TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

87’nci Birleşim

31 Mart 2015 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Samsun Milletvekili Tülay Bakır'ın, ülkemizde görülen H1N1 vakalarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Orta Doğu’daki tehlikeli gelişmelere ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba'nın, Malatya ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin yaptığı gündem dışı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

2.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın 654 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nda oyunun rengini belli etmek üzere yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması sataşması nedeniyle konuşması

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin'in, tüm vatandaşları 7-12 Nisan tarihlerinde yapılacak İnegöl Mobilya ve Dekorasyon Fuarı’na davet ettiğine ilişkin açıklaması

2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, domuz gribi konusunda Sağlık Bakanlığını gerekli tedbirleri almaya davet ettiğine ve Türkiye genelinde yaşanan elektrik kesintisiyle ilgili Hükûmetin acilen Meclise bir açıklama yapması gerektiğine ilişkin açıklaması

3.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt'ün, Türkiye genelinde yaşanan elektrik kesintisiyle ilgili Hükûmetin acilen Meclise bir açıklama yapması gerektiğine ilişkin açıklaması

4.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı'nın, Türkiye genelinde yaşanan elektrik kesintisiyle ilgili Hükûmetin acilen Meclise bir açıklama yapması gerektiğine ilişkin açıklaması

5.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, Türkiye genelinde yaşanan elektrik kesintisiyle ilgili Hükûmetin acilen Meclise bir açıklama yapması gerektiğine ilişkin açıklaması

6.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın, Türkiye genelinde yaşanan elektrik kesintisiyle ilgili Hükûmetin acilen Meclise bir açıklama yapması gerektiğine ilişkin açıklaması

7.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, emeklilerin, milletvekillerinin özlük hakları ve maaşları düzeltilirken kendi özlük haklarının da düzeltilmesini istediklerine ilişkin açıklaması

8.- Aydın Milletvekili Mehmet Erdem'in, Aydın’da selden zarar gören çiftçilere geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ve çiftçilerin zararlarının tespiti konusunda Hükûmet yetkililerinin hassasiyetle çalıştığına ilişkin açıklaması

9.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba'nın, Elâzığ’daki kapatılan sulama birliklerinde çalışan işçilerin durumuna ilişkin açıklaması

10.- Denizli Milletvekili Mehmet Yüksel'in, Denizli’de don ve taşkın olayları nedeniyle zarar gören çiftçilere geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

11.- Adana Milletvekili Ali Halaman'ın, çiftçilerin kullandığı gübre ve ilaç fiyatlarındaki artışa ilişkin açıklaması

12.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut'un, ülkenin enerjide dışa bağımlı olmaktan kurtarılması gerektiğine ilişkin açıklaması

13.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü’ne ilişkin açıklaması

14.- Ağrı Milletvekili Halil Aksoy'un, 30 Mart Kızıldere olayının yıl dönümüne ilişkin açıklaması

15.- Antalya Milletvekili Mehmet Günal'ın, Türkiye genelinde yaşanan elektrik kesintisiyle ilgili Hükûmetin acilen Meclise bir açıklama yapması gerektiğine ilişkin açıklaması

16.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru'nun, Tokat’ın Reşadiye ilçesindeki minibüsçülerin sorunlarına ilişkin açıklaması

17.- Samsun Milletvekili Cemalettin Şimşek'in, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek hakkındaki iddialara ilişkin açıklaması

18.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu'nun, özel güvenlik personelinin sorunlarına ilişkin açıklaması

19.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, tekraren, Türkiye genelinde yaşanan elektrik kesintisiyle ilgili Hükûmetin acilen Meclise bir açıklama yapması gerektiğine ilişkin açıklaması

20.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

21.- Hakkâri Milletvekili Adil Zozani'nin, Türkiye genelinde yaşanan elektrik kesintisiyle ilgili Hükûmetin acilen Meclise bir açıklama yapması gerektiğine ilişkin açıklaması

22.- Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı'nın, Türkiye genelinde yaşanan elektrik kesintisi nedeniyle bir kriz masası oluşturulduğuna ve arızanın nedenleri konusunda teknik çalışmaların sürdürüldüğüne ilişkin açıklaması

23.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde bir savcının rehin alınması olayına ve terörün her türlüsüne karşı olduklarına ilişkin açıklaması

24.- Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı'nın, Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın 654 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, 1915 olaylarının 100’üncü yıl dönümüne ilişkin parlamenter diplomasi faaliyetleri çerçevesinde Belçika’ya resmî bir ziyaret gerçekleştirmesi Genel Kurulun 24/3/2015 tarihli 82’nci Birleşiminde kabul edilen heyeti oluşturan isimlere ilişkin tezkeresi (3/1756)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mersin Milletvekili Ali Öz ve 20 milletvekilinin, ülkemizde adli tıp sistemi ve sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1281)

2.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 21 milletvekilinin, besicilerin ve hayvancılık yapan köylülerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1282)

3.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 21 milletvekilinin, darbe yapan ve darbeye teşebbüs eden kişilerin isimlerinin okullar, caddeler ve sokaklar ile kamu tesisleri içerisinde hangi yerlere verildiğinin belirlenmesi ve bu isimlerin kaldırılması için yapılması gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1283)

C) Önergeler

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, (2/569) esas numaralı Özel Tüketim Vergisi ve Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/246)

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

3.- Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı: 616)

4.- Askeri Hakimler Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1008) (S. Sayısı: 685)

5.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Cemal Öztaylan ve 2 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 19 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova'nın; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda ve Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Hatay Milletvekili Mevlüt Dudu'nun; 2809 Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Balıkesir Milletvekili Namık Havutça'nın; 17 Eylül Bandırma Üniversitesi Kurulması Hakkındaki Kanun Teklifi, Hatay Milletvekili Orhan Karasayar ve 4 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ile 4 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut'un; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/2743, 2/1083, 2/1119, 2/2433, 2/2438, 2/2744, 2/2747, 2/2765) (S. Sayısı: 706)

6.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/794, 1/867, 1/965) (S. Sayısı: 654)

7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyetinde Nükleer Güç Santrallerinin ve Nükleer Güç Sanayisinin Geliştirilmesi Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşma ile Türkiye Cumhuriyetinde Nükleer Güç Santrallerinin ve Nükleer Güç Sanayisinin Geliştirilmesine Dair İşbirliği Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1004) (S. Sayısı: 673)

8.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Arasında Üçüncü Taraf Maliyet Paylaşımı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/998) (S. Sayısı: 679)

9.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 8 Milletvekilinin; Yargıtay Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (2/2746) (S. Sayısı: 704)

10.- İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Burdur Milletvekili Hasan Hami Yıldırım ve İzmir Milletvekili Aydın Şengül ile 50 Milletvekilinin; Adana Milletvekili Ali Demirçalı ve İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin'in; İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel'in; Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan'ın; İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli'nin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun; Kocaeli Milletvekili Haydar Akar'ın; Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş'ün; Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 2 Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ile 2 Milletvekilinin; Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanlığı Tezkereleri (1/1006, 2/1449, 2/1511, 2/1664, 2/1670, 2/1691, 2/1788, 2/2068, 2/2182, 2/2183, 2/2205, 2/2235, 2/2295, 2/2534, 2/2541, 2/2546) (S. Sayısı: 687)

IX.-USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Şükran Güldal Mumcu’nun, raporun eksik olduğu itirazına rağmen 706 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edilmesi yönündeki tutumunun İç Tüzük hükümlerine uygun olup olmadığı hakkında

X.- OYLAMALAR

1.- (S. Sayısı 654) Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın oylaması

2.- (S. Sayısı: 673) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyetinde Nükleer Güç Santrallerinin ve Nükleer Güç Sanayisinin Geliştirilmesi Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşma ile Türkiye Cumhuriyetinde Nükleer Güç Santrallerinin ve Nükleer Güç Sanayisinin Geliştirilmesine Dair İşbirliği Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı'nın oylaması

3.- (S. Sayısı: 679) Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Arasında Üçüncü Taraf Maliyet Paylaşımı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı'nın oylaması

31 Mart 2015 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Dilek YÜKSEL (Tokat)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87'nci Birleşimini açıyorum.

 

III.- Y O K L A M A

 

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, ülkemizde görülen H1N1 vakaları hakkında söz isteyen Samsun Milletvekili Tülay Bakır’a aittir.

Sayın milletvekilleri, lütfen biraz sessiz olursak Sayın Bakır’ı daha iyi duyabiliriz.

Buyurunuz Sayın Bakır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Samsun Milletvekili Tülay Bakır'ın, ülkemizde görülen H1N1 vakalarına ilişkin gündem dışı konuşması

TÜLAY BAKIR (Samsun) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

İnfluenza virüsleri, solunum sisteminin epitel hücrelerinde çoğalarak trakeit, bronşit, bronşiolit, akciğer ödemi, yaygın alveol hasarı ve kanamaya neden olabilmektedir. Klinik belirtileri, ani başlayan ateş, öksürük, hâlsizlik, kas ağrıları ve baş ağrısıdır. Hastalık hızla yayılarak salgınlara neden olur. Sıklıkla kendi kendine iyileşmekle birlikte, bazen ağır seyreder ve ölümle sonuçlanır. Dünya genelinde her yıl yetişkinlerin yüzde 20'si, çocukların yüzde 5'i enfeksiyona yakalanmaktadır. İnfluenza enfeksiyonu nedeniyle yılda 250 bin ila 500 bin kişi kaybedilmektedir. Birinci Dünya Savaşı’nda 20 milyon insan İspanyol gribi pandemisiyle kaybedilmiştir.

Toplum sağlığını tehdit etmesi nedeniyle influenza enfeksiyonu,1952 yılından beri Dünya Sağlık Örgütü tarafından izlenmektedir. Türkiye, bu izleme 2005 yılında başlamıştır. Enfeksiyonun birinci basamak sağlık hizmetlerinde izlemi yapılarak aktivitesi, o sezon etken olan virüsün özellikleri, dolaşımdaki virüslerle aşının uyumu ve antiviral direnç değerlendirilmektedir. Hastalardan alınan örnekler, Dünya Sağlık Örgütüyle koordine çalışan, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Ulusal İnfluenza Merkezi, İstanbul Tıp Fakültesi Ulusal İnfluenza Referans Laboratuvarı ve İstanbul Halk Sağlığı laboratuvarları tarafından incelenmektedir. Ülkemizde influenza enfeksiyonunun hastaneye yatış, iş gücü kaybı, tedavi giderine etkileri de 2013 yılından itibaren, hastane tabanlı küresel gözetim ağı projesiyle değerlendirilmektedir.

2009-2010 yılı grip sezonunda insanların daha önce karşılaşmadığı influenza A H1N1 suşu ortaya çıkarak hızla tüm dünyaya yayılmıştır. Bu suş, genetik olarak domuz influenza virüsüne benzediği için domuz gribi olarak isimlendirilmiştir. Birkaç yılda hastalık çok sayıda insana bulaştığından pandemik özelliğini kaybetmiştir. Bu yıl elde edilen sonuçlar ve hasta sayımız sıra dışı bir durum olmadığını göstermektedir.

Grip salgını için önceden tahminde bulunmak mümkün değildir. Küresel ısınma nedeniyle grip sezonu, kasım-aralık aylarından ocak-şubat aylarına kaymıştır, bitiş süresi nisan sonuna uzanmaktadır.

2015 yılı, on ikinci hafta itibarıyla üç referans laboratuvara toplam 5.240 örnek gelmiştir. Bunların 1.834'ünde virüs belirlenmiştir. Virüs pozitif örneklerin 498'i influenza A H1N1, 549'u influenza B, 128'i influenza A H3N2 ve 659'u diğer solunum virüsleridir. 16-22 Martta çalışılan 921 örnekten 312'sinde grip virüsü, 20'sinde ise diğer solunum yolu virüsleri belirlenmiştir.

Bu grip sezonunda bu sabah itibarıyla influenza virüsü doğrulanmış 54 hastamız maalesef kaybedilmiştir. Hastaların yaş ortalaması 55'tir. Kaybedilen en küçük hasta 5 yaşındadır. 17 hasta, 65 ve üzeri yaştadır. Samsun'da kaybedilen 7 hastamızdan 1’i hamiledir. Kaybedilen hastalardan 42'sinde influenza A H1N1, 5'inde influenza B, 7'sinde influenza H3N2 belirlenmiştir. 34 hastamızda beraberinde başka hastalıklar da bulunmaktadır. Kaybettiğimiz hastalarımıza rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum.

Avrupa'da Mart 2015 itibarıyla grip aktivitesi, bazı ülkelerde orta şiddette devam etmekte, bazı ülkelerde azalma eğilimi göstermektedir. İnfluenza A H3N2 sezon başında daha baskın iken hâlen influenza B daha öne geçmiş görünmektedir.

Avrupa'da influenza enfeksiyonu nedeniyle yatırılan hastalardan 369'u kaybedilmiştir. Kaybedilen hastaların çoğunluğu 65 yaş üzerindedir, influenza A H3N2 suşlarının yarısından fazlası, kullanılan aşıdaki suştan antijenik farklılık göstermiştir. Bu da ölüm sayısını artırmıştır.

Amerika Birleşik Devletleri’nde beş ayda 96.680 influenza pozitifliği belirlenmiştir, influenza A olgularının yüzde 96'sı H3N2'dir.

Çin ve komşu ülkelerinde 517 kişide kuşlarda görülen H7N9 suşu belirlenmiştir. H7N9 virüsünün genetik mutasyona uğrama özelliği nedeniyle gelecekte bir pandemi etkeni olma riski yüksek bildirilmiştir.

İnfluenza aşısının, enfeksiyona yakalanma sıklığı, hastaneye yatma oranı ve mortalite üzerinde etkisi tartışmalıdır. Kullanılacak aşıdaki influenza virüsü ile o sezonda yayılan suş arasındaki uyumsuzluk, aşının koruyucu gücünü azaltmaktadır. Hamilelerde influenzaya bağlı komplikasyonların azaltılmasında aşının yararlı olabileceği söylenmiştir. Kişisel hijyenin düzeltilmesi ve sağlıklı bir yaşam stili hastalıkla mücadelede büyük önemi haizdir.

İnfluenza enfeksiyonlarının seyrini, hastanın enfeksiyon öncesi hastalıkları, pnömöni, akut respiratuar distress ve diğer bakteriyel enfeksiyonların gelişmesi olumsuz etkilemektedir. Sigaranın, alkolün ve sedanter yaşamın influenza enfeksiyonunda ölüm riskini birkaç kat artırdığı görülmüştür.

İnsanlığın influenza virüsleriyle  yapacağı yıllık savaşların kalıcı barışa dönüşmesi için laboratuvarlarda emek veren bilim insanlarına başarılar diliyor, zaferi özlemle beklediğimizi belirterek hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın  Bakır.

Gündem dışı ikinci söz, Orta Doğu’da tehlikeli gelişmeler hakkında…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın  Atıcı.

AYTUĞ ATICI (Mersin) –  Sayın  Başkan, domuz gribi vakaları ilk görülmeye başladığında ve öldürmeye başladığında biz, AKP Hükûmetini acilen göreve ve tedbir almaya çağırmış idik. Ancak, 50’den fazla insanımız öldükten sonra domuz gribi hakkında konuşma lütfunda bulundular, çok geç ama daha fazla ölümler olmasın. Bize ne tedbir alacaklarını Sağlık Bakanının söylemesi gerekiyor. Daha fazla ölümler olmadan acil tedbir alınmalıdır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın  Atıcı.

Gündem dışı ikinci söz, Orta Doğu’da tehlikeli gelişmeler hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’ye aittir.

Buyurunuz Sayın  Yeniçeri. (MHP sıralarından alkışlar)

 

2.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Orta Doğu’daki tehlikeli gelişmelere ilişkin gündem dışı konuşması

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yanı başımızda yaşanan tehlikeli gelişmelerle ilgili olarak gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ey AKP, 41 tane ilde şu anda elektrikler kesik, bilmem farkında mısınız? Bunun İran’a “…”(x)  demekle ilgili olup olmadığını da çıkıp biri açıklasın. Sayın  Bakan da bir açıklama yapmıyor.

Orta Doğu’da çok tehlikeli ve vahim olaylar  meydana gelmektedir. Suriye’de, Irak’ta kan gövdeyi götürmektedir. Türkiye’nin hem jeopolitiğinin hem de kültürel ve fiziki coğrafyasının devamı olan Orta Doğu’da büyük bir nüfuz savaşı verilmektedir. Suriye ve Irak’ta süren savaş, alttan alta fokur fokur kaynayan ve sonra da silahlı çatışmaya dönüşen Yemen olayları, bölgede yürütülen nüfuz mücadelesinin genişleyerek devam ettiğini göstermektedir.

Bu nüfuz mücadelesi, küresel güç ABD ile İsrail başta olmak üzere, İran, Mısır ve Suudi Arabistan arasında gerçekleşmektedir. İran, hem Irak hem de Suriye’de ABD’yle sessiz bir müttefiklik içinde IŞİD’e karşı mücadele eder hâldedir. Aynı şey, PKK ve Barzani güçleri için de söz konusudur. İran, her şart altında, her güce rağmen, sınırlarının dışına nüfuzunu yaymaktadır; söylediğini yapmakta, yaptığını da sonuna kadar savunmaktadır.

İran ve Amerika birbirine karşıt güç olarak IŞİD’e karşı yürüttükleri iş birliği sonucunda yeni beraberlik alanları yaratmıştır. AKP iktidarı, etrafında meydana gelen bu iş birliği ve koalisyonlara karşı ilgisizdir. Bölgede meydana gelen her gelişmeden Türkiye zararlı çıkmakta, İran ise kârlı çıkmaktadır. Bunun nedeni, AKP iktidarının Türkiye’nin çıkarlarını ve bölgede meydana gelen olayları anlama ve okuma özürlü olmasındandır.

Değerli milletvekilleri, AKP iktidarı, Türk milleti şuurundan uzak, etnik ve mezhep odaklı hayalci bir siyaset izlemektedir. İktidar mensupları zaman zaman ümmetten söz ediyor ama ümmetten de yalnızca İhvan-ı Müslimin ve muhtelif Sünni grupları anlıyor, böylece AKP, ümmeti de parçalamış oluyor. Bu durum, Türkiye’yi bölgede giderek yalnızlaştırmaktadır. AKP iktidarı, olayların arkasından giden, neye ve kime hizmet ettiğini kendisinin de bilmediği bir siyasetsizlik siyaseti gütmektedir.

Bu basiretsizliktir ki Türkiye’yi kendi bölgesinde verilen nüfuz mücadelesinin dışında bırakmıştır. AKP iktidarının Esad ve Sisi nefreti, Türkiye’yi bölgeden ve değerlerinden koparmıştır, durum budur ve bu politika sürdürülebilir değildir. Bölgede küresel güç, Müslüman’ı Müslüman’a kırdırmaktadır. “Haklı Müslüman’ı tutuyorum.” diye birbirlerini kıran iki Müslüman grup arasında taraf olmak, Müslümanlığa da bölgeye de yapılan en büyük hıyanettir.

Diğer yandan, Suriye ve Irak’ta yaşanan kaotik gelişmeler, Türkiye’nin çevresindeki tarihî, sosyolojik, kültürel ve nüfuz etkisini tamamen yok etmiştir. Bölgede IŞİD en büyük hasarı, Türkiye’nin demografik uzantısı olan Telafer, Tuzhurmatu, Kerkük ve Suriye Türkmenlerine vermiştir. Türkmenler yerlerinden ve yurtlarından sökülmüş, atılmıştır. Türkmenlerin boşalttığı kentlere, Kerkük dâhil, Barzani güçleri girerek yerleşmiştir. Türkiye’yse, olanı biteni ölüm sessizliği içerisinde seyretmektedir.

Öyle ki, AKP iktidarı, Türkiye toprağı olarak Suriye sınırları içerisinde bulunan ve sınıra 38 kilometre uzaklıktaki Süleyman Şah Türbesi’ni bulunduğu yerde muhafaza edememiştir. AKP Hükûmetinin Süleyman Şah Türbesi’ni ve Suriye Türkmenlerini korumak için çıkardığı Suriye tezkeresine biz bu yüzden MHP olarak destek vermiştik. Süleyman Şah Türbesi’ni yerinde tutamayan, Suriye Türkmenleri için bir adım dahi atamayan AKP Hükûmetine verdiğimiz bu destek haram olsun.

AKP iktidarı, Süleyman Şah olayında vatan toprağını terk ederek vatana ihanet suçu işlemiştir; vatan toprağını terk etmiş, o ülkenin sınırları içerisinde bir başka yerde türbe inşa etmiştir. Kendi siyasi iradenizle, tek taraflı eylemle sınırlarınızı değiştiremezsiniz. Terk edilen yer Türkiye’nin vatan toprağıdır, bu şekilde, vatana ihanet suçu işlenmiştir. Ege’de 16 Türk adası ve kayalıklarının Yunanlılar tarafından işgal edilmesinde önleyici tedbir almayarak iktidar aynı suçu tekrar işlemiştir. Suriye’de, Irak’ta ve Yemen’de meydana gelen olaylar ve arkasından oluşan koalisyonların, Türkiye’yi ciddi biçimde rahatsız edeceği kaçınılmazdır.

İktidarı gerekli tedbirleri alması için bir kez daha uyarıyor ve kendisine gelmesini diliyor, herkese saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yeniçeri.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Efendim, Özcan Bey yapmış olduğu konuşmada grubumuza yönelik olarak vatan toprağını terk ettiğimiz; ümmet, millet meselesinde kafamızın karışık olduğu; Müslümanlar arasında ayrım yaptığımız şeklinde sataşmalarda bulunmuştur.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Doğru söylemiş.

BAŞKAN – Yani, grubunuzu mu, Hükûmeti mi eleştirdi?

LEVENT GÖK (Ankara) – Hükûmeti eleştirdi efendim.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Hükûmeti eleştirdi.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Hükûmet sözcüleri konuşsun efendim.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Hükûmet sözcüsü yok mu?

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bostancı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin yaptığı gündem dışı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; şimdi mevsim geçişleri var, Özcan Bey zannediyorum grip oldu, ateşinin yükselttiği bir muhayyileyle değerlendiriyor, bu da ateşli konuşmalar yapmasına sebep oluyor.

Öncelikle, Süleyman Şah Türbesi’nin nakli meselesi burada çok konuşuldu. Daha önce böyle hamasi konuşmalar yapan değerli arkadaşlar, ilgili siyasi heyet, Musul Başkonsolosluğunda, oradakiler derdest edildiğinde “Ankara’da burayı zamanında boşaltacak hükûmet yok.” diye aynı hamasi üslupla konuşmalar yapıyorlardı. Konsolosluk da vatan toprağıdır.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Vatan sizin için hamaset oluyor. Hamasetse hamaset, sizde o da yok.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Aslolan, insanların hayatıdır. Hükûmet her türlü tedbiri alır, her türlü hakkımızı, hukukumuzu da korur.

Ümmet, millet meselesinde kafamızın karışık olduğunu söylüyor. Bunların her ikisi de sosyolojik aidiyetlerdir ve zannediyorum, ne kadar benim için söz konusuysa Özcan Bey için de aynı şekilde söz konusudur. Bir millet gerçekliği içinde yaşıyoruz, bir de ümmet tasavvurumuz var elbette.

Müslümanlar arasında ayrım yaptığımız iddiası bütünüyle bühtan. Bizim ayrım yaptığımız bir çizgi var elbette, bu da mazlumlukla zulüm arasındaki ayrımdır ve bizim burada haysiyetli bir duruşumuz var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Yemenli Şiilere niye saldırtıyorsunuz?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Kendilerini de bu çizgiye davet ederim, saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bostancı.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Yeniçeri.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli konuşmacı, söz isterken ve onun arkasından da konuşmasını yaparken benim ateşimden bahsetti…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Grip hastası olduğunu söyledi, grip, grip. Zihin hastası demedi.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – …ve ateşim dolayısıyla böyle bir konuşma yaptığımı söyledi. Bu, doğrudan doğruya bühtandır ve dolayısıyla bana sataşmıştır, söz istiyorum.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Espri yaptı. Hocam “Grip hastasısın” dedi ya.

BAŞKAN – Buyurunuz.

Yeni sataşmalara mahal vermeyiniz lütfen.

 

2.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben burada bir manzarayı ortaya koydum, çok net bir manzarayı ortaya koydum ve “Bölgede şu anda Türkiye Cumhuriyeti’nin etkinliği büyük ölçüde ortadan kalkmıştır.” dedim. “Bu etkinliğin ortadan kalkmasının sebebi izlediğiniz politikalardır.” dedim.

Siz, Suriye’nin Dostları toplantısını Ankara’da topluyordunuz, Fransa’da topluyordunuz ve dolayısıyla, bu toplantıların meydana gelmesi sonuç itibarıyla Suriye’deki iç savaşı kışkırtmış ve bu olaylar meydana gelmiştir. Siz, orada, 38 kilometre ötedeki Süleyman Şah Türbesi’ni, ceddimizin, atamızın mezarını yerinde muhafaza edemediniz, suçlusunuz. Başınızın eğik olması gerekirken bunu bir “hamasi söylem” olarak ifade edip gelip bir de buradan konuşmanızı anlamakta olağanüstü sıkıntı çekiyorum. Hamasetle mamasetle bunun alakası yoktur. Siz, Ege’de de aynı şeyi yaptınız. Orada da 16 tane adanın Yunanlılar tarafından işgal edilmesini, istila edilmesini defakto durum yapılmasını sessizce karşıladınız.

Herkes, ülkesinin dışında nüfuz alanını genişletiyor, siz sınırların içerisine çekildiniz, hatta Cizre’de bile, devletin otoritesini oraya taşımamak için, sırf süreç bozulur, seçim süreci zarara girer diye orada da inanılmaz bir zaaf gösterdiniz.

Bizim burada görevimiz, size bu zaaflarınızı hatırlatıp gerekli tedbirleri almanız ve titreyip kendinize gelmeniz içindir. Bizim, sizi, Suriye’ye tezkere getirdiğinizde desteklememizin nedeni Süleyman Şah Türbesi’ydi, oradaki Türkmenlerin varlığını muhafaza ve müdafaa etmekti. Hiçbir şey yapmadınız, şimdi de konuşuyorsunuz. Yani ne biçim bir algıya sahip olduğunuzu anlamakta sıkıntı çekiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yeniçeri.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkan, özür dilerim.

Sayın Bostancı, kamuoyuna yanlış bilgi verdi. Süleyman Şah Türbesi, Türkiye'nin toprağıdır, Türkiye'nin tapusudur ve bu, Türkiye'nin toprağı olduğu için ülkenin namusu, şerefi ve haysiyetidir. Burada, gerçekten, siyasi iktidar, Süleyman Şah Türbesi’ni terk etmiştir ve Türkiye'nin şahsiyeti, onuru, kişiliği ayaklar altına alınmıştır. Onun için ben kınıyorum iktidarı bu yaptığından dolayı.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanal.

Gündem dışı üçüncü söz, Malatya ilinin sorunları hakkında söz isteyen Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’ya aittir.

Buyurunuz Sayın Ağbaba. (CHP sıralarından alkışlar)

 

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba'nın, Malatya ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

VELİ AĞBABA (Malatya) – Çok teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben de Malatya’nın sorunlarına geçmeden önce, bugün ülkemizde yaşanan elektrik kesintisiyle ilgili bir iki şey söylemek istiyorum. Değerli arkadaşlar, ülkenin birçok ilinde, kimi rakamlara göre 30 il, kimi rakamlara göre 49 ilde elektrik kesik ve Hükûmetten, bakandan çıt çıkmıyor. Türkiye'nin neredeyse enerjisi bitti, Enerji Bakanı açıklama yapmıyor. Bakın, geçtiğimiz günlerde aslında Hükûmeti yönetenlere güzel bir örnek oldu Kocaeli’de. Kocaeli’de bir Japon mühendis, sadece halat koptuğu için intihar etti. Buradan, Meclisten çağrı yapıyorum: Eğer Enerji Bakanının birazcık kendisine saygısı varsa, birazcık Türkiye’ye saygısı varsa onurlu bir şekilde istifa etsin. 49 ilde, 40 ilde elektrik kesilmiş, maalesef çıt çıkmıyor. Bu nasıl bir ülke, bu nasıl Hükûmet anlayışı, anlamak mümkün değil arkadaşlar.

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Komplo var, komplo!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kedi var, kedi!

VELİ AĞBABA (Devamla) - Bir taraftan Akkuyu’yla ilgili reklam kampanyaları yürütülüyor, bir taraftan da tam bugün Mecliste Akkuyu görüşülürken elektrik kesintisi yapılıyor. Buradan bir kez daha çağrı yapıyorum: Eğer birazcık sorumluluk sahibiyse Enerji Bakanı, kalkar açıklama yapar ve istifa eder.

Değerli arkadaşlar, ben, biliyorsunuz, 24’üncü Dönem milletvekili olarak 2 Ekimden beri  görev yapıyorum Genel Kurulda. Ben, Malatya’dan seçilmiş bir milletvekili olarak ilk konuşmayı 5 Ekim 2011 yılında yaptım. Konu, AKP Hükûmetinin ilimize getirmiş olduğu füze kalkanıydı. Defalarca anlattık, buranın bir savaş aygıtı olduğunu söyledik ve maalesef söylediklerimizde haklı çıktık. Buranın bir savaş aygıtı olduğu ortaya çıktı. Türkiye’yi korumaktan öte, Anadolu’da, Malatya’da, Kürecik’te, Akçadağ’da yaşayan insanları korumaktan öte İsrail’i korumaya yönelik olduğunu söyledik ve gerçek çıktı.

Bakın, geçtiğimiz günlerde Suriye’den ülkemize bir füze atıldı, maalesef Kürecik’teki füze kalkanı uyuyordu. Türkiye'nin Hollanda’dan, Almanya’dan getirmiş olduğu Patriot füzeleri uyuyordu. Demek ki bu Kürecik füze kalkanı, Türkiye’ye yapılacak saldırıları değil, sadece ve sadece AKP’nin zaman zaman yapmacıktan düşman olduğu İsrail’i korumaya yönelik bir kalkan olduğu açıkça ortaya çıkmıştır.

Değerli arkadaşlar, herhâlde bugün 24’üncü Dönemin, kendi adıma son gündem dışı konuşmasını yapıyorum.

Maalesef, dört yıl önce Malatya’yla ilgili ne konuşuyorsak şimdi de aynı şeyleri konuşmaya devam ediyoruz. Dört yıl önce ne sorunumuz varsa dört yıl sonra da aynı sorunlarımız var. Dört yıl önce kayısının, kayısı üreticisinin sorunlarını anlatıyordum; dört yıl sonra da aynı dertler, maalesef, katlanarak devam ediyor. Bundan tam dört yıl önce kayısı para etmiyor, emeklerimizin karşılığını alamıyorduk; şimdi de aynı, bugün de aynı. Bugün, Malatya’daki üretici zenginleşmedi, yoksullaştı. Bugün, Malatya’daki üreticinin borcu daha yüksek. Bugün, Malatya’daki üretici, maalesef, çocuğuna okul kıyafeti alamıyor, oğlunu evlendiremiyor.

Değerli arkadaşlar, Malatyalı her üretici -ceviz, üzüm, kiraz- maalesef, ektiğinden pişman. Dört yıl önce yani 2011 Haziranında, Temmuzunda Malatya susuzluktan kavruluyordu, insanlar “Su! Su! Su!” diye bağırıyordu, 2014 yılının yazında da -ramazanı da aynı- maalesef, Malatya kuraklıktan kavruluyor, “Su! Su! Su! Su!” diye bağırıyor değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin en önemli tarım kentlerinden biri Malatya; her ürettiği, Türkiye’de, dünyada marka. Kayısımız marka dünyada, kirazımız marka. Türkiye'nin en güzel cevizini, Türkiye'nin en güzel kirazını, Türkiye'nin en güzel üzümünü ve Türkiye'nin en güzel elmasını Malatya üretiyor ama maalesef, Malatya hâlâ susuzluktan kavruluyor. Buradan bir kez daha söylüyorum, AKP’ye söylüyorum.

Değerli arkadaşlar, bu yaz Battalgazi’de, Malatya’nın birçok köyünde eylem yapıldı. Battalgazi’deki, AKP’ye yüzde 100 oy veren çiftçiler Valiliğe yürüdü, yanlarında Cumhuriyet Halk Partisi vardı; yol kestiler, Valiye gittiler, dediler ki: “Ağaçlarımız kuruyor, yaşamımız kuruyor, çocuklarımız ölüyor.” Ama maalesef tık yok. Ne yapıldı biliyor musunuz değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlar? İbretiâlem için söylüyorum ve AKP milletvekilleri utansın diye söylüyorum: Malatyalı üretici ilk kez kanalizasyondan kayısısını, bostanını sulamaya başladı. Sadece ağaçları kurumasın diye, arıtma tesisinden, kanalizasyon borularından su kırarak, maalesef, Malatyalı, Battalgazili sulama yaptı.

Değerli arkadaşlar, bu durumda buradan bir kez daha söylemek istiyorum, oradaki insanların haykırışını söylüyorum: “Bizler haklarımızı helal etmiyoruz. Verdiğimiz oylar helal olmasın.” diyorlar size.

Değerli arkadaşlar, sözüm bitiyor, devam edeceğim daha sonra. Malatya dört yıl önce neyse şimdi daha beter durumda. Bunu yapanların utanmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ağbaba.

Gündeme geçmeden önce, sisteme giren sayın milletvekillerine kısa söz vereceğim.

İlk söz, Sayın Şahin’in.

Buyurunuz.

 

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin'in, tüm vatandaşları 7-12 Nisan tarihlerinde yapılacak İnegöl Mobilya ve Dekorasyon Fuarı’na davet ettiğine ilişkin açıklaması

HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar ve çok sevgili vatandaşlarımız; bu yıl 33’üncüsü düzenlenecek olan İnegöl Mobilya ve Dekorasyon Fuarı’na sizleri davet ediyorum.

İnegöl, mobilya ile özdeşleşmiş bir ilçemizdir. İlçe halkımızın temel geçim kaynağı mobilya sanayisidir. Yurt içi mobilya ihtiyacının yüzde 25’ini İnegöl tek başına karşılamaktadır. Ayrıca, Türkiye’nin toplam mobilya ihracatının yüzde 20’sini de 350 milyon dolar ile İnegöl ilçemiz karşılamaktadır. İnegöl’de üretilen mobilyalar, son derece konforlu, rahat, kaliteli ve alınabilir ücretlerle üretilmekte ve son model dizaynlarla insanımızın ihtiyacını karşılamaktadır.

Tekrar, 7-12 Nisan tarihlerinde tüm vatandaşlarımızı İnegöl Mobilya ve Dekorasyon Fuarı’na davet ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şahin.

Sayın Işık…

 

2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, domuz gribi konusunda Sağlık Bakanlığını gerekli tedbirleri almaya davet ettiğine ve Türkiye genelinde yaşanan elektrik kesintisiyle ilgili Hükûmetin acilen Meclise bir açıklama yapması gerektiğine ilişkin açıklaması

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Domuz gribi vakalarıyla ilgili yapılan konuşma nedeniyle ben de… Seçim bölgem Kütahya ilinde, Evliya Çelebi Devlet Hastanesinde, geçen hafta hastanenin bir katı boşaltılarak bir hastamızın domuz gribi şüphesiyle hastaneden çıkartıldığı bizlere iletildi. Bu konuda Sağlık Bakanlığını incelemeye ve gerekli tedbirleri almaya davet ediyorum.

İkinci konu: Bu sabah, ilimiz dâhil olmak üzere, Türkiye genelinde 50’ye yakın ilde aynı anda elektrik kesintisinin yaşanmasıyla birlikte vatandaşlarımızın aklında şüpheler oluşmaya başlamıştır. “Acaba bu kesintiler, Hükûmet tarafından tatmin edici bir açıklama yapılmadığına göre, 7 Haziran seçimlerine bir prova mıdır, o tarihte sandıkların sayımı sırasında da benzeri bir kesinti yaşanması hâlinde, Hükûmet yetkilileri ‘Bir ay önce de, iki ay önce de buna benzer olay olmuştu. Onun için abartılacak bir şey yok.’ mu diyecekler?” diye bizlere konuyu iletmişlerdir. Enerji Bakanını teknik anlamda bu kesintinin sebeplerini açıklamaya davet ediyorum. Aksi takdirde istifaya davet ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Sayın Öğüt…

 

3.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt'ün, Türkiye genelinde yaşanan elektrik kesintisiyle ilgili Hükûmetin acilen Meclise bir açıklama yapması gerektiğine ilişkin açıklaması

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Türkiye’nin neredeyse tüm illerinde etkili olan elektrik kesintisi özellikle hastaneleri ve sağlık ocaklarını vurmuştur. Aile sağlığı merkezinde ev tipi buzdolaplarında muhafaza edilmesi gereken aşılar bozulma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Aile hekimleri bu konuda çok ciddi sıkıntıdadır. Her merkezde jeneratör olmadığı gibi, olanlar da mazot bulma telaşındadır. Bu aşıların parasını doktorlar cebinden mi verecektir? Bozulanlar titizlikle tespit edilip imha edilecek midir?

Ayrıca, en büyük mağduriyeti ameliyat olacak hastalar yaşamıştır. Ülke genelinde ve hangi hastanede kaç ameliyat aksamıştır? Bakanlık acil ameliyatlar için önlem almış mıdır? Hastaların sevki ya da jeneratör desteği sağlanmakta mıdır? Bakanlık bir kriz masası oluşturmuş mudur? Ayrıca, bu kesintinin ülke sağlığına verdiği maddi zararın da kamuoyuna açıklanması düşünülmekte midir?

Sebep yine kedi veyahut da paralel komplo olarak mı açıklanacaktır, “Geziciler” mi denecektir, yoksa 7 Haziranın bir provası mıdır, onu öğrenmek istiyoruz.

Teşekkür ediyoruz.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öğüt.

Sayın Atıcı…

4.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı'nın, Türkiye genelinde yaşanan elektrik kesintisiyle ilgili Hükûmetin acilen Meclise bir açıklama yapması gerektiğine ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, Türkiye genelinde, başta büyük iller olmak üzere elektrik kesintisi yaşanıyor. Aynı anda birisi düğmeye bastı ve Türkiye karanlığa gömüldü.

AKP Hükûmeti ne olduğunu bilmiyor, terör dâhil her şeyi araştırıyormuş. Bu gerçekten trajikomik bir olaydır. Hükûmette olan, kendisini muhalefetteymiş gibi görüp mağduru oynamaya hâlâ devam ediyor. Derhâl, acilen yüce Meclise bir açıklama yapılması zaruret hâlini almıştır. Sosyal medyada AKP Hükûmeti gülünç duruma düşmüştür. “7 Haziranda yapılacak olan seçimlerde elektrik kesintilerine karşı prova yapıyorlar, tatbikat yapıyorlar.” diye sosyal medya âdeta yıkılıyor.

Diğer taraftan da her tarafta nükleer santrali legalize eden reklamların ve ilanların olduğu bir ortamda “Bakın, eğer nükleer santral olmazsa ülke bu duruma gelir.” denmektedir. Bunu şiddetle kınıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Atıcı.

Sayın Gök…

 

5.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, Türkiye genelinde yaşanan elektrik kesintisiyle ilgili Hükûmetin acilen Meclise bir açıklama yapması gerektiğine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, bugün sabah saatlerinde başlayan elektrik kesintisi pek çok yerde hâlâ devam etmektedir. Şimdi, yapılan açıklamalar tereddütlü ve hangi gerekçeyle bu arızanın olduğu konusunda kamuoyu vicdanını, bizleri net bir şekilde ikna edici açıklamalar değildir, Başbakanın yaptığı açıklamalar da buna dâhildir. Şimdi, bugüne kadar, bu saate kadar devam eden elektrik kesintilerinde, özelleştirmeler sonucu daha sonra hatların bakımının yapılmaması ve bu arızanın kısa bir süre içerisinde, şu ana kadar niçin giderilemediği konusunda son derece tatminkâr açıklamalar bekliyoruz.

Bütün her yerde hayat durmuştur; metrolar durmuştur, hastanelerde elektrikler yoktur, evlerde bütün ev eşyaları, gereçleri perişan olmuştur ama daha 21’inci yüzyılda Türkiye saatlerdir süren bir elektrik kesintisiyle uğraşmak durumundadır. Böylesi bir skandala imza atan Hükûmetin derhâl net açıklamalar yapmasını bekliyoruz. Bu konuyu bütün kamuoyu merakla beklemektedir ve bu konudaki beceriksizliğin hesabı da elbette sorulacaktır.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gök.

Sayın Kaplan…

 

6.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın, Türkiye genelinde yaşanan elektrik kesintisiyle ilgili Hükûmetin acilen Meclise bir açıklama yapması gerektiğine ilişkin açıklaması

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Bugün Türkiye’de bütün illerde hemen hemen elektrik kesintisi insana ilginç bir şey söylettiriyor: Hükûmetin ampulünün sigortası niye attı? Şimdi, Başbakan “Terör dâhil her şeyi araştırıyoruz.” diyor, Enerji Bakanı “Kaynağı ne, inceleyip öğreneceğiz. Siber saldırı var mı, bilmem.” diyor, Elektrik Mühendisleri Odası “İletim sistemi çöktü.” diyor, kayıp kaçak bedelleri için yasa bekliyor, onu Türkiye’ye yaymak istiyorlar, bir de Mecliste nükleer santral görüşmesi yapılıyor. Şimdi, bütün bunlar bir araya gelince enerji mafyasının seçimde de aynı şekilde suçu kedilere yükleyeceğini söyleyebiliriz. Böyle bir durumda Hükûmetin kalkıp eğitimde, sağlıkta, metroda, ulaşımda, iletişimde… Yani her şeyde kıyamet kopuyor, bir Hükûmet yetkilisinin çıkıp burada kamuoyunu bilgilendirmesi gerekir. Maalesef, Hükûmet sorumsuzluğuna devam ediyor. Özelleştirdi elektriği, kendi insanlarına şirketleri verdi, tahsilatçılığını yapıyor ama böylesi bir durum ülkenin güvenliğini sarsmıştır. Bu, güvenliği sarsan olayın sorumlusunu bulup çıkarmak Hükûmetin görevidir diyoruz. HDP olarak bunun peşini bırakmayacağımızı ifade etmek istiyoruz.

Sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.

Sayın Tanal…

 

7.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, emeklilerin, milletvekillerinin özlük hakları ve maaşları düzeltilirken kendi özlük haklarının da düzeltilmesini istediklerine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan da buradayken, tüm emekliler mağdur Sayın Bakanım. Tabii, Türkiye’de milletvekillerinin maaşları, özlük hakları düzeltilirken…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Nerede özlük hakları düzeltildi ya? Yok bizde böyle şeyler. Hayret bir şey!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – …12 milyon 500 bin emekli vatandaşımız kendi özlük haklarının düzeltilmesini istiyor. Sizden istirhamım, sizden ricam, halk gerçekten açlık içerisinde, sefalet içerisinde…

SADIK YAKUT (Kayseri) – Popülist politika ya! Özlük hakları nerede düzeltiliyor Sayın Tanal?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Hani deriz ya: “Bir elin verdiğini diğer elin görmemesi lazım.” Biz, imtiyazlı sınıfa karşıyız. Milletvekillerinin özlük haklarını ve maaşlarını düzeltirken, ilk önce halkın haklarını düzeltiniz, sizden rica ediyorum.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Nereden düzeldi ya!

SADIK YAKUT (Kayseri) – Nereden düzeltiliyor Sayın Tanal, nereden düzeltiliyor!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – İşte o açıdan bu milletvekillerinin aldığı maaş da haramdır. Neden haramdır? Parmak kaldırıp parmak indirmekle milletvekilliği de yapılmaz.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Böyle bir şey olabilir mi Başkanım ya! Yalan söylüyor burada, yalan konuşuyor ya!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bu bir otomatik makinedir, bu otomatik makineden de vazgeçiniz artık.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanal.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Ayıp! Bu Parlamentoya saygısızlık yapıyorsun ya!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Saygısızlığı sen yapıyorsun, ahlaksız!

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sensin ahlaksız! Sensin ahlaksız! Böyle bir şey olabilir mi ya!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Kaç para maaş alıyorsun! Kaç para maaş alıyorsun! Utanmıyor musun! Vatandaş aç, perişan! Vatandaş aç, perişan!

BAŞKAN – Lütfen sakin olunuz.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Yalan konuşuyorsun ya, yalan konuşuyorsun!

BAŞKAN – Lütfen sakin olunuz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yalan konuşan sensin! 20 milyar maaş alıyorsun, utanmıyor musun! 800 lira maaş alıyor vatandaş, 800 lira maaş alıyor!

RECEP ÖZEL (Isparta) – Yalan konuşuyorsun be!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 15.36

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.53

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Dilek YÜKSEL (Tokat)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Sisteme girmiş olan sayın milletvekillerine söz veriyor idim.

Şimdi, Sayın Erdem…

 

8.- Aydın Milletvekili Mehmet Erdem'in, Aydın’da selden zarar gören çiftçilere geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ve çiftçilerin zararlarının tespiti konusunda Hükûmet yetkililerinin hassasiyetle çalıştığına ilişkin açıklaması

MEHMET ERDEM (Aydın) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Son dönemde, aşırı yağışlar sebebiyle ilimiz Aydın’da, kısmen Denizli sınırları içerisinde Büyük Menderes Nehri’nin taşmasından ötürü sel felaketi gerçekleşti. Ben, öncelikle tüm vatandaşlarımıza, selden zarar gören çiftçilerimize geçmiş olsun dileklerimi iletmek istiyorum Aydın Milletvekili olarak.

Tabii, son dönemde aşırı yağışlar barajlardaki su seviyesinin anormal şekilde artmasına sebep oldu. Son dönemde, Kemer Barajı’nda yüzde 93 seviyesindeki doluluk oranı yüzde 98,5’lara çıktı. Kemer Barajı’ndan ve bölgedeki diğer barajlardan salınan sular sebebiyle ve yine yağışların artarak devam etmesi sebebiyle Büyük Menderes Nehri’nin taşması söz konusu oldu. Özellikle Bozdoğan ilçemizde, Yenipazar, Söke ve bölgedeki ilçelerimizde 2 bin hektar arazi sular altında kaldı. Çiftçilerimizin, zararlarının tespiti konusunda ilçe tarım müdürlüklerine dilekçeleriyle başvurmaları söz konusu. Başta Aydın Valimiz Sayın Erol Ayyıldız olmak üzere, Devlet Su İşleri yetkilileri, AFAD yetkilileri ve devletimizin diğer kurumları konu üzerinde hassasiyetle çalışıyor. Ben Sayın Valimize ve diğer kurumlarımızın çalışan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erdem.

Sayın Ağbaba…

 

9.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba'nın, Elâzığ’daki kapatılan sulama birliklerinde çalışan işçilerin durumuna ilişkin açıklaması

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Sayın Bakan, geçtiğimiz hafta Elâzığ’daydım. Elâzığ’da, bir caddenin üzerinde bir dükkânda, açlık grevi yapan 13 işçiyle karşılaştım. Sorunlarını sorduğumda, 34 işçi olduklarını, 27’sinin Elâzığ Eyüpbağları Sulama Birliğinde, 7’sinin de Karakoçan Sulama Birliğinde çalıştığını öğrendim. 2010 yılında, sulama birlikleri, elektrik borçları ödenmediği için feshedilmiş -birliğin elektrik borçları ödenmediği için feshedilmiş- feshedilince tazminat verilmemiş. SSK aktif ama yatırılamıyor. Sağlıktan faydalanamıyor işçilerin çocukları, kendileri. Çocukları hasta oluyor, hastaneye gidemiyorlar. İŞKUR’da resmî olarak işsiz gözükmedikleri için İŞKUR’dan işe giremiyorlar. Devlet Su İşlerine müracaat ediyorlar ama Devlet Su İşleri sorunu çözmüyor. İş başvurusu yapınca, İŞKUR “Siz Devlet Su İşlerinin işçisisiniz, onun için işe alamayız.” diyorlar. Beş yıldan beri bir türlü seslerini duyuramamışlar. AKP’nin Elâzığ milletvekillerine, bakanlara, herkese söylemişler ama maalesef işçiler orada çaresizlikle karşı karşıyalar. İçişleri Bakanı söz vermiş, Sayın Veysel Eroğlu söz vermiş ama maalesef bir türlü görevlerine iade edilememişler. İşçiler ölümle karşı karşıyalar. Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve Hükûmetin konuya el atmasını rica ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ağbaba.

Sayın Yüksel…

 

10.- Denizli Milletvekili Mehmet Yüksel'in, Denizli’de don ve taşkın olayları nedeniyle zarar gören çiftçilere geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Sayın Başkanım, 7-8 Ocak tarihlerinde Türkiye’de ve Denizli ilimizde don olayı yaşanmıştır. Denizli ilimizde don sebebiyle 11 ilçede, 184 köyümüzde, 138.494 dekar arazide, 4.637 çiftçimizin üzüm bağları ve zeytin ağaçları zarar görmüştür. Zarar tespitleri il ve ilçe tarım müdürlüklerimiz tarafından yapılmış, Bakanlığa gönderilmiştir.

Yine, geçtiğimiz hafta tüm Türkiye’de olduğu gibi ilimiz Denizli’de de aşırı yağışa bağlı olarak taşkın olayları yaşandı. Denizli’deki bu taşkın olaylarından 103 köy ve mahalledeki 44 bin dekar arazide 5.454 çiftçimiz     -yüzde 95’i hububat olmak üzere- yüzde 30 ila yüzde 100 arası zarar görmüştür. Bir de alabalık tesisimizde, taşkın sonrası 550 bin alabalık telef olmuştur. Tarım ve DSİ yetkilileri hasar tespit çalışmaları yapmaktadır.

Başta, zarar gören Denizlili çiftçilerimiz olmak üzere tüm Türkiye’de zarar gören çiftçilerimize buradan geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yüksel.

Sayın Halaman…

 

11.- Adana Milletvekili Ali Halaman'ın, çiftçilerin kullandığı gübre ve ilaç fiyatlarındaki artışa ilişkin açıklaması

ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Şimdi, Sayın Başkanım, epeydir, uzun dönemdir söyleniyor aslında ama söylenmesine rağmen bunun karşılığı oluyor mu desek, pek de olmuyor. Ama yine bu iklim şartlarından mütevellit bu bizim Çukurova, Adana bölgesinde özellikle, buğday, arpa, narenciye, fıstık vesaire, bunların… Hem hasat dönemi hem de çiçek dönemi var buğdayda. Bunun için de gübre kullanılıyor, ilaç kullanılıyor. Bu ilaç, gübre de Türkiye’de bu Hükûmet döneminde gübre fabrikalarının kapanması, özelleşmesinden dolayı hep ithal geliyor. İthal gelirken de Hükûmetin başı genelde faizle, döviz işleriyle çok uğraştığı için bu gübre fiyatlarının, ilaç fiyatlarının önü alınmıyor. Yani, bunu biz söylüyoruz, yapmıyorlar ama sizin aracılığınızla yetkililere söylesek, ilgili kuruluşlara, bakanlıklara, buna birazcık ilgi duysalar olmaz mı?

Ben teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Halaman.

Sayın Bulut…

 

12.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut'un, ülkenin enerjide dışa bağımlı olmaktan kurtarılması gerektiğine ilişkin açıklaması

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Başkanım, Türkiye’de gördüğünüz gibi bu enerji kesintileri ülkenin değişik yerlerinde sürekli olmaktadır. Enerjide dışa bağlı olmaktan ülkenin kurtarılması lazım. Yenilenebilir enerji, hidroelektrik santralleri dâhil, tüm enerjimizin yüzde 29’unu teşkil ediyor. Geniş alanların, rüzgârın, güneşin olduğu ülkemizde enerji politikalarının değiştirilerek yerli enerjiye, millî enerjiye, yenilenebilir enerjiye dönüştürülebilmesi noktasında Hükûmetin dikkatini çekiyor, bu konudaki bürokratik engellerin kaldırılmasını, herkesin evinin üstüne, iş yerine, tarlasına güneş enerjisini, rüzgâr enerjisini kurabilmesi adına desteklenmesini ve bu darboğazdan ülkenin çıkartılmasını istiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bulut.

Sayın Bostancı…

 

13.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü’ne ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü. 1948’de Uluslararası Tiyatro Enstitüsü kurulmuştu. 1961’de 27 Martın Dünya Tiyatrolar Günü olarak kutlanması esas alındı.

Tiyatro, insanlığın tarihine eşlik etmiş olan sanatlardan birisi. Kimi zaman gündelik hayatın temsili, kimi zaman da kitleler için bir eğitim ve mihmandarlık aracı olarak Antik Yunan’dan tutun, Hindistan’dan, Mısır medeniyetinden, bizim de dâhil olduğumuz İslam medeniyetine kadar çok geniş alanlarda insanoğlu tiyatroya ilişkin etkinliklerde bulundu. 17’nci yüzyıla kadar Avrupa’da “Theatrum mundi.” derlerdi, “Hayat bir tiyatrodur.” Hakikaten, hayat ile tiyatro arasında bazen sınırların belirsizleştiğini de görüyoruz. Sinema çıktığında tiyatronun öleceği bekleniyordu. Aksine, bu rafine sanat kolu yine kitlelere seslenmeye devam ediyor. Tiyatro sanatının her vesileyle yanında olduğumuzu beyan etmek isterim.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bostancı.

Sayın Aksoy…

 

14.- Ağrı Milletvekili Halil Aksoy'un, 30 Mart Kızıldere olayının yıl dönümüne ilişkin açıklaması

HALİL AKSOY (Ağrı) – Teşekkürler Sayın Başkan.

30 Mart 1972 yani kırk üç yıl önce, Tokat’ın Niksar ilçesi Kızıldere köyünde katledilen dönemin gençlik liderleri Mahir Çayan, Hüdai Arıkan, Cihan Alptekin, Ertan Saruhan, Nihat Yılmaz, Ahmet Atasoy, Sinan Kazım Özüdoğru, Sabahattin Kurt, Ömer Ayna, Saffet Alp; bunlar halkımızın belleğinde ve gençliğimizin gönlünde unutulmaz izler bırakmışlardır. Onları saygıyla anıyor, Kızıldere’yi unutmayacağımı, unutmayacağımızı belirtmek istiyorum.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aksoy.

Sayın Günal…

 

15.- Antalya Milletvekili Mehmet Günal'ın, Türkiye genelinde yaşanan elektrik kesintisiyle ilgili Hükûmetin acilen Meclise bir açıklama yapması gerektiğine ilişkin açıklaması

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin bütün bölgelerinde şu anda elektrik kesintileri yaşanıyor ama biz kulaktan dolma bilgilerin dışında net bir şey göremiyoruz. Sadece ana hatta bir arıza olduğu söyleniyor. Şu anda böylesine önemli bir konu varken -basın aracılığıyla bir iki bakanımızın konuşmalarını duyduk ama- Meclisin bilgilendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Böylesine koordineli bir şey yarın başka elektrik kesintilerinin de habercisi mi acaba diye düşünmeye başladık. Onun için, bir an önce, bu konuda ciddi ve resmî bir açıklama bekliyoruz. Burada olan bakanlarımız Sayın Enerji Bakanıyla da yetkililerle de eğer görüşüp bizi aydınlatırlarsa seviniriz. Bütün vatandaşlarımız şikâyetçi durumdadır. Bu vesileyle, kendilerine iletmiş olalım. Bir an önce hem milletimizi hem de bizleri bilgilendirsinler diyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Günal.

Sayın Doğru…

 

16.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru'nun, Tokat’ın Reşadiye ilçesindeki minibüsçülerin sorunlarına ilişkin açıklaması

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Tokat ili Reşadiye ilçesinden Reşadiye Şoförler Odası Başkanı Uğur Uçar bizleri arayarak bir konuyu dile getirmemizi istemişlerdir. Bu konu, özellikle, taşıyıcı esnafı yani minibüs esnafıyla ilgilidir.

Karayolları Taşıma Yönetmeliği gereğince, il içerisinde 100 kilometreye kadar olan mesafelerde taşıma yapan araçlara D4 yetki belgesi alma zorunluluğu getirilmiştir. Bu kapsama giren, sadece köylerden ilçe merkezlerine yolcu taşımacılığı yapan minibüsçü esnafının 2015 yılı ücreti olan 7.484 lira çok büyük bir paradır, bunu ödemeleri de mümkün değildir. Bu insanlar 7 Haziran 2015 genel seçimleri öncesinde bu paranın kaldırılmasını veyahut da indirilmesini istiyorlar. Çünkü, kendi bölgelerinde göçlerden dolayı nüfus ciddi olarak azalmıştır. Dolayısıyla, 4-5 yolcu taşıyan insanların evlerine ekmek götürme noktasında çok ciddi sorunları vardır.

Dolayısıyla, bu konuyu gündeme getiriyor, İçişleri Bakanlığından gerekli ilgiyi bekliyoruz diyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Doğru.

Sayın Şimşek…

 

17.- Samsun Milletvekili Cemalettin Şimşek'in, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek hakkındaki iddialara ilişkin açıklaması

CEMALETTİN ŞİMŞEK (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ülkemiz henüz 17, 25 Aralık yolsuzluk ve hırsızlık olaylarının önünün kanunsuz bir şekilde kesilmesinin şokunu üzerinden atamamışken, kaçak saray ve uçan sarayla ilgili kamuoyundaki infial devam ederken, kupon arazilerin yandaşa peşkeş çekilmesi gündemdeki yerini korurken şimdi de bizzat Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç tarafından Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek hakkındaki iddialar gündeme bomba gibi düşmüştür. Ülkemizde kamu gücünü kullanarak her türlü yolsuzluk yapanları, tüyü bitmemiş yetim hakkını yiyenleri kınıyor, onları Allah’a havale ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şimşek.

Sayın Türkoğlu…

 

18.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu'nun, özel güvenlik personelinin sorunlarına ilişkin açıklaması

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayıları yüz binlerle ifade edilen özel güvenlik personelinin bir bölümü seçmiş oldukları temsilcileri aracılığıyla bugün bana geldiler ve özel güvenlik personelinin sorunlarını dile getirdiler. Maalesef, özel güvenlik personelinin sorunları hâlâ dağ gibi ortada duruyor ve AKP hükûmetleri bunların çözümü noktasında da adım atmıyor.

Ayrıca, özel güvenlik personelini temsilen gelen arkadaşlarımız bize koruma memuru alınmasıyla ilgili bir Hükûmet taahhüdünü hatırlattılar. Maalesef, bundan iki yıl evvel, zamanın İçişleri Bakanı tarafından koruma memuru alınacağına ilişkin beyanda bulunulmasına rağmen, yerine getirilmedi, bu konu hâlâ kadük bir vaziyette duruyor. Hükûmeti özel güvenlik personelinin sorunlarına dikkat etmek, onların sorunlarını çözmek için bir kez daha uyarıyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Türkoğlu.

Gündeme geçiyoruz. 

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım:

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, 1915 olaylarının 100’üncü yıl dönümüne ilişkin parlamenter diplomasi faaliyetleri çerçevesinde Belçika’ya resmî bir ziyaret gerçekleştirmesi Genel Kurulun 24/3/2015 tarihli 82’nci Birleşiminde kabul edilen heyeti oluşturan isimlere ilişkin tezkeresi (3/1756)

                                                                               26/3/2015

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel kuruluna

1915 olaylarının 100’üncü yıl dönümüne ilişkin parlamenter diplomasi faaliyetleri çerçevesinde milletvekillerinden oluşan bir heyetin Belçika’ya resmî bir ziyaret gerçekleştirmesi Genel Kurulun 24/3/2015 tarihli ve 82’nci Birleşiminde kabul edilmiştir.

28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 2’nci maddesi uyarınca heyeti oluşturmak üzere belirlenen isimler Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                                                               Sadık Yakut

                                                               Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                               Başkanı Vekili

Osman Faruk Loğoğlu                  Adana Milletvekili

Seyit Sertçelik                                 Ankara Milletvekili

Yusuf Halaçoğlu                             Kayseri Milletvekili

Afif Demirkıran                                Siirt Milletvekili

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

 

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mersin Milletvekili Ali Öz ve 20 milletvekilinin, ülkemizde adli tıp sistemi ve sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1281)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde adli tıp sistemi, sorunları, alınması gereken önlemler ve çözüm önerileri konusunda Anayasa’nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince ekte sunulan gerekçe çerçevesinde Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Ali Öz                                                                  (Mersin)

2) Oktay Vural                                                          (İzmir)

3) Mehmet Günal                                                      (Antalya)

4) Reşat Doğru                                                         (Tokat)

5) Seyfettin Yılmaz                                                   (Adana)

6) Emin Çınar                                                           (Kastamonu)

7) Mustafa Kalaycı                                                    (Konya)

8) Necati Özensoy                                                    (Bursa)

9) Sinan Oğan                                                          (Iğdır)

10) Sümer Oral                                                         (Manisa)

11) Mustafa Erdem                                                   (Ankara)

12) Münir Kutluata                                                    (Sakarya)

13) Yusuf Halaçoğlu                                                 (Kayseri)

14) Erkan Akçay                                                       (Manisa)

15) Mesut Dedeoğlu                                                  (Kahramanmaraş)

16) Koray Aydın                                                        (Trabzon)

17) Hasan Hüseyin Türkoğlu                                     (Osmaniye)

18) Cemalettin Şimşek                                              (Samsun)

19) D. Ali Torlak                                                       (İstanbul)

20) Özcan Yeniçeri                                                   (Ankara)

21) Lütfü Türkkan                                                     (Kocaeli)

Gerekçe:

Suçluların yapmış oldukları zarar ve ziyan nispetinde ceza verilmesi çok eskiden beri bilinen bir kaidedir. Şahıslara karşı işlenen suçlarda insan vücudunda meydana gelen arızanın niteliğini ve ağırlığını bildirmek de tıp ilminin işidir. Tıp ile hukukun kesişim kümesinde yer alan adli tıp bilimsel tıp metodolojisini kullanarak elde ettiği bilgilerle ve bulgularla hukuki uyuşmazlıkların çözümlenmesine katkı sağlar.

Adli Tıp Kurumu (ATK) 2659 sayılı Yasa’yla kurulmuş, bu yasa hükümlerine göre görev yapan bir kurumdur. Doğal olarak idari teşkilatlanması vardır. Kurum başkanına çok önemli yetkiler verilmiştir, sıklıkla da siyasi iktidar tarafından atanmaktadır. Ayrıca, teşkilatlanma içerisinde ihtisas dairelerinin ve ihtisas kurullarının oluşturulmasında, maalesef, siyasi iktidar önemli rol oynamaktadır. İşte, sıkıntı da buradadır. Bu atamalar her dönemde sıkıntı yaratmaktadır. Basına da yansıyan huzursuzluklar gözleniyor. İş yükünün fazla olması Adli Tıp Kurumu için bir handikaptır. Bir uyuşmazlığın mahallinde çözülmesi önemlidir. Bu, yargılamanın makul bir sürede bitirilmesine de olanak verir.

Adli tıp hizmetlerinin yürütülmesi için öncelikle Adli Tıp Kurumunun acilen bağımsız ve özerk bir yapıya kavuşturulması, Adli Tıp Kurumunun özellikle tıp fakültesi bulunan illerde Sağlık Bakanlığıyla eş güdümlü olarak hastane merkezli yapılara entegre edilmesi gerekmektedir. Bilimin kaynağı üniversitelerdir. Üniversiteler, aynı zamanda yeni bilgi ve teknoloji üreten araştırma ve eğitim kurumlarıdır. Adli tıp ve bilirkişilik hizmetlerinde üniversitelerimizden yararlanılması, bilimsel gelişmelerin izlenmesi ve uygulanması açısından oldukça önemlidir.

Adli bilimler ve adli tıp alanında insan ve malzeme gücü sınırlı olduğundan, adli tıp hizmetinin yaygınlığı ve hızlı gerçekleşmesi, ülke kaynaklarının verimli ve dengeli kullanılabilmesi için üniversitelerimizden ve yetişmiş insan gücünden akılcı olarak yararlanılmalıdır. Bizim en önemli eksiğimiz, diğer pek çok alanda olduğu gibi, bu alanda da maddi imkânların, araştırmalara ayrılan bütçenin yetersizliğidir. Yetişmiş insan gücümüz hızla artmaktadır. Ancak daha kaliteli insan gücü yetiştirilmesi için bazı bakış açılarının değiştirilmesi gerekebilir. Örneğin, asistanlarımızı sadece hizmet görmek üzere değil, dünyadaki gelişmeleri takip edecek ve uygulamalarında gelişmeleri gözetebilecek perspektiften yetiştirmeliyiz. Bu düzenleme hizmetin hızlanmasını sağlayabileceği gibi, iş yükünü de ülke koşullarında kaynaklarıyla yerinde çözmeye aday yegâne sistemdir. Alternatif bir çözüm olarak, ATK’daki bu aşırı merkeziyetçi yapının görev ve sorumluluklarının sınırlanması, belirli rutin hizmetler dışında kalan görevlerini tüm dünyada olduğu gibi üniversitelere bırakması düşünülebilir.

Özetle, çözüm önerilerini yedi başlık altında toplayabiliriz:

Her tıp fakültesinde adli tıp ana bilim dalı kurulmalıdır.

Bu ana bilim dalları konunun uzmanı öğretim üyelerini bünyesinde bulundurmalıdır.

Adli tıp dersleri otuz günlük staj şeklinde yürütülmelidir.

Bu ana bilim dallarının kendi eğitim ve araştırma laboratuvarlarıyla teknik eğitim uygulanmalıdır.

Saha uygulaması açısından, mutlaka Adli Tıp Kurumu ve ilgili organlarıyla iş birliğine girerek öğrenciye uygulama olanağı sağlanmalıdır.

Olanakları uygun olan fakültelerin yasalar çerçevesinde, Adli Tıp Kurumunun yürüttüğü otopsi ve canlı adli vaka muayeneleri öğrenci ve öğretim elemanı yetiştirme amacıyla yürütülmelidir.

Tıp fakültesi bulunan şehirlere Adli Tıp Kurumu organları kurulmalıdır.

Türkiye'de adli tıp ve adli bilimlerde hizmet ve insan gücü açısından var olan bu ciddi sorunlara acilen bir çözüm oluşturulması gerekmektedir.

Son söz olarak: Adli tıp, insan hakları bağlamında bir uğraşı alanıdır. Adli tıbba verilen değer insan haklarına gösterilen saygının en yalın ölçüsüdür.

Önergemiz bu amaçla hazırlanmıştır.

 

2.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 21 milletvekilinin, besicilerin ve hayvancılık yapan köylülerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1282)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bu yıl mevsimin kurak geçmesi nedeniyle Türkiye genelinde besicilerin ve hayvancılık yapan köylülerin yaşadıkları ve kış mevsimi boyunca karşı karşıya kalacakları zorlukların tespit edilerek alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ve teklif ederiz.

1) Mülkiye Birtane                                                    (Kars)

2) Pervin Buldan                                                      (Iğdır)

3) İdris Baluken                                                        (Bingöl)

4) Sırrı Sakık                                                            (Muş)

5) Murat Bozlak                                                        (Adana)

6) Halil Aksoy                                                          (Ağrı)

7) Ayla Akat Ata                                                       (Batman)

8) Hasip Kaplan                                                       (Şırnak)

9) Hüsamettin Zenderlioğlu                                       (Bitlis)

10) Emine Ayna                                                        (Diyarbakır)

11) Nursel Aydoğan                                                  (Diyarbakır)

12) Altan Tan                                                           (Diyarbakır)

13) Adil Zozani                                                         (Hakkâri)

14) Esat Canan                                                        (Hakkâri)

15) Sırrı Süreyya Önder                                            (İstanbul)

16) Sebahat Tuncel                                                  (İstanbul)

17) Erol Dora                                                           (Mardin)

18) Ertuğrul Kürkcü                                    (Mersin)

19) Demir Çelik                                         (Muş)

20) İbrahim Binici                                      (Şanlıurfa)

21) Nazmi Gür                                           (Van)

22) Özdal Üçer                                          (Van)

Gerekçe:

Bu yıl Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerimizde yaşanan kuraklık nedeniyle, hayvancılık alanında hayati bir öneme sahip olan saman üretimi son derece düşmüştür. Üretimindeki azalmaya paralel olarak artan saman fiyatları karşısında, besiciler ve geçimini hayvancılıkla sağlayan köylüler zor durumda kalmıştır. Saman fiyatlarının artışı hayvan fiyatlarını düşürmüş, 2 hayvanını satan köylü 1 ton saman parasını çıkaramaz hâle gelmiştir. Fiyatı sadece 500 lira olan bir hayvanın, kış boyunca tükettiği yem bedeli 2 bin lirayı aşıyor. Kars, Ağrı, Ardahan, Erzurum, Hakkâri, Muş, Bingöl, Bitlis, Van başta olmak üzere, tüm Türkiye illerinde toz samanın kilosu 1 lirayı bulmuştur. Yani, bir ton saman şu an bin liradır.

Tabii, Doğu ve Güneydoğu Anadolu illeri, yükselen saman fiyatlarından en çok etkilenen illerdir çünkü bu illerde hayvancılık vatandaşların yüzde 80'i için temel geçim kaynağıdır. Kışa daha henüz girilmişken Kars'ta samanın ton fiyatı 1.100-1.200 lira olmuştur. Bölgede hayvanlar yaz başına kadar içeride besleniyor. İleriki zamanlarda fiyatların daha çok artacağı ve sıkıntıların aşılamayacak hâle geleceği ortadadır. Bu aşamada, sıkıntının ithal samanla çözüleceği söylenmiş ancak ithalatçılara uygulanan bürokratik işlemlerin ağırlığı ve vergilendirme gibi faktörlerden kaynaklı bir netice alınmamıştır. Yağışların yetersiz kaldığı ve köylülerin kaygılarını paylaştığımız günden bu yana, yetkililere çağrıda bulunarak, köylülerin kışın hayvanlarına yem bulmakta zorlanacağına işaret etmiştik. Ot ve saman fiyatlarının yükseleceğini, bunun karşısında köylünün çaresiz kalacağını dile getirmiştik.

Köylülerin saman sıkıntısı yalnızca kuraklıktan kaynaklanmıyor, aynı zamanda mazot fiyatlarının yükselmesi, arazilerin ekilememesinden de kaynaklanıyor. Bu hususa da işaret ederek geç kalınmadan önlem alınması gerektiğini ilgililere duyurmuş olmamıza rağmen, hiç bir önlem alınmamıştır. Başka hiç bir yan geliri olmayan ve geçimini 3-5 hayvanıyla sağlayan köylüler, hayvanların çoğunu elden çıkarmış durumdadır. 2-3 hayvanıyla kışı geçirmeye çalışan köylüler, yetkililerden çözüm beklemektedirler.

Saman fiyatları, Türkiye genelinde besicilik faaliyetiyle yaşamlarını sürdüren ve hayvancılık yapan tüm yurttaşları etkilemiştir. Türkiye'de 14 milyon hektara yakın mera arazisi olmasına rağmen, bu arazilerden yalnızca 2 milyon hektarı faal olarak kullanılmaktadır. Bu anlamıyla, kendi kaynaklarını işlevsizleştiren ve ithalatı destekleyen bir tarım politikası anlayışı neticesinde gelinen noktada, ot ve saman kriziyle sektör yeniden çıkmaza girmiştir.

Bugün samanda olduğu gibi, daha önceki dönemlerde et fiyatı yükselince et, canlı hayvan fiyatları yükselince hayvan, kurbanlık fiyatları yükselince koyun ve sığır ithal edilmiş ancak bu yöntem sorunlara kalıcı bir çözüm olmamıştır.

Geçmişte birçok örnekte görüldüğü gibi, ülke kaynaklarını kullanmak yerine iç piyasayı ithalatla tatmin etmeye çalışmak yaşanan sorunlara köklü bir çözüm getirmemiştir. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının yaşanan sıkıntıları bütünlüklü olarak tespit edip gerekli önlemleri alması gerekiyor. İklimi her türlü tarımsal üretime uygun olmasına karşın, Türkiye'nin ot ve saman ithal etmek zorunda kalması, hayvancılık politikasının ciddi olarak sorgulanması gerektiğini ortaya çıkarmaktadır. Tarım politikalarında köylüyü, küçük işletmeciyi, besiciyi koruyan kalıcı ve köklü değişiklikler yapılması zorunlu bir hâl almıştır.

Bu anlamda, kış mevsimi boyunca köylülerin sıkıntılarına çözüm bulunması, saman ihtiyacının devlet tarafından karşılanması ve köylünün elinde kalan hayvanlarını yaza çıkarabilmesi için alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılması elzemdir.

 

3.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ve 21 milletvekilinin, darbe yapan ve darbeye teşebbüs eden kişilerin isimlerinin okullar, caddeler ve sokaklar ile kamu tesisleri içerisinde hangi yerlere verildiğinin belirlenmesi ve bu isimlerin kaldırılması için yapılması gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1283)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

12 Eylül, 28 Şubat, Ergenekon, Balyoz, Ayışığı ve Sarıkız gibi davalarda darbe yapan ve darbeye teşebbüs eden generaller başta olmak üzere, çeşitli meslek grubundan kişiler yargılanmaktadır. Bu kişilerin isimlerinin okullar, caddeler ve sokaklar ile kamu tesisleri içerisinden hangi yerlere verildiklerinin belirlenmesi ve bu isimlerin derhâl kaldırılması için Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Altan Tan                                                             (Diyarbakır)

2) Pervin Buldan                                                      (Iğdır)

3) İdris Baluken                                                        (Bingöl)

4) Sırrı Sakık                                                            (Muş)

5) Murat Bozlak                                                        (Adana)

6) Halil Aksoy                                                          (Ağrı)

7) Ayla Akat Ata                                                       (Batman)

8) Hasip Kaplan                                                       (Şırnak)

9) Hüsamettin Zenderlioğlu                                       (Bitlis)

10) Emine Ayna                                                        (Diyarbakır)

11) Nursel Aydoğan                                                  (Diyarbakır)

12) Adil Zozani                                                         (Hakkâri)

13) Esat Canan                                                        (Hakkâri)

14) Sırrı Süreyya Önder                                            (İstanbul)

15) Sebahat Tuncel                                                  (İstanbul)

16) Mülkiye Birtane                                                  (Kars)

17) Erol Dora                                                           (Mardin)

18) Ertuğrul Kürkcü                                                  (Mersin)

19) Demir Çelik                                                        (Muş)

20) İbrahim Binici                                                     (Şanlıurfa)

21) Nazmi Gür                                                          (Van)

22) Özdal Üçer                                                         (Van)

Gerekçe:

Türkiye'nin çok partili hayata geçişiyle beraber, düzenli olarak on yılda bir darbe yapmayı gelenek hâline getirmiş Türk Silahlı Kuvvetleri, bu darbeler sonucunda Parlamentoyu, siyasi partileri, sendikaları, dernekleri ve birçok sivil toplum örgütlerini kapattırmıştır; onlarca kişiyi idam ettirmiş, yüz binlerce kişi tutuklanmış, işkenceye uğramış, faili meçhullerle öldürülmüş, birçok insan ülkeden ayrılmak zorunda bırakılmış, vatandaşlıktan çıkarılmış ve haksızlıklara uğramıştır.

Darbelere maruz kalmış ülkelerin birçoğunda darbe yapanlar yargılanmış ve adlarının bir daha anılmamak üzere silinmesi için büyük çaba gösterilmiştir. Ülkemizde ise böyle bir yüzleşme ve hesaplaşma gerçekleşmediği gibi birçok cadde, sokak veya kamu kurumunda darbecilerin adları yaşatılmaktadır. 1961 darbesinin lideri Cemal Gürsel’in ismi hâlâ Erzurum'da şehrin stadyumunda yaşatılmaktadır. 12 Eylül darbesinin lideri Kenan Evren'den, “postmodern” diye tabir edilen 28 Şubat darbesinin mimarı İsmail Hakkı Karadayı'ya kadar darbelere adı karışmış birçok kişinin ismi onlarca okul, kışla gibi kamu kurumlarının yanı sıra birçok cadde ve sokakta varlığını korumaktadır. Hatta, bu tür kamu alanları arasında, bugün darbeye teşebbüsten yargılanmaları devam eden kişilerin adlarını taşıyanlar da vardır. Darbe yapan ya da darbe girişiminden dolayı yargılanmakta olanların isimlerinin hâlâ okul, kışla gibi kamu kurumları ile cadde ve sokaklarda yaşatılması demokrasi açısından büyük bir ayıptır. Bu kişilerin isimleri kamu alanından silinerek bu ayıba son verilmelidir

Sivil yönetimleri devirmek amacıyla yapılan darbelerin ve darbe girişimlerinin faillerinin isimleri hiçbir şekilde kamu kurum ve kuruluşlarına, cadde, sokak, park gibi kamu alanlarına verilmemelidir. Ve günümüzde yer alan bu isimlerin de hepsinin derhâl tespit edilmesi gerekmektedir ve bu isimler ülke içerisinden temizlenmelidir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Buyurunuz Sayın Gök.

 

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

19.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, tekraren, Türkiye genelinde yaşanan elektrik kesintisiyle ilgili Hükûmetin acilen Meclise bir açıklama yapması gerektiğine ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, ben az önce de gündeme getirdim. Türkiye’nin pek çok yerinde, sabah saatlerinde başlayan elektrik kesintisi hâlen devam ediyor. TEİAŞ Müdür Yardımcısını aradım, görüştüm saatler önce, yarım saate kadar giderileceğini bana ifade ettiler.

Ama, Türkiye Cumhuriyeti devleti, böylesine bir arıza olduğu zaman arızayı giderici bir başka formülü hemen devreye sokamıyorsa burada çok ciddi bir sorunumuz vardır. Yani, bu sorunun altında özelleştirilen elektrik şirketlerinin durumu, Hükûmetin bu konuya bakışı… Bu arıza olduktan sonra, şu saate kadar eğer Türkiye’de elektrik gelmiyorsa burada bir Enerji Bakanı yerinde oturamaz. Enerji Bakanını istifaya davet ediyorum. Bir skandal yaşıyoruz. Birçok hastaneden yurttaşlarımız beni arıyor; hastalar mağdur. Birçok yerden arkadaşlarımız arıyor; kaloriferler yanmıyor, okulların büyük bir kısmında ders yapılamıyor, evlerde oturulamıyor, yaşlılar, herkes şu anda soğuktan, kaloriferlerin yanmamasından dolayı büyük ıztırap içerisinde ve hâlâ Hükûmetten kamuoyunu tatmin eden bir açıklama yok. Bu arızayı kim yapmıştır? Neden olmuştur? Niçin bu saate kadar giderilemiyor? Arıza olduktan sonra yerine başka bir sistem niçin getirilemiyor? Yani, Hükûmetin bir üyesi çıkıp da şurada bize makul bir açıklama yapmıyor. Başbakan “Bir terör saldırısı olabilir.” diyor. Yani, nedir, tablo nedir, biz bilmek istiyoruz. Belki makul bir süreyi anlayabiliriz ama arkadaşlar, sabahtan beri metrolar durdu, bütün ulaşım durdu, hastaneler durdu. Yani, her yerde çok ciddi skandal yaşanıyor.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gök. Konu net bir şekilde anlaşılmıştır.

LEVENT GÖK (Ankara) – Burada Hükûmetten bir açıklama bekliyoruz. Bunun yapılması gerekiyor.

BAŞKAN – Elbet, Hükûmet bir açıklama yapacaktır diye biz de bekliyoruz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Türkiye, bu kadar uzun saatlerden sonra bir arızayı gideremiyorsa burada bir Enerji Bakanı, Hükûmet oturamaz. Ayıptır, yazıktır!

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Yani, bütün yurttaşlarımız bizlere şikâyet ediyorlar. Bunu kabul edemeyiz. Hükûmetten açıklama bekliyoruz Sayın Başkanım. Kim temsil ediyorsa burada Hükûmeti, lütfen, bu konuda derhâl bir açıklama bekliyoruz. Ne oluyor, bunu bilmek hakkımızdır. Yani, böyle bir şey olabilir mi?

BAŞKAN – Açıklama yapmak istedikleri zaman derhâl biz de o söz hakkını vereceğiz tabii ki Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben açıklamayı Hükûmetten bekliyorum efendim, AKP Grubundan değil.

BAŞKAN – Hayır. Ben tabii ki Hükûmet olarak söyledim Sayın Gök.

Buyurunuz Sayın Bostancı.

 

20.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, Ankara Milletvekili Levent Gök’ün yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, bir süredir Türkiye'nin geniş bir bölümünde bir elektrik kesintisi söz konusu. Bunun giderilmesi için çalışmaların sürdüğü bilgisi bizde mevcut. Tabii ki Levent Bey’in, kamuoyunun bu konuya ilişkin Hükûmet yetkililerinden bir açıklama beklemesi hakkıdır. Genel Kurul şu anda çalışmalarını sürdürüyor. Biz de bu doğrultuda Hükûmete ulaştık. Bir açıklama olacaktır Genel Kurul çalışmaları sırasında. Bunun elde olan imkânlar çerçevesinde bir arıza olmadığına ama gerekçelerinin ne olduğuna ilişkin açıklamanın yapılacağını beklemek gerekir.

Saygılarımı sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bostancı.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Örneğin, şu anda Mecliste bir şekilde elektrik var. Yani, Türkiye'nin sadece bazı bölümlerini değil, Türkiye'nin hemen hemen tümünü ilgilendiren ciddi bir elektrik kesintisi hâlen şu anda devam ediyor. Yani, ortada böyle bir kesinti olduğu zaman bir başka sistemin devreye niçin giremediğini, bunun, sistemin niçin kurulamadığını tartışmamız gereken de bir durum yaşıyoruz. Şimdi, bu, “Biz arızayı gidermeye çalışıyoruz. Kesintinin nedeni nedir, açıklayacağız.” gibi sıradan sözlerle geçiştirilecek bir durum değildir. Vahim bir tablo yaşıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Gök, evet, konu net bir şekilde anlaşıldı.

LEVENT GÖK (Ankara) - Bugün Türkiye’de devlet çökmüştür, sistem çökmüştür. Bunu anlatmaya çalışıyoruz

BAŞKAN – Teşekkür ederiz. Gayet net anlaşıldı.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Zozani.

 

21.- Hakkâri Milletvekili Adil Zozani'nin, Türkiye genelinde yaşanan elektrik kesintisiyle ilgili Hükûmetin acilen Meclise bir açıklama yapması gerektiğine ilişkin açıklaması

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aynı sebepten ben de söz aldım.

Şu anda Türkiye'nin yarısından fazlasında, başkent, İstanbul ve İzmir dâhil olmak üzere pek çok kentinde elektrik yok. Saat 10.36’dan bu saate kadar elektrikler kesik.

Şimdi, mevcut durumda, ülkede böyle bir durum yaşanıyorken Meclisin hiçbir şey yokmuş gibi rutin faaliyetlerini sürdürüyor olması bir talihsizliktir. Hükûmetin acilen gelip Mecliste bu bilgileri paylaşıyor olması gerekir. Talep ediyorlarsa, ihtiyaç duyuyorlarsa, kamuoyundan gizledikleri bir durum söz konusuysa Meclis kapalı oturuma geçer, kapalı oturumda bu bilgiler Meclisle paylaşılır ama Hükûmetin ve iktidar partisinin sıradan bir uygulama, sıradan bir durum olarak konuyu değerlendiriyor olmasını biz bir talihsizlik olarak değerlendiriyoruz.

Hükûmetin bir an önce gelip burada Parlamentoya bilgi vermesi gerekir. İhtiyaç duyuluyorsa kapalı oturumda da bunu yapabilirler.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Zozani.

İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır. Okutup işleme alacağım ve daha sonra oylarınıza sunacağım.

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) Önergeler

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, (2/569) esas numaralı Özel Tüketim Vergisi ve Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/246)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/569) esas numaralı Özel Tüketim Vergisi ve Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’m için İç Tüzük’ün 37’nci maddesi uyarınca doğrudan gündeme alınmak üzere işlem yapılmasını arz ederim.

Mehmet Akif Hamzaçebi

                                                              İstanbul

BAŞKAN – Teklif sahibi olarak İstanbul Milletvekili Akif Hamzaçebi.

Buyurunuz Sayın Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İç Tüzük’ün 37’nci maddesinin verdiği olanaktan yararlanmak suretiyle, doğrudan gündeme alınmasını istediğimiz bu teklif, zihinsel engelli vatandaşlarımızın otomobil iktisaplarında yani otomobil edinimlerinde, edinimden önce ödenmesi gereken özel tüketim vergisi ile otomobilin alınmasından sonra her yıl ödenmesi gereken motorlu taşıtlar vergisinden muaf tutulmalarını öngörmektedir.

