TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

89’uncu Birleşim

2 Nisan 2015 Perşembe

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.-      Van Milletvekili Mustafa Bilici'nin, Van ilinin 97’nci kurtuluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.-              Mardin Milletvekili Erol Dora'nın, lösemili çocukların sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu'nun, kamuda çalışan aşçıların sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Ankara Milletvekili Haluk Özdalga'nın, Yemen’de yaşanan krize ve Türkiye’nin Suudi Arabistan veya İran’ın yanında yer almak yerine her iki ülkeye de eşit mesafede durması gerektiğine ilişkin açıklaması

2.- Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz'ın, hukuksuz işlere alet olan bürokratlara bu yanlış yoldan acilen dönmelerini tavsiye ettiğine ve hukukun bir gün hukuku çiğneyenlere de lazım olacağına ilişkin açıklaması

3.-             Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan'ın, 1-7 Nisan Ulusal Kanser Haftası’na ilişkin açıklaması

4.- Samsun Milletvekili Ahmet Yeni'nin, 25’inci Dönemde Mecliste görev alamayacağına ve partisine, Samsunlu hemşehrileri ile millete teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

5.- Yalova Milletvekili Temel Coşkun'un, demokrasinin ve milletin en büyük güvencesinin yüce Meclis olduğuna ilişkin açıklaması

6.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt'ün, İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü’nde 20’nin üzerinde öğrencinin gözaltına alınmasına ilişkin açıklaması

7.- Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut'un, Çağlayan Adliyesi’nde meydana gelen menfur olayı kınadığına ve 7 Haziran seçimlerinde aday olmayacağından bütün milletvekili arkadaşlarından helallik dilediğine ilişkin açıklaması

8.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, ülkenin son günlerde terör saldırılarının hedefi hâline geldiğine ve bu konuda, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Mecliste bulunan tüm siyasi parti gruplarının katılacağı ortak bir bildirinin yayınlanmasını talep ettiklerine ilişkin açıklaması

9.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, 79 ilde meydana gelen elektrik kesintisiyle ilgili Hükûmetin bir açıklamada bulunmasını talep ettiğine ve kısa bir açıklamada bulunmak amacıyla söz taleplerinin yerine getirilmesindeki tutumları nedeniyle Meclis Başkan Vekilleri Şükran Güldal Mumcu ile Meral Akşener’e teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

10.-         İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, balıkçılık sektörünün sorunlarına ilişkin açıklaması

11.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, Meclis tarafından terörün karşısında olduklarına dair ortak bir bildirinin yayınlanması gerektiğine ilişkin açıklaması

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Çeşitli İşler

1.- Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan Meclisleri üyelerinden oluşan heyete “Hoş geldiniz.” denilmesi

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar ve 25 milletvekilinin, Patriot bataryalarının ülkemize konuşlandırılmasının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1287)

2.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar ve 26 milletvekilinin, Türk Hava Kuvvetleri Komutanlığına bağlı keşif uçağının Suriye tarafından düşürülmesi olayının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1288)

3.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 21 milletvekilinin, öğretmenlere uygulanan şiddetin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1289)

C) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair taleplerinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/1757)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair taleplerinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/1758)

3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Dilekçe Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair taleplerinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/1759)

4.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki heyetlerin, İtalya Temsilciler Meclisi Başkanı Laura Boldrini ve İtalya Senato Başkanı Pietro Grasso, Akdeniz İçin Birlik Parlamenter Asamblesi Başkanı Maria da Assunçao Esteves ile Arnavutluk Ulusal Meclis Başkanı Ilir Meta'nın vaki davetlerine istinaden sırasıyla Avrupa Birliği Parlamento Başkanları Konferansı’na katılmak üzere İtalya’ya, Akdeniz İçin Birlik Parlamenter Asamblesi Parlamento Başkanları II. Zirvesi’ne katılmak üzere Portekiz’e, Güney Doğu Avrupa Ülkeleri II. Genel Kuruluna katılmak üzere Arnavutluk’a; Türkmenistan Meclis Başkanı Akça Nurberdiyeva’nın vaki davetine icabet etmek üzere Türkmenistan’a resmî birer ziyarette bulunmalarına ilişkin tezkeresi (3/1760)

5.- Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, görev süresinin uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/1761)

6.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair talebinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/1762)

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından, toplumun önemli bir bölümünü oluşturan engellilerin sorunlarının araştırılması amacıyla 4/12/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak Genel Kurulun, 2 Nisan 2015 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- MHP Grubunun, Grup Başkan Vekili İzmir Milletvekili Oktay Vural tarafından, son günlerde millî ve manevi değerlerimize yönelik tahribat, bu tahribatın önlenmesi ile millî ve manevi değerlerin korunması konusunda yapılması gereken hususlar hakkında 1/4/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak Genel Kurulun, 2 Nisan 2015 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Sinop Milletvekili Engin Altay ve Ankara Milletvekili Levent Gök tarafından, TMSF tarafından el konulan bir şirketin usulsüz yollarla Hükûmete yakın bir şirkete verildiği iddiasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 17/3/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak Genel Kurulun, 2 Nisan 2015 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Hakkâri Milletvekili Adil Zozani'nin, Kayseri Milletvekili İsmail Tamer’in HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Ankara Milletvekili Mustafa Erdem'in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu'nun, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması sataşması nedeniyle konuşması

4.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

5.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

6.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar'ın, Isparta Milletvekili Recep Özel’in CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

VIII.-            KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

3.- Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı: 616)

4.- Askeri Hakimler Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1008) (S. Sayısı: 685)

5.- İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Burdur Milletvekili Hasan Hami Yıldırım ve İzmir Milletvekili Aydın Şengül ile 50 Milletvekilinin; Adana Milletvekili Ali Demirçalı ve İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin’in; İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in; Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan'ın; İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli’nin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun; Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın; Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş’ün; Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 2 Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ile 2 Milletvekilinin; Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanlığı Tezkereleri (1/1006, 2/1449, 2/1511, 2/1664, 2/1670, 2/1691, 2/1788, 2/2068, 2/2182, 2/2183, 2/2205, 2/2235, 2/2295, 2/2534, 2/2541, 2/2546) (S. Sayısı: 687)

6.- Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Merkez Anlaşmasının Ekinde Değişiklik Yapılmasına ve KEİ Merkezinin Kalıcı Olarak Taşınmasının Usullerine İlişkin Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1036) (S. Sayısı: 696)

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Adana Milletvekili Ali Demirçalı'nın, Adana'da yaşanan elektrik kesintilerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/59892)

2.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar'ın, yurttaşlardan tahsil edilen kayıp-kaçak bedelinin dağıtım şirketlerine göre dağılımına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/61546)

2 Nisan 2015 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Dilek YÜKSEL (Tokat)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 89’uncu Birleşimini açıyorum.

Görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Van ilinin kurtuluş yıl dönümü hakkında söz isteyen Van Milletvekili Mustafa Bilici’ye aittir.

Buyurunuz Sayın Bilici. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.-      Van Milletvekili Mustafa Bilici'nin, Van ilinin 97’nci kurtuluş yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

MUSTAFA BİLİCİ (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2 Nisan Van’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 97’nci seneidevriyesi münasebetiyle gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Van, sahip olduğu coğrafi özellikler, stratejik konumu nedeniyle tarih boyunca birçok devletin sahip olmak istediği bir coğrafya olmuştur. Van çok eski bir geçmişe sahip olup Urartulardan Osmanlılara kadar birçok devletin hâkimiyetinde kalmıştır ancak Osmanlı Devleti’nin son döneminde Van ve çevresinde yaşanan işgal ve Ermeni çetelerinin yağması, geçmişe ışık tutan izleri yok etmiştir. Balkan Harbi’nin hemen sonrasında milletimiz Birinci Dünya Savaşı’yla karşı karşıya kalmış, 1915 Ocak ayında Van’dan Kafkas cephesine mühimmat taşıyan, yaşları 12-17 arasında değişen 120 çocuk kan donduran ayaza rağmen 80 kilometreyi iki günde yürüyerek cepheye ulaşmış, ancak geri dönüş yolunda yoğun kar yağışı ve tipiye yakalanan 120 isimsiz kahramanın sadece 22’si hayatta kalabilmiştir; diğerleri ya yolda veya Van’a ulaştıktan sonra şehit olmuşlardır.

Van vilayeti, 19’uncu yüzyıl sonu ve 20’nci yüzyıl başlarına kadar Ermenilerin Anadolu’daki faaliyetlerinin en açık şekilde görüldüğü yerdir. Buradaki komitaların çalışmaları Ermeni faaliyetlerini bütün çıplaklığıyla ortaya koymuştur. Bu dönemde Batılı devletlerden Hristiyan din adamları ve araştırmacılar, Van bölgesine gelerek burada istihbarat ve misyonerlik çalışmaları yürütmüşlerdir. Yapılan çalışmalar sonunda, yüzyıllardan beri “sadık millet” olarak tabir edilen Ermeniler devlete karşı isyana teşvik edilmiştir. 20 Nisan 1915’te Van’daki devlet kurumlarına saldıran Ermeni çeteleri Müslüman mahallelerini de ateşe vermişlerdir. 14 Mayıs 1915’te Müslüman halkın birçoğu saldırıya uğrayarak katledilmiştir. 18 Mayıs 1915 günü Rus birliklerinin Van’a girmesiyle birlikte şehirde büyük bir katliam gerçekleşmiştir. Çevre köylerden Zeve köyüne sığınan yaklaşık 2.500 kişi hunharca şehit edilmiştir.

Birinci Dünya Savaşı ve işgal yılları Anadolu’nun pek çok yerinde olduğu gibi Van için de tam manasıyla bir yıkım olmuştur. Ermeniler, Ruslarla birlikte hareket ederek Osmanlı Devleti’ne ihanet etmişlerdir. Van yöresinde yaşayan Türk, Kürt, Ermeni, Müslüman, Hristiyan, hemen her kesimin can ve mal kaybına uğramasına neden olunmuş, buradaki sosyal yaşam ve ekonomik düzen bozulmuş, olaylar nedeniyle burada yaşayan Müslüman halk memleketinden göçe zorlanmıştır. Van Kalesi’nin güneyinde yer alan eski Van şehri tamamen yakılıp yıkılmıştır. 2 Nisan 1918’de işgale son verildiğinde Van’a geri dönen ahali, şehrin bir harabe durumuna düşmüş olduğunu görür ve evlerinin de, aynı zamanda, kullanılamaz bir durumda olduğunu müşahede ederler. Halk, eski Van’ın bağlar ve bahçeler bölgesi olarak bilinen şimdiki yerine yerleşmeye başlar.

Van’ın geçmişle bağlarını koparan işgalciler, aynı zamanda, yaptıkları tahribatla Van’ın geleceğin de karartmışlardır. 30 binin üzerinde şehit vererek acının merkezi olan Van, uzun yıllar yaralı bir şehir olarak kalmıştır. Ancak 1950 yılından itibaren şehirleşmeye ve gelişmeye başlamıştır. Yaşanan acı olayların belki de en önemli sonucu olarak şunu söyleyebiliriz: Rus ve Batılı devletlerin kışkırtmalarıyla yüzyıllarca beraber yaşayan halkların arası açılmış, netice olarak bu olumsuz atmosferin günümüze kadar uzamasına neden olunmuştur.

Geçmişten ders almak bugünü doğru inşa etmeyi ve geleceğe sağlam yürümeyi sağlar. Tarih, geçmişte yapılan hataların tekrar edilmemesi için insanlara rehber olmalıdır. Bu nedenle, çözüm süreci de Türkiye'nin yüz yıllık probleminin diğer bir sonucudur, millî birlik ve beraberlik süreci neticesinde başlayan bir helalleşme sürecidir. Çözüm süreci, güçlü ve adil bir devlet aklıdır.

İnşallah, birlik ve beraberlik içerisinde Van’ı huzurlu, hoşgörülü ve müreffeh bir şehir yapacağız diyor, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bilici.

Gündem dışı ikinci söz, lösemili çocukların sorunları hakkında söz isteyen Mardin Milletvekili Erol Dora’ya aittir.

Buyurunuz Sayın Dora.

 

2.-              Mardin Milletvekili Erol Dora'nın, lösemili çocukların sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; lösemili çocukların sorunları hakkında söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

"Lösemi" deyince birçoğumuzun aklına saçı olmayan, yüzünde maskesi bulunan, iri iri gözleriyle bakan çocuklar gelmektedir. Oysa biliyoruz ki aslında takmak istemedikleri ancak hayatlarının bir parçası olan maskeler lösemili çocuklar için apayrı bir anlam taşımaktadır. Tedavi görme şansını yakalayabilen çocuklar, etraftaki insanlardan, havadan, sudan mikrop almamak, korunmak için bu maskeleri takmak zorunda kalmaktadır. Bu durum vatandaşlarımız arasında bir başka ön yargıya sebep oluyor, maske takan çocuklarımızın, hastalarımızın hastalığının bulaşıcı olduğu yönünde düşüncelere yol açıyor. Maalesef binlerce lösemi hastası ve aileleri sadece hastalıkla, maddi imkânsızlıklarla, karaborsa ilaçlarla değil, bu aşılamayan ön yargılarla da mücadele etmek zorunda kalmaktadırlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde sesini duyuramayan binlerce lösemi hastası var. Türkiye'de her yıl çok sayıda çocuğumuz lösemiye yakalanıyor. Lösemi, çocuklarda en sık 2-5 yaşlarında görülüyor. 200 bin civarında lösemi hastası olan ülkemizde, her yıl 1.500 ila 2.000 çocuğumuzun lösemi hastaları arasına katıldığı tahmin ediliyor. Avrupa ülkelerinde, uygun iliğin bulunması için, araştırmanın başlaması ve sonlandırılması için gerekli olan süre dört ila altı hafta iken bizde bu süre altı ile on iki ayı buluyor ve aileler Sosyal Güvenlik Kurumunun ödemeler konusunda ciddi problemler çıkardığını belirtiyorlar. Lösemi hastaları için sadece uygun iliğin bulunmasıyla tedavi sonuçlanmamaktadır. Örneğin, Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, yılda 30 ila 40 çocuğa nakil yapabilmekte, yüzlerce çocuk ise sırada beklemektedir. Gencecik hayatları, imkânsızlıklar nedeniyle bulunamayan ya da bulunduğunda da nakledilemeyen kan, ilik, hücre, organ, doku sebebiyle kaybetmeye devam ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, lösemi zor bir hastalık, bununla birlikte, tedavisi de pahalı bir hastalık olmaya devam ediyor. Çocuklar hastanelerde yaşam mücadelesi verirken aileleri de maddi güçlüklerle boğuşmaya devam ediyor. Lösemi, tedavi edilebilir hastalıklar grubuna girmektedir. Löseminin, yi bir tedavi ve moral desteğiyle yüzde 85'lere varan iyileşme oranı gösterdiği, uzmanlar tarafından da belirtilmektedir. Ancak ne yazık ki lösemi hastası çocuklar iktidarın öncelikleri arasında değil. Bu nedenle, doktor, hemşire, yatak kapasitesi, fiziki şartlar konusunda önemli eksiklikler var.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; lösemili çocuklar günlük yaşam içerisinde çeşitli zorluklarla karşılaşmaya devam ediyorlar. Örneğin, okuldan uzak kalmak, arkadaşları tarafından dışlanmak, toplumun bu çocukların iyileşme şansının olmadığını düşünmesi, maske yüzünden hastalığın bulaşıcı olduğunun düşünülmesi, lösemili çocukların sinema, tiyatro gibi sosyal etkinliklere katılamamaları, çocukların sevdikleri yiyeceklerden uzak durma zorunluluğu, kan bulamamak, parasızlık, hastanede çocuklarına refakat etmek isteyen ailelerin iş yerlerinden çok sık izin almaları sonucu işlerine son verilmesi gibi daha da uzatılabilecek sorunlar tüm can yakıcılığıyla devam etmektedir.

Bu kapsamda, gerekli tıbbi altyapının geliştirilmesine ilişkin ihtiyacın yanında, kapsamlı ve nitelikli bir toplumsal bilinçlendirme ve toplumdaki ön yargıları kırmaya dönük ciddi çalışmaların yapılmasına da acil ihtiyaç bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, AKP iktidarının “Hastane kapılarından kimse dönmeyecek, kimse ücretli sağlık hizmeti almayacak.” vaatlerinin on üçüncü yılındayız. Bu süre boyunca Sağlık Bakanlığı koltuğunda oturan bakanlar vatandaşın kaç çocuk doğuracağıyla, aldığı kanın haram mı, helal mi olduğuyla, kadının kürtajıyla, sezaryeniyle yakından ilgilendi ama lösemi hastaları için hayati önem taşıyan ilik bankası talebiyle ilgilenmedi. Buradan Sağlık Bakanına ve Hükûmete sesleniyorum: Artık, hiçbir insanımızı sağlık hizmetleri yetersizliğinden, maliyet hesabından, ilik bankasının uygun verici bulamamasından ya da başka herhangi bir sebepten kaybetmeyelim.

Çocuklarımız göz göre göre ellerimizin arasından kayıp gitmesin diyor, Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dora.

Gündem dışı üçüncü söz, kamu aşçılarının sorunları hakkında söz isteyen Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Canalioğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

 

3.- Trabzon Milletvekili Mehmet Volkan Canalioğlu'nun, kamuda çalışan aşçıların sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET VOLKAN CANALİOĞLU (Trabzon) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce de önceki gün İstanbul Adalet Sarayında şehit edilen savcımız Sayın Mehmet Selim Kiraz’a Allah’tan rahmet, acılı ailesine ve milletimize başsağlığı diliyorum. Terörün, nereden, kimden ve nasıl gelirse gelsin tasvip edilemez olduğunu söylüyorum ve şiddetle kınıyorum.

Değerli milletvekilleri, şimdi, bugün değişik bir konuya giriyorum, belki çoğunuz da buna dikkat etmişsinizdir, gerçekten çok önemsediğim de bir konu ve kamu aşçıları sizlere de gelmişlerdir, sizlerle de görüşme yapmışlardır, sorunları olduğunu anlatmışlardır ama bugün konuşmak bize nasip oldu, o nedenle dikkatle dinlemeniz gerektiğini ve gerekli çözümleri üretmemiz gerektiğini de ifade etmek istiyorum.

Öncelikle, günlük olarak hazırlanması gereken yiyecekleri belli bir plan içinde, bilgi ve becerisini kullanarak, temizlik kurallarına uygun olarak servise hazır hâle getiren kişi olan aşçılarımızın sorunlarını, gerçekten onları dinlediğiniz zaman ne kadar fazla olduğunu anlıyorsunuz.

Öncelikle, günde üç öğün beslenmek zorunda olduğumuz için, çorbasından, balığından etine, sebzesinden hamur işlerine, tatlısından meyvesine kadar yapılan, pişirilen, soframıza getirilen yemeklerin midemize gelene kadarki serüveninin başaktörleri hiç kuşkusuz aşçılarımızdır.

Aşçılığın tarihi, şimdilerdeki yemek pişirme yöntemleri, temelde ilk insanların keşfettikleri yöntemlere dayanmaktadır değerli arkadaşlarım. İlk insanlar bir rastlantı sonucunda ateşi bulmadan önce, yemeklerini avcılık ve toplayıcılıkla elde ediyorlardı. Yemeklerini pişirmek kadar saklamanın da mümkün olmaması, onları her gün yemek bulmak mecburiyetinde bırakıyordu. Çiğ yiyecekleri, ateşi bulduktan sonra, en basit yöntemle yani bir sopaya geçirip ateşin üzerinde kızarttılar, işte, o gün aşçılığın da temeli atılmış oldu.

Günümüzde aşçılık artık bir kültür hâline gelmiştir. Bu kültürü geliştiren, insan sağlığına elverişli hâle getiren hiç kuşkusuz aşçı arkadaşlarımızdır. Aşçı olmak isteyenlerin, yiyecekle ilgili konulara ilgi duyan, bedence güçlü ve sağlıklı, tat alma ve koku alma duyuları gelişmiş, temiz, titiz, sorumlu, planlama ve uygulama yeteneğine sahip kimselerden olması gerektiği bir gerçektir. Bütün bu vasıflara sahip olanlar, mesleki eğitim merkezlerinde, Anadolu kız meslek, Anadolu meslek liseleri, kız meslek, meslek liseleri ile çok programlı liselerin ağırlama ve gıda teknoloji alanı, mutfak hizmetleri dalında, ayrıca pratik kız sanat okullarında ve kız teknik olgunlaşma enstitülerinde, Anadolu otelcilik ve turizm meslek liselerinin mutfak bölümlerinde, turizm eğitim merkezlerinde, halk eğitim merkezlerinde, üniversitelerde, aşçılık meslek yüksekokullarında gastronomi ve mutfak sanatları bölümlerinde eğitim ve öğretim almak durumundadır.

Göründüğü gibi, bizlere üç öğün sunum yapan aşçılarımızın bu hâle gelmeden önce, mutlaka çok önemli eğitim alması gerekiyor. Bu şekilde eğitim alan aşçılarımız mesleğe girmek için de kendi imkânlarıyla çalışma gösteriyorlar. Ya Basın İlan Kurumuyla ya da Türkiye İş Kurumu vasıtasıyla başvurdukları zaman kendilerine iş imkânı bulabiliyorlar ve iş imkânı bulan bu aşçılarımız kamunun çeşitli kurumlarında çalışıyorlar, aklımıza -şu anda hatırlatmak istiyorum- gelmeyecek yerlerde çalışıyorlar. Öncelikle okul mutfağında, hastane mutfağında, fabrika mutfağında, ordu mutfağında, iş yeri mutfağında, yemek fabrikaları mutfağında, otel mutfağında, restoran mutfağında, gemi mutfağında, uçak mutfağında, tren mutfağında, otobüs mutfağında çalışma ortamına sahip olmaktadırlar ve pek çoğu kamuda çalışırken de devlet memuru olarak Türk Silahlı Kuvvetleri, Adalet Bakanlığı, Yargıtay, Sayıştay, Danıştay, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, bakanlıklar ve diğer mevcut kamu kuruluşlarında görev yapan aşçılarımız, görev aldıkları eğitimin sonucunda kamuda en alt sınıf olarak, yardımcı hizmetler sınıfında görev yapmaktadırlar.

Şimdi, yardımcı hizmetler sınıfında görev yapan bu arkadaşlarımızın oranı yüzde 95’e varıyor. Bunlar -düşüncesi, istekleri- yardımcı hizmetlerden sınıfından çıkarılıp teknik hizmetler sınıfına alınmak istiyorlar. Bu da çok doğal çünkü aşçılık teknik bir iş arkadaşlar. O nedenle, bunların yardımcı hizmetler sınıfından çıkarılıp teknik hizmetler sınıfına alınması, elbette Meclisin görevidir. Belki Meclisin son günlerine geldik ama bu süreçten sonra bunların bu haklarının mutlaka verilmesi noktasında Meclis bir çalışma yapmak durumundadır. Devlet Memurları Kanunu’nun 36’ncı maddesi ve Anayasa’nın 10’uncu maddesi de bu durumu açıkça ortaya koymaktadır.

Aslında çok şey söylenmesi gerekiyor ama beş dakika içerisinde belki bunların bir damlasını olsun söyleyebilmişsek, onların da sorunlarına çözüm üretme noktasında ses olmuşsak kendimizi mutlu addediyor ve yüce Meclisi saygılarımla sevgilerimle selamlıyorum.

İyi günler diliyorum. Sağ olun, var olun. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Canalioğlu.

Gündeme geçmeden önce sisteme giren sayın milletvekillerimize birer dakika söz vereceğim.

Sayın Özdalga…

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Ankara Milletvekili Haluk Özdalga'nın, Yemen’de yaşanan krize ve Türkiye’nin Suudi Arabistan veya İran’ın yanında yer almak yerine her iki ülkeye de eşit mesafede durması gerektiğine ilişkin açıklaması

HALUK ÖZDALGA (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yemen şimdi bir iç savaş yaşıyor ve Aden sokakları cesetlerle dolu. Bu ağır kriz, her şeyden önce Yemen’in iç sorunlarından kaynaklanıyor ama bir başka yönüyle, Suudi Arabistan ve İran arasındaki kavganın bir yansıması, bir vekâlet savaşı. Suudiler ve İran arasında, bu iki ülkenin hayati tehdit olarak gördüğü pek çok konuda çatışma var. Her iki ülkenin de haklı olduğu konular var, haklı olmadığı konular var. Temelde, iki ülkenin farklı çıkarlarından kaynaklanan bu çatışma bir mezhep savaşı görüntüsünde sürüyor. Türkiye’nin yapması gereken, Suudilerin veya İran’ın yanında yer almak değil, bu iki ülkeye de eşit mesafede durmak, Suudiler ile İran arasındaki çatışma konularını asgariye indirmeye ve yumuşatmaya katkı sağlamak olmalıdır. Türkiye’ye düşen görev Orta Doğu’da budur, doğru politika budur ama Türkiye'nin dış…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özdalga.

Sayın Yılmaz…

 

2.- Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz'ın, hukuksuz işlere alet olan bürokratlara bu yanlış yoldan acilen dönmelerini tavsiye ettiğine ve hukukun bir gün hukuku çiğneyenlere de lazım olacağına ilişkin açıklaması

KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bugün “Arkamda bakan var, Başbakan var, Hükûmet var veya en etkili kurumlar var.” deyip hukuksuz işlere alet olan pek çok bürokrata bu yanlış yoldan acilen dönmelerini buradan tavsiye ediyorum.

Hiçbir dönemde bugünkü kadar adalet ve hukuka olan güven ve inanç sarsılmamıştır; insan hakları bizzat kamu görevlileri tarafından bugünkü kadar hiç çiğnenmemiştir; özellikle hakkı çiğnenenlerin veya mağdurların sığınacakları adalet mercileri hiçbir zaman bugünkü gibi bu zulümleri görmezden gelmemiştir. Bugün için iktidar olan kesim, suçüstü yakalanmış olmanın kızgınlığı, şaşkınlığı ve intikam alma duygusuyla muhtelif, muhalif gördüğü herkese karşı acımasızca saldırmaktadır. Unutmayın ki hukuk, bugün hukuku çiğneyenlere de elbette bir gün lazım olacaktır. Zulüm ile abat olunmaz.

Teşekkür ederim, saygılarımla.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.

Sayın Kaplan…

 

3.-             Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan'ın, 1-7 Nisan Ulusal Kanser Haftası’na ilişkin açıklaması

MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

1-7 nisan tarihleri arası insan yaşamı açısından önemli; Türkiye’de de Ulusal Kanser Haftası olarak kutlanmakta. Farkındalık oluşturmak, gerekli tedbirleri almak açısından elbette önemli.

Kanser, sebebi bilinen ölümler sıralamasında kalp ve damar hastalıklarından sonra 2’nci sırada ama bilinen başka bir gerçeği: Yüzde 90’ının çevresel etkilerden oluştuğu bilinmektedir.

Türkiye’de kalkınma uğruna sanayileşmenin kontrolsüz ve plansız gelişiyor olması en önemli etkendir. Yani, kanserden korunabilmek açısından kontrolü mümkündür. Özellikle son yıllarda dikkatimizi çeken bir nokta var: Türkiye’de kanserin en çok görüldüğü 5 il, İstanbul, İzmir, Kocaeli, Tekirdağ gibi sanayileşmenin plansız ve kontrolsüz olduğu kentlerdir. Bu önemle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Çeşitli İşler

1.- Başkanlıkça, Genel Kurulu ziyaret eden Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan Meclisleri üyelerinden oluşan heyete “Hoş geldiniz.” denilmesi

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi (TÜRKPA) Çevre ve Doğal Kaynaklar Komisyonu 1’inci Toplantısı vesilesiyle ülkemizi ziyaret etmekte olan Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan Meclisleri üyelerinden oluşan bir heyet şu anda Meclisimizi teşrif etmiş bulunuyorlar. Kendilerine Meclisimiz adına “Hoş geldiniz.” diyorum. (Alkışlar)

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

4.- Samsun Milletvekili Ahmet Yeni'nin, 25’inci Dönemde Mecliste görev alamayacağına ve partisine, Samsunlu hemşehrileri ile millete teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Yeni.

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, muhterem Samsunlular, yüce milletimiz; 22’nci, 23’üncü, 24’üncü Dönemde gece gündüz demeden yüce milletimize hizmet etmek için bu yüce çatı altında görev yaptım. Milletin partisi, milletin vicdanı, milletin sesi, kimsesizlerin kimsesi, milletin ta kendisi olan Adalet ve Kalkınma Partisinde milletimize hizmet etmeyi nasip eden yüce Mevla’ya şükrediyorum. Partimize, Samsunlu hemşehrilerime, milletimize teşekkür ediyorum.

Parti Tüzüğü’müz gereği 25’inci Dönemde bu yüce çatı altında sizlerle beraber olamayacağım. 25’inci Dönemde görev alacak olan milletvekillerine başarılar diliyorum.

Hepinizi Allah’a emanet ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yeni.

Sayın Coşkun…

 

5.- Yalova Milletvekili Temel Coşkun'un, demokrasinin ve milletin en büyük güvencesinin yüce Meclis olduğuna ilişkin açıklaması

TEMEL COŞKUN (Yalova) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

24’üncü Dönemin son günlerine girerken dört yıl boyunca bu yüce Mecliste güzel şeyler yaşadık ve yasalar çıkardık, zaman zaman da tatsız olaylar yaşadık ama şunu hepimiz biliyor ve inanıyoruz ki demokrasinin, milletin en büyük güvencesi bu yüce Meclistir. Milletin sesi ve temsilcisi olarak bu Meclisten verilecek mesajlar, çıkacak kanunlar ülkemizin birlik ve beraberliği için en büyük güvence olacaktır. Son günlerde yaşanan terör olaylarına karşı da bu Meclisten çıkacak yürekli bir ses, birlik ve beraberlik milletimiz için en önemli müjde olacak diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Coşkun.

Sayın Öğüt…

 

6.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt'ün, İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü’nde 20’nin üzerinde öğrencinin gözaltına alınmasına ilişkin açıklaması

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Dün emniyet güçleri İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü’nde 20’nin üzerindeki öğrenciyi gözaltına almıştır. Gözaltındaki arkadaşlarını karşılamak için Vatan Emniyet Müdürlüğüne giden üniversiteliler de polis tarafından darbedilerek gözaltına alınmıştır. 18 öğrenci ters kelepçe uygulaması yetmemiş gibi yüzüstü yatırılmışlardır. Sivil giyimli emniyet mensuplarının o öğrencilerin üzerine önce silah doğrulttukları, ardından dövdükleri, ters kelepçeyle yüzükoyun yerde bir saat yatırdıkları ve bu şekilde darbettikleri, bazı öğrencilerin de yaralandığı kamuoyuna yansımıştır. Avukat isteyenlerin de şiddete uğradığı dile getirilmektedir. Bu kabul edilemez muameleyi yapan polislerin, buna göz yumanların ve bu emri verenlerin derhâl cezalandırılması gerekmektedir. Bu insanlık dışı muameleyi onaylayan ve alkışlayanlar en az yapanlar kadar hesap verecektir. Burası muz cumhuriyeti değildir. Türkiye Cumhuriyeti yasalarında yer almayan bu tür işkencelere karşı Hükûmet gereğini yapmazsa bunun sonuçlarının altından asla kalkamayacaktır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öğüt.

Sayın Akbulut…

 

7.- Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut'un, Çağlayan Adliyesi’nde meydana gelen menfur olayı kınadığına ve 7 Haziran seçimlerinde aday olmayacağından bütün milletvekili arkadaşlarından helallik dilediğine ilişkin açıklaması

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Önceki gün Çağlayan Adliyesinde meydana gelen menfur olayı, terör olayını kınıyorum ve şehidimize Cenab-ı Hak’tan rahmet diliyorum, milletimize başsağlığı diliyorum.

Öte yandan, ben de bu 7 Haziran seçimlerinde aday olamayacağım. Bu nedenle, çatısı altında beraber hizmet ettiğimiz bütün milletvekili arkadaşlarımdan helallik diliyorum. Benden yana haklarımı helal ediyorum. 7 Haziran seçimlerinin ülkemize, milletimize hayırlar getirmesini diliyor, sevgiler, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akbulut.

Sayın Gök…

 

8.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, ülkenin son günlerde terör saldırılarının hedefi hâline geldiğine ve bu konuda, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Mecliste bulunan tüm siyasi parti gruplarının katılacağı ortak bir bildirinin yayınlanmasını talep ettiklerine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, ülkemiz bu geçtiğimiz günlerde terör saldırılarının hedefi hâline geldi ve İstanbul’da bir savcımızı maalesef şehit verdik. Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, dün hem ailesine hem de bir genel başkan sıfatıyla yargı camiasına, adalet sarayını ziyaret ederek bu konudaki üzüntülerini ve başsağlığı dileklerini iletti.

Terörün amacı, toplumdaki moral duygusunu çökertmek, güvensiz ortamı artırmak. Böylesine üzücü olayların yaşandığı bu dönemde, teröre karşı ortak bir sorumluluk duygusuyla hareket edilmesi gerektiğinin çok da önemli olduğu bir zaman dilimini yaşıyoruz. Gerçekleşen terör saldırılarının da amacına ulaşmaması açısından, Mecliste bulunan tüm siyasi partilerin -eğer herkes ortak mutabakatla bir görüş bildirirse- bir bildiri yayımlayarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin de bu konudaki iradesinin ortaya konulmasının zorunlu olduğunu düşünüyoruz. Terörün arzuladığı amacın gerçekleşmemesi açısından, toplumdaki güven unsurunun artması açısından, bir millî beraberliğin, ulusça beraber davranmanın, ortak davranmanın gerekli olduğu kanısındayız. Bu nedenle, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak Mecliste bulunan tüm siyasi parti gruplarının katılacağı ortak bir bildirinin yayımlanarak teröre karşı duruşumuzun bir kez daha, çok daha yüksek bir sesle ve çok net bir şekilde belirtilmesini, bunun kamuoyuyla paylaşılmasını talep ediyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gök.

Sayın Işık…

 

9.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, 79 ilde meydana gelen elektrik kesintisiyle ilgili Hükûmetin bir açıklamada bulunmasını talep ettiğine ve kısa bir açıklamada bulunmak amacıyla söz taleplerinin yerine getirilmesindeki tutumları nedeniyle Meclis Başkan Vekilleri Şükran Güldal Mumcu ile Meral Akşener’e teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

İki gün önce ülkemizin 79 ilinde meydana gelen uzun süreli elektrik kesintisinin teknik sebeplerini bugüne kadar kamuoyunu tatmin edecek şekilde açıklayamayan Sayın Enerji Bakanı başta olmak üzere Hükûmetin bu konuda tatmin edici bir açıklamada bulunmasını talep ediyorum ve bu yaşananları da bir talihsizlik olarak nitelendiriyorum.

İkinci bir konu olarak da Meclis İçtüzüğü’müzün 60’ıncı maddesi gereğince milletvekillerinin kısa bir açıklamada bulunmak amacıyla söz taleplerinin yerine getirilmesinde Meclis Başkan Vekili olarak göstermiş olduğunuz hoşgörülü tavrınızdan dolayı size ve Sayın Meral Akşener’e teşekkürlerimi iletiyorum şahsım ve arkadaşlarım adına. Gösterdiğiniz bu örnek tavrın, demokrasi adına, 25’inci Dönemde yüce Mecliste aynı görevi yapacak olan diğer Meclis başkan vekillerine de örnek olmasını temenni ediyorum.

Yine, 25’inci Dönem milletvekili seçimlerinin ülkemize ve aziz milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Sayın Hamzaçebi…

 

10.-         İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, balıkçılık sektörünün sorunlarına ilişkin açıklaması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi, 24’üncü Döneminin son çalışmalarını yapıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarını sonlandırırken ben balıkçılık sektörünün, balıkçıların bir sorununu buradan hem Genel Kurulun hem de Tarım Bakanımızın bilgisine sunmak istiyorum. Bana Poyrazköy Tulina ve Kılıç Balığı Avcılığı Derneğinden bir mail geldi. Bana gelen bu mail muhtemelen bütün milletvekillerine gelmiştir. Bu mailin birkaç cümlesini sizlerle paylaşacağım. Balıkçılığın sorunlarını çok güzel bir şekilde özetliyor, şöyle başlıyor: “Tüm ülkemizin siyasetçilerine sesleniyorum. Yani, bu hitap, bu çağrı sadece Cumhuriyet Halk Partisine değil, bütün siyasetçilere, bütün siyasi partilere. Balıkçılarımız isyan etti. Balık avcılarını iflastan kurtaracak siyasiler aranıyor. Ülkemizde 18 bin balıkçı gemisi var. İktidar olmak için balıkçılarımızın oylarına ihtiyacınız var. Ülkemizde yanlış politikalar yüzünden balık ve balık avcılığı bitmiştir. Bakanlığın yanlış politikaları yüzünden ülkemizde 18 bin balıkçı perişan oldu. Kiminin av araçları keyfe göre yasak edildi, kimine göz yumuldu. İllegal orkinos balığı avlayanlara göz yumuldu, kaçak avcılığa göz yumuldu. Ülkemizin menfaatleri, balıkçılarımızın sosyoekonomik durumları gözetilmedi. Orkinos kotaları üç beş kişi ve kuruluşa dağıtıldı, bu kotaların dağıtımında çok büyük adaletsizlik yapıldı.

Ülkemizde kılıç ve orkinos balığı avcılığı üretim miktarları yıldan yıla düşmüştür. Kılıç balığında üretim miktarı 2005 yılında 425 ton iken 2013 yılında bu rakam 96,8 tona düşmüştür. Orkinosta bu rakam 2005 yılında 990 ton iken 2013 yılında 551 tona düşmüştür ve Türkiye, uluslararası kota dağıtımından, orkinos ve tulina balığı kota dağıtımından hak ettiği rakamı alamamaktadır. Bu konuda Cezayir, Tunus, Libya gibi ülkeler Atlantik Ton Balıklarının Korunması Uluslararası Komisyonu tarafından dağıtılan kotalardan Türkiye’den daha fazla pay almaktadır.” Ben buradan Tarım Bakanımıza çağrıda bulunuyorum; Türkiye'nin uluslararası kotalardan, Avrupa tarafından dağıtılan bu kotalardan hak ettiği payı alması gerekir. Balıkçılarımız Tarım Bakanından müjdeli bir haber beklemektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarını sonlandırırken balıkçılarımızın sorunlarını çözmek üzere Tarım Bakanımızı göreve davet ediyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Hamzaçebi.

Gündeme geçiyoruz sayın milletvekilleri.

Başkanlığına Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar ve 25 milletvekilinin, Patriot bataryalarının ülkemize konuşlandırılmasının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1287)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gerekçesini ekte sunduğumuz Patriot bataryalarının ülkemize konuşlandırılması nedenlerinin araştırılması için Anayasa'nın 98'inci ve İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.

1)  Metin Lütfi Baydar                                               (Aydın)

2)  Hülya Güven                                                       (İzmir)

3)  Recep Gürkan                                                      (Edirne)

4)  Tolga Çandar                                                      (Muğla)

5)  Veli Ağbaba                                                        (Malatya)

6)  Mehmet Hilal Kaplan                                           (Kocaeli)

7)  Haluk Eyidoğan                                                   (İstanbul)

8)  Sakine Öz                                                           (Manisa)

9)  Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                     (İstanbul)

10) İhsan Özkes                                                       (İstanbul)

11) Ramazan Kerim Özkan                                        (Burdur)

12) Ali Haydar Öner                                                  (Isparta)

13) Namık Havutça                                                   (Balıkesir)

14) Kamer Genç                                                       (Tunceli)

15) Hasan Ören                                                        (Manisa)

16) Emre Köprülü                                                     (Tekirdağ)

17) Mustafa Serdar Soydan                                       (Çanakkale)

18) Malik Ecder Özdemir                                           (Sivas)

19) Ali İhsan Köktürk                                                (Zonguldak)

20) Mahmut Tanal                                                     (İstanbul)

21) Selahattin Karaahmetoğlu                                   (Giresun)

22) Ramis Topal                                                       (Amasya)

23) Oğuz Oyan                                                         (İzmir)

24) Aytuğ Atıcı                                                         (Mersin)

25) Mevlüt Dudu                                                       (Hatay)

26) Ahmet İhsan Kalkavan                                         (Samsun)

Gerekçe:

6 Kasım 2012 tarihinde NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen tarafından yapılan bir açıklamada "Türkiye'nin bir talebi olursa olumlu bakarız." ifadesine karşılık Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından 7 Kasım 2012 tarihinde "Bizim böyle bir talebimiz olmamıştır. Şu anda para ödemek suretiyle Patriot alma durumunda, düşüncesinde değiliz." şeklinde bir açıklama yapılmıştır. 9 Kasım 2012 tarihinde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından Patriot konusunda resmî bir talebin olmadığı teyit edilirken, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından 13 Kasım 2012 tarihinde "Şam yönetiminin Türkiye'ye karşı kimyasal silah kullanma ihtimalî var. Bu tehdide NATO'nun sağlayacağı Patriot füzeleriyle karşılık verilebilir." şeklinde açıklama yapılmıştır. 21 Kasım 2012 tarihinde ise ülkemizin Patriot füze sistemlerini NATO'dan talep ettiği bildirilmiştir.

15 günlük gibi kısa bir süre içerisinde hem bölge hem de dünya açısından büyük bir önem taşıyan ve her an için savaş tehlikesinin oluşacağı bir kararın alınması konusunda Hükûmetin zikzaklar çizdiği gözlemlenmektedir.

Ülkemizin geleceğini etkileyecek böyle bir kararın alınması süresince yapılan görüşmeler ile alınan kararların neden değişikliğe uğradığının ve kamuoyunun yanıltılıp yanıltılmadığının ortaya çıkarılması konusu önem taşımaktadır.

Açıklanan bu nedenlerle Meclis araştırması açılması gerekmektedir.

 

2.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar ve 26 milletvekilinin, Türk Hava Kuvvetleri Komutanlığına bağlı keşif uçağının Suriye tarafından düşürülmesi olayının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1288)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türk Hava Kuvvetleri Komutanlığına bağlı keşif uçağının Suriye tarafından düşürülmesiyle ilgili olarak kamuoyunda oluşan şüphelerin giderilmesi, bu tür olaylara etkin müdahale edebilecek arama kurtarma sisteminin oluşturulabilmesi için alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98’inci, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105'inci maddeleri kapsamında Meclis araştırması açılması konusunda gereğini arz ederiz.

1) Gürkut Acar                                       (Antalya)

2) Kamer Genç                                       (Tunceli)

3) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                   (İstanbul)

4) Recep Gürkan                                    (Edirne)

5) Metin Lütfi Baydar                             (Aydın)

6) Tolga Çandar                                     (Muğla)

7) Haluk Eyidoğan                                 (İstanbul)

8) Mehmet Hilal Kaplan                          (Kocaeli)

9) Sakine Öz                                          (Manisa)

10) Ali Haydar Öner                               (Isparta)

11) Ramazan Kerim Özkan                      (Burdur)

12) Namık Havutça                                 (Balıkesir)

13) İhsan Özkes                                     (İstanbul)

14) Hasan Ören                                     (Manisa)

15) Emre Köprülü                                   (Tekirdağ)

16) Mustafa Serdar Soydan                    (Çanakkale)

17) Malik Ecder Özdemir                        (Sivas)

18) Ali İhsan Köktürk                              (Zonguldak)

19) Mahmut Tanal                                  (İstanbul)

20) Selahattin Karaahmetoğlu                (Giresun)

21) Ramis Topal                                    (Amasya)

22) Oğuz Oyan                                       (İzmir)

23) Hülya Güven                                    (İzmir)

24) Mevlüt Dudu                                    (Hatay)

25) Aytuğ Atıcı                                       (Mersin)

26) Ahmet İhsan Kalkavan                      (Samsun)

27) Veli Ağbaba                                     (Malatya)

Gerekçe:

Bilindiği gibi, Malatya'da konuşlu 7'nci Ana Jet Üssü'nden kalkan    RF-E4 Phantom tipi bir keşif uçağı, havalandıktan bir buçuk saat sonra Hatay'ın güneybatısında, Akdeniz açıklarında düşmüş, pilotlar Yüzbaşı Gökhan Ertan ve Teğmen Hasan Hüseyin Aksoy şehit olmuştur.

Bu olayın ardından birçok açıklama yapılmış, uzun süre uçağın Suriye hava sahasında mı, uluslararası hava sahasında mı düştüğü tartışılmıştır. Uçağın nasıl düşürüldüğü konusunda da farklı açıklamalar gündeme gelmiş, uçaksavar mermisi, güdümlü füze ve blast etkisi gibi senaryolar uzun süre gündemi meşgul etmiştir. Son olarak Genelkurmay Başkanlığı uçağın blast etkisiyle düştüğünü kamuoyuyla paylaşmıştır.

Bazı uzmanlar, incelemelerde füze yakıtlarında oksitleyici ve harp başlıklarında ana malzeme olarak kullanılan potasyum klorat bileşiğine ait olduğu sanılan partiküllere ulaşıldığı bilgisi yanında, bu füzelerden patlama anında kopan şarapnel parçalarına da ulaşılması gerektiğini ancak bu bilginin verilmediğini ifade etmektedirler. Ayrıca, potasyum klorat partiküllerinin deniz suyunda eriyeceği, bu nedenle de denizden çıkarılan uçak parçalarında bu malzemenin bulunamayacağı da iddialar arasındadır. Uçağın kontrol bilgisayarındaki bir kilitlenme dolayasıyla düşmüş olabileceği öne sürülmektedir.

Bu iddiaların araştırılması, şüphelerin en sağlıklı şekilde giderilebilmesi için tarafsız bir denetim ve incelemenin yapılması zorunludur. TBMM'nin bu incelemeyi yapması, şüphelerin giderilmesine katkı sağlayacaktır.

Uçağın düşmesinin ardından Türkiye'nin arama kurtarma konusundaki eksikleri gündeme gelmiştir. Şehit pilotların cenazelerine ve uçağın enkazına uzun süre ulaşılamamış, sonra yabancı bir ülkenin desteğiyle cenazeler ve enkaz denizden çıkarılabilmiştir. Türkiye'nin bu gibi durumlarda etkin müdahale yapabilecek insan gücü ve donanıma sahip olması gerektiği açıktır.

Bu nedenlerle, Akdeniz açıklarında düşürülen uçağın hangi nedenle düştüğünün incelenmesi, halkın doğru bilgilendirilmesi ve arama kurtarma yapılanmasının geliştirilmesini sağlayacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılması gerekli görülmektedir.

 

3.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 21 milletvekilinin, öğretmenlere uygulanan şiddetin nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1289)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Öğrencisini eğitmek ve topluma kazandırmaktan başka hiçbir amacı olmayan öğretmenler, hemen hemen her gün ülkemizin değişik yerlerinde saldırılara uğramaktadır. Ne yazık ki bu saldırılar bazen yaralanmayla, bazen de ölümle sonuçlanmaktadır. Bu sene okullar açılır açılmaz İzmir'de bir kadın öğretmenimiz öğrencisinin saldırısı sonucu hayatını kaybetmiştir.

Yalnızca kasım ayının ilk on beş gününde Muş'ta, Muş Anadolu Öğretmen Lisesinde bir öğretmen, veli tarafından şiddete maruz kalmıştır. Aydın Mimar Sinan Endüstri Meslek Lisesi öğretmeni, öğrencisinin saldırısına uğrayarak yaralanmıştır. Kütahya'da Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi elektrik elektronik teknolojisi öğretmeni, 17 yaşındaki öğrencisi tarafından bıçaklanmıştır. Denizli Ahmet Sami Uslu Ortaokulu matematik öğretmeni bir veli tarafından darp edilmiştir. Samsun'da İlkadım Ticaret ve Anadolu Ticaret Meslek Lisesi edebiyat öğretmeni, öğrencisi tarafından bıçaklanmıştır. Sivas'ta ise Gemerek Yurter Özcan Ortaokulunda görev yapan sınıf öğretmeni ilçede görev yapan polisler tarafından darp edilmiştir.

Hemen her gün öğretmenlere yönelik şiddetle ilgili haberler basına yansımaktadır. Öğrencilerin, velilerin fiziki ve sözlü saldırılarına uğrayan öğretmenlerimiz can güvenliğinden yoksun olarak görevlerini yapmaktadır.

Eli bıçaklı öğrenciler, eli sopalı veliler okullarda terör estirmekte, öğretmenlerimizin can güvenliğini tehdit etmektedir. Bunlara karşı Millî Eğitim Bakanlığı hiçbir şey yapmamaktadır. Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer öğretmenlere sahip çıkmak yerine, yaptığı açıklamalarla onları zor durumda bırakmaktadır.

Ödeneksizlikten okullarımızın büyük bölümünde hiçbir güvenilir önlemi yoktur. Bu durum şiddet eğilimli öğrenci ve velilerin öğretmenlere kolayca ulaşıp onlara zarar vermelerine neden olmaktadır. Tüm bu hususlar ciddi bir şekilde ele alınmamaktadır. Okullar güvenli alanlar olmalı, öğretmenlerimizin can güvenliği mutlaka sağlanmalıdır. Öğretmenlere, okul idarecilerine, eğitim çalışanlarına uygulanan şiddetin bir an önce durdurulması için gerekli tüm tedbirler alınmalıdır. Öğretmenlere, kaybettiği itibarı yeniden kazandırılmalıdır. Millî Eğitim Bakanlığı öğretmenleri ve eğitim çalışanlarını sahiplenen, onları koruyup kollayan bir bakanlık haline gelmelidir.

Öğrenci ve velilerin şiddet eğilimlerinin sebeplerinin araştırılması ve önlenmesi de bu sürecin sona ermesine neden olacaktır. Ailede şiddet gören çocuklar da şiddet eğilimli olmakta ve öğretmenlerine zarar verebilmektedirler. Bakanlığın bu konuda da bir çalışma yapması gerekmektedir.

Öğretmenlere uygulanan şiddetin nedenlerinin tespiti, ortaya çıkarılması ve çözümlenmesi amacıyla Anayasa’mızın 98’inci maddesi, İç Tüzük’ümüzün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince bir araştırma komisyonu kurularak konunun tüm boyutlarıyla araştırılmasını saygılarımızla arz ederiz.

