TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                   6’ncı Birleşim

                                                                                       28 Kasım 2015 Cumartesi

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı, TBMM Başkanı İsmail Kahraman'ın, Diyarbakır’da meydana gelen saldırı sonrasında hayatını kaybeden Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’ye ve şehit olan polise Allah’tan rahmet, yaralananlara acil şifalar dilediğine ve bu ülkenin istikrarını hedef alan bu saldırıları lanetlediğine ilişkin konuşması

 

III.- ANT İÇME

1.- Mardin Milletvekili Ali Atalan'ın ant içmesi

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken'in, Diyarbakır’da meydana gelen saldırı sonrasında Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin hayatını kaybetmesine ve bu konuda gündem dışı söz verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

2.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, Diyarbakır’da meydana gelen saldırı sonrasında Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin hayatını kaybetmesine ve Meclisin özel gündemle toplanması nedeniyle bu konuda gündem dışı söz verilmesine gerek olmadığına ilişkin açıklaması

3.- İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın, Diyarbakır’da meydana gelen saldırı sonrasında hayatını kaybeden Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’ye ve şehit olan polise Allah’tan rahmet dilediklerine ilişkin açıklaması

4.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Diyarbakır’da meydana gelen saldırı sonrasında hayatını kaybeden Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’ye ve şehit olan polise Allah’tan rahmet dilediklerine ilişkin açıklaması

5.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, CHP Grubu tarafından basın özgürlüğünün tüm boyutlarıyla ele alınması amacıyla verilen genel görüşme önergesinin TBMM Başkanlığı tarafından Anayasa'nın 138'inci maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle iade edilmesinin uygun olmadığına ve grup önerisi olarak Genel Kurula getirdiklerine ilişkin açıklaması

6.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

7.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan'ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

8.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz'ün, İstanbul Milletvekili Garo Paylan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

9.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin Bakanlar Kurulu Programı üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

10.- İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın, Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvan’ın Bakanlar Kurulu Programı üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

11.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvan’ın Bakanlar Kurulu Programı üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

12.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken'in, Başbakanın, Tahir Elçi cinayetiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi ile Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanlarına bilgi vermesine rağmen Halkların Demokratik Partisine neden bilgi vermediğini ve Diyarbakır’a yapılan uçak ve otobüs seferlerinin neden aksadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

13.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Başbakana yapılan eleştirilere AK PARTİ Grup Başkan Vekilinin cevap vermesinin doğru olmadığına ilişkin açıklaması

14.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

15.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

V.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Oturum Başkanı, TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın Meclisin özel gündemle toplanması nedeniyle gündem dışı söz vermemesinin İç Tüzük hükümlerine uygun olup olmadığı hakkında

 

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın usul görüşmesi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın usul görüşmesi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- Mardin Milletvekili Mithat Sancar'ın, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba'nın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

5.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan'ın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

6.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

7.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken'in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın Bakanlar Kurulu Programı üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

8.- İstanbul Milletvekili İlhan Kesici'nin, Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvan’ın Bakanlar Kurulu Programı üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

9.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı'nın, Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvan’ın Bakanlar Kurulu Programı üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

10.- Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvan'ın, İstanbul Milletvekili İlhan Kesici’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

11.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in yaptığı açıklaması sırasında ve Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu’nun Bakanlar Kurulu Programı üzerinde şahsı adına yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşmaları nedeniyle konuşması

12.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken'in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, 2-15 Kasım tarihleri arasında Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde ilan edilen sokağa çıkma yasağı süresince devlet güçleri ve militer güçler tarafından Silvan halkına, STK temsilcilerine ve milletvekillerine yönelik uygulanan şiddetin ve sivil katliamlarının araştırılması amacıyla 19/11/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 28 Kasım 2015 Cumartesi günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Levent Gök, İstanbul Milletvekili Engin Altay ve Manisa Milletvekili Özgür Özel tarafından, basın özgürlüğünün tüm boyutlarıyla ele alınmasıyla ilgili 28/11/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme önergesinin, Genel Kurulun 28 Kasım 2015 Cumartesi günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

VIII.- HÜKÛMET PROGRAMI

1.- Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından kurulan Bakanlar Kurulu Programı'nın görüşülmesi

IX.- SEÇİMLER

A) Komisyonlara Üye Seçimi

1.- Anayasa; Adalet; Millî Savunma; İçişleri; Dışişleri; Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor; Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Çevre; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; Tarım, Orman ve Köyişleri; Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji; Dilekçe; Plan ve Bütçe; Kamu İktisadi Teşebbüsleri; İnsan Haklarını İnceleme; Avrupa Birliği Uyum; Kadın Erkek Fırsat Eşitliği; Güvenlik ve İstihbarat komisyonlarına üye seçimi

X.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Duyurular

1.- Başkanlıkça, komisyonların başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimlerini yapmak üzere toplanacakları gün, saat ve yere ilişkin duyuru

28 Kasım 2015 Cumartesi

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: İsmail KAHRAMAN

KÂTİP ÜYELER : Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6’ncı Birleşimini açıyorum.

(HDP sıralarından pankart gösterilmesi)

BAŞKAN - Salonda çoğunluk vardır, toplantı yeter sayısı mevcuttur.

Gündeme geçiyoruz.

II.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı, TBMM Başkanı İsmail Kahraman'ın, Diyarbakır’da meydana gelen saldırı sonrasında hayatını kaybeden Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’ye ve şehit olan polise Allah’tan rahmet, yaralananlara acil şifalar dilediğine ve bu ülkenin istikrarını hedef alan bu saldırıları lanetlediğine ilişkin konuşması

BAŞKAN – Bugün Diyarbakır’da meydana gelen müessif saldırı olayında hayatlarını kaybeden Diyarbakır Baro Başkanı Sayın Tahir Elçi ve şehit polisimize Allah’tan rahmet, yaralananlara acil şifalar diliyorum.

Ülkemizin istikrarını hedef alan bu saldırıları lanetliyor, bu ve benzeri saldırılara millet olarak boyun eğmeyeceğimizin altını bir kez daha çizmek istiyorum.

III.- ANT İÇME

1.- Mardin Milletvekili Ali Atalan'ın ant içmesi

BAŞKAN - Anayasa’ya göre milletvekillerinin göreve başlamadan önce ant içmeleri gerekmektedir.

Şimdi, geçen birleşimlerde ant içmemiş olan sayın milletvekillerinin adlarını sırasıyla okutup ant içmek üzere kürsüye davet ediyorum.

Ağrı Milletvekili Sayın Leyla Zana... Yok.

İstanbul Milletvekili Sayın Selahattin Demirtaş... Yok.

Mardin Milletvekili Sayın Ali Atalan.

Buyurun efendim.

(Hatip tarafından kürsü önüne pankart konuldu.)

ALİ ATALAN (Mardin) – Öncelikle, Sayın (AK PARTİ sıralarından “Yemin edeceksin.” sesleri) Elçi’nin katledilmesini şiddetle kınıyor, (AK PARTİ sıralarından “Yemin et.” sesleri) kendisine rahmet, ailesine başsağlığı diliyorum.

BAŞKAN – Sayın Atalan, buyurun efendim.

(Mardin Milletvekili Ali Atalan ant içti.)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Atalan.

Mardin Milletvekili Sayın Gülser Yıldırım... Yok.

Ant içmeyen milletvekilleri katıldıkları ilk birleşimin başında ant içebileceklerdir.

Grup önerileri vardır.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır...

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan...

BAŞKAN - ...okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, söz talebimiz var.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Özgür.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, grup önerilerine geçmekte olduğunuz anlaşılıyor. Bu noktada, geçen birleşimden bu ana kadar Sayın Başkanlığınız tarafından yapılan birtakım uygulamalar var. Şu anda grup önerilerine geçmenizden o uygulamalar noktasında bir tutumunuzu ifade etmiş oluyorsunuz. Onlardan birincisi, milletvekillerimizin gündem dışı görüşme talepleri, konuşma talepleri olduğu hâlde, o taleplerin karşılanmadığı anlaşılıyor. Bunun uygun bir tutum olmadığını düşünüyoruz ve size yapılan gündem dışı görüşme taleplerinin yerine getirilmesi için gündem dışı talep eden arkadaşları kürsüye davet etmenizi bekliyoruz.

BAŞKAN – Beyefendi, biliyorsunuz, müzakerelerin kesif olduğu, yoğun olduğu dönemlerde bir teamüldür, gündem dışı konuşmalar verilmez. Bugün, bildiğiniz gibi, Hükûmet programı üzerinde müzakere yapacağız. O bakımdan böyle yaptık. Yoksa, ileride elbette ki gündem dışı istemleri bendeniz veya diğer arkadaşlarım yerine getirecektir.

Teşekkür ediyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan...

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bu tutumunuzu sürdürmeniz durumunda durumun bir usul tartışmasına konu olduğunu düşünüyorum.

BAŞKAN – Söyledim, sürdürülmeyecektir, gerektiğinde verilecektir efendim.

Teşekkür ediyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – O zaman usul tartışması açıyoruz efendim.

BAŞKAN – Diyorum efendim, söyledim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Usul tartışması talep ediyoruz.

MUSA ÇAM (İzmir) – Uygula! İç Tüzük’ü uygula!

BAŞKAN – Beyefendi...

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Usul tartışması açmak zorundasınız.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sizden önce İdris Bey’in söz talebi var.

Buyurun Beyefendi.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken'in, Diyarbakır’da meydana gelen saldırı sonrasında Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin hayatını kaybetmesine ve bu konuda gündem dışı söz verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, ben de Sayın Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekilinin belirtmiş olduğu hususla ilgili söz aldım.

Bugün, biliyorsunuz, Diyarbakır’da yapılan alçakça bir saldırı neticesinde Diyarbakır Baro Başkanı Sayın Tahir Elçi katledilmiştir. Kendisi uzun bir süredir hedefleştirilmişti, bütün saldırıların âdeta bir hedefi hâline getirilmişti, bir linç kampanyasına maruz bırakılmıştı. Uzun süredir Kürt illerde sahaya sürülen bir savaş konseptinin bugün baro başkanını katledecek bir düzeye ulaşmasıyla ilgili -tabii ki bu mevcut oturumda- gündem dışı olarak söyleyeceğimiz sözler vardı. Sizin gündem dışı çok önemli konularla ilgili milletvekillerine söz vermeme tutumunuzun bu açıdan biz de doğru olmadığı kanaatindeyiz. Dolayısıyla bu konuda grubumuza gündem dışı söz vermenizi talep ediyoruz. Eğer Sayın Özel’e belirtmiş olduğunuz tutumu devam ettirirseniz biz de tutumunuz hakkında usul tartışması açacağız.

BAŞKAN – Efendim, zatıalinize söz vermiş oldum.

Tekrar ediyorum, gündem dışı konuşmaların, yoğun olan günlerde verilmemiş olduğu sizce de malumdur. Gündemde ağırlık ve yoğunluk var, kaldı ki yine grup önerilerinde bugün görüşme açacağız. Ben sizden sonra AK PARTİ’nin Sayın Grup Başkan Vekilini de dinleyeyim, ona göre bir karar vereyim efendim.

Buyurun Beyefendi.

2.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, Diyarbakır’da meydana gelen saldırı sonrasında Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin hayatını kaybetmesine ve Meclisin özel gündemle toplanması nedeniyle bu konuda gündem dışı söz verilmesine gerek olmadığına ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, bildiğiniz gibi Genel Kurulda en son alınan karar bugün Meclisin özel bir gündemle Hükûmet programını müzakere etmesi için toplanması istikametindeydi. Normalde Meclis özel gündemle toplandığında sadece müzakere edilecek konu esas alınır. Ancak zatıaliniz başlangıçta açış yaparken grup önerilerinin var olduğunu, onları dikkate aldığınızı beyan ettiniz. Ben bu genel kuralı öncelikle hatırlatıyorum.

İkincisi, Diyarbakır Baro Başkanı Sayın Tahir Elçi’nin öldürülmesini şiddetle kınıyorum. Tahir Elçi bölgede, Türkiye’de barışı sembolize eden bir insan olarak yükselmişti. Onun fikirlerine, beyanlarına baktığınızda hep barış üzerine, toplumun birliği üzerine mesajları olduğunu görürsünüz. Bütün fikirlerine katılmak elbette mümkün değil, Türkiye’de hiç kimsenin bütün fikirlerine katılmayabilirsiniz ama Tahir Elçi bir hukuk insanı olarak, bir barış insanı olarak yükselen birisiydi. Öldürülmesinin arkasında ne olduğunu mutlak suretle bütün çıplaklığıyla ortaya çıkarmak gerektiğini düşünüyorum.

BAŞKAN – Efendim, mikrofonunuzu açalım isterseniz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, affedersiniz, sesim çok gür çıkmadığı için herhâlde mikrofonu açtırdınız, sağ olun.

BAŞKAN – Gerek zabıtlara geçmesi bakımından gerekse arka tarafın bizi duyması açısından mikrofonunuzu açtım, kusura bakmayın.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Evet, efendim, öncelikle bugün Meclis özel bir gündemle toplanıyor. Genel Kurulda alınan karar bu istikametteydi, Genel Kurulun iradesi ve kararı. Normalde de Meclis özel bir gündemle toplandığında grup önerileri olmaz. Esasen burada yeni bir geleneğin daha kapısı açılıyor. Ama zatıaliniz, başlangıçta, giriş yaparken grup önerileri olduğundan bahisle, bunların görüşüleceğini ifade ettiniz. Ben bu genel teamülü, uygulamayı, Genel Kurulun iradesini hatırlatmakla iktifa ediyorum.

İkincisi: Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin öldürülmesini şiddetle kınıyorum. Mutlak surette, bu işin arkasında, önünde, sağında, solunda ne varsa bütün çıplaklığıyla açığa çıkarılmalı, bizim talebimiz budur. Tahir Elçi, barışçı kişiliğiyle Türkiye kamuoyunda öne çıkmış bir insandır. Yaptığı açıklamalara baktığınızda, bölgede yaşanan gelişmelere ilişkin değerlendirmelerine baktığınızda bunu görürsünüz, sosyal medyadaki hesaplarına girdiğinizde de kanaatlerinin ne olduğuyla karşılaşırsınız. Hendeklerin kapatılmasını talep ediyor Tahir Elçi, barışı istiyor.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Onun can güvenliğini sağlamakla yükümlüsünüz, siz muhalefet partisi değilsiniz. Baro başkanı katlediliyor söylediğiniz şeye bakın, ayıptır ya! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

LEZGİN BOTAN (Van) – Katilsiniz, katilsiniz!

BAŞKAN – İdris Bey, lütfen müdahale etmeyin efendim, müdahale etmeyiniz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Baluken, çok ayıp.

BAŞKAN – Buyurunuz Naci Bey.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Tahir Elçi’nin bu barışçı kişiliği, öyle anlaşılıyor ki birtakım çevrelere rahatsızlık veriyor. Mutlak surette, daha olayın ne olduğu bilinmeden, anlaşılmadan, peşin hükümlerle sahaya çıkmak asla kabul edilemez.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Biliniyor, biliniyor, her şey nettir.

LEZGİN BOTAN (Van) – Katilsiniz, kimin katlettiğini iyi biliyorsunuz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Bu ülkede barışı isteyen, insanların yakınlaşmasını isteyen, Türkiye'nin birliğini, bütünlüğünü esas alan anlayışın kesinlikle soğukkanlı, kışkırtıcılıktan uzak, ortada yaşanan bu karanlık olaylara ilişkin de kamuoyunu tatmin edecek açıklamaları talep eden bir çizgide durması gerekir. Peşin hükümlerle piyasaya çıkmak barışa, bu ülkenin birliğine hizmet etmez.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bostancı, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bizim de söz talebimiz var.

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

3.- İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın, Diyarbakır’da meydana gelen saldırı sonrasında hayatını kaybeden Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’ye ve şehit olan polise Allah’tan rahmet dilediklerine ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biz de Diyarbakır’da Akkoyunlu Sultanı Kasım Bey tarafından -hicri 906- 1500 senesinde yapılmış olan Dört Ayaklı Minare’ye yapılan saldırı ve tahribatı dile getirmek için yaptığı basın toplantısı sırasında uğradığı saldırı sonucunda hayatını kaybeden Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’ye ve polisimize Allah’tan rahmet diliyorum.

Bu saldırının gerçekten ülkemiz üzerinde oynanan derin oyun ve tuzakların bulunduğu bir dönem içerisinde yapıldığını dikkate alarak ülkemizin birlik ve bütünlüğünü koruyacak ve bunun arkasındaki amaçları ve emelleri ortaya çıkaracak şekilde açıklığa kavuşturulması bizim de talebimizdir efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Efendim, gündeme geçmiş bulunuyoruz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Dolayısıyla, gündem dışı konuşma verme imkânım yok. İç Tüzük’e göre durum budur.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN - Bir dakika Beyefendi…

Bir diğeri de usul tartışmasına ihtiyaç bu durumda olmadığı için ben sizden rica ediyorum… Eğer ısrar ederseniz…

Buyurun Özgür Bey.

İki dakika için yerinizden konuşun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, böyle bir usul de yok, bu ayrı bir usul tartışması.

BAŞKAN – Olmaz efendim, var efendim.

Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Öncelikle şunu ifade etmek isterim: Karşı karşıya bulunduğumuz durum şahsınız tarafından hem de bir dönemin başında bundan sonraki uygulamalar ile bundan önceki yerleşik uygulamaların bir bütünlük ve devamlılık içinde seyrine mâni olacak nitelikte ve üzerinde çok ciddi tartışmalar yapılması gereken bir tutumdur.

Benim şu anki ilk talebim, diğer grup başkan vekillerine, AKP Grup Başkan Vekiline sesinin duyulmadığı, zabıtlara geçmediği, bu yüzden de daha iyi anlayabilmek için tanıdığınız bu hakkın grubumuza da tanınmasından ibarettir. İlk talebim budur efendim.

BAŞKAN – Beyefendi, şunu söyleyeyim, gerek tecrübem gerek İç Tüzük hakkındaki hassasiyetim tarafınızca da ileride görülecektir. İlk konuşmamda dediğim gibi, mevzuata, Anayasa’ya, İç Tüzük’e tamamen riayet edeceğim. Yaptığım da usule uygundur. Bu hususta da tecrübem olduğunu ben tekrar hatırlatmak isterim.

Şimdi ben size iki dakikalık konuşma hakkı tanıyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - İdris Bey, zatıalinize de öyle yapacağım.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – …ben de birkaç hususu belirtmek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

4.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Diyarbakır’da meydana gelen saldırı sonrasında hayatını kaybeden Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’ye ve şehit olan polise Allah’tan rahmet dilediklerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, öncelikle bugün Diyarbakır’da bir silahlı saldırı sonucunda hayatını kaybeden Diyarbakır Baro Başkanı Sayın Tahir Elçi’ye ve aynı saldırının devamında hayatını kaybeden polis memuruna Allah’tan rahmet diliyoruz.

Sayın Tahir Elçi’nin hayatını kaybettiğini öğrendiğimiz anda Türkiye’deki gündemi takip eden, az çok gündeme hâkim olan herkes gibi biz de âdeta “Kırmızı Pazartesi” kitabındaki gibi bir cinayetin işleneceğini herkesin bilip kimsenin birbirine söylemediği hissiyat içinde olduk. Çünkü Sayın Tahir Elçi’nin bir kısım medya ve İnternet üzerindeki sosyal iletişim ağlarında nasıl hedef gösterildiğini ve kendisi hakkında nasıl aleyhte yayınlar yapılmak suretiyle kendisinin açıktan hedef hâle getirildiğini hepimiz izlemiştik, haberi duyduğumda; sonunda bu da oldu dedim, bu konunun özellikle altını çiziyoruz. Bu konuda Meclis tarafından çok önemsediğimiz şekilde araştırma komisyonlarının kurulması ve bu konunun Meclisin çok ciddi şekilde üzerine gitmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Ayrıca, verdiğiniz söz bu konuda tutanaklara geçmesi ve sesimizi duyurması açısından anlamlıdır. Ancak bu bir usul tartışması açılmasıyla ilgili talebimizin ve bu talebin gereğinin zatıalinize takdir hakkı vermeksizin “usul tartışması açılır” ifadesini İç Tüzük’teki, ortadan kaldırmayacak şekilde bir uygulama yapılması fevkalade önemlidir. Şahsınızdan bu konuda yani gündem dışı sözlerin verilmemesi hususunda bir usul tartışması açmanızı ve İç Tüzük’ten ayrılmamanızı önemle rica ediyorum.

BAŞKAN – Beraber okuyalım Özgür Bey, ben söz vermedim değil söz veriyorum, şu anda da siz konuştunuz. Bakınız, İç Tüzük Madde 63: “Görüşmeye yer olup olmaması, Başkanı gündeme veya Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma usullerine uymaya davet, bir konuyu öne alma veya geriye bırakma gibi usule ait konular, diğer işlerden önce konuşulur.

Bu yolda bir istemde bulunulursa, onar dakikadan fazla sürmemek şartıyla, lehte ve aleyhte en çok ikişer kişiye söz verilir.

Bu görüşme sonucunda oya başvurmak gerekirse, oylama işaretle yapılır.”

Bendeniz, size usule uyduğumu, Sayın Bostancı’nın dediği gibi, özel gündemle toplanan bugün için, bugünkü durumlar, olaylar dolayısıyla bir özellik taşıdığı için, bu mevzuda bir görüş beyanı verme imkânını sağlayayım diye gereken yönetimi yürüttüm.

İdris Bey’i dinleyelim, ondan sonra yeniden konuşacağım.

Buyurun efendim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, öncelikle bu usul tartışması hakkında okumuş olduğunuz metinden de anlaşılacağı gibi, İç Tüzük’ün ilgili maddesi yani 63’üncü maddesi, usul tartışmasıyla ilgili bir konu gündeme gelirse esas gündeme geçmeden mutlaka Başkan usul tartışmasını açar belirlemesinde bulunuyor. Söz hakkı tanır. Söz hakkı kürsüden dile getirildikten sonra da oylamaya başvurulup başvurulmaması noktasında takdir hakkını kullanır diyor. Dolayısıyla, sizin en başından beri usul tartışmasını açmama gibi bir yetkiniz yok aslında. Siz tartışmayı açarsınız, onunla ilgili Genel Kurulun oyuna başvurup vurmama noktasında bir takdir hakkı kullanırsınız. O nedenle şu anki yönetiminizin, Genel Kurulu yönetim şeklinizin İç Tüzük’e uygun olmadığı kanaatindeyiz. Eğer bu tutumunuz devam ederse İç Tüzük yerine kendi şahsi kanaatlerinizle Meclisi yöneteceğiniz sonucunu çıkaracağız ve bunu da ısrarla sürdüğünüz için de Başkanlık Divanında tutanaklarla birlikte ilk toplantıda bu konuyu tartışmaya açacağız. Ama şu anda doğru olan, 2 siyasi partinin usulle ilgili yapmış olduğu bu itirazı değerlendirmeniz ve bir usul tartışması açmanızdır, birincisi bu.

İkincisi: Sayın Tahir Elçi’nin katledilmesiyle ilgili eğer usul tartışması açmayacaksanız yerimizden söz talebimiz var, mikrofonu açarak söz talebinde bulunacağız.

BAŞKAN – İdris Bey, Sayın Grup Başkan Vekili; bir ana kaidedir, usul esasın önüne geçer, usul talep edildiğinde esasa geçilmez; tabii ki bu bir ana kaidedir. Demin şunu ifade ettim size: Gereken sözleri verdim, ayrıca da oturduğunuz yerden konuşma imkânı tanıdım, ona rağmen bunu yeterli görmüyorsanız ve yine ısrar ediyorsanız benim yapacağım elbetteki lehte, aleyhte ikişer kişiye söz vermektir. Şunu tekrar ediyorum: Ben ve Divanı oluşturan değerli arkadaşlarım da zannediyorum iştirak edeceklerdir, İç Tüzük’e, Anayasa’ya, mevzuata uygun yönetim yürüteceğiz ve verdiğimiz sözü hep tutacağız ve tarafsız olacağız; endişe buyurmayınız, yolun başındayız, yürüyelim, birbirimizi göreceğiz.

Ve şimdi, tutumumun lehinde 2, aleyhinde 2 kişiye üçer dakikalık bir söz vereceğim efendim.

Evet, ne oldu Özgür Bey?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Efendim, lehte, aleyhte söz taleplerini almadan hemen önce -süreyi de takdir edeceksiniz, arada da bir zaman yok- bu konuda bir başka sıkıntımız daha var, onu ayrı bir usul tartışmasına konu edip bir kez daha bu tartışmalarla zaman kaybetmemek açısından takdir hakkınızın on dakikayla sınırlı olduğunu biliyoruz ancak…

BAŞKAN – On dakikaya kadar.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – On dakikaya kadar olduğunu biliyoruz. Bazen de iki dakika gibi hani meramı anlatmaya imkân vermeyecek kısa süreler oluyor, takdir sizde olmak üzere sürenin üst limite yakın bir yerlerden takdir edilmesini arz ediyorum. O sırada diğer konuları da arz ederiz, yeni usul tartışmalarına ihtiyaç kalmaz efendim.

BAŞKAN – Eğer yeterli görmezseniz konuşurken ben tekrar ekleme yapabilirim efendim.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Lehte…

BAŞKAN – Şimdi, tutumumun lehinde Bülent Turan Bey.

Başka?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Aleyhinde Veli Ağbaba...

BAŞKAN – Aleyhinde veya lehinde başka söz isteyen var mı?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Aleyhte…

BAŞKAN – Lehinde söz isteyen var mı?

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Lehinde…

BAŞKAN – Sayın Bülent Turan Bey, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Kaç dakika veriyorsunuz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, üçtü, Özgür Bey’in talebi var…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Toplam beş dakika mı oldu?

BAŞKAN – Beş yapalım, peki.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tamam efendim, teşekkür ederim.

BAŞKAN – Anlaşılmıştır.

Ama beşi aşmayacağız Özgür Bey.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

V.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Oturum Başkanı, TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın Meclisin özel gündemle toplanması nedeniyle gündem dışı söz vermemesinin İç Tüzük hükümlerine uygun olup olmadığı hakkında

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Az önce kıymetli arkadaşlarımızın usul tartışması talebinden dolayı, Sayın Başkanın da takdiriyle, lehte söz almak üzere huzurlarınızdayım.

Biliyorsunuz, 26’ncı Dönemin ilk toplantısını yapıyoruz ancak hâlâ yasama faaliyetlerine başlamadığımızı sizler de biliyorsunuz. Biz, bugün, yasama faaliyetinden önce son toplantıda karar aldığımız bugün Hükûmet programı hakkında müzakereler için bir aradayız. Gündemimizin o olduğunu herkes biliyor. Kaldı ki bugün, İç Tüzük’e göre, biliyorsunuz, salı-perşembe olan çalışma günleri dışında bir gündeyiz, cumartesindeyiz. Bugünün adı üzerinde, özel bir gündem, özel bir toplantı. Hatta daha öte söylemek istiyorum, bırakın usul tartışmasını, bırakın ilgili konuyla ilgili söz almayı, şahsi kanaatim odur ki eğer özel gündemle toplanması gereken bir Meclis toplandığında grup önerileri de kabul edilmez. Bugün bir tane işimiz var bizim, milletin bizden beklentileri var, oy verdi, seçim yaptı, beyannamelerimiz, hepimizin ortak noktaları var, belli vaatleri var, “Bir an önce hükûmeti kurun, müzakereleri yapın, bakanlarla ilgili de ‘evet’, ‘hayır’ oyunuzu verin ve işe başlayın.” der. Milletin beklentisi bu. O yüzden burada boş polemiklerle, tekrar tekrar ifade edilen birtakım kelime oyunlarıyla zaman kaybetmenin ne partinize faydası var ne milletimize faydası var ne bizlere faydası var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Ben isterdim ki her grup başkan vekilimiz, bugün öldürülen çok kıymetli baro başkanıyla ilgili taziyelerini iletsinler ancak sadece baro başkanıyla ilgili değil, onu korumak için orada olan polis için de taziyelerini iletsinler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama sadece baktığımda gördüğüm, baro başkanının fotoğrafının olması baş tacı ancak isterim ki insandır ölen, insan, insanın, ölenin kimliği, siyaseti, ideolojisi olmaz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Usul tartışması istedik biz de, saptırmayın.

BÜLENT TURAN (Devamla) - Oraya bir de onu korumak için orada olan polisle ilgili bir fotoğraf koyabilseydiniz. O yüzden hem… (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Kaldı ki, oradaki saldırı baro başkanımıza değildir. Polise yapılan saldırıda hem polisimiz şehit olmuştur hem baro başkanı ölmüştür.

AHMET YILDIRIM (Muş) - Gerçekleri çarpıtma! Yanlış biliyorsun, eksik biliyorsun!

MİTHAT SANCAR (Mardin) - MOBESE kayıtları var!

AHMET YILDIRIM (Muş) – Çarpıtma, çarpıtıyorsun!

BAŞKAN – Müdahale etmeyiniz efendim. Lütfen.

BÜLENT TURAN (Devamla) - Kaldı ki, bununla ilgili az önce Sayın Başbakanımızdan aldığımız bilgi, İçişleri Bakanımızdan aldığımız bilgi…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Çarpıtıyorsun!

BAŞKAN – Lütfen müdahale etmeyiniz.

BÜLENT TURAN (Devamla) - …toplantılar yaparak konuyla ilgili ayrıntılı bilgi verecekler. Az sabrederseniz… Peşin hükümle “O katil, bu öldürdü, bu yanlış.” demek bir vekile yakışmaz. Olay çok taze, daha ceset ve kan yerde…

AHMET YILDIRIM (Muş) - Yanlış biliyorsun olayı, çarpıtıyorsun!

BÜLENT TURAN (Devamla) - O yüzden diyoruz ki… Bakın siz, galiba yeni vekilsiniz, bağırarak olmaz, burası hendek kazılacak bir yer değil, burası dağ başı değil. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Burası bağırma yeri değil. Sürem var, o süreyi ben kullanacağım. Ben ineceğim, sen kullanacaksın. O yüzden, bağırma yeri burası değil, burası milletin takdir ettiği vekillerinin seçildiği bir yer, beraber konuşacağız.

AHMET YILDIRIM (Muş) - Çarpıtma o zaman.

BÜLENT TURAN (Devamla) - Kan üzerinden, gerginlik üzerinden siyaset dönemi geride kalmalıdır. Sayın Başkanın, gündem ne olursa olsun usulünün yanındayız çünkü bugün olağanüstü bazı sıkıntılar olması bizi üzmekle beraber, gazetecilerimizden içeride olanlar var, onu da getireceksiniz az sonra biliyorum, ölenlerimiz var biliyorum ama zaten Hükûmet programında çok uzun müzakere imkânı var, bunları konuşabiliriz. Taziye için söz verdi, bunu yapabiliriz ama siz, sadece polemik olsun diye saatlerce bunu konuşur da “Bakanlar oylanmasın, müzakere olmasın.” derseniz… Biz milletten bir görev aldık, on üç yılın bitiminde yüzde 50’yle buraya bir daha geldik, iş yaptığımız için buradayız, bağırdığımız için değil. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Millet bizden artık, bırakın yürümeyi koşmamızı istiyor, iş yapmamızı istiyor. Terörle de müdahale edeceğiz, yatırımlarımızı da yapacağız ama önce Hükûmet programını bugün müzakere edip pazartesi oylayacağız.

Sayın Başkanın bu konudaki tutumunun yanında olduğumuzu ifade ediyorum ama daha ötesinde CHP’nin ve HDP’nin bugün grup önerisi verdiğini duyduk, söz verilirse konuşuruz ancak özel gündem olduğu için ona da söz vermemek gerektiğinin usulünü hatırlatmak isterim.

Hepinize saygı ve selamlar sunuyorum. Sağ olun, var olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Aleyhinde, Veli Ağbaba, Malatya Milletvekili.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, sözlerime, Diyarbakır’da bir basın açıklaması sırasında katledilen Tahir Elçi’yi anarak başlamak istiyorum. Aynı yerde bir polis memuru da katledildi. Türkiye'nin başı sağ olsun diyorum.

Değerli arkadaşlar, biraz önce, AKP Grup Başkan Vekili Sayın Bülent Turan burada bir usul tartışması açılmasının bir zaman kaybı olduğunu söyledi. Sayın Turan’a ve AKP milletvekillerine soruyorum: Dünyanın neresinde olursa olsun bir ülkede, bir ülkenin önemli bir kentinde bir baro başkanı öldürülüyorsa ve sokak ortasında katlediliyorsa bu önemli bir olaydır ve bunu herkesin tartışması lazım, başta iktidar partisinin tartışması lazım, konuşması lazım. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Usulü tartışıyoruz.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Bakın değerli arkadaşlar, Sayın Başbakan Van’da seçim propagandasında beyaz Toroslardan söz etti, Türkiye’ye beyaz Torosların geleceğini söyledi, bugün beyaz Toroslar gelmeye başladı. Bu dönemde -20 Temmuz’dan başlayarak Suruç katliamından bugüne- duruma baktığımız zaman bir fotoğrafı görmemiz gerekiyor ve son iki gün önce -26 Kasımda- tutuklanan hem Can Dündar’ı hem Erdem Gül’ü gördüğümüz zaman bir fotoğraf tamamlanıyor aslında. Hatırlayınız, Türkiye'nin en önemli ilçelerinden birinde herkesin gözü önünde bir Suruç katliamı yaşandı. Önceden ilan edilmiş, daha önceden bir barış eylemi olarak ilan edilmiş bir kentte 33 çocuk bir canlı bomba tarafından katledildi. Suruç’a defalarca gitmiş bir milletvekili olarak söylüyorum, Suruç’un o caddesine farklı renkte bir tişört giyen bir genç gelse Suruç’ta bunu görmemek mümkün değil, ama o canlı bomba, daha önce devlet tarafından ismi bilinen canlı bomba Suruç’a gidiyor, bombanın pimini çekiyor, patlatıyor. Hükûmet ne yapıyor değerli arkadaşlar? Hükûmet gizlilik kararı veriyor, Suruç’la ilgili bir araştırma yapmıyor. Arkasından burada bir araştırma önergesi verdi CHP Grubu, “Terör araştırılsın.” denildi. “Hem Suruç’ta katledilen 33 genç hem de hunharca, kalleşçe bir evde kafasına silah dayanarak öldürülen 2 polis hakkında bir terör komisyonu kurulsun.” dedik ama maalesef hem AKP Grubu hem MHP Grubu tarafından bu komisyon reddedildi. Genel Başkanımızın talimatıyla bir komisyon kurduk. Biz Adıyaman’a gittik, Suruç’a gittik, değerli arkadaşlar, orada bir rapor hazırladık ve açıkladık, 9 Ağustosta dedik ki: “Bu cinayetler, Suruç’ta işlenen cinayetler, IŞİD’in yetiştirdiği ve AKP’nin görmezden gelerek yetiştirdiği, AKP’nin koruduğu IŞİD katilleri tarafından işlenmiştir.” (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – İftira etme! Müfteri!

VELİ AĞBABA (Devamla) – Söyleyeceğim.

HALİL ETYEMEZ (Konya) – Usulden hiç bahsetmedin, usule gel, usule! Usul ne oldu?

AYŞE KEŞİR (Düzce) – Usul konuşuyoruz!

VELİ AĞBABA (Devamla) – Ve 9 Ağustosta dedik ki: “Ey Hükûmet, ey AKP…” 9 Ağustosta ilan ettik, 22 tane canlı bomba olabileceğini söyledik. Bunu Genel Başkanımız sizin Genel Başkanınıza iletti. Onun için de maalesef tedbir almadınız, ölenleri suçlamaya çalıştınız. Dedik ki: “Eğer Suruç’ta tedbir alınmazsa, eğer sizin besleyip büyüttüğünüz IŞİD’e tedbir almazsanız başka katliamlar gelir.” Elini kolunu sallaya sallaya Ankara katliamı gerçekleşti. Ankara katliamında canlı bombalardan Yunus Emre Alagöz CHP’nin raporunda geçen isimdir ve bu, sizin Başbakanınıza teslim edilmiştir ve bu, kamuoyuyla paylaşılmıştır.

Değerli arkadaşlar, 3 eylemin de ortak bir yönü var, hem Suruç’taki eylemin hem Ankara’daki eylemin hem de bugün Diyarbakır’daki Tahir Elçi’nin öldürülmesindeki eylemin 3 ortak özelliği var; 3’ü de, Suruç’ta da barış istiyorlar, Ankara’da da barış istiyorlar, bugün de Tahir Elçi barış istiyor. (CHP sıralarından alkışlar)

Arkadaşlar, bunun anlamı şu: Nerede bir barış eylemi varsa, nerede bir eylem varsa AKP’nin besleyip büyüttüğü, “öfkeli gençler” dediği, silah verdiği, MİT tırlarıyla silah gönderdiği IŞİD katillerinden korkun diyor. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

Bakın, bunu haykırıyorum: Ankara’da, Suruç’ta, Suruç’taki akan kanlarda, bunda sizin sorumluluğunuz var, Hükûmetin sorumluluğu var. Bu kanlarda… Sizin elinizde kan var değerli arkadaşlar. Gerçeği ifade ediyorum.

Bakın değerli arkadaşlar, Suruç’ta, bir tek, emniyet müdürünü bırakın, bekçi görevden alınmadı, bekçi! Ankara katliamında, emniyet müdürünü görevden aldınız. Ankara katliamında, sizin işlemleriniz sonucunda, statlarda, ölen insanlar yuhalatıldı. Statlarda, ölen insanlar yuhalatıldı arkadaşlar. Ankara katliamıyla ilgili ne yaptınız? Gizlilik kararı verdiniz. Ankara katliamında, Suruç’a, Ankara’ya bomba atanlara bir şey yapabildiniz mi?

HALİL ETYEMEZ (Konya) – Usul ne oldu?

AYŞE KEŞİR (Düzce) – Usul, usul, usul…

VELİ AĞBABA (Devamla) – Bakın, Can Dündar’la Erdem Gül tutuklandı. Niye tutuklandı? Can Dündar ve Erdem Gül “Bu MİT tırlarının içerisindeki silahlar IŞİD’e gidiyor.” diyor. Dünya âlem biliyor. Bugün bu sıralarda oturan Sayın Bakan ne diyor? “Vallahi de billahi de Türkmenlere silah gitmiyordu.” diyor. Ben de buradan söylüyorum: O tırların içerisinde vallahi de billahi de IŞİD katillerine silah gidiyordu. (CHP sıralarından alkışlar) O silahları gönderenler sizlersiniz.

Bu katliamların hepsinde sizin elinizin kiri var diyorum ve tekrar sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar; AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

HALİL ETYEMEZ (Konya) – Usul ne oldu? Usul, usul…

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, efendim, demin bendenizin açtığı usul meselesiydi.

HALİL ETYEMEZ (Konya) – Bir tane usul yok, bir tane, usulden hiç bahsetmedi.

AYŞE KEŞİR (Düzce) – Usul dışında her şeyi konuştu.

BAŞKAN – Rica ediyorum, usule ait, tutumuma ait konuşma yaparken mevzunun dışına çıkılmamasını istirham ediyorum.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Mevzunun içine hiç gelmedi.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Keşke AKP Grup Başkan Vekilini de uyarsaydınız.

BAŞKAN – Benden, “İç Tüzük’e uygunluk” diyorsunuz, “teamüle uygunluk” diyorsunuz, haklı olarak bunu bekliyorsunuz, ben de sizlerden bunu rica ediyorum.

HALİL ETYEMEZ (Konya) – Usulsüzlük yaptılar, usulsüzlük.

BAŞKAN - Buyurun Naci Bey.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, sayın konuşmacı “AK PARTİ’nin koruyup kolladığı IŞİD’li katiller” ifadesini ve benzeri ifadeler kullandı. Bunları her şeyden önce reddediyoruz. Bunlar büyük hakarettir. Bu konuda açıklama için söz istiyorum.

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Kastı Hükûmettir Sayın Bostancı, AK PARTİ değildir.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – “AK PARTİ’nin koruyup kolladığı…”

BAŞKAN – Sayın Bostancı, size söz vereceğim efendim. Fakat şu, ilk, usul hakkındaki konuşmaları bitirelim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yani eleştiriler Hükûmete yönelikti.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – “AK PARTİ” dedi.

BAŞKAN – Sayın Oktay Vural, buyurunuz efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tekrar, Diyarbakır’da Akkoyunlu Sultanı Kasım Bey tarafından 906 ve 1500 senesinde yapılmış olan Dört Ayaklı Minare’yle ilgili bir basın toplantısı sırasında yapılan saldırıda hayatını kaybeden baro başkanıyla birlikte şehit polisimiz Sayın Ahmet Çiftaslan’a Allah’tan rahmet diliyorum.

Tabii, bir usul tartışması Sayın Başkan. Gündem dışı konuşma verme takdiri elbette Sayın Başkana aittir ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun gelenekleri aslında bu toplantının olduğu her zaman gündem dışı taleplerinin olumlu bir şekilde yerine getirilmesini amirdir. Fakat bugün özel gündem belirlendiği için, aslında bir de grup önerileri olduğu için, daha önceden verilmediği için, anında bu gündem dışı taleplerini karşılamak da mümkün değil çünkü bununla ilgili bir süreç olması lazım ve gündem dışı konuşacak hatibin önceden haberdar edilmesi gerekir. Dolayısıyla, bu mesele anladığım kadarıyla zatıalinizin yönetimi boyunca dikkate alınacak ve gündem dışı konusunda milletvekillerinin bu taleplerinin olumlu karşılanacağına ilişkin bir tutumunuzu da ifade ettiniz; bunu da olumlu gördüğümüzü ifade etmek istiyorum.

Öte yandan, özel gündemle toplanıldığı zaman grup önerileri olmaz konusu doğru bir şey değil çünkü özel gündem Başkanın sunuşlarından sonra yapılmaktadır oysa grup önerileri Başkanın sunuşları kapsamındadır. Bundan önce, özel gündem belirleme yetkisi grup önerisiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna ait olduğuna göre, bu konuda vaki bir talep konusunda da yine Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun görüşme yapıp yapmama takdirini kısıtlamak mümkün değildir. Bu bakımdan bunu da antrparantez ifade etmek istiyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, aslında bugün gerçekten yani bu tutumdan sonra… Bugün zaten iki grup önerisi var, olağanüstü gelişmelerle ilgili gruplar görüşlerini zaten aktaracaklardır. Özel gündemle ilgili Hükûmet programı da görüşüleceğine göre ve gruplara kırkar dakika da söz hakkı düştüğüne göre çok kapsamlı bir değerlendirme yapılacağı ve gelecek dört yılımızı ilgilendiren bir süreçle ilgili grupların görüşlerinin alınacağı böyle bir ortamda bu tartışmanın daha fazla ileri götürülmeden, zatıaliniz de gündem dışı konuşmalarla ilgili tavrınızı açıkladığınıza göre, bu tutumun, bugüne münhasır olmak üzere yaptığınız uygulamanın lehinde olduğumu ifade ediyor, hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Vural.

İdris Baluken…

Buyurun Beyefendi.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi öncelikle saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Sayın Başkan, birkaç oturumdur sürekli Genel Kurulu yönetme şeklinizi İç Tüzük’e göre değil daha çok şahsi kanaatleriniz üzerinden şekillendiriyorsunuz. Bu tutumun doğru olmadığını ve sizi burada Genel Kurulu yönetirken bağlayan bir İç Tüzük olduğunu hatırlatmak istiyoruz.

Usulle ilgili tartışmaları öne alma konusu İç Tüzük’te son derece nettir. Nitekim siz de kendiniz okuduktan sonra yapmış olduğunuz tasarrufun yanlış olduğuna kanaat getirdiniz ki usulle ilgili bu şekilde bir gündem işlettiniz, bir tartışma başlattınız. Yapmanız gereken şey, usulle ilgili her talep olduğunda İç Tüzük 63’e göre bütün konulardan önce usul tartışmasını açmak ve onu yürütmek olmalıdır. Dolayısıyla umarım bundan sonraki tutumlarınızda daha çok AKP Grubunu kayırmaya çalışan bir anlayış üzerinden İç Tüzük’ü elinin tersiyle bir kenara iten bir tutum içerisinde olmazsınız. Bu temennimizi ifade etmek istiyorum.

Tabii, “Bugün çok önemli bir gündemimiz var. O nedenle gündem dışı konuşma hakkı tanıyamıyoruz.” demek hakikaten hicap duyacağımız bir cümle demektir. Bugün Diyarbakır’ın orta yerinde, aylardır hedef gösterilmiş olan bir baro başkanı katledilmiş, onun yanında bulunan bir polis memuru yine nereden geldiği belirsiz bir kurşunla katledilmiş, onlarca sivil yurttaşımız yaralanmış; şu anda Sur ilçesinde, aylardır tüm Kürt kentlerinde olduğu gibi, yapılan sokağa çıkma yasaklarıyla sivil katliam girişimlerine başlanmış, siz de burada bunun önemli gündemden dolayı tartışılamayacağını söylüyorsunuz. Bunu kabul etmemiz mümkün değil. Eğer Diyarbakır’ın sokaklarında insanlar ölüyorsa bu Parlamentonun bundan daha önemli bir gündemi olamaz.

Baro başkanı, aylardır hedefleştirilen bir psikolojik kampanyadan sonra bir suikast timi tarafından, bir keskin nişancı tarafından eğer sokak ortasında katlediliyorsa bundan daha önemli bir gündem olamaz.

Hükûmet programı okunacakmış, Hükûmet programı görüşülecekmiş. Hükûmet programı zaten ortada. Hükûmet programı aylardır Silvan sokaklarında, Nusaybin sokaklarında, Cizre sokaklarında, Silopi sokaklarında. 12 Eylül döneminde bile uygulanmayan, günlerce süren sokağa çıkma yasaklarını Hükûmet programı olarak zaten biliyoruz. On üç gün boyunca sokağa çıkma yasağı Kenan Evren döneminde bile uygulanmadı. Onlarca yurttaşımız bu, “yasaklar” adı altında uygulanan katliam girişimiyle yaşamını yitirdi. Silvan’a, Nusaybin’e, Cizre’ye, Silopi’ye herhangi biriniz zahmet edip gitmiş olsaydınız programın oradaki halk tarafından zaten biliniyor olduğunu görürdünüz. Hükûmet programı, Türkiye’yi bölgesel bir savaşın içerisine çekecek şekilde, her türlü çılgınlığı yapacak şekilde zaten bütün dünya kamuoyunda görüldü. Neredeyse ülkemizi Orta Doğu’daki savaşın merkezine çekecek şekilde halklara en büyük faturayı getireceksiniz. Hükûmet programı, sadece haber yaptığı için -ki o haberi Başbakan Yardımcısı olan şahıs kendisi de doğruladı- MİT tırları ve AKP ilişkilerini yazdığı için gazetecileri cezaevine gönderen uygulamalarla zaten ortada. Bu Hükûmet programının, dolayısıyla, Meclis kürsüsünden görüşülecek bir tarafı zaten kalmamıştır. Baro başkanını katleden, sivil insanları katleden, gazeteciyi cezaevine tıkan, Türkiye’yi bölgesel savaşın eşiğine getiren bir program gerekçe gösterilerek burada baro başkanının katledilmesi olayıyla ilgili söz hakkımızı gasbedemezsiniz.

Ben, Tahir Elçi’ye sıkılan kurşunun bütün Türkiye halklarına sıkıldığını, bütün Türkiye halklarının demokratik geleceğine ve barışına sıkıldığını bir kez daha ifade etmek istiyorum. Öyle, iktidar partisinin Grup Başkan Vekilinin, sanki bir muhalefet partisiymiş gibi, sanki iktidarla ilgili hiçbir sorumluluğu yokmuş gibi yaptığı açıklamayı kabul edilir bulmuyorum. Her siyasi cinayet açığa çıkarılıncaya kadar sorumluluğu siyasi iktidardadır. Eğer bu konuda ifade ettiğiniz düşüncelerde samimiyseniz bir an önce Tahir Elçi’yi katledenleri açığa çıkarıp yargı önüne çıkarma ve gerekli cezayı işletme durumuyla karşı karşıyasınız demek istiyorum. Maalesef, bugüne kadar, Tahir Elçi’nin takip ettiği Roboski katliamı, Medeni Yıldırım cinayeti…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) – …Nihat Kazanhan cinayeti başta olmak üzere Türkiye’deki bütün siyasi cinayetlerle ilgili AKP Hükûmeti sınıfta kalmıştır, umarız bu cinayetle ilgili o yanlışlardan vazgeçip bir an önce gereğini yerine getirir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Ama, gereğini yerine getirmediğiniz sürece bütün siyasi sorumluluk sizin boynunuzdadır. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Baluken.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Evet efendim, sataşma vardır, buyurun Naci Bey. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın usul görüşmesi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; seçimlerden yeni çıktık. Tabii, burası Meclis, seçim meydanı değil. Burada çok farklı siyasetten insanlar var. Dolayısıyla, konuşurken bağırmak çağırmak, öfke temsil etmekten ziyade tüm Türkiye’ye rasyonel temeller üzerine ikna edici açıklamalar yapmak hepimizin görevi.

Veli Bey’in burada “AK PARTİ IŞİD’li katilleri koruyor, kolluyor, IŞİD’i besliyor.” tarzında yapmış olduğu açıklamalar esasen IŞİD’in sadece içerideki iktidar ilişkilerinde değil, dışarıdaki uluslararası ilişkilerde de ne kadar fonksiyonel ve işe yarar bir örgüt olduğunu gösteriyor.

Biliyorsunuz Rusya’yla bir uçak krizi yaşıyoruz. Şimdi Rusya basınında birtakım haberler çıkmaya başladı. Mesela, Cumhurbaşkanımızın oğlu Bilal Erdoğan’ın IŞİD’cilerle beraber olduğuna ilişkin -sakallı o fotoğraf vardır, hatırlarsınız- IŞİD’cilerle beraber Bilal Erdoğan’ın iş çevirdiğine ilişkin Rusya basınında da haberler çıktı. Aslında o sakallı insanların İstanbul’da ciğercilik yaptığını herkes bilir, oradakiler bilir ama burada da, zannediyorum, Meclis kürsüsünde de bunu dile getiren arkadaşlar oldu IŞİD’le beraberliği göstermek için. Kim Türkiye’ye çakmak istiyorsa IŞİD’i fonksiyonel bir şekilde kullanmak istiyor, içeride de iktidar mücadelesinin kullanışlı bir aracı olarak IŞİD öne çıkarılmak isteniyor. Bu akıl, bu siyaset, bu yaklaşım doğru değil. Türkiye, 2013 yılında IŞİD’i terörist örgüt olarak ilan etmiş ve IŞİD’e karşı sürekli mücadele etmiş bir politikanın sahibi. Her şeyi yerli yerinde görelim.

MEHMET TÜM (Balıkesir) – Peki, niye silah gönderiyorsunuz IŞİD’e? Onu da söyler misiniz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Öte yandan, CHP’nin önerge vermek elbette ki hakkı. Burada her parti grubu önerge verir, önergesinin geçmesini ister, bunu tahkim eden bir dil kullanır ama nihai olarak Genel Kurul karar verir. Nesnel şartlar budur. “Niçin bizim önergemiz geçmiyor?” demek de hakkıdır ama karar, adil olanı, Genel Kurulun kararıdır. Şimdiye kadar uygulama böyledir, bundan sonra da elbette böyle olacaktır. Şu anlayış doğru değil: Eğer bir partinin vermiş olduğu önerge işleme alınmıyorsa o konu incelenmiyor, kale alınmıyor, ciddiye alınmıyor. Böyle bir şey söz konusu değil.

Arkadaşlar, devlet diye bir organizasyon var. “Devleti kuran biziz.” diye hep söylüyorsunuz, 1923’ten beri. Yani, devlet, bu ülkede yaşanan her ne varsa onları takip eden, hangi karanlık noktalar varsa onları açığa çıkarmaya uğraşan bir iradedir. Yaşanan terör olayları, yaşanan acılar, bütün bunlara ilişkin olarak, devletin sürekli hem ahlaki ödevidir hem de her bakımdan, neyi okursanız okuyun, devletin en temel görevi budur ve devlet görevi başındadır. Burada sadece partilerin vermiş olduğu önergeleri esas alarak “Biz bu konuları açığa çıkarabiliriz.” şeklindeki bir yaklaşım, bu tarzdaki bir takdim doğru değil.

Sözlerimi bitirirken, bir kez daha, Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’ye, orada hayatını kaybetmiş olan polis memurumuz Ahmet kardeşimize ve terörle mücadelede hayatını kaybetmiş olan bütün güvenlik görevlilerine ve bu ülkede bu veya şu şekilde iç barışı bozacak tarzda hayatını kaybetmiş herkese Allah'tan rahmet diliyorum. Bizim derdimiz, bu ülkede barışın sağlanmasıdır, bu ülkede kardeşliğin sağlanmasıdır. Bunu sağlamanın yolu, kesinlikle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – …birbirimizi anlamak, akıl dolu yaklaşımlardır.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Adil olmaktır önce, adil.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Özgür Bey, buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Gerçi biraz önce ifade etmeye çalıştım ama bir sayın grup başkan vekili kürsüye davet edildiğinde, tabii, bize onu dinlemek düşer, o yüzden yerime oturdum.

BAŞKAN – Evet efendim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Grup Başkan Vekili, sözünü, usul tartışması sırasında gruplarına yapılmış bir sataşmadan dolayı kullandı. Tabii ki bu hakka da saygı duyuyoruz, İç Tüzük’ten kaynaklanan bir haktır.

Biraz önce Sayın Grup Başkan Vekili Bülent Turan’ın kürsüden yaptığı konuşma sırasında kullandığı ifadeler, çok sayıda ifadeden bir iki örnek: Bir tanesi “Burada bu kürsüye çıkıp da muhalefet partileri olarak sadece Tahir Elçi’yi anarsanız…” Bu ifadesi -madde 69’a göre- benim kürsüde kullandığım bir sözü çarpıtarak ya da kullanmadığım bir sözü tarafıma atfederek… Bu durumdan dolayı da açıklama hakkım vardır. Takdir edeceğiniz sürede açıklama hakkımı kullanmak isterim.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sataşma yok Sayın Başkanım.

HALİL ETYEMEZ (Konya) – İsmi geçmedi.

ALİM TUNÇ (Uşak) – Sizi kastetmedi.

BAŞKAN – Efendim, sizi doğrudan doğruya muhatap alan, zatıalinize karşı bir beyan mevcut değil.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – İma etti, bizim grubu ima ederek söyledi, Sayın Başkan.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Efendim, muhalefet partisi grup başkan vekili…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bizim grubu ima ederek söyledi.

BAŞKAN – Bir dakika efendim.

Lütfen müsaade eder misiniz sayın milletvekilleri.

Buyurun efendim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Konuşma sırasına dikkat ederseniz, kendisi konuşma hakkını kullandığı sırada, o ana kadar 2 grup başkan vekili muhalefetten kürsüye çıkmıştı, biri de benim efendim. Ve bizim orada kullandığımız ifadeleri çarpıtarak…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Kastım zatıalileri değildir Sayın Başkan.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Evet, aynen böyle olmuştur söylediği, bu konuda açıklık getirmek istiyorum. Bu sadece bir örnek. Bunun dışında, muhalefet partilerinin amacı, bugünkü amacıyla ilgili irdelemelerde bulundu. Tamamı çarpıtmaya yöneliktir, açıklamaya muhtaçtır efendim.

BAŞKAN – Özgür Bey, buyurun, iki dakika veriyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ederim.

Niye iki dakika efendim? Sayın Başkan üç dakika kullandılar.

BAŞKAN – Hem teamül böyle hem takdirim böyle efendim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Efendim, biraz önce Sayın Bostancı üç dakika kullandı da…

BAŞKAN – Beyefendi, zatıaliniz demin beş dakikada anlaşmadınız mı benimle? İki dakikadır bu usuller, öbürü de üç dakikaydı, on dakikaya kadardı ama bunlarda ikidir efendim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır, cevapta üç kullandılar.

BAŞKAN – Buyurun Özgür Bey.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – O zaman süremi…

BAŞKAN – Süreyi yeniden başlatalım.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sataşmadan Naci Bey’e üç dakika süre verdiniz.

BAŞKAN – Buyurun Özgür Bey, sürenizi yeniden başlatıyorum.

2.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın usul görüşmesi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına ve Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Efendim, öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki bir usul tartışması gerçekleştiriyoruz. Sebebi, gündem dışı konuşma talebinin yerine getirilmemesidir. Getirilseydi bugün ortaya çıkan bu vahim tablodan dolayı resmî başvuruda bulunmuş olan Milletvekilimiz Veli Ağbaba beş dakika gündem dışı konuşup bu konuda görüşlerini dile getirecekti. Bunun olmamasından dolayı aldığımız sözde biz, yenilen bir hakkın, kısıtlanan bir hakkın geriye iadesi noktasında o süreyi Sayın Ağbaba’ya tanıdık, beş dakika süreyle burada konuştu. Doğrusu, eğrisi doğrusuna denk geldi efendim. Yoksa usul tartışmasını amacından çıkartıp usul tartışmasında usulsüz bir iş yapmak yerine yerleşik uygulamalara rağmen bir usul tartışmasına muhtaç bir tutumu düzelterek bu hakkı kullandık ve Başkanlık tarafından yapılan hatalı uygulamayı İç Tüzük’ten kaynaklanan hakları kullanmak yoluyla doğrudan grubumuz telafi etmiştir.

Bunun yanında, Sayın Başkan, özellikle şunu söylemek isterim: Baktığınızda bir grup başkan vekilinin yerinde olmadığını görüyorsunuz. Sayın Levent Gök dün Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün tutuklanmalarıyla ilgili Yüksel Caddesi’nde gazete meslek örgütlerinin yaptığı basın açıklamasında iki taraf arasındaki gerginliği engellemek için bizzat polis müdürü tarafından ön tarafa davet edildiği ve “Bir sürtüşme olmasın, ne polis ne gazeteciler zarar görsün.” dediği sırada hedef gözetilerek ve koyu kıvamlı, sarı renkli, cilde değdiğinde dahi yakan bir solüsyonun gözüne doğrudan fışkırtılmasından dolayı dün gece geç saatlere kadar hastanede, Başkent Hastanesinde tedavi gördü, şimdi evinde.

Ankara Valisine ulaşamadık, Sayın Bakana ulaşamadık; işin vahimi, ne Sayın Bakan ve Vali ne de sizlerden beklenen bir geçmiş olsun veya durum hakkında bilgi alma telefonunu da duymadık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Efendim, müsaade ederseniz sözlerimi tamamlayayım.

BAŞKAN – Ama, lütfen tamamlayın.

Bir dakika süre veriyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Sayın Başkan, biz beklerdik ki Meclis Başkanı, Sayın İçişleri Bakanı, Sayın Ankara Valisi durumla ilgili derhâl üzüntülerini belirtsinler. Sağlık durumu hakkında bizlerden, Sayın Levent Gök’ün ailesinden bilgi alsınlar. Yedi saat boyunca dün gözündeki kompresler üç dakikada bir değiştirilip ilaç uygulanarak olası, hepimizi çok üzecek bir durumdan Sayın Levent Gök hızlı müdahale sayesinde kurtarılmıştır.

Şimdi burada yeni bir döneme başlarken Meclis Başkanımızın iki noktada çok önemli hassasiyet göstermesi gerekir. Bir, bu Parlamentonun üyelerine, hangi gruptan olursa olsun dokunulmazlıklara, yaptıkları kamu görevi ve görevlerini yaparken çoğunlukla bir çatışmaya, bir sürtüşmeye, istenmeyen görüntülere engel olmayla ilgili gayretlerini ortaya koyarken yapılan bu tip işlere karşı en sert tepkiyi sizden bekleriz. Ayrıca, bunun dışında şunun da çok net olarak söylenmesi lazım: Sayın Bakanın Müsteşarı, mümkün olduğu zamanlarda bizzat kendisi, ilgili valiler, kaymakamlar, bölge milletvekillerinden gelen telefonlara hızla cevap vermelidir. Aksi durum “Orada ne olacaksa olsun, ben daha sonra döner bir bakarım, benim memurum işini bilir.” anlayışıdır. Bu Parlamento bu davranışları hak etmemektir. Bu davranışları yapanların da bu davranışları yanına kâr kalmaz.

Saygılar sunuyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, Sayın Bostancı biraz önce konuşurken Rus medyasından falan bahsetti. Ben konuşmamda net IŞİD’in nasıl desteklendiğini anlattım. Benim söylemediğim şeyleri -madde 69’a göre- bana ithaf etti. Ben cevap vermek için söz istiyorum.

BAŞKAN – Zabıtlara bakalım, ondan sonra karar veririz efendim.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Bunun sonu yok.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun İdris Bey.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, bu usul tartışması bittikten sonra Sayın Levent Gök’e yönelik yapılan saldırıyla ilgili biz de söz almak istiyoruz. Bir grup başkan vekiline Ankara’nın göbeğinde bir saldırı yapıldı. Yedi sekiz saati hastanede geçirmiş, bir şeyler söylemek lazım.

BAŞKAN – Efendim, lütfen… Ben, görüyorsunuz, hep söz veriyorum sizlere. Grup başkan vekilisiniz, dolayısıyla gereken alakayı, ihtimamı gösteriyorum.

V.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER (Devam)

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın Meclisin özel gündemle toplanması nedeniyle gündem dışı söz vermemesinin İç Tüzük hükümlerine uygun olup olmadığı hakkında (Devam)

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, tutumumda herhangi bir değişiklik yoktur. Daha önce belirttiğim gibi, milletvekillerimizin gündem dışı söz taleplerini engelleme gibi bir niyetimiz olamaz. Özel gündemle toplanan Mecliste, ona rağmen gereken ilgiyi, olayların hassasiyeti dolayısıyla gereken anlayışı gösterdik. Dolayısıyla görüşlerinizi serdettiniz. Tutumumda herhangi bir değişiklik olmamaktadır.

Yalnız, on dakikalık bir ara veriyorum efendim.

Kapanma Saati: 14.56

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.07

BAŞKAN: İsmail KAHRAMAN

KÂTİP ÜYELER : Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)

-----0-----

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tutanak talep etmiştiniz.

BAŞKAN – Daha gelmedi, geldiğinde söyleyeceğim Özgür Bey.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tamam efendim.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, 2-15 Kasım tarihleri arasında Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde ilan edilen sokağa çıkma yasağı süresince devlet güçleri ve militer güçler tarafından Silvan halkına, STK temsilcilerine ve milletvekillerine yönelik uygulanan şiddetin ve sivil katliamlarının araştırılması amacıyla 19/11/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 28 Kasım 2015 Cumartesi günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

28/11/2015

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 28/11/2015 Cumartesi günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

İdris Baluken

Diyarbakır

Grup Başkan Vekili

Öneri:

19 Kasım 2015 tarihinde Diyarbakır Milletvekili, Grup Başkan Vekili İdris Baluken tarafından (4 sıra no.lu) 2 Kasım-15 Kasım tarihleri arasında Diyarbakır'ın Silvan ilçesinde ilan edilen sokağa çıkma yasağı süresince devlet güçleri ve militer güçler tarafından Silvan halkına, STK temsilcilerine ve milletvekillerimize yönelik uygulanan şiddetin ve sivil katliamlarının araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 28/11/2015 Cumartesi günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Grup önerisi üzerinde lehinde ve aleyhinde ikişer kişiye söz vereceğim.

Sayın Mithat Sancar ve Sayın Mehmet Bekaroğlu lehinde söz istediler. Aleyhinde Sayın Ramazan Can Bey söz istedi. Şimdi, tekrar, aleyhinde bir söz istendiğinde yeniden söz vereceğim.

İlk sözü Sayın Mithat Sancar’a veriyorum.

Buyurun Beyefendi. (HDP sıralarından alkışlar)

MİTHAT SANCAR (Mardin) – Efendim, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Bugün Diyarbakır’da acı bir gün yaşadık, büyük bir acı var içimizde. Benim otuz yıllık kişisel dostum, barış ve demokrasi mücadelesinin yılmaz neferi Sevgili Tahir Elçi katledildi ve tabii, bu saldırılar sırasında bir polis memuru da hayatını kaybetti.

Bu cinayetin oluş şeklini biliyoruz aslında. Yıllardır, belki de on yıllardır örneklerini defalarca yaşadığımız cinayetlerden biridir bu. En yakın örneği Hrant Dink cinayetidir. Önce hedef gösterilir; ardından haftalarca, aylarca linç edilir; sonra infaz timleri görevlendirilir, onların hazırlıkları herkesin gözü önünde yapılır ve tek bir an kalır, o an da kurşunu sıkma anıdır. Hrant Dink böyle katledildi, Tahir Elçi de böyle katledildi. Tahir Elçi, görüşlerini açıkladığı bir televizyon programının ardından linç kampanyasına maruz kaldı; günlerce, haftalarca linç edildi ve herkesin gözü önünde linç edildi. Bu cinayet “geliyorum” diyen diğer cinayetler gibiydi, bağıra bağıra gelen Hrant Dink cinayeti gibiydi.

Bu cinayetler karşısında ölümleri yarıştırmak, ölümleri dengelemeye çalışmak sorumsuzluktur en hafif deyimiyle. “Neden Tahir Elçi’nin orada fotoğrafını taşıyorsunuz da polis memurunun fotoğrafını taşımıyorsunuz?” demek, burada bu cinayetin hedefinin ne olduğunu kamuoyunun gözlerinden saklamaya çalışmak demektir. Hiçbirimiz, Tahir Elçi’yi anarken burada, elbette orada katledilen polis memuruna duygularımızın aynı ölçüde ağır ve acı olduğunu bir kenara bırakıyor değiliz. Ama siz de biliyorsunuz, bu cinayet Tahir Elçi’yeydi, bu cinayeti işleyenler Tahir Elçi’yi katletmek için başkalarını katletmeyi de göze almışlardı ve orada katledilen polis memuru da o yan hedeflerden biriydi.

Şimdi, tabii ki hepsinin bir arada fotoğrafını taşıyabilirsiniz, o zaman da asıl hedefi, asıl planı, asıl zihniyeti gizlemeye çalışmış olursunuz. Bu birincisi.

İkincisi, bu cinayetin ardından acele açıklamalar, yine, on yıllardır gördüğümüz devlet aklının pratikleridir. Suruç olduktan sonra Hükûmetin sözcüsü, aynı gün akşam nasıl bir açıklama yapmıştı, hatırlıyor musunuz? “Neden orada bir HDP milletvekili yoktu?” diye söyledi. Yani “Neden sizler ölmediniz?” Ne demek bu? Sizler ölmedinizse sizler yaptırdınız. Ardından failler çıktı, ardından Hükûmet o faillerin kime mensup olduğunu, hangi çevreye, hangi zihniyete mensup olduğunu açıkladı. Neden bu telaş arkadaşlar, neden bu telaş? Bu suçluluk telaşı neden?

