TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

14’üncü Birleşim

15 Aralık 2015 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, başkan vekili seçilmesi nedeniyle Genel Kurulun iradesine teşekkür ettiğine, 26’ncı Yasama Döneminin hayırlı olmasını dilediğine ve 2015 Nobel Kimya Ödülü’nü kazanan Profesör Doktor Aziz Sancar’ı kutladığına ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Başkanlık Divanı olarak Diyarbakır’da şehit olan polislere Allah’tan rahmet, ailelerine ve emniyet teşkilatına başsağlığı dilediklerine ilişkin konuşması

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, konuşmacılara verdiği ek sürelerle ilgili uygulamasında bundan sonra teamüllere göre hareket edeceğine ilişkin konuşması

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy’un, Türkiye’de üniversiteler ve bilim politikalarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan’ın, kutsal mekânların tahrip edilmesine ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal’ın, Türkiye ile Rusya arasındaki uçak krizinin tarımsal ihracata etkilerine ilişkin gündem dışı konuşması

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan’ın yaptığı gündem dışı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

4.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

5.- Mardin Milletvekili Mithat Sancar’ın, Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu’nun HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

6.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu’nun HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

7.- Başbakan Yardımcısı Yıldırım Tuğrul Türkeş’in, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Hükûmete sataşması nedeniyle konuşması

8.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

9.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, 2015 Nobel Kimya Ödülü’nü kazanan Profesör Doktor Aziz Sancar’ı kutladığına ve Hükûmeti, Batı Trakya Türklerinin lideri Doktor Sadık Ahmet’in kurucusu olduğu Dostluk, Eşitlik ve Barış Partisi binasına yapılan saldırı konusunda Yunanistan Hükûmetini uyarmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

 

2.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’ye görevinde başarılar dilediğine, 2015 Nobel Kimya Ödülü’nü kazanan Profesör Doktor Aziz Sancar’ı kutladığına ve İstanbul Milletvekili Eren Erdem’e yönelik tehditler konusunda yasal yollara başvurulacağına ilişkin açıklaması

3.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’ye görevinde başarılar dilediğine, 2015 Nobel Kimya Ödülü’nü kazanan Profesör Doktor Aziz Sancar’ı kutladığına ve Diyarbakır’daki olaylarda hayatını kaybedenler için üzüntü duyduklarına ilişkin açıklaması

4.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’ye görevinde başarılar dilediğine, 2015 Nobel Kimya Ödülü’nü kazanan Profesör Doktor Aziz Sancar’ı kutladığına ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin bazı yerleşim yerlerindeki sokağa çıkma yasakları nedeniyle çocukların eğitim hakkından mahrum bırakıldığına ilişkin açıklaması

5.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Mersin Akkuyu’da yapımı devam eden nükleer santralde çalışan Rusların ülkemizi terk ettiğine ve nükleer santral sevdasından vazgeçilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

6.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin bazı yerleşim yerlerinde uygulanan sokağa çıkma yasaklarının aileler üzerindeki etkileriyle ilgili ne tür önlemler alınacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

7.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’ye görevinde başarılar dilediğine, 12-18 Aralık Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası’na ve Hükûmetin üreticilerin sorunlarına eğilmesini dilediğine ilişkin açıklaması

8.- Burdur Milletvekili Reşat Petek’in, TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’ye görevinde başarılar dilediğine, 2015 Nobel Kimya Ödülü’nü kazanan Profesör Doktor Aziz Sancar’ı kutladığına, Irak Başika’da bulunan Türk Silahlı Kuvvetleri gücüyle ilgili yazısı nedeniyle Sözcü gazetesini kınadığına ve İstanbul Milletvekili Eren Erdem’in Rus televizyonuna verdiği demecin millî potikaya ihanet olduğuna ilişkin açıklaması

9.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin, 3/12/2015 tarihinde meydana gelen deprem nedeniyle Bingöl Kiğı’nın afet bölgesi ilan edilmesini önerdiğine ilişkin açıklaması

10.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’ye görevinde başarılar dilediğine ve Adana’nın sorunlarına ilişkin açıklaması

11.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, AK PARTİ’li ve CHP’li belediyeler arasında ayrımcılık yapıldığına ilişkin açıklaması

 

 

12.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’ye görevinde başarılar dilediğine, 2015 Nobel Kimya Ödülü’nü kazanan Profesör Doktor Aziz Sancar’ı kutladığına ve Millî Eğitim Bakanlığının Kastamonu’da başkanlık sistemi hakkında anket yaptırarak çocukları siyasete alet etmesini kınadığına ilişkin açıklaması

13.- Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhan’ın, Kocaeli Gebze Muallimköy’de temeli atılan bilişim vadisiyle ilgili olarak arsa sahibi yurttaşların mağdur edildiğine ilişkin açıklaması

14.- İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır’ın, 2015 Nobel Kimya Ödülü’nü kazanan Profesör Doktor Aziz Sancar’ı kutladığına ve Türkiye’de eğitime ve AR-GE’ye ayrılan payın yetersiz olduğuna ilişkin açıklaması

15.- İzmir Milletvekili Tacettin Bayır’ın, 12-18 Aralık Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası’na ilişkin açıklaması

16.- Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal’nın, Bursa’da Demirer Holdingin kurduğu rüzgâr santrallerinin doğaya verdiği zarara ilişkin açıklaması

17.- İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci’nin, TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’ye görevinde başarılar dilediğine, 2015 Nobel Kimya Ödülü’nü kazanan Profesör Doktor Aziz Sancar’ı kutladığına ve Hükûmetin sağlıklı kentler oluşturma yönünde bir düşünce değişikliğine girmesinin gerekli olduğuna ilişkin açıklaması

18.- Sivas Milletvekili Ali Akyıldız’ın, TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’ye görevinde başarılar dilediğine ve Sivas’ın sorunlarına ilişkin açıklaması

19.- İstanbul Milletvekili Zeynel Emre’nin, kaçak içki konusunda gerekli önlemlerin alınmasını ve uzun süreli sokağa çıkma yasaklarının bir an evvel son bulmasını istediğine ilişkin açıklaması

20.- Ankara Milletvekili Necati Yılmaz’ın, 8/9/2015 tarihinde Kırşehir’de meydana gelen olaylarla ilgili davanın takipçisi olacağına ilişkin açıklaması

21.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Diyarbakır’da şehit olan 2 polise Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dilediğine ve Hükûmetin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki olaylar konusunda bilgi vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

22.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’ye görevinde başarılar dilediğine ve milletvekillerinin söz ve ifade özgürlüğünü korumanın Meclisin namusu olduğuna ilişkin açıklaması

23.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Diyarbakır’da şehit olan 2 polise Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dilediğine ve Hükûmetin, ülkedeki kaos ortamı ve dış politika konusunda bilgi vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

24.- Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak’ın, TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’ye görevinde başarılar dilediğine, Antalya’nın Kaş ilçesinin betonlaşma tehlikesi altında olduğuna ve turizmde ciddi bir kriz yaşandığına ilişkin açıklaması

25.- İzmir Milletvekili Özcan Purçu’nun, TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’ye görevinde başarılar dilediğine ve Roman açılımının akıbetiyle ilgili bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

26.- Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin, TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’ye görevinde başarılar dilediğine ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu’nun TÜRK-İŞ kongresinde yaptığı konuşmasına ilişkin açıklaması

27.- Balıkesir Milletvekili İsmail Ok’un, Diyarbakır’da 2 polisin şehit olmasında AKP’nin büyük sorumluluğu olduğuna, 2015 Nobel Kimya Ödülü’nü kazanan Profesör Doktor Aziz Sancar’ı kutladığına ve Hükûmetin millî eğitim politikasındaki sistem değişikliklerinin olumsuz sonuçlarına ilişkin açıklaması

28.- İzmir Milletvekili Ali Yiğit’in, 2015 Nobel Kimya Ödülü’nü kazanan Profesör Doktor Aziz Sancar’ın Amerika’da yaşadığı için böyle bir şansa sahip olduğuna ve Türkiye’deki üniversite hastanelerinin durumuna ilişkin açıklaması

29.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Diyarbakır’da şehit olan 2 polise Allah’tan rahmet dilediğine ve İstanbul Milletvekili Eren Erdem’in yapmış olduğu açıklamaları reddettiklerine ilişkin açıklaması

30.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve Hükûmetin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki olaylar konusunda bilgi vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

31.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Diyarbakır ve Mardin Dargeçit’teki olaylarda 3 gencin ve Diyarbakır’daki olaylarda 2 polisin hayatını kaybetmesinden üzüntü duyduklarına, bu ölümleri önleyebilecek bir çalışmanın Meclisten çıkabileceğine inandıklarına ve çözüm sürecinin tekrar gündeme getirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

32.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Millî Savunma Bakanının, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin bazı yerleşim yerlerindeki sokağa çıkma yasakları ve hak ihlalleriyle ilgili bilgi vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

33.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım’ın AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

34.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Başkanlığın, Gaziantep Milletvekili Abdulkadir Yüksel’in İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişin yazısının 14/12/2015 tarihinde Başkanlığa ulaştığına ve bilgiye sunulduğuna ilişkin önergesi (4/5)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Erol Kaya ve 21 milletvekilinin, su kirliliğiyle daha etkin mücadele edebilmek için yapılması gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/22)

2.- Antalya Milletvekili Gökcen Özdoğan Enç ve 22 milletvekilinin, kadına karşı şiddetin önlenmesine yönelik yürütülen hizmetlerdeki eksikliklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/23)

3.- Adana Milletvekili Necdet Ünüvar ve 21 milletvekilinin, iş kazaları ve meslek hastalıklarının toplum üzerindeki sosyal ve ekonomik etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/24)

VIII.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun toplantı günlerinden salı gününün denetim konularına (Anayasa’nın süreye bağladığı konular hariç), çarşamba ve perşembe günlerinin de kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işlerin görüşülmesine ayrılmasına; salı ve çarşamba günlerinde birleşimin başında bir saat süreyle sözlü soruların görüşülmesine; sunuşlar ve işaret oyuyla yapılacak seçimlerin her gün yapılmasına ilişkin önerisi

B) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- MHP Grubunun, 14/12/2015 tarih ve 490 sayıyla Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Manisa Milletvekili Erkan Akçay tarafından, enerji arz güvenliği ve enerjide dışa bağımlılığın azaltılması için yasal düzenlemeler de dâhil olmak üzere alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 15 Aralık 2015 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- HDP Grubunun, 9/12/2015 tarihinde Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, AKP Hükûmetinin çatışmayı esas alan politikaları sonrasında çeşitli valilikler tarafından hukuksuz bir biçimde ilan edilen sokağa çıkma yasaklarının toplumda yarattığı tahribatların araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak Genel Kurulun 15 Aralık 2015 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, 15/12/2015 tarihinde İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş ve arkadaşları tarafından, basın üzerindeki antidemokratik uygulamalar, basın-yayın faaliyetlerinin önündeki engeller, ifade özgürlüğünün yasal olarak güvenceye alınması, tutuklu gazetecilerin durumunun ve yasal çerçevelerinin araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak Genel Kurulun 15 Aralık 2015 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

4.- AK PARTİ Grubunun, bastırılarak dağıtılan 1 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına alınmasına; Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile gündeminin belirlenmesine ilişkin önerisi

IX.- SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Gaziantep Milletvekili Canan Candemir Çelik’in, koruyucu aile sistemi ile ilgili verilere ve koruma altında bulunan çocukların eğitimine ilişkin sözlü soru önergesi (6/1) ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun cevabı

2.- İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca’nın, sosyal yardım programları ile suça sürüklenen çocuklara yönelik çalışmalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/2) ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun cevabı

3.- İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca’nın, çocuklara ve engellilere yönelik hizmetlere ilişkin sözlü soru önergesi (6/3) ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun cevabı

4.- Gaziantep Milletvekili Canan Candemir Çelik’in, çocuk koruma hizmetlerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/4) ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun cevabı

5.- Gaziantep Milletvekili Canan Candemir Çelik’in, koruyucu aile sistemi ile ilgili verilere ve koruma altında bulunan çocukların eğitimine ilişkin sözlü soru önergesi (6/5) ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun cevabı

6.- İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca’nın, kadına yönelik şiddetle mücadele ile şehit yakınları ve gazilere yönelik hizmetlere ilişkin sözlü soru önergesi (6/6) ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun cevabı

7.- İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca’nın, uyuşturucu ile mücadele konusunda yapılan çalışmalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/7) ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun cevabı

8.- İstanbul Milletvekili Ravza Kavakcı Kan’ın, sosyal yardımlara ilişkin sözlü soru önergesi (6/8) ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun cevabı

9.- İstanbul Milletvekili Ravza Kavakcı Kan’ın, evde bakım hizmetleri ile engellilere yönelik çalışmalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/9) ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun cevabı

10.- İstanbul Milletvekili Ravza Kavakcı Kan’ın, kız çocuklarının eğitimi ile ailenin korunmasına yönelik çalışmalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/10) ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun cevabı

11.- İstanbul Milletvekili Arzu Erdem’in, çocuk bakım evleri ve kadın sığınma evleri ile ilgili çeşitli hususlara ilişkin sözlü soru önergesi (6/83) ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun cevabı

12.- Aydın Milletvekili Deniz Depboylu’nun, evlenme-boşanma istatistiklerine ve aile birliğinin korunmasına yönelik çalışmalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/93) ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun cevabı

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, sivil toplum kuruluşlarına TBMM bütçesinden ayrılan paya ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın cevabı (7/1)

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Kamu Denetçiliği Kurumuna yapılan başvurulara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın cevabı (7/97)

3.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, Meclis Devlet Hastanesinde görevli doktorlara verildiği iddia edilen bir talimata ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Ahmet Aydın’ın cevabı (7/99)

15 Aralık 2015 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER : Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Zihni AÇBA (Sakarya)

------0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 14’üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır.

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, başkan vekili seçilmesi nedeniyle Genel Kurulun iradesine teşekkür ettiğine, 26’ncı Yasama Döneminin hayırlı olmasını dilediğine ve 2015 Nobel Kimya Ödülü’nü kazanan Profesör Doktor Aziz Sancar’ı kutladığına ilişkin konuşması

BAŞKAN – Görüşmelere geçmeden önce, değerli milletvekilleri, izninizle, sizleri selamlamak amacıyla kısa bir konuşma yapmak istiyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 25 Kasım 2015 tarihli 4’üncü Birleşiminde, değerli oylarınızla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili seçildim. Dağılan bir imparatorluğun ardından Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde Anadolu topraklarında yeni bir cumhuriyeti kurmanın mücadelesi olan Kurtuluş Savaşı’nı yöneten, cumhuriyeti ilan eden Türkiye Büyük Millet Meclisinin bugün Meclis başkan vekilliği gibi onurlu bir görevine beni layık gören Genel Kurulun iradesine içtenlikle teşekkür ediyorum. Bütün milletvekili arkadaşlarımı sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

26’ncı Yasama Döneminin siyasi parti gruplarımıza, milletvekillerimize ve bütün vatandaşlarımıza hayırlı olmasını dilerim.

Değerli milletvekilleri, Meclisimizin gündemi halkın gündemiyle ne kadar paralel olursa siyaset kurumu o kadar güç kazanır, siyaset kurumu ne kadar güç kazanırsa meşruiyet tartışmalarını o kadar az yaparız veya hiç yapmayız. Başlangıçta sadece “siyasal eşitlik” kavramına dayanan demokrasi teorisi, tarihsel süreçte “fırsat eşitliği” kavramıyla zenginleşti, güçlendi. Demokrasi, meşruiyet, eşitlik, adalet; bütün bu kavramların hepsi birbirini tamamlar, biri olmadan diğerini düşünemeyiz. Bugün “demokratik meşruiyet” alınan kararların, kabul edilen yasaların arkasında parlamento iradesinin varlığı yanında bu karar ve yasaların adil olmasıdır da aynı zamanda. Bu konuda hükûmetlere düşen görev yanında parlamentolara da, ülkemiz için ifade edecek olursak, Türkiye Büyük Millet Meclisine de büyük görev düştüğünü düşünüyorum.

Sözlerime son vermeden önce, başta demokratik ve laik cumhuriyetimizin en yüce kurumu olan, çatısı altında görev yapmakta olduğumuz bu Meclisi kuran ve ilk Başkanlığını yapan Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, Birinci Meclisten bugüne kadar görev yapmış olan Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerini saygıyla anıyor, şimdi hayatta olmayanlara Allah’tan rahmet diliyorum, şehit ve gazilerimizi saygıyla ve şükranla anıyorum.

Genel Kurulu ve bütün vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyor, 26’ncı Yasama Döneminin, tekrar, hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, yine, gündeme geçmeden önce, hepinizin bildiği gibi, ülkemizi, bütün toplumumuzu gururlandıran bir olay oldu: Profesör Doktor Aziz Sancar Nobel Kimya Ödülü’nü kazandı. 2015 Nobel Kimya Ödülü’nü alarak ülkemize ilk kez fen bilimlerinde Nobel Ödülü alma gururunu yaşatan “Bu ödülü memleketime ve cumhuriyet devriminin başlattığı eğitime borçluyum.” diyerek bu onuru milletimize armağan eden, ülkemizin yetiştirdiği nadide bilim insanlarından Profesör Doktor Aziz Sancar Hocamızı burada Türkiye Büyük Millet Meclisi adına kutluyorum. (Alkışlar)

Sayın Aziz Sancar Hocamızı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı adına bugün Türkiye Büyük Millet Meclisine davet etmek üzere aradım. Dolaylı olarak kendisine bu mesajımızı ilettim ancak doğal olarak, son anda kendisine böyle bir talebin iletilmiş olması nedeniyle programının buna izin vermediğini ifade ettiler. Bunu da sizlerin bilgisine sunuyorum. İnanıyorum ki Sayın Aziz Sancar Hocamız ilerleyen günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisimize gelerek bu onuru Meclisimizle paylaşacaktır. Tekrar, Aziz Sancar Hocamızı yürekten kutluyorum.

Şimdi, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Daha sonra gruplara, grup başkan vekili arkadaşlarıma, yine diledikleri konuda -ben Aziz Sancar’ın Nobel Ödülü alması vesilesiyle konuştum ama onlar ister bu konuda ister başka konuda görüşlerini ifade edebilirler- söz vereceğim.

Şimdi, gündem dışı sözleri sizlere söyleyeceğim.

Gündem dışında konuşma süreleri beşer dakikadır. Hükûmet bu konuşmalara cevap verebilir. Hükûmetin cevap süresi yirmi dakikadır.

Gündem dışı ilk söz, Türkiye’de üniversiteler ve bilim politikaları hakkında söz isteyen Osmaniye Milletvekili Sayın Ruhi Ersoy’a aittir.

Buyurun Sayın Ersoy. (MHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy’un, Türkiye’de üniversiteler ve bilim politikalarına ilişkin gündem dışı konuşması

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de konuşmama başlarken başkan vekilimizin yeni görevini tebrik ediyor ve heyete saygılarımı sunuyorum.

Profesör Doktor Aziz Sancar’ın 2015 Nobel Kimya Ödülü’nü kazanması ulusal anlamda bizim için çok önemli bir gelişmedir. Aynı zamanda, bu ödül bizim birtakım sorgulamaları yapmamıza da neden olmuştur. Ödülü alan bir Türk bilim adamıdır fakat ödülün gittiği bir Amerikan üniversitesidir. Burada sorulması gereken temel soruyu, bu imkân ve şartlarda Türkiye’de bilimsel anlamda oluşturulabilecek üniversite sistemimiz ve bir bilim politikamız var mı, yok mu sorusunu da bize beraberinde sorgulatmaktadır.

Ve Türkiye’nin stratejik hedefleri belirlenmiş; kısa, orta, uzun vadeli seçenekleri olan bir bilim ve yükseköğretim politikasına olan ihtiyacı gecikmiş ve ertelenemez bir hâl almıştır. Bu planlama yapılmadığı için, yükseköğretime tahsis edilen kıt kaynakların etkin ve rasyonel olarak kullanılma imkânı da bulunmamaktadır. Ayrıca, ülkenin ciddi bir insan gücü planlaması ve bu plana bağlı olarak yükseköğretim politikasının yapılandırılmasına olağanüstü hızda bir ihtiyaç vardır. Artık, nicelik kadar niteliğe de odaklanılmalıdır. Maalesef, bugün, doktoralı insan sayısı bakımından OECD ülkeleri arasında sonuncu sıradayız. Bilginin ve kültürün öğrenildiği, sorgulandığı, üretildiği, formüle edildiği ve nihai olarak ilgili alanlarda üretime aktarıldığı üniversite modeli olmadan bilimsel anlamda dünyada söz sahibi olamayız. Üniversite kurmaktan önce üniversite felsefesi, bilimden önce bilim felsefesi, sanattan önce sanat felsefesi yerleştirilmediği sürece hakiki anlamda bir Türk üniversitesinden bahsetmek zor olacak. Üniversite bilim ve sanat felsefemiz henüz tam anlamıyla oluşturulamadığı için üniversite sayımız kaç olursa olsun, bunların felsefi anlamda gerçek bir üniversite olduğu tartışılacak bir pozisyondur.

Bahsettiğimiz temel uygulamalar hayata geçirildiğinde yeni Aziz Sancarlar Türk eğitim sistemi içerisinden de çıkacaktır. Bu anlamda, değerli hocamızı şahsım, Osmaniyeli hemşehrilerim ve mensubu olduğum camia adına tebrik ediyor, sağlık ve huzur içerisinde daha nice bilimsel çalışmalara imza atmasını temenni ediyorum.

Aziz Sancar Hocamız bize sadece Nobel Ödülü alarak gurur yaşatmadı. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aziz Hoca aynı zamanda biyografisi ve ödül sürecinde ders niteliğindeki açıklamalarıyla da Türk milletinin ne kadar büyük ve güçlü bir aile olduğunu gösterdi. Aziz Sancar Hocamız, iç ve dış tehditlerin, terörün ülkeyi kaosa dönüştürücü eylemlerinin arttığı bugünlerde hem milletimize hem de Türkiye Büyük Millet Meclisine ışık tutmuştur; yurttaşlık hukuku ve bilincinin ne demek olduğunu bilmeyenlere, anlamak istemeyenlere duruşu, tavrı ve sözleriyle tekrar hatırlatmıştır.

Etnik kimlik tanımlaması üzerinden kendisine yöneltilen kasıtlı sorulara verdiği anlam yüklü cevaplarla Batı dünyasına da ırkçı ön yargılardan kurtulunması gerektiğini hatırlatmıştır. Hatırlatmak gerekirse uluslararası bir ajansın, ödül aldığı haberini duyar duymaz “Kürt müsünüz, Arap mısınız?” sorusu doğum yeri üzerinden sorulduğunda “Türk milletinin mensubuyum, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım.” cevaplarıyla âdeta vatandaşlık hukukunun ve cumhuriyet değerlerinin, fırsatlar eşitliğinin bir eseri olduğu gerçeğini haykırmıştır.

Öte yandan, Aziz Sancar Hocamızın gerçek anlamda yerli, şuurlu, millî ve evrensel duruşu şahsı üzerinden bir folklor ve siyasal etnisite çıkartmaya çalışan anlı şanlı Bremen mızıkacıları medya mahfillerini ve birtakım çevreleri yaya bırakmıştır. Aziz Sancar Hoca kendisini cumhuriyetin kazanımlarının bir eseri olarak görür, başarısının arkasında cumhuriyetin vatandaşlık hukuku temeline dayanan, fırsat eşitliği sunan özelliğinin olduğuna dikkat çeker, bu vesileyle 19 Mayısta Anıtkabir’i ziyaret ederek ödülünü Ata’ya ithaf edeceği vurgusuyla da bir kez daha bu cumhuriyet değerlerinin ve kuruluş felsefesinin önemine atfen değerlendirmeler yapar.

Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli Beyefendi bugünkü konuşmasında da Aziz Sancar Bey’i tebrik etmiş, onu Türklüğüyle iftihar eden, değerleriyle bütünleşen, milliyetperver…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RUHİ ERSOY (Devamla) - …kökünü ve geçmişini unutmamış, dünyaya mal olmuş, insanlığa örnek teşkil etmiş bir kahraman olarak tanımlamıştır.

Teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum efendim, sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Çok teşekkür ederim, sağ olun.

Gündem dışı ikinci söz, kutsal mekânların tahrip edilmesi hakkında söz isteyen Diyarbakır Milletvekili Sayın Nursel Aydoğan’a aittir.

Buyurun Sayın Aydoğan. (HDP sıralarından alkışlar)

2.- Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan’ın, kutsal mekânların tahrip edilmesine ilişkin gündem dışı konuşması

NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Meclis başkan vekilimiz konuşmasına başlarken önemli bir konuya vurgu yaptı; Meclisin gündemi ile halkın gündeminin bir olması gerektiğini söyledi, bizce de doğrudur, öyle olması gerekir. Halkımızın gündemi sokağa çıkma yasaklarıdır, yaklaşık otuz günden beri devam ediyor. Yine, halkımızın gündemi, kutsal mekânların tahrip edilmesi, tarihimizin, kültürümüzün katledilmesi ve yine, demokrasi mücadelesini yürütenlerin katledilmesidir.

Bu anlamda, dün Diyarbakır’da sokağa çıkma yasaklarını protesto gösterileri sırasında, 94 ve 97 doğumlu 2 genç arkadaşımız Şiyar Salman ve Şerdıl Cengiz polisin sıktığı gerçek mermilerle kafalarından vurularak katledilmişlerdir. Her 2 gencimiz, her 2 genç arkadaşımız demokrasi mücadelesi şehitleridir. Ben 2 gencimiz şahsında bütün demokrasi mücadelesi şehitlerini saygıyla, minnetle, şükranla anıyorum. Hepsinin anısı ve mücadelesi önünde saygıyla eğiliyorum. Kendilerine Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine başsağlığı diliyorum. Bütün Diyarbakır halkına buradan başsağlığı diliyorum. Bu katliamı yapanları da lanetliyorum, kınıyorum.

Değerli arkadaşlar, kutsal mekânlarla ilgili söylemek istediklerimi kısaca şöyle ifade edeceğim: İnsanlık tarihi boyunca toplumsal yaşam bir kutsallık çerçevesinde devam edegelmiş ve kutsal mekânlar ve ritüeller toplumsal yaşamın her daim merkezinde olmuştur. Bu nedenle, toplumların ölülerini gömme, yas tutma, ölüye saygı, kutsal mekânlarda yapılan ibadet, bu mekânların korunması gibi tüm kurallar bütün semavi dinlerde yer almış ve bu kurallar mutlak, kesin kurallar hâline gelmiştir.

Ancak, Kürt sorununda demokratik çözümü rafa kaldıran ve Sri Lanka modeline benzer bir modelle Kürt sorununu bitirmeyi bir kez daha denemek isteyen AKP Hükûmeti “Başarıya giden her yol mübahtır.” diyerek 90’lı yıllarda bile denenmeyeni denemiş, halkın kutsalı olan mezarlıkları ve şehitlikleri bombalayarak mezarları tahrip etmiştir. On üç yıldan beri iktidarda olan ve kendini muhafazakâr demokrat olarak tanımlayan ama özünde siyasal İslamcı olan AKP, mezarlıklara olan saldırıyı savunamayacağından, mezarlıklar etrafında yapılan küçük cami ve cemevlerinin farklı amaçlarda kullanıldığı yalanına sarılarak kendini aklamaya çalışmaktadır. Yine, sokağa çıkma yasağının ilan edildiği 8 büyük ilçede cami, kilise gibi halkın kutsal mekânları, hendekler ve barikatlar kapatılacak gerekçesiyle kurşunlanmıştır, yakılmıştır. Diyarbakır’daki Kurşunlu Camisi, Dört Ayaklı Minare, Sur ilçesindeki Surp Giragos Kilisesi ve Nusaybin’deki Mor Yakup Kilisesi hedef alınan kutsal mekânlardan sadece birkaçıdır.

Hatırlanacağı üzere, yine Muş Varto’da Ekin Van adlı kadın gerilla katledilmiş, çıplak bedeni sürüklenmiş. Yine, Şırnak’ta Hacı Birlik, 28 kurşunla katledildikten sonra cenazesi zırhlı araçlara halatlarla bağlanmış, metrelerce sürüklenmiş. Ne yazık ki bu tablo karşısında Başbakanın açtırdığı soruşturmadan henüz bir sonuç alınamamış, bunun da bir prosedür olduğunu biz görüyoruz. Yine, ölüye saygısızlığın başka bir örneği de ülkemiz dışından, Suriye’den, Rojava’dan gelen cenazelerin ailelerine verilmemesi ve en son, yine Aziz Güler’in elli dokuz gün sonra ailesine teslim edilen cenazesini örnek olarak gösterebiliriz.

Tabii, bunlar bütün ülkede yaşanıyor ama AKP Hükûmeti, hem yandaş medyasıyla hem baskı altına aldığı medyasıyla bütün bu olanları bitenleri toplumdan gizlemeye ve saklamaya çalışıyor. Ama hepimizin bilmesi gereken bir gerçeklik var ki o da gerçeklerin asla örtülemeyeceği ve üstünün kapatılamayacağıdır. Er ya da geç bu ülkede gerçeklikler açığa çıkacaktır.

Kürt sorununun çözümünde yol almak istemeyenlere de bir çift sözümüz var, onu hatırlatmak istiyorum, Albert Einstein’ın bir sözü, çok güzel bir söz; ne diyor Albert Einstein: “Aptallığın en büyük kanıtı aynı şeyi defalarca yapıp farklı bir sonuç almayı ummaktır.” Otuz yıldan beri, arkadaşlar, bu ülkede Kürt sorunuyla ilgili aynı şeyler yapılıyor. Ne yaparsanız yapın, çözüm ve barış dışında bir yol ve yöntem yok. O nedenle, biz, bir kez daha Hükûmeti Kürt sorununda çözüme, barışa davet ediyoruz, masaya davet ediyoruz; Sayın Öcalan’la görüşmelerin tekrar başlaması için bir irade göstermesi gerektiğini ifade ediyoruz.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydoğan.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, konuşmacı Diyarbakır’da ve başka yerlerde yaşanan olaylara ilişkin AK PARTİ’yi sorumlu tutan, sorumluluktan öte...

ENGİN ALTAY (İstanbul) – AK PARTİ Hükûmetini kastetmiştir Sayın Bostancı orada.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – ...AK PARTİ’yi bu işlerin müsebbibi olarak gösteren, aynı zamanda, kamuoyu algısı, gerçeklikleri değiştirmek için çaba içinde bulunan bir parti olarak tanımlamıştır. Bunlara ilişkin olarak cevap hakkı talep ediyorum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hükûmet adına konuşabiliyor mu milletvekilleri Sayın Başkan?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Hükûmet adına Sayın Bakan var.

BAŞKAN – Sayın Bostancı, Sayın Aydoğan bir eleştiri yaptı ancak cevap hakkına tabii ki saygı duyuyorum. 69’uncu maddeye göre sataşma nedeniyle söz istiyorsunuz sanıyorum.

Buyurun Sayın Bostancı, sataşma nedeniyle size iki dakika söz veriyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan’ın yaptığı gündem dışı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; öncelikle, Nursel Hanım’a bütün Türkiye'nin vekili olduğunu ve bu Mecliste konuşurken yaşanan olaylara ilişkin acı çeken tüm tarafları dile getirmesi gerektiğini hatırlatmak isterim.

Doğudan bahsederken, orada yaşananlardan bahsederken bir kez olsun şehit olan polislerden, askerlerden bahsetmeksizin sürekli hikâyenin bir başka tarafını dile getirmek adil değil, haklı değil, uygun değil; gerçekliği tahrip ise, gerçekliğin tahribatı budur.

Bu ülkede, güvenlik güçleri keyfekeder bir şekilde sokağa çıkma yasağı ilan edip ev ev terörist peşine düşmüyor. Bütün bunlar yaşanırken, hendek kazanlar, hendekleri patlayıcıyla dolduranlar, Kalaşnikoflarla ortalıkta dolaşanlar, öz yönetimcilik oynayanlar; bunlara ilişkin niçin bir tek kelime etmiyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) – Onlar sonuçtur.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Bunları konuşmadık.

NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) – Onlar sonuç, sonuç...

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Einstein’in sözünden bahsettiniz.

NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) – Evet, çok doğru. Evet, aynı şeyleri deniyorsunuz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Otuz yıldır terör yoluyla netice almak isteyenler tam da Einstein’ın dediği o duruma denk düşüyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Otuz yıldır bu çıkmaz sokaklarda bu ülkenin problem çözme kapasitesini hendeklerle boğmaya çalışanlar, tahrip edenler, Kürt meselesini boğmaya çalışanlar, asıl Einstein’ın sözünün karşılığına gelen onlardır.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) – Siz, egemenler ile mücadele edenleri birbirine karıştırıyorsunuz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

Sayın Baluken, buyurun.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Bostancı konuşması sırasında partimize açık sataşmada bulunmuştur. Polis ve asker ölümlerini, işte üzüntülerimizi belirtmediğimizi, meşrulaştırmaya çalıştığımızı ifade etmiştir. Müsaade ederseniz cevap vereyim. Sataşmadan dolayı söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Baluken, buyurun, yeni bir sataşmaya meydan vermemek üzere, size de 69’uncu maddeye göre iki dakika söz veriyorum.

2.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın grup başkan vekili tabii burada tamamen gerçeğe aykırı bir söylemde bulundu. Bugüne kadar bu kürsüde konuşan hangi HDP’li milletvekili olursa olsun, herhangi bir ölüm arasına ayrım koymadığını, üniformasına bakmadan bu ülkede çatışmalı süreçten kaynaklanan bütün ölümlerden dolayı o acıyı yüreğinde hissettiğini ifade etmiştir. Dolayısıyla, özellikle Kürt illerinde yaşanan çatışmalı süreçte yaşamını yitiren polis ve askerlerle ilgili de biz defalarca üzüntülerimizi dile getirmişiz, başsağlığı dileklerimizi iletmişiz…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – İdris Bey, kim yapıyor? Yapan var mı?

İDRİS BALUKEN (Devamla) – …ve bu konuda da önlenebilecek bu ölümlerin önüne bir an önce geçilmesi gerektiğini ifade etmişiz. Keşke samimi olsanız.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – İdris Bey, kim yaptı? Yapan var mı?

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Keşke samimi olsanız.

Bakın, daha bir hafta önce, PKK’nin alıkoyduğu polis ve asker aileleri bu Meclise geldiler. Bu Mecliste onlarla görüşmek için bile saatlerce bir telefon trafiği yürütüp o aileleri susturmayı denediniz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Hiç alakası yok.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bakın, hiç beğenmediğiniz İsrail devleti bile bir tek askeri için bin Filistinli tutsağı serbest bıraktı. Siz şu anda, PKK’nin elinde 20 polis ve asker var, onlarla ilgili kılınızı kıpırdatmıyorsunuz. (HDP sıralarından alkışlar) Sadece, onlar ölecek, onların cenazesi üzerinden, gelip burada hamaset siyaseti yapmakla toplumu kutuplaştırmaya çalışıyorsunuz. Bunlara biz hiçbir şekilde prim vermeyeceğiz.

Eğer samimiyseniz, gelin bu yaşayan polis ve askerlerin PKK’nin elinden alınması için birlikte bir komisyon kuralım, polis ve askerin yaşamına ne kadar değer verdiğinizi de buradan hep birlikte takip edelim.

Diğer taraftan, kutsal mekânlarla ilgili yaptıklarınız ortada. Altı aydır cami bombalıyorsunuz, cemevi yıkıyorsunuz, cenazeyi yerde sürüklüyorsunuz...

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Vay vay!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Ayıp, çok ayıp!

İDRİS BALUKEN (Devamla) - …cenazelere işkence ediyorsunuz. Kurşunlu Camisi’ni…(AK PARTİ sıralarından “Yalan” sesleri)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Kimin yaptığını biliyorlar, kimin yaptığını.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Geldiniz mi? Gelin, birlikte… Bakın, biz Diyarbakır’dan geliyoruz, Sur’dan geliyoruz… (AK PARTİ sıralarından “ispat et” sesleri)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Kimin yaptığını biliyorlar, gösteriyorlar.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Yalan, yalan!

NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) – Tamam, gel bir Diyarbakır’a gör gününü. Gel, özel harekâtçıların ne yaptığını gör.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Kurşunlu Camisi’nin içerisinden çıkan mühimmat, o boş kovanlar bir ilçenin MKE deposuna yetecek miktardadır.

NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) – Herhâlde hiç özel harekâtçı görmediniz. Gelin Diyarbakır’a, özel harekâtçıları görün de ayaklarınız titrer.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Dolayısıyla, böyle, hamasetle olmaz. Dürüst olun, sorunları buradan da doğru bir şekilde tartışalım.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – Yalancı, yalancı!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal’ın, Türkiye ile Rusya arasındaki uçak krizinin tarımsal ihracata etkilerine ilişkin gündem dışı konuşması

BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, Türkiye ile Rusya arasındaki uçak krizinin tarımsal ihracata etkileri hakkında söz isteyen Bursa Milletvekili Sayın Orhan Sarıbal’a aittir.

Buyurun Sayın Sarıbal.

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Aziz Sancar’ı kutluyorum ama sadece bir bilim insanı olarak kutluyorum.

İkincisi, Diyarbakır, Sur, Cizre’de güvenlik tedbirleriyle otuz beş yıllık sorunu çözmeye çalışmanın, sorunu yaratanların sorunu bu metotla da çözemeyeceklerini görmeleri ve bu uğurda şehit olan asker, polis ve sivil halkın tümünü saygıyla anıyorum, Allah’tan rahmet diliyorum ama bu metotla bu sorunun çözülmeyeceğini Mecliste paylaşmak istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

24 Kasım 2015 tarihinde, Türkiye’nin hava sahasını ihlal eden Rusya uçağının düşürülmesiyle beraber Türkiye-Rusya arasında başlayan gerginlik en büyük etkiyi ekonomik alanda, bunun da bir alt birimi olarak tarım alanında göstermiştir.

2014 yılında Türkiye’nin Rusya’dan ithalatı 25,3 milyar dolarken Rusya’ya ihracatımız 5,9 milyar dolardır. Bu ihracatın 1,3 milyar doları yani yüzde 20’si tarımsal ürünlerle ilgilidir. Bu tarımsal ürünlerin özellikle 1 milyar doları yaş sebze ve meyveyle ilgilidir. Tarımsal ihracatın 1 milyar dolarlık kısmının bu ihracatın yüzde 20’sini teşkil ettiğini özellikle sizinle paylaşmak isterim. Türkiye’den Rusya’ya en çok giden ürünlerden sebzede domates, meyvede narenciye ürünleri olmak üzere genel olarak tarımsal üretimin bütün kesimleri etkilenmektedir.

1,3 milyar dolarlık tarımsal ihracatımıza karşı Rusya’dan 2,8 milyar dolarlık ithalat yapıyoruz. Tarımsal dış ticaret açığımız 1,5 milyar dolardır. Rusya’dan ithal edilen başlıca tarım ürünümüz buğday ve yağlı tohumlardır. Bu nedenle, eğer bu ambargo devam ederse, Rusya’nın Türkiye’ye ihracat kısıtlaması getirmesi hâlinde, un ihracatının yanı sıra bitkisel yağ sektörü de olumsuz etkilenecektir.

Yine, 2014 yılında toplam 5,3 milyon ton olan buğday ithalatının 4,1 milyon tonu Rusya’dan alınmaktadır ve ne yazık ki bunun karşılığında 1,2 milyar dolar Rusya’ya döviz ödemek durumundayız. Oysa biz, bütün tarımsal ürünlerde Rusya’ya 1,3 milyar dolar gibi bir ihracat yapmaktayız. Yani sadece Rusya’dan aldığımız buğday karşılığı, bizim toplam yaptığımız sebze ve meyve ihracatıdır.

Değerli dostlar, burada şu çok önemli: Özellikle, biz Rusya’dan 2,8 milyar dolar ithalat yaparken 1,3 milyar dolar ihracat yapıyorsak ve 5 milyon tona yakın buğday alıyorsak ve Türkiye’de de 32 milyon dönüm arazi boşsa bunun tek sorumlusu, on üç yıllık Adalet ve Kalkınma Partisinin uyguladığı tarım politikalarıdır. (CHP sıralarından alkışlar)

Rusya, 1 Ocak 2016 tarihinden itibaren başta domates olmak üzere birçok tarım ürününü almayacağını, bunun karşılığında balık, süt ürünleri, fındık, limon gibi ürünlerde alımı durdurmayacağını söyledi. Bunun karşılığında, Faruk Çelik açıklama yaparak bunun bedelinin 2016’da 640 milyon dolar olacağını söyledi ama bu görece bir rakamdır, biz bunun çok üzerinde bir rakam olduğunu biliyoruz.

Yine, Türkiye’nin yıllık olarak… Örneğin, 2014 yılında 14 bin tırın sefer yaptığı Rusya’da beklenen ve görünen odur ki 2016’daki kısıtlama nedeniyle 14 bin tır yerine sadece 2 bin tır Rusya’ya sefer yapacaktır ve ne yazık ki Başbakan Yardımcısı Şimşek “Rusya’yla bütün ilişkilerimizi bitirsek bile bizi etkileyecek kısmı sadece 9 milyar dolar; gayrisafi yurt içi hasılanın binde 3’ü, binde 4’ü kadardır.” dedi, küçümseyen, itibarsızlaştıran bir rakamla bunu açıkladı. Oysa biz biliyoruz ki o rakam çok önemlidir, özellikle tarımda emeği olan, tarlada meyvesi olan, sofrada yemeği olan üreticinin alın teri, emeği tam da o rakamların içerisindedir; sosyolojik boyutunu ve insani boyutunu galiba unuttu.

Sonuç olarak acilen şunu yapmamız gerekir: Adana’daki narenciye bahçeleri için hızlıca bir tedbir alınmalı, yerel yönetimler ve millî eğitim faaliyete geçirilmeli, ürün zararı giderilmeli ve ürün destekleme primleri hızlıca ödenmeli, kredi, vergi ve SGK primleri gibi borçlar faizsiz olarak ertelenmeli ve en önemlisi, mutlaka ve mutlaka bunun iç yansımaları olacaktır, iç piyasada ürünler daha ucuz bir rakama gidecektir, mutlaka ürün planlamasını hayata geçirmeliyiz.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sarıbal.

Gündem dışı söz alan arkadaşlara sürelere riayet ettikleri için çok teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, Nobel Kimya Ödülü’nü kazanan Profesör Doktor Aziz Sancar nedeniyle ben duygu ve düşüncelerimi ifade etmiştim. Siyasi partilerimizin grup başkan vekillerinden bu konuda düşüncelerini ifade etmek için söz talepleri vardır. Şimdi, bu söz taleplerini karşılayacağım. Bana intikal eden taleplere göre bunları karşılıyorum şimdi.

Sayın Oktay Vural, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, 2015 Nobel Kimya Ödülü’nü kazanan Profesör Doktor Aziz Sancar’ı kutladığına ve Hükûmeti, Batı Trakya Türklerinin lideri Doktor Sadık Ahmet’in kurucusu olduğu Dostluk, Eşitlik ve Barış Partisi binasına yapılan saldırı konusunda Yunanistan Hükûmetini uyarmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle size de görevinizde başarılar diliyorum.

BAŞKAN – Çok teşekkür ederim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Mardin’in Savur ilçesinde doğmuş, daha sonra orada ortaöğrenim görmüş ve Türk eğitim sisteminden sonra Amerika Birleşik Devletleri’ne giden Sayın Aziz Sancar, kimya alanında Nobel Ödülü alarak gerçekten insanlığa hizmet yolunda dünya bilimine adını altın harflerle yazdırdığı gibi, aziz milletimizin gurur ve sevinç kaynağı olmuştur. Aslında, Sayın Sancar sadece Nobel Ödülü’yle değil ama kişiliğiyle, duruşuyla; Türkiye Cumhuriyeti’nin değerlerine, Türk milletinin değerlerine sahip çıkan, onları yücelten, millî birlik ve beraberliğimize dönük her biri Nobel’i hak eden sözleriyle tüm Türkiye’nin gönlünde taht kurmuştur. Kendisi “Bu ödül Atatürk ve cumhuriyetin ödülüdür.” demek suretiyle 19 Mayısta da bu ödülü Anıtkabir’e vereceğini ifade etmiştir. Her vesileyle, Türk milletine mensubiyet şuuruyla aziz milletimizin bir temsilcisi olmayı gerçekten hak etmiştir. Bütün bunlar; millet olma şuurunu hatırlatması, cumhuriyete bağlılığı, Türkiye Cumhuriyeti devletinin millî menfaatlerine bağlılığı konusunda ortaya koyduğu tavır Nobel kadar anlamlıdır ve bizim için değerlidir. Milletin ferdi olmaktan gurur duymamızı bir kez daha sağlayan davranışlarıyla, kamuoyuna yönelik mesajlarıyla âdeta “Bir aydın, bir bilim adamı nasıl olunur?” dersini veren Aziz Sancar Hocamıza buradan bir kez daha teşekkür ediyorum.

Sayın Sancar’ın Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna davet edilerek onurlandırılması konusunda bir girişim yapılmasına ilişkin müracaatımı dün Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına iletmiştim. Gerçekten, Sayın Sancar’ın Türkiye’de olmasını vesile kılarak böyle bir fırsatın oluşturulması konusunda bir girişim yapılması gerektiğini düşünüyordum ama Sayın Cumhurbaşkanının özel daveti münasebetiyle programı o davetle sınırlı olduğu için, maalesef, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda bizlerle birlikte olma imkânı bulamamış oluyor. İnşallah 19 Mayısta kendisini Türkiye’de, özellikle de Türkiye Büyük Millet Meclisinde ağırlamaktan, onu burada görmekten büyük bir memnuniyet duyacağımızı da bu vesileyle ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim Sayın Sancar. Bir millete mensubiyeti… Türkiye vatanına mensubiyet duygunuzla, Türkiye Cumhuriyeti devletine, kuruluş felsefesine sahip çıkmanızla aziz milletimizin aslında gerçekten gönlünde taht kurdunuz. Çok teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, bu vesileyle bir hususu sayın bakanların dikkatine arz etmek istiyorum:

Batı Trakya Türklerinin efsanevi lideri Doktor Sadık Ahmet’in kurucusu olduğu Dostluk, Eşitlik ve Barış Partisi binası, maalesef, 8 Aralık gecesi meçhul kişilerce yağmalanmış; Sadık Ahmet’in hayatını kaybettiği -yirmi yıldır özenle muhafaza edilen- aracı binanın içinden maalesef atılmış, hurdaya döndürülmüştür.

Bu vesileyle, Hükûmeti bu yapılan menfur saldırı konusunda Yunanistan Hükûmetini uyarmak konusunda gerekli girişimleri yapmaya da davet ediyorum.

Söz verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum, sağ olun efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.

Sayın Levent Gök…

2.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’ye görevinde başarılar dilediğine, 2015 Nobel Kimya Ödülü’nü kazanan Profesör Doktor Aziz Sancar’ı kutladığına ve İstanbul Milletvekili Eren Erdem’e yönelik tehditler konusunda yasal yollara başvurulacağına ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, öncelikle bugün ilk defa üstlendiğiniz Meclis başkan vekilliği görevine çok yakıştığınıza; Meclisten, teoriden ve pratikten gelen bilgi ve tecrübenizle bu Meclisin olması gerektiği gibi yönetileceğine, en azından milletvekillerinin hak ve özgürlüklerine bir başka bakış açısı getireceğinize inanıyoruz. Size yürekten ve sonsuz bir şekilde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak başarılar diliyoruz.

Sayın Başkanım, hepimizi gururlandıran Sayın Aziz Sancar’ın Nobel Ödülü alması, gerçekten Türkiye’de her türlü olumsuzluğun konuşulduğu bugünlerde hepimizin içerisine bir kuyruklu yıldız gibi, pırıltılı bir ışık gibi geldi.

1901 yılından beri verilen ve dünyanın en saygın ödüllerinden biri olan Nobel Ödülü’nün 2006 yılında Sayın Orhan Pamuk tarafından alınmasından sonra bir bilim adamımızın kimya dalında bu ödüle layık görülmesi hepimizin bir kıvancıdır. O kıvancın ötesinde, Sayın Aziz Sancar’ın bu ödülü aldıktan sonra, bunu cumhuriyete ithaf etmesi, Mustafa Kemal Atatürk’e borçlu olduğunu söylemesi gurur verici bir başka tablodur.

Bugün gelinen noktada Türkiye’de eğitimin 65 ülke arasında 44’üncü sırada olduğunu ve PISA ortalamasında OECD ülkelerinin ortalamasının çok altında olduğunu düşündüğümüzde, bilimsellikten uzak eğitimin; matematikten, kimyadan, fizikten uzak bir eğitimin Türkiye’yi başarıya götüremeyeceğine inanıyoruz. Ama cumhuriyete vurgu yaparak, fırsat eşitliğinden faydalanarak cumhuriyetin değerleriyle ve bilime yönelen aklıyla bugün Nobel Ödülü’nü almaya hak kazanan Aziz Sancar, aslında hepimize örnek bir davranışla eğitimin nasıl olması gerektiğini de hatırlatıyor. Elbette bu dersi alması gerekenler alacaklardır ve bilime doğru yönlerini çevireceklerdir. Aziz Sancar’ı bu görkemli ödülünden dolayı, göğsümüzü kabartan ödülünden dolayı kutluyoruz; inşallah kendisini ilk fırsatta Mecliste de ağırlamayı umut ediyoruz.

Sayın Başkanım, son olarak eklemek istediğim bir husus var: Geçen hafta bir milletvekilimiz, Sayın Eren Erdem, Meclis kürsüsünde iddianameye dayanarak yaptığı resmî belgeli bir konuşmadan dolayı bugün havuz medyasının ve AKP’li bir kısım yöneticilerin ve milletvekillerinin ağır saldırısına maruz kalmaktadır. Şu anda Sayın Eren Erdem’in evinin önüne dahi birtakım insanlar gönderilmekte ve yaşam hakkı tehdit edilmektedir. Herkes bilmelidir ki -başta İstanbul Emniyet Müdürü, İstanbul Valisi ve tüm ülkeyi yöneten herkesin dikkatine ve ilgisine sunuyorum- milletvekilimizin kılına zarar geldiğinde bu ülkede olabilecekleri kimse tahayyül dahi etmesin. Böyle bir tabloyu bir milletvekiline yaşatan bir toplum olamaz. Herkesin yaşam hakkının korunması devletin ve Hükûmetin başlıca sorunudur ve bunu yapmak durumundadır. Bir milletvekiline böyle bir tehdidi yapan havuz medyasına soruşturma açmayan savcıları da dikkatle izlediğimizi ve arkadaşımıza yönelik bu tehlikeyi bertaraf etmek yerine teşvik eden herkesi de dikkatle izlediğimizi ve bunlar hakkında gerekli her türlü yasal yollara başvuracağımızı kamuoyunun ve yüce Meclisin bilgisine sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

Sayın Naci Bostancı…

3.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’ye görevinde başarılar dilediğine, 2015 Nobel Kimya Ödülü’nü kazanan Profesör Doktor Aziz Sancar’ı kutladığına ve Diyarbakır’daki olaylarda hayatını kaybedenler için üzüntü duyduklarına ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Size başarılar diliyorum. “En iyi yönetim en az yönetimdir.” derler. Tabii, bunu sağlayabilmek için Meclisin de o olgunlukla davranması gerekiyor muhakkak. Gerek düştüğünde, ihtiyaç olduğunda bu olgunluğa katkı yapacağınıza inanıyor, bunu aynı zamanda ümit ve temenni ediyorum. Tekrar başarılar diliyorum.

