25 Mart 2015 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.01

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

83’üncü Birleşim

25 Mart 2015 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Mardin Milletvekili Erol Dora'nın, Mardin ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Ardahan’a havalimanı yapılması gerektiğine ve devlet kurumlarının kapatılmasına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ'ın, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun 6’ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun 6’ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

2.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun 6’ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

3.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak'ın, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun 6’ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

4.- İzmir Milletvekili Rıfat Sait'in, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun 6’ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

5.- Malatya Milletvekili Ömer Faruk Öz'ün, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun 6’ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun 6’ncı ölüm yıl dönümüne, İzmit Körfez Geçiş Köprüsü’nde halatların kopması sonucu meydana gelen kazaya ve intihar eden Japon mühendis Ryoichi Kishi’ye Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

7.- İstanbul Milletvekili Osman Boyraz'ın, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun 6’ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

8.- Ardahan Milletvekili Orhan Atalay'ın, Halepçe katlimanının 27’nci, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun 6’ncı ve Bediüzzaman Said Nursi’nin 55’inci ölüm yıl dönümlerine ilişkin açıklaması

9.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir'in, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun 6’ncı ölüm yıl dönümüne ve Hükûmetin Muğla’da doğal ve tarihî çevreyi tahrip etmekten vazgeçmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

10.- Iğdır Milletvekili Sinan Oğan'ın, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun 6’ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

11.- Hatay Milletvekili Hacı Bayram Türkoğlu'nun, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun 6’ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

12.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu'nun, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun 6’ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

13.- Muş Milletvekili Demir Çelik'in, Japon mühendis Ryoichi Kishi’nin İzmit Körfez Geçiş Köprüsü’nde halatların kopması sonucu meydana gelen kazanın sorumluluğunu üstüne alarak intihar etmesine ve Van depreminde yaşamını yitiren Japon Doktor Atsushi Miyazaki’ye ilişkin açıklaması

14.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz'ın, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun 6’ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

15.- Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut'un, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun 6’ncı ve Bediüzzaman Said Nursi’nin 55’inci ölüm yıl dönümlerine ilişkin açıklaması

16.- İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın, PKK, PYD ve IŞİD’in insanlık adına katliamlar yapan birer terör örgütü olduğuna ve bunların hiçbir zaman Türkiye Cumhuriyeti devletinin muhatabı olamayacağına ilişkin açıklaması

17.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın, İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

18.- Adana Milletvekili Ali Halaman'ın, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in (11/53) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

19.- İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın, Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın 705 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerindeki soru-cevap işlemi sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

20.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak'ın, Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın 705 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerindeki soru-cevap işlemi sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

21.- Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz'ın, İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

22.- İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın, Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı, TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut'un, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun 6’ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin ilişkin konuşması

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- BDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, çok dilli eğitimin önündeki engellerin kaldırılması, Kürtçe eğitimin seçmeliden sürekli hâle getirilerek kamusal hizmet olarak verilmesi ve tüm bu taleplerin altyapısının hazırlanması için yapılması gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1275)

2.- BDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, demokratik, özgürleştirici, eleştirel, ana dilinde, çoğulcu ve bilimsel bir eğitimin nasıl inşa edilip hayata geçirilebileceğinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1276)

3.- Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu ve 21 milletvekilinin, bal üretimi yapan arıcıların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1277)

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından, Türkiye’de askerin siyasete dâhil olmasının önüne geçilmesi amacıyla 23/3/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 25 Mart 2015 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- CHP Grubunun, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve 26 milletvekili tarafından, Artvin ilinin Yusufeli ilçesinde yeni yerleşim yerinin belirsizliğinden kaynaklı sorunların tespiti ve yaşanan mağduriyetlerin giderilmesi amacıyla 18/3/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 25 Mart 2015 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

VIII.- GENSORU

A) Ön Görüşmeler

1.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, hayvancılık ve tarım sektörünün bitme noktasına geldiği iddiasıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker Hakkında Gensoru açılmasına ilişkin Önergesi (11/49)

2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 23 milletvekilinin, yanlış politikalar nedeniyle üreticinin zarar gördüğü, ithal edilen et ve hayvan fiyatlarının artmasının ve ülkeye kaçak et girişinin engellenemediği, tarım desteklerinin zamanında ödenmediği ve bu sorunlarla ilgili görevlerin gereklerini yerine getirmediği iddiasıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker Hakkında Gensoru açılmasına ilişkin Önergesi (11/53)

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Osman Aşkın Bak'ın, Ankara Milletvekili Gökhan Günaydın’ın (11/49) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Ankara Milletvekili Gökhan Günaydın'ın, İstanbul Milletvekili Osman Aşkın Bak’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Yozgat Milletvekili Sadir Durmaz'ın, Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın (11/49) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

4.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak'ın, Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın (11/49) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

5.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, Yozgat Milletvekili Sadir Durmaz’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

6.- Ankara Milletvekili Gökhan Günaydın'ın, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in (11/49) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

7.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in (11/53) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

8.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı'nın, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in (11/53) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Miliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

9.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in (11/53) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

10.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar'ın, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in (11/53) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

3.- Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı: 616)

4.- Askeri Hakimler Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1008) (S. Sayısı: 685)

5.- Eskişehir Milletvekili Salih Koca ve Uşak Milletvekili İsmail Güneş ile 6 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in; Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin; Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/2736, 1/1039, 2/2118, 2/2731) (S. Sayısı: 705)

6.- Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Bülent Turan'ın; Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Çanakkale Milletvekili İsmail Kaşdemir'in; Kimlik Bildirme Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan'ın; 2559 Sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Adana Milletvekili Osman Faruk Loğoğlu'nun; Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü'nün; Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri Sinop Milletvekili Engin Altay, Ankara Milletvekili Levent Gök ile 4 Milletvekilinin; Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun; 5490 Sayılı ve 25/4/2006 Tarihli Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu Raporları (1/995, 2/422, 2/514, 2/909, 2/1518, 2/1579, 2/1632, 2/2443, 2/2469) (S. Sayısı: 684)

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2010-2015 yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlardan diğer kurum ve kuruluşlara geçmek için başvuru yapan kişi sayısına,

2010-2015 yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlarca düzenlenen kurum içi eğitimlere,

İlişkin soruları ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin cevabı (7/62011), (7/62012)

2.- Bursa Milletvekili Necati Özensoy'un, Bursa'nın Osmangazi ilçesinin tanıtımı için TRT'nin yaptığı yayınlara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/62169)

3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, bağlı ve ilgili kuruluşlar tarafından son üç yılda yapılan temsil, ağırlama, tören ve tanıtım giderlerine ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/62516)

 

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 83’üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Mardin ilinin sorunları hakkında söz isteyen Mardin Milletvekili Erol Dora’ya aittir.

Buyurun Sayın Dora.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Mardin Milletvekili Erol Dora'nın, Mardin ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mardin ilinin sorunları hakkında söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Mardin; mimari, arkeolojik, tarihî ve görsel değerleriyle özgün niteliklere sahip dünyaca ünlü kentlerimizden biridir. Farklı inanç ve kültürler bu ülkenin zenginliğidir. Mardin bu anlamıyla Türkiye için âdeta bir modeldir. Kürtçe, Süryanice, Türkçe ve Arapça dillerinin konuşulduğu Mardin'de Müslümanlık, Hristiyanlık ve Ezidilik dinlerine mensup Süryaniler, Kürtler, Türkler ve Araplar, Mahalmiler bir arada barış içinde yaşamaktadırlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mardin bu belirttiğimiz birçok zenginliğine karşın, hiç de hak etmediği bir konumdadır bugün. Özellikle eğitim, sağlık, ulaşım, altyapı, su, elektrik ve çarpık kentleşme alanlarında geçmişten süregelen sorunlar hâlâ çözümlenebilmiş değildir. Mardin'de elektrik ve su kesintilerinin sıkça yaşanmaya devam ettiği, hepimizin malumudur.

Özellikle yaz aylarında sıcaklığın 45 dereceyi bulduğu Mardin'de ve ilçelere bağlı birçok köy ve beldede sık sık meydana gelen ve saatlerce süren elektrik kesintileri vatandaşlarımızı isyan noktasına getirmektedir.

Özellikle köylerde yaşayan halkımız, hem tarımsal alanda hem de gündelik yaşamda elektrik kesintilerinin neden olduğu birçok konuda mağdur edilmektedir. Tarım arazilerinde genellikle elektrikle çalışan sulama sistemleriyle sulama yapıldığından, çiftçiler elektrik kesintileri nedeniyle mahsullerinin kurumasından şikâyet etmektedirler. Elektrik kesintilerine bağlı olarak yaşanan su kesintileri nedeniyle tarlaların birçoğu zarar görmektedir.

Özellikle yağmurların, rüzgârların şiddetli olduğu mevsimlerde ve kış aylarında da elektrik kesintisi doğal bir hâl almış durumdadır. Kış mevsiminde bölgede yüzlerce köye elektrik verilmediği de bilinmektedir.

Bölge genelinde elektrik hatları otuz kırk yıllıktır. Bu hatlar bakım ve onarımla hizmet vermektedir. Üretim kapasitesi düşük trafolar ile yeni yerleşim alanları için ek trafoların kurulmaması elektrik kalitesini düşürmekte ve kesintiler çoğalmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mezopotamya topraklarına farklı boyutlarda medeniyet getireceği iddia edilen ve Mardin'in de dâhil olduğu GAP Projesi çerçevesinde uluslararası birer akarsu olan Fırat ve Dicle Nehirleri üzerinde inşa edilen ve inşası planlanan baraj ve HES projeleri Hükûmet yetkililerinin bahsettiği gibi, bölgenin hiçbir yarasına derman olmadığı gibi birçok noktada büyük sorunlara neden olmuştur. Bu bağlamda, GAP projesi, uygun tabirle, tam bir fiyaskodur. Öngörülen elektrik üretimi, proje kapsamındaki illerden sadece Mardin'in bile elektrik ihtiyacını karşılayamamaktadır.

Değerli milletvekilleri, Mardin'e ilişkin ekonomik göstergeler de vahameti ayrıca gözler önüne sermektedir. Türkiye İstatistik Kurumunun resmî verilerine göre, Mardin'in gayrisafi millî hasıladan aldığı pay 1965 yılında yüzde 10,39 iken, bu rakamın günümüzde yüzde 7’lere kadar düştüğü görülmektedir. Mardin ilinde genç nüfusun ağırlığı dikkat çekicidir. İl nüfusunun yüzde 58'i 25 yaşın altındadır. Buna karşın, bölgede yer alan diğer 4 il gibi Mardin de işsizlikte başı çekiyor. TÜİK verilerine göre, Mardin Türkiye'de işsizlik oranının en yüksek olduğu ilk 5 il içerisindedir. Yine TÜİK verilerine göre, Mardin Türkiye'de istihdamın en düşük olduğu ilk 5 il içerisindedir. Bizatihi bu iki veri, gerek önceki hükûmetlerin gerekse on üç yıllık AKP Hükûmetinin Mardin'i ve Mardinlileri ne kadar ihmal ettiğinin en açık kanıtı niteliğindedir.

Değerli milletvekilleri, Mardin, yine dışarıya en çok göç veren iller arasındadır. Bir ilin göç verme oranının yüksek olması o ilde yaşam memnuniyetinin olmadığının en önemli göstergelerinden birisidir. Bir diğer açıdan Mardin, arkeologların ilgisini çeken ender bölgelerden birisidir. Örneğin Dara yer altı kenti gibi, gerek tarihsel açıdan gerekse kültür turizmi açısından harikulade niteliklere sahip bir bölgedir. Ancak, Kültür Bakanlığı bu bölgede yapılması gereken kazılar için kaynak ayırmamakta, Dara antik kentini kaderine terk etmektedir.

Yine, Mardin’in Kızıltepe ilçesine ilişkin bir sorunu tekrar dile getirmekte fayda görüyorum. Kızıltepe, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı ÖSYM tarafından âdeta cezalandırılmış ve sınav merkezi listesinden çıkarılmıştır. Bu sebeple Kızıltepeli öğrencilerimiz bir sınava girmek için başka illere gitmek zorunda bırakılmaktadır.

Bu kısa konuşmam içerisinde sürem elverdiğince belirtmeye çalıştığım Mardin'in sorunları elbette bunlarla sınırlı değildir. Hükûmeti Mardin'i ihmal etmekten vazgeçmeye davet ediyor, Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı ikinci söz, Ardahan’a havalimanı yapılması ve devlet kurumları hakkında söz isteyen Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’e aittir.

Buyurun Sayın Öğüt.

2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Ardahan’a havalimanı yapılması gerektiğine ve devlet kurumlarının kapatılmasına ilişkin gündem dışı konuşması

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Ardahan’a havalimanı kurulması ve devlet kurumlarının kapatılmasıyla ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, Ardahan, Gürcistan ve Ermenistan sınırında, çok büyük göç vermiş, yoksullaşmış, gençleri işsiz kalmış bir ilimiz. Bu ilimiz, tarihe baktığımız zaman, Ruslara Türkiye'nin teminatı için savaş tazminatı olarak verilmiş, yani Türkiye'nin garantörü olmuş ve Rusya’ya yaklaşık kırk üç yıl savaş tazminatı olarak verilmiş, düşman işgali altında kalmış. Böyle bir ilde, sınır ilinde, stratejik olan bir bölgede havaalanı mutlak surette kurulması lazım. Neden? Dünyadaki ve Türkiye'deki iş adamlarının rahat gidip gelebilmesi için. Biliyorsunuz, uçak kullanıyorlar, kara yolunu kimse kullanmıyor. Onun için, havalimanı açılırsa, Gürcistan, Ermenistan, Artvin’in bir bölümü, Erzurum’un bir bölümü, Kars’ın da bir bölümü buradan yararlanacaktır. Bu anlamda Ardahan’a mutlak surette bir havaalanı kurulması lazım.

Ardahan Ticaret Odası ve bütün sivil toplum örgütleri, bütün gazeteciler, bütün Ardahanlılar bir kampanya başlattılar, bu kampanya da Ardahan’a havaalanı kurulsun. Bu anlamda eğer Ardahan’a bu havalimanı kurulmazsa, biz gerekirse açlık grevine başlayacağız, gerekirse yalın ayak başı açık Ardahan’dan Ankara’ya yürüyeceğiz. Neden? Rize’ye havaalanı yapılıyor. Rize’ye nereye yapılıyor biliyor musunuz? Rize’ye denizi doldurarak havaalanı yapılıyor. Yapılsın, biz karşı değiliz, Rizelilere buradan saygılarımı gönderiyorum, seviyorum, ama Rize’ye Trabzon Havaalanı daha yakın.

Batum’a havaalanı yapıldı, Rize, Artvin olsun diye, o da doğru, Rize’ye yapılması da doğru, ben karşı çıkmıyorum, ama Rize’ye büyük maliyetlerle, denizi doldurarak havaalanı yapılıyorsa, bizde maliyetler daha düşüktür. Bizde, Ardahan’a çok yakın, Ardahan Ovası’nda havaalanı kurulduğu zaman, gerekirse biz devlete arazilerimizi bağış yaparız. Yani para almadan, kamulaştırmasız devlete bağış yaparız ve Ardahan’a havaalanı kurulmasıyla ilgili biz talebimizi dile getiririz ama burada ben milletvekili olarak Büyük Millet Meclisinden rica ediyorum, ben Hükûmetten rica ediyorum, Sayın Bakan burada, hemşehrimiz, kalkınmadan sorumlu Bakanımız Cevdet Bey, rica ediyorum: Ardahan’ı programa alın, Ardahan’a havaalanı açın. Ardahan’a havaalanı açarsak Ardahan’da göç durur, yoksulluk biter, yatırım gelir.

Şimdi, Çıldır, Aktaş Kapısı açılıyor. Posof tüneli yapılacak. O da başladığı zaman, Kars-Tiflis demir yoluyla beraber olduğu zaman orası, aynı zamanda uluslararası bir havaalanı olacak. Bu anlamda, eğer bu havaalanı yapılmazsa… Samimi söylüyorum, biz başka yere karşı çıkmıyoruz, Rize’ye de yapılsın, başka illere de yapılsın ama Ardahan önemli, konumu çok önemli. Buranın kalkınması, gelişmesi için mutlak surette havaalanı yapılması lazım.

Değerli arkadaşlar, kurumlara geldiğimiz zaman, Çıldır’da adliye kapatıldı. Bugün Çıldırlı bir kişi bir dilekçe vermek için adliyeye, ta Ardahan’a geliyor. Yani, yollar kapalı, bazen kış oluyor, tipi var, hiç gidemiyor. Yazın olsa tarlasını, çayırını bırakıp 170 kilometre gidemiyor. Yani, böyle bir zulüm var. Yani, biz Ermenistan sınırında vatanı bekliyoruz, bayrağı bekliyoruz. Ya, bizim adliyemiz nasıl kapatılır arkadaşlar? Çıldır’da hastane yok yani hakikaten hastanemiz yok. (CHP sıralarından alkışlar)

Bakın, ben şimdi bir şey söylüyorum. Bu, devletin ayıbı; bu, AKP’nin ayıbı. Posof’ta insanlar dişini çektiremiyor, diş doktoru yok. Nereye gidiyorlar, biliyor musun? Posof’taki insanlar dişini çektirmek için Gürcistan’a gidiyorlar, Gürcistan’da dişini çektiriyorlar arkadaşlar. Böyle bir zulüm olabilir mi. Bu, AKP’nin ayıbıdır, AKP Hükûmetinin ayıbıdır.

ADNAN YILMAZ (Erzurum) – Hastane kurduk Ardahan’da. Ardahan’da tam teşekküllü hastane var.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Posof’ta hastane yok. İnsanlar dişini çektirmek için Gürcistan’a gidiyor. Bu ayıp size yeter de artar da. Bu çok ayıptır arkadaşlar.

Göle’deki orman işletmesinin geri gelmesini istiyoruz, Göle’deki askeriyenin geri gelmesini istiyoruz. Göle esnafının kazanması, gelişmesi için mutlak surette askeriyenin orada olması lazım. Hele Damallılar askerî birliklerini kendileri yaptılar, Damal’da askerî birlik kapatıldı.

Hanak’ta, keza aynı, Damal’da, yüksekokul yapılması lazım. Posof’a yapılıyor, Damal ve Hanak’a da mutlak surette yüksekokul yapılması lazım.

Bu anlamda, sizlerin desteklerini bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı üçüncü söz, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölüm yıl dönümü hakkında söz isteyen Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ’a aittir.

Buyurun Sayın Özdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Manisa Milletvekili Selçuk Özdağ'ın, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun 6’ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sivas’ın Şarkışla ilçesinin Elmalı köyünde kara lastikli çiftçi Halit’in oğlu olarak dünyaya gelen merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun Hakk’a yürüyüşünün 6’ncı yıl dönümü sebebiyle söz almış bulunuyorum.

Muhsin Yazıcıoğlu’nu kaybedeli altı yıl oldu ama o diriymiş gibi gündemimizin önemli maddelerinden birini teşkil ediyor. Bu, onun siyasi hayatımızda bıraktığı derin izlerden kaynaklanıyor. Çok sevilen insanlar, bedenen aramızdan ayrılsalar bile, hatıralarıyla gönüllerde yaşamaya devam ederler. Yazıcıoğlu da o tip şahsiyetlerden biriydi ancak bugün hâlâ gönüllerde yaşıyor olması sadece sevgiyle izah edilebilecek bir durum değildir. O, kişiliği, üslubu, mücadelesi, ahlakı ve cesaretiyle o kadar yer kaplamıştı ki her tarihî virajda “Bugün aramızda olsaydı.” arayışının muhatabı oluyor. Bu da onun ne kadar derin izler bıraktığının bir başka göstergesi.

Onunla yolları kesişenler karşılarında daima vefalı, sabırlı, samimi, vakar sahibi bir Anadolu delikanlısını görmüşlerdir. Şiddetin ve anarşinin sokaklarda kol gezdiği fırtınalı yıllarda bile sükûnetini ve sağduyusunu kaybetmeyen, daima ezileni koruyan ve yanında duran biridir Muhsin Yazıcıoğlu.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Muhsin Yazıcıoğlu doğru bildiğini söylemekten çekinmezdi; doğruyu söyleyen veya yapanın kimliğine bakmazdı; kim doğruyu söylerse destek verir, kim doğru yaparsa onun yanında olurdu; siyaseti gaye olarak görmez, inançlarına, vatanına ve milletine hizmet etmenin bir aracı olarak görürdü; ülkülerinden ödün vermektense başını vermeye razı olacak kadar bir ilke adamıydı.

1991 seçimlerinde Sivas’tan milletvekili adayıyken sloganı “O, sizin inançlarınızı Meclise taşıyacak.”tı. Hayatı boyunca bu slogana uygun hareket etti ve mazlumun, mazlum Anadolu insanının sesi oldu.

Değerli milletvekilleri, hem omurgalı hem de barışçı bir dil kullanmak kolay değildir. Dava adamlarının dili genelde keskin olmuştur. Yazıcıoğlu ise bu iki dili nefsinde mezcetmiş ender dava ve gönül adamlarından biri olmayı başarmıştı. En köşeli fikirler onun üslubunda kabul edilebilir bir hâle dönüşüyordu. Arkasından gözyaşı döken milyonlar arasında her kesimden insanın bulunması bu yüzdendi.

Yazıcıoğlu, büyük acılar yaşamış bir kuşağın çocuğuydu. Hiçbir zaman uğradığı haksızlıkları, işkenceleri bir intikam söylemine dönüştürmedi. Gençleri, kendi yaşadıkları üzerinden nefret üreterek zehirlemedi. Acılardan, işkencelerden ders çıkardı. Gençlere “Elinize silah değil, kalem alın.” çağrısında bulundu. Kimseyi ötekileştirmediği için herkesin dostu, arkadaşı, kolayca ulaşabileceği Muhsin Başkan’ı oldu. Hiçbir zaman hırslarının gayesi yapmadı. Herkesin menfaat koşusu yaptığı bu dünyada o “Üç günlük dünya için fırıldak olunmaz.” diyerek dosdoğru oldu.

Değerli milletvekilleri, o, başını örten ile açanın aynı Türkiye'de yasaksız, kavgasız, kardeşçe yaşadığı bir ülke hayal ediyordu. Kürt-Türkmen, Alevi-Sünni ayrımı olmadan, zengin-fakir ayrıcalığı görülmeden, imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir Türkiye hayal ediyordu. Bugün hayallerinin gerçekleşiyor olmasının bahtiyarlığını yaşıyoruz. Muhsin Yazıcıoğlu hayatı boyunca vesayete ve darbelere karşı sözde değil, özde dik bir karşı duruş sergilemiştir. Bu duruşu demokrasiye olan inancı gereği göstermiştir. Ayrıca, darbelere sadece karşı durmakla kalmamış, “Namlusunu milletine çevirmiş bir tanka selam durmam.” sözü hafızalarımıza kazınmıştır. “Türkiye İran olmayacaktır.” diyen 28 Şubatın kudretli generallerine “Doğru, Türkiye İran olmayacaktır, Cezayir olmayacaktır ama Türkiye'yi de Suriye yaptırtmayacağız.” diyerek meydan okumasını da bilmiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) O, 28 Şubat darbecilerinin asıl niyetlerini ifşa eden yiğit bir delikanlıydı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldığı günden bugüne kadar sadece Birinci Meclis tekbir seslerine şahit olmuştu. Karlar altında, bulunmayı beklerken milyonlarca Müslümanın duasını alan Muhsin Yazıcıoğlu kendisi için yapılan devlet töreninde de milletinin omuzlarında tekbirlerle ve dualarla gönderilmiştir Taceddin Dergâhı’na. Onun imanına, Müslümana yakışır hayatına, ben de dâhil olmak üzere, çok insan şahit olmuştur. İşte, bu yüzdendir ki inşallah ahirette Peygamber Efendimiz’e, Hazreti Ebubekir’e, Ömer’e, Osman’a, Ali’ye, Selahaddin Eyyubi’ye, Bediüzzaman Said Nursi’ye, Fatih’e komşu olacaktır inşallah. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, onun ölümü, Türk İslam kültürünün bin yıllık değerler manzumesini kendisine toplamış adam gibi bir adamın ölümüydü. Onun ölümü, toprağı saksıda gören değil, toprağın bağrından gelen bir Anadolu yiğidinin ölümüydü. Onun ölümü, milletinin değerlerini yaşayan ve yaşatan bir dava adamının ölümüydü. Onun ölümü, lideri olduğu gençliği İslam mayasıyla yoğurmaya kendini adamış bir hareketin liderinin ölümüydü. Onun ölümü, her koşulda hakkı tutup kaldıran, hep mazlumun yanında olan, zalime boyun eğmeyen, kendisine inananların başını öne eğdirmeyen, idealist bir vatan evladının, herkesin Muhsin Başkan’ın ölümüydü. Dilerim bu ülkede yeni Yazıcıoğulları yetişir. Siyasete itibar kazandırmak ancak bu tip siyaset adamlarıyla mümkündür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Kendisini yakından tanımış, arkadaşlık yapmış, aynı idealler uğruna siyaset yapma fırsatı bulmuş birisi olarak merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nu ölümünün 6’ncı yılında rahmetle anıyorum, ruhu şad olsun.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum

Sayın Vural…

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun 6’ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Evet, bugün 25 Mart. 2009 yılında, altı yıl önce, eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı, Milliyetçi Hareket Partisi eski Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi kurucusu, Genel Başkanı Sayın Muhsin Yazıcıoğlu’nun Hakk’a yürüyüşünün yıl dönümü. Sayın Muhsin Yazıcıoğlu’nu rahmetle anıyorum. Ailesine, ülkücü ve milliyetçi camiaya başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz, mekânı cennet olsun.

Şüphesiz, Sayın Muhsin Yazıcıoğlu’nun vefatına yol açan 2009 yılındaki helikopter kazasıyla ilgili kamuoyunda oluşan şüpheler giderilmiş değildir. O gün arama ve kurtarmadaki karmaşa, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu raporu, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan araştırma raporlarına rağmen sonuca ulaştırılmış değildir.

Maalesef, Sayın Muhsin Yazıcıoğlu, kendilerini bir ABD-İsrail projesi olarak Başbakanlık tevdi edecek olana, o zamanın Başbakanının, açıkçası, gazetelerde yayınlanmış bu projeye destek olma talebine karşılık “Amerika’nın dediklerini yaparız, sonra da millete hizmet ederiz.” diyerek kendisiyle birlikte olma talebini açıkçası reddetmiş bir ülkücü tavır ortaya koymuştur. Bugün ABD ve İsrail projesi olarak kurulmuş bir partinin kurucularının o gün de kendisine tekliflerini elinin tersiyle itmiş ve ülkücü bir tavır ortaya koyabilmiş bir insandı. Maalesef, onun kurduğu Büyük Birlik Partisi, Cumhurbaşkanı seçiminde farklı bir tavır ortaya koydu diye kumpaslara ve operasyonlara maruz kalmıştır. Günümüzdeki bu gelişmelerle birlikte, Sayın Muhsin Yazıcıoğlu’nu, ülkücü Muhsin Yazıcıoğlu’nu rahmetle anıyoruz. Ailesine ve tüm ülkücü ve milliyetçi camiaya başsağlığı dileklerimizi tekrar iletiyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bostancı...

2.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun 6’ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Rahmetli Yazıcıoğlu arkadaşımdı. 80 öncesinin alaca karanlık döneminde beraber çalıştığımız zamanlar oldu. Kendisini yakından tanıdım. Düzgün, namuslu, faziletli, istikameti çok açık, herkesi kucaklamaya çalışan bir insandı. 80 öncesinin o döneminde dosdoğru kalmak, hem Türkiye’ye ilişkin ve dünyaya ilişkin birtakım hassasiyetler taşımak, insani bir perspektife sahip olmak hem de orada o mücadele ortamı içerisinde bu toprakların, bu milletin bayrağını dimdik ayakta tutmak kolay bir iş değildi. Rahmetli Yazıcıoğlu bunu başardı. 80 sonrası, 12 Eylül döneminde yargılandı ve uzun yıllar hapiste yattı. Ben de, bir yıl hapis yatarken, beraber Mamak Cezaevinde de bulunduk. Daha sonraki dönemde de çok çeşitli görüşmelerimiz, konuşmalarımız oldu. İstikameti her zaman bu toprakların, bu insanların kıblesiydi. İstikametini hep doğru tuttu. Herkesi belki siyasi olarak kucaklayamadı ama belli ki bu milletin vicdanında örtük bir şekilde de olsa çok güçlü bir karşılığı vardı. Bu topraklarda, bu insanların nezdinde karşılığının ne olduğunu anlamak için bazen ölümden sonraki dönemine bakmak gerekiyor ne yazık ki. Rahmetli Yazıcıoğlu vefat ettikten sonra, cenaze törenine katıldım, orada herkes vardı. Bu da Yazıcıoğlu’nun milletteki karşılığına ilişkin, onun hassasiyetinin, insanlığının, mücadele adamı oluşunun karşılığına ilişkin çok önemli bir göstergeydi. Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsın.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Uzunırmak...

3.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak'ın, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun 6’ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu Ülkü Ocakları Genel Başkanıyken iki üç dönem aynı yönetimde beraber çalıştık. Birçok özelliğini saymak mümkün. Bu seneidevriyesinde rahmetle anıyorum.

Elbette ki ölümü acı olmuştur ama üzerindeki karanlıklar hâlen aydınlatılamamıştır. Ölünün arkasından rahmetle anmak elbette ki inancımızın eseridir ama yürütme erkine sahip olan arkadaşlarımızın, bu ölümünün üzerindeki karanlıkları aydınlatamayıp hâlen daha ismiyle ilgili çok çeşitli bir mirasa sahip çıkma gayretlerini hayretle izliyorum ve samimi bulmuyorum. Türkiye’de her şeyin aydınlatılması bir an meselesiyken aydınlatılamayan, saatlerce geç kalınan arama kurtarmalar, ihmaller, yanlış haberler, bütün bunlar… Yani iktidar birçok insanın yatak odasına girerken oraya nasıl giremedi acaba?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Sait…

4.- İzmir Milletvekili Rıfat Sait'in, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun 6’ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

RIFAT SAİT (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ben de Sayın Yazıcıoğlu için Allah’tan rahmet diliyorum.

Kendisi AK PARTİ hükûmetleri döneminde Kosova Dostluk Grubu Başkanlığı yapmış ve Balkanlara büyük hizmetler vermiş bir insandı. Mekânı cennet olsun, güzel bir insan, mert bir insan, Allah dostu. Tekrar Allah’tan rahmet diliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Öz…

5.- Malatya Milletvekili Ömer Faruk Öz'ün, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun 6’ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Sayın Başkanım, rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu belki Türkiye’de yüzde 1, yüzde 2, yüzde 3 oylarla demokrasimizde temsil görevi almış ama bu ülkede vatanını, milletini, devletini seven herkesin takdirini kazanmış, önemli izler bırakmış bir liderdir. Ben inanıyorum ki Muhsin Yazıcıoğlu vatansever herkesin gönlünde sevgisini, saygısını, muhabbetini devam ettirmektedir.

Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümüyle alakalı da hiç kimsenin Adalet ve Kalkınma Partisini suçlama hakkı yoktur. Adalet ve Kalkınma Partisi üzerinde oynanan oyunlar neyse Muhsin Yazıcıoğlu Başkan’ın da vefatı aynı şekilde, aynı senaryonun bir ürünüdür.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Kim aydınlatacak, ben mi aydınlatacağım bunu?

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Bunu herkes bilsin, yaşadığı zaman içerisinde de partimizle, Cumhurbaşkanımızla her zaman yakın diyalog içerisinde olmuştur. Hiç kimse bunun üzerinden AK PARTİ’yi suçlama hakkına sahip değildir. Mekânı cennet olsun, ruhu şad olsun diyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Hamzaçebi, buyurun.

6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun 6’ncı ölüm yıl dönümüne, İzmit Körfez Geçiş Köprüsü’nde halatların kopması sonucu meydana gelen kazaya ve intihar eden Japon mühendis Ryoichi Kishi’ye Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölüm yıl dönümünde kendisine Allah’tan rahmet diliyorum. Sayın Yazıcıoğlu’nun ölümüne ilişkin kuşkular, karanlık noktalar hâlâ giderilebilmiş değildir. Bu kuşkuların, karanlık noktaların aydınlatılamamış olması bu devletin bir ayıbıdır. Ben, Hükûmeti, tüm kamuoyu yönetimini, İçişleri Bakanlığını bu olayın üzerindeki kuşkuları aydınlatmaya bu vesileyle davet ediyorum.

İkinci olarak değineceğim konu şudur: İki gün önce İzmit Körfez Geçiş Köprüsü’nde halatların kopması sonucu bir kaza meydana geldi. Kazada şans eseri herhangi bir şekilde hayatını kaybeden hiç kimse olmadı. Ancak, bu kaza sonrasında bu Körfez geçişinde çalışan bir Japon mühendis, Ryoichi Kishi “Olayın sorumlusu benim, kimsenin suçu yok.” notunu bırakarak intihar etti. Sevgili Kishi’ye ben burada Allah’tan rahmet diliyorum. Uzun zamandır toplumumuzda olmayan bir duyguyu bu topluma hatırlattığı için kendisine Allah’tan rahmet diliyorum tekrar. Ancak, sevgili Kishi’ye, rahmetli Kishi’ye buradan bir şey söylemek istiyorum: Sevgili Kishi, burası Türkiye, burada bu olaylar nedeniyle, benzer olaylar nedeniyle hiç kimse intihar etmez, hiç kimse hayatına son vermez, hiç kimse suçunu, hatasını, kabahatini kabul ederek değil intihar etmek görevinden bile istifa etmez.

Bu onurlu duruşu sergileyen Kishi’ye Allah’tan rahmet dilerken, Yalova Belediyemizin Kishi adına, Yalova’da olan Tonami Meydanı’nda bir anıt dikeceğini buradan tüm Türkiye’ye duyurmak istiyorum. Tonami, Japonya’da bir kenttir, Yalova’nın kardeş kentidir. 1999’daki Yalova depremi sırasında oradaki kişiler yani Tonamililer Yalova’ya gelerek Yalovalılara yardım etmişlerdir. Böylesi bir kardeşliği göstermiş bir kentin halkına, şimdi bir başka olay vesilesiyle Yalovalılar bir anıtla cevap veriyorlar. Ben Yalova Belediye Başkanımızı da burada bu tutumu nedeniyle kutluyorum. Kishi’ye gerçekten yürekten bir kez daha rahmet diliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Boyraz…

7.- İstanbul Milletvekili Osman Boyraz'ın, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun 6’ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

OSMAN BOYRAZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

“Ey sonsuzluğun sahibi, sana ulaşmak istiyorum./ Durun kapanmayın pencerelerim/ Güneşimi kapatmayın/ Beton çok soğuk, üşüyorum…” Böyle anlatıyordu hislerini, “üşüyorum” diyordu. Ne o bilebilirdi hayata veda edeceği yerin, yirmi beş yıl önce yazdığı şiirdeki kadar soğuk olacağını ne de bir başkası. Mamak Cezaevinin kırık taşları üstünde yazılan mısralar bir anlamda Yazıcıoğlu’nun yazgısının da satırlarıydı. Kapkara bir dehlizde beyaz bir sayfaya değil de sanki Berit’in bembeyaz karlarının üstüne yazılmıştı.

Hayatı bitmek bilmeyen mücadelelerle dolu bir duygu, bir düşünce, bir dava adamıydı Yazıcıoğlu. Onunla aynı görüşü paylaşsın ya da paylaşmasın herkesin ve her kesimin, insanlığını, beyefendiliğini, saygınlığını takdir ettiği bir kişiydi. Anadolu’nun bağrında yetişen binlerce, milyonlarca vatan âşığından biri olarak yaşadı ve bir akşamüstü canı kadar sevdiği memleketinin bilinmezliğinde kayboldu. Gidişi de, varlığı da sessizce, efendice, kendinceydi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Atalay…

8.- Ardahan Milletvekili Orhan Atalay'ın, Halepçe katlimanının 27’nci, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun 6’ncı ve Bediüzzaman Said Nursi’nin 55’inci ölüm yıl dönümlerine ilişkin açıklaması

ORHAN ATALAY (Ardahan) – Teşekkür ederim Başkanım.

16 Mart 1988 tarihinde kıyamete dek lanetle anılacak Saddam Hüseyin, Halepçe’nin barış ve özgürlük talebini eşsiz bir vahşetle bastırmış, soluk alan veren her canlıyı kimyasal gazlarla zehirleyerek vahşice öldürmüş, dünya güvenliğinin kendilerine emanet edildiği konseyler ise her zaman olduğu gibi habis çıkarları uğruna susma zilletini tercih etmişlerdi. Katliamın 27’nci yıl dönümünde Halepçe’nin zalimlerini lanetle, mazlumlarını ise rahmetle anıyorum.

Bugün ayrıca bir davaya adanmışlığın adı olan Bediüzzaman Said Nursi’nin 55’inci, Muhsin Yazıcıoğlu’nun ise 6’ncı ölüm yıl dönümünde kendilerini rahmetle anıyorum.

BAŞKAN – Sayın Demir…

9.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir'in, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun 6’ncı ölüm yıl dönümüne ve Hükûmetin Muğla’da doğal ve tarihî çevreyi tahrip etmekten vazgeçmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Muhsin Yazıcıoğlu olayında, birçok siyasi insanda, bilim adamlarında, yurtseverlerde olduğu gibi faili meçhul cinayetler konusunda on üç yıldır iktidar herhangi bir şey yapamamıştır, başarısız kalmıştır. Kendisine Allah’tan rahmet diliyorum.

Muğla’da talan koruma alanlarında yaygınlaşmakta, doğal ve tarihî çevre tahrip edilmektedir. Muğla kıyıları Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Muğla Valiliği tarafından kurulan MUÇEV tarafından kiraya verilirken koylar da Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından kiraya çıkarılıyor. Muğla’da “Göcek koyları” diye anılan Bedri Rahmi, Akbük, Göbün, Küçük Sarsala koyları Dalaman Orman İşletme Müdürlüğünce ihaleye çıkarılarak üzerinde hiçbir yapının bulunmadığı koylara tesis kurulmasının önü açılmaktadır. Hükûmetin bundan bir an önce vazgeçmesini öneriyorum. Yöre halkı bu konuda oldukça duyarlıdır ve karşı gelmektedir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Oğan…

10.- Iğdır Milletvekili Sinan Oğan'ın, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun 6’ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

SİNAN OĞAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

“Ben Türk’üm, Türk esir olmaz.

Ben Türk’üm, Türk devletsiz olmaz.

Ben Türk’üm, Türk bayraksız olmaz.

Ben Türk’üm, Türk ezansız olmaz.

Ben Türk’üm, Türk hürriyetsiz olmaz.”

Bu sözlerin sahibi, bugün şehadetinin 6’ncı yıl dönümünde rahmet ve hasretle andığımız büyük dava adamımız, milletvekilimiz, ülkücü camianın önderlerinden Muhsin Yazıcıoğlu. Kendisini rahmetle anıyorum, Türk milletine bir kez daha başsağlığı diliyorum. Sabah mezarının başında da andık, dualar okuduk. Keşke Türkiye Büyük Millet Meclisinden de orada temsilciler olsaydı, sadece bu kürsüde değil, mezarının başında da arkadaşlarımız olsaydı. Ailesi orada da haykırdı, ülkücüler, Türk milliyetçileri orada da haykırdı. Rahmetlinin nasıl bir kazaya veya cinayete kurban gittiği hâlâ aydınlanmış değil. Türk milletinin yüreği, vicdanı hâlâ kanıyor ve bir an önce bu konunun aydınlatılması gerekiyor.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Hacı Bayram Türkoğlu, buyurun.

11.- Hatay Milletvekili Hacı Bayram Türkoğlu'nun, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun 6’ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

HACI BAYRAM TÜRKOĞLU (Hatay) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nu ben de Hakk’a yürüyüşünün 6’ncı seneidevriyesinde bir kez daha rahmetle, şükranla anıyorum. O bir dava adamıydı, o bir ülkü deviydi, ömrü boyunca Türk milletinin birliği, dirliği ve istikbali için mücadele etmiştir. Ortaya koyduğu tarzısiyasetiyle, şahsiyetiyle, kişiliğiyle toplumda örnek olmuş, rehber olmuş bir dava adamıdır. Ben bir kez daha onun manevi şahsında kendisine Allah’tan rahmet diliyorum, saygıyla eğiliyor, büyük Türk milletinin başı sağ olsun diyorum. Biz inanıyoruz ki şehitler ölmez, o aramızdadır, her an ruhaniyeti bizimle beraberdir. Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun diyorum.

BAŞKAN – Sayın Hüseyin Türkoğlu…

12.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu'nun, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun 6’ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ölümünün 6’ncı yıldönümünde merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nu rahmetle anıyorum. Muhsin Yazıcıoğlu, gerçek bir Türk milliyetçisi, samimi bir ülkücüydü. Ölümü üzerinde altı yıldır şüpheler vardır ve aydınlatılmamıştır. Hâlâ soruşturmalar sonuçlandırılmamıştır. İnsanların yatak odasına ulaşanların, Muhsin Yazıcıoğlu’nun kazasına ve kazayı aydınlatacak bilgilere ulaşamaması çok manidardır; bu, bizi kahretmektedir. Türk milliyetçiliğini ayaklar altına alanların bir Türk milliyetçisinin cinayeti üzerinden istismara kalkışmaları da bizi ayrıca kahretmektedir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Çelik…

13.- Muş Milletvekili Demir Çelik'in, Japon mühendis Ryoichi Kishi’nin İzmit Körfez Geçiş Köprüsü’nde halatların kopması sonucu meydana gelen kazanın sorumluluğunu üstüne alarak intihar etmesine ve Van depreminde yaşamını yitiren Japon Doktor Atsushi Miyazaki’ye ilişkin açıklaması

DEMİR ÇELİK (Muş) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; üç gün öncesinde Körfez-Yalova geçişinin mühendislerinden Japon mühendis Kishi Ryoichi yaptığı hata ve yanlışlıktan kaynaklı, onurlu ve erdemli insan olmanın neticesinde intihar etmiştir. Nice yanlışlıklara imza atan sivil, askerî bürokratın yerinde durduğu Türkiye’de, acısıyla birlikte örnek olan bu ölüm hepimizin yüreğini dağlamıştır.

Van depreminin artçı şoklarında yine yaşamını yitiren Japon doktor Atsushi Miyazaki de aktivist kimliğiyle sınır tanımaz, ulusal ve ulus üniter devletin hegemonik anlayışına karşın evrensel hukukun dayanışma ve paylaşma ruhuna uygun davranışta bulunmuşlardır. Kendilerini saygıyla selamlıyor, herkesi de evrensel hukuk normlarıyla hareket etmeye davet ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz…

14.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz'ın, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun 6’ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, AKP’nin ayaklar altına aldığı Türk milliyetçiliğinin ve Türk İslam davasının yılmaz neferlerinden ve bu kutsal davanın ağabeylerinden rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu Bey’in kaybının seneidevriyesini yaşadığımız bu günde kendisine yüce Rabb’imden rahmet diliyorum. Sevenlerine ve ülkücü camiaya bir kez daha başsağlığı diliyorum. Bugün, kaybının üzerinde çok ciddi şaibeler, söylentiler vardır. Bu söylentileri açığa çıkarmakla mükellef AKP Hükûmetidir. Bugüne kadar, altı senedir bunu başaramadığı gibi, bugün hâlâ daha onun ülkemiz insanı üzerindeki sevgisini istismar ederek bu tür konuşmalara gidiyor olmasını ve hâlâ daha bu şaibe altında bırakıyor olmasını da yadırgadığımı ifade etmek istiyorum. Yüce Rabb’imden bir kez daha Muhsin Başkan’a Allah’tan rahmet diliyorum.

BAŞKAN – Sayın Akbulut.

15.- Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut'un, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun 6’ncı ve Bediüzzaman Said Nursi’nin 55’inci ölüm yıl dönümlerine ilişkin açıklaması

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Sayın Başkanım, vefatının 6’ncı yılında merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nu ve vefatının 55’inci yılında büyük İslam mütefekkiri Bediüzzaman Said Nursi’yi rahmetle ve minnetle anıyoruz. Mekânları cennet olsun.

Teşekkür ederim, saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı, TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut'un, Büyük Birlik Partisinin eski Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun 6’ncı ölüm yıl dönümüne ilişkin ilişkin konuşması

BAŞKAN – Biz de merhum Muhsin Başkan’ı rahmetle anıyor, sevenlerine başsağlığı diliyoruz. Muhsin Başkan’a “Mekânın cennet olsun.” diyoruz.

Şimdi gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- BDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, çok dilli eğitimin önündeki engellerin kaldırılması, Kürtçe eğitimin seçmeliden sürekli hâle getirilerek kamusal hizmet olarak verilmesi ve tüm bu taleplerin altyapısının hazırlanması için yapılması gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1275)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tutuklu Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım'ın talebi üzerine çok dilli eğitim önündeki engellerin kaldırılması, Kürtçe eğitimin seçmeliden sürekli hâle getirilerek kamusal hizmet olarak verilmesi, tüm bu olması gereken taleplerin altyapısının hazırlanması amacıyla Anayasa'nın 98. ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                 İdris Baluken

                                                                                      Bingöl

                                                                         HDP Grup Başkan Vekili

Gerekçe:

Nüfusun büyük bir kısmının Kürtlerden oluştuğu illerimize bağlı okullarda uygulanan Kürtçe seçmeli dersler, kuruluş mantığı ve uygulanma tarzı göz önüne alındığında, bir göz doldurma ve Hükûmetin kendi politik imajını kurtarma girişimlerinden öteye geçmemiştir. Nüfusun neredeyse yüzde 100'e yakını Kürt olan illerde ve ilçelerde uygulanan söz konusu uygulama “kendi ana dilinde eğitim” statüsünden çıkarılıp göstermelik bir uygulamaya dönüşmüştür. Türk ana medyasının ve egemen politik aklın “aşiret devletçiği” dediği Irak ve Kürt Bölgesel Yönetimi hem kamusal hizmete erişim hem de eğitim dili olarak bölgenin kullanılan baskın ve alt dillerinin oranına göre bazı bölgelerde dört ayrı resmî eğitim ve hizmet dili uygulamasını anayasal güvence altına almıştır.

Bu bağlamda yıllardır Kürtlerin ısrarla ana dilde eğitim mücadelesini görmezden gelip Kürtçeyi yabancı diller statüsünün bile altında bir alana çekip haftada bir saatlik derse sıkıştırmak, sorunu çözmekten çok, derinleştirmektedir.

Kürtçe seçmeli dersler öğrencilere dağıtılırken öğrenciye hiçbir şekilde inisiyatif bırakılmamakta, hatta öğretmenin ve idarenin seçtiği öğrencilere Kürtçe dersler verilmektedir.

Kürtçe dil derslerine giren öğretmenlerin büyük bir çoğunluğunun sertifikaları bile bulunmamaktadır. Hakkâri ve Şırnak bölgesinde Kürtçe bilmeyen öğretmenlerin bile derse giriyor olması nasıl izah edilebilir? Bununla ilgili bir hizmet içi eğitim uygulaması neden hâlâ yapılmamaktadır?

Kürtçe seçmeli ders uygulaması sırf özel dersler dolsun diye yapılmakta, formaliteden ve göz doldurmaktan öteye geçmemektedir.

Millî Eğitim Bakanlığının bu konuyu acilen araştırıp üzerine düşen sorumluluğu gerçekleştirmesini, Hükûmetin ise Kürtçeye üvey muamelesinden vazgeçip çok dilli eğitim sürecini başlatması gerekmektedir.

Bu noktada, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesini ortaya koyarak çok dilli eğitim önündeki engellerin kaldırılması, Kürtçe eğitimin seçmeliden sürekli hâlde kamusal hizmet olarak verilmesi, tüm bu olması gereken taleplerin alt yapısının hazırlanması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasını talep ediyoruz.

2.- BDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, demokratik, özgürleştirici, eleştirel, ana dilinde, çoğulcu ve bilimsel bir eğitimin nasıl inşa edilip hayata geçirilebileceğinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1276)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Eğitimi, iktidarların kendi ideolojik yaklaşımlarını topluma ve gelecek nesillere dayatacakları bir arka bahçe olmaktan kurtarmak, kılık kıyafet tartışmalarında olduğu gibi siyasal rant elde etmenin bir alanına dönüşmesini engellemek; demokratik, özgürleştirici, eleştirel, ana dilinde, çoğulcu ve bilimsel bir eğitimin nasıl inşa edilip hayata geçirilebileceğini araştırmak amacıyla Anayasa'nın 98'inci İç Tüzük’ün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ve teklif ederiz.

                                                                             Pervin Buldan

                                                                                   Iğdır

                                                                         Grup Başkan Vekili

Gerekçe:

Eğitim, bireyin ve toplum özgürleşmesinin ve gelişmesinin en önemli dinamiklerinden biri olmasına rağmen, Türkiye'de bu rolünden çok uzakta, tamamen resmî ideolojinin aygıtına dönüşmüş durumdadır. Öğrencilere milliyetçi, tekçi, militarist, cinsiyetçi ve asimilasyoncu bir eğitim verildiği herkesin malumudur.

Millî Eğitim Bakanlığının 27/11/2012 tarih ve 28480 sayılı Yönetmelik’inden sonra kamuoyunda öğrencilerin kılık kıyafeti üzerinden bir tartışma yürütüldüğü ve bir kutuplaşma olduğu görülmektedir. Tartışmanın taraflarına baktığımız zaman her iki kutbun da eğitimi kendi ideolojik görüşlerine göre şekillendirmek istediklerini üzülerek görmekteyiz. Bugün tartışılması gereken en önemli nokta tam da bu dayatmacı zihniyettir. Eğitimi bir özgürlük alanı olarak görmeyen, eğitime demokratik, bilimsel ve eleştirel bir algılayışla yaklaşmayan, kendinde çocuğun ve toplumun yaşam tarzına, geleceğine, diline, inancına ve kültürüne eğitim aracılığıyla müdahale etme hakkı gören bu ikiz zihniyettir. Her iki zihniyet de militaristtir, her iki zihniyet de milliyetçidir, her iki zihniyet de asimilasyoncudur, tek tipleştiricidir.

BDP olarak, eğitimde kılık kıyafetin serbest olmasını desteklemekteyiz fakat bunun nasıl olması gerektiğine merkezî iktidar değil, öğrenci ve aile karar vermelidir. Buradaki temel yaklaşımımız, karardan en çok etkilenecek olanların kararı vermesi yönündedir. Merkezî iktidar yani Hükûmet ise, sınıf farklılıklarından dolayı ortaya çıkacak ve öğrenci psikolojisi üzerinde olumsuz etkilere yol açabilecek sorunlara ilişkin kısa dönemde öğrencilere kılık kıyafet yardımı yapmalı, orta ve uzun dönemde ise vatandaşlık geliri ve benzeri yöntemleri kullanarak bu tür toplumsal eşitsizlikleri asgariye indirmelidir.

BDP olarak, kılık kıyafet özgürlüğünün yalnızca öğrencileri değil eğitim emekçilerini de kapsaması gerektiğini düşünmekteyiz. Madem Millî Eğitim Bakanı bu uygulamanın gerekçesinde gelişmiş ülkeleri işaret ediyor, o zaman sormak gerekiyor gelişmiş ülkelerin kaçında öğretmenlere kılık kıyafet zorunluluğu bulunmaktadır?

Açıkça belirtmek gerekiyor ki, kılık kıyafetin merkezî bir yerden, cinsiyetçi bir yaklaşımla serbest bırakılması hiç de Bakanın açıkladığı gibi eğitimi daha da demokratikleştirmiyor. Her gün okullarda öğrencilere ant okutulurken, ana dilinde eğitim suç olarak görülürken, bu ülkenin okullarında farklı dil, kültür ve inançlar tek tipleştirilirken, ötekileştirilirken, muhalif eğitim emekçileri idari ve adli operasyonlarla susturulmaya çalışılır, ALO 147 gibi ihbar hatlarıyla asılsızca fişlenirken, atanamayan öğretmenler bir bir intihar ederken, haftalarca Abdi İpekçi Parkı’nda atanamadığı için nöbet tutarken, okullar “zengin ve yoksul okulları” diye ayrışmış, çoğunluğu oluşturan yoksul okullarda öğrenciler buz gibi sınıflarda ders işlemek zorunda kalırken eğitimde demokrasiden bahsedilemez.

Tüm bunlar yaşanırken kılık kıyafet serbestliğini öngören bir değişikliğin eğitimde demokratikleşme ve özgürlüklerle ilgili olmadığı, politik bir manevra olduğu açıkça görülmektedir. Eğitime ilişkin sorunları laiklik ve muhafazakârlık ekseninde kutuplaştırıp partilerin kendi tabanlarını ve kamuoyunu manipüle etme isteği çocuklar üzerinden oynanan çok tehlikeli bir oyundur. Eğitim iktidarların kendi varlıklarını devam ettirecek nesilleri yetiştirme aracına dönüştürülemez. Maalesef Türkiye'de bundan önceki iktidarlar gibi AKP iktidarının da eğitime bütünsel yaklaşımının antidemokratik, siyasi ve asimilasyoncu olduğu görülmektedir.

Eğitimi iktidarların arka bahçesi olmaktan kurtarmak, kılık kıyafet tartışmalarında olduğu gibi siyasal rant elde etmenin bir alanına dönüşmesini engellemek, demokratik, özgürleştirici, eleştirel, çoğulcu ve bilimsel bir eğitimin nasıl inşa edilip hayata geçirilebileceğini belirlemek amacıyla bir Meclis araştırması açılması oldukça önemlidir.

3.- Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu ve 21 milletvekilinin, bal üretimi yapan arıcıların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1277)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Yurt dışından kaçak yollarla Türkiye piyasasına gelen balların önünün kesilmesi, kaçak yollardan gelerek Türkiye'de yetiştirilen balların ve Bitlis balının kalitesinin düşürülmemesi, bal üretimi yapan arıcıların ürettikleri mahsullerini değerinde satabilmesi ve bal şurubu, sahte bal, kaçak ve menşesi bilinmeyen balların satışlarına izin verilmemesi için alınacak önlemlerin, yapılması gerekenlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ve teklif ederiz.

1) Hüsamettin Zenderlioğlu                                       (Bitlis)

2) Pervin Buldan                                                      (Iğdır)

3) İdris Baluken                                                        (Bingöl)

4) Sırrı Sakık                                                            (Muş)

5) Murat Bozlak                                                        (Adana)

6) Halil Aksoy                                                          (Ağrı)

7) Ayla Akat Ata                                                       (Batman)

8) Hasip Kaplan                                                       (Şırnak)

9) Emine Ayna                                                          (Diyarbakır)

10) Nursel Aydoğan                                                  (Diyarbakır)

11) Altan Tan                                                           (Diyarbakır)

12) Adil Zozani                                                         (Hakkâri)

13) Esat Canan                                                        (Hakkâri)

14) Sırrı Süreyya Önder                                            (İstanbul)

15) Sebahat Tuncel                                                  (İstanbul)

16) Mülkiye Birtane                                                  (Kars)

17) Erol Dora                                                           (Mardin)

18) Ertuğrul Kürkcü                                                  (Mersin)

19) Demir Çelik                                                        (Muş)

20) İbrahim Binici                                                     (Şanlıurfa)

21) Nazmi Gür                                                          (Van)

22) Özdal Üçer                                                         (Van)

Gerekçe:

Arıcılığın gelişmesi arı ve arı ürünlerinin ticari bir kazanca dönüşmesi Türkiye ekonomisine önemli bir girdi sağlamakta, kırsal nüfusun önemli bir kesimi istihdam edilmekte ve millî gelirin önemli bir kısmı arıcılık sektöründen karşılanmaktadır. Sahte bal, kaçak yollarla Türkiye'ye giren bal, haksız bir rekabete ve üreticilerin mağduriyetine yol açmaktadır. Yurt dışından kaçak yollarla getirilen kaçak bal hem Türkiye'de hem de Bitlis ilinde yetiştirilen balın itibarını sarsmaktadır. Kaçak yollarla Türkiye'ye giren balların kayıt altına alınmaması ülke ekonomisine zarar vermektedir. Kaçak yolla Türkiye'ye giren ballar kayıt altına alınamayarak ülke ekonomisine zarar verdiği gibi Türkiye'de geçimini arıcılıkla sağlayan arıcıları olumsuz yönde etkilemektedir. Kaçak yollarla gelen ballar, balın kayıt dışı olması, tüketici sağlığını olumsuz etkilemesi ve arıcılık yapan binlerce vatandaşımıza zarar vermektedir. Yurda kaçak giren ballar halkın sağlığını olumsuz yönde etkilemekle beraber, gıda kodeksine uygun olup olmadığı belli olmayan ve hiçbir denetlemeye tabi olmayan bu balların ülkemize girmesi büyük bir sorun hâline gelmektedir. Kaçak yollarla Türkiye'ye giren bu balların arıcılıkla uğraşan kişilerin menfaatlerine ve emeklerine zarar vermekte, üreticileri mağdur ederek insan sağlığını tehlikeye atmaktadır.

Türkiye'nin en büyük arıcılık havzası Doğu Anadolu Bölgesi’dir. Bitlis ili Türkiye'deki yayla balı üretiminde en büyük havzayı teşkil eden en önemli arıcılık merkezlerinden biridir. Arıcılık, Bitlis yöresinde kuvvetli bir damara sahip en kadim faaliyetlerden biridir. Bitlis ili hiçbir sanayi yatırımının bulunmadığı, zirai ilaçlama tekniklerinin kullanılmadığı organik bir üretim ortamına sahiptir. Zengin florası ve endemik bitkilerin çok olmasından dolayı Bitlis balı ülkemizde üretilen en kaliteli balların başında yer almaktadır. Bitlis ilinde kayıt altına alınmış 700 civarında arıcılık işletmesinde 100 bin civarında fenni ve geleneksel kara kovan ile yılda 1.500 ton civarında bal üretimi yapılmakta ve ilin ekonomisine her yıl 15-20 milyon TL girdi sağlamaktadır. Yaklaşık 10 bin kişinin geçimini temin ettiği bu iş kolunda 2.000 kişi istihdam edilmektedir. Bitlis ilinin de içinde bulunduğu Doğu Anadolu Bölgesi’nde üretilen çiçek balı miktarı Türkiye'deki yayla balı üretiminin 2/3’ünü teşkil etmektedir.

Yurt dışından kaçak yollarla Türkiye piyasasına gelen balların önünün kesilmesi, kaçak yollardan gelerek Türkiye'de yetiştirilen balların ve Bitlis balının kalitesinin düşürülmemesi, bal üretimi yapan arıcıların ürettikleri mahsullerini değerinde satabilmesi ve bal şurubu, sahte bal, kaçak ve menşesi bilinmeyen balların satışlarına izin verilmemesi için alınacak önlemlerin yapılması, gerekenlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ve teklif ederiz.

BAŞKAN – Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından, Türkiye’de askerin siyasete dâhil olmasının önüne geçilmesi amacıyla 23/3/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 25 Mart 2015 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

25/03/2015

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 25/03/2015 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında, toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                İdris Baluken

                                                                                Bingöl

                                                                                Grup Başkan Vekili

Öneri:

23 Mart 2015 tarihinde, Bingöl Milletvekili Grup Başkanvekili İdris Baluken tarafından verilen (1814 sıra nolu), "Türkiye'de askerin siyasete dâhil olmasının önüne geçilmesi" amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 25/03/2015 Çarşamba günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisi lehinde söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.

Buyurun Sayın Kaplan. (HDP sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına öncelikle sizleri selamlıyorum.

Türkiye’de asker-siyaset ilişkisi ve demokrasisi çok önemli bir konu çünkü bu konu yine sıcak gündemimize oturdu. Bunu niye söylüyoruz? Roboski katliamını biliyorsunuz arkadaşlar. 34 canımızın savaş uçaklarıyla paramparça edildiği Roboski katliamının, şu an Anayasa Mahkemesinde ve Uluslararası Ceza Mahkemesinde ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Mahkemesinde devam ediyor adalet mücadelesi. Şu gördüğünüz kaçakçı olarak vurulan Roboskili kardeşlerimizin -çoğu çocuk- resimleri. “Niye?” diyeceksiniz. Şu resimlerde bu paramparça canları taşıyan katırları görüyorsunuz. Maalesef, bir haftadır Roboski’de insan katliamından katır katliamına geçilmiş durumda. Şu resimlere iyi bakınız, Roboski’nin karşı yakası hemen Türkiye sınırları içinde ve askerin açtığı ateş sonucu öldürülen katırlar. 9 tanesi sadece dün, geçen hafta da öldürüldü birkaç tane. Köylüler bu konuda direniş haklarını kullandılar, gösteri yaptılar, valiliğe, Hükûmete durumu aksettirdik.

Ancak, şu resimlere gerçekten iyi bakmanızı öneriyorum. Şimdi, bir katırın sınırı aşmasının hukuki cezası… Bir katır sınırı aşmanın suç olup olmadığını mı bilir? Bir katır köyde dolaştığı zaman, asker “Dur!” dediği zaman, durması gerektiğinin mi farkındadır? Böyle, bir canlıyı gözünü kırpmadan, birçoğunu sırf yöre halkını provoke etmek için öldürmek ve bunu güvenlik adına yapmak, “sınır ticareti” deyip “Ben kaçakçılar nedeniyle bunları vuruyorum.” demek, bize aslında geçmişteki “33 kurşun olayı”nı anlatıyor.

Şimdi, buradan Hükûmete sesleniyoruz, defalarca bunu dile getirdik: Sizin politikanız sonucu mu bu Hükûmetiniz valiliğe ve oradaki komutana emir verdi ve bunun sonucu mu bu katliamlar… Katır katliamını, insan katliamından sonra katır katliamını hangi kişi emretti? Siz ne yapmak istiyorsunuz Roboski’de? Gerçekten sormak istiyoruz. Roboski’de ve şu an köyde, asker, sivil araçlarla, plakasız araçlarla halkın içinde dolaşıp provoke ediyor insanları. 34 canın hesabını vermeyenler, orada yaşayan insanların, resimde gördüğünüz gibi, katırlarını da katlederek tarihe dünyada hiçbir örneği olmayan bir şekilde geçiyor.