 

1) Turgut Dibek                                                            (Kırklareli)

2) Hülya Güven                                                             (İzmir)

3) Sakine Öz                                                                (Manisa)

4) Ali İhsan Köktürk                                                      (Zonguldak)

5) Mustafa Sezgin Tanrıkulu                                          (İstanbul)

6) Ali Haydar Öner                                                        (Isparta)

7) Namık Havutça                                                         (Balıkesir)

8) Ramazan Kerim Özkan                                              (Burdur)

9) İhsan Özkes                                                             (İstanbul)

10) Hasan Ören                                                            (Manisa)

11) Emre Köprülü                                                         (Tekirdağ)

12) Malik Ecder Özdemir                                               (Sivas)

13) Kamer Genç                                                            (Tunceli)

14) Mustafa Serdar Soydan                                           (Çanakkale)

15) Veli Ağbaba                                                            (Malatya)

16) Mahmut Tanal                                                         (İstanbul)

17) Selahattin Karaahmetoğlu                                       (Giresun)

18) Ramis Topal                                                           (Amasya)

19) Oğuz Oyan                                                              (İzmir)

20) Aytuğ Atıcı                                                              (Mersin)

21) Mevlüt Dudu                                                           (Hatay)

22) Ahmet İhsan Kalkavan                                             (Samsun)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının dört adet tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

 

C) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair taleplerinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/1757)

1/4/2015

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair bir talebi olmuştur. Başkanlığımızca uygun görülen bu talep İç Tüzük'ün 25'inci maddesi gereğince Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

Cemil Çiçek

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

 

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair taleplerinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/1758)

01/04/2015

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair bir talebi olmuştur. Başkanlığımızca uygun görülen bu talep İç Tüzük'ün 25'inci maddesi gereğince Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                                                                     Cemil Çiçek

                                                                                                                         Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                                        Başkanı

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

 

3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Dilekçe Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair taleplerinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/1759)

01/04/2015

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Dilekçe Komisyonunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair bir talebi olmuştur. Başkanlığımızca uygun görülen bu talep İç Tüzük'ün 25'inci maddesi gereğince Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                                                                     Cemil Çiçek

                                                                                                                         Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                                        Başkanı

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

 

4.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki heyetlerin, İtalya Temsilciler Meclisi Başkanı Laura Boldrini ve İtalya Senato Başkanı Pietro Grasso, Akdeniz İçin Birlik Parlamenter Asamblesi Başkanı Maria da Assunçao Esteves ile Arnavutluk Ulusal Meclis Başkanı Ilir Meta'nın vaki davetlerine istinaden sırasıyla Avrupa Birliği Parlamento Başkanları Konferansı’na katılmak üzere İtalya’ya, Akdeniz İçin Birlik Parlamenter Asamblesi Parlamento Başkanları II. Zirvesi’ne katılmak üzere Portekiz’e, Güney Doğu Avrupa Ülkeleri II. Genel Kuruluna katılmak üzere Arnavutluk’a; Türkmenistan Meclis Başkanı Akça Nurberdiyeva’nın vaki davetine icabet etmek üzere Türkmenistan’a resmî birer ziyarette bulunmalarına ilişkin tezkeresi (3/1760)

01/04/2015

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek Başkanlığındaki heyetlerin;

1. İtalya Temsilciler Meclisi Başkanı Laura Boldrini ve İtalya Senato Başkanı Pietro Grasso, Akdeniz için Birlik Parlamenter Asamblesi Başkanı Maria da Assunçao Esteves ile Arnavutluk Ulusal Meclis Başkanı Ilir Meta'nın vaki davetlerine istinaden sırasıyla Avrupa Birliği Parlamento Başkanları Konferansı'na katılmak üzere İtalya'ya, Akdeniz İçin Birlik Parlamenter Asamblesi Parlamento Başkanları II. Zirvesi'ne katılmak üzere Portekiz'e, Güney Doğu Avrupa Ülkeleri II. Genel Kuruluna katılmak üzere Arnavutluk'a resmî ziyaretlerde bulunması hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 9’uncu maddesi

2. Türkmenistan Meclis Başkanı Akça Nurberdiyeva'nın vaki davetine icabet etmek üzere Türkmenistan'a resmî ziyarette bulunması hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 6'ncı maddesi,

uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                                                                     Cemil Çiçek

                                                                                                                         Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                                        Başkanı

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, otuz dakika ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 14.42

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.30

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Dilek YÜKSEL (Tokat)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 89’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Bir saat ara veriyorum.

Kapanma Saati:15.31

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.30

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Dilek YÜKSEL (Tokat)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 89’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve daha sonra oylarınıza sunacağım.

 

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından, toplumun önemli bir bölümünü oluşturan engellilerin sorunlarının araştırılması amacıyla 4/12/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak Genel Kurulun, 2 Nisan 2015 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

02/04/2015

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 02/04/2015 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                               İdris Baluken

                                     Bingöl

                                               Grup Başkan Vekili

Öneri:

04 Aralık 2014 tarihinde Bingöl Milletvekili Grup Başkan Vekili İdris Baluken tarafından verilen (1145 sıra no.lu), “Toplumun önemli bir bölümünü oluşturan engellilerin sorunlarının araştırılması” amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 02/04/2015 Perşembe günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin lehinde, Hakkâri Milletvekili Adil Zozani.

Buyurunuz Sayın Zozani. (HDP sıralarından alkışlar)

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 78 milyon nüfusa sahip bir ülkede toplam nüfusumuzun yaklaşık yüzde 13’ünü oluşturan engellilerimizin sorunlarının araştırılması talebiyle vermiş olduğumuz araştırma önergesi üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Engellilerimizin sorunları öyle bir boyutta ki artık engellilerimiz kendi sorunlarını gündeme taşıyabilmek için, kendi seslerini duyurabilmek için maalesef açlık grevlerini tercih etmek durumunda kalıyorlar. Bizlerin burada, Parlamentonun daha doğrusu, Cumhurbaşkanının örtülü ödeneğini konuştuğu gün ve saatte, 9 milyon engellinin sesi olabilmek için, 9 milyon engellinin sesini duyurabilmek amacıyla 28 Mart günü “Uyumuyoruz, uyarıyoruz.” sloganıyla engelliler yirmi dört saatlik bir açlık grevi gerçekleştirdiler. Eğer bu ülkede engelliler kendi sorunlarını yetkililerine ulaştırmak için böyle bir yola başvurmak durumunda kalıyorlar ise engelli olan onlar değildir; engel olan, onların sorunlarını çözmeyen mekanizmadır. O nedenle, onların uzun süreden beri tercih ettiği “Engel Sizsiniz” sloganı bu duruma modu moduna oturuyor.

Şimdi, bu soruna dikkat çekmek, bu engellilerimizin sorunlarına dikkat çekmek hem de onların taleplerini bir şekilde burada dile getirmek, onların taleplerine bir nebze tercüman olabilmek için bu Meclis araştırma önergesini verdik. Umut ediyoruz ki Parlamento çatısı altında bulunan bütün milletvekillerimizin engellilerimizin bu sorunlarının çözümüne dair yüksek bir duyarlılık gösterip bu sorunlarının, sıkıntılarının bertaraf edilebilmesi için asgari ölçeklerde bazı adımlar atacaklarını umut ediyorum.

Şimdi, yaklaşık 9 milyon insanın sıkıntılarından söz ediyoruz. Talepleri ne? Mesela, taleplerinden çok basit bir talep: “Biz seyahat özgürlüğümüzü kullanmak istiyoruz. Kimseye muhtaç olmadan evimizden çıkmak istiyoruz, çarşı pazar dolaşma imkânımız olsun istiyoruz. Toplu taşıma araçları buna uyumlu hâle getirilsin.” diye söylüyorlar. Bunun için bir ekstra yasal düzenleme yapmaya ihtiyaç yok. Engellilerimizin bu sıkıntısını bertaraf etmek için mevzuatımız içerisinde uygun yasal düzenleme var ama bir engel konulmuş. O uygun yasal düzenlemenin yürürlüğü sürekli erteleniyor; tekrar ertelenmiş, geçen yıl tartışmaları yapıldı, komisyonlarda yeniden o araçların engellilerin rahatlıkla inip binebilecekleri şekilde dizaynına ilişkin toplu  taşıma araçlarının uygun hâle getirilmesine dair düzenleme uygulama boyutuyla ertelendi. Kim erteledi? Vallahi, iktidar partisinin oylarıyla ertelendi. Plan ve Bütçe Komisyonunda biz bunun kavgasını yaptık, “Yapmayın, etmeyin, tutmayın, bunu yapın.” Ama çok sudan gerekçelerle belediyelerin bütçesinden ya da hazineden üç beş kuruş para çıkacak diye engellilerden bu esirgendi, ertelendi. Toplum yararına olan ne yasalar varsa bir gıdım -halk deyimiyle ifade ediyorum- bir maddi külfet oluşturacağı yerde, pat diye erteleme gündeme geliyor. İç güvenlik paketini tartıştığımız zaman da bu gündeme geldi, bu hususlar gündeme geldi. Ne yaptınız, mesela, iç güvenlik paketini tartıştığımızda da ne yaptınız? Toplum yararına olan 63 maddeyi bir gecede sildiniz. Ama sizin yararınıza olan maddeleri kavga gürültü buradan çıkardınız. Bunu yapmak için ne İç Tüzük tanıdınız ne yasa tanıdınız ne yönetmelik tanıdınız. Size yarayacak olan şeyleri bir gecede çıkardınız. Toplum yararına olan madde ve düzenlemeleri ise Komisyona çektiniz ve orada bir bir tasarı metninden, paketten çıkardınız. Esasında o biraz sizin ne yapmak istediğinizi ya da çalışma yönteminizin neye dönük olduğunu, yönünüzün neye dönük olduğunu bir şekilde deşifre ediyor ama en azından vicdanının sesini duyan herkesin, engellilerin sorunu konusunda duyarlılık göstereceğini umut ediyoruz, parti farkı olmaksızın bunu yapabileceklerini umut  ediyoruz.

Şimdi, yasal düzenleme yaptınız. Öyle bir yasal düzenleme yaptınız ki, eğer ailede ikinci derecede bir yakını bile çalışıyor durumda ise evde bakıma muhtaç durumda olan engellilere ödenen ödenek kesildi, maaş da demiyorum, bir ödenekti, bunu kestiniz. Varsayın ki bir engellinin birinci derecede yakınının -kardeşi, ağabeyi, babası, amcası, neyse- fabrikası dahi olsa, birey olarak o engelliyi esas almak durumundasınız; o engelliye hiç kimseye muhtaç kalmaksızın kendi yaşamını idame edebilecek bir koşul sağlamanız gerekiyor. Yasaya böyle bir şey koymak, böyle bir koşul koymak hem adaletsizlik olmuştur hem de vicdansızlık olmuştur. Bunun çıkarılması gerekir. Her engelliye, özellikle de bakıma muhtaç engelliye kendi başına yaşamını idame edecek insani koşulların sağlanması bizim temel görevlerimizden bir tanesidir.

Biz, yeri geldiğince, kendimizi pohpohlamak için “Demokratik, sosyal hukuk devletiyiz.” diyoruz. Sosyal devlet bunun için vardır, kendi engellisine sahip çıkabiliyorsa vardır, kendi yaşlısına sahip çıkabiliyorsa vardır. Bunların olması gerekir; bu olanakların, bu imkânların olabilmesi gerekiyor.

Çalışma koşulları itibarıyla bakalım: Devlet dâhil olmak üzere yani kamusal alan dâhil olmak üzere mevcut yasalarda kendi engelli çalıştırma koşulu hiçbir yerde, hiçbir yerde kanunların hükmettiği şekilde uygulanmıyor, ne özel sektörde ne kamuda, hiçbir yerde engellilere konulan çalışma kotası uygulanmıyor, belediyesinden tut şirketine kadar hiç kimse uygulamıyor. Bunun denetiminin yapılabilmesi için Meclisin bu işe el koyması gerekir. Engellisine sahip çıkmazsa bu Meclis kelimenin tam anlamıyla ayıp etmiş olur. Biz bu ayıbı üstümüzde taşımayalım diye Meclisin bu son dönem, son günlerdeki çalışmasında engellilerimizin bu temel sorununu gündeme taşıdık. Siz varsanız biz dünden hazırız. Kanun teklifimiz burada duruyor. Meclis Başkanlığı, esas komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonuna havale etmiş, tali komisyon olarak da Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna havale etmiş. 10 maddeden oluşan bir kanun teklifidir. Buyurun birlikte bu kanunu çıkaralım, Meclisin 24’üncü Dönem son icraatı bu olmuş olsun. Bugün komisyon çalışmaya davet edilirse, üç dört saat içerisinde çalışmasını tamamlar, en geç pazartesi günü de Meclisi tatile sokmadan bunu kanunlaştırabiliriz ve 9 milyon insanımızın problemlerine, sorunlarına bir nebze çözüm bulmuş oluruz. Hükûmet varsa, iktidar partisi buna varsa biz hazırız, kanun teklifimiz burada duruyor. Bir ay öncesinden verilmiş. Emin olun, Meclis gündemine taşıdığınız bütün sorunlardan daha acil bir sorunu ifade ediyoruz. Eğer ki, bu ülkede engellilerimizi de kendi haklarını dile getirmek için, ifade edebilmek için, kendi seslerini duyurabilmek için açlık grevlerine mecbur kıldıysak, vallahi bu ayıpsa bu ayıp en başta iktidar partisinindir. Parlamentoyu bu ayıptan kurtarmamız gerekiyor. Bunun için de bir araştırma komisyonu kurulması elzemdir. Buna destek vereceğinizi umut ediyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Zozani.

Aleyhinde Kayseri Milletvekili İsmail Tamer. (AK PARTİ  sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Tamer.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, geçen gün elim bir saldırı sonucu şehit olan savcımıza Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Yine, dün itibarıyla İstanbul Emniyet Müdürlüğümüze saldırı girişimini, o elim olayı da kınıyorum. Ayrıca 1-7 Nisan tarihleri arasında Ulusal Kanser Haftası nedeniyle Türkiye'deki kanserli hastalarımıza da acil şifalar diliyorum.

Değerli arkadaşlar, Halkların Demokratik Partisinin engelli vatandaşlarımızın yaşadığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi ve Meclis araştırması açılmasıyla ilgili önergesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi ayrıca selamlıyorum.

Evet, engellilik çok önemli bir hadisedir. Hiçbirimiz yarın için engelli olabileceğimiz düşüncesini aklımızdan da çıkarmamamız gerekiyor. Dolayısıyla, Türkiye'deki ortalama 9 milyon  engelli nüfusa çok değer vermemiz gerektiğini, hangi partiden gelirse gelsin, kimlerden gelirse gelsin engellilere yapılacak küçük dahi bir hizmetin çok önemli olduğunu ifade ediyorum. O arkadaşlarımıza da teşekkür ediyorum.

Engellileri sürekli toplumda ön plana çıkarmak, onların problemlerini, dertlerini ve günlük yaşamlarındaki engelleri ortadan kaldırabilmek adına katkı koyan herkesi kutluyorum.

Tabii, bu bağlamda, partimiz olarak engellilere çok önem verdiğimizin de altını çizmek istiyorum. 2005 yılına kadar Türkiye'de, -Türkiye  Cumhuriyeti’nin var olduğu bir dönem içerisinde- engellilerle ilgili bir adım atılmamıştır. İlk defa 2005 yılında çıkarmış olduğumuz Engelliler Kanunu da onlara ne kadar değer verdiğimizin bir ifadesidir. Aslında, bu Kanun’la, yedi yılda özellikle yerel yönetimlerin, belediyelerin ve diğer kamu kuruluşlarının atması gereken tüm adımların atılmasına şahit olduk. Yeterli miydi? Değildi. Ama 2012 yılında içinde bulunduğumuz ortam münasebetiyle bu Kanun’u 2018’e kadar ertelediğimizi de belirtmek istiyorum.

Çalışamayacak durumda olan ya da iş bulamayan engellilere bağlanan 2022 sayılı Kanun kapsamındaki aylık yüzde 200 ila 300 oranında -bizim tarafımızdan- artırılmıştır.

Ben, şimdi, size, engellilerle ilgili, Hükûmetimizin neler yaptığını ayrıca, kısaca ifade etmek istiyorum:

İlk defa, bakıma muhtaç tüm engelliler bakım hizmetleri kapsamına alınmıştır. Engellilere evde veya özel bakım merkezlerinde sunulan bakım hizmetlerinin ücretlerinin ödenmesi sağlanmıştır.

Özel eğitim ihtiyacı olan tüm engelli bireyler özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerine ücretsiz olarak taşınmışlardır. Kota kapsamında çalıştırılan engellilerin, korumalı iş yerlerinde çalıştırılan engellilerin sigorta primlerine ait işveren hisselerinin tamamının, kontenjan fazlası isteğe bağlı çalıştırılan engellilerin sigorta primlerine ait işveren hissesinin yüzde 50’sinin hazine tarafından karşılanması sağlanmıştır.

Engelli istihdamını geliştirici tedbir ve teşvikler öngörülmüştür.

Kendi namına çalışan engellilere isteğe bağlı erken emeklilik hakkı verilmiş, bakıma muhtaç engelli çocuğu olan annelere erken emeklilik imkânı tanınmıştır.

Engellilerin sahip olduğu brüt 200 metrekareyi geçmeyen evler emlâk vergisinden muaf tutulmuştur.

Konutlarda engellilere yönelik fiziki düzenlemeler için kolaylıklar getirilmiştir.

Engellilere karşı yapılan ayrımcı uygulamalara cezai yaptırımlar getirilmiştir.

İstihdam için çok önemli bir karar verilmiş, engelli kardeşlerimize özellikle kamuda, özel şirketlerde, özel sektörde çalışma mecburiyeti getirilmiş; 2002 yılından öncesine baktığımızda 5.700 olan bu sayı bugün 30 bin, 35 binlere kadar çıkarılmıştır.

Bu yeterli mi? Tabii ki değil. Çok daha fazlasının yapılması gerekiyor. Fazlasının, bu engelli kardeşlerimizin istihdam alanında da belli yerlerde istihdam edilmesinin gereğinin altını çizmek istiyoruz.

“Girişimci engel tanımaz.” denmiş, engelli istihdamının bir başka boyutu, engelli bireylerin kendi ayakları üzerinde durabilmesinin sağlanması açısından, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile KOSGEB iş birliğine gidilmiş, “Girişimci Engel Tanımaz” başlığıyla bir proje başlatılmıştır. Tabii, iş gücü piyasasına dâhil olmaları sağlanmış, ekonomik ve sosyal yönden güçlendirilmeleri amaçlanmıştır. KOSGEB tarafından, uygun bulunan başvurular için 30 bin TL’lik bir hibe yardımı yapılmıştır. Engelli öğrenciler ücretsiz taşınmaya başlanmış, resmî veya özel eğitim kurumlarına devam eden engelli öğrencilere evlerinden okullarına ücretsiz taşınma hizmeti verilmiştir.

Sabit yatırım desteğiyle yirmi dört ayda 70 bin TL’ye kadar, üst limiti olan 70 bin TL’ye kadar destekler verilmiştir. Evde bakım aylığı uygulaması başlatılmış, evde bakıma muhtaç olan engelli kardeşlerimizin bir yakınına belirli ücretler verilmeye başlanmıştır. Yine, kendi bakımını yapamayacak durumda bulunan bu kişilere bakan yakınları için sunulan evde bakım aylığı uygulamasıyla, önceden evlerinde saklı kalan, sahipsiz kalan aileler de bundan bir nebze yararlanmaya başlamışlardır.

İlk defa Türk işaret dili sisteminin oluşturulmasına başlanmıştır, bu da yine bizim çalışmalarımız arasındadır.

Büyükşehirlere önemli katkılarda bulunulmuş, bugün için büyükşehirlerde engellilerin toplumsal hayata katılımı önündeki engelleri kaldırmak üzere kamuya açık her yol, kaldırım, yaya geçidi, açık ve yeşil alanlar, spor alanları ve benzeri sosyal-kültürel altyapı alanları ile binaların engellilerin kullanımına uygun hâle getirilmesi zorunluluğu getirilmiştir.

Engellilerin devlet memuru alınmalarıyla ilgili -ÖSYM’nin yapmış olduğu KPSS sistemi- engelli KPSS sistemiyle bu arkadaşlarımıza biraz önce bahsetmiş olduğum gibi 35 bin kişilik bir istihdam sağlanmıştır. Engelli memurlara gece nöbeti ve vardiyası verilmemesiyle engelli memurların mesai ve dinlenme sürelerinin farklı bir şekilde belirlenmesine imkân sağlanmıştır.

Yine, bağlayıcı nitelikte olan ilk ve tek uluslararası belge olan ve engellilerin ayrımcılıkla mücadele ana ekseni etrafında olan, Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi özellikle 2007 tarihinde bizim zamanımızda imzalanmıştır. Nihayet, 2010 yılında da Anayasa’nın 10’uncu maddesinde yapılan değişiklikle engelliler için alınacak tedbirlerin eşitlik ilkesine aykırı sayılmayacağı hükmü getirilerek engelliler pozitif bir ayrımcılık güvencesi altına alınmıştır.

Değerli arkadaşlar, engellilerin oy kullanmalarında onlara yardım edebilecek çeşitli çalışmalar yapılmıştır.

Ayrıca, korumalı iş yerleri sistemiyle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü ile Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) tarafından altyapısı geliştirilen Korumalı İş Yerleri Projesi ile engelli istihdamına yeni imkânlar sunulması amaçlanmaktadır. Bu çerçeve içerisinde, engelli kişilerin haklarının savunulması, engelli istihdamının altyapısının geliştirilmesi, meslekî rehabilitasyon imkânı veren işletmeler sayısı ve etkinliklerinin artırılması amaçlanmıştır.

Değerli arkadaşlar, engelli istihdamının artırılmasıyla birlikte toplumsal hayatın her alanında aktif katılımlarının sağlanması öngörülmektedir; koruyucu, önleyici çalışmalar yapılmıştır.

Yine, UNICEF’in iş birliğiyle çocuk yoksulluğu ve engelliler konusunda bir araştırma, erken tanı ve müdahale alanlarında bir kampanya ve uluslararası katılımla bir kongre gerçekleşmesi için sözleşmeler imzalanmıştır. Mevzuat değişikliği yapılmış, “özürlülük” gitmiş, bu kardeşlerimizi incitmeme adına “engelliler” kavramı getirilmiştir. Özürlülük destek programları ile projeler hazırlanmıştır. İnsan hakları ve özürlülük bilgilendirme seminerleri, projeleri düzenlenmiş ve bu konuda bilgilendirilmiştir.

Aslında vakit olsa çok daha fazla şeyi ifade etmek lazım ama şunu ifade etmek istiyorum: Engelliler bizim için çok önemlidir ve her zaman hatırlanması gerekiyor. Hangi partiden olursa olsun hangi arkadaşımız, kim bu engellilerle ilgili bir problem ortaya getirecekse hepsine teşekkür ediyorum, onların haklarının korunması gerektiğine inanıyor, saygı ve sevgilerimi iletiyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tamer.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Zozani.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Hatip bazı verileri verirken gerçek olmayan veriler sundu; İç Tüzük 69’a göre düzeltmek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Zozani.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Hakkâri Milletvekili Adil Zozani'nin, Kayseri Milletvekili İsmail Tamer’in HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, engellilerimizin sorunlarını dillendirdiğimiz bu konuşmalarda elbette ki birbirimize sataşma üzerinden değerlendirmeler yapmak taraftarı değilim. O nedenle İç Tüzük 69’a göre söz aldım.

Sayın hatip biraz önce burada ifade ederken sanki AK PARTİ hükûmetlerinin engellilerin bütün sorunlarını çözdüğü intibasını yarattı, bu doğru değil. Biraz önce ifade ettim. Mesela toplu taşıma araçlarında engellilerimizin seyahat etme imkânları neden sağlanamadı? Bu sorun sizin döneminizde duruyor, sizlerin oylarıyla erteleniyor. Toplu taşıma araçlarının uygun hâle, uyumlu hâle getirilmesi için düzenleme var, yasal düzenleme var, evet, ama bu uyumun yürürlük maddesini siz niye sürekli erteliyorsunuz? Burada bir izah yapmanız gerekiyor.

İkincisi: Şimdi, 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu’nun Ek 7 ve Ek 10’uncu maddelerinde düzenlemeler var. Evde bakıma muhtaç engelli ve yaşlıların bakım hizmetiyle ilgili düzenlemedir bu maddelerdeki düzenlemeler. Ama burada yoksulluk koşulunu getirdiniz. Yoksulluk koşulunu da nasıl ortadan kaldırıyorsunuz? O ailede eğer bir kişi düzenli olarak asgari ücret alıyorsa o engellinin bakım sorununun çözüldüğünü varsayıyorsunuz, bu doğru değil. Şimdi övünerek ifade ediyorsunuz ama bir asgari ücretli çalışıyor diye ailede, birinci ya da ikinci derecede bir akrabası aynı çatı altında çalışıyor ise, siz bu engellinin sorunlarına devlet olarak sırtınızı dönmüş oluyorsunuz, ailedeki engellinin. Şimdi biz de buna işaret ediyoruz, biz buna işaret ediyoruz.

Bir işitme cihazının maliyeti nedir, biliyor musunuz Sayın Vekilim? Biliyorsunuz, siz bunu çok iyi biliyorsunuz. Bir asgari ücretlinin engellisine işitme cihazı ya da rahatlıkla kullanabileceği bir protez taktırma imkânı var mıdır?

TÜLAY BAKIR (Samsun) – Var tabii, veriliyor.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Sosyal Güvenlik Kurumu ödüyor.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Sosyal Güvenlik Kurumu ödemiyor işte, ödemiyor işte.

Evde bakıma muhtaç durumda olan insanların sorunu var. Ne veriyorsunuz? Asgari ücretin… Yani diyelim ki verdiniz. Verdiğiniz nedir? Asgari ücretin üçte 1’i yani tam tekabül etmiyor ama 400 TL civarında bir para.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Eskiden o da yoktu ama.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Ya, şimdi, eskiden bu kadar engelli de yoktu. Engelli nüfusumuz artıyor mu? Artıyor. Sıkıntıları, problemleri artıyor mu? Artıyor. Biz bu sorunları çözelim diyoruz. Bu sorunlar, evet, hepimizin ortak sorunları. Bu sorunlar herhangi bir partinin sorunu değildir, herkesin sorunudur, birlikte de çözelim diyoruz.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Katılıyoruz, teşekkür ediyoruz.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Ben de size teşekkür ediyorum. Duyarlılık göstereceğinizi umut ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Zozani.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından, toplumun önemli bir bölümünü oluşturan engellilerin sorunlarının araştırılması amacıyla 4/12/2014 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak Genel Kurulun, 2 Nisan 2015 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Lehinde Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker.

Buyurunuz Sayın Şeker. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ben de Halkların Demokratik Partisinin verdiği araştırma önergesine, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, lehinde olmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Bir ülkede engellilere sunulan imkân ve hizmetlerin miktarı o toplumun gelişmişlik düzeyiyle doğru orantılıdır. Türkiye’ye baktığımızda da bu tespitin doğru olduğunu görüyoruz. Engellilere verilen imkân ve hizmetler yeterli değil ve dolayısıyla bizim ülkenin gelişmişliği de düşüktür. Bırakın imkân ve hizmeti, ülkemizde yaşayan engellilerin sayısı, bunların sorunları hangi konuda yoğunlaşıyor, ne tür ihtiyaçlara gereksinimleri var, buna yönelik bir istatistiki araştırma bile yok arkadaşlar. TÜİK, en son 2002 yılında özürlü istatistiği yayımlıyor,  sene 2015. 2010 yılında da Özürlü ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından oluşturulan Ulusal Özürlüler Veri Tabanı’na kayıtlı bulunan özürlü bireylerin dâhil olduğu -ki kayıtlı engelli sayısı 200 bin civarında- "Özürlülerin Sorun ve Beklentileri Araştırması, 2010" diye bir çalışma yapılıyor.

Bu araştırmaya göre; görme, işitme, konuşma, ortopedik, zihinsel, ruhsal veya duygusal özürlü ya da süreğen hastalığı olan veya çoklu özrü bulunanların çalışan oranı yüzde 14,3 arkadaşlar, çalışmayan oranı ise yüzde 85,7. Özürlü bireylerin yaşadıkları yerdeki fiziksel çevre düzenlemelerinin özürlü bireyin kullanımına uygun olup olmadığı konusundaki memnuniyetsizlik oranı da yüzde 66 civarında.

Bir de engelli vatandaşların ihtiyaçları dendiğinde akla sadece tedavi, bakım, ilaç ve karnını doyurma gibi ihtiyaçlar geliyor. Oysaki bizlerin ihtiyaçları neyse onların da ihtiyaçları aynı ve bunlar demin saydıklarımızla sınırlı değil. Bir örnek vermek istiyorum, Genel Başkanımıza mektup yazarak parfüm isteyen bir kızımız vardı, adı Hediye. Hediye, 30 yaşında, beyin felci geçirmiş bir kardeşimiz. Babası “Hediye bir gün bizden bir şey istedi fakat ne istediğini bir türlü anlatamıyordu. Üç ay sonra öğrendik ki bizden parfüm istiyormuş. Biz karnını doyurduk, altını temizledik, bir sorunu yok diye düşünüyorduk ama o bir kadın ve parfüm istiyor." diyor. Evet, duruma bir de bu pencereden bakmak lazım. Sadece, engellilerimizin karnını doyurmakla bir yere varmamız mümkün değil.

Değerli arkadaşlar, engelli temsilcileriyle yapılan toplantıda mutabakata varılan 11 tane madde vardı, bunları size saymak istiyorum.

Bir: Engelli derneklerinin yöneticileri diyor ki: “Engellilere sosyal yardımlar yapılıyor. Bir sosyal devletin temel görevi zaten sosyal yardım yapmaktır ama sosyal yardımlar bir sömürü aracı olarak sakın ola ki kullanılmasın. Biz onurlu bireyleriz, onurumuzla oynanmasın. Sosyal yardımları zaten devletin bütçesinden alıyoruz, dolayısıyla bunun istismar konusu edilmesi doğru değildir.”

Yine, engelli dernekleri “Zaten biz zor koşullarda görev yapıyoruz, maaşlarla ayakta durmaya çalışıyoruz. Mademki devletim sosyal bir devlet, mademki Anayasa’mızda ‘Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir devlettir.’ yazıyor, derneklere ve konfederasyonlara objektif koşullarda bütçeden yardım yapılsın. Böylece biz de sosyal devletin yanımızda olduğunu öğrenmiş olalım, bilmiş olalım.” diyorlar.

Yine, engelliler “Engelliler olarak kentlerde rahatlıkla dolaşamıyoruz. Kentin sosyal yaşamına rahatlıkla katılamıyoruz. Kentler bizim için yaşanamaz unsurlar olarak ortaya çıktı. Oysa, biz de toplu taşıma araçlarına binmek istiyoruz, kentin sosyal yaşamından yararlanmak istiyoruz. Bu konuda bir yasa çıktı, belediyeler gereğini yapacaktı ama belli süre içinde belediyeler bu görevini yapmadı.” diyorlar. Sayın vekilimin bahsettiği gibi 2018 yılına ertelendi. Öyle anlaşılıyor ki yine belediyeler bu konuda görevlerini yerine getirmeyecekler.

Arkadaşlarımızın ortak talebi, kentleri engelliler için yaşanabilir hâle getirmeyen belediyelere ağır yaptırımlar uygulanması.

“Engelliler olarak sosyal yardım alıyoruz ama eşit koşullarda almıyoruz.” diyorlar. Bir “muhtaçlık aylığı” tanımlaması yapılmış. “Muhtaçlık aylığı” tanımlaması, bizim onurumuza dokunuyor. Buna “engelli yaşam aylığı” deyin ve dolayısıyla biz gelirlerimizle orantılı değil, engelli olduğumuz için bu hakka sahip olduğumuzu bilelim. Eğer böyle olabilirse sosyal devlet de görevini yerine getirmiş olur.

“Engelli olarak biz iş yaşamında görev almak istiyoruz; işimiz olsun, aşımız olsun istiyoruz; kimseye muhtaç olmadan yaşamak istiyoruz, sigortalı olmak istiyoruz, çalışmak istiyoruz.” diyorlar. Yasalarla tanımlanmış belli kontenjanlar var ama hem özel sektör, hem kamu açısından bunların yeterince kullanılmadığını, boş kadroların hâlâ beklediği söyleniyor. “Bu kadroların da kullanılması lazım ve daha da önemlisi iş yeri çalışma koşullarının da engelliler için uygun olması lazım, uygun hâle getirilmesi lazım.” diyor bu arkadaşlarımız.

“Bizim için Parlamentodan güzel yasalar çıkıyor, biz de seviniyoruz ama sonra uygulamada yasaların bize sağladığı hakların büyük ölçüde kısıtlandığını görüyoruz.” diyorlar, bu kısıtların ortadan kaldırılması gerektiğini ifade ediyor bu arkadaşlarımız.

Yine, engellilerin daha iyi koşullarda eğitilmesi lazım. Eğitim kurumlarının, bu konudaki eğitim kurumlarının, özellikle özel eğitim kurumlarının güçlendirilmesi gerekiyor. Ayrıca, kaynaştırma eğitimine de önem verilmesi gerekiyor. Eğer, topluma yararlı bireyler yetişecekse devletin de bu konudaki görevini yerine getirmesi gerekiyor ki bu da maalesef yerine getirilmiyor değerli arkadaşlarımız.

Zihinsel engellilerin diğer engellilere göre çok daha ağır sorunları var, aileleri bunlara bakmak zorunda. Şu talep bile ne kadar insani bir talep: “Bizim de cenaze törenlerimiz oluyor, bizim de düğünlerimiz oluyor, acı ve tatlı günlerimiz oluyor, en azından zihinsel engelli çocuklarımızı bırakabileceğimiz yerler olmalı, oraya bırakabilmeliyiz, birkaç saatliğine de olsa biz de sosyal hayatın bir parçası olarak acı ve tatlı günlerimizi paylaşabilmeliyiz.” diyor bu konudaki sivil toplum kuruluşları. Son derece insani talepler ve bu taleplerin de belediyeler tarafından özellikle karşılanması gerektiğini istiyorlar.

Engelliler diyorlar ki: “Zaten hastaneye gidiş bir sorun, tedavi olmak bir başka sorun ama bizden en azından sağlık ve tedavi hizmetleri dolayısıyla ve yardımcı cihazlar dolayısıyla katkı payı alınmasın. Zaten uzun süreli bir sorun yaşıyoruz dolayısıyla bize biraz daha pozitif ayrımcılık yapılsın ve bunlar bizden alınmasın.” istiyorlar.

“Engelliler de siyasette yer almalı. Gayet güzel, geliyorsunuz burada konuşuyorsunuz.” diyorlar siyasetçilere. “Anlatıyorsunuz ama biz parlamentoda engelli olarak engellilerin sorunlarını kendimiz dile getirmek istiyoruz. Dolayısıyla da eğer bunu yapabilirseniz o zaman engellilere karşı siyasi partiler de görevlerini yerine getirmiş olurlar.” diyorlar.

Son olarak, değerli arkadaşlarım, engellilerin açacağı davalar. “Biz zaman zaman davalar açıyoruz, hak arayışında bulunuyoruz ama mahkeme harçları o kadar pahalı ki davayı açmakta zorlanıyoruz. Sadece bireysel değil, dernekler olarak da zorlanıyoruz. Engellilerin açacağı davalar, dolayısıyla icra takipleri de harçlardan muaf olmalı.” diyorlar.

Kıymetli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; gerçekten bu ülkede engellilerin çok ciddi sorunları var. Yüzde 13 engellisi olan ciddi bir toplumuz. Batılı ülkelerde yüzde 7-7,5 civarında. Öncelikle bunu ortadan kaldırmanın ya da azaltmanın yollarını bulmalıyız, mevcut olanlara da en iyi hizmeti götürebilmenin çalışması ve gayreti içerisinde olmalıyız. Biraz önce değerli arkadaşlarımız anlattı, “Biz 2006 yılında bir kanuni düzenleme yaptık.” dediler. Hiç önemli değil, nasıl uygulandığı önemli. Kanuni düzenleme yapılabilir, her zaman yapılabilir ama bunların…

TÜRKAN DAĞOĞLU (İstanbul) – Çok şey uygulanıyor. Yapmayın… Çok şey uygulanıyor. 

MEHMET ŞEKER (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, engelli vatandaş, 1.800 günde emekli oluyordu, siz iktidar olduğunuzda bunu 3.600 güne çıkardınız. Kusura bakmayın, bunu sizler yaptınız, kimse yapmadı.

TÜRKAN DAĞOĞLU (İstanbul) – Beyin özürlü çocuklar evinden alınıyor, okula götürülüyor, bir de bakıcısına para ödeniyor. 

MEHMET ŞEKER (Devamla) -  Oy kullanma konusunda, seçim zamanında görüyoruz, gidiyoruz okullara, adam oyunu kullanamıyor. Bırakın onu, ben Gaziantep Milletvekiliyim, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ve benim bölgemde camiye gidemiyor adam ibadetini yapmaya çünkü öyle bir dizayn yapılmamış. Maalesef, engellilerin sorunlarını çok ciddi şekilde tartışmamız gerekiyor. Evet, yapılan şeyler yok mu? Yapılmalı. Bir hukuk devleti, kendi engellisine, kendi vatandaşına sahip çıkmalı, burada bir sıkıntımız yok ama 2018 yılına kadar ertelenen bu kanun neyin nesi arkadaşlar?

TÜRKAN DAĞOĞLU (İstanbul) – Tam sahip çıkılıyor engellilere, tam sahip çıkılıyor.

MEHMET ŞEKER (Devamla) -  Kim erteledi 2018’e kadar bunu? Muhalefet mi erteledi? Cumhuriyet Halk Partisi mi erteledi? HDP mi erteledi? MHP mi erteledi? Kim erteledi bunu? Sizler ertelediniz. Peki doğruysa niye ertelediniz? Niçin bu kanunu çıkarttınız da yürütmesini ertelediniz?

TÜRKAN DAĞOĞLU (İstanbul) – Çalışmalar devam ediyor.

MEHMET ŞEKER (Devamla) – Değerli arkadaşlar, kusura bakmayın, her ne şekilde söylerseniz söyleyin, bu insanların sorunlarını çözmek için bir adım atmak gerekiyor.

TÜRKAN DAĞOĞLU (İstanbul) – Çok adım attık onlar için, çok adım atıldı, onlar için 1 adım değil 100 adım atıldı.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Çok adım atıldı.

MEHMET ŞEKER (Devamla) – Biz bunları boşuna konuşmuyoruz, biz bunları sizlere söylüyoruz. İnsanlar diyor ki… Bakın, size okudum, 10 tane, 11 tane maddede okudum, bunlar talepleri, bunları yerine getireceksiniz, milletvekilinin görevi de bu, bunları yapmak zorundayız.

Değerli arkadaşlar, vatandaş diyor ki: “Camiye gidip ibadet edemiyorum, merdivenden çıkamıyorum tekerlekli sandalyeyle.” Bunu yapacaksınız, yapmak zorundasınız.

TÜRKAN DAĞOĞLU (İstanbul) – Tamam, yeniler öyle yapılacak, eskiler yıkılıp yeniler yapılamaz ki.

MEHMET ŞEKER (Devamla) – İnşallah, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında engellilerin bütün sorunlarının çözüldüğü, bütün sorunlarının gün ışığına kavuştuğu bir dönem olacak.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum ve bu teklifi de destekliyorum. Şimdi kim el kaldıracak, kim kaldırmayacak göreceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şeker.

Aleyhinde Çankırı Milletvekili İdris Şahin…

Buyurunuz Sayın Şahin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; ben de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Elbette ki toplumumuzun en önemli mihenk taşlarından birini oluşturan engellilerimizin sorunlarının çözülmesi, temel hak ve özgürlüklerinin yaşam bulması için köklü reformlara ihtiyaç olduğuna ilişkin eşitlik, erişilebilirlik, istihdam, sağlık ve eğitim alanları başta olmak üzere, engellilerin karşılaştığı sorunların tespit edilmesi ve bu sorunların çözülmesine yönelik kalıcı politikaların geliştirilmesi için neler yapılması gerektiği yönünde Meclisin ve kamuoyunun bilgilendirilmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci ve Meclis İçtüzüğü’müzün 104’üncü ve 105’inci maddeleri kapsamında bir araştırma komisyonu kurulması önergesi verilmiştir.

Elbette ki bu sorunların araştırılması, incelenmesi, kapsamlı bir çalışmanın yapılması son derece makul, haklı bir talep olarak görülebilir. Elbette ki böyle bir önergenin aleyhinde konuşacak bir durumumuz söz konusu değil. Makul ve mantıklı getirilen her türlü önergeye hazır ve açık olduğumuzu buradan ifade etmek istiyorum. Ancak, Meclisin çalışma gündemi, özellikle bu hususlarda yapılan geçmiş dönemlerdeki çalışmalar nazara alındığında seçimlerin yaklaşmış olması ve Parlamentonun muhtemelen bir iki iş günü dışında çalışma imkânının da bulunmayışı nedeniyle ben genel anlamda engellilerimizle alakalı neler yapıldı, neler yapılması gerekiyor ve bundan sonraki süreç içerisinde ne tür düzenlemeler yapılması gerektiğine ilişkin görüş ve kanaatlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Elbette ki değerli hatip arkadaşlarımız, burada çok net olarak engellilerimizin yaşam içerisinde karşılaştıkları sıkıntıları bir bir anlattılar. Ben, Hakların Demokratik Partisi sözcüsüne de, AK PARTİ’nin temsilcisi Sayın İsmail Tamer Bey'e de, Cumhuriyet Halk Partisinden konuşmacı olarak burada düşüncelerini ve özürlülerin taleplerini sıralayan Değerli Mehmet Şeker Bey'e de huzurlarınızda teşekkür ediyorum çünkü konu, engelli olduğu zaman bunun üzerinde siyaset yapmak Parlamentonun temsilcileri olarak, milletvekilleri olarak bizlere yakışmaz. Sonuçta engellilerimizin sorunu, iktidarıyla muhalefetiyle bütün bir Parlamentonun sorunudur.

Buna yönelik atılması gereken her türlü adımı da el birliğiyle hep birlikte atmamız gerekiyor ve süreç içerisinde özellikle şunu ifade edebilirim ki geçmişe oranla AK PARTİ iktidarı döneminde engellilerimizin sorunlarının çözümü noktasında çok ciddi adımlar atılmıştır. Bunları Sayın İsmail Tamer bizatihi saydı, yine, kendisinin konuşma notlarından aldığım bir kısım verileri de sizlerle ben paylaşmak istiyorum çünkü onun süresi yetmedi, AK PARTİ döneminde engellilerimizle alakalı yapılanlar, on dakikalık bir konuşma metni içerisine sığmadı. Dolayısıyla, Sayın Şeker, elbette ki son derece önemli adımları hep birlikte atıyoruz. Bu yasaların çıkartılması noktasında da emin olun muhalefetimiz de cimri davranmıyor, her zaman iktidarın getirmiş olduğu bu kanun tekliflerine Parlamentoda destek veriyorlar. Konu, özürlüler olduğunda, insanımızın yaşam kalitesinin artırılması olduğunda iktidarıyla muhalefetiyle Parlamentoda bir uyum ve iş birliğini biz her zaman yaşıyoruz. Bu noktada da katkı sağlayan herkese teşekkür ediyoruz.

Özellikle “İşletme giderleri desteği” adı altında, engellilerimize çok ciddi anlamda son dönemde bir destek çıkartıldı. Bu desteğin başlangıç tarihinden itibaren yirmi dört ay içerisinde gerçekleşen işletme giderlerine yönelik, geri ödemesiz olarak verilen desteğin üst limiti her ay için 1.000 TL olmak üzere toplamda 12 bin TL olacak ve personel net ücretleri, iş yeri kirası, elektrik, su, ısıtma, telekomünikasyon, iş yerinde ürün, hizmet, üretim amaçlı kullanılan makine ve teçhizata ait yakıt giderleri, kanunla yaşanan sorunların giderilmesi amacıyla bu ödeme miktarını azaltıcı, ödemeleri kolaylaştırıcı ve geri ödemelerin oluşmasını önlemeyi amaçlayan tedbirler de bir şekilde alınacak. Bunların tamamı, insanımızın ve engellimizin ihtiyaç duyduğu, bir şekliyle maddi kaynak temininde sıkıntıya düşen bu engellilerimize Hükûmetimiz tarafından sağlanan son derece önemli bir destek.

Yine, “kurumsal bakım” olarak ifade ettiğimiz evde bakım hizmetinden yararlanan vatandaşlarımız isterlerse bakım ücretlerini devletten alarak özel bakım merkezlerinde yatılı bakımı da tercih edebilecekler. Bu kuruluşlara her bir engelli için aylık 2 net asgari ücret miktarı kadar ödeme yapıyoruz. Bu kapsamda, 2013 Ocak ayı itibarıyla 150 özel bakım merkezinde 9.749 engellimizin bakım ücretlerini karşıladık. Bundan sonraki süreç içerisinde de inşallah onların bu ihtiyaçlarını karşılamak için elimizden gelen her türlü çabayı AK PARTİ iktidarı ve Hükûmeti olarak göstereceğiz.

Yine, Hükûmetimizin Eylem Planı doğrultusunda bakım hizmetlerinin yaygınlaştırılması, alternatif hizmet modellerinin geliştirilmesi, hizmetin kalitesinin ve engelli refahının artırılması, engellilerimizin sosyal ve psikolojik ihtiyaçlarının karşılanması, hizmete erişilebilirliğin artırılması, Hükûmet olarak, AK PARTİ Hükûmeti olarak önceliklerimiz arasında. Her seferinde ifade ediyoruz. İnşallah, bunları da uygulamalarla engellilerimize yaşatıyoruz.

Yine, bakımda yeni bir model hayata geçirildi ve Umut Evi Projesi de iktidarımız döneminde engelli vatandaşlarımızın hizmetine sunuldu. Engellilerimizin bir apartman dairesinde ya da müstakil bir evde diğer komşularıyla birlikte yaşamlarını sürdürmeleri için Ocak 2013 itibarıyla 23 umut evi hizmete sunulmuştur. Şu anda 27 tane umut evi onay aşamasında bekliyor. İnşallah, bunları, Türkiye genelinde her satıhta yaygınlaştırmayı da iktidarımız olarak düşünüyoruz.

Yine, engellilerimizin en fazla istediği hususlardan birisi ulaşılabilirlikti. Bilindiği gibi 2005 yılında yürürlüğe giren Engelliler Kanunu’yla umuma açık her türlü binaların, yol, kaldırım, yaya geçidi, açık ve yeşil alanların, spor alanları ve benzeri sosyal ve kültürel altyapı alanlarının ve toplu taşıma hizmetlerinin, engellilerin erişilebilirliğine uygun olması için kurum ve kuruluşların gereken tedbirleri alması kanunla hüküm altına alınmış ve uygulamada da şu an itibarıyla yurdumuzun değişik noktalarında bu hizmet de engellilerimize sunulmaktadır, sunulmaya da devam edecektir.

Yine, Ulaşılabilirlik Desteği Programı kapsamında, özellikle “UDEP” adı altında engellilerin toplumsal yaşama tam ve eşit katılabilmeleri için büyük önem arz eden ulaşılabilirliğin hayata geçirilmesi ve yapılı çevrenin engelsiz hâle getirilmesine yönelik hazırlanan 2012 yılı Ulaşılabilirlik Destek Projesi kapsamında başta seçim bölgem Çankırı olmak kaydıyla Bilecik, Burdur, Kilis, Mardin ve Rize belediyeleri ve Van İl Özel İdaresi proje yürütücüsü olarak görev yapmakta, engellilerimiz yapılan bu hizmetlerden son derece memnun kaldıklarını bizlere seçim bölgelerimizde ifade etmektedirler.

Yine, engellilerimizin özellikle Engelliler Kanunu’yla, daha önce SSK ve Emekli Sandığı güvencesinde olan bireylerin yararlanabildiği özel eğitim desteğinden BAĞ-KUR ve herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna tabi olmayan bireylerin de yararlanabilmesinin önü açılarak, tüm engelli vatandaşlarımızın özel eğitim hizmetlerinden yararlanması imkânı da sağlanmıştır.

Özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde öğrenim gören öğrenci sayısı 2006 yılı sonunda 82.952’yken, Temmuz 2012 tarihi itibarıyla özel eğitim desteği alan öğrenci sayısı 245.829 olmuştur.

Daha pek çok burada sayabileceğimiz hizmetler, engellilerimiz için elbette tasarlanmış ve bir şekliyle kanunlaşarak da hayata geçirilmiştir. Ancak, ben, burada, özellikle şunu ifade edeyim ki konu, engelli olduğunda hepimizin resmin bütününe bakmak suretiyle engelli vatandaşlarımızın istekleri doğrultusunda ve onların özellikle bizlerden arzu ettiği hususlarda yasal düzenlemeleri yapmakla yükümlü olduğumuzun bilinci içerisinde hareket ediyoruz. Ancak bugün itibarıyla araştırma önergesinin üzerinde konuştuğumu, böyle bir önergenin aleyhinde olmamızın mümkün olmadığını ancak Meclis çalışmaları özellikle göz önüne alındığında üç günlük bir Meclis çalışması var ve sonrasında herkes seçim bölgelerine gidecek, bu araştırma önergesiyle kurulacak komisyonun kadük kalacağı düşüncesiyle AK PARTİ Grubu olarak bu önergeye olumlu oy veremeyeceğimizi belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şahin.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) -  Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Zozani.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Sayın Başkan, tutanaklara geçmesi açısından ifade ediyorum.

Meclisin çalışma süresi, iktidar partisinin belirlediği takvim süresine göre şekillenmiyor. 12 Haziran 2011’de seçimleri yapılan Meclis, 7 Haziran 2015’e kadar iş başındadır. Dolayısıyla iki gün sonra iktidar partisi, Meclisi tatile çıkaracak diye Meclisin çalışma süresi bitmiş olmuyor, milletvekilinin görev süresi bitmiş olmuyor. Meclis İç Tüzüğü’nün 105’inci maddesine göre, böyle bir araştırma komisyonunun kurulup görev süresi içerisinde raporunun Meclis Başkanlığına sunulması için yeterli zaman vardır. Hepimiz, evet, seçimlere giriyoruz ama bir muhalefet partisi milletvekili olarak, iktidar partisi mademki muhalif değil böyle bir önergeye, her iki hatip de çok nazik bir üslup dâhilinde sorunu ve yaptıklarını, yapamadıklarını ifade ettiler, nezaket kuralları içerisinde. Mademki samimiler… Onlar gibi bizler de seçime giriyoruz ama bir milletvekili olarak burada komisyona girmeye aday olduğumu ifade ediyorum, seçimden de feragat edebileceğim…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Milletvekili adayı olmazsan?

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) –  Ama bu engellilerimizin sorunlarını araştırmak üzere kendilerine çağrıda bulunuyorum, sözlerinde durmalarını umut ediyorum.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Salı günü ne olacak, salı günü?