Sorumlu kamu iradesidir, kamu otoritesidir, en başta gelen sorumlu odur. Bu cinayetleri önleme sorumluluğu ilk etapta, ilk sırada Hükûmetindir. Eğer Hükûmet bunun gereklerini yapmamışsa, önlememişse, hemen hedef saptırmaya çalışıyorsa burada çok büyük bir sorun vardır, burada hukuk devletinin sürekli ayaklar altına alınması meselesi vardır. Hukuk devletini, demokrasiyi, insan onurunu bu kadar kolay harcayabiliyorsanız sorumluluktan kaçmak için, o hâlde diğer cinayetlere de kapıları, zemini hazırlamış oluyorsunuz.

“Siz sorumlusunuz.” derken “Elinize silahı alıp siz yaptınız.” demiyoruz. Elimizde böyle bir kanıt olmadıkça bunu asla söylemeyiz. “Talimat vardı, verdiniz, yaptırdınız.” demiyoruz. Ama bütün istihbaratıyla, bütün görevlileriyle sorumlu bir Hükûmet olarak neden hedef saptırıyorsunuz? Ankara katliamının ardından neden doğrudan doğruya katili net bir şekilde tanımlayacak bir duruş sergilemediniz? Neden gene “Yok efendim, kokteyl örgüttür, odur budur.” dediniz? Kimi saklamaya çalışıyorsunuz? Hangi sorumluluğun üstünü örtmeye çalışıyorsunuz?

Tahir Elçi cinayeti de böyle oldu. İlk etapta yapılan açıklamalara bakın, hemen bu olayda faili ve sorumlulukları, sorumluluklar zincirini örtmeye yönelik ifadeler var. Neden? Neden? Neden Hrant Dink cinayeti bugüne kadar aydınlatılmadı? O günden bugüne iktidarsınız. Niye çıkarmadınız bütün bağlantıları? Suruç neden aydınlatılmadı? Ankara katliamıyla ilgili ne yapıyorsunuz? Bütün bunlar cevap vermeniz gereken sorularken hedefleri, sorumluluklar zincirini, failleri gizlemeye yönelik refleksleriniz neden? Bunları, kamuoyunun, Türkiye halklarının vicdanında cevabı bulunan sorular olarak buraya, tarihe not düşüyoruz.

Sokağa çıkma yasağı uygulamaları… Orada, hangi yetkiyle, hangi yetkililerle ve görevlilerle neden böyle bir uygulamaya gittiğinizi bugüne kadar bu Hükûmet olarak neden açıklamıyorsunuz? Biz görüyoruz, orada neler olduğunu biliyoruz. Bir, sokağa çıkma yasakları hukuk dışıdır. Bunu biz söylemiyoruz, söylediklerimizi kelime kelimesine Avrupa Konseyi İnsan Hakları Yüksek Komiseri de söyledi. Sayın Muiznieks 18 Kasım tarihli açıklamasında, bu uygulamaların hem Türkiye Anayasası’na hem de Avrupa insan hakları hukukuna temelden aykırı olduğunu söyledi. Sıkıyönetim ilan etmek istiyorsanız edin ama onun usulü var, olağanüstü hâl ilan etmek istiyorsanız edin ama usulü var. Peki, savaş, seferberlik; hepsinin Anayasa’da kuralları var. Bunlar olmadan, neden fiilen bu Meclisin iradesinden kaçacak şekilde bu uygulamalara başvuruyorsunuz? Kamu güvenliği sorunu varsa bunun çözümü Anayasa ve yasalarda belirlenmiş çerçevede yerine getirilir. Oraya “özel timler” adı altında gönderilen ekiplerin kim olduğunu daha nasıl gözlerinizin önüne serelim? Esedullah timi kimdir? Şurada oturan milletvekillerimizin kafasına silahı dayayarak “Vururum seni!” diyen kimdir? Hepsi görüntülü olarak var; iletiyoruz: Neden bunlara bir şey demiyorsunuz? Neden bunlarla ilgili bir soruşturma, ciddi bir araştırma yapmıyorsunuz?

Milletvekillerimizin bulunduğu bölgeye, Eş Genel Başkanımız Sayın Yüksekdağ’ın bulunduğu bölgeye kurşunlar sıkan görevliler var. Bu emirleri kim veriyor? Bunu açıklayamadığınız takdirde, Tahir Elçi cinayetinin faillerinin kim olduğunu net olarak biz açıklıyoruz. Ya bunu açıklayın ya biz diyoruz ki sizin onayınızla, sizin verdiğiniz yetki ve cesaretle, milletvekillerini hedef alacak kadar pervasızlaşmış, gözü dönmüş, ırkçı çeteler yapmıştır bunu. O çeteler, orada denetimsiz, orada sorumsuzca hareket ederken bunları cesaretlendirecek bir şeyler söylemeye hakkınız yok. Yaparsanız hepsinden sorumlusunuz.

Bugün, belki 300 küsur milletvekiliyle rahat iktidar olduğunuzu düşünüyorsunuz ama bu suçlara ortak olursanız, bu suçları aydınlatmamak, o failleri cesaretlendirmek suretiyle bu ortaklığı, suç ortaklığını devam ettirirseniz bilin ki tarih önünde de Türkiye’nin adil hâkimlerinin önünde de bir gün hesap vermek zorunda kalacaksınız.

Son olarak, sadece bir şiir okumak istiyorum size. Bu şiiri, Sevgili Hrant’ın ölümünden sonra da okumuştum: “Neden, güvercin kasapları, barışımıza kan bularsınız/ Öyle kötüsünüz ki/ İki gözden dört ölüm bakarsınız./ Neden yolunuz bu denli ıramış güzellikten/ Öyle bataklıksınız ki/ Bir çiçek düşü bile geçmemiş içinizden.” (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sancar.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun verdiği öneride, aleyhte Sayın Ramazan Can.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, bugün yaşanan menfur saldırıyı kınıyoruz, lanetliyoruz. Baro başkanımız, değerli meslektaşımız, barış elçisi Tahir Elçi’ye Allah’tan rahmet diliyoruz; polislerimiz şehit oldu, Allah’tan rahmet diliyoruz; yaralılarımıza geçmiş olsun dileklerinde bulunuyoruz.

Evet, HDP grup önerisine katılmıyoruz, katılmama gerekçemiz ise bugün Hükûmet programı üzerinde müzakereler devam edecek ve bu müzakereler için de özel gündemle toplanmış bulunmaktayız. Şayet grup önerisi kabul edilirse görüşmelere geçmemiz lazım. O zaman, Hükûmet müzakereleri üzerindeki tartışmaların akıbeti ne olacaktır? Bütün bunları düşünmek lazım. Tabii ki bugün önemli bir gündür. Bugünün manası üzerinde de grup başkan vekillerimiz konuşmak durumundadır.

Netice itibarıyla, terör en büyük insanlık suçudur. Bu saldırıyı lanetliyoruz, her türlü terör eyleminin karşısında olduğumuzu da vurguluyoruz. Birlik ve beraberliğimizi, ülkemizin huzurunu bozmaya çalışanları, demokrasimize kastedenleri lanetliyoruz. Kaynağı, söylemi, amacı, adı ne olursa olsun her türlü terör eyleminin ve terör örgütünün karşısındayız. Hep birlikte, bütün siyasiler olarak da karşısında olmak durumundayız ve mecburiyetindeyiz.

Teröre en büyük desteği, terör eylemleri ve terör örgütleri karşısında çifte standartla hareket edenler vermektedir. Daha önce değişik yerlerde askerimize, polisimize, sivil vatandaşımıza, kamu görevlilerimize karşı eylemler olmuştur; hayatını kaybedenler olmuştur, bugün de böyle olmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; terörün amacı farklı toplum zenginliklerini birbirine düşürmektir. Millet olarak bu saldırıların tümüne karşı olmak durumundayız. Aynı duyarlılıkla ve samimiyetle, aynı insani ve ahlaki duruşla tavrımızı koymalıyız. Terör eylemi, birliğimizi, beraberliğimizi, kardeşliğimizi, geleceğimizi, demokrasimizi hedef almaktadır. Bu saldırılar karşısında göstereceğimiz dayanışma ve kararlılık teröre indireceğimiz en önemli darbe olacaktır. Terörle mücadeleye devam edilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şunu bütün dünya âlem bilsin ki terörle mücadele devam edecektir. Evet, mücadelede asla ve kata yılmak yok, durmak yoktur. Milletimizin her bir bireyinin bütün dağlarımızda, bütün yaylalarımızda, bütün ovalarımızda, bütün şehirlerimizde ve mahallelerimizde barış içinde, huzur içinde, güven içinde yaşayacağı günler gelinceye dek terör örgütüyle mücadele devam edecektir. Kahraman ordumuzun, kahraman Mehmetçik’imizin yanında olmaya devam edeceğiz. Evet, kahraman ordumuz terörün ve PKK musallatının başını ezmeye devam edecektir, bundan kimse rahatsız olmasın arkadaşlar. Milletimizin huzurunu, ülkemizin güven ve istikrar ortamını bozmayı amaçlayan saldırıyı gerçekleştirenleri ve bu saldırıya el altından destek verenleri tarih ve milletimiz affetmeyecektir.

Hendekler niye kazılıyor? Evet, hendekleri kazmanın bir gerekçesi olsa gerek. Eğer o hendekler masum insanlarımızı katletmek için bir vesile kılınıyorsa buna hep beraber karşı durmak durumundayız.

HDP’nin grup önerisinde, gerçekten, bazı ibareleri burada paylaşmak durumundayım. Diyor ki grup önerisinde: “7 Haziran seçimlerinden günümüze kadar 143 sivil vatandaşımız yaşamını kaybetmiştir. AK PARTİ, tek başına iktidarını kaybettiğinden dolayı operasyonlar ve savaşlar başlatmıştır.” Arkadaşlar, çözüm sürecini baltalayanın kim olduğunu herkes biliyor, bunu açıklamaya gerek yoktur diye düşünüyorum. Yine, “HDP’nin yüksek oranda oy aldığı kentler zırhlı araçlar içinde özel harekât timlerinin de aralarında bulunduğu çok sayıda güvenlik görevlisi personel sevkiyatı yapıldıktan sonra ablukaya alınmakta, akabinde sokağa çıkma yasakları boyunca halk perişan edilmektedir.” denilmekte. “Elektrik, su, gıda gibi en temel insan ihtiyaçları bile lüks hâle getirilmiş.” deniliyor bu grup önerisinde. Allah aşkına sormaz mıyız, o elektrik trafolarını, elektrik direklerini, hastaneleri, yolları, barajları, köprüleri bombalayan kimler? Asıl bu, insanlarımızın yaşamını, hayatını tehlikeye sokmuyor mu? Bütün bunlara hep beraber, objektif olarak cevap vermek durumundayız.

Yine, bir yerde bir ibare daha geçiyor: “Esedullah timi adı verilen IŞİD görünümlü bazı unsurların hiçbir hukuki ve insani değere sığmayan eylemleri yüzünden bölge halkı derin bir korku ve endişe içindedir. Bebeklerin, yaşlıların ve kadınların katledildiği bir ülke hâline geldik.” diyor grup önerisinde. Evet, 1984’ten beri bu ülke bebeklerin, kadınların ve yaşlıların katledildiği bir ülke hâline geldi. Kim katlediyorsa katletsin, Allah onları lanetlesin, belalarını versin! (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama burada “Senin terör örgütün bana yakındır…”

LEZGİN BOTAN (Van) – Yani k abul ediyorsun Esedullah’ı, kabul ediyorsunuz.

RAMAZAN CAN (Devamla) – “…benim terör örgütüm şöyledir...”

Bizim orada bir laf vardır değerli milletvekilleri: “Çalma el kapısını, çalarlar kapını.” Eğer…

LEZGİN BOTAN (Van) – Yani kabul ediyorsun…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Kabul ediyorsun, tehdit ediyorsun; aferin sana.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Bütün dünya için konuşuyorum, bütün insanlık için konuşuyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Esedullah timini kabul edip tehdit mi ediyorsun?

RAMAZAN CAN (Devamla) - Bütün dünya ve bütün insanlık için konuşuyorum. Terör… (CHP ve HDP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Lütfen, müdahale etmeyiniz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Yani kabul ediyorsun, değil mi?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Aferin sana, aferin!

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Tahir Elçi’nin katili kim, belli oluyor.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Hedef gösteriyor…

BAŞKAN – Lütfen, İdris Bey…

Sayın milletvekilleri, dinliyorsunuz efendim…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, hedef gösteriyor. “Halkı bilerek öldürsün…” (CHP ve HDP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Kürsü hürriyetine dayanarak konuşuyor efendim. Karışmayınız lütfen, müdahale etmeyiniz.

Teşekkür ederim.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Sayın Başkanım, terör insanlığın baş belasıdır. Terör ne olursa olsun, her yerde başı ezilecektir. Bunun dini, dili, ırkı, mezhebi yoktur.

LEZGİN BOTAN (Van) – Çocukları öldürüyorsunuz, çocukları katlediyorsunuz; katilsiniz, katil!

RAMAZAN CAN (Devamla) – Ama bugün itibarıyla, konjonktürel olarak “Bu terör bana destek veriyor.” diye lanetlememek… Yarın o terörün namluları size de çevrilecektir.

Bütün manada, insanlık olarak ve Türkiye’de bütün toplum kenetlenmek durumundayız. Siyaset üstü bir meselede hep beraber, siyasi partiler olarak millî dayanışma içerisinde olmak durumundayız, bütün terörün karşısında olmak durumundayız. Hepimiz Parlamentoda görev yapıyoruz, hepimiz bu millete hizmet etmek için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. Dolayısıyla, bütün terörü lanetlemek durumundayız. Terör ayrımı yapmak bizlere yakışır mı arkadaşlar? Allah aşkına böyle bir şey olabilir mi?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bir dakika önce yaptın.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Terör ne olursa olsun, bu milletin birliğini, beraberliğini bozmaya kastedenleri lanetliyoruz, kınıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET TÜM (Balıkesir) – O zaman IŞİD’e silah göndermeyecektin.

RAMAZAN CAN (Devamla) – Grup önerisinin aleyhinde olduğumu beyan ediyor, tekrar heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Can.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, söz talebimiz var. Sayın hatip konuşması sırasında HDP’yi çözüm sürecini bitirmekle suçladı. Yani müsaade ederseniz, çözüm sürecinin de içerisinde…

BAŞKAN – Bakayım efendim. İdris Bey bakayım.

Şimdi…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – E “Bakayım.” değil…

BAŞKAN – Bakacağım Beyefendi…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Tamamen…

BAŞKAN – Bakacağım Beyefendi, inceleyeceğim efendim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – AKP’ye öyle yapmıyorsunuz.

BAŞKAN – İnceleyeceğim Beyefendi.

Lütfen, buyurun.

Öneri lehinde Mehmet Bekaroğlu.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce, biraz evvel bu kürsüden konuşan milletvekili arkadaşıma bir cümle etmek istiyorum: “Çalmayın kapısını, çalarlar kapımızı.” Gerçekten esef verici bir açıklama.

Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; devlet ayrı bir şey, terör örgütü ayrı bir şey. Terör örgütü terör örgütüdür, devlet ise devlettir ve hukuk içinde kalmak zorundadır, terörle mücadeleyi de hukuk içinde yapmak zorundadır. Dolayısıyla “Siz böyle yaptınız, biz de böyle yaparız.” lafına gerçekten bu milletten, bu Meclisten özür dilemeniz gerekiyor.

Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; biraz evvel, yine AK PARTİ adına konuşan grup başkan vekili “Soruşturmalara, araştırmalara gerek yok, devlet gereğini yapıyor.” diye bir laf etti. Bu da Türkiye Büyük Millet Meclisini inkâr etmek anlamına geliyor.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin en temel görevlerinden bir tanesi millet adına Hükûmeti denetlemektir, idareyi denetlemektir. Burada soruşturma açılması, görüşme açılması denetleme görevimizden biridir. Hiçbir milletvekili bu görevi inkâr edemez. Bu da talihsizliktir. Bundan dolayı da bu Meclisten özür dilenmesi gerekiyor.

Şu anda, bugün katledilen, bir suikasta kurban giden Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi hakkında konuşuyoruz. Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi basın açıklaması yaparken uğradığı saldırı sonucu ölmüştür. Gerçekten derin bir üzüntü ve endişe içindeyiz. Şu anda, olayın nasıl olduğunu, bu saldırıyı kimlerin gerçekleştirdiğini bütünüyle, ayrıntılarıyla bilmek mümkün değil. Ancak, bu cinayetin son zamanlarda ülkemizin içine çekildiği karanlığın bir sonucu olduğu açık. Bu cinayetten, bu karanlığı hazırlayanların, hazırlayan herkesin sorumlu olduğunu kabul etmek zorundayız. Değerli milletvekilleri, her şeye rağmen soğukkanlılığımızı korumak durumundayız, duyarlı olmalıyız ama sağduyumuzu kaybetmemeliyiz, aksi takdirde karanlığı büyütmek isteyenlerin tuzağına düşmüş oluruz. Bugün Barolar Birliği Başkanı konuyla ilgili açıklama yaparken “Bu kurşun bütün Türkiye’ye sıkılmıştır.” dedi, aynı kanaatteyim.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu karanlık nedir, bu karanlığı kim hazırlıyor; esasen bu soruya cevap bulmak durumundayız. Son olarak 7 Haziran sonrası ülke tekrar çatışma ortamına girdi. Kimseyi suçlamıyorum ama 7 Haziran öncesi çatışmalar yoktu da 7 Haziran sonrası niçin tekrar çatışmalar başladı, bu sorunun cevabını herkes merak ediyor. Buna öncelikle Hükûmetin, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun cevap vermesi gerekiyor değerli arkadaşlar. Bu karanlık ortamın hazırlanmasının arkasında yıllardan beri siyasetin bölgede yaşananlara, oradaki akan kana uzak durması, duyarsız durması, gerekenleri yapmaması durmuyor mu? Yine bu karanlığın arkasında, değerli arkadaşlarım, ülkemizde yapılan ve son yıllarda âdeta dibine vurulan kimlik siyasetlerinin, gerginliğin, kutuplaşmanın olmadığını kim söyleyebilir değerli dostlarım? Bu gidiş, bu karanlık, bilin ki hepimizi yutacak karanlıktır.

Otuz küsur seneyi aşan bir çatışmadan söz ediyoruz ve bugünlerde bu çatışmaların son kurbanını, Tahir Elçi’yi toprağa vereceğiz değerli arkadaşlarım. Benim kuşağım -Sayın Meclis Başkanı dâhil- herkes bu acıları ciddi bir şekilde geçmişte yaşamıştır. Kaç cenaze kaldırdık değerli dostlarım; kaç insanı, kaç genci toprağa gömdük? Hatırlayın siyasi cinayetleri, 12 Eylül öncesindeki gençleri hatırlayın. Hani derin devlet vardı, hani bir tabancayla akşam sağcı vurulurdu, sabah solcu vurulurdu değerli arkadaşlar. O dönemin siyasetçileri görevini yapamadılar. O dönemin siyasetçileri görevini yapmadıklarından dolayı bu ülke 12 Eylülü yaşadı değerli arkadaşlarım, değerli dostlarım. Şimdi, siz buradasınız. Yeni bir kuşak siyaset yapıyor ve benzer oyunlar tekrar tekrar oynanıyor.

Tahir Elçi kimdir? Tahir Elçi -medyada, rahmetli Hrant Dink gibi infaz edildiğine bakmayın- örgüt üyesi falan değildir, Tahir Elçi PKK’lı falan değildir. Ben kendisini yirmi yıl önce Mardin’de bir insan hakları toplantısında Hrant Dink’le beraber tanıdım; insan hakları savunucusuydu, hayatı insan hakları mücadelesiyle geçmiş bir insandı, herkes için insan haklarını savunurdu. Mazlumun kimliğine bakmazdı Tahir Elçi; asla, hiçbir dönem bakmamıştır, ömrü insan hakları mücadelesiyle geçmiştir. Bakın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bir kararı var, Tahir Elçi kararı. Nedir bu karar, özünü biliyor musunuz? Türkiye’de avukatlara sistemli bir şekilde işkence yapıldığını tescil eden karardır Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararı, avukatı da Diyarbakır Milletvekilimiz Sayın Sezgin Tanrıkulu’ydu.

Değerli milletvekilleri, gerçekten bu yaşananlar hepimizi yutacak potansiyeldedir. Geç kalmadık, bir şans daha var. Elbette, bu gerginliklerden birtakım medet umanlar olabilir. Bu gerginlikler, bu olaylar sonrasından iktidarlar devşirenler de olabilir ama kim kalmış bu dünyada, Sultan Süleyman kaldı mı, şöyle geçmişe bir bakın -yakın tarihe, uzak tarihe- kim kaldı? Hangi saraylar yerlerinde duruyor? En önemlisi, her şeyden önemlisi insan değil mi değerli arkadaşlarım? Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri olarak bizlerin en temel görevi insanın onurunu korumak değil mi değerli arkadaşlar?

Geçen gün, bir Sayın Bakan -eski arkadaşım benim- Sayın Numan Kurtulmuş bir laf etti, gerçekten utandım değerli arkadaşlarım, dedi ki: “Biz Kürtlerin haklarını, özgürlüklerini, onurlarını koruruz ama bir şartla: Terör örgütü silahlarını gömsün.”

Değerli arkadaşlarım, değerli dostlarım, “Kürtler” dediğimiz Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşlarıdır, hepiniz gibi Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşlarıdır. Bir vatandaşın onurunu korumak, hakkını, hukukunu korumak hiçbir şarta bağlanamaz, bunu öğrenmek durumundayız değerli milletvekilleri. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

Bütün bu problemlerin altında yatan sebebi aslında biliyoruz, sorunu biliyoruz. Bugün Tahir Elçi, yarın bir başkasını kurban verebiliriz dün başkalarını kurban verdiğimiz gibi. Bunu durduracak olan, bu akan kanı durduracak olan, bu cinayetleri bitirecek olan Türkiye Büyük Millet Meclisidir, bizleriz değerli arkadaşlar. Bu dönem bunu yapabiliriz değerli arkadaşlarım. Bu Meclis, İstiklal Savaşı yönetmiş bir meclistir, niçin iç barışı tesis edecek bir meclis olmasın?

Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri, bu konu üzerinde hamaset yapmanın hiç kimseye bir faydası yoktur. Buralara çıkıp “Sonuna kadar mücadele edeceğiz, dağda bir terörist kalana kadar…” Bunlar geçti arkadaşlar. Bunlar, geçmişte, defalarca bu kürsüden, başka kürsülerden söylendi, biliyoruz. Elbette terörle mücadele edilecektir, elbette bir ülkenin topraklarında yasalardan yetki alan güvenlik güçlerinin dışında hiç kimse silahla gezemez, dolaşamaz ama bu olayın sadece terörden, terörle mücadeleden ibaret olmadığını sizin bilmeniz gerekiyor. Bugünün Cumhurbaşkanı, dönemin Başbakanı 2005’te bunu Diyarbakır meydanlarında söylemişti değerli arkadaşlarım. Şimdi, bunu niye unutuyoruz? Kürt meselesi diye bir meselemiz var. Bu, kimlikten kaynaklanan, kimliklerin inkârından kaynaklanan bir meseledir değerli arkadaşlarım. Bunu çözmeden hiçbir yere gidemeyiz, bunu çözmeden çok kurbanlar veririz.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin önünde bu konudan daha önemli bir gündem olamaz. Bugün bir insan hakları mücadelecisi, bir hukuk mücadelecisi, bir hukukçu, bir avukat bütün dünyanın gözü önünde Diyarbakır’da basın açıklaması yaparken katledilmiştir değerli arkadaşlar. Elbette polis memurları da ölmüştür, hem Tahir Elçi’ye hem polis memurlarına elbette rahmet diliyoruz, ailelerine başsağlığı diliyoruz, sabır diliyoruz ama bu olay büyük bir olaydır, Hükûmet programının görüşülmesinden de daha büyük bir olaydır; bunu gündeme almak durumundayız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Öneri aleyhinde, Sayın Aytuğ Atıcı.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, kimden gelirse gelsin, kime uygulanırsa uygulansın şiddetin tümünü kınayan milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, öncelikle, Diyarbakır’da alçakça katledilen Baro Başkanı Tahir Elçi ve polis memuruna Allah’tan rahmet diliyorum. Bu olay basit bir olay değildir arkadaşlar, bu olay sadece Tahir Elçi’ye yöneltilmiş bir olay, bir suikast değildir; orada sadece Tahir Elçi değil, ülkemiz, hepimiz, barışımız hedef alınmıştır. Bu nedenle çok endişeliyim, bu nedenle çok üzüntülüyüm. Eğer biz bunları araştırmayacaksak, biz bunları konuşmayacaksak burada Hükûmet olmanın da bir anlamı yoktur.

Ayrıca, teröristlere silah gönderenlerin değil de, bu olayları yazan gazetecilerin, Can Dündar’ın, Erdem Gül’ün bir kumpas nedeniyle âdeta bir tezgâh kurularak tıpkı geçmişte olduğu gibi bir kumpasla, bir tezgâhla içeri alınmasından dolayı çok endişeliyim, çok üzgünüm. Biz bunları konuşmayacaksak, bunlar için araştırma komisyonları kurmayacaksak biz ne için varız?

Değerli milletvekilleri, HDP Grubunun vermiş olduğu grup önerisiyle Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde on üç gün süreyle ilan edilen sokağa çıkma yasağı süresince uygulanan şiddetin araştırılması isteniyor. Bu isteğe karşı çıkmak mümkün değildir. Usulen aleyhte söz almış bulunmama rağmen, aklım, vicdanım, insanlık anlayışım böyle bir komisyonun kurulması ve olayların araştırılması gerektiğini bana emrediyor. Size niye emretmiyor acaba, bunu bir sorgulamanız gerekmez mi? Buraya çıkıp grubunuz adına, AKP Grubu adına konuşan milletvekili diyor ki: “Zamanımız yok.” Biz bunları çok duyduk geçen dönemlerde sizden. Burada bunun konuşulması zaman gerektirmiyor. Lütfen doğru şeyleri söyleyelim. Burada biz komisyon kurulmasına karar verdikten sonra komisyon kendi işine bakar, Genel Kurul kendi işine bakar. Burada yalan söylemek doğru bir şey değildir ve bir milletvekiline de asla, kesinlikle yakışmaz. Hepimiz çıkacağız, doğruları söyleyeceğiz. Eğer diyorsanız ki “Biz böyle bir komisyon kurulmasına karşıyız.” çıkıp yiğitçe, delikanlıca bunu burada söyleyeceksiniz, “Zamanımız yok.” deyip bunun arkasına sığınmayacaksınız. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, bir ülkede niye sokağa çıkma yasağı ilan edilir, hiç düşündünüz mü? Bunu özellikle AKP milletvekillerinin düşünmesini istiyorum, niye sokağa çıkma yasağı ilan ettiniz? (AK PARTİ sıralarından “terör” sesleri) Bir tek nedeni olabilir: “Ben âcizim, ben buralarda güvenliği sağlayamıyorum, kimse sokağa çıkmasın.” Böyle bir anlayışı nasıl kendinize yedirirsiniz, neden sokağa çıkma yasağını savunursunuz? Hani siz muktedirdiniz, hani siz tek başına iktidardınız?

REŞAT PETEK (Burdur) – Hendek kapatmak için, hendek.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Hani siz buralarda terörü bitirecektiniz, hani siz hendek kazanları engelleyecektiniz? Siz terörle uğraşacağınıza masum vatandaşların sokağa çıkmasını engelliyorsunuz. Çocukları evde ölüyor, çocuklarını gömmek için buzdolabında saklamak zorunda bırakıyorsunuz; bu mu iktidarınız sizin?

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Ne taraftasın? Hangi taraftasın?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Belçika’ya bak, Belçika’ya! Masumları koruyor burada, masum vatandaşları koruyor. Belçika’ya baksana!

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Siz teröristlerle uğraşacağınıza, dönüp korku imparatorluğu kurarak gariban, zavallı vatandaşı evlerine hapsediyorsunuz.

Biz size terörle mücadele etmeyin demiyoruz…

(AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Ne oldu, sinir uçlarınıza mı dokunuldu arkadaşlar? Ne oldu? (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Beyefendi… Sayın Atıcı…

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Ne yaparsanız yapın, bu kürsüden biz gerçekleri haykırmaya devam edeceğiz.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Tarafınızı belirleyin.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Siz iktidar olabilirsiniz. Biz geçen dönem de sizin bu tutumlarınızı çok gördük…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Evet, evet, geçen dönemde de…

HAMZA DAĞ (İzmir) – Geçen dönem çok duyduk bunları.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – …geçen dönem de sesimizi kısamadınız, bu dönem de kısamayacaksınız. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Konuş, konuş!

BAŞKAN – Sayın Atıcı…

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Hiçbir şekilde zulmün, hiçbir şekilde zalimin yanında yer almadık, almayacağız.

BAŞKAN – Sayın Atıcı, bir dakika efendim.

Zannediyorum zatıaliniz aleyhte söz almıştınız, bu bir. İki, lütfen Genel Kurula hitap ediniz.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Peki efendim.

BAŞKAN – Muhatap olarak şahısları seçmeyin.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Rahat bırakmıyorlar Başkan.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Efendim, ben zaten Genel Kurula hitap ediyorum siz niye üstünüze alındınız, onu da anlamadım.

BAŞKAN – Ben almıyorum, muhatap seçmeyin.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – AKP’li kimliğinizden sıyrılamadınız.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Efendim, ben Genel Kurula hitap ediyorum.

BAŞKAN – Genel Kurula hitap ediniz.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Biz size terörle mücadele etmeyin demiyoruz, elbette ki terör kötüdür ve mücadele edilmelidir ama siz eğer kalkıp da oy hesabıyla, zaman zaman…

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Hangi taraftasın?

AYTUĞ ATICI (Devamla) – …canınız istediği zaman mücadele, canınız istediği zaman müzakere ederseniz işte bu duruma gelmiş oluruz. (CHP sıralarından alkışlar)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Aytuğ Bey, tarafını belirle, tarafını!

AYTUĞ ATICI (Devamla) – AKP adına konuşan milletvekili milletin kürsüsüne çıkıyor, buradan bela okuyor.

Değerli arkadaşlar, iktidar olduğunuzun ve sorumluluklarınızın farkına hiçbir zaman varamadınız. Bu kürsü bela okuma kürsüsü değil, bu kürsü çıkıp sizin iktidarınızı ilan etmeniz gereken kürsüdür. Bu kürsüden bela değil, çözüm üreteceksiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Çözüm ürettiğiniz zaman sizin adınız “hükûmet” olur, aksi takdirde sizin adınız “zavallı” olur.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Tarafını belirle, tarafını! Hangi taraftasın?

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Sizin göreviniz mutlaka, derhâl, acilen barışı sağlamaktır. Eğer siz yurtta barışı sağlayamaz iseniz dünyada barışı sağlamak gibi bir iddianız, bir idealiniz olamaz. Böyle bir idealiniz olsa da böyle bir beceriniz de yoktur, böyle bir yüreğiniz de yoktur. (CHP sıralarından alkışlar)

Sizler barışı sağlamak yerine eğer gazetecileri hapse atarsanız, eğer Suruç’ta, Ankara’da yapılan katliamların dosyalarını gizlerseniz daha çok kan akar. Ne zaman ki bunun ayırdına varırsınız işte o zaman bu ülkeye barış gelir.

Bakın, işte saygın bir gazete, işte saygın bir gazete. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Vay vay vay!

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Sizin teröristlere gönderdiğiniz silahları tek tek resmeden…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Montaj, montaj…

AYTUĞ ATICI (Devamla) – …bütün dünyaya açıklayan bu gazetecileri siz utanmadan içeri attınız. Sizin bu gazetecilere teşekkür etmeniz gerekir.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Bayır Bucak Türkmenlerine “terörist” diyemezsiniz!

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Neden atıldı neden? Casusluktan atıldı. Yeterli oluyor mu, casusluktan atıldı.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Eğer durup durup “Kandırılmışız.” diyecekseniz, eğer durup durup “Vallahi de billahi de kandırıldık.” diyecek iseniz…

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Yazıklar olsun size!

AYTUĞ ATICI (Devamla) – …sizi kandıranlardan hesabı sormanız gerekecek. Eğer sizi kandırmışlarsa hesap soracaksınız, hesap! (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Bayır Bucak Türkmenleri terörist değildir.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Bakın, utanmadan “İnsani yardım gönderiyorum.” diye yüzeyine ilaç koyup altına silahları gizlediğiniz sandıkları çıkardı bunlar.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Bayır Bucak Türkmenleri terörist değildir.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Siz bunları yaptığınız zaman, bu yiğit gazeteciler bunları ortaya çıkardığı zaman önce “Hayır.” dediniz, sonra çıkıp dediniz ki: “Vallahi de billahi de bu silahlar Türkmenlere gidiyordu.” Suçunuzu kabul ettiniz.

ALİM TUNÇ (Uşak) – Siz Türkmenlere düşman mısınız?

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Ama şimdi Başbakan Yardımcınız diyor ki: “Vallahi de billahi de bunlar Türkmenlere gitmedi.” Ayıklayın pirincin taşını! (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Millet kimin ne olduğunu biliyor.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Sizin yaptığınız insanlığa sığan bir uygulama değildir. Bu uygulamaları savunmak da bir milletvekiline yakışmaz, asla hiçbir gruba yakışmaz.

Bakın, aynı gazetenin bir başka nüshası: “Kirli operasyon” diyor. Resimleriyle, belgeleriyle çekmişler. Diyorlar ki işte: “IŞİD’in bayrağının dalgalandığı yere silah transferini ispatlayan belgeler.”

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Montaj, montaj!

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Şimdi, siz bu yiğit gazetecileri içeriye attığınız zaman bunların biteceğini mi zannettiniz? Bir giderler, bin gelirler bu yiğitler! (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Sizler bizleri öldürerek bitireceğinizi mi zannettiniz; Ankara’da bizleri öldürerek, Diyarbakır’da baro başkanının öldürülmesiyle, Suruç’ta gençlerin öldürülmesiyle bizleri bitireceğinizi mi zannettiniz? Sizler bizleri bitiremeyeceksiniz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Millet kimin ne olduğunu biliyor. Sizi sandığa gömdü be!

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Sizler bizlerin bir ölüp bin geleceğini, bir ölüp 10 bin geleceğini, milyonlar geleceğini ve sizden hesap soracağını öğrendiğinizde şaşkınlıktan küçük dilinizi yutacaksınız. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Millet sizden hesap soruyor zaten.

BAŞKAN – Sayın Atıcı, önerinin aleyhindeki konuşmanızı dinledik. Teşekkür ediyorum, ne kadar aleyhindeyse…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkanım, usulen aleyhte çıktı ama lehte konuştu.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Beyefendi.

MUSA ÇAM (İzmir) – Ona siz karar veremezsiniz!

BAŞKAN – Veririm ben.

MUSA ÇAM (İzmir) – Veremezsiniz!

BAŞKAN – Kim demiş? Aleyhinde söz istiyor.

MUSA ÇAM (İzmir) – Veremezsiniz!

BAŞKAN – Beyefendi, yapmayın. Hakkın suistimali asla mazhariyet bulamaz.

MUSA ÇAM (İzmir) – Yorum yapmayın. Karışamazsınız siz.

BAŞKAN – Veririm efendim, ben biliyorum ve veririm.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Hayır, hayır, usulen aleyhte ama konuşma lehte. İç Tüzük garabetinden kaynaklanıyor.

BAŞKAN – Buyurun Beyefendi.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Zabıtlara ve tutanaklara geçmesi için söylüyorum: Beladan kastımız teröre bela okumaktır.

İkincisi ise “Çalma el kapısını, çalarlar kapını.” ise özellikle teröre el altından destek verenlerin…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Öldürecek misin?

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – …bir gün terör mağduru olabileceklerini söylemek için söylenmiş bir sözdü.

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Siz veriyorsunuz destek el altından, siz!

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Onun tutanaklara geçmesi için arz ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Özgür Bey, buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, biraz önce konuşmacımız 2 lehte, 2 aleyhte sözden aleyhte söz talebinin talep edilmediğini görmesi üzerine, grubumuzun onayıyla, Divana başvurarak kullanılmayan konuşma hakkını talep etmiş ve almıştır. Bu, bütün dünya parlamentolarında “usulen aleyhte, içerik olarak lehte” olarak ifade edilen ve bir meselenin müzakeresinin kifayetinin ve ne kadar çok müzakere edilmesinin o meselenin kendisine o kadar çok katkı yapacağı temel kabulü üzerine tüm dünya parlamentolarında yapılan bir uygulamadır. Parlamentomuzda kurulduğu günden bugüne kadar benzer uygulamalar olmuştur. Bundan sonra da Cumhuriyet Halk Partisi Grubu, bir parti grubunun konuşma ihtiyacı duymadığı durumda, o konuda yeterli müzakere edilmesine katkı ve kendi görüşlerini ifade açısından, bu hakkı kullanacaktır.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Grupların anlaşması üzerine oluyor o Özgür Bey.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Eleştirilmesini asla kabul etmeyiz. Eleştirilmesi, eleştiri konusudur. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Grup Başkan Vekili, hakkın suistimalini hiçbir hukuk kabul etmez. Bu, hiçbir parlamentoda yoktur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Rica ediyorum, yapmayın böyle. Siz bir grubu temsil ediyorsunuz, ben size her zaman söz veriyorum ama herkes…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, böyle bir şey olabilir mi?

BAŞKAN – Sizin kanaatiniz öyle olabilir, kanaatinizi dinledim efendim, zabıtlara da geçti.

Ben rica edeyim, bundan sonra söz alanlar, lütfen, hangi hususta söz alıyorlarsa ondan bahsetsinler. Ben, onun için…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, böyle bir şeyi asla kabul edemeyiz. (AK PARTİ sıralarından “Artık yeter.” sesleri)

BAŞKAN – Açıklamanızı aldım Beyefendi.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Asla kabul edemeyiz!

BAŞKAN – İkili görüşmeyelim, siz beyanınızda bulundunuz, ben de cevabını verdim; lütfen buyurun.

İdris Bey, sataşmadan dolayı size ve Sayın Veli Ağbaba’ya söz vereceğim, 3’er dakika konuşacaksınız.

Buyurun.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Grubumuz adına Mithat Sancar sataşmaya cevap verecek.

BAŞKAN – Tamam, buyursun.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Mardin Milletvekili Mithat Sancar'ın, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can’ın HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MİTHAT SANCAR (Mardin) – Evet, çözüm sürecini kim bitirdi? Bunu birkaç ay önce burada bir konuşmada yine dile getirmiştik, sorulara cevap gelmedi.

Bir: Dolmabahçe mutabakatının içeriği neydi? O gün orada oturan sayın bakanlar bugüne kadar bir tek doyurucu açıklama yapmadılar. Sonrasında ne gelecekti? Biz söyledik ne geleceğini: İmralı’ya gidilecekti, İmralı’dan Kandil’e silah bırakma kongresi çağrısı yapılacaktı. Bunun yapılabilmesinin şartı, mutabakatta, izleme heyetiyle oraya gidilmesiydi. Biz bunları açıkça söylüyoruz, Hükûmetten bir yalanlama gelmiyor. İzleme kurulu oluşturulup İmralı’ya gidilebilseydi Öcalan’dan bu açıklama gelecekti; bu kadar net söylüyoruz. Peki, izleme kurulunda anlaşıldı, anlaşma sağlandı. Bunu o zaman Hükûmet sözcüleri “Değerli, çok önemli, tarihî bir toplantı.” diye açıkladılar. Aynı akşam Sayın Cumhurbaşkanı da “Bu önemli bir gelişmedir.” dedi. Ne oldu da izleme kuruluna karşı çıkıldı? Sayın Cumhurbaşkanı “İzleme heyeti yanlıştır, kabul etmiyorum. Dolmabahçe mutabakatı falan yoktur, tanımıyorum. Müzakere falan yoktur.” dedi. O gün devrildi bu masa; bu masa, çözüm süreci o gün devrildi. Defalarca bunu söyledik ve defalarca cevap istedik. Doyurucu tek cevap yok.

Aynı şekilde, hendekler meselesi. İzin verin, bu araştırma önergesini kabul edin, hepsini birlikte araştıralım. Defalarca çağırdık, gelin diyelim.(AK PARTİ sıralarından gürültüler) Size bir örnek daha, sorun…

ALİM TUNÇ (Uşak) – Önce kına, ondan sonra…

MİTHAT SANCAR (Devamla) - O gün bu süreçte yer alan bakanlarınıza sorun: Hendekler meselesi müzakere masasına geldi. Bu mesele aralık ayında, 2014’ün Aralık ayında gündeme geldi ve bunların kapatılması için İmralı talimat verdi, anlaşma sonucu… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bunlar tarihe geçti. Şimdi, bunların şartı neydi? Nasıl bir anlaşma…

ALİM TUNÇ (Uşak) - Ne zaman kapandı?

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Kapandı, o gün kapandı. Neden açıldığını masayı devirenlere, savaşı başlatanlara, savaş konsepti uygulayanlara soracaksınız. Sorun, o gün hendeklerin kapatılması karşılığında Hükûmet ne taahhüt etti ve niye bu taahhütleri yerine getirmedi, savaşa döndü? Bu savaşı başlatan asla HDP değildir. Savaşa karşı sonuna kadar mücadele eden, barışı sonuna kadar savunan bizleriz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MİTHAT SANCAR (Devamla) – İşte, gördünüz, barışı sonuna kadar savunan sevgili Tahir Elçi’yi katlettiler, bu savaş politikalarıyla katlettiler.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sancar.

MİTHAT SANCAR (Devamla) - Tek yol vardır: Masa, müzakere, barış.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MİTHAT SANCAR (Devamla) – Saygılarımla. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Veli Ağbaba, buyurun efendim.

Süreniz üç dakika.

Yalnız sataşmaya ait olsun lütfen, istirham edeyim, mevzu dışına çıkmayın.

4.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba'nın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan “Sataşmayın.” diyor ama arkadaşlar, ben sataşacağım. Kime sataşacağım? Sayın Tuğrul Türkeş’e sataşacağım.

BAŞKAN – Ama olmuyor Veli Bey.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Şimdi huzurlarınızda Sayın Tuğrul Türkeş’e soruyorum.

BAŞKAN – Veli Bey, Genel Kurula hitap edeceksiniz, şahsa değil.

VELİ AĞBABA (Devamla) – Sayın Tuğrul Türkeş, siz dediniz ki: ”Vallahi billahi bu silahlar Türkmenlere gitmiyor.” (CHP sıralarından alkışlar)

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Genel Kurula konuşun.

VELİ AĞBABA (Devamla) - Şimdi size sataşıyorum, diyorum ki: Gelin, burada yemin edin; bu silahlar Türkmenlere mi gidiyordu yoksa AKP’nin politikaları sonucunda Suriye bataklığında yaratılmış, bu topraklarda gelmiş geçmiş en barbar, katil örgüt IŞİD’e mi gidiyordu? Bunu size soruyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Lütfen, gelin, burada cevaplayın.

Değerli arkadaşlar, IŞİD’in bir terör örgütü olduğunu dört yıldan beri söylüyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi sizin uygulamış olduğunuz Suriye politikasını dört yıldan beri eleştiriyor, diyor ki: Bu uyguladığınız politikaların, bölgede kafa kesen, kimini Kürt olduğu için, kimini Alevi olduğu için, kimini Ezidi olduğu için ortadan ikiye bölen katil örgütün yaratılmasında sizin uygulamış olduğunuz o politikaların payı vardır.

Bakın, siz, Amerika’nın, Sayın Obama’nın karşısına çıkıncaya kadar IŞİD’e “terör örgütü” diyemediniz. (CHP sıralarından alkışlar) Ne zaman dediniz? Amerika’dan talimat alınca “terör örgütü” demeye başladınız.

Değerli arkadaşlar, bakın “Suriye’ye 2 bin tır silah gönderdik.” diyen ben değilim sizin müsteşarınız. “IŞİD dışlanan öfkeli grupların hareketidir.” diyen Davutoğlu’dur, 7 Ağustos 2014. “Herkesin saygı duyduğu IŞİD’i üzmek kimsenin hakkı değildir.” diyen sizin belediye meclis üyeniz. “IŞİD militanlarını tedavi etmek insanlık görevidir.” diyen sizin Sağlık Bakanınız. “Sizin dilinizden ancak IŞİD anlar.” diyen... “IŞİD öldürüyor ama işkence yapmıyor.” diyen sizin Bakanınız Sayın İşler.

Değerli arkadaşlar, bakın, evvelsi gün Türkiye'nin yetiştirmiş olduğu en kıymetli gazetecilerden Can Dündar ve Erdem Gül cezaevine atıldı. Cezaevine atılmasını... Aslında sizin söylediğiniz o yalanları ortaya çıkardı, IŞİD’e giden silahların gerçek olduğunu ortaya çıkardı; bir casusluk faaliyeti değildir, bunlar IŞID’e giden silahlardır.

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Sizin düşünceleriniz.

VELİ AĞBABA (Devamla) - Size son olarak şunu söylemek istiyorum. Bakın, yarın utanmayasınız diye söylüyorum. “Bunlar gazeteci değil.” dediniz ya, dün Tuncay Özkan’a “darbeci” dediniz, Balbay’a “darbeci” dediniz, Soner Yalçın’ı cezaevine attınız, Ahmet Şık’ı cezaevine attınız; şimdi utanıyorsunuz.

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Burası Meclis, karıştırmayın.

VELİ AĞBABA (Devamla) - Utanmamanız için size söylüyorum, bunlar haksızca, hukuksuzca katledilmiştir.

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – Yarın siz de utanmayın.

VELİ AĞBABA (Devamla) - Size bir şey daha hatırlatayım, Kenan Evren’i hatırlayın, Kenan Evren’in cenazesinde tabutuna omuz koyacak adam bulunamadı, onu hatırlayın. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ağbaba.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken tarafından, 2-15 Kasım tarihleri arasında Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde ilan edilen sokağa çıkma yasağı süresince devlet güçleri ve militer güçler tarafından Silvan halkına, STK temsilcilerine ve milletvekillerine yönelik uygulanan şiddetin ve sivil katliamlarının araştırılması amacıyla 19/11/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 28 Kasım 2015 Cumartesi günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Levent Gök, İstanbul Milletvekili Engin Altay ve Manisa Milletvekili Özgür Özel tarafından, basın özgürlüğünün tüm boyutlarıyla ele alınmasıyla ilgili 28/11/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme önergesinin, Genel Kurulun 28 Kasım 2015 Cumartesi günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

28/11/2015

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 28/11/2015 Cumartesi günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

Özgür Özel

Manisa

Grup Başkan Vekili

Öneri:

Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Levent Gök, İstanbul Milletvekili Engin Altay ve Manisa Milletvekili Özgür Özel tarafından 28/11/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına basın özgürlüğünün tüm boyutlarıyla ele alınmasıyla ilgili verilmiş olan genel görüşme önergesinin (2 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 28/11/2015 Cumartesi günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım...

BAŞKAN – Efendim, öneri hakkında lehte ve aleyhte ikişer üyeye söz vereceğim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım... Sayın Başkanım... Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Talepte bulunanların isimlerini okuyorum: Bülent Tezcan, Garo Paylan, Mehmet Günal, Bülent Turan.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Buyurun Beyefendi.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

5.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, CHP Grubu tarafından basın özgürlüğünün tüm boyutlarıyla ele alınması amacıyla verilen genel görüşme önergesinin TBMM Başkanlığı tarafından Anayasa'nın 138'inci maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle iade edilmesinin uygun olmadığına ve grup önerisi olarak Genel Kurula getirdiklerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, esasen bir usul tartışmasına konu olan bir durum ama biraz önce, ilk usul tartışmasında daha fazla zaman almaması için bunu sadece ifade edeceğimi söylemiştim. Bunu ifade edeceğim ve yeni bir usul tartışması açmayacağım çünkü beş dakika süre verdiniz. O yüzden de oradaki sözüme sadık kalacağım.

BAŞKAN – Peki efendim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Efendim, biz bugün bir genel görüşmeyi açmayı talep ettik Anayasa’nın 98’inci maddesine ve İç Tüzük’ümüzün 101’inci, 102’nci, 103’üncü maddelerine göre. Bu talep yazımızın içeriğinde son günlerde -biraz önce de kürsüden bahsedilen- iki saygın gazetecinin gerçekleri topluma aktarmak için yaptıkları haberlerden dolayı önce ifadeye çağrılmaları, daha sonra tutuklanma talebiyle sevk edilip cezaevine konulmaları üzerine toplumda oluşan infial durumu ve basın özgürlüğü açısından kaygı verici gelişmeler vardı. Bunu ifade ettiğimiz genel görüşme talebimiz, bugün Genel Kurulun çalışmalarına başlamasına sayılı dakikalar kala, otuz dört, otuz beş dakika kala sizin imzanızla grubumuza tebliğ edildi, ki bunu Anayasa’nın 138’inci maddesine aykırı görüyorsunuz. Anayasa’nın 138’inci maddesi mahkeme konusu olan bir durumun bu Mecliste konuşulamayacağını söylüyor. Ben bir usul tartışması açılsa kanıtlarıyla ortaya koyacağım ve yarın size arz edebileceğim gibi… Hem şahsınız hem şahsınızın içinden geldiği siyasi geleneğin geçmişteki partilerinin benzer durumlarda açmış oldukları onlarca araştırma önergesi, araştırma komisyonu kurulması talebi ya da Meclisin bu konuda genel görüşme yapması, hatta daha sonra bunların uygulamaya geçip raporlarının yazılmasında da olumlu yönde, müspet yönde görüşler bildirmişsiniz, o yönde oylar kullanmışsınız.

Şimdi, şunu çok kısaca hatırlatmak gerekirse, 19’uncu Dönemde Sayın Yıldırım Akbulut, Bayındırlık Bakanı hakkında Meclis soruşturması önergesinin işleme alınmamasını -hakkında dava yürüdüğü için- 20’nci Dönemde Metin Göktepe cinayetini araştırmak üzere Meclisin kurduğu komisyonun 138’inci madde uyarınca görüşmelerinin durdurulmasına yönelik talebi, yine 22’nci Dönemde Mercedes firmasının devam etmekte olan bir davayı gerekçe göstererek araştırma önergesine itirazı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanları tarafından incelenmiş ve bunların 138’inci madde kapsamında değerlendirilemeyeceği söylenerek Göktepe komisyonu, Mercedes’le ilgili kurulan komisyon ve Bayındırlık Bakanı hakkındaki soruşturma komisyonunun görevinin devamına karar verilmiştir. Bugün yaptığınız uygulamanın, biraz önce de ifade ettiğim gibi, Meclisin geçmişten gelen yerleşik uygulamalarının burada bir paradigma değişikliği, bir kırılma yaratarak gelecek döneme kötü örnek teşkil edecek şekilde birtakım yorumlamalar olduğunu üzüntüyle takip ediyoruz. Konu doğrudan bir usul tartışmasına konudur ancak burada tutanaklara geçirdiğim ve bundan sonra da benzer konularda yapacağımız talepleri asla engellemeyeceğini ve hakkımızı arayacağımızı, aksi durumların İç Tüzük, Anayasa ve Anayasa Mahkemesinin yetkileri bağlamında tarafımızdan idari ve adli haklarımızı saklı tuttuğumuzu bildirir, konu hakkında eleştiriye konu ifadelerin bulunmadığı ve özünde aynı konuya temas etmek üzere vermiş olduğumuz genel görüşme talebinin görüşmelerine devam etme noktasında takdirlerinize arz ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Efendim, beyanlarınız zapta geçti dediğiniz gibi.

Ben şimdi, dört üyenin onar dakikalık konuşma hakları var, o konuşmalara geçeceğim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun İdris Bey.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Oraya geçmeden önce Sayın Başkan, demin kürsüden AKP Grubu adına konuşan Sayın Ramazan Can, bizim önergemizdeki bazı ibarelere cevaben hem açık olarak grubumuzu tehdit etmiş hem de önergemizde de geçen Silvan, Nusaybin, Cizre başta olmak üzere, aralarında 7 yaşındaki çocuktan 70 yaşındaki kadına kadar meydana gelen sivil katliamları âdeta itiraf etmiştir. Burada, önergemizde geçen, “‘esedullah timi’ adı verilen IŞİD görünümlü bazı unsurların hiçbir hukuki ve insani değerlere sığmayan eylemleri yüzünden bölge halkının derin bir korku ve endişe içinde olduğu” ibaremizle ilgili, kendisi, “Bebeklerin, yaşlıların ve kadınların katledildiği bir ülke hâline geldik.” cümlesine cevaben şunları demiş: “Evet, 1984’ten beri bebeklerin, kadınların ve yaşlıların katledildiği bir ülke hâline geldik, kim katlediyorsa katletsin, Allah onları lanetlesin, belalarını versin.” ve sonrasında da “Bizim orada bir laf vardır değerli milletvekilleri, ‘Çalma el kapısını, çalarlar kapını.’” Yani Cizre’deki, Nusaybin’deki, Silvan’daki, Silopi’deki sivil katliamları AKP’nin bir misilleme olarak ele aldığını…

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Ne alakası var Başkanım ya! Ne alakası var! Ne alaka!

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – …ve bu nedenle de esedullah timini görev başına getirdiğini ifade ediyor; birinci husus bu. Bu, tarihî bir itiraftır, bu tutanağın özellikle bu kısmını sizin de Başkanlık Divanı olarak okumanızı ve bu cümleyi mutlaka tutanaklardan çıkarmanızı rica ediyoruz. Çünkü devlet, halkını tehdit etmez; devlet, geçmişte olmuş birtakım olaylar üzerinden sivil insanları katletmez. Eğer bu cümleyi tutanaktan çıkarmazsak maalesef böyle bir zihniyete onay vermiş olacağız.

İkinci husus da: Bu cümleyi kullanırken HDP Grubuna dönerek bu cümleleri sarf etmiştir. “Çalma el kapısını, çalarlar kapını.” demek suretiyle HDP’li milletvekillerini âdeta esedullah timi ile ölüm mangalarıyla tehdit etmiştir. Dolayısıyla, hem bu cümlenin tutanaktan çıkarılmasını hem de bu cümleleri kullanan milletvekilinin Genel Kuruldan ve tüm halklarımızdan özür dilemesini talep ediyoruz.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Bir dakika efendim, müsaade buyurun.

Beyefendi, bahsettiğiniz tutanakları okudum, o yüzden zatıalinize söz hakkı verdim, siz de Sayın Sancar’a devrettiniz. Oylamayı yaptım, öneri hususundaki müzakere tamamlandı. Lütfen… Müzakereye devam ediyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisinin bu istemi üzerinde…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Hayır efendim…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ben o yüzden söz talep etmedim. Burada “HDP çözüm sürecini baltalamıştır.” demek suretiyle…

BAŞKAN – Görüşlerinizi anlattınız İdris Bey.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - …grubumuza sataştığı için söz talep ettik, Mithat Hoca da o yüzden cevap verdi.

BAŞKAN – Aynen anladım efendim, anladım.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Şimdi, burada açık bir itiraf ve grubumuza yönelik açık bir tehdit var.

BAŞKAN – Beyanlar kendilerini bağlamaktadır, kürsü dokunulmazlığı vardır.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – HDP milletvekillerine yönelik bu esedullah timi her gün en ağır saldırıları gerçekleştiriyor, hepimizin üzerine gerçek kurşunlarla, gerçek mermilerle ateş ediyor, eş başkanlarımıza sokak ortasında suikast düzenliyor, bugün olduğu gibi Diyarbakır ortasında baro başkanını öldürüyor. Biz bu tehditlerden korkacak ya da bunlara pabuç bırakacak değiliz ama burada sorun, Meclisin, Meclis Başkanlık Divanının ve Genel Kurulun bu ibareleri kabul edip etmemesi sorunudur. Devletin artık tehdit etme hakkı yoktur. “Otuz yılda şöyle oldu, o yüzden esedullah timini göndeririz, Cizre’de 7 yaşındaki çocuğu katlederiz.” diyemez kimse, ima bile edemez. O nedenle, bunun düzeltilmesi gerekir. Bu konuda Hükûmet üyelerinden biri de açıklama yapabilir.

BAŞKAN – Sayın Grup Başkan Vekili, bunlar sizin görüşlerinizdir. Bu görüşlerinizi demin de serdettiniz, daha önceden de serdettiniz. Ben Başkan olarak gereken incelemeyi yaptım ve beyanlarınıza katılmadığım için görüşmeye devam ediyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, bu AKP’li kimliğinizden sıyrılmadan orada dürüst, adil bir yönetim göstermeyeceksin. Ayıp be! Oraya gittiğinizde her partiye eşit mesafede olmalısınız.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Levent Gök, İstanbul Milletvekili Engin Altay ve Manisa Milletvekili Özgür Özel tarafından, basın özgürlüğünün tüm boyutlarıyla ele alınmasıyla ilgili 28/11/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme önergesinin, Genel Kurulun 28 Kasım 2015 Cumartesi günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisinin önerisi üzerinde Sayın Bülent Tezcan’ı konuşmaya davet ediyorum.

Beyefendi, buyurun lütfen. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle bugün Diyarbakır’da acı bir olay yaşadık. Diyarbakır Baro Başkanı Sayın Tahir Elçi bir saldırı sonucu katledildi ve bir polisimiz de şehit edildi. Öncelikle her ikisine de Allah’tan rahmet diliyorum. Hem yakınlarına hem de bütün milletimize başsağlığı diliyorum.

Değerli arkadaşlar, bakın tam da böyle bir süreçte aslında ne hazin bir tesadüftür ki bundan üç gün önce Cumhuriyet gazetesinin genel yayın yönetmeni ve Ankara temsilcisi tutuklandı ve şu anda Silivri Cezaevinde. Bakın, eğer bu iki olay arasındaki ilişkiyi doğru kuramazsak Türkiye’de çok sayıda benzer faili meçhul cinayetle karşı karşıya kalırız. Biz biliyoruz ki Türkiye bu tip saldırıların ne yazık ki yabancısı değil, ne yazık ki bu saldırıların tamamının ardından hepimiz ağız birliğiyle şunu söylüyoruz ama o söze uygun tutum içerisinde bulunmuyoruz. Hep beraber ne diyoruz: “Bu saldırının arkasındaki gerçek mutlaka ortaya çıkmalıdır.” Doğru, biraz önce Grup Başkan Vekili Sayın Naci Bostancı söyledi “Bu saldırının arka planı ortaya çıkmalıdır.” diye. Eminim Sayın Başbakan da söyleyecek, Sayın Cumhurbaşkanı da söyleyecek. Söyleyecek de bu saldırının arka planı nasıl ortaya çıkacak? Eğer devlet kirli ilişkilerin içerisine şu veya bu şekilde girdiği zaman hukuk bununla özgür biçimde mücadele edemeyecekse devlet adına cinayet işlenebileceği, devlet adına suç işlenebileceği, devlet adına silah transferi yapılabileceği veya devletin belirli kuruluşlarının suç teşkil eden eylemleri yapabileceği konusunda bir kanaat yerleşir ve bununla hesaplaşmaz isek Tahir Elçiler de öldürülmeye devam eder, şehitlerimiz de gelmeye devam eder, gazeteciler de cezaevine girmeye devam eder.

Değerli arkadaşlar, bakın, Can Dündar ve Erdem Gül tutuklandılar, casusluk suçlamasıyla tutuklandılar, cezaevindeler. Bakın, tutuklama sebebi burada: “İşte Erdoğan’ın ‘Yok’ dediği silahlar.” Manşet bu, tutuklama sebebi bu.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – O değil Bülent Bey, o değil.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Bakın, MİT tırlarıyla ilgili Adana’da 19 Ocakta yapılan arama görüntülerini yayınladı diye, haber yaptı diye gazeteci casusluk suçlamasıyla tutuklanıyor. Değerli arkadaşlar, ne olmuş MİT tırlarında, ne olmuş o zamanlarda bir hatırlayın bakalım, hatırlayın, sadece o gazete haberiyle ortaya çıkmadı. Bakın, El Kaide ya da IŞİD yasa dışı terör örgütüne silah taşıma konusunda yürütülen bir soruşturma var. Bu soruşturmayı yapan devletin savcısı, görevdeki savcı. Bu soruşturmanın istihbaratını toplayan jandarma istihbarat, emniyet görevlileri; birbirleriyle ihbarlar üzerinden soruşturma yürütülüyor, resmî kayda girmiş, esas numarası almış dosya üzerinden. Bakın, savcının beyanı, bir ifadesinde -bu resmî kayıt, devletin kaydı- savcı ne demiş: “Kırıkhan İlçe Jandarma Komutanlığı tarafından iletilen yazıda, dorse ve çekici plakası verilen bir araçta terör örgütü El Kaide militanlarına götürülmek üzere silah taşındığının bildirilmesi üzerine soruşturma yapıyorum.” Savcının, görevdeki savcının, Aziz Takçı’nın ifadesi.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) – Nerede o savcı?

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – İşte onun siz vereceksiniz hesabını. Yarın, bugün burada olanların nerede olacağının hesabına da hep beraber bakacağız. Dünün muktedirleri bugün nerede görüyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

Bakın, aynı savcının arama kararından okuyorum değerli arkadaşlar: “İhbara konu araç içerisinde patlayıcı madde ve mühimmat bulunduğu, bu silahların yasa dışı bir terör örgütüne gönderildiği, bu eylemin Türk Ceza Kanunu’nun 315’inci maddesindeki suçu oluşturabileceği yönünde yeterli ve makul şüphe bulunduğundan aranmasına karar veriyorum.” diyor, bu da resmî evrak. Devam ediyorum, aynı soruşturma dosyası içerisinde bakın, şoförlerin ifadesi, tır şoförlerinin ifadesi. Ne demiş tır şoförü; diyor ki: “Bu yükler tırlara 19 Ocak 2014 günü saat 02.30 gibi Ankara Esenboğa Havalimanı’ndan ülkesini bilmediğim yabancı uyruklu bir uçaktan yüklendi. Saat 02.30’dan beri yoldayız, yükümüzü Reyhanlı’ya götürüyoruz. Reyhanlı’da Audi’deki 2 kişiye tırları teslim ediyoruz, bizi otele yerleştiriyorlar, tırlar yurt dışına gidiyor. Daha önce de birkaç defa bu tip yükleri taşıdık devlet işi yapıyorduk -dikkat edin, ‘Devlet işi yapıyorduk.’- Ankara’daki Millî İstihbarat Teşkilatına ait bir yere akşamdan tırlarımızı bırakıyorduk.” diyor, daha devamı var.

Bakın, değerli arkadaşlar, bunlar doğrudur, yanlıştır; bu, başka bir şey ama bunun üzerine, bunun evveliyatına baktığımızda neler yaşanmış? Burada 20’ye yakın gazete kupürü var. 7 Kasım 2013, bir başka tır vakası silah taşınan, mermi taşınan; e, bunlar da çıkmış. Bölgede nereye gidiyor? Yine o bölgeye, Suriye bölgesine gidiyor. Bir başka gazete, 10 Ocak 2014, aynı şekilde mermilerin sevk edildiği birçok gazete var yani 19 Ocaka gelinceye kadar… 1 Ocak, yine Kırıkhan tırlarıyla ilgili problemler basına yansımış ve 19 Ocak, işte, 21 Ocak tarihli Aydınlık gazetesinde fotoğraflar yayımlanmış bu MİT tırlarının, 21 Ocak tarihinde Aydınlık gazetesinde fotoğrafları yayımlanmış. Böyle bir tablo içerisinde savcılar soruşturma yapmış ve bir gazeteci bunları tespit edip yayımlamış. Şimdi, böyle bir noktada siz, herhangi bir şekilde, gazeteciye “Sen bunları görmezden gelme.” deme hakkına sahip misiniz? Nasıl bunu yazmasını yasaklamak gibi bir hakkı iktidar kendisinde görür? Böyle bir anlayış olur mu? Bunu nasıl “casusluk” diye anlatırsınız?

Bakın, her namuslu gazeteci, böyle bir tabloyu haber yapar ve yayınlar, kaçamaz bundan. Her namuslu siyasetçi de bundan kaçamaz, bunun üzerine gider, gitmek zorundadır. (CHP sıralarından alkışlar)

Bakın, değerli arkadaşlar, devlet suç işler mi? İşlemez. Ama Başbakan bile beyaz Toroslardan bahsetti. Bugün Diyarbakır’da bir katliam yaşandı. Devletin içinde birileri suç işliyorsa onları yakalamak hukukun görevidir. Devlet, hukuk devletiyse suç işlemez ama korsan devletse suç işler. Bunların haber yapılmamasını istemek ya da haber yapana “casus” etiketi yapıştırıp hapse atmak Türkiye Cumhuriyeti devletini korsan devlet yapmaktır, korsan devlet statüsüne sokmaktır. (CHP sıralarından alkışlar)

Bakın, devlet suç işlerse, birileri, ne olur… Yakalanırsa, gider hesap verir; yakalanmazsa, o başka bir şey. Gazeteci bunu yakalarsa haber yapar, yazar. Ama siz gazeteciyi tutuklayamazsınız. Eğer bunların yazılmasını istemiyorsa devlet içerisindeki bir kesim, bunun iki tane yolu var; ya bu suçu işlemeyeceksin, yapmayacaksın ya da yakalanmayacaksın. Hem suçu işleyeceksin hem yakalanacaksın hem de yakalayıp haber yapan gazeteciyi hapse atacaksın. Bundan daha büyük bir pişkinlik olmaz. Böyle bir pişkinlik üzerinde de hukuk devleti kurulmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

Bakın değerli arkadaşlar, bu ne zaman haber oldu bunu biliyoruz. Bundan daha önce, bununla ilgili Aydınlık gazetesindeki ilk haberden sonra 21 Temmuz 2014’te Türkiye Büyük Millet Meclisinde ben bunları açıkladım. Bundan sonra, iki gün sonra -22 Temmuz- 11 tane gazete yazdı bunları, yazdı. Bunlar sır değil. Şimdi “devlet sırrı” diye telaşa düştünüz, casusluktan gazetecileri tutukluyorsunuz. Niye biliyor musunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT TEZCAN (Devamla) – Sebebi şu: Çünkü tehdit büyüdü. Bu suçu işleyenlerin bunun suç olduğu ve uluslararası ceza mahkemelerinde hesap verme riski ve tehdidi altında olduğu görüldü. Şimdi bütün bir milleti casusluk tehdidiyle susturmaya çalışıyorsunuz. Susturamayacaksınız, susturamayacaksınız, susturamayacaksınız (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tezcan.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya)– Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

6.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, Aydın Milletvekili Bülent Tezcan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Bu Meclisin çatısı altında devletin içinde kimilerinin karanlık işler çevirdiği, olaylara karıştığı iddiaları ortaya konulabilir; bunların hukuken takip edilmesi talep edilebilir ama topyekûn “Türkiye Cumhuriyeti devleti korsan bir devlet olur.” hükmünün buradan ifade edilmesi ayıptır ayıp. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Çok isabetlidir, çok.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Daha da ayıp olanı şudur…

BAŞKAN – Bülent Bey, böyle bir ifadeniz oldu mu, ben takip edemedim?