Burada ben bunu niye söyledim? Çünkü, gördüğünüz resimler gerçekten dehşet verici. Tabii, burada ben hayvan hakları savunucularına da seslenmek istiyorum: Siz neredesiniz? Yani, burada konuşmak çok kolay ama bu konuda maalesef bir tek çabanın da olmadığını görüyoruz. Bunu niye ifade ettik? Son zamanlarda, Türk Silahlı Kuvvetlerinin çözüm sürecinden bu yana tam 30 tane basın açıklaması olmuş arkadaşlar, çözüm sürecinden sonra ve öyle konuşmalar yapıyor ki, öyle açıklamalar yapıyor ki sanki Hükûmet Türk Silahlı Kuvvetlerinin emri altındaymış gibi; sanki Genelkurmay Başkanı Başbakana değil, Başbakan Genelkurmay Başkanına bağlı; sanki Türk Silahlı Kuvvetleri Millî Savunma Bakanlığına bağlı değil, Millî Savunma Bakanlığı onlara bağlıymış gibi. “Niye?” diyeceksiniz. Çünkü, çözüm sürecinin getirdiği çalışmaların içinde bir Eşme ruhu bizi Orta Doğu’da, Türkiye’de bin yıldır yaşanmış beraberliğin IŞİD zulmüne karşı, cellatlarına, barbarlığına karşı, orada kahramanca Kobani direnişini, savaşını, destanını yazan YPG’nin, YPJ’nin Kobani’yi IŞİD’den kurtarmasından sonra Süleyman Şah operasyonunda da YPG güçleri burada sorumluluk almıştır ve Eşme’de Süleyman Şah Türbesi’nin yine Kobani, Rojava Kürdistan toprakları içine konulması sağlıklı bir şekilde yapılmıştır.

Şimdi, Genelkurmay Başkanı Necdet Özel çıkıyor, açıklama yapıyor daha dün, diyor ki: “Suriye'nin PYD kolu meşrulaşıyor.” Ya, Genelkurmay Başkanı, sen IŞİD’in savunucusu musun? Kafa kesen, kadınları köle pazarında satan, Tuzhurmatu’da Türkmenleri katleden, Kerkük’te, Şengal’de Kürt, Türk, Süryani, Asuri, Ezidi demeden saldıran bu barbar örgütün; türbeleri yakan, tarihî kültürü yok eden bu barbar örgütün meşrulaşmasını mı istiyorsunuz? Elbette ki o kahraman kız savaşçılar bu barbarları yendiler, kovdular Kobani’den, Kobani’yi özgürleştirdiler. (HDP sıralarından alkışlar) Ve elbette ki o kahraman savaşçılar üniformalarıyla -Fransa Cumhurbaşkanlığı Sarayında Nesrin Abdullah, Asya Abdullah- gittiler Cumhurbaşkanlığında kabul gördüler ve bütün Avrupa ülkelerinde, bütün çağdaş demokrasilerde kabul görüyorlar.

Yine, Irak’ta IŞİD barbarlığına karşı Kürdistan Bölgesel Yönetimi, PKK gerillaları Mahmur’da savaşıyor. Mahmur’da 15 bin Şırnak Botan bölgesinden mülteci insan yaşıyor, biliyor musunuz yurttaşınız? IŞİD’in ilk saldırdığı yer orasıydı. Şengal’e saldırdı, Tuzhurmatu’ya saldırdı, Kerkük’e saldırdı, Türkmenleri katlediyor. Bu Genelkurmay Başkanının ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin IŞİD’in yanında mı olması gerekiyor, IŞİD’e karşı mücadele eden, bu kahramanlık destanını yazan, Orta Doğu halklarının, kadim halkların kardeşliğini, barışını ve demokratik çözümünü savunanların yanında mı yer almalı? Tarih yanlış yerde duranları asla affetmiyor arkadaşlar. Onun için söylüyoruz “Savaş tehlikesi var." diye. “Taburda özel harekât komando birlikleri kuracağız; iki tane kurduk, bir tane daha kuracağız." diyor Genelkurmay Başkanı. Bunu Roboski’de mi şimdi denemek istiyorsunuz? Zaten 317 tane sınır karakolu var ve bunu tek merkezî komutanlığa bağlamak istediklerini söylüyor. Peki, Hükûmetin yaptığı yüksek stratejik anlaşmalar ne oldu Irak’la, Suriye’yle? Peki, Hükûmetin Orta Doğu’da Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimiyle yaptığı petrol anlaşmaları ne oldu? Suriye’de, Irak’ta, Orta Doğu’da 40 milyon Kürt yaşıyor, bunun 20 milyonu Türkiye'de, siz tarihî makastasınız, diyoruz Hükûmete ve askerin yanlış yönelimi altındasınız. Bu makas, bin yıl daha Orta Doğu’da Türk ve Kürt halkının birlikteliğidir doğru olan. Eğer IŞİD’e doğru birileri yönelecekse, destek verecekse şu muhabbet resimlerini göstermek istiyorum, askerin IŞİD’le şu muhabbetini ve şunu söylemek istiyorum: Bu askerler Hükûmete rağmen yanlış yoldadırlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bunun araştırılması bu Mecliste son derece yararlı olacaktır diyorum, hepinizi sağduyuya davet ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önerinin aleyhinde söz isteyen Şirin Ünal, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Ünal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ŞİRİN ÜNAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP Grubunun Meclis araştırması açılmasına ilişkin vermiş olduğu grup önerisi aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ, Türkiye'deki siyaset sisteminin tümden gözden geçirilmesi gerektiğine inanmış ve siyaset kurumunu problemlerin çözüm mekanizması hâline getirmiş olan bir partidir. Aynı zamanda, çözüm odaklı siyaset anlayışı siyaset alanını genişletmiş; siyaset kurumunun etkisini, güvenirliğini ve gücünü de artırmıştır. Âdeta kangren olmuş olan birçok meseleye AK PARTİ döneminde neşter atılmış, daha önce son derece sıkıntılı olan siyasi-asker ilişkileri de normalleşme sürecine girmiştir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti devlet yapısı içerisinde Türk Silahlı Kuvvetlerinde kuvvet komutanlarımız Genelkurmay Başkanına, Genelkurmay Başkanımız da Sayın Başbakanımıza bağlı olarak görev yapmaktadırlar. Bu yapı, üyesi olduğumuz NATO ittifakında kendine özgü tek yapıdır. Bazı Batı ülkelerinde, örneğin Amerika Birleşik Devletleri ve İspanya’da ise kuvvet komutanları doğrudan Savunma Bakanına bağlı olarak çalışmaktadırlar. Amerika Birleşik Devletleri’nde komuta zinciri, örneğin Hava Kuvvetleri Komutanlığı için Hava Kuvvetleri Sekreteri, Savunma Bakanı ve Başkan şeklindedir. İspanya’da ise bu Hava Kuvvetleri komuta zinciri Hava Kuvvetleri Komutanı, Savunma Bakanı, Başkan ve Kral şeklindedir. Amerika Birleşik Devletleri’nin hem başkanlık sistemiyle yönetilmesi ve hem de süper güç olarak dünyayı yönetmeye talip olması nedenleriyle askerî yapısı birçok gelişmiş Batı ülkesinden farklılıklar göstermektedir.

Demokratikleşme çabalarımıza paralel olarak Millî Savunma Bakanlığının asker üzerindeki etkinliğinin artırılması Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından uzun dönemde çalışılabilir ve çalışılmalıdır da. Bu kapsamda 1980’li yıllarda İspanya’da Sosyalist Partinin İspanyol silahlı kuvvetlerinin demokrasi içine entegre edilmesi çalışmaları örnek alınabilir veya kendimize özgü, yerli, millî bir model de oluşturabiliriz. AK PARTİ iktidarı asker-siyaset ilişkilerini toplumun demokratikleşmesi çalışmaları kapsamında, sabırlı, yapıcı ve iyi niyetli olarak sürdürme gayreti içindedir. 24’üncü Dönem Genelkurmay Başkanı, komutanlığı döneminde kuvvet komutanlarının basına açıklama yapmasını yasaklamış, yetkiyi doğrudan kendinde toplamış ve görev süresince de bu yetki, siyasete müdahil olacak şekilde, darbe girişimlerine rağmen hiç kullanılmamıştır. Hâlen görev başındaki 28’inci Genelkurmay Başkanlığı döneminde ise asker tamamen siyasetin dışında kalmaya özen göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ hükûmetleri, Türkiye Büyük Millet Meclisine sundukları yasa teklifleri sayesinde, geçtiğimiz on yılda askerin siyaset dışına çekilmesi yönünde önemli adımlar atmış, atmaya da devam etmektedir. Örnek olarak birkaç tanesini sıralayacağım. Mesela Yüksek Askerî Şûra’nın yapısını değiştirdik, Sayın Başbakanın etkinliğini, siyasetin etkinliğini tam olarak artırdık. Askerlik tanımını değiştirdik. Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesinin darbelere mesnet olarak kullanılmasını engelleyecek şekilde Meclisimizden kanun teklifi geçirdik biliyorsunuz. Kurmay subay eşlerinin nitelik belgesi talep edilmemesi konusunu da yasalaştırdık.

Birkaç hafta önce İçişleri Bakanımızın Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı üzerindeki yetkisinin tam olarak artırılması yönündeki maddeleri de Genel Kurulun takdirine sunduk ve buradan geçirdik değerli milletvekilleri.

Türk Silahlı Kuvvetleri milletimizin göz bebeğidir. Hükûmetimiz onun harbe hazırlığından ve caydırıcı gücünün muhafazasından doğrudan sorumludur. Bakanlar Kurulunun verdiği görevleri yapan modern Türk Silahlı Kuvvetlerinin gücünü koruyacak azim ve kararlılığımız mevcuttur. Ülkemizin demokratikleşmesi kapsamında Türk Silahlı Kuvvetlerinin de siyaset dışında kalması yönündeki dikkatli ve titiz çalışmalarımız devam edecektir.

Biz yüksekleri hedefliyoruz. 2023, 2053, 2071 hedeflerimiz doğrultusunda asker üzerindeki demokratik etkinliği artıracak çalışmalarımız devam edecektir.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24’üncü Döneminin görevi yaklaşık on gün sonra fiilen bitecektir. Dolayısıyla, HDP Grubunun teklifinin bu dar süreçte gerçekleştirilmesinin mümkün olmadığı düşüncesiyle önerinin aleyhinde olduğumu beyan ediyor, gündemimizdeki konulara odaklanmamızın uygun olacağını değerlendiriyor, hepinize selam ve saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Öneri lehinde söz isteyen Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisinin Türkiye’nin normalleşmesi, demokrasi normlarının oturması, hukuk devleti ilkelerinin yerine getirilmesi için asker ve siyaset ilişkisinin belirgin bir şekilde normalleşmesi amacıyla verdiği araştırma önergesi üzerinde konuşuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu önergenin, son zamanlarda Süleyman Şah Türbesi’nin Rojava sınırları içerisindeki Eşme’ye taşınması üzerine Genelkurmay Başkanının yaptığı açıklamadan kaynaklanan bir önerge olduğu açıkça bellidir yani şu olmuştur: Süleyman Şah Türbesi Rojava sınırları içerisindeki Eşme’ye taşınmış, bunun üzerine de Abdullah Öcalan’ın bu Nevruz’da okuduğu mektubunda Eşme ruhuna vurgu yapılmış ve Türk Silahlı Kuvvetleri de aslında bu Süleyman Şah Türbesi’nin taşınmasında PKK ya da PYD’nin yardımı olmadığını söylemek için bir bildiri yayınlamış.

Şimdi, değerli milletvekilleri, aslında Abdullah Öcalan’ın mektubu Hükûmet denetiminden, MİT (istihbarat) denetiminden geçerek açıklanmış bir mektuptur. Abdullah Öcalan o mektubunda Eşme ruhuna vurgu yaptığına göre, orada o Süleyman Şah Türbesi’nin taşınması konusunda Türk Silahlı Kuvvetlerine PYD ya da YPG’nin destek olduğu açıkça belli, o zaman çıkartmaları lazımdı.

Şimdi, gerçekten, burada Türkiye’nin normalleşmesi aslında demokrasi ilkelerinin yerine oturması, asker ve siyaset ilişkilerinin normalleşmesi Türkiye’nin hukuk devleti olmasıyla mümkündür. Demokrasi ve hukuk devleti mücadelesini sadece askerin etki alanının daraltılması eksenine dayandırmak mümkün değildir. Bugün gelinen noktada siyasetin muhatabı asker değildir, Genelkurmay değildir; bizim muhatabımız bu politikaları yürüten siyasi iktidardır. Aslında Türkiye’de darbeler sadece askerlerin yaptığı eylemlerle olmuyor. Artık bugün, çağımızda askerlerin yaptığı darbeler geride kalmıştır. Şimdi sivil iradenin yaptığı darbeler söz konusudur. Yani bugün demokrasinin olanaklarını kullanarak devleti yönetme gücünü eline geçirenler pekâlâ demokrasiyi ve ona güç veren ilkeleri hiçe sayarak darbelerini yapmaktadırlar.

Şimdi, buradaki mesele, baktığımız zaman ABD’nin güncellediği Kürt koridoru planına göre sınırın Suriye tarafında PYD’liler var, Türkiye tarafındaysa PKK’lılar var. Gaziantep sınırlarından başlayacak ve İskenderun Körfezi’ne ve Dörtyol’a kadar devam edecek bölümün PKK kontrolünde olduğunu Genelkurmay da biliyor, siyasi iktidar da biliyor. ABD koridorunun Suriye’de Kürtlerin yaşadığı bölgeden başlayıp Ayn El Arap’a kadar devam etmesinin, Türkiye toprakları içinde de İskenderun Körfezi’nde, Dörtyol bölgesinde denize ulaşmasının amaçlandığını sağır sultan bile biliyor. Irak sınırından Ayn El Arap’a kadar olan bölgede PKK’nın Suriye kolu PYD-YPG’nin hâkim olduğunu herkes biliyor. Bir tek Telabyad IŞİD’in kontrolünde ve gelen bilgilere göre ABD’nin IŞİD’le mücadele çerçevesinde Telabyad’ı da PYD’nin kontrolüne geçireceği, PYD’nin kontrolüne geçirmiş olacağı gelen bilgiler arasındadır. ABD’nin aslında IŞİD’e karşı mücadeleyi bahane ederek hava saldırılarıyla Suriye’de Kürt bölgesinin sınırlarını çizdiğini bugün bu Genelkurmay Başkanı da bilmektedir.

Değerli milletvekilleri, buradaki sıkıntımız, gerçekten, hâlen, daha, demokrasiyi ve hukuk devleti kültürünü içimize sindirememiş olmamızdır.

Askerin yaptığı iddia edilen Ergenekon ve Balyoz davalarıyla ilgili iddialara da birkaç cümleyle değinmek istiyorum. Ergenekon ve Balyoz davaları gerçekten darbeye karşı, darbe teşebbüslerine karşı yargılanmış olan davalar mıdır yoksa kumpas mıdır, önce bunun açıklığa kavuşması gerekiyor.

Şimdi, bakın, Yalçın Akdoğan 6 Ağustos 2013 tarihinde “Ergenekon davası cumhuriyet tarihinin en büyük hukuki hesaplaşmasının adıdır. Darbe teşebbüsü iddialarının yargı konusu olması ve cezalandırılması tarihî bir olaydır ve Türkiye bunu başarmıştır.” diyor. Bunu kim diyor? Bunu Yalçın Akdoğan diyor. Yani orada darbelerle hukuki bir hesaplaşma olarak koyuyor. Ama aynı Yalçın Akdoğan son zamanlarda ne diyor siyasi başdanışman olarak? Gülen cemaatini işaret ederek “Kendi ülkesinin millî ordusuna, millî istihbaratına, millî bankasına, milletin gönlünde yer edinen sivil iktidara kumpas kuranların bu ülkenin hayrına bir iş yapmış olamayacağını çok iyi bilir. Amaca ulaşmak için her yolu mübah görenlerin nasıl hastalıklı anlayışlar ürettiğini iyi bilir.” diyor. Yani, burada da bu davaların kumpas olduğunu söylüyor. Zaten çelişkiler buradan çıkıyor değerli arkadaşlarım. Yani, öncelikle, yapılan, darbeyle mücadele mi yoksa orduya kurulan bir kumpas mı, demokrasiye kurulan bir kumpas mı; bunları hakikaten bilmemiz lazım.

Bütün bu hastalıklı ilerlemelerin temelinde yatan şey, Türkiye’nin hukuk devleti olup olmaması noktasında düğümleniyor. “Türkiye gerçekten bir hukuk devleti midir?” sorusunu sorduğumuz zaman, maalesef üzülerek söylüyorum ki Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğunu açıkça söyleme olanağı bulamıyoruz. Hukuk devleti, hukukun üstünlüğü temelinde örgütlenmiş bir devlettir. Hiçbir organ ya da kişi hukukun üstünde olamaz hukuk devletinde. Hukuk üstünlüğü devletin tüm organlarının hukuka bağlılığını anlatır. Devletin tüm organları hukukun üstünde olamaz ve devletin organlarının üzerinde hukukun mutlak ama mutlak egemenliği vardır.

Hukuk devletinde kurallar yalnızca yönetilenler için değil, bundan daha fazla, yönetenler için vardır. Hukuk devletinde herkes, öncelikle yönetenler, hukuk kurallarına uymak ve hukuk kurallarına bağlı kalmak zorundadırlar.

İçinden geçtiğimiz ve demokrasi söylemleriyle baskılandığımız bu süreçte Anayasa’nın en temel ilkelerinden olan “yargı bağımsızlığı”, “yasalar karşısında eşitlik” gibi hukuk devletinin olmazsa olmazlarının ihlal edilmesine seyirci kalmak büyük bir gaflettir.

Demokrasinin hukukla sağlam örüldüğü ülkelerde siyasal iktidarın hareket alanı daha da kısıtlıdır. Bugünün Türkiyesi’nde ise Hükûmetin hareket alanı alabildiğine genişletilmekte ve belirsizleştirilmektedir. Bugün Anayasa fiilen delinerek hukuk boşaltılırken, siyasal iktidar yasa yapma keyfiyetini toplumsal refleksleri hiçe sayarak sürdürebilmektedir. Türkiye'nin bugün yaşadıkları “hukuk devleti” ve “demokrasi” kavramlarıyla açıklanamaz değerli milletvekilleri.

Hukuk devletinin temeli denetimdir. Siz cumhuriyeti hırpalarken, cumhuriyeti döverken hukuk devletini ve hukuku geliştiremezsiniz. Gerçekten hukuku geliştirmek istiyorsanız cumhuriyete ve demokrasiye önem vermek durumundasınız. Bu önergede konulan konuların araştırılmasının bizim açımızdan hiçbir sakıncası yok ama mesele sadece asker ve sivil ilişkileri değil, aynı zamanda demokrasiyi ve hukuk devletini yok eden tüm süreçlerin araştırılması gerektiğini düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi aleyhte söz isteyen Ramazan Can, Kırıkkale Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Can.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Maalesef, Türkiye, siyasi tarihinde askerî müdahalelere maruz kalmış, son yüzyılda eski ile yeni, değişim ile statüko devamlı şekilde vesayet mücadelesine girmiştir. Son altmış beş yılda 3 fiilî, 1 postmodern, 1 e-muhtıra şeklinde gerçekleşen darbeler çok sayıda sivil iradeye müdahale hakkı, memlekette ciddi bir askerî-siyasi problemi ortaya çıkarmıştır. Asker her şeyden önce kendisini rejimin bekçisi olarak görmüştür. Aslında rejimin bekçisi asla asker olamaz, rejimin bekçisi demokrasidir, hukuktur, millettir, ille de milletin iradesidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Toplumsal değişimi fark etmeyen, milletin iradesini yok sayan, zamanın ruhunu anlayamayan darbeci askerler, orduyu kışlaya davet etmek yerine kendi pozisyonlarını güçlendirmeyi tercih etmişlerdir. Başbakanların darağacında sallandırıldığı, başbakanların erat tarafından azarlandığı, ötekileştirildiği, âciz hâle getirildiği dönemlere maalesef hep birlikte şahit olduk. Millî iradenin hâkim olduğu, özde demokrasinin, egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğu düsturu hep kâğıt üzerinde oldu. Millet sandığa gidiyor, vekillerini seçiyor, millî iradeyi hâkim kılıyordu ama birileri bunu hiçe sayıyor, millî iradeye asla iktidar yetkisi vermiyordu. Darbecilerin rehinesi hâline gelen ordu asli görevinden uzaklaşmış, siyaseti dizayn eder hâle gelmişti. Zayıf iktidarlar ve sığ siyasetçiler bu döngüye dur demek yerine ara rejim ürünü olmaya, askerin bu durumundan siyasette sınırlı da olsa yararlanmaya çalıştılar ama bu sınırlı yetkiyi dahi kullanırken siyasetçiler her düdük çaldığında kaderlerine razı oldular, siyaset sahnesini terk ederken postala selam çakmayı da ihmal etmediler. Evet, askerlerin darbecileri, siyasete müdahale edenler tabii ki suçluydu ama onlar kadar olmasa da buna imkân veren siyasetçiler de suçluydu. Son on yılda darbe teşebbüslerinin olduğu Türkiye’de en nihayetinde 12 Eylül darbesiyle ilgili davanın açılması, 28 Şubat, 27 Nisan soruşturmalarının açılması simgesel dahi olsa anlamlıydı. Süreklilik içinde değişimi savunan, vesayetle vuruşarak ilerleyen AK PARTİ, demokrasiyi, hukuku kendisine ilke edinmiş ve lideri Recep Tayyip Erdoğan riyasetinde demokrasiye, hukukun üstünlüğüne sözde olmaktan öte özdelik hüviyetini kazandırarak askeri kışlaya, asli görevine taşımıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grup önerisini Genel Kurulun takdirine sunuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Arayacağım.

Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Vural.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

16.- İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın, PKK, PYD ve IŞİD’in insanlık adına katliamlar yapan birer terör örgütü olduğuna ve bunların hiçbir zaman Türkiye Cumhuriyeti devletinin muhatabı olamayacağına ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bu araştırma önergesinin gündeme alınmasına yönelik önerge Genelkurmay Başkanının “Eşme ruhu” hakkında yaptığı bir konuşma ve bununla ilgili bir beyanatla ilgili yapılıyor. Şunu Milliyetçi Hareket Partisi olarak ifade etmeliyiz ki PKK bir terör örgütüdür, bu terör örgütü devletimizin askerine, polisine, mühendisine kurşun sıkmış, Kürt kökenli insanları öldürmüş, katletmiş bir terör örgütüdür, narko terör örgütüdür. PYD de bunun siyasi uzantısıdır. PKK, PYD, IŞİD insanlık adına katliamlar yapmıştır, bunlar bir terör örgütüdür. Türkiye Cumhuriyeti devletinin hiçbir zaman muhatabı olamaz, olmamalıdır. Muhatap alan hiçbir sürecin de siyasi ve hukuki meşruiyeti yoktur.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Öneriyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan.

17.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan'ın, İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın MHP Grup Başkan Vekilinin yaptığı açıklamaya ilişkin… kendileri söz alabilirlerdi, konuşabilirlerdi, konuşmadılar ancak şunu ifade edeyim: Kobani’de direnen PYD’nin, oradaki savaşçılar, YPG ve YPJ’nin bütün Birleşmiş Milletlerde, bütün Avrupa’da ve bütün dünyada, hiçbir yerde terörist kaydı yoktur. IŞİD teröristtir, IŞİD’in kaydı var. IŞİD, Türkiye tarafından da terörist olarak kabul edilmek zorunda kalmıştır. IŞİD’e destek olan, ona her şekilde destek olan herkes de teröristtir. Biz de bunu ifade ediyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Evet.

OKTAY VURAL (İzmir) – PKK, PYD ve IŞİD’in bu coğrafyanın üzerinde ABD-İsrail projelerini meşrulaştırmak için bir taşeron olduğu gayet açık ve nettir. Bunu bütün milletimiz bilmektedir. Bunların kimler tarafından beslendiğini ve kimlerin bunları meşrulaştırmak için hangi adımları attığını hepimizi biliyoruz. Onun için, bu konudaki tavrımızı net bir şekilde ifade etmeye devam edeceğiz.

BAŞKAN – Tutanaklara geçti efendim, teşekkür ediyorum.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından, Türkiye’de askerin siyasete dâhil olmasının önüne geçilmesi amacıyla 23/3/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 25 Mart 2015 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.21

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.36

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 83’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önerİyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Öneriyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

2.- CHP Grubunun, Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve 26 milletvekili tarafından, Artvin ilinin Yusufeli ilçesinde yeni yerleşim yerinin belirsizliğinden kaynaklı sorunların tespiti ve yaşanan mağduriyetlerin giderilmesi amacıyla 18/3/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 25 Mart 2015 Çarşamba günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve ön görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

25/03/2015

Türkiye Büyük Millet Meclisin Başkanlığına

Danışma Kurulu, 25/03/2015 Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisini İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                Mehmet Akif Hamzaçebi

                                                                                            İstanbul

                                                                                   Grup Başkan Vekili

Öneri:

Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan ve 26 milletvekilinin, Artvin ili Yusufeli ilçesinde yeni yerleşim yerinin belirsizliğinden kaynaklı sorunların tespiti ve yaşanan mağduriyetlerin giderilmesi amacıyla 18/03/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin (1754 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 25/03/2015 Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Uğur Bayraktutan, Artvin Milletvekili.

Buyurun Sayın Bayraktutan. (CHP sıralarından alkışlar)

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yine, sözlerimin başında, bizleri televizyonları başında izleyen Türkiye'nin her tarafındaki, hatta dünyanın her tarafındaki Yusufelilileri de bir kere daha saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 16 Mart 2015 yani geçen haftanın pazartesi günü Yusufeli’de bir diriliş mitingi yapıldı, ikinci bir miting yapıldı. Bu mitingde, Yusufeli baraj altında kalacağı için, sular altında kalacağı için Yusufelililer bir anlamda feryatlarını, bir anlamda şikâyetlerini Yusufeli caddelerinde yürüyerek bütün dünyaya, bütün Türkiye’ye göstermek istediler. Orada yapmış olduğum konuşmamda Yusufelililere bir söz verdim, dedim ki: “Ankara’ya döner dönmez bir Meclis araştırması önergesini Parlamentodaki milletvekili arkadaşlarımızın imzalarıyla indireceğiz ve tarihinde ilk olarak Yusufeli’yi, Ardanuç ilçemizden sonra Artvin’in bir ilçesini Parlamentoda konuşacağız, tartışacağız, eksiklikler nedir, bunları gündeme getireceğiz.” Ben, bu anlamda Yusufeli’ye vermiş olduğum sözü yerine getirdiğim için çok mutluyum. Yusufelilileri bir kere daha saygıyla sevgiyle selamlıyorum değerli arkadaşlar.

Değerli milletvekilleri, şimdi, buradaki problem ne? Önce Yusufeli’yi bir anlatalım, geçen sefer konuşmamda da anlatmıştım. “Yusufeli’de sağcı çıkar, solcu çıkar, her türlü siyasal düşünce çıkar; bir tek vatan haini çıkmaz.” demiştim. Cumhuriyetin değerlerini, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, ay yıldızlı bayrağı hiç tartışmadılar Yusufelililer. O anlamda, ben onları bir kere daha kutluyorum. Devletleriyle hiç problem olmadı, devlet onları çağırdığı zaman, “Askere gel.” dediği zaman koşa koşa gittiler. Çanakkale Savaşlarına gittiler. Gidin, bugün, Çanakkale’de, oradaki mezar taşlarında, şehit mezarlarında Yusufelililerin adlarını görürsünüz. PKK’yla olan mücadelede en önde koştular değerli arkadaşlarım. O anlamda, herhangi bir problemi yok Yusufeli’nin devletle. Yusufelili devletten ilgi bekliyor, kendinin ihmal edildiğini düşünüyor.

Değerli arkadaşlarım, problem ne? O anlamda diyorum “Yusufeli’yi nasıl anlatalım?” diye. Yusufeli, biraz önce de belirttiğim gibi, sular altında kalıyor. Önceki dönemde, 23’üncü Dönemde, değerli arkadaşlarım, 5753 sayılı bir yasa çıkarıldı. 5753 sayılı Yasa, Artvin İli Yusufeli İlçesinin Merkezinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun’du. Aradan sekiz yıl geçti değerli arkadaşlarım. O dönemde, geçen dönemde Parlamentoda bizi temsil eden Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu, bu mevcut yerleşim yerine ilişkin olarak, bu yerde problem olur, heyelan bölgesidir, eğilim yüzde 70’e ulaşan bir yerdir, düz yer yüzde 2’yi buluyor diye birtakım çekincelerini ortaya koydu, ama Parlamentoda bir kanunlaşma gerçekleşmiş bulundu.

Arkasından, Yusufelililerin kendilerine bir referandum yapıldı, bu yere ilişkin ortak bir konsensüs oluştu değerli arkadaşlarım.

Aradan sekiz yıl geçti. Bakın, sekizinci yıla girdik, sekiz yıldır buradaki yerleşim yerine ilişkin olarak hiçbir çivi çakılmadı.

Yusufelili diyor ki: “Bana bir yerleşim yeri gösterdin. Bana dedin ki ‘Bu yerleşim yerine git, otur, sana ev kuracağım.’ ‘Burada bir baraj yapılacak; bir kenti tarihiyle, sokaklarıyla, yaşayanlarıyla, insanlarıyla, mezarlarıyla beraber toprağın altına gömeceğim.’ dedin. ‘Tamam, başımın üstüne.’” Onların devlete karşı hiçbir şekilde tartışması olmadı, ama şimdi gelinen noktada devlet diyor ki: “Sana yerleşim yerini önümüzdeki günlerde, belirsiz bir tarihte yapacağım.” Yusufelili diyor ki: “Yerleşim yeriyle alakalı bana ne yapacaksın?”

Şimdi, değerli arkadaşlarım, biraz sonra buraya milletvekilleri de gelir, görüşlerini belli ederler, ama şunu ifade edeyim: Her seçimden önce, 30 Mart seçimlerinden önce, daha önceki seçimden önce, bu yeni yerleşim yerine ilişkin olarak, iş makineleri seçimden on beş gün evvel, yirmi gün evvel mevcut yere çıkartılıyor, kumla oynar gibi oynuyorlar değerli arkadaşlarım.

Şimdi de geçen hafta yapmış olduğumuz konuşmadan sonra, Sayın Valimiz orada temel atma töreni gibi bir şey yaptı; 8-9 tane iş makinesi -o da çok garip, tam Yusufeli’nin göreceği tepede, her tarafta da değil- Yusufelililerin göreceği yerde lambalarını yakarak, gece vakti burada kumları alıyorlar, öbür tarafa koyuyorlar, oradan kumları alıyorlar, bu tarafa koyuyorlar değerli arkadaşlarım.

Biraz sonra milletvekilim de herhâlde bahseder diye tahmin ediyorum. Şimdi, o nedenle diyor ki Yusufelili: “Benim yerleşim yerime ilişkin olarak bana yerimi göster.”

Değerli arkadaşlarım, bir yandan da Yusufeli Barajı’nın duvarı yükselmeye başlıyor. 6 tane köy kamulaştırma içerisinde kaldı değerli arkadaşlarım, 6 tane köy ve 6 tane köy bir yandan da yok edildi. 17 tane köye ilişkin olarak tamamıyla bir yok etme, yani bir kamulaştırma furyası var, biz Yusufeli’ne yeni yerleşim yeri göstermiyoruz değerli arkadaşlarım.

Ben, şimdi, buradan, bütün Parlamentoya, Türkiye'ye, kamuoyuna sesleniyorum: Siz bu yerleşim yerini ne zaman yapacaksınız değerli arkadaşlarım? (CHP sıralarından alkışlar) Bu yerleşim yerine ne zaman çivi çakacaksınız, ne zaman başlayacaksınız?

Sayın Bakan geçen günkü konuşmasında dedi ki: “Çiçek gibi bir Yusufeli kuracağız.” Çiçek gibi Yusufeli’yi ne zaman kuracağız değerli arkadaşlar? Biz bunun tarihini istiyoruz.

Gördüğümüz şudur: Bir yandan kamulaştırmalar devam ediyor. 6 tane köydeki insanlara diyoruz ki: Al burayı, doğduğun ve doyduğun yerleri terk et. Bir yandan da, öbür taraftan da diyoruz ki: Sana yerleşim yerini önümüzdeki belirsiz bir tarihte kuracağım. Bu bir özel proje değerli arkadaşlarım. Bu projenin adı “insansızlaştırma”. İnsansızlaştırma projesi yürütülmeye çalışılıyor Yusufeli’yle alakalı. Hani, ne diyorduk? O BOP vardı ya, ünlü bir BOP, Büyük Orta Doğu Projesi, bu projede Amerikan Savunma Bakanlığından Albay Ralph imzalı fotoğrafta, o haritada ne yazık ki Karadeniz’de de Artvin var değerli arkadaşlarım. Yusufeli’yi bir anlamda ana gövdede barajlarla, yan gövdelerde de HES’le, hidroelektrik santralleriyle, arkasından da madenlerle yok etmeye çalışıyorlar.

Biz diyoruz ki: Yusufeli insanı onurlu insandır, Yusufeli insanı dürüst insandır, Türkiye’nin en temiz insanıdır değerli arkadaşlarım. Gidin, bakın, cezaevi yok Yusufeli’de, hırsızlık olayı yok, herhangi bir problem yok, kavga yok, dövüş yok, hiçbir problem yok değerli arkadaşlarım. En güzel yörelerimizden, en güzel insanlarımızdan bir tanesi. Biz diyoruz ki: Yusufeli’ye bu haksızlığı yapmayalım değerli arkadaşlarım. Bir an evvel yerleşim yerine ilişkin bu problemi ortadan kaldıralım, Hükûmet buraya gerekli adımları atsın. Yedi yıldır bekliyoruz, bakın, değerli arkadaşlarım, yedi sene, sekizinci yıla girdik. Bu konuda ben Artvin milletvekili olarak buradan bunları sizlerle paylaşmak zorundayım.

Bir başka gerçek daha var: Kamulaştırma. Bu kamulaştırma gerçeğini de size anlatmak istiyorum. Değerli arkadaşlarım, Türkiye’nin her tarafına gidin, kamulaştırmalara ilişkin olarak toprak bir gayrimenkuldür. Türkiye’nin her tarafında toprak gayrimenkuldür ama Yusufeli’de toprak menkuldür. Neden menkul, onu anlatayım değerli arkadaşlarım.

Konya Ovası’nda bir tane adama 300 dönüm, 400 dönüm yer düşüyor. Yusufeli’de ne kadar yer düşüyor biliyor musunuz, yarın bir gün kamulaştırma olduğu zaman? 1 dönüm yerin 7 hissedarı var, 2 dönüm yerin 15 hissedarı var. Yani, adam başına kaç metrekare yer düşüyor, biliyor musunuz? 150 metrekare, 200 metrekare yer düşüyor değerli arkadaşlarım. Bugün gidin, Kamulaştırma Kanunu’nun o dar kalıpları içerisinde -2942’de- metrekare fiyatlarına bakın. Arazide metrekare fiyatları 48 bin lira, 52 bin lira, 60 ila 70 bin lira. Dönüme vurduğunuz zaman 60 milyon lira ediyor değerli arkadaşlarım. Şimdi, yani kişi başına böldüğünüz zaman eski parayla -bugünkü parayla böldüğünüz zaman 60 bin TL- kişi başına 7 bin lira, 10 bin lira para düşüyor aile başına. Bunlarla bu insanların bu paraları alıp başka yerlerde kendilerine yerleşim yeri olanakları sağlamaları, başka yerlerde kendilerini iyileştirmek için çaba göstermeleri mümkün değil.

O anlamda, sadece Kamulaştırma Kanunu’nun dar kalıpları çerçevesinin dışında Yusufeli’ye özgü özel bir kanun çıkarılmalıdır değerli arkadaşlarım. Neden? Çünkü Yusufeli bir anlamda kendisini Türkiye’ye feda ediyor. O insanlara diyoruz ki: “Al, bütün hayallerinle beraber, anılarınla, yaşadıklarınla bir kenti al ve başka bir yere gönder.”

Bir kent düşünün değerli arkadaşlarım; siz hiç kamulaştırma olduğu zaman -ki ben bunları çok yaşadım- bir ailenin o mezarları kazarak annesini, babasını, dedesini, nenesi mezardan çıkarıp, bir torbaya koyup bir başka yerde Fatihalarla toprağa gömdüğünü gördünüz mü değerli arkadaşlarım? Başka yerde olsa kıyamet kopar ama bizim insanımız ne yapıyor, Artvinliler? “Madem devlet için bunlar gereklidir, asla tartışmıyoruz, bu ülkenin çıkarlarını asla tartışmıyoruz, başımızın üzerinedir.” diyor ama devletten de bir ilgi bekliyor, “Bana el uzat.” diyor Yusufelili, değerli arkadaşlarım, “El uzat.” diyor.

O anlamda, ben burada, yüce Parlamentoda şöyle seslenmek istiyorum -biraz sonra Artvin milletvekilim de bu konudan bahsedecektir mutlaka- bir an evvel, kamulaştırmalarla alakalı bu sorunların bir an önce giderilmesini istiyoruz. Eğer yerleşim yerine ilişkin bir problem varsa, bu konuda bir tereddüt varsa, gelin, Parlamentoda bir araştırma komisyonu kuralım; bu sorun nedir, neden kaynaklanıyor, niye burada çivi çakılmıyor, buna hep beraber, gidelim, yerinde araştırma yapalım değerli arkadaşlarım, Yusufeli’yle alakalı problemin nereden kaynaklandığına ilişkin bir araştırma yapalım.

Bakın, esnafın ciddi anlamda problemleri var. Bugün Yusufeli’de esnaf özellikle büyük AVM’lerin kıskacı altında inim inim inliyor değerli arkadaşlarım. Eğer esnafa ilişkin bir düzenleme yapmazsak yeni yerleşim yerine gidecek esnafı da bulamayacağız Yusufeli’de.

O nedenle, bakın, bir ilçeyi tümüyle yok ediyoruz, uzun yıllar sonra Türkiye’de bir ilk değerli arkadaşlarım, 17 köy ve kocaman bir ilçeye “Senin ruhuna el Fatiha.” diyoruz değerli arkadaşlarım. O nedenle, önümüzdeki döneme ilişkin olarak Parlamentodan, Hükûmetten Yusufelililerin bir beklentisi var -ben Yusufeli’deki konuşmamda söylemiştim- Yusufelili diyor ki Hükûmete: “Abdullah Öcalan’a gösterdiğin ilginin yüzde 1’ini de bana göster.” Değerli arkadaşlar, başka bir şey demiyor, “Yüzde 1’ini de bana göster.” diyor. O anlamda, önümüzdeki döneme ilişkin olarak, Yusufelili ve Yusufeli bir anlamda canlı canlı toprağa gömülüyor değerli arkadaşlarım.

Bakın, geçen yapmış olduğum Parlamento konuşmasında buraya bir tabut getirdim; bazı arkadaşlarım rahatsız oldu; götürdüm, Hükûmet sıralarına koydum değerli arkadaşlarım. Geçen hafta o tabutu aldım, götürdüm, Yusufeli’de bir çayda, Yusufeli’de Çoruh’un üzerinde… Kıyamadık Çoruh’a atmaya, yani, onu atarsak bir yandan da kenti yok ediyoruz diye dedik.

O nedenle, Hükûmetten beklentimiz şu: Bize bu ilgi ve alakayı gösterin. Eğer bir kenti sokaklarıyla –biraz önce de bahsettiğim gibi- anılarıyla, bütün hayalleriyle beraber yok etmek istemiyorsak o kentin insanlarını mağdur etmeyelim değerli arkadaşlarım.

Bakın, Yusufeli insanı kanaatkâr, diyor ki: “Tamam, devlet benden bir şey istiyorsa başımın üzerinedir.” Ama bir yandan da o kenti yok ediyorken de mağduriyetleri giderelim değerli arkadaşlar. Mağduriyetleri gidermezsek bir daha yeni Yusufeli yok, Yusufeli kayboluyor.

Bu güzel kenti, bu güzel ilçeyi önümüzdeki dönemde de hep beraber yaşatmak istiyorsak Yusufeli’ye ve Yusufeliliye gereken değeri verelim diyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Öneri aleyhinde söz isteyen Demir Çelik, Muş Milletvekili.

Buyurun Sayın Çelik.

DEMİR ÇELİK (Muş) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin Yusufeli üzerinde kurulacak olan baraja ilişkin verdiği araştırma önergesi üzerine Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz insanların parçası olduğumuz ekosistemi kendi malımız, mülkümüz gibi tüketmeye devam etme hırsı iktidara ve kâra götürür bizi. İktidara ve kâra götüren, toplumun toplumsal dokusunu olduğu gibi ekosistemin de dokusunu zedeleyen, zarar veren, geleceğimizi de karartan bir hırstır ki bu hırsı erkek egemenlikçi toplumdan alan iktidarlar 6 bin yıldır doğamızı, tabiatımızı, geleceğimizi çalıyor, çalmaya devam ediyor.

Düşününüz ki Yusufeli gibi Kafkas danslarının, zurnanın, tulumun, akordeonun eşliğinde hayatı müzikal olarak değerlendiren bir ilçe, bu ilçeyle beraber 20 civarında köy ama florası, faunasıyla zengin Doğu Karadeniz dağları ve bu dağların bağrına yapılmak istenen barajla sanki enerji sorunu varmış da bu enerji sorununu sağlamak adına böylesi barajlara ihtiyacımız varmış algısı yaratılıyor. Külliyen doğru değil. Söz konusu olan enerji mi? Güneş, rüzgâr, su ve jeotermal gibi yenilenebilir enerji kaynaklarıyla doğamızı, tabiatımızı, ekosistemimizi yok etmeden biz ihtiyacımız olan ısınmayı, aydınlanmayı, seyahati karşılayabilecek enerji potansiyeline sahip araçlara, mekanizmalara ulaşabiliriz ama söz konusu olan sadece ve tek başına kâr ise doğamızı, bitki örtümüzü, hayvan çeşitliliğimizi yok etmenin pervasızlığını yıllardır yürüten bir yanlış uygulama var. Keban Barajı’yla başlayıp Karakaya, Atatürk’le, Hirfanlı’yla yetinmiyoruz; Ilısu’yla, Yusufeli’yle ya da Karadeniz’in, Akdeniz’in, Doğu, Güneydoğu dağlarının doruklarına, onların bağrına eşilen yüzlerce, binlerce hidroelektrik santraliyle bölgeler insansızlaştırılıyor, yoksullaştırılıyor; sisteme, sistemi elinde tutan iktidarlara mahkûm, muhtaç kılınıyor. Asimilasyonist politikalarıyla başkalaştırılıp egemen kültürün, egemen inancın, egemen dinin hükümranlığının sürdüğü metropollere sürülüyor. Nazım Hikmet’in bir şiiri var, “Vatan Haini” diye bir şiiri. Her şeyi getirip iktidarların düşmanlaştırıcı, karşıtlaştırıcı politikalarına mahkûm ederseniz, her şeyi ama her şeyi bu düşman hukukuyla algılamaya, yorumlamaya ve çözüm aramaya kalkarsanız itiraz ettiğiniz şeyin de kendisi çürür. İktidar, yönetimini sürdürebilmek adına, itiraz eden, ses çıkaran, hak arayışında bulunan kişileri, kesimleri, siyasal düşünceleri vatan haini, ihanet çizgisiyle suçlar ki -itibarsızlaştırsın diye- iktidarına dokunmasınlar.

Nazım Hikmet ne der:

“Vatan, çiftliklerinizse,

Vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,

Vatan, kasalarınız ve kasalarınıza sığdıramadığınız çeklerinizse,

Vatan, fabrikalarınızsa,

Evet, ben vatan hainiyim.”

Vatan haini diyerek işin içinden çıkamayız.

Yusufeli, evet, kadim bir coğrafyanın kadim halkının yaşadığı bir yerdir. Ama Yusufeli’nin vatan haini olmadığı tespitinde bulunarak ötekilerin vatan haini olduğu subjektif niyetine yol açarsınız ki burada itiraz ettiğiniz iktidarın hükümranlığını boşa çıkarmış olursunuz.

Değerli Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 780 bin kilometrekarenin üzerinde yaşama hakkına sahip herkes, bu vatanın geleceği, geçmişi ve yarınına ilişkin söz söyleme, fikir beyan etme, düşüncesini ifade etme hakkına sahiptir. Bunu biz sağlamadığımızda, farklıya tahammülü göstermediğimizde ve ötekileştirme politikalarında ısrar ettiğimizde kaybederiz. Nasıl ki hayvan çeşitliliğimizi, bitki örtümüzü kaybettiysek, nasıl ki Doğu Anadolu’yu, Doğu Karadeniz’i, Batı Karadeniz’i insansızlaştırıp herkesi İstanbul’a yığarak onları zapturapt altına almak isteyen bir iktidar ve o iktidarın hükümranlığının sürdüğü bir ülke gerçeğiyle yüzleşmek yerine, biz hâlâ 1920’lerin tek tipleştirici politikalarından farklı olanı ve arayış içerisinde olanı itibarsızlaştırırsak, iradesizleştirirsek bunun kimseye bir faydası yok.

Yusufeli Türk olabilir, Yusufeli Kafkas olabilir, Yusufeli inancına, dinine, kimliğine, etniğine sahip olabilir ama kavgamız 78 milyonu ilgilendiren, kavgamız 780 bin kilometrekarede yaşayan herkesi ilgilendiren bir kavgaysa bu kavganın içerisinde, bu mücadelenin içerisinde olan herkesi eşit, özgür vatandaş anlayışıyla görmek, yaklaşmak, olması gerekendir.

Bu çerçevede, AKP iktidarının küresel ve bölgesel finans kurumlarına doğamızı, dağlarımızı, nehirlerimizi peşkeş çeken anlayışına, siyasetine, zihniyetine karşı çıkmak, olması gerekendir. Onu karşılaştırmaktan imtina edinerek biz Ilısu’yu, bir başkası Yusufeli’yi ya da Çoruh’u, Tortum’u ya da Kızılırmak, Yeşilırmak üzerine yapılanları öncelersek AKP’nin ekmeğine yağ süreriz. Söz konusu olan, iktidarın sınır tanımaz, iktidarın kâra ve iktidara hizmet eden uygulamalarına karşı çıkmak, geleceğimize yani çocuklarımızdan ve torunlarımızdan emanet aldığımız geleceğimize, doğamıza, ekosistemimize sahip çıkmaktır. Biz içinde bulunduğumuz Samanyolu’nu, bu Samanyolu’nun parçası olan yeryüzünü ve yeryüzünün içinde bulunduğumuz ülkenin değerlerini, tarihsel, kültürel, siyasal, sosyal, ekonomik değerlerini ortaklaştıramadığımızda, ortak refleksle sahip çıkmaya kalkışmadığımızda, hep bizim ayrıksı, parçalı duruşumuzdan, karşıtlaştırıcı pozisyondan yararlananlar bizim bu ayrıksı durumumuzdan da yararlanmaya çalışacaklardır. O nedenle, Türkiye gibi her şeyden önce bulunduğu enlem ve boylamı itibarıyla bitki çeşitliliğinin, hayvan çeşitliliğinin çok ve çeşitli olduğu, 3 semavi diniyle birlikte birçok inancı ama beraberinde 36 etnik kimliği birlikte barındıran bir ülkenin insan potansiyelini, bitki potansiyelini, hayvan çeşitliliği potansiyelini korumak Türkiye’de yaşayan herkesin görevidir. Bu görevi ben sol düşünerek, ben demokratik siyasete inanarak yerine getireceğim gibi, bir başkası sağ, bir başkası milliyetçi, liberal ya da muhafazakâr düşünerek yerine getiriyor olabilir. Burada bir karşıtlık aramak yerine, demokrasi, barış, özgürlükler asgari müştereklerinde sorunlarımıza yaklaşır, bu çerçevede de ülkenin demokratik ortak vatanında herkesin eşit, özgür vatandaş olma yaşamına saygı gösterir ve bunu öne çıkarırsak kazanan biz oluruz. Ama, bunu yapmak yerine, ayrıksı duruşlardan hareketle kendi hassasiyetlerimizi öne çıkaran, ötekisini görmemeye çalışan bir pozisyonda kalırsak da nüfusumuzun ekseriyetinin yoksullukta, açlıkta, sefalette debelendiği, demokratik siyasete bağlanan umuda rağmen de çare ve çözüm üretemediğimiz yasama faaliyetinin kendine göre keyfî yaklaşımlarıyla karşı karşıya kalmış oluruz ki bununla da biz saraydaki zatımuhteremlerin ihtiyaçlarını karşılamaktan öte bir görev görmemiş oluruz. İtirazımız tek adama, tekçiliğe itirazsa, çokluğun, çeşitliliğin fonksiyonu olan, doğanın bir parçası olan biz, toplumun da çokluk ve çeşitliliğin kendisi olduğunu tespit etmek, bu çokluğa ve bu çeşitliliğe denk düşen toplumsal, siyasal bir istikrarı harekete geçirmek herkesten çok, ama herkesten çok yasama organının görevidir.

Bu çerçevede de, biz, demokratik siyasetin yürütücüleri, karar vericileri siyasetçiler, doğamızın talan edilmesine, ekosistemimizin yok edilmesine karşı çıktığımız gibi, değerlerimize, siyasal düşüncelerimize de saygılı olmayı esas alacak bir durumda kalmalıyız diyor, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Öneri lehinde söz isteyen Süleyman Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili.

Buyurun Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Artvin’e bağlı Yusufeli ilçesinde Çoruh havzasına yapılacak baraj ve hidroelektrik santralleri dolayısıyla ilçe merkezinin yeri değiştiriliyor. “Türkiye'nin en mağdur ilçesi hangisidir?” diye sorarsanız, bilen insanlar şüphesiz ki “Yusufeli” diyecekler.

Yusufeli, 1879 yılında Erzurum sancağına bağlı olarak kurulmuş, ilçe merkezi Öğdem olarak belirlenmiş. On yıl sonra merkezi Kılıçkaya’ya taşınmış, 1926 yılında Öğdem’e yeniden nakledilmiş. 1933 yılında Artvin ilçe olunca yeniden Erzurum’a bağlanan Yusufeli, 1936’da merkezi Artvin olarak kurulan Çoruh vilayetine bağlanmış, 1950’de çıkartılan kanunla da Yusufeli bugünkü yerine tekrar taşınmıştır.

Değerli vekiller, şu nakil bilgilerini sizlerle paylaşırken bile inanıyorum ki benim de, sizin de başınız döndü, düşünün bir de orada yaşayan kardeşlerimizi. Göçebelik Anadolu’da neredeyse bitti ama Yusufeli’de insanın hayatı göçebelik üzerine kurulmuş; âdeta devam ediyor kültür, vazgeçilmez yazgısı ilçenin. Bugün itibarıyla ilçenin merkezi yeniden değiştiriliyor.

Yusufeli’yi görmeyenler için kısaca bahsedeyim. İl merkezine 104 kilometre uzaklıkta, dağlık, engebeli bir arazi üzerine kurulmuş, Artvin’in dışarıya en fazla göç veren ilçesi. İlçe merkezi nüfusu yaklaşık 6 bin civarında. Bu bölgede 1962 yılında bir dizi baraj ve HES kurma çalışmalarına başlanmış. Çoruh Nehri üzerinde 10, yan kolları üzerinde de 17 adet, toplam 27 adet baraj ve HES kurulmasına karar verilmiş. Bu santraller bittiğinde 10,3 milyar kilovatsaat elektrik enerjisi üretilecek. Türkiye'nin toplam enerji ihtiyacının yüzde 8’i, hidroelektrik santrallerinden elde ettiği enerjinin ise yüzde 34’ü.

İlçenin taşınma sebebi Yusufeli Barajı. 34 kilometrekarelik alanda 2 milyar metreküp su toplayacak. Deriner Barajı’ndan sonra, bölgede en çok enerjiyi üreten baraj Yusufeli Barajı olacak. Ülke açısından son derece önemli bir yatırım.

İlçenin merkezinin değiştirilmesi bazılarına göre sıradan bir şeymiş gibi gözükebilir. Yusufeli’nin problemlerini Milliyetçi Hareket Partisi olarak 23’üncü Dönemde, 16 Nisan 2008’de de bu kürsüde dile getirdik. Hatta, Sayın Genel Başkanımızın görevlendirmesiyle, Yusufeli’ye kadar gidip saygıdeğer Yusufelili hemşehrilerimizle beraber olduk. İlçe halkı, hakikaten, vatanına, milletine canıgönülden bağlı, mutedil, mütedeyyin insanların yaşadığı bir ilçe. Türkiye için bu büyük yatırıma engel olma niyetleri asla yok. Her zamanki gibi, “Vatanımız için biz bir kere daha fedakârlığa hazırız.” diyorlar ama “Devletimizin bu büyük mağduriyetimizi görmesini ve sıcacık elini bölgeye uzatmasını bekliyoruz.” diye, beklentilerini de ifade ediyorlar. Sonuna kadar haklılar.

2008’de Milliyetçi Hareket Partisi olarak önerge vermiştik. Maraş gibi, Antep gibi ülke savunmalarına verdikleri büyük hizmetler dolayısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisince şeref madalyalarıyla onurlandırılmış iller var. Ülke kalkınmasına, büyük fedakârlıklara katlanarak katkı veren Yusufeli gibi yerlere de Meclisimizce, bu fedakârlıklarından dolayı, şeref madalyası verilsin istemiştik. “Onların gönülleri alınsın, helalleşilsin, devletin ve milletin şükranları iletilsin buralara demiştik.” ama maalesef, önerimize dönemin Yusufelili AKP milletvekili de dâhil, AKP Grubundan destek görememiştik.

Bu fedakârlık sadece maddi mağduriyetlerden ibaret değil. Onlar bir şekilde karşılanabilir değerli arkadaşlar ama zaten ilçe merkezi sürekli değiştirilmiş, Yusufeli’nin bir kez daha merkezini değiştirmekle, aslında ilçe sakinlerinin geçmişleriyle, hatıralarıyla bağlantılarını koparıyorsunuz. “Biz atalarının, dedelerinin mezarı olmayan bir ilçeyiz. Bayramda seyranda ziyaret edebileceğimiz ne kabirleri ne ata ocakları kaldı. Çocuklarımıza çocukluğumuzu yaşadığımız sokakları, evleri dahi gösteremiyoruz. Suyun üzerinde yüzen nilüfer çiçeklerine benzedik.” demişlerdi üzüntüyle. Bu fedakâr ilçenin Meclisimizden ve Hükûmetinizden beklentileri vardır ve bunların derhâl, her şey bir tarafa bırakılarak karşılanması lazımdır.

İlçe halkının mağduriyetini anlatmak açısından, bu projenin 17 köy ve 42 mahalleye ait tüm ev ve arazileri su altında bıraktığını söylememiz sanırım yeterli olacaktır. Üstelik, bu projeyle alakalı bu yatırımdan etkilenecek binlerce kişinin rızası bile alınmadan kazma vurulmuş olması da ayrı bir yürek yangınıdır. İdarenin işlemleriyle alakalı birçok dava açılmış ve hemen hepsi Yusufeli’yi haklı bulan kararlarla sonuçlanmıştır ama dediğim gibi, Yusufeli’nin bu büyük yatırımı engellemek, önünde durmak gibi bir düşüncesi olmadığından devletine karşı hep anlayışlı, hep sabırlı olmuştur ama şu husus da devletin bir ayıbı olsa gerektir: Barajın temelinin atılmasının üzerinden iki buçuk yıl, “Barajı yapacağız.” denmesinin üzerinden on yedi yıl geçmiş olmasına rağmen, baraj yapımı son derece hızlı ilerlerken Yusufeli halkı için, memleketi için hiçbir şey yapılmamış olması AKP için utanç verici bir sayfadır. Yusufelililer bağıra bağıra sitemlerini dile getiriyorlar AKP Hükûmeti duysun diye. Bu kadar süre sonunda duvarlar dile gelmiş ama Kabinede Yusufelili bakan bile olmasına rağmen, feryatlarını AKP Hükûmetine bir türlü ulaştıramamışlardır. 2002’de ilçede bir heyet kurup derdimizi anlatmak için Ankara’ya gönderdik. Üç gün içinde Cumhurbaşkanı dâhil, bütün parti genel başkanları, genel merkezleri ziyaret edildi ve dönüldü. Şimdi, onların buradaki temsilcisi vali ve il yöneticileriyle dahi görüşemiyoruz. Bu, nasıl bir ilgisizliktir? Sesimiz, feryadımız olun.” diye Meclise, milletvekillerine sesleniyorlar.

Bakın, ne istiyor Yusufelili hemşehrilerimiz: Öncelikle bu projeyle ilgili halkın birinci ağızdan bilgilendirilip onların da katkıları ve rızalarının alınmasını ve bundan sonra alınacak kararlarda fikirlerinin sorulmasını şart koşuyorlar. Yeni ilçe merkezinin ve köylerinin inşasına hemen başlanılmasını istiyorlar. İsteyenlere ev, dileyenlere arazi tahsisi olmak üzere Yusufelililerin taleplerinin dikkate alınmasını zaruri görüyorlar. “İlçe merkezindeki konutlar bedelsiz verilmeli hak sahiplerine.” diyorlar.

Yusufeli’de arazi az ama kıymetli. Biraz önce Uğur Bey de söyledi. Alım satımların, mahkemelere gitmeden gerçek değerleriyle yapılmasını istiyorlar. Proje bitene kadar mevcut ev ve arazilerini kullanmaya devam etmek arzusundalar. Yusufeli’den ayrılıp başka illere göç edecek hemşehrileri için gittiği yerlerde de bedelsiz konut verilmesini talep ediyorlar. Esnaf, müşterisi ve ticaret portföyünü kaybediyor. Türkiye’nin genelinde zaten esnaf zor durumda ama Yusufeli esnafı artık takatinin sınırlarını zorluyor. Bu yüzden esnafın, çiftçinin banka borçlarının yeniden yapılandırılmasını, yeni işlerini kurmak üzere faizsiz kredi ve ilçeden ayrılırken hibe, yardım ve sermaye desteği verilmesini arzu ediyorlar. Bölge insanının üzerinde sıladan ayrı düşmenin getireceği her türlü sosyopsikolojik sorunları gidermek üzere sosyal projelerle ilçenin desteklenmesini bekliyorlar. Yeni yapılan yolların bir an önce ve çağdaş standartlara uygun olarak yapılmasını istiyorlar. Yeni orman kadastrosu yapılarak tarım arazilerinin geniş tutulmasını ve böylece, tarıma destek verilmesini bekliyorlar. Yeni yerleşim yerine sanayinin ama özellikle tarımsal sanayinin getirilmesini, teşvik edilmesini istiyorlar.

Değerli arkadaşlar, bu talepler, hele hele Yusufelililerin fedakârlıkları göz önüne getirildiğinde gerçekten Türkiye Cumhuriyeti için bin at, bin deve değil, devletimiz bunu yapmaya muktedirdir. 2 milyon Suriyeli göçmene milyarlarca dolar harcayan devlet, yıllardır fedakârlıkların tarihini yazmış Yusufelililere de sahip çıkmalıdır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Yusufeli’nin maddi, manevi desteklenmesini istiyor ve Hükûmetin getireceği destekleme projelerine siyasetüstü bir anlayışla da destek olacağımızı buradan ifade ediyoruz. Yok, bugüne kadar yaptığı gibi, bir başka ülkenin vatandaşlarına gösterdiği yakınlığı Yusufelililerden de esirgeyecek ise ellerimizin AKP Hükûmetinin iki yakasında, nefesimizin de ensesinde olduğunu bir kez daha hatırlatıyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Öneri aleyhinde söz isteyen İsrafil Kışla, Artvin milletvekili.

Buyurun Sayın Kışla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İSRAFİL KIŞLA (Artvin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin Yusufeli’nin yeni yerleşimiyle ilgili araştırma komisyonu kurulmasıyla ilgili vermiş olduğu önerge hakkında AK PARTİ Grubunun görüşlerini açıklamak için söz almış bulunuyorum. Hepinizi hürmetle selamlarım.

Doğrusu, Yusufeli halkına devlet olarak, millet olarak müteşekkiriz. Bütün tarihiyle, bütün geçmişiyle, bütün anılarıyla bir ilçenin sular altında kalması, ülkenin ekonomisi, ülkenin enerji ihtiyacı söz konusu olduğunda, gerçekten, Yusufeli halkı onurlu bir duruşla, asaletli bir yaklaşımla, büyük bir özveriyle, burada barajın yapılması noktasında en ufak tereddüt geçirmeden buna “evet” demiş, en ufak tepkiyi dahi göstermemiştir. Tabii, devlet olarak, millet olarak da Yusufeli halkını mağdur etmeme noktasında da her seviyede sözler verildi. Bu sözleri de inşallah Hükûmet olarak yerine getirmenin kaymakamıyla, belediye başkanıyla, valisiyle, milletvekiliyle hep beraber takipçisiyiz.

Tabii, bir ilçenin kalkması ve yeni bir ilçenin inşa edilmesi takdir edersiniz ki ciddi altyapı çalışmalarını gerektiriyor, mutfak çalışmalarını gerektiriyor. Bugün, tabii, Yusufeli’nin şu andaki belirsizlik noktasındaki halkın tepkilerini hepimiz anlayışla karşılıyoruz ama şunu takdir edersiniz ki, bazen en karanlıkta olduğunuz zaman, ışığa en yakın olduğunuz zamandır.

Şimdi, bu konuda, bu önerge vesilesiyle de, doğrusu, hem muhalefeti hem kamuoyunu hem Yusufeli halkını bilgilendirmiş olmanın da mutluluğunu yaşıyorum.

