TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                           TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                 8’inci Birleşim (Olağanüstü)

                                                                                29 Temmuz 2015 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                          İÇİNDEKİLER

 

 

I.- BU BİRLEŞİM TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Şafak Pavey’in, terör nedeniyle hayatını kaybedenleri rahmetle andığına ve yakınlarına sabır dilediğine ilişkin konuşması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- CHP Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Levent Gök, İstanbul Milletvekili Engin Altay ve Manisa Milletvekili Özgür Özel ile 115 milletvekilinin, Anayasa’nın 93’üncü ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 7’nci maddeleri uyarınca, CHP Grubu adına, Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Levent Gök, İstanbul Milletvekili Engin Altay ve Manisa Milletvekili Özgür Özel tarafından verilen, toplumsal barışı tehdit eden artan terör olaylarının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin görüşülmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin olağanüstü toplantıya çağrılmasına ilişkin önergesi (4/1)

 

B) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, olağanüstü toplantı isteminin Anayasa ve İç Tüzük hükümlerine uygun bulunduğuna ve bu nedenle TBMM Genel Kurulunun 29 Temmuz 2015 Çarşamba günü saat 15.00’te olağanüstü toplantıya çağrıldığına ilişkin tezkeresi (3/11)

C) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- CHP Grubu adına, Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Levent Gök, İstanbul Milletvekili Engin Altay ve Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, toplumsal barışı tehdit eden artan terör olaylarının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/3)

 

VI.- MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Ön Görüşmeler

1.- CHP Grubu adına, Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Levent Gök, İstanbul Milletvekili Engin Altay ve Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, toplumsal barışı tehdit eden artan terör olaylarının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/3)

 

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın (10/3) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi üzerinde Hükûmet adına, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın (10/3) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptıkları konuşmaları sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

2.- Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir’in (10/3) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir’in, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Hatay Milletvekili Serkan Topal'ın, Akçakale Gümrük Kapısı'ndan 2015 yılının ilk dört ayında yapılan ihracat içerisinde eczacılık ürünlerinin payına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/28)

2.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, milletvekili araç giriş kartlarında fotoğraf bulunmasına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Naci Bostancı’nın cevabı (7/46)

3.- Tekirdağ Milletvekili Bülent Belen'in, Âlâ Restoran ve Aile Yaşam Merkezinin TBMM'ye devrine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Mehmet Naci Bostancı’nın cevabı (7/47)

 

 

29 Temmuz 2015 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.01

BAŞKAN: Başkan Vekili Şafak PAVEY

KÂTİP ÜYELER: Mücahit DURMUŞOĞLU (Osmaniye), Emin ÇINAR (Kastamonu)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Anayasa’nın 93’üncü ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 7’nci maddelerine göre, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Levent Gök, İstanbul Milletvekili Engin Altay ve Manisa Milletvekili Özgür Özel ile 115 milletvekili tarafından Başkanlığımıza verilen önerge üzerine olağanüstü toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8’inci Birleşimini açıyorum.

III.–YOKLAMA

BAŞKAN – Şimdi elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için beş dakika süre veriyorum.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını beş dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Şafak Pavey’in, terör nedeniyle hayatını kaybedenleri rahmetle andığına ve yakınlarına sabır dilediğine ilişkin konuşması

BAŞKAN - Gündeme geçmeden önce izninizle duygu ve düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün ülkemizin içinde bulunduğu olağanüstü acı koşullar içinde olağanüstü toplanmış bulunuyoruz. Öncelikle, insanlık dışı terör tuzaklarıyla kaybettiğimiz gençlerimizi, askerlerimizi, polislerimizi, canlarımızı saygıyla, yasla ve rahmetle anmak istiyorum, yakınlarına sabır diliyorum.

Ben, her terörün ardından görünmez yaralıları da merak ederim; kaçını daha kaybettiğimizi, kaçının ömür boyu engelli kaldığını, onları bekleyen zahmetli geleceği düşünürüm. Burada yaratacağımız her asabiyet, her tansiyon yükselişi sokağa katmerli şiddet teşviki olarak dönebiliyor. Oysa insanlarımız öfkelerimizden, nefretlerimizden çok daha kıymetliler çünkü bu vatan hırslarımızdan çok daha değerli.

Bizler, varlıklarımıza bir şey katmak için değil, varlıklarımızla bir şey katmak için yüce Meclisteyiz. Oldukça hassas günlerdeyiz. Siyasi şiddet, toplumsal huzursuzluk bizi her zamankinden çok daha acil sağduyu ve mantığa çağırıyor. Felaketin neye benzediğini unutanlara, su satmak için yangın çıkarmak fikri cazip gelebilir fakat yangın bir felakettir ve felaketten kâr umanları da kül eder.

Alternatif hafızalar ülkesi olmaktan vazgeçip sadece ortak hafızamızı takip etsek düzlüğe çıkabileceğimizi düşünüyor, inanıyor ve güveniyorum. Toplumumuza borçlu olduğumuz davranışlarımızı ahlaki sorumluluklara göre düzenleyeceğimizden kuşkum yok ve bunu kendi adıma da taahhüt ediyorum.

Yüce Meclisin değerli milletvekillerini saygıyla selamlıyor, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 98’inci Birleşimindeki gündeme geçiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Gündemin “Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları” kısmında yer alan Türkiye Büyük Millet Meclisinin olağanüstü toplantıya çağırılmasına ilişkin önergeyi okutuyorum.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- CHP Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Levent Gök, İstanbul Milletvekili Engin Altay ve Manisa Milletvekili Özgür Özel ile 115 milletvekilinin, Anayasa’nın 93’üncü ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 7’nci maddeleri uyarınca, CHP Grubu adına, Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Levent Gök, İstanbul Milletvekili Engin Altay ve Manisa Milletvekili Özgür Özel tarafından verilen, toplumsal barışı tehdit eden artan terör olaylarının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin görüşülmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin olağanüstü toplantıya çağrılmasına ilişkin önergesi (4/1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Anayasa’nın 93’üncü ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 7’nci maddesi gereğince, ekte yer alan araştırma önergesini görüşmek üzere 29 Temmuz 2015 Çarşamba günü saat 15.00’te Türkiye Büyük Millet Meclisinin olağanüstü toplantıya çağrılmasını, Meclis araştırması açılmasının kabul edilmesi durumunda komisyonun kurulması ve TBMM tatile girdiği dönemde çalışmalarına devam etmesine ilişkin kararların alınmasına kadar Genel Kurulun çalışmalarına devam etmesini arz ve talep ederiz.

               Levent Gök                               Engin Altay                              Özgür Özel

                  Ankara                                     İstanbul                                     Manisa

Ek : CHP Grubunun 54 sayılı araştırma önergesi.

İbrahim Özdiş                                                 (Adana)

Zülfikar İnönü Tümer                                        (Adana)

Elif Doğan Türkmen  (Adana)

Aydın Uslupehlivan   (Adana)

Burcu Kayıkcı                                                 (Afyonkarahisar)

Mustafa Tuncer                                               (Amasya)

Ayşe Gülsün Bilgehan                                      (Ankara)

Tekin Bingöl                                                   (Ankara)

Murat Emir                                                     (Ankara)

Ali Haydar Hakverdi (Ankara)

Bülent Kuşoğlu                                                (Ankara)

Aylin Nazlıaka                                                 (Ankara)

Şenal Sarıhan                                                 (Ankara)

Nihat Yeşil                                                     (Ankara)

Necati Yılmaz                                                 (Ankara)

Mustafa Akaydın      (Antalya)

Çetin Osman Budak  (Antalya)

Niyazi Nefi Kara                                              (Antalya)

Devrim Kök                                                    (Antalya)

Uğur Bayraktutan     (Artvin)

Mehmet Fatih Atay   (Aydın)

Bülent Tezcan                                                 (Aydın)

Hüseyin Yıldız                                                 (Aydın)

Ahmet Akın                                                     (Balıkesir)

Mehmet Tüm                                                   (Balıkesir)

Muhammet Rıza       Yalçınkaya                        (Bartın)

Yaşar Tüzün                                                   (Bilecik)

Tanju Özcan                                                   (Bolu)

Mehmet Göker                                                (Burdur)

Nurhayat Altaca Kayışoğlu                                (Bursa)

Erkan Aydın                                                    (Bursa)

Ceyhun İrgil                                                    (Bursa)

Lale Karabıyık                                                 (Bursa)

Orhan Sarıbal                                                 (Bursa)

Muharrem Erkek                                              (Çanakkale)

Bülent Öz                                                       (Çanakkale)

Tufan Köse                                                     (Çorum)

Kazım Arslan                                                  (Denizli)

Melike Basmacı                                               (Denizli)

Gülizar Biçer Karaca (Denizli)

Erdin Bircan                                                   (Edirne)

Okan Gaytancıoğlu   (Edirne)

Erdoğan Özyalçın     (Erzincan)

Utku Çakırözer                                                (Eskişehir)

Gaye Usluer                                                   (Eskişehir)

Cemal Okan Yüksel (Eskişehir)

Mehmet Gökdağ                                              (Gaziantep)

Mehmet Şeker                                                (Gaziantep)

Bülent Yener Bektaşoğlu                                   (Giresun)

Serkan Topal                                                  (Hatay)

Hilmi Yarayıcı                                                 (Hatay)

İrfan Bakır                                                      (Isparta)

Onursal Adıgüzel      (İstanbul)

Gamze Akkuş İlgezdi                                        (İstanbul)

Süleyman Sencer Ayata                                   (İstanbul)

Kadri Enis Berberoğlu                                      (İstanbul)

İlhan Cihaner                                                  (İstanbul)

Dursun Çiçek                                                  (İstanbul)

Seline Doğan                                                  (İstanbul)

Zeynel Emre                                                   (İstanbul)

Didem Engin                                                   (İstanbul)

Eren Erdem                                                    (İstanbul)

Aykut Erdoğdu                                                (İstanbul)

Mehmet Akif Hamzaçebi                                   (İstanbul)

İlhan Kesici                                                    (İstanbul)

Ali Özcan                                                       (İstanbul)

Murat Özçelik                                                 (İstanbul)

Oğuz Kaan Salıcı      (İstanbul)

Ali Şeker                                                        (İstanbul)

Bihlun Tamaylıgil      (İstanbul)

Mahmut Tanal                                                 (İstanbul)

Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                 (İstanbul)

Gürsel Tekin                                                   (İstanbul)

Erdoğan Toprak                                              (İstanbul)

Barış Yarkadaş                                               (İstanbul)

Gülay Yedekci                                                (İstanbul)

Zeynep Altıok                                                 (İzmir)

Mustafa Ali Balbay   (İzmir)

Tacettin Bayır                                                 (İzmir)

Musa Çam                                                      (İzmir)

Aytun Çıray                                                    (İzmir)

Ahmet Tuncay Özkan                                       (İzmir)

Özcan Purçu                                                   (İzmir)

Selin Sayek Böke     (İzmir)

Kamil Okyay Sındır   (İzmir)

Zekeriya Temizel      (İzmir)

Ali Yiğit                                                          (İzmir)

Çetin Arık                                                       (Kayseri)

Vecdi Gündoğdu                                              (Kırklareli)

Türabi Kayan                                                  (Kırklareli)

Fatma Kaplan Hürriyet                                     (Kocaeli)

Tahsin Tarhan                                                 (Kocaeli)

Mustafa Hüsnü Bozkurt                                    (Konya)

Veli Ağbaba                                                    (Malatya)

Mazlum Nurlu                                                 (Manisa)

Tur Yıldız Biçer                                               (Manisa)

Aytuğ Atıcı                                                     (Mersin)

Hüseyin Çamak                                               (Mersin)

Durmuş Fikri Sağlar  (Mersin)

Nurettin Demir                                                (Muğla)

Akın Üstündağ                                                (Muğla)

Mustafa Adıgüzel      (Ordu)

Seyit Torun                                                    (Ordu)

Engin Özkoç                                                   (Sakarya)

Hayati Tekin                                                   (Samsun)

Kemal Zeybek                                                 (Samsun)

Barış Karadeniz                                               (Sinop)

Ali Akyıldız                                                     (Sivas)

Emre Köprülü                                                  (Tekirdağ)

Faik Öztrak                                                    (Tekirdağ)

Candan Yüceer                                               (Tekirdağ)

Orhan Düzgün                                                 (Tokat)

Özkan Yalım                                                   (Uşak)

Ünal Demirtaş                                                 (Zonguldak)

Şerafettin Turpcu     (Zonguldak)

Gerekçe: Yurttaşlarımızın can ve mal güvenliğine, iç barış ve toplumsal huzurumuza ve ülkemizin güvenliğine kasteden terör eylemleri giderek tırmanmaktadır. Suruç’ta 32 yurttaşımızın yaşamını yitirdiği bombalı terör saldırısı, Adıyaman’da ve Ceylanpınar’da 1 asker ve 2 polisimizin şehit edildiği terör eylemleri bu tırmanışın önemli işaretleridir. Son günlerde ülkemizde yaşanan terör olaylarının, Suriye politikası başta olmak üzere, son yıllardaki dış politika tercihlerinden kaynaklandığına ilişkin yaygın ve ciddi bir kanaat oluşmuştur.

Ülkemizin içinden geçtiği bu zorlu süreç de göz önüne alındığında; 7 Haziran 2015 tarihinde gerçekleştirilen milletvekili genel seçimleri ile Mecliste oluşan halk iradesinin böylesine önemli bir konuyu ele alması artık bir zorunluluktur.

Ülkemizde giderek tırmanan terör olaylarının nedenlerinin araştırılması ve gerekli tedbirlerin bir an önce alınması için meselenin gerçek çözüm yeri olan TBMM’de görüşülmesi amacıyla Genel Kurulun olağanüstü toplanması öngörülmüştür.

BAŞKAN – Şimdi de Başkanlığın çağrı yazısını okutuyorum.

B) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, olağanüstü toplantı isteminin Anayasa ve İç Tüzük hükümlerine uygun bulunduğuna ve bu nedenle TBMM Genel Kurulunun 29 Temmuz 2015 Çarşamba günü saat 15.00’te olağanüstü toplantıya çağrıldığına ilişkin tezkeresi (3/11)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığından Bildirilmiştir

Türkiye Büyük Millet Meclisini; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına grup başkan vekilleri Ankara Milletvekili Levent Gök, İstanbul Milletvekili Engin Altay ve Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, toplumsal barışı tehdit eden artan terör olaylarının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesini görüşmek için yeter sayıdaki üyenin istemi üzerine Anayasa’nın 93’üncü ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 7’nci maddeleri gereğince 29 Temmuz 2015 Çarşamba günü saat 15.00’te olağanüstü toplantıya çağırıyorum.

Milletvekillerinin belirtilen gün ve saatte Genel Kurul toplantısına katılmalarını rica ederim.

İsmet YILMAZ

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

C) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- CHP Grubu adına, Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Levent Gök, İstanbul Milletvekili Engin Altay ve Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, toplumsal barışı tehdit eden artan terör olaylarının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/3)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi olağanüstü toplantı çağrı önergesi uyarınca görüşülmesi gereken, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına grup başkan vekilleri Ankara Milletvekili Levent Gök, İstanbul Milletvekili Engin Altay ve Manisa Milletvekili Özgür Özel’in toplumsal barışı tehdit eden artan terör olaylarının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmelerine başlayacağız.

Hükûmet yerinde.

Şimdi görüşme konusu olan, Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Toplumsal barışımızı tehdit eden ve yurttaşlarımızın yaşamına kasteden terör olaylarının tüm boyutlarıyla görüşülmesi ve gerekli etkin tedbirlerin alınabilmesi için Anayasa’nın 98’inci ve Meclis İçtüzüğü’nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

 

    Levent Gök                                                                             Engin Altay

       Ankara                                                                                    İstanbul

       CHP Grup Başkan Vekili                                                 CHP Grup Başkan Vekili

 

                                                   Özgür Özel

                                                      Manisa

                                          CHP Grup Başkan Vekili

Gerekçe: Yurttaşlarımızın can ve mal güvenliğine, iç barış ve toplumsal huzurumuza ve ülkemizin güvenliğine kasteden terör eylemleri giderek tırmanmaktadır. İç ve dış politikada izlenen yöntemler ve bugüne kadar alındığı ifade edilen tedbirler bu tehlikeyi azaltmamış, aksine tehdidin boyutu giderek artan bir seyir izlemiştir.

Son günlerde ülkemizde yaşanan terör olaylarının, Suriye politikası başta olmak üzere son yıllardaki dış politika tercihlerinden kaynaklandığına ilişkin yaygın ve ciddi bir kanaat oluşmuştur. Ülkemizde giderek tırmanan terör olaylarının nedenlerini araştırmak ve gerekli etkin tedbirleri bir an önce almak için Parlamentoda bütün siyasi partilerin bir araya gelmesi ve görüşlerini ortaya koyması gerekmektedir.

Suruç’ta 32 yurttaşımızın yaşamını yitirdiği bombalı terör saldırısının ve Adıyaman’da ve Ceylanpınar’da 1 asker ve 2 polisimizin şehit edildiği terör eylemlerinin tüm boyutlarıyla TBMM’de ele alınması bir zorunluluk hâline gelmiştir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

VI.- MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Ön Görüşmeler

1.- CHP Grubu adına, Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Levent Gök, İstanbul Milletvekili Engin Altay ve Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, toplumsal barışı tehdit eden artan terör olaylarının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/3)

BAŞKAN - İç Tüzük’ümüze göre, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunda sırasıyla Hükûmete, siyasi parti gruplarına ve önergedeki birinci imza sahibine veya gösterilecek bir diğer imza sahibine söz verilecektir.

Konuşma süreleri Hükûmet ve gruplar için yirmişer dakika, önerge sahibi için on dakikadır.

Şimdi, ilk olarak, Hükûmet adına söz alan Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç’ı davet ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun olağanüstü toplantı ve Meclis araştırması komisyonu kurulmasıyla ilgili teklifini görüşmek üzere toplanmış bulunuyoruz; görüşmelerimizin verimli olmasını diliyorum.

Öncelikle, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna verdikleri olağanüstü toplanma ve Meclis araştırması komisyonu kurulmasıyla ilgili tekliflerinden dolayı teşekkür etmek istiyorum. Özellikle son günlerde yaşanan, kalplerimizi kanatan, vicdanlarımızı sızlatan acı olayların henüz içerisinde bulunduğumuz adli ve idari soruşturmalarının devam ettiği bir zamanda ve Hükûmetimizin terörle, teröristle topyekûn mücadele kapsamında yaptığı çalışmalar içerisinde konunun görüşülmesinde zaruret hasıl olmuştu. Bunu Cumhuriyet Halk Partisi Grubu yerine getirdi. Onun için teşekkür ediyorum. Şüphesiz komisyon kurulup kurulmaması Genel Kurulun takdirindedir, vereceğiniz karara Hükûmet olarak saygı duyacağız; komisyon kurulabilir, kurulmayabilir, bunlar sizin değerli oylarınızla sonuçlanacak hususlardır.

Sözlerimin başında, Sayın Başkan, sizlere başkan vekilliği görevinizde başarılar diliyorum. Meclisimizi yönetme konusunda verimli, hayırlı çalışmalar yapmanızı temenni ediyorum.

25’inci Dönemde halkımızın oylarıyla seçilmiş birbirinden kıymetli, değerli milletvekili arkadaşlarımı da kutluyorum. Sizlere de bu dönemde başarılı çalışmalar diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, yirmi dakikalık konuşma sürem var, gruplar izin verirse belki uzatılabilir. Bu kısa süre içerisinde konuyu toparlamaya çalışacağım müsaadenizle.

Öncelikle son günlerde yaşanan olayları hepimiz acıyla karşıladık ve tepkimizi verdik. Hem Suruç’ta meydana gelen ve 32 canımızın gitmesine yol açan kanlı olay, arkasından yaşadığımız Viranşehir ve diğer ilçelerimizde, en son 1 binbaşımız ile 1 uzman çavuşumuzun da şehadetine yol açan sebepler; bunun yanında farklı illerde, farklı şekilde tezahür etmiş, belki ayrıntılarını biraz sonra vereceğim şiddet olayları kapsamında ülkemizde bir üzüntünün hâkim olduğunu söyleyebilirim. Bu doğrudur, normaldir; memleketini, milletini seven herkes kaybettiğimiz canlardan dolayı üzüntülüdür, yaşanan terör olaylarından dolayı da tepkilidir. Dolayısıyla Meclisimiz olarak bu konuyu görüşmek hepimize düşen bir görevdi. Biz de Hükûmet olarak sizlere bilgi arz etmek durumundaydık.

Değerli arkadaşlarım, konuya girmeden önce… Çünkü hem Cumhuriyet Halk Partisinin teklifinde hem de Sayın Meclis Başkanımızın çağrısında, özetle söylemem gerekirse bugünkü konumuz, ülkemizde giderek tırmanan terör olaylarının nedenlerinin araştırılması ve gerekli tedbirlerin bir an önce ele alınması için bir Meclis araştırması komisyonu kurulması isteniyor.

Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz dönemde yani 24’üncü Dönemde bu konuyu özellikle inceleyen iki tane komisyon raporu var. Bir tanesi Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonudur. Şubat 2013 tarihlidir. Basılı hâliyle üzerinde yazılı olan metin “Terör ve Şiddet Olayları Kapsamında Yaşam Hakkı İhlallerini İnceleme Raporu’dur.” Kapsamlı bir rapordur, özenle hazırlanmıştır. İnsan Haklarını İnceleme Komisyonumuzu tebrik etmemiz gerekir. Özellikle 8’inci bölümünde de “Çözüm ve Öneriler” kapsamında akılcı birtakım öneriler dile getirilmiştir. Bu, Şubat 2013 tarihlidir.

Yine aynı dönemde Kasım 2013 tarihli bir Meclis Araştırması Komisyonu raporumuz var. Onun da sıra sayısı 571’dir. Onun da özgün ismi Toplumsal Barış Yollarının Araştırılması ve Çözüm Sürecinin Değerlendirilmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu’dur. Kasım 2013 tarihini taşımaktadır. Şüphesiz milletvekili arkadaşlarımızın her iki komisyon raporlarını da elde etmek suretiyle incelemelerinde ve bu konu üzerindeki çalışmalarına dayanak yapmalarında şahsen fayda görüyorum.

Değerli arkadaşlarım, bunun yanında da geçtiğimiz dönemde 10 Temmuz 2014 tarihli ve 6551 sayılı Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun çıkarılmıştı, bildiğiniz gibi. Bu 10 Temmuz 2014 tarihli Resmî Gazete’de yayınlandı. Kanun’un asıl gerekçesi de biraz evvel arkadaşlarımızın görüşülmesini arzu ettikleri konuyla doğrudan ilgilidir. Kanun’un “Amaç ve kapsam” ibareli 1’inci maddesinde: “Bu Kanunun amacı, terörün sona erdirilmesi ve toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesi için yürütülen çözüm sürecine ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.” deniliyor. 2’nci maddesi “Uygulama, izleme ve koordinasyon”, 3’üncü maddesi “Yetki ve sekretarya”, 4’üncü maddesi “Kararlar ve yerine getirilmesi”, 5’inci ve 6’ncı maddeleri de “Yürürlük ve yürütme” maddeleridir. Dolayısıyla “Terörün sona erdirilmesi, toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesine yönelik siyasi, hukuki, sosyoekonomik, psikolojik, kültür, insan hakları, güvenlik ve silahsızlandırma alanlarında ve bunlarla bağlantılı konularda atılabilecek adımları belirler. Gerekli görülmesi hâlinde, yurt içi ve yurt dışındaki kişi ve kurum ve kuruluşlarla temas, diyalog, görüşme ve benzeri çalışmalar yapılmasına karar verilir, bunlarla ilgili kurum ve kuruluşlar görevlendirilir.” diyerek çok geniş kapsamlı, terörün sona erdirilmesinin içerisine alabilecek psikolojik, sosyal ve siyasi birtakım önlemleri ve birtakım çareleri de içinde taşıyan bildiğiniz gibi bir kanunumuz çıkmıştı. Bu kanunun öngördüğü şekilde terörün sona erdirilmesiyle ilgili bu kanun kapsamında yürütülecek çalışmalara ilişkin esaslar da yine Resmî Gazete’nin 1 Ekim tarihli sayısında Bakanlar Kurulu kararı olarak yayınlandı. Bakanlar Kurulu kararı olarak yayınlanan bu çalışmalara ilişkin esasların amaç ve kapsamıyla, bu esasların uygulanmasında ilgili kurum, komisyon, kurul, müsteşarlık, çalışma alanları, siyasi alana, siyasi kurum ve aktörlere yönelik çalışmalar, hukuki düzenlemeler, insan hakları, sosyal programlar, kültürel programlar, sorunun parçası olan aktörlerle temas, diyalog ve benzeri çalışmalar, psikolojik destek ve rehabilitasyon çalışmaları, çözüm sürecini ve diğer unsurları da içerisine alan kapsamlı bir esaslar programı yine 1 Ekim 2014’te, neredeyse on ay kadar önce, Resmî Gazete’de yayınlandı ve buna ilişkin de çalışmalar yapılmaya devam edildi.

Değerli arkadaşlarım, bu kapsamda söyleyebileceğim, şüphesiz, çözüm süreci belki bugün de tartışılacaktır. Özellikle, son günlerde “Devam edip etmediği, edecekse nasıl edeceği, sona erip ermediği” konularında bir tartışma var ama 2009’dan başlayarak kademe kademe devam eden ve en son 2012 Aralık ayından itibaren de ete kemiğe bürünen bir “çözüm süreci” dediğimiz -ismini ne koyarsanız koyunuz- önce “demokratik açılım” diye başlayan, daha sonra “Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi” diye isimlendirilen, sonra da herkesin kabullendiği bir isim olarak “çözüm süreci” olarak devam eden bu konunun ne hâle geldiği, nasıl suistimal edildiği, bundan sonra devam edip etmemesiyle ilgili tartışmaları da konuşmam içerisinde değerlendirmek istiyorum.

Ancak, bildiğiniz gibi, şüphesiz, geçtiğimiz dönemlerden bu yana, on iki yıldan beri iktidarını sürdüren AK PARTİ hükûmetleri döneminde, hem Avrupa Birliği uyum paketleriyle hem de daha sonra demokratikleşme paketleriyle bu konuda çok önemli adımlar atıldı. Kendini hangi kimlikle ifade ederse etsin insanlarımızın haklarının alabildiğince verilmesine, Türkiye’de geçmişten bu yana var olan birlik ve kardeşliğin yeniden tesis edilmesine yönelik pek çok Anayasa maddesi değiştirildi, pek çok kanun değiştirildi ve yenileri çıkarıldı. Bunları da zaman içerisinde sizlere ayrıca takdim etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarımız, son günlerde yaşanan olaylar şüphesiz sizler tarafından takip ediliyor, bunları tekrar tekrar rakamlar ve veriler olarak belki veremeyeceğim herkesin malumu olduğu için.

Bildiğiniz gibi, 20 Temmuzda Suruç’ta yaşanan “katliam” diyebileceğimiz 32 masum insana yönelmiş bir terör olayı sonrasında, Başbakanlıkta, her zaman varlığını -Sayın Davutoğlu Başbakanlığındaki Hükûmetimizin ilk günlerinden itibaren- varlığını her zaman güçlendirdiğimiz, “kriz merkezi” diyebileceğimiz ama daha çok “Başbakanlık Koordinasyon Merkezi” olarak bilinen kurumdan anbean takip ettik. Hem olaylar ve sonrası yapılan soruşturmalar hem de güvenlik toplantımızdan sonra verilen bir karar gereğince 3 terör örgütüne karşı, belki bunu sayı olarak ifade etmek doğru değil ancak PKK ve bağlantılı terör örgütlerine karşı, DAİŞ terör örgütüne karşı ve Türkiye’de bazı eylemleri sebebiyle “DHKP-C” diye bilinen örgütlere karşı elbette güvenlik güçlerimiz operasyonlar yaptı, bu operasyonların sonuçları da Koordinasyon Merkezimiz tarafından bugüne kadar açıklandı.

24 Temmuzdan başlayan bu açıklamalarda; Ceylânpınar ilçesinde 2 polisin, Diyarbakır’da 1 polisin şehit edilmesi, yaralanması; daha sonra Kilis’te DAİŞ tarafından askerimize karşı yöneltilen bir tecavüz ve daha sonraları da binbaşımız ile uzman çavuşumuzun şehadetlerine yol açan terör örgütleri faaliyetleri ve bunun yanında araçların yakılması; yine askere, sivillere yönelik terör olaylarının giderek artması, bazı şehirlerde yoğunlaşması üzerine operasyonlar yapıldı. DAEŞ’e karşı yapılan ve PKK kamplarına karşı yapılan bütün bu operasyonların millî imkân ve kabiliyetlerimizle ve özel güvenlik toplantısında alınan kararlar çerçevesinde, DAEŞ terör örgütüne karşı yapılanların da Türkiye sınırları içerisinden bizzat ifa edilmek suretiyle gerçekleştirildiğini söylemem gerekiyor. Bütün bu Koordinasyon Merkezi faaliyetlerimizde, en sonunda bugün, 29 Temmuzda, 39 ilde operasyon yapıldığı, terör örgütleriyle ilişkili görülen toplam 1.302 kişiye gözaltı işlemi uygulandığı bildirildi. “Binbaşı Arslan Kulaksız” adı verilen son harekâtta da PKK terör örgütünün yurt içi ve yurt dışında -Zap, Metina, Gara- Avaşin, Basyan, Hakurk ve Kandil’de- kullandığı önceden, bilinen yerler sığınak, barınak, depo, lojistik nokta ve barınma alanları ile mağaraların vurulduğu kaydedilen açıklamayı hepimiz biliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, sizlere arz etmek üzere son rakamları Adalet Bakanlığımızdan almıştım, bu arada onları da arz edeyim müsaadenizle: PKK, KCK, DHKP-C, DAEŞ ve diğer terör örgütlerine yönelik yapılan operasyonlara ilişkin bilgiler bugün saat on bir itibarıyla şöyle: Gözaltına alınan kişi sayısı 1.061’dir, serbest bırakılan kişi sayısı 156, savcılığa sevk edilen 545, mahkemeye sevk edilen 461, tutuklanan kişi sayısı 172, haklarında adli kontrol kararı verilen kişi sayısı 201, mahkemece serbest bırakılan 66, kollukta hâlen gözaltında bulunan kişi sayısı 360, savcılıkça serbest bırakılıp adli kontrol talep edilen ve mahkemede işlemi devam eden kişi sayısı da 22 olarak görülmektedir.

Bunların örgütlere göre dökümleri var, kısaca onları da arz edeyim: Örgüt PKK ve KCK’ysa gözaltına alınan kişi sayısı 847, kollukça serbest bırakılan 120, savcılığa sevk edilen 440, mahkemeye sevk edilen 362, tutuklanan kişi sayısı 140, diğer hâller de serbest bırakılan veya adli kontrol verilenlerdir. DHKP-C ve diğer örgütlere yönelik gözaltında 77, tutuklanan kişi sayısı 1, hâlen gözaltında bulunanlar 44 ve diğerleri de adli kontrol sebebiyle bırakılanlar. DAEŞ örgütüne karşı yapılan operasyonlarda gözaltına alınan kişi sayısı 137, kollukça serbest bırakılan 18, savcılığa sevk edilen 88, mahkemeye sevk edilen 82, tutuklanan kişi sayısı 31, hâlen gözaltı süresi dolmamış olan 31, diğerlerinin de serbest bırakıldığını söyleyebilirim.

Değerli arkadaşlarım, bu örgütlerin içerisinde -süremin kısaldığını görüyorum- özellikle PKK’yla ilgili olarak şunları söylemem gerekebilir:

2002’den bu yana işbaşında olan hükûmetlerimiz döneminde, Türkiye'nin istikrar ve gelişmesinin, toplumsal bütünleşmenin önünde en büyük engel olan terör meselesini ve onun altında yatan sorunları ülke gündeminden çıkarmak için kararlı ve cesur bir tutum izledik.

Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi ve diğerlerini kısaca söylemiştim. On iki yıllık demokratikleşme ve normalleşme birikimi üzerine bu süreci inşa ettik. Çözüm sürecinin nihai hedefi, terörün tamamen sona erdirilmesi ve buna bağlı olarak toplumsal bütünleşmeyi de güçlendirmekti. Çözüm sürecinin kamuoyuna doğru şekilde anlatılması amacıyla yazar, akademisyen, sanatçı, kanaat önderleri arasından akil insanlar heyeti oluşturulmuştu. Meclisimizde -konuşmamın başında arz ettiğim- komisyonların bize verdiği donelerden istifade edilmişti.

30 Eylül 2013 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından kamuoyuyla paylaşılan demokratikleşme paketi aracılığıyla başta siyasi hakların genişletilmesi olmak üzere, temel hak ve özgürlükler alanında önemli yasal ve idari düzenlemeler hayata geçirilmişti. Sonra, bildiğiniz kanunu çıkardık. 62’nci Hükûmet Programı’nda da bu kanuna uygun çalışma esaslarını ve usullerini belirledik.

Çözüm sürecinde samimiyetine, kararlarına ve attığı adımlara karşılık Hükûmetimizin, çözüm süreci boyunca örgütün sürece uygun hareket etmediği, süreci istismar edici söylem ve eylemler içerisinde olduğu görünmektedir. 2013 yılı Mayıs ayında -belki de Nevruz’u kastetmek lazım- silahlı unsurların ülke dışına çıkarılması söylenmişti, âdeta onlar açısından bir talimat gibi “Silahlar bırakılacak; bundan sonra siyaset ve fikirler konuşulacak.” Denmişti; buna uyulmadı.

Öte yandan, örgüt kamu düzenini bozucu veya sekteye uğratma amaçlı şiddet içerikli eylemlerini bu süreçte devam ettirdi. 2013’ten bu yana örgüt tarafından 202 iş yeri kundaklandı, 113 iş makinesi yakıldı, 171 tehdit olayı, vergilendirme, haraç toplama olayı; 10 vatandaş öldü, 17 asker, 10 polis, 5 geçici köy korucusu olmak üzere 32 güvenlik görevlisi şehit edildi.

Bu kırılma noktalarından birisi de hiç şüphesiz PKK, KCK ve HDP’nin “süresiz eylem” çağrısıyla birlikte, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri başta olmak üzere pek çok yerde baş gösteren ve 50’ye yakın vatandaşın hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan 6-8 Ekim olaylarıdır.

7 Haziran seçimleri sonrasında örgütün üst düzey yöneticilerinin süreci bitirmeye yönelik söylemlerinin ve şiddet içerikli eylem çağrılarının daha da yoğunlaştığı dikkat çekmektedir. Bunun bir sonucu olarak da örgütün şiddet içerikli eylemlerinde ciddi bir artış olduğu görülmektedir. Söz konusu eylemlere bakıldığında, sadece 7 Haziran seçimlerini takiben bugüne kadar geçen sürede 53 silahlı, bombalı saldırı, 35 yol kesme, araç yakma, 139 şiddet içerikli, kanunsuz gösteri yapıldı. Ayrıca, sivillere ve koruculara yönelik tehdit, adam kaçırma, haraç alma, erzak temini nitelikte 42 eylem gerçekleştirildi. Bu eylemlerde 6 asker, 4 polisimiz şehit oldu, 8 asker, 24 polis de yaralandı, maalesef 1 polisimiz de kaçırıldı, hatta 2 polisimiz.

Her ne kadar -başta HDP olmak üzere- örgüt bileşenlerinin gerçekleri yansıtmayan çeşitli söylemleri üzerinden tam bir dezenformasyon oluşturulmaya çalışılsa da çözüm sürecini başlatan, ilk günden bu yana samimi bir kararlılıkla devam ettiren, bu noktaya getiren temel irade Hükûmettir.

Öte yandan, gerek örgüt yöneticilerinin söylemleri gerek örgütün şiddet içerikli eylemlerine ilişkin veriler gösteriyor ki çözüm sürecine uygun hareket etmeyen ve bu süreci bitirmeyip bu eylemlerini yapan, STK’lara, siyasi partilere saldırma, iş makinelerini yakma, işçileri alıkoyma, yol ve baraj yapımlarına engel olmaya çalışmak, “vergi” adı altında haraç toplama ve iş adamlarını kaçırma gibi eylemler ara verilmeden devam ettirilmiştir.

Ayrıca, HDP’li siyasetçilerin, süreç boyunca tehditkâr söylemler de geliştirdikleri, “ayrılıkçı ve bağımsız devlet kurma” yönünde açıklamalarda bulundukları görülmüştür.

Örgütün gerçekleri yansıtmayan çeşitli bahanelerin ardına sığınarak süreçte üzerine düşenleri yapmadığı, samimi davranmadığı ve süreci istismar ettiği açık bir şekilde görülmektedir.

Son 7 Haziran seçimleri öncesindeki demokrasi ve barış ifadeleriyle süslü retoriğe karşı örgüt ve bileşenleri, çözüm sürecini demokratik ortamın ve siyasi alanın genişlemesi olarak görmemekte, aksine süreci kendi baskı, tehdit ve şiddet ortamını tahkim etmenin bir aracı olarak kullanmaya çalışmaktadır.

Bu noktada devletimizin temel görevi, vatandaşlarının can ve mal güvenliğini korumak ve kamu düzeninin tam olarak tesisini sağlamaktır. Tüm terör örgütlerine karşı aralarında herhangi bir ayrıma gidilmeksizin, demokratik hukuk devleti sınırları içerisinde geniş kapsamlı operasyonlar gerçekleştirilmektedir.

Sayın Başkanım, ek süre verecek misiniz gruplarımız da uygun görürse onlara da verilmek şartıyla?

BAŞKAN – Sayın Arınç, olağanüstü bir gündemle buluştuğumuz için, bu oturuma mahsus olmak üzere, konuşmanızı bitirmek için iki dakika ek süre vereceğim. Bu herkese uygulanacaktır.

Teşekkür ederim.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ – Çok hasis davrandınız Sayın Başkan. Yani hem önemli bir toplantı yapıyoruz hem de iki dakikalık ek süre…

O zaman, Öcalan’ın durumuna ilişkin açıklamalarda, Kandil’den yapılan açıklamaların…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ – …onları tekrar eden HDP milletvekillerinin, siyasetçilerin açıklamalarını tekrar okumak zamanım kalmadı. Silahlı ve bombalı saldırıları gün, yer ve saatiyle ifade etme imkânımı da elimden aldınız.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakana daha fazla süre verilebilir efendim. Yani, o konu gruplarda problem teşkil etmez.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ – O zaman, DAİŞ’le ilgili kısaca bir bilgi sunmak istiyorum.

DAİŞ operasyonlarına yönelik, değerli arkadaşlarım, şüphesiz DAİŞ’i 2013 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla bir terör örgütü olarak ilan eden ve buna yönelik çalışmaları da kesintisiz bir şekilde yerine getiren bir Hükûmetimiz var; bundan dolayı bize yöneltilen eleştirileri hiç kabul etmiyoruz. Bakanlar Kurulu toplantısından sonra da ifade etmiştim, bu konuda bir Batı ülkesi belki bizden farklı kararlar alabilir çünkü onları çok fazla ilgilendirmiyor ama sınırlarımızda yaşanan gerginlik ve Türkiye’ye yönelen tehditler sebebiyle DAİŞ’e karşı aldığımız tedbirlerle de hem yabancı terörist savaşçıların geçişine karşı hem de diğer bütün tedbirlerimizle bugün -sadece bombalamayı kastetmiyorum- diğer ülkelerle de terörle iş birliği kapsamında çok önemli çalışmalar yapmaktayız.

Değerli arkadaşlarım, IŞİD’le yan yana vermiş veyahut da IŞİD’le iç içe geçmiş bir hükûmeti, nefret ve lanetle böyle bir söylemi reddederim, bu hiçbir Türkiye Cumhuriyeti hükûmetine yakışmaz. Dolayısıyla, aldığımız kararların ve uygulamaların Türkiye'nin teröre bakış açısını fazlasıyla ortaya koyduğunu söyleyebilirim.

Başta söz verdiğim bir konuyu ifade etmek istiyorum, o da çözüm süreci konusunu ağızlarında sakız gibi çiğneyenlere karşı. Ta başlangıçtan bu yana bu süreç istismar edilmiştir ve istismar edildikçe de Cumhuriyet Halk Partisinden, Milliyetçi Hareket Partisinden de bazen politik söylemlerle bazen de esasa yönelik eleştiriler gelmiştir. Bugün görüyoruz ki bu eleştiriler büyük ölçüde haklıdır. (MHP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, bu sürece Türkiye'nin ihtiyacı var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ – Sadece şiddetle, silahla terörle baş etmek mümkün değildir. Mutlaka siyasal, sosyal, psikolojik tedbirleri de almak suretiyle hem PKK terörünü hem de bütün terörleri ancak bitirebiliriz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, ilave süre verebilir misiniz, duyamıyoruz.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ – Dolayısıyla, çözüm süreci, ismi de değişebilir, şartları da değişebilir ama Türkiye'nin son şansıdır, böyle bir sürece ihtiyacımız var. Bugün yaşadığımız tecrübeleri de dikkate alarak, birilerinin sakız gibi çiğnediği çözüm süreci değil, ayağı yere basan, netice alıcı ve örgütün silah bırakmasına, terörden vazgeçmesine yol açabilecek tüm tedbirleri Hükûmet olarak uygulayacağız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Baluken, buyurun.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Arınç konuşması sırasında HDP’li vekillerin ayrılıkçı ve bağımsızlık isteyen söylemleriyle sürecin zedelendiğini söyledi, müsaade ederseniz sataşmadan söz isteyeceğim.

BAŞKAN – Şu anda HDP, Halkların Demokratik Partisi adına grup konuşmanız zaten olacak. İstiyorsanız, görüşmeler bittiğinde bunu değerlendirebiliriz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Yani, İç Tüzük’e göre grubumuza direkt bir sataşmada bulundu. O nedenle, müsaade ederseniz ben sataşmaya cevap vermek istiyorum.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, grup adına konuşma yapılacak zaten.

BAŞKAN – Ben şimdi tutanakları inceleteceğim, ona göre bir değerlendirme yapıp size geri döneceğim Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Peki, olur.