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Sayın Başkan, hemen açıklayabilirim.

BAŞKAN – Lütfen buyurun.

Naci Bey, bir dakika efendim. Hassas bir nokta, evet.

Buyurun efendim.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Aynen…

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Sayın milletvekilleri…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Cümlemi bitireyim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Kürsüde hatip var efendim. Talebiniz yerine getirildi Sayın Başkan.

BAŞKAN – Naci Bey, tamamlayınız lütfen.

İsterseniz açalım mikrofonunuzu, oradan konuşun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Efendim, kürsüde hatip var, olmaz efendim.

BAŞKAN – Beyefendi, olur. Rica ederim… Bırakın canım! Aman efendim, yapmayın. Beyefendi, hukuku ben iyi biliyorum, müzakereleri de biliyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Hayır, bittikten sonra verirsiniz efendim, olur mu öyle şey? Kürsüde hatip var efendim. Böyle bir şey olur mu, bu nasıl bir usul ya?

BAŞKAN – Lütfen efendim, bekler, cevap veririm, bir daha git gel yeri değil burası. İstirham ederim Sayın Başkan.

Buyurun Naci Bey.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın Başkanım, hatip konuşmasında devletin içinde suç işleyen kimilerinin varlığına ilişkin iddialardan bahsetmiştir. Beyaz Torosları vesaire bu bağlamda zikretmiştir. MİT tırları meselesini de yine bu bağlamda ifade etmiştir. Bunlar iddia edilebilir. Sayın konuşmacıdan önce de bunları dile getiren başkaları da oldu. Sonuçta devletin organlarından birisi yargıdır, bunları takip eder. Ancak bu iddiaların ötesine geçecek şekilde bu Meclisin çatısı altında “Bunlar bunlar olur ise Türkiye Cumhuriyeti devleti de korsan devlet olur.” diye bir hüküm bildirmek son derece yanlıştır. Bir milletvekili, burada milleti temsil eden, sonuçta devletin temel vasıflarıyla ilgili sorumluluğu bulunan, devletin hükmi şahsiyetine ilişkin ahlaki ödevleri bulunan, bunları kısmi olarak devletin işlediğini iddia ettiği suçların takip edilmesi talebinin ötesinde topyekûn bir devlet suçlamasına çevirmesi kabul edilemez. Talihsiz olanı, böyle bir ifadenin, tabii, CHP Grubu tarafından da alkışlanmasını ben anlayamadım çünkü her zaman “1923’te Türkiye Cumhuriyeti kuruldu, bu devleti de biz kurduk.” iddiasını dile getiren Cumhuriyet Halk Partisinin, burada…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bizim kurduğumuz devlet yolsuzluk yapmıyordu ki.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Affedersiniz…

…böyle bir ifadeyi alkışlamasını uygun bulmadığımı da söylemek istiyorum.

Saygılarımla.

BAŞKAN – İkazınıza teşekkür ediyorum.

Lütfen bir açıklamada bulunur musunuz.

7.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan'ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tam da aynı kaygılarla “Devleti korsan devlet durumuna düşürmeyin.” diye bir uyarıda bulundum. Bakın, dikkat edin, tutanaklar burada. Devlet içerisinde birileri suç işleyebilir. Bununla, devlet, hukuk içerisinde mücadele etmek zorundadır, faili meçhullerden tutun tamamıyla birlikte. Eğer hukuk içerisinde bununla mücadele etmek yerine bunu yazan gazetecileri hapse atmaya kalkarsanız artık orada hukuk devleti değil, korsan devletten bahsedersiniz. “Türkiye Cumhuriyetini korsan devlet durumuna sokmayın.” diye bir uyarıdır bu söylediğim, bir uyarı! (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – O sizin kanaatiniz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Beyana ait açıklama oldu Naci Bey.

Zira yeminimizde de var. Devletimize toz konduramayız. Devletimiz ebet müddettir efendim.

Teşekkür ediyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yahu, Başkan, Musul Konsolosluğu işgal altında IŞİD tarafından…

BAŞKAN – Ben bilgi tamamlaması bakımından hatırlatmak istiyorum, 138’inci maddeyi lütfen birlikte bir daha hatırlayalım: “MADDE 138.– Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.

Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.

Görülmekte olan bir dava hakkında -burada hassasiyet rica ediyorum- Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.”

Bu hassasiyeti hatırlatıyor ve şimdi, konuşmasını yapmak üzere, Sayın Mehmet Günal Bey’i davet ediyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, bunları Sayın Bekir Bozdağ’a söyleyin; dosyanın savcısını aramıştı, o MİT tırlarının IŞİD’e kayıtsız geçmesini söylemişti, onu Adalet Bakanı Sayın Bozdağ’a söylesenize.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Dava konusu.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Levent Gök, İstanbul Milletvekili Engin Altay ve Manisa Milletvekili Özgür Özel tarafından, basın özgürlüğünün tüm boyutlarıyla ele alınmasıyla ilgili 28/11/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme önergesinin, Genel Kurulun 28 Kasım 2015 Cumartesi günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Buyurun Mehmet Bey, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu dönemin ilk konuşmasına başlarken hayırlı bir dönem dilemeyi de düşünmüştüm ama maalesef, daha başlamadan bu kayıkçı kavgası yeniden başladı. İnşallah bir daha olmaz diyorum.

Burada, öncelikle, Diyarbakır’da hayatını kaybeden baro başkanına ve polisimize Allah’tan rahmet diliyorum.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – IŞİD’e silah göndermek ne zaman kayıkçı kavgası oldu? Sizi ilgilendirmiyor mu IŞİD’e silah gönderilmesi? Ne demek “kayıkçı kavgası”? Gazetecilerin tutuklanması sizi ilgilendirmiyor mu?

BAŞKAN – Beyefendi, lütfen, müdahale etmeyiniz.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Hoş geldin, günaydın, daha dur bakalım.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Sen de hoş geldin.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Bir dur bakalım. Hayırdır?

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Bu tarafa geçin isterseniz?

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Hayırdır, seninle ne alakası var? Daha başlamadım konuşmaya, dur.

BAŞKAN – Efendim, ikili konuşmaya meydan vermeyelim.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Kayıkçı kavgası başkaları arasında, dur, sen bir girme, dur bir. Maşallah, çok heyecanlısın Sayın Yarkadaş.

BAŞKAN – Mehmet Bey, Genel Kurula hitap edin efendim.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Burası televizyon ekranı değil, kayıkçı kavgasını sen bilmiyorsun.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Bırak bunları!

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Bugüne gelen AKP ile HDP arasındaki kavga bu, sen niye alınıyorsun üzerine? HDP hamisi mi oldun? PKK hamisi mi oldun? Sen niye alınıyorsun?

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Ayıp, ayıp!

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Kayıkçı kavgasını sen yapıyorsun!

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Kavga AKP ile HDP arasında, kayıkçı kavgası. Bunun müsebbibi oturuyor burada, sen niye üzerine alınıyorsun? CHP’yle bunun ne alakası var?

CEYHUN İRGİL (Bursa) – Biz İzlanda’da mıyız, Uganda’da mıyız?

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Ben şu anda CHP grup önerisinin lehinde söz aldım. Anlamadım, Sayın Yarkadaş daha anlamadı, cümlemi bitirmedim. Bir sakin ol bakalım.

BAŞKAN – Mehmet Bey, bir dakika efendim. Beyefendi… Mehmet Bey, Sayın Günal…

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Sayın Başkan, arkadaşların söz hakkı var. Başkasını uyarıyorsunuz, lütfen uyarın.

BAŞKAN – Bakınız, biliyorsunuz kürsü masuniyeti var, lütfen müdahale etmeyiniz ve ikili konuşmayınız. Teşekkür ediyorum.

Buyurun efendim.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Burada söylediğimiz şudur: Yeni arkadaşlarımız, tabii, geçmişi bilmediği için… Eskiler biliyor, burada gerekli olarak, bugün, gündem başlamadan önce birileri bir söz alıyor, öteki sataşıyor, diğeri geliyor, saat yedide yayın bittiği zaman –siz de arkadaşlarınıza sorarsanız öğrenirsiniz Sayın Yarkadaş- maalesef gündeme geçilmemiş oluyor. “Kayıkçı kavgası”ndan kastettiğimiz budur. Tecrübeli arkadaşlarımız size birazdan anlatırlar ama hemen öyle her şeye atlamayın, bir söyleyeceğimizi bekleyin. Biz ne söyleyeceğimizi de biliyoruz. Bugünün gündemi o değil. Ben sadece başlarken -Sayın Başkan da az önce ifade etti- bunun nezahetine uygun başlamadığını söyledim. Hayırlı bir dönem olsun, Hükûmet programını görüşeceğiz ama maalesef hem şartlar olarak içinde bulunduğumuz ortam, bugün Diyarbakır’da yaşananlar… Ama burada bunun tartışılmasında bile o mehabetin bozulmasını kastediyorum. Böyle bir yasama sürecini yönetemezsiniz, onu anlatmaya çalışıyorum. Böyle olur mu?

Sayın Başkan bize Anayasa 138 okuyor, güzel. Yani iyi de, iyi de yani kimse müdahale edemez de Cumhurbaşkanı hariç mi Sayın Başkan? Ne diyor? “Onların yanına bırakmam.” diyor, “Bunu bana yazdılar.” diyor. Nasıl harekete geçiyor? Yani medyaya müdahale, yargıya müdahaleye… Kim yapıyor? Yani nereden çıktı? Hepimiz için geçerli. “Ben Anayasa’yı tanımam.” diyen İçişleri Bakanını burada hep beraber sorguladık. Geldi savunma yapmadı mı? Yaptı. Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, böyle bir ortamda maalesef kanunlar bizlere işliyor. Cumhurbaşkanına, Başbakana, Başbakan yardımcısına işlemiyor.

Az önce geldi arkadaşlarımız, CHP’nin grup önerisi şu konuda dediler, ben de söz almak üzere hazırlandım. Biraz sonra baktım, Danışma Kurulunda önerinin metni değişmiş. Evet, Sayın Tezcan içeriğine değindi ama… Neden? Mahkeme devam ediyormuş. Ya, bu mahkeme size işlemiyor mu? Hepiniz konuşuyorsunuz, bütün yandaş medya yazıyor. Herkes tartışıyor, televizyonda bütün yazarlarınız, milletvekilleriniz konuşuyor, oraya çalışmıyor, Allah’ın işi yani! Ben anlamadım bu işi. Bu bir çifte standarttır.

Bakın, bu gördüğünüz Hükûmet programınız daha yeni okundu, bugün görüşeceğiz değerli arkadaşlar. Açın, bakın, Sayın Başbakan burada okurken bakanlarımız da buradaydı, hepsi buradaydı. En birinci altı tane alan belirlemişsiniz reformlarla ilgili. Birincisi demokratikleşme ve adalet. Yani onu anlatmaya çalışıyorum, bir taraftan demokratikleşme ve adalet ama yaşanana bakın ki maalesef Türkiye, gazetecilerin… Tutuklanabilir, sorgulanabilir ama tutuklu olarak bu mahkemenin devam etmesi daha ayrı bir rezalet. (CHP sıralarından alkışlar) Yani biz…

“Ayağa kalkmadı, o paşaya ben gösteririm.” “Benim aleyhimde yazı yazdı, o gazeteciye ben gösteririm.” Efendim, alt yazıda Devlet Bahçeli’nin konuştuğunu veriyor, “Alo, Fatih, ne yapıyorsun?” Yani kime çalışacak o zaman bu hukuk? “Ben Anayasa’yı tanımıyorum.” diyen bir bakan olursa, Danıştayın kararına, Anayasa Mahkemesinin kararına uymayan baştan bir Başbakan, Cumhurbaşkanı olursa…

Sayın Başkan, o hatırlatmayı bütün arkadaşlara yaptığınızı düşünerek söylüyorum. Evet, maalesef Türkiye’de hukuk katledildi ve kanun eliyle katlediyoruz burada. Bize kitabını bile yazdırdınız burada yaşadıklarımızın sonucunda. Sürekli olarak kanun eliyle, yasama eliyle yargıya, yasamaya, yürütmenin tahakkümü… Artık, yürütme de demiyoruz, tek adamın tahakkümüyle, maalesef burası artık sadece göstermelik, parmak kaldıran, indiren bir hâle dönüştü.

Biz istiyorduk ki, umut ediyorduk ki -Sayın Başbakan güzel mesajlar verdi- bunları yavaş yavaş belki yeni dönüşümde uygularlar ama Sayın Başbakan ortada yok.

Şimdi “Basın özgürlüğü” diyoruz bir taraftan değerli arkadaşlar, ama aynı şekilde, yine temel hak ve hürriyetlerle ilgili, Hükûmet programınızın 18’inci sayfasında da yine temel özgürlükler var. Herkes suçlanabilir, kimsenin avukatı değiliz, Sayın Dündar’ın da avukatı değiliz ama nereye kaçacak, nereye gidiyorlar? Bu insanlar burada. Soruşturursunuz, bakarsınız, yarın tutuklanırsa, çıkar atarsınız. Yani dolayısıyla, böyle bir şey var, intikam alma hırsı var. Böyle bir özgürlük olamaz. Temel hak ve özgürlüklerin nasıl kısıtlanacağı orada yazıyor değerli arkadaşlar.

Şimdi, bir de burada basın özgürlüğü kısmı biraz alengirli. Yani aslında basın özgür. Hemen yine arkadaşlar itiraz etmesin yani devam edeceğim. Hangi konuda özgür?

Bir; muhalefete sövme konusunda Türk basını özgür. Sıkıntı yok, mahkeme yok; herkese sövebiliyorsunuz, hakaret edebiliyorsunuz.

İki; Türk milletine ve devletine saldıran terör örgütlerini destekleyebiliyorsunuz, güzelleme yazabiliyorsunuz. Yetkililerin ağzından “Öcalan ne de güzel önderdir, bizimle paralel düşünüyor.” diyebiliyorsunuz. O basın mensuplarına hiçbir soruşturma açılmıyor.

Üç; hatta ve hatta ileri gidip “Kürt hareketinin lideri Öcalan” diye övenleri baş tacı edip köşelerde röportajlar yaparak İmralı’nın mesajlarını verebiliyorsunuz. Dolmabahçe mutabakatını anlandıra şanlandıra verebiliyorsunuz basın olarak. Özgür, yani hiç de öyle pek de aslında özgürsüzlük diye bir şey yok!

Türk basını Türklüğe hakaret edebiliyor, “Türklük nedir ki?” diyebiliyor, birinin ağzından yazıyormuş gibi yapıyor; Türkiye Cumhuriyeti devletini yıkıp yerine “yeni Türkiye” adıyla yeni bir konfederal yapıyı uyarabiliyor, Anayasa’ya aykırı şekilde yayın yapabiliyor, bunda da özgür, onlara da mahkeme yok.

Artı, burada söylenen her türlü şeyi savunmakta, yalan da olsa dolan da olsa yolsuzluğu da rüşveti de savunmakta, hatta zaman zaman fetva veren hocaların görüşlerini anlatmakta basın yine özgür, basın aracılığıyla bunlar yapılıyor. Daha da önemlisi bazı basın mensupları, aslında basın mensubu kisvesi altında bazı tetikçiler var: “Filancayı işten at, onu yarın hapse atacaklar. Sabah namazından önce şunu alacaklar.” diyebiliyor. Bunlarla ilgili de bir şey yok. Basın özgür ama hangi basın? Az önce dediğimiz gibi, bunları yapan basın özgür.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Yandaş medya.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Eğer Alo Fatih’e “kaldır” deyip de telefon edince alt yazıyı kaldırıyorsa sorun yok, kaldırmıyorsa hapı yuttu.

Şimdi, değerli arkadaşlar, dolayısıyla AKP’ye yakın, yandaş medya hakaret, tehdit, şantaj özgürlüğüne sahip; her şeyi yazabiliyor, küfür edebiliyor, hakaret edebiliyor. Uyarmamıza rağmen, herhangi bir dava açıyorsunuz, “Tekzip yayınladık, tamam.” deyip geçiyorlar.

Yalan söylemek, bilgi ve belgeleri çarpıtmak, masabaşında haber uydurmak, iftira atmak, her türlü şeyi yazmak sonuna kadar bunlara serbest. Peki, eğer bu haklara sahip olmak isteyen varsa ne yapacak? Aynı özgürlüklerden faydalanmak istiyorsa hiçbir şekilde, başta Sayın Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere AKP yetkililerine bulaşmayacaksınız, yani gördüğünüz usulsüzlükleri yazmayacaksınız, bir yolsuzluk ihbarı varsa yazmayacaksınız.

Artı, Erdoğan’ın ne kadar çok doğru söylediğini yazarsanız her seferinde yine size bir kıyak geçiliyor. Maalesef, bunları yaparsanız siz özgürsünüz, yapmazsanız özgür değilsiniz. Sonuç olarak, Orwell’in “1984” romanında belirttiği gibi “Doğruluk Bakanlığı”nın vazifesini üstlenmiş durumda şu anda bu basın özgürlüğünü savunan arkadaşlarımız. Maalesef, Türkiye'de basın, “Savaş barıştır, özgürlük köleliktir, bilgisizlik kuvvettir.” diyerek AKP’nin her söylediğini meşru hâle getirmekte çok özgürdür. Bunun dışında ise iki seçenek var. Bunlara uymayan, AKP’ye güzelleme yapmayan, İmralı’ya güzelleme yapmayan, sazcı kardeşler diye pazarlama yapmayanlara iki seçenek vardır değerli arkadaşlarım: Ya Silivri’nin yolları ya teslimiyet. Aksi takdirde bu böyle devam eder, biz de Hükûmet programlarını okur onaylarız, demokrasi masalları anlatırız, kayıkçı kavgasına da devam ederiz diyor, saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Günal.

Sayın Garo Paylan… (HDP sıralarından alkışlar)

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; “…”(x)

Öncelikle, sevgili barış güvercini Tahir Elçi’ye Allah’tan rahmet diliyorum, ailesine sabırlar diliyorum ve aynı şekilde, hayatını kaybeden polis memurumuza Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Tahir Elçi bir barış güverciniydi, tıpkı Hrant Dink gibi. Hrant Dink öldürülmeden iki gün önce bir güvercin tedirginliğinden bahsetmişti. “Evet, bir güvercin tedirginliği içindeyim ama biliyorum ki bu ülkede güvercinlere dokunmazlar.” demişti. Bu satırları yazdığı dakikalarda Trabzon Pelitli’den Ogün Samast yolcu ediliyordu bu devletin istihbarat görevlileri tarafından; Jandarma İstihbarat, Emniyet İstihbarat ve o görevliler oradan yolcu ettiler, İstanbul’da da istihbarat görevlileri karşıladılar ve cinayet anında da eşlik ettiler. Tam sekiz yıldır bu açığa çıksın diye uğraşıyoruz.

Sayın Başkan az önce “Devlete toz kondurmam." dedi. Bu devletin üzerinde üç parmak toz vardır arkadaşlar, tam üç parmak. Bizim görevimiz o tozları temizlemektir, üstünü örtmek değil! Biz o tozları temizlemezsek suçlar tekrarlar. Tıpkı Hrant Dink cinayetinin üstünü örttüğümüz için suçlar tekrarladı ve bugün başka bir barış güvercini katledildi, Tahir Elçi katledildi. Tahir Elçi barışa inanıyordu, kardeşliğe inanıyordu, müzakereye inanıyordu, konuşmaya inanıyordu, demokrasiye inanıyordu. Bugün bir barış güvercini daha maalesef katledildi. Bakın, Tahir Elçi bunun için mücadele ederken -bir gazeteciden bahsettik, Hrant Dink- Hrant Dink de barışın mücadelesini yapıyordu ve katledildi.

İki gün önce de başka 2 gazeteci tutuklandı, Can Dündar ve Erdem Gül. Can Dündar ve Erdem Gül neyin mücadelesini veriyorlardı? Devletin üzerine konmuş o bir parmak tozu gösteriyorlardı. Devlet suç işlerse kim ortaya çıkaracak, kim denetleyecek arkadaşlar? 3 tane organ var demokrasilerde benim bildiğim, eğer bir diktatörlük değilse. Yürütmeyi kim denetleyecek? Bir: Parlamento. Bu yetkimiz var mı? Hayır. Çoğunluk el kaldırıyor ve maalesef o tozu kaldırmıyor her zaman. Parlamento denetlemezse peki kim denetleyecek? Demokrasilerde dördüncü güç basındır. Yargıyı saymadım bile çünkü yargı zaten, geçmiş olsun… Ben mahkeme salonundaydım Can Dündar ve Erdem Gül sorgulanırken. Karşımızda bir hâkim var zannediyorduk, hani bağımsız olması gerekiyor ya. Biz girdiğimiz anda hâkim zaten kararını vermişti. Ulusal ve uluslararası bütün normları önüne koyduk, niçin bunu yapamayacağınız üzerine bütün normları, hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını hem ulusal kararları hem Anayasa’yı hem de yasaları. O kadar acemice bir iddianameyle tutuklandılar ki maalesef. Hani, beş yıl önce tutuklayanlar biraz daha ustalardı, biraz kılıfına uyduruyorlardı, o “Paralelci.” dedikleriniz, iyi algı yönetiyorlardı; ancak bugünkü tutuklamalara baktığımızda hiçbir kılıfa uymayan, ne Anayasa’ya ne yasalara ne uluslararası normlara uymayan bir şekilde Can Dündar ve Erdem Gül tutuklandı. Ne yapmışlardı? Dediler ki: “Devlet suç işliyor. Devlet Suriye’ye silah gönderiyor.” Bunu ortaya çıkardılar. Önce reddedildi, sonra denildi ki: “İnsani yardım gönderiliyor.” Dönemin Başbakanı tarafından bunlar denildi. Sayın Başbakan Yardımcımız Tuğrul Türkeş: “Vallahi de billahi de Türkmenlere gitmiyordu.” dedi. Şimdi, Türkmenlere gittiği söyleniyor ve “Gittiyse ne olacak, gitmediyse ne olacak?” diyor Cumhurbaşkanı. Cumhurbaşkanı sorumsuz, Anayasa’ya göre. Kim denetleyecek Cumhurbaşkanını? “Ben gönderdim.” diyor çünkü. Şimdi, Türkmenlere gidince niçin hafifletici sebep oluyor arkadaşlar? Bu ülke bir soy devleti mi yoksa bir vatandaşlık devleti mi? Soy devleti mi bu? Türkmen’e gidince niye hafifletici sebep oluyor? Aynı bölgede Ermeni var, Süryani var, Arap var, Kürt var, Türkmen var, hepsi bir arada yaşıyorlar. Niye biz bir taraf tutarak o yangına benzin döküyoruz? Niçin döküyoruz?

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – Anlayamazsın!

GARO PAYLAN (Devamla) – Biz niye o yangına benzin döküyoruz?

Bakın, gönderen kim? MİT. MİT Yasası’nda “silah göndermek” diye bir şey var mı? Var mı? Yok. Peki, bu, devletin üzerine düşmüş bir toz değil midir Sayın Başkan? Evet, devletin üzerine düşmüş büyük bir tozdur. Suriye bugün ateş çemberi, cayır cayır yanıyor. Bizim yanlış politikalarımız o yangına benzin döktü ve dökmeye devam ediyor. Bu akılla gidersek Suriye'deki yangına yalnızca benzin dökeceğiz. Biz istiyoruz ki, evet, bu silahların nereye gittiği ortaya çıksın ve bunu ancak ya yargı yapar -yargı yapamıyor maalesef çünkü sizin kontrolünüzde- ya da basın yapacak, şerefli gazeteciler yapacak. Can Dündar ve Erdem Gül, bunun için, gazeteciliklerini yapmışlardır, yalnızca gazetecilik görevlerini yapmışlardır. Eğer bir gazeteciye bu haber geliyorsa ve bunu sümen altı ediyorsa o gazetecilik görevini yapmamış demektir. Üstelik, bu haberler defalarca ifşa oldu.

Bakın, Cumhurbaşkanı “Bu casusluk faaliyetinin içine o gazete de girmiştir. Haberini yapan bedelini ağır ödeyecek, onu bırakmam öyle.” demiştir. Had bildiriyor Cumhurbaşkanı. Her türlü muhalefete had bildirme noktasında olduğu gibi, bu noktada da bir haber yapan gazeteciye had bildiriyor ve şikâyet dilekçesinde bulundu 2 Haziran tarihinde. Normalde dört ay içinde bu dava açılmak zorunda arkadaşlar Basın Yasası’na göre. Ancak, beş buçuk ay sonra Can Dündar ve Erdem Gül tutuklandılar. Şimdi, nasıl bu girdaptan çıkacağız?

Bakın “Devlete toz kondurmam.” diyen Sayın Başkan, siz de dinleyin lütfen. Ogün Samast istihbarat görevlileri tarafından yollandı İstanbul’a ve sekiz yıldır da bunun adaleti ortaya çıkarılamıyor. Devletimiz, maalesef… Yüz yıldır pek çok suçun içinde oldu devlet görevlileri ve hiçbiri hesabını vermedi. Suç da cezasız kaldıkça tekrarlıyor arkadaşlar ve bu suçları ortaya çıkarabilecek yalnızca özgür basındır. Basını bu şekilde susturdukça… Bakın, devletimiz, ülkemiz şu anda Afganistan, İran, Rusya ve Somali liginde basın özgürlüğünde. Basının özgür olmadığı yerde demokrasi olmaz. 317 değil, 400 vekil de alsanız, onu başkan ilan etseniz de ülkemiz bir demokrasi olmaz.

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Millet ilan ediyor, millet.

GARO PAYLAN (Devamla) – Hayır.

Şimdi, az önce bir haber daha geldi. Tahir Elçi soruşturmasıyla ilgili gizlilik kararı verilmiş arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından “Doğru” sesleri, gürültüler)

Bakın, bir soruşturmayla ilgili -biz şunu çok iyi biliyoruz ki- bir gizlilik kararı verilmişse mutlaka o suçun üstü örtülecektir.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Ne alakası var!

GARO PAYLAN (Devamla) – Hrant Dink’le ilgili bunu yaptınız, Ankara’yla ilgili bunu yaptınız, Suruç’la ilgili bunu yaptınız ve üstünü örttükçe suç tekrarladı.

EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) – Fransa’yı eleştirsene biraz.

GARO PAYLAN (Devamla) – Fransa… Aynı gün savcısı çıktı açıkladı, gizlilik kararı yoktur.

TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Hadi canım!

GARO PAYLAN (Devamla) – Aynı gün çıktı savcı açıkladı, “IŞİD’tir." dedi. Siz “Kokteyl terör” dediğiniz için, bugün, manipüle ettiğiniz için Ankara ortaya çıkarılamıyor, Suruç ortaya çıkarılamıyor ve Tahir Elçi’nin de üstünü örtmeye çalışıyorsunuz. Bizler o suçun üstünü örttürmeyeceğiz arkadaşlar ve Can Dündar ve Erdem Gül yalnız değildir, basın özgür olmadıkça da burası bir demokrasi olmayacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bülent Turan, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan CHP grup önerisi aleyhine söz aldım, AK PARTİ Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün biliyorsunuz, 26’ncı Dönem yasama faaliyetlerine başlayacağımız ilk gün. Bugün özel bir oturum, özel bir gün. Bugün biz buraya İç Tüzük’te salı-perşembe günü yasama faaliyeti olmasına rağmen, sadece, hepinizin bildiği gibi hükûmet kurulması usuli işlemlerinden birisi olan müzakereler için bir araya geldik. Ancak saatler oldu hâlâ müzakereye başlayamadık. Sayın Başkanın takdiridir, grup önerilerini gündeme alırdı, almazdı; ki aldı, biz de buna ilişkin konuşma görevini yerine getireceğiz.

Şunu hem ibretle hem de gülerek izliyorum. İbret şu: Biz 7 Haziranı yaşadık, hep beraber buraya geldik. AK PARTİ yüzde 41 gibi çok büyük bir oy almasına rağmen tek başına iktidar olamamıştı, şu koltukların bir kısmı sizlerdeydi. Biz ders aldık. Tabiri caizse milletimizin bize dediklerini baş tacı yaptık, onları inceledik, irdeledik ve milletten büyük söz yoktur; biz onun dediklerini esas alıp tekrar kendimizi revize ediyoruz dedik ve tekrar seçime gittik. Bir geldik 317 vekille, bu koltukları tekrar geri aldık. Allah’a hamdolsun.

Niye bunu söylüyorum? Aynı şeyi yapıp farklı sonuçlar beklemek normal insanların işi değil. 7 Hazirandan sonra geldiğimizde ve öncesinde muhalefetin tavrı ne ise bugün sanki hiçbir şey olmamış gibi, 1 Kasım yaşanmamış gibi aynı işleri yaptığını üzülerek görüyorum. Hani ders alacaktık, hani halkın dediği baş tacıydı, hani uyarıları düşünecektik.

Şunu demek istiyorum: Bir partinin, bizim partimizin on üç yıl boyunca iktidarda olması çok büyük bir başarı. Bunda büyük bir emek var, liderinden mahallesine kadar, tüm teşkilatlarına kadar. Ancak bir şey daha söyleyeyim: Bir partinin on üç yıl boyunca iktidar olmasının tek başarısı bizim değil, sağ olun sizlerin de. Eğer bu anlayış devam ederse, bu kavga ortamı, bu polemik ortamı, bu ithamlar, bazen terör diline varan ifadeler devam ederse bırakın 2023’ü, 2071’de de inşallah buralardayız bizler, hiçbir sıkıntı olmaz diye düşünüyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bakınız değerli arkadaşlar, bugün Tahir Elçi, Diyarbakır Baro Başkanımız, hepinizin bildiği menfur saldırıda hayatını kaybetti.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Duydunuz mu?

BÜLENT TURAN (Devamla) – “Bu kadim bölgede artık silah, çatışma, operasyon istemiyoruz.” demişti son mülakatında. “Terör Türk’üyle Kürt’üyle bir milleti diz çöktürmektir.” demişti. “Daha çok bir olacağız, beraber olacağız ama asla teröre boyun eğmeyeceğiz.” demişti Tahir Elçi ve bugün öldürüldü. Daha ölümünden iki dakika sonra bazı malum vekiller Twitter’dan “katil şudur, budur” diye ifadeler kullandılar. Arkadaşlar, insaf diye bir şey var. O yüzden bir daha söylüyorum: Ölen kişi insandır, baş tacıdır, Allah rahmet eylesin. Ama daha ortada ceset varken, cenaze varken olmadık ithamlarda bulunmak, şu ifadeleri görmemek, belki de terör örgütünün istediklerini yapmadığı için öldürülme ihtimalini düşünmeyecek kadar da bu konularda acemi olamayız diye düşünüyorum.

FERHAT ENCU (Şırnak) - CNN Türk’teki ifadesini de açıklasana...

BÜLENT TURAN (Devamla) – Onun dışında, bir şey daha söyleyeceğim. Aynı saldırıda… Tahir Elçi’nin kim tarafından öldürüldüğünü yargı ortaya çıkaracak, onun görevi.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – İnşallah… İnşallah…

BÜLENT TURAN (Devamla) – İnceleyeceğiz. Hep beraber takip edeceğiz. “Bundan emin değiliz.” Sizin ifadenizle söylüyorum. Ama şundan eminiz: Aynı saldırıda bir polisimiz PKK tarafından, bilinen tarafından şehit edildi. Bunu niye kınamıyoruz arkadaşlar? Bunun niye üzerine gitmiyoruz? Hiç ben şimdiye kadar duymadım.

Tamam, Tahir Elçi’yi bulalım, duyuralım. Tahir Elçi bizim de baro başkanımız arkadaş, bizim de. Herkesin baro başkanı.

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) – Herkes söyledi…

FERHAT ENCU (Şırnak) – Sakin ol… Görüntüler var…

BÜLENT TURAN (Devamla) – O yüzden diyorum ki: Terörün tümüne, hepsine karşı olmak hepimizin görevi. Biri çıktı IŞİD’i kınadı, biri çıktı onu söyledi bunu söyledi. Ben de diyorum ki: Biz bütün terör örgütlerini kınamak üzere buradayız. Terörle sonuna kadar mücadele için buradayız. Bu milletin huzuru için bunu yapmak zorundayız.

Bakınız, değerli arkadaşlar, az önce, yine, CHP’nin grup önerisi incelendiğinde, ısrarla, Sayın Başkanın uyarısına rağmen, Uğur Dündar ve diğer arkadaşımızın tutuklanması gündeme getirildi. (CHP ve HDP sıralarından “Can Dündar… Can Dündar…” sesleri)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sırada o mu var?

MUSA ÇAM (İzmir) – Sıra onda mı?

BÜLENT TURAN (Devamla) – Can Dündar ve Erdem… (CHP ve HDP sıralarından gürültüler)

MUSA ÇAM (İzmir) – Sıra ona mı geldi?

BÜLENT TURAN (Devamla) – Sakin… Sakin… Sakin…

BAŞKAN – Olabilir Beyefendi, olabilir. Dil sürçmesi olmuştur.

Bülent Bey, buyurun.

BÜLENT TURAN (Devamla) – İşte bu hâliniz devam ettikçe yıllarca buradayız, yıllarca.

Can Dündar tutuklandığından dolayı çok garip şeyler söylediniz.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Yapmadığınız şey mi? Türkiye’de gazeteci bırakmadınız.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Neden tutuklandı? Casusluktan tutuklandı kardeşim ya! İddianame öyle yazıyor.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Bak, bir şey söyleyeyim size değerli arkadaşlar: Beraatizimmet asıldır, beraatizimmet esastır. Bir kişi mahkeme tarafından kesin olarak tescilleninceye kadar, yargı karar verinceye kadar, bizim inancımız açısından, hukuk kültürümüz açısından masumdur. Ümit ediyorum yargılanır, beraat eder, biz de izleriz. Ama hem yargı olacaksınız hem savcı olacaksınız hem sanık olacaksınız, bunu doğru bulmuyorum.

GARO PAYLAN (İstanbul) – Sizsiniz, siz…

BÜLENT TURAN (Devamla) – Ee, bir şey daha söyleyeyim size: Ne hikmetse paralel darbe iddiasında bulunan malum örgütün her adımında refleks verenler başka kişilere refleks vermiyorlar.

FERHAT ENCU (Şırnak) – Düne kadar öyleydiniz, ne oldu?

BÜLENT TURAN (Devamla) - Bak, size bir şey diyeceğim: CHP’li arkadaşımız grup önerisi vermiş “Basın özgür değil.” diyor, elindeki gazeteye bak! Hepinizin bildiği bir yaklaşım. Gürsel Tekin diyor ki: “8 Haziranda o gazetelere el koyacağız.” Bari üç gün beklesen, mahkeme kararı gelseydi yahu! Mahkeme kararı olmadan mı bu işi yapacaksınız Sayın Tezcan?

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Mahkemeleri kimseye bırakmadınız ki, mahkemeleri kimseye bırakmadınız! Hepsi sizin elinizde.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Bunu veren insanlar utanırlar ya, utanırlar! Siz “8 Haziranda bütün gazetelere el koyacağız.” diyeceksiniz, bunu kınamayacaksınız ama terör örgütüne yandaşlık yaptığı belli olduğu düşünülen, iddia edilen kişilerin yargılanması için burada bağırıp çağıracaksınız.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Kim o? Kim o?

BÜLENT TURAN (Devamla) - Söylüyorum kim olduğunu. “MİT tırları” diye ifade ettiğiniz mesele…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Bak, utanırsınız sonra! Bak, Tuncay Özkan’dan utanırsınız! Bak, Soner Yalçın’dan utanırsınız, Mustafa Balbay’dan utanırsınız!

BÜLENT TURAN (Devamla) - Dinleyecek misin? Dinleyecek misin?

Peki, ben buraya anlatayım, sen ha bire bağır.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Burada Ergenekoncu, Balyozcu, askerî casustur demediğiniz kimse kalmadı. Utanırsınız sonra, utanırsınız, utanırsınız…

BÜLENT TURAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, MİT tırlarıyla ilgili mesele bir gazetecilik faaliyeti değildir, ısrarla söylüyorum değildir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bavul ticareti, bavul haberciliğidir. Eğer gazetecilikse şunu sormak istiyorum size: Neden 500 kilometre yol gitti o tırlar sonra durduruldu?

VELİ AĞBABA (Malatya) – Tuncay Özkan orada, utanın biraz!

BÜLENT TURAN (Devamla) - Neden durdurulduğu anda kameralar ve malum kameralar oradaydı? Neden durdurulduktan sonra bunlar haber yapılmadı da seçime bir hafta kala, tam bir buçuk yıl sonra bu haber yapıldı? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bir zamanlar -taşeron gazeteciler vardı- bavullar içerisinde onlara verilirdi, bugün başkalarına veriliyor. Ama Mustafa Kemal’in kurduğu partiye… Öyle bir örgütün yanında olmak, altında, üstünde, yanında olmak, inanın, beni üzüyor.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Kandırıldınız ya! Bak, Sayın Tuğrul Türkeş’e sor.

BÜLENT TURAN (Devamla) - Bir daha söylüyorum: Mustafa Kemal’in partisi, doksan yıllık CHP’nin paralel örgütle yan yana anılmaya başlanmış olması benim değil, sizin sorununuz. Bunu çözecek olan sizsiniz. (CHP sıralarından gürültüler)

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Ayıp yahu! Ayıp!

VELİ AĞBABA (Malatya) – Kucak kucağaydınız. Fethullah Hoca’nın eteğini öpüyordunuz Pensilvanya’da.

BÜLENT TURAN (Devamla) - Bir şey daha söyleyeyim: Bu kadar samimiyseniz…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Pensilvanya’da eteğini öpüyordun, “Hoca Efendi hazretleri.” diyordun. Pensilvanya’ya gitmeyen var mı, sorsana…

BÜLENT TURAN (Devamla) - Bakınız, Güneş gazetesi haber yapmış, diyor ki: “Aydın Doğan’ın onursal başkanı olduğuyla ilgili fotoğrafın başındaki kepten dolayı on iki yıl dava açıldı, on iki yıl. Ağzınızı açtınız mı?

VELİ AĞBABA (Malatya) – Bülent Turan, Pensilvanya’ya gittin mi, gitmedin mi?

BÜLENT TURAN (Devamla) – Devam ediyorum.

İngiltere, Amerika, Almanya…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Cevap ver, Pensilvanya’ya gittin mi, gitmedin mi? Hoca’nın elini öptün mü, öpmedin mi?

BÜLENT TURAN (Devamla) – Vaktim yok.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Cevap ver.

BÜLENT TURAN (Devamla) – …hepsinin örneği var.

BAŞKAN – Lütfen ikili konuşmayınız efendim.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, bir soru soruyorum.

BAŞKAN – Sayın Ağbaba, rica ediyorum.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Pensilvanya’ya gitti mi, gitmedi mi?

BAŞKAN – Kürsü masuniyeti var, karışmayınız.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Her ülkede casusluk, vatana ihanet suçtur, suçtur, suçtur! Size rağmen suçtur. Ne derseniz deyin.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Hoca’nın elini öptü mü, öpmedi mi?

BAŞKAN – Karışmayınız lütfen.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Bunun dışında, aynı şey Almanya’da oldu. Vaktim yok, ayrıntıya girmeyeceğim. Almanya’da da casusluk faaliyetleri için gazeteciler ceza aldı, Amerika’da da aldı, İngiltere’de de aldı.

VELİ AĞBABA (Malatya) – İşin zor, Sayın Bülent Turan, işin zor.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Bir daha söylüyorum, değerli arkadaşlar: Beraatizimmet esastır. İsterdim ki Uğur Dündar da Can Dündar da, hepsi tutuksuz yargılansın.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Say birkaç isim daha.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Ama Can Dündar’ın… Yargı yerine geçip bunu yapmanız başlı başına problemdir diye düşünüyorum.

MUSA ÇAM (İzmir) – Uğur Dündar’ı da söyle.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Ben bağırmanızdan hiç şikâyetçi değilim çünkü bu millet kim laf üretir, kim iş üretir daha on gün önce gösterdi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Pensilvanya’ya gittin mi, gitmedin mi, onu söyle.

BÜLENT TURAN (Devamla) – O yüzden, biz iş yaparken siz bağıracaksınız. Bağırmaya devam edin, kızmaya devam edin. İstediğiniz kadar bu atraksiyonları yapın.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Ama utanırsınız sonra, yarın Can Dündar’dan da utanırsınız; Ahmet Şık’tan utandığınız gibi, Nedim Şener’den utandığınız gibi, Hanefi Avcı’dan utandığınız gibi ondan da utanırsınız.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Yargının faaliyetleri de baş tacı… Bu ülkede yürütme, yargı, yasama ayrı olsun diye, farklı olsun diye de hepimizin derdi olması lazım. Ama sizin sevdiğiniz gazeteciye dokunulunca kızacaksınız, sevmediğinize dokunulunca ağzınızı açmayacaksınız. Geçti bunlar, geçti bunlar.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Vallahi, işin zor…

BÜLENT TURAN (Devamla) – Allah’tan ki milletin irfanı, izanı her şeyin üstünde. Kocaman Genel Başkan Yardımcısı bağıracak, millet oy verecek. Zor.

VELİ AĞBABA (Malatya) – İşin zor.

BÜLENT TURAN (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Turan, teşekkür ediyorum.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Sayın Başkan… (AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)

Bir saniye arkadaşlar…

BAŞKAN – Buyurunuz Beyefendi.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Sayın Başkan, biraz önce, sayın hatip konuşması sırasında bizzat ismimi zikrederek…

BAŞKAN – Lütfen efendim, oturduğunuz yerden.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Hayır efendim, sataşma…

BAŞKAN – Hayır efendim, lütfen, niçin, ne istiyorsunuz, söyleyin.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun efendim.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Biraz önce sayın hatip kürsüde konuşmasını yaparken doğrudan adımı zikrederek “Sayın Bülent Tezcan” diye ve bana dönerek bir soru çerçevesi formu içerisinde sataşmada bulundu. Genel Sekreterimiz İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin’in açıklamasına izafeten, ona izafe edilen bir açıklama çerçevesinde “Buna ne diyorsunuz?” diye doğrudan sataşmada bulundu. Bunun için söz istiyorum 69’a göre.

BAŞKAN – Anladım efendim.

İdris Bey…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, AKP Grubu adına… (AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Fethullah kandırıyor, efendime söyleyeyim…

BAŞKAN – Veli Bey, lütfen.

Buyurun efendim.

VELİ AĞBABA (Malatya) – “Kandırıldık…Kandırıldık…”

BAŞKAN – İdris Bey, buyurun. (AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Nasıl buyurayım Sayın Başkan? Konuşamıyoruz ki gürültüden.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Sayın Başkan…

BAŞKAN – Veli Bey, Meclisin mehabetini bozuyorsunuz.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Oraya söyleyin.

BAŞKAN - Beyefendi rica ediyorum, lütfen… Herkes için bunu söylüyorum.

Buyurun Sayın İdris Bey.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, AKP Grubu adına konuşan Grup Başkan Vekili “AKP’nin tek başına iktidara gelmesi aynı zamanda muhalefetin bir başarısıdır.” dedi. Grubumuza yönelik de ağır ithamlarda bulundu. “Aynı yolla çalışıp sonuç almaya çalışmak akıllı insanların işi değildir.” dedi. Yani açıktan grubumuza sataşmada bulundu. O nedenle…

BAŞKAN – İsim vermedi efendim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Muhalefet diyor efendim. Biz buradayız işte, muhalefet partisi.

BAŞKAN – Muhalefet diyebilir. Ben inceleyeceğim fakat size söz veriyorum.

Buyurun Beyefendi, iki dakika.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Efendim, söz vermediniz mi?

BAŞKAN – Veriyorum efendim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır hayır, o ayrı.

Efendim, bir Grup Başkan Vekilini dinlerseniz, bir malumatımı aktarayım.

BAŞKAN – Beyefendi, bir durur musunuz? Acele etmeyin, bilahare…

İki dakika Beyefendi.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

5.- Aydın Milletvekili Bülent Tezcan'ın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; biraz önce hatip arkadaşımız buradan Sayın Gürsel Tekin’e izafe edilen ve kendisinin daha sonra çıkıp “Doğru değil bu sözler.” diye reddettiği bir açıklama üzerine basın-yayın organlarına el koyacağımız hususundan bizi itham etti. Bir kere bütün Türkiye şunu biliyor: Gazetelere kimin el koyduğu şu anda devam eden bir vakıadır. Suçüstü hâlindesiniz, suçüstü hâlinde! Bu bir. (CHP sıralarından alkışlar)

İkincisi, bakın, paralel yapıyla kimlerin iş tuttuğunu anlatmaya gerek yok, bunu sağır sultan bile biliyor. Geçen dönemde -hatırlayın- Mustafa Balbay gazeteciydi, cezaevindeydi, milletvekiliydi aynı zamanda; Tuncay Özkan Silivri’deydi, milletvekili değildi, gazeteciydi; Soner Yalçın cezaevindeydi, gazeteciydi. Ben ve birçok arkadaşımız bu kürsüden dedik ki: Paralel yapıyla beraber bir kumpas kurdunuz -o zaman “paralel yapı” lafını icat etmemiştiniz- sahte delillerle bu gazetecileri içeri atıyorlar, Meclis olarak gelin karşısında duralım. İştirak hâlinde olduğunuz için hepiniz ağız birliğiyle şu kürsülerden “Bırakın yargı kararını versin.” diye burada bizim karşımıza çıkıp bunları söylediniz. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Şimdi çıkıp aynı sözleri tekrar ediyorsunuz. O zaman da Balbay için, Balyoz, Ergenekon iftiraları devam ederken “Onlar gazetecilikten yatmıyor.” diyordunuz, sonra utandınız, şimdi de “Cemaat yaptı.” diyorsunuz. Şimdi de diyorsunuz ki: “Can Dündar casusluktan yatıyor.” Yarın bunun için de utanacaksınız, utanacaksınız! (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Buyurun Beyefendi.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, Sayın Genel Başkan Yardımcımız, isminin zikredildiği ve Sayın Genel Sekretere atfen yapılan sataşmaya cevap vermiştir. Benim sizden söz talebim Sayın Bülent Turan’ın Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna yönelik olarak “Koskoca Cumhuriyet Halk Partisi, Atatürk’ün Cumhuriyet Halk Partisi paralel örgütle yan yana geldi.” sözüne grubumuz adına cevap vermek üzeredir, arz ederim efendim.

BAŞKAN – Bu beyanınız kâfi değil mi Beyefendi? Dediniz, kabul etmediniz, zapta geçti.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır efendim, olur mu öyle!

BAŞKAN – Rica edeyim, müzakereleri önlemeyelim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Efendim, öyle bir şey olabilir mi efendim!

BAŞKAN – Beyefendi, grup başkan vekilisiniz, beyan ettiniz. Demin de Bülent Bey gerekenleri söyledi, gelin…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Efendim, şahsa yapılan sataşmada…

BAŞKAN – Hayır, ısrar ederseniz vereceğim. Ben sizden rica ediyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tabii… İstirham ediyorum efendim.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika.

6.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, süreç içinde, istirhamlarınızın grubumuz tarafından da anlayışla karşılanıp yerine getirildiği süreçler olacak ama hassasiyetle üzerinde durduğumuz konu, yönetim biçiminizin daha sonra, Kanunlar Kararlar tarafından, diğer Meclis başkan vekilleri tarafından “Bu dönemde Sayın Başkan şöyle bir uygulama yapmıştı, böyle olmuştu.” diyerek örnek alınabileceği günlerdeyiz, bu yüzden de bu konuda fevkalade hassasız.

Gruba yapılan sataşmaya grup başkan vekili tarafından veya da onun söz vereceği bir üye tarafından; ancak, şahsa yapılan sataşmalarda doğrudan o şahıs tarafından ve müştereken, peşi sıra söz hakkı vardır. Bu hakları talep etmeye, kullanmaya devam edeceğiz.

Şimdi, Sayın Bülent Turan’ın ifadelerine gelince, biz burada şunları yaşadık geçen dönem: Mustafa Balbay’a, Mehmet Haberal’a siz buradan “terörist”, siz buradan “darbeci” diyordunuz; sonra çıkıp geldiklerinde burada tebrik sırasına, âdeta taziye sırasına giriştiniz. Ve o günlerde, biz bu insanların özgürlüğünü savunurken, Parlamentoda bulunma hakkını savunurken yan taraftan laf atanlar, şimdi Başbakan yardımcısı oldular ve onlara koşa koşa geçmiş olsuna gittiler. Siz, bugün “paralel örgüt” dediğiniz yapıyla, insan hakları ihlallerinde ve diğer konuların tamamında işveren-alt işveren, esas işveren-taşeron ilişkisini yürütürken… (CHP sıralarından alkışlar) Biz bununla ilgili her türlü uyarıyı yaparken siz şöyle duruyordunuz: Askerî casusluk davasında bir sivil memurun Facebook’tan alınmış ve nişanlısıyla çekilmiş fotoğrafına “escort kız” falan derken, biz “masumiyet karinesi” derken bu gruptan “Allah’ın bildiğini kuldan mı saklayacaksınız?” lafları geliyordu. (CHP sıralarından alkışlar) Biz “özel hayatın gizliliği” derken “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.” diyordunuz. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Atıyorsun! Atıyorsun!

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – O insanların mesleki namuslarına casus, kişisel namuslarına fuhuş lekesi sürülürken ses çıkarmayanlar...

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Gürsel Tekin ne söyledi onu söyle.

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Dinle! Dinle!

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – ...bugün şimdi kimseyi kimseyle kanka olmakla, birlikte olmakla suçlamasınlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Baluken, “muhalefet” diyerek “Bu iktidarda kalmamızın sebebi muhalefetin yaptığı muhalefettir.” demek elbette ki iktidarın da hakkıdır. Siz de iktidara söylüyorsunuz. Size öyle bir sataşma olmadığını ben inceledim. O yüzden sataşma sözü vermiyorum efendim, sataşmaya dayalı söz vermiyorum.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan...

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Grup Başkan Vekili olarak buyurun, ne diyorsunuz?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, “Bağırma çağırma dışında hiçbir şey yapmıyorsunuz, o nedenle biz tek başımıza iktidara geldik, bunda tamamen sizin yapmış olduğunuz bu yanlış muhalefetin rolü vardır. Aynı muhalefet tarzını sürdürmek de akıl dışıdır.” dedi. Bizi akıl dışılıkla suçladı. Daha ne desin?

BAŞKAN – İdris Bey, aynı sözleri değişik şekliyle siz de söylüyorsunuz. Bu bir sataşma değildir, benim takdirim bu istikamettedir.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, biz burada bağırıp çağırarak muhalefet yapmıyoruz, öyle bir tarzımız yok.

BAŞKAN – Efendim, dediklerinizi duydum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Siz öyle düşünüyor olsanız bile...

BAŞKAN – Ben de incelememi yaptım.

Teşekkür ediyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Hayır, bunu yapamazsınız.

BAŞKAN – Yaparım.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – İç Tüzük o konuda bize cevap hakkı vermiş.

BAŞKAN – O İç Tüzük burada Beyefendi.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Eğer biz bunu kabul edersek...

BAŞKAN – Böyle bir hakkı ben size tanırsam vermiş. Bu hakkı uygun... Siz hakkın suistimalini yapmayın. Rica ediyorum... Lütfen... Lütfen...

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan...

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkanım, açıkça grubumuza sataşma var.

BAŞKAN – Yok efendim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Biz...

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi ismi anıldı, muhalefet olarak ifade edildi. Onun için, siz nasıl “iktidar” diyorsanız o da diyebilir efendim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – “Burada muhalefet edildi”de hangi gruplar var?

BAŞKAN – Rica ediyorum... Lütfen...

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Biz HDP olarak kabul etmiyoruz.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkanım...

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Diğer iki muhalefet partisi böyle bir sataşmayı kabul edebilirler ama bu bizim sindirebileceğimiz, kabul edebileceğimiz bir şey değil efendim.

BAŞKAN – Efendim, beyanlarınızda bulundunuz İdris Bey. Rica edeyim, lütfen buyurun.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkanım...

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi hakkındaki konuşmalar tamamlanmıştır.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkanım...

BAŞKAN – Buyurun Hanımefendi, mikrofonu açar mısınız.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

8.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz'ün, İstanbul Milletvekili Garo Paylan’ın CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Bir düzeltmede bulunacağım.

Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Biraz evvel HDP’li milletvekili konuşmasını yaparken, özellikle Tahir Elçi’nin öldürülmesi olayıyla ilgili “Gizlilik kararı verildi.” dedi. Öncelikle buradaki bilgi kirliliğini, yanlış bilgiyi düzeltmek istiyorum. Adalet Bakanlığından yaptığımız görüşmeyle böyle bir gizlilik kararının olmadığını öğrendik ama velev ki bir gizlilik kararı bile verilmiş olsa bu, soruşturmanın selameti açısından da muhakkak tartışılmaması gereken doğru bir karar olacaktır. (CHP sıralarından gürültüler) Bu anlamda, aziz milletimizin temsilcileri milletvekillerimizin ve kamuoyunun da doğru bilgilendirilmesi kanaati içerisinde söz isteme gereği duydum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Az önce CHP Genel Başkan Yardımcısı…

BAŞKAN – Siz de mikrofonu açar mısınız.

Buyurun, oturduğunuz yerden söyleyin efendim.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, usul ekonomisini düşünerek söz almıyorum zaman kazanmak için.

Ancak, az önce CHP’li arkadaşımızın “Gürsel Tekin’in böyle bir beyanı yoktur.” demesini şu video kaydıyla beraber milletimizin takdirine sunuyorum izin verirseniz.

(Çanakkale Milletvekili Bülent Turan cep telefonundan bir ses kaydı dinletti)

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Cevap hakkı tekrar doğacak efendim.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, az önce gösterdiğim evrakın yazılı hâli, değişen hiçbir şey yok.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Bütün bunlar zapta geçti efendim, teşekkür ediyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım…

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Levent Gök, İstanbul Milletvekili Engin Altay ve Manisa Milletvekili Özgür Özel tarafından, basın özgürlüğünün tüm boyutlarıyla ele alınmasıyla ilgili 28/11/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme önergesinin, Genel Kurulun 28 Kasım 2015 Cumartesi günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – …İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – …verdiği önerisi hakkındaki…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – …konuşmalar tamamlanmıştır.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, hayır…

BAŞKAN – Şimdi sizin oylarınıza vazediyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Öneriyi kabul edenler…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Öneriyi kabul edenler…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, yapamazsınız.

BAŞKAN – Kabul etmeyenler… Öneri reddedilmiştir.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.09

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.25

BAŞKAN: İsmail KAHRAMAN

KÂTİP ÜYELER : Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açtım.

Buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, biraz önce ısrarla söz talep ettim ama siz herhâlde bugün fazlaca söz talep etmemden hareketle…

BAŞKAN – Estağfurullah, hayır, ne münasebet.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - …duymazdan geldiniz.

BAŞKAN – Hayır, hayır.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ben bir grup başkan vekili yerinde ayağa kalkıp söz istediğinde bunun her ne şartta olursa olsun yerine getirildiğinin Meclis…

BAŞKAN – Eğer oylamaya geçilmemişse.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Oylamadan önceydi efendim.

BAŞKAN – Oylamaya geçildi efendim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tutanaklara bakarsanız… Ben ham tutanağa baktım, oylamaya geçmeden önce söz istediğimi gördüm. Siz de bakarsanız… Bunun doğru olacağını düşünüyorum.

Şimdi, sadece bir konuda yüce makamınızdan bilgi arz ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun lütfen.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Genel görüşmelerde gruplara verilen süre kadar -genel görüşmelerin ön görüşmesine- Hükûmete de konuşma hakkı tanınmıştır. Bu konuda Hükûmet tarafından herhangi bir söz talebinde bulunulmadı mı yoksa hatayla mı böyle bir işlem gerçekleştirdik? Hükûmetin söz talebinin olup olmadığının kayıtlara geçmesi için soruyorum efendim.

BAŞKAN – Efendim, bu bir genel görüşme değil.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Genel görüşme, ön görüşme…

BAŞKAN – Grup önerisi. Grup önerisi hakkında da nasıl müzakere edileceği İç Tüzük’ümüzde belli. Dolayısıyla, Hükûmetle ilgisi yok.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Efendim, İç Tüzük’ün ilgili maddesine baktığımızda…

BAŞKAN – Bakalım, beraber okuyalım. Hangisi efendim?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Parlamento hukukunun temel ilkeleri onu emrediyor.

BAŞKAN – Hangisi efendim?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Parlamento hukukunun temel ilkelerinde o yazıyor zaten.

BAŞKAN – Beyefendi, Grup Başkan Vekiliniz konuşuyor. Siz lütfen oturun efendim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Size doğru olan bilgiyi aktarıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Grup Başkan Vekiliniz konuşacak efendim.

Evet Beyefendi, hangisi?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Efendim, ben genel görüşmeye ilişkin 101, 102, 103’üncü maddelerde…

BAŞKAN – Bu bir grup önerisi görüşmesi Beyefendi.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Efendim, grup önerisi görüşmesi genel görüşmenin açılıp açılmaması yönünde ön görüşme niteliğindedir.

BAŞKAN – Evet.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bu konuda, genel görüşme açılıp açılmayacağına karar vermek için genel görüşme açıldığında hangi taraflara söz verilecekse usulün derci babında bunun Hükûmete de sorulması gerekirdi. Böyle bir talep geldi mi gelmedi mi?

BAŞKAN – Ben tekrar ediyorum, bu bir genel görüşme değil. Grup önerileri hakkındaki usul bellidir, İç Tüzük’teki hükümleri de buradadır. Aynen uygulanmıştır.

Teşekkür ediyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Efendim, 102’nin son fıkrasını müsaadenizle okumak isterim o zaman.

“Genel Kurulda bu konudaki görüşmede Hükümet, siyasî parti grupları ve istemde bulunan milletvekillerinden birinci imza sahibi veya onun göstereceği bir diğer imza sahibi konuşabilir. Genel Kurul genel görüşme açılıp açılmamasına işaretle karar verir.”

BAŞKAN – Bak, “genel görüşme” diyor.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Efendim, bakın, aynı paragrafın ilk cümlesinde hükûmete söz verileceği, son cümlesinde de işari oyla karar verileceği tarif ediliyor. Bunun görüşmeden sonra gerçekleşmesi düşünülebilir mi?

BAŞKAN – Beyefendi, beraber okuyalım.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Evet.

BAŞKAN – “Genel görüşme…”

Bu 101’i mi söylüyorsunuz, 102’yi mi?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – 103’ün son fıkrasını söylüyorum.

BAŞKAN – Efendim?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – 103’ün son fıkrasını söylüyorum.

BAŞKAN – Şimdi, evvela şunu söyleyeyim. Sizin talebinizi okuyorum, şu: “Danışma Kurulunun 28/11/2015 Cumartesi günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulması…” Bu.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Evet efendim.

BAŞKAN – Genel görüşme değil, Hükûmetle ilgisi yok, gereken işlem yapılmıştır.

Teşekkür ediyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Efendim, lütfen, çok rica ediyorum, şunu ifade etmeme izin verin.

BAŞKAN – Buyurun edin.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Okumaktan ısrarla kaçındığınız…

BAŞKAN – Hayır.

Lütfen buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – …102’nin son fıkrası…

BAŞKAN – Evet.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – …“Genel Kurulda bu konudaki görüşmede Hükümet, siyasî parti grupları ve istemde bulunan milletvekillerinden birinci imza sahibi veya onun göstereceği bir diğer imza sahibi konuşabilir. Genel Kurul genel görüşme açılıp açılmamasına işaret oylamasıyla karar verir.” diyor.

BAŞKAN – Beyefendi, gündeme alınmış bir görüşme yok; bir.

İki: Bahsettiğiniz madde “İkinci Bölüm, Genel Görüşme” kısmındadır. Ben, tekrar, lütfen, ifade ediyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Peki efendim.

BAŞKAN – Lütfen dikkat ediniz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Peki efendim.

BAŞKAN – Dikkatinize teşekkür ederim.

Gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında bulunan Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu tarafından kurulan Bakanlar Kurulu Programı üzerindeki görüşmelere başlıyoruz.

VIII.- HÜKÛMET PROGRAMI

1.- Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından kurulan Bakanlar Kurulu Programı'nın görüşülmesi

BAŞKAN - Görüşmelerde İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre siyasi parti gruplarına, Hükûmete ve şahısları adına iki üyeye söz verilecektir.

Genel Kurulun 25 Kasım 2015 tarihli 4’üncü Birleşiminde alınan karar gereğince Hükûmet ve siyasi parti grupları adına yapılacak konuşmalarda süre kırkar dakikadır, bu süre iki konuşmacı tarafından kullanılabilecektir; kişisel konuşmalarda ise süre onar dakikadır.

Program üzerinde söz alacak olan sayın üyelerin isimleri:

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Oktay Vural, İzmir Milletvekili.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Ahmet Yıldırım, Muş Milletvekili ve Çağlar Demirel, Diyarbakır Milletvekili.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın İlhan Kesici.

Hükûmet adına Başbakan Yardımcısı Sayın Lütfi Elvan.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – AK PARTİ Grubu…

BAŞKAN - Şahısları adına Süreyya Sadi Bilgiç, Isparta Milletvekili ve Bülent Kuşoğlu, Ankara Milletvekili.

İlk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Oktay Vural’da. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Beyefendi.

MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 64’üncü Cumhuriyet Hükûmetinin, 3’üncü Davutoğlu Hükûmetinin açıkladığı program üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle 26’ncı Dönemde görev yapacak değerli milletvekillerine ve 64’üncü Hükûmete çalışmalarında başarılar diliyorum, hepinize saygılarımı arz ediyorum. Allah, bizleri milletimizin tarihine, varlığına, değerlerine, iradesine, egemenliğine, hakkına, hukukuna karşı mahcup bırakmasın.

Evet, 64’üncü Hükûmeti kuran Sayın Davutoğlu’nun aslında bugün bu Parlamentonda bu görüşmeler sırasında neden olmadığını doğrusu bilemiyorum ama unutmayalım ki cumhuriyetimizin bütün maddi ve manevi zenginlikleri; sosyal, siyasi ve ekonomik mimarisi; yaptıkları ve yapamadıkları veya yanlış yaptıkları bütün işler geride kalan bütün hükûmetlerin, 63’üncü ve şu andaki Davutoğlu Hükûmetinin sorumluluk ve kabiliyetinin üstündedir, vebalindedir.

Bizim, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, aziz milletimizin değerlerinin rehberliğinde 1969 yılında çıktığımız demokratik siyaset yolunda önümüze koyduğumuz pusula, büyük Türk milletinin birliği, dirliği, büyüklüğü ve onun adına ulaşmasını istediğimiz adalet, hürriyet, huzur, refah ve kalkınmadan başka bir şey değildir. Milliyetçi Hareket Partililerin ilk günden bu yana ardına düştüğü yegâne sevdası, ilham kaynağı, yalnızca milletimiz için derinden hissettiğimiz aziz duygularımızdır; başka hiçbir şeye değişmeyeceğimiz beşerî güzelliklerimizdir; başka hiçbir teklifin ikame edemeyeceğine inandığımız millî ve manevi değerlerimizdir. Bu kapsamda olmak üzere maddi ve manevi varlık nedenimizin ilk sebebi Yüce Allah ise, ikinci sebebi hiçbir şeyle mübadele edemeyeceğimiz ve en büyük kıymetimiz olan muhterem milletimizin varlığı, değerleri ve bekasıdır. Elbette ki muhteşem bir mücadele sonucu üzerinde vücut bulduğumuz aziz cumhuriyetimizin bu millet ile birlikte olmak kayduşartıyla varlığı, büyüklüğü ve bekası da bizim için vazgeçilmez siyaset düsturudur.

Bizim ardına düştüğümüz, hayalini kurduğumuz küresel güç olacak Türkiye Cumhuriyeti vizyonumuz ile küresel kudret sahibi olacak Türk milleti ülkümüz, mevcut iç ve dış şartlar dikkate alındığında, bugünden yarına değil ama tarihte olmuş, şimdi ise 1923’te başlamış ve mutlaka ulaşacağımıza inandığımız mukadder oluş sürecinin içerisindedir. Milliyetçi Hareket Partililer, hedefledikleri Türkiye’ye ve ülkülerindeki güçlü millete ulaştıklarında küreye ve insanlığa adaletli bir nizamın geleceğine inanırlar; emperyalizmin elinde sürünen bütün mazlumların ayağa kalkacağına inanırlar; adına anlaşma, pakt, proje denilen ve Türkiye’nin hükûmetler üzerinden memur edildiği yıkım ve katliam dalgalarının son bulacağına yürekten inanırlar. Bu uzun soluk, büyük sabır ve kararlılık gerektiren yolda ilerlerken izlediğimiz çizgi budur, izleyeceğimiz çizgi de yine bu olacaktır. Bu itibarla, herhangi bir siyasi mülahazada önümüze koyduğumuz temel düstur, aziz milletin ve aziz cumhuriyetin bekasının ahlak, vicdan ve fikriyatımızdaki eşsiz muhasebesinin ürünüdür.

Biz bu hedeflere ülkemizi götürmeyi bir tutkuyla dilerken elbette ki en büyük amacımız, Milliyetçi Hareket Partisinin üslup ve iradesiyle yol alınabilmesidir; tıpkı tarihte olduğu gibi, milletimizin küresel nizamda kurallara uyan değil ama kuralları koyan, boyun eğen değil ama boyun eğdiren bir kudret olarak başat rol oynaması sürecinin bizim kadrolarımızca şekillendirilmesidir. Ancak, böylesi bir noktada bizim, milletimizin hayrına atılan adımları kimin yaptığından ziyade olumlu istikametini desteklemek, gerçekte yapıp yapmadığını sorgulamak temel görevimiz olacaktır. Bu itibarla, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisine bir program koyan 64’üncü Hükûmetin neyi yapamayacağını sorgulamak ve milletimizin önüne sermek durumundayız. 28 Kasım 2002’de kurulan ilk AKP Hükûmeti olan 58’inci Hükûmetten bu yana 6 hükûmet, on dört uzun sene geçmiştir. Yapacağımız politik analiz, AKP hükûmetlerinin inandırıcılığına ışık tutacaktır.

Evet, esasen 7 Haziran seçimlerinde on üç yıldan bu yana Türkiye’yi yöneten AKP’ye milletimiz notunu vermiş ve kendisini tek başına ülkeyi yönetmekten menetmişti. Bu seçimin üzerinden dört ay yirmi üç gün sonra yapılan 1 Kasım seçimlerindeyse AKP’ye tekrar tek başına ülkeyi yönetme yetkisi vermiştir. Ancak, bunu bir icraat neticesi olarak değerlendirmek doğru değildir. Aslında, AKP icraatlarına verilen millî irade cevabı 7 Haziranda tecelli etmişti. 7 Hazirandan 1 Kasıma kadar geçen süre içerisinde verilen kararınsa tamamen konjonktürel bir tercih sonucu olduğunu ifade etmek zannederim yanlış olmayacaktır. Bu süre içerisinde konjonktürel tercih konusunda hem iktidar partisinin hem de muhalefet partilerinin gerekli dersleri çıkarması kaçınılmazdır.