Değerli kardeşlerim, Yusufeli’de 2008 yılında çıkarılan kanunla yeni yerleşim yeri netleşti fakat baraj 2008’de başlayamadı, 2013’ün Şubat ayında temeli atıldı. Yani barajın epey zaman yapılıp yapılmaması tereddüt konusuydu. Şu anda barajın temeli atılalı iki yıl oldu. Şimdi, bu iki yıl içerisinde, Yusufeli ve Erzurum güzergâhı üzerinde su altında kalacak yolların, takriben 70 kilometrelik yolların projeleri bitti -Yusufeli’deki coğrafi şartları bilirsiniz- 1 katrilyona yakın maliyeti çıkan bir yol keşfi oldu. O bakımdan -daha dün akşam YPK kararıyla ilgili en son, Maliye Bakanımız da imzayı attı- YPK kararı çıkması gerekiyordu ve en yakın zamanda, inşallah, bir ay geçmeden Karayolları, yol ihalelerini yapacak. Bu, altyapı için çok çok önemli bir husustur, gelinen nokta budur. Takriben 1 katrilyona yakın bu 70 kilometrelik yol güzergâhının ihalesi en kısa zamanda yapılacak.

Tabii, bu yeni yerleşim yeriyle ilgili nazım imar planları, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından bitirildi, 24/10/2014 tarihinde nazım planları askıdan indi. Nazım planlarına göre, TOKİ’nin altyapı projelerini çizmek için Yüksel Proje’ye… Kanalizasyon, su, bütün altyapı yatırımlarıyla ilgili projeler Yüksel Proje tarafından bitirildi, 13 Mart itibarıyla, geçen Cuma günü, imzalı olarak TOKİ tarafından DSİ Genel Müdürlüğüne projeler intikal ettirildi ve şu anda DSİ Genel Müdürlüğü ile TOKİ arasında yapılan görev paylaşımında üstyapıları TOKİ yapacak, alt yatırımları DSİ yapacak. DSİ burada ihale süresince önümüzdeki üç ay zaman kaybının önüne geçmek için de şu anda fiilî olarak bu imar planları doğrultusunda hazırlanan altyapı projeleriyle ilgili alan düzeltme çalışmalarına –kendileri- başladılar ki burada bu üç aylık ihale süresindeki zamanı da kaybetmeyelim diye. Altyapı yatırımları bizim için son derece önemli. Bütün projeler DSİ Genel Müdürlüğüne intikal etti. İnşallah bunun da bu nisan ayında ihale tarihinin ve üç ay içerisinde inşallah ihalesinin yapılıp ilgili müteahhit firma tarafından da bu altyapı yatırımlarına başlanması lazım.

Tabii, Yusufeli halkının kamulaştırma bedelleri, Uğur Bey’in de dediği gibi, arazi kıt olan bir bölgede. Hem kamu kurumlarının hem mahkemelerin hem DSİ’nin burada Yusufeli’ye karşı bir pozitif ayrımcılık içerisinde olmasını bekliyoruz. Bu konuda da DSİ azami olarak fiyatları yüksek tutma noktasında bir gayret içerisinde. Ben şahsen, Yusufeli halkının –hepiniz tanırsınız, hakkı olmayan bir şeyi talep etmeyen insanımızdır- hakkı olmayan bir şeyi talep etmeyeceklerine eminim, hakkı olan bir şeyi de devletimizin esirgeyeceğine inanmıyorum, inşallah mağdur etmeyecek. Burada da Yusufeli halkıyla kamulaştırmada anlaşılarak bir çözüme kavuşturulacak.

Bir de şunun bilgisini vereyim: Tabii, Yusufeli’nin yeni yerleşimiyle ilgili hak sahipliği konusunda mevcut İskân Kanunu’muz yetersizdi. O bakımdan, 11/9/2014 tarihinde İskân Kanunu’na geçici 8’inci madde ekleyerek Yusufeli’ye mahsus özel bir kanun çıkarttık. Burada hak sahipliğini kolaylaştırmak için Bakanlar Kurulunu yetkili kılan bir kanundu ve diğer taraftan da yeni yerleşim yeri bulamayacağımız köylülerin ilçe merkezinde hak sahipliği olabilmesinde… Çünkü köy kalkıyor, ama o köyü yerleştirecek yeni bir alan bulamadığınız zaman onun da ilçe merkezinde hak sahibi olabilmesine imkân sağlayan Bakanlar Kurulu kararının şu anda ilgili bakanlardan görüşleri alınmış, sadece Maliye Bakanlığının görüşü bekleniyor. İnşallah en yakın zamanda da Bakanlar Kurulu kararı çıkarılarak Yusufeli halkının hak sahipliği konusundaki tereddütleri giderilecek. Bir ay geçmez bu belirsizlikler, inşallah, aşılmış olacak ve Yusufeli halkının bu haklı tedirginliği de, inşallah, son bulmuş olacaktır. Doğrusu, biz, konuyu sıkı bir şekilde takip ediyoruz. Buradaki TOKİ, DSİ, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve bütün kurumlarla koordineli bir şekilde DSİ’nin koordinasyonu altında konuyu önemle takip ediyoruz. Yusufeli halkının buna gönülden inandığını biliyorum. İnşallah, bir ay içerisinde de bütün kamu kurumlarıyla bilgilendirme toplantıları yaparak da bu belirsizliği ortadan kaldırmış olacağız diyorum.

Ben, tekrar herkesi saygı ve hürmetlerimle selamlıyorum. Tabii, Meclisin çalışmaları da önemli, yetişmesi gereken kanunlar var.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Vekilim, bu cümleyi kurma Artvin Vekili olarak.

İSRAFİL KIŞLA (Devamla) - Onun için bu aşamada doğrusu böyle bir araştırma komisyonu kurulmasını gerek görmüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.16

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.30

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 83’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Öneriyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.

Gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.

1'inci sırada yer alan, Halkların Demokratik Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın; Hayvancılık ve Tarım Sektörünün Bitme Noktasına Geldiği İddiasıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker Hakkında Bir Gensoru Açılmasına İlişkin (11/49) esas numaralı Gensoru Önergesi'nin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere başlayacağız.

VIII.- GENSORU

A) Ön Görüşmeler

1.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, hayvancılık ve tarım sektörünün bitme noktasına geldiği iddiasıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker Hakkında Gensoru açılmasına ilişkin Önergesi (11/49)

BAŞKAN – Hükûmet? Yerinde.

Önerge daha önce bastırılıp dağıtıldığı ve Genel Kurulun 16/3/2015 tarihli 77’nci Birleşiminde okunduğu için tekrar okutmuyorum.

Sayın milletvekilleri, Anayasa'nın 99'uncu maddesine göre, bu görüşmede, önerge sahiplerinden 1 üyeye, siyasi parti grupları adına 1’er milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya 1 bakana söz verilecektir.

Konuşma süreleri, önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakikadır.

Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Önerge sahibi Nursel Aydoğan, Diyarbakır Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sadir Durmaz, Yozgat Milletvekili; Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Halil Aksoy, Ağrı Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Gökhan Günaydın, Ankara Milletvekili; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Mehmet Erdoğan, Adıyaman Milletvekili; Hükûmet adına Mehmet Mehdi Eker, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı.

Şimdi, önerge sahibi Nursel Aydoğan, Diyarbakır Milletvekili.

Buyurun Sayın Aydoğan.

NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; partimiz HDP adına, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Sayın Mehdi Eker hakkında verdiğimiz gensoru üzerine söz almış bulunuyorum. Öncelikle Meclisi selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 24 Ocak 1980 tarihinde Süleyman Demirel’in Başbakanlığındaki Milliyetçi Cephe Hükûmeti zamanında o dönem Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı olan Turgut Özal tarafından hazırlanan ve kamuoyunca da “24 Ocak Kararları” olarak bilinen, Türkiye ekonomisini liberalleştirmeyi hedefleyen kararlar alındı. Bu kararlar, emperyalist kapitalist güçlerin neoliberal politikalarının IMF ve Dünya Bankası tarafından az gelişmiş ülkelere dayatılmasıdır. Yani Türkiye 1980’li yılların başından itibaren IMF ve Dünya Bankası öncülüğünde uluslararası sermayenin çıkarlarına göre biçimlendirilmektedir. 24 Ocak Kararları’nın özü, kapitalist küreselleşme sürecine entegrasyonu sağlamaktır. Nitekim 9 Aralık 1999’da IMF’ye verilen niyet mektubu bu modelin gerçekleştirileceğini ifade ediyordu.

Değerli milletvekilleri, 1998 yılında Dünya Bankası tarafından hazırlanan bir rapor, 2000 ve 2008 yılları arasında uygulanan tarım reformunun çerçevesini çizmiştir. Bu raporda:

“1) Tarım ürünleri fiyatları dünya fiyatları seviyesine çekilmeli.

2) Fiyat destekleri kaldırılmalı.

3) Doğrudan gelir desteği sistemine geçilmeli.

4) Gübre ve kredi sübvansiyonlarına son verilmeli.

5) Tarım kooperatiflerinin ayrıcalıkları kaldırılmalı.

6) Tarımsal kamu iktisadi teşekküllerinin özelleştirilmesi gerekiyor.”

Bu öneriler 9 Aralık 1999’da IMF’ye ve 10 Mart 2000’de Dünya Bankasına verilen kalkınma politikası raporlarında da aynen yer almıştır.

IMF ve Dünya Bankasının Türkiye tarım politikasını biçimlendirme girişimleri aslında elli altmış yıl öncesine dayanmaktadır ama en yıkıcı olanının 2000 ve 2008 dönemlerinde Tarım Reformu Uygulama Projesi adı altında yürütülen yapısal dönüştürme programı olduğunu söyleyebiliriz.

AKP iktidarı döneminde uygulanan doğrudan gelir desteğiyle tarımda üretim-istihdam dengeleri altüst olmuş, edilgen bir köylü kesimi yaratılmıştır. Bu programla, tarımı destekleyen girdi ve teknoloji sağlayan kurumlar özelleştirildi, tasfiye edildi; tarım satış kooperatifleri zayıflatıldı, işlevsiz hâle getirildi ve tasfiye koşulları oluşturuldu.

2010 yılında Doğrudan Gelir Desteği Sistemi yerine Havza Bazlı Üretim Destekleme Modeli’ne geçildi. Bu modelde ürünlere prim desteği verilecekti ancak modelin beyan edilen ürün miktarını esas alması doğrudan gelir desteğinde olduğu gibi büyük toprak sahiplerine büyük destek verilmesini getirdi.

IMF ve Dünya Bankası tasfiye programlarının gözü kapalı uygulanmasının yıkıcı sonuçları gün yüzüne çıkmaya başlamıştır. Tarımın genel ekonomi içindeki payı sürekli olarak azalmaktadır, tarımın istihdamdaki payı da gerilemektedir, başta buğday olmak üzere birçok tarımsal ürünün fiyatı gerçekleşen tüketici fiyatlarındaki artışın gerisinde kalmıştır. Son on yılda artan nüfus oranı ile eşit olarak tarım ürünlerinde üretim artışı sağlanmamış, tam tersine, tarım alanları azalmış, tarım ürünlerinde üretimin gerilemesine neden olmuştur.

Uygulanan yanlış politikalar sonucu toplam hayvan varlığı 4-5 milyon baş gerilemiştir, kırmızı et ithalatına da başlanmıştır. Bir tarım ve hayvancılık ülkesi olan Türkiye'de kurbanlık koyunların bile ithal edildiğine tanıklık ettik. Bu süreç çiftçi gelirlerinde azalma ve yoksulluğa neden olmuştur.

Nitekim 2012 Yılı Programı’nda, ortaya çıkan işsizlik, yoksulluk ve göç gibi sorunların yeniden yapılandırma sürecinden kaynaklandığı kabul edilmiştir. Uygulanan politikaların çiftçileri tarımdan koparmakta olduğunu da bize açıkça göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, 2000 yılında tarımdan geçimini sağlayan çiftçi sayısı 7,8 milyon. 2011 sonunda bu rakam ne yazık ki 6,1 milyon kişiye düşmüştür. Yani yaklaşık 2,5 milyon civarındaki kişi çiftçilik yapmaktan vazgeçmiştir. 2000 yılında tarımın istihdamdaki payı yüzde 36 iken, 2011 sonunda yüzde 25,5'a düşmüştür. Çiftçilerin büyük bir bölümü enflasyona yenilmiş ve özelleştirmeden nasibini şimdilik almayan KİT’lerin ve tarım birliklerinin yaptığı alımlarda ürün fiyatları enflasyonun altında kalmıştır.

1980'lerin başında kendine yetebilen bir durumda olan Türkiye bu özelliğini ne yazık ki yitirmiş, ithalatçı duruma düşmüştür. Yağlı tohumları bile ithal eden bir ülke hâline gelen Türkiye bunun yanında bitkisel ham yağı, pamuk ve buğdayı da ithal eder duruma gelmiştir. Çünkü uluslararası sistem Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin sebze meyve gibi emek gerektiren ürünlerde, gelişmiş ülkelerin ise sanayi bitkilerinde, hububatta uzmanlaşmasını öngörmektedir.

2011 yılında tarım ürünleri ithalatı cumhuriyet tarihinin rekorunu kırmıştır. 2011 yılında 17,6 milyar dolar ithalat yapılmış, ihracatta ise 15,3 milyar dolarda kalınmıştır.

Ürün fiyatlarındaki artışın yetersizliği, buna karşın her geçen gün artan mazot ve gübre fiyatları, dönem dönem yaşanan kuraklık Türkiye'yi buğdayda ithalata bağımlı bir hâle getirmiştir. Son on-on iki yıl içerisinde 20 milyon tonun üzerinde buğday ithalatı yapılmıştır. Mısır, çeltik ve pamukta yine aynı durum söz konusudur. Türkiye, Çin'den sonra ikinci büyük pamuk ithalatını gerçekleştiren ülke konumuna düşmüştür.

Türkiye'de bitkisel yağ üretimi ihtiyacın ancak yüzde 30'unu karşılamaktadır çünkü son on yılda, işlenen tarım alanı toplam 2,5 milyon hektar azalmıştır. Bu dönemde çiftçiler 3,3 milyon hektar araziyi işlemekten ne yazık ki vazgeçmişlerdir. 2000'li yıllara kadar arpa ihraç eden Türkiye, bugün arpa ithal eden bir konuma düşmüştür.

1988'de 22 milyon ton şeker pancarı üretimi, 2012 yılında ne yazık ki 16 milyon tona düşmüştür. Yine, patates üretiminde yüzde 10 düzeyinde bir düşüş vardır. TEKEL'in destekleme alımlarından çekilmesi, sözleşmeli üretim sistemine geçilmesi tütüncülük için âdeta bir yıkım olmuştur. Dünyanın en kaliteli Şark tütününü üreten Türkiye çiftçisi, üretimden hızla uzaklaştırılmıştır.

1990'lı yıllarda, değerli arkadaşlar Kürt sorununu askerî yöntemlerle bitirmek isteyenlerin uyguladığı politikalar sonucu 4 milyon civarında geçimini tarım ve hayvancılık ile sağlayan insan Türkiye metropollerine zorla göç ettirildi. Konulan yayla yasaklarıyla hayvancılık neredeyse tamamıyla bitirildi ve 2000’li yılların başlarından itibaren de tarımda uygulanan neoliberal politikalar nedeniyle Türkiye'nin genelinde tarım ve hayvancılık bitme noktasına gelmiştir. Yaşadığı köyde, kasabada karınlarını doyurmakta zorluk çeken çiftçilerin özellikle çocukları, genç kesim, iş bulmak ve yaşamlarını idame ettirebilmek için başta İstanbul ve İzmir olmak üzere büyük metropollere göç etmeye devam etmektedir.

Sanayileşmede de istediği düzeyi yakalayamayan AKP Hükûmetinin Türkiye ekonomisini daha sağlam temellere oturtmak için üretime dayalı politikaları geliştirmesi Türkiye'nin geleceği açısından bize göre en doğru olacaktır.

Hükûmetin tarımda neoliberal politikaları uygulamaya devam etmesi hâlinde, tarımda, hayvancılıkta üretimden daha fazla kopmalar yaşanacaktır.

Üretimden koparılan insanların sisteme itirazlarının önü kesilse de “Açlığın sofuluğu bozdurduğu” deyimini asla unutmamamız gerekir. Şu anda Türkiye’de, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının açıkladığı gibi, 6 milyon kişinin sosyal yardım alması Hükûmetin güçlülüğünden değil, yoksullaşma, fakirleşme ve işsizliğin her geçen gün artmasındandır.

Yine, Türkiye’de yaşayan herkesin şunu çok iyi bilmesi gerekir: Yapılan sosyal yardımlar ihtiyacı olanlar düşünüldüğü için değildir; bu yardımlar yapılmadığında ciddi toplumsal kalkışmaların olacağındandır, toplumsal kalkışmaları önlemek içindir. Ama, insanları üretimden, toprağından, köyünden koparma politikasının devamı “6 milyon” sayısını en yakın zamanda da ikiye katlayacaktır diye düşünüyoruz. Bu nedenle, Hükûmeti insanları kendisine muhtaç eden bu sosyal politikaları terk etmeye ve üretime dayalı yeni bir ekonomik model geliştirmeye, uygulamaya davet ediyoruz diyorum.

Bütün Meclisi bu düşüncelerle tekrar saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Sadir Durmaz, Yozgat Milletvekili.

Buyurun Sayın Durmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA SADİR DURMAZ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı hakkında açılması istenen gensoruyla ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tarım, gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun her ülke için hayati öneme sahip stratejik bir sektördür. Tarımın stratejik öneminin ve bütün insanlık için vazgeçilmezliğinin idrakinde olan gelişmiş ülkeler, tarım sektörlerini sosyal ve ekonomik açıdan ayrı bir gözle değerlendirmekte ve desteklemektedirler.

On üç yıllık AKP iktidarında ülkemiz tarımının en temel sorunlarına çözüm getirilememiş, aksine, sorunlar daha da derinleşmiş ve büyümüştür. AKP Hükûmetinin duyarsızlığı da büyümüş ve çiftçiler on üç yılın sonunda Hükûmetin erzak yardımına muhtaç hâle gelmiştir.

Türkiye’de tarımsal girdi maliyetlerinin dünya fiyatlarının üzerinde seyretmesi en önemli sorun olarak durmaya devam etmektedir. Türk çiftçisi dünyanın en yüksek fiyatlı mazotunu, gübresini, tohumunu ve ilacını kullanmakta, buna karşın ürününe hak ettiği değer verilmemektedir.

Tarımsal girdi fiyatlarıyla ilgili olarak bugün bile Sayın Cumhurbaşkanı ağzını her açtığında olan çiftçiye oluyor. Kendi atadığı bakan ve bürokratlarla on üç yıldır sorun yaşamayan Başbakan, Cumhurbaşkanı olunca birdenbire “Aldatıldık.” dercesine “Faizler yüksek.” diyerek polemiğe giriyor. O her konuştuğunda ithalata dayalı olan tarımsal girdilerin fiyatı katlanıyor. Aslında aldatılan, dünyanın en pahalı girdi maliyetleriyle üretim yapan Türk çiftçisidir. Dolardaki danışıklı polemikle Türk lirası örtülü devalüasyona uğramış, bunun faturası da üretimden tüketime kadar her aşamada Türk çiftçisine çıkarılmıştır. Çiftçi fakirleşmiş, üretim maliyeti de artmıştır.

AKP Genel Başkanı sıfatıyla on iki yıl önce meydan meydan gezerek “Çiftçinin mazotunu yarı yarıya ucuzlatacağız.” diyen Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve AKP’den bu sözünü tutmasını bekleyen çiftçimiz maalesef hayal kırıklığına uğramıştır. Gemiciklerin, lüks yatların mazotunu düşüren, her fırsatta tarıma verdiği desteği artırdığını söyleyerek övünen AKP’nin tarıma ayırdığı toplam destek çiftçinin kullandığı mazottan aldığı vergi kadardır. AKP, kendi çıkardığı Tarım Kanunu’nun gereği olan destekleme tutarına dokuz yılda ulaşmamış ve bu kanuna uymamasının sonucunda çiftçimize eksik ödenen destek miktarı 44 milyar lira yani eski parayla 44 katrilyon lira olmuştur.

Yine, on üç yıllık AKP iktidarı döneminde çiftçimiz enflasyona ezdirilmiş, ürün fiyatlarındaki artış enflasyonun gerisinde kalmış, sadece buğday üreticilerinin bu nedenle kaybı 16 katrilyon lirayı bulmuştur. Yani, iki kalemde, enflasyon karşısındaki kaybı ile desteklemeden kaynaklanan kaybını topladığınızda sadece iki kalemde on üç yıllık AKP iktidarı döneminde Türk çiftçisinin uğradığı kayıp yaklaşık 60 katrilyon lira etmektedir.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan ve AKP yetkililerinin çizdiği pembe tablolara karşın, Türk tarımında gerçekler hiç de iç açıcı değildir. AKP iktidarları döneminde tarımın gayrisafi yurt içi hasılaya olan katkısı düşmüştür. Tarımsal ham madde ihracatımız tarımsal ham madde ithalatını karşılayamaz durumdadır. Ekilen biçilen tarımsal araziler, alanlar azalmış, tarım toprakları terk edilmiştir. Köylerimiz boşalmış, çiftçimizin geliri her geçen yıl azalmış, tarımsal girdi fiyatları her yıl katlanarak artmış, çiftçimiz borç batağına sürüklenmiştir.

Sayın Bakan ve AKP sözcüleri her fırsatta tarımın, hayvancılığın çok geliştiğini iddia etmektedirler. Ben soruyorum sayın milletvekilleri: Otu, samanı, kurbanlığı ithal edip de hayvancılığı gelişen bir ülke var mı Allah aşkına?

SEYFETTİN YILMAZ (Adana) – Türkiye var!

SADİR DURMAZ (Devamla) – Amerika’dan fındık, Şili’den elma, Bulgaristan’dan nar, Çin’den sarımsak ve fasulye, Kanada’dan mercimek, İran’dan karpuz ve lahana, İspanya’dan marulun ithal edildiği bir ortamda tarımın geliştiğini, dünyayla yarıştığını söylemek ancak tarıma, çiftçiye şövalye gözüyle bakanların yapacağı bir değerlendirmedir.

Girdilerin sürekli pahalılaşması, hayvancılığımızı can çekişir hâle getirmiştir. Sonuçta hayvansal üretimimizi çökerten AKP, çözümü hayvan ithal etmekte bulmuştur. Sayın Bakanın döneminde, cumhuriyet tarihinde ilk kez hem de iki yıl üst üste kurbanlık ithal ettik. Yetmedi, onlara bir de saman ithal ettik.

Son yıllarda özellikle kırmızı ette sorunlara kalıcı çözüm üretilemediği için her üç dört yılda bir büyük bir krizle karşı karşıya kalıyoruz. Üstelik bu krizlerden ders çıkarmak, uzun vadeli tedbirler almak yerine, her kriz yandaşlara peşkeş çekilmeye fırsat biliniyor, olan çiftçiye, tüketiciye oluyor.

On altı yıl aradan sonra canlı hayvan ve et ithal ettik; hem de Sayın Bakanın çeşitli tarihlerde yaptığı açıklamada "Ülkemizde yeterli besi materyali mevcuttur, ithalat çare değildir." demek suretiyle esasında haklı bir tespitte bulunduğu o dönemden çok kısa bir süre sonra, Avrupa Birliği direktifleri ve dönemin Sayın Başbakanının talimatıyla, Sayın Bakan et ithalatına izin vermek durumunda kalmış ve kendi kendisiyle çelişmiştir.

Sorunlara yerinde ve kalıcı çözümler üretilmediği için, ithalata rağmen et ucuzlamadı. Yani ne üreticiye yaradı ne tüketiciye yaradı; üreticiyi mahvettiniz, tüketici de ucuz et yiyemiyor maalesef.

Canlı hayvan ve et ithalatı nedeniyle 3 milyar dolar yabancı ülkelerin çiftçilerine aktarılmıştır. AKP’nin hayvancılık politikaları, yabancı ülkelerin hayvan üreticilerini, yetiştiricilerini desteklemekten öteye gidememiştir.

Bitkisel üretim ve bakliyatta da durum kırmızı etten çok farklı değil. Dünyanın en kaliteli, lezzetli yeşil mercimeği Yozgat’ta üretilirken, uygulanan yanlış tarım politikaları yüzünden Yozgatlı bugün, yıllarca önce “Acaba yetişir mi?” diye deneme amaçlı numune gönderilen Kanada’dan ithal mercimeği tüketmektedir. Tarım politikası denince aklına sadece ithalat gelen AKP’nin tarım politikaları yüzünden bakliyat üretimi de ithalata dayalı hâle gelmiştir. Çiftçi tarlasını ekememektedir, ektiğini biçememektedir.

AKP iş başına geldiğinden bu yana yaklaşık 3 milyon hektar alan tarım dışı kalmıştır. Çiftçi traktörüne mazot koyamadığı için tarlasına gidememektedir. Bugün çiftçimiz, tarlasının, bahçesinin, serasının sahibi değildir değerli milletvekilleri, tarlanın, bahçenin, seranın sahibi bankalardır ne yazık ki.

Uygulanan yanlış tarım politikaları, desteklerin yetersizliği bir yana, bu desteklerin çok geç açıklanması ve geç ödenmesi, üretim maliyeti ile ürün fiyatı arasındaki farkın çiftçi aleyhine gelişmesi… Yani ürettiği ürünle girdi alamayan duruma düşen çiftçiler için üretim yapmak her geçen gün zorlaşmaktadır. Bugün çiftçimiz, hangi ürüne ne kadar destek alacağını mahsulünü ektikten sonra öğrenmektedir. Dünya piyasalarına ve Türkiye şartlarına uygun bir destekleme programı uygulanmamaktadır.

Çiftçi mahsulünü satalı yaklaşık dokuz ay geçmiş, Yozgat çiftçisinin prim destekleri hâlâ ödenmemiştir. Ayrıca yılda bir iki defa eline para geçen çiftçinin, yapılan her ödemesinde Ziraat Bankasının yaptığı kesintiler izah edilebilir değildir.

Değerli milletvekilleri, çiftçi olmadan doymamız, tarım olmadan beslenmemiz mümkün değildir. Tarlada ekilen mutfakta pişiyor, tarlada dikilen sofrada yeniyorsa bunun itibar payesi elbette toprağını alın teriyle işleyen çiftçimizdedir. Toprak bereketin yuvası, medeniyet ve kültürlerin yurdudur. Çiftçilik, değeri paha biçilmez olan bir mesleğin, bir mücadelenin, bir fedakârlığın haklı gururudur. Nasır tutmuş elleriyle, güneş yanığı nurlu yüzleriyle, kimi gün hüzünlü, kimi gün umutlu bakışlarıyla milletine hizmet sunmaktan övünç duyan yine çiftçilerimizdir.

Şu an köy kahvesinde kasvetli bir ruh hâliyle çayını yudumlayan çiftçilerimizin meseleleri ağırdır. Şu an evlerinde kara kara borçlarını düşünen, bu yılki harmanı da borçlarına teslim etmenin acısını yüreğinde hisseden çiftçilerimizin sıkıntısı had safhadadır. Yaz sıcağında beyni kaynayan kardeşlerimizin onca çaba ve çalışmalarına rağmen kazanları tamtakır, cepleri bomboştur.

Ovaları, otlakları, meraları yandaşlarına peşkeş çeken AKP “Ağılda oğlak doğsa, ovada otu biter.” atasözümüzü unutturmuş, hayvancılığımıza kumpas kurmuştur.

Çiftçilerimiz dertlidir, derin derin iç çekmekte, ah etmektedir. Çiftçilerimiz üretse de borçlu çıkmakta, ekse de karşılığını alamamaktadır. Çiftçimiz, kredi ekip borç ve faiz kaldırmaktadır. Yılın on iki ayı çiftçimiz için karakışa dönmüştür. Yılın on iki ayı çiftçimiz için zahmet ve kayıptır. On üç yıllık AKP iktidarı çiftçimizi yalnızlığa terk etmiş, yoksulluğa ve sefalete mahkûm etmiştir.

Bugün, köylerde hüzün vardır. Huzursuzluk, geçim darlığı, gelir yetersizliği, devasa sorunlar, borç yükü her köyümüze, her köylümüze sinmiş ve sirayet etmiştir. Traktörler boşa çalışmaktadır.

Şunun şurasında ne kalmıştır? Biçerdöverlerle biçilen yine tefeciye, yine aracıya ve bankalara teslim edilecektir. Besmeleyle saçılan tohumdan geriye sadece hüzün ve mahcubiyet kalmıştır. Bağların, bahçelerin, bostanların neşesi kaçmış, verimi düşmüştür. AKP, çiftçiyi yüz üstü bırakmıştır. AKP, çiftçiye yüz çevirmiştir.

Kaçak ve karanlık saraya gelince trilyonları savuran, ayakkabı kutularına milyon dolarları saklayan soygun şebekesi, konu çiftçi olunca “Gözünüzü toprak doyursun.” diyecek kadar küçülmekte, “Al ananı git.” diyecek kadar seviyesizleşmektedir.

Şimdi şu mukayeseleri sizlerle paylaşıyor, çiftçilerimizin hâlini ve ızdırabını hepimizin, herkesin takdirlerine sunuyorum.

Girdi maliyetlerindeki yüzde 300’lere varan akılalmaz artışlara karşı, 2002’ye kıyasla, buğdayın fiyatı 2,7 kat, mısırın fiyatı 2,4 kat, ayçiçeğinin fiyatı 2,6 kat, kuru fasulyenin fiyatı 2,5 kat, pamuğun fiyatı 1,52 kat artış göstermiştir.

Simit hesabını seven iktidar zihniyetine, bir kez de anladığı lisandan konuşmak gerekirse; 2002’de 660 gram buğdayla 1 simit alınırken, 2015’te 1 kilo 200 gram buğdayla 1 simit alınabilmektedir.

Yine, 2002‘de 3 kilogram buğdayla 1 litre mazot alınabiliyorken, aradan geçen on üç yılın sonucunda bugün 6 kilogram buğdayla 1 litre mazot zor alınabilmektedir.

Değerli milletvekilleri, artık ülkemiz, ihracat şöyle dursun, birçok tarım ürününü ithal eder hâle gelmiştir. Şüphesiz kendi kendimizi doyuramayacak durumda olmamız ibret vesikasıdır. 2002 yılına göre bugün ithalat miktarlarına baktığımızda, buğday 3,1 kat, arpa 11,7 kat, kuru fasulye 1,5 kat, kırmızı mercimek -dikkatinizi çekiyorum- 1.234 kat, nohut 834 kat, şeker 13 kat, ayçiçeği 6,7 kat artış göstermiştir.

2000’li yılların başında tarımdan ekmeğini çıkaran, nafakasını temin eden 7 milyon 800 bin vatandaşımız varken, bu sayı yıllar içinde erimiş ve 6 milyona düşmüştür. Nitekim, yaklaşık 2 milyon insanımız çiftçiliği bırakmış, arazisini ve tarlasını terk etmek zorunda kalmıştır. Sadece Yozgat’ta her yıl ortalama 12 bin kişi baba ocağını terk etmektedir.

Avrupalıları Türkiye’ye çalışmak için davet eden aklıevvellere sesleniyorum: Çiftimiz perişandır, çiftçimiz mağdurdur. Çiftçimizin işsiz kalan, evlenemeyen, evine ekmek götüremeyen çocuklarına iş buldunuz da Avrupalı işsizlere mi geldi sıra? Mağdur, kırlarda, köylerde, yaylalarda, mezralardadır; mağduriyet, tarlalarda, tezgâhlarda, tüyü bitmemiş yetimlerin, adı bile konulmamış yavruların gözlerindedir. Mağdur, çiftçimiz, işçimiz, memurumuz, esnafımız, emeklimiz, sanayicimiz, 77 milyon Türk vatandaşıdır; Saraydaki Recep değil, tarladaki Recep mağdurdur. Mağdur, villalarda yatıp hortumlarla ayağa kalkan sonradan görme çocuklar değil; çiftçi çocuklarıdır, iş bulamayan kadro vermediğiniz mühendisler, teknikerler, iktisatçılardır. Kaçakçı Rıza değil, Yozgatlı Rıza mağdurdur; rüşvetçi bakanlar, rezilliğe batanlar değil, yoksulluğun ayazında buz kesmiş, işsizliğin karanlığında kalmış milyonlar mağdurdur.

Millete gelince “Yok.” diyen, başka coğrafyalara gelince israfın dibini boylayan, çiftçimiz isteyince azarlayan bu iktidarın emin olunuz ki yatacak yeri, kaçacak deliği yoktur. Türk çiftçisi bunları görmekte ve hesabını buna göre yapmaktadır. AKP’yi denemiş, AKP’yi tanımış ve hesap sormaya hazırlanmaktadır.

Çiftçi mazota yenik düşmüş, gübre ve diğer ekim masraflarına mahkûm olmuştur. Tarım politikaları çiftçilerimizin aleyhinedir. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı, ihanet sürecinde gece bekçiliğine soyunarak çiftçiyle bağını çoktan koparmıştır. Köylere kâbus çökmüş, alacaklılar, senetler, haciz ve icralar âdeta kuyruğa girmiştir. Kahvelerde içilen çaylar bile harman veresiyedir. Pazar sepetleri boş gitmekte, boş gelmektedir. Üstte yok, başta yoktur. Çiftçilerimiz iki büklümdür, deyim yerindeyse kalburla su taşımaktadır. Evdeki hesap tarladaki başağa uymamaktadır. Borç gırtlağa dayanmıştır.

Çiftçi, 17-25 Aralık sürecinin 1 numarasına bakarsak gereksizdir ve bu nedenle umursanmamaktadır. Hırsızlar harmana dadanmış, yolsuzluk çeteleri tarlalara üşüşmüştür. Çiftçi üretmiş, rüşvetçiler yemiştir; çiftçi ekmiş, 17-25 lobisi yürütmüştür. Çiftçimizin sıkıntılarına inat, Diyarbakır’da halay çekip türkü söyleyen, Kürtçe mevlit okuyan Sayın Bakan, eminim bilmediğimiz yerlerde ve bilmediğimiz dillerde çiftçi için bir de cenaze namazı kıldıracaktır.

Tüm bunlara karşın çiftçimizin umudu, millet ve vatan sevdalısı, çiftçi ve köylü savunucusu Milliyetçi Hareket Partisidir. Biz köylünün yanında, çiftçinin arkasındayız, her meselenin farkındayız; vergi, faiz ve zam furyasının bilincindeyiz. Buğdayın para etmesi için çözüm Milliyetçi Hareket Partisidir. Tarımsal alanda on üç yıllık AKP iktidarı döneminde düşen üretimin canlanması için reçete Milliyetçi Hareket Partisindedir. Daralan ekim alanlarını genişletmek, tarımda verimlilik artışını sağlamak için umut Milliyetçi Hareket Partisidir. Mazot fiyatlarının belinin kırılması, gübre ve diğer ağır maliyetlerin düşürülmesi için plan ve program Milliyetçi Hareket Partisindedir.

Çiftçilerimizi desteklemek için geliyoruz. Köylerimizi güzelleştirmek, bolluk vadisi yapmak için iktidara yürüyoruz. Yırtık ayakkabısı su alan, yamalı önlüğüyle okula koşan, kuru ekmekle öğün geçiren küçücük çocuklarımıza müjde vermek için mücadele ediyoruz. Biz Türk milletinin tamamının hizmetinde ve emrindeyiz. Biz iddialıyız, biz başarırız, biz Türkiye’yi yönetmeye hazırız. 7 Haziranda Türkiye, üzerine atılmış ölü toprağından silkinerek doğrulacak, Türk milleti üç hilalle yeni baştan doğacaktır. Kavurgayla karın doymaz, AKP’yle gelecek olmaz, çiftçimiz bunun farkındadır.

Herkes şunu açık açık bilmelidir ki biz ithalat lobilerine ve onların hizmetkârlarına karşı inadına ürettireceğiz, inadına Türk çiftçisini destekleyeceğiz, daha fazla destek vereceğiz. Çiftçi AKP’nin ayağındaki çarık, Milliyetçi Hareket Partisinin başındaki sarıktır. Çiftçi AKP’nin oyuncağı, Milliyetçi Hareket Partisinin onur davasıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyeti bir kez daha saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz isteyen Halil Aksoy, Ağrı Milletvekili.

Buyurun Sayın Aksoy. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA HALİL AKSOY (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Sayın Mehdi Eker hakkında vermiş olduğumuz gensoru önergesi üzerine grubum adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, konuşmama başlamadan önce bir şey belirtmek istiyorum: Yine gündemde cezaevleri var. Manisa T Tipi Cezaevinde, Abdullah Akgün adında bir arkadaşımız dört gün önce vefat etti. Abdullah Akgün arkadaşımız, akşam saatlerinde –daha önce zaten hasta- hastalığını beyan ediyor, arkadaşlarının da talebiyle idare kendisiyle ilgilenmeye başlıyor. Ne yazık ki ilgilenme başladığı andan itibaren “Nasıl bunu savsaklarız?” diye bir çaba da kendisini gösteriyor. Sonuçta, Abdullah Akgün arkadaşı cezaevinden hastaneye götürebilmek için kendisinden 50 Türk lirası talep ediyorlar ancak Abdullah Akgün’ün ne cebinde 50 lirası var ne de hesabında 50 lirası var; bu nedenle de bu arkadaşımızı hastaneye götürmüyorlar. Ama, Adalet Bakanı bir konuşmasında cezaevlerinde ambulans olduğunu, doktor olduğunu, revirler olduğunu, hastalarına iyi bakıldığını, vesaireyi söylemişti. Ama diyelim ki bunların hiçbirisi yok, hastanenin ambulansları var, cezaevi bu ambulansı çağırıp götüremez miydi? Götürebilirdi şüphesiz. Besbelli ki cezaevinin tutumu, cezaevlerinin tutumu ihmali de aşmış, bir kasta dönüşmüştür. Bu, sadece Manisa’daki T Tipi Cezaevi için geçerli değil, hemen hemen Türkiye’deki diğer bütün cezaevleri için geçerlidir. Sonuçta, cezaevlerindeki hastalar… Bir insanlık sorunuyla karşı karşıyayız. Bunlara karşı sorumluluklarımızdan ötürü, bu nedenle mutlaka ve mutlaka cezaevlerindeki bu hastalarla alakadar olmak, ilgili olmak gerekmektedir.

Öte yandan, bu ölüm olayı içerisinde bir kasıt vardır, bunun müsebbipleri hakkında mutlaka bir araştırma yapılmalıdır. Bu nedenle, merhuma Tanrı’dan rahmet, ailesine ve arkadaşlarına da sabırlar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, günümüzde dünya ölçüsünde uygulanan tarım politikaları küçük ve orta ölçekli işletmeleri tasfiye etmektedir. Onların yerine, çok uluslu tarım, gıda şirketleri tarafından dayatılan endüstriyel tarım ve sözleşmeli üreticilik modeli öne çıkarılmaktadır. Böylelikle hem çok uluslu şirketler tarafından üretilen veya pazarlanan tohum, ilaç ve gübre gibi tarım girdilerine pazar yaratılmakta hem de tarımda tekellerin hâkimiyeti güçlendirilmektedir.

Türkiye’de, 2000’li yılların başında itibaren, IMF ve Dünya Bankası programları çerçevesinde uygulanan neoliberal tarım politikalarıyla destekleme sisteminin bütünlüğü tümüyle bozulmuştur. Ayrıca, tarım satış kooperatifleri işlevsiz hâle getirilerek çiftçi örgütlenmesi zayıflatılmış ve tarım sektörü piyasaya teslim edilmiştir. Tarım ve gıda sistemi giderek uluslararası sermayenin çıkarları doğrultusunda şekillendirilmiş, Türkiye’nin gıda egemenliği çok uluslu şirketlerin gündemine girmeye başlamıştır. Nitekim, 2002-2014 yılları arasında, on iki yılın dokuzunda tarım ürünleri dış ticaretleri net açık vermiştir.

Kamunun günümüzdeki tarım politikaları küçük çiftçileri korumaktan ziyade büyük ve orta çiftçilere yönelmiştir. Küçük üreticiler büyük şirketlerin arasında yok olmaktadır. Tarımda uygulanan tüm politikalar verimlilik üzerinden değerlendirilmekte, böylelikle şirket tarımının yaygınlaşması da teşvik edilmektedir. Oysa, sosyal devlet bir politika oluştururken yalnızca verimliliği dikkate almamalıdır, aksi hâlde yokluğun kalıcılaşması, eşitsizliklerin artması kaçınılmaz olacaktır.

Değerli milletvekilleri, 2012 yılında il ve ilçe merkezlerinde yaşayanların oranı yüzde 77,3’tür. 6360 sayılı Büyükşehir Yasası’yla 2014 yılında bu sayı yüzde 91,3’e yükselmiştir. Buna karşılık, belde ve köylerde yaşayanların oranı ise yüzde 22,7’den yüzde 8,7’ye düşmüştür.

6360 sayılı Büyükşehir Kanunu gereğince 30 Mart 2014’ten sonra 16 bin köy mahalleye dönüşmüş, bu yerlerde köy tüzel kişiliğine ait mera, yaylak ve diğer varlıklar belediyelere veya özel idarelere devredilmiştir. Tarım arazileri, meralar ve yaylaklar imara açılmış, böylelikle tarımsal üretimden zaten kazanç sağlayamayan çiftçilerin ellerindeki araziyi satıp üretimden çekilmeleri için zemin hazırlanmıştır.

TÜİK’in verilerine göre, Ekim 2013 döneminde toplam istihdam önceki yılın aynı dönemine göre 139 bin kişi artarak 25 milyon 648 bin kişi olmuştur. Bu dönemde tarım istihdamı 294 bin kişi azalarak 6 milyon 28 bin kişi olarak gerçekleşmiş, yıllık yüzde 4,7 oranında bir daralma meydana gelmiştir. Tarım istihdamının payı ise yüzde 24,8’den yüzde 23,5’e gerilemiştir.

2013 yılının ilk dokuz aylık döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre, sabit fiyatlarda gayrisafi yurt içi hasıla yüzde 4’lük artışla 91 milyon 219 bin Türk lirası olmuştur. Aynı dönemde tarım sektörünün büyümesi ise yüzde 3,9 olarak gerçekleşmiştir. Ancak, son on yıllık dönemde gayrisafi yurt içi hasılanın yıllık ortalama yüzde 5,1 oranında büyümesine karşın, tarımdaki büyüme yüzde 2,2’lerde kalmıştır.

Son on iki yılın dokuzunda tarım ürünleri dış ticareti net açık vermiştir. Türkiye, gıda maddeleri dış ticaretinde net ihracatçı, tarımsal ham madde dış ticaretinde ise net ithalatçı konumundadır. Bu alandaki dış ticaret özel sektör taleplerine göre biçimlenmektedir, gıda sektörü ithal ettiği ham maddeyi işleyerek ihraç yoluna gitmektedir.

Türkiye, 20 milyon tonu aşkın üretim gerçekleştirdiği buğdayda aynı zamanda ithalatçı konumundadır. 2011 yılında 5 milyon tona ulaşan buğday ithalatı 2013 yılında 4 milyonu ancak bulabilmiştir. Mısır da ise 3,9 milyon tonluk üretime karşılık ithalat 1,5 milyon tonu geçememiştir.

Değerli milletvekilleri, yağlı tohumlar ve türevleri Türkiye'nin en önemli ithalat kalemlerinden birini oluşturmaktadır. 2014 yılının Ocak-Kasım döneminde yağlı tohumlar için ödenen bedel 1 milyar doları aşmıştır. Ham yağ için ödenen bedel ise yaklaşık 1,5 milyar dolardır. Söz konusu dönemde yağlı tohumlar ve türevlerine ödenen toplam döviz ise 3,3 milyar doların üzerindedir.

2000 yılı sonrası uygulanan Dünya Bankası programları çerçevesinde üretim alanının daraltılması istenilen fındık, tarım ürünleri arasında en yüksek ihracat gelirini sağlamaktadır.

2000 yılı sonrası dönemde buğday üretimindeki artış yüzde 10 seviyesinde kalmış, arpa üretimi ise oldukça gerilemiştir. Endüstri bitkilerinin, kuru baklagillerin ve yumru bitkilerin üretimleri ise azalmıştır. Bitkisel üretim içerisinde yalnızca mısır, çeltik ve ayçiçeğinde anlamlı artışlar sağlanmıştır, doğrudur. Diğer ürünlerde üretim istikrarsızdır, ya kendini tekrarlamış veya düşmüştür.

2000 yılı sonrası dönemde nüfus yüzde 19 artarken dar ve orta gelirli yurttaşların temel gıdaları arasında yer alan patates üretimi yüzde 26 oranında gerilemiştir. 2012 yılında patates üretimi 4,8 milyon ton iken 2013 yılında yüzde 18’lik bir düşüşle 3,9 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. 2014 yılında ise 4,1 milyon ton olarak gerçekleştiği de biliniyor.

Üretim planlaması bulunmadığı için 2012 yılında fazla üretim yapılan patates, girdi fiyatlarındaki fahiş artışlara karşın piyasada hak ettiği değeri de bulamamıştır. Buna ihracat olanaklarının kısıtlı oluşu da eklenince satılamayan patates, tarlada, depolarda kalmış, hayvan yemi olmuş, hatta çöpe gitmiştir. Bu nedenle çiftçi 2013 yılında patates ekimini azaltmış, bazı tüccarlar elindeki ürünü daha yüksek fiyatla satmak için stok yapmış, ayrıca Irak’a yapılan ihracatın da etkisiyle fiyatlar olağanüstü seviyelere çıkmıştır. TÜİK verilerine göre, patatesin Ocak 2013’te 91 kuruş olan tüketici fiyatı, Aralık 2013’te 1,83 liraya, Ocak 2014’te 2,88 liraya yükselmiştir.

2000 yılı sonrası dönem ele alındığında, nüfusun yüzde 19 oranında arttığı, buna karşılık kuru fasulye üretiminin yüzde 15 düzeyine gerilediği de görülmektedir. Türkiye, son beş yılın ortalaması olarak 190 bin ton kuru fasulye üretimi gerçekleştirmiş, buna karşılık yıllık ortalama 40 bin ton seviyesinde ithalat yapmıştır. Son bir yılda yüzde 60’a yaklaşan kuru fasulyedeki fiyat artışlarının Amerika ve özellikle Arjantin’de yaşanan kuraklıktan kaynaklandığı da bilinmektedir. Kuru fasulyenin ateşini söndürmek için ithalat kolaycılığına başvurularak 21 Ocak 2014 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan kararla yüzde 19,3 olan gümrük vergisi oranları da sıfırlanmıştır. Gümrük vergisinin sıfırlanması kuru fasulye fiyatlarında geçici, nispi düşüşler sağlayabilir ancak sorunun gerçek çözümü üretimden geçmektedir.

Sayın milletvekilleri, hâlen pancar ve mevsimlik işçilerin sorunları devam etmektedir. Mevsimlik işçiler büyük sıkıntı içerisindedirler ve bu insanlarımız her defasında bizi aramakta ve bununla ilgili çözüm beklemektedirler. Bununla ilgili daha önceki ilgili konuşmalarımızda detaylı bilgiler vermiştik, bunu da kısaca bu şekilde tekrarlamak istiyorum.

Bakınız, AKP’nin tüccar zihniyetinin bir sonucu da tarımsal ürünlere ulaşımda vatandaşın karşı karşıya kaldığı sorunlardır. Bugün çiftçi, binbir güçlükle ürettiği malı tüketiciye birkaç elden geçtikten sonra ulaştırabilmektedir. Üreticinin tüccara çok küçük rakamlarla sattığı mal, vatandaşın eline geçinceye kadar fahiş fiyatlara yükseliyor ve bu durumda mağdur olan, üreticiler ve biz tüketiciler oluyoruz. Bu işten tek kazançlı çıkan, AKP’nin her fırsatta desteklediği ve beslediği komisyoncu kesimler olmaktadır. Bugün üretici fiyatları ile market fiyatları arasındaki fark yüzde 400’leri bulmaktadır.

Değerli milletvekilleri, ürün grupları itibarıyla baktığımızda ise bu oranın yaş sebzede ve meyvede yüzde 498, kurutulmuş ürünlerde yüzde 286, baklagillerde yüzde 256, pirinçte yüzde 199 ve hayvansal ürünlerde yüzde 206’lara kadar çıktığı da görülmektedir. Mersin’deki, Adana’daki portakal ya da mandalina üreticisi kilosunu ancak 20-25 kuruştan satabilirken Ankara’da veya Ağrı’da bu market fiyatları 3-5 lira arasındadır.

Değerli milletvekilleri, 2010-2013 döneminde yaklaşık 3,5 milyar dolarlık canlı hayvan ve et ithal edilmiştir. 2013 yılında yeniden gündeme gelen kırmızı et sorununun en önemli nedeni yüksek girdi maliyetleridir. Üretici hem bu hem de ithalat politikaları nedeniyle maliyetin altında hayvan satışı yapmak zorunda kalmıştır. Bu durum binlerce hayvan üreticisinin iflasına yol açmış ve sıfır faizli kredilerle kurulan birçok besi işletmesi de el değiştirmiş veya kapanmıştır. Öte yandan, süt üreticisi sattığı 1 litre çiğ süte 1 kilogram yem dahi alamamaktadır. Uygulanan yanlış politikalar bir yandan hayvan üreticisine darbe vururken öte yandan tüketiciyi de mağdur etmektedir.

2002 yılında 50 baş ve üzeri büyükbaş hayvan bulunan orta ve büyük boy hayvancılık işletmesi sayısı 4.300 iken 2014 yılı itibarıyla yaklaşık 29 bine ulaşmıştır. Son on yılda 24 bini aşkın 50 baş ve üzeri büyükbaş hayvancılık işletmesi kurulmuştur. Hayvancılıkta şirket tanımını öne çıkaran politikalar terk edilmelidir, mevcut üreticileri daha iyi duruma taşıyacak uygulamalara yönelinmelidir. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının verilerine göre, 2002-2014 yıllarını kapsayan dönemde kimyasal gübre fiyatları, cinsine göre 3,4 ila 4,1 kat artmıştır. Bazı il ve ilçelerde artık, bu fiyatlar keyfî olarak belirlenmektedir. Aynı dönemde karma yem ve mazot fiyatlarında da artış 3,9 kat olmuştur.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de hayvancılık sektöründe yaşanan sorunların en büyük nedenlerinden bir tanesi de kırk yıla yakındır bölgede devam eden çatışma ve şiddet ortamıdır. Bu çatışma süreci bölge ekonomisini çok ciddi ölçülerde sarsmıştır. Yine, getirilen mera ve yayla yasakları, bölgede tarım ve hayvancılığı durma noktasına getirmiştir. Binlerce hektar mera ve yayla güvenlik gerekçesiyle yasaklanmış, bu yasaklar ise birçok yerde hâlâ devam etmektedir.

Değerli milletvekilleri, 2003-2014 yıllarını kapsayan dönemde tarıma 59 milyar liralık destek verilmiştir, aynı dönemde faiz ödemeleri 548 milyar liradır. Yani, yerli ve yabancı rantiyeye milyonlarca çiftçiden tam 9 kat daha fazla ödeme yapılmıştır. 2006 yılında yürürlüğe giren Tarım Kanunu’nun 21’inci maddesine göre, her yıl tarımsal destekleme için bütçeden ayrılacak kaynak gayrisafi millî hasılanın en az yüzde 1’i düzeyinde olmak zorundadır. Oysa, bu rakam yüzde 0,6-0,7 oranına gerilemiştir. 2013 yılında, tarımsal destekleme ödemeleri 8 milyar 684 milyon TL olarak gerçekleşmiştir. Söz konusu rakam 2014’te 9 milyar 670 milyon liraya çıkmış, 2015 yılındaysa 10 milyar lira olarak gerçekleşmiştir. 2010 yılından itibaren geçilen havza bazlı modelde prim desteklerine 2013 yılı için birçok kalemde artış yapılmazken yalnızca pamuk, aspir ve zeytinyağında sembolik artışlar görülmüştür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; samanın bile yurt dışından ithal edilir olduğu ülkemizde meralarımız “kentsel dönüşüm” adı altında talana açılıyor. Soma faciası sonrasında iş güvenliği ve işçi sağlığını daha iyi duruma getirme iddiasıyla hazırlanan 6552 sayılı Yasa, özüyle bağdaşmayan birçok maddenin eklenmesiyle “torba” statüsü kazanan bu yasa vasıtasıyla 4342 sayılı Mera Kanunu'nun 14’üncü maddesinin birinci fıkrasına bir bent eklenmiştir. Buna göre, Bakanlar Kurulunca kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanı olarak ilan edilen yerlerin tahsis amacı değiştirilecektir veya değiştirilmektedir. Böylelikle meralar amacı dışında kullanılabilecek, “kentsel dönüşüm” adı altında betonlaşacak ya da köyler kentleşecektir.

Keza, yine, hatırlanacağı üzere, 2 Ağustos 2013 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6495 sayılı Kanun’la mera, yaylak ve kışlaklar talana açılmıştır. Yasaya göre, mera, yaylak ve kışlakların geçici yerleşme alanı olarak uygun görülen kısımları, tahsis amacı değiştirilerek tapuda hazine adına tescil edilmektedir. Bunlardan kamu hizmetleri için gerekli olanların dışındakiler, talep sahiplerine bedeli karşılığında yirmi dokuz yıla kadar tahsis edilebilecek, kiraya verilebilecektir. Bu yerlerde kat adedi 2’yi, yapı inşaat alanı 200 metrekareyi geçemeyecek şekilde yapı inşasına izin verilecektir. Meralarımızın imara açılmaya değil, ıslah edilerek otlatma kapasitelerinin artırılmasına ihtiyacı vardır.

Değerli milletvekilleri, yakın zamanda vermiş olduğumuz araştırma önergesi üzerine yaptığım konuşmada özellikle tarım alanında mühendislerin, ziraat mühendislerinin ve diğer ilgili teknik elemanların konumlandırılması için uzun uzun açıklamalarda bulunmuştum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALİL AKSOY (Devamla) - Bu nedenle, yeniden konuya girmek istemiyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Gökhan Günaydın, Ankara Milletvekili.

Buyurun Sayın Günaydın. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye için, ülkemizin ve insanımızın geleceği için son derece önemli bir konuda, tarımda, köylülükte, teknik elemanların durumunda güncel gelişmeleri değerlendirmek üzere huzurunuzdayım.

Elbette Tarım, Gıda ve Hayvancılık Bakanı hakkında verilen bir gensoru üzerinde konuşacağız. Sözü edilen Bakan on bir yıldır Türkiye’de ilgili Bakanlığı yönetmektedir. Ben burada kaba, vulgar bir politika yapacak değilim, tam tersine beyinlere ve vicdanlara seslenmek istiyorum. Türkiye'nin tarım fotoğrafını önümüze koyalım ve diyelim ki: On bir yıldır bu Bakanlığı yöneten Bakan eğer bu veriler ışığında başarılıysa muhalefet de teşekkür etsin, yok, başarılı değilse iktidar partisi milletvekilleri de “Yahu, sen on bir yıldır bu Bakanlığı yönetiyorsun, her türlü imkân elinde, dünyanın bütçesini kullandın, bu sonuçlar nedir?” diye sorabilsin. Ben eminim ki şu anda bizi televizyonlarda izleyen yurttaşlarımızın da beklentisi CHP, MHP, HDP, AKP kavgası seyretmek değil, bu mevcut reel durumu saptamak, maddi gerçeği saptamak ve ona göre bir tutum alabilmektir.

Sevgili vatandaşlarım, sevgili milletvekili arkadaşlarım; şunu söyleyelim: Türkiye, Anadolu tarım açısından dünyanın en önemli topraklarıdır çünkü milyonlarca yıl boyunca avcılık ve toplayıcılıkla geçimini sağlayan insanoğlu on bin yıl evvel ilk kez bu topraklarda yerleşmiş ve tohumu ıslah etmiş, hayvanı ehlileştirmiş, tarıma ve hayvancılığa başlamıştır. Şüphesiz, bu bir tesadüf değildir çünkü bu topraklar, sevgili arkadaşlarım, tarım için dünyanın başka hiçbir ülkesinde bulunmayan olanaklara sahiptir.

Örneğin, 40’tan fazla ülkeyi içinde barındıran Avrupa’da 12 bin bitki çeşidi varken yalnızca Türkiye'de, Anadolu’da 13 bin bitki çeşidi vardır ve bunların 4 bini endemiktir. Başka bir deyişle, biz, bir gen bankası üzerinde yaşıyoruz. Bugün dünyanın şüphesiz en stratejik ürünü buğday, Diyarbakır’dan bütün dünyaya yayılmıştır. Yine, besleme değeri açısından en kıymetli olan ürünler, mercimeği, fasulyesi bu topraklara özgü ürünlerdir.

Şimdi, gıdaya sahip olmak, gıdaya erişebilmek, ona egemen olmak bu dünyanın geleceği açısından son derece önemlidir. Su gibi, silah gibi önemlidir gıda ve nitekim, sevgili dostlarım, 1990 yılında Dünya Gıda Fiyatları Endeksi yalnızca 100 iken bugün Dünya Gıda Fiyatları Endeksi 200’ü aşmış durumdadır. Bu, bize şunu gösteriyor: İthalatçı olan ülkeler her geçen gün daha yüksek paralarla tarım ve gıda ürünü ithalatı yapmak zorunda kalacaklar, ihracatçı ülkeler ise tarım ve gıdadan giderek daha fazla para kazanabileceklerdir.

Şimdi, bu temel bilgiler ışığı altında Türkiye'nin durumuna bir bakalım: Türkiye, 1980’de 44 milyon nüfusa sahip olan bir memleketti, bugün 78 milyon nüfusumuz var ve orta vadede bu topraklarda 100 milyon yurttaşımız yaşayacak. Yani Almanya gibi, Fransa gibi nüfus artış hızı durmuş bir memleket değiliz biz. Dolayısıyla, temel amacımız, yalnızca bugünkü nüfusu beslemek değil, orta vadede nüfusumuza eklenecek bir çeyrek milyonu daha bu topraklardan yetişecek ürünlerle besleyebilmektir.

Şimdi, bu tabloda on bir yıllık Mehdi Eker Bakanlığının bir muhasebesini yapmaya başlayabiliriz. Arkadaşlar, rakamlar önümüzde. Ben her seferinde söylerim, hepimiz sabahlara kadar nutuklar atabilecek nitelikteyiz ama bu nutkun bu memlekette artık bir önemi kalmamıştır. (CHP sıralarından alkışlar) Eğer nutkunuzu rakamlarla, verilerle destekleyemiyorsanız orta yerde söylenecek ve dikkate alınacak bir laf yok demektir. Bakın, aydın namusu içerisinde söyleyelim, bitkisel üretimde üretimi anlamlı ölçüde artan yalnızca 3 ürün vardır AKP döneminde; bunlar mısırdır, ayçiçeğidir ve çeltiktir, bunun dışındaki bütün ürünlerde üretim ya azalmıştır ya da sabit kalmıştır. Üretimin sabit kalması ne anlama gelir? Her yıl nüfus artıran bir ülkede üretimin sabit kalması demek, sizin giderek o alandaki gıda egemenliğini yitirmeniz anlamına gelir. Ve nitekim, şimdi size sayıyorum, bu saydığım ürünlerin tamamında Türkiye net ithalatçıdır. Eğer “Değildir.” diyen arkadaşım varsa ya da Bakan “Değildir.” diyor ise gelecek, burada rakamları söyleyecek, nutuk atmayacak. Bakın, ben söylüyorum size. Buğday: Türkiye buğdayda net ithalatçı. Arpa: Net ithalatçı. Soya: Net ithalatçı. Ayçiçeği: Net ithalatçı. Mısır: Net ithalatçı. Ayçiçeği, soya, mısır ve arkasından çeltik, çeltikte de net ithalatçı. Gelelim baklagillere: Bakla, mercimek, fasulye, nohut; bunların tamamında bu memleket net ithalatçı. Hayvansal ürünlerin tamamında bu memleket net ithalatçı.

Şimdi, ben bunları söylüyorum, Sayın Bakanın rakamlarla arasının iyi olmadığını sanmıyorum ben. Koskoca Bakanlık onun önüne rakam vermiyor mudur? Fakat, Bakan on bir yılda bir şeyde ustalaştı: Ustalaşması rakamları çarpıtmasındadır.

SADİR DURMAZ (Yozgat) – Rakamlara takla attırır Sayın Bakan!

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – Şimdi, ben bu çarpıtmanın elbette bir tarafı olmayacağım, onun için kendi rakamlarıyla onları değerlendireceğim.

İyi bakın: Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğünün rakamları. Yani Bakanın, ben her kürsüye çıktığımda “O rakamlar öyle değildir kardeşim, pamuk şöyle olmuştur da öbürü böyle olmuştur.” diye attığı, tuttuğu rakamlar.

Bakın, ben size rakam veriyorum. Türkiye, AKP’li on iki yıl boyunca, tarım ve gıda ithalatı açısından rakamlara baktığımızda, örneğin 2014 yılında sevgili arkadaşlarım, 6 milyar dolarlık tarım ürünü ithal etmiştir, ihraç ettiği tarım ürünü 1 milyar dolardır. Daha ne konuşuyoruz? Ben mi söylüyorum bu rakamı? Bu rakamı Bakanlığın Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Müdürlüğü söylüyor. Demek ki neymiş? 5 milyar dolar bu memlekette tarım ürünleri için dışarıya para akıtıyoruz.

Peki, gıdada durum ne? Gıdada ihracatçıyız. Gıdada 17 milyar dolar, 17,7 milyar dolar ihracat var, 12 milyar dolar da ithalat var. Yani, Türkiye, gıdada ihracatçı ama asıl bizim olmamız gereken, kendimize yetmemiz gereken tarım ürünlerinde net ithalatçı.

Bu, bizi nereye sürüklüyor biliyor musunuz arkadaşlar? Yine ben size rakam vereceğim. Türkiye, 2014 yılında tarım ve gıda ürünleri ithalatına 18 milyar dolar para ödemiş bir memlekettir, tarım ve gıda ürünleri ithalatına 18 milyar dolar para ödemiş bir memlekettir.

