kürt sorunu yüz yıllık bir sorundur ve bu sorunun çözümüne dair son üç yıl içerisinde büyük bir irade ortaya konuldu. Kürt halkı, bu iradeyi kendi öz yönetimini ve demokratik özerkliğini inşa etmek temelinde ortaya koydu ve barış masasından, çözüm masasından kalkmayarak tüm varlığıyla bu iradi duruşunu sergiledi ama ne oldu? Bu sürece, seçim hesabıyla, kendi iktidarını daha fazla tahkim etme mantığıyla yaklaşan AKP ve Sayın Erdoğan barış masasını ve çözüm masasını devirerek “Bu süreç bitmiştir.” dedi.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Niye ateşkes kararını bozdunuz?

İBRAHİM AYHAN (Devamla) - Dolayısıyla, bu süreci bitirenler, Kürt halkının özgür iradesi karşısında kendi dayatmasını, kendi yarattığı vahşeti ve barbarlığı onun önüne koymaya çalıştı.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) - Ateşkes kararını siz bozdunuz. Silahları niye gömdürmediniz?

İBRAHİM AYHAN (Devamla) - Ve şunu buradan açık ve net şekilde ifade etmek gerekir: Biz geçmişte ve şu anda birlikten, beraberlikten, bütünlükten yana olduk. Bunun sağlanması için de elimizden geldiğince gayret ve çaba içerisinde olduk. Binlerce insanımız katledildi, zindanlara atıldı, sürgün edildi, köyleri yakıldı ve her türlü işkenceye maruz bırakıldı. Ama şunun çok iyi bilinmesi gerekir ki Kürtler tüm bunlara rağmen birlikte yaşamaya mecbur değillerdir. Siz birlikte yaşamanın önünü tıkarsanız Kürtler de kendi tercihlerini farklı bir şekilde ortaya koyma iradesini ve duruşunu da sonuna kadar gösterecektir.

ABDULLAH AĞRALI (Konya) – Kimin adına konuşuyorsun?

İBRAHİM AYHAN (Devamla) - Bakın, ben partim adına konuşuyorum.

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) – Kendi adına konuş.

ABDULLAH AĞRALI (Konya) – Kendi adına konuş.

İBRAHİM AYHAN (Devamla) - Bugün Kürtleri salt hendekler üzerinden değerlendirerek Kürtlerin haklı mücadelesini terörize etmek ve onu kriminalize etmek kesinlikle hakikati ve gerçekliği parçalamaktır.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Sırtınızı dayamayacaksınız o zaman hendeklere.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, hatibi dinleyelim lütfen.

İBRAHİM AYHAN (Devamla) – Hendekler, Kürt halkının yüz yıllık direniş hikâyesinin bir parçasıdır. Hiç kimse bunu saptırmasın ve çarpıtmasın.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – O zaman siz halkların demokrasisi değil, hendek partisisiniz.

İBRAHİM AYHAN (Devamla) - Kürt halkı kendi varlığını, kendi kimliğini, kendi kültürünü savunmak ve onu korumak gayesiyle yüz yılı aşkındır bir mücadele yürütüyor. Bugün hendeklerin arkasındaki gençleri gerekçe göstererek Kürt halkına karşı bir savaşı başlatmak, 12 Eylül faşizminin, Kenan Evren zihniyetinin bir yansımasıdır, bundan öte bir anlam ifade etmemektedir.

Sayın Davutoğlu, inkârın, asimilasyonun ve imhanın bittiğini söylüyor ama diğer yandan da kendi irademize, kendi varlığımıza, kendi kimliğimize sahip çıktığımız için her gün bizi ölümle tehdit ediyor.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Terörist kimliği ile Kürtlerin kimliğini karıştırmayın.

İBRAHİM AYHAN (Devamla) - Buradan ben Sayın Davutoğlu’na seslenmek istiyorum: Bizi tehditlerinizle korkutamazsınız. Biz, her hâlükârda bu halkın onurlu direnişinin yanında olacağız. Onursuz bir yaşamı, kimliksiz bir yaşamı asla kabul etmiyoruz. Ne yaparsanız yapın, bu haklı mücadelemizden, bu onurlu mücadelemizden ve duruşumuzdan bizi alıkoyamayacaksınız.

ABDULLAH AĞRALI (Konya) – Kürtleri hiç anlamadınız.

İBRAHİM AYHAN (Devamla) - Dolayısıyla, bir çift sözümüz de özellikle Kürt halkı üzerinde uygulanan bu vahşete karşı sessiz kalanlara yöneliktir. Bugün bölgede çok derinleştirilmiş, yaygınlaştırılmış bir savaş konsepti hayata geçirilmeye çalışılıyor.

YASİN AKTAY (Siirt) – Kürt halkı üzerinde şiddet kullanan… Teröre karşı mücadeledir bu!

İBRAHİM AYHAN (Devamla) – Bu, terörle mücadele değildir!

YASİN AKTAY (Siirt) – Kürtler ile PKK’yı özdeşleştirmeyin!

İBRAHİM AYHAN (Devamla) – Bu, sizin faşizminize karşı mücadeledir!

YASİN AKTAY (Siirt) – Faşist sensin!

İBRAHİM AYHAN (Devamla) – Biz sizin faşizminize karşı direniyoruz.

YASİN AKTAY (Siirt) – Faşist sizsiniz! Sizden daha büyük faşist yok!

BAŞKAN – Sayın Ayhan, Genel Kurula hitap ediniz lütfen.

İBRAHİM AYHAN (Devamla) – Kusura bakmayın.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Hem sırtınızı dayıyorsunuz hem de faşizmden bahsediyorsunuz!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyelim.

İBRAHİM AYHAN (Devamla) – Biz, faşizme boyun eğmedik, eğmeyeceğiz. Binlercemiz öldü ve yine de seve seve kendi onurumuz için, kendi kimliğimiz için ölmekten de çekinmeyeceğiz. Bunun çok iyi bilinmesi gerekiyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ABDULLAH AĞRALI (Konya) - Kimin adına? Kimin adına?

İBRAHİM AYHAN (Devamla) – Herkesin de özellikle buna karşı bir sahiplenme içerisinde olması gerekiyor.

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) – Git hendeklere!

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Kürtleri istismardan vazgeçin!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) –Ya, bir susun, dinleyin ya!

İBRAHİM AYHAN (Devamla) – Gerçeği parçalayarak, hakikati parçalayarak sonuç alamazsınız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Kürtler adına konuşma!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyelim.

İBRAHİM AYHAN (Devamla) – Bakın, ben geçen yıl Kobani’de IŞİD vahşetine karşı halkın göstermiş olduğu direnişin yanındaydım.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Faşizm, Kürtleri esir aldı!

İBRAHİM AYHAN (Devamla) – Bir yıla yakın IŞİD barbarlığına karşı halkın direnişinin yanında oldum ve Kürt halkı orada büyük bir insanlık mücadelesi yürüttü.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Halk sizden şikâyetçi! Halk sizin faşizminizden şikâyetçi!

İBRAHİM AYHAN (Devamla) – Ne oldu? IŞİD barbarlığı yenildi. Ne oldu? Kobani barbarlara, vahşilere teslim edilmedi.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – PKK baskısına karşı da olun o zaman!

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Kürtleri istismar etmeyin!

İBRAHİM AYHAN (Devamla) – Bu neye rağmen yapıldı? AKP’nin ve Sayın Erdoğan’ın IŞİD’e destek sunmasına rağmen yapıldı. Aynen bugün, bakın bugün… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) – Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu barbarlara teslim edilmeyecek!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyelim.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Hatip, iftira atıyor Sayın Başkan!

İBRAHİM AYHAN (Devamla) – Bakın, bugün Cizre’de de, Nusaybin’de de, Silopi’de de, Sur’da da Kobani’de ortaya konulan direnişe çarpacaksınız. Orada da bir insanlık mücadelesi veriliyor. Orada da bir onur mücadelesi veriliyor, bir direniş mücadelesi veriliyor. Ontolojik bir mücadeledir bu. İnsanlık mücadelesidir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

YASİN AKTAY (Siirt) – Vay vay vay!

İBRAHİM AYHAN (Devamla) – Bu insanlık mücadelesine karşı kendine “İnsanım.” diyen, vicdan sahibi olan herkesin de saygı göstermesi gerekiyor.

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) – Doktor öldürerek, imam öldürerek, doğru; çocukları öldürerek, doğru, doğru.

İBRAHİM AYHAN (Devamla) - Şunu çok açık bir şekilde ifade edeyim...

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - Sadece polis, asker öldürmüyorsunuz çocukları, kadınları, imamları, doktorları öldürüyorsunuz orada; hastaneleri yakıyorsunuz orada.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Siz, anne karnındaki 8 aylık bebeği öldürüyorsunuz.

İBRAHİM AYHAN (Devamla) - Kimin, kimlerle iş birliği yaptığı, kimin kimlerle iş tuttuğunu bu halk çok iyi biliyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Bakın, Sayın Davutoğlu “Cizre’de cuma namazı kılacağım.” diyor. IŞİD de, Kobani’de cuma namazı kılmak için ha bire gün veriyordu. İşte budur, IŞİD’in kafası, Davutoğlu’nun kafası aynıdır.

YASİN AKTAY (Siirt) – Biz PKK’yı da lanetliyoruz, IŞİD’i de lanetliyoruz.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Kürtler sizin terörle iş birliği yaptığınızı gördü.

YASİN AKTAY (Siirt) – Kahrolsun IŞİD, kahrolsun PKK.

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – IŞİD senin kardeşin.

İBRAHİM AYHAN (Devamla) - IŞİD’leşen bir kafayla, barbarlaşan bir zihniyetle karşı karşıyayız.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Adını söylüyorsun, adını.

İBRAHİM AYHAN (Devamla) - Şunu söylemek istiyorum, son söz: Ya onurlu bir yaşam ya görkemli bir direniş. Biz her zaman halkımızın direnişinin yanında olacağız; asla, asla köleliği kabul etmeyeceğiz, teslim olmayacağız. (HDP sıralarından alkışlar)

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Zaten teslim oldunuz siz!

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Kürtler sizi tanıdı. Bunlar retorik.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ayhan.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın konuşmacı yaptığı konuşmada AK PARTİ Grubunu ilzam eden, suçlayan, savaş kışkırtıcılığı yapan bir siyasi irade olarak ifade etmiştir. Bu çerçevede 69’a göre sataşmadan söz hakkı talep ediyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bostancı.

İki dakika süre veriyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 7 Haziran seçimlerinde Halkların Demokratik Partisi yüzde 13 küsur oy almıştı, 1 Kasımda yüzde 10,7 oy aldı ama emin olun bu kafayla devam ederse baraj altı kalacak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Hendek altında kalacak.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) - Hendeklere gömülecek bu kafayla giderse.

İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa) – Akıl vermeyin, işinize bakın.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Kıymetli arkadaşlar, 7 Hazirandan bu yana ne yaşandı? 7 Hazirandan bu yana yaşanan ve Halkların Demokratik Partisinin görmezlikten geldiği şudur…

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) – Saray savaşı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - …PKK denilen terör örgütü, Orta Doğu’daki gelişmeleri fırsat bilerek doğuda bir teröre, tedhişe, baskı ve zulümle siyasal hedeflerine varma, literatürdeki ifadesiyle “devrimci halk savaşı” stratejisini pratiğe taşıma eylemine başladı.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Lojistiğini de siz hallettiniz işin, tamam.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Bu hendek kazmak, öz yönetimcilik oynamak, devlet ile halkı karşı karşıya getirmek için halkın arkasına saklanarak güvenlik güçlerine ateş etmek, her yeri kana ve ateşe bulamak için çatışmayı, şiddeti yükseltme konsepti. Arkadaşların ağzından, bir kez olsun, PKK’nın bu terörist girişimini, bu oradaki insanların hayatlarına, geleceklerine, kaderlerine yönelik faşizan baskıyı eleştiren bir cümle duymadık. Emin olun, Kürtlerin adına konuştuklarını söylüyorlar ya, bu da ne kadar haksız bir durum. Kürtler çok çeşitli partilerde var, sadece sizde yok, bildiğim kadarıyla içinizde Türkler de var.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Her halk var.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Herkes var.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Dolayısıyla, belli bir etnik kimlik adına konuşuyormuş gibi çıkıp burada bunun kışkırtıcı bir diliyle değerlendirme yapmak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Şu etnikçilikten kurtulun Başkan artık. Irkçılığa doğru gidiyorsunuz yani pupa yelken.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – …sanki PKK’lı teröristlerin girişimlerini kapatmak için, sanki devlet ile halk karşı karşıya imiş gibi takdim etmek yanlıştır, gerçekliğe gözleri kapamaktır, bu ülkede barışa hizmet etmez. Sizin yeriniz barış olsun, barış! Çatışmanın arkasında yer almayın lütfen! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın hatip, açık bir şekilde, konuşması sırasında “Sizin yeriniz barış olsun.” demek suretiyle bizi savaş yanlısı göstermiştir. Aynı zamanda, HDP’nin 7 Hazirandan beri sürekli yanlış yaptığını, böyle giderse baraj altı kalacağını söyledi.

BAŞKAN – 69’a göre, size iki dakika söz veriyorum.

Buyurun.

2.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

7 Hazirandan sonra neler olduğunu burada defalarca dile getirdik: 7 Hazirandan sonra bir darbe hukuku devreye girdi, darbe hukuku. Bu Meclisin kapısına kilit vuruldu, Meclis iki gün üst üste çalışamadı, hiçbir Meclis komisyonu oluşmadan tekrar seçim kararı saraydan alındı. O yapılan uygulamaların tamamı, 80 milletvekili ve yüzde 13 halk iradesini esas almayan açık bir siyasi darbeydi, saray darbesiydi.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – PKK’dan bahset Sayın Baluken, PKK’dan bahset.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bu saray darbesine karşı, Kürt halkı başta olmak üzere bütün halkların bir direniş içerisine girmesinden daha doğal bir şey yok.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – “Tüm halklar” deme.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – PKK’dan bahset.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Çünkü siz o darbe konseptini bir savaş süreciyle beraber sahaya sürdünüz. İlk olarak Diyadin’de orduyu kışladan çıkarıp operasyona siz gönderdiniz. Adana’da, Mersin’de, Diyarbakır’da bombaları siz patlattırdınız.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Polisleri yatağında şehit eden teröristlerden bahset.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Suruç’ta, Ankara’da katliamları siz yaptırdınız. Halka karşı devlet terörü uygulamalarını siz başlattınız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Yapma ya!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sayın hatibi dinleyelim lütfen.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Tabii ki bütün bu uygulamalara karşı halk direnişe geçecekti, darbe ve savaş konseptine karşı barışın direnişini gerçekleştirecekti, bundan daha doğal bir şey yok.

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) – PKK’nın yaptıklarıyla ilgili elimizde yüzlerce delil var be! Hani delillerin senin?

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Biz, darbeyle alacağımız yüzde 49,5 oydansa halkın iradesini esas alan yüzde 5’lik oyu bile daha kıymetli kabul ederiz.

İSMAİL AYDIN (Bursa) – Hangi irade, silah mı?

MEHMET METİNER (Adıyaman) – PKK’nın iradesi o.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bizim bugüne kadar HDP olarak duruşumuz net…

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – PKK’nın yanındasınız, çok net.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – …biz hiçbir zaman savaş olsun demedik, hep barış dedik.

PKK’ye yönelik gelince… Ben o görüşmelerin içerisinde bulunan vekil olarak söylüyorum: PKK açık bir şekilde, “Resmî müzakerelere geçilirse silahsızlanma kongresinin hazırlıklarına başlıyorum.” iradesini gösterdi. Ama “Masa yok, çözüm yok, taraf yok, mutabakat yok, Kürt sorunu yok.” diyen Erdoğan olduğu için bu savaş bugün sürüyor.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Onun için mi polisleri şehit ettiniz?

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Öyle, hiç çarpıtmanıza gerek yok, kimin savaşı başlattığı, kimin katliam yaptığı, kimin anne karnındaki bebeği katlettiği bir utanç abidesi olarak önünüzde duruyor. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) – 12.407 polis, asker, korucu öldürüldü be! Onların hepsinin çocukları vardı, hepsinin çocukları vardı onların, hepsinin.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, lütfen…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ne zaman öldürüldü? Hangi süreçte öldürüldü? Senin hiç haberin yok, çözüm sürecinde kim öldürüldü? Çözüm sürecinde bir tek ölüm yok, bir tek ölüm yok.

BAŞKAN – Sayın Baluken, sayın milletvekilleri…

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) – Gözlerini kaybettiler, ayaklarını kaybettiler, kollarını kaybettiler o adamlar vatan için.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Hiç kimse vatan için ölmedi, saray için öldü.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, şimdi, önerinin aleyhinde Adıyaman Milletvekili Sayın Adnan Boynukara’ya söz vereceğim ama yerinden, 60’a göre bir söz talebi var Sayın Yılmaz’ın.

Sayın Yılmaz, bir dakika söz veriyorum.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

31.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, Adalet ve Kalkınma Partisi ile Halkların Demokratik Partisinin çözüm sürecinde beraberlik içinde bulunmalarına rağmen şu anda birbirlerini suçlayıcı konuşmalar yaptıklarına ilişkin açıklaması

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi ile HDP arasındaki konuşmalara bakınca… Bu sürecin bu noktaya gelmesinde iki grubun bir beraberliği vardı. Yani en son, Yalçın Akdoğan’ın başkanlığında Dolmabahçe Sarayı’nda bir tarafta AKP Grup Başkan Vekili Mahir Ünal ve diğer grup başkan vekilleri, diğer tarafta HDP grup başkan vekilleri vardı. Şimdi, neredeyse, bu yaşanan olaylardan birbirlerini suçlayan bir kayıkçı kavgası görüyoruz. Türkiye bu noktaya geldiyse üç buçuk dört yıldır Adalet ve Kalkınma Partisinin uygulamalarındandır.

Kandil’de yaşananlar… Kandil’e, HDP’li vekilleri bir umut olarak İmralı’ya Abdullah Öcalan’a gönderen AKP Grubu değil miydi? Dolmabahçe Sarayı’nda siz beraber değil miydiniz? Bu hendekler kazılırken neredeydiniz? Bu grup yok muydu burada? O zaman biz bunları dile getirdiğimizde, bugünleri işaret ettiğimizde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) - …bize “kandan beslenenler” diyenler, bugün akan kanda sorumluluğunuz olduğunu hiç düşünmüyor musunuz da bugün burada bu tür kayıkçı kavgalarına giriyorsunuz? Kandırıldınız mı yine?

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’ın, çözüm sürecinde yapılan görüşmelerin barışa yönelik olduğuna ilişkin konuşması

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, bu görüşmelere katılan bir milletvekili olarak ben de görüşlerimi kısaca sizlerle paylaşmak istiyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Siz, Meclis Başkan Vekilisiniz, grup başkan vekili değil.

BAŞKAN - Vereceğim sayın milletvekilleri, vereceğim.

Sayın Yılmaz’dan sonra kısa da olsa bir değerlendirme yapma ihtiyacı duydum açıkçası.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Ama siz bugün Meclis Başkan Vekilliği ile grup başkan vekilliğini bir arada yürütemezsiniz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, katılamazsınız tartışmalara.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Siz, Meclis Başkan Vekilisiniz, grup başkan vekili değil.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Tartışmalara katılmanız mümkün değil İç Tüzük gereği.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, ben o görüşmelere katılan bir milletvekiliydim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) O döneme ilişkin yapılan görüşmeler barış için yapılan görüşmelerdi, şimdi de olsa o görüşmelere aynen katılırız. Sadece bunu paylaşmak istedim.

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Siz nede mutabakata vardınız Sayın Başkanım? Hangi pazarlıkları yaptınız? Onları anlat bize Sayın Başkan o görüşmelerde bulunan birisi olarak.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, AKP Hükûmetinin çatışmayı esas alan politikaları sonrasında çeşitli valilikler tarafından hukuksuz bir biçimde ilan edilen sokağa çıkma yasaklarının toplumda yarattığı tahribatların araştırılması amacıyla 9/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 22 Aralık 2015 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, önerinin aleyhinde Adıyaman Milletvekili Sayın Adnan Boynukara.

Buyurunuz Sayın Boynukara. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır, kusura bakmayın sizi beklettik.

Buyurun.

ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) – Başkan, yeni görevinizde başarılar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, HDP’nin sokağa çıkma yasaklarının toplumda yarattığı tahribatların araştırılmasına ilişkin önerisi üzerinde söz almış bulunuyorum.

Öneri, 7 Haziran seçimlerinden sonra demokratik siyaset yapmanın rafa kaldırıldığı gibi talihsiz bir cümleyle başlıyor. 7 Hazirandan sonra neler yaşandığını hepimiz iyi biliyoruz. 7 Haziran seçimlerinden sonra neler yaşandığını hatırlamak için bazı bilgileri sizinle paylaşmak istiyorum. PKK terör örgütü, 11 Temmuzda çatışmasızlığı bitirdiğini ilan etti. PKK terör örgütü, 13 Temmuzda devrimci halk savaşı başlattığını ilan etti. PKK terör örgütü, 20 Temmuzda topyekûn silahlanma ve topyekûn savaş çağrısı yaptı. Peki, bu sürece gelene kadar ne oldu?

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Siz ne yaptınız o zamana kadar?

ADNAN BOYNUKARA (Devamla) – Yüzlerce terör olayları meydana geldi, baraj inşaatlarına saldırıldı, bine varan araç yakıldı. Şimdi, bunlara bakıldığında, seçimden sonra kim sivil siyasetin önünü kapattı? Kim savaş çağrısı yaptı?

REŞAT PETEK (Burdur) – PKK.

ADNAN BOYNUKARA (Devamla) - Kim savaş istedi?

REŞAT PETEK (Burdur) – PKK.

ADNAN BOYNUKARA (Devamla) – Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin yüz yıllık kangrenleşmiş sorununu çözmek için pozisyon alan, karar alan, bunu uygulayan tek liderdir. Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’a laf söylemek -burada siyaset yapan, bu işin içinde olan arkadaşların çoğu iyi bilir- bence hadleri değil, yanlış yapıyorlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ne demek yani, ne demek “hadleri değil?”

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ne demek o ya!

ADNAN BOYNUKARA (Devamla) – Yanlış bir şey yapılıyor.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ne konuşacağımızı siz mi belirleyeceksiniz, ne demek yani?

ADNAN BOYNUKARA (Devamla) – Ne konuşacağınıza siz karar verebilirsiniz, bir şey demiyorum.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sizin de bize akıl vermeye haddiniz yok.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sizin bize akıl vermeye hakkınız yok, konuşmanızı yapın.

ADNAN BOYNUKARA (Devamla) – Hanımefendi ben ne söylediğimi biliyorum.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Nedir bu sorun? Ezberlerinizi bozun artık ya!

ADNAN BOYNUKARA (Devamla) – Kim küresel istihbarat örgütlerinin emrine girerek ülkeyi kan gölüne çevirmek için çabaladı?

Değerli milletvekilleri, PKK terör örgütü ile küresel güçler arasında bir kullanma ilişkisi var. Terör örgütünün, özellikle Suriye konusunda, küresel güçlerin oluşturduğu projelerde rol aldığı biliniyor. PKK terör örgütü ve türevleri, Kürt vatandaşlarımızın sorunlarıyla değil, bölgesel politik oyunlarda kendilerine yüklenen misyonla gündeme geliyorlar. Bu nedenle de Kürtlerin sorunları ve temsili üzerinden devletin ve milletin açtığı meşruiyet kredisini dış güçlere pazarlamaktadırlar.

Bu tartışmalar içinde yanlış kullanılan kavramlardan birisi de çözüm sürecidir. Çözüm süreci, silahı bırakmak istemeyen terör örgütünü silahtan arındırmaktır; Kürtlerin, Türklerin, kısacası bu coğrafyada yaşayan tüm insanların eşit vatandaşlık taleplerinin önündeki engel olan silahın, şiddetin ve terörün bertaraf edilmesidir.

Değerli milletvekilleri, yürütülen operasyonlar, bir hukuk devleti olarak vatandaşların can güvenliğini korumak, terör şebekesinin iç savaş ve ayrışmaya yönelik her tür fitne ve cinayetlerine son vermek için yapılıyor. Devlet, tüm vatandaşların haklarını koruduğu gibi bölgede yaşayan vatandaşların da haklarını koruyor. Örgütün, Kürtleri sürekli savaşa zorlayan tutumunun arkasındaki amaç, gariban Kürt çocuklarını ölüme sürme ve ayrışmaya zorlamaktır. Bunun en somut göstergesi, Diyarbakır’ın bazı bölgelerinde terör estirip bazı bölgelerinde en ufak bir eylem yapmamaktır. Sorun, Kürtlere silah zoruyla ve dış güçler adına kan ve gözyaşı dolu bir gelecek dayatan kanlı ve kirli örgütün şirretliğidir. Bu ülkeye vatandaşlık bağıyla bağlı olan tüm kesimler, birlikte bu şirret çetesini tasfiye edeceklerdir.