BAŞKAN – Şimdi, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili Sayın Osman Baydemir’i davet ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi şahsım ve grubum adına saygıyla, sevgiyle, hürmetle selamlıyorum.

Bu olağanüstü birleşimde, olağanüstü toplantıda, ülkemizde derdest olan olağanüstü zaman diliminin, ülkemizin dört bir yanına sıçrama ve ülkemizin dört bir yanını yakma potansiyeline sahip olan şiddet sarmalından bir an önce çıkarılması çabasına büyük bir katkı sunulması temennisiyle sözlerime başlamak istiyorum.

Öncelikle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, 8 Haziran sabahından itibaren Türkiye toplumunun tüm farklılıklarının cumhuriyet tarihi boyunca en yüksek temsiliyet oranına sahip olduğundan duyduğum memnuniyeti de ifade etmek istiyorum. Hakikaten, 8 Haziran tarihinden itibaren, sabahından itibaren Türkiye özü itibarıyla yepyeni bir güne, yepyeni bir döneme uyandı. Ama maalesef, Türkiye halklarının, Türkiye farklılıklarının, Türkiye çeşitliliklerinin, Türkiye toplumunun bir bütün olarak parlamenterlere, milletvekillerine, siyaset mekanizmasına emretmiş olduğu “Barışın, uzlaşın, ortak paydalarda buluşun ve yetmiş yıllık, seksen yıllık ret ve inkâr politikalarını nihai bir barışla taçlandırın.” mesajı ya alınmadı ya da bu mesajın gereğinin yerine getirilmemesi çabasında hâlen ısrar ediliyor.

Saygıdeğer milletvekilleri, Sayın Başkan; her şeyden önce, Suruç’ta insanlık ailesine karşı suç işleyen barbarlık örgütünün, IŞİD organizasyonunun Kobani’de gerçekleştirmiş olduğu katliamın, katliamların yarasını sarmak üzere, Türkiye’nin dört bir yanından Türklerin, Kürtlerin, bütün halklarımızın barış içerisinde, kardeşçe yaşamayı sürdürebileceğinin umudu olan pırıl pırıl gençler Suruç’ta katliama maruz kaldılar. Çok açık ve net söylüyorum: O gün, akşamına kadar, Suruç’a ve Antep’e ulaşıncaya kadar âdeta bu toplumu oluşturan nüfusun neredeyse yüzde 90’ının “Ya Rabb’im, bu bizim son acımız olsun, bu son saldırı olsun!” duaları her evden yükseldi. Ama maalesef, toplumda var olan barış feraseti, toplumda var olan barış arzusu henüz siyasi partilerimizin ortak bir tezahürü, ortak bir çabası olmamıştır.

İşte bugün, bu toplantıda, bu tarihî buluşmada tarihî bir kararlaşmaya hep beraber gelin katkı sunalım. Her şeyden önce, Suruç ve Suruç katliamının devamında, Ceylânpınar, Adıyaman ve ülkenin dört bir sathına yayılmış olan ateşin yaktığı her yüreğin acısını yüreğimizin derinliğinden hissediyoruz ve bugüne kadar, bu dakikaya kadar yaşamış olduğumuz acının, acıların son acımız olmasının temennisinde, çabasında bulunuyoruz.

HDP olarak bugün bu toplantıya dâhiliyetimiz, Halkların Demokratik Partisi olarak bugünden sonraki de bütün duruşumuz bir daha asla ve kata bu ülke coğrafyası içerisinde, tek bir insanımızın hayatını çatışma ortamı içerisinde yitirmemesinin pratiği, çabası ve aktivitesi olacaktır.

Bir kez daha hepinizin huzurunda, bir kez daha hepinizin vicdanına çağrıda bulunmak istiyorum: Sadece ve sadece yaptıklarımızdan değil, yapma imkânına sahip olup yapmaktan imtina ettiklerimizden de mesulüz, bir gün hesaba çekileceğiz. Eğer bu Meclis, eğer bu Parlamento -AKP’siyle, CHP’siyle, MHP’siyle, HDP’siyle- gerçekten tek bir yurttaş evladımızın, tek bir kardeşimizin hayatını yitirmesini istemiyorsa irade burasıdır, Türkiye Büyük Millet Meclisidir ve eğer egemenlik kayıtsız, koşulsuz milletinse milletin iradesi de işte burada tecelli etmiştir, burada vücut bulmuştur.

Gelin, o hâlde, her birimiz bulunduğumuz zeminde, insani sorumluluğumuzun gereği olarak, ahlaki sorumluluğumuzun gereği olarak, vicdani sorumluluğumuzun gereği olarak bu çatışma pratiğine, bu savaş pratiğine, bu darbe pratiğine “Dur!” diyelim ve emin olun ki 2013 yılından neredeyse seçim sathımailine kadar devam eden çatışmasızlık ortamının kıymetini, ne kadar değerli olduğunu herhâlde bugün hep beraber daha iyi idrak edebiliyoruz. O hâlde, yapmamız gereken tek şey, aciliyetle, ivedilikle, bir daha toprağa tek bir canımızın düşmeyeceği bir ortak idareyi bugün burada yaşama geçirebilmektir. Müsaadeniz olursa bugün ve bugünü tarihî bir güne dönüştürmenin arifesindeyken, çabasındayken gelin, neden bu sarmal, neden bu şiddet dalgası tekrar başladı, tekrar başlatıldı bunu masaya yatıralım.

Değerli kardeşlerim, cumhuriyet tarihimiz boyunca yaşamış olduğumuz en büyük siyasi gelişme, pozitif manadaki en büyük siyasi gelişme, elbette ki 2013 “Nevroz”uyla, Sayın Öcalan’ın barış manifestosuyla, deklarasyonuyla başlayan süreçtir ve o sürecin, ta ki Ağrı’da seçim sathımailinde seçim atmosferini zehirlemeye çalışan provokasyona kadar devam etmiş olan sürecin içerisinde eğer ki AKP iktidarı barışı etkin bir şekilde yönetebilmiş olsaydı, gereklerini yerine getirebilmiş olsaydı, bugüne kadar bir kez değil, onlarca kez şiddet ve şiddetin bütün argümanları devre dışı kalacaktı ama maalesef, AKP Hükûmeti, barış sürecinin, çözüm sürecinin, Türkiye'nin batı yakasına asker, polis, sivil cenazesinin, Türkiye'nin doğu yakasına da gerilla, korucu cenazesinin gitmemesinden kaynaklı toplumun gerçekleri sorgulaması, toplumun iktidardan, iktidarlardan, siyasetten, siyasetçiden hesap sorma pratiğinden kaynaklı ve on üç yıllık iktidar olmanın âdeta doğal sonucu olan iktidarın kirletilmesinin hesabının sorulmasından dolayı büyük bir kan kaybetti. Yurttaş, tercihini ortaya koyarken hesap sorabilir bir iradeye, bir pozisyona geldi. Tam da bu noktada açık ve net ifade etmek gerekirse Hükûmet bir kez daha 1993’ün, 1990’ların, hatta ve hatta 2000’li yılların ve hatta ve hatta cumhuriyet tarihindeki diğer hükûmetlerin refleksine, devlet refleksine geri döndü ve o geri dönüş, bir kez daha şiddeti toplumsal yaşamımızın bir parçası hâline dönüştürmek, Türkiye'nin batı yakasına asker ve polis cenazesi getirmek, Türkiye'nin doğu yakasına da, Kürt coğrafyasına da gerilla cenazesini götürmek suretiyle âdeta bir milliyetçi dalga yaratarak HDP’nin baraj altında bırakılması politikasını devreye koydu. Eğer bu politika tutmuş olsaydı, belki de bugün Parlamento aritmetiği, iradesi bu şekilde tecelli etmemiş olacaktı. Sayın Cumhurbaşkanının seçim arifesinde “Eğer ki tek başına hükûmet kuramazsak b ve c planlarımız var.” demişlerdi. İşte o c ve b planları 8 Haziran sabahından itibaren hayata konuldu, 8 Haziran sabahından itibaren piyasaya sunuldu.

Değerli kardeşlerim, Saygıdeğer Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; her şeyden önce iktidar olma uğruna, tek başına iktidar olma uğruna bugün Türkiye’nin dört bir yanına cenazelerin bir kez daha gitme tehlikesiyle karşı karşıyayız, bir kez daha. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Ne biçim laf bu ya?

PERVİN BULDAN (İstanbul) – Sayın Başkan, uğultuyu keser misiniz lütfen.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Bu minvalde yapılması gereken şey, bir kez daha…

SALİH KOCA (Eskişehir) – Türkiye’nin her bir coğrafyası Türk coğrafyasıdır.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – …barış zeminine geri dönüş duruşundan başka bir çaremiz yoktur.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Hadi PKK’ya “terörist” de de…

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Bugün itibarıyla ortaya koymuş olduğumuz tablo, Ağrı’da, Mersin’de, Adana’da ve Diyarbakır’da yaşatılan saldırılar…

SALİH ÇETİNKAYA (Kırşehir) – Şov yapıyorsun, şov!

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – …partimize yöneltilen saldırılar, 200’e yakın saldırı ve ama aynı zamanda Diyarbakır’daki katliam girişimi… Eğer bunlar etkin bir şekilde soruşturulsa ve üzerine gidilmiş olsaydı, failler bütün teferruatıyla açığa çıkarılmış olsaydı, emin olun ki Suruç’taki katliamı Türkiye toplumu yaşamamış olacaktı. Tam da bu noktada bir darbe mekaniğiyle maalesef karşı karşıyayız.

AHMET GÜNDOĞDU (Ankara) – PKK’yla aranıza mesafe koyun, konuşalım.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Benim bugün buradaki amacım, burada grubumun ve şahsımın amacı, bir kez daha söylüyorum, reste, savaş isteyenlerin restine restle karşılık vermek değildir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bir kez daha söylüyorum, şu andaki ateşe benzin dökmek değildir, tam tersine ülkenin tümünü saracak olan…

SALİH ÇETİNKAYA (Kırşehir) – PKK’yı terörist olarak ilan ediyor musunuz?

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - …savaşa su verebilmek, bu savaşı söndürme çabasıdır.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Sizin elinizde.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Bu şekilde ele almak gerekiyor.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Sizin elinizde.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Ama, şüphesiz ki bu tek başına seçimle de izah edilmeyecek bir tabloydu.

Bir diğer tablo da çözüm ve müzakere sürecinin yok sayılması, Sayın Cumhurbaşkanının Dolmabahçe Deklarasyonu’nu tanımaması. Ama, aynı zamanda müzakere heyetinin çalışmaları ve çabalarında gözlemci heyetin oluşumunu özellikle engellemesi ve şüphesiz ki Orta Doğu siyasetinde Türkiye-Suriye politikası ve özellikle de Türkiye-Suriye politikasında Rojava statüsüne, Kürtlerin statüsüne net bir şekilde “kırmızı çizgimdir” diye karşı çıkması yani Suriye’de barbarlığa karşı mücadele eden kardeşlerimizin komşuluğumuz olarak tercih edilmemesi barış sürecini, müzakere sürecini de kesintiye uğratan en önemli politik argümanlardan, nedenlerden bir tanesi olmuştur.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Esed’in çekildiği yerlere kimler geliyor, bir bakın bakalım.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Bu itibarla, bir kez daha söylüyorum, bizim açımızdan Suruç’ta katledilen kardeşlerimizin yaşam hakkı nasıl kutsalsa, Ceylânpınar’da uykudayken cinayete maruz kalan, katledilenler de aynı şekilde yaşam hakkına sahiptir ve kardeşlerimizdir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Niye rahatsız oluyorsunuz?

VURAL KAVUNCU (Kütahya) – Niye kalleşçe vurdunuz o zaman?

KEMAL TEKDEN (Kayseri) - Kürtlere hizmet eden ambulansı niye yaktınız?

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Değerli kardeşlerim, her bir saldırı, her bir cinayet mutlak suretle bir arka plana sahiptir. İşte, bahsetmiş olduğum b planı, 8 Haziran sabahından itibaren derdest edilen plan; tek başına iktidar olunmadığı için ülke bir savaş sathımailine çekiliyor. Bir kez daha -ya Rab- tek başına iktidar olma uğruna fidanlar, canlar toprağa gömülüyor, defnediliyor. (HDP sıralarından alkışlar; AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler) Her birinizin iktidarı, her birimizin iktidarı, isterseniz kardeşliğime inanın, isterseniz kardeşliğime inanmayın, Rabb’im şahittir ki, beni de sizi de yaratan Rabb’im şahittir ki bütün dünya iktidarları, benim ve arkadaşlarımın vekilliği bin kere bir askerin, bir polisin, bir gerillanın yaşam hakkına, bir sivilin yaşam hakkına binlerce kez kurban olsun, binlerce kez kurban olsun. (HDP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Gerilla neyin gerillası?

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Kardeşlerim, bizim yapmamız gereken… Kinle, öfkeyle, misliyle yanıt vermekle hiçbir sorunu çözemeyeceğiz; zira otuz yıllık pratiğimiz de zaten bu pratikti. Türk’üyle, Kürt’üyle bu pratikten yeteri miktarda çektiğimiz için, yeteri miktarda bu coğrafyada bu toprağa bedenler, canlar düştüğü için 2013’te müzakere masasını kurduk ve müzakere masası kurulunca… Kurulma aşamasına kadar kabul ediyorum ki onlarca fedakârlık örneği vardır, gelin o fedakârlık örneğine bir kez daha geri dönelim, gelin el ele vererek bir kez daha bu toplumun tek bir ferdinin hayatını yitirmeyeceği bir zemini, bir geleceği birlikte inşa edelim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Omuzda keleşle yapılmaz, onu çıkartacaksın! Onu çıkartacaksın!

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - İşte bunun için de Sayın Cumhurbaşkanının Çin’e gitmeden önce yapmış olduğu konuşma ve bugün Sayın Davutoğlu’nun yapmış olduğu konuşma, bir kez daha söylüyorum, bugün içerisinde bulunduğumuz pratiğin de kendisi, barışa suikast girişimidir, birlikte yaşama arzumuza suikast girişimidir. (HDP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler) Gelin, HDP olarak şiddet kimden gelirse gelsin, savaş kimden gelirse gelsin -a’dan, b’den, c’den, d’den- hiçbir farkı olmaksızın hep birlikte sizin savaş yapmanıza izin vermeyeceğiz diyelim. (HDP sıralarından alkışlar)

SALİH ÇETİNKAYA (Kırşehir) – Kandil’deki ağababalarınıza sormadan karar alamıyorsunuz.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Hep beraber savaşa karşı bir barış cephesi içerisinde buluşmayı başaralım.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) – Sayın Başbakanımızın deklarasyonuna imza atın önce.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Kardeşlerim, biliyorum ki bizler birbirimizden farklı siyasi düşüncelere, birbirimizden farklı siyasi fikirlere ve yaşam tarzına sahip insanlarınız.

SALİH ÇETİNKAYA (Kırşehir) – Grubuna söyle, grubuna.

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Yahu, bir dinle be!

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Benim buradaki hitabım, daha çok sizlerin, vicdan sahibi olan siz saygıdeğer vekillerin vicdanınadır.

SALİH ÇETİNKAYA (Kırşehir) – Grubuna söyle, grubuna; bak orada, onlara söyle.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Eğer ki biz sorumluluğumuzun gereğini yapmazsak, her bir vekil olarak savaş cephesine karşı, darbe girişimine karşı net bir duruş sahibi olmazsak toprağa düşecek her bir candan bizler de hem halk nazarında hem de Hak nazarında mesul olacağız. (HDP sıralarından alkışlar)

SALİH ÇETİNKAYA (Kırşehir) – Sen sorumlusun, hepsinden sen sorumlusun.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Gelin yürek yüreğe verelim, gelin el ele verelim.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Kalleşçe vuruyorsunuz, kalleşçe!

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Ve gelin, bir kez daha, hiçbir kimseden hiçbir kimseye kalleşliğin olmaması için biz bariyer oluşturalım, biz bariyer oluşturalım.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Siz yapıyorsunuz onu, kalleşliği.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Gelin hep birlikte bir kez daha tarihin backgroundunu inceleyelim.

SALİH ÇETİNKAYA (Kırşehir) – Tarih sizi hiç affetmeyecek.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Bu coğrafya, Mezopotamya ve Anadolu coğrafyası bin yıldır ittifaklarla ayaktaydı. Artık, Orta Doğu coğrafyasındaki kardeş halklarımız olan Arap halkı, kardeş halkımız olan Türk halkı, kardeş halkımız olan Fars halkı burada Kürt halkının da yaşadığını; eşitlik hukuku çerçevesinde, özgürlük hukuku çerçevesinde, bir arada yaşam hukuku çerçevesinde barış elini uzattığı, birlikte yaşam elini uzattığı gerçeğini yok saymayalım, bu eli havada bırakmayalım.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Siz silahı bırakın, silahı!

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Keleşleri bırakırsanız olur.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Eğer biz bunu başarabilirsek ve bugün bu Meclis “Evet” derse, bugün başta AKP Grubu olmak üzere bu Meclis “Evet” derse, vallahi billahi tallahi bu savaş kırk sekiz saat içerisinde durur. Kırk sekiz saat içerisinde tek bir insanımızın hayatını yitirmeyeceği bir zemini yaratırız biz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bunun yolu da çok açık ve nettir.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Silahları bırakmak.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - İki yıl boyunca… Aha grup başkan vekillerimiz, İmralı heyeti burada duruyor. Neden 8 Haziran sabahından itibaren bu grubun bir kez daha İmralı Adası’na gitmesine izin vermiyorsunuz? Bir kez daha, Türkiye'nin bu şiddet sarmalından, bu çılgınlıktan, bu vicdansızlıktan behemahâl çıkmasının, kalıcı, onurlu bir barışın inşasının önüne neden bariyer oluşturuyorsunuz? Dolayısıyla, çözüm çok açık ve nettir. Behemahâl bu Meclis…                            

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Çözüm, silahları bırakmaktır.

BAŞKAN - İki dakika ek sürenizi veriyorum Sayın Baydemir.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – İki dakikam mı var?

Bu Meclis behemahâl çözüm endeksli bir tabloyu önüne koymalıdır. Benim hepinize, hepinizin vicdanına bu manada çağrımdır.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – O tarafa söyle, o tarafa!

PERVİN BULDAN (İstanbul) - Sana söyleyecek, sana!

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Kardeşlerim, gelin, Ağrı, gelin Manisa…

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Sana söylesin, vicdansızsınız siz. (HDP sıralarından gürültüler)

PERVİN BULDAN (İstanbul) – Sen bir sus be! Sus!

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Sen sus!

PERVİN BULDAN (İstanbul) – Çok ayıp bir şey, çok ayıp. Terbiyesiz! Sabahtan beri vır vır vır vır… Kadınlığından utan biraz!

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Arkadaşlar, bir saniye… Ben meramımı anlatıyorum, siz rahat olun.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, çok rica ediyorum. Bu ülke sizin egonuzdan çok daha değerlidir. Birbirimize karşı sabırlı… (CHP ve HDP sıralarından alkışlar) Çok rica ediyorum, birbirimize karşı sabırlı, tahammüllü olmak zorundayız. Lütfen, egolarımızı terbiye edelim. Lütfen… Çok rica ediyorum. Olağanüstü bir oturumda bir araya geldik. Çok çok rica ediyorum… Lütfen… Sizleri sükûnete davet ediyorum.

Sayın Baydemir, devam edebilirsiniz.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Sayın Başkan, süremi de ekleyeceksiniz sanırım.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, olur mu böyle şey! Milletvekillerine hakaret ediyor.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Gelin, bu Mecliste öncelikli olarak Ağrı’dan başlayıp Adana, Mersin, Diyarbakır, Suruç ve Ceylanpınar dâhil olmak üzere, bu sürecin akamete uğramasını, çatışma zemininin tekrar başlamasını sağlayan bu ve buna benzer bütün saldırıların arka planını açığa çıkaracak bir Meclis araştırma komisyonunu kuralım.

İkinci adım olarak, hiç zaman kaybetmeksizin, bir kez daha 2013-2014 ruhuna, çözüm süreci perspektifine geri dönüş için İmralı’ya uygulanan tecridi ortadan kaldıralım.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Geçti, geçti, geçti.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Değerli kardeşlerim, bizler HDP olarak, bütün Türkiye toplumu bilsin ki, Türk’üyle, Kürt’yle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle, Arap’ıyla bütün Türkiye halkı bilsin ki 78 milyonun barış içerisinde, eşitlik içerisinde, özgürlük içerisinde bir arada yaşaması için asla ve kata zalime, zalimin zulmüne teslim olmayacağız. (HDP sıralarından alkışlar)

SALİH KOCA (Eskişehir) – Silahı ne zaman bırakacaksınız, silahı?

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Asla ve kata savaşa, kaosa…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – …teslim olmayacağız. Ahdımız olsun ki, burada kaldığımız son saniyeye kadar, geçmişteki…

Sayın Başkan, süremi ekliyorsunuz değil mi, kesintiye uğradı.