Tamamını söyleyeyim ben size: AKP döneminde, yani on üç yıl boyunca tarım ve gıdaya ne kadar ithalat parası ödediniz? Verdiğiniz rakamları topluyorum ve söylüyorum size: 139 milyar dolar. Arkadaşlar, cari rakamla bir çarpın, bölün de uykunuz kaçsın. Yani, Türkiye, AKP döneminde tarım ve gıda ithalatına 350 katrilyon lira ithalat parası ödedi. Daha ne konuşuyoruz? Daha bu gökyüzü altında söyleyecek ne var? Bakan atıyor, tutuyor: “Ben Avrupa’nın 1’inci ülkesi hâline geldim.”

MÜSLİM SARI (İstanbul) – Bakan dinlemiyor ki.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – Bakan dinliyor olsaydı memleket bu hâlde olur muydu ya? Bakan dinliyor olsaydı, Bakan azıcık ziraat mühendislerinin, veteriner hekimlerin sözlerine kulak veriyor olsaydı memleket de bu hâlde olmazdı, Bakan da bu hâlde olmazdı.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Onun mimarları var, mimarları!

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – Şimdi onların hepsinden bahsedeceğim.

Şimdi, arkadaşlar, 139 milyar dolar, 350 katrilyon lira… Lafa gelince der ki: “Biz tarımda, gayrisafi millî hasılada Avrupa’da 1’inciyiz.” Bilmeyenler de inanıyorlar arkadaşlar.

Bakın, ben gene size bir rakam vereyim: Hollanda 41 bin kilometrekare, Konya kadar Hollanda. Hollanda bu tarımsal dış ticaret istatistiğine göre 103 milyar avro ihracat yapıyor, 66 milyar avro ithalat yapıyor. Yani, küçücük Hollanda’nın…

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Bak, bilmiyorsun. Rotterdam Limanı’na gelen mallar onlar, aktarma yapıyor; anlatırım.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – Aa canım! Sen gelirsin, buradan anlatırsın, ben de öğrenirim.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Tabii anlatırım sana.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – Sağ ol, senden öğreneceğim hiçbir şey yok burada.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Bilmiyorsun işte. Gel, götüreyim seni oradaki depolara.

TÜLAY BAKIR (Samsun) – İmkânı var mı bu kadar küçük bir ülkenin…

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – Kardeşim, bak, ithalatın… Rakam ne bilmiyorum da…

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Bırak şimdi. Rakam değil, bak, Rotterdam Limanı’na geliyor, bilmiyorsun işte.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – Neyse, senin gibi bir cahil adamla fazla muhabbet etmenin bir anlamı yok.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Bırak şimdi, sensin cahil. Ben sana Rotterdam Limanı’nı söylüyorum.

TÜLAY BAKIR (Samsun) – Sizin okuduğunuz rakamları biz de okuyoruz, yapmayın.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – Rakam veriyorum: 103 milyar avro ihracat var, 66 milyar avro ithalat var.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Biz bildiğimiz için söylüyoruz. Sen de bildiğini konuş. Hollanda’da ne kadar elleçleme biliyor musun?

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – Bağırma, bağırma! Azıcık efendi ol, benden sonra söz al, gel.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Sen bana “cahil” diyemezsin. Ben sana şunu söylüyorum…

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – Bu kadar zor mu kardeşim? Söyledim işte, biraz evvel söyledim.

BAŞKAN – Sayın Bak, Sayın Bak…

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – Sen sus, ondan sonra gelir, burada anlatırsın. Tamam mı?

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Rotterdam Limanı’nı söyledim ben sana. Cahil olan sensin.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – Ben sana cevap veriyorum.

Bu rakamlar aynı Türkiye’de olduğu gibi…

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Rakamları şeyden alma.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – Bunu susturacak mısınız, bu arkadaşı?

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Orası lojistik merkezi.

BAŞKAN – Sayın Bak, lütfen…

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Ama efendim, “cahil” dedi. Söz istiyorum efendim.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – Susturmayacaksanız bırakayım ben, kendisi konuşsun. Böyle bir şey var mı ya?

BAŞKAN – Keşke tüm sayın milletvekilleri hatiplere saygılı olsalar.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Bitince ben söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Sayın Bak, lütfen…

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Tamam efendim.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – Aynı istatistikle Hollanda’nın 35 milyar avro para kazandığı bir memlekette siz tarım ve gıdada başa baş bile değilsiniz.

Fransa, bu neymiş? Buna -Rotterdam- ne diyeceksin, söyle bakalım. 60 milyar avro Fransa ihracat yapıyor, 48 milyar avro ithalata para harcıyor. Yani, Fransa 11 milyar avro para kazanıyor tarımdan, senin kaybettiğinden.

Gel, ben sana bir de İspanya’dan bahsedeyim. Oraları böyle ezberleyerek bu işler olmuyor, rakamlara bakacaksın: matematik, adamı bozar. 61 milyar avro İspanya’nın ihracat rakamı, ithalat rakamı 47 milyar avro. Bu ne anlama geliyor? Yani, İspanya, Türkiye’den küçük olan İspanya 13 milyar 794 milyon avro tarımdan para kazanıyor ve siz, hâlâ, çıkıp bize diyorsunuz ki: “Gayrisafi millî hasılada 1’inciyiz, Slovenya’yı geçtik, bilmem ne yaptık.”

Arkadaşlar, bütün bunlar, bütün içtenliğimle söylüyorum ki bir siyasi çekişme konusunun dışına çıkarılmalı ve bu resmi gördükten sonra “Yazık ya, on bir yıldır yetki verdiğimiz adamlar memleketi ne hâle getirmiş bir bakalım.” denilmelidir ama böyle Bakana böyle milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar) Milletvekili, Bakanı korumaktan vazgeçsin de “Bu rakamlar nedir kardeşim, bize niye yalan söylüyorsunuz?”un hesabını sormaya başlasın.

Şimdi, sevgili arkadaşlarım “Türkiye’de tarımı destekliyoruz.” diyorlar. Ben size gene bir rakam vereceğim. Bakın, rakam söylüyorum, deyin ki öyle değil. Mehdi Eker tarıma destek vermedi mi? Verdi tabii. Ne kadar destek verdi? On üç yıl boyunca tarıma verdiğiniz bütün destek 70 milyar liradır. Doğru mu? Sayın, hangi yıl ne istiyorsanız, oturalım, teker teker hesabını yapalım. 70 milyar lira tarıma destek vermişsiniz, ithalata harcadığınız, savurduğunuz para 350 milyar lira. Yani, tarıma verdiğiniz desteğin 5 katını ithalat için dışarıya atmışsınız ve siz, hâlâ, çıkıp tarımı, gıdayı savunmaktan bahsediyoruz. Ayıp diye bir şey yok mu? Bu memleketin çiftçisini iflas ettirdiniz, bu memleketin teknik adamını işsiz bıraktınız ve hâlâ “Rotterdam, Rotterdam.” diye konuşup duruyorsunuz. Bu memleket, şu anda dışarıya ithalat parası verecek olmasa yani dışarıdan borçla para alıp da onunla çeltik almasa, onunla buğday almasa ekmeğini döndürebilecek durumda değil.

Ha, ben size rakam vereyim: 93 milyon dönüme düştü Türkiye'nin buğday ekim alanları. Yani, Türkiye'nin buğday ekim alanını bile azalttınız ama sizin rakamlara göre buğdayda üretim düşmüyor ve bunu bize anlatıyorsunuz “Ya, biz buğdayda verimliliği destekledik.” diye. Ben size rakam veriyorum: Uluslararası Hububat Konseyinin rakamları ile sizin rakamlarınızı karşılaştırdığımızda, on üç yıl içerisinde 27 milyon ton fark oluşuyor. Yani, siz, buğdayın bile istatistiğini doğru tutmuyorsunuz, burada bile istatistikleri çarpıtarak aslında o acı gerçeğin üstünü örtmeye çalışıyorsunuz.

Söyleyecek çok şey var. Örneğin mercimek: 565 bin tondan mercimek üretimini 417 bin tona düşürmediniz mi? Rakamları açın, “Düşürmedik.” deyin. Fasulyeyi 650 bin tondan 506 bin tona düşürmediniz mi kardeşim? Kuru fasulye üretimi 250 bin tondan 195 bin tona gerilemedi mi? Bakla üretimi 32 bin tondan 18 bin tona düşmedi mi? Ya, bunları kim yaptı bu memlekette, ben mi yaptım? Bunları Mehdi Eker ve arkadaşları yaptı.

Şimdi, Mehdi Eker ve arkadaşları deyince onları bir tanıyalım. Bakın, Mehdi Eker; üç dönemdir Diyarbakır Milletvekili AKP’den, on bir yıldır Bakan.

Bakan Yardımcısı kim? Diyarbakırlı. Mesleği ne? Mimar. Yani, bir mimar Tarım Bakanlığı Bakan Yardımcısı. Peki, eskiden neydi mesleği? Eskiden Ticaret Odası Başkanıydı ama Diyarbakır Milletvekiliydi.

Halis Bilden, TİGEM Genel Müdürü. Nereli bu vatandaş? Diyarbakırlı. Halis Bilden, TİGEM’e yani tohuma bakacak yani damızlık hayvana bakacak. Mesleği ne Halis Bilden’in? Mesleği mimar. Ne yapmış bu mimar Bakanlıkta? Personel Genel Müdür Yardımcılığı yapmış, İdari ve Mali İşler Daire Başkanlığı yapmış; Et Balık Kurumu Yönetim Kurulu Üyeliği yapmış, Başkanlığı yapmış; Yüksek Komiserler Kurulu Üyesi aynı zamanda -mutlaka olması lazım- sonra TİGEM’in Genel Müdürü olmuş. Bir Diyarbakırlı mimardan başka eti, sütü, tohumu teslim edecek adam bulamadınız mı kardeşim? Ve bu vatandaş da Diyarbakırlı.

Mustafa Kayhan, veteriner hekim. Nereli? Diyarbakırlı. Ne yapmış bu vatandaş? Yüksek Komiserler Kurulu Üyesi. Şimdi ne yapıyor? İstifa ediyor. Ne için? Diyarbakır’dan AKP milletvekili olmak için.

Nizamettin Ekinci, Mardin doğumlu ama okulları Diyarbakır’da okumuş. Personel Genel Müdürü. Ne yapıyor bu vatandaş? Bakın, bu kamu yönetimi uzmanı, aynı zamanda ÇAYKUR Yönetim Kurulu Üyesi, aynı zamanda Toprak Mahsulleri Ofisi Yönetim Kurulu Üyesi. Ya, ne bereketlisiniz be kardeşim(!)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yetenekli, yetenekli(!)

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) - Bir de bilmediğiniz bir şey olsun ya! Bir tane kamu yönetimi uzmanını alıyorsun, adam personelden anlıyor, adam çaydan anlıyor, adam hububattan anlıyor. Esas ne? Esası paradan alıyorsunuz, paradan; başka bir şeyden anlamazsınız. (CHP sıralarından alkışlar) Yani o yönetim kurulluklarından cebinize para atacaksınız.

Şimdi ben soruyorum: Tarım Kredi Kooperatifi Genel Müdürü, siyasal bilgiler fakültesi mezunu İrfan Güvendi ne kadar maaş alıyor? Bana bunu bir söyleyin bakalım. Bu, Razi Petrokimyanın Yönetim Kurulu Başkanlığından ayda ne kadar para alıyor? Bunu bana söyleyin.

Arkadaşlar, bütün bunları niye söyledim? Diyarbakır’a benim büyük saygım var, Diyarbakır kadim bir memlekettir. Elbette, bu memleketin Bakanlığında Diyarbakır’dan da yönetici olacaktır.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Olmasın.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) - Ancak, eğer bir Bakan yöneticilerinin tamamını Diyarbakır’dan seçmişse, kendisi Diyarbakırlıysa, Bakan Yardımcısı Diyarbakırlıysa, 5 genel müdürü Diyarbakırlıysa, bunların tamamı da AKP’li ya da AKP’den milletvekili olmak için istifa etmişse biz neyi görüyoruz? Bu Bakanlıkta bir, dar bölge anlayışı var; iki, müthiş bir siyasallaşma var. İşte, bu başarısızlığın nedeni budur arkadaşlar.

Ben size söyleyeyim, kendi bölgeleriyle ilgili olarak ne yapmışlar: GAP değil mi; Diyarbakır, Gaziantep, Mardin, Adıyaman değil mi? GAP’a ne yapmışlar, bu Diyarbakır’ın çocukları GAP’a ne yapmışlar? Bakın arkadaşlar, 1,7 milyon hektar alan su bekliyor GAP’ta, bugüne kadar götürebildiğimiz miktar 411 bin hektar. Siz yılda 19 bin hektar yalnızca sulama yatırımı yapabiliyorsunuz. Sizin bu yatırım hızıyla GAP’taki alanların tamamını sulayabilmeniz için altmış altı yıla ihtiyacınız var. Yani Allah Mehdi Eker’e uzun ömür versin, böyle 6 kere daha on bir yıllık peridoyu yakalayabilirse GAP’taki sulama alanlarının tamamı sulanacak arkadaşlar.

Şimdi, böylesine etkin olmayan, gerçekten verimsiz bir yönetimi hiç olmazsa alkışlamayın, hiç olmazsa “Hesabını nasıl soralım?” diye bakın.

Bu neye yol açıyor biliyor musunuz? Batman’da işsizlik yüzde 23,4; Mardin’de yüzde 20,6; Siirt’te yüzde 20,5; Şırnak’ta 20,1; Diyarbakır’da 18,7; Şanlıurfa’da 16,3. İşte, siz, tarımın başladığı toprakları, bu memleketin en güzel topraklarını işsizlik cenneti hâline getirdiniz. Niye? Çünkü “Bütün cukkaları cebimize nasıl atarız?” diye düşündünüz. Başka bir şey düşünmediğiniz için memleket maalesef bu durumda.

Son söyleyeceğim şudur: Böyle genel müdürlerinize yönetim kurulu üyelikleri ayarlayacağınıza, Türkiye’de 20 bin kadronuz boş, bu kadrolara ziraat mühendisi, gıda mühendisi, veteriner hekim, su ürünleri mühendisi, balıkçılık teknolojisi mühendisi, laborant, tekniker, teknisyen, bu arkadaşları atayın. Yani, bütün kadroların maaşlarını genel müdürleriniz yiyeceğine, memleketin çocuklarına imkân tanıyın da Tarım Bakanlığı biraz AR-GE’ye kavuşsun, Tarım Bakanlığı biraz siyaseti bir tarafa bıraksın, dar bölgeciliği bir tarafa bıraksın ve memleketin evlatlarına hiç olmazsa iş versin.

Hepinize teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Sayın Başkanım, şahsıma “cahil” diyerek sataşmıştır, söz istiyorum.

BAŞKAN – Ne diye sataştı size?

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – “Cahil” diyerek sataşmıştır.

BAŞKAN – Efendim?

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – “Cahil” diyerek sataşmıştır efendim.

BAŞKAN – Niye “cahil” dedi size?

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Kendisi herkese öyle davranıyor demek ki. Cevabını vermek istiyorum efendim.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hangi maddeden istiyor efendim, hangi maddeden?

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – 69 efendim.

BAŞKAN – Buyurun.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Osman Aşkın Bak'ın, Ankara Milletvekili Gökhan Günaydın’ın (11/49) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle, hatibin bir milletvekiline karşı böyle bir cümle kullanması çok yanlış.

Bir kere, ben size katkı yapmaya çalıştım, dinleseydiniz, değerlendirirdiniz.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Şimdi zamanı, yap o katkıyı şimdi oradan. Oradan yaparsın o katkıyı şimdi.

OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) – Şunu söylersiniz: Bakın, Hollanda’yla ilgili verdiğiniz rakamlar… Bir kere, Rotterdam Limanı’nı düşünmeniz lazım. Rotterdam Limanı’nı ben gezdim, orada staj da yaptım, çalıştım da.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – İzmir Limanı’nı düşünmeyecek miyiz?

OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) – Bakın, dinleyin önce; bakın, dinleyin, ben bilgi veriyorum size. Bilgi veren insanı bir dinleyin, bilgiyle beraber zenginleşin. Bakın, rakamlara bakın.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Sen kim, bana bilgi vermek kim ya!

OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) – Şimdi, Hollanda’nın Rotterdam Limanı bir lojistik üssüdür. Tahıllar gelir. Oradaki siloları gezmediyseniz, ben sizi götüreyim, gezdireyim. Orada “farm” vardır.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Ya, ithalattan, ihracattan bahsediyoruz, bütün rakamlardan bahsediyoruz! Ne diyorsun sen? Bütün rakamlardan bahsediyoruz biz!

OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) – Bakın, siz ne konuşuyorsunuz? Dolayısıyla, o rakamlar, yapılan ihracatların hepsi oradan gelen mallarla alakadır.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Buğday Dubai’den geliyor.

OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) – Dolayısıyla, siz Rotterdam Limanı’nı bir gezin, bir görün. Ondan sonra şuna bakın…

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Ya, gelene “ithalat” diyoruz, gidene “ihracat” diyoruz. Limandan geliyor zaten, başka bir yerden gelmiyor.

OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) – Bakın, size bir şey söyleyeyim. Ben burada katkı yapmaya çalıştım. Ama, şunu dinle: Siz, her zaman, insanlara, size bir şey söyleyen insana “cahil” mi dersiniz, yoksa “bidon kafalı” mı derseniz, “göbeğini kaşıyan” mı dersiniz?

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Herkese demem, sana diyorum.

OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) – Ya, arkadaş, millete yukarıdan bakmayı bırakın; katkıları alın, dinleyin. Yanlış olabilir, beni de ikna et, beraber konuşalım. Ama niye oradan “cahil” diye bağırıyorsun? Esas bu cümleler sana yakışmıyor. Bu rakamları biliyorsan, bir milletvekili arkadaşına “cahil” diye konuşma.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Anlatıyoruz, anlatıyoruz.

OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) – Ben sana öyle söylemeyeceğim. Bilgilerinize katkı alın, konuşun, faydası olur. Sonra rakamları çarpıtmayın lütfen. Lütfen böyle konuşmayın.

Ve şunu da söyleyeyim: Eğer bağırarak konuşuyorsanız insanları ikna edemezsiniz. Bağırarak konuşmanız doğru söylediğiniz anlamına gelmez. Sizi, güzel dinlerler, bilgi, katkı sağlarlar, biz de faydalanırız ama insanlara “cahil” demeyin, “göbeğini kaşıyan” demeyin, “bidon kafalı” demeyin. Sizi sandığa gömerler, her zaman da sandığa gömdüler. Bunu unutmayın.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Sayın Başkan... Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Günaydın.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Hatip, hitabında benim söylemediğim “göbeğini kaşıyan adam”, “bidon kafalı adam” gibi deyimleri, sanki benim kullandığımı ima ederek tarafıma sataşmıştır. 60’ıncı maddeden söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Günaydın.

Sataşma nedeniyle iki dakika size söz veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Ankara Milletvekili Gökhan Günaydın'ın, İstanbul Milletvekili Osman Aşkın Bak’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Evet, teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hepinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum.

Sevgili arkadaşlarım, ben, buraya, kürsüye çıkarken bir söz söyleyerek çıktım: Gelin, şu on bir, on iki yılın muhasebesini beraber yapalım, verileri ortaya koyalım ve bu verileri çarpmadan, bölmeden yani çarpıtmadan, doğru dürüst ortaya koyarak başarılılarsa hep beraber aferin diyelim, ya değilse hesabını soralım dedim.

Şimdi, bana, eğer ben Hollanda’nın dış ticaret rakamını kullanırken “Rotterdam Limanı’nı unutma.” diyorsa bir insan, o zaman ben ona derim ki: İthalatın, ihracatın Rotterdam Limanı’ndan başka kaynakları da var. Bak ithalat kara yoluyla da olur, deniz yoluyla da olur, hava yoluyla da olur, Rotterdam Limanı da buna dâhildir.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Tahıl öyle taşınmaz; tahıl, büyük kütleler hâlinde taşınır.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Chicago’dan gelir tahıl, bravo; Rotterdam değil.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – Gerçekten Hollanda da “reexport” yapan bir ülkedir ancak “reexport” da doğal olarak bütün bu hesabın içine girer diyorum ve bütün bunlardan Hollanda 35 milyar avro para kazanıyor diyorum. Ne yapsın? Tablo o kadar kötü ki, arkadaş kıvranıyor, kıvranıyor, söyleyecek başka bir şey bulamadığı için de diyor ki: “Limanları unutma.” Sanki Türkiye’de liman yok, sanki Fransa’da liman yok, sanki İtalya’da liman yok.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Rotterdam’ın rakamlarına bak, Rotterdam’ın. Seni götürelim, dünyayı gez gör.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – Türkiye’den örnek veriyoruz, Avrupa’dan örnek veriyoruz, Fransa’dan örnek veriyoruz ama Allah size kolaylık versin kardeşim; “Ben biat edeceğim.” diye, “Bir dönem daha milletvekili olmak için göze gireceğim.” diye böylesine garip, ipe sapa gelmez, somut gerçekle hiçbir bağlantısı olmayan şeyleri savunmak durumunda kalıyorsunuz. Ben bir kez daha söylüyorum ki: Allah size kolaylık versin.

Bu tutanakları torunlarınız okuyacaklar ve “Gerçekten, ne kadar doğru saptamalar yapmışlar.” demeyecekler, “Ya, adamın bir tanesi ‘Gelin dönem biterken güzel güzel tarım konuşalım, muhasebe yapalım.’ derken bizimki hâlâ laf atma derdindeymiş, o attığı lafın da en ufak bir somutluğu yokmuş.” diyecek. Dolayısıyla, adınıza üzülüyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Kendi adına üzül, kendi adına.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Ben söyleyeceğimi söyledim, çık sen de söyle.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

VIII.- GENSORU (Devam)

A) Ön Görüşmeler (Devam)

1.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, hayvancılık ve tarım sektörünün bitme noktasına geldiği iddiasıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker Hakkında Gensoru açılmasına ilişkin Önergesi (11/49) (Devam)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet Erdoğan, Adıyaman Milletvekili.

Buyurun Sayın Erdoğan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP Grubunun Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanımız Sayın Mehdi Eker hakkında vermiş olduğu gensoru üzerinde, AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sizleri saygıyla selamlarım.

Değerli hatipleri dinledim, gerçekten, farklı bir ülkede mi yaşıyoruz dedim. Çektiğimiz sıkıntıları, insanları ayırdığınız sınıfları, bu düşüncenin hâlen devam ettiğini görmek beni gerçekten üzdü.

SADİR DURMAZ (Yozgat) – Mehmet Bey, biz sizi ne zaman dinlesek emin olun ki farklı bir ülkede yaşadığımızı düşünüyoruz.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Ahmet Kaya’yı rahmetle hatırlıyorum, “Diyarbakırlıymış, adı Bahtiyar; suçu saz çalmakmış öğrendiğim kadar.” derdi. Diyarbakırlı mevlit okudu diye suçladı. İşte, bu ayrımcı zihniyet var ya değerli dostlar, işte, ne çektiysek bundan çektik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Ayıp oluyor, ayıp! Ayıp oluyor sadece, başka bir şey değil.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – O ayrımcılık, ötekileştirme size ait. Bu ülkeyi, Alevi, Sünni; Gürcü, Laz, Kürt diye bölen sizsiniz.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Gözünün önünü göremeyen bir Türkiye vardı, şimdi, 2023 hedeflerini gerçekleştirmek için emin adımlarla yürüyen bir Türkiye var.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Sen bir bakan ol, herkesi Adıyamanlı yap.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Asıl kaptanlık burnunun ucunu görmek değil, ufku görmektir. “İstikbalde en güçlü sada bu milletin sadası olmalıdır.” diye yürüyen…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - İlk defa saman ithal edilecek zamanınızda, et ithal edilecek, canlı hayvan ithal edilecek; burnunun ucunu göreceksin.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – …reisin başkanlığında, cumhuriyetimizin 100’üncü yılında zalimin çekindiği, mazluma merhamet eli olarak uzanan bir Türkiye var.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Anlat, anlat.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Bu milletin yolu açıktır değerli dostlar, geleceğimiz aydınlıktır. 40 milyar dolar ihracat, 150 milyar dolar tarımsal millî gelir, suya hasret topraklarımızın suya kavuştuğu bir Türkiye için çalışıyoruz.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Hâlâ devam ediyorsun, hâlâ devam ediyorsun.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Tarımdaki stratejilerin, yeniliklerin öncüsü Sayın Bakanımız Mehdi Eker’e teşekkür ediyoruz. Şunun farkındayız: Yaptıklarımız var ama yapamadıklarımız da var, eksiklerimiz de var, bunları tamamlamak için gayret ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, tarım, Türkiye’deki büyük potansiyeli kullanmaya değişik yollardan katkısı, çalışan kesime yüzde 23 oranında istihdam yaratması, ülke nüfusunun zorunlu gıda maddelerini karşılaması, aynı zamanda kendi besin güvenliğimizi koruması gibi stratejik bir öneme sahip.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Nereden geldi istihdama sizin zamanınızda? Ne kadardı, nereye geldi, onu da söyle.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – İktidara geldiğimizde itibarı yıpratılmış, ekonomi içinde “kara delik” diye nitelendirilen bir tarım ve çiftçimiz vardı. 9 Aralık 1999, IMF’ye verilen niyet mektupları, neler söylediniz…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Dış borç bitti değil mi? Bir, “hazine.gov.tr”ye gir de kaç para kredi aldığına bak IMF’ye ödemek için.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – …“Reform yapacağız” dediniz. O reform programlarının orta vadeli amacı, var olan destekleme programlarını safhalar hâlinde ortadan kaldırmak ve doğrudan gelir desteği sistemiyle değiştirmek deniyordu. 57’nci Hükûmet doğrudan gelir desteğine geçişi “Kamu maliyesi üzerindeki tarımsal destekleme yükünü hafifletme amacında olduğumuz kesindir.” diye ne yazık ki bunu ifade ediyordu. “Tarımda reform” adı altında bu ülkenin aziz çiftçilerine bir zehir içirildi değerli arkadaşlar ama milletimiz bunları unutmadı. Kredi sübvansiyonlarının kaldırılacağı, dolaylı destekler yerine doğrudan gelir desteği konulacağı, gübre desteğinin kaldırılacağı, Muhtaç Çiftçilere Ödünç Tohumluk Desteğinin Verilmesi Hakkında Kanun’un kaldırılacağı; Toprak Mahsulleri Ofisinin fiyat desteğinin kaldırılacağı, hububat fiyatları, şeker pancarı fiyatları, tütün fiyatları… “Ey IMF, sana bu mektubu veriyorum. Bu mektupta verdiğim taahhüdüm sözümdür. Bu oranı geçirmeyeceğim, bu oranın daha üzerinde bu millete bir şey vermeyeceğim.” Millete açıklamadılar ama IMF’ye her şeyi detayına kadar, en derinlemesine kadar ifade etmekten çekinmediler.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Ya, memlekette şeker pancarı mı kaldı?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, tam 765 bin çiftçimiz 2,7 katrilyonluk bir borçla karşı karşıya kalmıştı. O günlerde enflasyon yüzde 45; Ziraat Bankasından yüzde 59, Tarım Krediden yüzde 69’la borçlanmış, borç sarmalında, haciz kıskacında olan bir çiftçimiz vardı değerli dostlar ama işte o gün AK PARTİ imdadına yetişti; 2,7 milyar TL’lik borcun 1,2 milyar TL’sini sildik, geri kalanını üç yılda ödeme imkânı getirdik.

SADİR DURMAZ (Yozgat) – Nereden sildiniz, bir de onu açıkla.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Çünkü artık Türkiye’de gerçekleri gören, halkını iyi anlayan, üretime değer veren bir iktidar iş başındadır.

SADİR DURMAZ (Yozgat) – Nasıl sildiniz?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Bizim insanımıza bir gönül borcumuz var, bunu ödeme azmi ve gayreti içerisindeyiz.

Tarım politikalarını belirlerken popülist yaklaşımla, siyasi menfaatleri memleket menfaatlerinin önüne koyarak hareket etme lüksümüz olmadı. Her kuruşun hesabını iyi yapmak, bu hesabı yaparken de resmin tamamını görmeyi asla ihmal etmemeliydik. Çok gördük: “Ne veriyorsa 2 katını veriyorum.” diyenleri çok gördük, “Çamurun üstüne oturmam.” diyenleri gördük, “Verdimse ben verdim.” diyenleri gördük. İşte, AK PARTİ, bozulan dengeleri düzeltmek için geldi.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – “Evdeki paraları sıfırladın mı?” diyenleri de gördük Mehmet. “Evdeki paraları sıfırlandın mı?” diyenleri de çok gördü bu millet.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – İktidara gelmek için pervasızca laf atıp tutanların, Kafdağı’nın ardındakini vadedenlerin, her yolu mübah görenlerin aynaya baktıklarında yüzleri kızarmadı ama milletin aynasında mahcup oldular.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – 17, 25 yolsuzluklarını aklayanları da çok gördük.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Yıllardır “Tarım ülkesiyiz.” diye bizi oyalayanlara sormak lazım: Neredeydi Tarım Kanunu, neredeydi Tohumculuk Kanunu, çiftçilerimizi mağduriyetten kurtaracak tarım ürünleri sigortamız neredeydi?

SADİR DURMAZ (Yozgat) – On üç yılda her bir yıl 1 düzenleme yapsan 13 tane düzenleme yapmış olursun.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – İşte AK PARTİ, sorunları çözme konusundaki irade ve kararlılığının önemli bir sonucu olarak bugün tarımda önemli bir noktaya geldi.

SADİR DURMAZ (Yozgat) – Senin aklınız ermez bu işlere.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Tarımda cumhuriyet döneminde hiç olmadığı kadar destek, bu dönemde AK PARTİ’yle ulaştı. Tarım Kanunu da dâhil sektörle ilgili 15 önemli kanun çıkarıldı.

Değerli dostlar, arkadaşlarımız, hatipler anlattılar: “İthalata milyar dolarlar harcanıyor.” diye. hatırlar mısınız o günleri?

ÖNDER MATLI (Bursa) – Hatırlat.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Borç sormalı, haciz kıskacı, dövizin yükseldiği, insanların umutlarının tükendiği, borsanın dibe vurduğu dönemde, işte o günlerde onların yaptıkları ama AK PARTİ’nin bir güneş gibi bu milletin ufkuna doğup da yaptıkları apaçık ortadadır.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Ya, bir tane rakam ver, Allah’ını seversen bir tane rakam ver, nutuk atma da bir tane rakam ver ya. Hangi üretimi nereden nereye çıkarttın ya? Bir üründe bir tane rakam ver ya.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Rakamları vereceğim.

Şimdi, sayın hatip “Milyar dolarlar ithalata gitti.” dedi. Değerli dostlar, hatırlar mısınız, 1 milyar dolar IMF’den almak için el pençe divan duruldu.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Evet, at pazarlığı yaptınız, Kuveyt’te at pazarlığı yaptınız, Kuveyt’te.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – 1 milyar dolar IMF’den alınacak 100 milyon dolarlık dilimi için bu Mecliste on beş günde 15 kanun çıkarıldı.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ali Babacan Bey’e sor bakalım, o 1 milyar dolar için at pazarlığı yaptı mı yapmadı mı?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Kamu düzenini sağlama adına bir kanunu çıkarmak için on beş günde çıkarttırmayanlar, bunun için her türlü muhalefeti yapanlar, sizler, sizin gibi düşünenler; o gün, ne yazık ki IMF’nin talimatıyla on beş günde 15 kanunun çıkarılması burada gerçekleşti.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Mehmetçiğim Ali Babacan at pazarlığı yaptı mı yapmadı 1 milyar dolar için?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Tohumun toprakla, emeğin bereketle buluştuğu bu coğrafyada hayaller gerçeğe, umutlar üretime dönüşmeye AK PARTİ’yle devam ediyor.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Bir tane rakam ver ya, bir tane rakam ver, bırak hayali, umudu; bir tane rakam ver ya, bir rakam ver, bir rakam!

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Tarımın millî gelire katkısı her yıl artıyor, 36 milyar liradan 116 milyar liraya ulaştı. Tarım ürünlerimiz artık dünya pazarlarında. 4 milyar dolar tarımsal ihracatımız 18 milyar dolara ulaştı.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Popülist konuşmalar karın doyurmuyor Mehmet. Sürenin sonuna geldin, çiftçiyle yüzleşeceksin, çiftçiyle yüzleşeceksin.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, lütfen…

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Tarımsal dış ticarette net ihracatçıyız.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – İthalat ne oldu, ithalat ne oldu?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – 2002’de 14’üncü sırada olan ülkemiz, şimdi un ihracatında 2005’ten bu yana dünyada 1’inci. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Çiftçi seni bekliyor Mehmet, Besni çiftçisi sizleri bekliyor.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Buğday ithal ediyoruz da bunu un olarak ihraç ediyoruz hem de dünyada 1’inciyiz, bu aldığımız buğdaylar un olarak gidiyor; bunu herhâlde göremediniz.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Gördük, gördük. 9 milyar dolar buğdaya para veriyorsunuz, 6 milyar dolar…

BAŞKAN – Sayın Günaydın, siz konuşurken müdahale edilmesin istiyordunuz, lütfen ama…

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Siyasetçiye yakışan dinlemektir, ben sizi dinledim, laf atmadım.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Doğru, ben senden sonra geleceğim…

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – 78 milyon vatandaşımızı, 35 milyon turisti besliyoruz, üstüne de 18 milyar dolar tarım ve gıda ürününü ihraç ediyoruz. Hayvansal üründe ihracatta rekorlar kırılıyor. On üç yıl aradan sonra 2013 yılında Avrupa Birliğine süt ve süt ürünleri ihracatımız yeniden başladı. Tarımsal kredi faiz oranları düşürüldü; yüzde 59-yüzde 69 nereydi, yüzde 0,8 nerede? 2002’de çiftçilerimize 1,8 milyar liralık tarımsal destek verildi, 2014 yılında 9,7 milyar, 2015 yılında tam 10 katrilyon destek vereceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖNDER MATLI (Bursa) – Nereden nereye!

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Bravo, ver rakamları!

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - 12 kalem olan destek sayısı 63 kaleme çıkarıldı. “Bu destekler nedir?” diyor.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – İthalatın beşte 1’i.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Değerli dostlar, değerli milletvekilleri; 2002 yılındaki bütçenin yatırım miktarı sadece 9 milyar lira iken, sadece yatırım miktarı 9 katrilyon iken AKP PARTİ iktidarında sadece bu yıl çiftçimize tam 10 katrilyon ödeyeceğiz. Helalühoş olsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama yeterli mi? Bunların yetmediğinin de bilincindeyiz.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Mazottan ne kadar alıyorsunuz, mazottan?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - İktidarımız döneminde çiftçilerimize toplam 70 katrilyon lira nakit hibe desteği verildi.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – 150 katrilyon lira ithalat.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Rakam istiyor, ver, ver!

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - 2002’de 83 milyon lira olan hayvancılık desteği 2,7 milyar liraya yükseldi.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – O, rakamları 70’li yıllardan almış galiba!

BAŞKAN – Sayın Bak, konuşan muhalefet milletvekili değil.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Hayvancılığa AK PARTİ döneminde tam 15 katrilyon, 15 milyar lira destekleme verildi. Yılların sorunu olan verimli arazilerin bölünmesine kalıcı çözüm getiren yasal düzenlemeler yapıldı. Arazi toplulaştırması çalışmalarına hız verildi, parçalı araziler birleştirildi. Yerli tohumculuğu destekledik. Tarım sigortası uygulamalarını başlattık. Yapılan bu desteklerle buğday üretimimiz 22 milyon tona, mısır üretimimiz 6 milyon tona ulaştı; çeltik 900 bin tona, ayçiçeği üretimi 1,5 milyon tona ulaştı. Cumhuriyet tarihinin üretim rekorları kırıldı. Toplam hububat üretimimiz yüzde 22 artarak 37,5 milyon tona, toplam meyve üretimimiz yüzde 37 artarak 19 milyon tona yükseldi. Hayvancılıkta ıslah çalışmaları, mera ıslah çalışmaları yapıldı.

Değerli milletvekilleri, 3 Kasım 2002’de Türkiye’de aziz milletimiz yeni bir güne büyük umutlarla başlamıştı. Eski Türkiye’de millî irade vesayet tehdidi altındaydı, 28 Şubatın gölgesi eski Türkiye’nin üzerindeydi.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hâlâ mı istismar Mehmet?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Eski Türkiye’de insanlar düşünceleri, inançları, kıyafetleri, konuştukları diller itibarıyla tahrik ediliyor, sorgulanıyor, dışlanıyordu; tehdit olarak görülüyordu. Eski Türkiye’de on altı ayda bir Hükûmet değişiyordu. Eski Türkiye, IMF kapısında sıradan IMF memurlarıyla müzakere eden bir Türkiye’ydi. Bizler yeni Türkiye derken bir daha değil namerde, merde dahi muhtaç olmayan bir Türkiye’yi arzuluyoruz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Graham Fuller de “Yeni Türkiye.” diyor.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Kısa dönemli iktidara ayarlı olanların zihinleri, gönülleri, yürekleri bunu anlamaya yetmez. Eski Türkiye dünya gündemine sadece terörle, depremle gelen Türkiye’ydi. Yeni Türkiye, evet, eleştiriyorlar, birileri üzerimize geliyor…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Kasalarla, ayakkabı kutulularıyla geliyor, milyar dolarlarla geliyor yeni Türkiye.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - …ama yaptıklarıyla, vizyonuyla, insanlık âlemine sahip çıkmasıyla uluslararası gündemin en önemli aktörlerinden biridir. Eski Türkiye’de 1 milyar dolar IMF’den borç almak için el pençe divan duranlar vardı. Eski Türkiye’de Hakkâri, Edirne değil, başkent Ankara’nın köylerine yol götüremeyen, su götüremeyen bir Türkiye vardı. Eski Türkiye’de seçim ekonomisi diyerek popülizm yaptılar, milletin kaynakları çarçur edildi, milletin emanetine haksızlık ettiler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) İşte, eski Türkiye’de yapılan bu yanlışlara aziz milletimiz “Dur.” dedi. İnşallah, 2015 seçimlerine doğru yürürken, Anadolu’nun her bir köşesinde biz bu güneşin yükseldiğine bir daha şahitlik edeceğiz. Biz insanımızla gönül diliyle konuşmaya devam edeceğiz. 2015 seçimlerinde de inanıyorum ki aziz milletimiz emaneti bir kez daha AK PARTİ’ye verecektir. Nasıl 4 Kasım sabahı yeni bir Türkiye’ye, yeni bir dünyaya doğmuşsa güneş, inşallah 7 Haziranda da yepyeni bir dünyaya, yepyeni bir Türkiye’ye doğru yürüyüşümüz hızlı bir şekilde devam edecek diyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan…

SADİR DURMAZ (Yozgat) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye, önce anlaşın hanginizin söz isteyeceğine.

SADİR DURMAZ (Yozgat) – Konuşmacı, şahsımı kastederek Sayın Bakana yaptığım bir değerlendirme üzerinden mevlitten rahatsız olduğumuz gibi, konuşmamı son derece saptırmıştır. O nedenle sataşmadan dolayı söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Durmaz, sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Yozgat Milletvekili Sadir Durmaz'ın, Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın (11/49) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

SADİR DURMAZ (Yozgat) – Sayın Başkan, sayın hatip, benim Sayın Bakanımıza bir siyasi ironi olarak “Mevlit okumayı biliyorsa mahvettiği, öldürdüğü çiftçimizin cenaze namazını da kıldıracaktır.” şeklindeki değerlendirmemi aldı, “Bizim mevlitten rahatsız olduğumuz.” şeklinde, tam da AKP’ye yakışır bir şekilde saptırdı.

Şimdi, benim bu söylemimden rahatsız olan sayın konuşmacı, peygamberlik halkası ne zaman sona erdi, soruyorum? Peygamber Efendimiz’le birlikte değil mi? Recep Tayyip Erdoğan’a “ikinci peygamber” dediklerinde niçin rahatsız olmadın?

RECEP ÖZEL (Isparta) – Kim dedi onu ya?

SADİR DURMAZ (Devamla) – “Allah’ın bütün vasıflarını, sıfatlarını taşıyor.” dediğinde niçin rahatsız olmadın?

RECEP ÖZEL (Isparta) – Şimdi sen çarpıtıyorsun, öyle bir şey yok.

SADİR DURMAZ (Devamla) – “Peygamber Efendimiz kibir yaptı, biz kibir yapmadık.” dediklerinde niçin rahatsız olmadın? “Bakara makara” diyerek Kur’an-ı Kerim’le dalga geçildiğinde…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Oy verdi, oy, oy, oy!

SADİR DURMAZ (Devamla) - …niçin rahatsız olmadın da benim söylediğim bir siyasi ironiyi saptırıp…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Akladılar, oy verdiler.

SADİR DURMAZ (Devamla) – Ne zaman bırakacaksınız dinle aldatmayı? Ne zaman bırakacaksınız din alıp din satmayı?

RECEP ÖZEL (Isparta) – Hiç de din alıp satmıyoruz.

SADİR DURMAZ (Devamla) – Ayıp oluyor!

MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Çok ayıp, çok.

SADİR DURMAZ (Devamla) – Ben mevlit için… Sayın Bakan okudu mevlidi, kendisi gelir cevabını verir, bende söylerim, ama ben mevlitten rahatsız olmam, elhamdülillah Müslüman bir Türk çocuğuyum ben. Anladınız mı?

MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Tamam ne güzel, ama din alıp satmayla itham edemezsiniz.

SADİR DURMAZ (Devamla) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan…

MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Sayın Başkan…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Bostancı, Sayın Uzunırmak daha önce el kaldırmıştı.

Buyurun Sayın Uzunırmak.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – 57’nci Hükûmetle ilgili -grubumuzun, partimizin hükûmette olduğu bir dönemi- çarpık bilgiler ve suçlayıcı bir ifade kullanılmıştır, aydınlatmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Uzunırmak, iki dakika da size söz veriyorum sataşma nedeniyle.

4.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak'ın, Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın (11/49) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Milliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, birbirimizi lüzumsuz itham etmenin siyasete bir katkısı olmaz.

Burada şunu ifade etmek istiyorum: Sayın Bakan ve bürokratları, bugün oturdukları Tarım Bakanlığında birçok altyapının 57’nci Hükûmet zamanında hazırlandığını bilirler ve itiraf etmelidirler. Prim sisteminden çiftçi kayıt sistemine varıncaya kadar taban bilgilerinin 57’nci Hükûmet zamanında bir programla yapıldığını, doğrudan gelir desteğinin çiftçi kayıt sistemi için bir araç olarak kullanıldığını zannederim itiraf edeceklerdir. Prim sisteminin -yağlık tohumlardan pamuk, başka bitkilere varıncaya kadar- 57’nci Hükûmet zamanında bir sistem hâline geldiği de ve bu sistemin doğru sistem olduğu, eşik fiyat, birtakım uygulamalara varıncaya kadar Tarım Bakanlığındaki birçok politikanın temellerinin o gün atıldığı bir gerçektir. Dolayısıyla, bilgileri doğru ve yerinde kullanmak lazım. Hayalle yaşayan umutla ölür. Hayalle yaşamamak lazım.

Ben şimdi size bazı rakamlar veriyorum. “Türkiye gerçeği.” diyorsunuz ya... Türkiye’de 166 bin kişi şu anda cezaevlerinde yatıyor ve bu 166 bin kişinin yanında 200 bin kişi de gıyabi tevkif, tutuklu olarak aranıyor. Türk mahkemelerinde 7,5 milyon ceza dosyası var. Bu ceza dosyalarının yüzde 68’i ekonomik suçlar ve bu cezaevinde yatan 166 bin insanın aşağı yukarı yüzde 89’u AKP iktidarı döneminde cezaevine girmişler. Şimdi, bana, böyle bir toplumun huzurlu bir toplum olduğundan, 7,5 milyon dosyanın, suç işleme yaşlarını falan çıkarttığınızda, 2 kişi muhatap olsa, 15 milyon insanın suçlu olduğu Türkiye’de -ekonomik suçlardan bu 7,5 milyon dosyanın yüzde 68’i- böyle bir Türkiye’nin ekonomisinin düzgün olduğundan bahsedebilir misiniz?

IMF borçları başka şeyler. Türkiye’de Türk çiftçisinin borçları, yeniden yapılandırmalarla, şununla, bununla, bugün sayı olarak ve miktar olarak artmış mıdır, azalmış mıdır?

Arkadaşlar, rakamlara yalan söylettirebilirsiniz ama rakamlar her zaman doğruyu söyler

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Biraz önceki konuşmacı çarpıtmadan dolayı söz almış, “AKP’ye yaraşır bir çarpıtma yaptı.” diyerek bütün grubumuza çarpıtma dolayısıyla tahkirde bulunmuştur, söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı, sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

5.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı'nın, Yozgat Milletvekili Sadir Durmaz’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; değerli konuşmacı bir yorumda bulundu, arkadaşımız da onun üzerine bir değerlendirme yaptı, çarpıtma olduğunu iddia etti ve söz aldı. Söz aldığı konuya ilişkin kendisi aynısını yaptı burada. Bu uygun bir davranış değil. Eğer çarpıtma yanlış bir işse ve siz buna itiraz ediyorsanız gelip burada aynısını yapmamanız gerekir. Dolayısıyla, bu yaptığınız bir kere uygun değil.

İkincisi: Çarpıtmadan bahsediyorsunuz. Kimse Sayın Cumhurbaşkanına “İkinci peygambersin.” filan demedi. Demediler…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Olur mu? İsmail Hakkı, Aydın İl Başkanınız… Yapmayın!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Ali, sen bir otur bakalım. Ali, bir otur. Otur sen.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Aydın İl Başkanınız söyledi. Bandı dinledim.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Kimse öyle bir şey demedi.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ya, Mehmet, böyle, bu kadar inkârla bir yere varamazsınız!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Ayrıca…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ne yaptınız ya? “Allah’ın bütün vasıflarını taşıyan.” diyen milletvekili hakkında ne yaptınız?

SADİR DURMAZ (Yozgat) – “Bakara makara” diyene ne yaptınız?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Ayrıca, birileri çıkmış birtakım sözler söylemiş olabilir. Türkiye’de meczubu var, saçma sapan konuşanı var, kendini peygamber ilan edenler var; var, geçmişte bunlar yaşandı siyasette.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ne yaptınız kardeşim? Anladım da, bununla ilgili ne yaptınız? Hesabını sordunuz mu?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Bir de insanların söylediklerini, bağlamını değiştirerek, oradan alıp “Siyasal çarpıtma” diyorlar ya, öyle bir yere taşıyarak, kutsalı yedekleyip buradan bir eleştirme çıkartma gayretkeşliği de var, bunu yapmayalım.

SADİR DURMAZ (Yozgat) – Ama siz yaptınız onu, arkadaşınız yaptı onu.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Biraz önce Mehmet Erdoğan’ın yaptığını mı söylüyorsun?

SADİR DURMAZ (Yozgat) – Arkadaşınız yaptı onu.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Üçüncüsü… Sayın konuşmacı, siz, biraz önce konuşurken de nezaket gerekir...

SADİR DURMAZ (Yozgat) – Evet.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Ne var bunda?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – “Saraydaki Recep” diyorsunuz.

SADİR DURMAZ (Yozgat) – Evet.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – “Saraydaki Recep” dediğiniz insanı üyesi olmakla iftihar ettiğiniz Müslüman Türk milleti yüzde 52’lik oyla seçti. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Siz ona “Saraydaki Recep” derken, “Saraydaki Recep” derken…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sarayda otursun diye değil!

SADİR DURMAZ (Yozgat) – Çiftçi bu kadar sıkıntı çekiyorken oraya 5 katrilyon parayı…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – …üyesi olduğunuz bütün o insanlara karşı yanlış bir ifade kullanıyorsunuz, daha ağır bir şey söylemek istemiyorum ama şunu da bilelim: Azerilerin bir sözü var “Yel kayadan ne aparır?” diyor. İstediğinizi söyleyin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum.

VIII.- GENSORU (Devam)

A) Ön Görüşmeler (Devam)

1.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, hayvancılık ve tarım sektörünün bitme noktasına geldiği iddiasıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker Hakkında Gensoru açılmasına ilişkin Önergesi (11/49) (Devam)

BAŞKAN - Şimdi, Hükûmet adına, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker.

Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Verilen ve görüşmekte olduğumuz, bugün gündemde olan iki gensorudan ilkiyle ilgili yapılan tenkitler ve ileri sürülen düşünceler hakkında sizlere bilgi arz edeceğim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, gerçekte, tarım sektörünü önemli ve stratejik bir sektör olarak ele aldık, hep böyle davrandık ve buna uygun düzenlemeler yaptık. Altyapıyla ilgili, verimlilik artışıyla ilgili, kalite ve standardın artışıyla ilgili ve Türkiye’nin tarım sektörünü Türkiye’nin kalkınmasına da Türkiye’nin gelişmesine ve ihracatına da daha fazla katkı yapabileceği bir hâle getirmek için uğraştık. Biz tabii, burada bunları değişik vesilelerle aktardık ama bu gensoru vesilesiyle tarihe de kayıt düşülmesi açısından, tutanaklara geçmesi açısından bir kez daha huzurlarınızda ifade etmek istiyorum.

Yalnız, bugün, biraz daha farklı bir hususu dile getireceğim. Bugün mukayeseyi 2002-2012, 2002-2013, 2014’le yapmayacağım. Ya ne yapacağım? Anlamak isteyen arkadaşlarımız için de şöyle bir mukayese yapacağım müsaadenizle: 1991’den 2002’ye kadar on iki sene geçti. 2003 ile 2014 arasında da on iki sene var. Ben bu on iki yılları birbiriyle mukayese edeceğim, 2 on iki yıl. Bu on iki yıl içerisinde bütün partiler iktidar oldu, 1991-2002 arasında, SHP de oldu, DSP de oldu, MHP de oldu, DYP de oldu, Anavatan Partisi de oldu, hepsi oldu. 2003-2014 arasında da AK PARTİ oldu.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Biz olmadık.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Refah da oldu, Erbakan Hoca da iktidardı.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bakın, “Tarımda dışa bağımlılık artıyor.” iddiası… Basit, mukayese: 1991-2002; 1991’de tarımsal ihracatımız 3,6 milyar dolar, on iki yıl içerisinde en fazla bu, 5,2 milyar dolara yükselmiş. Ne zaman? 1997 yılında, Refah Partisinin Hükûmet ortağı olduğu yıldır bu, en fazla ona çıkmış. Bu dönemde ihracatta en fazla yüzde 44’lük artış sağlanmış, bu on iki yıl içerisinde, tarımda. 1991-2002 arasındaki on iki yılda tarımsal ihracatımız kümülatif olarak 49,3 milyar dolar olmuş. On iki yılda 49,3 milyar dolar kümülatif ihracat, toplam tarım ihracatı, on iki yıl.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ee?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – “E”sini şimdi dinle, görürsün.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – İhracatın ithalatı karşılama oranını söylersin inşallah konuşmanın sonunda.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Dinle, dinle.

2003-2014 şimdi buraya dikkat edin. Biz, 2002’de tarımsal ihracatı 3,8 milyar dolardan aldık; on iki yıl içinde, 2014’te 18 milyar dolara çıkardık. Bizim dönemimizdeki artış yüzde 374. Kümülatife bakın, on iki yılda tarımsal ihracatımız 134,1 milyar dolar oldu.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – İhracatın ithalatı karşılama oranını söyler misin?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, on iki yılı on iki yılla mukayese ediyoruz. Eğer siz, AK PARTİ dönemini geçmişteki on iki yılla mukayese ettiğinizde “Hâlâ burada bir gelişme yok.” diyorsanız…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ne oldu onu söyle ihracatın ithalatı karşılama oranını söyle?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – …o zaman size gerçekte şunu söylerim.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Ancak sizinkiler inanır buna ya!

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Baki’nin meşhur bir beyti var:

“Batıl hemişe batılu beyhudedir veli!

Müşkül budur ki sureti haktan zuhur ede.” (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bülent’e söylüyorsun değil mi?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, tüm mesele bu.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Sen Baki’yi bırak da ithalata ne kadar para ödüyorsun?

SADİR DURMAZ (Yozgat) – Sizin için söylenmiş.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sureti haktan zuhur etmeyin, bir.

İkincisi: Bakın, Türkiye 2002 yılında 161 ülkeye 1.480 çeşit tarım ve gıda ürünü ihraç ediyordu.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kaç ülkeden alıyorsun?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Biz buna 29 ülke ilave ettik, 29 yeni ülkeye açıldık, 190 ülkeye çıkardık; 1.480’nine de 227 çeşit ilave ettik, o da 1.707 çeşit oldu.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – O yüzden sana Fransız hükûmeti nişan verdi!

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, bir şey daha söyleyeceğim, demin burada söylendi, lütfen, burayı da iyi dinleyelim. Şimdi, tarihe kayıt düşüyoruz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hadi düş bakalım.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – İyi düş, cevabını alacaksın ona göre.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – “Hollanda” dendi, “Hollanda” dendi.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Tarihin en başarısız Tarım ve Hayvancılık Bakanısın.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Müsaade edin. Hollanda’nın 15 milyar dolar tarım hasılası var. Kendi ürettiğinin tamamı 15 milyar dolar. Hollanda’nın tarım ithalatı ne biliyor musunuz? 70 milyar dolar. Peki ihracatın ithalatı…

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – İhracatı ne kadar?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Canım kardeşim, 100 milyar dolar ihracat yapıyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Tamam, bravo!

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Çok güzel, ben de alkışlıyorum.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Sen de yap aynısını.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Ben de onu yapıyorum işte.

 

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Ben de onu yapıyorum işte.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – İthalatın ne kadar, ihracatın ne kadar?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Dur, sabret, sabret geliyorum!

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Bir rakam ver de göreyim ben seni!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Gel, gel!

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Ya, öyle yağma yok, geliyorum bak!

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Hayatta veremezsin sen; on bir yılda veremedin ki bugün vereceksin!

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen Genel Kurula hitap edin, karşılıklı konuşmayın efendim.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkanım, lütfen siz de bu arkadaşları bir ikaz edin, efendice dinlesinler.

BAŞKAN – Uyardım, uyardım, uyarıyorum.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Merak etme dinliyoruz.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bak, ben sizi hep dinledim, siz de efendice dinleyin! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Hiç merak etme dinliyoruz, cevabını da vereceğiz zaten.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, Fransa 43 milyar dolar üretiyor, bütün tarım hasılası 43 milyar dolar, 64 milyar dolar ithalat yapıyor.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – İhracatı ne kadar? Ya, ihracatı niye söylemiyorsun ya!

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – İtalya 45 üretiyor, 52 milyar dolar ithalat yapıyor.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Fransa’nın ihracatı ne kadar?

BAŞKAN – Sayın Günaydın, lütfen…

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Ya, böyle bir şey var mı ya!

BAŞKAN - Biraz önce kürsüde söylediklerinizi hatırlayın lütfen.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Doğru, haklısınız.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – İspanya 32 milyar dolar…

Bak, bütün bu ülkeler burada biraz önce dile getirildi mi? İspanya da İtalya da Fransa da, hepsi dile getirildi, ben ona cevap veriyorum. Bakalım kim rakamları çarpıtıyormuş, kim gerçekte hayalle ilgili söylüyor.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – İthalatla ihracatı beraber söyle, susalım.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – 32 milyar dolar İspanya üretiyor…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Aynı tablo üzerinden konuşalım.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – …38 milyar dolar ithalat yapıyor.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Aynı tabloyu beraber söyle, susalım. Ayıp, ayıp!

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – İsrail’in 4,1 milyar dolar tarım hasılası var; 5,5 milyar dolar ithalatı var.

Şimdi, gelelim Türkiye’ye: Türkiye 61 milyar dolarlık üretime çıktı tarımda, 61 milyar dolar; 12,4 milyar dolar tarım ithalatı, 18 milyar dolar da ihracatı var.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Türkiye’nin durumu da bu, Hollanda’nın, Fransa’nın, İtalya’nın, onların da rakamı bu.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Ya, Bakanlığın rakamını gösterdik! Bakanlığın rakamını gösterdik be, bu kadar olmaz ki ya!

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bitkisel üretimde…

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Senin rakamını söylüyoruz, bir kere de “Bu benim Bakanlığımın rakamı.” de ya!

BAŞKAN – Sayın Günaydın, savunma hakkı kutsaldır efendim, lütfen…

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Savunma hakkı kutsaldır ama Bakanlık rakamı çarpıtılmaz yani.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Dinleyemiyoruz Başkanım!

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Değerli arkadaşlar, sayın vekillerim, dendi ki: “Tarım küçüldü, bitme noktasına geldi.” Bakın, 1992-2002 arasında -yine o mukayesesi yapıyorum geçen dönemle- Türkiye’nin ortalama tarımsal büyümesi yılda yüzde 1,4; geçmiş, bizden önceki on iki yıl.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Zaten Sayın Bakan sadece AKP Grubuna hitap ediyor, bize hitap etmiyor, yani yüzü hep oraya dönük.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bizim dönemimizde 2003-2013 arasında bu oran yüzde 2,3; ortalama, her yıllık büyüme. Sabit rakamlarla TÜİK’in 1992-2002 arası 87 baz yıl, 2003-2013 arası 98 baz yıl sabit fiyatlı hesap bu. Türkiye 2003-2013 döneminde, AB’nin, 28 ülkenin üyesi olduğu bir topluluğun 10 katı daha fazla tarımda büyüme sağladı. Şimdi, 1992’de tarımsal hasılası 22,4 milyar dolardır Türkiye’nin, 1992’de 22,4. O geçen zaman içerisinde en fazla 33,8 milyar dolara çıkmış bir yıl. Hangi yıl? 1998 yılında. Yani, en fazla yüzde 51 artış olmuş. Peki, biz tarımsal hasılayı 2002’de kaçtan aldık? 23,7 milyar dolardan. Kaça çıkardık on iki yıl içerisinde? Pik nokta 62 milyar dolar, 2012; 61 milyar dolar, 2013. Bizim dönemimizdeki artış yüzde 161. Şimdi, on iki yılı, on iki yılla mukayese ediyoruz. Birinde yüzde 51 artmış, birinde yüzde 161 artmış. Şimdi, söyleyin bana, yüzde 161 yüzde 51’in kaç katı?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ne artmış, ne, tek tek sayar mısın?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bakın, geliyorum şimdi burada başka bir mukayeseye. Fransa 2002’de 30 milyar dolardı, 2013’te 42,6 milyar dolara çıkmış.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Aa, onun için sana madalya verdiler, en çok ithalatçısı sen olduğun için!

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – İtalya 29,9 milyar dolardı, 44,7 milyar dolara çıkmış. İspanya 24 milyar dolardı -bunlar hep Türkiye’nin önündeydi 2002’de- 32 milyar dolara çıktı. Türkiye, 23,7 milyar dolardan 61 milyar dolara çıktı 2013 yılında.

Şimdi, denildi ki: “Efendim, büyüme yok.” Ben size bitkisel üretimle ilgili rakamı da söyleyeceğim saygıdeğer milletvekillerim çünkü gerçekten önemli. Bunlar Türkiye’nin rakamları. Hepsi gerçek, hepsi kayıt, hepsi herkesin denetimine açık.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Hububat Konseyi ne diyor? O ne diyor? Uluslararası Hububat Konseyi ne diyor?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bakın, anlatıyorum. Demin mısırdan, çeltikten, ayçiçeğinden bahsedildi değil mi? Bakın, ben size söyleyeyim: Türkiye 1991-2002 arasındaki on iki yılda 361 milyon ton toplam tahıl üretimini gerçekleştirmiş. 2003-2014 arasındaki on iki yılda 400 milyon ton üretmiş, 400 milyon ton, demek ki daha fazla.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Buğdayı da bir söyler misin? 2003’ü ve 2014’ü söyler misin?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Mısırda 26 milyon tonmuş geçen on iki yıl, bizim on iki yılımızda 51 milyon ton yani yüzde 96 artış. Çeltik 3,4 milyon ton on iki yılın toplamı, bizde 8,7 milyon ton. Yüzde kaç? Yüzde 156.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Ya, sen neyle neyi kıyaslıyorsun? Bu nasıl bir bilgi, bu nasıl bir maddi gerçeklik? Neyle neyi kıyaslıyorsun sen?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, ayçiçeği 10 milyon tonmuş, 14 milyon olmuş, artış yüzde 40. Toplam meyve 141 milyon tonmuş 204 milyon tona çıkmış.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yeşil mercimeği söyler misin? Kırmızı mercimeği söyler misin? Bir ara kampanya yapılıyordu, milletin…

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Toplam sebze 264 milyon tonmuş, 322 milyon tona çıkmış. Demek ki neymiş?

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Sen aldığın rakam ile bıraktığın rakamı söylesene, 2002 ile 2014’ü bir söylesene. Ya, on iki yılı bir söylesene, kendi döneminden bir bahsetsene sen ya!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Patatesi söyler misin?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Söyleyeyim, müsaade edin, bakın, AK PARTİ…

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Bir kendi döneminden bahset ya!

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Demin sen demedin mi on bir yıldır Bakansın, ben on bir yıldan bahsediyorum, on bir yıldan.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Sen on bir yılın hesabını ver, hangisini yukarıya çektin?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – AK PARTİ bu, AK PARTİ. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Buğdayı mı yukarı çektin, arpayı mı, mercimeği mi, hangisini?

RECEP ÖZEL (Isparta) – Hepsini, hepsini.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Toptan hepsini çökerttin.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – AK PARTİ iktidarında Türkiye, bizden önceki on iki yılın toplamına göre, bakın, 39 milyon ton daha fazla tahıl üretti, 25 milyon ton daha fazla mısır üretti.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Öyle yuvarlak yuvarlak söyle ha! Öyle yuvarla yuvarla, hiçbir şey anlaşılmasın ha! Bravo!