Aziz Sancar Hocamız almış olduğu Nobel’le milletimize bir örnek teşkil etti. İnsanların bu tür örneklere ihtiyacı vardır. Mardin’in Savur ilçesinde 8 çocuklu bir aileden yola çıkıp, ilkokul eğitimini o coğrafyada görüp daha sonra İstanbul ve oradan Amerika’ya uzanan bir hayat çizgisi içinde elde ettiği başarı muhteşemdir ve esasen, sıradan insanların, bu toprakların herhangi bir yerinden çıkıp cüret eden, cesaret eden insanların başarılı olabileceğine dair de çok önemli bir örnektir.

Biliyorsunuz, iki Nobel Ödülü’müz oldu: Birisi edebiyatta Orhan Pamuk, diğeri kimya dalında Aziz Sancar. Sadece ödül alması değil, daha sonraki dönemlerde yapmış olduğu açıklamalar -bu ödülü ithaf ettiği milletimiz ve cumhuriyetin kurucusu Büyük Atatürk- esas alındığında, Sancar Hocanın kimya dalındaki Nobel Ödülü’yle aynı zamanda sosyal bir kucaklayıcılık sergilediğini görüyoruz ki bu da bence bu acılı topraklar için en az o Nobel Kimya Ödülü kadar önemlidir.

Burada bir hususun altını çizmek isterim. Nobel Ödülü, Alfred Nobel isimli, dinamiti bulan bir mucidin adına konulmuş bir ödüldür, 10 Aralık tarihinde 63 yaşında ölümü üzerine, onun ölüm yıl dönümünde verilen bir ödüldür. Nobel’in kendisi de kimyacıydı, patlayıcılar üzerine çalışıyordu, en son dinamiti buldu, çok zengin oldu ancak patlayıcılarla çalışırken kardeşinin de ölümüne neden olmuş, daha sonraki dönemlerde de bu patlayıcılar bir taraftan büyük yolların açılmasına, barajların yapılmasına hizmet etmiştir ama aynı zamanda hayatların tahrip olmasına, büyük savaşlarda büyük yıkımların, can kayıplarının yaşanmasına sebep olmuştur. Denilir ki: “Alfred Nobel icat etmiş olduğu, insanlara ızdırap veren bu dinamit dolayısıyla, bu acıyı biraz hafifletecek ve aynı zamanda bir anlamda insanlığa barışı işaret edecek bu Nobel Ödülü’nün verilmesini ortaya koymuş, daha sonraki kazançlarının önemli bir kısmını da buna adamıştır.” Nitekim, Aziz Sancar ve daha önce ödül alanlar da bu istikamette insanlığın barışına ve kardeşliğine hizmet eden kişilerdir.

Bunun bizim açımızdan şöyle ilginç, önemli bir özelliği vardır: Aziz Sancar Hocanın dinamiti bulan bir kişinin, Nobel’in ödülünü almış olması, bugün o topraklarda yaşanan olaylar, açılan hendekler, dinamitlerle hayatlarından koparılan insanlar dikkate alındığında, aslında hepimize, herkese barışın ne kadar önemli olduğunu, can kayıplarının ne kadar dramatik olduğunu, barışı sağlamak için barışı kuracak bir dille, propagandacı değil kendini haklılaştıran, apolojetik bir tavırla değil gerçekliği bütünüyle kucaklayan ve ne olduğuyla yüzleşen cüretkâr bir yaklaşımla siyaset yapmanın gerekliliğini hatırlatıyor. Bu topraklarda kim hayatını kaybetse biz bundan üzüntü duyarız. Diyarbakır’da dün hayatını kaybeden o 2 kişi için de üzülürüz, keşke yaşasalardı. Bence, kimin tarafından öldürüldüğünden daha önemlisi o 2 insanın ölmüş olmasıdır; ailelerine, sevenlerine başsağlığı dilerim. Ama burada gelip “Bu işi polis yapmıştır.” demek, bu barışçı “Bu ülkede herkes barış içinde yaşasın.” siyasetine hizmet eden bir yaklaşım değildir. Bunun altını çizmek isterim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Polis öldürmüştür ya, bunun neyini çarpıtıyorsunuz! Ayıp ya!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Aziz Sancar Hocanın Nobel Ödülü’yle bu acılı topraklar arasında böyle bir bağ olduğunu da dikkatlerinize sunmak isterim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkanım, sistemde sorun var sanırım, geçen haftadan beri düzelmedi. Söz talebim vardı.

BAŞKAN – Söz mü talep ettiniz Sayın Baluken?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Evet.

BAŞKAN – Size de söz veriyorum.

Buyurun Sayın Baluken.

4.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’ye görevinde başarılar dilediğine, 2015 Nobel Kimya Ödülü’nü kazanan Profesör Doktor Aziz Sancar’ı kutladığına ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin bazı yerleşim yerlerindeki sokağa çıkma yasakları nedeniyle çocukların eğitim hakkından mahrum bırakıldığına ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, öncelikle size de başarılar diliyorum. Umarım Genel Kurul çalışmalarında İç Tüzük’ü ve Anayasa’yı esas alan adil bir yönetim gösterirsiniz. Bugün talihsiz bir başlangıç oldu, hep AKP’li Meclis başkan vekillerinin yönetiminde gördüğümüz bir tabloyu gördük yani neredeyse on beş dakikadır AKP’li sayın grup başkan vekili konuşuyor. O konuda biraz daha dikkatli olunması gerektiği kanaatindeyim.

BAŞKAN – Sayın Baluken, bütün grup başkan vekillerine dörder dakika söz verdim, size de dört dakika söz verdim efendim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sanırım dört dakikayı bayağı geçti Sayın Bostancı’nın.

BAŞKAN – Hayır, dört dakikaya ayarlıdır efendim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, biz de, tabii, Kuzey Carolina Üniversitesi Biyokimya ve Biyofizik Bölümü Öğretim Üyesi olan Sayın Aziz Sancar’ın 2015 Nobel Kimya Ödülü’nü almasından dolayı duymuş olduğumuz memnuniyeti ve mutluluğu Halkların Demokratik Partisi olarak ifade etmek istiyoruz. Gerçekten son derece önemli bir ödül bilim dünyası açısından, tıp dünyası açısından. Hücrelerin hasar gören DNA’larının onarılması ve genetik bilginin korunmasıyla ilgili haritalandırma, ileride kanser tedavisiyle ilgili çığır açacak bazı gelişmelerin önünü açabilir. Sayın Sancar daha önce de kanser tedavisinde sirkadiyen ritimle ilgili önemli çalışmalara imza atmıştı. Bunun bir Nobel Ödülü’yle taçlandırılmış olması, dediğim gibi, hepimizi memnun etti.

Tabii, Sayın Sancar’ın şöyle de bir özelliği var, diğer arkadaşlar da biraz değindiler: Mardin’in Savur ilçesinde okuma yazma bilmeyen orta gelirli bir çiftçi ailesinin 8 çocuğundan biri ve bu kadar imkânsızlıklar içerisinden Nobel’e uzanan muazzam bir başarı öyküsü var. Biz bu başarı öyküsünün Anadolu ve Mezopotamya topraklarının sahip olduğu potansiyel açısından görülmesi gerektiğini düşünüyoruz. Sadece bu topraklar değil, aslında bütün kadim Orta Doğu toprakları insanlığın medeniyetinin doğduğu topraklardır. Ama, maalesef, bugün medeniyetin doğduğu topraklar savaş alanıdır, yangın yeridir. Bu tarz sağlıkta, tıpta, bilimde önemli buluşlar ve icatlar da Doğu’dan medeniyeti alan başka topraklarda maalesef gündemleşiyor. Bunu bütün bu halkların, bütün bu devletlerin önemsemesi gerektiğini, buradan dersler, sonuçlar çıkarması gerektiğini düşünüyoruz.

Diğer taraftan, böyle önemli, evrensel, bilimsel bir ödül üzerinden milliyet tartışması yapmayı, bir ırk tartışması yapmayı bir bilim mensubu olarak ben de çok büyük bir talihsizlik olarak değerlendiriyorum. Sayın Aziz Sancar’ın Türk olmasının, Kürt olmasının, Arap olmasının, Acem olmasının bir önemi yoktur; bütün bu toprakların, Doğu medeniyetinin bir değeri olarak keşke o buluşu bu topraklardan yapma fırsatına sahip olsaydı diyorum. Ülkemizde, maalesef, sağlığa, ulaşıma, eğitime, tıbba ayrılması gereken bütçe savaşa ayrıldığı için, silahlanmaya ayrıldığı için, güvenlik tedbirlerine ayrıldığı için, bütçenin aslan payı bu kalemlerde harcandığı için işte bu tarz durumlarla karşılaşıyoruz.

Bugün konuştuğumuz saat itibarıyla da Mardin’in Nusaybin ilçesinde, Dargeçit ilçesinde yani Aziz Sancar’ın doğduğu topraklarda sokağa çıkma yasağı uygulamasından dolayı çocuklar eğitim haklarından mahrum bırakılmış durumdalar. Aynı şekilde Diyarbakır’ın Sur ilçesinde, Şırnak’ın Cizre ve Silopi ilçesinde de sokağa çıkma yasakları…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözünüzü tamamlamanız için süre veriyorum Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sokağa çıkma yasağının devam ettiği Nusaybin, Dargeçit, Sur, Silopi ve Cizre ilçelerinde yaşanan can kayıplarının trajedisini defalarca ifade ettik. Ancak bu vesileyle oradaki çocukların, öğrencilerin eğitim haklarının gasbedilmesini; o bölgedeki, öğretmenler başta olmak üzere, devlet memurlarının oralardan çıkarılarak âdeta steril bir katliam zemininin hazırlanmasını hiçbir şekilde kabul etmediğimizi ifade etmek istiyorum. Nusaybinli ve Cizreli öğrencilerin o kentleri terk eden öğretmenlere “Buradan ne olur gitmeyin. Siz giderseniz bize kötü şeyler yapacaklar.” demesinin bile hâlâ vicdanları uyandırma açısından yeterliği olmadığını, hâlâ Türkiye’de gerçekleri görme adına toplumsal kesimleri uyandırmadığını da büyük bir üzüntüyle ifade etmek istiyorum.

Bu tarz önemli ödüllerde, bu tarz önemli buluşlarda kendi ülke gerçeğimizi masaya yatırıp buna göre savaşı, kanı, ölümü önceleyen değil, sağlığı, bilimi, tıbbı, eğitimi önceleyen yaşanabilir bir ülke tahayyülüne yoğunlaşmamız gerektiğini bir kez daha vurguluyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

Değerli milletvekilleri, görevim sırasında, başta Anayasa olmak üzere, Parlamento hukukumuzun yazılı kuralları ile teamüli kurallarına uygun hareket edeceğimi, bu kurallarda herhangi bir şekilde bir boşluk olması hâlinde başvuracağım tek kaynağın adalet olacağını ifade etmek isterim.

Şimdi, ben, Sayın Profesör Doktor Aziz Sancar’ın Nobel Ödülü almış olması nedeniyle grup başkan vekillerine söz verme süresini buradaki teknik arkadaşa dört dakika olarak ifade ettim. Sanıyorum, Sayın Baluken, eski birleşimlerde grup başkan vekillerine ikişer dakika süre verilmiş olması nedeniyle iki dakikadan fazla konuşan arkadaşları benim tolere ettiğim şeklinde bir değerlendirme yaptı; bunu da bir siyasi partinin grup başkan vekilini örnek vermek suretiyle yaptı. Şunu tekrar ifade ediyorum: Grup başkan vekilleri arasında veya milletvekilleri arasında, mensup olduğu siyasi partiye göre bir ayrım yapmam asla ve asla söz konusu olamaz; bunu bir kez daha dikkatinize sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, şimdi bazı sayın milletvekillerimizin elektronik sisteme girerek söz talebinde bulunduklarını görüyorum. Bugüne kadarki uygulamalarda birleşimleri yöneten Meclis başkan vekilleri arasında bir uygulama birliği olmuş değildir. Bazı Meclis başkan vekillerimiz bu söz taleplerini sadece grup başkan vekilleriyle sınırlı tutarak karşılarken bazı Meclis başkan vekillerimiz söz verme uygulamasına gidiyordu. Ben, kural olarak, milletvekili arkadaşlarımızın bu söz taleplerine saygılı davranacağım. Ancak şunu da ifade etmek isterim: Bu söz taleplerinin gündemimiz neyse onu engelleyecek bir şekilde kullanılmamasını da ben milletvekillerimizin takdirine sunuyorum, kendilerinden bu konuda yardım istiyorum.

Şu anda önümde kayıtlı listeye göre, grup başkan vekillerimizi hariç tuttuğumuz zaman, sistemde söz talebinde bulunan 16 milletvekilimiz olduğunu görüyorum. Ben, şimdi 16 milletvekilimize İç Tüzük’ümüzün 60’ıncı maddesine göre birer dakikalık söz veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

İlk söz Sayın Atıcı’ya aittir.

Buyurun Sayın Atıcı.

5.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Mersin Akkuyu’da yapımı devam eden nükleer santralde çalışan Rusların ülkemizi terk ettiğine ve nükleer santral sevdasından vazgeçilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Mersin Akkuyu’da yapılması planlanan nükleer santralin gereksizliğini, zararlarını ve tehlikelerini bu yüce çatı altında defalarca dile getirmiştim. Bugün Rusya’yla bozulan ilişkiler nedeniyle nükleer santralin Mersin ve Türkiye için nasıl bir tehdit olduğunu çocuklar bile anlamıştır.

Krizden sonra nükleer santralde çalışan Rusların ülkemizi terk ettiği söylenmektedir. Eğer biz bu ölüm santralini engellemeye çalışmasaydık belki bugün uranyum ülkemize gelmiş olacaktı. Nükleer santral çalışırken Rusların santrali terk ettiğini düşünebiliyor musunuz? Milyonlarca insan ölüm ve kanser tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktı. Yapılan anlaşma gereği bizim işletemeyeceğimiz bu santral, pimi Ruslar tarafından çekilmiş bir bomba gibidir, ne zaman patlayacağı belli olmaz. Nükleer santral sevdasından derhâl vazgeçilmelidir. Santrali kimin yaptığının da bir önemi yoktur.

Saygılar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Atıcı.

Sayın Tanal…

6.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanından, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin bazı yerleşim yerlerinde uygulanan sokağa çıkma yasaklarının aileler üzerindeki etkileriyle ilgili ne tür önlemler alınacağını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, bugün, güneydoğuda, Diyarbakır’da, Sur’da, Nusaybin’de ve çok ilçemizde sokağa çıkma yasağı var.

Eğer sayın milletvekili izin verirse, Bakan da dinlerse iyi olur ama… Sayın Başkanım, bu konuları Bakanın dinlemesi lazım.

BAŞKAN – Devam edin Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ben bunu kime anlatıyorum?

BAŞKAN – Sayın Tanal, gündeme geçmediğimiz için siz konuşmanıza devam edin efendim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkanım, bu sorunları bakanların dinlemesi lazım, Bakan dinlemiyor.

BAŞKAN – Sayın Bakan da mutlaka dinleyecektir Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, güneydoğuda belirli ilçelerimizde sokağa çıkma yasağı var. Siz, aileden sorumlu bir Bakanımızsınız. Görevinizde başarılar diliyorum. Bu tür sokağa çıkma yasakları en başta aileleri vurmakta, çocukları vurmakta, kadınları vurmakta, engellileri ve yaşlıları vurmakta. Bu tür, silah, savaş olayı hakikaten bir felakettir. İnsanları öldürmekle kalmıyor; aileleri bitiriyor, değerleri bitiriyor. Bununla ilgili ne tür önlem alacaksınız, alıyorsunuz; çalışmanız var mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanal.

Sayın Çam… Yok.

Sayın Gürer…

7.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’ye görevinde başarılar dilediğine, 12-18 Aralık Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası’na ve Hükûmetin üreticilerin sorunlarına eğilmesini dilediğine ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Başkan, öncelikle size başarılar diliyorum.

12-18 Aralık Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası. “Yerli malı yurdun malı, herkes onu kullanmalı.” derken domates tohumunu, meyve suyu ham maddesini, tekstil ham maddesini dahi yurt dışından alır olduk, yerli üretici de perişan. Niğde’de patates, elma, fasulye üreticileri mağdur; üretici ürünlerini ürettiği değere dahi satamıyor; elmayı, patatesi satmış olan da parasını alamıyor. Dün, Niğde’de elma üreticisi parasını alamadığı firma önünde gösteri yapmak zorunda kaldı. Hükûmetin, üreticilerin sorunlarına eğilmesini, patates ve elma üreticilerinin daha fazla mağdur olmadan sorunlarına çözüm üretilmesini diliyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gürel.

Sayın Petek…

8.- Burdur Milletvekili Reşat Petek’in, TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’ye görevinde başarılar dilediğine, 2015 Nobel Kimya Ödülü’nü kazanan Profesör Doktor Aziz Sancar’ı kutladığına, Irak Başika’da bulunan Türk Silahlı Kuvvetleri gücüyle ilgili yazısı nedeniyle Sözcü gazetesini kınadığına ve İstanbul Milletvekili Eren Erdem’in Rus televizyonuna verdiği demecin millî potikaya ihanet olduğuna ilişkin açıklaması

REŞAT PETEK (Burdur) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, sizlere de başarılar diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Aziz Sancar’ın kimya dalında Nobel Ödülü alması hepimiz için bir onur ve ortak duygu oluşturmuştur. Bu duyguya iştirak ettiğimi ifade ediyorum.

Aynı şekilde, ortak duygu olması gereken, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin Başika’da bulunması ve oraya gerektiğinde güç kaydırması millî bir meselemiz olduğu hâlde, maalesef, bazı basın-yayın organlarında konunun çarpıtılmasını; bu bağlamda, Sözcü gazetesinin “Paşa paşa çektiler!” demek suretiyle, bu manşetle çıkmak suretiyle millî bir meselede, aziz milletimizi ve onun bağrından çıkan Türk Silahlı Kuvvetlerimizi tahkir eden, kendi tarafını da belli eden bu yayınını Türkiye Büyük Millet Meclisi huzurunda kınıyorum.

Diğer taraftan, Rus televizyonuna verdiği bir demeçte, Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Eren Erdem isimli arkadaşımızın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

REŞAT PETEK (Burdur) – …“Türkiye, DAİŞ’e sarin gazı verdi, DAİŞ bu gazla katliam yaptı.” açıklamasında bulunmasını da bu açıklamanın Türkiye Cumhuriyeti’nin millî politikalarına ihanet… (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Petek.

Sayın İlgezdi…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Petek, onların hepsi iddianamede var, hepsi iddianamede var.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Cumhuriyet savcılığının iddianamesini açın okuyun. Dünya biliyor, siz de öğrenin.

BAŞKAN – Sayın İlgezdi, buyurun efendim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Cumhuriyet savcılığının iddianamesini okuyor arkadaşımız, kendisi bir şey eklemiyor, iddianameyi okuyor. Her zaman olduğu gibi gene aynı şekilde davranıyorsunuz.

REŞAT PETEK (Burdur) – Eğer bunu söylemediyse Meclisin huzuruna gelip özür diler.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Savcı, savcı, çakma savcı!

ALİ ŞEKER (İstanbul) – İddianame burada, al!

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, söz sırasını bekleyen bir arkadaşımız vardır, rica ediyorum…

LEVENT GÖK (Ankara) – Çarpıtmayın lafını.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Eren Erdem o sözleri burada söylediğinde neredeydiniz? Eren Erdem o sözleri burada anlattı Sayın Petek, o zaman neredeydiniz?

BAŞKAN – Sayın Yarkadaş, Sayın Şeker…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Nereye söyledi, nereye? Hangi televizyona söyledi?

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Şimdi üstüne AK trolleri, mafyayı, tetikçileri saldınız; Eren’in başına bir şey gelirse gök kubbeyi başınıza yıkarız! Bunu da bilin böylece.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Sakin ol, sakin.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Eren’in başına bir şey gelirse gök kubbeyi başınıza yıkarız!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Ne diyorsun ya! Niye tehdit ediyorsun ya!

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri…

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Sabahtan beri evinin önünde gösteri yaptırıyorsunuz, İnternet’ten hedef gösteriyorsunuz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, lütfen grubunuza müdahale edin.

BAŞKAN – Değerli milletvekili arkadaşlarım, bir milletvekili arkadaşımız şimdi konuşmak için sırasını bekliyor, izninizle kendisine söz veriyorum.

Sayın İlgezdi, buyurun efendim.

9.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin, 3/12/2015 tarihinde meydana gelen deprem nedeniyle Bingöl Kiğı’nın afet bölgesi ilan edilmesini önerdiğine ilişkin açıklaması

GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

3 Aralık Bingöl Kiğı depremiyle ilgili konuşmak istiyorum. (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Sayın İlgezdi, siz devam edin efendim.

GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) – Biliyoruz ki 3 Aralıkta 5,5 şiddetinde Bingöl Kiğı’da bir deprem meydana geldi. Bildiğimiz gibi, Bingöl-Karlıova-Erzincan üçgeni bu konuda en ağır depremlerin söz konusu olduğu bölgelerimizden biri. Burada 500’e yakın ev hasar gördü, bunun 337’si ağır hasarlı ve vatandaş şu an sokaklarda eksi 10 derecede sabahlamaktalar. Dolayısıyla vatandaşımız zor durumda, bu nedenle Bingöl Kiğı’nın afet bölgesi ilan edilmesini öneriyorum ben çünkü biz bunu bir süre görmezsek ölüm olmaması nedeniyle, ilerleyen süreçte Bingöl, Erzincan, Muş ve Varto’daki daha ağır depremlerle karşılaşacağız. TOKİ’nin devreye sokulmasıyla buradaki hasarlı konutların, yıkılmış konutların düzenlenmesini…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) - …zarar gören esnafa üç yıl geri ödemesiz kredi verilmesini ve kalıcı konutlar yapılana kadar vatandaşın mağdur edilmemesini öneriyorum. Kiğı halkının yalnız olmadığını hep birlikte gösterelim diyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İlgezdi.

Sayın Yılmaz…

10.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz’ın, TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’ye görevinde başarılar dilediğine ve Adana’nın sorunlarına ilişkin açıklaması

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan,

Ben de yeni görevinizde başarılar diliyorum.

Şimdi, bizim Adana’mıza da yeni bir Bakan atandı, ben hayırlı olsun diyorum kendisine. Gerçi geçen dönem atanan Kültür ve Turizm Bakanından bir fayda görmedik, inşallah bu Bakandan Adana’mız fayda görür diye ifade etmek istiyorum. Çünkü Adana, gerçekten son on yıldır kapanan 60’a yakın fabrikası, Türkiye’nin en işsiz kenti hâline gelmesi, yine tarımda yanlış tarım politikaları neticesinde çiftçilerimizin son yılların en sıkıntılı dönemini yaşadığı bir süreçten geçiyor. Kamu yatırımı alma açısından Türkiye’nin en az kamu yatırımı alan ili, üstüne üstlük yanlış uygulanan Suriye politikalarının neticesinde en çok etkilenen illerimizden bir tanesi de Adana olmuştur. Şu anda Adana’da resmî kayıtlara göre 180 bin, gayriresmî olarak 280 bin Suriyeli mülteci bulunmaktadır ve bunların da birçoğu kayıt dışı olarak çalışmaktadır. Bunlarla ilgili herhangi bir düzenleme de yapılmamaktadır, bu da Adana’da artan işsizliği ciddi boyutlara taşımaktadır…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.

Sayın Ağbaba…

11.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, AK PARTİ’li ve CHP’li belediyeler arasında ayrımcılık yapıldığına ilişkin açıklaması

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, ayrımcılık olur ama bu kadar ayrımcılığın olduğu hiçbir zaman gözükmemişti. Maalesef AKP yoksullar arasında bile ayrımcılık yapıyor. Toplum yararına programlarda, özellikle Adıyaman ilinde bu kontenjanlar sadece AKP’li belediyelere veriliyor. Adıyaman’da geçtiğimiz bir buçuk ay önce AKP’li belediyelere, örneğin, Akıncılar’a, Belören’e, Bölükyayla’ya onar kişilik kontenjan verilirken CHP’li Şambayat Yaylakonak, Kesmetepe, Harmanlı ve Çakırhüyük’e beşer kişi verildi. Maalasef, Şambayat Belediyemiz diğer belediyelerin 3-4 katı büyüklüğünde olmasına rağmen 5 kişi istihdam edildi. Son dönemde tekrar ek kadro verildi. Bu kadrolardan CHP’li belediyelere 1 kişi bile verilmedi. AKP’nin Adıyaman’da kendisi dışında hiç kimseye yaşam hakkı tanımadığını görüyoruz. Maalesef, halkın oyuyla seçilen CHP’li belediyelere çalışma imkânı verilmediğini buradan ifade etmek istiyorum. Ancak, herkes bilsin ki bu haksızlığın peşini bırakmayacağız; Adıyaman’daki CHP’li belediyelerin yalnız olmadığını, onlara her türlü destek olacağımızı AKP’lilere de söylemek istiyorum. AKP’liler maalesef devleti kendi babalarının çiftliği gibi yönetiyorlar.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ağbaba.

Sayın Aydın…

12.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’ye görevinde başarılar dilediğine, 2015 Nobel Kimya Ödülü’nü kazanan Profesör Doktor Aziz Sancar’ı kutladığına ve Millî Eğitim Bakanlığının Kastamonu’da başkanlık sistemi hakkında anket yaptırarak çocukları siyasete alet etmesini kınadığına ilişkin açıklaması

ERKAN AYDIN (Bursa) – Sayın Başkanım, öncelikle görevinizde başarılar diliyoruz.

Sayın Profesör Doktor Aziz Sancar’ı bize yaşatmış olduğu bu mutluluktan dolayı hem tebrik ediyoruz hem de bu ödülünü Atatürk’e 19 Mayısta hediye etmek istemesi de bizim açımızdan ayrıca sevindirici.

Konunun kıyası açısından, bugün geldiğimiz noktada da Millî Eğitim Bakanlığının Kastamonu’da Bilim ve Sanat Merkezi (BİLSEM) aracılığıyla TÜBİTAK’a yaptırdığı ankette ilkokul ve ortaokul öğrencilerine başkanlık sistemi hakkında anket yaptırması, aslında geldiğimiz nokta açısından da çok önemli. Buradaki çocuklara “Şu anki yönetim biçimimizin avantajları ve dezavantajları nelerdir, başkanlık sistemine geçilmesi hakkında neler düşünüyorsunuz, sizce başkanlık sisteminin avantajları ve dezavantajları nelerdir?” gibi sorular sorularak küçük yaştaki çocukların siyasete alet edilmesini eleştiriyor ve kınıyoruz. Bunlara izin veren yöneticiler, hem millî eğitim hem öğretmenler hakkında da gerekli soruşturmanın yapılmasını talep ediyoruz ve Atatürk’ün bize emanet ettiği eğitim sisteminin bugün ne duruma geldiğinin görülmesini istiyoruz.

Sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.

Sayın Tarhan…

13.- Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhan’ın, Kocaeli Gebze Muallimköy’de temeli atılan bilişim vadisiyle ilgili olarak arsa sahibi yurttaşların mağdur edildiğine ilişkin açıklaması

TAHSİN TARHAN (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye'nin bilişim üssü olacağı vaadiyle yola çıkan Kocaeli-Gebze-Muallimköy mevkisinde temeli atılan Bilişim Vadisi’yle ilgili olarak yurttaşlarımızın mağdur edildiği bilgisi tarafımıza iletilmiştir. Arsa sahiplerine arada uçurum yaratacak farkta fiyatların teklif edildiği ve buna ilişkin de mahkeme tarafından yürütmeyi durdurma kararı verildiği ifade edilmektedir.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tarhan.

Sayın Sındır…

14.- İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır’ın, 2015 Nobel Kimya Ödülü’nü kazanan Profesör Doktor Aziz Sancar’ı kutladığına ve Türkiye’de eğitime ve AR-GE’ye ayrılan payın yetersiz olduğuna ilişkin açıklaması

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) – Sayın Başkan teşekkür ediyorum.

Profesör Doktor Aziz Sancar tabii ki hepimizin gururu olmuştur, kendisini kutluyorum. 1969’da İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirdikten sonra iki yıl sağlık ocağında görev yapmış ve arkasından Dallas Teksas Üniversitesine giderek ondan sonraki bütün akademik ve araştırma geliştirme yaşamını Amerika Birleşik Devletleri’nde geçirmiştir. Bireysel başarısını, tabii ki, ülkesine, vatanına bağlılığının ve millî duygularının bir yansıması olarak bizlere armağan etmiştir, kendisiyle gurur duyuyoruz tabii ki ama herhâlde beyin göçü utancının bir gurur vesilesi başka yerde olmamıştır.

Sayın Başkan, gayrisafi millî hasılada ülkelere göre bazı örnekler vermek istiyorum AR-GE harcamalarında: OECD ortalaması yüzde 2,40; AB 15 ülkenin 2,13; Japonya 3,35; Çin 1,98; ABD 2,79; ülkemizde ise bu oran 0,92’dir Sayın Başkan.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) – Eğitime ayrılan gayrisafi millî hasıladan pay OECD’de yüzde 5,8 iken Türkiye’de bunun yarısı kadar. Öğretmen maaşları ve öğrenci başına harcamaları da karşılaştırdığınızda, aslında Türkiye’de AR-GE adına çok büyük eksiklik yaşadığımızı ve Aziz Sancar gibi 55-60 milyon dolara yakın AR-GE kaynağı kullanmış, tek başına AR-GE kaynağı kullanmış değerli bir bilim insanının ülkemizde olabilmesi için AR-GE harcamalarına en az 2 kat daha fazla kaynak ayrılması gerektiğini belirtmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sındır.

Sayın Bayır…

15.- İzmir Milletvekili Tacettin Bayır’ın, 12-18 Aralık Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası’na ilişkin açıklaması

TACETTİN BAYIR (İzmir) – Sayın Başkan, Yerli Malı Haftası üzerine bir şeyler söylemek istiyorum. Artık küreselleşmenin gözleri, bilinçleri, vicdanları kör eden büyüsünden kurtulmalıyız. Bugün itibarıyla milyonlarca işsizimiz var. Ana caddeleri, sanayi siteleri gezdiğimizde kapanan çok sayıda iş yerleri görüyoruz, çarşıda alışveriş yok ve ekonomimiz tam anlamıyla dibe vurmuş bir hâldedir. Hatamızın nerede olduğunu görebiliyor muyuz acaba? Mustafa Kemal döneminin planlı karma ekonomisinin bize tavsiye ettiği cumhuriyet değerlerini terk ettiğimiz için mi uçuruma gidiyoruz? Mustafa Kemal’in karma ekonomik modeline daha sıkı sarılmanın vakti geldi de geçiyor bile. Yerli üretim ve tüketim dengelerini bir devlet politikası hâline getiremezsek bizi bekleyen tehlikeleri de bertaraf edemeyiz.

Rusya’yla olan ilişkilerimizde yaşadığımız… Az önce Bursa Milletvekilimizin anlattığı şeye de dikkatinizi çekmek istiyorum. Üretimimize, kesinlikle tüketimimize… Yerli malı 869 barkodlu ürünleri tercih etmeliyiz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bayır.

Sayın Sarıbal…

16.- Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal’nın, Bursa’da Demirer Holdingin kurduğu rüzgâr santrallerinin doğaya verdiği zarara ilişkin açıklaması

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün Bursa’da Mustafakemalpaşa bölgesinde Suuçtu Şelalesi’nin olduğu bölge millî park, tensil alanı koruma altında. Demirer Holdingin enerji üretmek adına kurduğu rüzgâr santralleri, rüzgâr gülleri ve maalesef bir orman katliamı.

Buradan Enerji Bakanına, Orman Bakanına bakmayla yetinmemelerini, olaya müdahale etmeleri gerektiğini söylüyorum. Binlerce kayın, meşe ve Uludağ’ın endemik bitkisi olan göknar bitkisi maalesef katlediliyor. Buradan tekrar uyarmak istiyorum: Kemalpaşa’ya el atın. Devlet yok mu? Denetim görevini yerine getirsin, her şey rant, kâr, para değildir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sarıbal.

Sayın Yedekci…

17.- İstanbul Milletvekili Gülay Yedekci’nin, TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’ye görevinde başarılar dilediğine, 2015 Nobel Kimya Ödülü’nü kazanan Profesör Doktor Aziz Sancar’ı kutladığına ve Hükûmetin sağlıklı kentler oluşturma yönünde bir düşünce değişikliğine girmesinin gerekli olduğuna ilişkin açıklaması

GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) – Sayın Başkanım, öncelikle hayırlı olsun.

Sayın Başkanım, değerli milletvekillerim; Nobel Ödülü olan gururumuz Profesör Doktor Aziz Sancar’ı tebrik ediyoruz. Biz, İstanbul Üniversitesinde bir enstitüye isminin verilmesini teklif ettik. Bu durumun ülkemizdeki bilimsel gelişmelerin teşvik edilmesi açısından önemli olduğuna inanıyoruz. Ülkemizin yönünü bilime, fenne, teknolojiye dönmesi gereklidir, üniversite sanayi iş birliği sağlanmalıdır. Böylece katma değeri yüksek ürünler üretilecek ve ülkemizin ilerlemesinin temeli oluşturulmuş olacaktır. Bu bağlamda örneğin İstanbul’da ulaşım, kentsel dönüşüm, planlama çalışmaları da bilime dayandırılmadığı için biz mimarlar “İstanbul anlatılır, İstanbul’da yaşanmaz.” demek durumunda kaldık. Bu noktada Hükûmetin ekonomik getiriler yerine sağlıklı kentler oluşturma yönünde bir düşünce değişikliğine girmesinin gerekli olduğunu hatırlatıyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yedekci.

Sayın Akyıldız…

18.- Sivas Milletvekili Ali Akyıldız’ın, TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’ye görevinde başarılar dilediğine ve Sivas’ın sorunlarına ilişkin açıklaması

ALİ AKYILDIZ (Sivas) – Sayın Başkanım, ben de size yeni görevinizde başarılar diliyorum.

Ben de Sivas’ta son günlerde gündemde olan iki tane önemli konudan bir diğerinden bahsedeceğim. Bugün, Sivas Demir Çelikle ilgili konuyu Sayın Genel Başkanımız grupta detaylı bir şekilde anlattı. Ben de son dönemde Sivas’ta hastaneler sıkıntısını gündeme getirmek istiyorum. Zaten bu konuda da soru önergem var ama maalesef cevap gelmiyor.

Sivas’ta bölge hastanesi olarak 1.200 yatak kapasiteli planlanan hastane, maalesef, son dönemde 700 kapasiteye düşürülerek eski Numune Hastanesi ve Devlet Hastanesiyle birleştirilmiştir. Sivas’taki bu hastanelerin küçültülmesinin Sivas’a layık görülmesini kınıyorum, böyle bir uygulama doğru değildir. Zaten Sivas’ın köyleri boşaltılmış. Köylerde yol yok, yol demeye bin şahit isteyen, altyapısı tamamlanmayan ve köylerde tarım tamamen bitirilmiş bir Sivas’ın hâlâ göçe zorlanacak bir şekilde böyle bir uygulamanın yapılmasını da doğru bulmuyorum. Bu konuda yetkilileri tekrar eski hastanelerin daha geniş kapasiteyle görev yapacak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akyıldız.

Sayın Emre…

19.- İstanbul Milletvekili Zeynel Emre’nin, kaçak içki konusunda gerekli önlemlerin alınmasını ve uzun süreli sokağa çıkma yasaklarının bir an evvel son bulmasını istediğine ilişkin açıklaması

ZEYNEL EMRE (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, ilk olarak geçtiğimiz ay İstanbul’da başlayan kaçak içki nedeniyle 30’dan fazla yurttaşımızın hayatını kaybettiğini biliyoruz, birçok vatandaşımız da görme kaybı yaşadı. Devam eden süreçte de İzmir, Adana gibi illerimizde ve Marmaris ilçemizde benzer olayların yaşandığını görüyoruz. Bu konuda daha fazla kayıp yaşanmaması için olayın etraflıca araştırılması ve gerekli önlemlerin alınmasını bekliyoruz.

Yine, bir süredir Diyarbakır başta olmak üzere birçok şehirde sokağa çıkma yasaklarıyla yaşamaya çalışan insanlarımızı televizyonlarda izliyoruz. Biz birkaç yıldır Suriye’de göçe zorlanan Suriyelileri izlerdik. Maalesef benzer bir tabloyu ülkemizde de yaşamaya başladık. Türkiye, terörle mücadele etmelidir ancak bunu yaparken sivil halkı mağdur etmemelidir. Uzun süreli sokağa çıkma yasaklarının bir an evvel son bulmasını istiyoruz. Sokağa çıkma yasağının ihlali Kabahatler Kanunu’na göre para cezasıdır ancak şu anda fiilî karşılığının çok daha ağır olduğunu hepimiz biliyoruz. Artık Türkiye bu ayıptan kurtulmalıdır diyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Emre.

Sayın Yılmaz…

20.- Ankara Milletvekili Necati Yılmaz’ın, 8/9/2015 tarihinde Kırşehir’de meydana gelen olaylarla ilgili davanın takipçisi olacağına ilişkin açıklaması

NECATİ YILMAZ (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

8 Eylül günü Kırşehir’de büyük bir katliamın eşiğinden dönüldü. O günün ertesinde CHP heyeti olarak oradaydık, bugün sabah da duruşmadaydık. Duruşmada gördüğümüz şey şudur: Raporumuzda konu edildiği şekilde o katliamı tertipleyen, planlayan ve komşularını sadece etnik kimliklerinden dolayı hedef alan, evlerini yakanlar o duruşmada sanık koltuklarında yoktu. Onun yerine orada sadece lümpenlik, ırkçılık, gericilik ve bağnazlık yargılanıyordu. Ancak Türkiye'yi tehlikeli bir eşiğe getiren o katliamı tertipleyenlerin, özellikle “beyaz gömlekli” olarak tarif ettiğimiz kişilerin tespit edilmesine rağmen -ki vali bunu bize rapor aşamasında ifade etmişti- iddianamede yer almamasına dikkat çekiyoruz ve bu davanın takipçisi olacağımızı bir kez daha yineliyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.

Sayın Levent Gök’ün söz talebi var.

Buyurun Sayın Gök.

21.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Diyarbakır’da şehit olan 2 polise Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dilediğine ve Hükûmetin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki olaylar konusunda bilgi vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Bugün yaklaşık bir saat önce Diyarbakır’dan acı bir haber geldi; 2 polis kardeşimiz şehit oldu. Şu ana kadar gelen bilgilere göre de 3 kardeşimizin de yaralı olduğunu öğrendik. Bu üzücü olayda hayatını kaybeden polis kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, yaralılarımıza acil şifa diliyorum.

Doğu ve güneydoğuda ne oluyor Sayın Başkanım? Hava kurşun gibi ağır; bir yandan şehitler var, bir yandan okullar kapatılıyor, bir yandan halk göç ediyor ve böyle bir önemli gündemin olduğu doğu ve güneydoğunun birinci öncelikle ülkenin gündemine oturduğu bir tabloda bu Meclisin hiçbir olaydan bilgisi yok. Bakanlar ilgisiz, Hükûmet yeterli açıklamalar yapmıyor. Burada sayın bakanlar birazdan kendilerine gelecek olan sözlü soruları bekliyorlar. Yani, ama ülkenin esas yakıcı gündemi bu. Sayın bakanlar lütfederlerse buradan bize bir bilgi versinler. Ne oluyor doğu ve güneydoğuda? Bu okul kapatmalar nereden çıktı? Polislerimizin şehit olmasıyla ilgili bu üzücü hadiseler nedir orada? Biz bilmek istiyoruz bu tabloyu. Yani, içimiz kan ağlıyor, sanki ortalık güllük gülistanlık, Türkiye’de her şey iyi. Sayın Başkan, öyle değil. Türkiye yanıyor, Türkiye bir ateş çemberinde. Her gün her türlü olumsuzluklar var ama bu Meclisin hiçbir şeyden haberi yok.

Lütfen, Sayın Bakan burada, bu konuda, ne olup bittiği konusunda… Okullar niçin kapatıldı? Hastanelere niçin “Bir hafta kimse ayrılmasın.” talimatı verildi? Polislerimizin şehit olmasıyla ilgili aydınlatıcı bilgiler… Ülkenin bir bölümünde insanlar göç ediyor, terk ediyor. Doğu ve güneydoğuda ne olup bittiğini bakanların bize etraflıca anlatmasını, Meclisin bilgi sahibi olmasını istiyoruz. Bu kadar duyarsızlık olmaz.

Tekrar, polislerimize Allah’tan rahmet diliyorum, yaralı kardeşlerimize acil şifalar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

Sayın Havutça…

22.- Balıkesir Milletvekili Namık Havutça’nın, TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’ye görevinde başarılar dilediğine ve milletvekillerinin söz ve ifade özgürlüğünü korumanın Meclisin namusu olduğuna ilişkin açıklaması

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle, yeni üstlendiğiniz bu ulvi görevde size başarılar diliyorum ve diğer Meclis başkan vekillerinin sizin tutumunuzu, milletvekillerinin söz ve ifade özgürlüklerine olan saygınızı örnek almalarını diliyorum.

Şimdi, değerli Genel Kurul, milletvekili arkadaşımız İç Tüzük’ten ve Anayasa’dan kaynaklanan söz ve ifade özgürlüğünü kürsüde kullanır iken… “Şu anda İstanbul’da evimi koruyorum.” diyor Eren Erdem. Eğer Anayasa’nın tüm yurttaşlarına tanıdığı söz ve ifade özgürlüğünü vatandaşlar kullanır iken bir milletvekili kürsüde söylediği sözlerle ilgili, hoşunuza gitmez, beğenirsiniz, beğenmezsiniz, canınızı acıtabilir, ancak onunla ilgili hayati bir tehdit yaşıyorsa burada artık “Söz milletin değil, zorbalığın.” hâline gelir.

Bu bakımdan, Hükûmeti uyarıyoruz: O milletvekili arkadaşımızın başına bir şey gelirse sorumlusu sizsiniz. Burada milletvekillerinin söz ve ifade özgürlüğünü korumak bu Meclisin namusudur. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Havutça.

Sayın Erkan Akçay, buyurun.

23.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Diyarbakır’da şehit olan 2 polise Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dilediğine ve Hükûmetin, ülkedeki kaos ortamı ve dış politika konusunda bilgi vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yaklaşık bir saat önce, 15.15 civarında aldığımız habere göre, Silvan kara yolunda yola tuzaklanan patlayıcıyla PKK tarafından bir saldırı düzenlendiğini ve bu alçak saldırıda 2 polisimizin şehit olduğunu ve 4 polisimizin de yaralandığını üzülerek öğrenmiş bulunuyoruz. Öncelikle, şehitlerimize Allah’tan rahmet, milletimize, ailesine ve yakınlarına başsağlığı diliyoruz ve yaralı polislerimize de acil şifalar temenni ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benzeri saldırılar her geçen gün artmaktadır ve Türkiye, âdeta bir yangın yerine dönmüştür. Artık, kentlerden, kasabalardan on binleri aşan bir göç dalgası başlamıştır. 1 Kasımdan bu yana 14 polisimiz, 15 Mehmet’imiz şehit edilmiştir ve 20 Temmuzdan bu tarafa kabaran bilanço gerçekten korkunç boyutlara ulaşmıştır. Suruç’taki canlı bomba saldırısıyla başlayan ve 32 vatandaşımızın hayatını kaybettiği terör eylemleriyle birlikte toplam 94 polisimiz, 119 Mehmet’imiz ve 5 korucumuz şehit düşmüştür. 10 Ekim Ankara Garı’ndaki terör saldırısını ve katliamını da dikkate aldığımızda, 103 vatandaşımızın hayatını kaybettiği olayı da dikkate aldığımızda, o günden bugüne yüzlerce aile yanmış yıkılmış ve kahrolmuştur.

Bu durum içerisinde, bu ahval ve şerait içerisinde dahi Hükûmet, ne vatandaşlarımızı ne de Türkiye Büyük Millet Meclisini aydınlatıcı hiçbir faaliyet ve açıklama yapmamaktadır. Bunu son derece sakıncalı görüyorum ve hatalı buluyorum. Yani Hükûmet nerededir? Ülkenin güvenliği, asayişi Türkiye’nin belli bölgelerinde âdeta bir terör örgütüne teslim edilmiş gibi bir görüntü sergilenmektedir ve pek çok yerleşim yerinde yüzü aşan sayıda sokağa çıkma yasakları ve bunun sonucunda ne olduğu, terörle nasıl mücadele edildiği konusunda da herhangi bir bilgi verilmemektedir.

“1 Kasımdan sonra şehit gelmeyecek.” diyenler şimdi nerededir? “Biz gelmezsek beyaz Toroslar gelir.” diyenler nerededir, niye susmaktadırlar? “1 Kasımdan sonra şehit gelmeyecek.” diyen Hükûmetin Avrupa Birliği Bakanının “Daha çok şehit vereceğiz.” sözleri de hafızalarımızdadır.

O nedenle hem ülkemizin içinde meydana gelen bu kaos ortamı ve terör saldırılarıyla ilgili hem de dış politikamızda ve dışımızda yaşanan kaotik durumla ilgili Hükûmetin mutlaka Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi vermesini istiyoruz ve buna davet ediyoruz.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Sayın Budak…

24.- Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak’ın, TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’ye görevinde başarılar dilediğine, Antalya’nın Kaş ilçesinin betonlaşma tehlikesi altında olduğuna ve turizmde ciddi bir kriz yaşandığına ilişkin açıklaması

ÇETİN OSMAN BUDAK (Antalya) – Sayın Başkan, tebrik ediyorum, başarılar diliyorum.

Türkiye’nin “slow city” yani sakin şehir özelliğine sahip turizm merkezlerinden biri olan Antalya’nın Kaş ilçesi ağır bir betonlaşma baskısı altındadır. Kaş Belediyesi ve Antalya Büyükşehir Belediyesi, Kaş’ta, özel çevre koruma bölgesi ve doğal sit alanının önemli bir bölümünü imara açmak için plan hazırlamış durumdadır. Planın gerekçesinde “Turizm tesisleri, konut projelerine göre daha az betonlaşmaya yol açar.” gibi garip bir açıklama ifade etmişlerdir. Kaş’ın geleceğini karartacak bu adımlara bir an önce son verilmelidir. Özel kanunlarla koruma altına alınmış alanların kısa vadeli çıkarlar için tahrip edilmesine, çocuklarımızın geleceğinin tahrip edilmesine seyirci kalınmamalıdır.

Ayrıca bildiğiniz gibi, Türkiye için turizm en önemli sektörlerin başında geliyor. Ancak AKP’nin etkin bir turizm politikası yoktur. Turizm AKP için yalnızca seçim döneminde hatırlanan bir sektör konumundan çıkmalıdır. Turizmde ciddi bir kriz durumu var. Özellikle Antalya, Muğla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇETİN OSMAN BUDAK (Antalya) – …İzmir gibi illerde ciddi bir sıkıntı yaşanıyor. Sadece Rusya kaynaklı değil, Antalya’da Avrupa Birliğinden 21 ülkeden kayıp var. Örneğin, Fransa’da kayıp oranı 2015 yılında yüzde 37’lere çıkmıştır, yine Hollanda’da yüzde 20’nin üzerindedir. Acil bir tedbir alınması artık gerekiyor.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN –Teşekkür ederim Sayın Budak.

Sayın Purçu…

25.- İzmir Milletvekili Özcan Purçu’nun, TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’ye görevinde başarılar dilediğine ve Roman açılımının akıbetiyle ilgili bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

ÖZCAN PURÇU (İzmir) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, hayırlı olsun yeni göreviniz.

3 seçim geçmiş Roman açılımında hâlen bir strateji belgemiz açıklanmadı. Sorumlu bakanlık Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı. Maalesef, şimdi, paket açıklanıyor, reform paketi, orada Romanlara bir cümleyle, birkaç cümle “Bir şeyler yapacağız.” deniyor. Roman açılımı ne oldu? Lütfen bunun bana cevabını birileri versin. Biz fakirlikle, yoksullukla, yoksunlukla mücadele ediyoruz, ayrımcılıkla mücadele ediyoruz, zor yaşıyoruz, nefes alamıyoruz. 2016 bütçesinden Roman vatandaşlarımıza sosyal yaşam standartları çerçevesinde pay ayrılmasını istiyorum. Bu, Türkiye Cumhuriyeti’nin ayıbı. Sayın Bakan, lütfen, 2016 bütçesinden Roman vatandaşlarımıza pay ayıralım. Yoksulluğu, fakirliği, ötekileştirmeyi lütfen bitirelim. Ülkemizin ayıbı, senin, benim, bizim değil, parti meselesi değil, devlet meselesi. 2016’da bütçeden pay istiyoruz. Roman açılımında bir şey yapılmadı, şimdi “Reform paketi” deniyor. Artık, bıktık toplantı salonlarından, toplantı yapa yapa bıktık. Şu an biz kalıcı bir şeyler istiyoruz, lütfen.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZCAN PURÇU (İzmir) – Biz yaşamıyoruz, Romanlar yaşamıyor, mülteci gibiyiz, mülteci gibiyiz bu ülkede, lütfen. (CHP sıralarından alkışlar) 1992 yılından beri ben çadırda büyüdüm, buraya geldim. Lütfen artık, rica ediyorum Sayın Bakanım.

Sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Purçu.

Sayın Köse… (CHP sıralarından alkışlar)

26.- Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin, TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’ye görevinde başarılar dilediğine ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu’nun TÜRK-İŞ kongresinde yaptığı konuşmasına ilişkin açıklaması

TUFAN KÖSE (Çorum) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Yeni görevinizden dolayı da sizi kutluyorum.