HASAN TURAN (İstanbul) – İnşallah.

ADNAN BOYNUKARA (Devamla) – Değerli milletvekilleri, AK PARTİ iktidarında, ülkemizin sürekli ertelenen ve ertelendikçe de karmaşık bir hâle gelen köklü sorunlarıyla cesaretle yüzleşildi ve bu sorunlara yönelik kalıcı çözümler geliştirildi. Uzun yıllara dayanan mağduriyetlerin oluşturduğu toplumsal sorunlarımızı kardeşlik ve eşit vatandaşlık hukuk çerçevesinde çözme iradesi sergilendi. Terörün ürettiği ve beslediği ortamı ortadan kaldırmak, eşit vatandaşlığı pekiştirmek ve Türkiye’nin demokrasi açığını kapatmak için çözüm süreci başlatıldı. Gerek içeriden gerekse dışarıdan gelen her türlü tehdit, şantaj ve provokasyona rağmen bu süreç büyük bir kararlılıkla ve yoğun bir gayretle devam etti ancak başta bahsettiğimiz olayları hatırladığınızda, PKK terör örgütü tarafından kesintiye uğratıldı.

Bu sorunun silahla çözülebileceğine dair bir beklenti içinde değiliz. Ancak, PKK’nın devrimci halk savaşı ilanını müteakip başlattığı saldırıların son bulması ve sınırlarımız içindeki illegal silahlı unsurların bölgeden temizlenmesi amacıyla başlatılan operasyonların devamı konusunda hiç kimsenin kuşkusu ve şüphesi yok. Diyarbakır, Şırnak ve Hakkâri’de gündelik hayat İzmir’deki, Kocaeli’deki gibi olağan hâle gelinceye kadar yani PKK’nın silahlı unsurları ülke dışına çıkıncaya kadar bu operasyonlar devam edecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Ellerindeki silahlara, mayınlara rağmen, dillerindeki küfre, hakaretlere rağmen, kalplerindeki öfke ve şiddete rağmen, her türlü gayriahlaki iftira ve ithamlara rağmen, bütün provokasyon ve manipülasyon çabalarına rağmen güçleri, hiçbir şekilde toplumsal temellerimizin sarsılmasını engellemeye, eşit vatandaşlık hukukumuzu ve irademizi bozmaya yetmedi, yetmiyor ve yetmeyecek de.

Kısacası, doğuda hiçbir ilde ve ilçede hendek kazılmasına, haraç toplanmasına, insanların tehdit edilmesine kesinlikle müsaade edilmeyecektir. Ülke sınırları içinde tek bir silahlı unsur vardır, o ise güvenlik güçleridir. Bunun dışında silahlı hiçbir yapılanmaya ülke sınırları içinde izin verilmeyecektir.

AK PARTİ’nin sorunların çözümü için bildiği tek yol, konuşma ve tartışmadır. Bütün sorunların tek çözüm adresinin siyaset olduğuna inanıyoruz. Siyaseti yok sayan, etkisiz kılmaya çalışan hiçbir tutuma prim vermeyeceğiz.

Değerli milletvekilleri, hendek kazarak, yollara mayın döşeyerek, gençlerimizin canına kıyarak hangi hak talep ediliyor? Hendek terörü ve hendek terörü üzerinden geliştirilen hendek siyasetinin çözüm olmadığı açıktır. Çözüm, siyaset, Meclis ve eşit vatandaşlık esasına dayalı yeni anayasadadır.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ, kanlı, kirli hiçbir tutumun politik ortağı ve paydaşı olmamıştır, olmayacaktır. AK PARTİ, millî, yerli ve eşit vatandaşlığı temel alan iradenin adıdır. Herkes kendi adına veya temsil ettiği kesim adına konuşsun. Biraz önce hatip, tüm Kürtler adına ayrılıktan bahsetti. Bence, 7 Haziranda, 1 Kasımda “Türkiyelileşme” sloganıyla oy isteyen arkadaşların, şu an geldikleri tutumu kamuoyuyla paylaşmaları gerekir.

Değerli milletvekilleri, maske takmak insana yüktür, hem taşıyana hem de onu anlamaya çalışana; sahiden de maske yük. Esas olan, insanların olduğu gibi ortaya çıkmasıdır, düşüncelerini açık açık ortaya koymalarıdır, takiye yapılmamasıdır. Takiye yapan anlayışın çözümden, eşit vatandaşlıktan ve Kürtlerin çıkarından bahsettiğini düşünmüyoruz.

Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Boynukara.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın hatip konuşması esnasında hem bir önce grubumuz adına konuşan sayın hatibi kastederek, ayrılığı savunduğunu ve Türkiyelileşme projesinden bir ayrılık söylemine geldiğimizi ifade ederek şahsına sataştı hem de defaaten HDP’ye yönelik sataşmalarda bulundu. Hem şahıs adına hem de grup adına sataşmalara cevap vermek istiyoruz İç Tüzük 69’a göre.

ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) – Sayın Başkan, konuşmamın hiçbir yerinde “HDP” geçmemiştir, tutanakları isteyip bakmanızı öneririm.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Tutanaklara bakılsın Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Baluken, hem grup adına hem şahıs adına size söz vereceğim.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hangi gerekçeyle Sayın Başkan?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – İbrahim Bey’in şahsı adına sataşılmıştır. İbrahim Bey’den sonra ben grup adına tekrar ifade edeceğim.

BAŞKAN – Peki.

Sayın Ayhan, buyurun.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, beni de dinleyin, öyle verin isterseniz. Ben çünkü kürsüden söz istemiyorum.

BAŞKAN – Çok özür dilerim Sayın Altay.

Sayın Ayhan, bir saniye lütfen…

Sayın Altay, buyurunuz.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

32.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukara’nın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Görevinizde başarılar dilerim öncelikle.

Eğer ben yanlış anlamadıysam, sayın milletvekilim bu kürsüden “Sayın Cumhurbaşkanına laf edilemeyeceği” mealinde bir şey söyledi.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Konuyla ilgili...

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bu kürsüden Sayın Cumhurbaşkanına değil, hiç kimseye hakaret, şu bu edilemez, eyvallah ama bu kürsüden, yanlış yaptığı müddetçe, Sayın Cumhurbaşkanına laf edilecektir.

Arz ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Ne alakası var şimdi, Allah’ını seversen ne alakası var şimdi?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Edilecek, yapmasın yanlış kardeşim.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Dam üstünde saksağan…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Kim onu diyen?

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Ben, ben…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Peşin şey yapmayın, yani Cumhurbaşkanına laf… Öyle alışkanlık hâline getirdiniz. Yanlış yaptığı sürece oradan laf edilecek.

BAŞKAN – Sayın Ayhan, buyurunuz.

Süreniz iki dakikadır.

Yeni bir sataşmaya mahal vermeyiniz Sayın Ayhan.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan’ın, Adıyaman Milletvekili Adnan Boynukara’nın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan ve değerli arkadaşlar; ben az önceki konuşmamda kesinlikle ayrılıktan, ayrılığı savunduğumuzdan söz etmedim. Ben, Kürtler üzerinden uygulanan bu savaş politikalarına karşı Kürtlerin ısrarla ayrılmaya, ısrarla farklı tercihler yapmaya zorlandığını söyledim ve özellikle...

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Kürtler kim kardeşim, Kürtler kim?

İBRAHİM AYHAN (Devamla) – Ben bir Kürt’üm.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Kürtler kim? Kim Kürt?

İBRAHİM AYHAN (Devamla) – Ben bir Kürt’üm!

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Ben de Kürt’üm!

İBRAHİM AYHAN (Devamla) – Ben Kürt olarak böyle bir muameleye, böyle bir faşizan uygulamaya mecbur değilim.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Sen mi Kürt’sün, ben mi Kürt’üm, kim Kürt?

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, lütfen dinleyelim.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Yeter artık ya! Sabah akşam siz zulmediyorsunuz ya!

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, lütfen…

İBRAHİM AYHAN (Devamla) – Dolayısıyla, biz…

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – “Kürtler” diye nasıl konuşabiliyorsun sen? Sen kimsin? Sen kimsin ya? (HDP sıralarından “Ne demek?” sesleri, gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Hayır, “Kürtler” diye nasıl konuşabiliyorsun?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ayhan.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Sen kimsin ya?

FİLİZ KERESTECİOĞLU (İstanbul) – Ne biçim konuşuyorsun ya, ne biçim konuşuyorsun!

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ne demek kimsin? Milletvekili. Otur yerine!

İBRAHİM AYHAN (Devamla) – Sen kimsin, sen kimsin?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

FİLİZ KERESTECİOĞLU (İstanbul) – Hatibe böyle bir şey söyleyemezsiniz!

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Ben Kürt’üm!

İBRAHİM AYHAN (Devamla) – Sen kimsin?

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Kürt’üm ben!

İBRAHİM AYHAN (Devamla) – Ben Kürt’üm!

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Ben Kürt’üm!

İBRAHİM AYHAN (Devamla) – Ben de Kürt’üm!

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Otur yerine! Otur yerine!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Ben Kürt’üm, ben!

İBRAHİM AYHAN (Devamla) – Kimsin sen?

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Ben Kürt’üm, anam babam Kürt benim!

BAŞKAN - Sayın Ayhan…

OKTAY ÇANAK (Ordu) - Sen Kürtleri istismar ediyorsun!

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Sen Kürtleri istismar ediyorsun! Sen Kürtlerin sırtından geçiniyorsun!

İBRAHİM AYHAN (Devamla) – Başkasının diliyle konuşmayın!

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Ayhan, Genel Kurula hitap ediniz lütfen.

İBRAHİM AYHAN (Devamla) – Siz maskelerle yaşıyorsunuz, siz başkasının diliyle konuşuyorsunuz!

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Sen Kürtlerin kanıyla besleniyorsun!

OKTAY ÇANAK (Ordu) – İstismar ediyorsunuz!

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Sen Kürtlerin cesediyle geçiniyorsun!

İBRAHİM AYHAN (Devamla) – Siz kendiniz değilsiniz.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Sen kimsin?

İBRAHİM AYHAN (Devamla) – Siz muktedirsiniz!

BAŞKAN – Sayın Ayhan, Genel Kurula hitap ediniz.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Kürtlerin yakasını bırak!

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Otur orada, otur! Elini sallama öyle! Otur yerine! Terbiyesizlik yapma! Otur yerine!

İBRAHİM AYHAN (Devamla) – Biz size köle olmadık, köle olmayacağız. Dolayısıyla, bakın, biz, zalimlere karşı…

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Kürtlerin yakasını bırakın! Kürtler sizi bıraktı, siz de bırakın!

BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, lütfen…

MEHMET METİNER (İstanbul)- Zalim sizsiniz! Silahlarınızla halka zulmediyorsunuz!

İBRAHİM AYHAN (Devamla) - …halktan yana bir mücadele veriyoruz.

Yani on beş günlük çocuğu öldüren, binlerce insanı katliamdan geçiren zihniyetin dili yaşamdan yana olamaz.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - “Lanet olsun PKK’ya.” diyebiliyor musun?

İBRAHİM AYHAN (Devamla) - Şunu benden önce konuşan hatip, beni çok iyi tanıyor, bilir: Biz büyük bir bedel ödedik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURETTİN YAŞAR (Malatya) - PKK’nın yargısız infazlarıyla yüzleş, yüzleşmeden konuşamazsınız! PKK’nın yargısız infazlarıyla yüzleşmeden konuşamazsınız!

İBRAHİM AYHAN (Devamla) – Sözümü kesiyor Sayın Başkan, ben konuşamıyorum.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Konuşamazsınız! Konuşamazsınız!

MEHMET METİNER (İstanbul) - Katliamı yapan sizsiniz!

İBRAHİM AYHAN (Devamla) - Siz de söz hakkınızı kullanın.

Kürtlere…

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Kürtlerin temsilcisi değilsiniz. “PKK” de, başka bir şey de, “Kürtler” deme. "Kürtler” demeyin, “PKK” deyin, “HDP” deyin! “Kürtler” demeyin, çok ayıp!

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ya o parmağını sallama öyle! O parmağı sallama! Efendi ol, efendi ol!

FİLİZ KERESTECİOĞLU (İstanbul) – O parmağını indir bir! İndir parmağı!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sen kimsin ya!

BAŞKAN – Sayın Ayhan, iki dakikanız doldu.

İBRAHİM AYHAN (Devamla) - Ben konuşamadım ki.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Kimsiniz siz ya, kimsiniz siz!

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - O parmağını öyle sallama! Efendi ol! Terbiyesizlik yapma! Terbiyesizlik yapma!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Siz kimsiniz ya!

NURETTİN YAŞAR (Malatya) – Ben Kürt’üm, Kürtler adına konuşmayın! Ayıp!

İBRAHİM AYHAN (Devamla) – Bir dakika… Bir dakika…

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri… Değerli arkadaşlar… (AK PARTİ ve HDP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

AHMET YILDRIM (Muş) – Niye uyarmıyorsunuz? Kimdir!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Parmağa bak ya!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sen kimsin, sen! Sen kimsin!

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, lütfen…

NURETTİN YAŞAR (Malatya) - PKK’nın öldürdükleri Kürt çocuklarıydı, Kürt! PKK Kürt çocuklarını öldürdü, onları söyle! Kürtleri savunuyorsan kim Kürtleri öldürürse ona karşı konuş.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Bağırma öyle! Bağırma!

İBRAHİM AYHAN (Devamla) - Bir dakika… Gelin burada konuşun… Bakın, aynı otoriter dili kullanıyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.36

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.46

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER : Sema KIRCI (Balıkesir), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)

------0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Geçen oturumda Halkların Demokratik Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Baluken’in sataşmadan dolayı söz talebi vardı. Fakat ara verdiğimiz için bu talebini yerine getiremeyeceğim. Dolayısıyla görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, AKP Hükûmetinin çatışmayı esas alan politikaları sonrasında çeşitli valilikler tarafından hukuksuz bir biçimde ilan edilen sokağa çıkma yasaklarının toplumda yarattığı tahribatların araştırılması amacıyla 9/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 22 Aralık 2015 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin lehinde üçüncü konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Sezgin Tanrıkulu.

Buyurunuz Sayın Tanrıkulu.

Süreniz on dakikadır. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, öncelikle, yeni görevinizde sizi kutluyorum. Siz sadece Kürt kadınlarının değil bütün kadınların vicdanı olarak bu kürsüdesiniz. Yıllarca sizinle Galatasaray Meydanı’nda Cumartesi Anneleri’yle beraber olduk. Bu vicdani tutumunuzu Meclis Başkan Vekilliğinde de sürdüreceğinizi biliyorum, başarılar diliyorum.

Ayrıca, yurttaşlarımızın kandilini de kutluyorum, hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Değerli arkadaşlar, biraz önce… Yani burada, gerçekten de bilmediğiniz kadar Parlamento izleniyor, bilmediğiniz kadar, saniye saniye ama bu konuşmalar yurttaşlarımızı yaralıyor gerçekten. Büyük insani dramlar yaşanıyor, tahmin etmediğiniz, bilmediğiniz kadar büyük insani dramlar yaşanıyor.

Bakın, değerli arkadaşlar, 7 kentin 18 ilçesinde 54 kez sokağa çıkma yasağı ilan edildi, 200 günden fazla sokağa çıkma yasağı ilan edildi, 211 gün bugün itibarıyla. Cizre’de bugün 9’uncu gün, Silopi’de 9’uncu gün, Nusaybin’de 9’uncu gün, Dargeçit’te 12’nci gün, Sur’da değerli arkadaşlar, Sur ilçesinde, bugün tam 21 gündür sokağa çıkma yasağı var, 21 gün değerli arkadaşlar. Sur, Diyarbakır’ın, bölgenin merkezi, kalbi, her şeyi neredeyse, ticari merkezi, tarihî merkezi, 21 gündür 5,5 kilometrekarelik alanda sokağa çıkma yasağı var ve insanlar özgürlüklerinden yoksun. Bunu burada izah eden, bunu anlayan, bu insani dramı anlayan birisi var mı acaba, yani gerçekten? İnsani olarak neredeyiz, insani olarak?

Dün ben Diyarbakır’daydım. Biraz sonra Sayın Bakana oradaki esnafın, yurttaşların taleplerini ileteceğim. Kulağımızın üstüne yatıyoruz değerli arkadaşlar. Nasıl bu konuya geldik, nasıl bu duruma geldik? Hiç kendimizi gözden geçiriyor muyuz gerçekten?

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Bir CHP’yi gözden geçirelim ya.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Geçiriyor muyuz değerli arkadaşlar?

Değerli arkadaşlar…

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Nasıl bu duruma geldi? Seksen senedir bu duruma nasıl geldi?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyelim.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Bak, terbiyesizlik yapma, terbiyesizlik yapma!

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – El sallama, el sallama bana.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Terbiyesizlik yapma, terbiyesizlik yapma!

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – El sallama öyle! Pişkin pişkin konuşuyorsun.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Geçen gün de aynı terbiyesizliği yaptın. Geçen gün de aynı terbiyesizliği yaptın, tamam mı?

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Pişkin pişkin konuşma, sensin terbiyesiz!

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Utanmaz!

BAŞKAN – Sayın Tanrıkulu, lütfen siz Genel Kurula hitap ediniz.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, işte, bakın, durum bu. Adalet ve Kalkınma Partisini izah eden tablo bu. Anlamayan, insani bir duruştan anlamayan tablo bu. Kürsüdeki vekile laf atan, insanların ölümüyle dalga geçen ve gülen anlayış bu değerli arkadaşlar. İnsani bir durumdan söz ediyorum ben, insani, sadece insani.

OKTAY ÇANAK (Ordu) – Kürsüde hakaret ediyorsun.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Nasıl izah edeceksiniz değerli arkadaşlar bu durumu? Birisi, bir hukukçunuz çıksın, uygulanan bu durumun Anayasa’ya, Mahalli İdareler Yasası’na uygun olduğunu bana bir izah etsin gerçekten. Çok değerli hukukçular var, desinler ki: “Yirmi bir günlük sokağa çıkma yasağı Mahalli İdareler Yasası’nın şu maddesine göre Anayasa’ya uygundur.” Elimizi vicdanımıza koyalım. İnsanlar bizi dinliyorlar gerçekten.

Evet, Türkiye’nin Kürt meselesini AKP icat etmedi, etmedi icat ama bu noktaya getiren sizlersiniz, sizin politikalarınızdır, siz bu noktaya getirdiniz, bu ölümlerden sorumlu sizlersiniz, sizin politikalarınızdır, böyledir.

Bakın, değerli arkadaşlar, çok şey var söyleyecek. Ben, sözü -beni günde bin kişi arıyor değerli arkadaşlar- Silopi’den bir yurttaşa vereceğim, o sizlerle konuşsun.

(Hatibin cep telefonundan bir ses kaydı dinletmesi)

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Alo! Dinliyor musun Yusuf bizi? Bak, hitap eder misin sana zahmet, hitap eder misin. (AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

MUHAMMET BALTA (Trabzon) – Şov yapma, şov! Şov yapma!

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Aşağı tut Sezgin Bey, aşağı tut.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sezgin Bey, mikrofonu aşağı tut.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Devam, devam.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkanım, böyle bir usul yok. Kürsüde çıkar, hatip konuşur. Böyle bir usul yok.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Dinleyin, dinleyin! Dinleyin, bakın, dinleyin.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkanım, mâni olun lütfen.

BAŞKAN – Sayın Tanrıkulu…

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Ben bu duyguyla anlatamam.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Böyle bir usul yok. Sayın Başkanım, lütfen müdahale edin.

BAŞKAN – Sayın Tanrıkulu, İç Tüzük’ümüzde ve teamüllerimizde böyle bir uygulama yoktur.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Ben bu duyguyla anlatamam. Yurttaşın sesini dinleyin. Ben bu duyguyla anlatamam. (AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Böyle bir usul yok.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Dinleyin arkadaşlar, dinleyin.

BAŞKAN – Sayın Tanrıkulu…

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Bakın, dinleyin, dinleyin, bir dakika dinleyin.

BAŞKAN – Sayın Tanrıkulu…

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Bir dakika tahammülünüz yok, bir dakika tahammülünüz yok. İnsanların hangi dramı yaşadığını, hangi insani dramı yaşadığını…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Vatandaşı dinlemeye tahammülleri yok.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Hayır, tahammül meselesi değil, böyle bir usul yok.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Şov yapma! Şov yapma!

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Bakın, dünden beri…

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkanım, lütfen müdahale edin, lütfen…

BAŞKAN – Sayın Tanrıkulu, kürsüden sayın milletvekillerinin Genel Kurula hitap ederek konuşma yapması gerekmektedir.

LEVENT GÖK (Ankara) – Siz hitap edin artık Sezgin Bey.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Sayın Başkan, usulü biliyorum, usulü biliyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – İç Tüzük’ümüzde ve teamüllerimizde böyle bir uygulama bulunmamaktadır.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – O zaman böyle birden çok bağlantı yaparız. Böyle bir usul yok.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Var, böyle bir usul de var. Çünkü dinlemiyorsunuz, yurttaşları dinlemiyorsunuz, hiç kimseyi dinlemiyorsunuz, hiç kimseyi. (AK PARTİ sıralarından “Rusya’dan bağlanmışsındır.” sesi)

MUHAMMET BALTA (Trabzon) – Şov yapma, şov!

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Utanmazlık yapmayın! Utanmazlık yapmayın! (AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

OKTAY ÇANAK (Ordu) – Hakaret etme!

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Haddinizi bilin!

OKTAY ÇANAK (Ordu) – Sabahtan beri hakaret ediyorsun!

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Haddinizi bilin! Haddinizi bilin, tamam mı?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bu dille mi çözeceksin?

BAŞKAN – Sayın Tanrıkulu, lütfen Genel Kurula hitap ediniz.

Buyurunuz Sayın Tanrıkulu.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakın, gerçekten, dün, ateş altında Diyarbakır Ticaret Odasına gittim, ateş altında; ateşlerin altında gittim, silah sesleri altında gittim değerli arkadaşlar. Bir Diyarbakırlı olarak son derece, son derece üzgünüm bu noktaya geldiği için ve burada konuşulamadığı için. Sonra Sur esnafıyla görüştüm, inisiyatif almışlar, bin esnaf bir araya gelmiş, 20 kişilik bir komite kurmuşlar, Diyarbakır Mali Müşavirler Odasında kendilerini dinledim değerli arkadaşlar.

OKTAY ÇANAK (Ordu) – Partini değiştir, partini değiştir.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Sonra Diyarbakır Barosuna gittim, Diyarbakır Barosunda arkadaşlarımı dinledim.

OKTAY ÇANAK (Ordu) – Partini değiştir. HDP’den ol, HDP’den.

BAŞKAN – Lütfen hatibi dinleyelim sayın vekiller.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Terbiyesizsiniz ya, hakikaten terbiyesizsiniz ya! Gerçekten terbiyesizsiniz ya, hakikaten terbiyesizsiniz ya, gerçekten ya! (AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Tanrıkulu, lütfen Genel Kurula hitap ediniz.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bütün hepsini dinledim, raporları burada değerli arkadaşlar.

OKTAY ÇANAK (Ordu) – Bir de hukukçusun, sabahtan beri hakaret ediyorsun.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Tahammülsüz, kimseyi dinlemeyen, tahammül edemeyen… Bana bile tahammül edemiyorsanız müstahaksınız her şeye!

OKTAY ÇANAK (Ordu) – Hakaret ediyorsun, sen hakaret ediyorsun, sen hukukçusun bir de.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Bana bile tahammül edemiyorsanız bu kürsüde, müstahaksınız!

BAŞKAN – Lütfen sözlerinize dikkat edin Sayın Tanrıkulu.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, dinledim tümünü. Bakın, talepleri burada ama tek talepleri var her şeyden önce: “Bizim, tamam, ekonomimiz bozuldu, bir sürü zarara uğradık, zarara uğramaya devam ediyoruz ama bizim meselemiz öncelikle Türkiye’nin Kürt meselesinin çözülmesidir, önceliğimiz budur.”

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bu dille mi çözeceksin?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – “Evet, zarara uğradık, zarara uğramaya devam ediyoruz, bir sürü insani dram yaşanıyor ama ilk önce siz bu meseleyi çözün.” O nedenle söylüyoruz.