BAŞKAN – Buyurun.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Bugüne kadar onlarca siyasi parti kapatıldı, o gelenekten geliyoruz -aha şimdi Leyla ablamız aramızda; cezaevine konulan, yaka paça cezaevine götürülen vekillerimiz burada- o gelenekten geliyoruz. Rabb’im şahit olsun ki asla bu restlere teslim olmayacağız ama Rabb’im şahit olsun ki asla ve kata savaşa da, kaosa da teslim olmayacağız; bu ülkede savaşın, kaosun hüküm sürmemesi için burada kalacağımız son saniyeye kadar duruşumuz özgürlükçü bir duruş olacak. Çabamız -bir kez daha söylüyorum- birlikte yaşam çabası olacak ve dilimiz de barışın dili olacak.

Bu minvalde, gelin bu şiddet çılgınlığından, gelin bu, ülkeyi karanlığa sevk edecek politikalardan bir kez daha vazgeçilmek üzere Hükûmetin iradesini oluşturmanın çabası içerisine girelim. (HDP sıralarından alkışlar; AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Kardeşlerim, şu an itibarıyla…

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Terörü bırak, terörü!

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – …öyle bir atmosferde bulunuyoruz ki, bugün burada sizler benim kafamı kırabilirsiniz…

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Bunu tasvip etmeyin Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Baydemir…

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – …ama benim kafam kırılsın, Türkiye toplumundan hiçbir insanın kafası kırılmasın, hiçbir insan toprağa düşmesin, hiçbir insan yaşamını yitirmesin.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) – Terörü bırak, terörü!

BAŞKAN – Sayın Baydemir, süreniz dolmuştur.

Teşekkür ediyoruz.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Sizler isteseniz de istemeseniz de bir gün mutlaka bu sorun müzakere masasında çözülecektir.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Ünal, buyurun lütfen, dinliyorum.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, hatip konuşmasında, AK PARTİ iktidarını bir darbe pratiği, şiddet yanlısı olmakla ve Sayın Cumhurbaşkanımızı da bütün bu darbe pratiğinin ve şiddet girişiminin sorumlusu olmakla suçladı. Öncelikle, AK PARTİ Grubu adına buna 69’a göre cevap vermek istiyorum müsaade ederseniz.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) – Tutanaklara bakılsın.

BAŞKAN – İzin verirseniz tutanakları isteteyim, görüşmelere devam ederken bunu değerlendirip size geri döneceğim.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, ifadeler son derece açıktı efendim.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Yok, yok açık değil.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bize de aynı şekilde uyguladılar.

KADRİ YILDIRIM (Siirt) – Bizim Grup Başkan Vekili de istedi, aynı cevabı aldı.

BAŞKAN – Önceki talepte de aynı şekilde cevap verdim, dilerseniz görüşmelere devam ederken tutanakları isteteyim, size bu konuda değerlendirmemle geri döneceğim.

Çok teşekkür ediyorum.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Peki, Sayın Başkan.

BAŞKAN – Şimdi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Murat Özçelik’i davet ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MURAT ÖZÇELİK (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; efendim, bugün, burada toplumsal barışımızı tehdit eden, yurttaşlarımıza kasteden bu terör eylemlerini ve onların faillerini kınamak ve onların bu yaptıkları eylemleri inceleyerek, onunla ilgili olarak nasıl tedbirler alacağımızı görüşmek üzere bizim teklifimizle ortaya konulan araştırma önergesi hakkında CHP Grubu adına partimizin görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzda bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Malum, son bir hafta içerisinde efendim, 46 vatandaşımız vefat etti, yüzlerce vatandaşımız yaralandı ve acımız hakikaten çok büyük. Bu olayların tamamına değinildi ama malumunuz, Suruç’ta kendini patlatan şahıs dâhil 32 kişi, özellikle 31 vatandaşımız, gencimiz hayata veda etti, yüzlercesi yaralandı ve ardından, maalesef, polislerimiz, binbaşımız, astsubaylarımız, askerlerimiz şehit edildi ve bunlardan dolayı gerçekten büyük üzüntü duyuyoruz, bu terör eylemlerini gerçekleştirenleri lanetle kınıyoruz ve bu olaylarda hayatını kaybeden şehitlerimize, vatandaşlarımıza rahmet diliyoruz, kalanlara sabır diliyoruz ve onun ötesinde yaralılarımızın da acil şifa bulmasını diliyoruz efendim.

Şimdi, bir şeyden dolayı çok umutlandığımızı söylemek istiyorum. Arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; şu elimde tuttuğum kitapçık ve biraz da kalın kitapçık, Cumhuriyet Halk Partisinin bugüne kadar özellikle IŞİD eylemleriyle ilgili olarak Hükûmete ve bu Meclise sunduğu 1 gensoru, 5 genel görüşme ve onun dışında 153 soru önergesini içeren koskocaman bir kitapçıktır. Bugüne kadar maalesef iktidar kanadından herhangi bir cevap almaz iken bu konularla ilgili olarak ilk defa bugün Sayın Bülent Arınç vasıtasıyla eleştirilerin, kendilerine yöneltilen bazı eleştirilerin kabul edilmiş olması, en azından bu olağanüstü toplantıda bizlerin bir sonuç alabileceğimize ilişkin inancımızı ve umudumuzu artırmıştır. Ben de, dolayısıyla, kendilerine teşekkür ediyorum efendim.

Şimdi, eğer izin verirseniz, yine sabrınıza inanarak ben olayları biraz analitik izlemek istiyorum, incelemek istiyorum ve sizlere öyle arz etmek istiyorum. Bakınız, şimdi, hatırlayacaksınız, olan olaylara birazcık silsileyle bakarsak Suriye’deki olaylar, Suriye’deki iç savaş ile Türkiye’de başımıza gelenler arasında bazı irtibatları kurmamız mümkün olacak ve bunun neticesinde de esas ulaşmak istediğimiz mesele… Hakikaten, biz hangi sorunlarla gerçekten karşı karşıyayız? Yani, sorunu iyi tespit etmeliyiz ki çözümle ilgili önerilerimiz de o ölçüde dayanaklı ve sağlam olsun.

Şimdi, 2013 yılında Cilvegözü’nde patlama oluyor; bunda 3 yurttaşımız ve 11 Suriyeli olmak üzere 14 kişi ölüyor.

11 Mayıs 2013’te Hatay Reyhanlı’da bomba yüklü araçlarla gerçekleştirilen art arda 2 patlamada 50 kişi, vatandaşımız hayatını kaybediyor ve çok sayıda kişi yaralanıyor.

Bundan sonra, bakıyoruz, 2014 Ocak ayının 1’inci gününde Hatay’dan Suriye’ye silah götürdüğü iddia edilen bir tır durduruluyor ancak Jandarmanın bu tırı aramasına MİT mensupları tarafından izin verilmiyor. Ve oradaki savcımız da aynı amaçla bir girişimde bulunuyor ama buna da izin verilmiyor. Dolayısıyla, ardından da bu tır Suriye’ye geçiş yapıyor. Bununla ilgili olarak birçok tartışma çıktı, bu konuyla ilgili olarak birçok soru işareti insanların kafasında kaldı.

Hemen bundan birkaç gün sonra ise Adana-Gaziantep otoyolunun Ceyhan gişe girişlerinde benzeri bir olayla karşılaşıyoruz ve yine 4 tır aratılmıyor ve bunların da… İşte daha sonra çeşitli iddialar var, Türkmenler “Hayır, böyle bir şey yapılmadı.” dese dahi Türkmenlere birtakım şeylerin gittiği söyleniliyor.

Şimdi, 2014 Mart ayında IŞİD Niğde’nin Ulukışla ilçesinde 1 polis ile 1 astsubayımızı şehit ediyor. Bunun dışında, Mayıs 2014’te Suriye’nin Türkiye sınırındaki Es-Selame Kapısı yakınlarında bomba yüklü bir araç infilak ediyor ve en az 29 kişi hayatını kaybediyor.

Bu arada, yine, Türkiye sınırına yakın Suriye’nin kuzeyindeki Serekaniye (Resulayn) bölgesinden de, oradan da katliam haberleri geliyor ve bölgedeki Tileliye köyü ve mezralarına saldıran IŞİD militanları, aralarında çocuk ve kadınların da olduğu 15 kişiyi hunharca katlediyor.

Şimdi, bunun ötesinde, IŞİD 6 Haziranda Musul’a saldırıyor ve oradaki Musul Başkonsolosluğumuza Musul Valisi ve Kürt Bölgesel Yönetimi yetkililerince “Aman, IŞİD kapıda, çok büyük bir tehdit altındasınız. Bakın, valinin kendisi dahi Musul’u terk ediyor.” denmesine rağmen, maalesef Musul Başkonsolosumuza burayı tahliye etme talimatı gelmediğinden dolayı 49 arkadaşımız aylarca IŞİD elinde rehin oluyor.

Bundan birkaç gün sonra hem Sincar’a giriyor IŞİD hem de, bakınız, on binlerce Türkmen’i Telafer’den sürüyor. Bütün bunlar gözümüzün önünde cereyan ediyor ve Musul ile Şengal’i hallettikten sonra da IŞİD Kobani’ye yöneliyor, bunun sonuçlarının ne olduğunu da görüyoruz. Şimdi, Kobani sonrasında, tabii, 6-8 Ekim 2014 tarihlerinde 40 vatandaşımızın ölümüyle sonuçlanan olayları görüyoruz kendi ülkemizde.

Yine, 5 Haziran 2015’te HDP’nin Diyarbakır’da düzenlediği mitinge bombalı saldırı düzenleniyor ve 3 kişi hayatını kaybediyor, 100’den fazla kişi de yaralanıyor.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Suruç ve sonrasını ise biliyorsunuz.

Şimdi, bütün bu olayları biz alt alta koyup birbirine baktığımızda şunları gördüğümüzü sizlere ifade etmek istiyorum:

Bir defa, Suriye içerisinde “IŞİD” denen bir örgüt Başkonsolosluğumuza saldırmış, onları öldürmüş, bunu yapmış, perişan etmiş ortalığı. Fakat, maalesef, bu örgüte karşı Türkiye'nin aldığı tedbirlere baktığımızda bir şey yok başlangıçta, hiçbir şey yok. Yani, şunu anlamıyor değiliz: Evet, 49 vatandaşımız rehin iken bazı şeyleri yapamayabilirsiniz, bu kabul ama bir tavır, en azından kim olursa olsun tedhişe kapılmış olan insanlara karşı tedbir alacağımıza ilişkin bir tavır, Türkiye'nin o tavrı bütün camia -hem uluslararası camia ister Batı ister Orta Doğu, hepsi- için çok büyük önem taşıyor.

Kaldı ki şunu görüyoruz: Bir taraftan IŞİD ve bölgedeki, Suriye’deki Kürtler, PYD arasında bir savaş var, bir çatışma var -düzeneği var- ve diğer taraftan aynı çatışmanın Türkiye’ye yansımalarını bire bir görüyoruz. Çünkü diğer taraftakiler hem birbirlerinin akrabaları ve onun dışında, örgütlenmelerini tekrar içeriye taşımış vaziyetteler. Şimdi, şöyle diyelim: İlk başta Suriye’den bu gelenlere baktığınızda mülteciler az sayıda geliyorlardı biliyorsunuz ve onlara ilişkin tedbirler alındı, zaten birçoğu başta akrabalarının yanında yattı. Fakat, bir süre sonra, sadece Hatay, Kilis, Gaziantep, Adana, o civarda değil bütün güney illerimizde ve her tarafta çok ciddi sosyal sorunlar ortaya çıktı, ekonomik sorunlar ortaya çıktı. Ve öyle bir hâl aldı ki bu, Türkiye’de kendi vatandaşlarımız arasında da infiale yol açtı ama diğer taraftan, insan olarak bu insanlara insanlık adına Türk milleti bağrını açmaya da devam etti.

Fakat, keşke bu olaylar sadece sosyal boyutuyla kalsaydı, öyle olmadı maalesef. Bir de baktık ki IŞİD’e dünyanın çeşitli yerlerinden Türkiye’yi transit ülke olarak kullanan binlerce adam gitmeye başladı; binlerce adam, IŞİD’in oradaki faaliyetlerini desteklemek, o hunharca yapıya destek vermek ve onlarla birlikte katliamlara girişmek üzere o tarafa geçtiler. Ve öyle ki, orada yapılan çatışmalar neticesinde Türkiye’deki hastaneler kullanıldı, yaralılar bu hastanelerde iyileştirildikten sonra tekrar geriye gittiler. Yani, bu destek, Türkiye'nin gözünü başka tarafa çevirmesi, orada on binlerce yabancı unsurun gidip de savaşmasının yanı sıra, Türkiye’de de önemli bir faaliyetin başlamasına neden oldu. Onu da şöyle söyleyelim: IŞİD, bu zaman zarfında, yine kendisine hiçbir tedbir konulmaksızın -basından, her yerden duyduğumuz için detayına hiç girmek istemiyorum ama- maalesef adam devşirme faaliyetine girişti, onun dışında burada eğitim faaliyetine girişti, lojistik hücrelerini kurdu ve Türk vatandaşları -inanabiliyor musunuz- yaklaşık 10 bin kendi vatandaşımız bir şekilde ya gitti orada IŞİD’in saflarında savaştı geldi ya orada o lojistik faaliyetler içerisinde oldu veyahut da içeride devşirme faaliyetlerine devam etti. Yani, o kadar ki, arkadaşlar -şu anda bir de onu söyleyeyim, biraz önce arkadaşlarım bana bir not ilettiler- IŞİD, şu anda, Gaziantep’in karşı tarafındaki Türkmen köylerinde 8 ile 15 yaş arasındaki çocuklarımıza kendi eğitimini vermek üzere gerekli talimatı kendi çevresine vermiş vaziyette.

Yani, biz, çok ciddi bir biçimde, Suriye içerisinde süregiden bir iç savaşın Türkiye içerisine taşındığı ve bu savaşı, IŞİD ile PKK arasındaki savaşı bir şekilde bizim topraklarımıza da getiren ve onun ötesinde terörün farklı boyutlara doğru gittiği bir ulusal güvenlik sorunuyla karşı karşıyayız şu anda. Ve bu öyle bir şey ki arkadaşlar, maalesef şuna dikkat etmemiz lazım: Bir kesişme noktasıyla birlikte, maalesef, belli şekillerde kontrol altında tutulabilen bu terör faaliyetleri filan... İş çığrından çıktı. Sebebi şuydu: Dışarıda IŞİD böyle palazlanırken Türkiye'nin almaktan imtina ettiği tedbirler nedeniyle, PKK, ABD ve Batılıların gözünde bir aktör hâline getirilmiştir. Orada PKK ile IŞİD arasındaki savaş, bir de Türkiye'nin içerisinde, evet, saydam yürütülmeyen, ne olduğu bilinmeyen, bizlerin sürekli Meclis çatısı altına getirilmesi gerektiğini söylediğimiz çözüm sürecindeki inkıtayla birlikte, o kesişmeyle birlikte, artık, hakikaten, önü gelmez, çok daha vahim bir boyuta maalesef taşınmış vaziyette ve şu anda nasıl biliyor musunuz? Radikal selefî cihatçı örgütler, Türkiye'nin Batı ittifakının bir parçası olduğuna inanıp bize karşı bir şeyler yapmayı düşünürken ABD ile bizim anlaştığımıza ve PYD’yi desteklediğimize inanıyorlar ve hesap sorma peşinde bekliyorlar. PKK ve diğer örgütler ise Türkiye'nin IŞİD ve El Nusra gibi örgütlere destek verdiğini söyleyip bu sefer onlar da bize karşı hesap sorma vaziyetine gelmiş vaziyetteler. Yani, ne yazık ki Türkiye’de, biz, iki tane lanetin bize karşı çabalarıyla, eylemleriyle karşı karşıya bulunuyoruz.

Şimdi, bu kesişme noktası -biraz önce ifade ettiğim gibi- Türkiye'nin Suriye politikasındaki, maalesef, başarısızlık ile baştan beri yanlış formüle edilen çözüm sürecinin başarısızlığından kaynaklanmıştır.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, biz şimdiki geçici Hükûmetle birlikte, Hükûmetin bugüne kadar “Yapmayacağım.” dediği şeylerde tam bir U dönüşü yaptığını gördük. Nedir bunlar? Mesela, ABD tarafından İncirlik veyahut da diğer üslerin kullanılması Beşar Esad’a karşı herhangi bir iş birliği yapılmadığı takdirde Türkiye tarafından kabul edilmez deniyordu en üst seviyede fakat bununla ilgili herhangi bir şey alınmadan, bal gibi, Türkiye, Batılı ittifak üyelerine destek kararını vermiş bulunuyor. Şimdi, dolayısıyla, bir taraftan bizim uçaklarımız, diğer taraftan koalisyon, İncirlik’i ve diğer tarafları da kullanmak suretiyle bir şeyler yapacak. Ama burada biraz sonra geleceğim bir husus daha var ki ona çok dikkatle yaklaşmamız gerekiyor, bu da tampon bölgeye ilişkin olarak Türkiye'nin beklentileriyle ilgili meseledir.

Şimdi, arkadaşlar, her ne kadar Türkiye, bu son Hükûmetin aldığı kararlarla sanki politikada bir değişiklik yapma noktasına doğru gidiyor gibi görünse de maalesef sadece bu tedbirlerle Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu ulusal güvenlik sorununun çözümlenebilmesi mümkün değil çünkü -eş zamanlı olarak diyelim- IŞİD, PKK, DHKP-C ve diğerlerine karşı başlatılan operasyon, diğer yandan PKK ve IŞİD’e yönelik sınır ötesi harekâtla Türkiye, artık bunun sadece bir sınır güvenliği ya da terör meselesinin ötesinde ulusal güvenlik meselesi olduğunu nispeten ortaya koyuyor ama bu noktadan sonra -ki bunun altını çizmek istiyorum- Türkiye’nin önceden izlediği Suriye politikası, çözüm süreci ve selefî gruplara yönelik göz yumma politikasının devam etmesi mümkün görünmemektedir.

Şimdi, arkadaşlar, halkımızda, maalesef, bu yüce Meclisin bugüne kadar ülkemizin önünde bulunduğu sorunlara gerçek anlamda el atmadığına ilişkin bir algı var neredeyse. Oysa gerçekten milletin iradesinin yansıtıldığı bu Meclis bütün bu sorunlara çözüm bulabilecek kabiliyet, irade ve kararlılık içerisinde olacaktır, olabilir, buna inancımız bizim sonsuzdur. Bu suretle bizim yapmamız gereken, bütün milletvekilleri olarak, bugün burada Türkiye’nin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özçelik, iki dakika ek sürenizi veriyorum.

MURAT ÖZÇELİK (Devamla) - …sorunu olan bu çok önemli sorunları birlikte el ele vererek çözebileceğimize ilişkindir.

Burada Sayın Arınç birtakım figürler verdi ama ben bazı şeyler söylemek istiyorum hızla.

Şimdi, efendim, birincisi: Hakikaten biz bu araştırma komisyonunu kurmalıyız ki… Mesela 1.061 tutuklanandan 800 küsuru PKK, bunun içinde 137’si IŞİD filan, 77’si DHKP-C yani sadece gözaltına alınanlar bakımından söylüyorum.

Çok ciddi olarak şu olaya bakmamız lazım: IŞİD’e yönelik savaşımızda çok ciddi zaaflar var. İçeride, bu örgüt mensuplarına ve kendi vatandaşlarımıza karşı almamız gereken tedbirlerin çok daha derin boyutta olması gerekiyor. Bu nedenle de ben bu araştırma komisyonunun kurulmasına çok büyük önem verdiğimizi bir kere daha söylemek istiyorum.

İkincisi şu husus: Çözüm süreci, maalesef eskiden şeffaf gitmemiş olan ve âdeta -nasıl söyleyeyim- bir PR aktivitesi gibi, ne bileyim, seçime kadar aman PKK çatışmasın diye yürütülmüş olan bu konunun artık gerçek anlamda Türkiye Büyük Millet Meclisinin çatısı altında ele alınması büyük önem taşıyor

Şunu açıkça söylüyoruz arkadaşlar: PKK’nın bu yaptığı şeyler ne kadar lanetlenmesi gerekiyorsa... Çünkü herhâlde Suruç’taki öldürülen çocuklarımızın müsebbibi, faili orada iki polis memuru değildi, ensesine silah koyulup da vurulan, değil mi? Yani, burada hedefleri ve kime karşı savaşacağımızı iyi bilmek zorundayız ve de bunun gerçek nedenlerini hakikaten ortaya koyup tedbirleri birlikte burada görüşerek sonuca varmalıyız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MURAT ÖZÇELİK (Devamla) – Ezcümle, HDP’nin de diğer partiler gibi güçlü bir katılımla burada bulunmasını biz demokrasimiz açısından ve gerçekten demokratik çözümleri, siyasi çözümleri burada bulmamız açısından çok çok önemli bir fırsat penceresi olarak görmek durumundayız ve görüyoruz.