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Bir milletvekili olarak da, seçime hazırlanan bir milletvekili olarak da buna, bu komisyona aday olduğumu ifade ediyorum. Buyursunlar, beraber kuralım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Zozani, konu anlaşıldı.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.18

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.32

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Dilek YÜKSEL (Tokat)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 89’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve daha sonra oylarınıza sunacağım.

 

2.- MHP Grubunun, Grup Başkan Vekili İzmir Milletvekili Oktay Vural tarafından, son günlerde millî ve manevi değerlerimize yönelik tahribat, bu tahribatın önlenmesi ile millî ve manevi değerlerin korunması konusunda yapılması gereken hususlar hakkında 1/4/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak Genel Kurulun, 2 Nisan 2015 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

02/04/2015

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 02/04/2015 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Yusuf Haçoğlu

                                                                                   Kayseri

MHP Grup Başkan Vekili

 

Öneri:

01 Nisan 2015 tarih ve 6251 sayı ile TBMM Başkanlığına vermiş olduğumuz, MHP Grup Başkan Vekili ve İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın “Son günlerde millî ve manevi değerlerimize yönelik tahribat, bu tahribatın önlenmesi ile millî ve manevi değerlerin korunması hususlarında yapılması gereken hususlar” hakkında verdiği genel görüşme açılması önergesinin 02/04/2015 Perşembe günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin lehinde Ankara Milletvekili Mustafa Erdem.

Buyurunuz Sayın Erdem. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ERDEM (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, milleti millet yapan değerler üzerinde meydana gelen tahribatın toplumsal helak sebebimiz olmaması için vermiş olduğumuz önerge üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına sözlerime başlıyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyor, şu anda bizleri televizyonlarından izleyen değerli vatandaşlarıma da saygılarımı sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, millet, tesadüf eseri, sıradan olaylarla tarih sahnesine çıkmış bir değerler bütünü değildir. Asırları aşan birikimlerin, çeşitli yaşanan tecrübe ve acıların o milleti millet yapan değerlerin oluşumunda çok ciddi katkı ve etkileri vardır. Konu Türk milleti olunca, konu Türkiye Cumhuriyeti devleti olunca, konu özü itibarıyla biz olunca, bizi biz yapan değerlerin ve bu değerlerin oluşumuna katkı sağlayan unsurların burada ifade edilmesi, herhâlde bir Türk milliyetçisi olarak başta benim ve sonra da Türkiye Cumhuriyeti devletinin Millet Meclisinde görev alan hepinizin olması lazım gelir.

Değerli milletvekilleri, asırları aşan yaşayageldiğimiz acılardan veya edindiğimiz tecrübelerden, bin yılı aşkın bir süredir bizim millî ve manevi değerlerimize bir mana katan ve ebedî hayatımızda bizi Allah’ın huzurunda mutlu kılacak olan yüce dinimiz İslam’ın bizde meydana getirmiş olduğu değişim ve dönüşümün adıdır milliyetçilik ama bir milleti millet yapan değerleri oluştururken özü itibarıyla kendisinin o millete ait olduğunu söyleyemeyenler, o milletin ferdi olma onur ve gururunu taşıyamayanlar, o milletin sahip olduğu değerleri ayaklar altına almayı kendileri için bir fazilet sayanlar bunun idrakinde olma imkânına sahip olamazlar. Ama ne acı ki Türkiye Cumhuriyeti devletinin Millet Meclisinde bulunup, o milletin tarihî mirası üzerinde söz sahibi olup o milletin fakruzaruret içerisinde sunduğu imkânları bir istismar aracı olarak kullanmak suretiyle başlarında boza pişirmek nasıl oluyor da o milletin değerlerine sahip çıkmakla aynı anlama geliyor; bunu da takdirlerinize arz ediyorum.

 Değerli milletvekilleri, bugün yaşayageldiğimiz süreçte, eğer İslam ve onun bizim hayatımızda etkin olan umdeleri, unsurları bizi asırlardır ayakta tutuyor, milletler arasında başımızı dik, bizden sonraki evlatlarımızı da insan olarak yaşama imkânına sahip kılıyorsa bunun sebeplerini araştırmamız lazım. Türk milletinin mensupları olarak inanageldiğimiz değerleri, beka âleminin bize sunacağı nimetleri kazanma adına feda etmiş bir asil milletin çocuklarıyız. Bunu yaşatabilmek, ilayıkelimetullahı insanlığın ortak değeri hâlinde sunabilmek ve insanlığın içine düştüğü kaos ve kargaşayı bertaraf edebilmek için “Ben Türk’üm ve Türk milliyetçisiyim.” demek hepimizin ortak görevi ve hepimizin ortak sorumluluğu olması lazım gelir ama gelin görün ki sorumluluk mevkisinde olanlar, iktidar payesini kullananlar, Türklükten utananlar ve Türk milletini ayaklar altına alarak Türk milliyetçiliğini ayıplayanlar maalesef bugün ne milliyetçiliğin ne olduğunu ne Türklüğün hangi fazilet unsurlarından meydana getirildiğini iddia edebilirler.

Değerli milletvekilleri, bizi asırlar ötesine taşıyacak olan Türk milliyetçiliği, aile kurumuyla başta tahribat altına alınmış ve bundan sonra geleceğimiz adına bizi tehdit eden unsurlar hâline gelmiştir. İçtiğimiz suda, yediğimiz yemekte, bulunduğumuz aile meclisi ve sofrasında, dolaştığımız köy sokakları ve odasında bizi biz yapan değerlerin, bizden sonraki insanlık için de bir kurtuluş vesilesi olacağına inanıyorduk. Ama gelin görün ki şu anda yaşayageldiğimiz, aile kurumu çökmüş, insanlık birbirini boğazlar hâle gelmiş, baba evladına düşman, ana kızını yok sayagelmiş. Bu nasıl bir millet, bu nasıl bir devlet, bu nasıl bir insanlık nizamına rehber olacak bir davranış biçimidir, takdirlerinize sunuyorum.

Mehmet Akif diyordu ki: “İnsanlığın ne olduğunu biz öğrettik, medeniyetin ne olduğunu insanlara biz öğrettik.” Ama şu anda gelin görün ki insanlık adına başkalarından himmet almaya çalışan ve insanlığımızdan hicap duyup ellerimizi yüzümüze kapatan bir duruma geldiysek iktidar sorumluluğunda olanların bunda hiç vebali, bununla ilgili hiçbir sorumluluğu yok mudur? Aile kurumunu tahrip eden unsurlar, aile kurumunu tehdit eden unsurlar arasında, bugün ensest ilişkilere varacak kadar vahşileşmiş, ahlaken çökmüş, ananın ne olduğunu, babanın ne olduğunu, evladın dünya hayatının vazgeçilmez unsuru olduğunu unutacak kadar beşeri bir zaaf içerisine düşmüş bir toplumun bundan sonra beka hâlinde kalması mümkün olabilir mi?

SONER AKSOY (Kütahya) – Ne bağırıyorsun, ne bağırıyorsun ya!

MUSTAFA ERDEM (Devamla) - Değerli milletvekilleri, kulaklarınız açılsın diye bağırıyorum. Dört yıldır Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisinin içerisinde bu sesi haykırabilmek, bu milletin değerlerine sahip çıkabilmek ve bu milleti ebet müddet yaşatabilmek için çalışan bir milletvekiliyim. Sizler de bu duygularla yaşamadığınız sürece bu millete ait duygularınızı temin etmiş, ispat etmiş olamazsınız.

Alkol, uyuşturucu bağımlılığı, madde bağımlılığı dolayısıyla köprü altında yaşama mahkûm edilmiş, insanlık onurundan mahrum kalmış, parçalanmış ailelerden insanlığın nasibini alamamış yavruların vebali bugün bizlerin sorumluluğu altında değil midir? Bakınız sizin RTÜK dediğiniz kurumun denetlediği televizyonlara, sadece ve sadece üç günlük dünya maişetini temin için yalakalık yapanlar, büyüklerinden alacağı ulufeyle bu milletin köküne dinamit koyan kurumlar hâline gelmiş. Ailemizin tahrip edilmesi için yandaşı da, candaşı da seferber olmuş bir ülkede nasıl oluyor da biz huzur içerisinde Mecliste yaşayabiliyor, nasıl oluyor da bu milletin gerçek temsilcileri olduğunu ifade edebiliyoruz?

Değerli milletvekilleri, biz milleti, merhume hâline getirildiğimiz andan itibaren, bu çatının çökmesi durumunda hepimiz aynı acıyı paylaşacak, hepimiz aynı vebali paylaşacak durumdayız. Şimdi, bakınız, 4+4+4 yasasını çıkardınız. “Allah’ı öğretmez, Peygamber’i öğretmez, hakkı hukuku öğretmez, doğruyu yanlışı öğretmez, anaya babaya saygıyı öğretmez, devlet malının haram olup yenmemesi gerektiğini öğretmez, hırsızlığın haram olduğunu öğretmezseniz, bu millete değil 4 tane 4’ü yan yana getirmek, 14 tane 4’ü yan yana getirseniz bir hizmet edemezsiniz.” demiştim. Sizin yetiştirdiğiniz talebeler, sizin uyguladığınız programlar, hırsızlık ile yolsuzluk arasındaki farkı test etmeye, hangisinin ehvenişer olduğunu ayırt etmeye, bunlardan yararlanabilmek için de sipariş usulü profesyonel fetvacılardan fetva almaya çalışıyor. Yazık değil mi bu millete? Yazık değil mi bu gençliğe? Yazık değil mi bu devletin, bu milletin unsurlarına?

Değerli milletvekilleri, biz ailemizde kadına şiddetten söz ediyorsak, her gün televizyon ekranlarında cinayete kurban gitmiş kadınlardan, köprü altlarında rezil duruma düşmüş analardan, milletin paçavrası hâline getirilmiş bacılardan söz ediyorsak bunun sebebi biz değil, bunun sorumlusu bizler değil miyiz? Soruyorum sizlere: Bir sürü kanun çıkarıyorsunuz, birleşiyorsunuz, paylaşıyorsunuz, anlaşıyorsunuz; bu devletin bekası uğruna bir tane kanunu da biz çıkarageldik diyebiliyor musunuz?

RECEP ÖZEL (Isparta) – Diyoruz ya.

MUSTAFA ERDEM (Devamla) – Bu konuda samimi bir duruş, bu konuda samimi bir gayret içerisinde olabiliyor musunuz? Ama, bakın, dün bu millet insanlığa medeniyetin ne olduğunu öğretmek durumundaysa, bugün o vebali paylaşanlar olarak tarihin dibine gitmek ve yüz karasıyla insanlık arenasından çekilmek durumunda kalabilirsiniz.

Sizi siz olmaya ve Türk milletinin gerçek sahipleri olmaya davet ediyor, 2015 yılındaki 7 Haziran seçimlerinde Allah’ın bu millete hayırlı vekiller seçtirmesini niyaz ediyor, hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erdem.

Aleyhinde, Amasya Milletvekili Naci Bostancı.

Buyurunuz Sayın Bostancı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; Mustafa Hocam öyle ateşli bir konuşma yaptı ki ben de yerimde duramıyordum neredeyse. Fakat bu ateşli konuşmalara ilişkin esasen geçmişte de çok şahitliklerim vardır; farklı zamanlarda, farklı çevrelerin birbiriyle çelişen ateşli konuşmalarını dinlemiş birisiyim.

Bu ülkede, Mustafa Hocamın yaptığı gibi, ama onunla aynı çizgide olmayan, bazen de tam aksi istikamette ateşli konuşmalara rastlarsınız. Böyle bir dille toplumsal birliği sağlamak, insanları bir araya getirmek, akıl ve gönül birliğini sağlamak bana kalırsa mümkün olmaz. İnsanları bir araya getirecek olan dil, daha makul, daha onların kalbine hitap eden ama aynı zamanda akıllarına hitap eden bir dil olmalı diye düşünürüm. Bu dile de bir nevi müzakere dili diyebilirsiniz, konuşma dili diyebilirsiniz, söyleyen ile söylenenin artık bir fail olarak anlamını yitirdiği bir gönül konuşması diyebilirsiniz. Bizim, gerçekten böyle konuşmalara ihtiyacımız var.

Popper “Hayat Problem Çözmektir” diye bir kitap yayımlamıştı. Çok doğru bir söz; hayatta her zaman problemler olur, toplumların da problemleri olur, o problemleri çözmek için de insanlar uğraşırlar. En önemli uğraşan kurum elbette -her meslek kurumu uğraşmakla birlikte- siyasettir çünkü toplumları en derin şekilde etkileyen, onların hayatları bakımından en etkili sonuçları doğuran, siyaset kurumudur.

Mustafa Hocam milletin gerçek sahiplerini bulmasından bahsetti. Aslında gözlerini ovuştursa ve daha dikkatli baksa, milletin, sürekli kendi gerçek sahiplerini bulduğunu görürdü çünkü milletimiz kendi gerçek sahiplerini bulma konusunda bir akla, bir basirete, bir vicdana sahip. Eğer biz aksini söylüyorsak zaten o zaman milletin yanlış yaptığını düşünüyoruz demektir. Millet ne zaman doğru yapacak? Şöyle akıl eder insanlar: “Beni tercih ettiğinde doğru yapacak.” Bırakın, millet tercihte bulunsun. Herkes kendisini anlatıyor demokrasi içerisinde, millet de tercihte bulunuyor.

Değerli arkadaşlar, millî ve manevi değerler önemlidir ama bunların ne olduğuna ilişkin hamasi konuşmalardan çok, akla ihtiyaç vardır, emin olun böyledir.

Şimdi, mesela bayrak bir ortak değerimizdir. Bayrağın tarihini biliyor muyuz?

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bayrak mı kaldı ki tarihi bilinsin.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – İlk defa 1844’te kabul edilmiş. Ondan önce ortak bir bayrak yok. 1936’da kabul edilmiş ikinci defa, Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra. Demek ki bir tarihe tabi.

“İstiklal Marşı” diyoruz. Ezelden ebede akan bu milletimiz her zaman bu İstiklal Marşı’nı terennüm etmedi. 1921; ondan önce de marşlar vardı.

Kastettiğim şu: Millet, milliyetçilik, millî devlet, bunlar bir tarihe tabi. Eğer bunları mantıklı, gerçekten de literatüre ve bilime uygun bir tarzda konuşmaz isek, sadece hamasetle, biz, bu konulara ilişkin yaşadığımız problemleri çözemeyiz.

Maksadımız ne? Bu toplumun problemlerini çözmek. Maksadımız ne? Bu milletin birliğini sağlamak. Bakın, bu konuda Türkiye’de en radikal değişimi yaratan, meydana getiren AK PARTİ’dir. Niçin? Değerli arkadaşlar, bir ülkede eğer vesayetçi bir yapı var ise o vesayetçi yapının en karakteristik özelliği toplumsal gerçeklik ile siyasal iktidar arasındaki bağı kırmaktır. Zaten vesayetin kaynağı da budur, yoksa niye vesayet yapsın? Toplumun talepleri ve arzuları ile vesayeti kuran elitlerin toplum adına uygun gördükleri arasında doğrusal bir orantı yoktur, birbirinden farklıdır. Toplumun kafasına vururlar, derler ki: “Sen iyi düşünmüyorsun, sen yanlış yapıyorsun, doğrusunu biz biliyoruz kardeşim ve biz de bu doğru istikametinde memleketi idare ederiz.” Vesayetçi yapının en temel özelliği budur. Toplumsal mühendislik devreye girer. AK PARTİ vesayetçi yapıya son vererek toplum ile siyaset arasındaki bağın sahih bir şekilde kurulmasını sağlamıştır; hayalî değil, hamasi değil, gerçekten de bu millet ne düşünüyor, nasıl bakıyor, geleceği nasıl tasavvur ediyor, siyasete ilişkin kararlar nasıl alınsın istiyor ise bunun zeminini kurmuştur. Bu çok önemlidir.

İkincisi, bahsettiğimiz millî ve manevi değerlere ilişkin vesayetçi yapının kırılmasıyla birlikte, o siyasal ilişkilerin değişmesiyle birlikte toplumun gerçeği, toplumda yaşayan değerler aynı zamanda siyasetle de bağ kurar. Çünkü siyaset sadece maddi kaynaklara ilişkin bir karar süreci değildir, aynı zamanda moral değerlere ilişkindir. AK PARTİ’nin vesayetçi yapıya son vermesi toplumsal gerçekliğin siyasete de egemen olmasını sağlamıştır.

Bakın, muhafazakâr çevrenin önemli isimlerinden birisi, 8 dil de bilen Said Halim Paşa’dır, “Buhranlarımız” diye bir kitap yazmıştır, muhafazakârlar genellikle bilirler bunu, çok da akıllı bir adamdır, çok da netameli bir dönemde görev yapmıştır. Said Halim Paşa diyor ki: “Batı ile Doğu arasında akıl etme farkı olarak çok önemli bir husus vardır: Batılılar eşyanın gerçekliğini görürler, onun üzerinden akıl ederler; Doğulular ise önce tasavvur ederler, eşyanın gerçekliği uymuyorsa fikirlerini değiştirmek istemezler, eşyanın gerçekliğini değiştirmek isterler.” Şimdi, “Ey milletim, gerçek sahiplerin ortaya çıksın.” diye hamasi bir dille konuşmak, Sait Halim Paşa’nın eleştirdiği o şarklı düşünceye denk düşer.

Milletin gerçekliğine bakın, millet kimi temsil ediyor? Milleti kim temsil ediyor? Millet kime destek veriyor? Şimdi, bu milletin, Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan bu Türk milletinin kendi gerçek sahiplerini bulamadığını söyleyebilir miyiz? Bu milletin millî değerlerine ilişkin, millet olma bilincine ilişkin, milliyetçiliğe yönelik hassasiyetlerine ilişkin bir kusur içinde bulunduğunu söyleyebilir miyiz? Hayır. Peki, millet kimi destekliyor, kimi iktidara getiriyor, kime destek veriyor? Milletimiz kendisiyle mi çelişiyor? Tabii ki çelişmiyor.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Aldatılabiliyor. Sayın Cumhurbaşkanı bile diyor “Aldatıldık.” diye, herkes aldatılabilir yani.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Çelişen kim? Zihnindeki hayalî dünya ile gerçek dünya arasında bağ kuramayan akıl etme biçimi kendisiyle çelişiyor.

Değerli arkadaşlar, ırkçılığa karşıyız. Irkçılığa her yerde karşıyız çünkü ırkçılık hiyerarşik bir dünya tasavvur eder ve insanlık ırkçılıktan çok çekmiştir. Ama millet olma bir gerçekliktir; modernliğin getirdiği bir gerçekliktir, tarihsel bir gerçekliktir. Millet insanlara bir aidiyet ve kimlik verir. Ama burada da problemlerimiz var, dünyanın her yerinde, sadece bizde değil. Ulus devletler, ulus ile devletin örtüşmesi anlamına gelir değerli arkadaşlar; milliyetçilerin bunu çok iyi bilmesi gerekir, ulus ile devletin örtüşmesi. Peki, ulus kim ve devletle nasıl örtüşecek? Dünyanın hiçbir yerinde, belli bir ulusun örtüştüğü devlet yoktur ve milliyetçilik 19’uncu yüzyıldan beri şunu yapar: “Yutma ve kusma” diyor bir Fransız antropolog; yani, yutarak asimile etmeye çalışır, kusarak nüfus mübadelesi yapmaya çalışır. Demokrasinin ve özgürlüklerin olduğu bir yerde ne yutabilirsiniz ne de kusabilirsiniz. Ne yaparsınız? Barışırsınız. Kendi ülkenizde yaşayan insanlarla, onların kimlik, kültür özellikleri her neyse, onlarla barışırsınız. İşte, AK PARTİ’nin yaptığı çok önemli hususlardan birisi, kaderde ve gelecekte bu milleti ortak kılmak için toplumsal gerçekliğin barışını temin edecek istikamette davranmak olmuştur. Siyasetin, o vesayetçi yapının bloke ettiği, gericilik ve bölücülük olarak adlandırıp siyaset dışına ittiği çevreleri meşru siyasetin içine dâhil ederek işte bu barışmanın ve tabiri caizse, karışmanın ortamını kurmuştur. Başka bir yolumuz, başka bir yöntemimiz yok. Dünyanın her yerinde ulus devletler, yollarına devam edebilmek için, demokrasi ve özgürlükler içinde bu barışma ve karışma işine müracaat etmek durumunda. Başka yol diyorsanız, o zaman despotizm gelir. Eline birisi sopayı alır, der ki: “Hepiniz bu millettensiniz, var mı itiraz eden?” Kim itiraz edebilir? Eğer demokrasiyi ve özgürlükleri savunuyorsak AK PARTİ’nin çizgisi dışında bu konulara ilişkin kesinlikle bir yaklaşım söz konusu değildir değerli arkadaşlar.

Bu konuları lütfen aklıselimle konuşalım, hamasi bir dil bu konuları çözümlemeye, anlamaya, toplumsal barışı sağlamaya yetmez.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bostancı.

MUSTAFA ERDEM (Ankara) – Sayın Başkan…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Erdem.

MUSTAFA ERDEM (Ankara) – Sayın Başkanım, adımı zikrederek kendilerini göremediğimden, gözlerimi ovuşturduğumdan sebeple bir sataşmada bulundular. Müsaade ederseniz bu hakkımı kullanmak istiyorum.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Milleti gör diye söyledim Mustafa Hocam.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Erdem.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Ankara Milletvekili Mustafa Erdem'in, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MUSTAFA ERDEM (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hamaset, aslı olmayan şeylerin ifadesidir.

SONER AKSOY (Kütahya) – Senin yaptığın işte o.

MUSTAFA ERDEM (Devamla) – Milliyetçi Hareket Partisi milletvekili olarak hamaseti, inandığım değerlere samimiyetin tesiriyle yapıyorum ama sizler hangi konuda hamaset gösterebiliyorsanız gelin burada ifade edin; bu bir.

İkincisi: Şimdi hamaset yapmıyorum. Türkiye Cumhuriyeti’nin şeref levhası olan ay yıldızlı bayrağımız, Türkiye Cumhuriyeti devleti içerisinde PKK’lı alçaklar tarafından indirildi mi, indirilmedi mi? Peki, bunun indirilmesiyle ilgili olarak, şimdiki Cumhurbaşkanı olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan “Bu asker haddini bilmeliydi.” derken, ondan önce burada terörle mücadeleyi görev edinmiş bir bakan “Bu bizim talimatımızdır, ona silah çekmeyecek.” dedi mi, demedi mi?

İkinci bir husus: Türkiye Cumhuriyeti 6-7 Ekim olaylarını yaşadı. Size soruyorum: 6-7 Ekim olaylarında sizin ilan ettiğiniz sokağa çıkma yasağı PKK’lıların dışarı çıkmasına mı yoksa onların şerrinden namusunu, malını, canını korumak isteyen Türk milletinin sokağa çıkmasına mı vesile oldu?

Bir başka şey daha size söyleyeceğim değerli milletvekilleri. Burada PKK kökenli milletvekilleri kendilerinin ateist gelenekten geldiğini söylerken, Sayın Cumhurbaşkanı “Bunlar Zerdüşt, Müslüman değil.” derken yüzde 99’a yakını ehlisünnet Müslüman olan bir kitlenin kaderini siz müzakere masasında onlarla tartışma konusu yaptınız ve onları bunların temsilcisi konumuna getirdiniz mi, getirmediniz mi? Burada tahrip edilen Türkiye Cumhuriyet devleti, burada tahrip edilen Türk milleti ve Türk vatanı değil de nedir?

Değerli milletvekilleri, arkanıza aldığınız birtakım medyayla, farklı güçleri de peşinize takarak, Türk milletini iğfal etmeye, değer erozyonuna uğratmaya, onları kendi kimliklerinden utanır hâle getirmeye hakkınız yoktur. Burada sizler kendinizi hangi konumda tutabilirseniz tutun, kendinizi nasıl tavsif edebilirseniz edin ama bu millet Türk’üyle, Kürt’üyle, Arap’ıyla, Alevi’siyle, Sünni’siyle bir bütündür; ne 36 parçaya bölünür ne de “şura, bura” diye tasnif edilebilir. Bu millet Türk milletidir, bir bütündür, “…”(*), bölünmez bir parçadır. Hiçbir gafil Türkiye Cumhuriyeti’ni, elindeki imkânları kullanarak bölmeye, parçalamaya kalkmasın. Zira “Ecdadımızın heybeti marufu cihandır/ Fıtrat değişir sanmayın, bu kan yine o kandır.” diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erdem.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Halaçoğlu.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Az önce, AKP’nin Sayın Grup Başkan Vekili hem vesayetten hem de milliyetçiliğin ırkçılıkla eş değer tutulduğundan söz etti. Dolayısıyla, bu konuyu açıklamak istiyorum.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Öyle demedim. “Milliyetçilik ile ırkçılık aynı.” demedim.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Aynı şeye bağladın.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Hiç öyle demedim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ama öyle anladık Hocam.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Biz öyle anladık Hocam. Nasıl anlaşıldığı önemli.

LEVENT GÖK (Ankara) – Oradan buraya öyle geldi ama.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Diğer taraftan, yaptığı konuşma, burada, bizim önergemizin mahiyetini, şeklini ve hedefini farklı yöne çekiyor. Ondan dolayı, sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Söz vereceğim.

Sayın Bostancı, siz…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Efendim, ben söz istemiyorum, söz isteyecek bir durum da görmüyorum fakat Türk milletini iğfal ettiğimize ilişkin ifade talihsiz bir beyandır.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Kitap var böyle ya!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Türk milleti nasıl davranacağını, ne yapacağını, kimi iktidara getireceğini, entrik hesaplar içinde olanları da nasıl tasfiye edeceğini iyi bilir. Millete güvenelim. 

Saygılar sunuyorum. 

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bostancı.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Zaten bu da açık bir sataşma.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Halaçoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

 

3.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu'nun, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması sataşması nedeniyle konuşması

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Önce bayrak meselesini söyleyeyim. Sizin dediğiniz gibi, 1840’larda bayrak meselesi yok, çok daha önce. Bakın, Memluklar dâhil olmak üzere, Göktürkler dâhil olmak üzere hepsinde bayrak var.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Kanundan bahsetti Hoca.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - Her şeyden önce, bayrak gibi kutsal bir değer milleti temsil eder. Yanlış bilgiler vermeyin o konuda. Ay yıldızlı bayrak, ta Göktürkler’de bile vardır.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Bayrak Kanunu’ndan bahsettim.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Bayrak Kanunu’ndan bahsetti. 

MEHMET GÜNAL (Antalya) - “Ortak bir bayrak yok.” dedi, tutanağa bakın.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - Şimdi, eğer milletin bir bölümünün seçtiği iktidarlar her türlü yetkiye sahipse ve “Bunlar demokrasinin temsilcisi konumunda.” diyorsanız, Hitler’i de millet seçmişti ama tam ırkçılık yönünde bir yönetim sergiledi.

Siz, vesayetten bahsediyorsunuz, vesayeti yok ettiğinizi zannediyorsunuz; tam tersine, siz kendiniz bir vesayet yarattınız. Şu an, yargı üzerinde de basın üzerinde de sizin vesayetiniz sebebiyle hak ve özgürlükler tamamen ortadan kalkmıştır. Bunu her şeyden önce bilmeniz gerekir.

Diğer taraftan, millî değerlerin ırkçılıkla hangi ölçüde alakası olabilir de burada gelmişsiniz ırkçılıktan bahsediyorsunuz? Yani, Türk milletinin varlığını inkâr ederek bunu, inkârını ırkçılık olarak nasıl nitelendirebilirsiniz? Türk milletinin…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Irkçılığa karşıyız diyoruz, karşıyız. Sen karşı değil misin?

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Zaten, burada ırkçılığa karşı olmadığını söyleyen kimse yok. Ama, milliyetçilik millî değerlere, dilinize, dininize, kültürünüze, geleneklerinize sahip olmaktır. Siz, millî değerlerin ortadan kalkmadığını iddia ediyorsanız, sizin iktidarınız döneminde ne kadar kadın cinayeti olmuştur, ne kadar çocuk tacizi ve cinayeti olmuştur, uyuşturucu bağımlılığı ne kadar artmıştır, yüzde kaça çıkmıştır; önce bunları bir değerlendirin.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yolsuzluklar artmıştır yolsuzluklar, yolsuzluklar meşru olmuştur.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Aile mefhumu hangi safhaya gelmiştir? Aile içerisinde boşanmalar ne kadar meydana gelmiştir? Yolsuzluk ne kadar artmıştır, bunun değerleri hangi ölçülere ulaşmıştır? Siz eğer “Millî değerler ve bununla ilgili bağlantılı meseleler ortadan kalkmadı, bizim zamanımızda en iyi şekle geldi.” diyorsanız, gerçekten sizin döneminizde bunlar en iyi şekle geldi, en yüksek derecesine ulaştı: Uyuşturucu en yüksek derecesine ulaştı, boşanma en yüksek derecesine ulaştı, çocuk tacizleri ve öldürmeleri en yüksek derecesine ulaştı.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yolsuzluk, fuhuş…

D. ALİ TORLAK (İstanbul) – Yolsuzluk…

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Onun dışında, ne kadar millî değer varsa… Bayrak indirildi, askerin başına çuval geçirildi, toprak terk edildi. Daha ne olacak yani millî değerlere sahip olup olmamakla? Siz gelmişsiniz burada, tam aksini söylemeniz gerekirken, tutuyorsunuz, burada bu şeyin karşısında konuşuyorsunuz, yapmayın Allah aşkına!

Şimdi, siz diyorsunuz ki…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Vatan topraklarını terk ettiler Hoca, vatan topraklarını.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Onu söyledim işte, “Vatan toprağını terk ettiniz.” dedim.

Ama, inancınız olsun ki sırf vatan toprağını terk etmekten dolayı sizin başkomutanınız yarın Yüce Divana çıkacaktır vatana ihanetten, göreceksiniz bunu.

SONER AKSOY (Kütahya) - Hadi oradan!

AHMET YENİ (Samsun) - Hadi oradan!

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – “Hadi oradan!”ı da göreceksiniz, siz bunu göreceksiniz, bunu göreceksiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YENİ (Samsun) – Hadi be! Hadi be!

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – “Hadi be!”si yok. Toprak kaybetmek, toprağı terk etmek vatana ihanetin… (MHP sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) – 77 milyonun başkomutanı, hâlâ öğrenememişsin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Görürsünüz ne olacağını, görürsünüz, görürsünüz.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Halaçoğlu.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- MHP Grubunun, Grup Başkan Vekili İzmir Milletvekili Oktay Vural tarafından, son günlerde millî ve manevi değerlerimize yönelik tahribat, bu tahribatın önlenmesi ile millî ve manevi değerlerin korunması konusunda yapılması gereken hususlar hakkında 1/4/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak Genel Kurulun, 2 Nisan 2015 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Önerinin lehinde İstanbul Milletvekili İhsan Özkes.

Buyurunuz Sayın Özkes. (CHP sıralarından alkışlar)

İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu AKP dönemindeki tahrip olan manevi değerlerimizle ilgili önerge üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum.

Sayın milletvekilleri, AKP çok şeye zarar verdi…

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – En çok da size zarar verdi.

İHSAN ÖZKES (Devamla) - …cumhuriyetin değerlerine çok zarar verdi…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Cumhuriyetin hangi değerine zarar verdi, hangi değerine?

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Dine, dine.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Dine sahip çıktık.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – “Rüşvet suç değildir.” dedi.

İHSAN ÖZKES (Devamla) - …hukuka çok zarar verdi, insan haklarına çok zarar verdi; insanlığı âdeta yerlerde süründürüyor, yerle yeksan etti ama AKP iktidarı en büyük zararı dine verdi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – En büyük zararı dine sen veriyorsun, hiç farkında değilsin.

İHSAN ÖZKES (Devamla) - AKP yüce İslam dininin içini boşalttı, AKP dinin dibine dinamit koydu, dine darbe yaptı. AKP’nin en büyük darbesi dine olmuştur. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Onu sen yapıyorsun, sen!

İHSAN ÖZKES (Devamla) - Diyeceksiniz ki “Nedir bunlar?” Bunlar şöyle: İslam dininde dokunulmaz olan sadece Allah’tır, inanmayan varsa Enbiya Suresi’nin 23’üncü ayetine baksın. Allah, orada “Dokunulmaz olan sadece benim.” diyor ama AKP’liler diyor ki: “Dokunulmaz olan bizleriz de.”

RECEP ÖZEL (Isparta) – Hiç de öyle bir şey dediğimiz yok.

İHSAN ÖZKES (Devamla) - Ya, siz Allah mısınız? Haşa! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Ya, ne biçim konuşuyorsun?

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Ya, hadsiz hadsiz konuşma! Ne biçim konuşuyorsun?

İHSAN ÖZKES (Devamla) - Hiç Allah korkusu yok mu sizde ya? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Allah’tan kork…

İHSAN ÖZKES (Devamla) - Hiç Allah korkusu yok mu sizde ya?

Dokunulmazlık sadece Allah’ta varken dokunulmazlık zırhına büründünüz, 4 bakanı burada yargılanmadan akladınız.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Sayın Başkan, temiz bir dile davet edin.

İHSAN ÖZKES (Devamla) - Yargılanmadan aklanma ne İslam tarihinde var ne insanlık tarihinde var ama ilk defa siz, yargılanmadan aklanma olayını gerçekleştirdiniz.

AHMET YENİ (Samsun) – Ya, iyice sapıttı!

İHSAN ÖZKES  (Devamla) - Allah sizleri ıslah etsin. Allah sizleri ıslah etsin.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Allah seni daha çok ıslah etsin.

SALİH KOCA (Eskişehir) – Allah seni ıslah etsin ama senin ıslahın da pek mümkün gözükmüyor.

İHSAN ÖZKES (Devamla) – AKP döneminde hırsızlık helal sayıldı.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Hiç de öyle bir şey yok.

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Rüşvete “hediye” dediniz, rüşvete “hediye” dediniz.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Yazıklar olsun sana!

İHSAN ÖZKES (Devamla) – “Allah, kitap” dediniz, yetim hakkı yediniz. Din, iman perdesiyle yolsuzlukların üstünü kapattınız, rahmanilik görüntüsüyle şeytanilik yaptınız.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Hadsizleşiyorsun. Hadsiz!

İHSAN ÖZKES (Devamla) – İnancımızla taban tabana zıt olan “Çalıyorsa da çalışıyor.”, “Çalıyorsa da Allah için çalıyor.” gibi saçma sapan algılar oluşturdunuz.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Şeytanileşen sensin şu anda, farkında değilsin.

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Bakınız, bir milletvekiliniz, 17 Aralıkla ilgili, 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarıyla ilgili “Günah işleme özgürlüğümüze darbe vuruldu.” dedi. Günah işleme özgürlüğü… Günahı işleyen özgür olacak, “Neden bunu yapıyorsun?” diyenler özgür olmayacak, böyle bir sistem getirdiniz. Allah sizi ıslah etsin.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Allah seni daha çok ıslah etsin Hocam.

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Bakınız, bir bakanınız şöyle dedi: “Bazıları uf                 ak tefek hırsızlıkları falan filan ‘yolsuzluk’ diye büyütüp şey yapmaya çalışıyor.”

RECEP ÖZEL (Isparta) – Bak, senin adamın geldi Hocam!

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Bakın, bakın, o 4 bakandan bir tanesi ne dedi biliyor musunuz? O 4 bakandan birisi ne dedi? “Yolsuzluk olmadığını düşünecek kadar saf olmamalı ülkem.” Daha ne istiyorsunuz siz?

Bakınız, Başbakanınızın başdanışmanı daha birkaç gün önce diyor ki…

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Sakin ol, sakin ol!

İHSAN ÖZKES (Devamla) – “Son araştırmalarda, AK PARTİ’ye oy veren seçmenlerin yüzde 70’i yolsuzluk olduğuna inanıyor, yolsuzluk da olmuştur.” diyor.

Saraya bakın, saraya! Saraya bakın, israfı itibar yaptınız. İsrafı itibar yaptınız.

AHMET YENİ (Samsun) – Milletin sarayı.

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Bugün, Hazreti Muhammed yaşasa, âlemlere rahmet olarak gönderilen Hazreti Muhammed yaşasa o saraya girmez ya.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Peygamber Efendimiz’in ismini anarken bari düzgün an.

İHSAN ÖZKES (Devamla) – O sarayda haram var. Niye? Çünkü israf var, israf.

Şimdi, o zaman ne dedi? İlk saray yaptıran kişi neydi? Muaviye’ydi, Muaviye. Muaviye’ye ne dedi Ebu Zerr el-Gifari “Şayet bu sarayı milletin parasıyla yaptırdıysan hainsin, kendi paranla yaptırdıysan müsrifsin, israftır, israf da haramdır.” (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) – Milletin sarayı.

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Şimdi, bakınız, bizim toplumumuzda bir söz vardır; yalan ile iman bir arada durmaz. Yahu, siz öyle bir iş yapıyorsunuz ki dünyanın en zor işini yapıyorsunuz, yalan ile imanı bir arada durdurmaya çalışıyorsunuz, biliyor musunuz?

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – İstisnası sensin.

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Bakınız, ne dediniz: “Dolmabahçe Camisi’nde içki içildi.”

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Sakin ol, sakin! Biraz sakin anlat.

İHSAN ÖZKES (Devamla) – “Başörtülü bacım taciz edildi. Görüntüler elimizde, cuma günü açıklayacağız.” dediniz. 90 cuma geçti, niye açıklamıyorsunuz ya? Yalan ile iman bir arada durur mu? (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Sende iyi duruyor, sende!

İHSAN ÖZKES (Devamla) –İşte siz, yalan ile imanı bir arada yapmaya çalışıyorsunuz.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Sende nasıl duruyor, sende?

İHSAN ÖZKES (Devamla) – İktidar korkusu Allah korkusunu bu ülkede geçti. İktidar korkusunu Allah korkusunun önüne geçirdiniz. Bu ayıp, bu günah AKP’ye yeter de artar bile.

Bakınız, bir gazeteci ne diyor? Diyor ki: “Türkiye’de iki türlü medya var. Biri reisin önünde secdede -Allah’ın önünde değil- öbürü de rükûda. Evet, ben de rükûdaki medyada çalışıyorum.”

Yahu kardeşim, yapmayın be! Allah’a secde edilir, Allah’a rükû edilir. Milleti kendinize secde ettirmeyin. Yapmayın! Bunun altından kalkamazsınız. Allah size bunun hesabını sorar.

Sizin zamanınızda ne oldu, biliyor musunuz?

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Sen nasıl vekil oldun?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sen nasıl oldun, sen?

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Ya, sen kendinin nasıl olduğuna bak ya.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Ön seçimle mi geldin?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ön seçimimiz var. Gel, benimle ön seçime gir. Gel, seninle Düzce’de seçime girelim. (CHP ve AK PARTİ sıralarından karşılıklı laf atmalar)

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Zina çoğaldı, bina yükseldi, ribâ yayıldı. Yani, sizin üç kelimeniz meşhur. Sizin döneminizde en şöhret olan zina, ribâ ve bina. Şimdi, zinayı suç olmaktan çıkardınız.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Sen nasıl vekil oldun?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sen nasıl oldun, sen? Gel, Düzce’de ön seçime girelim seninle, gel.

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Rahmetli Erbakan yaşasaydı size ne derdi, biliyor musunuz? “Sizi gidi, sizi gidi, sizi!” derdi.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Seni gidi, seni!

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Bakın, bakın, fuhşu patlattınız, fuhşu. On yılda seks işçiliği 3 kata çıktı.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Hocam, onları mı takip ediyorsun sen ya? Vay! Yazık!

İHSAN ÖZKES (Devamla) – On üç yıllık AKP döneminde, emniyet raporlarına göre, fuhuş yapan kadın sayısında yüzde 1.680 artış oldu.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Ya, sen müftü değil miydin, bu millete zinayı öğreten sen değil miydin?

RECEP ÖZEL (Isparta) – Hocam, sen iyi anlatamamışsın demek ki.

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Zinayı da kendiniz için mi suç olmaktan çıkardınız? Zinayı soruyorum size: Zinayı suç olmaktan kendiniz için mi çıkardınız AKP’liler? Zinayı niye suç olmaktan çıkardınız?

RECEP ÖZEL (Isparta) – Onu biz çıkarmadık ki, Anayasa Mahkemesi çıkardı.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Sen müftüyken bunları konuştun mu?

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Bakın, döneminizde uyuşturucu arttı, uyuşturucuyu kullanma yaşı da düştü.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Sen müftüyken bunları konuştun mu? Seni gidi “belam” seni!

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Uyuşturucuyu kullanma yaşını ta ilköğretim okullarına kadar düşürdünüz. Bakın, 2004 yılında uyuşturucudan dolayı yatarak tedavi görenlerin sayısı 1.517, 2012 yılında 218.515.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Sen nasıl vekil oldun, bir anlatsana.

İHSAN ÖZKES (Devamla) - Baksana, bugün, her aileden neredeyse bir kişi depresyon geçiriyor ve depresyon hapları kullanıyor.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Aldığın maaşı geri ver, geri.

İHSAN ÖZKES (Devamla) - Allah size bunun hesabını soracak.

RECEP ÖZEL (Isparta) - Hocam, sana daha çok lazım olacak.

İHSAN ÖZKES (Devamla) - Bakın, döneminizde faiz kat kat katlandı, faiz lobisine 600 milyar aktardınız.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Sen müftüyken bunları söylüyor muydun? Günah, günah!

İHSAN ÖZKES (Devamla) - Reisiniz dedi ki, reisiniz: “Allah’tan piyasa faizi şu anda kendisi oluşturuyor, olgunlaştırıyor.”

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Sen müftüyken bunları konuşabiliyor muydun?

İHSAN ÖZKES (Devamla) - Allah’tan korkun ya, Allah’ı da faizle karıştırdınız.

RECEP ÖZEL (Isparta) - Sen korkuyor musun Allah’tan?

İHSAN ÖZKES (Devamla) - En sonunda Allah’ı da faizle karıştırdınız.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Din üzerinden vekil oldun, değil mi?

İHSAN ÖZKES (Devamla) - Harun gibi geldiniz, Karun gibi oldunuz.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Din üzerinden vekil oldun, değil mi?

İHSAN ÖZKES (Devamla) - Dini dinara dönüştürdünüz.

RIFAT SAİT (İzmir) - Okumadan konuş, okumadan.

İHSAN ÖZKES (Devamla) - Kendiniz zenginleştiniz, halkı fakirleştirdiniz. Önce mücahittiniz, sonra müteahhit oldunuz, şimdi de her şeye müsait oldunuz, her şeye! (CHP sıralarından alkışlar)

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Bırak o ayakları be! Geç, geç, geç!

İHSAN ÖZKES (Devamla) - Bakın, bakın…

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) - Sen daha önce müftüydün…

İHSAN ÖZKES (Devamla) - Şu ayıba bakın, şu ayıba, şu ayıba bakın: İzmir’de bir imamı niçin görevden attınız, biliyor musunuz, görevden ihraç ettiniz? “Bizim rahmetimiz gazabımızı aşacaktır.” sözünü eleştirdiği için. Ya, Allah mısınız be kardeşim?

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Doğru konuş be! Ne biçim müftüsün sen be! Utanmıyor musun böyle konuşmaya?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Peygamber İbrahim, sus, bağırma!

İHSAN ÖZKES (Devamla) - Rahmeti gazabını aşan sadece Allah’tır. Bunu eleştiren imamı ihraç ettiniz, ihraç.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Yuh sana be! Ne biçim laf konuşuyorsun sen?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – “Peygamber İbrahim…”

İHSAN ÖZKES (Devamla) - Allah sizi ıslah eylesin.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Allah seni ıslah etsin inşallah. Bizi de, seni de, herkesi de.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – “İbrahim peygamber…”

İHSAN ÖZKES (Devamla) - Bakın, bakın…

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) - Utanmaz!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – “Hazreti İbrahim…”

İHSAN ÖZKES (Devamla) - Sizin döneminizde, bir vekiliniz daha iki gün önce…

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Ne biçim laf öyle? Müftünün ağzına bak.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hazreti İbrahim, bağırma ya.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) - Buyur canım.

İHSAN ÖZKES (Devamla) - Daha iki gün önce bir vekiliniz şöyle dedi: “İçimizde elbette çürük elmalar olacak; Peygamber’in ordusunda da çürük elmalar vardı.” Yahu, siz kim, Peygamber’in ordusu olmak kim? AKP’lileri Peygamber’in ordusuna benzetmek kadar daha bedbaht bir şey olabilir mi, daha talihsiz bir şey olabilir mi?

Bakın, bakın, siz döneminizde, domuzu koyun postuna büründürdünüz, domuzu da hayvanlık, kasaplık etlere dâhil ettiniz.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) - Türkan Saylan’ın cenaze namazını kıldırdı ya, vekil oldu.

İHSAN ÖZKES (Devamla) - Bakın, bir soru önergeme verilen cevap şu…

RIFAT SAİT (İzmir) – Bağırmadan konuş, bağırmadan!

İHSAN ÖZKES (Devamla) - 366 kişi domuz etinden rahatsızlanarak hastaneye gitti sizin zamanınızda. Müslüman millete domuz eti yediriyorsunuz ya, Allah sizi ıslah etsin!

Bakın, AKP döneminde ne oldu biliyor musunuz?

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – AK PARTİ, canım!

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Şans oyunlarını da artırdınız, dünyada 3’üncü oldunuz. Yani, kendinize binlerce önlem alıyorsunuz, işçilere gelince diyorsunuz ki: “Allah’ın takdiri.” (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Atlar gece de koşuyor Hocam, atlar.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Sen hiçbir insan yetiştirmemişsin.

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Sizin fıtranızda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Sen aldığın müftülük maaşlarını geri ver, geri.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Hocam, Bakırköy’den arıyorlar sizi. Allah ıslah etsin Hocam. 

LEVENT GÖK (Ankara) – Hocam, devam et, devam et.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Biraz nefes al, nefes.

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Sizin fıtratınızda dinin dibine dinamit koymak var. Allah sizi ıslah eylesin. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) “Belam…” “Belam…” “Belam”a bakmak isteyen görsün.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Yahu, Allah’tan hiç korkmadın mı sen? Sen hiç Allah’tan korkmadın mı? Sen kim, Hazreti İbrahim olmak kim?

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Sen nasıl vekil oldun?

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Senin kardeşin kim, Hazreti Muhammed olmak kim? Ey yalancı peygamber, ey yalancı peygamber, Allah seni ıslah etsin! Be kâfir adam, be kâfir adam, be kâfir adam! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Hocam, CHP Bakırköy teşkilatından arıyorlar.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Yazıklar olsun sana!

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Sen nasıl vekil oldun, nasıl?

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Hangi yüzle sen bana laf atıyorsun? Hangi yüzle sen bana laf atıyorsun?

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Sen nasıl vekil oldun söylesene? Nasıl vekil oldun, nasıl?

İHSAN ÖZKES (Devamla) – Kâfir oldun sen, biliyor musun, o sözleri söylemekle kâfir oldun, kâfir! Ben kâfire, “belam”a itibar etmem. Ne olursa olsun, kâfirsin! (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; AK PARTİ sıralarından gürültüler)

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Hocam, Bakırköy CHP teşkilatı arıyor sizi.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sen nasıl müftülük yaptın böyle ya!

BAŞKAN – Lütfen, biraz sakin olur musunuz.

Sayın Bostancı, buyurunuz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Efendim, konuşmacı, sayın konuşmacı, haşa, “Allah mısınız?” diyerek grubumuzun sanki bir kutsal varlık iddiasında bulunduğu şeklinde çok ağır bir sataşmada bulundu.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ona hazreti İbrahim cevap versin ya da “Tayyip Bey’e dokunmak ibadettir.” diyen versin ya da “Allah’ın bütün vasıflarını üzerinde taşıyor.” diyen versin. Versin de versin! 

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in MHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; hocam, bildiğim kadarıyla, müftü.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Ne hocası ya?

AHMET YENİ (Samsun) – Ne hocası ya, ne hocası?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sen misin hoca ya, Ahmet Yeni?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Belgeyi siz mi veriyorsunuz?

BAŞKAN – Lütfen sessiz olalım, Grup Başkan Vekiliniz konuşuyor.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, eğer müftü olarak cemaatine böyle konuşmalar yaptıysa o camide cemaat kalmamıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Kalmadı ki zaten.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Eminim, görevini çok kötü bir şekilde yapmıştır.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Burası cemaat değil, burası Meclis, halka sesleniyor, halkın karşısında anlatıyor.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Çünkü, böyle bir dile kimse muhatap olmak istemez. Beyefendi konuşurken aklıma bir Alman atasözü geldi.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yine, felsefeyi bırak ya!

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bir de Türk atasözü söyle.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Diyor ki Alman atasözü: “Tilki vaaza başlayınca kümesteki tavuklara dikkat etmek lazım.” (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Şimdi, hocamın da buradaki vaazı aslında dinî bir vaaz değil. Her ne kadar dinî kavramlarla tezyin edilmiş gibi görünse de asıl vaazı siyasal bir coşku ve tribünlerden alkış almaya dönük bir anlatı. Din, işin rengi.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Gerçekleri konuştu, gerçekleri; yalanları, yolsuzlukları dile getirdi.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Din burada siyasal coşkunun bir aracı olarak kullanılıyor.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bravo Hocam, güzel bir analiz yapıyorsun(!)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Müftülük yapmış bir arkadaş    -daha önce de söyledim- böyle bağırıp çağırıp masayı yumruklayarak insanlara ne anlatabilir?

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sen de sessizce anlatamıyorsun.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Eğer doğru söylediğini düşünüyorsan aynı zamanda bunu güzel bir şekilde anlatmak gerekir. “Ben güzel ahlakı tamamlamak için geldim.” demiyor mu Peygamber’imiz? Allah aşkına, değerli konuşmacının burada yapmış olduğu konuşmada güzel ahlakın tamamlanması için gelmiş olan bir dine ilişkin, onun kastettiği Müslüman profiline ilişkin ne gördünüz? (CHP sıralarından gürültüler)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Ahlak sukut etti Hocam.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sen mi bahsediyorsun ahlaktan.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Sen mi takdir edeceksin? Allah Allah ya!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Sürekli bağırıp çağıran, masayı yumruklayan, hakaret eden ve insanlara bühtanlarda bulunan bir konuşma.

EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Artık, onu da takdir edin yani.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Gerçekten de böyle bir konuşmanın, siyasal coşkuya, retoriğe dayalı bir konuşmanın aynı zamanda bu ölçüde dinî kavramlarla süslenmesini utanç verici bulurum.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bostancı.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, Sayın Bostancı konuşmasında, Sayın Özkes’in konuşmasında kendisinin dini siyasal coşku aracı olarak kullanarak tarif ettiğini, müftülük yaptığı dönemde cemaatine de böyle konuşmuşsa cemaatinden de herhâlde geride kimse kalmadığını ve bu konudaki söylemlerinin uygun olmadığını belirten bir konuşma yapmıştır. Şimdi, bu ciddi bir sataşmadır. Eğer söz verirseniz bu sataşmadan dolayı kendisine birkaç cümleyle cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Şimdi, bu sataşmaya, siz…

LEVENT GÖK (Ankara) – Yani, İhsan Bey’e yapılan sataşmayı birkaç cümleyle ben açıklamak istiyorum efendim.

İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Ben, şahsıma söz istiyorum sataşmadan dolayı.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başkan, bana söz mü verdiniz acaba?

BAŞKAN – Hayır, söz vermedim. O mikrofon da burada görünmüyor, kim konuşuyor?

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başkanım, ben konuşuyorum.

BAŞKAN – Siz, kim? Göremiyorum.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başkanım, müsaade ederseniz…

BAŞKAN – Sayın Özgündüz, o mikrofonu biz açmadık. O nasıl açıldı, teknik olarak bilmiyorum yani o konuyu bilemeyeceğim. Bu şekilde size de söz vermedim. Sayın Özgündüz, eğer söz talebiniz varsa sonra sizi dinlerim. Ama, o mikrofonun nasıl açıldığı konusunda hiçbir fikrim yoktur, burada da görünmüyor.

Şimdi, Sayın Gök, siz cevap vermek istiyorsunuz sataşmadan dolayı.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben, grubumuz adına, yapılan bir konuşmaya cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Tabii, buyurunuz, onun yerine, grup olarak…

İHSAN ÖZKES (İstanbul) – Sayın Başkan, ben söz hakkı istiyorum çünkü bana hakaret olmuştur dolayısıyla ben söz hakkı istiyorum.

BAŞKAN – Sizin talebinizi ayrıca değerlendireceğim.

Buyurunuz Sayın Gök.

 

5.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada… (CHP ve AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Lütfen, sakin olunuz.

LEVENT GÖK (Devamla) – …bu Mecliste “Yolsuzluklar yapıldı.”, bu Mecliste “Haksızlıklar yapıldı.”, bu Mecliste “Uğursuzluklar yapıldı.” diyen herkes elbette coşkulu konuşacaktır. Coşkulu konuşmak siyasetin bir sanatıdır. Sizin eski Başbakanınız, siyasal konuşmanın şiddeti konusunda, onun bir konuşma sanatı olduğunu söylediği zaman niye karşı çıkmıyorsunuz da bizim müftümüzün, hocamızın, milletvekilimizin bir isyana karşı duruşunu niye haksız buluyorsunuz? Var mı böyle bir şey? Dini her alana alet ettiniz.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Ya, az önceki ne yaptı, az önceki? Az önceki ne yaptı, İhsan Bey ne yaptı?

LEVENT GÖK (Devamla) – 2006 yılında uyuşturucudan tedavi olan kişi sayısı 38 bin kişi, iktidarınızın bu son günlerinde tam 260 bin kişi tedavi olmak için hastanelere başvurmuş. Bu oranlar nasıl arttı? Hani siz dinî değerlere, manevi değerlere bağlıydınız? Ne oldu? Gelinen rakamlar çok korkunç arkadaşlar. Bu fuhuşta böyle, uyuşturucuda böyle, kumarda böyle. İçkide, değerli arkadaşlarım, içkide, sizin döneminizdeki içki artışları kadar başka bir dönemde içki artmamış. Söylediklerinizin her türlü gerekçesi ortadan kalkmıştır.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) - Hadi kaldıralım, hadi içkiyi kaldıralım; gel, gel.

LEVENT GÖK (Devamla) – Yani, elbette, burası…

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Hadi, bak, içkiyi kaldıralım gel.

LEVENT GÖK (Devamla) – Sen sus, otur yerine.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Gel içkiyi kaldıralım.

LEVENT GÖK (Devamla) – Otur, grup başkan vekilin cevap verir bana.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) - Hadi yiğitsen konuş.

LEVENT GÖK (Devamla) – Burası Meclisin kürsüsü. Burada her konuşan milletten aldığı yetkiyle konuşuyor.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Öyle konuşma. Yalan konuşma.

LEVENT GÖK (Devamla) – Haksızlığa karşı, ahlaksızlığa karşı elbette Cumhuriyet Halk Partililer sesini yükseltecektir. (CHP sıralarından alkışlar)

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Hadi, gel içkiyi kaldıralım.

LEVENT GÖK (Devamla) – Dini karıştırıyorsunuz.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Hadi, gel, içkiyi kaldıralım. Bana bak, bana, bana.

LEVENT GÖK (Devamla) – Dün bir savcımız şehit oldu değerli arkadaşlarım.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) - Hey, bana bak, bana, bana.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Otur Hazreti İbrahim, otur.

BAŞKAN – Lütfen…

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Hadi gel, önerge ver, hadi.

BAŞKAN – Sayın milletvekili, lütfen…

LEVENT GÖK (Devamla) – Önceki gün, bir terör saldırısında bir savcımız şehit oldu. Cumhurbaşkanı ailesinin evine taziyeye gidecek, bütün AKP teşkilatlarından mesajlar “Cumhurbaşkanı taziyeye gidecek. Gelin, kalabalıklar oluşturun.” diye. Nerede görülmüş bu? Bir ölünün dahi, bir şehidin dahi taziyesine olanak tanımıyorsunuz. Cumhurbaşkanına reklam yaptıracak kalabalıklar topluyorsunuz. Orada dahi bir şehidi siyasi malzeme hâline getiriyorsunuz. Bu mudur ahlak? Bu mudur din? Bu mudur iman? Bunu da haykıracağız burada.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Sen var ya, sen…

LEVENT GÖK (Devamla) – Elbette, haykıracağız. Bizler haykıracağız, sizler dinleyeceksiniz, milletimiz de karar verecek. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gök.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Homoseksüelliği savundunuz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ya, otur Hazreti İbrahim, otur.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Homoseksüelliği burada siz savundunuz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Otur yerine, otur. Otur, grup başkan vekilin var.

BAŞKAN – Sayın Gök…

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Homoseksüelliği burada siz savundunuz.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz…

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Homoseksüelliği siz savundunuz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Otur şuraya.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, lütfen, biraz sakin… Oturur musunuz.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Homoseksüelliği siz savundunuz, siz.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz…

LEVENT GÖK (Ankara) – Otur şuraya, otur bakalım.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Otur yerine, otur.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz…

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Burada lezbiyenliği savundunuz, homoseksüelliği savundunuz!

LEVENT GÖK (Ankara) – Şu yaptığına baksana!

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, lütfen, sakin olunuz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Otur şuraya! Otur bakalım, senin grup başkan vekilin burada!

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Otur yerine.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, lütfen, sakin olunuz.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) - Homoseksüelliği savundunuz burada! Senin Bursa Milletvekilin savundu!

LEVENT GÖK (Ankara) – Kes sesini, kes.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) - Utanmadan konuşuyorsun.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz…

LEVENT GÖK (Ankara) - Sen kimsin de bana konuşuyorsun öyle. (CHP ve AK PARTİ sıraları arasında karşılıklı laf atmalar ve gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Korkmaz...

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben senin grup başkan vekilin konuşurken kimseyi konuşturmuyorum, kimseyi konuşturmuyorum.

BAŞKAN – Sayın Gök, lütfen, yerinize geçiniz. 

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) - Homoseksüelliği savundunuz burada.

LEVENT GÖK (Ankara) – Kes sesini, haddini bil. (CHP ve AK PARTİ sıralarından ayakta karşılıklı laf atmalar ve gürültüler)

BAŞKAN – Lütfen... Lütfen...

Sayın milletvekilleri... Sayın milletvekilleri, buranın bir Genel Kurul olduğunu unutmayınız.

ZEYİD ASLAN (Tokat) – Sen de haddini bil lan! Sen de haddini bil, sen kimsin de bana...

(Tokat Milletvekili Zeyid Aslan’ın CHP sıralarına yürümesi)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

Burası kimseye had bildirme yeri değil. Lütfen...

ZEYİD ASLAN (Tokat) – Sen kimsin lan? Kimsin lan sen?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Otur yerine.

BAŞKAN – Burası bir Genel Kurul.

Lütfen... Lütfen...

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Sayın Başkan, biraz da o tarafa bakın. (CHP ve AK PARTİ sıraları arasında, ayakta karşılıklı laf atmalar, gürültüler)

BAŞKAN - Her tarafa bakıyorum.

Lütfen...

LEVENT GÖK (Ankara) – Kes sesini.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, çok rica ediyorum… Genel Kurul adabına uygun davranınız, çok rica ediyorum.

ZEYİD ASLAN (Tokat) – Sen kimsin lan? Artist! (CHP ve AK PARTİ sıralarından ayakta karşılıklı laf atmalar ve gürültüler)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Otur yerine.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Burada homoseksüelliği savundunuz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Gel dışarıya, gel dışarıya, gel.

BAŞKAN – Otuz dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.24

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.59

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Dilek YÜKSEL (Tokat)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 89’uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

 

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- MHP Grubunun, Grup Başkan Vekili İzmir Milletvekili Oktay Vural tarafından, son günlerde millî ve manevi değerlerimize yönelik tahribat, bu tahribatın önlenmesi ile millî ve manevi değerlerin korunması konusunda yapılması gereken hususlar hakkında 1/4/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan genel görüşme önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak Genel Kurulun, 2 Nisan 2015 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Önerinin aleyhinde Eskişehir Milletvekili Salih Koca.

Buyurunuz Sayın Koca. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SALİH KOCA (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz; Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Grup önerisinin gerekçesinde “Milletleri ve toplumları, sahip oldukları millî, manevi ve ahlaki değerleri ayakta tutar.” denilmektedir. Aslında bu doğrudur. Benzer bir şekilde baktığımızda, iktidarları da ayakta tutan milletlerdir, milletin teveccühüdür ve milletin desteğidir. Bu anlamda baktığımızda, AK PARTİ kurulduğu günden beri milletin teveccühüyle ayakta kalmış ve ayakta kalmayı sürdürmektedir. Milletiyle bir anlamda kaynaşmış, milletin teveccühünü kazanmış ve milletin istikameti doğrultusunda yol almış olan partimiz, kurulduğu günden beri milletimizin millî ve manevi değerlerine sahip çıkmıştır ve sahip çıkmayı da kendisine görev bilmektedir. Bu anlamda, baktığımızda, iktidarımız ilk günden bugüne, millî ve manevi değerlerimize bağlı bir gençlik yetiştirmek üzere çalışmaktadır.

Yine aynı şekilde, milletimizin temel değerleri olan, aile kurumumuzu korumak adına Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımızı kurarak kadının ve ailenin korunmasını, böylece, millî ve manevi değerlerimizin muhafaza edilmesini sağlamış ve bu anlamda çalışmaktadır.

Yine bir başka konu ise… Millî değerlerimize sahip çıkmış, sadece yurt içinde değil, yurt dışında da ata yadigârı taşınmazlarımıza, kültür varlıklarımıza sahip çıkarak onların restorasyonuna büyük önem vermiştir. Bu anlamda, baktığımızda, son on iki yıllık dönem içerisinde restorasyon çalışmalarının yaklaşık 90 kat civarında arttığını görüyoruz.

Millî ve manevi değerlerimize sahip çıkmak iktidar, muhalefet hepimizin görevidir. Bu ve benzeri eserleri korumak, gençliğimize sahip çıkmak ve gençliğimizi millî ve manevi eserlerimizle, değerlerimizle tanıştırmak yine iktidar, muhalefet hepimizin görevidir. Tarihimize, kültürümüze, örf ve âdetlerimize sahip çıkmak hepimizin görevidir diyorum; vatan, millet, devlet ve bayrağımıza sahip çıkmanın yine aynı şekilde, hepimizin görevi olduğunu belirtmek istiyorum. Millî ve manevi değerlerimize sahip çıkmanın, sadece sözde değil, aynı zamanda, özde yaşamanın, onları yaşatmaya çalışmanın hepimizin görevi olduğunu belirtiyor, değerli grup başkan vekilimizin konuyla ilgili detaylı açıklamalarda bulunduğu söylüyor, grup önerisi aleyhinde oy kullanacağımı belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Koca.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve daha sonra oylarınıza sunacağım.

 

3.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Sinop Milletvekili Engin Altay ve Ankara Milletvekili Levent Gök tarafından, TMSF tarafından el konulan bir şirketin usulsüz yollarla Hükûmete yakın bir şirkete verildiği iddiasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 17/3/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak Genel Kurulun, 2 Nisan 2015 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

02/04/2015

 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 02/04/2015 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                                     Levent Gök

                                                                                                                                        Ankara

                                                                                                                               Grup Başkan Vekili

Öneri:

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına grup başkan vekilleri İstanbul Milletvekili M. Akif Hamzaçebi, Sinop Milletvekili Engin Altay ve Ankara Milletvekili Levent Gök'ün TMSF tarafından el konulan bir şirketin usulsüz yollarla Hükûmete yakın bir şirkete verildiği iddiasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 17/03/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin (1751 sıra no.lu) Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 02/04/2015 Perşembe günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Lehinde Kocaeli Milletvekili Haydar Akar.

Buyurunuz Sayın Akar. (CHP sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bugün Türkiye'nin yerli kara taşıtı markası olan BMC’nin başına gelenlerin, bu olaylar yaşanırken ortaya çıkan yolsuzluk ve usulsüzlüklerin araştırılması amacıyla bir araştırma önergesi vermiş bulunuyoruz ve bunları sizlerle paylaşıp, bu konuşmanın sonunda, bu görüşmelerin sonunda da bizim bu araştırma önergemizi destekleyeceğinizi düşünerek konuşmama başlıyorum.

Dedik ya, Türkiye'nin tek yerli kara taşıtı markası olan, en büyük müşterisi de devlet olan, Türkiye Cumhuriyeti ordusu olan ve belediyeler olan BMC’den söz ediyoruz. Türk ordusu için ne üretiyor? Emniyetli zırhlı araçlar üretiyor, belediyelere yangın söndürme araçları ve otobüsler üretiyor ve üretmeye de devam ediyor ancak bir ekonomik sıkıntı içerisine düşmüş zamanında. Bu şirket Çukurova Grubuna ait bir şirket. Çukurova Grubunun 440 milyon dolarlık bir kredi borcu nedeniyle TMSF tarafından el konulmuş. Aslında 440 milyon dolarlık kredinin sadece 75 milyon dolarlık ödenmeyen kısmı kalmış. Bu 75 milyon dolarlık ödenmeyen kısmı için de ne yapmış? TMSF el koymuş bu şirkete. Tabii, bir danışıklı dövüş üzerine el koymuş. Bu şirkete TMSF’nin el koyduktan sonra yaptığı işlere, şirketin borçlarının halledilmesi noktasında veya TMSF’nin üstlenmesi noktasında olaylara baktığınızda bunun bir siyasi senaryo olduğunu çok rahatlıkla göreceksiniz.

18 Mayıs 2013’te AKS Televizyonculuğa -AKS Televizyonculuğa Show TV, Show Türk ve Showmax dâhil- yine BMC şirketiyle beraber el koydu. Bitmedi 18 Mayıstaki operasyon, yine 24 Mayısta Türkmedya Şirketine el koydu. Türkmedya Şirketinin içerisinde de Akşam gazetesi, Güneş gazetesi, Skytürk360, Lig TV, İZ TV, Digiturk, Digiturk Euro, Turkmax, MTV gibi televizyon ve radyo kanalları var. Yani operasyon o kadar başarılı yapılıyor ki önce kimlere bu televizyon kanallarını ve radyoları servis edeceklerini hallediyorlar, daha sonra TMSF aracılığıyla el koyduruyorlar. Tabii bunları alacak şirketin, bu bahsettiğim medya kuruluşlarını alacak şirketin, bu medya kuruluşları zarar ettiği için mutlaka bir zararı oluşacak; bu zarardan kurtulması gerekiyor alacak vatandaşın. Bu zarar bir kenara, zararı hallettikten sonra da kâra geçecek bir şirket olması gerekiyor. Şimdi, baktığınız zaman, bunların içerisindeki endüstriyel bir kuruluş BMC, biraz evvel BMC’yi söyledik. “Önce BMC’yi bir halledelim.” diyorlar. BMC’nin 1 milyar TL’ye yakın borcu var. TMSF alacaklılarla yaptığı anlaşmalarla bu borcu 800 milyona indiriyor ve TMSF bu şeyle anlaşıyor, diyor ki: “Borcu ben ödeyeceğim.” Borç artık şirketin aktif ve pasifleriyken şirketin sadece aktiflerini satıyor, borcu da TMSF üstleniyor. Sadece bununla da kalmıyor TMSF; borcu üstlendikten sonra ihaleye çıkıyor, 220 dekar arazisi olan İzmir’in Bornova ilçesinde ve sadece arsası 1,5 milyar TL olan fabrikayı arazisiyle birlikte kaça satıyor? 985 milyon muhammen bedelle ihaleye çıkıyor, 985’e çıkıyor. Bakın 1,5 milyar TL’lik arazisi var ve üzerinde fabrikası, ekipmanı, donanımı, koskoca bir işletme var; 985 milyon TL muhammen bedelle ihaleye çıkıyor. İhaleye bir kişi giriyor -bu da tezgâhlanmış, ayarlanmış bir şekilde- bir kişi çıkıyor ve bu ihaleyi 751 milyon TL’ye alıyor. Yani çıkılan muhammen bedelden 234 milyon daha düşüğe alıyor bu şirket. Kime satılıyor bu ihalede? ES Mali Yatırım Şirketine satılıyor.

Şimdi, bu ES’yi bir konuşmak istiyorum. ES kim? ES’ten anlamışsınızdır herhâlde. Adının baş harfi ve soyadının baş harfi. Kim bu? Meşhur Ethem Sancak. Ethem Sancak’ı bilmeyen vardır aranızda herhâlde değil mi? Ben zannetmiyorum bilmeyenin olduğunu. Herkes çok iyi biliyordur.

Ethem Sancak sizce bu gücü nereden kazandı, bir de buna bakalım. Ethem Sancak sadece bir ecza deposuyla işe başladı Türkiye’de, ecza deposuyla işe başladı ve çalıştığı meslek grubunu, eczacıları istismar ederek, eczacıları kandırarak bu seviyeye geldi.

OSMAN ÖREN (Siirt) – Yalan söylüyorsun, yalan söylüyorsun!

HAYDAR AKAR (Devamla) – Yalan sen söylüyorsun. Yalan söylüyorsam gelir burada konuşursun. Terbiyesizlik yapma oradan!

OSMAN ÖREN (Siirt) – Yalan söylüyorsun!

HAYDAR AKAR (Devamla) – İşte adı ve soyadının baş harfleri olan ES Ecza Deposu, sonra Esko Itriyat Parfüm Deposu işine girdi.

OSMAN ÖREN (Siirt) – İftira atıyorsun!

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Ayıp değil mi?

HAYDAR AKAR (Devamla) – Sancak İthal İlaç Deposunu kurdu. Büyüdükçe şirketlerinin -hedef koydu- grup şirketlerinin adını da “Hedef” koydu.

OSMAN ÖREN (Siirt) – Ayıp, çok ayıp!

HAYDAR AKAR (Devamla) - Grubun adından da anlaşılacağı gibi, hedefine de, ilaç toplama toptancılığında Türkiye'nin en büyüğü olması hedefini koydu. Eczaneleri tek tek dolaştı. Onlara, aynı Tayyip Erdoğan’ın bu kürsüden yemin ettiği gibi, Türkiye’ye namus ve şeref sözü verdiği gibi, namus ve şeref sözü verdi.

OSMAN ÖREN (Siirt) – Yalan söylüyorsun!

HAYDAR AKAR (Devamla) – Bunu verirken de “İdolüm.” diyordu “İdolüm.” diyordu; tek tek dolaştı ve bu sözleri verdi.

Bunları yaparken eczacıların ciddi anlamda endişeleri ve korkuları vardı: “Meslek elden gidecek, eczane zinciri ve marketler zinciri kurulacak…” Ama Ethem Sancak eczacıları ikna etti, “Bunların hiçbiri yapılmayacak.” dendi. Ne zamana kadar? Türkiye’deki piyasanın yüzde 40’ını ele geçirene kadar. Yüzde 40’ını ele geçirdikten sonra uluslararası bir şirkete satarak o eczacı arkadaşlarına vermiş olduğu namus ve şeref sözünü askıya aldı ve şirketini sattı. Ama Ethem Sancak bir şeyin daha farkına vardı, dedi ki: “Ben niye böyle uğraşıyorum zengin olmak için, kolayı var. Milletin anasına küfredenler, 700 TL’lik saat takan ile hediye verenler, odalarında 7 tane kasa bulunduranlar daha hızlı zengin oldular, paralarını sıfırlayamayanlar daha hızlı zengin oldular; ben devlete iş yaparsam daha hızlı zengin olurum.” Evet, bunu dedi ve devlete iş yapmaya karar verdi. Böylece BMC’yi Ethem Sancak’a ne yaptılar? Parsellediler, parsel parsel verdiler arsasıyla beraber. Şimdi, bunu, BMC’de denedi, başarılı oldu. 2 Mayıs 2014’te yapılan ihalede BMC’nin sadece aktiflerini bir şekilde aldı ve yürümeye başladı Ethem Sancak.

Biraz evvel medya kuruluşlarından bahsettik TMSF’ye devredilen. “Alo Fatih”i hatırlarsınız değil mi? Hani Başbakanın, eski Başbakanın şimdiki Cumhurbaşkanının yurt dışından arayıp da “Ya, bu altyazılar nedir? Utanmıyor musunuz?” dediği ya da manşetlerini dizayn etmesini istediğiniz “Alo Fatih”i bilirsiniz değil mi? “Alo Fatih”e Ethem Sancak şunu diyor: “İşin tatlı tarafını sen aldın, sen. Sen de aldın mı tatlı tarafını? İşin tatlı tarafını sen aldın, bana kala kala Akşam kaldı, mecburen -69 milyon TL verdiler oraya- ben bunu alacağım.” diyor ve alıyor. “Alo Fatih”i hatırladınız değil mi? “Alo Fatih” ne yapıyordu? Televizyonları arıyor veya “Emredersiniz efendim, derhâl çıkartıyoruz.” diyor, muhalefetin Türkiye’de sesini kısıyor, hatta bir genel başkanın konuştuklarının altyazılarını bile çıkartıyordu.

OSMAN ÖREN (Siirt) – Yalan söylüyorsun!

HAYDAR AKAR (Devamla) – Sonra medya… Ne dedik bu medyaya hep birlikte? “Yandaş medya.” dedik, “Havuz medya.” dedik, en sonunda “Haram medya.” dedik. Niye “Haram medya.” dedik biliyor musun? Azıcık bassa beynin, niye haram olduğunu anlarsın çünkü herkesin bunda hakkı var. Azıcık bassa beynin, herkesin hakkı olduğunu görürsün. O haram medyada -630 milyon dolar, TL de değil- bu milletin, yetimin hakkı var; o, dün ölen, istismar ettiğiniz savcının hakkı var, şehit olan savcının hakkı var o 630 milyon dolarda.

SUAT ÖNAL (Osmaniye) – Sen savcının adını ağzına alma, alma.

HAYDAR AKAR (Devamla) – Hiç bedava bağırmayacaksın. Bağıracağınız insanlar “akara, makara, takara” diyen, Allah’ın ayetiyle dalga geçenler; 700 bin TL’lik kol saati takanlar, parasını sıfırlayamayanlar… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sen geçen gün cuma namazıyla dalga geçiyordun.

HAYDAR AKAR (Devamla) – Bakın, Bilal gibi anlatıyorum: Parasını sıfırlayamayanlar, odalarında 7 tane kasa bulunduranlar; bunlara bağıracaksınız, bana değil; bunlara bağıracaksınız diyorum.

Neye bağıracaksınız biliyor musunuz? 11 tane yazarın aynı köşe yazısını yazmasına bağıracaksınız. Neye bağıracaksınız biliyor musunuz? Aynı manşeti atan gazetelere bağıracaksınız. Neye bağıracaksınız biliyor musunuz? Kabataş yalanını uyduranlara bağıracaksınız. Bu halkı kandıranlara, dini istismar edenlere bağıracaksınız. Hiç bedava çeneni yormayacaksın. Bu millet size 7 Haziranda dersinizi verecek, Cumhuriyet Halk Partisini iktidara getirecek. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

TÜLİN ERKAL KARA (Bursa) – Verecek, size verecek.

HAYDAR AKAR (Devamla) – O, yetim hakkını yiyenlere, bunlara ortak olanlara, bunların hırsızlığını aklayanlara da Cumhuriyet Halk Partisi sandıkta hesap soracak. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Ben utanmıyorum, alnımın akıyla buraya geldim, alnımın akıyla gideceğim ama siz o kara alınlarınızla.

Akladığınız için, hırsızlara da göz yumduğunuz için ve o soruşturma komisyonlarında istemeden de el kaldırdığınız için bu millet size hesabını soracak diyor, hepinize sevgiler saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akar.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Haydar, kaşınma.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kaşınıyorum, gel kaşı.

BAŞKAN – Aleyhinde, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan…

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Kaşınma Haydar.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Gel şuraya, kaşı beni. Gel kaşı beni, gel.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Yürü! Yürü Haydar!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Allah’a hesap veremeyeceksin, bana verme boş ver.

İBRAHİM KORKMAZ (Düzce) – Kaşınma Haydar.

OSMAN ÖREN (Siirt) – Geç otur yerine.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yahu, pay mı aldın sen, niye bağırıyorsun ya? Pay mı aldın, pay mı aldın sen?

OSMAN ÖREN (Siirt) – İftira atıyorsun, ayıp, ayıp!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ethem Sancak’ın avukatı mısın? Avukat mısın sen?

OSMAN ÖREN (Siirt) – Sus.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Lütfen, eğer daha fazla tartışacaksanız -sözünüzü söylediniz- kuliste tartışın.

Buyurunuz Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Muhtemelen, bu Meclisin 24’üncü Dönem, son gün -belki sabaha kadar çalışacak Meclis- görüşmeleri olacak. Bu gerginliğin biraz azalmasında yarar var arkadaşlar. Yani bir kısım arkadaşlar gidecek, bir kısım arkadaşlar aday olacak; seçilen, seçilmeyen olacak.

Burada şunu öğrendik: İki dönemdir, Mecliste gerçekten Türkiye’nin önemli konuları, ciddi konuları, ekonomi politikaları konusunda Meclisin aritmetiği, dağılımı, maalesef, sağlıklı araştırma yapmaya yetmiyor. Yani şu hâliyle, mevcut seçim sistemi, baraj nedeniyle, bir partinin mutlak çoğunluğunun olduğu bir Parlamentoda -ki on iki yıldır böyle- burada muhalefet partileri yok sayılıyor ve istedikleri kadar doğru önergeler getirsinler, bunların görüşülmesi mümkün olmuyor. Hatta, iki dönem yani sekiz yıl içinde şunu gördüm: Birçok konuda biz önerge verdik, reddedildi; ısrar ettik, verdik, yine reddedildi ama reddedilen önergeler konusunda yine de birlikte 7-8 tane araştırma komisyonu kurduk, beraber çalıştık. Yani, demek ki yeri ve zamanı geldiği zaman bu tür çalışmalar oluyor.

Tabii, küresel finans krizinin yaşandığı bir dönemde -hâlâ etkileri devam ediyor biliyorsunuz- etkileri devam ederken 2001 banka batıkları olayından gelen bir süreç var. TMSF’nin, BDDK’nın el koyduğu batık bankaların, batık kredilerin bizim yurttaşımıza maliyeti, maalesef, hazinece batık kredi karşılığı olarak ödenen 100 milyar liranın üstünde bir para.

Evet, gerçekçi bir araştırma yapılsaydı bu Mecliste, eğer TMSF’nin de BDDK’nın da ciddi bir denetimi yapılabilseydi, Meclis adına bir denetim olabilseydi, sağlıklı bir denetim, bugün belki bu araştırma önergelerine ihtiyaç kalmayabilirdi. Size, sadece Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun 25 bankaya el koyduğunu, bu bankaların 5’inin zaten iflasta olduğunu, 46 televizyon, radyo şirket yönetimine el konulduğunu söylediğimiz zaman; bu çokça büyük akçeli işlerde sadece yasalarla, değişikliklerle, ihale kanununda yapılan değişikliklerle birtakım haksız kazançların sağlanması değil; kamunun mağduriyeti, yurttaşın hazineye verdiği verginin mağduriyetlerinin de engellenmesi için bu tür araştırma önergeleri aslında bir fırsat olabiliyor. Çünkü 2001 krizinden bu yana -bir hukukçu olarak da benim gözlemlediğim, hatta buradaki birçok hukukçu arkadaşımız bu davalara ya hâkim ya avukat olarak müdahil olmuştur- vatandaşın tasarrufları “offshore” hesaplarda, şurada burada birden bire buharlaştı ve bütün birikimleri, hatta bütün bir hayat boyunca çalıştıkları ikramiyeleri çarçur oldu.

Şimdi, bunların bir kısmının… Mesela BDDK olarak o yönü de vardır, birbirinden ayrı düşünülemez. Yani 30-40 milyar batık krediden bahsediliyor, kamu bankalarının batık kredilerinden bahsediliyor arkadaşlar. Bu kamu bankaları, genellikle geçmiş iktidarlarda ve mevcut iktidar zamanında daima siyasi otoritenin emri altında olduğu için, mutlaka kendi yandaşlarına kredi vermişlerdir ve bu kredi olaylarında da sorunlar yaşanmıştır.

Aslında, çok daha büyük bir sorunu ifade etmek istiyorum: Bu ara sıkça “garantörlük” dile getiriliyor, “kefillik” yani hazinenin kefilliği. Yani bu mega projelerde benzer bir durumun yaşanması an meselesidir. Burada da 100 milyar dolarlardan bahsediyoruz. Böyle oluyor.

Şimdi, tabii ki Cumhuriyet Halk Partisinin getirdiği, bir olayla ilgili, özellikle Çukurova Holdingle ilgili bir olaydan yola çıkılarak getirilen bir araştırma önergesi ve bu önergede bir zarara uğratmadan bahsediliyor. İşte, BMC olayı var; biliyorsunuz, Katar sermayesiyle ortaklaşa -ihale usulü de gizli- ve davet usulüyle emniyete yapılan 145 TOMA, zırhlı araç var; askere, TSK’ya yapılan zırhlı taşıma araçları var, “Kirpi”ler falan, değişik şeyler var. Bunlar kamuoyunda konuşulan, tartışılan şeyler ve tabii ki bir bakıyorsunuz, batık bir yerden bir ihaleyle çok hızlı bir şekilde çok ciddi rakamlarda kazançlar sağlanıyor. Bunun tabii ki denetlenmesi Parlamentonun görevidir yani Parlamento kendi yurttaşının hakkını, hukukunu, vergisini korumak zorundadır.

Ancak, şunu ifade edeyim ki Türkiye yarından itibaren seçim atmosferine girdiği için bunları AKP çoğunluğunun kabul etmeyeceğini biliyoruz, mümkün değil ve bu Parlamentoda –çok açık söyleyeyim- şu pozisyon durdukça bunlar böyle devam edecek yani AK PARTİ çoğunluğu, onun karşısında 3 parti grubu. Bu 7 Haziran seçimlerinde bizim HDP olarak seçime girip barajı aşmamız durumunda, burada, fren denge sistemi değişecek arkadaşlar, çok açık söylüyorum. Yani Parlamentodaki bu alışkanlığa, bu yanlış gidişata “Dur.” diyecek bir tek seçenek vardır, o da HDP’nin barajı aşarak güçlü bir grupla Parlamentoya gelmesidir. İnanıyorum, böyle bir durumda ancak Parlamentoda demokratik bir yeni anayasa olabilir, demokratik yeni seçim yasaları olabilir, seçim barajları kalkabilir ve Meclisin denetiminin, Sayıştayın –ki birazdan Sayıştay üyeleri seçimleri yapacaksınız- bütün bunların rayına, düzene girmesi için bir restorasyona, bir yenilenmeye, Türkiye’de darbe hukukundan kurtulmaya büyük ihtiyaç var.

Fakat bugün Sayın Başbakan bir seçim paketi açıkladı, müjdeledi ekonomi paketi. Efendim, bilmem kaç aya kadar kurs görene İŞKUR parasını ödeyecek, yok efendim üç buçuk yıl kursiyerlerin parasını SGK ödeyecek yani işverenlere getirilen birtakım düzenlemeler. Şimdi soruyorum: Allah aşkına dolar 2,64’ü buldu; sizin, sadece iki ay içinde, Cumhurbaşkanı ile Merkez Bankasının kavgasından asgari ücreti 949 lira olan bir işçi 140 lira kaybetmiş, 1.000 TL alan bir emekli tamı tamına 147 lira kaybetmiş, bir memur maaşı üzerinden de 317 lira değer kaybı var. Şimdi, siz bu değer kayıplarını nasıl karşılayacaksınız? Tabii ki 1.000 liranın altında olanlara 100 lira verilerek çözülecek sorunlar değil bunlar. Ülkemizde, 20 milyon açlık sınırının altında yaşıyor arkadaşlar, 30 milyon da yoksulluk sınırının altında.

Türkiye’de yeni bir iktidarın, yeni bir anlayışın, yeni bir siyasetin, yeni bir zihniyetin gelmesiyle, köklü değişimlerle ancak bu sorunların değişebileceğine inanıyorum ve hepinize başarılar diliyorum. Umarım herkes bu konuda önümüzdeki dönem üzerine düşeni yapar.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.

Önerinin lehinde Antalya Milletvekili Mehmet Günal.

Buyurunuz Sayın Günal. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, bugün 2 Nisan, Birleşmiş Milletler tarafından Dünya Otizm Farkındalık Günü olarak ilan edilmiştir. Bu vesileyle geleceğimizin en önemli parçası olan çocuklarımızın temel ihtiyaçları olan eğitim ve sağlık hizmetlerinden en uygun şekilde faydalanmasını diliyor ve bunun bir hastalık değil, farklılık olduğunu ve onların yanında olduğumuzu belirtmek istiyorum.

Tabii, farkında olduğumuz başka şeyler de az önce arkadaşlarımızın bahsetmiş olduğu TMSF ihaleleri, daha doğrusu ihalesiz satışlarla ilgili konular. Ben gerçekten şaşırıyorum, demin arkadaşlarımız böyle bir şey söylendiği zaman kızıyorlardı. Ben merak ediyorum yani bir ihalenin bedeli 985 milyondan 751 milyona inerse yani muhammen bedelden 234 milyon aşağıya tek teklifle verilirse buna vicdanınız sızlamaz mı? Bu, devletin kurumuna, TMSF’ye geçmiş bir kurum borçlarını ödeyemedi diye; daha doğrusu bir yandaş medya oluşturmak için, TMSF bünyesine geçen Çukurova Grubunun basın kuruluşlarını, medya kuruluşlarını yandaşlaştırmak için yapılan bir operasyondu; tamam, aldınız. Burada 234 milyon aşağıya alınmış, sonra siparişler alınmış. Savunma Sanayiiyle beraber anlaşmalar yapılmış yarım devlet kurumu gibi, erkenden de; demek ki Ethem Sancak’a satılacağı belli ki bütün, kılçıksız bir şekilde -basında da yer alan haberler vardı, bunlarla ilgili bir yalanlama duymadık- burada bir hazırlık yapılmış. Arkasından, yüzde 49 hissesini Katar’ın endüstri kurumuna, silahlı kuvvetler kurumuna satmış. Şimdi, diyoruz ki: Acaba kaça aldı, kaça sattı? E, bir taraftan baktığınız zaman, Katar’ın silahlı kuvvetleri Türk Silahlı Kuvvetleriyle ortak oluyor. Ha, sonra bir de baktık bu gündeme gelince, Çin’den füze alınmasıyla da bunun alakası var çünkü füze savunma sistemlerinin fırlatma aracı olarak kullanılacak olan araçlarda, kamyonetlerde yine BMC’yle anlaşma yapılmış. Şimdi, bu kadar aleni bir şekilde, bir yandaş iş adamına böylesine kıyak yapılmasına açıkçası şaşırdık. Tabii, burada bitiyor mu? Bitmiyor.

Hepinizin bu toplumsal olaylarda gördüğü, burada tartıştığımız TOMA araçlarının ihaleleri yapılıyor, daha doğrusu ihalesiz tekliflerle satışı yapılıyor. Şimdi, bakıyoruz, burada bir açıklama gelsin diye milletvekillerimiz soru önergesi vermiş. Biz, burada İçişleri Komisyonunda sorduğumuz sorulara cevap alamadık. “Yazılı veririz.” deniyor, onlara da cevap gelmiyor. Bunların içerisinden bakıyoruz, büyük pasta yine aynı şirkete gidiyor, Sancaklara gidiyor. Hakikaten, yani bu kadar “Kör gözüne parmağım.” der gibi aynı yere ihalesiz olarak hep bedelinin altında vermeyi hangi vicdana sığdırıyorsunuz, ben anlamıyorum. Zaten, bu, alışkanlık oldu. Kamu İhale Kurumu zaten yok gibi, her kanunun peşinden “Filanca muaftır, filanca istisnadır.” diye boyuna hükümler getiriyoruz. E, şimdi, nasıl bir adalet olacak? Nasıl kul hakkı yemeden bunları yapacaksınız? Rekabet içinde olan firmalar var.

Şimdi, aynı zamanda, sadece 234 milyon kıyak geçilmemiş, 220 dönüm de arsası var. Normal şartlarda birtakım patent tescil hakları satın alınmışken, bunların satılması gerekirken arsa da aynı şekilde şirkete kıyak geçilmiş.

Sonra, bakıyoruz… Eğer bu böyle devam ederse zaten hazır siparişlerle şirket o borçlarından kurtulmuş hâle gelir. Peki, niye çalıştırmıyorsunuz da sonra birisine devrediyorsunuz? Açıkçası bunları anlamak mümkün değil.

Tekrar bakıyoruz, Sancak ailesine kıyaklar bununla bitmemiş. TOMA ihalesini geçiyorum, o çok uzun konu çünkü diğer şirketler de var işin içerisinde; 50 birinden almışlar, 50 diğerinden almışlar ama asıl büyük balık 151 TOMA’yla Sancak Grubuna yani BMC’ye verilmiş. Sonra, bir baktık, yine, yeğeni Sancak var; TMSF oraya da kıyak geçiyor. Herhâlde bu Sancak ailesinin Erdoğan ailesiyle bir yakınlığı olsa gerek ki bu kadar korunup kollanıyor, ben anlamakta zorlanıyorum. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı imar tadilatı yapmış, yeğen Mesut Sancak’a kıyak geçmiş. Sonra bir de baktık, yine, Ege Dünya Ticaret Merkezinin bedeli 117 milyon dolardan sonra 90 milyon dolara indirilip yeniden ihaleye verilmiş. Yani hakikaten bu kadar da kayırma… Tamam, ihaleye gelmiş, normal yollarda ihalede alsa anlayacağım ama davet usulüyle gizli yapılan bu ihalelerin hep aynı şirketlere veriliyor olması ve bu yöntemin sürekli, genel kural hâline getirilmesini açıkçası, arkadaşlar, anlamak mümkün değil.

Bütün bunlar olurken Hükûmet kafasını kuma sokuyor. Burada TMSF ne işe yarıyor? TMSF nedir arkadaşlar? Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu. Peki, bir taraftan vatandaşın mevduatını sigortalayıp bunlara emanet ediyoruz ki yarın tekrar gelsin diye. Sürekli olarak yandaşlara kıyak geçen bir kurumdan, yarın bir şey olduğu zaman bu bankalarla ilgili, nasıl olacak, merak ediyorum. Yani bankacılık sektörünün hâli ortada.

Vatandaşların batık kredileri artmış. İhtiyaç kredileri -konutta biraz düzelme var gibi ama- doğrudan ihtiyaç için çektikleri krediler yüzde 58 artmış bir yıl içerisinde. Açıkçası, böyle bir şeyi bu zamanda anlayabilmek mümkün değil. Bunlarla uğraşıp bunlara çözüm bulacak yerde yandaşlara gidiyoruz.

Kredi kartı da aynı şekilde. Geçen seneden bu seneye, arkadaşlar, 3 milyon 103 bin iken şimdi 5,6’ya çıkmış. Kredi kartı borcunun bir yılda arttığı noktaya bakın. Aynı şekilde ihtiyaç kredisi, yüzde 58 artmış.

Vatandaşın ödeyemediği kredilere bakıyorsunuz bunlar takipteki krediler, ödenemeyenler; bakın, toplam aldığı değil, artan, vatandaşın ödeyemediği krediler.

Şimdi bunları çözümlemek, bunlarla ilgili konular üzerinde durmak yerine bizim ekonomi bürokrasisi, bankacılıkla ilgili bürokrasi, bize getirip burada birtakım düzenlemeler dayatıyor, maalesef buradan bir şeyler çıkaramıyoruz.

Peki, bunların çözüm noktasında olan Sayın Hükûmet, Sayın Davutoğlu ne yapıyor? Yine bugün bir paket açıklamış, sanal bir paket -hâlâ eskileri duruyor, dün de burada konuştuk- istihdam ve teşvik paketi. Ne zaman uygulayacaksın, Hükûmet devrin bitiyor? Kaldı iki ay, hâlâ paketle oyalıyor. Yani alınması gereken yapısal önlemleri, dün Sayın Babacan buradayken sorduk, tartıştık ama maalesef, bir cevap tatmin edici bir şekilde veremedi.

Peki, ne yapmak lazım? Burada diyor ki, hâlâ tedbir paketi açıklıyor. Arkadaşlar, artık paketten vazgeçelim, bir şeyler uygulayın diyoruz. Bakanlar Kurulunun yetkisinde olanlar var, kurumların yetkisinde olanlar var, yönetmelikle, tebliğlerle düzenlenebilecek olanlar var. Bunları yapmak yerine hâlâ tedbir paketi açıklıyorsunuz. Yani, biz size şimdi söylemedik ki bunu. Bu paketin gereklerini ne zaman yerine getireceksiniz? Efendim diyor, sektör, teşvik… Defalarca söyledik bunların değişmesi gerektiğini, 49-50 taneyle teşvik verilerek bunların olmayacağını, teşvik sisteminin sektörel teşvik olması gerektiğini, dar bölgesi olması gerektiğini söyledik. Peki, bununla ilgili ne yaptınız? Kararnameyle olabilecekler var, kanunla olabilecekler var. Burada da söyledik, hep yapıcı, yol gösterici bir muhalefet anlayışı içerisinde gelin, bunları çıkaralım dedik ama hiçbirine yanaşmadınız. Sabahlara kadar varsa yoksa şimdi TOMA’ların da alınma nedeni olan iç güvenlik paketi. 350 tane TOMA’yı ne yapacaksınız? Yani, herkes üzerinize mi saldıracak seçim arifesinde? Çıkan kanun gereği, acaba diyorum, milletin üstüne salmak için mi alıyorsunuz? Yani, toplumsal olaylara müdahale aracını nerede kullanacaksınız, bu kadar aracı? Sayın Başbakan “1 tane yanarsa 10 tane alırız.” demiş ama kaç tane yandı, öyle çok büyük bir şey bilmiyorum, arkadaşlar biliyorsa bizi aydınlatsın. Bu kadar TOMA aracını ne yapacağız yani bu milletin parasına yazık değil mi?

Bir de fiyatlarıyla ilgili şeyler söyleniyor, bir anda 600 bin liradan milyonun üzerine çıkmış, ciddi bir rakamdan bahsediliyor, birileri bize açıklasın. Milletvekillerinin sorularına cevap verilmiyor, o zaman da şaibe daha da çok artıyor, şüphelerimiz daha da çok artıyor. Dolayısıyla, bırakın bu TOMA’larla, onlarla, bunlarla yandaşlara şey yaparak diyeceğiz ama dün de dediğim gibi, artık sizden bunu beklemiyoruz. Bu konuları araştırın dedik, maalesef araştırmadınız. Bunları çözelim dedik, maalesef çözmediniz.

Artık bu, sizin gidişinizin son düzenlemeleri, son kanunları olacak. İnşallah, 7 Hazirandan itibaren Milliyetçi Hareketin iktidarında bu söylediğimiz önerileri biz gerçekleştireceğiz diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Günal.

Aleyhinde Isparta Milletvekili Recep Özel.

Buyurunuz Sayın Özel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu, TMSF tarafından el konulan bir şirketin usulsüz yollarla Hükûmete yakın bir şirkete verildiği iddiasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan, bir araştırma komisyonu kurulmasına dair önerge aleyhine söz almış bulunmaktayım.

24’üncü Dönemin son görüşmelerinin son konuşmalarını yapıyoruz. Arzu ediyoruz ki bu son viraja girdiğimiz zaman, noktayı koyacağımız zaman, herkesin şu çatı altında güzel konuşmalar yapması; birbirimizi suçlayıcı, itham edici, onur kırıcı, yalan ve iftira dolu konuşmalar yapılmaması ama görüyoruz ki bugün birtakım sözcülerin burada gelip son döneme, son viraja girerken, Meclis çalışmalarına nokta koyacağımız bir yerde, burada birbirimizi çok incitici üslupla konuşmalarını yadırgadığımızı… En azından bu saatten sonra birbirimizin hukukunu gözetleyici konuşmalar eğer burada yaparsak seçime giderken daha iyi bir mesaj veririz diye ümit ediyorum. İnşallah buna da riayet edelim derim el birliğiyle.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Recep, bizimle ilgili olmadığını söyle; öncekinden bahsediyor yani.

RECEP ÖZEL (Devamla) – Tabii ki konu, TMSF’nin el koyduğu bir şirketin usulsüz yöntemlerle, ihalelerle Hükûmete yakın birtakım şirketlere verildiği noktasında … TMSF, halkın gasbedilen paralarının, çarçur edilen, bankalarda batırılan paralarının millet adına tahsil etmeye yetkili bir kurumumuz.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Tahsil edip başka türlü çarçur ediyorlar.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Yandaşlara sonra peşkeş çekiyorlar.

RECEP ÖZEL (Devamla) – Bu kurumun bütün iş ve işlemleri yargı denetimine tabi. Eğer TMSF haksız bir şeklide, usulsüz bir şekilde bu şirkete, Çukurova Holdinge el koydu ise bunun ilgilileri yargıya giderler, bu işlemi iptal ettirirler. Birileri burada Çukurova Holdingin avukatlığını yaparak, onun bu milletin paralarını çarçur etmesinin avukatlığını yapabilir ama bizler de milletin çarçur edilen bu paralarının hazineye tekrar geri gelmesinin avukatlığını yapıyoruz. Herkese açık olan bir ihalede, herkesin katılması gerekebilir. İhale ilana çıktı, bütün gazetelerde ilanla ilgili bütün yapılan şeyde… İhaleye 1 kişi de girebilir, 10 kişi de girebilir. Niye 1 kişi girdi diye burada sorgulamak… Bilemiyorum yani… Ya da burada, yok şu kadar düşük bedelle aldı… İhale miktarının yüzde kaçla alınacağı, muhammen bedelin yüzde kaçı alınacağı kanunla belirlenmiş. Yani niye bunu düşük bedelle ihaleye… Birileri deyip de… “Benim ihaleden haberim olmadı, ihaleyi girecektim de ihaleye beni sokmadılar.” iddiasını biz hiçbir yerde duymadık, böyle bir iddia varsa onu burada söylersiniz. “1 kişi ihaleye girdi, ondan sonra buna da şu verildi.” diyorsunuz. Başkaları ihaleye girmek istiyordu da ihaleye girme olanağı, imkânı tanınmadı mı, onu söylerseniz daha iyi olur, onun üzerine gidelim. Eğer gerçekten bu usulsüzlük, bir yanlışlık varsa orada yargı var. Yargıya gidersiniz, savcılığa gidersiniz, şikâyet edersiniz.

OSMAN ÖREN (Siirt) – İftira.

RECEP ÖZEL (Devamla) – Burada savunma imkânı olmayan, burada gelip konuşma imkânı olmayan birtakım firmaların, birtakım şahısların da…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Avukatları var burada, avukatları.

RECEP ÖZEL (Devamla) – Özellikle Ethem Sancak isminin burada gündeme getirilerek, bunun eczacıları batırdığı, bitirdiği noktasında, bu kişinin ticari itibarını zedeleyici konuşmak da bilemiyorum yani… En azından milletvekili kimliğimizle de kimseye -burada yemin ettik- iftira atmamamız gerektiğini de… Birileri bu ülkede iş yapıyor. İş yapan adamlara iftira etmek en kötü şeydir diye düşünüyorum. Bırakın adamlar iş yapsınlar…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Görmezden gelmek iyi bir şey mi yanlış yapılıyorsa?

RECEP ÖZEL (Devamla) – …bırakın adamlar işini gücünü buna sarf etmişler, ülkede bir istihdam sağlıyorlar. Bunu sağlayalım, buna imkân tanıyalım. Eğer bir yanlışlıkları varsa da yargı orada duruyor. Elinizde bir belge varsa da yargıya, savcıya götürürsünüz, yargıda hesabını bu kişiler bir usulsüzlük, bir yanlışlık, birine bir peşkeş varsa da hesabını çeksinler, hesabını versinler.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Yargıda neler olduğunu biliyoruz, yapma Recep.

RECEP ÖZEL (Devamla) – Burada hiç kimseyi korumak gibi, kollamak gibi de bizim bir amacımız… Kimsenin de olamaz.

Ülkemizde, burada iş yapan adamların, burada olur olmadık yalan ve iftiralarla da ticari itibarlarını zedelemeye de hiçbirimizin de hakkı olmadığını burada belirtmek istiyorum.

Tabii, biraz önceki konuşmacı “Bu kadar çok TOMA’yı alıyorsunuz, milletin üstüne TOMA’mı süreceksiniz?” diyor. Vallahi, milletin üstüne TOMA sürmek için bunlar alınmıyor, teröristlerin üzerine TOMA’ları göndermek için bu TOMA’lar alınıyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Vatandaşlarımızın daha çok huzur içinde yaşamaları için, daha güvenli bir ortamda yaşamaları için bu TOMA’lar alınıyor. Biz “huzur” diyoruz, siz “Niye huzura giden yollarda birtakım araç gereç alıyorsunuz?” diyorsunuz. Ülkemiz karışık mı olsun, ülkemizde terör kol mu gezsin, hiçbir önlem almayalım mı? Önlem alma noktasında burada, Parlamentoda bulunan hepimizin el birliği yapması gerekirken, özellikle dün savcımızın şehit edildiği bir ortamda sizlerin de bunlara destek vermesi gerekirken terörün ekmeğine hiçbirimiz yağ sürmeyelim diyorum. Hepimiz burada milletin vekiliyiz.

