TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                   7’nci Birleşim

                                                                                         30 Kasım 2015 Pazartesi

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- AÇIKLAMALAR

1.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, TBMM Başkanı İsmail Kahraman’a görevinde başarılar dilediğine, gündem dışı konuşma taleplerinin yerine getirilmesi gerektiğine ve öne çıkan konular hakkında Hükûmetin Meclise ve kamuoyuna bilgi vermesini beklediklerine ilişkin açıklaması

2.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken'in, güvenlik güçlerinin milletvekillerine müdahalesiyle ilgili Başkanlık Divanının bir tavır belirtmesi, sokağa çıkma yasağı uygulamalarıyla ilgili Hükûmetin Genel Kurulu bilgilendirmesi ve Tahir Elçi cinayeti başta olmak üzere faili meçhul cinayetlerle ilgili bir araştırma komisyonu kurulması gerektiğine ilişkin açıklaması

3.- İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın, Mardin’in Derik ilçesinde askerî araca PKK terör örgütünün yaptığı roketatarlı saldırı sonucunda şehit olan uzman çavuş Sezer Aydemir’e Allah’tan rahmet dilediğine ve Ankara Milletvekili Levent Gök’e geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

4.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken'in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

5.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

6.- Tokat Milletvekili Coşkun Çakır'ın, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

III.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, 30/11/2015 tarihinde Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin katledilmesi olayı, katledilmesine zemin sunan hedefleştirici süreç ve bu süreçte yer alan dâhiliyetlerin araştırılması ve bu katliama zemin sunanların açığa çıkarılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 30 Kasım 2015 Pazartesi günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- CHP Grubunun, 30/11/2015 tarihinde Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Levent Gök, İstanbul Milletvekili Engin Altay ve Manisa Milletvekili Özgür Özel tarafından, siyasi iktidarın basın ve ifade özgürlüğünü ortadan kaldıran uygulamaları ile yayın yasaklarının halkın haber alma özgürlüğüne ve demokrasimize olan etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 30 Kasım 2015 Pazartesi günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken'in, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

4.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün yaptığı açıklaması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

5.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, Burdur Milletvekili Reşat Petek’in CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

6.- Burdur Milletvekili Reşat Petek'in, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

7.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli'nin, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

8.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, Burdur Milletvekili Reşat Petek’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

9.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli'nin, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı'nın, 26’ncı Dönemin ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını dilediğine ilişkin konuşması

VI.- GÜVEN OYLAMASI

1.- Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından kurulan Bakanlar Kurulu hakkında güven oylaması

VII.- TEBRİK, TEMENNİ VE TEŞEKKÜRLER

1.- Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun, Bakanlar Kurulunun güvenoyu alması dolayısıyla teşekkür konuşması

 

 

VIII.- SEÇİMLER

A) Başkanlık Divanı Üyeliklerine Seçim

1.- Kâtip üyeliğe seçim

IX.- OYLAMALAR

1.- Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından kurulan Bakanlar Kurulu hakkında güven oylaması

30 Kasım 2015 Pazartesi

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.00

BAŞKAN: İsmail KAHRAMAN

KÂTİP ÜYELER : Ömer SERDAR (Elâzığ), Zihni AÇBA (Sakarya)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7’nci Birleşimini açıyorum.

(HDP sıralarından pankart gösterilmesi)

BAŞKAN - Toplantı yeter sayısı vardır.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Anayasa’ya göre milletvekillerinin göreve başlamadan önce ant içmeleri gerekmektedir.

Şimdi, geçen birleşimlerde ant içmemiş sayın milletvekillerinin adlarını sırasıyla okutup ant içmek üzere kürsüye davet ediyorum.

Ağrı Milletvekili Sayın Leyla Zana…

İstanbul Milletvekili Sayın Selahattin Demirtaş...

Mardin Milletvekili Sayın Gülser Yıldırım…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Derik’te Başkan. Sokağa çıkma yasağı var, gelemiyor arkadaşlar. Çıkamıyor, sokağa çıkma yasağı var.

BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Levent Bey…

LEVENT GÖK (Ankara) – Mikrofondan mı konuşayım yoksa…

BAŞKAN – Açalım efendim.

II.- AÇIKLAMALAR

1.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, TBMM Başkanı İsmail Kahraman’a görevinde başarılar dilediğine, gündem dışı konuşma taleplerinin yerine getirilmesi gerektiğine ve öne çıkan konular hakkında Hükûmetin Meclise ve kamuoyuna bilgi vermesini beklediklerine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, seçilmiş olduğunuz bu yeni görevinizde ben tekrar size başarılar diliyorum.

Dün de sizi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak ziyaret ederek görevinizde başarılar diledik. Umuyor ve diliyorum ki bundan sonraki bütün Meclis faaliyetlerinde karşılıklı bir diyalog çerçevesinde sorunlarımızı çözebiliriz.

Sayın Başkan, size arz ettiğimiz gibi bugün de dün tartışması yapılan gündem dışı konuşmalar konusunda muhtelif arkadaşlarımızın başvuruları oldu. Gündem dışı konuşmalar bildiğiniz gibi gündeme geçilmeden önce Parlamento geleneğimizde ve İç Tüzük’ümüzde yazılı olan kurallar bütünüdür. Ancak bugün de gördüğüm gibi bu uygulamaya başvurmadınız. Dolayısıyla arkadaşlarımızın gündem dışı taleplerinin bugün de yerine gelmediğini üzülerek müşahede ediyoruz. Bu konuda Sayın Başkanlığınızın bir tutum alması mutlaka gerekiyor, Parlamento çalışmalarında karşılıklı saygı ve nezaketi korurken İç Tüzük’ten kaynaklanan haklarımıza da engel olunmaması bizim Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak başlıca temennimizdir, dileğimizdir, bunda da her zaman ısrarlı olacağız. (Gürültüler)

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Başkan, sessiz olalım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bu çerçevede Sayın Başkan, elbette Meclis faaliyetlerinin saygın bir biçimde dinlenmesi de esastır. Lütfen AKP Grubundan gelen yoğun gürültüyü engellemenizi sizden rica ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet efendim, sükûneti muhafaza edelim lütfen.

LEVENT GÖK (Ankara) – Eğer Meclis faaliyetleri sadece bir oylamadan ibaret, el, kol kaldırmadan ibaret sanılırsa bu yanlış olur çünkü bizim de her zaman söyleyeceklerimizin can kulağıyla dinlenmesinde sayısız yarar vardır.

BAŞKAN – Elbette, muhakkak.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, bu çerçevede Türkiye’de ve dünyada önemli olaylar oluyor. Ardı ardına gelen olaylar dizisine baktığımız zaman Rusya’yla yaşadığımız uçak düşürülmesi krizi, dün Sayın Başbakanın Avrupa Birliğiyle yapmış olduğu bir mutabakat sonucunda Türkiye’nin geleceğini etkileyecek oranda bir anlaşmanın, bizim bilmediğimiz bir anlaşmanın içeriği konusunda ve özellikle devletin, emniyet güçlerinin gözü önünde öldürülen Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin katledilmesiyle ilgili olarak bu Meclise bilgi verilmesi gerekir. Dolayısıyla, Meclis -bir yandan- oylamalardan ibaret değildir. Burada yetkili olan bakanların Rusya krizindeki genel aşamayla ilgili bilgi vermesi gerekir, dün Sayın Başbakanın Avrupa Birliğinde neye imza attığı, neye “evet” dediği, hangi koşullarda neye razı olunduğu bu Meclise mutlaka anlatılmalıdır ve Tahir Elçi’nin, Diyarbakır Barosu Başkanının emniyet kuvvetlerinin gözü önünde öldürülmesinin, katledilmesinin de mutlaka burada bizlere anlatılması gereken konular olduğunu düşünüyoruz. Daha pek çok konu var ama öne çıkan bu konular hakkında Hükûmetin Meclisimize, yüce Meclisimize, kamuoyuna ve halkımıza bilgi vermesini bekliyoruz.

Teşekkür ederim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, benim de söz talebim var.

BAŞKAN – Buyurun İdris Bey.

2.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken'in, güvenlik güçlerinin milletvekillerine müdahalesiyle ilgili Başkanlık Divanının bir tavır belirtmesi, sokağa çıkma yasağı uygulamalarıyla ilgili Hükûmetin Genel Kurulu bilgilendirmesi ve Tahir Elçi cinayeti başta olmak üzere faili meçhul cinayetlerle ilgili bir araştırma komisyonu kurulması gerektiğine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Genel Kurula bir bilgilendirme yapmak istiyorum ve tekrar, Başkanlık Divanınızın hemen hemen her Meclis oturumunda dile getirdiğimiz bu hususla ilgili bir tavır ortaya koymasını talep ediyorum. Şu anda Mardin Derik’te bulunan 3 milletvekili arkadaşımız; Diyarbakır Milletvekili Sayın Çağlar Demirel, Adana Milletvekili Sayın Meral Danış Beştaş ve Antep Milletvekili Sayın Mahmut Toğrul, güvenlik güçleri tarafından yine öldürücü olabilecek bir müdahaleye maruz kaldılar. Buraya gelmeden önce arkadaşlarımızla sağladığımız iletişimde bu müdahalenin hâlâ devam ettiğini, milletvekili arkadaşlarımızın sığındığı evde halkın kendi imkânlarıyla tedavi görecek şekilde âdeta bir yaşam mücadelesi verdiğini de öğrenmiş bulunuyoruz. Dikkat ederseniz her Genel Kurulda bu konu gündeme geliyor ama Başkanlık Divanı ve Meclis Başkanı olarak sizin net bir tavrınızı biz bugüne kadar görmedik, duymadık.

Demin Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz alan Sayın Grup Başkan Vekili de -kendisine tekrar geçmiş olsun diyoruz- geçen Genel Kurul oturumunun olduğu gün de bu şekilde öldürücü bir müdahaleye maruz kalmıştı ve saatler boyu hastanede tedavi görmek zorunda kalmıştı. Dolayısıyla, milletvekillerinin can güvenliği ve güvenlik güçlerinin birtakım merkezlerden aldığı talimatlarla milletvekillerine müdahalesiyle ilgili Başkanlık Divanınızın bir tavır belirtmesi gerektiğini milletvekilliğinin ve Parlamentonun itibarı açısından bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Tabii, milletvekilline bu uygulama yapılınca halka neler yapıldığını az çok herkes tahmin eder, takdir eder.

Derik’te bugün “sokağa çıkma yasağı” adı altında uygulanan darbe sisteminin beşinci günü. Derik’teki halk beş gündür kentin etrafına kurulan ablukayla âdeta terbiye edilmeye çalışılıyor; en temel ihtiyaçlarını karşılayamıyor. 12 Eylül Dönemi’nde bile görmediğimiz bu uygulamaların şu saat itibarıyla Derik’te sürdürülüyor olması, Nusaybin’de sürdürülüyor olması hiçbir şekilde kabul edilemez. Yine, dün gece itibarıyla Cizre’de aynı konseptin yaptığı saldırılarla 2 yurttaşımız katledilmiş, Diyarbakır Sur ve Fiskaya’da gece boyu âdeta bir savaş ortamı yaşanmıştır. Dolayısıyla, bu uygulamalarla ilgili Hükûmetin mevcut tutumunu gözden geçirmesi, Genel Kurulu bilgilendirmesi gerektiği kanaatindeyiz.

Diğer taraftan, bugün Halkların Demokratik Partisi Grubu olarak Diyarbakır Baro Başkanı Sayın Tahir Elçi’nin katledilmesiyle ilgili Meclise bir araştırma önergesi sunduk. Amacımız, Hükûmetin ya da devlet yetkililerinin konunun ciddiyetine denk düşmeyecek açıklamalarla bu cinayetin üstünü örtbas etme ya da bunu manipüle etme girişimine Meclisin müdahil olmasıdır. Her 4 siyasi partiden milletvekillerinin katılacağı bir araştırma komisyonu Tahir Elçi cinayeti başta olmak üzere Türkiye’de karanlıkta kalmış pek çok cinayetin aydınlatılmasına katkı sağlayacak bir çalışma yürütebilirler. Hatırladığım kadarıyla geçen Genel Kurulda hem AKP Grubundan hem de diğer muhalefet partilerinden bu cinayetin ortaya çıkmasıyla ilgili birtakım temenniler dile getirildi. Bugün samimiyet günüdür. Bugün bu Meclis araştırma önergesine verilecek oy bu cinayetin üstünün örtülüp örtülmemesi, açığa çıkarılıp çıkarılmamasıyla ilgili siyasi parti gruplarının tavrını net olarak ortaya koyacaktır diyorum.

Sizlere de teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Baluken.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Oktay Vural Bey, buyurun efendim.

3.- İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın, Mardin’in Derik ilçesinde askerî araca PKK terör örgütünün yaptığı roketatarlı saldırı sonucunda şehit olan uzman çavuş Sezer Aydemir’e Allah’tan rahmet dilediğine ve Ankara Milletvekili Levent Gök’e geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, Mardin’in Derik ilçesinde askerî aracımıza PKK terör örgütünün yaptığı roketatarlı saldırı sonucunda Hakk’ın rahmetine kavuşan şehidimiz Sezer Aydemir’e Allah’tan rahmet diliyorum, Mersin’deki ailesine de başsağlığı diliyorum. Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Levent Gök’e de geçmiş olsun dileklerimi ifade ediyorum.

Benim arzım bu kadar, teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN – Efendim teşekkür ediyorum.

Gündem dışı konuşma mevzusunda zatıaliniz yakinen biliyorsunuz, İç Tüzük 59’uncu madde, Başkanın takdiriyle en çok 3 kişiye söz verilme durumu var ama biliyorsunuz ki şimdi biz özel gündemle toplandık -Hükûmet programı hakkında konuştuk- güven oylamasını yapacağız. Yarından itibaren normal çalışma düzeni başlıyor. Toplantıyı idare edecek olan arkadaşlarım gerekeni ifa edeceklerdir, onu ifade etmek isterim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, bir hususu arz etmek isterim.

BAŞKAN – Buyurun Levent Bey.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, 11 Temmuz 2011 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde Hükûmet programının okunmasından önce, yine özel gündemle toplanılan bir hükûmet programının görüşülmesi sırasında bir milletvekilinin gündem dışı söz istemesi ve bunu daha önceden talep etmesiyle gündem dışı konuşma o gün kendisine verilmiş ve yaptırılmıştır. Dolayısıyla eğer bir partinin önceliği ya da iktidarda olması düşünülüp buna göre hareket edilecekse son derece usul açısından yanlış bir tutum olur. Bu gündem dışı konuşmayı, o zaman bir iktidar partisi sayın milletvekili söz almış ve yerine getirmiş.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, Parlamento faaliyetlerinde emsal karar alınacak ise daha önceden yapılmış olan böyle bir uygulamanın öne alınması, değerlendirilmesi ve yerleşik bir içtihat olarak uygulanması Parlamento geleneğidir. Örneği olan, uygulaması yapılmış olan, bir hükûmet programı görüşmesi sırasında talep edilen gündem dışı söze daha önce bir söz verilip konuşma sağlanmışken şimdi sağlanmaması Parlamento geleneğimize, uygulanan teamüllere aykırıdır Sayın Başkanım. Bu konuda lütfen değerlendirmenizi buna göre yapınız. Eğer aksi düşüncede iseniz, ben, usul tartışmasını talep etmek durumundayım çünkü örneği de aldım getirdim.

BAŞKAN – Şimdi 2011’den bahsettiniz Sayın Gök. Srebrenitsa katliamı dolayısıyla tek bir kişiye o günün özelliği gereği verilmiş.

Bakınız, beraber bakalım 59’uncu maddeye: “Başkanın takdiriyle”, bir. Bir de “verilebilir”, iki. Üç: “Özel gündemdeyiz; iki tane grup önerisi var, onlara ait görüşmeler olacak.

Benim takdirim gündem dışı söz vermeme istikametindedir. Kararımı değiştirmiyorum efendim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Oradaki kâtip üyelere danışmanız lazım. Sayın Başkan, kâtip üyelerin görüşlerini almanız lazım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, usul tartışmasına dönüştürelim isterseniz. Ondan sonra görüşünüzü arz edersiniz efendim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Kâtip üyeler niye sağınızda solunuzda oturuyor? O kararlara iştirak etmek için.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, dilerseniz bu konuyu bir usul tartışmasıyla çözelim de…

BAŞKAN – Sayın Gök, bakınız, arkadaşlarım da ikaz etti, cumartesi günü buna ait usul tartışmasını yaptık. Ona ait usul tartışmasında da yine aynı neticeye vardık. Müsaade buyurursanız çalışmalarımıza devam edelim çünkü bu mevzuyu iki gün evvel derinlemesine de incelemiş olduk. Tekrar, ben, İç Tüzük’ü size hatırlatıyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben de bu uygulamayı hatırlatıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim?

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben de bu uygulamayı hatırlatıyorum. Bence bu tartışmaları burada hemen sonuçlandırıp bir kararınızı oluşturmanız mümkündür. Tartışmaların uzamasına sebebiyet de vermeyelim. Görüşlerimizi arz edelim, siz tutumunuzu belirleyin.

BAŞKAN – Peki, buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır; lehte, aleyhte söz talebi almayacak mısınız?

LEVENT GÖK (Ankara) – Siz, lehte, aleyhte söz talebi alacaksınız. Biz tutumunuzun aleyhinde söz alıyoruz efendim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Aleyhte söz istiyorum.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Lehte söz istiyorum.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Lehte söz istiyorum.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Lehte…

BAŞKAN - Heyetin duyması bakımından rica ediyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Tutumunuzun aleyhinde söz alıyoruz efendim.

BAŞKAN – Anladım efendim. Yani usul tartışması açmıyoruz. Tutumumun aleyhinde bir konuşma yapmak istiyorsunuz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Açmak zorundasınız Sayın Başkan, tercih hakkınız yok.

LEVENT GÖK (Ankara) - Talebimiz usul tartışması yönündedir. Siz de görüşlerimizin…

BAŞKAN – Lütfen oturduğunuz yerden söyler misiniz Beyefendi?

LEVENT GÖK (Ankara) - Efendim, iki dakikada, üç dakikada biz ifade ederiz, önemli olan tutanaklara geçirelim. Bir uygulama… Parlamento geleneğini yaşatmaktır maksadımız.

BAŞKAN – Düşününüz ki, 2011’de, hepimizi ilgilendiren çok millî bir konuda, ki, her konu mühimdir her güne göre, ama tek bir örneği veriyorsunuz Srebrenitsa hadisesini ve onun dışında bir emsaliniz yok. Ben tekrar ediyorum, özel gündemle toplanıyoruz.

LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkanım, burada bir tane örnek dahi yeterlidir.

BAŞKAN – Burada mevzu… İki gün evvel konuştuğumuz bir mevzuyu yeniden getirmek istiyorsunuz, zaman kaybına sebep olacaktır. Tutumumu değiştirecek değilim.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)- Sayın Başkan, niye konuşturmak istemiyorsunuz? Neden konuşturmak istemiyorsunuz?

BAŞKAN – Sizden izin alamadığım için efendim. İzin verirseniz ben istediğimi konuşayım. Olmaz mı? Müsaade ederseniz fikrim bana aittir. Görüşüm bana ait Beyefendi. Siz bir hukukçusunuz.

LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkanım, bir usul tartışması…

BAŞKAN – Şu oturduğunuz yerden rica edeyim konuşmanızı Levent Bey.

LEVENT GÖK (Ankara) - Diğer partilerin de görüşleri…

BAŞKAN – Mikrofonunuz açık efendim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, ben, bugün bir örnek getirerek tutumunuzla ilgili bir değerlendirmeyi uygun bulmadığımı ifade ettim. Örnek bir olabilir ya da birden fazla olabilir. Elbette o günün anlamını bilecek ve değerlendirecek olan da o günkü olaylardır ve o gün yaşanılanlardır. Şimdi bugün, siz diyorsunuz ki: “O gün çok önemli bir katliamın yıl dönümünde konuşma talep edildi.” Biz de diyoruz ki: Türkiye, bugün, yangın yerine dönmüş. Bir Diyarbakır Barosu Başkanının öldürülmesi az mı önemlidir? Yani bu tabloları lütfen…

BAŞKAN – Bu hususta grup önerisi var Beyefendi, görüşeceğiz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, ben, onu, örnek olarak arz ettim.

BAŞKAN – Güzel.

LEVENT GÖK (Ankara) – Yani, gündem dışı konuşmalara niçin yer vermediğinizi bir usul tartışmasıyla tartışalım. Siz ondan sonra, görüşünüzü belirleyerek sonuca varabilirsiniz. Ama bu konudaki görüşlerimizi zapta geçirelim, bundan sonraki Parlamento tarihine de en azından kayıtlarımız kalır ve uygulamalar kalır.

BAŞKAN – Sayın Gök, bu tutumum ve buna ait müzakere zapta geçmiş bulunmaktadır. Usul tartışması açmıyorum ve çalışmaya devam ediyoruz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Böyle bir takdir hakkınız yok Sayın Başkan.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım… Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Devam ediyoruz…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Efendim, şunu, lütfen okur musunuz, 59’u okur musunuz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Usul tartışması açıldı Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buna göre gidiyoruz, yani biz eğer kendi görüşümüze göre devam edersek…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Böyle bir takdir hakkınız yok.

BAŞKAN - …mevzuatı bir tarafa bırakırsak işin içinden çıkamayız.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Mevzuat size takdir hakkı vermiyor.

BAŞKAN - Bir hukukçu olarak ben rica ediyorum, lütfen 59’u okuyun. Ben takdirimi bu istikamette kullandım ve şimdi müzakerelere devam edeceğim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Siz, efendim, usul tartışması açıldıktan sonra takdir hakkınızı kullanabilirsiniz.

BAŞKAN – Açmıyorum efendim, söyledim…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır, yapamazsınız Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yaparım efendim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Yapamazsınız Sayın Başkan.

BAŞKAN – Cumartesi günü -iki gün evvel- bu hususta, aynı bu hususta gereken yapıldı, zapta da geçti efendim.

Teşekkür ediyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben sizi bir başka…

BAŞKAN – Lütfen buyurun…

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben bir başka uygulamayla destekliyorum ama bakın…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

LEVENT GÖK (Ankara) – Örnek veriyorum size Sayın Başkanım. Yani şu tartışmaların olmasına gerek yok.