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – 5,3 milyon ton daha fazla çeltik üretti, 4 milyon ton daha fazla ayçiçeği üretti, 63 milyon ton daha fazla meyve üretti, 58 milyon ton daha fazla sebze üretti.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – O zaman bu TÜİK’in Genel Müdürünü bir değiştirin, yalan söylüyor bu adam.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Ne zaman? AK PARTİ iktidarında diğer iktidarların bulunduğu on iki yıla nispetle.

Şimdi, saygıdeğer milletvekilleri, bizim kırsal kalkınma dâhil olmak üzere başlattığımız gerek makine ekipman destekleri, gerek ekonomik yatırım destekleri, gerekse diğer mekanizasyonla ilgili aldığımız tedbirler Türkiye'de tarımsal üretimde verimliliği artırdı. Türkiye'nin alanı artmadı ama Türkiye'nin üretimi, verimliliği arttı.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bunları mimarlar yaptı değil mi?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bakın, biz, cumhuriyet tarihinde ilk defa, temel altyapıyla ilgili, 4,5 milyon hektar alanda toplulaştırma gerçekleştirdik. Bizden önceki kırk bir yılın toplamının 10 katından daha fazla.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Üretim niye artmıyor o zaman toplulaştırma yaptınız da?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bakın, 10 kat daha fazla Türkiye'de toplulaştırma yapıldı bizim dönemimizde.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Evet, şirketlere para aktarıldı!

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – 32,5 milyon hektar, Türkiye’de toplam 32,5 milyon parsel tarım alanının tamamına tek tek kimlik numarası verildi. Tamamı bize ait olmak üzere, biz, bu parsellerin her birinde hangi tür bitki hangi verimlilikle yetişiyor, iklim parametreleri, buna ait bütün toprak verileri dâhil olmak üzere bunların hepsini biliyoruz.

SADİR DURMAZ (Yozgat) – Biliyorsunuz da uygulamıyorsunuz!

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – AR-GE’den bahsedildi. Bugün Türkiye'de tarımda Biyoteknoloji Araştırma Merkezi kurduk. Normal ıslah çalışmaları, bitki ıslahında on iki sene süren veya bazen on beş sene süren bir çeşidin ıslah çalışması, bu sağladığımız imkânlarla, geliştirdiğimiz teknik ve teknolojilerle bu merkezde beş yıl süresi kısaltıldı. Yani on iki yılda yapılan artık yedi yılda netice alınabilir hâle geldi. Biyoteknolojiyle de, diğer klasik yöntemlerle de ıslah bizim için son derece önemli ve biz bunu gerçekleştirdik, bugün de bunun açılışını yaptık.

Şimdi, güneş enerjisiyle çalışan sulama sisteminden tutun –ki patenti bize ait- üç hafta önce açıkladığımız ve dünyanın birçok ülkesinden, 6 tane ülkenin tarım bakanı, bakan yardımcısı gelip o tanıtıma katıldı çünkü Türkiye'nin kendisinin geliştirdiği dünyadaki en büyük ve bu alandaki ilk entegre bilgi yönetim sistemini, 42 ayrı veri tabanının tamamını biz bir sistem içerisinde birleştirdik. Çiftçi de, üretici de, diğer kamu kuruluşlarının tamamı da bu sistemden istifade edebiliyor.

Şimdi, demin benim genel müdürlerimden birisiyle -ki şu anda görevde değil- Nizamettin Ekinci’yle ilgili, efendim, “20 bin lira -geçen gün Mecliste de okunmuş, burada, tutanak da elimde- maaş alıyor ayda.” denmiş, hatta karşıdan Mihrimah Belma Satır Hanım, bizim Grup Başkan Vekilimiz müdahale ediyor, diyor ki: “Yani bunu, üç tane birden alamaz. Alamayacağını biliyorsunuz.” “Hayır.” diyor, itiraz ediyor.

Değerli arkadaşlar, benim Genel Müdürüm Nizamettin Ekinci, devlet personel uzmanı ve personel genel müdürüm, devlette de yirmi yıldan fazla hizmeti, emeği olan bir arkadaşım. Bırakın 20 bin lira aylığı, bırakın 19 bini, bu arkadaşımızın aldığı toplam 9.700 Türk lirası.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – ÇAYKUR’da yönetim kurulu üyesi mi?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – 9.700 lirası…

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Soruyorum size: ÇAYKUR’da yönetim kurulu üyesi mi? Çaydan nereden anlıyor bu adam?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bakın canım kardeşim, bilmeden konuşuyorsun.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – TMO’da yönetim kurulu üyesi mi? Hububattan nereden anlıyor bu adam? Soruyorum ya, soruyorum.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bak, bilmeden konuşuyorsun.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Soruyorum size.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – “Soruyorum.” diyor, “Soruyorum.” işte.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bak, bilmeden konuşuyorsun, insanlara iftira ediyorsun.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – İftira etmiyorum. ÇAYKUR’da yönetim kurulu üyesi…

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – İftira ediyorsun.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – İftiracı sensin!

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sor, ben sana cevap vereyim.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – ÇAYKUR Yönetim Kurulu Üyesi mi, değil mi? Kamu yönetimi uzmanı çaydan ne anlar?

BAŞKAN – Sayın Günaydın… Sayın Günaydın…

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Ayıp, ayıp!

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bak, bu arkadaşın 7.300 lira genel müdür maaşı var, 2.400 lira yönetim kurulu üyeliğinden ücreti var…

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Hangi yönetim kurulu üyeliği?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Toplamı 9.700 lira.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Hangi yönetim kurulu üyeliği? Söylesene!

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bir tanesinden maaş alır, birinden alır.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Hangisi? Hangisi? Ya söylesene kardeşim, hangisi?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Allah Allah! Birinden…

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Söyle, hangisi?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – TMO Yönetim Kurulundan, buradan 2.400…

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Ya bir adam hem çaydan hem TMO’dan nasıl anlıyor? Soruyorum ben sana.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – 2.400… 2.400…

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Nasıl anlıyor? Nasıl anlıyor?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Hesap açık, ortada. Hesap açık, ortada.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Başka adam mı yok memlekette? Maaşı nereden alırsa alsın, başka adam mı yok kardeşim?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, bakın, insanları doğum yerleriyle, insanları doğduğu şehirlerle kalkıp bu şekilde…

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Bunların hepsinin cevabına vereceğim, hiç çarpıtma! Hiç çarpıtma! Hepsinin cevabını vereceğim sana!

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – …zan altında bırakmak, bak çok yanlıştır, çok ayıptır. İleri bir safhada bu nefret suçuna girer.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Hiç kimsenin memleketiyle uğraşmıyoruz.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – İleri bir safhada nefret suçuna girer. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Bakanlığı tekini çökertirsen böyle olur işte!

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Doğdukları yerle, etnik menşeleriyle insanları suçlamayın.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Hiç o işlerde tarağım olmadı. Kendinle karıştırma beni. Beni kendinle karıştırma. Benim o işlerde hiç tarağım olmaz.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Böyle bir şey yok. Tamam mı? Tamam. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Bütün Bakanlığı Diyarbakırlı yap, bir de çık böyle savunma yap! Ayıp! Ayıp!

OSMAN ÖREN (Siirt) – Konuşma!

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Ayıp!

MEHMET S. HAMZAOĞULLARI (Diyarbakır) – Olabilir. Sana mı soracak kimi nereden getireceğini?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Değerli milletvekilleri… Değerli milletvekilleri…

OSMAN ÖREN (Siirt) - Konuşma! Sana ne!

MEHMET S. HAMZAOĞULLARI (Diyarbakır) – Sana mı soracaktı nereden yapacağını?

ZİVER ÖZDEMİR (Batman) – Ayıp ya! Sana yakışıyor mu bu?

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Adil olacaksın!

BAŞKAN – Sayın Günaydın, lütfen…

ZİVER ÖZDEMİR (Batman) – Kafatasçı! Faşist!

MEHMET S. HAMZAOĞULLARI (Diyarbakır) – 81 ilden mi ithal edecek? Kaç tane Diyarbakırlı vali var? Sana mı soracak?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Şimdi, değerli milletvekilleri, burada mühendis ve veteriner hekim istihdamından bahsedildi. Cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde ama hiçbir döneminde bizim dönemimizdeki kadar Tarım Bakanlığına mühendis, veteriner hekim, çeşitli mesleklerden teknik eleman alınmamıştır. Cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde Tarım Bakanlığına 81 tane sosyolog da alınmamıştır. Onu da biz aldık. Niye? Kırsal alan sosyolojisini bilsin, insanların olduğu yerde, toplumda bu kardeşlerimizin de, bu disiplinin de katkısı olsun, emeği olsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2003-2015 arasında 23.130 teknik personel aldık. Bu, sadece Bakanlık merkezi. Atatürk Orman Çiftliği, TMO, ÇAYKUR, Et ve Süt Kurumu, TİGEM ve diğer kuruluşlar 10.982 teknik personel aldı. AK PARTİ Hükûmeti döneminde 33-34 bin kişi yapar. Bizden önceki dönemde en son Tarım Bakanlığına 250 kişi 1989 yılında alınmıştı. Ondan sonra hiç teknik eleman alınmamıştı. Biz, bütün bunların hepsini, bu istihdamı, bu kardeşlerimizle üretimi, verimliliği artırdık; bu noktaya taşıdık, getirdik.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – TİGEM Genel Müdürü teknik eleman yetersizliğinden ağlıyor komisyonda ya!

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Daha önümüzde bizim yapacak işimiz var. Ben muhalefetin bütün bunlar yerine, gerçekten, daha güzel projelerle bizi tenkit etmesini beklerdim. Benim genel müdürümün doğum yerinin neresi olduğuyla değil, Tarım Bakanlığına hangi yeni projeler lazım, onu söyleseydi çok daha hayırlı olurdu Türkiye için diye düşünüyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Günaydın.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Sayın konuşmacı benim Tarım Bakanlığında…

OSMAN ÖREN (Siirt) – Konuşma! Konuşma! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bir müsaade edin lütfen…

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Senin gibi 10 kişi gelse beni korkutamaz.

BAŞKAN - Sayın Günaydın, buraya hitap edin lütfen.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Sayın Bakan konuşması sırasında beni etnik ayrımcılık yapmakla suçlamıştır.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Hayır, öyle bir şey söylemedim.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Sataşma nedeniyle söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Günaydın.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Demedin mi, “Diyarbakırlı doldurdun.” diye demedin mi? Tutanaklarda var.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

6.- Ankara Milletvekili Gökhan Günaydın'ın, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in (11/49) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

GÖKHAN GÜNAYDIN (Ankara) – Sakin olun, sakin olun; şimdi hepiniz cevabınızı alacaksınız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Sen sakin ol! Dağıldın be, dağıldın! Parça parça oldun be! Dağıldın!

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – Peki, bağırın, hep beraber bağırın, hep beraber bağırın.

BAŞKAN – Sayın Günaydın, buyurun.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – Arkadaşlar, ben aynen şunu söyledim… Dinlemeye sabrı olanlar dinler, vicdanı olanlar da dinler.

İHSAN ŞENER (Ordu) – Sen de sabredeceksin!

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Karizma bitti, karizma! Dağıldın!

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – Ben Diyarbakır’ın kadim bir memleket olduğunu ve Diyarbakır’a çok saygılı olduğumu söyledim.

Ben Ankara Milletvekiliyim. Örneğin ben Ankara milletvekiliyken bakan yardımcısını Ankaralı yaparsam, 3 tane genel müdürün tamamını Ankaralı yaparsam…

YILDIRIM M. RAMAZANOĞLU (Kahramanmaraş) – Aynı şeyleri söylüyorsun, aynı şeyleri söylüyorsun ya! Hani sataşmadan söz almıştın?

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – …bunların tamamı Ankara’dan istifa edip AKP’den milletvekili adayı olursa ne yapmış olurum?

HARUN KARACA (İstanbul) – Sana mı soracak?

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – Bakanlığın bütün kadrolarını Ankara’ya hapsetmiş, Ankaralılara hapsetmiş ve kadroları siyasallaştırmış olurum. Eğer Diyarbakırlı değil de Ankaralı da yapsaydı, Tokatlı da yapsaydı aynı şeyi söylerdim. Birazcık vicdanı olan herkes der ki: “Yahu, sen Diyarbakırlısın, Bakan Yardımcın Diyarbakırlı, Genel Müdürün Diyarbakırlı; aynı zamanda TMO’dan maaş alıyor, aynı zamanda ÇAYKUR Yönetim Kurulu üyesi…”

YILDIRIM M. RAMAZANOĞLU (Kahramanmaraş) – Sayın Bakanım, seninle gurur duyuyoruz.

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – “…aynı zamanda Jokey Kulübünden, atçılardan para alıyor…”

İHSAN ŞENER (Ordu) – Irkçılık yapıyorsun, ırkçılık!

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – “…Bu memleket bu kadar yoksulluk çekerken aynı adama bu kadar yerde yönetim kurulu üyeliği vermek ayıp değil mi kardeşim?” diye soracağınıza…

İHSAN ŞENER (Ordu) – Irkçılık yapıyorsun, ırkçılık!

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Dağıldın, dağıldın; karizma gitti! Karizman yerlerde!

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – …bizim bu kadar şeyi deşifre etmemize dayanamıyorsunuz ve diyorsunuz ki: “Etnik kökencilik yapıyor.”

MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Edebiyatı bırak Gökhan Bey. Yoksulluk edebiyatını bırak artık, bırak!

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Dağıldın, dağıldın!

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – Ben açıkça söyleyeyim: 78 milyon insanın tamamını hiçbir şekilde ayırmadan başımızın üzerinde taşırız ama siz… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Belli, belli!

İHSAN ŞENER (Ordu) – Lafla olmuyor, lafla! Lafla olmuyor o iş, lafla!

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – Ama siz, kendi dar bölgecilik anlayışınız çerçevesinde koskoca Bakanlığı bir ile ve kendi siyasal partinize hapsederseniz birisi de çıkar burada “Ayıp olur.” der.

MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Yazıklar olsun!

GÖKHAN GÜNAYDIN (Devamla) – İstediğiniz kadar bağırın, bu maddi gerçeği şu anda bizi izleyen milyonlarca yurttaşımız teslim etmektedir. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Dağıldın, karizma bitti, karizma yerlerde!

VIII.- GENSORU (Devam)

A) Ön Görüşmeler (Devam)

1.- HDP Grubu adına, Grup Başkan Vekili Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, hayvancılık ve tarım sektörünün bitme noktasına geldiği iddiasıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker Hakkında Gensoru açılmasına ilişkin Önergesi (11/49) (Devam)

BAŞKAN – Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker hakkındaki gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza sunacağım.

Gensoru önergesinin gündeme alınmasını kabul edenler… Kabul etmeyenler… Gensoru önergesinin gündeme alınması kabul edilmemiştir.

İkinci sırada yer alan, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 23 milletvekilinin, Yanlış Politikalar Nedeniyle Üreticinin Zarar Gördüğü, İthal Edilen Et ve Hayvan Fiyatlarının Artmasının ve Ülkeye Kaçak Et Girişinin Engellenemediği, Tarım Desteklerinin Zamanında Ödenmediği ve Bu Sorunlarla İlgili Görevlerin Gereklerini Yerine Getirmediği İddiasıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker Hakkında Bir Gensoru Açılmasına İlişkin (11/53) esas numaralı Gensoru Önergesi’nin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelere başlıyoruz.

2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 23 milletvekilinin, yanlış politikalar nedeniyle üreticinin zarar gördüğü, ithal edilen et ve hayvan fiyatlarının artmasının ve ülkeye kaçak et girişinin engellenemediği, tarım desteklerinin zamanında ödenmediği ve bu sorunlarla ilgili görevlerin gereklerini yerine getirmediği iddiasıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker Hakkında Gensoru açılmasına ilişkin Önergesi (11/53)

BAŞKAN – Hükûmet yerinde.

Önerge daha önce bastırılıp dağıtıldığı ve Genel Kurulun 19/3/2015 tarihli 80'inci Birleşiminde okunduğu için tekrar okutmuyorum.

Sayın milletvekilleri, Anayasa'nın 99'uncu maddesine göre bu görüşmede, önerge sahiplerinden 1 üyeye, siyasi parti grupları adına 1'er milletvekiline ve Bakanlar Kurulu adına Başbakan veya 1 bakana söz verilecektir.

Konuşma süreleri, önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakikadır.

Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Önerge sahibi Haydar Akar, Kocaeli Milletvekili; Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Demir Çelik, Muş Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Muharrem Varlı, Adana Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ensar Öğüt, Ardahan Milletvekili; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Yunus Kılıç ve Hükûmet adına Mehmet Mehdi Eker, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı.

Şimdi söz sırası, önerge sahibi Haydar Akar, Kocaeli Milletvekili…

Buyurun Sayın Akar. (CHP sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Hayvancılık Bakanı üzerine 2 önerge Türkiye Büyük Millet Meclisinde ilk defa oluyor herhâlde. Bunun da Hayvancılık Bakanının şanından olduğunu düşünüyorum.

Tabii, biraz evvel geldi, rakamları verdi; sadece cephesinden, kendi penceresinden rakamları verdi. Ama önce iki rakamı size hatırlatarak konuşmama başlamak istiyorum, bunun tarımla ilgisi yok, genel iki rakamı hatırlatarak başlamak istiyorum. Son iki aydaki devalüasyon sonucunda Türkiye Cumhuriyeti’ndeki vatandaşların kaybetmiş olduğu 90 milyar TL parayı size hatırlatmak istiyorum. Bu, sarayınızdaki, kaçak sarayınızdaki zatımuhteremin her konudaki kendini muktedir sayması sonucu Türk vatandaşının sırtına yüklemiş olduğu rakam.

Yine, son yedi yılda -Hep bahseder ya “faiz lobisi, faiz lobisi…”- on üç yıllık iktidarı döneminde bu faiz lobisinden euroları olan, dolarları olan insanlar besleniyor ama bundan kimin kazandığını bir türlü söyleyemiyor. Biz de burada söyleyebilmesi için son yedi yılda faiz lobisine ödediği, Hükûmetinizin ödediği 181 milyar lirayı, katrilyon lirayı, milyar TL yani 181 katrilyon lirayı hatırlatarak sözlerime başlamak istiyorum. Niçin bunları söyledim size? Tarımın bu Hayvancılık Bakanı tarafından on bir yılda getirildiği noktayı göz önünde bulundurduğumuzda bu rakamların çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Yine, gıda fiyatları dünyada düşerken Türkiye’de artıyor. Türkiye’nin enflasyonu 2015 yılının ilk yarısında yüzde 7,5’lara ulaştığında, baktığımızda, dünyada enflasyon sıralamasında 4’üncü olduğumuzu görüyoruz yüksek enflasyonda. Ama bu, ortalama enflasyonda, tüm ürünleri kapsayan enflasyonda. Tarım ürünlerinde, tarım ve gıda ürünlerindeki net enflasyona gelince 13,70. Şimdi, on bir yıldır bu Bakanlığa bakanlık yapan, bu kuruma bakanlık yapan zatımuhteremin Türkiye’yi getirmiş olduğu ve Türk halkına yedirmiş olduğu tarım ürünlerini ve gıda ürünlerindeki enflasyon oranını görüyorsunuz.

Şimdi, Türk… Sayın Bakan hep geçmişle karşılaştırdı, 1991 yılından aldı ve o dönemin on iki yılı ile kendi döneminin on iki yılını karşılaştırdı. Kendi döneminin on bir yılını diyelim çünkü on bir yıldır bakan. Ama cumhuriyet tarihinin en kötü performansını gösterdiği bir dönemi yaşıyoruz çünkü 2003-2013 döneminde gayrisafi millî hasıladaki büyüme oranı yüzde 5’e yaklaşırken, ortalama yüzde 4,8’ken tarımdaki büyüme 2,3 oranında gerilemiştir. Yani bu Bakanın bir başarısından, başarı hikâyesinden bahsetmemiz mümkün değildir. Rakamlar, bunlar benim rakamlarım değil, TÜİK rakamları. Herhâlde bu akşam Başbakana söyler, TÜİK’in genel müdürünü de görevden alıp oraya bir mimar Diyarbakırlı atayabilir; rakamları oluşturmak, hani, matematiksel olarak ifade edebilmek için Diyarbakırlı bir mimarı bulabilir arkadaş -Sayın Bakan- ve atayabilir.

Şimdi, 1980 yılında 44,5 milyon insan yaşıyordu Türkiye’de ve bugün 77-78 milyona geldik yani nüfusumuz yüzde 75 arttı. 1980’den bu yana baktığımızda, bu gelişimin tarımsal üretimde de olması gerektiğini düşünür normal olarak mantıklı bir insan, matematiği bilen bir insan bunun böyle olduğunu görür ama sizin Bakanlığınız döneminde ve iktidarlarınız döneminde, AKP’nin iktidarı döneminde biliyoruz ki Türkiye tarım ürünlerinde ve gıda ürünlerinde ithalatçı bir ülke hâline dönüştü. Ben hem çocukluğumdan hatırlarım hem gençliğimden hatırlarım; bütün dünya Türkiye’nin bir tahıl ambarı olduğunu konuşurdu, Konya Ovası’nın dünyaya yetecek kadar ürün üretilebileceğini konuşurdu ama Sayın Bakan geldikten sonra bunlardan bahsetmek ne mümkün diyoruz.

Şimdi, AKP’nin son on üç yılını değerlendirdiğimizde, bir, çiftçinin desteklenmediğini, vergilendirildiğini görüyoruz; iki, üretim düşerken ithalatın patladığını görüyoruz -bunları tek tek açacağım zamanım yettiği sürece- özelleştirmeler sonucu birçok fabrikanın kapatıldığını görüyoruz; çiftçimizin haciz ve icra kıskacında olduğunu görüyoruz; tarımla uğraşan üretici sayısının ve ekim alanlarının hızla daraldığını görüyoruz. Bütün bunları, AKP Hükûmeti döneminde ve Sayın Eker’in -sadece soyadı Eker, başka bir şekilde tarımla ilgisi olmayan Sayın Eker’in- döneminde tarımda oranların ve üretimin nasıl düştüğünü size dilim döndüğünce anlatmaya çalışacağım.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Senin tarımla ne ilişkin var Haydar?

HAYDAR AKAR (Devamla) – Bakın, AKP döneminde nüfusumuz yüzde 10 artmış. AKP döneminde yüzde 10 artmış ama AKP döneminde tarımsal ürünlerin, bitkisel ürünlerin artmadığını görüyoruz. Buğdayı konuşuyoruz. Demin, yine, bir konuşmacı buğday ithalatından ve un ihracatından bahsetti, zamanım yeterse onun da rakamlarını vereceğim.

Bakın, 2003’te iktidara geldiğinizde Türkiye’de 19 milyon ton buğday üretiliyordu. Sayın Bakan, bugün kaç milyon ton buğday üretiliyor?

GIDA TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Bu sene 22 milyon tonu geçer.

HAYDAR AKAR (Devamla) – Nüfusumuz sizin iktidarınız döneminde yüzde 10 artmış, 19 milyon ton buğday üretiliyor. Buğdaya ithalatta ne kadar para ödediğinize de az sonra geleceğim.

Pamuk… Pamuk, Orta Anadolu’nun, Akdeniz’in, Ege’nin üretim yaptığı, çiftçilerin orada çalışarak kazandığı en başlıca tarım ürünlerimizden bir tanesiydi ve sanayi ürünümüz aynı zamanda pamuk. Pamuğa baktığımızda, 2003’te 919 bin ton ama 2014’te 878 bin tona gerilediğimizi görüyoruz.

Arpa 8,1 milyon ton, bugün 6,3 milyon ton.

Sayın Bakan, hani bir zamanlar mercimeğe kampanya yapardık, mercimeğe; “Et yemeyin, mercimek yeyin.” derdik. Türkiye’de mercimek stokumuz… Mercimek deposuydu Türkiye. Bakın, sizin iktidarınız döneminde kırmızı mercimeği, yeşil mercimeği ne hâle getirmişsiniz: Kırmızı mercimek 485 bin tondan 330 bin tona düşmüş, yeşil mercimek 55 bin tondan 20 bin tona düşmüş.

Sanki zannedersiniz ki Avrupa gibi nüfusumuz azalıyor, buna da paralel olarak –hani paralel yapıyla iş birliği yapıyorsunuz ya- üretimimiz de düşüyor diye düşünebilirsiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Nüfusumuz, döneminizde yüzde 10 artarken üretimimiz düşmüş aşağıya doğru ve üretimden çıkan, tarım alanları daralan bir ülke hâline dönüşmüşüz.

Tarımı böyle söyledik, şimdi size ithalattan rakamlar vermek istiyorum. Aslında biraz da hayvancılıktan bahsedeyim çünkü ne de olsa Hayvancılık Bakanısınız ama ithalatları sonra vereyim.

Şimdi, dedik ya 1980 yılında nüfusumuz 44 milyondu, bugün 77 milyon. Hep geçmişle karşılaştırdınız. Size şimdi 1980 yılında sığır adedini söylüyorum -Sayın Bakan, sığır adedini söylüyorum. Hayvancılık Bakanı olduğunuz için bu rakamları herhâlde düzeltirsiniz burada- 16 milyon sığırımız vardı 1980 yılında. Nüfusumuz yüzde 75 artmış, sığır rakamımız 2 milyon düşmüş.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – 2002’yi söyle.

HAYDAR AKAR (Devamla) – 2 milyon düşmüş ki et yemiyoruz, et.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – 2002’yi söyle.

HAYDAR AKAR (Devamla) – Şimdi mandaya bakıyoruz: 1 milyon manda vardı Türkiye’de 1980’de.

Siz orayı karşılaştırmadınız mı? 1980 ile 1991’i karşılaştırmadınız mı biraz evvel? Ben de onu karşılaştırıyorum.

1 milyon manda vardı, kaça düşmüş manda sayısı? 118 bine. Mandayı görebilene aşk olsun. Çocuklar artık mandanın ne demek olduğunu bilmiyor.

Koyuna bakalım, koyuna, küçükbaşa bakalım: 49 milyonmuş, sayenizde 29 milyon olmuş.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Yanlış, yanlış, onların hepsi yanlış, biraz sonra düzelteceğim.

HAYDAR AKAR (Devamla) – Hayatında ilk defa bu ülke kurbanlık ithal etmiş sayenizde (CHP sıralarından alkışlar) ve Fransa tarafından ödüllendirilmişsiniz Fransa tarafına sunmuş olduğunuz katkıdan dolayı. Ben sizin yerinizde olsam buraya gelip o madalyayı boynuma takar, bu kürsüye öyle çıkardım, Fransız çiftçilerine verdiğiniz destekten dolayı bu Meclis sizi alkışlardı, özellikle AKP Grubu sizi alkışlardı Sevgili Bakanım. (CHP sıralarından alkışlar)

Keçi, keçi… Bilir misiniz keçiyi, unuttunuz mu yoksa rengini, tipini? 19 milyondan 9 milyona düşürmüşsünüz yani 2 keçimizden 1’ini kaybetmişsiniz, 2 koyunumuzdan 1’ini kaybetmişsiniz, 10 mandamızdan 9’unu; kim yedi bunları Sayın Bakan, siz mi yediniz yoksa? (CHP sıralarından alkışlar) Ortada yok mandalarımız.

Şimdi, böyle bir Tarım Bakanı var, ülkeyi bu hâle getirmiş ama bu Tarım Bakanı çıkıyor burada, sanki bir başarı hikâyesi anlatıyor, hem de nasıl ballandıra ballandıra anlatıyor ve AKP Grubundaki milletvekili arkadaşlarım hiçbir şeyi sorgulamadan, hiçbir rakama bakmadan… Bırakın bizim söylediklerimizi, Allah aşkına gidin, TÜİK’in rakamlarına bakın, bu Bakanın, Bakanlar Kurulunda, Kabinede en uzun süre bakanlık yapan bir Bakanın bunu hak etmediğini göreceksiniz. Eğer bunu sorgulamış olsaydınız gerçekten bizim önerge vermemize, hakkında gensoru vermemize gerek görmeden sizin Başbakana baskı yapıp “Ya, Türkiye’de tarımı bitirdi, çiftçiyi bitirdi.” deyip bu Bakanı görevden aldırmanız gerekiyordu.

Ne diyorsunuz? “Tarımı destekliyoruz.” Neyi destekliyorsunuz ya? Sayın Bakan, son yılda 0,5’ini geçen bir destekleme verdiniz mi gayrisafi millî hasılanın, verdiniz mi? “70 milyar TL tarımı destekledik.” diyorsunuz. Son yedi yılda çiftçiye 48 milyar TL borcunuz var. Niye? Çünkü kanun gereği vermeniz gereken yüzde 1 değil, 0,5 veriyorsunuz, çiftçinin hak ettiği, çiftçinin alması gereken parayı çiftçinin cebinden çalıyorsunuz, bu kadar net söylüyorum. Eğer bu “çalıyorsun” dediğim kelimeden size bir sataşma olduğunu düşünüyorsanız lütfen gelin, burada, son yedi yılda çiftçiye yüzde kaç destekleme primi verdiğinizi ve kanun gereği vermeniz gereken rakamın ne olduğunu bu kürsüden söylersiniz diyor, hepinize sevgiler saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Demir Çelik, Muş Milletvekili. (HDP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Çelik.

HDP GRUBU ADINA DEMİR ÇELİK (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin Tarım, Gıda ve Hayvancılık Bakanıyla ilgili verdiği gensoru üzerine konuşmak üzere huzurlarınıza çıktım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Türkiye, kuzey yarım kürede ama aynı zamanda, bulunduğu enlem ve boylamlarıyla kendine özgü, özel konumda olan bir ülkedir. Bu özgün ve özel konumunun yanı sıra, bir yanıyla kuzeyde Karadeniz ekosistemi, öbür yanıyla Akdeniz mikrokliması ve yine Ege’nin kendisine özgü özellikleriyle balıkçılığın ve deniz ürünlerine dayalı bir ekonomik girdinin olması gereken bir ülkedir. Bu potansiyele sahip olmasına karşın, bırakınız balıkçılığa, deniz mahsullerine dayalı bir sektörün ülke ekonomisinin temel sektörlerinden olmasını, 77 milyonun neredeyse 50 milyonu balık ve balık çeşitlerini bilmez, tanımaz; duysa da, televizyon ve görsel basında izlese de bundan mahrumdur. Yanlış politikaların ürünü bu ve benzeri gereksinimlerinin halklarından esirgenegeldiği bir ülkede yaşıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; keza bulunduğu bölgenin enlem ve boylamlarının gereği yüzde 80 oranında orman olabilme kapasitesine sahip iken, ormanlık alanlarının kentsel dönüşüm projelerine tabi tutuluyor olması yetmezmiş gibi, ısınma ya da başka amaçlı ormanların yakılıp yıkılması, bu yönüyle de nitelikli ormanlarda yüzde 11’lere inmiş bir ülke gerçeğiyle karşı karşıyayız. Orman ürünlerinin doğal meyvelerinin hiçleştirildiği, yok sayıldığı, meralarının kent rantiyesine peşkeş çekildiği, “kentsel dönüşüm” adı altında meraların yok edildiği, yaylakların, kışlakların hiçleştirildiği, bu yönüyle de hayvan çeşitliği ve Türkiye faunasının göz ardı edildiği bir ülke gerçeğiyle karşı karşıyayız. Evet, rakamlar ve matematik doğru söyler ama matematiği ve rakamı niyetinize göre yorumlayabilmeniz, algı operasyonuna tabi tutarak toplumu şekillendirmeniz de her iktidarda olduğu gibi iktidarda bulunanların sıkça başvurduğu yöntemlerden biridir. Bu yöntemdir ki, gerçeği ters yüz edip halkı ve toplumu kendi iktidarına razı etmenin, ikna etmenin mekanizmalarına iktidar sahip olduğu için bunu başarmaktadır. Bakınız, bu ülkede şu anda 6 milyon insan sosyal politikalarla, devletin bir kısım sosyal girdileriyle yaşamını idame ettirme mahkûmiyetiyle karşı karşıya; 13 milyon civarında, asgari ücret ve altındaki geçim kaynaklarıyla aylık yaşamını sürdürmek zorunda, 30 milyon insan yoksulluk sınırında ama bitmez tükenmez sandık histerisiyle on iki yıldır bir iktidar ha bire sandığı bize işaret ederek yeni başarıların arayışı içerisindedir. Bu gerçekten izaha muhtaç bir konudur. Ama bu, hiçbir zaman için bu ülkenin halklarının ve toplumunun yaşadığı açlığı, yoksulluğu, sefaleti, işsizliği, kimsesizliği göz ardı etmemizi getirmez. Evet, algıda, algıyı yaratmada, toplumu şekillendirmede ve biçimlendirmede, sahip olduğunuz ideolojik aygıtlarla, olduğundan fazla başarı sağlıyorsunuz. Siz dinî hassasiyetleri, etnik kimlik hassasiyetlerini, siz inançsal, kültürel değerlerinizi yandaş medyalarınızdan toplumu şekillendirebilirsiniz ama hiçbir zaman için bu toplum gerçeğini bu manada da görmemizin önüne set çekemezsiniz. Yaşanan sizin anlattığınız, aktardıklarınızın ötesinde başka bir gerçekliği bize hatırlatıyor. Düşününüz, çok değil, bundan otuz yıl öncesinde küçükbaş hayvanı, keçi ve koyun sayısı 60 milyon civarındayken bugün koyun sayısı 30 milyonun altına düşmüş. Kıl, tiftik keçisi gibi çeşitliliğiyle övündüğümüz keçilerimiz yok olma durumuyla karşı karşıyadır. Yine, otuz yıl öncesinde 20 milyon civarında olan sığır bugün neredeyse 1 milyon seviyesine inmişken, manda yoklarla karşı karşıya iken siz hâlâ bir başarıdan ve başarı öyküsünden bahsediyorsanız bu, bizim aklımızla oynamanızdır, var olan realiteye rağmen bizim aklımızla dalga geçmenizdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu, gıdada da, tarımsal faaliyetin kendisinde de gördüğümüz bir gerçekliktir. Bakınız, Türkiye yüzölçümünün kırkta 1’i olan İsrail, Türkiye yüzölçümünün yirmide 1’i olan Hollanda sebze ve tarım üretiminde neredeyse dünyanın en önemli markaları durumuna gelmişlerdir. Bizim kırkta 1’imiz, bizim yirmide 1’imiz bu manada ihracatına dayalı, gıda, tarım üzerine ihracatıyla kendini neredeyse dünyanın gelişmiş 20 ülkesinde sayabilmenin olanaklarına, imkânına sahipken biz 40 misli büyük olduğumuz İsrail’den, 20 misli büyük olduğumuz Hollanda’nın gıda ve tarım seviyesinin, onun ihracat girdilerinin arkasında ve gerisinde bir noktayız. Övüneceğimiz, övünmemizi telkin edeceğiniz durum bu mudur?

Aynı şekilde, yanlış tarım politikalarıyla, endüstriyel tarım adı altında, insanları, kadim medeniyetleriyle buluşabileceği, geçmişin insanlık değerleriyle ortaklaşabileceği coğrafyalarından, mekânlarından kopardınız, göçürdünüz. İnsanları neoliberal politikalara mahkûm kılarak topraklarından söktünüz, köklerinden söktünüz, göçürdünüz; açlıkla terbiye etmenin, açlıkla ıslah etmenin politikalarına tabi tuttunuz. Neoliberalizmin piyasalaştırma, taşeronlaştırma ve de metalaştırma politikaları azamisiyle gıda, tarım ve hayvancılıkta Türkiye’nin nasip almasına, nasibini bulmasına yol açmıştır. Fasulyesi, mısırı, çeltiği; evet, aynı zamanda soya fasulyesi, mercimeğiyle; buğdayı, arpası, yem bitkileriyle Türkiye bir dünya markası olabilmenin potansiyeline sahiptir. Bu Türkiye, aynı zamanda pamuk gibi, ayçiçeği gibi, tütün gibi birçok sanayi mamulünün de önemli potansiyeline sahip, dünyanın önemli ihracat ülkelerinden biri olabilmenin olanaklarına, imkânlarına pekâlâ kavuşabilirdi. Ama, yanlış politikalarla, “tarım endüstrisi” adı altında makineleştirmenin, emeğin satın alınabilir ucuz konuma getirilmesine hizmet eden bu yanlış politikalarla biz hem tarım ve hayvancılıkta hem de bir bütün olarak ülkenin kalkınmasında hak ettiğimiz yerin çok gerisindeyiz.

Tarımda endüstriyalizm nedir? Her şeyden önce doğamızın, tabiatımızın kimyasallarla zehirlenmesidir. Yoksulluğun, açlığın, sefaletin diz boyu ve önüne geçilmez bir hızla üretilmesidir. Bir yanıyla endüstriyel tarımdan bahsediyoruz, öbür yanıyla da yeryüzünde, dünyada 1,5 milyar insanın açlıkla terbiye edilme durumuyla karşı karşıya olduğunu söylüyoruz. Tarımsal endüstrinin girdiği Çukurova’da tarım bitmiştir. Tarımsal endüstrinin girdiği Akdeniz’de narenciye, turunçgiller bitmiştir. Ege’de incirimizi, üzümümüzü unutur olduk. Karadeniz’de fındığımızı, İç Anadolu’da buğdayımızı, arpamızı neredeyse birilerinden almanın hazır hâline geldik. Tüketen toplum ekonomisinin, tüketen toplum yaratmanın sonuçlarıdır ki halkımızı, halklarımızı üretimden kopardık; tarlasını ekmez, biçmez oldu. Tarlasından ve ekininden mahrum olan insanlar artık kırsalda yaşamını sürdüremeyince metropollerin gettolarında neredeyse açlıkla terbiye edilme durumuyla karşı karşıya kaldılar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kader midir? Elbetteki değil. Neoliberalizm, vahşi kapitalizmin bizim hücrelerimize sirayet edercesine geleceğimizi çalmasına müsaade etmediğimiz sürece bu kader değildir. Ama bağımsızlık şiarımıza ve söylemimize rağmen, küresel emperyal kuşatmanın bir halkası olmanın arayışı içerisinde olmaya, neoliberal politikaların uzantısı olan bir ülke olmaya elbette ki karar verdiğinizde yapacağınız iş küresel emperyal güçlerin dediklerinden dışarı çıkmamaktır. Bugün bizim geleceğimizi, İsrail’in gıda tarım şirketleri bizim geleceğimizi, Hollanda’nın gıda tarım şirketleri bizim geleceğimizi, bilgi çağının teknolojisini elinde bulunduran Amerika Birleşik Devletleri’nin, Rusya’nın hegemonik gücüyle belirlenen bir gelecek olarak addediyorsanız itirazımız bunadır.

Bu ülkenin kaynakları, bu ülkenin dinamikleri, kendi ihtiyaçlarını karşılamaktan da öte kendisi büyüklüğünde bir başka ülkenin de gıda, tarım ve hayvancılık ihtiyaçlarını karşılayacak potansiyeldedir. Yeter ki rasyonel, objektif kriterlerle soruna yaklaşıp bu sorunun nitelikli çözümüne razı gelen bir devlet ve idari sistemle yönetilebilelim. Biz demokratik siyasetin yürütücüleri olarak buna dair söylenecek sözden kendimizi esirgediğimizde, var olana razı olmaya kalkıştığımızda da gerçekten durumu daha ileriye, nitelikli bir değişime, dönüşüme götürebilmek mümkün değildir. O nedenle, evet kalkınma olmalıdır ama kalkınma adaletten, hukuktan yoksunsa; kalkınma sadece ve tek başına iktidarın hiyerarşik yapısına hizmet ediyorsa, kalkınma zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul bırakacaksa; zengin ile yoksul arasındaki açığı, aralığı genişletecek, yoksulu açlıkla terbiye edecek noktaya gelecekse bu kalkınma değildir; bu, olsa olsa zenginin, iktidarın, kârın ve sermayenin hizmetkârlığıdır ki, biz toplum olarak ona itiraz ederiz.

Evet, bu manada endüstriyel tarıma itiraz etmenin yanı sıra, biz, toplumların katılımcı ekonomisiyle kendi ihtiyaçlarını öz gücüne dayanarak öz ihtiyaçlarını karşılayabileceklerini savunuyoruz. Endüstriyalizm, iktidar ve kent, nasıl ki toplumu toplumsallığına, insanlığa ve doğaya yabancılaştırmışsa ona karşın toplumun öz gücüne dayalı olarak kendisini yeniden üretmesi toplumsallaşmasıyla, doğayla, ekosistemle buluşması anlamına gelir. O nedenle, merkeziyetçi bir idari mekanizmanın yerine, bölgesel yerinden yönetimlere bu ülkenin tez elden evrilmesi yapılması gerekendir.

Yetinmeyeceğiz, gelenekçi, aileye dayalı tarım günümüzün temel politikası olmalıdır. İnsanlar hem sahip oldukları mülkiyet üzerinden hem de devletin mülkiyeti olarak görünen meraların ve hazine arazilerinin bir kısım para babalarına, tekellere, tröstlere peşkeş çekilmesi yerine halka adil kullanma hakkını verdiğinizde, halk, kullanma hakkına sahip olduğu bu araziler üzerinde kendisine ve çevresine yeter düzeyde tarımsal üretimini yapmaya başladığında kendi ihtiyaçlarını karşılamakla kalmayacak, aynı zamanda kasabasının, köyünün de ihtiyaçlarını ithalata muhtaç olmadan karşılayabilecektir.

Destek yapacaksanız üretime dönük olmalıdır. Tarımsal destek, geniş toprak arazilerine sahip toprak ağalarına, beylerine, feodal beylerine hizmet olarak geri dönüyor. Bizim onlardan alıkoymamız, yoksul, muhtaç, mülkiyetsiz, arazisiz, kimsesiz insanlara desteği yapmamız, onları üretime teşvik etmemiz, üretimden gelen güçle devlete ve devletin iktidar organlarına muhtaç kalmadan kişinin, kesimin, toplumun kendisini ve ihtiyaçlarını demokratik ve doğrudan karşılaması, yapılması gerekendir. Kişiyi, kesimi, doğrudan demokratik ihtiyaçlarını karşılaması mekanizması yerine, onu devletçi, iktidarcı zihniyetlerin keyfine, kendine göreci politikalarına, insafına ve de icazetine sığınmaya muhtaç bırakırsanız, siz, özgür bireyler, özgür toplum yaratmamış olursunuz. Özgür birey, özgür toplum yerine size biat eden, size ve politikalarınıza razı gelen, her durumda ve her koşulda itiraz etmeyen bir toplumla karşı karşıya kalırsınız ki o toplum günü gelecek sizin değişmez politikalarınızın, statükoda ısrar eden politikalarınızın da gereği olarak sizi de yutmaya başlar. Bugün iktidar hastalığına, iktidarın yorgunluk hastalığına kapılan AKP’nin geldiği nokta da budur. O nedenle, bu politik çizgiden çıkmak hem AKP’nin selameti hem Türkiye halkları ve toplumunun selameti açısından önemlidir. Evet, bu çerçevede de biz, her şeyden önce her türlü politikanın, bir, adalete ve adil bir yönetime yol açması; iki, her durumda ve koşulda değişimi öngörmesi, değiştiren, dönüştüren, toplumun önünü açan nitelikte, özellikte olmasını; üç, kalkınma esaslı olması, toplumun meşru taleplerini karşılayacak nitelikli potansiyellerin harekete geçirilmesi; dört, bu kalkınmanın adilane paylaşıldığı, hakça bölüşüldüğü bir yönetim mekanizması devreye koyduğunuzda yaptığınız işin insani, vicdani sorumluluklarını yerine getirmiş olursunuz. Bütün bunlardan bağımsız, adaletin olmadığı, hak, hukuk, adaletin sorgulandığı, adil ve hakça bölüşümün olmadığı bir kalkınmanın kime ne faydası olur? Olsa olsa Türkiye’de yarattığınız yüz civarındaki milyon dolara ya da dünya ve yeryüzündeki 1 milyon 500 bin civarındaki milyon dolar sahibi insanlara yarar, geri kalan milyarlarca insana zarardır, onların geleceğini karartandır, onların özgürlüklerini, barışını çalandır; özgürlük ve barış adına onlara her gün savaşı, savaşın yıkıcı politikalarını dayatanlaradır hizmet. O nedenle, bugün küresel emperyalizmin vekâlet savaşlarıyla stratejik, ekonomik çıkarları üzerine biz halklara dayattığı bu ekonomik politikalardan bağımsız değildir. O ekonomik politikaların ürünüdür ki, palazlanmış, önüne geçilmez noktada hiyerarşik güçlerle kendini toplum üzerine dayatan bu finans kurumlarının savaş aygıtlarının, savaş tacirliğinin sürdürüldüğü bir coğrafyanın kadim halkları olarak birbirimizi vuruyoruz, birbirimizi kırıyoruz. Savaşın toplumsal, siyasal, ekolojik yıkımına razı olmak neredeyse bir erdemlilik olmaya başlamıştır. Halbuki yapılması gereken, küresel emperyalizmin stratejik ve ekonomik çıkarlarına olduğu kadar politik çıkarlarına da hizmet etmemektir; halkların kardeşliğine, halkların barış içerisinde bir arada yaşayabileceği demokratik, özgür bir yaşamı korumaktır.

Demokratik ve özgür yaşam ancak demokratik siyaset aracılığıyla, şiddet dışı yol, yöntemlerle harekete geçeceğinden onun da mekânı, mercisi bu Meclistir. Bu Meclis, ekonomik, demokratik, siyasal, sosyal politikalarla toplumun nitelikli ihtiyaçlarını herhangi bir hiyerarşik ilişkiye muhtaç kalmadan karşılamak için varsa meşrudur. Bunu karşılamak yerine, iktidarların, devletlerin ya da iktidar odaklarının bir kısım çıkarlarına dayalı politik duruş, politik çizgi toplum dışıdır, evrensel hukuk dışıdır; bu manada da demokratik, doğal ve ekolojik toplumdan bizi alıkoyandır.

Biz, milyarlarca yıldır, ekosistemin ürünü ve en önemli unsurlarından olan insan, özgür birey olma karakteriyle, doğal, demokratik ve ekolojik topluma, ahlaki ve politik topluma ulaşmak istiyorsak, gelin birlikte geleceği barış ve özgürlük içerisinde kurabileceğimiz bir ülke, bu ülkenin halkları ve dinamikleri olarak da evrensel düzeyde de küresel demokrasi hareketine katkı sunan, savaş karşıtlığı pozisyonunda barışı savunan olalım diyor, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, birleşime bir saat ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.06

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 83’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker hakkındaki gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmamasına ilişkin görüşmelere devam ediyoruz.

Hükûmet, yerinde.

Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Muharrem Varlı, Adana Milletvekili.

Buyurun, Sayın Varlı. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanına verilen gensoru üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle tarımın genel problemleriyle ilgili birkaç kelam etmek istiyorum. Bugün Türk çiftçisi, dünyanın en pahalı mazotunu kullanıyor. AKP Hükûmeti, 2002’nin 3 Kasımında iktidara gelirken “Çiftçiye ucuz mazot vereceğiz.” sözüyle gelmişti. Ancak o günlerde eski parayla mazotun litresi 1 milyon 230 lirayken şu anda ne yazık ki çiftçi 4 liraya mazot tüketir hâle geldi. Bırakın ucuz mazot vermeyi, mazot, o günkü değeri ile bugünkü değeri arasında 4 kat arttı. Sayın Bakan, hep örnekler veriyor ya “İşte, şunu 3 kat artırdık, bunu 2 kat artırdık, bunu şu kadar artırdık.” diye ama mazottan hiç bahsetmiyor, mazotu da 4 kat artırdınız. Sayın Bakan, bu da herhâlde sizin artı hanenize yazılacaktır.

Yine, denizcilik işletmeciliği yapan sektöre ÖTV ve KDV almadan mazot veriyorsunuz. Dolayısıyla, onun litresi de 1 milyon 800 bin lira-1 milyon 700 bin lira gibi -eski rakamla yine söylüyorum- bir fiyata geliyor ama 8 silindirli lüks ciplere koyulan mazotla aynı fiyata çiftçi, traktörüne mazot koyuyor. Yani, bu, Allah’tan reva mıdır? Bu, doğru mudur? Çiftçi, üreten, bu ülkeye kazandıran, bu ülkenin insanlarını besleyen, hatta günü geldiğinde dünyanın insanlarını besleyecek bir yapıya sahip. Bizim, çiftçiyi en iyi şekilde korumamız gerekirken denizcilik işletmeciliği yapanlardan ÖTV ve KDV almayıp çiftçinin traktörüne de lüks ciplere konulan mazotla aynı parayı layık görüyorsunuz. Bu da sizin artı hanenizdir herhâlde.

Yine, gübre fiyatları, teslim aldığınızda 250-300 lira arasında değişiyordu 3 Kasım 2002’de yani siz iktidara geldiğinizde. Şu anda gübre fiyatları -eski rakamla söylüyorum yine- 1 milyon 100 bin lira ile 1 milyon 600 bin lira arasında değişiyor. Yani, gübre fiyatlarını da aşağı yukarı, hemen hemen 7-8 kat artırmışsınız.

Bakın, Sayın Bakan, hep yaptığınız olumlu şeylerde “Şu kadar arttırdık, bu kadar katsayı artırdık.” derken lütfen bunları da söyleyin de “Bu da bizim eksi hanemiz, bunu da yapmamız lazım.” diye belirtin, biz de sizi alkışlayalım ama yok, eksi hanenizi hiç söylemiyorsunuz. Efendim, çok küçücük, böyle minnacık minnacık artışlarla milleti avutmaya çalışıyorsunuz.

Şimdi, bu gübreyle alakalı ben birkaç defa kanun teklifi verdim, soru önergesi verdim. Gelin, gübredeki KDV’yi kaldıralım, yüzde 18 KDV alıyorsunuz gübreden. Yani, altından kaldırdınız, gümüşten kaldırdınız, süs eşyasından, makyaj malzemesinden kaldırdınız, her şeyden kaldırdınız, sıfırladınız ÖTV’yi ama gübreye gelince hâlâ yüzde 18 KDV alıyorsunuz. Şimdi, bu da herhâlde sizin eksi hanenize yazılması gereken bir şeydir Sayın Bakan.

Bir Tarım Bakanı olarak çiftçiyi korumanız gerekirken, çiftçinin arkasında durmanız gerekirken, bu konuyla alakalı şu ana kadar hiçbir şey yapmadınız. Her defasında, son önergemize gelen cevapta, efendim, bunu kaldırırsak ek yük getirirmiş! Ya, elbette ki, yani bu ülkenin üreten insanları, biraz da ek yük getirsinler. Yani, bu kadar çok -efendim- ihalelerden para kazananlar, yollardan para kazananlar, efendim, şuradan buradan para kazananlar, paradan para kazananlar, hazırdan yiyenler ek yük getirmiyor da, 1.100 odalı saray ek yük getirmiyor da yani çiftçiye sağlayacağınız üç beş kuruş mu ek yük getiriyor? Birazcık bu konularda çiftçinin arkasında durmanız gerekir diye düşünüyorum, bu da sizin eksi haneniz Sayın Bakan.

Yine, bakın, tohumculuk: “İşte, biz şöyle tohum üretiyoruz, böyle tohum üretiyoruz.” Peki, ben soruyorum: Mısır tohumunda şu ana kadar Türkiye’de kendi ürettiğimiz bir tohum var mı, ekilebilinen bir tohum var mı? Yok. Pamukta? O da yok. Hepsi yabancı firmaların bu ülkede ürettikleri ve bu ülkeye sattıkları, dolayısıyla da bizim sırtımızdan para kazandıkları bir şey ama çıkıyorsunuz “Tohumculukta şunlar yaptık, bunları yaptık.” diyorsunuz. Pioneer’ın, Dekalb’in veya Beyaz Altın’ın ürettiği pamuk tohumunun hangisini biz üretebiliyoruz Sayın Bakan? Eğer, biz gerçekten güzel bir şey yapacaksak, çiftçiye, dönümünde 500-600 kilo ürün kazandırabilen pamuk tohumu yetiştirmemiz lazım. Dönümüne 1.400 kilo, 1.500 kilo verim veren, efendim, verim yapan mısır tohumu yapmamız lazım, üretmemiz lazım ama biz bunların hiçbirisini başaramadık. Ne yazık ki şu anda Amerikan menşeli veya Avrupa menşeli üreticiler, Türkiye’ye gelip tohum geliştiriyorlar ve Türk çiftçisine bunu satıyorlar, Türk çiftçisi, dünyanın en pahalı tohumunu tüketiyor. Onun için, “Biz tohumculukta şunu yaptık, bunu yaptık.” demenin çok fazla bir anlamı olmadığı kanaatindeyim.

Siz geldikten sonra, diyorsunuz ya işte “Ziraat Bankası şu kadar kredi veriyor.” sanki çok güzel bir şeymiş gibi. Ya, paraya ihtiyacı olmayan bir insan niye gidip faizli kredi alsın? Yani, bugün, bakın, çiftçinin bütün mal varlığı; evi, arsası, traktörü, her şeyi bankaya ipotekli. Yani, bunun başka bir anlamı var ama ben kibarcasını söyleyeyim, üzerindeki elbisesi bile bankalara ipotekli çiftçinin. Onun için, yani çiftçi şu anda yaşayabileceği en sıkıntılı günleri yaşıyor, en kötü günleri yaşıyor. Bankalarda kredisi olmayan, “Bankadan kredi almadan ben tarla ekebiliyorum, ben traktörümü çalıştırıp tarlamı sürüyorum.” diyen çiftçi sayısı yüzde 1 değildir ama siz hep bunları görmezden geldiniz. “Efendim, biz şu kadar destek veriyoruz, bu kadar destek veriyoruz.” sanki verdiğiniz destekleri de kendi cebinizden veriyormuşsunuz gibi.

Yine, hazine arazileriyle ilgili… Bakın, defalarca söyledim burada, hazine arazileriyle ilgili bir yasa çıkarıldı güya çiftçinin alması için. Burada herkesin desteğiyle bir güzel yasa çıkarıldı ama iki seneden beri bu yasanın altyapısı bir türlü oluşturulamadı, bir türlü bu tarlalar satışa çıkarılamadı. Niye? Seçimi bekliyorsunuz. Genel seçimden sonra -tabii, o zaman, inşallah, biz iktidar olacağız, biz çiftçiye çok ucuz maliyetlerle bu tarlaları satacağız ama- “olası kendi iktidarınızda bu tarlaları nasıl yüksek fiyatla ortaya getiririz de çiftçi bu tarlaları alamaz, faiz lobisi, dolar lobisi bu tarlaları çiftçinin elinden nasıl alır”ın hesabını yapıyorsunuz herhâlde. Benim aklıma bu geliyor, başka bir mantık gelmiyor benim aklıma. Yani, bugüne kadar satmayışınızın, rayiç bedeli belirlemeyişinizin, çiftçinin arkasında bu manada durmayışınızın başka bir anlamı yok, başka bir izah tarzı yok bunun.

Bakın, tekrar buradan uyarıyorum: Bu tarlalar, yıllardan beri çiftçilerin ekip diktiği, alın teriyle oradan para kazandığı, çoluğunun çocuğunun rızkını çıkardığı bu toprakları eğer faiz lobileri, bu toprakları eğer dolar lobileri, bedava para kazananlar, havada vurup tavada yiyenler bu toprakları alırsa bu ülke için hiç iyi şeyler olmaz, hiç de iyi şeyler olmaz. Allah esirgesin, kan dökülür, bunun müsebbibi de bu Hükûmet olur, başka kimse değil.

Şimdi, yine, gelelim hayvancılığa. “İşte, hayvancılıkta şu kadar üretimi artırdık, süt üretimi bu kadar arttı, efendim, et üretimi bu kadar arttı.” Ya, arkadaş, bu hayvancılıkta süt üretimi bu kadar arttıysa, et üretimi bu kadar arttıysa hayvan sayısı niye birdenbire azaldı? Dişi düveyle ilgili güya “Dişi düve beslensin, artırımı sağlansın.” diye bir politika uyguladınız. Belki iyi niyetle düşündünüz -bakın, burada art niyet aramıyorum, kötü niyetle söylemiyorum- ama arkasını hesap edemediğiniz için, gerisini göremediğiniz için o sıfır faizli kredilerle düve alım kredisi verdiniz o dönemde, 2 bin lira olan yani yeni parayla, eski parayla 2 milyar lira olan düveler birdenbire çıktı 7 milyar liraya, 7,5 milyar liraya. Çiftçi gitti, köylü gitti bu düveleri aldı, getirdi, sıfır faizli kredi uygulamasından vazgeçtiniz, birdenbire düveler düştü geri 2 bin liraya yani eski parayla 2 milyar liraya. Ya, anasını, danasını, sütünü, etini, derisini, kellesini, neyini satarsanız satın o parayı çıkartması mümkün değil. Güya sıfır faizli kredi verdiniz, çiftçi yüzde 100’den fazla faiz ödemek zorunda kaldı o borçlarını kapatabilmek için. Bu, doğru bir politika olmadı. Bakın, art niyetli demiyorum, yanlış demiyorum ama doğru bir politika olmadı. Bu politika hayvancılığa sekte vurdu. Ne yazık ki o güzelim düveleri, verimli, kaliteli düveleri köylü borcunu ödeyebilmek için götürdü, et fiyatına kestirmek zorunda kaldı. Bu da yanlış oldu, doğru olmadı Sayın Bakan.

Yine, bizim yaylalarımız, dağlarımız, ovalarımız koyun sürülerinden geçilmezdi ama ne yazık ki sizin iktidarınız döneminde biz dışarıdan kurbanlık koyun ithal eder hâle geldik. Herkes kendi evinde kurbanlığını besler, kaç tane kurbanlık kesecekse, üç tane, beş tane, on tane, her neyse, kendi kurbanlığını besler, belki birkaç tane de fazla besler, bundan da harçlığını çıkartırdı ama sizin döneminizde besleyecek koyun da bulamadılar, kesecek kurbanlık da bulamadılar. İthal kurbanlık koyun getirmek mecburiyetinde bıraktınız bu ülkeyi. İşte, efendim, sap saman ithal ettiniz dediğimizde diyorsunuz ki “Samansız mı bıraksaydık? Yahu Sayın Bakan, bu ülkede her evin önünde, hayvanı olmasa bile bir çeten samanı olurdu eskiden ama şimdi, sizin döneminizde ne yazık ki sapa samana muhtaç kaldı köylü ya! Sapa samana muhtaç kaldı. Saman çektirecek buğdayı yok ki, buğday ekmiyor çünkü. Buğdaydan para kazanamadığı için buğday ekmiyor. Ha bire ithal gelsin, ha bire ithal gelsin! Sanki uçak satıyoruz, sanki füze satıyoruz, sanki nükleer enerji satıyoruz da biz, efendim, bir de tarım ürünlerini ithal eder hâle geldik. Yahu, birazcık bu ülkenin üreten insanlarına sahip çıkın.

Bakın, biz, ağır sanayisi tam manasıyla gelişmiş bir ülke değiliz. Belki orta ölçekli sanayi, belki dünyada rekabet edebileceğimiz işte bir tekstilimiz var, bir de efendim, ara mamuller dediğimiz işte otomobil sektöründe biraz ihracat yapabiliyoruz. Bunun haricinde bizim ihracat yapabildiğimiz bir şey yok ki. Biz ne satacağız? Biz buğday satacağız, biz mısır satacağız, biz pamuk satacağız, meyve satacağız, sebze satacağız ama ne yazık ki biz bunları ithal ediyoruz ya! Allah’tan korkun! Ondan sonra da çıkıyorsunuz burada övünüyorsunuz: “Yok biz bunu yaptık, yok biz şunu yaptık.” Ne yaptınız siz ya? Ne yaptınız? Sapa samana muhtaç ettiniz bu ülkeyi siz. Yani biz uçak satabilsek, nükleer enerji satabilsek anlayacağım, gidelim buğdayımızı alalım dışarıdan, mısırımızı alalım dışarıdan ama buğday kadar stratejik bir ürünü bile siz bu ülkede ekilmez hâle getirdiniz. Geçen yıl çıktım burada, bu yıl buğdayla ilgili problem yaşayacağız, buğday hasadı döneminde buğday üretiminde çok büyük sıkıntılar olacak çünkü kuraklık var dedim, “Yok, 22 milyon ton buğday bekliyoruz.” dediniz. Kaç milyon ton oldu? 18 milyon ton. Gittiniz dışarıdan 2-3 milyon ton buğday getirdiniz. Allah’tan reva mıdır bu ya? Pamukla ilgili defalarca söyledim burada. Defalarca çözüm önerileri de getirdim.

Bakın, tekstil sanayimiz dünyada rekabet edebileceğimiz bir sanayi. Hakikaten dünyada iyi yerdeyiz. İplikte, tekstilde, havluda, çorapta her neyse. Yahu ham maddesi ne bunun? Pamuk. Biz bu pamuğu üretemezsek, biz pamukçuluğu yapan çiftçiyi destekleyemezsek, pamuk eken çiftçinin pamuk ekmesini sağlayamazsak ham maddesini… Bakın, rekabet ettiğiniz sanayi ürününün ham maddesini yabancılara teslim ederseniz, böyle bir mantık olur mu ya! Böyle bir mantık olur mu!

Bizim bu ülkede pamukçuluğu desteklememiz lazım, pamuk eken çiftçiyi korumamız lazım, desteklememiz lazım çünkü bizim tekstil sanayimizin, rekabet ettiğimiz sanayimizin ham maddesi pamuk ama biz dünyanın en büyük pamuk ithalatçısı hâline geldik. Geçmiş dönemlerde dünyanın en çok pamuk üreten ülkelerinden birisi iken Türkiye, şu anda, ne yazık ki, dünyanın en çok pamuk ithal eden ülkesi hâline geldi. Amerika Birleşik Devletleri’nin çiftçisi, bizim sırtımızdan para kazanıyor. Yunanistan’ın çiftçisi, bizim sırtımızdan para kazanıyor. Hindistan’ın çiftçisi, bizim sırtımızdan para kazanıyor. Niye kardeşim, benim çiftçim pamuk üretemiyor mu, bilmiyor mu pamukçuluğu? En kralını üretir. En güzelini üretir. En iyisini yapar ama siz destek vermiyorsunuz ki.