Geçtiğimiz hafta TÜRK-İŞ’in kongresinde yaşananlar işçi sınıfının mücadele tarihine kara bir leke olarak geçmiştir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu 1961 Anayasası’nı işçi haklarının önünde engel olan bir vesayet anayasası olarak değerlendirmiş, konuşmasının tamamına yakın bölümünü Cumhurbaşkanına övgüye ayırmıştır. Sendika yöneticileri hakkında söylenecek çok şeyler var ama onun süresi yetmez bu konuşmamızda. Ancak, bir darbe anayasası olmasına karşın hem işçiler için hem memurlar için hem bütün çalışanlar için sendikalaşmanın önünü açan, toplu sözleşmenin önünü açan, sosyal güvenlikte de bir devrim yapan 1961 Anayasası’nı işçi haklarının üzerinde vesayet olarak değerlendirmek hiç soylu bir davranış olmamıştır. Güce tapan kişiliğinden soylu bir davranışın ne kadar beklenebileceğini de ben yoksul halkımızın ve çalışanların takdirine bırakıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ok…

27.- Balıkesir Milletvekili İsmail Ok’un, Diyarbakır’da 2 polisin şehit olmasında AKP’nin büyük sorumluluğu olduğuna, 2015 Nobel Kimya Ödülü’nü kazanan Profesör Doktor Aziz Sancar’ı kutladığına ve Hükûmetin millî eğitim politikasındaki sistem değişikliklerinin olumsuz sonuçlarına ilişkin açıklaması

İSMAİL OK (Balıkesir) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Özellikle bu tutumunuz dolayısıyla da sizleri kutluyorum.

Bugün yine maalesef Diyarbakır ilimizde 2 polisimiz şehit edilmiştir. Bu, bizlerin yüreğini dağlamıştır.

Uluslararası emperyalizmin taşeronu, eli kanlı, cani PKK’lı teröristlerin bu akıttığı kanda, AKP Hükûmetiyle beraber, birlikte çıktıkları bu çözüm süreci yolunda, AKP’nin de büyük sorumluluğu olduğunu özellikle ifade etmek istiyorum.

Evet, Aziz Sancar Bey’in ülkemize kazandırdığı Nobel Ödülü dolayısıyla da büyük bir mutluluğu yaşıyoruz. Ama maalesef ülkemizde uygulanan eğitim sistemi dolayısıyla ve on üç yıllık AKP Hükûmeti döneminde “devrim” adı altında Millî Eğitimde yapılan değişiklikler sadece sınavların adını değiştirmiştir ve sözde sendikayla Millî Eğitim politikası ve Millî Eğitimde idareciler kıyıma uğramıştır. Dolayısıyla, Millî Eğitimdeki bu sistem değişikliklerinden dolayı öğrencilerimizin ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMAİL OK (Balıkesir) – …kıyıma uğrayan idarecilerimizin psikolojileri bozulmuştur. Acaba Sayın Bakanımız bu konuda ne gibi çalışmalar yapmayı düşünmektedir?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ok.

Sayın Yiğit…

28.- İzmir Milletvekili Ali Yiğit’in, 2015 Nobel Kimya Ödülü’nü kazanan Profesör Doktor Aziz Sancar’ın Amerika’da yaşadığı için böyle bir şansa sahip olduğuna ve Türkiye’deki üniversite hastanelerinin durumuna ilişkin açıklaması

ALİ YİĞİT (İzmir) – Sayın Başkan, bilimin ve bilim adamlarının konuşulduğu bugünde aslında Sayın Aziz Sancar çok da şanslı birisi çünkü bu ülkede yaşamıyor.

Bu ülkede varlığını devam ettirmeye çalışan bilim kurumları var ki üniversite hastanelerimiz hepsi 200 milyon lira borçlu durumda. Küçük bir örnek vermek istersek; Dokuz Eylül Üniversitesi şu an 120 yatağını kapatmış durumda, 200 milyon borcu olan, her yıl 30 milyon lira zarar eden bir üniversite. Böyle bir üniversitede nasıl bilimden söz edilebilir, nasıl bir AR-GE çalışması yapılabilir, nasıl böyle bir ödüle ulaşılabilir? Demek ki bu arkadaşımız, bu ağabeyimiz çok şanslıymış ki bu toprakların dışında yaşamış, Amerika gibi bir yerde yaşamış ve böyle bir ödüle uzanabilmiş. Türkiye’de yaşamış olsaydı bu bilgisine, bu birikimine rağmen böyle bir ödüle ulaşamayacaktı, böyle bir şansı olmayacaktı.

Bu üniversitelerin borçları nasıl silinecek? Beş yıl önceki verilen tedavi masrafları şu an aynen devam etmekte ama maalesef artmaktadır. Buna bir çözüm nasıl bulunacak?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yiğit.

Sayın Naci Bostancı…

29.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Diyarbakır’da şehit olan 2 polise Allah’tan rahmet dilediğine ve İstanbul Milletvekili Eren Erdem’in yapmış olduğu açıklamaları reddettiklerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkürler.

Diyarbakır Silvan’da terörle mücadele eden ve hayatını kaybeden 2 polisimize Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine başsağlığı diliyorum ve aynı zamanda milletimize başsağlığı diliyorum. Bütün şehitlerimizi bir kez daha rahmetle anıyorum.

Terörle mücadelenin kolay olmadığını bu topraklardaki insanlar iyi bilirler. Bugün terör kılık değiştirmiştir, yöntem değiştirmiştir, farklı stratejilerle amacına ulaşmaya çalışmaktadır. Allah, güvenlik güçlerimizin ve süreçte rol alan, terörle mücadele eden herkesin yâr ve yardımcısı olsun. Bu temennimi buradan ifade ediyorum.

Değerli Başkanım, burada, aynı zamanda, CHP Milletvekili Sayın Eren Erdem’le ilgili birtakım değerlendirmeler yapıldı. Şunu belirtmek isterim: Sayın Erdem’in yapmış olduğu açıklamaları reddediyoruz, bunların gerçeklikle ilgisi olmadığını ifade ediyoruz. Elbette, milletvekilleri kendi kanaatlerini serbest bir şekilde Meclis platformunda, her yerde ifade edebilirler. Bundan dolayı herhangi bir tehdit altında olmaları, başlarına bir şey gelecek endişesi yaşamaları muhakkak kabul edilemez. Devletin görevi, eğer ortada böyle bir tehdit varsa bu tehdidi kaldırmaktır. Bu, kabul edilemez, bunu belirteyim. Ancak, burada, sanki tehdit AK PARTİ’den geliyormuş gibi bir atmosfer yaratılmasını da uygun bulmuyorum. Biz burada Sayın Erdem’i dinledik, dinlerken itirazlarımızı da bildirdik. Herhangi bir tehdit söz konusu değil. Sosyal medyada, sosyal medyanın karakteri gereği klavye kahramanları vardır.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Milletvekilleriniz, sizin milletvekilleriniz…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Onlarla hepimiz zaman zaman karşı karşıya geliriz. Trol çoktur sosyal medyada. Sosyal medyayla ilgili olan arkadaşlar farklı kesimlerin trolleri olduğunu bilirler. Dolayısıyla burada, Sayın Erdem’e yönelik, AK PARTİ’nin hiçbir ferdinin herhangi bir hususi tavrı yoktur. Bunu belirtmek isterim.

Sayın Eren Erdem’e ilişkin ayrıca başka bir hususun altını çizmek isterim. Mesele, Mecliste gelip görüşlerini anlatması, o malum konuya ilişkin değerlendirmeler yapması değildir; savcı, hâkim, avukat olup bir iddiayı bir yargı hükmünde kamuoyuna sunması da değildir. Türkiye ile Rusya arasında gerilimli ilişkiler vardır. Rusya, malum, oradaki yönetimin karakteri gereği bu gerilimde medya üzerinden bir algı operasyonu sürdürmeye çalışmaktadır. Hem iç kamuoyuna hem de dünya kamuoyuna yönelik her türlü unsuru bir mühimmat anlayışıyla değerlendiren bir yaklaşım ve strateji söz konusudur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Eren Erdem’in oradaki açıklaması böyle bir stratejinin parçası olmuştur. Bu da bizi üzmüştür. Belirtmek istediğim husus budur.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

Sayın Levent Gök, buyurun efendim.

30.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve Hükûmetin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki olaylar konusunda bilgi vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim teşekkür ederim.

Sayın Bostancı’nın ifade ettiği konuda milletvekili arkadaşımızın görüşünü paylaşmadığını ifade ettiği görüş, Adana Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından iddianameye bağlanan şu 1 klasörlük dosyadır. Ben kendisine takdim ederim Sayın Naci Bostancı’nın.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Gerek yok, ben biliyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Arkadaşımız, kendisinin ürettiği herhangi bir belge ve bilgiyi değil, tamamen devletin resmî organlarında yayınlanmış, iddianameye dönüşmüş fikirleri ileri sürmüştür. Bundan bir kısım çevreler rahatsız olmuştur. Elbette Türkiye’de önemli bir dönemden geçiyoruz ama bu döneme gelirken iktidar partisinin sorumluluğu hiç mi yoktur? Yani yapılan bütün olaylarda, her türlü yaşanan hadiselerde bugünleri hazırlayan bu iktidarın tutumu, Hükûmetin tutumu bunlarda sanki pay sahibi değilmiş gibi bir kenara çekilerek olayı açıklamaya çalışmak bir kere son derece yanlıştır.

Ben, Sayın Bostancı’ya, kendi milletvekillerini kamuoyunda ifşa etmemek amacıyla, ayrıca bilgi vereceğim hangi milletvekilinin, arkadaşımız hakkında, hangi “tweet”i ve görüşü paylaştığını. O, tamamen bizim insani yaklaşımımızdan kaynaklanmaktadır. Arkadaşımız, şu anda, hoyratça, havuz medyasının ve AKP trollerinin ağır baskısı altında sindirilmeye çalışılmaktadır.

Eren Erdem yüreklidir. Cumhuriyet Halk Partililer yüreklidir. Topla tüfekle de gelinse, kimseye sinecek durumda değildir. (CHP sıralarından alkışlar) Herkesin bunu böyle bilmesi gerekir.

Kaldı ki, bu konuyu böyle ifade ettikten sonra, ben, Sayın Naci Bostancı’ya, hem iddianameyi hem de AKP’li milletvekillerinin isimlerini ayrıca vereceğim.

Ama az önce tekrarladığım bir konuya da dikkat çekmek istiyorum. Sayın Hükûmet üyelerine az önce bahsettiğim konularda bir bilgiyi, lütfetmek değil, tam tersine, görevleri olarak burada vermeleri gerektiğini tekrar hatırlatıyorum Sayın Başkan. Bunu da, tekrar, beklediğimizi ifade ediyorum.

Doğu ve güneydoğudaki bu puslu havanın yaşandığı bu günleri bize bir özetlesinler, nedir tablo? Okullar niçin kapatılıyor? Hastanelere niçin talimat veriliyor bütün herkes görevinde olsun diye? Aileler niçin göç ediyor güneydoğudan? Şehit cenazeleri… Bu konularda tatminkâr, kamuoyunun bilgilenmesine açık, bakanlardan yüreklice, aklı başında açıklamalar bekliyoruz. Son derece basit, anlaşılır bir şekilde.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Başkanlık Divanı olarak Diyarbakır’da şehit olan polislere Allah’tan rahmet, ailelerine ve emniyet teşkilatına başsağlığı dilediklerine ilişkin konuşması

BAŞKAN - Biz de Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı olarak, bugün Diyarbakır’da şehit olan polislerimize Allah’tan rahmet diliyoruz, ailelerine ve emniyet teşkilatına sabır ve başsağlığı diliyoruz.

Şimdi gündeme geçiyoruz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

Sayın Başkan, tüm grup başkan vekillerine bu gündemle ilgili söz verdiniz. Söz talebim var ama sistem bozuk olduğu için duyuramıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Baluken, sizin, sistemde bir söz talebiniz gözükmüyor ancak…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Hayır, sistem bozuk demiştim ben. O süre içerisinde de herhangi bir müdahale yapılmadı buraya.

BAŞKAN – Söz talebiniz varsa, söz vermeye hazırım. Tabii ki…

Buyurun Sayın Baluken.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

31.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Diyarbakır ve Mardin Dargeçit’teki olaylarda 3 gencin ve Diyarbakır’daki olaylarda 2 polisin hayatını kaybetmesinden üzüntü duyduklarına, bu ölümleri önleyebilecek bir çalışmanın Meclisten çıkabileceğine inandıklarına ve çözüm sürecinin tekrar gündeme getirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, demin, milletvekili arkadaşlarımız da dile getirmişlerdi, dün Diyarbakır’da ve Dargeçit’te yaşanan olaylarda 3 gencimiz yaşamını yitirmişti. Bugün de, şimdi aldığımız bir habere göre, yine, Diyarbakır’daki bir olayda 2 polis memurunun yaşamını yitirdiğini üzüntüyle öğrenmiş olduk.

Biz, öncelikle, yaşamını yitiren bütün yurttaşlarımızın ailelerine ve tüm halkımıza başsağlığı dileklerimizi ve üzüntülerimizi dile getirmek istiyoruz. Bu ölümlerin tamamını engelleyebilecek, önleyebilecek bir çalışmanın bu Meclisten çıkabileceğine inanıyoruz. Nitekim, iki buçuk yıllık süre içerisinde çözüm süreci yürütülürken çatışmalı süreçten kaynaklı can kayıplarının tamamının önüne geçilmişti ama çözüm sürecinin -Hükûmetin deyimiyle- rafa kaldırılması, buzdolabına kaldırılmasıyla beraber maalesef her gün hepimizi kahreden ölüm haberlerini almaya devam ediyoruz.

Büyük bir çözümsüzlük girdabı içerisindeyiz. Kan kanla yıkanmaz. Kinle, nefretle, öfkeyle bu meselelere çözüm getirilmez. Ateş düştüğü yeri yakıyor. Hem yaşamını yitiren gençler hem yaşamını yitiren polisler, gerilla, sivil, asker, ayrım yapmadan bu ülkenin öz evlatlarıdır ve onların yaşamını kurtarmayla ilgili bütün Parlamento, bütün Meclis bir sorumluluk altındadır diye düşünüyoruz. Dolayısıyla bu tabloyu bütün milletvekillerinin, bütün siyasi parti gruplarının vicdanlarını devreye koyarak mutlaka düşünmeleri gerekiyor.

Burada sanki çözüm süreci olduğu için ölümler yaşanıyor intibası verilmek isteniyor. Tam tersi, çözüm süreci varken bu ölümler yaşanmıyordu; çözüm süreci şu anda rafa kaldırıldığı için, rasyonel bir akıl o süreci tekrar devreye koymadığı için bu can kayıpları yaşanıyor ve o kadar vahim bir tabloyla karşı karşıyayız ki 7 Hazirandan bugüne kadar 306 sivil yurttaşımız yaşamını yitirmiş. Polis, asker, gerilla kayıplarını koyduğumuz zaman bu ülkenin binlerce evladı yaşamını yitirmiş ve biz bunu önleyebilecek çalışmanın nasıl ortaya çıkabileceğini de biliyoruz. Vahim olanı bu.

Ben, özellikle iktidar partisine buradan seslenmek istiyorum: Çözüm, Kürt illerine paramiliter güçleri, silahlı yapıları, esedullah timlerini göndermekle değil, İmralı’ya çözüm heyetlerini göndermekle tekrar gündemleşebilir. Bu girdaptan hep beraber çıkabiliriz. Bu konuda bütün toplum gözünü, kulağını, yüreğini Parlamentoya çevirmişken Parlamentonun sorumluluktan kaçmaması gerektiğini ifade ediyor, yaşanan can kayıplarının son olmasını temenni ediyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Şimdi gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Sayın milletvekilleri, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sayın Sema Ramazanoğlu gündemin “Sözlü Sorular” kısmının 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 83 ve 93’üncü sıralarında yer alan önergeleri birlikte cevaplandırmak istemişlerdir. Sayın Bakanın bu istemini sırası geldiğinde yerine getireceğim.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan…

Efendim, özür dilerim…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Tanrıkulu.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Başkanlığın, Gaziantep Milletvekili Abdulkadir Yüksel’in İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişin yazısının 14/12/2015 tarihinde Başkanlığa ulaştığına ve bilgiye sunulduğuna ilişkin önergesi (4/5)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Gaziantep Milletvekili Sayın Abdulkadir Yüksel’in İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin yazısı 14/12/2015 tarihinde Başkanlığımıza ulaşmıştır.

Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır. Önergeleri ayrı ayrı okutacağım.

Üçüncü sırada okutacağım Meclis araştırma önergesi 500 kelimeden fazla olduğu için önerge özeti okunacaktır. Ancak önergenin tam metni Tutanak Dergisi’nde yer alacaktır.

Evet, Sayın Tanrıkulu, dinliyorum sizi.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Efendim, çok özür dilerim.

Öncelikle hayırlı olsun. Ama biraz önce sisteme giremedim, siz de beni arkadan fark etmediniz, o nedenle bölmek zorunda kaldım.

BAŞKAN – Sistemde söz talebinizi göremedim Sayın Tanrıkulu.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

32.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Millî Savunma Bakanının, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin bazı yerleşim yerlerindeki sokağa çıkma yasakları ve hak ihlalleriyle ilgili bilgi vermesi gerektiğine ilişkin açıklaması

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Efendim, teknik yardım da aldım ama giremedim. Parmak izinde bir sorun var, öyle ifade ettiler. O yüzden de beni arkadan göremediniz, o yüzden sözünüzü kestim. Ama bir dakikalık bir söz talebim vardı. Gündeme de geçildi ama söylemek de istiyorum çünkü bana gelen binlerce mesaj var, o mesajların bir kısmını burada bir dakika da olsa paylaşmak istiyorum efendim.

Aynen şöyle efendim: Millî Savunma Bakanımız burada, Türkiye’nin bir yeri, bir bölgesi kan gölüne dönüşmüş durumda. Olağanüstü hukuk ihlalleri var, insan hakları ihlalleri var. Dünden bu yana Cizre’den, Silopi’den, Diyarbakır’dan ve bölgenin birçok yerinden binlerce telefon almış durumdayım. Sadece bir kadının, bir annenin bir mesajını paylaşmak istiyorum. Ve Sayın Millî Savunma Bakanı da burada. Gerçekten de sokağa çıkma yasakları ve yaşanan hak ihlalleriyle ilgili olarak bir cümle burada sarf etmesini bekliyorum.

Aynen şunu yazmış bakın bana: “Sayın Başkanım, biz 6 haneyiz. Bir bodrum katındayız. Evimiz hiç güvenilir değil. Her birimizin 5-6 çocuğu var. Yerimiz çok soğuk. Çocuklarımız çok üşüyor, çok korkuyorlar. Başkanım, lütfen bize sahip çıkın. Cizre için elinizden geleni yapın. Saygılarımla…”

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tanrıkulu.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Efendim, Sayın Başkanım, yani şimdi, bence kuşkusuz, Türkiye’den bir bilim adamı Nobel aldı, çok önemlidir, hepimizin gurur kaynağıdır ama binlerce insanımız şu anda, bakın, şu anda ekmeğe ve suya muhtaçtırlar. Dolayısıyla, bu duruma bu Parlamentonun bir şey söylemesi lazım.

BAŞKAN – Tutanaklara geçmiştir Sayın Tanrıkulu sözleriniz.

Çok teşekkür ediyorum.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Evet efendim.

Sayın Millî Savunma Bakanımızın da bu duruma ilişkin bir söz söylemesi lazım. Ne öngörüyorlar? Bu Parlamentonun ne yapması lazım? Bunu bir cevaplaması lazım.

BAŞKAN – Sayın Tanrıkulu, çok teşekkür ediyorum.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Söyleyemez, yetkisi yok.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, acaba Sayın Hükûmet üyeleri bu konuda açıklama yapacaklar mı? Biz onu talep etmiştik.

BAŞKAN – Sayın Gök, şimdi, İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre milletvekillerimize birer dakikalık söz verdim. İç Tüzük’ümüze göre bu sözler nedeniyle Hükûmetin açıklama yapma zorunluluğu yok. Gündem dışı konuşmalara ilişkin olarak İç Tüzük’ümüzün 63’üncü maddesine göre Hükûmet söz isterse kendilerine kürsüden söz vermek zorundayım. Ama elbette, Hükûmet burada, bir söz isterlerse yerinden kendilerine söz verebilirim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Bakan, rica ediyoruz sizlerden, buyurun bir açıklama yapın efendim.

BAŞKAN – Değilse önergeleri okumaya geçiyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Meclisi ve Türkiye’yi bir aydınlatın lütfen. Ne oluyor doğuda, güneydoğuda?

BAŞKAN – Evet, önergeleri okumaya devam edelim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Lütfen bir aydınlatın. Ama bu bir kaçmadır. Niye konuşmuyorsunuz efendim? Ya, bu konu konuşulmayacak da ne konuşulacak? Sayın Bakanım, lütfen buyurun, Sayın Bakan, lütfen siz de buyurun.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Erol Kaya ve 21 milletvekilinin, su kirliliğiyle daha etkin mücadele edebilmek için yapılması gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/22)

(Kâtip Üye Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu tarafından önergenin okunmasına başlandı)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde su kirliliği ile daha etkin mücadele edebilmek için, sorunların ve çözüm önerilerinin tespit edilmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Yani böyle bir tabloda Meclis bu konuyu paylaşmayacak mı sayın bakanlar? Lütfen bilgi verin. Nezaketle söylüyoruz, vermiyorsunuz. Ne yapalım yani? Ülkenin bir yeri yangın yerine dönmüş.

(Kâtip Üye Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu tarafından önergenin okunmasına devam edildi)

“…1) Erol Kaya                                                        (İstanbul)

2) Orhan Karasayar                           (Hatay)

3) Hasan Karal                                                         (Rize)

4) Adem Yeşildal                                                      (Hatay)

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, lütfen, ben saatlerdir söylüyorum. Bu Meclis bu kadar boş mu ya!

(Kâtip Üye Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu tarafından önergenin okunmasına devam edildi)

“…5) Ziya Altunyaldız                        (Konya)

6) Sebahattin Karakelle                                            (Erzincan)

7) Erkan Kandemir                             (İstanbul)

8) Osman Boyraz                                                     (İstanbul)

9) Ali Ercoşkun                                                        (Bolu)”

LEVENT GÖK (Ankara) – Bu Meclis, bu Türkiye… Gündem yoğun. Şehit cenazeleri geliyor, halk göç ediyor, kimse konuşmuyor. Böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar?

(Kâtip Üye Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu tarafından önergenin okunmasına devam edildi)

“…10) Mehmet Babaoğlu                                          (Konya)

11) Hilmi Bilgin                                                       (Sivas)

12) Mustafa Baloğlu                          (Konya)

13) Halil Etyemez                                                    (Konya)

14) Fatma Benli                                                       (İstanbul)

15) Hüseyin Filiz                                                      (Çankırı)

16) Şahin Tin                                                          (Denizli)

17) Oktay Çanak                                                      (Ordu)

18) Mehmet Erdoğan                         (Gaziantep)”

LEVENT GÖK (Ankara) – Bu duyarsızlığınızı kınıyorum sayın bakanlar, bu duyarsızlığınızı kınıyorum.

(Kâtip Üye Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu tarafından önergenin okunmasına devam edildi)

“…19) Mücahit Durmuşoğlu                                      (Osmaniye)

20) Şirin Ünal                                                         (İstanbul)

21) Hüseyin Bürge                             (İstanbul)

22) Tülay Kaynarca                           (İstanbul)”

LEVENT GÖK (Ankara) – Şurada gelip en azından siz on dakika, on beş dakika Türkiye ile Meclisi bilgilendirmek durumundasınız.

BAŞKAN – Sayın Gök, lütfen, rica ediyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ayıp denen bir şey var ya! Ayıp denen bir şey var! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) – Sabahtan beri konuşuyorsun ya!

LEVENT GÖK (Ankara) – Ülke yangın yerine dönmüş ne konuşuyorsunuz ya! Şurada bilgi versinler.

MUHAMMET BALTA (Trabzon) – Sizden mi izin alacağız! Otur oturduğun yerde!

LEVENT GÖK (Ankara) – Kime bilgi verecekler? Bizlere verecekler tabii! Asker ölüyor, polis ölüyor, duyarsızsınız!

NURSEL REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş) – Yan tarafa söyle! Oraya söyle!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Meclisi Levent Bey yönetmiyor, lütfen.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, sükunete davet ediyorum, lütfen.

(Kâtip Üye Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu tarafından önergenin okunmasına devam edildi)

“…Gerekçe:

Yeryüzündeki suların kutuplardaki buzullar dahil ancak yüzde 3'ünün tatlı su olmasına ve ekonomik olarak kullanılabilir su oranının yüzde 1'in bile çok altında bulunmasına rağmen dünyadaki toplam su talebi hızla artmaktadır.”

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, insanlar göç ediyor, okullar tatil ediliyor. Niçin yapıyorsunuz bunu böyle? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, lütfen, önerge okunmaktadır.

(Kâtip Üye Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu tarafından önergenin okunmasına devam edildi)

“…Küresel ısınma neticesinde meydana gelen iklim değişikliğiyle birlikte kuraklık, nüfus artışı, sanayileşme, tarım faaliyetleri ve kişi başı tüketilen su miktarının artmasıyla yaşanan, yaşanacak olan su sıkıntısı, su kaynaklarımızın verimli bir şekilde kullanılmasını, korunmasını ve kirletilmesinin önlenmesiyle birlikte iyileştirilmesi çalışmalarını mecburi kılmaktadır.”

LEVENT GÖK (Ankara) – Hükûmet gelip bilgi versin diyoruz. Ne yaptık ki yani? Neden korkuyorsunuz? Anlatın burada!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Meclisin bir usulü var.

LEVENT GÖK (Ankara) – Meclisin usulünü… Biz nezaketle rica ediyoruz arkadaşlar, nezaketle. Kalksın lütfen bakanlar bilgi versinler. Bir Meclisi bu kadar takmamak olur mu ya! Okullar niye tatil edildi arkadaşlar, merak ediyoruz. Polislerimizin ölme nedenlerini merak ediyoruz. Anlatın bunları!

NURSEL REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş) – Öğretmenler tehdit altında!

LEVENT GÖK (Ankara) – Bunlar anlatılmayacak da ne anlatılacak? Halk göç ediyor, burada oturuyoruz hepimiz. Ne oluyor orada! Doğu ve güneydoğu yangın yeri arkadaşlar, anlatılsın burada. Umurunuzda değil hiçbirinizin!

(Kâtip Üye Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu tarafından önergenin okunmasına devam edildi)

“…İnsan sağlığının, su kaynaklarının, tabii ekosistemlerin ve biyolojik çeşitliliğin korunması, bütün su kaynaklarında iyi su kalitesine ulaşılmasına bağlıdır. Su kaynaklarının kalite sınıflarının ortaya konulabilmesi ve kalitenin iyileştirilmesi için alınabilecek tedbirlerin belirlenmesi ve etkilerin izlenmesi maksatlarıyla kimyasal, fizikokimyasal, biyolojik ve hidromorfolojik kalite unsurlarının belirlenerek bu kalite unsurları çerçevesinde 25 nehir havzasının tamamında sürekli izleme yapılması gerekmektedir.”

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın bakanlar, siz kaçıyorsunuz bugün, sorumluluğunuzun gereğini yerine getirmiyorsunuz. Sizleri kınıyorum!

(Kâtip Üye Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu tarafından önergenin okunmasına devam edildi)

“…21/12/2009 tarihinde su kalitesi sektörünün de içinde bulunduğu Avrupa Birliği çevre faslı müzakereye açılmış olup, ülke olarak AB müktesebatı ile ulusal mevzuatımızın uyumlaştırılması ve uygulanmasına yönelik önemli mesafeler kat edilmiştir.”

LEVENT GÖK (Ankara) – Halka Hükûmet olarak bilgi vermek durumundasınız. Böyle bir tablo olmaz!

(Kâtip Üye Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu tarafından önergenin okunmasına devam edildi)

“…Bununla birlikte, AB Su Çerçeve Direktifi’ne uyum ihtiyacı da dikkate alınarak yerüstü ve yeraltı su kaynaklarını kapsayacak şekilde, hukuki ve kurumsal olarak "su kaynaklarının bütüncül yönetimi" modeline geçilmesi gerekmektedir. “

LEVENT GÖK (Ankara) – Ülkenin yarısı yangın yeri, konuştuklarımıza bakın ya!

ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) – Hâlâ konuşuyor ya!

BAŞKAN – Bütün milletvekili arkadaşlarımı…

LEVENT GÖK (Ankara) – Konuşacağım tabii ya! Ben burada bu yüzden oturuyorum! Halk göç ediyor…

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, kâtip üyemiz önergeyi okumaktadır. Herkesi sükûnet içinde bu önergeyi dinlemeye davet ediyorum.

ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) – Gündeme geçti sen ne yapıyorsun!

LEVENT GÖK (Ankara) – Halk göç ediyor, burada bakanlardan bir tane konuşan eden yok!

ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) – Ne var!

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Ne diyorsun sen!

ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) – Gündeme geçti. Sabahtan beri…

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Ne diyorsun sen, ne diyorsun ya? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) – Sana ne! (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

LEVENT GÖK (Ankara) – Ne demek sana ne, ne demek sana ne!

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Nasıl sana ne ya!

LEVENT GÖK (Ankara) – Otur yerine!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.46

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.56

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER : Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Zihni AÇBA (Sakarya)

------0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 14’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Şimdi, Meclis araştırması önergelerinin okunmasına devam edilecektir.

(Kâtip Üye Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlu tarafından önergenin okunmasına devam edildi)

“...Su kaynaklarında bulunan ve bulunması muhtemel tehlikeli kimyasallar, gerek sucul ekosistem gerekse de biyolojik birikim sebebiyle insan sağlığı üzerinde son derece önemli tahribatlara yol açmaktadır. İnsan ve çevre sağlığının korunması maksadıyla, su kaynaklarımızın söz konusu kimyasallarla kirletilmesinin engellenmesi için yasal ve kurumsal altyapının geliştirilmesi öncelik arz etmektedir. Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından yapılan çalışmalarla, noktasal ve yayılı kaynaklı tehlikeli maddeler belirlenmiş, noktasal kaynaklı kirleticiler için sektörel tehlikeli madde envanteri, yayılı kaynaklı kirleticiler için ise ürün bazlı bitki koruma ürünü envanteri oluşturulmuştur. Ayrıca, söz konusu kirleticiler için alıcı ortam standartları anlamına gelen çevresel kalite standartları geliştirilmiş ve alıcı ortam bazlı deşarj standartlarına geçişte uygulanacak metodolojiye ilişkin öneriler ortaya konulmuştur.

Günümüzde su kullanımının sürdürülebilir hâle getirilmesi, ancak kirletici kaynakların kontrolü ve su kalitesinin iyileştirilmesi sayesinde mümkün olabilmektedir. Evsel ve endüstriyel atık suların arıtılması için teşkil edilen atık su arıtma tesislerinin yapımı Türkiye'de son yıllarda ivme kazanmış olsa dahi ülkemizde arıtma tesisi bulunmayan, iyi işletilmeyen ve revize edilmesi gereken pek çok endüstriyel tesis ve/veya tesisleri ile yerleşim yeri olduğu bilinmektedir.

Günümüzde su kaynaklarının kalite ve miktar açısından korunması ve bu kaynakların koruma ve kullanma dengesi içerisinde sürdürülebilirliğinin sağlanması açısından gerekli tedbirlerin alınması, çevre ve nihayetinde insan sağlığının korunması açısından büyük önem taşımaktadır. Bu sebeplerle, su kalitesinin korunması ve kalitesinin iyileştirilmesi maksadıyla su kirliliğiyle mücadelede ülkemizdeki mevcut yasal, mali ve idari yapının değerlendirilmesi, etkin bir su kalite kontrolü için uygun kurumsal yapının tanımlanması ve kurumlar arası iş birliğinin güçlendirilmesi için gerekli idari düzenlemeler, etkili bir su kalitesi yönetimi için sürdürülebilir finansal mekanizmaların geliştirilmesi, ülkemizin AB çevre faslı su sektörüne uyum durumunun değerlendirilmesi gibi hususların araştırılması gerekmektedir.

2.- Antalya Milletvekili Gökcen Özdoğan Enç ve 22 milletvekilinin, kadına karşı şiddetin önlenmesine yönelik yürütülen hizmetlerdeki eksikliklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/23)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kadına karşı şiddetin önlenmesine yönelik yürütülen hizmetlerin uygulamalarının değerlendirilmesi, eksikliklerinin tespit edilmesi, tespitler doğrultusunda çözüm önerilerinin ve önceliklerinin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci maddesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırma komisyonu kurularak konunun tüm boyutlarıyla araştırılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Gökçen Özdoğan Enç                                            (Antalya)

2) Vural Kavuncu                                                     (Kütahya)

3) Hasan Karal                                                         (Rize)

4) Ali Ercoşkun                                                        (Bolu)

5) Orhan Karasayar                           (Hatay)

6) Öznur Çalık                                                         (Malatya)

7) Osman Boyraz                                                      (İstanbul)

8) Süreyya Sadi Bilgiç                       (Isparta)

9) Erkan Kandemir                             (İstanbul)

10) Ziya Altunyaldız                           (Konya)

11) Mustafa Baloğlu                          (Konya)

12) Hüsnüye Erdoğan                        (Konya)

13) Sebahattin Karakelle                                          (Erzincan)

14) Halil Etyemez                                                    (Konya)

15) Şahin Tin                                                           (Denizli)

16) Hüseyin Filiz                                                      (Çankırı)

17) Ömer Ünal                                                         (Konya)

18) Mehmet Erdoğan                          (Gaziantep)    

19) Mücahit Durmuşoğlu                                           (Osmaniye)

20) Şirin Ünal                                                          (İstanbul)

20) Tülay Kaynarca                            (İstanbul)

21) Hüseyin Bürge                             (İstanbul)

22) Oktay Çanak                                                      (Ordu)

Gerekçe:

Birleşmiş Milletler (BM) Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi'nde kadına yönelik şiddet "İster kamusal isterse özel yaşamda meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik acı veya ıstırap veren ya da verebilecek olan cinsiyete dayalı bir eylem uygulama ya da bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfî olarak özgürlükten yoksun bırakma" şeklinde tanımlanmaktadır.

Şiddet, dünyanın neresinde olursa olsun insanların temel hak ve özgürlüklerini kullanmasında önemli bir engel teşkil eden ağır bir insan hakkı ihlalidir. Özellikle kadına karşı fiziksel, psikolojik, cinsel ve ekonomik olarak kendini gösterebilen şiddet, tüm gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ortak sorunu olduğu gibi, Türkiye'nin de en güncel sorunlarından biridir.

Ülkemizde kadınların toplumu ileriye götüren sosyal dinamiğin temel kaynağı olduğu gerçeğinden hareketle, şimdiye dek birçok somut politika ve düzenleme hayata geçirilmiştir. 2005 yılında hazırlanan Yeni Türk Ceza Kanunu'nda, kadının mağdur olduğu birçok suç, topluma karşı işlenen suçlar kapsamından çıkarılıp kişilere karşı işlenen suçlar kapsamına alınarak cezaları ağırlaştırılmıştır. Ayrıca, töre cinayetleri faillerinin kanunda öngörülen en ağır ceza olan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılması hükmü getirilmiştir. Töre ve namus cinayetleri ile kadınlara ve çocuklara yönelik şiddetin sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 2005 yılında kurulan Meclis araştırması komisyonunda önemli çalışmalara imza atılmıştır. Yine, buna paralel olarak 2006/17 sayılı "Çocuk ve Kadınlara Yönelik Şiddet Hareketleriyle Töre ve Namus Cinayetlerinin Önlenmesi İçin Alınacak Tedbirler" konulu Başbakanlık Genelgesi yürürlüğe girmiştir.

24 Kasım 2011 tarihinde İstanbul'da imzalanan, alanında ilk ve bağlayıcı olma özelliğine sahip "Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”ni onaylayan ilk ülke Türkiye'dir. Yine, 8 Mart 2012 tarihinde, 6284 sayılı "Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun" TBMM'de kabul edilmiştir. Bu kapsamda, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından, gerekli uzman personelin görev yaptığı, şiddetin önlenmesi ve koruyucu ve önleyici tedbirlerin etkin olarak uygulanmasına yönelik destek ve hizmetlerin verildiği, çalışmalarını 7/24 saat esasına göre yürüten şiddet önleme ve izleme merkezleri kurulmuştur. 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun ve Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nde yer alan tedbirler göz önünde bulundurularak ilgili tüm kurum ve kuruluşların katkı ve katılımlarıyla Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı (2012-2015) hazırlanmıştır.

Bu konuda birçok yasal düzenleme yapılmış ve önlemler alınmış olmasına rağmen, şiddet olgusu hâlen toplumun kanayan bir yarası olarak varlığını devam ettirmekte olup kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin azalması noktasında hâlâ istenen seviyeye gelinememiş olmasının nedenlerinin araştırılması ihtiyacı doğmuş ve 24’üncü Dönemde 25/11/2014 tarihinde kadına yönelik şiddetin sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırması Komisyonu kurulmuş, ancak Komisyon raporu dönemin sona ermesi nedeniyle görüşülememiştir.

Bu bağlamda, konunun her türlü boyutuyla araştırılması amacıyla Anayasa'nın 98'inci, TBMM İçtüzüğü'nün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırma komisyonu kurulmasını saygılarımızla arz ederiz.

3.- Adana Milletvekili Necdet Ünüvar ve 21 milletvekilinin, iş kazaları ve meslek hastalıklarının toplum üzerindeki sosyal ve ekonomik etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/24) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde meydana gelen iş kazaları ve meslek hastalıklarının toplum üzerindeki sosyal ve ekonomik etkilerinin araştırılması, yaşanan iş kazaları ve meslek hastalıklarının önlenmesine yönelik gereken önlemlerin tespit edilmesi için Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederim.

1) Necdet Ünüvar                                                     (Adana)

2) Öznur Çalık                                                         (Malatya)

3) Ali Ercoşkun                                                        (Bolu)

4) Hilmi Bilgin                                                         (Sivas)

5) Vural Kavuncu                                                     (Kütahya)

6) Lütfiye İlksen Ceritoğlu Kurt          (Çorum)

7) Süreyya Sadi Bilgiç                       (Isparta)

8) Erkan Kandemir                             (İstanbul)

9) Oktay Çanak                                                        (Ordu)

10) Mustafa Baloğlu                          (Konya)

11) Halil Etyemez                                                    (Konya)

12) Hüseyin Filiz                                                      (Çankırı)

13) Mehmet Babaoğlu                        (Konya)

14) Mehmet Erdoğan                          (Gaziantep)

15) Şahin Tin                                                           (Denizli)

16) Tülay Kaynarca                            (İstanbul)

17) Hüsnüye Erdoğan                        (Konya)

18) Şirin Ünal                                                          (İstanbul)

19) Hüseyin Bürge                             (İstanbul)

20) Sebahattin Karakelle                                          (Erzincan)

21) Hasan Karal                                                       (Rize)

22) Ziya Altunyaldız                           (Konya)

Özet:

Günümüzde gelişen teknolojiyle çalışma şartlarına uyum güçlüğü, firmaların rekabet ortamında kâr ve verimlilik artışı için üretim temposunu artırması gibi çeşitli nedenlerle iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili sorunları da beraberinde getirmektedir. Bu bağlamda değerlendirildiğinde iş sağlığı ve güvenliği, ülkeler için sosyal ve ekonomik gelişim sürecinde önemli bir yere sahiptir.

İş kazalarının sebep olduğu can ve mal kayıplarının büyük boyutlara ulaşması tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de konunun önemini gündemde tutmaktadır. Bu kapsamda değerlendirildiğinde iş kazalarının ve meslek hastalıklarının maliyetinin çalışan, işletme ve ulusal ekonomi üzerindeki etkileri açısından üç ayaklı değerlendirilmesi uygun bir yaklaşım olacaktır.

Çalışan açısından; kişinin yaşamını yitirmesi, yaralanması veya kalıcı ağır hastalıklara yakalanması en ağır ve ödenmesi hiçbir şekilde mümkün olmayan bir sonuçtur.

İşletme açısından; iş gücü kaybı, makine, malzeme ve ürün kayıplarından doğan maliyetlerin meydana gelmesidir.

Ulusal ekonomi üzerindeki etkileriyle de sosyal güvenlik sistemi üzerinde ağır yüklerin oluşmasına sebep olmaktadır.

ILO kaynaklarına göre her gün 6.300 çalışan, yılda ise 2,3 milyondan fazla çalışan iş kazası ya da meslek hastalıkları nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Dünyada her gün 1 milyon, yılda ise yaklaşık 313 milyon iş kazası olmakta ve bunların birçoğu uzun süreli iş göremezlikle sonuçlanmaktadır. Ülkemizde ise 2013 yılında 1 milyon 611 bin 292 iş yeri faaliyet göstermiş ve bu iş yerlerinde 12 milyon 484 bin 113 işçi istihdam edilmiştir. Bu iş yerlerinde 191.389 sigortalı iş kazası geçirmiş, 371 meslek hastalığı vakası meydana gelmiş, toplam 1.360 kişi iş kazaları sonucu hayatını kaybetmiştir. 2013 yılında iş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu kaybedilen iş günü sayısıysa 2 milyon 358 bin 195 gündür. Sürekli iş göremez sayısıysa 1.694 kişidir. Bu rakamlara göre Türkiye'de günde yaklaşık 524 iş kazası olmakta, ortalama 3,7 kişi iş kazası sonucu hayatını kaybetmekte ve ortalama 4,6 kişi iş kazası sonucu iş göremez hâle gelmektedir.

Ülkemiz, iş sağlığı ve güvenliği alanında önemli değişimlerin ve gelişmelerin yaşandığı bir süreçten geçmektedir. İş yerinde kazaya sebep olabilecek çalışma ortam faktörlerinden insan faktörüne kadar tüm etkenlerin sistematik bir şekilde ele alınarak yani iş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliği yönetim sistemlerinin uygulanmasını sağlayarak ortadan kaldırılması veya bu etkenlere yönelik tedbir alınması ile çalışanların bilinçlendirilmesini amaçlayan çalışmaların sürdürülmesi gerekmektedir. Sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamının oluşturulması, çalışma hayatının öncelikli şartı ve tüm sosyal tarafların ortak sorumluluğudur.

Yukarıda sözü edilen nedenlerle ülkemizde meydana gelen iş kazaları ve meslek hastalıklarının toplum üzerindeki sosyal ve ekonomik etkilerinin araştırılmasına, çalışma barışının tesisi için iş kazalarının ve meslek hastalıklarının kabul edilebilir düzeylere indirilmesinde kurum ve kuruluşlar ile işveren ve çalışanların üzerine düşen görevlerin belirlenmesi için Meclis araştırması açılmasına ihtiyaç duyulmaktadır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

VIII.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun toplantı günlerinden salı gününün denetim konularına (Anayasa’nın süreye bağladığı konular hariç), çarşamba ve perşembe günlerinin de kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işlerin görüşülmesine ayrılmasına; salı ve çarşamba günlerinde birleşimin başında bir saat süreyle sözlü soruların görüşülmesine; sunuşlar ve işaret oyuyla yapılacak seçimlerin her gün yapılmasına ilişkin öneriş

15/12/2015

Danışma Kurulu Önerisi

Danışma Kurulunun 15/12/2015 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda, aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

 

                                                                                    İsmail Kahraman

                                                                           Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                          Başkanı

 

    Mehmet Naci Bostancı                                                         Levent Gök

Adalet ve Kalkınma Partisi                                             Cumhuriyet Halk Partisi

   Grubu Başkan Vekili                                                      Grubu Başkan Vekili

 

  İdris Baluken                                                                        Oktay Vural

Halkların Demokratik Partisi                                          Milliyetçi Hareket Partisi

   Grubu Başkan Vekili                                                      Grubu Başkan Vekili

Öneriler:

Genel Kurulun toplantı günlerinden salı gününün denetim konularına (Anayasa’nın süreye bağladığı konular hariç), çarşamba ve perşembe günlerinin de kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işlerin görüşülmesine ayrılması, salı ve çarşamba günlerinde birleşimin başında bir saat süreyle sözlü soruların görüşülmesi, "Sunuşlar" ve işaret oyuyla yapılacak seçimlerin her gün yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

B) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- MHP Grubunun, 14/12/2015 tarih ve 490 sayıyla Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Manisa Milletvekili Erkan Akçay tarafından, enerji arz güvenliği ve enerjide dışa bağımlılığın azaltılması için yasal düzenlemeler de dâhil olmak üzere alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 15 Aralık 2015 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 15/12/2015 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                               Erkan Akçay

                                                                                  Manisa

                                                                 MHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

14 Aralık 2015 tarih, 490 sayıyla TBMM Başkanlığına vermiş olduğumuz İzmir Milletvekili ve MHP Grup Başkan Vekili Oktay Vural ile Manisa Milletvekili ve MHP Grup Başkan Vekili Erkan Akçay’ın, enerji arz güvenliği ve enerjide dışa bağımlılığın azaltılması için yasal düzenlemeler de dâhil olmak üzere alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla verdiğimiz Meclis araştırması açılması önergemizin 15/12/2015 Salı günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin lehinde ve aleyhinde olmak üzere söz talepleri vardır. Şimdi, bu söz taleplerini yerine getireceğim.

İlk söz, önerinin lehinde olmak üzere İstanbul Milletvekili Sayın İzzet Ulvi Yönter’e aittir.

Buyurun Sayın Yönter. (MHP sıralarından alkışlar)

süreniz on dakikadır.

İZZET ULVİ YÖNTER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyarbakır-Silvan kara yolunda PKK’lıların yola döşedikleri patlayıcının polis zırhlı aracının geçişi esnasında patlaması sonucunda 2 polisimiz maalesef şehit olmuştur. Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyor, yaralı polislerimize de acil şifalar temenni ediyorum.

Ülkemizin enerji arz ve güvenliği ve enerjide dışa bağımlılığının azaltılması için yasal düzenlemeler de dâhil olmak üzere alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Meclis araştırması açılması için vermiş olduğumuz önerge nedeniyle partimizin görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi ve siz değerli milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Meclis araştırma önergemizin gerekçesinde de ifade edildiği üzere, ülkemizde enerji talebinin yerli üretimle karşılanma oranı gittikçe azalmaktadır. Türkiye'nin enerjide dışa bağımlılık oranı yüzde 75’tir. Toplam ithalat içinde enerji yaklaşık yüzde 25’lik bir paya sahiptir. Enerji ham madde ithalatı 2014 yılında 54,9 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Enerjide dışa bağımlılık konusunda dikkat etmemiz gereken en önemli hususlardan biri hiç şüphesiz arz güvenliğidir. Enerji piyasasında arz güvenliği tedarik kaynaklarının talebe göre arzulanan miktar ve nitelikte ve bu kaynaklar kullanılarak üretilen enerji türlerinin sistem ihtiyacını kısa, orta ve uzun dönemde sürekli ve öngörülebilir maliyetlerle karşılanması, sistemin ani değişikliklere karşı kararlılığını sağlama ve artan talebi karşılama yeteneğini ifade etmektedir. Enerji tedarikinin kamu hizmeti özelliği nedeniyle, kısa ve uzun dönemli arzın sağlanması da makro açıdan kamusal bir özellik taşımaktadır. Bu açıdan, yeterli arzın sağlanması görevi, piyasa ekonomisinin yetersizliği nedeniyle Hükûmete düşmektedir. AKP hükûmetleri on üç yıldır enerji arz güvenliği konusunda hiçbir olumlu adım, maalesef ki, atamamıştır. İçinde bulunduğumuz dönemde neredeyse her türlü sanayinin, her çeşit üretim kolunun en önemli girdisi olan enerjinin arz güvenliğinin sağlanmasının ekonomik istikrar ve ülkemizin sürdürülebilir büyümesi açısından çok kritik bir öneme sahip olduğu da hiç kuşkusuzdur. On üç yıldır iktidarda olan Hükûmet enerji politikalarında dışa bağımlılığı her geçen gün artırmış, son dönemde Rusya’yla yaşanan krizle birlikte enerji arz güvenliğimizin olmadığı “Gerekirse tezek yakarız.” söylemleriyle bir kez daha ortaya çıkmıştır. AKP Hükûmetinin “İstikrar sürsün, Türkiye büyüsün.” sloganlarıyla Türkiye’yi enerji konusunda getirdiği nokta, ne hazindir ki, sadece tezektir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin enerjide Rusya ve İran’a olan bağımlılığı siyasi ve diplomatik ilişkilerimizi de elbette etkilemektedir. Enerjide bağımlılık ekonomide bağımlılık demektir. Ekonomik bağımlılık ise her alanda, özellikle siyasi, askerî ve diplomatik alanda bağımlılığa yol açmaktadır. Doğal gaz ithalatımızın yarısından fazlasını Rusya’dan karşılamaktayız. Bu bağımlılık, Rusya’yla yaşanan krizde Rusya’nın doğal gaz konusunda Türkiye’yi üstü kapalı tehdit etmesi noktasına kadar gelmiştir. Rusya’nın doğal gazı kesmesi durumunda Türkiye’nin on üç yıllık iktidarı AKP Hükûmetinin tezekten başka bir B planı da maalesef ki, görünen o ki mevcut değildir. AKP iktidarı Türkiye’nin enerjideki arz güvenliği sorununun çözümünü damadı Bakan yapmakla bulmuştur. AKP hükûmetlerinin enerjide çeşitliliği araştırıp artırma ve dışa bağımlılığı en aza indirme hedefi her seçim döneminde vaatleri arasında yer almasına rağmen elektrik üretimi amacıyla kullanılabilecek güneş enerjisinin henüz binde 1’i ya da binde 2’si değerlendirilmektedir. Oysa, Türkiye’nin güneşe dayalı yıllık 380 milyar kilovatsaat elektrik üretim kapasitesi 2014’te tükettiğimiz elektriğin 1,5 katından daha fazladır. Türkiye’de rüzgâr santralleriyle 120 milyar kilovatsaat elektrik üretmek mümkündür. Oysa devrede olan rüzgâr santralleri, kurulabilecek kapasitenin yalnızca yüzde 7,6’sı, 2014’te rüzgâra dayalı olarak sağlanan 8,3 milyar kilovatsaat üretim ise, üretilebilir potansiyelin sadece yüzde 6’sıdır. Yatırım aşamasındaki tüm projeler devreye girdiğinde bile, rüzgâr potansiyelinin dörtte 3’ü hâlâ atıl ve değerlendirilmeyi bekliyor olacaktır. Jeotermal potansiyelin henüz beşte 1’i kullanılmaktadır. Biyoyakıt potansiyelin neredeyse tamamı atıl vaziyettedir. Küçük dereleri borulara hapsederek doğaya, halka ve yaşama kastetme anlamına gelen yanlış projeler bir kenara konulduğunda, değerlendirilebilecek hidrolik potansiyelin henüz yüzde 60’ı kullanımdadır.