BAŞKAN – Sayın Gök, “Oturduğunuz yerden beyanda bulunun.” dedim, beyanda bulundunuz. Diğer gruptan arkadaşlarıma aynı şeyi söyleyebilirim ama bu hususta bir usul tartışmasıyla yeniden bir zaman kaybına sebep vermek istemiyorum.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Efendim, bitmişti şimdiye kadar usul tartışması yapsaydınız. Lafı siz uzatıyorsunuz.

BAŞKAN – Söyleyeceğinizi oturduğunuz yerden lütfen ifade ediniz tekrar.

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, keşke yapsaydınız bu tartışmayı, şu ana kadar biterdi.

BAŞKAN – Ben, tekrar rica ediyorum…

Bakın mikrofonunuz açık efendim. Levent Bey, mikrofonunuz açık efendim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, bu konuyla ilgili bizim de söz talebimiz vardı.

BAŞKAN – Size de oturduğunuz yerden vereceğim Beyefendi.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Şu ana kadar bitmişti. İnatlaşmayın Sayın Başkan, bu konuda takdir hakkınız yoktur İç Tüzük’e göre.

BAŞKAN – Kim demiş?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yok efendim, yok, takdir hakkınız yok.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Yoktur efendim. Usul tartışması konusunda takdir hakkınız yoktur, iyi okuyunuz.

BAŞKAN – Beyefendi, burada… Sayın Atıcı, burada… Beyefendi, hukuk öyle diyor.

Buyurun.

LEVENT GÖK (Ankara) – Şimdi, olaylar ve değerlendirmeler her gün her koşulda herkese göre değişebilir Sevgili Başkanım. Bu nedenle, geçmişte yaşanılan bir örnek Parlamento geleneği açısından önemlidir. Örnek olmazsa biz bugün tartışabilirdik ama bir örneğin bulunduğu ve bir Hükûmet programının görüşülmesi sırasında verilen gündem dışı konuşmanın yer aldığı bir Parlamento geleneği, bir istikrar kazanması gereken bir uygulamadır.

Aslında Sayın Başkanım, bu usul tartışmasında bize de söz verseniz, biz bu zaman dilimi içerisinde muradımızı anlatır, siz de ondan sonra takdir hakkınızı kullanarak usul tartışmasıyla ilgili kararınızı verebilirdiniz. Benim sizden istirhamım: Parlamentonun daha ilk günlerinde, böyle, milletvekilleri ile Başkan arasında zıtlaşmaya gitmeden bir Parlamento geleneğini oturtmaktır. Bu nedenle, usul tartışması takdire tabi değildir, usul tartışmasının sonundaki kararınız takdire tabidir. Biz, bu nedenle, usul tartışmasını talep ediyoruz. Usul tartışması talep edildiğinde oturumu yöneten Başkan bu tartışmayı açmakla görevlidir. Ama tartışmadan sonra karar hakkınız size aittir. Ben konunun fazla uzamaması açısından bir an önce bu tartışmayı sona erdirip gündemimize geçmeyi öneriyorum.

BAŞKAN – İç Tüzük’te açık bir hüküm varken, “Bir yanlış uygulama yapıldı.” diye, onu ben göz önüne alarak gelecekte de herkese emsal teşkil edecek bir yanlışa girmem. O yüzden takdir hakkım böyledir. Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun İdris Bey.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, Meclis Genel Kurulunda yönetimi burada belirlerken, Genel Kurulla ilgili işleyişi burada yönetirken İç Tüzük’ü esas almak zorundayız. İç Tüzük’ün 63’üncü maddesi bu konuda son derece nettir. Herhangi bir konuda “…Başkanı gündeme veya Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma usullerine uymaya davet, bir konuyu öne alma veya geriye bırakma gibi usule ait konular, diğer işlerden önce konuşulur.” diyor.

İkinci fıkradaki size verilen takdir hakkı, oylamaya sunulup sunulmamasıyla alakalı bir takdir hakkıdır. Şimdi bugün gündem dışı konuşmalarla ilgili yapılan talebi siz kabul etmemişsiniz. Burada grup başkan vekilleri de sizin bu tutumunuzun İç Tüzük’e aykırı olduğunu söylüyorlar. Cumartesi günkü görüşmeyi gerekçe göstererek “Bugün usul tartışması açılamaz.” şeklindeki yaklaşımınız doğru değildir çünkü biz arada geçen süre içerisinde demin ifade ettiğim Türkiye’deki çok önemli bir gelişmeyle ilgili burada gündem dışı söz almak isteyebiliriz. Derik’te sokağa çıkma yasağı beşinci gününe girdi, onunla ilgili olarak bir milletvekilimizin konuşma hakkını talep edebiliriz. Dolayısıyla, “Cumartesi günü bu tartışmayı yürüttük, o nedenle yeni bir usul tartışmasına gerek yoktur.” yaklaşımınızın doğru olmadığı kanaatindeyiz. Bundan sonraki Meclis işleyişi açısından da bu usul tartışmasını açmanız, oylamaya sunulup sunulmaması noktasında takdir hakkını kullanmanız İç Tüzük 63’üncü maddeye uygun düşecektir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Efendim, ben de teşekkür ediyorum. İç Tüzük’e aykırı bir davranışımız mevcut değildir. O kanaate iştirak etmiyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, 63’e göre…

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, 63’e göre…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, Grup Başkan Vekilimiz ayakta.

LEVENT GÖK (Ankara) – …aykırı davranıyorsunuz Sayın Başkan.

BAŞKAN - …göre verilmiş bir önerisi vardır…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - …okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım…

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 30/11/2015…”

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, Grup Başkan Vekilimiz ayakta.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Bir dakika…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, 63’üncü madde çok açık, çok açık.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Grup Başkan Vekilimiz ayakta.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, ben burada bir tartışmayı sürdürme arzusunda değilim. Son derece nazik bir üslupla çok haklı bir talebimizi anlatmaya gayret ediyorum. 63’üncü maddeyi beraber okuyalım: “Usul hakkında konuşma

MADDE 63 – Görüşmeye yer olup olmaması, Başkanı gündeme veya Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma usullerine uymaya davet, bir konuyu öne alma veya geriye bırakma gibi usule ait konular, diğer işlerden önce konuşulur.” diyor. Biz bu talebimizi ilettik.

BAŞKAN – Biliyorum efendim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bu, bir takdir hakkı kullandırma değil size. Sizin burada yapmanız gereken…

BAŞKAN – Biliyorum efendim, bu özel gündemli olan toplantıda –bu özel gündemli olan toplantıda- usule uygun hareket ediyorum.

Teşekkür ederim. Görüşünüzü beyan ettiniz efendim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim… “Özel gündem-genel gündem” diye bir ayrım yok efendim burada.

BAŞKAN – Ben görüşünüzü aldım efendim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Örneklerini gösterdim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum ve kararımı bildirdim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Görüşümüzü alıyorsunuz ama gereğini yerine getirmiyorsunuz

BAŞKAN – Sayın Gök, lütfen oturunuz, devam edelim efendim.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, antidemokratik davranıyorsunuz.

BAŞKAN- Benim tutumum bu efendim. Böyle efendim, böyle…

LEVENT GÖK (Ankara) – Yani bakın, şu tartışmanın geçtiği perdede biz bu tartışmayı …

BAŞKAN – Efendim, bakınız, ne kadar zaman kaybettik. Lütfen, rica edeyim oturun.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, bu ricayla olacak iş değil ama bizim İç Tüzük’ten kaynaklanan haklarımızı elimizden alıyorsunuz.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, antidemokratik davranıyorsunuz.

LEVENT GÖK (Ankara) - Bir cumartesi günü izin vermeniz bugün vermemeniz anlamına gelmez ki!

BAŞKAN – Buyurun okuyun efendim. (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

30/11/2015

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 30/11/2015 Pazartesi günü (Bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler) Grubumuzun aşağıdaki önerisini, İç Tüzük’ün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                İdris Baluken

                                                                                Diyarbakır

                                                                               Grup Başkan Vekili

Öneri:

30 Kasım 2015 tarihinde (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler) Diyarbakır Milletvekili Grup Başkan Vekili İdris Baluken tarafından verilen (78 sıra no.lu), “Diyarbakır Baro Başkanı Sayın Tahir Elçi’nin katledilmesi olayı, katledilmesine zemin sunan hedefleştirici süreç ve bu süreçte yer alan dâhiliyetlerin araştırılması ve bu katliama zemin sunanların açığa çıkarılması” amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 30/11/2015 Pazartesi günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir. (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, 63’üncü maddeye aykırı davranıyorsunuz.

BAŞKAN – Efendim, tutumunuz yanlış… Sayın Cumhuriyet Halk Partisi grup başkan vekilleri, rica ediyorum. Rica ediyorum, lütfen…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, 63’üncü maddeye göre aykırı davranıyorsunuz.

BAŞKAN – Bu mevzuyu ben karara bağladım ve görüşmelere geçtim; gerisin geri dönmemiz uygun değildir. Yanlış bir tatbikatı koymayın Meclise.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ama 63’üncü maddeye göre…

BAŞKAN - Yarın bir gün, diyelim üç sene sonra, üç dönem sonra örnek alacaklardır. Yanlış yapmayınız, beni yanlışa sürüklemeyiniz ve rica ediyorum, sükûneti muhafaza ediniz. (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler) Lütfen efendim… Levent Bey, yardımcı olun lütfen.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, 63’üncü madde çok açık.

BAŞKAN - Yolun başındayız, dönemin başındayız. Biz örnek olalım lütfen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunda bir şey yok.

Artı; iki tane öneri var. Grubunuzun önerisi var, grubun önerisi var, dolayısıyla görüşülecek zaten ve bu konular konuşulacak.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, bakın…

BAŞKAN - Onun için, lütfen endişeye mahal vermeyin, endişeye düşmeyin ve rica edeyim sizden, inat etmeyelim, karşı karşıya da konuşmayalım.

LEVENT GÖK (Ankara) - Parlamento geleneği çiğnenmesin Sayın Başkanım, onu istiyoruz biz. Yani ben de grubumun haklarını savunmak zorundayım.

BAŞKAN – Anladım efendim, söylediniz, görüştük. Ben de tutumumu söylüyorum ama sizin dediğinize uymak zorunda değilim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Ben vicdanıma göre ve şu gördüğünüz İç Tüzük’e göre hareket ediyorum. 59’u okuyun, 63’ü değil.

LEVENT GÖK (Ankara) – İç Tüzük’e uyalım.

BAŞKAN – 59’a ait bu, Beyefendi talebiniz 59’a ait. Ve görüşmeye de geçtim ben. Usulden geçtik. Usuldür o, başlangıçtır o.

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, ben daha siz gündeme…

BAŞKAN – Siz gündem dışı istediniz, bu da 59’dur. Rica edeyim Levent Bey, yardımcı olun bana.

LEVENT GÖK (Ankara) – Daha siz gündeme geçmeden…

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, lütfen…

Tekrar okutuyorum, duyulsun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Oktay Bey.

OKTAY VURAL (İzmir) – Daha önce bununla ilgili bir usul tartışması yapılmıştı. Sizin de, zatıalinizin de özellikle Hükûmet programının görüşülmesi gibi böyle bir konu özel gündem olduğu için, bir süreye bağlı olduğu için sadece bugünlere münhasır olmak üzere, bundan sonraki Meclisin her Genel Kurul toplantısı sırasında gündem dışı konuşmaların verilmesi konusunu temin edeceğinizi ifade etmiştiniz.

BAŞKAN – Muhakkak, çok tabii hakkı milletvekillerimizin.

OKTAY VURAL (İzmir) – Dolayısıyla bunu ifade ettiler, ifade ettiler, “Evet.” dediler.

BAŞKAN – Efendim, her toplantıda bu olacak.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bekliyoruz onu.

BAŞKAN – Sayın Vural, demin buyurduğunuz gibi, bu her toplantıda olacak. Arkadaşlarımız bölgelerine ait meseleleri gündeme getirecekler, ona ait görüşecekler ve ona ait müddeti de tayin edilecek. Ama biz usul noktasını geçtik, 59’a geldik, 59’a göre de takdir hakkımızı kullandık. Herhangi bir hadise yok. Zorlamayalım birbirimizi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani bu konuda böyle bir uygulama olmayacak bundan sonra.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, ben zorlamıyorum.

BAŞKAN – Beni zorlayarak yanlışa sürüklemeyin.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben zorlamıyorum.

BAŞKAN – Ben bu yanlışı yapmayacağım efendim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Zorlamıyorum ben.

BAŞKAN – Öyle oluyor ama.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ama 63’üncü madde çok açık.

BAŞKAN – Ben rica ediyorum, devam ediyorsunuz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Biz geçen dönemlerde her usul tartışmasını talep ettiğimizde başkanlar bize bu tartışma hakkını verdiler, yani bunu yaptık. 63’üncü madde çok açık.

BAŞKAN – Levent Bey, karar verilmiş bu hususu yeniden tezekkür ettirmek gibi bir yanlışa gitmeyelim. Ne olur bu dönemin çalışmasını güzel bir çalışma olarak yapalım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, şöyle…

BAŞKAN – Endişe buyurmayınız. Burada yine görüşme yapılacak, iki ayrı konuda görüşme olacak. Yani herkes konuşacak. Niçin zorluyorsunuz ki? Ben bu kararımı değiştirmeyeceğim efendim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, bu tartışmayı… Efendim, sizinle anlaşamadığımız konu şu, bakın…

BAŞKAN – Benim ricam şu: Deminki -duyamadı bütün Genel Kurul- bu metni dinlemeleri bakımından yardımcı olun lütfen.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, sizinle anlaşamadığımız konu şu: Gündem dışı konuşma sizin takdir hakkınızda, tamam. Ben de usul tartışması açıyorum.

BAŞKAN – Ben de diyorum ki gündeme geçildi, konuya girildi ve önergeye geçildi ve ben başladım. Dolayısıyla olmaz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bakın, Sayın Başkanım, daha ben açmadan dedim, açmadan talep ettim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Beyefendi, o talebiniz daha önce yaptığınız talebinizdi, 59’a giriyordu, çözdük ve görüşmelere başladık.

LEVENT GÖK (Ankara) – Şimdi, siz gündem dışı…

BAŞKAN – Niçin bunu uzatıyorsunuz ki?

LEVENT GÖK (Ankara) – Siz usul tartışmasından sonra görevinizi yapabilirsiniz.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hatibi kürsüye çağırır mısınız Sayın Başkan, gündeme geçtik artık.

LEVENT GÖK (Ankara) – Takdir hakkınızı kullanabilirsiniz.

BAŞKAN – Anlayamadım.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Hatibi kürsüye çağırabilir misiniz, gündeme geçtik artık.

BAŞKAN – Onu söylüyorum zaten.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Lütfen...

LEVENT GÖK (Ankara) – Siz, takdir hakkınızı konuşmalardan sonra kullanabilirsiniz.

BAŞKAN – Levent Beyciğim, gündeme geçtik, burada görüşeceksiniz, zorlamayın beni. Yani İç Tüzük’ü çiğnemeye beni zorlamayın.

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, şu anda siz çiğniyorsunuz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Ne olur, ben çiğnemeyeceğim. Başkanlık ettiğimde ben ve arkadaşlarım hiçbir zaman İç Tüzük’ü çiğnemeyeceğiz efendim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Şu anda İç Tüzük’ü maalesef çiğniyorsunuz.

BAŞKAN – Hayır çiğnemem.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben de bunu üzülerek tespit ediyorum.

BAŞKAN – Ben bu İç Tüzük’ü ezbere bilirim Beyefendi, tecrübem var malumualiniz, hiç endişe buyurmayın.

LEVENT GÖK (Ankara) – Yani siz Meclis çalışmalarında…

BAŞKAN – Şunu, rica ediyorum, sükûnetle okuyalım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Meclis çalışmalarında bizim elimizde bulunan bir hakkı maalesef şu anda yanlış bir değerlendirmeyle yerine getirmiyorsunuz.

BAŞKAN – Getiriyorum Beyefendi.

LEVENT GÖK (Ankara) – Böyle bir uygulama olabilir mi?

BAŞKAN – O şekilde bakmayın, öyle tefsir etmeyin, rica ediyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bizi dinleseydiniz şimdiye kadar çoktan bitirmiştik Sayın Başkanım. Bu yaptığınız uygulama yanlıştır Sayın Başkanım. Bu yaptığınız yanlıştır, takdir hakkı yoktur.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – İç Tüzük’ü ihlal edemezsiniz. En başta siz koruyacaksınız İç Tüzük’ü.

BAŞKAN – Bana yardımcı olun lütfen.

Buyurun, tekrar okutuyorum, müsaade edin.

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 30/11/2015 Pazartesi günü (Bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasından oy birliği sağlanamadığından…” (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

BAŞKAN – Bir dakika, bir dakika…

Arkadaşlar olmuyor, yanlış oluyor, yapmayın. Bizi bütün Türkiye seyrediyor şu anda.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – İç Tüzük’ü ihlal ediyorsunuz Sayın Başkan.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Millet görsün!

BAŞKAN – Çalışma usulüne davet hakkındadır usul hakkında konuşma. “Çalışma usulü” diye bir hadiseyi hallettik “Özel Gündemde” grup önerisine geçtik.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Şimdiye kadar 5 kere konuşulmuştu Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bana İç Tüzük’ü çiğnetemezsiniz, rica ediyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – İç Tüzük çok açık.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – İç Tüzük’ü uygulayın.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, İç Tüzük çok açık.

BAŞKAN – Ben istirham ediyorum tekrar. Siz ana muhalefet partisisiniz, bir yanlış tatbikat yaparsam ileride de bu emsal teşkil eder.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Şu anda yanlış yapıyorsunuz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, şu anda yapıyorsunuz, biz onu önlemeye çalışıyoruz.

BAŞKAN – Efendim, “çalışma usulü” diyor bu, o madde 63. Sizin dediğiniz 59’a girer, 63’e girmez. Rica ediyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, 59 farklı 63 farklı Sayın Başkan.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, İç Tüzük’ü ihlal edemezsiniz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ara verin konuşalım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ara verin Sayın Başkan. Ara verin, içeride değerlendirelim lütfen.

BAŞKAN – Lütfen okuyun.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 30/11/2015 Pazartesi günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasından oy birliği sağlanamadığından (CHP sıralarından sürekli sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler) grubumuzun aşağıdaki önerisini İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                               İdris Baluken

                                                                               Diyarbakır

Grup Başkan Vekili

Öneri:

30 Kasım 2015 tarihinde Diyarbakır Milletvekili Grup Başkan Vekili İdris Baluken tarafından verilen (78 sıra no.lu), “Diyarbakır Baro Başkanı Sayın Tahir Elçi’nin katledilmesi olayı, katledilmesine zemin sunan hedefleştirici süreç ve bu süreçte yer alan dâhiliyetlerin araştırılması ve bu katliama zemin sunanların açığa çıkarılması” amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 30/11/2015 Pazartesi günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Efendim, okuttum, yalnız, Sayın Levent Gök Bey’in, Grup Başkan Vekilinin bir talebi var. “İçeride bir daha görüşelim.” diyor. Bunu temin için grup başkan vekillerini davet ediyorum.

Beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.33

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.48

BAŞKAN: İsmail KAHRAMAN

KÂTİP ÜYELER : Ömer SERDAR (Elazığ), Zihni AÇBA (Sakarya)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Sayın grup başkan vekilleriyle içeride yaptığımız görüşme neticesinde mutabakatımızı özetlemek isterim.

Gündem dışı konuşma mevzusunda oluşmuş bir teamül vardır. Her oturumda, oturumu yöneten, Meclis Başkanlığını yürüten Meclis Başkanı ya da başkan vekili elbette ki gündem dışı söz verecektir, vermesi teamüle uygundur ve burada bulunmanın da, milletvekili olmanın da gereğidir. Burada bir yanlışlık, bir yanlış anlama, teamül dışı bir hadise mevzubahis değildir. Usul meselesinde usule aykırı bir durumun mevcudiyetinin ne olduğunu talepte bulunan kişinin açıklaması ve ona göre de usul tartışması açılması da yine İç Tüzük’ün gereğidir. Gerek Hükûmet programının okunmasında gerekse bugünkü oylamada özel gündemle toplanıldığı için ve ana konudaki diğer önerilere geçildiği için bu bakımdan bir usul tartışmasına girmeme noktasında Sayın Gök’ün de anlayış göstermesiyle mutabakat sağlamış olduk. Grup başkan vekillerinin anlayışına teşekkür ediyorum efendim.

Yeniden okutuyorum:

III.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, 30/11/2015 tarihinde Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin katledilmesi olayı, katledilmesine zemin sunan hedefleştirici süreç ve bu süreçte yer alan dâhiliyetlerin araştırılması ve bu katliama zemin sunanların açığa çıkarılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 30 Kasım 2015 Pazartesi günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

30/11/2015

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 30/11/2015 Pazartesi günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisini İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                İdris Baluken

                                                                                Diyarbakır

                                                                               Grup Başkan Vekili

Öneri:

30 Kasım 2015 tarihinde Diyarbakır Milletvekili Grup Başkan Vekili İdris Baluken tarafından verilen (78) sıra no.lu; Diyarbakır Baro Başkanı Sayın Tahir Elçi’nin katledilmesi olayı, katledilmesine zemin sunan hedefleştirici süreç ve bu süreçte yer alan dâhiliyetlerin araştırılması ve bu katliama zemin sunanların açığa çıkarılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 30/11/2015 Pazartesi günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi lehinde, aleyhinde söz isteyenleri ıttılanıza sunuyorum:

Lehinde, Ertuğrul Kürkcü, İzmir Milletvekili; lehinde, Mustafa Sezgin Tanrıkulu, İstanbul Milletvekili; aleyhinde, Ramazan Can, Kırıkkale Milletvekili ve aleyhinde, Yılmaz Tunç, Bartın Milletvekili beyefendiler söz istemiş bulunmaktadırlar.

İlk sözü Sayın Kürkcü’ye veriyorum.

Buyurun Sayın Ertuğrul Kürkcü. (HDP sıralarından alkışlar)

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; huzurunuzda bir kere daha, sevgili arkadaşımız Diyarbakır Barosu Başkanı alçakça bir cinayete kurban giden Tahir Elçi’yi sevgi ve saygıyla anıyor ve rahmet diliyoruz; ailesine, meslektaşlarına ve Kürt halkına da başsağlığı diliyoruz.