Evet, hendekle çözülmez Türkiye’nin Kürt meselesi, barikatla çözülmez ama tankla, topla da çözülmez. Üçüncü bir yol mümkündür, o da bu Parlamentodur. İşte, bunda yoksunuz, bunda. Geçtiğimiz dönem verdiğimiz hangi yasa teklifine evet dediniz, bir adıma niye evet demediniz? Şimdi, hâlen karşısındasınız, hâlen. Gelin, başlayalım burada diyoruz ya. Onlara bir inanç yaratalım, “Başka bir yol mümkündür.” diyelim bu arkadaşlarımıza, dostlarımıza, bizi dinleyenlere.

Yirmi bir gündür Diyarbakır’da, dokuz gündür Silopi’de, Cizre’de, on dört gündür Dargeçit’te yaşayan insanlara bir tek bir şey söyleyelim ya: “Biz sizin yanınızdayız.” Yurttaşlarımızın büyük çoğunluğu vazgeçilmişlik duygusu yaşıyorlar.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Siz PKK’ya bir şey söyleyin o kürsüden.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Bizden bu devlet vazgeçmiş duygusu yaşıyorlar. Bunlara iyi bir şey verelim. Bir tane bakanınız yirmi gündür Diyarbakır’a gitti mi, bir bakan, bir tek bakan? Gidenler askerler sadece.

Bakın, ilkokulda modern matematik kümelerle başlar, ortaokulda kümelerle başlar, lisede kümelerle başlar.

OKTAY ÇANAK (Ordu) – Ya bir de PKK’ya söyle kardeşim, PKK’ya söyle bir de. PKK’ya da bir şey söyle, PKK’ya da söyle.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Dön dolaş aynı kümeleri oku, sar başa kümeler. Otuz yıl sonra geldiğimiz nokta, yeniden savaş, yeniden güvenlik politikaları. Ne zaman konuşacağız? Nerede konuşacağız? Nasıl yapacağız bütün bu meseleleri?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Silahla konuşulmaz.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, o nedenle, bakın, yol yanlış. Bu yol Türkiye’yi yıkıma götürüyor, bu yol Türkiye’yi başka bir yol ayrımına götürüyor. Bu kürsüde ben üzerime düşeni söylüyorum, söylemeye devam edeceğim sorumluluğumla ama sizler de kulağınızı açın.

FARUK ÖZLÜ (Düzce) – PKK’ya da söyle!

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Bu Parlamentoda oluşturabileceğimiz mekanizmalar var, o mekanizmaları oluşturmaya çalışalım.

FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Günaydın!

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - 2013’te önerdiğimiz yönteme “Hayır.” dediniz. Biz hep şunu söyledik: “Evet, siyasette ve çözümde aktörlerin rolü önemlidir ama aktörlerle olmaz. O nedenle, Parlamento hukuku çerçevesinde bir mekanizma başlatalım.” dedik. “Yok.” dediniz. Geçen hafta itibarıyla bir daha verdik. Gelin, başlayalım bir yerden. “Bizim önerdiğimiz yöntem bu sorunu çözer.” demiyoruz ama bir yol açar, yurttaşlarımıza bir inanç veririz, bir güven veririz. Evet, bu Parlamento artık birbirini dinliyor bu sorun konusunda ama kavga ediyoruz. Bana bile tahammülünüz yok ya, bana bile yok!

SALİH CORA (Trabzon) – Ya “terbiyesiz” diyorsun!

KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) – Milletvekillerine “terbiyesiz” diyorsun terbiyesiz herif! İki saattir dinliyoruz seni!

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Değerli arkadşalar bakın, bir sürü insani dram yaşanıyor, 200 binden fazla yurttaşımız kendi topraklarında mülteci oldu, sığınmacı oldu. 54 çocuk öldü, 54 çocuk, bu dönem içerisinde. 191 sivil ölüm var, 191. Bu sokağa çıkma yasakları döneminde 191 insan öldü. 400’e yakın insan, asker, polis yaşamını yitirdi, şehit edildi. Bunlara sessiz mi kalacak bu Parlamento, sessiz mi kalacağız?

FARUK ÖZLÜ (Düzce) – Bunları PKK’ya söyle.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Dolayısıyla, burada Hükûmetin uyguladığı yol dışında başka yol, başka mekanizma, başka yöntemleri bulabilmeliyiz, bir araya gelebilmeliyiz.

Benim sözlerim bu kadar. Umarım dediklerimden bir şey çıkarmışsınızdır. Umarım…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bu dille bir şey olmaz Sayın Başkan.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tanrıkulu.

SALİH CORA (Trabzon) – O “terbiyesiz” lafını geri alacaksın.

KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) – O “terbiyesiz” lafını sana iade ediyorum, tamam mı! (AK PARTİ sıralarından “O lafı geri alın.” sesleri)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) – Siz vekillere nasıl “terbiyesiz” dersiniz! Bir gruba nasıl “terbiyesiz” dersiniz! İade ediyoruz sana!

SALİH CORA (Trabzon) – O lafı sana iade ediyorum!

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Kalk cevap ver o zaman.

KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) – Haydi yerine… Yürü git! Haddini bil! Kendini ne sanıyorsun sen!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, grup başkan vekiliniz söz istedi. Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri…

Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, Sayın konuşmacı…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – “Terbiyesiz” demesini iade ediyorlar Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, ben ikaz ettim.

KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) – Haddini bilecek! Diyemez, “terbiyesiz” diyemez. “Terbiyesiz” diyemez. Milletvekillerine bakıp “terbiyesiz” diyemez! Haddini bilecek!

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Terbiyesize terbiyesiz denir.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Ya, bağırma oradan ya! Bağırma oradan ya! Ya, bağırma oradan, bağırma! Yahu, varsa rahatsızlığın al söz, cevap ver kürsüden. Niye bağırıyorsun?

KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) – Burada büyük bir toplumu temsil eden milletvekilleri var.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, grup başkan vekiliniz söz istiyor.

Sayın Bostancı, önce bir susturursanız.

Sayın Bostancı, buyurunuz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın konuşmacı konuşmasını yaparken grubumuza yönelik bir genellemeyle “Terbiyesizler, utanmazlar” ifadelerini kullanmıştır.

LEVENT GÖK (Ankara) – Hayır, hiç de öyle bir şey yok ya.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Aynen böyle söyledi, iade ediyoruz Sayın Levent Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Kime söyledi ya? Orada kendisine müdahale eden arkadaşa söyledi.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hayır. “Terbiyesiz” diyen terbiyesizdir!

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Ayaklarını kırarım senin! Ayaklarını kırarım senin!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – “Terbiyesiz” diyen terbiyesizdir!

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Ayaklarını kırarım senin! Utanmaz!

LEVENT GÖK (Ankara) – Sezgin, sen bir sus, sen bir sus.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Sayın Bostancı konuşuyor. Sayın Bostancı’yı duyamıyorum yalnız.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Ayaklarını kırarım senin! Ayaklarını kırarım senin!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Tehdit etme! Tehdit etme!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Aynı zamanda “Bu ölümlerden siz sorumlusunuz.” demiştir. (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

ERGÜN TAŞCI (Ordu) – Ne söylediğini duyuyor musunuz?

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Haddini bileceksin!

BAŞKAN – Sayın Bostancı, sizi duyamıyorum.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – 69’a göre sataşmadan söz istiyorum efendim.

ERGÜN TAŞCI (Ordu) – Duyuyor musunuz, söyleneni duyuyor musunuz beyler? (AK PARTİ sıralarından “Ayaklarını kırarım diyor." sesi)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Demedim diyebiliyor musun? Demedim de! Ayıp ya!

BAŞKAN – Sayın Bostancı, önce lütfen milletvekillerine bir ikazda bulunursanız, ben bulunuyorum ama siz de bulunursanız… Lütfen…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Arkadaşlar…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, grup başkan vekiliniz şu anda söz söylüyor.

ERGÜN TAŞCI (Ordu) – Bir grup başkan vekiline böyle bir şey söylenir mi? Söylenir mi böyle bir şey?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sen de “terbiyesiz” diyorsun buna canım. Sen dediğin için diyor adam. Allah Allah!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – “Terbiyesiz” diyen terbiyesizdir!

ERGÜN TAŞCI (Ordu) – Başkanım, söyleneni duysanıza.

BAŞKAN – Sayın Altay, lütfen… Sayın Bostancı söz istedi ve kendisini dinliyoruz. (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Bir bağırma! Bağırmadan konuşun ya! Bostancı’yı bir dinleyelim.

ERGÜN TAŞCI (Ordu) – Siz kırıcı mısınız Beyefendi?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ya, grup başkan vekiliniz söz istedi.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Levent Bey, dur desenize ya.

LEVENT GÖK (Ankara) – Diyoruz, sen de onlara de Bülent. Biz deriz ama konuşurken müdahale ediyorlar.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlar; bir grup başkan vekili şu anda söz istedi ve konuşuyor.

Buyurunuz Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, sayın konuşmacı konuşmasında grubumuza yönelik olarak “Terbiyesizler, utanmazlar” ifadelerini kullanmıştır.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Tanrıkulu, yakışıyor mu ya? Yakışıyor mu, gözünü seveyim?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sen daha fazla konuşma, daha fazla konuşma.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Dövecek misin?

LEVENT GÖK (Ankara) – Bir saniye arkadaşlar, grup başkan vekili konuşuyor.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Kendi grup başkan vekilinizi dinleyin ya.

BAŞKAN – Sayın Bostancı, buyurun, size iki dakika söz veriyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; tabii, barış istiyorsak, çözüm istiyorsak barışın ve çözümün diline uygun bir şekilde konuşmak boynumuzun borcu olur. Kürsüye “barış ve çözüm” diye gelerek bırakın sahadaki barışı, Mecliste bile barış ortamını torpilliyorsak bu bir barış talebi değildir.

Ben, Sayın Sezgin Tanrıkulu’nu tanırım, kesinlikle niyetinin iyi olduğunu da bilirim, bu meselelere bakışının barışçı bir tavra sahip olduğunu da bilirim ama maalesef, gözlemim odur ki ne zaman kürsüye çıksa… Bu Meclis grubu, AK PARTİ Grubu, emin olun herkesi dinliyor, hatta sabırla dinliyor ama Sayın Tanrıkulu’nun ifadeleri son derece sert, kaba ve yaralayıcı. Sayın Tanrıkulu böyle bir dille, meramı barışsa ve çözümse bunu sağlayamaz. Bizim ondan istirhamımız, aslında bütün konuşmacılardan istirhamımız, burada müzakere yapacaksak kendi aramızda, kimseyi tahkir etmeden, incitmeden, öyle “Terbiyesizler, ahlaksızlar!” vesaire sözlerini, burası kürsü, buradan söylemeden konuşmak ve sözlerimizi karşı tarafa dinletmek durumundayız. Lütfen, kimse kimsenin sabrını, onurunu, burada sorgulayacak tarzda bir dille konuşmasın, kimse kimseye had bildirmeye kalkmasın. Hele hele, çok talihsiz laf atmalar oluyor. Bakın, burada söylemekten taaccüb ederim, utanırım yani Sayın Tanrıkulu yerine otururken bizim grup başkan vekilimize söylediği bir söz var.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Mahkemede hesaplaşacağız.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Eminim, şahsen gidip özür dileyecektir o sözden dolayı, şahsen özür dileyecektir. Uygun sözler değil bunlar.

Arkadaşlar, bu konulara ilişkin fikirlerimiz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - …farklı olabilir, yaklaşımlarımız farklı olabilir ama dilimiz medeni bir dilde, ortak olsun.

Saygılar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET METİNER (İstanbul) – Ne söylemişse aynen iade ediyoruz, aynen.

BAŞKAN – Sayın Bostancı, teşekkür ederiz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Altay, buyurunuz.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Sayın Başkan, biraz önce meydana gelen tartışmayla ilgili ve Sayın Bostancı’nın değerlendirmeleriyle ilgili, tabii ortamı yumuşatma amaçlı, grubumuzun değerlendirmesini iki dakikada nakletmek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Altay.

İki dakika süre veriyorum.

Lütfen, yeni bir sataşmaya mahal vermeyiniz.

5.- İstanbul Milletvekili Engin Altay’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, her vesileyle söylediğim bir şey vardır: Siyaset öncelikle bir nezaket ve vicdan işidir. Bunun altını çizmek isterim; bir.

İkincisi: Parlamentomuz kurulduğu günden bugüne yerinden sataşma, laf atma bir ritüeldir. Bu, Parlamentonun olmazsa olmazıdır. Buna da bir itirazım yok; iki.

Ama biraz önce Sayın Tanrıkulu’nun bölgenin bir evladı olarak bölgede yaşananlarla ilgili yaptığı konuşmaya ki yapıcı bir konuşma diye değerlendiriyorum… Elbette muhalefetin Hükûmeti eleştirmesinden daha doğal bir şey olamaz. Sizinki… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hakaret… Hakaret…

ENGİN ALTAY (Devamla) – Yok, sabır yok sizde.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Temiz bir dil…

ENGİN ALTAY (Devamla) – Sizinki yerinden sataşmayı, efendim, laf atmayı çok aşan, bir toplu tacize dönüştü. Sayın Tanrıkulu’nun on dakikalık konuşmasından ben hiçbir şey anlamadım. Bu doğru değildir.

Değerli arkadaşlar, şunu söyleyeyim: Bu kürsüde her şey konuşulacak kırıcı, onur kırıcı olmamak kaydıyla. Bu kürsüde onuru korurken orada dinleyenler de kürsüdekinin onurunu koruyacak. Yani kimse şunu yapmayacak: Kürsüde konuşulan konuşmayı beğenmeyip de masaya yumruğunu oradan “pat” diye vurmayacak! Orada vurulan yumruk edep dışı bir harekettir! (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bunun altını çizmek isterim.

Son olarak şunu söyleyeyim: Siz iktidarsınız, size sükûnet yakışır. Muhalefet sizi doğru yapsanız da eleştirir, yanlış yapsanız da eleştirir. Siz eleştiriye tahammül göstermezseniz, siz eleştiriye tahammül göstermezseniz… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Şu konuşmama da tahammül edemediğinize göre, size daha ne söyleyeyim ben!

MEHMET METİNER (İstanbul) – Biz terbiyesizliğe tahammül etmeyiz!

SALİM USLU (Çorum) – Eleştiri başka, hakaret başka.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Eleştiriye tahammül göstermezseniz bu Meclis çalışmaz! Bu Meclis çalışmaz!

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Altay.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Turan, buyurunuz.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, az önce ilgili partinin ilgili konuşmacısının nezaket dışı konuşmasının içeriğiyle ilgili…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – “İlgili parti” değil! O partinin bir adı var! “İlgili parti” denmez! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Turan, grubunuz adına Sayın Bostancı cevap verdi.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – “İlgili parti” demek nezaketsizliktir! Olmaz, yanlış. Tecrübeli bir milletvekili. Bilecek onu!

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, az önce, CHP’li milletvekilinin hiç nezaket kurallarına uymayan konuşmasının, Meclisin mehabetine yakışmayan konuşmasının içeriğine girmeyeceğim ancak sizin üslubunuz ve usulünüzle ilgili, izin verirseniz…

Madde 67 “Genel Kurulda kaba ve yaralayıcı söz söyleyen kimseyi Başkan derhal uyarır.” der.

BAŞKAN – Ben uyardım Sayın Turan, uyardım.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Uyarmadınız.

Özür diliyorum. Lütfen, bitireyim cümlemi.

Maddenin devamında “Eğer uyarmaya rağmen, aynı kişi o kaba sözlere devam ederse onunla ilgili disiplin uygulanır.” der.

Ben sizin Başkanlığınızdan bu tarafsızlığı bekliyorum ve bizim grubumuza dönüp “Terbiyesiz!” deme cüretini gösteren, ahlaksızlığını gösteren kişiyle ilgili disiplin uygulamasına başlamanızı istiyorum. Madde 67 lütfen.

BAŞKAN – Sayın Turan, ben sayın hatibi uyardım, uyarımı yaptım; uyarımdan sonra da sayın hatip dilini düzeltti. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

SALİM USLU (Çorum) – Tutanakları getirtin.

BAŞKAN - Dolayısıyla Sayın Bostancı da grubunuz adına çıktı ve kendisine cevap verdi.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Bu madde 67’yi kaldıralım Sayın Başkan İç Tüzük’ten!

BAŞKAN – Sayın Turan, ifadeleriniz tutanaklara geçmiştir.

Teşekkür ediyorum.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – İşlem bekliyoruz Sayın Başkan sizlerden.

BAŞKAN - Sayın Turan, teşekkür ediyoruz.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – O zaman, her bir ifadeyi kullanalım biz de gruba karşı!

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar…

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Tanrıkulu.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Özür dilerim efendim. Bana söz atan, kaba laf söyleyen milletvekillerine karşı bu şeyi söyledim.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Kürsüden söylesin Sayın Başkan, anlayamıyoruz, kürsüden söylesin lütfen.

SALİM USLU (Çorum) – “Terbiyesizsiniz!” dedi.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Hakikaten AK PARTİ Grubuna karşı böyle bir şey söylemedim. Kimse yanlış anlamasın ancak şimdi konuşan grup başkan vekili…

Şunu ifade edeyim: Yani onun “ahlaksızca” lafını kendisine iade ediyorum ve siz de kendisini uyarmadınız; onu da uyarmanızı istiyorum efendim.

BAŞKAN – Sayın Tanrıkulu, sizin de ifadeleriniz tutanaklara geçmiştir.

Teşekkür ediyorum.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, AKP Hükûmetinin çatışmayı esas alan politikaları sonrasında çeşitli valilikler tarafından hukuksuz bir biçimde ilan edilen sokağa çıkma yasaklarının toplumda yarattığı tahribatların araştırılması amacıyla 9/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 22 Aralık 2015 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Şimdi, Halkların Demokratik Partisi Grubunun önerisi üzerine son konuşmacı, aleyhinde, Isparta Milletvekili Sayın Nuri Okutan.

Süreniz on dakikadır.

Buyurunuz Sayın Okutan. (MHP sıralarından alkışlar)

NURİ OKUTAN (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, sizlerin ve aziz milletimizin ve tüm İslam âleminin Mevlit Kandillerini tebrik ediyorum, herkesi saygı ve hürmetle selamlıyorum.

Verilen önergenin kabul edilip edilmemesinin görüşülmesi yeniden bir durum değerlendirmesine imkân vermiştir. Hemen herkesin bildiği gibi, bir yerde devletten bahsedilebilmesi için asgari üç şartın yerine getirilmesi gerektir. İster faşist devlet olsun ister sosyalist devlet ister demokratik devlet olsun muhakkak egemenliğinizi ilan ettiğiniz ülke sınırları içerisinde vatandaşın can ve mal güvenliğini korumak zorundasınız. Ayrıca, kim haklı, kim haksız, siz belirlemelisiniz, aksi takdirde anarşi olur; adalet dağıtmalısınız. Belki de sadece bu iki hizmeti yapmış olmak karşılığında vergi toplamalısınız. Daha sonra sosyal devlet kavramı gelişmiş, eğitim, sağlık ve benzeri hizmetler de devletin “Devletim.” diyebilmesi için hizmetleri arasına girmiştir ama bu asgari üç şartı her devlet, “Devletim.” diyen her devlet gerçekleştirmek zorundadır.

Güçlü devlet olabilmek için de millet ülküsü ve değerleri etrafında birbirine sımsıkı sarılmalı ve güçlü kurumlarını korumalı, yaşatmalı, ayakta tutmalı, ihata etmelidir. Biz ne yaptık? Bir taraftan, başta Silahlı Kuvvetler olmak üzere, bu kurumlarımızı örseledik. Yani yargı kurumumuzu, başta güvenlik birimlerimiz olmak üzere örseledik. Bilhassa terörle mücadele eden Silahlı Kuvvetler mensupları ve Jandarma, Emniyet görevlilerini hedef hâline getirerek yıprattık. Diğer taraftan, yargının üzerine gidilerek darmadağın yapıldı ve bağımsız bir yargı yerine kutuplara ayrılmış, hukukun siyasallaştığı bir dönemi yaşadık, yaşıyoruz. Terör örgütü meşru hâle getirildi. O bölgedeki esnafa, eşrafa, koruculara, kanaat önderlerine güven telkin edilemedi. Daha önce bölgede terörle mücadelede görev alan güvenlik güçlerinin ayrı ayrı örselendiğini hep gördük. Dahası, bizi bir arada tutan değerlerimiz örselendi; anne baba kavramı, namus kavramı, dürüstlük kavramı, aile kavramı, helal kavramı, haram kavramı, vatan kavramı, millet kavramı örselendi, hafife alınır hâle geldi.

Değerli milletvekilleri, sokakların ihata duvarlarıyla bölünmesi, kanallar kazılması dış politikadan, dış güvenlikten bağımsız düşünülemez. Ülkemizin yukarısında bir Şia çemberi oluşturulurken altta da egemen devletlerin etkisi hâlinde hareket edecek ve onların “Böl, parçala ve yönet.” politikasına uygun hareket edecek Kürt otonom bölgelerinin oluşturulması ve bunun Türkiye’yi çevreleme hareketini hep birlikte yaşıyoruz. Bu husus, aslında Haçlı seferlerinin, Haçlı zihniyetinin bir uzantısıdır. Bush’un 11 Eylülden sonra ilan ettiği hususu hepimiz biliyoruz, Haçlı seferlerinin yeniden başladığını ilan etti. Onların izlerini şimdi biz hep birlikte yaşıyoruz. Bu hususlar da müttefiklerimizin bilgisi ve desteğiyle ayrıca yapılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, şunu bilmeliyiz: Türkiye dış güvenlik açısından kuşatılmaya çalışılıyor. İçinde bulunduğumuz sürede kuşatmanın Suriye kısmı tamamlanmaya çalışılmaktadır. İç güvenlik boyutunda da hem dış kuşatmayı yapanların işini kolaylaştırmak, Türkiye’ye fren yaptırmak hem de ayrılıkçılığı bir üst noktaya taşımak için yeni bir terör modeline, sözüm ona şehir savaşları modeline geçilmiştir. Yapılan iş bilinçlidir ve dış planlama ürünüdür. Ayrılıkçı hareket bu model için uzun hazırlıklar yapmıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi bugünlerin geleceğini öngörmüş, bugünleri işaret ederek sürekli tedbir alınmasını istemiştir. Hükûmet, siyasi ayak oyunları nedeniyle siyasi kararlılık gösterememiş veya siyasi rant peşinde koşmuştur. Halk aldatılmış, barış ve huzur dolu günler beklerken ateşin içine düşmüştür, halk hazırlıksız yakalanmıştır.

Yapılması gerekenler: PYD Kuzey Suriye’de etnik temizlik yapıyor, PKK ise bölgede politik temizlik yapıyor, iç ortamı yaratarak PKK’lı olmayan vatandaşları göçe zorluyor, bölgeyi tamamen PKK’ya terk ediyor ve homojenleştiriyor, âdeta Orta Doğulaştırıyor. Devletin bu göçü mutlaka önlemesi gerekiyor. Bunun için her türlü tedbirin alınması lazım geliyor.

Türkiye yeni bir mücadele dönemine girmiştir. İç ve dış güvenlikte yeni bir anlayışa geçmek gerekmektedir. Sadece iç barış yetmez; kuşatmayı görmek ve bu kuşatmayı yarmak gerekiyor. Kuşatmayı Suriye’de yaramazsak ülkemiz tam bir cendere içine çekilecektir.

Değerli milletvekilleri, dış güvenliğimiz de NATO’ya girdiğimiz günden bu yana en yüksek risk noktasına ulaşmıştır. Rusya, İran, Irak, Suriye çevrelemesiyle karşı karşıyayız. Aynı anda çift set çekiliyor; yukarıda Şia seti, önde de Kürt “aparatçik” yönetimleri, Batı da bu çevrelemeye onay ve destek veriyor.

Şehir savaşları modelini başarısızlığa uğratmak için derhâl yeni yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Güvenlik güçlerinin ihtiyaçları, sıkıntıları dikkate alınmalıdır. Sokağa çıkma yasağı için yeni bir kanun yapılmalıdır. Asker kullanımı için yeni düzenlemelere ihtiyaç vardır. Bugün, Silahlı Kuvvetleri iç güvenlik birimleri gibi kullanıyoruz. Bunun aslında birtakım yasal boşlukları olduğu malumlarıdır, muhakkak bu boşluk düzeltilmeli ve tamamlanmalıdır. Şehir savaşları modelinden etkilenen ev sahipleri, kiracılar, oradaki vatandaşlarımız, esnaflar, çalışanlar ve benzeri tüm mağdurlar için acil bir tazminat fonu kurulmalı ve işletilmelidir, onların yaraları sarılmalıdır.