Zihinsel engelli vatandaşlarımızın sorunu diğer engelli vatandaşlarımızın sorunundan çok daha özel bir mahiyet arz etmektedir. Zihinsel engelli vatandaşlarımızın toplum içinde hak ettikleri yeri almalarında ve hayatlarını sürdürecek eğitimi almalarında, eğitim hizmetlerine ulaşmada, sağlık hizmetlerine ulaşmada, doktora gitmede veya sosyal faaliyetlere katılmada çok büyük sorunları vardır ve ulaşım bu sorunların en başında gelmektedir. Zihinsel engelli vatandaşlarımız ya “Yüzde 90’ın üzerinde engellidir.” şeklinde bir rapor alamadığı için onların otomobil iktisabına izin verilmemekte ya da diğer engelli vatandaşlarımızın kullanabildiği, özel tertibatı bulunan araçları kullanmaları mümkün olmadığı için, herhangi bir şekilde onların otomobil iktisabı özel tüketim vergisinden ve daha sonra, onların her yıl ödeyeceği motorlu taşıtlar vergisinden muaf tutulmamaktadır.

Zihinsel engelli vatandaşımız, zihinsel engelli olduğu için onun ulaşım ihtiyacı birlikte oturduğu aile fertleri ya da ona bakmakla yükümlü kişi tarafından karşılanmaktadır. Dolayısıyla, zihinsel engelli vatandaşımızın birlikte oturduğu aile ferdinin ya da ona bakmakla yükümlü olan kişinin normal bir otomobil iktisabı, örneğin bir otomatik vitesli otomobil iktisabı ya da normal vitesli bir otomobil iktisabının özel tüketim vergisinden mutlaka istisna edilmesi gerekmektedir. Yine, daha sonra, iktisaptan sonra her yıl ödenmesi gereken motorlu taşıtlar vergisinden de bu otomobil sahiplerinin muaf tutulması gerekir. Avrupa Birliği uygulaması bu şekildedir.

Bizim vergi kanunlarımızda aşırı korumacı bir anlayış olduğu için, herhangi bir şekilde istisna ve muafiyetlerin kötüye kullanılmasını engelleme yönünde bir endişe olduğu için bu muafiyetler yeterli bir şekilde kanunda yerini almamıştır. Fiziksel engelliler için bu tip düzenlemeler vardır ama zihinsel engelli vatandaşlarımız için bu düzenlemeler yoktur.

Teklifimiz zihinsel engellileri kapsıyor ancak Cumhuriyet Halk Partisi olarak işitme engelli vatandaşlarımızın yine benzer şekilde otomobil iktisabı sırasında ödemeleri gereken ÖTV ile daha sonra ödenmesi gereken motorlu taşıtlar vergisinden de muaf tutulmalarını öngören bir teklifimiz daha vardır. Bu da önemlidir. İşitme engelli vatandaşlarımız aynı şekilde yüzde 90’ın üzerinde engeli olduğu şeklinde bir raporu alamadığı için ya da “Özel tertibatı bulunan bir taşıtı kullanabilir.” şeklinde bir raporu olmadığı için işitme engelli vatandaşlarımız da yine otomobil iktisaplarında ÖTV’den muaf değildir ve daha sonra da yine motorlu taşıtlar vergisinden muaf değildir.

Yine, engelli vatandaşlarımızın engelliliğe dayalı ayrımcılık nedeniyle açtıkları davalar bugün harca tabidir. Şimdi, herkes kanun karşısında eşittir, herkes hak arama özgürlüğüne sahiptir ama engelli vatandaşlarımızın hak arama özgürlüğünü kullanabilmeleri için pozitif ayrımcılık gereği bu davaların harçtan muaf tutulmaları gerekir. Yani engelliliği olduğu için zaten “Acaba, dava açsam mı, açmasam mı? Boş ver, açmayayım.” şeklindeki bir psikolojiye sahip olan vatandaşımız, bir de harç miktarını duyunca davayı açmıyor.

Bütün bunların Parlamento kapanmadan topluma bir hizmet olarak kabul edilecek kanunlarla çözülmesi gerektiğini düşünüyoruz. Şu anda zihinsel engellilerle ilgili kanun teklifimiz huzurunuzdadır, bu teklife desteğinizi bekliyorum. Bu teklifin kabul edilmesi hâlinde yapılacak çalışmalarla, biraz önce sözünü ettiğim işitme engellilerle ilgili vergi muafiyetini öngören teklifimiz ile yine engelli vatandaşlarımızın engelliliğe dayalı ayrımcılık nedeniyle açtıkları davaların harçtan muaf tutulması yönündeki teklifimizin de birleştirilerek hep birlikte  bunların kanunlaştırılması mümkündür.

Ben ilgi ve takdirinize, desteğinize sunuyorum. Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Hamzaçebi.

Kocaeli Milletvekili Haydar Akar...

Buyurunuz Sayın Akar. (CHP sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Akif  Hamzaçebi, Özel Tüketim Vergisi ve Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’ni, İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınması amacıyla Meclis Genel Kuruluna getirmiş bulunuyor. Bu kanun teklifi zihinsel engellilerin taşıt alımlarıyla ilgili.

Hepinizin bildiği gibi, Anayasa’mızın 10’uncu maddesindeki “Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.” ve yine 61’inci maddesindeki “Devlet, sakatların korunmalarını ve toplum hayatına intibaklarını sağlayıcı tedbirleri alır.” hükümlerinden hareketle böyle bir kanun teklifini getirdik. Bu da ihtiyaç mı? İhtiyaç. Devlet, engellilere birçok şeyde vergi muafiyeti düzenlemiş olmasına rağmen, burada atlanılan  bir şey var zihinsel engellilerle ilgili, yüzde 90’ın üzerinde  zihinsel engel teşkil ediyorsa ve “H” sınıfı bir ehliyet alamıyorsa bunlara vergi muafiyeti getirmiyordu. Bu teklifimizle hem motorlu taşıtlar vergisinde taşıt alındıktan sonra hem de taşıt alınmadan önce ÖTV’lerde bir vergi muafiyeti getirilmesi teklifinde bulunuyoruz.  Bunun gerekçesini de şöyle izah ediyoruz, diyoruz ki: Örneğin, yüzde 80 ağır engelli raporu olan  zihinsel engelli… Ki bu çocuklar, gençler için, aileleri tarafından arabada gezdirilmesi bir rehabilitasyon olarak da görülüyor. Zihinsel engeli yüzde 90’ın üzerinde olduğu takdirde aileler bu vergi muafiyetlerinden yararlanmasına rağmen, hemen yüzde 90’ın altındaki oranlarda olanlar bundan yararlanamıyor. Bir de zihinsel engellilik, diğer engelliler gibi değil, doğuştan başlayan bir engel türü ve hayatı boyunca devam eden, daha sonra yapılacak tıbbi müdahalelerle düzelmeyen bir engel türü. Yani bütün yaşamı boyunca kime bağlılar? Ailelerine bağımlılar; ikamet ettikleri, birlikte yaşam sürdürdükleri anne, baba, kardeşlere bağlılar. Bunun için de bu teklifle, bir nebze bunların hayatlarının kolaylaştırılması, eğitim alabilmeleri, sosyal çevrelerin içerisine girebilmeleri; o insanlarımızın, o kardeşlerimizin, o arkadaşlarımızın rehabilite edilebilmesi, yaşamlarını biraz daha kaliteli sürdürebilmeleri için ailelere böyle bir imkânın tanınması gerektiğini düşünüyoruz ki bu teklife sizin de “Evet.” diyeceğinize buradan canıgönülden inanıyorum.

Yine, resmî kayıtlara göre Türkiye’de 8,5 milyona yakın engellinin var olduğunu biliyoruz. Gerçekten çok ilginç bir rakam; en dezavantajlı grup olan zihinsel engelliler 1,5 ila 2 milyonla en çok yekûnu tutuyor ve en çok oranda bulunuyor. Onun için de şimdiye kadar ihmal edilmiş olan bu zihinsel engellilerin yaşam şartlarının zorluğunu göz önünde bulundurarak bu zorlu hayatlarının içindeki bu problemi çözmemiz gerektiğine inanıyorum. Ailelere biz bu desteği yapabilirsek gerçekten bu insanların yaşamlarının daha sağlıklı, daha kaliteli veya tedavileri için ulaşması gereken yerlere toplu taşıma araçları dışında ya da… Biliyorsunuz ülkemizin insanlarının birçoğu yoksul, kendi imkânlarıyla özel ulaşım araçları tutma, onların kirasını ödeme gibi sıkıntıları çok büyük, bu şartları haiz değiller. Bu nedenle de bu kanun teklifini düşünmemiz gerekiyor ve kabul etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda bize…

Biliyorum ki iktidar partisinin de buna sıcak bakacağını ve bu kanun teklifine olumlu oy vereceğini düşünüyorum buradan. Tabii, biz, zihinsel engellilerin problemlerini bu kanunu çıkartarak bitiremeyiz. Birçok problemleri var bu arkadaşlarımızın ama bir nebze yaralarını tedavi etmekte katkı sunabilirsek büyük mutluluk olur diye düşünüyorum. Hep birlikte bu kanunu buradan geçirir ve gündeme alınmasını sağlarsak inanın çok hayırlı bir iş yapmış oluruz 24’üncü Dönem milletvekilleri olarak.

Biraz evvel sayın grup başkan vekilim de belirtti, sadece tabii zihinsel engelliler değil, işitme engelliler de aynı probleme sahip. Belki başka alanlarda da atladığımız aynı probleme sahip engelli kardeşlerimiz olabilir. Bu teklif gündeme alındığında ve tekrar görüşüldüğünde bunları da hep birlikte giderebilir ve birlikte bu kardeşlerimizin dertlerini çözeriz diyoruz.

Yine, bir başka mesele: Bu arkadaşlarımızın rehabilitasyon merkezlerinde sıkıntıları var. Yine, bu sıkıntılar bu kanun çerçevesinde düşünülebilir ve çözülebilir diyorum.

Vereceğiniz destek için şimdiden teşekkür ediyor, bu kanunu hep birlikte burada 24’üncü Dönemin bir onuru olarak taçlandırmak isteriz diyorum.

Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akar.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir. (Alkışlar)

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

 

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı: 616)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Askeri Hakimler Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

4.- Askeri Hakimler Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1008) (S. Sayısı: 685)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

5’inci sırada yer alan, Balıkesir Milletvekili Mehmet Cemal Öztaylan ve 2 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 19 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova'nın; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda ve Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Hatay Milletvekili Mevlüt Dudu'nun; 2809 Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Balıkesir Milletvekili Namık Havutça'nın; 17 Eylül Bandırma Üniversitesi Kurulması Hakkındaki Kanun Teklifi, Hatay Milletvekili Orhan Karasayar ve 4 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ile 4 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut'un; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

 

5.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Cemal Öztaylan ve 2 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 19 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova'nın; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda ve Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Hatay Milletvekili Mevlüt Dudu'nun; 2809 Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Balıkesir Milletvekili Namık Havutça'nın; 17 Eylül Bandırma Üniversitesi Kurulması Hakkındaki Kanun Teklifi, Hatay Milletvekili Orhan Karasayar ve 4 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ile 4 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut'un; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/2743, 2/1083, 2/1119, 2/2433, 2/2438, 2/2744, 2/2747, 2/2765) (S. Sayısı: 706)(x)

 

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.

Komisyon Raporu 706 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşacak olan Ankara Milletvekili Zühal Topcu.

Buyurunuz Sayın Topcu. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 706 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, öncelikle, bugün yeni Türkiye'den manzaralar seyrettiğimiz gerçekten çok çarpıcı bir gündeyiz. İşte, bütün yurtta elektrik kesintisinin  olduğu ve özellikle Avrupa’nın en büyük adliyesi olarak gündeme getirilen ve övündüğümüz adliyede bir savcının rehin olduğu, buna yayın yasağı getirildiği, olmayan elektrikle izlenen medyadan yayın yasağı getirildiğiyle konuşmama başlamak istiyorum.

Özellikle eğitime bütünsel olarak bakmak gerekiyor.

Bugün, böyle anlamlı bir günde, bir yıllık istatistik rakamları vererek başlamak istiyorum:

Günde 11 kişinin öldüğü trafik kazalarıyla karşı karşıyayız aslında.

Geçen yıl, yine genel olarak bakıldığında, 1.800 işçinin iş kazasında can verdiği rakamlarla karşı karşıyayız.

Özellikle yine geçen yıl… Ki bu birkaç ayda, bu yılın birkaç ayında rakamların çok daha yüksek olduğunu verebiliriz. Hatta dün ile bugün 4 kadının katledilme, geçen yıl 250 kadının katledilme rakamlarını verebiliyoruz.

Özellikle hırsızlık, gasp, uyuşturucu, yaralama, cinayet, dilencilik ve suça teşvik gibi konularda, özellikle çocuk suçluluğunda beş yılda yüzde 100 artışlarla karşı karşıya olduğumuzu söylemek istiyoruz.

Yine, çağın vebası olarak bahsedilen madde bağımlılığında da yine yüzde 150’lerde olduğumuzu çok rahatlıkla söyleyebiliyoruz.

Şimdi, bugün, özellikle, üniversite açmaya yönelik 706 sıra sayılı Teklif’i görüşmek istiyoruz. Şimdi, eğitimin bir bütün olduğu ve bunun ta doğumla başlayıp ölene kadar devam ettiği bir süreçte bu rakamlarla karşı karşıya olduğumuzdan ve bu rakamların da özellikle on iki yılını tamamlayan AKP iktidarında arttığından bahsettiğimizde, eğitimin içinden çıkılmaz hâlini çok daha net olarak sergileyebiliyoruz. Özellikle, Türkiye’de, son yıllarda her şehre üniversite açıldı, şimdi ilçelere de başlandı; dağa, bayıra, köye, ovaya üniversite açma girişimleri var.

Şimdi şunu vurgulamak istiyoruz ki: Seçim yatırımı olarak üniversite açmak istiyorsunuz ama bunun karşılığında mezun olan öğrencilere ne veriyorsunuz, neyi vadediyorsunuz? İşsizliği vadediyorsunuz. Eğer siz bunu baştan planlasaydınız… Tabii ki açılması gereken yerde üniversitenin açılması lazım. Biz üniversitelerin açılmasına karşı değiliz ama seçim yatırımı olarak açarken, üniversitede altyapı yatırımları yokken, hoca kalitesi gerçekten beklenen düzeyde değilken, işte, öğrencilere laboratuvar kalitesi veya hizmet kalitesini götüremezken yalnızca tabelaların değişmesi… İşte seçim yatırımı olarak ne yapabiliyoruz? Biz buradan çok rahatlıkla söyleyebiliyoruz.

Birazdan işsizlik rakamlarını açıklayacağız. Eğer gerçekten eğitime yatırım yapmak istiyorsanız bu eğitimin çıktısı olarak, alınan öğrencilere iş alanlarını sağlamanız gerekiyordu. Yeni açılan birçok üniversitedeki öğretim üyesi sayısı, köklü üniversitelerdeki bir bölümdeki hoca sayısı kadar; bu rakamlar var elimizde. Gün geçmiyor ki yeni kurulan üniversitelerdeki hoca sayısı ve kalitesiyle ilgili haberleri gazetelerden öğrenmeyelim. Devlet üniversitelerine bile öğretim üyesi bulamazken yeni açılan üniversitelere nasıl öğretim üyesi bulmaktalar?

Son, birkaç ay önce yapılan yasal düzenlemeye göre, bir değişiklikle, vakıf üniversitelerinde görevlendirilen öğretim üyelerinin iki yıl içerisinde bu şeyleri kaldırılmaya başlanmıştır yani belirli bir süre verilmiştir, bu süreden sonra artık görevlendirme yapılmayacaktır. O zaman diyoruz ki: Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu! Eğer, siz, devlet üniversitesi olarak vakıf üniversitelerine yardım etmeyi düşünüyorsanız, kalitelerini artırmayı düşünüyorsanız o zaman bunu baştan düşünmeniz gerekiyordu. Hem vakıf üniversitelerini bitirecek kararlar alıyorsunuz hem de yeni vakıf üniversiteleri açıyorsunuz. Yani, zaten üniversitelerin sorunu dağ gibi birikmişken yeni üniversiteler ekleyerek bu sorunların katlanmasına zemin hazırlamaktasınız çünkü üniversitelere baktığımızda maaş ve özlük sorununun hâlâ sürdüğünü çok rahatlıkla söyleyebiliriz.

Özellikle YÖK’ün merkeziyetçi yapısı hâlâ dayanılmaz ağırlığını korumaktadır, insan kaynaklarını değerlendirme sorunu devam etmektedir, yönetim sorunu hâlâ vardır ve en önemlisi de -buradan vurgulamak istiyoruz- vizyon sorunudur. Burada ben bir vurguyu paylaşmak istiyorum YÖK’le ilgili. Özellikle iktidara gelmeden önce, YÖK’ün bir darbe kurumu olduğundan iktidara geldiğinizde hemen kaldırılacağına yönelik, rektör atamalarında da bu uygulamanın, bu kasıtlı, yandaş uygulamanın kaldırılacağına yönelik sözler vermişken iktidara geldikten sonra, özellikle çarkın başına yandaşların atanmasından sonra YÖK’ün bir darbe kurumu olduğu unutulmuştur.

Şunu vurguluyorum: Daha birkaç ay önce Sayın Davutoğlu’nun yaptığı konuşmada “Ben bir profesör olarak, eşimin ihtisas imtihanında, içeride hakaret edilmesin diye kapısında bekledim.” şeklinde bir vurgusu vardı. Peki, soruyoruz: O zaman sizler bekliyordunuz, acaba merak ediyor musunuz şu anda kimler kapıda bekliyor hakaret edilmesin diye, aklıyla alay edilen ne kadar insan var, sınavlarda hangi sorular soruluyor, sınavlarda hangi şiirler okutuluyor, bilmem işte, hangi isimler soruluyor? Demek ki iktidara gelmeden önce verdiğiniz o sözler iktidarı ele geçirdiğinizde hemen unutuldu. İşte, burada o kadar çok şeyler var ki, sözler var ki; burada yine Davutoğlu’ndan alıntı yapmak istiyorum: “Üniversite amfileri propaganda mekânı değil ama her türlü fikrin serbestçe tartışıldığı mekânlar hâline getirilmelidir.” diye bu şekilde vurgulanıyor. Acaba, şu anda, hangi özgür fikirler amfilerde veya üniversite senatolarında tartışılmaktadır? İşte bunları biz özellikle sormak istiyoruz yani üniversitelerdeki özerklik hangi durumdadır, üniversitelerde akademisyenlerin özgürlük alanı nereye kadar işlemektedir, nereye kadar çalışmaktadır?

Fiziki altyapı sorunu başını almış gidiyor. Normal bir binanın üzerine üniversite tabelası takılmayla üniversite olmamaktadır çünkü üniversitelerin, bir, kendi içinde dinamik yapıları varken bir de uluslararası boyutta artık küreselleşmenin adımlarının veya izlerinin, hislerinin her bir hücreye kadar hissedildiği günümüzde Türkiye'deki üniversitelerin uluslararası sıralamada hangi düzeyde olduğuna da bakmamız lazım. İşte, URAP’ın 2014-2015 En İyi 2000 Dünya Üniversitesi sıralamasında ilk 500’de Türkiye’den yalnızca 4 tane üniversite bulunmaktadır. Peki, neredeyse -şu anda sayarak geldik ama- 180 olarak aldığımız, YÖK’ün sayfasından aldığımız üniversite sayısıyla bu sıralamadan utanıyor muyuz, utanmıyor muyuz? İnovasyonun veya yenileşme hareketinin neresindeyiz, AR-GE çalışmalarında neresindeyiz? Patent çalışmalarına baktığımızda, beş yılda veya on yılda bizim birçok üniversitemizin yaptığı patent başvurusunun Amerika’daki bir üniversitenin yıllık başvurusundan daha az olduğunu buradan çok rahatlıkla söyleyebiliyoruz. O zaman, on iki yıllık eğitim politikanızda hangi yüzle bu milletin yüzüne bakabilmektesiniz?

O kadar çok sorun var ki… Özellikle 2023 hedefiyle o kadar büyük bir lokma koydunuz ki bu lokmayı yutamayacaksınız aslında. Çünkü, baktığınızda, yer altı kaynakları, dil, bilim ve teknoloji üretimi bir toplumu geleceğe hazırlıyor. İşte, pirincin 1 kilogramı 3,5 dolar, etin 1 kilogramı 15 dolar, otomobilin kilogramı 50 dolar, uçağın 250 dolar, dizüstü bilgisayarın 1.000 dolar, cep telefonunun 5 bin dolar, uydunun 100 bin dolar iken süper iletken hızlandırıcıların 200 bin dolar olduğu günümüzde acaba hangi inovasyon merkezlerinizle, AR-GE’lerinizle ve üniversitelerinizle bu üretimleri yapmaktasınız?

Temel bilimler alanına hak ettiği önem verilmemektedir. Daha dün YÖK Başkanının bir köşe yazarına yaptığı açıklamada verdiği rakamlar gerçekten çok çarpıcıdır. Bu rakamları sizlerle paylaşmak istiyorum: Biyolojideki öğrenci sayısı 7 binli rakamlardayken 2014’te 1.242’ye inmiş; fizikte 3 binden 474’ye düşmüş; matematikte 9 binli rakamlardan 3.547’ye düşmüş. YÖK Başkanı, açıklamasında, gelecek ders yılında bazı üniversitelerde bu kontenjanların kaldırılacağını, öğrenci alınmayacağını söylüyor. Şimdi, o zaman, biz hangi öğrenciyle, hangi altyapıyla bu çalışmaları yapacağız?

Acaba üniversitelere bütçeden ne kadar rakam ayrıldı, ne kadar para ayrıldı, bunları da paylaşalım isterseniz. İşte, özellikle ayrılan bu bütçe, AKP’nin üniversiteye bakışını da gözler önüne sermektedir. 2015 yılında Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinin yalnızca yüzde 23’ü ayrılmıştır, bu da 18,8 milyar TL’ye karşılık geliyor. Özellikle, Türkiye üniversitelerinin toplam bütçesi bir Amerikan üniversitesinin araştırma bütçesi kadar bile değil, bundan utanç duymamız lazım, bunu da burada vurgulamak istiyorum.

Burada, yine, işte ileri araştırma şansını ayrılan bu bütçelerle nasıl elde edebileceğiz, bunları da sormak istiyoruz. Özellikle araştırma görevlilerinin iyi yetiştirilmesi lazım ama nasıl yetiştirildiğini işte artık herkes biliyor. 2547 sayılı Kanun’a göre 3 değişik maddeyle alınırken her kafadan bir ses çıkıyor, bunların tek bir başlıkta toplanması lazım; 33’üncü, 35’inci maddeler ve 50’nci maddenin (d) fıkrasına göre alınanların tek bir başlıkta toplanması gerekiyor. Geleceğin bilim insanını ötekileştirmemek gerekmektedir.

Yine, özlük hakları açısından, öğretim elemanlarının aldığı maaşlar açısından bakıldığında, bunun gerçekten artık yoksulluk sınırının altında olduğunu da rahatlıkla söyleyebiliyoruz. Çünkü, son hesaplamada yoksulluk sınırı 4.238 TL olan ülkemizde bir akademisyen nasıl çalışma yapacak, nasıl çoluğuna çocuğuna ekmek götürecek ve geleceğini hazırlayacaktır? Ve akademik teşvik ödeneği verilecekti, acaba bunun kriterleri belli oldu mu? Kimlere verilecek; acaba, seçilirken partili olmak veya olmamak önem arz edecek midir? Bunları da soruyoruz. Kriterlerin işlemesi acaba yöneticinin insafına mı kalmaktadır? Bunların da tekrar netleştirilmesi gerekmektedir.

YÖK'ün getirdiği ve dayattığı sistemin ideolojik, merkeziyetçi, dayatmacı, otoriter bir sistem olduğunu her konuşmamızda vurguladık ve tekrar ediyoruz da. 1980’li yılların YÖK Yasası’yla hâlâ bu iktidarı yönetmeye çabalamaktasınız.

Yine, üniversitelerde demokrasiden bahsedilirken öğrenci konseyleri diye, özellikle öğrencilerin yönetime katılması ve problemlerinin, seslerinin dikkate alınması konusundaki uygulamalara da AKP iktidarının engel olduğunu biliyoruz. Konsey seçimleri neden hâlâ engellenmektedir? Konsey seçimleri bittiği hâlde ulusal konsey seçimleri yapılmamaktadır. Demokrasiden neden korkulmaktadır? Öğretim üyelerinin problemleri çözüldü de öğrenci konseylerine mi kaldınız, bir tek onlarla uğraşmaya başladınız? Laboratuvar, kütüphane, altyapı problemleri çözüldü de yine öğrenci konseylerine mi kaldı sorunlar? Bunların artık çözülmesi lazım. Öğrencilere kadar, bunların örgütlenmelerine kadar inmemesi lazım bu iktidarın. Uğraşacak, çözülmesi gereken o kadar sorunlar var ki…

Yine, öğrencilerle ilgili, üniversitelerle ilgili bakın, buradan tekrar uyarıyoruz: Üniversitelerde çok gergin bir hava var, özellikle bir terör örgütü mensupları, elemanları üniversiteleri terörize etmektedir. Yarın, Allah korusun, üniversiteler çatışma ortamlarına dönebilir. Biz, buradan, hem üniversite yönetimlerini hem de iktidarı bunlara engel olması için uyarmak istiyoruz.

Ve yine, sınavlarda alınan paralara baktığımızda AKP iktidarının öğrencilerin cebine el attığını da söylemek istiyoruz. Çünkü 2014’te 40 lira olan YGS ücreti 50 lira oldu, ALES 70 lira, TUS 100 liraya kadar çıktı; YDS giriş ücreti 50 lira iken e-YDS diye bir şey çıkartıldı ve 120 lira alınıyor. Enflasyonun özellikle yüzde 10 olarak verildiği ülkemizde bu ücretlere, sınav ücretlerine yüzde 40’lık bir zam yapılmaktadır. Artık bu sınav ücretlerine kadar mı düştünüz diye buradan sormak istiyoruz.

4 işsizden 1’i artık üniversiteli. Şu anda 5,5 milyon öğrencisi ve 180’den fazla üniversitesiyle Türk yükseköğretim sistemi, akademik özerklikten öğretim elemanı açığına kadar kaliteli eğitimi engelleyen birçok sorunla baş ediyor ve özellikle üniversite mezunu olanların işsizlik oranı gittikçe artmaktadır. Tüm dünyada eğitim ile işsizlik oranları birbirine paralel olarak giderken yani üniversite mezunları arasında işsizlik oranları düşerken bizim ülkemizde tam tersi bir hâl almakta, üniversite mezunları arasında işsizlik oranının gittikçe daha çok yükseldiğini görebiliyoruz. Yani OECD’nin açıkladığı rakamlarla tam tersine bir durumla karşı karşıya olduğumuzu görmekteyiz.

Ve yine, 2010 yılında gerçekleşen KPSS sınavındaki soru çalmalar o zaman Mecliste olan partilerce dile getirilmesine rağmen, şu anda gündeme getirilmesini bu iktidarın önemli bir göz yumma olayı olarak verebiliriz. Çünkü, 2010 yılındaki soru çalmalara ses çıkarmazken, onların atanmasına ses çıkarmazken şu anda gündeme getirilmesi ve iktidarın eliyle açığa çıkartılması çok manidar gelmektedir.

Ve yine diyoruz ki eğer bu kadar cesursanız, bu kadar yüreğiniz yetiyorsa sınavsız işe alınanların kimler olduğunu, sınavsız üniversiteye alınanların nasıl bu alımlarının gerçekleştiğini açık yüreklilikle bu milletle paylaşmanız gerekmektedir. Bu ülkenin çocukları boşuna sınava girmektedir çünkü AK PARTİ’li olmak, AKP’li olmak bir işe girmek için, üniversiteye girmek için artık yeterli olmaktadır. Adalet terazisini gerçekten altüst ettiniz. 2006 yılından beri, Çalışma Bakanlığı verilerine göre, 28 bin kişi KPSS’ye girmeden kamuda görev almıştır. 

Ve yine diyoruz ki o kadar çok sorun var ki… Sayın Cumhurbaşkanının “Ülkemizde artık ne Türk milletinin ne de işte şunun sorunu vardır.” şeklinde ifade ettiği gibi, biz de diyoruz ki: Sayın AKP’liler, burada Türk milletinin AKP’yle sorunu vardır artık. Çünkü baktığınızda, Fırat’ın kenarında otlayan kuzulardan sorumlu olduğunu söyleyerek iktidara gelen AKP, kısa zamanda Fırat’ın kenarında otlayan kuzu bırakmadı, hepsini yedi; kutsalları yemedi sadece bu memleketin umutlarını çaldı, cebindeki parayı çaldı; hak, hukuk, adaleti çaldı, bin yıllık kardeşliği çaldı. Bu milletin artık tek sorunu var, o da AKP iktidarı ve bu da 7 Haziranda çözülecektir.

Teşekkür ediyoruz. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Topcu.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili Erol Dora.

Buyurunuz Sayın Dora. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 706 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

İlgili düzenlemeyle Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi, İskenderun Teknik Üniversitesi ve Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesinin kurulması öngörülüyor. Biz üniversitelerin yaygınlaştırılmasını ve sayılarının artırılmasını destekliyoruz. Fakat AKP’nin pratiğine baktığımızda Her İle Bir Üniversite Projesi’yle art arda açılan devlet üniversitelerinin yetersiz akademik kadroları ve altyapı eksiklikleriyle tabela üniversitesi olmaktan öteye gidemediğini de görmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, ayrıca, Her İle Bir Üniversite Projesi’yle artan üniversite sayısı, yükseköğretim sistemi içerisinde üniversiteler arası fiziksel donatım, altyapı ve nitelik farklarını da derinleştiriyor; âdeta, üniversite kimliği sadece taşıdığı tabeladan ibaret olan bu kurumların birçoğunda eğitim verebilecek akademisyen bulunmuyor. Öğrenciler başka üniversitelerden ders alıyor. Örnek vermek gerekirse, Hakkâri Üniversitesi tabelası var ama kendisi yok. Bina ve akademik kadro eksikliği nedeniyle öğrenciler kilometrelerce uzaktaki Çukurova Üniversitesinde eğitim görüyorlar. Yani öğrenci yok, hoca yok, bina yok, altyapı yok.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yükseköğretim sisteminde nicel anlamda gözlenen ani ve hızlı değişiklikler, üniversitelerin öğretim elemanı ve altyapı gereksinimleri karşılanmadan ve üniversiteden beklenen bilimsel faaliyet ve kalite hedeflerinin geri plana itildiği bir anlayışla gerçekleştirilmiştir.

2002’de toplam üniversite sayısı 76 iken bugün 104 tane devlet, 71 tane vakıf üniversitesi olmak üzere toplam 175 üniversite bulunmaktadır. Ancak artan nicelik karşısında üniversitelerin niteliklerinin sürekli düşüyor olması önemli bir handikaptır.

Değerli milletvekilleri, temel hedefi bilimsel bilgiyi üretmek, bu bilgiyi üretecek insanlar yetiştirmek ve üretilen bilgiyi toplumla paylaşmak olan üniversiteleri üniversite olmaktan çıkaran ve üniversitelerin niteliğini göz ardı eden bu uygulama ve politikalardan artık vazgeçilmelidir.

Bu kapsamda ilk yapılması gereken, üniversiteler üzerinde bir vesayet kurumu olarak görev yapan Yükseköğretim Kurumunu kaldırmaktır. 12 Eylülün bir ürünü olan YÖK kuruluşundan bu yana otuz dört yıl geçmiş olmasına, kaldırılması yönünde güçlü bir toplumsal mutabakat oluşmasına rağmen varlığını sürdürmektedir.

Değerli milletvekilleri, gelinen noktada AKP tarafından kaldırılacağı vadedilmiş olmasına rağmen, varlığı daha da güçlendirilerek korunmaktadır. Bir cunta kurumu olarak YÖK, toplumsal muhalefetin önemli bir bileşeni olarak gördüğü öğretim elemanlarını ve öğrencileri kontrol altına almak üzere oluşturulmuştur. Otoriter ve baskıcı yapısı ve zihniyetiyle YÖK, tüm yükseköğretimi tahrip eden ve üniversitenin tüm bileşenlerinin devlet aklına uygun bir biçimde düşünüp davranmalarını öngören bir ilişkiler sisteminin toplamıdır. YÖK kurulduğu günden bugüne kadar birçok yapısal değişikliğe uğramasına karşılık yapılan tüm değişiklikler her geçen gün yükseköğretimin bilimsel özgürlükten, eşitlikçi ve demokratik yönetimden uzaklaşmasına, artan ölçüde kapitalist toplumsal ilişkilere çekilmesine yol açmıştır.

Değerli milletvekilleri, YÖK ve siyasi iktidar, üniversiteleri siyasal kadrolaşma alanlarına çevirmişlerdir. Bugüne kadar AKP iktidarının açık desteğiyle birtakım cemaatler tarafından gerçekleştirilen kadrolaşma faaliyetleri artık bizzat AKP iktidarı tarafından gerçekleştirilmektedir.

Üniversitelerde muhalif görüşte olan üniversite personeline yapılan mobbing, ayrımcılık, fişleme, sürgün, kadro vermeme ve eğitim verme hakkından mahrum bırakma gibi vakaların sayısı hızla artmaktadır.

Üniversitelerdeki rektörlük seçimlerinde iradelerini ortaya koyan akademisyenler yok sayılmaktadır. Bunun en son örneğini de geçtiğimiz günlerde İstanbul Üniversitesinde yaşadık.

Değerli milletvekilleri, İstanbul Üniversitesinde 12 Martta yapılan rektörlük seçimlerini 1.202 oy alan Profesör Doktor Raşit Tükel kazandı fakat YÖK tarafından Cumhurbaşkanına yollanan listede 2’nci sıraya konuldu.

Şimdi buradan seslenmek istiyorum: Gerçekten darbeciliğe karşıysanız, darbe anayasasına karşıysanız, o zaman üniversitenin iradesine, sandık iradesine saygı gösteriniz. İstanbul Üniversitesinde iradesini ortaya koyan akademisyenlerin sesini duyun, onların yanında olun ve Profesör Doktor Raşit Tükel’in hak ettiği rektörlük görevine destek veriniz.

Değerli milletvekilleri, üniversitelerde bir taraftan akademisyenler ile üniversite personeline yönelik baskılar her geçen gün artarken diğer bir taraftan da öğrencilere yönelik baskılar da artmaktadır. AKP Hükûmetinin polisi üniversiteye yerleştirmesi, üniversite bileşenlerinin ifade özgürlüğünden akademik ve bilimsel özgürlüklere, örgütlenme hakkından yaşam hakkına kadar en temel hak ve özgürlükleri tehdit eden bir uygulamadır. Kaldı ki bu gücün son düzenlemelerle önleyici gözaltı, makul şüphe gibi olağanüstü yetkilerle donatılması,  yüzlerce yıllık tarihiyle insanlığın kültür mirası sayılması gereken üniversitelerin Türkiye’de düşürüldüğü ibretlik durumun vesikası niteliğindedir.

Değerli milletvekilleri, demokratik haklarını kullanan öğrencilere üniversite yönetimlerince çok ağır cezalar veriliyor. Kadına yönelik şiddeti protesto etmek, sokak ortasında öldürülen bir üniversite öğrencisini anmak gibi nedenlerle yaptıkları basın açıklamalarının ardından haklarında disiplin soruşturmaları başlatılıyor ve bu öğrencilere okuldan uzaklaştırma, kınama ve uyarı cezaları veriliyor.

Değerli milletvekilleri, yine, geçtiğimiz günlerde Bingöl Üniversitesinde, basın açıklamasına katılmak gerekçesiyle yüzlerce öğrenci hakkında soruşturma açıldı. Bazıları suçlandıkları olay anında derste olduklarını kanıtladıkları hâlde cezalar aldılar. Öğrenciler, üniversite yönetimince uygulanan bu antidemokratik uygulamalar karşısında süresiz açlık grevine başladılar. Öğrencilerin bu direnişi ve kamuoyunun yoğun baskısı sonucu üniversite yönetimi geri adım atmak zorunda kaldı.

YÖK ve söz konusu üniversite yönetimleri öğrenciler üzerinde kurdukları bu baskı sisteminden bir an önce vazgeçerek gençlerin karşılaştığı sorunların çözümüne odaklanmalıdırlar. Bu çerçevede, hâlihazırdaki üniversite disiplin yönetmeliklerinin de özgür ve demokratik üniversite ile bağdaşan bir tarafı yoktur. Bu disiplin yönetmelikleri derhâl kaldırılmalı, yerine tüm üniversite bileşenlerince oluşturulacak olan ortak yaşam ilkeleri hayata geçirilmelidir.

Değerli milletvekilleri, iktidar tarafından hayata geçirilen neoliberal politikalarla eğitim ve bilim hızla bir kamu hizmeti olmaktan çıkarılıp piyasanın acımasız rekabet koşullarına bırakılmaya çalışılmaktadır.

Özellikle 1980’den sonra üniversitelerden başlanarak tüm eğitim ve bilginin öncelikle ticarileştiğini, ardından metalaştırılıp tamamen piyasaya terk edilmeye çalışıldığını ve hızla bir kamu hizmeti olmaktan çıkarıldığını görmekteyiz.

İkili öğretim, açık öğretim ve uzaktan öğretimin yaygınlaştırılması, yaz okullarının açılması, özel öğrenci statüsünün getirilmesi, özel üniversite sayılarının her geçen yıl artması, üniversitelerdeki sertifika programlarının çığ gibi artması ve benzeri uygulamalarla gençlerimiz paralı eğitime mecbur hâle getirilmiştir.

EĞİTİM SEN’in raporuna göre, 2013 yılında, ikinci öğretimde okuyan öğrenci sayısının toplam öğrenci sayısı içerisindeki yüzdesi 2002 yılı için yüzde 14 iken 2013 itibarıyla bu oran değişmemiştir.

AKP dönemindeki “Harçlar kaldırıldı.” söylemine rağmen 4,5 milyon üniversite öğrencisinin ikinci öğretimde okuyan öğrencilerle birlikte yaklaşık 3 milyonu paralı okumaktadır. Üniversitelerdeki ticarileşme süreci artarak devam etmektedir. Artık bilim için, insan için, toplum için üniversite değil, piyasa için bilim, piyasa için öğretim, piyasa için yayın ilkelerinin öne çıktığı bir üniversite portresiyle karşı karşıyayız. 

Değerli milletvekilleri, yükseköğretim sistemi bir bütün olarak düşünüldüğünde, harçların yanında sistemin kendisine çeşitli finans kaynakları yaratmış olması, üniversitelerin kâr amacı güder hâle getirildiğini göstermektedir. Örneğin, 2012-2013 dönemi için uzaktan eğitim sistemi dâhilinde 79 ön lisans ve 29 lisans programı mevcuttur. Uzaktan tezsiz yüksek lisans ücreti 4 bin-20 bin TL arasında değişmektedir. Yine aynı dönemde, yaklaşık 100 bin öğrenci paralı tezsiz yüksek lisans programlarına kayıtlı bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün üniversite eğitimi ve araştırmanın bir kamu hizmeti olarak değil, bir meta olarak görüldüğünü, üniversite özerkliğinin yalnızca mali özerklik olarak düşünüldüğünü, üniversiteler arası rekabetin yaşandığını, üniversitelerde özellikle düşük akademik unvan ve görevlerde sözleşmeli istihdam biçimlerinin yaygınlaştığını görmekteyiz. Tüm bu değişim ve dönüşümler, üniversitenin bileşenlerinden biri olan öğrencileri de etkilemektedir. Özellikle de emekçi ve yoksul aileler bu olumsuzluğu en çok yaşayan kesimlerdir.

Aileler arasındaki derin ekonomik eşitsizlikler üniversite öğretimi süresinde öğrenciler arasında da eşitsizlik üretmektedir. Bu eşitsizlik, öğrencilerin gelir durumları, harcamaları, boş zaman aktiviteleri, geleceğe ilişkin beklentileri ve benzeri birçok durumu doğrudan etkilemektedir.

Yapılan bilimsel bir araştırmaya göre öğrencilerin yüzde 4’ü hiç parası olmadığını, yüzde 20,8’i de öğrenimini sürdürmek için yeterli parayı bulamayabileceğini dile getirmektedir. Bir başka araştırmada ise gelir azlığının üniversite öğrencilerinin başta gelen sorunlarından biri olduğu, yüzde 43’ünün 50 ile 250 TL arası parayla geçimlerini sürdürdükleri ve yüzde 6’sına ailelerinin para göndermediği saptanmıştır. 

Eğitimin temel bir hak olmasından yola çıkarak bu hakkın yerine getirilmesi sorumluluğu devlete ait olmalıdır. Yükseköğretim herkes için erişilebilir, eşit ve tamamen parasız olmalıdır.

Değerli milletvekilleri, bugün üniversite öğrencilerimizin karşılaştığı sorunların bir diğeri de barınma sorunudur. Barınma hakkı, eğitim hakkının ayrılmaz bir parçasıdır. Fakat eğitimin ticarileşmesi ve piyasalaştırılması politikaları, üniversitelilerin barınma alanındaki sorunlarını da ağırlaştırmıştır. Devlet ve vakıf üniversitelerinde okuyan yaklaşık 3 milyon üniversitelinin yüzde 60’ından fazlası, yaşadığı ilin dışında üniversite eğitimi almaktadır. YURTKUR’un yurt kapasitesi 350 bin civarındadır. Bu öğrenciler gittikleri şehirlerde barınma sorunlarıyla baş başa bırakılmaktadır. Özetle, gençlerimize “Başınızın çaresine bakın.” denilmektedir. Yetersiz olan bu yurtlar nedeniyle de barınma ihtiyaçlarını kendileri karşılamaya zorlanmakta ve bu durum, barınma sorunlarını çözemeyen öğrencilerin eğitim hakkından mahrum kalmasına ya da eğitimlerini çok zor koşullar altında sürdürmelerine yol açmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sınırlı kapasitelerine rağmen, devlet yurtlarına yerleşmeyi başaran üniversiteliler, bu defa da bu yurtlardaki kötü yaşam koşullarıyla başa çıkmak zorunda kalmaktadır. 6-12 kişilik kalabalık odalar, yetersiz etüt salonları, kırık dökük ve hijyenden uzak yaşam ortamları, ısınma ve temizlik sorunu barınma koşullarını ağırlaştırmaktadır. Kalabalık odalarda dinlenmek, ders çalışmak ve uyumak güçleşirken sağlıksız etüt salonlarında ders çalışmak eziyete dönüşmektedir.

Üniversitelilerin zamanlarının büyük bölümünü geçirdikleri yurtlarda sosyal, kültürel, sportif etkinliklerin azlığı, yurtlarda işleyen denetim ve baskı mekanizmaları eşliğinde öğrencilerin kendi bağımsız etkinliklerinin engellenmesi, yurt idaresi tarafından düzenlenen etkinliklerin hazırlanmasında öğrencilerin söz hakkının olmaması devlet yurtlarının öğrenciler açısından gerçek bir yaşam alanına dönüşmesini engellemektedir. Ayrıca, yeterli sağlık hizmetinin sunulmaması, sosyal, psikolojik danışman personelin, rehberlik hizmetlerinin verilmemesi de diğer sorunlar arasındadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gençlerimizin karşı karşıya kaldığı tüm bu sorunların çözümü için, barınma hizmeti, tüm üniversitelilere eşit koşullarda parasız yararlanacakları bir hak olarak sunulmalıdır. Üniversitelilerin barınma sorununun çözülmesi için öğrencilerin barınma ihtiyaçlarını tam olarak karşılayacak biçimde yeni yurtların yapımına başlanmalı, üniversite yurtları parasız olmalı, yeni yurtlar yapılana dek öğrencilere kira yardımı yapılmalıdır. Yurtlarda tüm hizmetler ücretsiz olarak sunulmalıdır. Yurtlardaki barınma koşulları sağlıklı bir yaşamın ve eğitim sürecinin gereklerini karşılayacak şekilde düzenlenmelidir. Yurtlarda öğrenciler üzerinde baskı kurmaya dönük tüm uygulamalar, denetim ve kontrol mekanizmaları kaldırılmalıdır. Üniversiteliler kendi yaşam alanlarının düzenlenmesinde, ortak yaşama kurallarının belirlenmesinde ve yurt yönetiminde söz, yetki, karar hakkına sahip olmalıdırlar.

Değerli milletvekilleri, öğrencilerin karşı karşıya kaldığı diğer bir sorun ise işsizlik. Birçok zorluğa göğüs gererek eğitimlerini tamamlayan gençler, mezun olduktan sonra iş bulamamaktadırlar. Türkiye İstatistik Kurumunun 2014 yılı işsizlik verilerine göre Türkiye’de toplam işsiz sayısı 3 milyonun üzerinde; üniversite mezunu olan 20-34 yaş arası işsiz sayısı ise 650 bin civarındadır. Yani her 100 işsizden 25’i üniversite mezunu.

İstihdam sıkıntısı belirli bölümlerde daha fazla gözle görülmektedir. Bunlar arasında en fazla öne çıkan, her yıl çok sayıda mezun veren iktisadi ve idari bilimler fakülteleri. Bu fakülte altında işletme, iktisat, iş idaresi, ekonomi, ekonometri, çalışma ekonomisi ve endüstri ilişkileri, muhasebe ve finansal yönetim, maliye, yönetim bilimleri, kamu yönetimi, siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler bölümleri bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her yıl ortalama 30 bin kişi bu bölümlerden mezun oluyor fakat gerek kamuda gerek özel sektörde istihdam şansı bulamayarak üniversiteli işsizler arasına katılıyorlar. Yine, üniversitelerin eğitim fakülteleri ile fen-edebiyat bölümlerinden mezun olan yaklaşık 350 bin öğretmen, işsiz ve atama beklemektedir. Yine, on binlerce ataması yapılmayan öğretmen, “ücretli öğretmenlik” adı altında emek sömürüsüne tabi tutularak açlık sınırının altında ücretlerle çalıştırılmaktadırlar. Aynı şekilde, ön lisans mezunu yüz binler ile üniversitelerin mimarlık ve mühendislik fakültelerinden ve ziraat fakültelerinden mezun olanlar iş beklemektedirler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üniversite mezunu donanımlı bu gençlerimizin işsiz kalması onların geleceğe yönelik umutlarını azaltmaktadır. Sayıları milyonları bulan, umutları ve heyecanları tükenen mutsuz bir gençlik yetişmektedir.

Tüm bunlar göz önünde bulundurularak bir taraftan nitelikli, özerk ve demokratik yeni üniversiteler kurmak bir taraftan da bu üniversitelerden mezun olacak gençlerimizin işsiz kalmasını engelleyecek istihdam politikaları oluşturmak zorundayız.

Konuşmamı sonlandırmadan önce, üniversitelerin sahip olması gereken asgari şartları taşıması ve akademik, bilimsel özgürlük ile kurumsal özerkliğin tesisi için yükseköğretim sisteminin bütünlüğü içerisinde ele alınacak bir üniversite yasasına ihtiyaç olduğunu vurgulamak istiyorum. Yapılacak bu yasayla, yükseköğretim temel bir hak olarak kabul edilmeli, insan, toplum ve doğa yararına, parasız, bilimsel, ana dilinde, nitelikli eğitim, üniversitelerin kurumsal özerkliği, akademik özgürlük, tüm bileşenlerin katılımıyla demokratik, eşitlikçi, öz yönetim, etnik ve cinsiyete dayalı her türlü ayrımcılığın reddi güvence altına alınmalıdır. Bu temelde, üniversite bileşenleri başta olmak üzere, toplumsal tüm kesimlerin görüşleri alınarak hem YÖK’ün üniversite ve bilim üzerinde yarattığı tahribat tüm boyutlarıyla ortaya konulmalı hem de eğitimi bir meta olarak ele almayan, bilimsel ve akademik özgürlüğü esas alan bir yükseköğretim sistemine nasıl geçileceği belirlenmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üniversitelerin toplumsal sorunlarla ilişkileri, üniversite-sanayi iş birliğinin ötesine geçmeli ve kamu kesimi yanında yerel yönetimler, işçi sendikaları ve sivil toplum örgütleri aracılığıyla diğer toplum katmanlarını da kapsayıcı bir nitelik kazanmalıdır.

Türkiye’de de üniversiteler, insan, toplum ve doğa yararına yeniden kurgulanmalı, özerk yapılara dönüştürülmeli ve öğretim üyeleri ve öğrencileriyle birlikte dünya bilim ailesinin üretken bir ferdi hâline gelmelidir diyor, tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dora.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı.

Buyurunuz Sayın Atıcı.

CHP GRUBU ADINA AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 706 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Siyasi kariyerlerini ve kazanımlarını hiç kimsenin gölgesine borçlu olmayan milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu teklif ile 3 yeni üniversite kuruyorsunuz, hayırlı uğurlu olsun. Bizim, yeni üniversite kurulmasına hiçbir itirazımız olmaz. Kurulan bu üniversiteler Balıkesir ili Bandırma ilçesinde Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi, Hatay ili İskenderun ilçesinde İskenderun Teknik Üniversitesi, Antalya ili Alanya ilçesinde Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi. Biz, bu üniversitelerin kurulmasından sadece ve sadece memnun oluruz.

Şimdi, konuşmamın hemen başında sizlerden bir de ricada bulunmak istiyorum: Daha önce milletvekillerimiz tarafından verilen ve Tarsus’ta bir üniversite kurulmasına dair kanun teklifi bu kanun teklifleriyle beraber birleştirilmemiş. Hâlbuki aynı yasa üzerinde değişiklik yapan ve Tarsus’ta bir üniversite kurulmasını isteyen bir teklifti bu. Bu teklifi sanıyorum Komisyon değerlendirmemiş ve diğer tekliflerle birleştirmemiş.

Burada Sayın Komisyon ve Sayın Bakan eğer uygun görürler ise Komisyonun çoğunluğunu sağlayarak, biz bir teklif hazırladık Tarsus üniversitesinin kurulması için, Tarsus’ta bir üniversite kurulması için. Eğer hakikaten böyle bir iyi niyet söz konusu ise bütün milletvekili arkadaşlarla beraber birazdan ek madde ihdası şeklinde sizlere sunacağız ve sizlerden bu konuda yardım isteyeceğiz.

Sayın Bakan, bu yeni bir şey değil, daha önce sunulan bir teklifti ancak birleştirilmesi ya gözden kaçtı ya unutuldu. Eğer uygun görürseniz, Tarsus gibi Türkiye'nin en büyük ilçesinde, nüfusu 500 bini geçen ilçesinde bir üniversitenin kurulması ve burada öğrencilerimizin eğitim almaları uygun olur diye düşünüyoruz. Evet, eğer onu da kabul ederseniz, böylece 4’üncü üniversitemizi de kurmuş olacağız.

Peki, bu üniversiteleri bu şekilde kurarken, fırsat bu fırsat, üniversitelerimizin durumlarına bir bakalım ve gözbebeğimiz olan üniversitelerimizin durumlarını nasıl düzeltiriz, ne gibi sorunlar var ve nasıl daha ileriye götürebilirizi hep beraber konuşma fırsatı bulmuş olalım.

Dünyanın her yerinde, özellikle ileri ülkelerde ya da ilerlemeye başlayan ülkelerde üniversiteler, o ülkenin lokomotifidir ve siyasete yön verir; siyasiler, hükûmetler üniversitelerin kendi alanlarında ürettikleri bilgiyi alırlar, bunu bir politika hâline getirirler ve ülkenin ihtiyaçlarını bu şekilde gidermeye çalışırlar.

Peki, bizde üniversitelerin durumu acaba nasıl? Ben bu soruya kendi cümlelerimle cevap vermeyeceğim, Sayın YÖK Başkanının cümleleriyle cevap vereceğim. Dün Sayın YÖK Başkanı, aynen alıntılıyorum, şöyle diyor: “Akademik ortam bugün değil vasat, vasatın altındadır maalesef.” Bakın arkadaşlar, bu bir haykırıştır, bu bir çığlıktır. YÖK Başkanı elbette sizin tarafınızdan görevlendirilmiştir, elbette size yakın olması bir noktaya kadar doğal karşılanabilir, birlikte iş yapıyorsunuz, üniversite yaşamını beraber yönlendiriyorsunuz ama Sayın YÖK Başkanı aynı zamanda bir profesördür ve ömrünü akademide geçirmiş bir arkadaşımızdır. Bir yandan size hizmet eder iken diğer yandan da dönüp size çığlık atıyor, haykırıyor, diyor ki: “Akademik ortam bugün Türkiye’de değil vasat, vasatın altındadır maalesef.” Şimdi, bunu söylediği için YÖK Başkanını hiçbirimiz suçlayamayız çünkü gerçekleri söylüyor. Peki, bize düşen nedir Sayın Bakan? YÖK Başkanımızın bu şekildeki serzenişi, haykırışı, çığlığı, ne derseniz deyin, bize düşen bunu almak, değerlendirmek, neden üniversitelerimiz vasatın altındadır, buna bakmak ve Sayın YÖK Başkanı ve diğer akademisyenlerle birlikte nasıl düzeltebilirize bakmaktır.

Peki, Sayın Cumhurbaşkanı, acaba üniversitelerin bu kadar çok fazla olması, özellikle tıp fakültelerinin bu kadar çok fazla olmasına ne diyor? Yine, kendi sözlerimle değil, Sayın Cumhurbaşkanının rektörleri topladığı bir toplantıdaki sözlerinden alıntı yapıyorum. Diyor ki Sayın Cumhurbaşkanı: “Tıp fakültesi sayısının kâfi düzeye geldiğini görüyorum.” Bakın, Cumhurbaşkanı “Tıp fakültelerinin sayısının ülkemizde kâfi düzeye geldiğini görüyorum.” Niye bunu söylüyor? Çünkü rektörler, tamamı Cumhurbaşkanı tarafından atanmış olan rektörler, ama yeni Cumhurbaşkanı, ama Sayın Gül tarafından atanmış olan rektörler, hepsi “Ülkemizde tıp fakültelerinin sayısı çok fazladır. Yeni tıp fakültesi kurulmasına ihtiyaç yoktur. Gelin, bu popülist yaklaşımdan vazgeçelim.” diyor. Bunu söyleyen kimler? Rektörler. Sayın Cumhurbaşkanı rektörlerin bu değerli isteklerine kulak veriyor ve diyor ki: “Tıp fakültelerinin sayısı kâfidir.” Peki, siz ne yapıyorsunuz AKP Hükûmeti olarak? Cumhurbaşkanı, rektörler, herkes diyor ki “Tıp fakültesi yeter.”, siz kalkıyorsunuz, geçen hafta Sağlık Bilimleri Üniversitesine bağlı bir tıp fakültesi kuruyorsunuz, bugün de Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesine bağlı bir tıp fakültesi kuruyorsunuz.

SADIK BADAK (Antalya) – O zaten var efendim, zaten var.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Şimdi, Antalya’da daha önce kurulmuş olan büyük bir tıp fakültesi var iken Alanya’ya bir üniversite kuracağınızı varsayarak oraya bir üniversite yavrulatıyorsunuz, şimdi o üniversiteyi de Alanya’ya bağlıyorsunuz. Daha önceden var, yok; demem o ki bütün rektörler, hatta Cumhurbaşkanı, bizler bu kürsülerden, sizler, AKP’nin öğretim üyeleri kendi  aranızda konuşurken “Tıp fakültelerinin sayısı yeter. Doktor sayısı çok kısa süre içerisinde istenilen düzeye gelecek, artık yenisini kurmayalım.” derken şimdi yeniden tıp fakültesi kuruyorsunuz. Birinizin bana bunu anlatması lazım. Herkesin aklı başında, herkes bu ülkenin menfaatleri için çalışıyorsa, Allah rızası için biri çıkacak buraya, gelecek, diyecek ki: “Efendim, biz şu sebepten dolayı tıp fakültesi kuruyoruz.” Her şeyi stratejik bir şekilde planlamak mecburiyetindesiniz. Eğer bunu bu şekilde yapmazsanız, bu durumda, çok yakın bir gelecekte doktorlarımız da iş arar, yurt dışına gider konuma gelecektir. Bunu yapmaya hakkınız yok. Tıp fakültelerinin sayısını artırdığınız zaman, buraya başvuran öğrencilerin yüzdelik dilimlerini de düşüreceksiniz. Allah’tan, YÖK sizin bu siyasi tarzınızı anladı da tıp fakültelerine bir kota getirdi, “Belli bir puanın altında olanları bu fakültelere almayacağım.” dedi. Yani, iş siyasilerin eline kalırsa, iş iktidarın eline kalırsa bırakın her ili, neredeyse her ilçeye bir tıp fakültesi kuracak ve siyasi popülizm yapacak, dedi -bunları YÖK Başkanı söylemiş değil ama ben böyle okuyorum en azından- ve tıp fakültelerine girişe bir kota getirdi. Bu iyi bir şey mi? İyi bir şey. Daha iyisi nedir? İyi planlama yaparak tıp fakültelerini buna göre kurgulamanızdır. Zor mudur? Hayır. Sadece siyasi hırslarınızı ülkenin çıkarlarının bir adım gerisine koyun. İki adım demiyorum, bir adım gerisine koyarsanız biz bu işi çözeriz.

“Üniversitelerimizin sorunlarını konuşacağız.” dedik. Peki, bu kadar üniversite kuruyoruz, bu kadar üniversiteye öğrenci davet ediyorsunuz, öğrencilerin yurt sorunları çözüldü mü? Hayır, çözülmedi. Üniversiteleri tabela üniversitesi şeklinde kurmadan önce, buraya kaç öğrenci alacağınız da belli olduğuna göre… E, ne var? Yani, akıl diyor ki: “Yahu, önce bu çocukların barınacağı yeri hazırla, ondan sonra bu çocuklara de ki ‘Gel, üniversiteye kayıt yaptır, ben senin barınma sorununu da çözdüm.’” Benim aklım böyle söylüyor ama sizin aklınız böyle söylemiyor olacak ki hâlâ öğrencilerin sadece yüzde 20’sine devlet yurtlarından barınma imkânı tanıyabiliyoruz Sayın Bakan. Bu, gerçekten utanılacak bir durumdur.

Peki, her zaman, her seçim öncesi buraya getirdiğiniz öğrenci harçlarını çözdünüz mü? Hayır, çözmediniz. Sayın Cumhurbaşkanı Başbakanlığı döneminde “Harçları kaldırdık, harçları kaldırdık.” diye çok ciddi şekilde söylemlerde bulunup oy isterken biz bu kürsüye çıktık, dedik ki: “Hayır, harçları kaldırmadınız; sadece, Bakanlar Kurulu kararıyla erteliyorsunuz.” Şimdi, harçları kaldıracak bir kanun teklifi geçen hafta getirmiştiniz ancak eğer öğrenci yanılır yunulur da bir altı ay uzatırsa süreyi bu sefer harcı katlamalı olarak alacaksınız.

İkinci öğretimden niye harç alırsınız hiç anlamam. İkinci öğretimi de biz üniversite mezunu sayımız yükselsin diye yapmıyor muyuz? Yapıyoruz. Peki, neden ikinci öğretimde harç alıyorsunuz? Ben biliyorum, oraya ders vermeye giden hocaların parasını çıkarmak için. Ama bunu yapmayın. Eğer benim ülkem üniversite hocalarının parasını ödeyemeyecek kadar bir duruma geldiyse yazıktır, bu Hükûmetin de bir dakika yerinde durmaması gerekiyor.

Peki, şimdi bütün, üniversitelerdeki fakülte sayılarını ve isimlerini okumayacağım ama tıp fakültesinden tutun, mühendisliklere, efendim, çeşitli hukuk fakültelerine, veterinerliklere kadar pek çok fakülteyi, yüksekokulu burada kuruyorsunuz. Bu çocuklar mezun olduktan sonra ne olacaklar Sayın Bakan? İşleri hazır olacak mı acaba; yoksa, işsizler ordusunu beyaz yakalılardan mı oluşturacaksınız? Bunun kararını vermeden bu kadar çok üniversite açmanın ne hayrı olacağını vallahi ben de bilmiyorum. Ben olsam, benim aklım diyor ki: “Bu çocukların istihdam sorununu da çözeyim ve arz-talep meselesine göre fakülte kurayım, üniversite açayım ve bu çocuklar mezun oldukları zaman ‘Ne iş olsa yaparım ağabey.’ demesinler.” Üniversite mezunu olan, yüksek lisans yapmış olan pek çok insan bugün belediyelerde, taşeron işlerinde asgari ücrete çalışmak zorunda kalıyorlar ve bunların ruh sağlıkları bozuluyor. İşsiz kalsalar daha kötü, o nedenle bunlar asgari ücretli işleri kabul ediyorlar. Siz Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı aracılığıyla iş garantili meslek edindirme kursları açmayı biliyorsunuz çünkü insanlar oralara para veriyorlar, para kazanıyorsunuz ve meslek edindirme garantili, iş bulma garantili kurslar açıyorsunuz. Ben de size diyorum ki: Madem aklınız buna yetiyor, gelin, bu fakültelerden mezun olacak olan çocuklarımızın da muhakkak, hep birlikte istihdam işlerini de garanti altına almış olalım.

Peki, kuracağımız bu üniversiteler, konuşmamın başında söylediğim gibi, acaba size yön verebilecek mi? Acaba bu üniversiteler Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine yön verip “Türkiye’nin en önemli sorunlarının çözüm yolları şunlardır.” diyebilecek mi? Ben bugüne kadar duymadım Hükûmetiniz döneminde. Ağzını açıp da “Türkiye’nin şöyle bir sorunu var. Çözüm yolları da bilimsel yöntemlerle şudur.” diyen kaç öğretim üyesi varsa içeri aldınız, haklarında davalar açtınız. Yüzlercesini sayabilirim hakkında dava açılan veya içeri atılan öğretim üyelerinin. Eğer biz bu insanları, bilim insanlarını özgür bırakmayacaksak, özgürce düşünüp bizi eleştirmelerini istemeyeceksek, vallahi bu üniversiteleri kurmanın da hiçbir şekilde bir anlamı yok.

Peki, yiğitçe konuşamadılar bu öğretim üyeleri. Hiç olmazsa, acaba, Hükûmetimize yön verecek bilgileri üretip size gizliden gizliye verseler olmaz mı? Eh, yani bu kadar diktatörce bir yönetimde belki düşünülebilir. Yani, bilim insanları çalışsınlar, Hükûmete bilgi üretsinler ve çözüm yolları üretsinler. Tamam, yani totaliter yaklaşımlarda bu olabilir. Yani, hani, saraya gider, beste yapar; saraya gider, şiir yazar; öğretim üyeleri de saraya gelsin, çözüm yolları önersin ama bu mümkün değil. Neden biliyor musunuz? Çünkü, öğretim üyeleri eve ekmek götürebilmek için gece gündüz çalışmak mecburiyetinde.

Bakın, öğretim üyesi ekmek peşine düşmüş. Ya ikinci öğretimde kendi normal mesaisi bittikten sonra ders veriyor veyahut da sizin tıp fakültelerine bulaştırdığınız ve daha sonra bütün hastanelerde yaydığınız performans sistemi çerçevesinde yirmi dört saat, üç yüz altmış beş gün çalışıyor.

Arkadaşlar, ben bir öğretim üyesiydim, tıp fakültesinde çok uzun yıllar çalıştım. Buraya gelmeden önce arkadaşlarımın yıllarca yıllık izin kullanmadığını bilirim. “Kullansın kardeşim.” diyebilirsiniz; hayır, kullanamıyorlar çünkü kullandıkları zaman çok ciddi şekilde maaş kesintisine uğruyorlar. Ve bu insanlar, dinlenmeden çalıştıkları için, bilim üretemiyorlar; bilim üretemedikleri için de bizim dünyadaki yerimiz, maalesef, utanılacak düzeyde.

Bakın, şimdi, sizlere üniversitelerde üretilen bilgilerin ne işe yaradığını anlatmaya çalışayım.

Bakın, 34 OECD ülkesi arasında okuma becerisinde 32’nciyiz arkadaşlar.

Bakın, Sayın Bakan, bu rakamları… Sayın Bakanım…

BAŞKAN – Siz Genel Kurula hitap ediniz.

Buyurunuz Sayın Atıcı.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Bazı önemli rakamlar vereceğim, o yüzden bunların dinlenmesinde yarar olduğunu düşünüyorum.

Sizin kurguladığınız bu eğitim sistemiyle, üniversitelerin ürettikleri bütün bilgilere rağmen bu bilgilerin kullanılamaması doğrultusunda okuma becerisinde 34 OECD ülkesi arasında 32’nciyiz.

Sayın Bakan, siz de öğretim üyesisiniz. Bizim acilen, derhâl, üniversite kurmak yerine “Mevcut üniversitelerimizi nasıl etkin hâle getirebiliriz”i konuşmamız lazım. Bunu yapmazsak eğer, bu utanç tablosu bize yeter.

Bakın, eğitim harcamalarında yine 34 ülke arasında 33’üncüyüz. Buna FATİH Projesi’ne harcadığınız paralar da dâhil Sayın Bakan, oraya verdiğiniz paralarla bile hâlâ 33’üncüyüz.

Nüfusumuzun ortalama eğitim yılı altı buçuk yıl. Yani, üniversite açmakla bu işler yetmiyor.

Dünya Demokrasi Endeksi’nde 89’uncu sıraya geriledik Sayın Bakan. Tüm dünyada özgür ülkeler arasında 112’nciyiz.

Şimdi, eğer sizin kuracağınız bu üniversiteler özgür ve özerk olmayacaksa, AKP’nin arka bahçesi hâline gelecekse, yine öğretim üyelerini içeriye tıkacaksanız, yine öğrenciler parasız eğitim istedi diye toplayıp içeriye atacaksanız, vallahi, bu üniversiteleri kurmanın bir anlamı yok çünkü rakamlar geriliyor. Eğer mevcut üniversitelerimizi aktif hâle getirirsek rakamlar biraz iyiye doğru gidebilir. O yüzden, insani gelişmişlikte bile 93’üncü durumda olan ülkemizin kurtuluş yolu, bir, demokrasi; iki, özgür üniversite yaşamından geçer, başka hiçbir yerden geçmez. Eğer biz demokratik bir şekilde yönetilirsek o zaman ekonomi de uçar, üniversite de genel anlamda hizmetleriyle bize hem demokrasiyi getirir hem de bu rakamlarda iyileşmeyi getirir. Genel anlamdaki eşitsizliklere baktığınız zaman ülkemizde, 84’üncü sıradayız tüm dünyada değerli arkadaşlarım. 84 ülke benden daha eşit. Ben bunu hazmedemiyorum. Eğitimde eşitsizlikte 102’nci sıradayız -istediğiniz kadar üniversite açın- gelirde eşitsizlikte 65’inci sıradayız. İstediğiniz kadar üniversite kurgulayın, hiçbir şekilde bir işe yaramayacaktır. Size diyoruz ki “Üniversite kurmayı bırakın, gelin YÖK’ü kaldıralım.” Hani diyordunuz ya, “Faşist darbeciler YÖK’ü kurdular, cuntacılar YÖK’ü kurdular, biz bunu kaldıracağız.” diye bas bas bağırıp meydan meydan gezip oy almıştınız ya, işte o YÖK’ü gelin kaldıralım, hiçbir şekilde bir itiraz yok, bizim de ısrarla söylediğimiz ve isteğimiz şey budur. Ama, siz üniversite kurmayı külliye kurmayla eşit addediyorsunuz. Ben bu kürsüden yaptığım bir konuşmada “Mersin’de külliye kuruyorsunuz.” dediğim zaman “Evet, üniversiteler terörist yetiştiriyor, külliyelerde hiç olmazsa düzgün insan yetişir.” diyerek buradaki milletvekili arkadaşlarım maalesef Meclis kayıtlarına böyle notlar düşürdüler. Gelin, adam gibi üniversite, özgür, özerk üniversite kuruyorsak kuralım, beceremiyorsak bari bırakalım, daha da fazla rezil olmasın.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Atıcı.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Zozani.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, elimizdeki bu rapor yani...

BAŞKAN – Nedir konu?

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Komisyon, İç Tüzük 26’ya göre toplanmış ve gündemine hâkimmiş gibi bir rapor düzenlemiş ancak biraz önce sayın hatip kürsüden bir başka teklifi gündeme getirdi. Benim de 2809 sayılı Yasa’da değişiklik yapılmasını arzu ettiğim kanun teklifim var. Ne zaman vermişim? 5/6/2013. Komisyonun gündeminde (2/1616) esas numarasıyla duruyor. İç Tüzük 26’da der ki: “Teklifleri olan ilgili vekiller ya da birinci sırada yer alan vekil Komisyona çağrılır ve teklifinin gündeme alınması hususu değerlendirilir.” Ayrıca İç Tüzük 35 de der ki: “Komisyonlar birbirleriyle ilgili olarak görülen teklifleri birleştirerek görüşürler.”

Şimdi, birleştirilmemiş, raporda herhangi bir şekilde söz edilmiyor. Bu bir teklif. Teklifleri görüşüyoruz. Aynı yasada, yapılmış, 8 teklif birleştirilmiş ancak bizim de daha öncesinden yani burada sıra sayısı verilen bütün tekliflerden önce verdiğimiz kanun teklifimiz gündeme alınmamış. Sizin bu durumda İç Tüzük’ün 14’üncü maddesinin (6)’ncı fıkrasına göre işlem yapmanız gerekiyor. Meclis Başkanlık Divanı Komisyon çalışmalarını denetlemekle yükümlüdür. Komisyon, İç Tüzük 26’ya göre eksik işlem yapmış ve gündemine hâkim olmaksızın bir toplantı gerçekleştirmiştir. Bu durumda -üzülerek ifade ediyorum- bu yasayı görüşüyor olmak yanlıştır.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Zozani, bu konuda söylediklerinizin haklı gerekçeleri olabilir, vardır da maddelere göre. O zaman itiraz etmiş olmanız -herhâlde itiraz etmişsinizdir- eğer ki gündeme alınmamışsa belki şimdi yeniden gözden geçirilip değerlendirilebilir diye düşünmekteyim. Onun için, biz…

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan ama biz İç Tüzük’e göre de işlem yapacağız burada, başka bir referansınız yok, biz İç Tüzük’e göre işlem yapacağız.

BAŞKAN – Evet, yapacağız fakat tekrar madde ihdasına dair bir yöntem de var Sayın Zozani, madde ihdasına dair de bir yöntem var.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Bu yasama çalışmalarımızı yaparken elimizde bir İç Tüzük, bir Anayasa vardır, ona göre değerlendirme yapacağız. Sizin, İç Tüzük’ün 14’üncü maddesinin 6’ncı fıkrasına göre şu anda işlem yapmanız gerekiyor. Komisyon kendi gündemine hâkim olmaksızın bir toplantı gerçekleştirmiş ve Meclis gündemine bir rapor getirmiştir, bu rapor eksik ve yetersizdir. Eksik olan bir raporu bu şekilde görüşmeye devam etmemiz doğru değildir.

BAŞKAN – Sayın Zozani, şu anda bizim bir şey yapma yetkimiz yoktur. Siz yeni madde ihdası konusunda tekrar bir görüşme yapabilir, bunu tekrar gündeme getirebilirsiniz, bir önerge vererek Komisyonla bir şekilde bu mutabakatı da tekrar burada sağlayabilirsiniz. Eksik bir işlem yapılmış olursa Genel Kurulda bu işlemlerin yeni baştan ele alınması gibi de bir usul var. Yapılmış ve bitmiş Komisyon işlemi için bizim burada bir müdahale yetkimiz de yoktur, bunu da gayet iyi biliyorsunuz. Onun için, yeni madde ihdası konusunda Komisyonla uzlaşmanızı, Bakanla tekrar bu konu üzerinde istişare etmenizi öneriyorum ve bu konuda da bir gelişme sağlayabilirsiniz.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, bu tavrınız İç Tüzük 14’e göre doğru bir tavır değildir, usul tartışması talep ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun, açayım.

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Lehte…

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Aleyhte…

BAŞKAN – Aleyhte, Sayın Zozani.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Aleyhte…

BAŞKAN – Aleyhte, Sayın Günal.

Lehte, Sayın Kubat.

LEVENT GÖK (Ankara) – Lehte…

BAŞKAN – Lehte, Gök.

Sayın Kubat, buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

IX.-USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Şükran Güldal Mumcu’nun, raporun eksik olduğu itirazına rağmen 706 sıra sayılı Kanun Teklifinin’nin görüşmelerine devam edilmesi yönündeki tutumunun İç Tüzük hükümlerine uygun olup olmadığı hakkında

 

MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; açılan usul görüşmesinde Başkanlığımızın mevcut 706 sıra sayılı Teklif’in görüşmelerinin devamında bir mahzur olmadığı yönündeki tutumunun lehinde görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, İç Tüzük’te bir kanun teklif veya tasarısının komisyonlarda ne şekilde işlem göreceği, Genel Kurulda ne şekilde işlem göreceği ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Milletvekili arkadaşlarımızın çeşitli sosyal meselelerin çözümüne yönelik olarak elbette ki teklifleri olabilir. Bu minvalde üniversitelerle ilgili olarak çok sayıda teklif bu 706 sıra sayılı Rapor’da 8 tane -benim görebildiğim kadarıyla- teklif birleştirilmiş ve 26’ncı madde çerçevesinde Komisyon kendi gündemine hâkim biçimde olarak bu üniversite kurulmasına dair teklifleri enine boyuna incelemiş. Bunun dışında bazı teklifler de olabilir, bunlarla ilgili de 35’inci maddenin (1)’inci fıkrasındaki yetkisi çerçevesinde zaten ilgili gördüğünü birleştirme noktasında bir takdirî yetki var, mecburi de değil o yani ilgili görse bile yine birleştirmeyebilir ama buna rağmen 8 tane teklif birleştirilerek şu sıra sayısının olduğu rapora bağlanmış.

Şimdi, burada, değerli arkadaşlar, daha önce de iki defa buna benzer bir usul tartışması yaptık. Yani bir teklifte 100 madde olabilir, bir diğerinde 50 madde olabilir, komisyon her teklifin her maddesini ayrıntılı olarak “Ben işte şu yönüyle reddettim, bu yönüyle kabul ettim.” diye tek tek ayrıntılı olarak belirtmek mecburiyetinde değil, İç Tüzük’te böyle bir hüküm yok. Orada komisyon üyeleri zaten önündeki tekliflerle ilgili olarak değerlendirmelerini yapar, vereceği önergelerle onlardan gerekirse esinlenmek suretiyle orada teklife madde ilave edebilir, çıkarabilir. Komisyon da zaten bu tekliflerle bağlı değil, tekliflerin içeriğiyle ilgili gerekli değişiklikleri yapabilir, aynen veya tadilen kabul edebilir ve bu şekilde raporunu oluşturur. Dolayısıyla, tekliflerin her birisinin ayrı ayrı zikredilmek suretiyle ona dair yapılan işlemin ne olduğunun da komisyon raporunda belirtilmesine dair bir mecburiyet yoktur. Komisyonun toplantıları aşamasında bütün bu konulara vâkıf olduğu, bunları bildiği varsayılır. Ve bu çerçevede oluşturulan raporun şu anda görüşülmesinde İç Tüzük’e aykırı herhangi bir yön yoktur, Başkanımızın tutumu yerindedir.

Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kubat.

Buyurunuz Sayın Zozani. (HDP sıralarından alkışlar)

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, milletvekilinin iki görevi vardır, yasama Meclisinin iki görevi vardır. Birincisi: Yasa yapmak. İkincisi: Denetim görevini yerine getirmek.

Şimdi, milletvekili eğer burada teklif veriyor ve ilgili komisyonun gündeminde duruyor ise o komisyon toplanıp ilgili maddeyle doğrudan bağlantılı bir toplantı gerçekleştirdiği zaman, bir rapor hazırladığı zaman milletvekillerinin o ilgili konuyla bağlantılı olarak verdikleri teklifleri görüşmek durumunda.

Şimdi, burada, kimisi Milliyetçi Hareket Partisi sayın milletvekillerinin, kimisi iktidar partisi sayın milletvekillerinin, 8 tane teklif var. Birleştirilmiş, görüşülmüş, bir rapor oluşturulmuş ancak aynı yasada, bakın, aynı yasada bizim de değiştirilmesini öngördüğümüz kanun teklifimiz var ve birleştirilmemiş.

Şimdi, Doğan Bey biraz önce kendisiyle çelişti. 35’i yorumlarken tasarı ile teklifi birbirleriyle bağlamak için kırk dereden su getirdiler, burada komisyonların yaptığı işi mazur göstermeye çalıştılar ancak burada 8 tane teklif var ve birleştirilmemiş ayrıca teklifler var. İlk defa eğer komisyon böyle bir raporu doğru dürüst oluşturup getirmiş olsaydı “İç Tüzük 35’i doğru uygulamış.” deriz ama bunu yapmamış. Neye göre yapmamış? Şimdi, komisyon İç Tüzük’ün 26’ncı maddesine göre toplanır. İç Tüzük’ün 26’ncı maddesinde komisyonun kendi gündemine hâkim olması koşulu var. Eğer kendi gündemine hâkim değil ise Meclis Başkanlığının komisyonu denetleme yetkisi devreye girer. Neye göre denetlersiniz? İç Tüzük’ün 14’üncü maddesinin (6)’ncı fıkrasına göre denetlersiniz. Orada deniliyor ki: “Meclis Başkanlığı komisyonları denetler.” Denetlememişsiniz, Başkanlık da yanlış yapmış. Böyle bir raporu kabul edip Meclis Genel Kurulunun gündemine taşımış olmak bile ayrıca bir tartışma konusudur.

Şimdi, teklifleri görüşülen sayın milletvekillerinin teklifleri çok değerli de teklifleri birleştirilmemiş, aynı yasada değişiklik öngören diğer tekliflerin birleştirilmemiş olması, görüşülmemiş olması daha mı az değerlidir? Böyle bir değerlendirmeyi neye göre yapmıştır Komisyon? İhtiyaca göre. Neyin ihtiyacına göre? Nerede propaganda yapacağına göre. Usule has eğer gerçekten biz yasaları burada uygulayacak olursak YÖK Yasası’na aykırı bir işlem de burada gerçekleştiriyorsunuz. YÖK Yasası’nda da şu amir hüküm vardır: Üniversitelerin yurt sathına eşit dağılımı koşulu vardır. Onu göz önünde bulundurmadan bir yasa yapıyoruz. Dolayısıyla, buradaki tutumunuz yanlıştır. Meclis Başkanlığının bu gündemle Meclis Genel Kurulunu toplantıya çağırmış olması yanlıştır; tutumunuzun aleyhindeyiz.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Zozani.

Lehte, Ankara Milletvekili Levent Gök.

Buyurunuz Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında ortadaki sıkıntı Sayın Başkanlık Divanının tutumundan ve kararından kaynaklanmıyor. Tablo, komisyonlarda ve Meclise gelen kanun tekliflerinde iktidar partisinin kendi önceliğine göre, kendi yaklaşımlarına göre kanun tekliflerini komisyonda geçirmesi ve ondan sonra Meclise getirmesinden kaynaklanıyor. Burada aynı konuda bizim de Cumhuriyet Halk Partisi olarak çeşitli illerde ya da ilçelerde üniversite kurulmasına ilişkin kanun tekliflerimiz var. Nitekim, biz bunları bu tasarı ve tekliflerle buraya gelmediği için ek madde ihdası olarak birazdan Sayın Başkanlığa takdim edeceğiz. Çünkü, ihtiyaçların giderilmesi açısından doğal olarak yurttaşlarımızın bize yönelik taleplerinin burada dile getirilmesi ve aslında komisyonlarda bütün bunların hepsinin Meclis aşamasına gelinceye kadar bir uzlaşma zemini içerisinde geçmesi gerekirdi.

Burada iktidar partisinin, az önce de belirttiğim gibi, kendi tutumunu öne çıkartan bir anlayışı ve muhalefetten gelen her öneriyi erteleyerek, öteleyerek ya da reddetmek suretiyle bir uzlaşma olmadan teklifleri ya da tasarıları Meclise getirmesi esas büyük sıkıntı. Esasında birçok sorun komisyonlarda çok rahatlıkla çözülebilecekken Mecliste böylesine tartışmalara neden olacak uygulamalar da oluyor. Doğal olarak, ben, esas sıkıntının Hükûmetin tutumunda ve AKP iktidarının tutumunda olduğunu düşünüyorum. Elbette üniversitelerimizi biz bilimsel ölçüde her yerde, Türkiye’nin her yerinde olabildiğince imkânlarımızca yurttaşlarımıza, gençlerimize sunmalı, bilimsel özerkliği içeren bu üniversitelerin gerçekten gençlerimizin yetişmesine hizmet edecek bir tarzda olmasına fırsat vermeliyiz.

Biz, esasen, bu getirilmiş olan teklifi de destekliyoruz. Arkadaşlarımız bu konuda açıklamalar yapacaklar. Diğer daha sonra görüşeceğimiz kanunu kastetmiyorum. Bu konuda önemli olan, baktığımız kıstas, ülkenin yararına, bilimselliği içersin, özerkliği içersin ve gerçekten ihtiyacı olan her yerde devletin ihtiyaçları ve imkânları doğrultusunda bu bilim yuvalarının sayısını artırabilmektir.

Bu nedenle, muhalefetten gelen önerilere ve tekliflere Hükûmetin, AKP Grubunun daha duyarlı olmasını beklediğimizi ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gök.

Aleyhte, Antalya Milletvekili Mehmet Günal.

Buyurunuz Sayın Günal. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, burada Adil Bey’in söylediği şeyleri biz defalarca komisyonda da yaşıyoruz, burada da yaşıyoruz. Maalesef, iktidar partisi grubu milletvekillerimiz, grup başkan vekillerimiz, aceleden, ihtiyaçtan, gelenleri birleştiriyorlar. Şimdi, teklifte –önerge olarak söyleyeceğiz ama siz yine kabul etmeyeceksiniz- başka arkadaşlarımızın da teklifleri var. Efendim, diyorlar ki: “Şu süreçten geçiyor.” Sayın İşler burada, komisyonun gündeminde bekleyen başkaları da var. TÜRGEV’in acelesi var da diğerinin yok mu? Özel üniversite de var, bekliyor. Arkadaşlarımız şubatta vermiş, martta vermiş, onlar da bekliyor. Efendim, böyle bir şey olabilir. Şunu diyebilirsiniz: “İşte, bir planlama yapıyoruz, şurada var.” Öyle bir şey de yok çünkü geliyor, o ilin milletvekilleri imzayı atıyor, veriyor, o anda onların söylediği kulis geçerli olursa orada bir üniversite kuruyorsunuz. Böyle olmaz. Yani bu şekliyle yapıldığı zaman o tekliflerin tamamını taramak lazım. Onu taradıktan sonra da oturup YÖK’le konuşmak lazım, buralarda… Siz, şimdi “Konuştuk.” diyeceksiniz ama biz her seferinde konuşuyoruz. İçinde, kurulan üniversitelerle ilgili sıkıntı var; içindeki enstitülerle ilgili, fakültelerle ilgili sıkıntılar var. O bölgenin özelliklerine göre kurulmayan moda hâlinde “Şu fakülteyi de kuralım.” diyor arkadaşlar. Vatandaş geliyor… İster, vatandaşa kaldı mı hepsini istiyor. Ama orada kuruması uygun mudur değil midir, o ilde hangi tarz bir fakülte olması gerekir, hangi mesleklerin ağırlığı var, maalesef olmuyor. Onun için bunları tek tek alıp o teklifleri birleştirmediğimiz için… Burada var, Sayın Başesgioğlu ve arkadaşlarının teklifi, siz komisyonu topladığınızda gündeme alınmış durumdaydı. Yine aynı şekilde Sayın Şandır ve Sayın Öz’ün Mersin’de Tarsus Üniversitesi kurulmasıyla ilgili talepleri var. Maalesef, bunlar, o andaki iktidar partisi grubunun veya vekillerinin talebiyle bir şeyler oluşuyor. Bakın, belli yerlerde daha önce oluşmuş. Üç partiden arkadaşlarımız imza atmışlar, gelmişler, o ildeki üniversiteyle ilgili eksiklik varsa tamamlamışlar, önergelerin bazılarında bakın bu yapılmış. Demek ki istendiği zaman yapılabiliyor. Dolayısıyla bunların bu şekliyle Komisyonda ele alınması gerekir, bu tekliflerin öncelikle orada gözden geçirilip birleştirilmesi gerekir. Bu çerçevede bu tutumun doğru olmadığını düşünüyoruz. Tabii, bu, sadece sizin Başkanlık Divanı olarak tutumunuzla ilgili değil ama maalesef, AKP Grubunda arkadaşlarımızın “Biz yaptık, oldu.” anlayışından kaynaklanıyor. Öncelikle bu işlerde oturup bunların önceden taranması, ilgili şeyler varsa verilmesi, hatta komisyonda görüşülürken, siz de biliyorsunuz, gerekli olanların madde olarak eklenmesini hep beraber yapabiliyoruz. Bunlar yapılmadığı için de bu tip tartışmalar, bu tip itirazlar yaşanıyor. Bu sebeple sizin şeyiniz olmamakla beraber bu hususta haklı olduğumuzu ve bunların böyle yapılmaması gerektiğini bir defa daha söylemiş oluyorum.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Günal.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, Komisyonun bir açıklaması olacak mı bu hususta?