Sayın milletvekilleri, daha önce, 7 Haziran seçimleri sonrasında Hükûmet kurma görevini geciktirip Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanlık Divanının oluşmasını bekleyenler, bunu unutmuş, Sayın Davutoğlu’na Hükûmet kurma görevini Parlamentoda yemin ettiğimiz gün vermişlerdir. 7 Haziran sonrası CHP’yle otuz iki gün süren ve sonuçsuz kalan istikşafi görüşmeler ise bu defa kamuoyunun ve Sayın Başbakanın malum muhataplarıyla yaptıkları görüşmeler sekiz gün sürmüş, nihayetinde, Hükûmet 24 Kasımda kurulmuştur. Bu bakımdan, Sayın Başbakanı tebrik ediyorum. Bu istikşafi görüşmelerin sonuçları bugün Bakanlar Kurulunun kuruluş yapısında kendisini tebarüz ettirmiştir. İstikşafi görüşme ve muhatabı ile Bakanlar Kurulu üyelerinin elbette sorumlu oldukları Türkiye Büyük Millet Meclisi nezdinde sorgulanması son derece tabiidir.

Değerli milletvekilleri, bu Parlamentoya bu Hükûmet programı vesilesiyle geldiğimizde yemin ettiğimiz zaman maalesef bir yemin tartışması yaşanmıştır. Aslında bu tartışmanın AKP iradesinin siyasi amaç ve hedeflerini ortaya koyması bakımından da bir program değerlendirmesi olduğu kanaatindeyim. Millet adına bir göreve başlarken yapılacak işlere yönelik sadakatin bir ifadesi olarak bir metin üzerinden yemin etmek dünyanın her yerinde âdetten olmuştur. Elbette ki adına “ant içme” dediğimiz yemin metinlerinde dile getirilen vaatlere uyup uymamak bunu dile getiren şahsın namusuna kalmış olmakla birlikte, mutat olan metni tekrarlamaktır. Kişilerin şahsi fikirlerine göre ayrı ayrı ant içme metinleri hazırlayıp bu kürsüye çıkamayacakları bir vakıadır. Bugüne kadar bu metni değiştirecek bir ittifak sağlanamamış olması nedeniyle hâlâ yürürlüktedir ve buna uymak millî iradeye saygı duymak demektir. Seçilerek gelip bu ant içme metnini tereddütsüz okuyan birçok vekil şu anda salonda bulunmaktadır. Şimdi ne olmuştur da bu konu bir fırsat gibi görülerek tartışılmaya açılmıştır? Adına söz verdiğimiz büyük Türk milletine uyum ve saygı sorunu olduğunu bildiğimiz malum kişilerin bunları yapması beklenen tavırlardır ama bunların dışında, mesela, bu metni içine sindiremediğini söyleyen kişinin duyduğu rahatsızlığı anlamak mümkün değildir. Bu metnin neresini sindiremediniz? Hangi hususunu sindiremediniz? Rahatsız olduğunuz kavram hangisidir? “Atatürk” müdür? “Devletin varlığı, bağımsızlığı” mıdır? Yoksa, “Vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü” müdür? Hangisidir, bunları bilmek isteriz. Yoksa, “Anayasa’ya sadakat” mi rahatsız etmektedir ya da bir gün silkinir de bizi yerden yere çalar diye tir tir titrediğiniz “Büyük Türk milleti” vurgusundan mı korkuyorsunuz? Bu yemin metni üzerine bir kez tartışma başlatırsanız bunun ucu Mehmetçiklerin ant içme törenlerinde “Türk sancağının şanına” diye haykırdıkları kutlu hitabelere kadar uzanacaktır. Bilemeyiz ama belki de askerliklerini yaparken ettikleri bu yemini de içlerine sindirememiş olabilirler. Ama metni okuduktan sonra içine sinmediğini söyleyen zatın durumu ile okumayanın ya da okumamakta ısrar edenin durumu arasında, soruyorum size, ne fark vardır?

Sayın milletvekilleri, Sayın Başbakana Anayasa ve mevzuat gereğince kendilerine verilen görevi hatırlatmak istiyorum. 112’nci maddeye göre, Başbakan, Bakanlar Kurulunun başkanı olarak, bakanlıklar arasında iş birliğini sağlar ve hükûmetin genel siyasetinin yürütülmesini gözetir.

Sayın Başbakan, size Bakanlar Kurulunda bir koordinasyon görevi verildi. Aslında, bu Bakanlar Kurulunun yapısı dikkate alındığında gerçekten çok zor bir görev olduğunu düşünüyorum. Aslında, Bakanlar Kuruluna bakıldığında, “İsrail AKP’yle en büyük zaferini kazandı.”, “Harun gibi geldiler, karunlaştılar.”, “2023’te Başbakanın çocukluk arkadaşı, askerlik arkadaşı, belediyeden arkadaşı ve şoförlerinden başka kimsenin milletvekili olamadığını göreceğiz.”, “Müslüman ülkelerin kalbini almakla görevlendirildi.”, “Vallahi de billahi de gitmedi.”, “Bizans bile daha millî, daha Türk’tü.”, “Asker çektiniz, toprak kaybettiniz, bunu yapanın kafasına miğfer geçmez, başka bir şey geçmesi lazım.”, “Senin o bacağını kırarlar, kırarlar.”, “Yanlış ekonomi politikası sonucu bayramları da millete zehir etti, insanlar gülmeyi unuttu.”, “Paçalarından yolsuzluk akıyor.”, “‘Yolsuzluklarla mücadele edeceğim.’ diyen Hükûmet Türkiye’yi yolsuzluk çukuru içine batırdı.”, “‘Bu ülkeyi rant ülkesi yapmayacağım.’ dedi ama rantın babasını getirdi.”, “Bunlar yarım doktor, yarım hoca.”, “Başbakan kendisini padişah olarak görmek istiyor.” demişlerle, havuz yöneticisi, havuz problemini ustalıkla çözeniyle, damadıyla, saray içinden icazetlisiyle tekmili birden Bakanlar Kuruluna bir koordinasyon görevi yapmak gerekiyor ama gerçekten işi çok zor. Allah size güç, sabır versin ya da teslimiyet iradesi versin.

Değerli milletvekilleri, huzurlarınızdaki Başbakan ve Bakanlar Kurulu Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı sorumludur. Türkiye Büyük Millet Meclisinin üzerinde hiçbir makam, hiçbir güç yoktur ve bu Meclis şu anda yüzde 97,5 gibi bir temsiliyet oranına sahiptir. Üzülerek belirtelim ki, Türk siyaseti, kendisine demokratik süreçleri kullanma zahmetine girmeden tahakküm etmeye çalışan baskı odaklarının müdahale arayışlarıyla doludur. Doğrudur, sivil siyasete elindeki kuvvet imkânlarını kullanarak müdahale eden veya etmek isteyen odaklar olmuştur ama bugün Türkiye’de belki de siyaset tarihinde rastlanmayan yeni vesayet anlayışlarına şehadet edilmektedir. Seçilmiş Cumhurbaşkanı, Anayasa’nın kendisine verdiği yetkileri yeterli görmeyerek, bu yetkileri değiştirmeden, ülkemizi yönetsin diye onayladığı Hükûmete ve partisine müdahalelerde bulunabilmektedir. Seçilme yöntemiyle sistemin de fiilen değiştiğini ifade etmek hukukun vermediği yetkiyi kullanmaktır. Hukukun verdiği yetkiyi de yetkisiz makamlarla kullanmayı kabul eden bir zihniyet de karşımızda bulunmaktadır. 64’üncü Hükûmet Programı’nda “Mevcut sistemin yetki, görev ve sorumluluk paylaşımında pek çok muğlaklıklar barındırması yeniden düzenlenmesini zorunlu kılmaktadır.” derken acaba Sayın Başbakan bu yönetim problemine mi işaret etmektedir, kimi şikâyet etmektedir? Davul ve tokmağın ayrı ayrı yerlerde kullanılmasına mı işaret etmektedir?

Darbeleri Araştırma Komisyonu Raporu’nda “Darbeciler devlet teşkilatına kalıcı vesayet kurumları ekleyerek toplum üzerinde önemli ölçüde hedefledikleri sonucu tahsil etmişlerdir.” derken, aslında bugün bunların nasıl tezahür ettiğini görmemiz gerekmemekte midir?

64’üncü Hükûmet Programı’nda “Bir yandan vesayetçi bir şekilde kurgulanarak demokratik doğasından koparılmış parlamenter sistemin yol açtığı siyasal istikrarsızlıklar” derken, on üç yıldan bu yana Türkiye'yi yöneten iktidar, acaba 7 Haziran sonrasındaki hükûmet kurulmamasının müsebbibinin adresini mi göstermek istemektedir? Vesayet organı neresidir? Kimi şikâyet etmektedir Hükûmet? Cumhurbaşkanının söz ettiği “Başbakan başka, Cumhurbaşkanı başka telden çalarsa olmaz, senkronizasyon olmalı.” sözleri, aslında Hükûmetin nasıl oluştuğunu ve neye hizmet edeceğini göstermektedir.

Umarım, görev süresince, Sayın Başbakan, Bakanlar Kurulu toplantınızın ne zaman, nerede yapılacağını, Başbakanlık yerleşkenizin akıbetini, MYK üyelerinizi, Dolmabahçe’deki mutabakatın sonucunu, paralel toplantılara katılanları, genel siyaset hakkında tutumunuzu, kamu kurumlarında ihale ve yatırımların akıbetini, dış politikadaki duruşunuzu, iç politikada muhataplığınızı paylaşan ya da üstlenen olmaz.

Burada sorulması gereken sual şudur: Hükûmet yönetecek midir, yönetilecek midir? Biz karşımızda yöneten bir hükûmet istiyoruz, aksi takdirde yönetilecek bir hükûmetin millete bir faydası olmayacaktır.

64’üncü Hükûmet Programı’nda “Millî irade ve Meclisimiz üzerinde tesis edilen vesayetler ortadan kaldırılmıştır.” derken, yine programın bir başka yerinde de bu sefer “Millî güvenliğimizi ve meşru demokratik sistemimizi tehdit eden yeni vesayet odağı paralel devlet yapılanması” demektedir. Hani vesayetleri kaldırmıştınız? Şimdi paralel devlet yapılanmasını bir vesayet olarak ortaya koyuyorsunuz.

O zaman sorulması gereken sual şudur: Bu paralel devlet yapılanmasını, bu vesayet odağını inşa eden kimdir, göreve getiren kimdir, sorumlusu kimdir bunların?

Yeni vesayet mekanizmaları ortaya konulmuştur. “Bu vesayetler ortadan kaldırılmış.” deyip, sonra da kendilerinin oluşturduğu vesayet odaklarıyla mücadele etmek ve hukukun vermediği vesayet uygulamasını meşrulaştırmak için de sistem değişikliğini önermek, aslında bir tercih saptırmasının sonucu olarak değerlendirilmelidir. Evet, başka vesayet ilişkileri kurulmuştur. Türkiye’de halkın, kurumların, devletin, medyanın üzerinde bir korku vesayet rejimi AKP iktidarı tarafından kurulmuş bulunmaktadır.

Sayın milletvekilleri, 7 Haziranda milletin başkanlık sistemine hayır dediğini söyleyen Davutoğlu’nun, 64’üncü Hükûmetteki vaatlerinden biri yine başkanlık sistemi. Davutoğlu “Başkanlık sisteminin daha uygun bir yönetim modeli olacağına inanıyoruz.” demiştir. Evet, 7 Hazirandan sonra birden bire başkanlık hülyası yeniden neşet etmiştir. Ama başkanlık sistemiyle bakıldığında -programdaki ifadesiyle- aslında “demokratik dönüşümü nihai sonuca erdirecek” cümlesi çözüm süreciyle de başkanlık sisteminin yakından ilgili olduğunu ortaya koymaktadır. Hükûmet programında “Ademimerkeziyetçi bir idare sisteminin güçlendirildiği, karar alma süreçlerinin hızlandığı yeni bir siyasal sisteme geçebiliriz.” ifadesi, doğrudan doğruya üniter devlet yapısını yıkmaya yönelik federatif bir yönetim şeklini ortaya koymaktadır. Terör örgütünün özerklik tanımlaması ile ademimerkeziyet arasında doğrudan bir bağ söz konusudur. David Phillips’in hazırladığı raporda da “Özerklikten bahsedilmesin ama yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ya da ademimerkezi yönetim olarak değerlendirilmesi toplumun hazmetmesi bakımından çok önemli olacaktır.” ifadesi kullanıldığında, sürecin doğrudan doğruya demokratik özerkliğe götürecek bir süreç olduğu kanaatini güçlendirmiştir.

Denklem burada çok açıktır: Al başkanlığı, ver özerkliği. Çok açık bir şekilde -başkanlık sistemiyle birlikte üniter yapıyı zayıflatacak bu husus-aslında perde arkasında, terör örgütünün siyasi hedeflerine ulaşması konusunda AKP Programı birtakım taahhütler vermektedir. Başkanlık sistemi gibi kişisel bir arzu, ihtirasa yönelmek yerine, tecrübelerimizden yararlanarak yürüttüğümüz sistemin kalitesini ve etkinliğini sağlayacak tedbirlere, yetki ve sorumluluk çatışmalarına son verecek, tahkim edilmiş bir parlamenter sistem üzerinde çalışmanın daha sağlıklı olacağı kanaatindeyiz. Her hükûmet sisteminin bir felsefi altyapısı ve bütünlüğü sağlayan özellikleri vardır. Bu bakımdan, yeni hükûmet modelleri denemek yerine yüz yılı aşkın tecrübesinden de faydalanarak parlamenter sistemi daha işler hâle getirmemiz gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, AKP hükûmetleri, siyasal dönemlerini kamuoyuna takdim ederken “çıraklık, kalfalık ve ustalık dönemleri” olarak tanımlamışlardır. Bizim merak ettiğimiz husus -bahsettiğimiz konularda bu derece ustalaşmış olan siyasal kadroların ustalıktan öteye bir kariyer imkânı var mıdır yok mudur, doğrusu bilemiyorum ama- hükûmetin teşkili ve bu Hükûmet programının esas hedefi dikkate alındığında Sayın Davutoğlu acaba ustalıktan sonra kendisine nasıl bir rol model biçmiştir, kendisini nasıl tanımlamaktadır, doğrusu bunu da öğrenmek istiyoruz.

Değerli milletvekilleri, şüphesiz -iktidara geldikten sonra- bazı tutarsızlıklar hükûmetler içerisinde olabilir, hedef saptırmalar olabilir ama işin ilginç tarafı, 2002 yılından sonra iktidara gelen AKP önüne konulmuş program sayesinde ilk yılları tutarlılık ve sorumluluk içerisinde geçirmiş, ancak yıllar geçtikçe tutarsızlıkları, ilkesizlikleri, dengesizlikleri, açıkçası acemiliğe bağlayacak, mazur göstermeye çalışacak gerekçeler oluşturmak akılla bağdaşır gibi değildir.

Bütün bunlara bakıldığında, özellikle 12 Eylül askerî yönetiminin sığındığı, sürekli dış tehdit arayan bahanelerinden bu süreci dikkate aldığımızda başarıyı kendisine yorarken başarısız alanları kendi dışındaki tesirlere, komplolara, dış güçlere ya da iç güçlere bağlaması, Türk siyasetinin yabancısı değildir ve 12 Eylül askerî darbe yönetiminin sığındığı bir mazerettir. Darbeleri Araştırma Komisyonu da “İç düşmanlar belirleyerek ülkeyi kendi müdahalelerine hazır hâle getiren darbeciler büyük kötülük yapmışlardır.” diyor. “İhbarcılıkla, fişlemeyle cuntacılar vatandaşları sadakat testlerinden geçiriyor.” demişlerdir. “Darbecilerin zihin dünyasında düşman belirleme ihtiyacı duymaları aldıkları doktrin gereğidir.” demektedir. “Darbeler karşısında Türkiye’deki sivil toplum örgütlerinin duruşu hiç de yüz ağartıcı değildir.” demektedir bu rapor.

Şimdi, AKP hükûmetlerinin on dört sene sonra geldikleri nokta, sivil toplum örgütlerini, yolsuzluğu araştıran Türkiye Büyük Millet Meclisini darbeci olarak suçlaması, milletvekillerine kariyerlerini birinin gölgesine borçlu olduklarını hatırlatması, içeride ve dışarıda tehditler, fişlemeler, zararlı akımlar, zararlı icat için darbecilerle aynı yolu kullanıyor olmalarıdır. Bu da Adalet ve Kalkınma Partisini giderek baskıcı eğilimlere sürüklemektedir.

Anayasa’mız her hükûmete iktidara geldiği andan itibaren hem yürütmenin bütün işlevini, ana sorumluluğunu hem de devlet teşkilatlarının yönetim yetkisini vermiştir. Bu programı icra ederken, icra ettikten sonra kendilerini birilerinin kandırmış olduğundan bahisle yaptıkları yanlışları itiraf etmesi mümkün müdür? Böylesine bir yorum doğal karşılanabilir mi?

Aslında Türk siyasetinde bugüne kadar hiç görülmeyen garabeti huzurlarınızda sergilemek istiyorum: “Kardeşim Esad”dan “Düşmanım Esed”e, 2 milyon mülteci ve 100 binlerce can kaybıyla giderken “Suriye’de Esad bizi kandırdı.” dediniz. Genelkurmay Başkanı terörist diye hapse atıldı, TSK, PKK’lıların tanıklıklarıyla yargılandı, davaların savcılığına soyundunuz, TSK’ya hep birlikte kumpas kurdunuz; 17 ve 25 Aralıkta operasyon olunca, işin ucu kendinize dokununca çıktınız “Cemaat bizi kandırdı.” dediniz. Kamu İhale Kanunu’nu defalarca değiştirdiniz, sonra da “Biz yapmadık, bunları paralel yaptı, bizi kandırdı.” dediniz. Papa geldi, sarayın açılışını yaptı; sonrasında Papa, 1915 olaylarıyla ilgili Türkiye’yi suçladığında “Biz çok farklı bir siyasetçi görmüştük.” diyerek Papa’nın sizi kandırdığını söylediniz. Koca bir ülkeyi kendi ellerinizle “çözüm süreci” adı altında PKK’ya teslim ettiniz; mücadele edilmesini isteyenleri “Kandan besleniyor.” diye hedef tahtasına koydunuz; sonra da “PKK çözüm süreci boyunca silah stoku yapmış, Oslo’da verdiği sözü tutmadı, PKK bizi kandırdı.” dediniz. “Biz mücadele ediyor sanırken teröristlere göz yuman kamu yöneticileri yanlış bilgi verdi, kandırıldık.” dediniz. “Valiler izin vermedi.” dediniz, sonra “Asker-polis validen izin almasına gerek yok.” dediniz, “Kandırılmış.” dediniz. “Beraber yürüdüğümüz siyaset güzergâhında ne istedilerse verdiğimiz can yoldaşlarımızca ihanete uğradık, kandırıldık.” dediniz. “‘Muhalefet’ diye eline destek verdiğimiz, bize dokunmayacaklarına dair güvenceler aldığımız Orta Doğu örgütlerince kandırıldık.” dediniz. “PYD’yi destekleyen ABD bizi kandırdı.” En son, Rusya, Türkmen bölgesine saldırdığında “Rusya DAİŞ’le mücadele edeceğini söylemişti, bizi kandırdı.” dediniz. Bazen fıtratı suçladınız, bazen “güzel ölüm” dediniz. “Faizlerin yüksek sorumlusu Merkez Bankası” dediniz. “Yatırımların önünde engel olan bürokrasi ve sivil oligarşi” dediniz. “İşsizliğin sorumlusu iş adamlarıdır.” dediniz. Buna ancak el insaf demek gerekir.

Velev ki bunlar sizin son derece safiyane duygularınız, iyi niyet besliyorsunuz, bunları fark edemediniz, bunları tanıyamadınız; velev ki bunlardan haberiniz olmadı; velev ki devletin memurlarını yönetemediniz, peki ama bunlar olurken -size soruyorum- Hükûmet üyeleri kendilerine düşen bakanlıklarda neyle meşgul oluyorlardı, kimi yönetiyorlardı? Bir ülkenin Başbakanı emrindeki kadroları sevk ve idare edemeyecek kadar yönetim gafleti ve âcziyeti içindeyken kimi idare ettiğini zannediyordu? İşe aldığınız, terfi ettirdiğiniz, sonradan terör örgütü soruşturmasıyla suçladığınız yol ve mesai arkadaşlarınızı yakından tanımaktan sizi alıkoyan çıkar ilişkisi neydi? İşsizlikten, artan faizden, ekonomik krizden hep başkaları sorumluysa siz neyi yönettiniz, ne görevi yaptınız? Daha bunlara sayacak o kadar çok şey var ki ancak aldatılmış olmayı bir siyaset düsturu hâline getiren pişkinlik, bu anlayış, yeni Hükûmet bugün karşımıza bir hükûmet programıyla tekrar çıkmış bulunmaktadır. Gerçekten, bugün ballandırılarak aktarılan bu programın başarısız sonuçları ileride bir bir ortaya çıktığında “Bürokratlar aldattı, ekonomistler aldattı, polisler aldattı, askerler aldattı, sırası gelen yeni bir cemaat aldattı, Washington aldattı; Bağdat, Erivan aldattı.” diyerek karşımıza çıkmayacağınızın ahlaki ve siyasi bir garantisi var mıdır? Bu siyasi sicile ve üsluba güvenmemiz mümkün müdür?

Şimdi diyorum ki bu Hükûmeti de, programlarını da, politikalarını da size birileri yaptırıyor, kendiniz yapmıyorsunuz. Mesela yarın Sayın Davutoğlu çıkıp “‘Beni Erdoğan kandırdı.’ diyebilir mi, sorumluluktan kendisini bu şekilde kurtarmak isteyebilir mi?” diye düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu Hükûmetin arkasındaki siyasal zihniyet nedir? Daha önce kendilerine “muhafazakâr demokrat” diyorlardı, Hükûmet programında muhafazakârlığın adı geçmiyor; bırak, muhafazakârlığın adı bile geçmiyor. Gerçekten bu Hükûmete yaptıklarıyla bakıldığında muhafazakâr değerlerle uyuşmadığı icraatlarıyla gayet açık ve net; milliyetçi olmadığını biliyoruz. Millî devleti, millî kimliği reddeden, millî menfaatlere uygun bir dış politikayı reddeden bir hükûmetin milliyetçi olması da mümkün değildir. Dolayısıyla, bu Hükûmetin arkasında bir siyasi zihniyet yoktur. Bunların arkasını tamamen pragmatist, taktik adımlarla hareket eden güç sahibi bir çoğunluk iradesi oluşturmaktadır. Bu bakımdan aslında sorgulanması gereken, bu Hükûmetin siyasal bir düşünceye, siyasal bir hedefe gerçekten sahip olmadığını ortaya koymak gerektiğidir.

Sayın milletvekilleri, gerçekten bu süreç içerisinde Adalet ve Kalkınma Partisinin terör ve bölücülükle mücadele sicilinin çok karanlık olduğunu gayet açık ve net biliyoruz. “Kandil’e girilsin.” mesajımızla anlamını bulan, “Mutlaka silahlı mukabeleyle örgütün teslimiyete zorlanması” çağrımıza verilen cevap, bizim anaların ağlamasını istediğimiz yönündeki ağır iftiralardı, hatırlıyor musunuz? “Örgüt bölgeye yayılıyor, açılımla siyasal taban buluyor.” derken partimize yönelik suçlamalar, kandan ve terörden beslendiğimiz yönünde ahlaksız ifadelerdir. Terörle mücadele edilmesini söylediğimizde bize yönelik ithamlar, statükonun sürdürülmesini istediğimiz mealindeki suçlamalardı.

Şimdi, bakıyoruz, evet, kanlı teröristler, onların anlayacağı bir dille terörle mücadeleye mecbur kılınmıştır, bizim dediğimize yanaşılmaktadır. Terörü bir özgürlük talebinin haklı sonucu gibi gördüğünüz günlerden, bugün mücadele etmek durumunda kalmış olmanız büyük bir dönüş ve tekzip, bize attığınız çirkin iftiraların da açık bir özrüdür.

Bugün Hükûmet, yıllardır sürdürmeye uğraştığı teröristle müzakere sürecinden vazgeçerek, daha olumlu diyebileceğimiz yeni bir süreci başlatmış gibi görünmektedir. Dileriz, bu süreci daha ileri götürürler ve bizim önerdiğimiz çizgiye gelebilirler, beklentimiz budur. Gerideki “açılım” denilen ağır yıkımın bir ihmal mi, ihanet mi, yıkım mı olduğuna kararı ise tarihin hakemliği elbette verecektir ve bu konuda müteşebbis yıkım kadrolarının itirafları da onların hukuki sorumluluktan kurtulmasına yetmeyecektir.

Terörle mücadelede yeni bir safhada olunmakla birlikte, 64’üncü Hükûmet Programı bu mücadele ve sürecin gidişatı konusunda sorular sormamızı gerekli kılmaktadır. 64’üncü Hükûmet Programı’nda PKK yoktur, 64’üncü Hükûmet Programı’nda bölücülük sorunu yoktur, 64’üncü Hükûmet Programı’nda PKK, KCK, paralel devlet yapılanması yoktur.

Tehdit nedir? Adalet ve Kalkınma Partisi Programı’nda gösterilen tehdit, PKK, süreci sabote etmeye, akamete uğratmaya çalışan bir terör örgütüdür. Yani terör örgütünün Türkiye’yi bölmekle ilgili bir sorunu yok, süreci sabote etmeye çalışıyor değerli arkadaşım.

Hani, Sayın Başbakan, devletin bekası söz konusuydu? Öz yönetim, özerklik çağrıları yapılırken, devletin hâkimiyetini ortadan kaldırmak isteyenler varken, neden sizler bunları Hükûmet programında dile getirmekten çekiniyorsunuz? AKP hükûmetlerinin cesur adımları, terör saldırılarıyla sekteye uğratılmaya çalışılmıştır. Yani hedef, millet, devlet değil AKP Hükûmetiymiş. Bu yaklaşım tarzı, sizin odağa AKP’yi aldığınızı, devleti ve milleti dışladığınızı ortaya koyuyor. Yani amaç sizin bekanızdır. Devletin ve milletin bekası gibi bir sorun programda yer almamaktadır.

PKK âdeta AKP tarafından lightlaştırılmıştır. Çok dikkatli bir üslup kullanmaktadır. Paralel devlet yapılanmasını millî güvenliğimize tehdit gören AKP, PKK, KCK yapılanması konusunda hiçbir tespit yapmamıştır. Hükûmet programında “Hükûmetimiz bir yandan terörle kararlı bir mücadele edecek, diğer taraftan da demokratikleşmeyi ve çözüm iradesini sürdürecektir...” Şimdi, çözümü siz niye getirdiniz? Kan bitsin diye. Terörle birlikte, terörle mücadele ederken kanı bitirdiğiniz zaman, kan dökülmesini bitirdiğiniz zaman çözeceğiniz ne kalıyor? Hedefiniz nedir? Demek ki amacınız terörü bitirmek değil. O zaman aradığınız çözüm terör örgütünün siyasi amaçlarına ulaşmayı kolaylaştırmaktır. “Terör sorun değilse, çözüm hangi sorunu çözecektir?” sorusunu sormamız gerekmektedir. Anlaşılmaktadır ki terör örgütü ve siyasal uzantısıyla müzakere ederek çözüm sürecini sürdüren AKP bunun siyasi maliyetini 7 Haziranda gördüğü zaman, şimdi tercihini değiştirerek, terörle mücadele ederek çözüm sürecini paralel, birlikte götürmeyi hedeflemiştir. O zaman “Analar ağlamasın.” edebiyatı yanlıştı. Demek siz bunları analar ağlamasın diye yapmıyordunuz. “Analar ağlamasın.” kılıfıyla çözüm sürecini bu millete hazmettirmek için yapıyordunuz. O bakımdan, teröre “çözüm için müzakere” diyenler, şimdi “çözüm için mücadele” demektedirler. İşte, terörle mücadelenin stratejik olmadığı, taktik amaçlı yapıldığı ortaya çıkmıştır.

Daha önce PKK’nın bir elinde silah, bir elinde siyasi talepleri varken müzakere yapılıyordu; şimdi, bu defa PKK’nın elinde silah, AKP’nin elinde de siyasi çözüm. Terörle mücadele ediyoruz. Milletimize söylenen nedir: “Kırk katır mı, kırk satır mı?” İşte, bütün bunlara bakıldığında, ant içme metni üzerinden yapılan tartışmanın Türk milleti ve Türkiye milleti ekseninde başladığı düşünülürse aslında asıl sorunun Türk milleti tanımından duyulan rahatsızlık, bunun anayasal metinlerden AKP ve PKK iş birliğiyle çıkarılması olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim 64’üncü Hükûmet Programı’nda “Yeni anayasa, milletimize kültürel, toplumsal çeşitlilik tanıyan, herhangi bir etnik, dinî kimliğe referans yapmayan bir vatandaşlık tanımını esas alacaktır.” denmekte, toplumsal farklılıkların siyasi temsilinin sağlandığı ademimerkeziyetçi bir siyasal sistem önerilmektedir. Bu durumda, “çözüm” diyen Adalet ve Kalkınma Partisi olarak sorunun kaynağı ortaya çıkmıştır, sorun Türk milletidir, sorun millî devlettir, sorun üniter devlettir. Getirdiğiniz çözümün parametreleri dikkate alındığında, AKP’nin kavgası Türk milletiyledir, AKP’nin kavgası Türkiye Cumhuriyeti devletinin millî mücadeleyle kurulmuş temel ilkeleriyledir. Bu bakımdan, AKP’nin, kimliksiz ve adı konulmayan bir millet hedeflerken aslında farklılıklara kolektif hakları tanıyarak etnik temelli bir devlet ve millet yapılanmasını hedeflediği açık ve net ortaya çıkmıştır.

Bu millet İslam’ın sancaktarlığını yaptı, Muhammed İkbal rüyasında Peygamber Efendimizi gördüğü zaman, elinde şişe içerisinde kan gördüğü zaman “Bana ne getirdin ya İkbal?” diye sorduğunda “Sana Çanakkale’de şehit olan Türk askerinin kanını getirdim.” derken Peygamber Efendimizin övgüsüne mazhar olmuş bir milletin adını çıkarmak, adını silmek; doğrusu, bunu sizlerin vicdanına havale ediyorum.

Değerli milletvekilleri, aslında verdiğimiz bu kadar bedelleri, bütün bunları dikkate aldığımızda bir nebze olsun bizimle aynı çizgiye gelmiş olmanızı umut ediyorduk ama ne yazık ki Türk milletine, cumhuriyetimize yönelik yaklaşımlar bu Hükûmet programında ortaya konulduğunda, PKK’nın siyasi amaçları doğrultusundaki hedeflerine ulaşması konusundaki çözüm sanılan bu marazi düşüncenin artık müzmin hâle gelmiş olduğunu maalesef görmekteyiz. Gerçekten, Türkiye'nin idari taksimatını etnik gruplara göre yeniden tanzim etmek ise açılımdan muradınız, PKK’nın ülkemizi bölme projesinin omurgası olanlara atmaksa, yıkım görevini AKP üstlenmiş, bu Hükûmet üstlenmiş demektir ve bu konuda en büyük destekçisi de terör örgütü ve yandaşları olacaktır.

Değerli milletvekilleri, İslamiyet’i temsil etmekten uzak terör örgütleri İslamofobiyi tetiklerken, Batı dünyası İslam fobisini geliştirirken, hatta çözüm için İslam’ın vahiylerine müdahale etmeyi planlarken; Türkiye’de Kürtleri temsil etmekten uzak PKK Türkofobiyi tetiklemiş, AKP de Türk fobisini geliştirip çözüm için Türk milletinin adına, varlığına, egemenliğine, vatanına müdahale etmeyi planlayan bir çözüm hazırlığı yapmıştır. Unutmayalım ki aslında Türkofobi İslamofobinin yeni bir versiyonudur.

Değerli milletvekilleri, AKP’nin dış politikası geldiğimiz bu noktada gerçekten ilkesiz, rastgele görünebilir. Dünyanın saydığı liderden dünyanın karşı çıktığı bir lidere, İslam dünyasından uzaklaştığımız, komşularla sıfır sorundan değerli yalnızlığa, sonra tehlikeli yalnızlığa, “kardeşim Esad”dan “devirin Esad’ı”ya doğru giden zikzakları dikkate aldığımızda aslında Adalet ve Kalkınma Partisinin dış politika tercihinin temel bir yanlıştan kaynakladığı ortaya çıkmıştır. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Türkiye’de millî devleti yok ederken yine BOP eşliğinde bu coğrafyamızda etnik ve kimliklere dayalı devlet yapılanmasını öngördüğü gayet açık ve net ortaya çıkmaktadır. Bu bakımdan Adalet ve Kalkınma Partisinin, büyük maliyetleri olan bu dış politikadan vazgeçmesi ve değiştirmesi millî bütünlüğümüzü, millî çıkarlarımızı ve millî güvenliğimizi odağına alan yeni bir dış politikaya gitmesi kaçınılmazdır.

Değerli milletvekilleri, bu politikanın maliyetlerini Irak ve Suriye’de gördük gerçekten. O kadar ilginçtir ki stratejik ortağımız ABD, PKK ve PYD’yle beraber, birlikte hareket ediyor, destekliyor. Bir diğer stratejik ortağımız da Suriye’de Esad rejimiyle birlikte Türkmenleri bombalıyor. Peki, biz ne yapıyoruz? Neredeyiz biz? Bu nasıl bir stratejik ortaklıktır? Aslında 1 Ocak 2016’da yürürlüğe girecek ateşkes öncesi fiilî durumları tahkim etmek için bir pozisyon oluşturulduğu gayet açık ve nettir. Türkmenlerle ilgili tartışmayı iki kamyon yükün gidip gelmemesine indirgemek bugün aslında gerçekten Türkmenlerin karşılaştığı tehditleri gözardı etmek anlamına gelmektedir.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak sınır güvenliğimizi, egemenliğimizi önemli görüyoruz. Rusya’nın sınır ihlaline karşı, uçaklarının sınır ihlalleri yapmasına karşı Türk Silahlı Kuvvetlerinin aldığı tedbirleri doğru bulduğumuzu ifade etmek istiyorum. Ancak her şeyden önce bunları yaparken “Milliyeti belli değildi.” diye mazeret uydurmanın ne anlama geldiğini doğrusu anlayabilmiş değilim. Velev ki belli olsaydı sınır ihlallerine göz mü yumacaktık? Bir taraftan uçak düştükten sonra Rusya’nın Türkmenlere yönelik saldırılarını dile getirip Rusya’yı caydıracak bir tavır olarak değerlendirilip “Bilseydik vurmazdık.” demek ne anlama gelmektedir? “Rus uçağı olduğunu bilseydik düşürmezdik.” derken bunu bilmediğinizi, yeterli bir istihbarata ve bilgiye sahip olmadığınızı mı ifade ediyorsunuz? Rusya’nın bu ihlaline ve rejime destek verirken Türkmenlere yönelik katliamını gözardı eden bir anlayışın pompalanmasındaki kamuoyu algısını da doğrusu sağlıklı görmüyoruz. Özür talebine karşı diplomatik anlamıyla aslında özür dilendiğinin ifade edilmesi de Hükûmetin zafiyetidir. Öte yandan Sayın Cumhurbaşkanının bir yabancı devlet adamının ifadelerine karşı “Doğru ise istifa ederim.” demesi de yanlıştır. Sayın Cumhurbaşkanının iradesi bir yabancı devlet adamının ifadeleriyle kontrol edilemez. (MHP sıralarından alkışlar) Devletin ve milletin birliğini temsil eden ve aziz milletimin iradesiyle seçilen Cumhurbaşkanı ancak ve ancak Anayasa’da yer alan hâllerde suçlanabilir, buna tek yetkili makam da Türkiye Büyük Millet Meclisidir, onun şahsi iradesidir.

Kırım’ı ilhak eden, Güney Osetya’yı işgal eden, Abhazya’ya müdahale eden, Suriye’de Türkmenlere karşı katliam yapan Rusya’ya karşı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Vural, efendim, ben, müddet tanıyorum, lütfen biraz toparlar mısınız.

OKTAY VURAL (Devamla) – ...Batı dünyası, Amerika Birleşik Devletleri ne yapmaktadır?

Bütün bunlarla birlikte, değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisinin politik vizyonu bitmiştir. Nerede 2023 hedefleriniz, esamesi yok. AKP, 2023’te 2 trilyon dolar, kişi başına 25 bin dolar hedeflemişti. 2012’de ilan edilen bu hedeflerle uygulamaları dikkate aldığımızda, aslında değerli arkadaşlarım, 2 trilyonluk hedefe ancak ve ancak 2092 senesinde ulaşabilmektedirler. İlk 10 büyük ülke arasına girme hedefi dahi yoktur Hükûmet programında. 25 bin dolarlık hedefe de ancak ve ancak 2097 yılında ulaşılabilmektedir. Bakıldığında, gerçekten, ihracat hedefi 2023 yerine 2107 yılında gerçekleşebilmektedir. Adalet ve Kalkınma Partisi bırakın 2023’ü kendi burnunun ucunu bile görmemektedir. 2011 seçim beyannamesinde ülkenin toplam gelirini 2015 yılında 1 trilyon 76 milyar dolara yükseltmeyi vadetti, orta vadeli programda 706 milyar dolara gerilemesi öngörülüyor. Burnunuzun ucunu görmüyorsunuz. Bu programın hedefi yok, vizyonu yok. Kendi geçmişini reddeden bir Hükûmet programıyla karşı karşıya olduğumuzu açıkça ifade etmek istiyorum.

Kalkınma Planı 2018 yılı için kişi başı 16 bin dolar hedef planladı, orta vadeli program 9.980 dolar. Kalkınma Planı 2018 yılı için 277,2 milyar dolar ihracat hedefledi, orta vadeli program aynı yıl için 192,5 milyar dolar ihracat hedefledi. Dolayısıyla, bu Hükûmet programı, yaptığı icraatlarla kendi koydukları hedeflere bile ulaşamayan, 2008 yılındaki hedeflere 2018 yılında ancak ulaşacağını söyleyen bir iktidar aslında on yılı heba etmiş bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, sözlerimi, Adalet ve Kalkınma Partisinin ekonomi politikaları devam ettiğinde 2023’te ne olacağına dair, Kabinede bulunan değerli bir politikacının öngörüleriyle tamamlamak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Vural, ek bir dakika daha süre veriyorum.

OKTAY VURAL (Devamla) – Tamamlıyorum efendim.

2023’te eğer bu beylerin vizyonu tutar iktidar olurlarsa hâlâ sivil anayasayı tartışıyor olacağız. 2023’te eğer iktidar olurlarsa BOP sayesinde bölge ülkeleri sayısının 2 katına çıkacağını göreceğiz. 2023’te bu vizyonları tutarsa Başbakanın Uganda Devlet Başkanına “…”(x) dediğini duyacağız. 2023’te kredi kartı dolayısıyla evine icra gelmeyen hiçbir evin kalmadığını göreceğiz. 2023’te zenginlerin yaşadığı sitelerin etrafında dilenen yoksullara polislerin biber gazıyla müdahale ettiğini duyacağız. 2023’te boşanma oranlarının evlenme oranlarının üstüne geçtiğini duyacağız. 2023’te kahvelerde yaşlılara yer kalmadığını çünkü bütün kahvelerin genç işsiz üniversite mezunlarıyla dolu olduğunu göreceğiz. 2023’te tıpkı bankalar gibi birkaç fabrikamızın isminin de gâvurca olduğuna şahadet edeceğiz. 2023’te Başbakanın çocukluk arkadaşı, askerlik arkadaşı, mahalleden arkadaşı, belediyeden arkadaşı ve şoförlerinden başka hiç kimsenin milletvekili olmadığını göreceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Oktay Bey, tekrar açıyorum toparlayın lütfen.

OKTAY VURAL (Devamla) – Uyarınıza gerek yok, az kaldı.

Yani, bu vizyon hoşunuza gitmedi galiba Sayın Başkanım, güzel bir vizyon aslında.

BAŞKAN – Hayır efendim, rica ederim, her görüş muhteremdir.

Buyurun efendim.

OKTAY VURAL (Devamla) – 2023’te AVM’lerin önünde bakkalların, kasapların, terzilerin dilencilik yaptığına şahit olacağız. 2023’te tüm bütçe gelirlerinin faize gittiğini göreceğiz. Her 2 kişiden birinin işsiz olduğuna şahit olacağız. Yasama faaliyetlerinin, emniyet işlerinin, güvenlik işlerinin belki Türk Silahlı Kuvvetlerinin özelleştirildiğini göreceğiz. Köylerde 3-5 tane yaşlıdan başka kimsenin kalmadığını göreceğiz. KDV ve ÖTV gibi vergiler yüzünden halkın isyan noktasına geldiğini göreceğiz. Bir zamanlar Afrika’da, Latin Amerika’da yaptıkları gibi yağmur sularının bile parayla satıldığını, toplandığını göreceğiz.

Dolayısıyla, bu, böylesine 2023 vizyonuyla kabinede buluşturan bir iradeyi dikkate aldığımızda böyle bir Hükûmet programına Milliyetçi Hareket Partisi olarak milletimiz adına güvenoyu vermemiz mümkün değildir, tarih huzurunda böyle bir sorumluluk üstlenmemek… Ama bundan sonraki süreç içerisinde hayırlı işleri destekleyeceğimizi, kötü olanlar konusunda uyarıcı görevlerimizi yapacağımızı ifade ederek Adalet ve Kalkınma Partisinin 64’üncü Hükûmetine, Sayın Davutoğlu’nun 3’üncü Hükûmetine ve onun programına ret oyu kullanacağımızı ifade ediyor, hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Oktay Vural.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Söz talebim var.

BAŞKAN – Buyurunuz İdris Bey.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, şimdi, gün içerisinde birçok kez…

BAŞKAN – Oturarak lütfen, ben açayım mikrofonu.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Gün içerisindeki birçok Genel Kurul oturumunda tutumunuzun Halkların Demokratik Partisinin İç Tüzük’ten kaynaklı haklarını kısmaya yönelik olduğunu ifade etmeye çalıştık. Tabii, yeni başladınız yani Meclis de yeni çalışmaya başladı. O nedenle, meseleyi çok daha fazla büyütmeme adına, biz, bize karşı uygulanan bu ayrımcı yaklaşıma karşı biraz da yapıcı olma adına sessiz kalmayı tercih ettik. Ancak şu anda elimde bulunan bu tutanağa göre, demin gruplar adına konuşma yapacak olan milletvekillerini kürsüye davet ederken “Gruplar adına kırkar dakika…” diyorsunuz. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Oktay Vural, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın İlhan Kesici, Hükûmet adına Başbakan Yardımcısı Sayın Lütfi Elvan, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Ahmet Yıldırım, Çağlar Demirel.

Şimdi, yani Halkların Demokratik Partisi olarak burada…

BAŞKAN – Bir kastım yok, bir kastım yok…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Evet, aklımıza iki şey geliyor, ya grubumuza yönelik ayrımcı bir yaklaşım içerisindesiniz…

BAŞKAN – Hayır, o gelmesin.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – …ya da düzeltilmesi gereken bir dil sürçmesiyle karşı karşıyayız.

BAŞKAN – Tabii, tabii, düzeltelim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına kırk dakikalık müddet 2 kişi tarafından eşit olarak bölünecektir, kendi istekleri bu istikamettedir ve ilk sözü Muş Milletvekilimiz Sayın Ahmet Yıldırım Bey’e veriyorum.

Buyurun Ahmet Bey. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; konuşmama bugün Amed’de (AK PARTİ sıralarından “Diyarbakır” sesleri) katledilen Amed Baro Başkanı Tahir Elçi şahsında, 20 Temmuzdan bu yana geliştirilen planlı bir kirli savaşta yaşamını yitirenlerin tamamını anarak başlamak istiyorum. (AK PARTİ sıralarından “Tahir Elçi’yi siz öldürdünüz.” sesleri.)

Evet, sol cenahtan bizim öldürdüğümüz hususunda gelen itirazlara binaen şunu söyleyeyim: Son beş, altı saattir Türkiye’nin dört bir yanında Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Mersin, Diyarbakır yani Amed, Mardin, Urfa, Muş, Van’da bu olayı protesto eden, kınayan gösterilere sert polis müdahaleleri yaşanmakta ve özellikle suçlular sanki korunmak isteniyormuş gibi, bu işten acı duyan, Türkiye’nin geleceğini karartacağına inananların protesto gösterileri sert müdahalelerle engellenmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz ve Orta Doğu çok hassas ve tarihî günlerden geçmektedir. Bu tarihî gelişmelerin yaşandığı süre içinde biri zorunlu olarak dayatılmış olmak üzere iki genel seçim yaşanmıştır. Biz bu seçimlere sadece 550 milletvekilinin bu Parlamentoda kimler olacağı ve dört yıl boyunca ülkeyi yöneten Hükûmetin bakanlarının kimlerden oluşacağı sığ bir ferasetiyle yaklaşmadık. Bu tarihî süreçlerde ülkemizi oluşturan halkların lehine özgürlükler, demokrasi ve barıştan yana bir anlayışı nasıl hâkim kılabiliriz; bunu Orta Doğu’nun bölgesel gelişmelerinde nasıl etkin hâle getirebiliriz çabası içerisinde olduk, olmaya da devam ediyoruz. Yoksa bütün halkların lehine olabilecek bu kudretli, kıymetli gelişmelerin yanında hangi partinin, kaç sandalyeye sahip olduğu, ülkeyi yöneten bakanlık koltuklarının hangi isimlerle doldurulduğu teferruatıyla değil, bu koltukların toplumsal barışın emrinde ne kadar çalıştırıldığı bizim için esas olandır.

7 Haziranda bu ülke halkları bir koalisyon hükûmeti programı yazılması ve uygulanması için iradelerini sandıkta göstermişti. Fakat Cumhurbaşkanı ve AKP bu iradeyi tanımayarak bir yetki gasbıyla dayatma bir seçimi zorlamış ve bu noktaya gelinmesine neden olmuştur. Beş ay gibi kısa süreli arayla yapılmış 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinin birbirine zıt iki farklı yüzü vardır. 7 Haziranda çok kısmi bile olsa barış ortamında yapılacak bir seçimde halk iradesinin nasıl tecelli edeceği ile 1 Kasım öncesi siparişle oluşturulmuş bir çatışmalı ortamda güvenlik tedbirleri ötesi sıkıyönetim uygulamaları, kan, ölüm, katliam politikaları ile savaş cenderesine sokulmuş ülke atmosferinde her türlü baskı ve hile koşullarında seçim sonuçlarının nasıl olacağını bütün uluslararası toplum ibretle izlemiştir. Birinde barış ortamında vesayetin nasıl kaybedileceğini diğerinde ise barışa tahammül edemeyenlerin savaşla yargılanmaktan nasıl kaçtıklarını büyük bir esefle izledik. Ama şunu çok iyi biliyoruz: 1 Kasım seçim sonucu vesayetin, yolsuzluğun, yasadışılığın, hukuku askıya almanın ve fiilen Anayasa’yı değiştirmenin, zulmün, katliamların yargı önünde hesap vermeyeceği anlamına gelmez. Her şartta öbür dünyada hesabı verilecek olan bu suç ve günahların bu dünyada yargı önünde hesap verme süresini ancak biraz erteleme sonucunu doğurabilir. Onun ötesinde hiçbir anlamı yoktur.

Yüzde 49 oy almış olsanız bile istediğiniz her türlü yasadışılığı yapma ve hukuku askıya alma, Anayasa’yı fiilen değiştirme hakkına sahip olamazsınız.

Söz konusu programda belirttiğiniz üzere, yüzde 87,4 gibi yüksek bir oranla gidilmiş olması bu seçime oldukça demokratik, katılım açısından da şüphesiz önemlidir. Fakat demokrasilerde sadece sandığa gitme oranıyla bir kriter belirlenemez. Bunun yanı sıra, aynı zamanda, seçime giden yolda bütün partiler arasında her açıdan fırsat eşitliğinin yaratılmış olması ve kullanılan araçların adaletli dağıtılmış olması da seçimin demokratik olduğunu gösteren emarelerdendir.

1 Kasıma kadar, bölgede sivil katliamları gündeme alarak, ülkede toplumsal kutuplaşmayı derinleştirerek geldiğiniz nokta bir hükûmete ulaşma çabası olabilir ama toplumsal tahribatı, kamplaşmayı ve ayrışma konularında da sorunları derinleştirdiği gerçekliğini değiştiremez.

Büyük bir çatışmalı süreci dayatmak, rakip siyasi partileri etkinlik yapamayacak düzeye getirmek, polis, asker, özel kuvvetler, vali, bütün mülki amirlerin özellikle baskısı altında devlet gücünü kendi hesabına seferber etmek millî iradenin tecelli etmesinin önünde büyük engel oluşturmuştur.

Bugün seçim meydanlarındaki ilk vaat 64’üncü Hükûmet Programı üzerine görüşler belirtilirken icra edilmiştir. Seçim meydanlarındaki vaatlerden ilk icra edilen “Beyaz Toros” vaadi aktive edilmiş ve Baro Başkanımız Tahir Elçi alçakça katledilmiştir.

Hükûmet programında çözüm süreci sürekli olarak “kamu düzeni” lafzıyla ele alınmış veya farklı bir okumayla, devlet şefkatli elini sopayla gösteriyor demektir.

Alevi ve Roman vatandaşların sorunları kitapta özellikle isimler belirtilerek zikredilmiş, Romanların eğitim koşullarının düzeltilmesinden söz edilmiştir, amenna, daha fazla söz edilmelidir. Sadece onlar değil, ülkeyi oluşturan bütün toplumsal kesimlerin isimleri zikredilebilinir, hatta onların haklarıyla ilgili geniş açıklamalara yer verilebilinir. Bütün bunlardan söz edilirken Kürt lafzı bir defa dahi dile getirilmemiştir. Yüz yıllık sorun bir defa bir halkın adı dahi anılmayarak, en son 61’inci Hükûmetin hatıra defterlerinde bırakılarak geçiştirilmiştir. Kürt halkını görmezden gelen, adını bir defa bile kullanmaktan imtina eden bir Hükûmet, Kürt sorununu nasıl çözecek merak ediyoruz. Kürt’ün adını anmaktan korkarak veya utanarak mı Kürt meselesi çözülecek?

Yine kitapçıkta özellikle dile getirilen bir hususu belirteyim. Aslında bir bilinçaltını ele veriyor. “Gayrimüslim” sözcüğü ötekileştirmeye tekabül etmektedir. Siz, Müslüman olmayanları bir dinin karşıtlığı üzerinden konumlandıramazsınız. Çok şükür Müslümanım ama “gayrihristiyan” olarak tanımlanmak istemem veya başka bir din üzerinden tanımlanarak ötekileştirme kavramına tekabül eden bu söylemlerin dile getirilmesini kabul edemeyiz.

Programda kullanılan bir cümle üzerinden devam ediyorum: “Demokratikleşme perspektifimizin odağında insan onuru bulunmaktadır. İnsan onurunu zedeleyen hiçbir uygulama ve politika meşru görülemez, gösterilemez.” denmektedir. Bu yazıyı ekleyenlerin, yazılı bir metinde şirin görünme çabaları ise oldukça anlamsızdır çünkü insan onurundan bahseden 64’üncü Hükûmet Programı, Şırnak’ta Hacı Lokman Birlik’in dünyadaki hükmü üzerinden kalkmış ölü bedenini boynuna ip bağlayarak Şırnak sokaklarında sürüklemiş; halkın en kutsalı olan mezarlıkları, camileri, cemevlerini tahrip etmiş; siviller çocuk, kadın, yaşlı demeden hedef alınıp vurulmuş; bir anne sokağa çıkma yasağından ötürü, öldürülen çocuğunu defnedemediği için sabaha kadar kızının cesediyle yatmak zorunda bırakılmış; 5 çocuğunun önünde -on üç gün önce- Nusaybin’de bir anne katledilmiştir. Devletin bu karanlık yüzüyle hesaplaşılmadan insan onurundan bahsetmek, en hafif tabirle, samimiyetsizliğe tekabül etmektedir.

Bu zihniyet ile insan onuru arasında büyük bir orantısızlık vardır. Düşünün, son bir haftada hepimize ibret olabilecek bir gerçeklikle karşılaştık, adının başında “profesör” unvanı olan bir zat, insanlık dışı uygulamaları savunabilmiştir. Ona bu cesareti veren, 12 Eylüldeki o dışkı yedirme olaylarına benzer mezalim uygulamaların hâlâ 2015 Türkiyesi’nde devam ediyor olmasıdır. Eğer ülke tümüyle demokratikleştirilmiş olsaydı, eğer ülke gerçek bir toplumsal barışa kavuşmuş olsaydı böyle bir cümleyi, bırakın adının başında “profesör” olan bir adamın söylemesini hiçbir yurttaşımız dile getirmezdi.

Dolayısıyla bizim için esas olan, Hükûmetin bol bol vaatlerde bulunduğu bu program değil, şu an sokakta yürürlükte olan otoriter politikalardır. Saray rejiminin programıdır esas olan.

Programlarına “Dışlamadık, dışlamayacağız. Ötekileştirmedik, ötekileştirmeyeceğiz.” diye yazan AKP Türkiyesi’nde Silvan sokaklarında “Türk’sen övün, değilsen itaat et.” ve “Kızlar, biz geldik, ininize girdik.” ve daha burada sayamayacağım, saymaktan utanacağım bir tomar cümle, Türkiye'nin alnına bir kara olarak yapışmıştır.

Ben bir insan olarak utandım ve bir Kürt olarak, AKP’li Kürt kökenli vekillere hangi duygularla bunları okuduğunu, neler hissettiğini açıkçası merakla sormak isterim.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Kendinize bakın. Baştan sona yalan söylüyorsunuz.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Silvan’da, Lice’de, Cizre’de, Varto’da, Beytüşşebap’ta, Nusaybin’de, Gever’de, Derik’te, Sur’da uyguladığı sıkıyönetim programlarıdır bizim için esas olan ve ısrarla söylüyoruz, Sayın Öcalan’ın da ifade ettiği üzere, Türkiye dörtnala darbeye doğru gidiyor. Darbe mekaniği tam işler durumdadır ve tekrar belirtmek istiyorum…

MEHMET METİNER (İstanbul) – Bir parçası sizsiniz.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Özellikle 90’lı yıllarda kontrgerilla görevi işlemiş olanların bugün saraya bağlı olarak tekrar çağrılıp Kürt şehirlerine sürülmüş olması, göreceksiniz -Allah muhafaza- gerçekleştirilme ihtimali yüksek olan bir darbe ortamında ilk kol kola girdiği kişileri yiyecektir. Bu, emin olun, bir öfke duygusu değildir; bu, iyi niyetli bir tavsiyedir. Çünkü, bakın, Silvan’da beş gün kalmış, Nusaybin’de üç gün kalmış bir arkadaşınız olarak söylüyorum, çok aradık ama müesses nizam bulamadık. Biz, görüştüğümüz kaymakam ve valilerden büyük bir mahcubiyetle “Yasağın olduğu bölgelerde bir yetkimiz yok.” cevabını aldık. Orada emniyet müdürleri, valiler, kaymakamlar yetkili olmadıklarını ifade ettiler. Anlaşılan o ki, görev, özel kuvvetlere ve çetelere ve sıkıyönetim uygulamalarına terk edilmiştir.

Bu kan ne kadar devam ederse etsin, gelip dayanacağı yer barıştır. Halklar arasında hiçbir sorun yoktur. Gelip dayanacağı yer müzakere masasıdır. Türkiye'nin bu işleri konuşarak çözme ferasetinin, basiretinin fazlasıyla var olduğuna inanıyoruz, yeter ki biz siyasiler olarak bunun önünü açmış olalım.

Bakın, bir gün gelip iş barış masasına ve müzakere masasına dayandığı anda, ki dayandığı gün ne kadar gecikirse o kadar genç canımız toprağa düşecektir. Engellemeye çalıştığımız husus budur, kaygı duyduğumuz husus budur. Ölenin, öldürülenin, rengi, etnisitesi, dili, dinî inancı, üniforması bizim için hiç fark etmemektedir.

Dolayısıyla şu an Hükûmet tarafından ortaya konan şiddetin sürdürülebilir olmadığını ve bir an önce terk edilmesi gerektiğini ifade ediyoruz. Bir ikazda bulunuyoruz 64’üncü Dönem Hükûmetine, tarihten ders çıkarabilen, az biraz sosyoloji bilen, insan psikolojisinin kırılma noktalarının nerede başladığını gören bir devlet aklı, bu şiddet baskısının daha büyük bir direniş ve sahiplenmeyi getireceğini bilir. Bütün kutsal kitaplarda zulme ve zalime karşı direniş haktır. Bugün Kürt’ün de yapmaya çalıştığı bu sıkıyönetim uygulamalarına, esedullah veya bir başka çete adı, bunlara karşı eşsiz bir direniştir. Bu, neyimize mal olursa olsun asla direnişten vazgeçmeyeceğiz, kimseye boyun eğmeyeceğiz, diz çökmeyeceğiz, ancak Allah’a boyun eğeriz, onun karşısında diz çökeriz, kula hiçbir zaman boyun eğmedik, eğmeyeceğiz. Zulmünüz artarsa daha büyük bir direniş göreceğinizi ifade etmek isterim.

Bu temelde, yol yakınken ve birlikte yaşam kültürüne ait duygusal kırılma büyümeden yapılması gereken behemehâl taraflar arasında gerçekleştirilen ve 28 Şubatta bir çerçeve kazandırılan masaya geri dönmektir. İzleme heyeti eşliğinde -tamamını siz belirleyin, izleme heyetinin tamamı bağımsız aydın, yazar, çizerlerden olsun veya sizin partilere yakın havuz medyasından olsun, hiç fark etmez- demokratik müzakere bir an önce başlamalı çünkü bu saatten sonra bu ülkenin bir gencini daha kaybetmeye tahammülümüzün olmadığını ifade etmek isterim.

“Yeni Anayasa” başlığı altında, kitapçıkta 1920’de Ankara’da toplanan Birinci Meclise gönderme yapılması bizim için ironiktir. Birinci Mecliste Kürdistan vekillerinin “Kürdistan mebusu” olarak gelmesi, birkaç kilometre ötedeki binanın altına gelmesi ve bu hakikati inkâr eder bir şekilde Kürt halkının iradesinin program boyunca yok sayılması, asıl niyetin başka olduğunu ortaya koymaktadır.

Size bu Meclisi, bu millî irade çatısı altını direkt ilgilendiren çarpıcı bir örnek vermek istiyorum. Bakın, bir sosyal bilimci kardeşiniz olarak söylüyorum, size 337 milletvekiliyle, mebusla toplanan Birinci Meclise gelen üç parlamenter adı sayacağım: Esat Bey, Bozan Bey, Hacı Mustafa Efendi. Buyurun, inin arşivlere bakın, üçü de Rojava Kürdistanlıdır. Çünkü Birinci Meclis toplandığında bugünkü Rojava Kürdistanı’na tekabül eden topraklar ortak vatandır, Osmanlı bakiyesi topraklardır.

Kobani’den, Gıre Spiye’den, Amude’den, Derbe Spiye’den, Cızire’den, Afrin’den, Haseke’den bu ülkenin yurttaşları olarak gelip, bakın, Ocak 1921’de yapılan Birinci İnönü Savaşı’na katılmışlardır veya Mart 1921’deki İkinci İnönü Savaşı’na katılmışlardır. Tarih kitapları yazar, hemen buyurun, İnternet’ten de bakabilirsiniz. Savaş tarihleriyle o toprakların Ankara Antlaşması’yla ayrılması birbirinden farklı zamanlara tekabül etmektedir. Birinci İnönü Ocak 1921, İkinci İnönü Mart 1921, Eskişehir-Kütahya Temmuz 1921, Sakarya Meydan Savaşı Ağustos ve Eylül 1921 ama buna karşılık Ankara Antlaşması’yla 20 Ekim 1921’de Türkiye-Suriye sınırı çizilmiş ve Rojava Kürdistan toprakları buradan ayrılmıştır. Oradan gelenler Kütahya’da, Eskişehir’de, Sakarya’da ya şehit düşmüşler ya da gazi olarak geri dönüş yolunda iken topraklarının ayrıldığını, uğruna mücadele verdikleri, kan döktükleri toprakların ortak vatandan ayrıldığını öğrenemeden kendi kentlerine ulaşmışlardır. Bu sınır doksan yıldır vicdanlarda bu kadar mahkûm edilmiş bir sınırdır. Bu yönüyle aidiyet duygumuz vardır, bu yönüyle hiçbir komşuyla sorunumuz yoktur bizim.

Özellikle ifade etmek isterim ki eğer geleceğimizi, toplumsal barışımızı yazacağımız bir anayasa yapacaksak bu koşullarda değil, ivedi olarak yaratılacak olan bir barış iklimine dönmemiz gerekmektedir.

Özellikle yargı, cumhuriyet tarihinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YILDIRIM (Devamla) – …en siyasallaşmış dönemini yaşamaktadır.

BAŞKAN – Evet, iki dakika ekliyorum.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Sayın Başkan, benden önceki hatibe beş dakika tahsis ettiniz.

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, biliyorsunuz ki bir diğer arkadaşınız daha var.

Toparlayın lütfen.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Yargı, cumhuriyet tarihinin en siyasallaşmış dönemini yaşıyor. Yargının her siyasallaşma adımı ve uygulamalarından sonra “Aldatıldık.” açıklamalarını daha kaç defa duyacağız? Üstat Bediüzzaman Saidi Kürdî’nin güzel bir deyişiyle “Adalete dayanmayan güç zalim olur, halk gücüne dayanmayan adalet aciz kalır.” Biz de söylüyoruz, bu üstadın cümlesinden ve veciz yaklaşımından bakıldığında ne döneminizin gücü adil ne de adaletiniz hak gücüne dayanmaktadır.

Burada sözlerimi bitirmeden önce belirtmek istediğim birkaç hususu özellikle aktarmak isterim. Her dış politika bir şekliyle toslamış durumdadır. İyi niyet… Sınır komşumuz kalmamıştır. Dış politikada on üç yıldır gelinen noktayı “Dış politikaya başarı mührümüzü vurduk.” diye kitaba yazmanızla başarılı hâle getiremezsiniz. Özellikle Rojava Kürdistanı’ndaki PYD’nin 2 siyasal karşıtının kaldığını üzülerek ifade etmek isterim; biri IŞİD’tir, diğeri ise AKP’dir. Şu anda Orta Doğu’da bunlara karşıt daha farklı bir siyasal güç yoktur.

“Türkiye, unutulmuş veya dışlanmış mazlum halklar için umut ışığı olmuştur.” deniliyor programda. Mazlumun kim olduğu, hangi kıstaslar çerçevesinde belirlendiği sorulmalıdır. Öyle anlaşılıyor ki burada mazlum sıfatını hak eden toplumsal kesimin sadece belli bir etnik kesime, Sünni kesime dayandırıldığını anlamış oluyoruz ve sormak istiyorum: Şimdiye kadar yardımına koştuğunuz hangi topluluk iflah oldu? Allah aşkına, şimdiye kadar yardım ettiğiniz, destek çıktığınız Mursi mi iflah oldu, Kırım Türkleri mi iflah oldu, Çeçenya mı, Bayır Bucak Türkmenleri mi, Kerkük mü, Musul mu, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti mi? Hepsi de toslamadı mı? Allah aşkına el attığınız her şey elinizde kalmadı mı?

RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) – PKK’ya mesaj yok mu?

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, lütfen tamamlar mısınız efendim?

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Sayın Başkan, son bir dakika.

BAŞKAN - Peki, hadi bakalım.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Washington’da, Moskova’da, Strazburg’da, Brüksel’de, Tahran’da, Bağdat’ta, Şam’da müttefik aramadan ve Kürt fobisi yaklaşımınızdan vazgeçiniz. Bin yıllık kardeşlik süresi içerisinde uğradığı bütün haksızlıklara rağmen arkadan vurmamış, hançerlememiş Kürt halkının Amed’i orada, müttefiktir, Hewler müttefiktir, Mahabad müttefiktir, Kamışlo müttefiktir. Türkiye’nin ve Türklerin dünyada bunlardan daha büyük müttefiki yoktur.

Özellikle, bu kadar kibirli ve içe kapanmacı siyasal bir tutum olan “değerli yalnızlık” kavramı, bu sefer “değer odaklı dış politika” olarak revize edilmiş. Bu kadar kibirle hareket edenlere Veysel Karani Hazretleri’nin bir sözünü hatırlatmak isterim: “Yüksekliği aradım, tevazuda buldum; şeref aradım, kanaatte buldum; zenginlik aradım, tevekkülde buldum.”

Ve sözümü özellikle bir şiirle tamamlamak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YILDIRIM (Devamla) – Sayın Başkan, çok kısa, çok kısa.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Çağlar Hanım’dan ekleyebilirsiniz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamamlayın.

AHMET YILDIRIM (Devamla) – “Saraylar saltanatlar çöker

Kan susar bir gün

Zulüm biter.

Menekşeler de açılır üstümüzde

Leylaklar da güler.

Bugünlerden geriye,

Bir yarına gidenler kalır

Bir de yarınlar adına direnenler…”

Saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına ikinci konuşma, Sayın Çağlar Demirel. (HDP sıralarından alkışlar)

İnşallah, yirmi dakikada tamamlarız Hanımefendi.

HDP GRUBU ADINA ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok yakın çalışma arkadaşım olan Sayın Tahir Elçi’ye yapılan bu katliamı kınayarak başlamak istiyorum. Daha dün bile birlikte, demokrasi ve özgürlük mücadelesi için çaba sarf eden ve bu uğurda yaşamını yitiren Sayın Tahir Elçi’yi anarak ailesine ve tüm halkımıza başsağlığı dileyerek başlamak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, 64’üncü Hükûmet, halka kendisini zorla dayatan ve istikrarsızlık, çatışma, şiddet korkusuyla seçtirilen bir iktidardır. Çatışma, istikrarsızlık, tehdit, korku, yıldırma politikasıyla seçilen bir hükûmetin sivil anlayışta olduğu demokratik bir program yürütemeyeceğini söyleyebiliriz.

Halk iradesini yok sayarak her türlü hile, baskı ve sindirme politikasıyla seçmen tercihleri üzerine ipotek koyan bir iktidarın, 7 Hazirandan bu yana yaptıklarının hesabını vermeden, hiçbir şey yokmuş gibi çıkıp demokrasiden, özgürlükten dem vurması tam anlamıyla kendi suçlarını perdeleme çabasıdır.