Aslında, sokağa çıkma yasağı sündürülmüş, sulandırılmış bir hadisedir. Hendeklere indirgeyerek bir tanımlama, sığınak yapma ve orada sözde bir mücadele yürütülüyor. Bu, yeni bir durumdur. İkinci aşamaya, yeni düzleme geçmeden yasal düzenlemelere ihtiyaç vardır, aksi takdirde biz daha büyük tehlikelerle karşı karşıya kalmaya mahkûmuz.

Olağanüstü bir dönemi yaşıyoruz. Bu şartlara uygun yeni yasal düzenlemelere ihtiyaç var. İçinde bulunduğumuz durumu “şehir savaşları” diye tanımlıyorlar. Bunlara yönelik yasal düzenlemelere ihtiyaç var. Hükûmet ikircikli politikalardan derhâl vazgeçmeli; başta güvenlik güçlerine güven vermeli, o bölge halkına güven vermeli. Dün onları yalnız bıraktık, bölgeyi örgütün inisiyatifine terk ettik, şimdi bu hususun bir daha yaşanmayacağına onlar inanmalı. Güvenlik güçleri, bölgede çok riskli bir şekilde terörle mücadele ederken onlar da yarın tekrar, önceki gibi bir hesap sorulmayacağından emin olmalı. Onların gerekli eğitimden geçirilmesi ve gerekli teçhizatlarının, mühimmatlarının ve diğer eksiklerinin derhâl tamamlanması gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, diğer taraftan, aslında Hükûmetimize düşen, Sayın Cumhurbaşkanımıza düşen, bizim değerlerimizi ön plana çıkaran, bizi biz yapan kurumlarımıza, milletimizin tüm o biraz önce saydığım değerlerine sahip çıkmalı ve günlük, başkanlık sistemi gibi tali sistemle yoğunlaşma yerine, Türkiye’nin önemli bu sorununa ağırlık vermeli ve kurumları koordine edecek, vatandaşlarımızı, sivil toplum kuruluşlarını koordine edecek yaklaşımlarda bulunmalıdır.

Bu duygularla herkesi tekrar saygıyla, hürmetle selamlıyor, kandilinizi tekrar tebrik ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Okutan.

Değerli milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi Grubunun önerisi üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Şimdi, Halkların Demokratik Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunacağım. Karar yeter sayısı istenmiştir. Karar yeter sayısı arayacağım:

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.

Şimdi, diğer öneriye geçiyoruz.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- AK PARTİ Grubunun, gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 22 ve 29 Aralık 2015 ile 5, 12, 19 ve 26 Ocak 2016 Salı günkü birleşimlerinde bir saat süreyle sözlü soruların görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine ilişkin önerisi

22/12/2015

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 22/12/2015 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, İç Tüzük'ün 19’uncu maddesi gereğince, grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

İlknur İnceöz

Aksaray

AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Bastırılarak dağıtılan 11, 3, 4, 6 ve 7 sıra sayılı kanun tasarılarının, kırk sekiz saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının sırasıyla 1, 2, 3, 4 ve 5’inci sıralarına alınması, Genel Kurulun 23 Aralık 2015 Çarşamba günkü birleşiminde 11 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, 24 Aralık 2015 Perşembe günkü birleşiminde ise 4 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin tamamlanmasına kadar, 4 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin 24 Aralık 2015 Perşembe günkü birleşiminde tamamlanamaması hâlinde, Genel Kurulun haftalık çalışma günlerinin dışında 25 Aralık Cuma günü saat 14.00'te toplanarak bu günkü birleşiminde gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer işler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesi ve 4 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, yukarıda belirtilen birleşimlerde gece 24.00'te günlük programın tamamlanamaması hâlinde günlük programın tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi, 22 ve 29 Aralık 2015 ile 5, 12, 19 ve 26 Ocak 2016 Salı günkü birleşimlerinde bir saat süreyle sözlü soruların görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisi üzerinde ilk konuşmacı, lehte, İstanbul Milletvekili Sayın Halis Dalkılıç.

Sayın Dalkılıç, buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Bu vesileyle İslam âleminin mübarek Mevlit Kandili’ni tebrik ediyorum. Siz değerli milletvekillerinin şahsında da tüm milletimizin Mevlit Kandili’ni tebrik ediyorum, hayırlara vesile olsun.

Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerimiz adına söz almış bulunuyorum. Bastırılarak dağıtılan 11, 3, 4, 6 ve 7 sıra sayılı Kanun Tasarılarının kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında sırayla 1, 2, 3, 4 ve 5’inci sırasına alınmasını; Genel Kurulun 23 Aralık 2015 Çarşamba günkü birleşiminde 11 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar; 24 Aralık 2015 Perşembe günkü birleşiminde ise 4 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin tamamlanmasına kadar; 4 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşülmesinin 24 Aralık 2015 Perşembe günkü birleşiminde tamamlanamaması hâlinde, Genel Kurul haftalık çalışma günlerinin dışında 25 Aralık Cuma günü saat 14.00’te toplanarak o günkü birleşiminde gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesi ve 4 sıra sayılı Kanun Tasarısı’na kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar; yukarıda belirtilen birleşimlerde gece 24.00’e, günlük programın tamamlanamaması hâlinde günlük programın tamamlanmasına kadar çalışmaların sürdürülmesi; 22 ve 29 Aralık 2015 ile 5, 12, 19 ve 26 Ocak 2016 Salı günkü birleşimlerinde bir saat süreyle sözlü soruların görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarının sürdürülmesi önerilmiş.

Grup önerisinin lehinde olduğumu bildiriyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dalkılıç.

İkinci konuşmacı, aleyhinde İstanbul milletvekili Sayın Mehmet Bekaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Bekaroğlu, süreniz on dakikadır, buyurunuz.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, ben de sizi görevinizde tebrik ediyorum, başarılar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi üzerinde CHP’nin düşüncelerini açıklamak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, deniliyor ki bu öneride:“…Kırk sekiz saat beklenmeden…” Diğerlerine girmiyorum. Bu, değerli arkadaşlarım, çoğunluk gücünü kullanarak, çoğunluğa dayanarak Anayasa’yı ve İç Tüzük’ü ihlal etmektir. Bu tutum yanlış bir tutumdur değerli arkadaşlarım. Çoğunluk elbette karar verecek, demokrasiler böyledir, Anayasa da böyledir fakat çoğunluğa dayanarak hiçbir şekilde hukukun dışına çıkılamaz; siz bunu yapıyorsunuz, yanlış yapıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, sabahtan beri bu Genel Kurulda yapılan tartışmaları dinliyorum. Adalet ve Kalkınma Partisinin yani iktidar partisi grubunun gerçekten tahammülsüzlüğünü anlamak mümkün değil. Değerli arkadaşlarım, siz iktidarsınız, devleti siz yönetiyorsunuz. Siz dinlemek zorundasınız, en ters gelen şeyleri bile dinleyeceksiniz. Ama görünen o ki sizde tahammül kalmamış.

Bakınız, bir süre önce Sayın Meclis Başkanını ziyaret etmek istedim, Sayın İsmail Kahraman’ı, hemşehrimdir. On iki gün bekledim randevu almak için. Sonunda randevu geldi ve saatinde gittim ziyarete. Bir başka eski milletvekili arkadaşımız orada bekliyordu, bir işi vardı, benden yaşlı, ona benden önce girmesi için -benden izin istedi- izin verdim. Görüşme devam ederken bir başka Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili geldi -ben orada otururken- hiç dinlemeden, içeri girdi. Yarım saat geçti değerli arkadaşlarım benim randevu saatimin üzerinden, bekliyorum. İçeriye haber gönderdik, yine cevap gelmedi. Sonra, sekreterine dedim ki: “Ben gidiyorum, Sayın Başkan isterse tekrar randevu verir.” Bugün bir hafta oldu, randevu vermedi.

Değerli arkadaşlarım, eğer Sayın İsmail Kahraman’la görüşme imkânı bulsaydım ona söyleyeceklerimi burada sizinle paylaşmak istiyorum. Diyecektim ki: Sayın Kahraman , -hatta “İsmail Ağabey” diye hitap edecektim, böyle hitap etmek için hukukumuz yeterli- siz görmüş geçirmiş bir insansınız, bu Mecliste daha evvel de bulundunuz. Türkiye’de yaşanan gerginlikleri, geçmişte bütün millet olarak ödenen bedelleri biliyorsunuz. Bakınız, bugün Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiç yaşanmamış büyük bir kutuplaşma yaşanıyor. Siz, Meclis Başkanı olarak, böyle bilge bir kişi olarak bu kutuplaşmayı düşürecek şekilde davranın. Ben 60 yaşına gelmiş bir insan olarak Türkiye’deki bu kutuplaşmanın gerçekten bizi bir karanlığa doğru sürüklediğini fark ediyorum ve endişe ediyorum. Sayın Başkan, bu konuda sizin yapacağınız önemli şeyler var diyecektim, görüşemedim kendisiyle.

Diyecektim ki yine: Sayın Başkan, bu ülkede, bu ülke tarihinin görmediği kadar ayrımcılık yapılıyor, kayırmacılık yapılıyor. Bu, toplum vicdanını zedeliyor. Siz bunu engelleyebilirsiniz, yapmayın, etmeyin diyecektim. Bu kutuplaşma, kimlik siyaseti insanları itiyor.

Bakınız, değerli arkadaşlarım, kızmayın ama bir şey söyleyeceğim. Var mı bu ülkede bir tane bugün Alevi kimliğiyle vali? On dört seneden beri var mı birkaç tane örnek olarak gösterebileceğiniz, “Bu da Alevi, hâkim ve savcı oldu.” diyebileceğimiz bir insan var mı? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bunlar yanlıştır değerli arkadaşlarım. “Eşit yurttaşlık var.”

REŞAT PETEK (Burdur) – Çok, çok.

MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) – Hayır, yok değerli arkadaşlarım, daha evvel de sordum.

Bakınız, diyecektim ki: Sayın Başkan, hukuk ayaklar altında, yine cumhuriyet tarihinde görülmediği kadar emirle mahkemeler karar veriyor; yanlıştır bunlar diyecektim. Yargının bağımsızlığı önemlidir, adalet bir gün hepimize lazım olacak diyecektim ama görüşemedim.

Diyecektim ki Sayın Başkana: Sayın Başkan, insan ifade özgürlüğüyle vardır. Kur'an-ı Kerim’de bu “beyan” kelimesiyle ifade edilir. Beyan edemeyen insanın insanlığı elinden alınmıştır. Siz ifade özgürlüğünü çiğniyorsunuz, basın özgürlüğünü çiğniyorsunuz. Siz, yaşlı, bilge bir Meclis Başkanı olarak bu konuda grubunuzu uyarın diyecektim ama görüşme imkânım olmadı.

Diyecektim ki: Gazeteciler haber alma özgürlüğümüzü, haber alma hakkımızı yerine getirdikleri için içeri atılıyor; hiçbir şey yapmıyorsunuz, bunlar yanlıştır. Siz bu konuda bir şeyler yapabilirsiniz, “Ağabey”siniz, Meclis Başkanısınız. Sadece Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun Meclis Başkanı değilsiniz, bütün Meclisin Başkanısınız. Ama maalesef, görüşemedim.

Değerli arkadaşlarım, bugün izlediğim sabırsızlığınızda bir kibir de görüyorum, büyüklenme de görüyorum, çoğunluğun vermiş olduğu bir kibir görüyorum. Bu da çok yanlış. Bu Meclis, bu ülke nice muktedirleri gördü. Diyecektim ki Sayın Meclis Başkanına: Sayın Başkanım, bu konuda da arkadaşlarınızı uyarın, bu büyüklenme iyi değildir, tevazu gerekir.

Yine, diyecektim ki: Sayın Başkanım, Meclisi çalıştırın. Bakın, bugün Türkiye yönetilemiyor. “İki başlılık” diyorsunuz, bu iki başlılığın kalkması için başkanlık sistemini dayatıyorsunuz. Bunlar yanlıştır diyecektim. Meclisi çalıştırın. 4 parti grubu var. “Ortak akıl” derdiniz. Siz hep ortak akılla bu Adalet ve Kalkınma Partisini kurdunuz, ben şahidim. Dolayısıyla, ortak aklı harekete geçirin. Meclisi, Parlamentoyu, parlamenterleri dinleyin, grupları dinleyin, partilerin görüşlerini alın, sivil toplum örgütlerini dinleyin.

Bakın, bu getirmiş olduğunuz teklif “Biz kimseyi dinlemeyiz, bizim çoğunluğumuz var, bildiğimizi yaparız…” Bu bir büyüklenmedir, kibirdir, yanlıştır değerli arkadaşlarım. İhtiyacımız olan ortak akıldır. İnsanı dinleyin, evet, insanı dinleyin; dinlemek zorundasınız, iktidarsınız, devletsiniz.

Yine, Sayın Başkana diyecektim ki: Sayın Başkanım, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan gerçekten tarafsızlığını, yeminini bozuyor. Kimseyi dinlediğini sanmıyorum ama siz “İsmail Ağabey”siniz, bir zamanların “İsmail Ağabeyi”siniz, gidin Sayın Cumhurbaşkanına deyin ki: Sayın Cumhurbaşkanı, siz Cumhurbaşkanısınız, tarafsız Cumhurbaşkanısınız, siz siyasetin üstündesiniz, siz gerginlikleri azaltacak bir pozisyondasınız, size yakışan, uygun olan budur. Her gün üç tane, beş tane konuşma yaparak, her gün sanki iktidar partisinin ya da herhangi bir partinin genel başkanıymış gibi muhalefet partilerini incitecek, onları aşağılayacak şekilde konuşma size yakışmaz, bu doğru değil Sayın Cumhurbaşkanı. Ama bunları yapamadım; Sayın Meclis Başkanı bana randevu vermedi, verdiği randevuda da benimle görüşmedi.

Değerli arkadaşlarım, bu şekilde bu ülkeyi yönetemezsiniz, nitekim ülke yönetilemiyor. Elbette toplumda yaşıyorsunuz, elbette siz de seçim bölgelerine gidiyor, insanlarla görüşüyorsunuz. Toplumda bugüne kadar, bugün yaşandığı kadar bir gerginlik, kutuplaşma hiç yaşandı mı, gördünüz mü? Bu kutuplaşmayla nereye gideceksiniz? Elbette yüzde 49 oy aldınız, elbette çoğunluk sizde, elbette netice itibarıyla demokrasilerde kararlar çoğunluk reyiyle alınır; buna bir itirazımız yok ama yönetme hukuk içinde olur değerli arkadaşlarım, vicdan içinde olur. Hukuku beğenmeyebilirsiniz; gelirsiniz, çoğunluğunuz var, burada değiştirirsiniz. Sayın Grup Başkan Vekilimiz, çoğunluğa dayanarak kırk sekiz saat beklemeden yasaları görüşelim yanlıştır. Kırk sekiz saat niye ayrılmıştır, bilirsiniz siz bunu. Çünkü, milletvekilleri ne teklif geliyor, bunları oturup konuşacaklar, tartışacaklar, dolayısıyla bir kanaat oluşturacaklar ve o kanaatleri burada dile getirecekler. Siz bunlardan kaçıyorsunuz. Yanlış yapıyorsunuz değerli arkadaşlarım. Bugünler geçer, bu çoğunluk biter, bu güç biter. Kibirli kibirli bu Meclis kulislerinde dolaşan çok insan gördük ama bunların hiçbiri yok, yarın siz de olmayacaksınız değerli arkadaşlarım, bunu unutmayın!

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bekaroğlu.

Şimdi, önerinin lehinde üçüncü konuşmacı, Kırıkkale Milletvekili Sayın Ramazan Can.

Buyurunuz Sayın Can. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlarken Mevlit Kandili’nizi tebrik ediyorum.

Grup önerimizle, Plan ve Bütçe Komisyonundan gelen 11 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın gündemin 1’inci sırasına alınmasını; yine, Dışişleri Komisyonundan gelen uluslararası sözleşmelerden 3, 4, 6 ve 7 sıra sayılı Kanun Tasarılarının kırk sekiz saat geçmeden gündemin 2, 3, 4 ve 5’inci sıralarına alınmasını öneriyoruz.

Yine, grup önerimizle, 23 Aralık 2015 yarın, Çarşamba günü 11 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmesinin tamamlanmasına kadar Genel Kurulu çalıştırmayı öneriyoruz; bitmezse, aynı şekilde, saat 14.00’te Genel Kurulu açarak perşembe ve cuma günleri Genel Kurulu çalıştırmayı öneriyoruz.

Ayrıca, bugün -vakit yetmedi- ve 29 Aralık 2015; 5, 12, 19, 26 Ocak 2016 Salı günkü birleşimlerde ise bir saat süreyle sözlü soruların görüşülmesini öneriyoruz.

Önerimize Genel Kurulun desteğini bekliyor, Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Can.

Şimdi, önerinin aleyhinde son konuşmacı Diyarbakır Milletvekili Sayın Çağlar Demirel.

Buyurunuz Sayın Demirel. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, öncelikle, yeni görevinizde başarılar diliyorum. Kadın özgürlük mücadelenizde yürüttüğünüz başarının, özelde yürüttüğünüz başarının yeni görevinizde de daha eşit, adaletli, hakkaniyete dayalı bir yönetim anlayışını hâkim kılacağını düşünüyorum. Bu nedenle sizi tekrar kutluyor ve yeni görevinizde başarılar diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her ne kadar bugünkü gündemimizde gelen önergeyle ilgili bir durum söz konusu olsa da şu anda halkın gündeminde olan ve yakıcı bir sorun olarak önümüzde duran durumu değerlendiren bir konuşma yapmak istiyorum. Özelde söylenenleri dinleyen ya da duyan değil, bizzat yaşayan ve gören biri olarak ifadelerime başlayacağım.

Evet, Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz; bugün, sadece bugün üzerinden konuşursak kaç kişi yaşamını yitirdi? Burada oturduğumuz süre içerisinde, daha belki bu sürede, aktaracağım zamanlarda yaşamını yitiren insanların haberini duyacağız. Bildiğim kadarıyla, daha önce de ifade ettik, Dilek Doğan’la ilgili daha önce basında çıkan duruma ilişkin açıklamalar vardı; daha sonrasında basında çıkan görüntülerle asıl, gerçek yüz ortaya çıktı. Bugün de İstanbul’da yaşanan 2 kadına yönelik katliamla, Nusaybin’de yaşayan 2 kişinin yaşamını yitirmesiyle; bugün, az önce Diyarbakır’da, Diyarbakır merkezde Seyrantepe Mahallesi’nde 13 yaşındaki Şiyar Baran’ın katledilmesiyle; Cizre’de kadın arkadaşlarımızın, yine kadınların katledilmesiyle bugün 10’a yakın insanın yaşamını yitirdiğini ve katledildiğini ifade edebiliriz.

Ben Nusaybin’de, Dargeçit’te, Sur’da, Cizre ve Silopi’de yaşananlar üzerinden, yaşananlara dair birkaç örnek vermek istiyorum.

Sur bugün 21’inci gününde; Sur’da sokağa çıkma yasağının uygulandığı 21’inci gündeyiz. Herkesin bir empati yapmasını istiyoruz. 21’inci günde Diyarbakır halkı demokratik hakkı olan basın açıklamasını yapmak isterken insanların üzerine ateşler açılıyor, silahlarla kurşunlanıyor ve çocuklar, kadınlar katlediliyor.

Sadece Nusaybin’i ifade edeyim: Dokuz gündür… Nusaybin’de 9’uncu günde, Dargeçit’te 12’nci günde, Silopi ve Cizre’de 9’uncu günde… Hepsinin tek tek örneklerini vererek aktarabiliriz size.

Şu anda Silopi’de cenazelerini alamayan… Taybet Ana’nın cenazesi kapısının önünde, yerde bekliyor. Şu anda, Silopi’de 3 cenaze camiye zorla taşınarak buzlar içerisinde dondurulmaya çalışılıyor. Şu anda, Silopi’de 12 kişinin cenazesi hâlâ morga götürülememiş; 12 cenaze yerde, dokuz gündür 12 cenaze Silopi’de yerde duruyor; bunların birçoğu da kadındır. Kadınların cenazeleri yerde dururken bu ülkede biz neden bahsediyoruz?

Bu ülkede anlatacaklarımızı, yaşadıklarımızı, gördüklerimizi ifade edeceğiz. Tanklarla, toplarla, helikopterlerle insanların üzerine bomba yağdırılırken biz burada oturmuş seyrediyoruz. Oysa, Meclis bugün bir karar almalıydı; oraya gidip, orada yaşananları yerinde görüp, oradaki halkla konuşup birlikte bir karar almalıydı. Sokağa çıkma yasaklarıyla, insanları katletmekle bu sorun çözülmez. Kadınlar direniyor, direnmeye de devam edecektir. 81 yaşındaki ana katledildi, 30 yaşındaki Hediye katledildi. Yine, Taybet’in cenazesi, Ayşe’nin cenazesi hâlâ sokaklarda. Şimdi, biz bu ülkede neyi konuşacağız? Bu ülkede bahsettiğimiz şeyler yanı başımızda yaşananlardır. Hâlâ bu ülkede bir darbe gerçekleştirdiğini kabul etmeyen bir Hükûmet söz konusudur. Şu anda Urfa’dan Mardin’e, Diyarbakır’a, Şırnak’a giden tank ve topların, zırhlı araçların konvoyları geçiyor. Nerede yaşıyoruz? Türkiye'de yaşıyoruz. Kimler katlediliyor?

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) - PKK’lılar.

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Bu ülkede yaşayan vatandaşlar katlediliyor.

FARUK ÖZLÜ (Düzce) – PKK, PKK.

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Bunların hepsinin hesabını tek tek soracağız. Biz yaşananların tek tek hesabını soracağız.

FARUK ÖZLÜ (Düzce) – PKK’ya mı soracaksın!

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Diyarbakır’da gaz bombasıyla başından vurulan kadın arkadaşımızın kafası kırılıyor. Yaşamları tehlikededir.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Bağırma, niye bağırıyorsun ya!

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Şu anda ülkeyi cehenneme döndüren bir anlayış söz konusudur; bir darbe, bir iç savaş söz konusudur. Bunu burada konuşmayacaksak, Mecliste, kürsüde, burada ifade etmeyeceksek, yaşadıklarımızı burada dile getiremeyeceksek nerede dile getireceğiz? Biz sorunun çözümünün halkın iradesini görmekle olacağını söylüyoruz. Evet, orada yaşayan halkı görmek zorundasınız, neler yaşadıklarını görmek zorundasınız. Cizre’de, Silopi’de top atışlarıyla evler başlarına yıkıldı ve 2 çocuk yaşamını yitirdi. Şu anda Silopi’de yaralılar hastaneye götürülemiyor. Şu anda Cizre’de hastaneler, okullar; Silopi’de belediye işgal altındadır; polisler, askerler oraları işgal etmiş durumdadır. Şu anda Silopi’de insanların evlerine girip evleri karargâha döndüren askerler ve polisler söz konusudur. Halkı evden zorla çıkartan, anonslar yapıp çıkartan bir anlayış söz konusudur.

Şimdi Hükûmete bir kez daha seslenmek istiyorum. Yani evet, Hükûmet, 2015 yılında bir tarihe imza atmıştır. Tarihe imza attığıyla övünen Hükûmet, 2015 yılında bir tarihe daha imza atmıştır. Bin üç yüz yetmiş yedi yıl boyunca o Diyarbakır Ulu Camisi’nde kılınan namaz... Bu cuma, geçtiğimiz cuma Ulu Camisi’nde namaz kılınmamıştır. Bu, bir tarih olarak tarih sayfalarında yerini koruyacaktır.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Sayenizde.

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Bunun hesabı verilecektir, bu çok nettir.

FARUK ÖZLÜ (Düzce) – PKK’ya söyle.

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Bunu çok net ifade ediyoruz ki kendisi “Cuma namazlarını Cizre’de kılacağım.” diyenler Ulu Camisi’nde namaz kılınmasına izin vermemiştir.

21’inci gündür Diyarbakır Sur’da sokağa çıkma yasağı uygulanıyor; halkın üzerine tankla, topla, evler yıkılarak gidiliyor. Bu nerede görülmüş? Bu, Türkiye’de görülmüş ve AKP Hükûmeti döneminde görülmüş, 2015 yılında görülmüştür. Bu, tarihe geçecektir; bu, tarihe çok net olarak geçecektir.