BAŞKAN – Eğer Komisyon bu konuda bir açıklama isterse tabii ki ona bu söz hakkını veririz.

Buyurunuz Sayın Erdemir.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; İç Tüzük’ün 37’nci maddesi çok net, diyor ki: “Tasarı veya tekliflerle kanun hükmünde kararnamelerin esas komisyonlara havale gününden itibaren en geç kırkbeş gün içinde sonuçlandırılması gerekir.

Bu sürenin bitiminde, tasarı, teklif ve kanun hükmünde kararnamenin doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını Hükûmet veya teklif sahipleri isteyebilirler. “

Diğer taraftan 26’ncı madde diyor ki: “Komisyon gündemine hâkimdir, üyeleri tarafından gündeme alınması teklif edilen işler hakkında karar verir.”

Şimdi, söz konusu teklifle ilgili, Komisyon üyelerinin herhangi bir teklifi olmamıştır. Bu sebeple gündeme alınmamıştır.

Teşekkür ediyorum.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, böyle bir açıklama söz konusu olamaz. Şimdi, Sayın Komisyon üyesi…

BAŞKAN – Sayın Zozani, bir dakika…

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir dakika Sayın Zozani.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Ama Sayın Başkan…

BAŞKAN – Siz usul tartışmasını açtınız, usul tartışması…

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Benim görevimi ne şekilde yapacağıma hükmedemez.

BAŞKAN – Bir dakika beni dinler misiniz? Bir dakika…

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Dinleriz, ama sizin buna müdahale etmeniz gerekiyor.

BAŞKAN – Bir dakika dinleyin de, sonra.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Bir milletvekilinin İç Tüzük’ten doğan haklarını ne şekilde kullanacağına komisyon başkanı veya başkan vekilleri hükmedemez. Buna sizin müdahale etmeniz gerekiyor.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Zozani, işleri birbirine karıştırmayınız lütfen.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Evet ben de onu söylüyorum.

BAŞKAN - Burası komisyon değil, burası Genel Kurul. Sizin komisyonda yapmanız gereken itirazları bu Genel Kurulda biz gündeme alamayız efendim. Şimdi, bu Genel Kurulda böyle bir yetkimiz yok. Orada itirazınız olmuş olabilseydi -belki de olmuştur- gündeme almamışsa mücadeleniz komisyondadır. Bizim, şu anda Genel Kurul gündemine gelmiş olan bu işlemi geri gönderme gibi bir yetkimiz yoktur efendim. Burada -size, demin de önerdim- yeni madde ihdası yapabilir, Komisyon ve Hükûmetle görüşebilir, bu konuyu tekrar gündeme getirebilirsiniz ve bu da yapılabilecek bir işlemdir. Bunun için, benim bu konudaki tutumumda bir değişiklik yoktur. Size yeni madde ihdası için Komisyonla diyalog kurmanızı… Genel Kurul da zaten bunun için vardır, komisyonlarda eksik bırakılmış noktaların bu Genel Kurulda tamamlanması için vardır. Burada müzakere bunun için yapılır efendim. Size bunu öneriyorum.

Tutumumda bir değişiklik yoktur.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.01

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.22

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Dilek YÜKSEL (Tokat)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87'nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

706 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.

 

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

5.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Cemal Öztaylan ve 2 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 19 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova'nın; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda ve Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Hatay Milletvekili Mevlüt Dudu'nun; 2809 Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Balıkesir Milletvekili Namık Havutça'nın; 17 Eylül Bandırma Üniversitesi Kurulması Hakkındaki Kanun Teklifi, Hatay Milletvekili Orhan Karasayar ve 4 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ile 4 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut'un; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/2743, 2/1083, 2/1119, 2/2433, 2/2438, 2/2744, 2/2747, 2/2765) (S. Sayısı: 706) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi şahsı adına Balıkesir Milletvekili Mehmet Cemal Öztaylan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Öztaylan.

MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu vesileyle, bu kanun vesilesiyle hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

706 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu kanunun hazırlanmasında emeği geçen, hayırlara vesile olan herkesi. Onyedi Eylül Bandırma Üniversitesinin kuruluşu, Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesinin kuruluşu, İskenderun Teknik Üniversitesinin kuruluşu vesilesiyle Balıkesir, Hatay, Antalya vekilleri adına hepinizi saygı, sevgiyle selamlıyorum.

Rahmetli babam ilkokul mezunu idi, sevgili kayınpederim, o da ilkokul mezunu idi. Ama bunların doğduğu ve oturmakta olduğu Bandırma’da bir ortaokul olmadığı için ortaokul mezunu olamadılar, liseye gidemediler, dolayısıyla üniversiteye gidemediler. O süreçte Erdek’te olan kayınpederimin Erdek’te de ortaokul olmadığı için Erdek’te okuduğu ilkokuldan sonra başka okulda okuma imkânı olmadı. Sevgili eşim, Erdek’te olan eşim o süreçte Bandırma’dan başka bir yerde yani Erdek’te lise olmadığı için liseyi okumak için Erdek’ten Bandırma’ya avdet etmek zorunda kaldılar. O süreçte Bandırma’mızdan, Erdek’imizden, Manyas’ımızdan ve Gönen’imizden lise tahsilini yapmak için bütün gençlerimiz Balıkesir Lisesine, Bursa Erkek Lisesine, Bursa Kız Lisesine giderek, ikametini orada temin ederek tahsillerini tamamlamaya gayret ettiler.

Bir baktık ki 19’uncu Dönem milletvekili olmayı Allah bize nasip etti. Baktık ki o zaman benim de talebe olarak okuduğum Balıkesir’de, Bursa’ya bağlı İktisadi ve Ticari İlimler Akademisinden başka okul yok, o da bir tarla içinde öğrenim veren bir ilkokul bozması idi. Şükürler olsun, 1992 yılında Balıkesir Üniversitesini kurduk. Balıkesir Üniversitesini kurduktan sonra Bandırma merinos çiftliğinden 1.000 dönüm yer ayırttırarak bugün 6.500 talebemizin okuduğu İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesini kurma ve orada gençlerimizin okumasına vesile olacak o girişimde bulunduk ve bugünleri bize yaşatan herkese teşekkürlerimle, şükranlarımı ifade ediyorum.

Eğer ki bugün 1992 yılında 1.000 dönüm yeri tahsis ettirip Bandırma Üniversitesini kurmak için o yer tahsisini yapıp da o planlamayı yapmasaydık… Burada rahmetle, şükranla andığım o günün Tarım Bakanı Refaiddin Şahin’in büyük gayretleriyle tahsis edilen o yerde Bandırma Üniversitesini bugün hepinizin katkısıyla inşallah biraz sonra kuracağız. Gelecekte tıp fakültesini kurup Bandırma Üniversitesine entegre etmek üzere bölge devlet hastanesinin temellerini o yıllarda atarak, Bandırma Üniversitesinin temelini geçmiş süreçte atan ve buna katkı sunan bir insan olarak kendimi mutlu addediyor ve sizin oylarınızla kurulacak olan bu üniversiteden dolayı hepinize tek tek şükranlarımı bir kez daha ifade ediyorum.

Bir üniversiteyi kurarken -burada tenkit edildi- önemli olan altyapıyı yapmak. Eğer ki altyapısı olmaz ise o üniversitenin hiçbir anlam ifade etmediği ve edilmediği sevgili konuşmacılar tarafından ifade edildi, doğru. Şu anda 10 bin öğrencimizin okuduğu -biz yirmi yıldan beri üniversitemizin binasını, fiziki şartlarını hazırlayarak- 2 tane fakülte  ve  9 tane yüksekokulu olan zaten üniversitemiz mevcut. Biz orada, üniversitedeki kardeşlerimizin rahat bir şekilde okumalarını temin ve tezyit etmek için TOKİ’nin yapmış olduğu Kayacık konutlarından 44 tane daire satın aldırarak ve 2.000 kişinin ikamet edebileceği öğrenci yurdunu inşa ederek, 2.000 öğrencimizin de devletin imkânlarıyla fiziki şartlarda okumasını temin etmek için yurdumuzu da yaptık.

Bu yasa Komisyondan 18 Martta bizim için önemli olan bir günde geçti. 18 Mart, bizim istiklalimizin ilelebet muhafaza edilmesi için oluşturulan, hepimizin beynine nakşedilmiş olan bir gün. 17 Eylül de öyle, 9 Eylül de öyle. Nasıl ki İzmir 9 Eylülde ilk kurşunun atıldığı ve Türkiye Kurtuluş Savaşı’nın başladığı yer ise 17 Eylül de Bandırmada son kurşunun atıldığı, istiklalimizin ilelebet muhafaza edileceği, şehadet şerbetini içerek bugünleri bize bahşeden o şehitlerimizin bize bahşetmiş olduğu bir gün.

17 Eylülün benim ve biliyorum ki sizler için de anlam ve önemini ifade etmek istediğim ikinci bir önemi var. 17 Eylül, demokrasi şehidimiz olan rahmetli Adnan Menderes’in demokrasi şehidi olarak idam edildiği ama bize göre şehit edildiği bir gün. Bu iki anlamlı günü kapsayan Onyedi Eylül Bandırma Üniversitesinin Bandırma’mıza hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Başka bir şey daha söyleyeceğim. 31 Mart  yani bugün -Sevgili Namık Havutça’nın da bildiği gibi- Türk istiklaline, vatanımıza göz dikmiş olan insanların öldürdüğü, şehit ettiği rahmetli Bedri Binbaşımın, kardeşimin ölüm yıl dönümü. Bu vesileyle, bu üniversite kurulurken, 1994 yılında, bundan yirmi bir yıl önce kahpe kurşunlarla şehit olan tüm askerlerimizi, güvenlik görevlilerimizi rahmetle, şükranla ve minnetle anıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Talimat vererek bu üniversitenin kurulmasına vesile olan Sevgili Başbakanımız Ahmet Davutoğlu’na, Millî Eğitim Bakanımıza ve Müsteşar Yardımcısı Sayın  Ahmet Ağabey’imize, YÖK Başkanımız ve  Yardımcısı İbrahim Hatiboğlu’na, YPK karanını çıkaran yetkililere, Meclis Kanun ve Kararlara, Millî Eğitim Komisyon Başkanı ve üyelerine, katkısını veren tüm grup başkan vekillerimize, bundan sonra bu üniversitemize katkı vereceğini ifade eden Balıkesir Büyükşehir Belediyemize, Bandırma Belediye Başkanlığımıza, bunun fiziki altyapısıyla her türlü ekonomik koşulda katkı sunacağını ifade eden BANSİAD’a, Bandırma Ticaret Odasına, Bandırma Ticaret Borsasına, sivil toplum kuruluşlarına, bu üniversitenin kurulmasında teknik altyapısıyla fikir babası olan geçmiş dönem milletvekilimiz, benim sevgili okul arkadaşım Profesör Doktor Nazım Ekren’e ve Bursa öğretim üyelerinden Bandırmalı sevgili Burhan Arıker’e huzurunuzda teşekkür etmeyi bir borç bilirim.

Her ilde olduğu gibi bazı iller ve ilçeler arasında tatlı çekişmeler vardır, mesela İzmir, Karşıyaka’da. Gittiğinizde derler ki: “35,5’a hoş geldiniz.” Bursa İnegöl’e giderseniz: “17,5’a hoş geldiniz.” Bandırma’da da derler ki: “10,5’a hoş geldiniz.”

Başta, Onyedi Eylül Bandırma Üniversitemizin 10,5 Bandırma’ya bu vesileyle hayırlı olmasını temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu başarıya elli yıllık il olma özlemiyle tutuşan ve yanan sevgili Bandırma’mızda inşallah gelecekte de bunun gerçekleşmesi dileğiyle, niyet hayır, akıbet hayır.

Hepinize sonsuz teşekkürler ederim. Yeni kurulacak olan, yeni dönemimizde buraya seçilecek olan tüm arkadaşlarımızın ülkemize, milletimize ve Türk devletine hayırlı işler yapması temennisi ve niyazıyla hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öztaylan.

Şahsı adına, Ankara Milletvekili Levent Gök.

Buyurunuz Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 706 sayılı Kanun Teklifi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Elbette, Cumhuriyet Halk Partisi, ülkemizin ilim ve irfan yuvası olması yönünde bilimsel özerkliğin sağlanması ve üniversiteler üzerinde her türlü vesayetin kalkması ve bu konuda ülkemizde ihtiyaç bulunan her yerde gençlerimize eğitim fırsatı verilmesi yönünde yapılacak olan her türlü çalışmayı desteklemiştir, bundan sonra da destekleyecektir. Biz de şu anda Meclisimizde görüşülmekte olan 706 sıra sayılı Kanun Teklifi’ni, Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi, İskenderun Teknik Üniversitesi ve Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesinin kurulmasına dair olan bu kanun teklifini desteklediğimizi ifade ediyorum. Kurulacak bu yeni üniversitelerin ülkemize ve gençlerimize ve Türkiye’deki bilime ve irfana pek çok katkısı olması dileğiyle hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; elbette, bir ülkeyi yönetirken iktidarın o günkü şartları değil, daha sonraki yılları da öngören ve o günkü şartların ötesinde ülkenin ihtiyacını planlayan çalışmalar yapması gerekmektedir. Buradan şu hususu ifade etmek istediğimi açıkça belirtmek isterim: Sabahtan bu yana, hâlen, Türkiye’nin pek çok yerinde devam eden elektrik kesintilerine ilişkin, burada defalarca, iki defa söz almama karşın hâlen Hükûmetten kamuoyuna ve bizlere Meclis kürsüsünden ya da dışarıda tatmin edici hiçbir açıklama gelmemiştir. Ne oluyor değerli arkadaşlarım, ne oldu bugün Türkiye’de? Türkiye’de sabahtan bu saate kadar ne yaşanmıştır, ne yaşanmaktadır? Başbakan konuşuyor, diyor ki: “Bir saldırı olabilir.” Bir ciddi iddia. Böyle bir ciddi iddianın gereği yerine getiriliyor mu? TEAŞ kurumuyla görüşüyoruz, arıza olduğunu, PETKİM civarında bir patlama olduğunu ve ana trafoların zarar gördüğünü ifade ediyorlar. Sabah saatlerinde yaptığımız bu görüşmeden sonra, bize, bir saatlik süre içerisinde elektrik verileceğini söylüyorlar. Değerli arkadaşlarım, Türkiye bugün skandal bir olayla karşı karşıya. Sabah saatlerinden beri şu ana kadar devam eden elektrik kesintisiyle Türkiye'de ulaşım durmuştur, Türkiye'de hastanelerde hizmet durmuştur, Türkiye'de okullardaki eğitimler felç olmuştur, ulaşım durmuştur, Türkiye bugün bir afet yaşamaktadır; ha sel afeti olmuş ya da Allah göstermesin, bir deprem felaketi olmuş ha elektrik kesintisi, saatlerden beri devam ediyor. Muhtemeldir ki milyonlarca insanımızın elektrikli ev aletlerinde ya da iş yerlerinde çok ciddi hasarlar oluştu, evlerde, dolaplarda saklanılan pek çok malzeme, ürün bozuldu. Yani, bugün Türkiye telafisi imkânsız bir zararla karşı karşıya ve şu saate kadar bu Mecliste, Sayın Bakan da burada ve Sayın Bakan burada kendi yasalarının geçirilmesiyle meşgul ama siz Hükûmetin bir unsurusunuz. “Hükûmet adına gelin, şurada bir konuşma yapın.” diyoruz, bize diyorlar ki “Bakan bilgi alıp verecek.” Bu söz üzerine tam üç saat geçiyor, ne Bakandan ses var, ne Hükûmetten ses var, ne kimseden ses var. Değerli arkadaşlarım, bu, kabul edilebilir bir durum değildir. Ne yaşıyoruz, ne oluyor Türkiye'de? Şu andaki hadisenin adını koymak lazım. Herkes, yüzlerce vatandaşımız, binlerce vatandaşımız bizleri arıyor, bütün sistem çükmüş Türkiye'de, müthiş bir afet. Gerçekten bir afet yaşıyoruz ama ne olduğunu bilmek istiyoruz değerli arkadaşlar.

Sayın Bakanım, lütfen, bu konuşmamdan sonra söz alın, bu söylediklerimize bir cevap verin, ikna edin bizi, ne oldu? Yani, ne olduğu konusunu bilmek istiyoruz değerli arkadaşlar yani haksız mıyız bu konuda? Yani, “Türkiye dünya devi.” diyorsunuz, “Türkiye dünyadaki lider ülkelerden.” diyorsunuz,  her fırsatta her televizyona çıkan Cumhurbaşkanı, Başbakan Türkiye'de geldikleri noktayı anlatıyor; on saati aşkın, on iki saati aşkın bir elektrik kesintisi devam ediyor, kimseden tık yok. Nereye saklandı bu Hükûmet? Niçin cevap verilmiyor bu konuda? Siz insanlarınızı düşünmüyor musunuz?

Herkes bu konuda açıklama bekliyor değerli arkadaşlarım. Evlerde oturan bütün yurttaşlarımız, kaloriferler çalışmıyor, üşüyorlar. Hastanede yatan yurttaşlarımızın ameliyatları dahi etkilenmiş durumda. Ulaşım deseniz, kimse ne evine gidebiliyor ne işe gidebiliyor ne de bir iş üretebiliyor. Böyle bir tablo skandaldır değerli arkadaşlarım. Enerji Bakanının derhâl istifa etmesi gerekir. Nerede Enerji Bakanı? Sabahtan beri süren bu hadisede Meclisi bilgilendirmemek suretiyle görevini yapmayan bu Enerji Bakanı istifa etmelidir. Türkiye böylesine bir afeti taşıyamaz, taşımamalıdır.

Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, özelleştirmeler olduğunda, çok önemli kurumların, stratejik anlamda önemli olan kuruluşların özelleştirilmelerinde çok dikkat edilmesi gerektiğinin altını çiziyor ve bundan kaçınılması gerektiğini ifade ediyoruz. Elektrik bunlardan bir tanesi. Özelleştirdiniz, verdiniz şirketlere. Peki, şirketler onun bakımını yapıyorlar mı? Böyle bir arıza durumunda o arızanın yerine geçebilecek yeni üretim mekanizmaları var mı, bunlar denetleniyor mu değerli arkadaşlarım? Bunlar denetlenmiyorsa devlet ne güne duracak? Yani bunları sağlamak durumundasınız. “Biz özelleştirdik.” E, peki, özelleştirdiniz ama özelleştirerek verdiğiniz firma zaten kâr amaçlı, kâr hırsıyla hareket ediyor. Onun umurunda mı şu anda vatandaşın hâli? EPDK ne işe yarar? Hükûmet, bu konudaki yetkililer ne güne dururlar değerli arkadaşlarım? Bu konuda bir sorumlu yok mu? Bu sorumlu devlet, Hükûmet, Enerji Bakanı. Hiç olmazsa şurada gelip Meclisi bilgilendirsin diye Meclis açıldığından beri konuşuyoruz, Hükûmetten bir tek yetkili gelip konuşmuyor.

Sayın Bakan, lütfen beni dinler misiniz! Bu konuşmalarımızı duyabildiniz mi? Hükûmeti siz temsil ediyorsunuz. Lütfen… Bu kanunu elbette görüşeceğiz, bu kanuna destek de vereceğiz ama bu elektrik kesintisi hakkında size ne bilgi ulaştı, neler oluyor Türkiye'de, bir anlatın lütfen. Yani bunu bekliyoruz Hükûmet olarak.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Söz alacağım.

LEVENT GÖK (Devamla) – Yani bu konu açıklanmıyor ve umursanmaz davranılıyor. Binlerce yurttaşımızın mağduriyeti sizleri ilgilendirmiyor mu?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Felaket tellallığı yapma!

LEVENT GÖK (Devamla) – Yaşayan yurttaşlarımızın her biri sizin de yurttaşlarınız değil mi? İktidar olarak sizler bir kere bu konuyu açıklamak durumundasınız. Ben muhalefet olarak sorarım, sormak durumundayım. Hâlâ bu konuda bir cevap yok. Sayın Bakan, lütfen sizi bu konuşmamdan sonra Meclisimizi ve Türkiye’yi bilgilendirmek için kürsüye davet ediyorum. Gelin, bizi bilgilendirin. Ne olduğu konusunda bilgilendirin. Nerede ne oldu? Arıza mı oldu, terör saldırısı mı oldu? Terör saldırısı olduysa kim var arkasında? Bu konuda Başbakanın yaptığı açıklama doğru mu? Yoksa o anda kamuoyunu yatıştırmak için mi söylenildi bu sözler? Varsa arızanın gerçek nedeni nedir? Bu arıza niçin giderilememiştir bu saate kadar? Bu arıza olduktan sonra Türkiye'nin tümünü ilgilendiren bu arızanın yerine onu tekrar üretime dönüştürecek başka bir sistem niçin düşünülmemiştir, niçin kurulmamıştır? Çok haklı sorular sorduğumu düşünüyorum. Yani hastanede yatan vatandaşlar, doktorlar arıyor; okullarda öğretim üyelerinden tutun öğrenciler arıyor, evdeki yurttaşlarımız arıyor. Ulaşım felç olmuş durumda.

Böyle bir durum bir afettir Sayın Bakan. Biz bu kanunu çıkaracağız, birazdan görüşeceğimiz kanunu ama bu konuda lütfen gelip Meclise bilgi verin. Meclise saygınızdan, insanlara saygınızdan dolayı Meclisimizi ve tüm yurttaşlarımızı lütfen bilgilendirin. Burada herhâlde şu kanunu alelacele buradan geçirelim diye oturmuyorsunuz. Sizler muhalefetin sorularına da cevap vermek zorundasınız. Üç saatten beri bize cevap vereceksiniz diye bekliyoruz, şu kürsüden gelip de bize bir tek cümle söz eden yok.

Böyle bir tabloyu kabul edemeyiz değerli arkadaşlar. Enerji Bakanını, tüm Türkiye’deki yurttaşların huzurunda istifaya davet ediyorum. Türkiye böyle bir yönetime layık değildir. Türkiye bir afet yaşamaktadır. Hükûmet, Enerji Bakanı, her kimse sorumlusu, bunun altında kalmıştır ve bu konuda eğer birazdan gelip de Sayın  Bakan bizlere bu konuda herhangi bir açıklamada bulunmazsa, bu konuşmalarımızı buradan sürdüreceğimizi ifade ediyorum ve derhâl bir açıklamayla neler olup bittiğinin açıklanmasını istiyorum.

Skandal olan bu olayın, afet olan bu olayın üstünün örtülmesi mümkün değildir. Sorumluları derhâl gereğini yapmalıdır. Sorumlusu herhâlde bu ülkenin Enerji Bakanıdır, Hükûmettir. Onları göreve ve istifaya davet ediyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gök.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Sayın Başkan, bir açıklama yapabilir miyim?

BAŞKAN – Tabii efendim. İster yerinizden ister kürsüden de yapabilirsiniz.

Buyurunuz Sayın Bakan.

 

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

22.- Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı'nın, Türkiye genelinde yaşanan elektrik kesintisi nedeniyle bir kriz masası oluşturulduğuna ve arızanın nedenleri konusunda teknik çalışmaların sürdürüldüğüne ilişkin açıklaması

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; Enerji Bakanlığında bu konuyla ilgili bir kriz masası oluşturuldu, onlar meydana gelen arızanın nedenleri konusunda teknik çalışmalarını sürdürüyorlar. Şu anda, bu an itibarıyla, bu kesintilerden etkilenen bölgelerin, illerin veya toplam hedef kitlenin yüzde 85’inde enerji geldi; elektrik sıkıntısı yüzde 85’inde kaldırıldı.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ankara, İstanbul’da yok Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Saat 20.00 itibarıyla da -Enerji Bakanlığından aldığımız bilgiye göre- yüzde 100’ünde enerji sıkıntısı kalmayacak.

LEVENT GÖK (Ankara) – Peki Sayın Bakan, ifade ediyorsunuz, “Arızanın nedeni hâlâ araştırıyoruz.” diyorsunuz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Araştırıyorlar, onu araştırıyorlar.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ama bu gerçekten skandal bir tutum.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – O konuda bir bilgi bende yok şu anda ama onunla ilgili olarak da gerekli açıklama yapılacak.

LEVENT GÖK (Ankara) – Yani, böyle bir arızanın nedeni hâlen tespit edilemedi mi acaba şu ana kadar?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Hayır, henüz açıklama yapacak düzeyde teknik bilgi bende şu anda yok ama kriz masası bununla ilgili çalışıyor. Ama acil olan, şu anda ne kadarında enerji ihtiyacı karşılanıyor, elektrik ihtiyacı karşılanıyor?

LEVENT GÖK (Ankara) – Peki, nerede ne olmuş Sayın Bakan?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Yüzde 85’inde şu anda karşılanmış vaziyette, saat 20.00 itibarıyla yüzde 100’üne de ulaşılacak.

LEVENT GÖK (Ankara) – Peki, nerede neler olmuştur?

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – On saattir arızanın sebebi tespit edilememiş mi? On saat geçti Sayın Bakan.

BAŞKAN – Şimdi, sayın milletvekilleri…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Bendeki bilgileri paylaşmamı istediniz, sizinle paylaşıyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ama Sayın Bakanım, tatminkâr değil bu bilgiler.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Yani, şu anda…

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – On saatte bir araştırma yapılamamış mı?

LEVENT GÖK (Ankara) – Yani, arızanın nedeni ortada yok, sebebi yok.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Biraz önceki telaşınıza, haklı telaşınıza cevap olmak üzere bu bilgi…

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – On saatte devlet arızanın neden kaynaklandığını tespit etmemiş mi?

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Bakan, bu benim telaşım değil, milyonlarca insanın telaşı; biz burada elektrik kullanıyoruz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Hepimizin haklı telaşına cevap vermek üzere söylüyorum: Yüzde 85’inde şu anda giderildi, yüzde 100’ünde de saat 20.00 itibarıyla giderilecek.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ama bir neden söyleyemiyorsunuz bize, gerekçeyi söyleyemiyorsunuz bize. Yani, garip olan tarafı da budur. Bir iktidar daha ne olup bittiğinin farkında değildir.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

 

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

5.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Cemal Öztaylan ve 2 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 19 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova'nın; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda ve Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Hatay Milletvekili Mevlüt Dudu'nun; 2809 Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Balıkesir Milletvekili Namık Havutça'nın; 17 Eylül Bandırma Üniversitesi Kurulması Hakkındaki Kanun Teklifi, Hatay Milletvekili Orhan Karasayar ve 4 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ile 4 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut'un; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/2743, 2/1083, 2/1119, 2/2433, 2/2438, 2/2744, 2/2747, 2/2765) (S. Sayısı: 706) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap bölümüne geçiyorum. Yirmi dakika süreyle soru-cevap bölümümüz var.

Sayın Vural, sisteme girmişsiniz, buyurunuz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, biraz önce elektrik kesintisiyle ilgili… Tabii, bir Hükûmet bir arızanın nereden kaynaklandığını izah edemeyecek noktada.

Sayın Bakan, eğer yüzde 85’ine elektrik verilmişse elektriğin nereden verildiğini de bilmeleri gerekiyor. Yani bir sorun vardır, verilmiyordu, şimdi verildi, peki, o sorun neydi ki kaldırdılar da yüzde 85’e geçti? Bir Bakan, bir Hükûmet hepimizi ilgilendiren böyle bir konuda tatminkâr bir açıklama… Kriz masası var ama herhâlde kriz geçiriyor o masa, kamuoyunu sağlıklı bilgilendirmiyor, zatıaliniz de burada, işte, birtakım bilgileri paylaşmak durumunda kalıyorsunuz. Aslında, sağlıklı bilgiyi vermesi gereken gerçekten Enerji Bakanı ama gerçekten bu tatmin edici değil. Arzdan mı? İletimden mi? Dağıtımdan mı? Beceriksizlikten mi? Bütün bunlarla ilgili vatandaşlar –gazete manşetlerinde de var- yetkilileri arıyorlar, cevap alamıyorlar, hiçbir yer cevap veremiyor, muhatap bulamıyoruz. Biz de Millî Eğitim Bakanından öğrenmek istiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKTAY VURAL (İzmir) – O bakımdan, acaba, yanlış yerde mi soruyu soruyoruz, o da doğrusu cevaplandırılması gereken bir konu.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Vural.

Sayın Gök, buyurunuz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, az önce elektrik kesintisinden kaynaklanan sorunu dile getiren konuşmamdan sonra Sayın Bakanın gerçekten bizlere bir açıklayıcı konuşma yapmasını beklediğimi ama Sayın Bakanın konuşmasından sonra çok daha büyük bir hayal kırıklığı yaşadığımı ifade etmek istiyorum.

Sayın Bakan, benim konuşmamı bir telaş içerisinde yaptığımı ifade ederek konuşmamın anlamını belki düşürmeye çalıştı ama Sayın Bakan, biz burada, Mecliste elektriğin olduğu bir yerde konuşuyoruz, herhangi bir telaşım yok, ben burada milyonlarca kişi adına bu soruyu size yönelttim. Ama siz de sabah saatlerinden başlayan bu kesintinin daha nedeni konusunda Hükûmet olarak bir bilgi sahibi değilseniz ortada çok daha başka bir vahim tablo var. Bu tablo kabul edilebilir bir tablo değil Sayın Bakan. Siz Hükûmetsiniz, ortada bir kesinti var, bir kriz var, afet var, bunun nedenini bilmiyorsunuz. Yani nedenini bilmediğiniz bir olayda neyi çözüyorsunuz, neyi çözeceksiniz? Bu kabul edilebilir değildir, verdiğiniz açıklamayı asla kabul etmiyorum, kesinlikle Türkiye kamuoyunu tatmin etmemiştir. Bu konuda dileğim, Enerji Bakanı eğer kendisinde somut bilgiler varsa gelsin burada bize bilgiler versin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LEVENT GÖK (Ankara) – Ama şu andaki bilgileriniz sorunu çözmekten çok daha da sorunsal hâle getirmiştir.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gök.

Sayın Bulut...

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakanım, Türkiye'de bugün hayat durdu, sanayi durdu, ülkede müthiş bir zarar oluştu, araçlar, toplu taşıma araçları çalışamaz hâle geldi. Bir önemli tehlikeyi bugün gördük. Bu elektrik bir tek merkezde mi ki düğmeyi kapattığı zaman bütün Türkiye'de elektrik kesiliyor veyahut da bir tek merkeze mi bağlı? Bu çok tehlikeli bir şey. Neden ayrı ayrı merkezler… Bir tarafta sigorta atıyorsa öbür taraftakinin devam etmesi lazım. Bütün şehirlerde, Türkiye’de elektrik kesildi. Taarruza mı uğradık, saldırıya mı uğradık, hücuma mı uğradık, ne oldu? Gerçekten siz merak etmediniz mi? Bizi bütün gün arıyorlar: “Ne oldu? Buzhanemizde balık şöyle oldu, tavuk şöyle oldu. Buzhanemiz çalışmıyor. Jeneratörümüz arıza yaptı.” Onlar da hazırlıklı değillerdi çünkü önceden haber verilir böyle kesintilerde. Habersiz, aniden… Önemli bir konu var diye endişe ediyorum. Gerçekten diğer vekillerin de sorularını çok ciddiye almanızı istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bulut.

Sayın Türkoğlu… Yok galiba.

Sayın Seçer…

VAHAP SEÇER (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan -elektrik kesintileriyle ilgili- bugün televizyon ekranlarında izlediğim kadarıyla sadece Van’da elektrik kesintisi olmamış. O da elektriği İran’dan aldığı için. Demek ki 80 vilayet ayrı bir merkezden elektrik alıyor. Bir vilayetimiz yani Van, İran’dan aldığı için elektrik kesintisi olmuyor. Buna bir açıklık getirmenizi istiyorum.

Ayrıca, geçtiğimiz hafta, burada kabul edilen torba yasada öğretmen atamalarına ilişkin bir düzenleme yapıldı. Biliyorsunuz, 35 bin öğretmen ataması olacak. Bu atamaların, tabii, kamuoyunun beklentisi nisan sonuna kadar gerçekleşmesi konusunda. Bu konuda da bir açıklama yapmanızı rica ediyorum.

Ayrıca, biraz sonra önergemizde de göreceksiniz. Mersin’in Tarsus ilçesinde Tarsus Berdan üniversitesi kurulmasıyla ilgili bir önergemiz olacak. Bu önergemize destek vermeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Seçer.

Sayın Kaleli…

SENA KALELİ (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Elektrik dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesiyle ilgili olarak özelleştirme sözleşmelerinde enerji nakil hatlarının iyileştirilmesi yok muydu? Elektrik dağıtım şirketlerinin maalesef zarar ettiği gerekçesiyle birtakım muafiyetler getirildi. Kendilerine hazine arazilerinin devri vesaire de sağlanmış oldu. Bu sözleşmelerin gereği niye yerine getirilmedi? Birkaç kez özelleştirme yapılan şirketler daha pahalıya satış mı gerçekleştirdi, zararın nedeni bu mudur?

Bugünkü elektrik kesintisiyle elektrik dağıtım şirketlerinin nakil hatlarını yenilememesinin bir ilgisi mi var, yoksa Hükûmetin, Başbakanın açıkladığı gibi, bir terör saldırısı söz konusu dendi, buna zemin mi hazırlandı? Bugünkü, savcının rehin alınma olayıyla bir ilgisi var mıdır?

Bugün, maalesef, adliyede de jeneratör de mi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaleli.

Sayın Susam…

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Bakan, Enerji Komisyonu üyesi olarak buradan, Bakan olmadığı için size soruyorum.

Sayın Bakanın açıklamasını izledim, yurt dışından şunu söyledi: “Hangi nedenle olduğunu bilemiyoruz. Kriz masası kurduk, arkadaşlarımız inceliyorlar.” Bir bakanın, elektrik gibi bir ülke için önemli bir konuda teknik nedenleri bilememesi ve bunun araştırılacağını söylemesi…

Az önce de sizin yaptığınız araştırmada “Yüzde 85’i geldi…” Ama neden? Hangi arızanın giderilip de bu elektriğin geri geldiğinin açıklanmamasının sonucu ortaya çıkan tablo şudur: Elektrik konusunda devlet gerçekten iflas etmiştir. Dağıtımı özelleştiren, devletin bu konudaki tüm denetim yetkilerini bir kenara koyan ve Türkiye’de elektrik işini tümüyle dışa bağımlı hâle getiren bu Hükûmetin, bu olay da göstermiştir ki, enerji politikası yoktur. Bu konuda karşımızda muhatap olup da açıklama yapan bir bakan bile yok.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Susam.

Sayın Zozani…

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana sormak isterim: Türkiye’de elektrik şebekesi sisteminde “enterkonnekte sistem” denilen bir sistem söz konusudur ve Türkiye'nin 80 ilinde mevcuttur. Yani, bütün iller birbirlerini beslerler ancak bugün gerçekleşen elektrik kesintilerinde birbirine komşu olan illerin bazılarında elektrik kesintisi söz konusu olmuş, bazılarında söz konusu olmamış. Eğer merkezî bir sistem arızası durumu söz konusu olmuş olsaydı, 80 ilin 80’inin de etkileniyor olması gerekirdi bu enterkonnekte sisteminde. Mevcut durumda, Hükûmet bize aksi bir açıklama yapmadığı sürece, biz bunun kasıtlı bir uygulama olduğu kanaatini taşıyoruz; biz sanki bir prova yapıldı gibi bir hissiyatı taşıyoruz. Hükûmet ya çıkacak doğru dürüst Türkiye kamuoyuyla, Parlamentoyla bu bilgileri paylaşacak ya da bizim nezdimizde, kanaatimiz olarak da bu, Hükûmetin bir uygulaması, provası şeklinde kalıcı olacaktır.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Zozani.

Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Bu elektrik kesintisinin Türkiye çapında olması çok büyük bir skandal ve ülkenin güvenliğini, sağlığını, çalışma hayatını, her şeyini felç etmiştir. Bunun bir sorumlusu vardır. Bunun sorumlusu, Hükûmet olarak bunu özelleştirip kendi yandaş şirketlerine vermesi. Ama en kötüsü, nükleer santralle ilgili Mecliste görüşme yapılırken ve Cumhurbaşkanı “3’üncü nükleer santrali de kuracağız.” deyip İğneada’da yerini dahi işaret ederken böylesi bir elektrik kesintisinin olması, enerji mafyasının tekrar devreye girmesi 78 milyon insanımızı mağdur etmiştir.

Şu an canlı yayın yapılamıyor Sayın Başkan. Saat yediye kadar canlı yayın var. Bütün Türkiye’de elektrik kesintisi olduğu için Meclisten canlı yayın da yapılamıyor, İnternet bağlantıları da yok. Burada böyle bir durum söz konusu. Hükûmet bunun siyasi sorumlusudur ve burada korkunç bir açık oluşmuştur. Bu açık çok tehlikeli bir durum yaratıyor. Buna dikkat çekmek istiyoruz, Hükûmetin açıklama yapmasını bekliyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.

Buyurunuz Sayın Bakan, on dakika süreniz var.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şüphesiz, bütün bu yaşananların teknik izahını ilgili bakan arkadaşımız ayrıntılı olarak yapacaktır ama bendeki şu andaki bilgiler -ben açılıştan beri buradayım- yüzde 85’inde şu anda arızanın giderildiği, yüzde 100’üne de saat 20.00 itibarıyla ulaşılmış olacağı bilgisidir. Bu sevindirici bir bilgi. Sebepleri konusunda da ilgili Bakan arkadaşımız veya bilgi bana ulaşırsa bu arada ben de size gerekli açıklamaları yaparım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sabahtan beri bekliyoruz Sayın Bakanım, bütün herkes bekliyor.

OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın Bakan da bekliyor.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Ben de bekliyorum, gelince açıklarız.

LEVENT GÖK (Ankara) – Siz alamadıysanız vatandaş ne yapsın.

OKTAY VURAL (İzmir) – Okullar bekliyor.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Herkes bekliyor ama elektrik geldi, açıklamayı bekliyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – 7 Hazirandan sonra inşallah Sayın Bakanım, 7 Hazirandan sonra bulacağız Başbakanı.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Evet.

Şimdi, diğer sorularla ilgili olarak da bu öğretmen atamalarıyla ilgili, yeni öğretmen atamalarıyla ilgili nisan sonuna kadar atama yapılacak mı? Hayır, yapılmayacak. Nisan sonu demek okulların kapanmasına bir ay kaldı demektir. Biliyorsunuz, bizde bu atamalara esas olan sınavlar, KPSS sınavları temmuz ayı başında yapılıyor. Temmuz başında yeni KPSS sınavı yapılacak ve bu sınava girecek yüz binlerce gencin aslında bu atamaların kendilerinin de değerlendirilebileceği bir tarihte yapılması konusunda haklı talepleri var. Dolayısıyla, temmuz başında KPSS sınavları yapıldıktan sonra inşallah ağustostan itibaren bu atamaları planlayacağız.

Anladığım kadarıyla diğer sorular hep elektrik kesintisiyle ve bunun nedenleriyle ilgili.

LEVENT GÖK (Ankara) – Soru çok da, cevap yok Sayın Bakan.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Yani, siz açıklama yapın, yedi dakikanız var. Ya siz açıklama yapın ya biz söylemeye devam edelim, yedi dakikanız var.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Ama Zozani Bey’in müdahalesi üzerine bir şeyi hatırlatayım: Hükûmet olarak böyle bir komplomuz yok. Yani, bu akla ziyan senaryoları düşünmenizi de doğrusu hayretle karşılıyorum.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – O zaman açıklama yapın Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Ama gerekli bilgiler ulaştıkça size açıklamayı yaparım.

Teşekkür ederim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Bakan, bilgi gelmiyor size, sabahtan beri bekliyoruz bilgi gelmiyor yani kötü bir durum, kötü bir tablo.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Bakan, soru-cevap işlemimizde daha yedi dakikamız var, sisteme girmiş sayın milletvekillerine söz vereceğim o yüzden.

Sayın Öztürk, buyurunuz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakan, net olarak şunu öğrenmek istiyorum: Türkiye’de öğretmen ihtiyacı ne kadardır? Ne kadar atanmayı bekleyen öğretmen vardır? Sizin “Ağustosta atayacağız.” dediğiniz öğretmen sayısı ne kadardır? Yani bu konuda çeşitli rakamlar söyleniliyor, net olarak sizden öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.

Sayın Kutluata…

MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Türkiye çapında büyük bir elektrik kesintisi, çok büyük bir karmaşa… Burada birinci beklenti, iktidarın bunun sebebini söylemesiydi. “Olabilir.” dediği zaman, vatandaşlarımız anlayışla karşılardı. Ancak, bütün sıkıntı, iktidarın bunun sebebini açıklayamıyor olmasıdır. Sayın Bakanı burada zorlamanın çok anlamı yok ama Sayın Bakandan da ricamız… Tabii, konu çok ciddi Sayın Bakan. İşin çapı itibarıyla değil ama Hükûmet yine “Kontrol bizde.” diye bir şeylerle hizaya getirmeye çalışıyor ve bu vatandaşa aksettiyse bu çok kötü bir şey. “Yüzde 85’i düzeldi.” demek… Bu tesellilere muhtaç olmamamız lazım hiçbirimizin. Çünkü… Bu niye böyle oldu? Bu bir.

İkincisi: Böyle bir elektrik kesintisinde Ankara’nın trafik lambalarının işlememesine, şehrin birbirine girmesine kadar İstanbul’da metronun işlememesine ve tüp geçidin işlememesine veya insanların…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kutluata.

Sayın Halaman…

ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Bu, Mecliste tekrar oluyor belki, bundan sıkılmasınlar. Telefon açıp Meclise soruyorlar genelde.

Bu İstanbul Adliyesinde de savcıyı rehin almışlar.

Bu elektrik kesintilerinin de Türkiye genelinde olması dolayısıyla yani böyle endişeli olarak -Türkiye’de bir yönetimsizlik, idaresizlik- “Türkiye’de ne oluyor?” diyerek sordukları için soruyoruz. Belki Millî Eğitim Bakanının Enerji Bakanı olmadığı için net bir şey söyleme imkânı olmayabilir, bizim sorularımızdan belki sıkılmış da olabilir ama bunu genelde bir yönetimsizlik var gibi, “Türkiye’de ne oluyor?” diyerek sordukları için biz sormuş oluyoruz. İstanbul Adliyesinde savcı rehine alınıyor, adliye boşaltılıyor. Bunlara bir açıklık getirirlerse biz de telefon eden arkadaşlarımıza şöyle veya böyle oluyormuş deme imkânı buluruz.

Teşekkür ederim, sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Halaman.

Sayın Günal…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, sorum çok kısa. Atama bekleyen öğretmenler soruyor: “Seçimden önce atama olacak mı, yoksa yine ağustos-eylül dönemine mi kalacak?” Birçok öğretmenimiz bir daha burada duymak istiyorlar. “Planladık ama 2015’te atayacağız.” demek yetmiyor, “Kaç tanesini nisan ayında atayacaksınız.” diye soruyorlar.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Günal.

Sayın Özgündüz…

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bildiğiniz gibi, Balyoz davasında beraat kararı çıktı. Uzun süre sahte delillerle yapılan yargılama ve bu soruşturma araç kılınarak millî ordu unsurları tasfiye edilmiştir. Henüz karar verilmeden, Yüksek Askerî Şûra kararıyla birçok subay emekli edilmişti. Bu mağdur edilen subaylarla ilgili Hükûmet iadeiitibara ilişkin bir düzenleme düşünüyor mu? Ayrıca, bu davaların savcısı olmakla övünen siyasi iktidar da yine bu olaydan dolayı kamuoyundan açıkça özür dileyecek mi?

Bir başka konu: İstanbul adliyesinde rehin alınan savcı arkadaşımızla ilgili olarak buradan geçmiş olsun diyorum, tüm adliye camiasına, meslektaşlarıma. Burada da Hükûmet -güvenlik açığı var anlaşılan- bu konuda bir açıklama yapmayı düşünüyor mu?

İki: Bir yasa dışı örgüte mensup oldukları söylenilen ancak kim oldukları anlaşılamayan bu kişilerin mutlaka sağ olarak ele geçirilip olayın açığa çıkması gerektiğini düşünüyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özgündüz.

Buyurunuz Sayın Bakan.

Sorularla ilgili son iki dakikanız.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; saat 15.00 itibarıyla -Enerji Bakanımızın yaptığı açıklamadan anlıyoruz ki- İstanbul’da yüzde 90’lar seviyesinde sorun giderilmiş durumda. Bu konuya ilişkin problemlerin sebepleri konusunda, bütün ihtimaller üzerinde Bakanlık çalışmalarını sürdürüyor; teknik bir gerekçe mi olduğu, bir manipülasyon mu var, bir operasyon hatası mı var, işletme hatasından mı, yoksa siber bir saldırıdan mı kaynaklanıyor? Enerji Bakanımızın söylediği, “Şu anda bunları söylemek için vakit erken. Bütün boyutlarıyla meseleyi araştırıyoruz, birçok birim itibarıyla buna bakıyoruz. Bunlar da ihtimal dışı değil diyemeyiz.” biçiminde bir açıklaması var. Zannediyorum, bu ihtimallerin her biri tek tek elden geçirildikten sonra somut sonuçlar konusunda açıklama yapılacak.

Biraz önce Sayın Günal da sordu ama -herhâlde Sayın Günal o sırada burada değildi- ben bu konuda açıklama yaptım öğretmenlerin atanmasıyla ilgili, yeni atamalarla ilgili. “Nisan ayında bir atama olacak mı?” sorusu... Hayır, temmuz ayındaki KPSS sınav sonucu da alındıktan sonra ağustos ayında yapılacak. Zaten, hatırlarsanız, daha önce bu tür atamalar konusunda zamanlamaların seçime endeksli olması ihtimali bile eleştiriliyordu. Böyle bir planımız yok, seçimlere yönelik bir atama planımız yok. İnşallah, ağustostan itibaren atamalarımızı yapacağız. Hangi branştan hangi illere ne kadar öğretmen ataması yapacağımızı ders yılı bitiminde emeklilik dökümlerini de aldıktan sonra -çünkü bizde, Millî Eğitim Bakanlığında temmuz ayında netleşiyor emeklilerin durumu- emekli olan öğretmenlerimizin de durumuna baktıktan sonra ihtiyaçlarımızı ve iller bazındaki ihtiyaçlarımızı belirleyeceğiz.

“Ne kadar ihtiyacımız var?” sorusunun cevabı da: Tabii, bu yine, dediğim gibi, emeklilerin branşlara göre dağılımıyla değişebilecek bir rakam olmakla birlikte, ideal koşullarda yani tekli öğretime geçtiğimiz ve sınıflarda 30’un altına indiğimiz durumda bizim hesabımıza göre 115.420 yeni öğretmen ihtiyacımız var. Ama bunları, dediğim gibi, ideal koşullarda düşünmek lazım. Yani bütün okullarımızda tekli eğitime ve bütün sınıflarımızda 30’un altına indiğimiz zaman.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur sayın arkadaşlar.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.06

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.16

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Dilek YÜKSEL (Tokat)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87'nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

706 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin maddelerine geçilmesine ilişkin oylamada karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, teklifin maddelerine geçilmesini tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Elektronik cihazla yapacağız. Onun için, kusura kalmayın, tartışmamız var.

İki dakika süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI TEŞKİLATI KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ

MADDE 1- 28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununa aşağıdaki madde eklenmiştir.

“Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi

EK MADDE 158- Balıkesir ili Bandırma ilçesinde Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi adıyla yeni bir üniversite kurulmuştur.

Bu üniversite;

a) Balıkesir Üniversitesine bağlı iken bağlantısı değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Denizcilik Fakültesi ile Balıkesir Üniversitesine bağlı Sağlık Yüksekokulunun fakülteye dönüştürülmesi ve adı ile bağlantısının değiştirilmesi ile oluşturulan Sağlık Bilimleri Fakültesi ile Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan Uygulamalı Bilimler Fakültesi ile Ziraat Fakültesinden,

b) Balıkesir Üniversitesine bağlı iken bağlantısı değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan Bandırma Meslek Yüksekokulu, Gönen Meslek Yüksekokulu, Erdek Meslek Yüksekokulu, Manyas Meslek Yüksekokulu ile Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan Yabancı Diller Yüksekokulundan,

c) Balıkesir Üniversitesine bağlı iken bağlantısı değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan Gönen Jeotermal Enstitüsü ile Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan Sosyal Bilimler Enstitüsü, Fen Bilimleri Enstitüsü ile Sağlık Bilimleri Enstitüsünden,

oluşur.”

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan konuşacak.

Buyurunuz efendim. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına hepinizi selamlıyorum.

AK PARTİ Hükûmetine geçmiş olsun. Bugün, gerçekten, bütün Türkiye’de elektrikleri kesme becerisinin bir tek nedeni olabilir, o da Hükûmetin ampulünün sigorta atmasıdır. Ancak sigortası atarsa...

Bu sigorta niye atıyor, onu tabii ki sorgulayacağız çünkü eğitim için ışığa ihtiyaç var, elektriğe ihtiyaç var ve bu kamu kurumlarının bütçesi oluşturulurken bu çok önemli bir yer tutuyor. Hastaneler, sağlık için de bu son derece önemli. Bir düşünsenize arkadaşlar -kaç tane ameliyat yapılıyordu ülkemizde şu an- binlerce ameliyatta elektriklerin kesildiğini. Jeneratörler devreye girdi, asansörler var. Bu sıkıntılara biz gün boyu bir cevap bulamadık. İnanın, kaç tane arayan muhtar oldu. Soruyor, diyor ki: “Ya, bu elektrikler ne olacak?” “Vallahi bilmiyorum.” dedim. 7 Haziranda Hükûmetin durumu ne olacak belirsizse bu da böyle bir şey.

Şimdi, bir şey biliyoruz ama kamuya ait iletim ağları için tahsil edilen bedelden yapılan indirim… Özel şirketlerin böyle bir rahatsızlığı varmış. Elektrik Mühendisleri Odası diyor ki: “İletim sisteminin çökmesi.” Sistem niye çöktü bunun cevabı yok.

Kayıp kaçak bedelleriyle ilgili yasa… Yani ikide bir Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı kolayını bulmuştu: “Güneydoğu’da kaçak bedel bilmem ne kadar.” O zaman bu yasayı niye herkes için çıkarıyorsunuz? Demek ki asıl kayıp kaçak bedeli metropollerdedir, sanayi merkezlerindedir.

Yine, kesintiler arasında, Meclis jeneratöründe, nükleer santral görüşmeleri yapıldı. Türkiye 3’üncü nükleer santralini İğneada’da yapmak üzere, Cumhurbaşkanı da açıklama yaptı, millî park, 3 tane longoz ormanı olan tek yer Türkiye’de.

Şimdi, bütün bunlara baktığımız zaman bu tartışmalar içinde -canlı yayın da yok yani saat yedide her ne kadar kesildiyse- ben buradan Bandırmalılara Onyedi Eylül Üniversitesinin, İskenderunlulara İskenderun Teknik Üniversitesinin, Alanyalılara da Alaaddin Keykubat Üniversitesinin hayırlı olmasını diliyorum. Orada özgür eğitim, bilim olsun, katkılar sunsun, öğrencilerimiz, gençlerimiz orada okusun ama bir şey daha diliyoruz: Türkiye’de en yüksek işsizlik oranı üniversite gençleri içindedir. Bu üniversite gençlerinin de mutlaka bir işi olsun. Okul açmak kolaydır fakat okuldan mezun edilen öğrencilerimize iş bulma sorunu vardır. Biz bugüne kadar Halkların Demokratik Partisi olarak, buraya gelen her okulun açılmasına, her üniversite kurulmasına “evet” dedik. Komisyonda yanlışlar varsa günlerce tartıştık, düzelttik. Örneğin, Bakanlık bir sağlık bilimleri üniversitesi kurmaya çalıştı, “Hükûmetin üniversitesi olmaz.” dedik, onu düzelttirmiştik. Bizim burada okullara karşı… “Okulları açın, fakülte açın, üniversite açın.” diyoruz ve sürekli de bunu diyoruz. Mesela demin Sayın Bakanla da konuştum “Ya kardeşim, bütün İç Anadolu’da, Doğu Anadolu’da ve güneydoğuda bir orman fakültesi yok.” Bizim Şırnak’ta çok ciddi bir meşe ormanı var. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde diyor ki: “Ben Cizre’den, Hezak’tan gittim ve Deyrulumur’a gidene kadar gökyüzü ormandan ve ağaçlardan gözükmüyordu.” Şimdi bodur meşelikler var, eğer korunursa çok ciddi bir alan. Cudi Dağı’nın millî park yapılması gündemde. Cudi Dağı’nın millî park olması durumunda da çok önemli bir alan. Gabar Dağı ve yine Kel Ahmet, Kel Mehmet bütün dağlar ormanlık alan. Şimdi, biz soruyoruz, evet Karadeniz’de var, en yakın orman fakültesi de Kahramanmaraş’ta, 750 kilometre Şırnak’tan uzak. “Bir orman fakültesi kurun.” diyoruz. YÖK -demin sordum- temsilcisi olumsuz görüş bildirmiş. Niye? On iki tane orman fakültesi var. Diyoruz ki: “Ya, kardeşim Şırnak’a fakülte kurun.” Sizden çok bir şey mi istiyoruz? Biz “Fakülte kurun, okul kurun.” diyoruz, siz karakol kuruyorsunuz, kalekol kuruyorsunuz. Allah aşkına, nedir, birbirimizi niye anlayamıyoruz? “Okul kurun.” diyoruz, “Fakülte kurun.” diyoruz, “Yok, size karakol kuracağız, kalekol kuracağız…” Ya, böyle bir anlayış olur mu Allah aşkına? Bu koskoca coğrafyada bir orman fakültesinin faydaları ortada. On iki orman fakültesi var, bu da on üçüncü olur.

Yine, “Ziraatla ilgili sıkıntılar var.” diyorlar. Üç sene önce “Ziraat fakültesi açın.” diyoruz öteleye öteleye bu sene son dakikada açıyorsunuz, öğrenciler oranın adresini bilmiyor. Yalnız şunu söyleyeyim: Orta Doğu’da Irak’tan çok ciddi bir öğrenci talebi var.

Sayın Bakan, Şırnak Üniversitesine, geçmişte, bizden, Bağdat’ta, Süleymaniye’de, Erbil’deki üniversitelere akış vardı, şu an Zaho’dan, Duhok’tan, Erbil’den, Süleymaniye’den, hatta yakın yerlerden, Kerkük’ten çok ciddi bir şekilde Şırnak’ta üniversite okumaya bir talep artışı var. Niye talep artışı var? Şimdi bu talep artışını koyduğumuz zaman, yakın mesafede, yarım saat mesafede, bir saat mesafede uçak var, havaalanı var. Şimdi Orta Doğu’da, Kerkük petrol hatlarını biliyoruz Yumurtalık’ın, Türkiye’nin Kürdistan Bölgesel Yönetimi’yle ilgili doğal gaz, petrol anlaşmalarını da biliyoruz, en son Kandil’de ruhsat aldığını da biliyoruz. Peki, petrolle ilgili, petrol ürünleriyle ilgili, yani bu alanda eğitim kurumlarının olması, bu petrol endüstrisi ve bununla ilgili olarak, işte, jeolojiden tutun da petrolle ilgili bütün alanlarda, fizik mühendislerinden, şimdi bu tür konularda bu tür okulların olması bölgede ve Orta Doğu’ya açılan bir üniversite olması elbette ki son derece hayırlı olacaktır.

Biz bunlar yapılırken birer barakadan öteye de gitmesi gerektiğini düşünüyoruz. Üniversiteler gerçekten yıllara, zamana yayılmamalıdır ve öncelikle, YÖK’ün 12 Eylül kurumu yapılanmasından, merkezî yapılanmasından rektörlerinin atanmasına… Öncelikle bir rektörlerinin seçilmesinde, birinci gelen rektörlerin yerine ikinci, üçüncü sıradaki rektörlerin ideolojik akrabalık nedeniyle atanmasının çok doğru bir yöntem olmadığını en son İstanbul Üniversitesinde gördük.

Buradan şöyle bir çağrıda bulunuyorum Sayın Bakana: Sayın Bakan, çözüm süreci ve barış sürecinin de geldiği aşama itibarıyla şunu söylüyorum: Üniversitelerde, ara sıra basın açıklamaları nedeniyle üniversiteden atılmış, disiplin cezası almış çok fazla sayıda öğrenci var ve bir öğrencinin üniversite okuması, emekçi, yoksul bir aile için çok pahalıya mal oluyor. Bunların okulla ilişikleri kesiliyor. Üniversitelerde olaylar çıkıyor bazı yerlerde, birçok üniversite örneği sayabilirim ama şunu açık söyleyeyim; hiçbir insan, hiçbir parti, hiçbir kimse şunu diyemez: “Farklı düşüncede diye, farklı kimlik ve inanışta diye, Şırnak’ta okuyan  bir tek öğrencinin burnu kanamıştır, bir teki oradan göçe zorlanmıştır, bir tek öğretim üyesi baskı altına alınmıştır.”

Bizim bu hoşgörümüzü dikkate almanız ve bu mağdur edilen, bir basın açıklaması nedeniyle son sınıfta üniversiteden atılan öğrencilerin, düşüncesi, görüşü ne olursa olsun, bir daha gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum ve buradan, tekrar, Halkların Demokratik Partisi olarak, Bandırma’ya, İskenderun’a ve Alanya’ya hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili Namık Havutça.

Buyurunuz Sayın Havutça. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA NAMIK HAVUTÇA (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, bizi izleyen               -televizyonları başında eğer izleme şansı varsa izleyen- değerli Bandırmalılar ve sevgili Balıkesirliler; dört yıllık milletvekilliği dönemimizin belki de benim açımdan en önemli ve mutlu eden bir yasasını şu anda görüşüyoruz ve bu vesileyle, o toprakların bir evladı olarak şu anda burada konuşmaktan gururluyum, mutluyum.

Evet, değerli milletvekili arkadaşımız Balıkesir Milletvekili Sayın Öztaylan’ın az önce ifade ettiği gibi, Bandırma, gerçekten çok özel bir yer.

Bakın, zaman zaman Balıkesir ve  Bandırma’yı… İlçeler arasında bazı şeyler vardır, fitneler, fesatlar sokulur, çekememezlikler yapılır ama gerçekten Balıkesir, Türkiye'de gurur verici bir tarihe sahip olan bir ilimizdir. Şöyle ifade edeyim müsaade ederseniz: Bakın, Türkiye'de Kuvayımilliye hareketinin ilk örgütlendiği yer Balıkesir’dir. Yani Kurtuluş Savaşı’mızın örgütlenmesinde ilk Kuvayımilliye hareketleri Balıkesir’de toplanmış ve millî direniş hareketleri, silahlı direniş hareketleri Balıkesir’de Alaca Mecit’te örgütlenmeye başlanmıştır.

Bu çerçevede, bugün geldiğimiz noktada da biz Balıkesir’i şöyle tanımlıyoruz: Balıkesir, Kurtuluş Savaşı’nın özeti gibidir; Kurtuluş Savaşı’nın ilk kurşunu Ayvalık’ta, son kurşunu da Bandırma Ayyıldız Tepe’de atılmıştır ve o tarih de 17 Eylüldür.

Değerli arkadaşlarımız, kanun teklifinin Bandırma Üniversitesi olarak verilmesini önermişlerdi. Benim de daha önce “Onyedi Eylül Bandırma Üniversitesi” olarak verdiğim bir kanun teklifim vardı ve tabii ki iktidar mensubu arkadaşlarımız, milletvekillerimiz bunu çok isabetli bir şekilde Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi olarak birleştirerek şu anda tarihimizin belki de en önemli yasasını görüşüyoruz.

Şimdi, evet, Bandırma, tarihi itibarıyla Güney Marmara’da yıldızı parlayan önemli bir merkez ve İstanbul’a deniz yoluyla iki saat mesafede olan, hinterlandında Çanakkale Biga, Gönen, Manyas, Susurluk, Erdek, Marmara gibi çok büyük bir hinterlanda hitap eden ve Güney  Marmara’da şu anda Marmara Denizi’nin… Biliyorsunuz, Türkiye'de tamamen topraklarımız içinde olan bir tek Marmara Denizi’miz var ve Kuzey Marmara da çok büyük ölçüde doldu taştı. Şu anda Güney Marmara, bir cazibe merkezi hâline geldi. Bakın, nasıl cazibe merkezi? Marmara Denizi’nde tek mavi bayraklı körfez, şu anda Erdek Körfezi’dir ve en temiz deniz şu anda, yılan balıklarının, kefal balıklarının, levrek balıklarının üreme alanı orası ve Bandırma’nın, Bandırma Körfezi’nin hemen dibinde bulunan Kaz Dağları da dünyanın en önemli endemik bitkilerinin yetiştirildiği yer, aynı zamanda deniz kaplumbağalarının da üreme alanı. Dolayısıyla, orası tam bir cazibe merkezi, sanayi alanı bakımından da bir merkez hâline geldi. Bu anlamda, Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi, bölgede, inanın, Kuzey Marmara’yı yani İstanbul bölgesini kurtaracak olan bir alternatif esasında. Tabii, bunu tamamlayan bazı şeylerin olması gerekir.

Şimdi, Bandırma’da şu anda 2 fakülte var,  2 meslek yüksek okulu vardı, zaten fiilen bir üniversite vardı. Manyas’ta  1 yüksekokulu vardı, Gönen’de 1 sağlık yüksekokulu vardı, dolayısıyla Bandırma’da fiilen bir üniversite vardı. Biz, sadece, doğmuş olan çocuğa nüfus cüzdanını veriyoruz bir anlamda, öyle görüyorum ben. Ama, tabii ki, YÖK’ün bazı adımlar da atması gerekiyor. Mesela, denizcilik fakültesi, bundan dört yıl önce kuruldu Bandırma’da ama Sayın Bakan, bir türlü, dört yıl önce kurulmuş Denizcilik Fakültesi… Bakın, Pîrî Reis’te denizcilik fakültesi var. Şu anda çocuklarımız, evlatlarımız işsiz bizim ve işsiz sayısının Türkiye’de 5,5-6 milyon olduğu söyleniyor. Denizcilik fakültesini bitiren bir genç, ertesi gün vallahi, neredeyse, milletvekili maaşına iş buluyor. Biz denizcilik fakültesini kurduk Bandırma’da, ticaret odası destekliyor, sanayi odası destekliyor, diyor ki: “Her türlü desteği verelim.” Ama, bir türlü öğrenci alınmasını sağlayamadık. Bu  arkadaşlarımızın, diliyoruz ki bu üniversitenin kurulmasından sonra… Biz de -destek verdiğimiz- Cumhuriyet Halk Partisi  Grubu olarak Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesinin kurulmasına buradan açık destek veriyoruz çünkü ülkemizde bu tip üniversitelerin kurulmasının bölgenin dinamizmi, gençlerin istihdamı ve bölgedeki ham maddelerin, kaynakların değerlendirilmesi için çok önemli olduğunu görüyoruz. Çünkü, Gönen Ovası, hemen Bandırma’nın yanında bulunan ve yaklaşık 75 bin-150 bin hektarlık alan, bakir bir tarım potansiyeline sahip; burayı da yeterince değerlendiremiyoruz. Umuyoruz ki orada kurulacak olan ziraat fakültesiyle birlikte orada tarımsal üretim patlamasında, üretimin, istihdamın yaratılmasında oradaki akademik çevrelerin iş dünyasıyla olumlu bağlar kurmasını istiyoruz.

Evet, Sayın Öztaylan, az önce “10,5” diye bahsetti Bandırma’dan ama bizim tabii, Balıkesir’den ayrılmak gibi bir düşüncemiz yok, söz konusu değil, o rekabet sadece… İyiyi yakalamada rekabet ediyoruz.

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Bursa’ya bağlanın Namık Bey.

NAMIK HAVUTÇA (Devamla) – Bakın, Bandırma, kendi dinamizmiyle, devletin olanaklarından bir beklenti içerisine girmeden, kendi iş adamlarının dinamizmiyle, kendi spor adamlarının mücadelesiyle büyük başarılara imza atıyor. Biz istiyoruz ki aynı başarıyı Körfez’de de yakalayalım, Edremit’te de... Ben buradan diliyorum ve söylüyorum arkadaşlarıma: Değerli Balıkesir vekili arkadaşlarım, aynı üniversitenin, esasında Edremit’te de kurulması lazım, benzer bir üniversitenin çünkü Edremit de gerçekten büyük bir potansiyele sahip.

Bakın, Balıkesir topraklarında dünya çapında 4 tane değer var arkadaşlar, birincisi: Kaz Dağları. Dünyanın İsviçre Alplerinden sonra en fazla oksijen deposu. Hemen onun dibinde “Antandros” diye bir tarihî kent var, geleceğin Efes’i; buradan söylüyorum size, bakın, aklınıza yazın diye söylüyorum, Antandros Antik Kenti. Roma İmparatorluğu’nun kurucuları buradan gitmiş, Kaz Dağlarının dibindeki Antandros’tan, bu kadar önemli bir tarihsel misyona sahip.

Zira, Kaz Dağları, Balıkesir’in yine Kapı Dağları gibi, aynı şekilde, endemik bitkiler bakımından çok önemli büyük bir merkezi.

Yine, Marmara’nın, hemen Bandırma’nın dibinde bulunan Kyzikos, dünyanın en büyük Hristiyan tapınağının yapıldığı yer, şu anda silueti ortaya çıkmaya başladı.

Biz bu kaynakları değerlendirdiğimizde, inanın, eğer hemen dibimizde bulunan 17 milyonluk büyük bir metropol İstanbul’u, Güney Marmara’yı beslediğinde, inanılmaz bir enerji ve potansiyel yaratılacak.

Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi, bölgemizin en önemli bir kültür ve sanat merkezi olacaktır. Biz zaten bugüne kadar Bandırma’yı özgürlüğün kenti, barışın kenti, sevginin kenti ve üreticinin, herkesin özgürce kendini ifade ettiği bir kent olarak yarattık. Burada bu anlamda bu değerlerin yaratılmasında emeği geçen tüm arkadaşlarımızı ben yürekten kutluyorum. Aynı zamanda, bizi Bandırma’dan izleyen ve heyecanla bu yasanın çıkmasını bekleyen üniversite öğrencilerimize sesleniyorum. Şu anda 5 bin öğrencimiz var, bin kapasitemiz var. Buradan Sayın Bakana çağrıda bulunuyorum: Üniversite öğrencilerimiz pahalı yerlerde, yurtlarda kalmasınlar. Devletin sıcacık yurtlarında, devletin sahiplendiği yurtlarda kalsınlar. Onlardan harçları almayın. Onlar bizlerden bir şey istemiyorlar, sadece okumak istiyor üniversitesinde çocuklarımız. Bizlerden fazla bir şey istedikleri yok, sadece harçlarını kaldırın, devlet karşılasın, yurtlarını devlet karşılasın, çocuklar başkalarına boyun eğmesinler ve onurlarıyla, şerefleriyle okusunlar. Bandırma’da üniversite öğrencilerimiz defalarca bunu bize ifade etti. Sayın Bakandan en kısa sürede Bandırma’da öğrencilerimizin barınacağı yurtların yapılmasını bekliyoruz. Çünkü, şu anda 5 bin öğrencimiz var, inşallah üniversite kurulduğunda belki de 10 bin öğrenciye çıkacağız.

O bakımdan, ben bu yasanın, Bandırma’mıza üniversite kurulması noktasında Komisyonda emek veren tüm değerli arkadaşlarıma, Balıkesir milletvekillerinin tamamına -hangi partiden olursa olsun- hayırlı bir işte, önemli bir işte imzası bulunan tüm milletvekili arkadaşlarıma ve emeği geçen tüm milletvekili arkadaşlarıma ve burada olumlu oy kullanacak Genel Kurulumuzun değerli milletvekilleri, hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum, hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum. (CHP, AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Havutça.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Bulut.

MHP GRUBU ADINA AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Meclis bugün hayırlı bir iş yapıyor, ülkemizin üç bir yerinde çok önemli bir esere imza atmış oluyor. Üniversite, bulunduğu yere ışık saçar, üniversite, geleceğimizi aydınlatır; üniversite, ülkemize hayat verir.

Balıkesir’in her ilçesi güzeldir. Bu güzellerin en güzeli -gördüğümüz kadarıyla- ekonomisinin gücüyle, sanayisiyle, tarım potansiyeliyle, yetişmiş insan gücüyle, lise mezunu ve üniversite mezunu adetleri itibarıyla kendi hinterlandındaki nüfusuyla, Balıkesir’in dörtte 1’ini barındıran bölgesiyle bu üniversiteyi çoktan hak etmiş bir ilçe Bandırma. Değerli milletvekilimiz “10,5” dedi, evet, 10,5; onu çok hak ediyor.

Tabii ki bu kanun 3 partinin milletvekillerinin ortak destek ve değerlendirmesiyle, partiler üstü bir yaklaşımla “Önce Balıkesir” diyerek, “Önce Bandırma” diyerek, böyle yaklaşarak eksiklerini tamamlayıp en iyi bir şekilde bölgemize hizmet vermeye çalıştık. Bunda emeği geçen, başta, Adalet ve Kalkınma Partisinin Bandırmalı Milletvekili Cemal Öztaylan Bey’e, Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Sayın Namık Havutça’ya huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Balıkesir, Namık Bey'in bahsettiği gibi, 4 bölgeden oluşur. Bir körfez bölgesi vardır, yazın nüfusu yarım milyondur, büyük bir potansiyel; Kaz Dağları vardır, dünyada oksijen oranının Alplerden sonra en yoğun olduğu bir yer; turizm potansiyeli inanılmaz. Oraya, Kaz Dağları üniversitesi kanun teklifi verdim, bekliyor.

Aynı şekilde, Bandırma’nın tabii ki bir sanayi kentine dönüşmesi, liman kenti olması, limanda yıllık 400 milyon doların üzerinde ithalat yapılması, 1 milyar 200 milyon dolarlık ihracat yapan bir liman olması… Gönlümüz ister ki bu, tersine dönsün, daha çok ihraç yapalım, ithalat yapmayalım. Bandırma, böylesine, ekonominin girdisinin çıktısının bol olduğu, demir yolu ağına bağlandığı, hava yolunun olduğu çok önemli bir merkez. Anadolu’yu Çanakkale’ye bağlayan, yine Marmara’yı Balıkesir’e bağlayan bir yol güzergâhı üzerinde oluşu, araştırmanın, bölgenin kaynaklarını değerlendirmenin, yetişecek kalifiye insan gücünün bölgede istihdam edilebileceği, beyaz etten yumurtaya, Gönen’in pirincine, bölgenin çok zengin kaynaklarına katkıda bulunacak, buradan insanlar yetişecek. Bu anlamda üniversiteyi çok gönülden destekliyor, sadece tabii ki Bandırma Üniversitesini değil, Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesini, yine, Hatay İskenderun Üniversitesini de kutluyorum, o bölgede hayırlı olmasını huzurlarınızda diliyorum.

Balıkesir Üniversitesi, öğrenci kapasitesiyle, kurulduğu günden bugüne kadar çevredeki bütün ilçelerde kurulmuş olan fakülte ve yüksekokullarla oradaki öğretim görevlilerinin, profesörlerin, doçentlerin, uzmanların bölgeye uzaklıklarının, mesafelerinin fazla olması sebebiyle zaman kaybına yol açmakta. Kaynağında hizmeti sunma adına bu üniversitenin bu anlamda da çok faydası olacağına inanıyorum.

Eğitim, tabii ki ülkemizin en önemli meselesi. On bir yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarlarında 5 bakan değişmiş olması, eğitimde 13 defa önemli kararlar alınmış olması, müfredatın değişmesi, sınıf geçme sisteminin değişmesi, sınav yönetmeliklerinin değişmesi, öğrencileri, velileri abandone etti. O yüzden, bir türlü adam edemedik ve eğitimde çok kötü durumlardayız. Üniversiteler kuruyoruz, üniversitelere fakülteler açıyoruz. Allah’tan burada eğitim fakültesi yok. Türkiye'de yetişmiş olan  100 binleri geçen insanımızı bir türlü yerleştiremiyoruz. Kampanyalar açıyorlar, gruplar kuruyorlar, İnternet’ten dertlerini dile getirmeye çalışıyorlar, Meclisin önüne gelip dertlerini dile getirmeye çalışıyorlar bu insanlar, atanamayan öğretmenler. Ya bu kadar öğretmen yetiştirmeyelim, bir eğitim politikası olsun bu Hükûmetin… Ama geç kaldı artık, 7 Haziran geldi. Bundan sonra da, sanıyorum, Adalet ve Kalkınma Partisinin son iktidarı bu, inşallah bize nasip olur. Bu sebeple, bu politikasızlık sebebiyle birikmiş olan bu atama bekleyen öğretmenler nisanda bir atama bekliyorlardı; çıkarılan yasayla bir umut içerisine girmişlerdi. Sayın Bakan bugün açıkladı, “Ağustosta bunların ataması yapılacak.” dedi. Bu da onlarda büyük bir hayal kırıklığına sebep oldu. Çünkü bir an önce hayata atılmak, annelerinin, babalarının eline bakmaktan kurtulmak istiyorlar.

Bunların içerisinde felsefe grubu öğretmenleri var ki çok az kontenjan ayrılıyor ve binlercesi dışarıda kalıyor. Yine, fen grubu öğretmenleri, bilişim öğretmenleri yani yetiştirilmiş, bunca eğitim almış, bunca emek sarf edilmiş, yetişmeleri için üniversiteler açılmış, bölümler açılmış bu insanları bir türlü ülkenin önünü açacak en önemli bilişim eğitimi konusunda sadece 5  ve 6’ncı sınıflarda zorunlu hâle getiriyoruz, diğer sınıflarda yok. Neden yok Sayın Bakanım? Niçin diğer sınıflarda… Her sınıfta olması lazım. Her kademede geliştirerek bunun olması lazım. Bilgisayarı öğrenmek değil, program yapan… Artık bilişim çağında yaşıyoruz. Bilişim çağında sadece 5 ve 6’ncı sınıfta bu dersin mecburi olması, diğer sınıflarda olmaması eğitimde emin olun büyük bir hata, büyük bir eksiklik ama maalesef geldik bugünlere.

Bu öğretmenler, felsefe grubu öğretmenleri, yan branşları olan rehberlik öğretmeni olarak atama istiyorlar. Okulların en büyük ihtiyacı rehberlik ihtiyacı. Rehberlik öğretmenleri birçok okulumuzda yok. Okulların psikologları yok. Öğrencilere bugüne kadar verdiğimiz eğitimle matematik, fizik, fen, tarih, coğrafya veriyoruz. Amaç nedir, nasıl bir insan yetiştirmek istiyoruz? Kimliği kimliksiz, kişiliği zayıf, ülkesinin değerlerinden habersiz, millî motiften yoksun, folklorik özelliklerine yabancı, rüzgâr ne tarafa eserse o tarafa giden bir gençliğin yetişmesine maalesef seyirci kalıyoruz.

Uyuşturucunun, alkolün, sigaranın batağına batmış okul önlerinde güvenliği sağlayamayan, kurduğumuz üniversitelerde üniversitelerin amfilerinin, koridorlarının terör örgütlerinin amblemlerinin çizilmesine, örgüt liderlerinin resimlerinin asılmasına göz yumduğumuz, beklediğimiz, ülkesini seven, barışçı, sadece milletle barışık değil, kendisiyle de barışık insan tipinin yetişmesi adına, bütün insanlığa sevgiyle bakan bir insan tipinin yetişmesi adına, ilime, bilime önem veren insanların yetişmesi adına gayret gösterip barışı, fikri, düşünceyi ön plana alıp, bilek gücünü, kas gücünü oralarda gösterip silahla insanları susturmanın, sindirmenin önüne geçecek kanun hâkimiyetini kurmazsak bu üniversitelerde, bu üniversiteler, gönderdiğimiz çocuklarımızın tabutla geri gelmelerine sebep olur.

Devletin her kurumunun bu anlamda ciddi bir çalışma içerisinde bulunmasını, herkesin üzerine düşen görevi yerine getirmesini diliyor ve Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesinin Bandırma’mıza, bölgemize, ülkemize hayırlı evlatlar yetiştirmesini dileyerek yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bulut.

On dakikalık soru-cevap bölümüne geçiyorum.

Sayın Tanal, sisteme girmişsiniz, buyurunuz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Cumhurbaşkanı son günlerde 400 milletvekili istiyor, bu 400 milletvekilini hangi siyasi partiye istiyor?

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Milliyetçi Hareket Partisine!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – İkinci sorum: Şu anda ülkemizde 20 tane şehir hastanesi var, bu 20 tane şehir hastanesinde bilgisayar mühendisliği kadrosu olduğu hâlde kadroya bilgisayar mühendisi alınmıyor, ne zaman alınacak? Ve bu bilgisayar mühendisliği kadrosuna bilgisayar mühendislerinin alınmaması… Bu anlamda insanlar boşta, iş bulamıyor, geçim kaynağı sıkıntısı var, hastaneler de mühendissiz. Yani burada alınması gereken öğretim de alınamıyor. Bu konuda bir çalışmanız var mı, bu konuda ne yapmayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanal.

Sayın Yeniçeri…

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Türkiye'nin enterkonnektif sistemi çöktü -biraz önceki açıklamalarınızı da dinledik- ülke karanlığa gömüldü. İktidar, kriz masası oluşturmuş, aradan geçen on saate rağmen henüz ülkeyi karanlığa boğan olayın nedenini araştırıyor. Böyle bir ülkede ciddi bir millî güvenlik sorunu oluştuğunun farkında mısınız? Bu bir.

İkincisi: Türkiye'nin bir Adalet Bakanlığı var, bu adalet Bakanlığının altı “paralel” adını verdiğiniz yapı tarafından işgal edilmiş, örgütlenmiş ve aradan geçen on bir yıl üzerine siz diyorsunuz ki: “Vallahi bizi aldatmışlar, altımızı ‘paralel’ denilen yapı işgal etmiş. Biz bunun daha şimdi farkına vardık.” Güneydoğuda Cizre’de PKK’yla HÜDAPAR yaklaşık on iki saat çatışıyor, devletin güvenlik güçleri ortada yok ve orada da devlet bulunmuyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Bunun farkında değilsiniz. Bütün bu olup bitenler konusunda bir açıklama yapmak gerekliliği…

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yeniçeri.

Sayın Eryılmaz…

REFİK ERYILMAZ (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Yemen’de yaşanan çatışmalardan dolayı maalesef hâlâ tahliye edilemeyen onlarca vatandaşımız şu anda mahsur durumda. Bunların tahliyesiyle ilgili olarak da herhangi bir çalışmanın olmadığını görüyoruz. Dün hem orada mahsur kalan işçilerimizle telefonla görüşme imkânı buldum hem Dışişleri yetkilileriyle görüşme imkânı buldum. Dışişleri Bakanlığı yetkilileri “San’a’ya bir tane uçak göndereceğiz, tahliye edeceğiz.” diyorlar ama San’a Havaalanı da saldırıya uğramış olmasından dolayı bütün uçuşlara kapalı. Vatandaşlarımız, Suudi Arabistan’dan giriş yapmak istemişler, Suudi Arabistan yetkilileri de izin vermemiş, geri dönmüşler. Oradan Umman’a geçmeye çalışıyorlar. On sekiz saatlik yolculuk ve bombardıman devam ediyor. “Biz her an ölebiliriz.” diye de ağlamaklı ses tonlarıyla bize bu durumu ilettiler. Acaba bu vatandaşlarımızın tahliyesi için herhangi bir şey yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Eryılmaz.

Sayın Değirmendereli…

KEMAL DEĞİRMENDERELİ (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana sormak istiyorum: Edirne’de, bir imam-hatip lisesinin uluslararası imam-hatip lisesi olarak açılacağı söyleniyor. Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde böyle bir kategori var mıdır? Birincisi, bunu sormak istiyorum.

İkincisi: Bir de bazı sınıflarda, normal liselerin sınıflarında imam hatip sınıfı açılıyor. Yani, böyle bir uygulama da var mı?

Üçüncü konu: Yine, imam-hatip lisesinin sınıfları uygun olduğu hâlde, 28 sınıfı olup 20-22 sınıf aktif olduğu hâlde yani 6-7 sınıfı boş olduğu hâlde, eski Edirne Ticaret Lisesi, Halk Eğitimin kurslarının verildiği lise yeniden imam-hatip ortaokulu olarak biçimlendiriliyor, konumlandırılıyor.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Değirmendereli.

Buyurunuz Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sondan başlayarak kısaca cevaplandırmaya çalışayım.

Edirne’de, evet, uluslararası imam hatip lisesi açılıyor, böyle bir kategorimiz var. Edirne’de de özellikle Balkanlardan gelen öğrencilere yönelik böyle bir lise açılıyor. Bu, doğru, var böyle bir kategorimiz. Zaten şu anda da Kayseri’de, İstanbul’da uluslararası imam hatiplerimiz var. Buralarda hazırlık sınıfları var. Hazırlık sınıflarında aynı zamanda İngilizce hazırlık okuyorlar. Yani, Türkiye dışında da görev yapabilecek öğrenciler, mezunlar buradan mezun olduktan sonra Türkiye dışında da görev yapabilsinler diye bu okulları açtık.

Nitekim, son olarak, biliyorsunuz, Avusturya’da bir girişim var. Avusturya -eğer kabul edilirse, yasalaşırsa- bundan sonra yurt dışından, yani, Avusturya dışından din görevlisi kabul etmeyeceğini beyan ediyor. Bu, tabii, ciddi bir sıkıntı Avusturya’da yaşayan vatandaşlarımız açısından çünkü oraya bugüne kadar Diyanet kadrolarıyla din görevlileri gönderiliyordu; eğer böyle bir yasalaşma olursa, o zaman Türkiye’den giden din görevlileri orada vazife yapamayacaklar demektir.

Şimdi, mesela, bu Edirne İmam Hatip Lisesinde de, uluslararası imam hatip lisesinde de, İstanbul’daki uluslararası lisede de Avusturya vatandaşı olan Türk çocuklarını eğitime alıp daha sonra -eğer böyle bir yasalaşma olursa- oradaki vatandaşlarımızın hizmetlerini onlar üzerinden yürütmeyi planlıyoruz. Ayrıca, gerek Balkan gerek Kafkas ülkelerinden, Orta Doğu’dan da bu tür yetişmiş, uluslararası alanda hizmet verebilecek insanlara ihtiyaç olduğu, bir talep olduğu biliniyor; o nedenle açıyoruz.

Bu diğer okulların boş sınıflarında veya atıl sınıflarında imam-hatip sınıfları açılıyor mu? Evet, birçok yerde inşaatı devam eden imam-hatip okulları var, imam-hatip lisesi veya ortaokulları var; onların inşaatları tamamlanıncaya kadar, imkân varsa, atıl kapasitesi olan okullarda bu sınıflar geçici olarak açılıyor. Tersi de var; bazen de, diyelim, bir imam-hatip binası yapılmış ama henüz tam kapasite çalışmıyor, orada da atıl sınıflar var, oralara da inşaatı devam eden normal ortaokul veya ilkokul –ilkokul pek yapmıyoruz, yani, okullar eş düzeyde olsun diye- ortaokul veya lise öğrencileri için oralardan da yararlanıyoruz. Yani, değişik okul türlerinin atıl kapasitelerinden, inşaatı devam etmekte olan okullar için yararlanıyoruz.

Bu 20 şehir hastanesinde bilgisayar mühendisliği kadrosu olduğu hâlde buralara atama yapılmadığı konusunda bir bilgim yok. Onu Sağlık Bakanı arkadaşımızdan öğrenip gerekirse size yazılı olarak bunu iletmesini söyleyeceğim. Bilmiyorum şu anda bunun durumunu ama öğrenince size bildiririm.

Yemen’deki işçilerin tahliyesiyle ilgili, evet, bu konuyla ilgili Dışişleri Bakanlığımız yoğun bir çaba içerisinde, Suudi Arabistan Büyükelçiliğimiz devrede. Sana Havalimanı emniyetli bir kullanım için elverişli değil şu anda. O nedenle kara yoluyla bu vatandaşlarımızın nakli için Dışişleri Bakanlığımız çalışıyor. Belli bir mesafe alındığını da biliyorum. İnşallah onlar da sağ salim ülkemize dönmüş olacaklar.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bir de Cumhurbaşkanı 400 milletvekilini hangi siyasi parti adına istiyor?