Bu düşüncelerle de Halk Partisi adına grubumuzun konuya ilişkin olarak verdiği Meclis araştırması önergesinin kabul edilerek TBMM’de bir araştırma komisyonu kurulmasının sorunun çözülmesine katkı vereceğini ifadeyle sözlerime son vermek istiyorum ve saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şimdi Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sayın Ümit Özdağ’ı davet ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ÜMİT ÖZDAĞ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama bütün şehitlerimiz adına Malazgirt’te PKK’lı teröristler tarafından şehit edilen Jandarma Binbaşı Arslan Kulaksız’ı anarak başlamak istiyorum. Malazgirt’te Türk askerine yönelik en son saldırı 1071’de Romen Diyojen’in Bizans Rum ordusu tarafından yapılmıştı.

PKK’nın lideri Öcalan’ın Suriye’den kaçtıktan sonra Yunanistan’a girmesine neden olan, yardımcı olan Yunanlı general, daha sonra askerî mahkemede yargılanırken neden yardım ettiğini şu cümleyle açıkladı: “PKK 2’nci Yunan ordusudur.” Demek ki tarihsel süreklilik devam ediyor. Ancak, bu vesileyle şehit binbaşısına sahip çıkan Muş, Malazgirt, Bulanık ve Vartolu kardeşlerimize de saygılarımı ve şükranlarımı sunmayı bir borç biliyorum.

Değerli milletvekilleri, Orta Doğu Birinci Dünya Savaşı sonunda çizilen sınırlarının yeniden tasarlandığı bir döneme girdi. Sınırların yeniden çizilmesini hâlen devam eden Orta Doğu iç savaşı sağlıyor. Orta Doğu iç savaşının ana ekseni Suriye-Irak bölgesel iç savaşı olmakla birlikte bu iç savaş Yemen, Libya ve Mısır’da da devam ediyor. Orta Doğu’da mevcut millî devletlerin yapıları parçalanacak ve bölgenin etnik ve mezhepsel fay hatları boyunca geniş devletler şeklinde örgütlenmesi yani önce bir Lübnanlaşma, sonra bir Balkanlaşma sağlanacak. Tabii ki, bu Balkanlaşma sürecinin Türkiye üzerinde de ağır etkiler ortaya çıkarması büyük bir ihtimaldir. Bu Balkanlaşma sürecinin Orta Doğu’da hâlen devam eden konvansiyonel ve gerilla savaşının bir karışımı olan hibrit savaşlar aracılığıyla gerçekleştirildiğini görüyoruz. Bu savaşın dalgalarının Türkiye’ye ağır bir şekilde vurmaya başladığına şahit oluyoruz. Artık, Türkiye'nin Orta Doğu’da yaşanan çalkantılardan en az şekilde etkilenmesi için son şansını kullandığı döneme girilmekte. Türkiye’de bugün yaşanan terör, kökleri Orta Doğu iç savaşında olan ve Türkiye’ye taşma eğilimi taşıyan bir saldırıdır. Libya iç savaşına taraflardan birisine silah sevkiyatı yapılmasına izin veren, Yemen iç savaşına müdahil olan, Türkiye-Katar Askerî İşbirliği Anlaşması çerçevesinde Katar’a terörizmle mücadele ve insani yardım amaçlarını da içeren bir görev tanımıyla askerî üs açan, Suriye iç savaşını iç meselemiz hâline getiren politikalar, Orta Doğu iç savaşını da Türkiye’ye ithal etmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu Orta Doğu iç savaşını anlamadan Türkiye’de terörü aşmanın yollarını tahlil etmek ve doğru politikalar geliştirmek mümkün değil. Milliyetçi Hareket Partisi, geçtiğimiz yıllarda AKP’yi birçok izlenen yanlış politika konusunda, özellikle Orta Doğu ve PKK politikaları konusunda uyarmıştı. Bugün gelinen noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan, PKK ve IŞİD’e karşı Suriye’de ve Irak’ta Türk ordusunun gerçekleştirdiği operasyonların gerekliliğini ifade ederken yaptığı açıklamada “İş çığırından çıktı.” demiştir. Bu kısa cümle, Milliyetçi Hareket Partisinin 2007’den bu yana yapmış olduğu ikaz ve tespitlerin ne kadar doğru olduğunu gayet açık bir şekilde ortaya koymaktadır. (MHP sıralarından alkışlar) İş çığırından çıkmıştı.

Sayın Davutoğlu da “Artık, Türkiye bir hafta önceki Türkiye değildir, herkes ayağını denk almalıdır.” diyor. Milliyetçi Hareket Partisi 2007’den bu yana Davutoğlu’nun kastettiği bir hafta önceki Türkiye’yi eleştirmektedir. Erdoğan ve Davutoğlu işlerin çığırından çıktığını ve artık, PKK’nın ayağını denk alması gerektiğini anlamışlardır; bunu önemli görüyoruz. Ancak işleri çığırından çıkaran ve devletin ayağa düşmesini sağlayan, 2007’den bu yana izlenen PKK’yla müzakere ve 2012’den bu yana izlenen Orta Doğu politikaları olmuştur. Sayın Arınç da, biraz önce, yanlışı anladıklarını gösteren açıklamalarda bulundu; doğrusu bundan çok mutlu olduk.

Öncelikle terörle müzakerenin Türkiye’ye nelere mal olduğunu ortaya koymak zorundayız. PKK açılımı sürecinde, Hükûmet, terörist örgütle yaptığı müzakereler ve Öcalan’ın ve PKK’nın büyük ölçüde meşrulaşmasını sağlamıştır. Öcalan, bir Başbakan Yardımcısı tarafından dünyaya Kürtlerin lideri olarak takdim edilmiştir. Terör örgütü ve liderinin meşrulaşması Dolmabahçe Sarayı’nda Öcalan’ın PKK terör örgütüne yaptığı çağrıya bir Başbakan Yardımcısının refakat etmesiyle de taçlanmıştır. Bugün bunun arkasında Başbakan Yardımcısının kendisi dahi duramamaktadır.

AKP Hükûmeti, PKK’yla müzakere politikası ve terör örgütünü meşrulaştırmayı sürdürürken Türk Silahlı Kuvvetlerini, Jandarma Genel Komutanlığını, MİT’i, Emniyet Genel Müdürlüğünün ve köy korucusu gazilerin terör örgütüne karşı 1980 ve 1990’lı yıllarda yaptığı mücadeleyi her fırsatta aşağılamıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin PKK’nın 1984’te başlayan bağımsız birleşik sosyalist Kürdistan kurma amaçlı terör saldırılarına karşı vatandaşlarının hayatını ve ülkenin birliğini koruma mücadelesi “güvenlikçi politikalar” adı altında yıllarca iktidarın resmî ve gayriresmî sözcüleri tarafından küçümsenmiştir. 1990’lı yıllarda PKK’ya karşı mücadele eden güvenlik kadrolarının önde gelen sembol isimleri -ki bunlar sizlerin çocukları, amcaları, kardeşleri idi- toplu katliamlar ve faili meçhul iddialarıyla AKP hükûmetlerinin açtığı yollarda yargılanmışlardır. Sonuçta bu isimlerin hepsi beraat etti. Bu siyasal infaz yargılamalarının TSK ve emniyet kadrolarına büyük bir manevi darbe indirdiği ortadadır. Oysa “güvenlikçi politikalar” diye aşağıladığınız politikalar sayesinde Türkiye’nin bölünmesi projesini mahkemelerin önüne sürüklediğiniz barut kokan subaylar ve binlerce şehidimiz ve gazimiz kanlarını dökerek tarihin çöp tenekesine atmıştı.

AKP, 57’nci Hükûmetten terör örgütü ile güvenlik güçlerinin mücadelesinin Kuzey Irak’a kaydığı, terörist örgütün minimize olduğu bir Türkiye devralmıştı ancak iktidara gelir gelmez “AB tam üyesi oluyoruz.” diye önce terörizmle mücadelenin altyapısını oluşturan hukuki düzenlemeleri ne yazık ki kaldırdınız, sonra da müzakere sürecini başlattınız ve müzakere sürecinin tehlikeye atılmaması adına güvenlik güçlerini terör örgütü karşısında geri adım atmaya ve alan boşaltmaya zorladınız. Güvenlik güçleri alan boşaltır, operasyonları durdurur, garnizon ve karakollarına sığınmaya zorlanırken terör örgütü her geçen gün Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde otoritesini inşa etti. AKP Hükûmeti ise devletin en temel gayesi olan vatandaşlarının temel hak ve özgürlüklerini korumak olan görevini bir kenara bırakarak PKK’nın bölgede vatandaşların rutin yaşamını dahi şekillendirmesine izin verdi. Terör örgütü Hükûmetin sağladığı dokunulmazlıkla örgütlenme, istihbarat, yeni adam tayini gibi çalışmalarını yürütürken, kırsaldan il ve ilçe merkezlerine doğru örgütlenerek inerken güvenlik güçlerine müdahale etmeme emri verildi. Oslo’da müzakerelerde PKK temsilcilerine PKK’yı aldığı önlemlerle rahatsız eden vali ve emniyet müdürlerini Hükûmete şikâyet edebilecekleri söylendi. PKK’yı rahatsız eden Türkiye Cumhuriyeti valileri tasfiye edilirken yerine TSK’nın operasyon taleplerini reddeden, Öcalan’a çözüm sürecine sunduğu katkılardan dolayı teşekkür eden valiler atandı. (MHP sıralarından alkışlar) Terör örgütü ise müzakereleri, AKP’nin sürekli taviz verdiği, Güneydoğu Anadolu’da devlet iktidarı yanında örgüt iktidarını inşa etmek için kullandığı bir süreç olarak değerlendirdi. Erdoğan “Güneydoğu Anadolu’dan tabut gelmiyor.” dedi. Doğru, ancak teröristler en seçkin ve kahraman köy korucularını teker teker katletmeye devam ettiler. Evet, güneydoğudan tabut gelmedi ama köy korucusu kahraman kardeşlerimizin tabutları Güneydoğu Anadolu’da kaldı.

Şimdi, burada çatışmasızlığın ne kadar önemli olduğundan bahsedildi biraz önce. Siz, şehit edilen köy korucularının ailelerine bu çatışmasızlığı bir anlatın bakalım, nasıl çatışmasızlıkmış. (MHP sıralarından alkışlar) “Devlet güçleri kendisini korumasın, alanı bize bıraksın, biz öldürmeye devam edelim.” PKK’nın çatışmasızlıktan anladığı ne yazık ki budur.

“Haziran 2015 seçimlerinde, PKK, Güneydoğu Anadolu’da, seçimleri -ben söylemiyorum, Van AKP 2’inci sıra milletvekili adayı Profesör Doktor Ömer Çaha söylüyor- 1946 seçimleri gibi açık oy gizli tasnif düzeniyle yapacak kadar büyük bir etkinlik kurdu. Elinde değil, ancak arkasında silah olan HDP, Güneydoğu Anadolu’da, PKK kadrolarıyla birlikte halk ve diğer partiler üzerinde büyük bir baskı kurdu.”

Bugün Davutoğlu diyor ki: “Güneydoğu’da seçmeni PKK baskısından kurtarmak için oy kullanmak amacıyla köylüleri alalım toplu merkezlere götürelim, orada oy kullansınlar.” Oysa çıkar yol, Güneydoğu Anadolu’yu PKK’nın elinden geri almaktır, vatandaşı taşımak değil. (MHP sıralarından alkışlar) Çıkar yol, ayağa düşürülen devleti tekrar ayağa kaldırmaktır. Bunun yolu, Milliyetçi Hareket Partisinin yıllardan bu yana söylediği ve 90’lı yıllarda verilen mücadelenin ispatladığı gibi, tekrar terörle mücadele stratejisinin bu ülke tarafından benimsenmesidir. Ancak, bir taraftan askerlerimiz güneydoğuda şehit olmaya, hava kuvvetlerimiz PKK hedeflerini yok etmeye devam ederken, Cumhurbaşkanı “Açılım bitti.” derken Sayın Davutoğlu diyor ki: “Açılım devam ediyor.” Hedef aynı fakat muhatap değişecekmiş. Tamam, bugüne kadar muhatabınızın Öcalan ve PKK olduğunu biliyoruz. Bundan sonra, herhâlde, açılımı, Diyarbakır kabzımallar odasıyla yapacaksınız! (MHP sıralarından alkışlar) Yapmayın, bu millete yalan söylemeyin; çünkü eğer müzakere gibi bir politikayı tercih ederseniz bunun zorunlu sonucu terör örgütünün muhatabınız olmasıdır.

MHP ise Türkiye'ye, teröre karşı tüm güvenlik güçlerinin koordinesinde iyi planlanmış, eş güdümlü yürütülecek, etkili, sonuç alıcı, entegre, stratejik bir terörle mücadele stratejisi önermektedir.

AKP hükûmetleri, PKK’nın Güneydoğu Anadolu’da devlet iktidarı yanında terör örgütünün iktidarını inşa etmesine izin verirken Suriye’de de PKK’nın zemin kazanmasının önünü açmıştır. Suriye’de Esat rejimini devirmeyi akılcı bir tercih değil bir tutku hâline getiren Hükûmet, Suriye politikasıyla, PKK’nın Suriye’nin kuzeyinde baskın güç olmasının önünü açmıştır.

Değerli milletvekilleri, 2011’e kadar AKP’nin Suriye politikası, temelleri 57’nci Hükûmet döneminde atılan “Suriye’yle iyi ilişkiler” politikasıydı. Doğrusu, bu politika çok başarılı, çok güzel ve iyi bir politikaydı. Milliyetçi Hareket Partisi bu politikayı destekliyordu. Ancak 2012’de bu politikayı terk ettiniz ve Esat rejimini, yerine kimin geçeceği belli olmadan, devirme mücadelesine başladınız. Oysa, Suriye gibi ülkelerde rejim-devlet özdeşleşmesi olduğundan rejimin yıkılması durumunda devlet de yıkılıyor.

Bu teorik bir tespit değil. Bunu Afganistan’da gördük, bunu Irak’ta gördük. Önce Müslüman Kardeşler, Müslüman Kardeşler’in gücü yetmedi El Nusra ve IŞİD Esat’ı devirme projesinde kullanıldılar.

Bakın, bugün Uluslararası Ceza Mahkemesinin, IŞİD’i desteklemesi iddiasıyla, Erdoğan, Davutoğlu, Efkan Ala ve Hakan Fidan hakkında inceleme başlattığı haberi İnternet sitelerine biraz önce düştü. Bu, dava açılacağı anlamına gelmiyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı ve yetkilileriyle ilgili de böyle bir şeyi arzu etmeyiz. Ancak, bunun incelemeye alınmasının dahi Türkiye için ne kadar olumsuz olduğunu sizlerin de takdir ettiğini düşünüyorum.

Bu politikanız Suriye’yi Afganistanlaştırdı. Suriye’yi Afganistanlaştırırken Türkiye’yi de Pakistanlaştırdınız. Çünkü Afganistan ile Pakistan arasındaki ilişkiye benzer bir ilişki Türkiye ile Suriye arasında kuruldu. Sınırın Türkiye tarafı, AKP’nin uyguladığı politikalarla, Pakistan-Afganistan sınırının Pakistan tarafındaki devletsiz bölge benzeri bir bölgeye dönüştü. Devlet güvenlik güçleri bu bölgeden âdeta çekildi ve bu bölgenin, sınır bölgemizin terör örgütleri tarafından kullanılmasına, lojistik geçiş yolu olarak kullanılmasına izin verildi. Suriye tarafında ise PKK, IŞİD ve El Nusra’nın devletçiklerini kurduğunu hep birlikte gördük. Hatay, Kilis, Gaziantep, Şanlıurfa hattının Peşaverleşmesine neden oldu bu politika. Suriye iç savaşında cephede çarpışan Selefi cihatçı gruplar, Türkiye’yi eleman devşirdikleri, dünyayla irtibat kurdukları bir merkez hâline getirdiler. Şimdi Türkiye’de bir Selefi cihatçı taban oluşuyor. Ehlisünnet ve Alevi-Bektaşi geleneğinin düşmanı, bunları tekfirci olarak gören ve Suriye iç savaşında iç savaş deneyimi, kazanan kadrolardan bahsediyoruz. Bunun Türkiye’nin güvenliği için önümüzdeki senelerde büyük bir tehdit olduğunu sanıyorum sizler de biliyorsunuz, görüyorsunuz ve anlıyorsunuz.

Bu arada PKK’nın son günlerde Suriye’nin kuzeyinde ele geçirdiği alanlarda Türkmenlere ve Araplara yönelik olarak ve PKK’yı desteklemeyen Kürtlere yönelik olarak etnik bir temizlik gerçekleştirdiğini de görüyoruz. MHP, Suriye Türkmenlerini, Araplarını ve PKK karşıtı olduğu için tasfiye edilen Kürt kardeşlerini unutmamıştır, unutmayacaktır, arkalarındadır.

Değerli milletvekilleri, PKK’nın siyasi kolundan söz açılınca, kısaca, bir süre önce Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli’nin ifade ettiği bir hususu da tekrar gündeme getirmek istiyorum. Milliyetçi Hareket Partisinin terör örgütü PKK’yla aynı çizgide olan siyasi kuruluşa karşı almış olduğu tavizsiz tavır bir kısım çevreler tarafından “anlaşılmaz” nitelendirilmektedir. Milliyetçi Hareket Partisinin HDP’ye karşı aldığı tavır, HDP’ye oy veren seçmenin varlığını reddetmek olarak yorumlanmaktadır. Hatta bazıları Milliyetçi Hareket Partisini HDP’yle açık-kapalı koalisyon yapmaya, değişik siyasi projeler içinde bulunmaya zorlamaktadırlar. Milliyetçi Hareket Partisi de bunu reddedince Milliyetçi Hareket Partisini Kürt düşmanlığıyla suçlayacak kadar da aymazlık içine düşmüşlerdir. Oysa Kürtler ve Zazalar bizim öz kardeşimizdir. (MHP sıralarından alkışlar)

Ancak, müzakereler sürecinde PKK’nın ve PKK yandaşı örgütlerin büyük bir meşruluk kazanmaya başladığını görüyoruz. PKK’nın meşruluğunun önündeki en büyük ve son engel Milliyetçi Hareket Partisidir. Bundan dolayı, bölücülüğü meşrulaştırmak isteyen çevreler, ısrarla Milliyetçi Hareket Partisini HDP’yle açık, kapalı koalisyon yapmaya, birlikte değişik siyaset projeleri içerisine itmeye zorlamaktadırlar.

Milliyetçi Hareket Partisinin HDP’ye karşı tavrı değişik nedenlerle HDP’ye oy vermek durumunda kalan seçmenlere karşı saygısızlığımızdan değil, PKK tarafından katledilen çoğu Kürt ve Zaza kökenli 5.800 sivil yurttaşımızın, şehit edilen 4.300 askerimizin, 225 polisimizin, neredeyse tamamı Kürt ve Zaza kökenli olan 1.400 korucumuzun, 21 gazetecimizin, 8 belediye başkanımızın, 60 muhtarımızın, 120 öğretmenimizin, 30 din adamımızın aziz ruhlarına olan saygımızdan ötürüdür. (MHP sıralarından alkışlar)

Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak PKK’nın yaptığı toplam 386 toplu katliamı unutmadık ve unutmayacağız; PKK tarafından beşiklerinde öldürülen toplam 382 bebeği unutmadık ve unutmayacağız; çocukların katledilmesini “Savaşta böyle şeyler olur.” diyerek meşrulaştıran zihniyeti affetmedik, affetmeyeceğiz; askerlerimizi ve bebeklerimizi pusularda kalleşçe katleden PKK’lıları kucaklayan milletvekillerini affetmedik, affetmeyeceğiz; İstiklal Marşı’mızı söylemeyen milletvekilleriyle de uzlaşmadık ve uzlaşmayacağız. (MHP sıralarından alkışlar)

Milliyetçi Hareket Partisinin HDP’ye karşı tavrı HDP’ye oy vermek durumunda kalanlara saygısızlığımızdan değil; aksine, önemli bir kısmı Güneydoğu Anadolu’da PKK terörünün hâkim olduğu bir ortamda HDP’ye oy vermek durumunda kalan bütün yurttaşlarımıza olan saygımızdan ötürüdür. HDP’ye karşı tavrımız demokrasiye olan inancımız ve bağlılığımızın sonucudur.

Özetle; Milliyetçi Hareket Partisi ne PKK’yı meşrulaştırma çabalarına ne de HDP’yi halk vicdanında şirin göstermek için yapılan psikolojik operasyonlara mağlup olmayacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi bölücülük karşısında tek başına kalsa da sonuna kadar Türk milletinin ve aziz şehitlerimizin anısına sahip çıkacak, millî vicdanın temsilcisi olmaya devam edecektir.

Son olarak, HDP’nin bugün yapmış olduğu sahte barış çağrılarına da inanmadığımızı belirtmek isterim, keşke samimi olsalardı… Samimi olsalardı seçimden birkaç gün önce, Van Erciş’te, Milliyetçi Hareket Partisi seçim bürosu önünde vatandaşları terörize etmek için katledilen şehit Abdülbari Gül’ün cenazesine gider, başsağlığı dilerlerdi. (MHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, Türkiye için bir diğer sorun, 2 milyonu aşkın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özdağ, iki dakika ek sürenizi veriyorum.