Mevcut sivil dikta anlayışının, daha iki gün önce Suriye’ye taşınan silahlarla ilgili yaptıkları haberden ötürü Can Dündar ve Erdem Gül’ü tutuklayarak basın özgürlüğünü bir kez daha ayaklar altına aldığı bir ülkede lütfen bize masal anlatmayınız.

Evet, biz bunları 2009 yılında, Kürt siyasetçilerinin tutuklandığı dönemlerde de dinledik. O zamanki AKP Hükûmetinin anlayışı şuydu: “Tutuklamasak da 90’lı yıllar gibi katletsek mi?” Aynısı bugün Tahir Elçi’ye yapıldı, Tahir Elçi tutuklanmadı ama katledildi.

Yine aynı şekilde, on üç yılda devlet ve erkek şiddetiyle gerçekleştirilen kadın cinayetleriyle, iş cinayetlerinde katledilen işçilerle, Soma’yla, polis kurşunuyla öldürülen çocuklarla, Roboski’yle, Diyarbakır, Suruç, Ankara’da patlayan bombalarla, Silvan’la, Cizre’yle, Sur’la, Nusaybin’le, Derik’le, halkın iradesiyle seçilmiş belediye eş başkanlarının ve siyasetçilerin tutuklanmasıyla, hak ihlalleri ve cezaevinde ölüm ve terk edilmiş hasta tutsakların durumuyla, yoksullukla, yolsuzlukla, işsizlikle, emeğin sömürülmesiyle, ekolojik tahribatla, kültürel değerlerin yok edilmesiyle ve daha da sıralayabileceğimiz yüzlerce şeyle yüzleşmeyen bir Hükûmetin adil ve özgür bir geleceği inşa edemeyeceğini, dahası etmeyi de hedeflemediğini çok iyi biliyoruz ve görüyoruz.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bugün, AKP iktidarı, hayatın her alanında her geçen gün yoğunlaşan saldırılarla, bizi, geleceğimizi tasarruf edemez, kendi yaşamımızı düzenleyecek kararları kendimiz alamaz bir pozisyona getirmeyi hedeflemektedir. Oysaki, bizi bugüne getiren süreç, yüz yıllık katı merkeziyetçi anlayışın, yerini yerel demokrasi ve öz yönetimlere bırakması gerektiğini açıkça göstermektedir.

Türkiye halkları kendi yaşadıkları yerleriyle ilgili kararların merkezindeki tek adam ve bir avuç sermayedar tarafından değil, kendilerinden kaynaklı olmasını istemektedirler. Gezi’de, Silvan’da, Sur’da, Cizre’de, Nusaybin’de, Yüksekova’da, Derik’te, Karadeniz’de, Ege’de yani ülkenin dört bir yanında yerel demokrasi talepleri hızla yükseltilirken bu talebe kulak tıkamak, yerelden yönetime kulak tıkamak ve bu talebi kriminalize ederek yerine getirmekten kaçmak mümkün değildir. Bir kez daha ifade etmeliyiz ki bu talep ve irade bir şiddet döngüsünün değil, siyasi müzakere ve zamanın ruhunun konusudur.

Bu meşru talebi ve iradeyi Silvan’da, Nusaybin’de, Cizre’de, Yüksekova’da, Derik’te, Yırca’da, Karadeniz’de bastırmak için devleti zor aygıtlarıyla devreye koymak, sorunları derinleştirmekten başka hiçbir işe yaramayacaktır. Bunu sokağa çıkma yasaklarıyla bir kez daha görmüş durumdayız. Bunun yerine, yerel ihtiyaçları, ortak değerleri ve farklılıkları gözeten bir yerinden yönetim anlayışını açık yüreklilikle tartışmamız gerekmektedir. Defalarca bahsini ettiğimiz üzere, bu anlayış, merkezî hükûmeti yok sayan değil, ona bağımlı olmadan ortak vatanda demokratik cumhuriyeti tabandan tavana doğru örgütleyen bir anlayıştır.

Öz yönetim anlayışı, üçüncü köprünün, Validebağ Korusu’nun, Gezi Parkı’nın ve vapurların akıbetini İstanbul halkının belirlemesi anlayışıdır; Silvan’da, Cizre’de, Nusaybin’deki halkın vali, kaymakam ve emniyet mensuplarının baskıcı ve dayatmacı uygulamalarına karşı kendi kararlarının alınabilmesidir; Havva Ana’nın Yeşil Yolu durdurabilmesidir; Kolin’in Yırca’da 6 bin zeytin ağacını kesmemesidir; Soma’da madenleri madencilerin yönetmesidir; metal işçilerinin kendi sendikalarını özgürce kurabilmesidir, ulusal güvenlik sebebiyle grevlerinin iptal edilmemesidir; patronsuz işçi yönetiminde fabrikaların kurulabilmesidir, yaygınlaştırılmasıdır. Özcesi, halkların kendi yerellerinde öz yönetimlerini kuracak kendi kararlarını alabilmesidir.

Peki, bu mevcut Hükûmet programı bu mevzuda herhangi bir yol alabilmiş midir? Ayrıntılara girmeye hiç lüzum yok, bunu çok net olarak, yaşanan bu son süreçte çok net olarak görmekteyiz; özellikle de sokağa çıkma yasakları ilan ederek halka saldırılar düzenlemek ve bununla birlikte halkı ya keskin nişancılarla hedef almak ya da tanklar ve toplarla evlerini başlarına yıkmaktır.

Ayrıca ayrıntılara girmeden de başka bir örnek vermek istiyoruz. Ne yazık ki Hükûmet programında yer alan “Avrupa Yerel Yönetimler Şartı’yla uyumlu olarak merkezî idare ve yerel yönetimler arasındaki ilişkileri yeniden düzenleyeceğiz.” ibaresine bakmak gerekir. Uluslararası bir belge olan Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’ndan bahsedilirken, 64’üncü Hükûmetimizde “özerklik” ibaresinin çıkarılması uluslararası sözleşmelere, Hükûmetin imza attığı maddelere ya da çekince koyduğu maddelere de uymamaktadır. İmza attığı maddedeki, uluslararası sözleşmedeki “özerklik” kelimesinin 64’üncü Hükûmette “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı” olarak ifade edilen maddeden çıkarılması manidardır.

Bu durum, bize, AKP Hükûmetinin bu konudaki ciddiyetsiz ve korkak tutumunun en iyi göstergesidir. Açıktır ki AKP, 64’üncü Hükûmet “özerklik” kelimesinden korkar bir hâle gelmiştir. Üstelik yerel yönetimler konularında atılacak adımların ağırlıklı olarak merkezî yönetim, denetim ve kontrol mekanizmalarının güçlenmesi çerçevesinde ele alınması da göstermektedir ki “Vesayeti kaldırdık.” diyenler, mevzubahis, Kürtler olunca en âlâ vesayetçiliğe dönüşmektedirler.

Bu, çok net ifade edebiliriz ki Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’yla yetkilerin yerellere, belediyelere verilmesini talep eden bir anlayış ve yaklaşımın ne yazık ki 64’üncü Hükûmet döneminde ele alınmadığının bir kez daha göstergesidir.

Değerli milletvekilleri, kadınlara ilişkin, özellikle de Hükûmetin programında kadınlar nereye konulmuştur, “kadın” kavramı nasıl kullanılmıştır, ona bakmak istiyoruz. Mevcut erkek egemen sistem nedeniyle ülkemizde ayrı bir önemi olan kadın sorunu, 64’üncü Hükûmet Programı’nda sosyal politikalar bağlamında ele alınmış ve kadınlar, yaşlılar, engelli, çocuk gibi dezavantajlı gruplardan biri olarak tanımlanmıştır. Bu da yetmezmiş gibi program boyunca eril bir yaklaşımla defalarca kez “kadınlarımız” ifadesi kullanılmıştır. Açıktır ki AKP Hükûmetinin böyle bir dil ve anlayış üzerinden cinsiyet eşitliğini temel alan bir yaklaşımı geliştirmesi mümkün olmayacaktır. Sadece bu iki örnek bile AKP iktidarıyla kadının mevcut ötekileştirilme ve ezilme durumunun devam edeceğinin göstergesidir.

Hepimizin bildiği üzere, Türkiye için yeni değil, sürekliliği olan bir durumdur. Özellikle AKP Hükûmeti bu programında da kadınların her alanda uğradığı şiddet, sömürü ve ayrımcılığı görmezden gelmektedir. Oysaki on üç yıllık AKP iktidarında kadın düşmanlığı tırmandırılarak kadın cinayetleri, şiddet, taciz ve tecavüz çok daha yakıcı boyutlara ulaşmıştır. 2015 yılı içerisinde en az 255 kadın, akrabaları, yakınları ya da hiç tanımadığı erkekler tarafından öldürülmüştür. Kadınların öldürülmediği tek bir gün bile yaşamadığımız bu on üç yılda ülke âdeta bir kadın mezarlığına dönüştürülmüştür.

Kadınların yaşam hakkı Tarsus’tan Nusaybin’e, erkekler ve devlet tarafından gasbedilmiştir. Kâh Özgecan Aslan gibi tecavüze uğrayan kâh Selamet Yeşilmen gibi evinin merdivenlerinin önünde polis kurşunuyla katledilmişlerdir.

Devletin kadına yönelik zihniyetinin en açık göstergesi ise Kevser Ertürk’ün yani Ekin Van’ın Varto’da devlet tarafından katledilmesi, katledildikten sonra çırılçıplak bedeninin sokaklarda teşhir edilmesi ve bu durumu görüntüleyenlerin, yapanların değil, bunu yayanların yargılanmasıdır

Ekin Van şahsında tüm kadınlara yönelen bu yeni şiddet konseptini görmezden gelemeyiz. Kadına yönelik şiddeti engellemek üzere var olan İstanbul Sözleşmesi gibi yasal mevzuatı uygulamaya geçirmek yerine siyasetçilerimizden emekçilere tüm kadınlara yönelik nefret söylemi ve pratiğinin bir an evvel sonlandırılması gerekmektedir.

Evet, olay, Kürt kadınları olunca birinci hedef olarak seçilmektedir. Bunu çok net Silvan’da, başta Eş Başkanımız Sayın Figen Yüksekdağ olmak üzere tüm kadın milletvekillerine ve tüm milletvekili arkadaşlarımıza AKP Hükûmeti bir kez daha göstermiştir.

Değerli milletvekilleri, 64’üncü Hükûmet Programı, insanı dehşete düşüren korkunç bir tablo ve rakamlar karşısında çözüm yolları üretmek şöyle dursun, kadına aile dışında var olma hakkı dahi tanımayan otoriter erkeklik alanı olarak geleneksel aile yapısını güçlendirme politikasını sürdürmektedir. Yani, kadını ya aile mekanizması, geleneksel yöntemle ailenin içine hapseden ya da ötekileştiren bir durum söz konusudur. “Dinamik nüfus yapısının korunması” adı altında kadını, çocuk doğurmaya, zamanının çoğunu ev işi ve çocuk bakımına ayırmaya, geri kalan az zamanını da esnek, güvencesiz ve düşük ücretli işlerde çalışmaya mahkûm etmektedir.

Kadınlara dönük sömürü ve ayrımcılığı derinleştiren bu neoliberal politikalara bir an önce son verilmesi, kadının sosyal hak ve güvencelerinin çocuk ve aile tartışmasının dışında ele alınıp genişletilmesi gerekmektedir. Kadınların çalışma hayatına katılımının sağlanması ve çalışma hayatında kalmalarının güvence altına alınması için iş güvencesi ve bakım hizmetlerinin kamusal bir sorumlulukla ele alınması bir zorunluluktur.

Ayrıca ifade etmek gerekir ki “Önümüzdeki dönemde kadınların karar alma mekanizmalarındaki etkinliğini artıracağız.” iddiasında olan bir Hükûmetin yerel yönetimlerde cinsiyet eşitliğini sağlayan ve kadının karar alma mekanizmasındaki önemini artıran eş başkanlık sistemine karşı açtığı savaş, Hükûmetin bu konuda samimi olmadığının en büyük göstergesidir.

Yeni Hükûmetin kadınların büyük mücadele sonucu elde ettikleri haklara saldırmaktan bir an evvel vazgeçmesi ve kadın haklarını engelleyen değil, bu hakları çoğaltan ve kadınları güçlendirecek bir programının olması gerekmektedir. Özellikle Kürt kadın hareketinin, feminist hareketlerin ve Türkiye’deki tüm kadın örgütleriyle birlikte hareket edecek ve onların önerileri doğrultusunda bir programa yönelinmelidir.

64’üncü Hükûmet Programı’nı “eğitim” başlığı açısından incelediğimizde ise eğitimde özelleştirmelerin, piyasacı uygulamaların, eğitimin ticarileştirilmesinin hız kesmeden devam edeceğini açıkça görüyoruz. Aynı zamanda AKP’nin kendi hegemonyasını güçlendirmek için eğitim sistemine yönelik ideolojik müdahalelerinin devam edeceğini de rahatlıkla söyleyebiliriz. Yeni programda, eğitim emekçilerinin yaşadıkları sorunların, ataması yapılmayan öğretmenlerin, Kürtçe öğretmenleri sorununun, kamu okullarının fizikî ve donanım eksikliklerinin, kamu okulları arasındaki eşitsizliklerin, eğitimde bölgesel, sınıfsal, dilsel, inançsal, etnik ve toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılıktan kaynaklı sorunların, eğitimdeki siyasal kadrolaşmanın, üniversite öğrencilerinin yaşadıkları sorunların, eğitim müfredatındaki cinsiyetçi dil ve yaklaşımların, kısacası eğitimin temel ve kronik sorunlarından hiçbirinin çözümüne ilişkin tek bir paragrafın yer almadığını görüyoruz.

Net bir şekilde ifade edebiliriz ki bu sorunların başlıcası cumhuriyetin kuruluşundan beri yok sayılan ana dilde eğitim hakkıdır. Günümüzde dünya ülkeleri incelendiği zaman Birleşmiş Milletler üyesi 194 ülkenin 113 tanesinde birden çok resmî dilin olduğu; İngiltere, İspanya, İtalya, İsveç, Almanya, Çin, Hindistan, Rusya gibi birçok ülkede ana dilde eğitim ve öğretim yapıldığı görülmektedir. Türkiye’de ise ana dilde eğitim hâlâ yasaktır. Türkiye, ana dilde eğitimin bir hak olduğunu savunan uluslararası metinlerin birçoğunda ana dilde eğitimle ilgili maddelere ya çekince koymuştur ya da bu metinler hiç imzalanmamıştır. Hükûmet programında, temel bir insan hakkı olan ana dilde eğitim hakkını yok sayan AKP iktidarı bugüne kadar yaptığı uygulamalar ile halkın talebini seçmeli ders ya da özel liselerde birkaç dersin ana dilde verilmesi aldatmacası ile ötelemeye çalışmaktadır. Bunu özellikle Kürtler için, Kürtlerin kendi ana dili taleplerini reddeden bir yaklaşım olarak ele alıyoruz.

Ana dilde eğitim kadar hayati bir başka konu ise özellikle kürdistanda yaşayan eğitim çağındaki çocukların yaşam hakkı dahi olmamasıdır. Evet, çocukların katledildiği, kadınların katledildiği bir ülkede yaşıyoruz. Eğitim öğretim dönemi başladığı günden beri 21 defa sokağa çıkma yasağı ilan edilen 13 Kürt ili ve ilçesinde okul çağındaki 45 çocuk yaşamını yitirmiştir; 148 sivil ölümü gerçekleşmiş, bunların 20’si kadındır. 70 yaşındaki, 80 yaşındaki, 12 yaşındaki insanlardan bahsedebiliriz. Biz diyoruz ki: 7 Hazirandan bugüne devletin kasti tutumu ya da ihmali sonucu bu kadar çocuk ölüyor ve Eğitim Bakanlığı bu konuda hiçbir girişimde bulunamıyor. Bir açıklama dahi yapılamıyorsa, böyle bir ülkede eğitime dair tüm göstergeleri, Hükûmetin hedeflerini alıp çöpe atabiliriz.

Yine, bu ilçelerde yaşayan on binlerce öğrencinin eğitim hakkı kamu idareleri tarafından toplamda yetmiş gün askıya alınmışken ve son olarak Nusaybin’de on dört gün süren yasak sürecinde 2.700’e yakın öğrenci, TEOG sınavlarına girememişken eğitimde fırsat eşitliğini istisnasız olarak sağlamaktan söz eden bir Hükûmet programına sahip olmamız, AKP’nin ne kadar derin bir hayal gücü olduğunu yansıtmaktadır.

Sağlık açısından 64’üncü Hükûmet Programı’nda “sağlık” başlığını incelediğimizdeyse, mevcut sağlık sorunlarının hiçbirine çözüm yolları aranmazken Türkiye’de sağlık alanında âdeta bir çığır açmış gibi resmedildiğini görüyoruz. Oysaki AKP’nin on üç yıldır yürüttüğü, sağlık politikasında yürüttüğü temel anlayışın ticarileşme ve “paran kadar sağlık” olduğu aşikârdır. Herkesin ulaşabildiği parasız sağlık hizmetinin sosyal devlet kavramı içinde tartışmasız yer alması gerekirken devletin bir şirket gibi yönetileceğini açık seçik söyleyen AKP Hükûmeti, Türkiye’de sağlığı doğrudan piyasa koşullarına terk etmiştir. Sağlık sektöründeki piyasalaşma saldırısının hem hastaları hem de çalışanları sağlıksız koşullara mahkûm ettiğini çoktandır biliyoruz.

Taşeronlaşma, güvencesizlik, performans baskısı, esnekliğin sayısız biçimiyle ilişkilenmeye kadar sömürülen sağlık emekçileri için 64’üncü Hükûmet Programı’nda özlük haklarının iyileştirilmesi de söz konusu olmamıştır. Bundan önceki hükûmet programlarında olduğu gibi 64’üncü Hükûmet Programı’nda da AKP’nin koruyucu sağlık hizmetlerini artırması yerine, poliklinik ağırlıklı bir sistemi, tıbbi teknoloji ve ilaç enstitüsüne yatırımı artırmayı, daha fazla özel hastaneler açmayı hedeflediğini görmekteyiz.

Var olan devlet hastaneleri son derece bakımsız ve donanımsızken, hastanelerdeki emekçilerin çalışma koşulları oldukça ağır ve emekçilerin görüşü alınmadan sevk, idare ve yönetime Hükûmete yakın kişilerin atanması sağlık hizmetlerini sekteye uğratırken sağlık konusunda boyalı vaatlere gidilmesini hiç de inandırıcı bulmamaktayız.

Henüz sağlığa erişim konusunda herhangi bir standardı yakalayamamış bu sistemde yeni programın en can alıcı vaatlerinden biri de Millî Aşı Üretim Projesi’dir. Buna karşın, yerli ve millî milletvekilleri, yerli ve millî savaş uçaklarının ardından şimdi de yerli millî aşının üretimine soyunan AKP iktidarına belki sadece şunu sorabiliriz: Sokağa çıkma yasaklarının ilan edildiği çok geniş bir coğrafyada sağlık hizmetleri durma aşamasına gelmişken, Nusaybin’de, Cizre’de, Silvan’da diyaliz hastaları, kronik hastalar hastanelere gidemediği için yaşamsal tehlike altına girmişken, acaba üreteceğiniz millî aşınızı hangi milletin çocukları için oluşturacaksınız?

Evet, gerçekten de yaşanan bu durumda, bizzat Sur’da, Silvan’da birçok alanda olduğumuz süreç içerisinde yaşadıklarımızı gördük. Ambulansların hastaları almasına izin verilmeyen bir sistemdir AKP Hükûmetinin önümüze koyduğu sistem.

Yoksullukla mücadelede de yine aynı şeyi ifade edebiliriz. Yine, aynı şeyi yaşanabilir şehirler, sürdürülebilir çevre ve kalkınmada da ifade edebiliriz. AKP İktidarının on üç yıllık pratiğiyle bunların hepsini gördük ve cevap olacak hiçbir yönü de yoktur diyebiliriz.

Evet, bilim ve teknolojide özellikle de yaşananların -zamanım kalmadığı için özetle geçeceğim, bir kez daha ifade etmek istiyorum- özellikle de şehirleşmede, Hükûmet programında şehirleşme ve çevre planlamasına ilişkin biz yetkilerin yerele verilmesini derken, yerel yönetimlerin güçlendirilmesinden bahsederken ne yazık ki Plan ve Bütçede, imarda da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Demirel, iki dakika içinde lütfen tamamlayınız.

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) – İki dakikada toparlayacağım.

Ne yazık ki 64’üncü Hükûmet döneminde de şehircilik ve planlama kapsamında da yerel yönetimlerden var olan yetkilerinin de geri alınarak, oradan gelen gelirin de aynı zamanda merkezî hükûmetin kasasına aktarılması belirtilmiştir. Yerele daha fazla ekonomik güç ifade eden idari ve mali aktarımı gerçekleştirmesi gereken AKP Hükûmeti ne yazık ki bunların hiçbirini gerçekleştirememiştir.

Dolayısıyla, son olarak ifade edersek, bu yaşananlar, özellikle kürdistanda yaşanan kadın ve çocuk katliamları ve yaşadığımız bu süreç içerisinde bu sorunun çözümünün adresinin müzakere olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Çözüm adresinin müzakere ve Meclis olduğunu, yasal ve anayasal sürecin değişikliğinin burada gerçekleşmesi gerektiğini bir kez daha buradan ifade ederek söylemek istiyoruz. Kadınları ve çocukları öldürerek…

Düşünce özgürlüğünü, kendi özgürlük mücadelesini, barışı, demokrasiyi sonuna kadar gerçekleştirmeyi umut eden Tahir Elçi ne yazık ki bugün katledilmiştir. Bunu hiçbir yerde, hiçbir demokrasi anlayışında göremeyiz. Bunları ortaya çıkartmak birinci derecede Hükûmetin görevidir ama ne yazık ki bunların hepsinin üstü kapatılmıştır, aynen diğer dönemlerde olduğu gibi bunda da üstü kapatılmıştır.

Ben, esedullah timine geçerek bitirmek istiyorum. Evet, arkadaşlarımız ifade etti, buradan sormak istiyoruz, cinsiyetçi anlayışı sormak istiyoruz. Ben ifade etmek istemiyorum, arkadaşlarımız söyledi, burada yazıyor. Devletin gücünü görmek, cinsiyetçi anlayışlarla kadınlara hakaret etmek hangi devlet anlayışında vardır, bunu bir kez daha hepinize sormak istiyoruz.

İkincisi, bu devletin anlayışında esedullah timi olarak kendisini ifade edenlerin kim olduğunu sorduk, 19/10/2015 tarihli soru önergesini kendim bizzat vererek… Araştırma önergesinde -grup üzerinde verdiğimiz- bu duruma neden hâlâ bir yanıt bulamadığımızı bir kez daha ifade etmek istiyorum. Meclis ya da Hükûmet…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇAĞLAR DEMİREL (Devamla) - …esedullah timinin kim olduğunu ya da “Türk’sen övün, değilsen itaat et” anlayışının nereden kaynaklandığını, hangi devlet anlayışından kaynaklandığını ifade etmek zorundadır.

Bunların hepsinin mücadelesini yürüteceğimizi ve sonuna kadar bu mücadeleyi devam ettireceğimizi bir kez daha sizlere ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Diyarbakır Milletvekili Çağlar Demirel’e teşekkür ediyorum.

Birleşime kırk beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 19.07

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.55

BAŞKAN: İsmail KAHRAMAN

KÂTİP ÜYELER : Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6’ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu tarafından kurulan Bakanlar Kurulu Programı üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Cümlemi bitireyim mi?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tabii, tabii, lütfen.

BAŞKAN – Şimdi söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın İlhan Kesici’ye aittir.

Buyurun efendim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Efendim, takdir edersiniz ki…

BAŞKAN – Estağfurullah.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – …bu görüşmeler sırasında Bakanlar Kurulunun yerinde olması gerekiyor.

BAŞKAN – Tabii, bakanın bulunması lazım.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bir ara verirsek…

BAŞKAN - Hayhay efendim.

Herhâlde, geldikten sonra ben İlhan Bey’i rica edeceğim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Tabii, lütfen efendim.

BAŞKAN - Bu arada, komisyon seçimlerinin de müzakerelerin bitiminden sonra oylamasını yapacağız ve komisyonların isimlerini, nerede seçim yapacaklarını da okuyacağız.

Evet, bakanlarımız geldiler.

Efendim, söz sırası Sayın İlhan Kesici Bey’de.

Konuşma süreniz kırk dakikadır.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA İLHAN KESİCİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 64’üncü Cumhuriyet Hükûmetimizin Hükûmet Programı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızda bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, size yeni ve kutlu görevinizde, 64’üncü Hükûmetimize de, başta Sayın Başbakan Profesör Doktor Ahmet Davutoğlu olmak üzere bütün Bakanlar Kurulundaki arkadaşlarımıza yüksek başarılar diliyorum. Allah vatanımıza, milletimize, devletimize, halkımıza güzel hizmetler yapmalarını nasip etsin.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Diyarbakır’daki elim hadisede hayatını kaybetmiş olan Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi Bey ve şehit polisimiz Ahmet Çiftaslan’a Cenab-ı Allah’tan rahmet niyaz ediyorum; mekânları cennet olsun, ailelerinin ve aziz milletimizin başı sağ olsun.

Değerli milletvekilleri, yine, iki gün önce Cumhuriyet gazetesinin genel yayın yönetmeni Can Dündar, Ankara temsilcisi Erdem Gül, bütün basın camiasına uygulanagelmekte olan bir sıkıntıyla karşı karşıya kaldılar ve tutuklandılar. Ben, bu arkadaşlarımıza geçmiş olsun diyorum ve inşallah tez zamanda hem aramıza katılırlar hem de kendi işlerinin başlarına dönmüş olurlar.

Sayın milletvekilleri, meseleyi bu davanın mahiyetine getirmek doğru bir yaklaşım değildir. Davanın mahiyeti ve niteliği her ne olursa olsun, bunun basın özgürlüğüne yüksek bir darbe olduğundan emin olmak lazımdır.

Yargı sistemimizde yeni oluşturulan bir şey var, özel yetkili sulh ceza mahkemeleri. Bana öyle geliyor ki bu özel yetkili sulh ceza mahkemeleri sanki yargı sistemimizde yeni bir infaz timi gibi çalışmaya başlamışlardır. Bu, Türk demokrasisi için doğru bir şey değildir.

Bu söylediklerim sadece Cumhuriyet gazetesiyle ilgili değil. Bundan bir müddet önce Hürriyet gazetesi, Türkiye’nin en büyük gazetesi, en çok satan gazetesi, en köklü gazetelerinden biri, neyse, güpegündüz, gündüz gözüyle tam bir şehir eşkıyalığına tabi olmuştur. Eşkıyalar gelmişler, tam bir haneye tecavüz mahiyetinde, camlar, çerçeveler, bütün yapılabilecek haydutlukların tamamını yapmışlardır. Bu iyi değildir. Türkiye’nin de hayrına değildir, Adalet ve Kalkınma Partisinin, AK PARTİ’nin de hayrına değildir, Hükûmetimizin de hayrına değildir. Oradaki bir gazeteci arkadaşımız, Ahmet Hakan Coşkun gece işinden gelmiş -oradan buradan gelmiş bir insan da değil- gece yarısı evinin önünde sakatlanmak ve öldüresiye dövülmek tarzında darbedilmiştir. Bu da iyi bir şey değildir. Bir müddet sonra Digiturk’e bütün yükümlülüklerini yerine getirmiş olan 6, 7 tane televizyon kanalı önce Digiturk’ten, arkasından uydu kanallarından atılmıştır, iyi değildir. Gazetelere kayyumlar atanmıştır, bunun sonu da iyi değildir, böyle devamı da iyi değildir.

Şimdi buradan, biraz sert gibi de olabilir ama yüksek müsaadelerinizle sayın milletvekilleri, şöyle bir ifadede bulunmak istiyorum: Biz uzun yıllar “yargısız infaz” diye tabir ettiğimiz bir sıkıntıyla karşı karşıya idik, yargısız infaz. Ama şimdi bana öyle geliyor ki artık bu yargısız infazlar bitti, onun yerini yargılı infazlar almaya başladı. Bu, Türkiye için çok vahim bir durumdur. Yargı neredeyse bir infaz timi mahiyetinde çalışıyor.

Şimdi, burada bundan şahsen ben korkuyorum, insanlarımızın, vatandaşlarımızın da korktuğu kanaatindeyim. Bakanlar Kurulumuzun katlarında böyle bir korku, endişe olmayabilir ama lütfen inanınız ki Türk milleti, Türk halkı bu tür hadiselerden yüksek derecede bir korkuya kapılmış hâldedir. Şimdi, buna gücümüz yetmeyebilir, söyleyeceklerimiz kadarıyla ancak etkili olabiliriz ama şunu yüksek müsaadelerinizle ifade etmek istiyorum: Bizim bir Âşık Dertli’miz var. Başına türlü türlü hâller de gelmiştir, zenginliği de görmüştür, fakirliği fukaralığı da görmüştür. Efendim, bunun divanı da var, çok güzel şiirleri, şarkıları, şarkı hâline getirilmiş olan şiirleri de var, deyişleri de var. Bunlardan bir tanesi şu, en çok bilinen bölümüyle başlayayım: “Viran olası hanede evlâd ü iyal var.” Onun birincisi, başlangıcı şu: “Tek başıma olsam, şaha sultana kul olmam.” Ee? Ama ne yapayım ki “Viran olası hanede evlâd ü iyal var.” Yani, evin geçimi var, ailesi var, çoluk var, çocuk var. Bu yüzden itiraz etmekte güçlük çekiyorum, korkuyorum. Bu divanın en son satırına atlıyorum yani tane tane söylemeye gerek yok. Onun arkasından şunu diyor: “Vallahi beyim boynuna, bu işte vebal var.” Yani, eğer yanlış etmeye devam edilirse, yanlışlar olursa bu işin arkasında vebal olduğunu bilmek lazım.

Değerli milletvekilleri, buradan, son, Rus uçağının düşürülmesi hadisesine gelmek istiyorum. Uçağın düşürülmesiyle ilgili Türk Hükûmetinin aldığı karar doğrudur yani bütün bu uluslararası hukuk çerçevesinde adına “angajman kuralları” denilen kurallar ilan edilmiş, bütün dünyaya duyurulmuş, bunun icaplarının yapılıyor olduğu belli olmuş, daha önce çeşitli münasebetlerle icap eden ikazlar da yapılmış gibidir. Bunun son hamlelerinden bir tanesi, son noktalarından bir tanesi uçağın düşürülmesi hadisesidir. Bu doğrudur. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına da bunu böyle ifade ediyorum ben. Fakat burada bir tane yanlış var. Şimdi, bu Batı basınını arkadaşlarımızın iyi takip ettiği kanaatindeyim ama normalden daha da iyi takip etmelerinde hem Türkiye'nin istikbali bakımından hem hepimizin istikbali bakımından mutlak zaruret var, o da şudur… Mesela, burada bugün çıkmış olan bir dergi var, bu sabah çıktı, bu Ekonomist dergisi. Bu dergide bu hadise geniş, başyazı mahiyetinde ele alınmış. Orada şunu diyorlar: “Putin tahrik edici bir pozisyonda bulunmuş ama Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Bey de asabi, sinirlerine hâkim olamayan, bu tahriklere kapılan bir görüntü göstermiştir.” Onun arkasında bundan daha sert ifadeler var. Bu bakımdan, Hükûmetimizin, bütün yetkililerin bu Batı basınındaki olumsuz havanın giderilmesi istikametinde normalden daha fazla bir çalışma içerisinde olmaları lazımdır.

Burada ikinci nokta şudur: Biz yetiştirilirken Anadolu’da babaanneler, anneanneler, dedeler, büyükbabalar, her neyse, bunlar konuşmayla ilgili bize şunu tembih ederlerdi: “Boğaz dokuz boğumdur; sekiz kere yutkunacaksınız, bir kere konuşacaksınız.” Bu, tam diplomasi için geçerli olması gereken bir durumdur. Yani bizim Dışişleri yetkilileri, başbakanlarımız, cumhurbaşkanlarımız, bakanlarımız, hâlbuki, ben görüyorum ki bunun tam tersini yapıyorlar; bir kere bile yutkunmadan, yutkunmayı akıllarına getirmeden konuşuyorlar. Bu iyi değildir.

Bu hadisenin hemen arkasından şöyle bir şey de geldi: Kahraman kim? Yani, bu işte, bu işin kahramanlığı meydana geldi. Sayın Cumhurbaşkanımız saniye sektirmeden, yaptığı bir toplantıda, eline tutuşturulan bir notla hemen Rus uçağının düşürüldüğünü, böyle, müjdeler gibi verdi, sonra da öğretmenlerimiz onu alkışladılar. Bu iyi bir şey değil.

Sayın Başbakanımız daha sonra bir münasebetle “Emri ben verdim.” dedi. Bu da iyi bir şey değil. Yani, bu emirler Cumhurbaşkanlarının, Başbakanların vereceği emirler değil. Türkiye'nin herhâlde, bir devletse Türkiye, ilgili kurumları var, bu kurumlar da bu talimatları verdiler, kurumlar bu işin icaplarını yaptılar. Eğer bir şey söyleyecekse böyle bir durumda, dünyada olan hadiseleri görüyoruz zaten, Genelkurmay Başkanı söylerse söyler, Hava Kuvvetleri Komutanı söylerse söyler -bunlara da düşmez aslında ama- Eskişehir Hava Üssü Komutanı mesela, en yüksek seviyede, onun söylemesi icap ederse eder. Bu, bu laf, bu işi yapmak iyi değil. Nereden bilelim iyi midir kötü müdür diye. Mesela Putin, Rusya’da, Moskova’da, Kızıl Meydan’da dünyaya hitaben bir dış politika vazediyor mu? Etmiyor. Obama Washington’da, Özgürlükler Meydanı’nda -her neyse adı- dünyaya böyle bir şey vazediyor mu? Etmiyor. Demek ki bu işin âdeti bu değil yani miting meydanlarından dünyaya böyle diplomasi dersi vermek, dışişleri politikası izah etmek doğru bir şey değil. Bu yüzden, başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere, Sayın Başbakanımızın, ilgili bakanlarımızın şeylerine biraz daha fazla dikkat etmeleri hem kendileri bakımından hem Hükûmetimiz bakımından hem hepimiz bakımından faydalıdır. Faydalı değil, zaruri bir şeydir.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu coğrafya dünyanın en zor coğrafyasıdır. Biz aziz vatanımızı cennet vatan olarak görürüz, doğrudur. Bir günde dört mevsimi yaşarız, doğrudur. Bütün dünyayı besleyebilecek derecede tarım ürünlerimiz olur iyi yapılırsa, doğrudur. Her tarafı, her noktası itibarıyla cennet vatan olarak kabul edenlerden birisiyim ben ama kabul etmek lazımdır ki dünyanın en zor coğrafyasıdır. Komşularımıza Rusya’dan itibaren bakarsak, ta buraya kadar, ister deniz komşularımıza ister kara komşularımıza -şimdi bir de hava komşuluğu çıktı- bütün bunlara bakarsak ne kadar çetrefil ve zor bir coğrafyada olduğumuz bellidir. Bunu en iyi Sayın Başbakanımız bilir, en iyi bilenlerden birisi… 600 sayfa, gerçekten çok kayda değer, saygıdeğer -içinde benim çok eksiklikler bulduğum, onu başka bir konuda ifade ederim ama- çok değerli bir kitabı var Sayın Başbakanımızın.

Şimdi, bu tür coğrafyalarda dış politika o ülkenin en önemli meselelerinden birisi olur. Dış politika dediğimiz ne? Bir ülkenin ne kadar millî gücü var ise, ekonomisi, askerî gücü, teknolojik gücü, siyasi gücü, akıl gücü, akıl kabiliyeti, fikri vesaire, her neyse, bütün bunların bir fonksiyonu, bütün bunların bir bileşkesi mahiyetinde. Ve böyle coğrafyalarda şu işle dış politika yapılamaz: Bir, hatırla, gönülle. Yani hatırımız var, gönlümüz var, tarih beraberliğimiz var, kaşı karadır, gözü eladır, boyu selvidir; bununla olmaz. İki, “Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer.” Değer ama bununla da politika olmaz yani yüksek özlemlerimiz, geçmişe olan heveslerimiz, özlemlerimiz, arzularımız, hayallerimiz, bunlarla da dış politika olmaz. E, ne olacak peki? Yani, öyle olmaz, böyle olur. Sadece -adına “reel politik” de diyelim ama ben az seviyorum o lafı- gerçeklere göre dış politika yapılacak. Şimdi, bunun içerisinde din beraberlikleri, mezhep beraberlikleri, etnisite beraberlikleri, milliyet beraberlikleri, bunlar olur, bunların hepsi aziz şeylerdir, benim nezdimde de aziz şeyler ama bunların üstüne dış politika bina edilirse oradan hayır çıkmaz. Zaten dünyada da bunların üstüne dış politika bina eden ülke yoktur, akıl da yoktur.

Şimdi, ben dünyadan bir iki tane örnek vermek istiyorum aziz milletvekilleri, sayın milletvekilleri. Bir: 19’uncu yüzyılın -evet, 1819- ikinci çeyreğinde aşağı yukarı dünya dış politikasına damgasını vurmuş olan bir büyük siyaset ve devlet adamı var, İngiliz Başbakanı Lord Palmerston. Bu yaklaşık elli yedi sene -enteresan- parlamentoda parlamenterlik hayatı olan bir insandır. İki kere ayrı dönemlerde başbakanlık yapmıştır, iki ayrı, farklı partiden başbakanlık yapmıştır. Bu, İngiliz politikasının da, aşağı yukarı dünya politikasının da hâlihazırda en geçerli umdelerini koymuş olan bir insan. O şöyle diyor İngiliz Parlamentosunda, Kamarasında, Avam Kamarasında bir soru üstüne, diyor ki: “İngiltere’nin ezeli ve ebedi dostları, düşmanları yoktur. İngiltere’nin sadece -neyi var peki yani- menfaatleri vardır.” Bu doğru bir ölçüdür; bir ölçüdür ve doğru bir ölçüdür.

İkinci örnek Fransa’dan olsun, onun hemen bir on beş yirmi sene öncesinde olsun. Fransa’nın neredeyse devamlı Dışişleri Bakanı Talleyrand. Bu on beş yıl Napolyon’un Dışişleri Bakanı, Napolyon’dan önce Dışişleri Bakanı, Napolyon’dan sonra XVI. Louis’nin Dışişleri Bakanı, hep Dışişleri Bakanı. Bir ara bir parodi vardı ya hep başbakan, hep başbakan diye; bu da hep Dışişleri Bakanı, hep Dışişleri Bakanı gibi bir şey. Bu koyu bir Katolik aileden gelir, daha sonra dinle olan ilişkisini yavaşlatır, azaltır ama netice itibarıyla ölürken… Evli değil bekâr, bir kız kardeşiyle beraber yaşıyor. Kız kardeşi koyu Katolik, dinî inanca hürmetkâr; Katolik ve imanlı, inançlı bir Katolik. Şimdi, biz vefat etmeye yakın son nefesimizle ilgili “hüsnel hatime” dileriz, niyaz ederiz, iyi sonla nefeslerimizi verelim. Yani bunun tercümesi ne? Mümkünse kelimeişehadet getirelim, mümkünse Cenab-ı Hakk’ı analım bir münasebetle. Bunun adına “hüsnel hatime” denir bizde. Benzetmek gibi olmasın, bunun Katolik dünyasındaki benzer hâli şeytanın lanetlenmesi. Şeytan lanetlerseniz hüsnel hatime olur. Kız kardeşi dinden aldığı güçle ağabeyine diyor ki: “Aman, aziz ağabeyim, sevgili ağabeyim, vefat yakındır. Hiç olmazsa son nefeste şeytan lanetleyelim.” Talleyrand biraz uykulu hâlden uyanıyor. Şimdi İngilizcesini söyleyeceğim, bağışlamanızı da diliyorum “...”(x) “Şimdi zaman yeni düşman yaratma zamanı değildir.” Bunu Sayın Başbakanımıza da hitaben arz etmiş oluyorum. Yani bu böyle bir şey, yeni düşman yaratmayacaksınız. Kaldı ki bizimkiler -şimdi başka bir bahiste geleceğim- önce dost yaratıyorlar, arkadan bütün dostlarını düşman hâline getiriyorlar. (CHP sıralarından alkışlar) Talleyrand da ölmeden önce bile…

Şimdi öbürü -bunları hep karıştırıyorum- 20’nci yüzyılın başlarında Amerika Birleşik Devletleri bir süper güç olarak doğmaya başladı başlayacak, o da Theodore Roosevelt, 1905 yılında Başkan olan Theodore Roosevelt. O da diyor ki -İngilizcesini söylemeyelim onun- yine: “Yumuşak konuş, diplomaside yumuşak konuş fakat...” Daha doğrusu, onu söyleyeyim de bir şeyi hatırlatmış olsun. “...”(X) Onun fotoğrafını yayınladılar ya, değil mi? Bizimle bir telefon konuşmasında, arkada beyzbol sopasını gösterdiler. Yumuşak konuş fakat elinde de beyzbol sopası olsun diyor yani, değil mi? Demek ki böyle, dış politikanın unsurlarından bir tanesi de bu. Şimdi, bunların hepsi güzel ölçüler, hepsi güzel umdeler.

Değerli milletvekilleri, ben bunu bütün bunların üstüne çıkacak tarzda bir taç ile taçlandırmak istiyorum, o da bizden birisi: Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk. (CHP sıralarından alkışlar) Bu, gazi mareşal vurgum şudur: Mustafa Kemal Paşa, beraberindeki bütün büyük paşalar, Kâzım Karabekir Paşa, Ali Fuat Paşa, Refet Paşa, Hamidiye Kahramanı Rauf Bey, Mareşal Fevzi Çakmak Paşa, İsmet Paşa, bütün bunlar, 1912 yılında Balkan Harbi’nin başında askerî üniformalarını giydiler, postallarını çektiler ayaklarına, 1922 yılının sonuna kadar, 9 Eylüle kadar, Allahualem, yataklara bile o postallarla girdiler. Ama bütün bunun arkasında böyle bir askerî kariyerden gelmiş olan insanın dünyaya dış politika umdesi olarak söylediği söz: “Yurtta sulh, cihanda sulh.” Yurtta barış, cihanda barış. (CHP sıralarından alkışlar) Bunu, bütün ömrü, kariyeri asker olan birisi söylüyor ve demin saydığım bütün dışişleri bakanları ve başbakanların, benim samimi olarak aklımda, fikrimde, gönlümde hepsinin çok daha üstünde bir şeyi var.

Şimdi, değerli milletvekilleri, değerli AK PARTİ’li milletvekilleri ayrıca; aynı zamanda Mustafa Kemal Paşa, Büyük Atatürk bunun yanında diyor ki: “Bir, komşularınızla iyi geçinin. İki, komşularınızın iç işlerine karışmayın.”

“Komşularınızla iyi geçinin.” Laf herhâlde, değil mi? Yani biz şimdi Balkan Harbi’nde Yunanistan’la savaştık mı? Savaştık. Birinci Dünya Savaşı’nda savaştık mı? Savaştık. Millî Mücadele’de savaştık mı? Savaştık. Kaç sene? On. Onun, Atatürk’ün zamanında Millî Mücadele’den sonraki Başbakanlarının adı ne? Venizelos. Ama bu iki büyük insan... Venizelos’u da takdir etmek lazım. O Venizelos, on sene Türkiye’yle, Mustafa Kemal Paşa’yla savaşmış olan Venizelos gitti, Atatürk’ü, Büyük Atatürk’ü Nobel’e aday gösterdi. Bu çok büyük bir hadisedir. Buradan Sayın Başbakanımızın, Muhterem Başbakanımızın herhâlde değerlendireceği hususlar vardır diye de ayrıca arz etmiş oluyorum.

Değerli milletvekilleri, şimdi buradan Suriye bahsine biraz gelmek istiyorum. Suriye’yle ilgili olmak üzere önce bir tarih verelim: 18 Temmuz 2012. Putin... En son hadise olmuş olması münasebetiyle Putin’in adını veriyorum. Sayın Cumhurbaşkanımızın -o zamanki Sayın Başbakanımızın- 18 Temmuz 2012’de, genişletilmiş AK PARTİ grup toplantısında, bir gün önce Putin’le yaptığı konuşmada, görüşmede ve orada Şanghay Beşlisiyle ilgili olmak üzere Putin’den -biraz latife de olmakla beraber lafın içerisinde, üslubun içerisinde- Şanghay Beşlisine bizim davet edilmemiz istikametinde bir beyanı var. İyi, belki de iyi bir şey olabilir, ne bilelim yani, değil mi? İyi. Bu tarih kaç? 2012. 18 Temmuz 2012. Şimdi kaç? 2015. Sadece üç sene geçmiş. Neredeyse canciğer kuzu sarması olduğumuz Putin’le, aynı Sayın Cumhurbaşkanımız şimdi bıçaklı, tabancalı bir pozisyona geçmiş vaziyetteler. Bu olmaz. Böyle iş olmaz.

Ya, bizim grup da amma sessiz dinliyor, yani bazen alkışlamak icap eder bu tür durumlarda. (CHP sıralarından alkışlar) Herhâlde nutkun kudreti.

İki: Buradan Suriye’ye geliyorum. Suriye Başkanı Esad, Esed... Esad idi, Esed oldu. Ya, bunun bir farkı var mı? Yani burada benden çok iyi bilen arkadaşlar var. “Elif, sîn, dal”; Esed, Esad, Arapça anlamı da aslan, “esedullah” derseniz de Allah’ın aslanı. Olur mu yani, ne bu Esed, Esad? Şimdi, bizim Cumhurbaşkanımızın ismiyle, bizim Başbakanımızın ismiyle -isterse kanlı bıçaklı olduğumuz Cumhurbaşkanı olsun, kanlı bıçaklı olduğumuz, inşallah öyle bir şey olmaz, Sayın Başbakanımız olsun- dalga geçerek, istishar ederek bize hitap etmiş olsalar en kavgalı olan insan bıçağını da çeker, tabancasını da çeker, gider onlarla uğraşır, öyle değil mi? Bu işin icabı budur. O yüzden, devlet adamlarımızın, üsluplarına ayrıca dikkat etmeleri lazım.

Şimdi, ben muhafazakâr bir insanım, bunu söylemek gerekli değil ama… Bizim diplomatik dilimiz ne? Batılı anlamda dil, diplomatik dil. Bizim üslubumuzda, literatürümüzde diplomatik dilin karşılığı ne? “Kelamıkibar” mesela, değil mi? Kibar kelam, kibar söz, efendi söz. Biraz daha derine giderseniz “kavlileyyin”, güzel söz, biraz da Kur'ani aynı zamanda. E, biz bunu hep başkalarına akıl mı vereceğiz yani? Kendi dilimize sahip olacağız ve kendi dilimiz kelamıkibar olacak veya diplomatik dil olacak. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, buradan da bir iki tane tarih vermek istiyorum: 16 Eylül 2009. Sayın Başbakanınız o zaman Sayın Dışişleri Bakanımız. 16 Eylül 2009, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı sıfatıyla Profesör Doktor Ahmet Davutoğlu, Suriye Arap Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanı Velid Muallim, bunlar bir araya geldiler, çok iyi; bir yüksek kurul kurdular, o da çok iyi. Adı ne? “Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi”, çok iyi, Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi. Bunun hemen altında Türkiye-Suriye İş Forumu var. Hemen altında -bunu anlamakta güçlük çekerim ben ama- Türkiye-Suriye Emlak Komisyonu da var. (CHP sıralarından alkışlar) Burada bir şey var ama yani ne! Şimdi, bu iyi, biz bu işleri yapalım, bütün komşularımızla yapalım. Hemen arkasından, 22-23 Aralık 2009...

Şimdi, Veysel Eroğlu Sayın Bakanımız burada mı? Arkaya dönüp bakamıyorum, bilmiyorum ben. Evet, burada.

Şimdi, 22-23 Aralık 2009. O zaman Çevre ve Orman Bakanımız Sayın Veysel Eroğlu. Şimdi de herhâlde Çevre…

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Orman ve Su İşleri…

İLHAN KESİCİ (Devamla) – Olmadı, o zamanki adıyla söyleyelim; Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu. O da o toplantıda var. Yani öyle oldu ki burada vizeler kaldırıldı, hatırlayın bütün o vizeleri. Böyle canciğer kuzu sarması olduğumuz, vizelerin bütününün kaldırıldığı filan bir toplantı. Hatta, ilaveten, Suriyeliler bir de Dicle’den su istediler, değil mi?

Bu su meselesi, Türkiye-Suriye arasındaki su meselesi çok mühim bir meseledir, önümüzdeki elli yılda da çok mühim bir mesele olmaya devam edecektir. Rahmetirahman’da, rahmetli Cumhurbaşkanımız Turgut Özal, bana göre bir emrivakiyle, normalden çok bonkörlükle, lüzumsuz bir bonkörlükle, Fırat’ın yarısını, 500 metreküp/saniye suyunu Suriye’ye verdi, karşılığında da hiçbir şey alamadan verdi. Şimdiki Esad’ın babası Hafız Esad var idi, başka bir pazarlıktı, 500 metreküp/saniye… Bu Fırat, tamam, iyi. Neyse, biraz bir şey dedik ama geldik buraya. Ya, Dicle’yle Suriye’nin ne ilgisi olabilir? Bir de Suriyeliler Dicle’den su istediler. Ne kadar? Senede 1 milyar 250 milyon metreküp. Sayın Bakanımız o zaman -benim elimdeki kayıtlar itibarıyla- baktı bu çok abuk sabuk bir şey “Yani evet, buna bir bakarız, suyun durumuna da bir bakalım, suyu da bir inceleyelim.” gibi, benim notlarımda böyle bir not var. Bu da iyi, bu da 2009. Şimdi geliyorum buraya. Fakat ne oldu? Bu üç senede bir bir şey oluyor, demin Putin’de de üç seneydi. Tekrar bir tarihe geldik, 4 Eylül 2012, 2009’dan 4 Eylül 2012. İyi, tamam. 4 Eylül 2012’de birdenbire Sayın Cumhurbaşkanımız yine -o zaman Sayın Başbakanımız- bir AK PARTİ genişletilmiş grup toplantısında Şam’ın mesafesinin üç saat olduğunu ve Emevi Camisi’nde bir cuma namazı eda edileceğini buyurdular. İyi. Ya arkadaş, yani -bağışlayın böyle söyledim diye- dostlukta gidilir, Emevi Cami’sinde beraber cuma namazı kılınır, sabah namazı kılınır. Yani niye böyle üç saat müç saat filan gibi işlerle gidilsin? Bu iyi bir yaklaşım değildir. Putin’le, üç sene sonra, canciğerden bıçaklı tabancalı hâle geliyorsunuz. Suriye’yle yine çok daha yakın bir pozisyondan tekrar Emevi Cami’sine geliyorsunuz üç sene sonra. Ee, tamam.

Şimdi bir cami meselesi, cami ve Suriye daha söyleyeyim, bizim grup da alkışlasın bunu hiç olmazsa yani. O da şu: Şimdi tarih kaç? Kasım 2015. Orada tarih kaçtı? Eylül 2012. Emevi Cami’si, Suriye. Kasım 2015’te de Türkiye’nin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin 80 bin camisinin, Allahualem, 40 bin camisinin avlusunda 1,5 milyon Suriyeli var. Geldiğimiz nokta budur. (CHP sıralarından alkışlar) Yani böyle bir Cumhurbaşkanlığı, böyle bir Başbakanlık, böyle bir Hükûmet iyiyse iyi. Yani siz Emevi Cami’sinde namaz kılacakken 1,5 milyon Suriyeli, kadın, kız, genç kız, genç çocuk geldi bizim camilerimizin avlularına sığındılar. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, ben elhamdülillah Sivaslıyım. Şimdi, bizim Sivaslılar, yani geri memleketler, böyle geri kalmış vilayetler televizyon temsilcilerinde arada bir memleketlerinin adının telaffuz ettirilmesini, onun okşanmasını isterler. Ben de müsaade ederseniz, onların da hoşuna gitsin diye söyleyeyim. Bizim meşhur Timur tam gelmeden Sivas’ta bir beyliğimiz var, Osmanlı daha henüz oldu olmadı. Kadı Burhaneddin Beyliği, genişletilmiş Sivas vilayeti. Sivas var, Yozgat’ın bir tarafı var, Tokat var, vesaire filan. Erzincan’ın bir bölümü var, Dersim’in yarısı var, Tunceli’nin yarısı var. Genişletilmiş Kadı Burhaneddin Beyliği. Kadı Burhaneddin diyor ki, sanki bugün Sayın Başbakanımıza, Sayın Cumhurbaşkanımıza ve sayın devlet büyüklerimize hitaben der ki: “Göz odur ki dağın ardını göre.” İyi. “Akıl odur ki başına gelecekleri bile.” Değil mi? (CHP sıralarından alkışlar) İşte bu, Suriye’dir, Putin’dir, canciğer kuzu sarmasıdır, bilmem nedir, bütün bunlar için lazım olan bir şeydir.

Şimdi, burada, bu Orta Doğu’yla ilgili bir şey daha söyleyeyim. Bu Orta Doğu’dan çıkın. Yani bura -bataklık filan, ben de seviyor filan değilim de- belalı bir coğrafya. Dünyanın her şeyi belalı. Şimdi, göreceğiz… Amerika bir girdi, dünyanın bir numaralı süper gücü. Öyle değil mi? Ya doğru dürüst çıkabildi mi? Çıkamadı. Putin -bilmiyor bu işi o kadar- girdi, doğru dürüst çıkabilecek mi? Allahualem, çıkamayacak. O yüzden, biz, burada, bu Suriye’dir, Orta Doğu’dur, bu işlerin içerisinde daha fazla durmayalım.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Alkış…

İLHAN KESİCİ (Devamla) – Yok yok, gerek yok. Alkış, bu metin işte, anladın mı? Böyle… Alkış, bu metnin kendisidir. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, bana yakın, benim kadar olmasa bile bu Orta Doğu hadisesini iyi anlatacak, Sayın Başkanın da yüksek müsaadeleriyle, havayı da birazcık daha ısıtmak sadedinde bir küçük fıkra arz etmek istiyorum.

Kurtla tilki ormanda dolaşıyorlar. Açlıktan ölür hâle gelmişler. Kurdun gözü açlıktan kararmış, göremiyor, seçemiyor fakat bakmış, bakmış, uzaktaki bir ağaç dalında bir et parçası var gibi görünüyor, hem de but. Tilkiye demiş ki: “Tilki kardeş, ben şu ağaçta şöyle bir şey görüyorum ama gözümün feri iyi değil, gözümün feri söndü. Bir de sen bak bakalım, ne görüyorsun orada?” Tilki baktı, doğru, fakat hemen üstüne atlamamak lazım. “Ben biraz daha yakından bakayım kurt ağabey.”, “Bak.” Gitti yakından baktı, sağına baktı soluna baktı, bir bubi tuzağı arkaya saklanmış. Şimdi, her gün karşılaşıyoruz ya o işlerle. Geri döndü geldi. “Kurt ağabey, o et çok iyi bir et fakat bunu akşam yiyelim.” dedi. “Ya akşam yiyelim olur mu? İşte açlıktan ölüyoruz, şimdi yiyelim.” Dedi ki: “Ben orucum.” Allah Allah, tövbeler, tövbeler olsun ya Rabbi, bu neyin işi? Kurt şöyle bir takvimi karıştırdı, dedi: “Ya, daha ramazan gelmedi, bu neyin orucu?” Dedi ki: “Şaban ayındayız, ben üç ayları da tutuyorum.” Allah Allah, bu neyin işi? Neyse, kurdun da biraz hoşuna gitti, “Madem öyle, ben şimdi gider bu eti yerim, buna da iftarlık bir lokma bile bırakmam; bu da onun cezası olsun, aklının cezası.” Tamam, peki. Gitti, attı pençeyi, bubi tuzağı patladı; kurt bir tarafta, tilki bir tarafta, et bir tarafta, darmadağın oldular. Neyse, kurt kafayı kaldırdı, gözüyle bir baktı. Deminki “Orucum.” diyen tilkiye bak, ete yapıştı, eti yiyor, bitirecek neredeyse. “Ya, tilki kardeş ne oluyor? Hani sen oruçtun?” “E haberin yok mu?” “E neden haberim var mı?” “Top patladı, iftar oldu.” (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, değerli milletvekilleri, Sayın Başkan; bu Orta Doğu her milimetrekaresi tuzaklarla dolu olan, buna benzeyen hâllerle dolu olan bir yerdir; o yüzden normalin çok daha üstünde yüksek bir özen ister.

Şimdi, bu özenlerden bir tanesi şu: Ya, bizimle neden iş birliği yapmıyorsunuz, ben onu anlamıyorum mesela, değil mi? Sayın Başbakan bu kadar mektep, medrese filan, akademik kariyer kitapları…Kendisi de ayrıca danışmanlıktan gelme, danışmanın önemini, istişarenin önemini hepimizden daha iyi biliyor olduğu kanaatindeyim ben. Neden hiç istişare etmez?

MUSA ÇAM (İzmir) – İpler onun elinde değil.

İLHAN KESİCİ (Devamla) – Şimdi, bu konuşma münasebetiyle Sayın Genel Başkanımız bana bir mektup verdi iki gün önce. Bu mektup, meğer 24 Ağustos 2012 yılında şimdiki Sayın Cumhurbaşkanımız, o zamanki Sayın Başbakanımıza hitaben yazılmış Suriye’yle ilgili olmak üzere bir mektup, üç sayfalık bir mektup. Başbakanlık arşivinde mutlaka vardır ama şimdiki Sayın Başbakanımızın da okumasında fayda görürüm. Yani bu bir istişare, öyle değil mi? Yani neden bizimle istişare etmezsiniz? Yani biz dediğim muhalefet partileri, sadece ben filan değil, sadece Sayın Genel Başkanımız filan değil.

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) - Biz “Mekke’ye” gidelim desek siz “Moskova’ya” dersiniz.

İLHAN KESİCİ (Devamla) – Her konuda istişare.

Şimdi, şey olmasın da estaizübillah diye okuyayım, Şûra Suresi 38’inci ayetikerimesi var:

(Hatip tarafından Şûra Suresi’nin 38’inci ayetikerimesinin okunması)

İLHAN KESİCİ (Devamla) – Bu Türkiye Büyük Millet Meclisinin de bu ayetikerimeyle tarihî bir beraberliği de vardır.

(Hatip tarafından Şûra Suresi’nin 38’inci ayetikerimesinin okunması)

İLHAN KESİCİ (Devamla) – “Onlar ki işlerini istişareyle, birbirleriyle danışarak hallederler.” Bunu yapın Sayın Başbakan.

Şimdi, değerli arkadaşlar, buradan biraz ekonomiyle ilgili bir bahse geleyim müsaade ederseniz; bu ekonomi: Şimdi, bu orta vadeli plan yeni çıktı. Daha doğrusu, bu kapağı göstereyim de ben daha çok bizim arkadaşlarımıza buradaki. Bu orta vadeli program üç yılda bir değiştirilir, her yıl döndürülür. Allahualem, bundan 10 kere filan yapıldı. Şimdi yenisi de 11 Ekimde bundan ne kadar, demek ki bir buçuk ay önce basıldı fakat böyle kitapçık hâline getirmediler Sayın Genel Başkan, kitapçık değil, Resmî Gazete’deki kargacık burgacık şey. Şimdi, ben oradan, bunun ilgili sayfasını çıkardım yani bu ilgili sayfa bu orta vadeli programı anlatır, ifade eder. Oradan söylemek istediğim şey şu, huzurunuza getirmek istediğim şey şu: Bunun, bütün orta vadeli programların birinci satırında hep “Gayrisafi yurt içi hasıla, milyar TL cinsinden, cari fiyatlarla...” diye yazar. Neyse… Yani o yılın fiyatlarıyla millî gelir, gayrisafi millî hasıla; iyi. İkinci satır: “Gayrisafi yurt içi hasıla, milyar dolar, cari fiyatlarla…” O da iyi. Üçüncü satır: “Kişi başına düşen millî gelir, gayrisafi yurt içi hasıladan dolar, kişi başına düşen millî gelir dolar, cari fiyatlarla…” Tamam, bu hep böyle. Şimdikine, yenisine bakalım. Yenisi, birinci satır iyi, “gayrisafi yurt içi hasıla, milyar TL…” anlaşılır bir şey. İkinci satıra geldim: “Gayrisafi yurt içi hasıla…” Bu bölümü aynı. Burada ne olacak? Dolar cinsinden cari fiyatlarla dolar, değil mi? Hayır. Burada ne vermiş? Satın alma gücü paritesine göre dolar. Allah Allah, bu nereden çıktı ya? Yani, böyle bir tabloda, dünyanın hiçbir orta vadeli program, plan, Dünya Bankasının yayınları, IMF’nin yayınlarında, her neyse, böyle bir satır yoktur. Biz elbette satın alma gücü paritesine göre bazı işlemler yaparız, bazı rakamlar, bazı tablolar üretiriz ama o başka bir şeydir. Bunun sebebi ne? Çünkü bunun sebebi kişi başına düşen millî geliri dolar cinsinden verirlerse 10 bin doların epeyce altına düşen bir dolar vermeleri lazım. Şimdi bunu bizden saklıyor, benden sakla, tamam; parlamenter arkadaşlarımızdan da sakla, tamam ama bir de elin oğlu var, öyle değil mi? Elin oğlu kim? O da bu. The Economist Intelligence Unit’in 2016 yılıyla ilgili olmak üzere bütün dünya devletlerinin ekonomik durumunu özetleyen bir şeyi. Bu da iki gün önce çıktı.

Şimdi, hem Bakanlar Kurulundaki değerli arkadaşlarımızdan hem ekonomi bürokrasisindeki arkadaşlarımızdan istirhamım. Bunun 100’üncü sayfasında Türkiye’nin -sakladığınız var ya- kişi başına düşen millî geliri için verdiği rakam ne? 8.570 dolar. (CHP sıralarından alkışlar) Yani oldu mu, bunu saklamak yakışır mı, ne icabı var? Eninde sonunda böyle bir şey olacak yani. Bunu yapmayın. Bu hem bizim itibarımızı azaltır hem sizin itibarınızı azaltır hem Türkiye’ye duyulması gereken güveni azaltır.

İki: Öbür kitap bu. Bu kitap -şimdi, bağışlayın, böyle, ben de üstünde hazırda çalışmış olayım filan diye ama- iki gün önce Mecliste dağıtılan 64’üncü Hükûmetin Hükûmet Programı. Allah sizi inandırsın, ürkek, çekingen, mahcup, “Hangi lafı nasıl söylesem ki acaba?”, “Hangi rakamı nasıl saklasam ki acaba?” edasıyla yazılmış olan bir program. İyi değil.

Şimdi, anlı şanlı 2023 hedefleri vardı, değil mi, AK PARTİ’nin? 2023 hedefleri… Ne olacaktı 2023’te, ne var? “Millî gelir 2 trilyon dolar olacak.” İyi.

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – İnşallah.

İLHAN KESİCİ (Devamla) – Tabii… Burada niye yazmıyor? “İnşallah” değil, bu kitapta yazacak, “inşallah” değil. (CHP sıralarından alkışlar)

Diyor ki: “Millî gelir 2 trilyon dolar olacak.” Olsun.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kesici, dört dakikayla bağlayalım mı bu işi?

İLHAN KESİCİ (Devamla) – Hayhay, şerefle Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

İLHAN KESİCİ (Devamla) – Oktay Bey de söyledi aslında bu rakamları.

İki: “Kişi başına düşen millî gelir 25 bin dolar olacak.” Olur. Oktay Bey hesaplamış, söyledi tarihleri. Niye yazmıyor bunda?

Üç: “Türkiye’yi dünyanın 17’nci büyük ekonomisi yaptık.” diyorlardı. 2023’te ne olacaktı? 10’uncu büyük ekonomisi, çok iyi. Yazıyor mu bunda? Yazmıyor. Niye? Çünkü Türkiye 1991 yılında dünyanın 16’ncı büyük ekonomisiydi, şimdiye kadar da iyi kötü 16-17 diye idare etti ama bu sene 18, önümüzdeki sene nüfusu 8 milyon olan İsviçre bizim millî geliri geçiyor ve 19 oluyoruz. Nerede 10’unculuk? Yok.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) – 66’ncı hükûmetin programında olacak, inşallah.

İLHAN KESİCİ (Devamla) – Şimdi, inşallah, Cenab-ı Hak izin verirse onu da biz huzurlarınıza getirmiş oluruz. (CHP sıralarından alkışlar) Şimdi onunla ilgili de bir şey söyleyeceğim.

Öbürü, ihracat, “500 milyar dolar olacak.” Çok iyi. Burada var mı, bu kitapta var mı? Yok. Ya, ne var? Ben size bir ihracat hesabı yapayım. Ocak-eylülden ocak-eylüle 2014 yılındaki ihracatı Türkiye’nin 118 milyar dolarmış, ocak-eylül, ocak-eylül 2014. Bu seneki ocak-eylül 2015 ne kadar? 106 milyar dolar, düşmüş. Ne kadar? Yüzde 10’un üstünde. Ayrıca, hangi hâlde düşüyor bu? Türk lirası da oradan buraya yüzde 25 değer kaybetmiş olmasına rağmen. Bunun devamı yoktur, bu böyle devam etmez. Bu hem sizi sıkıntıya sokar hem bizi sıkıntıya sokar hem canımızdan aziz bildiğimiz memleketimizi sıkıntıya sokar.

Şimdi, Sayın Başkanımız ayrıca ikaz etmeden, bir iki tane laf söyleyeyim.

Erzurum… Nabi Bey var mı burada, Nabi Avcı? Yok, peki. O iyi biliyor diye söylüyorum, aziz dostum benim de. Şimdi, bu Erzurum’un “Hüma kuşu yavru yavru”yu filan söylüyoruz diye Nabi Avcı’ya baktım, kitabında da yazıyor zaten, o yüzden. Şimdi, bu Erzurum, buna benzeyen hesapları… Şimdi, bizim Anadolu’da esnaf muhafazakâr, eskiden de öyleydi, şimdi de öyle. Esnaf para kazandığı zaman gözünü bir şeye diker: Hacca gitmek. Yani hesabı kitabı denkleştirelim, ben Cenab-ı Allah nasip etsin bir hacca gideyim. Erzurumlu da hesabı kitabı biraz düzene koyduğu kanaatinde, muhasebecisi olsun, öyle bir şey yok da yani diyelim ki bir muhasebecisi var; aynı, bu bizim ekonomi bürokrasisinin getirdiği kitaptaki rakamlara benzeyen rakamlarla allamışlar, pullamışlar. Erzurumlu bakir: “Ya hesaba bakırem hac lazım olmuş, iyi fakat cüzdana bakırem zekete muhtaç.” Cüzdana bakıyor, zekâta muhtaç! Bu nedir ya! (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, Sayın Başkan, tam bağlıyorum, otuz saniyenizi istirham ediyorum. Tam bağlıyorum.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) – Erzurumlu hesabını iyi bilir, öyle bir şey yapmaz.