MEHMET GÜNAL (Antalya) – MHP için istiyor!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Şimdi, tabii, ben Hükûmet adına burada bulunuyorum, Cumhurbaşkanlığı adına açıklama yapma yetkisine sahip değilim ama sorunuzun içeriğinden, tonlamasından sizin bunu anlamamış olma ihtimalinizi de düşünemiyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yani siz nasıl anlıyorsunuz? Ben anlamıyorum.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Benim nasıl anladığımı da sizin anlamamış olmanızı düşünemiyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Siz Bakansınız.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Ben de çok güzel anlıyorum, siz de çok güzel anlıyorsunuz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Anladım ama siz Bakansınız yani Türkiye şu anda bir Hükûmet temsilcisinden bunu öğrenmek istiyor.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Evet, söylüyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Neymiş peki? Biz bilmiyoruz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Hayır, Cumhurbaşkanının hangi partiyi kastettiğini açıklama yetkisine ben Cumhurbaşkanlığı adına sahip değilim. Hükûmet olarak, Hükûmet üyesi olarak veya bir milletvekili olarak ben de anlıyorum, siz de anlıyorsunuz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Peki, sizi rahatsız etmiyor mu bu istemesi?

BAŞKAN – Lütfen karşılıklı konuşmayalım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Şimdi, böyle polemik konusu olabilecek…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Polemik değil ki çok medeni, uygar bir soru bu.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Gayet tabii, medeni bir soru da sizi niye rahatsız ediyor?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Tarafsız olması gerekmez mi?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Tarafsız işte, isim vermeden söylüyor zaten.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – İsim vermeden söylüyor ha?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Evet, tarafsız, daha tarafsız…

LEVENT GÖK (Ankara) – Çaktırmadan söylüyor, çaktırmadan.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bu pişkinliğe pes Sayın Bakan, bu pişkinliğe pes!

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Cumhurbaşkanı parti mi kurmuş Sayın Bakanım?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Cumhurbaşkanı, seçimlerden önce, Cumhurbaşkanı seçilmeden önce…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Partili bir Cumhurbaşkanı olacağını söylemişti zaten.

LEVENT GÖK (Ankara) – Zaten seçim bildirgesini de hazırladığını ifade etti Sayın Bakan, seçim bildirgesine de baktığını, beyannameyi gördüğünü ifade etti.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Siz de götürürseniz sizinkine de bakacağını söyledi zaten.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

LEVENT GÖK (Ankara) – Uygun mu sizce? Anayasa’ya göre, uygun mu Sayın Bakan?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Ben sizin yerinizde olsam götürür fikrini alırdım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Bakan, onlar Anayasa’ya uygun değil, hiçbiri uygun değil.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Şimdi, 1’inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 706 sıra sayılı kanun teklifinin birinci maddesindeki, 2809 Sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen Ek Madde 158’e;

“d) Eğitim Bilimleri Enstitüsünden,”

ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                  İdris Baluken                                     Pervin Buldan                                        Erol Dora

                       Bingöl                                                 Iğdır                                                 Mardin

                  Hasip Kaplan                                        Altan Tan

                       Şırnak                                             Diyarbakır

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 706 sıra sayılı 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin çerçeve 1'inci maddesi ile 2809 sayılı Kanun'a eklenen ek 158'inci maddenin birinci fıkrasının (a) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                   Zühal Topcu                                   Cemalettin Şimşek                              Ahmet Duran Bulut

                       Ankara                                              Samsun                                             Balıkesir

                   Erkan Akçay                                     Mehmet Günal                                    Namık Havutça

                       Manisa                                              Antalya                                             Balıkesir

          Mehmet Cemal Öztaylan

                     Balıkesir

"a) Balıkesir Üniversitesine bağlı iken bağlantısı değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Denizcilik Fakültesi ile Balıkesir Üniversitesine bağlı Sağlık Yüksekokulunun fakülteye dönüştürülmesi ve adı ile bağlantısının değiştirilmesi ile oluşturulan Sağlık Bilimleri Fakültesi ile Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan Ziraat Fakültesi ile Ömer Seyfettin Uygulamalı Bilimler Fakültesi’nden,”

BAŞKAN – Komisyon bu son okuttuğum önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Uygun görüşle takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Söz isteyen? Yok.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi bünyesinde kurulan Uygulamalı Bilimler Fakültesinin isminin Ömer Seyfettin Uygulamalı Bilimler Fakültesi olarak değiştirilmesi öngörülmektedir.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 706 sıra sayılı kanun teklifinin birinci maddesindeki, 2809 Sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen Ek Madde 158’e;

“d) Eğitim Bilimleri Enstitüsünden,”

ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                    Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Tan, siz mi konuşacaksınız?

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Evet.

BAŞKAN - Buyurunuz. (HDP sıralarından alkışlar)

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu üniversitelerle ilgili olarak her yeni bir üniversite açıldığı zaman veya bu konuyla ilgili bir kanun teklifi geldiği zaman huzurlarınıza geliyoruz, benzer şeyleri konuşuyoruz ancak maalesef, Hükûmetin eğitim politikasının düzeltilmesi ve değiştirilmesiyle ilgili bir etkide bulunamıyoruz. Havaya konuşuyoruz, zabıtlara geçiyor ama maalesef, bunlarla ilgili Sayın Bakan ve Sayın Hükûmet ciddi hiçbir adım atmıyor.

Nedir itirazlarımız? Bunlardan birincisi, her ile bir üniversite açılması başlangıçta kulağa çok hoş geliyor. Şimdi, büyük ilçelerimize de üniversite açılıyor. Eğer bu iş böyle popülist bir mantıkla gidecekse keşke her köye de bir üniversite açılsa. Yani bu tıpkı “Her ilçeye, her köye, her beldeye bir fabrika açılsın.” demek gibi bir sanayileşme politikasına benziyor. Yani eğer ham maddesi yoksa, liman yoksa, ithalat, ihracat, üretim, nakliye, maliyet, kalifiye eleman, hadi her köye, her ilçeye bir fabrika kurun, devletin desteğiyle kurun, iki ay sonra kapatırsınız. Bunu söylediğimiz zaman da “Siz bu üniversitelere karşı mısınız?”, “Siz bu üniversitelerin Türkiye’nin her tarafında açılmasının o bölgeye ne kadar katkı sağlayacağını bilmiyor musunuz?” gibi popülist cevaplarla karşılaşıyoruz.

Değerli arkadaşlar, tabii ki üniversiteler işte sadece belli bir öğrencinin gelip okumasıyla alakalı bir katkı sağlamıyor, o ilin sosyokültürel yapısıyla ilgili, kültürel dokusuyla ilgili ciddi katkılar da sağlıyor ama keşke, gerçekten doğru düzgün bu katkıları sağlayabilse. İşte, biraz evvel, benden önce konuşan diğer partilerdeki arkadaşlarım da altını çizdiler. Her yere üniversite açıyorsunuz ama bunların binası var mı, yurdu var mı, hocası var mı, laboratuvarı var mı? İşte, bunlara baktığınız vakit, maalesef, doğru düzgün bir “Evet.” cevabı alamıyoruz. Ne kadar bilim üretebiliyorsunuz? Ne kadar kaliteli öğrenci yetiştirebiliyorsunuz? Bu yetiştirdiğiniz öğrencilere ne kadar iş imkânı sağlayabiliyorsunuz? Bunların hepsi, maalesef, cevaplandırılamıyor.

Mesela, geçenlerde, Fransız dili ve edebiyatı okuyan öğrenciler odama geldiler, benden başka diğer partilerin de değişik milletvekillerini ziyaret ettiler. Yüzlerce Fransızca bölümü mezunu öğrenci, maalesef, bunların hiçbirisinin öğretmenlik tayinleri yapılamıyor. Bunlar bazen üç yıl, dört yıl, beş yıl sıra bekliyorlar. Devlet şunu söyleyebilir: “Ben her Fransız filolojisinden mezun olan, pedagojisi olan veya Fransızca öğretmeni olan bütün öğretmenleri atamak zorunda değilim, gidin, nerede bir iş bulursanız bulun.”

E, peki, Devlet Planlama Teşkilatı ne yapıyor? Yani, bu üniversitelerin kurulmasıyla ilgili etütler, hesaplar, kitaplar, ihtiyaçlar neden hesaplanmıyor? İşte, biraz evvel yine dillendirildi. Orman fakültesiyle ilgili, orman mühendisleriyle ilgili de aynı sıkıntı var, ziraat mühendisleri için de aynı sıkıntı var, arkeoloji mezunları için de aynı sıkıntılar var; var, var var, var, var… Bunların hesabı kitabı yapılmazsa, ne kadar ihtiyaç var, nerelerde ne yapılması lazım, bu üniversitelerin doğru düzgün bir eğitim yapması için hangi imkânların sağlanması lazım, bunların tamamının hesabı kitabı yapılmamışsa, değerli arkadaşlar, sadece levha asarsınız, oradan birileri mezun olur, adlarına “doktor”, “mühendis”, “avukat” denir ama bu arkadaşlar, maalesef, kendi meslekleriyle ilgili ciddi hiçbir şey yapamazlar. İşte, en son, sanırım, YÖK bir karar aldı, özel tıp fakültelerine çok düşük puanlarla giren öğrencilerin eğitime uyum sağlayamadıklarından, daha yüksek puanlarla devlet üniversitelerine girenler ile bu üniversitelere girenler arasında ciddi farklılıklar ortaya çıktığından dolayı tıp fakülteleriyle ilgili belli bir kontenjan ve puan kıstasları getirdi. Doğru bir hareket. Onun için, bugün, bu açılan üniversiteleri de keşke dünya standartlarına getirebilsek. Peki, ne yapalım, getiremiyoruz, açmayalım mı? Hayır. Var olan üniversiteleri doğru düzgün bir zemine oturtun, var olan üniversiteleri büyütün, altyapılarını güçlendirin ve dünyanın ilk 500 üniversitesinin içerisine doğru düzgün üniversiteler sokun.

Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Daha önce kabul edilmiş önerge doğrultusunda madde 1’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde 1 kabul edilmiştir.

Saat 21.00’e kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.11

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Dilek YÜKSEL (Tokat)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87'nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

706 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır. Önergeyi okutup Komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunluk yani 14 üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım, Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.

Şimdi önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 706 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 1. maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini ve madde numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

          Mehmet Akif Hamzaçebi                               Levent Gök                             Muhammet Rıza Yalçınkaya

                      İstanbul                                              Ankara                                                Bartın

                   Vahap Seçer                                       İhsan Özkes

                       Mersin                                              İstanbul

MADDE 2- 2809 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

"Antalya AKEV Üniversitesi

EK MADDE 159- Antalya'da Antalya Kültür ve Eğitim Vakfı tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzel kişiliğine sahip Antalya AKEV Üniversitesi adıyla bir vakıf üniversitesi kurulmuştur.

Bu Üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak;

a) İnsani Bilimler Fakültesinden,

b) Mühendislik ve Mimarlık Fakültesinden,

c) İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden,

ç) Sanat ve Tasarım Fakültesinden,

d) Meslek Yüksekokulundan,

e) Sosyal Bilimler Enstitüsünden,

f) Fen Bilimleri Enstitüsünden,

oluşur.

BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunluğuyla katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Salt çoğunluğumuz olmadığı için katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunluğuyla katılamamış olduğundan önergeyi işlemden kaldırıyorum.

2’nci maddeye geçiyoruz.

Maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 2- 2809 sayılı Kanuna aşağıdaki madde eklenmiştir.

“İskenderun Teknik Üniversitesi

EK MADDE 159- Hatay ili İskenderun ilçesinde İskenderun Teknik Üniversitesi adıyla yeni bir üniversite kurulmuştur.

Bu üniversite;

a) Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan İnşaat Fakültesi, Makine Fakültesi, Elektrik- Elektronik Fakültesi, Mimarlık Fakültesi, İşletme Fakültesi; Mustafa Kemal Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Barbaros Hayrettin Gemi İnşaatı ve Denizcilik Fakültesi; Mustafa Kemal Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken bağlantısı değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Fakültesi ile Teknoloji Fakültesinden,

b) Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan Yabancı Diller Yüksekokulu ile Mustafa Kemal Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Sivil Havacılık Yüksekokulu ile Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulundan,

c) Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan Sarıseki Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu ile Mustafa Kemal Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Dörtyol Meslek Yüksekokulu, Erzin Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu, Denizcilik Meslek Yüksekokulu ile İskenderun Meslek Yüksekokulundan,

ç) Mustafa Kemal Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Mustafa Yazıcı Devlet Konservatuarından,

d) Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan Mühendislik ve Fen Bilimleri Enstitüsü, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bilişim Enstitüsü, Enerji Enstitüsü, Demir-Çelik Enstitüsü ile Taşımacılık ve Lojistik Enstitüsünden,

oluşur.”

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Altan Tan konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Tan.

HDP GRUBU ADINA ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; selamünaleyküm.

Değerli arkadaşlar, bu üniversitelerle ilgili konuşmama bıraktığım yerden devam ediyorum. Bölgedeki üniversiteler hakkında bazı şeyler söylemek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, en büyük sorunumuz bu üniversitelerin bir türlü istenilen seviyede geliştirilememesi ve bunun üzerine de Diyarbakır Dicle Üniversitesi, Mardin Artuklu Üniversitesi ve Urfa Harran Üniversitesiyle ilgili bazı şeyler söylemek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, öncelikli olarak Diyarbakır Dicle Üniversitesi, 1974 yılında kuruldu yani kuruluş tarihine girdiğiniz vakit öyle ama ilk olarak tıp fakültesi, Ankara Üniversitesinin bünyesinde yani Diyarbakır Tıp Fakültesi Ankara Üniversitesinin bünyesinde 1969’da başladı. Nereden bakarsanız, kırk beş-kırk altı yıllık bir üniversite söz konusu ve Türkiye’de arazisi, üniversite kampüsü, üniversite sahası en geniş üniversite. Yani, bazen ODTÜ’nün arazisi daha fazla diyorlar ama Dicle Üniversitesinin arazisi -yani kullanılabilir alan olarak, kampüse açık alan olarak- 26 bin dönümden oluşuyor, 26 milyon metrekare.

Bu bilgileri niye veriyorum? Bu kadar eski bir üniversite olmasına rağmen, kırk beş-kırk altı yıllık bir üniversite olmasına rağmen ve bu kadar geniş bir araziye, sahaya sahip olmasına rağmen,, maalesef, şu an, on yıl önce kurulan üniversitelerin bile gerisinde kaldı. Bundan dört yıl öncesine kadar Dicle Üniversitesinin öğrenci sayısı 12.300 civarındaydı. Büyük kavga, gürültü, uğraşma, her seferinde çıkıp konuşmamız, sivil toplum kuruluşları, bölgedeki dinamiklerin devreye girmesi, tabiri caizse yerin göğün sallanmasıyla bu rakam bu sene ancak 32 bine çıkabildi. Konya’da 110 binin üzerinde üniversite öğrencisi var, Eskişehir’de 120 binin üzerinde var, 350 bin nüfuslu Erzurum’da 100 binin üzerinde var, 101 bin. Yani, benim verdiğim soru önergesine gelen cevaplar üzerinden konuşuyorum bunları ama 1 milyonluk Diyarbakır, kırk altı yıllık üniversite, daha hâlâ vur, tut, kavga gürültü 32 bini zor bulduk.

Değerli arkadaşlar, aynı şekilde Harran Üniversitesi, Mardin Artuklu Üniversitesinde de buna benzer rakamlar var. Yani, kuruluş seyri, kuruluşundan bugüne kadar geçirdiği yıl, yapılan yatırımlar, öğrenci kapasitesi ve yine aynı dönemde kurulan diğer üniversitelerin grafikleri; bunları karşılaştırdığınız vakit, bir Isparta Üniversitesi bile bunların önünde, nüfus olarak bir Urfa’nın, Diyarbakır’ın beşte 1’i, altıda 1’i kadar bir nüfusa sahip.

Aynı şekilde, yurtlar yine sorun. Aynı şekilde, ulaşım yine sorun ve aynı şekilde, kadrolar, işte doçentlik kadroları, profesörlük kadroları. Yine, bu üniversitelerin kadroları ihtiyacı karşılayacak şekle getirilene kadar -halk tabiriyle- göbeğimiz çatlıyor.

Değerli arkadaşlar, yetiştirilen öğrencinin evsafı yani özelliği, bilgi birikimi -yani kestirmeden kalite demek istemedim, daha nazik bir cümle kullanmak istedim- maalesef, bunlarda da yine istenilen netice yok. Yani, bir üniversitenin değeri, kamuoyundaki karşılığı, yetiştirdiği öğrencilerin bilim dünyasında, sanatta, kültürde, sporda, neyse, hangi sahada eğitim almışsa ortaya koydukları başarılarla ölçülüyor, hocanın da öğrencinin de. Bugün Türkiye’de bir Boğaziçi Üniversitesi dediğiniz vakit, bir Hacettepe, özellikle de Hacettepenin Tıp Fakültesi dediğiniz vakit akan sular duruyor. Niye? Kendini kanıtlamış bir üniversite. Mezunlarının çok büyük bir kısmı girdikleri iş hayatında çok üstün başarılara imza atmış yani bu, ister mimarlık ister tıp ister sanat ister kültür olsun. Mesela, bir ODTÜ, bir İstanbul Teknik kendini mühendislikte kanıtlamış. Onun için şunu söylüyoruz: Yani, “Biz size üniversite açtık, işte bir tabela astık; saldık bayıra, Mevla’m kayıra, ne hâliniz varsa görün.”

Değerli arkadaşlar, bu şekilde bilim de olmuyor, doğru düzgün bir eleman da yetişmiyor. Onun için, öncelikle Hükûmetten, devletten, Başbakandan, Cumhurbaşkanından, YÖK’ten -yani kimse Türkiye’de bu işleri planlayan- ve Meclisten isteğimiz, bu mevzularla ilgili gerekli düzenlemeleri, yasaları çıkarmaları ve Türkiye’nin dünya çapında en azından 5-10 tane üniversitesinin olmasının sağlanması. Bugün dünyanın neresine giderseniz gidin, bir Cambridge, bir Oxford, bir Harvard dediğiniz vakit millet önünü ilikliyor.

Değerli arkadaşlar, üniversitelerin durumu bu da biraz liselere gelelim: 1955 senesinde, işte, bu Marshall yardımları, ABD’yle yapılan anlaşmalar çerçevesinde Türkiye’nin 6 ilinde maarif kolejleri açıldı. Bu maarif kolejlerinden birisi de hasbelkader Diyarbakır’da açıldı o zaman, 6 tane kolejden birisi. Ve bunlar çok ciddi eğitim verdiler, İngilizceyi mesela, Diyarbakır’da, Diyarbakır şartlarında bugün bile mezunlarına yetecek seviyede öğrettiler, Amerikalı hocalar geldi. Ama, 1971’de 12 Mart darbesi oldu, bu barış gönüllülerinin tamamı “Amerikan CIA ajanıdır.” diye geri yolladılar. Tamam, geri yolladın -ajan mıydı değil miydi, iyi miydi kötü müydü, bu başka bir tartışma konusu- peki, yerine ne koydun, yerine ne getirdin? Bir şey getiremediler. Ve daha sonra, Cumhuriyet Halk Partisi Hükûmeti döneminde, koalisyon hükûmeti döneminde Konya Milletvekili Mustafa Üstündağ Millî Eğitim Bakanı oldu. “Bunların hepsi yabancı kültürün ajan okullarıdır, bunların adını Anadolu lisesi yapacağız. Maarif koleji, kolej bizim kültürümüze uygun değil” dedi. “Anadolu” ve “lise” çok güzel isimler, kulağa hoş geliyor. Ama, bugün Türkiye’de kaç tane Anadolu lisesi var, ben sayısını unuttum, binin üzerinde. Sadece, Diyarbakır’dakinin sayısını bilmiyorum, 15’e yakın yanılmıyorsam ilçelerle beraber. Peki, nasıl eleman ürettin? Aynı okullarda benim kardeşlerim okudu otuz sene evvel, kırk sene evvel, bugün hâlâ mükemmel İngilizce konuşuyorlar. Benim çocuklarım okudu, bir şey öğrenemedi. “Yahu, senin çocuklarının kafası çalışmıyor, onlar öğrenmemiş, diğerleri öğrenmiştir.” derseniz, buyurun imtihan edin; rastgele, mezunları çağırın, 3 kelime konuşun (…)(x) 5-10 cümleden başka veya çat pat, kırık bir İngilizceden başka doğru düzgün kendini ifade edemiyor. Yani, şunu anlatmak istiyorum: İsimleri, tabelaları, levhaları değiştirerek, adını Anadolu lisesi koyarak veya bugünkü üniversitelerin kapısına “üniversite” tabelası asarak üniversite veya lise olunmuyor. Ama, bugün bir Robert Kolej, bir Saint Joseph, bir Saint Benoit, bir Galatasaray Lisesi hâlâ ağırlığını devam ettiriyor, lise olarak devam ettiriyor. Türkiye Cumhuriyeti devletinin millî eğitiminin ilkokuldan, anaokulundan üniversitelerine kadar bu kaliteyi yakalama mecburiyeti var. Biraz evvel maarif kolejlerinden bahsettim, Sayın Millî Eğitim Bakanımız da -ama göremiyorum- yanılmıyorsam maarif koleji mezunu, bu şeyleri en iyi bilenlerden  birisi. Biz bugün marka liseler oluşturabildik mi? Mesela, bu sene üniversite imtihanına 2 milyona yakın genç girdi, bunun 800 bine yakını barajı geçemedi. Baraj ne demek biliyor musunuz arkadaşlar? 180 puan. Yani 100 sorudan 15 soru yapsa barajı geçmesi lazım, geçemiyor. Peki, bu 800 bin öğrencinin -tırnak içinde, affınıza sığınarak söylüyorum, özür dileyerek söylüyorum- hepsi geri zekâlı mı? Yani, hiçbir toplumun yüzde 40’ı belli bir zekâ seviyesinin altında değil, dünyanın hiçbir ülkesinde değil. Peki, yüzde 40’ı nasıl barajın altında kalıyor? Yani, biz bu çocuklara sadece “Sen ders çalışmamışsın, işte dersi dinlememişsin, kafan çalışmıyor, serserilik yaptın.” diye kızarak sorunu çözebilir miyiz? Yüzde 40’ının barajı geçemediği, en az yüzde 20’sinin boş kâğıt verdiği bir eğitim sistemini hâlâ savunuyorsak veya hâlâ bununla ilgili bir üzüntü duymuyorsak veya hâlâ bununla ilgili bir hesap vermiyorsak değerli arkadaşlar, en büyük sorunumuz bu. Bugün, Türkiye'nin inan edin, en büyük sorunu eğitim, eğitim, eğitim. Doğru düzgün öğrenci yetiştiremiyorsanız ilkokuldan üniversite sonuna kadar, master doktorasına kadar, hiçbir şey değilsiniz, bir gelecek de inşa edemezsiniz. Uyarıyoruz, uyarıyoruz, uyarıyoruz.

Saygılar sunuyorum.  (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –  Teşekkür ederiz Sayın Tan.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, bir söz talebim var.

BAŞKAN –  Buyurunuz Sayın Gök.

 

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

23.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde bir savcının rehin alınması olayına ve terörün her türlüsüne karşı olduklarına ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, teşekkür ederim söz verdiğiniz için.

Bugün, sabah saatlerinde, yine, hepimizin yakından takip ettiği ve hepimizde bir şok etkisi yaratan bir olayla karşılaştık. İstanbul’da bir savcının 3 kişi tarafından rehin alındığı haberleri sabahtan bu yana devam etti, yayın yasağı konuldu. Tabii, biz de olayları takip etmekteyiz ve burada da doğal olarak Hükûmet adına herhangi bir açıklama yapılmadığı için, yapılacak herhangi bir operasyon ya da kurtarmanın akıbeti hakkında da kimseyi bir başka sıkıntılı noktada tutmamak açısından şu ana kadar bir açıklamada bulunmadık. Ancak, şu anda yansıyan haberlere göre rehin alınan savcının yaralı olarak hastaneye kaldırıldığı, rehin alan 3 kişinin de öldüğü haberleri artık ulaşmaya başlamıştır.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak, terörle ilgili olarak, nereden gelirse gelsin her türlü terör olaylarına karşı olduğumuzu, Türkiye’deki tüm sorunların barışçıl yöntemlerle çözülmesi gerektiği konusundaki görüşümüzü bir kez daha ifade ediyorum.

Sayın savcının sağlık durumu hakkında herhangi bir şekilde daha net bir bilgi olmamakla beraber, umarım ağır bir durumu yoktur ya da hastanedeki tedavisiyle hayata kavuşmasına olanak sağlayacak bir tedavi uygulanabilir.

Bu vesileyle terörün her türlüsüne karşı olduğumuzu tekrar buradan ifade ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gök.

 

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

5.- Balıkesir Milletvekili Mehmet Cemal Öztaylan ve 2 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 19 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova'nın; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda ve Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Hatay Milletvekili Mevlüt Dudu'nun; 2809 Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Balıkesir Milletvekili Namık Havutça'nın; 17 Eylül Bandırma Üniversitesi Kurulması Hakkındaki Kanun Teklifi, Hatay Milletvekili Orhan Karasayar ve 4 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ile 4 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut'un; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/2743, 2/1083, 2/1119, 2/2433, 2/2438, 2/2744, 2/2747, 2/2765) (S. Sayısı: 706) (Devam)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Adnan Şefik Çirkin.

Buyurunuz Sayın Çirkin. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tabii ki bugün hayırlı bir hizmet yapıyoruz. İskenderun Teknik Üniversitesi ve Alanya ve Bandırma’da yeni üniversitelerimiz kuruluyor. Bu mutluluk verici bir şey. Tabii, İskenderun Teknik Üniversitesinin kurulmasında özel olarak gayret gösteren Adalet ve Kalkınma Partisi Milletvekilimiz Sayın  Orhan Karasayar Bey’e huzurlarınızda İskenderun adına teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Tabii, bu kanun teklifine…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Bunlar hep kısa konuşman için ağabey!

ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Devamla) – Teşekkür ediyorum. 

Bugün laf da atmıyorsunuz bak Recep Bey, değil mi?

RECEP ÖZEL (Isparta) – Atmıyoruz.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Atmadığı gün mü var?

ADNAN ŞEFİK ÇİRKİN (Devamla) - Tabii şimdi, İskenderun Teknik Üniversitesi İskenderun için gerçekten lazım. Bugüne kadar il olmayı hak etmiş bir ilçemiz, büyük bir ilçemiz. Ama, hiç olmazsa -il olamıyorsa da- kendine mahsus, aynı zamanda Payas ilçemize, Dörtyol ilçemize ve Erzin ilçemize de büyük faydaları olabilecek bir kuruluş ve bir girişim. Bunun yanı sıra, tabii, İskenderun, çok daha farklı bir şekilde, bir üniversiteye sahip bir ilçe olarak meselelerine, dertlerine diğer sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte daha rahat çare bulacak ve daha güzel, daha ilmî, daha bilimsel araştırmalarla İskenderun’un ufku açılacak.

Değerli arkadaşlar, tabii, bu vesileyle şunu da ifade etmek isterim: Özellikle, tabii, Hatay’ın derdi bir tek bu değil, Erzin, Dörtyol, Payas, buralarda narenciyeci son derece kötü durumda. Atladığınız zaman, işte, Belen zaten dağ bölgesi, geçimin zor olduğu bir bölge. Oradan atlıyoruz, Kırıkhan, Hassa, Kumlu, Reyhanlı’da ovada  pamuk çiftçisi zor durumda. Yani, bunları da bu vesileyle burada ifade etmek istiyorum. Oradan atladığımız zaman, Altınözü, Yayladağı’ndaki zeytin üreticisi… Özellikle Antakya ve Reyhanlı Suriyelilerden bizar olmuş durumda. Yani, bugün Reyhanlı’da artık, Suriyeliler kendi arasında silahlı çatışma yapıyor, ortada kimse yok, Teksas’a dönmüş ve emniyet yarım saat sonra geliyor. Tabii, emniyet ne yapsın? Koca Reyhanlı’nın, nüfusu 2 misli artmış olan Reyhanlı’nın polis sayısı aynı duruyor. Antakya yine aynı şekilde. Bunlara çok temas etmek istiyoruz ama tabii, bugün, Doğan Bey’i de kırmak istemiyoruz ve konuşmamızı da çok uzun tutmak istemiyoruz.

Üniversiteler bir ilçe için çok önemlidir ama yine bu üniversitelerin altyapısının da desteklenmesi, elbette ki inşallah, o da olacak; bir kısım eksikleri de olabilir, o da yavaş yavaş tamamlanacak.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinize teşekkür ediyor, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu yasanın arkasında olduğumuzu ifade ederek saygılar, sevgiler sunuyorum efendim. (MHP, AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çirkin.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Mevlüt Dudu. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Dudu.

CHP GRUBU ADINA MEVLÜT DUDU (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 706 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin İskenderun Teknik Üniversitesinin kurulmasına ilişkin 2’nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugünkü yoğun Türkiye gündemine rağmen, gün boyu ülke genelinde süren elektrik kesintilerine, Balyoz davasındaki beraat kararına ve Çağlayan Adliyesinde yaşanan olaya rağmen, bugün ilk kez bu kürsüde muhalefet etmeyeceğiz çünkü bunun iki sebebi var: Bir tanesi, zaman kısıtlı, 24’üncü Dönemin yasama faaliyetlerinin sonuna yaklaşıyoruz, geçmesi gereken kanun teklifleri var. İkinci sebebi, gerçekten, bugün memleketin hayrına bir iş yapılıyor. Ülkemizin 3 önemli kentinde, il olmayı hak etmiş 3 önemli kentinde, İskenderun’da, Bandırma’da ve Alanya’da bugün birer tane üniversite kuruluyor bu kanun teklifiyle. Ben de 28/12/2014 tarihli bir kanun teklifiyle zaten yüce Meclise bu üniversitenin kurulmasını teklif etmiştim.

Hatay’da, 10 Kasım 1992’de kurulan bir Mustafa Kemal Üniversitesi vardır; 9 fakülte, 3 enstitü, 4 yüksekokul, 7 meslek yüksekokulu, 8 de uygulama ve araştırma merkezinden oluşan bir Mustafa Kemal Üniversitesi vardır. Ancak, Hatay’ın her şeyiyle ve İskenderun’un her şeyiyle bir ikinci üniversiteye ihtiyacı vardır çünkü Hatay büyük bir il 1 milyon 500 küsur bin nüfusuyla; tarımdaki, teknolojideki, turizmdeki, sanayideki ve özellikle demir çelik sektöründeki yeriyle bunu hak eden bir il. Üniversiteler teknolojik yenilikler oluşturur, bilgi üretir, bilgi ve deneyimleri yayarak yaşam boyu eğitim programları hazırlar, topluma hizmet sunar ve bulundukları bölgenin kültürel, sosyal ve ekonomik kalkınmasına katkı sunarlar. Hatay’da da buna ihtiyaç vardır, bu ikinci üniversiteye ihtiyaç vardır.

Özellikle sanayi dedik. Yine, başta İskenderun bölgesi olmak üzere, Türkiye demir çelik üretiminde bölgemizin, ilimizin önemli bir yeri vardır. 1970’lerde İskenderun demir çelik fabrikalarının kurulmasıyla birlikte gelişen yan sanayi ve bunun sonucunda, bugün, İskenderun bölgesi, Payas ve Dörtyol’la birlikte Türkiye demir çelik üretiminin yüzde 55’ini sağlar duruma gelmiştir. Ancak, ne yazık ki bütün bu demir çelik sektöründeki gelişmeye rağmen,,40 civarında haddehane, sayıları yaklaşık 10’u bulan yine ark ocaklı tesislere rağmen, Hatay’ın bunca gelişmişliğine rağmen, Hatay’da işsizlik oranı Türkiye ortalamasının üzerindedir. İşte bu üniversitenin kurulmasıyla birlikte yetişecek nitelikli iş gücüyle birlikte Hatay’da işsizlik anlamında da önemli bir gerileme sağlanabileceğine ben inanıyorum, bunun böyle olacağını düşünüyorum.

Bu üniversitenin kurulmasında emeği geçen, başta Hatay milletvekili arkadaşlarım olmak üzere, herkese sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Bu 3 üniversitenin de hem kendi kentlerine hem hem ülkemize hayırlı insanlar yetiştirmesini diliyorum, hayırlı uğurlu olsun diyorum.

Tabii, bir dilekte daha bulunmamak elde değil. Her gün hepimizin maillerine, telefonlarına mesajlar geliyor çeşitli meslek gruplarından, işsiz kalan gençlerimizden mesajlar geliyor, mailler geliyor. Ben bu üniversitelerde yetişecek evlatlarımızın, öğrencilerimizin de onlar gibi olmamasını, işsiz kalmamalarını diliyorum.

Tekrar teşekkür ediyorum. Bu yasanın arkasında olduğumuzu, desteklediğimizi ifade ediyorum, sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dudu.

Şahsı adına Hatay Milletvekili Orhan Karasayar.

Buyurunuz Sayın Karasayar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 706 sıra sayılı, aralarında İskenderun Teknik Üniversitesinin de bulunduğu 3 yeni üniversitenin kurulmasıyla ilgili Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

İskenderun ilçemizin tarihi milattan önce 2000’li yıllara kadar uzanmaktadır. Hititlere, Fenikelilere ev sahipliği yapan kentimiz, milattan önce 333 yılında, Asya seferine çıkan Büyük İskender tarafından kurulmuştur.

Türkiye’nin en büyük ilçelerinden biri olan İskenderun enerji, sanayi, deniz ticareti ve turizm alanında hızla gelişen bir şehirdir; bölgenin demir çelik sanayisi üssü olması, Körfez ve limanlarıyla lojistiğin merkezi konumunda bulunması nedenleriyle Türkiye’nin özellikli bir şehridir.

İskenderun, 245 bin olan nüfusuyla 81 ilimizden 16’sından daha büyüktür. İskenderun Körfezi’nde bulunan komşu ilçeleriyle, Belen, Arsus, Payas, Dörtyol, Erzin’le bu rakam yaklaşık 650 bine çıkmaktadır yani kurulacak üniversitenin bulunduğu bölgedeki nüfusumuz yaklaşık 650 bindir değerli milletvekilleri.

İskenderun Limanı’nın özelleştirilerek LimakPort’un kurulması ve inşa edilecek, bölgemizin çılgın projesi olan Amanos Tüneli Projesi’yle İskenderun bir lojistik merkez hâline gelecek ve Türkiye’nin en önemli ithalat, ihracat, nakliye ve istihdam üslerinden biri olacaktır.

Ülkemizin demir çelik üretiminin yüzde 40’ının, filtre üretiminin yüzde 60’ının bulunduğu İskenderun Körfezi’nde Türkiye’nin en büyük 2’nci ve Avrupa’nın 10’uncu büyük çelik üreticilerinden biri olan İSDEMİR bulunmaktadır. İSDEMİR ve diğer demir çelik fabrikalarının yassı çelik üretimine başlamasıyla ülkemizin beyaz eşya ve elektronik eşya imalatı ile otomotiv sanayisi ve otomotiv yan sanayisine altyapı oluşturulmaktadır.

Yumurtalık Serbest Bölgesi’nin İskenderun Körfezi’nde yer alması, İskenderun’da gemi tersanesi kurulacak olması, Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı, Kerkük-Yumurtalık Petrol Boru Hattı, Mavi Akım Doğalgaz Boru Hattı’nın İskenderun Körfezi’yle bağlantılı olması kurulan ve kurulacak termik santrallerle, rüzgâr ve güneş enerjisi yatırımlarıyla enerji merkezi hâline gelen İskenderun Körfezi’nde 25 adet liman bulunup yıllık 10 bin civarında gemi girişi olmaktadır. İskenderun ve Payas Organize Sanayi bölgeleriyle İskenderun âdeta bir endüstri, teknoloji ve enerji merkezine dönüşmüştür.

2014 yılında büyükşehir olan Hatay’ımızda sadece bir üniversite bulunmaktadır ve ana kampüsü Antakya ilçemizdedir. Nüfusu 1,5 milyonun üzerinde olan ilimizde 2’nci üniversite ihtiyacı had safhadadır. Üniversite kurulması teklif edilen İskenderun Körfezi bölgesinde Mühendislik Fakültesi, Barbaros Hayrettin Denizcilik Fakültesi, Mustafa Yazıcı Devlet Konservatuvarı, Sivil Havacılık Yüksekokulu, Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu, İskenderun Meslek Yüksekokulu, Denizcilik Meslek Yüksekokulu, Dörtyol Meslek Yüksekokulu ve Erzin Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu bünyesinde yaklaşık 13 bin öğrencimiz bulunmaktadır.

Demir çelik üretimi ve yenilenebilir ve klasik enerji üretim ve dağıtım merkezi olan İskenderun, lojistik ve uluslararası ticaret bakımından Orta Doğu ülkeleri ile Batı ülkeleri arasında köprü konumuna gelmiştir. Bu alanlara AR-GE ve akademik eğitim desteği verecek teknik bir üniversiteye gereksinim kaçınılmazdır. Bu nedenle “İskenderun Teknik Üniversitesi” adı altında bir devlet üniversitesi kurulması büyük önem arz etmektedir.

Talimat vererek üniversitenin kurulmasına vesile olan Sayın Başbakanımız Ahmet Davutoğlu Beyefendi’ye, Millî Eğitim Bakanımıza ve bürokratlarına, YÖK Başkanımıza ve bürokratlarına, Meclis Kanun ve Kararlara, Millî Eğitim Komisyonu Başkanı ve üyelerine, katkısını veren tüm grup başkan vekillerimize, Adalet eski Bakanımız Sadullah Ergin Bey’e ve Hatay milletvekillerimize Genel Kurulda desteğini veren tüm milletvekillerimize, bundan sonra bu üniversitemize katkı vereceğini ifade eden İskenderunlu sivil toplum örgütlerimize ve Hataylı hemşehrilerimize huzurlarınızda teşekkür eder, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Karasayar.

Şimdi, soru-cevap bölümüne geçiyorum, on dakika süre veriyorum.

Sayın Ağbaba…

VELİ AĞBABA (Malatya) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, daha önce defalarca sordum, şimdi bir kez daha tekrar etmek istiyorum. Malatya Devlet Demiryolları 5’inci bölgede çalışan geçici işçiler her yıl ortalama altı ay çalışırken bu işçilere 2015 yılında ortalama iki-iki buçuk ay çalışacakları söylenmiştir. Geçici işçilerin hiçbiri 31 Mart tarihine kadar işe çağrılmamıştır. Yani 2015’in ilk üç ayı işsizler, parasızlar ve mağdurlar. Yirmi dört yıldır çalışan bir işçinin  bin günlük sigortası var. Soruyorum sizlere: Bu işçiler ne zaman emekli olacak? Belki -işçilerin ifadesiyle söylüyorum- kırk yılda, elli yılda emekli olamayacaklarını söylüyorlar. Kimi zaman iki ay, kimi zaman üç ay, kimi zaman beş ay çalışıyorlar. Özellikle bu Devlet Demiryollarında çalışan geçici işçilerin sorunun çözümü için birçok ilden talep geliyor. Geçtiğimiz günlerde en son Elâzığ’ın Palu ilçesinde böyle bir taleple karşı karşıya kaldık. Bu konunun çözümü için bir şey yapmayı düşünüyor musunuz? Hem ben çok merak ediyorum hem de Devlet Demiryollarında çalışan geçici işçiler bunu çok merak ediyor.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ağbaba.

Sayın Öz…

ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, 1/10/2008  5010 sayılı Kanun’un muhtemelen 82’nci maddesi gereği “BAĞ-KUR’lunun prim ödemesi, yanında çalıştırdığından daha az -günlük kazancı- olamaz.” gibi bir ibare var. Dolayısıyla, daha az günlük kazanç bildirenlere de geriye dönük olarak yüksek miktarda faiziyle beraber bir ödeme çıkıyor. Bunların bu mağduriyetlerini gidermek için yeni bir yasal bir düzenleme yapmayı düşünüyor  musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın  Öz.

Sayın  Öztürk…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakan, İstanbul Çağlayan Adliyesinde savcının rehin alınmasıyla ilgili olayda savcıyı rehin alan kişinin silahlı bir şekilde adliyeye girdiği konusunu düşünecek olursak burada bir güvenlik zafiyeti yok mudur? Oraya nasıl girebilmiştir? Normal olarak adliyelere girişte yoklama yapıldığı dikkate alınırsa bu konuyu nasıl açıklıyorsunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın  Öztürk.

Sayın Bulut…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın  Bakan, Anadolu’yu Ege’ye bağlayan Kütahya-Balıkesir yolu yılan hikâyesine dönmüş, yıllardır tamamlanamamıştır. Bu hangi safhadadır, ne zaman açılacaktır?

Yine, Ankara-İzmir devlet demir yolları uzun zamandır ulaşıma kapalıdır, mavi tren seferleri kapatılmıştır, “Yol tamiri yapılıyor.” denmektedir ama bu yol da yıllardır bitmemektir. Bu yolun akıbetini nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın  Bulut.

Sayın  Yeniçeri…

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Teşekkür ederim.

Sayın  Bakan, emekliler emekli olduktan sonra bir iş yaptığında, bir girişim açtığı zaman, bir istihdam yarattığında bunlara yüzde 15 oranında bir vergilendirme yapılıyor. Bu, son derece yüksek bir rakam ve bu vergilendirme aslında girişimcinin cezalandırılması anlamına da geliyor. Emekliyi de emeklilik döneminde birtakım gayretler ve faaliyetlerden alıkoyuyor. Bu konuda bir çalışmanız var mı, varsa sonuç nedir?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın  Yeniçeri.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

Devlet Demiryollarındaki geçici işçilerle ilgili bir soru tevcih ettiler. Bildiğiniz gibi, altı ay çalışan işçilerin kadroya alınmasıyla ilgili bir düzenleme yapılmış ve yaklaşık 217 bin işçi kadroya alınmış idi. Altı ayın altında yani beş ay yirmi dokuz gün çalışanlarsa “geçici işçi” statüsüyle çalışmalarını sürdürmektedirler.

Burada, şöyle bir sıkıntılı durumun olduğunu ben de soruyu soran değerli milletvekilime ifade etmek istiyorum: Bu kurumlarda, Devlet Demiryolları ve benzeri kurumlarda, beş ay yirmi dokuz gün çalıştıktan sonra kalan sürede eğer iş gücüne ihtiyaç var da hizmet alımı şeklinde dolduruluyor ise bunun, mevcut işçilerin çalışma sürelerini uzatarak telafi edilmesinin doğru olacağı inancı içerisindeyiz. Geçtiğimiz günlerde işçi konfederasyonları ziyaretimizde bu konu daha önceden Bakanlığımıza ve Sayın Başbakanımıza da bizzat iletildi ve bu konu üzerinde bir çalışma sürdürdüğümüzü belirtmek istiyorum. Netice ortaya çıkınca da kamuoyuna ve ilgililere bu konuyla ilgili açıklamayı yapacağız.

Bir diğer konu, emeklilerin sosyal güvenlik destek primiyle ilgili soruya gelince: Burada da emekli olup daha sonra ticari faaliyetlerde… Yani 4/b statüsünde çalışanlardan yüzde 15’lik sosyal güvenlik destek primi kesilmektedir. Bugün grupta Sayın Başbakanımız bu konuyla ilgili bir açıklama yaptılar -bununla ilgili bir düzenlemeyi de huzurlarınıza getirmeyi düşünüyoruz- yüzde 15’lik sosyal güvenlik destek priminin yüzde 10’a çekilmesi noktasında. Böylece, emeklilerimizden kesilen takriben 150 lira 100 lira olacak, dolayısıyla emekliye 50 liranın artı olarak yansıması bu düzenlemeyle gerçekleşmiş olacak.

Kara yollarıyla ilgili ve demir yollarıyla ilgili soruları ilgili bakan arkadaşlarımıza ileteceğiz, yazılı olarak cevaplandıracaklardır.

İstanbul’daki bu menfur saldırıyla ilgili olarak “Bir güvenlik zafiyeti yok mu?” sorusuyla ilgili: Devletimizin bütün… Şu anda Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı tüm yetkilileri olay mahallinde ve incelemelerini sürdürüyorlar. Öyle tahmin ediyorum ki, sizler de takdir edersiniz, bu menfur saldırının açığa çıkarılması, ayrıntılı bir şekilde gerek yüce Meclise gerekse kamuoyuna sunulmasının bu çalışmaların içerisinde olan arkadaşların çalışmalarını tamamlamalarıyla bağlantılı olduğunu ifade etmek istiyorum.

Bir diğer konu, BAĞ-KUR’la ilgili, prim ödemesiyle ilgili bir soru soruldu. Yani, BAĞ-KUR’luyu yanında çalıştıran bir işveren kendisinden daha yüksek prim ödemesiyle ilgili oluşan tablo bizim mevcut, şu andaki düzenlememizin bir gereği. Daha düşük bildiremeyeceğine dair düzenleme var. Bununla ilgili şikâyetler bize de geldi, sizler de komisyonda, Ali Bey, ifade ettiniz. Bununla ilgili bir düzenleme yapılması konusunda arkadaşlarımız bir çalışma yapıyorlar ama tabloyu da bir görmemiz gerekiyor. Onu da önümüzdeki birkaç gün birlikte çalışırken burada, değerlendirme imkânımız olur düşüncesiyle bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

                          Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 706 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin çerçeve 2 inci maddesinin (d) bendinin son cümlesinden sonra gelmek üzere, "Çevre ve Deniz Bilimleri Enstitüsü"nün eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                 Mehmet Günal                                   Orhan Karasayar                                   Adem Yeşildal

                      Antalya                                               Hatay                                                 Hatay

                  Mevlüt Dudu                                  Murat Başesgioğlu                              Adnan Şefik Çirkin

                        Hatay                                               İstanbul                                               Hatay

                   Oktay Vural                                     Özcan Yeniçeri                              Hacı Bayram Türkoğlu

                        İzmir                                                Ankara                                                Hatay

                 Mehmet Öntürk                                    Hasan Akgöl

                        Hatay                                                 Hatay

                           

                          Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 706 sıra sayılı Kanun Teklifinin 2 nci maddesi ile 2809 sayılı Kanuna eklenen ek 159 uncu maddenin (a) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve arz ve teklif ederiz.

            Mehmet Naci Bostancı                             Orhan Karasayar                                  Mehmet Öntürk

                       Amasya                                               Hatay                                                 Hatay

            Hacı Bayram Türkoğlu                         Mehmet Doğan Kubat                               Adem Yeşildal

                        Hatay                                               İstanbul                                               Hatay

               Adnan Şefik Çirkin

                        Hatay

“a) Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan Mimarlık Fakültesi, İşletme Fakültesi; Mustafa Kemal Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı Mühendislik Fakültesinin adı ve bağlantısı değiştirilerek üç ayrı fakülteye dönüştürülmesiyle oluşturulan ve rektörlüğe bağlanan Makine Fakültesi, İnşaat Fakültesi, Elektrik-Elektronik Fakültesi; Mustafa Kemal Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Barbaros Hayrettin Gemi İnşaatı ve Denizcilik Fakültesi; Mustafa Kemal Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken bağlantısı değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Fakültesi ile Teknoloji Fakültesinden,"

BAŞKAN –  Komisyon son okuttuğum önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kanun teklifi ile kurulan Makine Fakültesi, İnşaat Fakültesi ile Elektrik-Elektronik Fakültesi Mustafa Kemal Üniversitesine bağlı ve İskenderun ilçesinde bulunan Mühendislik Fakültesinin üç ayrı fakülteye dönüştürülmesiyle oluşturulması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 706 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin çerçeve 2 inci maddesinin (d) bendinin son cümlesinden sonra gelmek üzere, “Çevre ve Deniz Bilimleri Enstitüsü"nün eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                      Adnan Şefik Çirkin (Hatay) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

İskenderun Körfezi etrafındaki yoğun kentleşme, sanayileşme ve tarım uygulamalarının yanında son yıllarda gittikçe artan deniz ulaşımı nedeniyle yoğun bir kirletici baskısı altındadır. İskenderun Demir Çelik Fabrikası ve etrafında bulunan diğer ağır sanayi tesisleri, Yumurtalık ve Payas'ta bulunan iki termik santral ve Dörtyol'da kurulması planlanan termik santral; Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı ve BOTAŞ dolum tesisleri gibi diğer sanayi tesisleri sanayi kaynaklı kirliliğe, yoğun nüfus artışı evsel atık kirliliğine, dünyanın her yerinden gelen gemi trafiğinden kaynaklanan sintine ve balast suları kirliliğine maruz kalmaktadır. Bu açıdan İskenderun Körfezi'nin çevre ve deniz kirliliği açısından izlenmesi oldukça önemlidir. Kurulması planlanan İskenderun Teknik Üniversitesi bünyesinde, Çevre ve Deniz Bilimleri Enstitüsünün yer alması bu açıdan zorunludur.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen bu iki önerge doğrultusunda 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- 2809 sayılı Kanuna aşağıdaki madde eklenmiştir.

“Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi

EK MADDE 160- Antalya ili Alanya ilçesinde Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi adıyla yeni bir üniversite kurulmuştur.

Bu üniversite;

a) Akdeniz Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken adı ve bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Eğitim Fakültesi, İşletme Fakültesi, Mühendislik Fakültesi ile Tıp Fakültesinden,

b) Akdeniz Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Akseki Meslek Yüksekokulu, Alanya Ticaret ve Sanayi Odası Meslek Yüksekokulu ile Gazipaşa Mustafa Rahmi Büyükballı Meslek Yüksekokulundan,

c) Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sağlık Bilimleri Enstitüsü ile Fen Bilimleri Enstitüsünden,

oluşur.”

BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Murat Başesgioğlu.

Buyurunuz efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 706 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi hem şahsım hem de grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 3’üncü madde Alanya’da Alaaddin Keykubat Üniversitesinin kurulmasını öngörmektedir. Hemen peşinen ifade edelim ki gerek bu üniversiteyi gerek İskenderun’da gerekse Bandırma’da kurulan üniversiteleri yürekten destekliyoruz. Emeği geçen arkadaşlara teşekkür ediyoruz. Akademi dünyamıza ve ülkemizin kalkınmasına inşallah hayırlı hizmetlerde bulunur diye de temennilerimizi Genel Kurulla paylaşmak istiyoruz.

Benim daha çok Genel Kurulumuzla paylaşmak istediğim konu daha önce vermiş olduğum bir kanun teklifine ilişkindir. Kanun teklifimiz Kastamonu Candaroğulları sağlık bilimleri üniversitesi kurulmasına ilişkindir. Maalesef Millî Eğitim Komisyonunda bu kanun teklifleri görüşülürken vermiş olduğumuz kanun teklifi gündeme alınmamıştır. Bu sebeple, huzurunuza, İç Tüzük’ün vermiş olduğu imkândan yararlanarak yeni bir madde ihdasını öngören bir önergemiz 4’üncü maddeden sonra yüce Genel Kurulun takdirlerine sunulacaktır.

Değerli arkadaşlarım, denilebilir ki sağlık bilimleri üniversitesi maliyeti yüksek bir üniversitedir sosyal bilimler gibi nispeten düşük maliyetli değildir, doğrudur. Bunun bilinciyle konuşuyorum ve Kastamonu’da bir sağlık bilimleri üniversitesinin kurulma ihtimalinin de yüksek olduğunu size birazdan arz etmeye çalışacağım. Niçin böyle diyorum?

Değerli arkadaşlarım, büyük bir tesadüf, bundan tam sekiz yıl önce 2007 yılında Kastamonu’da Bakanlar Kurulu kararıyla Hacettepe Üniversitesine bağlı bir tıp fakültesi kurulmuştur. Sekiz yıldır Kastamonu’da işleyen, öğrencileri mezun olan bir tıp fakültesi söz konusudur. Fiziki şartları itibarıyla da elverişli bir durumdadır. Örneğin, Araştırma ve Uygulama Hastanesi inşaatının yüzde 90’ı tamamlanmıştır, ek hastane binası inşaatının yüzde 90’ı yine ikmal edilmiştir. Temel bilimlerle ilgili bina ve fiziki şartlar hazırlanmaktadır. Kadro kanunu çıkartılmış, 860 kadro ihdas edilmiştir. Dolayısıyla, bir sağlık bilimleri üniversitesinin lokomotifi olacak tıp fakültesi şu anda fiziki şartları itibarıyla, kampüsüyle, kadrosuyla, yerleşkesiyle hazırdır. Sadece yüce Genel Kuruldan ve sizlerden talebimiz, bu tıp fakültesi yanına diş hekimliği, eczacılık, sağlık bilimleri, hemşirelik fakültesi ve sağlık hizmetleri meslek yüksekokulunu eklemekten ibarettir.

Bu kurulacak sağlık bilimleri üniversitesi sadece Kastamonu’ya değil, Batı Karadeniz havzasına da hitap edecek bir üniversite olacaktır. Her kürsüye çıktığımda Batı Karadeniz bölgesinin, Batı Karadeniz havzasının sosyoekonomik yönden çöküşünü size anlatmaya çalışıyorum. Şu anda bu bölge emeklisinin çalışanından çok olduğu, köylerinin boşaldığı, hâlâ -başta İstanbul olmak üzere- göçün, iç göçün devam ettiği ve maalesef sektör değişikliğine gidemediğimiz bir bölge. Zonguldak hâlâ kömür madenine bağlı, Karabük hâlâ Demir Çeliğe bağlı, Sinop’ta radar kapanmış, özelleştirmeler yapılmış, Kastamonu’da SEKA fabrikası özelleştirilmiş; dolayısıyla istihdam konusunda son derece fakir. Tabii, çok küçük arazilere sahip; yeterince tarım yok, hayvancılık yok ve diğer sektörlerde gelişme olmadığı için iş, aş, ekmek için maalesef bu bölgenin insanları büyük şehirlere göç etmektedirler.

Aynı şekilde, sağlık açısından da bölgenin bir erozyona tabi olduğunu görüyoruz. Şu anda, mesela, benim memleketim Kastamonu’da hâlâ anjiyo yapılmamakta. Anjiyo için Kastamonulular Ankara’ya, İstanbul’a gitmekte; kalp ve damar hastalıkları, kanser gibi hastalıklar için de büyük metropollere gitmek zorundalar.

“Yaşlı bir nüfus var.” dedim. Takdir edersiniz, geriatri, Türk toplumu için çok önem kazanıyor, toplum olarak buna hazır olmak zorundayız huzurevleriyle, diğer rehabilitasyon merkezleriyle. Bu anlamda da Kastamonu’da kurulacak bir tıp fakültesinin bu yaşlılık problemi için önemli faydalar sağlayacağını ifade etmek istiyorum.

Bütün bunları topladığımızda kurulacak olan tıp fakültesi Karabük’teki tıp fakültesine, Zonguldak Karaelmastaki tıp fakültesine insan kaynakları bakımından destek olacak ve aynı zamanda demin ifade etmeye çalıştığım sosyoekonomik çöküşe bir can suyu olacaktır. Arkadaşlarım var burada, biliyorlar. Yani, şu anda, Türkiye'nin geri kalmış en yoksul bölgeleri Güneydoğu Anadolu, Doğu Anadolu ve Batı Karadeniz bölgeleridir. Bölge için belirlenmiş olan yoksulluk sınırının altında yaşayan vatandaş sayımızın oranı yüzde 13,8’dir yani yüzde 14’ü yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır ama bu bölgenin insanları devletimize zeval gelmesin, devletimiz ebet müddet yaşasın diye hiçbir zaman seslerini yükseltmemişler, hâllerine razı olmuşlar ve tevekkül içinde yaşamlarını devam ettiriyorlar. Ama artık bıçak kemiğe dayanmıştır. Bu bölgenin, vatandaşların ızdırabını Meclis olarak duymaz zorundayız.

İfade ettiğim gibi, kurulmasını talep ettiğimiz sağlık bilimleri üniversitesi de bir hayal değil. Dediğim gibi, bir tıp fakültesi var, fiziki şartları var ve bunlarla birlikte diğer fakültelerle güzel bir üniversite olacağına inanıyoruz. Kaldı ki, biz, 2007 yılında tıp fakültesini kurarken Hacettepe Tıp Fakültesine bağlı olarak kurduk. Yine, inşallah, Genel Kurulumuz bize yardımcı olursa ve burada Komisyon çoğunluğu teşkil ederse Hacettepe Üniversitesinin himayesi bu sağlık bilimleri üniversitesi tam kuruluncaya kadar devam edecek. Zaten bu işin gerçeği bu, Türkiye’deki büyük üniversiteler yeni kurulan bu sağlık bilimleri üniversitelerine, teknik üniversitelere himaye sağlamadığı sürece bu üniversitelerin tek başına ayakla kalması mümkün değil. Biz, bunu Hacettepe’den isterken Hacettepe’nin ödeneklerine göz dikmiş değiliz. Hep, burada, bütün siyasi arkadaşlarımızla birlikte Kastamonu sağlık bilimleri üniversitesinin ödeneklerini ayrı ayrı çıkaracağız, hatta Hacettepe Üniversitesinin şu anda içinde bulunduğu mali zorluğa da yardımcı olacağız. Bunu da ifade ettim.

Önergemi Sayın Bakanla -burada yok- paylaştım, Komisyon Bakanımızla paylaştım, grup başkan vekilimizle paylaştım ama açıkçası, olumlu bir cevap alamadım ancak bunun tersine, bu ezberi sizin yüksek iradeniz, Batı Karadeniz bölgesine olan hoşgörünüz ve sevginiz değiştirecek diyor, biraz sonra görüşülecek olan önerge konusunda hepinizden desteklerinizi rica ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Başesgioğlu.

Şahsı adına, Antalya Milletvekili Mehmet Günal.

Buyurunuz Sayın Günal. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, arkadaşlarım teşekkür ettiler, ben de teşekkür ediyorum ama vallahi Antalyalılar olarak ben biraz kıskandım çünkü bütün arkadaşlar tekliflere imza atmışlar.  Alaaddin Keykubatla ilgili de bana bir öneri getirilmedi. Hatay’ı da Balıkesir’i de tebrik ediyorum. Bu arada hem teşekkürümü hem sitemimi aynı anda etmiş olayım. Hele hele bir öğretim üyesi milletvekili olarak tabii üniversitenin önemini biliyoruz.

Ama başlarken usul tartışması da yaptık Sayın Bakanım, Sayın Başkanım, burada eksiklikler oluyor maalesef. Yani, ta, 2011 yılında verilmiş kanun teklifi var Sayın Şandır’ın, bekliyor, Sayın Başesgioğlu şimdi söyledi. Oturup YÖK’le bir planlama yapalım dedik -Sanayi Bakanımız, Millî Eğitim Bakanımız, YÖK Başkanı, Çalışma Bakanımız burada, Sayın Çelik’e de kaç defa söyledim, o da biliyor- yani bir ihtiyacı belirleyelim; hangi bölgede ne tip üniversitelere, ne tip fakültelere ihtiyacımız var, onu belirleyelim, her ihtiyaç olduğunda veya bir ilin milletvekilleri bir teklif verdiğinde bunları almayalım; oturalım, önce, bir nerede ne var getirelim, bakalım, bu vesileyle bunları da halletmiş olalım.

Alanya’da zaten bir altyapımız vardı, bazı fakültelerimiz var, yan ilçelerde yüksekokullarımız var, aynı şekilde Manavgat’ta da yüksekokulumuz vardı. Şimdi, geçen hafta bir fakülte için yine üniversite rektörümüz ile Sanayi Ticaret Odamız protokol imzaladı. Oralarda bir eğitim altyapısı var, tek üniversite de zaten yetmiyor, özel üniversiteler belli bir doyuma ulaşamadığı için -öğrenci sayısı açısından ve öğretim üyesi açısından- yeni üniversitelere ihtiyaç var. Ama bunun bu hâliyle değil de daha planlı bir şekilde yapılması lazım, bu vesileyle onu söylüyoruz.

Her yerde üniversite kuruyoruz; 108, 109 oldu ama içindeki öğrencileri ne yapacağız, mezun olan öğrenciler ne olacak? Eğitim fakültelerinden çıkanlar ne olacak? Hepsini bekliyoruz. Az önce Sayın Bakana sorduk, Millî Eğitim Bakanımız vardı,  biz bunu söyledik, “Efendim, eylül sonrasında, seçim sonrasına bırakacağız.” Ama öbür taraftan birileri de diyor ki: “Bizim puanımız yüksekti, sıra bize geldi.” Öbür tarafta “Sınav sonrasında yeni rakipler katılacak.” diyenler de var.

Şimdi, bunların hepsini planlamamız lazım. Bir taraftan işsizliği düşüremiyoruz, en yüksek seviyesine çıkmış, resmî rakamlarla 5 üniversite mezunundan 1’i işsiz. Bunları açarken, o bölümleri, fakülteleri kurarken o yörenin altyapısına bakmamız lazım, belli sanayi kuruluşlarına yakınlığına bakmamız lazım, orası hangi sektörle geçiniyor, bunlara bakmamız lazım ve buna göre fakülte ve yüksekokulların kurulmasını sağlamamız lazım; aksi takdirde, o anda “sahibinden”, “ihtiyaçtan” burada çıkardığımız kanunlar gibi maalesef bu da çıkıyor. Bakıyoruz, yok, yani yükseköğrenim planlaması diye bir şey, maalesef, yok. Geçen kalkınma planında özel ihtisas komisyonu raporu vardı; bugün araştırdım, Onuncu Kalkınma Planı’na baktım, eğitimle ilgili var ama yükseköğretimle ilgili özel ihtisas komisyonu raporu da yok. Gerçi dikkate alınmıyor ama yine de o konularda belli çalışmalar yapılıyordu değerli arkadaşlar. Bunların hepsinin bir planlama içerisinde… Sektörlerin ihtiyaçlarını, mezun olduğu zaman hangi alanda daha çok ihtiyaç olduğunu, ara eleman olarak sanayinin ihtiyacı olan teknik elemanlar için nelerin gerekli olduğunu hep beraber planlamamız gerekiyor.

Bu çerçevede, Alanya gibi gelişmiş bir ilçemizde böyle bir üniversitenin kurulmasını tasvip ediyoruz, destekliyoruz ve teşekkür ediyoruz. Ama siz de görüyorsunuz ki hep beraber vermiş olduğumuz önergeler daha kısa sürede, konuşmadan, üzerinde ittifak ettiğimiz kanunlar geçiyor. Yapıcı bir şekilde, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, ülkemizin ihtiyacı olan konularda ve doğru bulduğumuz konularda destek olmaya devam edeceğiz ama bu vesileyle, bu işlerin de artık bu şekliyle yapılmaması gerektiğini, bir planlama çerçevesinde yapılması gerektiğini bir kez daha hatırlatmış olayım, hem mesleki eğitim açısından, yükseköğretim açısından hem de ara elemanların meslek eğitimiyle beraber üniversiteye geçmesi açısından bu planlamalara ihtiyaç olduğunu bir kez daha söylemiş olayım. Diğer hususları sonraki önergelerde, maddelerde gerekirse dile getireceğim.

Tekrar hayırlı olsun diyor, herkese teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Günal.

Şahsı adına Antalya Milletvekili Sadık Badak.

Buyurunuz Sayın Badak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SADIK BADAK (Antalya) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Alanya’da Alaaddin Keykubat Üniversitesi kurulması hakkında kanun teklifimiz üzerine söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Büyük Millet Meclisimizin kurulduğu 1920’den bu yana Anadolu’nun imarı, insanımızın eğitimi, gelişimi ve refahı için sayısız oturum, binlerce kanuni düzenleme yapıldığı gibi bugün de güzel ilçelerimiz Alanya, İskenderun ve Bandırma’da üniversite kurulmasını müzakere etmekteyiz.

Torosların keskin tepeleriyle komşu illerimizden ayrılan Alanya’mız, yeterli arazisi olmamasına rağmen halkımızın çalışkanlığı ve gayretleriyle son yıllarda turizm ve tarımda uluslararası çizgide yer edinmiştir. 300 bine yaklaşan nüfusu, güçlü ekonomisi, sosyokültürel yapısı, büyümeye yönelik potansiyeliyle Alanya bu üniversiteyi hak etmektedir. Son yıllarda hizmete giren yat limanı, uluslararası hava trafiğine açılan Gazipaşa Havaalanı, tamamlanan Antalya duble yolu ve tamamlanmakta olan Konya Tüneli’yle daha yüksek katma değer sağlayacak potansiyele erişmiş olup onayınızla kurulacak olan Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesiyle bilgi toplumu yolunda yeni bir kazanım sağlayacaktır. Bu kanunla hâlen mevcut olan eğitim, işletme, mühendislik ve tıp fakülteleri ile sosyal bilimler ve fen bilimleri enstitüleri ve meslek yüksekokulları devredilerek yeni üniversite hayata geçmiş olacaktır.

Esasen, sadece Alanya değil, Antalya ilimizin diğer ilçelerinde de yeni üniversiteyi hak edenler bulunuyor. 1980’li yıllarda kurulan Akdeniz Üniversitesi bugün 47 akademik bölümüyle, fakat özellikle teknoloji ve sağlık bilimlerinde dünyada ilgiyle takip edilen bir konuma gelmiştir. Dört yıl önce Döşemealtı ilçemizde Uluslararası Antalya Üniversitesi ve iki yıl önce Alanya’da eğitime başlayan Hamdullah Emin Paşa –vakıf- Üniversitesinin ardından Serik ilçemizde AKEV Antalya üniversitesi YÖK onayından geçmiş, Başbakanlığa sunulmuştur.

Manavgat Ticaret ve Sanayi Odamızın önderliğinde bu yıl kurulmakta olan Manavgat turizm fakültesi ile gelecek yıllarda üniversite kurma aşamasına gelmesini beklediğimiz Manavgat şelale üniversitesiyle birlikte Antalya ilimiz 2023’e 6 üniversiteyle ulaşmayı hedeflemektedir.

Erişilecek bu eğitim gücü, Antalya’da son on yıldan bu yana kara ve hava yolunda sağlanan yeniliklerle, gelişen sanayi siteleri, organize sanayi bölgelerinde doğal gazın kullanılmaya başlanmasıyla, tarımda yerli tohum üretiminin, modern seracılığın ve damlama sulamanın desteklenmesiyle, turizmdeyse 100’den fazla ülkede yapılan yoğun tanıtımlarla, turizm, tarım ve ticaret sektörü mensuplarımızın özverili ve dikkatli gayretleriyle sağlanmıştır.

Antalya, 242 bin dekar örtülü alanda yapılan sebze üretimiyle ülkemizin ihtiyacının yaklaşık yüzde 50’sini karşılamaktadır. Seracılıkta bireysel üretimden kurumsal üretime ve tarım işletmesi anlayışına geçilmektedir.

Hâlen 590 milyon dolar olan tarım ihracatının 2023 yılında 1,5 milyar dolara çıkarılması, hâlen 447 milyon dolar olan sanayi ihracatının 2023 yılında 2 milyar dolara çıkarılması ve hâlen 10 milyar dolar düzeyinde olan Antalya turizm gelirinin 2023 yılında 20 milyar dolar düzeyine çıkarılması hedeflerimiz arasındadır.

Kurulacak üniversitenin mezunları, mevcut ve yapılacak büyük altyapıların ve üstyapıların yeni işletmelerinde daha verimli işletilmesine katkıda bulunacak, büyük ve güçlü Türkiye’ye öncülük edecek, üniversitelere emeği geçenleri şükranla anacaktır.

Sözlerime son vermeden önce, işbu kanunda yer alan Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi, İskenderun Teknik  Üniversitesi, Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi kurulmasına destek veren Başbakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu ile Dışişleri Bakanımız, Antalya Milletvekilimiz Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’na milletvekili arkadaşlarım ve halkımız adına şükranlarımı sunmayı bir görev bilirim.

Bu düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Badak.

Madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 706 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 3. maddesinin (c) bendindeki “Sosyal Bilimler Enstitüsü” ibaresinden sonra gelmek üzere “Eğitim Bilimleri Enstitüsü” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Günal D. Ali Torlak                               Murat Başesgioğlu

   Antalya                                                                 İstanbul                                              İstanbul

                              Erkan Akçay                                     Cemalettin Şimşek

                                 Manisa                                                      Samsun

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutuyorum?

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Üniversite bünyesinde Eğitim Fakültesi bulunduğu için bu fakülte mezunlarının lisansüstü eğitim yapabilmelerini teminen Eğitim Bilimleri Enstitüsünün kurulması önerilmektedir.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.07

 

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 22.25

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Fehmi KÜPÇÜ (Bolu)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87'nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

706 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi yeni madde ihdasına dair altı önerge vardır. Önergeleri okutup Komisyona soracağım. Komisyon önergelere salt çoğunluğuyla yani 14 kişiyle katılırsa önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım, eğer katılmaz ise işlemden kaldıracağım.

Şimdi birinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 706 Sıra Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 3. Maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddenin dördüncü madde olarak eklenmesini ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                 Mustafa Erdem                                   Mesut Dedeoğlu                                       Alim Işık

                       Ankara                                         Kahramanmaraş                                        Kütahya

                 Mehmet Günal                                      Zühal Topcu

                      Antalya                                              Ankara

MADDE 4 - 2809 sayılı Kanuna aşağıdaki madde eklenmiştir.

“Tarsus Üniversitesi

EK MADDE 162 - Mersin iline bağlı Tarsus İlçesinde Tarsus Üniversitesi adıyla yeni bir üniversite kurulmuştur.

Bu Üniversite;

a) Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Veterinerlik Fakültesi, Turizm Fakültesi, Denizcilik Fakültesi, Sivil Havacılık Fakültesi, Su Ürünleri Fakültesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Spor Bilimleri Fakültesi ile Mersin Üniversitesine bağlı iken bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve rektörlüğe bağlanan Teknoloji Fakültesinden,

b) Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan Yabancı Diller Yüksekokulu ile Mersin Üniversitesine bağlı iken bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve rektörlüğe bağlanan Uygulamalı Teknoloji ve İşletmecilik Yüksekokulu, Meslek Yüksekokulundan,

c) Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan Sosyal Bilimler Enstitüsü, Fen Bilimleri Enstitüsü ile Sağlık Bilimleri Enstitüsünden,

oluşur."

BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunluğuyla katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Salt çoğunluğumuz olmadığı için katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunluğuyla katılmadığı için önergeyi işlemden kaldırıyorum.

Şimdi diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Balıkesir Milletvekili Mehmet Cemal Öztaylan ve 2 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 19 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova'nın; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda ve Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Hatay Milletvekili Mevlüt Dudu'nun; 2809 Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Balıkesir Milletvekili Namık Havutça'nın; 17 Eylül Bandırma Üniversitesi Kurulması Hakkındaki Kanun Teklifi, Hatay Milletvekili Orhan Karasayar ve 4 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ile 4 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut'un; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkındaki 706 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 3. Maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve talep ederiz.

                    Emin Çınar                                      Mustafa Erdem                                        Alim Işık

                    Kastamonu                                            Ankara                                              Kütahya

                Mesut Dedeoğlu                                Murat Başesgioğlu                                 Mehmet Günal

                 Kahramanmaraş                                        İstanbul                                              Antalya

                   Zühal Topcu

                       Ankara

MADDE 4- 28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununa aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

"Candaroğulları Sağlık Bilimleri Üniversitesi"

EK MADDE 161:

Kastamonu İlinde, Candaroğulları Sağlık Bilimleri Üniversitesi adıyla yeni bir üniversite kurulmuştur. Bu Üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak;

a) Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken, bağlantısı değiştirilerek, Rektörlüğe bağlanan Kastamonu Tıp Fakültesi,

b) Diş Hekimliği Fakültesi,

c) Eczacılık Fakültesi,

d) Hemşirelik Fakültesi,

e) Sağlık Bilimleri Fakültesi,

f) Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu,

g) Sağlık Bilimleri Enstitüsünden,

oluşur.

BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunluğuyla katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Salt çoğunluğumuz olmadığından katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunluğuyla katılamadığı için önergeyi işlemden kaldırıyorum.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 706 sıra sayılı kanun teklifine aşağıdaki maddenin 4. madde olarak eklenmesini ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                   Aytuğ Atıcı                                 Osman Faruk Loğoğlu                                Vahap Seçer

                       Mersin                                               Adana                                                Mersin

                 Ümit Özgümüş                                   Ali Rıza Öztürk                                  Mehmet Haberal

                       Adana                                               Mersin                                             Zonguldak

28/03/1983 tarih ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununa aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

"Tarsus Berdan Üniversitesi

EK MADDE 161- Mersin iline bağlı Tarsus İlçesinde Tarsus Berdan Üniversitesi adıyla yeni bir üniversite kurulmuştur.

Bu Üniversite;

a) Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Veterinerlik Fakültesi, Turizm Fakültesi, Denizcilik Fakültesi, Sivil Havacılık Fakültesi, Su Ürünleri Fakültesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Spor Bilimleri Fakültesi ile Mersin Üniversitesine bağlı iken bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve rektörlüğe bağlanan Teknoloji Fakültesinden,

b) Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan Yabancı Diller Yüksekokulu ile Mersin Üniversitesine bağlı iken bağlantısı değiştirilerek oluşturulan ve rektörlüğe bağlanan Uygulamalı Teknoloji ve İşletmecilik Yüksekokulu, Meslek Yüksekokulundan,

c) Rektörlüğe bağlı olarak yeni kurulan Sosyal Bilimler Enstitüsü, Fen Bilimleri Enstitüsü ile Sağlık Bilimleri Enstitüsünden,

oluşur.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunluğuyla katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Salt çoğunluğumuz olmadığından katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunluğuyla katılamadığı için önergeyi işlemden kaldırıyorum.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 706 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifine 3. Maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki ek maddenin ihdas edilmesini ve diğer maddelerin buna göre yeniden sıralanmasını arz ve teklif ederiz.

               Ömer Süha Aldan                                  Turhan Tayan                                     İlhan Demiröz

                       Muğla                                                Bursa                                                 Bursa

              Rahmi Aşkın Türeli                                Bülent Kuşoğlu                                   Namık Havutça

                        İzmir                                                Ankara                                              Balıkesir

Madde 161 - 28.03.1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununa aşağıdaki madde eklenmiştir.

"Gemlik Üniversitesi”

EK MADDE 159 - Bursa ili Gemlik ilçesinde "Gemlik Üniversitesi" adıyla bir üniversite kurulmuştur.

Bu üniversite, rektörlüğe bağlı;

a) Uludağ Üniversitesine bağlı iken bağlantısı değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan Asım Kocabıyık Gemlik Kampüsü Hukuk Fakültesi

b) Uludağ Üniversitesine bağlı iken bağlantısı değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan Asım Kocabıyık Gemlik Denizcilik Meslek Yüksek Okulu oluşur.

c) Uludağ  Üniversitesine bağlı iken  bağlantısı  değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan Asım Kocabıyık Gemlik Meslek Yüksek Okulu oluşur.

BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunluğuyla katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Salt çoğunluğumuz olmadığından katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunluğuyla katılamadığı için önergeyi işlemden kaldırıyorum.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 706 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 3. maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                  Ahmet Aydın                                       Levent Gök                                       Mehmet Günal

                     Adıyaman                                             Ankara                                              Antalya

                 Osman Boyraz                                     Ramazan Can                                  Süreyya Sadi Bilgiç

                      İstanbul                                             Kırıkkale                                              Isparta

            Mehmet Doğan Kubat                                        

                      İstanbul

MADDE 4- 2809 sayılı Kanuna aşağıdaki ek maddeler eklenmiştir.

"Antalya AKEV Üniversitesi

EK MADDE 161- Antalya'da Antalya Kültür ve Eğitim Vakfı tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzel kişiliğine sahip Antalya AKEV Üniversitesi adıyla bir vakıf üniversitesi kurulmuştur.

Bu Üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak;

a) İnsani Bilimler Fakültesinden,

b) Mühendislik ve Mimarlık Fakültesinden,

c) İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden,

ç) Sanat ve Tasarım Fakültesinden,

d) Meslek Yüksekokulundan,

e) Sosyal Bilimler Enstitüsünden,

f) Fen Bilimleri Enstitüsünden,

oluşur.

BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunluğuyla katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Salt çoğunluğumuz vardır, katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunluğuyla katıldığı için önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.

Söz talebi yok.

Soru-cevap yok.

Böylece, yeni madde ihdasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Böylece, teklife 4’üncü madde olarak yeni bir madde ilave edilmiştir.

Şimdi, diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 706 Sıra Sayılı Kanun tasarısının 3. maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                  Ahmet Aydın                                       Levent Gök                                        Oktay Vural

                     Adıyaman                                             Ankara                                                İzmir

            Mehmet Doğan Kubat                                Ramazan Can                                  Süreyya Sadi Bilgiç

                      İstanbul                                             Kırıkkale                                              Isparta

MADDE 4- 2809 sayılı Kanuna aşağıdaki madde eklenmiştir.

İstanbul Rumeli Üniversitesi

EK MADDE 162- İstanbul'da Balcı Vakfı tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzel kişiliğine sahip İstanbul Rumeli Üniversitesi adıyla bir vakıf üniversitesi kurulmuştur.

Bu Üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak;

a) Mühendislik ve Mimarlık Fakültesinden,

b) İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesinden,

c) Sanat ve Tasarım Fakültesinden,

ç) Meslek Yüksekokulundan,

d) Sosyal Bilimler Enstitüsünden,

e) Fen Bilimleri Enstitüsünden,

oluşur.

BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunluğuyla katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Salt çoğunluğumuz vardır, katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunluğuyla katıldığı için önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.

Söz talebi yoktur.

Onun için, bu yeni madde önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiş ve böylece 5’inci madde olarak yeni bir madde ilave edilmiştir.

Herhangi bir karışıklığa mahal vermemek için mevcut sıra sayısı metni üzerinden görüşmeler devam edecek, kanun yazımı esnasında maddeler bu kabul edilen maddelere göre teselsül ettirilecektir.

Şimdi madde 4’ü okutuyorum:

 

MADDE 4- 2809 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 46- Bu Kanunla kurulan Bandırma Onyedi Eylül, İskenderun Teknik ve Alanya Alaaddin Keykubat üniversitelerine bağlanan yükseköğretim kurumlarının teşkilatı, mevcut kadroları ve pozisyonları ile birlikte personeli, bu kuruluşlarla ilgili yılın bütçe ödenekleri, bütçedeki ödeneklerin tahakkuka bağlanma yetkisi, bina ve tesisleri, her türlü araç ve gereci, malzeme, döşeme, demirbaş ve taşıtları ile birlikte her türlü taşınır ve taşınmaz malları başka bir işleme gerek kalmaksızın bağlandıkları üniversitelere devredilmiş sayılır. Mülkiyeti Hazineye ait veya Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazlardan Maliye Bakanlığınca adı geçen üniversitelere bağlanan yükseköğretim kurumlarına tahsis edilmiş olan veya fiilen bunların kullanımında bulunanlar hiçbir işleme gerek kalmaksızın ve tahsis amacında kullanılmak üzere bağlandıkları üniversitelere tahsis edilmiş sayılır. Bu Kanunla yeni kurulan ve bağlantısı değiştirilen yükseköğretim kurumlarında uygulamayla ilgili olarak ortaya çıkacak sorunlar Yükseköğretim Kurulu kararıyla çözülür.

Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte mevcut üniversitelerde kayıtlı bulunan öğrencilere verilecek mezuniyet belgeleri ile diplomalar, öğrencilerin istemesi hâlinde fakülte veya yüksekokulların bağlandığı yeni üniversitelerin adına bakılmaksızın kayıt tarihlerinde bağlı bulundukları üniversitelerin adıyla eski üniversitelerince verilir. Bu konuda çıkacak ihtilafları sonuçlandırmaya Yükseköğretim Kurulu yetkilidir.”

BAŞKAN – 4’üncü madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Veli Ağbaba konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Ağbaba. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ben, konuya girmeden önce, geçtiğimiz günlerde yaşanan süreçle ilgili, bir kıyımla ilgili, Sayın Bakanı da burada bulmuşken bir şeyler paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, 10 Haziran 2014’te Millî Eğitim Bakanlığı Yönetici Görevlendirme Yönetmeliği yayımlandı. Bu yönetmeliğe göre dört yılını dolduran okul müdürleri değerlendirmeye tabi tutulacak. Türkiye genelinde yaklaşık 7 veya 8 bin müdür bu değerlendirmeye tabi tutuldu. Değerlendirme tamamen kendi yandaşlarını koruyan, okullarda idareci yapmak için kullanıldı. Kamuoyuna, yapılan bu uygulamanın ise sözde -tırnak içiresinde söylüyorum- paralel yapı mensubu okul müdürlerini görevden atmak için yapıldığı söylendi. Aslında, bu yapılan operasyon birçok alanda yapılıyor ama bütün toplumda yaşayan insanları kapsıyor. Uygulamaya geçilince Sayın Bakan, uygulamanın böyle olmadığını gördük. Hem benim kendi seçim bölgem Malatya’da hem de Türkiye’de yandaş sendika EĞİTİM-BİR-SEN’e üye olmayan okul müdürü kalmadı.

Değerli milletvekilleri, EĞİTİM-İŞ, EĞİTİM SEN ve TÜRK         EĞİTİM-SEN’e mensup okul müdürleri maalesef birer birer kıyıldı. Bu uygulamada -açıkça söylüyorum, buradan Meclis huzurunda da söylüyorum- açıkça mezhepçilik yapıldı, açıkça partizanlık yapıldı. Malatya’da ve Türkiye’de bir tek Alevi okul müdürü kalmadı, sadece küçük, okul müdürü bulunmayan Alevi köylerinde Alevi müdür kaldı. Bir tek solcu okul müdürü kalmadı ve bir tek AKP’li olmayan okul müdürü kalmadı. Sayın Bakan, gidin, Malatya’da araştırın, birçok okul müdürü; yüksek lisansını yapmış, başarılı, birçok başarıya imza atmış okul müdürleri maalesef sadece mezheplerinden dolayı okul müdürlüğünden alındı, şimdi sıradan öğretmen olarak görev yapmaya çalışıyor. Ben bunu bir kez daha huzurunuzda, Meclisin huzurunda bunu bir kez daha kınıyorum değerli arkadaşlar. Okullarda yılların birikimine, bilgisine sahip olan okul müdürleri öğretmen yapıldı. Tecrübesiz, tek özelliği Hükûmete yakın yandaş sendikanın üyesi olmadan başka hiçbir özelliği olmayan öğretmenler okul müdürü yapıldı. Malatya’da bu nedenle eğitim seviyesi yerlerde sürünüyor. Şimdi, bakınca insanın vicdanı sızlıyor. Bunu Malatya Valisine, Malatya Millî Eğitim Müdürüne, size de sorduk ve maalesef, tekrar altını çizerek söylüyorum; başarılı, doktora yapmış, yüksek lisans yapmış, defalarca ödül almış başarılı okul müdürleri, sadece siyasi görüşünden dolayı, sadece EĞİTİM SEN’e mensup olduğu için, sadece EĞİTİM-İŞ’e mensup olduğu için ve sadece TÜRK EĞİTİM-SEN’e mensup olduğu için okul müdürleri görevden alındı. Bunu kabul etmek mümkün değil, bu tam anlamıyla bir kıyımdır değerli milletvekilleri.

Şimdi, yeni atanan öğretmenlere -Sayın Bakan, burada söylüyorum- millî eğitim müdürleri önce EĞİTİM-BİR-SEN’in formunu veriyorlar, daha sonra ataması yapılıyor. Bu tamamen sizin kontrolünüzde, Millî Eğitim Bakanlığının desteğiyle bir sendikayı güçlendirmek, diğer sendikaları yok etmek için kullanılıyor.

Değerli arkadaşlar, Malatya’da eğitim yerlerde sürünüyor. Yok edilen sadece keşke okul müdürleri olsaydı, keşke görevden alınan okul müdürleri olsaydı ama maalesef bu dönemde Malatya’da eğitim de yok edildi. Şimdi de, değerli milletvekilleri, okul müdür yardımcılarına uzandı iş. Okul müdür yardımcıları da maalesef aynı uygulamaya tabi tutuluyor.

Değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlar; bakın, burada benden tecrübeli milletvekilleri var. Bu memleket çok iktidar gördü, çok hükûmet gördü ama maalesef bu kadar partizan, bu kadar kendi dışında herkesi yok sayan, yok eden bir hükûmetle karşı karşıya gelmedi. Adalet Partisini gördü, Demokrat Partiyi gördü, ANAP’ı gördü, Refah Partisini gördü, MHP’yi gördü, DSP’yi gördü, hatta Milliyetçi Cepheyi gördü ama AKP gibi bir partizan hükûmet asla görmedi. Kendi gibi olmayan; bırakın valisini, kaymakamını, emniyet müdürünü, okul müdürünü, il bürokrasisini, ilçe bürokrasisini, vazgeçtik değerli arkadaşlar, köy okul müdürüne kadar müdahale eden bir anlayışla karşı karşıyayız. Okul müdürleri yetmedi, okul müdür yardımcıları, hatta ve hatta okulda geçici olarak toplum yararına çalışma projesiyle çalışan hademelere dahi müdahale etmeye başladı. Örneği çok. Örneğini tek tek, okul okul sayarım, Malatya’dan sayarım değerli arkadaşlar. Hele, toplum yararına çalışma projelerinin birçoğunda, altı ay çalışan işçilerin dahi, kimin çalışacağına AKP ilçe başkanları karar veriyor, AKP il başkanları karar veriyor, AKP milletvekilleri karar veriyor, AKP yöneticileri karar veriyor.