Aynı olayda, aynı süreçte hayatını kaybeden polis emniyet görevlileri de var. Başbakan Davutoğlu bugün beyan etmişler ki Halkların Demokratik Partisi bu polis görevlileriyle ilgili herhangi bir başsağlığı ve elem ifadesinde bulunmamıştır. Bu, baştan sona gerçeğin çarpıtılmasıdır. Gerek grup başkan vekilimiz gerek bu konuda söz alan bütün vekillerimiz ve partimizin yetkilileri bu çatışmalarda ve özel olarak Diyarbakır’daki cinayetler serisinde hayatını kaybeden emniyet görevlileri için de üzüntü duymaktadır ve başsağlığı dileğini eksik etmek bizim için sadece ve sadece büyük bir ayıp olur.

Hepiniz biliyorsunuz, hepimiz biliyoruz: Halkların Demokratik Partisi Türkiye'nin 3’üncü büyük politik gücüdür ve ona oy verenler, seçmenleri, gönül verenleri arasında askerler ve polisler de vardır. Adalet ve Kalkınma Partisi değildir sadece seçmenleri arasında polisler olan. Adalet ve Kalkınma Partisi polislerin partisi, Halkların Demokratik Partisi mücrimlerin partisi değildir. O kadar değildir ki, eski Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız bu gerçeklik karşısında şaşırınca, 7 Haziranda şunu demek zorunda kendisini hissetmiştir: “Bir polis lojmanından HDP’ye yüzde 62 oy çıkıyorsa bu demokrasi değildir. Bir emniyet mensubunun HDP’ye oy vermesi demokrasi değildir.” İnsanı hayat böyle şaşırtabilir. Her zaman sizin baktığınız yerden hayat görünmeyebilir. Hayatın bir başka gerçeği de Türkiye'yi oluşturan bütün unsurların, bütün politik partilerde bir karşılığının olmasıdır. Velev ki değil, velev ki bir tek asker ya da polis partimize oy vermemiş, teveccüh etmemiş, hiçbir şey değişmez. Bu savaş, çatışmanın iki tarafında bulunan gençlerimizin, hayatlarını kaybeden bütün yurttaşlarımızın aleyhinedir, onların çıkarlarına karşıdır. Dolayısıyla, hayatlarını kaybeden herkes için aynı derecede hepimiz mesulüz, hepimiz onların hayatta kalmalarını isterdik, onların hiçbir zaman bir çatışmada ölmelerini istemezdik.

Bütün bu nedenlerle bu suçlamaları, bu taraflaştırma çabalarını da kuvvetle reddediyoruz. Aslında Sayın Sevgili Tahir Elçi’nin hayatına mal olan bu kurşunlama olayının içinde cereyan ettiği manevi iklim de zaten bu taraflaştırma ve kutuplaştırma gayretlerinin bir eseridir.

Hatırlayalım, Tahir Elçi niçin son derece ciddi bir yaşamsal tehdit altına girdi? Niçin hayatını kaybettiğinde hepimiz Tahir Elçi’nin bir suikasta kurban gittiğini düşündük? Çünkü Tahir Elçi sürüp giden çatışma hakkında Hükûmetin paylaşmadığı bir görüşü ifade etti, dedi ki: “Bana göre bu çatışma terörizmle mücadele değildir, PKK de bir terör örgütü değildir.” Bunun üzerine şeytanlaştırma, yerden yere vurma, itibarsızlaştırma ve sonuçta mahkemeye taşıma ve Sayın Tahir Elçi’yi bir mücrim, bir terörizm ortağı olarak yaftalama çabalarının sonucunda kendisi siyasi bir hedef hâline geldi. O nedenledir ki, herhangi bir anda kendisinin silahla hedef alınacağından hepimiz endişeliydik ve nitekim alındı da.

Bu cinayetin ortaya çıkartılmasını, açığa çıkartılmasını istiyoruz ama her şeyden önce bu cinayetin bir siyasi iklimi var. Bu siyasi iklim, 7 Haziran sonrasında Türkiye’de yeniden başlatılan savaş ve çatışmadır. Bu savaşın ve bu çatışmanın aslında bir terörizm meselesi olmadığı bu Meclisin çatısı altında onlarca kere konuşulmuştur. Komisyonumuza gelen, Hükûmete bilgi veren uzmanların hepsi Türkiye’de karşı karşıya kaldığımız şeyin alelade bir terörizm vakası değil, bir halk isyanı meselesi olduğunu, o nedenle de terörle başa çıkmak için uygulanacak vasıtaların burada uygulanması hâlinde hiçbir zaman sorunun çözülemeyeceğini milletvekillerimizin, geçen dönem, 24’üncü Dönem görev yapan milletvekillerimizin önünde onlarca defa söylediler. Çözüm ve müzakere süreci bu kabuller üzerine başladı. Bizzat ben, şahsen, bu Genel Kurul önünde aynı kanaati ifade ettim. Onlarca yazarçizer bu konuda, özellikle çatışmasızlık döneminde, bir çözüm yolunun açılması bakımından, akla hitap etmek açısından, karşı karşıya bulunduğumuz çatışmanın niteliği hakkında çok defa aynı görüşleri paylaştılar ama bir kere savaş başlayınca önce hakikatin öldüğünü bu olayda da hepimiz gördük. Savaş başladı, hakikat öldü ve hakikati tartışan bir saygıdeğer hukukçu, bir barış insanı, bir insan hakları mücadelesi insanı saldırıların hedefi oldu ve hayatını kaybetti.

Hükûmetten beklenen şey, bu saldırının gerçek kaynaklarını açığa çıkarmasıdır ama bu saldırıyı çevreleyen koşulları hakikaten adaletle, hakikaten eşitçe tartışabilecek miyiz? Suçlamalar altında kalmadan, kendi görüşlerini ifade etmek için insanların hayatlarını ve itibarlarını ortaya koymalarına gerek kalmaksızın adil bir tartışma yapabilecek miyiz? En çok ihtiyacımız olan şey budur. Bakın, bunun olmadığı yerde ne olduğunu size anlatmak isterim. Özellikle Hükûmet sıralarındaki arkadaşlarımıza sesleniyorum: Büyük çoğunluğunuz, hatta belki hiçbiriniz dün Diyarbakır’da değildiniz. Eğer Diyarbakır’da yaşayanların hissiyatını, onların gözlerinden ve yüzlerinden dışa vuran hissiyatı görebilmiş olsaydınız Türkiye'nin son derece zor, son derece ağır bir badireye doğru yuvarlanmakta olduğunu hissederdiniz.

Bölgede yaşayan, kendilerini ağır bir sıkıyönetim rejimi altında, bir faşist rejim altında hisseden milyonlar var. Sözlerinin kıymetinin olmadığını hatta varlıklarının bir kıymetinin olmadığını, hayatlarının bir kıymetinin olmadığını, ölümlerinin bir kıymetinin olmadığını milyonlarca insan milyonlarca kere her gün düşünüyor. Bu duruma Türkiye’yi getirmiş olmanın sorumluluğu sadece ve sadece isyan etmiş olanlara yüklenemez. Bu isyanı çözmek için basiret, akıl, enerji, siyaset ortaya koyamayanların da burada elbette sorumluluğu vardır ve elbette başlıca sorumluluk, kesintisiz on üç yıldır Türkiye’yi yöneten ve bir on dördüncü yıl, on beşinci yıl, yirminci yıl yönetebilmek için de 7 Hazirandan itibaren Türkiye’yi bir silahlı seçim ortamına sokan iktidar partisindedir. Bütün bunların bir kere daha basiretle ve akılla tartışılamaması hâlinde bizi birbirimize bağlayan iplerin kopmakta olduğuna dikkatinizi çekmek isterim. Herkesin dilinden düşmeyen şey, “Daha nereye kadar?”dır. Daha nereye kadar Nusaybin, daha nereye kadar Cizre, daha nereye kadar Silopi, daha nereye kadar her hafta bir ilçede, bir kasabada bir düzine gencin hayatı alınacak ve geri kalanlar bunları seyretmeye, seyretmedikleri hâlde o zaman kurşunlanmaya mahkûm bırakılacaklar? Türkiye'nin böyle yönetilemeyeceği apaçık.

Tahir Elçi, bu şartların değiştirilmesi için yeni bir aklı teklif etti, karşılığında, ensesinden vücuduna saplanan bir kurşun buldu. Ama eğer biz Tahir Elçi’nin son olmasını istiyorsak her şeyden önce çatışmaya son vermek, her şeyden önce Türkiye'nin batısına yanlış bilgi vermemek, o bölgede yaşayan Kürt halkının, Kürtlerin hak ve hukuklarının hepimizin hak ve hukuku olduğuna dair bir ortak duyarlılık oluşturmak zorundayız. Buraya gelmedikçe hiçbir çelişkiyi, hiçbir sorunu çözemeyeceğiz.

O nedenle, Tahir Elçi’nin ölümünü çevreleyen koşulları, onu öldüren merminin hangi tabancadan çıktığını, onun hayatını korumakla görevli polis memurlarının aslında belki de onun hayatına kastedecek şekilde sağa sola ateş etmelerinin yol açmış olabileceği bir ölümü serinkanlılıkla ortaya çıkartmak Hükûmet partisinin her şeyden önce görevidir. Bizlere ise bu cinayetin sonuçlarını sonsuza kadar takip etmek kalıyor. Ve buradan bir kere daha sevgili Tahir Elçi’ye uğurlar olsun diyoruz “…” (x) (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kürkcü.

Aleyhinde, Sayın Yılmaz Tunç…

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi hakkında söz almış bulunuyorum, bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

HDP grup önerisiyle, Diyarbakır Barosu Başkanı Sayın Tahir Elçi’nin öldürülmesiyle ilgili olarak bir araştırma komisyonu kurulması talep edilmekte ve bu araştırma önergesinin bugünkü gündeme alınması istenmektedir.

Öncelikle, menfur saldırıda hayatını kaybeden Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’ye Allah’tan rahmet diliyorum. Yine aynı olayda hayatlarını kaybeden polis memurlarımız Ahmet Çiftaslan ve Cengiz Erdur’a da Allah’tan rahmet diliyor, yakınlarına ve milletimize başsağlığı diliyorum. Yine bugün de şehitlerimiz var, o şehitlerimize de Allah’tan rahmet diliyorum, milletimizin başı sağ olsun. Terörist saldırıyı gerçekleştirenleri bir kez daha lanetliyorum bu kürsüden, olayın bir an önce açıklığa kavuşturulmasını ve saldırıyı gerçekleştiren teröristlerin tespit edilerek cezalandırılmasını temenni ediyorum.

Değerli milletvekilleri, Tahir Elçi’nin öldürülmesi hepimizi derinden üzdü, çünkü Tahir Elçi Diyarbakır Barosu Başkanı olarak yaptığı açıklamalarla şiddetin çözüm olmadığını hep savunmuş, hendek kazmanın, çatışmanın sona erdirilmesi gerektiğini, gerek konuşmalarında gerekse sosyal medyadaki hesaplarında kamuoyuyla hep paylaşmıştır. Olayın olduğu gün de Diyarbakır’ın Sur ilçesinde terör olaylarında hasar gören Dört Ayaklı Minare’nin hasar görmesi nedeniyle, tarihî mirasa sahip çıkılması ve çatışmaların bu bölgeden uzak tutulması yönündeki görüşlerini açıklarken terörist saldırı gerçekleşmiş ve olay yerinde hayatını kaybetmiştir.

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı olayın olduğu gün hemen soruşturma başlatmış, ilgili savcılar ile baro heyeti olay yerinde incelemeye gittiklerinde otomatik silahlarla ateş edilmesi üzerine heyet olay yerinden ayrılmak ve güvenli bir yere götürülmek zorunda kalınmıştır. Bugün de Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı ve ilgili savcılar baro yönetim kurulu üyeleriyle ikinci kez olay yerinde incelemeye gitmişlerdir, heyetin incelemesini tamamladığı sırada teröristlerce uzun namlulu silah ve el yapımı patlayıcıyla yine saldırıda bulunulmuştur. Güvenlik güçlerinin anında karşılık vermesi üzerine kısa süreli çatışma yaşanmış ve daha sonra heyet olay yerinden ayrılmıştır. Olayla ilgili olarak Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturması devam etmektedir. Ayrıca, İçişleri Bakanlığı da idari soruşturma başlatmış ve 4 müfettişi görevlendirerek Diyarbakır’a göndermiştir.

Tahir Elçi’ye yapılan saldırı sırasında basın oradadır. Kameralar çekim yapmış ve olayın büyük bir bölümü milletin gözü önünde cereyan etmiştir. Olayın detayı, Sayın Elçi’ye isabet eden kurşunun nereden geldiği adli soruşturma neticesinde ortaya çıkabilecek bir husustur. Ortada terörist bir saldırı vardır. Polislerimiz Sayın Tahir Elçi’yi korumak için canlarını siper etmişlerdir ancak hiç kimsenin istemediği bir sonuçla karşı karşıya kalınmıştır.

Değerli milletvekilleri, olay sonrasında soğukkanlı olması gereken sorumluluk makamındaki kişilerin hâlâ devleti suçlaması, bu konu üzerinden Hükûmeti yıpratmaya çalışması da bu olayın aydınlığa kavuşmasına hizmet etmemektedir. Cumhuriyet savcılarının olay yerinde inceleme yapmaması için yapılan terörist saldırılar, cenazede yapılan terör propagandaları ve atılan sloganlar, sorumsuzca yapılan açıklamalar bu olayın karanlıkta kalmasını isteyenlerin ekmeğine yağ sürmektedir. Adli ve idari soruşturmanın bir an önce neticelenmesi, olayın açıklığa kavuşturulması ve suçluların tespiti hepimizin ortak temennisidir. Adli soruşturma devam ederken bu konuda Mecliste bir araştırma komisyonunun kurulmasının mümkün olamayacağını aslında önerge sahipleri de bilmektedirler. Anayasa’mızın 138’inci maddesinin üçüncü fıkrası açıktır; yürütülmekte olan bir soruşturma vardır, yürütülmekte olan bir soruşturma hakkında yasama Meclisinde görüşme yapılamaz, soru sorulamaz, araştırma önergesi verilemez. Bu nedenle hepimiz adli ve idari soruşturmanın neticesini beklemek zorundayız.

Araştırma önergesinin sonuç bölümüne baktığımız zaman “Linç rejimi sonucu katledilmiş.” şeklindeki bir beyan, aslında bir peşin hükmün Mecliste araştırma önergesi vesilesiyle yeniden dile getirilmesidir. Bu da olaya iyi niyetli yaklaşılmadığının açıkça göstergesidir.

Burada “Merhum Tahir Elçi’nin öldürülmesini araştırmak istemediler.” şeklinde, bu oylama yapıldıktan sonra propaganda yapılacak. Bu da doğru değildir, haksız bir eleştiri olacaktır. Tahir Elçi’ye yapılan saldırı milletimizin birlik ve beraberliğine yapılan bir saldırıdır, bölgenin huzura kavuşmamasını isteyen teröristlerin amacına hizmet eden bir saldırıdır. Bundan önceki saldırılarda olduğu gibi bu saldırı karşısında da daha olay aydınlatılmadan peşinen devleti suçlayıcı beyanlarda bulunmak doğru değildir. Hiçbirimiz olayın detayıyla ilgili bilgi sahibi değiliz. Bunu araştıracak makam bellidir, cumhuriyet savcılarıdır. Aksi hâlde, peşin hükümle hareket ederek bir yerlere çamur atma gayreti içerisinde olunursa, cenazede “Katil şudur.” diye sloganlar atılırsa bu durum -açıkça söylemek gerekirse- Tahir Elçi’nin naaşını kendi karanlık emellerine alet etmek demektir. Tahir Elçi bunu hak etmemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milletimizi 90’lı yıllara döndürmek isteyenler bunda başarılı olamayacaklardır. Ülkemizi faili meçhuller ülkesi olmaktan çıkaran bir AK PARTİ iktidarı vardır. Bu olayın da sonuna kadar araştırılacağından ve sorumluların yargı önüne çıkarılacağından hiç kimsenin şüphesi olmaması gerekir.

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Komisyon kuralım, tamam.

LEZGİN BOTAN (Van) – Roboski’de gördük, Hrant Dink’te gördük.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Orada, olay yerinde iki gündür inceleme yapmak isteyen cumhuriyet savcılarına uzun namlulu silahlarla ateş edenlere de bir laf söyleseniz, keşke onu da söyleyebilseniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Tunç, Genel Kurula hitap edelim lütfen.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; merhum Tahir Elçi’ye ve şehit polislerimize bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum ve bu tür menfur hadiselerin bir daha ülkemizde gerçekleşmemesini temenni ediyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tunç.

Sayın Mustafa Sezgin Tanrıkulu, buyurun efendim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun İdris Bey.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Söz talep ettik sataşmadan dolayı.

BAŞKAN – Konuşmalardan sonra versem olmaz mı?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Peki, Sezgin Bey’in konuşmasından sonra talep edeyim.

BAŞKAN – Vereyim efendim.

Buyurun Sayın Tanrıkulu. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir çalışma arkadaşımın arkasından, bir dostun arkasından bir araştırma önergesi üzerine konuşma yapmanın bana nasip olmamasını dilerdim. Ama, bu bağlamda bile bu Parlamentoda doğru konuşulmadığı görüşündeyim.

Tahir Elçi eğer bir demokrasi gasbına uğramamış olsaydı, yüzde 10 barajı gibi bir gasba uğramamış olsaydı 2002 yılında 22’nci Dönem milletvekili olarak bu Parlamentoda milletvekili olacaktı. Milletvekili seçilmişti ancak yüzde 10 barajı nedeniyle bu sıralarda oturamadı.

Kendisiyle yirmi beş yıldır bir çalışma arkadaşlığım var, dostluğum var; zaman zaman yarışmışlığım var, karşı karşıya gelmişliğim var ama hiçbir zaman da dostluğumuzu ve arkadaşlığımızı yitirmedik. Ve önceki gün de, gerçekten de, hazin bir biçimde yaşamını yitirdi. Hâlen, AKP adına konuşan arkadaşımız olmak üzere, onun bu öldürülme biçimini anlamayan, toplumu anlamayan bir ifade ediliş biçimi var; bundan hicap duyduğumu ifade etmek durumundayım.

Değerli arkadaşlar, Tahir Elçi Cizre’den Diyarbakır’a gelmiş, Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirmiş, Cizre’de avukatlık yaparken gözaltına alınmış, ağır işkenceler görmüş, daha sonra Diyarbakır’da avukatlık yapmış, Diyarbakır Barosunun her kademesinde çalışmış, en son başkanlık yapmış bir şahsiyetti, bir insan hakları savunucusuydu, bir siyasal aktördü, bir barış savunucusuydu. Ben baro başkanıyken benimle beraber de aynı kurulda çalıştı; baro başkanı olmadan önce de aynı kurulda başka bir baro başkanı nezdinde çalıştı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde çok önemli çalışmalarda bulundu, birçok avukat yetiştirdi ve sizlerin örtmeye çalıştığınız, cezasızlıkla taçlandırdığınız birçok faili meçhul dava dosyasının yargı önüne çıkmasına katkı sundu. İğneyle kuyu kazar gibi dava dosyalarının peşine düştü, tehdit edildi ama yılmadı, o davaların peşine düştü ve bugün sizin Diyarbakır’dan, Şırnak’tan, Van’dan, Muş’tan, Hakkâri’den Ankara’ya, Balıkesir’e, Çorum’a, Samsun’a tayin ettirdiğiniz birçok davaların mimarı kendisiydi. Adalet bakanlarınız bunlara izin verdi, adalet bakanlarınız faili meçhul cinayetleri ve sanıklarını korumak için bu nakillere izin verdi ve tayin ettirdi. Tahir Elçi, böyle bir Tahir Elçi’ydi. Şimdi, sizin tayin ettirdiğiniz davalarla onların hepsi beraat ediyorlar ve cezasızlıkla korunuyorlar. Böyle davaların mimarıydı, belki sessiz mimarıydı ama işini iyi yapan bir mimardı, işini iyi yapan bir insan hakları savunucusuydu. Bakın, Tahir Elçi böyle bir kişilikti, Diyarbakır Barosunun Başkanıydı.

İki: Öldürüldüğü döneme bakalım: 7 Hazirandan sonra başlayan bir süreç var, kanlı bir süreç var. O süreçte herkes tehdit edildi, beyaz Toroslarla, başka şeylerle tehdit edildi, hedef gösterildi. Tahir Elçi, sizin biraz önce kabul etmediğiniz ve reddettiğiniz bir biçimde linç girişimlerine maruz kaldı sosyal medyada ve sizin sözcüleriniz tarafından linç edildi, hedef gösterildi. Öldürüldüğü yere bakalım: Diyarbakır, Sur, çatışmaların ortası. Öldürüldüğü yönteme bakalım: Kendisini karşılayacak faili meçhul maktullerin akıbetine uğradı, ensesinden tek kurşunla öldürüldü. Bunların tümü bir tesadüf mü? Öldürülen kişi, öldürüldüğü yer, öldürüldüğü zaman ve öldürüldüğü biçim, hepsi tesadüf mü? Bu kadar naif misiniz gerçekten, hakikaten böyle misiniz? Göz göre göre ölüme nasıl bu kadar sessiz kalabilirsiniz? Nasıl… (AK PARTİ sıralarından “Bize söylüyor bunu.” sesi)

Terbiyesizlik yapmayın, terbiyesizlik yapmayın, dinleyin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Tanrıkulu… Beyefendi…

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Dinleyin, terbiyesizlik yapmayın.

BAŞKAN – Sayın Tanrıkulu…

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Tanrıkulu, bakınız, sizin de kullandığınız kelime uygun değil, rica ediyorum, lütfen.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Sayın Başkan, siz müdahale edeceksiniz, siz müdahale edeceksiniz.

BAŞKAN – Anlayamadım.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Siz müdahale edeceksiniz, ben değil.

BAŞKAN – Ama sizin o beyanınız çok yanlış.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Siz müdahale edeceksiniz.

BAŞKAN – Hatip…

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Ben bir ölüm üzerine konuşuyorum.

BAŞKAN – Olmaz, olmaz.

SALİH CORA (Trabzon) – Özür dilesin Sayın Başkan.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Sizin tavrınız olmaz.

BAŞKAN – Lütfen konuşma üslubunuzu doğru yapın.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Ben doğru yapıyorum, sizin üslubunuz doğru değil.

BAŞKAN – Hayır, hayır. Deminki sözünüz yanlış.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Bakın, sizin tutumunuz doğru değil. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Devam edin Beyefendi, devam edin. Bir hukukçusunuz, devam edin lütfen, rica ediyorum, lütfen.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Ben çok iyi bir hukukçuyum.

BAŞKAN – İyi ya işte, ben de öyleyim, hadi, rica edeyim sizden. Yaralayıcı üslup kullanmamak lazım Beyefendi. Onlar da beni ikaz ediyor.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Laf edene söyler misiniz?