Biraz önceki itham: “7 Haziranda ak mı, kara mı olacak?” Vallahi -onu HDP’de söyledi, MHP’de söyledi, CHP’de söyledi- siz aranızda ne olacağına, 23 Nisan Başbakanı hanginizin olacağına karar verirsiniz. Başbakanı her zaman için bu millet bu gruba verdi. Biz zannediyoruz ki, 400 milletvekiliyle şuraya kadar geleceğiz, siz üçünüz şuraya sıkışacaksınız diyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bu grup önerisinin aleyhinde olduğumuzu belirtiyorum, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özel.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Akar.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bizim, Çukurova Holdingin avukatlığını yaptığımızı ifade etti sayın konuşmacı, onu düzeltmek istiyorum. Sataşmadan söz istiyorum.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Ne isim verdi ne itham etti.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Önergeyi ben getirdim.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Akar.

 

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

6.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar'ın, Isparta Milletvekili Recep Özel’in CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; gayet sakinim ve sakin sakin anlatacağım, aynı Bilal’in anlayabileceği gibi anlatacağım.

Gerçekten, ben ne Ethem Sancak’ın, ki Ethem Sancak’ın avukatları var anladığım kadarıyla arkadaşlarınız arasında… Ben de Çukurova Holdingi ne tanırım ne bilirim; bir. Ben, sadece ve sadece devletin avukatayım. Neden devletin avukatayım biliyor musunuz arkadaşlar? TMSF, bir defa buraya el koyarken 440 milyon dolarlık kredinin sadece 75 milyon doları ödenmediği için bu şirkete el koyuyor ve TMSF’nin bünyesine geçiriyor. TMSF el koyduktan sonra, Ethem Sancak’a vermeden önce yaptığı operasyonları, bunu yapabilip o şirketi kurtarabilseydi belki çok daha kârlı olabilirdi, orayı geçiyorum. Niye devletin avukatlığını yapıyorum biliyor musunuz? Çünkü TMSF bu şirkete el koyduktan sonra 1 milyar TL’lik borçlarını üstlendi, eski parayla -anlamayanlar için söylüyorum- 1 katrilyonluk borçlarını üstlendi. Yapılan anlaşmayla bu 800 milyona indirildi ve TMSF bu 800 milyon TL borcu ödedi. 1,5 milyar TL’lik araziye rağmen, yaptığı ihaleden -yanlış söylemeyeyim rakamı- 751 milyon TL para aldı. Bakın, 800 milyon borç ödedi, 751 milyonluk ihale yaptı yani devlet, TMSF burada 49 milyon zarara uğradı arkadaşlar. İşte, benim yaptığım avukatlık bu avukatlık, devletin avukatlığı.

Yine, TMSF, Ethem Sancak’a bunu pazarlamadan önce… Çünkü Ethem Sancak, 69 milyon TL’ye aldığı ve “haram medya” dediğimiz o medya kuruluşlarından zarar ediyordu, karşılanması gerekiyordu, borç ödendi; bir.

İki, Savunma Sanayii Müsteşarlığıyla anlaşma yapıldı. Hani “İsrail’le anlaşma yapmıyoruz.” diyorsunuz ya, burada Çin–İsrail ambargosu nedeniyle zırhlı araç satılamayan- İran, Libya, Ürdün ve Lübnan’a da araç satım anlaşmaları devlet eliyle yapıldı. Hani İsrail’le anlaşma yapmıyordunuz ya siz!

Ayrıca TOMA’ları söylemeyeceğim arkadaşlar. TOMA’lar da sadece Ethem Sancak’ı kalkındırmak için, BMC’yi ayağa kaldırmak için yapılan şeyler ve bu kadar olay varken, siz kalkıp, yok Çukurova’nın avukatlığına soyunuyormuşum, yok bilmem neyim. Ben devletin avukatlığına soyunuyorum, her vatandaşın hakkı olan o 1 kuruşun avukatlığına soyunuyorum. O, yandaşlara dağıttığınız, yandaş medya kuruluşlarına bankalardan verdiğiniz, reklamlar aracılığıyla verdiğiniz “Alo, 2 milyon yolla.” cümlesini banka genel müdürüne söyleyen o yandaş medyalarınızın bu ülkenin tüm birikimlerini sömürmesini hazmedemediğim için memleketin avukatlığını, ülkenin avukatlığını yapıyorum arkadaşlar ve yapmaya da devam edeceğim.

Bir kez daha söylüyorum: Alnım ak geldim, alnım ak gideceğim. Ama bilin ki bu ülke sizi yargılayacak diyor, hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akar.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Önce Şişli’nin hesabını verin.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hadi be! Sen Melih Gökçek’e sor hesabını, git.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Ancak gidersin…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sen Melih Gökçek’e sor. Parsel parsel sor hem de!

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Şişli’ye kadar gidersin ancak.

BAŞKAN – Lütfen, sessiz olalım.

Sayın Gök, sisteme girmişsiniz. Bir açıklamanız mı vardı acaba?

Buyurun.

 

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

11.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, Meclis tarafından terörün karşısında olduklarına dair ortak bir bildirinin yayınlanması gerektiğine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, birleşimi açtığınız zaman bir konuyu dile getirmiştim ama ona şu ana kadar diğer partilerden bir yanıt gelmedi. Sanırım, partilerin grup başkan vekilleri de dışarıda olmuş olabilirler o saatte ama ben sabahki açıklamamı buradan tekrar yinelemek istiyorum: Bu birkaç gündür, son günlerde terör nedeniyle yaşadığımız üzücü olaylarla terörün amacına ulaşmaması açısından herkesin topyekûn terörün karşısında olduğunu bildiren çok güçlü bir bildirgenin Meclisimiz tarafından yayımlanması gerektiğini düşünüyorum. Burada, milyonlarca yurttaştan oy almış siyasi partinin bir ortak duruşunun dile getirilmesinin ve kamuoyunda paylaşılmasının yararlı olduğunu düşünüyorum. O nedenle, bir savcımızın şehit olduğu, çeşitli saldırıların gerçekleştiği bu ortamda böyle bir ruha, böyle bir inanca ve toplumumuzun da ortak bir karşı duruşa ihtiyacı olduğunu düşünüyorum ve tüm siyasi partilerin imza atacağı bir ortak bildirgenin Meclisimiz adına kamuoyuyla paylaşılmasını tekrar talep ediyorum.

BAŞKAN -  Teşekkür ederiz Sayın Gök.

 

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Sinop Milletvekili Engin Altay ve Ankara Milletvekili Levent Gök tarafından, TMSF tarafından el konulan bir şirketin usulsüz yollarla Hükûmete yakın bir şirkete verildiği iddiasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 17/3/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak Genel Kurulun, 2 Nisan 2015 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir. 

Şimdi, Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının Komisyonun görev süresinin uzatılmasına dair bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) Tezkereler (Devam)

5.- Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, görev süresinin uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/1761)

                            Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

13/01/2015 tarihinde çalışmalarına başlayan Komisyonumuz, 02/04/2015 tarihli toplantısında aldığı karar gereğince çalışma süresinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü' nün 105'inci maddesinin 2 inci fıkrası uyarınca, 13/04/2015 tarihinden geçerli olmak üzere bir ay uzatılması hususunda gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                   Alev Dedegil

                                                                                      İstanbul

                                                                               Komisyon Başkanı

BAŞKAN - İç Tüzük'ün 105’inci maddesinin (2)’nci fıkrasında yer alan “Araştırmasını üç ay içinde bitiremeyen komisyona bir aylık kesin ek süre verilir.” hükmü gereğince Komisyona bir aylık ek süre verilmiştir.

Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:

 

6.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair talebinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/1762)

                        Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair bir talebi olmuştur. Başkanlığımızca uygun görülen bu talep İç Tüzük’ün 25’inci maddesi gereğince Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                    Cemil Çiçek

                                                                                                                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                       Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bir saat ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 19.48

 

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 20.53

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Dilek YÜKSEL (Tokat)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 89’uncu Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

VIII.-            KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

3.- Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı: 616)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Askeri Hakimler Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

4.- Askeri Hakimler Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1008) (S. Sayısı: 685)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

5’inci sırada yer alan İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Burdur Milletvekili Hasan Hami Yıldırım ve İzmir Milletvekili Aydın Şengül ile 50 Milletvekilinin; Adana Milletvekili Ali Demirçalı ve İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin'in; İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel'in; Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan'ın; İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli'nin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun; Kocaeli Milletvekili Haydar Akar'ın; Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş'ün; Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 2 Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ile 2 Milletvekilinin; Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanlığı Tezkerelerinin görüşmelerine başlıyoruz.

 

5.- İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Burdur Milletvekili Hasan Hami Yıldırım ve İzmir Milletvekili Aydın Şengül ile 50 Milletvekilinin; Adana Milletvekili Ali Demirçalı ve İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin’in; İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in; Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan'ın; İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli’nin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun; Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın; Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş’ün; Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 2 Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ile 2 Milletvekilinin; Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanlığı Tezkereleri (1/1006, 2/1449, 2/1511, 2/1664, 2/1670, 2/1691, 2/1788, 2/2068, 2/2182, 2/2183, 2/2205, 2/2235, 2/2295, 2/2534, 2/2541, 2/2546) (S. Sayısı: 687)(*)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 687 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Alınan karar gereğince, bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle tasarı tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Tasarının tümü üzerinde ilk olarak Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Adil Zozani konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Zozani.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, İş Güvenliği torba Kanun Tasarısı üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Belki de 24’üncü Dönem yasama çalışmalarının son faaliyetini ya da son günlerini yaşıyoruz. Son konuşmalarımız olmasa bile artık sona doğru geldik. Şimdi, gönül isterdi ki biz burada bu son faslı bir arada geçirirken iyi olan şeyleri daha çok ön plana çıkarıp, iyi olan şeyler üzerinden konuşup, toplum yararına olan çalışmaları nihayete erdirip 24’üncü Dönemi öyle kapatma arzusu içerisindeydik.

Şimdi, kısmen bu iş güvenliği torba tasarısını konuşurken… Tamamını inceledik, yani, bunun içerisinde, işte “’Bardağın dibinde biraz su vardır.’ diyebileceğimiz hususlar söz konusu değil midir?” diye baktık. Şimdi, bardağın dibinde kısmen su var ama bu defa da o suyun içine nelerin damlatılmış olabileceği kaygısı uyandı ve onu bir laboratuvar ortamına götürme ihtiyacı duyuyoruz. Değerlendireceğiz, üzerinde ayrıntılarıyla konuşacağız, tartışacağız.

Biz özellikle çalışma yaşamında toplumun yararına olan her türlü düzenlemeye şimdiye kadar destek verdik, bundan sonra da destek vermeye devam edeceğiz. Toplumun yararına olan işlerde hiç kimse bizden aksi bir tutum takınmamızı beklemesin.

Şimdi, konuşma dosyamı evirdim çevirdim, neresinden başlayayım diye çok düşündüm, her defasında elim bu listeye gitti. Bu listede ne var?

Hükûmet yok yerinde, biz neyi tartışıyoruz Sayın Başkan?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Buradayım, buradayım Sayın Zozani, geliyorum.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Bu listenin içerisinde ne var diye baktık. Liste, tamamıyla, 2014 yılında iş kazaları sonucu yaşamını yitiren insanların listesi. İsimlerini saysam, isimlerini okumaya kalkışsam bu yirmi dakika içerisinde bitirme şansım yoktur, mümkün değil. Bakın, bu listedeki isimleri okumaya kalkışsam bana tanınan süre içerisinde bu listeyi bitirme şansına sahip değilim çünkü söz konusu listede tam 1.600 işçinin ismi geçiyor, iş kazaları sonucu yaşamını yitiren 1.600 emekçinin adı geçiyor.

Şimdi, bu emekçilerden bir kısmı Soma emekçisi, o 301 emekçinin adı geçiyor ayrıca. Görüşeceğimiz bu tasarıda, bu emekçilerin arkasından devlete, bizlere emanet kalmış aileleriyle ilgili bir düzenleme, onların derdine derman olabilecek, onların acısını biraz dindirecek bir düzenleme söz konusu mu? Bütün ısrarlarımıza rağmen, değil bu yaşamlarını yitiren emekçilerin ailelerine, ailelerinin acılarına bir nebze derman olabilmek, o emekçilerin arkadaşları şu anda tazminatlarını alabilmek için eylem faktörünü devreye koymak durumunda kalıyorlar.

Söz verdiniz, Hükûmet bunlara söz verdi. Soma acısı ilk gününden itibaren kendini hissettirirken Başbakan, Cumhurbaşkanı, bakanlar, iktidar partisinin temsilcileri bir bir ortaya çıktılar, sözler verdiler, “Bir daha yer altında bu tarz iş faciaları, iş katliamları söz konusu olmasın.” diye sözler verdiler.

Eğer ki Hükûmet bu konuda olumlu adım atmış olsaydı belki bu tasarının görüşmelerini saatler önce başlatma imkânımız olurdu. Hükûmet nede diretiyor, Türkiye kamuoyunun, herkesin bilmesini istiyoruz. Biz muhalefet olarak Hükûmete diyoruz ki: “Yer altında çalışan insanlarımızın can güvenliğini teminat altına alalım. Dünyada bunun örnekleri ne şekildeyse Türkiye'de de o şekilde yapalım. Yer altında kazmayla, kürekle çalışan insanların hayatını teminat altına alacak, yaşam güvencesini sağlayacak, asgari ölçeklerdeki tedbirleri sağlayalım.”

Siz de Hükûmet olarak bütün bakanlarıyla, Başbakan ve iktidar partisi yetkilileriyle bu facialar yaşanırken, özellikle Soma faciası yaşanırken çıktınız, söz verdiniz; Ermenek faciası yaşanırken çıktınız, söz verdiniz, “Yaşam odası kuracağız.” dediniz. Saatlerdir ikna etmeye çalışıyoruz. Saatlerdir yaşam odasına Bakanı ve Hükûmeti ikna etmeye çalışıyoruz. Bu yaşam odalarını kurmak ve kurdurmayı zorunlu hâle getirmek Hükûmete ne kaybettirir? Hiçbir şey kaybettirmez ama yer altına inen on binlerce emekçinin yaşamını güvence altına alır. Bu tasarıyla ilgili görüşmelerin bu saatlere kadar sarkmış olmasının bir tek sebebi bu. Şu saat itibarıyla da ikna değil Hükûmet.

İkinci önemli husus: Bakın, TKİ, taşeron firmalara, ihale usulü belirsiz olmak üzere -ki burada çok tartışıldı- pek çok ocağı devretti, redevans anlaşması yaptı. Yasal olarak ana yüklenici olduğu hâlde, redevansla iş alan işveren, işçisinin tazminatını ödemediği zaman, daha birkaç ay önce Parlamentonun kabul ettiği yasa diyor ki: “Ana yüklenici, bu tazminatları ödemek mecburiyetindedir.” Hükûmet diyor ki: “Yok, ana yüklenici ödemesin. Devletin cebinden beş kuruş çıkmasın.” Ya, devletin cebi, sizin cebiniz değil ki. Devletin cebi, toplumun cebidir, halkın cebidir. Devletin cebi, halktan toplanan vergilerle oluşuyor. Niye, o işçilerimizin, mağdur olan işçilerimizin, emekçilerimizin mağduriyetlerini giderme konusunda bu kadar ayak diretiyorsunuz? Emin olun, işveren lehine bir düzenleme söz konusu olsaydı hiç diretmeyecektiniz, anında geçirirdiniz, pek çok örnekleri de vardır. Ama bu konuda ısrarcısınız, “Yok yapmayız.” diyorsunuz. Peki, yapmayınca ne oluyor?

Karneniz şurada, bu karne, bu tablo size çok defa söylendi: İktidara geldiğiniz günden itibaren 2002 yılında 146 işçi, 2003 yılında 811 işçi, 2004 yılında 843 işçi, 2005 yılında 1.096 işçi, 2006 yılında 1.601 işçi, 2007 yılında 1.044 işçi, 2008 yılında 866 işçi, 2009 yılında 1.171 işçi, 2010 yılında 1.454 işçi, 2011 yılında 1.710 işçi, 2012 yılında 878 işçi, 2013 yılında 1.235 işçi, 2014 yılında 1.600 işçi, 2015 yılı Şubat ayı sonu itibarıyla 206 işçi, hâlen de devam ediyor, ölümler devam ediyor. Orta Doğu’da savaş yaşayan ülkeler bile ancak bu kadar can kaybı veriyor. Bu fecaatin önüne geçecek tedbirleri konuşalım istiyoruz, bu tasarıda bu tedbirler olsun istiyoruz ama Hükûmet buna yanaşmadı.

Hükûmetin sözünü tutmadığı bir husus daha var. Yer altındaki çalışma süresini sözüm ona günde altı saate indirecektiniz, ilk onu çiğnediniz. Altı saati ne yaptınız? Cumhurbaşkanı söz verdi, Başbakan söz verdi, yer altındaki çalışma süresini günde altı saate indirecektiniz. Ancak bu sözünüzü de hemen unuttunuz. Tasarıyı Plan ve Bütçe Komisyonuna getirdiğiniz zaman altı saat olarak getirdiniz, ondan sonra işveren lobisine boyun eğdiniz. Açıkça ifade ediyorum, işveren lobisiyle baş edemediniz. Size şantaj uygulandı. İşveren lobisi, Hükûmete şantaj yaptı. Neydi o şantaj? Dedi ki: “Siz bunu çıkarırsanız, biz de işçileri işten çıkaracağız.” Bu şantaja boyun eğdiniz ve söz verdiğiniz hâlde sözünüzü çiğnediniz, işverenin istediği şekilde düzenleme yaptınız.

Şurası açık ki geride bıraktığımız süre içerisinde, başta Soma ve Ermenek faciasından kaynaklı olarak verdiğiniz hiçbir sözü tutmadınız, halk önünde verdiğiniz hiçbir sözün arkasında durmadınız; hepsini çiğnediniz, bütün sözlerinizi çiğnediniz. Şimdi, çıkacaksınız burada, efendim, “Şunu yaptık, bunu yaptık.” diyeceksiniz. Sözünüzün arkasında durduğunuzu iddia edebilecek misiniz? Biz yer altında çalışan işçimize dedik ki: Yer altındaki günde çalışma süreniz altı saattir. Siz bu sözü verdiniz ve şimdi buraya çıkıp konuştuğunuzda “Bu sözümüzün arkasında durduk.” diyebilecek misiniz? “Biz yaşam odalarını kuracağız.” dediniz. Kime karşı söylediniz? Emekçilere karşı söylediniz. Belki şu saat itibarıyla yer altında çalışan on binlerce emekçi itibarıyla söylüyorum, hepsine söz verdiniz, dediniz ki: “Yaşam odası kuracağız.” Buraya çıkıp konuştuğunuzda “Biz bu sözlerimizin arkasında durduk.” diyebilecek misiniz? Diyebiliyorsanız “İş yaptık.” dersiniz ama diyemezsiniz çünkü bu sözlerin hiçbirini tutmuyorsunuz.

Tekrar ediyorum, kamuoyunun bunu açıkça bilmesini arzu ediyorum, saatlerdir, hatta dünden bu yana –Komisyon safhalarını saymıyorum- Hükûmeti bu konuda ikna etmeye çalışıyoruz ama Hükûmet bu konuda ikna değil. Bundan sonra ikna olur mu bilmiyoruz ama bu Hükûmet, emekçinin yararına olabilecek hiçbir düzenlemeye imza atmıyor, imza atmaktan imtina ediyor. Bir sebebi var ama bunun. Sebebi şu: Türkiye ekonomisi krizde, farkındayız. Dış yatırımcı Türkiye’ye gelmiyor, bunun da farkındayız.

Şimdi, Türkiye’yi, uluslararası sermayedarlara ucuz emek gücü üzerinden cazibe merkezi durumuna getiren bir Hükûmet anlayışıyla karşı karşıyayız. Türkiye’de yatırım yapmak isteyene ya da yatırım yaptırmak istediklerine şunu söylüyor Hükûmet: “Efendim, gelin, Türkiye’de yatırım yapın. Emek ucuz, işçiyi tepe tepe kullanabilirsiniz, ölürse de tazminat vermek mecburiyetinde değilsiniz.” Açıkça söylediği bu.

Şimdi, yıllar önce, dönemin Başbakanı, şimdinin Cumhurbaşkanının “Çin’leşiyoruz.” dediği lafın esprisi açığa çıkıyor, anlam buluyor. Sizin “Çin’leşmek”ten kastınız budur. Türkiye’yi ucuz emek cennetine, emekçi açısından cehennemine çevirdiniz. Şimdi, eserinizle övünebileceğiniz kadar övünün. Maalesef, toplum yararına düzenlemelerden söz edemiyoruz ve bunların kayda geçmesini arzu ediyoruz.

Defalarca söylendi, bir daha söyleyeyim: Maliye Bakanı her çıktığı yerde, her defasında farklı bir bilanço veriyor ama Türkiye’de TOMA’ya, savaşa, kurşuna yaptığınız yatırımlar, eğer insanların refahına, çalışma koşullarının iyileştirilmesine dönük yaptığınız yatırımlar olmuş olsaydı, Türkiye’de tek tek tespit edilmiş yaklaşık 2 bin civarında yaşam odası kurabilirdiniz. Bunun ne kadar maliyetiyle? Bunun dörtte 1’i maliyetiyle yapardınız. Maliye Bakanı, “Otuz yıllık savaşta devletin kasasından 1,2 trilyon dolar civarında para çıktı.” diyor ya, eğer bu paranın dörtte 1’ini sarf etmiş olsaydınız 2 bin civarında yaşam odası kurabilirdiniz.

Bugün de o şansınız var, bunu kurabilirsiniz, kurdurabilirsiniz ama siz toplumun baskısını önemsemiyorsunuz, toplumun baskısı size hafif geliyor; sermayedarın, ensesi kalının baskısı size ağır geliyor, onunla baş edemiyorsunuz. Nedendir bilmeyiz ama siz aksini ispat edemediğiniz sürece göbekten bağlısınız; bu nedenle, o baskıya boyun eğmek durumunda kalırsınız. Sermayeye göbekten bağlı olduğunuz için de emekçinin, yoksulun hakkını, değil savunmak, kazanılmış haklarını geri alma gayreti içerisindesiniz. Sendikalar her gün kapınızda, her gün tartışıyorlar, sözün bittiği yerde eylemle bunu ifade etmeye çalışıyorlar ama siz bu konuda adım atma bir tarafa, hiçbir şekilde bunları duymak istemiyorsunuz, bu baskıyı hafife alıyorsunuz.

Bu baskı sizi götürür. Emin olun, zulüm hiçbir yerde, haksızlık hiçbir yerde abat olmamıştır. Bu, haksızlıktır, halk bu haksızlığı görüyor, gördüğü yerde de artık hesabını soracak. Belki de cumhuriyet tarihinde halkın en fazla avans tanıdığı hükûmetler sizin döneminizin hükûmetleridir. Ama bu avans tükendi sizin açınızdan çünkü bu karne, biraz önce ifade ettiğim karne, artık kabul edilemeyecek bir karne durumuna geldi. Herkes şu istatistiği görecektir. Halk bu istatistiği biliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADİL ZOZANİ (Devamla) – AB’nin 27 ülkesine nazaran sizin iş güvenliğinizle ilgili istatistiğiniz budur, tablonuz budur. Bu grafik, AKP hükûmetlerinin grafiğidir, tablosudur, karnesidir. Dolayısıyla, bence artık sizler açısından yolun sonuna, halk iktidarları açısından yolun başlangıcına geldik.

Sizleri saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Zozani.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi.

Buyurunuz Sayın Çelebi. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Aslında, görüştüğümüz kanun tasarısı iş sağlığı ve iş güvenliği ama yine bir torba yasa. Bu torba yasanın içinde yine yok, yok. Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmesi gereken bütün yasalar bu kanunda görüşüldü. Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda görüşülmesi gereken Sosyal Politikalar Bakanlığıyla ilgili bütün yasalar ise başka komisyonlarda görüşüldü. Yani bir ters yatırma projesi var ya iktidarın, bunları sonuna kadar uyguluyorsunuz. Bu konuda bu Hükûmete bir ödül vermek lazım. Yani ters köşeyi bu kadar çarpıtan, ters köşe yapan, bunu uygulayan bir iktidar daha yeryüzüne gelmemiştir değerli arkadaşlarım.

Bakın, aylarca komisyonda çalıştık, alt komisyonda çalıştık. Daha önce sakat doğan İş Sağlığı ve İş Güvenliği Yasası’nda, Sayın Bakan, size ve oradaki Komisyon üyelerine dedim ki “Bu yasa, bu sorunu çözmez. Bu yasa, iş sağlığı, iş güvenliği yasası değildir.” Rica ettim, yalvardım, “Gelin, uluslararası sözleşmelere uygun, ILO standartlarına uygun, Avrupa direktiflerine uygun bir düzenleme yapalım.” dedim ama anlatamadık. Ne zaman insanlar ölüyor bu ülkede, ne zaman iş cinayetleri oluyor, ne zaman Soma’da iş cinayetleri oluyor, Ermenek’te oluyor hemen bir yasa gündeme geliyor çünkü kendilerinin yaptığı hatalı davranışı buradan kapatmaya çalışıyorlar.

Şimdi bakın, başka çağdaş ülkelerde bu uygulamalara tabi olan bakanlar bir gün o koltukta oturmazlar değerli arkadaşlar. Sorumluluk gereği, vicdani olarak derler ki “Evet ya benim de bu süreçten sorumluluğum var ve istifa etmeliyim.” İstifa da bir onurlu iştir. İstifa etmek ve bu sonucu bu anlamda sonlandırmak da bir erdemliliktir. Bu yapıldı mı? Hayır. Tam inadına, tam tersine koltuklarını korudular ama cinayetleri sürdürmeye devam ettirdiler. Bu cinayetleri böyle söylerken biraz önce rakamlar da verildi, tablo da belli. Dünyada iş kazalarında 3’üncü ülkeyiz, Avrupa’da 1’inci ülkeyiz. Yani bununla övünüyor Türkiye. Neyiyle övünüyor? İşte, “16’ncı büyük ekonomiye sahibiz…” Nasıl övünüyor? “17’nci büyük ekonomiye sahibiz…”

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 19 oldu, 19. 19, 17’den büyükmüş. Şimdi onu anlatmaya çalışıyorlar.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) – Şimdi 19’uncuyuz da böyle övüne övüne iktidar nasıl büyüdüklerini anlattı. Bunun bedelini kim ödedi? Soma’daki işçiler ödedi. Bunun bedelini kim ödedi? Ermenek’teki işçiler ödedi. Bunun bedelini kim ödedi? Hani “Güzel öldüler.” dediğiniz, “Fıtratında vardır ölümler.” dediğiniz Zonguldak’taki işçiler ödedi. Kim ödedi? On üç-on dört saat çalıştırdığınız, sömürdüğünüz işçiler ödedi. Kim ödedi? Taşeron çalıştırdığınız işçiler ödedi. Kim ödedi bu bedeli değerli arkadaşlarım? Asgari ücretle çalıştırdığınız, yoksullaştırdığınız, açlık sınırı altında çalıştırdığınız, Sayın Bakanın da “Bu maaş çok bile.” dediği açlık sınırı altında çalıştırdığınız insanlar bu bedeli ödedi.

Türkiye’de TÜİK’in rakamları, TÜRK-İŞ’in, HAK-İŞ’in, KAMUSEN’in, MEMURSEN’in, sizin yandaş sendikanızın bile rakamları 1.340 lirayken açlık sınırı siz, 830 liralarla, 900 liralarla övündünüz, çok iyi maaşlar verdiniz(!)

Peki, şimdi, onun sonucunda ne yaptınız o işçileri? On iki, on üç, on dört saat çalıştırdınız değerli arkadaşlar.

Şimdi, 1 Mayısın doğuşu nedir, soruyorum. Amerika’da bundan tam yüz otuz yıl önce 1 Mayıs olma nedeni kölelik koşullarında çalışmaya karşı baş kaldırıştır, sekiz saatlik iş gününü elde etme mücadelesidir.

Ne yapıldı? Sekiz saatlik iş gününü elde etmek için insanlar katledildi, öldürüldü, insanlar idam edildi, infaz edildi. Bugün hâlen bizim ülkemizde -Avrupa ortalamasına göre- Türkiye’de ortalama çalışma süresi elli iki saat, elli dört saat diye övünen bir iktidarla karşı karşıyayız.

Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım, bu yasanın özüne ilişkin çok gerçekçi ve yapıcı önerilerimiz Komisyonda kabul görmedi. Eğer gerçekten cinayetleri önlemek istiyorsanız, eğer gerçekten artık iş cinayetlerine son verilmek isteniyorsa, dedik ki, bu iş sağlığı, iş güvenliği uzmanlarını bağımsız bir yapıda oluşturalım. İşverenin güdümünde, işverenin maaş verdiği iş sağlığı, iş güvenliği uzmanları işverene rağmen rapor yazamaz dedik. Yazdığı raporu alan işveren, onu derhâl işten çıkartır dedik. Gelin, özerk bir yapı olsun. Bu özerk yapıda bakan olsun, Çalışma Bakanı olsun, işveren örgütü olsun, sendikalar olsun, meslek örgütleri olsun ve bu kurulun oluşturduğu bağımsız bir yapı, iş sağlığı, iş güvenliğiyle ilgili düzenlemeleri orada yapsın ve tedbirleri onun aracılığıyla yapalım dedik. Ne oldu? Reddetti Komisyon.

Aylarca bu yasada değerli arkadaşlarım… Dün bakanla uzun bir çalışma yaptık, bugün de çalışma yaptık. Buradan bütün medyaya sesleniyorum: Her şeyi iktidara yazmayın. Eğer bugün birkaç tane maddenin çekilmesinde, birkaç tane maddenin düzelmesinde eğer bir katkı olduysa bu katkı, muhalefetin ısrarlı bir direnişi sonucu olmuştur. Bunu bir tarafa yazın. Bunu gazeteler de yazsın. Basın da artık bizim hakkımızı versin. Cumhuriyet Halk Partisinin bu konuda ortaya koyduğu çabayı, iradeyi de lütfen yazın. Her şeyi iktidara yazmayın. Her şeyi iktidar yapıyor diye görmeyin. Aylarımızı, günlerimizi, gecelerimizi verdik; çabalarımızı verdik. O çabaları lütfen bir tarafa not edin.

Bakın değerli arkadaşlar, bu yasayla ilgili bir tek madde düzenlemesinde devletin 165 milyon lirasını kurtardık, eski parayla 165 trilyonunu kurtardık. Nereden kurtardık? Teşvikle ilgili bir düzenleme geldi. Üç saat bu maddeyi tartıştık arkadaşlar, Komisyonda üç saat. Daha önce kanunda yapılan bir düzenleme. O düzenlemede, biliyorsunuz, her istihdama -artmasına göre- sigorta ve vergiden muaflığı içeren bir teşvik düzenlemesi var. Biz teşvike karşı değiliz. İstihdamın teşvikine yönelik bir proje ve biz buna katkı sunduk daha önce de. Ama bu teşviki alanlar, böyle istihdam yapmadığı hâlde, böylesi bir işçi çalıştırmadığı hâlde, devleti dolandırmışlar, devletin parasını almışlar; Komisyona öneri geliyor, yasa teklifi, Bakanlıktan, deniliyor ki: “Bu, vermeyen, devleti dolandıranların parasını affedelim.” Çok ciddi direndik. Çok ciddi bir direniş gösterdiğimi buradan, bu kürsüden ifade etmek istiyorum. Komisyonu son dakikada ikna ettik ve en sonunda en azından faizlerinin affını sağladık. Yani anaparanın, devletin, o yetimlerin parasının o işverenlere peşkeş çekilmemesi adına direndik, direndik ve yetimin bu, hakkını onlara peşkeş çekmedik. Bu bile tek başımıza direnişin ne noktada olduğunu gösteriyor değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, gene bu yasada, uzaktan çalışma; gene bu yasada, 2’nci maddede yapılan düzenlemeyle keyfî işten atılmalar… Yani uyarıları dikkate almayan işverenlere para cezası veriliyor ama 3 tane uyarı -işte, miğfer giymedi, şapka giymedi diye- yapılan işçinin kıdem tazminatsız fesih hakkını getiren düzenleme konusunda da çok direndik.

Başka nerede direndik? Başka şurada direndik değerli arkadaşlarım: Uzaktan çalışma gibi, yeniden sermaye eliyle bu kölelik koşullarını dayatan uygulamalara karşı direndik.

Tabii, madde ayrıntılarına daha sonra bölüm bölüm gireceğiz, o maddeyle ilgili yaptığımız çalışmaları tek tek anlatacağız ama şunu özellikle söylüyorum değerli arkadaşlar: Bir önemli düzenleme var, Soma’daki, Ermenek’teki arkadaşlarımızla ilgili yapılan bir düzenleme var, onların aileleriyle ilgili yapılan bir düzenleme var. Bu düzenlemede onlara bazı haklar tanınıyor, biz de bunu sonuna kadar destekliyoruz. Ama değerli arkadaşlar, Plan Bütçe Komisyonuna geldi Zonguldak’taki işçiler, “Biz bu haktan niye yararlanamıyoruz? Biz daha önce Soma’da ölmediğimiz için mi yararlanamıyoruz, biz Ermenek’te ölmediğimiz için mi yararlanamıyoruz? O tarihlerde bizim eşimiz, çocuklarımız ölmediği için mi bizi yararlandırmıyorsunuz?” diye sordular. Plan Bütçe Komisyonu Başkanı Sayın Berber bunu benim kışkırttığımı söyledi hatta Komisyonda. Benim haberim yoktu. Sonuçta söz verdi, “Bu iş çözülecek.” dedi. Sayın Berber de burada, şimdi huzurumuzda. Ne oldu o söz? Onların sorununu çözeceğini vadettin, onlarla konuştun, niye sözünüzde durmuyorsunuz? Niye hâlen o maddeyi kapsamlı bir şekilde…

RECAİ BERBER (Manisa) – “Kışkırttı.” filan demedim yani, Başkan, öyle “Kışkırttı.” filan demedim…

SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) – 2003’ten sonra madenlerde, diğer yerlerde yitirdiğimiz arkadaşlarımız için bu uygulamayı yapmaktan niye kaçınıyorsunuz? Bir kalemde 300 trilyon, 500 trilyon, 1 milyar verirken 10 milyon lira, 20 milyon lira bir parayı niye esirgiyorsunuz bu vatandaşlardan? Çünkü sermaye lehine her şeyin yapılması için, elinden geliyor, direniyor iktidar ama emekçiye gelince “Sürünün.” diyor, emekçiye gelince hâlen “Kölelik koşullarında devam edin.” diyor değerli arkadaşlarım.

Yine, değerli arkadaşlarım, Soma’da işçiler işten atıldı. Biliyorsunuzdur herhâlde, 1.800 kişi Soma’da, Manisa’da işten atıldı. İstedikleri bir şey vardı, tek bir şey: “Ya, bizim kıdem tazminatını bu devrettiğiniz işveren vermiyor.” Asıl işveren TKİ. Ya, bugün de sabahtan beri bununla uğraşıyoruz, dün, günlerdir bunun için uğraşıyoruz. “Şu, arkadaşların alın teri olan kıdem tazminatını ödeyin.” dedik. “Yok efendim, biz ona karışmayız. Orada, bizim, daha önce ihaleyi alan şirket muhatap. O TMSF’ye devredildi. TMSF ödesin.” Ne zaman ödeyecekse TMSF?

Yargı kararları uygulanmadı. Yargı kararlarının uygulanacağı üç yıl, beş yıl o insanlar aç susuz, Soma’daki işçiler perperişan değerli arkadaşlar. Yalvardık yakardık. Bizim yalvarışımız… Kendimiz için biz yalvarmayız; biz bu ülkenin emekçileri için yalvardık, bu ülkenin çalışanları için, bu ülkenin haksızlığa uğrayanları için yalvardık yakardık. “O maddede direniş var.” Diğerinde? “Direniş var.” Neden? “Bütçe ona imkân tanımıyor.” Ama bugün Başbakan -biraz sonra göreceğiz- bol keseden, diğer konuda her türlü şeyi yapıyor. Ama mağdur edilenlerin, hakkı yenenlerin, alın teri döküp orada yaşamlarını yitirenlerin hakları verilmiyor. Bu mu vicdan, bu mu insanlık, bu mu adalet? Eğer adaletiniz buysa batsın bu adalet arkadaşlar. Batsın diyorum, bunu söylüyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bizim derdimiz, muhalefet olarak işi yokuşa sürmek değil; bizim derdimiz, bizim içtenliğimiz… Sayın Bakan da bunu çok iyi biliyor, Komisyon üyeleri de biliyor, asla işi yokuşa sürme diye bir derdimiz yok. Güzel, halk yararına getirilen her düzenlemenin altında bizim imzamız vardır. Halkın aleyhine yapılan her düzenlemeye karşı da bizim direnişimiz vardır, o direnişi sonuna kadar burada da sürdüreceğiz. Halk yararına olan her şeyin de arkasında duracağız ve alkışlayacağız değerli arkadaşlarım.

Dolayısıyla, bu yasanın bütününe ilişkin, bu sorunu kökten çözmediğini bir kez daha ifade ediyorum. Bu sorunun gene rafa kaldırıldığını, pansuman tedavisiyle geçiştirildiğini, bu kanunun da bu sorunların büyük bir bölümünü çözmeyeceğini bir kez daha buradan deneyimimle haykırıyorum. Bu deneyimime bugüne kadar saygı duymayanlar oldu; ben bu deneyimimi Tuzla’dan alıyorum, ben bu deneyimimi Davutpaşa’dan alıyorum, ben bu deneyimimi Beylikdüzü’nde inşaatlarda ölenlerden alıyorum, ben bu deneyimimi Soma’dan alıyorum, ben bu deneyimimi Ermenek’ten alıyorum, ben bu deneyimimi Mecidiyeköy’deki asansörde ölen vatandaşlardan alıyorum ve artık ne deneyeceksiniz bilmiyorum. Daha kaç kişi ölecek ki esaslı, gerçekçi, kalıcı bir yasa çıkartacaksınız? Soruyorum, bir kez daha yalvarıyorum. Gerçekçi, çözüm üreten bir yasayı bir kez daha bizim önerilerimizi dikkate alarak sonlandıralım diyorum, böyle bir talebim var.

Son olarak şunu söyleyeceğim: Değerli arkadaşlar, sendikalarla ilgili düzenleme, işte, Karayollarıyla ilgili yapılan düzenlemeler, yargı kararları… Bakan söz verdi, Başbakan söz verdi, herkes bizi bekliyor; 4/C’liler buradan imdat çağrısı yapıyor, 4/B’liler yapıyor, atanamayan mühendisler, atanamayan öğretmenler yapıyor. Türkiye’nin gerçek sorunu işsizlik ve yoksulluktur, Türkiye’nin gerçek sorunu şu anda gerçekten inim inim inleyen vatandaşların sorunudur. Biz bu ülkede bunları çözmek yerine suni gündemlerle başka şeyler yaptık değerli arkadaşlar.

Şimdi, şöyle bir şeyi özellikle paylaşmak istiyorum: Yaşa takılan emekli vatandaşlarımızın sorunu var, emeklilerimizin sorunu var. Orayla ilgili, Başbakan bugün müjde gibi verdi ama onlar sadaka istemiyorlar, onlar daha önce bir sadaka aldılar. Gerçekten onurluca, onlara, onların yaşamını sürdürecek bir maaş, onların gerçekten yaşamını sürdürecek emekli ikramiyesi istiyorlar, bayramlarda iki maaş en azından “Çocuklarımıza, torunlarımıza dolu gidelim.” diye. Onların haklarını korumak adına da burada düzenleme yapılacak ama gene seçim öncesi yapay düzenlemeler olacak.

Son cümlem de sendikalarla ilgili. En azından Bakan, son dakikada insafa geldin, geldin vallahi yani hakkını da yemem. Yani gıdım gıdım, zorla, hani gene yok edilen sendikalar, barajı aşamayan sendikalar için “bir ay” deyip Komisyonda, şimdi en azından bir yıl sürecine gelmiş olmasını…

İyi yaptığınıza teşekkür etmeyi biliriz ama yanlışların hep karşısında duracağımızı bir kez daha söylüyorum, hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çelebi.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Cemalettin Şimşek.

Buyurunuz Sayın Şimşek. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA CEMALETTİN ŞİMŞEK (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 687 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini sizlerle paylaşmak üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, bir dönemin daha sonuna geldik. Konuyla ilgili konuşmama geçmeden önce, sizinle 24’üncü Dönemle ilgili görüşlerimi paylaşmak istiyorum. Ben, önceki dönemlerde Parlamentoda değildim, onları bilemiyorum, ancak 24’üncü Döneme baktığımda Meclisimizin karnesinin hiç de iyi olmadığını düşünüyorum. Maalesef, iktidar bu dönemde Meclisimizi verimli çalıştıramamış, halkın sorunlarını çözecek, onların dertlerine derman olacak yasalar yerine, yandaşı koruyan ve onlara rant sağlayan, ya iktidarın büyük yolsuzluk ve hırsızlıklarının üstünü örtmek için ya bölücü teröristlerle yapılan pazarlıklarla, onlara verilen tavizlerle ilgili olarak ya hukuk ve demokrasiyi katletmek, ülkemizde otoriter bir yapı oluşturmak ve ülkeyi tek adam idaresine teslim etmek adına getirilen yasalarla Meclis gündemi meşgul edilmiş, muhalefetin olumlu katkılarına kulak tıkanmış, iktidar milletvekilleri ise burada parmak kaldırma adına nöbet tutmuşlardır.

Değerli milletvekilleri, işte şimdi siz diyeceksiniz ki: “Ama biz çok oy aldık.” Eğer çok oy almak ile doğru işler yapmak arasında doğru orantı olsaydı, sizin baş tacı ettiğiniz Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın geçmiş iktidarları eleştirme hakkını, bu mantıkla, kendinde görmemesi gerekirdi. Niye? Onlar da oy çokluğuna dayalı olarak iktidara geldiler ve bu mantıkla, yanlış yapmaları mümkün değildi. Ha, onların eksikleri, yanlışları var mıdır? Vardır elbette ancak sizin yaptıklarınızı görünce onların eksiklikleri gerçekten çok masumane kalır. O da başka çünkü geçmiş dönemlerde hiç bu kadar yandaş korunmamıştı, ülke hiç bu kadar talan edilmemişti, medya bu dönemdeki kadar tehdit altında olmamıştı, cumhuriyetin kazanımlarından geri adım atılmamıştı, millî orduya kumpas kurulmamıştı, başta Emniyet teşkilatı olmak üzere kamu kurumları böyle baskı ve zulüm görmemişti, sözde “çözüm” diyerek ülkemizin bir bölgesi teröristlere teslim edilmemişti, beceriksiz dış politikalar nedeniyle cumhuriyet tarihinde hiç bu kadar yalnızlaşılmamıştı. AKP iktidarında sözüm ona en iddialı söylem neydi? “Biz ülkeyi ekonomik yönden iyi idare ettik, ekonomiyi uçurduk.” diyordunuz ve daha inançlı ve mütedeyyin bir toplum yaratma iddiasındaydınız, ayrıca bunu da sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, 2002’de gayrisafi yurt içi hasıla 231 milyar dolar, 2013 sonu itibarıyla ise 823 milyar dolardır. 2002’de kişi başına 3.492 dolar olan millî gelir 2013 sonu itibarıyla 10.897 dolar olmuştur. Demek ki 2002-2013 sonu arasında kişi başına düşen millî gelir 7.315 dolar yani yüzde 3,1 artmıştır. 2002 yıl sonu ile 2013 yıl sonu arasında kamu kesimi iç borcu yaklaşık 160 milyar dolar, Türkiye’nin toplam dış borç stoku yaklaşık 250 milyar dolar, hanehalklarının kredi borcu 150 milyar dolar artmış bulunuyor. Bunlara cumhuriyetimizin seksen yıllık kazanımı olan kamu kuruluşlarının bu dönemde özelleştirilmesinden elde edilen 50 milyar dolarlık özelleştirme geliri eklendiğinde, toplamda 610 milyar dolar borç kaynağı yaratılıyor. 2002-2013 yıl sonu arasında ülke borcu 210 milyar dolardan 705 milyar dolara çıkıyor yani 3,4 kat artıyor.

Son on bir yılda geldiğimiz durumu bu çerçevede değerlendirdiğimizde, kişi başına gelirimiz 7.315 dolar artarken kişi başına düşen borç miktarı 6.400 dolar artmış bulunuyor. Yani, bir kişi bankadan kredi çekerek ev alıyor, ev sahibi oluyor ancak bankaya borcu duruyor. Türkiye’nin büyümesi böyle bir büyümedir. Asıl mesele, bundan sonraki yıllarda bu kadar büyümeyi borçlanmadan nasıl yapacağımızdır. Ne ülkemizin ne hanehalklarının ne de özel sektörün daha fazla borçlanacak hâli kalmamıştır. Dolayısıyla, ekonomistlerin üretime dayanmayan “sanal büyüme” dedikleri bu olsa gerektir. Ancak, bu dönemde gelir dağılımındaki bozukluk devam etmiş, en zengin yüzde 20’lik kesim ile en fakir yüzde 20’lik kesim arasındaki fark 8 kat gibi yüksek bir rakama ulaşmıştır.

16-65 yaş arası işsizlik oranı yüzde 10,9 gibi çok yüksek bir seviyede seyretmiştir. Genç işsizlik yüzde 25 civarındadır. En önemlisi, bu dönemde yurt içi tasarruflar düşmüş, 2013 yılı sonu itibarıyla yüzde 12,5’a gerilemiştir. Bu, 2002’de, kriz döneminde bile yüzde 15,1 gibi bir rakamdı.

Özetleyecek olursak, bu dönemde büyüme, borçlanmaya dayalı sanal bir büyümedir. Yine bu dönemde işsizlik artmıştır, ülke tasarruf edemez hâle gelmiştir. Kısacası, ekonomi duvara toslamış, vatandaş da, kendi geri ödemeleri başlayınca o da rüyadan uyanmış, “Yandım Allah!” demeye başlamıştır. Bu dönemde bu durum sandığa da yansıyacaktır diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, yine bu dönemde sosyal yaşamda da bir patlama yaşanmış, kadın cinayetleri, suç oranları, uyuşturucu kullanma, toplumsal bölünme, boşanmalar, aile cinayetleri, fuhuş, yozlaşma alabildiğine artmıştır. Ülke, âdeta bir toplumsal cinnet noktasına gelmiştir. Dünya Ekonomik Forumu’nun yayınladığı yıllık raporda Türkiye 134 ülkeye göre 126’ncı sırada, siyasette 99’uncu sırada, eğitimde 109’uncu sırada, ekonomik katılım ve fırsat eşitliği konusunda ise 131’inci sırada yer almıştır.

2014 yılında 294 kadın cinayete kurban gitmiş, 2015’te 64 günde 55 kadın katledilmiştir. Uyuşturucu kullanma yaşı 11’e kadar düşmüş, toplum etnik ve mezhepsel temelde ayrışmış, bu bizzat Hükûmet politikalarıyla körüklenmiştir.

Ülkenin bir bölgesi âdeta ülkeden kopmuş, Türkiye’de 2013 yılında boşanmalar önceki yıla göre yüzde 1,6 artarak 125.305’e yükselmiştir.

Cezaevlerindeki çocuk ve genç suçlu sayısında bir patlama yaşanmaktadır. Uyuşturucu, hırsızlık ve cinayet suçları rekor kırmaya devam etmektedir.

14 Ocak 2015 verilerine göre Türkiye’de hapishanelerde 159.396 tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır. Bu, 2014’e göre yüzde 8’lik bir artışı ifade etmektedir.

Değerli milletvekilleri, yine ülke, döneminizde demokrasiden, hukuk devletinden, temel hak ve hürriyetlerden, insan haklarından, özellikle de bu son dönem dediğiniz, ustalık dönemi dediğiniz dönemde hızla uzaklaşmaktadır. Ülkemizde muhalif olanların üzerinde müthiş bir baskı vardır. İnsanlar fişleniyor, az aykırı laf eden herkes polis takibatına alınıyor, karakola götürülüp topluma korku salınıyor. Bunlar doğru değildir. Bakın, bunun hesabını bir gün verirsiniz. Adalet bazen bu dünyada, bazen öbür dünyada tecelli eder ama mutlaka tecelli eder. Bir savcı diyor ki görevinin gereği olarak: 4 tane bakan ve çocukları, zamanın Başbakanının oğlu, bir iş adamı vesaire bir suç örgütü kurmuşlar. Bunlar kamu görevini kötüye kullanmak suretiyle menfaat temin etmişler. Bunu teknik ve fiziki takiple teyit ettiklerini, aralarındaki paraları sıfırlama konuşmalarını, bir bakanın oğluna akıl verdiğini, “’Ben ona danışmanlık yapıyordum.’ de.” dediğini Türkiye hep beraber takip etti ve gördü. Esasen bu bir iddiaydı ancak suç isnat edilenlerin, büyük bir panikle, elinde bulundurdukları kamu gücünü kullanarak, anında gece yarısı emniyet müdürünü değiştirerek, arkasından hukuka aykırı olarak cumhuriyet tarihinde ilk kez adli kolluğa savcının talimatını yaptırmayarak, daha sonra soruşturmayı yapan polisleri soruşturmaya alarak, görevli savcıları dağıtarak… Esasen kamuoyunda bunların doğru olduğu kanaatini böyle davranarak siz oluşturdunuz. Bunlar doğrudur, kesindir artık. Suç isnat edilenlerin eğer suçsuz idiyse mahkeme önünde aklanma imkânlarını ortadan kaldırdınız. Şimdi, yüzde 90 kamuoyu da diyor ki: “Bu yolsuzluk ve hırsızlıklar doğrudur. Öyle olmasaydı bağımsız mahkemelerde yargılanmaktan çekinmezlerdi.” Bu kadar basit değerli arkadaşlar. Benim 7 Haziranda halkımızın bu yargılamanın önünü açacağından hiç şüphem yoktur. Türkiye Cumhuriyeti devleti bir muz cumhuriyeti değilse bunların hesabı hukuk içerisinde mutlaka sorulmalıdır. Ülkemizde demokrasiyi ve hukuk devletini yaşatmak adına bunu yapmak şart olmuştur.