ÜMİT ÖZDAĞ (Devamla) – …denetlenmesi çok zor mültecidir. Bunların ortaya çıkartacağı güvenlik sorunları önümüzdeki aylarda çok daha büyük boyutlara ulaşacaktır. Biz hâlâ AKP’nin Suriye’de Esat rejimini yıktıktan sonra nasıl bir rejim kurmayı veya kurulmasına katkı vermeyi düşündüğünü anlamış değiliz. Bize demokrasiden bahsetmeyin, demokrasi olması için önce devlet olması gerekiyor. Burada kim, hangi devleti kuracak?

Suriye politikasında olduğu gibi Irak politikasında da büyük yanlışlara imza attınız. Türkmenlerin bir siyasal güç olarak tarihten silinmesini ve Kerkük’ün KDP ve KYP tarafından gasbının meşrulaştırılmasını oluşturan politikaları AKP şekillendirdi.

Irak, Temmuz 2015 itibarıyla çökmekte olan bir devlet. Irak, jeopolitik olarak artık parçalandı. Parçalanmanın resmîleşmesi için uluslararası ve bölgesel konjonktürün uygun olması bekleniyor. Bu noktada Türk, Irak ve dünya kamuoyu önünde Milliyetçi Hareket Partisinin Kerkük’ün, Telafer’in, Tuzhurmatu’nun Türkmen karakterinin tasfiye edilmesini kabullenmeyeceğini, meşrulaştırmayacağını ve ilk fırsatta bunu yapanlardan da meşru yollardan hesap soracağının altını çizmek isterim.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın sonunda önümüzdeki sürecin çok zor ve tehditlerle dolu olduğu gerçeğini görmemiz gerektiğini belirtmek istiyorum. IŞİD, PKK ve DHKP-C Türkiye’ye karşı ağır terörist saldırıları planlıyorlar. IŞİD’in Hatay, Gaziantep, Kilis, Şanlıurfa, İstanbul, İzmir, Adana ve Ankara’yı kitlesel katliam amaçlı bombalı saldırılar için hedef seçeceği görülmektedir. AVM’ler, metrolar saldırılara hedef olabilir. Keza, provokasyon amaçlı, Alevi yurttaşlarımızın yoğun olduğu illere yönelik IŞİD eylemleri beklenmelidir. IŞİD, aynı zamanda, küresel bir sansasyon üretmek amacıyla Türkiye’de stratejik tesis ve yapılara yönelik bombalı saldırılar gerçekleştirebilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜMİT ÖZDAĞ (Devamla) - Müsaade ederseniz, bir saniye…

DHKP-C, kentlerde etkili bir örgütlenme gerçekleştirmiştir. Önümüzdeki günlerde değişik suikastlara imza atması hiç şaşırtıcı olmayacaktır. PKK terör örgütüyle mücadele 1990’lı yıllardan daha zordur çünkü PKK müzakere sürecini, sadece kırsalda değil kentlerde de örgütlenmek, silah, cephane ve bomba yığınağı yapmak, Suriye iç savaşının deneyimlerini Türkiye’ye taşımak ve kapsamlı bir istihbarat ağı oluşturmak için değerlendirmiştir. Nitekim son günlerde gerçekleşen PKK eylemlerinin hepsinde nokta istihbaratı vardır. Önümüzdeki günlerde güvenlik birimlerimize yönelik infaz türü eylemler devam edecektir. Bu devam ederken biz, uzman çavuşlarımıza, kendilerini korumak için verdiğimiz silahları hâlâ satıyoruz, biliyor musunuz? Evet, bu çocukları 20 yaşında yolluyoruz ve kendilerini korumak için silahları satıyoruz, parasını verip alıyorlar. Bu bizim için utanç kaynağıdır. Bunun için 3269 sayılı Kanun’un ilgili maddesinin derhâl değiştirilmesi ve bu çocuklara silahları devletin kendisinin vermesi gerekir. (MHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özdağ, süreniz dolmuştur.

ÜMİT ÖZDAĞ (Devamla) – Türkiye'nin birliğini ve bütünlüğünü korumak için çok kapsamlı bir projenin artık Türk milletinin önüne konulmasının zamanı gelmiştir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Çok teşekkür ediyoruz.

Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili ve Grup Başkan vekili Sayın Ahmet Aydın’ı davet etmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP Grubu milletvekillerinin vermiş olduğu bu araştırma önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, az önce tüm konuşmaları hep birlikte izledik, dinledik; MHP sözcüsünü de dinlediniz ve MHP sözcüsünü dinlerken aslında HDP’nin bize minnet etmesi gerektiğini gördük. Yine, aynı şekilde, HDP sözcüsünü dinlerken de MHP’lilerin bize minnet etmesi gerektiğini gördük.

CELAL ADAN (İstanbul) – Hadi oradan!

AHMET AYDIN (Devamla) – Ben soruyorum her 2 gruba, her 2 grup da minnet etmiyor.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Bırak bu kibri ya!

OKTAY VURAL (İzmir) – Hiç kimseye minnetimiz yok.

AHMET AYDIN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar…

OKTAY ÖZTÜRK (Mersin) – Akıllı ol.

AHMET AYDIN (Devamla) – Bir dakika, bitireyim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bülent Arınç kime minnet ettiğini açıkladı zaten.

AHMET AYDIN (Devamla) – Şimdi, siz ideolojileri hapsederseniz, ideolojik bakış açısıyla siyaset yapmaya kalkarsanız hayal görür ve hayal konuşursunuz. Dolayısıyla, şu anda sizin yaptığınızın pek çoğu aslında hayali konuşmalar. Ben on üç yıllık iktidarı süresince AK PARTİ’nin gerçeklerini size aktarmaya çalışıyorum, bir şey demedim. Yani, MHP, HDP ve CHP’nin bütün konuşmalarını hep birlikte izledik, sizler de dinleyin.

Ben on üç yıllık AK PARTİ’nin gerçekleri nereden nereye taşıdığını anlatacağım sabrederseniz.

OKTAY ÖZTÜRK (Mersin) – On üç yıldır geldiği nokta belli zaten.

AHMET ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – Sus, sus! Sana niye minnet edeceğiz, sen kimsin!

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – İnsan utanır ya!

OKTAY ÖZTÜRK (Mersin) – Hâlâ konuşuyorsun ya!

AHMET AYDIN (Devamla) – Özellikle, HDP sözcüsünün âdeta bir suçluluk psikolojisiyle hareket ettiğini gördüm ve bu suçluluk psikolojisiyle bir tiyatral oynandı, sahnelendi burada aslında ve burada en iyi savunma saldırıdır mantığıyla bir kurgu kurup o kurgu üzerinde bir algı operasyonu yapmaya çalıştı HDP’nin sözcüsü. Ben burada el insaf diyorum. Burada Sayın Cumhurbaşkanımıza, Başbakanımıza, Hükûmetimize, AK PARTİ Grubuna söylediklerinizin kaçta kaçını PKK terör örgütüne söyleyebiliyorsunuz Allah aşkına? O yürek ister, samimiyet ister. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Onlar gelsin Meclise, onlara da söyleriz.

AHMET AYDIN (Devamla) – Biz iktidar olmak için sınırları zorlamadık, demokrasiyi de zorlamadık…

PERVİN BULDAN (İstanbul) – Çok zorladınız ama olmadı.

AHMET AYDIN (Devamla) – …ve herkesin milletin iradesi sonucu Meclise seçilmesini saygıyla karşılayacağımızı ve millî iradeye rıza göstereceğimizi hep ifade ettik ve bunu da gösterdik. Ama, siz barajı geçmek için statükocularla, paralelle, terör örgütleriyle, çetelerle -yine barajı geçmek için- tüm çözüm süreci karşıtlarıyla bir araya geldiniz…

PERVİN BULDAN (İstanbul) – Ayıp ya! Büyük bir saygısızlık yapıyorsunuz.

AHMET AYDIN (Devamla) – …bir araya geldiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, HDP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

Değerli arkadaşlar, ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz, biz milletin iradesine saygı gösteririz. Kimin ne yaptığını, kimin nerede durduğunu bu millet çok çok iyi biliyor.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Aynaya bak aynaya!

AHMET AYDIN (Devamla) - Yine, burada, tabii ki özellikle HDP hatibi Türk vatandaşı 10 bin IŞİD üyesinden bahsetti. Hakikaten merak ettim, sordum, soruşturdum, şu ana kadar bin ile 1.300 arasında Türk vatandaşı var ve dünyada ilk 10’a dahi girmiyor. Arzumuz hiçbir vatandaşımızın hiçbir terör örgütüne de girmemesi ama yalanlarla, iftiralarla da siyaset olmuyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, ben aslında konuşmama şu basit soruyu sorarak başlamak istiyorum: Yüzyıllardır bölge coğrafyasında bütün makroekonomi teorilerini çökerten -böyle bir durumun yaşandığını hepimiz çok iyi biliyoruz- bunca kaynağa rağmen neden refah ve demokrasi oluşmuyor? Bugün çevremizde neden 9 ülke yönetilemez durumda? Bunun açıklaması, oryantalist bir yaklaşımla Orta Doğu’nun çocuklarının az gelişmişliği midir? Arapların, Kürtlerin ve diğer unsurların yeterince modernleşmemesi mi? Yoksa yüz yıldır bölgeye yapılan müdahaleler ve kaynaklarını kullananların oluşturduğu bir kaos düzeni midir?

2 tercih var önümüzde: Kardeş topluluklar olarak bu kaotik düzenin bekçileri mi olacağız yoksa bölge halklarının kendi kaynaklarını kullandığı, kendi refahını ve demokrasisini inşa ettiği bir düzenin savunucuları mı olacağız?

AK PARTİ 2002’de tercihini yaptı ve 13 yıldır bunun sözcülüğünü ve savunuculuğunu yaptı. AK PARTİ’nin yaptığı ilk iş, devlete yüklenen anlamı ve tüm sorun alanlarının temelini oluşturan ret, inkâr ve yok saymaya dayalı politik tutumu değiştirdi. Bunlar şu an için basit gibi görünebilir ancak oldukça önemli olduğu çok açık ortadadır. Çünkü bu alandaki değişim meselelerin çözümü için gerekli olan tüm yolları açar.

Bakın, Kürt meselesi söylenmedik sözün kalmadığı meselelerimizden bir tanesi. 1925-1961 yılları arasında 16 rapor hazırlanmış. Bölge valileri, ordu komutanları, bakanlar, başbakanlar, cumhurbaşkanları devreye girmiş.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Dolmabahçe’ye gel!

AHMET AYDIN (Devamla) – 1987-2000 yılları arasındaysa 54’ü aşkın rapor hazırlanmış; STK’lar, akademisyenler ve siyasi partiler konuya değinmişler. 1983’ten sonra AK PARTİ’ye kadar 14 ayrı hükûmet geçmiş, hiçbir hükûmet AK PARTİ’nin yaptığı paradigma değişimini hayata geçirememiş. AK PARTİ daha iktidara gelmeden programında bu meselenin çözümünü vadetmiştir ve uygulamalarıyla da göstermiştir. AK PARTİ’nin aslında yaptığı şey, tekçi ve homojen mühendislik politikalarının dışına çıkmak ve Hazreti Adem’in eşit çocukları olduğumuz gerçeğine göre davranmaktır.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Ya, AK PARTİ’den sonra doğan çocuklar dağa çıktı.

AHMET AYDIN (Devamla) – Özetlemek gerekirse, Kürt sorunu ve diğer iç meselelerimizin çözümünün hepimize ait olanın tekrar hepimize ait kılınmasından geçtiğinin farkındayız. Çözüm süreciyse silahın ve şiddetin hak arama aracı olmaktan çıkarılmasıdır, silahları terk ederek devletin demokratik dönüşümü için siyasete yönelmektir. Bu ise büyük bir iştir. Tüm toplumsal kesimler olarak devletin demokratik dönüşümünü konuşabilmemiz için silahın aradan çıkması lazım. Biz bunun için uğraştık ama PKK terör örgütü saldırılarını sürdürdü. Saldırıların dökümünü vermek istemiyorum. Sadece 7 Hazirandan bu yana 657 terör eylemi gerçekleştirilmiş. Hepimizin neyin ne olduğunu aslında çok iyi bilmesi gerektiğinin farkındayım ben. Bakın, son günlerde PKK terör örgütü ve HDP yöneticileri söz birliği etmişçesine yürütülen operasyonlar ile erken seçim arasında ilişki kurmaya çalışıyorlar, az önce tekrar burada deklare edildi. Operasyonlara ilişkin amacın, olası bir erken seçimde HDP’nin baraj altında kalmasını ve AK PARTİ’nin tek başına iktidara gelmesini sağlamak olduğunu iddia ediyorlar. “AK PARTİ, seçimin faturasını Kürtlere ve çözüm sürecine çıkararak çatışma ve savaş üzerinden yeniden tek başına iktidara gelme hesapları yapıyor.” şeklinde söylemlerle bir kamuoyu oluşturma gayreti içerisindeler.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Yanlış mı?

AHMET AYDIN (Devamla) – Seçim ile operasyonlar arasında ilişki kurmak Meclis ile millet iradesine büyük bir haksızlıktır, hadsizliktir ve saygısızlıktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hiç kimse kusura bakmasın. Evet, tek başımıza iktidarı istedik, çözüm sürecinin devamı için bunun gerekli olduğunu şimdi daha net bir şekilde görüyoruz ama demokrasiyi zorlamadık, demokrasiyi zorlayanlar ortadadır barajı geçmek adına.

Yine, Cumhurbaşkanımızı neden hedefe koyuyorsunuz? Çünkü, Cumhurbaşkanımız çözüm sürecini başlatan lider oldu da onun için. Çünkü, “Yeter ki bu sorun çözülsün, gerekirse baldıran zehri içmeye hazırım.” dediği için bunu yapıyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

PERVİN BULDAN (İstanbul) – Bitiren o oldu, bitiren.

AHMET AYDIN (Devamla) – Çünkü, sorundan beslenenler, şiddetten beslenenler çözümü istemez de onun için.

PERVİN BULDAN (İstanbul) – Ahmet, seni bakan yapmayacaklar.

AHMET AYDIN (Devamla) – Bakın, Kobani üzerinden de bir algı operasyonu yürütüldü. Sayın Cumhurbaşkanımızın tam metnini okuyorum söyleminin: “Kardeşlerim, şunu çok iyi bilmeniz lazım…”

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Ahmet, yorma kendini.

AHMET AYDIN (Devamla) – “…Cardiff'te de bunu batılı dostlarıma söyledim. Sadece havadan bombalamak suretiyle bu sorunu çözemezsiniz. Bununla ilgili yerde mücadele eden yapılarla iş birliği kurulmadan netice alınamaz. İşte, aylar geçti ve herhangi bir netice yok. Şu anda Kobani de düştü, düşüyor.” Buradaki inceliği görebilseniz Cumhurbaşkanına teşekkür etmeniz lazım be! (AK PARTİ sıralarından alkışlar, HDP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar) Eğer, Kobani düşmediyse Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin o sınırları aşmasından dolayı düşmedi.

SEZAİ TEMELLİ (İstanbul) – Kobani düşmedi.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Ahmet, harcama kendini.

AHMET AYDIN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, yeni seçimi düşünmüyoruz, şu anda koalisyon çalışmaları sürüyor. Seçim yeni oldu, seçimlerden sonra da hemen komisyonlar kuruldu ve bu komisyonlar çalışmaya devam ediyor. Koalisyon olasılıkları konusunda zihnî hazırlıkları dahi olmayanların, seçim sonucunda oluşan Meclisi çalışmaz kılmak için “AK PARTİ’yle asla.” diyenlerin, blok siyasetinden bahsedenlerin aslında bize söyleyecekleri tek bir sözü olmaz, olamaz da.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Niye ya?

AHMET AYDIN (Devamla) – Bakın, HDP yöneticileri günlerdir neler diyor. Peki, operasyonu zorunlu kılan PKK terör örgütü saldırıları hakkında bu yöneticilerin tek bir kelime sarf ettiklerini, kınadıklarını, lanetlediklerini duydunuz mu Allah aşkına?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Duydum.

AHMET AYDIN (Devamla) – Biz şunu diyoruz: DAEŞ olsun, PKK olsun, DHKP-C olsun, kaynağı kim olursa olsun, nereden gelirse gelsin, kime karşı işlenirse işlensin bütün terör örgütlerini kınıyoruz, lanetliyoruz ve gerekli mücadeleyi de sonuna kadar sürdüreceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Örgütün, ateşkesin ve çözüm sürecinin bittiğini ilan eden onca açıklamalarını, gerçekleştirdiği eylemleri hiç gündeme getirmeden, Hükûmetin ateşkesi bitirdiği ve çözüm sürecini sonlandırdığı şeklindeki algı operasyonları birilerinin sorumluluğunu ve yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz.

Bakın, kimi isimler, münferit olarak, polislere yönelik katliamı doğru bulmadıklarını belirten açıklamalar yaptılar fakat doğrudan PKK terör örgütüne tek bir söz söyleyemediler. Polisimizi, askerimizi faili meçhul bir odak katletmiyor, şehit etmiyor. Bir fail var, o da PKK terör örgütüdür.

İftira atmaktan ve yalan söylemekten başka bir şey bilmeyenlerin yaptığı diğer bir şey ise Hükûmet ile DEAŞ terör örgütü arasında ilişki kurmalarıdır.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Yok mu?

AHMET AYDIN (Devamla) – Defalarca söyledik; bugün bir kez daha yüksek sesle haykırıyorum burada: Hükûmetimiz ile DEAŞ arasında ilişki kuranlar yalancı, müfterilerdir.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – İlişkiyi siz kurdunuz.

AHMET AYDIN (Devamla) – Bunlar tamamen haksız, hadsiz, mesnetsiz, yalan iddialardır. Dünyadaki hiçbir ülke DEAŞ’ı terör örgütü olarak kabul etmezken, biz, 10 Ekim 2013 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanan Bakanlar Kurulu kararıyla DEAŞ’ı terör örgütü olarak ilan ettik.

PERVİN BULDAN (İstanbul) – Tırlarla silahları niye gönderdiniz?

AHMET AYDIN (Devamla) – Batılılar en ufak bir adım atmazken biz terör örgütü olarak ilan ettik.

DEAŞ’ı ortaya çıkaran küresel güçlerin bu politikayla amaçladıklarının kriz bölgeleri oluşturma, sivil tahribatlarla Moğol usulü dehşet salma, buna tepki olarak ortaya çıkan direnişi daha radikalleriyle bölüp işgali meşrulaştıracak yeni terör unsurlarıyla peydahlama, ortaya çıkan bu kaosla süreci zamana yayarak sağlıklı bir düzenin kurulmasını ötelemedir.

Küresel siyasal sistem, soğuk savaş sonrası ve yeni bir aşamaya geçmek yerine eski dünya yaklaşımıyla var olan hegemonyasını sürdürmeyi öncelediği için kriz bölgelerinde asimetrik savaş örgütlerine ihtiyaç duyuyor. Bu süreç içerisinde, Müslüman halkların yaşadığı coğrafya, eski düşmana dönük her tür testin, deneyin uygulandığı, yeni silahların yanında yeni savaş teknikleri ve psikolojik harp usullerinin uygulandığı bir alan olarak görülüyor. Bölgedeki bütün devletler, bütün halklar ve örgütler “DEAŞ” koduyla yeniden formatlanmaya zorlanmakta, herhangi birinin üstün gelmeyeceği veya yenilmeyeceği bir kaotik denklemin devamı için hareketli asimetrik terörün en organize örneği sunulmaktadır.

Türkiye, 10 Ekim 2013 tarihinden bu yana, örgütle bağlantısı olduğu saptanan yabancı uyruklu 1.600 kişiyi sınır dışı etmiş, 15 binden fazla kişiye ülkeye giriş yasağı koymuş, 600 kişi civarında gözaltı ve bunlardan 100’den fazla da tutuklu var.

Bir köşe yazarı, maalesef, çıkıp da, yabancı liderlerin, Türkiye’deki IŞİD terörünün bir numaralı sebebini oluşturan kişiyi arayıp Suruç için başsağlığı dilemelerini utanç verici olarak nitelendirdi ve Sayın Cumhurbaşkanımızı hedef gösterdi. Bu çok çirkin bir suçlama, yalan ve iftira. Erdoğan karşıtlığı gözlerini kör ettiği gibi, maalesef, vicdanları da yok etmiş. Vicdanlı, merhametli olan herkes, kimin nerede durduğunu çok iyi bilir. Buna rağmen, tek bir delil ortaya koymadan Türkiye’yi suçlamak, küresel güçlerin figüranı olmaktır.

Biz, hem ülkemizde hem bölgemizde terör istemiyoruz; düzen istiyoruz, çözüm istiyoruz.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Dolmabahçe’de çözmediniz mi?

AHMET AYDIN (Devamla) - Bakın, sayın milletvekilleri, biz çözüm sürecinde neler yapmışız? Çözüm sürecinde Hükûmet, yasal düzenlemeden, açılım siyasetinden çözüm sürecine bugüne kadar yaklaşık 160 maddede pozitif adım atarak çok önemli gelişmelere önayak oldu fakat karşılığında örgüt ve çeperinde hareket eden yapıların ne yaptığını ise kamu vicdanına bırakıyorum.