Bakın, aha mibzer tarlaya inecek. Mısır mı ekecek, pamuk mu ekecek? Çiftçi karar veremiyor buna. Bir an önce şu prim destek fiyatını açıklayın dedik. Geçen yıl 55 kuruştu, hâlâ tık yok, 55 kuruş mu olacak, 60 kuruş mu olacak, 70 kuruş mu olacak?

Ekonomi Bakanı, Adana’ya geldiğinde ziraat odalarıyla ortak toplantıda “E, siz 1 lira istiyorsunuz. Biz 55 kuruş belirledik. Gelin, bunun ortasını bulalım, 75 kuruş yapalım.” dedi ama ne yazık ki, şu ana kadar tık yok.

Yahu çiftçi, mısır ektikten sonra pamuk ekemez Sayın Bakan. Pamukçuluğu desteklemek için primi artırın bari, primi artırın. Bir önceki yıl 1,8 yani 1 milyon 800 bin lirayken pamuk, geçen yıl 1,2 liraya düştü, 1,2 liraya düştü. Yani, şimdi, bu şartlarda çiftçi nasıl para kazanacak? Nasıl pamuk ekecek? E, biz, tekstil sanayimizi nasıl destekleyeceğiz? Böyle giderse destekleyemeyeceğiz.

E, buğday ithal et, mısır ithal et, pamuk ithal et. Yahu ne satıyoruz ki biz bunları nasıl ithal edelim? Yani defalarca söyledim ama sizin bu kulağınızdan girdi, bu kulağınızdan çıktı. Prim desteğini niye açıklamıyorsunuz Sayın Bakan? Niye açıklamıyorsunuz prim desteğini? Açıklayın, çiftçi bilsin kardeşim; mısır mı ekecek, pamuk mu ekecek, karar versin.

Ve artık şunu söylüyorum: Bakın, ben bir çiftçi çocuğuyum, tarla ekip diken bir insanım. Mısır geçen yıl 7-8 milyon ton oldu. Eğer bu şekilde politikanız devam ederse 10 milyon ton mısır üretilir bu yıl. İyi bir şey mi üretimin fazla olması? İyi bir şey ama Türkiye'nin ihtiyacı ne kadar? Türkiye'nin ihtiyacı 7-8 milyon ton. E bir de dışarıdan açıyorsunuz önünü, efendim, sanki Suriye’nin sınırı gibi, isteyen istediği şekilde dışarıdan mısır getiriyor, pamuk getiriyor. E fon koymadınız pamuğa. Defalarca söyledim burada, bakın, tutanaklarda var, 3-4 defa konuşmuşum. Hep “Çözüm.” diyorsunuz ya, çözüm işte, defalarca söylemişim burada “Fon koyun pamuğa pamuk hasadı döneminde.” demişim. Yok. Var mı, fon koydunuz mu? Yok. Mısır döneminde, mısır hasadı döneminde fon koyuyor musunuz, dışarıdan gelen mısırı engelliyor musunuz? Yok. İsteyen gidiyor Romanya’da 45 bin dönüm, 50 bin dönüm arazi çalıştıran çiftçilerle orada anlaşma yapıyor; 1 milyon ton, 2 milyon ton mısır geliyor Türkiye’ye.

Ya arkadaş, 10 milyon ton mısır üretilmiş, bir de dışarıdan 1-2 milyon ton mısır gelirse, bu mısırı biz ne yapacağız? O zaman mısır çiftçisi, mısır üreten, mısır eken çiftçi de perişan olacak bir önceki yıl olduğu gibi. Geçen yıl, az buçuk biraz, belki üç beş kuruş para kazandılar ama bir önceki yıl rezil oldu. Önümüzdeki yıl da mısır üreticisini aynı şey bekliyor. Bakın, şimdiden tedbir almazsanız eğer, aynı şey, mısır üreticisini bekliyor.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sen “mısır” diyorsun o, nasır anlıyor!

MUHARREM VARLI (Devamla) – Şimdi, bakın, Sayın Bakan, aynı zamanda mısır üst üste ekildiği zaman toprağı çoraklaştırıyor. Toprak koruma yasası çıkarttık burada. Efendim, o zaman biz toprağı tarım politikalarıyla koruyamazsak nasıl koruyacağız? Üç yıl, dört yıl üst üste mısır ektiniz mi o toprak çoraklaşıyor ama üç yıl mısır ektiniz, bir yıl pamuk ektiniz mi, üç yıl daha mısır ekebilirsiniz. O zaman toprak gençleşiyor, pamuk, toprağı gençleştiriyor, aynı zamanda ülkemizin ekonomisine katkı sağlıyor.

Ama ben burada anlatıyorum, çıkıyorsunuz: “Ya, hep eleştiriyorsunuz, çözüm?” E kardeşim, çözümü de söylüyorum, dinlemiyorsunuz ki veya dinlemek istemiyorsunuz veya anlamak istemiyorsunuz veya siz çiftçinin bakanı değilsiniz. İşte sıkıntı burada. Yani onun için, bu söylediklerimizi lütfen dikkate alın. Bu söylediklerimizi dikkate alın ki çiftçiler, para kazanan insanlar hâline gelsin. Çiftçi, perişan durumda; çiftçi, tarlasını ekemeyecek durumda, utanmasa tarlasını takımını bırakıp çıkacak da vallahi utancından ekiyor ha. Gidiyor borçlanıyor, kredi çekiyor, ipotek veriyor, tarlasını ekiyor. Onun için, Sayın Bakan, bu söylediklerimizi lütfen dikkate alın.

Bir de “Şu kadar üniversite açtık.” diyorsunuz, “Şu kadar mezun verdik.” diyorsunuz, efendim, atanamayan bir sürü ziraat mühendisi var. Sizin elinizde 20.265 ziraat mühendisi alma kadrosu var, 10 bin de sözleşmeli atama istemişsiniz; niye atamıyorsunuz bunları? Niye bu ziraat mühendislerini atamıyorsunuz, gitsinler çiftçiye hizmet etsinler? Yok, sizin çiftçiyle ilgili bir kaygınız yok çünkü. Sizin tuzunuz kuru, sizin gibilerin de tuzu kuru; çiftçilik yapanların da hâli perişan. “Bana ne kardeşim, perişansa perişan ya!” Tok, açın hâlinden anlar mı? Anlamaz, atasözü, tok, açın hâlinden anlamaz. İşte siz toksunuz, sizin tuzunuz kuru, onun için de bizim bu feryatlarımızı duymuyorsunuz, bu kulağınızdan giriyor, bu kulağınızdan çıkıyor.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ensar Öğüt, Ardahan Milletvekili.

Buyurun Sayın Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Tarım Bakanı Sayın Mehdi Eker hakkında vermiş olduğumuz gensoru hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 2002’de başlayan AKP Hükûmeti, köylüyü -siz de biliyorsunuz, köylere gidiyorsunuz- hakikaten bitirdi. Niye bitirdiniz, onu açıklayacağım. Evet, başta, ithal et getirdiniz, hayvancılığımızı bitirdiniz. Çin’den, diğer ülkelerden fasulye getirdiniz, üreteni bitirdiniz ve bitti, bitti, şu anda köylerimizde -gözünüz aydın- insan kalmadı. İnsanlar öyle göç etti ki, yoksullaştı, fukaralaştı, işsiz kaldı; öyle işsiz kaldı ki insanlar, çocuklarını everemiyorlar. Genç çocuklar, bekâr çocuklar evlenemiyor, işsiz, evde oturuyor, perişan bir durumda. Hakikaten köylü artık perişan bir durumda, kendi kaderine terk edilmiş bir durumdadır.

Köylü, tabii, hayvancılığı bitirdiği için, tarım bittiği için göçe zorlandı, büyük şehirlere göç etti, köyler boşaldı. Özellikle bizim Kars, Ardahan, Iğdır, Ağrı dâhil bu sınır illerinde, inanın samimi söylüyorum, artık insan kalmadı, hepsi batıya geliyor, hepsi batıda perişan bir durumda, insanlar açlık ve sefalet içerisinde kalmışlar. Onun dışında, batıda gidin, cezaevlerine bakın, cezaevlerinde yatan insanların yüzde 98’i doğu ve güneydoğuludur. İşsiz, yoksul insanlar mecbur kalıp yasa dışındaki, işte, diyelim hırsızlık, gasp, buna benzer işleri yapınca çoluk çocuğumuz, hepsi cezaevinde.

Değerli arkadaşlar, biz, bir yasa çıkarttık, çiftçi borçlarını erteledik. Aslında faizleri silinecekti. AKP iktidara gelirken, biliyorsunuz, “Biz faize karşıyız, faizi istemiyoruz, gelir gelmez çiftçi borçlarının faizlerini sileceğiz ve taksit yapacağız.” Ama öyle olmadı. Taksit yapıldı, iyileştirme oldu ama faizler silinmedi. Hâlen daha, bir taksitlendirme olduğu zaman -ki oluyor yüksek faizle- çiftçi bunun altından kalkamıyor.

Değerli arkadaşlar, bugün bir çiftçi gitsin, 5 bin lira veya 10 bin lira bankadan borç istesin, diyor ki: “Sana para veremem.” “Niye?” “Memur kefil getir, esnaf kefil getir veya bana şehir merkezindeki evinin ipoteğini getir.” Ya, adamın memurla bir bağlantısı yok, esnafla bir bağlantısı yok. Şehirde evi olsa niye gitsin köyde otursun, şehirde evi varsa niye köyde otursun? Şimdi, o zaman ne oluyor? Çiftçinin tarlasını, çayırını veya ahırını da teminat almıyor bankalar. Almadığı için adam perişanlık içerisinde yüzüyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, burada -ben daha önce de gösterdim, şimdi belgelerle konuşacağım- Tarım Bakanlığının izlediği politikalar yüzünden insanların evine icra geliyor. Bu icra tarlasını, çayırını aldığı gibi, evdeki ahırlarındaki inekleri de alınıp icrayla satılıyor ve köylü ağlayarak gidiyor. Bazen de, satamadığı zaman veya alamadığı zaman mal beyanında bulunmazsa köylü gidiyor… Binlerce köylü, on binlerce köylü cezaevinde yattı. Yani mal beyanında bulunmadığı için on gün ceza veriliyor ya… İşte, burada, bakın, bu belge Eskişehir 6. İcradan gelmiş bir belge arkadaşlar, Eskişehir’den 6. İcradan bir belge. Adamın ineklerini satmışlar arkadaşlar.

Ben şimdi, Kars’ı, Ardahan’ı göstermiyorum. Bir de şimdi Ankara Beypazarı İcra Müdürlüğünden, dosya numarası 2015’e bilmem kaç. Evet, burada 57 milyar 240 bin lira çiftçinin borcu var. Adam diyor ki: “Bütün mal varlığımı sattım, ödeyemedim. Evim de ipotekli, evim de satılıyor.” Bu belgeleri özellikle burada Sayın Bakana da vereceğim. Bu belgeler bizim çiftçimizin ne duruma getirildiğini gösteriyor değerli arkadaşlar.

Şimdi, değerli arkadaşlar, kırmızı et çok önemlidir protein açısından, beyni geliştirme açısından, beyindeki, vücuttaki gelişme açısından çok önemlidir. Ama Sayın Bakan demin burada o kadar bol keseden attı ki sanki güllük gülistanlık, her şey dört dörtlük, insanlar protein alıyor, kırmızı et yiyor ve de kırmızı et yiyecek parası var.

Sayın Bakan, bakın, KAMU-SEN’in araştırmasına göre, Avustralya’da 1 kişi bir yılda 142 kilo et yiyor, Amerika Birleşik Devletleri’nde 1 kişi bir yılda 125 kilo kırmızı et yiyor arkadaşlar. Şimdi, Amerika’da mı gelişme çok, Türkiye’de mi? Bakın, Almanya’da 82 kilo bir yılda, İngiltere’de 80 kilo. Türkiye’de kaç kilo, biliyor musunuz? Türkiye için de buraya TÜİK’in rakamlarını getirdim ki “Yok, öyle değil.” demesin diye. TÜİK’in verdiği rakamlara göre kırmızı ette toplam üretim 996 bin. Bunu 80 milyona böldüğünüz zaman yılda 12 kilo. Yani Amerika’da 1 kişi 125 kilo et tüketirken, İngiltere’de 1 kişi 85 kilo et tüketirken Türkiye’de 1 kişi 12 kilo et tüketiyor. Yani, Allah aşkına, kırmızı et proteini almayan çocuğun beyni gelişebilir mi? Amerika’daki çocuklarla yarışabilir mi? İşte, sizin karneniz bu Sayın Bakan, buna bir cevap verin, TÜİK’in rakamları bunlar.

Değerli arkadaşlar, şimdi -Et ve Balık Kurumu eski adı- Et ve Süt Kurumunda büyük yolsuzluklar oldu. Şimdi, Kırklareli Ağır Ceza Mahkemesinde şu anda yargılanıyor. Lüleburgaz Savcılığına bir ihbar mektubu gidiyor arkadaşlar, diyorlar ki: “Et ve Balık Kurumunda şap hastalıklı, verem hastalıklı ölü hayvanlar satılıyor, insanlar zehirleniyor.” Şimdi, buraya et getirdim, burada et var, göstereceğim şimdi. Savcılık araştırma yapmış, ithal hayvan getiren Hijazi firması dâhil 15 kişiyi tutuklamış ve bu savcılığın iddianamesinde şu var: “Veteriner kontrolü yapılmadan kesim yapıldı. Herhangi bir tutanak tutulmadan, kesilen hayvanlara ait etler imha edildi.” “Sakatatlar bozuk olmasına rağmen, sahte veteriner raporuyla imha edilmiş gibi gösterildi ancak söz konusu etler satıldı.” İmha edilmiş gibi gösteriyorlar, hastalıklı etleri satıyorlar. Bu, savcılık iddiası arkadaşlar. Bakın, “Piyasadan temin edilen verem veya şap hastalığına tutulmuş hayvanlar ile ölü hayvanların etlerinin bir kısmı İstanbul piyasasına sürüldü ve satıldı.” İstanbul’da yaşayanlar yandı.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Nerede bu, iddianamede mi?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Evet, savcılık iddianamesi. Şu anda Kırklareli’nde ağır cezada da yargılanıyor, dosya numarasını veririm. İşin tersi ne biliyor musunuz? O tutuklu olan 15 kişinin hepsi bırakılmış, ceza meza yok.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bunları anlatmamın nedeni, bilinsin bunlar. Bize hastalıklı, veremli, şaplı etler yedirdiler; işte belgeleri burada. Bunu Sayın Bakan gelsin açıklasın, açıklasın. Bakın, etiyle beraber, fişiyle beraber onu da göstereceğim.

Değerli arkadaşlar, bakın, burada asıl olan, ithal etlerde hastalık var, yerli etlerde yok. Türkiye’de kendi köylümüzün ürettiği ette yok. Kendi köylümüzün eti de kaliteli, malı da kaliteli ama bir de “İthal edilen hayvanların iç organlarını, sakatatlarını yemeyin.” diye Sayın Bakan il müdürlerine bir yazı göndermiş. Şimdi onu söyleyeceğim.

Burada mı bizim Veli?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Veli yok.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Bakın arkadaşlar, Malatya Güncel gazetesi bir yazı yazdı: “İthal hayvanların sakatatlarını acil imha edin.” diye Sayın Bakan bütün il müdürlüklerine yazı yazmış, yazı burada arkadaşlar. Doçent Doktor Muzaffer Aydemir, Bakan adına yazı yazmış. Ben bunu basından okudum, diyor ki: “Malatya’da ocak ayında Ziraat Odası Başkanı Bayram Polatbaş’ın açıklamasıyla yüzleştiği ithal et oyununa nasıl kurban edildiği anlaşılırken, Tarım ve Köy İşleri Bakanı ithal edilen büyük ve küçükbaş hayvanların sakatatlarının tüketilmemesi için, satılmaması için, imha edilmesi için bir yazı gönderdi.” “Tüketmeyin, bunu satmayın ve derhâl, acil imha edin.” Ben, şimdi, bu yazıyı okuyunca Malatya’yı aradım. Orada yine şunu dediler: “Altı aydır Malatya’da et kesilmiyor, hayvan yok, Adana’dan geliyor.” Bakın, yine Bayram Polatbaş demiş ki: “Altı aydır hayvan kesilmiyor. Adana’dan, ithal adı altında ne olduğunu bilmediğimiz etler Malatya’da satılıyor.” Yani, iç organların imha edilmesi gerekirken o etler Adana’dan gelmiş, Malatya’da satılmış.

Şimdi, bu Güncel, Malatya gazetesi. Bunu aldım ben, bu acaba doğru mudur, nedir, bunu doğrulamak için Sayın Bakana bir yazı yazdım yani 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’na göre bir bilgi istedim. Dedim ki: “Sayın Bakan, böyle böyle bir haber var. Bu yazıyla ilgili il müdürlüklerine veya valiliklere göndermiş olduğunuz belgeyi bana gönderin, verin.” Bakın arkadaşlar, gelen cevap ne biliyor musunuz? “Daha dikkatli olmalarına yönelik bir yazıdır.” İmha mimha yok. “Daha dikkatli olun diye biz bir yazı yazdık…” Yazıyı da bize vermediler. Ben ne yaptım? Yılmadım, bir yerden buldum.

Şimdi, Bakanın valiliklere göndermiş olduğu yazıyı okuyacağım. Hepiniz zehirlenmişsiniz, onu da size söyleyeyim. Bakın, il müdürlüklerine diyor.

“Konu: Canlı kasaplık sığır ve koyun ithalatı.

Bilindiği üzere, ithal edilen kasaplık canlı büyükbaş ve küçükbaş hayvanların mezbahalarda spesifik risk materyali olarak adlandırılan beyin, göz, spinal kord, tonsil ve distal ileum’larının imha edilmesi ve takibi, hastalık riski taşıması nedeniyle büyük önem arz etmektedir. Bu amaçla ülkemize ithal edilecek olan her yaştaki sığır cinsi kasaplık hayvanların beyin, göz, spinal kord, tonsil ve distal ileum’lar ile her yaştaki koyun cinsi hayvanların dalak ve ileum’ları ile on iki aylıktan büyük hayvanların beyin ve gözleri dâhil, kafatası, tonsiller ve spinal kord’larının en kısa süre içerisinde uzaklaştırılarak imha edilmesi gerekmektedir.” Bakın “…en kısa zamanda uzaklaştırın ve imha edin.” “Bu çerçevede, ülkemize ithal edilen -bakın, ülkemize ithal edilen; ithal, gelen mallarda var diyorum ya- her yaştaki sığır ve koyun cinsi hayvanların imha edilmesi, gereken spesifik risk maliyetlerinin insan tüketimine sunulmaması -yani, bunları insan tüketimine sunmayın, ithal gelen hayvanların bu sakatatlarını sunmayın diyor- için mezbahalarda takiplerinin yapılması, gıda ve yem zincirine girmeyecek şekilde -yani gıda ve yem zincirine de girmesin- gömülerek ya da yakılarak imha edilmesi -beyler, gömülerek ya da yakılarak imha edilmesi- ve kayıtlarının tutulması hususunda gereğini önemle rica ederim.

                                      Doç. Dr. Muzaffer Aydemir

                                                                                Bakan adına

                                                                                 Genel Müdür.”

Şimdi buyur buradan yak Sayın Bakan.

Arkadaşlar, bakın, biz hepimiz milletvekiliyiz, topluma karşı sorumluluğumuz var. Yani, böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir şeyi saklamak… Ben milletvekiliyim arkadaş, senden istiyorum ya Bilgi Edinme Yasası’na göre. Niye bunu bana vermiyorsun? Ben başka yerlerden dolaşarak üç sene sonra buluyorum bu evrakı. Bakın, burada…

O zaman Sayın Bakan, bana şunu söyleyin: Yani “Dışarıdan gelen hayvanların sakatatlarında bu hastalıklar var.” diyorsun, “Kesin risktir; bunları yakın, gömün.” diyorsun. Şimdi, hangi ilde, nereye bu hastalıklı hayvanların sakatatlarını gömdünüz, lütfen bunu söyleyin. Nerede, hangi ilde gömdünüz kardeşim, bunu söyleyin. Veya buradan, bu hastalıktan dolayı Malatya’da, İstanbul’da, Adana’da insanlar öldü mü, ölmedi mi? Bu hastalıktan dolayı Türkiye’nin hangi ilinde insanlar öldü?

Şimdi ben buradan savcıları göreve davet ediyorum kardeşim. Bunları araştırsınlar, bulsunlar hastanelerde bu hastalıklardan ölenler var mı yok mu? Bunun hesabını AKP Hükûmeti verecek, siz vereceksiniz, vermeniz lazım. Başka da çare yoktur. (CHP sıralarından alkışlar)

Bizim burada sorumluluğumuz var arkadaşlar. İşte, bu belge sizin. “Derhâl ve acil, yakarak imha edin.” diyorsunuz arkadaşlar. Grup Başkan Vekili, Bostancıoğlu, konuşsana kardeşim.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – “Naci Bostancı.”

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – “Bostancı.” Neyse.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) –“Zade”liği yok.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Dur şimdi. Peki, özür dilerim.

Şimdi, değerli arkadaşlar, iyi sıkı durun, sıkı durun.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bostancı ne yapsın, Bakan orada oturuyor Sayın Öğüt.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Sıkı durun şimdi.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Ne çıkıyor torbadan?

CAHİT BAĞCI (Çorum) – Koktu ya.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bir dakika, bir şey olmaz.

CAHİT BAĞCI (Çorum) – Kokuyor Ensar Bey.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Proteindir, merak etmeyin.

Bakın bu…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Kıyma.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Bu, kıyma, Sayın Bakan. Bunu “Gülfen İbiş” diye bir hanım sizin bir Et ve Süt Kurumu mağazasından almış.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Tarım Bakanlığına mı ait?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Evet, Et ve Süt Kurumu mağazasından, Kızılay’daki bir mağazadan. İsmini de söyledim.

CAHİT BAĞCI (Çorum) – Ne zaman almış?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Yeni almış.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Fişi var mı?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Fişi de burada. Tabii, bununla geleceğim. İftira atmak yok. Burada fişi var.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Onun fişi mi?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – O, Zafer Çağlayan’ın fişi gibi olmasın(!)

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Diyor ki: “Ben bu eti aldım, götürdüm evde pişirdim.” (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Bakın, müsaade eder misiniz. Bir dakika arkadaşlar.

“Ben bu eti aldım, götürdüm evde pişirdim, et koktu. Sonra gittim dedim ki: ‘Ya, bu et bozuk, kokmuş. Nedir bu, niye bunu veriyorsunuz bana?’, ‘Ben anlamam...’” Alo 174’e de ihbar etmiş -Alo 174’ten lütfen bunun bilgisini alın- demişler ki: “Doğru ama ne yapalım, ithal et satıyoruz, ithal ette koku var.” Kadının bana dediği bu.

Evet, kokmuş eti millete yediriyorsunuz ve millet, bu insanlar eğer burada ölüyorsa, ben Sağlık Bakanlığını, savcıları göreve davet ediyorum, mutlak surette hastanelerde bu araştırmalar yapılsın.

Değerli arkadaşlar, işte Gülfen İbiş “Benim ismimi verin çünkü ben 174’e şikâyette bulundum, hiç kimse ilgilenmedi.” dedi.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu…

AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Kelle.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Evet, bu, kelle. Bu, kelle, arkadaşlar. Bu kelle, bakın, koyun kellesi.

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – İstersen bütün sakatatları getirseydin buraya.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Bakın, müsaade eder misiniz.

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Bu kadar da olmaz ki.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Sayın Bakan diyor ki…

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Ayıp, ayıp!

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Beyefendi, müsaade eder misin. Sayın Bakan bir yazı yazıyor, diyor ki: “Sakatatları yemeyin, imha edin, gömün, yakın.”

Evet, Sayın Bakan, bu kelleleri yiyenler zehirlendi mi, zehirlenmedi mi? Zehirlendiyse nerede zehirlendi veya “Bu kelleleri gömün.” dediğiniz zaman hangi illerde, nerede gömdünüz kardeşim? İşte kelle. Hani derler ya pişmiş kelle gibi sırıtıyorsun, evet, pişmiş kelle gibi kimse sırıtmasın. Oktay Bey...

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Niye Oktay Bey’e söylüyorsun “Pişmiş kelle gibi sırıtma.” diye?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - …bu bir gerçektir kardeşim. Evet, bu bir…

OKTAY VURAL (İzmir) – Tarım Bakanlığında zehirlenme bundan mı olmuş?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Bakın, işte burada, bu bozuk et, bu da kelledir kardeşim. Lütfen, rica ediyorum, biz ithal eti durduralım, ithal hayvan gelmesin. İthal hayvanın sakatatı.. Niçin oluyor biliyor musun? Şimdi size bir şey söyleyeceğim arkadaşlar. Diyelim ki ithal etin sakatatında bu kadar hastalık var, değil mi, kanser yapıyor, öldürüyor insanları. Peki, aynı sakatattan ete hastalık geçer mi, geçmez mi? Sayın Bakan, gel, anlat.

OKTAY VURAL (İzmir) – Tarım Bakanlığında zehirlenme olmuştu, bundan olabilir mi?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Olabilir işte.

Şimdi, bakın arkadaşlar, bir daha söylüyorum, eğer bir hayvanın iç organları ve sakatatları zehirliyse aynı zehir, aynı hastalık ete geçer mi, geçmez mi? Ben bilim adamlarına sordum, bir kısmı “Olabilir.”, bir kısmı “Olmayabilir.” dedi ama çoğu da dedi ki: “Evet, geçer çünkü iç organlarda…” Neden oluyor biliyor musunuz arkadaşlar? Çünkü, dışarıdan gelen hayvanların çoğu, domuzların sakatatı ile yağından yapılan nohut kadar büyüklüğünde yemler var, onu yediği için bize domuz eti yediriyorsunuz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Eyvah, eyvah, bize domuz eti yediriyorlar.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Ben helal etmiyorum hakkımı ve de burada diyorum ki Sayın Bakan gelsin, en önemlisi, bu hastalıklardan ölen insanlar varsa lütfen bunu açıklasın.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Deminden beri elinde taşıyorsun, sen de hastalandın, haberin olsun.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Şimdi bu kelleyi oraya bırak da otopsi yapılsın, acaba gerçekten zehirli mi bir baksınlar.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Yunus Kılıç, Kars Milletvekili.

Buyurun Sayın Kılıç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA YUNUS KILIÇ (Kars) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Tarım Bakanımız Sayın Mehdi Eker hakkında verilen gensoruyu AK PARTİ adına cevaplandırmak üzere söz aldım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, 2 gensoru art arda olunca hemen hemen bütün parti grupları, herkes eteğindeki taşı döktü. Biz de bunları izledik.

Saygıdeğer milletvekilleri, tabii, bazı rakamları, sizin söylediğiniz, bizim söylediğimiz, herkes kendininkini kabul ettiği sürece, bunda direttiği sürece vatandaşın bundan çok anlam çıkarması mümkün değil. Bazı şeyleri anlatırken kronolojik bir sıra içerisinde geçmişten günümüze… Çünkü bu bir süreç ve insanın, hayvanın, canlının içerisinde olduğu süreçleri anlatırken -eskiyi, yeniyi, bugünü ve yarını- projeksiyonlarınızın olması lazım ki insanlar ne dediğinizi anlasın ve bir kıyaslama yapabilsin. Türkiye, aslında, hani hep söyleriz ya, tarımda, hayvancılıkta kendine yeten bir ülke.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – İdi, idi.

YUNUS KILIÇ (Devamla) – Tabii, bu, bugünlerde oldukça yanlış olarak anlaşılan ve yanlış olarak kullanılan bir söylem hâline geldi. 1980’li yıllarda Türkiye’nin nüfusu 50 milyonlar civarındayken Türkiye tarımda ve hayvancılıkta kendisi için lazım olanı üreten bir ülkeydi hemen hemen bütün kalemlerde.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ne zaman?

YUNUS KILIÇ (Devamla) – Fakat 1980’li yıllardan sonra Türkiye’de özellikle tarım ve hayvancılıkla alakalı politikalar oluşturulurken çok ciddi yanlışların içerisine girildi. Neydi bunlar? Darbe Anayasası’yla birlikte, 1982 Anayasası’ndan sonra…

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Anayasa’nın hayvancılıkla ne ilgisi var? İnsaf et ya!

YUNUS KILIÇ (Devamla) – …özellikle, arkadaşlar, tarım politikaları oluşturulurken tasarruf tedbirleri ortaya konulduğu zaman, öncelikle tarımsal desteklemelerin ve hayvancılığa verilen desteklemelerin önü kesildi ve ihracat teşvik edildi. Türkiye’de o zaman 50 milyonun üzerinde koyun varlığı varken bu desteklerin kesilmesiyle, ihracatın teşvik edilmesiyle beraber özellikle alıcısı bulunan Suudi Arabistan’a ve çevresindeki ülkelere ciddi koyun çıkışı oldu. Hayvan varlığımızda 2002 yılına geldiğimizde 25 milyonlara kadar koyun varlığımız düştü, keçi varlığımız 11-12 milyondan 5-6 milyona kadar düştü, sığır varlığımız 13-14 milyondan 9,5 milyonlara kadar düştü. Tabii, bu arada Türkiye’de 2002 yılından itibaren ciddi bir şekilde refahımız artmaya başladı. 30 milyonun üzerinde turist bu ülkeye gelmeye başladı. Köylümüzün millî geliri bin dolardan 3.500 dolara çıktı. Ülkedeki insanların ortalama millî geliri 11 bin dolarlara çıktı. Ve şu kesinlikle kabul edilen bir gerçektir: Ülkelerde refah artıkça özellikle hayvansal ürünlere olan talep artar, kırmızı ete olan talep artar. Ülkemizde de benzer durumlar yaşandı ve ülkemiz bu insanına, turiste ve refahtan kaynaklanan talebe belli dönemlerde cevap veremez hâle geldi.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Hocam, şu hayvancılık ile Anayasa arasındaki irtibatı bir anlat da öğrenelim.

YUNUS KILIÇ (Devamla) - Bu dönemlerde insanlar istediler ama yeterince bulamadılar. Bu durumda hükûmetlerin yapması gereken, tüketicisini de koruması gereken tedbirleri almaktır, hükûmetin yapması gereken en önemli işlerden birisi budur. Dünyadaki emsalleri ile içerideki piyasa kıyaslandığında, o dönemde bizim et fiyatlarını düşünün, oldukça yüksek noktalara çıktı ve karşılanmalıydı insanların ihtiyacı ve evet, ithalat açıldı. Açıldı ancak bir dönem tüketicinin lehine devam eden bu faaliyet daha sonra üreticiyi sıkıntıya sokar hâle geldi. Tarım Bakanlığı bunun takibini çok güzel yaptı ve bunu, belli şekilde gümrük vergilerini artırarak tüketiciyi de, üreticiyi de korur bir noktada bıraktı.

Arkadaşlar, hükûmetler sadece bir tarafı gözettikleri takdirde öbür tarafı göz ardı etmek durumunda olamazlar. Yani, ülkede iki tarafı da birlikte, hem üreteni hem tüketeni korumak durumundadırlar.

Daha sonra, 1982 Anayasa’sıyla, bu tasarruf tedbirleriyle beraber bir başka sıkıntımız daha oluştu o yıllarda. O da neydi? Özellikle küçükbaş hayvancılığın yoğun olarak yapıldığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da ülkenin başına bir terör belası çıktı ve ondan sonra köylerde, özellikle kırsal alanda küçükbaş hayvancılık artık yapılamaz hâle geldi. Mesela, sadece Doğu Anadolu Bölgesi’nde küçükbaş hayvan sayısında 9 milyon azalma oldu ve bununla birlikte köylerde yaşam standartlarını koruyamayan köylümüz, hızlı bir şekilde köylülükten hemen büyük şehirlere gitti ve büyük şehirlerde ciddi problemlerin oluşmasına sebep oldu. Aynı zamanda yüzde 40’larda olan köylü nüfusumuz, bu göçlerle beraber yüzde 23’lere, 24’lere, 25’lere kadar düştü. Yani eskiden 1 kişi kendinden başka 1 kişiye daha bu ülkede üretmek durumundaydı, bu yıllardan sonra 1 kişi kendinin dışında 3 kişiye daha üretmek zorunda kaldı. Bu üretim baskısı altında geçen yıllar içerisinde tabii ki belli dönemlerde -özellikle tarım ve hayvancılık iklime bağlı, arazi şartlarına bağlı dalgalanmalı bir seyir gösteren bir sektördür- ciddi sıkıntılarımız oldu. Ama neye bakmak lazım? Kümülatif olarak sonuçlara bakmak lazım yani istatistik, istatistik… Herkes “Matematik yalan söylemez.” diyor ama kimse kimsenin söylediği rakamlara da inanmıyor. Arkadaşlar, hep iddia edersiniz ya: “Yüzde 1 verilmesi gereken tarıma destek hiçbir zaman bu rakamlara ulaşmadı.” Aslında arkadaşlar, oldukça yanlış. Türkiye, bu kanundan daha önceki yıllarda bile hiçbir zaman yüzde 1’lerin altında tarımsal destek vermemiştir. Türkiye’de bugünlerde tarıma ve hayvancılığa verilen toplam destek yüzde 2’nin üzerindedir yani yüzde 1 vermesi gerektiğini söylediğiniz destek şu anda yüzde 2’nin üzerindedir. Bakın, aynı zamanda Türkiye yüzde 2 verirken bu desteği, Avrupa Birliği ortalaması yüzde 0,75; OECD ortalaması yüzde 0,76’dır yani Türkiye, aşağı yukarı bu ülkelerin 3 katı tarım ve hayvancılığa destek veren bir ülkedir.

Bunun içerisinde neler var? Bakın, sadece hani direkt çiftçinin hesabına yatırdığınız paraları tarımsal destek olarak görmeyin saygıdeğer milletvekilleri. Bunun içerisinde, bakın, nakit tarımsal destekler var -11 milyar lira bu yıl nakit tarımsal destekler- DSİ’nin sulama yatırımları, arazi toplulaştırma yatırımları, tarımsal ürün alım destekleri, tarımsal kredilere yapılan sübvansiyonlar, tarım ürünlerinin ihracat destekleri var. Bunların tamamı bizzat tarım ve hayvancılığa yapılan destek kalemlerini oluşturuyor. Bunları topladığınız zaman sizin o bahsettiğiniz yüzde 0,5’in, yüzde 1’in 2 katı, yüzde 2’lerde meydana gelen bir desteğe bürünüyor.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Bu Nasrettin Hoca hesabına benzedi Hocam!

YUNUS KILIÇ (Devamla) – Ayrıca başka bir şeyden daha bahsedeyim: “Üretici destek eş değeri” denilen, dünyanın kullandığı bir kalem var. Üretici destek eş değeri ne demek? Üretici gelirleri içerisinde desteklerin oranını gösterir.

Arkadaşlar, bu çok önemlidir, dünyada kullanılan en önemli kriter budur. Bakın, Türkiye’de 2002 yılında üreticilerin gelirleri içerisindeki desteklerin oranı yüzde 14,3. Bu değer Avrupa Birliğinde yüzde 30, OECD ülkelerinde yüzde 28,8 2001 yılında. Bu yıl, geçen yıl itibarıyla, 2013 yılı itibarıyla Türkiye’de bu yüzde 19,2; Avrupa Birliği ortalamasında yüzde 19,8; OECD ortalaması yüzde 18,2 yani Türkiye’de bu rakam yüzde 100 artmışken bu on yıl içerisinde, Avrupa Birliği ortalaması ve OECD ortalamaları da aşağıya doğru inmiş durumda. Yani, Türkiye, tarımsal desteklerini her geçen yıl artırarak devam ediyor.

Şimdi, Ensar Bey’in iddialarından bir tanesi de hani bu deli dana hastalığı, “bovin spongiform ensefalopati” dediğimiz hastalık, “deli dana hastalığı” olarak bilinen, İngiltere’de çıkmış, Avrupa’ya yayılmış bir hastalık. Orada diyor ki: “Tarım Bakanlığı bir yazı yazmıştı ve bu yazıda diyordu ki: ‘Bu iç organları imha edin, uzaklaştırın.’”

Arkadaşlar, bu zaten bu hastalığın doğasında olan bir şey çünkü bu hastalığı meydana getiren prion yapısındaki virüslerden daha küçük olan bu canlılar ısıyla bile inaktive edilemiyor, otoklavda bile 134 santigrat derecede on sekiz dakikada ancak ortadan kaldırabiliyorsunuz. Tedbir olarak… Yani o zaman, elektron mikroskobunda bile zor gördüğünüz, immünohistokimyasal boyalamalarda zor gördüğünüz, mikroskoplarda göremediğiniz canlılar bunlar. O yüzden, bir tedbir olsun diye Bakanlık çok güzel bir şey yapmış. Eğer yapmışlarsa tebrik ediyorum buradan Sayın Bakanı ve ekibini. Bir tedbir olarak bunu Avrupa yapıyordu, biz de insanımızı korumak adına bunu yapmalıydık. Çok da güzel bir uygulama olmuş.

Bunun dışında, yine gensoruda iddia edilen bir şey var, ona da cevap vermek lazım. Deniyor ki: “Tarım Bakanlığı, AK PARTİ hükûmetleri çiftçiye yeterince destek vermediler, kredi kullanmasına yeterince müsaade etmediler, o yüzden gün geçtikçe çiftçinin durumunun kötüleşmesine sebep oldular.”

Arkadaşlar, AK PARTİ geldiğinde çiftçinin kullandığı kredinin toplam tutarı 560 milyon Türk lirası 2002 yılında. AK PARTİ geldikten sonra ne kadar biliyor musunuz? 22,5 milyar lira. Yani 45 kat artmış arkadaşlar ve daha da önemli bir şey söyleyeyim: AK PARTİ gelmeden önce bunların geri dönüş oranı, o 560 milyonların geri dönüş oranı yüzde 39 ila 51 arasında Ziraat Bankası ve Tarım Krediye göre ama AK PARTİ’yle beraber çiftçinin aldığı kredinin geri dönüş oranı yüzde 98 ila 99 arasında. Demek ki vatandaş daha çok kredi kullanmış ve bir şekilde çarkını döndürmüş, kazanmış ve aldığını alın teriyle tekrar ödemiş.

Arkadaşlar, Tarım Bakanlığı… Bugün, görmenizi isterdim, gurur duydum bir bilim adamı olarak. Bakın, sayımız artarken, hayvan varlığımız falan da bir şekilde, köy nüfuslarımız azalırken verimliliklerimizi artırmamız gerekiyor. Bu, hamasi söylemlerle, rakamları kavga ettirmekle olmuyor. Bakın, bugün Türkiye’de Biyoteknoloji Merkezi kuruldu. Bu çok önemli bir gelişmedir ve insanımızın bundan sonra ihtiyacı olan sağlıklı, yeterli, dengeli, güvenli ve güvenilir besinin üretimini sağlayacak olan bir kuruldur.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Hocam, Anayasa ile hayvancılığı nasıl bir araya getirdiniz, bir açıkla da öğrenelim Hocam.

YUNUS KILIÇ (Devamla) – Bunu anlamak lazım, eskiye dönük bilgilerimizde kalmamamız, bunu yenilememiz lazım ve Tarım Bakanlığını daha iyi takip etmek lazım geldiğini ifade ediyorum.

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Hocam, hayvan ithalatçısına ne kadar destek verdiniz, onu söylesene.

YUNUS KILIÇ (Devamla) – Tarım Bakanımıza, AK PARTİ’ye güvenmenizi tavsiye ediyorum ve bir de öneride bulunuyorum.

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – 6,8 milyar dolar gümrük vergilerini bıraktınız ithalatçılara.

YUNUS KILIÇ (Devamla) – Buraya gelen muhalefet parti konuşmacıları genellikle şunu söylüyorlar: “Evet, 7 Haziran, bekleyin ey halkım, geliyoruz.” Halk sizi biliyor.

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Sizi de biliyor, sizi de.

YUNUS KILIÇ (Devamla) – Bunu söylemeseniz, unutturursanız belki gelirsiniz; halkın aklına getirirseniz asla gelme şansınız yok diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Anayasa ile hayvancılığı nasıl bir araya getirdin, onu açıkla Hocam ya!

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Sizi de biliyor bu halk, göreceksin.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Hükûmet adına Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker.

Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun verdiği gensoruyla ilgili yapılan görüşmelerde dile getirilen hususlarla ilgili bilgi vermek üzere huzurlarınızdayım.

Şimdi, önce şunu söyleyeyim: Tabii, gerçekte, muhalefet de en az iktidar kadar sorumluluk ister; muhalefet de, muhalefet yapmak da en az iktidar mensubu olmak kadar bilgi ister, çaba ister, gayret ister ve meseleleri doğru bir şekilde analiz etmek ister.

Şimdi, söylenenlerin önce kayıtlara geçmesi açısından söylüyorum. Burada dile getirilen hususların, inanın -hani tek tek, vakit olsa bunları böyle, cümle cümle söylesem- hepsi afaki ve hiçbir hesaba kitaba dayanmayan, büyük bir kısmı gerçek dışı ve abartılı bilgiler. Yani, hani içinde bir tane gerçek olsa öpüp başıma koyacağım. Yani mesela, diyelim, dünyada gübre fiyatı 4 kat artmış, bizde de işte 3,6 kat artmış, 8 kat artmış oluyor! Anlatabildim mi? Yani, neresine baksanız rakamlar birbirinden gerçekten beter.

Hâlbuki muhalefet böyle olmamalı. Muhalefet, hakikaten, hani, sadece, işte ekranlara veya kayıtlara böyle birbiriyle bağlantısız, ilişkisiz…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bakanlığın işini bitirdin muhalefet kaldı; onu da anlat!

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Ne olduğunu tam olarak anlatmak değil, bunlar isnada dönüşüyor, iddiaya dönüşüyor. O zaman, gensoruyu veren arkadaşlar bile, o arkasında, altında imzası olanlar bile gelip de burada dinlemiyor. Hâlbuki gensoru önemli bir müessesedir, ciddi bir müessesedir. Eğer bir bakan hakkında gensoru verilecek kadar bu konu önemliyse, o zaman ayrıntılı bir şekilde de tutulup bunlar doğru bilgilerle kamuoyunun huzuruna çıkılması lazım.

Şimdi, hayvancılıkla ilgili duruma geçmeden önce, bakın, pamukla ilgili şeyler söylendi. “Mısırın nerede tohumu? Mısırın tohumu var mı yok mu?” denildi.

Değerli arkadaşlar, şu anda Türkiye’de 11 çeşit mısır tohumu var, 7-8 çeşit pamuk tohumu var; bunlar kullanılıyor, isteyen vatandaşlarımız bunu alıyor. Yerli çeşitler bunlar, bizim geliştirdiğimiz çeşitler, bunlar kullanılıyor.

“Pamuk primi” denildi. Biz devraldığımızda pamuğun primi 8,5 kuruş kilogram başına, biz bunu 55 kuruşa çıkardık.

MUHARREM VARLI (Adana) – Sen devraldığını boş ver Sayın Bakan ya! Sen şu ana bak, şu ana bak!

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bak, 8,5 kuruştan 55 kuruşa.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Pamuk üretimi düştü.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bir dakika… Azalmadı.

2015 yılında, 1 milyar 200 milyon lira sadece pamuk primine para veriyoruz. Sadece pamuk primine verdiğimiz para 1 milyar 200 milyon Türk lirası. Primdeki artışı 6,5 kat artırdık; bunun içerisine mazot, gübre, tohum, vesaire desteği dâhil değil. Biz geldiğimizde pamuğun maliyetinin yüzde 19’u karşılanıyordu destek olarak, şu anda pamuk maliyetinin karşılanma oranı, destekle karşılanma oranı yüzde 45.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Üretimi söyler misiniz?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, buğday dış ticareti konuşuldu.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hayır, pamuğun üretimini söyler misiniz?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Müsaade et!

Pamuk, buğdayla ilgili… Şimdi, sadece buğdayın ithalatı söyleniyor, un çıkışı söyleniyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ben söyleyeyim.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Peki, siz eğer tarımdan anlıyorsanız, bilmez misiniz ki Türkiye’de sadece dâhilde işleme rejimiyle buğday ithalatı onun için yapılır ve bundan sadece un değil, kepek dâhil olmak üzere, bisküvi dâhil olmak üzere, makarna dâhil olmak üzere çok sayıda ürün elde edilir ve bunlar ihraç edilir.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Tamam.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, ithalatını söylüyor, sadece ihracat cinsinden unu söylüyor, diğerini söylemiyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ben söyleyeyim size ihracatını.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Müsaade edin.

Şimdi, bakın, Türkiye'de 2003-2014 yılları arasında -buğdayda toplam dâhilde işleme rejimi kapsamında yani kendi ihtiyacımız olduğu için değil, işleyip ihraç etmek üzere- yapılan ithalat 33 milyon ton. 2014 yılında bunun ihracatı 39,897 milyon bin ton. Yani farkı ne? Yaklaşık 7 milyon ton. Yani, 7 milyon ton biz ithal ettiğimizden daha fazla ihraç etmişiz. Şimdi, burada “Türkiye buğday ithal ediyor, ihraç etmiyor, net ithalatçıdır.” diyor.

MUHARREM VARLI (Adana) – Hayalî Sayın Bakan, hayalî.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Pardon, kaç milyon ton ihraç ettiğiniz? Bir daha söyler misiniz? Bir daha söyleyin rakamı.

MUHARREM VARLI (Adana) – O rakamlar sizi yanıltır, hayalî o rakamlar.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bakın, hiç doğru değil. 6 milyon 842 bin ton Türkiye'nin buğdayda dış ticaret fazlası var, yaklaşık 7 milyon ton.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, 2014’te kaç milyon ton buğday ithal ettiniz, önce onu söyleyin? 4 milyon ton ya! 4 milyon ton buğdayın 7 milyon ton ihracı mı olurmuş?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, değerli kardeşlerim, değer olarak 6.2 milyar dolar fazlamız var, ithal ettiğimizden daha fazlasını satmışız 6.2 milyar dolar.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayalî ihracat.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Rakamları yanlış söylüyorsunuz Sayın Bakan.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Ya, doğrular sizde sanki! Geçin! TÜİK’e bakın.

MUHARREM VARLI (Adana) – Hayalî rakamlar.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – TÜİK’e bakın, tamam mı?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 4 milyon ton buğday ithal etmişsiniz, nasıl ihraç edeceksiniz bunu, 7 milyon ton?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Hayır, doğru değil.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Allah aşkına nasıl 7 milyon ton ihraç etmişsiniz ya? Kendi kendine mi ürüyor bu, anlamadım ki!

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, hayvancılıkla ilgili, 1980 yılı söyleniyor.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 1 milyon 649 bin ton ihraç etmişsiniz.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Ya, 1980 yılında ne biliyor musunuz? Hani “1980 yılında Türkiye'nin 16 milyon hayvanı var.” deniliyor…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Otuz beş sene öncesi o.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Niye? Aslında biz, 2002 yılında 9,8 milyon baş hayvan teslim aldık, 9,8 milyon sığır, 2002 rakamı bu. Sen beni onunla yargılayacaksın, 9,8’in üstüne ben ne koydum, onu söyleyeceksin bana.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Niye? Sen geçmişi yargılıyorsun…

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – 1980’den 2002’ye kadar yirmi iki sene geçmiş, yirmi iki senede SHP, MHP, ANAP, DYP, DSP, hepsi iktidar olmuş, onlar düşürmüşler, 16 milyondan bilmem kaça düşürmüşler, onun faturasını bana yazıyorsun. 9,8 milyondan devraldım, bugün 14 milyon.

Şimdi, üretimi size söylüyorum.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, 44 milyondu nüfus, şimdi 78 milyon.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Ben Türkiye’nin üretimini 8,4 milyon ton sütten aldım, bugün kaç? 18,5 milyon ton. Türkiye’nin net süt üretimi bizim dönemimizde 10 milyon ton ilave olarak artmış.

2002’de Türkiye’nin kırmızı et üretimi 420 bin ton; bugün, geçen, iki hafta önce açıklandı TÜİK tarafından, 1 milyon 4 bin ton.

ALİM IŞIK (Kocaeli) – Ne kadarı kaçak Sayın Bakan?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bunun tamamı, bu üretimin tamamı yerli.

ALİM IŞIK (Kocaeli) – Kaçak kırmızı et operasyonlarından da bahset!

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, bunları söylemeyeceksiniz… Yani, sadece muhalefet bu kadar ucuz olmamalı. Yani, illa muhalefet kaygısıyla…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sen de ihracat, ithalatı söylemiyorsun!

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – …rakamları bu kadar derme çatma, bu kadar hesapsız kitapsız söylememeliyiz.

ALİM IŞIK (Kocaeli) – Kaçak etler ne oldu, kaçak etler?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ama, rakamları yanlış söylüyorsun, kandırmışlar seni!

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – O zaman bunun adı “ucuz polemiktir”, o zaman bunun adı “ucuz muhalefettir.”

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – O zaman, bu da “Ucuz hükûmet etmek.” demektir.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bu bir plana, bir hesaba, bir projeye dayanmıyor.

ALİM IŞIK (Kocaeli) – Kaçak et sokan firmadan da bahset biraz Sayın Bakan.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bakın, 83 milyondan devraldım ben Türkiye’nin bütün hayvancılığına ayrılan destek miktarını, ben bunu 3 milyar liraya çıkardım yıllık, yıllık olarak. Siz, hiçbir dönemde, Türkiye Cumhuriyeti’nde toplam tarım desteklerinin içerisinde hiç görmediniz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani Sami Güçlü’den mi öyle devraldınız?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Biz bunu 83 milyondan devraldık, bizim 2015 bütçemizde hayvancılığa ayırdığımız para 3 milyar lira.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, bir soru sordum, destekleme primini sordum size, son yedi yılın.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bununla hem Türkiye’nin et üretiminin hem süt üretiminin tamamı arttı. Dolayısıyla, hayvan sayısında… Bakın, koyun, keçi sayısını cumhuriyet tarihinde ilk defa destekleme kapsamına alan biziz. Bizim iktidarımızdan önce, tarihin hiçbir döneminde, Türkiye Cumhuriyeti’nde koyun ve keçi destekleme kapsamına alınmamıştır.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – İhtiyaç yoktu ki hem üretiyorlardı hem kazanıyorlardı. Siz bitirdiniz!

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Efendim, öyle değil, hiç öyle değil onların hiçbiri doğru değil…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – İhtiyaç yoktu ki! Siz bitirdiniz!

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – 31,8 milyon baştan devraldık, bugün 42 milyon baş.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 44 milyon nüfus, 49 milyon küçükbaş vardı; 78 milyon nüfus, 19 milyon küçükbaş şimdi.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, bunun ithalat hesabı böyle yapılmaz. Sizin zamanınızda da ithalat yapıldı.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bizim zamanımızda bir şey yapılmadı.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – 1925 yılında, 1935 yılında, 1960’lı yıllarda…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bravo! Hadi, hadi! Arayı konuşalım hadi! Hadi, cumhuriyeti konuşalım, 1923’ü konuşalım! Hadi, konuşalım! Bütün yatırımları konuşalım 1923’teki!

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – …1980’li yıllarda, 1990’lı yıllarda… Bakın, 1990’lı yıllar… SHP 1991 ile 1995 arasında iktidarda değil miydi? O tarihte, Türkiye yüz binlerce damızlık hayvan da ithal etti, kırmızı et de ithal etti.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakanım, şu şövalye madalyasını niye aldınız? Ondan bahsedin.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Onların altında da, ithalatın o tarihteki durdurulmasının altında da benim Genel Müdür olarak imzam var. 1996 yılında, bunu -yine gördüğümüz lüzum üzerine- dünyadaki problemler yüzünden o tarihte biz engelledik.

Şimdi, sayın milletvekilleri, Türkiye'nin hayvansal hasılası 3 kat arttı. Toplamda 5,9 milyar dolar idi Türkiye'nin toplam hayvansal ürün hasılası, biz bunu 18,1 milyar dolara çıkardık.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakanım, madalyayla çıksaydınız keşke kürsüye!

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Ben size söylüyorum, bana deyin ki “Türkiye Cumhuriyeti'nde ilk defa 2013 yılından önce şu tarihte damızlık gebe düve ihracatı Türkiye'den yapıldı.” Yok, böyle bir şey yok.

ALİM IŞIK (Kütahya) – O zaman madalya alan bakan yoktu!

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bakın, bunu biz gerçekleştirdik. Türkiye'nin ilk hayvancılık ihracatı, damızlık gebe düve ihracatı bizim zamanımızda yapıldı.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ya, ilk saman ithalatı sana nasip oldu, ilk canlı et sana nasip oldu. Cadillac’ı bilir misin Sayın Bakan, Cadillac ne demek? Otomobil markası mı Cadillac? Angus, Cadillac otomobil markası mı?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Dolayısıyla, bütün bunlarda, gerek koyunda gerek keçide, bunların ihracatında, bunların hepsinin altında bizim projelerimiz var, bunları biz geliştirdik, tarımı da hayvancılığı da Türkiye'de önemli bir sektör hâline getirdik ve Türkiye, 2013 yılında da 2014 yılında da hayvansal ürün açısından net ihracatçı bir ülkedir. Cumhuriyet tarihinin hayvansal ürün açısından ihracat rekoru da AK PARTİ Hükûmeti zamanında kırıldı.

Şimdi, böyle, tekil olaylarla, dünyanın gidişatının tersine, durup durup “Sen şunu şuradan aldın, bunu da buradan aldın…”

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Kaçak et kesinlikle AK PARTİ hükûmetleri…

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Dünyada, ben size demin, bitkisel üretimde hepsini söyledim, aynı şeyi hayvansal ürünlerde de söylerim.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, demin 129 ülkeden bahsettiniz ihracatta. Allah aşkına, kaç ülkeden ithalat yapıyorsunuz? Onu da söyleyin.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, burada yapılan birtakım şovları falan da ciddiye almıyorum, bunları da ciddiye almıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) O Trakya’daki hayvanların, sizin “Satıldı.” dediklerinizin tamamının savcılık kararıyla gömülü oldukları tespit edildi dolayısıyla böyle leşlerin satıldığı falan iddiası iğrenç bir yalandır, doğru değildir, savcılık kararıyla yapılmıştır. Yargı kararı…

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Mahkeme kararıyla savcıyı değiştiriyorsun. Et Balık Kurumu Genel Müdür Yardımcısı tutuklanmadı mı Angus çiftliğinin yöneticisiyle beraber?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Yargı devam ediyor. Devam eden bir mahkeme hakkında da bu tür şeyler konuşmayın, doğru değildir.

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Asıl doğruları söylemeyen sensin!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, şu milleti kandırmaktan vazgeçin ya! Aldatmaktan vazgeçin ya!

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Biz, Türkiye’nin şap hastalığıyla mücadele konusunda yaptığı muhteşem mücadeleyi baltalamaya dönük olarak bazılarının, Boğaz Köprüsü’ne danaları yükleyip götürüp de oralarda polise yakalandığını ve geri geri çekildiğini de biliyoruz.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Kim o, Sayın Bakan?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bunu bütün Türk kamuoyu da yaşadı, bildi. Bu işin ciddiyeti bu kadar. Bu kadar ciddiyetsizlikle de kusura bakmayın, herhangi bir proje de olmaz, millet de buna prim vermez, siz sadece şovunuzu yapmakla kalırsınız.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Siz Trakya bölgesine “ari” diyorsunuz, nerede ari? Şap hastalığından…

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Allah’a emanet olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan…

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Efendim, Sayın Bakan konuşmasında genel olarak muhalefeti ve önerge sahibi olarak da Cumhuriyet Halk Partisini kastediyor, ucuz siyaset yapmakla suçladı. “Ucuz siyaset” cümlesi doğrudan partimize yönelik bir sataşmadır. Söz istiyorum efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bizim de aynı şekilde. Sayın Bakan çok pahalı siyaset yapıyor tabii, millete mal olan çok pahalı siyaset yapıyor; onun için muhalefeti ucuz siyaset yapmakla suçladı. Ona cevap vermek için Sayın Muharrem Varlı konuşacak.

BAŞKAN – En iyisi bunun bir orta yolunu bulalım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani, siz de tatlıya mı bağlayacaksınız? Ne kadara?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

7.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in (11/53) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben Sayın Tarım Bakanımızdan rakam beklerdim ama doğrusu bu rakamları vermedi, birkaç rakam verdi ama bunlar işin esasını özetleyen rakamlar değildi. Buraya çıkan iktidar partisi sözcüleri de maalesef, gerçekçi rakamlar vermediler.

Ölçü nedir arkadaşlar? Bütçeden tarımsal destekleme için ne kadar kaynak ayrılmaktadır? 2002’de neydi, şimdi nedir? Eğer bu rakam artmış ise Sayın Bakanı tebrik etmek lazım, artmamış ise, gerilemiş ise Sayın Bakanın övünmeye hakkı yok.

Bakın, faizi hariç tuttuğumuzda tarımsal destekleme harcamalarının faiz dışı harcamalara oranı o beğenilmeyen 2002 yılında yüzde 2,75’tir, 2014 sonunda bu rakam yüzde 2,41’dir, şimdi 2015 için de yüzde 2,42’dir. 2002’nin gerisine düşmüşsünüz Sayın Bakan. Burada övünülecek bir tablo ben görmüyorum.

Şu, Cumhuriyet Halk Partisinin Tarım Raporu’dur. Burada tarıma ilişkin bütün rakamlar var, hepsi var. Tarım ürünlerinde 2002’ye kıyasla bugün üretim miktarı artmış olan bir tane ürün bulunmamaktadır. Hepsi burada.

“Pamuk” kelimesini ettiniz ama pamuğa girmediniz çünkü girebileceğiniz bir alan değildi. Diliniz sürçtü “pamuk” dediniz, devamını getirmediniz, ben devamını getirmek istiyorum. 2002 yılında Türkiye’de 1 milyon ton pamuk üretiliyordu -yuvarladım rakamı- 998 bin ton. Şimdi, bu rakam 878 bin tona inmiş durumda. 2002’de pamuk ektiğimiz alan miktarı 7 milyon 210 bin dekar, şimdi ise 4 milyon 508 bin dekar. Bütün tarım ürünlerinde bu böyle. Böyle olduğu hâlde bir parlak tablo çizmeye, övünmeye sizin hakkınız olmadığını düşünüyorum Sayın Bakan.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Varlı.

Sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum.

8.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı'nın, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in (11/53) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Miliyetçi Hareket Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tabii, Sayın Bakan buraya gelip yine hep rakamlara takla attırarak aklı sıra işi geçiştirmeye çalıştı.

Benim söylediğim konuların hangisine cevap verebildiniz Sayın Bakan? Yani pamukçuluk Türkiye’de bitti mi, bitmedi mi?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Bitmedi, bitmedi…

MUHARREM VARLI (Devamla) – Bitti.

Kaç bin ton pamuk üretiyoruz? Söyleyin kaç bin ton pamuk üretiyoruz, söyleyin?

OKTAY VURAL (İzmir) – Söyleyemez, bilmiyor.

MUHARREM VARLI (Devamla) – 1 milyon ton pamuk üretirken 300 bin tona, eğer seneye pamuk üretebilirsek ben hiçbir şey bilmiyorum. Buradayız, Allah ömür verirse, görüşeceğiz.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Zaten bilmiyorsun!

MUHARREM VARLI (Devamla) – Şimdi, siz, pamukçuluğu bitirdiniz. Prim desteğiyle… Bakın, ben, burada defalarca konuştum, tutanaklardan da gösterdim size. “Prim desteğini bir an önce açıklayın, pamukçu pamuk eksin.” diye ama sizde hiç tık yok, ses yok. Ondan sonra çıkıyorsunuz buraya, efendim, yalan yanlış bilgiler veriyorsunuz.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – 8,5 kuruş vermiştiniz, biz 55 kuruş veriyoruz, daha ne diyeyim?

MUHARREM VARLI (Devamla) - Bakın, Sayın Bakan, ben pamuk ekip diken bir insanım ve pamuğun bu ülke için ne kadar gerekli olduğunu defalarca söyledim. E, efendim, buğdayda şu kadar fazla un ihraç etmişiz. Ya, Türkiye kendi ihtiyacını karşılayamadı ki buğdayda nasıl ihraç ediyorsunuz?

ALİM IŞIK (Kütahya) - Bunlar ticareti bilir, alıp satmayı bilir, kazanmayı bilir.

MUHARREM VARLI (Devamla) - Sayın Bakan, ben şurada söylediğim her şeyi bir çiftçi olarak, bir çiftçinin yaşadığı sıkıntıları yaşayarak söyledim ama keşke bunları gelip Adana’da, Adana’nın böyle, çiftçilerinin bol olduğu Karataş’ta, Ceyhan Ovası’nda, hep beraber gidelim -ben sizi orada korurum, dayak filan da attırmam, korkmayın- orada konuşun.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Adana’dan teşekkür mektupları geliyor.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Orada konuşun da çiftçilere bir anlatın bakalım. Keşke buraya o Fransa’dan almış olduğunuz şansölye unvanıyla çıksaydınız da kimin bakan olduğunu Türk milleti daha iyi görseydi.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, sataşmadan dolayı söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öğüt, siz niye söz istiyorsunuz?

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Söylediğim rakamlarla ilgili olarak “Yalan söyledi.” dedi, onu açıklayacağım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öğüt.

Sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum.

9.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in (11/53) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; şimdi, Sayın Bakan şu rakamlarla ilgili şey yaptı, bir kere açıklamadı burada, geçiştirdi, “Bilgili, bilgisiz.” dedi.

Şimdi, soruyorum: Amerika’da, bir yılda bir kişi kırmızı eti kaç kilo yiyor? 125 kilo yiyor. Türkiye’de kaç kilo? 12 kilo. Sen hani nerede tarımı, hayvancılığı geliştirdin de insanlar et yiyor, beyni gelişiyor, protein alıyor, onu söylesene. Onu geliştirdin mi kardeşim? Türkiye’de 12 kilo yiyor yılda bir kişi ortalama. İşte, orada şeyi de var; 996 tonu böldüğün zaman 80’e, 12 kilo…

YILDIRIM M. RAMAZANOĞLU (Kahramanmaraş) – Kolesterol yapıyor Sayın Vekilim, kolesterol!