Proje ve yatırım sürecindeki HES’ler devreye girdiğinde, akıllı bir su yönetimiyle yılda 100 milyar kilovatsaatten fazla elektrik üretmek -dikkatinizi çekiyorum- mümkün olacaktır. Doğaya verdiği zararları asgari düzeyde tutmak şartıyla, kükürt giderme tesisleri, baca gazı arıtma cihazları, Avrupa Birliği normlarında çalışacak filtrelerle ve hava soğutmalı sistemlerle kurulacak santrallerin değerlendirileceği linyitle, ilave 100-130 milyar kilovatsaat elektrik üretme imkânına ulaşmamız da hayal değildir. Bu denli büyük yerli ve yenilenebilir kaynak atıl vaziyetteyken, on üç yıllık AKP iktidarının “tezek” ve “Bu millet çileye alışkındır.” edebiyatı yapması utanç vericidir. İhtimal vermek istemiyoruz, ancak özellikle Suriye’den ülkemize kaçak akaryakıt girişinin olduğu, terör örgütü IŞİD’in bu yolla günlük 2 milyon dolarlık kazanç sağladığı ifade edilmektedir. Ülkemizin itibarı açısından bu soruna bir an önce çözüm bulunması, hem millî güvenlik hem de millî birliğimiz açısından elzemdir.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Meclis araştırması açılması için vermiş olduğumuz önergede yer alan Dünya Enerji Konseyi Türk Millî Komitesi raporlarındaki ülkemizin enerji arz açığının kapatılmasına, öz kaynaklarının harekete geçirilmesine yönelik politikalara ilave olarak, partimizin seçim beyannamesinde yer alan çözüm önerilerimizi de buna dâhil ederek sizlerle paylaşmak istiyorum.

Enerji planlamasında ve yapılacak uluslararası anlaşmalarda kaynak ve ülke çeşitliliğine gidilerek arz güvenliğini güçlendirmek lazımdır. Doğal gaz depolama alanlarının sayısı, depolama ve günlük enjeksiyon kapasiteleri artırılmalı, olağanüstü durumlara ve mevsimsel dalgalanmalara karşı yüksek yedek imkânı oluşturulmalıdır.

2012 yılında yapımına başlanan Tuz Gölü Yeraltı Doğalgaz Depolama Projesi maalesef henüz bitirilememiştir. Ulusal petrol stok kapasitesinin artırılması gecikmiştir. Doğal gazın elektrik üretimindeki payının makul bir orana düşürülmesi için uygun tedbirler hâlâ alınmamıştır. Bu kapsamda öncelikle uzun vadeli bir enerji arz-talep projeksiyonu yapılmalı, projeksiyon sonuçlarına göre, belli bir süreye kadar doğal gazdan elektrik üretimi için yapılacak yeni lisans başvuruları kabul edilmemeli, öncelik yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarına verilmelidir.

Teşvik kararnamesiyle destek kapsamına alınan yeni linyit santrallerinin bu desteklerden hızlı biçimde yararlanması süratle temin edilmelidir. Ayrıca, bu tür tesislere projelendirme, soğutma suyu temini, kamulaştırma, elektromekanik teçhizat ithalatı gibi konularda know how transferi, muafiyet, vergi indirimi ve gümrük kolaylıkları sağlanmalıdır. Yenilenebilir kaynaklardan enerji temininin artırılması için ayrı ve müstakil bir program yürütülmelidir.

Komşu ülkelerle elektrik ticareti kapasitesi artırılarak pik yük talebine yönelik yatırım ihtiyaçlarının azaltılması yoluna hemen gitmemiz lazımdır. Enerji verimliliği, millî enerji politikasının temel ve etkin bir bileşeni olmalı, enerji verimliliğine yönelik faaliyetler enerji politikalarının öncelikli konusu hâline getirilmelidir. Sanayide, sonrasında binalarda ve elektrikli ev aletlerinde enerji verimliliğinin yükseltilmesi için özel programlar uygulamamız gerekmektedir. Ulaştırma sektöründe enerji verimliliğinin sağlanması için büyükşehir belediyeleriyle ilgili mevzuata bağlayıcı hükümler konulmalıdır. Enerji verimliliğinin ülke genelinde teşvik yoluyla yaygınlaştırılması için avantajlı mikrokredi, uzun geri ödeme süreli yatırım kredisi, küçük tüketiciler için kısmi ekipman hibesi, sanayiciler için finansal kiralama ve faiz garantisi desteği, enerji performans sözleşmesi, risk paylaşımı gibi finansal araçları kullanabilen bir enerji verimliliği fonu mutlaka kurulmalıdır. Enerji verimliliğiyle ilgili yurt dışı köprü kredilerin ve fonların yönetiminin kamu ve özel sektör temsilcilerinden oluşan enerji verimliliği fonunda toplanması sağlanmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yönter, zaman yeterli olmadı sanıyorum. Selamlama konuşmasını yapmanız için size ilave süre veriyorum.

İZZET ULVİ YÖNTER (Devamla) – Peki, teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ulusal gıda güvencesini riske etmeyecek bir yaklaşımla ve ikinci nesil teknolojileri nihai hedef seçerek yurt içi biyoetanol ve biyodizel üretiminin artırılması için Hükûmet ve 1 Kasımda yetki alan mevcut AKP zihniyeti kapsamlı bir strateji oluşturmalıdır. Çöp gazı ve biyogaz üretilmesi, kentsel atık ve tarımsal atıkların doğrudan yakılmasıyla da enerji elde edilmesi, atık yağların değerlendirilmesi gibi yeşil seçenekler için de bir potansiyel çalışması yapılmalı, yeni bir destek programı oluşturulmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP iktidarının süregelen enerji politikalarıyla gelinen bu noktada ülkemizin enerji alanındaki arz güvenliğini sağlamada yetersiz ve başarısız olduğu ortadadır. Mevcut politikaların sürdürülmesi hâlinde, özellikle birincil enerji tüketiminde dışa bağımlılığın devam etmesi ve artması da kaçınılmazdır. Bu itibarla, ülkemizin enerji alanında her an yaşayabileceği darboğazların kalıcı olarak aşılabilmesi ve son dönemde özellikle Rusya’yla yaşanan ve hâlen yaşanmakta olan benzeri krizlerin ülkemize ve vatandaşlarımıza…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İZZET ULVİ YÖNTER (Devamla) - …ödemesi güç faturalara neden olmaması için Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Meclis araştırması açılması için vermiş olduğumuz önergenin kabul edilerek ülkemiz açısından gerçekten hassas olan bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasayla düzenleme yapabileceği alanların belirlenmesi, Hükûmetin enerji alanındaki faaliyetlerinin değerlendirilmesi ve gerekli tedbirlerin alınabilmesi açısından Meclis araştırması komisyonu kurulmasının elzem olduğu düşüncesindeyiz.

Sözlerime son verirken yüce Meclisi ve siz değerli milletvekillerini saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yönter.

Öneri hakkında ikinci söz, aleyhinde olmak üzere Konya Milletvekili Sayın Ziya Altunyaldız’a aittir.

Buyurun Sayın Altunyaldız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce terör mücadelesinde Diyarbakır’da hayatını kaybeden polis şehitlerimiz için Cenab-ı Hak’tan rahmet diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun.

Değerli milletvekilleri, enerjide arz güvenliği ve enerjide dışa bağımlılığın azaltılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına dair MHP grup önerisi aleyhine, AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

2002 yılında 78 mtep olan birincil enerji arzı on üç yılda 45,6 mtep artarak 2015 yılında 123,9 mtep olmuştur. On iki yıldaki enerji talebi yüzde 58 artmıştır; son on iki yıldaki yerli enerji üretimiyse yüzde 27 artmıştır. Yerli üretimin payının artmasına karşı enerji talebindeki artış oranı daha yüksek olarak gözükmektedir; elbette artmıştır. Bunun sebebi, değerli milletvekilleri, üreten Türkiye’dir, bunun sebebi büyüyen Türkiye’dir, bunun sebebi son on üç yılda millî gelirini 3 kat artırmış Türkiye’dir, bunun sebebi son on üç yılda kişi başına düşen millî gelirini 4 kat artırmış Türkiye’dir ve bunun sebebi ihracatını son on üç yılda 5 kat artırmış Türkiye’dir değerli milletvekilleri.

2007-2010 yılları arasında taş kömürü üretiminin yüzde 39, linyitin yüzde 16, petrolün yüzde 19, hidroelektriğin yüzde 38 ve jeotermal enerjinin yüzde 115 artması sonucu üç yılda enerji üretimi yaklaşık 5 mtep olmuştur.

Türkiye, doğal gazı 2002 yılında üç ülkeden alırken -doğal gazda bağımlılıktan bahsedildi hatırlayacağınız üzere- 2014 yılında dokuz ülke doğal gaz tedarikçisi hâline getirilmiştir. İthal edilen doğal gazın yüzde 57’sini Rusya’dan, yüzde 18’ini İran’dan temin eden ülkemiz dünya tedarikine de uygun bir hareket içerisindedir. Zira, bu 2 ülke sadece Türkiye'nin değil, dünyanın da doğal gaz tedarikçisi konumundadır. Örneğin, Avrupa Birliği ithal ettiği doğal gazın yüzde 33’ünü Rusya’dan temin etmektedir.

2002’ye kadar kurulu güç yatırımları 31.846 megavat seviyesinde kalırken son on üç senede 40.640 megavata erişmiş bulunmaktadır. Elektrik arz güvenliğinin temini hususunda özel sektörle birlikte önemli miktarda yatırım gerçekleştirilmiştir. 2002 yılında elektrik kurulu gücü 31.846 megavatken 30/11/2015 tarihi itibarıyla kurulu gücümüz 72.486 megavata ulaşmıştır. Yani, değerli milletvekilleri, dikkatinizi çekmek istiyorum, on üç yılda 127 kat artış gerçekleştirilmiştir. Kurulu güç artışının büyük çoğunluğu yerli ve yenilenebilir kaynaklardan sağlanmıştır. Bu dönemde hidroelektrik santrallerinin kurulu gücü 12.241 megavatken 25.670 megavata, yerli kömürlerin kurulu gücü 6.950 megavattan 8.723 megavata, hidroelektrik santraller hariç yenilenebilir enerji yani rüzgâr, güneş, jeotermalin kurulu gücü 33,9 megavattan 5.519 megavata ulaşmıştır.

Değerli milletvekilleri, bu hususu da özellikle dikkatlerinize sunmak istiyorum: Bu dönemde yenilenebilir enerji kaynaklarında kurulu güç tam 162 kat artışla bugünlere gelmiştir. Hükûmetimiz yenilenebilir enerji kurulu gücünde 62 kat artış gerçekleştirmiştir. 2002 yılında hidroelektrik santraller dâhil yenilenebilir enerji kurulu gücü 12.275 megavatken 30/11/2015 tarihi itibarıyla yenilenebilir enerji kurulu gücü 31.192 megavata yükselmiştir. Toplamda yenilenebilir enerji kurulu gücünde yüzde 154 artış gerçekleştirilmiştir.

64’üncü Hükûmet Programı’nda enerjinin nihai tüketiciye sürekli, kaliteli, güvenli, asgari maliyetlerle arzı ve enerji temininde kaynak ve bölge çeşitliliğinin sağlanması esas alınmıştır. Arz güvenliğinin sağlanması için bir taraftan yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının harekete geçirilmesi, diğer taraftan enerji verimliliğinin artırılması temel hedeflerden biri olarak belirtilmiş ve ortaya konulmuştur.

Ayrıca, yurt dışı enerji kaynaklarının uzun vadeli ve sürdürülebilir bir zeminde sağlanabilmesi için gerekli faaliyetler gerçekleştirilmiştir. Nükleer enerjiyle ilgili de somut hedeflere ve gerçekleşmelere konu olmuştur bu dönem. Benzer şekilde, orta vadeli programda enerji verimliliği ve yenilenebilir enerjinin entegrasyonu konularına ciddi vurgular yapılmıştır değerli milletvekilleri.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımız tarafından su havzalarının ve yerli kömürün maksimum etkinlikte ve verimlilikte kullanılması hedeflenmiş ve bu kapsamda aralıksız çalışmalar sürdürülmüştür.

Bakanlığımızın 2015-2019 yılı Stratejik Planı’nda birincil enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi ve ülkemizin sahip olduğu kaynakların rasyonel bir şekilde kullanılması hem sürekliliğin hem de düşük maliyetli enerji arzının kilit bileşenlerinden biri olarak ortaya konulmuştur. Kaynak çeşitliliği hem kaynak tipinde hem de ithal edilen kaynağın sağlandığı ülkede ortaya konulmuş, hem enerji kaynağında yani enerji türünde hem de arz kaynağında çeşitlenmeye gidilmiştir.

2014 yılında üretilen 251,96 teravatsaatlik elektriğin yüzde 47,9’u doğal gazdan, yüzde 16’sı yerli kömürden, yüzde 13,9’u ithal kömürden, yüzde 16,1’i hidroelektrik santrallerden, yüzde 4,5’u yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanmıştır. 2013 yılında başlayan ve 2014 yılında da devam eden kuraklık sebebiyle hidroelektrik kaynakların su seviyeleri azalmış, bu sebeple hidroelektrik santrallerden kaynaklanan arz eksikliği doğal gaz santralleriyle karşılanmıştır. Ancak 2015 yılının yağış açısından iyi olması sebebiyle hidroelektrik santrallerin payı yüzde 26’ya çıkarken doğal gaz santrallerinin üretimdeki payı yüzde 36,7’ye düşmüştür. 2015 yılında yenilenebilir enerjiden üretilen elektriğin payı 2014 yılına göre, görüldüğü gibi, artış göstermiştir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilecek enerji miktarlarının -ekonomik ve teknik kriterler göz önüne alındığında- yeniden değerlendirilmesine dönük çalışmaları aralıksız sürdürmekteyiz. Coğrafya şartları, bu kaynakların sistemle entegrasyonundaki fiziki ve teknik kısıtlar, malumunuz olduğu üzere, mevcut bulunmaktadır. Ayrıca, yenilenebilir enerji kapasitesinin elektrik şebekesi içerisinde sağlıklı olarak yönetilebilmesi için yenilenebilir enerji kapasitesi, baz yük kapasitesinin dengeli bir şekilde sağlanması da bir zorunluluktur. Üretim yatırımlarına ek olarak iletim yatırımlarının sisteme yapacağı etki göz ardı edilmemelidir. İşte tam bu nedenle iletim yatırımlarına da aralıksız olarak devam etmekteyiz. Ülkemizde yürütülen nükleer santral projeleri tamamlandığı zaman arz güvenliğine kaynak çeşitliliği açısından büyük kaynak sağlayacağı değerlendirilmektedir. Mevcut durumdaki kaynaklara ek olarak önemli bir arz kaynağı sisteme eklenecek ve arz güvenliğinin temini açısından önemli bir adım atılmış olacaktır.

Değerli milletvekilleri, ifade etmeye çalıştığım gibi, enerji kaynaklarındaki çeşitlenme, özellikle yenilenebilir enerji kaynaklarındaki artış, rüzgâr, güneş enerjisi ve termik enerjinin özellikle konvansiyonel enerjinin yerini almasına dönük çalışmalar Hükûmetimiz tarafından aralıksız sürdürülmektedir. Bu çalışmalar 64’üncü Hükûmetimiz döneminde de aralıksız sürdürülmeye devam edecektir.

Bu çerçevede, enerji bağımlılığının azaltılması ve enerji kaynaklarının farklılaştırılmasıyla ilgili...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Altunyaldız, size de ilave süre veriyorum.

ZİYA ALTUNYALDIZ (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Bu nedenle, MHP Grubu tarafından verilen önerinin bahsetmiş olduğum gerekçelerle, özellikle Meclisimizin yoğun gündemi de gözetilmek suretiyle gündeme alınmasının gerekli olmadığını düşünmekteyim. Tabii ki takdir yüce Meclisindir.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Altunyaldız.

Şimdi söz sırası önerinin lehinde olmak üzere Balıkesir Milletvekili Sayın Ahmet Akın’da.

Süreniz on dakikadır.

Buyurun Sayın Akın. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET AKIN (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuzun görüşlerini aktarmak üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, terör örgütü PKK tarafından hain tuzakla şehit edilen 3 polisimize Allah’tan rahmet, ailelerine sabırlar; yaralı 3 polisimize de acil şifalar diliyorum. Bir kez daha buradan PKK’yı ve terörü lanetliyorum.

Ayrıca, kimya alanında Nobel Ödülü alan, ülkemize bu onuru yaşatan Profesör Doktor Aziz Sancar’ı ben de huzurunuzda tebrik ediyor, kendisini çağdaş cumhuriyetin evladı olarak tanımladığı ve ödülünü 19 Mayısta Anıtkabir’e taşıyacağını söylediği için bir kez daha kutluyorum.

Değerli milletvekilleri, enerji arz güvenliğinin önemini bugün yaşamakta olduğumuz olayları dikkate aldığımızda daha iyi anlamaktayız. Bu konu bütün ülkelerin ekonomik gelişmelerini ve ulusal güvenliklerini etkileyen önemli bir husustur. Bu yüzden, bütün ülkeler, enerjide dışa bağımlılıklarını en alt düzeye indirme çabası içindedirler. Biz de Türkiye olarak maalesef enerjide çok büyük oranda dışa bağlı durumdayız. Ülkemizin en çok petrol, doğal gaz ve ithal kömürde ciddi bir dışa bağımlılığı söz konusudur. 2013 yılı itibarıyla Türkiye'nin toplam birincil enerji talebi 120,29 milyon ton eş değer petrol olmuştur. Bu talebin 96,29 milyon ton eş değer petrolü ithalat yoluyla karşılanmaktadır. Yani, 2013 yılında birincil enerji talebimizin yüzde 80’ini ithal etmişiz. Bugün için enerjide dışa bağımlılığımız -üzerinde konuştuğumuz öneride de belirtildiği gibi- yüzde 75 olarak hesaplanmaktadır. Bu bağımlılık oranı 1990 yılında yüzde 52, 2000 yılında ise yüzde 67 düzeyindeydi. Mevcut enerji politikalarının sürdürülmesi hâlinde bugünkü bağımlılık oranımızın daha da yükseleceği ortadadır. 2013 yılında, Türkiye, doğal gaz ithalatında dünya 5’incisi, kömür ithalatında ise dünya 8’incisi olmuştur. Türkiye dünyada net enerji ithalatında 11’inci sıradadır. Bu kadar ithalat için ödediğimiz para miktarı nedir diye bakacak olursak… 2012 yılında enerji ithalatına 60,1 milyar dolar para ödedik. Bu miktar toplam ithalatımızın yüzde 25,4’üne karşılık gelmektedir. 2013 ve 2014 yıllarında uluslararası piyasada düşen petrol fiyatları nedeniyle ithalat değerinde küçük bir miktarda gerileme yaşanmıştır. Türkiye son on yılda yani 2005-2014 yılları arasında enerji ithalatına toplam 425 milyar dolar para ödemiştir. Bu rakamlar da gösteriyor ki ülkemiz için enerjide dışa bağımlılık ortadan kaldırılması gereken önemli bir sorunumuz durumundadır.

Değerli milletvekilleri, AKP hükûmetlerinin uyguladığı enerji politikası ülkemizi on üç yılda bu noktaya getirmiştir. Yeni kurulan 64’üncü Hükûmetin programında da enerjide dışa bağımlılığımızı azaltacak, mevcut durumu tersine döndürecek önemli bir değişiklik olmadığını görüyoruz. AKP, enerji ithalatını ülkemiz için hep bir zorunluluk olarak gördü ve böyle görmeye de devam ediyor. Yakın zamanda Rusya’yla yaşadığımız, daha sonra ekonomik krize dönüşen siyasi kriz bu konunun önemini çok somut bir şekilde ortaya koymuştur. Bu krizin yönetilmesinde yaşanan sıkıntılar halkımızı özellikle doğal gaz konusunda ciddi endişelere sevk etmiştir. Rus doğal gazına olan bağımlılığımız, içinde yaşadığımız kış aylarında önemli bir tehdit unsuru olarak karşımıza çıkmıştır. Türkiye, doğal gaz ithalatının yüzde 54,8’ini tek başına Rusya’dan yapmaktadır. 2014 yılında ürettiğimiz elektriğin yüzde 48’ini doğal gazla ürettik. Partimiz bu konuda defalarca AKP Hükûmetini uyarmıştır, tek bir ülkeye bağımlılığın sakıncalı olduğu defalarca anlatılmıştır. Ancak AKP Hükûmeti her zaman olduğu gibi uyarı ve önerilere kulaklarını tıkamış ve en sonunda da geldiğimiz nokta ortadadır. Enerji ve dolayısıyla ekonomik güvenliğimiz şu anda maalesef tehdit altındadır. Doğal gazda, ithal kömürde Rusya’ya yüksek oranlı bağımlılığımız yetmemiş gibi AKP Hükûmeti, nükleer santral işini de Rusya’ya vererek tek ülkeye bağımlılığımızı büsbütün artırmıştır.

Şimdi, ortaya çıkan bu gerçek karşısında çok geç kalınmış alternatif arayışlarını da başlamış olarak görüyoruz. Bu arayışlar içinde tezek yakma komikliklerinin bile yaşandığını gülerek izliyoruz. Geçtiğimiz günlerde gündeme gelen alternatiflerden bir tanesi de özellikle doğal gaz konusunda diğer tedarikçi ülkelerden aldığımız gaz miktarının artırılması oldu. Diğer tedarikçi ülkelerin, verdikleri gazı iki katına bile çıkarmış olsalar, gerekli olan gazı karşılama imkânları olmadığını biliyoruz. Türkiye'nin doğal gaz tedarikçisi ülke sayısındaki sınırlılık ve yeterince doğal gaz depolama alanının olmayışı bu alanın en büyük sorunudur.

Değerli milletvekilleri, Rus doğal gazının dünyadaki en büyük alıcısı Almanya, ikinci sıradaki alıcısı da Türkiye’dir.

Tartışılan ve gündeme getirilen bir diğer alternatif de LNG ithalatımızın artırılması. Yaşanan krizin hemen ertesinde bu konuda yapılan ön anlaşmalar kısa vadede çözüm getiriyor mu, ona da bir bakmak gerekiyor. Bu konuda ilk akla gelen soru, LNG depolama kapasitemizin ne olduğu. Gerçekten, boru hatlarıyla gelen doğal gazı ikame etmeye yetecek kapasitede LNG depo olanaklarımız var mıdır? Şimdi, buradan çiçeği burnunda Enerji Bakanına sormak istiyorum: BOTAŞ’ın ve özel sektörün sahip olduğu LNG depolama kapasitesi nedir? Ülkemizin doğal gaz arz güvenliğini sağlayacak kapasitede LNG depolama olanakları var mıdır? Eğer bu olanaklarımız yoksa bu konu Hükûmetin gündemine bugüne kadar neden gelmemiştir?

Değerli milletvekilleri, ülkemizin enerjide dışa bağımlı durumda olduğu hepimizin kabul ettiği bir gerçek, AKP Hükûmetinin bu durumdan pek sıkıntı duymadığı da ayrı bir gerçek. Ülkemiz bu durumdan kurtulmayı gündeme almak zorundadır. Orta ve uzun vadede bu bağımlılıktan kurtulma yollarını bulmak zorundayız. Bunlar bilinmeyen şeyler değil. Ülkemizin yerli ve yenilenebilir enerji kaynakları yönünden zengin olduğu bilinmektedir. Kendi enerjimizi kendi kaynaklarımızdan üretebiliriz. Bu kaynaklarımızın artık devreye alınması ve bir an evvel devreye sokulması bir zorunluluktur.

Bakın, yeni enerji yatırımlarında da aynı hatalar devam ediyor, tekrarlanıyor. Kısa vadeli, yüksek kâr odaklı enerji yatırımlarına yol veriliyor. Bütün dünyada kömüre dayalı santraller tartışılırken biz hâlâ ithal kömüre dayalı santraller yapımında ısrarcıyız. Geçtiğimiz günlerde Balıkesir’imizin ilçelerinden Bandırma’da ithal kömüre dayalı termik santral yapılmasıyla ilgili ÇED bilgilendirme toplantısına katıldım. Halkın istemediği, çevreye, doğaya, havaya, suya vereceği zararlar ortada iken ve 2013 yılında dönemin AKP milletvekili tarafından “Artık sonsuza kadar rafa kaldırılmıştır.” denilen projenin üzerinde bu kadar ısrarla durulmasının nedenini ve ısrarı anlayamıyoruz. Tıpkı bizim gibi elektrik üretiminin üçte 1’ini kömür yakıtlı santrallerden üreten İngiltere 2025 yılına kadar kömür yakıtlı santrallerinin tamamını kapatacağını daha birkaç hafta önce açıkladı. Yerli ve yenilenebilir enerji potansiyelimizin toplam tüketimimizin 3 katı olduğunu biliyoruz. Örneğin, güneş bakımından zengin olanaklara sahip ülkemizde 400 milyar kilovatsaate yakın güneş enerjisi potansiyelimiz var. Bu muazzam olanağa rağmen hâlihazırda güneşten ürettiğimiz elektrik istatistiklerde bile yer almayacak derecede ufak. Yine potansiyelimize rağmen rüzgârdan elektriğimizin sadece yüzde 3,3’ünü üretiyoruz. Pek çok ülke de yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmiş durumda, hatta Pakistan dünyanın en büyük güneş tarlalarından birini kurdu.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; enerji arz güvenliğimizi sağlamaya dönük çok net politika değişikliği yapmamız zorunlu hâle gelmiştir. Yerli kaynaklara öncelik veren, insan odaklı sürdürülebilir bir enerji politikasına geçmemiz daha fazla ertelenemez. Enerji politikalarını dış politika, güvenlik ve ekonomi politikalarıyla birlikte ele alarak enerjide dışa bağımlılığımızı bitirmek zorundayız. Doğal gaz ve ithal kömüre dayalı enerji yatırımlarının teşvik edilmesinden bir an evvel vazgeçilmeli ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelinmelidir.

Bu düşüncelerle tartışılan araştırma önergesinin kabulü yönünde oy vereceğimizi bildirir saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Akın, çok teşekkür ediyorum, özellikle süreye de riayet ettiğiniz için ayrıca teşekkür ediyorum.

Şimdi, öneri hakkında dördüncü söz, aleyhinde olmak üzere Rize Milletvekili Sayın Osman Aşkın Bak’a aittir.

Buyurun Sayın Bak, süreniz on dakikadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu tarafından enerji arz güvenliği ve enerjide dışa bağımlılığın azaltılması için yasal düzenlemeler de dâhil olmak üzere alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması açılması önerisi aleyhinde söz aldım, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Diyarbakır’da terör saldırısında şehit düşen polislerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar dilerim. PKK’yı ve terörü lanetliyorum.

Türkiye enerji kaynak ve güzergâhlarının çeşitlendirilmesiyle hem kendisinin hem de Avrupa’nın enerji arz güvenliğine yönelik politikalar geliştirmiştir. AK PARTİ hükûmetleri enerji arz ve güvenliği konusundaki yatırımları öncelikli olarak gerçekleştirmiştir. Büyüyen, gelişen ekonominin ihtiyacı olan enerji talebini dengeli ve başarılı bir şekilde yönetmiştir. Türkiye jeopolitik konumu gereği bir enerji köprüsüdür. Kaynak ve arz çeşitliliğini iyi yönetmiştir. Bununla ilgili bilgileri biraz evvel Konya Milletvekili Ziya Bey açıkladı.

Boru hatları... Hiç kimse TANAP’tan bahsetmedi. TANAP 10 milyar dolarlık bir proje ve aynı zamanda bizim enerji arz güvenliğimize destek olacak bir proje, 16 BSM’lik; ardından, Bakü-Tiflis-Erzurum. Boru hatlarının üzerinden geçtiği bir ülkeyiz. Dolayısıyla, enerji arz güvenliği konusunda yaptıklarımız ortada.

Ve çeşitlendirme... 2002’de sadece 3 tane ülkeden doğal gaz tedarik ederken şimdi sayı 9’a çıkmış. İlavesi, Katar’la beraber, Türkmenistan’la beraber sayı 10-11’e... Dolayısıyla, tüm dünyada enerji konusunda çeşitlendirme en önemli unsur. Bu konuda AK PARTİ hükûmetleri gerekli adımları atmıştır; Cezayir’den, Nijerya’dan, Katar’dan LNG’yle gaz temini konusunda.

Yenilenebilir enerjiyle ilgili olarak da rakamları arkadaşımız ifade etti. Yüzde 154’lük bir artış var. Tabii, bütün bunlar aynı zamanda bizim ekonomik büyümemizle paralel olarak gitmektedir.

Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu Meclis araştırması açılması önerisinin aleyhinde olduğumu belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bak.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.

III.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, konuşmacılara verdiği ek sürelerle ilgili uygulamasında bundan sonra teamüllere göre hareket edeceğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, bir konuyu bilgilerinize sunmak istiyorum: Bildiğiniz gibi, hükûmet, komisyon, siyasi parti grupları ve milletvekillerinin hangi konuda konuşma sürelerinin ne olduğu İç Tüzük’te çok açık bir şekilde belirlenmiştir. İç Tüzük’te belirlenen kurallar dışında teamüllerle oluşan süreler de vardır. Örneğin, İç Tüzük’ün 63’üncü maddesine göre gerçekleştirdiğimiz şu görüşmeler yani siyasi parti grup önerilerine ilişkin görüşmelerde 63’üncü maddeye göre konuşma süresi en fazla on dakikadır ama teamül olarak bu süre on dakika olarak belirlenmiştir. Yine, 2010 yılının Aralık ayına kadar, konuşmaların süresinde bitirilememesi hâlinde, gerek 63’üncü maddeye göre gerçekleştirilen görüşmeler gerekse İç Tüzük’ün diğer maddelerine konu olan diğer görüşmeler nedeniyle konuşmacıların konuşmalarını süresinde tamamlayamaması hâlinde kendilerine ek süre veriliyordu 2010 yılının Aralık ayına kadar. 2010 yılı Aralık ayından bugüne kadar oluşan teamüle göre hükûmet programı ve bütçe gibi özel gündemle görüşülen konular dışında ek süre verilmesi uygulaması yoktur. Bu teamül şu anda bu şekilde Parlamento hukukumuzda yer almıştır ancak bugün gerek benim göreve başlamamın ilk günü olması gerekse Parlamentomuzun henüz 26’ncı Yasama Dönemine yeni giriyor olması nedeniyle bu ek süreyi konuşmacılarımıza konuşmalarını tamamlamak üzere veriyorum. Ancak, bundan sonraki uygulamalarda oluşan teamüle göre hareket edeceğimi tüm milletvekili arkadaşlarımın bilgisine sunuyorum.

Şimdi, Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

B) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, 9/12/2015 tarihinde Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, AKP Hükûmetinin çatışmayı esas alan politikaları sonrasında çeşitli valilikler tarafından hukuksuz bir biçimde ilan edilen sokağa çıkma yasaklarının toplumda yarattığı tahribatların araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak Genel Kurulun 15 Aralık 2015 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

15/12/2015

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 15/12/2015 Salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’ uncu maddesi gereğince Genel Kurul'un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                      İdris Baluken

                                                                                        Diyarbakır

                                                                                  Grup Başkan Vekili

Öneri:

09 Aralık 2015 tarihinde Diyarbakır Milletvekili Grup Başkan Vekili İdris Baluken tarafından verilen (224 sıra no.lu) AKP Hükûmetinin çatışmayı esas alan politikaları sonrasında çeşitli valilikler tarafından hukuksuz bir biçimde ilan edilen sokağa çıkma yasaklarının toplumda yarattığı tahribatların araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesi’nin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 15/12/2015 Salı günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneri hakkında ilk söz, lehinde olmak üzere Adana Milletvekili Sayın Meral Danış Beştaş’a aittir.

Buyurun Sayın Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Doğrusu sokağa çıkma yasakları Türkiye'nin gündemine tarihimizin hiçbir döneminde bu kadar korkunç bir şekilde vahim ihlallerle, ağır insan hakları ihlalleriyle girmemişti. Hatta geçmiş yıllarda darbe dönemlerinde, 80 darbesinde, öncesinde, 71’de hepimizin çok yakından bildiği o korkunç yıllarda bile, 90’lı yıllarda bile bu kadar uzun süreli sokağa çıkma yasaklarına, insanların yaşamasının neredeyse yasaklandığı günlere tanıklık etmemiştik. Ama bugün Türkiye'nin birçok ilinde, kürdistan illerinde hâlâ devam eden, on altı günleri aşan sokağa çıkma yasaklarının, Hükûmetin deyimiyle kararlılıkla, ev ev, sokak sokak temizleyene kadar -bu uygulamaların- devam edeceği yönündedir.

Sokağa çıkma yasağı nedir gerçekten? Sokağa çıkma yasağı aslında insanın kendi iradesi dışında hiçbir şey yapamamasıdır, hareketsiz kalmasıdır, evinden dışarı çıkamamasıdır. Ekmek almaya gidemiyorsun, hastaneye gidemiyorsun, işe gidemiyorsun, okula gidemiyorsun ve bu liste o kadar uzun ki, en korkuncu evinde kapıya çıkamıyorsun, kapıya çıktığında her an keskin bir nişancı tarafından tek kurşunla ya da birden fazla kurşunla hayatını kaybedebilirsin ve sokağa çıkma yasağı camiye bile, ibadethaneye bile gitmeni yasaklayan bir uygulamaya dönüştü. Cizre’de camilerde güvenlik güçlerinin orayı karakol hâlinde nasıl kullandıklarını, cuma hutbelerini nasıl yasakladıklarını büyük bir dehşetle hepimiz izledik. Cenazenin defin işleminin bile gerçekleşmemesidir, ölü bedenin toprağa değmemesidir sokağa çıkma yasakları, yakınlarının “ceset kokmasın” diye buzlarla korumasıdır evlatlarını, kucaklarında yatırmasıdır. Bunu uzatmak istemiyorum, aslında hayatın donmasıdır, yok olmasıdır ve şu anda birçok ilde bu uygulamalar fiilen devam ettiriliyor.

Peki, nedir bunun dayanağı, gerçekten var mı bir dayanağı? Hiçbir dayanağı yok. Valilikler, tümüyle keyfî, hukuksuz, hiçbir anayasal ve yasal dayanağı olmadan bu kararları alıyorlar. Kararları alırken trajikomik bir şekilde şunu ifade ediyorlar: “Vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğinin sağlanması.” Vatandaşların can ve mal güvenliğini ortadan kaldıran uygulamanın kılıfı, vatandaşların can ve mal güvenliğinin korunması olarak kararlara dercediliyor ve neymiş dayanağı? 5442 sayılı Yasa’nın, İl İdaresi Kanunu’nun 11/C maddesi olarak ifade ediliyor.

16 Aralıkta başladı ilk sokağa çıkma yasakları, kararları ve 11 Aralığa kadar, tespit ettiğimiz rakamlara göre -şu anda bu sayı arttı tabii- 7 ilde ve 2014 nüfus sayımına göre 1 milyon 299 bin 61 kişinin yaşadığı 17 ilçede toplam 54 kez süresiz ve gün boyu sokağa çıkma yasakları ilan edildi ve bunlardan en uzunu Silvan’da 16 gün boyunca devam etti. Son altı ayda toplam 169 gün sokağa çıkma yasakları uygulandı ve verilere göre -farklı rakamlar da var- bizim tespit ettiklerimiz 65 sivil yurttaş yaşamını yitirdi.

Tabii, bu arada, şunu da söyleyeyim: Bugün Diyarbakır’da yaşamını yitiren polis memurlarına Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum. Tabii, dün Diyarbakır’da polis kurşunuyla öldürülen Şerdıl Cengiz, Şiyar Salman’ın da ailelerine başsağlığı diliyor ve Allah’tan rahmet diliyorum. Bu Mecliste vatandaşların ölümü karşısında bile tek taraflı başsağlığı dilenmesini de reddediyoruz. Bu ülkenin yurttaşlarının ölümü arasına hiyerarşi koymak, ayırım koymak asla kabul edilemez. Biz, dün o cenazeleri gördük Diyarbakır’da ve bugün yine bir kısım medyanın kendilerine verilen talimat gereğince bu cenazelerin, daha doğrusu bu cinayetlerin polis tarafından değil esnaf tarafından yapıldığı şeklinde bir haber servis edilmiş. Gerçekten o kadar büyük yalanlarla yönetilmeye çalışılıyor ki bu ülke, artık neyi, nasıl okuyacağımızı, nasıl yorumlayacağımızı aslında ezberledik, şaşırmıyoruz. Dün, yine, Dargeçit’te bir kadını ziyaret ettim, Dicle Üniversitesindeydi, Sacide Gezginci. Kanas ya da Doçka ya da uçaksavar mermisiyle sol omzundan tüm kolu kopmuştu. Doktorlarla yaptığımız diyalogda ve yaptığım araştırmada, hukukçu olarak, büyük silah atışında hiçbir silahın o kolu oradan koparamayacağı ifade ediliyordu. 2 genç Süleyman Okçu, Reşit Özmen -sadece örnek olarak veriyorum- biri on sekiz, biri on beş yaşında, Diyarbakır Seyrantepe semtinde beyaz Ford Ranger’lardan inen sakallı, iri yarı şahıs tarafından rastgele kurşuna tutulmuşlar, polis memuru tarafından. Beyaz Torosları davet eden Başbakan, ona buradan söylüyoruz…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Öyle bir davet yok!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Artık beyaz Toroslar değil beyaz Ranger’lar ve siyah Ranger’lar ölüm saçıyor, ölüm kusuyor oralarda. İşte sokağa çıkma yasakları Anayasa’nın 13’üncü maddesine açıkça aykırı. Anayasa’nın bu madde temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasıdır. 15’inci madde temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulmasıdır. Yine AİHS’in Ek 1’inci Protokolü’nün 1’inci maddesi özgürlük ve güvenlik hakkının tümüyle ilga edilmesidir. Ve hiçbir dayanak olmadan bu ülkede şu anda yaşam yasaklanıyor; havayı solumak, yemek yemek, sokağa çıkmak yasaklanıyor ve en korkuncu devlet vatandaşının can güvenliğini kendi güvenlik güçlerinin eliyle ortadan kaldırıyor. Can güvenliğini sağlaması gereken Hükûmet kendisi bunu ortadan kaldırıyor.

90’lı yıllarda bu manzaraları çok gördük, o zaman Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kapısında yıllarca bekleyen hükûmetler küçük tazminatlarla o dönemi hâlâ kapatmaya çalışıyorlar fakat kapatamadılar. O dönemde köyler boşaltılıyordu -3 milyon insan yerinden yurdundan edildi- bugün ilçeler, şehirler boşaltılıyor ve şu anda Cizre’de, Silopi’de, Dargeçit’te, Sur’da, Nusaybin’de yüz binlerce insan ölüm tehdidi altında hayatını devam ettirmek zorunda.

Biz sokağa çıkma yasaklarına karşı her türlü hukuki mekanizmayı kullanıyoruz, kullanmaya da devam edeceğiz. Hem siyasi hem hukuki mekanizmaları -demokratik siyaset alanında- ve demokratik tepkilerimizi her fırsatta tabii ki ifade etmeye devam edeceğiz.

Anayasa Mahkemesine gittik. Anayasa Mahkemesindeki üyeler, gerçekten hukukçu iseler, gerçekten bu Anayasa’ya sadakatle bağlı iseler, gerçekten kararların, işlemlerin ve kanunların Anayasa’ya uygunluğunu denetliyorlarsa sokağa çıkma yasaklarını derhâl kanunsuz ilan etmelidir ve durdurmalıdır. Ama Anayasa Mahkemesi bunu yapmasa da tabii ki bu iş burada bitmeyecek. Bu iş, uluslararası mekanizmalara, Birleşmiş Milletlere, Uluslararası Ceza Mahkemesine kadar tarafımızca taşınacaktır. Bu Hükûmet, şu anda, sistematik, kararlı ve istikrarlı bir şekilde insanlığa karşı suç işlemeye devam ediyor; çocuk öldürüyor, kadın öldürüyor, genç öldürüyor, yaşlı öldürüyor ve bunlar insanlığa karşı suçtur.

NECİP KALKAN (İzmir) – Aynaya bak, aynaya!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Eğer, bu Hükûmet, bu uygulamalara bir an önce son verip çözüm sürecine, gerçekten toplumsal barışın tesisine geri dönmezse bunun hesabını kendisi verecek. Sadece tazminat ödemekle vermeyecek, gidip Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde o tazminatların miktarını düşürmek için bilumum yasal değişikliklerle de kapatamayacak. Sanık sandalyesinde bu verdiğimiz canların hesabını tek tek verecek, bu kadar ucuz kurtulamayacak.

Bugün, eskiden insan hakları ihlallerini hükûmetler 90’lı yıllarda reddediyordu. Şimdi “Biz yapmadık.” diyorlar. İhlallerin olduğunu, insanlığa karşı suçlar işlendiğini, dünyanın gözü önünde her gün yapmaya devam ettikleri hâlde, sadece “Bunlar olmadı.” değil, “Biz yapmadık.” diyorlar. Artık neredeyse canlı yayınlarda insanlar katlediliyor ve bunların failleri dosyalarda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Beştaş, konuşmanızı tamamlamanız için size ek süre veriyorum.

Buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Neredeyse onlarca kameranın önünde işlenen cinayetler, yalan yanlış, sahte bilgi ve belgelerle, tanıklıklarla soruşturmalar kapatılıyor ama hakikat inatçıdır, bunu asla kapatamazlar. Biz bunun peşini, bunun hesabını sormayı bir an için bırakmayacağız. Bugün halkımızla birlikteyiz. Yarın da halkımıza reva görülen bu uygulamalara karşı, emin olun, bu Hükûmet üyeleri ve siz değerli milletvekilleri, daha geç olmadan sesinizi yükseltin. Şu anda insanlığa karşı suçlar işlenmeye devam ediliyor.

Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Beştaş.

Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Konuşmacı “beyaz Torosları davet eden Başbakan” şeklinde bir ifade kullanmıştır. Bu, açıkça, hakikati tahriptir ve bizim Genel Başkanımıza, Başbakanımıza bir hakarettir aynı zamanda. Bu çerçevede söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bostancı, 69’uncu maddeye göre Hükûmete bir sataşma vardır, doğrudur.

ALİCAN ÖNLÜ (Tunceli) – Doğru söylüyorsunuz, o “Toros” değil, yanlış oldu, “Ranger”.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Ranger, Ranger.

BAŞKAN – Eğer Hükûmet söz talep ederse ben Hükûmete söz vermeye hazırım.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Efendim, grup adına.

BAŞKAN – Hükûmete bir sataşma var burada. Ben konuşmayı dikkatle dinledim, “Sayın Başbakan beyaz Torosları davet etmiştir.” dedi. Evet, doğru, 69’uncu maddeye göre bir söz hakkı doğuyor. Sataşma doğrudan Hükûmetedir. Hükûmet eğer söz talep ederse burada söz vermeye hazırım efendim.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, Başbakandır, aynı zamanda grubumuzun Genel Başkanıdır ve burada gerçeğin tahrip edildiği kesim AK PARTİ’dir. AK PARTİ’yi sembolize eden Genel Başkandır. O çerçevede, lütfen 69’a göre…

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, Sayın Bostancı açıklamasını daha genişletti.

Size sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, Sayın Bostancı Türkiye’ye yapılan sataşmaya da cevap versin.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – 4 Kabine üyesi var; onlar çıkıp konuşamıyor mu?

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Kürsüden, sadece Başbakana değil Türkiye’ye, Türkiye Cumhuriyeti’ne, Anayasa’mıza yapılan sataşmalara da cevap vermesini hem Hükûmetten hem iktidar partisinden bekliyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; insanlar sözleri, olup bitenleri, görüntüleri, gerçeklikleri tahrip ettiklerinde sonuçta kendileri için de yalan bir dünya kurarlar. Doğuda yaşananlar da böyledir. Tıpkı Sayın Genel Başkanımızın sözünün tahrip edildiği gibi doğudaki gerçeklik de tahrip edilmekte, başka amaçların aracı olarak kullanılmaya çalışılmaktadır. Sayın Genel Başkanımızın hiçbir yerde, hiçbir şekilde beyaz Torosları davet eden bir sözü, bir beyanı yoktur. Söylediğinin ne olduğunu biliyor olmanız lazım. Beyaz Toroslar, 90’lı yıllar, o dönemlerin acılarına dikkat çekmek ve bunlara son veren AK PARTİ’ye işaret etmektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu ülkede 90’lı yılların da acısına son veren, bu acıların bitmesi için 2013’te her şeye rağmen, o karanlık entrikalara, terör örgütünün kirli oyunlarına rağmen bu ülkede Kürt meselesinin çözümü için elini değil gövdesini taşın altına koyan iradedir AK PARTİ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) İnsan AK PARTİ’ye laf söylerken 9 kere düşünmeli, düşünmeli.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Diyarbakır Jandarma Komutanı kimdir; bir onu söyle bakayım. Diyarbakır Jandarma Komutanı kimdir? O beyaz Torosları oraya götürendir.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Eğer bugün bu olaylar yaşanıyorsa bu olayların tek müsebbibi vardır PKK terör örgütü. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Siz barış istiyorsanız, bu ülkede Türk-Kürt kardeşliğini istiyorsanız sesinizi yükseltmeniz gereken, o hendekleri açan, halkı kendisine siper eden ve güvenlik güçlerine karşı halkı kalkan gibi kullanmaya çalışan, PR görevini de kimilerine bırakan terör örgütüdür.

Saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

Şimdi, öneri hakkında…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın hatip konuşması sırasında açık bir şekilde grubumuza sataşmada bulundu.

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – PKK’ya dedi, HDP’ye demedi, PKK’ya dedi.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Gerçekleri yanlış yansıtarak, hakikatleri ters yüz ederek bir yalan dünyası kurduğumuzdan bahsetti.

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – PKK mısınız, söyleyin yani.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – İç Tüzük 69’a göre sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Baluken, şimdi ben Sayın Bostancı’yı dikkatle dinledim. Bir sataşma nedeniyle söz aldı ve kendileri cevap verdiler. Ben orada bir sataşma unsuru görmedim. Yani her… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, beni bir dinlerseniz…

BAŞKAN – Bir saniye izin verir misiniz efendim?

Şimdi, her siyasal eleştiriyi sataşma olarak alırsak bu bizi doğru bir yere götürmez çünkü herkes o zaman söz alacaktır, konuşacaktır ama…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, ben derdimi ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, daha geniş bir açıklama yaparsanız ben dinleyeyim sizi Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Şimdi, siyasi eleştiri kapsamındaki parti görüşlerini tabii ki kürsüden ifade edebilir. Ancak bir siyasi parti grubunu gerçekleri ters yüz etmekle suçlamak, hakikati çarpıtmakla suçlamak açık bir sataşmadır.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Meral Danış Beştaş…

BAŞKAN – Sayın Beştaş, yeni bir sataşmaya meydan vermemek üzere size iki dakika söz veriyorum.

Buyurun efendim.

4.- Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Değerli milletvekilleri, Sayın Başkan; tekrar hepinizi selamlıyorum.

Biz bir yalan dünyasında yaşamıyoruz, biz hakikatin içinden geliyoruz, Cizre’den, Silopi’den, Diyarbakır’dan, Nusaybin’den; morglardan, hastanelerden. Gerçekten insanların acılarına ortak olan yerlerde, onlarla birlikte o havayı soluyoruz. Bunu bize söyleyenler Cizre’ye, Nusaybin’e, Silopi’ye ya da en son, polis kurşunuyla öldürülen ya da başka bir şekilde yaşamını yitiren kimin cenazesine gittiler?

NURSEL REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş) – Polis cenazesine gitti.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – Hangi otopsi raporunu incelediler? Hangi soruşturma dosyasını gerçekten titiz bir şekilde, objektif ve adalet duygusuyla incelediler, bunu sormak istiyoruz. Biz yalan dünya içinde kimlerin kendilerine nasıl bir kurguyla yaşam sürdüğünü çok iyi biliyoruz. Basın-yayın organlarının noktası ve virgülüne kadar aynı olayları nasıl bütün Türkiye ve dünyaya servis ettiğini acı acı izliyoruz zaten, bunların farkındayız. Başbakan Van’da beyaz Torosları davet etti. “Beyaz Toroslar gelmesin diye bize oy vereceksiniz.” dedi.

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – Ne alakası var.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) – O bir tehditti, o bir tehditti. Sadece davet etmedi ve şu anda beyaz Ranger’lar, siyah Ranger’lar maalesef beyaz Torosları aratmıyor. Ben dün ziyaret ettiğim 2 gencin adını verdim, hâlâ Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesinde yatıyorlar: Süleyman Okçu, Reşit Özmen. Bunların ifadesini dinledim ben. O nedenle beyaz Ranger, iri yarı ve sakallı tarifinde bulundum. Ben başkaları gibi ezbere konuşmuyorum. Şu anda “Beyaz Toroslarla tehdit etmedik” diyenler Mardin Jandarma Bölge Komutanı’yken 90’lı yıllarda onlarca faili meçhulden yargılanan Musa Çitil’i beraat ettirip sonra Diyarbakır Bölge Jandarma Komutanı yapan iktidar buna nasıl bir cevap verecek? 90’larla hesaplaşma adı altında 90’lı yıllardaki suçları örtmeye devam ediyor ve aynı sanıkları, failleri bugün beraat ettirerek yeni suçlara da imza atıyor. Buna da yanıtlarını bekliyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Beştaş.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Bir kez daha ifade ediyorum ki, Sayın Genel Başkanın beyaz Torosları davet etme şeklinde bir beyanı yoktur.

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Üstelik Başbakan sıfatıyla.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Vardır.

LEVENT GÖK (Ankara) – Vardır efendim, olur mu.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – İnatla ve ısrarla gerçekliği bu şekilde tahrip etmek yalan dünyanın bir karinesidir.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Yani bütün Türkiye biliyor olup olmadığını. Van meydanında söyledi.

BAŞKAN – Tutanaklara geçmiştir Sayın Başkan.