Bakın, sorunun çözülmesi için bugüne kadar, kısaca, yapmış olduğumuz başlıkları ben size hatırlatacağım: Olağanüstü hâllerin kaldırılması, vatandaşların çocuklarına Kürtçe isim vermesinin önündeki engellerin kaldırılması, siyasi partilerin kapatılmasının zorlaştırılması; farklı dil ve lehçelerde radyo ve televizyon yayınına imkân sağlandı, farklı dil ve lehçelerde reklam yapılmasına müsaade edildi. TRT Şeş, sonra TRT Kurdî yirmi dört saat yayın hayatını devam ettiriyor.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Kanununu niye çıkarmıyorsunuz?

AHMET AYDIN (Devamla) - Özel televizyon ve radyo kuruluşlarına farklı dillerde yirmi dört saat yayın imkânı sağlandı, üniversitelerde farklı dillerde ana bilim dalı, enstitü, bölüm açma, seçmeli ders koyma imkânları sağlandı, Kürt dili edebiyatı bölümleri kuruldu. Üniversitelerde Kürdoloji kütüphaneleri kurulmasının önü açıldı. Farklı dillerdeki kültürel faaliyetleri destekleme kararı alındı. Kürtçe filmlere destek verildi. Cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülerin yakınlarıyla ana dillerinde görüşmeleri sağlandı. Çağrı merkezlerinde, Türkçe bilmeyen vatandaşlara yönelik hizmet imkânı sağlandı. Önemli bölgelerde Kürt açılımı çalıştayları düzenlendi. Yerleşim birimlerine eski isimlerinin iadesi sağlandı. Kültür ve Turizm Bakanlığınca Kürtçe bazı önemli eserler yayımlandı. Yaylalar, meralar yeniden kullanıma açıldı, köye geri dönüşler başladı. Kürtçe ilk defa Türkiye Büyük Millet Meclisi kataloğunda yer aldı. Terör ve Şiddet Olayları Kapsamında Yaşam Hakkı İhlallerinin İncelenmesi Alt Komisyonu kuruldu. Sanıklar için ana dilde savunma imkânı sağlandı ve ana dili ana sütü gibi helal gören bir iktidarın mensubu olarak bu yapılanlardan hakikaten ciddi memnuniyetimizi ifade ediyoruz.

Bunlar bir lütuf olarak değil; bunlar doğuştan var olan ama maalesef yıllarca, on yıllarca ötelenen hakların devletin güvencesi altına alınması için gerekli olan adımlardı ve bu adımları attık. Akil insanlar heyeti kuruldu ve tüm yurtta çalışmalar yaptı. TBMM’de Çözüm Süreci Araştırma Komisyonu kuruldu. Türk Dil Kurumu Türkçe-Kürtçe Sözlük yayımladı. Anadolu Ajansı Kürtçe yayın başlattı. Çözüm süreci tasarısı yasalaştı ve Hükûmet Programı’na alındı. Tüm yasalarda demokratikleşme ve çözüm süreci konusunda onlarca düzenleme yapıldı.

Şimdi, bunları, öyle zannediyorum ki HDP’nin Eş Genel Başkanları dahi hayal edemezdi. Biz bunları inanarak yaptık. Olması gereken reformlardı, yıllarca ötelenmişti. İnanarak, halkın bu haklı taleplerini, bu beklentilerini güvence altına aldık ve yine bir Kürt olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin onurlu bir vatandaşı olarak, bir Müslüman ve bir insan olarak bütün bu yapılanlardan dolayı Sayın Cumhurbaşkanımıza, Başbakanımıza, Hükûmetimize ve grubumuza teşekkürlerimizi sunuyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Peki, biz bunları yaparken terör örgütü ve iş birlikçileri neler yaptı? 2002-2015 döneminde süreci neler olumsuz etkiledi? PKK’nın Dağlıca saldırısıyla başladı, 12 asker şehit oldu. İstanbul Göngören’de PKK’nın attığı bombalar sonucu 18 kişi hayatını kaybetti. Şemdinli Aktütün Karakolunda PKK’nın saldırısı sonucunda 15 asker şehit oldu. Silvan, Reşadiye, Yüksekova, Diyarbakır bölgelerinde PKK silahlı saldırıları oldu. Örgüt defalarca sürecin bittiğini açıklayıp Hükûmeti tehdit etti. Süreci başlatan siyasi iradeye düşmanca bir tavır takınıldı. Lice’de uzun süre yol kesmeler ve sokak eylemleri oldu. PKK çekilmeyi durdurduğunu açıkladı. KCK Yürütme Konseyi 11 Temmuzda ateşkesi tek taraflı olarak sona erdirdiğini açıkladı ve devrimci halk savaşlarını başlatarak silahlanma çağrıları yaptılar. HDP Kobani nedeniyle halkı sokağa çağırdı. 6-7 Ekim Kobani olaylarında 52 vatandaşımız maalesef hayatını kaybetti. Yüksekova’da çarşı izinlerindeki askerler maalesef arkadan vuruldu. Diyarbakır’da sayısız yol kesmeler, şantiye basmalar, araç gereç yakmaları, yıllarca ciddi terör eylemleri oldu. Netice itibarıyla sadece 7 Hazirandan bu tarihe de olan terör eylemi sayısı 657.

Şimdi, değerli arkadaşlar, burada kim terörden yana, kim barıştan yana; kim “silah” diyor, kim “siyaset” diyor çok açık ortadadır. İşte, değerli arkadaşlar, devlet bütün bunlara izin vermez, devlet teröre prim vermez, devlet durduk yere operasyon yapmıyor. Barışa kimin de suikast ettiğini HDP’liler lütfen görsün diyorum.

Devlet PKK terör örgütünün başlattığı saldırıları sonlandırmak üzere operasyonlar yapıyor. Yapılan operasyonların tek bir amacı vardır, ulusal güvenliğimizi tehdit eden tüm terör örgütleridir, DEAŞ’ı, PKK’sı, DHKP-C’si ve tüm terör örgütlerine eş zamanlarda operasyonlar yapıldı, yapılmaya devam ediyor. Hiç kimse hedef saptırmasın, bırakın PKK terör örgütünün yaptığı saldırıları kınamayı, PKK terör örgütünün sözcülüğüne soyunanlar operasyonlar hakkında bize bir tek laf bile söyleyemezler. Biz 7 Haziran seçimi sonrasında, çözüm sürecinin hedeflenen rota doğrultusunda devam edeceğini ve demokratik kazanımlardan ödün vermeyeceğimizi vurgulamıştık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aydın, iki dakika ek sürenizi veriyorum.

AHMET AYDIN (Devamla) – Hiçbir vesayet odağına izin vermediğimiz gibi, terör örgütlerinin ve onların figüranlarının da yeni bir vesayet kurmasına asla izin vermeyeceğiz. Terörün sona ermesi ve PKK terör örgütünün silahsızlanması konusunda tutum alamayan hiç kimseyi muhatap olarak da kabul etmeyeceğimizi deklare ettik.

Açıkça soruyoruz: Terörizm karşısında nerede duruyorsunuz? Safını herkesin çok net ortaya koyması lazım. Ya “silah ve terör” diyeceksiniz ya “demokrasi ve siyaset” diyeceksiniz, safınızı belli edeceksiniz. Silahla siyaset bir arada yürümez. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) HDP bir yol ayrımında, bir tercih yapmak durumundadır. Hani “Silahlar sussun, fikirler konuşsun.” diyorduk.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Bırakın silahları.

AHMET AYDIN (Devamla) – Ne oldu? Hem silah hem fikir bir arada yürümez.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Bırak silahı.

AHMET AYDIN (Devamla) – Silahların susması lazım eğer siyaset yapılacaksa.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Sustur silahı.

AHMET AYDIN (Devamla) – Yine, bu ülkenin iş adamlarını, gazetecilerini, kolluk görevlilerini, yargıçlarını katleden DHKP-C terör örgütünün terör faaliyetlerini neden buharlaştırıyorsunuz? Buharlaştırma bir yana “DHKP-C bize desteğini ifade etti. Kendilerine teşekkür ederiz.” diyen siyasi parti yöneticileri var. Bu terör örgütünü çiçek çocuk gibi gösteren medya organları ve siyasi partiler var.

Sayın milletvekilleri, terör örgütlerini incelediğimizde, tüm terör örgütlerinin içinde bir DEAŞ anlayışının olduğunu göreceksiniz. PKK, terör örgütleri kendi içindeki DEAŞ anlayışını terk etmelidir. “Rojova devriminin özü Baas ordusuna katılmaktır.” diyen PKK’nın, Baas rejimini ayakta tutmak için binlerce kişiyi katleden DEAŞ’tan farkı nedir? Bugün bölge halkına en çok baskı ve zulmü uygulayan kimdir? Bütün bu soruların cevaplandırılması lazımdır diye düşünüyorum.

Yine, değerli arkadaşlar, bu konularla ilgili, daha önce hem İnsan Hakları Komisyonu alt komisyon kurmuş, incelemeler, araştırmalar yapılmış hem de Meclis araştırma komisyonu kurulmuştur. Bu maksatla baktığımızda, bunun yeniden incelenmesinin gereğinin olmadığını… Ama şunu bir kez daha ifade edeyim ki…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Suruç katliamı yeni oldu. Ne alakası var?

AHMET AYDIN (Devamla) – …ulusal güvenliğimizi, millî güvenliğimizi, milletin geleceğini kim tehdit ederse, kim baskı uygularsa, kim şiddet uygularsa onun karşısında da sonuna kadar mücadele edilecektir diyorum.

Tekrardan hepinizi saygıyla selamlıyor, hayırlı günler diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkanım, söz talebim var.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken, dinliyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, AK PARTİ Grubu adına konuşan sayın hatip hem grubumuz adına konuşan Sayın Osman Baydemir’in yalan yanlış bilgiler aktardığını ifade etti, dolayısıyla milletvekilimize sataştı hem de grubumuza terör örgütünün sözcülüğünü yapma gibi bir sataşmada bulundu. Dolayısıyla, iki ayrı sataşmadan iki ayrı söz isteyeceğiz.

BAŞKAN – Sayın Baluken, bu konuda da aynı şekilde tutanakları isteteceğim, bunu değerlendireceğim. Görüşmelerimizin son konuşması kaldı, zaten sizin sataşma talebinizi değerlendirdim ve daha sonra söz verilecektir. Bu konuda da aynı şekilde tutanakları isteteceğim izninizle.

Şimdi önerge sahibi Ankara Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Levent Gök’ü davet ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi olarak vermiş olduğumuz araştırma önergesinin önerge sahibi olarak söz aldım. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce bugüne kadar terörden hayatını kaybeden tüm masum insanları, şehitlerimizi, askerlerimizi, polislerimizi, ayrım gözetmeksizin -terör nereden gelirse gelsin ve terörü kim yaparsa yapsın, hepsini kınayarak- onların hepsini saygıyla, rahmetle anıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün Türkiye bugün bizi izliyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi bugün olağanüstü toplandı, acaba terör karşısında ne diyecek, nasıl duracak, nasıl bir davranış sergileyecek diye herkes bizi dikkatle izliyor ama konuşmaları izliyorum, tam da terörizmin amacına hizmet eden, terörizmin halkımız içinde yaratacağı güvensizlik, kaos ortamını yok edici konuşmalar yapılması yerine, tam da bunun aksi konuşmaların yapılmasından da büyük üzüntü duyduğumu belirtmek isterim.

Değerli arkadaşlarım, terör karşısında, bugün Mecliste bulunan bütün partiler -4 parti- birlik olmayacak da, terörü lanetlemeyecek de, ona karşı bir duruş sergilemeyecek de ne zaman biz beraber olacağız? Bu üslup nedir böyle? Lütfen, biraz soğukkanlı olalım, kendimizi toparlayalım, konuşmalarımıza dikkat edelim. (CHP sıralarından alkışlar)

Teröristler bizi kıs kıs gülerek izliyorlar “Birbirlerine düştüler.” diye. Biz, Türkiye'de yaşayan 77 milyon insanımıza bugün “Ankara’da iyi ki Türkiye Büyük Millet Meclisi vardır.” dedirtebiliyor muyuz? Bizim tasamız bu. Cumhuriyet Halk Partisi olarak onun için olağanüstü toplantıya çağırdık yüce Meclisimizi. Çünkü bu Meclis, 7 Haziran seçimlerinden sonra oluşmuş yeni bir siyasi iradenin toplandığı Meclis ama bugün tartıştığımız sonuç, on üç yıllık AKP iktidarının 7 Haziran seçimlerinde iktidardan gitmesiyle onların yarattığı bir sonuç. Doğal olarak, 2002, 2007, 2011 seçimlerinde iktidara gelmiş ve 7 Haziran seçimlerinde tek parti unvanını kaybetmiş AKP iktidarının sonucunu, 7 Haziran seçimlerinden sonra oluşan bu Parlamento tartışmayacak da neyi tartışacaksınız? Ortaya yeni bir irade çıkmıştır. Ortaya çıkan sonuç eski iktidarların sonucudur ama karar verecek olan merci yeni bir siyasi iradenin sonucudur. Şimdi, bu farkı görmeksizin topu birbirimize atarak, kızarak, küskünlük yaratarak işin içinden çıkılmaz.

Elbette, bugün konuştuğumuz terör meselesinin can alıcı noktası, on üç yıldır iktidarda bulunan AKP iktidarının yarattığı iç ve dış politikada tahribattır değerli milletvekilleri. Bugün, IŞİD diyorsak, “çözüm süreci” diye adlandırılan sürecin bittiğini ilan ediyorsanız bunun sorumlusu iktidardır, siyasi iktidar. (CHP sıralarından alkışlar)

Dört yıl önceki yanlış Orta Doğu politikasından dolayı, Suriye’deki iç çatışmanın tarafı olmaktan dolayı Orta Doğu’da silahların bir gün Türkiye’ye döneceğini dört yıldır söylüyoruz. Kamplara gittik, arkadaşlarımız kitapları gösterdiler; 153 soru önergesi, 1 gensoru, 2 araştırma önergesi vermişiz, hiçbirinden sonuç alamamışız. IŞİD tehlikesine karşı biz, perşembenin gelişi çarşambadan bellidir diye uyarmışız Türkiye’yi, siyasi iktidarı.

Siyasi iktidar şimdi bir hava operasyonları yaptığından bahsediyor, şu kadar kişiyi gözaltına aldığını ifade ediyor. E peki, siz o kadar kişiyi gözaltına alabiliyorsanız niçin daha önce almadınız da Türkiye’deki olayları önlemediniz? Bu sorunun cevabı var mı? (CHP sıralarından alkışlar) Siyasi iktidar diyor ki: “Biz hava operasyonları yapıyoruz.” E, biz de şimdi televizyonlardan askerimizin 50 metre ötesinde IŞİD’in açtığı hendekleri izliyoruz. Bu ne yaman çelişkidir böyle! Siz ne yapıyorsunuz, onu anlamıyoruz. Ayrıca değerli milletvekilleri, IŞİD denen tehlike sadece sınırımızda, sınırımızın ötesinde değil, Türkiye’nin içinde, bunu anlatmaya çalıştık.

Ben nisan ayında, 25 kişilik ailesinin tamamını IŞİD saflarına kaptıran bir kişiye, Meclis kürsüsünden basın toplantısı yaparak kamuoyunun, iktidarın dikkatini çekmeye çalıştım. O kişi yalvardı, ağladı, “Benim ailemden 5 kişi öldü, lütfen sesimi duyun.” dedi. Sincan’da, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın hemen bitişiğinde IŞİD tehdidi olduğunu biliyor musunuz? Sincan’dan IŞİD’e her gün dolmuş seferleri yapıldığını biliyor musunuz?

ALİ ÖZ (Mersin) – Sarayın içinde DHKP-C varmış.

LEVENT GÖK (Devamla) – Bunlara dikkatinizi çektik, anlattık, görmediniz. IŞİD’i işitmediniz değerli milletvekilleri, işitmediniz. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, bunlar dört yıldır söylediğimiz ama haklı çıkmak istemediğimiz noktalardan bir tanesi. Böyle bir tablo vahim bir tablodur. Bu IŞİD tehlikesi İstanbul’un göbeğinde, Konya’da, Aksaray’da, Ankara’nın Sincan’ında, her yerde var, sadece sınırımızın öte tarafında değil. Dikkatinizi çekerim, tehlike büyüktür ve vahimdir. Bu konuyu araştırmak için komisyon kurmayacağız da ne yapacağız? Birazdan samimiyet testinizi göreceğiz hepinizin.

Değerli milletvekilleri, iktidarın bir diğer konusu da “çözüm süreci” diye adlandırdığı süreçte vardığı nokta. Ta o zaman, bu süreci başlattığınız zaman sizlere söyledik: “Yanlış yapıyorsunuz.” Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’nin en önemli sorunu olan Kürt sorununun çözümünden yanadır. Demokrasi içinde, şeffaflık içinde, meşruiyet içerisinde bunu çözmenin adresi Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Size biz krediyi veriyoruz dediğimiz zaman, siz bizim kredimizi elinizin tersiyle ittiniz. Şimdi kalkıp da bunu suçlamaya hakkınız yoktur. (CHP sıralarından alkışlar)

Biz bu sorunun Türkiye Büyük Millet Meclisinde çözülmesinden yanayız. Cumhuriyet Halk Partisi olarak terörün her türlüsüne karşıyız. Kıvırtmadan, isim vererek IŞİD’in terörüne de karşıyız PKK’nın terörüne de karşıyız. (CHP sıralarından alkışlar)

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – DHKP-C?

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – DHKP-C hafızasından gitti. MLKP ile DHKP-C hafızadan gitti.

LEVENT GÖK (Devamla) – Ama ülkemizdeki Kürt sorununun çözümünün adresi de demokrasi, insan hakları ve temel hürriyetler bağlamında Türkiye Büyük Millet Meclisidir, bundan da kaçmıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; terör moral değerlerimizi çökertmeye çalışıyor, terör kaos yaratmaya çalışıyor. Şimdi bu tabloyu görmek durumundayız. Teröristin istediği bu. Teröristler şu anda bizi izliyorlar “Mecliste acaba birbirlerini mi yiyecekler yoksa Mecliste anlaşarak teröre karşı ortak bir duruş mu sergileyecekler?” Biz diyoruz ki: Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, terörizme karşı bütün partilerin, AKP’li kardeşlerimizi ayırmaksızın, HDP’li kardeşlerimizi ayırmaksızın, MHP’li kardeşlerimizi ayırmaksızın bütün siyasi partilerin ortak dayanışmasını talep ediyoruz. Var mısınız buna? (CHP sıralarından alkışlar)

Kuracağımız komisyon, 7 Hazirandan sonra belirlenmiş olan yeni bir siyasi iradenin terör karşısında meseleye el koymasıdır. Orada sadece Cumhuriyet Halk Partisinin komisyon üyeleri olmayacak; AKP’nin de olacak, CHP’nin de olacak, MHP’nin de HDP’nin de. Bütün arkadaşlarımız orada toplansınlar, görüşlerini ifade etsinler, ortaya bir ortak payda çıkaralım ve teröre karşı birlik olduğumuzu anlatalım. Terörün panzehri birlik olmaktır değerli milletvekilleri ve bizi izleyen sevgili yurttaşlarım.

Bugün hepiniz, biliyorum, bizi derin bir üzüntüyle izlediniz ama sabırlı olun, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak büyük bir sorumlulukla hareket ediyoruz.

“Meclisi niye topladınız?” diyorsunuz, terör karşısında toplanmayacağız da, masum insanların ölümüne engel olmak için toplanmayacağız da ne zaman toplanacağız? (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Biz sorumluluğumuzu biliyoruz; biz bu tarihî sorumlulukta herkesi, bütün partileri, birbirlerine karşı olan nezaketlerini koruyarak, üsluplarını koruyarak ortak bir dayanışmaya davet ediyoruz. Niçin biz bunu yapıyoruz? Çünkü biz Cumhuriyet Halk Partisiyiz. Niçin bunu yapıyoruz? Çünkü biz Mustafa Kemal Atatürk’ün partisiyiz. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Niçin biz bunu yapıyoruz? Çünkü bizim birinci ilkemiz yurtta barış, dünyada barıştır; onun için yapıyoruz.

Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Vural, buyurun lütfen, sizi dinliyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, Milliyetçi Hareketçi Partisi olarak teröre karşı duruşumuz bizim siyasi hayatımız boyunca benimsediğimiz bir tavırdır. Bu duruşumuz sadece komisyonlarda değil, siyasal mücadelemizin her safhasında gerçekleştirilmiştir.

Şöyle bir durumla karşı karşıyayız: Biliyorsunuz, bundan önce terörle ilgili bir çözüm komisyonu Adalet ve Kalkınma Partisi ve HDP arasında kurulmuştu. Bu durumda Cumhuriyet Halk Partisinin eğer böyle bir komisyon kurulma talebi varsa, hazır da bir komisyon raporu hazırlanmışken o zaman Cumhuriyet Halk Partisini de bu komisyona dâhil etmek suretiyle, görüşlerini ifade etmek suretiyle -daha önce 2 partinin mutabakatı- 3 partili bir mutabakatla meydana getirmek suretiyle…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Destek mi vereceksin?

OKTAY VURAL (İzmir) – …çözüm komisyonuna dâhil ederek bu mesele çözülebilir. (CHP sıralarından gürültüler)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – CHP’nin sözcüsü müsünüz?