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Onların domuz yüzde 83…

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Hayır efendim.

Bunun için arkadaşlar, bir kere Tarım Bakanının burada milletten özür dilemesi lazım. Bu millete hastalıklı et yedirdi. Bakın, demin burada bazılarınız yoktu.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Domuzu kırmızı etten sayarsanız öyle olur.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – İl müdürlüklerine şu yazıyı yazıyor, diyor ki bakın: “Gıda ve yem zincirine girmeyecek şekilde gömülerek ya da yakılarak imha edilmesi, kayıtların tutulması…” Sayın Bakan, kayıtlar tutuldu mu, tutulmadı mı?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Tutuluyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Nerede?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Nerede kayıtlar? Niye onu söylemiyorsun kardeşim? Getir o zaman kayıtları, ben onu istiyorum Türkiye Büyük Millet Meclisine. Evet, zehirli iç hastalıkları… Yani “Sakatatları zehirlidir, bunları gömün, imha edin, kesinlikle kullanmayın.” diyorsunuz…

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – “Zehirli” demedik biz, kâğıdı doğru oku.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – “Kayıtlarını tutun.” diyorsunuz. O kayıtlar tutulmuşsa ben istiyorum burada kardeşim.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Kâğıdı doğru oku, kâğıdı doğru okuyamıyorsun.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Kâğıdı doğru okuyorum, işte diyorsun ki: “Kayıtların tutulması hususunda gereğini önemle rica ederim.”

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – O kâğıtta “zehir” demiyor bak, doğru oku.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – “Kayıtların tutulması” diyorsun kardeşim.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Hayır, “zehir” demiyor ama sen “zehir” dedin.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – “Zehir” demiyor işte ama “hastalıklı sakatatların” diyor, hastalıklı olduğunu söylüyor.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Yalan yanlış bu işte, yalan yanlış bu. Olmayan kelimeler…

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, yani burada “Trakya bölgesi ari.” diyor, “Orada şap hastalığı yok.” diyor. Demin kendisi de söyledi, orada şap hastalığı var, orada savcılık hasta hayvanları gömdü ve orada -kendisi de söyledi- hasta hayvanlar satılmadı, gömüldü. Orada hastalık var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Trakya ari.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Anadolu’dan giden hayvanları Boğaz Köprüsü’nden geçirmiyor, ayıptır yani. Niye bu insanlara böyle zulmediyorsunuz?

Sayın Bakan, siz şunu yapın: O zaman, bir istasyon kurdurun Gebze tarafında, Anadolu’dan giden hayvanların hastalığı varsa göndermeyin, hastalığı yoksa gönderin. Niye bunu polemik yapıyorsunuz?

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sizin onlardan haberiniz yok, bilmiyorsunuz onları.

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum Sayın Öğüt.

Evet, Sayın Halaman, söz talebiniz var.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

18.- Adana Milletvekili Ali Halaman'ın, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in (11/53) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ALİ HALAMAN (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Bu gensoru görüşmelerinde Sayın Bakanımız tarımın iyi olduğunu, onu da dâhilî işlem belgesinin üzerinden anlattı. Ya, Türkiye'nin temel sıkıntısı, dâhilî işlem belgesini alan yani ihracat kaydıyla yurt dışından buğday ithal eden, pamuk ithal eden insanlar; 3-5 kişi zaten. Bunlar, Türkiye'nin içerisinde zaten bu malları sattıkları için, dışarıya ihraç etmedikleri için piyasayı düşürüyor; pamuğun ekilmemesine, buğdayın rekoltesinin düşük olmasına sebep oluyor. 3-5 adamın yaptığı bir iş. Bu dâhilî işlem belgesi lehte olan bir şey değil, aleyhte olan bir şey. Ben bunu dikkate almasını isterim

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Evet, teşekkür ederim.

Sayın Akar, buyurun, siz niye söz istediniz?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Rakamları en çok ben verdim. Sayın Bakan rakamların yanlış ve yalan olduğunu söyledi.

BAŞKAN – Anlaşılmadı, tekrar eder misiniz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Benim konuşmamda vardı rakamlar daha çok ama Sayın Bakan bunun doğru olmadığını söyledi ve “yalan yanlış” dedi.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Doğru değil.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akar, sataşma nedeniyle iki dakika söz. (CHP sıralarından alkışlar)

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

10.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar'ın, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in (11/53) esas numaralı Gensoru Önergesi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bakan burada bütün rakamları gerçekten kendi çarpıttı. Çünkü, buğday ithalatına baktığınızda ve ondan üretilen yüzde 70 randımanlı una baktığınızda, 2003 yılında 1 milyon 846 bin ton buğday ithal edilmiş, bundan sadece 593 bin ton un ihraç edilmiş.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Bak, sadece un. Diğerlerini de oku, sadece unu söylüyorsun, ben de onu düzelttim.

HAYDAR AKAR (Devamla) – 2014 yılında 3 milyon 287 bin ton buğday ithal edilmiş, bunun sadece 1 milyon 649 bin tonu… Rakamsal olarak da verebilirim, maddi değeri olarak da verebilirim, Bakanın söylediği tüm rakamlar yanlış.

Bakın, on iki yıllık AKP döneminde, on bir yıllık Bakanın döneminde 31 milyon ton buğday ithal edilmiş.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Hayır, 33 milyon.

HAYDAR AKAR (Devamla) – Bunun karşılığında 9,2 milyar dolar ödenmiş, bunun da Türk parası karşılığı 23 milyar TL, anlamayanlar için, eski parayla 23 katrilyon lira.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – 33 milyon dedim.

HAYDAR AKAR (Devamla) – Şimdi, sadece buğday mı? Bakın, AKP döneminde 10 milyon ton mısır ithal edilmiş, karşılığında 2,5 milyar dolar para ödenmiş ve bunun da Türk parası karşılığı 6,25 milyar Türk lirası veya katrilyon, anlaşılır olması için söylüyorum. Ama mısır üretimi arttı. Mısır üretiminin niçin arttığını da söyleyeyim: Cargill’e mısır lazım. Yani bu, hani tatlandırıcı üretimi var ya, insan vücuduna zararlı, Avrupa’da yasaklanan, kota konmayan tatlandırıcı var ya, işte Cargill Türkiye’de bunu üretsin diye basa bas mısır üretimi yapıyoruz ve teşekkür ediyorum, mısır üretimini arttırmışsınız. Ama insanları zehirliyorsunuz. Bu sefer, Cargill’in Bakanlar Kurulu kararıyla yüzde 50 kotasını artırarak insanları zehirliyorsunuz, bunu da bir yere not olarak yazın Sayın Bakan.

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – O yalan bilgi, yalan. Biz kimseyi zehirlemedik, zehirleyen sizsiniz.

HAYDAR AKAR (Devamla) – Yine, yağlı tohum, asıl acı olan bu arkadaşlar, asıl acı olan bu, bunu dinleyin. 24,5 milyar dolarlık yağlı tohum ve türevlerini ithal etmişiz. Türk parası karşılığı kaç para, biliyor musunuz? 61 milyar TL, 61 katrilyon.

Sayın Bakan, başarın bu, Türkiye’yi bu hâle getirdin!

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Başarıyı millet belirliyor.

VIII.- GENSORU (Devam)

A) Ön Görüşmeler (Devam)

2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 23 milletvekilinin, yanlış politikalar nedeniyle üreticinin zarar gördüğü, ithal edilen et ve hayvan fiyatlarının artmasının ve ülkeye kaçak et girişinin engellenemediği, tarım desteklerinin zamanında ödenmediği ve bu sorunlarla ilgili görevlerin gereklerini yerine getirmediği iddiasıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker Hakkında Gensoru açılmasına ilişkin Önergesi (11/53) (Devam)

BAŞKAN – Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker hakkındaki gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bitireyim, ondan sonra vereyim Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, bununla ilgili.

BAŞKAN – Buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Şimdi, çok mesaj geliyor Sayın Bakanım, “Nisan ayında ziraat mühendisi kaç kişi alacaksınız?” diye vatandaşlar bekliyorlar. “Tarım bitti, biz de bittik. Sayın Bakan sayı verebilir mi?” diye istirham ediyorlar. Dolayısıyla, bu konuda Parlamentoya bir bilgi verirseniz memnun oluruz.

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum.

Şimdi, gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza sunacağım.

Gensoru önergesinin gündeme alınmasını kabul edenler… Kabul etmeyenler… Gensoru önergesinin gündeme alınması kabul edilmemiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum sayın milletvekilleri.

Kapanma Saati: 21.26

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.38

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 83’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı: 616)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Askeri Hakimler Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4.- Askeri Hakimler Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1008) (S. Sayısı: 685)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

5’inci sırada yer alan, Eskişehir Milletvekili Salih Koca ve Uşak Milletvekili İsmail Güneş ile 6 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Manisa Milletvekili Özgür Özel'in; Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin; Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

5.- Eskişehir Milletvekili Salih Koca ve Uşak Milletvekili İsmail Güneş ile 6 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in; Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin; Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/2736, 1/1039, 2/2118, 2/2731) (S. Sayısı: 705) (X)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.

İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen teklifin geçen birleşimde birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştı.

Şimdi, ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm, geçici 1’inci madde dâhil 16 ila 30’uncu maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde söz isteyen, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Demir Çelik, Muş Milletvekili.

Buyurun Sayın Çelik. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA DEMİR ÇELİK (Muş) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 705 sıra sayılı torba yasa tasarısının ikinci bölümü üzerine grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İkinci bölümde karşılaşacağımız temel paradokslardan biri, kişiyi çok çocuklu olmaya teşviktir. Türkiye gibi yoksulluğun, açlığın, işsizliğin had safhada olduğu, genç işsizlik oranının yüzde 20’ler seviyesine çıktığı, 13-14 milyon civarında işsizimizin olduğu bir yerde, işsizlerimizin üretim ve istihdam alanlarında iş sahibi olmasını, meslek sahibi olmasını teşvik etmek, onun gereklerini yerine getirmek yerine bu manada insanlara çocuk sahibi olmaktan kaynaklı bir kısım sus payı vermek, her şeyden önce hukuk devletinin işi değildir. Bu, olsa olsa demokraside geri kalmış üçüncü sınıf ülkelerin işidir; popülizmle insanların açlığını, yoksulluğunu terbiye edip oradan oy devşirmeye çalışan bir siyasal yapıdır. O nedenle, çocukları ve çocuk başına parayla insanları böylesi bir teşvike mahkûm etmek, her şeyden önce ahlaki değil, etik değil. Yanı sıra, bugün bile gensoruda birçok hatibin dile getirdiği Türkiye’nin mevcut tarım ve hayvancılık potansiyelinin 78 milyon insanın ihtiyacını karşılayamayacak düzeydeki tespitinin beraberinde okuduğumuzda, insanları 3 çocuğa teşvik ettiğinizde, bugün 77 milyonun yüzlerce, binlerce, on binlerce, yüz binlerce ailesi 3 yerine 5’i, 5 yerine 7’yi, 8’i doğurmaya kalkıştığında, nüfusunuzun 150 milyon olduğunu varsaydığınızda, bu yetmez potansiyelleri nasıl yeter hâle getireceksiniz? Yoksa, yine yoksul halk çocuklarını vekâlet savaşlarıyla ölümlere teşvik ederek nüfusu kontrol edilebilir bir noktaya mı çekeceğiz?

Keza, insanlara iş bulacağınıza, insanları meslek sahibi yapacağınıza, meslek sahibi olan ziraat mühendislerini, meslek sahibi olan öğretmenleri, meslekten insanları bu konuda atamada bulunup görevlendireceğinize, iş ve meslek icrasına yardımcı olacağınıza, siz çeyiz parasıyla evliliği teşvik eder bir noktada âdeta insanların mevcut, var olan duyarlılıklarını suistimal eden bir pozisyonda kalıyorsunuz. İnsanlar her şeyden önce sana bana, size bize muhtaç olmadan, kendi ayakları üzerinde kendi mesleki faaliyetlerine dayalı yaşamlarını sürdürmek, idame etmek gibi bir hakkı kullanmak istiyorlar, devlete ve Hükûmete düşen de bunun işini kolaylaştırmaktır. 81 ile açtığınız üniversitelerle övüneceğinize, 81 ilin yanı sıra vakıf üniversiteleriyle mezun ettiğiniz insanların sayısal çoğunluğuyla övüneceğinize, özgür ve özerk olmayan bu üniversitelerde asimilasyonist eğitim politikalarıyla övüneceğinize, bırakınız insanlar aldıkları eğitimi, edindikleri mesleğin gereğini ülkeye, insanlığa faydalı olabilecek bir faaliyet içerisinde bulunabilsinler. Siz onları faaliyetten alıkoyuyorsunuz, onların mesleklerini geliştirmelerine yardımcı olacağınıza işsizliğe mahkûm ettiğiniz gençlerimiz, meslekten insanlarımız bugün psikolojik buhranla karşı karşıyadır. Psikosomatik sorunlarını aşamayan, yer yer intiharı tek seçenek olarak gören genç kardeşlerimizin olduğunu unutmayacaksınız. Sorunu çözeceğinize, sorunu radikal çözüm parametreleriyle artık ülke halklarının gündeminden çıkaracağınıza palyatif bir kısım çözümlerle, göz boyama yol, yöntemleriyle insanların açlığını, yoksulluğunu, işsizliğini sömürmeye çalışan bir zihniyetle soruna yaklaşıyoruz ki işte kaybettiren budur.

Benzeri bir şey, mülkiyet sahibi olmayan insanların mülk sahibi olmasını teşvik etmek. Allah aşkına, ya gerçekten mevcut var olan enflasyonist yolun açtığı yüksek rakamlardan bir haberiniz yok ya yoksulların, muhtaçların duygularıyla âdeta oynarcasına onların ev sahibi olmasına katkıda bulunacağınızı bilerek, isteyerek söyleyerek onlara umut vadediyorsunuz. On iki yıldır yasaklar, yolsuzluklar ve yoksulluklarla mücadele edeceğinin vaadiyle iktidara gelmiş, her seferinde umut pazarlayan, umut pazarlamanın tacirliği üzerinden geleceğini kurgulamak isteyen iktidar zihniyeti, bu alanda da yine mülk sahibi olmayan mülksüzlerin var olan ihtiyaçlarını karşılayacağının umuduyla geleceği pazarlayan bir pozisyonda kalmıştır. 15 bin lirayı üç yıl süreyle biriktirene katkıda bulunacağını söyleyen bir iktidarla karşı karşıyayız. 15 bin lirayı üç yıl boyunca kim, ne adına, nasıl biriktirecek; biriktirse bile rakamları 100 binlerin üzerine çıkmış olan hangi daireyi, hangi parayla, nasıl satın alacak? Sosyal güvenlikten yoksun, işi yok; kredi almak istese finans kurumları, bankalar bu kişiye her şeyden önce sigortası, işi olmadığından dolayı kredi vermeyecek.

O nedenle, ne olursunuz, her yerde ve her zaman yaptığınız gibi artık torba yasalarla halklarımızın geleceğini karartmaya hakkınız yok. Onların, her şeyden önce işe, aşa ihtiyacı vardır; işe, aşa ihtiyacı olduğu kadar artık hava kadar, su kadar, ekmek kadar ihtiyaç duyduğumuz özgür bir geleceğe, barış içerisinde bir arada yaşayacağımız bir ülkeye ihtiyacı var. Bunun için evrensel hukukun, demokratik toplum hukukunun bir gün kulak arkası edilmeden ciddiyetle ele alınması, bu ciddiyetle yasama faaliyetinin yürütülmesi gerekiyor.

Bakın, 7 Haziran 2015; seçimlere yetmiş küsur gün kaldı. Bu yetmiş gün içerisinde ülke bir tarihî eşikle karşı karşıya. Tarihin belki de en önemli seçimlerden birini yaşıyoruz. Artık, siyasi partilere ve bu siyasi partiler içerisinde de Mecliste temsiliyetini kazanmış 4 siyasi partiye tarihî bir misyon düşüyor. Bizim, yüz yıldır, inkâr, asimilasyon, ret politikalarıyla bu ülkeyi getirebildiğimiz yer burası. Buradan ötesi, artık mevcut politikalarla mümkün değil. Demokratik, ekolojik ve sosyal bir devlet olmanın gereklerini yerine getirenin, her şeyden önce toplumun ihtiyaçlarını karşılayan bir pozisyonda olması gerekiyor. Torba yasalarla bir azınlığın, bir kesimin, iktidara yan ve yandaş olanların çıkarlarını kollayan bir anlayışla soruna yaklaştığınızda belki onların işlerini kolaylaştırmış olabilirsiniz ama sayısal çoğunluğu itibarıyla milyonları bulan yoksulların, işsizlerin, kimsesizlerin, siz, ekonomik, demokratik, siyasal ihtiyaçlarını meşru zeminde karşılamayı başaramadığınızda, size belki uzun vadede hizmet etmeyecek ama kısa vadede de zararı olacak bir kısım politikalara da neden olacaksınız.

O nedenle, her şeyden önce bugün yapılması gereken, torba yasalarla bir kısım umutların karşılanabileceğinin beklentisi içerisine toplumu sokarak değil; nitelikli, ciddiyet ve samimiyet içeren uygulamalarla, politik duruşla yapılması gereken tek şey vardır: Adalet, hukuk ve de barış, özgürlük içerisinde özgürlük için mevcut, var olan antidemokratik, otuz üç yıllık darbe Anayasa’sını rafa kaldırıp demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü bir sivil anayasa; bu sivil anayasanın yol açtığı demokratik seçim, Siyasi Partiler Yasası ve her fikrin, her düşüncenin, her kimliğin kendini eşit, özgür vatandaş temelinde temsil ettiği demokratik cumhuriyet ve bu demokratik cumhuriyetin yasama faaliyeti olmalıdır. Yasama faaliyeti, yürütme faaliyeti, yargı faaliyeti birbirini tamamlayan, bütünleyen demokratik cumhuriyetin olmazsa olmazları konumunda kalmalı. Bunu harekete geçirmek de bu siyasetin bizatihi mekânı olan yasama organınındır diyor, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Mustafa Kalaycı, Konya Milletvekili.

Buyurun Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

İktidardan gideceğini anlayan ve paçaları tutuşan AKP, seçim yatırımı niteliğinde bazı düzenlemelere girişmektedir. Bankada çeyiz hesabı açan, asgari üç yıl sistemde kalan ve 27 yaşını doldurmadan evlenen gençlere en fazla 5 bin lira olmak üzere hesaptaki paranın yüzde 20’si oranında çeyiz yardımı yapılması öngörülmektedir. Yine, bankada konut hesabı açan, asgari üç yıl sistemde kalan ve konut sahibi olmayan vatandaşlarımızın satın alacakları ilk konut için azami 15 bin lira olmak üzere hesaptaki paranın yüzde 20’si oranında konut yardımı yapılması öngörülmektedir.

Sayın Başbakan “çeyiz yardımı” diyor ama gençlerimize “İşin var mı? Paran var mı? Evlenirsen evini geçindirecek gelirin var mı?” diye hiç sormuyor. Gençlerimiz işsizlikten evlenemiyor. Nitekim, kaba evlenme hızının her geçen yıl azaldığını, özellikle geçim sıkıntısı nedeniyle kaba boşanma hızının da her geçen yıl arttığını TÜİK istatistikleri ortaya koymaktadır.

AKP döneminde işsizlik kronik hâle gelmiştir. Resmî işsizlik oranı 2014 Aralık ayı itibarıyla yüzde 10,9’a, iş aramayan işsizlerle birlikte gerçek işsizlik oranı yüzde 17,8’e çıkmış olup işsiz sayısı da 5,5 milyonu aşmıştır. İşsiz sayısında yaşanan artış toplumdaki iş ve aş umutlarını giderek tüketmiştir. Özellikle genç işsizlik yüzde 20’nin üzerine çıkmıştır. Bugün yüz binlerce öğretmen adayımız işsiz, iktisatçılar, işletmeciler işsiz; ziraat mühendisleri, gıda mühendisleri, su ürünleri mühendisleri, veteriner hekimler, teknikerler işsiz durumdadır. Üniversiteler âdeta işsizlik diploması vermektedir.

TÜİK’in gelir ve yaşam koşulları araştırmasına göre nüfusun yarısı borçla yaşamaktadır. AKP döneminde vatandaşımızı yoksulluktan kurtaracak ve hakça gelir paylaşımı sağlayacak bir sosyal düzen tesis edilememiştir. Aile Bakanlığının 2012 Sosyal Yardım İstatistikleri Bülteni’ne göre, “yoksulluk envanteri” olarak ifade edilen Bütünleşik Sosyal Yardım Hizmetleri Bilgi Sistemi’nde 6 milyon 300 bin hane ve bu hanelerde yaşayan 23 milyon kişi yer almaktadır. Bakanlık bu verileri altı ayda bir yayınlarken yoksul sayısındaki artışı saklamak için olacak ki şimdi İnternet sitesinden bile kaldırmıştır. Yine, Aile Bakanlığının yaptırdığı ve Şubat 2013’te açıkladığı Türkiye’de Aile Yapısı Araştırması, ülkemizdeki ailelerin gelir durumu ve gelir dağılımının içler acısı hâlini ortaya koymuştur. Türkiye’de gerçek hane geliri ve gelir dağılımı konusunda iktidar kendi yaptırdığı araştırmayla kendi yalanını ortaya çıkarmıştır. Araştırmadan çıkan veriler, 2011 yılı itibarıyla Türkiye’deki hanelerin yüzde 61,2’sinin ayda 1.200 liranın altında gelirle hayatta kalmaya çalıştığını gözler önüne sermiştir. Hanelerin yüzde 78,5’i ise 1.900 lira ve altında gelirle geçinmeye çalışmaktadır. Diğer taraftan, geliri asgari ücretin üçte 1’inin altında olduğu için sağlık sigortası primleri devlet tarafından ödenen kişi sayısı 9 milyon 369 bindir. Dolayısıyla, AKP Hükûmetinin “Büyüdük, zenginleştik.” söylemi milletimizin geniş kesimleri için hiçbir şey ifade etmemektedir. Tabii ki zenginleşenler var; AKP döneminde rüşvetçiler, kaçakçılar, vurguncular, faizciler, rantiyeciler, havuzcular köşe olmuştur.

Değerli milletvekilleri, konut ve çeyiz yardımı yandaş medya tarafından o kadar abartılmıştır ki konutun ve çeyizin ve sanki beşte 1’ini devlet karşılayacakmış gibi bir algı oluşturulmuştur. Bankada üç yıl kalacak paranın getirisinin de ne olacağı belli değildir. Bu paranın üç yıllık getirisi verilecek yardımın üzerine çıkacağından AKP klasiği bir aldatmaca mı olduğu sosyal medyada tartışılmakta, açıkçası bu düzenlemeyle dalga geçilmektedir.

Ayrıca, vatandaşlarımızın bankaya yatırıp üç yıl bekleyebileceği parası, tasarrufu var mı, hiç düşünülmemektedir. AKP döneminde tasarrufların seviyesi dibe vurmuştur. Yurt içi tasarrufların millî gelire oranı yüzde 13,4’e kadar inmiştir. Hanehalkı tasarrufu ise sadece yüzde 7 civarındadır.

Vatandaşlarımızın en büyük sorunu geçim zorluğu olup geçimlerini borçla sürdürebilmektedirler. Milletimizin büyük çoğunluğu borçludur, meteliğe kurşun atmaktadır. 2002 yılında 6,4 milyar lira olan tüketici kredisi ve kredi kartı borçları yıldan yıla katlanarak bugün itibarıyla 360 milyar lirayı aşmıştır. Tüketici kredisi ve bireysel kredi kartı borçlarını ödeyemeyenlerin sayısı 3 milyon kişinin üzerine çıkmıştır. Resmî verilere göre, AKP döneminde hanehalkı borçları tam 58 kat artmıştır. Aileler 2002 yılında her 100 liralık gelirinin sadece yaklaşık 5 lirasını borç ödemeye ayırırken bu rakam 2013 yılı itibarıyla 55 lirayı aşmıştır. Milletimiz faiz batağına saplanmıştır. Sadece tüketici kredisi ve kredi kartı borçları için yapılan faiz ödemeleri 2002 yılında 2,5 milyar lira iken şimdi 36,5 milyar liraya ulaşmıştır; yaklaşık 15 kat artış olmuştur. Ücret, komisyon, dosya parası da buna dâhil değildir. Bankaların 2014 yılında aldığı faiz dışı paralar 37,5 milyar liraya ulaşmış olup sadece dosya parası 20 milyar liradır; 2002 yılına göre 8 kat artmış bulunmaktadır. AKP’nin gerçek yüzü buradadır. AKP’nin vatandaşı faiz lobilerine nasıl soydurduğunu, borç ve faiz batağına nasıl sürüklediğini resmî rakamlar göstermektedir. Geliri yetmediğinden borçlanan, bankadan bankaya koşup kredi ve kredi kartı borcunu bir başka bankanın kartıyla, kredisiyle kapatmaya çalışan, hatta tefecilerin eline düşen vatandaşlarımızı bu duruma düşürenlerin kendilerine pay çıkaracak utanç duygusu olmalıdır.

Değerli milletvekilleri, AKP iktidarının sonu gelmiştir ve son demlerini yaşamaktadır. Giderayak getirilen çeyiz yardımı, konut yardımı gibi göz boyamaya dönük seçim yatırımları da AKP’yi kurtarmaya yetmeyecektir. Dar ve sabit gelirli insanımızı pazar artıkları arasında sağlam sebze, meyve aramaya muhtaç eden AKP iktidarı miadını doldurmuştur. Kur yükselmesinden dolayı daha da artan borçlarını nasıl ödeyeceğini kara kara düşünen, adım adım iflasa sürüklenen sanayi ve ticaret erbabımız, AKP iktidarına mutlaka ağır bir fatura çıkaracaktır. Dünyanın en pahalı mazot, yem ve gübresini alan ve tarlasını ekemez hâle düşen köylü ve çiftçimiz, kendisini yok sayan AKP’ye bunu pahalıya ödetecektir. Merkezî sınava girip umutla memur olmayı bekleyen milyonlarca işsiz gencimiz, kendi çocuklarını, yakınlarını memur kadrolarına sınavsız atayanlara tabii ki dersini verecektir. “Maaş zammı” diye 15-20 lira reva görülen emekliler, sefalete mahkûm edilen asgari ücretliler, elbette AKP iktidarının defterini dürecektir. Mahkeme kararlarına rağmen kadro alamayan, köle gibi çalıştırılan taşeron işçiler, AKP’yi sandığa gömmenin hazzını yaşayacaktır. Aynı işi yapmalarına rağmen düşük maaş verilen, haksızlığa uğrayan kamu çalışanları, 4/C mağdurları, vekil ebe, hemşireler, aile sağlığı çalışanları, iş ve meslek danışmanları, usta öğreticiler, üniversite mezunu işçiler, mevsimlik ve geçici işçiler, AKP’ye hesap soracağı günü sabırsızlıkla beklemektedir. Millete “Kefenin cebi yok.” deyip, kendileri kasalarına, ayakkabı kutularına, villalarına dolarları, avroları istifleyenleri, millete “Hepimizin gideceği yer 2 metre çukur.” deyip milletin parasıyla 1.150 odalı kaçak saray yaptıranları Türk milleti çukura gömecektir. Kendilerine kadro verilmesi son anda engellenen vekil imam ve müezzinlerimiz, siyasi mevtaya dönüşecek AKP için son vazifesini şevkle yapacaktır. İş yeri kirasını dahi ödemekte zorluk çeken, sermaye lobilerine yem edilmek istenen esnaf ve sanatkârımız da AKP’nin helvasını seve seve dağıtacaktır. Milletimizin umudu Milliyetçi Hareket Partisidir. Milliyetçi Hareket Partisi iktidara doğru yürümektedir. “Bizimle yürü Türkiye” diyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Müslim Sarı, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Sarı. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MÜSLİM SARI (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 705 sıra sayılı Teklif’in ikinci bölümünün geneli üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii en zor konuşmalar torba yasaların geneli üzerinde yapılan konuşmalar çünkü torba yasaların bir geneli yok, bir mantığı yok, bir ruhu yok. Birbirinden kopuk, bölük pörçük, hiç alakası olmayan düzenlemeler yan yana getirildiği için, bir geneli olmadığı için bunun, bir genel mantığı olmadığı için, geneli üzerinde konuşmak da son derece zor. Dolayısıyla kürsüye gelen arkadaşlar, genellikle geneli üzerinde konuşmaları yaparken o geneli üzerinde gözüne kestirdikleri birkaç tane maddeyle ilgili fikirlerini anlatma gereği duyuyorlar. Ben de öyle yapacağım.

İkinci bölüm açısından en tehlikeli madde, 16’ncı madde. Esasen bu 16’ncı madde, bu torba yasanın da kesinlikle karşı çıkılması gereken en tehlikeli maddesi ve orta ve uzun vadede sermaye piyasaları üzerinde yaratacağı etkiyle, cezayla, ceza hukukuyla kurduğu ilişki açısından sermaye piyasalarının hem Hükûmeti hem de AKP Grubunu son derece zorda bırakacak, zorda bırakmaya matuf birtakım düzenlemeleri içeriyor.

Ne yapılıyor 16’ncı maddede? 16’ncı maddenin (2)’nci fıkrasıyla SPK Kanunu’nun 107’nci maddesinde şöyle bir düzenleme yapılıyor: “Sermaye piyasası araçlarının fiyatlarını, değerlerini veya yatırımcıların kararlarını etkilemek amacıyla yalan yanlış veya yanıltıcı bilgi veren, söylenti çıkaran, haber veren, yorum yapan veya rapor hazırlayan ya da bunları yayan...” Aslında bunların hepsi, bu fiillerin hepsi piyasa dolandırıcılığı, SPK Kanunu’nda belirlenmiş olan piyasa dolandırıcılığını içerir, piyasa dolandırıcılığı suçunun bir parçasını içerir. “…ve bu suretle -yani bütün bu dolandırıcılık faaliyetlerini yaptıktan sonra- menfaat sağlayanlar iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılırlar.”

Şimdi, burada çok açık biçimde bütün bu fiilleri yapanların cezai sorumluluğunun oluşması, o fiilleri gerçekleştiren kişilerin yapmış oldukları bu iş ve işlemlerden bir menfaat sağlanmasına bağlanmıştır. Dolayısıyla bu son derece yanlıştır. Dolayısıyla bu fiilleri gerçekleştirenler doğrudan ya da dolaylı bir menfaat temin etmezlerse cezai sorumlulukla karşı karşıya kalmayacaklardır. Tersinden okuduğumuzda çıkartacağımız sonuç budur ve bu çok yanlış bir düzenlemedir. Burada birtakım insanlar, birtakım kişiler ve kurumlar korunmaya çalışılmaktadır. Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinden söz alan değerli konuşmacılar daha ayrıntılı bilgiler verecektir, daha ayrıntılı düşünceleri paylaşacaktır.

Şimdi, 19, 20 ve 21’inci maddeler ve takip eden birkaç tane madde, daha çok, sosyal yardımları düzenliyor. Şimdi biz ilke olarak, bir sosyal demokrat parti olarak, Cumhuriyet Halk Partisi olarak sosyal yardımlara karşı değiliz. Sosyal devlet olmanın bir uzantısı olarak, vatandaş olmak temelli ve hak temelli bir sosyal yardımı her vatandaşın hakkı olarak görüyoruz. Zaten ileri günlerde Cumhuriyet Halk Partisinin seçim bildirgesinde de bunun nasıl düzenlendiğini ve sayıları 11 milyondan 17 milyona kadar çıkan yoksul insanlara hangi temelde ve hangi çerçevede sosyal yardım vereceğini kamuoyuyla paylaşacağız. Fakat buradaki düzenlemeler, yani 19’uncu maddede çeyiz hesabına ilişkin düzenlemeler, 20’nci maddede konut hesabına ilişkin düzenlemeler ya da 21’inci maddede doğum yardımına ilişkin düzenlemeler aslında ilk başta bir sosyal yardım düzenlemesi gibi görünüyor olsa da altını biraz kazıdığımızda o yaldızların altından başka bir felsefe, başka bir bakış açısı, başka bir politika ortaya çıkıyor. Dolayısıyla, bu politikaları burada açık biçimde, yüreklilikle konuşmak ve teşhir etmek gerekiyor.

Şimdi, bakınız, 19’uncu madde, her ne kadar maddede de söz alacağım için ben bu konuyla ilgili düşüncelerimi daha ayrıntılı olarak dile getireceğim ama ilk elden şunu söyleyelim: Buradaki çeyiz hesabı ve çeyiz yardımı her ne kadar yurt içi tasarrufların artırılmasına bir katkı gibi görünüyorsa da ve bir sosyal yardım gibi görünüyorsa da aslında AKP’nin doğum politikasının, çok çocukluluk politikasının ya da çocuk politikasının ya da demografi politikasının, ne derseniz deyin adına, bir uzantısı, bir aracı gibi gözüküyor.

Şimdi burada ne yapılmak isteniyor? Bize Komisyon çalışmalarında da denmişti ki “Türkiye’de ortalama evlilik yaşı ilerliyor. Erkekler 26,8, kadınlar 23,6’ya kadar çıkmış.” Peki, ne yapalım? Bu büyüyen, ilerleyen evlilik yaşını daha aşağılarda tutmaya yarayan ve daha aşağılarda tutan bir teşvik politikası geliştirelim. Neden? Evlilikler içinde insanların daha fazla çocuk yapmaya fırsatları ve zamanları olsun. Şimdi, bakınız, bu politika doğru bir politika değil. Şu açıdan doğru bir politika değil: Genç ülkelerde, genç nüfusun olduğu ülkelerde, ekonomik dinamizm en önemli kaynağı o nüfusun gençliğidir. Biz buna “demografik fırsat penceresi” diyoruz. Türkiye genç bir ülke ve bu demografik fırsat penceresi yirmi yıl sonra, yirmi beş yıl sonra, otuz yıl sonra kapanacak. Dolayısıyla, sizin bugünden alacağınız ekonomik politikalar, bu genç nüfusu sisteme kazandıran, onlardan yararlanmamızı sağlayan ve böylece hızlı bir biçimde büyüyerek gelişmekte olan ülke statüsünden gelişmiş olan ülke statüsüne geçişimizi sağlayan politikaları tasarlamaktır.

Ancak, biz bunu yapmıyoruz; biz bu kadar genç işsizimiz varken işsizlik politikası ya da makro politikaları buna uygun olarak dizayn etmiyoruz. Ne yapıyoruz? “Demografik fırsat penceresi sonsuza kadar açık kalsın kardeşim, nüfus yaşlanmasın. Ne yapacağız bunun için? O zaman çocuk sayısını artıralım. İnsanlar mümkün olduğu kadar çok çocuk sahibi olsun.” Ama bu çocukların eğitimi, donanımı, fiziksel olarak, maddi olarak eğitiminin ve donanımının ne olacağı konusunda suskun kalıyorsunuz. Dolayısıyla bu bir hazırcı yoldur. Bu, sürdürülemez bir politikadır. Bu sadece ve sadece bir nüfusun artışını sağlar ancak nüfus artışının yarattığı dinamizmin ya da genç nüfusun yarattığı dinamizmin ekonomiye bir verimlilik olarak dönmesini sağlamaz, teminat altına almaz. Dolayısıyla bizim önceliğimiz, bir sosyal demokrat parti olarak, budur; nüfusun dinamizminden yararlanmaktır, onu hep dinamik tutmak değildir. Bu yanlış bir politikadır.

Kaldı ki özellikle doğuda ve güneydoğuda çocuk gelinler meselesi sosyolojik bir olgudur. Dolayısıyla, evlenme yaşını çok daha aşağılara çekmek ya da aşağılarda tutmaya dönük bir teşvik politikası Türkiye’nin sosyolojisine de çok uygun değildir. Dünyada evlilik yaşını aşağıda tutarak çok çocuk politikasını teşvik eden tek ülke de Türkiye’dir, başka örneği de yoktur bunun. Varsa, ilgili kişiler burada gelip bize anlatırlarsa memnun oluruz.

Hakeza 20’nci maddede, özellikle konut sahibi olmayan bireylerin ilk ve tek konutları için açılacak bir banka hesabında devletin konuta katkı yapması teminat altına alınmış, hüküm altına alınmış. Bunun miktarı da en fazla 15 bin lira olarak düzenlenmiş.

Yine, temel çerçeve olarak baktığımızda, evet, dar gelirli vatandaşların konuta sahip olmasında kamunun katkı yapmasını biz sosyal demokrat bir parti olarak destekleriz ancak burada şöyle bir şey var: Yine detaylarına baktığınız zaman, özellikle bu yasal düzenlemenin hazırlanmasında, Türkiye’de son zamanlarda konut arz ve talebinde ortaya çıkan dengesizliğin konut talebini sürekli kılmak ve bu arza yetişmesini sağlamak üzere bir motivasyonla da hazırlanmış olduğuna ilişkin kaygılarımız var. Biz bunu Komisyon aşamasında sorduk, bize dediler ki: “Konut talebinde Türkiye’de herhangi bir düşme yok; 1 milyon 100 bin civarında konut satışı yapıldı geçen sene.” Evet öyle ama bu sene ilk birkaç aydaki konut satışı sadece 185 bin yani konut talebinde bir problem var.

Konut talebi, inşaat sektörü için son derece önemli. AKP’nin yarattığı sanal iktisat algısında, her şeyin iyiye gittiği algısında inşaat sektörünün, inşaat sektöründeki gelişmenin çok büyük bir katkısı var. Burada ciddi bir balon oluşmuş durumda, burada ciddi fay hatları var. Dolayısıyla AKP, bu fay hatlarının bir balon gibi patlayarak ekonominin tamamına sirayet etmesini engellemeye çalışıyor. Buradaki en büyük motivasyonlardan biri bu.

Ayrıca, bakın, bunun sosyal boyutu da zayıf yani siz eğer dar gelirli insanları gerçekten konut sahibi yapmak istiyor olsaydınız, o zaman buna başvuracak olan kişiler arasında kategorik bir gelir farklılaştırması yaratmış olmalıydınız; daha dar gelirli gruplara, gelir seviyesi daha altlarda olan insanlara devlet katkısını farklılaştırabilirdiniz. Buna ilişkin düşüncelerimizi biz Komisyonda yansıttık ancak destek bulmadı ve hiçbir ayrım yapmaksızın insanların sadece ve sadece konut alabilmelerini, zengin ya da fakir fark etmez, destekleyen bir düzenleme oldu, sosyal boyutu zayıf bir düzenleme oldu diye düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MÜSLİM SARI (Devamla) – Maddelerde, gerekli yerlerde yine düşüncelerimizi paylaşacağız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi, şahsı adına söz isteyen Ruhsar Demirel, Eskişehir Milletvekili.

Buyurun Sayın Demirel. (MHP sıralarından alkışlar)

RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 705 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin ikinci bölümüyle ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu ikinci bölüm, biliyorsunuz, 16’ncı madde itibarıyla başlıyor ve 16’ncı maddeden itibaren olan konular asıl, sanıyorum, topluma mal oldu. İşte, çocuğunuz olursa şu kadar para alacaksınız, evlenirseniz şu kadar yardım yapılacak, konut almak istiyorsanız devletimiz size şunları yapacak diye ama bence, burada, biz, eleştirilerden öte şu saatte bizi izleme imkânı olan vatandaşımız varsa onları öncelikle doğru bilgilendirmekle yükümlüyüz diye düşünüyorum.

Bir konu yanlış anlaşılmış: Bu doğumda verilecek paralar bir kereye mahsus, bunlar her ay, her ay verilecek paralar değil, önce bunu belirtmek lazım. Yani 1’nci çocuğa 300; 2’nciye 400; 3’üncüden itibaren 600 lira diye söylenen miktar yalnızca bir kereye mahsus.

Ha, şu soruyu sormak lazım: “Neye göre 300, neye göre 400, neye göre 600?” diye. Çünkü biliyorsunuz bu ülkede asgari ücretin ne olduğunu; brüt olarak 1.200 küsur, net 949 lira. Peki, bu 300 lira, 400 lira, 600 lira neye göre belirlendi? Gönüllerinden öyle kopmuş Hükûmetteki kişilerin. Kim akıl etti, onu da bilmiyoruz. Çünkü bu madde şu anda Sağlık Komisyonunda görüşülmekte olan bir yasa tasarısının içinde de var. Kim, neyi, nasıl düşünerek yaptı, bilmiyoruz ama her buldukları yasanın içine bu 300, 400, 600 lirayı koymuş arkadaşlar. O yüzden bu milletin paralarının neye göre, hangi ölçütle, 1’inci çocuk ile 3’üncü çocuk arasında ne gibi bir fark gördünüz de, böyle, 2 katı bir ücret veriyorsunuz bilmiyorum. Ama vatandaş bir şeyi merak ediyor, diyor ki: “Bir batında üçüz doğurursa bizim hanım 300, 400, 600 lira diye 1, 2, 3 çocuğa mı verilecek; 3 çocuğuma birden 600 lira mı verilecek?” Vallahi dedim ki ben bana soran hemşerilerimize… Bana Sivrihisar’dan bir hemşerimiz sordu bunu “Üçüzümüz olsa ne verilecek, hepsine 600 lira mı, 300, 400, 600 lira diye 1, 2, 3’üncü çocuk mu?” diye. Dedim “Hemşerim, bu Hükûmet havuz seviyor, bu da onlara bir havuz problemi olsun, onlar sana bunun cevabını verirler.” diye. Çünkü Hükûmetiniz, hamdolsun, kendi çocukları için bankada hiç biriktirmediği paraları milletin evlatları için öngördünüz. “Bankada üç yıl paranı biriktir, sonra evlenmek istersen ya da konut edinmek istersen üç yılın sonunda -eğer Recep Tayyip Erdoğan Bey de Merkez Bankasıyla bir kavgaya tutuşmazsa, farklı finans kurumlarıyla kavga etmez, Türk lirası çok değer kaybetmez ise- eline maksimum 5 bin lira olmak üzere biz sana para veririz.” diyorlar. Merak ediyorum ben, Adalet ve Kalkınma Partililerin kendi çocukları bankaya hiç para yatırmazken, hatta kendi genel müdürleriniz bankaya para yatırmazken, farklı yerlerde tutarken…

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Nereden biliyorsun Ruhsar?

RUHSAR DEMİREL (Devamla) – Bunu dünya biliyor efendim, siz kabul etseniz de etmeseniz de.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Çalışıyorlar, tasarruf da ediyorlar.

RUHSAR DEMİREL (Devamla) – On iki yıl sonra bu konuda da ayılacaksınız, siz hep on iki yıl sonra uyanarak fark ediyorsunuz bazı şeyleri. En son, Sayın Başbakan Yardımcısı da söyledi Büyükşehir Belediye Başkanınızın neler yaptığını, onu da herhâlde üçüncü dönemin sonunda fark ettiniz. On iki yıl sonra bu konuda da uyanacaksınız ne olduğuna.

Milletin evlatlarına “Bankaya para yatır.” diyen sizler ve Recep Tayyip Erdoğan Bey’in ne zaman Türk lirasının değer kaybedip ne zaman kazanacağına o günkü duygu durumuyla karar verebildiği bir ülkede, onu da 16’ncı maddede öngördüğünüz bir düzenlemeyle istisna tutarak, hiçbir sorumluluğu olmaksızın bir insan istediği gibi Türk lirasına değer kaybettirebilecek ama siz bu milletin evlatlarının paralarını bankada biriktirmesini istiyorsunuz. Haklı olabilirsiniz çünkü sizin havuz problemleriniz çok enteresan. Fakat, bu kadar insana “Çeyiz parası, konut parası” diyorsunuz ve açıklamanız da şu… Konutu “Düşük ve orta gelir düzeyindeki vatandaşlar için.” diye öngörmüşsünüz, “En fazla 15 bin lira, yüzde 20’si.” diye. Böyle bakınca insan şunu düşünüyor: En fazla 75 bin liralık ev diye. Ama, orada ufaktan, bir cümlede ekleme var, “Bakanlar Kurulu isterse 3 katına kadar çıkarabilir." diyor. 225 bin liralık bir ev Türkiye Cumhuriyeti’nde düşük ve orta gelir düzeyindeki insanlarımız için uygun bir rakam mıdır asgari ücretin 949 lira olduğu ülkede? Siz bu küçük küçük yaptığınız işleri lütuf gibi anlatıyorsunuz ama sosyal devlet bu ülke hâlâ, mevcut Anayasa’mız bunu öngörüyor. Siz hiç kimseye kendi cebinizden para vermiyorsunuz. O yüzden, bu 300’ün, 400’ün, 600’ün neye göre hesaplandığını bu millete anlatmanız lazım.

Doğumu çok teşvik ediyorsunuz ama annesi babası iş aramaya gittiğinde 4 aylıkken evde yalnızlıktan ölen Damla bebeği hatırlatmak istiyorum.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şahsı adına ikinci söz İzzet Çetin, Ankara Milletvekili.

Buyurun Sayın Çetin. (CHP sıralarından alkışlar)

İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 705 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümünde şahsım adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, artık, yasa yapma teknikleri, yasaların içeriği, vesaire, milletvekilleri için bir görev olmaktan çok bir yük olmaya dönüştü işin doğrusu. Sadece bizim için değil, görev yapan, Meclisteki çalışanlar için de bir yük olmaya başladı çünkü bu tasarılar ya da teklifler görüşülürken milletvekillerinin ne yazık ki katkısı yok, ilgisi yok. Böyle bir dönemde de bu konuları konuşmak, televizyonların da burada yayın yapmadığı bir süre içerisinde yapılması esasında hiç de bir amaca hizmet etmiyor.

Arkadaşlar belirttiler, gerçekten bu bölümde önemli düzenlemeler var. Bunlardan en önemlisi 16’ncı maddeyle başlıyor. Biraz sonra maddeye geçince de göreceksiniz. Özellikle, 16’ncı maddede sermaye piyasası kurallarını etkileyecek şekilde birtakım davranışlarda bulunmayı, yayın yapmayı ya da kullanıcıların kararlarını etkileyecek tarzda harekette bulunmayı suç teşkil eden düzenleme değiştirilerek “Bundan çıkar sağlayanlar suçlu.” derken herhâlde -bir kez daha söyleyeyim, her ne kadar Bankalar Kanunu’nda varsa da, hâlâ orada hüküm devam ediyor olsa da- Cumhurbaşkanının Bank Asya, İş Bankası ve Merkez Bankasına yönelik söylemlerinden sonra hafızalarınıza gelen ya da birisinin “Bunu burada da çıkaralım, ileride sorun olmasın.” diye yapmış olduğu bir düzenleme. Ama, burada asıl bugünlerde yapılmasını gerektiren konu, şimdi, bugün Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda görüşülen ve Başbakanın daha evvel ocak ayında açıkladığı, dinamik aile yapısının korunmasına ilişkin yapmış olduğu açıklamalardan bir kısmının, işte seçimlerden önce propaganda amaçlı kullanalım diye buraya getirip bu teklifin içerisine koydurulması. Herkes biliyor ki bu bir teklif değil, bir tasarı ama içindeki çeyiz parasına, doğum parasına, konut parasına bakıldığı zaman her ne kadar yoksul kesimi himaye edecekmiş gibi bir algı yaratılmak istense de fakirlerin çeyiz parası alabilmek için üç yıl sistemde kalması veya biraz evvelki konuşmacının da söylediği gibi konut sahibi olabilmek için ya da 15 bin lirayı alabilmek için belli bir miktarı, onun 4 katı, 5 katı parayı orada stok edebilmesinin olanağı yok. Bunlar kullanmayı oldukça güçleştiren hükümler.

Yine doğum parasında, diğer ülkelerde çocuklar için doğumdan itibaren her ay ta üniversite bitimine kadar, kimi ülkelerde 20 yaşına kadar, öğrenimde olmasa bile ailelere verilen bu doğum paralarının, çocuk paralarının, bizde sadece bu seçime matuf bir şey yapılıyormuş gibi 300, 400 ve 600 lira olarak bir defada verilecek olması ve bunun da büyük bir maharetmiş gibi sunulması gerçekten büyük beceriniz. Yani diğer ülkelerde bu miktar bir defada, örneğin Rusya’da 9 bin dolar. Fransa’daki, Almanya’daki, İngiltere’deki uygulamaların yanına bizim yaklaşabilmemizin olanağı yok. Geçtiğimiz günlerde de söyledim, biraz evvel Tarım Bakanı hakkında gensoru verdik ama Tarım Bakanı bile inek doğum yaptığı zaman buzağıya 375 lira emzirme parası verirken bebeğe, anneye doğum parası diye 300 lira verilmesi, sizin el yordamıyla, düşünmeden, araştırmadan bu tasarıları, teklifleri gündeme getirdiğinizin somut göstergeleri.

Değerli arkadaşlar, tabii burada bir de İdari Yargılama Usul Kanunu’nda ivedi yargılama konusunda bir değişiklik var. O konuda arkadaşlarımız gerekli açıklamayı yapacak ama bu kanun teklifi içerisinde bu bölümde tek olumlu düzenleme 22’nci madde. Özel araç sahiplerine devletin yüklemiş olduğu yükü yani sosyal devletin karşılaması gereken yükü Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının karşılıyor olması bir eksikliğin giderilmesi anlamında tek olumlu düzenleme.

Gecenin bu saatinde böyle bir kanun yapmak herhâlde bizden başka muz cumhuriyetinde olabilir.

Ben, yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, işsiz Türk gençlerine çeyiz yardımı vaadi yerine bunlara iş garantisi vermeyi düşünmez misiniz? Buna yönelik bir düzenleme getirilse daha iyi olmaz mıydı?

Hâlen ülkemizde inşaatı tamamlanıp da satılamayan konut stoku sayısı ne kadardır? Konut alacaklar için bu tasarıyla öngörülen devlet desteğinin ve son dönemde Sayın Cumhurbaşkanı ile Merkez Bankası arasındaki faiz indirilmesine ilişkin kavganın bu konut stoklarının eritilmesiyle yani bir başka deyişle, son dönemde zora düşmüş inşaat patronlarının elindeki konutların satışlarının hızlandırılmasıyla bir ilişkisi var mıdır? Bazı inşaat şirketi sahiplerinin son dönemde özellikle havuz medyasının televizyon kanallarında sık sık reklama çıkmasını nasıl yorumluyorsunuz? Bu tasarıyla bunların bir ilişkisi var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Belen…

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Benim sorum İçişleri Bakanınaydı ama millî sıvışma bakanı burada, o da belki cevap verebilir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MEHMET DOMAÇ (İstanbul) – Ayıp, ayıp!

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Yarın 26 Mart Balkan Şehitleri Anma Günü. Edirne ilinde kutlanan bu günle ilgili, Balkanlar Savaşları’nda 233 bin Bulgar, 130 bin Sırp, 30 bin Karadağlı, 80 bin Yunan ve 175 bin Türk askeri olmak üzere 649 bin kişinin savaştığı ve 10 binlerce insanın hayatını kaybettiği bu savaşın anma gününde, Vakıflar Genel Müdürlüğü ne hikmetse, hangi akla hizmet ediyorlarsa sinagog açılışı planlamış. Yarın Edirne’de büyük olaylar çıkabilir. Bu konuda Hükûmeti tedbir almaya davet ediyorum. Vakıflar Genel Müdürlüğüne de bunun hesabının sorulmasını rica ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kuşoğlu…

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, bugün Genelkurmayın bir açıklaması var PKK’yla bir çatışma olduğuyla ilgili. Onun haricinde de bugün, enteresan, çözüm süreciyle ilgili hem Başbakan Yardımcısı Akdoğan’ın açıklamaları var hem Selahattin Demirtaş’ın. Ne oluyor? Yani bir taraftan çatışmalar başlıyor bir taraftan Cumhurbaşkanının da açıklamaları var bu çözüm süreciyle ilgili. Bizim bilmediğimiz, Hükûmetin açıklaması gereken bazı şeyler mi söz konusu? Daha doğrusu böyle şeyler söz konusu da, bununla ilgili bir açıklama yapabilir misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Türeli…

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, ülkemizde Jandarma Genel Komutanlığına bağlı olarak görev yapan ve sayıları 24 bini bulan uzman jandarmaların mümtaz terfi, okulda geçen sürelerin hizmetten sayılmaması, ek göstergedeki haksızlıklar gibi çözüm bekleyen birtakım sorunları var. Bu sorunların çözülmesi amacıyla Bakanlıkça başlatılan bir çalışma var mıdır? Varsa hangi aşamadadır? Yoksa başlatmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bayraktutan…

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, geçen yıl 25 Ekim 2014 tarihinde Hakkâri Yüksekova’da 3 askerimizin şehit edilmesine ilişkin bir hunhar saldırı oldu. Bu saldırıda Artvinli de bir şehidimiz var, Borçka’da defnettik. Bu saldırı olduktan sonra Sayın Başbakan, hemen ertesi gün, bir gün sonra yaptığı açıklamada bu alçakça saldırının faillerinin yakalandığına ilişkin kamuoyuyla bir bilgi paylaştı. Yazılı olarak soru sordum: Kimlerdi bu failler? Gelmeden evvel, iki gün evvel babasıyla da görüştüm. Aile merak ediyor bu alçakça saldırıyı gerçekleştiren failler kimlerdir? Buna ilişkin yayın yasağı devam ediyor mu? Enselerinden vurarak şehit ettiler bu çocuklarımızı. Kim yaptı bunları Sayın Bakan? Bunların isimlerini bizlerle paylaşırsanız, ben de buradan çıkınca aileyi arayarak, adaletin yerini bulduğunu kabul ederek, onları rahatlatırım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Akar…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, biraz evvel çeyiz yardımından bahsedildi ve bu çeyiz yardımı bankada biriken paranın yüzde 20’sini geçemeyecek, maksimum da 5 bin TL’den fazla olmayacak anladığım kadarıyla. Şimdi, benim kentimde insanların yüzde 44’ü, çalışanların yüzde 44’ü asgari ücretle çalışıyor ve 946 TL alıyor. Yine, eski Başbakanın, yeni Cumhurbaşkanının söylemiş olduğu 3 çocuk kuralına uyarsak, 3 tane kız çocuğu olduğunu düşündüğümüzde ve o asgari ücretli vatandaşımızın üç yıl içerisinde bin TL her biri için bankada hesap açtığını, biner TL de parası biriktiğini düşünürsek, bu kızlarımız çeyiz parası olarak -3 çocuk- kaç lira alacak?

BAŞKAN – Sayın Kaleli…

SENA KALELİ (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Erken yaşta evlilik, çok çocuğu teşvik edecek sosyal yardımlar çocuklarımızın iyi eğitilmesine, iş güvencesinin sağlanmasına, üretim toplumu olmamıza katkı sağlayacak mıdır? Bu yardımların çocukların eğitiminde, sağlığında kullanılması için herhangi bir yönlendirme yapılabilecek midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bulut…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakan, Ege’de 16 Türk adasında Yunanlıların hâkim olduğu, bayraklarını astıkları; İzmir’in karşısındaki kayalıklara yine bayraklarını diktikleri, Türk hava sahasını ihlal eden Yunan askerî helikopterine karşı müdahale etmeme emrinin verildiğini basından okumaktayız, Genelkurmayın İnternet sitesinde görmekteyiz. “Dışişleri Bakanlığının talimatıyla, bizim bilgimiz dâhilinde o adalar onlara verildi.” ifadesi neticesinde bu hava ihlalinin Genelkurmayın İnternet sitesinden kaldırılması resmî olarak talep edilmiştir. Bu konuyu açıklar mısınız Genel Kurula?

BAŞKAN – Sayın Serindağ…

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu Ergenekon, Balyoz ve benzeri davaların bir kumpas olduğu gerek Sayın Cumhurbaşkanı gerek Sayın Başbakan gerekse bazı Hükûmet üyeleri tarafından dile getirilmektedir. Her ne kadar “kumpas” diyorsanız da pek çok general, subay, gazeteci, bilim insanı bu yüzden cezaevine girdi, terfi edemedi, emekli edildi. Siz, kumpas olarak nitelendirilen bu davalardan zarar görmüş insanlara maddi ve manevi haklarını iade etmek için bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

Bu davalar nedeniyle emekliye sevk edilmiş generallerin, subayların tekrar görevlerine iade edilmelerini ve kayıp sürelerinin terfilerinde değerlendirilmelerini düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Şahin…

HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) – Sayın Başkanım, az önce Parlamentoda büyük Türkiye Cumhuriyeti devletinin Millî Savunma Bakanına argo bir tabir yakıştırılarak Bakanlığın adının aşağılanmasını kınadığımı belirtmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Öncelikle, “İşsiz Türk gençlerine çeyiz yardımı yerine iş garantisi verilse daha iyi olmaz mı?” Bu muhakkak daha iyi olur. Dünyada hangi ülke kendi vatandaşlarının hepsine iş garantisi vermiştir, bir tane örnek gösterilsin de ondan sonra da Türkiye’ye denilsin ki: “Bak, siz de bunu yapmadınız, siz de bu ülke gibi yapın.” Birinci husus bu.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ya, dünyayı bırak Sayın Bakan, Türkiye’ye bak.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – İki: Türkiye'deki işsizlik oranı. Türkiye nüfusu, işte, biz 2002’de geldiğimizde 66 milyonken yaklaşık işsizlik oranı yüzde 10’un üstünde bir değerdi. Türkiye nüfusu 10 milyon arttı, şu anda da işsizlik 9 küsurat, 10’a...

ALİM IŞIK (Kütahya) – 10,7 Sayın Bakan.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Yani aylık itibarıyla değişiyor.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Değişmiyor, değişmiyor.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Yazın olursa düşer, kışın olursa şey olur. Şimdi, bakın, orada Kalkınma Bakanı da var. Ama biz diyoruz ki…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – 10,7.

MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) – Son TÜİK verileri ortada.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bizim dönemimizde sadece krizler varken, sırf geçen yıl, 1 milyonun üzerindeki insanımıza istihdam sağladık.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Allah Allah! Ya, Sayın Bakan, 10,7.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Krizden bu yana da 6 milyon insanımıza istihdam sağladık.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hangi üretim tesisiyle sağladınız?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Ama bizim bir taahhüdümüz var.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ne var?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Diyoruz ki: “2023’te işsizlik oranını yüzde 5’e düşüreceğiz.”

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ya, bırak 2023’ü, bugüne bak. Hep kandırıyorsun ya, aldatıyorsun.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Dolayısıyla eğer istikrar devam ederse bu bizim hedefimiz. Yaptıklarımıza bakarsak yapacaklarımız da ulaşabileceğimiz o hedefe gelir.

Bir başka husus, “Konut stoku sayısı nedir?” diyerek… Bununla ilgili bir bilgim yok ama arkadaşlara sorarım, dolayısıyla onlar size de yazılı bilgi verirler, ilgili kimseler not alır.

“Faizin indirilmesiyle ilgili tartışmaların bununla bir alakası var mı?” bununla bir alakası yoktur, bu yasanın da onunla bir alakası yoktur.

Yine, bir başka, çok ayıp bir söz söyledi.

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Hayır, doğruyu söyledim.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Kem söz sahibine aittir.

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Doğruyu söyledim.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bu sizi yükseltmez ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin Savunma Bakanına bir başka…

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Süleyman Şah…

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bu sizi...

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Terk ettiniz Sayın Bakan, terk ettiniz.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – O, Türkiye’nin kendi Mehmetçikini korumak için bence bir onurdur.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Mehmetçiki ne hâle düşürdünüz!

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Yarın halkın arasına katılacağız.

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Terk ettiniz, kaçtınız. PYD ve PKK’nın kontrolünde kaçtınız.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Siz diyeceksiniz ki: “Türk toprağından vazgeçildi.” Biz de diyeceğiz ki: “Mehmetçik’in hayatını kurtardık, tek bir Mehmetçik’i de şehit vermedik.” (MHP sıralarından gürültüler)

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – PYD ve PKK’nın kontrolünde kaçtınız. Yazıklar olsun!

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bunu millet tartar. Bunu vermekle utanacaksınız. Bu sözü söylemekle de utanacaksınız, bundan hiç şüphemiz yok.

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – 700 bin mevcutlu askeri olan bir devlet olarak yazıklar olsun!

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Yazıklar olsun! Hem milliyetçi olacaksınız, hem de gelip böyle bir tabir kullanacaksınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sana yazıklar olsun!

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Utanmıyorsun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Size teröristbaşı teşekkür etti, Eşme’den dolayı teşekkür etti.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Ya, ya!

BAŞKAN – Sayın Bakan, sorulara cevap verin lütfen.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu zül sana yeter!

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bu zül size yeter!

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri…

OKTAY VURAL (İzmir) – Şeref madalyandır senin.

BAŞKAN – Lütfen Sayın Vural…

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bir başka husus…

OKTAY VURAL (İzmir) – Senin şeref madalyandır ve Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin de açıkçası rezaletidir.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Oktay Vural Bey, siz söylersiniz… Milletin karşısında söylediklerinizin hiçbir karşılığı yoktur.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sana o teşekkür şeref madalyan olarak…

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bir başka husus: “Sinagog açılışında olay çıkar.” diyor. Yani “Sinagog açılışında olay çıkar.” demesi “Sinagog açılışında olay çıksa iyi olur. Kimse çıkarmazsa biz çıkaracağız.” demektir. (MHP sıralarından gürültüler)

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Hayır, hayır.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Ayıptır, doğru değildir, yanlıştır bu tabir de.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ayıptır, günahtır, yazıktır.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bakın, bu ülkenin Hristiyan vatandaşları da var, bu ülkenin Yahudi vatandaşları da var, Müslüman vatandaşları da var.

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Aynı güne getirmeyin.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Herkesin burada ibadet etme hakkı vardır.