Evet, bugün Maraş katliamının yıl dönümü. Orada yaşamını yitirenleri biz saygıyla anıyoruz. Aleviler, düşünce özgürlüğüyle düşüncelerini dile getirenler, inanç özgürlüğünü ifade edenler orada katledildi. Evet, otuz yedi yıl önce gelişti ama bugün, aynı darbe hükûmeti şu anda Sur’da, Dargeçit’te, Nusaybin’de, Cizre’de ve Silopi’de halkına ateş açmıştır ve halkını katletmiştir. Toplam dokuz günde Silopi’de 12 kişi yaşamını yitirmiştir, Cizre’de dokuz günde 8 kişi yaşamını yitirmiştir. Bugün biz burada konuşurken insanlar orada yaşamlarını yitiriyor. Her gün kadınlar, çocuklar... Bunları bir kez daha ifade ediyoruz, sekiz aylık hamile olan kadının çocuğuna kurşun sıkılıyor. Yani bunları yap… Biz gözlerimizle gördük, gördüklerimizi ve yaşadıklarımızı anlatıyoruz. Gelin, sizinle beraber gidelim, yaşananları kendi gözlerimizle görelim.

Bu ülkede milletvekili seçilmişler… Halkın üzerine bombalar yağdırılırsa, kurşunlanırsa, gaz bombalarıyla, tankıyla, topuyla gidilirse hiç kimse bunu kabul edemez. Bugün gündemimiz bu olmalıydı, bütün milletvekilleri bu sorumlulukla hareket edip buna bir çözüm üretmeliydi.

Evet, halkımız direniyor, halkımızın direnişinin yanında olduğumuzu biz bir kez daha ifade ediyoruz. Halkımız direniyor, “Her gün işkenceden, katliamdan, tutuklanmaktan, bunları yaşamaktan artık bıktık.” diyor ve Kürt halkı bir bütün olarak direniyor, direnmeye de devam edecektir. Biz halkımızla -yaşananlarla- birlikte, onlarla birlikteyiz; şu an yarıdan fazla milletvekilimiz Mardin’de, Diyarbakır’da ve Şırnak’tadır. Biz bunları hem halkımızın yanında olacak hem de Mecliste tek tek bunları Meclisin gündemine getireceğiz; halkımızın yanında olarak onlarla birlikte direneceğiz, direneceğiz ve kazanacağız, bir bütün olarak kazanacağız!

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Demirel.

Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun önerisi üzerinde yapılan konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, öneriyi oylarınıza sunacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, yerimden söz alabilir miyim?

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bostancı.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

33.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Biraz önce konuşan değerli hatip “darbe yaparak iş başına gelen Hükûmet” şeklinde çok talihsiz, bu çatı altında kabul edilmesi mümkün olmayan bir iddiada bulundu. Hükûmetin nasıl işbaşına geldiği ortada, yaşanan süreçler ortada. Tabii, halka nasıl bir anlam verdiğiniz önemli. Eğer halk, sandığa giden, oy kullanan ve bu yöntemle siyasi iradeyi seçense demokratik süreçler çerçevesinde halk faildir ama “halk” derken eğer başka unsurları, küçük grupları kastediyorsanız o zaman farklı bir yargıda, farklı bir değerlendirmede bulunuyorsunuz demektir. AK PARTİ Hükûmetinin kurulması 1 Kasım seçimlerinin ardından halkın iradesiyle olmuştur.

Doğuda yaşanan olaylara ilişkin, yerinde görmek, gözlemlemek, olaylara şahit olmak... Evet, gözlerimiz bakar ama gözlerimizle olaylar arasında ideolojinin o puslu gözlükleri varsa neyi gördüğümüz meselesi karışıktır, ideoloji bize farklı bir hikâye anlatır. Doğuda yaşanan, PKK’nın Kürtler için en büyük problem, en büyük tehlike, en büyük tehdit olması gerçekliğidir. Bugün, Kürt meselesinin de çözümünün önündeki, Türkiye’de barışın da önündeki en büyük engel PKK’nın terörüdür. Eğer biz barış ve çözüm istiyorsak, eğer biz olağan siyasal süreçlerle demokrasi ve özgürlük temelinde bir Türkiye talep ediyorsak öncelikle teröre karış çıkmamız gerekir. Doğuda yaşanan olaylar... Hastanelere kim roketatar atmış? Ambülansları kaçıran kim, sivil halkın üzerinde ateş açan kim? Bütün bunlar ve sayısız örnek buradaki hendeklerin arkasında yer alan eli silahlı terör örgütü elemanlarını işaret ediyor.

Bakın, Diyarbakır’da bir Kurşunlu Camisi hadisesi yaşandı. Halkların Demokratik Partisinin Sayın Eş Başkanlarından biri “Havadan bombalandı.” dedi, diğeri “Karadan tankla vuruldu.” dedi. Herhâlde aralarında irtibat da yok yani bu propaganda meselesine ilişkin olarak.

Gerçekten de biz bu demokratik süreçleri önemsiyoruz, Halkların Demokratik Partisinin Türkiye’nin bu önemli Kürt probleminin çözümünde oynaması gereken rolü önemsiyoruz. Bu rol, kesinlikle teröre karşı durmakla ve demokratik süreçleri desteklemekle olur. Kendilerinde de esasen Türkiye’nin barışı ve sadece Türkiye’nin değil, bölgenin de barışı için beklentimiz, adil olmak, hakkaniyetli olmak, teröre karşı durmak, Kürtlerin, Türklerin, herkesin barışı için çaba göstermektir. Bunu samimi bir dilek olarak ifade ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bostancı.

Sayın Baluken’in söz talebi vardır.

Buyurunuz Sayın Baluken.

34.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tabii, adımıza kürsüye çıkan her sayın milletvekili 10 defa düşündükten sonra orada o söylemi dile getiriyor; bunu öncelikle ifade etmek istiyorum. Biz, o kürsüden kullanmış olduğumuz her cümlenin arkasındayız.

Bu Hükûmetle ilgili “darbe Hükûmetidir” derken de demin ben o kürsüden neden “darbe Hükûmeti” dediğimizi ifade ettim. Eğer bir ülkede demokratik yollarla yapılmış seçimlerde ortaya çıkan sonuçlar tanınmıyorsa, o ülkede ortaya çıkan halk iradesiyle yapılan koalisyon görüşmelerine müdahale ediliyorsa; en fazla oy alan 2’nci siyasi partiye hükûmet kurma görevi anayasal süre içerisinde, bir hafta kalmasına rağmen, verilmiyorsa; bir Meclis, bir Parlamento bir tek komisyonunu bile oluşturmadan tekrar seçime gidiyorsa, seçimden sonra iki gün üst üste bile Genel Kurul toplanıp bir çalışma ortaya koyamıyorsa orada açık bir darbe vardır. Ve bu darbeyi yapan da gerek saray gerekse de onun talimatlandırdığı AKP’nin kendisidir. Yasa ve Anayasa, maalesef, 7 Haziran seçimlerinden sonra tamamen rafa kaldırılmıştır. Şu anda da o darbe süreci aynı şekilde devam ediyor.

Bir kentte yirmi bir gün süren sokağa çıkma yasaklarının dayandığı hukuki gerekçe nedir? Soruyoruz, çıkıp açıklasınlar. 3 sayın bakan var burada… Anayasa’nın yaşam hakkı, seyahat hakkı, eğitim hakkı, sağlık hakkı başta olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin tamamını rafa kaldıran, sokağa çıkma yasakları hangi hukukla açıklanacak? Ben oturumun başında da belirtmiştim, sokağa çıkma yasağı artık evde kalma yasağına ve pencereye çıkma yasağına dönüştü. Silopi’de insanlar pencereye çıktığı için keskin nişancılar tarafından katlediliyorlar. Silopi’de insanlar kendi evlerinden zorla toplanıp kapalı spor salonlarına götürülüp orada hapsediliyorlar. Bize inanmıyorlarsa seçimde ittifak yaptıkları HÜDA PAR’ın bugün yapmış olduğu açıklamalara baksınlar. HÜDA PAR yaptığı açıklamada, üyelerinin evlerinin zorla askerler tarafından gasbedildiğini ve cephe olarak kullanıldığını söylüyor. AKP’nin sayın grup başkan vekili burada “Hastaneye roket atıldı, şuraya şu atıldı.” diyerek durumu kurtaramaz. Cizre Devlet Hastanesinin şu anda karargâh olarak kullanıldığını bilmiyor mu? Bakın size birkaç tane resim göstereyim, şu anda Silopi’de, Cizre’deki mevcut durum bu, bakın: Öğrencilerin olması gereken okulda “Öğretmenler yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.” denilen tablonun arkasındaki, pankartın arkasındaki resim budur. Bu, darbe dönemini bile aşan, sıkıyönetim dönemlerini bile aşan açık bir faşizm uygulamasıdır. Dolayısıyla sokakta cenazeleri çürümeye bırakan, günlerce orada katlettikleri cenazelerin defnine izin vermeyen, yürüttükleri savaşın hukukuna bile uymayan bir anlayış darbe hükûmetinden çok daha ağır siyasi eleştirileri fazlasıyla hak ediyor.

Biz ne söylediğimizi biliyoruz, bundan sonra da bu konuda gerekli olan şeyleri söylemeye, kürsüden bütün Türkiye kamuoyunu bilgilendirmeye devam edeceğiz.

Teşekkür ediyorum.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Demirel, buyurunuz.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – AKP grup başkan vekili, özelde eş başkanlarımızın ifade ettiği Kurşunlu Camisi’ne ilişkin ifadelerinin birbiriyle haberdar olmadıkları bilgisini aktardı. Ben ona ilişkin, o sataşmaya ilişkin söz hakkı istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Demirel, buyurun.

69’a göre size iki dakika söz veriyorum. Yeni bir sataşmaya mahal vermeyiniz lütfen.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

6.- Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, Kurşunlu Camisi’ni sokağa çıkma yasağının kaldırıldığı anın akabinde gidip gören biri olarak ifade ediyorum: Evet, yukarıdan helikopterlerle yakıcı madde atılıyor ve yere düştüğü an itibarıyla yanmaya başlıyor. Bunu direkt gözlerimizle gördüğümüz için ifade ediyoruz, bu bir.

İkincisi: Hem havadan bombalanmayla hem de karadan tankların, topların, akreplerin, zırhlı araçların oradan ateş açmasıyla yakılan bir Kurşunlu Camisi profilini oraya gelen arkadaşların hepsi çok net görebilirdi. O dönemde…

REŞAT PETEK (Burdur) – PKK yapıyor!

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) – Evet, o dönemi bizzat gören, helikopterden nasıl yakıcı maddenin atıldığını bizzat gören, tanıklık eden biri olarak konuşuyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Ve aynı zamanda oradaki esedullah timinin yazımına da direkt tanıklık eden biri olarak söylüyorum. Kimdir esedullah timi? Verseydi bu Hükûmet cevabını şimdiye kadar, neden vermedi? Dokuz gündür 12 yurttaşımız Silopi’de hastaneye götürülemiyor, cesetler Silopi Devlet Hastanesine götürülmüyor. Yani siz nasıl bir inanç özgürlüğünden bahsedebilirsiniz burada, nasıl bir demokrasiden, özgürlüklerden bahsedebilirsiniz? Evler işgal ediliyor, okullar işgal ediliyor.

OKTAY ÇANAK (Ordu) – Devlet işgal etmez!

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - Şu anda Silopi Belediyemiz işgal altındadır. Bunu hepiniz çok iyi biliyorsunuz. Belediyeye polis, asker el koymuş durumdadır. Ben, şunu çok net söyleyeyim: Okullar, hastaneler, evler… Silopi’ye gidelim, birlikte görelim; halkın evlerine el konulmuş, ya çıkarmışlar dışarıda bekletiyorlar, “Gidin, gidin.” diyorlar, kurşunların altına sürüyorlar ya da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - …evde bütün eşyalarına el koyuyorlar, onları rehin tutuyorlar. Bu mudur sizin anlayışınız?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize)– Koskoca yalan söyledin.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Demirel.

Değerli milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.56

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.07

BAŞKAN: Başkan Vekili Pervin BULDAN

KÂTİP ÜYELER : Sema KIRCI (Balıkesir), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)

------0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Değerli milletvekilleri, gündemin “Sözlü Sorular” kısmına geçiyoruz.

IX.- SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI (x)

1.- Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun'un, kamu personeli ile ilgili bazı verilere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/11) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

2.- İstanbul Milletvekili Erkan Kandemir'in, akaryakıt desteklerinden faydalanan balıkçı gemilerine ve yenilenen balıkçı barınakları sayısına ilişkin sözlü soru önergesi (6/48) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

3.- İstanbul Milletvekili Erkan Kandemir'in, deniz ticareti istatistiklerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/49) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

4.- İstanbul Milletvekili Erkan Kandemir'in, havayolu sektörü ile ilgili verilere ilişkin sözlü soru önergesi (6/50) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

5.- İstanbul Milletvekili Erkan Kandemir'in, İstanbul'da yapımı devam eden 3. köprünün çevreye etkisine ve köprünün proje maliyetine ilişkin sözlü soru önergesi (6/51) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

6.- İstanbul Milletvekili Erkan Kandemir'in, 2003-2014 yılları arasında yenilenen demir yolu hatlarına ve demir yollarında yaşanan kazalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/52) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

7.- Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun'un, 2002-2005 yılları arasında ulaştırma, depolama, bilgi ve iletişim sektörlerinde yaşanan gelişmelere ilişkin sözlü soru önergesi (6/53) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

8.- Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun'un, elektronik haberleşme, havacılık ve uzay teknolojileri alanında yürütülen çalışmalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/54) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

9.- Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun'un, kara yolu yapım çalışmalarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/55) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

10.- Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun'un, 2003-2015 yılları arasındaki kara yolu taşımacılığı verilerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/56) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

11.- Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun'un, kara yollarındaki denetim ve araç muayene istasyonu sayılarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/57) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

12.-Bolu Milletvekili Ali Ercoşkun'un, 2003-2015 yılları arasındaki demir yolu yapım çalışmalarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/58) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

13.-Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen'in, Beşikdüzü-İskenderli-Tonya yolu yapım çalışmalarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/66) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

14.- Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen'in, Trabzon Limanı'nın transit ticaret amacıyla kullanımının teşvik edilmesine yönelik çalışmalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/74) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

15.- Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen'in, Yomra-Özdil yolunun yapım ve iyileştirme çalışmalarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/79) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

16.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı'nın, Konya Yeni Çevre Yolu Projesi'ne ilişkin sözlü soru önergesi (6/89) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

17.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı'nın, Konya'daki araç muayene istasyonu sayısının yetersizliğine ilişkin sözlü soru önergesi (6/90) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

18.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı'nın, Konya Ereğli'ye bölgesel bir havalimanı açılıp açılmayacağına ilişkin sözlü soru önergesi (6/91) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

19.- Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen'in, bakan korumalarının uçaklara silahlı olarak bindiği iddialarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/97) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

20.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı'nın, Konya Metro Projesi'ne ilişkin sözlü soru önergesi (6/99) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

21.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı'nın, Konya-Kayacık Lojistik Merkezi Yapımı ihalesine ilişkin sözlü soru önergesi (6/100) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

22.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, baz istasyonlarına ve insan sağlığına etkilerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/110) ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, “Sunuşlar” bölümünde belirttiğim, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Sayın Binali Yıldırım’ın birlikte cevaplandırmak istediği sözlü soru önergelerini cevaplandırmak üzere Sayın Bakanı kürsüye davet edeceğim.

Sayın milletvekilleri, siyasi parti gruplarının anlaşması nedeniyle, soru-cevap işlemine ayrılan süreyi daha verimli kullanmak için önergelerin okunması işlemi yapılmayacaktır. Önergeler tam metin hâlinde tutanak dergisinde bastırılmaktadır. Ayrıca, cevaplanacağı önceden bildirilen soru önergelerinin özet bilgilerini içeren liste gruplara dağıtılmıştır.

Şimdi Sayın Bakana söz vereceğim.

Buyurunuz Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün mübarek Mevlit Kandili, sözlerimin başında sizlerin ve milletimizin kandilini tebrik ediyorum.

Bugün cevaplandıracağım sorular: Birinci soru, Bolu Milletvekili Sayın Ali Ercoşkun’un Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına yönelttiği (6/11) esas numaralı soru, kamudaki istihdamla ilgili bir sorudur.

2002-2015 yılları arasında kamu personelindeki artış oranı yüzde 30,34’tür. Başka bir deyişle, istihdam edilen kamu personeli sayısı 3 milyon 339 bin 86’dır. Kamuda çalışan kadın sayısı oransal olarak yüzde 37’dir. Kamu kurumlarında yüzde 3’lük engelli personel kapsamında çalışanların sayısı da 63.207’dir. Ancak bazı branşlarda, öğretmen, din görevlisi, sağlık personeli gibi yeterli talep olmadığından boşluklar mevcuttur. 2002-2015 yılları arasında engelli çalışan adedi yüzde 604 oranında artmıştır.

Bolu Milletvekilimiz Sayın Ali Ercoşkun’un (6/53) esas numaralı soru önergesinde ulaştırma ve iletişim sektörünün gayrisafi millî hasıladaki payları istenmektedir.

Değerli milletvekilleri, ulaştırma ve haberleşme alanında yaptığımız yatırımların ekonomiye olumlu yansıları her yıl, geçtiğimiz on yılda görülmüştür. İhracatımız 3 kat, toplam ticaretimiz 400 milyarın üzerine çıkmış ve buna uygun olarak da ulaşım ve iletişim altyapısı önemli ölçüde gelişmiştir. Bunun sonucu gayrisafi millî hasıla içerisindeki -yurt içi hasıladaki- ulaşım ve iletişim payı yüzde 11’den yüzde 15,6’ya çıkmıştır. Bu da ülkemizin büyümesiyle beraber ulaşım ve iletişimdeki büyümenin, hatta iletişimdeki büyümenin ülke genel büyüme oranının biraz daha üzerinde olduğunu göstermektedir.

Ulaşım ve iletişim bir ülkenin kalkınmasının, büyümesinin, vatandaşın yaşam kalitesinin artmasının, hayatının kolaylaştırılmasının olmazsa olmaz şartıdır. Bu anlamda, yurdun her tarafında yaptığımız bölünmüş yollarla ülkenin doğusunu batısıyla, kuzeyini güneyiyle birleştirdik, yolları böldük, hayatları birleştirdik. Diğer bir yandan da hava yolunu halkın yolu hâline getirdik. Yaklaşık 15 milyon vatandaşımız da ilk defa uçakla tanıştı. Artık bütün kesimlerden vatandaşlarımız rahatlıkla uçağa biner hâle geldi, hava yolunu kullanır hâle geldi. Dolayısıyla hava yolu artık imtiyazdan çıktı, ihtiyaca dönüşmüş oldu.

Değerli milletvekilleri, diğer bir soru, yine Bolu Milletvekilimiz Ali Ercoşkun’un sorusu kara yolu ağ uzunluğuyla ilgilidir.

Kara yolu ağ uzunluğumuz bugün itibarıyla 66.244 kilometreye ulaşmıştır ancak Türkiye’deki tüm yol ağ uzunluğu 420 bin kilometrenin üzerindedir. Bunda ne var? Köy yolları var, belediye yolları var, orman, arazi yolları var. Kara yollarının ağı dışındaki bütün yolları dâhil ettiğimizde 420 bin kilometredir.

Kara yollarındaki önemli bir gelişme sathi kaplama-sıcak asfalt dengesidir. 2003 öncesi sathi kaplama miktarı yaklaşık 50 bin kilometre yani 63 bin kilometre yolun 50 bin kilometresi sathi kaplamayken bugün sathi kaplama miktarı 43 bine gerilemiş, sıcak karışım miktarı da 19.300 kilometreye çıkmıştır. Bunun anlamı nedir? Bunun anlamı yollarımızın kalitesinin artmasıdır, yollardaki seyahatin daha konforlu hâle gelmesidir, daha emniyetli hâle gelmesidir, zaman ve akaryakıt tasarrufundan ülkenin kazançlı çıkmasıdır. Bunun üç tane somut örneği var, bir tanesi: Kara yollarındaki trafik 3 kat arttı geçtiğimiz on iki yıl içerisinde. Motorlu taşıt miktarı 8,5 milyondan 20 milyona çıktı. Kara yollarındaki kazalar da 3 kat arttı ama ölümlü kazalar yüzde 63 oranında azaldı. Bu da yolların standardının geliştirilmiş olmasından kazalarda yol kusuru tamamen en arka sıralarda artık yer almakta, kazaların hâlâ birinci ve öncelikli nedeni insan hatası olarak önümüze çıkmaktadır. Dolayısıyla, bundan sonra kazaları daha da aşağıya çekmenin yolu insanımızın, sürücülerimizin bilinçlenmesi ve eğitilmesinden geçmektedir. Bu da toplumsal bir seferberliğin sonucu gerçekleşecektir.

Zaman darlığı yüzünden kısa kısa geçiyorum.

İstanbul Milletvekilimiz Sayın Erkan Akdemir’in soru önergesi Yavuz Sultan Selim Köprüsü ile onun bağlantı yollarına aittir.

Sizin de İstanbul’a gittiğinizde görebileceğiniz gibi, dünyanın en geniş açıklığa sahip köprüsü. Üzerinde 4 gidiş, 4 geliş kara yolu olan ve 2 tren hattı bulunan ve yine dünyanın en yüksek kule sahipliğini haiz bu köprü büyük oranda tamamlanmıştır. Köprünün tabliye yerleştirme işi yüzde 95 seviyesindedir, ana kablo montajı yüzde 97’i geçmiştir. Genel gerçekleşme yüzde 88’e ulaşmıştır. Buna sadece köprü değil, etrafındaki 115 kilometre bağlantı yolları da dâhildir. Bu hâliyle, köprümüz 2016’nın ilk yarısında, tahminen nisan, mayıs ayında hizmet vermeye başlayacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu köprünün ve bağlantı yollarının hizmete girmesiyle İstanbul’daki şehir içi ağır vasıta trafiği tamamen kuzeydeki köprüye aktarılmış olacak ve dolayısıyla İstanbul’daki birinci köprü, ikinci köprü daha ziyade küçük araçlara tahsis edilecek ve trafik sıkışıklığı bir anlamda biraz daha rahatlayacaktır.

Tabii, köprünün devamı olan, Kuzey Marmara Otoyolu, bir ucu Akyazı’dan başlayıp Şile istikametinde köprüye bağlanan, diğer taraftan da Kınalı ile Yassıören arasında gerçekleşecek kısmı da önümüzdeki mart ayında yap-işlet-devret modeliyle gerçekleştirilecek, ihalesi yapılacaktır.

Bir başka soru, (6/56) esas numaralı, Bolu Milletvekili Sayın Ali Ercoşkun’un sorusudur. Bu da yine kara taşımacılığıyla ilgili bir sorudur. Soruları tam okumuyorum, zaman tasarrufu nedeniyle. Doğrusu bu soruda sorulan şey, kara taşımacılığında ne gibi değişiklikler olduğu yönündedir.

Kara yolu taşımasının bir mevzuatı yoktu, mevzuata bağlandı. Taşımalar belgelendirme sistemine bağlandı. Sadece taşımacılık vardı, taşımacılığın alt grupları tanımlandı. Lojistikler, uluslararası taşımalar, şehir içi taşımalar, şehirler arası taşımalar vesaire 35’ten fazla taşıma sektörünün alt grupları tanımlanmış oldu.

Trafiğe kayıtlı araç sayısı -az önce söyledim- 19 milyon 793 bin 995. Bunun yarısı otomobil, diğeri de diğer türlerden oluşuyor, detaya girmek istemiyorum. Bu sistemle yol kontrollerinde aşırı yüklemelerin de önüne geçilmiş hem trafik kazaları hem de yolların daha kısa zamanda tahrip olması önlenmiş durumdadır. Ayrıca, hurda araçlar, özellikle 22 yaş ve üzerindeki araçlar trafikten çekilmek suretiyle hem sürdürülemez olan, sürücüler için büyük bir yük olan bu sorun ortadan kaldırılmış, ayrıca hak sahiplerine de önemli miktarda maddi katkı sağlanmıştır.

(6/57) esas numaralı, yine Sayın Ali Ercoşkun’un sorusu piyasadan çekilen araçlarla ilgilidir. Bunu zaten cevaplandırdım.

Şimdi bir başka soru, Sayın Erkan Akdemir’in (6/58) esas numaralı sorusu hızlı tren hatları ve demir yolu yapım çalışmalarıyla ilgilidir.