BAŞKAN – Biraz da zatıaliniz…

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Kürsünün masuniyetini korumak sizin göreviniz, bizim değil, benim değil.

BAŞKAN – Gayet tabii ve aynı zamanda da yaralayıcı bir beyanda bulunulmasını önlemek benim görevim, yaralamayın.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Bakın, bu kürsünün masuniyetini korumak sizin görevinizdir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Tanrıkulu, deminki sözünüz yanlış, lütfen. Lütfen, öyle şey olmaz.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Böylesiniz bakın değerli arkadaşlar, itham etmiyorum bakın, bir şeyi, bir ölümü bile dinlemekten uzaksınız.

Değerli arkadaşlar, böyle bir ortamla karşı karşıyayız. Bugün Diyarbakır’dan geldim, dün oradaydım, hep oradayım. Ya, biraz hicap duyucu bir üslup kullanın ya, biraz mahcup olan bir üslup kullanın lütfen ya. Bakın, ben Tahir Elçi’nin anısına saygı açısından burada konuşacaklarımın onda 1’ini konuşuyorum, onun anısına saygı açısından. Öldürüldüğü yer dünya mirasının olduğu yer ve o mirası korumak adına, barış adına ve çatışma olmaması adına orada konuştu. (CHP sıralarından alkışlar) Bu mirasa sahip çıkmak amacıyla orada konuştu ve öldürüldü. Gelin, gerçekten gelin, bakın, ben, şimdi mitinge katılan yüz bin kişi var ve bizden kopmuş, bu Meclisten kopmuş bir kuşaklar var; kuşak demiyorum, kuşaklar var; gelin, Tahir Elçi’yi ve diğer ölenleri, diğer şehit olanları, bütün yurttaşlarımızı ve bütün insanlarımızı buna vesile edelim. Bu Parlamentoyu gerçekten de bu vesileyle hiç olmazsa bir barış Meclisine dönüştürelim, bir inanç üzerine kuralım ama hâlen burada kavga ediyoruz, burada en normal sözümüze bile laf söylüyorsunuz. Nasıl biz o kuşaklarda inanç yaratacağız? “İntikam! İntikam!” diyen insanlarda nasıl inanç yaratacağız burada birbirimizi dinleyemiyorsak? Nasıl yaratacağız? Nasıl bu Parlamentonun bir barış, bir toplumsal uzlaşma Meclisi olmasına hizmet edeceğiz? Tahir Elçi bunu istiyordu, ölenlerin tümü de bunu istiyorlar. Gelin, bunu yapalım. Ne önümüzde engel var? (CHP sıralarından alkışlar) Anayasa’nın 138’inci maddesi neymiş? Gelin yapalım. Neden çekiniyoruz? Bunu vesile yapalım, bir başlangıç yapalım, yeniden konuşalım.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Bir milletvekiline “terbiyesiz” diyemezsiniz efendim.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Ben mi müdahale edeyim Sayın Başkan?

BAŞKAN – Beyefendi, devam ediniz lütfen.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Ben mi müdahale edeyim?

BAŞKAN – Gereken her taraftan rica ediyorum, bütün Genel Kuruldan istirham ediyorum, hatibe müdahale etmeyiniz ve lütfen dinleyelim.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Bu kadar tahammülsüzlük, bakın, bu kadar tahammülsüzlük! Bir ölüm üzerine konuştuğumuz ortamda bu kadar tahammülsüzlük Türkiye’ye bir mesaj değildir, bunu bilin, bakın, bunu bilin.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – Kürsüde olmak size hakaret hakkı vermez.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Lanet olsun! Başka bir şey söylemiyorum, lanet olsun! (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Değerli Genel Kurul, sayın milletvekilleri…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Naci Bey, bir dakika.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) – Cuma günü -onu unutmayayım, tutanaklara geçsin- Sayın Elçi’yle konuşmuştum akşam sekiz sıralarında. Cumartesi günü Parlamentoda sokağa çıkma yasaklarıyla ilgili bir konuşma yapacaktım. Kendisinden yardım istemiştim, görüşlerini almıştım. İstanbul’dan on bir uçağına bindim, on ikide buraya indim, ölüm haberini aldım. O konuşmayı burada yapamadım. Tutanaklara geçmesi açısından konuşma metnimi Tutanak Müdürlüğüne verilmek üzere size takdim ediyorum.

BAŞKAN – Naci Bey, müsaade buyurursanız ben İç Tüzük’ün o maddesini arkadaşlarımın ıttılasına bir sunayım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

“Genel Kurulda söz kesmek, şahsiyatla uğraşmak ve çalışma düzenini bozucu hareketlerde bulunmak yasaktır.” Gayet tabii uygun bir madde, hepinizin malumu.

“Kürsüdeki üyenin sözü ancak Başkan tarafından, kendisini İçtüzüğe uymaya ve konudan ayrılmamaya davet için kesilebilir.” İkinci ve üçüncü fıkrayı okumuyorum.

“Konuşma üslûbu

Genel Kurulda kaba ve yaralayıcı sözler söyleyen kimseyi Başkan derhâl temiz bir dille konuşmaya, buna rağmen temiz bir dil kullanmamakta ısrar ederse kürsüden ayrılmaya davet eder. Başkan, gerekli görürse, o kimseyi o birleşimde salondan çıkartabilir.”

İç Tüzük’ü hepiniz biliyorsunuz, artı bir de numuneyiimtisal olmak durumundayız, yaralayıcı sözler söylemeyelim, müdahale etmeyelim; herkes fikrini hürce açıklamalı. Kürsü masuniyeti var, inanmadığınız sözleri, uygun görmediğiniz beyanları duyabilirsiniz, tahammül gösterelim.

Buyurun Naci Bey.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Değerli konuşmacı, kürsüde konuşurken “Sizlerin üstünü örtmeye çalıştığı faili meçhuller.” diye itham edici bir ifade kullanmıştır.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Gerçeği söyledi.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Bu bir açık sataşmadır, buna ilişkin söz istiyorum.

BAŞKAN – Efendim, önce Sayın İdris Baluken Bey’e söz vereceğim iki dakika, zatıalinize de söz vereceğim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, bu Parlamentoda pek çok faili meçhul cinayet aydınlatılsın diye önerge verdik, hepsini reddettiler.

BAŞKAN - Sayın Baluken, buyurun efendim.

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken'in, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demin AKP Grubu adına konuşan sayın hatip, buradan önergenin içeriğine dair ve olaydan hemen sonra yapılan açıklamalara dair HDP’nin Hükûmete ve devlete çamur attığını ifade etti ve dolayısıyla açıktan bir sataşmada bulundu.

Sayın hatip hem açıklamalarımızı dikkatli dinlemiş olsaydı hem de önergeyi dikkatli bir şekilde okumuş olsaydı biz, AKP Hükûmetinin geçmiş dönemdeki bu tarz cinayetlere ve katliam girişimlerine yönelik tutumundan dolayı duymuş olduğumuz güvensizliğimizi ve bu konuda Meclisin bir inisiyatif alması gerektiğini ısrarla dile getirdik ve bu konuda da elimizde demin Sayın Naci Bostancı’nın merak edip sorduğu pek çok somut olay var. Roboski katliamıyla ilgili tek bir etkin soruşturma yürütülmedi, Hrant Dink cinayetinin arka planını açığa çıkarmayla ilgili AKP Hükûmetinin talimatlandırdığı, siyasallaştırdığı yargı tek bir önemli süreç yürütmedi. Diyarbakır’da 50 metre ötemizde yüz binlerce insanın katıldığı bir mitingdeki patlamayla ilgili tek bir etkin soruşturma süreci yürütülmedi. O yürütülmediği için Suruç’ta patlayan bombalarla, Ankara’da patlayan bombalarla yüzlerce gencimiz, yüzlerce insanımız yaşamını yitirdi. Dolayısıyla, Tahir Elçi katliamıyla ilgili de bu yönlü duymuş olduğumuz bu şüphelerden dolayı Meclisin inisiyatif alması gerektiğini düşünüyoruz. Burada bağırıp çağırma, öfkeyle, kinle hareket etme derdinde değiliz. Gelin, bundan çekinmeyin. Her siyasi parti grubu milletvekili versin, bir komisyon kuralım. Sizin iddia ettiğiniz gibi bir cinayet yaşanmışsa, o da ortaya çıksın. Görüntüler son derece net. Sayın Başbakan kamuoyunu yanıltmaya çalışıyor. Öyle karşılıklı bir çatışma arasında çapraz ateşe maruz kalınmış bir durum yok. Tek bir kurşunla ensesinden katledilmiş bir baro başkanı gerçekliği var...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) - ...ve peş peşe profesyonelce iki ayrı mizansen üzerinden işlenmiş olan bir cinayet var. Bunu Meclis açığa çıkartsın diyoruz.

BAŞKAN – Sayın Baluken, tamamlar mısınız efendim.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Bu nedenle de hepinizi önergemize olumlu oy kullanmaya davet ediyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Baluken.

Buyurun Sayın Bostancı.

2.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; faili meçhuller ve beyaz Toroslar 90’lı yılların Türkiye’sinin bir gerçekliğiydi. Bunlar yaşandı; kuyular açıldı, olaylar oldu, çok acılar görüldü. Çözüm komisyonu olarak çalışırken, terör komisyonu olarak çalışırken bunlara ilişkin şahitliklerle de hep beraber yüzleştik. AK PARTİ iktidarı bu ülkede millî birliği ve kardeşliği sağlamak, çözüm sürecini sürdürmek için yola çıktığında -herkes bilir ki böylesine bir sürecin temeline adaleti koymaksızın bu süreci ilerletemezsiniz- faili meçhullerin üzerine kararlılıkla gitti, o kuyuların açılması, olayların açığa çıkması için hukuki, adli ve siyasi irade olarak bütün bunları ortaya koydu.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Bostancı, kaç kişi ceza aldı?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Yapılanları yeterli bulmayabilirsiniz ama bilin ki adaleti sağlamak herkesin görevidir ve sürekli itham edici, “O yapılmadı.”, “Bu yapılmadı.”, “Daha fazlasını yaptınız.” tarzındaki bir yaklaşım bu ülkede ne adaleti sağlar ne de barışı sağlar. Barışı sağlamak benim boynumun borcu olduğu kadar sizin de boynunuzun borcu, buradaki herkesin boynunun borcu.

Sezgin Bey’i, Sayın Tanrıkulu’nu burada dinlemek isterdim, rahmetli Tahir Elçi’yi tanıyan birisinin anlatacakları önemliydi fakat Sezgin Bey bazen öfkesini galiba kontrol edemiyor. Hepimiz burada şahidiz, kürsüde konuşmacı konuşurken buradan çok laf atılıyor, çok çeşitli laflar atılıyor, onlar duyulmuyor ama buradan “terbiyesizlik” tarzında bir itham herkes tarafından duyuluyor ve herkesin üzerinde muhakkak ki olumsuz bir algı yaratıyor. O bakımdan, buradan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlar mısınız.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – …yerinden kimse laf atmasın, doğru ama kürsüden konuşma yapan kişinin görevi de ortamı sağlamaktır, acının asaletine uygun bir tarzda konuşmaktır.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, tutanaklara geçmesi açısından bir durumu ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Oradan olur mu İdris Bey?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Evet.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Levent Bey, size de yerinizden vereyim.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, şahsımla ilgili şey yapıldı, o yüzden…

BAŞKAN – Sezgin Bey, size de yerinizden söz vereyim efendim.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Kürsüden…

BAŞKAN – O hâlde, üçüncü olarak siz konuşun, evvela İdris Bey.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sataşma olduğu için…

BAŞKAN – Beyefendi, sıraya göre veriyorum.

İdris Bey, buyurun efendim.

II.- AÇIKLAMALAR (Devam)

4.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken'in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, AKP Grup Başkan Vekilinin Genel Kurulu yanlış bilgilendirdiği bir konuyla ilgili, tutanaklara geçmesi açısından bir hususu ifade etmek istiyorum. Bugüne kadar onların “faili meçhul” dediği, bizim de faili malum, faili belli olarak ifade ettiğimiz on binlerce cinayetin açığa çıkarılmasıyla ilgili Hükûmetlerinin önemli işler yaptığını ifade etti. Ben sadece tek bir örnek vereceğim. Tahir Elçi’nin katledildiği Diyarbakır’da şu anda en üst düzeydeki askerî yetkilinin kim olduğunu Sayın Grup Başkan Vekili araştırsın. Ona, Mardin Milletvekiline sormasını öneriyorum, Derik’te yüzlerce köylünün önünde 13 köylüyü katlettiren bir kişi maalesef AKP döneminde Diyarbakır’da en üst düzeyde askerî yetkili olarak atanmıştır. Kendisi Diyarbakır’a atandıktan sonra Tahir Elçi cinayeti başta olmak üzere 90’lı yılların uygulamalarını Diyarbakır sokaklarına taşıyan siyah “Ranger” araçlar beyaz Torosların yerine geçen yeni birtakım infaz timleri de devreye girmiştir. Sayın Grup Başkan Vekili biraz merak edip araştırırsa bu konuda Hükûmetlerinin içerisinde bulunduğu durumu rahatlıkla anlayacaktır diyorum.

Teşekkür ediyorum fırsat verdiğiniz için. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Baluken.

Sayın Gök, buyurun efendim.

5.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, az önce konuşan AKP Grup Başkan Vekili Sayın Bostancı faili meçhuller konusunda birtakım tespitlerde bulundu. Bu Parlamento yeni bir Parlamento. Bilmeyenler açısından söylemek istiyorum, önceki 24’üncü Dönemde -25’inci Dönemi saymıyorum çünkü bir Parlamento faaliyeti gerçekleştiremedik- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu faili meçhul cinayetlerin araştırılması ve bu konuda gerekli incelemelerin yapılması açısından tam 28 adet Meclis araştırma komisyonu kurulması önergesi verdi. Bu önergelerin 8 tanesi burada konuşuldu. Her parti, biz de konuştuk, diğer partiler de konuştu. Sonuçta, faili meçhul cinayetlerin araştırılmasına dönük vermiş olduğumuz 8 ayrı önergenin tümü AKP milletvekillerinin oylarıyla reddedildi. Dolayısıyla, bu ülkede faili meçhullerin üzerine gidermiş gibi yapıp da oylamalar geldiği zaman bu talebi reddeden AKP’li milletvekilleri, AKP yönetimi faili meçhullerin bugüne kadar gelmesinden dolayı sorumludurlar çünkü ortaya çıkartacak komisyonun kurulmasına izin vermemişlerdir. Bir kere bu tespiti herkesin bilmesi gerekir.

İkincisi: Konuştuğumuz konu, HDP’nin grup önerisi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LEVENT GÖK (Ankara) – Tamamlıyorum efendim.

BAŞKAN – Lütfen tamamlayın.

LEVENT GÖK (Ankara) – Diyarbakır Baro Başkanı Sayın Tahir Elçi’ye devletin emniyet kuvvetleri önünde yapılan bir saldırının, bir katliamın tespiti üzerinedir. Böylesine önemli bir konu ve Türkiye’yi derinden sarsan bu olayda AKP milletvekillerinin konuşmaları umursamaz tavırda izlemeleri ayrıca üzüntü verici bir tablodur. Bir kere insanlık adına, vicdanlar adına ve bu ülkede kim ölürse ölsün, ölen kim olursa, nereden gelirse gelsin bütün ölümler karşısında duyarlılık sergilemek milletvekili olmanın ötesinde bir insanlık görevidir. Lütfen konuşmaların dikkatlice izlenmesini talep ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Tanrıkulu, mikrofonunuzu açacağım efendim.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Kürsüde konuşacağım.

BAŞKAN – Efendim?

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Yani burada konuşuldu, ben de burada konuşayım diyorum.

BAŞKAN – Yeni bir sataşmaya yer vermeyelim, lütfen.

Peki, haydi buyurun.

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Tabii Sayın Başkanım.

Sayın Hocam Naci Bostancı beni siyasetten önce tanır. Kendisiyle başka birçok ortamda birlikte olduk, birçok sivil ortamda beraber olduk hatta Diyarbakır Barosunun ev sahipliğinde de beraber olduk. Benim öfkeli olmadığımı, sakin olduğumu kendisi de bilir aynen Tahir Elçi gibi ama isterdim ki kendisi, kendi grubuna da bir tek bir cümle söylesin. Bakın, burada ölümler üzerine konuşuyoruz, tahammülsüz, tahammül edemeyen, sağdan soldan laf atan insanlar var, milletvekillerimiz var saygıdeğer. Buna bile tahammül edemeyen, buna bile laf söyleyen milletvekilleriniz var, isterdim ki onlara da bir tek cümle söyleseydiniz.

Bakın, gerçekten burada söyleyeceklerimin onda 1’ini söylüyorum. Kopmuş kuşaklar var ve biz bu kuşaklar üzerinde nasıl yeniden bir arada yaşamayı, ortak vicdan yaratmayı, Türkiye’yi yeniden birlikte nasıl inşa edebileceğimizi konuşmalıyız bu Parlamentoda. Daha bu üçüncü oturum, üçüncü oturum ve büyük bir ölüm üzerinden konuşuyoruz. Bakın, çocuk, genç, yaşlı, kimliği ne olursa olsun her insan değerlidir. Her insan en az Tahir Elçi kadar değerlidir ama burada başka bir şeyi konuşuyoruz. Ölümleri konuşuyoruz ve bir daha derin bir biçimde yaşamayalım diye konuşuyoruz. Toplum kopmuş sayın hocam, toplum kopmuş; kimsenin kafası Ankara’da değil, kimsenin kafası Mecliste değil. Bunu nasıl yeniden inşa edebiliriz, gelin bunları konuşalım burada, söylemek istediğim bu. Buna bile tahammül edemeyen, bunu bile dinleme nezaketinde bulunamayan bir Parlamento topluluğu var karşımızda. Nasıl yapacağız bunu? Daha önümüzde dört yıl var ve Türkiye ortasından yarılmış, hendeklerle, kutuplaşmayla yarılmış. Nasıl beraber yaşayacağız? Bunları beraber konuşmak zorundayız. (CHP sıralarından alkışlar) Bakın, bunu bütün samimiyetimle söylüyorum: Türkiye’nin bu Parlamentodan başka şansı yoktur, bu Parlamentoda çözüm üretmekten başka bir şansı yoktur.

Tekrar teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, yapılan açıklamalara mukabil bir açıklamada bulunmayı talep ediyorum.

BAŞKAN – Ramazan Bey’den sonra bir bakayım efendim.

III.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, 30/11/2015 tarihinde Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin katledilmesi olayı, katledilmesine zemin sunan hedefleştirici süreç ve bu süreçte yer alan dâhiliyetlerin araştırılması ve bu katliama zemin sunanların açığa çıkarılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 30 Kasım 2015 Pazartesi günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubunun verdiği öneri üzerinde son konuşmacı Sayın Ramazan Can, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

HDP grup önerisi üzerinde söz aldım.

Evet, HDP grup önerisinde Diyarbakır Barosu Başkanı Sayın Tahir Elçi’nin öldürülmesiyle ilgili bir araştırma komisyonu kurulması talep ediliyor.

Öncelikle, menfur saldırıda hayatını kaybeden Diyarbakır Barosu Başkanı Değerli Meslektaşımız barış elçisi Tahir Elçi’ye tekrar Allah’tan rahmet diliyor, yakınlarına taziye dileklerimi iletiyorum. Yine, aynı olayda şehit olan polis kardeşlerimiz Ahmet Çiftaslan ve Cengiz Erdur’a da Allah’tan rahmet diliyor, yakınlarına ve milletimize başsağlığı diliyorum. Terörist saldırıyı gerçekleştirenleri bir kez daha kürsüden lanetliyorum. Bu saldırıdan mağdur olanlar sadece şehit olanlar, ölen kardeşimiz değil, milletimizdir, demokrasimizdir, hukuk devletimizdir; birlik beraberliğimizdir, kardeşliğimizdir. Netice itibarıyla bu olayın üzerine gidilmektedir, hazırlık tahkikatı devam etmektedir, Anayasa’nın 138’inci maddesi de açıktır.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Hükûmet kurulduktan sonra program okunuyor, program okunduktan iki tam gün sonra müzakereler, müzakerelerden bir tam gün sonra da biliyorsunuz güven oylaması yapılacak. Bugün buraya gelen milletvekili arkadaşlarımız güven oylamasını yapacağını zannediyorlar, doğrudur, öyle de olacaktır ancak 2 tane de grup önerisi verildi. Bu grup önerileri kabul edildiği takdirde, ki bunlar konuşulmalı, araştırılmalı, ben de aynı fikirde bulunuyorum.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Oy vereceğim dedi.

RAMAZAN CAN (Devamla) - Bu grup önerisi bugün zaman itibarıyla kabul edildiği takdirde dolayısıyla güven oylamasının akıbeti ne olacaktır? Bunu geçenki konuşmamda da dile getirdim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hallederiz, onu hallederiz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Onu kısa zamanda hallederiz Ramazan Bey.

RAMAZAN CAN (Devamla) - Şimdi, arkadaşlar, usul de önemlidir, esas da önemlidir. Burada usul tartışmasına girmek istemiyorum ama İç Tüzük’te Hükûmetin güven oylaması çok önemlidir. Burada güven oylamasına verilecek destek kadar verilmeyecek destek de önemlidir. Burada bunun için çalışmanız gerektiğini düşünüyorum. Neticede ortada bir terörist saldırı var. Bu saldırı, hepimizi derinden yaralamıştır, millet olarak derinden yaralamıştır. Bunların inşallah hazırlık tahkikatı devam ederken failleri ortaya çıkacaktır ve failleri en büyük cezayı almakla birlikte tarihe de kara bir leke olarak geçeceklerdir.

Bu nedenle, grup önerisini başka bir zamanda değerlendirmek üzere Genel Kurulun takdirine sunuyor, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Can.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Efendim, bir sataşma iddianız mı var?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Evet efendim, AK PARTİ Grubuna yönelik bir sataşma durumu var.

BAŞKAN – Evet, buyurun.