Değerli arkadaşlar, bakın, milletvekilleri, AKP yöneticileri Malatya’daki eğitimin kalitesini yükseltmek için uğraşmıyorlar, Malatya’ya yapılan haksızlıkları gidermek için uğraşmıyorlar; tek yaptıkları şey Malatya’da kendi yakınlarını toplum yararına çalışma da olsa çeşitli projeler adı altında işe sokmak; bunu iyi beceriyorlar ama Malatya’ya yapılan haksızlıkları –maalesef- giderme noktasında sönük kalıyorlar, hiç sesleri çıkmıyor.

Biraz önce sizin yerinizde Sayın Faruk Çelik oturuyordu, ona daha önce de sordum, şimdi buradan bir kez daha tekrar etmek istiyorum: 2015 yılında, toplum yararına çalışma projesinde Yozgat’a 2.300, Mardin’e 2.300, Sivas’a 2 bin, Elâzığ’a 1.000 verildi, Malatya’ya 500 verildi. 2014 yılında da aynı şekilde 500 verildi. Maalesef, değerli arkadaşlar, buradan da huzurlarınızda bir kez daha söylemek istiyorum. Bu konuda da Malatya’nın hangi özelliği eksik; okul sayısı mı az, belediye sayısı mı az, bu konuda ihtiyaç mı az; Malatya’ya niye az verildiğini anlamakta zorluk çekiyorum. Maalesef, iktidar partisi milletvekilleri Malatya’ya verilen 500’le değil, başka işlerle uğraşıyorlar.

Değerli arkadaşlar, üzülerek söylemek istiyorum ki bir ayrımcılığı daha dile getirmek istiyorum; bu, tam bir ayrımcılık örneği. Malatya’da 10 bin kişilik, 2 bin konteynerden oluşan bir kamp var. Kampta 8 bin Suriyeli vatandaş yaşıyor. Bu kampı AFAD il müdürlüğü işletiyor. Buraya yüzlerce eleman alındı, yüzlerce insan alındı. Buraya görevlendirilen personelin nasıl alındığı, nasıl ilan edildiğini kimse bilmiyor, Malatya’daki binlerce işsiz insan da bilmiyor; Malatya’da evine ekmek götüremeyen, aç kalan, yatağa aç giren, AKP’ye oy veren insanlar da bilmiyor buraya elemanın nasıl alındığını. Vali bilmiyor, oradaki müdür bilmiyor, kimin yaptığını biz biliyoruz değerli arkadaşlar.

Bakın, Malatya işsizlik oranının yüksek olduğu illerden birisi. Bu işsizlerin, evine ekmek götüremeyen işsizlerin bile haberi olmadan maalesef alımlar yapılıyor. Buraya alınanların AKP’ye oy verenler değil, AKP’nin yakın çevresindeki, AKP yönetiminin yakın çevresindeki insanlar olduğunu biliyoruz. Bu kampla ilgili iddiaları defalarca dile getirdim ama maalesef, bu iddialara bir türlü cevap alamadık.

Değerli arkadaşlar, oradaki müdür birçok kurumun müdürü gibi siyasetçilerin etkisinde kalıyor. Burayla ilgili iddiaları bir kez daha tekrar edeceğimin bilinmesini isterim.

Değerli arkadaşlar, eğitimde doğudaki birçok ilin gerisine düşmüş Malatya. 81 ilin başarılı iller sıralamasına baktığımız zaman, Malatya genelde 60’ıncı, 70’inci sıralarda yer buluyor. Üniversiteye giriş sınavlarında kazanma performansımız düşük. Üniversite sınavlarındaki başarısızlık dibe vurmuş.

“Taşımalı eğitim” denen bir sistem var Sayın Bakan, bunu defalarca dile getirdim, maalesef Malatya’da taşımayan bir sistem hâline dönüşüyor. Geç yapılan ihaleler sayesinde Malatya’daki taşımalı okullarda okuyan öğrenciler Ankara’daki, İstanbul’daki, İzmir’deki çocuklardan en az bir ay sonra okula başlıyor. Bunu 2011’de milletvekili olduğum günden beri söylüyorum, maalesef bu dönemde  bu sorun giderilemedi, ihaleler geç yapıldığı için Yazıhan’dan Pütürge’sine kadar, taşımalı eğitim yapılan bütün okullarda aynı problemi yaşıyoruz. Maalesef, taşımalı sistem değil, taşımama üzerine kurulmuş bir sistem değerli arkadaşlar.

Sayın Bakan, geçtiğimiz günlerde size bir soru önergesiyle gündeme getirdim, Malatya’da bir spor lisesi var, ilginç bir spor lisesi, Türkiye’deki diğer spor liselerine benzemeyen bir özelliği var; o da nedir?  Malatya Spor Lisesinin spor salonu yapılmamış, yani spor lisemiz var ama spor salonu maalesef yok değerli arkadaşlar.

Yine sizi burada yakalamışken söyleyeyim: Siz bu 4+4+4’te Komisyon Başkanıydınız ama o ucube yasadan Malatya çok çekiyor, Türkiye çok çekiyor. Övünerek söylüyorum bu Meclis kürsüsünden, o 4+4+4’e destek vermeyen, “evet” oyu vermeyen tek grup Cumhuriyet Halk Partisi Grubu. AKP’si, MHP’si, BDP’si 4+4+4’e “evet” oyu verdi; şimdi Malatya’da, Türkiye’de Alevi çocuklar zorla imam-hatip okullarına gönderiliyor. Arguvan’da, hiç imam-hatip talebi olmayan yerlerde maalesef imam-hatip liseleri açılıyor. Bunu da huzurlarınızda bir kez daha kınıyorum. Bu bir ayrımcılıktır, bu asimilasyondur; bu maalesef, kendi dışında olan, kendi gibi düşünmeyen, kendi gibi inanmayan herkesi kendinize benzetme operasyonudur. Bunu da  buradan bir kez daha kınıyorum. Alevi çocuklarının zorla imam-hatip lisesine gönderilmesini kabul etmediğimizi belirtmek istiyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –  Teşekkür ederiz Sayın Ağbaba.

Soru-cevap yok.

4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler… Kabul  etmeyenler… 4’üncü madde kabul edilmiştir.

5’inci maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 5- 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununun eki (II) sayılı cetvelin “Yükseköğretim Kurulu, Üniversiteler ve Yüksek Teknoloji Enstitüleri” bölümüne aşağıdaki üniversiteler eklenmiştir.

“107) Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi

108) İskenderun Teknik Üniversitesi

109) Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi”

 

BAŞKAN – 5’inci madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri.

Buyurunuz Sayın Yeniçeri (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 706 sıra sayılı yasanın 5’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Önce, tabii, çok ciddi bir olaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu elektrik kesintisi, aynı anda Türkiye’de meydana gelen elektrik kesintisi bir hükûmeti düşürecek kadar önemli bir hadisedir. Bunu ıskalamak, yüzeysel görmek ve es geçmek mümkün değildir. Hâlâ şu saate kadar, hangi arızanın neden kaynaklandığına, faillerinin kim olduğuna ve bunun nasıl gerçekleştirildiğine yönelik açık ve net bir bilgi yoktur.

OKTAY VURAL (İzmir) – Paralel, paralel!

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - Böyle gaflet, böyle dalalet, böyle yüzeysellikle devlet idare edilmez, nokta.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ampul kısa devre yaptı!

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - İkincisi: Bakın, size bir şey söyleyeyim, makinenin makineyle kontrolüne otomasyon denir. Bir de bir makinenin bir başka makine tarafından onun meydana getirdiği arızayı anında devreye girerek kapatmasına da otonomasyon denir. Bu kavramları bir anlayın. Bunları biz yirmi sene önce anlatıyorduk ve ifade ediyorduk. Bugün Japonya’da bunun uygulamaları var, Türkiye’de de var. Sıfır hatayla bir kurumu, bir işletmeyi ve bir sistemi yönetmenin başka bir çaresi de yok. Aklınızı başınıza devşirin.

Şimdi, dolayısıyla da nasıl oluyor da bütün Türkiye’de aynı anda bir sistem bütün elektrikleri kesebiliyor. Bunu bana bir açıklayabilir misiniz? Bunun mantığı yoktur ve bu çok ciddi bir olaydır. Bugünden itibaren Türkiye Cumhuriyeti’nin millî güvenliği çökmüştür.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Hoca, yavaş konuş, kısa devre yapacaksın!

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - Büyük bir arıza vardır. Bu arızayı ortaya çıkarmak iktidarın en başta gelen görevleri arasındadır. 

Değerli milletvekilleri, bu görüştüğümüz 706 sıra sayılı yasayla Bandırma’da Onyedi Eylül Üniversitesi kuruluyor, İskenderun Teknik Üniversitesi kuruluyor, Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi kuruluyor; hayırlı uğurlu olsun.

Bu üniversitelerin kurulması herkes tarafından her biçimde onaylanmış ve desteklenmiştir. Adalet ve Kalkınma Partisinin hep tek yönlü, ceberut, tepeden inmeci “Benim dediğim dedik.” mantığının ve “Biz, hiç mi hayırlı bir iş yapmıyoruz, muhalefet bizi desteklemiyor.” paradigmasının çöktüğünü burada görüyoruz. İşte, elimde bu 706 sıra sayılı yasa var. Bu yasada hiçbir muhalefet şerhi yok. Bütün partiler, Parlamentonun tamamı, hayırlı bir iş yaptığınız zaman sizin demek ki yanınızda olabiliyor; demek ki öbür yaptığınız işlerde bir hayırsızlık var ki muhalefet canhıraş bir biçimde “Yaptığınız iş yanlış oluyor.” diyor ve karşı çıkıyor. Siz sıfırlandınız, paradigmalarınız çöktü, siyasal olarak çökmeniz de 7 Haziranı bekliyor.

Değerli milletvekilleri, gelelim bu yasayla ilgili görüş ve düşüncelerimize. Şimdi, Akdeniz Üniversitesine bağlı bazı fakülteler bu üniversiteden ayrılarak Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi olarak teşkilatlandırılıyor. Yine, Mustafa Kemal Üniversitesinde bazı fakülte ve birimler ayrılarak İskenderun Teknik Üniversitesi olarak -dikkat edin- tematik yeni bir üniversite teşekkül ediyor. İllerdeki üniversiteler ilçelerinin üniversiteye kavuşmasını sağlıyor; bu, önemli bir gelişmedir.  Bir ilçede üniversite kurulması demek orada hayatın yeni bir şekle gelmesi demektir. Bu, yeni bir örgütlenme, yeni bir kadrolaşma, yeni bir mobilizasyon, yeni bir nüfus artışı, istihdam, ekonomik faaliyet anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, çok ciddi bir biçimde o bölgelerin, o ilçelerin hareketlenmesi bu noktada gündeme gelecektir.

İskenderun, Alanya ve Bandırma aslında bünyelerinde çeşitli fakülte ve yüksekokulları barındıran ilçelerdi. Bu üç ilçe de çoktan üniversiteyi hak etmişti. Geç de olsa, şu 24’üncü Dönem sona ererken Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna bu ilçelerde üniversite kurulmasına yönelik yasanın gelmesi alkışlanacak bir kazançtır. Her 3 üniversitenin, önce Alanya, İskenderun ve Bandırma’ya, sonra da ülkemize, bilim, kültür dünyasına ve milletimize hayırlar getirmesini diliyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu 3 ilçede 3 üniversite kurulurken, bu 3 ilçenin bağlı bulunduğu üniversitelerin kaynak, araç gereç, akademik personel ve bütçe yönünden zayıflatılmaması gerekmektedir. Bu bağlamda, Balıkesir, Akdeniz ve Mustafa Kemal Üniversitesinin kadro ve bütçelerine dokunmadan, yeni kurulan üniversitelere güçlü bir destek verilmelidir. Bandırma Balıkesir, Akdeniz Alanya, Mustafa Kemal İskenderun üniversitelerinin birbirinin paralel fakülteleri açılmamalı ve birbirlerine tamamlayıcı fakülteler açılmalıdır. Bu yasayla ilçelerde yeni üniversiteler kurulurken, illerdeki, Balıkesir Üniversitesinin, Akdeniz Üniversitesinin kurumsal kimliğinin korunması, güçlendirilmesi ve gelişme imkânlarının önünün açılması büyük önem arz etmektedir.

Özellikle, Hatay’ın Türkiye’nin Suriye sınırında olması, Suriye-Türkiye ilişkileri, Suriye’deki iç savaşın getirdiği tedirginlik, savaştan kaçıp Suriye’den gelerek Antakya ve çevresine yerleşen misafirler bölge dışında yaşayan vatandaşlarımız tarafından sanki Hatay’da bir savaş varmış gibi bir algı oluşturmaktadır. Bu algı da Mustafa Kemal Üniversitesinin hem öğrenciler hem de akademisyenler tarafından tercih edilmesini olumsuz yönde etkilemektedir.

Hatay ekonomisinin yüzde 70’i Körfez bölgesinden, yüzde 30’u Amanos Dağları’nın güney bölgesinden oluşmaktadır. Körfez bölgesinin sanayi, liman, kara ulaşımı imkânları, coğrafi durumu Amanos Dağları’nın güney bölgesine göre önemli avantajlara sahiptir. İskenderun Üniversitesinin kurulmasıyla Amanos Dağları’nın güney bölgesinde kalan Mustafa Kemal Üniversitesi ekonomik olarak çok daha gelişmiş, sanayisi güçlü, ulaşım imkânları ve konum avantajı daha iyi olan Körfez bölgesiyle rekabet etmekte zorluk çekecektir. Bu durum uzun vadede bölge için önemli bir dezavantaj oluşturacaktır. Bu nedenle, Mustafa Kemal Üniversitesinin ayrılması teklif edilen idari ve akademik kadro, mali kaynak, fiziksel imkânlar ve diğer hususlarda Mustafa Kemal Üniversitesi lehine düzenlemeler yapılmalı ve bu konuda meydana gelecek arızalar telafi edilmelidir. Özellikle yeni üniversitelerin kurulmasıyla birlikte kadro ve bütçe tahsisi yapılırken mevcut üniversitelerin imkânlarının azaltılmamasına da dikkat çekmek gerekmektedir.

Bu arada, Milliyetçi Hareket Partisi Milletvekili Sayın Murat Başesgioğlu’nun bir tematik üniversite olarak Candaroğulları Sağlık Bilimleri Üniversitesi teklifi -Kastamonu için- Komisyonda maalesef gündeme alınmamıştır. Bunun gündeme alınmaması da çok ciddi bir aksaklık ve eksikliktir, hatta bir tavırdır. Sanki iktidarın Kastamonu’ya karşı, diğerlerine gösterdiği yaklaşımı ve hoşgörüyü, desteği göstermediği anlamına gelmektedir bu. Orada Sağlık Bilimleri Üniversitesi kuruluyor. Bu Sağlık Bilimleri Üniversitesi için, orada zaten bir tıp fakültesi var, altyapı da hazır; şuradan bir maddeyle bunun geçirilip devreye sokulması mümkünken maalesef bu yapılmamıştır.

Değerli milletvekilleri, yeni kurulan üç üniversitemizin faaliyete geçer geçmez üniversitelerin genel sorunlarıyla muhatap olacağı kaçınılmazdır. Üniversitelerin hâlihazırda karşılaştığı bu sorunları da bu bağlamda görüp değerlendirmek lazım, bu yönü itibarıyla kadroların ilan edilmesi ve burada gerekli üniversitelerdeki özerkliklerin iade edilmesi -çünkü özerklik büyük ölçüde şu anda ıskalanmış ve devre dışı bırakılmıştır- ve dolayısıyla da üniversitelerin ciddi bir biçimde yeniden eski karar verici ve Türkiye’nin meseleleri hakkında görüş bildirici bir konuma ve duruma getirilmesi gerekmektedir.

Bugün birçok üniversitenin -ana bilim dalı düzeyinden başlayarak- üst örgütü, rektörlük makamına kadar, geleceğe yönelik hedeflerden, projelerden ve stratejilerden yoksun olarak faaliyet göstermektedirler. Mevcut, günümüz üniversiteleri çağın şartlarına göre hareket eden dinamik unsurlar olmak yerine, mevcut statükoya bağlı, yavaş hareket eden, hantal kurumlara dönüşmüş bulunmaktadır. Bu hantallığın hiç olmazsa yeni kurulan üniversitelerde ortadan kaldırılması ve bunlara dinamik, iradesi sağlam, güçlü ve diri yöneticilerin ve kadroların aktarılmasında sayısız yararlar olduğunu burada özellikle ifade etmek istiyorum. Liyakat, ehliyet ve uzmanlığı esas almayan, eş dost ilişkisine dayalı personel politikası üniversitelerin kalitesini önemli ölçüde zedelemiştir.

Yeni kurulması planlanan üniversitelerin bölgemize, ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Tam on dakika oldu, hiç geçmedim bak, söz vermiştim sana. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yeniçeri.

Soru-cevap bölümüne geçiyorum.

Sayın Vural, buyurunuz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, teşekkür ederim Sayın Başkan.

İstanbul’daki bu Çağlayan Adliyesine teröristlerin yaptığı… Ve savcımızı rehin almışlardı; yapılan operasyondan sonra maalesef savcının şehit olduğuna ilişkin bir haber aldık. Şehidimize Allah’tan rahmet diliyorum, bir kez daha bu terör hareketini kınıyorum.

Bu teröristler adliyeye nasıl girmiştir, kimlerden destek almıştır? Bütün bunlar açığa çıkartılmalı ve gerçekten bunun hesabı da açıkça sorulmalıdır.

Bütün yargı camiasının, ailesinin, hepimizin başı sağ olsun; Allah’tan rahmet diliyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Vural.

Sayın Gök…

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, bir müddet önce yaptığım bir konuşmada sayın savcının hayati tehlikeyi atlatıp inşallah bir sıkıntı olmaması yönündeki temennimi belirtmiştim ama az önce gelen haberlerle savcının da hayatını kaybettiği artık basın tarafından duyurulmaya başlandı. Bu nedenle, hayatını kaybeden savcıya Allah’tan rahmet ve tüm yargı camiasına ve Türk ulusuna da başsağlığı dilerim.

Ancak çok garip çelişkiler yaşıyoruz ve ben bu arada Sayın Bakana da sormak istiyorum, bu konudaki “rehine krizi” diye başlayan olayla ilgili olarak ve savcının yaralanıp 3 kişinin ölümünden sonra sürekli Cumhurbaşkanının açıklamaları ortaya çıkmaya başladı, Hükûmet adına bir tek kişi çıkıp herhangi bir açıklamada bulunmadı. Cumhurbaşkanı operasyonla ilgili bilgi verdi, yaralananlarla ilgili bilgi verdi, ölenlerle ilgili bilgi verdi, savcının durumuyla ilgili bilgi verdi ama Hükûmetten bir tek kişi kamuoyuna çıkıp bilgi vermedi.

Sayın Bakan, bu ülkeyi kim yönetiyor? Bu ülkenin Başbakanı kimdir? Niçin böyle önemli konularda çıkıp bir açıklama yapılmaz ve bu konuda kamuoyuna bilgi verilmez?

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gök.

Sayın Aydın…

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Evet, bugün Çağlayan Adliyesindeki menfur saldırıyı bizler de şiddetle kınıyoruz. Tabii, bu saldırıyı başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere bu ülkede sorumluluk sahibi herkesin, her kişinin kınaması gerekir ve bu manada Sayın Cumhurbaşkanımız da bir sorumluluk bilinciyle, devletin başı sıfatıyla muhakkak ki bu açıklamayı yapma gereği hissetmiştir, doğru olanı da yapmıştır. Yine, Hükûmetimizin çeşitli üyeleri bu konudaki kınamaları yaptılar ve olayı ilk anından son anına kadar etkili ve yetkili bir şekilde de takip ettiler.

Ama maalesef vazifesinin başındaki savcımız Sayın Mehmet Selim Kiraz, bütün uyarılara rağmen, bütün dikkatlere rağmen, uzun süreli bu bekleyişin neticesinde, teröristlerden gelen ilk saldırı sonucu müdahale edilme gereği hissedildi ve maalesef… Görevinin başında menfur saldırı neticesi hayatını kaybeden görev şehidimiz Mehmet Selim Kiraz’a, savcımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Kederli ailesine ve tüm yargı camiasına başsağlığı diliyorum, milletimizin başı sağ olsun. Tabii ki bu konu bütün yönleriyle adli ve idari acıdan soruşturuluyor, soruşturulacak. Bu olayın nasıl cereyan ettiği, kim ve kimler tarafından, hangi maksatla işlendiği de inşallah en kısa zamanda aydınlatılacaktır.

Çok yakın zamanda da Sayın Başbakanımız bütün detaylarıyla birlikte inşallah bu açıklamayı da yapacaktır, şu anda hazırlıklar yapılıyor.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aydın.

Sayın Bakan, soru-cevap bölümündeydik ki bu olay gerçekleşti, buyurunuz.

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Edirne) – Ben de öncelikle Sayın Savcımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Adalet camiasına şehidimiz dolayısıyla başsağlığı diliyorum, ailesine başsağlığı diliyorum. Gerçekten bu terörist eylemi kınıyorum. Bütün safhalarıyla gerek İçişleri Bakanlığı gerek Adalet Bakanlığı gerekli incelemeleri yapıyor. Bu konuda ailesine sabırlar diliyorum. Milletimizin de başı sağ olsun.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Biz de terör eylemini kınıyoruz ve öldürülen savcıya rahmet diliyoruz, yakınlarına ve yargı camiasına sabırlar diliyoruz.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

6’ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6- 2/9/1983 tarihli ve 78 sayılı Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki madde eklenmiştir.

“EK MADDE 18- Yeni kurulan Bandırma Onyedi Eylül, İskenderun Teknik ve Alanya Alaaddin Keykubat üniversitelerinde kullanılmak üzere ekli (1) sayılı listede yer alan öğretim elemanlarına ait kadrolar ihdas edilerek bu Kanun Hükmünde Kararnameye bağlı cetvellere, ilgili üniversite bölümleri olarak eklenmiştir.”

BAŞKAN – 6’ncı madde üzerinde söz talebi yok, soru-cevap yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7- 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki madde eklenmiştir.

“EK MADDE 17- Yeni kurulan Bandırma Onyedi Eylül, İskenderun Teknik ve Alanya Alaaddin Keykubat üniversitelerinde kullanılmak üzere ekli (2) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek bu Kanun Hükmünde Kararnameye bağlı cetvellere, ilgili üniversite bölümleri olarak eklenmiştir.”

BAŞKAN – 7’nci madde üzerinde söz talebi yok, soru-cevap yok ama Komisyonun bir düzeltme talebi var, onu alacağız.

Buyurunuz.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Sayın  Başkanım, (2) sayılı listede İskenderun Teknik Üniversitesi döner sermaye teşkilatı için ihdası öngörülen ve raporun 58’inci sayfasında yer alan toplam 10 adet kadroyu gösteren cetvelin başlığında sehven “teşkilatı merkez” şeklinde yer alan ibarenin “teşkilatı döner sermaye” şeklinde düzeltilmesi uygun olacaktır.

BAŞKAN – Bu düzeltme talebiyle birlikte 7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8’inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Söz talebi yok.

8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9’uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 9- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oyunun rengini belirtmek üzere, lehte, Balıkesir Milletvekili Ali Aydınlıoğlu konuşacaktır.

Buyurun Sayın  Aydınlıoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ AYDINLIOĞLU (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; sözlerimin başında bugün şehit edilen, görevi başında şehit edilen savcımıza Allah’tan rahmet diliyorum, Allah bir daha bu millete böyle acılar yaşatmasın diyorum, terörü de şiddetle kınıyorum.

24’üncü Yasama Döneminin son günlerinde böyle güzel, böyle hayırlı bir kanun teklifini görüşüyoruz. İnşallah, bu kanunla birlikte Balıkesir’imiz Bandırma’da ikinci üniversitesine kavuşacak. Bu, Balıkesir’imizin, Bandırma’mızın gelişmesi için çok çok önemli bir kanun. Yıllardır Bandırma’mızın hayaliydi, inşallah bu kanunla hayaline kavuşmuş olacak.

Değerli arkadaşlar, Bandırma ilçemiz Gönen, Erdek, Manyas, Marmara ilçeleriyle aşağı yukarı Balıkesir nüfusumuzun yüzde 25’ine hitap eden bir bölge, “Güney Marmara” diye geçiyor. Bir de “Kuzey Marmara” diye adlandırılan Edremit, Burhaniye, Havran, Gömeç ve Ayvalık’tan oluşan körfez bölgesi var. Körfez bölgemizden de uzun süredir aynı talep bize geliyor. İnşallah, Allah nasip ederse 25’inci dönemde tekrar milletvekili seçilirsek bütün gücümüzle bir körfez üniversitesi kurmak için de canla başla gayret edeceğiz.

Ben bu duygularla bugün kurulan 3 üniversitenin bu güzel ülkemize, gençlerimize, bölgemize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum; sağ olun, var olun diyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aydınlıoğlu.

Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

On beş dakika ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 23.12

 

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.41

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Dilek YÜKSEL (Tokat)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87’nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

6’ncı sırada yer alan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

 

6.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/794, 1/867, 1/965) (S. Sayısı: 654)(x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu, 654 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Özcan Yeniçeri, Ankara Milletvekili.

Buyurun Sayın Yeniçeri (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 654 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüştüğümüz 654 sıra sayılı Tasarı’yla, bir, Türkiye Uluslararası İslam Bilim ve Teknoloji Üniversitesi; iki, İbn Haldun Üniversitesi İstanbul’da, kısa adı TÜRGEV olan Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı tarafından kuruluyor; üç, İstinye Üniversitesi yine İstanbul’da 21. Yüzyıl Anadolu Vakfı tarafından kuruluyor. Üç üniversitenin kurulması, normal olarak herkesi heyecanlandıracak bir girişimdir. Zira, cehalet, Türk milletinin en büyük düşmanıdır, görüldüğü yerde ortadan kaldırılmalıdır. Cehaleti yok edecek, bilimin ve aydınlığın ışığı olacak yerler de üniversitelerdir.  Açılan her üniversite, karanlığa, bilgisizliğe ve geriliğe meydan okumak anlamına gelmektedir.

Diğer yandan, üniversite, insana yapılan yatırımdır. Nitelikli, etkin ve aydın insanlar üniversite eğitimiyle taçlandırılır. Bu bakımdan, bir hamlede 3 üniversitenin açılışı da heyecan vericidir. Son dönemlerde pek çok yeni üniversite kurulmaktadır. Bunun başlıca sebepleri şunlardır:

Birincisi: Bilgi toplumuna ve bilgi ekonomisine geçiş.

İkincisi: Globalleşme ve hızlı değişim sürecinde değişik toplum kesimlerinin üniversitelerden beklentilerini karşılamak.

Üçüncüsü: Daha geniş bir kitleye eğitim verme, hızla artan yeni bilgilerin tamamını kapsayacak şekilde yeni programlar yapma, istihdam etme, teorinin yanında uygulamaya da yer verme, hesap verebilen, şeffaf yönetişim modelleri geliştirme şeklinde sıralanabilir.

Bütün bu sebeplerle son dönemlerde pek çok üniversite kurulmuş ancak kurulan bu üniversiteler pek çok sorunu da beraberinde getirmiştir.

Değerli milletvekilleri, ancak konunun bir de etik, estetik yönü vardır. Özellikle İbn Haldun Üniversitesinin kurucusu olan TÜRGEV’le ilgili olarak kamuoyunda ciddi bir kuşku, şaibe ve kafa karışıklığı vardır. Kurucu vakıf olan TÜRGEV’in mal varlığının elde ediliş biçimi üzerinde ciddi iddialar söz konusudur. Siyasi iktidar mensuplarının zorlayıcı ve zorunlu bırakıcı yöntemleriyle, bu vakfın, mal varlığını edindiği iddiaları söz konusudur. TÜRGEV’in Genel Kurulunun, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın aile bireylerinden ve hısımlarından oluşması, vakfın gelirinin siyasal etkiyle oluştuğuna yönelik değerlendirmelerin yapılmasına neden olmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfına yönelik olarak yani TÜRGEV’e yönelik olarak sorduğumuz bir soru önergesine verilen cevaptan 26 Eylül 2011 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile bu vakfa vergi muafiyeti getirildiği ifade edilmiştir. 1996 yılında İSEGEV adıyla kurulan ve 25/7/2012 yılında TÜRGEV adını alan bu vakfa 26/9/2011 tarihinde Bakanlar Kurulu kararıyla vergi muafiyeti tanınması, bu vakfın on beş yılda toplayamadığı bağışı bir ayda, kısa sürede mal varlığına ilave etmesiyle sonuçlanmıştır. Bu durum, bazı soru işaretlerini ve iddiaları da peşinden getirmektedir. TÜRGEV’in kısa bir sürede elde ettiği mal varlığının, açıktan siyasal iktidarın verdiği ihaleleri alan iş adamlarının ödediği paralarla oluşturulan havuz sistemiyle meydana getirildiği yaygın iddialar arasındadır.

Konuya yönelik olarak ilgili bakanlara verdiğimiz diğer bazı soru önergelerine kaçamak, dolaylı ve üstü kapalı cevaplar verilmesi, bu kuşkuyu doğrular yöndedir. Maliye Bakanı, TÜRGEV’e tanınan vergi muafiyeti ve mal varlığına yönelik soru önergesine şöyle bir cevap vermiştir, Bakan Şimşek aynen şunları yazdı: “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Vakıflara Vergi Muafiyeti Tanınması Hakkında Kanun’un 20’nci maddesinin (1)’inci fıkrasında ‘Gelirlerinin en az üçte 2’sini nevi itibarıyla genel, katma ve özel bütçeli idarelerin bütçeleri içinde yer alan bir hizmetin veya hizmetlerin yerine getirilmesini amaç edinmek üzere kurulan vakıflara, Maliye Bakanlığının önerisi üzerine Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınabilir.’ hükmü yer alır.” Şimşek, vergi muafiyeti tanınan vakıfların üyelerinin kimler olduğu ve bu üyelerin hangi görevlerde bulunduğu, hangi kuruluşlara üye olduğunun, Maliye Bakanlığının çalışma konuları arasında yer almadığı gibi bu hususların vakıflara vergi muafiyeti tanınmasında bir etkisi bulunmadığını da ifade etmiştir. Maliye Bakanı “Her vakıf, hukuk karşısında eşit.” demeye getiriyor. Ancak hukuk ve yasa yönünden her vakfın eşit ama TÜRGEV’in daha da çok eşit olduğu ortaya çıkıyor çünkü onun üyeleri, siyasi iktidarla bütünleşmiş kişilerdir.

Maliye Bakanı, bu bağlamda, 2002-2014 yılları arasında Bakanlar Kurulu kararıyla vergi muafiyeti tanınan vakıf sayısının 60 adet olduğunu ifade etmiştir. Gerek Maliye Bakanı Şimşek gerekse vakıflardan sorumlu Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, TÜRGEV ve cemaat vakıflarıyla ilgili soru önergelerimize çok belirgin bir biçimde kaçamak cevap vermişlerdir, daha doğrusu, cevap veriyor gibi yapmışlardır. Arınç’a, birtakım vakıfların kuruluş senedinde belirtilen işler dışında faaliyet yürüttüğü yönündeki iddialarla ilgili olarak bu vakıfların hangileri olduğunu, haklarında yapılan işlemleri ve bunlar arasında TÜRGEV’in de olup olmadığını sorduk. Arınç, yanıtında, talep edilen bilgilerin ulusal basında yer aldığı, “Başka bir kaynaktan anılan vakıflar ile yöneticilerinin ad ve soyadlarının kolayca öğrenilmesinin mümkün olduğu değerlendirilmektedir.” şeklinde malumu ilan eden ve hiçbir sorunun ve kuşkunun açığa çıkacak şekilde cevaplanmasından kaçınmıştır. Doğrusu, Arınç “Böyle bir şey yoktur, iddialar asılsızdır.” demiyor; aksine, “Ben bilgi vermem, basında çıkan haberlerle yetinin.” demeye getiriyor.

Yine, aralık ayında Sayın Arınç, TÜRGEV’in mal varlığıyla ilgili olarak verdiğimiz bir başka soru önergesine “Bana değil, TÜRGEV’e sorun.” şeklinde kaçamak ve haddini aşan bir cevap vermiştir. İşin gerçeği şudur: Özellikle TÜRGEV’le ilgili olarak kamuoyunda ahlaki, hukuki ve adli yönden ciddi kuşkular, şaibeler ve söylentiler vardır. Böyle bir vakfın kendisini bütün iddialardan, ithamlardan, isnatlardan soyutlamadan, “İbni Haldun” adını kullanarak bir üniversite kurmuş olması, en azından İslami, insani, hukuki ve ahlaki değerlere meydan okumak anlamına gelmektedir. Üzerine atılı iddiaları ve isnatları bütün açıklığıyla cevaplandırmadan, sahip olduğu mal varlığını meşru, helal ve yasal yoldan elde ettiğini kamu vicdanını rahatlatacak şekilde ortaya koymadan TÜRGEV’in üniversite kurmak gibi bir işe başvurması kuşkuludur ve doğru değildir. Tam da 7 Haziran seçimlerine kısa bir süre kala AKP’nin giderayak son bir gayretle bu vakfın üniversiteyle ilgili yasa tasarısını gündeme getirmesi de calibidikkattir.

Değerli milletvekilleri, İbni Haldun, üniversiteden söz ederken Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan tartışmalara da açıklık getirmek bakımından onun “asabiyet” ve “nesebiyet” görüşünü sizinle paylaşmak istiyorum. Çünkü, bazı arkadaşlar cahilce bu konuda değerlendirme yapmaktadırlar. Bakın, İbni Haldun, ismini aldığınız İbni Haldun bu konuyu nasıl ortaya koymuş. İbni Haldun’a göre asabiyet: “Herkesin nesebine ve asabiyetine, yani aslına bağlılığı vardır; Allah’ın, kullarının kalplerine yerleştirdiği, soyundan geldiklerine ve yakınlarına şefkat ve bağlılık, tabiatlarında vardır. Bunun sayesinde dayanışma ve yardımlaşma olur.” der. Haldun’a göre asabiyetin en büyük özelliği, kabile veya topluluğu oluşturan bireyler arasında kuvvetli bir birlik, sağlam bir dayanışma, sürekli bir yardımlaşma ve doğadan gelen bir koruma duygusu bilinci ve inancıdır. İbni Haldun’un, toplumsal olayları, insanlık tarihini açıklarken en az ekonomik yapı kadar asabiyete de önem verdiği bilinmektedir. İbni Haldun’a göre iki türlü asabiyet vardır. Birincisi, nesep, şecere (soy) asabiyeti; ikincisi, sebep (müktesep) asabiyeti. İbni Haldun’un asabiyetle varmak istediği asıl mana şudur: Asabiyet, kişilerin yaşamlarını anlamlandıran yüksek bir değer, inanç uğruna gerektiğinde hayatlarını çekinmeden ortaya koyabilme duygu ve davranışıdır. Burada, İbni Haldun, bir medeniyet oluşumu için sebep asabiyetine dayanan bir millet oluşumuna işaret etmektedir çünkü medeniyet, bir ideali olan insanların büyük farklılıklarla gerçekleştirdikleri bir harekettir. Önce idealist bir millet yetişmeli ki medeniyetine sahip çıkıp gelişmesini sağlasın yani “Önce ülkücü bir millet yetişmeli ki medeniyetine sahip çıkıp gelişmesini sağlasın.” diyor. Haldun: “İnsanların kendilerini tanımladıkları ve uğrunda savaşıp öldükleri şeyler vardır; bunlar iman, aile, kan ve inançtır. Burada, fiil kadar fail de önem arz etmektedir.” Özellikle, İbni Haldun gibi bir dâhinin adının verildiği üniversitenin bu yönü itibarıyla her türlü şaibeden uzak, onun iddialarından, fikirlerinden, inançlarından ve düşüncelerinden ilham alması beklenir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de üniversitelerin tarihsel gelişimi genel hatlarıyla değerlendirildiğinde, cumhuriyet döneminde üniversite gelişiminde Almanya’nın ve Amerika Birleşik Devletleri’nin etkisi olduğu görülmektedir. Bu etkiler, Humboldt modeli ve girişimci üniversite modeli olarak tanımlanan modellerin özelliklerini taşımaktadır. Girişimci üniversite modelinin 1950’lerde kurulan bölge üniversitelerine Amerikan bilim adamlarının sık sık çağrılmasıyla temelleri atılmaya ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’yla birlikte uygulamalarının netleşmeye başladığını görmekteyiz. Türkiye’de üniversite sisteminin Amerika’dakine benzer bir biçimde şirket gibi çalışmasını, modern işletmecilik teknikleriyle yönetilmesini, ana eğilim olarak özel girişimi ön plana almasını esas alan Amerikan modelinin Türkiye özeline aktarılması ön plana çıkmıştır. Model, Amerikan olmasına karşın, uygulamada yerele özgü ciddiyetsizlik hâkim olmaktadır.

Türkiye’de üniversite sayısı artırılırken bugüne kadar nicelik olarak az ve nitelik olarak yetersiz bir planlama bağlamında bu iş gerçekleştirilmektedir. Diğer yandan, üniversiteler açılırken yapılan araştırmalara, hazırlanan raporlara ve kalkınma planlarında yer alan tespit ve hedeflere uyulmamaktadır. Üniversiteler daha ziyade siyasi konjonktürün öngördüğü bir biçimde açılmakta ya da büyütülmektedir. Yükseköğretim kurumlarında meydana gelen bu hızlı nicelik artışının en belirgin olumsuz yanlarından biri, kuşkusuz, bu kurumların eğitim niteliğini olumsuz biçimde etkilemeleridir. Üniversite sayısının fazla olması, hem akademik hem de idari personel yetersizliğine neden olmakta, bu durum da yükseköğretimde kalitenin düşmesine sebep olmaktadır.

Yeni kurulan üniversitelerin öğretim elemanı ihtiyacının karşılanması da başlı başına sorundur. Girişimci üniversite, beşeri kaynak oluşumu ve araştırma gibi geleneksel akademik işlevlerinin yanı sıra üçüncü işlev olarak teknoloji transferi, yenilik, ekonomi ve topluma katkıda bulunmayı da üniversitelerin görevleri arasında saymaktadır.

Son zamanlarda giderek üniversite sayısında çok büyük bir artış gözlemlenmektedir, bu, hem sevindirici hem de düşündürücüdür. Üniversite kurmak, elbette önemlidir ancak ondan daha da önemlisi, kurulan üniversitelerin gerçek amacına uygun olarak faaliyet göstermesini sağlamak ve sürekliliğin devam etmesini ortaya çıkarmaktır. Üniversitelerin kurulmasının en önemli hedeflerinden biri, ülkedeki bölgesel eşitsizlikleri gidermeye yönelik olarak üniversitelerin yurt sathına eşit yayılmasını sağlamaktır. Buradaki temel yaklaşım, bir yandan hemen her bölgeye eğitimin götürülebilmesi, diğer yandan ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan bölgenin hareketlenmesini sağlamak ve böylece ülkedeki bölgesel eşitsizlikleri gidermeye katkı yapmaktır.

Değerli milletvekilleri, üniversite açmakla sorun bitmiyor. Aslında, üniversite kurulduktan sonra çok büyük bir sorumluluk başlıyor. Siyasal iktidar, kimi zaman siyasi yatırım amacıyla, kimi zaman da sosyal ve ekonomik baskılar sonucu üniversite açmak zorunda kalıyor, sonra da üniversite, sorunlarıyla baş başa bırakılıyor.

Diğer yandan, üniversiteden mezun olanların işsiz kalması da üniversite eğitiminin cazibesini giderek azaltıyor. Atanamayan öğretmen, atanamayan gıda ve ziraat mühendisi, atanamayan bilgisayar mühendisleri bugün artık sosyal bir sorun hâline gelmiştir.

Bu bakımdan, Bakanlığın bugün atanamayan öğretmenlerle ilgili bir envanter ortaya çıkarıp, bu öğretmenlerin belirli periyotlar içerisinde nasıl istihdam edileceğini ortaya koyan bir programı devreye sokması gerekmektedir. Yani enteresandır, ilginçtir, iş, sokak hareketlerine varacak kadar büyümüş, fakat Bakanlık dönem dönem 30 bin-40 bin atama yaparak, şişen bu kadroyu bir anlamda palyatif tedbirlerle geçiştirmektedir ve bu arada, sürekli olarak, mezunlarla da bu atanamayan öğretmen, atanamayan gıda mühendisi, atanamayan ziraat mühendisi vesaire bunların sayıları da giderek artmaktadır. Bu, bir sosyal problemdir, çözümü Bakanlığa düşmektedir ve bunu da belirleyerek mutlaka kamuoyuyla paylaşması ve ilgililerle bunu ifade etmesi gerekmektedir.

AKP iktidarı, bir yandan üniversite açarken, diğer yandan polis kolejini kapatıyor ve bunların 300 öğrencisini sokağa atıyor, polis akademisini kapatıyor ve bu okulun da 1.300 öğrencisini kapı dışarı ediyor. Bunun sebebini biliyorsunuz, “bunlar paralelci” diye.

Tarihte bu görülmemiştir. Hiçbir kurum bütünüyle paralelci, bütünüyle dikdörtgen, bütünüyle yamuk değildir; onların içerisinde 20-30 tane bulduğunuz birtakım kişileri bahane ederek toptan bir kıyıma gidilmesinin, toptan bir cezalandırmaya gidilmesinin hiçbir ahlaki, insani ve İslami değerle bağdaşır bir yanı yoktur.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Hukukla da bağdaşır yanı yok.

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Filler kavga edince çimler ezilirmiş. Birileri bir şeyler için kavga ediyor, sonuçta olan, genç çocuklara oluyor. AKP, gençliği üzerinde her türlü tasarrufu yapacağı bir kadavra zannediyor, fakat fena hâlde yanılıyor.

Bugün Türkiye’de üniversitelerin ve üniversitede çalışan personelin sayısız sorunları vardır. Bugün üniversiteler iktidarın idari, finansal, akademik baskısı yüzünden nefes alıp veremez hâle gelmiştir. Türkiye’nin hiçbir sorunuyla ilgili olarak üniversiteler bugün görüş bildiremez, senato kararı alamaz ve bu konuda ciddi bir rapor yayımlayamaz durumda ve konumdadır. Bu durum üniversitelerdeki özerkliğin, üniversitelerdeki akademik hayatın hangi noktaya ve konuma evrildiğinin tipik bir kanıtıdır. Üniversiteler bugün, gerçek manada, bulunduğu bölgedeki Adalet ve Kalkınma Partisinin il başkanına, milletvekiline ya da yukarıdaki yöneticilerine bakarak tavır belirlemeye çalışmaktadır. Millî Eğitim kurumlarında olduğu gibi üniversite rektörleri de AKP’ye yakınlıklarına göre atanmaktadır. Çok oy alanın değil, daha çok AKP’li olanların rektör olabildiği bir sistem bütün acımasızlığıyla sürdürülmektedir.

Bütün bu şartlar altında da olsa yeni kurulan Türkiye Uluslararası İslam, Bilim ve Teknoloji Üniversitesinin, İbn Haldun Üniversitesinin ve İstinye Üniversitesinin başta eğitim camiasına olmak üzere ülkemize ve milletimize hayırlı hizmet yapmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz isteyen Halil Aksoy, Ağrı Milletvekili.

Buyurun Sayın Aksoy. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA HALİL AKSOY (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 654 sıra sayılı Yasa Tasarısı üzerine grubum adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Görüştüğümüz bu tasarıyla Türkiye Uluslararası İslam Bilim ve Teknoloji Üniversitesi, İbn Haldun Üniversitesi ve İstinye Üniversitesinin kurulması öngörülüyor. Hiçbir hazırlık yapmadan, akademik, bilimsel eğitim verecek bir kurumun alışveriş merkezi açar gibi 6 tanesini birden açmak, üstelik seçimlere iki ay gibi bir zaman kalmışken, siyasi bir hesaptır. Bu, aynı zamanda bir seçim yatırımıdır.

Türkiye’de eğitimin sorunlarının çözülmesi, eğitim ve yükseköğretim kurumlarının nicelik ve nitelik olarak gelişmesi, kuşkusuz, gerekli ve son derece önemlidir. Hükûmetler de asıl olarak bunları yapmakla yükümlüdür ancak AKP Hükûmeti, bu yükümlülüğü şimdiye kadar yerine getirmek bir yana, eğitimde ve yükseköğretimde var olan sorunları daha da içinden çıkılmaz bir hâle getirmiştir.

Mevcut üniversitelerin ekonomik, akademik, idari sorunlarının çözümü için hiçbir adım atılmadı, eğitimin diğer alanları gibi yükseköğretim de daha pahalı ve paralı hâle getirilerek ticarileştirilmesi için çaba gösterildi.

Yeni bir üniversite açmak, üniversitelerin evrensel ölçütlerle belirlenen altyapı hazırlıklarını tamamlamaktan, ekonomik kaynak, akademik ve idari personel planlamasını gerçekleştirmesinden geçmektedir. Bunlar yapılmadan üniversite açılması, liseler düzeyinde öğrenim veren, niteliksiz, diplomalı işsizler mezun eden üniversite sayısını artırmak dışında hiçbir işe yaramayacaktır.

Türkiye’de kimi kurum ve kuruluşların gerçekleştirdiği araştırmalarda üniversite mezunları arasında işsizlik oranının gittikçe yükseldiği görülmektedir. Umut kapısı olarak görülen üniversiteler artık gençlerin hayatlarını karartan yerlere dönüşmektedir. Bu alanda ihtiyaç, bilimsellikten gittikçe uzaklaşan, teknik bilgi ve beceri üzerine kurulu, akademik ve ekonomik yetersizlikler içerisinde eğitim veren üniversitelere aynılarından 6 tane daha eklenmesi değildir; özellikle var olan üniversitelerin sorunlarının çözülmesi, yeterli kaynağın kamu bütçesinden ayrılarak akademik, ekonomik ve bilimsel yeterlilikte öğrenim yapabilecek olan yeni üniversitelerin açılmasıdır. Önemli olan yeni tabela üniversiteleri kurmak değil, mevcut üniversitelerin akademik, bilimsel ölçütleriyle var olabilmeleridir. AKP Hükûmeti “tabela üniversite” projesinden vazgeçmeli, siyasi amaçları için, yine, yüksek lise konumunda kalacak, her yıl binlerce diplomalı işsiz mezun edecek üniversiteler açmamalıdır.

Değerli milletvekilleri, iktidarda olduğu süre boyunca üniversite sayısını artırmakla övünen AKP “şirketleştirilmiş üniversite” anlamına gelen vakıf üniversitesi sayısını da artırmıştır. Temel hedefi bilimsel bilgiyi üretmek, bu bilgiyi üretecek insanlar yetiştirmek ve üretilen bilgiyi toplumla paylaşmak olan üniversiteler, eğitimde eşitsizlikleri derinleştiren kurumlar hâline gelmiştir.

Diğer bir taraftan da güvencesiz ve eksik istihdamın, piyasanın mantığı doğrultusunda biçimlendirilen eğitim ve araştırma faaliyetlerinin merkezi hâline gelen özel üniversitelere dönüşmüşlerdir. Bu kurumlarda güvencesiz çalışma yaygınlaştırılmış, bilimsel çalışmanın en önemli unsuru olan akademik özgürlük ipotek altına alınmıştır. Özgür düşüncenin olmazsa olmazı olan bireysel özgürlükler yerini piyasa dolayısıyla tanımlanmış tahakküm ilişkilerine bırakmıştır. Bu tahakküm ilişkileri içerisinde ise YÖK’ün pozisyonu güçlenmiş, üniversitenin varlık sebebi kâr-zarar dengesine ve itaat ilişkilerine indirgenmiştir.

Değerli milletvekilleri, “vakıf üniversitesi” adı altında giderek yaygınlaşan şirket tipi üniversitelerde esnek ve güvencesiz istihdamın etkisi üniversitenin her alanında yoğun biçimde görülmektedir. Özellikle araştırma görevlileri ağır sömürü koşullarında çalışmaktadır. Vakıf üniversitelerinde çalışan araştırma görevlileri iş güvencesinin yokluğu nedeniyle âdeta kölelik koşullarında istihdam edilmektedir. Pek çok araştırma görevlisi “burslu lisans üstü öğrenci” statüsünde, “yaşam destek bursu” adı altında verilen ücretlerle sigortasız çalıştırılmaktadır. Güvencesiz iş gücü üzerinden kâr etmek vakıf üniversitelerinde gün geçtikçe yaygınlaşmaktadır. Üniversite, akademinin en alt basamağında çalışan genç bilim insanlarına yeri geldiği zaman öğrenci, yeri geldiği zaman çalışan muamelesi yapıp bu muğlak yapıda her türlü angaryaya maruz bırakarak emeklerini değersiz kılıyor, haklarını hiçe sayan bir düzene zemin hazırlıyor.

Değerli milletvekilleri, az önce saydığım bu haksız uygulamalara karşı direnmek ve dayanışmak için bir araya gelerek asistan dayanışması oluşturan araştırma görevlileri ise üniversite yönetimleri tarafından tehlikeli olarak görülüyor, işten atılmayla tehdit ediliyorlar. Ayrıca, sendikalı olan öğretim elemanlarının ve işçilerin sendikaya üye oldukları gerekçesiyle işten atıldığı çokça görülmüştür.

Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikasının hazırlamış olduğu Asistan Çalıştayı Raporu’na göre, üniversitede asistan olarak çalışanlar “mobbing”, taciz, düşük ücretle istihdam, uygun çalışma ortamlarının bulunmaması, gelecek kaygısı, akademik özgürlük gibi konularda sorunlar yaşıyorlar. Bunların temel nedeni ise esnek ve güvencesiz istihdam modeli ile üniversitelerin yapılarının değiştirilmesi olarak gösteriliyor. Yine bu rapora göre, kadro ilanları, araştırma görevlisi alım sınavları, bunların sonuçlarının açıklanması süreçlerinde hukuksuzluklar yaşanmaktadır.

Araştırma görevlileri, akademik olarak nitelenen faaliyetlerden çok, özellikle üniversitelerde yeterince idari personel olmaması nedeniyle idari işlerde görev almak zorunda kalıyorlar. Ayrıca, beraber çalıştığı öğretim üyeleriyle bir gerginlik yaşamamak için genellikle onların yerine derse giriyor ve ilgili derslerin sınav kâğıtlarını da okumak durumunda kalıyorlar. İş yükünün ağırlığıyla birlikte eğitimlerini yetersiz kütüphanelerle tamamlamaya çalışıyorlar.

Özellikle vakıf üniversitelerindeki araştırma görevlileri, öğretim üyeleri ve üniversite idaresi tarafından, burslu öğrenci, işçi ve araştırma görevlisi gibi, yerine göre farklı muamele görüyor. Bu durum konumlarında belirsizliğe yol açıyor ve psikolojik açıdan olumsuzluklar yaratıyor.

Vakıf üniversitelerindeki esnek ve güvencesiz istihdam biçimi devlet üniversitelerindeki istihdam modeline de yansımıştır. 2547 sayılı Kanun’un 50/(d) maddesi istihdam uygulamalarıyla birçok araştırma görevlisinin işten atılmasına zemin hazırlamıştır. 50/(d) uygulaması, araştırma görevlisinin lisans üstü eğitimi sırasında istihdamını sağlıyor, ancak tezini başarıyla bitirip öğrenciliği sona erdiğinde veya azami sürede tezini bitiremediğinde kadroyla ilişkisinin kesilmesine yol açıyor.

Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı, araştırma görevliliği kadrolarıyla ilgili uygulama dezavantajlarıyla öne çıkıyor. Atamanın Yükseköğretim Kurulu tarafından yapılması, araştırma görevlilerinin göreve başladıkları üniversitede genellikle soğuk karşılanmalarına neden oluyor. Ayrıca, ÖYP’li araştırma görevlileri yoğun bürokratik işlemlere maruz kalıyor, ödenek problemleri yaşıyorlar.

Yurt dışında yüksek lisans ve doktora eğitimi yapmak üzere Millî Eğitim Bakanlığı burslarıyla gönderilen adaylar da ÖYP’li araştırma görevlileriyle benzer sorunlar yaşıyorlar. Yurt dışına giderken bir yıla karşılık iki yıllık mecburi hizmet yükümlülüğü altına giriyorlar. Ayrıca, Millî Eğitim Bakanlığı bursu için gerçekleştirilen mülakatlar liyakat ilkesinden uzak olarak gerçekleştiriliyor.

“Her ile bir üniversite” söylemiyle plansızca açılan üniversitelerin, araştırma görevlilerinin problemlerine kaynak teşkil ettiği de dile getiriliyor bu raporda.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizim yapmamız gereken, üniversitelerde çalışan bu eğitim emekçilerinin sesine kulak vermektir, onların sorunlarını çözecek politikalar gerçekleştirmektir. Bu bağlamda, Yükseköğretim Kanunu’nda 50/(d) maddesi uyarınca asistan alınmasına son verilmeli ve iş güvencesiz çalıştırmanın biçimleri olan öğrenci asistanlığı, proje asistanlığı, 50/(d), 33/(a), 35, ÖYP gibi tüm ayrımlar kaldırılarak güvenceli çalışma ilkeleri yaşama geçirilmelidir.

Araştırma görevlilerinin görev tanımı net olarak belirlenmelidir. Eğitim emekçilerinin kadro sorunları çözülmeli, kadrolar sürekli olmalı, yükseköğretim emekçilerine gelecek kaygısı yaşatılmamalıdır.

Doktorasını tamamlamış araştırma görevlileri, ek koşul aramaksızın güvenceli kadrolara atanmalı, akademik yükselmelerinin önündeki engeller de kaldırılmalıdır.

Tüm karar ve denetim süreçlerinde üniversite bileşenlerinin tümü yer almalı, karar ve denetim süreçlerinde kişilerin değil kurulların egemenliğini esas alan özgürlükçü, demokratik öz yönetim ve öz denetim modeli hayata geçirilmelidir.

Eşit işe eşit ücret verilerek ders ve araştırma sürecinde eşit katkıların eşit değerlendirmesi yapılmalı, ek göstergeler yoluyla hiyerarşik ücretlendirmelerden vazgeçilmelidir. Üniversite öğretim elemanları ve çalışanları, insan onuruna yakışır, mesleklerinin karşılığı bir ücrete kavuşturulmalıdır. Ücretlendirmede hakkaniyet ölçülerine uyulmalıdır. Akademik topluluğun ana motifi bilgi üretimi ve öğretimle yoğunlaşmalıdır. Ücret arayışında toplum ve doğa yararına bilgi üretimi, ortak bilgi üretimi, uzun erimli araştırma ve çalışmalar kurban edilmemelidir.

Üniversite, piyasanın ihtiyacı olan bilgi ve elemanı üretmek yerine, evrensel kültürün ve eleştirel aklın verildiği bir kurum hâline getirilmedir.

Bilginin ürün ve teknolojiye dönüştürülmesinde kamu yararı gözetilmeli, araştırma ve geliştirme çalışmaları kamu yararı önceliğiyle yeniden düzenlenmelidir. Bireyci, rekabetçi bilgi üretimi yerine kolektif bilimsel üretim, bilginin özel mülkiyeti yerine kamusal mülkiyeti esas olmalıdır.

Akademik özgürlüklerin, ifade özgürlüğünün, sendikal hak ve özgürlüklerin önündeki tüm engeller bu anlamıyla kaldırılmalıdır. Özgür düşüncenin önüne engel koyan disiplin mekanizmaları terk edilmeli, yerine tüm bileşenlerce oluşturulan ortak yaşam ilkeleri hayata geçirilmelidir.

Üniversitede etnisite ve cinsiyet başta olmak üzere her türlü ayrımcılığa son verilmeli, bu amaca yönelik etik kurullar oluşturulmalı, var olan kurulların da etkili çalışması mutlaka sağlanmalıdır.

Üniversitelerde “mobbing”, başta iş güvencesinin ortadan kaldırılması, kişilere aşırı yetkiler tanınması ve mevcut hiyerarşik yapıdan kaynaklı olarak ciddi bir sorun hâline geldi. Bunun önüne geçecek politikalar ve mekanizmalar üretilmeli, kurullar oluşturulmalıdır.

Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, TÜRGEV, adını yolsuzluklarla bu ülkeye duyurmuş bir kurumdur, kurucuları ve yöneticileri de malumdur. Adı yolsuzluk ve usulsüzlüklerle anılan bu vakfın kuracağı bir üniversite bilimin ve aydınlanmanın yuvası hâline gelebilir mi?

Bakın, Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı İbn Haldun Üniversitesini kuracak, 21. Yüzyıl Anadolu Vakfı İstinye Üniversitesini kuracak. Türkiye Uluslararası İslam, Bilim ve Teknoloji Üniversitesi de kurulacak fakat bir vakıf yok, bir yıl içerisinde burada bir de bir vakıf kurulacak. Bu vakfın resmî senedini, tesciline ilişkin işlemleri Vakıflar Genel Müdürlüğü takip edecek ve sonuçta vakıf kurulacak ve “Türkiye Uluslararası İslam, Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Güçlendirme Vakfı” adıyla bir vakıf oluşturulacak. Bu vakıfta mütevelli heyeti bulunacak -yine devlet bunu kuruyor, Hükûmet bunu kuruyor- kırk dokuz yıllığına gayrimenkuller kendisine irtifak hakkı tanınarak devredilecek, 10 milyon civarında bir para kendisine verilecek. Böylelikle önce üniversite kurulmuş olacak, ondan sonra da buna uygun bir vakıf uydurulacak yani atların önüne araba konulacak. Böyle bir üniversite olsa olsa TÜRGEV gibi bir fonksiyon üstlenir. Artık bundan sonra biz bu tür üniversitelere herhâlde “Hükûmet üniversiteleri” adını takmak durumunda kalacağız.

Bakınız, geçtiğimiz on iki yıl içerisinde üniversitelerde öğrenci sayısı 2 kattan fazla arttı. Yükseköğretim kurumlarının bütçesinin bu artışa paralel olarak artmamış olması da dikkat çekicidir. Üniversiteler siyasi iktidar tarafından şirketlerle belli projeler üzerinden iş birliğine zorlanmakta, kendi kaynaklarını kendilerinin yaratması için peş peşe adımlar atılmaktadır.

Genel bütçeden yeterince kaynak ayrılmayan üniversitelerimiz, son yıllarda bilimsel üretimleri tehdit eden, kendi kaynağını yaratma arayışları içerisine itilmiştir. Bu durumlarda ortaya çıkan problemlerde, YÖK’ün danışma kurullarında sermaye temsilcilerinin de olduğu göz önüne alınırsa problem ve problem alanlarının neler olduğu da tahmin edilmelidir.

Yapılmak istenen yeni düzenlemelerle üniversite yönetimlerinde iş adamlarının, sanayi temsilcilerinin yer alacak olmasıyla, üniversitelerimiz, bilime ve halka değil, tamamen sermayeye hizmet eden kurumlar hâline getirilmek istenmektedir.

Değerli milletvekilleri, AKP iktidarı dönemince Millî Eğitim Bakanlığının YÖK’le uyumlu çalışmaması, öğretmen ihtiyacı ile öğretmenlik bölümü kontenjanları arasında bir türlü sağlıklı bir şekilde kurulamayan arz-talep dengesi ve iktidarların yanlış politikaları nedeniyle bugün 400 bine yakın ataması yapılmayan öğretmen bulunmaktadır. Bu rakam Millî Eğitim verilerine göre 250 binin üzerindedir. Millî Eğitim Bakanının bizzat açıklamasına göre ise bu sayı yaklaşık 120 bindir. Bugün, bu kadar ataması yapılmayan öğretmene ve öğretmen ihtiyacına karşılık Millî Eğitim Bakanlığı 55 bin ücretli öğretmeni ucuz iş gücü olarak güvencesiz bir şekilde istihdam etmeye kalkışmaktadır.

Geçtiğimiz on iki yıl içerisinde eğitim ve bilim emekçilerinin aldıkları maaşlar rakamsal olarak artmış gibi görünse de insanca yaşam seviyesinin yanına bile yaklaşmadığı görülmektedir. Eğitim emekçilerinin üçte 2’si insan onuruna yaraşır bir yaşam sürdürebilmek için ek işler yapmak zorunda bırakılmışlar, özellikle öğretmenlerin satın alma gücü belirgin bir şekilde azalmıştır.

Üniversite öğrencilerinin en büyük sorunu da yoksulluktur değerli milletvekilleri. Yapılan araştırmalar, her 4 öğrenciden 1’inin maddi olanaksızlıklar nedeniyle okulunu bırakmak zorunda kaldığını ortaya koyuyor.

Yine, yurt ve barınma meselesi çözülmüyor. Devlet yurtlarının toplam kapasitesi 310 bindir. Açık öğretim hariç, lisans ve ön lisans öğrencilerinin toplam sayısının yaklaşık 1 milyon 900 bin olduğunu düşünürsek Kredi ve Yurtlar Kurumu mevcut ihtiyacın ancak yüzde 16'sını karşılayabilmektedir. Bu çok düşük bir rakam. 1,5 milyondan fazla öğrenci kendi kaderine terk ediliyor. Bugün bir üniversite öğrencisinin barınma, beslenme ve ulaşım masrafları toplamı bin liradır. Binbir güçlükçe bitirip, mezun olup iş bulmak neredeyse imkânsız bir hâle gelmiştir üniversite öğrencileri için.

Bu sorunların yanı sıra, 12 Eylülün ürünü olan YÖK’ün ve üniversitelerin öğrenci disiplin yönetmelikleri Demokles’in kılıcı gibi öğrencileri sürekli tehdit etmektedir.

Keza, önemli bir konu da son dönemlerde özellikle yurtsever Kürt öğrencilerine yönelik bir bütün olarak tüm üniversitelerde yapılan ırkçı, faşist saldırılardır. Demokrat, yurtsever, muhalif düşünceli öğrenciler fişleniyorlar, polis gözetiminde saldırılara maruz kalıyorlar, bu da yetmiyormuş gibi gözaltına alınıp tutuklanıyorlar. Bunun son örneği bu sabah Ankara’da öğrencilere karşı yapılan operasyonlardır. Şu an itibarıyla Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesinde 10 öğrenci haksız bir şekilde gözaltında tutuluyor. Bu haksız gözaltıları buradan kınadığımı da belirtmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, konuşmama son verirken… Bilim insanlarının insanca yaşayabileceği bir ücret almasını sağlamak gerekir. Üniversitelerdeki idari personelin maddi ve özlük haklarının iyileştirilmesi gerekiyor. Üniversite öğrencilerinin özgürlükleri önündeki tüm engellerin kaldırılması gerekiyor. Üniversitelerin yönetim kurullarına öğrenci meclislerinin de katılmasının sağlanması hususlarını düzenleyecek Meclis çalışmalarının yapılmasını öneriyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Engin Özkoç, Sakarya Milletvekili.

Buyurun Sayın Özkoç. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Sayın Bakanım, ben Millî Eğitim Komisyonu üyesiyim. Sizinle hem Millî Eğitim Komisyonunda hem de Bakanlığınız esnasında birlikte görev yaptık. Millî Eğitim Komisyonunda da, Bakanlığınızda da, siyasi parti gözetmeksizin, ülkemizin çıkarları doğrultusunda olan konularda, elimizden geldiği kadar Cumhuriyet Halk Partisi olarak destek vermeye çalıştığımız konular oldu ama şimdi söyleyeceğim iki konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden üzüntüyle ifade etmek durumundayım.

Birincisi: Biz, büyük bir ihtimalle son Millî Eğitim Komisyonu toplantısını geçen hafta yaptık ve maalesef, yine az önce kurulan üniversitelerin Komisyon kararları orada çıkmıştır. Çok arzu ederdim ki siz, Sayın Bakanımız, son Millî Eğitim Komisyonu toplantısında bu üniversitelerin kararları alınırken bu Komisyona başkanlık ediniz. Siz yoktunuz, YÖK Başkanı yoktu, Müsteşar yoktu; sadece iki tane, bir başkan yardımcısı, bir de devlet memurumuz vardı. Üniversitelerimizin kurulmasına bu kadar hassasiyet gösteriyorsanız ve bu Hükûmetinizin bu kadar önemli bir projesiyse hem Millî Eğitim Bakanı olarak hem de bu Komisyondan gelen birisi olarak sizin bir kere o Komisyona başkanlık etmeniz gerekiyordu.

Bir ikincisi Sayın Bakanım, çok üzülerek ifade ediyorum ki, eğer bir Millî Eğitim Komisyonu üyesi sizden defalarca randevu isteyip de sizinle görüşemiyorsa bu gerçekten düşündürücüdür. Sekretaryanızı arıyoruz, Özel Kalem Müdürünüz bizimle görüşmüyor, yok; Özel Kalem Müdür Yardımcınız bizimle görüşmüyor, yok. Bir kadın arkadaşımız çıkıyor, kendisine bu konudaki sıkıntılarımızı anlatıyoruz, aradan tam iki hafta geçiyor, bu üçüncü hafta.. Bir Millî Eğitim Komisyonu üyesi olarak diyoruz ki hiç olmazsa “Görüşeceğim.” ya da “Görüşmeyeceğim.”, “Millî Eğitim Komisyonu üyesi benim için önemlidir.” ya da “değildir” deyin. Bu kadarlık bir cevap istiyoruz, bunun hakkımız olduğunu düşünüyoruz fakat bu cevabı da maalesef sizden alamadık.

Değerli milletvekilleri, İbn Haldun Üniversitesinin kurulması, Türkiye Uluslararası İslam, Bilim ve Teknoloji Üniversitesi kurulma kararı “Üniversitenin amacı: İnsani, kültürel ve toplumsal problemleri aşmanın yegâne yolu ilim ve hikmetten geçmektedir.” diyor. Biraz sonra bu hikmeti ve bu ilmin temellerini sizinle paylaşacağım. “Müreffeh, mutlu ve huzurlu bir toplumun inşası, aydınlık ve bilge fertlerin yetiştirilmesiyle mümkündür.” diyor. Bakın, bu müreffeh ve mutlu, huzurlu bir toplumun inşasını hazırlayanlar acaba kendilerinin müreffeh, huzurlu ve rahat bir hayat geçirebilmesi için bir altyapı mı hazırlıyorlar, yoksa gerçekten üniversite öğrencilerinin huzurlu, mutlu, müreffeh bir hayat geçirmeleri için bir altyapı mı hazırlıyorlar, bunu da biraz sonra sizinle paylaşacağım.

Üniversiteler bilim kurullarıdır, yetiştirdikleri öğrenciler ise toplumun öncüleri ve yol göstericileridir. Öncülük, bilimsellik, yaratıcılık ve ahlaki değer yargıları öğrencilerimizin olması gereken bileşkeleridir. Üniversite kurucu vakıfları ne kadar mal sahibi olduklarıyla değil, bu malları nasıl edindikleriyle de anılmaktadırlar.

Az önce Milliyetçi Hareket Partisinden arkadaşımız burada 60’a yakın vakfın kurulduğunu ve bunların vergiden muaf olduğunu söyledi. Cumhuriyet Halk Partisinden Antalya Milletvekilimiz hangilerinin muaf olduğunu ve hangi gerekçeyle muaf olduğunu Bakanlığa sordu fakat bir cevap alamadı. YÖK Yasası, geçen ay yapılan değişikliklerle, vakıf üniversiteleri kurma konusunda, vakıf üniversitesi için gereken mal varlığını 50 milyon liraya, vakıf ve mesleki okulları kurmak için gereken mal varlığını ise 25 milyon liraya çıkardı. Bilimin etik değerlerden bağımsız olmadığının en somut kanıtı üniversitelerde etik değerler komisyonun oluşmuş olmasıdır. Üniversite kuran vakıfların geçmişi, o üniversitelilerin, yetiştireceği öğrencilerin geleceğine ışık tutar.

Değerli arkadaşlar, şimdi, sizle paylaşmak durumundayım. Hatırlıyor musunuz, bundan iki ay önce bu kürsüde bir konuşma yaptım ve AKP grup başkan vekillerimizden -bu kürsüye çıkarak- büyük itirazlar olmuştu. İbn Haldun Üniversitesinin kurucu vakfı TÜRGEV büyük şaibelere karışmış ve bunlarla ilgili belge ve bilgileri açıklamıştım. TÜRGEV ne zaman kurulmuştu? O zamanki Başbakan, şimdiki Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı zamanında yani 1996 yılında kurulmuştu. İstanbul Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı (İSEGEV) olarak kurulmuştu. 17 Aralıkta başlayan 1’inci dalga yolsuzluk ve rüşvet soruşturma dosyasında TÜRGEV’in adı yer aldı. Soruşturma dosyasına giren rüşvet listesinde, adı geçen vakfa 3 milyon TL aktarıldığı iddia edildi. Soruşturma kapsamında gözaltına alınan AKP’li Belediye Başkanı Mustafa Demir TÜRGEV’e ilçede sit alanında yükselen öğrenci yurdunu tamamen belediye bütçesiyle yapmış ve yirmi beş yıllığına vakfa kiralamıştı.

Peki, bu vakfın yönetiminde kimler bulunuyordu o dönemlerde? TÜRGEV’in yönetiminde o dönemlerde Sayın Cumhurbaşkanımızın kızı ve oğlu bulunuyordu.  Şimdi, biz o gün  bunları açıkladığımızda şöyle demiştik: “Ne gerek var buna? Bir Başbakanın oğlu, bir Başbakanın kızı, kayınvalidesi, akrabaları bir vakıfta, üstelik de bir üniversite vakfında bulunuyorlar. Bütün bu akrabalarının bulunduğu vakıf, Bakanlar Kurulu nedense hemen bir gün içerisinde bir karar alıyor ve vergiden muaf ediliyor.”

Peki, vergiden muaf edilen bu vakfın ilk kurulunda bulunanlar kimler: Bilal Erdoğan, Başbakan Erdoğan’ın oğlu; Esra Albayrak, Başbakan Erdoğan’ın kızı; Serhat Albayrak, Başbakan Erdoğan’ın damadının ağabeyi; Reyhan Uzuner, Başbakan Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın kayınvalidesi; Ziya İlgen, Başbakan Erdoğan’ın eniştesi; Şule Albayrak, Başbakan Erdoğan’ın kızı Esra Albayrak’ın eltisi; Ahmet Ergün, Başbakan Erdoğan’ın en yakın arkadaşlarından; Bülent  Turan, AKP İstanbul Milletvekili; Hasan Can, AKP Ümraniye Belediye Başkanı; Mevlüt Uysal, AKP’li Başakşehir Belediye Başkanı; Mustafa  Demir, AKP’li Fatih Belediye Başkanı; Mehmet Doğan Kubat, AKP İstanbul Milletvekili; Mustafa Ataş, AKP İstanbul Milletvekili.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, böyle bir vakfa bağış yapmayacak ve iş yapmak isteyecek, belediyelerden işini geçirmek isteyecek bana bir tane kuruluş söyleyin, tek bir tane kuruluş söyleyin. (CHP sıralarından alkışlar)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Bu vakfın faaliyet alanı ne? Vakfın faaliyet alanı ne? Ya, bunlar yardım yapamazlar mı?

YILMAZ  TUNÇ (Bartın) – İş Bankasının yönetimini sayar mısın?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Şimdi, ben demiştim ki…

CUMA İÇTEN (Diyarbakır) – İş Bankası neler yaptı?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Bakın, nasıl sesler çıkmaya başladı, daha önceki konuşmalarda hiç ses çıkıyor muydu? Çıkmıyordu. Ne oldu şimdi? Yaralarına bastım.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Ne “Yaralarına bastım.” Ya! Benim yaram yok ki!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Nasıl bastım yaralarına? Elimde tuz vardı, tuzla bastım yaralarına.

CUMA İÇTEN (Diyarbakır) – Seviyeyi düşürdün. 

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - O zamanlar, Suudi Arabistan’dan Royal Protocol adlı, Türkçe karşılığı Suudi Kraliyet Hükûmeti tarafından 26 Nisan 2012’de 99 milyon 990 bin dolar bağış yapıldı demiştim. Hemen dediler ki: “Ne var bunda? Yani, Suudi Kralı bir bağış yapmış Türkiye’deki bir vakfa üniversite açılsın diye.” Çok hayırsever ya Suudi Kralı. Ama, bakın, Suudi Kralının Sevda Tepesi’ndeki 50 bin metrekarelik arazisi 16 Haziran 2012’de birden imara açılıvermiş, hemen, arkasından!

LEVENT GÖK (Ankara) – Allah Allah!

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Bak sen! 

CUMA İÇTEN (Diyarbakır) – Niye rahatsız oldun bundan?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu kürsüye çıkıp da arkadaşlarımız dediler ki…

LEVENT GÖK (Ankara) – Doğru mu söylüyorsun Engin?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - “Nedir, bunda ne var?” diye sormuşlardı. İşte bunun altında bu var.

Pekâlâ, bununla kalıyor mu? Şimdi, TÜRGEV’in…

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Tesadüf, manidar!

LEVENT GÖK (Ankara) – Royal bağışta mı bulunuyor? 

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Tabii, 99 milyon 990 bin…

LEVENT GÖK (Ankara) – TÜRGEV’e bağışta bulunuyor.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – …TÜRGEV’e bağışta bulunuyor Kral Abdullah.

LEVENT GÖK (Ankara) – Taşınmaz imara açılıyor! Bir daha söyle!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - İki ay sonra, iki ay sonra Sevda Tepesi imara açılıyor.

LEVENT GÖK (Ankara) – Allah Allah, olamaz bu kadar Engin!

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Tesadüf, tesadüf!

LEVENT GÖK (Ankara) – Engin, olamaz, bu kadar olamaz!

RECEP ÖZEL (Isparta) – Ya, sen bu Sevda Tepesi nerede biliyor musun?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Bakın şimdi, Sayın Arzu Akalın, TÜRGEV’in şimdiki Yönetim Kurulu Başkanı, Sayın Yönetim Kurulu Başkanı diyor ki, ben demiyorum…

LEVENT GÖK (Ankara) – Nedir o?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - TÜRGEV’in Yönetim Kurulu Sayın Başkanı diyor ki: “TÜRGEV’e hazine tarafından tahsis edildiğini…” Hazine arazilerinin tahsis edildiğini tek tek anlattı.

LEVENT GÖK (Ankara) – Kim anlatıyor onu?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - TÜRGEV’in Yönetim Kurulu Başkanı Arzu Akalın tek tek anlattı.

LEVENT GÖK (Ankara) – Allah Allah!

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Paralelci mi?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – “Akalın iddiaların aksine, yapılan bağışlarda kanuni bir sıkıntı olmadığını söyledi.” Fakat, Arzu Akalın’ın itiraf niteliğindeki açıklamalarından biri İstanbul Fatih’te bulunan Historia AVM’ye ortak oldukları iddiasıydı. Akalın, bunu kabul ederek “Biz, bu ihaleye katıldık bir başka vakıfla birlikte; yüzde 25 bizim, yüzde 25 diğer vakfın.” dedi değerli arkadaşlar.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) - Hangi vakıf o?

RECEP ÖZEL (Isparta) - Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğiymiş!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - Bir de, şimdi, buradan bir arkadaşımız çıkmış “Rıza Sarraf buna bağış yapmadı.” demişti. AKP’den, sizin grup başkan vekili yardımcılarınızdan birisi bu kürsüye çıktı, “Rıza Sarraf’ın bana bağış yaptığını ispat et, ben kabul ediyorum.” dedi. Şimdi, ben, ispat ediyorum. Ben değil, Yönetim Kurulu Başkanı Arzu Akalın diyor ki, kendi beyanıyla: “TÜRGEV  Başkanı Arzu Akalın, 17 Aralık soruşturmasında bir numaralı şüpheli İran asıllı iş adamı Rıza Sarraf’ın vakıflarına bağış yaptığını açıkladı.”

RECEP ÖZEL (Isparta) - Gazeteden değil mi o? Sözcü gazetesinde.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Hangi gazete?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - Arkadaşlar…

RECEP ÖZEL (Isparta) - Sözcü mü, Cumhuriyet mi?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - Hayır, Star gazetesi.

RECEP ÖZEL (Isparta) - Star değildir o, Sözcü. Sözcü.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Sapanca gazetesi mi?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Star. Gel, gel! Tamam mı!

Bir dakika… Arzu Hanım bunun böyle olmadığını açıklasın. Arzu Hanım, Arzu Akalın… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Arkadaşlar, devam ediyorum, heyecanlanmayın, heyecanlanmayın.

RECEP ÖZEL (Isparta) - Sözcü mü, Cumhuriyet mi?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Şimdi, Bülent Arınç hangi gazeteden?

RECEP ÖZEL (Isparta) - Gazeteden değil.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - Hangi gazeteden?

Size çıkıp da “Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı parsel parsel sattı.” dedi, o da mı gazeteden? (CHP sıralarından alkışlar) O da mı yandaş gazeteci? Hâlâ mı konuşuyorsunuz?

RECEP ÖZEL (Isparta) – “Cemaate verdi.” dedi.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - Onun için susun, dinleyin. Onun için susun, dinleyin.

“Arzu Akalın, TÜRGEV’e bağış yapanlar arasında üçüncü havalimanı ihalesini alanların da olduğunu kabul etti.”

RECEP ÖZEL (Isparta) – Kim söyledi onu?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - Arzu Akalın.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Yok canım!

RECEP ÖZEL (Isparta) - Hangi gazete?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Evet.

RECEP ÖZEL (Isparta) - Hangi gazete?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Şimdi, itaat edin arkadaşlar.

RECEP ÖZEL (Isparta) - Hangi gazete o?

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Sapanca gazetesi mi? Adapazarı ekspres gazetesi mi?

RECEP ÖZEL (Isparta) - Yok, Tan gazetesi, Tan!

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Karşı mı, Taraf mı?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - TÜRGEV’in tartışmalı konularından bir tanesi: “Bir belediyenin eğitim gibi bir konuda bir vakıfla iş birliği yapması kınanacak değil, takdir edilecek bir konu.” “Yurdun başkalarına değil de TÜRGEV’e verilmesi çok normaldir.” dedi.

Şimdi değerli arkadaşlarım…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Çocuklarınız, torunlarınız seyredecek bu görüntüleri be! Ayıptır ya!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Şimdi değerli arkadaşım, hiç ayıp yok.

Neden ayıp değil, biliyor musunuz sayın milletvekilleri?

RECEP ÖZEL (Isparta) – Ya, gayriyasal işlemler mi? Hayır işi, hayır, hayır! Siz hayırdan anlamıyorsunuz ki! Siz hayır bilmiyorsunuz ki.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Bu kürsüden biz bu arkadaşlarımızla ilgili yolsuzlukları, rüşvetleri tek tek açıklarken belgesiz açıklamıyoruz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Evet.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Gazete kupürleriyle açıklıyorsunuz ama!

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Gazete kupürleriyle…

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Ama, bugünlerde durum değişti. Bugünlerde açıklayan sadece Cumhuriyet Halk Partisi ve muhalefet milletvekilleri değil.

LEVENT GÖK (Ankara) – İktidar da açıklıyor.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Bugünlerde, vicdanı olan AKP’li milletvekilleri de artık tahammül edemiyor, vicdanı olan AKP’li milletvekilleri, şu sıralarda oturup dört yıldan beri sesini çıkartmayıp tahammül eden, 50 tane, oyunu yolsuzluk ve rüşvete vermeyip sesini çıkartmayan o insanlar da artık tahammül edemiyor. Kendilerinin üçüncü dönemi dolduktan sonra artık gideceklerini anlayınca, Türkiye Büyük Millet Meclisinden yol gözükünce, bu sefer diyorlar ki kendi Büyükşehir Belediye Başkanlarına: “İşte bunlar, parsel parsel Ankara’yı satmışlardır.” diyorlar, “…parsel parsel…” (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Biz onu on beş yıldır söylüyorduk, inanmıyorlardı Engin, on beş yıldır anlatıyorduk, anlamıyorlardı.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Şimdi bunların, TÜRGEV’in kendi Başkanı “İhalelere girenler bağış yapmıştır, Rıza Sarraf bağış yapmıştır, Sevda Tepesi’ni imara açtık, Kral Abdullah bağış yapmıştır.” diyecek ve bu TÜRGEV’in bütün aile efradı, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın oğlu, kızı, yakını…

LEVENT GÖK (Ankara) – Damadı…

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – …olacak ve millet bunun hesabını sormayacak.

LEVENT GÖK (Ankara) – Olur mu öyle şey?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Burası muz cumhuriyeti değil, burası Türkiye Cumhuriyeti. Türkiye Cumhuriyeti bunun er geç hesabını soracaktır. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Siz bugün vicdanlarda mahkûmsunuz ama şunu asla unutmayın: Yarın sandıkta, öteki gün de bu milletin gerçekten hukuk divanı olan Yüce Divanın karşısına geçip bunların hesabını vereceksiniz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Aynen öyle.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Bugün müstehzi bir gülümsemeyle bizi dinliyor olabilirsiniz, bugün söylediklerimiz size çarpıp geri dönüyor olabilir. Bugün bu kürsülerde oturup sadece bizim söylediklerimizi… “Aman, bu bizim milletvekilliğimizdir, bu dursun, başka kime dokunulursa dokunulsun.” anlayışıyla hareket edebilirsiniz ama Türkiye’nin üniversitelerini kurarken biz, bilim yuvası olarak kurulmasını, irfan yuvası olarak kurulmasını isteriz. Türkiye’nin üniversitelerinde, biz, o üniversitelerde yetişen öğrenciler gerçekten Türkiye’de iş sahibi olsun, güç sahibi olsun isteriz. “Ben öğretmen yetiştiriyorum. Hepsi öğretmen olarak mı işe girecek?” diyen bir bakanın Hükûmeti, işte, binlerce atama bekleyen öğretmeni atama kapılarında bekletir. Ben, Türkiye’de, 4+4+4’te, çıraklık yaşını ILO sözleşmesinde 16 olarak imzaladınız ama 14 olarak buraya getiriyorsunuz, sizin daha Bakan olarak bundan haberiniz yok dediğimde, “Öyle mi? Bunu düzeltelim.” diyen bir millî eğitim anlayışı zaten baştan batmıştır.

Değerli arkadaşlarım, biz şunları söylemekten asla vazgeçmeyeceğiz: TÜRGEV, bugün, toplum vicdanında rüşvetle ve yolsuzlukla anılmaktadır. Onun kurduğu üniversite, sadece iş adamlarına peşkeş çeken ve onların vergi iadelerini kapatan bir kuruluştan başka bir şey değildir. Biz, bu tasarının geri çekilmesini istiyoruz çünkü bu Türkiye’de namusuyla üniversiteye katkı verecek, şerefiyle katkı verecek çok iş adamı olduğunu da biliyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Haydi cevap verin bakayım Engin’e, haydi cevap verin!

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Arkadaş, neresini düzelteceksin ki? Her tarafı sataşma!

LEVENT GÖK (Ankara) – Buyurun düzeltin, hodri meydan!

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Her tarafı yanlış!

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz isteyen Emrullah İşler, Ankara Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

654 sıra sayılı Kanun Tasarısı hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, öncelikle, bugün Türk eğitim sistemi açısından önemli bir gün yaşıyoruz. Biraz önce, 706 sıra sayılı kanunu geçirdik Meclisimizden, o kanunla birlikte yeni üniversiteler kurduk. Şimdi bu 654 sıra sayılı Kanun Tasarımızla da yeni üniversiteler kuruyoruz. Bundan dolayı, ben katkı veren bütün muhalefet partisi milletvekillerine ve bütün gruplara huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Sözümü fazla uzatmayacağım ancak bazı rakamları sizlerle paylaşarak huzurlarınızdan ayrılacağım. Öncelikle, üniversitelerimizdeki öğrenci sayısına baktığımız zaman, şu an itibarıyla son rakamları veriyorum: Devlet üniversitelerimizde 3 milyon 312 bin 400 öğrenci okumakta, vakıf üniversitelerinde ise 274.606 öğrenci okumakta; toplamda üniversitelerimizde okuyan öğrenci sayımız 3 milyon 587 bin 6 öğrenciye ulaşmakta. Bunu yüzdeye vurduğumuz zaman, devlet üniversitelerinde okuyan öğrencilerimizin sayısı toplam rakamda yüzde 92,35; vakıf üniversitelerinde ise yüzde 7,65’e tekabül etmekte. Aynı zamanda, ülkemizde okuyan yabancı öğrenci sayısına baktığımız zaman da 42.994 yabancı öğrencinin ülkemizde okuduğunu görmekteyiz.