2003 yılında ülkemizde 10.984 kilometre demir yolumuz vardı ama bu demir yollarımızın 1950 yılından itibaren maalesef gerektiği kadar üzerinde durulmadı ve yenilenmesi yapılmadı, yeni hatlar doğru dürüst yapılmadı. Elimizdeki 11 bin kilometre demir yolunun büyük bir kısmı Osmanlı’dan zamanımıza kalan 4 bin kilometre ve onun üzerine yapılan 7 bin kilometre, cumhuriyetimizin ilk yıllarında Atatürk’ün bizzat demir yolu seferberliğiyle başlattığı demir yollarıdır. Demir yollarındaki bu ihmal büyük boyutlara ulaşmış, artık demir yollarında sürdürülemez bir hâl almıştır.

Göreve geldiğimizde demir yollarıyla ilgili çok önemli kararlar aldık. Bu kararlardan bir tanesi hızlı tren. Yıllarca konuşulan, ülkemizin özlemini duyduğu hızlı treni devreye soktuk. Burada da hedef, üç medeniyetin, Selçuklu’nun, Osmanlı’nın ve modern Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentlerini birbiriyle hızlı trenle bağlamaktı. Yani önce Ankara-İstanbul’a başladık, daha sonra Ankara-Konya ve Konya-İstanbul olarak şu anda hızlı tren faaliyet gösteriyor ve milyonlarca… Sadece Ankara-Konya’dan bahsediyorum, 7,5 milyon insan demir yoluyla seyahat ediyor. Eskişehir’deki sayı bunun çok daha üzerinde. Âdeta bu şehirler birbiriyle birleşmiş durumdalar. Eskişehir’de oturuyor insanlar, Ankara’da üniversitede okuyor veya Ankara’da oturuyor, Eskişehir’de çalışıyor. Böylece, hem şehirler arasındaki hareketlilik artmış hem de vatandaşlarımızın hayatı kolaylaşmıştır.

Diğer yaptığımız önemli bir şey demir yollarında -çok fazla şey var ama zaman darlığıyla detaya girmeyeceğim- sinyalleme işine ağırlık verdik. Demir yolu hatlarımızda sinyalleme çok azdı, elektrifikasyon çok azdı. Yani dizelli setler vardı, sinyalsiz sistemler vardı. Bu da verimli işletmecilik için önemli bir engeldi. Sinyallemede şu an itibarıyla elektrikte 3.748, sinyalde de 4.412’ye ulaştık. Daha çok gidecek yolumuzun olduğunu buradan ifade edebilirim. Bu konuyu da şimdilik burada kesiyorum daha farklı sorulara cevap vermek bakımından.

Sayın Erkan Akdemir’in sözlü sorusu da hemzemin geçitlerle ilgilidir. Hemzemin geçitleri… 2003 yılında 447 tane kontrollü geçiş varken şu anda 1.068’e ulaşmıştır. Şu andaki toplam hemzemin geçit 4.810, bu yaptıklarımızı da düşmüş olup 3.110 adet. Bundan sonraki hedefimiz, olabilecek her yerde kontrollü geçişlerin sağlanması şeklinde olacaktır.

Diğer bir sorumuz havacılıkla ilgilidir. Yine, Erkan Akdemir’in (6/50) sayılı sorusu…

BAŞKAN – Sayın Bakanım, sayın vekilin soy ismi “Akdemir” değil, Sayın Kandemir.

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Kandemir... Özür dilerim, düzeltiyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Onu da “ak” yaptınız yani.

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Kandemir, Akdemir… O benim hatam, düzeltiyorum, Erkan Kandemir.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanın dikkatine de teşekkür ederiz, harika.

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Teşekkür ederiz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bundan sonra eskisi gibi olmayacak, öyle yani…

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Eyvallah…

Hava yoluyla ilgili on üç yıl önce 34 milyon toplam taşıma vardı Türkiye’de, şu anda 180 milyon; 26 açık havalimanı vardı, şu anda 55 havaalanına çıktı; 65 bin çalışan vardı, 170 bine çıktı. Yani şöyle bir karşılaştırma yapmanızı istiyorum: 2003’teki bütün havacılıkta çalışanların sayısı kadar bugün Atatürk Havalimanı’nda çalışan var, sadece bir havalimanımızda. Değişim dünyadaki havacılığın büyümesinin üst üste 3 katından fazla olmuştur. Türkiye’deki havacılıkta büyüme hiçbir zaman yüzde 10’un altına düşmemiş ve genellikle de yüzde 14-15 seviyesinde gerçekleşmiştir.

Bütün bunlar olurken yap-işlet-devret modelini kullanarak birçok yeni havalimanımızı devreye aldık. Antalya var, İzmir var, İstanbul’un ilave kısımları var, Dalaman var, Milas var, Zafer Havalimanı var ve ayrıca, yine genel bütçe imkânlarıyla da birçok ilimizde yeni terminaller, yeni apronlar ve yeni pistler devreye alınmıştır. Gündemimizde şu anda yapılacak yine yeni havalimanları var. Bunları da zaman içerisinde halkımızla, sizlerle paylaşmış olacağız.

Sayın Erkan Kandemir’in diğer bir sorusu, deniz taşımacılığında sağlanan ÖTV muafiyetinin sektöre yansımalarıyla ilgilidir.

Burada da kısaca sonuçlara değineceğim. Kabotaj hattında taşınan yolcu sayısında yüzde 61 artış olmuştur yakıtın ucuzlamasıyla, araç sayısında yüzde 95 artış olmuş, yük taşımasında da yüzde 74 artış sağlanmıştır. Bu ÖTV’siz yakıt uygulamasıyla sektöre yaklaşık olarak 3,5 milyar bir kaynak aktarılmıştır.

Balıkçılar için ayrı soruluyor. Balıkçılara da yaklaşık 1 milyon ton yakıt verilmiş ve bunun karşılığında sektöre parasal olarak 1 milyar 331 milyon destek sağlanmıştır. Her ikisini topladığımızda rakam yaklaşık 5 milyara ulaşmaktadır. Bu süre içerisinde 45 adet balıkçı barınağının yapımı gerçekleştirilmiş, önümüzdeki dönem içerisinde de ihtiyaç olan bütün yerlere balıkçı barınağı yapılacaktır.

Sayın Erkan Kandemir’in (6/49) sayılı sorusunda da yine limanlarla ilgili yük taşımaları sorulmaktadır.

Limanlarımızda yük taşımalarında 2003’ten 2014 sonu itibarıyla artışlar şu şekildedir: 283 milyon tona erişmiştir toplam dış taşımalar, böylece yüzde 90 artmıştır. Ülkemizin dış ticaret içerisindeki deniz yolunun parasal değer payı 57 milyar dolardan 2014 yılı sonu itibarıyla 228 milyar dolara yükselmiştir. Bu çok çarpıcı bir yükselmedir.

Diğer bir yükselen oran da kruvazör taşımacılığındadır. Kruvazör taşımacılığında da yüzde 56 artış sağlanmış ve ülkemize gelen, 12 limanımızdaki yolcu sayısı 580 binden 1 milyon 800 bin mertebesine ulaşmıştır.

Evet, denizcilik sektörünü de geçiyoruz. Daha çok konu var. Tabii, zaman sıkıntısı var. Diğer, biraz da muhalefet partilerimizin sorularına gelelim. Can kulağıyla dinleyin, sıra sizde.

Trabzon Milletvekili Sayın Haluk Pekşen… Soruyu biliyorsunuz, değil mi? Bir yol, Beylikdüzü-İskenderli-Tonya yolu.

HALUK PEKŞEN (Trabzon) – “Beşikdüzü” diye düzeltelim Sayın Bakanım.

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Beşikdüzü mü? Karıştırıyoruz bugün. Beşikdüzü, tamam.

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Beylikdüzü İstanbul’da.

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Beşikdüzü, düzelttik. Beylikdüzü de bizim, neyse.

Yolun toplam boyu 25 kilometre. Birinci ihalesinde -3/2007’de yapmışız- Şen-Gök Keleşoğlu Atabey Ortak Girişimi kazanmış. Daha sonra, tabii, oradaki arazi zor bir arazi, çok fazla deplasmanlar var, çok fazla kamulaştırma var. Yolun esasında gecikmesinin nedenlerinden bahsediyorsunuz. 3 ana nedeni var. Bir tanesi kamulaştırmanın, mahkemelerin çok uzun süre alması ve kamulaştırmaların yapılamaması. Hâlâ devam eden kamulaştırma problemleri var. Bir diğer konu trafik altında çalışma mecburiyeti var. Aynı zamanda trafik çalışıyor ve yol yapılıyor, onun kaybettirdiği bir zaman var. Bir başka konu da deplaseler var, elektrik hatları var, su hatları var çeşitli diğer kurumlara ait. Onların aktarılması, yolun temiz hâle getirilmesi ciddi bir sorun. Daha sonra yeniden ihale yapılmış 15/05/2012’de, bu sefer de Güçlü ve Askal Ortak Girişimi ihaleyi almış, çalışmalar devam ediyor. Şu ana kadar yaklaşık olarak toplam 9 kilometrelik bölümü sathi kaplama olarak trafiğe açılmış, yapım çalışmaları kamulaştırma sorunu olmayan 4 ve 7’nci kilometrelerde devam ediyor. 31/12/2017’dir işin yapım tarihi, sözleşme süresi, bu süre içerisinde yapılması için gereken çaba gösterilecektir.

Diğer bir soru Trabzon Limanı’yla ilgilidir. Bilindiği gibi, Trabzon Limanı 2003’te otuz yıllığına özel sektöre devredilmiştir. Devlet tarafından işletildiğinde Trabzon Limanı’nda bir yılda taşınan toplam yük 997 bin tondu, özel sektöre geçtikten sonra bir yılda taşınan yük miktarı 2 milyon 824 bine çıkmış. Yine, konteyner elleçlemesiyse 2002 yılında 1.046 adetken 2012 yılında 45 bine çıkmıştır ve özel sektöre geçtiği ilk günden bugüne kadar 35 milyon dolarlık yeni yatırım yapılmış, kapasite 3.9 milyondan 10 milyon tona çıkarılmıştır.

Bu limanımız, bilindiği gibi, Afganistan’a sevkiyatta yoğun olarak kullanılmış, NATO tarafının Afganistan’dan çekilmesi esnasında bütün yüklerin transfer merkezi hâlinde uzun süre hizmet vermiştir. Liman işletmesinin çeşitli dış transferlerle ilgili, transit taşımalarla ilgili çalışmaları devam ediyor. Kazakistan’la transit görüşmelerinin hâlen devam ettiği ve prensip anlaşmasına varıldığı ifade edilmektedir. Bir limanın transit liman olması limanın tek başına çok iyi olmasına bağlı değil. Arka planına, pazarlara yakınlığına bağlı, altyapı imkânlarına bağlı. Dolayısıyla, bir de ülkemizin diğer ülkelerle ilgili stratejilerine de yakından bağlıdır.

Diğer bir soru, Sayın Haluk Pekşen’in. Bu da Yomra-Özdil yoluyla ilgilidir. Yomra-Özdil yolu, ilk ihalesi TERYAP-Mehmet Patır ortak girişimine yapım ve iyileştirme olarak verilmiş, 8 kilometrelik kısmı tamamlanmış ve sathi kaplama seviyesinde trafiğe açılmıştır. Ancak, yol bitmemiş, daha sonra diğer kısmı için de ihale gerçekleşmiş, şu anda KİK’te. İhaleyi Bakanlık yapıyor, bir karar veriyor, katılanlar itiraz ediyor, KİK’e gidiyorlar. KİK’te çözümlenirse çözümleniyor, çözümlenmezse yargıya götürüyorlar. Dolayısıyla, hukuki süreç devam ediyor, bu süreç tamamlanınca işe başlanacak ve süratle yapımı tamamlanacaktır. Yine buradaki gecikmelerde de az önce bahsettiğim hususlar geçerlidir.

Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı’nın soruları: Konya Çevre Yolu Projesi. Konya Çevre Yolu Projesi’ni Mustafa Bey bilir. Konya çevre yoluyla ilgili bir bölümünde, 122 kilometrelik bölümün 25 kilometresinin yapımı devam etmektedir. Global kaleminden yapılan bu iş, hacmi büyük olduğu için, 2016 yatırım yılında tamamı ayrı, müstakil bir proje olarak teklif edilecektir. Yol üzerinde 6 adet tünel, 14 adet viyadük vardır. Kamulaştırma problemi olmayan kesimde çalışma başlamıştır, diğer kesimlerde DOP ve KOP uygulamaları marifetiyle kamulaştırmanın daha ekonomik olarak gerçekleştirilmesi için çalışma başlatılmıştır.

Yine, Sayın Mustafa Kalaycı’nın (6/90) numaralı soru önergesi araç muayene istasyonlarıyla ilgilidir. “Konya’da sadece 1 tane vardır.” diyor. İkincinin açılması için çalışma başlatılmış olup 2016’da tamamen faaliyete geçmesi için gerekli firmayla mutabakat sağlanmıştır, daha doğrusu 2016 içerisinde bitecektir. Bunlar, tabii, ihtiyaçlara göre belirleniyor. Bu araç muayene istasyonları 2008’den itibaren tamamen serbestleştirilmiştir. Yurt genelinde 313 tane istasyon hizmet veriyor. Eskiden -bu muayeneler- bürolarda mühürler vardı, geliyorlardı trafik komisyoncuları, demet demet bunları işaretleyip gösteriyor, mühürleyip veriyorlardı ama yeni sistemde artık bunlar iğneden ipliğe çok detaylı muayenelerden geçiyor. Bunu şuradan anlıyoruz: Muayeneye giren araçların yüzde 40’ı ilk muayenede geçemiyor, mutlaka tekrar ediliyor bir ay içerisinde. Bugüne kadar 40 milyon araç muayene edilmiştir. Bu sistemle de kamuya şu ana kadar 4 milyar 300 milyon da kaynak sağlanmıştır, ayrıca 3.500 iş imkânı sağlanmıştır, vatandaşımıza iş bulunmuştur. Ortalama yıllık muayene 8,5 milyon mertebesindedir.

Yine, Konya Milletvekilimiz Sayın Mustafa Kalaycı’nın sorusu: “Seçim arifesinde dönemin Enerji Bakanı Ali Rıza Alaboyun ‘Ereğli’ye bölgesel bir havalimanı yapılacak.’ demiştir. ‘Konya’nın yeni bir havalimanına ihtiyaç yok.’ sözünüzü hâlâ muhafaza ediyor musunuz?” Evet, muhafaza ediyorum, Konya’nın havalimanı vardır, gayet güzel de çalışmaktadır. Kapasite artırımı yeni terminal yapılmak suretiyle 25 bine çıkarılmıştır, ihtiyaç hâlinde de büyüme imkânı mevcuttur. Ali Rıza Bey’in bahsettiği konu biraz farklıdır. Ben kendisiyle de konuştum, onun söylediği şu: “Ereğli, Niğde, Aksaray ve Karapınar’ın faydalanabileceği bölgesel bir havalimanı için Bakanlık tarafından çalışmalar devam ediyor.” Söylediği aynen böyle. Dolayısıyla, Karaman’da bir havalimanı planlaması vardır, Ereğli’ye hizmet edecektir çünkü Ereğli’ye oldukça yakın mesafededir, 60 kilometredir; Konya’ya 135 kilometrededir, Konya’ya hizmet etmesi asla mümkün değildir. Onun dışında da Niğde, Aksaray’ın ihtiyaçları için Bakanlığımız çalışmaları sürdürmektedir.

Sayın Mustafa Kalaycı’nın (6/99) esas numaralı sözlü soru önergesi Konya’nın metroları hakkındadır. Bilindiği gibi, Konya’da toplam 45 kilometrelik bir raylı sistemin bu yılın ilk aylarında Bakanlar Kurulu kararıyla Bakanlığımız tarafından gerçekleştirilmesi yönünde karar alınmıştır. Bu hat 2 kısımdan oluşuyor: Bir tanesi Selçuk Üniversitesi-Beyhekim ve hızlı tren gar istasyonu; diğeri Necmettin Erbakan Üniversitesi-Gar-Fetih Caddesi-Meram arasında gerçekleştirilecektir. İşin safahatı şöyledir: 2015 tarihinde proje ihalesi yapılmıştır. Ön yeterlilikle yapılan ihalenin kısa listesi 30 Kasımda belli olmuştur. Şu anda teknik değerlendirmesi devam etmekte ve mali teklifler açılacak ve proje ihalesi sonuçlandırılacaktır. Proje ihalesinden sonra, tabii, yapım için Kalkınma Bakanlığına teklif edilecek, yapım işine geçilecektir. İhtiyaç, talep durumuna göre hangi hat daha fazla ihtiyaçsa ondan başlanacak, bilahare de diğer hatta sıra gelecektir.

Sayın Mustafa Kalaycı’nın diğer bir sorusu Konya Kayacık Lojistik Merkezi’yle ilgilidir. Lojistik merkezi işinde bir ihale yapılmış ancak gerçek ihtiyaç durumu değiştiğinden bu ihalenin tekrarlanmasına karar verilmiştir. Yeni ihtiyaç değişikliği de şundan kaynaklanmaktadır: Konya’ya, bu bölgeye uzanan birtakım altyapı projeleri vardır. Bu altyapı projeleriyle entegrasyonu sağlayabilmek için lojistik merkezinin büyüklüğü ve imkânları tekrar gözden geçirilmiştir. Lojistik, artık, gelecek ulaştırmasının en gözde alanıdır. Lojistik bir taşıma değildir; depolama, elleçleme, gümrükleme, paketleme, kombine taşımacılık, sigortacılık, stok yönetimi, muayene, gözetim, müşteri hizmetleri, bankacılık, posta hizmetleri gibi entegre bir altyapıdır. Bizim Ulaştırma Bakanlığı için en az 20 adet lojistik merkezinin önümüzdeki beş yıl içerisinde limanlarımız, demir yollarımız, kara yollarımızla entegre olacak bir şekilde yapılması konusunda bir çalışmamız var. Bugüne kadar 6 tane demir yolu lojistik merkezi, 1 tane de kara yolu lojistik merkezi tamamlanmış, diğeri için çalışmalar devam etmektedir.

Sayın Trabzon Milletvekilimiz Haluk Pekşen’in (6/97) esas numaralı sorusu sivil havacılıkta kurallarına göre silahla uçağa binilip binilemeyeceği üzerinedir. Bu anlamda da özellikle bakanların korumalarının silahla uçağa bindiği ve bunun da kurallara aykırı ve tehlike teşkil ettiği yönündedir.

Millî Sivil Havacılık Güvenlik Programı’nda bir yönetmelik var. Bu yönetmelikte “Üst düzey devlet görevlilerine refakat eden koruma görevlilerinin silahla uçağa binmelerine müsaade edildiği takdirde…” Kim müsaade edecek? Kaptan. Kaptan etmezse giremez. Bu bir; kural böyle. “…genel veya özel bir görevlendirme emri aranır. Oturdukları koltuk numaraları kaptan pilota bildirilir.”

Doğrusu bu soruyu da dikkate aldıktan sonra ben bu hükmün biraz gözden geçirilmesi gerektiğine karar verdim ve arkadaşlar bir çalışma yapıyorlar.

Şu olabilir: Yani silahla binmeye sınırlı olarak ne yapılabilir? Silah, bindiği anda teslim edilir, kapalı bir yerde, kilitli bir yerde muhafaza edilir, inerken tekrar kendisine teslim edilir. Yani otururken üzerinde olması birtakım sakıncalar doğurabilir. Bu konuda bir yönetmelik değişikliği çalışmasını arkadaşlarımız yapıyor.

Son sorumuz, Niğde Milletvekili Sayın Ömer Fethi Gürer’in (6/110) numaralı önergesi: Bu da baz istasyonlarının özellikle oyun parklarında, okulların yanında kurulmasının sağlığa zararlı olup olmadığı yönünde. Bir de bu baz istasyonlarını bazen süslüyorlar, ağaca benzetiyorlar, bunların sebebi nedir diye soruyor. Şimdi, bu baz istasyonlarının sağlığa zararlı olup olmadığı konusu çok uzun yıllardan beri dünya çapında tartışılan bir konu olmakla beraber bugüne kadar bunların somut olarak sağlığa zararlı olduğuna dair bir bulgu yok ama bütün bu tartışmaları ortadan kaldırmak için uluslararası düzeyde bir kural geliştirildi. O da, kural da şudur: Kurulacak baz istasyonunun yatay düzlemdeki en yakınındaki binaya 40 volt/metre oranında, bunun üzerinde elektromanyetik dalga neşretmeyecek. Bu ne için konuyor? Meskûn mahaller ile baz istasyonunun konulacağı mesafe için geçerli. Bunun da yaklaşık 20 metrenin altında olmasını biz önermiyoruz, buna izin vermiyoruz. Ama burada bu 20 metreyi şöyle anlamamız lazım: Baz istasyonunun direğinin tepesindeki o elektromanyetik dalga yayan alıcının yatay bir çizgiyle gittiği noktadaki 20 metrede kimse varsa bunun kurulmasına izin verilmiyor tedbir olarak. Ama biz bir şey daha yaptık, bütün dünyada 40 volt/metre uygulaması varken biz 10 volt/metre uygulaması gerçekleştiriyoruz yani 4 kat daha emniyetli bir sınırda bu işi yapıyoruz.

“İstanbul’da ne kadar baz istasyonu var?” diye sorulmuş. 27.110 adet baz istasyonumuz var. Bu baz istasyonlarının kamufle edilmesi bunun zararlarıyla alakalı olmayıp belediyeler burada görsel amaçlı birtakım böyle işler yapmaktadır, yoksa bunun zararlarını gizlemeye yönelik bir konu söz konusu değildir.

Arz ederim.

“Bir tane soru eksik.” demişler ama bilmiyorum, sayfa 29…

Sayın Başkanım, isterseniz onu da cevaplayayım, eksik soru kalmamış olsun.

Sayın Ali Ercoşkun’un (6/54) numaralı TÜRKSAT ile ilgili bir sorusu; TÜRKSAT uydu tasarım çalışmaları, yerli uçak ve havacılık, uzay konusundaki AR-GE faaliyetleriyle ilgili.

Açıkçası, TÜRKSAT’la ilgili, şu anda uydu kapasitesi yeterince vardır ve en gelişmiş uydularla hizmet vermektedir. En son, 2 adet TÜRKSAT 5A-5B uyduları yörüngelerine gönderilmiştir, şu anda da TÜRKSAT 6A uydusu için millî uydu yapımı konusunda TÜBİTAK’la da çalışmalar devam etmektedir. 2019’da tamamen kendi mühendisimiz, kendi akıl, terimizle yaptığımız uyduyu yörüngesine göndermiş olacağız.

Bölgesel yerli uçak çalışmalarıyla ilgili de Savunma Sanayii Müsteşarlığı, STM Şirketi ve Bakanlığımız arasında bir çalışma devam etmektedir. Önümüzdeki aylarda bu konuda da somut gelişmeleri sizlerle paylaşma fırsatını bulmuş olacağız.

Beni sabırla dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum.

Yeni çalışma dönemimizin hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun.

BAŞKAN – Sayın Bakan, size ayrılan süre dolmadı ama isterseniz yerinize oturabilirsiniz, soru sahibi sayın milletvekillerine yerlerinden söz vereceğim.

İlk söz, Sayın Pekşen.

Buyurunuz, yerinizden açıklama yapabilirsiniz.

HALUK PEKŞEN (Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Bakanın açıklamaları, doğrusu, beni hiç tatmin etmedi. Nezaketine teşekkür ediyorum tabii, havacılıkla ilgili söyledikleri beni çok mutlu etti çünkü Türkiye’nin havacılık yatırımına yirmi yılını vermiş, havacılık konusunda da çok büyük emeği olan bir hukukçu olarak bunları söyleyeceğim.

Sayın Bakan, ben merak ediyorum tabii, eğer hafızasında varsa, hatırlıyorsa, kendisinin bugün Türkiye’de uçan herhangi bir hava yolu şirketinin lisansına imza attığı var mıdır? Onun döneminde, Sayın Bakanın döneminde kurulmuş ve uçan herhangi bir hava yolu şirketi adı hatırlıyor mu? Bu bir.

İkincisi: Sayın Bakan çok ciddi havacılık yatırımları yaptıklarını ifade ettiler. Ben yine şunu soruyorum: Sayın Bakan, bu yaptığınız yatırımlar Eurocontrol gelirlerinin dışında herhangi bir gelir kaynağından yapılmış mıdır? Sizin Eurocontrol gelirlerini artırma yönünde herhangi bir faaliyetiniz oldu mu? Ama burada oturan bir grup başkan vekili eski bir bakanın attığı bir imzayı hatırlıyorum, kendisine Türkiye adına da teşekkür ediyorum, çok sayıda da bu yönde yapılmış olan işlemleri hatırlıyorum. Biz de bu görevlerin içerisinde olduk.