OKTAY VURAL (İzmir) – Dolayısıyla bu konuda o komisyonda beraber, birlikte hareket edebilirler.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, terörle mücadeleyi komisyona ve deklarasyona değil, millet iradesiyle mücadeleye bağlıyoruz. Tavrımız budur, bunu ifade etmek istedim.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Gök, buyurun lütfen, sizi dinliyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkanım, Cumhuriyet Halk Partisinin terör ve Türkiye’nin Kürt sorunu karşısındaki tutumu çok nettir. (CHP sıralarından “Sayın Başkan, duyulmuyor.” sesleri) Biz Türkiye’nin ulusal bütünlüğü çerçevesinde, bütün insanlarımızın hassasiyetlerinin gözetilerek Mecliste grubu bulunan bütün partilerin katılacağı bir komisyonda bu sorunun çözümlenmesini arzu ediyoruz.

MHP’nin de, HDP’nin de, AKP’nin de, CHP’nin de, Türkiye’deki bütün siyasi birikimlerin bütün hassasiyetlerinin konuşulup tartışılacağı yer Meclistir. Bu görüşümüzü tekrarlıyoruz. Bu sorun devasa bir sorundur. Siyasetçiler bu sorundan kaçamaz. Siyasetçilerin görevi, en karmaşık sorunları dahi çözmektir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, özür dilerim, bu konuyu, bir atışma vesilesi değil ama…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Başkan, böyle bir yöntem yok ama.

OKTAY VURAL (İzmir) - Bundan önce Cumhuriyet Halk Partisi çözümle ilgili bir komisyona girmeme konusunda bir irade beyanı oluşturmuştur.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Komisyonun işi bitti, kapandı komisyon yahu.

OKTAY VURAL (İzmir) - Bugünkü irade beyanı, AKP ile HDP arasındaki komisyona dâhil olma irade beyanıdır; bunu ifade etmek istedim sadece.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, bu tartışmayı bitirin lütfen.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, bir cümle…Bir cümle…

BAŞKAN – Sayın grup başkan vekilleri, Sayın Gök, Sayın Vural; lütfen… Bu karşılıklı konuşmaya doğru dönüyor. Görüşmelerimizi tamamladık. Çok rica ediyorum… Çok sağ olun, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Meclis araştırması önergesi üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır. Meclis araştırması açılıp açılmamasına ilişkin oylamadan önce sataşmadan dolayı söz talepleriyle ilgili işlem yapacağım.

Tutanaklar incelenmiştir. Bu kapsamda, sataşmadan dolayı söz talep eden HDP Grup Başkan Vekili Diyarbakır Milletvekili Sayın İdris Baluken’e ve Hükûmet adına Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç’a İç Tüzük’ün 69’uncu maddesi uyarınca açıklama ve cevap için söz vereceğim. Bu hakkın kullanılmasında yeni bir sataşmaya yol açılmamasını özellikle rica ediyorum.

Şimdi, bu kapsamda ilk sözü Sayın Baluken’e veriyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, şunu hatırlatayım ben size: Bize iki ayrı konuşmada sataşma olmuştu ve Grup Başkan Vekili olarak iki ayrı sataşma nedeniyle söz istemiştim.

BAŞKAN – Sayın Baluken, biraz önce…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Bir de sayın milletvekillimize yönelik, sayın milletvekilimizin şahsına yönelik bir sataşma vardı. O nedenle, Osman Bey’in de sataşmadan dolayı cevap verme hakkı doğmuştur.

BAŞKAN – Sayın Baluken, şu anda diğer tutanaklar gelmedi. Dolayısıyla onu bekliyorum, değerlendirmeye alacağım söz verdiğim gibi.

Sağ olun.

İki dakika konuşma süreniz var, başlatıyoruz.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın (10/3) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi üzerinde Hükûmet adına, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın (10/3) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptıkları konuşmaları sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten bugünkü görüşmelerden büyük bir hicap ve hayal kırıklığı duyduğumuzu ifade etmek istiyorum. Dışarıda devreden çıkan rasyonel aklın maalesef Mecliste de devreden çıktığını üzüntüyle buradan ifade etmek istiyorum. Bu kadar sancılı bir süreçte beklenti, burada rasyonel birtakım tartışmaların yapılması ve ülkede oluk oluk akan kanı durduracak çözüm önerilerinin somutlaşmasıydı. Hatta biz HDP olarak, bu tartışmaların birkaç gün ardışık olarak devam edecek Genel Kurul oturumlarında mutlaka değerlendirilmesi gerektiğini ve Türkiye'nin içerisine girmiş olduğu bu savaş girdabından, bu çıkmazdan bir an önce çıkmasıyla ilgili Meclisin sürece müdahil olması gerektiğini ifade etmiştik ama maalesef, burada siyasi partiler birbirine laf yetiştirme ve demagoji üzerine tartışmalar yapmanın peşine düştüğü için, elimizde hiçbir somut kazanım olmadan, bütün toplumumuzu, bütün halkımızı hayal kırıklığına uğratarak Genel Kurulu bitireceğiz. Bu, son derece büyük bir talihsizliktir.

Tabii, konuşma sürem son derece kısıtlı olduğu için bunları ifade ederken cevap verme hakkım da ortadan kalkmış oluyor ama CHP’nin vermiş olduğu araştırma önergesine, hiç olmazsa bütün siyasi partiler olarak bir destek verip Meclis bünyesinde oluşturulan bir komisyonla Suruç, Adıyaman, Ceylanpınar başta olmak üzere son birkaç hafta içerisinde meydana gelen bütün olayların araştırılmasını ve gerekli tedbirlerin Meclis çatısı altında araştırılmasını mutlaka burada başarmak zorundayız. Halkımızın bu yönlü bizden beklentisi var. O nedenle, her bir milletvekilini -gidişattan rahatsızlık duyan hem Cumhuriyet Halk Partili hem de AK PARTİ’li ve AK PARTİ Grubu içerisinde pek çok milletvekili olduğunu biliyorum- bu önergeye destek vermeye çağırıyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şimdi, Hükûmet adına söz talep eden Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç’ı davet ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir’in (10/3) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ – Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

Sayın Osman Baydemir’in konuşması sırasında Hükûmetimizi ilzam eden, gerçeklerle ilgili olmayan suçlamalarına karşı söz istemiştim.

Öncelikle, Sayın Baydemir’i geçmişten tanıyorum, defalarca görüşmemiz oldu, kendisinin çözüm süreci konusunda da, çatışmaların bitmesi, akan kanın durması konusunda da iyi ve samimi dileklerine katılırım ancak onun grup adına bugün konuşması büyük bir talihsizliktir. Aslında, konuşmayı her iki eş başkanın da yapması gerekirdi.

PERVİN BULDAN (İstanbul) – Sizde de Sayın Davutoğlu gelseydi biz de aynı tavrı alırdık.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Eğer kadın milletvekili ve eş başkan burada konuşmuş olsaydı muhtemelen “Biz sırtımızı PKK’ya, PYD’ye, PJAK’a yasladık.” diyebilecekti. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Eğer erkek sayın eş başkan konuşmuş olsaydı o da mutlaka “Silahlanın, kendi öz savunmalarınızı kurun, bu Hükûmetten hesabınızı görün.” diyecekti. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, Hükûmetimizin yaptığı terörle ve teröristle mücadele kapsamında… (HDP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

Hiç telaşlanmayın, hiç telaşlanmayın, dinlemesini bilin; biz sizi dinledik, büyük bir sabırla dinledik.

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Hiç dinlemediniz, sürekli laf attı sizinkiler.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Niye parmak sallıyorsun!

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Bakınız, 2 polisimiz ensesinden vurularak gece yarısı evinde öldürüldü, PKK’nın örgütü bunu üstlendi.

NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) – Niğde’de bir polis…

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Bu üstlenmeye karşı PKK’nın yayınladığı bildiri: “HPG’li gençler polislere cezasını verdi.”

NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) – Bir dakika, bir dakika Sayın Arınç...

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Bakınız, dün de binbaşımız saldırıya uğradı, alçakça katledildi.

NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) – Bir dakika, bir dakika… Niğde’de bir asker, bir polis…

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Hanımefendi, sus! Bir kadın olarak sus! Sus! (HDP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Nasıl konuşuyorsunuz? Lütfen! Öyle bağıramazsınız!

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Bakınız, binbaşının öldürülmesi karşısında PKK’nın yayın organı Özgür Gündem bugünkü sayısında şunu söylüyor: “Milazgir -Malazgirt’ten kasıtla- HPG, eylemin HPG komuta konseyi üyesi…” (HDP sıralarından gürültüler)

Ne bu telaş? Dinleyin!

“…Şervan Varto’nun hava saldırısında katledilmesinin misillemesi olduğunu kaydederek eylemi üstlendi.” Sizin utanarak “gerilla” dediğiniz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - …aslında katil, alçak PKK teröristleridir. (AK PARTİ sıralarından ayakta alkışlar; HDP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

LEZGİN BOTAN (Van) – Roboski’de öldürülen 34 vatandaşı söyle.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) - Ve arkasından -arkadaşlar, sürem bitiyor- PKK yürütme kurulu üyesi Duran Kalkan: “Tutuklamaya karşı tutuklanır, vurulmaya karşı vurulur.” Sözleri bu.

BAŞKAN – Sayın Arınç, iki dakikalık konuşma süreniz dolmuştur.

Teşekkür ediyorum.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Siz istiyorsunuz ki PKK silahlı örgüt olarak her istediğini yapsın, herkesi vursun ama aynı zamanda çözüm süreci olsun. Siz de aynı kanaattesiniz. Biz aynı kanaatte değiliz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Biz hiç olmadık zaten.

BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Terörle, teröristle mücadele edeceğiz, masum Kürt halkını kucaklayacağız ve bu sorunu bitirmek için elimizden geleni de yapacağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar; HDP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan...

OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Baluken, buyurun lütfen.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, Sayın Arınç konuşması sırasında tekrar grubumuza gerçek dışı bilgilerle sataşmada bulundu.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Ne dedi?

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Eş başkanlarımızın “Sırtımızı PKK’ye yaslıyoruz.” şeklinde bir ifadesi olduğunu söyledi, müsaade ederseniz cevap vereceğim.

BAŞKAN – Sayın Baluken, bu karşılıklı sataşma konuşmalarına dönüşmüş durumda. İlk önce, dilerseniz…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Ne yapalım, sataşıyor yani? Onlar sataşıyorsa biz ne yapalım? (AK PARTİ ve HDP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Bir saniye… Çok rica ediyorum, lütfen… Sükûnete davet ediyorum herkesi.

Sayın Baydemir’in talebiyle ilgili bir değerlendirme yaptım. Yeni bir sataşmaya mahal vermemek üzere Sayın Baydemir’e iki dakika söz veriyorum.

3.- Şanlıurfa Milletvekili Osman Baydemir’in, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması

OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Osman Baydemir olarak, Şanlıurfa Milletvekili olarak, burada bulunan 550 parlamenterin tümünün, çok açık ve net söylüyorum, benim şahsıma yönelik herhangi bir hakaretinizin, herhangi bir sataşmanızın benim nazarımda ve ideallerim nazarında bir kıymetiharbiyesi yoktur.

Şu anda, bu Parlamento, 78 milyon insanın mukadderatını etkileyecek, yakın geleceğini etkileyecek bir meseleyi, hayati meseleyi istişare ediyor. Bizler, bu milletin hür iradesiyle burada bulunan insanlarız ve eşit haklara sahibiz.

Savaş dediğimiz illet, siyaset sorunlara çözüm bulmadığında, siyaset mekanizması, kurumu hayatı korumadığında, aslında barışı yönetemediğinde, insanların hayatı üzerinde âdeta kumar oynanıyor.

ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) – Kumarı yıllardır siz oynuyorsunuz.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Bakın, bu kürsülerde oturanlar, onlar hayatın gerçeğinden geliyorlar, onlar çatışma zeminini iliklerine kadar yaşayan insanlar, ama bizler, sizler öyle değiliz. gerçek hayat, savaş, burada konuştuğumuz gibi değil. Gelin, bir kez daha, henüz yol yakınken, henüz yanlıştan dönme imkânı ve fırsatı varken…

SALİH KOCA (Eskişehir) – Silahları bırakın.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – …gelin bir kez daha savaş önünde bir engel oluşturalım. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Kandil’e sesleneceksin, Kandil’e.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Türkiye’nin 78 milyon nüfusu; Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı, Çerkez’i, Arap’ı bir bütün olarak…

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Doğru.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – …Ermenisi, Süryanisi, Ezidisi, Alevisi, dindar Müslümanı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – …Sayın Arınç, şu an hepimiz buradayız.

BAŞKAN – Sayın Baydemir, süreniz dolmuştur. Çok teşekkür ediyoruz.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Gelin, bir kez daha barışa bir şans verelim, barışa fırsat verelim. Biz bir kez daha… Bu ülkede kim savaş isterse istesin, biz savaşa izin vermeyeceğiz, savaşmanıza izin vermeyeceğiz.

BAŞKAN – Sayın Baydemir, süreniz dolmuştur, lütfen...

Teşekkür ediyoruz.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Çünkü, ölen, hayatını yitiren, sizler bizler değil, bu halkın yoksul, emekçi insanları.

REŞAT PETEK (Burdur) – Milletvekili misin, PKK’ya silah taşıyan kurye misin? (HDP sıralarından gürültüler)

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Otur yerine!

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Otur yerine! Oturtun onu!

Nereye yürüyeceksin?

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Nereye gidiyorsun sen öyle!

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Terbiyesiz adam!

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Osman, gel sen de.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Osman Bey, gelin.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – En derin saygılarımı sunuyorum, saygılar sunuyorum. Barış mutlaka kazanacaktır.

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, lütfen… Sizi sükûnete davet ediyorum, lütfen…

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) – Bir gün mutlaka müzakere masasına geri dönülecektir ve bu süreç masada çözülecektir. Kanla, cinayetle hiçbir sorunumuzu çözme imkânına sahip değiliz. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Baluken, biraz önceki talebinizi de değerlendirdim. Görüşmelerin sonuna geldik. Sayın Baydemir’e de söz verildi. Dilerseniz şimdi oylamaya geçelim. Başkanlığın kararı bu yöndedir.

VI.- MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

A) Ön Görüşmeler (Devam)

1.- CHP Grubu adına, Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Levent Gök, İstanbul Milletvekili Engin Altay ve Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, toplumsal barışı tehdit eden artan terör olaylarının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/3) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Meclis araştırması önergesi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım.

Meclis araştırması açılması için…

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) – Sayın Başkan, kadınlara sataşma var.

EMİNE BEYZA ÜSTÜN (İstanbul) – Özür dilesin. Sözünü geri alsın.

SELMA IRMAK (Hakkâri) – Sayın Eş Başkanımıza sataşma var.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Görüşmeler tamamlandı Sayın Başkan ve siz işleminizi yaptınız.

EMİNE BEYZA ÜSTÜN (İstanbul) – Sayın Başkan, özür dilesin.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Görüşmeler tamamlandı Sayın Başkan.

EMİNE BEYZA ÜSTÜN (İstanbul) - Sayın Başkan, özür dilesin.

PERVİN BULDAN (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Grup Başkan Vekili Sayın Baluken söz talep ettiğinde kendisine de verdim. Bu karşılıklı sataşma böyle devam edecek. Müzakerelere böyle devam edemeyiz, bu konuşmalara böyle devam edemeyiz.

EMİNE BEYZA ÜSTÜN (İstanbul) – Kadınlardan özür dilesin.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, işlemi başlattınız. Görüşmeler tamamlandı ve işlemi başlattınız. Sayın Başkan, lütfen oylamaya geçiniz.

PERVİN BULDAN (İstanbul) – Sayın Başkan, tek bir cümle…

BAŞKAN – Sayın Buldan, buyurun, dinliyorum.

PERVİN BULDAN (İstanbul) – Sayın Arınç konuşması esnasında Sayın Diyarbakır Milletvekilimiz Nursel Aydoğan’a hitaben “Bir kadın olarak sus!” diye hakarette bulundu. Sayın Arınç’ın, başta Nursel Aydoğan olmak üzere tüm kadınlardan özür dilemesini burada, şu an bekliyoruz Sayın Başkan. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

Tutanaklara bakabilirsiniz Sayın Başkan, tutanaklara bakabilirsiniz.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, görüşmeler tamamlandı ve işleme başladınız.

PERVİN BULDAN (İstanbul) – Henüz oylamaya geçilmedi Sayın Ünal.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Oylamaya başlanacağı söylendi.

BAŞKAN – Sayın Buldan, bunun için de ayrıca tutanak istemek durumunda kalacağım ama gerçekten bunda bir hakaret kastı olmadığını düşünüyorum. Görüşmeler tamamlanmıştır. (HDP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

Dilerseniz, istiyorsanız tutanakları da istetebilirim, bunu tekrar gözden geçirebiliriz; isterseniz, görüşmeler tamamlandığı için oylamaya geçebiliriz. Benim Başkanlık olarak görüşüm, gerçekten bu görüşmelerin tamamlanması.

PERVİN BULDAN (İstanbul) – Sayın Başkan, sizin görüşlerinize saygı duyuyorum fakat yapılan bu hakareti kabul etmiyorum. Beş dakika ara vermenizi, tutanakları istemenizi ve Sayın Arınç’ın özür dilemesini talep ediyorum Sayın Başkan.

AHMET AYDIN (Adıyaman) - Sayın Başkanım, işleme başladınız.

BAŞKAN – Sayın Buldan, fikrim ve görüşüm, görüşmelerin tamamlandığı ve oylamaya geçilmesi yönündedir. Teşekkür ediyorum görüşlerinizi paylaştığınız için de.

FİLİZ KERESTECİOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, “Bir kadın olarak sus!” denmesini hakaret görmüyorsanız Meclis bundan sonra da erkek erkeğe konuşmaya ve savaş çıkarmaya devam eder. (HDP sıralarından alkışlar)

PERVİN BULDAN (İstanbul) – Sayın Başkan, beş dakika ara verebilirsiniz, tutanakları isteyebilirsiniz.

BAŞKAN – Ayrıca, Sayın Buldan, itirazınız tutanaklara geçmiştir. Ben şu anda görüşmeleri tamamlayıp oylamaya geçme görüşündeyim.

Teşekkür ederim.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Bu devletçi tavırlar nedir böyle ya?

BAŞKAN – Meclis araştırması açılmasını kabul edenler… Kabul etmeyenler… [HDP sıralarından alkışlar (!)]

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, kabul edenler fazla.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Evet, biz daha fazlayız.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Hayır, MHP el kaldırmadı Sayın Başkan.

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Sayım istiyoruz.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Hayır, sayım yapılsın. Sayım yapılsın, hayır.

[CHP ve HDP sıralarından ayakta alkışlar (!)]

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Elektronik oylama istiyoruz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Sizi yarı yolda bıraktılar bak, yarı yolda kaldınız.

BAŞKAN – Kabul etmeyenler daha fazla, Meclis araştırması açılması kabul edilmemiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – MHP Grubu oy kullanmadı, MHP Grubu çekimser kaldı, kabul vermedi.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) – Hayır, neye dayanarak…

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Hayır, MHP Grubu oy kullanmadı ki, neye dayanıyorsunuz? Yani biz ilk oturumunuz diye yardımcı olmaya çalışıyoruz ama böyle bir şey olamaz.

PERVİN BULDAN (İstanbul) - MHP el kaldırmadı Sayın Başkan. Kabul edenlerin sayısı daha fazlaydı.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – MHP el kaldırmadı, siz neye dayanarak…

BAŞKAN – Kâtip üyelerin görüşüne başvurdum. Burada usulen, teamülen kâtip üyelerin görüşüne başvurdum ve burada sayı olarak…

EMİNE BEYZA ÜSTÜN (İstanbul) - Sayım yapılsın.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Hiç öyle bir şey yoktu.

EMİNE BEYZA ÜSTÜN (İstanbul) - Sayım yapılsın. Sayım yapılacak.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) – Çok başarısız bir oturum yönettiniz. Hiç yakıştıramadık size. Çok ayıp!

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Devlet insanı oldu ya bir anda!

(HDP milletvekillerinin kürsü önünde toplanmaları)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, kâtip üyelerin görüşü alınmıştır ve bu konuda kabul etmeyenlerin sayısı daha fazla çıkmaktadır. Dolayısıyla, Meclis araştırması açılması kabul edilmemiştir.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – İşaret oylamasıyla yapalım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, kadın milletvekillerini incitici sözler sarf edilmiştir kürsüden, bunun için…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, madde 143, işaret oylaması var.

BAŞKAN – Sayın Tanal, bu oylama işaret oylamasıyla yapıldı, kâtip üyelerin de görüşü alındı ve bu oylamada kabul etmeyenlerin sayısı yüksek bulundu. Kâtip üyelerin ikisinin de görüşü bu yönde.

Sayın milletvekilleri, böylelikle olağanüstü toplantıyla ilgili görüşmeler tamamlanmıştır.

Gündemde bulunan konuları sırasıyla görüşmek için, Anayasa ve İç Tüzük gereğince 1 Ekim 2015 Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 17.54