İLHAN KESİCİ (Devamla) – İnşallah, Cenab-ı Allah bir gün bize böyle bir hükûmet programı yazmak nasip eder, ben de o hükûmet programının ekonomiyle… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Ya Allah’tan korkun yani. O ekonomiyle ilgili bahislerini yazarım.

Bu hükûmet programı sadece iki satır, iki. Sayın Genel Başkana arz ve hitap ediyorum, iki satır. Ne yapacağız biz bu hükûmet programıyla?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İLHAN KESİCİ (Devamla) - Bir, yurtta zenginlik ve refah. İyi. İki, dünyada saygınlık.

Bütün bu duygu ve düşüncelerle değerli milletvekilleri, hepinize en yüksek saygılarımı sunuyorum. Bu Hükûmet programına güvenoyu veremeyeceğimizi arz ediyorum.

Saygılarımla efendim, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın İlhan Kesici, efendim, konuşma üslubunuzla, tavrınızla bir örnek teşkil ettiniz. Teşekkür ediyoruz samimiyetle. Fikir ve kanaatleri şahıslara ait tabii ve herkes için muhteremdir. Şu özlenen üslup dolayısıyla bir daha teşekkür ediyorum, sağlık, afiyet diliyorum.

Efendim, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Amasya Milletvekili Sayın Mehmet Naci Bostancı Bey’i rica ediyorum.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu kırk dakikalık müddeti 2 konuşmacıya ayırmış bulunuyor. AK PARTİ adına yirmişer dakikalık iki konuşma yapılacak.

Buyurun Sayın Bostancı.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Buradaki bütün konuşmacılara öncelikle teşekkür ediyorum. Tabii, hepimizin bu konuşmalardan çıkaracağı dersler var. İlhan Bey de çok güzel bir konuşma yaptı, ayrıca tebrik ediyorum; güzel fıkralar anlattı, o fıkralar başka bağlamlara da uyar esasen. Fıkralar farklı, hükûmet programları farklı. Eğer Türkiye'yi parlak geleceklere taşıyacak ekonomik görüşleri varsa İlhan Bey’in, arkadaşlarının, bunlardan faydalanmak isteriz.

İLHAN KESİCİ (İstanbul) – Şerefle.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Bu platformlar niçin var? Biz bu istişareleri niçin yapıyoruz? Bu komisyonlar niçin çalışıyor? Bizim hiçbir kompleksimiz olmaz çünkü bu Hükûmet herkesin Hükûmeti olma iddiası ve kastıyla yola çıktı. Demokrasi bu ülkeye niye lazım? Çünkü demokrasi marifetiyle burada birbirimizi dinleyeceğiz, kimin eteğinde ne taş varsa dökecek, onu böyle, gizli bir bilgi gibi, Antik çağların altın bileziği gibi herhâlde saklamayacak; bu ülkeye faydalı bir fikri varsa ve “Bunu ancak biz hükûmet olursak kardeşim, hazineden çıkartırız.” diyorlarsa bu çok uygun olmaz.

İLHAN KESİCİ (İstanbul) – Estağfurullah. Şerefle.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Her zaman bunları dinlemek isteriz ve bunları taşırız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Kesici istişareden bahsetti, istişarenin olmadığından bahsetti oysa tam da o sırada yaptığımız istişareydi, kendisini dinliyorduk. Burada bütün konuşmaları dinlerken yaptığımızın adı nedir, kelime karşılığı nedir arkadaşlar? Komisyonlar çalışırken oradaki müzakerelerin anlamı nedir? Eğer resmî görüşler anlatılmıyor ve gerçekten meselelere ilişkin konuşmalar yapılıyorsa -ki biz öyle olduğunu düşünüyoruz- bunun adı istişaredir. Yine, buralarda dile getirilmeyecek, çok özel, hususi aktarılacak bilgiler var ise eminim, Hükûmet yetkilileri buna açıktır, bunu dinlemeye açıktır. Dolayısıyla, “İstişare yapılmıyor, kapalı devre bu işler sürdürülüyor.” şeklindeki yaklaşımı hem demokrasinin ruhuna hem de bunca yıllık Parlamento geleneği olan, bunun kurumlarını çalıştıran bir siyasal sisteme haksızlık olarak görürüm.

Sayın Kesici çok güzel tarihî örnekler anlattı, Talleyrand’dan bahsetti. Talleyrand, Joseph Fouche’nin çağdaşıdır. Joseph Fouche de aynı yollardan geçmiştir. Stefan Zweig’ın “Bir Politikacının Portresi” diye Joseph Fouche’yi anlattığı bir kitabı da vardır. 1990’lı yıllarda bizim siyasi literatürümüze de girmiştir “Fouche” kavramı. Fouche ve Talleyrand, biri dış işleri, biri iç işleri, onlarla meşguller. Siyasete ilişkin aktörler farklı okunabilir, buna örnek olsun diye söylüyorum. Talleyrand aksaktır aynı zamanda. Bir gün Fouche ile Talleyrand kol kola giderlerken Talleyrand hafif aksak olduğu için Fouche’ye yaslanır ve öyle yürürler. Arkadan bakan birisi, öyle anlaşılıyor ki bu İçişleri ve Dışişleri Bakanlarının yaptıkları politikalardan da ızdırap çeken kesimlerin temsilcisi olan birisi şöyle diyor: “Bakın, alçaklık ihanete yaslanmış gidiyor.” Dolayısıyla, Talleyrand, Fouche, bunlar hem real politiğin birer akıldanesi olarak okunmaya müsaittirler hem de siyasetin o derin sularında, çok farklı kendilerinden örnekler çıkarılabilecek kişilerdir.

Bu “Dost Suriye, düşman Suriye…” İşte “Belli bir yıla kadar çok yakındınız, canciğer kuzu sarmasıydınız, sonra da düşman oldunuz.” Buna ilişkin eleştirileri çok dinledik, gerçekten burada çok kıymetli sözcüler -en son halkasını İlhan Bey oluşturuyor- bu konuya ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Keşke bunun muadili Esad’ın sarayında da olsa, Esad’ın Parlamentosunda da olsa. Birileri çıkıp dese ki Esad’a “Şu yıla kadar siz Türkiye’yle dosttunuz, canciğer kuzu sarmasıydınız, ondan sonra da düşman oldunuz. Bu nasıl bir politika?” diye höykürse mesela. Ama eminim ki orada böyle bir konuşmayı bırakın doğrudan anlatmayı, dolaylı söylemek, ima etmek, o anlama gelebilecek herhangi bir söz söylemek bile mümkün değildir.

Bu karşılaştırmayı şunun için yapıyorum: Demokrasinin diktatörlükten farkı, demokratik idareler, o çok seslilik, farklı görüşlerin dile getirildiği zeminlerden nihai olarak politikalarını çıkarırlar ve iddia olunur ki -demokratik teoriye ilişkin bir iddia- o yüzden son derece rasyonel, tutarlı bir şekilde politikalarını sürdürürler, diktatörlüklerde bu olmaz. Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkileri değerlendirirken de Türkiye'nin yürüttüğü politikanın bu çok seslilikten, bu demokratik zeminden, bu farklı ikaz ve hatırlatmalardan mutlak surette beslenen ama aynı zamanda hayatın sizden cevap isteyen, onlara bir cevap vermek zorunda olduğunuz -iktidar olarak- gerçeklikleriyle yüz yüze olduğunuz, o cevapları vererek ancak yola devam edebileceğiniz durumuyla da karşı karşıya olduğunu unutmamak gerekiyor.

Türkiye ile Suriye elbette dosttu, yakındı. Sürekli dostluklar yok, sürekli düşmanlıklar da yok. Eğer bugün biz Suriye’yle bu noktaya geldiysek emin olun, bunun çok nedeni var ve buradaki sorumluları aramaya kalktığımızda, Türkiye'nin sorumluluğu zincirin ancak en son halkası olabilir. Bu değerlendirmeyi yaparken Suriye’nin içinde katledilen yüz binlerce insanı, milyonlarca dünyanın çeşitli yerlerine göç eden o göçmenleri, Ege Denizi’nin sularında boğulanları, Avrupa kapılarındaki insanları ve bütün bunların müsebbibi olan Esed politikalarını hep hatırlamak gerekir. Bunu hatırlamadan, bu göndermeleri yapmadan, bu değerlendirmeyi bir kenara koymadan Hükûmete ilişkin “Ne oldu da böyle oldu?” demek bana biraz lüks gibi geliyor, beni bağışlayın.

Değerli arkadaşlar, bu Hükûmet inşallah başarılı olacaktır. Bunu sadece dua niyetine söylemiyorum. İşin duası elbette olacaktır ama dua yetmez; çalışma, efor, performans gerekir. Eğer 64’üncü Hükûmeti AK PARTİ kurduysa Hükûmetin performansına ilişkin buradaki çok kıymetli sözleri muhakkak dikkate alırız ama aynı zamanda takdir edersiniz ki bu performansı asıl değerlendiren, asıl notu veren, kimin nerede olacağına karar veren milleti unutmamak lazım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bugün AK PARTİ Hükûmetini oraya koyan kendileri değildir. Kendileri “Burası bizim için uygun bir yer, biz de burada oturalım.” demediler. Oraya koyan millettir, sizin de bizim de hepimizin de meşruiyetini borçlu olduğumuz millettir. Sizin de bizim de söylediğimiz, iddia ettiğimiz, tartıştığımız bütün bu sözlerin ötesinde bunları değerlendirerek neticede seçimlerde kararını veren bu millettir, nihai hüküm ona aittir ve bu millet o Hükûmeti oraya koydu.

Bu Hükûmet şanslıdır çünkü Türkiye’de belki ilk defa, beş aylık bir süre içerisinde iki büyük seçimin, iki önemli seçimin aklını, muhakemesini, toplumsal eğilimlerini bundan sonraki performansının arkasına koyan ve böyle bir akılla davranmak durumunda olan bir Hükûmettir. Emin olun, ne AK PARTİ ne bu Hükûmet 7 Haziranı unutmayacaktır, 7 Hazirandaki sonuçları unutmayacaktır, 7 Haziranda millet iradesinin niçin öyle çıktığını unutmayacaktır, atacağı her adımda 7 Haziranı, önceki seçimleri elbette hep hatırlayacaktır; 1 Kasımı da hatırlayacaktır. Bu sadece Hükûmetin görevi değildir, muhalefetin de mutlak surette 1 Kasımı, 7 Haziranı ve ondan önceki seçimleri masanın üzerine yan yana koyup mukayeseli analizlerle yoluna devam etmesinde kesinlikle Türkiye için, Türkiye siyaseti için, demokrasi için, emin olun, bu Hükûmet için ve muhalefet partilerinin kendileri için fayda vardır. Çünkü ne oldu, niçin halk böyle davrandı, beş aylık süre içerisinde kimilerinin “mucizevi” dediği o değişim, o oy oranlarındaki oynama niçin böyle yaşandı? Bunu pejoratif, plastik, ideolojik bir dille, bir nevi tahkir anlamına gelebilecek yahut da “AK PARTİ işte üç numara çevirdi, onun üzerinden bu sonuçları aldı.” tarzındaki değerlendirmelerin sadece sahiplerini kör edeceğini unutmayalım. Görmede bir sarı nokta hastalığı vardır, insan tam da baktığı yeri görmez. Eğer biz plastik bir dille, fazlasıyla ideolojik angajman taşıyan ve ne tür netice alırsak alalım kendi durumumuzu meşrulaştırmaya ve temize çıkartmaya çalışan bir dille durumu anlatmaya kalkarsak bunun karşılığı tıptaki ifadesiyle sarı nokta hastalığı olur. Tam da baktığımız yeri hepimizin görmek mecburiyeti vardır.

Kıymetli arkadaşlar, Ingeborg Bachmann diye bir hanımefendi vardır, 1973 yılında kendi yatağında yanarak ölmüştü, “Yeni bir dünya yeni bir dille mümkündür.” diyor. Bizim de gerçekten, eski, alıştığımız, klişe, o malum tartışmaları hatırlatan, herkesin hemen bu sözün arkasından ne geleceğini tahmin ettiği plastik dillerle yolumuza devam etmemiz mümkün olmaz. Eğer hepimiz yeni bir dünya kurmak istiyorsak MHP’siyle, HDP’siyle, CHP’siyle ve AK PARTİ’siyle elbette bizi biz yapan, bize bu siyasi kimliği veren, bulunduğumuz ideolojik angajmanları ifade etmemizi gerektiren kavramları muhakkak kullanacağız ama aynı zamanda, bu ülkeyi kucaklayan, bu ülkeyi o ortak geleceğe taşıyan, taşıma iddiamızın karşılığı olan o yeni dili kurmak hepimizin boynunun borcudur. Bizim bu yeni dili kurma konusunda belki önümüzde çok önemli bir şans var -bu şansı kullanabilecek miyiz bilmiyorum- 2011’de de vardı. Yeni bir anayasa…

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Başkanlığa geleceksin sen, belli oldu.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Engin Bey oradan “Başkanlığa geleceksiniz.” dedi. Doğru, başkanlığa da geleceğim, tabii ki başkanlığa da geleceğim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ENGİN ALTAY (İstanbul) – Ben, sen “yeni anayasa” demeden dedim.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Başkanlığı böyle bir hassasiyet noktası, bir tür sinir ucu gibi gören siyasi anlayış da çok uygun olmaz Engin Bey. Bu ülkede mademki demokrasiden, özgürlükten, konuşmaktan, tartışmaktan, müzakereden, istişareden bahsediyoruz, öyleyse konuşalım. Daha baştan “Şu olmaz, bu olmaz.” şeklindeki bir yaklaşımın kime ne faydası olacak? Eğer bu kadar oy almış bir siyasi parti ısrarla, birtakım gerekçelerle bunun tartışmasını yapalım diyorsa bunun tartışmasından kaçmak manasız.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Önce vaatlerinizi yerine getirin.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Konuşuruz. Eğer sizin başkanlığa ilişkin itirazlarınız hem sizin kamuoyunu hem bizim kamuoyunu ikna ederse, gerçekten de başkanlığın çok mahzurlu, bu ülkeyi felakete götürecek bir iş olduğunu anlarsak, ikna olursak hep beraber üzerine bir çarpı çizeriz emin olun ama bakarsınız biz sizi ikna ederiz. Önemli olan iyi niyetle, o baştan söylediğimiz, yeni bir dünya kurma iddiasında var mıyız, yoksa o klasik angajmanlarımıza mı döneceğiz? O bakımdan, geleceğe nasıl baktığımız önemli arkadaşlar, geleceği nasıl kurmak istediğimiz önemli. Heraklit’in bir lafı vardır “Gelecek, geçmişin ileriye uzatılmasıdır.” diyor. Kötümser bir felsefe. Eğer böyle olursa, ne ilerleme olur ne birlik olur; her türlü anlaşmazlık, kavga, tartışma vesaire, onların mayın döşediği yollarda yürüyen bir ülke oluruz. Böyle olmak istemiyoruz. Bu ülke, Stefan Zweig’ın dediği gibi, yıldızın parladığı bir anda bırakın geleceğe fırlasın. Bunu hep beraber yapalım, hep beraber yapalım. Belki anayasa, bunun için, yeni bir dil için, yeni bir anlaşma, yeni bir uzlaşma, bu ülkenin yeniden kucaklaşması için bir fırsat sunacak.

“Millet” diyoruz, millet üzerinde birçok tartışma yaptık bu Mecliste. Millet sadece ne olduğumuza ilişkin değildir, aynı zamanda ne olmak istediğimize ilişkindir. Biz gerçekten ne olmak istiyoruz? Millet bir sabiteler toplamı değildir. Yirmi sene öncesinin insanlarından farklıyız. Kırk sene öncesinin Türk milleti yok, kırk sene öncesinin Kürtleri de yok. Ne olacağız, ne olmak istiyoruz? İşte, bu demokratik zeminler ne olmak istediğimize ilişkin eteğimizde ne tür taş varsa ama iyi niyetle ama “Dur bakalım, buradan bana nasıl bir şey çıkar, kendi partim adına nasıl bir sonuç çıkartırım?” kurnazlığına… İnsanlar partilerini düşünürler muhakkak, onun çıkarlarını da hesap ederler, buna eyvallah derim ama kurnazca her türlü hususu kendi çıkarı istikametinde okuyan ve kesinlikle seçmenlerin de bu okumayı gördüğü bir dil ve davranışla yolumuza devam edemeyiz. O yüzden, eğer, bu ülkenin geleceğini gerçekten yıldızın parladığı bir anda böyle bir parlaklıkla kurmak istiyorsak yeni bir dil, yeni bir anayasa ve bunun için de evet, başkanlık tartışalım ve konuşalım. Bu ülkenin fuleli adımlarla ileriye gitmeye ihtiyacı var, bunda hemfikiriz. Nasıl gidecek? O adımları nasıl atacak? Bütün bunları biz müzakereci bir akılla ve elbette birbirimizi dinleyerek, muhakkak ilişkileri zenginleştirerek oluşturacağız. Demokrasinin zeminleri bunun için son derece uygun.

Bu ülkede Anayasa 1961’de yapıldı -yakın geçmişi söylüyorum- bir de 1982’de yapıldı; ikisinde de darbeciler yaptı ve biz 1982’den bu yana bu Anayasa’dan şikâyetçiyiz, herkes şikâyetçi ama yeni bir anayasa yapmak konusunda 12 Eylülün, darbeci dönemlerin, vesayetçi yapıların siyaset üzerinde etkisi kalktığı hâlde, siviller yani buradakiler yeni bir anayasa yapmak konusunda bir reşitlik gösteremezlerse hepsi bunun sorumlusu olacaktır arkadaşlar. Ve birtakım insanlar şöyle düşünmeye başlarlarsa “Evet, anayasayı sadece darbe dönemlerinde yapmak mümkün, siviller anayasa yapamazlar.” derlerse onları nihai noktada haklı çıkaran bir iş yapmış oluruz. Ne kadar bu kürsülere çıkıp “Kahrolsun darbeciler, kahrolsun 12 Eylül yönetimleri.” desek bile bizim pratiğimiz sivillerin kendi anayasasını yapmak konusunda reşitliğinin olmadığı bir pratik olur.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’nin çok önemli problemlerinden birisi elbette millî birlik ve kardeşlik projesi, çözüm süreci. 2013’te başladık, 2015’te PKK yeniden sahaya çıktı ve bu noktalara kadar geldik. Ülkelerin halkıyla kucaklaşması gerekir. O halkın geleceğine, oradaki insanların esenliğine yönelik terörist girişimler var ise de ona da herkesin karşı çıkması gerekir çünkü insanların kucaklaşmasının önündeki en büyük engel dökülen kandır, teröristlerin girişimleridir ve bugün, şu pratikte gördüğümüz, açılan hendekler, işgal edilmeye çalışılan yerler, adına “özerk bölge” denilen birtakım alanlar oluşturma çabaları, maceraperest bir gençliğin arkasına takılmış çeşitli kesimler, bunlar işte, Türkiye'nin barışının, birliğinin çözüm sürecinin önündeki önemli engellerdendir. Seçim boyunca şu söylendi, denildi ki: “2013’te çözüm, çözüm diyenler 2015’te ne oldu da şimdi savaş, savaş diyor, meydanlara böyle çıkıyorlar?” Çok söylendi bu, muhalefet tarafından dile getirildi. Bu yanlış bir soru, bu yanlış bir soru. Doğru soru, ahlaki soru şudur: 2013’te kendini riske ederek, siyasi geleceğini riske ederek elini değil, gövdesini çözüm sürecinin altına koyan bu irade 2015’te nasıl bir tehlike ve tehdit gördü ki terörle mücadele etmek durumunda kaldı? Doğru soru budur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Kıymetli arkadaşlar…

OKTAY ÖZTÜRK (Mersin) – Silahlar patlayınca mı gördünüz?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Kucaklaşacağız, kucaklaşacağız.

HDP'li arkadaşlar Türkiyelileşmek istiyorlar, tebrik ediyorum, gerçekten çok önemlidir.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – O yüzden mi öldürüyorsunuz?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Ama Türkiyelileşmede…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bostancı, iki dakika yeter mi efendim?

AHMET YILDIRIM (Muş) – Adım bekliyoruz adım, söylem zamanı geçti Naci Bey.

BAŞKAN - Lütfen…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Türkiyelileşmede… Arkadaşlar, bakın, Türkleri kucaklamanız problem değil, Türkleri kucaklamaya çalışabilirsiniz. Siz önce, siz önce…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bizim aramızda Türk de var, Ermeni de var, Süryani de var, sen kendine bak.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Tabii, Ermenileri kucaklamak da problem değil.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bizim Türklerle sorunumuz yok, hiçbir zaman da olmadı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Siz, size oy vermeyen, sizden olmayan, sizinle aynı yola gitmeyen Kürtleri kucaklayabiliyor musunuz? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Siz, Türkiyelileşmeden önce…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sayenizde Kürt kalmadı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Emin olun, bunu iyi niyetle söylüyorum, lütfen, bunu iyi niyetle söylüyorum. Çünkü hakikatçı ideolojiler cennetin ve cehennemin diliyle aynı anda konuşurlar. Aynı kökenden geldiklerini düşündükleri hedef kitlelerini çok kolay hainlikle ve alçaklıkla suçlarlar kendilerinden olmazsa. Bütün çabaları, bizden olun diye onların hem şiddete dayalı hem de söylem şiddetine dayalı bir tahakküm kurmaktır. Siz oradaki Kürtlere bunu yapıyorsunuz. Bundan vazgeçin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET YILDIRIM (Muş) – Sizin yüzde 51’e yaptığınız gibi, yüzde 51’e yaptığınız gibi. Siz Türkiye’nin yüzde 51’ine yapıyorsunuz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Türkiyelileşmede ilk adım, size oy vermeyen onurlu Kürtlere karşı, onların onuruna karşı kesinlikle aynı şekilde onurlu bir davranışla siyaset meydanlarında olmanızdır. Emin olun bunu bütün canıyürekten talep ediyorum. Türkiye’nin kardeşliği ve barışı için Türkiyelileşmenin ilk adımı Kürtleri kucaklamaktır, Kürtleri kucaklayın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İMAM TAŞÇIER (Diyarbakır) – Kürtlerin tümü oy veriyor.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Size oy vermeyen Kürtler; AK PARTİ’ye, CHP’ye, MHP’ye oy veren Kürtler de en az sizler kadar onurlu seçmenlerdir, bunu söyleyin, söyleyin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Kıymetli arkadaşlar…

AHMET YILDIRIM (Muş) – Naci Bey, bir sözcük de kitapçığa yazsaydınız, bir sözcük. Bakın, sabahtan beri “Kürt” diyorsunuz, bir sözcük, bir; dört harf, dört harf.

BAŞKAN – Müdahale etmeyin efendim.

Buyurun.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Kıymetli arkadaşlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – …bu ülkeyi hep birlikte parlak bir geleceğe taşıyacağız, hep birlikte inşallah. Problemlerimiz olursa, tartışmalarımız olursa bunları bu zeminlerde yaparız ama neticede …

BAŞKAN – Sayın Bostancı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - …aklıselimde bu ülkenin parlak geleceğinde buluşabilme ahlakı, hassasiyeti bu Parlamentoda vardır diye düşünüyorum. Bu Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bostancı.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim, AK PARTİ Grubu adına ikinci konuşma Sayın Nurettin Canikli’nindir…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, Sayın Başkan…

BAŞKAN - …ama bir teknik araya ihtiyacımız var.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Hayır, cevap hakkımızı bir kullanalım.

BAŞKAN – Tutanaklarda bir eksiklik, yanlışlık olmaması bakımından bu arızayı giderelim.

Onun için, toplantıyı on dakika sonra açtığımızda ilk sizinle başlayacağım.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.07

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.31

BAŞKAN: İsmail KAHRAMAN

KÂTİP ÜYELER : Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6’ncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Bir önceki oturumda, Sayın Baluken, zatıaliniz bir mevzu açıklayacaktınız; “Açtıktan sonra başlarız.” demiştim, teknik arıza giderildi.

Ben açayım mikrofonunuzu, yerinizden buyurun efendim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, AKP Grubu adına konuşan Sayın Naci Bostancı, “HDP, kendisine oy vermeyen insanlara onurlu değildir.” demek suretiyle açık bir şekilde sataştı. Hani örnekleri çoğaltmak mümkün. Konuşmasının son üç dakikası tamamen HDP’ye sataşmayla geçti. Müsaade ederseniz o konuyla ilgili cevap hakkımızı kullanmak istiyorum.

BAŞKAN – İki dakika için buyurun efendim.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

7.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken'in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın Bakanlar Kurulu Programı üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Başkanım, hep üç dakika verirdiniz ama...

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, tabii bu kürsüde fıkralar havada uçuştu, süslü, felsefik çözümlemeler yapıldı. Biz çok o psikolojide değiliz; acımız da büyük, öfkemiz de büyük, içinde yaşamış olduğumuz duygusal atmosfer de tarif edemeyeceğimiz kadar büyük.

Öncelikle, ben, Sayın Başbakan ve İçişleri Bakanı buradayken kendilerini bir açıklama yapmaya davet ediyorum. Bugün Diyarbakır’ın ortasında Türkiye siyaset tarihinin en kanlı, en ağır cinayetlerinden biri yaşanmıştır ve bu ülkenin İçişleri Bakanının ve Başbakanının yapmış olduğu açıklamalar birbiriyle çelişiyor. Birisi “Çatışma ortasında kaldığı için yaşamını yitirdi.” açıklaması yapmıştır, Sayın Başbakan da suikast ya da çatışma ortasında polisin açmış olduğu ateş sonucu yaşamını yitirdiğini ifade etmiştir. Bunu bir kere açıklığa kavuşturmamız, bu iki ihtimali aradan geçen on saat sonra tekleştirmemiz gerekiyor.

Gerçi biz şunu biliyoruz: Bingöl’de emniyet müdürüne yapılan saldırıdan birkaç saat sonra da çıkıp “O suikastı yapanlar Genç Köprüsü’nde infaz edildiler, cezalandırıldılar.” dediniz ve teşekkür ettiniz. Sonrasında ortaya çıkan kriminal ve balistik inceleme raporları o infaz edilenlerin cinayetle hiçbir alakalarının olmadığını ortaya koydu. Bugün de benzer bir durumu eğer yapmak istiyorsanız buna müsaade etmeyeceğiz.

Diğer taraftan, sayın grup başkan vekilinin belirttiği bu Türkiyelileşme projesine destek meselesine gelince, Adana, Mersin’de il, ilçe binalarımızı patlattınız. Diyarbakır İstasyon Meydanı’nda ben konuşurken 50 metre ötemde, miting alanında yüz binlerce insanın arasında bomba patlattınız. Suruç’ta, Ankara’da, burada oturması gereken milletvekili adayları sizin ihmaliniz ya da kastınız neticesinde katledildi. Bugün aynı şekilde bütün Kürt illerinde aynı uygulamalar devam ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Hendekler öyle sokaklarda aranmaz, hendekleri kendi zihninizde arayın.

RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Bir kere de PKK’ya laf söyle!

BAŞKAN – Sayın Baluken…

İDRİS BALUKEN (Devamla) – “Türk’sen övün, değilsen itaat et.” diyen zihniyet bu ülkeye asıl hendekleri kazıtan zihniyettir.

BAŞKAN – Sayın Baluken…

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bu zihniyet kaldırılmadığı sürece, bu halka, Kürt halkına da en az Türkiye’deki tüm halklar kadar yönetim süreçlerinde, karar alma süreçlerinde söz hakkı tanınmadığı sürece de sorunu farklı yerde aramayın diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Keşke hep yaptığınız gibi üç dakika söz vermiş olsaydınız derdimizi anlatırdık. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Usul hakkındaydı o üç dakika, sataşmada iki dakika.

Teşekkür ediyorum Sayın Baluken.

VIII.- HÜKÛMET PROGRAMI (Devam)

1.- Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından kurulan Bakanlar Kurulu Programı'nın görüşülmesi (Devam)

BAŞKAN – Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu tarafından kurulan Bakanlar Kurulu Programı üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Şimdi söz sırası AK PARTİ Grubu adına ikinci konuşmacı olan Giresun Milletvekili Sayın Nurettin Canikli’ye aittir.

Sayın Canikli, konuşma süreniz yirmi dakikadır.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 64’üncü Hükûmet Programı üzerinde AK PARTİ Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu vesileyle, bugün Diyarbakır’da şehit olan polis memurlarımız Ahmet Çiftaslan ve Cengiz Erdur’a Allah’tan rahmet diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun. Yine, bugün Diyarbakır’da katledilen barış adamı Tahir Elçi’ye rahmet diliyorum ve bu cinayetleri telin ediyoruz, en şiddetli şekilde kınıyoruz.

26’ncı Dönem yasama faaliyetlerinin de hayırlara vesile olmasını, barış ve kardeşlik ortamı içerisinde bu çalışmaların yürütülmesini, karşılıklı olarak birbirimizi daha iyi anlama ortamının oluşabileceği bir platformda bu çalışmaların yürütülmesini temenni ediyorum.

Sayın Başkan, sizi de tebrik ediyorum, çalışmalarınızda başarılar diliyorum.

Ve elbette, 64’üncü Hükûmetimizi ve bakanlarımızı tebrik ediyoruz. Allah yardımcıları olsun.

On üç yıldan beri bu Parlamentoda görev yapma imkânımız oldu. Bu dördüncü dönemdi, şahsım olarak ifade ediyorum. Bu süre içerisinde muhalefete mensup arkadaşlarımızdan en çok duyduğumuz, işittiğimiz sözlerden bir tanesi: “Yakında kriz olacak. İşte, üç güne kalmaz, beş güne kalmaz, yılbaşında, bilemediniz altı ay sonra kriz geliyor.” Ve buna benzer, bu içerikte cümlelerdir. Nitekim kayıtlara baktığınızda, özellikle bütçe görüşmelerinde buna benzer temennilerin, ifadelerin çokça zikredildiğini görürsünüz.

İkinci çok sıkça duyduğumuz cümlelerden bir tanesi: “Bir sonraki seçimde biz geliyoruz ve bir sonraki bütçeyi biz yapacağız.” şeklinde. Yine, kayıtlara baktığınızda bu temennileri, bunları çok sıklıkla görürsünüz.

Aradan on üç yıl geçti, bir dört yıl daha geçecek; on yedi yıl. Ama üzülerek ifade ediyorum, muhalefete mensup arkadaşlarımızın bu temennileri, bu hayalleri gerçekleşmedi ve en azından önümüzde görebildiğimiz, tahmin edebildiğimiz zaman dilimi içerisinde de gerçekleşme imkânı gözükmüyor, üzgünüz, yani üzgünüz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Öngörü hepimize lazım değerli arkadaşlar, öngörü, elbette, iktidara lazım, Hükûmete gerekir ama muhalefete de gerekir. On yedi yılda bu ifade edilen temennilerden hiçbir tanesinin -ki aynı zamanda hedeftir bu sonuç itibarıyla, hedefler ortaya konulmuştur- bu hedeflerin gerçekleşmemesini nasıl tanımlarsınız, ben onu sizin takdirlerinize bırakıyorum.

Programa geçmeden önce, burada gündeme getirilen birkaç husus var, öncelikle onlara kısaca değinmek istiyorum. Bir tanesi kişi başına düşen millî gelirin hesaplanması yönteminin değiştirilmesi töhmeti ya da suçlaması; biraz önce burada bir sayın, değerli konuşmacı tarafından ifade edildi. İddia şu: “Millî gelir 10 bin doların üzerine çıkmıştı fakat daha sonra, kurdaki hareketlenmeler nedeniyle -özellikle dolarda- dolar cinsinden ifade etme durumunu değiştirdiniz çünkü dolara çevrilirse dolardaki yükselme nedeniyle kişi başına düşen millî gelirin dolar karşılığı 8.500 küsur dolara düşüyordu. Bunu kamufle etmek için, kapatmak için bir yeni kavram uydurdunuz: Satın alma gücü paritesi. Dolar bazında izlemekten vazgeçtiniz ve satın alma gücü paritesiyle, o tanımlamayla izlemeye başladınız.” Elbette öyle olacak.

Şimdi düşünün değerli arkadaşlar, kişi başına düşen millî gelir 10 bin dolar. Türkiye’deki bir vatandaşımızın satın alma gücünü ifade ediyor bu rakam, onu temsil ediyor, mal ve hizmet satın alma kapasitesini ifade ediyor, ifade etmesi gerekir. Şimdi düşünün, her şey sabit, içeride fiyatlarda herhangi bir problem yok. İçeride bu parayla, bu satın alma gücüyle ne kadar mal ve hizmet satın alabiliyorsa kurdaki hareketlenmeden sonra da aynı mal ve hizmeti satın alabiliyor. Yani, kurdaki hareketlenme nedeniyle dolara dönüştürdüğümüz zaman ortaya çıkan düşüş fiktif bir düşüştür, sanal bir düşüştür, reel bir düşüş değildir. Reel olabilmesi için, eline geçen parayla satın alabileceği mal ve hizmetin miktarında bir azalma meydana gelmiş ise o zaman gerçekten bunu söyleyebilirsiniz. Var mı? Yok. Böyle bir iddia da yok. Dolayısıyla, tanımlama son derece uygundur. Çünkü dolarla ya da herhangi bir para birimiyle tanımlamak her zaman gerçeği doğru olarak yansıtmayabilir. Arkasındaki tanımlanmak istenen, esas itibarıyla, o parayla ne kadar mal ve hizmet alınabildiği, kaç kilo peynir, zeytin, her neyse yani hangi kriteri kullanıyorsanız, hangi somut veriyi dikkate alıyorsanız, onu satın alma kapasitesini ve gücünü yansıtır. Eğer burada bir değişiklik yoksa esas o zaman yanıltıcı olur. 10 bin dolardan kurdaki hareketlenme nedeniyle 8.500 dolara düşmüştür. Siz kullanıcıya, içerideki ve dışarıdaki okuyuculara, ilgililere bu rakamı bu şekilde verdiğiniz zaman algı şu şekilde olacaktır: 1.500 dolarlık satın alma gücünde bir azalma meydana gelmiş gibi kabul edilecektir. Peki, bu doğru mu? Doğru değil. Biliyorum, o dergi öyle yazıyor yani ona bir itirazımız yok, dolar bazına çevirdiğiniz zaman ona bir itirazımız yok, onu söylemeye çalışıyorum. Ama esas o zaman gerçek ortaya konulmamış olur ve yansıtılmamış olur. Düzeltilmesi gerekiyor ve o kitapçık doğruyu yansıtıyor bu anlamda çünkü bizim bir başka görevimiz de var aynı zamanda: Kamunun doğru bilgilendirilmesi, gerçek bilgilendirilmesi, onu yapıyoruz sadece.

Değerli arkadaşlar, tabii, Hükûmet programı çok ayrıntılı konuşulmadı; her şey konuşuldu. Eleştirmek için söylemiyorum, bir tespit olarak ifade etmeye çalışıyorum ama Hükûmet programını da konuşmamız lazım çünkü onu müzakere ediyoruz. Yani, Hükûmetimiz bir program getirmiş, nedir? İn midir, cin midir? Ne işe yarar? Yani, hakikaten sorunlara parmak basabilmişler mi, isabetli tespitler ve hedefler ortaya koyabilmişler mi? Bunları da konuşmamız gerekir elbet, her şeyi konuşmamız gerekir, itirazım yok ama bunları da konuşmamız gerekir. İzniniz olursa ben biraz o noktalara değinmek istiyorum.

64’üncü Hükûmetimizin, programını üç ana kavram ve hedef üzerine oturttuğunu söylemek mümkün. Bunlardan bir tanesi, Türkiye’nin zenginleştirilmesi, üretimin arttırılması, millî gelirin arttırılması. Nasıl yapmaya çalıştığını biraz sonra ayrıntılarıyla paylaşmaya çalışacağız.

İkincisi, artan millî gelirin daha adil bir şekilde dağıtılması.

Üçüncüsü de daha özgür ve demokratik standartların yükseltildiği bir Türkiye’ye ulaşılma hedefi. Üç tane temel hedef var.

Birinci hedefle ilgili olarak, elbette “zenginleşme” demek sonuç itibarıyla üretilen mal ve hizmetin arttırılması demektir, ülkenin millî gelirinin büyütülmesi demektir. Son on üç yılda millî gelir reel bazda -hangi kriteri, ölçüyü alırsanız alın- 3 kat zenginleşmiştir; ister dolar bazında alın, ister sabit fiyatlarla alın, hangi kriter, ister satın alma paritesi itibarıyla, daha da fazla, 3 kat zenginleşmiştir Türkiye. Bu tespiti bir yapalım, yanımızda dursun. Hükûmet programında bu çok açık bir şekilde ve cesaretli bir şekilde ortaya konuluyor. Tabii, bunun yapılabilmesi için mutlaka yöntemlerinin de ortaya konulması gerekir. Sadece “Biz millî geliri arttıracağız. Türkiye’yi, ülkeyi şu kadar zenginleştireceğiz.” demekle bu iş olmaz, bunu herkes bilir, en iyi de biz biliyoruz, en iyi AK PARTİ biliyor. Çünkü realist olmayan iddialarla yola çıktığınızda bunun adı masaldır; öyle, masaldır. Biz masal anlatmadık, hiç masal anlatmadık. Bugün de öyle, masal anlatmıyoruz, anlatmış olsaydık bugün bu tablo farklı olurdu, bu Meclisin tablosu, farklı bir siyasi durum ortaya çıkardı. Yani bizim masal anlatmadığımızın en büyük delili ve ispatı, en son ispatı 1 Kasım seçim sonuçlarıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Millî gelirin artırılması… Bakın, Hükûmet son derece isabetli bir kararla… Şu anda bir orta gelir tuzağı sıkıntısıyla karşı karşıyayız, bunu açıkça da itiraf ediyoruz, herhangi bir problem yok. Ayrıntıya –teknik bir konu- girmeyeceğim. Bunu aşabilmemiz gerekiyor ama mevcut üretim yapısı ve yöntemiyle ve çeşidiyle orta gelir tuzağından Türkiye’nin çıkartılmasının mümkün olmadığını biliyoruz. Herkes konuşuyor, Hükûmetimiz farkında. O nedenle zaten özellikle katma değeri yüksek ürünlerin üretilmesi, teknoloji barındıran, daha yüksek oranda teknoloji barındıran ve fiyatı yüksek olan ürünlerin üretilmesi noktasında inanılmaz bir kararlılık söz konusu ve bunu da Hükûmetimiz “yenilikçi üretim” olarak tanımlıyor. Bakın, bunun takdir edilmesi gerekir, bu son derece önemli. Hakikaten yani söylersiniz biz şunu yapacağız, bunu yapacağız ama kullandığınız, önerdiğiniz araçlar eğer bu hedefe ulaşmak için yeterli değil ve zayıf ise işte o zaman masal olur. Onun için…

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Masal dinliyoruz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Yani masal konusunda sizinle aynı görüşte değiliz, kusura bakmayın.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Masal… Masal…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Tabii, şimdi, orada birinin hakemliğine başvurmamız gerekir. Siz öyle söylersiniz, biz böyle söyleriz. Hakem de bellidir, hakem de kararını vermiştir.

Bakın, programda özellikle belli alanların bu anlamda bu hedefe ulaşmak için itici motor gücü olarak kullanılması kararı ve iradesi vardır. Onunla ilgili aslında kararlar alınmaya başlanmıştır. Yeni dönemde bunların kapasitesinin ve performansının daha da genişletilmesi, hacimlerinin büyütülmesi noktasında kesin bir irade ve kararlılık söz konusudur. Özelikle, bakın, yerli üretim… Yani bu hedefe ulaşmak, orta gelir tuzağından Türkiye’nin hızla çıkabilmesi için yerli üretim ilaç ve tıbbi cihaz ürünlerinin üretilmesi, biyoteknolojik ilaç, biyomalzemeler, biyometrik ekipmanların üretilmesi, elektronik sektörünün daha etkili bir şekilde devreye sokulması, yerli otomotiv sektörünün bu amaçla aktive edilmesi, demir-çelik sektörü, yerli savunma sanayisinin itici güç olarak, yani bu hedefe ulaşmak için itici güç olarak kullanılması. Ha, bunlar da hayal değil, bunlar da masal değil.

Bakın, AK PARTİ hükûmetlerinden önce savunma sanayisinde yerli üretim oranı yüzde 20 civarında iken bugün bu oran yüzde 60’lara ulaşmıştır. Askerin elindeki o basit diyebileceğimiz piyade tüfeğini dahi yüzde 100 yerli olarak yapma kapasitesine sahip olmayan bir Türkiye’den bugün artık çok daha sofistike füze sistemlerinden, yine ilk defa yüzde 100 yerli tasarım savaş gemilerine, tank ve motorlarına kadar ürünleri konuşuyoruz, onların üretimlerini tartışıyoruz. Bunlar reel şeyler, gerçek şeyler; bunlar masal değil, bunlar yapılan şeyler. Ve zaten bu ülkenin savunulması ve bütün vatandaşlarımızın bu topraklarda özgürce yaşaması söylemle olmaz. Her şeyden önce fiziki olarak oraların savunulabilmesi gerekir. İstediğiniz kadar nutuk atın, istediğiniz şeyi söyleyin, istediğiniz kadar insanların hoşuna gidecek kelimeler kullanın ama askerinizin elindeki gerektiği zaman üretici ülke tarafından rahatlıkla bloke edilebilecek bir piyade tüfeğini dahi yerli olarak sunamıyorsanız bütün bu konuşmaların hiçbir anlamı yok. İşte masal odur, o nedenle söylüyoruz biz masal anlatmıyoruz… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sadece mal ve hizmetlerde değil, bakın, sadece fiziki mal üretiminde değil, aynı şey hizmetler için de geçerli. Katma değeri yüksek… Biz eğer bu hedeflere ulaşmak istiyorsak geleneksel üretim araçlarının, ürünlerinin ötesine geçmemiz gerekiyor ve geçmeye başladık, bunların en ilginçlerinden bir tanesi, en somut örneği sağlık turizmidir. Geçen yıl Türkiye’ye bu amaç için 500 binden fazla turist gelmiştir, Türkiye’de sağlık hizmetlerinden faydalanmak için.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Özel sektöre geliyor ama.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Gelenler, yanlış anlamayın, sadece estetik amaçlı değil, sadece basit göz operasyonları için değil, en sofistike sağlık operasyonları için, baypas da dâhil olmak üzere; dünyanın her yerinden, sadece Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Balkanlar değil, Amerika’dan, özellikle Batı Avrupa’dan insanlar geliyor. 500 bin kişiden bahsediyoruz, 500 bin kişi ve sadece fiyat avantajı için gelmiyor. Hiç kimse ucuz diye kalbini teslim etmez herhâlde, eğer orada gerçekten kaliteli bir sağlık hizmeti sunulmuyorsa, en ufak bir risk varsa böyle bir tercihte bulunmaz.

Bakın, ilginç olan şu: Bu 500 bin kişi geçen yıl 2,5 milyar dolar bıraktı, kişi başı 5 bin dolar. Normal bir turistin Türkiye’de bıraktığı para bin dolar. Tam 5 katı, bakın. Sağlık turizminde bir kişinin, bir turistin Türkiye’de bıraktığı para tam 5 bin dolar; 5 katı, 5 bin dolar. Hikâye anlatmıyorum, masal da anlatmıyorum, olanlardan bahsediyorum, “cek, cak” da değil. Geçen sene Türkiye’ye gelen insanlar...

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bakanınız niye Amerika’da ameliyat oldu?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yani, bütün dünya Türkiye'nin... Bir örnek olarak bunu söylüyorum. Bunu eğitime teşmil edebilirsiniz, başka alanlara, ulaşıma teşmil edebilirsiniz, her yere yansıtabilirsiniz. Ben sadece ilginç bir örnek olsun diye söylüyorum sağlığı. Bütün dünya Türkiye’ye güveniyor, onun için geliyor. Hem parasını bırakıyor hem sağlık hizmetinden faydalanıyor.

Ve bakın, değerli arkadaşlarım, istişare ederken temenniler güzel, biz de katılıyoruz. Yine Naci Bey’in söylediği gibi, her türlü öneriye, özellikle yapıcı, katkı sağlayıcı ve bizim alacağımız kararlardaki isabet oranını artıracak her türlü karara elbette saygı duymamız gerekir, kulak vermemiz gerekir, veriyoruz da zaten. Ama biraz önce anlatmaya çalıştığım gibi somut olması gerekir değerli arkadaşlar; somut, uygulanabilir, reel... Yani onun ötesine geçtiği zaman, reel rakamlarla olabilirliği konusunda desteklenemeyen iddialar eğer olursa, o zaman onun ismi başka olur dolayısıyla somut olması gerekiyor. Ona da her zaman açığız. Bunu da buradan belirtelim.

Şimdi, tabii, sağlık hizmetlerinden -hemen belki soru olarak akla gelebilir- sadece yabancılar mı faydalanıyor? Hayır tabii. Esas olarak bu ülkenin, Türk milletinin evlatları, bu ülkenin vatandaşları faydalanıyor ve her yerde faydalanıyor.

Bakın, seçim çalışmaları sırasında seçim bölgem Giresun’da bir köyde dolaşırken bir vatandaşımız geldi, dedi ki: “Bir hafta önce babamı baypas ameliyatı yaptırdık Giresun’da ve bir kuruş para vermedik.” Şimdi, böyle bir operasyon için diyelim on dört yıl önce, on beş yıl önce Giresun’un ya da başka bir yerin ya da Sivas’ın köyündeki bir vatandaşımızın Ankara ve İstanbul gibi büyük şehirlere gitmesi gerekirdi. Öyle değil mi? Bu hizmeti Anadolu’da alabilmesi kesinlikle mümkün değildi. Ayrıca, belki 50 bin lira mı dersiniz, 100 bin lira mı dersiniz, ciddi olarak da bir ödeme ve harcama yapması gerekirdi. Yani, bunun anlamı, o vatandaş bunu yapamayacağı için orada ölüme mahkûm edilirdi. Aynen tablo buydu. Bu sadece tabii Giresun değil, Giresun da bir örnek, Sivas da öyle. Biraz önce bir tanımlama kullanıldı Sivas için, “geri kalmış” diye; hayır, bilmiyorum en son ne zaman gittiniz, muhtemelen on üç on dört yıl önce gittiniz, gidildi. Bugün Sivas gelişmiş, bu saydığımız hizmetlerin hepsi dâhil. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Sadece o değil, gidin bakın, bugün Sivas’ta dershane başına düşen öğrenci sayısı kaç? Bakın, 21 ya da 22, 30’lardan geldi buraya, bir örnek yani.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Ne zaman gittin Sayın Canikli?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Hizmetin, yaşamın standardının ölçüleri nedir? Bunlardır işte, onları örnek veriyorum. Dolayısıyla, “Sivas geri kalmıştır.” kavramını kabul etmiyoruz, doğru da değil zaten, Sivas gelişmiştir, Türkiye'nin bütün illeri gibi gelişmiştir.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Türkiye'nin en çok göç veren ili.

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Hastalardan 13 kalem katkı payı alıyorsunuz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bakın, bir şey daha söyleyeyim, hoşunuza gitmeyecek, kusura bakmayın. Yine seçim bölgemden örnek veriyorum ama bu örnek Türkiye'nin tüm illerine teşmil edilebilir. Ordu-Giresun Havaalanı açıldıktan sonra -yine “Hayal görüyorsunuz.” diyorlar- bir gün bir hemşehrim telefonla beni aradı, dedi ki: “Havaalanına yürüyerek gidiyorum.” Giresun-İstanbul 90 lira otobüsle, gidiş dönüş ne kadar biliyor musunuz uçakla? 80 lira değerli arkadaşlar, 80 lira.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Ankara?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – On beş yıl önce, on dört yıl önce böyle bir hizmetten ancak filmlerde gördüğünüz, elinde çanta, içinde para dolu olduğunu tahmin ettiğimiz bu tipler ancak faydalanabilirdi ama vatandaş yürüyerek evinden geliyor, havaalanından gidiş dönüş 80 liraya… (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Masal anlatmıyoruz, bunların hepsi gerçek şeyler, hepsi reel şeyler değerli arkadaşlar. Hiçbir ilimize haksızlık etmeyelim, hiçbir yere haksızlık etmeyelim.

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Cepten harcama miktarını söyler misiniz Canikli Bey?

MUSA ÇAM (İzmir) – Anlattıklarına Elitaş bile gülüyor, Elitaş bile gülüyor.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Keşke zamanım olsa da hepsini söylesem keşke ama zamanımı kendi programım doğrultusunda kullanacağım ama Sayın Başkan takdir ederse tabii hepsini kullanacağız.

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Cepten harcamalardaki artışı söyleyin. Vatandaş gidemiyor Canikli Bey, doğru söylemiyorsunuz. Cepten harcama miktarını söyleyin.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Canikli, bu söylediklerinize kendi grubunuz inanır da biz yemeyiz! Sivas büyüyormuş!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar…

AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) – Sağlık Bakanınıza sorun.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sivas Türkiye'nin en çok göç veren ili.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Evet, gidin, hepsi var, hepsi var orada. Ama şunu diyorsanız: Tabii, Boğaziçi’ni Sivas’a taşıyamayız, kusura bakmayın onu yapamayız…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Bunu bize inandırma, kendi grubun inanabilir.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …yani Boğaz Köprüsü’nü de taşıyamayız Sivas’a. Ama onun dışında, beş yıldızlı hastanelerden tutun okullara kadar, ulaşım imkânlarına kadar ne istiyorsanız hepsi Sivas’ta var.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Gelişiyorsak niye göç veriyor?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Gidin bakın, buyurun, Sivas burada, gidin bakın.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Ağrı’sı, Kars’ı, Malatya’sı niye göç veriyor? Doğuda göç vermeyen bir tane il var mı, İç Anadolu’da bir tane göç vermeyen il var mı?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Arkadaşlar, rahatsız olmanıza gerek yok, herkes faydalanıyor bundan. Yani bütün, 78 milyon vatandaşımız faydalanıyor, sadece AK PARTİ’liler faydalanmıyor, öyle de olması gerekir zaten elbette.

VELİ AĞBABA (Malatya) – Göç vermeyen bir tane il var mı, göç vermeyen? Büyüyen bir tane il var mı? Ekonomik büyüyen, ekonomisi büyüyen bir tane il var mı?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yani o uçaklardan herkes faydalanıyor.

Tabii, burada değerli arkadaşlar, bu hedefe ulaşılabilmesi için cari açık problemini de çözmemiz gerekiyor. Cari açık büyümenin önündeki en büyük engellerden bir tanesidir. Cari açık demek finansman ihtiyacı demektir, finansman ihtiyacı yüksek faiz demektir ve Türkiye'nin ekonomisinin hep yumuşak karnı olarak gösterilen en büyük problemlerden bir tanesi odur ama hamdolsun, son üç ayda özellikle…

MEVLÜT KARAKAYA (Adana) – Satın alma paritesini yeniden hesaplayın, getirin.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …ağustos, eylül, ekim ayı rakamlarına baktığınızda hep eleştiri konusu yapılan, içeride ve dışarıda, bütün uluslararası denetim kuruluşları tarafından ve bu kürsüden çokça dile getirildiği şekilde ve doğru bir şekilde aynı zamanda, en büyük eleştiri konusu olan cari açık probleminde bakınız, son üç aydaki rakamlar, inanılmaz rakamlar ortaya çıktı. Yıllardan beri hasret kaldığımız, ağustos ayında cari fazla verdi Türkiye. Yani döviz gelirimiz döviz giderimizden fazla verdi ve üzerine çıktı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Aynı şey eylül ayı için de geçerli ve ekim ayı cari rakamları henüz yayımlanmadı ama dış ticaret rakamları yayımlandı, 3,9 milyar dolar. Bu da ekim ayı cari dengesinin aşağı yukarı sıfıra yakın yani açık vermeyeceğinin işaretlerinden bir tanesi. En büyük eleştiri konusu buydu, onun için vurguluyorum ama bakın, bundan sonra inşallah trend devam eder. Tabii, çok erken konuşmamak lazım, onu da söyleyeyim yani bir beş altı aylık dataları izlemek lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Kesin bir trend olabilmesi için onları takip etmemiz gerekiyor.

BAŞKAN – Evet, iki dakika lütfen, Nurettin Bey…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ondan sonra onu da halledeceğiz.

Diğer konular, bakın, değerli arkadaşlar, ikinci konu, gelir artarken, Türkiye büyürken, millî gelir artarken bunların daha adil bir şekilde dağıtılması. Şimdi, belki şaşıracaksınız, Türkiye Cumhuriyeti’nin bilinen tarihi içerisinde gelir dağılımının en iyi düzeldiği dönem son on üç yıllık dönemdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sağlığınıza zarar vermesin, sağlığınıza; sağlığınız bozulur.

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Maşallah!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Evet, aynen öyle.

Değerli arkadaşlar, bakın, ben size biraz önce de söyledim yani hiç hikâye anlatmayacağız, hiç masal anlatmayacağız. Şimdi, bakın, rakamları söyleyeyim size.

MUSA ÇAM (İzmir) – Söylediklerine Elitaş bile gülüyor.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – O mutlu, onun için gülüyor; mutlu o, mutlu o. Mutlu olduğu için gülüyor değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bakın, 2002 yılı. Yani o rakamları da AK PARTİ hükûmetlerinin iktidara geldiği dönem olduğu için alıyorum, başka hiçbir anlamı yok. En fakir ile en zengin arasındaki gelir farkı ne kadardı?

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Ne kadardı?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – 9,5 kattı. Bugün ne kadar? 2014’ün Ağustosu galiba, evet. Ne kadar arkadaşlar biliyor musunuz? 7,4’e gerilemiş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Maşallah!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Evet, maşallah, hakikaten maşallah. Teşekkür ediyorum, nazar değmesin.

Ve bu, kesintisiz on üç yıldan beri. Yani ibre böyle. Aşağı doğru gidiş yok. İşin garibi ne biliyor musunuz? AK PARTİ dönemine kadar da sürekli bozulma devam etmiş. Yani o yüzden bu rakamları teyit eden birkaç rakam daha vermek istiyorum. Bakın, yine 2002’de Türkiye’de en zengin yüzde 20’lik kesimin millî gelirden aldığı pay yüzde 50,1 iken, bu oran 45,9’a düşmüş. Yani zenginin millî gelirden aldığı pay azalmış ama buna mukabil en fakir yüzde 20’nin millî gelirden aldığı pay yüzde 5,3’ten yüzde 6,2’ye çıkmış. Bunlar hepsi rakamlar. Bu rakamları biz söylemiyoruz. Bu rakamlar bizden önce de aynı yöntemle hesaplanıyordu. Evet, aynen böyle. Açın, bakın. Şu anda TÜİK’in sayfa sayısını hatırlamıyorum ama girdiğiniz zaman rahatlıkla bulursunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Sayın Başkan, istirham ediyorum…

BAŞKAN – Bağlayalım lütfen Nurettin Bey.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bitiriyorum.

Peki, bunlar tesadüf mü arkadaşlar? Bunların hiçbirisi tesadüf değil. Tesadüf olmadığının en önemli göstergesi nedir? Bakın, yine 2002 bütçesine baktığınız zaman 100 liralık harcamanın 43,2 lirası faize gidiyor. Yani devlet bir yılda toplam 100 lira para harcıyor, 43,2 lirasını faiz ödemelerine aktarıyor. Kime aktarıyor faiz ödemelerini? Para babalarına, zengine. Öyle değil mi? Faizle geliri kim elde eder? Zengin elde eder. Yani devletin bütçesinin yarısı yaklaşık 200 bin kişiye aktarılıyor. 2002’nin tablosu bu. Geriye kalan -o zamanki rakamlar için söylüyorum- 70 milyona da yüzde 47’si aktarılıyor değerli arkadaşlar. Tablo bu. Allah aşkına, milletin ürettiği kaynakların hemen hemen yarısına yakını faiz geliri elde eden ve sayısı yaklaşık 200 bini geçmeyen insanlara aktarılıyor. Bugüne kadar 11,4. Rakamsal olarak değer ne kadar? Şöyle söyleyelim. Bakın, eğer 2002’deki rakam hiç değişmemiş olsaydı, aynı oran, bugün, 2015 bütçesine uygulanmış olsaydı ödememiz gereken faiz rakamı, toplam rakam yaklaşık 473 milyar lira, 2015 bütçesinde -43,2’yle oranladığınız zaman- 204 milyar lira faiz ödenmesi gerekirdi.

BAŞKAN – Sayın Canikli, bağlar mısınız efendim…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ne kadar öngörülüyor? 54 milyar lira.

Bakın, sadece bundan dolayı, 2015 rakamlarıyla bir yılda elde edilen tasarruf 150 milyar lira değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Masal anlatmıyoruz, gerçekleri konuşuyoruz. Bunu bu hükûmetler yaptı. AK PARTİ’nin bu hükûmetleri tarafından hayata geçirildi.

BAŞKAN – Nurettin Bey, lütfen selamlar mısınız…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Tamamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bir teşekkürü hak etmiyor mu? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bakın, şu tabloya bakın. Bu Hükûmet bir teşekkürü hak etmiyor mu değerli arkadaşlar? Bundan herkes faydalanıyor. Bundan hepimiz faydalanıyoruz.

Ve sosyal politikalara, tabii, giremedik. Sosyal devlet olmanın, yine, aynı şekilde, bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, gerçek anlamda, içini doldurarak en etkili bir şekilde hayata geçiren hükûmetler AK PARTİ hükûmetleridir.

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Kaç milyon insan yardıma muhtaç, kaç milyon insan?

BAŞKAN – Nurettin Bey…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Sadece bir örnek verip izninizle, tamamlıyorum Sayın Başkan.

Bakın, yine, bu seçim çalışmaları sırasında bazı işverenler bize şunu şikâyette bulunmak için geldiler, dediler ki: “Bazıları bize geliyor, sigortasız olarak çalışmak istiyor.” Hâlbuki tam tersidir normalde. Yani işveren sigortalı yapmak istiyor ama çalışmak isteyen… Hepsi değil tabii, yani bazıları için. Yaşadığımız somut hadiseler bunlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ve diyor ki işçi: “Ben sigortasız çalışmak istiyorum.” “Neden?” diye sorduklarında “Çünkü yeşil kartın sunduğu imkânlardan faydalanmaya devam etmek istiyoruz. Eğer, sigortalı olursak yeşil kartımızı alıyorlar.” O yüzden, öyle bir sosyal imkân sağlıyoruz ki -sadece onlara değil- diğerlerine de öyle bir imkân sağlıyoruz ki, düşünebiliyor musunuz, sigortalı olarak çalışmak istemiyor.

BÜLENT TEZCAN (Aydın) – Demek ki sigortalıya sağlık hizmeti vermiyorsunuz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ne derseniz deyin, biz, bunları bu milletimize sunmaya devam edeceğiz ve bu Hükûmetin bu programıyla, inşallah, Türkiye, on üç yılda geldiği noktanın çok daha ilerisine gidecek.

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Kendi parti programına uymayan bir parti.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Biz mutluyuz. Bizim yüzümüz gülüyor. Elitaş’ın da gülüyor, hepimizin gülüyor. Milletin gülüyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Efendim, gruplar adına konuşmalar bitti.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.02

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 22.27

BAŞKAN: İsmail KAHRAMAN

KÂTİP ÜYELER : Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Ali Haydar HAKVERDİ (Ankara)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6’ncı Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

Daha evvel kapatırken zatıaliniz söz istemiştiniz.

Buyurun efendim.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

9.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin Bakanlar Kurulu Programı üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.

BAŞKAN – Rica ederim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Zamanı da ekonomik kullanmak adına kürsüden söz talep etmeden, hemen buradan belirteyim.

Birkaç gün önce, Sivas Milletvekilimiz Ali Akyıldız, beraberinde, çatıdan atlamak üzereyken kendisinin Sivas’ta ikna ettiği ve Meclise getirip bizlere dinlettirdiği Sivas Demir Çelik işçileriyle konuştuk biz.

Biraz önce Sayın Canikli konuşurken Sivas’ta işlerin ne kadar yolunda gittiğini, onlar 2004’te özelleştirilen Sivas Demir Çelikte, Erol Evcil döneminde eski günlerini nasıl aradıklarını ve sekiz buçuk aydır evlatlarına bir ekmek alacak para olmadan nasıl bunalıma sürüklendiklerini, kendilerine seçim öncesi verilen sözlerin nasıl tutulmadığını ve kendisini, o 3 çocuk sahibi babayı Sivas Demir Çelikin tepesindeki çatıya hangi şartların çıkardığını anlatmış, daha sonra da şimdi Savunma Bakanlığı görevini yeniden üstlenen Değerli Bakanımızla da bu konuyu görüşmüşlerdi. Elbette ki o Sivas’taki işçiyi yanında getiren, hem de HAK-İŞ’te örgütlü, HAK-İŞ’in Sendika Başkanı da yaşadığı hayal kırıklığını anlattı. Gerçekten ibretlik hikâyelerdi.

Yani Sivas’ta işlerin yolunda gittiği, herkesin yüzünün güldüğü, o yüzden kendilerinin de yüzünün güldüğünü söylerken Sayın Canikli gerçekleri, Sivas’la ilgili gerçekleri ifade etmekte birazcık farklı bir noktaya düştü.

Biz elbette kimseye “Masal anlattınız.” demiyoruz. Diyor ki: “7 Hazirandan 1 Kasıma kadar, masal olsaydı, bu sonuç olmazdı.” Maalesef bir korku filmi yaşatıldı Türkiye’ye, ondan sonra alınan sonuca elbette hepimiz saygı duyuyoruz.

Teşekkür ederim efendim.

VIII.- HÜKÛMET PROGRAMI (Devam)

1.- Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından kurulan Bakanlar Kurulu Programı'nın görüşülmesi (Devam)

BAŞKAN – Efendim, Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu tarafından kurulan Bakanlar Kurulu Programı üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam ediyoruz.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Daha sonra rica edeyim sizden.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Efendim, kısa, bir cümleyle.

BAŞKAN – Yok, lütfen…

Geçiyorum efendim.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Şimdi söz sırası Hükûmet adına Başbakan Yardımcısı Sayın Lütfi Elvan’a aittir.

Buyurun Sayın Elvan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz kırk dakikadır.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, buraya kadar gelen bir milletvekilini, saygıyla bekleyen bir milletvekilini refüze etmenizi kınıyorum.

BAŞKAN – Kınamayı bir tarafa atın.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Efendim, bir milletvekilini dinlemek mecburiyetindesiniz.

BAŞKAN – Lütfen, güzel bir hava var. Ben rica edeyim efendim.

Grup Başkan Vekiliniz konuştular.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bir milletvekilini dinlemek İç Tüzük görevinizdir.

BAŞKAN – Bilahare sorarım size efendim.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Hayır efendim, ben bilahare konuşmam bu konuda.

BAŞKAN – Nasıl uygun görürseniz.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Öyle uygun görüyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Elvan.

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Sayın Başkan, siyasi partilerimizin saygıdeğer genel başkanları, değerli milletvekillerimiz; Türkiye Cumhuriyeti 64’üncü Hükûmeti adına yüce Parlamentoyu hürmetle, saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Öncelikli olarak bugün Diyarbakır’da hayatını kaybeden Tahir Elçi’ye ve şehit polisimize Allah’tan rahmet diliyorum. Ailelerine ve milletimize başsağlığı diliyor ve bu saldırıyı şiddetle, nefretle kınıyorum.

Değerli arkadaşlar, 1 Kasım seçimlerinin ardından 64’üncü Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti olarak yepyeni bir vizyonla milletimizin huzurundayız, yepyeni bir dönemin başındayız. Milletimiz 26’ncı Dönem Meclisinden çok şeyler bekliyor. Bu süreçte iktidarıyla muhalefetiyle Meclis çatısı altında bulunan siz bütün milletvekillerimizi tek tek tebrik ediyor, başarılar diliyorum.

Milletimizden bir kez daha aldığımız Türkiye’yi yönetme görevini en iyi biçimde yerine getireceğimize sizler adına, Hükûmetimiz adına söz veriyorum. 1 Kasım seçimlerinin başarısı ve buna bağlı olarak ülkemizi dört yıl daha yönetmek şerefi AK PARTİ’mizindir. AK PARTİ Hükûmeti milletimizin Hükûmetidir ve milletimizin hizmetkârıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk demokrasi tarihine altın harflerle yazılacak olan 1 Kasım seçimleri aynı zamanda milletimizin engin sağduyusunun tezahürüdür. Milletimiz içeriden ve dışarıdan her türlü kriz, kaos ve istikrarsızlık senaryolarına dur diyerek iradesini tecelli ettirmiştir. Yüksek katılım oranıyla, yüksek temsil gücüyle güçlü bir Meclis oluşmuş ve güçlü bir Hükûmet iş başına gelmiştir. 1 Kasım seçimlerinde milletimiz iradesini istikrardan yana, huzurdan yana, barıştan yana, büyümeden, gelişmeden, kalkınmadan yana kullanmıştır, yine, reformlardan yana kullanmıştır. Milletimiz, tercih ve katılımıyla Türkiye’nin bir ileri demokrasi ülkesi olduğunu, kim ne derse desin son sözü kendisinin söyleyeceğini, kim ne hesap yaparsa yapsın asıl hesabı kendisinin yapacağını dosta düşmana ilan etmiştir. Milletimize şükran borcumuz vardır, hizmet görevimiz vardır ve bu görev her şeyin üstündedir. AK PARTİ hükûmetlerinin siyasette ustası da yol göstericisi de Allah’a şükür milletimiz olmuştur.