Evet, uçaklara silahla binilmesine ilişkin yönetmelik değişikliği konusundaki söylediklerinize teşekkür ediyorum, dikkate aldığınız için. Dünyada ICAO kurallarına aykırı yönetmelik yalnızca bizde vardı, bunu gözden geçireceğiniz için çok mutlu oldum Sayın Bakanım.

Bir diğeri de memleketim Trabzon’la ilgili. Evet, limanın kapasitesi artırıldı, keşke artırılmasaydı çünkü oraya kömür tozu geldi, şu anda insanlar kanserle boğuşuyor Trabzon’da, bu ayrı bir problem ama benim sorduğum asıl soru şuydu Sayın Bakanım: Trabzon Limanı’ndan sizin Bakanlığınız döneminde özellikle 2006 yılından sonra İran’a konteyner ya da kara yükü taşıması neden sona erdi? Herhangi bir tır taşıması niye yok? Bu bir.

İki: Limana neden büyük kapasiteli gemiler giremiyor? 10,25 metre o limanın derinliği; doğal olarak uluslararası taşımacılık yapan gemiler o limana o “draft”tan dolayı giremiyorlar. Bu da Bakanlığınızın bilgisinde olmasına rağmen bugüne kadar herhangi bir tedbir neden alınmadı? Bunu da açıklamanızı istirham ediyorum Sayın Bakanım.

Bir başka konu da, sizi dikkatle takip eden bir milletvekili olarak ifade ederseniz sevinirim Sayın Bakanım, açıklarsanız: İpekyolu Demiryolu Projesi’ni anlattığınız bir açıklamanızı izledim, bu projeyi de partinizin yaptığına ilişkin bir açıklamaydı, doğrusu çok şaşırdım. 1996 yılı Türkiye İhracatçılar Meclisinde tarafımdan sunulmuş, 1997 yılı zamanın Başbakanı Sayın Tansu Çiller tarafından KEİPA’da kabul edilmiş olan bir projedir. Uygulama şansı size nasip oldu. Umuyorum iktidarınız döneminde de bunu bitirme şansına Türkiye sahip olur. Çok önemsediğim bir projedir, bu anlamda size teşekkür ediyorum.

Evet, Beşikdüzü-İskenderli yoluna ilişkin açıklamanız da, Sayın Bakan, ne yazık ki bizi biraz şaşırttı çünkü daha bu Beşikdüzü yolunun ilk ihalesindeki beyanınız “Dört yüz günde bu yolu bitireceğiz.” yönündeydi. Aradan dört yüz gün değil dokuz yıl geçti, üzerine şimdi bir üç yıl daha eklediniz, evet dört yüz gün, on iki yıl oldu. Doğrusu verilen cevap bu yolun da çok ciddi bir şekilde tamamlanacağına ilişkin umutları ciddi anlamda karşılamadı.

Sayın Bakan, size şahsınızın beyanıyla ilgili bir soru daha sormak isterim: Erzincan-Trabzon hızlı demir yoluna diyorsunuz ki: “Bu mantıklı değil, akıllı değil. Benim Bakanlığım döneminde böyle bir yolun yapılması söz konusu olamaz.” Erzincan-Trabzon hızlı demir yolu projesi. Sayın Bakan, seçim döneminde, özellikle 7 Haziran ve 1 Kasım döneminde partiniz yoğun bir şekilde Trabzon’da Erzincan-Trabzon hızlı demir yolu projesini kamuoyuna tanıttı ve bunu devlet projesi olarak anlattılar. Takip ettim, herhangi bir yatırım planı içerisinde göremedim. Siz şimdi tekrar Bakan oldunuz. Siz Bakanlığınız döneminde yine önceki düşüncenizde misiniz yoksa partinizin seçimlerde vadettikleri düşüncede misiniz?

Daha fazla soru var ama çok zamanınızı almak istemiyorum.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Pekşen.

Sayın Gürer, buyurunuz.

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Başkan, öncelikle Sayın Bakana açıklamalarından dolayı teşekkür ediyorum.

Bu baz istasyonlarıyla ilgili sorun, mahkemelerde olan ya da sitelerde ya da insanların başvuru kaynağı saydıkları yerlere ilettikleri sorun olarak devam ediyor. Bununla ilgili bilimsel olarak yayınlanan bir çalışmanın olması gerektiğini düşünüyorum. Örneğin, kamu spotu yöntemiyle televizyonlarda toplumun bu konuda da bilgilendirilmesi gerekiyor. Eğer, burada herhangi bir sorun, sıkıntı yoksa bununla ilgili yansımaların da halka doğru aktarılması gerektiğini düşünüyorum ama eğer sorun varsa bunun da halk tarafından bilinmesi gerekiyor. 27.130 yalnızca İstanbul’da belirtildi. Bunların çoğu da çocukların oyun parklarının olduğu yerlerde ve bir kısmı da seyyar yani yurttaş o mahallede, o sokakta izin vermediği için seyyar olarak konuyor, sonra kalkıyor.

Teknolojinin olduğu yerde ve kullandığımız telefonların da özellikle varlığında baz istasyonlarının bir gerekliliği var ama bunların topluma yansıtılışının da doğru olması gerektiğini düşünüyorum ve bu baz istasyonlarının hepsinin de aynı statüde ya da aynı yapılanma içinde olup olmadığı da bir soru işareti. Bu anlamda Bakanlığın mevcutlar üzerinde yapacağı çalışmanın önemine inanıyorum. Çünkü biliyorum ki belediyelerin mavi masası, beyaz masası bu konuda gelen şikâyetlerle dolu ve çoğu yerde de, dediğim gibi, vatandaşlar arasında önemli bir sıkıntı yaratıyor. Birisinin izin verdiğine diğeri karşı çıkıyor. Bu baz istasyonları hepimizin yaşamını ilgilendiriyor. Bunun siyaseten partisi de yok, insan yaşamı önemli olan. Bu bağlamda bir çalışma yapılmasının gerekliliğine inanıyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Gürer.

Sayın Kalaycı…

MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, size de teşekkür ediyorum verdiğiniz bilgilerden dolayı. Bazı sorularıma cevap verilmedi, ben onları hatırlatmak istiyorum.

Lojistik merkez yapımıyla ilgili ihalenin iptal edildiğini söylediniz ama yeniden ne zaman ihaleye çıkacak, ne zaman bu hizmete açılacak, bununla ilgili hiçbir bilgi vermediniz. Diğer lojistik merkezlerden birçoğu biliyorsunuz tamamlandı ama Konya’daki lojistik merkezle ilgili henüz hiçbir mesafe katedilmedi.

Çevre yolu projemizle ilgili de, hatırlarsınız Sayın Bakanım, 2012 yılında devrin Başbakanı şu anki Sayın Cumhurbaşkanımız söz vermişti, hatta size yine Genel Kurulda sorduğumda “Sayın Başbakan, ‘yapınız demedi, bakınız dedi.’ demiştiniz.” Verdiğiniz cevaplara bakınca hâlen bakıyorsunuz, onu anlıyorum. Sadece kısmi bir yer yapılıyor, onun bilgisini verdiniz, 25 kilometrelik kısım ama esas Konya için önemli sorun olan bölümde hâlen kamulaştırma çalışmaları yürütülüyor. Bu, ne zaman hızlanacak, ne zaman bitecek?

Bir diğer konu, bu konuda Konyalılardan çok büyük tepki aldığınızı da biliyorsunuz, “Konya’nın yeni bir havalimanına ihtiyacı yok görüşümü muhafaza ediyorum.” diye zabıtlara da geçirdiniz. Konya’daki havalimanı, biliyorsunuz, askerî havalimanı. Birçok konuda yeni yatırım yapmada maalesef izin alınamadığı için sıkıntı çekiliyor. Konya’nın gerçekten bir sivil havalimanına ihtiyacı var. Ya askeriye oradan taşınır ya da başka bir yere sivil havalimanı yapılması lazım. Ben bu konuyu Konya’mıza da aktaracağım.

1 Kasım seçimleri arifesinde Bakan olan Ali Rıza Alaboyun Bey “Ereğli için bölgesel havalimanı.” demişti, Ereğli’ye müjdelemişti ama anlaşıldı ki Ereğli’nin oylarını almak için söylenmiş bir söz. Sizin ifadenizle, Karaman’a yapılacak bu.

Sayın Bakanım bir de şu konuda eksik cevap var: Bu metro projesi, biliyorsunuz, 7 Haziran öncesinde Konya’da yoğun bir şekilde seçim malzemesi yapıldı. Ben şunu sordum: Ortada proje yok, programda yok, yatırım programında yok ama Bakanlığınız, yoğun bir şekilde reklam kampanyası yürüttü, billboardlarda, televizyonlarda, gazetelerde çok yoğun harcama yapıldı. Sorumda bu reklam, tanıtım için ne kadar harcama yaptığınız sormuştum. Bu konuda bilgi vermediniz. “2016 Yatırım Programına teklif edeceğiz.” dediniz, bundan memnun olduğumuzu Milliyetçi Hareket Partisi Konya Milletvekili olarak memnun olduğumuzu ifade ediyorum. İnşallah, yatırım programına da alınır çünkü Sayın Başbakanın da bu konuda sözü var.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kalaycı.

Sayın Bakan, sizi tekrar kürsüye davet ediyorum.

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sorularla ilgili ilave açıklama ihtiyacı doğdu, bunlarla ilgili elimdeki bilgilerle cevap vermeye çalışacağım, burada bahsetmediğim konular da olursa onları da ayrıca yazılı olarak cevaplandıracağım.

Sayın Pekşen’in soruları var, özellikle sivil havacılıkla ilgili bahsettiğiniz konular var. Sivil havacılıkta Türkiye’de yaşanan gelişmeyi bütün dünya gıptayla izliyor yani hiçbir ülkede iç hatlarda 8 milyondan 85 milyona yolcu taşınmadı dünyada. Büyüme yüzde 5’in altındadır, Türkiye’de üst üste yüzde 15’tir. 2.000 pilot çalışırken 8.500 pilot çalışıyor. 26 havalimanı açıkken şu anda 55 havalimanı hizmet veriyor. Avrupa’da ilk defa denizin ortasına havalimanı yapan ülkenin adı Türkiye’dir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Türkiye’de havayolu halkın yolu olmuştur, benim hangi havayolu şirketinin lisansına imza attığım, atmadığım önemli değildir, biz havayolunu halkın yolu yaparak imzamızı attık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu yüzdendir ki Avrupa ECAC’ta Türkiye başkan vekilidir, önümüzdeki sene de Türkiye ICAO’nun cumhuriyet tarihinde ilk defa konsey üyesi olacaktır. Bunlar Türkiye’nin kaşına gözüne meraklı olduğu için değil, havacılıkta bir otorite olduğu için hak ettiği unvanlardır, hak ettiği yerdir, bunu belirtmek isterim.

Şimdi, diğer taraftan, Trabzon Limanı’yla ilgili, tabii, özel sektör, limanın en verimli işletilmesi için elinden gelen gayreti gösteriyor. Bir limanı özelleştirdikten sonra biz kamu olarak oraya yatırım yapmaya kalkarsak herhâlde bu, doğru bir iş olmaz, kamu kaynağını biz oralarda kullanamayız. Onların taleplerine destek olmak, önlerini açmak için her şeyi yaparız, yaptık da ve zaten oradaki elleçlenen yük miktarları da sonucu ortaya koyuyor. Yük miktarı 1 milyonun altındayken şu anda -işte, 3 milyon, şurada rakamlar var- 3 milyon tona erişmiş durumda. Kapasite, 3,9 milyondan 10 milyon tona çıkmış. Yani, liman, ciddi anlamda bir yük elleçler hâle gelmiştir. Daha iyi olamaz mı? Mutlaka olur, onda şüphe yok ama bundan sonra da bu görev, limanı işletecek işletmecinin görevidir. Biz, sadece ona bu transit yüklerde yapması gereken konularda devlet olarak elimizden gelen katkıyı sağlarız, oradaki otoritelerle daha fazla transit trafiği sağlanması için yardımcı oluruz, bunu da yapmaya devam ediyoruz.

Trabzon-Erzincan demir yolu için benim böyle bir beyanatım yok. Burada bir yanlışlık var, onu öncelikle düzeltmek istiyorum ama bir şey söyleyeyim: Trabzon-Erzincan demir yolu yıllardır ülkenin gündemindedir. Yani, şimdi niye söylüyorsunuz, niye söyleniyor? Önce projeler konuşulur. Önce vizyonunuzu, hedeflerinizi ortaya koyarsınız. Daha sonra bunlar planlamaya alınır, projeleri yapılır, yatırım programına gelir. Ondan sonra da imkân dâhilinde, ülkenin kaynaklarıyla yapımı gerçekleştirilir. Türkiye’nin zor bir coğrafyası var, bunu biliyoruz. Trabzon’a, Erzincan’a demir yolu yaparken yapacağınız bir tünelin uzunluğu 22 kilometredir, sadece bir tünelin. 1 tünel yok, sayısızca tünel var ama yapılacak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Unutmayalım ki proje çalışmalarının en iyi şekilde yapılması ciddi bir zaman almaktadır. Bu zamanı en iyi şekilde kullanalım…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, süreniz doldu fakat ben size bitirmeniz için ek süre veriyorum, devam edebilirsiniz, buyurun.

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Dolayısıyla, Trabzon-Erzincan demir yolu da bizim projemiz değil, Atatürk’ün bizzat yazılı vasiyet ettiği bir proje. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Onun için, eninde sonunda bu proje yapılacaktır, bunu buradan ifade etmek isterim.

Yollarla ilgili açıklamalarımı, açıkçası, beğenmediniz. Yani, gecikme var, ben de kabul ediyorum ama hiç yapılmamasından daha iyidir. Eskiden hiç yapılmıyordu, şimdi artık gecikmeli de olsa yapılıyor ama gecikmeleri ben bir mazeret olarak anlatmadım; yaşadığımız, bizim dışımızdan kaynaklanan sorunlar var. Kamulaştırmada insanlar fedakârlık yapmıyor; fedakârlık yapsa, terk yapsa daha kolay yapılacak, yapmıyor. İki tür yaklaşım var: Bir yaklaşım, “Yol yapılacak, ne güzel, konforumuz artacak, gelen giden artacak, ekonomi canlanacak.” diye tarlasından, bahçesinden… “Bir evlek yer ver, gel kardeşim para istemiyorum.” diyor. Bir yaklaşım da yol yapacak yolumuzu bulamıyor. Gerçek bu. Siz avukatsınız, kamulaştırma davalarında bedellerin nerelerden nereye gittiğini, yolun yapım bedelinin 5 katına, 10 katına çıktığını biliyoruz. Hukuk sistemi karşısında bizim yapacağımız bir şey yok hem zaman kaybediyoruz hem para kaybediyoruz. Kanuni Bulvarı’nda daha yolun üçte 1’ini yaptık, kamulaştırma bedeli, yolun yapım bedelinden fazladır; onun için kamulaştırmayı mutlaka bu yüce Meclis bir esasa bağlamalıdır, ticaret amaçlı kullanılmamalıdır kamulaştırma. Genel olarak yapılan yolların ekonomiye katacağı, civardaki yapılaşmaya getireceği şerefiyeler de dikkate alınarak yeni bir kamulaştırma yasasına ihtiyaç var; bunu yapabilirsek kamulaştırma için ödediğimiz fazla paraların birçoğunu da yeni yollar yapmak için ayırma imkânımız doğacaktır.

Baz istasyonlarıyla ilgili Sayın Gürer’in açıklamaları için teşekkür ediyorum. Açıkçası, kanser yaptığına dair somut bir tespit yok ama bu konu bir algı olarak yaygın olarak var insanlar içerisinde ama şunu unutmayalım, her nimetin bir külfeti var. Bugünkü teknolojiyle baz istasyonu olmadan cep telefonuyla haberleşme imkânımız yok. Aslında şu anda sizin cebinizdeki cep telefonu, o baz istasyonundan daha fazla risk oluşturuyor. Eğer böyle bir şey yapacaksak hepimiz cep telefonunu terk etmemiz lazım, o zaman da hayat çok zor olur. Cep telefonu artık, bizim ailemizin bir bireyi hâline geldi; çocuklarımız kadar, aile bireylerimiz kadar aradığımız, eksik olduğunda da âdeta yaşamın duracağı bir noktaya geldik. Dolayısıyla tabii ki bilerek, zarar vereceğini gördüğümüz anda bunlara müdahale ediyoruz; bunların kuralı var, esasları var -az önce anlattım- ne kadar elektromanyetik dalga neşredeceğine dair konulmuş kurallar var. Bu alanda ne kargaşa var? Yerel yönetimler ile BTK… Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, Bakanlığımızın bağlı bir üst kuruludur, yetki buradadır ancak yerel yönetimler, uygulamada bu yetkilere maalesef çok müdahale etmektedir ve dolayısıyla buradaki yetki kargaşasını da giderme yönünde bir adım atma ihtiyacı mevcuttur.

Sayın Konya Milletvekilimiz Mustafa Kalaycı’nın ilave soruları var. Onlarla ilgili de birkaç şey söylemek istiyorum. Lojistik merkezi yeniden yapılacak, hemen yapılacak. Orada bir endişeniz olmasın. Diğer yandan, Konya çevre yolu, tamam, yani talep olarak Konyalılar tarafından, sizler tarafından, vekillerimiz tarafından gündeme getirildi. O günkü proje yükümüz itibarıyla, bütçemiz itibarıyla bunu hemen gündeme alamadık ama şimdi aldık ve 25 kilometresinde çalışma devam ediyor, siz de biliyorsunuz. Diğer kısımdaki programımız da belli, 2016’da oraya da başlayacağız. Ama burada en önemli konumuz kamulaştırmadır.

Özellikle şehirlerde çevre yolu taleplerinde bizim bir önerimiz var yerel yönetimlere: “Siz İmar Kanunu’nun 18’inci maddesini uygulayın, KOP ve DOP, düzenleme ortaklık payı, kamu ortaklık payı gibi paylarla bize bir koridor açın, biz de koridorda yolu yapalım.” Bunu başarıyla yaptığımız belediyeler var. Bir örnek: Elâzığ Belediyesi. Elâzığ’da 3x2 çevre yolu yaptık. Yolun tamamı zannediyorum 24 kilometre, yolun kamulaştırma bedeli 135 trilyon, yolun kendi maliyeti 30 trilyon. Belediye, bu uygulamaları yaparak bedava kamulaştırmayı gerçekleştirdi ve biz de yolu hızlı bir şekilde tamamlamış olduk. Bunu bütün belediyelerden talep ediyoruz ve bu şekilde bir an önce işlerin yapılmasını hedefliyoruz.

Tabii, havalimanıyla ilgili: Konya’nın havalimanı asker-sivil kullanımlı. Biz, uzun vadede, ileride ayrı bir askerî meydanın yapılıp oradaki askerî ana jet üssünün başka bir yere taşınmasından yanayız çünkü atış talim merkezleri de şu anda sanayinin yakınında ve onda risk oluşturuyor. Bu konuda askerler de, Genelkurmay da olumlu bakıyor ama bu, bir planlama meselesidir, bir zamanlama meselesidir, zamanı geldiğinde bunu da gerçekleştirmiş olacağız.

Ereğli havalimanı -az önce söyledim- daha doğrusu Karaman havalimanı, Ereğli’ye 60 kilometredir dolayısıyla bir bölgesel havalimanı niteliğinde olacaktır hem Karaman’a 34 kilometre dolayısıyla ikisine de rahatlıkla hizmet verebilecek durumdadır. Yeni gelen bir not. Trabzon Limanı’na 20 bin dwt’luk tonluk konteyner gemileri yanaşabilmektedir. 20 bin tonluk konteyner gemisi de küçük bir gemi değil, bu bilgi doğruysa bakacağım, bu, gelen bir bilgidir. Orada da dediğiniz draftın üstünde bir draft, 14 metreye kadar bir draft gerekir, buna ayrıca bakacağız.

Teşekkür ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, soru önergeleri cevaplandırılmıştır.

Şimdi, 60’a göre, sisteme giren sayın milletvekilleri vardır, onlara söz vermeden önce Sayın Grup Başkan Vekili Özel’e söz vermek istiyorum.

Buyurun Sayın Özel.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

35.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’a görevinde başarılar dilediğine, Mevlit Kandili’ni kutladığına ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın sözlü sorulara cevabına ilişkin konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Çok teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, ben de yeni üstlendiğiniz ve bugün ilk kez icra ettiğiniz görevinizde başarılı olacağınıza inanıyorum. Özellikle bugün söz bitmeyip de sürenin bittiği durumlarda gösterdiğiniz tolerans, Parlamentonun, özellikle kürsüdeki milletvekillerinin düşüncelerini yeterince ifade etmeleri ve Parlamentonun sağlıklı bir yasama ve sağlıklı bir denetim faaliyeti yapması açısından çok önemlidir. Sizin yapmış olduğunuz bu yaklaşımın diğer mevkidaşlarınıza da ilham vereceğini ve diğer arkadaşların da böyle davranmasını ümit ederiz.

Tabii, kandil gecesindeyiz, herkesin kandilini kutluyoruz.

Her ne kadar iktidar partisinden gelen bir son dakika önerisiyle bir saatlik ilave çalışma olmuş olsa da sonuçta iyi bir şey yaptık. Sayın Bakan sorulara cevap verdi.

Tabii, cevapların tatminden uzak olduğunu hepimiz değerlendiriyoruz ama, benim, burada, özellikle Sayın Bakandan düzeltmesini çok istediğim bir husus var. O diyor ki: “Biz yol yapacak oluyoruz, vatandaş -elini de şöyle yaptı- yolumuzu bulalım diye bakıyor.”

Sayın Bakan, her vatandaş, öyle, yolu terk edecek ve terk ettiği arazinin kendisinden götüreceklerinden vatan, millet hayrına vazgeçebilecek ekonomide değil maalesef. Sizin, tabii, kendinizin ve etrafınızdaki siyaset arkadaşlarınızın mal varlığı üzerinden yaptığınız bu değerlendirme öyle olur. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Ne alakası var ya? Ayıp ya!

AHMET ARSLAN (Kars) – Saçmalama ya!

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Yapma ya! Düzeltir misiniz cümlelerinizi? Yapma şunu! Hayret bir şey! Hatanızı düzeltir misiniz Sayın Özel?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ancak, babadan, dededen kalma 10 dönümlük zeytinliğine, 5 dönümlük çay tarlasından siz yol geçireceğinizde “Ya, terk etsinler de yol hızlı olsun.” diye bir yaklaşım yok. Belki verdiğiniz para dahi o vatandaşın emsal değerde bir yer edinip de onun hayatiyetini sürdürmesine imkân vermiyorsa bu, çok ciddi bir sıkıntı.

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Kelime oyunu yapıyorsun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bunu lütfen, böyle, Meclis kürsüsünden vatandaşın taklidini yaparak, “Yolunu bulalım…” diye yapmayın da gidin bakalım o kamulaştırmaya muhatap vatandaşlarla oturup bir sohbet edin, bir konuşun.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – “2 yaklaşım var.” dedi, “2 yaklaşım.”

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tepkileri anlıyorum. Tepkiler sinir ucuna doğru yerden dokunduğumuzdandır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Bugün ayrıca…

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Ne alakası var ya?

SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) – Lüzumsuz konuştuğundan, lüzumsuz!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Bakan doğru söylüyorsa eğer Sayın Bakanın vebalini paylaşırsınız bu kandil gecesinde.

SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) – Lüzumsuz konuşuyorsun, lüzumsuz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Öyle “Terk etseydiniz.” falan demeyin kimseye.

Çok da uzatmayacağım

AHMET ARSLAN (Kars) – İyi ki uzatmadın.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Şunu söyleyeyim: Sayın Bakan diyor ki Konya’yla ilgili cevap verirken -sayın milletvekili de mutlaka vermek ister ama- “Atış talimi yapılıyor.” O yüzden Sayın Bakanın atış talimleriyle ilgili bir zafiyeti ortada çünkü Konya’da yapılan iş, Türk yıldızlarının eğitimidir. Öyle atış talimi falan da yapılmıyor. Değerli milletvekillerimizin uyarılarıyla aktarmış olayım.

Hepinize teşekkür ediyorum, sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özel.

Bir grup başkan vekili daha sisteme girmiş ama Bostancı olarak gözüküyor bende Sayın İnceöz.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Muhtemelen daha önce girmiş olduğu olabilir. Ben tekrar kendi adıma girmek istemiştim ama isabet olmuş.

BAŞKAN – Peki, size veriyorum o zaman, buyurunuz.