Teşekkür ediyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, tutanaklara geçmesi açısından ifade ediyorum: Beyaz Toros davetini ve tehdidini bütün Türkiye kamuoyu biliyor. Van meydanında açık bir şekilde Sayın Başbakan dile getirmiştir. Şu anda dönem, beyaz Toros döneminden siyah Ranger dönemi aşamasına geçmiştir. Siyah Ranger’lar girdiği her sokakta infazla, cenazeyle, katliamla çıkıyor.

BAŞKAN – Tutanaklara geçmiştir Sayın Baluken.

Teşekkür ediyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bir cümle, izin verir misiniz efendim?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben Sayın Naci Bostancı’yı hayretle dinledim ve hemen İnternet’ten Sayın Başbakanın konuşmasına baktım. Sayın Başbakan, Van, Tuşba ilçesi… AKP iktidardan indirilirse buralarda terör çeteleri dolaşacak, eskiden olduğu gibi beyaz Toroslar dolaşacak, şeklinde bir sözü söylemiştir.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Evet, söyledi.

LEVENT GÖK (Ankara) – İtiraf ediyor efendim.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Ne var bunda?

BAŞKAN – Sayın Gök, teşekkür ediyorum, tutanaklara geçmiştir.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

B) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, 9/12/2015 tarihinde Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, AKP Hükûmetinin çatışmayı esas alan politikaları sonrasında çeşitli valilikler tarafından hukuksuz bir biçimde ilan edilen sokağa çıkma yasaklarının toplumda yarattığı tahribatların araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak Genel Kurulun 15 Aralık 2015 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, öneri hakkında üçüncü söz, aleyhinde olmak üzere Mardin Milletvekili Sayın Orhan Miroğlu’na aittir.

Sayın Miroğlu, buyurun.

Süreniz on dakikadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ORHAN MİROĞLU (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu arada, Sayın Başkan size de görevinizde yeni dönemde başarılar diliyorum.

Değerli arkadaşlar, HDP’nin önerisi üzerine söz almış bulunuyorum ama bunun öncesinde bir Mardinli olarak Aziz Hocamızın aldığı ödülü burada hatırlamak ve Aziz Hocamızı bu vesileyle de tebrik etmek istiyorum.

Aslında Mardin ikinci bir ödül de aldı, bugün bunu çok hatırlamadık. Mardin Artuklu Üniversitesi Oxford Socrates Ödülü’nü aldı, Ahmet Ağırakça da yine bu ödüle layık görüldü ve değerli Ahmet Hocamız, zannediyorum, bugün düzenlenecek bir törenle bu ödülü almak için İngiltere’ye hareket etti.

Değerli arkadaşlar, benim Meclis huzurunda ilk konuşmam ve tabii ki bölgede son derece vahim olaylar yaşanıyor ama hem HDP sözcülerinin hem Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerinin burada bir durum tespiti bile yapmamıza izin vermeyecek, bunu kolaylaştırmayacak ama tam tersine meseleyi ihlaller zeminine çekip -bu ihlallerden kimler sorumlu tabii ki bunu da konuşacağız- bu kadar önemli bir süreçte, 100 bin insanın bölgeyi terk ettiği, ekonomik hayatın durduğu… Evet, arkadaşlarımız haklı olarak beyaz Toroslara itiraz ediyorlar ama Başbakanımızın söylediği de açıktı aslında, “Türkiye beyaz Toroslar dönemine dönmesin.” gibi bir anlamı vardı o konuşmanın ve herhâlde vicdan sahibi herkes bu ülkede beyaz Toroslara geri dönmeyi isteyecek insanların belki en sonuncusunun Ahmet Davutoğlu olduğunu bilir. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Lütfen, biraz vicdanla konuşalım, vicdanla hareket edelim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Siyah Ranger’lardan haberin vardır herhâlde değil mi, siyah Ranger’lardan?

ORHAN MİROĞLU (Devamla) – Evet, benim… Evet, sizin de motosikletli katillerden haberiniz var mı, motosikletli katillerden haberiniz var mı? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Van) – Bunu açıklayın o zaman, bunu açıklayın!

ORHAN MİROĞLU (Devamla) – Nusaybin’de Medeni Konak’ı beyaz Toroslar öldürmedi, evet, Nusaybin’de Medeni Konak’ı YDG-H üyesi 2 tetikçi öldürdü, bunu da siz çok iyi biliyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu tetikçilerden biri şimdi içeride. Böyle fotoğraflarla gelirsek burada çok huzursuz olursunuz. O fotoğrafları bize göstermeyin.

NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) – Allah Allah, kime gösterelim?

ORHAN MİROĞLU (Devamla) – Siz o fotoğraflardaki acılara saygılı davranın her şeyden önce. Saygınız olsa halkınızın 100 bininin göç etmek zorunda kaldığı bir dönemde gelip hendeklerden, roketatarlardan, oradaki silahlı insanlardan tek kelime söz etmeden sadece ihlaller üzerinden bir polemik yaratmazdınız değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, evet, geçmişi bütün yönleriyle araştıralım, hakikatleri araştıralım. Peki, nasıl araştıracağız bu hakikatleri, nasıl araştıracağız? Yani, devrimci halk savaşı stratejisi gereği kazılan kilometrelerce tüneli görmeden mi tartışacağız, görmeden mi yani bu teklifleri kabul edip araştırma komisyonları kuracağız? Bu teklifte buna dair hiçbir şey yok. Evet, yani bir inkâr politikasıdır gidiyor. Bu inkâr politikasını görmeden AK PARTİ Grubu olarak bizim bu tekliflere açık hâle gelmemiz asla mümkün değildir. Hiçbir şekilde gerçeği araştırmaktan kaçmıyoruz. Gerçeği sonsuza kadar araştıralım ve eğer Türkiye… Burada Sayın Mithat Sancar çok iyi biliyor, geçmişle yüzleşme konusundaki değerli katkıları, değerli kitaplarını buradan hatırlayarak söylemek isterim. Türkiye eğer son on beş yılda geçmişle yüzleşmişse; Dersim’le, Diyarbakır Cezaeviyle, faili meçhullerle yüzleşmişse bunun yegâne, yegâne mimarı, evet, AK PARTİ Hükûmetidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NİHAT AKDOĞAN (Hakkâri) – Hangisiyle?

TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Van) – Hangisiyle ya, hangisiyle?

ORHAN MİROĞLU (Devamla) – Hayır, bir dakika susun, bir dakika susun!

TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Van) – Yapma ya, yapma ya!

ORHAN MİROĞLU (Devamla) – Bir dakika susun!

TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Van) – Yapma ya!

ORHAN MİROĞLU (Devamla) – Hayır, öyle değil, öyle değil arkadaşlar, bir dakika, bir dakika durun! (HDP sıralarından gürültüler) Ya, bir dakika dinleyin. Bakın, ben sizi dinliyorum hep, yapmayın.

TUĞBA HEZER ÖZTÜRK (Van) – Musa Anter’le yüzleştiniz mi?

NİHAT AKDOĞAN (Hakkâri) – Musa Anter’i…

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, sayın hatibi dinleyelim.

ORHAN MİROĞLU (Devamla) – Musa Anter’in katilini yakalattığımız zaman hiçbiriniz o duruşma salonunda yoktunuz. Musa Anter’in adını bile anmaya hakkınız yok. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Musa Anter’in katilini 2 gazeteci ve ben tutuklattık, biz yakalattık, bunu çok iyi biliyorsunuz ama sizin yönettiğiniz bir şehirde Musa Anter’in katil zanlısı mahkemede savcılığa çıktığında hiçbir belediye başkanınız, hiçbir milletvekiliniz yoktu. (HDP sıralarından gürültüler)

NİHAT AKDOĞAN (Hakkâri) – Ben oradaydım.

ORHAN MİROĞLU (Devamla) – Bırakın şimdi, bırakın. O davalara gireceğiz tabii ki, geçmişimizle yüzleşeceğiz ama hakikatleri çarpıtmayın.

NİHAT AKDOĞAN (Hakkâri) – Ne söyledi, en son ne söylemiş?

ORHAN MİROĞLU (Devamla) – Bakın, şurada bir şey söylüyorsunuz.

NİHAT AKDOĞAN (Hakkâri) – “En iyi Kürt, ölü Kürt’tür.”

ORHAN MİROĞLU (Devamla) – Bir dakika, dinleyin. Dinleyin canım, dinleyin yani böyle laf atarak olmaz bu işler. Dört yıl burada birlikte çalışacağız.

NİHAT AKDOĞAN (Hakkâri) – Niye bize bakarak konuşuyorsun o zaman? Oraya bak, oraya.

ORHAN MİROĞLU (Devamla) – Bakın, Kürt meselesi üzerindeki bütün makul önerilerinizi en başta ben savunacağım, bunu size söz veriyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Hiç ihtiyacımız yok.

ORHAN MİROĞLU (Devamla) – Yani, vücut şeyimi etkiliyor arkadaşlar, sürekli söz…

NİHAT AKDOĞAN (Hakkâri) – Bize bakma.

ORHAN MİROĞLU (Devamla) – Gelin bir araya, konuşalım bunları, Meclis platformu dışında konuşalım.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sen buraya bakarak konuşuyorsun.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, lütfen sükûnet içinde sayın hatibi dinleyelim.

ORHAN MİROĞLU (Devamla) – Bakın arkadaşlar, lütfen…

NİHAT AKDOĞAN (Hakkâri) – Makul Kürt!

ORHAN MİROĞLU (Devamla) – Makul Kürt’üm, benim makul Kürt’lüğümü senin ömrün öğrenmeye yetmez, anladın mı? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ya, böyle konuşma. Ben makul Kürt’üm ama senin ne Kürt’ü olduğunu bilmiyorum. (HDP sıralarından gürültüler) Bu sıralarda tanıdığım 3-5 kişi var, bunun dışında hiç kimseyi bilmiyorum, tanımıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NİHAT AKDOĞAN (Hakkâri) – Makul Kürt’ün (×) ilinde şu anda sokağa çıkma yasağı var.

ORHAN MİROĞLU (Devamla) – Bırak ya, bırak Allah aşkına.

BAŞKAN – Sayın Miroğlu, lütfen Genel Kurula hitap edin.

ORHAN MİROĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, sokağa çıkma yasağını hiç kimse savunmaz. Sokağa çıkma yasağını hangi koşulların oluşturduğuna bakmak lazım. Nereden çıktı sokağa çıkma yasağı? Bu Hükûmetin özel bir merakı mı var, Cizre’de, Silopi’de sokağa çıkma yasağı ilan etsin?

NİHAT AKDOĞAN (Hakkâri) – İki buçuk yılda niye bir şey olmadı?

ORHAN MİROĞLU (Devamla) – Sokağa çıkma yasağı, sizin desteklediğiniz, tolere ettiğiniz, bütün çabanızla yanında durduğunuz devrimci halk savaşı stratejisinin bir sonucudur. Bu strateji, Türkiye'de demokratik zemini zehirliyor. Bu stratejiye karşı, bir Hükûmetin, bir devletin alabileceği yegâne tedbir, evet, silahlı gruplarla işgal edilmiş ilçelerini, şehirlerini hükümranlık haklarını hatırlayarak savunmaktır. Bu, çok net bir şeydir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bu metin, bu gerekçe üstünde konuşulmaya bile gerek olmayan bir gerekçedir. Yani Hükûmet sanki durup dururken, doğu, güneydoğuda bir savaş ortamı… Bu, Kandil’in fikridir, bu, bu arkadaşlarımızın fikri değil. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bu arkadaşlarımız zaten düşünsel olarak şimdi aynı şeyi düşünmüyorlar, bunu da çok iyi biliyoruz. Her kafadan bir ses çıkmaktadır, Sayın Yüksekdağ başka söylemekte, Selahattin Bey başka söylemektedir. Bu kafa karışıklığıyla biz doğu, güneydoğudaki süreçten -AK PARTİ’yi destekleyen politikalar veya desteklemeyen politikalar bakımından söylüyorum- çıkamayız. Buradaki insanların acısı hepimizin acısıdır. Burada, asker olsun polis olsun, orada doğup büyümüş ama her nasılsa bir şekilde kendini elinde silahla hendeklerin başında bulmuş insanların da hayatının sorumlusu evet bu ülkedir. Bu insanların hayatının korunması da elbette ki siyasetin görevidir, Hükûmetin görevidir ama Hükûmet bu görevlerini ifa ederken siz Kandil’in stratejik tercihlerini getirip bu halkın önüne koyarsanız buradan bir şey çıkmaz. Şunu söylüyor arkadaşlarımız, Süreyya Bey yok burada, geçen hafta açıkladı, diyor ki: “Böyle bir şey olacak ki bu Hükûmet Abdullah Öcalan’a mecbur edilecek.” Bu mudur acaba? Hendekler bunun için mi kazılıyor? Mecburiyet nedir? Bir mecburiyetle Türkiye Cumhuriyeti’ni bir şeye davet edebileceğini düşünmek nasıl bir siyasi körlüktür, nasıl bir siyasi çıkmazdır? Bunu herkesin düşünmesi lazım.

Bir başkası şunu söylüyor, diyor ki: “E, canım, biz bu durumu görmezden gelelim, bu bir sonuçtur, sebep değildir.” Hayır. PKK, evet bir sonuçtur. Neyin sonucudur? Şeyh Said İsyanı’nın sonucudur, evet, Dersim’in sonucudur, Diyarbakır Cezaevinin sonucudur ama bu tarih geride kaldı. Hendekler kazılarak, şehirler işgal edilerek bu da sonuçtur diyemeyiz. Bu bir sebeptir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu sebeptir ve bu sebebi doğru teşhis etmek zorundayız.

Değerli arkadaşlarımızın çok kıymetli bir misyonu var, bu misyona hayatım boyunca saygı duydum, her zaman da duyacağım ama bu arkadaşlarıma da şunu tavsiye ediyorum: Lütfen, Kürt halkının gördüğü acıları sırf PKK yüzünü Türkiye’ye değil, Orta Doğu’daki birtakım yeni jeopolitik meselelere döndüğü için kendi demokratik konumunuzu, siyasi zemininizi bu stratejiye feda etmeyin. Bunun ne size ne HDP’ye ne de Kürt halkına, Türk halkına bir faydası yok. Bugün binlerce insan göçün yollarına düştü. Neden? 90’lı yıllarda mıyız biz? JİTEM’in elemanları gidip köylüleri tehdit edip “Hadi çıkın köyünüzden” mi diyor? Asla böyle bir durum yok. Asla böyle bir durum yok. Herkes biliyor ki köye dönüşler bu Hükûmet zamanında oldu.

Burada Değerli Meral Hanım çok iyi biliyor, bu konuda ödenen maddi-manevi tazminatlarla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN MİROĞLU (Devamla) - ...bir bölge ekonomik olarak neredeyse ihya edildi. Avukatlarınız dahi…

BAŞKAN – Sayın Miroğlu, konuşmanızı tamamlamanız için ek süre veriyorum.

ORHAN MİROĞLU (Devamla) – Peki efendim.

Son olarak şunu söylemek isterim: Biz, evet, komisyonlar kurarak, başka ihtisas komisyonlarında bu meseleleri gündeme getirerek Türkiye’nin bu netameli tarihiyle yüzleşmeye ve hesaplaşmaya hazırız ama bu hesaplaşmayı PKK’nin gözlüklerini gözümüze takarak yapamayız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu yüzden de bu gerekçesi olmayan teklife “hayır” diyoruz ama yüzleşmeye ve hesaplaşmaya “Evet, sonuna kadar varız.” diyoruz AK PARTİ Hükûmeti olarak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Miroğlu.

Sayın Miroğlu’nun konuşmasının üçüncü konuşma olduğunu ifade etmiştim. İkinci konuşmayı yaptılar kendileri.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Baluken…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Hatip konuşması sırasında defaatle grubumuza sataşmalarda bulundu. Aslında birden fazla milletvekilimize bu anlamda söz hakkı doğdu. HDP’nin vermiş olduğu önergede sorunun gerçek nedeniyle ilgili tek bir tespitin olmadığını ve işte, hak ihlalleri üzerinden buraya getirildiğini ifade etmekten başladı, eş başkanlarımızın kafa karışıklığından, farklı farklı açıklamalar yapmasından çıktı. Müsaade ederseniz sataşmadan söz istiyorum ve birden fazla söz hakkı talebimiz var çünkü defaatle sataşmada bulundu.

BAŞKAN – Siz şimdi, Sayın Baluken, gruba…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – O zaman şöyle ifade edeyim Sayın Başkan…

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubuna yönelik bir sataşmadan dolayı…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Evet, bir, grubumuza yönelik bir sataşma var, bir de şahsımı kastederek, burada yapmış olduğumuz konuşmalarda “Hendeğin sebep değil, sonuç olduğunu ifade edenler.” dedi, onu ben kullanmıştım. Dolayısıyla, o ibareden dolayı şahsıma sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Baluken, size sataşmadan dolayı söz vereceğim ama süremiz teamülen iki dakikadır biliyorsunuz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Evet.

Yani grubumuz adına Sayın Mithat Sancar; benim kullandığım cümle için de, müsaade ederseniz, ben konuşacağım.

BAŞKAN – Ha, şahsınıza yönelik sataşmadan dolayı siz şahıs olarak söz istiyorsunuz ama grup adına Sayın Mithat Sancar’ı söylüyorsunuz, peki.

Sayın Mithat Sancar, buyurun efendim.

İki dakika söz veriyorum.

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

5.- Mardin Milletvekili Mithat Sancar’ın, Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu’nun HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MİTHAT SANCAR (Mardin) – Sayın Başkan, tekrar, hayırlı olsun göreviniz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MİTHAT SANCAR (Devamla) – Değerli milletvekilleri, sebepleri ve sonuçları doğru bir şekilde koymazsak çözüm üretmemiz mümkün değil. Çözüm süreci vardı ve çözüm süreciyle bir büyük barışa ulaşmak gibi bir umudumuz vardı. O sürecin pek çok aşamasında yer almış bir arkadaşınızım.

Akil insanlar heyetinde, şimdi Sayın Cumhurbaşkanlığı makamında oturan o zaman Başbakan olan Sayın Erdoğan’a, şimdiki Başbakan Sayın Davutoğlu’na sunduğumuz öneriler vardır. Miroğlu, benim, geçmişle hesaplaşmayla ilgili çalışmalarıma değindi. Ben teşekkür ederim ama bu çalışmaların gereğini yapmak üzere Sayın Davutoğlu’na, geçen yılın kasım ayında, somut öneri sunduk. Gelin, 90’ları araştıracak bir hakikat komisyonu -adına ne derseniz deyin- kurun. Arzu ederseniz akademisyen olarak ben bütün yükünü üstlenirim dedim, kayıtlardadır, izleme kurulu oluşturun. Bu önerilerimizin hepsini sunduk. Eğer bunları yapmazsanız çözüm süreci başarısızlığa uğrar dedik. Tamamı kayıtlarda ve raporlardadır. Hiçbir kurumsal düzenlemeye yanaşılmadı. Eğer bunlar yapılmazsa, bu öneriler dikkate alınmazsa… Mesela hakikat komisyonu kurulmazsa bu ihlallerin, çatışmaların kaynaklarını bulamayız ve bu süreci de başarıyla yürütemeyiz dedik. Eğer çökerse süreç savaşa çok şiddetli geri dönülür, dünya tecrübeleri bunu söylüyor dedik. Gelin, bunun önünü alalım, önleyelim dedik.

Şimdi, keşke o zaman bu sözler dinlenseydi, şu an savaşın acılarını yaşamıyor ve konuşmuyor olaydık. Ama asıl sorumluluk Hükûmetteydi ve Hükûmet o sürecin gereklerini yerine getirmedi.

Bunu hatırlatmak için tekrar söz aldım. Çok teşekkür ederim, saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sancar.

Sayın Baluken, size de sataşma nedeniyle, 69’uncu maddeye göre iki dakika süre veriyorum.

Lütfen yeni bir sataşmaya meydan vermeyelim.

Buyurun.

6.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu’nun HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Burada gerçekten rasyonel bir akılla bu işin içerisinden bir çıkış arıyoruz, öyle olması gerekir. Öyle olduğu için de bu sokağa çıkma yasaklarıyla ilgili Meclis bir araştırma komisyonu kursun. Gitsin, yerinde, bu hendeklerin sebep mi, sonuç mu olduğunu araştırmaktan tutun da katledilen sivillerin durumuna kadar, tahrip edilen kültürel inanç değerlerine kadar her şeyi araştırsın diyoruz. Madem söylediklerinize bu kadar güveniyorsanız, gelin, bu araştırma önergesine onay verin, hep birlikte gidelim Nusaybin’e, Sur’a, Silopi’ye, Cizre’ye bu durumu araştırıp gelip burada tüm Türkiye kamuoyuna açıklayalım.

Bakın, bu hendekler meselesini İçişleri Bakanınıza sorun, o kendisi çok iyi biliyor. Daha önce Cizre’de hendekler kazıldığı zaman bizim İmralı-Ankara-Kandil hattında yapmış olduğumuz toplantılar neticesinde devlet, bir, Cizreli gençleri katletmeyeceğini söyledi; iki, mahalledeki her evi basıp o evlerdeki gençleri tutuklamayacağını söyledi, bir gün içerisinde o hendekler çözüldü. Ama şu anda bilinçli olarak devlet ya da AKP Hükûmeti buna gelmiyor, bu kadar nettir.

Parlamentoyu işlevsiz bırakmışsın, çözüm masasını devirmişsin, 5 Nisandan itibaren Sayın Öcalan üzerinde tecrit uygulamışsın, acımasız bir darbe ve savaş konseptini sahaya sürmüşsün… Gençler, halk senin bu konseptinden dolayı kendi can güvenliklerinin olmadığını söylüyorlar. Biz onlara gittiğimizde “Siz bize Cizre’de söz verdiniz, 6 arkadaşımız sokak ortasında katledildi.” diyorlar, “Bütün Cizreli gençler tutuklandı.” diyorlar. Bunu görmek lazım. Bunun çözümüyle ilgili tek yöntem diyalogdur, daha önce denenmiş olan yöntemleri tekrar devreye koymaktır. Bunu görmediğimiz sürece, burada, böyle, kayıkçı yarışıyla hiçbir yere varamayız.

O hendek başlarını tutan gençlerin tamamının babaları…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) - …90’lı yıllarda faili meçhul cinayetlerde katledildiler. Şimdi de kendilerini saldırı altında hissediyorlar. “Bizim can güvenliğimizi demokratik siyaset olarak temin edebiliyor musunuz?” diye soruyorlar. Verecek bir yanıtımız yok.

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – Biz ederiz, sen hiç merak etme.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Verecek bir yanıtımız yok. Bunu düşünmeniz lazım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

B) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, 9/12/2015 tarihinde Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, AKP Hükûmetinin çatışmayı esas alan politikaları sonrasında çeşitli valilikler tarafından hukuksuz bir biçimde ilan edilen sokağa çıkma yasaklarının toplumda yarattığı tahribatların araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak Genel Kurulun 15 Aralık 2015 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Öneri hakkında üçüncü söz, lehinde olmak üzere, Ankara Milletvekili Sayın Levent Gök’e aittir.

Buyurun Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Yine, bugün Diyarbakır’da, az önce ifade ettik, 2 şehidimize Allah’tan rahmet diledik ama sayının 3 olduğunu üzülerek öğrendik. Bütün hayatını kaybeden polis kardeşlerimize ve yaralanan bütün polis kardeşlerimize hem acil şifalar hem de başsağlığı dileklerini ifade ediyorum tüm Türk ulusuna.

Bu arada, hayatını kaybeden tüm masum insanlarımıza da Allah’tan rahmet diliyorum.

Bugün, aslında, geldiğimiz noktayı az önce AKP sözcüsü bir cümlesinde çok güzel özetledi. Bu iktidar başı sıkıştığında PKK tarafından kandırıldığını, bir müddet sonra da başka bir olay nedeniyle cemaat tarafından, paralel yapı tarafından kandırıldığını ifade ederken bugün gelinen noktada, ülkenin kan gölüne döndüğü noktada sayın AKP sözcüsü sokağa çıkma yasağını “Evet, yaptık çünkü devlet hükümranlık hakkını hatırladı.” diye bir sözcük söyledi.

Değerli kardeşlerim, gerçekten işte bu iktidarın Türkiye’yi neden yönetemeyeceğini gösteren çok veciz bir söz. Sayın Miroğlu, sizi kutlarım. Devletin hükümranlık hakkını hatırladığını ifade ediyor Sayın Miroğlu.

Değerli arkadaşlarım...

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Hatırlama değil “gereği” dedi.

LEVENT GÖK (Devamla) – Fark etmez. İster “gereği” deyin ister o deyin, bu deyin yani devletin bir şeyleri unuttuğunu ifade ediyorsunuz. Devlet kandırılan bir devlet, AKP iktidarı; paralel yapı kandırıyor, e geçiştirelim; PKK kandırıyor, geçiştirelim; devlet görevlerini unuttu, onu geçiştirelim. Ülke kan gölüne dönmüş değerli arkadaşlarım.

Bugün konuştuğumuz konu önemli bir konu. Biz oturduğumuz yerden bas bas bağırdık bugün. Ne oluyor güneydoğuda? Bir göç var, insanlar ölüyor, polis ölüyor, masum insanlar ölüyor, gelin bunu bir anlatın. Eğitime son verilmiş, temel hak ve hürriyetler sınırlandırılıyor, sokağa çıkma yasakları konuluyor. Bir anayasal sorun var, hukuki bir sorun var.

Şimdi, sokağa çıkma yasağı var değil mi? Peki sokağa çıkma yasağı hangi hâllerde konulur değerli arkadaşlarım? Bugün Anayasa ihlal ediliyor değerli arkadaşlar. Anayasa’mızın 15’inci maddesi çok açık. Soruyorum size, AKP’li milletvekillerine ve sayın Hükûmet üyelerine, Anayasa’nın 15’inci maddesi diyor ki: “Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuka uygun olmak kaydıyla temel haklar sınırlandırılabilir.” değil mi? Ne var şimdi bugün Türkiye’de? Ne oluyor güneydoğuda? Savaş mı var, seferberlik mi var, sıkıyönetim mi var?

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – Terör var, terör.

LEVENT GÖK (Devamla) – Ne var? Olağanüstü hâller var. Ne var?

Peki, bunların varlığını kabul ediyorsanız, bu yasakların konmasının yegâne merciinin neresi olduğunun farkında mısınız? Değerli arkadaşlarım, bütün bunlar Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayı olmadan uygulanamaz. Biliyor musunuz bunları? Sizlere söyleyen yok. Bakanlarınıza söylüyoruz, Anayasa’ya aykırı davranıyorsunuz. Meclisin bilgisi olmadan, onayı olmadan, izni olmadan Türkiye’de sıkıyönetim ilan edilemez, olağanüstü hâl ilan edilemez, sokak yasakları konulamaz değerli arkadaşlarım. Sizler bundan bihabersiniz.

Türkiye’de tam şu anda, bakın değerli arkadaşlarım, tam vahim bir tablo, şu kırmızı tablolar, tam yedi ilimizde, ülkemizin doğu ve güneydoğusu yangın yerine… Sokağa çıkma yasakları var. Neden oluyor bunlar? Bunlar sizin ikircikli tutumlarınızdan oluyor. Siz ülkeyi yönetemiyorsunuz, ülkeyi yönetemiyorsunuz, halkı kandırmaya çalışıyorsunuz, tam 17 ilçemizde 50 kez uygulanan bir sokağa çıkma yasağı var. 1 milyon 300 bin kişi bu sokağa çıkma yasağından etkileniyor. Hastası var, eğitimine gidemeyen var ama bir yandan da ne var? Bir yandan da, geçtiğimiz hafta cami yandı, cami yangınını seyrettiniz, değil mi? İktidar, Türkiye'de güya dinî konularda güçlü olduğunu ifade ediyor. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa bir caminin naklen yayını televizyonlardan izlenmiştir ve bu iktidar müdahale edememiştir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Camiyi yakanları niye kınamıyorsun?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Müdahaleyi engellemiştir, itfaiyeyi engellemiştir.

LEVENT GÖK (Devamla) – Ve yangının söndürülmesini becerememişlerdir, itfaiye oraya girememiştir. Cumhuriyet tarihinde ilk defa, herkesin gözü önünde bir cami yanmıştır, beş yüz yıllık, altı yüz yıllık bir tarihî cami yanmıştır.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Camiyi yakanları niye suçlamıyorsun?

LEVENT GÖK (Devamla) – Bu ayıp size yeter değerli arkadaşlarım. Siz camiyi koruyamadınız, insanlarımızı nasıl koruyacaksınız orada?

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Beş dakika oldu PKK’ya laf söylemedin. Sayın Gök, bir de PKK’ya laf söylesen.

LEVENT GÖK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakın, bu tabloda, bu iktidar 7 Hazirandan önce ne yapıyor biliyor musunuz? “Çözüm süreci” diye bir süreç yürütüyordu. 7 Hazirandan önceki billboardları söylüyorum. Şimdi, diyorsunuz ya “Her şeyi devirdik, buzdolabına kaldırdık.” Ama bu AKP’nin seçim billboardudur. Ne diyor? “Çözüm süreci başladı, anaların gözyaşı dindi. AKP yapar, herkes konuşur.” Öyle mi? Bunu siz söylediniz, değil mi arkadaşlar?

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – Doğru, evet.

LEVENT GÖK (Devamla) – Ne oldu şimdi çözüm süreci, neresindesiniz?

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – İhanet ettiler, ihanet.

LEVENT GÖK (Devamla) – Ne yapıyorsunuz? Kandırıldınız değil mi? Yine beceriksizlikten dolayı.

Değerli arkadaşlarım, şimdi Türkiye'nin dört bir yanında özel güvenlik bölgeleri var, sokağa çıkma yasakları var. AKP’nin 7 Hazirandaki seçim billboard afişleri, ne olmuş? Olağanüstü hâl kalkmış, baskılar bitmiş, köyünde özgürce yaşıyormuş. Kim yaşıyormuş? Vatandaş, bırakın köyünde, şehirlerde sokaklara çıkamıyor. Şu getirdiğiniz manzaraya bakın. Ülkeyi yönetemeyen bu tablo içerisinde tam yüz yirmi dört bölgede özel güvenlik bölgesi ilan ettiniz, hepsi hukuksuz, hepsi hukuksuz. Biz bunların farkındayız, biz bunları biliyoruz. Ne zaman biliyoruz, biliyor musunuz?

Değerli arkadaşlarım, 7 Hazirandan sonra, bu ülkede, bir baktık, bir gün Suruç’ta basın toplantısı yapan gençlerimize bir saldırı oldu, 33 gencimiz hayatını kaybetti. Hemen arkasından Adıyaman’da 1 askerimiz şehit edildi ve Ceylânpınar’da da 2 polisimiz şehit edildi. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, 7 Hazirandan sonra hemen bu Meclisi olağanüstü toplantıya çağırdık, “Gelin kardeşim, gelin, burada terörü konuşalım; PKK terörünü konuşalım, IŞİD’in terörünü konuşalım, DHKP-C’nin terörünü konuşalım, elinde silah tutan ne varsa, nasıl adlandırıyorsanız onların hepsini konuşalım.” dedik, öyle değil mi arkadaşlar? Buraya geldik. Şimdi “hendekler” diyorsunuz. Gelin, hendekleri konuşalım. Hendekleri, PKK’yı suçlamayan hiçbir partinin de inandırıcılığı yoktur. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak PKK terörüne de karşıyız, IŞİD’e de karşıyız, DHKP-C’ye de karşıyız. Var mısınız? (CHP sıralarından alkışlar)

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Biz de karşıyız.

LEVENT GÖK (Devamla) – Hendekleri kazanlara da karşıyız. Bu kadar açık ve net ilan ediyoruz.

ALİCAN ÖNLÜ (Tunceli) – AKP terörüne de karşıyız.

LEVENT GÖK (Devamla) – Hendekleri kazarak kimse halkımızın eğitim hakkıyla, sağlık hakkıyla, yaşam hakkıyla oynayamaz. Türkiye bir bütündür. Gelin, bunları konuşalım dedik. Siz ne yaptınız? Tam 29 Temmuzda, değerli arkadaşlarım, sevgili yurttaşlarım…

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – Hendekleri kazana “Onlar arkadaş.” dediniz, terörist diyemediniz.

LEVENT GÖK (Devamla) – …bu AKP mantığını iyi anlayın.

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – Hangi mantıkla olacak?

LEVENT GÖK (Devamla) – Terörü konuşalım, PKK terörüne karşı, hendek kazan PKK terörüne karşı, polisimizi öldüren, askerimizi öldüren PKK’ya karşı, IŞİD’e karşı, DHKP-C’ye karşı gelin bu Mecliste tek yumruk olalım dedik. Bütün partiler olalım, bir komisyon kuralım, bunları araştıralım dedik. Siz ne yaptınız? Sayısal çoğunluğunuzla reddettiniz.

Değerli yurttaşlarım, bu AKP çoğunluğunda iktidar, 7 Hazirandan sonra, 29 Temmuzda Türkiye’de bütün partilerin birleşmesiyle oluşturulacak teröre karşı komisyonun kurulmasını engellemiştir. Böyle bir iktidar ve böyle bir AKP’li milletvekillerisiniz siz. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – Yüzde 60 blokunuz vardı.

LEVENT GÖK (Devamla) – Şimdi ortalık yangın yerine dönmüş, bakanlardan rica ediyoruz: Yerinizden lütfen kalkın, ne olduğunu anlatın diyoruz. Türkiye’de göç var arkadaşlar. Binlerce kişi göç ediyor.

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – Yüzde 60 blokunuz vardı Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Devamla) - Millî Eğitim okulları tatil etmiş, birçok asker sevkiyatı oluyor, doğuda askerlerimiz şehit oluyor, polisimiz şehit oluyor. İşte bugün de 3 polisimiz şehit oldu.

NURSEL REYHANLIOĞLU (Kahramanmaraş) – Kim yaptı?

LEVENT GÖK (Devamla) - Bunları konuşun, Türkiye bunları konuşsun, Türkiye’nin yakıcı gündemi bu diyoruz, bakanların ruhu bile duymuyor. Oradan bir tane kabadayı üzerimize yürümeye kalkıyor. Bir daha o sıralara yürüyün, haddinizi bildiririz sizin, bir daha bir yürüyün bakayım! (AK PARTİ sıralarından gürültüler, CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – Hadi be!

LEVENT GÖK (Devamla) – Biz Türkiye’nin hakkını savunuyoruz, biz Türkiye’nin menfaatlerini savunuyoruz. Niçin bir tane sayın bakan buradan kalkıp da anlatamıyor güneydoğuda ne olduğunu? Anlatamazsınız, siz yarattınız, siz yarattınız! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

OKTAY ÇANAK (Ordu) – Aynaya bak, aynaya!

LEVENT GÖK (Devamla) – Ben aynaya bakıyorum, şeref madalyamı görüyorum, sizin de utancınızı görüyorum.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Utanç size ait.

LEVENT GÖK (Devamla) - PKK kandırıyor, cemaat kandırıyor, herkes kandırıyor ama güya iktidardasınız.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) - Utancı size iade ediyoruz.

LEVENT GÖK (Devamla) - Yok öyle yağma! Türkiye’yi yangın yerine çevirdiniz. Her şeyin sorumlusu sizsiniz.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Millet seyrediyor, millet.

LEVENT GÖK (Devamla) - Bu halkımız er ya da geç sizlere elbette gereken dersi verecek. Bu yangın yerine dönen Türkiye’de ölen polislerimizden de askerlerimizden de biliniz sizler sorumlusunuz; ölen bütün masum insanlarımızın ölümlerinden de sizler sorumlusunuz çünkü ülkeyi yönetemiyorsunuz. Gelip şurada bakanların konuşacağı bir tek dahi cümle yok. Ama sizin tankınız olabilir, topunuz olabilir, TOMA’larınız olabilir ama…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Bizim de Allah’ımız var.

LEVENT GÖK (Devamla) - …bizim de mangal gibi yüreğimiz var. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Tuğrul, tırları anlat, tırları.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, Levent Bey yaptığı konuşmada her şeyden grubumuzu sorumlu tutmuştur.

BAŞKAN – Duyamadım Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Efendim, her şeyden, bütün ölümlerden, bütün hayatı kaybedişlerden, bu ülkede ne yaşandıysa onlardan grubumuzu sorumlu tuttu.

LEVENT GÖK (Ankara) – Hükûmet konuşsun efendim. Biz Hükûmeti suçluyoruz Sayın Başkan.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Bu açık bir sataşmadır, 69’a göre söz talep ediyorum.

BAŞBAKAN YARDIMCISI YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Sayın Başkan…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, Hükûmetin bir sayın üyesi konuşuyor.

BAŞKAN – Sayın Bostancı, biraz önce de ifade ettim, her siyasal eleştiri karşısında bir sataşma nedeniyle söz talep etmeyi doğru bulmuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Ben grup başkan vekillerimizin söz haklarına saygılıyım. Hükûmete bir sataşma var burada, belki Hükûmetin söz talebi var.

BAŞBAKAN YARDIMCISI YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Evet.

BAŞKAN - Ben Hükûmete izninizle söz veriyorum.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Efendim, grubumuzu ifade ettiği için, uygun görürseniz…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Naci Bostancı…

BAŞKAN - Buyurun Sayın Türkeş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz iki dakika Sayın Türkeş.

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

7.- Başbakan Yardımcısı Yıldırım Tuğrul Türkeş’in, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Hükûmete sataşması nedeniyle konuşması

BAŞBAKAN YARDIMCISI YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Teşekkür ederim.

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Sayın Bakan, tırları anlat, tırları.

BAŞBAKAN YARDIMCISI YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) –Öncelikle size hayırlı olsun diyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Türkeş, Türkmenlere silah gitti mi gitmedi mi?

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Vallahi billahi tırları anlat önce.

BAŞBAKAN YARDIMCISI YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) – İki dakikada onların hepsine cevap veremem.

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Ama önce tırları anlat.

BAŞBAKAN YARDIMCISI YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) –İzin verirseniz, şimdi şu konuya bir cevap verelim, ondan sonra.

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Sayın Bakan, önce tırları anlat.

BAŞBAKAN YARDIMCISI YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) –Şimdi, her şeyden önce, bu dönemde ilk defa kürsüye geldiğim için bu dönemin hepimize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Ama tırları da unutma.

BAŞBAKAN YARDIMCISI YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) –Şimdi, deminden beri bu önerge ve bu önerge üzerine yapılan konuşmaları dinlerken aklıma bir Nasrettin Hoca hikâyesi geldi. Nasrettin Hoca’nın…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bakanım, fıkrayı anlatma. Türkmenlere silah gitti mi gitmedi mi?

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) – Tırları anlat!

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Bakanım, tırları anlat, tırları!

BAŞBAKAN YARDIMCISI YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) – Sayın Başkana söyleyin, süre versin, hepsini konuşuruz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, ek süre ver Allah rızası için, 78 milyon bunu merak ediyor!

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Beş dakika tırları anlat!

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, on dakika süre verin, on dakika Hükûmet adına…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Türkeş…

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakana ben sataşma nedeniyle söz verdim, sataşma nedeniyle verilen sözlerde hükûmet veya siyasi parti grupları, komisyon veya milletvekilleri arasında herhangi bir fark yoktur. O nedenle, lütfen sükûnetle kendisini dinleyelim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Biz haklarımızdan feragat ediyoruz ama açıklasın, Türkmenlere silah gitti mi gitmedi mi?

BAŞKAN - Sayın Türkeş, siz de Genel Kurula hitap edin.

BAŞBAKAN YARDIMCISI YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) – Süreyi tekrar başlatırsanız.

BAŞKAN – Ben sürenizi baştan alıyorum efendim.

BAŞBAKAN YARDIMCISI YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Tamam, çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, şimdi, deminden beri yapılan konuşmaları takip edince… Nasrettin Hoca’nın evine hırsız girmiş. Konu komşu gelmiş, haber de vermiş, güvenlik güçleri de gelmiş. Eve her giren, hem komşular hem de güvenlik güçleri “Hoca, bu cam açık bırakılır mı, bu kapı ne, bu damın durumu ne?” diye herkes Nasrettin Hoca’yı eleştirince Nasrettin Hoca’nın burasına gelmiş, demiş ki: “Ya, bu eve giren hırsızın hiç mi suçu yok?” (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) – Tırların hiç mi suçu yok, tırların?

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) – Bu Hükûmetin hiç mi suçu yok?

BAŞBAKAN YARDIMCISI YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) – Şimdi, buradaki yapılan konuşmalara bakıyorum da terör örgütünü inkâr eden, terör örgütünü görmezden gelen, terör örgütünün bölgede yaptıklarını hiçbir şekilde kale almayan ve sadece siyasi iktidara ve iktidardaki partiye yönelik laflar eden konuşmalardır.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’nin az önce Levent Bey’in haritada gösterdiği bölgesinde terör örgütüyle ilgili çok ciddi bir mücadele sürüyor. Tabii ki istenen, arzu edilen uygulamalar değil yapılan uygulamalar ama baktığınızda da zorunlu olan uygulamalardır, gereken yapılıyor.

Çok teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakana teşekkür ediyorum.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

B) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- HDP Grubunun, 9/12/2015 tarihinde Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, AKP Hükûmetinin çatışmayı esas alan politikaları sonrasında çeşitli valilikler tarafından hukuksuz bir biçimde ilan edilen sokağa çıkma yasaklarının toplumda yarattığı tahribatların araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak Genel Kurulun 15 Aralık 2015 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, öneri hakkında, 4’üncü olarak, aleyhinde olmak üzere İstanbul Milletvekili Sayın Haydar Ali Yıldız konuşacaktır.

Buyurun Sayın Yıldız, süreniz on dakikadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAYDAR ALİ YILDIZ (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi tarafından verilen önerge üzerinde AK PARTİ Grubu adına aleyhte söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum, bugün şehit olan şehitlerimize de Allah’tan rahmet diliyorum.

Elbette bugün yaşananlar, Hükûmetimizin, AK PARTİ iktidarının, iktidara geldiği günden bu yana kamu düzenini sağlama, medeniyetimizin diliyle konuşma, inancımızın ve medeniyetimizin değerlerini geleceğe taşıma konusunda bugüne kadar gösterdiği azim ve kararlılığın bir sonucudur. Bölgede bugün terör ve terörist varsa AK PARTİ Hükûmeti ferasetiyle, basiretiyle bu terörle mücadeleyi, teröristle mücadeleyi sonuna kadar devam ettirecektir; kararlığımız budur, AK PARTİ Grubunun kararı budur. Ve bugüne kadar her türlü terörist eyleme karşı bin yıllık mücadelesini vermiş bir milletten bahsediyoruz; Osmanlı, ondan önce Selçuklu. Bizi buradan atmak isteyenlere, yurdumuzdan etmek isteyenlere karşı bu millet, devletiyle beraber, güvenlik güçleriyle beraber, ordusuyla beraber, polisiyle beraber, birlikte, ele ele; her türlü hainliğe karşı, her türlü çeteye karşı, her türlü terör örgütüne karşı mücadelesini vermiştir. Bugün bir tedbir alıyor Hükûmetimiz ve sonuna kadar da terörü önleme noktasında, teröristi etkisiz hâle getirme noktasında her türlü tedbiri ve önlemi almaya devam edecektir. Bu sebeple de önergeye karşı olduğumuzu ifade ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yıldız’a teşekkür ediyorum.

Şimdi öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

3.- CHP Grubunun, 15/12/2015 tarihinde İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş ve arkadaşları tarafından, basın üzerindeki antidemokratik uygulamalar, basın-yayın faaliyetlerinin önündeki engeller, ifade özgürlüğünün yasal olarak güvenceye alınması, tutuklu gazetecilerin durumunun ve yasal çerçevelerinin araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak Genel Kurulun 15 Aralık 2015 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

15/12/2015

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 15/12/2015 Salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisini İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

 

                                                                                        Özgür Özel

                                                                                           Manisa

                                                                                  Grup Başkan Vekili

Öneri:

İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş ve arkadaşları tarafından “Basın üzerindeki antidemokratik uygulamalar, basın-yayın faaliyetlerinin önündeki engeller, ifade özgürlüğünün yasal olarak güvenceye alınması, tutuklu gazetecilerin durumunun ve yasal çerçevelerinin araştırılması” amacıyla 15/12/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (110 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 15/12/2015 Salı günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneri hakkında, lehinde olmak üzere, birinci konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Barış Yarkadaş.

Buyurun Sayın Yarkadaş. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan öncelikle görevinizde başarılar diliyorum, hayırlı olsun.

“Gazeteciler bir piyanonun tuşları gibi olmalıdır, biz hangi tuşa basarsak o sesi çıkarmalıdır.” Bu sözler, Hitlerin propaganda bakanı Goebbels’in iktidar olduğu dönemde dile getirilen sözlerdir. Aslına bakarsanız bu sözler bugün Türkiye’ye tam da uymaktadır. Goebbels’in ruhu AKP iktidarıyla birlikte yeniden vücut bulmaktadır. Gazeteci arkadaşlarımız Can Dündar ile Erdem Gül faşizmin piyanosunun tuşları olmayı reddettikleri için tutuklanmışlardır. Onlar, AKP’in Türkiye'nin başına hangi belaları açtığını, Türkiye’yi hangi felaketlere sürüklemek istediğini gösterdikleri için tutuklanmışlardır. Can Dündar ve Erdem Gül, tıpkı darbe dönemlerindeki gibi, talimatla yapılan sözde yargılama sonucu tek kişilik hücreye konulmuştur. Hücre tecrittir, tecrit işkencedir, işkence ise insanlık suçudur. Ama şuna emin olun ki insanlık onuru işkenceyi yenecektir. İşkence yapan, işkenceye alet olanlar ise tarih önünde hesap verecektir.

Kuşkusuz, tecrit altında olan gazeteciler sadece Erdem Gül ve Can Dündar değildir. Tecrit sadece 2 gazeteciyle sınırlı bulunmamaktadır. AKP’nin âdeta bir gazeteci cehennemine çevirdiği Türkiye’de 32 meslektaşım demir parmaklıklar arkasında ömür çürütmektedir. 32 gazeteci AKP politikaları yüzünden şu anda cezaevinde tecrit altındadır. Cevheri Güven, Murat Çapan, Hatice Duman, Faysal Tunç, Hidayet Karaca, Mehmet Baransu ve daha birçok gazeteci yazdıklarından ötürü tecrit altındadır. Gazetecilere yönelik baskılar ise gitgide artmaktadır. 2015 yılında gazeteciler hakkında 315 soruşturma açılmış, gazeteciler 161 sözlü ve fiziki saldırıya maruz kalmıştır. 103 gazeteci ise sizin iktidarınız döneminde gözaltına alınmıştır. 800’ün üzerindeki gazeteci de sizin politikalarınız yüzünden işsiz bırakılmıştır çünkü iktidarınız bir gecede haksızca, hukuksuzca, kanunsuzca 19 televizyonu kapatmıştır ve 800 gazeteci sizin bu uygulamanız yüzünden şu anda evine ekmek dahi götürememektedir.

Bu iktidar, gazetecilerin de meslek örgütlerinin de haklarını gasbetmiştir. İktidarın medya karnesi kırıklarla doludur. 2015’te erişime engellenen site sayısı 103.877’ye ulaşmıştır. Bunun adı açıkça sansürdür. İktidar, halkın haber alma hakkını ortadan kaldırmakta, kamuoyunun özgürce oluşmasını engellemektedir. Bunun siyasi literatürdeki karşılığı diktatörlüktür. Ve bunun bir diğer adı da halkı tek sesliliğe mahkûm etmektir. İktidar, muhalif medyanın halka gerçekleri göstermesinden korkmaktadır. Bakın, elimde bugün yayınlanan Cumhuriyet gazetesi var. Cumhuriyet gazetesinin neden hedef olduğunu yukarıdaki arkadaşlarımız da rahat görebilsinler diye gösteriyorum. Ne var manşette? “Diyarbakır yangın yeri.” hemen altına gelin, çöken Irak politikanızı anlatıyor, “Yanlış hesap Bağdat’tan döndü” diyor, fiyaskonuzu ortaya koyuyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Bir diğer gazete, bugün hedef gösterdiğiniz, el koymak için türlü bahaneler aradığınız Sözcü gazetesi, paşa paşa çekildiğinizi söylüyor. Hani Tayyip Erdoğan “Ben çekilmem.”, Davutoğlu “Çekilmeyiz.” diyordu ya, o sözler dün Amerika’dan gelen telefon sonrası yenildi yutuldu ve paşa paşa çekilmeye başladınız. İşte bu gazeteler bu gerçekleri yazdıkları için baskı altına alınıyor.

Hürriyet gazetesi, camlarını kırdınız, yazarlarını dövdürdünüz, patronunu baskı altına aldınız, maliye kıskacına aldınız, yetmedi, susturamadınız, terör örgütü propagandası soruşturmasına soktunuz ama o gazete yine bugün, baskıya rağmen, sizin yönetemediğiniz Türkiye’yi “Eğitim kilitlendi.” diye manşete koymuş. Ve yine baskılara rağmen hemen altta “Asker çektik.” demiş. İşte siz bu yüzden bu gazetelere baskı yapıyorsunuz ve tüm gazetelerin böyle olmasını istiyorsunuz. Ne demiş Davutoğlu? “Çekilmedik, güç kaydırdık.” Aman Tanrım, ne güzel! İstediğiniz gazete bu, herkesin böyle gazete yapmasını istiyorsunuz. Ama şuna emin olun ki Türkiye’nin gazetecileri meslek onuruna sahip çıkarlar ve sizin baskılarınıza hiçbir şekilde boyun eğmezler.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) - Demek ki baskı yokmuş.

BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) - Can Dündar’ı içeri attınız ama Can Dündar, Erdem Gül aslanlar gibi direniyor ve faşizme teslim olmuyor.

İktidar, az önce gösterdiğim gazetelerin yayın politikasından dolayı meslektaşlarımızı tehdit altına alıyor, baskı altına alıyor, dövdürtüyor, gazeteleri kurşunlatıyor, camlarını kırdırtıyor, maliyeyle baskı yapıyor ama ne yaparsa yapsın gazeteciler gerçeği yazmaktan geri durmuyor. AKP iktidarı medyanın bu onurlu tavrını bildiği için yine de baskı yapmaya çalışıyor; kimilerini baskı yaparak susturacağını düşünürken kimilerini midesinden bağlayarak yandaş medya hâline getiriyor…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Çok ayıp, çok ayıp.

BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) – …ve o yandaş medya kamu bankalarından aktarılan haksız kaynaklarla iktidarın propagandasını yapıyor, hırsızlıkları, yolsuzlukları, arsızlıkları örtüyor, topluma tozpembe bir dünya sunuyor.