Önümüzdeki dört yılda milletimize hizmet yolunda 2023 vizyonumuza uygun önemli reformlar gerçekleştireceğiz. Muhalefet partilerimizle daima sağlıklı bir diyaloğu hedeflerken yol gösterici eleştirilerinizden de her zaman yararlanacağız. Zira muhalefet kurumu demokrasinin olmazsa olmazıdır. Umuyoruz ki yeni dönemde demokrasimizin toplam kalitesine kalite katacak bir muhalefetle muhatap oluruz. Hep söylüyoruz, biz hep birlikte Türkiye’yiz. Gelin, milletin hizmetkârı olma yolunda var gücümüzle beraber çalışalım. Farklı düşüncelere sahibiz, farklı siyasi partilere mensubuz. Aramızda siyasi rekabet olabilir ama demokratik olgunlukla, birbirimizin hukukunu çiğnemeden siyaset yapmayı milletimiz bizden istemiştir. Önümüzdeki dönem bu anlamda büyük kazanımlar elde edeceğimiz bir dönem olacaktır. Yeter ki önce Türkiye diyelim, yeter ki siyasetin çıtasını düşürmeden, ülkemizin itibarı için, demokrasi için, hukuk için, adalet, kalkınma için hep beraber gayret edelim. Yeter ki -Cumhurbaşkanımızın sıkça vurguladığı üzere- temel meselelerde, millî meselelerde bir olalım, iri olalım, diri olalım, kardeş olalım, hep beraber güçlü, zengin ve kalkınmış bir Türkiye olalım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, on üç başarılı yılın ardından ilk günkü heyecan ve kararlılıkla bir kere daha yola çıkmaya hazırlanıyoruz. Türkiye’ye hizmet yolunda yeni bir sayfa açıyoruz. Bugün üzerinde görüşmeler yaptığımız hükûmet programı, on üç yılın başarılı tecrübelerinden alınan ilhamla gelecek yıllara, inşallah başarıyla gerçekleştireceğimiz hizmetlerin bir telifidir diye düşünüyoruz. Hükûmet programımız, aynı zamanda 2023 vizyonu çerçevesinde hazırlanmıştır. Önümüzde, Türkiye’yi büyük hedeflerine taşıyacağımız uzun bir yol var. 3 Kasım 2002’de milletimizden aldığımız emaneti yeni menzillere bu programla taşıyacağız. Geçmişimizi, köklerimizi, eserlerimizi, felsefemizi sadakatle sahiplenerek Türkiye’nin hizmetinde olacağız. Bizim önceliğimiz sadece ve sadece insandır, toplumdur, millettir.

Başbakanımızın 2023 sözleşmesinde ifade ettiği gibi AK PARTİ olarak siyasetimizin esası insan onurudur. Evet, her şey insan içindir. İnsanın hukuku, insan hayatının kalitesi siyasetin temel konusudur. Bu anlamda, inşallah önümüzdeki süreci insanımız için kazanımlarla dolu bir dönem olarak geçireceğiz. Bugüne kadar izlediğimiz yolu bundan sonra da sadece vatandaşlarımızın güvenini, rızasını almak için sürdüreceğiz. Aşkla, heyecanla, umutla önümüzdeki zorlukları aşacağız.

Sıkıntılı günlerden geçiyoruz ama Allah’ın izniyle aşamayacağımız engel yoktur. Yeter ki istikametimizi şaşırmayalım ve yeter ki milletimizin hukukunu korumayı esas alalım.

Seçim sonuçlarını konuşamadan, sevincimizi yaşayamadan yoğun bir gündem ülkemizi ve bölgemizi kuşattı ancak Hükûmetimiz tüm bu engelleri aşacak güçte ve kararlılıktadır. Her seçimde millet nezdindeki itibarımızın yükselişi elbette ki tesadüfi değildir. Bu yükselişle milletimizin huzuru, özgürlüğü, aşı, ekmeği, kısacası Hükûmetimizin sağladığı istikrar ortamı arasında doğrudan bir irtibat vardır. Tek emelimiz, tek arzumuz bu ülkenin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütün vatandaşlarının rızasını, onayını, duasını almaktır. Bu yeni dönemde de toplumumuzun her kesiminin meselelerine şefkatle ve adaletle eğileceğiz, çözümler üreteceğiz.

Hükûmet programımızın esası, ülkemizin, insanımızın gücüne güç katmaktır, yaşam kalitesini artırmaktır. 64’üncü Hükûmet olarak önceliğimiz, demokrasimizi ekonomik istikrarla birlikte geliştirmek, ürettiğimizi adalet ekseninde paylaşmak, gelir adaletsizliğini gidermektir. Bunun için, seçimden önce bütün partilerimizin ilan ettikleri ve mutabık kaldıkları yeni bir anayasa hedefimizi birlikte gerçekleştirmeliyiz. Cumhuriyetimizin 2023 hedeflerine darbe anayasasıyla, vesayet kurumlarıyla gidemeyiz. Bu konu sadece iktidar partisi olarak bizim meselemiz değil, bütün siyasi partilerin meselesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 64’üncü Hükûmet her alanda vatandaşımızın arzusunu önceleyecektir. Buyurgan, çatık kaşlı, halkını azarlayan, üzen devlet modeli 2002 öncesinde kalmıştır. Son on üç yıldaki bütün çabalarımızın temelinde bu hastalıklı anlayışın en ufak bir izini bile bırakmama gayreti vardır. Biz, devlet ile millet arasında hiçbir ihtilaf alanı kalmayıncaya kadar mücadelemizi devam ettireceğiz. İnsanı yücelterek devletimize itibar kazandırmaya devam edeceğiz. Siyaset dışı araçlarla siyaseti baskı altına alan, vesayet oluşturan hiçbir güç Türkiye’yi eski günlere, eski tuzaklara, eski kapanlara döndüremeyecektir. Biz diyoruz ki: Devlet bütün milletimizindir, devlet bütün vatandaşımızındır. Dolayısıyla, bu ülkenin bütün imkânları ve kaynakları bütün vatandaşlarımızındır.

Burada, bu ülkede, Türkiye’de imtiyazlı zümreler olmayacak; vatandaşın, hakların, hukukun önüne geçerek “yasak” diyen kimse olmayacaktır. Türkiye özgür insanların ülkesidir. Tel örgü işlevi gören devlet eski Türkiye’de kalmıştır artık. OHAL’i kaldırdığımız gibi, devlet güvenlik mahkemelerini kapattığımız gibi, işkenceye “sıfır tolerans” deyip tedavülden kaldırdığımız gibi, faili meçhulleri yok ettiğimiz gibi Türkiye’de demokrasinin çıtasını en üst düzeylere çıkarmaya devam edeceğiz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ya, daha bugün Diyarbakır’da…

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Bu idealimiz için büyük bir enerjimiz var, yüreklerimizde bitmez tükenmez bir aşk var. Yediden yetmişe bütün vatandaşlarımız emin olsunlar ki çözemeyeceğimiz hiçbir mesele yoktur. Türkiye Cumhuriyeti devleti 100’üncü yılına, inşallah, büyük bir uzlaşmayla bütün yaralarını sarmış, devasız görülen dertlerinden kurtulmuş, hastalıklarına şifa bulmuş olarak girecektir. Biz bütün azmimizle, heyecanımızla Türkiye’nin ekmeğini, aşını, huzurunu, mutluluğunu büyütmeye, özgürlük alanını genişletmeye azimliyiz, kararlıyız. Önümüzdeki süreçte, inşallah, Türkiye’ye yakışan, halkımızın da senelerdir beklediği anayasayı birlikte yapmayı hedefliyoruz. AK PARTİ, başından beri 82 Anayasası’nı darbe geleneğinin bir ürünü olarak görmüştür. Şu anki Anayasa hem bireysel özgürlükler hem de siyaset üzerinde baskı kuran güç kullanma arzusuyla oluşturulmuş bir Anayasa’dır. Yeni Türkiye ise yeni anayasasıyla kimsenin dışlanamayacağı, hiçbir vatandaşımızın ötelenemeyeceği bir Türkiye olacaktır.

AK PARTİ’nin hazırlamak istediği ve değerli katkılarınızı da beklediği yeni anayasanın temeli insan onuruna dayanmaktadır. Öyle bir anayasa yazalım ki herkes kendini o anayasada bulsun. “İşte, bu anayasa benim anayasam.” diyebilsin. Öyle bir anayasa yapalım ki insana devlete karşı olan görevlerini hatırlatmasın, devletin insana karşı olan görevlerini hatırlatsın. Onun için geliniz gerçek manada sivil, yeni bir anayasa yapma fırsatını birlikte değerlendirelim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her partinin parti programı elbette farklı olabilir ve farklıdır da. Her hükûmetin hükûmet programı da farklı olabilir. Bunlar tartışılır, eleştirilir. Bu tartışmalar nasıl olursa olsun etki alanları bir yere kadardır. Ancak, Türkiye’nin millî meselelerinde inanıyorum ki bu Meclis geçmişte olduğu gibi bundan sonra da mutabakat hâlinde olmaya, tek yürek olmaya devam edecektir.

Dünyanın 1918’de bir hesabı vardı. Milletimizin ve Allah’ın hesabı bu hesabı bozdu. Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde istiklal mücadelemizi vererek Türkiye Cumhuriyeti’ni ilan ettik. İnşallah 2023 yılında hep birlikte cumhuriyetimizin 100’üncü yılını idrak edeceğiz.

İstiklal Harbi’mizi yaparken bize “maceraperest” diyenler haksız çıktılar. Bugün Türkiye’nin güvenliğini ilgilendiren meselelere taraf olurken, sınırlarımızı korurken, mazlum ve mağdur halkların hamisi olurken de -maceraperest diyen kişiler için söylüyorum- tarihten bugüne kadar ders almadılar, zannediyorum ki bundan sonra da ders almayacaklar ama şunu da ifade etmek istiyorum: Allah’ın izniyle, tarih önünde bir kez daha bu ifadeleri kullananlar mahcup olacaklardır.

Türkiye, muhatapları kim olursa olsun ülkesini ve milletini koruduğu gibi dünyanın neresinde olursa olsun mazlumların, mağdurların sesi olmaya, vicdanı olmaya devam edecektir. Türk milletinin vicdanı hiçbir şekilde körelmeyecek, nasırlaşmayacak, AK PARTİ iktidarları da milletin vicdanının sesi olmaya devam edecektir. Biz Türkiye olarak bizi ilgilendiren her meselede taraf olmak durumundayız. Bu taraf olma durumu körü körüne bir taraftarlık değildir. Türkiye'nin bekası söz konusuysa, Türkiye'nin millî menfaatleri söz konusuysa, kardeş halkların çektiği acılar söz konusuysa, dünya ne derse desin taraf olmaya sonuna kadar devam edeceğiz.

Suriye meselesinde de pek çok yönden tarafız; insan haklarından yana tarafız, demokrasiden yana tarafız, Suriye halkından yana tarafız, Suriye’nin bütünlüğünden yana tarafız, insanlığın vicdanından yana tarafız.

Evet, bize diyorlar ki: “Emevi Camisi’nde namaz kılacağınızı ifade ettiniz ama 2,5 milyon insanı dilenci pozisyonuna bir anlamda soktunuz.” şeklinde bir ifade kullanıldı burada.

Sadece şunu söylerim: Allah’tan korkun! Allah’tan korkun! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İLHAN KESİCİ (İstanbul) – Öyle demedim.

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Siz, 2,5 milyon insanı sınır dışı etmek istediniz. Evet, buna sebep olan eli kanlı Esed’in elini sıktınız. Bu da size yakışmadı. (CHP sıralarından gürültüler)

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Bodrum’da siz tatil yapıyordunuz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Evet, biz Bodrum’da…

MUSA ÇAM (İzmir) – Esad’la tatil yapan kim, “kardeşim” diyen kim?

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, biz Esed’le görüşürken Esed katliam yapmıyordu.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – “Kardeşim Esad” diyen sizdiniz, ne oldu da... Esad da mı kandırdı sizi yoksa? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Ancak, Esed katliam yapmaya başladıktan sonra Cumhuriyet Halk Partisi yetkilileri gitmiş, kanlı Esed’in elini sıkmıştır, bunu milletimiz görmüştür sevgili kardeşlerim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Biz, o 2,5 milyon insanı ülkemize almakla onları ölümden kurtardık, işkenceden kurtardık, Esed’in zulmünden kurtardık. Allah kimseyi vatanından, memleketinden ayrılmak durumunda bırakmasın. Dünyada göçmenlere, mültecilere, yersiz yurtsuz kalanlara, evi ocağı yıkılanlara, ölümden kaçanlara Türkiye kucağını açmışsa, Türk milleti kucağını açmışsa bununla insan olarak iftihar etmek gerekir. Bu, insanlığımızın bir gereğidir, vicdanımızın bir gereğidir; tarihe karşı, coğrafyaya karşı, insanlığın geleceğine karşı sorumluluğumuzun bir gereğidir. Türkiye’nin mülteciler konusundaki tavrını dünya takdir ediyor, uluslararası insani yardım kuruluşları takdir ediyor, elini vicdanına koyan her vicdan sahibi takdir ediyor ancak bir tek muhalefet takdir etmiyor. Türkiye’nin Suriye konusundaki barışçı tavrına, insani tavrına, zulme karşı duruşuna karşı çıkmak insanlığa karşı çıkmaktır; zulüm karşısında sessiz kalmaktır. Biz Türkiye olarak bölgede huzur tesis edilene kadar, kan durana kadar mazlumların yanında, mağdurların yanında, Suriye halkının yanında olmaya devam edeceğiz.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Teröristlere silah göndererek mi Suriye halkının yanında oluyorsunuz? Bakın, Erdoğan şimdi itiraf etti “ÖSO’ya silah gönderiyoruz.” diye. Sayın Bakan, böyle mi Suriye halkının yanında oluyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Yarkadaş, lütfen efendim, lütfen…

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) - Bu konuda olduğu gibi ve diğer pek çok konuda da Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Başbakanımızla birlikte haksız hücumlara maruz kaldı. Muhalefet el birliğiyle Sayın Cumhurbaşkanımıza muhalefet etmekte birleşti. Değerli arkadaşlar, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan 78 milyonun Cumhurbaşkanıdır. Her türlü siyasi tavır ve duruşun ötesinde Türk milletini ve Türkiye’yi temsil eden Sayın Cumhurbaşkanımız milletimizin hür iradesiyle seçilmiştir. Cumhurbaşkanımızın ve o yüce makamın her türlü kısır ve dar tartışmanın dışında ve üstünde olduğunu muhalefet bir türlü kabullenmek istemiyor. Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanlığı makamını eleştiri sınırını aşarak yıpratmaya kalkan kim olursa olsun karşısında bizi bulacaktır, milletimizi bulacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Herkesin Cumhurbaşkanıysa niye sizi karşısında buluyor? Sayın Bakan, madem herkesin Cumhurbaşkanı siz niye savunuyorsunuz sadece?

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) - Paralel kumpaslarla meşruiyetini milletten değil millet düşmanlarından alanlar Cumhurbaşkanımızı ve ailesini hedefe koyarak esasıyla onu değil onun temsil ettiği milleti hedef almaktadır. Devlet içinde devlet olma hevesi güden her türlü paralel yapıyla milletimizin huzuruna, birliğine, dirliğine yönelen her türlü terör örgütüyle mücadele kesintisiz devam edecektir. Bunu yaparken Anayasa, yasalar ve hukuk sistemi içerisinde özenli hareket edilecek, vatandaşımızın hak ihlaline meydan verilmeyecektir.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Amma attın ha!

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Şu anda Derik’te sokağa çıkma yasağı var.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) – Can Dündar’ı haber yaptığı için…

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) - Şiddete bulaşan ve şiddeti körükleyenlerle anladığı dilden mücadele sonuna kadar devam edecektir. Terörle mücadeleyi, her türlü vesayet anlayışı ve paralel yapıyla mücadeleyi demokratikleşme çalışmalarıyla eş zamanlı yürütmeye kararlıyız.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Parlamentoyla ilişkilerden sorumlu bakanın ilk günden üslubuna bak! Bundan sonra uzlaşmayı ara! İlk sınava bak!

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir başka güncel konuya ilişkin de Genel Kurulumuza bilgi arz etmek istiyorum. Bildiğiniz gibi geçtiğimiz salı günü sabah saatlerinde Hatay Yayladağı bölgesinde Türk hava sahasını ihlal eden ve o dakika itibarıyla milliyeti bilinmeyen bir uçak Hava Kuvvetlerimizce düşürüldü. İhlali yapan uçak beş dakikada 10 defa uyarılmış, sonuç alınamayınca daha evvel defalarca ilan ettiğimiz üzere uluslararası angajman kuralları çerçevesinde F-16’larımız tarafından müdahale edilmiştir. Türkiye, hava sahasının ihlali konusundaki hassasiyetini defalarca açıklamış ve uyarılarda bulunmuştur. Buna rağmen, kara ya da hava sahamızda bir ihlal gerçekleşiyorsa ona karşı her türlü tedbiri almak bizim hem hakkımız hem görevimizdir.

Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki, yıllardır ileri düzeyde iş birliği içinde olduğumuz dostumuz, komşumuz Rusya’yla münasebetlerimizin bu hâle gelmesini elbette arzu etmezdik. Ancak bu konudaki tutumumuz nettir, angajman kuralları vatan savunmasının ve güvenliğinin bir gereğidir. Sayın Başbakanımız angajman kurallarının her ülke için geçerli olduğunu belirterek sınır güvenliği konusunda Türkiye’nin tavrını en açık ve anlaşılır şekilde dile getirmiştir. Türkiye olaya hamasi duygularla yaklaşmamış, bu süreçte krizin tırmanmasını engelleyecek adımları atarak olayı kontrol altına almaya çalışmıştır. Ama burada biraz önce Sayın Kesici tarafından Sayın Başbakanımıza yönelik bazı ifadelerde bulunuldu.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Hayırdır?

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Sayın Kesici özellikle talimatın, direktifin Sayın Başbakan tarafından verilmemesi gerektiğini ifade etti. Angajman kuralları, Sayın Kesici, Sayın Başbakanın direktifiyle verilir, bunu bilmemiz gerekiyor.

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Suriye uçağı sandınız galiba?

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Evet, Sayın Başbakanın direktifiyle verilir.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Roboski’de de öyle miydi?

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) - Angajman kurallarında, Genelkurmay Başkanlığı veya Hava Kuvvetleri Komutanlığı kendi kararını alarak böyle bir uygulamayı yapamaz. Bu direktifi verecek olan ve veren seçilmiş Hükûmettir…

FERHAT ENCÜ (Şırnak) – Peki, Roboski’de ne yaptınız?

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) – …seçilmiş Hükûmettir.

FERHAT ENCÜ (Şırnak) - Roboski’de kim emri verdi?

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Suriye uçağı sandınız galiba.

FERHAT ENCÜ (Şırnak) – Roboski’de kim emri verdi?

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Tüm kurumlarımız…

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – “Rus uçağı olsaydı düşürmezdik.” dediniz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) - Bunun sorumluğu da elbette ki Hükûmetimize ve Sayın Başbakanımıza aittir.

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – “Rus uçağı olduğunu bilseydik düşürmezdik.” dediniz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) - Kurumlar seçilmiş hükûmetin emrindedir, bunu size hatırlatmak isterim, özellikle sizlere hatırlatmak isterim.

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Daha uçağın milliyetini tespit edemiyorsunuz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) - Şimdi, yine, özellikle sınır ihlalinde bulunan uçağın nereden geçtiğini de biliyoruz değil mi? Hatay’dan geçti bu.

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – “Rus uçağı olduğunu bilseydik düşürmezdik.” dediniz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) - Evet, herhâlde, şunu da söylemeliyim: Siz iktidarda olsaydınız, anlaşılan, sınır ihlaline onay verecektiniz. Ben buradan bunu anlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler) Evet, buradan bunu anlıyorum.

ZİYA PİR (Diyarbakır) – Sayın Kurtulmuş’a deyin bunları. Hükûmet Sözcüsü öyle demiyor. Hükûmet Sözcüsü öyle konuşmuyor.

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Ciddi olun, ciddi.

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) - Sayın Kesici Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten bahsetmiştir.

ZİYA PİR (Diyarbakır) – “Rus uçağı olduğunu bilseydik düşürmezdik.” diyor.

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Rus uçağı sınırlarımızı ihlal edebilir mi?

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) - Hatay, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bize emanetidir.

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Rus uçağı ihlal edebilir mi?

BAŞKAN – Efendim, lütfen… Beyefendi…

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Evet, Hatay, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bize emanetidir; korumaya, kollamaya devam edeceğiz. Sınır ihlali yapılması hâlinde gereğini yine yapacağız sevgili kardeşlerim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Evet, Gazi Mustafa Kemal Atatürk Hatay’ı ziyaretinde Ayşe Fitnat Hanım’la bir araya gelir. Ayşe Hanım şunu söyler: “Paşam, kırk asırlık Türk yurdu Hatay düşman elinde. Bizi lütfen kurtarın.” Gazi Mustafa Kemal Atatürk ise “Kırk asırlık Türk yurdu Hatay düşman elinde esir kalamaz.” der sevgili kardeşlerim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Alkışlanacak tek yeri konuşmanın.

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye teröre nasıl karşıysa savaşa da öyle karşıdır. Ancak terör bahanesiyle Türkmen kardeşlerimize yapılan saldırılar karşısında seyirci kalamayız. Bayır Bucak Türkmenlerinin yaşadığı Lazkiye ve kuzeyinde terörist örgüt yoktur. O yüzden, yıllardır halkına zulmeden Esed ordusuna vereceği desteği açıkça savunamayanlar bunu terörle mücadele ambalajıyla satmaya kalkmasın.

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – IŞİD’i de anlat azıcık, IŞİD’i de anlat.

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Evet, evet, PKK nasıl terör örgütüyse DAİŞ de bir terör örgütüdür.

ZİYA PİR (Diyarbakır) – El Nusra?

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) – El Nusra da bir terör örgütüdür.

BAŞKAN – Sayın Erkek, lütfen müdahale etmeyiniz, Sayın Erkek, insicamı bozmayınız efendim.

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Keza, soydaşlarımıza yapılan saldırılar karşısında sessiz kalmamızı da bizden kimse beklemesin. Türkiye, tarihî, kültürel ve sosyolojik bağlarının bulunduğu Bayır Bucak Türkmenlerinin her zaman yanındadır, yanında olmaya da devam edecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu, bizim kardeşlik hukukumuzun ve insanlığımızın gereğidir, aynı zamanda büyük devlet olmamızın gereğidir. Türkiye, özellikle de AK PARTİ hükûmetleri döneminde içinde yer aldığı bu coğrafyaya barışı ve adaleti getirmeye katkı sağlayacak gücünü çevresine hissettirmiştir. Türkiye'nin bu gücünden rahatsız olan çıkar grupları şüphesiz vardır ama biz bu çıkar gruplarının keyfine ve oyunlarına ram olacak bir ülke asla değiliz. Bizim davamız hak ve adalet davasıdır, özgürlük davasıdır. Asıl sorun, halkına zulüm yapan, zulümle ayakta durmaya çalışan yönetimlerdir. Sorunun kökeni, tamamen menfaat ilişkilerine endekslenmiş kimi devlet politikalarında aranmalıdır. Siyasiler arasında medyada, sosyal mecralarda maalesef milletimizi, dostlarımızı üzecek, düşmanlarımızı ise sevindirecek ifadelere rastlıyoruz. Oysa vatan savunması söz konusu olduğunda birlik, beraberlik her şeyden önce gelir. Bu aziz vatan, varlığımızın teminatı, bu ülkede yaşayan herkesin ortak değeridir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ hükûmetleri cumhuriyetimizin en reformcu hükûmetleridir, evet, en reformcu hükûmetleridir. AK PARTİ hükûmetlerinin en önemli özelliği, vesayet odaklarının talimatıyla icraat yapmamasıdır. Bize talimat verecek tek bir merci vardır…

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Saraydır.

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) - …o da milletimizdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Milletimizi ayak bağlarından kurtarmak, millet-devlet kaynaşmasını sağlamak, devlet işleyişini en kolay, en ulaşılabilir hâle getirmek için bu reformları yapıyoruz. Birey olarak her vatandaşımızın eşitliği, özgürlüğü, güvenliği, onuru için yine bu reformları yapıyoruz. Ülkemizin sosyal, kültürel, ekonomik alanlarda dünyada saygın hâle gelmesi için bu reformları yapıyoruz.

64’üncü Hükûmet olarak 2002’den bu yana yaptığımız reformları kalıcılaştırmak, kurumsallaştırmak, güncellemek, yeni ihtiyaçlara cevap vermek için 6 temel alana öncelik verdik. Bunlardan bir tanesi demokratikleşme ve adalet reformu, bir diğeri eğitim reformu, kamu yönetimi reformu, kamu maliyesi reformu, reel ekonomide köklü değişim reformu, öncelikli dönüşüm programlarına ait reformlarımız. Evet, 6 reformumuzdan oluşuyor. Hükûmet programımızın geneline baktığınızda ise, insan odaklı bir yaklaşım içerisinde olduğumuzu göreceksiniz. Hemen hemen her bölüm insan odağı üzerine inşa edilmiştir, insan kalitesi, nitelikli insan altyapısı üzerine inşa edilmiştir.

Evet, Sayın Kesici şunu ifade etti, dedi ki: “Bu Hükûmet programı ürkek ve çekingendir.” Ürkeklik ve çekingenlik asla bize yakışmaz, asla bize yakışmaz. Ürkek ve çekingen ruh hâline sizi millet 1 Kasım gecesi zaten sandıkta soktu değerli arkadaşlar. 1 Kasım gecesi zaten o ortama girdiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Evet, zannedersem Hükûmet programını detaylı bir şekilde okumadınız. Evet, Sayın Kesici, demokratikleşme ve adalet reformu alanında, kısaca özetlemek istiyorum, siyasi etik kanunu, Siyasi Partiler Kanunu, Seçim Kanunu, sivil toplum çerçeve kanunu, cemevlerine ve irfan merkezlerine hukuki statü verilmesi, kişisel verilerin korunması kanunu, devlet sırrı kanunu, Yargı Reformu Strateji Belgesi’nin hayata geçirilmesi, daha çok sayıda sayabileceğim reformlar. Evet, bu reformların her birini teker teker hayata geçireceğiz, ancak anladığım kadarıyla reformlarla, demokratikleşmeyle çok fazla ilginiz yok, eğer ilginiz olsaydı bu bölümlere değinirdiniz diye düşünüyorum.

ZİYA PİR (Diyarbakır) – Sizin çok ilginiz olduğu için eğitim reformu yapıyorsunuz!

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, zamanım kısaldı, o nedenle özellikle Hükûmetimize yöneltilen bazı sorular var, onları öncelikli olarak cevaplandırmak istiyorum, eğer zamanım kalırsa yine Hükûmet programıyla ilgili düşüncelerimi sizlere aktaracağım.

Sayın Kesici vatandaşın cebine giren bir hesap yaptı. Doğru mu Sayın Kesici? Bu hesabı yaptınız, kendinize göre bir hesap yaptınız.

İLHAN KESİCİ (İstanbul) – Görelim hesabı.

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Elbette, doğru yanlış bir hesap yaptınız, size çok teşekkür ediyorum, ama ben de bir hesap yapmak istiyorum, madem siz böyle bir hesap yaptınız.

Evet, millî gelirimiz 230 milyar dolardan 800 milyar dolara çıktı.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Borcumuz!

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Millî gelirimiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Evet, 230 milyar dolardan 800 milyar dolara çıktı.

Kişi başına gelirimiz, evet, 3 bin dolardan 9 bin dolara çıktı.

Evet, ihracatımız 36 milyar dolardan 150 milyar dolara çıktı.

MUSA ÇAM (İzmir) – İthalat!

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Evet, şimdi geleceğiz, o bölümlere de geleceğiz.

MEVLÜT KARAKAYA (Adana) – Kamu varlıkları ne oldu?

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Evet, bizden önceki dönemlerde, sizlerin döneminde -bu kısmı çok iyi dinleyiniz- vergi gelirlerinin yüzde 86’sı nereye gidiyordu biliyor musunuz? Faize gidiyordu.

Peki, halka ne kadar gidiyordu? Yüzde 13,5’i gidiyordu. Peki, bugünkü durum nedir? İşte bugün faize yüzde 13,5’i gidiyor, halka yüzde 86,5’i gidiyor, aradaki farkımız bu, evet.

FERHAT ENCU (Şırnak) – Gerçek halkı göster.

OKTAY ÖZTÜRK (Mersin) – “Halk” dediğiniz AKP’liler mi Sayın Bakan?

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Erzurumlu bir esnaftan bahsetti Sayın Kesici. Çok memnun oldum.

Şunu söyleyeyim: Erzurumlu hesabını çok iyi bilir arkadaşlar, evet. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Erzurum en fakir il seçildi, en fakir il. TÜİK raporlarına bakın Sayın Bakan. Erzurum, en fakir 3 ilden bir tanesi. Erzurum’u konuşmayın, Karaman’dan örnek verin.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Borcumuzu konuşun borcumuzu Sayın Bakan.

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Dibe vurdunuz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar…

BAŞKAN – Lütfen müsaade buyurun efendim.

Buyurun Sayın Bakan.

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) – …hacca gitmekten bahsetti. Sadece şu kadarını söyleyeyim değerli arkadaşlar, hacdan bahsettiği için söylüyorum: 2002 yılında hacca gitmek için başvuru yapan kaç kişi vardı biliyor musunuz? 75 bin kişi. Bugün hacca gitmek için sıra bekleyen kaç kişi var biliyor musunuz? 1 milyon 300 bin kişi, 1 milyon 300 bin kişi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Evet, işte sizin bahsettiğiniz o Erzurumlu esnaf kardeşim o dönemde hacca gidemiyordu ama şimdi o Erzurumlu esnaf kardeşim bugün hacca gidebiliyor, aradaki fark bu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMİL AYDIN (Erzurum) – Evine gidemiyor.

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Erzurumlu esnaf kardeşim o dönemde yüzde 69 faizle bankadan kredi alamıyordu, gidip Halk Bankasından kredi alamıyordu ama Erzurumlu esnaf kardeşim bugün yüzde 5 faizle gidip kredisini alabiliyor sevgili kardeşlerim, aradaki fark bu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

Bir de şunu söyleyeyim: Erzurumlu kardeşlerim hesabını iyi bilir. Erzurumlu kardeşlerim üzerinden hikâye, fıkra falan anlatmayın, Erzurumlu kardeşlerimiz hesabını iyi bilir. 1 Kasım seçimlerinde Erzurum’daki hemşehrilerimiz yüzde 68 oyu AK PARTİ’ye, evet, sadece ve sadece yüzde 3 oyu Cumhuriyet Halk Partisine vermiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Rize’yi de söyle, Rize’den yüzde 76.

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, elbette çok güzel fıkralar anlattınız. Bu fıkraları dinledik ve kırk dakikayı bu şekilde doldurduk, biz de memnun olduk, rahatsız olmadık açıkçası ama şunu söylemem gerekiyor: Gerçekten devlet işi ciddiyet gerektirir arkadaşlar; bütçe işi, hükûmet programı işi ciddiyet gerektirir.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) – Borcu söylemediniz. Borcumuz yok mu yoksa?

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Şimdi, evet, bizler eleştirildik. Elbette eleştireceksiniz, eleştiri sizin en doğal hakkınız ama size şunu da söylemeliyim: Düşünebiliyor musunuz arkadaşlar, bizden önceki dönemlerdeki bütçelere baktım, son on yıla baktım, on yılın yedi yılı bütçelerde inanılmaz sapmalar olmuş, tahminleri veya bütçe hedeflerini tutturma söz konusu değil ama biz on üç yıllık iktidarımız döneminde sadece ve sadece 2 kriz yılı dışında tüm bütçelerimizi tutturduk değerli arkadaşlarım. Evet, bizim farkımız bu. (AK PARTİ sıralarından arkadaşlar)

MEVLÜT KARAKAYA (Adana) – Sattığınız kamu varlıklarını da söyleyin, kamu varlıklarını!

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Evet, 2023 vizyonundan bahsedildi. Evet, bizim bir 2023 hedefimiz var, 2023 vizyonumuz var. 2023 vizyonumuzun ve hedefinin sonuna kadar arkasındayız ama görüyorum ki sizin 2023 vizyonunuz yok, ufkunuz yok. Aradaki fark da bu sevgili kardeşlerim.

Evet, Hükûmet programımız, bu Hükûmet programı 2015-2019 dönemini kapsayacak şekilde hazırlanmıştır. Elbette 2023 vizyonu çerçevesinde hazırladık ama bu Hükûmet programında 2023 hedeflerini koymamızı elbette sizler de beklemezdiniz.

Diğer taraftan, şimdi, geçmişe yönelik bazı hususları hatırlamamızda yarar var. Yine, Sayın Kesici satın alma gücü paritesinden bahsetti. Son derece önemli bir konu. Haklıdır, evet, millî gelirimiz 9 bin dolardır şu anda. Satın alma gücü paritesine baktığımızda…

MEVLÜT KARAKAYA (Adana) - 8.500…

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) - Ama biz 3 bin dolarlardan buralara getirdik değerli arkadaşlar, biz millî gelirimizi düşürmedik.

Şimdi, kişi başı satın alma gücü paritesine baktığımızda, evet, satın alma gücü paritesi itibarıyla 8.600 dolardan 19.500 dolara çıkardığımız görülmektedir.

Şimdi, yine, şunu söyledi Sayın Kesici, dedi ki: “Uluslararası kitaplarda, IMF’nin, Dünya Bankasının dokümanlarında satın alma paritesi yer almaz.” dediniz, değil mi Sayın Kesici, bunu söylediniz?

İLHAN KESİCİ (İstanbul) – Hayır, böyle yer almaz dedim.

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) - Evet, on yıl önce de yer alıyordu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Müsaade eder misiniz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Lütfen efendim, biraz sıkışık durumumuz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Evet, Dünya Bankasının, IMF’nin kitaplarında satın alma gücü cinsinden millî gelir on yıl önce de yer alıyordu, beş yıl önce de yer alıyordu, şimdi de yer alıyor değerli kardeşlerim.

Satın alma gücü paritesi neden önemli? Bunu da söyleyeyim. Ülkeler, evet, ekonomik açıdan birbirlerini kıyaslarken satın alma gücüne de bakarlar, özellikle satın alma gücüne bakarlar. Niye satın alma gücüne bakarlar? Çünkü elmayla armut kıyaslanmaz sevgili kardeşlerim. İşte, bunu ortadan kaldırıyorsunuz, elmayla armudun farkını ortadan kaldırıp elmayla elmayı kıyaslıyorsunuz. Bunun farkı da budur değerli arkadaşlar.

Şimdi, bir başka husus: Yine, o kayıp yıllarda, geçmiş dönemlerde -hepiniz hatırlarsınız- kaç banka battı, hatırlayanınız var mı arkadaşlar? 21 banka battı. Sayın Kesici çok iyi bilir o dönemleri, batan bankaları çok iyi bilir.

Yine, o dönemde kamu bankalarımız, değerli arkadaşlar, Ziraat Bankası, Halk Bankası, Vakıfbank batma noktasına geldi. Her yıl bütçeye görev zararı olarak bu bankalara para aktarılıyordu.

Kamu iktisadi teşekküllerine baktığınızda, o dönemlerde…

MEVLÜT KARAKAYA (Adana) – Doğru bilgi vermiyorsunuz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) - …kamu iktisadi teşekkülleri, bırakın işletme masraflarını karşılamayı, devlet memurlarının maaşlarını ödeyemiyordu değerli arkadaşlar, biz o dönemleri yaşadık, evet, o dönemleri yaşadık. Ve şu anda Allah’a çok şükür, milletimizden aldığımız vergiyi milletimize veriyoruz biz, bizim farkımız bu.

Evet, bir başka önemli husus, yine aktarmaya devam edeceğim, birkaç örnek vereceğim. Türk Hava Yolları… Hatırlarsınız değil mi Türk Hava Yollarının 2002’deki durumunu. O dönemde ben de bürokrattım. Özellikle yurt içi hava sahasının özel kesime açılması talebi sık sık gündeme gelirdi. Her seferinde hükûmet reddederdi. Niye reddederdi biliyor musunuz? “Eğer yurt içindeki hava sahasını özel kesime açarsanız Türk Hava Yolları zaten zarar ediyor, ayakta kalması mümkün değil, dolayısıyla biz yurt içi hava sahasını özel kesime açamayız.” demişlerdir. Onlarca hükûmet bunu söylemiştir o dönemde. Ben de o dönemde bürokratlık yaptım. Ama biz iktidara geldik, korkmadık, ürkmedik, çekinmedik, Türk Hava Yollarımız rekabet edebilecek güce sahiptir dedik ve yurt içi uçuşları özel kesime açtık ve özel şirketler -hepiniz biliyorsunuz, 7-8 firma- şehirlerarası uçuş gerçekleştirmeye başladı. Peki, sonuç ne oldu? Zarar eden, ayakta duramayan Türk Hava Yolları, bugün dünyanın en büyük hava yolu firmalarından biri hâline geldi sevgili kardeşlerim. İşte, bizim farkımız bu, bizim diğer iktidarlardan farkımız bu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sendikalı işçiler işten atılınca “Anonim şirket, biz karışamayız.”, yolcu sayısı artınca “Biz yaptık…” Bu nasıl iş?

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Eğer biz Türk Hava Yollarının parasını, Vakıfbank’ın parasını, Ziraat Bankasının parasını, Halkbank’ın parasını rantçılara verseydik biz de aynı konumda olurduk. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

OKTAY ÖZTÜRK (Mersin) – Ayakkabı kutularını da konuş!

MEVLÜT KARAKAYA (Adana) – Dört bakan nerede!

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Ama biz ne yaptık? Hortumları kestik, rantçıların elinden aldık ve bunu milletimizin hizmetine sunduk.

OKTAY ÖZTÜRK (Mersin) – Ayakkabı kutularına koydunuz!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Elvan, o zaman söyledik size, hostesler işten atıldı diye, “Biz karışamıyoruz.” dediniz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bir örnek daha vereceğim: AK PARTİ iktidarda olmasaydı, bakınız…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Elvan, lütfen tamamlayın efendim, sözlerinizi bağlayın lütfen.

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Devamla) – …1999-2002 dönemini yaşamış olsaydık, o dönemdeki ekonomik konjonktürde devam etmiş olsaydık bizim tam 500 milyar lira faize ilave para aktarmamız gerekecekti, 500 milyar lira, eski parayla tam 500 katrilyon lira faize ilave para aktarmamız gerekecekti. İşte, bizim farkımız bu değerli arkadaşlar, bizim farkımız bu.

Ben hepinize çok teşekkür ediyor ve Hükûmet programımızın vatanımıza, milletimize, tüm ülkemize hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi saygıyla, sevgiyle, muhabbetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Elvan.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun efendim, Özgür Bey, buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, tabii, iki farklı cevap hakkı doğmuştur. Bir, Sayın İlhan Kesici’ye Sayın Bakanın…

BAŞKAN – Ben yine rica etsem, mikrofonunuzu açsam…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, iki farklı cevap hakkı var grup başkan vekili olarak bunları ifade etmek isterim. Bunlardan birincisi, grubumuza yönelik yapmış olduğu ağır ithamdan dolayı ama ondan önce Sayın İlhan Kesici’nin ismini defaatle geçirerek ki burada verilecek olan cevap hakkı süresinde iki şeyin göz önünde bulundurulmasını bekliyoruz. Birincisi: Bu iş götürü usulü olursa, iki dakika, dört dakika; parça başı hesap edilse yirmi-yirmi beş dakika cevap vermemiz lazım. En az on dört kez hem ismini anarak hem söylediği sözleri çarpıtarak hem de kendisine açıktan sataşarak söyledi. Ayrıca, siz dört dakikalık uzatma süresini verdiğinizde Sayın Kesici “şerefle efendim” deyip dört dakikanın sonunda da sözünü bitirdi. Ancak Sayın Bakan yedi dakika kullandı. Sayın Canikli, mikrofonla sekiz, mikrofonsuz altı, toplam on dört dakika söz uzattı. Sayın Kesici…

BAŞKAN – Saatlerde biraz farkımız var Beyefendi.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Peki efendim. Öncelikle Sayın Kesici’ye, şahsına yapılan sayısız sataşmadan ötürü takdir edeceğiniz bir sürede cevap hakkı rica ediyoruz.

BAŞKAN – Her iki talep doğrudur.

İki dakika için buyurun efendim.

Sayın Kesici, buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Şaka yapıyorsunuz herhâlde.

BAŞKAN – Şaka yapmıyorum, hayır efendim. Burası şaka yeri değil Beyefendi.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Lütfen, hiç değilse dört dakika süre vermeniz lazım.

BAŞKAN – İlhan Bey onu özetler efendim. Onun üslubu fevkalade, özetler efendim.

Ayrıca şunu arz etmek istiyorum sayın heyet, Genel Kurul: Pazartesi günü inşallah güven oylaması yapacağız, bir tam gün mevzusu var. Dolayısıyla, seçime geçmeden önce bu mevzuyu bitirmemiz bakımından… Bu arada 2 şahıs onar dakika konuşacak. Beni zamanda tasarruflu oluyor diye düşünmeyiniz. Biraz da bana yardımcı olunuz, yetiştirelim efendim.

Sayın Kesici, buyurun.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

8.- İstanbul Milletvekili İlhan Kesici'nin, Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvan’ın Bakanlar Kurulu Programı üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

İLHAN KESİCİ (İstanbul) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, bir: O kahraman vesaire Genelkurmay Başkanı, Hava Kuvvetleri Komutanı lafı şudur: Dünyanın hiçbir tarafında buna benzeyen hâllerde o ülkenin reisicumhuru, cumhurbaşkanı saniyesi saniyesine sanki “Çok iyi bir iş yaptık.” der gibi açıklama yapmaz. İki: Sayın başbakanlar da yapmaz. Sayın Başbakanın demecini ben gazetede okudum -yani onu verelim de- sürmanşette de çıkan bir şeydi: “Emri ben verdim.” Bu işte böyle olmaz, değil mi? Devlet dediğiniz şey kurum, kurum, devlet. Öyle değil mi?

MEHMET METİNER (İstanbul) – İlhan Ağabey, biz böyle yapıyoruz, siz geldiğinizde farklı yapın.

İLHAN KESİCİ (Devamla) – Estağfurullah.

Yoksa bir kişi olur. Böyle bir şey olur mu? Devlet, kurumları var, Sayın Cumhurbaşkanı var, Sayın Başbakanı var, işte bu, harple ilgili bir şeyse Genelkurmayı var, başka bir şeyle ilgili bir şeyse bakanı var vesaire. Olur mu böyle bir şey? İşte, durup durup “Böyle aşiret devleti değiliz.” filan diyenler tam hakiki anlamda bir aşiret sergilemiş olurlar. (CHP sıralarından alkışlar)

Benim orada söylediğim şu, Sayın Başbakandan istirham ediyorum: Dünya diyor ki “Ya, bunlar sadece angajman kurallarını ihlal ettiği için bu uçağı düşürmüş değiller, bunların niyeti başka. Bak işte ‘Kim kahraman?’ diye ortaya çıkıyorlar.” Bu, bizim elimizi zayıflatıyor, bir.

İki: Faiz maiz, bu hesaplar şöyle yapılır… Zaten o 2002, 2002 dediğiniz yıl olmasa yani 2001 yılı olmasa siz burada değildiniz. Allah Allah! Öyle bir şey mi var? Bir şey olmuş, 1999 yılında deprem olmuş, (AK PARTİ sıralarından gürültüler) ekonomi yüzde 5,5 daralmış. Kuru baskı altına almışlar 2001’de, bir şey olmuş, yanlış olmuş, işte yüzde 5,7 daralmış. Öyle olunca da o anda Parlamentoda bulunan bütün partileri...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İLHAN KESİCİ (Devamla) – ...yani 1994 krizine sebep olan Doğru Yol, işte, ahalimizin “2001 krizine sebep oldu” diye düşündüğü Anavatan Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Demokratik Sol, hepsini Meclis dışına atmış. Doğru bir karar ama [AK PARTİ sıralarından gürültüler, alkışlar(!)] Milliyetçi Hareket Partisi daha sonra tekrar döndü, geldi.

Şimdi, bu faiz işi şu: Burada ekonomiyle ilgili 4 değerli bakanımız var, Türkiye Cumhuriyeti devletinin Devlet Planlama Teşkilatı var, Hazine Müsteşarlığı var, Merkez Bankası Başkanlığı var, var oğlu var, ekonomi bürokrasisi.

Şurada bir rakam veriyorum ben, 2003 ila 2015 arasında, yani AK PARTİ hükûmetleri zamanında faize ödenen para 410 milyar dolar, 410 milyar dolar. Bu rakamı buranın kürsüsüne asıyorum, bunu buradan indirsinler. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bu, çok kötü bir rakamdır, bu faiz lobisi dediğiniz, rant ekonomisi dediğiniz şeyin sultanıdır, 410 milyar dolar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler.) Bu kürsüde asılı duruyor. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kesici.

İLHAN KESİCİ (Devamla) – Sayın Başkan, bağlıyorum.

Şimdi buradan şu sayfayı ben yırtayım, daha doğrusu tekrar zapta geçeyim şunu Sayın Başkan. Bu, satın alma gücü paritesine göre hesaplanır, hesaplanmaz, şimdi, bunu nereye vereyim bilmiyorum ama bu kürsüye bırakayım. Eğer öyle olması icap ediyor idiyse bir yerden... Bunu ben bu kürsüye bırakıyorum, ilgililer alsın.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kesici.

İLHAN KESİCİ (Devamla) – Bir otuz saniye daha verirseniz...

BAŞKAN – Peki, efendim.

İLHAN KESİCİ (Devamla) – Kişi başına düşen millî gelir rakamını... Bu kitap, Devlet Planlama Teşkilatının 2015 Programı, 2016’sı henüz çıkmadı, çıkması lazımdı ama çıkmadı. Okuduğum rakamlar onlar.

Cari fiyatlarla kişi başına düşen millî geliri okuyorum: 2008’de 10.444 dolar, iyi; 2009’da 8.961 dolar, kriz, iyi; 2010’da 10.003; 2011’de 10.428; 2012’de 10.459; 2013’te 10.807; 2014’te 10.537; 2015’te 8.570.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sayın Başkan, Tüzük’e bakar mısınız.

İLHAN KESİCİ (Devamla) – Yani sekiz sene aynı yerde çakılıp kalmışsınız. Böyle bir iş olur mu? (CHP sıralarından alkışlar)

Evet Sayın Başkan.

Saygılar.

BAŞKAN – Sağ olun Sayın Kesici.

Teşekkür ediyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan...

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Kesici, Sayın Başbakanımıza yönelik bir ithamda bulunmuştur. Sadece bir dakikalık söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Müsaade ediniz... Daha CHP Grup Başkan Vekilinin...

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun efendim, Özgür Bey buyurun.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Kürsüye mi davet ediyorsunuz?

BAŞKAN – Tabii efendim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Efendim, grubumuz adına cevabı Mersin Milletvekilimiz Aytuğ Atıcı verecek.

BAŞKAN – Hayhay, nasıl uygun görürseniz.

Buyurun Sayın Aytuğ Atıcı.

9.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı'nın, Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvan’ın Bakanlar Kurulu Programı üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, AKP listesinden milletvekili seçilmiş olabilirsiniz. O makamda oturduğunuz sürece tarafsız olmak mecburiyetindesiniz. Bugün her vesileyle tarafsız olmadığınızı göstermeniz yakışmamıştır.

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – Yuh be!

AYTUĞ ATICI (Devamla) - Saygıyla söz isteyen bir milletvekilini dinleme nezaketi bile göstermediniz, bu da kaygı vericidir.

Şimdi, gelelim Esad’la görüşmeye. Evet, 4-6 Eylül 2011 tarihleri arasında bir heyet olarak Suriye’ye gittik. Sadece Esad’la değil, herkesle görüştük. O zaman var olan Büyükelçimiz, Başkonsolosumuz, valiler ve halkla da görüştük. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

RECEP AKDAĞ (Erzurum) – O zaman elinde kan var mıydı?

BAŞKAN – Müdahale etmeyin lütfen.

AYTUĞ ATICI (Devamla) - Suriye’nin bugün gelmiş olduğu durumu öngördük. Yaptığımız görüşmeleri bir rapor hâlinde o dönemin Dışişleri Bakanı, bugünün Başbakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’na 8 sayfa olarak ilettik. Eğer Sayın Başbakan o raporu okuyup gereğini yapsaydı zaten bugün bu durum oluşmazdı. Evet, biz Esad’la görüştük ama onunla tatil yapmadık. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Müdahale etmeyin lütfen.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Evet, biz Esad’la görüştük, Esad’la ortak kabine toplayan kimdi? Ona “kardeşim” diyen kimdi? Yine mi aldatıldınız?

2013’te, iki sene sonra Hükûmetten bir atılım gelmeyince yine Suriye’ye gittik.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Bir daha gidin.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Neden biliyor musunuz? Çünkü Suriye’de büyükelçimiz ve başkonsolosumuz yoktu artık, tıpkı Libya’da, Mısır’da, İsrail’de olduğu gibi. Biz Suriye’ye, “Hükûmetler geçicidir, halklar kardeştir, asla kardeşliğinizi bozmayın.” demek için gittik. Keşke o raporun gereğini yapsaydınız Sayın Başbakan, keşke bizi dinleseydiniz ve bugün bu kadar kan akmasaydı. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET METİNER (İstanbul) – Bütün diktatörleri çok seviyorsunuz, Saddam’ın sarayına da koşmuştunuz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Efendim ben Sayın Atıcı’ya şunu ifade etmek isterim: Gösterdiğiniz saygı naçiz şahsıma değil, Genel Kuruladır ve elbette ki saygı göstereceksiniz çünkü Genel Kurula gösterdiğiniz bir saygı var. Bendeniz tekrar ediyorum: Tarafsızlık noktasında endişe etmeyin, ileride göreceksiniz; olabilir, sizin hoşunuza gitmeyen bazı kararlarım olabilir ama selametle yürütebilmem için bu görevi, bazı hususlara dikkat etmeliyim. Benim İç Tüzük’tür, Anayasa’dır ve mevzuattır önderim.

Teşekkür ediyorum.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, ben şahsıma, Aytuğ Atıcı’ya saygı istemiyorum sizden, bir milletvekiline, milletin vekiline saygı göstermek, meramını dinlemek mecburiyetindesiniz. Meramını size anlatır, münasip görürsünüz, görmezsiniz ayrı konu ama siz beni buradan geri çevirdiniz. Bu, hiçbir Başkana yakışmaz, bugüne kadar da hiç olmamıştı.

BAŞKAN – O sizin takdiriniz değil. Bakınız Beyefendi, siz oraya geldiniz, başka arkadaşlarımız geldi, bu devam etti ve temadi etti, bu nasıl usul? Hangi yerde var bu, hangi İç Tüzük maddesinde var bu?

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sizin göreviniz dinlemek.

BAŞKAN - Sizin takdirinizi size iade ediyorum, beyanınızı da.

Teşekkür ediyorum.

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir dakika, efendim…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sataşma var herhâlde, ben…

BAŞKAN – Hayır, bilahare Sayın Elvan’a söz vereceğim.

Zatıaliniz buyurun. İsterseniz açayım mikrofonunuzu.

OKTAY VURAL (İzmir) – Buradan ben sadece tutanaklara…

BAŞKAN – Buyurun efendim.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

10.- İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın, Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvan’ın Bakanlar Kurulu Programı üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan, Türk Havayolları ve iç hat uçuşlarından bahsetti. Zannederim o zaman bürokrattınız, neler olduğunu çok bilmiyorsunuz ama 2001 tarihinde 11 Eylül hadiseleri olduğu zaman dünyada hava yolları şirketlerinde çok ciddi bir kriz ve çok ciddi bir küçülme vardı. Antalya’da Türk Havayollarıyla yaptığımız toplantıda bu krizi bir fırsata çevirerek küçülme yerine daha fazla büyümesini hedefledik. Onun dışında, iç hat uçuşlarının geliştirilmesi amacıyla çapraz uçuşları da gerçekleştirecek Türkjet Projesi bizim projemizdi ama nedense siz -isminden mi olsa gerek- Türklükle ilgili hususu çıkartıp Anadolujet olarak değiştirdiniz. Bunu Genel Kurula ifade etmek istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun Lütfi Bey. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Çok kısa lütfen…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Efendim, gerekçeyi dinlemeden söz veriyorsunuz, nasıl oluyor?

BAŞKAN – Rica ediyorum Beyefendi... Özgür Bey, yapmayın canım, gerekeni yapıyorum ben.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ama eşitlik ilkesi.

BAŞKAN – Buyurun.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

10.- Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvan'ın, İstanbul Milletvekili İlhan Kesici’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

BAŞBAKAN YARDIMCISI LÜTFİ ELVAN (Mersin) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Birincisi, tekrar söylüyorum: Angajman kuralları genel olarak Sayın Başbakanın direktifiyle verilmiş olan bir talimattır Genelkurmay Başkanlığına.

Burada şunu da söylemek istiyorum: Artık biz eski dönemlerde değiliz değerli arkadaşlar. Artık Türkiye’de bürokrasi devleti yok, demokrasi devleti var sevgili kardeşim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VIII.- HÜKÛMET PROGRAMI (Devam)

1.- Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından kurulan Bakanlar Kurulu Programı'nın görüşülmesi (Devam)

BAŞKAN – Şahıslar adına…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - …onar dakika olmak üzere…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - …Sayın Süreyya Sadi Bilgiç.

Buyurun efendim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, hiç olmuyor, hiç yakışmıyor.

BAŞKAN – Yok, bu, size yakışmıyor.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) - Acelemiz yok Sayın Başkan.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisinin 64’üncü Hükûmet Programı üzerinde görüşlerimi arz etmek üzere şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün yaşanan menfur terör saldırısında yaşamını yitiren Diyarbakır Barosu Başkanı Sayın Tahir Elçi Bey’e ve şehit polislerimiz Ahmet Çiftaslan ve Cengiz Erdur’a Cenab-ı Allah’tan rahmet, yakınlarına ve milletimize başsağlığı diliyorum. Yaralılarımıza da acil şifalar dilerim.

Hükûmet programı üzerindeki görüşlerimi ifade etmeden önce, Meclis Başkanımız Sayın İsmail Kahraman Beyefendi’yi tebrik ediyor, yeni görevinde başarılar diliyorum. Ayrıca Başbakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu tarafından kurulan yeni Bakanlar Kurulu üyelerinin hepsini şimdiden kutlar ve memleketimiz için hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ederim.

Aslında söylenecek çok şey var ve pek çok polemik konusu yaratılan argüman var fakat Sayın Başbakanım, Grup Başkan Vekilimiz talimat verdi, dedi ki: “Yeni bir polemik yaratma.” O yüzden polemiğe girmeden düz bir konuşma yapacağım.

Sayın Bakanımız vurguladı ama konuşmada AK PARTİ’nin geçmiş on üç yılı ve bununla birlikte de tabii, bu on üç yılın perspektifinde 64’üncü Hükûmetimizin Hükûmet programı üzerinde de görüşlerimi ifade etmek istiyorum.

Öncelikle, 1 Kasımda yapılan genel seçimlerle birlikte oy kullanan seçmenlerimizin yarısı oylarını tek başına iktidardan ve istikrardan yana kullandı ve AK PARTİ’ye 64’üncü Hükûmeti kurma şerefi de nasip oldu. Politikalarımız millet iradesine dayandığı için, milleti esas aldığı için, milletimizin mutluluğu, huzuru, refahını temin etmeye yönelik olduğu için ve çok şükür bunda da on üç yıllık iktidarımız süresince önemli bir mesafe aldığımız için milletimiz bize olan teveccühünü de her seferinde artırarak göstermiştir. 64’üncü AK PARTİ Hükûmetinin de daha önceki hükûmetlerimiz gibi milletimizin bu teveccühüne layık olmak için elinden gelen tüm gayreti ve kararlılığı sarf edeceği noktasındaki inancımız tamdır. Nitekim, on üç yıllık AK PARTİ iktidarları dönemlerinde milletimize sunulan hizmetler, ülke kalkınması için yapılan yatırımlar ve uygulanan yerinde politikalar neticesinde elde edilen ve milletimizin takdirini kazanan başarılı sonuçlar bu gayretin bir teminatı niteliğindedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmet programı hakkında çok fazla konuşma imkânı olmadı. Sayın Bakanımız ve grup başkan vekillerimiz açıklamalar yaptılar ama muhalefet sözcülerine baktığımızda genelde güncel konular üzerinde kaldılar.

Ben konuşmamda, sürem elverdiği müddetçe, AK PARTİ’nin bugüne kadar elde ettiği başarılar ve programda önemsediğim bazı hususlar hakkında açıklamalarda bulunmak istiyorum.

Her şeyden önce AK PARTİ’nin on üç yıl boyunca yazdığı başarı hikâyesi bugün bulunduğu noktanın haklı sebebidir. Bugünleri değerlendirebilmek için hafızalarımızı mutlak surette tazelememiz gerekiyor. 2000’li yılların başını mutlak surette hatırlamamız gerekiyor. 2000’li yıllara birtakım mazeretleri uydurabiliriz, depremi söyleyebiliriz, başka şeyleri söyleyebiliriz ama mutlak surette bir kesiti alarak, AK PARTİ’nin başarı öyküsünü mutlak surette de ortaya koymamız gerekiyor.

Sayın Bakanımız da ifade etti, on üç yılda millî gelirimiz 230 milyardan 800 milyar dolara çıktı. Millî gelirimiz 3 kattan fazla arttı. Yüzde 9’ları aşan rekor büyümeler bu dönemde gerçekleşti.

2002’de yüzde 30’lar düzeyinde bulunan enflasyon tek haneli rakamlara indirildi.

İhracatımız 5 kattan fazla artarak 150 milyar doları buldu.

Şimdi ithalatı sormanız gerekiyor ama ses gelmedi.

Bütçe açığının millî gelire oranı yüzde 12’lerden yüzde 1-1,5’lar seviyesine çekildi.

Faiz giderlerinin 2002’de 44’ler civarında -ki 43,2 idi- bütçe içerisindeki payı, bugün yüzde 11’e indirildi.

2002’de yüzde 62’ler düzeyinde bulunan kamu net borç stokunun millî gelire oranı yüzde 10’lar düzeyine çekilmiştir.

Tüm bu veriler ekonomik ve finansal alanda sağlanan ve on üç yıla sığdırılan son derece önemli başarılardır.

Sıkı mali disiplin ve isabetli ekonomik politikalarla sözünü ettiğim ekonomik neticeler elde edilirken ülkemizde bir yatırım seferberliği başlatılmış ve sürdürülmüştür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekonomik kazanımlarımızdan tüm milletimiz gibi kamu çalışanlarımız ve emeklilerimiz de payını aldı. AK PARTİ’nin on üç yıllık iktidarı döneminde ortalama memur maaşı yüzde 430 oranında artırılarak 578 liradan 2.481 liraya çıkarıldı.

İşçi emeklilerimize 2002 yılında 258 lira ödeme yapılırken 2014 yılında bu rakam 1.048 liraya çıkmıştır. BAĞ-KUR’lunun aylığı 150 liradan 850 liraya, memur emeklilerininki ise 367 liradan 1.312 liraya çıktı. Son olarak, temmuz ayında emekli aylıklarına rutin olarak yapılan artıştan sonra aylığı bin liranın altında olan SSK ve BAĞ-KUR emeklilerimize seyyanen 100 lira zam yapıldı. Aylığı 1.000 ile 1.100 lira arasında olanlarınki ise 1.100 liraya tamamlandı. Tüm işçi ve BAĞ-KUR emeklilerimize de önümüzdeki dönemde yıllık 1.200 lira ilave ödeme yapılacak.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; atlaya atlaya gidiyorum zamanın darlığından dolayı. Tüm bu başarılara imza atan AK PARTİ yeni bir Hükûmet programıyla da yüce huzurunuza gelmiştir. Sayın Başbakanımız sunumlarında 64’üncü Hükûmetin 2023 vizyonu doğrultusunda tam anlamıyla bir reform hükûmeti olacağını ifade etmişlerdir. Tabii ki hane halkını, vatandaşı, reel sektörü, esnafı, tüccarı, sanayiciyi günlük yaşatan, önünü görmesine imkân verecek politikaları uygulayamayan; gece yatağa yattığında ertesi gün nasıl bir Türkiye’ye uyanacağını bilmeyecek şekilde, vatandaşımızı ve bütün reel sektörü bu şekilde yaşatan bir zihniyetin zaten 2023 vizyonunu da, 2071 vizyonunu da anlayabilmesi de mümkün değildir. Bunu da burada ifade etmek istiyorum.

Hükûmet programında, başta demokratikleşme ve adalet olmak üzere eğitim, kamu yönetimi, kamu maliyesi, reel ekonomi ve öncelikli dönüşüm programları olarak altı temel alanda reformların yoğunlaştırılacağı müjdeleri bulunmaktadır. Öyle inanıyorum ki söz konusu altı temel alan dışında, sağlık, ulaştırma, bilgi ve bilişim, tarım ve hayvancılık ve turizm gibi daha pek çok alanda çok ciddi atılımlar da önümüzdeki dönemde sergilenecektir. Örneğin, yemde ve gübrede KDV’nin kaldırılacağı ve genç çiftçilerimize proje karşılığı 30 bin lira karşılıksız destek verilecek vaatleriyle çiftçimizin yanında olan, tarım ve hayvancılığa destek veren, bölünmüş yol uzunluğunun 30 bin kilometreye çıkarılacağı, hızlı tren projelerinin hızla tamamlanacağı ve yeni otoyolların inşasına bir an önce başlanacağı gibi vaatlerle ulaştırma altyapısını yüksek standartlara kavuşturmayı amaçlayan bir programla karşı karşıyayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; on üç yıllık iktidarın her alanda kazandırmış olduğu tecrübe ve deneyimlerin, bu reformların hayata geçirilmesi noktasında birer kolaylaştırıcı unsur olacağı kanaatindeyim. 64’üncü Hükûmetimizin bu reformist yönetimi, AK PARTİ’nin, herhangi bir gevşemeye ya da yılgınlığa kapılmadan, ilk günkü heyecanla, gayet dinamik ve istekli bir şekilde ülke kalkınması adına mücadele edeceğinin en açık göstergesidir.

Yeni Hükûmet programından da anlaşılmaktadır ki ülkemiz dış dünyaya açık ve entegre olmuş bir ekonomik yapıyla büyümesini ve makroekonomideki istikrarlı yapısını devam ettirecektir.

64’üncü Hükûmet Programı’nda, gelecek dönemde ekonomi politikalarının temel prensiplerinden birinin, enflasyonun kalıcı bir şekilde tek haneli rakamlarda tutulması, hatta bu hususun tamamen gündemden çıkarılması ve daha düşük seviyelere çekilmesi olduğunu da ayrıca memnuniyetle görüyoruz. Ayrıca, bu hedef doğrultusunda para politikasının fiyat istikrarını sağlama ve sürdürme amacıyla çelişmeyecek bir büyüme ve istihdam politikası izlemesine vurgu yapılması da son derece önemlidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin geleceği ve beşerî sermayesine yatırım anlamına gelen eğitim, Hükûmetimizin önemle en çok üzerinde durduğu konulardan biri olduğu gibi, bütçelerimizde de, malumunuz, aslan payına her zaman sahip olmuştur diyebiliriz, AK PARTİ bütçelerinde.

Mevcut 881.854 öğretmenden 488.496’sı, yani yarısından fazlası iktidarımız döneminde atanan öğretmenlerdir. 2016 yılı Şubat ayında da 30 bin öğretmenin daha ataması yapılacak. Sayın Başbakanımızın Hükûmet programının sunumunda vermiş olduğu bu müjdeyi bir kez daha burada tekrarlamış olayım.

Dönemimizde, kamuda istihdam edilen personel sayısında artıştan tutun da memurların mali ve sosyal haklarının geliştirilmesi, eşit işe eşit ücret uygulaması modelinin hayata geçirilmesine kadar birçok konuda önemli gelişmeler sağlanmıştır.

Program hedefleri arasında yer alan, kamuda insan gücü planlamasının yapılması suretiyle devlet personel sisteminin etkinleştirilmesi vizyonu etkin ve verimli işleyen bir kamu yönetimine de işaret etmektedir.

Daha söylenecek çok şey var ancak laf bitmedi ama süre bitti. Şimdi de icraat zamanı diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bütçemiz hayırlı olsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Özgür Bey, buyurun efendim.

İki dakika…

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, niye buyurdu Özgür Bey?

BAŞKAN – Görüştüm efendim ve kendisinden bilgi edindim. Onun için söz veriyorum. Öyle takdir ediyorum.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Biz ne bilelim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

11.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvan’ın Bakanlar Kurulu Programı üzerinde Hükûmet adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, aslında, tabii, Bülent Turan’la aramızda bu kadar bir fark olacak. Biz iktidar partisine uzun süre tanındığında dahi -ki ne kadar suistimal edildiğini gördük- memnuniyet duyuyoruz. Çünkü parlamentolar müzakere içindir, özgürce konuşmak içindir.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Saat on iki sonuçta Özgürcüğüm.

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) – Şimdi, geldiğimiz noktada, biraz önce Sayın Elvan’ı dinledik. Biz Sayın Elvan’ı Plan Bütçe Komisyonundaki nazik tavırlarından tanırız ama bugün geldiğinde burada Sayın Elvan’ı tanımakta güçlük çektik. Hele hele bu üslubu Parlamentoyla ilişkileri yürütmekten sorumlu Başbakan Yardımcısının ağzına hiç yakıştıramadık. Hele hele “Bundan sonra eski sert üslubu bırakacağız, 2011-2015 arası yaptıklarımızın bizi 7 Haziranda nereye götürdüğünü gördük. Artık kavga yok, artık istişare var; artık yumruk yok, artık güler yüz var.” diyen Adalet ve Kalkınma Partisinin, bu yeni ve kendisini bizlere olumlu olarak takdim eden ve karşılığında da bir yumuşama bekleyen iktidar partisinin bu Lütfi Elvan’ın tavrıyla ne kadar bağdaşacağını gerçekten merak ediyoruz.

Birbirini tekzip eden Başbakan yardımcılarını bugün burada ibretle izledik. Sayın Lütfi Elvan, Sayın Hükûmet Sözcüsünün “Rus uçağı olduğunu bilseydik biz onu düşürmezdik.” sözlerini burada tekzip ederken üzüntüyle seyrettik ki kendisine gelen uyarı kağıdı cümlenin bağlanmasından sonra yetişebildi kürsüye.

Sayın Cumhurbaşkanının 78 milyonun Cumhurbaşkanı olmasıyla ilgili yaklaşımı 78 milyonun ortak talebi ama bunun için namusu ve şerefi üzerine tarafsızlık andı içmiş olan bir Cumhurbaşkanının bu yeminine sadakati ana koşuldur, tek koşuldur. (CHP sıralarından alkışlar)

Greve giden Türk Hava Yolları işçileri için Sayın Elvan’a “Bunlardan 302 tane arkadaş işten çıkarıldı.” dediğimde “Biz bir şey yapamayız, o anonim şirkettir, Hükûmetle hiç ilgisi yok.” derken…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - …bugün gelinen noktada o şirketin yolcu taşıma sayısındaki artışı Hükûmet için övünç meselesi olarak ifade etmiş olmasını da Sayın Elvan’ın kendince ve yeni yöntemiyle yapmaya çalıştığı ve bir şekilde bunu yaparak grubundan bir fazla alkış almak için kullandığı bir algı çalışması olarak görüyor, ibretle takip ettiğimizi ifade ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özel.

Efendim, Sayın Baluken, beyan ettiğiniz görüşünüzü aldım. Mutabakatımız gereği lütfen yerinizden bir dakikalık bir açıklama yapacaksınız.