Diğer taraftan, son 2014 yılında üniversiteye girmek için başvuran öğrenci sayısına baktığımızda, 2 milyon 86 bin 115 öğrenci başvurmuş, yerleşen öğrenci sayısı ise 922.275. Dolayısıyla, baktığımız zaman değerli arkadaşlar, hâlâ Türkiye’nin yeni üniversitelere ihtiyacı olduğunu bu rakamlardan rahatlıkla çıkarabilmekteyiz.

Aynı zamanda, lisansüstü eğitim yapan öğrenci sayısına baktığımızda, devlet üniversitelerinde 353.511, vakıf üniversitelerinde ise 71.261 sayısının olduğunu görüyoruz.

Değerli arkadaşlar, vakıf üniversitelerindeki öğrenci sayısı yüzde 7,65’te kalıyor. Dolayısıyla, bizim hızla vakıf üniversitelerinin sayısını ve öğrenci kapasitesini artırmamız gerekmekte. Bugün, biraz önce de söylediğim gibi, 706 sıra sayılı teklifle 3 tane üniversite kurduk. Bunlardan birisi Onyedi Eylül Bandırma Üniversitesi, ikincisi İskenderun Teknik Üniversitesi, üçüncüsü Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi. Bu kanunla, yine madde ihdası yoluyla da aynı zamanda vakıf üniversitesi olarak İstanbul Rumeli Üniversitesi ve Antalya AKEV Üniversitesi kurulmuş oldu. Ben, bu kurulan üniversitelere şimdiden başarılar diliyorum ve özellikle, 3 ilçemizde kurulan üniversitelerin ilçelerimize hayırlı uğurlu olmasını Cenabıhak’tan niyaz ediyorum.

Şimdi görüşmekte olduğumuz tasarıyla ise 3 tane üniversite kuruyoruz. Bunlardan birisi Uluslararası İslam Bilim ve Teknoloji Üniversitesi, 7 fakülteden oluşmakta. Bu üniversitenin gerçekten Türkiye’nin ihtiyacı olan bir üniversite olduğunu düşünüyorum çünkü özellikle, bu alanda Türkiye'de uluslararası bir üniversite bulunmamaktaydı. Dolayısıyla -biraz önce de rakamı verdim- 42 bin küsur civarında yabancı öğrenci ülkemizde okumakta. Ben bu üniversitenin ülkemizde okuyan yabancı öğrencilerin sayısını artırmaya da ayrıca katkı sağlayacağını düşünüyorum.

Diğer taraftan, İbn Haldun Üniversitesi, yine TÜRGEV vakfının kuracağı bir üniversite, bu da 5 fakülte ve 2 enstitüden oluşmakta. 21. Yüzyıl Anadolu Vakfının kuracağı üniversite ise İstinye Üniversitesi. Dolayısıyla, böylece bu tasarıyla da 1 devlet, 2 de vakıf üniversitesi kurmuş olacağız.

Değerli kardeşlerim, değerli milletvekilleri, bir de şu rakamı sizlerle paylaşmak istiyorum: 2002 yılında yani Hükûmete geldiğimizde, ülkemizde toplam 75 üniversite bulunmaktaydı; bunların 52’si devlet, 23’ü vakıf üniversitesiydi. Şimdi ulaşmış olduğumuz rakamları sizlere takdim ediyorum: Bugün kuracağımız üniversitelerle toplam devlet üniversitesi sayısı 109’a çıkıyor, vakıf üniversitesi sayısı ise 76’ya ulaşıyor. Yani, 2002’de toplam 75 üniversitemiz vardı. Şimdi kuracağımız vakıf üniversiteleriyle vakıf üniversitelerinin sayısı 2002’deki toplam devlet ve vakıf üniversitesi sayısını geçmiş oluyor. Dolayısıyla, toplamda bu çıkaracağımız yasayla 185 sayısına ulaşmış bulunuyoruz.

Değerli kardeşlerim, değerli milletvekilleri; ülkemizde faaliyet gösteren bütün vakıflar ülkemizdeki meri kanunlara göre faaliyetlerini yürütmekte, hiçbir vakfa ayrıcalık sağlanmamaktadır. Milletin vicdanı sandıkta zaten tecelli ediyor, 7 Haziranda da tecelli edecek.

Ben bu kurulacak üniversitelerin hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Işık, buyurun.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, hâlen üniversitelerimizde kadro bekleyen yardımcı doçent, doçent ve profesör adayları mağdur durumda. Bu konunun hızlanması adına Bakanlığınızca yapılan bir işlem var mıdır? Bazı üniversitelerde özellikle kadroların ilan edilmemesinin sebepleri nelerdir?

İkincisi: 2547 sayılı Yasa’nın 50/(d) maddesi gereğince araştırma görevlisi olarak üniversitelerimizde çalışan gençlerimizin yüksek lisansları veya doktoraları bitince ilişikleri üniversiteden kesilmektedir. Bunların mağduriyetinin giderilmesi konusunda Bakanlığınızca yapılan bir çalışma var mı, varsa ne aşamada?

Üçüncüsü: Ege Üniversitesinde kısa bir süre önce hayatını kaybeden Fırat Yavuz Çakıroğlu’nun katilleri yakalanmış mıdır? Yakalandıysa kimlerdir? Ege Üniversitesinden hangi yetkililer hakkında Bakanlığınızca nasıl bir işlem yapılmıştır, sonucu nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bir: Sayın Bakan, şu anda Türkiye'de kaç tane tıp fakültesi var ve bu tıp fakültesinde de ayrıca branşlarına göre kaç tane öğretim üyesi var?

İki: Türkiye'de kaç tane hukuk fakültesi var ve hukuk fakültelerinde idare hukukunda, ceza hukukunda, medeni hukukta, ticaret hukukunda, anayasa hukukunda kaç tane öğretim üyesi var?

Bir başka soru: Şimdi, biraz önce konuşmacılar da bahsettiler, 76 tane vakıf üniversitesi var. 76 tane vakıf üniversitesinden, özel iş adamlarından, belediyelerden,  kamu kurumlarından TÜRGEV kadar ayrıcalık gören başka bir vakıf var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın  Gök…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, bugün Sayın  Bakan Hükûmet adına zor bir görevde bulunuyor. Sabahtan akşam saatlerine kadar ve hâlen devam eden elektrik sıkıntısıyla ilgili sorularımıza cevap veremedi, “Sizlere bilgi vereceğim, arızanın nedenini bilmiyorum.” diyerek geçiştirdi, onu bir kenara bıraktık ama bir başka önemli olay oldu. İstanbul’da, adliyede bir savcının rehin alındığı bir operasyondan sonra, rehin alan kişiler de öldürüldü, rehin alınan savcı da hayatını kaybetti. Bu konuda savcıyla ilgili başsağlığı dileklerimizi burada ilettik. İşin ilginç yanı, rehin alınanın ve rehin alanların öldüğü bu operasyonda Cumhurbaşkanı ve Başbakan polisleri kutladılar ve operasyonu başarılı bulduklarını ifade ettiler. Sayın  Bakan, ortada sağ kalan hiçbir kimse olmadığına göre -rehin alınan da hayatını kaybetmiş, rehin alanlar da hayatını kaybetmiş- bu operasyonun başarı oranını ve durumunu siz nasıl açıklıyorsunuz? Çok merak ettik, bu konuda bir açıklama yapar mısınız?

BAŞKAN – Sayın  Halaçoğlu…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli Bakan, şunları sormak istiyorum: 2002’de kaç üniversitemiz vardı, 2015’te kaç üniversitemiz? 2002’de öğrenci sayımız ne kadardı, 2015’te öğrenci sayımız ne kadardır? 2002’de kaç öğretim üyesi vardı, 2015’te kaç öğretim üyesi var? 2002’de bir öğretim üyesine kaç öğrenci düşmekteydi, 2015’te bir öğretim üyesine kaç öğrenci düşüyor?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın  Bulut…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın  Bakan, üniversitelerin iki yıllık yüksekokul mezunları, yerel yönetim mezunları genelde belediyelere girememekteler, özel idarelerde çalışamamaktalar, kadro darlığı sebebiyle bu mezunlar açıkta kalmaktalar. Bu gençlerin istihdamı için hangi bakanlıklara kadro açılabilir? Bunlara istihdam nasıl sağlanabilir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Öğüt…

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, daha önce de sormuş olduğum bir soru vardı ama bir türlü cevap gelmedi. “Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği” adlı derneğimiz, yıllarca Türkiye’de kız çocuklarını, köylerdeki kız çocuklarını okutmak için seferber olmuş, Kardelen Projesi’ne imza atmış, on binlerce çocuğumuzu okutmuş bir derneğimiz. O derneğin kamu yararına çalışan dernek statüsü kaldırılarak topladığı bağışlar, çelenk bağışları ticari faaliyet sayılarak milyarlarca lira ceza kesilmiştir. TÜRGEV Başbakanın, o zamanki Başbakanın, şimdi Cumhurbaşkanının koruması altındayken bu cezalar, binlerce çocuğu okutan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğine yapılan reva mıdır? Bundan geri adım atılması düşünülmekte midir? Onu sormak istedim.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Bakanlığınıza bağlı bu 1.709 şube müdürünün akıbeti nedir? Mahkeme kararına rağmen, kararların uygulanmamakta ısrar edildiği iddiaları doğru mudur? Yeni şube müdürü atamaları ne zaman yapılacaktır? Bu konuda daha önce verdiğiniz sözlerin gereğini neden yerine getirmediğinizi merak etmekte bu şube müdürleri.

İkincisi: Bilindiği gibi, okul müdürleri ve müdür yardımcıları görevlerinden alındılar, şu anda birçoğu idari mahkemeye başvurup mahkeme kararıyla, göreve iade kararı almalarına rağmen bunların da atanmadığı ve Bakanlığınızın yargı kararlarına uymadığı iddiaları doğru mudur? Doğruysa şu anda kaç okul müdürü ve müdür yardımcısını görevine iade etmiyorsunuz, sebebi nedir? Burası bir muz cumhuriyeti mi yoksa hukuk devleti mi? Bunu özellikle sizin ağzınızdan duymak isteriz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Şimşek…

CEMALETTİN ŞİMŞEK (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, geçen yıllarda Millî Eğitim Bakanlığı Görevde Yükselme Yönetmeliği’nde değişiklik yapmış, yapılan yazılı ve sözlü sınav sonucunda sadece sözlü sınav sonuçlarını değerlendirerek millî eğitim şube müdürü atanmış, bu haksız uygulama Danıştayca iptal edilmiştir.

Ayrıca, yine bir yönetmelik değişikliğiyle ortaöğretimde okul müdürleri bir haksız uygulamayla bir sendikanın üyelerine âdeta teslim edilmiştir. Mağduriyete uğrayan müdürler mahkemeye başvurmuş ve birçok mahkeme bunların lehinde karar vermiştir. Bu haksız uygulamayı kaldırmayı düşünüyor musunuz? Bu konuyla ilgili bir çalışmanız var mı?

BAŞKAN – Sayın Öğüt…

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakana iki şey sormak istiyorum.

Bir: TEOG sınavlarında imam-hatip ortaokulu ve lisesini tercih edenlerin yüzdesini öğrenmek istiyorum.

İkincisi: 4+4+4 çıktıktan sonra, ilk 4’üncü sınıftan sonra açıköğrenime veyahut da dışarıdan eğitime katılan kız çocuklarının sayısı ne kadar olmuştur? Onu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, biraz önce Engin Bey belgesiyle birlikte açıkladı, bu Suudi Kraliyet Hükûmeti tarafından vakfa 99 milyon 990 bin 990 dolar bağış gönderildiğini ifade ettiler. Yurt dışından Türkiye’deki bir vakfa para göndermek vakfın kapatılma nedeni değil midir acaba ve bu, aynı zamanda etik midir? Yurt dışından böyle para gelen başka vakıflar var mıdır, sadece istisnası TÜRGEV midir?

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Dersine çalışmadan gelmiş Sayın Bakan!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Zaten ses bize geliyor Sayın Bakanım yani cevabı aldık.

LEVENT GÖK (Ankara) – Cevabı aldık efendim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Duydunuz mu?

ALİM IŞIK (Kütahya) – Duyamadık, duyamadık.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Yani sınıfta sözlüye kalksanız çakardınız!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Ben tekrar edeyim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, çok rakamsal şeyler sorduğunuz için, arkadaşlardan kesin rakamları öğrenmeye çalışıyorum. Takdir edersiniz ki bütün bu rakamları tek tek, kaç öğrenci kız öğrenci, kaç öğrenci erkek öğrenci, kaç öğrenci başına kaç öğretmen düşüyor, bunları bir çırpıda söylemem mümkün değil, zaten onu bekleyerek sormadığınızı da biliyorum. Ama, şu şube müdürü atamalarından başlayalım.

Bu konuda açılmış pek çok dava var gerçekten. Şube müdürü atamalarında uygulanan yöntemle ilgili açılan davalardan 156 tanesi Millî Eğitim Bakanlığının lehine yani Bakanlığın uygulamasını doğru bulmuş 156 davada, 47 tanesi de aleyhine. Danıştay da ayrıca mülakatın doğru olduğuna dair karar verdi dolayısıyla Danıştay kararı da bunu besliyor ama biz aleyhimize verilmiş olan o 47 davayı da -uygulamasını yani- tekrar bunları mülakata alarak değerlendiriyoruz.

Şimdi, buradan okul müdürlerinin atamasına geçelim: Burada, yine yargı kararıyla görevine iade edilmesi istenenleri görevlerine iade ettik, ediyoruz.

Onun da dışında, bu okul müdürlerinin değerlendirilmesi işlemi şöyle işlemişti: Dört yılını tamamlamış 16 bin müdürün değerlendirilmesi 6 aktör tarafından yapılmıştı; ilçe millî eğitim müdürü, atamalardan sorumlu ilçe şube müdürü, o okuldaki en kıdemli öğretmen, o okuldaki en kıdemsiz öğretmen, okul aile birliği temsilcisi ve öğrenci temsilcisi. Bu 6 aktörün de müdürleriyle ilgili değerlendirmelerini hangi kriterlere göre yapacaklarını belirlemek üzere 100’ün üzerinde kriter belirledik, bir okul müdüründe aranması gereken özellikler itibarıyla ve her bir paydaşın yani ilçe müdürünün, şube müdürünün, okul aile birliği başkanının, en kıdemli öğretmenin, en kıdemsiz öğretmenin ve öğrenci temsilcisinin, bunların bir komisyon olarak toplanıp değil, birbirlerini etkilemesinler diye ayrı ayrı elektronik ortamda oylamalar yapmasını istemiştik, nitekim öyle de yapıldı. Bu oylamalar neticesinde 70’in üzerinde puan alan müdürlerimiz görevlerine devam ettiler, 70’in altında olanlar da ya başka bir kurumda görevlendirilmek üzere tekrar müracaat ettiler veya öğretmenliğe döndüler.

Burada, bazı yerlerde, ilçe müdürüyle yani Bakanlığı temsil ettiği varsayılabilecek paydaşlardan ilçe müdürü ile atamalardan sorumlu şube müdürünün toplam 100 üzerinden payları 60’dı. Bu 60’ın birçok yerde tartışmalı değerlendirmelere neden olduğunu gördük yani diğerlerinin, diğer aktörlerin diyelim tam puan verdiği bir müdür hakkında 60’lık avantajı kullanarak bazı yerlerde farklı değerlendirmeler yapıldığını gördük.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Hep sendikal yaklaşıldı Sayın Bakanım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Bir kısmı sendikal, bir kısmı kişisel, bir kısmı tanımamaktan kaynaklanan değerlendirmeler yapıldı. Bu nedenle bunu düzelttik, önümüzdeki dönem 50-50 yapalım dedik yani aktörlerin herhangi birisinin, özellikle bizim millî eğitim ilçe müdürlerimizin ve şube müdürlerimizin bu tür sendikal veya kişisel ön yargılarla hareket etmeleri haksızlığa neden olmasın diye bunu daha dengeli hâle getirmek için tedbirimizi aldık. Dediğim gibi, ister okul müdürü olsun ister şube müdürü olsun mahkeme kararıyla göreve iade edilmesi istenenlerin hepsini veya tekrar mülakata alınması istenenlerin hepsini tekrar mülakata aldık. O konuda yargıyla ilgili… Ama dediğim gibi, zaten hakkımızda açılan şube müdürleriyle ilgili davalardan 156 adedinde de yani 3 davadan 2’si Bakanlık lehine, daha doğrusu, 4 davadan 3'ü Bakanlık lehine sonuçlanmış.

Şimdi, sorulan diğer sorularla ilgili… Tıp fakültesi sayısı: 64 tane devlet üniversitesinde, 30 tane de vakıf üniversitesinde olmak üzere 94 tıp fakültemiz var. Hukuk fakülteleri de 33 devlet üniversitesinde, 39 vakıf üniversitesinde olmak üzere 72 hukuk fakültemiz var. Üniversite sayısı 2002’de yani biz iktidara geldiğimizde 75’ti, şu anda 176. Örgün eğitimdeki öğrenci sayısı da 1 milyon 117 bin 907’den 2 milyon 807 bin 681’e; öğretim üyesi sayısı da 70.012’den 146.558’e…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Anayasa hukuku hocası kaç tane vardır, idare hukuku kaç tane vardır?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Şimdi, anayasa hocalarını da bölüm bazında çıkarmamız lazım. Şu anda elimizde o döküm yok.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Çünkü 94 tane anayasa hukuku hocası yok Türkiye’de, 94 tane idare hukuku hocası yok Türkiye’de Değerli Bakanım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – İşte, bölüm başına çıkaralım biz onları yarın, size verelim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sağ olun. Teşekkür ederim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Evet, tıp fakültesindeki, hukuk fakültesindeki öğretim üyesi sayısını da yine yazılı olarak vereceğiz. Yani ayrı ayrı fakültelere göre bölüm bazında bunları tasnif etmemiz gerekiyor. O nedenle onları oradan çıkartabiliriz.

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğinin vergi muafiyeti konusundaki son durumunu bilmiyorum. Onu Vakıflar Genel Müdürlüğünden de… Ama dernek olduğu için İçişleri Bakanlığından öğrenmemiz lazım. Onu öğrenir, size bildiririz.

Yerel yönetim mezunları, tabii adı üzerinde belediyelerde görevlendirilebilir.

Onun dışında, bu vakıfların yurt dışından bağış alması eskiden kapatılma nedeniydi, hatta siyasi partiler için de aynı şey söz konusu. Vakıflar Kanunu’nda yapılan değişiklikle vakıflar yurt dışından bağış alabiliyorlar Adenauer Vakfı gibi.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yurt dışından başka vakıf hiç aldı mı bu TÜRGEV dışında Sayın Bakanım?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Konrad-Adenauer Vakfı. Türkiye’deki muadiline destek olduğu için hakkınızda kapatma davası açılacaktı hatırladıysanız.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yani, efendim, şu anda Türkiye’de üniversite kuran vakıflardan başka alan var mı?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Diğer vakıflardan yurt dışından destek alanlar var mı, onu bilmiyorum. Bunları Vakıfların açıklama zorunluluğunun olup olmadığını da bilmiyorum açıkçası ama eğer varsa, açıklamaları gerekiyorsa veya Vakıflar Genel Müdürlüğünde bunların kaydı varsa onu da açıklarız.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – İçişleri Bakanlığının denetimine tabi Sayın Bakanım, o açıdan açıklaması lazım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Hayır, Vakıflar Genel Müdürlüğü eğer bunun kaydını tutuyorsa ve bunu kurumsal bir sır gibi görmüyorsa onu da açıklarız. Bilmiyorum oradaki mevzuatı ama şunu biliyoruz şimdi: Vakıflar yurt dışından katkı alabiliyorlar.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Bağış farklı, katkı farklı.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Bağış ve yardım alabiliyorlar.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Bakan, benim soruma cevap vermediniz.

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – TEOG sonuçlarını sormuştum.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Sayın Bakanım, ilave sorularımız var efendim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Ne vardı?

BAŞKAN – Sayın Öner, buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Bir dakika Sayın Başkanım, galiba bir soruyu eksik bıraktım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Bugün, sayın savcının hayatını kaybettiği olayda hem rehin alanların hem de rehin alınılanın hayatını kaybettiği o operasyonu Cumhurbaşkanı başarılı buldu.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Evet.

LEVENT GÖK (Ankara) – Yani, siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Şimdi, önce, savcıya Allah’tan rahmet diliyorum, ailesine sabırlar diliyorum. Tabii ki hepimizin gönlü isterdi ki rehine savcı sağ salim kurtulsaydı ama bunların ne kadar zor operasyonlar olduğunu herkes biliyor. Keşke böyle olmasaydı, keşke sağ olarak kurtulabilseydi. Tabii ki üzüldük; Sayın Cumhurbaşkanı da, Sayın Başbakan da en az bizim kadar üzülmüşlerdir.

LEVENT GÖK (Ankara) – Yani, başarılı bulmuyorsunuz ama.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Bir de bu imam-hatip okullarıyla ilgili bir sorunuz vardı, TEOG’a girenlerin ne kadarı             imam-hatiplere… Bir defa ortaokullara giriş TEOG’la olmuyor. Yani,        imam-hatip ortaokullarına da tıpkı diğer ortaokullar gibi velilerin tercihiyle ve adrese dayalı olarak yerleşiyorlar. Daha doğrusu, önce çocuklar normal ortaokullara adrese dayalı olarak yerleştiriliyorlar, sonra çocuklarını      imam-hatip okullarına göndermek isteyen veliler ayrıca çocukları için    imam-hatip ortaokullarını arayıp bulup çocuklarını kendileri oraya kaydettiriyorlar. Ortaokulda mekanizma o şekilde işliyor.

Liseye geçişte de… Yani, imam-hatibi tercih eden çocuklarla ilgili, ortaokul mezunlarından ne kadarı diye mi soruyorsunuz?

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Evet, yüzdesini söylerseniz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Şimdi, aklımda kaldığı kadarıyla 15 tercih yapılmıştı biliyorsunuz. 1’inci tercihi Anadolu imam-hatip lisesi olan öğrencilerin sayısı 94 bindi. 1 milyon 300 bin içinden 94 bin öğrenci 1’inci tercih olarak imam-hatip yapmıştı; bunların 54 bini bu tercihlerine yerleşti, 40 bini yerleşemedi birinci tercihlerine. Onun dışında, 2’nci, 3’üncü ve 15 tercihin içerisinde olanlarda da imam-hatiplerin kontenjanından daha fazla sayıda tercih var yani zorla yerleştirecek öğrenci bulmakta zorlanırdık çünkü zaten imam-hatibe gitmek isteyen öğrencilerin sayısı mevcut imam-hatiplerin kontenjanının üzerinde.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeleri tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum…

LEVENT GÖK (Ankara) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

 

YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI TEŞKİLATI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

 

MADDE 1- 28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununa aşağıdaki madde eklenmiştir.

"Türkiye Uluslararası İslam, Bilim ve Teknoloji Üniversitesi

EK MADDE 158- İstanbul'da Türkiye Uluslararası İslam, Bilim ve Teknoloji Üniversitesi adıyla bir üniversite kurulmuştur.

Bu Üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak;

a) Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesinden,

b) Hukuk Fakültesinden,

c) Siyasal Bilgiler Fakültesinden,

ç) İslami İlimler Fakültesinden,

d)Tıp Fakültesinden,

e) Mühendislik ve Mimarlık Fakültesinden,

f) Bilgisayar ve Bilişim Fakültesinden,

g) Sosyal Bilimler Enstitüsünden,

ğ) Fen Bilimleri Enstitüsünden,

h) Sağlık Bilimleri Enstitüsünden,

oluşur.

Rektör beş yıllığına, Yükseköğretim Kurulunun önereceği profesör akademik unvanına sahip üç aday arasından Cumhurbaşkanı tarafından atanır.

Üniversite yönetimine, üniversitenin faaliyet alanları ile stratejik planına ilişkin görüş vermek üzere aşağıdaki kurum ve kuruluşların üst yöneticilerinin katılımıyla Üniversite Danışma Kurulu oluşturulur.

a) Milli Eğitim Bakanlığı.

b) Dışişleri Bakanlığı.

c) Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı.

ç) Diyanet İşleri Başkanlığı.

d) Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı.

e) Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı.

f) Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı.

g) Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı.

ğ) Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü.

Bu Kurul yılda en az bir kez Rektörün çağrısı üzerine toplanır. Danışma Kurulu toplantılarına uluslararası kuruluşların yükseköğretim ile ilgili birimlerinden ve yurtdışındaki yükseköğretim kurumlarından oy hakkı olmaksızın temsilciler çağrılabilir. Danışma Kurulunun çalışma usul ve esasları yönetmelikle belirlenir.

Yükseköğretim Kurulunun belirlediği eğitim öğretimin niteliğine ilişkin asgari kriterlerin yerine getirilmesi kaydıyla bölüm, anabilim dalı, bilim dalı veya araştırma merkezleri ile lisans ve lisansüstü diploma programı açmaya, bu programların kontenjanlarını belirlemeye ve akademik kadroların ilanına Üniversite Yönetim Kurulu yetkilidir. Üniversite, Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı tarafından yurtdışından burslu olarak kabul edilen öğrencileri kendi birimlerine yerleştirir. Gerektiği durumlarda bu öğrencilerin diğer üniversitelere yerleştirilmelerini sağlamak üzere Üniversite bu üniversiteler ile protokoller yapabilir. Üniversite Türkçe dışındaki dillerde program açma, yabancı yükseköğretim kurumları ile ortak program yürütme de dahil olmak üzere yurtdışındaki yükseköğretim kurumlarıyla her türlü işbirliğine dair protokoller ve anlaşmalar yapabilir. Üniversite Yönetim Kurulunun teklifi ve Bakanlar Kurulu kararı ile yurtiçinde ve yurtdışında fakülte, enstitü, yüksekokul ve benzeri birimler kurulabilir. Yurtdışında eğitim yapılabilmesi, bu birimlerde yurtiçinden görevlendirilecek öğretim elemanları ile idari personelin ve sözleşmeli olarak mahallinden temin edilecek öğretim elemanları ile idari personelin niteliği, sayısı, görev süresi ve bunlara ödenecek ücretler ile diğer usul ve esaslar Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine Üniversite Yönetim Kurulu tarafından belirlenir.

Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde, Vakfın kuruluşu, Vakıf resmi senedi ve Vakfın Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre tesciline ilişkin işlemler Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından takip edilmek ve sonuçlandırılmak üzere, Türkiye Uluslararası İslam, Bilim ve Teknoloji Üniversitesini Güçlendirme Vakfı kurulur. Vakfın temel amacı, Türkiye Uluslararası İslam, Bilim ve Teknoloji Üniversitesini desteklemektir. Vakfın organları; Mütevelli Heyet, Yönetim Kurulu ve Denetleme Kuruludur. Maliye Bakanı, Dışişleri Bakanı ve Milli Eğitim Bakanı ile orta, lise ve yükseköğretim öğrencilerini burs ve yurt temini ile desteklemek üzere kurulan kamu yararına faaliyet gösteren dernekler ile vergi muafiyeti tanınan vakıflardan Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen beş dernek veya vakıf Vakfın kurucularını oluşturur. Vakfın kuruluşuna katılan kişi ve tüzel kişi temsilcileri Vakfın Mütevelli Heyetini oluşturur.

Vakfın gelirleri şunlardır:

a) Vakfın yapacağı hizmetler karşılığında alınacak ücretler.

b) Her türlü yardım ve bağışlar.

c) Vakfa ait taşınmazların gelirleri.

ç) Diğer gelirler.

Vakıf;

a) Kurumlar vergisinden (iktisadî işletmeler hariç),

b) Yapılacak bağış ve yardımlar sebebiyle veraset ve intikal vergisinden,

c) Her türlü muameleler dolayısıyla düzenlenen kağıtlar ve yapılan işlemlere ilişkin damga vergisi ve harçtan,

muaftır.

Vakfa yapılacak bağış ve yardımlar gelir ve kurumlar vergisi matrahından indirilebilir. Vakıf, Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflara diğer kanunlarla tanınan vergi ve harç istisnalarından yararlanır.

Vakfın talebi üzerine Maliye Bakanlığı tarafından Hazinenin özel mülkiyetinde veya Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazlar üzerinde, gelir getirici kullanımlar dahil kuruluş amaçlarını desteklemek üzere Vakıf lehine 49 yıla kadar bağımsız ve sürekli nitelikli bedelsiz irtifak hakkı tesis edilebilir veya kullanım izni verilebilir.

Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir ay içinde Vakfın kuruluş işlemlerinde kullanılmak ve kalanı kuruluş tamamlandıktan sonra Vakfa aktarılmak üzere Maliye Bakanlığı bütçesinin yedek ödenek tertibinden on milyon Türk Lirası Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesine aktarılır.

Türkiye Uluslararası İslam, Bilim ve Teknoloji Üniversitesini Güçlendirme Vakfı okul öncesi eğitim, ilköğretim, ortaöğretim, lise düzeyinde özel eğitim okulları açabilir. Söz konusu okulların açılması, eğitim faaliyetlerinin yürütülmesi, denetimi ve diğer hususlar Milli Eğitim Bakanlığı ile Türkiye Uluslararası İslam, Bilim ve Teknoloji Üniversitesini Güçlendirme Vakfı tarafından müştereken belirlenir."

BAŞKAN – Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Mustafa Erdem, Ankara Milletvekili.

Buyurun Sayın Erdem. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA ERDEM (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

654 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün, belki de Meclis, tarihinin en hızlı üniversite kurma gününü yaşıyor. Resmî, özel veya vakıf üniversiteleri bugün sizlerin katkılarıyla ülkemizin hizmetine sunuluyor. Şu anda da 654 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 1’inci maddesine göre birilerine göre devlet, birilerine göre de bir vakıf üniversitesi daha kuruyoruz. Yani, bu, öyle bir üniversite ki TÜRGEV’in havuz dışındaki bir uygulaması olarak da dikkatlerinize sunulabilir. Orada iş adamları bir şekilde paralarını buraya topluyor veya müteahhitlerden birtakım haraçlar alınarak TÜRGEV oluşturuluyor ve buna istinaden bir havuz meydana gelip bir üniversite kuruluyordu. Şimdi de devlet imkânlarından, sağdan soldan toplanan paralarla vakıf üniversitesi niteliğinde yeni bir devlet üniversitesi daha açılıyor.

Şimdi, bu üniversitenin nasıl açıldığı önemlidir; işlevi, adı, misyonu, fonksiyonu elbette önemlidir ama bunları söylemeden önce ülkemizin üniversite gerçeğini görmek, üniversitelerimizin uluslararası alanda başarısını test etmek, orada yetişen yavrularımızın istikbalini garanti etmek veya onlar hakkında birtakım fikirler imal etmek, herhâlde, bu milletin mensubu olan sizlerin ve doğal olarak da hepimizin görev ve sorumluluğundadır diye düşünüyorum. Buradan ısrarla söyledim sizlere “Kemalât kem âlât ile olmaz.” diye. Üniversiteleri şekilsel olarak kurabilirsiniz ama hocası yok bir üniversite ne kadar verimli olur? Veya üniversitelere birtakım insanları eş, dost, yandaş vesaire hoca olarak tayin edebilirsiniz; o zaman, talebesi yok üniversite ne kadar verimli olur? Hoca olur, talebe olur ama buna mukabil müfredatı işe yaramaz.

Şimdi, bir ilahiyat fakültesi hocası olarak, fakültenin talebeliğinden üniversite hocası olarak bu şerefli Meclise geldiğimiz güne kadar bir tespitimi sizinle paylaşmak istiyorum. Her gün müfredat değişir, her gün program değişir, her gün derslerin, bölümlerin adı değişir ve siz bunun sonucunda da bu memleketteki yetişen insanların dünya ve ahiret saadetini temin edecek düzgün bir ilahiyatçı çıkmasını beklersiniz. Şimdi, şu anda icra edilecek olan fakülteler de aynı şekilde olacak. Adına “İslam” derseniz bu İslam olmaz; İslam’ı yaşatabilecek, İslam’ı öğretebilecek bir fakülte kurulursa ancak burası fakülte olur.

Size bir şey söylüyorum: Bakın, bizim eskiden ne fakültemiz vardı ne üniversitemiz vardı ne profesörümüz vardı ama Türk milleti Müslüman olduğu zaman ne Allah’ı görmüş ne Peygamber’i görmüştü. Orta Asya’nın steplerinde veya Tanrı Dağlarının ötesinde, icatların ihtiyaçlardan doğacağı felsefesiyle, iyi bir Müslüman olabilmek için feraiz hukukunu tespit etme adına matematik bilimini geliştirdi, yöneldiği kıbleyi tespit etme adına astronomiyi, hangi kıbleye yöneleceği hususunda coğrafyayı. Yani, şunu ifade etmeye çalışıyorum: Onlar inandıklarıyla sosyal hayatı bütünleştirdiler, adam gibi adam olarak yaşayabilmek için bilimi, teknolojiyi insanlığın hizmetine, aynı zamanda inandıkları kutsal değerin hizmetine sundular.

Şimdi, onlardan sonra bin sene geçti ve şu anda 21’inci asrın modern Türkiye’sinde üniversite kurarak övünen sizlerin, dikkatlerinize bir hususu arz etmek istiyorum: Çok yakın geçmişe kadar “Suudi Arabistan’da hilal görülmüş, oruca başlayalım.”, “Araplarda ay görülmüş, bayram yapalım.” diyenlerin dinleri konusunda çıplak göze itibar ederken canları konusunda, ne hikmetse, hep hassas, gelişmiş teknolojik aletleri aramaları insanlık adına, bilim adına ve İslam adına bir garabet değil midir?

O zaman, değerli milletvekilleri, şekilsel olarak binayı yapmak bir anlam ifade etmiyor; birilerine bir imkân hazırlamak, bir istihdam yaratmak veya birilerine bir rant sağlamak Müslümanca bir tavır olmuyor. O zaman, bize düşen hadise önce Allah korkusuna sahip olmak, sonra da Allah’ın emaneti olan yavrularımızın geleceğine hizmet edecek kurumsal kimlikleri yerine getirmek mecburiyetidir.

Şimdi, bakınız, üniversiteler kuruluyor, az önce Sayın Bakanımız da işaret ettiler, Sayın Komisyon Başkanımız da sayılarını verdiler; şu kadar üniversite, şu kadar talebe… Hocası yok üniversiteyi ne yapalım biz?

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Hoca yetiştirelim.

MUSTAFA ERDEM (Devamla) – Nasıl yetiştireceksiniz?

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Yetişmiş hocalar var, kadro bulamıyorlar, onlara kadro yok.

MUSTAFA ERDEM (Devamla) – Beyler, şu anda, bakın, sizin içinizden çok değerli milletvekilleri kendi yörelerine yapılan devlet imkânlarıyla kimlere nasıl rant sağlandığını çok iyi bilirler. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Yok öyle bir şey ya!

MUSTAFA ERDEM (Devamla) – Para işini ben sizin kadar bilmem. Hocam, ne olursunuz polemiğe girmeyin, altında kalırsınız. Üniversite açmayı birilerine müteahhitlik hizmeti olarak görenler yarın hesabını nasıl verecekler? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Öyle bir şey yok ya!

MUSTAFA ERDEM (Devamla) – Nasıl vereceksiniz onu? Dikkat edin, üniversiteleri sırf birilerine istihdam alanı oluşturmak için açanlar yarın huzuruilahide bunun hesabını nasıl verecekler?

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Peki, böyle bir şey yoksa karşı çıkanlar nasıl verecekler?

MUSTAFA ERDEM (Devamla) – Değerli milletvekilleri, burada üzerinde durulması gereken başka bir hususa daha dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Bizim üniversitelerimizin, şu veya bu şekilde, uluslararası arenada kendisini test etmekten başka çaresi yoktur. Bunun için de sağdan soldan talebe gelmesi, sağdan soldan bilim adamının kabul edilmesi en doğal hakkınızdır. Ama, biz kendi bilim adamlarımızı ne kadar değerlendirebiliyoruz, üniversiteler olarak bilime nasıl müdahale ediyoruz, bir örnek vereyim size: Sizler Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesini çok iyi biliyorsunuz. Orada da çok saygın bilim adamları var ve elhamdülillah bunların hepsi de bu ülkenin yetiştirdiği Müslüman insanlar. Üniversitenin özgür elemanları rektörlüğün talebi doğrultusunda müstakbel dekanlarını seçiyorlar ve üniversitenin rektörü de YÖK’e bunu bildiriyor ama ne hikmetse YÖK’ten birileri -kendileri gibi inanmadığını düşünmüş olabilirler veya kendileriyle birtakım paylaşımları yapamayacağına inanmış olabilirler- rektöre dayatır, der ki: “Efendim, siz falanı filanı bu sıradan çıkarın, falanı filanı tekrar oraya koymak suretiyle bizim dekan olarak atamamıza imkân verin.” Nerede kaldı ahlak, nerede kaldı insaf, nerede kaldı İslam, nerede kaldı Müslümanca yaşamak? Peki, böyle bilim olur mu?

Beyler, bir başka hususa daha dikkatinizi çekmek istiyorum: Bugün, YÖK, uluslararası alanda üniversitenin kalitesini yükseltmekle meşgul olması lazımgelirken üniversitelerin fakültelerine müdahale etme hakkını nereden buluyor? Şimdi, biz, üniversite hocasıyız; programlarımızı kendilerimiz hazırlamak ve talebelerimizin ihtiyacı, ülkemizin ihtiyacı, ilgili bilim alanımızın ihtiyacı istikametinde bunları servis etmek durumundayız ama yukarıda birisi kendisine uygun gelmediği, kendi zihniyetine münasip düşmediği için oraya müdahale etme hakkını nereden bulur ve nasıl utanmadan, sıkılmadan buna müdahale eder? Hem yasalar üniversite hocalarına kendi alanlarıyla ilgili en azından yüzde 30 nispetinde bir program hazırlama imkânı verecek hem de başında herhangi bir yetkiyi kullanmak suretiyle onu mağdur duruma düşürecek. Buna akıl, buna vicdan, buna insaf müsaade eder mi? O zaman ne oluyor biliyor musunuz? İlahiyat fakülteleri bundan bin sene öncesinin de gerisinde bir medrese bile olamıyor çünkü bugün hangi projeyi, yarın hangi projeyi bilemeyecek kadar saf ve bilimin de gerisinde bir durum ortaya çıkıyor.

Sizleri insanlık adına, İslam adına, Allah adına hayırlı hizmetler yapmaya davet ediyor, açılan üniversitelerin hayırlara vesile olmasını Cenabıhak’tan niyaz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Yapıyoruz elhamdülillah hocam, Allah size de nasip etsin.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ali Haydar Öner, Isparta Milletvekili.

Buyurun Sayın Öner. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu saatinde üniversite kurmak gibi çok hayırlı bir işle iştigal ediyoruz.

Türkiye Uluslararası İslam, Bilim ve Teknoloji Üniversitesi ile TÜRGEV’in kurduğu İbn Haldun Üniversitesi bu akşamın konuları arasında. Üç ayrı üniversiteyle ilgili teklif de daha önceki oturumda yasalaşmıştı.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Uluslararası İslam, Bilim ve Teknoloji Üniversitesi bünyesinde sosyal ve beşerî bilimler fakültesi, hukuk fakültesi, siyasal bilgiler fakültesi, İslami bilimler fakültesi, tıp fakültesi, mühendislik ve mimarlık fakültesi, bilgisayar ve bilişim fakültesi ile sosyal bilimler, fen bilimleri, sağlık bilimleri enstitüleri kurulacak. Bu üniversiteye atanan rektör beş yıllığına atanacak. Bu üniversite o kadar imtiyazlı bir üniversite ki üniversitenin kuruluşuyla birlikte vakıf da kurulacak, üniversite güçlendirme vakfı.

Anadolu’nun değişik yerlerinde görev yaptık. İllerimize üniversite kazandırmak için ya da illerimizde kurulu üniversiteler için zaman zaman vakıfların mütevelli heyet başkanlığını da yaptık. Bu örnek niye ayrıcalıklı bir örnek? Bu örneğin yaygınlaştırılması düşünülüyor mu? Çünkü, diğer vakıflar üniversiteyi desteklemek için binbir güçlükle uğraşırken bu üniversiteye, kendiliğinden, Maliye Bakanlığınca ilk aşamada 10 milyon lira aktarılıyor.

Ayrıca, bu üniversite için bir de Danışma Kurulu kuruluyor. Danışma Kurulunda Millî Eğitim Bakanlığı temsilcisi, Dışişleri Bakanlığı temsilcisi, YÖK temsilcisi, Diyanet temsilcisi, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar temsilcisi, TÜBİTAK temsilcisi, TİKA temsilcisi, Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi temsilcisi…

ALİ SERİNDAG (Gaziantep) - Sayın Başkan, zaman biraz sorunlu galiba, yirmi dakika.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Zaman yirmi dakika mı Sayın Başkanım?

BAŞKAN – Sayın Öner, yanlış verildi, on dakika, onuncu dakikada kapatacağız.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Sayın Başkanım, yanıltılmış oluyorum. Zamanı ona göre kullanacağız efendim.

BAŞKAN – Peki, indiriyoruz efendim yedi dakikaya.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – …Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu temsilcisi gibi kamu kurumlarından temsilciler atanacak ve yılda en az 1 kez toplanacaklar. Hani özerk üniversite, hani üniversitelerin özerkliği?

Şimdi, bu üniversite kurulacak, bu üniversitedeki Millî Eğitim Bakanlığı temsilcisi ya da Dışişleri Bakanlığı temsilcisi Hükûmet kararlarına aykırı bir yaklaşım sergileyecek, böyle bir şey mümkün mü? Son dönemde örneklerine sıkça rastladığımız Diyanet İşleri Başkanı Sayın Mehmet Görmez’in görmezden geldiği bir sürü hukuk dışı, yasa dışı olaylar var. Ya da Diyanet temsilcisi görmezliklerine, duymazlıklarına devam mı edecek yoksa “İslam” adını taşıyan bir üniversitede İslami anlayışına ters düşen uygulamalara karşı çıkma cesaretini gösterecek mi? Söz gelişi “İlim Çin’de de olsa tahsil ediniz.” diyen bir anlayışla, riyadan, kibirden uzak yaklaşımlar sergilenecek mi? Kebâire, sagaire giren durumlarla ilgili neler söylenecek? Kul hakkı yemeyen, kul hakkı yedirmeyen; kul hakkı yiyeni, yedireni sorgulayan, yargılayan nesiller yetiştirilecek midir? Sorgulama, yargılama cesareti olan savcılar, yargıçlar, milletvekilleri yetiştiren bir üniversite olmasını bekliyoruz. Ettiği yemine sadık kalan milletvekilleri, bakanlar, başbakanlar, cumhurbaşkanları, askerler, memurlar yetiştiren bir üniversite olmalı. Hükûmetin yanlışlarını görmezlikten, duymazlıktan gelen Diyanet temsilcisi, hukuk fakültesi için “Yolsuzluk hırsızlık değildir.” tarzında bir uyduruk fetva verecek mi? YÖK zulümlere karşı suskun kalmaktan vaz mı geçecek?

Değerli arkadaşlar, Üniversite Güçlendirme Vakfı imtiyazlı bir başlangıç yaptığı gibi, bazı vergilerden de muaf; kurumlar vergisinden muaf -iktisadi işletmeler dışında- veraset ve intikal vergisinden muaf, damga vergisi ve harçlardan muaf.

Ben 24’üncü Dönem İkinci Yasama Yılında -çünkü Birinci Yasama Yılı başladığı gibi bitti- Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu üyesiydim. O dönemden kalan iyi anılarım yok. Şimdiki Sayın Bakan o zaman Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunun Başkanıydı. 4+4+4’le ilgili yasa çalışmaları sırasında ilk 6 madde altı günde geçti, sonra ne olduysa yarım saatte 21 madde geçirildi. O 21 madde geçirilirken Komisyon üyeleri olarak buradayız diyorduk, yok sayıldık. Öyle değil mi Sayın Bakan?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Öyle değil.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Öyle efendim. Delilleriyle, belgeleriyle ispatımız var, dokümanlarıyla ispatımız var.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Hayır, öyle değil.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) - Size takdim ettik, Başkanlığa takdim ettik, Hükûmete takdim ettik, Hükûmete de sarı kart gösterdik.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Anayasa Mahkemesine gittiniz, gereken cevabı da oradan aldınız.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Hafızanız sizi yanıltıyor. Ben bunu ispatlamaya hazırım. İspatlayamazsam ben milletvekilliğinden istifa ediyorum, siz de Bakanlıktan istifa edecek misiniz?

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Zaten süren bitti.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Bu klişeler bana çalışmaz.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Buna cesaretiniz var mı? Varsa göstereceğiz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Anayasa Mahkemesine gittiniz, cevabı aldınız.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) - Yarım saatte 21 madde nasıl geçiyor Sayın Bakan? Herkesin bildiğini, Allah’ın bildiğini, İslam üniversitesi kurarken kuldan nasıl saklıyorsunuz?

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Ya, zaten süren bitti ya.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Öyle mi? Sana ne? Sen sadece dinlemekle mükellefsin.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Tabii, süren bitti, sakin ol ya, sakin ol. Yasalaştı o, geçti, yanlış hatırlıyorsun.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – O dönemde bazı vakıflar üniversiteler kurdular. Üniversite kurarken küçük bir arsa veya araziye, birkaç küçük yapıyla, küçük meblağlı paralarla üniversite kurma girişiminde bulundular. Sayın Komisyon Başkanı Nabi Avcı Millî Eğitim Bakanı olduktan sonra bilim, sanayi ve teknoloji ile hissiyattan sorumlu Sayın Bakanımız Fikri Işık Millî Eğitim Komisyonu Başkanlığına geldi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öner, sözlerinizi tamamlayın lütfen.

Buyurun.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Efendim, sizin hatalarınızın faturasını ben ödeyecek değilim.

BAŞKAN – Efendim, fazlasıyla verdik, on iki dakika konuştunuz. “Sözlerinizi tamamlayın dedim.” efendim.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Efendim, yirmi dakika…

BAŞKAN – Lütfen Sayın Öner, sözlerinizi tamamlayın. Bir dakika süre veriyorum.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Ben konuşma süremi ona göre ayarlıyorum efendim.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Doymaz bunlar, ver ver doymaz!

BAŞKAN – Yanlış yapıldığını söyledik yani.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – O tıp fakültesinden yetişen doktorun hastası ölür, oradaki mühendislik fakültesinden yetişen mühendisin yaptığı köprü, yaptığı bina yıkılır çünkü 10 milyon liraya bir ilkokul çevrilemez.

O bakımdan, bu üniversite on ikiye beş kala niçin kuruluyor? Maksat hizmet midir; mevki, makam, kadro yaratmak mıdır? (1) sayılı cetvelle 3.320, genel kadroyla da 1.070 kadro veriliyor, ayrıca 22 kadro olmak üzere 4.412 kadro ihdas ediliyor.

Kaçak sarayda mukim bir ailenin fertleri için üniversite kurulamaz, emekli parlamenterler için üniversite kurulamaz. Üniversiteler bilime, insanlığa hizmet için kurulur. Bilim ve insanlık için üniversite kuranlara saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz isteyen Adil Zozani, Hakkâri Milletvekili.

Buyurun.

HDP GRUBU ADINA ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 1’inci madde üzerine ben de söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ancak, Sayın Bakana sormak istiyorum: Bu kuracağınız üniversitenin tabi olacağı yasa hangisidir?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Bu yasa, çıkaracağımız bu yasa.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Bakın, buruda kurulan Türkiye Uluslararası İslam, Bilim ve Teknoloji Üniversitesi hangi yasaya tabi? YÖK Yasası’na tabi değil.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Bu çıkaracağımız yasaya tabi.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Bakın, YÖK Yasası’na tabi değil ama hangi kurallarla yöneteceksiniz bu üniversiteyi? YÖK kurallarıyla yani devlet üniversitesi kurallarıyla yönetilmeyecek, vakıf üniversitesi kurallarıyla yönetilmeyecek, neyle yönetileceği belli değil. Üç başlı bir yönetim mekanizması öneriyorsunuz. Bir, yasal olarak olması zorunlu olan bir yönetimi olacak. İki, Danışma Kurulu olacak. Üç, Mütevelli Heyeti olacak. Kim söz sahibi, kim söz sahibi burada? Belli değil, belli değil burada.

Hadi onu da geçelim, Danışma Kurulunu koydunuz buraya. Ya, bir Bakanlık bütün teşkilatlarıyla birlikte Danışma Kurulunda yer alabilir mi? Millî Eğitim Bakanlığının 81 ildeki bütün teşkilatları bu Danışma Kurulunun üyesi.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Öyle bir şey yok.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Siz okuyun o zaman. O zaman, yasa nasıl yapılır bir bakın, bir yerlere danışın. Evet, böyle bir şey olmaz, ben de biliyorum ama bir yere danışın. “Millî Eğitim Bakanlığı” diye yasaya koyduğunuz zaman bir bütün olarak bütün Bakanlığın teşkilatları bu üniversitenin Danışma Kurulu üyesi ya.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Okusana, bir daha oku.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Üst paragrafta yazıyor.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Ya, bir okuyun en alt paragrafı: “Bu Kurul yılda en az bir kez Rektörün çağrısı üzerine toplanır. Danışma Kurulu toplantılarına uluslararası kuruluşların yükseköğretim ile ilgili birimlerinden ve yurtdışındaki yükseköğretim kurumlarından oy hakkı olmaksızın temsilciler çağrılabilir.” Bu kadar keyfiyet olmaz ya.

Onu geçtim, Dışişleri Bakanlığı komple üye, komple Danışma Kurulu üyesi. İfadeler bu şekilde kullanılmaz bir kanun tasarısında ya. Sayın Bakan, bir kanun…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Millî Eğitim Bakanlığını bir kişi temsilen ya.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Temsilen.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Bakın, nerede diyor…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Millî Eğitim Bakanlığını temsilen bir kişi ya.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Şimdi, bakın, biz daha önce de bu yasaları yaptık, çok tartışma konusu oldu.  Ayrıca, siz yanlış bir komisyonda bunu tartıştığınız için ayrıntılarına dikkat etmemişsiniz ya.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Ya, bunda bir şey yok ya, sen yanlış biliyorsun.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Sen bir yerden temsilciyi bul, “temsilci” ifadesini bul…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Millî Eğitim Bakanlığından bütün personel…

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Bakın, bir yerde “temsilci” ifadesini bul… Ya bakın, bu kadar gelişigüzel, bu kadar…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Böyle bir şey değil o, yanlış biliyorsun.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Kafasından “temsilci” diyor ya, yasa metninde bir yerde “temsilci” geçiyor mu? Geçmiyor. O zaman Dışişleri Bakanlığı, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı… Başkanlık kaç kişiden oluşuyor ya? Bu kadar geniş bir Danışma Kurulu herhâlde dünyanın hiçbir yerinde yok -diğerlerinin hepsini saymıyorum- Türkiye’nin tamamı…

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Emirle hareket eden Danışma Kurulu ya, emirle hareket eden.

RECEP ÖZEL (Isparta) – 9 kişi, 9 kişi ya.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – …neredeyse bakın, herkes bu vakfın, bu üniversitenin Danışma Kurulu üyesi bir şekilde. Benim çocuğum Ankara’da ilkokula gidiyor, üniversiteye gidiyor, liseye gidiyor. Öğrenci velisiyim, dolaylı olarak Millî Eğitimle bir ilişiğim vardır, pekâlâ ben de bu Danışma Kurulunun üyesi olabilirim ya. Böyle bir yasa yapma tekniği olabilir mi ya? Ya, olur da bu kadarı olmaz, bu kadarı da fazla. Böyle bir yasama tekniği söz konusu olabilir mi ya? Yoksa bir önce üniversitelerin kuruluşlarında bakın, orada belirlenmiş ne şekilde olacağı.

İkinci önemli husus: Bakın, son bir ayda İstanbul’a kuracağınız 4’üncü üniversite. Bunlarla birlikte İstanbul’da kuracağımız 4’üncü üniversite. Bunlar hariç, İstanbul’da kaç üniversite var? 9 devlet üniversitesi, 40 vakıf üniversitesi, ayrıca 6 tane de yükseköğretim kurumu var, meslek yüksekokulu var. Anayasa’nın 130’uncu maddesi şunu söylüyor: “Bu kanun -bu kanundan kastı bu maddede Yükseköğretim Kurulu Kanunu’dur- üniversitelerin yurt sathına dengeli dağıtımını gözetir.” Bu, amir bir hükümdür. İstanbul’a 55 tane üniversite kuruyorsunuz, Allah’tan reva mı ya, Türkiye İstanbul’dan ibaret mi ya? Türkiye’nin başka bir yerine bu üniversite kurulamaz mı? Konya’ya kurulamaz mıydı, İzmir’e kurulamaz mıydı, Antalya’ya kurulamaz mıydı, Adana’ya kurulamaz mıydı bu üniversite? Niye illa İstanbul? İstanbul’un ne ayrıcalığı var?

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Antalya’ya da kuruldu bugün.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – İki tane.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Antalya’ya da kuruldu. 185 üniversite oldu.

RECEP ÖZEL (Isparta) – İlçede de kuruldu. Alanya’ya kuruldu, Bandırma’ya kuruldu, Tarsus’a kuruldu.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Serik’e kuruldu.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Yani, içinden bir Antalya’yı buldun Allah’a şükür.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Olur mu canım, daha önce de kuruldu.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – İçinden birisi...

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – İskenderun’a da kuruldu.

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Hatay...

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Konya’ya kuraydın. Mevlâna’nın memleketine kuraydın bu üniversiteyi, en layık onlarda kurulur.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Orada da var.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Biliyorum orada üniversite olduğunu ama İstanbul’a bu kadar ayrıcalıklı davranmanız doğrusu anlaşılır değil.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – İstanbul’un nüfusu kaç?

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Bakın, İstanbul sayenizde yaşanamayacak bir kent durumuna geldi. İstanbul’u kilitlediniz. Türkiye’yi İstanbul’a bağladınız, bütün düğümleri İstanbul’a...

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Bandırma’ya kuruldu.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Yapın, şunun şurasında daha yasama döneminin bitimine 3-4 gün var; bir yasa teklifiyle getirin, İstanbul’u da başkent de yapalım, kurtulun, gidin. Yapmak istediğiniz şey buysa yapın ama bütün düğümleri, bütün ipleri İstanbul’a bağlamanız kesinlikle ama kesinlikle doğru bir yaklaşım değildir.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Londra’da kaç üniversite var, Londra’da?

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Boston’da kaç üniversite var?

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Bu, anlaşılabilir bir durum değildir.

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Keşke olsa, dedik.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Yapın getirin, “keşke” demeyin ya. Bakın, siz milletvekilisiniz burada.

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – İngiltere’ye bak, Amerika’ya, Boston’a bak. Ne konuştuğunuzu bilmiyorsunuz.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Bakın, milletvekilinin iki görevi vardır: Biri yasama, biri denetlemedir.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Yapıyoruz işte, yapıyoruz.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Siz milletvekili olarak buradasınız, iktidar partisi milletvekili olarak buradasınız. Getirin, elinizi kolunuzu bağlayan mı var?

RECEP ÖZEL (Isparta) – Yapıyoruz işte.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – “Keşke” demeyin ya. Siz “keşke” diyecek noktada değilsiniz. Yasanızı getirin, “İstanbul başkenttir.” deyin bitsin.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Öyle bir şey diyen yok ki ya.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Dedi, dedi “keşke”, “Keşke orada…”

RECEP ÖZEL (Isparta) – Öyle bir şey demedi ki o, yanlış anlama.

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Daha çok olsun...

ADİL ZOZANİ (Devamla) - O zaman ne dediğinizi bilin. Hayır, o zaman ne dediğinizi bilin.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Üniversite sayısı 185 değil, 250 olsun.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sen yanlış anlamışsın.

ADİL ZOZANİ (Devamla) - İcra makamındasınız, icracısınız, Hükûmetsiniz, getirin, çoğunluğunuz da var, kanunu yapın, zaten öyle yapmıyor musunuz? Bütün itirazlara rağmen yapmıyor musunuz? Yapıyorsunuz. E, getirin, niye getirmiyorsunuz? Her şeyi yapıyorsunuz da buna mı keşke diyorsunuz?

Her şeye gücünüz yetiyor, bir buna mı gücünüz yetmiyor “keşke” diyorsunuz?

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Daha çok olsun, yanlış algılamayın.

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Bakın, böyle bir şeyin arkasına sığınmayın, bu, doğru değil. Türkiye’nin bazı kentlerinde üniversitelerin tabelaları dağa yazılırken İstanbul’a 50-60 tane üniversite peş peşe açmanız…

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Ya, az önce İskenderun Hatay’da, Balıkesir ve Antalya’da hayata geçirdik.

ADİL ZOZANİ (Devamla) - …bakın, İstanbul’a bu kadar yüklenmeniz doğru değil, yanlıştır. Bu tarz üniversiteler önemli üniversitelerdir. Adı üstünde bir alan üniversitesi açıyorsunuz. Din eğitimiyle ya da öğretimiyle, teoloji eğitimiyle ilgili olacak. Merkez üniversite statüsü kazanacağı için Türkiye’nin herhangi bir Anadolu kentine bu üniversiteyi kurduğunuz zaman o kentin kalkınmasına büyük oranda katkı sağlamış olursunuz; bunu yapmıyorsunuz.

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Bütün illerde var, eskiden yoktu, şimdi bütün illerde var. Kim yaptı?

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Ya, sayın vekilim, bir sözünüz varsa çıkın burada söyleyin. Nerede üniversite olduğunu biliyorum yani bazı şey vardı, burada resimler gösterdik. Siz sözden anlamıyorsunuz diye görsel olarak da size gösterdik. Bütün illerde üniversite var…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Hakkâri’de kim kurdu? Hakkâri’de ne zaman kuruldu?

ADİL ZOZANİ (Devamla) - …ama bazı üniversitelerde üniversite yok ama isimler dağa yazılmış, resimlerini size gösterdik; bunu yapmayın. Türkiye’de bakın, benim bildiğim, tespit ettiğim 86 tane ilahiyat fakültesi var, değil mi Sayın Bakanım? 86 ilahiyat fakültesi var, bunların içerisinde 46 tanesinde eğitim yapılabilir durumdadır, 40 tanesinin de hazırlık aşamasında olduğu söyleniyor.

Şimdi, 86 ilahiyat fakültesinde yapılacak, yapılmakta olan dinî eğitim yetmiyor da bu üniversiteyi mi kuruyorsunuz?

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Olmasın mı istiyorsunuz?

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Maksat ne burada, gerçekten maksat ne? Yani, şu anda yapılan işlerin tamamı kadük müydü?

RECEP ÖZEL (Isparta) – Dert anlaşıldı senin, “İslam Bilimleri Üniversitesi kurmayın.” demek istiyorsun sen. 

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Kurun, Hakkâri’de kuralım. Hodri meydan diyorum, hodri meydan diyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Kurun, Hakkâri’de kuralım.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Tamam.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Van’da  kuralım. Ama siz bunu yapmazsınız. Siz bunu yapmazsınız…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Oraya da kuralım.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – …çünkü Türkiye, cümle âlem, sizin kendinize Müslüman olduğunuzu biliyor zaten. Hodri meydan diyorum. Bunu Hakkâri’de kuralım.

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Süreniz bitti, süreniz, hadi…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Oraya da kuralım, doğru. Oraya da bir                                                                                                                                                                                                     Ahmed-i Hani üniversitesi kurarız inşallah.

BAŞKAN –  Evet, teşekkür ediyorum.

Soru-cevap işlemi yapacağız.

Sayın Işık, buyurun.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan biraz önce sordum ama herhâlde vakit yetişmediği için cevabı verilmedi. Bu üniversitelerde kadro bekleyen, doktorasını bitirmiş, doçentlik unvanını almış ama kadrosu verilmemiş, profesörlük için süresini tamamlamış, tüm akademik çalışmalarını yapmış ama bir türlü kadrosu verilmeyen öğretim elemanı sayısı oldukça fazla. Bunların bir an önce atanarak hak ettikleri kadrolara ulaşmaları konusunda Bakanlığınızca ne gibi çalışmalar yapılmakta?

Bir diğer konu: Ege Üniversitesi öğrencisi rahmetli Fırat Yavuz Çakıroğlu’nun katilleri yakalandı mı? Üniversitenin hangi yöneticileri hakkında ne tür bir işlem başlattınız? Orada ne tür güvenlik sorunları sonucunda bu  evladımızı kaybettik, bu konuda bir bilginiz varsa paylaşırsanız sevinirim.

Son soru da: Bilişim teknolojisi öğretmenlerinin kadro talepleri konusunda Bakanlığınızca nasıl bir  çalışma yapılmakta? Bu yıl içerisinde kaç bilişim teknolojisi öğretmeni ataması düşünülmektedir? Cevaplarsanız sevinirim.

Teşekkürler.

BAŞKAN –  Sayın Bakan, buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM  BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Şimdi, YÖK’ten  bana verilen bilgiye göre: Fizik, kimya ve biyoloji ana bilim dallarının dışında profesörlük kadrosu için  bekleyen yok. Yani, üniversitelerin kendi idari prosedürleri itibarıyla gecikmeler olabilir ama böyle genel bir kadro eksikliği söz konusu değil,  fizik, kimya, biyoloji dışında.

Diğer soru neydi?

ALİM IŞIK (Kütahya) – Ege Üniversitesindeki öğrencinin ölümüyle ilgili üniversite yöneticilerine bir soruşturma açıldı mı, başlatıldı mı?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Tabii, soruşturma açıldı da zanlının veya katil zanlısının yakalandığı konusunda bende kesin bir bilgi yok ama şüphesiz soruşturma konusu. Emniyet işin üzerinde çalışıyor tabii.

Onun dışında, bilişim ve iletişim teknolojileri dersiyle ilgili Talim ve Terbiye Kurulumuzda bir çalışma var.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim. 

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 654 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin altıncı fıkrasının ikinci ve üçüncü cümlelerinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

            Mehmet Naci Bostancı                          Mehmet Doğan Kubat                             Osman Aşkın Bak

                      Amasya                                             İstanbul                                              İstanbul

                    Recep Özel                                       Ramazan Can                                      Sıtkı Güvenç

                       Isparta                                             Kırıkkale                                        Kahramanmaraş

                           

            Hacı Bayram Türkoğlu                             Zülfü Demirbağ                                   Tülay Kaynarca

                        Hatay                                                Elâzığ                                               İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI EMRULLAH İŞLER (Ankara) – Uygun görüşle takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet de katılıyor.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Söz konusu düzenleme ile tüm burslu öğrencilerin tek bir üniversiteye yerleştirilmesi ve ihtiyaç halinde yine bu üniversite tarafından diğer üniversitelere dağıtma yetkisi verilmektedir. Bu çerçevede 180'den fazla üniversitenin dahil olduğu yükseköğretim sistemi içerisinde kamu kaynaklı bursların tek bir üniversite tarafından yürütüldüğü algısı oluşmaktadır.

Önergemiz ile ilgili cümlelerin metinden çıkarılarak bu yanlışlığın düzeltilmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda…

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, maddeyi oylamaya sunmadan önce…

BAŞKAN – Önce…

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Bir şey söyleyeyim Sayın Başkanım.

Önergeyi sundunuz ama maddeyi oylamaya sunmadan önce madde metnindeki bir maddi hatanın düzeltilmesi gerekir. Şimdi, biraz önce kürsüden de ifade ettim…

BAŞKAN – Sayın Komisyon, dinliyor musunuz?

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) –  Burada bu üniversitenin Danışma Kurulunda yer alacak temsilcilerin kimlerden oluşacağına dair bir belirleme yok. Dolayısıyla, biraz önce kürsüden ifade ettiğim sadece konuşmak için sarf ettiğim sözler değildir.

BAŞKAN – Dinledik efendim.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Bu maddi hatanın düzeltilmesi gerekir. Maddeyi bu şekilde oylarsanız ciddi bir maddi hatayla birlikte oylamış olursunuz, dikkatinize sunmak istedim.

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum Sayın Zozani.

Sayın Bakan, açıklama yapacak mısınız?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Şimdi, iyi oldu Sayın Zozani’nin bu açıklaması çünkü kürsüdeki anlatımında “Sanki bütün Millî Eğitim Bakanlığı, bütün Dışişleri Bakanlığı burada temsil edilecekmiş gibi bir algı doğuyor.” demişti. Halbuki bir üst cümlede -ben de buradan sürekli uyarmak zorunda kaldım- yukarıda diyor ki: “Üniversite yönetimine üniversitenin faaliyet alanlarıyla ilgili stratejik planına ilişkin görüş vermek üzere aşağıdaki kurum ve kuruluşların üst yöneticilerinin katılımıyla Üniversite Danışma Kurulu oluşturulur.” Üst yöneticilerden birini görevlendirecek Bakan veya Bakanlık.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Ama o zaman ibare koymanız gerekir Sayın Bakan.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Üst yöneticinin…

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Şimdi, bu maddenin herhangi bir yerinde şöyle bir şey denmiş olsaydı, “Bir yönetmelikle belirlenir.” ibaresi olmuş olsaydı sizin bu izahınız yeterli olabilirdi ancak böyle bir belirleme olmadığı için…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Altında, bakın, Sayın Zozani, en altta da diyor ki…

ADİL ZOZANİ (Hakkâri)- Alttaki cümlede de yok Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) - Bakın, hayır. “Danışma Kurulunun çalışma usul ve esasları yönetmelikle belirlenir.”

BAŞKAN – Evet, teşekkür ederim.

Sayın Halaçoğlu, buyurun.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Bakan, burada isterseniz bunu şöyle tashih edelim daha düzgün olacak. “Üst düzey yöneticilerinin…” dediğiniz an müsteşar, müsteşar yardımcıları hepsi girer. Şimdi, onun yerine “Üst düzey yöneticilerinden bir temsilcinin katılımıyla…” şeklinde düzeltilirse mesele biter.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri)- Hayır, Sayın Bakan, bu şekilde bu sorun maddi hatadır.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir)  – Hayır, maddi hata değil. Bakın, burada, “Danışma Kurulunun çalışma usul ve esasları yönetmelikle belirlenir.”

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Altında yazıyor hocam.

RECEP ÖZEL (Isparta) - Sıkıntı yok, problem yok.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Altında yazmıyor ama.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Hayır efendim, hayır.

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Çalışma başka bir şey, çalışma… Affedersiniz Sayın Başkan.

Şimdi, çalışma usul ve esasları ayrı bir mesele, temsil meselesi ayrı bir mesele. Şimdi, burada “…aşağıdaki kurum ve kuruluşların üst düzey yöneticilerinin katılımıyla…” dediğiniz andan itibaren oradaki bütün üst düzey yöneticilerinin katılımı anlamına gelir. Sayın Bakan, anlayın yani, böyle yazıyor.

RECEP ÖZEL (Isparta) - Hiç de öyle değil ya.

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Yani bunu…

BAŞKAN - Tutanaklara geçti efendim söyledikleriniz.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Hayır efendim, madde…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Tutanaklara geçme meselesi değil, doğru çıkması...

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

LEVENT GÖK (Ankara) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 01.53

 

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 02.09

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Dilek YÜKSEL (Tokat)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87’nci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

654 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

2’nci maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 2- 2809 sayılı Kanuna aşağıdaki madde eklenmiştir.

"İbn Haldun Üniversitesi

EK MADDE 159- İstanbul'da Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzel kişiliğine sahip İbn Haldun Üniversitesi adıyla bir vakıf üniversitesi kurulmuştur.

Bu Üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak;

a) Eğitim Bilimleri Fakültesinden,

b) İletişim Fakültesinden,

c) İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesinden,

ç) Hukuk Fakültesinden,

d) Siyasal Bilgiler Fakültesinden,

e) Sosyal Bilimler Enstitüsünden,

f) Eğitim Bilimleri Enstitüsünden,

oluşur.

BAŞKAN – Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Alim Işık, Kütahya Milletvekili.

Buyurun Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan 654 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisin siz değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Bu kanun tasarısıyla 3 yeni üniversite kuruluyor; 2’si vakıf üniversitesi, birinin ne olduğu belirsiz. Biraz önce, 1’inci maddede söz alan değerli konuşmacılar da ifade ettiler ancak söz konusu 1’inci maddeyle kurulan üniversitenin henüz daha kurulmamış bir vakfa atıf yapılarak, bir yıl içerisinde kurulacak bir vakfa devredileceği ve bu vakfa yine Türkiye Cumhuriyeti devleti hazinesinden 10 milyon Türk lirası aktarılacağı yönünde bir maddenin yer alması gerçekten anlaşılabilir gibi değildir. Hiç olmazsa devlet üniversitesi olarak kurulup, başka bir kanunla zamanı geldiğinde kurulan vakfa devredilmesi yolu denenmesi gerekirken böyle bir kanunla Anayasa’ya aykırı bir uygulamanın bu Meclisten geçmiş olması doğru değildir. Bu uyarıyı yaparak sözlerime başlamak istiyorum.

2’nci maddeyle kurulması istenen vakıf üniversitesi, kamuoyunun da çok yakından tanıdığı bir vakfın üniversitesi olarak kuruluyor. İstanbul’da Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı yani kısaca TÜRGEV olarak bilinen vakfa ait olacak bu üniversitenin kuruluşu bu tasarıda yer almaktadır.

Bugüne kadar Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu yüce Meclise getirilen tüm üniversite tekliflerine olumlu baktık ancak şimdiye kadar çok sayıda vakıf tarafından kurulan hiçbir üniversitenin kurucu vakfı adına burada hiçbir tartışmaya şahit olmadık. Ancak bugünkü vakfın maalesef Türkiye’nin gündemine 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarının ardından haksız bağışlar, iş adamlarının bağış yapması ve bazı kamu mallarının söz konusu vakfa bağışlanması vaadi karşılığında siyasi, ekonomik ve idari imtiyaz tanınması amacıyla birçok kişi, kurum ve kuruluşun adının karışarak şaibelerle kamuoyunda yer alan bir vakıf olması elbette ki böyle bir üniversitenin de tartışma konusu olmasına yol açmıştır.

Örneğin, 5 Mayıs 2014 tarihli bazı medya organlarında, yine İnternet medyasında “TÜRGEV fezlekesi” olarak kamuoyuyla paylaşılan ve içinde geçen iddialarla ilgili olarak bu konuda yazılı medyada yer almış bazı iddiaları sizlerle paylaşmak istiyorum öncelikle. “TÜRGEV fezlekesinde vakfa bağışlanan veya düşük bedellerle kazandırıldığı iddia edilen taşınmazlar şöyle” diye bir liste çıktı: “Gaziantep ili Şahinbey, Şehitkâmil ilçe belediye başkanlarının TÜRGEV’e 24.500 metrekare arazi tahsisi; İstanbul Bağlarbaşı’nda Mehmet Cengiz’den ücretsiz arsa hediyesi; yine, İstanbul’da Ali Ağaoğlu’ndan Küçükbakkalköy’de 20 dönüm arazi hediyesi; İstanbul Fatih’te Hayırlıoğlu Vakfına ait 27 dönümlük arsanın alınması; Tekirdağ Üniversitesinin kullandığı, Millî Emlak’e ait, tarım il müdürlüğüne tahsisli arazi; Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi kampüsü içerisinde kamuya ait olduğu anlaşılan 15-20 dönüm arazi; Üsküdar ilçesi Ünalan mevkisinde bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarına ait arazi; İstanbul Ataşehir’de TMSF’ye ait arazi; Şanlıurfa Harran Üniversitesi Osmanbey Yerleşkesi yakınında hazineye ait arazi; otel yapmak için İstanbul Fatih  ilçe sınırları içerisinde 668 ada, 37-38 parsel olarak geçen Şehzadebaşı arazisi; Esenyurt Örnek Mahallesi Ahmet Arif Caddesi 1223 ada, 34 parsel, 6.232 metrekare alanlı taşınmazlar; İstanbul Zeytinburnu 2957 ada, 1 parsel, yarısı hazineye yarısı vakfa ait olan 8-9 dönümlük arazi; Bursa ilinde Millî Emlak’e ait hazine arazisinin TÜRGEV’e tahsisi; Kütahya ilinde, Enerji Bakanlığına ait yaklaşık 50 dönüm arazi ve 209 adet daire; Adıyaman Gölbaşı’nda 7763 ada, 1 parsel, Millî Emlak’e ait arazi.

Bununla ilgili, medyada yer alan haber ve iddialara Hükûmet kanadından herhangi bir tekzip gelmediği gibi, yine aynı dönemde ve değişik zamanlarda -son günler de dâhil olmak üzere- “TÜRGEV’e bağış yap ihaleyi al.”, “Bu kadarı da olmaz, bir bina değil mahalleyi TÜRGEV’e veriyorlar.”, “TÜRGEV istedi, belediye yerine getirdi.”, “AKP adayına tavsiye: Vakfa arsa ver, Başbakanın çok hoşuna gidiyor.” ve benzeri gibi manşetlerle medyada yer alan haberler karşısında tüm bu bahsettiğim taşınmazlarla ilgili ayrı ayrı ilgili bakanlıklara ve vakıflardan sorumlu Sayın  Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a verdiğimiz yazılı soru önergeleri önce cevapsız kaldı; tekrarladık, cevapsız kaldı; üçüncü tekrarımızda yavaş yavaş cevaplar gelmeye başladı. Şimdi, o cevaplardan birkaç örnek vereceğim size. Birisi Sayın Bülent Arınç’ın cevabi yazısı, 9/7/2014 tarihli; vakfın kurucularını saymış: “Eğitim ve sosyal hizmet alanında faaliyet gösteren vakfın toplam 142 adet gayrimenkulü bulunmaktadır.” diye kısa bir cevap vermiş. Diğer soruların tamamı cevapsız. Neyse, oradan hiç olmazsa taşınmaz sayısını öğrenmiş olduk.

Yine, Sayın  Bülent Arınç’a biraz önce bahsettiğim taşınmazlarla ilgili ayrı ayrı verdiğim soru önergelerinde tekrarlama sonucu verilen cevaplarda standart bir cevap metni geliyor elimize bir cümlelik: “Anılan önergede yer alan sorularla ilgili olarak Bakanlığıma bağlı kurum ve kuruluşlarda herhangi bir bilgi ve belge bulunmamaktadır.” Yani, vakıflardan sorumlu Başbakan Yardımcısı olacaksınız, tüm kurum ve kuruluşlara ait belge ve bilgiler elinizde olacak ama bu vakfa ait yapılan bağışlarla ilgili hiçbir belge ve bilgiye ait olmayacak. Tüm soru önergelerine -ki şunların tamamı bu bahsettiğim konuyla ilgili soru önergeleridir- diyelim ki 20 taneyse konuyla ilgili, 20’sine de aynı cevap. Sadece birini veriyorum. Ali Babacan’a sormuşuz TMSF’yle ilgili olarak, o da söz konusu taşınmazın ihalesiyle ilgili paraları söylemiş. İhale bedelinin 55 milyon ABD dolarlık kısmı tahsil edilmiş, bakiye 35 milyon ABD dolarının ödenmesi için ihale alıcısına süre verilmiş, 08/07/2014 tarihinde bakiye tutarı ödenmiştir. İş bu ödemeyle ihale bedelinin tamamı tahsil edilmiş ancak gayrimenkullerin mülkiyeti tapu kaydında ihale alıcısı adına devredilmemiştir. Yani işlemler devam ediyor, doğruluyor.

Taner Yıldız’ın, Enerji Bakanlığıyla ilgili taşınmazların durumuyla ilgili soru önergemize, 11 tane soruya cevabı: “Önergede konu edilen hususlar soruşturma konusu olup Bakanlığımız yetki ve sorumluluk alanında yer almamaktadır.” İkinci cümle: “Bununla birlikte, önergede konu edildiği üzere, Kütahya’da mülkiyeti Bakanlığımıza ait olan taşınmaz ve arazinin bahse konu vakfa tahsisi veya devri söz konusu değildir." diyor. Ancak, 22 Eylül 2014 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla söz konusu taşınmazlar il özel idaresine devrediliyor, il özel idaresi -söz konusu taşınmazlarla ilgili- içerisinde bulunan 209 lojmandaki lojman sakinlerine “Mayıs ayı sonuna kadar derhâl burayı boşaltınız.” diyor, orada hizmet alımı yoluyla iş yapan firmanın çalışanlarının tamamı çıkartılıyor, şimdi sıra buraya geldi, devir işlemi tamamlanacak.

Mehdi Eker: “İhtiyaç doğrultusunda söz konusu taşınmazın kullanımının Bakanlığımıza iadesine ilişkin yazışmalar yapılmıştır.” diyor yani verilmiş geri alınması için yazışmaların yapıldığını söylüyor. Mehmet Şimşek söz konusu vakıflara vergi muafiyeti tanındığını söylüyor ve söz konusu yazılı soru önergelerinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİM IŞIK (Devamla) - …belirtilen hususlarla ilgili olarak “Bakanlığımız kayıtlarında herhangi bir bilgiye rastlanılmamış.” diye cevap veriyor. Yani bu ülkenin Maliye Bakanı, emlaklardan sorumlu Bakanın arşivlerinde bu iddialarla ilgili bir bilgiye rastlanamıyor değerli milletvekilleri.

Bu ve benzeri nedenlerle söz konusu vakıf üniversitesinin mayasında helal para olmaması nedeniyle ülkemize hayır getirmeyeceğini düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ali Serindağ, Gaziantep Milletvekili.

Buyurun Sayın Serindağ. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının 2’nci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, İstanbul’da şehit olan savcımıza, cumhuriyet savcısına Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı diliyorum, bu terör olayını da lanetliyorum.

Ancak, operasyonun üzerindeki soru işaretlerinin de kaldırılması lazım. Zaten iki terörist var, bir savcı var, hem savcı şehit oldu, teröristler de öldü. Şimdi, savcıyı kurtarmak üzere yapılan bir operasyonda savcının da hayatını kaybetmesi operasyon üzerinde soru işaretlerinin belirmesine yol açıyor. Sayın Cumhurbaşkanı da bu operasyonu “başarılı” olarak nitelendirdi. Niye “başarılı” olarak nitelendirdi, doğrusu anlayabilmiş değilim. Şimdi, İnternet sitelerine yansıyan haberlere göre, savcının başında üç, göğsünde iki kurşun izi olduğu söyleniyor. Yani, teröristlerin bu kadar kurşun yağdırabilecekleri konusunda olayın şekli itibarıyla bazı kuşkular var. Bu olayın mutlaka vuzuha kavuşması lazım.

Şimdi, izin verirseniz tasarı üzerindeki görüşlerimi açıklamaya başlamak istiyorum.

Şimdi, burada sorun üniversitenin kurulması değil, üniversitenin bünyesinde kurulduğu vakfın durumudur, sorun olan odur. Şimdi, iktidar partisine mensup sözcüler iki de bir şunu söylüyor: “Bizim zamanımızda… Biz iktidara gelmeden evvel şu kadar üniversite vardı, biz iktidara geldikten sonra üniversite sayısı şu kadar oldu.” vesaire. Şimdi, bir şeyin sayısını artırmak önemli değil. Siz, o üniversitelerin içini doldurabiliyor musunuz? Öğrenciler için yeteri kadar yurt yapabiliyor musunuz? Üniversiteler için yeteri kadar öğretim elemanı temin edebiliyor musunuz, yetiştirebiliyor musunuz? Mezun ettiğiniz öğrencilere iş bulabiliyor musunuz, istihdam yaratabiliyor musunuz? Sorun burada; yoksa, üç duvar beş duvar yaparsınız, ondan sonra üniversiteyi kurarsınız. Demin ifade ettim yerimde, bir zamanlar “bir mühür bir müdür” felsefesi vardı. Köylere zamanın hükûmeti bir ortaokul yapıyordu, efendim, bir de öğretmen tayin ediyordu, o öğretmene de müdür yetkisi veriyordu, başka da hiçbir öğretmen yok, bir müdür var, bir de mühür var. Efendim, öğrenci orada güya ortaokulu bitirdiğini zannediyor, aslında bitirmiş olmuyor. Onlara iyilik yapalım derken kötülük yapıyoruz. Bunun mutlaka önlenmesi lazım.

Bilmiyorum aramızda mı, Sayın Vedat Demiröz yerinde bir şey söyledi Sayın Engin Özkoç’un konuşması üzerine. Sayın Engin Özkoç vakıf yönetiminde bulunan kişileri sayarken -işte, Sayın Cumhurbaşkanının oğlu, kızı, gelini, gelininin yakınları, oğlunun yakınları vesaire- Sayın Vedat Demiröz şöyle demişti: “Bu bir aile vakfıdır, elbette ailenin fertleri yönetiminde bulanacak.” Burada mı bilmiyorum.

Şimdi, işte, sorun burada değerli arkadaşlarım, tüm sorun burada. Bir aile vakfına yurt içinden ve yurt dışından bu kadar bağış yapılması insanlarda soru işareti yaratıyor. Sorun burada, sorunun tartışılması gereken noktası burası. Zaten, bakın, vakfın  2013 yılındaki Yönetim Kurulu Başkanı şöyle diyor, Ahmet Ergün’müş ismi: Kendisini konu mankeni olarak tanımlıyor, Sayın Erdoğan’ı da mal sahibi olarak niteliyor. Sorun burada değerli arkadaşlarım.

Şimdi, bir aile vakfına yurt içinden ve yurt dışından bu kadar bağış yapılması sizlerin vicdanını sızlatmıyor mu?

Şimdi, kendi seçim bölgemden bir örnek vereyim -Sayın Alim Işık da sormuş ama yanıt alamamış- bazı illerdeki bağışları ifade edeyim. Şimdi, Gaziantep’te hem Şehitkâmil Belediyesi hem Şahinbey Belediyesi bu TÜRGEV’e arsa bağışladı, tahsis etti. Hâlbuki, Gaziantep Valisinin sözü var -Sayın Millî Eğitim Bakanımız gitmiş, bunu bilir- Gaziantep Valisi diyor ki -önceki vali, zaten diğerleri de söylüyor- “Efendim, iş adamları Gaziantep’te okul yapmak için sıraya girmişler ama tahsis edilecek arsa yok. Arsa olmadığı için hayırseverler okul yapamıyorlar.” Böyle bir şehirde yani arsanın okul yapılmak için tahsis edilemediği bir şehirde her nasılsa belediyeler TÜRGEV’e arsa tahsis edebiliyorlar. Düşünebiliyor musunuz, böyle  bir şey akla gelebilir mi? Demek ki sorun burada.

Bu vakıf ne zaman kuruluyor? 1996 yılında kuruluyor ama 2008’e kadar öyle çok fazla da bir mal varlığı yok.

Şimdi, bağışçılar listesine bakıyorsunuz değerli arkadaşlarım, bağışçılar listesinde kimler var? Royal Protocol var, 200 milyon. Yani, düşünebiliyor musunuz, yurt dışında bir kişi veya efendim, kurum, kuruluş, şirket, her neyse, Türkiye'deki bir vakfa 200 milyon lira bağışlıyor. Başka kimler var? Başka, devletten ihale alanların bağışladığı meblağlar var. İşte MAPA İnşaat, Sinpaş; efendim, öbürü, Taşyapı, Cengiz İnşaat vesaire vesaire öyle gidiyor değerli arkadaşlar. Ya, bunlar niye bir aile vakfına bu kadar bağış yaparlar? Şimdi, bunun tek açıklaması vardır: Bu nüfuz suistimalidir, nüfuz ticaretidir. Bunun başka bir anlamı yok, bu böyledir değerli arkadaşlar. Şimdi, pek çoğunuz, dilerim ki hepiniz dürüst insanlarsınız, o zaman sizin bunları sorgulamanız lazım. Niye oluyor? Yani şimdi, Osman Aşkın’ın kurduğu vakfa kimse bağış yapmıyor da Sayın Tayyip Erdoğan’ın yakınlarının kurduğu vakfa niye bağış yapıyorlar? Neden?

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Yapıyorlar, eğitim için herkes yapıyor.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Neden değerli arkadaşlarım, bunu bizim açıklamamız lazım. Bakın, ne dedi? “Aile vakfı." dedi. Doğru, bu aile vakfı, biz de öyle diyoruz zaten.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Sen dedin, ben demedim.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Hayır, bak, Vedat Demiröz gelsin, o da söyledi. Zaten aile vakfı olmasa ailenin oğlu, gelini, kızı, eltisi vesaire bu kadar insan vakıf yönetiminde yer alır mı? Bu nedir? Bu bir aile vakfıdır.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) –1996’da kurulduğu yıla bak.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Şimdi, sen dersen de, bu bir aile vakfıdır.

Değerli arkadaşlarım, başka bağışçılar arasında kim var? Reza Zarrab var. E, zaten Sayın şimdiki Cumhurbaşkanı Reza Zarrab’ı hayırsever bir iş adamı olarak tanımlamıştı.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – O da aileden.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – O da… Peki, öyle olsun.