Ama siz ne yaparsanız yapın, dünya AKP iktidarından ibaret değil, bu dünyanın meslek örgütleri var ve meslek örgütleri sizin, Türkiye’yi basın özgürlüğü sıralamasında nereye getirdiğinizi söylüyor.

ABDULLAH BAŞCI (İstanbul) – Halk da var, halk.

BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) – Sayın Türkeş, sizin yönettiğiniz ülkede medya özgürlüğü dünyanın 149’uncu sırasına gelmiş.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Genel Kurula konuş.

BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) – 180 ülkede 149’uncusunuz. Eserinizle övünebilirsiniz, bu eser sizindir, çocuklarınıza, torunlarınıza “Biz medyayı öyle bir baskı altına aldık ki dünyada 149’uncu sıraya geldik.” diyebilirsiniz. Bu tablo AKP’nin ve Recep Tayyip Erdoğan’ın eseridir.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Siz ne yaptınız?

BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) – Can Dündar için bir televizyon programında “Bunu yanlarına bırakmam.” demiştir ve sözde savcılar ile sözde hâkimler Tayyip Erdoğan’ın sözlerini âdeta bir talimat olarak algılamış, Can Dündar’ı, iddia olunan Fethullah Gülen terör örgütüne yamamaya çalışmıştır. Sizin yarattığınız sulh ceza hâkimliklerinin savcıları bile sizin talimatlarınıza inanmamaktadır.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Temiz bir dil Sayın Başkan, temiz bir dil.

BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) – Bakın, Can Dündar, sorgudan çıktıktan sonra kendisiyle olan sohbetimizde, kendisini sorgulayan savcının “Ben sizin Fethullahçı olduğunuza inanmıyorum. Fethullah Gülen grubuyla sizin aranızda bir bağdaşıklık kuramıyorum.” dediğini ifade etmiştir. Ama aynı sulh ceza hâkimlikleri bünyesinde görev yapan savcı, aldığı talimat gereği Can Dündar’ı yarım saat sonra Fethullah Gülen terör örgütüne yardım yapmak suçlamasıyla tutuklanma istemiyle mahkemeye yollamıştır. Daha komiği, Can Dündar ve Erdem Gül, Fethullah Gülen terör örgütüne üye olma gerekçesiyle tutuklanmadıkları hâlde, avukatları “Serbest bırakılsın.” diye itiraz ettiğinde, hâkim, dosyaya dahi bakmadan, Can Dündar ve Erdem Gül’ün Fethullah Gülen terör örgütüne üye olduğunu, bu yüzden serbest bırakılmayacağını söylemiştir. Yani savcının ve hâkimin tutuklama gerekçesinde bulunmayan bir isnat birdenbire talimat nereden geldiyse değişmiş, hâkim dosyaya dahi bakmadan, aldığı talimat gereği Can Dündar’ın ve Erdem Gül’ün tutukluluğunu devam ettirmiştir. Bu utanç tablosu karşısında gözlerime bakan sevgili hukukçu arkadaşımın -kendisiyle televizyon programlarına çok katılmıştık- ne diyeceğini doğrusu merak ediyorum. Acaba diyecek bir şeyi var mı, onu da merak ediyorum.

İktidarınız baskıyı kurumsallaştırmıştır. Medyayı boğma, medyayı teslim alma, medyayı susturma, sindirme, sindiremediği yerde ise midesinden bağlayarak yandaşlaştırma operasyonu tek bir elden, kaçak saraydan yönetilmektedir ve kaçak saraydaki zat, iktidarın basına yönelik politikasını, baskı politikasını dört madde altında toplamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yarkadaş, ek süre veriyorum konuşmanızı tamamlamak için.

BARIŞ YARKADAŞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Bunların biri doğrudan müdahaledir. Bir diğeri RTÜK ve Basın İlan Kurumu üzerinden medyaya baskıdır. Bir diğeri reklam verenler aracılığıyla medyaya yönelik baskıdır. Bir diğeri ise vergi ve maliye kıskacıyla gazetelerin, televizyonların, İnternet sitelerinin susturulmasıdır. İktidar bu dört yöntemi de kullanıyor, teslim alabildiğini alıyor ve alabildiklerinin bir kısmını da havuza atıyor. Yandaş ve tetikçi medya ise kamu bankalarından gelen haksız kaynaklarla çanağını doldurmaya, ona buna saldırmaya devam ediyor.

Can Dündar ve Erdem Gül, az önce anlattığım bütün bu kötülükleri yazdıkları için talimatla tutuklandılar çünkü onlar Pandora’nın kutusunu açtılar ve o kutu açıldığında içinden AKP’nin kötülükleri ortaya saçıldı. Şimdi, o kutuyu kapatmayı, Pandora’nın kutusunun üstüne oturmayı, bizim de sizin yalanlarınıza inanmamızı istiyorsunuz. “Basın özgürlüğü benim kırmızı çizgimdir.” diyen Ahmet Davutoğlu keşke bugün burada olsaydı da o sözü söylemesinden bir gün sonra Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanması hakkında ne hissettiğini bize anlatabilseydi. Evet, aslında Davutoğlu doğru söylemiş, basın özgürlüğü kırmızı çizgisi. Basın özgürlüğünü gördükleri an onu yok etmek için tüm güçleriyle saldırıyorlar.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yarkadaş.

Sayın Bostancı, dinliyorum.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, konuşmacı…

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Sataşmalara cevap vermeyeceğim çünkü saçmalık dinlemek istemiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bir saniye…

Sayın Bostancı, dinliyorum.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – …bizi diktatörlükle suçlamış, Goebbels’in ruhunun vücut bulduğu siyasi anlayış olarak suçlamış, faşizmle suçlamış, 19 gazete ve TV’ye el koyduğumuzu söylemiştir. Bütün bunlar açık bir sataşmadır, 69’a göre söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Şimdi, değerli arkadaşlar, ben grup başkan vekillerimizin söz hakkına son derece saygılıyım ancak şunu bir açıklığa kavuşturalım: Şimdi, muhalefet doğal olarak iktidar partisine yönelik olarak eleştiri yapacaktır. Elbette sayın grup başkan vekilleri de kendi gruplarını veya kendi grup başkanlarını savunmak için söz alma hakkına sahiptirler ancak bir öneriyi görüşüyoruz burada, bu öneri hakkında aleyhinde olmak üzere Adalet ve Kalkınma Partisi Grubundan söz talep eden arkadaşlarımız vardır. Yani, bu siyasal eleştirileri aleyhinde söz alacak arkadaşlarımız gayet rahat cevaplayabileceklerdir yani açık, net bir sataşmayı ben görmüyorum…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Eleştirinin ötesinde bir sataşma var.

BAŞKAN – …ama siz eğer Sayın Bostancı, Grup Başkan Vekili olarak “Ben bunu sataşma olarak alıyorum.” diyorsanız ben size söz hakkı vereceğim.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

8.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Barış Bey’i önce yerinden laf atmalarla tanıdık, şimdi de burada ortaya koyduğu polemikçi bir üslupla… Evet, polemikçi üslup konusunda başarısını takdir ediyorum Barış Bey’in.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sataşma bu işte Başkanım, sataşma bu!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Ama yirmi altı yıl siyaset bilimi hocalığı yapmış birisi olarak burada kullanmış olduğu kavramlarla AK PARTİ arasında yapmaya çalıştığı özdeşleşmeyi bilgi açısından sıfır olarak görüyorum, bunu belirteyim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bostancı, artık Grup Başkan Vekilisiniz, not vermeyin herkese, hoca değilsiniz artık Sayın Bostancı!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Kıymetli arkadaşlar, eğer Barış Bey diktatörlüğün ne olduğunu, Goebbels’in kim olup neler yaptığını, Nazilerin Almanya’da nasıl iktidara gelip nasıl iktidarda kaldıklarını ve faşizmin hangi şartlarda ortaya çıktığını gerçekten akademik bilginin o polemikçi olmayan hakikate odaklı yaklaşımıyla öğrenmiş olsaydı sanıyorum böyle bir dil kullanmazdı. Buradaki bilgi eksikliği ve siyaseti polemikçi bir şekilde yapma konusundaki müthiş arzusu bu kavramları karıştırmasına sebebiyet veriyor.

1 Kasımda seçimden yeni çıktık, ondan önce de 7 Haziranda seçim yaptık. Yani, Türkiye… Hitler Almanları bir kere kandırdı, Türkiye’de 2002’den bu yana AK PARTİ iktidar Barış Bey, buradaki gerçeklikle yüzleşin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Cumhurbaşkanına ilişkin böyle söz söyleyerek dikkat çekmeye çalışmak bizim de çok dikkatimizi çekiyor ama doğrusu o insanlara yaramıyor. Yel kayadan ne aparır?

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkanım, sayın hatip konuşmacımızın bir bilgi eksikliğine dayalı olarak konuştuğundan bahsetti.

BAŞKAN – Sayın Gök, biraz yüksek sesle lütfen.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın konuşmacı, Sayın Naci Bostancı grubumuz adına konuşan Sayın Barış Yarkadaş’ın konuşmasının bilgi eksikliğine dayandığından bahsetti. Sayın Bostancı, Sayın Barış Yarkadaş bu konuşma görevini üstlendiği andan itibaren her türlü cümlesini, bırakın cümlesini, her kelimesini belgeye ve bilgiye dayandırarak konuşmasını hazırlamıştır. Gerçekler ortadadır. Elbette AKP iktidarının on üç yıllık süre içerisinde konuşulacak çok yönü vardır ama Sayın Bostancı’nın Hükûmete yönelik kimi eleştirileri bir AKP Grup Başkan Vekili sıfatıyla burada cevaplandırması da yasama-yürütme ayrımının da farkında olmadığını göstermektedir. Esas bilgi eksikliği olan Sayın Bostancı’dır. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök, tutanaklara geçmiştir.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

B) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, 15/12/2015 tarihinde İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş ve arkadaşları tarafından, basın üzerindeki antidemokratik uygulamalar, basın-yayın faaliyetlerinin önündeki engeller, ifade özgürlüğünün yasal olarak güvenceye alınması, tutuklu gazetecilerin durumunun ve yasal çerçevelerinin araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak Genel Kurulun 15 Aralık 2015 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, öneri hakkında, ikinci olarak, aleyhinde olmak üzere İstanbul Milletvekili Sayın Arzu Erdem konuşacaktır.

Buyurun Sayın Erdem (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır Sayın Erdem.

ARZU ERDEM (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekilliği görevinizde başarılar diliyorum, hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.

Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde zırhlı araç geçişi sırasında 3 polisimiz şehit olmuştur, 2 polisimiz de yaralanmıştır. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine sabır, yaralı polislerimize de acil şifalar diliyorum. Büyük Türk milletimizin başı sağ olsun.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce bilim alanında Nobel Ödülü alan ilk Türk Bilim Adamı olan Sayın Aziz Sancar’ı tıp ve bilim dünyasına yapmış olduğu bu mühim katkıdan dolayı da yürekten tebrik etmek istiyorum. Başarılarının devamını diliyorum.

Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu basın özgürlüğü araştırma önergesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, basın özgürlüğü, görüş ve düşünceleri basın ve yayın yoluyla açıklayabilme ve yayabilme hakkıdır. Özgür basın, demokratik sistemin korunması ve güçlendirilmesinde de son derece önemlidir. Örneğin, gazeteler veya televizyon önemli bir filtre görevini görmektedir. Gazetelerdeki özgür habercilik ve eleştirel bakış anlayışı ancak doğruları göstermektedir. Gazeteler bizim yani insanoğlunun günlük ibadeti gibidir; okuruz, öğreniriz ve özgürce analiz yaparız. Böylece milletimiz, özgür iradesiyle değerlendirir ve karar verir.

Günümüzde, cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk şaibesi hepimizin yüreğinde, vicdanında yatmaktadır, zihnimizde de hâlâ durmaktadır. Benim hissettiğimi eminim ki burada oturan tüm milletvekili arkadaşlarım da hissetmektedir. İşte, tam burada, yolsuzluk iddialarının aydınlığa kavuşması noktasında, gerçeğin ortaya çıkması noktasında basının devreye girme zamanıdır, basının görev alma zamanıdır.

Bakınız, bugün, basının görev yapması ve aziz milletimizin haber alma hakkı engelleniyor. Basın özgürlüğüyle ilgili tartışmalardan da anlaşılacağı gibi, kanunlar Cumhurbaşkanına ve AKP’ye uygulanmamaktadır. Bütün yandaş medya yazıyor, televizyonda bütün AKP temsilcileri ve yazarları konuşuyor. Onlara neden hukuk işlemiyor? İşin doğrusu anlamakta da zorlanıyoruz.

Demokratikleşmenin ve adaletin sadece Hükûmet programından ibaret olduğunu da görmekteyiz. Aslında basın özgür ama hangi konuda özgür? Muhalefete hakaret etme konusunda Türk basını özgür. Sıkıntı yok, mahkeme yok, herkes muhalefete hakaret edebilir. Türk milletine, devletine saldıran terör örgütlerini destekleme konusunda da Türk basını özgür, yine mahkeme yok, yine ceza yok. Buradan da anlaşılacağı gibi yandaş basın olarak gayet özgürler.

Sayın milletvekilleri, bugün Türkiye'de basın açıkça tehdit edilmekte, çoğu medya kanalı ve gazete basın hürriyeti konusunda yanlı bir politika izlemek zorunda bırakılmaktadır. Gazetecilik mesleğine sansür, yayın içeriklerine müdahale, manipülasyon ve yayını durdurma olarak tanımlanırken, pratikte yaşananların, diğer boyutunda ise meslekten kovulma, tasfiye edilme, kanal kapatma, yasal baskılar neticesinde tutuklama gibi kavramlarla da karşılaşmaktayız. AKP’ye yakın yandaş medya, her türlü hakaret, tehdit, şantaj özgürlüğüne sahiptir. Bu demek oluyor ki, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere AKP yetkililerine bulaşmayacaksınız. Gördüğünüz her türlü usulsüzlük ve yolsuzluk olaylarını da yazmayacaksınız. Aksine, Cumhurbaşkanı ve AKP yetkililerine ne kadar yakın olursanız, onların ne kadar doğru söylediğini söylerseniz ve yazarsanız her seferinde ödüllendirilirsiniz ve hatta yüceltilirsiniz. Maalesef bunları yaparsanız özgürsünüz, yapmazsanız özgür değilsiniz. Bunlara uymayan, AKP’ye güzelleme yapmayanların iki seçeneği var: Ya teslimat ya yargı. Bu da demek oluyor ki basının üzerinde kurulmuş bir korku imparatorluğu söz konusudur. Ülkemizde ne yazık ki doğru ve şeffaf haber yapanlar bedelini ağır ödemekte. Bu algı da hepimizin zihnine yerleşmiştir. Ya yanlı bir politika izleyeceksiniz ya da Silivri’yi ziyaret edeceksiniz. Yani özetle iktidara dokunma yanarsın. Bu korku imparatorluğu başta basın olmak üzere iş dünyasına, bürokrasiye, siyasi çevrelere ve hatta sosyal medya üzerinden paylaşımlar yapan gençler de bile tedirginlikler oluşturmakta.

AKP döneminde zorunlu sansürün artması sonucunda Türk basını özgürlük sıralamasında her geçen gün daha geriye gitmektedir. Bugün Türkiye basın özgürlüğünde 197 dünya ülkesinin 134’üncü sırasındadır.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz uluslararası camiada da basın özgürlüğü kısıtlamaları konusunda suçlanmaktadır. Maalesef her zeminde ve çok uzun zamandan bu yana ülkemiz basın özgürlüğü konusunda özgür değil kategorisinde gösteriliyor. Bunu kabullenmek mümkün değil, hiçbirimiz için mümkün değil ve eğer Türkiye demokratik bir hukuk devletiyse basının özgür olması zorunludur. Eğer Türkiye demokrasisini geliştirmek istiyorsa, ileri demokrasiye taşımak gibi bir iddianın sahibiyse öncelikle ifade özgürlüğünün, en geniş kapsamlı hâliyle basın özgürlüğünün önündeki tüm kısıtlamaların kaldırılması gerekmektedir. Ancak bu sorun çözülmez ise uluslararası camiada suçlanmamızı engellemeyen bu süreç devam eder.

Türkiye, basın özgürlüğü konusunda geri kalmış ülkelerin, her anlamda bizimle mukayese bile kabul edilmeyecek ülkelerin arasında gösterilmekte. Bunu bir onur, bir gurur meselesi yapmamız gerekiyor hep birlikte. Bu noktada sorumluluk öncelikle iktidar partisinin. Türkiye’yi, Türk milleti adına yöneten AKP Hükûmetidir ve sorumluluk da kendilerinindir. Anayasa’nın 138’inci maddesi der ki: “Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez. Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” ”Kimse müdahale edemez.” derken biliyoruz ki bugün ağır müdahaleler yapılmakta; haberi yapan basın-yayın organları veya basın-yayın mensupları ağır bedeller ödemekte.

Basın özgürlüğü, elbette ki “Basın özgürlüğünü savunuyoruz.” diyerek millî menfaatleri ayaklar altına almak demek de değildir, yani millî menfaatlerin oluşturulması adına devletin ciddi bir yapılanmaya gitmesi gerekmektedir. Daha fazla hamleyle millî basın özgürlüğümüz daha sağlam temeller ile daha güçlü hâle getirilmelidir. Millî basın millî menfaatleri savunur.

Ülkenin kalkınması ve itibarının artması adına çalışmalar yapmak Türk milletinin asli görevidir. Türkiye’nin bütün kazanımlarının korunması noktasında iradeye öncülük yapan Milliyetçi Hareket Partisi bu değerlerin korunması için mücadele etmektedir ve mücadele etmeye devam edecektir. Türk demokrasisinin bugün geldiği noktayı geriye götürmeye kimsenin gücü yetmeyecektir.

Sözlerime son verirken, dinimizin getirdiği ölçüler nispetinde, iş hayatında doğruluk ilkesi ışığında çalışmamak kul hakkını ihlal demektir. İşte yanlı haber yapan “havuz medyası” olarak adlandırdığımız medya kuruluşlarının her bir temsilcisine ve muhalif medyayı baskı altına alan ve korkuyla sindirmeye çalışanlara bu sözü hatırlatarak, kul hakkının Allah katında affının olmayacağını da belirtmek isterim.

Saygılarımla.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdem.

Öneri hakkında, üçüncü olarak, lehinde olmak üzere Muş Milletvekili Sayın Ahmet Yıldırım konuşacaktır.

Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan Vekiline de yeni görevinde başarılar diliyorum, hayırlı olsun.

Evet, basın özgürlüğü açısından Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanmış olması şüphesiz utanç vericidir ancak basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü meselesi cumhuriyet tarihiyle yaşıt bir meseledir. Cumhuriyetin her döneminde tutuklu gazeteciler ve katledilen gazeteciler oldu ancak hiçbir zaman AKP dönemindeki kadar siyasallaşmış bir yargı tarafından basın kıskaç altına alınmadı. Bu yönüyle de iktidar baskısı altında, onun cenderesi içerisine almaya çalışılan, sadece iktidarın doğrularını dile getirmeye çalışan, iktidarın yanlışlarının üstünü örtmekle görevlendirilen basın gerçekliğiyle cumhuriyet tarihi, hiçbir zaman böyle bir ibret verici olaya tanıklık etmedi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, şu anda Genel Kurula CHP’nin getirmiş olduğu araştırma önergesi şüphesiz çok önemlidir ancak CHP’nin önergesinde yazıldığı üzere, özellikle basın özgürlüğü önündeki engellerin istatistiki rakamlara indirgenmeyecek kadar derinlikli ve büyük bir problem alanına sahip olduğunu ifade etmek isterim. Buradaki istatistiki rakamlardan çok, ifade özgürlüğünün en önemli göstergelerinden birinin hakikatin tartışılmasının engellenmeye çalışılmasıdır. Bugün ülkemizdeki durum bunun yani hakikatin tartışılmasının çok ötesine geçmiş bir gerçekliğe tekabül etmektedir. Hükûmet, ideolojik aygıtları zor aygıtları olarak halkın üstünde her geçen gün dozajı artan bir biçimde kullanmaktadır. 90’lı yıllarda özellikle Kürt illerinde sadece tutuklanmayan, katledilen gazeteci sayısının 30’un üzerinde olduğunu ifade edecek olursak, bugün, Kürt illerinde bir savaş gerçekliğini, kirli savaş gerçekliğini, yüzyıllık ret, inkâr ve asimilasyon politikalarını dile getirmeye çalışan muhalif basın üzerindeki baskılar yaygınlaşmış, ülkenin tamamını sarmış ve muhalif basının tamamı hedef hâline getirilmiştir.

SAİT YÜCE (Isparta) – Nasıl Kürt ili oluyor? Neye göre?

AHMET YILDIRIM (Devamla) - Açık katliam girişimlerinin yapıldığı ve yapılmaya devam edildiği bir yerde meseleyi sadece ifade özgürlüğü mevzusunda tutmak gerçeklerin tarifi açısından hafif kalmaktadır.

Evet, CHP’nin getirdiği önergenin girişinde yazdığı üzere, gerek düşüncenin oluşturulması gerekse açıklanması açısından basın şüphesiz en önemli araçlardan biridir. Size basının neden bu kadar AKP iktidarı döneminde cendere altına alındığına dair tarihten ders niteliğinde bir örnek aktarmak isterim: Vietnam Savaşı’nın bitmesinin, sonlanmasının veya bitirilmek zorunda bırakılmasının en önemli araçlarından biri savaşın kirli yüzünün tüm çıplaklığıyla basın aracılığıyla dünya kamuoyuyla paylaşılması olmuştur. Bu yönüyle de, gerek Orta Doğu’da sürdürülen gerekse kürdistan’da sürdürülen kirli savaşın gerçeklerinin dile getirilmesini istemeyen AKP iktidarı öncelikle basını hedef hâline getirmiştir. Bu yönüyle, özellikle Can Dündar ve Erdem Gül, özellikle Orta Doğu’daki savaşın kirli bir mecraya çekilmesine hizmet eden bir çalışmayı, AKP ve saray gladyosu çalışmasını ifşa ettikleri için siyasal yargı tarafından bugün içeriye atılmışlardır.

Bu yönüyle de Hükûmetin bugün görevlendirdiği ve Kürt şehirlerine sürmüş olduğu paramiliter, yüzü maskeli güçlerin bölgede yaptıkları vahşetin duyulmaması için basına bu kadar saldırılmaktadır. Bölgede yapılan toplumsal gösterilerde, protesto eylemlerinde ilk olarak basın mensuplarına saldırılmasının nedeni de bölgedeki gerçekliğin kamuoyuyla paylaşılmasından duyulan korkudan başka bir şey değildir. Bütün toplumsal gösterilerde, demokratik protesto eylemlerinde ilk saldırılan, hatta kurşunlara bile hedef olan ve gözaltına alınan, tutuklanan kişilerin basın mensuplarının olması manidardır.

Biz de buradan soruyoruz: Basın mensuplarının dile getirdiği gerçekliklerden neden bu kadar korkuyorsunuz, neyi saklama telaşı içerisindesiniz ki basının kamu görevi sizi bu kadar korkutmaktadır? Aynı şekilde, bugün işlenen savaş suçu kanıtları olan ve bu belgeleri yayınlayan gazeteciler o gün değil, bir seçim süreci sonrasında, yani aylar sonra tutuklanıyor. Soruyoruz: Saklamakla gerçeklerin üstünü kapatabileceğinizi mi zannediyorsunuz?

Burada hazır bulunan bütün arkadaşlara sesleniyorum: Gözlerinizi özellikle bugün Kürt şehirlerinde yapılan vahşete kapatmakla bütün Meclisin bileşeni olarak tarihsel sorumluluğumuzdan kaçabileceğimizi mi sanıyoruz? Bu ateş sadece bölgede yaşayanları değil, bir bütün olarak hepimizi yakarak genişleme potansiyeli gösteriyor ve her geçen gün bölgede toplumsal olarak büyük bir duygusal kırılma ve kopuş yaşanıyor.

Yine, belirtmek isteriz ki orada kurşunlarla öldürülen sadece Kürt genci, Kürt anası, Kürt çocuğu değildir; her birimizden bir parça insani değer yargılarımızın öldürüldüğünü, her birimizden bir parça evrensel değer yargılarından alıp götürdüğünü de ifade etmek isterim.

Bu konuda gerçekliklere havuz medyası üzerinden kanmış arkadaşlara da Nietzsche’nin küpe niteliğindeki şu sözünü hatırlatmak isterim: “Doğrular karşısında kanmışlıklar yalanlardan daha tehlikeli düşmanlardır.” “Doğrular karşısında kanmışlıklar yalanlardan daha tehlikeli düşmanlardır.” Kanmış olmak haklı bir gerekçe değildir. Siz gözünüzü gerçeklere kapattınız diye güneş batmış olmaz. Sadece gözünüzü kapatarak dünyayı kendinize karartmış olursunuz.

Hendek meselesi üzerinden, özellikle bugün uygulanan ve neredeyse bir faşizme tekabül eden uygulamaların hiçbir demokratik ülkedeki gerçeklikle ilgisi olmayacağını, demokratik bir devletin güvenlik reflekslerinin bu şekilde gelişmeyeceğini ifade etmek isterim. Her şeyi hendeğin arkasına saklayarak bir gerçeklikten kurtulamayız. Bu senenin, 2015’in başında, 14 Ocakta Cizre’de 12 yaşında ki Nihat Kazanhan katledilirken Cizre’de hendek yoktu. Veya ağustos ayının başında Ağrı’da 14 ve 16 yaşındaki 2 fırıncı çocuk katledilirken Ağrı’da hendek yoktu. Veya 28 Ağustos 2009’da 7 yaşındaki Ceylan Önkol Tapantepe Taburundan atılan bir bombayla paramparça edilirken yaşadığı köyde hendek yoktu. Veya 28 Aralık 2011 yılında Roboski’de 35 çocuğumuz katledilirken hendek yoktu.

Bugün sosyal medyaya bir buçuk saat önce düşen bir husus çok dikkat çekicidir. Özellikle sosyal medyadan Sur içine girmeye çalışan bir tankın görüntülerinde sivil evler ve camilere atılan tank ateşli silahlarını ibretle izliyoruz. İki dakikalık bir görüntüde, tankın çevresindeki askerî yetkililerin veya görevlilerin kahkahaları altında tankla camiler bombalanmakta, sivil evler bombalanmaktadır.

AHMET DEMİRCAN (Samsun) – 3 polis ölmüş sen ondan bahset…

AHMET YILDIRIM (Devamla) - Basının bu gerçeklikleri dile getirmesinden duyduğunuz korkuyu anlayabiliriz…

AHMET DEMİRCAN (Samsun) – 3 polis şehit olmuş sen hala toptan tüfekten bahsediyorsun ya! 3 polis şehit olmuş.

AHMET YILDIRIM (Devamla) - Ancak şunu ifade etmek isterim ki gerçekliklerden bir yere kadar kaçabilirsiniz ama gerçeklikler er geç yakaladığında suçluların sığınabileceği ne ilahi ne de dünyevi bir mekân kalmaz.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) – 3 şehitten kaçtığınız gibi!

AHMET YILDIRIM (Devamla) - Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Öneri hakkında dördüncü ve son konuşmacı olarak, aleyhinde olmak üzere Gaziantep Milletvekili Sayın Şamil Tayyar’ın söz talebi vardır.

Sayın Tayyar…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) –Sayın Başkan, Ali Ercoşkun, Bolu.

BAŞKAN – Sayın Ali Ercoşkun, buyurun.

Süreniz on dakikadır.

ALİ ERCOŞKUN (Bolu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi grup önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri saygıyla selamlıyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – CHP’nin, CHP’nin. Bilmeden çıkınca böyle oluyor, biraz ciddiyet. Hangi önerge üzerine konuştuğunu bilmiyor.

ALİ ERCOŞKUN (Devamla) – Özür diliyorum.

CHP’nin grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Tabii ki bütçe görüşmeleri öncesinde, bugün gerçekleştirdiğimiz oturumda, değişik konularda tüm siyasi partilerin grup önerilerini Meclisin teamülleri gereği gündeme alıp konuşuyoruz. Her grubun önerisine saygımız sonsuz ama yaşanan olaylar, yaşanan meselelerle alakalı toplumun hafızasında oluşan meseleleri de burada net bir şekilde görmek lazım. Evet, hepimizin içi yanıyor. Bu içimizi yakan olayların sebeplerini, sonuçlarını milletimiz net bir şekilde tahlil ediyor ve ortaya koyuyor. Netice itibarıyla burada, eğer bugün vefat eden 3 şehidimizi anmadan meseleleri ortaya koyarsak bir kısmını eksik bırakmış oluruz.

Diğer taraftan, yaşanan olayların, PKK terörüyle katledilen insanları, bölgede yaşanan gelişmelerin muhakkak ki milletimizin sağ duyusuyla, iradesiyle hep birlikte üstesinden geleceğiz.

Ben, CHP grup önerisinin aleyhinde olduğumuzu bir kez daha belirtir ve Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ercoşkun.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Sayın Özkan Yalım’ın sisteme girdiğini görüyorum.

Sayın Yalım? Yok herhâlde.

Değerli milletvekilleri, birleşime kırk beş dakika ara veriyorum.

Kapanma saati: 19.29

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.18

BAŞKAN: Başkan Vekili Mehmet Akif HAMZAÇEBİ

KÂTİP ÜYELER : Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Zihni AÇBA (Sakarya)

------0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 14’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

4.- AK PARTİ Grubunun, bastırılarak dağıtılan 1 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına alınmasına; Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile gündeminin belirlenmesine ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 15/12/2015 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince, grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

               Mehmet Naci Bostancı

    Amasya

                                                                                                   AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Bastırılarak dağıtılan 1 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına alınması;

Genel Kurulun;

15 Aralık 2015 Salı günkü (bugün) birleşiminde bir saat süreyle sözlü soruların görüşülmesini müteakip başkaca bir işin görüşülmemesi,

16 Aralık 2015 Çarşamba günkü birleşiminde 14.00-24.00 saatleri arasında,

17 Aralık 2015 Perşembe günkü birleşiminde ise saat 14.00’te toplanarak 1 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

1 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin 17 Aralık 2015 Perşembe günkü birleşiminde tamamlanamaması hâlinde Genel Kurulun haftalık çalışma günlerinin dışında 18 Aralık Cuma günü saat 14.00’te toplanarak; bugünkü birleşiminde gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesi ve 1 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;

Yukarıda belirtilen birleşimlerde gece 24.00'te günlük programın tamamlanamaması hâlinde günlük programın tamamlanmasına kadar,

Çalışmalarını sürdürmesi,

22 ve 29 Aralık 2015 ile 5, 12, 19 ve 26 Ocak 2016 Salı günkü birleşimlerinde bir saat sözlü soruların görüşülmesini müteakip diğer denetim konularının görüşülmemesi ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin görüşülmesi,

16, 23 ve 30 Aralık 2015 ile 6, 13, 20 ve 27 Ocak 2016 Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesi,

22 ve 29 Aralık 2015 ile 5, 12, 19 ve 26 Ocak 2016 Salı günkü birleşimlerinde 15.00-20.00 saatleri arasında,

23, 24, 30 ve 31 Aralık 2015 ile 6, 7, 13, 14, 20, 21, 27 ve 28 Ocak 2016 Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde 14.00-20.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin lehinde ve aleyhinde olmak üzere söz talepleri vardır.

Lehinde olmak üzere ilk söz Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç’a aittir.

Buyurun Sayın Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ grup önerisinin lehinde söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Diyarbakır’da şehit olan polislerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Yaralı polislerimize de acil şifalar diliyorum. Terörü bir kez daha bu kürsüden lanetliyorum.

Sayın Başkanım, size de hayırlı olsun diyorum, başarılar diliyorum.

AK PARTİ grup önerisi ocak ayı sonuna kadar çalışma takvimimizi belirliyor. Buna göre, bugün sözlü soruların bitimine kadar çalışmamızı sürdüreceğiz. Çarşamba günü 1 sıra sayılı Kanun yani Geçici Bütçe Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine başlanmasını öneriyoruz ve çalışma saatlerinin de 14.00’te başlayıp 24.00’e kadar devam etmesini öneriyoruz çarşamba günü için. Perşembe günü ise yine geçici bütçe kanunu tasarısının görüşmelerine devam edilmesini ve çalışma saatlerinin de 14.00’te başlayıp bitimine kadar devam etmesini öneriyoruz. Çalışmalarımızın perşembe günü bitmemesi hâlinde geçici bütçe kanununun görüşmelerine cuma günü de devam edilmesini ve cuma günü de yine saat 14.00’ten bitimine kadar çalışılmasını öneriyoruz.

Grup önerimizde ocak ayının sonuna kadar çalışma saatlerimiz de belirleniyor. Salı günleri çalışma saatlerimiz 15.00-20.00 şeklinde olacak, çarşamba ve perşembe günleri ise 14.00-20.00 saatleri arasında çalışılmasını öneriyoruz. Her hafta salı günlerini de yine önceki yasama dönemlerinde olduğu gibi denetim konularına ayırıyoruz ve salı günleri her hafta bir saat sözlü soruların görüşülmesi olacak.

AK PARTİ grup önerisini yüce Meclisin takdirlerine sunuyor, hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tunç.

Öneri hakkında ikinci söz, aleyhinde olmak üzere Siirt Milletvekili Sayın Kadri Yıldırım’a aittir.

Buyurun Sayın Yıldırım. (HDP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

KADRİ YILDIRIM (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Tabii, şimdiye kadar yapılan konuşmalar ve öneriler, yapılan değerlendirmeler içinden geçmekte olduğumuz hassas süreçle çok yakından alakalıdır. Bilindiği gibi, 24 Temmuz 2015 tarihinden itibaren yeniden başlayan çatışmalı süreç günümüze kadar yüzlerce polis, asker, korucu, sivil ve gerillanın hayatına mal olmuştur; hepsine öncelikle Allah’tan rahmet diliyorum.

Bu süreç boyunca çok sayıda mabet, cenaze ve kabir insani olduğu kadar İslamiyle de asla bağdaşmayan birtakım saldırılara maruz kalmıştır. Bütün bu uygulamaların, Kürtlerin ana dille eğitim ve üniter yapı içerisinde meşru hak talepleriyle ilgili doğrudan veya dolaylı bir irtibatı bulunmaktadır.

Bakın, Amed’den başlamak istiyorum. Özellikle “Amed” diyorum veya “Amid” çünkü bin yıl önce bu şehrin adı “Amid” idi, daha sonra Kürtler kendi telaffuzlarına göre bunu “Amed” olarak okumaya ve yazmaya başladılar. Bakın, 1156 yılında Amid’de doğan Seyfüddin bu şehirde doğduğundan dolayı “el Amidî” nisbesini almıştır.

Şimdi, Amid’deki Sur ve Silvan ilçeleri tarihî açıdan büyük önem taşıyor. Bakın, 1071 tarihinde Alparslan ve güçleri Malazgirt kapılarına dayandıkları zaman, Silvan’da ve Diyarbakır’da Kürt Mervani hanedanı hâkimdi ve Alparslan bu hanedandan Bizanslılara karşı bir yardım talebinde bulundu ve Mervani Kürt hanedanı 10 bin kişilik seçkin askeriyle bu davete olumlu bir şekilde icabet etti. Burada dikkat çeken husus şudur: Kürt Mervani hareketinin göndermiş olduğu 10 bin kişilik asker o sırada Diyarbakır’ın surlarını korumakla görevli olan ve kısmen de Silvan’ı korumakla görevli olan en seçkin, en güzide askerlerdi ve hepsi de Kürt’tü. Bakın, Malazgirt Savaşı’nda destanlaşan bu Kürt ve Türk kardeşliğini işleyen sayısız Arapça ve Farsça kaynaklardan iki tanesinin ismini söyleyeyim: Bir tanesinin yazarı Kürt’tür ve eserinin adı Târihu İbn-i Ebü’l-Heyca. Öbürünün yazarı Türkmen’dir, Sıbt İbnü’l-Cevzî’dir, onun da bu konuyu işlediği eserin adı Mir’âtü’z-Zamân yani zamanın aynası. Dolayısıyla, 12’nci yüzyıla geldiğimizde aynı Selçukluların başka bir kolu, Kürtlerin 1071 yılında göstermiş oldukları vefaya bir vefayla karşılık verdiler ve tarihte ilk Kürdistan eyaletini Selçuklular kurdu, 16 vilayetten oluşuyordu. Özellikle, “ecdadımız” dediğimiz Selçukluların ve Osmanlıların tarihini okursak bunu çok rahat bir şekilde görürüz. Aynı eyaletler, “Kürdistan” adıyla kurulan 5 tane eyalet Osmanlı Devleti tarafından kurulmuştur. İşte, “ecdadımız” dediğimiz, işte, “ecdadımız” dediğiniz Selçuklular ve Osmanlılar 5-6 tane Kürdistan eyaletini Kürtlere verdiler, bu hakkı tanıdılar, ana dillerine de karışmadılar. Fakat aynı ecdat olan Moğollar Cizre’yi işgal ettiklerinde ve yirmi yedi gün bu işgali sürdürdüklerinde Cizreliler kendi tarihlerinde ilk kez Moğollara karşı hendek kazdılar ve yirmi yedi gün boyunca direndiler. Şimdi, burada ben özellikle AK PARTİ iktidarına şunu söylemek istiyorum. Bakın, “Hendeklerden hepimiz şikâyetçiyiz.” diyorsunuz.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Kazdırmayın, niye kazıyorsunuz?

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – Peki, ecdadımız olan ve her fırsatta “ecdadımız” deyip iftihar ettiğiniz Selçukluların ve Osmanlıların Kürtlere ana dille eğitim hakkını ve üniter yapı içerisinde bir statü hakkını, onların tanımış olduğu bu hakları tanıyın, yirmi dört saat içerisinde o hendekler kapatılacaktır. Kapatılmazsa ben bu partiden istifa ederim. Yeter ki siz bu iki tane temel hakkı tanıyın.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Yok, demek ki siz kazdınız ve kapatma yetkisini kendinizde görüyorsunuz.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – O kadar yetkiniz varsa…

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – Sonra söylersiniz itirazlarınızı, sonra itirazınızı söylersiniz.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – Demek ki kazan sizsiniz, bu bir itiraftır.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Şimdi söyleyin kapatsınlar, bu kadar kişi niye öldü? Bu kadar kişi neden ölüyor, bir eleştirin?

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – İkincisi: Bu süreç içerisinde onlarca mabet tahrip edildi, cemevi ve camiler dâhil olmak üzere. Bakın, ben size Kur’an’dan bir ayet okuyacağım, orijinalinden. İlahiyatçı olanlarınız varsa dinlesinler. Bakara Suresi’nde diyor ki:

(Hatip tarafından Bakara Suresi’nin 114’üncü ayetikerimesinin okunması)

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – Yani “Allah’ın mabetleri olan mescitlerini tahrip eden ve orada Allah’ın zikrini engelleyenden daha zalim kim olabilir.” [AK PARTİ sıralarından alkışlar(!)] Bakın, bir saniye, bir saniye. Bakın, bu ayette sözü edilen bir mabet vardır, Yahudilerin mabedi. Rum kralı kendi döneminde -İslam’dan önce- bu Yahudi mabedini Kudüs’te tahrip ediyor ve bunun üzerine İslam’da benzerlerinin yaşanmaması için bu ayet nazil oluyor. Ha, diyeceksiniz ki: “Biz diyoruz ki bunu PKK tahrip etti veya yaktı.” PKK de diyor ki: “Devlet.” Ben de diyorum ki, gelin bir hakikatleri araştırma komisyonu kuralım, bu hakikatleri araştırma komisyonu kimin yaktığını tespit etsin, beraber kınayalım. Varsanız buna beraber bu komisyonu kuralım Meclisin içerisinde.

HASAN BASRİ KURT (Samsun) – Hadi be!

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – Cemevi dediğimiz zaman akla Aleviler geliyor, Aleviler dediğimiz zaman akla Hazreti Ali ve onun yaşantısı geliyor. Bakın, Başbakanımız Sayın Davutoğlu ve Cumhurbaşkanımız yeri geldiğinde “Biz Hazreti Ali’nin yolundayız.” diyorlardır ve demişlerdir. Bakın size bir anekdot arz edeyim. Bu anekdotun yazılı olduğu kaynak Seyyid Kutup’un El-Adalet’ül İctimâiyye fi’l İslam yani İslamda Sosyal Adalet. Orada Seyyid Kutup -biliyorsunuz, İhvanü’l Müslimin’in kendi dönemindeki en önde gelen liderlerinden bir tanesi- diyor ki: “Hazreti Ali Kufe halkından şöyle bir teklif aldı: Kufe halkı Hazreti Ali’ye ‘Ey İmam, gel, biz senin için Kufe’de bir saray yaptırdık ve o sarayın adını da El-Kasr’ül Ebyad yani Beyaz Saray yani Ak Saray koyduk. Siz ancak böyle bir saraya layıksınız, böyle bir saray da ancak size layıktır.’ dedi ama İmam Ali ne dedi?...”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – İlave süre veriyorum Sayın Yıldırım, sözlerinizi tamamlamanız için.

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – “...Bana böyle bir Beyaz Saray, Ak Saray lazım değil; siz bana Kufe halkının yaşadığı en yoksul mahalle hangisiyse orada bir ev bulun, orada yaşayacağım.” Dolayısıyla, Hazreti Ali’nin reddettiği o şaşalı sarayı göz önünde bulunduralım, bir de söylediklerinizle yaptıklarınızın birbirini tutmadığı saray anlayışını göz önünde tutalım. Kim Hazreti Ali’nin yolundadır, kim onun yolunda değildir ortaya çıksın.

CAHİT ÖZKAN (Denizli) – Fakir sofralarını Sayın Cumhurbaşkanımız çok iyi bilir, oralara da uğrayın ara sıra.

KADRİ YILDIRIM (Devamla) – Sonra cenazelere uygulanan muamele... Bakın, Hazreti Peygamberden şöyle bir rivayet var: “...”(X)

Peygamber (AS) müsle yani cenazenin uzuvlarını kesme, gözünü çıkarma, kulağını kesme vesaire, bundan şiddetle nehyetmiştir. Bedir Savaşı’nda 70 müşrik askerini defnederek onları kurda kuşa yem olmaktan kurtarmıştır. Ve bu müsle olayına, cenazeyle oynama ve cenazeyi tahrip etme olayına diyor ki: “…”(x) İsterseniz kuduz bir köpek olsun, ona bile uygulamayın. Ve şu enteresan hadisini de söylüyor: “Ben Peygamber olmama rağmen eğer bu müsleyi bu cenazelere uygularsam öbür dünyada Allah aynısını bana yaptıracaktır.” O kadar önemli bir şey. Dolayısıyla, kürdistanda bugün yaşanmakta olan cenazelere saygısızlık, cenazelerin uzuvlarını kesmek, cenazelerin sırtına veya karnına basarak poz vermek, hatta hatta daha evvel yaşandığı gibi kulaklarını keserek birbirlerine hediye etmek tam manasıyla bir cahiliye âdetidir…

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Siz bunları nereden uyduruyorsunuz?

KADRİ YILDIRIM (Devamla) - … bir insanlık ve İslamiyet’in dışında olan bir uygulamadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KADRİ YILDIRIM (Devamla) - O hâlde sizin bunu kınamanız lazım, sizin bunun hesabını sormanız lazım. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) – Biz önce teröristi kınıyoruz, sonra da bunu yapanları kınarız.

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, teşekkür ediyorum.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, kıymetli hatibi dinledik…

BAŞKAN – Biraz yüksek sesle Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Yerimden konuşabilir miyim?

BAŞKAN – Sistemi açalım, evet oradan konuşun.

Buyurun Sayın Bostancı.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

33.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Siirt Milletvekili Kadri Yıldırım’ın AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Kıymetli hatibi dinledik. Böyle bir dil ve üslupla yapılacak her tür konuşmaya bir kere her şeyden evvel saygımızı beyan etmek isterim. Zaten Meclisteki olması gereken atmosfer de budur.

Cenazelere saygı meselesine gelince: 1990’lı yıllarda maalesef Türkiye’de çok dramatik olaylar yaşandı, cenazelere saygısızlık olayları da görüldü. Bütün bunlar daha sonraki dönemlerde yaşanmadı. Belki tek tük hadiseler olmuş olabilir. Burada arkadaşlar Hacı Birlik olayını zikredeceklerdir. Bu olaya ilişkin soruşturma yapılıyor ve kimin, niye o şekilde davrandığına ilişkin her şey açığa çıkartılacaktır. Kesinlikle devlet güçlerinin terörle mücadelesinde, kim olursa olsun, karşıdaki insan ne olursa olsun cenazesine saygı göstermek devletin boynunun borcudur ve devlet kesinlikle bunu yapmaktadır. Kural dışı, hukuk dışı uygulamalar söz konusu olduğunda da bunların üzerine gitmek yine devletin boynunun borcudur.

İkinci mesele, bu saray meselesi, Hazreti Ali’nin yolu meselesi: Ak saray, Sayın Tayyip Erdoğan’ın, Cumhurbaşkanının evi değildir, sarayı değildir; bu milletin sarayıdır. Mülkü de değildir. Bu, bütün milleti sembolize eden bir yer olarak, kolektif kimliğin ifadesi olarak kurulmuş bir yapıdır. Buna ilişkin her türlü değerlendirme dile getirilebilir, eleştirilebilir ama orası milletin evidir. Bugün Sayın Tayyip Erdoğan, yarın bir başkası orada bu milleti temsil ederek hizmet etmeye devam edecektir.

Fakir fukara meselesinde de, Sayın Cumhurbaşkanının hayatı ve tarzı ortadadır.

Çok teşekkür ediyorum, sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

Öneri hakkında…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Baluken…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Bostancı’ya herhangi bir sataşma olmadan söz verdiniz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Açıklama için.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Bostancı da, şu anda cenazelere uygulanan insanlık dışı yöntemlerle ilgili herhangi bir sorun olmadığını dile getirdi; dolayısıyla bu konuda bize de söz hakkı vermeniz lazım. Ola ki, milletvekilleri bilmiyorlarsa bu konuda Meclisin bir duyarlılık içerisine girmesi lazım; o nedenle Sayın Bostancı’ya verdiğiniz gibi yerimizden söz hakkı istiyorum.

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, bugün başlangıçtan itibaren ne kadar demokratik bir şekilde Genel Kurulu yönetmeye çabaladığımı sizlerin takdirine sunuyorum. Böyle olduğu hâlde “Sayın Bostancı’ya hak etmediği hâlde söz verdin.” şeklinde bir eleştiri yöneltiyorsunuz bana. Ben, bunu üzüntüyle karşılıyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Amacım sizi itham etmek değil Sayın Başkan, hani o gerekçeyle ben de söz istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Baluken, sizin söz istemeniz için bir başka grup başkan vekilini örnek göstermenize gerek yok. Siz söz talebinizi…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Aynı gerekçe olduğunu ifade ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hayır, Sayın Bostancı aslında sataşma nedeniyle bir söz isteyecekti, ben mikrofonu açınca sataşma nedeniyle kürsüye gelip söz istemekten vazgeçti, öyle yorumladım, bu söz hakkını yerinden kullandı. Yoksa bir başka nedenle söz vermiş değilim.

Ayrıca yerinden söz talep eden grup başkan vekilimize elbette söz verebilirim ama önce gerekçenizi ben dinleyeyim. Yani Sayın Bostancı’ya söz verme nedenimi açıkladım. Siz de eğer talep gerekçenizi söylerseniz bu talebinizi değerlendireceğim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Grubumuz adına kürsüden konuşma yapan sayın hatip, şu anda yaşanan çatışmalı süreçle ilgili Kürt illerinde hepimizin rastlamış olduğu cenazelere yönelik işkenceler ve insanlık dışı uygulamalarla ilgili Genel Kurula bilgilendirme yaptı ancak Sayın Naci Bostancı bu yapılan bilgilendirmenin doğru olmadığını, bir tek olay üzerinden HDP’nin bu meseleyi gündemleştirdiğini söyleyerek milletvekillerinin bu konuda doğru bilgi edinme hakkını bizce yanlış yere yönlendirmiştir.

BAŞKAN – Yerinizden size çok kısa bir söz veriyorum Sayın Baluken.

Buyurun efendim.

34.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu konu üzerinden böyle bir tartışma yaratmak, bir siyasi polemiğe girmek gibi bir derdimiz yok. Normalde, eminim ki buradaki 550 milletvekilinin tamamı, bir insan öldüğü zaman o insanın üzerindeki hükmün ve hukukun kalktığına dair, kalemin sadece Yaradan’a ait olduğuna dair bir fikir birliği, bir vicdan birliği içerisindedir. Ancak bizim seçim bölgelerimizde sürekli olarak karşılaştığımız cenazelere yönelik insanlık dışı uygulamalar var. Bu konuyla ilgili Meclisten bir duyarlılık istemek, bu konudaki hak ihlalleriyle ilgili, insanlık dışı uygulamalarla ilgili bütün siyasi partilerden bir hassasiyet istemek kadar doğal bir şey olamaz. Sayın Bostancı’nın bir tek Hacı Birlik şahsında ifade ettiği o uygulamalar hemen hemen her birimizin seçim bölgesinde her gün yaşanıyor. Hacı Birlik’in cenazesinin Şırnak sokaklarında zırhlı araçlar arkasında sürüklenmesi kamuoyuna yansıdığı için belki sizler farkına vardınız ama aynı uygulama Varto sokaklarında Ekin Van şahsında bir kadın cenazesinin işkence edilerek çırılçıplak teşhir edilmesine kadar gitti. Ardahan’da, Ağrı’da, Bingöl’de ölü ele geçirilen gerillaların cenazelerine ayaklar basılarak fotoğraflar çektirmek suretiyle, sosyal medyaya pozlar vererek devam ettirildi. Bismil’de ateşli silahla orada yaşamını yitirmiş olan gençlerin kafası gövdesinden ayrılacak şekilde devam etti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Yine, Suriye’de, Rojava’da yaşamını yitiren YPG savaşçılarının, bu topraklara ait olan çocukların cenazelerinin kendi memleketlerine gelmesinin önüne konan engelle devam ettirildi. Yani sayısız örnek verebiliriz. Burada herkesin şunu netleştirmesi gerekiyor: Eğer bu cenazelere karşı uygulanan insanlık dışı yöntemlerle ilgili her birimiz bir fikir birliği içerisindeysek bu Meclisin mutlaka bu uygulamalarla ilgili net tavır ortaya koyması, siyasi partilerin de bu konuda özellikle yerelde bu uygulamaları yapanlara karşı çok net uyarılarda bulunması gerekiyor. Bunun hem insani hem vicdani hem ahlaki hem hukuki hem siyasi bir gerçeklik, bir realite, bir doğru olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Baluken. Evet, tutanaklara geçmiştir.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

B) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

4.- AK PARTİ Grubunun, bastırılarak dağıtılan 1 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına alınmasına; Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile gündeminin belirlenmesine ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Şimdi öneri hakkında üçüncü söz hakkı, lehinde olmak üzere, Ankara Milletvekili Sayın Şenal Sarıhan tarafından kullanılacaktır.