Değerli milletvekilleri, bugün ülkemizde çalışma hayatıyla ilgili olarak birçok yasa ve düzenlemeler bulunduğu hâlde, bu konudaki sorunlar gittikçe artmakta, uygulamadaki eksiklikler nedeniyle sorunlar bir türlü giderilememektedir. Yetersiz politikalar nedeniyle ülkemizde işsizlik rekor üstüne rekor kırarken çalışma hayatında kayıt dışılık yüzde 35-40 gibi sürdürülemez boyutlardadır. İş sağlığı ve güvenliği konusunda, ölümlü iş kazalarında Avrupa’da sonuncu, dünyada sondan 3’üncüyüz. Ülkemizde meslek hastalıklarının doğru dürüst bir tanımı bile yapılmamıştır.

Çalışma hayatındaki keşmekeşi yaratan en önemli etkenlerden bir tanesi de ülkemizdeki emeklilik sistemidir. Çalışma hayatında artık son nokta diyebileceğimiz şey, devletin denetimlerinin maalesef yetersiz, hantal, bürokrasiye boğulmuş olmasıdır. Onuncu Kalkınma Programı’nda sayılarının 5 bine çıkarılacağı söylenen sosyal güvenlik denetmenlerinin sayısı hâlâ 1.200’dür. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı müfettişlerinin çoğu idari kadrolarda çalışıyorlar. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı SGK’nın denetim elemanları, SGK müfettişleri ve denetmenlerinden oluşmaktadır. Bakanlığa bağlı iş müfettişleri ancak iş kazalarıyla ilgilenmektedirler. Aslında, mevcut uygulamada SGK müfettişleri ve iş müfettişleri iş kazası incelemesi yapıyorlar. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı denetim birimleri koordinasyonsuz çalışmaktadır. Bakanlığın hem denetim personeli yetersizliği hem de bu koordinasyon eksikliği nedeniyle ülkede kayıt dışı çalışmanın önüne geçilmesi mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, 687 sıra sayılı bu İş Sağlığı ve Güvenliği Yasa Tasarısı Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna Başbakan Ahmet Davutoğlu imzasıyla 55 madde olarak gelmiş, alt komisyona havale edilen bu tasarı, üst komisyona tekrar geriye 76 madde olarak dönmüştür. Üst komisyonda iktidar partisi milletvekillerinin önergeleriyle 89 maddeye çıkarılmış, birbiriyle ilgisi, alakası olmayan maddeler verilen önergelerle kabul edilmiştir. Bu yönüyle usul yönünden ve şekil yönünden kanun yapım tekniğine ve de İç Tüzük’e aykırı olarak, tasarı, Hükûmet tasarısı olmaktan çıkmış, Komisyon tasarısı hâlini almıştır, önergelerin biri gidip biri gelmiştir. Dolayısıyla, bu kanun tasarısı içerisindeki maddeler Komisyonda kanun yapım tekniğine aykırı hazırlandığı için maalesef kapsayıcı olamamıştır.

AKP’nin gelenek hâline getirdiği bir torba yasa tasarısıyla yine karşı karşıyayız. Bu tasarı, birçok bakanlıktaki personele kadro verilmesinden tutun da Yapı Denetimi Kanunu, İskân Kanunu, Kamulaştırma Kanunu vesair gibi birbirleriyle illiyet bağı olmayan 32 kanunda değişiklik öngörmektedir. Komisyonumuzla ilgisi olmayan birçok madde getirilerek geçirilmeye çalışılmıştır.

Zonguldak ilimizde ve Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinde vatandaşlarımızın kamulaştırma ile ilgili sorunlarının çözülmesi isabetli olmuştur. Ancak, ülkemizin diğer yerlerindeki benzer sorunların çözümsüz bırakılması ise ortada kalmıştır. Bu konuda verdiğimiz önergelerimiz maalesef kabul edilmemiştir.

Benzer şekilde, kamuoyunda Soma yasası olarak bilinen, sadece Soma’daki maden kazasında ölenlerin yakınlarına tanınan hakların, bu tasarıyla, yine, sadece Ermenek’te meydana gelen maden kazasında uygulanması öngörülmüş, bizim tüm ölümlü iş kazalarında mağdur olanlara aynı hakların tanınmasını istediğimiz önergelerimiz, maalesef, iktidar tarafından reddedilmiştir. Vatandaşlarımız “Biz de mi toplu olarak ölseydik?” diye bize sitemde bulunuyorlar. Bu, esasen, Anayasa’mızın 2’nci maddesindeki sosyal devlet ilkesine, 10’uncu maddesindeki eşitlik ilkesine aykırıdır.

Yine, emekli vatandaşlarımız emekliliklerinde ikinci bir iş yaptıklarında, Sosyal Güvenlik Kurumu emeklilerimizden yüzde 15 sosyal güvenlik destek primi kesmektedir. Daha önce bu konuyla ilgili vermiş olduğum kanun teklifim de, bu tasarı nedeniyle vermiş olduğumuz önergemiz de iktidar tarafından dikkate alınmamıştır.

Meslek hastalıklarının tespiti kapsamında ülkemizde doğru dürüst bir çalışma yoktur. Meslek hastalıkları hastaneleri yok denecek kadar azdır. Çalışanlar, hastalıklarının birçoğunun meslek hastalığı olup olmadığı konusunda bile bilgi sahibi değillerdir. Bu konuda herhangi bir tedbir alınmamaktadır.

6331 sayılı Yasa çerçevesinde 1 Ocak 2014 tarihinden itibaren riskli işletme sınıfında yer alan berber, kasap, ayakkabı tamircisi, diş teknisyeni gibi küçük iş yerlerinin iş sağlığı ve güvenliği konusundaki yükümlülüklerinin 1 Ocak 2016 tarihine ertelenmesi konusunda -bu esnaflarımızın imkânsızlıkları göz önüne alındığında- verdiğimiz önergemizin değerlendirilmediği görüyoruz. Hâlbuki bu işletmeler mali açıdan bugün zaten çok zor durumdalar, böyle bir yükü taşıyabilmek için kendilerine bir hazırlanma zamanı verilmesi gerekirdi.

Ermenek’te meydana gelen maden kazasında etkilenen Ermenek, Başyayla, Sarıveliler ilçelerinde faaliyet gösteren esnafımızın banka borçlarının faizsiz ertelenmesi gerektiği konusundaki girişimlerimiz sonuçsuz kalmıştır.

Tasarıyla yapı denetim kurumlarına iş sağlığı ve güvenliği konusunda sorumluluk verilmesini, yetki karmaşası yaratacağı için uygun bulmadığımızı da ifade etmek isterim.

Bu tasarıyla, işçinin evlenmesi, evlat edinmesi veya anne babasının ölümü nedeniyle izinlerinin yeniden düzenlenmesi uygun bulunmuştur. 14 yaşını doldurmamış çocukların çalıştırılmaları konusundaki düzenleme de yerindedir. Yine, otuz yıl üzerinden çalışarak emekliye ayrılan vatandaşlarımızın haklarının verilmesi bir haksızlığın giderilmesi adına doğru bir uygulamadır.

Değerli milletvekilleri, eğri oturup doğru konuşmak gerekirse, çalışma hayatında bugüne kadar sürdürülen klasik yönetim yapısı başarısızdır. Kayıt dışı çalışma almış başını yürümüş. İş kazası geçiren biri maaş bağlansın diye yıllarca bekliyor. Sigortasız çalışan gariban yığınların sesini duyan yok. Denetim ve teftiş birimleri gereksiz iş yüküne boğulmuş, çalışma hayatında denetim paramparça, sigortalıların çoğu çalıştırıldığı ücret yerine asgari ücretten sigortaya bildiriliyor. Denetim elemanları etki altında. İş sağlığı ve güvenliği tedbirleri uygulanmıyor. Kıdem tazminatı alanların oranı onda 1 bile değil. İş barışı zedeleniyor. Ülkemiz iş kazalarında OECD 1’incisi. Bu tablo maalesef bu şekildedir değerli milletvekilleri.

Bu değerlendirmelerimizin ışığında baktığımızda, birçok yasa hakikaten Parlamentodan bu dönemde gelmiş geçmiş ama ülkemiz ne bugün görüştüğümüz yasa tasarısı çerçevesinde çalışma hayatında ne de diğer konularda bir mesafe almıştır, hatta geriye gitti bile diyebiliriz değerli arkadaşlar.

Ben, bu konuşmamı burada sonlandırırken, 25’inci Dönemin Türkiye Büyük Millet Meclisi açısından daha başarılı geçmesini, ülkemizin, milletimizin menfaatine burada çalışmalar yapılmasını dilerken, belki bir daha görüşemeyiz, görüşmemiz mümkün olmayabilir -çünkü bizim oralarda “Gidip de gelmemek, gelip de görmemek var.” diye bir tabir vardır- hepinizden bu konuyla alakalı olarak -burada birbirimizi belki incitmiş de olabiliriz- helallik istiyorum. Benim hakkım varsa hepinize helal ediyorum.

Tekrar saygılar sunuyorum. (MHP, AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şimşek.

Şahsı adına Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı.

Buyurunuz Sayın Atıcı. 

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, 687 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, konuştuğumuz kanun, iş sağlığı ve güvenliğini ilgilendiren, bütün Türkiye’yi ilgilendiren bir kanun. Aslında, bu kanun, görüşmeleri sırasında da söylediğimiz üzere, paydaşlarla yeterince değerlendirilebilseydi çok daha tekâmül etmiş bir şekilde sizin karşınıza gelebilirdi. Ancak, öyle bir durumda sizin karşınıza geldi ki, maalesef çok çeşitli siyasi mülahazalar neticesinde “Şu maddeyi çıkaralım.”, “Şunu da eklersek olur.”, “Şu da olmasa daha iyi olur.” şeklinde bu kanunun görüşülebilmesi için birtakım uzlaşılar yapılmaya çalışıldı ancak biz gerçek uzlaşının işçilerle, gerçek uzlaşının iz kazalarından muzdarip olan arkadaşlarımızla yapılmasını isterdik.

Bir de genel anlamda bu yasaya baktığımız zaman, bizim görmek istediğimiz şey, devletin işçisine sahip çıktığıdır. Eğer devlet ve devleti yöneten Hükûmet yetkilileri işçiye sahip çıkmak yerine, emeğe sahip çıkmak yerine dönüp de günü kurtarmaya çalışırsa veyahut da bazı şeyler yapıyormuş gibi görünmeye çalışırsa dört dörtlük bir yasa çıkarmış olmayız. Her ne kadar, bu yasa bizim istediğimiz şekilde dört dörtlük olmasa da çok ciddi mütalaalar neticesinde bazı maddelerinde uzlaşmaya varılmıştır. Ama, bu yasanın konuşmaları sırasında yine bir kez daha anladık ki Türkiye'de işçi sınıfının yeri yok, Türkiye'de emeğin yeri yok, Türkiye'de can güvenliği yok, işçinin can güvenliği yok; bütün bunları anlamış bulunuyoruz.

Bir iki örnekle size bunları izah etmek isterim: Mesela, bir iş yerinde bir hekim veyahut da iş sağlığı ve güvenliği uzmanı eğer o an için acil, tehlikeli bir durum sezerse bunu acilen bildirecek. Kime bildirecek? Yetkili makamlara bildirecek ve işin durdurulmasını sağlayacak. Peki, burada, acil, ölümcül bir durum değil de ileride problem yaratacak bir durum varsa bunu ne yapacak? Bunu da bildirecek. Bu kanun diyor ki: “Acil bir durum varsa, ölümcül bir durum varsa ve bu bildirilirse bu durum iş sağlığı ve güvenliği uzmanının veya iş yeri hekiminin işten atılması için bir gerekçe olmayacak.”

Şimdi, değerli arkadaşlar, burada esas sorun şu: İş yeri hekimi veya iş sağlığı ve güvenliği uzmanı maaşını kimden alıyor? İş yeri hekimi maaşını patrondan alıyor. Şimdi, siz ne yaparsanız yapın, maaşını aldığı bir adamı kim şikâyet edecek? Bakın, sakatlık burada. Siz istediğiniz kadar deyin ki: “Ey hekim, sen yeter ki bana bildir, ben işçimi çok seviyorum, herhangi bir hayati tehlike varsa işi durduracağım ve ben seni koruyacağım.” Onun maaşını patron verdikten sonra, bu hekimin ya da bu iş sağlığı ve güvenliği uzmanının eli rapor etmeye gitmez, gidemez çünkü rapor etse bile, o an için işten çıkarılmasını engelleyebiliyor bu kanun ancak daha sonra bu kanun yeniden bir iş sözleşmesi yapmasını garanti altına almıyor. O nedenle, burada yapılan şey, bana göre, son derece göz boyamadan başka bir şey değil.

Şimdi, üretim zorlaması durumunda işçimizi koruyoruz, diyoruz ki: “Üretim zorlaması var ise işi durduracağız.” Nerede durduracağız? Kamuda durduracağız. Peki, hadi kamuda durdurduk, özel sektörde ne yapacağız? Esas, kırbacı vuran; esas, işçinin alın terini sömüren özel sektör, bunu hepimiz biliyoruz. Nereden biliyoruz? Çünkü, olan iş kazalarına bakıyoruz, ölümlü iş kazalarına bakıyoruz, büyük bir çoğunluğu özel sektörde. Devletin işlettiği madenlerde bir sistem var, iyi olmasa bile bir tarz var ama özel sektörün işlettiği madenlerde veya yaptığı işlerde böyle bir sistem, böyle bir tarz göremiyoruz. Sadece, patronun elinde kırbaç var ve işçiyi zorluyor. Peki, bu durumda ne yapacağız? “Efendim, özel sektöre karışamayız, özel sektörü bağlayan şeyler var; cezasını yazar geçeriz.” Patron da bunu istiyor zaten, diyor ki: “Parası neyse vereyim, hadi sen cezanı yaz, git; ben üretimimi sonuna kadar yapayım.”

Diyorsunuz ki: “Biz işçimizi çok seviyoruz.” İki şey yapıyorsunuz işçiyi korumak için ölümden; birisi, ölümlü iş kazası olan yerlerde diyorsunuz ki “Ey patron, ölümlü iş kazası varsa senin iş yerinde, seni iki yıl ihaleden menedeceğim.” Peki, hangi kollarda? Maden kollarında. Peki, bakıyoruz başka iş alanlarında ölüm var mı? Var; asansör kazasını unutmadık, inşaattan düşenleri, tersanede ölenleri unutmadık. Peki, buralara bir şey yapılabilecek mi? Hayır, yapılmayacak. Neden? Çünkü sadece maden. Niye? Çünkü madenciler topluca öldüler; el ele, kol kola topluca öldükleri için, madende eğer ölüm olursa iki sene ihaleden menediyorsunuz.

Yani bakın, hükûmet dediğin, tek başına hükûmet dediğin cesur adımlar atar. Cesur adımlar atar, halktan yana, işçiden yana, emekten yana adımlar atar; burada atılan adımlar korkaktır, burada atılan adımlar yeterince cesur değildir. İyi maddeleri var bu tasarının, iyi maddelerini beraber organize ettik, bizler de katkı sunduk ama bu tasarı işçi açısından yeterince cesur değildir.

İşçilerin bir şekilde daha ölmesini önlüyorsunuz, burada da diyorsunuz ki: “Ey patron, eğer senin iş yerinde üç yıl süreyle herhangi bir kimse ölmezse, sana mükâfat vereceğiz.” Bu çok güzel bir şey, tamam yani biz işveren düşmanı değiliz, elbette işvereni de ödüllendirmek lazım. Peki, nasıl ödüllendiriyorsunuz? Diyorsunuz ki “Efendim, sen işsizlik sigortasına yüzde 2 prim ödüyordun ya, bunu yüzde 1’e indiriyorum.” Haydi, dönüyorsunuz, işçinin kesesinden işverene ödül veriyorsunuz. Şimdi, Allah’tan reva mı bu? Eğer yiğitseniz, cesursanız, delikanlıysanız, çıkın deyin ki “Biz size bunu hazineden veriyoruz.” İşsizlik Sigortası Fonu gelirini azaltmak yakıştı mı şimdi bu Hükûmete, bu kadar güzel bir iş yapmaya kalkmışız? Yakışmadı.

Şimdi, yine iş kanununu görüşüyoruz, arada bir madde çıkıyor -ne alakası var bunun iş kanunuyla- diyorsunuz ki “Eğer 3 çocuk yaparsanız sizin asgari ücretinizden vergi almayacağız.” Hoppala! Ne alakası var şimdi? Yani, bu kadar iş sağlığı, bu kadar iş güvenliği konusu içerisinde “Efendim, 1 çocuk yaparsanız az indiririm, 2 çocuk yaparsanız vergiden biraz daha indiririm ama 3 çocuk yaparsanız sizin asgari ücretinizden vergi almam.” Değerli arkadaşlar, asgari ücretten vergi almak zaten ayıptır, bu Hükûmetin ayıbıdır. Ancak, dersiniz ki “Kardeşim, biz bu ülkede vergi bilinci oluşturmaya çalışıyoruz. Yüzde 0,5; binde 1 de olsa asgari ücretten vergi alırız, sembolik olarak.” Buna eyvallah ama siz çatır çatır asgari ücretten verginizi alıyorsunuz ama dönüyorsunuz “3 çocuk yaparsan senden vergi almayacağım.” diyorsunuz. Şimdi, değerli arkadaşlar, bunlar bizim iş sağlığı ve güvenliği konusunda boynumuzu büken konular.

Ayrıca, sağlıkla ilgili bir madde getirdiniz. Sağlıkla ilgili maddeyi… Ben 1981 yılında tıp fakültesine girdim. Demek ki yaklaşık otuz beş senedir, otuz dört senedir tıbbın içerisindeyim ve devlette bulunan, Sağlık Bakanlığı ve Çalışma Bakanlığında bulunan en kıdemli bürokratlarla defalarca defalarca görüşe görüşe ancak işin içerisinden çıkabildiğimiz bir madde vardı. Bu da ticarileşmiş sağlığın ne hâle geldiğini gösteriyordu bize. Yani, sağlık o kadar ticari hâle getirilmişti ki ek maddelerle, şunun şunu, bunun bunu diye diye sağlığı da ne hâle getirdiğinizi bu madde bize göstermiş oldu.

Yine de bu maddenin ben herkese hayırlı uğurlu olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Atıcı.

Şahsı adına İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç.

Buyurunuz Sayın Domaç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET DOMAÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısı hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Tasarı üzerinde konuşmaya başlamadan önce, şehit savcımız Mehmet Selim Kiraz’a Allah’tan rahmet, ailesine, milletimize ve adalet camiasına baş sağlığı diliyorum. İnsanlığın düşmanı terörü kınıyorum. Teröristleri meşru göstermek için çabalayan kişi, kurum ve kuruluşları da kınıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz son on üç yılda önemli bir dönüşüm göstermiş, güven ve istikrar ortamı sağlamıştır. Dinamizmimizle birlikte sanayimiz, ekonomimiz gelişmiş ve dünyanın 16’ncı büyük ekonomisine yükselmiş bulunuyoruz. Türkiye Avrupa’daki ekonomik çalkantılardan, Ukrayna ve Rusya, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki krizlerden etkilenmeden büyümesini sürdürmektedir. Ülkemizin sanayisinin gelişimi, refah seviyesinin yükselmesi, çalışma hayatında işverenlerin uluslararası pazarda rekabet gücünün artması, diğer yandan çalışanların sağlığının, güvenliğinin sağlanması sürdürülebilir, sağlıklı bir ekonomi ve büyüme için gereklidir. Türkiye'nin hızlı gelişimi ve dünyanın lider ülkeleri arasına girmesine rağmen, iş güvenliği ve iş sağlığı alanında gelişmiş ülkelere kıyasla bazı eksikliklerimizin olduğu da bir gerçektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “ekonomik alanda gelişmiş ülke” denildiğinde sadece belirli büyüklüklere sahip ülkeden çok, ülke yaşamında, iş alanında, iş sağlığı ve iş güvenliği konusunda alınan önlemler de çok önemlidir, refahın ve toplumsal kalkınmanın önemli göstergeleridir.

Bugün Genel Kurulda gündemde olan 687 sayılı Kanun Tasarısı’yla İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda bulunan eksiklikler giderilmektedir. Ülkemizde Soma, Ermenek gibi vahim kazaların tekrar yaşanmaması için gereken düzenlemeler hayata geçirilmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla birlikte, iş güvenliği uzmanları iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin eksiklikleri işverene yazılı olarak bildirmekle, işverenin gerekli önemleri almaması hâlinde derhâl Bakanlığa bilgi vermekle yükümlüdür. İşveren, bu bildirimler nedeniyle uzmanların ve hekimlerin iş sözleşmesine son veremeyecek, aksi takdirde bir yıllık sözleşme ücretini tazminat olarak ödeyecektir.

Yürürlükteki İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun uygulanmasında ortaya çıkan diğer bir sorun ise idari para cezalarının yetersiz olmasıdır. Bu kanunla idari para cezaları artırılmakta ve basamaklandırılmaktadır. Yine bu alanda yapılan en önemli düzenleme ise kararı verilen iş yerlerinde, izinsiz çalışma yaptıran işverenlere üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası gelmektedir.

Tasarıyla, eğitim eksiğinin giderilmesi amacıyla Yükseköğretim Kanunu’nda değişiklik yapılarak iş güvenliği uzmanı olabilecekleri mezun eden fakültelerde iş sağlığı ve güvenliği derslerinin zorunlu hâle getirilmesi sağlanmaktadır. Genç mühendis adaylarımız bundan böyle iş sağlığı ve iş güvenliği eğitiminden geçerek mühendislik görevine başlayacaklardır.

Değerli milletvekilleri, kanun tasarısıyla işverenlere yönelik getirilen önemli bir düzenleme de iş sağlığına önem veren firmaların ödüllendirilmesi yönündedir. Daha önce, 10’dan fazla çalışanı olan iş yerlerinde üç yıl boyunca ölümlü ve sürekli iş göremezlikle sonuçlanan iş kazası yaşanmadığı takdirde, bu iş yerlerinde üç yıl boyunca işsizlik sigortası primi yüzde 1 olarak alınacaktır.

Tasarıyla, Ermenek ilçesinde yaşanan iş kazası tarihi itibarıyla sigortalı olanlara ve hayatını kaybeden vatandaşlarımızın hak sahiplerine İşsizlik Sigortası Fonu’ndan ödeme yapılması ve Soma kazası sonrası hak sahiplerine sağlanan imkânların Ermeneklilere de sağlanması düzenlenmektedir.

Tasarıyla, madencilik sektöründe işverenleri iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerini almaya teşvik etmek, almayanları ise cezalandırmak, diğer firmalarla haksız rekabete girmelerini engellemek amacıyla ölümlü iş kazası meydana gelen maden iş yerlerinde, kusuru yargı kararıyla tespit edilen işveren iki yıl kamu ihalelerinden yasaklanacaktır.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçe merkezinin kurulu olduğu bölgenin üzerinde bulunan taşınmazların büyük bölümü hazineye ait olup bu taşınmazlar üzerinde eskiden birçok vatandaşımız ev, iş yeri ve benzeri yapılar yaparak kullanmaktadır. Fakat, bu taşınmazların tapuları vatandaşlarımızın üzerine kayıtlı olmadığından, çok sayıda idari ve hukuki ihtilaflar bulunmaktadır. Kanun tasarısıyla Ceylanpınarlı vatandaşlarımızın sorunu çözüme kavuşacak, devletin vatandaşla ihtilafı ortadan kalkacaktır.

Değerli milletvekilleri, 24’üncü Yasama Döneminin sonlarına sayılı gün kala ülkemizde çalışma hayatının gelişimi, çalışanların sağlığı ve can güvenliği hakkında önemli düzenlemeler içeren İş Sağlığı ve Güvenliği Kanun Tasarısı’nın ivedilikle yasalaşmasına yönelik hepimizin desteğinin olması gerektiğine inanıyorum ve sizlerden de önemli anlayışlar bekliyorum. Kanunun yürürlüğe girmesiyle iş kazaları ve meslek hastalıklarından arınmış, iş barışı sağlanmış, ekonomisi ve refah seviyesi daha yükselmiş bir Türkiye diliyorum.

24’üncü Dönem boyunca istemeden kırdığımız vekillerimiz olduysa affola. 25’inci Yasama Döneminde de başarılı çalışmalar yapılmasını, mümkünse de burada olmanızı diliyorum.

Sizleri saygıyla selamlıyor, sevgiler sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Domaç.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik…

Buyurunuz Sayın Çelik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kısa konuşmamın hemen başında, Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz Bey’e Allah’tan rahmet diliyorum; kederli ailesine, milletimize ve hukuk camiasına sabırlar temenni ediyorum.

Değerli arkadaşlar, son derece önemli bir yasa, kapsamlı bir yasa çerçevesinde yine huzurlarınızdayız. Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Yasama faaliyetleri son derece önemli. Yasama faaliyetlerine katılan siz değerli milletvekili arkadaşlarımız son derece önemli görev ifa ettiğimizin bilincinde olarak burada bu görevi ifa ediyorsunuz. Yasalar benim değil yani Hükûmetin, Bakanın değil, yasalar milletvekillerinin değil, yasalar 77 milyon vatandaşımızın yasaları. Dolayısıyla, burada bir katılımcılık anlayışı  çerçevesinde, mümkün mertebe en doğruyu gerçekleştirme ve uzlaşı içerisinde bunların yüce Meclisten geçmesi konusunda gayret göstermek bizlerin görevidir.

Size bütün samimiyetimle ifade ediyorum ki bu kapsamlı yasanın bu noktaya gelişinde, muhalefet milletvekillerimiz, Komisyon üyelerimiz buradalar, kendilerinin de çok rahat bir şekilde gördükleri gibi, ifade edecekleri gibi, bu kapsamlı yasa alt komisyonda görüşülürken takriben on gün süreyle birlikte çalışma yaptık ve Bakan olarak -bürokratlarımı göndererek değil- bu yasanın alt komisyon çalışmalarında bizzat bulundum, nezaret ettik; yeterli olmadı, üst Komisyondaki görüşmelerimizi de birlikte sürdürdük; akabinde yüce Meclisin huzuruna gelirken de dün ve bugün, yine Komisyon üyesi arkadaşlarımızla olabilecekler konusunda yoğun bir çalışma gerçekleştirdik. Bu çerçevede, muhalefetiyle iktidarıyla Komisyon üyesi arkadaşlarımıza, başta Başkan olmak üzere hepsine çok teşekkür ediyorum, gerçekten son derece önemli katkılar sundular. Son olarak dün ve bugün yaptığımız değerlendirmede yaklaşık 15 maddenin tasarı metninden çıkarılması konusunda uzlaşı sağladık ve yine 15 madde civarında da yeni önergelerle yasanın daha zenginleştirilmesi, daha rayına oturması konusunda arkadaşlarımızın katkıları oldu ve bunların hepsini yasaya dercetmiş olduk.

Bu çerçevede, bütün samimiyetimle şunu da ifade etmek istiyorum: Tabii ki yasama faaliyetlerini yürütürken yasaların dört dörtlük olması talebi hepimizin arzusudur ama bu dört dörtlük olma durumu da gruplara göre, siyasi bakışlarımıza göre, hükûmet etme, yönetme tarzlarımıza göre de değişiklik arz edebilir. Dolayısıyla, burada bazı farklılıkların olmasını da hepimizin saygıyla karşıladığı inancıyla bunları ifade ediyorum.

Yasa neler getiriyor? Birçok şey getiriyor. Evet, yasa, iş sağlığı ve güvenliği ana düzenlemesini içeriyor. Ama, bunun içerisinde, az önce değerli hatiplerin de ifade ettikleri gibi, Ceylanpınar ilçemiz Türkiye Cumhuriyeti’nin bir ilçesi ama doksan yıldır tapusu olmayan bir ilçe, tapu sorunları yaşayan bir ilçe, tıpkı Zonguldak gibi. Değerli arkadaşlarımız Zonguldak’la ilgili bu önergeyi Komisyona getirdikleri zaman, tabii ki “Hayhay” dedik ve birlikte bütün grupların katılımıyla bu düzenleme yüce Meclisten geçti. Şimdi, Ceylanpınar’la ilgili düzenleme var, Hilvan’la ilgili önemli, yargı kararları neticesinde vatandaştan tazmin edilmeye çalışılan, faiziyle tazmin edilmeye çalışılan hususlar var. İş sağlığı ve güvenliğinin yanında, bunları da düzenleyen önemli düzenlemeler içeriyor.

İş yeri hekimiyle ilgili, iş güvenliği uzmanıyla ilgili gerçekten önemli düzenlemeler getiriyoruz.

Ayrıca, yasa, üretimin zorlanmaması konusunda da durdurma yani teftişte durdurma yetkisi veriyor.

Bunun yanında, madenlerde özellikle ölümlü kaza olması hâlinde iki yıl kamu ihalelerinden men düzenlemesi geliyor. İdari para cezaları artırılıyor ve maden çalışanlarının -ILO ilgili mevzuatı çerçevesinde- çip sistemini düzenleyen düzenlenmeler var.

En önemlisi, reform düzeyinde diyebileceğimiz Mesleki Yeterlilik Kurumumuz var. Meslek standartlarının belirlendiği, 600’e yakın meslek standardının belirlendiği ve bu standartların artık pratiğe dönüştüğü, uygulamaya dönüştüğü bir döneme geçiyoruz. Artık “Her işi yaparım. Ben alaylı bir ustayım, alaylı bir elemanım.” dönemi bitecek ve artık evrensel, uluslararası standartlarda meslek standartlarına ulaşmış ve bu belgeyi almış elemanlarla işlerimizi görme noktasında, tabii ki bu durum, bu nitelikli elemanlarla işleri görme durumu, ister istemez kazasız işlerin görülmesini, iş kazalarının ve meslek hastalıklarının da minimize olmasını sağlayacak önemli düzenlemeler.

Şimdi, 3 çocuklu asgari ücretliden gelir vergisinin alınmaması düzenlemesini getiriyoruz. “Neden buradadır?” diye değerli hocam bunu ifade ettiler. Bunun gerekçesi bir yönüyle haklı gibi görülebilir ama Asgari Ücret Tespit Komisyonu Bakanlığımızın bünyesinde gerçekleşiyor. Her yıl aralık ayında Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplanır ve kararlar alır, aldığı kararlardan bir tanesi de 3 çocuklu asgari ücretliden gelir vergisinin alınmaması kararı. İster istemez, bizi çok ilgilendiren ve sendikalara, sosyal taraflara sözümüz olarak orada karar altına alınan bir konuyu burada yasalaşma zorunluluğu olduğu için buraya getirdik.

Tabii, mazeret izinleri de önemli. Doğum iznini beş güne çıkarıyoruz. Doğum neticesinde ailenin diğer ferdi beş gün izin alıyor ama esas önemli olan, engelli çocuğu olan anne-babaya normalde kullandığı, kamu çalışanı olarak kullandığı izne on gün ilave izin verilmekte. Bunun gibi birçok düzenlemeleri içermektedir.

Bir diğer önemli konu da, bunu ifade ederek konuşmamı bitirmek istiyorum: Kamu çalışanlarında yani memurlarda, engellilerin veya engelli yakını olanların, birinci derecede yakını olanların nakillerinde bir problem yok ama işçiyseniz, kamuda çalışan işçiyseniz bu nakil imkânından yararlanamıyorsunuz. Böyle bir adaletsizlik mevzuatımızda ne yazık ki var. Bunu ortadan kaldıran, engelli işçilerimizin de ve birinci derece engelli yakını varsa kamuda aynı kurum içerisinde, İzmir’deyse Ankara’ya, Ankara’daysa Konya’ya nakli konusunda düzenlemeleri içermektedir.

Sendikalarımız, 5 tane sendikamız, 2009 döneminde istatistikler yayımlanınca bugün eğer bu düzenlemeyi yapmazsak işlevsiz hâle gelecek. Örgütlenmenin önünü açmaya çalışırken 5 sendikamız böyle bir durumla karşı karşıya. Bu durumu da düzeltiyoruz.

Sanayi Bakanlığımızın uhdesinde olan asansörlerde belediyelere sorumluluk getiren düzenlemeler var. Var da var, birçok şey var, bunların tümü çalışma hayatımızın önemli konu başlıkları.

Tekrar, bütün Komisyon üyelerine, katkı sunacak olan bütün arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum ve şimdiden, bu yasa konusuna yeniden vereceğiniz katkılardan dolayı teşekkür ediyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çelik.

Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap bölümüne geçiyorum. On dakika sorulara ayıracağım.

Sayın Tanal...

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, biraz önce, bu eş tayiniyle ilgili, işçiler arasında bu dengesizliği giderdiğinizi söylediniz ama aynı şekilde, doğum izniyle ilgili, eşlerden biri memur olursa izin alınabiliyor, işçilerde maalesef bu doğum izni verilemiyor. Bu anlamda bu ayrımı da gidermek lazım. Şu anda sizden istirham ediyorum, bu eşitsizliği giderelim.

İkinci bir soru: Tabii, bu Soma ve Ermenek’teki -bu iş cinayetiyle ilgili- rahmetli işçilerimizin ailelerine aylık bağlandı ancak bu arada Zonguldak, Şırnak ve Yalvaç’ta da oldu. Bunlar maalesef, burada istisna edildi. Biliyorsunuz, Anayasa’mıza göre tüm kanunlar eşitlik ilkesi doğrultusunda yapılır, insanlar arasında ayrım yapılmaz. Toplu ölümlere aylık bağlıyorsunuz, tek tek ölenleri bu işten istisna ediyorsunuz. Bunu hiçbir ahlak, hiçbir hukuk, hiçbir uluslararası sözleşme kabul etmez. Bunu şu anda yol yakınken gidermeyi düşünmez misiniz?

Üçüncüsü: Siz Şanlıurfa milletvekilisiniz. Şanlıurfa’da hiçbir engelli, camilere gidip ibadetini yapamıyor çünkü koşullar ona uygun değil, erişemiyor ibadet hakkını kullanmak için. 400 projenizin içerisinde bu yoktur. Bakanlık süreniz bitti. Bunu ne zaman gidereceksiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanal.

Sayın Akar...

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, 1941’den bu yana maden kazalarında 3 binden fazla vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Cumhuriyet tarihinde görülen en büyük maden kazası 13 Mayıs 2014’te, sizin Bakanlığınız döneminde Soma’da yaşanmıştır ve 301 kişi hayatını kaybetmiştir. Dünyanın en büyük kömür üreticilerinden bir tanesi olan Çin’de 2008 yılında 100 milyon ton başına düşen ölüm sayısı 127 olurken bu rakam Türkiye’de 722’dir. Çin’de 2008’de bu rakam 127’yken -tekrarlıyorum- bugün 37’ye düşmüştür. Bakın çok önemli, 37’ye düşmüştür. ABD’de, Amerika Birleşik Devletleri’nde 100 milyon ton kömür üretimi başına 6 kişi yaşamını yitirmiştir -maksimum rakamı söylüyorum- Türkiye’deyse 2000 yılında 100 milyon ton başına 710 kişi hayatını kaybetmiş, bugün yani AKP iktidarları döneminde gelinen nokta 722’dir. Bunu nasıl izah edeceksiniz Sayın Bakan?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akar.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, muharip gazi yakınlarına kamuda istihdam hakkı verilmesi konusunda bir çalışmanız var mı?

İki: 4/C ve taşeron işçilerin kadro taleplerini nasıl değerlendirdiniz? Bu yasa içerisinde buna yer verilebilecek mi?

Yine, mevsimlik işçilerin mağduriyetlerinin giderilmesi konusunda herhangi bir düzenleme düşünüyor musunuz?

Bir başka soru: Karayollarında çalışan taşeron işçilerinin mahkeme kararına rağmen diğer kamu işçileriyle eş değer haklara sahip edilmesi konusunda Bakanlığınız nasıl bir çözüm yolu buldu? Ne olacak bunların durumu? En son, kıdem tazminatlarının verilmemesi yönünde bir pazarlık yapıldığı iddiaları kamuoyuyla paylaşıldı, durum nedir bu konuda?

Son soru da: Kütahya Seyitömer Termik Santrali lojmanlarının Bakanlar Kurulu kararıyla İl Özel İdaresine devredilmesi sonunda, o sitede çalışan 50’ye yakın işçinin iş akitlerine son verildi. Kütahya’ya geldiğinizde de size bu konu iletilmişti, çözüm sözü vermiştiniz. Bu sorun ne zaman giderilecek? Nasıl bir çözüm düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Sayın Türeli…

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, kuruluş amacı, işsiz kalan sigortalılara belirlenen sürelerde işsizlik ödeneği vermek olan İşsizlik Sigortası Fonu amacından saptırılarak kamuya gelir kaynağı hâline dönüştürülmüştür. Nitekim, 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’nun geçici 6’ncı maddesine göre 11,5 milyar lira tutarında bir para hazineye aktarılmıştır. Diğer taraftan, aynı maddenin (c) bendinde, “Bu madde kapsamında aktarılacak kaynakla gerçekleştirilecek yatırımlardan elde edilecek getiriler ile varlık satışlarından elde edilecek gelirlerin Yüksek Planlama Kurulunca belirlenecek oranı, kullanılan kaynak tutarını aşmamak kaydıyla Fona aktarılır.” hükmü bulunmaktadır. İşsizlik Sigortası Fonu’na bu amaçla bugüne kadar yapılan geri ödeme miktarı ne kadardır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Türeli.

Sayın Kaplan…

MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bir iki sorum olacak.

Birincisi: Ülke genelinde kaç iş yerinde iş yeri hekimi açığı vardır? İstihdam etme olanağınız… Türkiye’deki hekimler açısından bu göz önünde bulundurulduğunda nasıl gidermeyi düşünüyorsunuz?

İkincisi: Kocaeli sanayi kenti. Yaklaşık 14 organize sanayi bölgesinin olduğu bir kentte iş kazaları sonrası mikrocerrahinin yapabileceği uzuv kopmalarıyla ilgili sıkıntıyı bir türlü gideremedik. Bu soruyu Sağlık Bakanına da sorduğumuz hâlde… Son üç yıl içerisinde hemen hemen her gün iş kazalarında uzuv kopmalarından dolayı biz mikrocerrahiyi gerçekleştiremiyoruz. Bu konuda bir adım atmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.

Sayın Kuşoğlu…

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, iflas eden şirketlerde çalışan işçilerin alacağının öncelikli olması için bir çalışma yaptınız mı? Bu konuda bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz ya da bu tasarı içerisinde böyle bir düzenleme yapılmasını uygun görür müsünüz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kuşoğlu.

Sayın Öztürk…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakan, engelli atamalarının 16 Nisandan sonra yapılacağı konusunda dedikodular var ama henüz engelli atamalarıyla ilgili kadro sayısının belli olmadığı da söyleniyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Engelli atamaları ne zaman yapılacak? Kadro sayısı ne zaman belli olacak ve kaç kadro olacak?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.

Sayın Gök…

ABDULKERİM GÖK (Şanlıurfa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, tasarıda önemli düzenlemeler, ülkemizi yakından ilgilendiren düzenlemeler söz konusu. Öncelikle şahsınız başta olmak üzere, doğup büyüdüğüm ilçem adına, Ceylanpınar adına yürekten teşekkür ediyorum. Emeği geçen Sayın Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız, Komisyon üyeleri ve Parlamentonun tüm değerli milletvekillerine yürekten teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, izah ettiniz ancak Ceylanpınar’daki bu düzenlemeyle ilgili daha kapsamlı bir açıklama yapmanız mümkün mü?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gök.

Sayın Havutça…

NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, mevsimlik işçilerimiz, örneğin Susurluk Şeker Fabrikasında yirmi beş yıldan beri mevsimlik işçi olarak çalışıyor ve bu insanlar bir türlü ne emeklilik haklarını ne de tazminatlarını ödeyecek duruma gelemiyorlar. Onların durumlarıyla ilgili burada bir haksızlık olduğunu, bir çözüm üretmeyi düşünüyor musunuz?

İkincisi: Soma’da yaşamını yitiren emekçi kardeşlerimizin -öldüğü zaman- geride çocukları ve eşi olduğunda kardeşine iş imkânı sağlanamıyordu. Bu konuyla ilgili bir adım atmayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Havutça.

Sayın Öz…

ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, geçen oturumda da sormuştum. 1/10/2008 tarihli 5010 sayılı Yasa’nın 82’nci maddesinde “Emekli olan BAĞ-KUR’lu vatandaşların ödemiş oldukları prim miktarı yanında çalıştırdıklarından daha az olamaz.” diye bir ibare var ve dolayısıyla, bu, emekli olanların büyük çoğunluğunun geriye dönük olarak ciddi manada bir borç altına gireceği, bir mağduriyet yaşayacakları size de gelen bilgiler arasındaydı. Bununla alakalı bir düzenleme yapmayı düşündüğünüzü ve Komisyonda bir çalışma yaptığınızı ifade etmiştiniz ama maalesef bu torba yasa içerisinde böyle bir şeyi görmedik. Zaman daha geçmiş değil. Bu düzenleme için çalışmalarınız var mı? BAĞ-KUR’lu esnafın bu mağduriyetini gidermek için bir çaba sarf edecek misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öz.

Sayın Akçay…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bir beyanınızda 1 milyon 300 bin sigortalının SGK’ya borcu olması nedeniyle sağlık hizmetinden yararlanamadığını, sağlık hizmetiyle ilgili sorun yaşadığını ifade etmiştiniz. Ülkemizde 2 milyon 900 bin sigortalının olduğunu düşündüğümüzde sigortalıların yaklaşık yüzde 45’inin borçlu olmasını, Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal ortam bakımından nasıl yorumlarsınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akçay.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Şimdi, kamuda çalışanların eş tayiniyle ilgili düzenlemenin neden işçilerle ilgili yapılmadığını sordu Sayın Tanal. Biz de bu yasayla tam bunu yapıyoruz.

Şimdi, işçilere bu beş günlük doğum iznini getiriyoruz şu anda.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Doğum izni… Doğum izni…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Beş gün doğum izni getiriyoruz şu anda. O düzenleme gerçekleşiyor.

Bir diğer soru: “Şanlıurfa’da engellilerin camiye giremediğini…” Herhâlde fiziki koşullar müsait olmadığı için.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Tuvaletleri yok.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Bu konu, tabii, yerel yöneticilerle paylaşacağımız bir konu. İnşallah, onlarla değerlendireceğiz.

400 projeye gelince: Ben siyasetle ilgilenen ve siyasetle ilgilenmeyi düşünen bütün arkadaşlarımıza seçimlere girerken iddialı girmelerini tavsiye ederim. Bunun zararlı bir şey olmadığını söyleyeyim. Önümüzdeki hafta içinde 400 projeyle ilgili dört yılda neler yaptığımızı Şanlıurfalılarla paylaşacağız ve alnımız ak bir şekilde çıktığımızı sizler de kitapçıkları dağıttığımızda görmüş olacaksınız. Bu önemli bir şeydir. Rastgele değil, evet, hedefi belli olan bir seçim beyannamesiyle, netice alacağınız bir seçim beyannamesiyle yola çıkmanız gerekiyor. 2011’de biz de öyle yaptık ve şu anda o rahatlık içerisindeyiz. Yapılması gerekenler bir bir gerçekleştirildi.

Soma’da 301 çalışanımız, emekçimiz hayatını kaybetti. İş kazalarının neden yüksek olduğu ifade ediliyor. Bu toplantıların, bu çalışmaların amacı zaten bu, bu kazaları aşağıya çekmek. Nedir bu? İş kazalarının minimize edilmesinde, azalmasında -esas hedef ortadan kalkması ama- birinci hedef, birinci amaç mevzuat eksikliklerini gidermektir. Biz mevzuat eksikliğiyle ilgili 2012 yılında kapsamlı bir yasa çıkardık. Bugün de sizin huzurlarınıza, yine, bu konudaki eksiklikleri gidermeye dönük önemli düzenlemeler içeren bir yasayı getirmiş bulunuyoruz. Ayrıca, uluslararası sözleşmeler boyutuyla da imza atılması gereken 155, 161, 167, 177, 176 ve 189 sayılı Sözleşmeler de imzalandı, yürürlüğe girdi bu sözleşmeler. Dolayısıyla, mevzuat açısından eksikliği olmayan bir Türkiye noktasına geldik. “Efendim, 1970’de gelseydik.” Keşke gelseydik. “1980’de olsaydı, 1990’da olsaydı.” Olmamış.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 2003’te olsaydı mesela.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Bu olmamış diye bunları çok konuşmaktansa bu mevzuatları… Bakın, yüce Meclis bu dönemi kapatırken biz heyecanla bu düzenlemelerin çıkmasını istiyoruz. Neden? İş kazalarındaki mevcut durumun, tablonun ve meslek hastalıklarındaki mevcut tablonun daha da aşağıya çekilmesi için  bunları   gerçekleştiriyoruz.  Türkiye’de  1992’den  beri -bugünkü istatistiklere baktığınız zaman- işçi sayısı, iş yeri sayısı artmasına rağmen, 1.000-1.200 işçinin hayatını kaybettiğini her yıl görüyoruz. Bu rakam yüksek bir rakamdır. “Şu dönemde yüksek, bu dönemde düşük.” dememiz bir şey ifade etmiyor. Bir kişinin bile hayatını kaybetmesi, hele kaza değilse, bunu saygıyla karşılamak mümkün değil. Bunu, tabii ki söylenmesi gereken en ağır ifadelerle karşıladığımızı hepiniz biliyorsunuz. Ama, bu, yalnız mevzuat boyutuyla olacak bir iş değil. Bu konuda duyarlı bir işverene ihtiyaç var. İşveren duyarlı değilse sizin mevzuatınızın çok iyi olması sorunu nasıl çözecek?

Üçüncü ayağıysa, işçimizin, çalışanımızın nitelikli noktada olması yani iyi yetişmiş olması.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Örgütlenme, örgütlenme, örgütlenme…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Üç tane önemli konu var: Şimdi, mevzuatı tamamlıyoruz, tamamladık. İşveren… 2 bin iş yerinden, inşaatlardan 1.600’ünü durduruyorsunuz. Yani 2 bin inşaatın 1.600’ü durduruluyorsa bu, işverenin, inşaat sektöründeki işverenlerin olaylara, iş güvenliğine bakışını, emeğe bakışını ortaya koyması açısından tablo önümüzde. O hâlde, bu duyarsızlıktan, bu farkındasızlıktan çıkması gerekiyor işverenlerimizin; mutlaka farkındalık anlayışı çerçevesinde davranmaları gerekiyor.

İşçilerimizin nitelikli eleman olmaları konusunu da az önce kürsüden ifade ettim. Mesleki Yeterlilik Kurumu bunun için standartları belli bir yapıya kavuşturdu ve bunun uygulamalarına şimdi başlıyoruz. Göreceksiniz, nitelikli eleman, çalışan ve sorumlu işveren ve çağdaş mevzuat üçlüsü, iş kazalarımızın bugün özendiğimiz gelişmiş ülkeler düzeyine inmesi konusunda altyapıyı oluşturacaktır; bizim de mücadelemiz bu. Yoksa muhalefetiyle iktidarıyla hiç kimsenin bu acı tablolar karşısında yüreğinin sızlamaması mümkün değil ama aslolan, çözümü konusunda katkı sunmaktır. Burada çözüm konusunda da ben yüce Meclisten, muhalefetiyle iktidarıyla, hep bu düzenlemelerde katkı aldığımızı da bütün samimiyetimle ifade etmek istiyorum.

Şimdi, bir diğer konu, 4/C’lilerin mağduriyetleri konusuydu. Bunu birkaç kere ifade ettim. 4/C’li kardeşlerimizle ilgili -23 bin çalışanımız var- bunlarla ilgili önemli düzenlemeler yaptık. İş güvenceleri konusunda bir sorun kalmadı. Ana sorunları, en büyük sorunları “Bu yıl çalıştım ama ocak ayında eğer Bakanlar Kurulu kararı yayınlanmaz ise, iş akdim feshedilir ise ne olurum?” diyorlar idi, şimdi 4/C’liler emekli oluncaya kadar iş güvencesine kavuşmuş bulunuyorlar. Bu, önemli bir adımdı, önemli bir düzenlemeydi.

İkincisi: Ücretlerinde ciddi sıkıntılar vardı ve aile yardımı alamıyorlardı. Aile yardımını, toplu sözleşmede kendilerinin hakkı olan bu aile yardımını kendilerine verdik, ayrıca ücretlerinde de yüzde 40’lık bir artış sağladık. Şimdi 1.450 ile 1.800 lira arasında ücretlerle 4/C’liler şu anda kamuda çalışmakta ve önümüzdeki ağustos ayında da toplu sözleşme süreci olduğu dikkate alınırsa, inşallah, ücretlerindeki beklentilere de kavuşacakları inancı içerisindeyim.

Burada, tabii, şöyle bir durum var: 4/C dediğiniz zaman, eskiden özelleştirme neticesinde bu personel alındığı için ve on ay çalıştıkları için bu statünün olumsuz bazı yönleri vardı ama mahzurlarını ortadan kaldırınca 4/C artık bildiğimiz 4/A’lı vatandaş nasıl çalışıyor ise bu haklara da ulaşmış oldu.

Taşeronla ilgili, taşeron işçilerle ilgili düzenleme yaptık, yine birlikte yaptık. Burada şunu ifade edeyim: Asıl iş ile yardımcı işleri birbirinden ayıran bir düzenleme yaptık ve Bakanlar Kuruluna bu yardımcı işlerin yayınlanmasıyla ilgili bir yetki verdik.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ama yapamadı.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Şimdi, bu yapılamadı, aynen katılıyorum. Sebebi şu: Bütün kamu kurumlarından, bütün sosyal taraflardan yardımcı işlerle ilgili bilgiler gelecek ve bunlar Bakanlar Kurulu kararına dönüşecek, diyeceğiz ki: “Şu işler yardımcı işlerdir.” Bu olduktan sonra, bundan sonra yaptığımız düzenlemeyle asıl iş ile yardımcı işlerin karışması söz konusu olmayacak. Yani, bir idare yardımcı işte çalıştırması gereken bir elemanı asıl işte çalıştırırsa o yönetici aldığı maaşın 5 misli bir müeyyideyle karşı karşıya kalacak, başka müeyyideler de var. Dolayısıyla artık yardımcı iş yardımcı iş olarak kalacak, asıl işte çalışanlar ise kadrolu eleman olarak istihdam edilecekler.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karayollarında çalışanlar…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Bunun yanında, yargı kararları neticesinde, özellikle başta Karayolları olmak üzere, yargıda… Asıl iş olduğuna dair muvazaa neticesinde yargıya taşınan konularda yargının verdiği kararlardan bir tanesi Karayollarıyla ilgilidir. Bunların kadroya alınmalarıyla ilgili, Sayın Başbakanımız Türkiye’nin en büyük sendikası olan TÜRK-İŞ’i ziyaretinde açıkça ifade ettiler. Bununla ilgili ayrıntılı bir açıklamayı kendileri yapacaklardır. Ama ilgili sendika, işçiler ve Bakanlık olarak, Hükûmet olarak ve bakanlıklar olarak bir uzlaşma sağladığımızı ve Karayollarının ihtiyaçları doğrultusunda bu elemanların kadroya alınmaları konusunda bir değerlendirmeyi tamamlamış bulunuyoruz. Ama ayrıntılarını tabii ki Sayın Başbakanımız açıklayacak.