Şimdi, bu 200 milyon nereden geldi biliyor musunuz? Bunun hikâyesi eski, ta, 1984 yılına kadar gidiyor; Sevda Tepesi meselesi. Biliyorsunuz, bu önce ilk 100 milyon lirası gönderildikten sonra imar planı değişiklikleri oluyor, daha sonra iki taksit hâlinde 50’şer milyon dolar tekrar gönderiliyor. Değerli arkadaşlar, sorun burada; sorun, gayrimenkullerin, hazinenin veya belediyelerin gayrimenkullerinin bir vakfa, bir aile vakfına tahsis edilmiş olmasıdır. Hiçbir aile vakfına bu kadar gayrimenkullerin tahsis edildiğini duydunuz mu? Türkiye'de pek çok aileye ait vakıflar var. Onlar kendi öz kaynaklarıyla hayatiyetlerini devam ettiriyorlar. Şimdi, siz ne düşünüyorsunuz biliyor musunuz? Bu Gülen meselesi var ya, şimdi, Gülen’i taklit ediyorsunuz. Aslı varken taklidi işe yaramaz. Niye? İşte “O yurt yaptı, biz de yapacağız; okullar açtı, biz de açacağız.”  vesaire, öyle diyorsunuz. Şimdi, o okulları kapatıyorsunuz, yeni okullar, yeni yurtlar yapıyorsunuz.

Bakın, yapılması gereken şudur değerli arkadaşlarım: Eğitim, ciddi bir iştir. Devletin eğitime gerekli önemi vermesi lazım. Bu önem vermek kaynakların çarçur edilmesiyle sağlanmaz. Devlet ciddiyeti içerisinde yurt da yapacaksınız, okul da yapacaksınız, üniversite de kuracaksınız; sorun burada. Devletin yapması gereken işleri devlet kaynaklarıyla, devletten kaynak aktarmak suretiyle başka kişilere, kurumlara, kuruluşlara yaptırırsanız o zaman ortada devlet ciddiyeti kalmaz; o zaman ortada şaibeler dolaşır, o zaman ortada birtakım hukuksuzlukların, birtakım haksızlıkların olduğu hemen ortaya çıkar.

Şimdi, Boğaziçi Yasası’nı değiştiriyorsunuz, imar planını değiştiriyorsunuz; Sevda Tepesi’nde krala uygun malikâne yapılmasının yolunu açıyorsunuz, ondan sonra da bu TÜRGEV’e oradan 200 milyon dolar bağış geliyor. Bunun mutlaka sizin vicdanlarınızda tartılmasını istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Adil Zozani… Yok.

Başka soru? Yok.

Oylarınıza sunuyorum maddeyi: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 3- 2809 sayılı Kanuna aşağıdaki madde eklenmiştir.

"İstinye Üniversitesi

EK MADDE 160- İstanbul'da 21. Yüzyıl Anadolu Vakfı tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzel kişiliğine sahip İstinye Üniversitesi adıyla bir vakıf üniversitesi kurulmuştur.

Bu Üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak;

a) Tıp Fakültesinden,

b) Diş Hekimliği Fakültesinden,

c) Eczacılık Fakültesinden,

ç) Sağlık Bilimleri Fakültesinden,

d) Fen-Edebiyat Fakültesinden,

e) Mühendislik Fakültesinden,

f) İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden,

g) Mimarlık Fakültesinden,

ğ) İslami İlimler Fakültesinden,

h) Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulundan,

ı) Fen Bilimleri Enstitüsünden,

i) Sağlık Bilimleri Enstitüsünden,

j) Sosyal Bilimler Enstitüsünden,

oluşur."

BAŞKAN – Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Yusuf Halaçoğlu, Kayseri Milletvekili.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın milletvekilleri, dünyanın herhâlde hiçbir ülkesinde bir gecede 6 üniversitenin birden kurulduğu görülmemiştir. (AK PARTİ sıralarından “Ne güzel.” sesi) İşte, üniversite kültüründen habersiz olursanız “Ne güzel.” dersiniz. “Üniversite” dediğiniz zaman üniversitenin anlamına önce bir bakın, onu öğrenin, ondan sonra “Ne güzel.” deyin çünkü üniversite, lise değildir. Lisede bile kaliteli öğretmenler atamak zorundasınız ki gençler iyi yetişsin, üniversiteye hazırlansın ama “üniversite” dediğiniz kurum tamamen gençleri hayata hazırlayan, onları iş sahibi yapan, o konuda, kendi alanlarında en üst düzeyde kişiler hâlinde yetiştiren kurumlardır. Bunun için de onları yetiştirecek öğretim üyesine ihtiyacınız vardır. Bir üniversiteyi kurarsınız ama onunla birlikte üniversitenin öğretim üyesi kadrosunu da önceden tespit edersiniz; sadece bina yapmakla üniversite kurulmamaktadır.

Nitekim, bakın, Türkiye’nin değişik illerinde kurulmuş üniversitelere gittiğiniz zaman yeteri derecede öğretim üyesi bulunmadığını, bu sebeple birçok üniversitede doktora, master programlarının uygulanamadığını görürsünüz. Bunun anlamı, yeterli öğretim üyesi olmaması anlamına gelir. Bu sebeple, yabancı ülkelerde bir üniversite kurulacaksa önceden kadroları gelişmiş üniversitelerde oluşturulur; master, doktora programları gerçekleştirilir; bilim adamı yetiştirildikten sonra üniversiteler kurulur. Türkiye’de de başlangıçta üniversite kurulması konusunda böyle bir usul takip edilmişti ve Türkiye'nin gelişmiş üniversitelerine kurulacak üniversitenin elemanları önceden gönderilmekte; master, doktora programlarından sonra o üniversiteye doğrudan doğruya atama yapılmakta ve üniversite açılmaktaydı. Şimdi, siz, üniversiteyi kuruyorsunuz, binalarını yaptırıyorsunuz. İşte, hepimizin gördüğü İstinye Üniversitesinin binası, vakıf olarak 1965’li yıllarda, 1970’li yıllarda kurulmuş ve belli bir düzeye gelmiş, sadece tıp fakültesinin birkaç tane elemanı olan ama içerisinde tıp fakültesinin dışında, diş hekimliği, eczacılık, sağlık bilimleri, fen edebiyat, mühendislik fakültesi, iktisadi ve idari bilimler fakültesi, mimarlık, İslami ilimler, sağlık hizmetleri, fen bilimleri, sağlık bilimleri, sosyal bilimler enstitüleri gibi enstitülerden meydana gelen bir üniversite oluşturuyorsunuz.

Diğerine gelince, İbn Haldun’u söylüyorum, eğitim bilimleri, iletişim fakültesi, insan ve toplum bilimleri, hukuk fakültesi, siyasi bilgiler fakültesi, sosyal bilimler enstitüsü, eğitim bilimleri enstitüsü. Aslında, enstitülerin kurulmasının sebebi, zaten bu üniversitelerde master, doktora yaptırmaktır. Hâliyle, sizin öğretim üyeniz yoksa bunları yaptırma imkânınız da yoktur.

Dolayısıyla, benim tenkidim şudur: Üniversite açılmasın değil, üniversite açılsın ama üniversiteler lise gibi üniversite olmasın, lise düzeyinde üniversite olmasın, gerçekten üniversite olsun yani yükseköğretim olsun. Zaten, yükseköğretim olarak adlandırılır üniversiteler.  Dolayısıyla, böyle bir sistem olmadan, şu an, biz, bugün, 6 üniversiteyi birden onaylamış olduk ama söylediğimiz gibi, enteresan sonuçlarla karşı karşıyayız. Bugüne kadar ne yükseköğretim kurumları kanunlarıyla hareket edecek ne de vakıf üniversiteleri kanunlarıyla hareket edecek bir üniversite değil bir tanesi hele hele, tamamen farklı bir nitelik taşıyor. Üniversiteyi devlet kuruyor, bir sene sonra vakıf hâline getiriyor ve bu vakfın, her ne kadar -Millî Eğitim Bakanı ne derse desin- burada bir küçük hata da olsa, aslında bir hatayı kabul edememe durumu söz konusu.

Burada açık ve net diyor: “Kurum ve kuruluşların üst düzey yöneticilerinin katılımıyla.” Buradan ne anlarsınız? Bütün üst düzey yöneticileri bu danışma kuruluna katılır anlarsınız. İçinden bir tanesi olduğunu nereden anlayacağız? Siz kendiniz kararlaştıracaksınız.

Böyle kanun olmaz. Kanunlar açık ve net olur, başka kanunlarla çekişmez, çelişmez ve doğrudan doğruya hedef noktayı vurur. Burada söyleyeceğiniz sadece şuydu, bunu değiştirme lütfunda bile bulunmadınız, herhâlde zorunuza gitti yanlış yapıldı diye, yani “kurum ve kuruluşların üst düzey yöneticilerinden bir temsilcinin katılımıyla” deseydiniz mesele bitmişti. Hâlbuki siz hepsini birden alıyorsunuz.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Zaten öyle.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Ya, Recep kardeşim, anlamıyor musunuz Türkçe burası, yani Osmanlıca değil, “kurum ve kuruluşların üst düzey yöneticilerinin katılımıyla.” Ne anlarsınız ya! Üst düzey yöneticiler kimlerdir? Müsteşardır, müsteşar yardımcılarıdır, genel müdürlerdir, yapmayın ya! “Ondan birinin, temsilcinin” katılımıyla olsa daha doğru olmayacak mı? Anlamıyor musunuz bu kadarını? Ondan sonra da “Osmanlıca öğreteceğiz.” diyorsunuz ya, bırakın Allah aşkına, siz Türkçeyi öğrenin, ondan sonra Osmanlıcaya başlayın.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Anlamaz, çünkü işine gelmiyor. İşine gelirse anlar, işine gelmediği için anlamıyor.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Anlamanız için herhâlde ayrıca eğitim görmeniz lazım geliyor, anlamamak için herhâlde eğitim görmüşsünüz.

Dolayısıyla, böyle bir yapılanma içerisinde kurulan üniversitelerimiz, inşallah hayırlı olur, ama şu ana kadar ülkenin değişik yörelerinde kurulan üniversiteler, maalesef yeterli öğretim üyesine sahip olmadıkları için, öğrencilerin üniversite düzeyinde değil ancak lise düzeyinde eğitim gördükleri ve o seviyede mezun olduklarını görüyoruz. Yani Allah aşkına üniversite mezunlarına soruyorsunuz, “Kıbrıs nerededir?” diyorsunuz, “Karadeniz’de.” diyor. Birisi de diyor ki: “Ben orada askerliğimi yaptım, Sicilya yakınlarındaydı.” Yani şimdi, dünyayı bilmeyen, Türkiye'nin neresinde, hangi bölgesinde ne olduğunu bilmeyen üniversite öğrencileri yetiştiriyorsunuz. Hele hele bir tanesine sordular: Türkiye hangi yarım kürededir? İnanın ki “Orta yarım küre.” dedi, biliyor musunuz ve “Üniversite öğrencisi, üniversite mezunu yetiştirdik.” diyorsunuz. Bunun sonuçları Türkiye’ye çok ağır olacaktır arkadaşlar. Bunun vebalini buna oy veren herkes çekecektir.

Tekrar ediyoruz: Gerçekten üniversiteyi ve Türkiye’yi kalkındırmak istiyorsanız, bilimi kalkındırmak istiyorsanız sağlam temeller üzerine oturmuş üniversiteler, eğitim kurumları oluşturalım. Çünkü, hepimizin çocuğu bu üniversitelerde okuyacak ve okudukları üniversiteyi bitirdikleri zaman cahil insanlar yetiştirmek yerine ülkesine yararlı olan insanlar yetiştirmesi gerekir.

Ben bunları söylemek istedim sizlere.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Aytuğ Atıcı, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Atıcı.

CHP GRUBU ADINA AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 654 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Siyasi kariyerlerini ve kazanımlarını hiç kimsenin gölgesine borçlu olmayan milletvekillerini saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, bu maddeyle bir vakıf üniversitesi kurmaya çalışıyorsunuz. Kuracağınız üniversitenin adı ne? İstinye Üniversitesi. Kuran vakıf ne? 21. Yüzyıl Anadolu Vakfı. Acaba içinizde bu vakfı bilen var mı hiç? 21. Yüzyıl Anadolu Vakfı. Ben ilk defa duydum. Doğal olarak, bu konu üzerinde konuşma yapacağım için herkesin yapacağı gibi gittim, İnternet’e girdim. Bir tek kayıt yok arkadaşlar. Bir üniversite kurmaya yeltenmiş bir vakfın İnternet’te sayfası yok. İnanması oldukça zor, değil mi? Gerçekten yok. Herhangi bir ağ sayfası, herhangi bir bilgi var mı? Yok. Peki, gizli bir vakıf mı bu? Zannetmiyorum çünkü, yani, herhâlde AKP Hükûmeti yasalara göre kurulmuş ve vakıf senedi olan bir üniversiteyi, bir vakfı görecek ki üniversite kurmasına izin verecek. Yani, herhâlde bunun da dışına çıkmamışsınızdır diye düşünüyorum.

Allah aşkına, bir bakın, 21. Yüzyıl Anadolu Vakfı diye bir vakıf var mı İnternet’te? Bir buçuk-iki saat aradım, yok. Peki, bir web sitesi, bir ağ sayfası bile kurmaktan âciz olan bu üniversite ne kuruyor?

AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) – Var.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Hangisi efendim? Ne buldunuz?

RECEP ÖZEL (Isparta) – Var işte; Anadolu Vakfı.

AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) – Anadolu Vakfı.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Efendim, Anadolu Vakfı değil, 21. Yüzyıl Anadolu Vakfını soruyorum size.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Var işte, gel.

AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) – 21. Yüzyıl Anadolu Vakfı, burs başvuruları dahi var, hepsi var ya.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Bakın, arkadaşlar, sizden istirham ediyorum, önce bulduğunuz şeyin ne olduğunu anlayın. Evet, gece saat üçe geliyor, hepiniz yoruldunuz.

RECEP ÖZEL (Isparta) – İnternet’ten girdim.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – O bulduğunuz sayfa herhangi bir üniversitenin ya da bir lisenin burs başvurusunu gösteriyor.

Bakın, ben bu kürsüye hiçbir zaman hazırlanmadan çıkmadım, çıkmam da. 21. Yüzyıl Anadolu Vakfının bir web sitesi yoktur.

Şimdi, siz web sitesi olmayan bir vakfa bir üniversite kurduruyorsunuz. Hem de hangi fakülteler, biliyor musunuz? Utanırsınız. Tıp fakültesi kuracaklar, diş hekimliği fakültesi, eczacılık fakültesi, sağlık bilimleri fakültesi, fen edebiyat fakültesi, mühendislik fakültesi, iktisadi idari bilimler, mimarlık, İslami ilimler, sağlık hizmetleri meslek yüksek okulu…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Hepsi var, hepsi var.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – …fen bilimleri enstitüsü, sağlık bilimleri enstitüsü, sosyal bilimler enstitüsü kurduruyorsunuz.

Arkadaşlar, ya, hiç mi merak etmediniz? Eğer web sitesi olmayan bir vakfa böyle bir üniversite kurduruyorsanız size yazıklar olsun. Ha, şimdi, sizin bulduğunuz -bakıyorum, arada araştırıyorsunuz- web sitelerinin tamamı bir başka üniversitenin burs başvurusu nedeniyle yönlendirdiği sayfalardır, hiç birisinde yoktur. Tabii, AKP’nin bu kadar aymazlık içinde olamayacağını tahmin ettiğim için döndüm…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Mahmutbey Yolu Caddesi, No: 53, Şirinevler, adresi.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Sayın milletvekili, sizden adresini sormadım, web adresini sordum.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Web adresinden aldım.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Web adresiyle posta adresinin arasındaki farkı anlayacak kadar entelektüel seviyeye sahip olduğunuzu zannediyorum, değilseniz yapacak bir şey yok.

Şimdi, bakın, işin vahametine devam ediyorum: Adı sanı hiçbir yerde geçmeyen bu vakfın dosyasını istedim arkadaşlardan, YÖK’e verdiği dosyayı inceledim. O dosyada diyor ki: “Bu vakıf 1974 yılında kurulmuş.” Kırk bir yıl önce… Kırk bir yıl önce kurulan bir vakfın, Allah aşkına, bir izi olmaz mı? Sonra, kırk bir yıl sonra ne olduysa bir el değiyor bu vakfa, birdenbire bu vakıf bir üniversite kurmaya kalkıyor. İlk başvurusundaki üniversitenin adı nedir biliyor musunuz, Medical Park Üniversitesi.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Hah, şimdi belli oldu.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Şimdi anladınız mı? O yüzünüzdeki gülüşlerin donduğunu buradan görüyorum. Kırk bir yıldır uyuyan, hiçbir aktivite göstermeyen bu vakıf, Medical Park Üniversitesi kurmak üzere YÖK’e başvuruyor. Sonra, herhâlde biraz utanıyorlar çıkan şaşaadan dolayı, diyorlar ki…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Varmış ama değil mi?

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Yok efendim. Herkes lütfen biraz daha adabı bilsin.

Medical Park Üniversitesinin adını daha sonra “Akademi Park Üniversitesi” diye değiştirmek üzere vakıf yönetim kurulu bir karar alıyor. O da yetmiyor, içinde “park” var, birilerini çağrıştırıyor, “İstinye Üniversitesi” diye son düzeltmeyi yapıyor. Yani, vakıf hiçbir şey yapmıyor, bir üniversiteyi kurmaya kalkıyor ama sürekli adını değiştiriyor. Kim var arkasında bu üniversitenin, Medical Park Üniversitesinin? Eh, kamuoyunda Emine Erdoğan’la özdeşleştirilmiş bir hastane ve üniversite.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Hiç öyle bir şey olmadığını beyan ettiler kaç defa. Kaç defa ilgilerinin olmadığını söylediler.

AYTUĞ ATICI (Devamla) - Şimdi, Medical Park Hastanesinin ve kurulmak üzere yola çıkan Medical Park Üniversitesinin Emine Erdoğan’la olan ilişkisini kamuoyu çok net bir şekilde dillendiriyor.

AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) – Yok öyle bir şey.

AYTUĞ ATICI (Devamla) - Hatta ve de hatta bu vakfın daha sonra Yönetim Kurulunun başına getirilen kişi diyor ki: “Eh, vallahi dışarıdan birisi olsam, ben de bu baş döndürücü gelişmeye baksam böyle bir şey söylerim.” Bakın, bunu ben söylemiyorum. Açın, bu adamın beyanatına bakın, arzu edenler olursa ben bu beyanatı kendilerine vermeye hazırım. Peki, Medical Park’ın bu baş döndürücü öyküsü, baş döndürücü hızı nasıl oldu biliyor musunuz? Cevabını üç harfli bir kurumda bulabilirsiniz: SGK. SGK Medical Park hastanelerini ihya ediyor. Diyor ki Medical Park: “Benim gelirimin yüzde 50’si SGK’dan. Hafazanallah yarın AKP Hükûmeti devrilir de bir başka hükûmet gelirse benim işim perişan olur. O yüzden ben SGK’yla olan gelir ilişkimi yüzde 25 seviyesine çekmeye çalışıyorum.” Bu açıklamayı yapıyor.

Peki, içinizde hekimler var, bilen bilir SGK’yla özel hastanelerin ve diğer hastanelerin ilişkisini. Ben başhekimken Mersin Üniversitesinin hak edişlerinin yüzde 30 ila 40’ını keserdi bu SGK denen kuruluş. Ben tam işçi maaşı ödeyecekken yüzde 30-40’la beni anlaşma masasına oturtup kolumu kanadımı kırardı ama aynı SGK söz konusu kurum Medical Park Hastanesi olunca hem tam zamanında hem de hiç kesintisiz bu paraları ödedi. Utanmasa, elinden gelse üstüne de para verecekti. O yüzden, şimdi, anlıyor musunuz niye bu kadar bu üniversite aldı başını gitti? Başınız döndü, öyle başınız döndü ki, bütün evraklarını inceledim, yazışmalarınızda bile o kadar büyük hatalar yapmışsınız ki işin içinden çıkamamışsınız. Medical Park Üniversitesi, arkasından adı değişiyor, arkasından bir daha değişiyor, Bakanlık, YÖK yazışmaları; Sayın Bakan, bakarsanız onlara, hepsinde tarih hataları var. Sizin de başınız dönmüş, arzu ederseniz o şeylerde, önünüzdeki dosyada siz de bu tarih hatalarını…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Ben bir açıklama yapayım.

AYTUĞ ATICI (Devamla) - Ama, haklısınız, başınız dönebilir, baş döndürücü bir hızla ilerlemiş çünkü bu. Peki, bu kadar para kimin kesesinden çıkıyor? Halkın kesesinden çıkıyor. Medical Parkın, bakın, 2005’teki cirosunu söylüyorum, 40 milyon, 2012’deki cirosu 1 milyar. Yani, sadece yedi yılda tam 25 kat artmış, tam 25 kat ve şimdi bu kalkıyor, kurulacak bu üniversiteye 50 milyon bağış yapıyor, ayda 5 milyon bağış yapıyor. Ne kurduğunuzu anladınız mı arkadaşlar?

TÜLAY BAKIR (Samsun) - Hayır, anlamadık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Anlamadınız değil mi? Anlamazsınız zaten, anlamanız da mümkün değil.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Anladık. Niye anlamayalım ya? Güzel bir üniversite kuruluyor. Bilim dünyasına hayırlı olsun.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Bu ülkenin çocukları okuyacak orada!

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Anlamanız da mümkün değil. Bunu da anlamanızı sizden zaten beklemiyorum.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Bu ülkenin çocukları okuyacak, doktor olacak, mühendis olacak, milletine hizmet edecek!

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Ama, sizin anlayış kapasitenizin daha yüksek olduğunu zannederdim.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Sen kendi kapasitene bak!

RECEP ÖZEL (Isparta) – Ya, biz anladık da sen biraz daha oku, çalış!

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Bu kadar açıklama yaptım size, hâlâ pişkin pişkin konuşacağınıza oturup, teeddüp edip edeplenin ve ona göre konuşun.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Bu ülkenin çocukları okuyacak orada; doktor, mühendis, öğretim üyesi, hukukçu olacak!

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Biraz başınızı öne eğmesini bilin, biraz başınızı öne eğin, biraz yüzünüz kızarsın.

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum Sayın Atıcı.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ben burada bilgileri size aktardım, bütün bilgileri çalışıp size getirdim.

AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) – Hepsi yanlış! Yanlış bilgiler!

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sizin de yüzünüz kızarsın biraz.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Niye yüzümüz kızarsın?

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bana laf yetiştireceğinize oturun, yüzünüzü kızartın biraz.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Seninki kızardı, seninki!

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Ayıptır bu yaptığınız, ayıptır! Biraz edeplenin bari! (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Bu ülkenin çocukları okuyacak orada!

AYTUĞ ATICI (Mersin) – “Allah kahretsin bunu yapanlara.” deyin! Bu harama ortak olmayın, biraz yüzünüz kızarsın.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Senin kızarsın.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Bilim yuvası kuruluyor!

BAŞKAN – Sayın Bakan, bir açıklama talebiniz var.

Buyurun.

 

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

24.- Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı'nın, Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın 654 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; şimdi hikâyeyi sayın milletvekili açıklarken çok net hatırladım. İşin hikâyesi şöyle: Bu yazı, bu üniversitenin kuruluşuna ilişkin YÖK yazısı bize, Millî Eğitim Bakanlığına 3 Temmuz 2013 tarihinde gelmiş. “Akademi Park Üniversitesi” adıyla bir.... O tarihteki şeyi Akademi Park. Ben de -çok iyi hatırlıyorum- dedim ki: Bu isim, Akademi Park, Türkçe değil, ne çağrıştırdığı belli değil. YÖK’e geri gönderdim bu yazıyı buna adam gibi Türkçe bir isim koysunlar diye. Vakfın kime ait olduğunu, iştigal sahasını falan hesaba katmadan bu isimle ilgili ihtirazi kaydımı belirttim ve geri gönderdim. Bunun üzerine Yönetim Kurulu toplanmış, vakıfları tarafından kurulacak üniversitenin adının “İstinye Üniversitesi” olarak karar vermişler ve onun üzerine YÖK, bize, tekrar, 8 Eylül 2013’te bu yazıyı göndermiş             -değişiklik şeyini- biz de onaylamışız. Yani, bu üniversitenin adının Akademi Park veya Medical Park değil, daha anlaşılabilir bir isim olması için yaptığım isim değişikliği önerisini YÖK ilgili vakfa bildirmiş ve onlar da değişiklik yapıp “İstinye” olarak göndermişler, biz de onaylamışız, daha doğrusu biz de Millî Eğitim Bakanlığı olarak göndermişiz.

Teşekkür ederim.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan benim yanlış bilgi verdiğimi söyledi.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Hayır, hayır, yanlış değil. Ben hikâyenin arkasını anlatıyorum.

BAŞKAN – Yanlış bilgi vermedi. Sizin söylediğiniz öyle bir şey...

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Efendim, hikâyenin arkasını anlatırken... Ben konuşma meraklısı değilim, istiyorsanız buradan düzelteyim, istiyorsanız yerimden düzelteyim yani oraya çıkma meraklısı değilim.

BAŞKAN – Hayır, düzeltme diye bir şeyiniz yok Sayın Atıcı.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan... Sayın Başkan...

BAŞKAN - Ben tutanakları getirteyim eğer size sataşma varsa sataşmadan söz...

LEVENT GÖK (Ankara) – Zabıtlara geçsin efendim, açıklasın. Sayın Başkan, açıklasın.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, hayır efendim, sataşmadan dolayı söz istemiyorum.

Sayın Bakanın verdiği bilgiler doğru değildir. Sayın Bakan önündeki dosyayı dikkatle incelerse 1 Mart 2013 tarihinde ilk başvurunun “Medical Park Üniversitesi” olarak yapıldığını görecektir.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Bana göre Akademi Park.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Akademi Park değil Sayın Bakan, önünüzdeki dosyaya bakın, 1 Mart 2013 tarihinde “Medical Park Üniversitesi” olarak sizin haberiniz olmadan… Daha sonra ikinci düzeltmeyi sizin imzanızla Başbakanlığa gönderilen yazıda -17 Aralık 2013’tür- orada da o zaman Akademi Park Üniversitesi geçmektedir. Ancak, YÖK Genel Kurulunun aldığı kararlara ve sizin bu karar tarihlerinize bakarsanız, onların bile tamamen yanlış yazıldığını görürsünüz. Yani YÖK Genel Kurulu, kararı 5 Kasım 2013’te alıyor.

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum Sayın Atıcı.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – YÖK kararından önce, güya vakıf 7 Ekim 2013’te isim değiştiriyor. Böyle bir mantıksızlık olur mu? O yüzden, lütfen onu dikkatle inceleyin ve ne kadar bir kargaşa olduğunu siz anlayın.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Atıcı.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

6.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/794, 1/867, 1/965) (S. Sayısı: 654) (Devam)

BAŞKAN - Şimdi, Halkların Demokratik Partisi adına söz isteyen Adil Zozani, Hakkâri Milletvekili.

Buyurun Sayın Zozani.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Benim önüme gelen dosyada Medical Park değil, Akademi Park Üniversitesi…

BAŞKAN – Tamam, Sayın Bakan, lütfen…

Buyurun Sayın Zozani.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Efendim, niye sözünü kesiyorsunuz Bakanın?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Böyle bir usulümüz yok ama Sayın Bakan. Karşılıklı olarak, lütfen… Konu anlaşıldı efendim, tutanaklara geçti.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Anlaşılmadı.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bunun hiçbir anlaşılır tarafı yok.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Zozani.

HDP GRUBU ADINA ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, özellikle, iktidar partisine mensup milletvekili arkadaşların dikkatini çekmesini istediğim bir husus var. Bakın, dört yıldır biz burada yasama yapıyoruz, birlikte çalışıyoruz. Dönemin de sonuna doğru geldik, son bir hafta, belki birkaç gün birlikte çalışacağız, bir sonraki dönemde kim gelir kim gelmez onu Allah bilir, kararı halkımız verecek. Ama çalışma yöntemine ilişkin olarak eğer siz “Biz bu dönem, 24’üncü Dönem verimli iş yaptık.” diyorsanız, vicdanınız rahatsa benim size söyleyeceğim çok şey yok.

Ama ne zaman ki burada sıkıştınız, ne zaman ki bir soruya ya da bir hususa cevap olamayacağınızı gördüğünüzde işi laf kalabalığına getirip bu karambolden işi kotarma taktiğine başvurdunuz. Biraz önce ben on dakikalık bir konuşma süresi kullandım. On dakikalık konuşma süremde -şuradan baktım- başka arkadaşlar da merak etmiş, ne laflar atılmış, neler söylenmiş arada; incelemiş, arkadaşlar bana da bir tane verdiler, ben esasında talep etmediğim hâlde arkadaşlar getirdiler. Şurada saydım, iktidar partisi milletvekillerinin on dakikalık konuşma sürem içerisinde bana sataşma sayısı 50. Bakın, 50’nin üzerinde, on dakikalık konuşma sürem içerisinde sizin sıralarınızdan bize müdahale yapıldı, kürsüye müdahale yapıldı. Söylediğimiz şeyler yanlış mıydı? Söylediğimiz şeylerin hiçbirisi yanlış değildi, hepsi de doğru. Tek tek hanginizle oturursak, konuşursak doğruluğuna kanaat getirirsiniz ama burada muhalefet partisi milletvekilleri bir şey söylediği zaman siz muhalefete muhalefet etme refleksiyle hareket ediyorsunuz. Dolayısıyla, burada muhalefetin düzeltmeye dönük sarf ettiği cümleleri de algılamak istemiyorsunuz, istifade etmek istemiyorsunuz çünkü her şeyin doğrusunu siz biliyorsunuz, siz yapıyorsunuz! Ama biz de diyoruz ki: “Bakın, burada getirdiğiniz kanun teklifleri -hepimiz insanız, hata yapabiliriz, sizler de hata yapabilirsiniz- maddi hatalar içeriyor. Hadi bırakın içeriğini vesaire maddi hatalar var, maddi hatayı düzeltelim.” Genel Kurul bir kanun metnindeki maddi hatayı eğer düzeltmeyecek ise o zaman biz niye bunları görüşüyoruz? Bakın, çok daha ayrıntılı değişikliklerden söz etmiyorum, sadece maddi hataya dikkat çekiyorum burada, diyorum ki: Maddi hata var, maddi hatayı düzeltelim; ona bile yanaşmıyorsunuz.

Bir bakanlığı bütün teşkilatlarıyla bir üniversiteye Danışma Kurulu olarak yazarsanız bu bir maddi hatadır. Daha önce hiç mi kurmadık üniversite? Bu üniversitelerin mütevelli heyetlerinin ne şekilde oluşturulacağına ilişkin örneklerimiz yok mudur? Var, hem de çok uzak değil, bir ay önce, bir ay bile olmadı, Sağlık Bilimleri Üniversitesini biz kurarken, yasasını biz burada tartışır iken ilgili bir madde var. Mütevelli heyetinin kimlerden ve ne şekilde oluşturulacağına ilişkin madde düzenlemesi yapılmış. Yani bizi dinlemiyorsanız bu yasadaki madde metnine, tekniğine bir bakın, getirin bunu da ona uyarlayın, ona göre yapın.

İkinci husus: Ya, bir üniversitede üç tane ayrı yönetim olmaz. YÖK Yasası’na aykırı, Anayasa’ya aykırı, hiçbir bağlayıcı teamülü olmayan bir üniversite kuruyorsunuz. Tamam, farklı yönetim modelleri deniyorsunuz, ama bu, çok farklı, bu, farklılıktan öte, çok aykırı. Kim hükmedecek bu üniversiteye? Belli değil, davul kimin boynunda, tokmak ne zaman kimin elinde, hiçbir zaman belli olmaz.

Diğer önemli bir maharetiniz şu: Yani vakti zamanında kendi Genel Başkanını, Başbakanını, şimdinin de Cumhurbaşkanını, ailesini bu kadar tartışma konusu yapabilecek icraatları da ancak bir parti olarak siz yaparsınız, başka hiç kimse beceremez yani ancak bunu siz becerebilirsiniz. Yani Türkiye, cumhurbaşkanı mı görmedi, Türkiye’de gelen cumhurbaşkanlarının hiçbirinin ailesi yok muydu? Vardı. Hiçbirinin çocukları yok muydu? Vardı ama bir tek örnek gösterin, bir Cumhurbaşkanının ya da bir Başbakanın ailesinin ülkede bu kadar tartışma konusu edildiğine ilişkin bir tek örnek söyleyin Allah aşkına ya? Bu, sizin beceriniz, Allah, çocuklarına uzun ömür versin, hiçbir derdim, hiçbir sorunum yok ama bunu siz becerdiniz. Neye göre becerdiniz? Nasıl yaptınız? Bir dönün kendinize bakın, dönün kendinize bakın. Yani muhalefet bu lafların hepsini cebinden mi sarf ediyor, hiç mi haklılık payı yok? Var, burada iki üniversiteyle doğrudan bağlantılı, tartışmak durumundayız, siz bu şekilde getiriyorsanız biz de bu şekilde sizinle tartışırız.

Bunu bırakın, daha geçen hafta aynı yanlışı yaptınız, aynı tartışmayı biz burada yapmadık mı? Yeşilay Vakfının ayrıcalıklarını biz burada tartışırken -daha geçen hafta ya- yine mevzu burada Cumhurbaşkanının ailesi değil miydi ya, çocukları değil miydi? Şimdi, bir muhalefet partisi milletvekili olarak Türkiye’de iktidar partisine karşı Cumhurbaşkanının ailesini korumak da bana düştü ya. İnanın ki bu tartışmadan hiç haz almıyorum, hoşuma gitmiyor ama bu tartışma sizin eseriniz; övünebilirsiniz, övünebilirsiniz. Ha, şöyle de diyebilirsiniz ya da diyenlerimiz çıkıyor: Yani, Cumhurbaşkanının çocuklarının hiç mi suçu yok? Var ki onlar da bu tartışmanın bu kadar içerisinde.

Başkasıyla kıyaslamıyorum, Sayın Abdullah Gül de sizin partinizden; Başbakanlık yaptı, Cumhurbaşkanlığı yaptı. Çocukları yok muydu? Vardı. Niye bu kadar tartışma konusu değildi? Yani, niye onlara vakıf kurmadınız, niye ayrıcalıklı vakıflar kurmadınız, niye aklınıza gelmedi? Sayın Gül’ün Amerika’da okuyan çocuğu geçenlerde, zannediyorsam, yanılmıyorsam evlendi de, Allah mesut etsin. Yahu, o çocuk, Amerika’da okudu, uluslararası önemi haiz bir üniversiteden diplomasını aldı, yahu, hiç mi bir vakıf hak etmedi ya? Bir vakıf ona da kuraydınız ya. Biz de diyecektik: Ya, en azından üst düzey yöneticilerine, genel başkanlarına, genel başkanlarının ailelerine vefalı davranıyorlar, hiç kimseyi vakıfsız bırakmıyorlar ama döndünüz dolaştınız, 320-330 milletvekili -şimdi sayınız 310’a düştü- tüm milletvekilleri, Sayın Erdoğan’ın çocuklarına vakıf kurmakla zaman geçiriyorsunuz. Vakıf kuruyorsunuz, üniversite kuruyorsunuz, zamanı bu şekilde geçiriyorsunuz, ondan sonra dönüp dolaşıyorsunuz, burada bizler bir şey söylediğimiz zaman da “Efendim, Sayın Cumhurbaşkanının ailesine niye bu kadar laf söylüyorsunuz?” Ya, bakın on dakikam bitti, Sayın Cumhurbaşkanının ailesine ben hiçbir şey söylemedim, ne söylenmişse siz söylemişsiniz. Bakın, buradan Cumhurbaşkanının ailesine dönük olarak ne sarf ediliyorsa, ne söyleniyorsa siz söyletiyorsunuz, siz söylüyor oluyorsunuz. Dolayısıyla, bu, sizin eseriniz.

Yasa tekniği açısından herhâlde Meclisin hiçbir döneminde kanun yapma yönetmeliklerinin, Tüzük’ün bu kadar ayaklar altına alındığı ve yok sayıldığı hiçbir dönem yaşanmamıştır diye düşünüyorum çünkü arşivlere giriyoruz, kayıtlara bakıyoruz, bu döneme benzeyen hiçbir dönem bulamadık. Herhâlde bu dönem, iyi olmayan yasama deneyimi itibarıyla önümüzdeki dönemler açısından feyiz kaynağı olacaktır. En azından yeni dönemde burada oturan milletvekilleri şuna bakacaktır…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADİL ZOZANİ (Devamla) - …bir şeyi yapmamak için, neyi, nasıl yapmamak için bu dönemin uygulamalarına, sizin uygulamalarınıza bakacak ve ona göre karar vereceklerdir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum…

LEVENT GÖK (Ankara) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 4 - 2/9/1983 tarihli ve 78 sayılı Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki madde eklenmiştir.

"EK MADDE 19- Türkiye Uluslararası İslam, Bilim ve Teknoloji Üniversitesinde kullanılmak üzere ekli (1) sayılı listede yer alan öğretim elemanlarına ait kadrolar ihdas edilerek, bu Kanun Hükmünde Kararnameye bağlı cetvellere Türkiye Uluslararası İslam, Bilim ve Teknoloji Üniversitesi bölümü olarak eklenmiştir."

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu saatinde hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 24’üncü Yasama Döneminin sonuna yaklaşmış vaziyetteyiz. Bir yandan AKP fiilî genel başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, uydurma toplantılar düzenliyor, her vesileyle toplantı düzenliyor ve oralarda yaptığı konuşmalarda “400 vekil verin.” diyor, 400 vekil istiyor. Madem 400 vekil alacaksınız, bu kadar, yasaları niye bu saatlerde çıkartmaya çalışıyorsunuz, niye sıkıştırıyorsunuz? Ben diyorum ki: Acaba bu yasaları bu kadar çok çıkartmaya çalışmanızın nedeni, bu saatlere kadar, işte üniversitelerin kuruluşu falan filan hepsi, gerçekten iktidardan düşme telaşı sardı da onun için mi yapıyorsunuz? Yoksa 400 vekil çıkarttığınız zaman bunu yapabilirsiniz.

Bugün mesela, Anayasa Komisyonunda seçilme yaşının 18’e indirilmesini konuştuk. Şimdi, yani bir yandan bir hafta bile zaman kalmamış, bir Anayasa değişikliği yapıyoruz, “Seçilme yaşı 18’e insin.” Şimdi orada, bunu, AKP’li arkadaşlarımız, samimiyetle ve inanarak, gençliğe güvenerek getirdiklerini söylediler. İnanarak ve gençliğe güvenerek seçilme yaşının 18’e düşürülmesini getirdilerse, bunun samimiyet testi, bunu Genel Kurula getirmeleri. Bu Anayasa değişikliği, bu Genel Kurula gelmelidir.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Gelecek.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Gelmelidir ve geçirmelisiniz.

Bir yandan 400 vekil istiyorsunuz, bir yandan da halkı kandırmaya çalışıyorsunuz. Siyasi partilerin kapatılmasıyla ilgili Anayasa değişikliği Komisyondan geçti, getirin, buraya getirin. Öyle kimsenin gözünü boyayamazsınız.

Ben, 25’inci Dönemde iktidar olacak parti kim olursa olsun Adalet ve Kalkınma Partisinin yasa yapma konusunda izlediği yöntemi izlememesini öneriyorum. Hukuku katlettiniz arkadaşlar, yargıya sizin dönemde güven kalmadı sayenizde, Parlamentonun itibarını da ayaklar altına aldınız. Sadece Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın itibarını koruyacağız diye kendiniz de dâhil olmak üzere 550 milletvekilinin itibarını yerle bir ettiniz. Yasa yapma adabını, ahlakını, yöntemini yerle bir ettiniz. Bu Parlamentoda, devlet kurumlarında görüşülerek, tartışılarak, Bakanlar Kurulunda görüşülerek, tartışılarak kanun tasarılarının hazırlanmasına bile imkân vermediniz, milletvekillerine imzalattırdınız, buraya getirdiniz. Önergelerle yasa yaptınız, o yetmedi, Anayasa’yı da önergelerle yapmaya kalktınız.

Şimdi, arkadaşlar, bunun size faydası yok. Bu yaptıklarınız, önümüzdeki iktidara çok kötü örnektir, çok kötü örnektir yani bu, hoş bir şey değil. Kendi kendinizi inkâr ediyorsunuz.

Şimdi, değerli milletvekilleri…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Kötü örnekleri almayız, merak etme.

VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Bu saatte rüya görmen normal! 

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Vallahi ben size söyleyivereyim yani rüya mı görüyorsun, ne görüyorsun, buradan belli. Eğer siz iktidara geleceğinize inansanız bu kadar şeyi sıkıştırmazsınız. Her şeyi sıkıştırıyorsunuz, “Her şeyi aman bir an önce yapalım.” diyorsunuz. Bu telaşın bir tek nedeni vardır, sizi iktidar korkusu sarmıştır.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Güle güle!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Eğer bu ülkenin Cumhurbaşkanı, burada söylediğini beş saat sonra “Söylemedim.” diyorsa, televizyonlar şak diye o görüşmeyi veriyorsa artık sizin yolunuz şaşmış, ben size söyleyivereyim, şaşırmışsınız siz ya. Beş saat önce “Ben AKP’nin bildirgesini okudum.” diyor. Televizyon veriyor. Oraya gidiyor “Ben öyle demedim.” diyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ama ilk defa yapmıyor ki bunu, her zaman yapıyor.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Bu, kaçıncı kere.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Ayıptır ya. Televizyonlar söylüyor bunu ya. Adam veriyor televizyonda.

Arkadaşlar, şaşkınsınız şaşkın. Recep, şurada dört senedir hep laf attın.

RECEP ÖZEL (Isparta) - Hiç laf atmadım.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Hep laf attın. Hiç hukuktan biraz öğreneyim demedin. Ama ben sana söyleyivereyim, başkalarının böyle şeyini yapmak çok hoş bir şey değil. Sen bir hukuk adamısın, önce hukuku savunacaksın.

RECEP ÖZEL (Isparta) - Hukuku savunuyoruz zaten.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Partiye mensubiyetini bir kenara koyacaksın, önce hukuku savunacaksın. Sen hayatta hukuku savunmadın.

RECEP ÖZEL (Isparta) - Hukuku savunuyoruz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Sen getirdiğin önergeyi önce reddettin, sonra kabul ettin. Bu Genel Kurulda da bana söyledin “Ağabey nasıl yaptık?” dedin, arkadan, gittin orada kabul ettin Adalet Komisyonunda, ayıptır, yakışmıyor, hukukçu adama hiç yakışmıyor.

Değerli milletvekilleri, şimdi, bununla da ilgili söylemek istiyorum. Anayasa’nın 130’uncu maddesinde yükseköğretim kurumlarının nasıl kurulacağı belirlenmiş. 131’inci maddesinde de yükseköğretim üst kuruluşları, YÖK’ün çalışması öngörülmüş.

Şimdi, burada bir üniversite kuruyorsunuz. Türkiye Uluslararası İslam Bilim ve Teknoloji Üniversitesi. Tabii, oraya bir hukuk fakültesi de kurmuşsunuz. Ben hemen söyleyeyim bir hukukçu olarak, bugün, Türkiye’de 87 bin avukat var ve şu anda hukuk fakültelerinde 45 bin öğrenci var. Zaten yargının seviyesinin bu  kadar düşmesinin en önemli nedenlerinden birisi, hukuk öğrenim kalitesinin düşmesidir. Yani bugün Türkiye’nin önemli hukuk fakültelerinde yetişen hukukçular serbest avukatlığa yöneliyor. “Hadi, onlar iyi fakülteden eğitim aldı.” diyoruz. Bu sefer, eğitim kalitesi düşük olan üniversitelerden gelenler de hâkim oluyor. Hâkim olunca da bu iş gene gitmiyor. Hâkimde hukuk bilgisi lazım. Dolayısıyla, ben bir kere, bu hukuk fakültesi açılmasına şiddetle karşıyım, onu size söyleyeyim.

İkincisi: Şimdi, burada, diğer üniversitelerde olmayan bir üniversite danışma kurulu oluşturuyorsunuz. Niye oluşturuyorsunuz? “Efendim, uluslararası üniversiteymiş.” Ya, adını “uluslararası” koymakla uluslararası olmuyor. Eğer üniversite uluslararası bir anlaşmaya istinaden kuruluyor ise o zaman üniversite danışma kurulu oluşturulabilir. Bu, bizim bildiğimiz devlet üniversitesi. Devlet üniversitesinin nasıl kurulacağı da çok açık belli.

Şimdi, geçmişte, Anayasa Mahkemesi, üniversitelerin en üst düzeydeki bilim kuruluşları ve toplumun itici gücü olduklarını vurguladıktan sonra, Anayasa’da yer verilen bilimsel özerkliğin, kuruluştan işleyişe kadar bilimin gerektirdiği özgürlük ortamının tüm çalışmalarında ve yönetimde sağlanması gerektirdiğini kabul etmiş, devletin üniversiteler üzerindeki denetim ve gözetim hakkının ise, yürütmenin üniversiteler üzerinde söz sahibi olması, çalışmalarını yönlendirip yönetmesi biçiminde anlaşılamayacağı yargısına vararak bunu iptal etmiş, böyle bir şeyi iptal etmiş.

Değerli arkadaşlarım, burada da bu danışma kurulu, YÖK’ün üniversitelerdeki denetimini etkisiz hâle getirecek bir düzenlemedir. Öbür taraftan da Anayasa’nın 130, 131 ve 10’uncu maddesindeki eşitlik ilkesine aykırıdır. Yani diğer devlet üniversitelerinde olmayan bir danışma kurulunu getirmenin burada hiçbir anlamı yoktur. Bu kürsüden tekrar çağırıyorum, tüm gençleri çağırıyorum: Adalet ve Kalkınma Partisi sözüm  ona sizin 18 yaşında seçilme hakkınıza ilişkin Anayasa teklifini getirdi, şimdi onu Genel Kurula getirip o Anayasa değişikliğini yapmasını talep ediyorum; bu bir.

İkincisi: Siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin bir prosedür değişikliği getirdi, onun da bu Genel Kurula getirilip yasalaştırılmasını istiyorum. Gençlerin 18 yaşında seçilme hakkını Cumhuriyet Halk Partisi olarak destekliyoruz.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

LEVENT GÖK (Ankara) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Elektronik cihazla oylama yapacağız.

Bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.

5’inci maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 5- 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki madde eklenmiştir.

"EK MADDE 17- Türkiye Uluslararası İslam, Bilim ve Teknoloji Üniversitesinde kullanılmak üzere ekli (2) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek, bu Kanun Hükmünde Kararnameye bağlı cetvellere Türkiye Uluslararası İslam, Bilim ve Teknoloji Üniversitesi bölümü olarak eklenmiştir."

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?

LEVENT GÖK (Ankara) – Engin Özkoç, CHP’den.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Engin Özkoç, Sakarya Milletvekili.

Buyurun Sayın Özkoç. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Sayın Bakanım, sizi Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu kanunları görüşürken çok yorgun görüyorum. Cumhuriyet Halk Partisi sıralarından baktığımızda, gerçekten saat açısından da, verimlilik açısından da iyi görmüyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinde gecenin bu saatinde bazı basın mensuplarının bizi izlediği, AKP’li milletvekillerinin kulislerde oturup sadece oylamalarda buraya geldiği ve…

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sizinkiler hiç gelmiyor ya Sayın Özkoç!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Arkadaşlar, ne oldu size ya?

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Sizinkiler kaç kişi?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Niye birden sinirlendiniz?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Önce kendine bak, ondan sonra konuş!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Az önce grup başkan vekilimiz yeterlilik önergesi verdi, yeterlilik önergesi verdiğinde bu sıralarda yeter sayı yoktu. Sizler kulislerde oturuyordunuz, uyuyordunuz.

SITKI GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Sizinkiler evde uyuyor, evde!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Ne kanunları dinliyorsunuz ne çıkan yasaları dinliyorsunuz ne yolsuzlukları dinliyorsunuz, sizin için önemli ne de burada yolsuzluklarla ilgili kanunların sizin için bir önemi var. Siz sadece şunu yapıyorsunuz: Dışarıda bekliyorsunuz, kanun oylanacağı zaman arkadaşlarınız sesleniyor, içeriye giriyorsunuz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Senin arkadaşların nerede?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Kabul edip etmeyeceğinizi dahi bilmiyorsunuz. Buradan arkadaşınız size sesleniyor “Arkadaşlar, kabul, kabul” diyor, siz de “Efendim?” diye soruyorsunuz. Türk milletinin milletvekillerisiniz.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – CHP nerede, CHP?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Yapacağınız bu işten dolayı utanmanız gerekirken hâlâ konuşuyorsunuz. Suçlu ben miyim, siz misiniz? Siz misiniz?

SITKI GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Sen kendine bak kendine!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Gecenin bu saatinde ben sizlere bakarak alnım ak konuşuyorum.

SITKI GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Grubuna bak!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – TÜRGEV’de benim Cumhurbaşkanımın oğlu değil TÜRGEV’in Başkanı. Benim Cumhurbaşkanımın kızı değil.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Sende kaç kişi yok, kaç kişi?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Bu Cumhurbaşkanının oğlu, kızı, efradı milyarlarca liralık usulsüz bağışlarla üniversite kuruyor. Ama siz…

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Nereden biliyorsun usulsüz olduğunu? Usulsüz ne demek? Bırak bu işleri!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Kim mi? Hayhay, TÜRGEV’in Başkanı söylüyor. TÜRGEV’in Başkanı diyor ki, Star gazetesinde verdiği beyanatta diyor ki: “Bunların hepsi doğrudur.” Bana sormayın, Arzu Akalın’a sorun. Bana sormayın. Ne oldu? Niye sesiniz kesildi?

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Cacık gazetesinin yaptığı haberi okuyorsun!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Neden sesiniz kesildi?

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Cacık gazetesinin yaptığı haberi okuyorsun!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Hangi gazetenin?

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Cacık gazetesi, cacık!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Cacık… Sizler…

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Sapanca Ekspres, Adapazarı Ekspres… Tamam, mesele yok.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Arkadaşlar, istediğiniz kadar itiraz edin. Şunu kabul ediyor musunuz? Bir vakıf var Türkiye'de, adı TÜRGEV.

HALİL ÜRÜN (Afyonkarahisar) – Bu maddeyle ilgisi ne, bu kanunla?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Bu vakfın Türkiye Cumhuriyeti’nde ve dünyada eşi benzeri görülmemiş. Bugünkü Cumhurbaşkanının oğlu bu vakıfta.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Vakıf ne yapıyor, onu söyle.

HALİL ÜRÜN (Afyonkarahisar) – Sadede gel, sadede!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Bugünkü Cumhurbaşkanının kızı bu vakıfta, oğlunun kayınvalidesi bu vakıfta.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Suç mu? Olamaz mı?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Pekâlâ, suçu söylüyorum, arkadaşlar, suçu söylüyorum; bu vakfın aldığı bağış, Suudi Arabistan Kralından aldığı 100 milyon dolarlık bağış…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Vakıf ne demek, onu anlat sen.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Suç mu? Suç mu? Bağış suç mu?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – …arkasından siz Bakanlar Kurulunda Sevda Tepesi’ni imara açıyorsunuz, budur suç olan. Pekâlâ, neden susturuyor arkadaşınız sizi? Neden sustunuz arkadaşlar? Çünkü cevap veremiyorsunuz.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Suç mu? Bağış suç mu?

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Vakıf ne yapar, onu söyle. Vakıf ne yapar?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Suçtur arkadaşım. Bağış suç değil, bağış karşılığında rüşvet almaktır suç olan… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, Sayın Başkan…

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Senin vakıf kültürün olmadığı için bilmezsin, sen anlamazsın.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – …imara açmaktır suç olan…

HALİL ÜRÜN (Afyonkarahisar) – İftira atıyorsun!

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, böyle bir usul yok.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – …bağış karşılığında iş vermektir suç olan. Bağış karşılığında sizler bu iş adamlarına milyarlarca dolarlık iş veriyorsunuz... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Hadi canım sen de!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, sayın hatibi dinleyelim.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – …yandaşlık yapıyorsunuz, rüşvet alıyorsunuz, yolsuzluk yapıyorsunuz, budur suç olan, suç olan budur.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Sen vakıf nedir bilir misin?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Bu vakıf kanalıyla yapıyorsunuz bunu.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Vakfa bağış nedir?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Onun için yapacağınız her şeyde biz peşinizde olacağız, kaçamayacaksınız. Bakın, ben size söyleyeyim arkadaşlar.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Bağırmadan konuş! Kaba bir sesin var, çok kaba!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Acele etmeyin, acele etmeyin. Taş Yapı Firması, durduk yere mi size 1,5 milyon lira bağış yaptı? Aldığı ihaleleri söyleyeyim mi? Hangi ihaleler karşılığında olduğunu söyleyeyim mi?

HALİL ÜRÜN (Afyonkarahisar) – Söyle söyle, mahkemede delil olacak onlar.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Söyleyeyim mi?

HALİL ÜRÜN (Afyonkarahisar) – Söyle.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – 500 bin lirayı Kalyon İnşaat hangi iş karşılığında verdi?

HALİL ÜRÜN (Afyonkarahisar) – İspatlayamazsan müfteri olursun.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Kaynağı belli, cacık gazetesi.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – 500 bin lirayı size laf olsun diye mi bağışladı bu insanlar?

VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – İftira atma.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Ağaoğlu size neden bağış yaptı?

HALİL ÜRÜN (Afyonkarahisar) – Git kendine sor ya!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Neden?

HALİL ÜRÜN (Afyonkarahisar) –  Ne ilgisi var!

VEDAT DEMİRÖZ  (Bitlis) – Sende o kültür yoksa, sizde bağış kültürü yok.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Size soracağız. Sizlersiniz bunun içerisinde olan, sizin Cumhurbaşkanınız bunun içinde.

HALİL ÜRÜN (Afyonkarahisar) – Cumhurbaşkanına iftira atma!

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Cacık gazetesinin haberlerini okuma!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Sizin Cumhurbaşkanınızın oğlu, kızı, kayınpederi bunun içerisinde. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bundan kaçamazsınız.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Cacık gazetesinin haberlerini okuma!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Mecra Reklam Turizm AŞ 1 milyon 600 bin lira, çok mu keyiften bağışladı size?

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Ortağı mısın oranın?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Sizden çok mu keyif aldı da bağışladı bu parayı?

HALİL ÜRÜN (Afyonkarahisar) – Kendine sorsana ne bilelim biz ya!

BAŞKAN – Sayın Ürün, lütfen.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Arkadaşlar, sen koruyacaksın, milletin vekilisin. Milletin vekili olarak o sıralarda oturmayacaksın.

HALİL ÜRÜN (Afyonkarahisar) – Ben milletin vekiliyim, o söylediklerinin hepsine dava açacağım. 

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Gerekirse Cumhurbaşkanına hesap soracaksın. Bu sıralarda oturup  da elini kaldırıp indirmeyeceksin.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın hatibi uyarın!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Diyeceksin ki: “Rüşvet alanlardan hesap soruyorum.”

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Sen Şişli’ye hesap sor, Şişli’ye.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Öyle yok.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Şişli’ye niye hesap sormuyorsun?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sen sor, sen! Sen sor, Osman!

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – 8 kişi yolladınız, bir şey çıkartamadınız, ne oldu? Ne yaptınız?

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Ne oldu? Sizin arkadaşlarınız.

Değerli arkadaşlarım, biz bir şey demiyoruz. Biz bir şey demiyoruz.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Sarıgül hesap soracak size, geliyor.

BAŞKAN – Sayın Bak, lütfen.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – TÜRGEV vakfının Başkanı hanımefendi diyor ki: “Evet, biz bunları, bu bağışları aldık, aldığımız bağışlar karşılığında da…” (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Ya demiyor, kardeşim.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Ne dediğini söylüyorum

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Cacık gazetesinden okuyorsun ya! Öyle bir açıklaması yok.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) –  Diyor ki: “Bu arkadaşlar, bu insanlar üçüncü hava yolunda iş almışlardır, ihale almışlardır."

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Öyle bir açıklaması yok Vakıf Başkanının, cacık gazetesinden okuyorsun!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – İşte, burada.

BAŞKAN – Sayın  milletvekilleri, lütfen!

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın  Başkan, siz konuşmacıyı uyarın.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, elini kaldırmasın. Kaba bir üslupla konuşuyor kürsüde.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Efendim, ne olarak konuşuyorum?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Çok kaba bir üslup kullanıyor.

BAŞKAN – Sayın  Tunç, lütfen ama…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Tahrik ediyor Sayın Başkan, tahrik edemez!

BAŞKAN – Sayın  Tunç, sayın  hatibin hangi el hareketini yapacağını siz belirleyecek değilsiniz herhâlde.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Niye rahatsız oluyorsun?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Üslup mu ya bu, böyle bir üslup olabilir mi!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Değerli milletvekili arkadaşlarım, siz kurulan TÜRGEV’in yaptığı yolsuzluklardan rahatsız olmuyorsunuz da benim konuşmamdan mı rahatsız oluyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Düzmece şeyleri okuyorsun, cacık gazetesinden aldığın şeyi okuyorsun!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Siz, Ağaoğlu gibi insanların yaptığı milyarca liralık  bağışlardan sonra aldığı ihalelerden rahatsız olmuyorsunuz da elinizi kaldırmaktan rahatsız olmuyorsunuz da benim konuşmamdan mı rahatsız oluyorsunuz? Siz bu rüşvet olaylarından sonra “Biz almadık.” dediğiniz hâlde…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – İşin gücün iftira!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – …Sevda Tepesi’ni bir kraldan bile rüşvet alarak…

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Öyle bir şey yok, iftira atıyorsun, ispat et, ispat!

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – …100 milyar lira para alarak, ondan sonra Sevda Tepesi’ni imara açarak ona dahi peşkeş çektikten sonra elinizi kaldırıyorsunuz, bundan utanmıyorsunuz da benim konuşmamdan mı rahatsız oluyorsunuz?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sen utanmıyorsun!

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – İftira atıyorsun, iftira!

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – İftiralarının da hesabını vereceksin.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Evet, iftira atıyorsun, cacık gazetesini okuyorsun!

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Hesap vereceksin, sen de bağış yapacaksın, bu davaların parasıyla sen de katkı yapacaksın.

ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) – Onun için arkadaşlar, siz değerli arkadaşlarım, hiç merak etmeyin, o mahkemelerde sizlere bir şey olmuyorsa bizim Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerine, apak alınlı milletvekillerine hiçbir şey olmaz.  Siz kendi yüzünüze bakın.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

HALİL ÜRÜN (Afyonkarahisar) – Sana da bir şey olmasın istiyoruz, onun için söylüyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

6’ncı maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 6- 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli (II) sayılı cetvelin "Yükseköğretim Kurulu, Üniversiteler ve Yüksek Teknoloji Enstitüleri" bölümüne aşağıdaki ibare eklenmiştir.

"107) Türkiye Uluslararası İslam, Bilim ve Teknoloji Üniversitesi"

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi?

LEVENT GÖK (Ankara) – Ali Serindağ konuşacak efendim.

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ali Serindağ, Gaziantep Milletvekili.

Buyurun Sayın Serindağ. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Demin Sayın Vedat Demiröz’ün kulağını çınlattık, kendisi yoktu burada ama şimdi görüyorum burada. Kulağını çınlatmamızın sebebi şuydu: Siz orada otururken Sayın Engin Özkoç TÜRGEV vakfının yönetiminde yer alanları sayınca -işte Sayın Cumhurbaşkanının kızı, oğlu, gelini, akrabaları- siz “Bu aile vakfıdır, elbette ailenin fertleri orada, yönetimde olacaktır.” demiş idiniz, öyle demiş idiniz.

VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – “Aile vakıfları kuruluyor.” dedim.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – İşte dediniz, dediniz, tamam, ona bir şey demiyoruz, bizde öyle diyoruz zaten.

VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Koç Vakfı var, kimlerden kuruluyor?

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Tamam, aynen, çok doğru; bak, haklısınız, biz de öyle diyoruz zaten.

VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Evet.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Bu aile vakfıysa… Bakınız, ne güzel örnek veriyorsunuz, “Koç Vakfı” diyorsunuz. Şimdi, Koç Vakfına yapılan bağışlara bakın, bir de TÜRGEV’e yapılan bağışlara bakın. Biz bunu söylüyoruz değerli arkadaşlar.

VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Başkent Vakfı var.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Biz olmayan bir şeyi söylemiyoruz. Elbette bağış yapılabilir ama bağış niçin yapılır? Yani kim, niçin, nereye bağış yapıyor?

Bakın, demin örnek verdim gene, Gaziantep Valisinin beyanatı var, diyor ki: “Gaziantep’te okul yapmak için sıraya giren hayırseverler var ama biz arsa bulamadığımız için okul yapamıyoruz.” Aramızda muhtemelen Gaziantep milletvekili arkadaşlarımız vardır.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Tam 4 bin derslik yapıldı Ali Bey, 4 bin derslik yapıldı. Yapılmıyor diye bir şey yok. Saat üçten sonra iftira kültürü başlıyor nedense! Tam 4 bin derslik yapıldı.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Efendim, bakın, biz ne diyoruz, siz ne diyorsunuz? 4 bin derslik, 5 bin derslik. Bak, Ali Bey, valinin beyanatı var, diyor ki: “Biz okul yapmak istiyoruz ama yer bulunamadığı için hayırseverler okul yapamıyor.”

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – 6 bin derslik ihtiyacının 4 bini karşılandı.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Onun kastettiği şehir merkezi.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Ama Şehitkâmil ve Şahinbey Belediyeleri tuttu TÜRGEV’e arsa tahsis etti. Sorun burada. Şimdi, bizim arkadaşlarımız konuşuyorlar. Bakın, siz burada konuşacağınıza…

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Bağışlayabilir. Belediyeler, her belediye her vakfa, kamu yararı olan vakfa arsa bağışlar.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Belediyeler bağış yapamaz bir defa.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Yanlış bilgi veriyorsunuz da onun için. Onun kastettiği merkez değil.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Şimdi, bakın, değerli arkadaşlarım, bilen de konuşuyor bilmeyen de. Belediyeler bağış yapamaz bir defa, belediyeler bağış yapamaz.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – İşte bilmeden konuşuyorsun.

HALİL ÜRÜN (Afyonkarahisar) – Tahsis eder. 

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - Tahsis eder Ali Bey, tahsis eder.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Bağışı bir defa bir kenara koyun, belediyeler bağış yapamaz.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Tahsis eder.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Şimdi, siz…

Ya, madem öyle söylediniz, Köy Hizmetleri arazisi ne oldu?

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Ne oldu?

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Ne oldu? Dört senedir iktidardasınız, nerededir şimdi? Hani satılacaktı, okul yapılacaktı Antep’e? Yaptınız mı?

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Peşkeş mi çekildi?

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Yaptınız mı?

HALİL ÜRÜN (Afyonkarahisar) – Yaparız, yaparız.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Peşkeş mi çekildi, ne oldu?

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Ne zaman yaparsınız? Dört yıl bitti.

Şimdi değerli arkadaşlar, bakın, bugüne kadar…

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Hayır, arazi ne oldu, onu söyleyin. Ben gittim, yerinde duruyor.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Bak, bugüne kadar biz nezaketimizi koruduk, tamam mı, siz konuşurken en ufak bir şey yapmadık.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Biz de yapmadık.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Bugün Genel Başkanımıza sataştınız.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Gel şurada söyle, “ Gaziantep Valisinin böyle bir beyanatı yok.” de.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Gaziantep Valisi ne diyor?

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Efendim, “Gaziantep Valisi bu beyanatı vermedi.” de.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Versin, ne olur yani? “Şehir merkezinde yer yok.” diyor Valim, doğru söylüyor.  “Şehir merkezinde arsa bulamıyoruz.” diyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) –  Doğrusu odur, doğrusu odur… Ya, sen ne biliyorsun Antep’i? Hadi arkadaşlar Antep’i biliyor da sen nereden biliyorsun?

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – “Şehir merkezinde yer, arsa bulamıyoruz.” diyor, mesele bu. Her şehir merkezinde var bu mesele.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) –  Ya, şimdi, bakın, sorun bu değerli arkadaşlar. Sorun, niçin bu bağışlar yapılıyor? Bu bir nüfuz suistimalidir; bunu kabul edeceksiniz, başka çaresi yok.

Tamam, Vedat Bey “Koç Vakfı” diyor, güzel, Koç Vakfına kim bağış yapıyor? Tüm büyük, varlıklı ailelerin vakıfları var, kim bağış yapıyor? Kimse bağış yapmıyor.

Bakın, bu vakıf…

VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Bağışın amacına uygun kullanılıp kullanılmadığına bakın.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Efendim, amacına uygun kullanılıp kullanılmadığı meselesi ancak denetimle ortaya çıkar.

VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Tamam, yapın denetiminizi.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Bakın, siz Gülen Cemaati’ne özeniyorsunuz, bunun lâmı cimi yok.

VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Ne ilgisi var ya? Yapmayın.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Gülen Cemaati ne yaptıysa siz aynısını yapmaya çalışıyorsunuz, mesele budur.

Şimdi, bakın, eğitim çok önemli bir faaliyettir. Siz ülkede eğitimi halledemezseniz, siz diğer başka sorunları çözemezsiniz. O nedenle, eğitimi ciddiyetle ele almak lazım ve devletin öncülüğünde bunun olması lazım.

Şimdi, efendim, deniyor ki: “4 bin derslik yaptık.” İhtiyaç varsa 5 bin de yapılır, 6 bin de yapılır. Partiler niye iktidara geliyor? İş yapmak için.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – “İş yapılmıyor.” diyorsun.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – “Yapılmıyor.” demiyorum. Bakın  “Yer olmadığı için, hayırseverler sırada, okul yapamıyorlar.” Niye? Arsa yok. “Yapılmıyor.” demiyoruz.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Şehir merkezinde arsa yok, doğal. Bu bizim iktidarın kabahati değil ki.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Bak, sizin dinlemediğiniz açıkta, dinlemediğiniz belli. Sorun burada, diyor ki: “Hayırseverler sırada, okul yapacak ama arsa bulamıyorlar.” Ya, bu kadar açık başka nasıl söylenebilir?

HALİL ÜRÜN (Afyonkarahisar) – Ne var bunda Sayın Valim, ne var yani?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bilal’in anlayacağı şekilde anlat. TÜRGEV’i konuşuyoruz, Bilal’in anlayacağı şekilde anlat.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Şimdi, olan şu: Antep’te öyle denmesine rağmen belediyelerin okul yeri tahsis edememesi ama TÜRGEV’e arsa tahsis etmesi sizde bir problem yaratmıyor mu? (AK PARTİ sıralarından “Yok.” sesleri)

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Yok, niye yaratsın?

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Ya, yaratmayabilir. Sen öyle “Yaratmıyor.” de.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Sen niye rahatsız oluyorsun?

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakın…

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – O arsaya yurt yapılıyor.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Efendim?

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – O arsaya kız yurtları yapılıyor, eğitim için yapılıyor.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Gazino yapılmıyor, kulüp yapılmıyor, meyhane yapılmıyor, yurt yapılıyor.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Bakın, siz ne yapacaksınız biliyor musunuz?

HALİL ÜRÜN (Afyonkarahisar) – Bilmiyoruz, söyle de yapalım!

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Devlet ne yapacak? Vergi topluyor mu? Yurtları devlet yapacak, okulları devlet yapacak. Devlet o yurtları ve okulları insanların hizmetine sunacak. Tamam. Mesele budur; Ahmet’in, Mehmet’in yurt yapması falan değil. Siz ne yaptınız? Bir zamanlar cemaate bunları havale ettiniz. Şimdi baktınız ki yanlış bir şey, o zaman, bu sefer başka bir cemaate havale ediyorsunuz. O da yanlış, o da yanlış.

Siz bir zamanlar cemaatin üst yetkilileriyle görüşmek için sıraya giriyordunuz, sıraya.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Şimdi de siz giriyorsunuz.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Şimdi de siz sıraya giriyorsunuz.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Sıraya giriyordunuz siz. Şimdi paralelci oldu. Siz hepiniz sıraya giriyordunuz. Kimlerin sıraya girdiğini, kimlerin bundan maddi menfaat sağladığını herkes biliyor. O nedenle, hepinizi kastetmiyorum ama içinizde olanları siz de biliyorsunuz, biz de biliyoruz değerli arkadaşlarım.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Söyle ya, kim yaptı? Ali Bey, söyleyin. Kimmiş, söylesene şimdi.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Söyleyenleri siz söylüyorsunuz ya, “tuzluk” diyorsunuz ya, şunlar bunlar diyorsunuz ya. Sizin Başbakan Yardımcınız bile açıkladı, daha dün söyledi: “Ankara’yı parsel parsel paralele sattınız.” dedi.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ankara Belediye Başkanı “Sen paralelcisin.” dedi.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Yani, şimdi, bundan daha fazlasını ben nasıl söyleyebilirim? Bu size bir şey anlatmıyor mu değerli arkadaşlar?

Şimdi, siz bunların hepsini kabullenebilirsiniz ama şu bir gerçek, bunun hesabı mutlaka sorulur. Her şeyi birbirinden ayırmanız lazım. Devlet işi ile aile işi birbirinden farklıdır değerli arkadaşlarım, ayrı ayrıdır.

Bakın, “Sayın Cumhurbaşkanı TÜRGEV için konuştu.” diyor, bak, daha yakın zamanda. Ne diyor: “TÜRGEV’in önümüzdeki dönemde faaliyete geçireceği üniversiteyle kreşten yükseköğretime kadar hizmet veren bir yapı hâline geleceğine inanıyorum." Bakın, oradan talimat veriliyor, siz burada yasa çıkarıyorsunuz değerli arkadaşlar, siz burada yasa çıkarıyorsunuz.

HALİL ÜRÜN (Afyonkarahisar) – Ne güzel. Ne var bunda ya?

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Yani şimdi, TÜRGEV’in sahibinin kim olduğu belli olmuyor mu burada?

HALİL ÜRÜN (Afyonkarahisar) – Kamunun zararına bir şey mi var Ali Bey orada?

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – TÜRGEV’in sahibinin kim olduğu belli olmuyor mu burada değerli arkadaşlarım?

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Ya, bu üniversitelerde kimler okuyacak? Türk gençleri okuyacak ya!

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Daha da devam ediyor…

Şimdi, bakın, değerli arkadaşlarım, sizin bunun aksine söyleyeceğiniz bir şey varsa siz de gelin burada söyleyin. Gelin, söyleyin, ona göre bizi aydınlatın.

Değerli arkadaşlar, bakın, ne diyor: “TÜRGEV vatanına bağlı gençler yetiştirmek istiyor, bunu hazmedemediler. Onlar bu vasıfların tam tersi mahiyette nesil istiyorlar.” Kimi kastediyor biliyor musunuz? Gülen Cemaati’ni kastediyor. Ya, Gülen Cemaati’ne siz bugüne kadar methiye düzmüyor muydunuz? Burada yazıyor, bunu okursanız o olduğu anlaşılır.

Siz değerli arkadaşlarım, bugüne kadar… 2002’de iktidar olduğunuz vakit o zamanki Başbakanın ilk talimatı dış temsilciliklere, “Bu okullara yardımcı olun.” şeklinde değil miydi? Yurt içindeki okullara yardımcı olanlar siz değil miydiniz? Türkçe-matematik yarışmalarını tümüyle destekleyen siz değil miydiniz iki sene öncesine kadar? “Gel, bu hasret bitsin.” diyenler siz değil miydiniz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bunların hepsini ne çabuk unuttunuz?

Peki, teşekkür ederim.

Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz isteyen Adil Zozani, Hakkâri Milletvekili.

Buyurun Sayın Zozani.

HDP GRUBU ADINA ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ederim.

Maşallah, çoğunluğunuz burada, artık uykudan dışarı çıkamıyorsunuz, bu iyi.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Siz kaç kişisiniz?

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Efendim, 1 HDP’li 311 AKP’li ediyor da o yüzden, 1 kişi yetiyor. [AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar(!)]

O yüzden, demeye gerek yok, her şeyi söylüyoruz. Burada duracağız, görevimizi yapıyoruz.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – CHP’liler niye 8 kişi gelmişler, bir de onu söyle o zaman. Ana muhalefeti size bıraktıkları için, değil mi?

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Şimdi, ayrıntılarıyla incelendiği zaman sizin buna itiraz edeceğiniz bir hususun olmadığını görüyoruz. İtiraz edemezsiniz çünkü 3 tane tasar, 3 tane tasarının altında Recep Tayyip Erdoğan’ın imzası var. Sizin buna itiraz etme şansınız yok. 3 tasarı birleştirilmiş ve Sayın Erdoğan’ın burada imzası var, manidar.

Şimdi, ilginç bir taraf daha var. Sayın Emrullah İşler Başbakan Yardımcısı olarak tasarılara imza atmış, Komisyon Başkanı olarak tasarıları kabul etmiş, birleştirmiş, o da ayrı bir ilginç tesadüf.

Şimdi, değerli arkadaşlar, 2 tane üniversitenin kuruluşuna dair genel gerekçeye baktınız. Mutlaka hepiniz okumuşsunuzdur, okumadan, bakmadan herhâlde burada hiç kimse yasama çalışmalarına katılmıyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kesinlikle öyledir(!)

LEVENT GÖK (Ankara) – Öyle olduğunu umuyoruz Zozani, öyle olduğunu umuyoruz.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Şimdi, bakın, öyle komik bir gerekçe var ki, diyor ki: “Efendim, devlet üniversiteleri ile vakıf üniversitelerini eşitleyeceğiz, dengeleyeceğiz.” Birisinde diyor ki: “2012-2013 eğitim öğretim yılında vakıf üniversitelerindeki öğrenci oranı devlet üniversitelerine göre yüzde 9’dur, bunu dengelemeye çalışacağız, o yüzden üniversiteye ihtiyaç var, vakıf üniversitesine ihtiyaç var.” Bir sonrakinde 2013-2014 yılının verisi verilmiş, istatistiği verilmiş, aynı cümle, “…dengeleyeceğiz.” diyor. Yani, sanki öyle bir koşul varmış gibi. Efendim, biz, sosyal hukuk devletiyiz.

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Bunun nesi komik?

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Bu dengesizlik niye rahatsız ediyor Sayın Zozani?

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Bakın, eğitim, devletin zorunlu görevlerinden bir tanesidir. Siz neyi dengelemeye çalışıyorsunuz? Yani, böyle bir gayretin olması… Böyle bir gerekçe olmaz bir kere, böyle bir gerekçe olmaz. Hele hele, bir milletvekili sehven, yanlış yazmıştır, iyi anlamamıştır ya da öyle yazmıştır bir kanun teklifini ama bu bir Hükûmet tasarısı. 3’ü de, burada birleştirilenlerin 3’ü de Hükûmet tasarısı. Genel gerekçelerine bakmışsınızdır, dikkat etmişsinizdir. Böyle yasama tekniği yaptığınız zaman… Bu şekilde olmaz.

Şimdi, bir husus daha var. Bu Hükûmet 2005 yılında bir kanun hazırlama yönetmeliği çıkardı -biliyorum, Kanunlar ve Kararlarda var- orada diyor ki: “Hazırlanacak teklif ve tasarıların etki analizi olacak.” Etki analizinin olması koşulu var orada.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Ya Beyefendi, Anayasa askıya alınmış, sen neden bahsediyorsun?

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Şimdi, 3 tane üniversite kuruyoruz, burada 3 tane üniversite kuruyoruz, bu tasarıların içerisinde, bir iki saat önce 3 tane daha kurduk, etti 6.

RECEP ÖZEL (Isparta) – 5 kurduk, biraz önce 5 kurduk.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Şimdi, hiçbirinin etki analizi var mı? Demin verdiğim istatistik dışında herhangi bir etki analizi var mıdır? Yok. Bir etki analizi yok.

İkinci önemli husus: “İstanbul’da kurulacak.” diyor. İstanbul’da bir üniversite kurmak ya da herhangi bir şehirde bir üniversite kurmak demek, bir kere, arsa spekülatörlerine iş çıkarmak demektir. Bu üniversiteler nerede kurulacak? Hangi arsalar üzerinde kurulacak? Yeri belli mi? Belliyse nerelerdir buralar? Bu üniversiteleri nerede, İstanbul’un neresine kuracaksınız? Hangi arsa üzerine kuracaksınız? Var mı elinizde veriniz? Arsanız var mı? Nereye kuracaksınız bu üniversiteleri? Çıkın, bir açıklayın Sayın Bakan. Buna ihtiyaç var. Sadece biz talep ettiğimiz, merak edip sorduğumuz için değil, yasa, yönetmelik bunu açıklamanızı ifade ediyor. Vatandaşları yarın öbür gün kapınıza niye çekeceksiniz? O size “Benim arsam daha değerlidir.” diyecek, diğeri gelecek diyecek “Benim arsam daha değerlidir.”

Bakın, gecenin bu saatinde herhâlde anlatılacak en iyi şey hikâyedir çünkü uyku saatinizdir.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Konuşmasan da olur tabii.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Şöyle ifade edeyim: Hakkâri Üniversitesinin altı yılda hâlâ temelinin su basmanı seviyesinde olmasının bir sebebi var. Aynı teknikle, aynı yöntemle bir üniversite kuruldu. Hakkâri’ye üniversite kuruluyor.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Bakan Komisyonda bunların cevap verdi sana bunlarla ilgili, biliyorsun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Fotoğraflarını da gösterdim.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Verdiniz Sayın Bakanım, ben şahidim buna.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Sayın Bilgiç, eğer müsaade ederseniz… Bakın, zaman yetmezse bu hikâyeyi bir sonraki maddede anlatacağım.  Yerinizde olsam susarım.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Hiç umurumda değil vallahi, sabaha kadar buradayız, devam et.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – O zaman bekleyin, bir sonraki madde de, hikâyenin devamını orada anlatırım o zaman.

Bakın, üniversite, aynı teknikle, aynı yöntemle kuruldu. Dört yıl boyunca arsa tespitleriyle uğraştılar. Arsası olan vatandaşları Hakkâri’de birbirine düşürdüler. Herkes “Benim arsam daha iyidir, benim arsamı alın, diğerinin arsasında şu problem vardır.” dedi, defalarca sondaj çalışmaları yapıldı.

Sayın Bakanım, yanlış mı?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) – Anlamadım.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Bu bilgileri teyit ettirebilirsiniz. Aynı yöntemle buraya getirdiniz. Defalarca orada sondaj çalışmaları vesaire yapıldı, en son cebren bir arsada karar kılındı. Burada da benzer bir durum. Şimdi, çıkın, açıklayın Sayın Bakan. Bu üniversiteleri İstanbul’da hangi arsalar üzerinde kuracaksınız? Bize bunu açıklayın. Ben merak ettiğim için değil, etki analizini vermek durumundasınız, etki analizi bu hususları kapsar. Maliyeti ne olacak, bütçeye maliyeti ne olacak, bunları bilmek istiyoruz.

Üçüncüsü: Şimdi, siz bu kadar plansız, programsız bir hükûmet misiniz? 2015 yılı bütçesini konuşalı kaç ay oldu? O zaman bu üniversitelerin kurulacağına dair… O zamandan beri kaç üniversite kuruldu, biliyor musunuz? 2015 yılı bütçesi Meclis Genel Kurulunda kabul edildikten sonra kaç tane üniversite kurduk? Kaçıncı üniversite oldu? Emin olun, sayısını unuttunuz.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Bunlar dâhil mi, hariç mi?

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Sen saymayla bir uğraş, bir rakam bul Sayın Bilgiç.

Peki, bu kadar öngörüsüz bir hükûmet olabilir mi, yılın bütçesini çıkarıyor, üniversite kuracağına dair elinde bir veri yok, bir done yok planlamaları içerisinde. O zaman siz gizli ajandayla mı devlet yönetiyorsunuz?

ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) – Var, var.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – “Var, var.” demek kolay değil, o zaman size o lafı söylerim; eğer var da açıklamamışsanız, yatırım programlarının içerisinde yoksa, demek ki siz gizli bir ajandayla devleti yönetiyorsunuz.

Bırak 2015 yılı bütçesini, beş yıllık kalkınma planı içerisinde Millî Eğitim Bakanlığının öngörüleri yok mu? Var. Bu üniversitelerle ilgili niye bir veri yok? Niye bir veri yok? Çünkü ne zaman neye ihtiyaç duyacağınızı gerçekten bilmiyorsunuz. Bu kadar programsız, bu kadar öngörüsüz devlet yönetimi olmaz.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Hikâye bitti mi bu arada? Kaçırdım ben.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Onu bir sonraki maddede anlatacağım.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Arada anlatırsın.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Biz dinledik, bitti hikâye.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Şimdi, bunları belli bir program dâhilinde yaparsanız... Biz de, bakın, üniversitelerin hiçbirine itiraz etmiyoruz, destek veriyoruz, daha iyisi olsun diyoruz ama ne kurduğunuzu, kurduğunuz üniversitenin neye hizmet edeceğini önce bir siz bilin, sonra bize de anlatın. E siz bilmiyorsanız bize de anlatacak herhâlde bir şeyiniz yok.

Gecenin bu saatinde benim de size anlatacaklarım şimdilik bu kadar.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Tanal, buyurun.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Bakan, hoş geldiniz.

Değerli Başkanım, tabii, son yıllarda fabrikalar açılmıyor ve dolar da sürekli yükseliyor. Bu doların yükselmesi… Hukuk güvenliği olmadığından dolayı para mı kaçıyor? Bunun sebebi nedir? Cezaevleri sayısı artıyor ama fabrikaların sayısı azalıyor. Bu konuda bilgi almak istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, buyurun, başka soru yok.

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Başka soru yok herhâlde?

BAŞKAN – Yok, yok.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Bakanım, bir hikâye anlatırsanız dokuz dakikayı doldururuz efendim. Yani, zaten hikâye anlatıyor arkadaşlar, bir hikâye de sizden, dokuz dakika tamam, soru-cevap işlemi biter.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – En iyi bildiğiniz hikâyeyi anlatın öğrensin Sayın Bilgiç, Sayın Bakan.

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Evet, konu tabii birden değişti, ben oturduğum için ekonomiye geldi ama…

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün…

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Bakan, özür dilerim.

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Estağfurullah.

LEVENT GÖK (Ankara) – Siz Cumhuriyet Hükûmetinin bir Bakanısınız. Acaba AKP Grubu milletvekilleri size talimat verir gibi konuşursa ona söyleyecek bir şeyiniz olacak mıdır?

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Gök…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – “Hikâye anlatın.” diyor size.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Size hikâye anlatmanızı tavsiye ediyor Sayın Bakan.

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Artık gecenin bu saatinde sohbet ediyoruz, öyle diyelim.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ama bir Bakan olarak bir cevap vermeniz gerekir, bir saygınlığa davetiniz gerekir Sayın Bakan. Öyle düşünüyorum.

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Doğru, doğru. Yok, ben soru çerçevesinde…

LEVENT GÖK (Ankara) – Beni yanıltmayın ama bunu da yapın lütfen, buna gereksinim var.

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Yok, soru çerçevesinde kısa bir cevap vereceğim.

Bugün, biliyorsunuz, 2014 yılına ait büyüme rakamları açıklandı ve büyüme yüzde 2,9 olarak beklentilerin bir miktar üzerinde gerçekleşti.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Beklentilerin üzerinde mi?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) - Bunun kompozisyonuna baktığımız zaman, aslında sıhhatli bir kompozisyon görüyoruz, ekonomimizdeki dengelenme sürecinin devam ettiğini görüyoruz.

İhracatın bu büyümeye katkısı yüzde 1,8’ken iç tüketimin büyümeye katkısı 1 puan. Yani, bizim de tam arzu ettiğimiz, ihracat odaklı, ihracattan kaynaklanan bir büyümeyi 2014 yılında gerçekleştirmiş olduk.

2014 yılı uluslararası konjonktürün kolay olmadığı bir yıldı, yine jeopolitik şartların da kolay olmadığı bir yıldı. Ve üstelik Türkiye iki ayrı seçimden geçti, yine, iç siyasi tartışmaların yoğun olduğu bir dönemden geçti.

Şöyle bir Latin Amerika’ya bakıyoruz: Brezilya dâhil, Meksika dâhil bütün Güney Amerika ülkelerinin, hatta Meksika’yı da kattığımız için tüm Latin Amerika ülkelerinin geçen yıl toplam ortalama büyüme oranı yüzde 1,3.

Yine, Avrupa’ya bakıyoruz: Avrupa Birliğinin toplam büyüme oranı yüzde 1,3; avro bölgesi, Almanya’nın, Fransa’nın da içinde olduğu 19 ülkenin ortalama büyüme oranı yüzde 0,8.