Sayın Sarıhan buyurun, süreniz on dakika.

ŞENAL SARIHAN (Ankara) – Değerli Başkan, değerli kâtip üyesi arkadaşlarım ve sevgili vekil arkadaşlarım; biraz önce konuşan arkadaşımızın arkasından, daha doğrusu AKP’nin grup önerisinden sonra biz de bu öneriye ilişkin görüşlerimizi ifade edeceğiz.

Arkadaşlarımız önümüzdeki süreç içindeki bütün çalışma düzeninin esas olarak Geçici Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinden yürütülmesini istiyorlar; hemen hemen bütün çalışma sürecini buna hasretmek, bununla değerlendirmek istiyorlar.

Elbette bütçe temel konulardan biridir ve bu konunun da görüşülmesi bir gerekliliktir ancak bugün içinde bulunduğumuz koşullar, bu sabahtan bu yana sürmekte olan, daha doğrusu, toplantımızın başladığı saatten itibaren sürmekte olan konuşmaların esasına baktığımızda ya da altını çizmemiz gereken hangi nokta olduğunu araştırdığımızda, ülkemizin bugün bir yangın yeri olduğu saptamasıyla karşı karşıya kalıyoruz. Ben, gerçek böyle mi, bunu biraz rakamlarla sizinle paylaşmak istiyorum.

Şimdi, ülkemiz bir yangın yeri çünkü ülkemizde yaşam hakkı ciddi bir tehdit altında. Somut örnekleri bilgilerinize sunmak isterim: Bu süreç içinde yani son on bir aylık süreç içinde 214 kişi yargısız infazda yaşamını yitirmiş, 19 kişi faili meçhul cinayetin kurbanı olmuş, 445 kişi operasyonlarda yaşamını yitirmiş, 21 kişi silahlı çatışmada, 138 kişi bombalı saldırıda, 1.172 kişi iş kazasında, 29 askerimiz intihar ederek -askerlik görevini yapmakta iken- 259 kadınımız da uğradığı kadına yönelik şiddet sonucunda ve 23 de çocuğumuz çocuk olarak uğradıkları şiddetle yaşamlarını yitirmişler.

Şimdi, önümüzde ciddi bir konu duruyor. Bu ciddi konu nedir? Yaşam hakkı konusunda ülkemizde çok önemli bir sorunun olduğudur. Bu sorunu çözmek gibi bir görevin Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde durduğudur.

Şimdi, birkaç örnek daha vermek istiyorum yine ülkemizdeki tabloyu anlatabilmek için. Ülkemizde, ne yazık ki uzun zamandan beri mücadele ettiğimiz işkence ve kötü muamelenin ortadan kaldırılması konusunda ciddi ihlaller hâlâ sürmektedir. Meclis Cezaevleri Araştırma Komisyonunun yaptığı saptamalara göre, cezaevlerinde şu anda 141’i çocuk olmak üzere 1.469 kişi mağdur edilmiş durumdadır. Özür dilerim, bu gözaltındaki mağduriyet, cezaevlerindeki mağduriyet değil.

Genç ve çocuk olmak üzere, altını çizerek söylüyorum, genç ve çocuk olmak üzere 2014 tarihinde 665’i çocuk 11.021 kişi gözaltına alınmış, 130’u çocuk 1.273 kişi tutuklanmış ve açılan davalar sonucunda da Avrupa’da “İddianame başarısı” diye anılan yani bir savcının açmış olduğu davaların ne kadarında başarılı olduğuna işaret eden rakamlarda Türkiye’nin başarısı yüzde 50 olarak belirlenmiştir. Yani açılmış olan davaların yüzde 50’si yanlış açılmış davalardır, beraatle sonuçlanmış davalardır. Japonya’da bu rakam yüzde 89’dur arkadaşlar, savcı başarı oranı yüzde 89’dur.

İçinde bulunduğumuz durum yaşama hakkının ihlal edildiği kadar genel güvenlikle ilgili haklarımızın, özgürlüklerimizle ilgili haklarımızın da ciddi bir ihlalle karşı karşıya kaldığını bize göstermektedir.

Bugün arkadaşlarımızın yine yaptıkları konuşmalarda geçen basın özgürlüğü ya da biz bunu daha net adıyla söyleyelim, düşünceyi açıklama, ifade özgürlüğü konusundaki önemli ihlallerin bir örneğini vermemiz gerekirse 4’ü yazı işleri müdürü olmak üzere 32 gazeteci arkadaşımız cezaevindedir. Bu arkadaşlarımız herhangi bir biçimde silahlı bir örgütle, silahlı bir eylemle suçlanmış arkadaşlarımız değildir. Esas olarak kalemleri sebebiyle, yazdıkları düşünceleri nedeniyle suçlanmış olan arkadaşlarımızdır.

Ayrıca, inanç özgürlükleri yönünden de -daha önceki konuşmamızda da, İnsan Hakları Günü yaptığım konuşmada da işaret ettim- ülkemizde ne yazık ki çifte standartlı bir uygulama hâkimdir ve özellikle Alevi kesimin ve özellikle gayrimüslim cemaatlerin inanç özgürlükleri konusunda ciddi tehditler, ciddi sınırlamalar vardır. Bununla ilgili herhangi bir düzenleme de hep yasa torbalarında bekletilmiş ve buradan bir türlü çıkıp yaşamın içine geçirilememiştir.

Yine daha önce AKP’nin birlikte davrandığı ve bugün “paralelci” diye anılmakta olan grubun da uğradığı mağduriyetin esas olarak inanç özgürlüğü ihlali noktasında değerlendirilmesi gerektiği düşüncesindeyim. Bu noktada da ciddi ihlaller vardır.

Şimdi, dedik ki: Yaşam hakkımız güvence altında değil, özgürlüklerimiz güvence altında değil. Bir başka noktaya işaret edeceğim. Acaba Türkiye'de cezaevleri, sınırlarını sadece cezaevi kapıları arkasına mı gizliyor yoksa cezaevlerinin kapıları bütün bir Türkiye’yi ve özellikle de güneydoğudaki illerimizi mi kapsıyor? Buna hemen bakalım: Diyarbakır’da 8 ilçemizde 32 kez sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş, Mardin’de 3 ilçede 9 kez sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş, Şırnak’ta 2 ilçede 7, Hakkâri’de 1 ilçede 4, Muş Varto, Batman ve Elâzığ’ın Sason ve Arıcak ilçeleri olmak üzere birer kez sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş. Bugün de Sur’da sokağa çıkma yasağı olduğunu hepimiz biliyoruz. Sokağa çıkma yasağından İnsan Hakları Derneğinin yaptığı araştırmalara göre 1 milyon 300 bin kişi mağdur olmuş durumda. Şimdi, düşününüz değerli arkadaşlar, sokağa çıkma yasağını hangi amaçla yapıyoruz? Bugün “hendek” sözünü çokça kullandık. Bir hendek de olsa karşınızda, elinde silahları olan bir terör eylemcisi de olsa devlete düşen görev kendisinin mevcut yasaları içinde ve uluslararası yasalar çerçevesinde eylemciye karşı hukuka uygun davranma zorunluluğudur. Şimdi, bu konuda bizim imza atmış olduğumuz çok sayıda sözleşme var, bunları kısaca anımsatmak istiyorum: Birleşmiş Milletler Hukuk Dışı, Keyfî ve Kısa Yoldan İnfazların Etkin Biçimde Önlenmesi Soruşturmasının İlkeleri’ne İlişkin -1983 tarihli- Sözleşme, Birleşmiş Milletler Kanun Adamlarının Zor ve Silah Kullanmalarına İlişkin -1990 yılındaki kabul edilmiş- İlkeler, “Jordan Kuralları” dediğimiz terör ortamında dahi uyulması gereken ilkeler ve Birleşmiş Milletler Olağanüstü Durumlarda ve Silahlı Çatışma Halinde Kadınların ve Çocukların Korunmalarına İlişkin Bildiri, bütün bu sözleşmelerin belli kuralları vardır. Bu kurallar çerçevesinde güvenlik gücünü kullanan devlet organlarının herhangi bir biçimde can almaya ya da özgürlükleri kısıtlamaya, özgürlükleri ihtiyacın dışında, ölçütün dışında kısıtlamaya hakları yoktur. O hâlde bugün biz güneydoğudaki iller yönünden baktığımızda, Mardin yönünden, Diyarbakır yönünden baktığımızda halkın genişletilmiş bir hapishane içinde olduğu gerçeğini de kolayca görebiliriz.

Bir başka problemimiz yargı alanındaki problemdir. Bu sabah bizim grubumuzu “Suruç Aileleri İnisiyatifi” adıyla Suruç’ta çocuklarını yitirmiş olan, 33 çocuğunu yitirmiş olan aileler, anneler, babalar, kardeşler, çocuklar ziyaret ettiler ve dediler ki: “Biz hâlâ yitirmiş olduğumuz insanların otopsi raporlarına bile ulaşamadık, otopsi raporları bize verilmiyor.” Hangi nedenle verilmiyor? Soruşturmanın gizliliği nedeniyle verilmiyor. Sorarım sevgili arkadaşlar, burada aramızda hukukçu arkadaşlarımız var: Bir otopsi raporunda nasıl bir gizlilik olabilir? Ve gizliliğin ihlal edildiği gerekçesiyle böyle bir raporu vermemek insanlara eziyet etmektir. Ben hayretle dinledim, diyor ki çocuk: “Ben annemin nasıl öldüğünü öğrenmek istiyorum ya da annemin telefonunu almak istiyorum, acaba son ana kadar nelerle uğraştı, kimi aradı, bunu bilmek istiyorum.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlamanız için ek süre veriyorum Sayın Sarıhan.

ŞENAL SARIHAN (Devamla) – “Ben annemin son kalanlarına” ya da “Oğlumun son kalanlarına ulaşmak istiyorum.” diyor. Şimdi soralım: Nasıl bir yargıyla karşı karşıyayız? Bugün terörden bahsediyoruz, terörün önlenememiş olmasından bahsediyoruz. Peki, biz Suruç olayının gerçeğini bulmazsak, bu faillerin üzerine gitmezsek, bunların isimleri içindeki “İslam” sözcüğüne kanarak onların birer cani olduğunu kabul etmez ve gerektiği gibi araştırmazsak biz ülkemizde terörü nasıl engelleyeceğiz değerli arkadaşlar? Tabii ki Ankara’da da katliam olacak ve aynı şey… Dün akşam da Ankara katliamını araştırmakta olan avukat arkadaşlarımla birlikteydim. Aynı zamanda oradaki demokratik kuruluşlarımızın kurmuş olduğu böyle bir inisiyatif, hukukçu inisiyatifiyle birlikte çalıştım. Bu sabah ne dinlemişsek ailelerden, dün akşam da avukat arkadaşlarımız aynı şeyleri anlattılar. “Soruşturma gizli deniliyor ve gizli soruşturma nedeniyle bize bilgi, belge verilmiyor.” dediler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ŞENAL SARIHAN (Devamla) – Oysa, bir davada savcının, avukatın, yargıcın hep birlikte çalışması gerekir.

Evet, burada sözümü bitirmek istiyorum.

Bu tablo varken, bu sorunları çözmemiz gerekirken bu sorunları yok sayarak yol alabileceğimiz umudunda değilim.

Hepinize saygı ve sevgi sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sarıhan.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, bir hususu arz edebilir miyim eğer izin verirseniz, bir cümle.

BAŞKAN – Sayın Gök, dinliyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, burada Parlamentoda bir yasama faaliyetini hep beraber sürdürüyoruz. Yürütme organı orada ama sabahtan beri Hükûmeti temsil eden sayın bakanlar bir tek konuşmacıyı dahi dinlemediler. Oraya gelenlerin tayin istekleri, başka, torpil istekleri mi konuşuluyor bilmiyorum ama Hükûmetin yasama organına karşı olan bu saygısızlığının derhâl sona erdirilmesi gerekir. Burası ciddi bir müessesedir. Lütfen sayın bakanlar Meclise karşı ciddi ve samimi davransınlar.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Bakanlarımıza “saygısız” diyemezsiniz. Şu anda hanımefendilere saygısızlık ettiğinizin farkında mısınız?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

Şimdi, öneri hakkında dördüncü söz hakkı, aleyhinde olmak üzere Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay tarafından kullanılacaktır. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Akçay, süreniz on dakikadır.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlarken, öncelikle, Meclis Başkan Vekilliği görevini üstlenen Sayın Hamzaçebi’ye üyeliği görevinde başarılar diliyorum ve bu görevi de hakkıyla, tarafsız, objektif ve en iyi şekilde yürüteceğine de yürekten inanıyorum. Başarılar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, zaman zaman bu kürsüden bazı hatipler çeşitli görüşlerini dile getirirken bazı hususlara tepki gösteriliyor, görüş serdediliyor bütün partiler tarafından, başta iktidar partisi olmak üzere, Hükûmet olmak üzere. Fakat, bazı açık meydan okumalarda ve bir hükûmetin, devleti yönettiği iddiasındaki bir hükûmetin veya bir iktidar partisi grubunun çok açık bir şekilde görüşünü serdetmesi gereken durumlarda da çok manidar bir şekilde bir sessizlik görüyoruz. Ya sükût ikrardan geliyor ya kafaları, görüşleri, politikaları bu konuda net değil. Daha henüz ülkenin o derin, kaotik meseleleri hakkında billurlaşmış, berrak fikirlere ve politikalara sahip olmadıklarını düşünüyorum.

Bu kürsüde bin yıl evvelki birtakım hadiselere anakronizm yoluyla, saptırma yoluyla birtakım yorumlar yapılıyor ve günümüze çıkarımları getiriliyor, yapılıyor ve ondan sonra eğer örgütün hendekler kurmasındaki gerekçeleri, talepleri karşılanırsa bunların zaten yirmi dört saat içinde kaldırılacağı ifade ediliyor ve teminat veriyor, kefalet, teminat gösteriyor kendisini fakat Hükûmetten bir cevap yok. Yani, açıkça bir terör örgütü adına sözler verildiğini görüyoruz ve “Terör örgütünün talepleri karşılanırsa bunlar kaldırılır.” diyor. Ancak, Hükûmet kös dinliyor yani resmen kös kös oturuyor ve dinliyor, dinlediği de şüpheli sohbet ettikleri ifadesiyle.

KADRİ YILDIRIM (Siirt) – Ben Kürtlerin taleplerinden bahsettim.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Şimdi, çağdaş demokrasilerde, değerli arkadaşlar, din, etnisite ve mezhep üzerinden hukuku tanımlayamayız. Cumhuriyet ve demokrasilerde yurttaşlık hukuku vardır ve hukuk üzerinden etnik ve mezhepsel tanımlama bizi ancak Orta Doğu’nun kaotik yapısına götürür ve çağdaş demokrasi ve evrensel hukuktan da alabildiğine uzak düşeceğimiz aşikârdır.

Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığına, birliğine, temel değerlerine açık saldırılar ve sataşmalar nedeniyle sessiz kalınırken aman sakın ha Başbakan için en küçük bir eleştiri getirmeyin, getirirseniz bütün grup ayağa kalkıyor, Hükûmet ancak o zaman cevap veriyor veya Sayın Cumhurbaşkanıyla ilgili bir eleştiri geldiğinde. E, peki sizin sadece göreviniz AKP Grubu olarak veya Hükûmet olarak Başbakana veya Cumhurbaşkanına bir sataşma olduğunda cevap vermek mi? Sabahtan beri tartışmalar oluyor, şehitler veriliyor, insan kayıpları oluyor, 10 binlerce, 100 binlerce göç hadisesi yaşanıyor ve diyoruz ki: Hükûmet bu konularda Meclisimizi aydınlatsın, vatandaşı, halkı aydınlatsın. Terörle mücadele mi ediyor yoksa birtakım mahfillerde yine eski, 7 Haziran öncesi gibi gündüz külahlı gece silahlı çözüm süreci politikası mı devam ediyor, bunu milletimizin bilmeye hakkı vardır.

Bu hatırlatmayı yaptıktan sonra, tabii, devlet yönetmek, Hükûmet yönetmek kolay bir iş değil fakat mevcut Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının yönetim anlayışı şahsi ve keyfî bir yönetime dayandığı için hukuktan ve ülkeyi kurumlarıyla, kurallarıyla yönetmekten fevkalade uzak bir hâle düşüyor. İnanın değerli arkadaşlar, Türkiye'nin şu anda yaşadığı çok ciddi kaotik sorunların en başlıca temellerinden biri iktidar sahiplerinin ülkemizi kurumlarıyla, kurallarıyla yönetmeyişi, sadece şahsi ve keyfî yönetim anlayışını dayatma gayretindendir. Türkiye'yi kimin yönettiği belli değil. Geçtiğimiz gün yine bu Rusya’yla ilgili bir hadisede ekonomiden sorumlu Sayın Bakan Elitaş bir yerde konuşma yapıyor, cümle aynen şöyle “Sayın Başbakanımızın tavsiyesi ve Cumhurbaşkanımızın talimatı üzerine…” diyerek devam ediyor. Bu ne demektir değerli arkadaşlar? Bir Hükûmetin Bakanına Sayın Başbakan tavsiyede bulunuyor, Cumhurbaşkanı talimatta bulunuyor.

Şimdi, Başbakanlık Genelgesi çıktı geçtiğimiz günlerde, 2015/13 sayılı, bütün atamalar Başbakan uhdesinde toplanıyor. Dedik ya Türkiye kurumlarıyla, kurallarıyla yönetilmiyor. Yönetenler arasında birbirine güven kalmamış, sonra birbirlerine çift başlılıktan bahsediyorlar, ondan sonra da sistemi değiştirmek gerektiğinden, sistemi buna göre uydurmak gerektiğinden. Yani mevcut sisteme kendisi uyma ihtiyacı, gereği duymuyor da sistemi kendi keyfî, çift başlı, kişisel hırslara veya iktidar amacına taşıyan bir yönetime sevk etmek istiyor. Bu atama genelgesi dahi işte bu birtakım iç çekişmelerin, gerek Cumhurbaşkanlığı gerekse Kabine üyeleri arasındaki gizli bir çekişmenin neticesidir. Genelgeyi okuyan ve diğer Kabinenin nasıl teşkil edildiğini bilen arkadaşlarımız bunu göreceklerdir.

2012/15 sayılı yine bir Başbakanlık Genelgesi var. Kira, satış, irtifak hakkı gibi birtakım işlemleri Başbakanın uhdesine alan bir genelge, hâlâ yürürlükte. İki üç defa yine sorduk: Ya bunu kim yürütüyor; Başbakan mı, eski Başbakan mı? O da belli değil.

Ve neticede bir bütçe sürecini yaşıyoruz. Değerli arkadaşlar, yarın geçici bütçe gelecek. Şimdi, biz, tabii Milliyetçi Hareket Partisi olarak ve muhalefet partileri olarak da ciddiye alıyoruz. Bütçe çok ciddi bir faaliyettir, bir hükûmet faaliyetidir, aynı zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisi faaliyetidir fakat iktidarın, bu bütçeyi hazırlayıp Türkiye Büyük Millet Meclisine sunmak durumunda olan iktidarın aynı ölçüde, aynı ciddiyetle ele almadığını görüyoruz. Geçici bütçe beklerken garip bir metin geldi. Çok özür diliyorum, bakkal defteri dahi daha derli topludur değerli arkadaşlar. Gelir-gider hesapları yok. Borçlanma var mı, yok mu? Çünkü öyle kalemler var ki mevcut 2015 bütçesinin çok çok üstünde harcamayı ilk üç ayda yapacak. Peki, geri kalanı nasıl karşılayacaksınız? Gelir üzerinde bir tahmininiz var mı? Gelir üzerinde de bir tahmin yok.

Efendim, üç aylık gelirini tahmin edemeyen bir hükûmet olur mu değerli arkadaşlar? Şu anda Türkiye Maliye Bakanlığı değil üç aylık, değil aylık, değil haftalık, günlük dahi gelirlerini az çok tahmin edebilecek bir durumda. Eğer siz bu gelir tahminini yapmıyorsanız, yapamıyorsanız ya sizi beceriksizlikle itham etmemiz lazım ya da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akçay, konuşmanızı tamamlamanız için ek süre veriyorum.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Baluken…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın grup başkan vekili konuşması sırasında…

BAŞKAN – Mikrofonu açayım, sesiniz iyi gelmiyor buraya. Oradan alayım talebinizi.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın grup başkan vekili konuşması sırasında, partimizin bir terör örgütü adına söz verdiğini, güvence verdiğini, dolayısıyla bu yaşanan süreçle ilgili de direkt sorumluluk atfeden bazı cümleler kullandı. Onlara, müsaade ederseniz, bir cevap vereyim.

BAŞKAN – 69’uncu maddeye göre söz istiyorsunuz.

Buyurun Sayın Baluken.

İki dakika süre veriyorum.

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

9.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın AK PARTİ grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Grubumuz adına konuşan sayın hatibi bütün milletvekilleri cankulağıyla dinlediler. Tarihsel bir realiteden bahsetti. Yani Selçuklu’dan, Osmanlı’dan günümüze kadar Kürtlerin ana dil hakkı ve statüsüyle ilgili Anadolu ve Mezopotamya topraklarında, Türkiye ve Kürdistan topraklarındaki mevcut tarihî gerçekliği burada ifade eden bir konuşma yaptı. Şu anda, ısrarla, bizim söylediğimiz hususu da bir türlü anlamak istemiyorsunuz. Bölgenin genelinde yaşanan temel sorun, Kürtlerin öz yönetim talepleriyle ilgili, kendi kendilerini yönetme talepleriyle ilgili, ana dilde eğitim hakkı talepleriyle ilgili. Maalesef, Hükûmetinizin de, tıpkı diğer hükûmetler gibi, açmış olduğu bir savaşın olduğuna işaret etti ve oradan hareketle de bir durumu, bir tespiti bu kürsüden tekrar dile getirdi.

Yani “Ana dilde eğitim hakkına karşı değilseniz, Kürtlerin statüsüyle ilgili savaş aygıtlarıyla cevap vermeyecekseniz, bu meseleyi tıpkı iki buçuk yıl boyunca yaptığınız gibi demokratik, siyasi çözümle ele almayı düşünürseniz bu hendekler kapanır.” dedi. Burada, ne kimse adına verilmiş bir söz var ne de ifade edilmiş bir güvence var.

Dolayısıyla hem tutanaklara geçmesi hem de milletvekillerinin bu hususu doğru bilmesi gerekir.

Ben ifade etmiştim, tekrar ifade edeyim: O hendeklerin başında bekleyen gençlerin çoğunun babaları 90’lı yıllarda faili meçhul cinayetlerde katledildiler ve şu anda da kendilerine yönelik ağır bir saldırı olduğunu, katliam tehlikesi altında olduklarını ifade ediyorlar. Bununla ilgili demokratik siyasetin herhangi bir çözüm üretmediğini ısrarla söylüyorlar. Gelin, bu durumu birlikte kaldıralım. Demokratik siyasi çözümün kanallarını açalım, müzakere, diyaloğun kanallarını açalım. Var olan bu savaş konseptini çekip rasyonel bir akılla tekrar sorunlarımızı masada halletmeye çalışalım diyorum.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

B) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

4.- AK PARTİ Grubunun, bastırılarak dağıtılan 1 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına alınmasına; Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri ile gündeminin belirlenmesine ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince, gündemin “Sözlü Sorular” kısmına geçiyoruz.

Sayın milletvekilleri, “Sunuşlar” bölümünde belirttiğim Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sayın Sema Ramazanoğlu’nun birlikte cevaplandırmak istediği sözlü soru önergelerini okutuyorum:

IX.- SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Gaziantep Milletvekili Canan Candemir Çelik’in, koruyucu aile sistemi ile ilgili verilere ve koruma altında bulunan çocukların eğitimine ilişkin sözlü soru önergesi (6/1) ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                                                                               Canan Candemir Çelik

                                                                                         Gaziantep

1) Dezavantajlı nüfus gruplarının durumunun iyileştirilmesi ve sosyal içermenin sağlanmasına yönelik öncelikli politika ve önlemler nelerdir?

2)          Toplumsal cinsiyet eşitliği için elverişli ortamın sağlanması adına Bakanlığınız bünyesinde ne tür faaliyetler gerçekleştirilmektedir?

3)          Bakanlığınız bünyesinde bulunan sosyal yardımların türleri nelerdir ve hangi kurumlar tarafından yapılır?

2.- İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca’nın, sosyal yardım programları ile suça sürüklenen çocuklara yönelik çalışmalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/2) ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Tülay Kaynarca

İstanbul

1)        Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesinde yürütülen sosyal yardım programlarından kaç kişi faydalanmaktadır?

2)        Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının suça sürüklenen ve suçun mağduru çocuklara yönelik geliştirilen projeleri var mıdır?

3)        Bakanlığınız yoksul veya engelli öğrenciler için eğitim desteği sağlamakta mıdır?

4)        Sosyal yardım alan vatandaşlarımız için ne tür kolaylıklar sağlanmıştır?

3.- İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca’nın, çocuklara ve engellilere yönelik hizmetlere ilişkin sözlü soru önergesi (6/3) ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Tülay Kaynarca

İstanbul

1)        Çocuk evleri ve sevgi evleri uygulamalarıyla ne amaçlanmıştır ve bu uygulamadan faydalananların sayısı ne kadardır?

2)        Sokakta çalışan ve ailesince ihmal edilen çocukları desteklemek adına Bakanlığınız bünyesinde ne tür uygulamalar vardır?

3)        Engelli çocuğu olan çalışan anneler için özel bir düzenleme var mıdır?

4)        Engelli aylığı ne kadardır ve kimler alabilir?

4.- Gaziantep Milletvekili Canan Candemir Çelik’in, çocuk koruma hizmetlerine ilişkin sözlü soru önergesi (6/4) ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Canan Candemir Çelik

        Gaziantep

1)        Çocuk Destek Merkezlerinde kalan çocuklara ve ailelerine yönelik psikososyal desteği amaçlayan uygulama ve politikalarınız nelerdir?

2)        Ülkemize düzensiz göç yoluyla gelen ve uluslararası koruma talebinde bulunan refakatsiz çocuklar hakkında uygulanan koruyucu ve destekleyici tedbirler nelerdir?

3)        Çocuk Koruma Hizmetlerinde Koordinasyon Stratejisi uygulamasıyla ne amaçlanmaktadır? Projenin son durumu hakkında bilgi verebilir misiniz.

5.- Gaziantep Milletvekili Canan Candemir Çelik’in, koruyucu aile sistemi ile ilgili verilere ve koruma altında bulunan çocukların eğitimine ilişkin sözlü soru önergesi (6/5) ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Canan Candemir Çelik

        Gaziantep

1) Bakanlığınızın uyguladığı koruyucu aile sistemi nasıl işlemektedir ve aile ve çocuk rakamlarındaki son durum nasıldır?

2) 2014 ve 2015 yılları itibarıyla şartlı eğitim ve şartlı sağlık yardımlarından faydalanan kişi sayısı ne kadardır?

3) Kuruluşlarınızda koruma ve bakım altında bulunan çocukların eğitim seviyeleri ne durumdadır, bu çocuklar spor ve sanat alanlarında desteklenmekte midir?

6.- İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca’nın, kadına yönelik şiddetle mücadele ile şehit yakınları ve gazilere yönelik hizmetlere ilişkin sözlü soru önergesi (6/6) ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Tülay Kaynarca

İstanbul

1) Kadına yönelik aile içi şiddetle mücadele kapsamında ne tür politika ve tedbirler uygulanmaktadır?

2) Töre ve namus cinayetlerini önlemek amaçlı ne tür tedbirler alınmaktadır?

3) Şehit yakınları ve gaziler için uygulanan sosyal hizmet faaliyetleriniz nelerdir?

7.- İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca’nın, uyuşturucu ile mücadele konusunda yapılan çalışmalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/7) ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Tülay Kaynarca

İstanbul

1) Uyuşturucuyla mücadele konusunda Bakanlığınız ne tür çalışmalar yapmaktadır?

2) Suriye'den savaş nedeniyle göç etmek zorunda kalan ailelerin çocuklarının eğitim sistemine entegrasyonunu amaçlayan politikalarınız nelerdir?

3) Bakanlığınıza bağlı kurum ve kuruluşlarda bakım ve koruma altında bulunan çocuklar için istihdam hakkı tanınmakta mıdır?

8.- İstanbul Milletvekili Ravza Kavakcı Kan’ın, sosyal yardımlara ilişkin sözlü soru önergesi (6/8) ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Ravza Kavakcı Kan

İstanbul

1) Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesindeki sosyal yardımların millî gelire oranı ne kadardır?

2) Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesindeki sosyal yardımlar içerisinde eğitime ne kadar pay ayrılmaktadır?

3) Bakanlığınız sosyal harcamalar için ne kadar kaynak ayırmıştır?

4) İhtiyaç sahibi aileler için Bakanlığınız herhangi bir program uygulamakta mıdır?

9.- İstanbul Milletvekili Ravza Kavakcı Kan’ın, evde bakım hizmetleri ile engellilere yönelik çalışmalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/9) ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Ravza Kavakcı Kan

İstanbul

1) Evde bakım hizmetyle ilgili sunulan yardımlar nelerdir ve bu hizmetten faydalanan vatandaşlarımızın sayısı ne kadardır?

2) Son on yılda evlat edindirmeyle ilgili yaşanan gelişmeler nelerdir?

3) Engellilerin sosyal yaşama katılımını sağlamak için ne gibi destekler sağlanmaktadır?

4) Engelli vatandaşlarımızın kamuda ve özel sektörde istihdamını sağlamak için Bakanlığınız bünyesindeki faaliyetleriniz nelerdir?

10.- İstanbul Milletvekili Ravza Kavakcı Kan’ın, kız çocuklarının eğitimi ile ailenin korunmasına yönelik çalışmalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/10) ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Ravza Kavakcı Kan

İstanbul

1) Engelli ve yaşlı vatandaşlarımız için Bakanlığınızın sağladığı destekler nelerdir?

2) Bakanlığınız bünyesinde kız çocuklarının okula devamını sağlayacak proje ve programlar var mıdır?

3) Yurtdışında da örneklerinin yoğun olarak yaşandığı ailenin desteklenmesini amaçlayan doğum yardımı programı ülkemizde var mıdır?

4) Sosyal ve kültürel dokudaki aşınmalara karşı aile yapısının ve değerlerinin korunarak gelecek nesillere sağlıklı biçimde aktarılmasını sağlamak üzere Bakanlığınız bünyesindeki ulusal politika ve stratejiler nelerdir?

11.- İstanbul Milletvekili Arzu Erdem’in, çocuk bakım evleri ve kadın sığınma evleri ile ilgili çeşitli hususlara ilişkin sözlü soru önergesi (6/83) ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda belirtilen sorularımın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sayın Sema Ramazanoğlu tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim. 03/12/2015

                      Arzu Erdem

                      İstanbul

1) Bakanlığınıza bağlı çocuk bakımevlerinde çalışan personeller için özel bir eğitim verilip güvenlik konusunda gerekli önlemler alınmış mıdır?

2) Türkiye'de geçimini sağlamak için çalışmak zorunda bırakılan çocuk sayısı kaçtır? Bu hususta Bakanlığınızın aldığı önlem ve tedbirler nelerdir?

3) 6360 sayılı Yasayla 5393 sayılı Belediye Yasası’nda yapılan değişiklikle kadın sığınmaevi açma yükümlülüğü olan belediyelerin nüfusu 50.000'den 100.000'e çıkarılmıştır. Haziran 2015 tarihi itibarıyla nüfusu 100.000'i aşan 201 belediye mevcutken şu an Türkiye'de toplam kadın sığınmaevleri sayısı kaçtır?

12.- Aydın Milletvekili Deniz Depboylu’nun, evlenme-boşanma istatistiklerine ve aile birliğinin korunmasına yönelik çalışmalara ilişkin sözlü soru önergesi (6/93) ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun cevabı

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. 4/12/2015

Deniz Depboylu

Aydın

Ülkemizdeki boşanma verilerinin değerlendirilmesine yönelik yapılan istatistik çalışmalarına göre mevcut evliliklerin 2001 yılında 91.994'ü sonlanmış, 2014 yılında bu sayı 130.913 olmuş, boşanmalar yüzde 42,3 artmıştır.

Toplumsal varlığımızın çekirdek yapısını oluşturan aile sisteminin huzur ve mutluluğunun korunması için, aile yapısını ve değerlerini tehdit eden sorunların çözümüne yönelik olarak yapılacak çalışmalar büyük önem taşımaktadır.

1) Türk milletinin aile birliğinin korunması için Bakanlığınız bir çalışma yapmış mıdır?

2) Şayet çözüme yönelik çalışma yapıldıysa nerede, hangi bölgelerde, kimlerle, hangi tarihte çalışmıştır?

3) Bu sorunun çözümü için kimler, hangi yöntemle, nasıl çalışmıştır?

4) Bir çalışma yapıldıysa çalışma sonuçları nedir?

5) Konuyla ilgili planlanan çalışmalar nelerdir?

BAŞKAN – Sözlü soru önergelerini cevaplandırmak üzere Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sayın Sema Ramazanoğlu’nu kürsüye davet ediyorum.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Bakana görevinde başarılar diliyorum.

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI SEMA RAMAZANOĞLU (Denizli) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, ben de size yeni görevinizde başarılar diliyorum.

BAŞKAN – Çok teşekkür ederim, sağ olun.

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizleri ve sizlerin şahsınızda aziz milletimi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce Diyarbakır’daki şehit polislerimiz için Allah’tan rahmet, ailelerine sabır; yaralılarımız için acil şifalar diliyorum. Terörü lanetliyorum.

Sayın Profesör Doktor Aziz Sancar’ı da milletimizi gururlandıran Nobel Ödülü alması vesilesiyle buradan tebrik ediyorum.

Bugün bana verilen süre içerisinde sözlü soru önergelerimi cevaplandırmaya çalışacağım.

İlk soru önergesindeki, AK PARTİ Gaziantep Milletvekili Canan Candemir Çelik’in (6/1) esas numaralı sözlü soru önergesindeki 1’inci sorunun cevabı: Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasa’da belirlenmiş sosyal devlet olma niteliğinin gereği olarak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından çok kapsamlı sosyal hizmet ve sosyal yardım programları yürütülmektedir. Bu sosyal yardım ve hizmet programlarının kapsamında öncelikli olarak yoksul, muhtaç, kimsesiz vatandaşlarımız bulunmaktadır.

Bakanlığımızın, sosyal içermenin sağlanmasına yönelik olarak yürütülen proje ve çalışmaları şu başlıklar hâlinde belirtilmektedir:

Ulusal yoksullukla mücadele stratejisinin hazırlanması, vaka yönetim sistemi, sosyal risk uyum analizi çalışmaları, merkez risk tespit ve teftiş sistemi, aile araştırmaları, bütünleşik sosyal yardım sistemi, Türk Kızılayı ve yerel yönetimler ile sosyal yardım verilerinin paylaşımının sağlanmasına yönelik entegrasyon çalışmalarının tamamlanması, Aile Sosyal Destek Programı (ASDEP), çocukların ailelerin yanında kalmasının sağlanması amacıyla yürütülen sosyal ekonomik destek programı, her türlü afet ve acil durumlardan etkilenenlere yönelik sosyal yardım ve psikososyal destek hizmetleri, Roman vatandaşlarımıza yönelik çalışmalar, madde bağımlılığıyla mücadeleye yönelik çalışmalar, şehit yakınları ve gazilere yönelik istihdam, mali destek ve ücretsiz seyahat imkânının sağlanması gibi çalışmalar.

Bu programların hukuki çerçevesinin ve kurumsal altyapısının oluşturulması yönünde mevzuatlar hazırlanarak, bu mevzuatlar doğrultusunda halkımıza hizmet veren kuruluşların hizmete açılması ve faaliyetlerini sürdürmesi çalışmaları yürütülmektedir.

Bakanlığımızın politika uygulamalarına ilişkin ayrıntılı bilgiler İnternet sitemizde yayınlanmaktadır.

2’nci sorunun cevabı: Toplumsal cinsiyet eşitliği için elverişli ortamın sağlanması adına Bakanlığımızca yürütülen sosyal yardım programlarından öncelikli olarak kadınların istifade etmesi sağlanmaktadır. Bu çerçevede, Bakanlığımız tarafından “politika”, “mevzuat” ve “farkındalık” başlıkları altında çok sayıda çalışma yürütülmektedir.

3’üncü sorunun cevabı: Bakanlığımız bünyesinde yürütülen sosyal yardım programları maddeler hâlinde şunlardır:

Eşi vefat etmiş kadınlara yapılan yardımlar, muhtaç asker ailesi yardımı, şartlı eğitim ve sağlık yardımları, genel sağlık sigortası priminin devlet tarafından ödenen tutarları, 2022 engelli ve yaşlılık aylığı ödemeleri, evde bakım aylığı ödemeleri, engelli öğrencilerin taşınma ödemeleri, ağır engellilerin özel bakım merkezlerinde bakım ödemeleri, öksüz ve yetim yardımı, muhtaç asker çocuğu yardımı, doğum yardımı, gelir getirici projelere yapılan ödemeler ve yakacak yardımı.

AK PARTİ İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca tarafından verilen (6/2) esas numaralı sözlü soru önergesindeki 1’inci sorunun cevabı: Sosyal yardımlardan, 2014 yılında 3 milyon 5 bin 898 hane ve 9 milyon 885 bin 637 hak sahibi yararlanmıştır; 2015 yılının ilk dokuz ayında ise 2 milyon 745 bin 213 hane ve 8 milyon 608 bin 968 hak sahibi yararlanmıştır.

2’nci sorunun cevabı: Bakanlığımıza bağlı 67 çocuk destek merkezi hizmet vermekte olup, bu merkezlerin 39 adedi suç mağduru çocuklara, 16 adedi suça sürüklenen çocuklara, 5 adedi sokakta yaşayan çocuklara ve 7 adedi de refakatsiz sığınmacı çocuklara hizmet vermekte ve refakatsiz sığınmacı çocukların korunma ve bakım altında bulunduğu merkezler haricindeki 60 çocuk destek merkezinde çocuk ve ailelere yönelik olarak Anka Psikososyal Destek ve Müdahale Programı uygulanmaktadır. Program kapsamında çocuk destek merkezine kabulü yapılan her çocuğa merkez müdürü tarafından bir meslek elemanı danışman olarak atanmaktadır. Danışman tarafından, ilk on gün içerisinde, çocuğa bireysel ihtiyaç ve risk değerlendirme formu doldurulmaktadır. Formda, çocuğun merkeze geliş şekli, geliş nedeni, çocuğun eğitim durumu, ailesinin ekonomik durumu, yaşadığı yer, arkadaş ilişkileri, fiziksel durumu, ruhsal durumu, madde kullanım durumu, istismar, suça sürüklenme, sokakta yaşam durumu, kişisel özellikleri, davranış sorunları ve ailevi özellikleri sorulmakta. Doldurulan form sonrası ortaya çıkan ihtiyaç ve risklere göre üçer aylık dönemde her bir çocuk için hedefler belirlenerek bu hedefler doğrultusunda çocuğa ve ailesine grup çalışmaları ve bireysel danışmanlık hizmetleri verilmektedir.

3’üncü sorunun cevabı: Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü tarafından vakıflar ve diğer kamu kurumları aracılığıyla yoksul ve engelli öğrencilere yönelik olarak çeşitli faaliyetler yürütülmektedir. Bunlar arasında eğitim materyali, şartlı eğitim yardımı, öğle yemeği, öğrenci taşıma, barınma ve iaşe yardımlarının yanı sıra ücretsiz ders kitabı, engelli öğrencilerin ücretsiz taşınması ve yurt yapım programları yer almaktadır.

4’üncü sorunun cevabı: Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü yoksul vatandaşlarımıza yönelik olarak yürüttüğü sosyal yardım programları ve proje destekleriyle ülkemizde yoksullukla mücadele alanındaki çalışmalarını sürdürmektedir. Bu çalışmaların bir yönünü de sosyal yardımların hizmet sunumunun geliştirilmesi oluşturmaktadır.

Sosyal Yardımlaşma Bilgi Sistemi (SOYBİS), Alo 144 Sosyal Yardım Hattı, E-Devlet Kapısı Sorgulama Hizmeti, Bütünleşik Sosyal Yardım Sistemi, Sosyal Yardım Mesaj Servisi ve Sosyal Yardım Kartı gibi uygulamalar hayata geçirilmiştir.

Örneğin, hâlihazırda Sosyal Yardım Kartı teslim edilen yaklaşık 2 milyon vatandaşımız mevcuttur. Sosyal yardım ödemelerini banka kuyruğuna girmeden, istedikleri zaman ATM’lerden çekebilmekte, istedikleri mağaza, market ve benzeri yerlerden gıda, giyim ve diğer ihtiyaçlarını karşılayabilmekte ve coğrafi koşullar, hava şartları, hastalık, yaşlılık, engellilik durumları gibi nedenlerle ödemelerini çekmeye gidemezlerse zamanında yardım ödemelerine erişebilmeleri için konutlarında ödemelerini alabilmektedirler.

AK PARTİ İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca tarafından verilen (6/3) esas numaralı sözlü soru önergesindeki 1’inci sorunun cevabı: Çocuk Evleri Sitesi ve Çocuk Evleri, korunma ve bakım altında bulunan çocukların aile modeline benzer bir ortamda yetiştirilerek çocuklara temel güven duygusunun kazandırılması ve geliştirilmesi için oluşturulmuş kuruluşlardır. Çocuk evleri, illerin sosyal ve kültürel açıdan uygun yerlerinde, en az 5 en fazla 8 çocuğun kalabildiği, tercihen okullara ve hastanelere yakın, aile ortamına uygun apartman veya müstakil yapılardan oluşmaktadır. Çocuk evlerinde çocukların toplumun içinde, toplumun gerçeklerini yaşayarak yetiştirilmeleri ve topluma kazandırılmaları amaçlanmaktadır. Ayrıca, toplu yaşamın beraberinde getirdiği olumsuzlukların azaltılması, kendine güvenen ve geleceğe umutla bakabilen çocukların yetiştirilmesi, “arkadaşlık”, “komşuluk”, “mahalle” gibi kavramlar ile toplumsal örf ve âdetlerimizi, ahlak ve değerlerimizi yaşayarak toplumla iç içe yaşamın gereklerinin öğrenilmesi ve toplumsal hayata etkin katılımı hedeflenmektedir.

1.043 çocuk evinde fiilen 5.288 çocuğumuza, 88 çocuk evi sitesinde fiilen 4.882 çocuğumuza hizmet verilmektedir.

2’nci sorunun cevabı: Sokakta risk altındaki çocukların tespit edilmesi ve uygun sosyal hizmet modellerinden yararlandırılması amacıyla illerde valilerimiz veya görevlendireceği vali yardımcılarımız başkanlığında ve Aile ve Sosyal Politikalar il müdürlüğü sekreteryasında ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının temsilcileri, yerel yönetimler ile üniversiteler ve bu alanda hizmet veren sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin katılımıyla bir komisyon oluşturularak, bu komisyonun takip ve denetiminde ilgili kurum temsilcilerinden oluşturulan ekipler tarafından alan taramaları yapılmaktadır.

Söz konusu çalışmalarda yapılan inceleme neticesinde, çocuk ve ailenin uygun bulunan sosyal hizmet ve yardımlara yönlendirilmesi temel hedef olmakla birlikte eğitim çağında olup okula devam etmeyen çocukların eğitim öğretim sistemine kazandırılması, eğitim çağını tamamlamış çocukların mesleki eğitime yönlendirilmesi, madde kullanan çocukların madde bağımlılığı tedavisine yönlendirilmesi, çocukların sokaktan çekilerek psikososyal destek hizmetlerinden yararlandırılması ve aile yanına döndürülmesine ilişkin çalışmalar ile çocukların ailelerine yönelik psikososyal destek ve bilinçlendirme çalışmaları yürütülmektedir.

Bakanlığımız sosyal destek programlarından birisi de Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğünce yürütülen Sosyal ve Ekonomik Destek Hizmetidir. Bu hizmet kapsamında sosyal ve ekonomik destek sağlanarak çocukların ailesi yanında bakımı sağlanmaktadır. Bu programdan 1 Ocak-30 Kasım 2015 tarihleri arasında 97.755 kişi yararlandırılmıştır.

Sosyal ve Ekonomik Destek Hizmetinden hâlen yararlanan 74.063 kişiye Kasım 2014 ayında nakdî yardım ödemesi yapılmıştır. Çocukların korunması ve desteklenmesi amacıyla çocuk eksenli olarak yürütülen bu hizmet kapsamında ailelere veya çocuklara, ihtiyaç duydukları sosyal hizmet desteği olarak rehberlik ve destek hizmetleri de verilmektedir.

3’üncü soruya cevap: Engelli çocuğu bulunan kadın sigortalıların yıpranma paylarının yüksek olması göz önünde bulundurularak 2008 yılında 5510 sayılı Kanun’la getirilen hüküm doğrultusunda bu kişilerin ilgili kanun yürürlüğe girdiği tarihten sonraki çalışmaları için emeklilik prim gün sayılarında ve yaş haddinde dörtte 1 indirim yapılmaktadır. Ayrıca, 2014 yılında 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 72’nci maddesinde yapılan değişiklikle engelli yakını bulunan memurun yer değiştirme taleplerinin karşılanması için tedbir alınmasına yönelik düzenleme yapılmıştır. Ayrıca, yine 657 sayılı Kanun’un 104’üncü maddesine göre memurlara, en az yüzde 70 oranında engelli ya da süreğen hastalığı olan çocuğunun hastalanması hâlinde hastalık raporuna dayalı olarak ana veya babadan sadece biri tarafından kullanılması kaydıyla bir yıl içinde toptan veya bölümler hâlinde on güne kadar mazeret izni verilir. 2010/2 sayılı Başbakanlık Genelgesi uyarınca bakıma muhtaç engelli aile ferdinin günlük bakımı için çalışan memurların izin kullanımında gerekli kolaylık sağlanacak ve personel, mesai saatleri dışındaki nöbet görevinden ve gece vardiyasından muaf tutulacaktır.

4’üncü soruya cevap: Yüzde 40 ile 69 arasında engelli aylığı; 18 yaşından büyük ve 65 yaşından küçük olan, yüzde 40 ile yüzde 69 arasında engelli olan, sosyal güvenlik kurumlarından her ne ad altında olursa olsun bir gelir veya aylık hakkından yararlanmayan, mahkeme kararıyla veya doğrudan mevzuat gereği bağlanmış devamlı bir gelire sahip olmayan, hane içinde kişi başına düşen geliri 16 yaşından büyükler için belirlenmiş olan asgari ücretin aylık net tutarının 1/3’ünden az olan kişilere bağlanır. Aylık tutar 2015 Temmuz-Aralık dönemi için 303,48 TL’dir. Yüzde 70 ve üzeri engelli aylığı; 18 yaşından büyük olan, yüzde 70 ve üzeri engelli olan, sosyal güvenlik kurumlarından her ne ad altında olursa olsun bir gelir ve aylık hakkından yararlanmayan, mahkeme kararıyla veya doğrudan mevzuat gereği bağlanmış devamlı bir gelire sahip olmayan, hane içinde kişi başına düşen geliri 16 yaşından büyükler için belirlenmiş olan asgari ücretin aylık net tutarının 1/3’ünden az olan kişilere bağlanır. Aylık tutarı 2015 Temmuz-Aralık dönemi için 303,48 TL’dir.

AK PARTİ Gaziantep Milletvekili Canan Candemir Çelik’in (6/4) esas numaralı sözlü soru önergesi:

1’inci soruya cevap: Çocuk destek merkezine kabulü yapılan her çocuğa merkez müdürü tarafından bir meslek elemanı danışman olarak atanmaktadır. Danışman tarafından ilk on gün içerisinde çocuğa bireysel ihtiyaç ve risk değerlendirme formu doldurulmaktadır. Formda, çocuğun merkeze geliş şekli, geliş nedeni, çocuğun eğitim durumu, ailesinin ekonomik durumu, yaşadığı yer, arkadaş ilişkileri, fiziksel durumu, ruhsal durumu, madde kullanım durumu, istismar, suça sürüklenme, sokakta yaşam durumu, kişisel özellikleri, davranış sorunları ve ailevi özellikleri sorulmakta; doldurulan form sonrası ortaya çıkan ihtiyaç ve risklere göre üçer aylık dönemde ve her bir çocuk için hedefler belirlenerek bu hedefler doğrultusunda çocuğa ve ailesine grup çalışmaları ve bireysel danışmanlık hizmetleri verilmektedir.

2’nci soruya cevap: Ülkemize düzensiz göç yoluyla gelen ve uluslararası koruma talebinde bulunan refakatsiz çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’na göre, ilgili mahkeme tarafından hükmedilen koruyucu ve destekleyici tedbirler çerçevesinde hizmetler yürütülmektedir. Bakanlığımız tarafından refakatsiz sığınmacı çocukların korunma ve bakım altında bulunduğu 7 çocuk destek merkezi oluşturulmuş, merkezlerde bulunan refakatsiz sığınmacı çocuklara yönelik iş ve işlemler 20/10/2015 tarihinde yürürlüğe giren Refakatsiz Çocuklar Yönergesi çerçevesinde yürütülmektedir. Bir yetişkinin refakatinde bulunmadığı, özel ihtiyaç sahibi grubunda yer alan, refakatsiz çocuk olduğu tespit edilen Suriyeli çocuklara yönelik Adana Sarıçam Geçici Barınma Merkezi içinde çocuk koruma birimi oluşturulmuştur. Ailesi veya akrabasının yanında çadır, konteyner kentte bulunan çocuklar için de psikososyal destek hizmeti alabilecekleri kreş ve çocuk dostu alanlar oluşturulmuştur.