İkinci olarak, diğer kurumlarda muvazaaya konu olup asıl işçi olduğu şeklinde dava kazananlar eğer o kurumda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – …elemana ihtiyaç var ise, kadroya ihtiyaç var ise bunların değerlendirilmesi, değil ise tazminatlarının ödenmesi şeklinde; bu, geçmişe dönük, yasa çıkmadan önce geçmişe dönük sıkıntıları kökten çözecek olan bir düzenlemeyi tamamlamış bulunuyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Adamları işinden mi edeceksiniz?

İZZET ÇETİN (Ankara) – 2008’de siz başlattınız, önce yoktu ki.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Burada diğer arkadaşlarımızın da soruları var ama bu zaman dilimi içerisinde bu soruları da cevaplandıracağımı ifade ediyorum.

Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – İşinden etmeyin Sayın Bakan, işinden etmeyin adamları.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Şimdi tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

On beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.46

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.11

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 89’uncu Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

687 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

Şimdi, birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 30’uncu maddeleri kapsamaktadır.

Bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili İzzet Çetin konuşacak.

Buyurunuz Sayın Çetin. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Meclisin 24’üncü Yasama Döneminde, sonlarına doğru iki önemli yasa görüştük. Birini görüştük, kanunlaştırdık. Bir zorba iç güvenlik tasarısını yasalaştırdıktan sonra, şimdi narin, mahcup, işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin bir tasarıyı görüşüyoruz.

Tasarıya bakılınca -bütünü üzerindeki görüşmeleri de dinlediniz- gerçekten, kabul edilebilmesi mümkün olmayan düzenlemeleri içermekteydi. Sayın Bakan da söyledi, iki günden bu yana yapılan çalışmalarda bir noktalara gelinmiş gibi gözükse de, bu Soma ve Ermenek’te yaşanan iş cinayetlerine yaslanılarak, işverenleri rahatlatan, çalışma yaşamının sorunları yokmuş gibi birbirinden farklı 27 ayrı kanun ya da kanun hükmünde kararnamede değişiklik ihtiva eden bir torba kanun hâline dönüştürüldü. Gerçekten tasarı, Soma ve Ermenek’te yaşanan iş cinayetlerinde yaşamını yitiren madencilerin ölümleri üzerinden gerekçelendirildi ama “Özelde madenlerde, genelde de birçok sektörde iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınması hedefiyle hazırlandı.” denildi ama baktığınızda asıl iş cinayetlerinin kaynağı olan redevans sistemine ilişkin en küçük, bir düzenleme içermiyor. Taşeron çalıştırma sistemine ilişkin en küçük, önleyici bir müeyyide ne yazık ki getirmiyor.

Yine, bu tasarı içerisine bakıldığı zaman, daha önceki tasarılarda olduğu gibi, işçi sağlığına ilişkin gerekli önlemleri işverenlerin alıp almadığını kontrol etme yetkisi iş güvenliği uzmanlarına ve iş yeri hekimlerine verildi, bildirim yapma mecburiyeti getirildi. Yapmaması hâlinde cezai müeyyide uygulanacak belki fakat bunların işverenden bağımsız hâle getirilmesi konusunda bir düzenleme tüm ısrarlarımıza rağmen yapılabilmiş değil.

Yine değerli arkadaşlar, gerçekten, bu ölümcül iş cinayetlerinin hepimizin vicdanlarını sızlattığını biliyorum. Buna ilişkin istatistiklerimiz bile doğru dürüst değil. Biraz evvel Sayın Zozani konuşmasında rakamlar verdi yani 2014 yılında iş cinayetlerinde yaşamını yitirenleri yıl yıl söyledi. Bu rakamlar ilk bakışta doğru gibi ama bu rakamlar gerçeği ifade etmiyor değerli arkadaşlar. İş kazası ve meslek hastalığı sonucu ölenlerin istatistiki bilgilerini Sosyal Güvenlik Kurumu açıklıyor ama bu açıklamalarda 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası’nın 4/1-a maddesi kapsamıyla sınırlı açıklıyor. Kayıt dışı alan buna dâhil olmadığı gibi, kendi hesabına çalışanlar da buna dâhil değil. Yani, 2 bin ölümle övünecek değiliz ama tedbir almakta çekingen, mütereddit davrandığınız için bu rakamları vermek zorundayız. Gerçekten, resmî rakam, 2014 yılı itibarıyla 14 bine yakın işçi yaşamını yitirmiş gibi gözüküyor ama gerçek SSK istatistiklerine bakıldığına zaman, meslek hastalığı ve iş kazalarında ölümleri dosya bazında incelediğiniz zaman, sayı 20.799’a çıkıyor değerli arkadaşlar.

Tabii, bütün bunlar bize şunu gösteriyor: Ülkemizin acil ihtiyacı iç güvenlik yasası değil, iş güvenliği yasası idi ama iş güvenliği yasasını, bu tasarıyı hazırlayanlar, iş cinayetlerinin gerçek sebeplerini anlamamış bir zihniyetin hazırladığını ortaya koyuyor, o yüzden de pek çok eksiği var. Örneğin, yani dünyanın hiçbir yerinde iş cinayetlerini, iş kazalarını önleyebilmek için işçiyi, çalışanı cezalandırmayı amaçlayan bir düzenleme içermez idi. Tabii “Yanlış hesap Bağdat’tan döner.” denilir, ben Sayın Bakana dünkü yaklaşımı için teşekkür ediyorum. Gerçekten, iş yerinde düşük ücretle, işsizlikten mecburiyet karşısında çalışmak zorunda kalan… Belki kulaklığı kulağını yara edecek, belki bareti kafasına dar gelecek; o nedenle “Onu bozdu ya da kırdı.” diye işten atılacak düzenlemeyi getiren maddeyi geri çekmesi bir yanlıştan dönülme anlamında güzeldi.

Değerli arkadaşlar, yine, burada bir mantıktan söz ediyoruz. Gerçekten, sanki kamuda, ihaleli işlerde ölümlü maden işletmeleri var da özel sektörde yokmuş gibi kamu kesimine ilişkin düzenlemeler yapılmak istendi. Şimdi, Türkiye’de iş cinayetlerine bir bakıldığı zaman, inşaat ve madenler 1’inci sırada geliyor yani buralardaki cinayetleri önleyebilmekten bu tasarı son derece uzak, son derece yetersiz, demin söyledim. Bunun içerisinde belki güzel ama iş mevzuatıyla, işçi sağlığı, iş güvenliğiyle ya da buna ilişkin yakın düzenlemelerle hiç alakası olmayan popülist pek çok düzenlemeniz var. Yani, çok açık ve net söylemeliyim ki siz bu Soma ve Ermenek’e -Soma’nın üzerinden bir ay sonra bir yıl geçmiş olacak, hâlâ konuşuyoruz; tazminatlarını işçilere vermek bir yana, yani vermemek için âdeta uğraşılıyor- yaslanarak tam popülist politikalar yapıyorsunuz. Yani, merhum eski Millî Eğitim Bakanlarından, köy enstitülerinin kurucusu Hasan Âli Yücel’in çok güzel bir deyişi var siyasetçi açısından “Siyasetçi seçimi düşünür -tıpkı Başbakanın, AKP’nin bu seçimleri düşündüğü gibi- devlet adamı da gelecek nesilleri düşünür, geleceği düşünür.”

Şimdi, siz geleceğe ilişkin bir düzenleme yapmıyorsunuz bu tasarının içinde; yarın yapılacak, iki ay sonra yapılacak seçimleri nasıl alırız... Şimdiye kadar emeklilere bir şey vermediniz, emeklilere 100 lira verelim onu alalım ya da efendim…

RECAİ BERBER (Manisa) – 2 ikramiye verince oluyor da…

İZZET ÇETİN (Devamla) – Hayır, sen on üç yıldan bu yana iktidarsın Sayın Berber, on üç yıldan bu yana biz de burada bağırıyoruz, dünyanın hiçbir yerinde, çalışan cezalandırılmaz, sosyal güvenlik primi alınmaz. E ne yapalım, biz 2 maaş ikramiye vereceğiz. Emekli bu ülkeyi bu hâle getirdi, onlar çalıştı dün. Vereceğiz, analarının ak sütü gibi helal olsun diyoruz. Sana da “Ver.” dedik. Ne zaman veriyorsun? CHP vermeye kalktığı zaman “Ben sosyal güvenlik destek primini yüzde 15’ten yüzde 10’a çekeceğim…” Bizim seçim bildirgelerimizde var, 3 dönemden bu yana var, “Bu sosyal güvenlik destek primlerini sıfırlayacağız, kaldıracağız.” diyoruz, “Emeklilere, evet, Ramazan ve Kurban bayramlarında 2 maaş ikramiyeyi vereceğiz.” diyoruz.

Bakın, burada bir düzenleme yapıyorsunuz, 10’uncu maddede; çocuk başına, 2 çocuk için yüzde 7,5 olan asgari geçim indirimini 3’üncü çocukta 10 yapıyorsunuz. Ya, çocuklar arasında ayrımcılık ne? Madem yapacaksın, her bir çocuk için o oranı öyle uygulayabilirsin.

Burada belki de en güzel düzenleme, bir tek kelimelik bir düzenleme. Nedir bu? Üniversitelerde, bu iş güvenliği sertifikasını alacak dallarda, mesleklerde, branşlarda işçi sağlığı ve iş güvenliği dersinin okutulacak olması yani buna ilişkin düzenleme, belki bu şeyin, tek yüz akı maddesi Sayın Bakanın.

Onun ötesinde -arkadaşlarım da belirtti- arkadaşlar, aklınıza ne zaman bir şey düşse “İşsizlik Sigortası Fonu.” Sayın Bakan kıvranıyor on iki on üç yıldan bu yana “Ben şu kıdem tazminatı bir halledebilsem.” diye. E “Kıdem tazminatı fona aktaracağım.” diyorsun. Al, burada bir fon var, İşsizlik Sigortası Fonu, işverenlere teşvik olarak kullanmaya kalkıyorsun. Aklına geliyor, diyorsun ki: “Ya, Somalı işçilerin parasını da buradan verelim.”

Arkadaşlar, Soma ve Ermenek faciaları bu ülkede 77 milyon yurttaşımızın ciğerini parçaladı. Topyekûn bir ulus olarak, eğer vicdanlarımızı sızlatan bir acıysa, ona, hep birlikte katlanalım; Soma’nın, Ermenek’in acısını, fakir, asgari ücretli işçiden kesilen İşsizlik Sigortası Fonu’nun üzerine yıkmak vicdansızlığını yapmayalım. Gerçekten, bu düzenlemeler iş sağlığı ve güvenliği düzenlemelerinden çok Hükûmetin iki ay sonra yapılacak seçimlere yönelik popülist düzenlemelerinden başka bir amaca hizmet etmeyecek.

Somalı işçilerin, işten çıkartılan işçilerin haklarını vermekten niçin kaçındığınızı anlamakta zorlandığımızı ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çetin.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Ali Öz.

Buyurunuz Sayın Öz. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 687 sıra sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti saygılarımla selamlıyorum.

İş sağlığı ve iş güvenliği konusunda düzenlemeler yapmak aslında daha önceki dönemde de bir topluluk arz etmesi maksadıyla yakın zamanda düzenlenmiş olan bir kanun tasarısıydı ve bu yüce Mecliste tüm olumsuzluklarıyla, itirazlarımıza rağmen Komisyonda ve Genel Kurulda sizlerin oylarıyla İş Güvenliği Yasası’nı bir bütünlük hâlinde kabul ettik. Ama her ne zaman, özellikle tüm Türkiye’nin, başta Soma olmak üzere, aynı zamanda Ermenek’te yaşamış olduğumuz büyük faciadan sonra, iş cinayetinden sonra yeni bir şeyler yapmayı akıl ettik. Dolayısıyla, orada bizim sözlerimize kulak tıkayanlar mecburen bazı şeyleri, başka şeyleri düzenlemenin ihtiyaç olduğunu kabul ettiler ve bunu da, yeniden bir düzenleme yapmakla kendilerini sorumlu hissederek böyle bir tasarıyı hazırladılar. Şunu da yalnız üzülerek ifade etmek gerekir ki, aslında Türkiye’de iş kazalarının önlenmesini, iş cinayetlerinin sona ermesini, iş güvenliği noktasında alınacak olan tedbirlerin belirlenmesini, işveren-işçi ilişkilerinin gözden geçirilmesini, birtakım düzenlemeler yapılacağını beklerken torba yasa hâlinde Komisyona gelmiş olan bu tasarının içerisine her bakanlığı ilgilendiren, alt komisyonlarda, esas ihtisas komisyonlarında yeterince görüşülmeden, eski bir hastalığınız nüks ederek AKP klasiğiyle tekrar karşı karşıya kaldık.

Gerçekte, İş Güvenliği Yasası görüşülürken bir kere Türkiye’de iş güvenliği uzmanlarının nasıl tespit edildiğini, hangi iş kollarında hangi iş güvenliği uzmanlarının çalışabileceğini; iş yerlerinin tanımlanırken az, orta, çok tehlikeli sınıflarını Batı’nın nasıl değerlendirdiğini ve özellikle de bizim düzenlemelerimizde sadece çok tehlikeli gruptaki maden kazalarını esas alarak diğer alanlardaki kazaları yani çok tehlikeli alanlarda hem de önlenebilecek kazaları bu hak edişlerin içerisinden dışarıda tutmanın akıl kârı olmadığı kanaatindeydim.

İş güvenliği uzmanları, hep söylüyoruz, eğer bunlar patronların elemanıysa, bunu Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Batılı ülkeler gibi örnekleyerek bu şekilde kendimizi kandırmamamız lazım. Türkiye’nin gerçek realitesi neyse konuları o minvalde değerlendirmek lazım. Eğer bizde gerçekten iş güvenliği uzmanı patronun sürekli olarak emrinde, ondan maaş alan bir kişiyse sizin, mutlaka ufak bir menfilikte kapının önüne koyacağı endişesini her zaman yaşadığını unutmamanız lazım. Onun için, iş güvenliği uzmanı kimin hesabına çalışmakta, patronu kim, iş yeri hekimlerine verilen sorumluluklar neler, bunların sorumlulukları kime karşı, yaptırım gücü nedir, bu sorunların makul ve iş kazalarını engelleyici özellikteki cevapları ne olmalıdır diye birlikte aramak zorundayız. İş güvenliği uzmanı ve iş yeri hekimi olma şartlarını haiz personelin iş yerlerinde rehberlik, risk değerlendirmesi, çalışma ortamı gözetimi, eğitimi, bilgilendirme, ilgili birimlerle iş birliği yapmakla görevli olduğunu biliyoruz. Uzmanlar, çalıştıkları iş yerlerinde denetim görevi üstlenmektedirler. Bu görevi yerine getirirken işveren-işçi ilişkisi dışında kalıp iş yerini objektif değerlere göre değerlendirmek ve uygun olmayan durumları bakanlığa raporlamak zorundadırlar diyoruz. Ancak, uzmanların patronu işveren olduğu zaman, bu süreç içerisinde iş kaybı endişesi en önemli sorunları hâlinde görülmekte ve yaşamış olduğumuz olaylarda da yaşamış olduğumuz olaylarda da bunların tezahür ettiğini hep beraber görüyoruz.

Aslında, değerli arkadaşlar, bilimsel veriler iş kazalarının büyük çoğunluğunun, hem de azımsanamaz bir kısmının, yüzde 95-98’lik kısmının önlenebilir olduğunu ifade etmekte. Ama her ne hikmetse, biz, işverenleri sürekli koruyan, işverenleri kollayan, emeği ucuza getirmeyi marifet hâline getiren, taşeronlaşmayı yaygınlaştıran bir anlayışla iş ve iş dünyasındaki devamlılığı sağlamaya çalışıyoruz.

Özellikle, çok tehlikeli iş kollarındaki iş güvenliği uzmanlarının istihdamını, sosyal ve mali haklarını devlet üstlenmek zorunda. Bunu ya direkt olarak devlet tarafından yaparsınız veya bir fon oluşturursunuz; eğer burada iş kazaları sonucunda gerçekten ölümlü iş kazaları oluşursa da işverene yeniden rücu edersiniz, bu çok zor bir şey değil. Ama ısrarla bunu yapmamakta… Özellikle, Anayasa’da başka alanlarla da bunları karşılaştıramazsınız. Yani, bazı alanlardaki maaş alımlarını, işverenden oluyor diye, iş güvenliği konusundaki durumu onlarla bire bir eşitleyemezsiniz. İş güvenliği uzmanı, mali müşavir olmaz, hukuk müşaviri olmaz. Burada çünkü esas olan, söz konusu olan insan hayatıdır.

Eğer insan hayatının her şeyin üzerinde olduğunu düşünüyor ve kabul ediyorsak o zaman önlemlerimizi buna göre almak zorundayız. Buradaki bu tasarı içerisinde, Sayın Bakanın, özellikle, belli maddelerde tekrardan geri çekme veya bazı maddeler üzerinde muhalefetle uzlaşma gayretini olumlu bulduğumu ifade etmek isterim. Ancak, burada bir kanun yaparken… Soma ve Ermenek diyoruz; peki, aynı şekilde, maden ocaklarında bundan önceki sürede veya bundan sonraki -tabii ki Allah göstersin istemeyiz- kazalarda ölenlere yeniden kanun çıkartmanın bir anlamı var mı? Yani, bu insanlar başka bir yerin insanları değil, bu ülkede çok tehlikeli işlerde çalışan insanlar; inşaat sektöründe olsun, maden kolunda olsun, maden dalında olsun, eğer kanun yapıcı bir bütünlük içerisinde bunları hazırlarsa kimin hakkının ne olduğu ortaya çıkar. Dolayısıyla, kaza önce mi oldu, şimdi mi oldu, kanun yürürlüğe girdiği süre içerisine kadar olacak kazaları mı içerir; böyle bir tartışmanın tamamen abesle iştigal olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla, burada insanın yaşam hakkını önceleyen, iş kazaları sonucunda hayatını kaybetmiş olan insanların yakınlarının hukuken elde edebileceği haklar varsa bunlara bütüncül bir anlayışla bakmanın daha doğru olacağı kanaatindeyim.

Yine, bu kanun tasarısı içerisindeki üç yıl boyunca bir iş yerinde kaza olmadığı zaman oradaki işverene İşsizlik Fonu’na ödemesi gereken miktarın yarısını ödemekten vazgeçiriyorsunuz; yüzde 2’den, yüzde 1’ini İşsizlik Fonu’na devredilecek kısmını düzenliyorsunuz. Bu düzenlemenin doğru olmadığını ifade etmek istiyorum. Eğer, gerçekten, burada, bir iş yerinde kaza olmamışsa, siz işverene bir ödül vermek istiyorsanız bunu İşsizlik Fonu’ndan işsizlerin sırtına yıkmaktan vazgeçmelisiniz; devletin yapması gerektiği gibi, buradaki açığı hazine tarafından karşılamak durumundasınız.

Düzenlemenin maden kazaları dışında diğer ağır iş kollarını da, tehlikeli iş kollarını da içermesi gerektiğini mutlaka ifade etmek lazım. Tabii ki, iş güvenliği uzmanlığı sertifikaları… İş Kanunu düzenlendikten sonra çok fazla sayıda rakamları da aşağıya çektiğimiz için iş güvenliği uzmanına ihtiyaç çıktı. Ama bizde genel olarak bir kural, mutlaka göç yolda düzülür hesabı veya önümüzde bir nasihatlerden değil de millet olarak musibetleri, başımıza gelenleri daha fazla önemsediğimiz için düzenlemeleri hep ondan sonra yapıyoruz maalesef. Aslında, gerçekten, burada yapmamız gereken şey, bu iş güvenliği uzmanı sertifikalarını verelim ama -burada, gerçi, okullarda iş kazalarının önlenmesi ve iş güvenliği uzmanlığıyla alakalı müfredata bir madde koymanızın son derece yerinde olduğunu ifade etmekle beraber- iş güvenliği uzmanlığı sertifikalarının verildiği yerlerin iyi denetlenmesi gerektiği kanaatindeyim.

Daha önce de ifade ettik, hangi iş kolundan, hangi alandan mezun olmuş iş güvenliği uzmanının istihdam edilmesi bizim önemli sorunlarımızdan bir tanesi. Belli bir iş kolu var, siz o iş koluyla hiç alakası olmayan, sadece bir iş güvenliği sertifikası almış birisini orada iş güvenliği uzmanı olarak istihdam ederseniz orada bir şeyler mutlaka tekrardan olur; ondan sonra da tekrardan yeni düzenlemeler yapmak zorunda kalırız.

Eksiği olmasına rağmen, tabii ki özellikle diğer olumlu maddelerin büyük çoğunluğunun seçim yatırımı olduğunu herkes biliyor yani burada, önümüzdeki, 7 Haziranda yapılacak olan seçimler öncesinde belli yerlere mesaj vermek adına, seçim adına düzenlenmiş olan maddeler de var. Bunları olumlu bulmakla beraber, yerinin ve zamanının bu tasarının içerisi olmadığı kanaatinde olduğumu ifade ediyor, yüce heyeti saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öz.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel.

Buyurunuz Sayın Tüzel.

HDP GRUBU ADINA ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası üzerinde değişiklik tasarısı konusunda birinci bölüm üzerine Halkların Demokratik Partisi Grubumuz adına söz aldım.

Diğer konuşan vekil arkadaşlarımızın da değindiği gibi, Meclisin kapanmasına çok az bir zaman kala ve özellikle de yeni bir seçim döneminde, Sayın Çalışma Bakanı bu işçi sağlığı ve güvenliği konusunda yeni bir düzenleme getirmek için olağanüstü bir çaba içerisinde, olabildiğince de bunu bir görüş birliği içerisinde geçirmek için bir çaba sarf etti, iki gündür toplantılar yaptık. Ancak görüldüğü kadarıyla yani bütün bu torba yasanın çıkış mantığına baktığımızda, sadece bizlerin uzlaşması elbette yeterli olmuyor, kimi konularda getirilen iyileştirici düzenlemelerde bir uzlaşı sağlasak da, Sayın Bakana da ifade ettiğim gibi, bu ülkede bu vahşi kapitalist düzen, üretim zorlaması ve “güvenceli esneklik” benzeri kavramların arkasına sığınan bir ulusal istihdam stratejisi olduğu sürece ne yazık ki işçi cinayetlerini, sakatlanmaları, meslek hastalıklarını önlemek mümkün olmayacaktır. Yani ülkemizde ilk defa buna hasren bir yasa çıkartıldı diye övünüldü -6331 sayılı Yasa- ama o yasanın da eksiklikleri ortadaydı, konuşuldu, Soma oldu, Soma’dan sonra birinci torba yasası çıktı. Madencilerinin acısının üzerine taşeron çalışması yaygınlaştırıldı, yetmedi, Ermenek’teki facia oldu, şimdi, bu iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili ikinci torba yasayı konuşuyoruz. Torba yasa ama işçinin canı, sağlığı bu torbanın en diplerinde, kelimenin anlamıyla, ara ki bulasın.

Gerçekten, şimdi, biraz önce Sayın Bakan “Yani bu yasalar ne benim için ne Hükûmetimiz için çıkmıyor, halkımız için çıkıyor.” dedi. Genel olarak mantık elbette böyle olması lazım ama bu konuda özellikle… “Bunu iş camiasına, işverenlere, patron sınıfına yeni yeni benimsetiyoruz, yeni yeni alıştırmaya sağlıyoruz, onun için hepsini sırayla yerine getireceğiz.” denilerek aslında büyük şirketlerin, işverenlerin ve onların girdikleri taahhütlerin itibarı Bakan tarafından dile getiriliyor. Ama tabii, bu zengin sınıfının itibarı karşısında işçinin canının, işçinin can güvenliğinin hiç de karşılığı olmuyor. Yani bu yasa düzenlemeleri olsa da genel olarak Bakanlığın yaklaşımında, sermaye sınıfının yaklaşımında gerçekten sakatlık ve malullük söz konusudur.

Şimdi, bakın, Çalışma Bakanlığı duyarlılık ve farkındalık sağlamak için biliyorsunuz bir zamandır kamu spotları yayınlıyor. Bu kamu spotları içerisinde bir örnek vermek istiyorum, neden bu iş cinayetleri bu kafayla önlemez diye. Şimdi, bir örnek veriliyor, televizyonda izliyoruz, işçi -çocuğu olacak- diyor ki: “Biz gemi yapıyoruz, tankın içerisinde bırakılması tehlikeli olan gaz sızıntısı var, çalışma izni için gerekli olan gaz ölçümü yapılamadı çünkü amirin acelesi var.” Gaz ölçümü yapılamadı çalışma izni için gerekli, amirin acelesi var. Kaynakçı giriyor, patlama oluyor ama ondan sonra ne deniliyor, altta yazı “Tedbir alın, iş kazası diye bir şey yok.” Şimdi, verdiğimiz akıl bu, öğüt bu; çıkarttığımız sonuç, saptama bu. Niye patlama oluyor, gaz birikintisi ölçümü yapması gereken, bunun için izin alması gereken bir iş yerine Bakanlık niye denetim yapmıyor? Bunlar açıklanmıyor ama “Sen tedbir al, iş kazası olmasın.” deniliyor. Şimdi, kamuoyuna verdiğimiz mesaj böyle olduktan sonra burada bu cinayetler önlenmez.

Bakın, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi yeni, mart ayı bu cinayetlerin listesini açıkladı, mart ayında tam 139 ölüm. 13 tanesi kadın işçi, 126 tanesi erkek işçi. 35 inşaat işçisi var, 4’ü çocuk, 16’sı göçmen işçi ve bakıyoruz, ocak, şubat, mart aylarında toplam 351 işçi. Şimdi, Soma konuşuldu, 301 madenci; ardından Ermenek konuşuldu, bunlar toplumda infial yarattı ama ondan sonra kaç Soma oldu, kaç Ermenek oldu? Bakıyoruz, şimdi Hükûmet bir baskılanma içerisinde, toplumda bir infial yarattı diye bütün bu düzenlemeleri maden ve yer altı çalışmasıyla endeksli bir şekilde ele alıyor, burada gündeme getiriyor. Oysaki, en çok iş kazalarının olduğu tehlikeli iş kolu madenler, inşaat ve tarım sektörü. İnşaat ve tarımın hiç adı geçmiyor. Özellikle de getirilen maddeler bu maden kazalarıyla ilgili süreler açısından, tazminatlar açısından bu dönemi kapsıyor.

Şimdi, bakın, değerli milletvekilleri, bu kafayla iş cinayetleri önlenmez. Niçin diyoruz? Şimdi madenlerde bir takip sistemi, çip sistemi getiriliyor; ileri bir adım. Ama bunun yürürlüğüne de ne diyor? 1/1/2016’dan itibaren. Yani onlar şimdi hazırlık yapacaklar. Bu ne zamandır konuşuluyor? Kaç yıl geçti üzerinden? Ama 1/1/2016’ya kadar madenlerde yine kaza olabilir, yine ihmal edilebilir, yine işçiler ölebilir.

Biraz önce konuşan arkadaşlarımız da söyledi, bir düzenleme var; iş yeri hekimi, iş güvenliği uzmanı. Bütün sorumluluk bunlarda, bildirim yükümlülüğü bunlarda, ama ipleri patronun elinde, maaşlarını oradan alırlar. Nasıl bunların bir güvencesi var, koruyucu maddeler var? Ha, eğer bu nedenle bildirimde bulunursa da işten atılırsa tazminat hakları var. Bunun yürümeyeceği, bunun uygulanırlığının mümkün olmadığı çok açık bir şey.

Getirilen idari para cezaları. Yani işveren bu yükümlülüklere uymadığı için düzenlenen para cezaları, hiçbirisi caydırıcı bir ölçekte değil. Kimi artırımlar getirilmiş olsa bile, bu para cezaları nedeniyle üretimde maliyeti artıracak, emek maliyetini artıracak bir sıkıntıya girmesi mümkün değil. Hep söyledik, meslek örgütlerinin bu konudaki düşünceleri, önerileri dikkate alındı mı? Bu türden uzmanların eğitiminde bir rol verildi mi? Bunun da karşılığı yok.

Bakın, iş sağlığı, güvenliğindeki aksaklıklar, uygulama bozuklukları; bu arada görülen birtakım sorunlar üzerine bu ikinci torba hazırlanıyor ama bakıyoruz, torbanın mantığında işçiye esneklik var, yine işçiye birtakım yükümlülükler ve görev yükleme var. Ama işverene ne var? Teşvik var, af var. Bir kez daha zamanında bu görevlendirmeleri yapmadığı için süre tanınıyor, yok, işte, “Üç yıl boyunca senin iş yerinde bir kaza meydana gelmedi, aferin sana.” diye, ona ödemesi gereken primden teşvik indirimi yapılıyor, buna benzer düzenlemeler.

Bakıyoruz hepsinde de her zamanki mantık karşımıza çıkıyor hep İşsizlik Sigorta Fonu. Tırtıklanan bu, boşaltılan bu. Yani, işverenin, sermaye sınıfının zaten boş bıraktığı, ödemediği, her seferinde kaçındığı şeyi bir kez daha buradan getiriyoruz. Bunlar kabul edilebilir değil. Kısmi düzenlemeler olmuş olsa bile tümünde, mantığında, gece çalışması olsun, geri çekilmesi tartışılan çocuk işçiliği meselesi olsun, burada sağlığı görmek mümkün değil.

Sermaye dünyası kiralık işçi istiyor. Özel istihdam bürosu kapıda. “Asgari geçim indirimini 3 çocuk için getiriyoruz.” deniyor. Şimdi, burada da bir siyasi güdü var. Yani, asgari ücretliden gelir vergisi kesintisi 3 çocuklu olunca mı o işçi ailesi feraha kavuşacak? Çocuksuz işçi aileleri ya da 2 çocuklu işçi aileleri çok aman aman bir yaşantı içerisinde mi? Bunlar kabul edilebilir değil.

Bakın, önümüz 1 Mayıs, İşçi Bayramı. İş cinayetlerini önlemek için, sermayenin bu fütursuzluğunu önlemek için, bu meslek hastalıklarıyla, sakatlanmalarla, iş cinayetiyle, kapitalizmin hastalıklarıyla baş etmek için işçi sınıfımız emek bayramını mücadeleyle alanlara çıkarak kutlamalı, artık sermayeye bir dur demeli diyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tüzel.

Şahsı adına Kütahya Milletvekili Alim Işık.

Buyurunuz Sayın Işık.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 687 sıra sayılı torba yasanın birinci bölümü üzerinde şahsım adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, bu yasa İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile bazı ilgili kanunlarda değişiklik öngören düzenlemeler içermekte. İşçilerimiz ve iş yerlerindeki iş sağlığı ve güvenliği adına olumlu gördüğümüz ve Sayın Bakanın da uzlaşmacı yaklaşımıyla Genel Kurul gündeminde bir an önce yasalaşmasını uygun gördüğümüz maddelerin hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.

Ancak, yapılan düzenlemelere ilave olarak bugüne kadar getirilmekte gecikilen, verilmiş sözlere rağmen hâlen bir türlü Genel Kurul gündemine getirilmeyen, vatandaşlarımızın beklentilerini içeren bazı konuları son kez de olsa Sayın Bakana hatırlatıp “Acaba bu görüşmeler sırasında bunların bir kısmını çözebilir miyiz?” diye arayış içerisinde bulunacağımı ifade etmek istiyorum.

Birincisi: Bu 4/C’li ve taşeron işçilerle ilgili düzenlemelerin maalesef yetersiz kalması nedeniyle hâlen ülkemizin birçok bölgesinde, özellikle de benim seçim bölgem Kütahya madenle ilgili yoğunluk kazanması nedeniyle o bölgede çok ciddi sorunlar var. Özelleştirmelerin ardından “4/C” adıyla kurumlara gönderilen bu işçiler son derece mağdur ve sıkıntıları her geçen gün de artmakta.

Diğer taraftan, mevsimlik tarım işçilerinin mağduriyetlerini maalesef gideremedik. Beş ay yirmi dokuz gün çalıştırarak bu insanları geriye kalan altı ayda işsiz bırakmak bu ülkeye yakışmıyor çünkü bu ülkenin kaynakları bir taraftan peşkeş çekilirken bir taraftan işçiden, işsiz gencimize istihdam sağlamaktan geri duruluyor.

Yine, Sayın Bakana sordum, kısmen cevapladı. Ama Karayollarında taşeron işçisi olduğu için ve asıl işle ilgili işlerde çalıştırıldıkları için yargı kararıyla bunların “kadrolu işçi” statüsüne alınması gerektiği onanmış olmasına rağmen üzerinden neredeyse yaklaşık üç dört yıl geçmiş ve bugüne kadar bu işçilerin hakları teslim edilememiş.

Bir başka konu: Emeklilerden SGK primi kesintisi yıllardır devam ediyor, birçok emeklimiz mağdur. Uyarılarımıza rağmen, Sayın Bakan da daha önceki torba yasada söz vermesine rağmen, “Bunu kademeli olarak düzenleyeceğiz.” demesine rağmen, maalesef, bir düzenleme yok. Zorlamaların sonunda yüzde 15 yüzde 10’a düşüyor. Sayın Bakan, bunu kaldırmak bu kadar mı zor? Yani, bu insanlar gerçekten emekli maaşı fazla geldiği, bununla doymadığı için mi çalışıyor zannediyorsunuz? Hayır, emekli maaşı yetmediği için, bakmak zorunda kaldığı çocuğu, torunu ve diğer yakınları olduğu için bu işlerde çalışıyorlar. Onun için, bu Sosyal Güvenlik Kurumu primi kesintisinin tamamen kaldırılmasını yerinde buluyoruz.

Bir başka önemli konu: Emeklilikte yaşa takılan, prim günü dolmuş, primini yatırmış ama yaşı dolmadığı için emeklilik bekleyen insanların mağduriyeti maalesef çözülmedi. Bu insanlar çalışmadığı için, prim de yatırmadığı için o sürede hem kendileri hem aileleri sağlık kurumlarından hizmet almakta zorlanıyorlar. Bunların sorununu çözmemiz lazım. Yine bununla ilgili de söz vermiştiniz, “Kademeli olarak bunu çözeceğiz.” demiştiniz ama maalesef bugüne kadar bir adım atmadınız, çözmediniz ve bu insanları mağdur etmeye devam ediyorsunuz.

Sayın Bakanım, bir diğer konu, engelli vatandaşlarımıza her yıl tekrarlanan raporlar nedeniyle âdeta zulüm çektiriliyor ve çile çektiriliyor. Geçen yıl yüzde 70 engelli raporu almış, bir yılı dolmuş, SGK gönderiyor hastaneye, “Yüzde 15’e düştü, dolayısıyla kesiyoruz bu yardımı.” diyorsunuz. Bu insanlar o hastaneden o hastaneye koşarak ciddi mağduriyetler çekiyorlar. Onun için, bu konunun da mutlaka yeniden kurallara bağlanması ve bu mağduriyetlerin önlenmesi lazım.

Bu ve benzeri diğer önerilerimizi de yine önergeler kısmında anlatmaya devam edeceğiz.

Tekrar hayırlı geceler diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Şimdi soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Buyurunuz Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu düzenlemede çalışanların temsilcisi var. Bu çalışanların temsilcisiyle ilgili; düzenleyeceği raporlar, uyarılar, bununla ilgili çalışan temsilcinin bir güvencesi yok. Çalışan temsilcisinin bir güvencesi olmadığı zaman yani nedir burada? Sekiz aylık maaş. Sekiz aylık maaşı çıkarır verir veya dört aylık maaşı çıkarır verir. Bu bir güvence midir? Yani, en azından, Fransa sisteminde belirtildiği üzere iş müfettişlerinin bu konuda düzenleyeceği rapor olmadığı müddetçe bunun işten atılmaması lazım. Yani hem işe iade davasıyla yargıyı uğraştırmayalım hem de gerçekten çalışanların güvencesi açısından bunun bir güvencesini getirmek lazım. Bu konuda bu güvenceyi niçin getirmiyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanal.

Sayın Akar…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, iş güvenliği, iş sağlığı yasalarında birtakım değişiklikler yapıyoruz. Yaptığımız değişikliklerde örgütlenme hakkının kullanılmasının önündeki engellerin kaldırılacağını, kaldırmak istediğinizi ve bunun için de yıllardır çalışma yaptığınızı biraz evvel ifade ettiniz.

Ayrıca, yine, fazla çalışmaların ya da bu konuda eksikliklerin giderilmesi konusunda çalışmalar yaptığınızı ifade ettiniz. Şimdi, yasama yaptığımız bu Meclisteki çalışanlara baktığımızda hemen karşımızdaki stenograflar bizimle beraber yirmi dört saat çalışıyor. Çay ocağında bize hizmet eden arkadaşlarımız yirmi dört saat çalışıyor. Arkadaki Meclis TV’de bizim İnternet üzerinden yayın yapan, yediye kadar canlı yayın yapan, yediden sonra İnternet üzerinden yayın yapan arkadaşlarımız yirmi dört saat yani bizimle on sekiz saat, yirmi saat çalışıyor. Şimdi, ayrıca, bütün bu arkadaşlarımız bu çalışma sürelerinde 1 lira fazla mesai ücreti almıyor. Bu sizin ilgi alanıza giriyor mu, girmiyor mu? Madem burada işçiden, emekten bahsediyoruz, bunun karşılığının verilmesi gerekmiyor mu? Niye bunlar için bir tedbir alınmıyor? Bu arkadaşlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akar.

Sayın Kaplan…

MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Kocaeli’nin ağırlıklı olmak üzere Gebze ilçesinde Birleşik Metal-İş Sendikasına bağlı Metal-İş Sendikasında 15 bin işçiyi ilgilendiren bir grev kararı vardı. Bu grev kararı, millî güvenlik gerekçesiyle Hükûmetiniz tarafından Bakanlar Kurulunca ertelendi. İki-iki buçuk aydır sendika yetkilileri, yetkililere ve Danıştaya başvurmalarına rağmen herhangi bir açıklık getirilmedi. Bakanlığınızın, hatta Hükûmetinizin bu konuda -iki buçuk ayı geçmiş olmasına rağmen- işçilerin Anayasa’dan doğan bu hakkıyla ilgili bir savunma durumunuz söz konusu mudur diye soracağım?

İkinci bir sorumuz: Yine Gebze bölgesinde FENİŞ’e ait 638 işçinin kıdem tazminatlarını alamamalarıyla ilgili bir çalışmayı nasıl sonlandırmayı düşünüyorsunuz? Konuyu biliyorsunuz, Bakanlar Kuruluna getirdiniz, ilgilenmenizden dolayı teşekkür ediyorum ama hiçbir sonuç alamadık.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu genel sağlık sigortası kapsamındaki bazı vatandaşlarımızın gelir testi yaptırmadığı veya geriye yönelik çalışmadığı süreler için borçlandırmaların yapıldığı ve ciddi miktarlarda cezaların geldiği iddiaları var. Bu konu, geriye yönelik borçlandırma konusu nasıl bir çözümle mümkün olabilir? Bu insanların mağduriyeti nasıl giderilecek?

İkincisi de: Çağlayan Adliyesinde teröristlerce rehin alınarak öldürüldüğü belirtilen Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz’ın polis kurşunuyla öldürüldüğü, hayatını kaybettiği yönünde bazı medya organlarına da yansıyan iddialar doğru mudur? Savcıya otopsi yapılmadığı iddiası var. Yapılmadıysa neden yapılmadı? Yapıldıysa otopsi sonucu nedir? Gerçekten polis kurşunuyla mı yoksa terörist kurşunuyla mı öldürülmüştür? Kamuoyunda ciddi bir tedirginlik var. Bu konuda bir açıklama yapar mısınız.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bu 1’inci madde, çalışan temsilcisiyle ilgili bir düzenleme değil, iş güvenliği uzmanıyla ilgili yapılan bir düzenleme, onun yetki ve sorumluluklarını düzenliyor ve orada sekiz aylık tazminatın yanında, görevini yaptığı için, iş güvenliği uzmanının acil ve tehlikeli hâlleri Bakanlığa bildirme zorunluluğu var. Bunu bildirecek ki ani teftişler gerçekleşsin ve orada bir iş kazasının oluşmamasına aracılık etmiş olsun. Şimdi, bu konuda bir yıllık ilave bir tazminat söz konusu oluyor. Dolayısıyla, iş güvenliği uzmanı görevini yaptı diye bir işveren işinden alır ise asgari yirmi aylık bir tazminat ödemekle karşı karşıya kalacak. Bu, bir anlamda “Ücretini işverenden alıyor.” denen iş güvenliği uzmanının bir güvenceye kavuşması anlamında önemli bir düzenleme.

Bir diğer konu: Sendika, grev ve Birleşik Metal-İş’le ilgili bir soru geldi. Konu yargıda. O süreçler devam ediyor. Yargının vereceği karara göre Bakanlar Kurulunun almış olduğu o karar o zaman bir değerlendirmeye tabi tutulabilir.

FENİŞ çalışanlarıyla ilgili olarak da -ifade ettiğiniz gibi- gerçekten samimi olarak arkadaşları dinledik, ilgilendik. Ama, mevcut mevzuatımız, kıdem tazminatının her yıl on iki ay çalışma karşılığında bir aylık brüt maaşın işverende kalmasını gerekli kılıyor. İşveren işçinin parasını kullanmaya devam ediyor. Bu sistemin değişmesi gerektiğini ben defalarca ifade ettim. Ama, inanıyorum ki 25’inci Dönem Parlamentosunda artık işçinin aleyhine çalışan bu düzenin değişmesi konusunda bir irade teşekkül edecektir.

Gelir testi yaptırmayan vatandaşlarımızla ilgili çok ciddi bir rakamla karşı karşıyayız. Genel sağlık sigortası uygulamasına geçildi 1/1/2012 tarihinde. O günden bugüne yani yaklaşık iki yılı aşkın süredir gelir testini yaptırmayanlarla ilgili bu düzenlemede diyoruz ki: “Geliniz, gelir testine giriniz. Eğer kamu tarafından sağlık hizmetleriniz karşılanacaksa o ortaya çıkacak, değilse primlerinizi ödemeye devam edeceksiniz. Geriye kalan borçlarınızla ilgili de, oluşan borçlarınızla ilgili de “Eğer sağlığınız kamu tarafından karşılanacaksa borçlar silinecek. Hayır, böyle değil, belli bir oranda teste tabiyseniz faizlerinizi ortadan kaldıracağız.” diye bu düzenlemeyi getiriyoruz ve köklü bir çözüme ulaşıyor.

Rahmetli Cumhuriyet Savcısıyla ilgili ifadelerinizi tabii ki benim şu andaki bilgimle cevaplandırmak mümkün değil, doğru da değil. İlgili arkadaşlarımızın mutlaka bununla ilgili konuyu ayrıntılı bir şekilde, bilgiye dayalı, belgeye dayalı bir şekilde cevaplamaları yerinde olur. Ben bu soruyu da kendilerine ileteceğimi ifade ediyorum.

Bunun yanında, az önce sorulan sorulardan bu seyyanen yardımlarla ilgili, seyyanen ücret artışlarıyla ilgili; 2003 yılında 75 TL ile 100 TL arasında seyyanen emeklilere zam yapıldı, 2010 ve 2011 yıllarında 60 TL seyyanen zam yapıldı. 2003 yılında SSK aylığında yüzde 30, BAĞ-KUR esnaf aylığında yüzde 67, BAĞ-KUR tarım aylığında yüzde 151’lik artışlar yapıldı. Dolayısıyla, 2003 yılından bugüne bizim emeklileri enflasyona ezdirmemenin yanında, enflasyon üzerinde artış sağlamanın yanında, seyyanen yaptığımız artışlarla da alt gelir gruplarını yukarı taşıma ve buradaki gelir makasını daraltma konusunda çalışmalarımızı aynı kararlılıkla sürdürüyoruz.

Bir diğer konu, burada, emekli olan BAĞ-KUR’luların değil, aktif çalışan BAĞ-KUR’luların yanında çalıştırdıklarıyla ilgili bir düşük beyan söz konusu. Orası karışık bir şekilde ifade edildi.

Bir önemli konu soruldu, o da 4447 sayılı Kanun’un geçici 6’ncı maddesi gereği “GAP’a aktarılan 11,5 milyar TL’nin geri dönüşleri Yüksek Planlama Kurulu tarafından sağlanacaktır.” diye yasal düzenlemeyi yaptık. Henüz bu anlamda fona bir dönüşün olmadığını da ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

On beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati:00.01

 

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 00.28

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), İsmail KAŞDEMİR (Çanakkale)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 89’uncu Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

687 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

1’inci madde üzerinde üç önerge vardır.

Şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir, birlikte işleme alacağım ama talepleri hâlinde ayrı ayrı söz vereceğim.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 687 sıra sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesiyle değiştirilen 20/6/2012 tarihli ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 8 inci maddesinin ikinci fıkrasında geçen "Bildirilen eksiklik ve aksaklıkların acil durdurmayı gerektirmesi veya yangın, patlama, göçme, kimyasal sızıntı ve benzeri hayati tehlike arz etmesine rağmen işveren tarafından gerekli tedbirlerin alınmaması hâlinde, bu durum işyeri hekimi veya iş güvenliği uzmanınca, Bakanlığın yetkili birimine bildirilir ve bu bildirim işyerinde çalışanların görebileceği bir yerde ilan edilir." İbaresinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

             Kadir Gökmen Öğüt                                   İzzet Çetin                                      Süleyman Çelebi

                      İstanbul                                              Ankara                                              İstanbul

                  Sinan Aygün                                        Musa Çam                                         Aytuğ Atıcı

                       Ankara                                                İzmir                                                Mersin

"Bildirilen eksiklik ve aksaklıkların acil durdurmayı gerektirmesi veya yangın, patlama, göçme, kimyasal sızıntı ve benzeri acil ve hayati tehlike arz etmesi, meslek hastalığına sebep olabilecek ortamların bulunmasına rağmen işveren tarafından gerekli tedbirlerin alınmaması hâlinde, bu durum işyeri hekimi veya iş güvenliği uzmanınca, Bakanlığın yetkili birimine, varsa yetkili sendika temsilcisine yoksa çalışan temsilcisine bildirilir."

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

            Mehmet Naci Bostancı                          Mehmet Doğan Kubat                             Osman Aşkın Bak

                      Amasya                                             İstanbul                                              İstanbul

                 Vedat Demiröz                                      Recep Özel

                        Bitlis                                                Isparta

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 687 sıra sayılı yasa tasarısının, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 8 inci maddesinin ikinci ve beşinci fıkralarında değişiklik öngören 1'inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  İdris Baluken                                       Adil Zozani                                          Erol Dora

                       Bingöl                                               Hakkâri                                              Mardin

            Abdullah Levent Tüzel                                 Nazmi Gür

                      İstanbul                                                Van

(2) ''İşverene teknik rehberlik ve danışmanlık yapmak üzere görevlendirilen işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı, görev aldığı işyerinde mevzuat ve teknik gelişmeleri göz önünde bulundurarak iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili eksiklik ve aksaklıkları, tedbir ve tavsiyeleri belirler ve işverene bildirir. Eksiklik ve aksaklıkların düzeltilmesinden, tedbir ve tavsiyelerin yerine getirilmesinden işveren sorumludur. Eksiklik ve aksaklıkların bildirilmesine rağmen işveren tarafından gerekli tedbirlerin alınmaması hâlinde, bu durum işyeri hekimi veya iş güvenliği uzmanınca, Bakanlığın yetkili birimine bildirilir ve bu bildirim taraf işçi sendikası varsa taraf işçi sendikasına ve ayrıca çalışan temsilcileri ile tüm işçilere derhal yapılır ve ayrıca işyerinde çalışanların görebileceği bir yerde ilan edilir. Bildirim yapmadığı tespit edilen işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanının belgesi üç ay, tekrarında ise altı ay süreyle askıya alınır. İşyeri hekimi veya iş güvenliği uzmanının yukarıdaki belirtilen hallerde belgesinin askıya alınması ile bu süre için iş sözleşmesi de askıya alınır ve iş sözleşmesi sadece bu nedene dayanarak sona erdirilemez ve hiçbir şekilde hak kaybına uğratılamaz. Aksi takdirde işveren hakkında bir yıllık sözleşme ücreti tutarından az olmamak üzere tazminata hükmedilir. İşyeri hekimi veya iş güvenliği uzmanının iş kanunları ve diğer kanunlara göre sahip olduğu hakları saklıdır."

BAŞKAN – Komisyon bu son okuttuğum önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI  FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Dora, buyurunuz.

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 687 sıra sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bu tasarıda “iş sağlığı ve güvenliği” kavramıyla önceliğin işçilerin iş kazaları ve meslek hastalıklarından korunmasına değil, işin yürütülmesine verildiğini görebiliriz. Tasarıyı Genel Kurula getiren AKP Hükûmetine göre, işin sağlıklı ve güvenli yürütülmesi esastır. İşçi sağlığının ise adı bile yoktur. Bu konuda yapılan tüm düzenlemelerde görüldüğü gibi bu yasaya da sermayenin bakış açısı egemendir.

Değerli milletvekilleri, işçi sağlığı ve çalışma güvenliği, esasen ülke genelinde uygulanan ve hükûmetçe özendirilen ekonomik politikalarla doğrudan ilgilidir. Türkiye'yi sarsan ve Hükûmetin bir yasa değişikliğine gitmesini zorunlu kılan Soma, Ermenek madenleri ve Torunlar İnşaat şantiyesinde gerçekleşen büyük işçi katliamlarının temelinde, Hükûmetin neoliberal sermaye birikim rejimine bağlı olarak tercih ettiği ekonomik politikalara bağlı iş yeri uygulamaları vardır. Çünkü bu tercih, yıllardır sermayenin ihtiyaçlarına cevap verecek yönde, bütün sektörlerde ve her bir iş yerinde özelleştirme, sendikasızlaştırma, kayıt dışı çalıştırma, taşeronlaştırma dayatmalarının başlıca gerekçesidir.