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün yaptığı açıklaması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, burada işlenmiş bir cinayete, toplumda derin bir üzüntü yaratan bir drama karşı Sayın Levent Gök AK PARTİ’li milletvekillerinin bu olay konuşulurken umursamaz bir tavırla arkada durduklarını ifade etti. Bildiğim kadarıyla, Levent Bey hukukçu, beden dili uzmanı değil, kim nasıl oturuyor ve buradan nasıl böyle bir yorum çıkarıyor bilemiyorum ama Mecliste genel olarak vekillerin oturuşlarının siyasal parti ayırımı olmaksızın birbirine benzediğini söyleyebilirim, bu bakımdan birbirimizden farkımız yok. Yani, “AK PARTİ’li vekiller öyle oturuyor.” demek… Dönüp bakarsa Sayın Levent Gök CHP’li milletvekillerine, onların da AK PARTİ’li vekiller gibi benzer bir şekilde oturduğunu görür. Eğer bir suçlama varsa CHP’li, AK PARTİ’li, HDP’li, MHP’li bütün vekillerin oturma biçimlerinin yargılandığı bir durum söz konusu olur.

İkincisi, bu faili meçhuller meselesi. Bir merak duygusuyla değil -Sayın Baluken “Merak etsin AK PARTİ’li Grup Başkan Vekili.” vesaire dedi- bir sorumluluk dolayısıyla burada hepimiz bu işlere ilişkin çalışmaların içinde bulunduk. Ben komisyonlarda görev aldım. İnsan Hakları Komisyonunun alt komisyonu olarak -kısa adını söylüyorum- teröre ilişkin… Sayın Baluken’in kendisi de katıldı bu komisyonlara ve buralarda faili meçhullere ilişkin konuşmalar yapıldı, olaylar dinlendi yani bu işler yaşandı. “Parlamentoda hiçbir şey yapmadı.” tarzındaki bir değerlendirmeyi bir kere doğru bulmuyorum, haksız bir değerlendirme olarak görüyorum. Biz bunları komisyonlarda konuştuk.

Çok önemli bir hususun altını çizmek isterim: “Faili meçhuller” denildiğinde Sayın Baluken biraz önce “On binlerce faili meçhul.” dedi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Affederseniz tamamlamam lazım, biraz izin verir misiniz?

BAŞKAN – Bağlayın efendim, lütfen.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Bakın, biz o komisyonlarda görüşürken 18 bin rakamı geçti, 6 bin rakamı geçti, 5 bin rakamı geçti, 1.900 küsurlu bir rakam geçti. O kadar rivayet muhtelif ki faili meçhulün ne kadar olduğuna ilişkin.

Şunu ifade etmek isterim: 1 kişi bile olsa devletin mutlak suretle onu bulması gerekir ama “on binlerce faili meçhul” demek de bana sanki çok da uygun bir dil…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – 17 bin olduğunu bilmiyor musun, o komisyonlara boşuna mı katıldın?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) –…yaklaşım, adalete, hakkaniyete hizmet eden bir ifade biçimi olarak görünmüyor.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

III.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, 30/11/2015 tarihinde Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin katledilmesi olayı, katledilmesine zemin sunan hedefleştirici süreç ve bu süreçte yer alan dâhiliyetlerin araştırılması ve bu katliama zemin sunanların açığa çıkarılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 30 Kasım 2015 Pazartesi günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Birleşime otuz dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 19.41

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.13

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER : Ömer SERDAR (Elâzığ), Zihni AÇBA (Sakarya)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı'nın, 26’ncı Dönemin ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını dilediğine ilişkin konuşması

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, 26’ncı Dönemin ülkemiz, milletimiz ve hepimiz için hayırlı olmasını diliyorum. Sağlıklı ve başarılarla dolu bir yasama yılı geçirmemizi temenni ediyorum. Yeni yasama döneminde bu çatı altında yapılacak görüşmeler düşünce özgürlüğü temelinde, karşılıklı saygı, hoşgörü içinde ve kişi haklarını her konuda önemseyerek gerçekleşeceğini umuyorum. Bu kürsüden dile getirilecek düşüncelerin bizler için ufuk açıcı, zenginleştirici olacağına inanıyorum. Burada alınacak kararlar hiç kuşkusuz sorumluluklarımızın göstergesi olacaktır.

Sayın milletvekilleri, Meclisimizin ilk Başkanı, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal başta olmaz üzere, Meclisimize başkanlık etmiş, üye olarak bulunmuş bütün siyaset adamlarımızı, şehit ve gazilerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyorum ve sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Buyurun.

III.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- CHP Grubunun, 30/11/2015 tarihinde Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Levent Gök, İstanbul Milletvekili Engin Altay ve Manisa Milletvekili Özgür Özel tarafından, siyasi iktidarın basın ve ifade özgürlüğünü ortadan kaldıran uygulamaları ile yayın yasaklarının halkın haber alma özgürlüğüne ve demokrasimize olan etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 30 Kasım 2015 Pazartesi günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 30/11/2015 Pazartesi günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                  Levent Gök

                                                                                      Ankara

                                                                             Grup Başkan Vekili

Öneri: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Levent Gök, İstanbul Milletvekili Engin Altay ve Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, siyasi iktidarın basın ve ifade özgürlüğünü ortadan kaldıran uygulamaları ile, yayın yasaklarının halkın haber alma özgürlüğüne ve demokrasimize olan etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, 30/11/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (53’üncü sıra no’lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 30/11/2015 Pazartesi günkü Birleşimde, sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde ilk konuşmacı Ankara Milletvekili Sayın Levent Gök.

Buyurun Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, dün, Diyarbakır’da, hain bir saldırıda hayatını kaybeden Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’ye, hayatını kaybeden 2 polis kardeşimize, bugün Derik’te hayatını kaybeden jandarma uzman çavuşu kardeşimize Allah’tan rahmet diliyorum. Hepsi Türkiye’nin ortak paydası, insanımız olan bütün bu arkadaşlarımızın acısına, bütün ulusumuza başsağlığı diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, bu görüşmelerden sonra, 64’üncü Hükûmetin güven oylamasına başvuracağız. Hükûmet bizlerden güvenoyu istiyor ve Parlamentodan bu güvenoyunu alırsa çalışmalarına devam edecek.

Elbette, değerli milletvekilleri, şöyle bir tabloya baktığımızda, bugün tam araştırma önergemizin konusunu verdiğimiz saatlerde, gazetecilere açık tehditlerin sürdürüldüğü, boyun eğmeyenlerin sokaklarda saldırıya uğradığı, saldırıya uğrayanların sahipsiz kaldığı, saldırı yapanların da serbest bırakıldığı bir ortamda, sadece halkın haber alma hakkını kullanan gazetecilerin içeriye atıldığı bir ortamda Can Dündar’ın, Erdem Gül’ün halkın gerçekleri öğrenme hakkından başka amacı olmayan gazetecilik faaliyetlerinden dolayı tutuklandığı bugünde Cumhuriyet gazetesine bir de vergi incelemesi başlatıldı.

Değerli Hükûmet üyeleri, siz neyin güvenoyunu istiyorsunuz?

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Hükûmet yok burada, Hükûmet yok şu anda.

LEVENT GÖK (Devamla) – Sayın Hükûmet yok. Mecliste görüşmeler var, Hükûmet yok, Hükûmet gerçekleri öğrenmek isteyen, halka bilgi vermek isteyen gazetecilerin tutuklanmasını seyrediyor. Cumhurbaşkanı talimat veriyor, “Bunun bedeli ağır olacaktır.” diyor, gazete üzerinde vergi incelemesi… Neyin güvenoyu bu değerli arkadaşlarım, neyin güvenoyu? Türkiye’yi getirdiğiniz tablonun farkında mısınız? Yani Can Dündar’la Erdem Gül herkesin bildiği bir gerçeği yazdılar, gerçeği ifşa ettiler diye tutukluyorsunuz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Cumhurbaşkanı açıkladı önce, MİT tırları diye Cumhurbaşkanı açıkladı.

LEVENT GÖK (Devamla) – “O tırlar IŞİD’e gitmiyordu, Türkmenlere gidiyordu.” diye itirafta bulunuyorsunuz. Yani bir itirafta bulunuyorsunuz, silahlar bir yere gidiyor ama bu arkadaşlarımız casusluktan dolayı tutuklanıyor. Yazık, günah! Hiç olmazsa “İftira atıyordunuz.” deyin, “Biz yanlış yere gönderdik.” deyin. Bunu söylemiyorsunuz. Bu kişiler cezaevinde ve böyle bir ortamda biz güvenoyunu burada birazdan oylara sunacağız.

Değerli arkadaşlarım, biz Hükûmete güvenmiyoruz. İktidarınızın üzerinde Reyhanlı’nın, Suruç’un, Ankara katliamlarının sorumluluğu vardır. (CHP sıralarından alkışlar) Size güvenmiyoruz. Size güvenmiyoruz; sadece 7 Hazirandan sonra bu ülkede 200’e yakın asker, polis şehit oldu. 250’ye yakın masum insan hayatını kaybetti. Hukuki güvence yok, yaşam hakkı yok. O nedenle sizlere güvenmiyoruz.

2013 yılında 823 milyar dolar millî geliri aldınız, şu anda indirdiniz 725 milyar dolara; halkın millî gelirini küçülttünüz.

Yine 2002 yılında 626 milyon dolar cari işlemler açığı varken, şu anda, iktidarınız döneminde 75 milyar dolara fırladı; size güvenmiyoruz.

Türkiye’nin AKP’den önce 130 milyar dolar dış borcu vardı, şimdi tam 3 kat arttı; 405 milyar dolara çıktı; sizlere güvenmiyoruz.

136 bölgede hukuksuz bir şekilde özel güvenlik bölgeleri ilan ettiniz, günlerce süren sokağa çıkma yasakları ilan ettiniz, Anayasa’ya aykırı davrandınız; sizlere güvenmiyoruz.

Sayın milletvekilleri, bu Hükûmete güvenmiyoruz. Bu Hükûmet Türkiye’nin en önemli kamu kuruluşlarını çarçur edip sattı. 58 milyar dolarlık özelleştirme yapıp parasını harcadınız, hâlâ hazinenin toplam borcu 435 milyar dolar; o yüzden sizlere güvenmiyoruz.

Türkiye’de vatandaşı borç batağına sürüklediniz. 2002 yılında vatandaşların 7 milyar lira borcu vardı, bu borç, şimdi, işlemiş faizleriyle tam 400 milyar lirayı buluyor; sizlere güvenmiyoruz.

Değerli milletvekilleri, 2002 yılında 500 bin senet vadesinde ödenmediği için protesto edilmişti, şimdi bu miktar tam 1 milyona çıktı.

Cezaevlerinde 2002 yılında 59 bin kişi vardı, 2015 yılında tam 170 bin kişi yatıyor; sizlere güvenmiyoruz.

AKP iktidarlarına güvenmiyoruz çünkü AKP iktidarlarında aileler dağıtıldı. Bu sene, tam 130 bin ailenin boşanma nedeniyle yuvaları dağıtıldı.

Değerli milletvekilleri, Hükûmet daha yeni geliyor ama ortada Başbakan var mı yok mu?.. Sizlere güvenmiyoruz. Cumhuriyet tarihinde ilk defa, dünya tarihinde ilk defa bir başbakan şu kürsüden çıkıp dedi ki: “Ben Başbakanım ama ülkeyi yönetemiyorum, benim üzerime bir de başkan lazım.” O yüzden Başbakana güvenmiyoruz. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Bir başbakan düşünün, üzerinde bir vesayet kurumu oluşturuyor, başkanlığı savunuyor. O yüzden biz diyoruz ki böyle “boş bakanın” olduğu Hükûmete güvenmiyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Onun için bu Hükûmete güvenoyu vermeyeceğiz, “hayır” diyeceğiz.

Bu “hayır” ülkeyi kaosa sürükleyen iktidar anlayışına karşıdır.

Bu “hayır” Reyhanlı’da, Suruç’ta, Ankara’da, bilindiği hâlde önlenmeyen saldırılarda hayatını kaybeden yurttaşlarımızın hesabını sormak için olacaktır.

Bu “hayır” Uludere’de öldürülen 34 gencimizin hâlâ kanlarını yerde bırakan iktidar ve adalet anlayışına karşı olacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET METİNER (İstanbul) – Şiirsel konuşuyorsun be!

LEVENT GÖK (Devamla) – Bu “hayır” bir tek dost komşu ülke bırakmayan dış politika anlayışına karşı olacaktır.

Bu “hayır” eğitimi, sağlığı yapboz tahtasına döndürüp geleceğimizi karartan iktidar anlayışına karşı olacaktır.

Bu “hayır” halkın parasını şatafatlı saraylarda çarçur eden iktidar anlayışına karşı olacaktır.

Bu “hayır” yolsuzluk yapanları serbest bırakıp yolsuzluk yapanları yakalayanları serbest bırakmayan adalet anlayışına karşı olacaktır.

Bu “hayır” el koyduğu şirketleri, gazeteleri kendi yandaş kayyumlarına hortumlatanlara karşı olacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)

Bu “hayır” gazetecilik görevini yapanları sindirip tehdit eden anlayışa karşı olacaktır.

Bu “hayır” Can Dündarları, Erdem Gül’ü hapse atan anlayışa karşı “Gelin, sıkıysa bizi de tutuklayın, biz de onlarla…” diyen bir anlayış olacaktır. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri alkışlar)

Bu “hayır” kadına yönelik şiddeti sadece izlemekle yetinen, kadını meta olarak gören bir iktidar anlayışına karşı olacaktır.

Bu “hayır” devletin gözü önünde bir baro başkanının, Tahir Elçi’nin katledilmesine seyirci kalan iktidar anlayışına karşı olacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz bu iktidarın ne yaptığını biliyoruz ne yapacaklarını da biliyor ve onlara güvenmiyoruz. Vereceğimiz bu “hayır” oyu Türkiye’yi kuruluş felsefesinden uzaklaştırıp Atatürk’ün izlerini silmeye çalışanlara karşı olacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)

Bu “hayır” Türkiye’yi parlamenter sistemden uzaklaştırıp bir diktatör yaratma anlayışına karşı olacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu “hayır” Başbakan olduğunu sandığı hâlde hâlâ şu kürsüden çıkıp da “Ben Başbakanım ama benim üstümde bir vesayet makamı oluşturulsun, ben ülkeyi yönetemiyorum, ben işleri beceremiyorum, Türkiye'nin sorunlarına vâkıf değilim.” Diyerek, böyle bir anlayışı savunup “Benim üzerimde bir başkan olsun.” diyen Başbakana ve Hükûmete karşı olacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)

Bu “hayır” Türkiye'de insan haklarını ihlal eden devlet anlayışına karşı, ceberut devlet anlayışına karşı, demokrasiyi katleden her türlü antidemokratik uygulamalara karşı, mazlum halkımızı ezen polis anlayışına karşı, emniyet anlayışına karşı, iktidar anlayışına karşı olacaktır.

Bu “hayır” Türkiye’yi gerçek demokrasiyle tanıştırmak için, insan haklarını tesis etmek için, yeniden Türkiye yaratmak için, bir mücadele dönemi için “hayır” olacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu duygu ve düşüncelerle hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurun Sayın Çakır.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – 69’a göre söz almak istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – 69’a göre söz almak istiyorum ve Sayın Başbakana ilişkin yöneltilen eleştirilere cevap vermek istiyorum. (CHP sıralarından gürültüler)

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başbakan cevap versin.

BAŞKAN – Ama buna Hükûmet cevap verir.

Bir müsaade eder misiniz.

Siz 69’a göre bir açıklama mı istiyorsunuz, sataşmadan mı söz istiyorsunuz?

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Grup Başkanımıza ilişkin efendim.

BAŞKAN – Efendim?

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Grup Başkanımıza ilişkin kullandığı ifadeler için.

BAŞKAN – Şimdi, bakın, Hükûmet adına cevap verme yetkisi sizde değil.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Hükûmet adına değil efendim, grup adına.

BAŞKAN – Açıklama yapmak istiyorsanız yerinizden bir dakika söz veririm size.

Buyurun.

MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan, yol göstermeyin, yol göstermeyin.

BAŞKAN – Siz de bana akıl vermeyin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSA ÇAM (İzmir) – Estağfurullah.

BAŞKAN – Buyurun, bir dakika Sayın Çakır.

II.- AÇIKLAMALAR (Devam)

6.- Tokat Milletvekili Coşkun Çakır'ın, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Bir grup başkan vekilimizin burada Sayın Başbakana yöneltmiş olduğu eleştiriler bağlamında kullanmış olduğu “boş bakan” ifadesini son derece gayriciddi ve nezaket dışı olarak görüyoruz ve bunu şiddetle kınıyoruz. Kuşkusuz Başbakanımız eleştirilebilir fakat bu ifadelerin kullanılması kabul edilemez.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim.

III.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- CHP Grubunun, 30/11/2015 tarihinde Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Levent Gök, İstanbul Milletvekili Engin Altay ve Manisa Milletvekili Özgür Özel tarafından, siyasi iktidarın basın ve ifade özgürlüğünü ortadan kaldıran uygulamaları ile yayın yasaklarının halkın haber alma özgürlüğüne ve demokrasimize olan etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 30 Kasım 2015 Pazartesi günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk konuşmacı Kars Milletvekili Sayın Ayhan Bilgen.

Buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)

AYHAN BİLGEN (Kars) – Evet, aleyhinde söz alınca önce güzel şeyler söylemek lazım galiba. Türkiye’de basın özgürlüğünün hiçbir sorunu olmadığına dair birkaç şeye değineyim, ondan sonra galiba gerçeklerle yüzleşen bazı boyutları da paylaşma fırsatım olacak bu vesileyle.

Öncelikle ifade etmem gerekiyor ki Hükûmet programında güzel, kulağa hoş gelen bir ifade var. Bu ifadede denge ve denetleme sisteminden bahsediliyor. Denge ve denetleme sistemi sadece güçler ayrılığı değildir, sadece yasama, yürütme ve yargının birbirinden ayrılması değildir. Denge ve denetleme sistemi, aynı zamanda, basının ve sivil toplumun yürütmeyi denetleyebilmesi, hesap sorması ve toplum adına, toplumun hakları, toplumun özgürlükleri adına karar süreçlerine katılabilmesi demektir. Dolayısıyla, aslında basın ve sivil toplumun bir ülkede nasıl bir durumda olduğu, nasıl bir hâl içerisinde bulunduğu doğrudan doğruya güçler ayrılığı kadar denge ve denetleme sisteminin bir parçasıdır. Ne yazık ki bu ülkede gazetecilerin tutuklu yargılanması aslında bir yargılama mekanizması olmasının ötesinde doğrudan doğruya bir cezalandırma mekanizmasıdır. Bu araştırma girişimine, araştırma önergesine gerekçe olan 2 gazeteci arkadaşımızın tutuklu yargılanmasını sadece yargı kararının kendi gerekçesi üzerinden değerlendirelim: Tutuklu yargılamayı gerektirecek nasıl bir durum olabilir? Yani, en basit hukuk ilkeleri açısından soruyorum. Delillerin karartılması, tanıklar üzerinde baskı oluşturulması ya da suçun işlenmeye devam edilmesi ihtimali. Haber yapılmış, tırlar gitmiş yani olan olmuş dolayısıyla delillerin karartılması diye bir ihtimal yok. Tanıklar üzerinde baskı kurma diye bir durum da söz konusu değil. Geriye sadece suçun işlenmeye devam edilmesi ihtimali var. Dünyanın her yerinde ve insanlık tarihi şahit ki gazeteciler tutuklu yargılandıkları için gerçekleri yazmaktan vazgeçmezler. Yani, dolayısıyla, eğer gerçekleri yazmak, toplumla düşüncelerini paylaşmak, aktarmak bir suçsa gazeteciler bu suçu böyle baskılara rağmen, böyle gözdağlarına rağmen işlemeye devam ederler. Ama çok ilginç bir durumla karşı karşıyayız, ilginç bir ironiyle karşı karşıyayız. Tutuklu yargılanmadığı için sevinmemiz gereken bir baro başkanının hayatını kaybettiği bir ülkeden söz ediyoruz. Dolayısıyla “Acaba tutuklu yargılansaydı daha mı iyiydi?” diyecek bir ortamdayız. Yani, güçler ayrılığı açısından, denge-denetleme açısından basının hâli de, sivil toplumun hâli de ortada.

Burada baro başkanının kim tarafından öldürüldüğüyle ilgili bir polemik yapılıyor. İnsan haklarının A,B,C’sinde yaşama hakkı şöyle tarif edilir: Kişilerin yaşama hakkını korumakla sorumlu olan devlettir. Kim tarafından saldırıya uğrarlarsa uğrasınlar bunun sorumlusu ülkeyi yöneten meşru iktidardır. Dolayısıyla “O öldürdü, bu öldürdü.” gibi polemikler üzerinden Hükûmetin sorumluluğunu, siyasi iktidarın sorumluluğunu hiç kimseye devretme hakkı olamaz.

İfade özgürlüğüyle ilgiliyse daha net bir tarif var. Şok edici, rahatsız edici düşünce açıklamasına ifade özgürlüğü denir. Dolayısıyla, Hükûmeti övmek, yönetenleri savunmak, onlara iltifat etmek zaten en baskıcı rejimlerde de özgürce yapılabilir ama bir ülkede ifade özgürlüğünün var olup olmadığının göstergesi, rahatsız edici, şok edici düşünce açıklamasına tahammül var mı yok mu, tek ölçü budur. Türkiye'nin de üyesi olduğu Avrupa Konseyinin bu konudaki belgeleri ortadadır, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları ortadadır. Dolayısıyla, şok edici, rahatsız edici düşünce açıklamalarına karşı tahammül gösterilmeyen bir ortamda hiçbir şekilde ifade özgürlüğünden söz edilemez.

Gazetecilerin özgürce çalışabilmesiyle ilgili sayılacak çok örnek var ama son birkaç aya damgasını vuran sokağa çıkma uygulamalarıyla ilgili, sokağa çıkma yasaklarıyla ilgili bir küçücük hatırlatma yapmak isterim.

Klasik İslam fıkıhçıları derler ki: “Bir gemide 99 şaki olsa ama 1 masum olsa siz o 99 kişiyi cezalandırmak için bile o gemiyi batıramazsınız, o 1 masumun hayatına kastedemezsiniz.” Şimdi, sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı şehirlerde basın özgürlüğüne dair bir şey olabilir mi? Hayır. Yaşama hakkı bu kadar kolayca, bu kadar keyfî gasbedilebilir mi? Hayır. Ama, daha vahim olan şu ki sokağa çıkma yasaklarının cezası bizim pozitif hukukumuzda çok net biçimde sadece 100 lira para cezasıyla, Kabahatler Kanunu gereğince 100 lira para cezasıyla tanımlanmış olmasına rağmen insanlar hayatlarıyla, gazeteciler dövülerek, küfre maruz kalarak sokağa çıkmanın bedelini ödemek zorunda kalıyorlar. Ne yazık ki basın özgürlüğü açısından içinde bulunduğumuz durumu tarif edecek bana göre bir tek cümle var. Bugünkü uygulamalar çok açıkça içerisine 28 Şubatın ruhunun kaçtığı uygulamalardır. Tek tek hepsini saymaya kalan üç dört dakikam yetmeyecek ama Türkiye'nin basın özgürlüğü karnesine baktığınızda ister Freedom House gibi son derece itibarlı, saygın uluslararası kuruluşların, insan hakları örgütlerinin Türkiye raporlarına bakın, isterseniz doğrudan gazetecilerle ilgili çalışan kuruluşlara, isterseniz Türkiye'deki basınla ilgili sendika ya da ilgili sivil toplum kuruluşlarının raporlarına bakın, göreceğiniz rakamlar tüyler ürperticidir.