12.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken'in, Başbakanın, Tahir Elçi cinayetiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi ile Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanlarına bilgi vermesine rağmen Halkların Demokratik Partisine neden bilgi vermediğini ve Diyarbakır’a yapılan uçak ve otobüs seferlerinin neden aksadığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, öncelikle söyleyeyim yani bu söz haklarını bize lütfetmiyorsunuz, 5 milyon oy almış bir siyasi partinin Grup Başkan Vekili olarak İç Tüzük 60’a göre talep ediyoruz. O nedenle…

BAŞKAN – Lütfettiğimi söylemedim.

Ben onun tamamını biliyorum Beyefendi, ezbere biliyorum.

Lütfen buyurun efendim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – HDP Grubuyla sürekli söz verme konusunda bir pazarlık yaptınız, diğer gruplara bu pek olmadı ama; onu hatırlatmak istedim.

BAŞKAN – Neyse…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ben, Sayın Başbakan da buradayken, kürsüde, HDP Grup Başkan Vekili olarak bu Tahir Elçi cinayetiyle ilgili elindeki bilgileri Genel Kurulla paylaşmasını özellikle istedim, talep ettim, rica ettim. Bununla ilgili İçişleri Bakanının ve Başbakanın yapmış olduğu başlangıçtaki çelişkili açıklamaların şu anda giderilmiş olması gerektiğini ve Genel Kurulun bilgilenme hakkı olduğunu ifade ettim. Şimdi basından okuduğumuza göre Sayın Başbakan Genel Kurul arasında Milliyetçi Hareket Partisinin ve Cumhuriyet Halk Partisinin sayın genel başkanlarına bu konuyla ilgili, Tahir Elçi suikastıyla ilgili bilgi vermiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sözümüz kesildi.

BAŞKAN – Buyurun efendim, devam edin.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – HDP Grubunun talebi olmasına rağmen Sayın Başbakanın HDP Grubunun öğrenmesini istemediği, genel başkanlarla paylaştığı bu bilgiler nedir, bunları öğrenmek istiyoruz, grup olarak hakkımızdır. Kaldı ki burada, Genel Kurulda bulunan her bir milletvekili halkın iradesini temsil ediyor. Böylesi önemli bir konuda, sadece 2 sayın genel başkanın değil, 550 milletvekilinin bilgilenmeye ihtiyacı vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - İkinci konu da Diyarbakır’a İstanbul’dan yapılan uçak seferleri yedi saatlik bir rötara tabi tutulmuş. Yine, Diyarbakır’a giden onlarca otobüs şu anda, altı saattir Ergani ilçesinde bekliyor. Diyarbakır’a anayasal bir hak olan seyahat özgürlüğüyle ilgili bu yeni Hükûmet bir karar aldı da bizim mi haberimiz yok?

Bununla ilgili bilgilenmek istiyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bülent Kuşoğlu, şahsı adına efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Başkan…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bülent Bey’den sonra sizi dinleyeceğim efendim.

Bülent Bey, buyurun.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, bir açıklama yapabilir miyim?

BAŞKAN – Efendim, Bülent Bey’den sonra dinleyeceğim sizleri.

Bülent Bey, buyurun.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, mikrofonumuzu niye kapatmışsınız? Yaptığımız konuşmanın yarısında mikrofon kapalıydı.

BAŞKAN – Kapanması… Sizinle mutabık kaldım, zamanda da mutabık kaldım. İdris Bey, sizinle zamanda da mutabık kaldım efendim, ona rağmen ikiye katladım.

Buyurun Sayın Kuşoğlu.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bir dakikası zaten sizin usulünüzü eleştirmekle geçiyor.

BAŞKAN – Lâ havle ve lâ kuvvet…

VIII.- HÜKÛMET PROGRAMI (Devam)

1.- Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından kurulan Bakanlar Kurulu Programı'nın görüşülmesi (Devam)

BAŞKAN – Buyurun efendim, şahsı adına Sayın Bülent Kuşoğlu, Ankara Milletvekili.

Buyurun Beyefendi. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

64’üncü Hükûmet Programı üzerinde şahsım adına söz aldım. Dediğim gibi, bu vesileyle herkesi saygıyla selamlıyorum.

Bu arada, bugün kaybettiğimiz ve büyük üzüntü duyduğum Değerli Tahir Elçi ve 2 polis memurumuzun şehadeti dolayısıyla da başsağlığı diliyorum, Allah’tan rahmet diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, 64’üncü Hükûmet Programı Sayın Başbakan tarafından açıklandı. Biz de bugün güzel eleştirilerde bulunduk, seviyeli eleştiriler yapıldı. Eleştiri yapmak hepimizin hakkıdır. Çok az kimse, iktidar milletvekilleri dâhil olmak üzere, politikalar konusunda, uygulanacak politikalar konusunda ve uygulama konusunda, yetki sahibi çok az kişi olabiliyor. Ama hepimizin -iktidar da dâhil olmak üzere hepimizin- eleştirmeye, değerlendirmeye hakkı vardır, bu hakkı sonuna kadar kullanmalıyız. Bu, demokrasinin bir gereğidir; önce bunu hatırlatmak istiyorum.

Sonra, 64’üncü Hükûmet Programı’nda çok önemli bir eksik gördüğümü belirtmek istiyorum. Nedir bu eksik?

Değerli arkadaşlarım, siyaset ne için yapılır? Toplum için yapılır, halk için yapılır, millet için yapılır. Devlet ne için vardır, hükûmet ne için vardır? Halk için vardır, toplum için vardır, millet için vardır. Peki, hiç düşündünüz mü bizim milletimiz ne durumda? Demin Sayın Bostancı dedi ki: “Yirmi yıl önceki millet değil.” Değil tabii, keşke olabilseydi. Millet, toplum ne durumda hiç düşünüyor musunuz? Hükûmet, bu 64’üncü Hükûmet Programı’nı hazırlarken toplumun nasıl bir vaziyette olduğunu hakkıyla bir değerlendirdi mi acaba? Ne vaziyette bu toplum, bir millet olma özelliği gösteriyor mu artık? Toplum büyük sıkıntılar içerisinde, toplumun kendisi bizatihi büyük sıkıntılar içerisinde, sorunlar içerisinde. Bununla sadece şunu kastetmiyorum: Hani, çevrenizde görüyorsunuz, apartmanda, trafikte, iş yerinde, iş alanında herkes sinirli, suç oranı artmış vaziyette. 2000’li yıllarda suç oranında yüzde 600’ü aşkın bir artış var; sadece bunu kastetmiyorum, bu çok anormal, çok anormal ama sadece bunu kastetmiyorum. Şunu da kastetmiyorum sadece: Millî, manevi değerlerimizin, kültürel değerlerimizin içi boşaltıldı, bundan dolayı da toplum ahlaken çöktü bu dönemde, maalesef çok ahlaken çöktü, bunu kimse inkâr edemez; bunu da kastetmiyorum sadece. Bunların dışında bazı noktalar var.

Bakın değerli arkadaşlar, toplum da aile gibidir, değerleri vardır. Birbirine sarılmak zorundadır toplum, birbirini sevmek zorundadır. “Ülkü birliği” denen bir hadise var. Bir toplumun millet olabilmesi için ülkü birliğine ihtiyaç var yani tasada, kıvançta ortak olması lazım. Aynı olayla ilgili olarak benzeri tepkiler verebilmesi lazım toplumun, aynı acıyı hissedebilmesi lazım, aynı kıvancı, aynı sevinci hissedebilmesi lazım. Biz, artık aynı acıyı, aynı kıvancı, aynı sevinci hissedebiliyor muyuz? Dediği gibi, yok, yirmi sene önceki millet yok.

Neden bu hâle geldi? Bakın en son şu Ankara’daki bombalama hadisesine. Başkentte bir bombalama hadisesi oluyor. Ülkelerin başkentlerinin güvenliğinin sağlanması ülkelerin namus ve şerefidir. Başkentimizde bir hadise oldu; 102 kişi öldü, 500’den fazla insan yaralandı; cumhuriyet tarihinin en büyük hadisesi. Aynı gün akşam Sayın Başbakanın memleketinde, Konya’da millî maç vardı, saygı duruşunda bulunulması gerekiyordu. Bir dakikalık saygı duruşunda bulunamadık, ıslıkladık.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Birkaç kişinin yaptığı şeyi bütün bir Konya’ya mal edemezsiniz.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Bakın, birkaç kişi değil. Bu, Yunan maçında da oldu, Sayın Cumhurbaşkanı da “Bu millet ne hâle geldi?” dedi.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Biz oradaydık, siz yoktunuz.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Birkaç kişi değil o.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Birkaç kişi, belki de provokatörlerdi onlar.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Birkaç kişi değil. Bu hadiseyi de küçümseyemezsiniz, bu çok önemli bir hadisedir.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Hayır, belki de provokatörler…

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Öyle “birkaç kişi” demekle falan olmaz. Burada sanal medyadan da biliyoruz, başka sebeplerle de biliyoruz. Ruhen bölündük biz, gönüller bölündü, parçalandı.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Yani, birkaç kişinin yaptığı şeyi hiçbirimize mal edemezsiniz.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Bunu küçük bir hadise olarak mı görüyorsunuz?

BAŞKAN – Efendim, karşılıklı konuşmayınız.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Bunu mu küçümsemeye çalışıyorsunuz? En önemli hadise budur. Millet yoksa, toplum yoksa, halk yoksa siz neye hükûmet edeceksiniz, nasıl devlet olacaksınız, nasıl kuracaksınız bu devleti?

MEHMET METİNER (İstanbul) – Halk yoksa biz nasıl burada oturuyoruz?

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Olur mu böyle bir şey?

BAŞKAN – Efendim, karşılıklı konuşmayınız lütfen.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Birkaç kişinin yaptığını Sayın Başbakanımıza ve bizlere mal edemezsiniz.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Bizi buraya taşıyan halk değil mi ya!

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Kime mal edeceğiz, kime bu eleştiriyi yapacağız efendim? Olur mu böyle şey?

MEHMET METİNER (İstanbul) – Boş boş konuşuyorsunuz orada ya!

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Aa, lütfen…

MEHMET METİNER (İstanbul) – Yani, bu ıslıklamadan memnuniyet mi duymasını bekliyorsunuz?

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, bakın…

BAŞKAN – Efendim, buyurun siz.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – …bir milletvekiline “Boş boş konuşuyorsunuz.” diyor.

MEHMET METİNER (İstanbul) – Evet, boş boş konuşuyorsunuz.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Ne kadar önemli bir konuda konuştuğumuzun…

MEHMET METİNER (İstanbul) – Bir Başbakanın…

BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyiniz, rica ediyorum.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Peki, benzeri hadise Yunan millî maçında oldu.

BAŞKAN – Müdahale etmeyiniz, sataşmayınız.

Bülent Bey, buyurun efendim.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Paris’teki katliamla ilgili olarak yine Yunanistan’la yaptığınız millî maç sırasında saygı duruşu vardı ve yine ıslıkladılar. Cumhurbaşkanı ne söyledi? Dedi ki: “Bu millet ne oldu böyle, ne yapıyor? Tanıyamıyorum ben bu milleti.” Demedi mi? Yalan mı bunlar? Böyle, bu duruma gelmiş bu toplum, bu millet. Bunları görmek, anlamak lazım, sebeplerini araştırmak lazım. Bu yoksa, bu milletin birlik beraberliği yoksa, o gönül birliği, ruh birliği yoksa ne yapacağız hükûmet programını, uygulamaları? Kimin için yapacağız biz bunları? Mısır’da yaşananları biliyorsunuz, Suriye’de yaşananları biliyorsunuz, bunları hatırlatmam mı gerekiyor?

Bakın, bunlar, evet, birçok sebeple yapıldı, oylarımızı konsolide edeceğiz diye yapıldı, bunlarda birçok kişinin hatası var ama bir okuyun bakalım Graham Fuller’in kitabını, “Yeni Türkiye Cumhuriyeti”, 2007 yılında yazmış. Şimdiki durumu nasıl anlatıyor, ne duruma, nelerden dolayı geldiğimizi bir görün bakalım. Bunlar hafife alınacak şeyler midir?

Biz Çanakkale’yi yaşamış insanlarız. Biz Çanakkale şehitlerinin -ki 80 bin ila 250 bin arasında şehidimiz olduğunu iddia ediyoruz- Kurtuluş Savaşı şehitlerinin, Balkan şehitlerinin, hatta Medine Müdafaası’nda kaybettiklerimizin Alevi mi, Sünni mi, Türk mü, Kürt mü olduğunu soruyor muyuz? Hepsini rahmetle anıyoruz, hepsi bizim şehidimizdir diyoruz. Bugün nasıl bu ayrımı yapabiliyoruz vatandaşlarımız için? Nasıl birlik beraberlik ruhunu duymuyoruz?

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – Kim yapıyor?

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Kim yapıyorsa yapıyor, bu yapılıyor. Buna karşı oturacağız, beraberce bu Meclis bunun cevabını bulacak. Ve on üç senelik iktidar da bunun en başsorumlusudur. Sorumlu olmak, bunu hissetmek zorundadır. Bunu hissedemeyen bir Meclis, bir Parlamento hiçbir şey yapamaz zaten.

Ben Kıbrıs Harekâtı’nı yaşadım. Yunanistan’la bir savaş ihtimali vardı, Kıbrıs’a çıkmıştık. O günlerde herkes askerlik şubelerine gitti, müracaat etti, askerlik şubelerinin önünde kuyruklar vardı, bu vaziyetteydi. Birlik beraberlik vardı bu ülkede, o ruh vardı. Ama şimdi bütün bunları göremiyorsunuz.

Hatta şunu söyleyeyim: Sayın Başbakan böyle bir hadiseden sonra “Bu bomba hadisesi oylarımızı artırdı.” dedi. Ne kadar büyük bir talihsizlik biliyor musunuz? Bakın, Millî Takım Teknik Direktörü “Keşke biz yenilseydik, Fransa’ya gitmeseydik ama bu hadise olmasaydı.” dedi, “Hiç kimse ölmeseydi, tek kişinin bile burnu kanamasaydı.” dedi ama Sayın Başbakan böyle bir söz söyleyebildi, “Oylarımız arttı.” diyebildi maalesef; çok talihsizce bir söylem. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Yapmayın Sayın Başkan.

ŞAHİN TİN (Denizli) – Böyle bir şey söyleyen yok ya.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Söylememişse memnun olurum.

ŞAHİN TİN (Denizli) – Bunlar doğru değil, söylemedi böyle bir laf ya.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Söylememişse memnun olurum, kendisi burada.

BAŞKAN – Lütfen, tekrar ediyorum.

Rica ediyorum, lütfen.

Buyurun Beyefendi.

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – Niye milletin gözüne baka baka yalan söylüyorsun?

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bakın Suriye politikasıyla ilgili Sayın Lütfi Elvan -Başbakan Yardımcımız- “2,5 milyon Suriyeli burada. Allah’tan korkun. Onlara bakıyoruz. Geri mi gönderelim?” dedi.

Değerli arkadaşlar, Orta Doğu’da 3 milyon 800 bin Müslüman öldürüldü bu dönemde. Suriye’de 400 bine yakın ölen var. Bunlar Müslümanlar. Bunları da Siyonistler öldürmedi ya da başkaları öldürmedi, bu dönemde Müslümanlar tarafından öldürüldü. Bunlara da dikkat etmeniz lazım. Hangi sebepten oldu, kimler tarafından yapıldı, nasıl bir oyuna gelindi, bunları da bilmeniz, anlamanız lazım; hepimizin anlaması lazım, bunları görmek lazım.

Şimdi, Erzurum’la ilgili olarak not almışım. Erzurum CHP’ye yüzde 3 oy vermiş, iktidar partisine yüzde 68 vermiş ama Erzurum 1960’larda Türkiye'nin ilk 10’unda olan bir şehirdi, bugün 60’ıncı sıraya geldi... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Evet, yüzde 68 oy veriyor ama Erzurum Erzurum olmaktan çıktı.

BAŞKAN – Sayın Kuşoğlu, teşekkür ediyorum efendim.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Süre vermiyor musunuz Sayın Başkan?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bir dakika efendim.

BAŞKAN – Efendim, daha önceki sayın hatibe de vermedim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Efendim, kırk dakikaya dört dakika. Bir dakika verin bari.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, grup başkan vekillerimizden 2’sinin talebi var. Ben tutanaklara bakacağım, ona göre karar vereceğim.

Sayın milletvekilleri, Bakanlar Kurulu Programı üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Güven oylamasının Anayasa’nın 110’uncu, İç Tüzük’ün 124’üncü maddeleri gereğince görüşmelerin bitiminden bir tam gün geçtikten sonra yapılması gerekmektedir. Buna göre güven oylaması 30 Kasım 2015 Pazartesi günü yapılacaktır.

Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz fakat demin arz ettiğim gibi, 2 değerli grup başkan vekilinin talebini karşılamak için…

Buyurun, MHP’den başlayalım, daha önceden siz talepte bulunmuştunuz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Tamam, yok Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Öyle mi efendim?

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun Naci Bey, AK PARTİ Grup Başkan Vekili.

İki dakika rica edeceğim.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

11.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in yaptığı açıklaması sırasında ve Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu’nun Bakanlar Kurulu Programı üzerinde şahsı adına yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşmaları nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; Bülent Bey’i her zaman nazik üslubuyla bilir ve tanırız. Bir Başbakanın beyanına ilişkin olarak burada alıntı yapıp konuşurken o beyana doğrudan bakmak gerekir, kaynağına bakmak, ne demek istediğine iyi bakmak gerekir, illiyet bağlarını yanlış kurmak büyük bir hatadır. Sayın Başbakanın hiçbir yerde hiçbir şekilde “Ankara bombalamasından sonra oylarımız arttı.” şeklinde bir beyanı kesinlikle yoktur, kesinlikle yoktur, reddediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Dinler misiniz, dinleyin lütfen.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Söz alır, cevaplarsın kardeşim.

Böyle bir şey yok.

İkincisi, biraz önce Sayın Baluken “Bizimle görüşülmedi. Basından okuduk, Tahir Elçi olayına ilişkin bilgi verilmiş 2 sayın genel başkana.” dedi. Arkada 2 sayın genel başkanla, CHP’nin Sayın Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, MHP’nin Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’yle yapılan görüşmelerde baştan sona bulundum, orada hiçbir biçimde Tahir Elçi olayına ilişkin bir konuşma geçmedi, yapılan konuşma tamamen Meclis çalışmalarına ve bütçe takvimine ilişkindi, dolayısıyla o bilgi yanlıştır Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ben de doğru mu diye sordum, doğruysa nedir diye sordum.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Yanlış, o bilgi yanlış efendim. Eğer sayın eş başkanlarınız burada olsaydı onlarla da muhakkak konuşulacaktı.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Genel Kurulu bilgilendirmek için eş başkanların burada olması gerekmez, grup başkan vekilisiniz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Sayın Baluken, sadece basında okuduklarınızla töhmet altında bırakıcı değerlendirme yapmak çok doğru değil.

ZİYA PİR (Diyarbakır) – Soru sordu.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Üçüncüsü, Sayın Kuşoğlu “‘Yirmi sene önceki millet yok.’ dedi.” diyerek beni teyit eden bir konuşma yaptığını düşündü ama ben o bağlamda söylemedim. Millet, plebisiter bir ruhla sürekli güncellenen bir olgudur. Yirmi sene önceki millet de yoktur, kırk sene önceki millet de yoktur. Mesele ne olduğumuz ama aynı zamanda ne olmak istediğimiz. Evet, biz birlik olacaksak tabii ki bunun şartlarını, bunun durumunu konuşacağız, kastım oydu.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bostancı.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, üzerinizdeki zaman baskısı da kalktığına göre, hani “İleride demokrasiyi ve eşitliği göreceksiniz.” dediğiniz o ileri tarihe geldik herhâlde.

BAŞKAN – Yalnız, oturduğunuz yerden sebebi söyler misiniz efendim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ama diğer grup başkan vekillerine uygulamadığınız bir şeyi niye bize yapıyorsunuz?

BAŞKAN – Özgür Bey, buyurun, daha rahat ettiriyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Hayır, hayır… Nedir, ne diyeceksiniz, neden dolayı söz istiyorsunuz?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – İdris Beyciğim, bitirelim CHP’yi, sonra size geçeriz.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

13.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Başbakana yapılan eleştirilere AK PARTİ Grup Başkan Vekilinin cevap vermesinin doğru olmadığına ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, öncelikle şunu ifade etmek isterim, sizden en temel beklentimiz, ilk gün söylediğimde, şuydu: Kuvvetler ayrılığı zedeleniyor, buna riayet edin.

Sayın Başbakan, yürütmenin bir üyesi ve Bakanlar Kurulunun başıdır. Sayın Grup Başkan Vekili yasama görevini üstlenmiş olan Parlamentoda Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun sözcülerinden birisidir. Sayın Başbakana yapılan sataşmada şahsı buradayken cevap verme nezaketi öncelikle kendisine ama nasıl takdir buyururlarsa Bakanlar Kurulundan bir üyeye düşer ama bu, yasamanın bir temsilcisi olan Grup Başkan Vekiline düşmez. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Yanlış biliyorsunuz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Aynı şey.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başbakanın davetiyle Grup Başkan Vekili oraya gittikten sonra buraya dönüp, sizin gerekçe dahi dinlemeden kendisini kürsüye çağırıp ona Hükûmete yapılan bir eleştiriye cevap hakkı vermeniz kuvvetler ayrılığının açıktan ihlalidir. Bu noktada sizin yapmanız gereken… Ayrıca, ilk gün söylediğim gibi, şu İç Tüzük’ten ayrılmazsak sıkıntı çekmeyiz. Burada gerekçeyi hepimiz için dinleyip iktidar partisinin iyi niyetinden emin bir hâlde hemen kürsüye davet ederseniz, benim, ana muhalefet partisi Grup Başkan Vekili olarak yürütmenin yapması gereken bir cevaplamayı yasama temsilcisine yaptırmanıza itiraz hakkımı da elimden alıyorsunuz. Bu da yaptığınız ciddi bir usul hatasıdır.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Süre yok mu Sayın Başkan?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bir tek şeyi takdir ederim: Sayın Başbakan buradan ayrılırken şunu sezdi… Kendisi “Öyle bir söz söylemedim.” dedi ancak elimizdeki bant kaydı, kendi sesinden “Biz, saldırı sonrası kamuoyunun nabzını tutuyoruz, oylarımızın yüzde 44 civarlarına yükseldiğini tespit etmiş durumdayız.” diyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Bakın…

(Manisa Milletvekili Özgür Özel’in cep telefonundan ses kaydı dinletmesi)

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Dinleyin.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bütün Türkiye izledi zaten yahu.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Dinleyin, dinleyin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

İşinize gelmedi değil mi?

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Bu da mı montaj, bu da mı montaj? (AK PARTİ sıralarından “Montaj, montaj” sesleri)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Evet Sayın Özel.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başbakanın ağzından “Saldırıdan sonra kamuoyunun nabzını tutuyoruz, oylarımız yüzde 43-44’e çıktı.”

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) – Bu da mı montaj, montaj mı bu da?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bu ifadeyi Sayın Başbakanın varlığında söylerdik, şu anda salonu terk etti kendisi.

Arz ederim.

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) – Gerçekler rahatsız mı etti?

BAŞKAN – Sayın Özel, teşekkür ediyorum.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Tekrar ediyorum: Demokrasinin temel prensiplerinin en önemlilerinden birisi de kuvvetler ayrılığıdır. Elbette, kuvvetler ayrılığı demokrasinin şartıdır, buna riayet etmek gerekir. Yargı, yürütme ve yasama birbirinden ayrıdır. Benim tutumumda gerek tecrübem bakımından gerekse bir hukuk tahsili görmüş olmam bakımından da bunun dışında bir davranış beklenemez.

Ben, neden dolayı diye Sayın Naci Bostancı’nın konuşma isteğini inceledim, istedim, öğrendim, onun üzerine söz verdim. Siz de lütfen öyle yorumlamayın.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Kuvvetler ayrılığı…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bizim de öğrenme hakkımız var.

BAŞKAN – Ne olur bakış açınızı biraz değiştirin.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Kuvvetler ayrılığı yok mu?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun İdris Bey.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Naci Bey, bir dakika…

Buyurun İdris Bey, buyurun. Oturduğunuz yerden lütfen.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Hayır, hayır… Sayın Bostancı kürsüden konuşurken beni basın üzerinden…

BAŞKAN – İyi ya, buyurun, oturduğunuz yerden cevap verin.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – İşte, sataşma var; kürsüye çıkmak istiyorum.

BAŞKAN – Allah Allah…

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Hayır, kürsüden sataştı, kürsüden cevap verecek; bu en temel prensip.

BAŞKAN – Beyefendi, lütfen buyurun.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, demin AKP Grubu adına bizim öğrenemediğimiz bir taleple söz vermiş olduğunuz Sayın Naci Bostancı, kürsüde konuşma yaptığı sırada, bizim basındaki haberler üzerinden Genel Kurulu bilgilendirerek herkesi töhmet altında bıraktığımızı iddia etti. Bu açık bir sataşmadır, ona cevap vereceğim.

BAŞKAN – Buyurun efendim, buyurun.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, kürsüden cevap vereceğim, sataşma kürsüden cevaplandırılır.

BAŞKAN – Beyefendi, sataşmayı size oturduğu yerden yapmadı mı?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Hayır, kürsüden yaptı. Genel Kurulu takip edin.

BAŞKAN – Efendim, ben suhuletle görüşmelerin bitmesini istiyorum. Biz, bir çatının altında aynı gayeye yönelik insanlarız, milletin vekilleriyiz, gereken ihtimamı göstereceğiz. Sayın Özel’in dediği gibi, buradaki İç Tüzük’e uygun hareket edeceğiz. Ben, burada hassasiyetle davranıyorum ve davranmaya devam edeceğim.

Buyurun efendim.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

12.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken'in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Evet, gerçekten ne kadar hassas davrandığınızı gözlemliyoruz Sayın Başkan, hepimizin sabrını zorluyorsunuz. AKP Grup Başkan Vekilinin ne için söz aldığını bile artık bilemeyecek durumda, sürekli kürsüde AKP Grup Başkan Vekilini görüyoruz.

Biz, burada, kimseyi töhmet altında bırakmadık. Sayın Grup Başkan Vekili de Genel Kurulu dikkatle takip etmiş olsaydı, bu konuda basında çıkan haberlerin doğru olup olmadığını öncelikle sorduk; sonra da HDP Grup Başkan Vekili olarak, saatler öncesinden Başbakandan bu konuda Genel Kurulun bilgilendirilmesini, HDP Grubunun bilgilendirilmesini talep ettiğimizi söyledik. Tahir Elçi’nin öldürülmesi, katledilmesiyle ilgili cevap vermesi gereken Başbakan saatlerdir Genel Kurulda oturuyor, bu konuda Genel Kurulun bilgilendirilme talebi var, ona rağmen, zahmet edip Genel Kurulu bilgilendirmiyor, 5 milyon oy almış bir partinin bilgi edinme hakkına saygı göstermiyor. Siz bu konularda bizim muhatabımız değilsiniz Sayın Grup Başkan Vekili. Bu konuda, Hükûmeti ilgilendiren konularda bizim muhatabımız Hükûmettir, yetkili bakandır, Başbakandır. Dolayısıyla, burada, eş başkanın olup olmaması, genel başkanın olup olmaması Meclisteki milletvekillerinin bilgilendirilme hakkını gasbetme hakkını hiç kimseye vermez.

Bugün, burada, Tahir Elçi cinayetiyle ilgili bilgilenme hakkını kullanamayan, bilgi isteyip buna ulaşamayan bütün milletvekillerinin kendi itirazlarını buradan yükseltmeleri gerekiyor. Tahir Elçi’yi kim öldürdü? Polis kurşunuyla mı öldürüldü? İddia edildiği gibi…(AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Lütfen, müdahale etmeyin.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bakanınız bize…

RECEP AKDAĞ (Erzurum) – 2 polisimizi kim şehit etti?

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bakanınız çıkıp burada bilgi verir, bakanınız çıkıp…

RECEP AKDAĞ (Erzurum) – 2 polisi kim şehit etti?

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Öyle bağırmayın, varsa bir şeyiniz gelirsiniz buraya. O kriminal sonuçlar ortaya çıkınca görürsünüz.

RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Söyleyin, 2 polisimizi kim şehit etti?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, müdahale etmeyiniz efendim.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, o tarafı niye susturmuyorsunuz?

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Siz, bugün, Diyarbakır’ın ortasında katledilen…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Bu cinayetin hesabını vereceksiniz, saklayamayacaksınız, biz de burada, bütün Türkiye'ye duyuracağız. (AK PARTİ ve HDP sıralarından karşılıklı laf atmalar, gürültüler)

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

RECEP AKDAĞ (Erzurum) – 2 polisimizi kim öldürdü?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Eşi cevabını verdi, eşi.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Başkan niye susturmuyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından “PKK’nın yaptığını açıklayın.” sesleri.)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyiniz.

Teşekkür ediyorum.

AHMET YILDIRIM (Muş) – Çıkın burada cevap verin.

MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) – Gel, gel!

AHMET YILDIRIM (Muş) – Çok mu suçluluk duygusu içindesin sen? Siz mi yaptınız?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Naci Bey. (AK PARTİ ve HDP sıralarından gürültüler)

Lütfen sükûneti avdet ediniz.

Buyurun Naci Bey.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Eşi cevap verdi, eşi.

ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) – Tahir Elçi’nin eşi de “Bunu PKK yapmıştır…”

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) – Siz, kardeşinin “tweet”ine bakarsanız, gerçekleri görürsünüz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Eşi öyle bir şey kullanmamış, sizin trolleriniz onu yazmış. Cesaretiniz varsa gidin eşini ziyaret edin; eşi, kardeşi size söylesin, ağabeyi size söylesin. Öyle, yalan trollerle kapatamazsınız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, hatibi dinleyiniz. Sükûnete davet ediyorum lütfen.

BAŞKAN – İdris Bey…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Var mı cesaretiniz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Baluken, sizden de rica ediyorum, sizden de… Lütfen…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Orayı uyarın.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN - Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

14.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Seçim döneminde Ankara patlaması yaşandı, Ekim ayının 10’uydu, biliyorsunuz, 1 Kasımda da seçim oldu. Bu süre içerisinde, AK PARTİ sürekli, halkın siyasi eğilimlerini görmek amacıyla saha araştırmaları yapıyor. Bahsedilen konuşma -Sayın Özgür Bey’in ifade ettiği konuşma- bu saha araştırmalarına ilişkindir. O saha araştırmalarından biri de 10 Ekim tarihinden sonraki döneme geldiği için elbette patlama sonrası atmosferle birlikte mevcut siyasi eğilimleri ortaya koyan bir saha araştırmasıydı.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Biz de onu söylüyoruz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın Başbakanın ifadesi AK PARTİ’nin oylarına ilişkindir. Özgür Bey’in anlattığı tarz da patlama ile oy oranlarının yükselmesi arasında bir nedensellik kuran anlatım değildir, bu açık bir çarpıtmadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İkincisi yani AK PARTİ’yi eleştirecekseniz malzeme kıtlığı mı çekiyorsunuz? Arayın, bakın, inceleyin, söyleyin; eyvallah ama böyle malzeme yaratmak için sözleri çarpıtarak bir yere varmak emin olun doğru değil, uygun değil, şık değil, hiçbir bakımdan kabul edilebilir değil.

Üçüncüsü: Sayın Başbakan aynı zamanda AK PARTİ Grubu Başkanıdır, Genel Başkanıdır, ben de AK PARTİ Grup Başkan Vekiliyim. AK PARTİ Grubuna yönelik olarak burada ifade edilen sözler çerçevesinde -Başbakana atfen- onun yerine elbette ki cevap verebilirim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Yürütme üyesi misiniz Sayın Başkan? Yürütmeden istiyoruz biz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Takdir ederlerse Sayın Başbakan, Genel Başkanımız kendisi verir, takdir ederse bir bakana, buradan grup başkan vekiline yahut da herhangi bir milletvekiline konuya ilişkin olarak açıklamayı takdir edebilir.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Kuvvetler ayrılığını bilmediğiniz için, tabii size normal geliyor.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Kuvvetler ayrılığıyla taban tabana zıtsın da ondan.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Bunun takdiri Sayın Başbakana aittir, bir başkasına değil. Böyle, kimin nerede, nasıl konuşacağına ilişkin takdir yetkisi kullanmak da yine aynı şekilde şık değildir.

Saygılar sunuyorum.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, “kuvvetler ayrılığı” diye bir şey var, yürütmeden istenen bilgileri yürütme cevaplandırır.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Cevap vermek durumundayım açıkçası.

BAŞKAN – Özgür Bey, neye cevap vermek istiyorsunuz?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Biraz önce benim yaptığım değerlendirmelerle ilgili… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Bunun sonu gelmez.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yani gelmezse gelmez…

BAŞKAN – Herkes kendi fikrini ifade etmekte serbesttir. Etti, zatıâliniz de ettiniz.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Bir dakikaya ihtiyacım var. Bir dakika rica ediyorum.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sayın Başkan, yeter artık.

BAŞKAN – Peki, buyurun, oradan.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Niye “Peki.” Sayın Başkanım?

BAŞKAN – Bülent Bey, tamamlıyoruz.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) – Sabaha kadar devam eder böyle Sayın Başkanım.

15.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Şimdi, burada gerçekten, Sayın Grup Başkan Vekilinin yapmış olduğu “Sayın Başbakan yerine onun partimizin Genel Başkanı olmasından dolayı ben de cevap verebilirim.” yaklaşımı kuvvetler ayrılığı prensibini ayaklar altına alan bir yaklaşımdır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HARUN KARACA (İstanbul) – Grubun Başkanı, Başkanı, Özgür. Grubun Başkanı, Özgür.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Eğer öyle bir şey olsaydı, Başbakana yöneltilen bir gensoruya ilişkin yapılacak olan Meclis görüşmelerinde “Bakanlar Kurulu sırasında Başbakan ya da Kabineden bir bakan yerine iktidar partisinin grup başkan vekili de oturabilir.” diye Anayasa’da hüküm olurdu. Kesinlikle ve kesinlikle, Başbakanın yürütmeyle ilgili yetkilerine de onun muhatap olduğu suallere de cevap verme yetkisi iktidar partisi grup başkan vekilinde değildir, ben Sayın Davutoğlu’nu Genel Başkanlığı üzerinden eleştirirsem, o zaman çıkıp cevap verme noktasında bir hak kullanabilirler.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Ben teşekkür ediyorum Sayın Özel.

Tabii, kuvvetler ayrılığı mevzusunu biraz daha derinlemesine incelemek gerekiyor, o ayrı bir keyfiyet.

“Seçim” kısmına geçiyoruz.

IX.- SEÇİMLER

A) Komisyonlara Üye Seçimi

1.- Anayasa; Adalet; Millî Savunma; İçişleri; Dışişleri; Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor; Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Çevre; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; Tarım, Orman ve Köyişleri; Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji; Dilekçe; Plan ve Bütçe; Kamu İktisadi Teşebbüsleri; İnsan Haklarını İnceleme; Avrupa Birliği Uyum; Kadın Erkek Fırsat Eşitliği; Güvenlik ve İstihbarat komisyonlarına üye seçimi

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonlarına üye seçimi yapacağız.

Komisyon üyelikleri için siyasi parti gruplarınca gösterilen adayların listesini, İç Tüzük’ün 21’inci maddesine göre ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Anayasa Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi

Üye Sayısı (26)

Adı-Soyadı                                                Seçim Çevresi

Adalet ve Kalkınma Partisi (15)

İbrahim Halil Fırat                                     Adıyaman

Cengiz Aydoğdu                                        Aksaray

Murat Alparslan                                         Ankara

Mustafa Köse                                            Antalya

Abdurrahman Öz                                        Aydın

Reşat Petek                                               Burdur

İsmail Aydın                                              Bursa

Zekeriya Birkan                                         Bursa

Muhammet Emin Akbaşoğlu                        Çankırı

Adem Yeşildal                                           Hatay

Markar Eseyan                                           İstanbul

Mustafa Şentop                                         İstanbul

Haydar Ali Yıldız                                        İstanbul

Kemalettin Yılmaztekin                              Şanlıurfa

Yusuf Başer                                               Yozgat

Cumhuriyet Halk Partisi (6)

Murat Emir                                                Ankara

Uğur Bayraktutan                                       Artvin

Bülent Tezcan                                           Aydın

Nurhayat Altaca Kayışoğlu                         Bursa

Muharrem Erkek                                        Çanakkale

Akın Üstündağ                                           Muğla

Halkların Demokratik Partisi (3)

Meral Danış Beştaş                                    Adana

Erol Dora                                                  Mardin

Mithat Sancar                                            Mardin

Milliyetçi Hareket Partisi (2)

Mehmet Parsak                                          Afyonkarahisar

Oktay Öztürk                                              Mersin

BAŞKAN – Evet, okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Adalet Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi

Üye Sayısı (26)

Adı-Soyadı                                                Seçim Çevresi

Adalet ve Kalkınma Partisi (15)

Adnan Boynukara                                       Adıyaman

Ali Özkaya                                                 Afyonkarahisar

Ahmet İyimaya                                           Ankara

Mahmut Poyrazlı                                        Balıkesir

Yılmaz Tunç                                              Bartın

Hakan Çavuşoğlu                                       Bursa

Cahit Özkan                                              Denizli

Sabri Öztürk                                              Giresun

Serap Yaşar                                              İstanbul

Mahmut Atilla Kaya                                    İzmir

Veysi Kaynak                                             Kahramanmaraş

Hakkı Köylü                                               Kastamonu

Murat Göktürk                                            Nevşehir

Hilmi Bilgin                                               Sivas

İbrahim Halil Yıldız                                    Şanlıurfa

Cumhuriyet Halk Partisi (6)

Necati Yılmaz                                                Ankara

Namık Havutça                                              Balıkesir

Cemal Okan Yüksel                                        Eskişehir

Mehmet Gökdağ                                             Gaziantep

Zeynel Emre                                                  İstanbul

Ömer Süha Aldan                                          Muğla

Halkların Demokratik Partisi (3)

Mizgin Irgat                                                   Bitlis

Aycan İrmez                                                  Şırnak

Bedia Özgökçe Ertan                                     Van

 

Milliyetçi Hareket Partisi (2)

Celal Adan                                                    İstanbul

İsmail Faruk Aksu                                          İstanbul

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Oy birliğiyle kabul edilmiştir.

Millî Savunma Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi

Üye Sayısı (26)

Adı-Soyadı                                                    Seçim Çevresi

Adalet ve Kalkınma Partisi (15)

Hüseyin Şahin                                               Bursa

Faruk Özlü                                                    Düzce

Abdullah Başcı                                              İstanbul

Mehmet Ali Pulcu                                          İstanbul

Hüseyin Kocabıyık                                         İzmir

Metin Çelik                                                   Kastamonu

Mehmet Demir                                               Kırıkkale

Ömer Ünal                                                    Konya

Murat Baybatur                                              Manisa

Ali Cumhur Taşkın                                         Mersin

Nihat Öztürk                                                  Muğla

Suat Önal                                                      Osmaniye

Nazim Maviş                                                 Sinop

Metin Akgün                                                  Tekirdağ

Adnan Günnar                                               Trabzon

Cumhuriyet Halk Partisi (6)

Birol Ertem                                                   Hatay

Dursun Çiçek                                                İstanbul

Mustafa Ali Balbay                                        İzmir

Mustafa Hüsnü Bozkurt                                  Konya

Mazlum Nurlu                                                Manisa

Haluk Pekşen                                                Trabzon

Halkların Demokratik Partisi (3)

Berdan Öztürk                                               Ağrı

Erdal Ataş                                                     İstanbul

Ali Atalan                                                      Mardin

Milliyetçi Hareket Partisi (2)

Erkan Haberal                                               Ankara

Kamil Aydın                                                  Erzurum

BAŞKAN – Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler… Oy birliğiyle kabul edilmiştir.

İçişleri Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi

Üye Sayısı (26)

Adı-Soyadı                                                    Seçim Çevresi

Adalet ve Kalkınma Partisi (15)

Ataullah Hamidi                                            Batman

Muhammet Müfit Aydın                                   Bursa

Ayhan Gider                                                  Çanakkale

Abdulkadir Yüksel                                          Gaziantep

Nurettin Aras                                                 Iğdır

Hüseyin Bürge                                               İstanbul

Celalettin Güvenç                                          Kahramanmaraş

Mustafa Hilmi Dülger                                     Kilis

Cemil Yaman                                                 Kocaeli

Abdullah Ağralı                                             Konya

Mustafa Baloğlu                                            Konya

Mustafa İsen                                                 Sakarya

Mustafa Yel                                                   Tekirdağ

Mehmet Altay                                                Uşak

Hüseyin Özbakır                                            Zonguldak

Cumhuriyet Halk Partisi (6)

Nihat Yeşil                                                    Ankara

Muhammet Rıza Yalçınkaya                            Bartın

Tanju Özcan                                                  Bolu

Murat Bakan                                                  İzmir

Hayati Tekin                                                  Samsun

Gürsel Erol                                                   Tunceli

Halkların Demokratik Partisi (3)

Celal Doğan                                                  İstanbul

Hüda Kaya                                                    İstanbul

Nadir Yıldırım                                                Van

Milliyetçi Hareket Partisi (2)

Nuri Okutan                                                   Isparta

Edip Semih Yalçın                                         İstanbul

BAŞKAN – Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… İttifakla kabul edilmiştir.

Dışişleri Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi

Üye Sayısı (26)

Adı Soyadı                                                    Seçim Çevresi

Adalet ve Kalkınma Partisi (15)

Talip Küçükcan                                              Adana

Mustafa Serdengeçti                                      Aksaray

Sena Nur Çelik                                              Antalya

İsmail Aydın                                                  Bursa

Cemalettin Kani Torun                                   Bursa

Fevzi Şanverdi                                              Hatay

Azmi Ekinci                                                   İstanbul

Ravza Kavakcı Kan                                        İstanbul

Serap Yaşar                                                  İstanbul

Taha Özhan                                                   Malatya

Ceyda Bölünmez Çankırı                                Mardin

Osman Aşkın Bak                                           Rize

Hasan Karal                                                  Rize

Hasan Basri Kurt                                           Samsun

Halil Özcan                                                   Şanlıurfa

Cumhuriyet Halk Partisi (6)

Öztürk Yılmaz                                                           Ardahan

Ahmet Akın                                                              Balıkesir

Mevlüt Dudu                                                             Hatay

Serkan Topal                                                            Hatay

Eren Erdem                                                              İstanbul

Oğuz Kaan Salıcı                                                      İstanbul

Halkların Demokratik Partisi (3)

Hişyar Özsoy                                                            Bingöl

Ziya Pir                                                                    Diyarbakır

Feleknas Uca                                                           Diyarbakır

Milliyetçi Hareket Partisi (2)

Ümit Özdağ                                                              Gaziantep

Ekmeleddin Mehmet İhsanoğlu                                  İstanbul

BAŞKAN – Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Oy birliğiyle kabul edilmiştir.

Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi

Üye Sayısı (26)

Adı Soyadı                                                               Seçim Çevresi

Adalet ve Kalkınma Partisi (15)

Ertan Aydın                                                              Ankara

İsrafil Kışla                                                              Artvin

Ali Aydınlıoğlu                                                         Balıkesir

Ahmet Hamdi Çamlı                                                  İstanbul

Ekrem Erdem                                                           İstanbul

İsmet Uçma                                                              İstanbul

İmran Kılıç                                                               Kahramanmaraş

Burhanettin Uysal                                                     Karabük

Mehmet Akif Yılmaz                                                  Kocaeli

Halil Etyemez                                                           Konya

Hacı Ahmet Özdemir                                                 Konya

Leyla Şahin Usta                                                      Konya

Mustafa İsen                                                            Sakarya

Nazım Maviş                                                            Sinop

Beşir Atalay                                                             Van

Cumhuriyet Halk Partisi (6)

Aylin Nazlıaka                                                          Ankara

Mustafa Akaydın                                                       Antalya

Metin Lütfi Baydar                                                    Aydın

Ceyhun İrgil                                                             Bursa

Gaye Usluer                                                             Eskişehir

Bülent Yener Bektaşoğlu                                           Giresun

Halkların Demokratik Partisi (3)

Kadri Yıldırım                                                           Siirt

İbrahim Ayhan                                                          Şanlıurfa

Lezgin Botan                                                            Van

Milliyetçi Hareket Partisi (2)

Zühal Topcu                                                             Ankara

Yusuf Halaçoğlu                                                       Kayseri

BAŞKAN – Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Oy birliğiyle kabul edilmiştir.

Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi

Üye Sayısı: (26)

Adı Soyadı                                                               Seçim Çevresi

Adalet ve Kalkınma Partisi (15)

Cesim Gökçe                                                            Ağrı

Mustafa Ilıcalı                                                          Erzurum

Ahmet Uzer                                                              Gaziantep

Hacı Bayram Türkoğlu                                               Hatay

Azmi Ekinci                                                              İstanbul

Erol Kaya                                                                 İstanbul

Ahmet Arslan                                                           Kars

Sami Dedeoğlu                                                         Kayseri

İlyas Şeker                                                               Kocaeli

Hasan Özyer                                                            Muğla

Mehmet Emin Şimşek                                                Muş

Metin Gündoğdu                                                       Ordu

Recep Uncuoğlu                                                       Sakarya

Fuat Köktaş                                                              Samsun

Selim Dursun                                                           Sivas

Cumhuriyet Halk Partisi (6)

Çetin Osman Budak                                                  Antalya

Devrim Kök                                                              Antalya

Hüseyin Yıldız                                                          Aydın

Ali Özcan                                                                 İstanbul

Gülay Yedekci                                                          İstanbul

Serdal Kuyucuoğlu                                                   Mersin

Halkların Demokratik Partisi (3)

Altan Tan                                                                 Diyarbakır

Nihat Akdoğan                                                          Hakkâri

Müslüm Doğan                                                         İzmir

Milliyetçi Hareket Partisi (2)

İsmet Büyükataman                                                  Bursa

Baki Şimşek                                                             Mersin

BAŞKAN – Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Oy birliğiyle kabul edilmiştir.

Teşekkür ederim.

Çevre Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi

Üye Sayısı (26)

Adı-Soyadı                                                               Seçim Çevresi

Adalet ve Kalkınma Partisi (15)

Nevzat Ceylan                                                          Ankara

Enver Fehmioğlu                                                      Bingöl

Bayram Özçelik                                                        Burdur

Muhammet Müfit Aydın                                              Bursa

Fevai Arslan                                                             Düzce

Sebahattin Karakelle                                                Erzincan

Hacı Osman Akgül                                                    Gümüşhane

Cihan Pektaş                                                            Gümüşhane

Mürteza Zengin                                                        İstanbul

Kerem Ali Sürekli                                                     İzmir

Recep Şeker                                                             Karaman

Murat Demir                                                             Kastamonu

Mustafa Şükrü Nazlı                                                 Kütahya

Hasan Karal                                                             Rize

Muhammet Balta                                                       Trabzon

Cumhuriyet Halk Partisi (6)

Mehmet Tüm                                                            Balıkesir

Mehmet Göker                                                          Burdur

Erdin Bircan                                                             Edirne

Vecdi Gündoğdu                                                       Kırklareli

Hüseyin Çamak                                                        Mersin

Barış Karadeniz                                                        Sinop

Halkların Demokratik Partisi (3)

Mahmut Celadet Gaydalı                                           Bitlis

Erdal Ataş                                                                İstanbul

Ertuğrul Kürkcü                                                        İzmir

Milliyetçi Hareket Partisi (2)

Ahmet Kenan Tanrıkulu                                             İzmir

Saffet Sancaklı                                                        Kocaeli

BAŞKAN – Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Oy birliğiyle kabul edilmiştir.

Teşekkür ediyorum.

Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi

Üye Sayısı (26)

Adı Soyadı                                                               Seçim Çevresi

Adalet ve Kalkınma Partisi (15)

Salih Fırat                                                                Adıyaman

Lütfiye İlksen Ceritoğlu Kurt                                     Çorum

Mehmet Ali Pulcu                                                     İstanbul

Mehmet İlker Çitil                                                     Kahramanmaraş

Nursel Reyhanlıoğlu                                                 Kahramanmaraş

İsmail Tamer                                                            Kayseri

Mustafa Baloğlu                                                       Konya

Hüsnüye Erdoğan                                                     Konya

Vural Kavuncu                                                          Kütahya

Yılmaz Tezcan                                                          Mersin

Ahmet Demircan                                                       Samsun

Ahmet Eşref Fakıbaba                                               Şanlıurfa

Mahmut Kaçar                                                          Şanlıurfa

Celil Göçer                                                              Tokat

Alim Tunç                                                                Uşak

Cumhuriyet Halk Partisi (6)

Yakup Akkaya                                                           İstanbul

Ali Yiğit                                                                   İzmir

Çetin Arık                                                                Kayseri

Tur Yıldız Biçer                                                        Manisa

Aytuğ Atıcı                                                               Mersin

Ünal Demirtaş                                                          Zonguldak

Halkların Demokratik Partisi (3)

Behçet Yıldırım                                                         Adıyaman

Sibel Yiğitalp                                                           Diyarbakır

Tuğba Hezer Öztürk                                                  Van

Milliyetçi Hareket Partisi (2)

Ahmet Selim Yurdakul                                               Antalya

Fahrettin Oğuz Tor                                                    Kahramanmaraş

BAŞKAN – Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Oy birliğiyle kabul edilmiştir.

Teşekkür ederim.

Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi

Üye Sayısı (26)

Adı-Soyadı                                                               Seçim Çevresi

Adalet ve Kalkınma Partisi (15)

Hüseyin Samani                                                       Antalya

Mehmet Erdem                                                         Aydın

Ayhan Gider                                                             Çanakkale

Hüseyin Filiz                                                            Çankırı

Ahmet Sami Ceylan                                                  Çorum

Ebubekir Bal                                                            Diyarbakır

Rafet Sezen                                                             Edirne

Mehmet Öntürk                                                         Hatay

Recep Konuk                                                            Karaman

Hülya Nergis                                                            Kayseri

Abdullah Öztürk                                                        Kırıkkale

Selahattin Minsolmaz                                               Kırklareli

Mehmet Babaoğlu                                                     Konya

Muhammet Uğur Kaleli                                              Konya

Metin Akgün                                                             Tekirdağ

Cumhuriyet Halk Partisi (6)

Orhan Sarıbal                                                           Bursa

Okan Gaytancıoğlu                                                   Edirne

Kamil Okyay Sındır                                                   İzmir

Türabi Kayan                                                            Kırklareli

Kemal Zeybek                                                          Samsun

Ali Akyıldız                                                              Sivas

Halkların Demokratik Partisi (3)

Mehmet Ali Aslan                                                     Batman

Leyla Birlik                                                              Şırnak

Milliyetçi Hareket Partisi (2)

Mevlüt Karakaya                                                       Adana

İsmail Ok                                                                 Balıkesir

BAŞKAN – Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Oy birliğiyle kabul edilmiştir.

Teşekkür ediyorum.

Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi:

Üye Sayısı (26)

Adı-Soyadı                                                               Seçim Çevresi

Adalet ve Kalkınma Partisi (15)

Ali Ercoşkun                                                             Bolu

Şahin Tin                                                                 Denizli

Mehmet Galip Ensarioğlu                                          Diyarbakır

Metin Bulut                                                              Elâzığ

Harun Karacan                                                         Eskişehir

Mehmet Erdoğan                                                      Gaziantep

Osman Boyraz                                                          İstanbul

Nureddin Nebati                                                       İstanbul

Hasan Sert                                                               İstanbul

Necip Kalkan                                                            İzmir

Mehmet Uğur Dilipak                                                Kahramanmaraş

Zeki Aygün                                                               Kocaeli

Ziya Altunyaldız                                                       Konya

Hacı Özkan                                                              Mersin

Abdulkadir Akgül                                                      Yozgat

 

Cumhuriyet Halk Partisi (6)

Kazım Arslan                                                            Denizli

Akif Ekici                                                                 Gaziantep

İrfan Bakır                                                               Isparta

Didem Engin                                                            İstanbul

Tacettin Bayır                                                           İzmir

Tahsin Tarhan                                                          Kocaeli

Halkların Demokratik Partisi(3)

Mahmut Toğrul                                                         Gaziantep

Faysal Sarıyıldız                                                      Şırnak

Adem Geveri                                                            Van

Milliyetçi Hareket Partisi (2)

Emin Haluk Ayhan                                                    Denizli

Mehmet Necmettin Ahrazoğlu                                    Hatay

BAŞKAN – Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Oy birliğiyle kabul edilmiştir.

Teşekkür ediyorum.

Dilekçe Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi

Üye Sayısı (13)

Adı Soyadı                                                               Seçim Çevresi

Adalet ve Kalkınma Partisi (8)

Osman Mesten                                                          Bursa

Canan Candemir Çelik                                              Gaziantep

Mihrimah Belma Satır                                               İstanbul

Ramazan Can                                                           Kırıkkale

İsmail Bilen                                                             Manisa

Orhan Kırcalı                                                            Samsun

Fikri Demirel                                                            Yalova

Özcan Ulupınar                                                        Zonguldak

Cumhuriyet Halk Partisi (3)

Erkan Aydın                                                             Bursa

Bülent Öz                                                                 Çanakkale

Aytun Çıray                                                              İzmir

Halkların Demokratik Partisi (1)

Alican Önlü                                                              Tunceli

Milliyetçi Hareket Partisi (1)

Muharrem Varlı                                                        Adana

BAŞKAN – Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Oy birliğiyle kabul edilmiştir.

Teşekkür ediyorum.

Plan ve Bütçe Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi

Üye Sayısı (40)

Adı Soyadı                                                               Seçim Çevresi

Adalet ve Kalkınma Partisi (25)

Mehmet Şükrü Erdinç                                                Adana

İbrahim Aydın                                                           Antalya

Mustafa Savaş                                                          Aydın

Şahap Kavcıoğlu                                                      Bayburt

Ejder Açıkkapı                                                          Elâzığ

İbrahim Aydemir                                                       Erzurum

Emine Nur Günay                                                     Eskişehir

Abdullah Nejat Koçer                                                Gaziantep

Cemal Öztürk                                                           Giresun

Süreyya Sadi Bilgiç                                                  Isparta

Erkan Kandemir                                                        İstanbul

Şirin Ünal                                                                İstanbul

Hamza Dağ                                                              İzmir

İbrahim Mustafa Turhan                                            İzmir

Yusuf Selahattin Beyribey                                         Kars

Mikail Arslan                                                            Kırşehir

Sami Çakır                                                               Kocaeli

Ebubekir Gizligider                                                   Nevşehir

Alparslan Kavaklıoğlu                                               Niğde

Hikmet Ayar                                                             Rize

Mehmet Habib Soluk                                                 Sivas

Mehmet Ali Cevheri                                                  Şanlıurfa

Yusuf Beyazıt                                                           Tokat

Salih Cora                                                               Trabzon

Faruk Çaturoğlu                                                       Zonguldak

Cumhuriyet Halk Partisi (9)

Bülent Kuşoğlu                                                         Ankara

Lale Karabıyık                                                          Bursa

Aykut Erdoğdu                                                          İstanbul

Bihlun Tamaylıgil                                                     İstanbul

Selin Sayek Böke                                                     İzmir

Musa Çam                                                                İzmir

Zekeriya Temizel                                                      İzmir

Seyit Torun                                                              Ordu

Kadim Durmaz                                                          Tokat

Halkların Demokratik Partisi (4)

Nursel Aydoğan                                                        Diyarbakır

Nimetullah Erdoğmuş                                               Diyarbakır

Garo Paylan                                                             İstanbul

Ahmet Yıldırım                                                         Muş

Milliyetçi Hareket Partisi (2)

Mehmet Günal                                                          Antalya

Erhan Usta                                                               Samsun

BAŞKAN – Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Oy birliğiyle kabul edilmiştir.

Teşekkür ederim.

Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi

Üye Sayısı (35)

Adı Soyadı                                                               Seçim Çevresi

Adalet ve Kalkınma Partisi (20)

Tamer Dağlı                                                             Adana

Fatih Şahin                                                              Ankara

Kasım Bostan                                                           Balıkesir

Halil Eldemir                                                            Bilecik

Zekeriya Birkan                                                        Bursa

Tahir Öztürk                                                             Elâzığ

Orhan Deligöz                                                          Erzurum

Hacı Osman Akgül                                                    Gümüşhane

Halis Dalkılıç                                                           İstanbul

Hulusi Şentürk                                                         İstanbul

Hasan Turan                                                            İstanbul

Hurşit Yıldırım                                                          İstanbul

Recep Şeker                                                             Karaman

Ahmet Tan                                                               Kütahya

Mustafa Şahin                                                          Malatya

Uğur Aydemir                                                                             Manisa

Oktay Çanak                                                                               Ordu

Fuat Köktaş                                                                                 Samsun

Mehmet Akyürek                                                                         Şanlıurfa

Ertuğrul Soysal                                                                           Yozgat

Cumhuriyet Halk Partisi (8)

İbrahim Özdiş                                                                             Adana

Zülfikar İnönü Tümer                                                                  Adana

Mustafa Tuncer                                                                           Amasya

Melike Basmacı                                                                          Denizli

Atila Serter                                                                                 İzmir

Haydar Akar                                                                                Kocaeli

Ömer Fethi Gürer                                                                        Niğde

Şerafettin Turpcu                                                                        Zonguldak

Halkların Demokratik Partisi (4)

Mehmet Ali Aslan                                                                       Batman

İmam Taşçıer                                                                              Diyarbakır

Abdullah Zeydan                                                                        Hakkâri

Ferhat Encu                                                                                Şırnak

Milliyetçi Hareket Partisi (3)

Mevlüt Karakaya                                                                         Adana

Mustafa Mit                                                                                 Ankara

Mustafa Kalaycı                                                                          Konya

BAŞKAN – Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Oy birliğiyle kabul edilmiştir.

Teşekkür ederim.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi

Üye Sayısı (26)

Adı-Soyadı                                                                                  Seçim Çevresi

Adalet ve Kalkınma Partisi (15)

Vedat Bilgin                                                                                Ankara

Jülide Sarıeroğlu                                                                        Ankara

Aydın Ünal                                                                                  Ankara

Atay Uslu                                                                                    Antalya

Orhan Atalay                                                                               Ardahan

Şamil Tayyar                                                                              Gaziantep

Abdulkadir Yüksel                                                                       Gaziantep

Sait Yüce                                                                                    Isparta

Fatma Benli                                                                                İstanbul

Mehmet Metiner                                                                          İstanbul

Mustafa Yeneroğlu                                                                     İstanbul

Leyla Şahin Usta                                                                        Konya

Nurettin Yaşar                                                                             Malatya

Orhan Miroğlu                                                                             Mardin

Ali İhsan Yavuz                                                                           Sakarya

Cumhuriyet Halk Partisi (6)

Şenal Sarıhan                                                                             Ankara

Gamze Akkuş İlgezdi                                                                  İstanbul

Mahmut Tanal                                                                             İstanbul

Zeynep Altıok                                                                              İzmir

Veli Ağbaba                                                                                Malatya

Durmuş Fikri Sağlar                                                                   Mersin

Halkların Demokratik Partisi (3)

Ayşe Acar Başaran                                                                     Batman

Ayhan Bilgen                                                                              Kars

Burcu Çelik Özkan                                                                      Muş

Milliyetçi Hareket Partisi (2)

Atilla Kaya                                                                                  İstanbul

Ruhi Ersoy                                                                                  Osmaniye

BAŞKAN – Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Oy birliğiyle kabul edilmiştir.

Avrupa Birliği Uyum Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi

Üye Sayısı (25)

Adı-Soyadı                                                                                  Seçim Çevresi

Adalet ve Kalkınma Partisi (14)

Hüseyin Şahin                                                                            Bursa

Cahit Özkan                                                                                Denizli

Zehra Taşkesenlioğlu                                                                 Erzurum

Ahmet Berat Çonkar                                                                   İstanbul

Markar Eseyan                                                                            İstanbul

Ravza Kavakcı Kan                                                                     İstanbul

Mehmet Muş                                                                               İstanbul

Burhanettin Uysal                                                                       Karabük

İsmail Emrah Karayel                                                                 Kayseri

Mustafa Şükrü Nazlı                                                                   Kütahya

Recai Berber                                                                               Manisa

Şaban Dişli                                                                                 Sakarya

Mehmet Kasım Gülpınar                                                             Şanlıurfa

Burhan Kayatürk                                                                         Van

Cumhuriyet Halk Partisi (6)

Niyazi Nefi Kara                                                                         Antalya

Onursal Adıgüzel                                                                        İstanbul

Seline Doğan                                                                              İstanbul

Ali Şeker                                                                                     İstanbul

Nurettin Demir                                                                            Muğla

Özkan Yalım                                                                               Uşak

Halkların Demokratik Partisi (3)

Saadet Becerekli                                                                        Batman

Osman Baydemir                                                                        Şanlıurfa

Dilek Öcalan                                                                               Şanlıurfa

Milliyetçi Hareket Partisi(2)

Kadir Koçdemir                                                                           Bursa

Arzu Erdem                                                                                 İstanbul

BAŞKAN – Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Oy birliğiyle kabul edilmiştir.

Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi

Üye Sayısı (26)

Adı Soyadı                                                               Seçim Çevresi

Adalet ve Kalkınma Partisi (15)

Hatice Dudu Özkal                                                                     Afyonkarahisar

Gökcen Özdoğan Enç                                                                 Antalya

Emine Yavuz Gözgeç                                                                 Bursa

Bennur Karaburun                                                                      Bursa

Ayşe Keşir                                                                                  Düzce

Tülay Kaynarca                                                                          İstanbul

İmran Kılıç                                                                                  Kahramanmaraş

Salih Çetinkaya                                                                          Kırşehir

Radiye Sezer Katırcıoğlu                                                           Kocaeli

Abdullah Ağralı                                                                          Konya

Öznur Çalık                                                                                Malatya

Murat Göktürk                                                                             Nevşehir

Ayşe Doğan                                                                                Tekirdağ

Ayşe Sula Köseoğlu                                                                   Trabzon

Ertuğrul Soysal                                                                          Yozgat

Cumhuriyet Halk Partisi (6)

Elif Doğan Türkmen                                                                   Adana

Aydın Uslupehlivan                                                                    Adana

Burcu Köksal                                                                              Afyonkarahisar

Sibel Özdemir                                                                            İstanbul

Fatma Kaplan Hürriyet                                                               Kocaeli

Candan Yüceer                                                                          Tekirdağ

Halkların Demokratik Partisi (3)

Çağlar Demirel                                                                          Diyarbakır

Filiz Kerestecioğlu                                                                     İstanbul

Besime Konca                                                                            Siirt

Milliyetçi Hareket Partisi (2)

Deniz Depboylu                                                                         Aydın

Nuri Okutan                                                                                Isparta

BAŞKAN - Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Oy birliğiyle kabul edilmiştir.

Teşekkür ediyorum.

Güvenlik ve İstihbarat Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi:

Üye Sayısı (17)

Adı Soyadı                                                               Seçim Çevresi

Adalet ve Kalkınma Partisi (10)

Emrullah İşler                                                                            Ankara

Serkan Bayram                                                                          Erzincan

Veysi Kaynak                                                                             Kahramanmaraş

Mustafa Hilmi Dülger                                                                 Kilis

Ahmet Sorgun                                                                            Konya

Murat Baybatur                                                                           Manisa

Ergün Taşcı                                                                                Ordu

Adnan Günnar                                                                            Trabzon

Mehmet Altay                                                                             Uşak

Yusuf Başer                                                                                Yozgat

Cumhuriyet Halk Partisi (4)

Hilmi Yarayıcı                                                                             Hatay

Barış Yarkadaş                                                                           İstanbul

Ahmet Tuncay Özkan                                                                 İzmir

Engin Özkoç                                                                               Sakarya

Halkların Demokratik Partisi (2)

Dirayet Taşdemir                                                                       Ağrı

Mehmet Emin Adıyaman                                                            Iğdır

Milliyetçi Hareket Partisi (1)

Mehmet Erdoğan                                                                        Muğla

BAŞKAN - Okunan listeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Oy birliğiyle kabul edilmiştir.

Komisyonlara seçilen kıymetli milletvekillerini tebrik ediyoruz, hayırlı, verimli, uyumlu hizmetler vermeleri nasip olsun diyoruz, teşekkür ediyorum, hepsini tebrik ediyoruz. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

X.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Duyurular

1.- Başkanlıkça, komisyonların başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimlerini yapmak üzere toplanacakları gün, saat ve yere ilişkin duyuru

BAŞKAN - Efendim, sayın milletvekilleri, komisyonların toplanarak İç Tüzük’ün 24’üncü maddesine göre başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtiplerini seçmeleri gerekmektedir.

Bu sebeple Plan ve Bütçe Komisyonu ile Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu Ana Bina’daki kendi toplantı salonlarında 30 Kasım 2015 Pazartesi günü saat 15.30’da...

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan... Özür dilerim efendim.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Şimdi, bu konu gruplar arasında müzakere edilirken biz o 15.30’un 16.30 ya da 17.00 olmasıyla ilgili bir talep iletmiştik çünkü saat 15.00’te önceden ilan edilmiş resmî seçimimiz var. Grubumuza düşen 1 kâtip üyeyi seçeceğiz. O yüzden de Sayın Grup Başkan Vekiliyle öyle konuşmuştuk.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Aynen, aynen...

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Yani, tadilen saati 17.00 olarak, değiştirerek ya da 16.30 da olabilir.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – 17.00...

BAŞKAN – 16.00-17.00 yapalım mı efendim?

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – 17.00 olsun efendim. Mutabakatımız var.

BAŞKAN – Ama ikiye bölmek zorundayız çünkü aynı salonda biri bitecek, öbürü gelecek.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – 16.30-17.00...

BAŞKAN – 16.30-17.00...

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Olur efendim.

BAŞKAN – Yarım saat yeter inşallah.

Peki, öyle yapıyoruz. Mutabakatımız o istikamette.

Tekrar ediyorum: Plan ve Bütçe Komisyonu ile Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu Ana Bina’daki kendi toplantı salonlarında 30 Kasım 2015 Pazartesi günü 16.30’da, diğer komisyonlar yeni Halkla İlişkiler Binası’nda Komisyonlar Bloku’nda yer alan toplantı salonlarında ikiye bölünerek 30 Kasım 2015 Pazartesi günü saat 16.30 ve 17.00’de -zira, 18.00’de burada toplantımız var- toplanacaklardır.

Komisyonların toplantı gün ve saatleri ile toplantı yerleri plazma ekranında ilan edilecek ve siyasi parti gruplarına da bildirilecektir.

Alınan karar gereğince, Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu tarafından kurulan Bakanlar Kurulu hakkındaki güven oylamasını yapmak için 30 Kasım 2015 Pazartesi günü saat 18.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 00.35



(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.

(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(X) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.