Değerli milletvekilleri, aynı rejim, çalışanların sağlığını ve güvenliğini tehdit eden güvencesiz çalışma biçimlerinin yayılmasını, kadın ve çocuk emeği sömürüsünü, kayıt dışı istihdamın artmasını, alana ilişkin gerekli yatırımların ve yasalarda belirtilen denetimlerin yeterince yapılmamasını da beraberinde getirmektedir.

Büyüme ve küresel piyasalarla rekabet edebilme adına uygulanan üretim zorlaması, uzun çalışma saatleri, işçi maliyetlerinden ve buna bağlı olarak işçi sağlığı ve çalışma güvenliği maliyetleri kaleminden sağlanan tasarruf, daha kötü çalışma koşullarına zemin hazırlamakta, kazaları da beraberinde getirmektedir.

Değerli milletvekilleri, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, 155 ve 161 sayılı ILO Sözleşmeleri ile 89/391 Sayılı Avrupa Birliği Çerçeve Direktifi’ne uyum sağlayarak tüm çalışanları kapsamına alma iddiasını taşımaktaydı. Ayrıca, iş yeri hekimi ve iş güvenliği uzmanının da katkısıyla yapılacak olan risk değerlendirmeleri çerçevesinde iş kazaları ve meslek hastalıklarını azaltmayı hedeflemekteydi. Oysa bu tasarı, AB çerçeve direktifiyle çelişmektedir.

Tüm çalışanları kapsama iddiasındaki tasarıda, daha başlangıçta, ev hizmetleri başta olmak üzere, anılan uluslararası düzenlemelerle de çelişecek şekilde, makul gerekçeler olmaksızın kimi işler ve faaliyetler kapsama alınmamıştır.

Değerli milletvekilleri, çalışanların yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı, dayanağını İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nden almakta olup bu hakkın varlık bulabilmesi için de devletin bireye karşı yükümlülüklerinin yerine getirilmesi söz konusu olmaktadır.

Özellikle 6331 sayılı Yasa’nın uygulaması açısından yaşamsal öneme sahip olan iş yeri hekimliği ile iş güvenliği uzmanlarının sadece faaliyetleri değil, yetiştirilme süreçleri de meslek örgütleri dışlanarak piyasanın insafına bırakılmıştır.

Diğer taraftan, iş yeri hekimliği ve iş güvenliği uzmanlığı kurumları, ortak sağlık ve güvenlik birimleri üzerinden piyasaya açılınca artık önleyici olan değil, ucuz olan yaklaşım tercih edilir olmuştur.

Değerli milletvekilleri, çalışanların katılımı konusu, işsizliğin, güvencesizliğin ve kayıt dışılığın bu denli yaygın olduğu bir coğrafyada, toplu iş sözleşmesi düzeninin bulunduğu sınırlı sayıda iş yeri dışında, kâğıt üzerinde kalmıştır.

Yine, iş kazaları ve meslek hastalıkları da böylesi bir süreçte bırakın azalmayı artış eğilimiyle süregitmektedir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye çalışma yaşamı koşulları açısından, hem Hükûmetin hem de kamuoyunun olağanüstü hassasiyetle üzerine eğilmesi gereken son derece olumsuz bir tabloyla karşı karşıyadır. Türkiye iş cinayetlerinde, işçi ölümlerinde dünyada en üst sıralardadır.

İş yeri içinde veya dışında çalışırken, işe gelip giderken, barınırken, beslenirken yani iş süreçlerinin bütününde yaşanan iş kazalarının kayıt altına alınması ve bu konuda yeni işçi ölümlerinin olmasını engelleyecek kapsamlı, yapısal ve yasal düzenlemeler yapılması gerektiğini belirtiyor, tekrar, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dora.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 00.38

 

DOKUZUNCU OTURUM

Açılma Saati: 00.49

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Dilek YÜKSEL (Tokat)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 89’uncu Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.

687 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde Mardin Milletvekili Erol Dora ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Tasarının görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Aynı mahiyette olan iki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 687 sıra sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesiyle değiştirilen 20/6/2012 tarihli ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 8 inci maddesinin ikinci fıkrasında geçen "Bildirilen eksiklik ve aksaklıkların acil durdurmayı gerektirmesi veya yangın, patlama, göçme, kimyasal sızıntı ve benzeri hayati tehlike arz etmesine rağmen işveren tarafından gerekli tedbirlerin alınmaması hâlinde, bu durum işyeri hekimi veya iş güvenliği uzmanınca, Bakanlığın yetkili birimine bildirilir ve bu bildirim işyerinde çalışanların görebileceği bir yerde ilan edilir." İbaresinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                             Süleyman Çelebi (İstanbul) ve arkadaşları

"Bildirilen eksiklik ve aksaklıkların acil durdurmayı gerektirmesi veya yangın, patlama, göçme, kimyasal sızıntı ve benzeri acil ve hayati tehlike arz etmesi, meslek hastalığına sebep olabilecek ortamların bulunmasına rağmen işveren tarafından gerekli tedbirlerin alınmaması hâlinde, bu durum işyeri hekimi veya iş güvenliği uzmanınca, Bakanlığın yetkili birimine, varsa yetkili sendika temsilcisine yoksa çalışan temsilcisine bildirilir."

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Naci Bostancı (Amasya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki bu iki önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) – Evet, katılıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılıyoruz.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Gerekçe…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Biz konuşacağız.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

İşyerlerinde meslek hastalığına sebep olabilecek ortamların iyileştirilmesi ve tespit edilen ancak işveren tarafından giderilmeyen acil ve hayati tehlike gösteren eksiklik ve aksaklıkların çalışan temsilcisine ve varsa yetkili sendika temsilcisine bildirimi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Evet, Sayın Çetin…

Biraz sessiz olursanız sayın milletvekilleri…

Sayın Çetin, buyurunuz.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1’inci maddede verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, biraz önce Sayın Bakan söyledi, “1’inci maddede gerçekten emek var.” dedi, emeği inkâr etmek mümkün değil. Üzerinde çalışıldı belki ama önerge verdik, önerge bile maddeyi düzeltmeye yetmiyor. Belki iyi niyetle hazırlanmış fakat fiilen uygulanması imkânsız bir düzenleme. 6331 sayılı İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kanunu’nda biz -iş yerleri için iş yeri hekimi zaten vardı geçmiş yasalarda ama- “iş güvenliği uzmanlığı” diye bir statü getirdik. Onu da A, B, C tipi sertifika vererek belgelendirdik. İş yerlerinde, bir bakıma, işçi sağlığı açısından ve güvenlik açısından işverenlerin gerekli tedbirleri alıp almadığının sorumluluğunu onlara yıktık.

Şimdi, bu düzenlemenin içerisinde de eksikliklerden söz ediyoruz. Bir kere, eksikliğin bir bölümünü, sadece küçücük bir bölümünü giderdik. Yani “Acil bir durum var, bir tehlike varsa bunu işverene bildirir.” var idi. Şimdi, varsa yetkili sendikaya -orada, tabii, sendikalar eridi, yok oldu- sendika yoksa çalışanların temsilcisine de bildirmesi bu önergelerle kabul edildi. Bu güzel ama eksik şu arkadaşlar: Bildirimi Bakanlığa yapacaksınız. Kim yapacak? İşverenin gerekli iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerini almadığını gören iş güvenliği uzmanı, Bakanlığa işvereni şikâyet edecek. Şikâyetin sonunda ne olacak? Onun karşılığında, eğer işten atılırsa sekiz aylık tutarında tazminat öngörülecek veya bir yıllık ek bir tazminata hükmedebilecek mahkeme.

Değerli arkadaşlar, bizim ülkemizde binlerce işçiyi kıdem tazminatları ya da farklı gerekçelerle kapının önüne koyan işverenler var. Maddi açıdan kendisine yük olacak bir güvenlik önlemini almadığı gerekçesiyle, iş sağlığı güvenliği uzmanlarının gözünü korkutmak, onları yıldırmak için çok rahat bir şekilde kapının önüne işveren koyar, o tazminatı da öder. Yapılması gereken şuydu, ben Sayın Bakana da -ben de son iki günden bu yana yapılan ortak çalışmalara katılan bir arkadaşınızım- söyledim, dedim ki: “Bunlar bağımsızlaştırılmadığı sürece yani işverenin tabiyetinden kurtarılmadığı sürece iş güvenliği uzmanları ve iş yeri hekimleri, asla ve asla işvereni şikâyet edemez. Çalışma Bakanlığı bünyesinde kurulacak bir hesap, bir fon ya da millî bütçeden aktarılacak bir kaynakla iş güvenliği uzmanını ve iş yeri hekimini işverenden bağımsız hâle getirmezseniz bu denetimi sağlayamazsınız ve biz   iş yerlerimizle ister istemez hâlâ iş cinayetlerinin tavan yaptığı ülke konumunda olmaktan kurtulamayız. Gerçekten kârlı ve kanlı bir alan maden sektörü, kârlı ve kanlı bir alan; yer altından çıkan kömür kanla çıkıyor yer üstüne, canlı işçi gidiyor yer altına. Böyle bir düzenin işlemesine engel olmak istiyorsa Hükûmet, bu maddeyi geri çeker ve bu iş güvenliği uzmanlarını yararlandırır.

Bir başka eksik nokta daha var arkadaşlar. Evet, eğer o iş yerinde iş güvenliği uzmanı ve iş yeri hekimi varsa bunlara bir iş güvencesi geliyor gibi. Tabii, 6331 sayılı Yasa’daki düzenlemede ortak sağlık ve güvenlik birimlerinde çalışan iş güvenliği uzmanları da var yani birden fazla işletmenin iş güvenliğinden sorumlu olmuş iş güvenliği uzmanları var. Onlar da değişik iş yerlerinde güvenlik tedbirlerinin alınmadığını gördüklerinde bildirirlerse o ilişkilenme de ortadan kalkar. Onlara ilişkin bir güvence de yasada getirilmiş değil. Dolayısıyla, olabildiğince aksak, olabildiğince eksik, sadece ve sadece iş yerinde göstermelik güvenlik tedbiri alınıyormuş gibi bir düzenleme, ne yazık ki bu madenlerde iş cinayetlerinin ortadan kalkmasına yetmeyecek bir düzenleme.

Bunları ifade etmek istedim.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çetin.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı…

Aynı mahiyetteki bu iki önergeyi birlikte oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Karar yeter sayısı vardır.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, ısrar ederseniz daha sonra 5 kişi ayağa kalkarak isteyeceğiz, tek tek saydıracağız.

BAŞKAN – Olur efendim.

Şimdi, kabul edilen bu önerge doğrultusunda 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci madde üzerinde aynı mahiyette olmak üzere üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 687 sıra sayılı Kanun tasarısının 2 inci maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

            Mehmet Naci Bostancı                          Mehmet Doğan Kubat                             Osman Aşkın Bak

                      Amasya                                             İstanbul                                              İstanbul

                                                   Vedat Demiröz                                     Recep Özel

                                                           Bitlis                                           Isparta

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                  İdris Baluken                                       Adil Zozani                                          Erol Dora

                       Bingöl                                               Hakkâri                                              Mardin

                                                    Abdullah Levent Tüzel                                        Nazmi Gür

                                                       İstanbul                                                         Van

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                   Ali Serindağ                                        İzzet Çetin                                      Süleyman Çelebi

                     Gaziantep                                             Ankara                                              İstanbul

            Ramazan Kerim Özkan                                 Aytuğ Atıcı                                         Musa Çam

                       Burdur                                               Mersin                                                İzmir

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki bu önergelere katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI  FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçelerini mi okutuyorum?

RECEP ÖZEL (Isparta) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Sizin gerekçe okunuyor..

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Musa Çam konuşacak efendim.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Nazmi Gür konuşacak.

BAŞKAN – Peki, önce gerekçeyi okutuyorum.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, bu önergeleri geliş sırasına göre okutuyorsunuz değil mi? Aynı mahiyetteki önergeler geliş sırasına göre yapılır. Karma önergeler, geliş sırasına göre okutuyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Zozani, bu işlemi devamlı yapıyoruz. Müsaade ederseniz, lütfen...

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Biliyorum, takdir de ediyorum ama geliş sırasına göre…

BAŞKAN – Herhâlde takdir edersiniz, bu işlemi kaçıncı seferdir yapıyoruz ve takip ediyoruz, lütfen.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Mevcut düzenlemelerin ihtiyaca cevap verebileceği düşünüldüğünden madde tasarı metninden çıkarılmaktadır.

BAŞKAN – Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi önergesinde Sayın Çam konuşacak.

Buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSA ÇAM (İzmir) – Teşekkürler Sayın Başkan.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Çam, zaten çıkarıyoruz, niye konuşuyorsunuz?

MUSA ÇAM (Devamla) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 687 sıra sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu  Tasarısı’nın 2’nci maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz önerge hakkında söz almış bulunuyorum.

Evet, bu maddenin geri çekilmesi gerekiyor, doğrudur, bunu da onaylıyoruz. Ama, şurada bir şeyi de söylemek istiyorum: Bildiğiniz gibi, üniversitelerde şu anda bir rektör seçimi söz konusu, rektör seçimleri yapılıyor ve Türkiye’nin en büyük üniversitelerinden bir tanesi İstanbul Üniversitesinde yapılan rektör seçiminde de Sayın Profesör Doktor Raşit Tükel 1’inci sırayı aldı, büyük bir oy farkıyla 1’inciliği aldı, 2’nci sıraya da Mahmut Ak geldi. YÖK bugüne kadar, şu ana kadar üniversitelerde 1’inci sırayı alan rektör adaylarını gelenek olarak 1’inci sıraya koydu ve gönderdi ama İstanbul Üniversitesinde farklı bir uygulama yaptı, 1’inci sırada bulunan Raşit Tükel’i 2’nci sıraya yazdı, 1’inci sıraya da Mahmut Ak’ı aldı. Az oy almasına rağmen Cumhurbaşkanı da bugün Sayın Mahmut Ak’ı İstanbul Üniversitesi Rektörü olarak atadı. Herhâlde bu soyadı benzerliği, Mahmut Ak ve AK PARTİ veyahut da AKP’nin bir benzerliği söz konusu ve dolayısıyla “Ak” “Ak”ı oldu, böylelikle Ak İstanbul Üniversitesi Rektörü oldu. Bu çok doğru değil. Demek ki yeni Türkiye’de soyadı benzerliği bile rektör olmaya yetiyor. Üniversitede çok oy almak yetmiyor, soyadının “Ak” olması üniversitede rektör olmayı gerektiriyor, bunu bir kez daha yeni Türkiye’de görmüş olduk.

Değerli arkadaşlar, bu maddede tabii ki sorun şu: Bir İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’nı görüşüyoruz. Türkiye’de mutlaka bir işçi sağlığı ve iş güvenliğine ihtiyaç var, bununla ilgili bir yasa tasarısına ihtiyaç var, doğru ama ilerleyen saatlerde, gecenin bu saatinde iş sağlığı, işçi sağlığıyla ilgili doğru kararlar vermek mümkün değil. Bu getirilen 2’nci maddeyle, iş sözleşmesiyle çalışanların, kişisel koruyucu donanım kullanmaması, makine ve teçhizatın koruyucusunu etkisiz hâle getirmesi, işle ilgili güvenlik kurallarına uymaması hususlarından dolayı ayrı ayrı 3 defa yazılı olarak uyarılması hâlinde işveren bakımından iş sözleşmesinin 4857 sayılı Kanun’un 25’inci maddesine göre haklı nedenle derhâl fesih hakkı doğacağı öngörülmüştür. Bu şunu da getiriyor: İş Yasası’nın 25’inci maddesinin (2)’nci fıkrasında “işveren tarafından haklı nedenle derhâl fesih yoluyla feshedilmesi” en ağır fesih biçimidir. Bu düzenleme eğer geri çekilmemiş olsaydı gerçekten bundan sonraki süreçlerde işverenler iş yerlerinde işçileri akılalmaz derecede, çok fütursuzca işten atma hakkını kullanacaklardı. Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımızın Komisyonda vermiş oldukları, diğer muhalefet partilerinden milletvekili arkadaşlarımızın Komisyonda vermiş oldukları doğru ve tutarlı bir mücadele sonucunda Hükûmet ister istemez bu maddeyi geri çekmek durumunda kaldı.

Zaten Türkiye’de işçilerin, emekçilerin iş güvenceleri işverenlerin iki dudağı arasında. Her ne kadar bir iş güvencesi yasası olmuş olmasına rağmen, ne yazık ki patronlar bu iş güvencesi yasasına göre değil, iki dudakları arasında bulunan bir kararla işçilerin, emekçilerin iş akitlerini feshetmektedir. Dolayısıyla, bu yanlış bir karardır. Bu yanlış karardan geri dönülmesi -muhalefet partilerinin vermiş olduğu destek ve katkılardan dolayı- önemli olmuştur.

Diliyoruz ve istiyoruz ki özellikle Soma’da, Ermenek’te yaşanan iş cinayetlerinden, İstanbul’da Mecidiyeköy’de yaşanan asansör kazasından sonra hayatını kaybeden kardeşlerimiz için Türkiye’de gerçekten işçi sağlığı ve iş güvenliğini getiren yasalar Parlamentodan geçsin. Ama seçim öncesinde, hemen, acele, apar topar böyle bir düzenlemenin getirilmiş olması yine manidar. Ama biz muhalefet partisi olarak Türkiye’de gerçekten işçi sağlığı ve iş güvenliğiyle ilgili bu düzenlemelerin çok uzun süreç içerisinde tartışılmasını ve enine boyuna tartışılmasını ama en önemlisi, Türkiye Cumhuriyeti devletinin de altına imza atmış olduğu uluslararası sözleşmelere uygun bir işçi sağlığı ve iş güvenliğinin mutlaka buradan çıkarılması gerektiğini düşünüyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çam.

Buyurunuz Sayın Gür.

NAZMİ GÜR (Van) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bunca işçi cinayetinden sonra nihayet işçi haklarının, işçi sağlığının ve iş güvenliği konusunun bu Meclisin gündemine gelmesi elbette ki olumlu. Bizim parti olarak da, işçileri, emekçileri ilgilendiren ve onların yararına, onların çıkarına olan bütün maddeleri peşinen destekleyeceğimizi burada söylemek istiyorum. Ancak Hükûmet, her ne hikmetse, hazırladığı taslağı, deyim yerindeyse bir denge oluşturmak üzere kurguladı. İşçiye verdiği kadarının belki 10 katını bu sefer patronlara, işverene vermiş durumda. Oysa, adı üzerinde, İş Güvenliği Yasası. İş Güvenliği Yasası hazırlanırken burada sorumluluk elbette ki iş yeri sahibinin ve o iş yerini işletenin, o şirketin, o patronun, o işletmecinindir kuşkusuz. Bütün güvenlik önlemlerini almak, sağlıklı bir ortamda üretim yapabilmek için işçi güvenliğini ve işçi sağlığını ön plana çıkarmak elbette ki işverenlerin birinci derece sorumluluğudur ama gelin görün ki -şimdi çıkarılan maddelerden de anlaşılıyor ki, ileride de göreceksiniz- Hükûmet, bu yasada bile daha çok işvereni göz önünde bulundurmuş, işçiyi ise ikinci planda tutmuştur.

İş sağlığı konusunda Türkiye elbette ki dünyanın en geri ülkelerinden birisidir. Maalesef bu konuda istatistiklerde bizim karnemiz son derece kötüdür. Sadece son beş altı yıllık sürede iş kazalarında yaşamını yitiren işçileri, emekçileri düşündüğümüzde bunun ne kadar kötü olduğunu, durumun ne kadar vahim olduğunu elbette ki göreceğiz. Sadece kayıtlı ya da sendikalı işçiler açısından bu böyledir ama kayıt dışı çalışan ve özellikle “mevsimlik işçiler” adı altında ülkemizin bir yerinden başka bir yerine göç eden, tarlada ve değişik yerlerde üç aylık, beş aylık çalışan işçiler, emekçiler açısından ise bu yasa, maalesef hiçbir güvence sağlamamaktadır.

Bu yasanın, bu tasarının en önemli eksikliklerinden birisi de iş güvenliği açısından mevsimlik işçileri kapsam dışında tutmasıdır. Biliyorsunuz, bu Meclis bizim de önerilerimizle bir Meclis araştırma komisyonu kurdu mevsimlik işçilerin sorunlarıyla ilgili, bu konuda rapor da hazırlandı, bitti ve elbette ki bu, mevsimlik işçilerin hakları ve özlük hakları açısından, güvenceleri açısından, sağlıklı ortamda çalışmaları açısından ne getirir ne götürür, Komisyon raporunu Genel Kurula sununca anlaşılır. Ancak şu kadarını söylemekte fayda var, özellikle mevsimlik işçiler çocuklarıyla birlikte seyahat ediyor ve son derece sağlıksız koşullarda, sağlıksız bölgelerde, güneşin altında, çoğunlukla tarlada yaşıyor. Özellikle Çukurova bölgesinde, Karadeniz Bölgesi’nde, Ege’nin ve Marmara’nın kimi bölgelerinde tarım işçilerinin yaşadığı sorunlar son derece ağır ve insanlık dışı koşullarda yaşıyorlar. İş güvenliği açısından da işçi sağlığı açısından da emekçi sağlığı açısından da hiçbir güvence söz konusu değil, bu güvencelerden yoksunlar. Aldıkları ücret açısından da neredeyse, deyim yerindeyse modern köleler, çağdaş köleler durumundalar. Bu büyük kesimin ve sayıları milyonlarla ölçülen kesimin de elbette ki bu haklardan faydalanabilmesi için, bu yasadan faydalanabilmesi için kapsam içine alınması gerekiyor ya da gelecekte bunlara uygun bir yasa tasarısıyla özellikle sendikal haklardan yoksun olan, iş güvenliğinden yoksun olan bu kesiminin de kapsam içine alınması ve haklarının korunması bizim için son derece önem taşıyor.

Bu maddenin geri çekilmesi son derece olumlu çünkü bu madde gerçekten patrona, işverene neredeyse dikta yetkisi veriyordu. Bu maddenin geri çekilmesiyle iş güvencesi de sağlanmış olacak.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gür.

Aynı mahiyetteki bu üç önergeyi birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiş ve böylece 2’nci madde tasarı metninden çıkmıştır.

Herhangi bir karışıklığa mahal bırakmamak için mevcut komisyon metni üzerinden görüşmelere devam edeceğiz. Kanun yazımı sırasında madde numaraları ardışık olarak yazılacaktır.

3’üncü madde üzerinde üç önerge vardır, ikisi aynı mahiyettedir.

Şimdi ilk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 687 sıra sayılı Yasa Tasarısının, 6331 sayılı Kanunun 25 inci maddesinin üçüncü fıkrasında değişiklik ve yeni fıkra eklemeyi öngören 3'üncü maddesinin ikinci fıkrasında geçen "Çok tehlikeli sınıfta yer alan" ibaresinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“tüm özel sektör çalışma alanlarında”

İdris Baluken                                                         Adil Zozani                                          Erol Dora

   Bingöl                                                                  Hakkâri                                              Mardin

Nazmi Gür                                                     Abdullah Levent Tüzel

     Van                                                                    İstanbul

BAŞKAN – Şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 687 sıra sayılı Kanun Tasarısının 3 üncü maddesi ile 6331 sayılı Kanunun 25 inci maddesine eklenmesi öngörülen yedinci fıkrada geçen "kamudan" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

Mehmet Naci Bostancı                                     Mehmet Doğan Kubat                             Osman Aşkın Bak

    Amasya                                                               İstanbul                                              İstanbul

Recep Özel                                                          Vedat Demiröz                                      Tülay Bakır

   Isparta                                                                    Bitlis                                                Samsun

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Aytuğ Atıcı                                                            İzzet Çetin                                      Süleyman Çelebi

   Mersin                                                                  Ankara                                              İstanbul

Ramazan Kerim Özkan                                             Musa Çam

         Burdur                                                              İzmir

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki bu önergelere katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önergemizde üretim zorlamasının durdurma sebebi sayılmasına ilişkin düzenlemenin sadece kamudan ihale alınan işlerde değil ihale ile alınan bütün işleri kapsayarak genişletilmesi amaçlanmıştır. Çünkü üretim zorlaması sadece kamuda olan bir üretim süreci değildir.

BAŞKAN – İkinci önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

6331 sayılı Kanunun 25 inci maddesine eklenmesi öngörülen yedinci fıkrada yer alan üretim zorlamasının durdurma sebebi sayılmasına ilişkin hükmün sadece kamudan ihale ile alınan işleri değil ihale ile alınan bütün işleri kapsamına alması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki bu iki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 687 sıra sayılı Yasa Tasarısının, 6331 sayılı Kanunun 25 inci maddesinin üçüncü fıkrasında değişiklik ve yeni fıkra eklemeyi öngören 3'üncü maddesinin ikinci fıkrasında geçen "Çok tehlikeli sınıfta yer alan" ibaresinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“tüm özel sektör çalışma alanlarında”

Erol Dora (Mardin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Son önergeye katılıyor musunuz Komisyon?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI  FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Tüzel, buyurunuz.

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi, buradaki yasa tasarısına itiraz nedenimiz, gerçekten işçinin can güvenliğini ve sağlığını düşünen düzenlemeler olmadığı yönündeydi. İşte bu 3’üncü maddedeki değişiklik önergemiz bu nedenle… Sayın Bakanla bu konuyu görüştüğümüzde muhalefetle bir anlaşma sağlanması sadece “kamudan” kısmının çıkartılmasına dönük olmuştur, biz bunu yeterli bulmuyoruz.

Şimdi, hatırlarsınız, Soma’daki kazanın, diğer kazaların, inşaat sektöründeki kazaların, imalat sanayisindeki birçok kazanın arkasındaki şey şu bildiğimiz “hadi hadi” düzenidir. Yani, diğer adıyla, üretimin zorlanmasıdır, aşırı üretim ve planlamanın dışında üretimi zorlamaktır. Dolayısıyla, bunu önlemeye dönük bir düzenleme getirilmiş gibi görünse de kayıtları, şartları hayli sınırlıdır. Nedir o sınırlılık? Bir: “Çok tehlikeli sınıfta yer alan...” Niçin çok tehlikeli sınıfta yer alan olsun? Yani iş cinayetleri, sadece cinayet anlamında değil, sakatlanma ya da meslek hastalıklarına yol açan bir üretim zorlaması açısından düşünüldüğünde bütün sektörlerde karşımıza çıkmaktadır.

Bir diğer şey “kamudan ihale ile alınan işlerde…” Elbette, yani, sadece kamu sektöründe ya da kamudan ihale ile alınan işlerde görülmediği de çok açıktır. O nedenle, bu kayıtları yeterli bulmuyoruz.

Diğer taraftan da “hayati tehlike oluşturacak şekilde…” Yani, illa ölmesi mi lazım? Eğer işçinin sağlığıysa, eğer orada üretimin sağlıklı bir şekilde sürdürülmesi arzu ediliyorsa sadece “…hayati tehlike oluşturacak şekilde çalışma biçimleri işin durdurulma nedeni sayılır.” diye bir kayıt getirmemek gerekir. O nedenle de, sadece çok tehlikeli sınıfta yer alan değil, sadece kamudan ihale alan değil “Bütün iş yerlerinde, bütün sektörlerde, teknolojik gelişme, iş gücü kapasitesinin artırılması, üretim metotlarında yenilik gibi bir kısım unsurlar sağlanmadan, üretim ve/veya imalat planlarına, iş programlarına aykırı hareket edilerek üretim zorlaması nedeniyle işçinin sağlığını tehlikeye atacak şekilde çalışma biçimleri işin durdurulma nedeni sayılır.” diye ve buna, işte, mülki amirlerin marifetiyle bu türden müdahalelerin yapılması gerektiği, buna uymadığı takdirde, izinsiz çalışma yapan işverene de müeyyidelerin uygulanması şeklinde düzenleme getirilmesi… İşte bu kayıtlar altında, amaca uygun, iş kazalarını önlemeye matuf bir düzenleme yapmış olacaksınız. Aksi takdirde, muhalefetin ve iktidarın anlaştığı şekilde, sadece “kamudan” kısmının çıkartılması, her tür ihalede, iş planlama konularında bununla sınırlılık getirilmesi yeterli olmayacaktır.

O nedenle, grubumuz Halkların Demokratik Partisi, bütün sektörlerde, “çok tehlikeli, tehlikeli” ayırt etmeksizin, bu konuda, işçilerin can güvenliğini sağlama konusunda mülki amirlerin gerekli müdahaleleri yapması açısından bu değişikliği önermektedir.

Bu önerimiz doğrultusunda oy ve desteklerinizi bekliyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tüzel.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Kabul edilen önergeler doğrultusunda 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

4’üncü madde üzerinde üç önerge vardır, ikisi aynı mahiyettedir.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 687 sıra sayılı Kanun Tasarısının 4’üncü maddesi ile 6331 sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen 25/A maddesinde geçen “kusuru oranında iki yıla kadar” ibaresinin “iki yıl süreyle” olarak değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

Mehmet Naci Bostancı                                              Mehmet Doğan Kubat

   Amasya                                                                         İstanbul

Recep Özel                                                              Hacı Bayram Türkoğlu

   Isparta                                                                           Hatay

Şirin Ünal                                                                Harun Karaca

  İstanbul                                                                    İstanbul       

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Aytuğ Atıcı                        Ramazan Kerim Özkan                            İzzet Çetin

Mersin                                          Burdur                                        Ankara

Süleyman Çelebi                     Mahmut Tanal

İstanbul                                       İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 687 sıra sayılı Yasa Tasarısının, 6331 sayılı Kanuna madde eklemeyi öngören 4’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“MADDE 4- 6331 sayılı Kanuna 25 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 25/A maddesi eklenmiştir.

İhale/rödovans yöntemi ile işletilen madenlerde ölümlü ya da ölüme yol açabilecek iş kazası meydana geldiği anda maden işletmesi kamuya devredilir, bu maden işletmelerinin işverenleri süresiz olarak kamu ihalelerinden men edilir.”

İdris Baluken                             Adil Zozani                                     Erol Dora

Bingöl                                          Hakkâri                                       Mardin

Abdullah Levent Tüzel                Nazmi Gür

İstanbul                                          Van

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Zozani, buyurunuz.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. 

Şimdi, çıkıp burada bana diyeceksiniz ki: İşçinin, emekçinin çalışma koşullarının iyileştirilmesine dönük, yaşam hakkının güvence altına alınmasına dönük bir düzenleme yapıyoruz burada.” Bir madde düşünün ki, öyle bir düzenleme yapıyorsunuz ki adam bir yılda 21,6 milyon dolar maaş alıyor ama şirketin yöneticisi, şirkette hissesi olmadığı için… Bu şirket battı ama yönetici pozisyonunda, binlerce insanın kaderi iki dudağı arasında, piyasayı yönetiyor. Bakın, dile kolay, afaki bir rakam ifade etmiyorum; 21,6 milyon dolar yıllık maaş alan bu insanın şirketi yarın öbür gün battı, yönetiminden kaynaklı olarak battı; bu şahsın, bu pozisyonda olan insanın, yöneticinin, doğan bütün yükümlülüklerini, doğan bütün kanuni yükümlülüklerini ortadan kaldırıyorsunuz. Daha önce benzer bir yükümlülük kaldırmayı spor kulüpleri yöneticileri için yapmıştınız, şimdi de burada getiriyorsunuz, böyle bir madde koymuşsunuz.

Geneli üzerinde konuşmamı yaparken şöyle bir benzetme yapmıştım hatırlıyorsanız, şimdi bu benzetmeyi anlamlandırayım: Baktık, bardağın dibindeki az suya baktık, görmeye çalışıyoruz. Ama bir de içine damlatılana bakıyoruz. İşte, içine damlatılan bu, içine damlatılan bu. Böyle düzenlemeler bu paketin içerisinde muhafaza edildiği sürece, ısrar edildiği sürece biz bu tasarıya karşıyız. Evet, insanların, işçilerin, emekçilerin yaşam koşullarıyla ilgili olarak, iş şartlarının düzeltilmesine dönük olarak toplu iğne ucu kadar bir iyileştirme sağlanıyorsa o maddelerin tamamını da itirazsız geçirelim ama işçinin, emekçinin arkasına sığınarak, esasında onlara hiçbir düzeltme getirmeksizin, bu pozisyonda olan insanları kurtarmaya dönük, yükümlülüklerini ortadan kaldırmaya dönük düzenleme yaparsanız biz bu düzenlemelere, evet, burada karşı çıkıyoruz, prensip olarak da karşı çıkmaya devam edeceğiz.

İfade etmiştik zaten, bunlar ilk defa burada dillendirdiğimiz hususlar da değil. Muhalefet şerhimizde Komisyon üyesi sayın milletvekilimiz ayrıntılarıyla bu hususları ortaya koymuş, biz de burada şimdi bu hususla ilgili olarak itirazlarımızı dile getiriyoruz, bunların bu tasarı metninden çıkarılmasını talep ediyoruz. Buna benzer maddeler var, bir maddeyi ifade ettim ama daha başka maddeler de var. Yani böyle bir düzenlemeyi hiçbir şeyle bağdaştırma şansına sahip değilsiniz. Eminim, sizler de şimdi bizden duymuş oluyorsunuz böyle bir düzenlemenin var olduğunu, çoğunuz belki böyle, şimdi bizden duyuyor pozisyondasınız ama böyle, maalesef böyle.

Başından itibaren ifade ediyoruz, zenginden taraf, zenginden yana, taraf düzenlemeler, kusura bakmayın, bizi çok enterese etmiyor, biz bunlara karşıyız. İşçinin, emekçinin hakları, hukukuyla ilgili düzenlemelere evet ama işte biraz önce ifade ettiğim örnekte olduğu gibi düzenlemelere de şiddetle karşı olduğumuzu ifade ediyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Zozani.

Önergeyi oylarınıza…

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Arayacağım efendim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Elektronik cihazla oylama yapacağım.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Şimdi, aynı mahiyetteki iki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 687 sıra sayılı Kanun Tasarısının 4 üncü maddesi ile 6331 sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen 25/A maddesinde geçen "kusuru oranında iki yıla kadar" ibaresinin "iki yıl süreyle” olarak değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

                      Mehmet Naci Bostancı (Amasya) ve arkadaşları

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                                     Süleyman Çelebi (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki bu iki önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılıyoruz efendim.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Gerekçe...

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Gerekçe efendim.

BAŞKAN – Gerekçeleri okutuyorum:

Gerekçe:

6331 sayılı Kanuna yeni eklenen 25/A maddesi ile işyerlerinde ölümlü iş kazası meydana gelen işverenlerden kusuru yargı kararı ile kesinleşenlerin kamu ihalelerine iki yıl süreyle katılamaması öngörülmüştür.

Kanımızca olumlu bir adımdır, ancak oldukça yetersizdir. Kusur sorumluluğu, kusursuz sorumluluktan farklıdır. Kusuru kesinleşen kişi veya şirketlerin kamu ihalelerinden daha uzun süreli men edilmeleri sağlanmalıdır. Bu yüzden “iki yıla kadar” ifadesi “iki yıl” olarak düzenlenmiştir.

Aynı mahiyetteki diğer önergenin gerekçesi:

Gerekçe:

Tasarıda ihaleden yasaklama süresinin iki yılı aşmamak üzere kusur oranına göre mahkemece belirlenmesi öngörülmektedir. Yapılan değişiklikle yasaklama süresinde takdir hakkı kaldırılarak ölümlü iş kazası meydana gelen ve kusuru yargı kararı ile tespit edilen işverenin iki yıl süre ile kamu ihalelerine girmekten yasaklanması öngörülmektedir.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki bu iki önergeyi birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen bu önergeler doğrultusunda 4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 687 sıra sayılı Yasa Tasarısının, 6331 sayılı Kanunun 26 ncı maddesinde değişiklik öngören 5'inci maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“p) İdari para cezaları maden ve yapı işyerleri için çalışan sayısına bakılmaksızın yüzde üç yüz oranında artırılır.”

             İdris Baluken                           Adil Zozani                              Erol Dora

                  Bingöl                                   Hakkâri                                   Mardin

                                 Abdullah Levent Tüzel                   Nazmi Gür

                                           İstanbul                                   Van

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?                                                             

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

İdari para cezalarındaki artış mevcut işçi sağlığı ve güvenliği istatistikleri göz önünde bulundurularak daha yüksek seviyelere çıkarılmalıdır. İş kazalarının sıkça meydana geldiği bu ilişkin cezaların artırılması gerekmektedir. Değişiklik ile bu sorunların giderilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 5’inci madde kabul edilmiştir.

6’ncı madde üzerinde, ikisi aynı mahiyette olmak üzere üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 687 sıra sayılı yasa tasarısının, 6331 sayılı Kanunun 30 uncu maddesinin birinci fıkrasının (g) bendinde değişiklik öngören 6'ıncı maddesinde geçen "işyerlerinde işin durdurulması" ibaresinden sonra gelmek üzere “kamuya devri” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                  İdris Baluken                                       Adil Zozani                                          Erol Dora

                       Bingöl                                               Hakkâri                                              Mardin

            Abdullah Levent Tüzel                                 Nazmi Gür

                      İstanbul                                                Van

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki iki önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 687 sıra sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 6 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Mehmet Naci Bostancı                          Mehmet Doğan Kubat                                  Recep Özel

                      Amasya                                             İstanbul                                               Isparta

               Osman Aşkın Bak                                  Ramazan Can

                      İstanbul                                             Kırıkkale

"MADDE 6- 6331 sayılı Kanunun 30 uncu maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve ikinci fıkrasında sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"g) İşyerlerinde işin durdurulması, hangi işlerde risk değerlendirmesi yapılmamış olması durumunda işin durdurulacağı, durdurma sebeplerini gidermek için mühürlerin geçici olarak kaldırılması, yeniden çalışmaya izin verilme şartları, çok tehlikeli işler sınıfında yer alan başta maden ve yapı olmak üzere işyerlerinde acil durdurmayı gerektiren hususlar, acil hallerde işin durdurulmasına karar verilinceye kadar geçecek sürede alınacak tedbirlerin uygulanması."

"(3) Maden işyerlerinin hangilerinde sığınma odalarının kurulabileceği ve bu odaların teknik özelliklerine dair usul ve esaslar Bakanlıkça bir yıl içerisinde çıkarılacak Yönetmelikle düzenlenir. Bu teknik özellikler, ulusal ve uluslararası standartlara uygun olarak belirlenir."

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

                   Aytuğ Atıcı                                        Özgür Özel                                     Süleyman Çelebi

                       Mersin                                               Manisa                                              İstanbul

                  Mehmet Şeker                                      Aytun Çıray

                     Gaziantep                                              İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılıyoruz.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Bizimki gerekçe…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Özgür Özel konuşacak efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Madenlerde sığınma odalarının kullanımına dair düzenleme yapma yetkisinin Çalışma ve Sosyal Güvenliği Bakanlığına verilmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde Sayın Özel konuşacak.

Buyurunuz Sayın Özel. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Mecliste bir yasama döneminin daha sonuna geldik. Belki de son konuşmalardan bir tanesini yapıyoruz. Gelenekselleşmiş olduğu üzere, her yılın sonunda genelde mutabakatla herkesin katıldığı ve toplumda ciddi beklenti yaratmış yasalar görüşülür. Bugün tam olarak böyle bir şeyden bahsedemeyeceğiz. Ama, Komisyonda, alt komisyonda günlerce sabahlara kadar müzakere ettiğimiz, üzerinde çok ciddi emekler verdiğimiz, bir noktaya getirmeye çalıştığımız, uyarılarımızın iktidar tarafından şiddetle reddedildiği, kabul edilmediği, çok haklı taleplerimizin akıl almaz bir şekilde kulak arkası edildiği bir süreci hep birlikte yaşadık. Son üç güne kadar gelindi. Şimdi bu kanunun çıkarılması gündemde. Cumhuriyet Halk Partisi, sorumlu muhalefet anlayışı gereği, bu konuda elinden gelen olumlu katkıları sağlıyor ama olmazsa olmazlarımıza karşı çıkıyoruz. Bizim karşı çıktığımız çok sayıda madde, Komisyonda ısrar edilerek, inat edilerek, Komisyon üyelerinin sağlıkları hiçe sayılarak büyük bir ısrarla getirilmişti ama bugün görüyoruz ki bu maddelerin pek çoğu Cumhuriyet Halk Partisinin ve diğer muhalefet partilerinin o zamanki söylemleri doğrultusunda ve bizim söylemlerimizin birer özetiyle, önergelerle iktidar partisi tarafından geri çekiliyor. Bizim etkin muhalefet anlayışımızın verdiği bu sonuçtan memnuniyet duyuyoruz birçok maddeden dolayı.

Bu madde, Türkiye’de bizim, kamuoyunun çok uzun süre tartıştığı yaşam odalarıyla ilgili madde. Yaşam odaları ki yaşam odaları, 2010 yılında, Şili’de madenciler yer altında kalınca ve Şili Hükûmeti tarafından on yedi gün sonra yer altındaki bir yaşam odası da değil, bir kaçış odasını madenciler kaçıp da bir yaşam odasına dönüştürdükleri ve orada hayatta oldukları öğrenilip altmış dokuz gün sonra kurtarıldıklarında bütün dünyayla birlikte hepimizin hafızalarına kazınmıştı. O 13 Mayıs gecesi facia yaşanır yaşanmaz ilk soru “Madende yaşam odası var mı?” sorusuydu. O gün o soruya Hükûmet yetkilileri, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız “Yoktu.” diyemedi, “Vardı diye biliyoruz.” dedi. Soma AŞ’nin yetkilileri üç gün boyunca şöyle söylediler: “Bizim yaşam odamız vardı, söktük, daha iyisini yapacaktık, yapamadan bu faciayla karşılaştık.” Taner Yıldız söylemi tekrar etti, dedi ki: “Yaşam odası varmış, sökmüşler iyisini yapmak için.” O ilk üç gün, dört gün “Yaşam odası yoktu.” demeye kimsenin yüzü tutmadı. Sonra biraz da firmayla yollar ayrılıp, hani o sizin Yeni Şafak Gazetesi firmanın sahibinin bir farklı ülkeden, bir farklı etnisiteden olduğunu falan söyleyip de, bir köşeye doğru ittirmeye çalışıp sorumluluktan Hükûmeti kaçırdığı noktalarda Taner Yıldız dedi ki: “Mevzuatımızda var, yapmamışlar.” Nasıl yapmamışlar? Mevzuatımızda var, nasıl yapmamışlar? Bizim mevzuatımız diyormuş ki: “İşveren her türlü tedbiri alır.” “Bunun içine yaşam odası da girer.” dediler. Madem kavgayı göze aldınız artık onlarla ve etekteki taşlar döküldü, firma dedi ki: “Mevzuatta yok, nerede yazıyor? Olsaydı yapardık.” Biz yaşam odalarını teklif ettikçe, muhalefet partileri önerge verdikçe siz “hayır” dediniz. Sonradan bir söylem gelişti: Kömür madenlerinde yaşam odasına gerek yok, dünyada da yok. Sonra önünüze örnekler konuldu, Amerika’da olduğu ve konteyner tipi taşınabilir, maden değiştikçe değişebilen, birtakım esnekliklere sahip yaşam odaları ama maliyeti 250 bin dolar, bunu üstlenmeye kolay kolay işveren yanaşmıyor. Bu yüzden bunu es geçtiniz, durdunuz.

Şimdi, gelinen noktada, Cumhuriyet Halk Partisinin haklı talebi, ısrarıyla yönetmelikte düzenlenmiş bir şeyde, işte, bir yıl süreyle hangi maden ocağında olacak gibi bir şeyi Bakanlık kabul edecek noktaya yaklaştı. “Yetmez ama evet” diyoruz, daha ciddi düzenlemeler yapmak lazım. Bütün yaz, başta Süleyman Çelebi, Musa Çam, İzzet Çetin olmak üzere grubumuzdaki sendika kökenli milletvekillerimizin dillerinde tüy bitti, Sağlık Komisyonunun tamamına anlattık, dinletemedik. Bugün gelinen noktada, hiç olmazsa, bir yıl içinde… Birtakım yuvarlak laflarla da buna yetmez ama evet diyoruz. Ama, şunu bilin: Bir dahaki faciada bu soruya cevap vermek için bu Meclisin biraz daha bu konularda duyarlı davranması lazım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özel.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Vural, oylamadan önce mi söz istiyorsunuz?

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet.

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, bu maden iş yerlerinde sığınma odalarının kurulması konusundaki bir düzenlemenin yapılmasıyla ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak da olumlu katkımız olmuştur. Dolayısıyla,  bu önergelerde yer alan bu ibarelerin konulması bizim de talebimizdir. Bu çerçevede, bu değişikliğin bu şekilde gerçekleşmesini biz de talep etmiştik. Bunu arz etmek için söz aldım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Vural.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın başkan, kısa bir şey söylemek istiyorum.

BAŞKAN – Oylamadan önce mi, şimdi mi söz istiyorsunuz?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Evet, Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamam.

Buyurunuz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkanım, ben de çok teşekkür ediyorum. Bütün grupların katkılarıyla 6’ncı maddedeki düzenlemeyi, bu sığınma odalarıyla ilgili düzenlemeyi gerçekleştirmiş bulunuyoruz. Uzlaşma ortamı gayet güzel. Bütün arkadaşlarımızda bu güzel atmosferin seri bir şekilde yürümesi noktasında bir beklenti var. Umarım ki muhalefet bu güzel mutabakat çerçevesinde hızlı bir şekilde yürümemize destek vermeye devam eder efendim.

Teşekkür ediyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Muhalefete istikamet dayatılmasın, öyle bir şey olur mu?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Aynı mahiyetteki bu iki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Biraz önce kabul edilen bu iki önerge doğrultusunda birinci fıkranın (g) bendinin içeriği değiştirildiği için diğer önergeyi işlemden kaldırıyorum.

Kabul edilen aynı mahiyetteki bu önergeler doğrultusunda 6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 687 sıra sayılı yasa tasarısının, 6331 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesinde değişiklik öngören 7’inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

İdris Baluken                                                         Adil Zozani                                          Erol Dora

   Bingöl                                                                  Hakkâri                                              Mardin

Abdullah Levent Tüzel                                            Nazmi Gür

     İstanbul                                                                 Van

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz efendim.

EROL DORA (Mardin) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

İş güvenliği uzmanlığı sisteminin derecelendirilerek tehlike sınıfları ile eşleştirildiği bir sistemin 4 yıl süre ile ertelenmesi başlı başına bir sorundur. Düzenleme ile getirilen tehlikeli sınıfta yer alan işyerleri için 6, çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerleri için 1,5 yıllık bir ek erteleme işçi sağlığı ve iş güvenliği bakımından çok ciddi sakıncaları olmakla birlikte, sistemin süre bakımından ötelenmesi işçi sağlığı ve güvenliğine bütüncül bir yaklaşımın eksikliğini göstermektedir. Değişiklik ile bu sorunların giderilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 7’nci madde kabul edilmiştir.

8’inci madde üzerinde ikisi aynı mahiyette olmak üzere, üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 687 sıra sayılı yasa tasarısının, 6331 sayılı Kanuna Geçici Madde eklemeyi öngören 8'inci maddesinde geçen "altı ay" ibaresinin "kırk beş gün" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İdris Baluken                                                         Adil Zozani                                          Erol Dora

   Bingöl                                                                  Hakkâri                                              Mardin

Abdullah Levent Tüzel                                            Nazmi Gür

     İstanbul                                                                 Van

BAŞKAN – Şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 687 sıra sayılı Kanun tasarısının 8 inci maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

Mehmet Naci Bostancı                                     Mehmet Doğan Kubat                                  Recep Özel

    Amasya                                                               İstanbul                                               Isparta

     Şirin Ünal                                                       Harun Karaca                               Hacı Bayram Türkoğlu

      İstanbul                                                             İstanbul                                               Hatay

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

Aytuğ Atıcı                                                        Süleyman Çelebi                                    Sinan Aygün

   Mersin                                                                  İstanbul                                              Ankara

Kadir Gökmen Öğüt                                                Musa Çam

         İstanbul                                                            İzmir

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki bu iki önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılıyoruz efendim.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Gerekçe efendim.

BAŞKAN – Gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

Mevcut düzenlemelerin ihtiyaca cevap verebileceği düşünüldüğünden madde tasarı metninden çıkarılmaktadır.

Aynı mahiyetteki diğer önergenin gerekçesi:

Mevcut düzenlemenin ihtiyaca cevap verebileceği düşünüldüğünden madde tasarı metninden çıkarılmıştır.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Böylece madde tasarı metninden çıkmıştır. Onun için diğer önergeyi işleme almıyorum. 8’inci madde metinden çıkmıştır.

9’uncu madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 687 sıra sayılı yasa tasarısının, 6331 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklemeyi öngören 9'uncu maddesinde geçen "1/1/2016 tarihinden itibaren uygulanır" ibaresinin, "kanunlaşmasından 1 ay sonra uygulanır" olarak değiştirilmesini arz ve telif ederiz.

                  İdris Baluken                                       Adil Zozani                                          Erol Dora

                       Bingöl                                               Hakkâri                                              Mardin

            Abdullah Levent Tüzel                                 Nazmi Gür

                      İstanbul                                                Van

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MUZAFFER YURTTAŞ (Manisa) - Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılamıyoruz.

EROL DORA (Mardin) – Gerekçe...

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Madenlerde iş kazası hâlinde, işçilerin bulundukları yeri ve giriş çıkışlarının tespit edilememesi, işçilerin tahliye edilmesini çok güç hâle getirmekte ve iş kazasının daha ağır kayıplara yol açmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla bu kadar hayati bir sistemin kurulmasına ilişkin yaptırımın aciliyeti karşısında yasa tasarısının bunu yaklaşık 8 ay ertelenmesi sorunu ötelemekte, "geç gelen adalet, adalet değildir" genel ilkesi ile çelişmektedir. Değişiklik ile bu sorunların giderilmesi amaçlanmıştır.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı...

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Elektronik cihazla oylama yapacağız.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 9’uncu madde kabul edilmiştir.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 01.47

ONUNCU OTURUM

Açılma Saati: 02.13

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Dilek YÜKSEL (Tokat)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 89’uncu Birleşiminin Onuncu Oturumunu açıyorum.

5’inci sırada yer alan, 687 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

6’ncı sırada yer alan, 696 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine başlayacağız.

 

6.- Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Merkez Anlaşmasının Ekinde Değişiklik Yapılmasına ve KEİ Merkezinin Kalıcı Olarak Taşınmasının Usullerine İlişkin Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1036) (S. Sayısı: 696)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da komisyonların bulunamayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 3 Nisan 2015 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 02.14

 



(*)Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(*) 687 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.