Bir tek vaka aktaracağım sizlere. Dicle Haber Ajansı çalışanları Erciş’teki bir haberi yapmaya çalışırken gözaltına alınıyorlar; İdris Yılmaz kaburgası kırılarak gözaltına alınıyor, daha utanç vericisi Vildan Atmaca da çıplak aramaya tabi tutularak gözaltına alınıyor.

İşten atılma sayısını ifade etmeye gerek yok.

Kayyum uygulamalarının bir kıyıma dönüştüğü çok açık, çok net ortada.

Basın kartıyla ilgili yönetmelikte yapılan değişiklikle basın kartı verilmesine dair kararın işlediği mekanizmada basın kuruluşlarının temsilcileri çıkartılıyor. Bütün bu uygulamalar ne yazık ki Türkiye'nin basın özgürlüğü karnesinin son derece kötü bir yere taşınmasının sebeplerinden birisi. Örneğin, Twitter içerisinden, Twitter’dan, Twitter yönetiminden içerik engellenmesi başvurusunun en yüksek olduğu ülke Türkiye. Yine, basın özgürlüğündeki geriye gitme hızı açısından Türkiye ilk 3 ülke arasında geliyor, bunlardan 1’incisi Tayland, 2’ncisi Ekvador, 3’üncüsü de Türkiye. Türkiye sıralamada 197 ülke içerisinde 134’üncü sırada. Bu tablo yine cezaevindeki gazeteciler sayısı açısından da birincilik düzeyinde.

Tek tek hepsini saymaya vakit yok ama açık bir tabloyla karşı karşıyayız. Türkiye'de gazeteciler keyfî biçimde tutuklanıyor ve bu keyfî tutuklamalar doğrudan doğruya basın özgürlüğünün işlemesini, basın özgürlüğünün hayata geçmesini imkânsızlaştıran düzenlemeler, uygulamalar olarak devam ediyor. Ve eğer bir ülkede basın özgürlüğü bu kadar kolayca, bu kadar keyfî biçimde engellenir, bu kadar rahatça kısıtlanırsa o ülkenin sadece basın özgürlüğü kısıtlanmış olmaz çünkü ifade özgürlüğü bütün özgürlüklerin anası kabul edilir. Eğer bir ülkede ifade özgürlüğü kısıtlanıyorsa diğer özgürlüklerin var olup olmadığını konuşma ve tartışma imkânına bile sahip olamayız.

Çok açık bir fotoğrafla, çok net bir tabloyla karşı karşıyayız. Gazetecilerin -her ne yöntemle, hangi baskıya maruz kalırlarsa kalsınlar- uğradıkları haksızlıkları eğer bu Meclis bir araştırma konusu yapma ihtiyacı duymuyorsa yani bu tablo, bu fotoğraf, Türkiye’nin insan hakları karnesi, Türkiye’nin basın özgürlüğü karnesi, en azından son yayımlanan ilerleme raporunda altı çizilen noktalar bu Meclisi ilgilendirmiyorsa, bu Meclis bu konuda bir araştırma yapma ihtiyacı duymuyorsa o zaman Hükûmet programındaki denge denetleme kavramı doğrusu ne anlama geliyor? Bu Parlamento kendi içinden çıkan Hükûmeti başka nasıl denetleyecek ve nasıl çalışmalarıyla ilgili toplumda sağlıklı bir yaklaşımın gelişmesine fırsat verecek? Galiba, bu Parlamentonun üzerine düşen görevi yapabilmesi açısından, bizim de muhalefet partileri olarak iktidarın attığı olumlu adımları destekleyebilmemiz için, iktidarın da muhalefetten gelen olumlu önerileri parti disiplini kavramının arkasına saklanmadan araştırma ve yüzleşmeyi göze alması gerekiyor.

Sayın Başkan, son bir şeyi izninizle eklemek istiyorum. Bu faili meçhullerle ilgili bir polemik yapıldığı için sadece hatırlatma ihtiyacı hissediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYHAN BİLGEN (Devamla) – Bütün vakaları bir tarafa bırakalım.

Sayın Başkan, bir dakika süre verir misiniz?

BAŞKAN – Sistem böyle kilitlendiği için açamıyoruz, isterseniz yerinizden tamamlattırabilirim.

AYHAN BİLGEN (Devamla) – Peki, o zaman sadece şunu söyleyeyim.

BAŞKAN – Zapta geçiyor zaten, siz buyurun.

AYHAN BİLGEN (Devamla) – Tamam.

Roboski’de 34 kişi bundan dört yıl önce hayatını kaybetti, dört yıl oldu. Yani, önümüzdeki ayın 28’inde dört yıl tamamlanmış olacak.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bilgen.

AYHAN BİLGEN (Devamla) – Bu 34 kişinin çoğu çocuktu ve yargılanan bir tek kişi yok.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Ben teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde son konuşmacı Osmaniye Milletvekili Sayın Ruhi Ersoy.

Buyurun Sayın Ersoy. (MHP sıralarından alkışlar)

RUHİ ERSOY (Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; basın özgürlüğü tartışmasının yapıldığı bu ortamda basın kavramının genel anlamda günümüzde medya kavramıyla ifade edildiği, medyanın toplumla ilişkisinin genel anlamda insanlığın yeryüzü serüveniyle beraber başladığı yapılan incelemelerle kendisini gösterir. Özellikle, ulus devletlerin 19’uncu yüzyıldaki gelişmeleri ve kapitalist sistemin gelişmesiyle beraber kültür endüstrisi, basın ve kültürel eleştirilerin beraberinde yapıldığı en önemli konulardan bir tanesi de budur. Başta Frankfurt Okulu olmak üzere Adorno’nun yapısal eleştirileri de bunu referans gösterir.

Bu ne demektir ve nereye gelir? Medya, toplumu dönüştürür, dönüştürülen toplum da medyanın dönüştürme gücüne göre yeniden bir şekil alır, bu şekil alan durum siyasal iktidarları belirler; işin özü, özeti bu ama bu basın, gazetecilik gerçekliği içerisinde kendini ifade etme ve hakikati arama, demokraside, hak, hukuk, özgürlükte hakikatin yolcusu olan basın mensuplarının bir meselesi midir, yoksa genel anlamda, kültürel anlamda toplumu dönüştüren bir problem midir? Mesele, bugün sadece basın özgürlüğü ekseninde dillendirilirken bir gazeteci hakkı ve hak ve özgürlükler ekseninde alınıyor. Oysa, bugün, sinema, televizyon, dizi başta olmak üzere bunun bir büyük endüstri ve toplumu dönüştürme sürecinin bir parçası olduğu gerçeğini hatırlatarak söze başlamak istedim.

Medyadaki kamplaşmanın ve mahallelerin oluşmasının, bizim mahalle-sizin mahalle oluşmasının âdeta toplumu kamplaştırdığı, toplumun kamplaşma sürecinin medyada her geçen gün gerilimle beraber şiddeti artırdığı gerçeğini hatırlatmak istiyoruz. Siyasetçiler hangi medya kanalında söz sahibi olabilirler, fırsat bulurlarsa oraların sözcüsü gibi algılamaya kalkıyorlar. Oysa basının objektif bir şekliyle görevini yapıyor olduğu bir ülkede böyle bir tartışma söz konusu dahi olamaz. Bu durumları, basın özgürlüğüyle beraber bu özgürlüklerin denetlenebilirliliği ve dengelenebilirliği noktasında da dikkatlerinize sunmak istiyoruz ama asıl üzerinde durduğumuz basın özgürlüğü meselesi, ifade özgürlüğünün demokrasilerin vazgeçilmez şartı olduğu hakikatinden gerçekleşmektedir. Medya, özgürlüğü toplum adına ve halk yararına kullanır. Medya, sorularını millet adına sorar ve milletin ortak ilgilendiği konularda toplumun aydınlanmasını sağlar. Bunu yaparken sorumlu yayıncılık adına hukuku, evrensel değerleri ve basın ahlakını göz önünde bulundurarak yapar.

Türkiye’de basının en önemli problemi ise şüphesiz son dönemlerde, bu zamana kadar görülmediği kadar, basının siyasallaşması meselesi vardır. Bu siyasallaşma meselesi, medyanın iktidara tahakküm etme, onu kontrol altına alma arzusundan kaynaklanmıştır. Bunu yapan, değişik zaman ve tarihlerde, değişik ülkelerdeki örnekler iktidar tarafından çok yakın incelenmişe benziyor. Son dönemlerde medya üzerindeki baskı giderek artmakta, medya özgürlüğünün siyasal irade tarafından sürekli örselenmesi, el koyma, gasbetme, sansürleme, hatta gazetecilerin tutuklanmasına kadar gittiği kendisini göstermektedir.

Türkiye'de iktidarla ilgili olarak basında çıkan en küçük eleştiride, basın özgürlüğü hiçe sayılarak, milletin haber alma özgürlüğü ayaklar altına alınmıştır. Bırakın gazetecilerin kitaplarda yazdıkları bölümler ya da makaleleriyle alakalı değerlendirmelerini, bir Twitter mesajlarıyla dahi gözaltına alınabildikleri bir görüntü çizmektedir. Gazeteciler -bir kısmının meşhur olması, Türkiye tarihinde önemli işler yapması- bu konuları meşhurluklarından dolayı gündeme getiriyor olabilir ama diğer tarafta, muhalif adına, tirajı her ne olursa olsun, ona bakılmaksızın eleştiri geliştirilen tüm yazarların ve gazetelerin bu manada bir denetime tabi tutulduğunu göz ardı edemeyiz. Bunun en somut örneklerinden bir tanesi de Ortadoğu Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Mehmet Müftüoğlu ve yazarlarından Yıldıray Çiçek Bey’e açılan 31 adet davadır. Hiçbirisinde ceza almadıkları hâlde sadece caydırmak için bu psikolojik operasyona maruz bırakılmaktadırlar.

Basın, haber vermekten ziyade iktidarın algı operasyonlarını yaptığı bir mecraya doğru dönüşmüş durumdadır. Bu dönüşüme ayak direyenler, karşı çıkanlar ise havuç-sopa yöntemiyle âdeta terbiye edilmektedir. Hafızalar biraz tazelendiğinde, “Alo Fatih” vakası hatırlanacaktır. Bu manada, toplumu dizayn etmenin, manipülatif faaliyetlerin basın üzerinden nasıl yapılabildiklerinin en somut örneği Türk basın tarihi birazcık irdelendiğinde kendisini çok iyi gösterecektir. Medyanın TMSF aracılığıyla sürekli iktidar lehine el değiştirmesiyle, vatandaşın haber alma özgürlüğü iktidar merkezli bir hâl almıştır. Devlete ait medya kuruluşları, maalesef, âdeta sadece iktidarın icraatlarını yayınlayan birer Pravda’ya dönüştürülmüştür.

Medyanın TMSF’yle ele geçirilme operasyonları yetmezmiş gibi, özellikle seçim sürecinde bazı gazete ve televizyonlar kayyumlar yoluyla hukuka aykırı bir şekilde, seçim arifesinde el konularak dönüştürülmüş ve “Muhalif medyayı susturamayacağımızı zannedenler yanılırlar.” ifadesinin gereğini yerine getiren uygulamalara sahne olmuştur. Medya, sahibinin sesi vazifesini gören, iktidarın isteği doğrultusunda yayın yapan, muhalefet partisinin ses ve düşüncelerini medya bağımsızlığını ayaklar altına alma pahasına sansürleyen bir anlayışla yönetilmektedir.

Cumhurbaşkanı ve Başbakanın son zamanlarda medya temsilcileriyle yaptığı toplantılara sadece Hükûmet yanlısı gazetecilerin davet edilmesi, akreditasyon uygulamasının giderek daha fazla medya organına yapılması bir rastlantı sonucu mudur, yoksa bilinçli bir tercih midir?

Medya, toplumu bilgilendirmekten ziyade taraf ve bitaraf psikolojisi enjekte etmekte, özel veya devlete ait basın kuruluşları, bilginin, toplumun veya kişilerin eğitiminde önemli katkıları bulunduğunu unutmuş durumdadır. Böylesi kaotik ve sancılı bir durum, medyanın gerçek işlevinin tartışılır hâle getirildiğini ifade eder.

Değerli milletvekilleri, bilginin demokratikleşmesi için kitleselleşmesinin bir zaruret olduğunu, bilginin demokratikleşmesi için gerekirse popülerleşmesinin bir gereklilik olduğunu bilerek ifade ediyoruz ama bilginin kitleselleşmesinin önündeki engel sansür ve özgürlüklerin kısıtlanması, en demokratik hakların dahi ihlalidir. Bu, Türkiye üzerinde gözlemde bulunan uluslararası kuruluşların da dikkatini çekmiştir. Freedom House bu konuda ne diyor sayın vekiller? Basın özgürlüğü konusunda otoriter bir konumda değerlendirmeler yapan Amerika merkezli bu düşünce kuruluşu, Türkiye'nin son beş yılda Tayland ve Ekvador’un ardından basın özgürlüğünde en hızlı gerileyen 3’üncü ülke olduğunu ve böyle giderse Türkiye’nin 2009’dan bu yana basın özgürlüğünde 11 puan, geçen yıldan bu yana da 3 puan aşağıya düştüğünü, bu durumda da en kötü puanla Türkiye’nin notunun 100 üzerinden 65 olduğunu söylüyor.

Uluslararası yatırım bekliyoruz. Hani seçim bitti ya, 1 Kasım geldi, her şey güzel olacaktı, ekonomi, saadet, mutluluk, her şey düzelecekti? “Hani nerede bu ekonominin düzelmesi, nerede bu özgürlüklerin güzelleşmesi?” sorusuna bir de şu pencereden bakayım sizlerin huzurunda: Özgürlüğün olmadığı, basın özgürlüğünün olmadığı, evrensel hukukun kendisini ifade etmediği yere yabancı sermaye nasıl gelecek? Bu memlekette yabancı sermaye acaba şu geçtiğimiz üç beş ay içerisinde ne kadar hızla çekilmeye başladı? Bunun özgürlüklerle doğrudan ilişkisi var mı? Bu konuda araştırma yapılması gerekmez mi diyoruz. Bu kapsamda, diğer örgüt Sınır Tanımayan Gazeteciler 2015 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi raporunda ise Türkiye, Nijerya, Liberya, Zambiya, Mali, Zimbabve gibi ülkelerin gerisinde, 180 ülke arasında 149’uncu sırada yer almış.

Bütün bunları ifade ederken mahcubiyetimi ifade ediyorum. Bu Parlamentonun bir üyesi olarak, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir milletvekili olarak bu ülkede özgürlüklerin arayışının ve basın özgürlüğünün bu kadar gerilerde olduğunu görmekten âdeta mahcubiyetimi ifade ediyorum. Gazeteler, televizyonlar bugün olduğu gibi ekonomik ve siyasal baskılarla susabilir, susturulabilir ama bir de gazeteciler vardır basın görevini ekonomik işletmeciliğe, iş takipçiliğine, muktedirlerin gücüne göre değil, inandığı değerlere göre yapan gazeteciler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RUHİ ERSOY (Devamla) – Onlar, bu gazeteciler bütün bu baskılara rağmen özgür basını, vatandaşların haber alma özgürlüğünü, haklarını, hukuklarını savunmaya devam edeceklerdir diyor ve onurlu mücadele verirken şehit olan gazeteci İlhan Darendelioğlu’nu da saygıyla anıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ersoy.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde son konuşmacı Burdur Milletvekili Sayın Reşat Petek.

Buyurun Sayın Petek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

REŞAT PETEK (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken 26’ncı Dönemin milletimiz için hayırlara vesile olmasını öncelikle temenni ediyorum.

Devamla, ülkemizde huzuru ve barışı ortadan kaldırmak için âdeta aynı noktadan düğmeye basılmışçasına hareket ederek dün değerli bir avukat meslektaşımızı, baro başkanımızı katleden canileri ve onu korumak için orada bulunan polislerimizi şehit eden katilleri huzurunuzda lanetliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öyle bir hava oluşturuldu ki AK PARTİ Grubuyla ilgili, bir sayın milletvekili tarafından, Sayın Elçi’nin katledilmesinden dolayı ne kadar duyarsız, duygusuz, vicdansız davranıldığı, benzeri kelimelerle ifade edildi. Şimdi, kalplerden geçeni okuyan bir mekanizmanız mı var ki kendiniz buradan duyduğunuz üzüntüyü ifade ederken başkalarının üzüntü duymadığını veyahut kale almadığını ifade edebiliyorsunuz? Bunu söylemeye hakkınızın olmadığını düşünüyorum. Zira bu ülkede insan onurunu temel felsefe edinmiş ve onun için gerekli bütün demokratik değişimlere imza atmış bir parti varsa Adalet ve Kalkınma Partisidir, bunu herkes bilmeli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Bravo, bravo!

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Mesela iç güvenlik yasası, değil mi?

REŞAT PETEK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, basın ve ifade özgürlüğünün kısıtlanmış olduğu yönünde bir araştırma talebi üzerine aleyhte söz almış bulunuyorum. Şimdi, 2002’den bu tarafa… Herkes elini vicdanına koysun ve 2002 öncesi Türkiye’de basın özgürlüğü ne hâldeydi, bugün acaba ne hâlde, bunu bir ölçüp tartıp önümüze koyalım. (CHP sıralarından gürültüler)

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – İnsaf ya, insaf!

REŞAT PETEK (Devamla) – Şimdi, özellikle hukuki değişimleri takip eden arkadaşlarımızın şu hakkı teslim etmeleri lazım: İfade özgürlüğünün önündeki engeller AK PARTİ’nin iktidarında kaldırılmıştır. Din ve vicdan özgürlüğünün önündeki engeller AK PARTİ iktidarında kaldırılmıştır. [CHP sıralarından “Bravo(!)” sesleri, alkışlar(!)] Düşünce özgürlüğünün önündeki engeller AK PARTİ iktidarında kaldırılmıştır. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, konuşmacıyı duyamıyorum. Lütfen…

Buyurun sayın konuşmacı.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Hatip de bir şey söylemiyor zaten, duymasan da olur.

REŞAT PETEK (Devamla) – Temel hak ve özgürlüklerin korunması Adalet ve Kalkınma Partisinin üzerinde durduğu en önemli konulardandır. Bununla ilgili anayasal ve yasal değişiklikler bu dönemde yapılmıştır.

Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 90’ıncı madde, hepinizin elinde var, açın bakın. Anayasa’nın 90’ıncı maddesinde evrensel hukuk kurallarının Anayasa’nın da üstünde bir hukuk normu olarak kabulünü 2004 yılında sağlamadık mı arkadaşlar?

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Tabii, tabii!

REŞAT PETEK (Devamla) – Eğer iç hukuk kuralları ile evrensel hukuk kuralları arasında bir çelişki varsa burada evrensel hukukun üstün tutulacağı ilkesinde, yine, bu Mecliste Adalet ve Kalkınma Partisinin önerisiyle gerekli değişiklik yapılmadı mı?

MUSA ÇAM (İzmir) - Ne alakası var onun, ne alakası var?

REŞAT PETEK (Devamla) – Şimdi, basın özgürlüğüyle ilgili hem Anayasa’ya bakın hem Basın Kanunu’na bakın. Daha “dün” denecek yakın zamana kadar basın araç ve gereçleri suç aleti ve suç unsuru olarak kabul edilip yargı mercilerince el konularak müsadere ediliyordu. Bu değişikliği ortadan kaldıran bilin ki yine Adalet ve Kalkınma Partisi. (CHP sıralarından gürültüler)

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Medya mı bıraktınız? Hepsine el koydunuz!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

REŞAT PETEK (Devamla) – Evet, şimdi… (CHP sıralarından gürültüler)

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Medya mı kaldı?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, düşünceyi ifade özgürlüğüne lütfen saygı gösterelim. Konuşmacıyı duymak ve dinlemek istiyoruz.

REŞAT PETEK (Devamla) – Şimdi, ifade özgürlüğü…

BAŞKAN - Lütfen… [AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından alkışlar(!)]

REŞAT PETEK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Petek.

REŞAT PETEK (Devamla) – İfade özgürlüğü başkalarının hakkına, özgürlüklerine de riayet etme özgürlüğüdür. Siz istediğiniz kadar havaya yumruk atabilirsiniz ama yanınızdaki arkadaşınızın çenesine vurursanız bu özgürlük değildir. Onun için, nasıl bu kürsüde siz konuştuysanız, konuşan hatibin sözleri hoşunuza gitmese de dinleyeceksiniz, bu da ifade özgürlüğünün gereğidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Onun için milletvekilleriniz gazete basıyor.

REŞAT PETEK (Devamla) – Biz hiçbir zaman Cumhuriyet Halk Partisinin tek başına iktidarındaki Matbuat Umum Müdürlüğünün “Şunu yazmayacaksın, bunu çizmeyeceksin.” diye verilen talimatlarını gündeme getirmek istemiyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

MUSA ÇAM (İzmir) – O sizin döneminizde oluyor. Sizin döneminizde kapatılan televizyonlar, gazeteler var!

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – “Alo Fatih”i unutma, “Alo Fatih”i!

REŞAT PETEK (Devamla) – Ama aziz millet bunları unutmadı. Unutmadığı için de… Buraya çıkan Sayın Değerli Grup Başkan Vekiliniz dedi ki: “Efendim, bu Hükûmete güvenmiyoruz, AK PARTİ iktidarına güvenmiyoruz, Başbakana güvenmiyoruz.” Siz zaten güvenseydiniz muhalefet olmazdınız, bunu tabii karşılıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

LEVENT GÖK (Ankara) – Bu nasıl mantık ya, bu nasıl mantık?

REŞAT PETEK (Devamla) – Ama bu yüce millet AK PARTİ’ye güveniyor, yüzde 50 oy verip Meclise gönderiyor, bunu da unutmayın.