Ve Türkiye, bütün bu şartlara rağmen, piyasa beklentilerinin bir miktar da üstünde olsa, büyümeyi gerçekleştirmiş durumda. Bu büyüme aynı zamanda özel sektör odaklı bir büyüme, özel sektörün öncülüğünü yaptığı bir büyüme; dolayısıyla, fabrikaların kapanması ya da sayısının azalması söz konusu değil. Tam tersine, 2014 yılı, daha önceki on bir yıla iktidarımız dönemindeki on bir yıl gibi, Türkiye’deki şirket sayısının arttığı, iş yeri sayısının arttığı bir yıl oldu. 2015 yılının da biz böyle olacağını bekliyoruz.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Hangi ülkede Sayın Bakan? Türkiye’de mi bu rakamlar?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) - Bunlar, biliyorsunuz, kamu kuruluşlarımızın, devletin ilgili birimlerinin açıkladığı resmî sayılar. Açılan şirket sayısına bakın, kapanan…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Türkiye için konuşuyoruz değil mi, “İş yeri sayısı arttı.” diye Türkiye için konuşuyoruz?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) - Tabii, tabii.

Açılan şirket sayısına bakın, kapanan şirket sayısına bakın. Her yıl muntazam olarak açılan şirket sayısı kapanan şirket sayısının en az 5 mislidir, bazı yıllar 7-8 mislidir.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Morali bozuldu Sayın Bakanım, onları memnun edecek bir rakam söyleyemiyorsunuz yani.

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) - Dolayısıyla, bu olmasa zaten büyüme olmaz. Mevcutlar kapansa, büyüme değil, daralmanın yaşandığı bir ekonomiden bahsetmiş oluruz. Dolayısıyla, şöyle bir önümüzdeki döneme, 2015 yılına bakacak olursak: Biz, 2015 yılının her açıdan, tüm ekonomik verileriyle 2014’e göre daha da iyi bir yıl olacağını bekliyoruz. Bunu sadece biz beklemiyoruz, bunu bütün finansal piyasalar bekliyor ve iş dünyası bekliyor. 2015’te büyüme 2014’e göre daha yüksek olacak; 2015’te enflasyon 2014’e göre daha düşük olacak; 2015’te cari açık 2014’e göre daha düşük olacak; 2015 yılında kamu borç stoku 2014’e göre daha düşük olacak. Dolayısıyla, hem büyümenin fazla olduğu hem enflasyonun ve cari açığın daha düşük olduğu bir yıl olacak 2015.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – 2014’ü 2013’le mukayese edin, 2015 daha gelecek. Tahminde bulunuyorsunuz Sayın Bakan.

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Bu, dediğim gibi, sadece bizim beklentimiz değil, uluslararası kuruluşların ve pek çok piyasa analistlerinin yaptığı analizlerde ortaya çıkan rakam.

Büyüme için istikrar önemli, güven önemli, istikrar ve güven ortamında uygulanan doğru ekonomi politikaları önemli. On iki yıldır Türkiye’de, çok şükür, bunu sağladık ve bugün açıklanan büyüme rakamları da yine Türkiye'nin 21 çeyrektir yani 5 yıl 3 aydır kesintisiz olarak büyüdüğünü gösteriyor. Zor bir konjonktürde bu rakamlar makul rakamlardır. Tabii, gönül ister ki daha yüksek oranlara ulaşalım fakat önemli olan, bizim önümüzdeki dönemde yapısal reformlarımızı tamamlamamızdır yani Hükûmetimizin açıkladığı 25 öncelikli dönüşüm programının eylem planlarını gerçekleştirmektir, uygulamaktır. Zaten biz önceliklerimizi açıklarken yapısal reformlar yoluyla potansiyel büyümeyi artırmayı önümüze hedef olarak koymuştuk ve bunu da önümüzdeki dönemde gerçekleştireceğiz.

Büyümenin sayısal miktarından, rakamsal boyutundan öte kalitesi de çok çok önemlidir, büyümenin sürdürebilirliği çok çok önemlidir. Türkiye'nin 2014 yılındaki büyümesi, kalitesi yüksek bir büyümedir, sürdürülebilir bir büyümedir. Enflasyon üretilerek büyüme sağlanmamıştır, kamu harcamalarını artırarak büyüme sağlanmamıştır, kamu borcunu artırarak büyüme sağlanmamıştır.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Gayrisafi millî hasıla arttı, işsizlik düştü, çok kaliteli bir büyüme gerçekleştirdiniz(!)

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Haydar, bir müsaade et, bir dinle ya!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ya, ne dinleyeceğim, bu dinlenir mi ya!

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Bir dinle, bir sus.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Dalga geçiyor aklınızla sizin ya!

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Büyüme, verimlilik artışıyla sağlanmıştır; büyüme, yatırımlarla sağlanmıştır; büyüme, daha çok, özel sektörün yatırım yapmasıyla sağlanmıştır. Güven ve istikrar ortamında sağlanan büyüme de daha sıhhatli bir büyümedir, daha sürdürebilir bir büyümedir.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, ben açılan fabrikaları söyledim, siz açılan şirketleri söylediniz. Fabrika ayrı, şirket ayrı. Son beş yılda açılan fabrikalar hangi şehrimizde? Bana fabrikalar isimlerini söyler misiniz? Bu, bir.

İki: Cari açık borcumuz ne kadardır? Net soru soruyorum ve net cevap. Yani, siz,  açılan limitet şirket ile anonim şirkete fabrika diyorsunuz. Şirket ayrı şey, fabrika ayrı bir şey. Allah rızası için “Son beş sene içinde veya son iki sene içerisinde A şehrimizde, B şehrimizde şu fabrika açıldı.” diye bana net söyler misiniz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Öztürk…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakan, borsalar ekonominin barometresidir. Ekonominin iyi ya da kötü olduğunu o ülkedeki borsaların iniş ve çıkışıyla anlarız. Şimdi, siz 2015 yılının 2014 yılından daha iyi olacağını söylediniz. Fakat öyle görüyoruz ki borsa sürekli düşüyor, dolar çıkıyor. Son iki ayda dolar 2,21’den 2,60’a geldi, borsa da patinaj yapıyor ve uluslararası yabancı fonlar borsadan kaçıyor. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Bakan.

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Öncelikle bugünkü açıklanan büyüme rakamlarının şöyle bir detayına bakarsanız, o TÜİK’in açıkladığı raporun da detay arka tablolarına şöyle bir göz atarsanız Türkiye'nin sanayi üretiminin bir önceki yıla göre önemli ölçüde arttığını görüyorsunuz. Şu anda rakamlar önümde değil ama yaklaşık yüzde 3,5’luk bir büyüme var. Sanayi üretimi nasıl artacak? Yeni fabrikalarla olacak, yeni üretim tesisleriyle olacak. Dolayısıyla, bunun gerçekleştiğini bugünkü rakamlar, TÜİK’in rakamları da teyit etmiş oluyor. Yani, Türkiye 2014 yılında 2013 yılına göre reel olarak yüzde 3,5’luk daha fazla sanayi üretimini gerçekleştirmiş oldu.

“Cari açık borcu” dediniz. Cari açık bir borç değildir. Borç bir stoktur, cari açık bir akımdır. Cari açık rakamı geçen yıl yüzde 5,7’yle tamamlanmıştır, bir önceki yıl yüzde 7,9 idi. Yani, bir yılda yaklaşık yüzde 2,2’lik bir düşüşü sağlamış olduk, bu yıl da yüzde 4’lü bir rakamla kapatacağız özellikle petrol fiyatlarındaki düşüşün getirdiği ilave kolaylıkla.

Borsa endeksi, doğru, ülkenin geleceğiyle ilgili, şirketlerin potansiyeliyle alakalı bize bilgiler verir, ama aynı zamanda kısa vadede inişli çıkışlı bir göstergedir borsa ve genelde hisse senedi piyasasında yatırımlar uzun vadeli yapılır, böyle bir ayda, üç ayda, bir yılda pek ölçülmez, üç sene, beş sene, on sene gibi uzun periyotlarda ancak hisse senedi fiyatlarının değerlendirmesi yapılmalıdır. Uluslararası yatırımcıların kaçtığı bilgisi doğru değildir, şu anda yüzde 64’lük bir uluslararası sermaye vardır hisse senedi piyasamızda.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

LEVENT GÖK (Ankara) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Elektronik cihazla oylama yapacağız.

Bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.

7’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Aytuğ Atıcı, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Atıcı. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim  Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, 654 sıra sayılı Tasarı’nın 7’nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuz adına söz almış bulunuyorum.

Artık bu yasa tasarısının da sonuna geldik, yürürlük maddesini konuşuyoruz. Yürürlük ve yürütme maddelerinde genel olarak kanuna bir kuş bakışı bakmak âdettendir ve bu kanunun neler getirdiğini, neler götürdüğünü, bizi nelerin beklediğini paylaşmak genelde âdettendir ve iyi de olur. Bütün tartışmalara bir kuş bakışı...

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Hocam, bu âdeti siz icat ettiniz yani böyle bir âdet yoktu ama siz icat ettiniz; “kuş bakışı” bakışı. Öyle dediniz...

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Yakıştı mı size bu?

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Hayır, sizin söylediğiniz “kuş bakışı...” Bu âdeti siz icat ettiniz. Asla yanlış anlamayın Aytuğ Hocam, sizi severim biliyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, niye müdahale ediyorsunuz sayın hatibe? Lütfen...

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Hayır, benim, Hocamla farklı bir şey... “Kuş bakışı” sözüne ben sadece... Yoksa, lütfen yanlış anlamayın.

BAŞKAN - Sayın Atıcı, buyurun.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Yeniden başlatın Sayın Başkan.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Yo, hayır, istemiyorum, süreyi başlatmasınlar.

Hakikaten, bazen burada bazı arkadaşlarımın karşısında onlara hitap etmekten utanıyorum, gerçekten utanıyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Bu duyguyu niye yaşıyorsunuz? Oturun yerinize Sayın Atıcı.

AYTUĞ ATICI (Devamla) - Gecenin şu saati olmuş, üstüne alınanlar gayet haklılar, üstlerine alınmakta da haklılar. Gecenin şu saatinde memleketin yararına bir iş yapmaya çalışırken burada alaycı gülüşlerle, ipe sapa gelmez laflarla bir yasama yapmak gerçekten yakışmıyor, bunu yakıştıramıyorum. Yaş ortalamanıza bakıyorum, çocuk değilsiniz; zekâ ortalamanıza bakıyorum, fena değil. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Başkan, üslup mudur bu?

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Ne demek? Ona sen mi karar veriyorsun? Sen mi karar veriyorsun lan ona! Zekâ ortalamamıza bakıyorsun, sen kim oluyorsun!

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Sizin seviyenize düşmeyeceğim.

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Edep yahu!

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Sizin seviyenize düşmek de mümkün değil zaten.

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Edep yahu!

BAŞKAN – Sayın İdare Amiri…

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Benim zekâmı ölçecek Başkan ya! Böyle bir şey olur mu ya!

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Ben sizin zekâ seviyenizin iyi olduğunu söylüyorum, itiraz ediyorsanız elbette ki doğaldır, siz… Ben zekâ seviyenizin iyi olduğunu söylüyorum, siz itiraz ediyorsanız o sizin bileceğiniz iştir.

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Sen kendi zekâna bak!

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Bu yasa tasarısıyla 2 vakıf üniversitesi kuruyorsunuz, bir de devlet üniversitesi görünümlü melez bir üniversite kuruyorsunuz.

Şimdi, vakıf üniversitelerini tartıştık, birazdan detaylarına gireceğim. Devlet üniversitesi görünümlü melez üniversiteyi daha önce denediniz, Sağlık Bilimleri Üniversitesinde denediniz, tutmadı. Tutmadıkça sinirleriniz bozuluyor, biraz da hak veriyorum size. Siz devlet üniversitelerini kurarken Anayasa’nın size emrettiği şekilde bir tasarı hazırlamak mecburiyetindesiniz, Anayasa’ya muhalif olarak bir üniversite kuramazsınız. Ama, siz bu şartları zorlayarak bu üniversitelerin Anayasa Mahkemesinden dönmesine neden olacaksınız. O nedenle, devlet üniversitesi olarak danışma kurulunun olduğu bir başka üniversite de olmadığına göre, bu da Anayasa Mahkemesinden dönecek. Bu kadar saatlerdir yaptığınız çalışmaya, harap ettiğiniz sinirlerinize biraz yazık olacak. O yüzden, bu yanlıştan şimdiden dönmek lazım. Umarım kuş bakışının ne anlama geldiğini şimdi anlamışsınızdır.

Devam ediyoruz kuş bakışına. Bir üniversite, vakıf üniversitesi kuruyorsunuz, İbn Haldun Üniversitesi, TÜRGEV tarafından kuruluyor. Deminden beri şuracıkta oturup TÜRGEV’le ilgili eleştiriler yapılınca zıplayan milletvekillerini buradan görüyorum. Ben, sizi itham eden, TÜRGEV’i itham eden, TÜRGEV’in kurucularını itham eden ve size sataşan milletvekili arkadaşlarıma sataşmadan dolayı söz alıp şu kürsüyü kullanmanızı beklerdim.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Yok, çukur ifadeler karşısında susuyoruz.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – 7 Haziranı bekliyoruz, en güzel cevabı vereceğiz.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Ama, siz yerinizden bağırıp çağırmayı bir marifet saydınız ve oradan bağırdınız ki kayıtlara girsin diye. “Kayıtlara girer, birileri bunu okur ‘Aa, bu çok bağırmış, bunu bir daha milletvekili yapalım.’ der.” diye ümit ediyorsunuz. Eğer böyle milletvekili olunuyorsa sizin partinizde, bunu bilemiyorum.

TÜRGEV’le ilgili yapılan bağışları, kimlerin ne bağış yaptığını görünce,  duyunca benim kanım dondu, sizler de oturduğunuz yerden sürekli bu insanları savunmaya kalktınız. Yani, bu insanları savunmaya kalkmak yerine acaba “Ya, bu insanlar doğru mu söylüyor?” diye bir kere düşünmenizi istirham ederim ben sizlerden. Eminim ki bizim iktidarımızda böyle bir vakıf olsaydı ve bu kadar şaibeli bağışlar yapılsaydı çok daha fazla bir şekilde tepki gösterirdiniz çünkü çocuklar bile, bunları duyduğu zaman “Olmaz böyle şey.” diyor. Tek amacı kâr olan bazı iş adamları neden acaba bağış yaparlar, neden, niye TÜRGEV’e bağış yaparlar? Eskiden okul yaparlardı, isimlerini verirlerdi, anlardım. Şimdi, tek amacı kâr olan, hatta içlerinde milletin anasına küfreden iş adamları gelip TÜRGEV’e bağış yapmak zorunda kalıyorlar. Ya, çıkın deyin ki: “Bu yanlıştır.”  Çünkü, hakikaten yanlıştır. Yani yanlışa “yanlış” demek de gerçekten bir nezaket gerektirir. O nedenle, bu terbiyesizce konuşan iş adamlarının  “tape”lere düşürdüğü şekliyle, “Ulan, kaz gelecek yerden tavuk esirgenir mi?” lafının ne kadar doğru olduğunu söylüyor, “Bağış yap, ihaleyi kap.” mantığının ne kadar doğru olduğunu bize gösteriyor. Keşke böyle olmasaydı, keşke bu bağışlar TÜRGEV’e değil de diğer vakıflara da yapılabilseydi yani bir Türk Eğitim Vakfına yapılabilseydi veya Sosyal Demokrasi Vakfına yapılabilseydi veya Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğine yapılabilseydi. Benzer bir dağılımı oralarda görürseniz o  zaman haklısınız ama Hükûmetle doğrudan bağlantılı bir vakfa bağış yapılması, yüksek meblağlarda bağış yapılması hiç sizde bir soru işareti uyandırmıyor mu, hiç mi uyandırmıyor?

HAMZA DAĞ (İzmir) – Uyandırmıyor kardeşim, uyandırmıyor, işine bak ya.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Sizde bir şey uyandırmıyor olabilir, ben kendi vicdanımda bu dönemi burada yaşadığım için sorumluluk hissediyorum.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Bir dahaki dönem yok musunuz?

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Gelelim, İstinye Üniversitesine. Hani şu “Medical Park” adıyla kurulan, sonra içinde “Park” olduğu için, “Medical Park” olduğu için Sayın Millî Eğitim Bakanını rahatsız eden ve geri gönderdiği, adına “İstinye” denilen üniversite var ya, hani adı “İstinye” olunca, içindeki “Medical Park” çıkınca vicdanları rahatlatan üniversite: Şimdi, bu Medical Park Hastanesine bakıyorum, bu Medical Park Hastanesi üniversiteye 50 milyon lira bağış yapıyor yani 50 trilyon. Yani, bir hastane bir üniversiteye 50 trilyon bağış nasıl yapar, niye yapar?

MUHAMMET BİLAL MACİT (İstanbul) – Senin aklın almaz!

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Ve “Her yıl 5 milyon TL bağış yapmaya da devam edeceğim.” diyor. Şimdi, bu paralar nereden geliyor bakalım? Yani “Benim aklım almaz.” diyorsunuz da aklım alır, üstelik rakamla konuşurum, sizin aklınız alır mı bilmem.

Söylüyorum rakamları: 2012 yılı özel hastanelerin yatak kapasitesi Türkiye’de 28 bin. 2002 ile 2012’yi mukayese ettiğim zaman, özel hastanelerin yatak oranlarında artış oranı 2,2 kat, mantıklı görünüyor. Peki, Medical Park özelinde yatak artışına baktığımız zaman 2002-2012; 2002 ne olmuş biliyor musunuz, 2,2 kat ne olmuş biliyor musunuz? 22 kat. Aklınız aldı mı?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Tamam, ne var? Niye almasın?

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Güzel, aklınız aldıysa mesele yok.

Bütün diğer özel hastaneler 2,2 kat artış yaparken sizin bu meşhur Medical Parkta olmuş 22 kat artış.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Acıbadem ne kadar olmuş?

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Medical Parkın 2005 cirosu 40 trilyon, 2012 cirosu olmuş 1 katrilyon. E, bu adamcağız 50 trilyon para verse dokunur mu? Dokunmaz. Niye? Çünkü gerisi geliyor, gerisi geliyor. Nasıl geliyor? Aynı Medical Park mantığıyla 3 harfli bir hastaneler zinciri gene kuruyor, bakanlarımız da gidiyor o hastaneye, çok iyi biliyorum. O nedenle, Türkiye’yi nereye götürdüğünüze dikkat edin.

İslam Bilim ve Teknoloji Üniversitesi kuruyorsunuz; 7 fakülte, 3 enstitü. 10 kurumu var. 1 profesör, 3 doçent, 5 yardımcı doçent yani 10 kuruma 9 öğretim üyesi koyuyorsunuz, bunun neresinde mantık var? Allah aşkına uyanın, Allah aşkına düşünün, Allah aşkına vicdanlarınıza bir sorun “Doğru mu yapıyoruz biz?” diye. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sana acıyarak bakıyorum!

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sana cevap vermeye bile tenezzül etmiyorum!

BAŞKAN – Sayın Akar, buyurun.

Soru-cevap işlemi yapılacaktır.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, söz talebim vardı.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan...

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Akar…

Sayın Zozani, talebiniz yok burada efendim.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Hayır efendim, yerimden demin işaret ettim, konuşacağım diye. Biraz önce de yoktu!

BAŞKAN – Hayır, biraz önceki maddede ben soru için işaret ettiğinizi zannettim. Bunda konuşacak mısınız?

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Evet.

BAŞKAN – Ama, önceden bildirmeniz lazım buraya, işaretle anlaşılacak konu değil bu.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, siz tecrübelisiniz ama şey yaparsınız.

BAŞKAN – Konuşmak hakkı ama bildirmesi lazım.

Buyurun.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Gecenin bu saatine kadar beklemişsek konuşmak için bekledik Sayın Başkan çünkü sözümüz var, söyleyeceğiz, onu söyleyeyim.

Üniversiteleri kuruyoruz, hayırlı bir iş yapıyoruz, hayırlı olsun da diyorum. Diliyorum ki sağduyu, hoşgörü, adalet ve demokrasi hissiyatı güçlü nesillerin yetişmesine vesile olur bu üniversiteler.

Bakın, 31 Mart günü neyi konuştuk, Türkiye’nin gündeminde ne vardı? Türkiye’nin diğer kentlerini ifade etmeyeceğim, sadece başkentini ifade edeceğim. Başkentin Devlet Mahallesi de -bilmeyenler açısından söylüyorum, Genelkurmay Başkanlığının bulunduğu muhit Ankara’da Devlet Mahallesi olarak biliniyor, adres olarak öyledir- dâhil olmak üzere, kesintisiz yedi buçuk saat elektrik kesintisi yaşandı. Türkiye’nin yüzde 85’inde elektrik kesintisi yaşandı ve hâlâ bazı yerlerin elektrik sorunu giderilmiş değil. Saat 15.00 itibarıyla muhalefet partisi milletvekilleri, grup başkan vekilleri Hükûmetten bilgi talep etti. 1 Nisan, saat 04.16… Bir bilgi geldi mi arkadaşlar? Gelmedi. Aynı gün Çağlayan Adliyesinde vahim bir olay, elim bir olay yaşandı. Onunla ilgili bu Genel Kurulla sağlıklı bir bilgi paylaşıldı mı? Paylaşılmadı. Şimdi, umut ediyorum, bu olayların hepsinden, özellikle Çağlayan Adliyesi olayından ders çıkararak kindar gençlik yetiştirmeyeceğimiz kurumları açmış olduğumuzu umut ediyorum.

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Ne alakası var? Çağlayan’daki hadiseyle ne alakası var?

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Bakın, tekrar ediyorum, kindar nesiller yetiştirmeyeceğimiz eğitim kurumları açtığımızı umut ediyorum.

HİLMİ BİLGİN (Sivas) – Şimdi, siz olayı kınıyor musunuz, kınamıyor musunuz?

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Meşrulaştırmaya mı çalışıyorsun sen?

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Kınıyorum tabii ki. Siz orayı geçin! Onu geçin, ona pay çıkarmayın! Kınadınız da ne oldu? Sonuç değişti mi? Bir saniye, başarılı mı oldunuz? Ne oldu?

MUHAMMET BİLAL MACİT (İstanbul) – Mesele bu mu yani?

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Şimdi, bazı şeyler, bazı cümleler hoşunuza gitmiyor diye yerinizden zıplamayın.

MUHAMMET BİLAL MACİT (İstanbul) – Laflara bak! Üsluba bak! Seviyeye bak!

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Bakın, bu ülkede bu cümleleri kuran ben değilim.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Kuruyorsun işte.

ADİL ZOZANİ (Devamla) - “Kindar nesiller yetiştireceğiz.” diyen ben değilim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Kindar nesil bu işte, kindar nesil böyle oluyor işte, kindar nesil böyle yapıyor işte, onu söyleyeyim.

1 Nisan şakası gibisiniz! Daha fazla uzatmayacağım.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Gök, ha bire bugün Sayın Zozani’yi alkışlıyorsunuz, kayıtlara girsin diye söylüyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Girsin, girsin tabii.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Yani, nedir bu HDP sevgisi CHP’deki bugün? HDP sevgisi nereden geliyor bu kadar?  Ana muhalefeti üstlendiler diye mi?

BAŞKAN –  Teşekkür ediyorum.

Sayın Akar…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, demin, herhâlde arkadaşlara 1 Nisan şakası yaptınız anladığım kadarıyla. Söylediklerinizden arkadaşlar bayağı bir hoşlandılar ama ben şunu ifade etmek istiyorum: Dengeli ve kaliteli bir büyümeden  bahsettiniz, gayrisafi millî hasılada bu büyüme oranıyla 25 bin doları hangi yüzyılda yakalayacaksınız bunu bir izah ederseniz memnun olurum.

Yine, bu büyüme hızıyla 10,9’a çıkan -madem kaliteli bir büyüme hızımız var- işsizliği nasıl tarif edeceksiniz, merak ediyorum?

Yine, 2013’te 10.822 dolar olan gayrisafi millî hasıladan fert başına düşen miktarın 2014’te 10.404 dolara düşmüş olmasını nasıl izah edeceksiniz? Ayrıca, Türkiye'nin şu anda 19’uncu büyük ekonomisi olmasını acaba rakamsal olarak 17’sinden  büyük olduğunda arkadaşlar sizi alkışlayacaklar mıdır, bunu da merak ediyorum? Bunu da izah ederseniz çok memnun olurum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN –  Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) –Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, şu anda bizim cari açık borcumuz ne kadar, bir.

İkincisi, Ankara Belediyesinin, İstanbul Belediyesinin, Konya Belediyesinin, Şanlıurfa Belediyesinin, Ordu Belediyesinin ne kadar borcu var? Bu borçların vadesi geldi mi? Bu borçlarla ilgili ne tür işlem yaptınız?

Bir başka soru da şu: Büyükşehir belediyesi olan belediyelerden AKP’nin kazandığı büyükşehir belediyelerindeki il özel idaresinin taşınmazlarını belediyeye devrettiniz, diğer taşınmazları ise il özel idaresinde bırakıp bazı kişilere peşkeş çektiniz. Neden bu yapıldı? Bu hukuka uygun muydu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN –  Sayın Akar…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, büyümenin  beklentilerin üzerinde olması 2014 yılında, acaba stoklardaki artışlardan mı kaynaklandı? Yine, büyüme oranının yüksekliği, acaba, dengeli ve kaliteli olması  yatırımlardaki büyüme oranıyla mı ilgilidir ve Türkiye'nin 2014’teki yatırımlardaki büyüme oranı nedir? 2015’teki hedefiniz nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN –  Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, dolar son dönemlerde yükselince –Cumhurbaşkanı konuştukça dolar yükseldi- burada ne kadar zarar oluştu? Cumhurbaşkanı konuşmamış olsaydı dolar o kadar yükselecek miydi acaba? Bu konudaki düşüncenizi öğrenmek isterim.

BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun.

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 yılı, dünya finans piyasalarında gerçekten şimdiye kadar pek gözlemlemediğimiz sert hareketlerin olduğu bir dönem oldu. Avrupa’da büyümenin bir türlü gerçekleşememesi, Avrupa Merkez Bankasının para politikalarında çok hızlı bir şekilde gevşemeye gitmesine sebep oldu. Merkez bankaları para politikasını gevşettiği zaman o ülkenin parası değer kaybeder, merkez bankaları para politikasını sıkılaştırdığı zaman o ülkenin parası değer kazanır, istisnalar olabilir ama bu genel kuraldır. Dolayısıyla, Avrupa Merkez Bankası para politikasını gevşetince euro pek çok para birimi karşısında değer kaybetti. Eş zamanlı olarak da Amerikan Merkez Bankasının parasal sıkılaştırmayla ilgili yakın bir zamanda adımlar atacağıyla ilgili iletişim başladı biliyorsunuz. Bu yıl içerisinde muhtemelen, ne zaman olacağı belli olmamakla beraber, faiz artırımına başlayacak. Bu da doların bütün para birimlerine karşı ve pek çok emtiaya karşı değer kazanmasını beraberinde getirdi. Dolayısıyla, bir yandan Amerikan Merkez Bankasının doları değerlendirici yöndeki politikaları, bir yandan da Avrupa Merkez Bankasının euroyu değersizleştirme yolundaki politikaları birleştiği zaman euro-dolar paritesinde çok ciddi bir hareketlilik gördük. Geçen yıl ortalarında 1,4’e çıkan yani 1,40 olan parite, geçtiğimiz aylarda 1,05’i bile gördü. Dünyanın en önemli iki para biriminden bahsediyoruz, dolar ve euro. Doların kullanımı dünyanın her bir köşesinde geçerli. Avrupa zaten bölge olarak dünyanın en büyük ekonomilerinden birisi. Dolayısıyla, bu iki büyük para biriminin dahi birbirine karşı bu kadar sert hareket ettiği bir yıl yaşadık geçen sene ve Türk lirası da dolar karşısında değer kaybetti ama bu, sadece Türkiye’ye özel değildi, pek çok ülkede de eş zamanlı olarak bu yaşandı ki Brezilya gibi bazı ülkelerin yerel para birimindeki değer kaybı Türk lirasından da daha fazlaydı. Dolayısıyla, içerideki kur hareketlerinin göreli olarak önemli kaynağının biz dışarıdan geldiğini ve dış sebeplerden oluştuğunu düşünüyoruz.

Geçen yılın kişi başına düşen millî geliri 10.404 dolar, doğru. Bu, dolar kurundaki artıştan kaynaklanıyor yani 2014’teki ortalama dolar kuru 2013’e göre çok daha yüksek. Aynı miktardaki Türk lirası millî geliri daha yüksek bir kura böldüğünüzde dolar olarak daha düşük bir millî geliri görüyorsunuz ama asıl içerideki refah ve Türkiye’nin reel olarak ekonomik büyümesini Türk lirası bazındaki reel gayrisafi yurt içi hasıla artışıyla ölçüyoruz. Zaten, uluslararası mukayeseleri de ağırlıklı olarak biliyorsunuz satın alma gücü paritesine göre hesap edilen millî gelirle yapıyoruz. Satın alma gücü paritesine göre hesap edilen millî gelirimiz 2013 yılında yaklaşık 19 bin dolar idi, bu yıl bunun da üzerinde olacak, dolar olarak da üzerinde olacak ama bunun kati rakamları birkaç ay sonra çıkıyor, millî gelir hesaplamalarından daha sonra oluyor ve OECD ve IMF ayrı ayrı parametrelerle hesap ediyor, bunun için de arasında küçük farklılıklar oluyor. Mesela, biz, bir hesaba göre, uluslararası hesaplara göre 18.900 küsurdayız, bir başka hesaba göre 19 binin biraz üzerindeyiz. O da ülkelerdeki fiyat seviyelerinin farklı kuruluşlar tarafından, farklı anketlerle toplanması ve böylece satın alma gücü paritesiyle ilgili parametrelerin de farklı uluslararası kuruluşların farklı hesap etmesi sonucunda oluşan bir durum bu. Bu çok önemli değil, önemli olan Türkiye’nin reel olarak büyümesidir. Yüzde 2,9’luk büyüme reel bir büyümedir, enflasyonun üzerindeki bir büyüme oranıdır.

Cari açık konusuna gelince: Yine, Sayın Tanal “cari açık borcu” ifadesini kullandı; biraz önceki cevabımı herhalde dinlememiş, şu andaki cevabımı da dinlemiyor kendisi ama cari açık bir akım, bir stok değil dolayısıyla “cari açık borcu” diye bir tabir teknik olarak doğru değil, “cari açık rakamı” tek başına kullanılması gerekiyor teknik tabir olarak. Cari açık ağırlıklı olarak ihracat, ithalat ve turizm bileşenlerinden oluşuyor, başka bileşenler de var ama asıl belirleyici bu 3  kalem. Dolayısıyla, bizim ülkemiz için de ihracatımızı, turizmimizi topluyoruz, ithalatımızı düşüyoruz, kabaca oradan cari açığı buluyoruz çünkü diğer hareketler daha küçük, önemsiz hareketler. Buna baktığımızda…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Rakamı söyler misiniz?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Rakamı ben… Biraz önce aynı soruyu sormuştunuz, ben de aynı cevabı vermiştim ama zararı yok, tekrar edeyim. Geçen yılı biz yüzde 5,7’lik bir cari açıkla tamamlamış olduk. Bir önceki yıl yüzde 7,9’du. Bu düşüş, ağırlıklı olarak, bizim ekonomiyi yeniden dengelemeyle ilgili aldığımız makro ihtiyati tedbirlerin bir sonucu.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yüzde olarak değil, rakam olarak söyler misiniz?

BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Özellikle banka kredilerinin, tüketici kredilerinin dikkatli bir şekilde kontrol altına alınması cari açığın da düşmesini beraberinde getirdi. Biliyorsunuz, bir yıl önce kredi artışı Türkiye’de yüzde 35’e varmıştı  yani bir yılda bankaların toplam kredi alacağı yüzde 35 artmıştı. Bu sürdürülebilir bir durum değildi, aldığımız tedbirlerle bunu yüzde 16’ya düşürdük. Tüketici kredileri yüzde 8’e kadar düştü, şu anda 8-9 ama ticari krediler yüzde 20 arttı. Dolayısıyla, istediğimiz dengeleme de zaten buydu yani bankacılık sistemimiz ağırlıklı olarak ticareti finanse etsin, yatırımı finanse etsin, üretimi finanse etsin ama borçlanarak tüketim tercih ettiğimiz bir yol değil. Dolayısıyla, tam da arzu ettiğimiz, istediğimiz resim aslında gerçekleşmiş oldu.

Cari açıktaki düşüş bu yıl da devam edecek. Ondan biraz önce bahsettim ama ikinci kere sordunuz, ben ikinci kere aynı cevabı veriyorum. Petrol fiyatlarının da  düşmesiyle beraber bu yıl yüzde 4’lü rakamları göreceğimizi düşünüyoruz. Petrol fiyatları, tabii, bu seviyelerde devam ederse ama yıl içerisinde tekrar sürpriz bir şekilde artışlar olursa bu hesapları da tekrar gözden geçirmek gerekecektir.

Bazı belediyelerin hazineye borcundan bahsedecek olursak: Hazine Müsteşarlığı her ay muntazam olarak kamu finansmanı ve kamu borcu raporu yayınlıyor; bu hem kâğıda basılıyor hem de İnternet sitesinden yayınlanıyor. Orada bütün belediyelerin hazineye olan borcu detaylı bir şekilde görünmekte. Şu anda, tabii, yanımda rakamlar yok ama İnternet sitesinde bu bilgiler mevcut. Ay ay, muntazam olarak bu bilgiler Hazinenin web sitesinden temin edilebilir.

Büyüme rakamlarıyla ilgili yine bir başka soru stokların artışıydı. Doğru, son çeyrekte özellikle stokların artışı söz konusu ama bu, yıl büyümesini asıl sürükleyen bir faktör değil, sadece son çeyreğin büyümesinin, bir kompozisyonun bir parçası.  Dolayısıyla, bütün büyümeyi buna bağlamak doğru bir değerlendirme değil ve önümüzdeki dönemde bu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yatırımdaki büyüme oranımız ne Sayın Bakan?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

8’inci maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 8- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Levent Gök, Ankara Milletvekili.

Buyurun Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu ilerleyen saatlerinde, daha doğrusu sabahın bu ilk saatlerinde…

Bugün 2 kanun tasarısı görüştük. İlkinde gerek iktidarın gerekse muhalefetin üzerinde anlaştığı, uzlaştığı ve gerçekten, herkesin de katkısı olan bir kanunu geçirerek 3 yerde üniversite kurulmasına hep beraber öncülük ettik. Keşke bu görüştüğümüz kanun tasarısı da daha önce görüştüğümüz kanun tasarısı gibi yine muhalefet ile iktidarın uzlaşabildiği bir kanun tasarısı olsaydı ama bu kanunun böyle bir uzlaşma arayışı olmadan ve gerek kuruluşlarındaki eksiklikler gerekse -özellikle İbn Haldun Üniversitesinde olduğu gibi- üzerinde son derece tartışmalı olan bir kuruluşa üniversite kurulmasına olanak tanınmasına fırsat verilmesi, bir önceki kanunda iktidar ile muhalefetin göstermiş olduğu dayanışmayı gölgeledi.

Aslında, bugün, Türkiye’de, bu tartışmaları gölgeleyen  çok önemli iki olay oldu. Bu tartışmaları, bu olayları dışarıda haberlerden, Twitter’dan ya da başka kanallardan öğrenmeye çalışarak bugün Mecliste, kesintisiz, yaklaşık on beş saate yakın bir mesai yaptık değerli arkadaşlar. Bu mesainin içerisinde Türkiye’de bir afet yaşandı, bir de çok önemli bir terör saldırısı gerçekleşti. Daha önce de değindik bu konuya yani Türkiye’de bugüne kadar görülmemiş tarzda bir elektrik kesintisi meydana geldi ve bu elektrik kesintisini araştırırken ilk saatlerde elektrik kurumu yetkililerine ulaştık, bize “Merak etmeyin, yarım saat sonra, bir saat sonra mutlaka gelecek.” dediler ve hatta TEİAŞ Genel Müdür Yardımcısınca bana verilen bilgiye göre “PETKİM’de bir patlama olduğu ve bunun ana trafoları etkilediği, derhâl yedek trafoların devreye gireceği saat 11.30 sıralarından itibaren ifade edildi. Biz de inanarak, bunu, bizi arayan yurttaşlarımıza söyledik ama değerli arkadaşlarım, gün boyu yaşanılan tablonun bir afeti andırdığı daha sonraki gelişen süreçte büyük bir berraklıkla ortaya çıktı.

Sayın Bakan geç saatlerde buraya geldi. Burada defalarca dile getirdik: Nedir bu arızanın nedeni, ne olmuştur? Millî Eğitim Bakanı maalesef hepimizi daha da hayal kırıklığına uğratan bir açıklama yaptı. “Ben de bilmiyorum, öğrenmeye çalışıyoruz.”

Değerli arkadaşlar, bir devlet ciddiyetinin olmadığı bir günü yaşadık bugün yani devlet bugün iflas etti. Bugün Türkiye’deki elektriklerin, cereyanların fişi çekildi; devletin haberi yok.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ampul patladı!

LEVENT GÖK (Devamla) - Devletin Bakanı bugün bize gerçekten talihsiz açıklamalarda bulundu.

Az önce arkadaşlarımız “7 Haziranda görüşürüz.” dediler. Arkadaşlar, ampul bugünden patladı siz bunu görmüyor musunuz? Patlattınız. Sayın Bakan buradan ciddi açıklamalar yapamadı. Tam konuşurken baktım ki Sayın Babacan gitmiş, Sayın Avcı gelmiş; yine, muhatabımız konuyu bilmeyen, “Bilmiyorum.” diyen bir Sayın Bakan.

Böyle olmaz Sayın Bakan! Bu olay vahimdir, bu olay ciddi bir siyasi sorumluluğu gerektirir. Bu olayı geçiştiremezsiniz, bu olayın vahim sonuçları var.

Sağlık Bakanlığında tehlike sinyalleri çalıyor değerli arkadaşlarım. Neden? Binlerce, milyonlarca aşının akıbetinden endişe ediliyor. Yaklaşık on saat, on iki saat çalışmayan soğuk hava depolarının içinde muhafaza edilen o sağlık ünitelerindeki aşılar ne oldu; bu araçlar, gereçler ne oldu? Evlerde muhafaza edilen tüm gıda malzemeleri, maalesef, bugün heba edildi değerli arkadaşlarım. Türkiye’nin uğradığı zarar dünyalar kadar, dünyalar kadar. (AK PARTİ sıralarından “Bir şey olmadı.” sesi)

Tabii, sizin keseniz dolgun, belki size yansımadı ama benim fakir fukara, garip gureba yurttaşımın her birinin bugün son derece ağır bedeller ödediği bir gün oldu. Hiç olmazsa bu konuşmayı yaparken birazcık deyin ki “Kimin zararı varsa bu zararı gidereceğiz.” deyin arkadaşlar, deyin. Bunun altında kalırsınız. Bu, bir bakanın istifasını gerektiren önemli bir olaydır. Siz bunun anlamını ve önemini anlamadıysanız buradan çıktıktan sonra çok yakında zaten göreceksiniz, evinize gittiğiniz zaman göreceksiniz, komşunuzdan göreceksiniz. Yakanıza yapışacaklar, iktidar partisi milletvekili olarak, “Ne oldu?” diye soracaklar. Bir trafoda arıza oluyor, bir yedeği devreye giremiyor. Hani biz büyük devlettik, hani Avrupa devletiydik, hani dünya devletiydik? Türkiye çökmüştür; Türkiye bugün elektrikte, enerjide çökmüştür.

Değerli milletvekilleri, bugün, İstanbul’da gerçekleşen terör saldırısını Cumhuriyet Halk Partisi olarak kınıyoruz, terör nereden gelirse gelsin bu saldırıları kınıyoruz, Genel Başkanımızın yaptığı açıklamayı çarpıtan Başbakanı da kınıyoruz, Başbakanı da kınıyoruz; evet.

RECEP ÖZEL (Isparta) – “Tweet!”

LEVENT GÖK (Devamla) – Başbakanımızın yapmış olduğu bu açıklama… Kendisinin zaten ortada olmadığı bir dönemde, Cumhurbaşkanından biz bugün açıklamaları öğrendik. Cumhurbaşkanı, adliyeye nasıl girildiğini anlattı, kimin vurulduğunu anlattı. Başbakan ortada yok, Hükûmet ortada yok.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kayıpoğlu, Kayıpoğlu!

LEVENT GÖK (Devamla) – Hükûmetin zaten olmadığını bugün gördük değerli arkadaşlar, siz de gördünüz. Hükûmet adına şuradan çıkıp bir açıklama yapılmaz mı böylesi önemli olayların olduğu bir zamanda?

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Başbakan canlı yayından açıklama yaptı Levent Bey.

LEVENT GÖK (Devamla) – Türkiye'de bir adliyede savcının odası basılıyor, giriliyor ve ortaya çıkan tabloda hem rehin alınan ölüyor hem de rehin alan kişiler ölüyor.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Ya Başbakan canlı yayında açıklama yaptı, takip etmiyor musunuz, medya merkeziniz yok mu?

LEVENT GÖK (Devamla) – Şimdi, böyle bir tabloda Cumhurbaşkanı çıkıyor, diyor ki: “Polisimizi kutluyorum, başarılı bir operasyondu.” Operasyonda sağ kimse kalmamış, rehin alınan ölmüş, rehin alanlar ölmüş, operasyon başarılıymış(!) Değerli arkadaşlarım, bravo size(!) Hiç olmazsa savcımızı kurtarsaydınız. Elbette biz de bunu alkışlardık.

HAMZA DAĞ (İzmir) – DHKP-C’ye niye “terörist” demiyorsunuz?

LEVENT GÖK (Devamla) – Ama şimdi böyle bir tabloda yani insanlarla, yurttaşlarla dalga geçilmez. Bir savcısını koruyamayan bir Hükûmet var bugün burada, bir adliyede savcısını koruyamayan bir Hükûmet.

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Teröriste kucak açan bir muhalefet!

LEVENT GÖK (Devamla) – Elektrikte çökmüş, terör saldırısında çökmüş, savcısını koruyamamış, bunun açıklamasını yapma cesaretini bulamamış. Daha buraya yürekli bir bakan gelip de şurada ne olup bittiğini anlatamadı bize. Böyle bir tabloda Türkiye kötü yönetiliyor değerli arkadaşlarım. Türkiye böyle gitmez, gidemez. Cumhurbaşkanın bu açıklamaları gösteriyor ki Türkiye'de ciddi bir Hükûmet boşluğu var. İsteseniz de var, istemezseniz de var.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Başbakan ortada yok.

LEVENT GÖK (Devamla) – Şimdi, her alanda olduğu gibi, bugün Anayasa Komisyonundaki arkadaşlarımız açıkladı 18 yaş seçilme yaşı. Buyurun getirin, buyurun getirin ama biz bunu destekleriz.

Değerli arkadaşlarım, kimi kandırmaya çalışıyorsunuz? Siz bu Anayasa değişikliğini verdiniz, Komisyonda biz de kabul ettik. Bir hafta sonra aday listeleri Yüksek Seçim Kuruluna bildirilecek. Yani siz “18 yaşında olanlar seçilsin.” diyeceksiniz, bir hafta sonra aday listeleri Yüksek Seçim Kuruluna verilecek. Yani kim yararlanacak bundan? Hadi buyurun, yarın getirin arkadaşlar, yarın getirin, geçirelim hadi bunları. Niye getirmiyorsunuz?

MUHAMMET BİLAL MACİT (İstanbul) – Daha önce gündeme getirdiğimizde niye desteklemediniz o zaman?

LEVENT GÖK (Devamla) – Samimi değilsiniz. Devleti yönetirken de samimi değilsiniz, yasaları getirirken de samimi değilsiniz. Biz, yurttaşın çıkarına olan her türlü yasada varız ama böyle algı yönetmek için yaptığınız her operasyon size ters döner.

Şimdi, gecenin bu ilerleyen saatlerinde zamanımız da kalmadı ancak bu getirilen yasalarda çok ciddi eksiklikler vardır, arkadaşlarımız bunun her satırını sizlere anlatmaya çalıştılar; artık, anlayana diyoruz. Anlamazsanız da biz gereğini halkımızla paylaşacağız ve 7 Haziranda da sizlerle hesaplaşacağız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Dokuz seçimdir anlatıyorsunuz ama tuş oluyorsunuz, tuş!

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Şimdi, tasarının tümünü oylamadan önce, İç Tüzük’ün 86’ncı maddesi gereğince oyunun rengini belli etmek üzere ve lehte söz isteyen Bülent Turan, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın  Turan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün sabahtan beri bu saate kadar çalıştık. Çok hayırlı olduğunu düşündüğüm 6 tane üniversitenin kuruluşuna imza attık. Dönemin sonuna geldik, dönüp arkaya baktığımızda gurur duyacağımız günlerden bir tanesini yaşıyoruz. Kimin katkısı varsa, kimin bu konuda dahli varsa teşekkür etmeyi bir borç biliyorum.

Değerli arkadaşlar, hassaten, bu 6 üniversitenin kurulması…

LEVENT GÖK (Ankara) – Bülent, 8.

BÜLENT TURAN (Devamla) – …kanun teklifinin görüşmesinde, ısrarla, bazı muhalefet partisi vekili arkadaşlarımız TÜRGEV’le ilgili olan vakfın, yeni üniversitenin şaibeli olduğunu, bununla ilgili defaatle duyduğumuz ithamları tekrar tekrar dile getirdiler.

Değerli arkadaşlar, TÜRGEV 1996 yılında kurulmuş, yirmi yıllık bir vakıf. Bu vakfın, her vakfın olduğu gibi, mali yönden Maliye Bakanlığınca, yurtlar, okullar açısından Millî Eğitim Bakanlığınca, genel hizmetler bakımından Vakıflar Genel Müdürlüğünce denetlendiğini hepimiz biliyoruz.

Şimdiye kadar “Cumhurbaşkanı ailesinden şuydu, buydu; bu vakıfta görev yapmış, yanlış yapmış.” dendi. Değerli arkadaşlar, Cumhurbaşkanının veya benzer yetkililerin evlatlarının vakıf çalışmalarında olması kınanacak, gündem yapılacak bir konu değil, aksine gurur duyulacak bir konudur, aksine alkışlanacak konudur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Biz o konuyu tartışmıyoruz.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bravo (!)

BÜLENT TURAN (Devamla) - Biz, şimdiye kadar ne Cumhurbaşkanı çocukları gördük ne Başbakan çocukları gördük…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Onu tartışmıyor kimse evladım.

BÜLENT TURAN (Devamla) - …şuradan çıkmayan, buradan çıkmayanlar gördük.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Mesela hangi Başbakan çocuğunu gördün?

BÜLENT TURAN (Devamla) - Ama şimdiye kadar Cumhurbaşkanımızın oğluyla ilgili, kızıyla ilgili, akrabalarıyla ilgili hiçbir ithamda, şahsıyla ilgili bir ithamda bulunulmadı, bulunulamadı.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hangi Cumhurbaşkanının oğlunu gördün?

BÜLENT TURAN (Devamla) - Bir daha diyorum, vakıfta olması bir gurur sebebidir. Keşke hepimizin evladı, hepimiz daha fazla vakıflarda görev alsak, daha fazla STK’larda çalışsak da topluma siyaset dışında da iş yapılabilirmiş, görev yapılabilirmiş bunu gösterebilsek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bravo (!)

BÜLENT TURAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bir konu var, ısrarla “Efendim, Arabistan’dan para gelmiş, oradan para gelmiş.” İnsaf edin, Arabistan’dan gelen paranın kaynağını öğreniyorsunuz da nereye harcandığını niye öğrenmiyorsunuz? Bunlar zor şeyler değil.

LEVENT GÖK (Ankara) – Yani para geldi mi Bülentçiğim?

BÜLENT TURAN (Devamla) - Paranın geldiği herkes tarafından, Hazinece, Maliyece bilenen resmî bir işlem; bankadan gelmiş, resmî hesaba gelmiş ve belli yurda, okula harcanmış.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ya, niye Çağdaş Yaşamı Desteklemeye vermiyorlar da size veriyorlar?

LEVENT GÖK (Ankara) – Karşılığında ne verdi? Bülentçiğim soru şu: Karşılığında ne verdi?

BÜLENT TURAN (Devamla) - Sizin gibi, gizli mi gelseydi, özel mi gelseydi, cebinize mi koysalardı? Değerli arkadaşlar, resmî işlem yapılmıştır, yanlış varsa, hata varsa bunun zaten hesabı görülür.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Göreceğiz hesabını, göreceğiz.

BÜLENT TURAN (Devamla) - Ama bir daha diyorum, bununla ilgili yasal mevzuata aykırı bir durum asla yok.

Değerli arkadaşlar, TÜRGEV yirmi yıllık bir vakıf, bakın yirmi yıllık. İki yıl önce TÜRGEV’i biliyor muydunuz?

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Bakan da bilmiyordu, kayıtlarda var.

BÜLENT TURAN (Devamla) - Soruyorum, iki yıl önce biliyor muydunuz, aynı çalışmaları yapıyordu, aynı tarzda çalışıyordu? Ama “paralel” diye bir hain örgüt çıktı…

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Beraber olduğunuz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Çıkmadı ya, o sizinle beraberdi ya!

BÜLENT TURAN (Devamla) - …“Kendimden başka bir vakıf, dernek olmasın eğitim alanında.” dedi, elinize bir malzeme verdi, bunu kullanıyorsunuz; yakışmıyor arkadaşlar, yakışmıyor arkadaşlar! (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – O sizinle beraberdi, çıkmadı.

LEVENT GÖK (Ankara) – O paraleli Melih Gökçek’te ara, Bülent Arınç’ta ara.

BÜLENT TURAN (Devamla) - Yirmi yıllık bir vakfı son bir yıldan beri konuşuyor olmanız ve sadece elinize verilen 3-4 başlığı kullanmanız size yakışmıyor arkadaşlar.

Bir diğer mesele, belediyeler yıllarca bu ülkede Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğine, Atatürkçü Düşünce Derneğine defaatle…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ne verdiler, ne, ne?

BÜLENT TURAN (Devamla) - …okul verdi, yurt verdi, arsa verdi; bunu alkışladınız…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Nerede? Belgeyi göster, belgeyi.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Örnek ver, örnek.

BÜLENT TURAN (Devamla) - ...ama TÜRGEV’e geldi “Olmaz!” dediniz. Hayır, daha çok olacak, söylüyorum; daha fazla yapacağız, söylüyorum. Gönül istiyor ki daha fazla TÜRGEV olsa, daha fazla çalışma yapılsa da hepsi yapılsa. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, ağır hakaretlerde bulundunuz, defaatle aynı cümleleri söylediniz. İsterdim ki biriniz mahkemeye gidin de bununla ilgili şikayette bulunun.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Doğru söylüyorsun. 7 Haziranda sonra, üzülme.

BÜLENT TURAN (Devamla) – O 4-5 tane ithamın hepsi TÜRGEV’in sayfasında da cevaplandı, basında da cevaplandı; bildiğimiz konular. Ama dön dön, aynı tekrarı yap, bu şu demektir: AK PARTİ’nin on üç yıldan beri iktidar olmasında nasıl kendisinin başarısından başka sizin başarısızlığınız varsa, siyaset üretememeniz, iddiada bulunamamanız varsa aynı şeyi burada gördük. Keşke daha güzel şeyler söyleyebilseydiniz, keşke daha fazla şey söyleyebilseydiniz. Değerli arkadaşlar, yapılan tüm iftiralara cevaplarınız verildi.

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Ne söyleyelim daha ya?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Daha ne söyleyeceğiz ya? Ağaoğlu bana niye yardım yapmıyor? Cengiz İnşaat niye yardım etmiyor başka bir vakfa? Arap Kralı niye başka vakfa yardım etmiyor? Boş verin ya!

BÜLENT TURAN (Devamla) – Bakınız, dönem bitti, birkaç günümüz kaldı. Arkanızdan “Şu adam küfürcü vekil.” diyecekler, “Şu adam hakaretçi vekil.” diyecekler ama zaman gelecek yüz yüze bakacağız, mahcup olacağınız işler yapmayın. Hayat şu kürsüden ibaret değil. Selam vereceksiniz, “Merhaba.” diyeceksiniz. Bunlar doğru şeyler değil.

Değerli arkadaşlar, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, şimdi aleyhte söz isteyen…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sataşma var ya.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Kimseye sataşmadım Başkanım, dikkatli konuştum.

LEVENT GÖK (Ankara) – Efendim, sayın konuşmacı konuşurken “Sizin gibi, gizli bağış mı geldi?” diye bir söz söyledi. Yani, kime, ne bağış gelmiş ben de bir anlatayım.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Bazı vakıflara gizli bağış gelmiş olabilir dedim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kendisinden soralım isterseniz?

LEVENT GÖK (Ankara) – Hayır efendim, aynen bu şekilde ifade etti. Yani, “Size gizli bağışlar geldi.” dedi.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gök.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Sayın Başkan, sataşmadım asla. Gizli bağışı siz mi aldınız, niye öyle yapıyorsunuz?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) Tabii, tabii, biz aldık; şimdi anlatacağız. Suudi Arabistan Kralı 100 milyon yolladı, Ağaoğlu 5 milyon yolladı.

 

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, İstanbul Milletvekili Bülent Turan’ın 654 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nda oyunun rengini belli etmek üzere yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması sataşması nedeniyle konuşması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yani sayın konuşmacı belki maksadını da aştı, bilemiyorum; Cumhuriyet Halk Partisinden kimi  kastetti, onu da bilmiyorum “Biz sizin gibi, gizli bağış almadık.” diye bir cümle kullandı.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – “Eskiler gibi gizli mi alınsın?” dedim.

LEVENT GÖK (Devamla) – Şimdi, arkadaşlar, bakın, burada tartışma konusu olan nedir? Burada tartışma konusu olan bir nüfuz suistimalidir. Şimdi, siyaset, ticaret, bürokrasi işin içine girdiği zaman burada bir nüfuz suistimali olur. Suud Kralı durup dururken TÜRGEV’e 200 milyon lira bağışı niye yaptı? Soru budur.

CUMA İÇTEN (Diyarbakır) – Nereye yaptı? Nereye harcandı?

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Karşılığında Sevda Tepesi’ni aldı.

LEVENT GÖK (Devamla) – Bizim cevabını aradığımız soru şudur: Suud Kralı karşılığında ne almıştır?

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Şikâyette bulunun, gereğini yapsın mahkeme.

LEVENT GÖK (Devamla) – Biz biliyoruz bunu. Ben size söyleyeyim: Suud Kralı TÜRGEV’e verdiği 200 milyon lira karşılığında, TÜRGEV’e verdiği para karşılığında Sevda Tepesi’nin imar iznini almıştır değerli arkadaşlarım.

CUMA İÇTEN (Diyarbakır) – TÜRGEV bu parayı ne yaptı, o para nereye harcandı?

LEVENT GÖK (Devamla) – O zamanın Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan 12 Nisan 2012’de gitmiştir Suudi Arabistan’a Kralla görüşmüştür, 16 Nisanda para TÜRGEV’in kasasına girmiştir, 26 Nisanda da imar izni verilmiştir. Yani, bunları sorgulamayalım mı?

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – İftira, cacık gazetesinin yazdığını söylüyorsun.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Para nereye harcandı? Onu söyle.

LEVENT GÖK (Devamla) – “Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğine bağışlar gitmedi mi?” diyor. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğinin içinde siyasetçiler yoktur…

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Hadi canım sende!

LEVENT GÖK (Devamla) – …orada Başbakan yoktur, Başbakanın çocukları yoktur, nüfuz suistimali yoktur orada. Bizim tartıştığımız konu budur. Bu konuya sevgili arkadaşımızın cevap vermesi dahi burada çok aykırıdır. Yani, siyaset kendini buralardan arındırmalıdır değerli arkadaşlarım. Siyasetin içine girdiği her yerde bir nüfuz suistimali olur. Şimdi, karşılığında bir şey almadan kimse bir şey vermemiştir.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Aynı şeyi söylediniz, mahkemeye gidin şikâyet edin.

LEVENT GÖK (Devamla) – Biz bunu araştırıyoruz, bunu soruşturuyoruz; anlatabildik mi? Suud Kralının karşılığında ne aldığını bize açıklayın. Ben anlatıyorum…

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Ya, onlar iftira. Cacık gazetesi yazmış onları, cacık gazetesi!

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Hayır, yasal.

LEVENT GÖK (Devamla) – …yanlış diyorsanız ben tarih veriyorum size.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Devamla) – Sevda Tepesi’nin imar iznini almıştır. Bundan daha açık bir şey var mı? (CHP sıralarından alkışlar)

 

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

6.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/794, 1/867, 1/965) (S. Sayısı: 654) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

 

“Kullanılan oy sayısı

:

198

 

 

Kabul

:

189

 

 

Ret

:

9

(*)

 

Kâtip Üye

Mine Lök Beyaz

Diyarbakır

Kâtip Üye

Dilek Yüksel

Tokat”

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

7’nci sıraya alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyetinde Nükleer Güç Santrallerinin ve Nükleer Güç Sanayisinin Geliştirilmesi Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşma ile Türkiye Cumhuriyetinde Nükleer Güç Santrallerinin ve Nükleer Güç Sanayisinin Geliştirilmesine Dair İşbirliği Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyetinde Nükleer Güç Santrallerinin ve Nükleer Güç Sanayisinin Geliştirilmesi Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşma ile Türkiye Cumhuriyetinde Nükleer Güç Santrallerinin ve Nükleer Güç Sanayisinin Geliştirilmesine Dair İşbirliği Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1004) (S. Sayısı: 673)(*)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

26/3/2015 tarihli 84’üncü Birleşimde tasarının 1’inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi ile Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştı.

Şimdi, söz talebi? Yok.

LEVENT GÖK (Ankara) – Hangisinde efendim? Sayın Başkan, bizim iki maddede konuşmamız var, 2 ile 3’te konuşmamız var.

BAŞKAN – 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sinop ilinde nükleer santral kurulmasına ilişkin anlaşmanın uygun bulunduğuna dair kanun tasarısının 2’nci maddesi üzerinde grubum ve şahsım adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, burada, öteden beri, siyasi iktidarın ya da siyasi iktidarların nükleer santralleri topluma kabul ettirmek için doğru olmayan bilgiler vermeye devam ettiklerini görmekteyiz. Aslında, bu nükleer santraller 1973-1974 petrol krizinin baş gösterdiği zaman bir alternatif enerji kaynağı olarak gündeme gelmişti. Hepimiz hatırlarız ki o yıllarda aslında petrole alternatif olabilecek yenilenebilir enerji kaynakları henüz gündemde yoktu ve bugün, bazı ülkelerdeki nükleer santrallerin aslında o yıllardan kaldığı bilinen bir gerçektir. Ondan sonraki yıllarda, özellikle gelişmiş ülkelerde nükleer santrallerin inşası konusundaki trendin aşağı doğru olduğunu ve bunun da genellikle gelişmekte olan ülkelere kaydığını görmekteyiz. 2030 yılında, dünyadaki nükleer üretim miktarının bugünkü nükleer üretim miktarıyla aşağı yukarı aynı olacağı ancak 2030 yılında gelişen ülkelerdeki nükleer elektrik üretiminin ya da nükleer enerji üretiminin azalacağı, buna karşılık gelişmekte olan ülkelerde nükleer elektrik üretiminin artacağı hesaplanmaktadır.

Bu şu demektir değerli arkadaşlarım: Nükleer gibi kirli bir enerji kaynağını geri kalmış ülkelere dayatmaktadırlar. Fransa, bugün nükleer santral konusunda, genel olarak enerjisinin yüzde 70’ini nükleerden karşılamaktadır ama bundan önceki yıllarda bu oran yüzde 80’di, aşağıya doğru gidiyor.

Şimdi, bu nükleer santrallerin çevreyi kirlettiği, çevreyi tehdit ettiğini söylediğimizde hemen bize söylenilen bir laf: “Canım, Paris’e 75-80 milyon turist gidiyor, merkezde nükleer santraller var, bundan niye çekiniyoruz?” itirazı.

Değerli arkadaşlarım, turistlerin Paris’e gitme nedeni Mona Lisa’dır, Louvre Müzesi’dir. Bizim Mona Lisa’mız yok, Louvre Müzesi de yok; bizdeki turizm deniz turizmidir.

Şimdi, benim seçim bölgem olan, oturduğum, yaşadığım ve yarın da milletvekilliği görevim bitince yaşayacağım yer olan Silifke’ye 35-40 kilometre mesafedeki cennet bir koyda Akkuyu Nükleer Santrali yapılmaya çalışılıyor, hem de 1974 yılının raporlarıyla bu yapılmaya çalışılıyor.

Aslında, Japonya Fukuşima’da meydana gelen bu büyük süprüntünün esas kaynağının dalma batma kuşağı olduğunu artık bugün çok açıkça bilmekteyiz.

Şimdi 1974’lü yıllarda, aslında o bölgenin deprem kuşağı konusundaki verileri çok azdı. Şimdi, bugün o veriler daha çoktur. Antalya’dan Hatay Dörtyol’a kadar uzanan, denizden geçen bir dalma-batma kuşağı var. Bu, işte, bir süprüntünün temel nedenlerinden bir tanesidir.

İkinci mesele, yine daha önce orada pek hareketli olmayan Ecemiş fayının bugün hareketli olabileceğidir. Burada hep söyledik değerli arkadaşlarım, enerji kaynağı konusunda Türkiye’nin gerçekten böyle bir enerji olayına ihtiyacı var mıdır? Otuz yıldır bu söylenilir, otuz yıldır. Şimdi, otuz yıl sonra aynı laflar söyleniliyor. İktisatçılar bizim büyüme hızını yüzde 10 olarak alıyorlar ve ihtiyaç duyulan elektrik enerji miktarını buna göre hesaplıyorlar ama hiçbir zaman yüzde 10 büyüme olmuyor, daha düşük oluyor.

Ve ikinci mesele, en savurgan olduğumuz konu, enerji verimliliği. Şimdi, bakın, Akkuyu Nükleer Santrali 4,8 megavat gücünde -santral- yani 4.800 kilovat; 2.400’ten 2 tane kuruyorsunuz, 4.800 ve buradan üreteceğiniz elektrik enerjisi, bizim toplam elektrik tüketimimizin yüzde 6’sıdır arkadaşlar. Ama biliyor musunuz, bizim mevcut kurulu gücümüzden üretilen elektrik miktarında, üretilmesi gereken miktara göre aşağı yukarı yüzde 17-18 bir kayıp var. Yani, mevcut 70 bin megavat civarında olan bugünkü kurulu gücümüzden normal olarak üretilmesi gereken elektrik miktarından daha az üretiyoruz. Bu da aşağı yukarı yüzde 18’ler civarı bir kayıp.

Bir de “kayıp kaçak” dediğimiz bir olay var; hani, geçen gün şu bizim faturalara getirdiğimiz miktarlar. Bu kayıp kaçak oranı yüzde 15, arkadaşlar, yüzde 15-16. OECD ülkelerinde kaç, biliyor musunuz? Yüzde 3-4. Kaç katı? 4 katı. Peki, işletmedeki kaybı da eklerseniz ne oluyor? Yüzde 30. Peki, siz nükleer santralden ne kadar alacaktınız? Yüzde 6. Ya, siz cebinizdekinden yüzde 30 veriyorsunuz, ayıptır, günahtır. Bugün bu elektrik sisteminin çökmesinin nedeni de elektrik piyasasının hoyratça özelleştirilmesidir. Yani, hep söylüyoruz, bu olay stratejik bir olaydır diyoruz.

Bugün bizim gıptayla baktığımız Avrupa ülkeleri, hatta Amerika eğilimini tercihini yenilenebilir enerji kaynaklarına yöneltmiştir, arz güvenliği olan bir alana yöneltmiştir. Nükleer santrallere destek vermemektedir ama yenilenebilir enerji yatırımlarına hem Amerika hem Avrupa destek vermektedir.

Siz biliyor musunuz, dünyada alım garantisi veren tek ülke, nükleer santralde üretilen elektriğe alım garantisi verilen tek ülke Türkiye’dir. 2010 yılında Akkuyu’da kurulması öngörülen nükleer reaktörlerle ilgili anlaşmanın uygulanmasına dair kanunda burada konuşmuştum, “Orası özerk bir Rusya olacaktır.” dedim. “Rusya’da üretilen elektrik miktarını iletim yoluyla Türkiye’ye getirseniz bundan daha iyi.” demiştim o zaman.

Evet, bugün o cennet koy Rusya’nın özerk bölgesi oldu, oraya giremiyorsunuz bile. Siz arazinizi Rusya’ya tahsis ettiniz.

Reklamlar var, izliyorsunuz, Akkuyu Nükleer Santrali -yalan- millî sermayeymiş, millî yatırımmış. Neresi millîymiş arkadaşlar? O Rosatom’un ortakları tamamen yabancı. Hatta, öyle ki yirmi yıldan sonra ortak yapısında değişikliğe gidildiği zaman Rus sermayesi yüzde 51 olacak, yirmi yıldan sonra. Şimdi? Şu anda ortaklar… Neresi millîymiş? Siz araziyi verdiniz, Rusya geliyor, oraya yatırım yapıyor ve onun ürettiği elektriğin 2.400 kilovatına alma garantisi veriyorsunuz hem de 12,35 sentten, çok pahalı bir fiyattan, KDV’sini eklediğiniz zaman 14 küsur sent olur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Ülkenin turizmini de, çevresini de, ekonomisini de mahvediyorsunuz; artı, Türkiye’yi enerji yönünden tamamen Rusya’ya bağımlı hâle getiriyorsunuz.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Evet, arkadaşlar, o nedenle nükleere kategorik olarak karşı olup olmamaktan daha öte, böyle bir nükleer anlaşmaya ve böyle tehlikeli bir nükleer santrale karşı olduğumu buradan söylemek istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi, şahsı adına söz isteyen Aytuğ Atıcı, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Atıcı.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 673 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyetinde Nükleer Güç Santrallerinin ve Nükleer Güç Sanayisinin Geliştirilmesi Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşma’nın 2’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, nükleer kazalardan sonra, özellikle Çernobil’de ve Fukuşima’da meydana gelen nükleer kazalardan sonra bütün gözler nükleer güç santrallerine çevrildi bütün dünyada. Bir örnek vereceğim ve bu anlaşmayı niçin onaylamamanız gerektiğini anlatacağım size. Dünya Sağlık Örgütü sadece Çernobil kazasında ölümlerin sayısını 9 bin veriyor. Çernobil’de, sadece, Dünya Sağlık Örgütünün verdiği rakam 9 bin. 350 bin kişinin ise yerinden uzaklaştığını söylüyor Dünya Sağlık Örgütü.

Şimdi “Bizim başımıza gelmez.” demeyin, inşallah gelmez ama çok benzer bir şekilde, dünyada hiç denenmemiş olan bir teknolojiyle yapılan ve gelip de Ecemiş fay hattının ta bağrına yapılan bu nükleer santralde de bir kaza, bir deprem meydana geldiğinde oluşacak olan felaketi size anlatmaya çalıştım. Bu anlaşmayla Japonya’ya diyorsunuz ki: “Gel, Sinop’a bir nükleer santral yap.” “Kelin ilacı olsa başına sürer.”  diye bir laf var. Japonya Fukuşima kazasında kaç kişinin öldüğünü bilmiyor, hâlâ bilmiyor, kaç kişinin yaralandığını bilmiyor. Santral çevresindeki 30 kilometrelik yarıçaplı alanda 160 bin kişi evlerini boşalttı.

Şimdi, arkadaşlar, akıllı olmamız, aklımızı kullanmamız gerekiyor. Dünyada yaşanan bu felaketlerden bizim örnek almamız gerekiyor. Japonya’nın yüzde 8’lik alanı, sadece ve de sadece Fukuşima kazasından sonra tüm Japonya’nın yüzde 8’lik alanı rüzgârlarla sürüklenen radyoaktif maddelerle kirlendi. Fukuşima’dan yaklaşık 250 kilometre uzaktaki Tokyo’da bile aileler çocuklarını alıp kaçtılar. Yani, “Bu nükleer santralleri Sinop’a yapmakla, Mersin’e yapmakla bize bir şey olmaz.” demeyin. Biz meteorolojik değişiklikleri inceledik, uzmanlara incelettik ve yorumladık. Mersin’de veya Sinop’ta meydana gelecek olan küçücük bir sızıntı, bulutların hareketiyle tüm Türkiye’ye yayılıyor. Kıbrıs, kardeşimiz, soydaşımız, nükleer santrallere bizden daha çok karşı çıkıyor çünkü onlar da hesapladılar ki bu rüzgâr bulutlarıyla, nükleer bulutlar rüzgârla onların üzerine gidiyor. Yunanistan yalvarıyor “Ne olur yapmayın nükleer santral.” diye çünkü o da hesapladı ki nükleer bulutlar Yunanistan’ın da üzerine gidiyor. Sırf bu nedenle Fukuşima’dan sonra Japonya’da 54 nükleer reaktörün 53’ü susturuldu. Şimdi, arkadaşlar, Japonya bütün nükleer santrallerini kapatıyor yavaş yavaş, bir ara tekrar açma kararı aldı 1-2 tanesini, şimdi gene kapatma kararı aldı, gelgitler yaşıyor ve “Ben, nükleer santralden kurtulmak istiyorum. Ben, nükleer santralle hiçbir şekilde yaşayamam.” diyor ve nükleer santrallere veda etmeye çalışıyor.

Peki, nükleer santrallere veda eden ülke sadece Japonya mı? Kendisi veda edip, gelip bize nükleer santral yapıyor. Bizim aklımız yok mu arkadaşlar? Bizim kafamız Japonlar kadar çalışmıyor mu? Bizim kafamız Almanlar kadar çalışmıyor mu? Bizim kafamız Kanadalılar ve Amerikalılar kadar çalışmıyor mu? Bakın, Kanada’da ve Amerika’da 1978, Almanya’da 1982 yılından bu yana yeni nükleer santral siparişi yok. Almanya, Kanada, Amerika’dan bahsediyorum değerli arkadaşlarım. Bunlar bizden daha mı akıllılar? Fransa 1997 yılından itibaren 2010 yılına kadar bütün nükleer programlarını askıya aldı ki Fransa nükleerin babası olarak tanınır. Avusturya, 1978’de nükleer santrali yaptırdı, anahtarını teslim aldı, anahtarı kilide sokup açamadı korkusundan çünkü kafasını çalıştırdı “Burada bir şey olursa bana zararı dokunur, evlatlarıma zararı dokunur.” dedi.

Ne olur bunu o güzel Karadeniz’e, bu güzel Akdeniz’e layık görmeyelim ve bu nükleer santral anlaşmasını kabul etmeyelim, çocuklarımıza olan borcumuzu ödeyelim.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Haydar Akar, Kocaeli Milletvekili.

Buyurun Sayın Akar. (CHP sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tabii, gecenin bu saatinde böyle önemli bir konuyu konuşmak doğru değil.

BAŞKAN – Ne gecesi Sayın Akar, sabah!

HAYDAR AKAR (Devamla) – “Sabahın bu saatinde” diyelim.

Biraz evvel sevgili hocam nükleer enerji santrallerinin çevreye, insan hayatına ne kadar zararlı olduğunu anlattı. Şimdi, sormamız gereken birkaç tane sorumuz aslında: Biz niçin seçimden, 7 Hazirandan hemen önce böyle bir nükleer santral anlaşmasını getiriyoruz ve alelacele Meclisten çıkarmak için çaba sarf ediyoruz?

Bu anlaşmaya baktığımızda bir uluslararası anlaşma, rekabete dayanmayan bir anlaşma. İşte bir firmayla anlaşılmış ve bu firmanın tüm şartları kabul edilerek Türkiye'nin en güzide 2 tane beldesine -bu Sinop’la ilgili olan- bir nükleer santral kurulmaya çalışılıyor. Burada sorgulanması gereken bir soru bu. Bunun fiyatlarına ve rakamlarına baktığınızda Türkiye'nin geleceğinin de ipotek altına alındığını çok rahat görebilirsiniz.

Şimdi, nükleer santral demek ne demektir? Bir radyasyon riski demektir ki bu risk öyle küçük bir risk değil, gerçekten büyük boyutlara ulaşan bir risk. Bunu Çernobil ve Fukuşima’daki nükleer santral kazalarında hep beraber gördük ve şahit olduk. Şimdi, bundan sonra kalkıp bu telafisi olanaksız olan, çevreye, doğaya vermiş olduğu zararların telafisi olanaksız olan böyle bir kazadan sonra -ki Avrupa ve Amerika’daki, Amerika bu santralleri terk etmeye başlamış, hatta ömrü dolanların yerine yenileme işine girişmemiş, yeni yatırımlar açmamış nükleer santraller konusunda ve gelecek on yılda, yirmi yılda nükleer santralleri kapatma kararı, hatta referanduma sunma kararları almışken- Türkiye, ihtiyacı olmadığı hâlde, böyle, 2 tane nükleer santral kurma sevdasına düşmüş, toplamda 8 bin megavatlık bir enerji üretimi için.

Bakın arkadaşlar, toplamda 2 santralin üreteceği elektrik 8 bin megavat. Hedeflenen tarihte Türkiye'nin elektrik olarak bu nükleer santrallerin üreteceği elektrik enerjisine ihtiyacı yok. Kayıp kaçak oranlarında yapılacak iyileştirmeyle zaten ihtiyacı olmayacak ama gerçekten buna ihtiyacı yok. Sadece Afşin Elbistan’da atıl duran, Enerji Bakanının “Bir Dubaili firmayla anlaşma yaptık.” dediği, ama bu anlaşmayı hayata geçiremedikleri 8 bin megavatlık o atıl duran kömürü kullanabilirsek bu 2 tane çok tehlikeli santral yerine, elektrik ihtiyacımızı -ki olmayan, o tarihte olmayacak elektrik ihtiyacımızı- karşılamış oluruz. Onun için de bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. İnşallah, buradan bu akşam bu anlaşmayı hep birlikte reddeder hem Mersin’in hem de Sinop’un geleceğini kurtarmış oluruz. Sadece lokal olarak düşünmemek lazım, bunun çevreye etkisi de çok büyük.

Tabii, bu santralle ne veriliyor? Yirmi yıllık bir alım garantisi veriliyor. Yirmi yılda 11,83 sentten alacağız yani bunun Türkçe karşılığı kilovatını 30 kuruşa alacağız. Bakın, 30 kuruş ne demek arkadaşlar? Doğal gazla ürettiğimiz elektrik 28,24 kuruşa mal oluyor, linyit kömürüyle üretmiş olduğumuz elektrik 15,95 kuruşa mal oluyor, taş kömürüyle ürettiğimiz elektrik 19,4 kuruşa mal oluyor, hidroelektrik yani barajlarda üretmiş olduğumuz -dereleri kastetmiyorum ve derelerde üretilen elektriğe de karşıyım, zaman olsa onları da anlatırım- 1,91 kuruş. Türkiye Cumhuriyeti’ne bu alım garantileriyle, doğal gaz alım garantileriyle elektriğin 2014 maliyeti 13,97 kuruş, kilovatsaat maliyeti.

Bu santrallerde üreteceğimiz elektrik bugünkü birim fiyatlarla ne kadar? 30 kuruş. Yani bugün 38 kuruşa vatandaşa sattığınız elektriği bu santraller devreye girdiğinde 60 kuruşa satmak zorunda kalacaksınız ve yirmi yıl boyunca. Yirmi yıl boyunca ödeyeceğiniz para ne kadar biliyor musunuz arkadaşlar? 86 milyar dolar, yirmi yıl boyunca ödeyeceğimiz para. Bu rakam ne demek? Bu rakam, Türkiye'nin 1950 ile 2002 arasındaki alınan tüm dış borcuna eşit. Bu rakam, AKP hükûmetlerinin on iki yılda aldığı dış borcun 2 katı. Yine bu rakam, AKP hükûmetleri döneminde yapılan özelleştirmelerin neredeyse 2 katı. Yazık günahtır, yazık günah; çocuklarımızın, torunlarımızın geleceğini ipotek altına almayalım. 85 milyar dolarlık bir yatırımı bir hiç uğruna, dünyada terk edilen bir teknoloji uğruna feda etmeyelim diyorum.

Bir de tabii, bu teknoloji denetlenmiş, test edilmiş bir teknoloji değil. Önce kendi ülkelerinde yapsınlar, test etsinler, kullansınlar, sonra gelsinler Türkiye’ye kursunlar demeyeceğim, gerçekten nükleer enerjiye karşıyım, radyasyon tesiri ve çevreye yapacağı zararlardan dolayı ve Türk ekonomisine de bunun katkısı olmayacak. Biraz akıl, biraz mantık; Türkiye'nin geleceğini biraz düşünen insanların bu projeye onay vermeyeceğini düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

İç Tüzük’ün 86’ncı maddesi gereğince söz istiyor musunuz Sayın Atıcı?

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Evet.

BAŞKAN –  Aleyhte söz isteyen Aytuğ Atıcı, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Atıcı.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye'nin neresinde olursa olsun “Nükleer santrallere hayır.” dediğimizi haykırmak için yine söz aldım ve gücüm yettiğince de söz almaya devam edeceğim.

Az önce size nükleer santrallerin gereksiz olduğundan bahsettim, şimdi size nükleer santrallerin ekonomik de olmadığından bahsedeceğim çünkü bazı arkadaşlarımız hesap işlerini seviyorlar, hesaptan anlıyorlar, belki onlara hitap edebilirim diye konuşacağım.

Değerli arkadaşlarım, bedeli ne olursa olsun, ucuz olsa bile nükleer enerji elde etmeye çalışmak akılla bağdaşmıyor çünkü nükleer santraller aslında hiç de ucuz değil, ilk yatırım, finansman, işletim ve söküm maliyetleri yüksektir. Bugün, Akkuyu’ya yapılan nükleer  santral 20 milyar dolarla başlamıştır, 25 milyar dolara çıkmıştır, kaça biteceği belli değildir, bu ilk yatırımdır. Daha sonraki finansmanı, işletimi ve ömrü tamamlandığındaki söküm ücretlerinin hiçbiri hesaplanmadan buraya nükleer santral yapılmaya çalışılıyor. Bu doğru değil, teknolojik olarak tamamen dışa bağımlıyız. Zaten enerjide dışa bağımlıyız ama nükleer santral kurduğunuz zaman yine tamamen dışa bağlı olacağız, Ruslara, Japonlara bağlı olacağız.

Bir de atık sorunu çözülmedi arkadaşlarım, bakın, her şeyi bir kenara bırakın, hadi parasını da ödeyelim, hadi “İnşallah bir kaza olmaz.” diyelim, hadi Allah’a sığınalım, tamam, peki, nükleer yakıtın ömrü tamamlandı. Ömrü tamamlandığı zaman Japonya’yla da yapılan anlaşmada, Rusya’yla da yapılan anlaşmada ömrü tamamlanan nükleer çubukların ne yapılacağı konusunda bir hüküm yok.

Bakın, arkadaşlar, bu nükleer çubuklar binlerce değil, milyonlarca yıl ışınım salabiliyorlar. Milyonlarca yıl ve biz bunları şimdilik on yıllığına kendi topraklarımızda muhafaza etmek mecburiyetindeyiz. On yıl sonra bu nükleer atıkların ne olacağı konusunda hiçbir anlaşma hükmü yoktur, bunlar bitince elimizde kalacak. Bakın, ne olur bari bunu anlayın. Sinop’a da yapacağınız, Mersin’e de yapacağınız bu nükleer santrallerin yakıtları elimizde kalacak. Mersin’den eğer gemiye yükleyip Akdeniz, Ege, boğazlar, Marmara, Karadeniz’den Sivastopol üzerinden gönderecekseniz bunları, bu mümkün değil. Hiçbir anlaşmaya uymaz, hiç kimse bunları taşımaz, hiçbir komşu da buna izin vermez. Bunlar bizim elimizde kalacak, elimizde patlayacak yani ülkemiz nükleer çöplüğe dönecek. Sinop’ta,  daha sonra İğneada’da yapacağınız bu nükleer santrallerden sonra bu yakıtlar başımıza bela olacak.

Peki, ne olacak biliyor musunuz bu yakıtlar? Etrafta bulunan çocuklardaki kan kanseri oranını maalesef 2,2 kat daha fazla artıracak. Bunu ben söylemiyorum, Almanya’da yapılan bir araştırma söylüyor. Almanlar bunun için bu işten vazgeçtiler, “Allah kahretsin bu nükleer enerjiyi, alsın başına çalsınlar.” dediler ve vazgeçtiler. Teknoloji devi Almanya vazgeçti, gitti Libya’ya güneş enerjisi santrali kurdu. Biz de bunu yapabiliriz. Biz, üç yüz altmış beş günün üç yüz elli günü, günde ortalama yedi saat güneşe sahibiz. Biz, bunu yapabiliriz, hesap ettik arkadaşlar, hesaplarımız çok açık. Evet, enerjiye ihtiyacımız var, enerji ihtiyacımız giderek büyüyor. Peki, biz bu enerji ihtiyacımızı karşılayabilir miyiz? Evet, karşılayabiliriz. 2030 yılında -bakın, 2023 hedefinizi de geçelim- dahi enerji ihtiyaçlarımızı 2 kat daha fazla yenilenebilir kaynaklardan karşılıyoruz. Bu benim rakamlarım değil, ben anlamam bu teknik işlerden ama sizin adamlarınız ya da bürokratik işlerle, teknokratik işlerle uğraşan arkadaşlarımızın verdiği rakamlar bunlar. 2030 yılına kadar eğer biz, güneşi, yenilenebilir enerjiyi efektif, etkili kullanır isek ihtiyacımızın 2 katı enerji elde ediyoruz, ne işimiz var bizim nükleerle Allah aşkına? Bu bir maceradır. Bu maceraya ne olur ülkemizi sürüklemeyin. Bakın, bunun partilerüstü bir yaklaşımla ele alınması gerekir. Bu, CHP’nin işi değil; bu, MHP’nin, HDP’nin, AKP’nin işi değil çünkü orada bir sızıntı olduğu zaman bu sızıntı kokmaz, kimse anlamaz, görünmez, işitilmez ve ayrım yapmadan, Alevi-Sünni, Türk-Kürt-Arap, bütün çocuklarımızda kanser oranını artırır.

Gelin bunu bir kere daha düşünün ve “Hayır.” deyin.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyetinde Nükleer Güç Santrallerinin ve Nükleer Güç Sanayisinin Geliştirilmesi Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşma ile Türkiye Cumhuriyetinde Nükleer Güç Santrallerinin ve Nükleer Güç Sanayisinin Geliştirilmesine Dair İşbirliği Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucu:

“Oy sayısı:                              191

 Kabul:                                   181

 Ret   :                                      10(X)

                     Kâtip Üye                                          Kâtip Üye

                  Dilek Yüksel                                    Mine Lök Beyaz

                        Tokat                                             Diyarbakır”

Tasarı, kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

8’inci sırada bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Arasında Üçüncü Taraf Maliyet Paylaşımı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

 

8.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Arasında Üçüncü Taraf Maliyet Paylaşımı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/998) (S. Sayısı: 679)(xx)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon raporu 679 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen? Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE  BİRLEŞMİŞ MİLLETLER KALKINMA PROGRAMI ARASINDA ÜÇÜNCÜ TARAF MALİYET PAYLAŞIMI ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 20 Haziran 2014 tarihinde İstanbul’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (BMKP) Arasında Üçüncü Taraf Maliyet Paylaşımı Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.  

2’nci maddeyi okutuyorum:

 

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

 

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.  

3’üncü maddeyi okutuyorum:

 

 

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

 

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.  

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Arasında Üçüncü Taraf Maliyet Paylaşımı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucu:

 

“Kullanılan oy sayısı                         :     187

Kabul                                                :     186

Çekimser                                           :         1    (x)

 

Kâtip Üye

Mine Lök Beyaz

Diyarbakır

 

Kâtip Üye

Dilek Yüksel

Tokat”

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

9’uncu sırada yer alan, 704 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine başlayacağız.

 

9.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 8 Milletvekilinin; Yargıtay Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Ceza Muhakemesi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (2/2746) (S. Sayısı: 704)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

10’uncu sırada yer alan, 687 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine başlayacağız.

 

10.- İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Burdur Milletvekili Hasan Hami Yıldırım ve İzmir Milletvekili Aydın Şengül ile 50 Milletvekilinin; Adana Milletvekili Ali Demirçalı ve İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin'in; İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel'in; Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan'ın; İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli'nin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun; Kocaeli Milletvekili Haydar Akar'ın; Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş'ün; Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 2 Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ile 2 Milletvekilinin; Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanlığı Tezkereleri (1/1006, 2/1449, 2/1511, 2/1664, 2/1670, 2/1691, 2/1788, 2/2068, 2/2182, 2/2183, 2/2205, 2/2235, 2/2295, 2/2534, 2/2541, 2/2546) (S. Sayısı: 687)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da komisyonların bulunmayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 1 Nisan 2015 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 05.33

 

 

 



(x)  Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelime ifade edildi.

(x) 706 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dilde kelimeler ifade edildi.

(x) 654 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(*)Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(*) 673 S. Sayılı Basmayazı 26/3/2015 tarihli 84’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(X)  Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 679 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.