3’üncü soruya cevap: Çocuk Koruma Hizmetlerinde Koordinasyon Strateji Belgesi yaklaşık beş yıl süren ve birbirini takip eden önemli ve çok sektörlü çalışmalar neticesinde son şekli verilerek 27/11/2013 tarihli 12. Merkezî Koordinasyon Toplantısı Kararı’yla kabul edilmiş ve çocuk koruma alanında 2019 yılına kadar izlenecek ulusal stratejik hedefleri belirtmiştir. Belirlenen stratejik hedeflere ulaşım yolları ise uygulama planıyla ortaya konulmaktadır. Strateji Belgesi’nde 10 temel stratejik amaç ve bu amaçlara ulaşmak için belirlenmiş hedefler yer almaktadır. Tüm çalışmalarda amaç, öncelikle çocuk üzerindeki risk faktörlerinin istenmeyen sonuçlar oluşmadan fark edilip bertaraf edilmesi, riskin gerçekleştiği durumlarda erken ve etkin müdahalelerin gerçekleştirilerek çocuğun korunması, hak ve esenliğinin sağlanması olarak özetlenebilir. Ayrıca, çocuk koruma hizmetlerinde koordinasyonu sağlamak üzere hem hizmetler hem disiplinler hem de çalışanlar arasında iş birliği ve eş güdümü sağlama hedefini gerçekleştirmek üzere yapılması gereken faaliyetler belirtilmektedir. Strateji Belgesi’ne ek olarak hazırlanan Uygulama Planı’nda hedeflerin gerçekleştirilme aşamaları, bu aşamalara ilişkin faaliyetler, sorumlu kurumlar ve belirlenen süreçler yer almaktadır.

AK PARTİ Gaziantep Milletvekili Canan Candemir Çelik tarafından (6/5) esas numaralı sözlü soru önergesi:

1’inci sorunun cevabı: Koruyucu aileyle ilgili iş ve işlemler Koruyucu Aile Yönetmeliği’ne göre yürütülmektedir. Koruyucu aile hizmetinden korunma altına alınan, öz ailesi yanında bakılamayan ve evlat edindirilemeyen çocuklar yararlanmaktadır. Hizmet, çocuğun kendi ailesiyle bağlarının korunması esasına dayandığından sadece yurt içinde uygulanmakta olup özellikle çocuğun yakın çevresinde olan akrabalar, komşular ya da aile dostları tercih edilmektedir. Koruyucu aile hizmeti kapsamında aile yanına yerleştirilen çocuklar için yönetmelikle belirlenen destekler sağlanmaktadır. Koruyucu ailelere bakım sorumluluğunu paylaştıkları her çocuk için çocukların bakım, eğitim ve yetiştirme harcamalarına yönelik aylık ücret ödenmektedir. Çocukların sağlık giderleri Sosyal Güvenlik Kurumu kapsamındadır. Koruyucu aile hizmetinden yararlandırılan çocuk sayısı artırılırken profesyonel koruyucu aile sistemine geçişin vazgeçilemez bir unsuru olarak öngörülen eğitimlere büyük önem verilmektedir. Bu eğitimler Bakanlık tarafından hizmete özel bir içerikte hazırlanmış olduğundan il müdürlükleri koruyucu aile birimlerinde görev yapan ve uygulayıcı eğitim almış olan sosyal çalışma görevlileri tarafından verilmektedir. Süreçte koruyucu aile birinci kademe eğitim programı kapsamında ülke genelinde 30 ilde 1.200 koruyucu ailenin birinci kademe eğitim alması sağlanmıştır. Koruyucu ailelerin eğitimden çok iyi faydalandıkları ve birçok konuda farkındalık sağladıklarına dair geri bildirimler alınmıştır. Hâlen 3.764 koruyucu ailemiz yanında 4.580 çocuğumuz bulunmaktadır. Bugüne kadar 8.585 çocuğumuz koruyucu aileler yanına yerleştirilerek bu hizmetten yararlandırılmıştır.

2’inci soruya cevap: Şartlı eğitim yardım programlarından yararlananların sayısı 2014 yılında 2 milyon 359 bin 843, 2015 Eylül ayı itibarıyla ise 2 milyon 44 bin 533’tür. Şartlı sağlık programından yararlanan kişi sayısı 2014 yılında 1 milyon 12 bin 663 kişi, 2015 Eylül ayı itibarıyla 1 milyon 22 bin 309 kişidir.

3’üncü soruya cevap: Bakanlığımıza bağlı kuruluşlarda korunma ve bakım altında olup ilkokula giden 2.659, ortaokula giden 4.004, liseye giden 3.471 çocuğumuz bulunmaktadır. Her yıl il müdürlüklerimizce yerelde sosyal, kültürel ve sportif etkinlikler gerçekleştirilmekle birlikte Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğümüzce voleybol, futbol, basketbol, halter, güreş, judo, eskrim, badminton, jimnastik, masa tenisi, yüzme, satranç gibi spor dallarında müsabakalar düzenlenmektedir. Ayrıca çocuklarımızın daha sistemli, düzenli ve disiplinli spor yapmalarının sağlanması amacıyla genel müdürlüğümüzce Gençlik ve Spor Bakanlığıyla güreş, satranç, eskrim ve futbol federasyonlarıyla da iş birliği protokolleri imzalanmıştır.

AK PARTİ İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca’nın (6/6) esas numaralı sözlü soru önergesinin 1’inci ve 2’nci sorusunun cevapları: Bakanlığımız kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri, töre ve namus cinayetlerinin kabul edilemez olduğuna dair inançla çalışmalarını çok geniş bir yelpazede tüm tarafların kapsamlı iş birliğiyle kararlılıkla sürdürmektedir. Bu kapsamda öncelikli başlıklarımız, kadına yönelik şiddetle mücadelede mevzuat çalışmaları, eğitim ve farkındalık artırma çalışmaları, kurumlar arası iş birliği ve koordinasyonu artırmayı, şiddet mağduru kadınların korunması ve desteklenmesine yönelik kurumsal mekanizmaların güçlendirilmesine yönelik çalışmalardır.

Yasal çalışmalara bakıldığında, ülkemiz, Avrupa Konseyi Dönem Başkanlığımız döneminde İstanbul’da imzaya açılan, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi yani İstanbul Sözleşmesi’ni ilk imzalayan ülkeler arasında yer almış olup 24 Kasım 2011 tarihinde Parlamentoda diğer ülkelerden önce onaylamış ve 14 Mart 2012 tarihinde onay belgesini Avrupa Konseyi Sekretaryasına ileten ilk ülke olmuştur. İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanmasıyla birlikte, sözleşme hükümlerinin yerine getirilmesi kapsamında, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un hazırlanması sürecinde sözleşmeyle getirilen yükümlülüklerin karşılanmasına özellikle önem verilmiştir. 6284 sayılı Kanun’un söz konusu sözleşme hükümleri çerçevesinde yürürlüğe girmesi yasal altyapının güçlendirildiğini ve kadına yönelik şiddetle mücadelenin bir üst seviyeye taşındığının en önemli göstergesidir.

Yasal altyapının yanı sıra kadına yönelik şiddetle mücadelede kurumsal hizmet birimlerinin geliştirilmesi konusunda önemli adımlar atılmıştır. Şiddet önleme ve izleme merkezleri yani ŞÖNİM, şiddet olgusunun nedenleri, varlığı ve sonuçlarıyla tek elden ve çok yönlü mücadele edebilmek için 14 pilot ilde hizmete açılan, hâlihazırda 40 ilde hizmet veren şiddet önleme ve izleme merkezlerinin 81 ilde yaygınlaştırılması 2016 yılı sonuna kadar sağlanacaktır. Ayrıca, kadına yönelik şiddetle mücadelede koruyucu ve önleyici hizmetlerin vazgeçilmezleri olan kadın konukevleri kapsamında da önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Bu kapsamda, 2011 yılında 43 olan kamuya bağlı kadın konukevi sayısı yoğun çalışmalar sonucunda 2015 yılı Aralık ayı itibarıyla Bakanlığımıza bağlı 100 kadın konukevi, 2.636 kapasite; yerel yönetimlere bağlı 31 kadın konukevi, 723 kapasite; sivil toplum kuruluşlarına bağlı 4 kadın konukevi, 45 kapasite olmak üzere toplam 135 kadın konukevi ve 3.404 kapasiteyle hizmet vermektedir. Bunun yanı sıra, barınma ihtiyacı bulunan şiddet mağduru kadınların ilk gözlemlerinin yapıldığı, psikososyal ve ekonomik durumlarının incelendiği 25 ilk kabul birimi hizmet vermektedir.

Ülkemizde kadına yönelik şiddetle mücadele alanında temel politika önceliklerini ortaya koyan 2012-2015 Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı’nın uygulama süresinin dolması sebebiyle Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı 2016-2019’un hazırlıkları tamamlanmak üzeredir. Yeni eylem planının ilgili kurumlarımız açısından daha güçlü sorumluluklar içeren ve bağlayıcı gücü daha yüksek bir politika uygulama belgesi olması ve tüm kamu kurum ve kuruluşlarının sorumluluklarını yerine getirmesini sağlayacak etkin bir izleme ve değerlendirme mekanizmasını içermesi planlanmaktadır. Ayrıca, kadına yönelik şiddetle mücadele kapsamında çeşitli projeler yürütülmektedir. 2008 yılında ilki gerçekleştiren Türkiye’de kadına yönelik aile içi şiddet araştırması 2014 yılında tekrarlanarak son beş yıl içerisinde yürütülen politika ve programların etkilerinin değerlendirilmesi yoluyla şiddet yaygınlığındaki farklılaşmanın anlaşılması amaçlanmıştır. Araştırmanın sonuçları 30 Aralık 2014 tarihinde kamuoyuyla paylaşılmıştır.

6284 sayılı Kanun’un etkinliğinin analiz edilebilmesi amacıyla 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un uygulanmasına yönelik etki analizi araştırması yürütülmüştür. Araştırma sonuçları çerçevesinde, 6284 sayılı Kanun’un uygulanmasında karşılaşılan sorunların giderilmesine yönelik kapsamlı bir yol haritası hazırlanarak ilgili kurum ve kuruluşlar ile iş birliğinde gerekli çalışmalar yapılacaktır.

Kadına yönelik şiddetle mücadelede mağdurların etkin korunmasını sağlamak üzere teknik yöntemle takip pilot uygulamaları gerçekleştirilmektedir. İçişleri Bakanlığı iş birliğiyle Bursa ve Adana illerinde güvenlik butonu cihazlarının kullanıldığı elektronik destek sistemi pilot uygulaması yürütülmüştür.

Ayrıca, 8 Mart 2015’te Adalet Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı arasında imzalanan Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Kapsamında Teknik Yöntemlerle Takip Sistemlerinin Kullanılmasına Yönelik Pilot Uygulama İşbirliği Protokolü’yle Ankara ve İzmir illerinde başlatılan yeni uygulama ile şiddet mağduru ve şiddet uygulayanın aynı anda izlendiği etkin bir teknik takip sistemi pilot uygulamasına geçilmiştir.

Aile İçi Şiddetle Mücadele Projesi, 2014-2016 yılları arasında yürütülmekte olan projeyle şiddete maruz kalan kadınlara sağlanacak destek hizmetlerinin kurulması ya da geliştirilmesi yoluyla 26 ilde şiddete karşı korumayı artırmak hedeflenmektedir. Bu kapsamda toplam 1.275 kişiye eğitici eğitim verilecektir. Alan eğitimleriyle 35 bin sağlık çalışanına ve 140 bin emniyet personeline ulaşılması hedeflenmektedir. Proje illerinde yapılan durum analizi ve eğitim ihtiyaç değerlendirmelerinin ardından 26 il için il eylem planları geliştirilecektir. Daha etkili yönlendirme ve bakım olanağı sağlamak için konukevlerine ilişin koordinasyon, denetim ve izleme sistemleri geliştirilerek hizmetlerde standardizasyon sağlanacaktır. Projenin hibe programı bileşeni kapsamında yerel ve ulusal düzeyde sivil toplum kuruluşlarının kadına karşı şiddete yönelik kapasitelerinin güçlendirilmesi için 11 ilde 19 projeye hibe verilmektedir.

“Alo 183” çağrı hattımız şiddete uğrayan kadın ve çocuklara ilişkin ihbarları değerlendirmekte ve acil durumları ilgili kurumlara bildirmekte, ihtiyaca göre rehberlik ve danışma hizmeti vermektedir. Bunun yanı sıra ülke genelinde kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapmakta olan personele ve üniversite öğrencilerine yönelik “kadın erkek eşitliği ve kadına yönelik şiddet” konulu eğitim ve seminerler gerçekleştirilmekte olup eğitimlerinin devamlılığının sağlanması için, Adalet, İçişleri, Sağlık ve Millî Savunma Bakanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı arasında protokoller imzalanmıştır.

İçişleri, Sağlık, Adalet Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı ile kadına yönelik şiddetle mücadele kapsamında imzalanan eğitim protokolüyle bugüne kadar 71 bin polis, 65 bin sağlık personeli, 47.600 din görevlisine ulaşılmıştır. 326 aile mahkemesi hâkimi ve cumhuriyet savcısının katılımlarıyla seminerler düzenlenmiştir. Millî Savunma Bakanlığıyla yapılan protokol kapsamında ise 3.764 Bakanlık personeliyle 169.598 erbaş ve ere yönelik eğitimler tamamlanmıştır. Söz konusu eğitimlerin sürekliliği, her yıl silah altına alınan yaklaşık 450 bin erbaş ve ere yönelik eğitimlerle sağlanacaktır.

3’üncü sorunun cevabı: Şehit yakınları ve gazilere yönelik sosyal hizmet faaliyetleri için gerekli kaynak Bakanlığımız tarafından 1111 sayılı Bedelli Askerlik Fonu’ndan karşılanmaktadır. Bu kaynaktan tahsis edilen kaynaklarla Millî Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar il müdürlükleri tarafından şehit yakınları ve gazilerimize yönelik programlar düzenlenmektedir. Dinî ve millî bayramlar, 19 Eylül Gaziler Günü, 18 Mart Şehitler Günü, Anneler Günü gibi özel günlerde etkinlikler düzenlenmekte, ev ziyaretleri yapılmakta ve geziler düzenlenmektedir. Bu kapsamda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığınca şehit yakınları ve gazilerimizin katılımlarıyla çeşitli organizasyonlar yapılmaktadır. 2015 yılında “Şehit Yakınları ve Gazilerimizin Kıbrıs Buluşması”, “Yalnız Değilsiniz”, “Türkiye’nin En Büyük Ailesi”, “Türkiye'den Bosna Hersek'e Gönül Köprüsü”, “Gazilerin Çanakkale Buluşması”, “18 Mart Şehitler Günü” ve “Çanakkale Deniz Zaferi’nin 100’üncü Yıl Dönümünde Evlatları Ecdadıyla Çanakkale’de Buluşuyor” etkinlikleri düzenlenmiştir.

AK PARTİ İstanbul Milletvekili Tülay Kaynarca’nın önerdiği (6/7) esas numaralı sözlü soru önergesinin 1’inci sorusunun 1’inci cevabını okuyorum: Sağlık Bakanlığınca madde kullanımının tıbbî tedavisi ve tıbbî rehabilitasyonu tamamlanan madde bağımlısı çocuklardan 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu gereği bakım tedbir kararı verilenlerin sosyal uyumlarının sağlanması amacıyla çocuk destek merkezlerine kabulleri sağlanmaktadır. Bu merkezlerimiz çocukların temel gereksinmelerini karşılamak, fiziksel, duygusal, psikolojik ve sosyal ihtiyaçlarını belirleyerek gerekli müdahaleleri gerçekleştirmek, aile ve yakın çevrelerine dönmelerini veya diğer sosyal hizmet modellerine hazır hâle gelmelerini sağlamak üzere hizmet vermektedir. Çocuk destek merkezlerinde kalan çocuklara ve ailelerine yönelik psikososyal destek ve müdahale içeren Anka Çocuk Destek Programı geliştirilmiştir. Program içeriğinde kişilik gelişiminin sağlanması, suç ve madde bağımlılığıyla ilgili davranış değişikliğinin oluşturulması ve kurallı yaşam beceresinin kazandırılmasıyla ilgili modüller bulunmakta olup bu modüller bağımlı çocuklara uygulanmaktadır. Ülkemizde özellikle gençlerimizi etkileyen uyuşturucu sorununun çözümü amacıyla Uyuşturucuyla Mücadele Yüksek Kurulu, Uyuşturucuyla Mücadele Kurulu, Uyuşturucuyla Mücadele Teknik Kurulu oluşturulmuştur. Uyuşturucuyla Mücadele Teknik Kuruluna Bakanlığımızdan katılım sağlanmaktadır. 13 Kasım 2014 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan uyuşturucuyla mücadele konulu Başbakanlık genelgesi ile uyuşturucuyla mücadele çalışmalarına yön vermek amacıyla hazırlanmış olan 2013-2018 Ulusal Uyuşturucu Politika ve Strateji Belgesi’yle 2013-2015 Ulusal Uyuşturucu Eylem Planı’nda yer alan hedef, strateji ve faaliyetler günümüz şartlarına göre güncellenerek Uyuşturucu ile Mücadele Acil Eylem Planı ve Ulusal Uyuşturucu ile Mücadele Strateji Belgesi’nde yayınlanmıştır. Hazırlanan Uyuşturucuyla Mücadele Acil Eylem Planı ve Ulusal Uyuşturucu ile Mücadele Strateji Belgesi kapsamında Bakanlığımız üç temel alan üzerinde çalışmaktadır.

1) Madde bağımlılığı alanında araştırmalar yürütme, veri sağlama: Madde bağımlılığı alanında araştırmalar yürütme veri sağlamaya ilişkin olarak Avrupa okullarında alkol ve uyuşturucu bağımlılığı taraması ESPAD çalışması doğrultusunda Türkiye’de 14-19 yaş eğitimine devam eden öğrencilerde bağımlılık araştırması çalışmaları ve üniversite eğitimine devam eden 30 yaş altı gençlerde bağımlılık etüt çalışmasının yapılması hedeflenmektedir.

2) Eğitim: Bakanlığımız bağımlılık konusunda aile eğitimi üzerine çalışmalar gerçekleştirmektedir. Bu kapsamda ailelerin eğitimi hedeflenmiş olup aile eğitim programı çerçevesinde ebeveynlere ve ergenlere yönelik yeni bir modül olarak konuya ilişkin uzmanlar ve akademisyenlerce “Madde Kullanım Riski ve Madde Bağımlılığından Korunma” kitabı hazırlanıp basılmış ve bu kitap seksen bir il valiliğine iletilmiştir. AEP kapsamında başlatılan söz konusu kitap dijital ortamda da ailelere sunulmaktadır. Ayrıca bu modül kapsamında Kasım 2015 itibarıyla 31.370 kişiye madde bağımlılığından korunma eğitimi verilmiştir.

Yine, Acil Eylem Planı çerçevesinde, yine aile odaklı bir yaklaşımla farkındalık artırıcı faaliyetler ile gençlerimizin madde kullanımlarının önüne geçilecektir. Bu alanda tüm paydaşlarla sıkı bir iş birliği sağlanacak, diğer devlet kurumları ve sivil toplum kuruluşları desteklenecektir. Ağustos 2014 yılında gerçekleştirilen ve madde bağımlığına yönelik çalışmalar yürüten STK’lara verilen proje hazırlama eğitimi de bu iş birliğinin başlangıcıdır.

Uyuşturucu ile Mücadele Acil Eylem Planı’nın “6. Uyuşturucu Bağımlılarının Kısa ve Uzun Süreli Tedavi Sonrası Sosyal Uyumun Sağlanması” başlığı doğrultusunda sosyal uyum sürecinde olan bağımlıların topluma uyumunu sağlamaya yönelik olarak bir sosyal uyum modelinin geliştirilmesi hedeflenmiştir. Bu doğrultuda yetişkinlerin kısa ve uzun süreli tedavileri sonrası sosyal uyumuna ilişkin uzman görüşleri almak ve bakanlığımızın etkinliğini artırmak amacıyla 18 Kasım 2014 tarihinde bir danışma toplantısı ve 13 Ocak 2015 tarihinde bir çalıştay düzenlenmiştir. Söz konusu toplantı ve çalıştay sonrasında sosyal uyuma yönelik bir model çıkarılması için konunun uzmanları tarafından bir etüt araştırması yapılmasına karar verilmiş olup etüt araştırması yapılmış ve bu araştırmanın raporu hazırlanmıştır. Rapor şu anda basım aşamasındadır.

2’nci soruya cevap: Bu kapsamdaki çalışmalar Millî Eğitim Bakanlığımız tarafından ilgili kurumlarla iş birliği sağlanarak yürütülmektedir. Bu kapsamda Bakanlık Suriyelilere yönelik yürütülen faaliyetlerin kapsamını ve kapasitesini artırabilmek amacıyla mevzuat güncellemesi yapmış ve 2014/21 sayılı Genelge 2014 Ekim ayında yayınlanmıştır. Ayrıca, Yaygın Eğitim Kurumları Yönetmeliği revize edilerek Suriyelilerin de halk eğitimi faaliyetlerinden faydalanabilmelerinin önündeki engeller kaldırılmıştır.

Bakanlık Türkiye’de geçici koruma altında bulunan Suriyelilere yönelik olarak iki ana yaklaşım üzerinden faaliyetlerini yürütmektedir. Bunlardan birincisi, Türkiye’nin dört bir yanına dağılmış olarak yaşamlarını sürdüren Suriyelilerin Türk vatandaşlarıyla birlikte mevcut eğitim sistemine dâhil edilerek hizmetlere erişimlerini sağlamaktır. Millî Eğitim Bakanlığına bağlı resmî ve özel okullarda öğrenimlerine devam etmesi öngörülen öğrenci sayısının öğretim yılı sonuna kadar 80 binin üzerine çıkması hedeflenmektedir. İkinci yaklaşım ise Suriyelilerin çok yoğun bir şekilde ve bir arada yaşadığı şehirlerimizde ve onlar için oluşturulmuş geçici barınma merkezlerinde -kamplar- onlara özel olarak hazırlanmış bir program ile kendi dillerinde ve kendi öğretmenlerinin desteğiyle yürütülen faaliyetlerdir. 2014/21 sayılı Genelge kapsamında geçici barınma merkezinde ve Suriyelilerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde geçici eğitim merkezi açılmaktadır. 2015-2016 öğretim yılının başlamasıyla birlikte kamplarda oluşturulmuş geçici eğitim merkezlerinde yaklaşık 80 bin, şehirlerde oluşturulmuş geçici eğitim merkezlerinde ise yaklaşık 125 bin Suriyeli öğrenci öğrenimlerine başlamıştır. Başbakanlık AFAD ile iş birliği içerisinde uluslararası fonlardan da yararlanarak 70’in üzerinde prefabrik, çelik konstrüksiyon ve betonarme okul inşa edilmiş, yaklaşık 150 okul binası yarı zamanlı olarak tahsis edilmiş, ayrıca 60 kadar da müstakil bina belediyeler veya sivil toplum kuruluşları desteğiyle geçici eğitim merkezine dönüştürülmüştür.

3’üncü soruya cevap: Reşit oluncaya kadar korunma ve bakım altında yetişen çocuklar 2828 sayılı Kanun’un Ek 1’inci maddesi kapsamında kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilmektedir.

AK PARTİ İstanbul Milletvekili Ravza Kavakcı Kan’ın (6/8) esas numaralı sözlü soru önergesinin 1’inci cevabı: Ülkemizde sosyal yardım faaliyetlerini yürüten kurum, kuruluşların toplam sosyal yardım tutarının GSYH’ye oranı 2014 yılı için yüzde 1,31 olarak hesaplanmış olup 2015 yılı için ise yüzde 1,31 olarak tahmin edilmektedir.

2’nci soruya cevap: 1/1/2015-30/9/2015 tarihleri arasında Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu’ndan eğitim transferlerine aktarılan kaynak 1 milyar 313 milyon 556 bin TL olarak gerçekleşmiştir. Eğitim transferlerine aktarılan toplam tutar Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu’nun yüzde 35’ini oluşturmaktadır.

3’üncü soruya cevap: 2014 yılı içerisinde Bakanlığımızca sosyal harcamalar için yaklaşık 20 milyar Türk lirası kaynak aktarılmıştır.

4’üncü soruya cevap: Bakanlığımız tarafından ihtiyaç sahibi ailelere uygulanan yardım programları niteliklerine göre şu şekilde gruplandırılabilir:

Aile yardımları; gıda yardımları, barınma yardımları, sosyal konut projesi, yakacak yardımları, eşi vefat etmiş kadınlara yapılan yardımlar, muhtaç asker ailelerine yapılan yardımlar, muhtaç asker çocuğu yardımı, öksüz ve yetim yardımı ve doğum yardımı.

Eğitim yardımları; eğitim materyali yardımları, şartlı eğitim yardımları, öğle yemeği yardımı, ücretsiz ders kitabı, öğrenci taşıma, barınma ve iaşe yardımı, engelli öğrencilerin ücretsiz taşınması, yurt yapımı.

Sağlık yardımları; şartlı sağlık yardımları, sağlık ve gebelik takipleri, engelli ihtiyaç yardımları, genel sağlık sigortası.

Özel amaçlı yardımlar; aşevleri, afet yardımları.

2022 sayılı Kanun’a göre yapılan yardımlar; yaşlılık aylığı, engelli aylığı, engelli yakını aylığı 18 yaşından küçük engelliler için, silikozis hastalarına yapılan ödemeler, evde bakım aylığı.

Proje destekleri; gelir getirici projeler, kırsal alanda sosyal destek projesi, istihdam, eğitim projeleri, sosyal hizmet projeleri, geçici istihdam projeleri.

AK PARTİ İstanbul Milletvekili Ravza Kavakcı Kan’ın (6/9) esas numaralı sözlü soru önergesinin 1’inci cevabı: 2828 sayılı Kanun’un Ek 7’nci maddesi kapsamında 2015 Eylül ayı itibarıyla engellilere yönelik evde bakım yardımından faydalanan kişi sayısı 467.778’dir.

2’nci cevap: Türk Medeni Kanunu’nun 2002 yılında revize edilerek yürürlüğe girmesiyle 305-320’nci maddeler arasında yer verilen evlat edinmeye ilişkin hükümler çocuk odağında düzenlenmiştir. Lahey Ülkelerarası Evlat Edinme Sözleşmesi imzalanarak 2004 yılında Çocukların Korunması ve Ülkelerarası Evlat Edinme Konusunda İşbirliğine Dair Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun yürürlüğe girmiştir. Ülkelerarası evlat edinme işlemleri merkezî makam yetkisiyle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından çocuğun yüksek yararı odağında yürütülmektedir. Türk Medeni Kanunu’nun 320’nci maddesi gereği yürürlüğe giren Küçüklerin Evlat Edinilmesine Aracılık Faaliyetlerinin Yürütülmesine İlişkin Tüzük’le evlat edinme işlemlerini yürütmekten sorumlu aracı kurum yetkili Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğüne verilmiştir. Evlat Edinme Yönetmeliği hazırlanarak yayımlanmak üzere Başbakanlığa gönderilmiştir.

Evlat edinmek üzere başvuran ailelere yönelik evlat edinme mevzuatı, işleyişi ve sıklıkla sorulan sorular ile çocuğa evlat edinildiğinin söylenmesi konularında basılı yayınlar hazırlanmıştır. Evlat edinme kayıtlarının tutulduğu yönetim bilişim sistemi aktif olarak kullanılmaya başlanmıştır. Yapılan yasal düzenlemelerle Bakanlığımız ulusal ve uluslararası tüm evlat edinme işlemlerini yürütmekten sorumlu kurum olarak çocuk odağında hizmet vermektedir.

3’üncü soruya cevap: Engelli bireylerin sosyal yaşama katılımlarının desteklenmesi Bakanlığımızın öncelikleri arasında yer almakta olup bu amaçla engelli vatandaşlarımızın erişilebilirlik, istihdam, eğitim, sağlık, sosyal hayata uyumları ve bakımları konularında politika oluşturulmakta, hizmet verilmekte ve projeler üretilmektedir.

Ayrıca engelli bireylere son yıllarda -bilindiği üzere- şehir içi toplu taşıma hizmetleri ve şehirlerarası demir yolları ve deniz yolları toplu taşıma hizmetlerinden ücretsiz yararlanma hakkı getirilmiştir. Ayrıca şehirlerarası kara yolu taşımacılığında yüzde 30 indirim hakları bulunmaktadır. Müzelerde, devlet tiyatrolarında ücretsiz giriş hakkı bulunmakta olup ayrıca, Türk Hava Yollarıyla yapılan yolculuklarda indirim uygulanmaktadır.

Bunun dışında erişilebilirlik çalışmaları hız kesmeden devam ettirilerek 5378 sayılı Engelliler Hakkında Kanun’un geçici 3’üncü maddesinde 2012 yılında yapılan düzenlemeyle erişilebilirliğin izlenmesi ve denetlenmesi görevi Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına verilmiştir. Kanuna istinaden hazırlanan Erişilebilirlik, İzleme ve Denetleme Yönetmeliği 20/7/2013 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Yönetmeliğin uygulanması için illerde valilikler bünyesinde erişilebilirlik izleme ve denetleme komisyonları kurulmuştur. Binalar ve açık alanlarla ilgili standartlar revize edilerek yapılması gerekli erişilebilirlik düzenlemelerinin engellilerin ihtiyacına cevap vermesi için ilkeler geliştirilmiştir. Görme engelliler için hissedilebilir yüzey standardı ve toplu taşımada erişilebilirliğin sağlanması standardı oluşturulmuştur.

5378 sayılı Kanun kapsamına giren binaların, açık alanların ve toplu taşıma araçlarına erişilebilirlik durumuna ilişkin Türkiye erişilebilirlik envanteri oluşturulması amacıyla Ulusal Erişilebilirlik İzleme Sistemi (ERİS) oluşturulmuştur.

Ulaşılabilirlik Destek Projeleri (UDEP) Kalkınma Bakanlığına yapılan proje başvurusu sonucu Bakanlığın sağladığı ödenekle yürütülmektedir. UDEP’le örnek uygulamalar yapılarak erişebilirliğin kentin tanımına ve diğer kentlere yaygınlaştırılması amaçlanmaktır.

Projelerde pilot alan ve model uygulama olarak engellilerin toplumsal yaşama katılımında büyük önem taşıyan kaldırımlar, yaya geçitleri, parklar, çocuk oyun alanları, genel kullanıma açık tuvaletler, açık otoparklar, toplu taşıma durakları gibi açık alanlarda kamu tarafından yoğun kullanılan il müdürlükleri, belediye hizmet binaları, valilik binaları, müzeler, sağlık ocakları, hastaneler, okullar gibi binalarda ve yerel koşullara özgü diğer kullanımlarda erişilebilirliğin sağlanmasına yönelik düzenlemeler Bakanlığımızın teknik bilgi desteğiyle yapılmaktadır. 2012 ve 2013 yıllarında yürütülen UDEP’lerde yerel yönetimlere proje desteği verilmiş, 2014 yılı UDEP için 79 ilde Millî Eğitim Bakanlığına bağlı 81 pilot okulun bilimsel ölçütlere ve Türk Standartları Enstitüsü standartlarına uygun olarak ulaşılabilir hâle getirilmesi, valilikler aracılığıyla desteklenmesi amaçlanmıştır.

4’üncü soruya cevap: Ülkemizde ilk olarak 2005 yılında yürürlüğe giren 5378 sayılı Engelliler Kanunu ve bu kanuna dayanılarak hazırlanan Korumalı İşyerleri Hakkında Yönetmelik’le gündeme gelen korumalı iş yerlerinin kurulabilmesi amacıyla 6518 sayılı Kanun’la gerekli teşvik düzenlemeleri hayata geçirilmiştir. Bu kapsamda ülkemizde de korumalı iş yerlerinin kurulabilmesi amacıyla getirilen yeni destek hükümleriyle korumalı iş yerleri için gelir ve kurumlar vergisinden indirim yapılması, çevre temizlik vergisinden muaf tutulması, korumalı iş yerlerinde çalışacak engellilerin maaşlarının bir kısmının ve işverenlerinin işsizlik sigorta primlerinin hazineden karşılanması sağlanmıştır. Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından Türkiye’de destekli istihdam modelinin geliştirilmesine yönelik “İşe Katıl Hayata Atıl Projesi” uygulanmaktadır. Projeyle mesleki eğitim almış engelli birey için hem onun bireysel özelliklerine uygun hem de yerel düzeyde iş dünyasının ihtiyacını karşılayan iş gücüne katılımı sağlayacak mesleki ve ilgili becerilerin gerçek iş ortamlarında kazandırılması amaçlanmaktadır. Söz konusu proje 2016 yılında da devam edecek olup pilot uygulamayı kapsayan bu çalışmayla destekli istihdam modelinin ülkemizde yaygınlaştırılması hedeflenmektedir.

AK PARTİ İstanbul Milletvekili Ravza Kavakcı Kan’ın (6/10) esas numaralı sözlü soru önergesine 1’inci cevabım: Engelli ve yaşlı bireylerin sosyal yaşama katılmalarının desteklenmesi Genel Müdürlüğümüzün öncelikleri arasında yer almakta olup bu amaçla doğuştan sahip oldukları insan onuruna saygının güçlendirilerek toplumsal hayata diğer bireylerle eşit koşullarda tam ve etkin katılımlarının sağlanması için erişilebilirlik, istihdam, eğitim, sağlık, sosyal hayata uyumları ve bakımları konularında politikalar oluşturulmakta, hizmet verilmekte ve projeler üretilmektedir.

Genel Müdürlüğümüz tarafından engelli ve yaşlı bireylere 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu kapsamında bakım hizmeti sunulmaktadır. Bu kapsamda 2015 yılı Ekim ayı itibarıyla Bakanlığımıza bağlı 87 yatılı bakım ve rehabilitasyon merkezinde 6.176 engelliye, 106 umut evinde 586 engelliye hizmet sunulmakta, 156 özel bakım merkezinde bakılan 10.839 engelli birey için yaklaşık 2 asgari ücret tutarında ödeme yapılmaktadır. Ayrıca, 5 gündüzlü bakım ve rehabilitasyon merkezinde 422 engelliye de gündüzlü hizmet sunulmaktadır.

Yine, Bakanlığımıza bağlı 130 huzurevinde 12.202 yaşlımıza, 41 yaşamevinde 157 yaşlımıza hizmet verilmektedir.

2’nci soruya cevabım: Bakanlığımız tarafından ilgili tüm sektörlerin katılımıyla hazırlanmış olan ve 2013-2017 yıllarını kapsayan Türkiye Çocuk Hakları Strateji Belgesi ve Eylem Planı’nın “Erken yaşta evliliklerin önlenmesine ilişkin etkin, yasal ve idari tedbirler alınacaktır.” hedefi altında yer alan, “Özellikle kız çocuklarının eğitim sistemi içinde kalması ve eğitim sistemi dışında kalan kız çocuklarının tespiti, takibi ve eğitime devamını sağlamak için gerekli tedbirler alınacaktır.” kapsamındaki faaliyetler İçişleri Bakanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığı sorumluluğunda yürütülmektedir. Konuyla ilgili olarak Bakanlığımızca yürütülen çalışmalar ise, okul sosyal hizmeti projesi kapsamında çocuk koruma hizmetlerini sunmaktan sorumlu ve iş birliği yapılacak kurumlar arasında koordinasyonun sağlanması görevi 2011 yılından bu yana Bakanlığımızca yürütülmektedir. Bu amaçla Bakanlığımız koordinesinde ilgili tarafların katılımıyla yürütülen merkezî koordinasyon toplantılarında “çocukların üstün yararı” ilkesi gözetilerek ihtiyaçları ve ilgili kurumların birbirini desteklemesi yönünde kararlar alınmaktadır.

Ulusal Çocuk Hakları Strateji Belgesi ve Eylem Planı’nda -2013-2017- yer alan okul sosyal hizmetinin 2016 yılına kadar okullarda hayata geçirilmesi yönündeki hedefinin uygulamaya geçirilmesi değerlendirilmiş, mevzuata uygunluk açısından öncelikli olarak rehberlik ve araştırma merkezlerine uygulanması, buradan okullara destek verilmesi, 2017 yılına kadar uygulamanın gerçekleştirilmesi yönünde çalışma yapılması, okullara yaygınlaştırılmasının değerlendirilmesi, okul sosyal hizmetine ilişkin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığı iş birliğinde proje hazırlanması kararı alınmış olup çalışmalar başlatılmıştır.

3’üncü soruya cevabım: 6637 sayılı Kanun’un 16’ncı maddesinde doğum yardımı düzenlenmiştir. Buna göre, Türk vatandaşlarına canlı doğan 1’inci çocuğu için 300 Türk lirası, 2’nci çocuğu için 400 Türk lirası, 3’üncü ve sonraki çocukları için 600 Türk lirası doğum yardımı yapılmaktadır. Bu yardım Türk vatandaşı olan anne veya babaya, her ikisi de Türk vatandaşıysa anneye yapılır. Doğum yardımı, Bakanlıkça belirlenen zorunlu hâllerde babaya ödenebilir. Bu yardım kapsamında, 23/05/2015 tarih ve 29364 sayılı Resmî Gazete’de yönetmelik yayımlanmış olup, uygulama esasları ve benzeri gibi unsurlar da ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Yardım, başvuru esaslı olup Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı il müdürlükleri ile sosyal hizmet merkezleri tarafından yürütülmektedir.

4’üncü soruya cevap: “Eğitim ailede başlar.” ilkesinden hareketle, Bakanlığımız tarafından toplumun dikkatinin ailenin önemine dikkat çekilmesi, aile bireylerinin karşılaştıkları sorunları en aza indirebilmeleri ve sorunların aile odağında çözülmesine yönelik olarak Aile Eğitim Programı hazırlanmıştır. Aile Eğitim Programı, aileleri bilgilendirmeyi ve bilinçlendirerek yaşam kalitelerini artırmaya dönük önemli bir adımdır. Bu program, aile üyesi bireylerin çağın gerektirdiği temel aile yaşam becerilerine yönelik bilgi, beceri ve tutumları kapsamlı olarak edinebilmeleri için gündelik yaşamın bütününü kuşatan eğitim ve iletişim, hukuk, iktisat, medya ve sağlık alanlarında olmak üzere 26 kitaptan oluşmaktadır. Türkiye genelinde formatörlerimiz ve eğitimcilerimiz aracılığıyla halka yönelik eğitimlerimiz devam etmektedir.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının eğitim ve danışmanlık hizmetleri kapsamında geliştirmiş olduğu programlardan bir tanesi de Evlilik Öncesi Eğitim Programı’dır. Evlilik Öncesi Eğitim Programı’yla, evlilik çağına gelmiş ve aile kurmak için bir araya gelen çiftlerin evlilik hayatına hazırlanması amaçlanmaktadır. Evlilik Öncesi Eğitim Programı, sadece evlenmek üzere gelen çiftlere değil, silah altındaki er ve erbaşlara, polis okulları ve üniversitelerin son sınıf öğrencilerine de verilmektedir. Aile Eğitim Programı’nın 4 alanını içeren 21 modeli ile Evlilik Öncesi Eğitim Programı’nın dijital ortamda da aile üyelerinin İnternet üzerinden erişimlerini sağlayan uygulama da başlatılmıştır. Bu hizmet, 81 ilde Aile ve Sosyal Politikalar il müdürlükleri ve sosyal hizmet merkezlerindeki uzman personel aracılığıyla boşanma öncesi danışmanlık hizmeti, boşanma sürecinde danışmanlık hizmeti ve boşanma sonrası danışmanlık hizmeti olarak da üç aşamalı olarak verilmektedir.

Onuncu Kalkınma Planı’nda yer verilen Ailenin ve Dinamik Nüfus Yapısının Korunması Programı’yla Türkiye’nin ekonomik ve sosyal gelişmesini desteklemek üzere dinamik nüfus yapısının korunması ile aile kurumunun güçlendirilmesi ve böylece sosyal refah ve sosyal sermayenin artırılması amaçlanmaktadır. Program kapsamında aile refahının korunması, evlilik öncesi eğitim ve aile danışmanlık hizmetlerini etkinleştirmesi, sosyal yardım ve hizmetlerin aile temelli sunulması, genç nüfusun yarattığı demografik fırsat penceresinden azami derecede faydalanılması öngörülmektedir.

Milliyetçi Hareket Partisi İstanbul Milletvekili Arzu Erdem’in (6/83) esas numaralı sözlü önergesinin cevabı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, bir saniye efendim.

Konuşmanızı tamamlamanız için size ek süre veriyorum efendim.

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim.

Çocuk bakım kuruluşları ve çocuk evlerinde hizmet yapan bakım elemanlarının standartları konusunda bu görevi yapacak kişilerin sağlık meslek liselerinin hemşirelik veya acil tıp teknisyeni bölümü mezunu, kız meslek liselerinin çocuk gelişimi, çocuk gelişimi ve eğitimi, ev ekonomisi, sosyal hizmet veya dengi bölüm mezunu ile bu bölümlerin ön lisans, lisans mezunu olma şartı aranır. Ayrıca, bunların dışında herhangi bir liseden mezun olmaları veya lisans, ön lisans mezunlarından Millî Eğitim Bakanlığı Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğünün programları içerisinde çocuk gelişimi ve eğitimi veya çocuk bakım elemanı modülünde yer alan çocuk bakımı konusunda eğitim almış olması şartı aranmakta ve bununla birlikte 14 Şubat 2011 tarihli (2011/2) Sayılı Çocuk Evleri Çalışma Usul Ve Esasları Hakkında Yönetmeliğin Uygulanması Hakkında Genelge’de yer alan genelgenin 2’nci madde (c) bendinde “Bakım elemanlarına, bakıcı annelere göreve başlamasıyla birlikte oryantasyon eğitimi, temizlik, sağlık, beslenme, çocuk eğitimi, ilk yardım konularında toplam kalite yönetimi sistem dokümanları ve diğer kaynaklardan yararlanarak eğitim verilir. Altı ayda bir hizmet içi eğitime tabi tutulur.” hükmü yer alırken Minimum Standartlar İzleme ve Değerlendirme Programının Uygulanmasına Dair Yönergesi 16’ncı maddesinde ise personelin hizmet içi eğitimle desteklenmesi hususu ele alınmış olup bu kapsamda ek 7 kuruluş bünyesinde hizmet içi eğitim, durum ve ihtiyaç analizi kılavuzunun kullanılması öngörülmüştür.

Söz konusu kuruluşlarımızda her türlü güvenlik önlemleri alınmakta olup mevzuat doğrultusunda güvenlik personeli istihdam edilmektedir.

2’nci soruya cevabım: Çalışan çocuk sayısının Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına alınmasının uygun olacağı, ayrıca sokakta çalıştırılan çocuklara yönelik koruyucu önleyici hizmetler ile ailelerine yönelik psikososyal destek ve bilinçlendirme çalışmaları, çocuk ve gençlik merkezlerince yürütülmekte olup gündüzlü çocuk ve gençlik merkezleri sosyal hizmet merkezleri bünyesinde hizmet verdiğinden Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğünce cevaplandırılmasının uygun olacağı değerlendirilmektedir.

3’üncü soruya cevabım: Ülkemizde 2015 Aralık ayı itibarıyla Bakanlığımıza bağlı 100, yerel yönetimlere bağlı 31 ve sivil toplum örgütlerine bağlı 4 olmak üzere toplam 135 kadın konukevi, 3.404 kapasiteyle hizmet vermektedir.

Milliyetçi Hareket Partisi Aydın Milletvekili Deniz Depboylu’nun (6/93) esas numaralı sözlü soru önergesine 1’inci cevabım: Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımızın sosyal ve kültürel dokudaki aşınmalara karşı aile yapısının ve değerlerinin korunarak gelecek nesillere sağlıklı biçimde aktarılmasını sağlamak üzere ulusal politika ve stratejilerin belirlenmesini koordine etmek, aile bütünlüğünün korunması ve aile refahının artırılmasına yönelik sosyal hizmet ve yardım faaliyetlerini yürütmek, ayrıca çocukların her türlü ihmal ve istismardan korunarak sağlıklı gelişimini temin etmek üzere ulusal politika ve stratejilerin belirlenmesini koordine etmek, çocuklara yönelik sosyal hizmet ve yardım faaliyetlerini yürütmek yükümlülükleri bulunmaktadır. Ailenin günümüzde geçirdiği büyük değişim ve karşılaştığı ağır sorunlar bilgi ve eğitim alanında yeni çalışmaları zorunlu kılmakta, ailenin çok yönlü programlar yoluyla desteklenmesini gerektirmektedir. Bu gerçekten hareketle ailelere dönük koruyucu ve önleyici bir sosyal politika hedefi olarak Bakanlığımız aile kurumuyla ilgili faaliyetleri başlarken, devam ederken, sonlandırırken olmak üzere üç başlık altında yapılandırmaktadır. Bunun içinde aileler için aile eğitim programı, evlenecek çiftlere yönelik evlilik öncesi eğitim programı, boşanma sorunu olan aileler için boşanma süreci danışmanlığı programları başlatılmıştır. Bu kapsamda, dezavantajlı aileler başta olmak üzere çeşitli sosyal kesimlere dönük sosyal hizmet çalışmaları yürütülmektedir. Ayrıca Bakanlığımız bünyesinde ilgili kamu kurumları ve STK’ların katılımını sağlayarak görüşlerini ilettiği bir dizi toplantı gerçekleştirilerek Onuncu Kalkınma Planı çerçevesinde Ailenin ve Dinamik Nüfus Yapısının Korunması Programı oluşturulmuştur. Bu program, gerek hedeflenen kamu politikaları gerekse doğrudan uygulamaya yönelik yapısı noktasında aile birliğinin devamını sağlamaya yöneliktir.

2’nci sorunun cevabı: Aile bireylerinin karşılaştıkları sorunları en aza indirebilmeleri ve sorunların aile odağında çözülmesine yönelik olarak Aile Eğitim Programı hazırlanmıştır. Aile Eğitim Programı, sağlıklı, mutlu ve müreffeh ailelerin oluşmasına katkıda bulunmak amacıyla önleyicilik, bilgilendiricilik ve eğiticilik yönü ön planda olan ve 2009-2011 arasında hazırlanan bir programdır. Aile Eğitim Programı, yaşam döngüsü içinde aile bireylerinin karşılaşabileceği her türlü soruna cevap veren 5 temel alan, aile eğitimi ve iletişimi, iktisat, hukuk, medya, sağlık; 26 modül ve 198 üniteden oluşan modüler bir eğitim programıdır.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının eğitim ve danışmanlık hizmetleri kapsamında geliştirmiş olduğu programlarından bir tanesi de Evlilik Öncesi Eğitim Programı’dır. Evlilik Öncesi Eğitim Programı’yla evlilik çağına gelmiş ve aile kurmak için bir araya gelen çiftlerin evlilik hayatına hazırlanmaları amaçlanmaktadır. Evlilik uyumunda eşlerin evlilik öncesi hazırlığının ve evlilik problemlerinin henüz ortaya çıkmadan eğitim almalarının önemi bütün dünyada bilimsel çalışmalarla da ortaya konulmaktadır.

Evlilik öncesi eğitimin ülke çapına yaygınlaştırılması amacıyla, 1 Eylül 2012 tarihinde, Bakanlığımız ile Türkiye Belediyeler Birliği arasında bir iş birliği protokolü yapılmıştır. Toplam 9 bölgede 1.453 kişinin katılımıyla eğitici eğitimleri ülke çapında tamamlanmıştır.

Evlilik Öncesi Eğitim Programı, sadece evlenmek üzere olan çiftlere değil, silah altındaki er ve erbaşlara, polis okulları ve üniversitelerin son sınıf öğrencilerine de verilmektedir.

Evliliğin kuruluş ve işleyişinde çiftlerin muhtemel sorunlarına çözüm üretebilmeleri evlilik başarısında önemli olmasından hareketle Bakanlığımıza bağlı 81 ilimizdeki Aile ve Sosyal Politikalar il müdürlüklerimizde ve sosyal hizmet merkezlerimizde ücretsiz olarak aile ve boşanma süreci danışmanlığı hizmetimiz sunulmaktadır. Aile içi problem yaşayan, boşanma düşüncesinde ya da boşanma sürecinde olan çiftlerin bu süreci sağlıklı yönetebilmeleri amacıyla sunulan danışmanlık hizmetine “Aile ve boşanma süreci danışmanlığı” denilmektedir. Söz konusu hizmetimiz, Aile ve Sosyal Politikalar il müdürlükleri ve sosyal hizmet merkezlerimizde ücretsiz olarak halka sunulmaktadır.

Aile ve boşanma süreci danışmanlığı hizmetinin başlaması amacıyla Ankara, Burdur, İzmir, Kırıkkale ve Karabük pilot uygulama illeri olarak belirlenmiş, 2012’de yapılan pilot uygulama sonunda ilgili merkezlere başvuru ve yönlendirmeyle gelen 450 çifte uygulanan 6-20 seans danışmanlık hizmeti sonucunda yaklaşık 75, yüzde 16,6 çiftin evlilik birlikteliğini devam ettirme yönünde karar verdiği görülmüştür.

BAŞKAN – Sayın Bakan, toparlar mısınız efendim…

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI SEMA RAMAZANOĞLU (Devamla) – Peki.

3’üncü soruya cevap: Aile Eğitim Programı Evlilik Öncesi Eğitim Programı kapsamında 81 il genelinde 183 formatör, 7.188 aile eğitim eğiticisi ve 3.197 evlilik öncesi eğitim eğiticisi tarafından eğitici eğitimleri ve halk eğitimleri devam etmektedir.

4’üncü soruya cevap: Aile Eğitim Programı’mız kapsamında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının web adresinden çekilen rapora göre, 2012 yılından itibaren bugüne değin yapılan 232 eğitici eğitimi neticesinde 7.188 kişi eğitici yapılmış ve onlar tarafından yapılan 6.596 halk eğitimiyle toplam 405.419 kişiye ulaşılmıştır.

5’inci soruya cevap: Bakanlığımız tarafından yürütülen Aile Eğitim Programı Evlilik Öncesi Eğitim Programı’nın daha etkin devam edebilmesi için mevcut eğitici ve formatör sayıları artırılacak ve bu sayede daha çok kişiye ulaşacak şekilde halk eğitimleri düzenlenecektir.

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Soru önergeleri cevaplandırılmıştır.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri görüşmek üzere, 16 Aralık 2015 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

İyi geceler diliyorum.

Kapanma Saati: 22.22



(x) (10/24) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin tam metni tutanağa eklidir.

 

(×) Bu ifadeye ilişkin düzeltme 16/12/2015 tarihli 15’inci Birleşim Tutanağı’nın 85’inci sayfasında “Geçen Tutanak Hakkındaki Konuşmalar” bölümünde yer almaktadır.

(X) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dilde kelimeler ifade edildi.