ERDİN BİRCAN (Edirne) – Az kaldı, az kaldı!

REŞAT PETEK (Devamla) – Şimdi, değerli milletvekili arkadaşlarım, bakın, Sayın Tahir Elçi’nin alçakça katledilmesi üzerinden kimse prim toplamaya kalkmasın. Biz insan onurunu önceleyen, yaşam hakkını en önemli hak kabul eden bir anlayışla…

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Adam öldü be!

REŞAT PETEK (Devamla) – …öldürülen, katledilen kim olursa olsun katillerin peşindeyiz ve onların cezalandırılması için ne gerekiyorsa yapılması açısından sonuna kadar bunun takipçisiyiz, bunu bilin. (CHP sıralarından gürültüler)

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Araştırmadan mı yapacaksınız? Bir saat önce araştırma önergesini reddettiniz.

REŞAT PETEK (Devamla) – Şimdi, Tahir Elçi’nin öldürülmesi üzerinden, orada aynı anda, belki de bir kısmı Tahir Elçi’nin de can güvenliğini korumak için bulunan polis memurlarımızın şehadetini, onların orada şehit edilmesini birlikte masaya yatırıp birlikte değerlendirmeliyiz.

Şimdi, yine kürsüye çıkıp değerli arkadaşlarımız diyor ki: “Kamu düzenini sağlamak sizin göreviniz.” Evet, Hükûmetin görevi. Öyleyse bu Hükûmet, o hendekleri kazanlarla, hendeklerin içine dinamitleri, mayınları döşeyen terör örgütleriyle mücadele etmek ve orada insanların yaşam hakkını korumak için sokağa çıkma yasağı da ilan eder, hukuki her türlü tedbiri de alır.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Sonra hepsini katledersiniz değil mi? Nusaybin’de gördük, Cizre’de gördük, hepsinde gördük.

REŞAT PETEK (Devamla) – Bu da Hükûmetin hem görevidir hem vazifesidir, bunu yerine getirir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve HDP sıralarından gürültüler)

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Çoluk çocuğu niye öldürüyorsunuz o zaman?

REŞAT PETEK (Devamla) - Öyleyse bir taraftan “Bu Hükûmet yaşam hakkını korusun.” diyeceksiniz…

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - Siviller katlediliyor, siviller.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – 80 yaşında insanı niye öldürüyorsunuz?

REŞAT PETEK (Devamla) - …diğer taraftan yaşam hakkını korumak için tedbirler alan Hükûmeti eleştirmeye kalkacaksınız. Bu ne yaman çelişki, bu ne yaman çelişki?

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Cizre’de 10 yaşındakini öldürdünüz, 10 yaşında.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sivilleri niye öldürüyorsunuz?

REŞAT PETEK (Devamla) - Şu kürsüye çıkıp da yine basın özgürlüğünden dem vuranlar acaba o basında bu ülkenin millî güvenliğini, devlet sırlarını ifşa etmenin suç olduğunu bilmiyorlar mı? (CHP ve HDP sıralarından gürültüler)

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Cenazeleri sürükleyerek mi kamu düzenini sağlayacaksınız?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – İşine gelmeyen her şey sır oluyor değil mi?

REŞAT PETEK (Devamla) – Yoksa, uluslararası odaklara, Türkiye Cumhuriyetinin düşmanlarına, bu ülkenin millî güvenliğini ilgilendiren, sır teşkil eden belgelerin çalınıp basın denilen organlarda ifşa edilerek peşkeş çekilmesini, ifşa edilmesini basın özgürlüğü olarak mı görüyorsunuz? (HDP sıralarından gürültüler)

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Cumhurbaşkanının kendisi söylüyor “Silah yolladık.” diye. Ne sırrı?

BAŞKAN – Sayın Kürkcü…

REŞAT PETEK (Devamla) - Bakınız, evrensel hukuk, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve bütün hukuk kuralları şunu söyler…

LEZGİN BOTAN (Van) – Meclisin yetkisini bir kaymakama vererek mi yapacaksınız?

REŞAT PETEK (Devamla) – Evet, dinleyin.

LEZGİN BOTAN (Van) – On beş gün boyunca olağanüstü hâl uyguluyorsunuz.

REŞAT PETEK (Devamla) - Özgürlükler sınırsız değildir. Özgürlükler, kamu düzeninin sağlanması, genel sağlık, genel ahlak ilkeleri söz konusu olduğunda, yaşam hakkının korunması söz konusu olduğunda ancak kanunla ve yargı kararıyla sınırlanabilir.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Hastaneye gidemediği için öldü, ne yaşam hakkından söz ediyorsunuz?

REŞAT PETEK (Devamla) - Şimdi, hukukun evrensel ilkeleri bu iken, daha Fransa’nın dün oradaki terör örgütü saldırısı üzerine aldığı tedbirlerin onda 1’i, yüzde 1’i Türkiye'de alınmamışken, özgürlük deyip eğer bunun arkasında terör örgütlerine özgürlüğü savunuyorsanız burada yokuz. [CHP sıralarından alkışlar(!)]

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Senin terör örgütün ne olacak? Esedullah terörün ne olacak?

REŞAT PETEK (Devamla) - Evet, o terör örgütleri bu ülkenin kahraman güvenlik kuvvetlerine saldırıyor, onları şehit ediyor ama onların resimlerini burada göremiyoruz.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Kendiniz terör örgütü kurdunuz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, söylediğiniz hiçbir şey anlaşılmıyor, kayda da geçmiyor, lütfen…

REŞAT PETEK (Devamla) - Oradaki subayımızın, oradaki polisimizin resimlerini burada göremiyoruz.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Esedullah terörünü anlat bize.

REŞAT PETEK (Devamla) - Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, onun için, Türkiye'de basın özgürlüğünün teminatı da evrensel hukuk, Anayasa ve kanunlar çerçevesinde AK PARTİ Hükûmetidir, AK PARTİ iktidarlarıdır.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) – Televizyonları kapattınız, basın mensupları içeride, ne basın özgürlüğünden söz ediyorsunuz?

REŞAT PETEK (Devamla) – Biz ifade özgürlüğünü sonuna kadar savunuyoruz, din ve vicdan özgürlüğünü sonuna kadar savunuyoruz, düşünce özgürlüğünü de sonuna kadar savunuyoruz ama bu özgürlüklerin arkasına sığınıp da hiç kimse cinayet işleyenleri ve terör örgütlerini savunmaya kalkmasın. [CHP sıralarından alkışlar (!)] Biz bu nedenle basın özgürlüğü alanında verilmiş olan önergenin reddini talep ediyoruz, bu yönde oy kullanacağız.

Heyetinizi saygıyla selamlıyorum, hepinize teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Gök, buyurun.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, sayın hatibin konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine atfen, Cumhuriyet Halk Partisi döneminde gazetelere talimat verildiği yönündeki bir sataşmayı cevaplandırmak istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Gök, size söz vereceğim. Yalnız o kadar çok gürültü oldu ki gerçekten neyin nerede söylendiğini bilmiyorum. Oylamadan sonra ara vereceğim, tutanakları inceleyeceğim. Söz hakkınız bakidir, tamam.

LEVENT GÖK (Ankara) – Peki.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.01

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.15

BAŞKAN: Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER : Ömer SERDAR (Elazığ), Zihni AÇBA (Sakarya)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 7’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Sayın Gök, tutanakları aldım: “Biz hiçbir zaman Cumhuriyet Halk Partisinin tek başına iktidarındaki Matbuat Umum Müdürlüğünün talimatlarıyla ‘Şunu yazmayacaksın, bunu çizmeyeceksin.’ diye verilen talimatları gündeme getirmek istemiyoruz.”

Buyurun Sayın Gök.

İki dakika süre veriyorum.

Lütfen başka sataşmalara mahal vermeyelim.

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

5.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, Burdur Milletvekili Reşat Petek’in CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada, az önce, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak verdiğimiz önerge üzerine konuşan AKP sözcüsü herhâlde söylediklerine kendisi de inanmıyordur. Gerçekten ibretlik bir konuşma izledik. AKP döneminde basının önündeki engellerin nasıl kaldırıldığını anlatan sözcüyü daha tekzip eden haberler bugün geldi. İki gün önce Cumhuriyet gazetesinin Genel Yayın Yönetmenini, Ankara Temsilcisini Cumhurbaşkanının talimatıyla tutuklatan bir anlayış, bugün gazete üzerinde bir ekonomik yaptırım uygulamak açısından vergi incelemesi gönderdi Sayın Petek. Sizin bundan haberiniz var mı?

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Duymamıştır.

LEVENT GÖK (Devamla) – Bu iktidar döneminde medya üzerinde uğranılan baskılar, gazetecilerin hapislerde, gözaltlarında çürütülmesi dünyanın hiçbir yerinde olmadığı kadar yaygın ve sistematik hâle gelmiştir. Bugün ülkemizde iktidarın hoşuna gitmeyen her gazeteci işten çıkarılmaktadır. Bu ülkede Cumhurbaşkanının, iktidarın hoşuna gitmeyen her gazetecinin medya patronuna mutlaka bir vergi incelemesi ve kamu baskısı, kamu maliyesi üzerine yönlendirilmektedir. Bugün iktidarın hoşuna gitmeyen gazetelere el koyulmakta, bu gazetelere atanan kayyumlara verilen astronomik paralarla gazetelerin içi boşaltılmaktadır ve bu gazeteler bırakın el koymayı, AKP’lileştirilmekedir, AKP’nin yayın organı hâline getirilmektedir.

Sayın Petek, siz herhâlde havuz medyasının televizyonlarına sık sık çıkarak burada milletvekilliğini kazanmış bir kişisiniz, değil mi? (CHP sıralarından alkışlar) Havuz medyasının her gün televizyonlarında... O televizyona koş, bu televizyona koş...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LEVENT GÖK (Devamla) – AKP iktidarının hukuksuzluğunu savunan bir şahsiyetin, bugün Cumhuriyet Halk Partisine laf söylemeye hakkı yoktur. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Devamla) - Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’ye demokrasi getiren bir partidir.

BAŞKAN – Sayın Gök, süreniz bitti.

LEVENT GÖK (Devamla) - Tek partiden çok partiye Türkiye’de Cumhuriyet Halk Partisinin sayesinde geçilmiştir.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Devamla) – Ama AKP iktidarı döneminde çok partiden tek partiye geçilmek istenmektedir. Bunun farkında mısınız! (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Gök, lütfen karşılıklı konuşmayalım. Söz süreniz bitti. Lütfen... Lütfen...

LEVENT GÖK (Devamla) – Siz ne söylediğinizi biliyorsunuz! Cumhuriyet Halk Partisine laf söylemek size düşmez! (CHP sıralarından alkışlar)

REŞAT PETEK (Burdur) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Petek.

REŞAT PETEK (Burdur) – İsim söyleyerek, 3 defa “Sayın Petek” diye, şahsımı itham eden konuşma yapmıştır. Cevap hakkımı kullanmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun iki dakika.

Yalnız başka sataşmalara mahal vermeyin lütfen.

6.- Burdur Milletvekili Reşat Petek'in, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

REŞAT PETEK (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada yasama, yürütme, yargı kuvvetlerinin ayrılığını bilmeyen bir milletvekili olmadığını düşünüyorum ve konuşmamı da buna göre yaptım. Yargıyla ilgili, yargının aldığı kararlarla ilgili bazı gazeteler hakkında yargısal işlemler varsa, bunu Hükûmete yüklemenin akılla, mantıkla ne kadar bağdaştığını bu sözün sahiplerine bırakıyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sen hep o hukuksuzluğu savundun Reşat Petek, hukuksuzluğu savundun her gün! Her gün televizyonda bunları savundun sen, hukuksuzluğu savundun! CHP’ye laf söyleyemezsin sen!

REŞAT PETEK (Devamla) – Şimdi, hiç kimsenin bu kürsüde sizlere hitap eden bir milletvekili arkadaşını “Falan medyanın desteğiyle buraya geldi.” şeklinde itham etmeye hakkı yoktur.

LEVENT GÖK (Ankara) – Aynen öylesin! Aynen öylesin!

REŞAT PETEK (Devamla) – Biz aziz milletimizin desteğiyle, temiz oylarıyla buraya geldik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben sözlerimin arkasındayım.

REŞAT PETEK (Devamla) – Ve bu milletin temiz oylarını hor ve hakir gören, vatandaşımızı “göbeğini kaşıyan adam” olarak hakir gören Cumhuriyet Halk Partisi ve onun zihniyetinde olanlar da milletimizden her seferinde hak ettiği oyu bu kadar almıştır, buna razı olmak durumunda kalıyorsunuz.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Sen burayı hak etmiyorsun, hak etmiyorsun!

REŞAT PETEK (Devamla) – Bunu söylemek istemezdim ama ben yine de hukukun üstünlüğü, insan hakları, insan yaşamını öne çıkararak ortak paydada bu Mecliste birlikte hareket etmemiz gerektiğine inanan bir hukukçu olarak burada ifade ediyorum.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Ne zamandan beri?

REŞAT PETEK (Devamla) – Biz, her birimiz milletimizin oylarıyla buraya geldik, sizler de bu aziz milletin oylarıyla buraya geldiniz, bu ithamları kabul etmiyorum; bir.

İkincisi, şunu ifade edeyim: Basın üzerinde yargı makamlarının verdiği kararları Hükûmet icraatı gibi göstermeye hiç kimsenin hakkı yoktur, bu kendi içinde bir tutarsızlıktır.

Saygılarımla arz ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sen onları savundun, sen onları savundun.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, hiçbir Cumhuriyet Halk Partili…

BAŞKAN – Bir dakika Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – …kimseye “göbeğini kaşıyan adam” dememiştir, bunu söyleyenler müfteridir.

BAŞKAN – Sayın Gök, size söz vermedim, lütfen...

Söyledikleriniz kayda da geçti.

Aslında oturum değiştirdiğimiz için sataşmadan dolayı söz vermem doğru değil 69/2’ye göre ama size söz verdiğim için…

LEVENT GÖK (Ankara) – Biz de size güvendik zaten.

BAŞKAN – …ve tutanakları okuma gerekçesiyle oturumu değiştirdik. Bunu da kayıtlara geçmesi anlamında söylüyorum.

Teşekkür ederim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Canikli, buyurun.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, sayın hatibin, “Cumhuriyet Halk Partililerin, ‘göbeğini kaşıyan adam…’” gibi nitelendirmesini reddediyorum. Kendisi bunu ispatlarsa buyursun çıksın, ispatlayamazsa müfteridir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Canikli.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, biraz önce Sayın Gök konuşmasında, “Hükûmetin talimatla gazeteci tutuklattığı” şeklinde gerçek dışı bir ifadede bulunmuştur, âdeta hakaret içeriklidir, ondan dolayı, sataşmadan söz istiyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, Hükûmet var burada efendim, Hükûmet var.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bu grup aynı zamanda Hükûmeti de temsil ediyor.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Hükûmet var burada, onlar cevaplasın.

BAŞKAN – Sayın Gök, müsaade eder misiniz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Edeyim ama söyledikleri talep yanlış.

BAŞKAN – Siz, Sayın Gök’ün konuşmasında…

Tekrar edin lütfen.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hükûmetimize, gazetecileri talimatla tutuklattığı şeklinde bir ithamda, bir töhmette bulunmuştur. Açıkça sataşmadan, gerçek dışı beyandan söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Siz Hükûmet adına sataşmadan dolayı cevap veremeyeceksiniz herhâlde, Başbakan konusunda mı…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, siz ihsasırey talebinde bulunuyorsunuz.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, Hükûmete de yönelik olsa, gruba da yönelik olsa, bu gruptan çıkan Hükûmete de yönelik olsa eğer bir sataşma söz konusuysa elbette bizim…

BAŞKAN – Size de iki dakika söz veriyorum.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, olur mu öyle bir şey? Yani yasama var, yürütme var; yasama burası, Hükûmet burası.

BAŞKAN – Söz hakkını kesmeyelim Levent Bey, kesmeyelim, kısmayalım söz taleplerini.

Teşekkür ederim.

LEVENT GÖK (Ankara) - Ama yanlış bir talep, yanlış bir uygulama.

7.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli'nin, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; evet, gerçekten yasama var, yürütme var ve yargı var. Yargı karar veriyor ve yargının işleyişlerinde elbette her dönemde birtakım tartışmalar yaşanmıştır ama sonuç itibarıyla işleyen bir mekanizma var ve bunun aksini gösteren herhangi bir somut delil ve bilgi olmadığı sürece…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bilgi var, Bakan Bozdağ’a sorun, savcıyı aradı mı, aramadı mı?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …böyle bir ithamda bulunmak en hafif ifadeyle haksızlıktır, hem yanlıştır hem de haksızlıktır.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Adalet Bakanı oturuyor, Bozdağ.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ama bu talimatın verildiğine ilişkin herhangi bir bilginiz, belgeniz varsa… Zaten elinizde öyle bir şey olsa dünyayı ayağa kaldırırsınız. Hiç kuşkunuz olmasın biz bunu da biliyoruz.

Şunu söyleyeyim değerli arkadaşlar, bir dönemler, bir zamanlar Türkiye’de gerçekten yargıya, memura talimat verir gibi talimatlar verilmiştir, yargı yürütmenin bir parçası gibi faaliyette bulunmuştur. (CHP sıralarından gürültüler)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bozdağ’a sorun, Adana Cumhuriyet Başsavcısını aradı mı, aramadı mı?

BAŞKAN – Sayın Tanal, lütfen susar mısınız, sürekli sizin sesinizi duyuyorum, lütfen! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bunların hepsi tarihî gerçeklerdir.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, yanlış bilgi veriyor, yanlış bilgi.

BAŞKAN – Kürsüde birisi var, lütfen saygılı olun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Adalet Bakanı Bozdağ orada oturuyor, söyleyin, Adana Başsavcısını aradı mı, aramadı mı? Fezlekesi var o konuda.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Arkadaşlar, bakın, ben bir şey söylemedim, hangi dönem olduğunu söylemedim, bir şey söylemedim, niye üzerinize alıyorsunuz? Ben “şu dönemdir” demedim ama hepimiz biliyoruz ki bir zamanlar böyleydi, valiler de böyleydi, yargı mensupları da böyleydi. Talimatla insanlar idama götürülürdü, yargıya hükûmetler talimat verirdi ama bunların hepsi tarih oldu arkadaşlar, aradaki fark bu. Bunları artık sadece tarih kitaplarından okuyoruz, kimse de bunları değiştiremez.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Balbay’ın yüzüne bak, Balbay’ın, Tuncay Özkan’ın yüzüne bak.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Şu anda bu sistem bütün hatlarıyla, olması gerektiği şekliyle yasama, yürütme ve yargı erkinin birbirlerine karşı bağımsız olması kuralıyla birlikte çalışmaktadır. Ne derseniz deyin çalışmaktadır. Bunun aksini gösterecek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - …bir tane delili ortaya kimse koyamıyor.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Canikli.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben mikrofonda Sayın Canikli’nin hem Cumhuriyet Halk Partisi hakkında söylediklerine hem de Sayın Canikli’nin söylediklerine bir cevap vermek istiyorum.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, ben Cumhuriyet Halk Partisiyle ilgili bir şey söyledim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Petek, resmen Cumhuriyet Halk Partisinde hiç olmadığı hâlde, Cumhuriyet Halk Partililerinin bir tanesinin dahi söylemediği sözler üzerinden sataşmada bulunmuştur, bu hakkımı kullanmak istiyorum.

BAŞKAN – “Bir dönem” dedi, eğer bu “bir dönem”i üstünüze alınıyorsanız size sataşmadan dolayı söz vereceğim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Hayır efendim “Cumhuriyet Halk Partisi” dedi, olur mu?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hayır, Cumhuriyet Halk Partisi demedim Sayın Başkan, öyle bir kelime kullanmadım.

BAŞKAN – “Bir dönem” dedi ama yani siz…

LEVENT GÖK (Ankara) – Hayır…

BAŞKAN – Şimdi, bakın Sayın Gök, söz verme konusunda cimrilik yapmayacağım ama Türkiye Cumhuriyeti’nde birçok dönem oldu kurulduğundan bugüne. Sayın Canikli “bir dönem” dedi, eğer bu “bir dönem”i siz kendi iktidarınız dönemi olarak algılıyor iseniz… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Hayır, ben Sayın Petek’in konuşmasına atfen söylüyorum.

BAŞKAN – Buyurun, size iki dakika söz vereceğim, herhâlde açıklama yapacaksınız o zaman.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, tarafsız olalım tarafsız.

BAŞKAN – Sayın Tanal, söylediğiniz hiçbir şey anlaşılmıyor sadece görüşmelere engel olucu bir davranış içindesiniz, lütfen, lütfen.

Buyurun Sayın Gök, iki dakika.

8.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, Burdur Milletvekili Reşat Petek’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, burada az önce yine konuşan AKP sözcüsü Sayın Reşat Petek, Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarları döneminde “göbeğini kaşıyan adamlar, matbuata telkin ve tavsiyelerde bulunan…” gibi ibareler kullandı. Sayın Reşat Petek, 77 milyonun önünde bu sözleri ispatlamanı, hangi Cumhuriyet Halk Partilinin “göbeğini kaşıyan adam” dediğini ispatlamanı senden bekliyorum, bekliyorum onu senden. (CHP sıralarından alkışlar) Burası havuz medyasında yönlendirilmiş moderatörlerle program yapmaya benzemez.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Ağzından kaçtı, ağzından.

LEVENT GÖK (Devamla) – Burası halkın kürsüsüdür. Halkın kürsüsünde doğruyu söylemezsen cevabını alırsın, bu bir. (CHP sıralarından alkışlar)

İkincisi: Buraya çıkan sözcülere bakıyorum, AKP dönemi güllük gülistanlık, öyle mi? 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarını ortadan kaldırmak için kim HSYK’yı değiştirdi, kim değiştirdi? (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler) Şu andaki Adalet Bakanı Sayın Bozdağ İzmir cumhuriyet savcısına telefon açarak “O soruşturmayı, 17-25 Aralık soruşturmasını kapat.” demedi mi?

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Bilmeden söyledi!

LEVENT GÖK (Devamla) – İstanbul Emniyetine getirdiğiniz kişiyi siz bir anda -valiyken özel uçakla getirip- oraya emniyet teşkilatını hallaç pullaç etmek için getirmediniz mi? Bütün hâkimleri, savcıları değiştirmediniz mi?

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Darbe yaptınız, darbe, darbe!