36.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, TBMM Başkan Vekili Pervin Buldan’a görevinde başarılar dilediğine, Mevlit Kandili’ni kutladığına ve Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Öncelikle, tekrar, Başkan Vekilliğiniz hayırlı olsun demek istiyorum. İnşallah İç Tüzük’e bağlı ve tarafsız bir şekilde, adres sadece İç Tüzük olacak şekilde bir yönetim sergilemenizi temenni ediyorum.

Şimdi, tüm arkadaşlarımın da Mevlit Kandili’ni kutluyorum, İslam âleminin Mevlit Kandili’ni kutluyorum.

Hakikaten bugün güzel bir çalışma gerçekleştirdik. Biraz evvel Sayın Bakanımız sözlü sorulara cevap verdi. Tam böyle derken, sayın grup başkan vekilimiz… Buradaki, Sayın Bakanımızın ifadesi -muhtemelen kendisi de, Sayın Bakanımız da, cevap verecektir ama- buradaki ifade çok açık ve netti. Burada, kamulaştırmada iki türlü bir yaklaşımdan bahsetti. Bir tanesi, vatandaşımızın genel anlamda böyle yaklaştığını, “bir başka bakış” dedi, yani işin doğrusu, orada da onu da vurguladı. Burada birçok…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – “Yol yaparken yolumuzu bulalım, yol yapılacak, yolumuzu bulalım.” Böyle yapıyor bir de.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bakan burada, kendini savunacak. Siz niye savunuyorsunuz Bakanı?

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Böyle insanlar da yok değildir yani vardır muhakkak ki onun üzerine… Karşılaştığı olaylar, vakalar vardır. Burada avukat arkadaşlar var, bunların hepsini hepimiz biliyoruz. Vatandaş adına bir ön yargıyla, burada söyleyen kişiyi de, söylenenleri de, kastedilen kişileri de zan altında bırakmanın çok doğru bir yaklaşım olmadığını düşünüyorum; ne olursa olsun.

ZİHNİ AÇBA (Sakarya) – Vatandaş zan altında bırakılıyor, suçluyorsunuz bir de. Siz zan altında bırakıyorsunuz.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Böyle yaklaşımlar da vardır, karşılaştığı -Sayın Bakanımız kendisi cevap verecektir- somut olaylar vardır ki muhakkak bunu söyleme gereği duymuştur. Ama buradan niyet okuyuculuğu yapmak doğru değildir.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tutanak okuyuculuğu yapalım, tutanak okuyalım. “Yol yapılacak, yolumuzu bulalım.” diyor.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – “Sinir uçları…” Neyin sinir uçları? Neyin sinir uçları? Bakın, şu konuda çok açık ve net söylüyorum: Geçtiğimiz hafta da konuşuldu, bundan sonra da konuşulacaktır, önümüzdeki yıllarda ve en ufak bir şeyde bu, söylenecektir ama kesinlikle bu konudaki hiçbir isnadı, hiçbir “sinir ucu” suçlamasını asla ve kata grubumdaki hiçbir arkadaşım da kabul etmiyor.

Bakın, bizler burada milletimizden aldığımız vekâletin gereğini yerine getirmek için gayret sarf ediyoruz.

ZİHNİ AÇBA (Sakarya) – Evet, onları “yol bulucu” olarak suçlamak için buradasınız.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Hiç şüpheniz olmasın, hiçbir konuda yol bulmak gibi bir derdimiz yok.

Bakın, bugün kürsüye çıkan her arkadaşımız dedi ki: “Tahammül gösterin.” Emin olun ki çok ciddi anlamda tahammül gösteriyoruz. Hiçbir arkadaşımız, burada, dil olarak ötekileştirmeyi tercih etmemektedir. Tahammülü gösteriyoruz ama tahammülü gösterirken de, evet, niyet okuyuculuğu yapmayalım.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Göstermeyin tahammül.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Burada sürekli niyet okuyuculuğu üzerinden birtakım suçlamalar isnat edilmek isteniyor.

ÖZGÜR ÖZEL (Mersin) – Tutanak okuyalım. Tutanak okuyalım.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Tutanakları okuyalım. Sayın Bakanımız zaten gereken cevabı da verecektir ayrıca.

ÖZGÜR ÖZEL (Mersin) – Keşke vakit olsa, Başkan tutanağı getirtse, okusak.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Ama bu anlamda hiç kimseye ithamda bulunmamak gerektiği kanaatindeyim.

Tekrar Mevlit Kandili’niz mübarek olsun diyorum. Güzel bir çalışmanın sonunu bu şekilde kapatmaktan da üzüntü duyduğumu ayrıca belirtmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İnceöz.

Sayın Şimşek, İç Tüzük 60’a göre söz veriyorum.

Buyurunuz.

37.- Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın görevinin hayırlı olmasını dilediğine, Çukurova havaalanı ihalesinin ne zaman bitirileceğini ve Adana-Mersin, Çeşmeli-Taşucu ile Tarsus-Çamlıyayla yollarının durumunu öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Bakanım, yeni göreviniz tekrar hayırlı uğurlu olsun diyorum.

Ben öncelikle yılan hikâyesi değil, artık yalan hikâyesine dönen Çukurova havaalanının ihalesinin ne zaman yapılacağını soruyorum. 20 Ekimde yapılacağı söylenmişti ama tekrar iptal oldu, ihalenin şimdi ocak ayında yapılacağı söyleniyor.

Adana-Mersin yolunun 8 şerit olacağıyla ilgili billboardlar asıldı. Bu mantıktaki kamulaştırma anlayışınızla bunu nasıl yapacaksınız?

Aynı şekilde Çeşmeli-Taşucu yolunun otoban olacağı ve bağlantı yolu olarak bitirileceği söyleniyor. Bu kamulaştırma mantığınızla nasıl yapacaksınız?

Henüz Tarsus-Çamlıyayla yolunun kamulaştırmasını on yılda bitiremedik, on dört yılda 14 kilometre yol yapabildik. Bu yolları ne zaman bitirmeyi düşünüyorsunuz?

Teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, normalde sisteme giren sayın vekillerimize İç Tüzük 60’a göre söz vereceğim fakat Sayın Bakana soru soruluyor. Sayın Bakan isterse şimdi cevap verebilir.

Muhtemelen diğer milletvekilleri de size soru soracaklardır. Talep ediyorsanız en son size söz hakkını verelim, nasıl isterseniz

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Olur.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan…

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Sayın Başkanım, soru süresi bitti efendim, yazılı olarak versin. Kendi kişisel görüşüyle ilgili kanaatini alalım.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Belirtti zaten.

BAŞKAN – O zaman şimdi Sayın Bakana söz verelim, grup başkan vekillerinin de ifadeleri var. Daha sonra 60’a göre diğer vekillere söz vereceğim.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Hepsine birden cevap versin Sayın Bakan, yormayalım sık sık kürsüye…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, böyle bir usul yok. Soru-cevap şekline geçiyoruz bu hâlde. Dolayısıyla, böyle bir usul olmadığı için sizlere sadece 60’a göre yerinizden söz vereceğim sisteme girdiğiniz için.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bakanı yormayalım, çok yoruluyorlar yol yaparken.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

38.- Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın, Manisa Milletvekili Özgür Özel ile Mersin Milletvekili Baki Şimşek’in yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Cumhuriyet Halk Partisi grup başkan vekilimizin kamulaştırmayla ilgili yaptığım değerlendirme… (AK PARTİ VE CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Sayın Bakan, siz buyurunuz lütfen.

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Evet, değerli arkadaşlar, şimdi, ben burada sahada yaşadığımız bir olayı samimiyetle anlattım. (AK PARTİ VE CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Bakan kürsüde ve konuşma yapıyor.

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Bunun arkasında kastetmediğim, aklımdan geçmeyen yorumlarla işin başka bir boyuta taşınmasını doğrusu yadırgıyorum ve kabul etmiyorum. Bunu bir kere söyleyeyim. Herkes biliyor ki bir yerde bir kamulaştırma yapılacağı zaman bu işi meslek edinmiş adamlar var, piyasaya geliyorlar “Senin arsana 10 kat, 15 kat alırım, yarısı benim olsun.” Bu, bir hadise, bu, yaşanan bir şey, biz bunu sahada yaşıyoruz. Benim kastettiğim budur. Bilirkişilerin verdiği raporlara göre beyan değerinin 10 katı, 15 katı mahkeme tahakkuk ediyor, karar veriyor. Bu seferde yola ayıracağınız kaynak gidiyor kamulaştırmaya. Bu, haksız bir kazançtır. Benim kastettiğim budur. Hiçbir kimseyi de hedef almadan sadece “iki türlü düşünce var” dedim, bunun üzerindeyim, bu iki türlü düşünce devam ediyor. Bazı insanlara da gidip diyoruz ki: “Buraya yol yapacağız.” Onlar da “Ne güzel, buyurun yolu yapın.” diyor. Terk yaptıklarını biliyoruz, bedelsiz. Yaşadığımız, sahadaki bir olaydan bahsediyorum ve bunun yanlış bir uygulama olduğunu, bunun, mutlaka yeni yasal düzenlemeyle bu haksızlığın ortadan kaldırılmasını, kamu kaynağının daha fazla insana hizmet edecek şekilde tasarruf edilmesidir. Esas olan budur, bunun dışında bir yanlış anlama varsa bunu düzeltmek isterim. Söylediğim budur, başka bir şey değildir.

Amacımız yol yapmak. Yani, bize söyleyebilirsiniz, işte sayın vekilim şu kadar yol yapılamadı, edemedi, ama Türkiye’de yol konusunda son on üç yılda yaşananlar cumhuriyet tarihinde hiçbir dönemde olmamıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 6 bin kilometre bölünmüş yolu 24 bin kilometreye çıkardık. 5 ilimiz arasında bölünmüş yol vardı, şu anda 75 ilimiz arasında bölünmüş yol var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bütün bunlar yapılan işler. 240 milyar TL kaynak kullanmışız yollara. Yani, bütün bunlar, geçtiğimiz AK PARTİ iktidarları döneminde gerçekleştirilen hizmetlerdir. Bazı aksayan, geciken işler vardır, bunu da peşinen kabul ediyoruz. Bu da bizim yönetemediğimiz şartlardan kaynaklanmıştır çoğu kere. Bizim de hatamız olmuştur, onu da kabul ediyorum. İhale şeklinde eksiklikler olmuştur vesaire vesaire. İnsanın olduğu yerde hata da her zaman mümkündür.

Bir konuyu düzelteyim: Konya askerî havalimanı, sadece Türkkuşu değil, 3. Ana Jet Üs Komutanlığıdır, hâlen atışlar yapılmaktadır. Mustafa Bey bunu bilir. Bu bilgiyi de düzeltmek isterim.

Diğer bir konu, Çukurova havalimanı. Çukurova havalimanı da yine bizim gündeme getirdiğimiz bir projedir. Birkaç sene önce yap-işlet-devret modeliyle ihalesini yaptık, çalışmaları başladı, 50 milyon euro kadar da firma para harcadı, sonra mali zorluklar içerisine girdi, hem Sabuncubeli’ni hem de burayı yapamaz hâle geldi. Hukuki süreçler işletildi, sözleşmesi feshedildi. Şimdi tekrar yapılıp iş tamamlanacak. Bu, bu kadar basit. Yani dediğim gibi, bizim dışımızda gelişen nedenlerden dolayı bu gecikme olmuştur ama mutlaka Çukurova havalimanını bir an önce yapacağız, buna ihtiyaç var. Adana Havalimanı artık bu ihtiyacı karşılayamıyor ve etrafındaki yapılaşmalardan dolayı mânialar ciddi risk oluşturuyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ULAŞTIRMA DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – O bakımdan bu havalimanını mutlaka gerçekleştireceğiz ve önümüzdeki sene kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Değerli milletvekilleri, aslında çalışma süremiz bitti fakat sisteme giren sayın milletvekilleri var. Lütfen, yeni girişler olmasın.

Sisteme giren sayın milletvekillerine birer dakika yerlerinden söz vereceğim ve bitireceğim.

Sayın Petek, buyurunuz…

MEHMET AKYÜREK (Şanlıurfa) – Sayın Başkanım, mübarek gecedir.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Gruba söyleyecektin ağabey onu, onlar uzattı. Sekizde bitiyordu.

BAŞKAN – Sayın Petek yok.

Sayın Öz? Sayın Öz yok.

Sayın Arslan? Sayın Arslan da yok.

Sisteme girip gitmişler sayın milletvekilleri.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Sayın Başkan, böyle bir uygulama yok zaten. Süre bitti, konuşma bitti.

BAŞKAN – Sayın Atıcı…

39.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Çukurova havaalanının, Mersin-Antalya otoyolunun ve Tarsus-Kazanlı Turizm Projesi’nin ne zaman bitirileceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Mersin’in bütün partilerinden olan milletvekilleri şu anda salondalar. Mersin’in 3 önemli projesi her seçim dönemi AKP Hükûmeti tarafından pişirilir, getirilir ama seçim bittikten sonra unutulur. Bir tanesini arkadaşlarım söylediler, Çukurova havalimanı; bir tanesi Mersin-Antalya otoyoludur, bir tanesi de Tarsus-Kazanlı Turizm Projesi’dir. Şimdi, Allah aşkına, kendi yaptığınız işleri “Biz yaptık.” diyorsunuz, yapamadığınız işleri başkalarının üstüne atıyorsunuz. “Firma yapamadı; efendim, işte kamulaştırma yapamadık, suç bizde değil.” diyorsunuz. Allah aşkına, bize bir tarih verin, Çukurova havaalanına ilk uçak ne zaman inecek? Antalya’ya doğrudan doğruya otobandan ne zaman gideceğiz? Tarsus-Kazanlı ne zaman bitecek? Net.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Budak…

40.- Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak’ın, Antalya’nın çevre yolları ve Demre havaalanının durumuyla ilgili bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

ÇETİN OSMAN BUDAK (Antalya) – Sayın Bakanım, yeni döneminiz hayırlı olsun.

Biraz önce 75 ilde bölünmüş yolun tamamlandığını söylemiştiniz. Ben Antalya Milletvekiliyim. Konya, Isparta, Mersin, 3 il. Yani 75, 81’den çıkarırsanız 6 il kalıyor. Demek ki Antalya komşusu olan 3 ille bağlantı kuramamış. Biraz önce sayın vekilim sordu: Mersin-Antalya kara yolu hâlâ tamamlanamadı. Batı çevre yolu vardır, yılan hikâyesidir -siz gayet iyi biliyorsunuz- tam on iki yıldır bitirilemedi. Toplam 12 kilometre yoldur, Antalya’yı Kemer’e bağlar. Şu anda Konyaaltı Sahili’nden tırlar geçiyor. Kuzey çevre yolu, doğu çevre yolu, Demre havaalanı, bunlar her seçim döneminde söylenmiştir ama maalesef hâlâ proje bile yoktur. Bu konuları öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tezcan…

41.- Mersin Milletvekili Yılmaz Tezcan’ın, Mevlit Kandili’ni kutladığına, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanına yaptıkları hizmetler için teşekkür ettiğine ve baz istasyonlarının kanser yapma riskinin düşük olduğuna ilişkin açıklaması

YILMAZ TEZCAN (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de özellikle Mersinli hemşehrilerimin, sizlerin Mevlit Kandili’ni tebrik ediyorum.

Ben Değerli Bakanımıza çok teşekkür ediyorum şimdiye kadar yapmış oldukları hizmetler için. Ankara’yı Pozantı’ya, Ulukışla’ya, Adana’ya, Mersin’e bağladıkları için çok teşekkür ediyorum.

Baz istasyonlarıyla ilgili, bir akademisyen olarak bir iki hususu söylemek istiyorum. Biliyorsunuz elektromanyetik radyasyonları ikiye ayırıyoruz, kanser yapan ve yapmayan olmak üzere. İyonizan radyasyonlar kanser yapabiliyor ama baz istasyonları noniyonizan elektromanyetik radyasyon oldukları için kanser yapma riski çok düşük. Dolayısıyla, uluslararası yayınlarda, kanıt düzeyi çok yüksek, level 1 seviyede, baz istasyonlarının, cep telefonlarının kanser yapıcı etkileri kanıtlanmamış. Bunu bu şekilde düşünmek lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YILMAZ TEZCAN (Mersin) - Özellikle 1 Kasım seçimlerinde necip halkımız, ulaştırma, denizcilik, haberleşme ve sağlığa önemli katkıları nedeniyle AK PARTİ’ye rey vermiştir. Ben ulaştırma için, gerçekten, Sayın Bakanımıza, AK PARTİ Hükûmetine çok teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Depboylu…

42.- Aydın Milletvekili Deniz Depboylu’nun, Aydın-Denizli otoyolunun ne zaman tamamlanacağını ve Çıldır Havaalanı’nın durumunu öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

DENİZ DEPBOYLU (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana sormak istediğim iki soru var bir Aydın Milletvekili olarak. Bu, seçim vaadi olarak Aydınlılara da AKP tarafından sunuldu.

Birincisi: 2002 yılından bu yana bitirilmesi beklenen bir otoban var, Aydın-Denizli hattı. Bu ne zaman tamamlanacak?

Yine, ikinci sorum Çıldır Havaalanı’yla ilgili. Aydınlılar bir havaalanı bekliyor. Biliyorsunuz ki Aydın, taze gıda ihraç ve ithalatıyla ünlenen bir ilimizdir ve kargo taşımacılığıyla birlikte şehirler arası ulaşıma da açılmasını istiyor havaalanının. Çıldır Havaalanı gerekli standartlara sahip değildir. Bu konuyla ilgili ne zaman bir çalışma yapılacak? Ne zaman bir havaalanımız olacak?

BAŞKAN – Teşekkürler.

Sayın Özel…

43.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.

Sayın Bakan mutlaka yarın tutanağı inceleyecek ve Özgür Özel iyi ki onu söylemiş ki bu tutanak hakikaten ancak böyle düzeltilebilirdi diyecek. Çünkü tutanak çok net. “Yol yaparken iki seçenek çıkıyor karşımıza.” diyor. “Yol yapılacak terk edenlerle…” Terk etmeyenler için şunu söylüyorsunuz: “Yolumuzu bulalım diyenler.” Demek ki şöyle demek lazım: “Terk eden var, etmeyen var. Etmeyenlerle ilgili de ayrıca iyi niyetle bu paraya ihtiyacı olanlar var. Bir de şunlar oluyor...” O zaman, o, bir başka kulakla dinlenir. Ama deminki yaklaşım çok hatalıydı özellikle şöyle denirken.

İktidar partisi milletvekillerine ricam: Şu İç Tüzük ve Meclis Gündemi herkesin her gün okuması gereken bir şey. Bugün sekizde kapatıyorduk. İktidar partisi grup önerisi getirdi, son satırına ilave etmiş sözlü sorular için ilave çalışılsın diye. Hatta ben dedim ki, ya, bunu biz getirsek “CHP zihniyeti” dersiniz, “Kandil gecesi Meclis çalıştırıyor.” dersiniz dedim ve bizi eleştirirsiniz, siz kendiniz yapıyorsunuz dedim. Siz bize çatıyorsunuz oradan.

Bir de şunu da söyleyelim, bir espriyle kapatalım: Arkadaşlar biliyorlar, bugün bir arkadaşınız beş dakika, bir arkadaşınız bir dakika yerinden gündem dışı söz aldı. Ne hakkında? Mevlit Kandili hakkında. Tüm İslam âleminin ana gündeminin olduğu bu mukaddes geceye gündem dışı muamelesi yapmak da sizlere nasip oldu.

Çok teşekkür ediyoruz.

İyi akşamlar dileriz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özel.

Son olarak Sayın Bakan, buyurun, size söz veriyorum.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Karşıyaka’dan Buca’ya yol yapamadılar, park bile yapamadılar. 55 tane havaalanı yaptınız ya, tebrik ediyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Öyle olsa yüzde 50 oy mu alırız İzmir’de?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – 1 Kasımda da sandığa gömdünüz, helal olsun! Helal olsun, sandığa gömdünüz! Bu da size yeter! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Vatandaş sandıkta yüzde 50 oy verdi, yüzde 50.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Dört yıl sonra gel, dört yıl sonra! Dersini çalış da gel! Dersini çalış da gel! Çocuk parkı yapamadınız siz be!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – İzmirli seçmedi Bakanını, İzmirli.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Antalya’da çocuk parkı yapamadı belediye be, ne konuşuyorsunuz siz!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Bakanı sandığa gömdüler İzmir’de.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Bakana söz verdik.

Sayın Bakan, buyurunuz.

44.- Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın, Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı, Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak, Aydın Milletvekili Deniz Depboylu ile Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ya, “Hem çok vakit geçti.” diyorsunuz hem de konuşmaya devam ediyoruz. Nasıl olacak?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Osman Bey’in huyu böyle Sayın Bakan.

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Evet, neyse, mübarek gün ben uzatmayacağım. Soruları aldım. Bir kısmını yazılı vermek gerekiyor, detay içeriyor.

Çıldır Havalimanı Türk Hava Yollarında, onlar işletmek üzere aldı eğitim amacıyla. Ancak Aydın’ın özellikle kargo taşımacılığı amacıyla buranın kullanılması isteğini biliyoruz. Bu yönde çalışmalar yapacağız. Bunun bilinmesini isterim.

Aydın-Denizli otoyolu da yap-işlet-devret modeliyle önümüzdeki dönem içerisinde yapılacaktır, başlanacaktır en azından. Bunu da bilmenizi istiyorum.

Konya-Isparta-Mersin bağlantıları var. Bunları bölünmüş yola çevirme çalışmaları devam ediyor. Oldukça fazla tünel var. Coğrafyamız zor yani Alanya-Mersin-Antalya bağlantısında 36 tane tünel var sadece. Bu tüneller bir günde açılmıyor, bu yolun daha önümüzdeki beş yıl çalışması devam edecek. Bunun bilinmesinde fayda var.

Bunları söyledikten sonra diğer konulara da yazılı cevap vereceğim. Tekrar…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Bakan, Mersin’i yine cevaplamadınız.

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Efendim?

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Mersin’i gene es geçtiniz, cevaplamadınız.

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Mersin’le ilgili es geçmedim cevabı, “Çukurova havalimanına başlayacağız, yapacağız.” dedim.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Uçak ne zaman inecek?

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Bugün ben “Uçak ne zaman inecek?” cevabını vermem. İhaleyi yapalım, teklifleri alalım, orada süreler ortaya çıksın, o zaman size cevabını vereyim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Onlar bellidir Sayın Bakanım.

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Efendim?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Onlar bellidir çoktan, birbirimizi kandırmayalım.

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Yok, belli değil, belli değil. Belli değil ama şunu herkesin bilmesi lazım: Altyapı yatırımlarında mutlaka, öngörülemeyen, sahadaki birtakım nedenlerden dolayı gecikme olur.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Hep de Mersin’e denk geliyor.

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Efendim?

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Hep Mersin’e denk geliyor Sayın Bakan.

ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) – Yok, her yerde var ama Mersin’e bugüne kadar yapılanların hiç de azımsanamayacak derecede işler olduğunu siz de bizzat biliyorsunuz. Mersin-Adana arasındaki raylı sistemi ne hâle getirdiğimizi, Mersin-Adana, Erdemli-Taşucu’na kadar yolun ve Mut’tan Sertavul Geçidi’nden Mersin’e, Silifke’ye inen bölünmüş yolun, daha birçok yolun yapıldığını biliyorsunuz.

Sayın Özel, şu konuya tekrar girdiniz, ben de bir cümle söyleyeyim. Bakın, burada bir gerçeği söylüyorum ben, gerçek şu: Kamulaştırmanın ticaretini yapan hukuk büroları var, bunu görmemiz lazım. Bu, hak değil, alınan para vatandaşa da gitmemektedir. Benim dikkat çekmek istediğim husus budur. Yoksa vatandaşın eline geçecek para anasının ak sütü kadar helaldir ve nitekim birçoğuyla da uzlaşarak, görüşerek, anlaşarak bu işleri yapıyoruz. Bedelsiz verenler de vardır. Benim dediğim budur. Onun için bu durumun böyle olduğunun bir kez daha bilinmesini istiyorum.

Sayın Başkan, size de hayırlı olsun, hayırlı çalışmalar temenni ediyorum.

Hepinizin bir kez daha Mevlit Kandili’ni tebrik ediyorum. Hayırlı akşamlar diliyorum. Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sandık 1 Kasımdaydı Sayın Bakanım, sandık 1 Kasımdaydı. Dört sene sonra görüşürüz.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 23 Aralık 2015 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 21.43



(x) Sözlü soru önergeleri Genel Kurulda okunmamış olup tutanağa eklidir.