LEVENT GÖK (Devamla) – Ergenekon, Balyoz davaları olduğu zaman “Ben bu davaların savcısıyım.” diyen kimdi; anlatın bunları bize, kimdi? (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Sizler hukuksuzluğu temsil ediyorsunuz. Bu televizyonlara “Alo Fatih” hatlarıyla “O konuşmayı şöyle yaz, bu konuşmayı böyle yaz.” diyen Başbakan şimdiki Cumhurbaşkanı değil miydi? (CHP sıralarından alkışlar) Sizlerin yatacak yeri yok, yatacak yeriniz yok. Ne söylüyorsunuz siz? Cumhuriyet Halk Partisinin adını burada kimse ağzına alamaz. Biz Türkiye’ye demokrasiyi getirdik, siz diktatörlük getirmek istiyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Canikli.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, AK PARTİ Grubuna yönelik olarak “Siz hukuksuzluğu temsil ediyorsunuz.” diye açıkça hakarette bulundu, sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Biraz önce “69’a 2’yi uygulamadım.” demiştim ama devam ederse uygulamak zorunda kalacağım.

Buyurun.

9.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli'nin, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; yine, gerçekten bu ülkenin tarihinde diktatörlüğün ve diktatörlerin hüküm sürdüğü dönemler oldu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hatta dünyanın... (CHP sıralarından “Şu an, şu an” sesleri)

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Şimdi, şimdi!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yahu arkadaşlar, bir meramımızı anlatalım, niye bu kadar rahatsız oluyorsunuz? Lütfen, konuşalım bırakın yani. Bakın, biz sizi dinliyoruz, lütfen siz de bizi dinleme cesaretinizi gösterin. (CHP sıralarından gürültüler)

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Sayın Canikli, bak burada söylüyor, “Yanına bırakmayacağım.” diyor.

MUSA ÇAM (İzmir) – Diktatör kaçak sarayda!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Şimdi, bakın değerli arkadaşlar, geçmişte hakikaten Türkiye’de dünyada eşi benzeri görülmeyen diktatörlüğün en ilginç örnekleri ortaya çıkmıştır, hatta Türkiye’yi bu anlamda bazı dönemler için diktatörlük müzesi dönemi olarak tanımlamak bile mümkün.

MUSA ÇAM (İzmir) – Kaçak sarayda, kaçak sarayda!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Envaiçeşit, rengârenk, her türlü diktatörlüğün her türlü rengini Türkiye’de geçmişte görebilirsiniz arkadaşlar, bunun sayısız örnekleri var. (CHP sıralarından gürültüler) Ve ayrıca, daha ilginç olanı ne biliyor musunuz? Dünyadaki benzer örnekleriyle, o dönemdeki benzer örnekleriyle birlikte son derece sıkı fıkı dostluklar kurulduğunu biz de biliyoruz, bütün dünya da biliyor.

ORHAN SARIBAL (Bursa) – Esad da olduğu gibi!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Ha, “diktatörlük” diyorsanız diktatörlük budur; uygulamasıyla, tanımlamasıyla, her şeyiyle diktatörlük budur ve bu tarihin sayfalarında yer almıştır, kimse bunları ortadan kaldıramaz, kimse bunları kapatamaz. Eğer diktatörlük görmek istiyorsanız açacaksınız bakacaksınız bu tarihin sayfalarına, her türlü çeşidiyle orada göreceksiniz arkadaşlar. (CHP sıralarından gürültüler)

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Aynaya bakın, aynaya!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Biz AK PARTİ Grubu olarak hukuku temsil ediyoruz. Bugüne kadar Anayasa’da ve yasalarda yaptığımız değişikliklerle hiçbir dönemde gündeme gelmeyen demokratik standartların yükseltilmesi ve hukukun temel ilkelerinin en iyi şekilde hayata geçirilmesi için düzenlemeler yaptık. Hiçbir dönemde olmayan bu düzenlemeler AK PARTİ döneminde yapıldı. Bunu da inkâr edemezsiniz. Diktatörlük orada, hukuk burada. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim.

VI.- GÜVEN OYLAMASI

1.- Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından kurulan Bakanlar Kurulu hakkında güven oylaması

BAŞKAN – Şimdi, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında bulunan Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu tarafından kurulan Bakanlar Kurulu hakkında Anayasa’nın 110 ve İç Tüzük’ün 124’üncü maddeleri gereğince güven oylaması yapılacaktır.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – İşleme başladım, saygılı olun lütfen.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Saygıyı siz duyacaksınız önce.

BAŞKAN – Güven oylamasının açık oy şeklinde yapılması İç Tüzük’ün 124’üncü maddesi gereğidir. İç Tüzük’ün 139’uncu maddesine göre de açık oylama şekline Genel Kurul karar vermektedir.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince, açık oylama elektronik cihazla yapılacaktır.

Oylama için on dakika süre vereceğim.

Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin Genel Kurulda bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını öngörülen on dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadıyla imzasını taşıyan oy pusulasını yine, oylama için öngörülen on dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

26’ncı Dönemde ilk defa elektronik cihazla bir oylama yapacağız. Güven oylaması yapıyoruz. Herhangi bir yanlışlığa yol vermemek için arkadaşlar yardımcı olacak siz sayın milletvekillerine.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, vekâletler var, onları bilginize arz ediyorum: Çevre ve Şehircilik Bakanı Sayın Fatma Güldemet Sarı’nın yerine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sayın Sema Ramazanoğlu, Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun yerine ise Gençlik ve Spor Bakanı Sayın Akif Çağatay Kılıç vekâleten oy kullanacaktır.

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, oy kullanma için tayin edilen süre sona ermiştir. Elektronik oylama cihazından alınan sonuca oy pusulalarının karşılaştırma yapılarak ilave edilmesi suretiyle kâtip üyelerce oluşturulacak açık oylama sonuç tutanağını biraz sonra açıklayacağım.

Sayın milletvekilleri, Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından kurulan 64’üncü Hükûmetin güven oylaması açık oylama sonucu:

“Kullanılan oy sayısı                          :                      509

Kabul                                                :                      315

Ret                                                   :                      194 (´)(CC)

 

Kâtip Üye                                   Kâtip Üye

Ömer Serdar                              Zihni Açba

Elâzığ                                         Sakarya”

 

(AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)

Bu sonuca göre, Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu tarafından kurulan Bakanlar Kuruluna Meclisimizce güvenoyu verilmiştir. Kendilerini kutlar, milletimiz ve memleketimiz için hayırlı ve başarılı olmasını dilerim. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından ayakta alkışlar)

Sayın Başbakanın teşekkür için söz talebi vardır.

Buyurun Sayın Başbakan. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından ayakta alkışlar)

VII.- TEBRİK, TEMENNİ VE TEŞEKKÜRLER

1.- Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun, Bakanlar Kurulunun güvenoyu alması dolayısıyla teşekkür konuşması

BAŞBAKAN AHMET DAVUTOĞLU (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; millî iradenin temsilcisi olan yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin, yüce heyetinizin 64’üncü Cumhuriyet Hükûmetimize güvenoyu vererek göstermiş olduğu teveccüh dolayısıyla minnetlerimi ifade ediyor, Hükûmetimizin milletimiz, ülkemiz ve insanlık için hayırlı çalışmalara vesile olmasını temenni ediyorum. Allah hayırlı eylesin, Allah utandırmasın diyorum. (AK PARTİ sıralarından “Âmin” sesleri ve alkışlar)

Tabii, her zaman olduğu gibi en büyük teşekkürümüz, en büyük minnetimiz aziz milletimizedir. Çünkü aziz milletimiz 1 Kasımda modern demokrasilerde görülmeyen bir katılım oranıyla, yine modern demokrasilerde görülmeyen bir temsili bu yüce Meclise yansıttı.

Dün, Türkiye-Avrupa Birliği Zirvesi’ni gerçekleştirirken, arkasında, daha bir ay önce yüzde 85 katılımla ve yüzde 97,5 temsille oluşmuş bir mecliste yüzde 49,5’luk bir halk desteğiyle, güçle bulunan bir başbakan olmanın onurunu, gururunu yaşadım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Orada da mevkidaşlarıma ifade ettim. Bu, Türkiye’de demokrasinin ne kadar kökleşmiş olduğunu, halkımızın demokrasi bilincinin ne kadar sarsılmaz olduğunu bütün dünyaya gösteren bir tablodur. Tekrar, minnetlerimi, şükranlarımı aziz milletimize bir kez daha ifade ediyorum.

Buradan şunu da bir kez daha vurgulamak istiyorum: Evet, aldığımız oy oranı yüzde 49,5’tur ama şu andan itibaren bütün milletimizin Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ve Hükûmetiyiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şu teminatı da ifade etmek istiyorum: Bir şekilde başka partilere, diğer partilere, muhalefet partilerimize de oy vermiş olan yüzde 50,5 toplum kesimimizin de Hükûmetiyiz ve onların sesi her zaman kulağımızda, yüreğimizde olacak. Hiçbir zaman, hiçbir kesimi ihmal etmeyeceğiz, hiçbir yerden gelen hiçbir olumlu öneriye kulaklarımızı tıkamayacağız, herkesi dinleyeceğiz, bütün bir milletin kaderini omuzlamış bir hükûmet olarak geleceğe emin adımlarla ilerleme kararlılığını göstereceğiz. Bunun için sürekli olarak hem Meclisimizdeki istişareleri sürdüreceğiz hem de sivil toplum kesimleriyle sürekli temas hâlinde olacağız.

Buradan bütün sivil toplum kesimlerine de sesleniyorum: Bize ileteceğiniz, ülkemizi aydınlık bir geleceğe götürmek üzere ileteceğiniz her fikre açığız. Bizimle en aykırı düşüncelere sahip olsanız dahi milletimizin temsilcileri olarak sizlerle her zaman temas hâlinde olacağız.

Buradan, değerli genel başkanlara ve muhalefetimize de hem bir çağrı hem de ortak bir kaderi paylaşmış olmanın atmosferiyle bazı hususlarda vurguda bulunmak istiyorum: Muhalefet, demokrasilerin olmazsa olmaz şartıdır. Muhalefetin olmadığı meclisler otoriter, totaliter ülkelerin meclisleridir. Dolayısıyla muhalefetimizin bu Mecliste temsili iktidarın temsili kadar en temel haktır ve demokrasilerde bu temsile saygı göstermek herkesin görevidir. Dolayısıyla temsil anlamında da eleştiri anlamında da muhalefetimizin bu Mecliste hakkına her zaman saygı göstereceğiz, bundan hiç tereddüdünüz olmasın.Eleştiri en doğal hakkınızdır, bu eleştirileri hep beraber en doğru zeminde olumlu anlamda icraata yansıtmak için de dikkatlice her zaman dinleyeceğiz. Her görüşü burada beyan edelim, en aykırı görüşlere dahi tahammülle ve anlayışla yaklaşalım ama bir şeye tahammül etmeyelim: Nezaket dışı sözlere ve şiddete. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Burada iki ricam olacak, sadece Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti Başbakanı olarak, AK PARTİ Genel Başkanı olarak değil, istiklali gerçekleştirmiş yüce bir çatının altında bulunan bir milletvekili olarak da ve bir vatandaş olarak da. Ve bu ricada bulunurken grubum adına bu ricanın gerekliliğini her zaman yapacağımız taahhüdünde de bulunuyorum.

Birinci ricam, üslup ve muhteva açısından seviye ve nezaketi her zaman en üst düzeyde tutalım. Hem en doğru üslubu, en doğru dili kullanalım hem de konuşmalarımızın muhtevasında sadece ve sadece milletimiz için dile getireceğimiz fikirler, alternatif düşünceler olsun. Şeyh Edebali’nin sözünü hep beraber hatırlayarak, bize hep sükûnetin, vakarın düştüğünü hiç unutmayalım.

Yine, ikinci ricam, empati yapalım. Önce biz empati yapacağız, getirdiğimiz her yasa teklifinde “Acaba muhalefette olsaydık ne derdik?” diye düşüneceğiz ve ona göre o yasa teklifinde gerekli revizyonları gerektiği zaman yapacağız ve bundan da hiç gocunmayacağız. “Biz muhalefette olsaydık acaba ne söylerdik?” diye düşünüp ona göre tavır alacağız. Ama sizden de ricam, siz iktidarda olsaydınız en kritik zamanlarda, en kritik dönemeçlerde “Nasıl karar alırdık?” diye düşünüp ondan sonrada bizi eleştirmeniz.

Son örneğini hava sahamızı ihlal eden, daha sonra da Rusya’ya ait olduğu anlaşılan uçakların ihlaliyle ilgili olayda yaşadığımız gibi, eleştirmeden önce bir an sizin karar makamında olduğunuzu düşünün ve hava sahası ihlal edilmiş olan bir ülkenin Başbakanı ya da hükûmet üyesi olarak, buna müsamaha gösterir miydik diye düşündükten sonra eleştirelim. O zaman hep beraber göreceğiz ki bu ülkenin kaderi söz konusu olduğunda, bu ülkenin millî onurunu temsil eden hususlar söz konusu olduğunda, hep beraber ortak bir tavırda çok rahat buluşabileceğiz. O zaman göreceğiz ki sadece milletimizin temsili bakımından son derece asil bir görev yürüten bu Meclis olmakla kalmayıp, aynı zamanda örnek ve çözüm üretebilen, karşılıklı anlayış içinde konuşabilen, birbirini anladıktan sonra eleştirebilen çok saygın bir heyet, bir topluluk olma niteliğine kavuşacağız.

Burada bir teşekkürü de genel başkanlara ifade etmek istiyorum. Gerçekten güzel bir başlangıç yaptık ve Meclis Başkanımız Sayın İsmail Kahraman’ın çağrısı, davetiyle, geçtiğimiz gün Hükûmet programı görüşülürken, arada, arkada 2 kez sayın genel başkanlarla, Sayın Kılıçdaroğlu ve Sayın Bahçeli’yle görüşme imkânı buldum. Diğer genel başkanlar, eş başkanlar burada olsaydı, onlarla da görüşürdüm. Dolayısıyla, bu Meclis çatısı altında hiç kimseyi dışlamadık, dışlamayacağız. Bu görüşmede, kendilerine çok yapıcı bir şekilde bir teklifte bulunarak, Türkiye'nin kaybedecek vakti yok, hep beraber, gelin, geçici bütçe yerine esas bütçe üzerine yoğunlaşalım ve esas bütçeyi doğrudan çıkararak ciddi bir zaman kazanalım… Çünkü gerçekten dün Avrupa Birliği-Türkiye Zirvesi’nde de açık bir şekilde görüldüğü gibi, önümüzde katedecek çok yol var, çok ciddi yasama faaliyetine ve reforma ihtiyacımız var. Zaten 7 Hazirandan bu yana, bütün iyi niyetli çabalarımıza rağmen hükûmet kuramamış olmanın sonucunda, yılın yarısını neredeyse iki seçimle geçirmek durumunda kaldık.

Yine ricam, milletim adına, Hükûmet adına değil, AK PARTİ Grubu adına değil, milletim adına ricam, bütün muhalefet partilerine, geliniz, normal, düzenli bütçemizi bu zaman dilimi içinde çıkaralım ve dört yılın önünde en sağlam adımı hep beraber bütün bir Meclis olarak atmanın onurunu taşıyalım. Emin olunuz ki milletimizin huzuruna çıkıp sizin adınıza size teşekkürleri de bizzat ben ifade edeceğim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama gecikirsek, ama bunu bir pazarlık konusu yaparsak ve vakit kaybedersek hepimiz kaybederiz. En önemlisi Türkiye kaybeder. Bu ay içinde rahatlıkla bu bütçeyi çıkarabiliriz. Bu bakımdan, sayın genel başkanlar o görüşmemde en azından bu ricamızı dinlediler ilk olarak olumlu bir intiba da ben edindim. Ümit ederim grup başkan vekillerimiz bu konuda anlaşırlar ve önümüzdeki ilk aşama olan bütçeyi birlikte gerçekleştirerek güzel bir adım atmış oluruz.

Ayrıca buradan doğrudan da ifade edeceğim, daha önce de söyledim, inşallah ilk fırsatta da bu davetimi ileteceğim; sayın genel başkanlarla ilk fırsatta, önümüzdeki dört yılın temel konularını da görüşecek şekilde, önü açık, hiçbir zaman limiti olmayan bir görüşme talebinde bulunacağım. Tabii takdir kendilerine ait. Ama bu görüşme gerçekleşirse, Türkiye’nin önündeki en temel sorunlar da dâhil olmak üzere, hemen atacağımız adımlar ve ileride gerçekleştireceğimiz orta ve uzun vadeli reformlarla ilgili bizzat kendilerine doğrudan bilgi aktaracağım ve destek talep edeceğim.

Bakınız, dün, biraz önce zikrettiğim gibi, Avrupa Birliği liderleriyle bir aradaydık. Çok verimli görüşmeler yaptık. Bu vesileyle kamuoyumuzu bu konuda da bilgilendirmek isterim. Kapalı oturumda yaklaşık dört saat, Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecini ve bu süreç içinde önündeki engelleri, siyasi konuları, açılması gereken fasılları, vize muafiyetini, bölgedeki gelişmeleri, jeopolitik riskleri, küresel ekonomik, politik meydan okumaları çok açık bir surette kendileriyle paylaştım. Bütün Avrupa Birliği liderleri, bütün üye ülkelerin liderleri de söz alarak bütün bu konularda Türkiye’nin taşıdığı öneme atıfla beyanda bulundular ve önümüzdeki dönemde Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin ufkunun açılacağı yönünde açık teminatta bulundular. Çok önemli kararlar da aldık. İnşallah bundan sonra, on bir yıldır hiç yapılmayan, on bir yıl önce de sadece Avrupa Anayasası çerçevesinde yapılan bir toplantıda gerçekleşen Türkiye-Avrupa Birliği zirveleri yılda 2 kez yapılacak ve yine, inşallah, elli altmış yıllık bir özlem sona erecek ve bütün Avrupa ülkelerine vize muafiyetiyle gidiş imkânı en geç ekim ayında gerçekleşmiş olacak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bu vesileyle şunu da ifade etmek isterim: Avrupa Birliğiyle üst düzey ekonomik diyalog mekanizması, üst düzey enerji diyalog mekanizması ve üst düzey siyasi diyalog mekanizmalarını harekete geçireceğiz ve bölgedeki jeopolitik riskler konusunda da Suriye konusu başta olmak üzere birlikte çalışacağız. Mülteciler konusunda Avrupa Birliğinin külfet paylaşımını kabul etmesi dolayısıyla ve ortak bir program etrafında mülteciler sorunuyla ilgilenmesi dolayısıyla da yeni bir dönem önümüzde açılacak.

Her halükârda şunu ifade etmek isterim: Hiç kimse Türkiye’nin -bütün bu tartışmalar üzerinden- bütün mültecileri ülkesinde barındıran bir açık hava hapishanesi hâline, mülteciler diyarı hâline gelmesini beklemesin, böyle bir şey söz konusu olmayacak ama şunu da ifade edeyim ki bize sığınan kim olursa olsun bu kapıya gelen geri döndürülmeyecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz Hacı Bektaş Veli’nin dergâhından geçmişiz, biz Hazreti Mevlâna’nın dergâhından geçmişiz. Aşımızı, kapımızı, gönlümüzü bize ümit besleyen, bizden medet uman herkese açık tutacağız. Allah bize öylesine bir güç ve kudret versin ki değil namerde, merde dahi muhtaç eylemesin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ve Allah bize öyle bir güç, öyle bir kudret versin ki elimizin eriştiği her mazlum o kudret çınarının altında huzur bulsun, ferah bulsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buradan, sözlerime son verirken şunu da ifade etmek isterim: Her konuda ihtilaf edelim ama Türkiye’nin birliği, ülkemizin dirliği, milletimizin kardeşliği söz konusu olduğunda omuz omuza verelim. Her konuda ihtilaf edelim ama ülkemizin neresinde olursa olsun bir damla kan döküldüğünde hep beraber bu kanın dökülmesine engel olmaya çalışalım ve teröre, şiddete karşı omuz omuza duralım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Her konuda ihtilaf edelim ama ülkemizin onuru, itibarı söz konusu olduğunda omuz omuza verelim Çanakkale Savaşı’nda olduğu gibi, ülkemizin onurunu hep beraber koruyalım.

Bu Meclisten her görüş çıksın ama milletimize yakışmayan hiçbir söz, ülkemizin itibarını rencide edecek hiçbir kelam bu kubbeden gök kubbeye yükselmesin. Bu çatıdan, bu kubbeden gök kubbeye sadece hoş bir seda, güzel bir kelam, iyi bir dilek ve milletimizin hayır duasını alacak icraatlar nasip olsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

1 Kasım akşamı Hazreti Mevlâna’nın bir sözünü ifade ederek, Konya’da Hazreti Mevlâna’nın huzurunda 1 Kasım seçimleriyle ilgili ilk yorumumu, ilk hedefimi yapmıştım. Şimdi, burada o sözü tekrar ederek, bunu bir taahhüt olarak milletime söylüyorum, her bir ferdine, bize en fazla karşı olan kimse, özellikle de onun gönlüne, onun ruhuna, onun kulağına hitap ederek söylüyorum: Biz bu bereketli topraklara sadece sevgi tohumu ekmeye geldik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Allah bu Hükûmeti sevgi tohumu ekenlerin Hükûmeti eylesin.

Ve, yine Hacı Bektaş Veli geleneğinden gelen o kadim gülbangi bir kez daha hatırlayarak sözlerime son veriyorum: “Vakitler hayrola, hayırlar fethola, şerler def ola.”

Allah önümüzdeki dört yıllık vakti hayırlı eylesin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hep beraber hayırları fethetmeyi, şerleri defetmeyi bize nasip eylesin.

Saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ ve Bakanlar Kurulu sıralarından ayakta alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Başbakan.

64’üncü Hükûmete başarılar diliyoruz, hayırlı ve uğurlu olsun.

Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

VIII.- SEÇİMLER

A) Başkanlık Divanı Üyeliklerine Seçim

1.- Kâtip üyeliğe seçim

BAŞKAN - Başkanlık Divanında Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 kâtip üyelik için Adana Milletvekili Sayın Elif Doğan Türkmen aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Gündemimizde yer alacak konuları görüşmek üzere 1 Aralık 2015 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

İyi akşamlar diliyorum.

Kapanma Saati: 22.21



(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(´) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(CC) Güven oylaması sonucuna ilişkin düzeltme 8/12/2015 tarihli 11’inci Birleşim Tutanak Dergisi’nin 53’üncü sayfasında “Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları/Açıklamalar” bölümünde yer almıştır.