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – İbadet hakkına kimse bir şey demiyor.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Birinin ibadet hakkına öncelik tanıyıp da diğerine tanımazsan doğru olmaz. Bunu haber yapmaya, bunu soru sormaya hakkın nereden geldi. “Olay çıkar.” diyorsun yani. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ayıp be! İnsan utanır bu cevapları vermeye.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Aynen öyle. Kim utanacağını bilir.

Sayın Bülent Bey’le ilgili olarak…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Milletvekili uyarı görevini yapıyor. Nasıl böyle bir cevap veriyor!

BAŞKAN – Sayın Akçay, lütfen… Sayın Belen, lütfen… Sayın Bakan cevap veriyor.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Soru soruyorsan dinleyeceksin, yok soru sormuyorsan sus. Siz sorarken biz müdahale ettik mi?

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz böyle, açılışı olay çıkması için mi planladınız?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bakın, her zaman böylesiniz. (MHP sıralarından gürültüler)

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Sayın Bakan…

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Siz konuştuğunuzda biz dinliyoruz, biz konuştuğumuzda müdahale ediyorsunuz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Eşme’ci, Eşme’ci…

BAŞKAN – Sayın Belen, lütfen…

Sayın Vural…

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Biz onur duyuyoruz, gurur duyuyoruz. Türk bayrağını Suriye’de dalgalandırdık.

OKTAY VURAL (İzmir) – Seni gidi Eşmeci!

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bir başka yerde bayrak inmeden diğer yerde bayrağı dalgalandırdık, ondan şüphe yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Seni gidi Eşme’ci!

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Bayrak dalgalandırmış! Bayrak kim, sen kimsin be! Bir mezarı koruma, bayrak dalgalandır! Utanmaz ya!

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Yarın milletin huzuruna gideceğiz ve söyleyeceğiz, Mehmetçik’e sizin ne dediğinizi de bizim de ne yaptığımızı söyleyeceğiz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Teröristbaşından teşekkür aldın. Seni gidi Eşme’ci.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bülent Bey’in sözüyle ilgili: Bülent Bey, bir gün Dağlıca’da taciz atışı oldu ancak bu, bu dönem yapılmış bir şey değil.

OKTAY VURAL (İzmir) – Seni gidi Eşme’ci!

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Dönem dönem itibarıyla taciz atışı yapılmakta ve Silahlı Kuvvetlerimiz de yapılan bu taciz atışına karşı misliyle karşılık vermektedir.

Bir başka soru, çözüm süreciyle ilgili. “Çözüm süreci”, biz böyle diyoruz. Yine, tekrar bağıracak kendisi, hiç önemli değil ama çözüm süreci milletin projesidir, biz milletin projesinin takipçisiyiz ve milletin çoğunluğu da bu çözüm sürecini takip ediyor, bunda hiç şüphe yok.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakan, hangi milletin?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Dolayısıyla da gerek Başbakan Yardımcımızın açıklamasını gerekse diğerlerinin açıklamasını bu doğrultuda anlamak lazım. Çözüm süreci devam edecek, taciz atışları olursa da Silahlı Kuvvetlerimiz misliyle karşılık verecektir.

Sayın Türeli’nin sorusuyla ilgili olarak, uzman jandarma ve uzman erbaşların sorunlarıyla ilgili olarak… Bunlarla ilgili birçok talep var ama birkaçını söyleyeyim vaktimin de müsait olduğu ölçüde. Uzman Jandarma Kanunu’nda uzman jandarmalara 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nda uzman jandarmalar için belirlenen gösterge tablosuna göre aylık verilir. Ayrıca, “Uzman jandarmalara dereceleri itibarıyla astsubaylar için belirlenmiş olan ek göstergelerin üçte 2’si uygulanır.” hükmünü amirdir, bu gösterge oranının artırılması talep edilmektedir. Görevdeki ve emekli Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin yaşamlarını daha iyi şartlarda sürdürebilmeleri için özlük haklarına yönelik çalışmalar ülkemizin şartları ve çağdaş uygulamalar dikkate alınarak bir sistem bütünlüğü içinde incelenmekte. Statü ayrımı gözetilmeksizin, özellikle küçük rütbeli personelin lehinde olacak şekilde bir oran da çıkardılar. Gerek paşalara gerek albaylara gerekse binbaşı, teğmen, astsubaylara da varacak şekilde… İnanın, bizim dönemde en düşük rütbeli veya en az düşük maaş alana en fazla…

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Sayın Bakan, yeter bu cevap, diğerlerini de yanıtlayın lütfen.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Yani durursa olacak, yazılı da verilebilir.

Uzman erbaşlara ek gösterge verilmesine ilişkin kanun 22 Şubat 2014 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu düzenlemeyle uzman erbaşların -daha önceden hiç yoktu, ek gösterge yoktu, biz verdik- maaşlarında derece ve kademelerine göre belirli bir oranda artış sağlanmıştır.

Bir başka husus, orduevleri. Mevcut orduevlerinden faydalanma veya her ilde ihtiyacı karşılayacak şekilde orduevi yapılması talep ediliyor. Orduevleri, askerî gazinolar, kışla gazinoları ve vardiya yatakhaneleri ile özel, yerel ve kış eğitim merkezlerinden istifade edecek personel Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Yönetmeliği ve Ordu Evleri, Askerî Gazinolar ve Sosyal Tesisler Yönetmeliği’nde belirtilmiştir. Bir 6, 7, 8 sayfa var Sayın Türeli, ben bunu…

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) – Sorunları biliyorsunuz, okudunuz ama çözün lütfen.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Onun üzerinde çalışma var.

Bir başka husus Yüksekova’da 3 şehitle ilgili. Benim bildiğim kadarıyla, bize verilen bilgiye göre de gerek Genelkurmaydan da her olayla ilgili mutlaka bilgi aktarılır. Biz bunların faillerinin yakalandığını, ancak olayın içerisinde irtibatlı olan 1 veya 2 failin de kaçak hâlinde olduğunu ama asıl faillerin yakalandığını düşünüyoruz. Bununla ilgili İçişleri Bakanlığımızdaki, tabii Adalet Bakanlığıyla ilgili yazılı olarak size de cevabı verilir, verilmesi de gerekir ama Türkiye Cumhuriyeti’nde -devletin asli vazifesi o dur- kim bir suç işlerse mutlaka adaletin huzuruna onu çıkarmak lazım.

Bir başka husus, Ege Adaları’yla ilgili bir husus.

(Mikrofon elektronik cihaz tarafından kapatıldı)

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkan, biraz daha süre verirseniz, önemli.

BAŞKAN – Bir saniye, açıyorum.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Ege Adaları’yla ilgili, Lozan Barış Antlaşması 12’nci maddesi ve Paris Barış Antlaşması madde 14 hükümleriyle egemenliği devredilenler dışında hiçbir adanın egemenliği antlaşmalarla Yunanistan’a devredilmemiştir. Bu ada, adacık ve kayalıkların egemenliği Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne halefiyet yoluyla intikal etmiştir. Hukuken, EGAYDAAK Türkiye Cumhuriyeti’nin hâkimiyetindedir. Antlaşmalarla gerçekleştirilen bu düzenlemeye karşılık EGAYDAAK’ın bir kısmı üzerinde, başından beri ama ta Osmanlı’dan bugüne gelinceye kadar Yunanistan’ın fiilî uygulamaları vardır. Ancak fiilî devlet uygulamaları onların yasal, hukuki statülerini değiştirmez. Bu, uluslararası mahkemelerin de vermiş olduğu karardır. Dolayısıyla, bu durumda EGAYDAAK hukuken Türkiye Cumhuriyeti egemenliğindedir.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Bizim niye fiilî uygulamalarımız yoktur Sayın Bakan! Bizim niye yok! Ne biçim savunmasınız ya!

BAŞKAN – Lütfen, Sayın Bakan cevap veriyor.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – EGAYDAAK üzerindeki mevcut olan fiilî Yunan uygulamaları hukuki statüyü değiştirmez. Libya-Çad, Hollanda-Belçika uyuşmazlığında Uluslararası Adalet Divanı, Palma Adası uyuşmazlığında ise hakem kararı, statüsü antlaşmalarla belirlenmiş olan toprakların egemenliğinin fiilî uygulamalarla değiştirilmeyeceğini hüküm altına almıştır.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakan, bizi yanaştırmıyorlar.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Tansu Çiller kadar olamadınız!

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Yine, Dışişleri Bakanlığının bahse konu araştırmasının 1997 yılında… (MHP sıralarından gürültüler)

Dolayısıyla, aramızdaki fark şu: Siz “Burayı Yunanistan’a verdi.” diyerek Yunanistan lehine görüş bildiriyorsunuz. Çok şükür ki siz iktidarda değilsiniz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yuh be, yuh be!

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Yazıklar olsun sana, yazıklar olsun!

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Çok şükür ki iktidarda değilsiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Yuh lan sana be!

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Yazıklar olsun!

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Yazıklar olsun sana, sıvışma bakanı!

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Eğer iktidarda olsaydınız sizin bu sözlerinizi alarak Yunanistan uluslararası mahkemelerde kullanırdı.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yuh be, yuh!

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sizden bunu beklemezdim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ederim.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sizden “Burası Türk toprağıdır.” demenizi beklerdim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Orası da yine Türk toprağı kalacaktır. (MHP sıralarından gürültüler)

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Orası Türk toprağı da sen Türk bakanı mısın Yunan bakanı mısın belli değil!

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Biz Türk milletinin temsilciyiz, Sayın Bakan özür dilesin. Özür dilemediği takdirde, lütfen, İç Tüzük hükümlerine göre cezai hükümleri tatbik edin.

BAŞKAN – Oturur musunuz, oturun da konuşun lütfen, oturun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, özür dileyin, özür dileyin.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Şu ifadeye bak ya, şu ifadeye bak!

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Yunan tarafını tutuyor ya.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Yazıklar olsun!

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Olamaz böyle şey!

BAŞKAN – Sayın Bakan, bir açıklama getirecek misiniz? Biraz önceki konuşmayla ilgili bir açıklama getirecek misiniz?

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, getirecek tabii ki.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Hangisi efendim?

BAŞKAN – Son konuşmayla ilgili.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakanım, yazın ben oradan geçiyorum, adaya yaklaşıyorum…

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Son konuşmam şu; diyorsunuz ki: Fiilî uygulamalar… Çok net bir şekilde… (MHP sıralarından gürültüler)

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Fiilî uygulamayı niye sen yapmıyorsun ya!

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen kime hizmet ettiğini söyle!

BAŞKAN – Bir saniye sayın milletvekilleri, lütfen…

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Çok net bir şekilde… Siz şunu diyor musunuz, demiyor musunuz…

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Yunanistan fiilî uygulama yapıyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Özür dileyeceksin.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Yok canım. Şimdi, siz geçin.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, sözünü geri alacak.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Hayır, yok öyle…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan...

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Ben açıklama getirsin diye…

OKTAY VURAL (İzmir) – Almıyor.

BAŞKAN – Sayın Bakan burada.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Tutanakları getirsinler, biz de çok net söyleriz, hiç önemli değil.

BAŞKAN – Sayın Vural, ben zorla sözünü geri aldıramam ki.

OKTAY VURAL (İzmir) – Almıyor, almıyor.

BAŞKAN – Mikrofonunu açtım.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Ya, öyle bir şey yok Sayın Başkanım, çok net bir şekilde…

BAŞKAN – Benim işim değil ki bu.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Hayır, çok net şekilde siz diyorsunuz ki: “Buralar Yunan toprağı oldu.” Ne diyorsunuz? E, Yunan toprağı değilse…

OKTAY VURAL (İzmir) – Yalan atıyor Sayın Başkan.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Yunanistan işgali var diyoruz.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – E, tamam, biz de diyoruz ki: “Fiilî uygulamalar egemenlik durumunu değiştirmez...”

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Yunanistan işgal etti, siz de göz yumdunuz.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – “…Uluslararası antlaşmalar bunu söylüyor, hakem kararları bunu söylüyor.” Daha ne istiyorsunuz? Daha ne istiyorsunuz? (MHP sıralarından gürültüler)

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Niye siz fiilî uygulama yapmadınız? Niye müsaade ettiniz?

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bakın, Sayın Bakan sözünü geri alacak.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Hiç yok öyle bir şey.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sözünü geri alacak.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Hiç öyle bir şey yok.

BAŞKAN – Hayır, ne sözünü geri alacak Sayın Vural?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Fiilî uygulamalar…

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, siz “Yunan toprağı olduğunu kabul ettiniz.” demek suretiyle…

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Evet, öyle diyorsunuz, öyle diyorsunuz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan bu sözü geri alacak.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Yok, yok öyle bir şey, yok öyle bir şey.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu sözü geri alacak. Sayın Başkan, tutanakları getirerek…

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – İyi ki iktidar değilsiniz çünkü sizin sözlerinizin devleti bağlayan bir tarafı yok ama biz söylersek devleti bağlar. Ne diyoruz?

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Antlaşmalarla devredilmeyen bütün adaların egemenliği Osmanlı Devleti’ne aittir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Külli halefiyet yoluyla da Türkiye Cumhuriyeti’nindir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Vural, siz de çıkarsınız söz istersiniz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, hayır, hayır.

Bakın, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi ve bu milletin temsilcileri var burada. Milletin temsilcilerinin “Bizim adalarımız işgal edilmiştir.” ifadesini ve bu fiilî durumu bir Bakan kabul ediyorsa, bir Bakan kabul etmişse…

BAŞKAN – Kabul etmesi söz konusu değil efendim. Anlaşmaların hükümranlık hakkını söyledi efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – …bununla ilgili bu ifademizi “Siz toprak olarak kabul ediyorsunuz.” ifadesini geri alsın, geri alsın.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Ama adamlar çıktı adaya, orayı işgal ediyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Geri alsın.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Başkanım, bakın, ben o adaların kenarından geçiyorum, Yunan hücumbotları teknemin önünü kesiyor, yanaştırmıyor adaya.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sen Millî Savunma Bakanı olarak o adalara girebilir misin şimdi?

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Evet, birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.43

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 22.54

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 83’üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

705 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, söz talebimiz var.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Bakan nerede? Sayın Bakan kayıp mı oldu acaba?

BÜLENT BELEN (Tekirdağ) – Adı “sıvışma bakanı” olduğu için sıvıştı.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

19.- İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın, Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın 705 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerindeki soru-cevap işlemi sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın Başkan, biraz önce Millî Savunma Bakanı, Türkiye Cumhuriyeti devletinin uluslararası haklarını ve toprağını koruyamayacak bir iradeye sahip olduğunu maalesef ifade etmiştir, 16 adanın Türkiye’nin olmasına rağmen Yunanistan’ın fiilî işgalini engelleyememiş ve defakto bir durumu, maalesef hukukileştirecek noktaya kadar götürmüştür. Bu, kabul edilebilecek bir konu değildir. Oradaki ada nasıl bizimse Diyarbakır’ı da, Edirne’si de, Trabzon’u da bizimdir. Buradaki bir fiilî durumu bir Millî Savunma Bakanı geçiştiriyorsa ne yapacağız Sayın Başkan, Türkiye’yi kim savunacak, bizi kim savunacak?

İkinci husus, Eşme’de Sayın Bakanın İmralı’dan aldığı tebrik, onu şeref madalyası olarak kullanabilir.

Üçüncü husus da Sayın Başkan, bu konuyla ilgili, Edirne’de sinagog açılması. 11’inci ayda Edirne Valisi bu sinagogun müze olarak açılacağını ifade ediyor. Fakat, Sayın Başkan, yarın 26 Mart. Değerli milletvekilleri, 26 Mart Balkan Savaşları’ndaki Şehitleri Anma Günü. Balkan Savaşları’nda 300 bin şehit var ve Sarayiçi’nde 20 bin asker aç ve susuz bırakılarak şehit edilmiş. O şehitleri anma gününde, gönül isterdi ki bakanlar bu şehitleri anma gününde olsun. 27 Martta açacaksan aç, Edirne’de Yahudi kökenli, Yahudi inancına sahip vatandaşların ibadetlerini gidermek için sinagog ihtiyacı varsa açınız ama 26 Martta şehitleri anma gününde böyle bir şeyi yapmak, müze olacağı söylenen bir yeri sinagog olarak… Orada, Edirne’de var mı yok mu bilmiyorum, olabilir ama oradaki şey Balkan Şehitlerini Anma Günü; 20 bin asker aç susuz bırakılıyor, bakın, Sarayiçi’nde ve şehit oluyor. Yani, böyle bir günde, Edirne Valisinin de ifadesi varken bunlarla ilgili -müze olacak- bununla ilgili bir hassasiyetin oluştuğunu ifade ediyorlar. Gönül isterdi ki Millî Savunma Bakanı da yarın, 26 Mart Balkan Savaşları Şehitlerini Anma Günü’nde, o şehitleri anma gününde orada olsun. Bunu istiyorlar Edirneliler. Bunu da milletvekilimiz dile getiriyor. O bakımdan, bununla ilgili, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının -hangi dine mensup olursa olsun- ibadethane ihtiyacı var ise bunun karşılanmasıyla ilgili bir şeyimiz yok ama şehitleri anma gününde, bunu bir sinagog açılışıyla aynı güne denk getirmek konusunda Edirnelilerin ve milletimizin ve Balkanlardan göç edenlerin hassasiyetine saygı gösterilmediğine ilişkin bir tepki olduğunu ifade ediyor, mesele budur. Açıkçası, tepki sizedir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkanım, bir sataşma var, yerimden kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Bir saniye.

Buyurun Sayın Uzunırmak. 60’ıncı madde gereğince söz verdim, buyurun.

20.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak'ın, Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın 705 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerindeki soru-cevap işlemi sırasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Bugünkü meydana gelen hadise sıradan bir hadise değildir. Birçok arkadaşımız sükûnetle dinlerlerse bu Meclisin bir istiklal harbini yöneten Meclis olduğundan her zaman dem vururuz ama bugün Millî Savunma Bakanı buradaki tavırlarıyla ve sözleriyle çok rencide edici bir durumu yaşatmıştır. Bu işgal veya fiilî durum ne zaman başlamıştır, ne yapmışlardır ve ne yapmayı düşünüyorlar? Sayın Bakan bunu bir Hükûmet üyesi olarak cevaplandırmadan… Bu yüce Meclise, istiklal harbi veren bu Meclise bu soruların cevaplarını vermelidirler. Bu cevaplar verilmeden Millî Savunma Bakanı veya Hükûmetin üyesi buradan gidememelidir. Böyle bir durum yaşanmaz. Bir fiilî durumu kabul ediyorlar ve bunun karşısında ne yaptıklarını, ne yapmak istediklerini… Ne zaman başlamıştır? Böyle bir tesadüf olmasa Hükûmet hiç böyle bir bilgilendirme yapmadı. Muhalefet liderleri bilgilendirildi mi, siyasi partiler bilgilendirildi mi? Bunlar çok acı bir durumdur. Bu kadar mesuliyetsiz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, buyurun.

21.- Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz'ın, İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Öncelikle, şehitlere saygı… Şehitlerin bizden beklediği sorumluluk birlik beraberliktir, bu ülkeyi güçlü kılmaktır. Bu ülkeyi güçlü kılmak, birlik beraberlikten geçiyor. Onun için sizlerden hep istirhamım şu oldu: Dış politika bir hükûmet meselesi değildir, dış politikanın bu milletin ortak davası, ortak konusu olması lazım. Bunu Şah Fırat Operasyonu’nda söyledik, “Oradaki toprak Türk toprağıdır.” dedik, “Siz bırakıp gittiniz.” diyor, “Biz bırakıp gitmedik.” diyoruz. Dolayısıyla da Hükûmetin yüzlerce problemi olabilir, yüzlerce icraatı vardır; bu konularla ilgili bir tartışma açılacağına başka konularda açılsın. Şehitlerin ruhunu yad etmek, şehitlerin bu vatan için ruhlarını incitmemek ancak birlik, beraberlikten geçer. Dolayısıyla, bir olursak, beraber olursak, hele bu millî meselelerde yan yana olursak hiçbir sıkıntı olmaz.

Bir başka husus da, Sayın Başkanım, bu adalarla ilgili bu fiilî uygulama ne zaman başladı? Adalarla ilgili fiilî uygulama cumhuriyetin kurulduğu andan itibaren başlamıştır. (MHP sıralarından gürültüler) Bizim dönemimizde…

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Haydi canım sen de oradan!

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Çok net ve açık bir şekilde söylüyorum, istirham ediyorum, bak, uluslararası millî meseleler… Eğer millî meseleleri tek tek söylersek ola ki farklı bir noktaya gider ama lütfen, içinizde bu konuyla ilgili ihtisas sahibi olanlar var, arkadaşlarınızın olduğunu da… Ama cumhuriyetin kurulduğu günden bugüne kadar devam ediyor. Ancak biz diyoruz ki, fiilî uygulamalar, bak, uluslararası mahkemelerden alınmış olan kararları da söylüyoruz, fiilî uygulamalarımız…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sen niye fiilî uygulama yapamıyorsun da Yunanistan yapıyor fiilî uygulamayı?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – “Egemenlik hukuken tanınmış hakkı ortadan kaldırmaz.” diyoruz. Dolayısıyla da biz hukuku söylüyoruz, siz de diyorsunuz ki: “Cumhuriyetin kurulduğu andan bu ana kadar olan fiilî uygulamalara karşı müdahalenizi yapın, müdahalenizi yapın.”

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sen Hükûmetinin hesabını ver, Hükûmetinin. Kendi döneminin hesabını soruyoruz sana.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Bizim dönemimizde hiçbir fiilî uygulama olmamıştır, bizden önceki dönemlerdeki olan fiilî uygulamaların da Türkiye’nin Osmanlı İmparatorluğu’ndan doğan egemenlik haklarının hiçbirisini ortadan kaldırmadığını söylüyoruz.

Arz ederim.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Yeni Yunan Hükûmeti kuruldu, Millî Savunma Bakanının ilk ziyareti o Türk adalarına, Eşek, Bulamaç Adalarına oldu. Senin Millî Savunma Bakanı olarak o adayı ziyaret etmen gerekir, Yunan askeri var orada. Bu fiilî uygulamaya, bu oldubittiye niye izin verdiniz? Siz iktidardınız o zaman.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

5.- Eskişehir Milletvekili Salih Koca ve Uşak Milletvekili İsmail Güneş ile 6 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in; Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin; Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/2736, 1/1039, 2/2118, 2/2731) (S. Sayısı: 705) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

16’ncı madde üzerinde aynı mahiyette üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı yasa teklifinin 6/12/2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 107’nci maddesinin ikinci fıkrasında değişiklik öngören 16’ıncı maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

    İdris Baluken                                       Erol Dora                                        Adil Zozani

         Bingöl                                              Mardin                                              Hakkâri

 

   İbrahim Ayhan                                  Hasip Kaplan

       Şanlıurfa                                            Şırnak

Aynı mahiyetteki diğer önerge imza sahipleri:

 

   Mehmet Günal                                Mustafa Kalaycı                                      Alim Işık

        Antalya                                              Konya                                              Kütahya

 

Mehmet Erdoğan                        Hasan Hüseyin Türkoğlu                            Erkan Akçay

         Muğla                                            Osmaniye                                           Manisa

Aynı mahiyetteki diğer önerge imza sahipleri:

 

Rahmi Aşkın Türeli                               Müslim Sarı                                     Vahap Seçer

          İzmir                                               İstanbul                                             Mersin

 

Mehmet Hilal Kaplan                            Ali Serindağ                                       İzzet Çetin

        Kocaeli                                           Gaziantep                                           Ankara

 

Mehmet Akif Hamzaçebi

        İstanbul

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ÖNDER MATLI (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önergeler üzerinde söz isteyen Erol Dora, Mardin Milletvekili.

Buyurun Sayın Dora. (HDP sıralarından alkışlar)

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 705 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 16’ncı maddesi üzerine Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teklifin 19’uncu maddesine baktığımızda Türkiye vatandaşlarına, 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun 28’inci maddesi kapsamına girenlere mevduat ya da katılım bankalarının yurt içi şubelerinde Türk lirası cinsinden çeyiz hesabı açmaları ve bu sistemde en az üç yıl boyunca kalmaları durumda, 27 yaşını doldurmadan ilk evlilikleri yapmaları ve evliliklerini takiben hesabın bulunduğu bankaya başvurmaları hâlinde devlet katkısı ödeneceği belirtilmektedir. Yine, 19’uncu maddede belirtildiğine göre, devlet katkısı ödemesi açılan çeyiz hesabında biriken toplam tutarın yüzde 20’sini ve en fazla 5 bin Türk lirasını geçemeyecektir.

Değerli milletvekilleri, böylece Hükûmet, bir yandan yurt içi tasarrufları artırmayı hedefleyen, öte yandan 27 yaşını doldurmamış vatandaşların evlenme masraflarına katkı sunmayı amaçladığı biçiminde bir algı yaratmak istemektedir. Bu düzenleme detaylı olarak ele alındığında sorunlu bazı alanlara işaret etmektedir. Nitekim, bu teklifin yurt içi tasarruflarının yükseltilmesine katkı sunmadan ziyade yurttaşların daha erken yaşlarda evlenmesini teşvik ederek doğum sayısını artırmak olduğu anlaşılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, şunu öncelikle belirtmeliyiz ki, demokrasiyle yönetildiği iddia edilen bir ülkede, devlet, yurttaşlarının evlenecekleri yaşa karar veremez. Ve yine demokrasiyle yönetilen bir devlet hiçbir yurttaşını evlendiği yaştan dolayı ekonomik açıdan ödüllendiremez ya da bu ekonomik ödülden mahrum bırakmak yoluyla cezalandıramaz. Diğer taraftan, sosyal bir devlet yurttaşlarını evli olanlar ve bekâr olanlar biçiminde kategorize etmek yoluyla ödüllendirip cezalandırma yetkisine sahip değildir.

Değerli milletvekilleri, devlet mekanizması evlendirme dairesi değildir. Tüm yurttaşlar evlenip evlenmeme özgürlüğüne sahiptirler. Ayrıca Medeni Kanun’da yurttaşların hangi yaştan itibaren evlenebilecekleri açıkça belirtilmiştir. Hükûmetin evlenmek isteyen bireylere sözüm ona bir üst yaş belirlemesi ve bunu ödüllendirmek yoluyla teşvik etmesi kabul edilemez.

Değerli milletvekilleri, Hükûmet, gençlerimize evlenecekleri yaşı tavsiye etmek yerine, gençlerimize zaten kamunun parası olan bütçeden sağlayacağı illüzyonlarla dolu rakamlardan bahsederek şirin görünmeye çalışmak yerine ülkenin genelinde insanca yaşama standartlarının geliştirilmesine kafa yormalıdır. Sayın Hükûmet yetkililerine hatırlatmak isterim ki, Türkiye’de asgari ücret 950 TL’dir yani sizin tabirinizle bu parayla bir vatandaş günde üç öğün simit yiyip çay içebilir. Türkiye’de 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 1.307 TL’dir. Yine, Türkiye’de 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı ise 4.259 TL’dir. Tablo budur değerli milletvekilleri. Hükûmet popülist seçim paketleri çıkaracağına asgari ücreti insanca yaşama standartlarına yükseltmenin yollarına bakmalıdır. Hükûmet, halkı yanıltan illüzyonist kanun maddeleriyle zaman harcayacağına, açlık sınırının altında yaşayan yurttaşlarımızın durumuna makul çözümler üretmek konusunda mesai harcamalıdır.

Değerli milletvekilleri, Hükûmet, eğitim konusunda yürüttüğü kötü politikalar neticesinde nitelikli eğitimi özel sektöre teslim etmiş durumdadır. Hükûmet, 5 bin lira çeyiz yardımı yaparak evlenmeye teşvik ettiği vatandaşlarımıza nasıl bir eğitim sistemi vadetmektedir? Evlenip çocuk yapacak asgari ücretle geçinen bir yurttaşımız, açlık sınırının altında yaşayan bir yurttaşımız ev kirasını nasıl ödeyecektir, çocuklarını okula nasıl gönderecektir? Hükûmet bunların hesabını yapmak durumundadır.

Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmeti tüm yurttaşların vergileriyle oluşan bütçe üzerinden kendince bir toplum mühendisliği yürütmektedir. AKP Hükûmetine göre makbul vatandaş, erken yaşta evlenen, çok çocuk yapan, işsizlik, asgari ücret, açlık sınırının altında yaşamak gibi insan onuruyla bağdaşmayan durumlar karşısında Hükûmetin seçim dönemlerinde şirin gözükmek pahasına gündeme getirdiği sosyal ve ekonomik sadakalara şükreden vatandaştır. Gelişmiş demokrasilerde ise devlet, yurttaşlarının yaşam standartlarının insanileştirilmesi doğrultusunda çaba harcar, yurttaşlar ise özgür, politik öznelerdir. Netice itibarıyla, halkı yanıltmak ve devlete şükreden vatandaş tipi yaratmak maksadına hizmet eden bu düzenlemenin vatandaşlarımızın sorunlarını çözmeyeceğini belirtiyor, tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeler üzerinde söz isteyen Sayın Mehmet Günal, Antalya Milletvekili.

Buyurun Sayın Günal. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bu kanunun içerisindeki önemli haram maddelerden bir tanesi de bu. Genelini konuşurken söylemiştim size, resmen bir bankayı, bir halka açık şirketi, herhangi bir şirketi batırmanın önünü bu maddeyle açıyorsunuz, onun için çıkarılmasını teklif etmiştim. Yani, bir taraftan “paralelle mücadele” diye bütün enerjinizi harcadığınız şeyde “Bankayı batıracağız.” derken, bütün halka açık şirketleri bu kanunun maddesine göre batıranlar ceza almayacak, bunu yayanlar ceza almayacak. Tabii, başta Sayın Cumhurbaşkanını kurtarmak istiyorsunuz çünkü o söyledi, “Bu banka batıktır, bu banka bitmiştir.” dedi. Burada varsa SPK, BDDK yetkililerine soralım: Bu maddeye göre, mevcut hâline göre suç mudur, değil midir? Yani bir bankanın itibarını, halka açık şirketin itibarını zedeleyici bu değiştirmiş olduğumuz 107’nci madde bunu getiriyor. Şimdi, teklifin orijinaline baktığımız zaman, değerli arkadaşlar, burada bir ceza öngörülüyordu, “doğrudan ve dolaylı her ne suretle olursa olsun menfaat temin eden…” diyordu. “Dolaylı” olanı da kaldırdık, şimdi dolaylı olarak suçlu olana da ceza vermeyi kaldırıyoruz. Siz bir taraftan…

Arkadaşlar, daha yoklama yok, acele etmeyin hemen.

Bir taraftan hiç kabullenmiyorsunuz da yani…

Sohbet güzel Sayın Başkanım, yani ben kendi konuştuğumu duyamıyorum. Bakın, böyle olmaz. Yani bir daha yoklama…

BAŞKAN – Sayın Günal, keşke sizin söylediğinize her grup uysa.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Ama ben kendi konuştuğumu duyamıyorum. Lütfen yani… Böyle şey olur mu? Kahkahalar…

BAŞKAN – Kürsüde aynı şeyleri talep ediyorsunuz ama hiçbir Sayın milletvekili de, sayın gruplar da uymuyor buna.

Lütfen sayın milletvekilleri, sayın hatip konuşuyor.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Şimdi, sataşma ayrı. “Gürültü var.” diyorum yani duyulmuyor.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Günal.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Siz, tabii, hiç kimseyi dinlemediğiniz için duymuyorsunuz o zaman Sayın Başkanım.

Yani bu kanunun bu maddesi en önemli haram maddelerden birisidir, helallerle bunu karıştırmayın. Daha önce de söyledim. Herhangi bir spor kulübünün hakkında bir dedikodu yayarak bu kulübün halka açık şirketlerinin hisse senetlerini taban yaptırabilirsiniz diyorum, kimse ceza almaz. Hâkim olarak karşısına çıkın, “Benim doğrudan menfaatim yoktur.” Diyecek. “Dolaylı” vardı, Sayın Bilgiç getirdi, bir teklif verdi, o “dolaylı”yı da kaldırdı ne olur ne olmaz diye.

Şimdi, doğrudan menfaat… Hani sizin şu makul şüphe, somut delil hikâyesi vardı ya, şimdi yine burada da tekrar somut delile geliyorsunuz. Ee, peki, geldiniz, kendinizin rakibi olan bir halka açık şirketi bir gazeteye haber yaptırdınız, “O ürünün içinde bilmem ne çıktı.” dediniz ve o şirket battı. Oysa öyle bir haber yok. Bunu tespit ettirdiği zaman -Basın Kanunu’nda ne var? Sadece tekzip var- bununla ilgili tazminat davası… Ama SPK 107’de ne var? Hapis var, idari para cezası var. Bunu kaldırdığınız zaman, söylüyorum, hepiniz bir spor kulübünün taraftarısınız. Galatasaray’ın da, Fenerbahçe’nin de, Beşiktaş’ın da anonim şirket hisseleri var, değil mi? Ee, şimdi, birisi onunla ilgili dedikodu çıkardığı zaman o hisseler tavan yapmaz, taban yapar veya pozitif yapar, manipülasyon yapar. İşte borsada “manipülasyon” dediğimiz bu. Bunu yayan cezasız kalacak. Niye? “Valla benim doğrudan bir menfaatim yok. Ben spor gazetesiyim, duydum, kulüple ilgili bir haber yaptım.” diyecek. Bakın, futbolcuların transfer dedikoduları dahi eğer görüşme resmen başlamışsa KAP’a bilgi vermek zorunda kulüpler, vermediği zaman ceza alıyor. Neden? O kulübün hisse senetlerine bunlar etki ediyor, onun için veriliyor. Kamuyu Aydınlatma Platformuna bilgi istenmesinin nedeni bu. Çünkü ona göre daha iyi topçu transfer ediyorsa o zaman hisse senetleri yükselecek diye bakıyorlar. Şimdi, siz, sırf Bank Asya’ya yapılanların cezasını azaltmak için “Bu tip manipülasyonlar yapıldığı zaman millet ceza yemesin, yandaş basın ceza yemesin.” diye böyle bir şey getiriyorsunuz. Vallahi ben anlamakta zorlanıyorum, yani yarın ne diyecek, kim ne diyecek? Sayın Cumhurbaşkanının dediği gibi… Gerçi o da bir gün söylediğinin ertesi gün tersini söylüyor. Şimdi terör sorunu bitmiş, hepsi bitmiş, Sayın Cumhurbaşkanı başka bir moda geçti. Şimdi Sayın Millî Savunma Bakanı ayrı bir şey söylüyor, anlamakta zorlanıyoruz.

Ama bu madde haram bir maddedir, bu helallerle bunu karıştırmayın, bunu lütfen çekelim diyorum. Aksi takdirde yarın sizlerin de sahip olduğu, ortağı olduğu veya hisse senedini aldığı şirketler varsa onlarla ilgili manipülasyon yapılarak şirketin itibarının kaybedilmesi ve zarara uğraması sağlanabilecektir diyorum. Bu nedenle bu kanunun bu maddesinin teklif metninden çıkarılmasını öneriyorum. Desteklerinizi bekliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Söz isteyen Akif Hamzaçebi, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz madde Sermaye Piyasası Kanunu’nun 107’nci maddesinde bir değişiklik öngörüyor. Sermaye piyasası güven üzerine çalışan bir piyasadır. Sermaye piyasasından güveni kaldırırsanız, yok ederseniz bu piyasa çalışmaz, ülkenin kalkınmasına katkıda bulunmaz, kimse de gidip hisse senedi satın alayım demez. Bu düzenleme doğrudan doğruya sermaye piyasasında güveni yok etmeye yönelik olan bir düzenlemedir.

Şimdi, Sermaye Piyasası Kanunu’nun 107’nci maddesi piyasa dolandırıcılığını düzenliyor. İki durumu piyasa dolandırıcılığı olarak tarif eder bu madde. Birincisi; bu piyasada, örneğin İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında, Borsa İstanbul AŞ’de -yeni ismiyle- işlem gören hisse senetlerinin fiyatlarını, değerlerini, bu hisse senedine ilişkin arz ve talep işlemlerini yanıltıcı bir şekilde etkilemek amacıyla işlem yapanlar hapis cezasıyla cezalandırılır. O borsada işlem yapan oyuncular, o hisse senedi fiyatlarını düşürmek veya yükseltmek gibi arz ve talep miktarlarıyla oynamak gibi yanıltıcı bir şekilde farklı, gerçeğe aykırı bir izlenim vermek amacıyla yatırımcılara yönelik işlem yaparlarsa hapis cezasıyla karşılaşırlar.

İkinci bir durum daha var. Yürürlükteki kanuna göre sermaye piyasası araçlarının yani Borsa İstanbul AŞ’deki hisse senetlerinin -diyelim, örnek olarak onu alalım- fiyatlarını, değerlerini veya yatırımcıların kararlarını etkilemek amacıyla yalan yanlış, gerçeğe aykırı haber yayanlar ve bu suretle yatırımcıların kararlarını etkileyenler veya gerçeğe aykırı rapor hazırlayanlar yine hapis cezasıyla cezalandırılır. Şimdi, bu madde buraya bir şart ilave ediyor, bu dediğim ikinci duruma bir şart ilave ediyor. Yani bir kimse bir halka açık şirketle ilgili, bir bankayla ilgili yalan haber yapabilir, hiç önemli değildir diyor. Örneğin “Bir banka batmıştır.” diyebilir birisi, hiç önemli değil. Eğer bu bankayla ilgili “Bu banka batmıştır.” lafını eden kişi, kişiler, neyse, bu laftan dolayı bir menfaat sağlamış ise ancak hapis cezasıyla cezalandırılır. Bu yeni ilave ediliyor. Yürürlükteki hükümde Sermaye Piyasası Kanunu’nun bu hükmünde menfaat sağlama şartı yok. Doğru olan bu. Menfaat sağlama şartını aradığınız zaman bu hükmü işlemez hâle getirirsiniz. O zaman herkes bir bankayla ilgili, halka açık bir şirketle ilgili yalan yanlış haber çıkartabilir.

Bakın, bunun bir örneğini biz Bank Asya’yla ilgili yaşadık. Bank Asya maalesef çok sistemli bir saldırıya maruz kaldı, çok sistemli bir saldırıya maruz kaldı. Zamanın Başbakanı “Bu banka batmıştır.” dedi. Bir Başbakan sermaye piyasasının güven içinde, etkin, saydam bir şekilde yürütülmesini sağlamakla görevli Hükûmetin Başbakanı böyle bir şey söyleyemez.

Bu banka hukuka aykırı bir şekilde saldırıya maruz kaldı. Bankacılık Kanunu’nun 18’inci maddesinin (5)’inci fıkrası amacına aykırı bir şekilde kullanılmak, yorumlanmak suretiyle bu bankanın bazı hisse senetleri TMSF’ye devredildi. Bankacılık Kanunu’nun 18’inci maddesinin (5)’inci fıkrası der ki: “Bankalarda nitelikli paya yani imtiyazlı paya sahip hissedarların kurucularda aranan şartları taşıması şarttır.” Çok doğru bir düzenleme çünkü banka bir güven kurumudur. Birileri imtiyazlı paylar elde etmiş ise daha sonra, bunun, kurucularda aranan şartları taşıması şarttır. Eğer kurucularda aranan şartları kaybetmiş ise bu kişiler, temettü dışında o hisse senedinden kaynaklanan haklarını kullanamazlar.

Şimdi, BDDK bilgi istiyor Bank Asya’nın bu nitelikli paya sahip ortaklarından; bir süre veriyor, kısa bir süre, on beş gün bir ay gibi; “Bilgi verilmedi, ben de senin paylarını TMSF’ye devrettim.” Ya, ek süre istiyor, ek süreyi ver buna, yılın sonu, dünya kadar işlem istiyorsun, bilanço istiyorsun, kâr-zarar belgesi istiyorsun, sicil belgesi istiyorsun. “Bana süre ver.” diyorsun. Ayrıca, bir devlet, “‘Bana bilgi ver.’ dedim, vermedin, senin hisse senedine el koydum.” diyemez. Senin müfettişlerin var, uzmanların var.

Bakın, bu madde, bütün bu hukuksuzluklara kılıf sağlamak amacıyla getiriliyor. Son derece yanlış bir maddedir. Bir bankaya yönelik olarak bunu düşünmeyin, tüm sermaye piyasası kurumları, halka açık bütün şirketler tehlike altındadır artık.

İyi akşamlar diliyorum.(CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum...

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Efendim, karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Kâtip üyeler arasında uyuşmazlık olduğu için bir dakika süre veriyorum, elektronik cihazla oylama yapacağız.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır ve aynı mahiyetteki önergeler kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

17’nci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı yasa teklifinin, 6362 sayılı Kanunun 130 uncu maddesinin dördüncü fıkrasında değişiklik öngören 17'nci maddesinde geçen “azami yüzde onu olmak üzere" ibaresinin “asgari yüzde yirmisi olmak üzere" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

    İdris Baluken                                    Hasip Kaplan                                       Erol Dora

         Bingöl                                               Şırnak                                              Mardin

      Nazmi Gür                                       Adil Zozani                                   Nursel Aydoğan

           Van                                                Hakkâri                                           Diyarbakır

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı Kanun Teklifinin 17. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

   Mehmet Günal                                Mustafa Kalaycı                                      Alim Işık

        Antalya                                              Konya                                              Kütahya

Mehmet Erdoğan                        Hasan Hüseyin Türkoğlu                            Erkan Akçay

         Muğla                                            Osmaniye                                           Manisa

   Ali Uzunırmak

          Aydın

MADDE 17 - 6362 sayılı Kanunun 130 uncu maddesinin dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“(4) 2015 yılı gelirlerinden başlamak üzere, Kurul tarafından düzenlenen ve denetlenen borsaların ve diğer teşkilatlanmış piyasaların, merkezî takas kurumlarının, merkezî saklama kurumlarının ve MKK'nın faiz gelirleri hariç tüm gelirleri üzerinden, Kurul'a son üç yılın gelirlerinin yıllık ortalaması üzerinden kaydedilmiş olan gelir tutarlarının her yıl, Türkiye İstatistik Kurumu tarafından Türkiye geneli için hesaplanan Tüketici Fiyat Endeksi ve Yurtiçi Üretici Fiyat Endeksinin, Aralık ayından bir önceki yılın Aralık ayına göre değişim oranlarının aritmetik ortalaması oranında artırılması suretiyle bulunacak tutarları Kurul bütçesine Kurul tarafından gelir olarak kaydedilir. Bu fıkranın yürürlüğe girdiği tarihten sonra kurulacak, fıkra kapsamındaki kurumların, kuruluşlarını takip eden yıldan başlamak üzere, faiz gelirleri hariç tüm gelirlerinin azami yüzde onu olmak üzere her takvim yılı için Kurulca belirlenecek oranı Kurul bütçesine Kurul tarafından gelir olarak kaydedilir. Ancak, bu fıkraya göre yapılacak ödemelerin zamanı ve tutarları, gelirin elde edildiği yılı izleyen takvim yılında Kurulun nakit durumu dikkate alınarak Kurul tarafından en az otuz gün öncesinden ilgili kurumlara bildirilir. Bir takvim yılı içinde talep edilmeyen tutarlar izleyen yıllarda ödenecek tutara eklenir ve Kurul tarafından aynı usul ile talep edilebilir."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Eskişehir Milletvekili Salih Koca ve Uşak Milletvekili İsmail Güneş ile 6 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Manisa Milletvekili Özgür Özel'in; Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin; Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun 17. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Rahmi Aşkın Türeli                        Mehmet Hilal Kaplan                               Müslim Sarı

          İzmir                                               Kocaeli                                             İstanbul

Ali Serindağ                                           İzzet Çetin                                      Vahap Seçer

      Gaziantep                                           Ankara                                              Mersin

  Bülent Kuşoğlu

         Ankara

MADDE 17- 6362 sayılı Kanunun 130 uncu maddesinin dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"(4) 2015 yılı gelirlerinden başlamak üzere, Kurul tarafından düzenlenen ve denetlenen borsaların ve diğer teşkilatlanmış piyasaların, merkezî takas kurumlarının, merkezî saklama kurumlarının ve MKK'nın faiz gelirleri hariç tüm gelirleri üzerinden, Kurul'a 2014 yılı gelirleri üzerinden kaydedilmiş olan gelir tutarlarının her yıl, Türkiye İstatistik Kurumu tarafından Türkiye geneli için hesaplanan Tüketici Fiyat Endeksi ve Yurtiçi Üretici Fiyat Endeksinin, Aralık ayından bir önceki yılın Aralık ayına göre değişim oranlarının aritmetik ortalaması oranında artırılması suretiyle bulunacak tutarları Kurul bütçesine Kurul tarafından gelir olarak kaydedilir. Bu fıkranın yürürlüğe girdiği tarihten sonra kurulacak, fıkra kapsamındaki kurumların, kuruluşlarını takip eden yıldan başlamak üzere, faiz gelirleri hariç tüm gelirlerinin azami yüzde onu olmak üzere her takvim yılı için Kurulca belirlenecek oranı Kurul bütçesine Kurul tarafından gelir olarak kaydedilir. Ancak, bu fıkraya göre yapılacak ödemelerin zamanı ve tutarları, gelirin elde edildiği yılı izleyen takvim yılında Kurul'un nakit durumu dikkate alınarak Kurul tarafından en az otuz gün öncesinden ilgili kurumlara bildirilir. Bir takvim yılı içinde talep edilmeyen tutarlar izleyen yıllarda ödenecek tutara eklenir ve Kurul tarafından aynı usul ile talep edilebilir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Bülent Kuşoğlu, Ankara Milletvekili.

Buyurun Sayın Kuşoğlu.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 705 sıra sayılı Teklif’in 17’nci maddesi üzerinde söz aldım ama bu madde basit bir madde, üzerinde pek tartışılmasına gerek yok. Kurulun bütçesine kendisiyle ilgili kuruluşlardan yapılacak katkıyı, gelirleri tarif ediyor. Aslında bütünü üzerinde bu teklifin yaptığım konuşma sırasında da çok yanlış işler yapıldığını, yanlış maddeler getirildiğini anlatmıştım. Dün gece çıkardığımız maddelerden bir tanesi de sigortacılıkla ilgiliydi ve alelacele düzenlenmişti, tartışılmadan gelmişti, Türk sigortacılığı için büyük bir sıkıntı getirebilecek bir maddeydi. Allah’tan çıkarıldı. Maalesef buna benzer yanlışlıklar yapıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu konu üzerinde değil ama bugün tartışmakta olduğumuz bir konu üzerinde de söz aldım, bunu dile getireceğim.

Demin benim sorduğum, bugünkü PKK’yla olan çatışmayı ve çözüm süreciyle ilgili gelişmeleri, Başbakan Yardımcısının yaptığı açıklamaların ne anlama geldiğini ve o arada, yine, Milliyetçi Hareket Partisine mensup arkadaşların sorduğu bir soruya Sayın Bakanın verdiği cevapları değerlendirmek istiyorum.

Sayın Bakanın vatanseverliğinden kimsenin şüphesi yok. Yalnız çok skandal bir cevap verdi. Şöyle, adalarla ilgili olarak diyor ki: “Evet, burası, Lozan’a göre bizim toprağımızdır ama fiilî bir durum vardır.” Bakın, bu olmadı. Burada sizlerin de, başta iktidar partisine mensup milletvekilleri olarak, hemen, bununla ilgili… Madem fiilî bir durum var, biz muhalefet olarak hazırız gerekeni yapmaya, gereken desteği vermeye; ne gerekiyorsa yapmamız lazım. Madem fiilî bir durum var bizim egemenlik hakkımızın olduğu bir alana, toprağa, o zaman skandal bir durum var demektir. Nasıl gerekeni yapmayız ya? Böyle bir şey olabilir mi? Hepimizin bunu konuşması lazım her şeyden önce.

Sayın Bostancı, bu konu çok önemli bir konu hemen gündeme getirilmesi gereken. Bakın, bugün, Suriye’de bir fiilî işgal var. Suriye Hükûmeti o fiilî işgale, IŞİD’e herhangi bir şey yapamıyor ya da diğer unsurlara. Niye? Gücü yetmiyor. Peki, bizim de mi gücümüz yetmiyor? Egemenliğimizde olan topraklar bir karış da olsa kilometrelerce olsa da fark etmez.

“Evet, bizim egemenlik hakkımız var orada uluslararası hukuka göre, Lozan’a göre ama bir fiilî durum var.” diyor Sayın Bakan. Çok kötü, çok skandal bir durum. Yani o zaman bizim askerî gücümüz, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gücü buraya yetmiyor mu? Bizim gücümüz buraya yetmiyor mu?

Bu millî bir davaysa -öyle söyledi, dış işleri hükûmetlerin değil devletin politikasını gerektirir- evet, o zaman muhalefetiyle iktidarıyla beraber ne gerekiyorsa yapalım. Böyle bir şey olamaz. Böyle bir skandal olamaz. Çok büyük bir yanlışlıktır bu. Bunun burada düzeltilmesi lazım. Fiilî bir durumu madem Sayın Bakan, cumhuriyetin bir bakanı kabul ediyor, “Fiilî bir durum var, topraklarımız işgal edilmiştir. Egemenlik hakkı bizde olan topraklar işgal edilmiştir.” diyorsa gerekeni yapmamız lazım.

Çok üzüldüm. Böyle bir durum hepimizi üzmesi gereken bir durumdur arkadaşlar. Bakın, Sayın Bakanın yurtseverliğinden de şüphe etmiyorum ama çok kötü, çok skandal bir durum var. Olamaz böyle bir şey. Bizim askerî gücümüz yetmiyor mu buna cevap vermeye, bu fiilî durumu ortadan kaldırmaya cevap vermiyor mu? Biz geçmişte oradaki Kardak Kayalıkları için mücadele etmişiz, savaşı göze almışız. Nasıl böyle bir şey yapabiliriz? Nedir bunun gerekçesi? Yani, ya askerî gücümüz buna yetmiyor ya da bir başka şekilde bir başka güç buna izin vermiyor. Her hâlükârda çok skandal bir durum var demektir, çok büyük bir sıkıntı var demektir. Bunu Sayın Bakanın burada izah etmesi gerekir ya da bir başka Hükûmet temsilcisinin izah etmesi gerekir. Hakikaten her şeyden önemli bir konu.

Diğer konu da, ben bugün Genelkurmayın bir açıklamasını sordum. PKK’yla ilgili bir çatışmadan söz ediyor. Zaten Sayın Bakan da onunla ilgili “Evet, böyle bir şey var, her zaman oluyor.” gibi bir cevap verdi ama o da olmaz yani bunun detayının anlatılması lazım. “Çözüm süreciyle ilgili bir sıkıntı mı var?” diyorum. Sayın Başbakan Yardımcısı çok önemli bir açıklamada bulunuyor: “Çözüm sürecinde önemli bir aşamada olduğumuzu biliyorsunuz. Sayın Demirtaş’ın ve Kandil’in geçen hafta yapmış olduğu açıklamalar sürecin ruhuna uymuyor. Gelinen aşamanın hassasiyetlerine uygun düşmemiştir, âdeta süreci zehirlemiştir, iklimi bozmuştur. Cumhurbaşkanımız da bu sürecin mimarıdır.” Onun açıklamaları öyle olmuştur ama “mimarıdır” diyor. Burada da açıklanması gereken bir durum var. Bütün bunlar hemen bu gece değerlendirilmesi gereken hususlardır.

Bu vesileyle herkese teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı Kanun Teklifinin 17. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 17 - 6362 sayılı Kanunun 130 uncu maddesinin dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“(4) 2015 yılı gelirlerinden başlamak üzere, Kurul tarafından düzenlenen ve denetlenen borsaların ve diğer teşkilatlanmış piyasaların, merkezî takas kurumlarının, merkezî saklama kurumlarının ve MKK'nın faiz gelirleri hariç tüm gelirleri üzerinden, Kurul'a son üç yılın gelirlerinin yıllık ortalaması üzerinden kaydedilmiş olan gelir tutarlarının her yıl, Türkiye İstatistik Kurumu tarafından Türkiye geneli için hesaplanan Tüketici Fiyat Endeksi ve Yurtiçi Üretici Fiyat Endeksinin, Aralık ayından bir önceki yılın Aralık ayına göre değişim oranlarının aritmetik ortalaması oranında artırılması suretiyle bulunacak tutarları Kurul bütçesine Kurul tarafından gelir olarak kaydedilir. Bu fıkranın yürürlüğe girdiği tarihten sonra kurulacak, fıkra kapsamındaki kurumların, kuruluşlarını takip eden yıldan başlamak üzere, faiz gelirleri hariç tüm gelirlerinin azami yüzde onu olmak üzere her takvim yılı için Kurulca belirlenecek oranı Kurul bütçesine Kurul tarafından gelir olarak kaydedilir. Ancak, bu fıkraya göre yapılacak ödemelerin zamanı ve tutarları, gelirin elde edildiği yılı izleyen takvim yılında Kurulun nakit durumu dikkate alınarak Kurul tarafından en az otuz gün öncesinden ilgili kurumlara bildirilir. Bir takvim yılı içinde talep edilmeyen tutarlar izleyen yıllarda ödenecek tutara eklenir ve Kurul tarafından aynı usul ile talep edilebilir."

Ali Uzunırmak (Aydın) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ali Uzunırmak, Aydın Milletvekili.

Buyurun Sayın Uzunırmak.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Yüce Meclisteki her kanun, mutlaka çok önemlidir ama burada biraz önce cereyan eden olay, devletin hayatiyetini ilgilendiren bir konudur. Dış politika ülkenin en önemli politikasıdır.

Değerli arkadaşlar, dış politikanın bazı temel kuralları vardır, temel amaçları vardır. Eğer bu amaçlara ve temel kurallara uygun dış politikayı yürütmezseniz ülkenin bekası söz konusu olur. Dolayısıyla, hemen burada, kısacık, bazı başlıklar altında bazı temel kuralları ve amaçları sizlerle paylaşmak istiyorum ve bir sıygaya çekmelerini, Hükûmetin kendi nefsini bir sıygaya çekmesini ben rica ediyorum.

Hükûmetin büyüsü bozulmuştur. Konjonktürel olarak iç dinamiklerdeki ve dış dinamiklerdeki gelişmeler artık Hükûmetin konjonktürel geldiği, kendi inisiyatifinde yönetmediği hadiselerin gemiyi denizde yüzdüremez hâle geldiğini ortaya çıkarmıştır. Bozulan bu konjonktürde Türkiye ne yapmalıdır?

Değerli arkadaşlar, dış politikanın temel kurallarından birincisi, her ülke, önce kendi çıkarlarını korur, kendi çıkarları için politika yapar. Peki, bugün Türkiye kendi çıkarlarını koruyabiliyor mu? Sayın Bakanın burada verdiği cevaplardan bunu analiz edebiliriz.

İki: Başka ülkelerin iç işlerine karışılmaz. Türkiye, başka ülkelerin iç işlerine karışıyor mu? Ortada, karışmaya devam ediyor ve karışageldi. Bu Hükûmet zamanında bu zirve yaptı.

Üç: Politika, dış politik başarılar iç politikaya kullanılmaz. Peki, Hükûmet bunu yapıyor mu? Hep yapageldi, hep yapmaya devam ediyor. Peki, dış politikada içeride azami ittifak aranır mı? Aranır. İşte Hükûmetin yapmadığı bu. Çünkü dış politikadaki başarıyı güya kendine mal etmek için iç politikada hiçbir zaman kendisi azami ittifakı aramıyor.

Değerli arkadaşlar, dış politikanın amaçları açısından belli başlıklar altında analiz ettiğimizde hayati amaçlar vardır, beka sorunu vardır ve amaçlar kısa, orta, uzun vadede planlanır.

Kısa vadedeki amaçlar, en önemli olarak, varlığını sürdürme meselesidir. Güvenlik amacı bunların en başında gelir; hem iç güvenlik açısından hem dış güvenlik tehditleri açısından en önemli amaç, politikada, dış politikada devletin güvenliği, güvenlik amacıdır. Peki, Türkiye’de devletin güvenlik amacıyla ilgili sosyolojik, tarihî, felsefi, ekonomik olarak gelişen hadiseler acaba uygun yönetiliyor mu? Bunu iddia edemeyiz.

İkinci amaç refah amacıdır. Kendi milletini daha müreffeh yaşatmak için ülke dış politikalarını geliştirir ve bu amaçlı dış politika meydana getirir ve yönetir.

Üçüncüsü ve en önemlilerinden birisi saygınlık amacıdır. Bir ülkenin eğer saygınlığı yok oluyorsa, o ülkenin, bekasını, menfaatlerini koruyarak sürdürebilmesi mümkün değildir, çıkarlarını koruyamaz. Peki, bugün Süleyman Şah Saygı Karakolu’ndan tutun, Sayın Bakanın verdiği cevap, “Adalarda fiilî bir durum var.” diyor ve bu fiilî durum ne zaman başladı, ne oldu, ne tedbir alındı, ne yapıldı? Hiçbir cevap yok ve bu fiilî durumu âdeta olağan gören bir anlayış içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunmaya çalışıyor. Türkiye, saygınlığını kaybediyor, hem ekonomik çevrelerde hem siyasi çevrelerde, uluslararası platformlarda günden güne saygınlığını kaybediyor. Sayın Cumhurbaşkanının çıkışları, Hükûmetin dengesiz davranışları bunun en birincil sebebini oluşturmaktadır değerli arkadaşlar. Yetki karmaşası vardır bugün Türkiye’yi yöneten güçte.

Dördüncü önemli amaç özerkliktir. Özerklik amacı vazgeçilmez bir unsurdur. Çünkü siz birtakım ittifaklara girebilirsiniz, ittifaklardan doğan sorumlulukları yerine getirmek, özerkliği çiğnemek anlamına gelmez, saygınlığınızı yitirmez ama siz uluslararası arenada günden güne yalnızlaşırsanız, özerkliğiniz de elden gider, politika üretmeniz, saygınlığınız da elden gider. Bugün Süleyman Şah Saygı Karakolu operasyonu, Türkiye’nin saygınlığını yerle bir etmiştir. İç politikada da eğer böyle bir hülya görmüyorsa arkadaşlar, doğru değerlendiriyorlarsa saygınlığımız orada da kaybolmuştur. İçerideki PKK, dışarıdaki YPG, yaptığı açıklamalarla ortak birtakım konuların değerlendirildiğini söylemektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Bunlar çok kahredici açıklamalardır. Bütün bu açıklamaları Hükûmetin doğru değerlendirmesi lazım. Türkiye, günden güne büyüsü bozulmuş, en tepeden devleti yöneten Hükûmete varıncaya kadar bir yetki karmaşası içerisinde saygınlığını yitiren, özerklikten âdeta tavizlerin verildiği bir yöne doğru yol almaktadır.

Hepinize teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uzunırmak.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı yasa teklifinin, 6362 sayılı Kanunun 130 uncu maddesinin dördüncü fıkrasında değişiklik öngören 17'nci maddesinde geçen “azami yüzde onu olmak üzere" ibaresinin “asgari yüzde yirmisi olmak üzere" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Nursel Aydoğan (Diyarbakır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Nursel Aydoğan, Diyarbakır Milletvekili.

Buyurun Sayın Aydoğan.(HDP sıralarından alkışlar)

NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz yasa kapsamında çeyiz hesabı, doğum yardımı, çocuk yardımı ve toplu konut yardımıyla ilgili görüşlerimi ifade etmek istiyorum.

Doğrusu, basında çeyiz yardımıyla ilgili haberler çıkınca kişisel olarak ben de meraklandım bu iş nasıl olacak diye ama daha sonra yasanın kapsamını öğrenince pratik yaşamda ve hayatta bunun bir karşılığı olmadığını anlamış olduk. Yani, düşünün, bir gençsiniz, evlenmek için bankaya önce üç yıl süreyle para yatıracaksınız, sonra 27 yaşınızı aşmadan evlenmeye çalışacaksınız ve kendinize bir eş bulacaksınız bu arada. Eğer bir eş bulmuşsanız 27 yaşına kadar, yatırdığınız paranın yüzde 20’sini ve 5 bin lirayı geçmemek üzere de bir yardım alacaksınız. Doğrusu, bu iş biraz zor, eş bulmak da o kadar kolay bir şey değil. Eş bulamayanlar, bu parayı nasıl alacaklar? Yani, o başka bir mesele. Diyelim ki 5 bin lirayı mutlaka almak isteyen bir gencimiz, kadın ya da erkek fark etmez, alelacele evlenecek, ondan sonra da 10 milyon, 20 milyon verip geçinemediği için bu sefer de eşinden ayrılmaya çalışacak. O nedenle, pratik yaşamda çok fazla karşılığı yok.

Bunun yanında, tabii ki Türkiye’de işsizlik çok yüksek. Mesela, diyelim bölgemizde, Diyarbakır’da, Siirt’te, Batman’da, Şırnak’ta yüzde 18-20 civarında bir işsizlik var, Türkiye genelinde de 11-12 civarında bir işsizlik var. Bu kadar yoğun işsizliğin olduğu bir ülkede üç yıl boyunca bankaya evlenmek için para yatıracak genç bulmak herhâlde zor olacak.

Bir de, tabii, kadın arkadaşlar açısından önemli bir durum var. Kadın istihdamı ülkemizde zaten çok düşük. Kadın arkadaşlar bu parayı nasıl bulacaklar? Nasıl bankaya yatıracaklar? Ailelerin bu konuda onlara mutlaka destek vermesi lazım. Bu desteği alabilecekler mi? Bu da farklı bir durum. Tabii ki üniversite mezunları belki bu işten yararlanabilir diyeceğiz ama üniversite mezunlarının da ezici çoğunluğunun işsiz olduğunu, kapıda bekleyen 200-300 bin civarında öğretmen olduğunu da düşünürsek bu yasanın pratik anlamda bir karşılığının olmadığını anlarız.

Çocuk yardımı artırılıyor. Tabii, eğer çocuk yardımı hakikaten çocukların daha iyi bakımı için artırılıyor olsa, bu, elbette sevindirici bir şey. Ama bu kanunda sevindirici bir şey var, o da çocuk yardımının direkt anneye verilecek olması ve bunun da kanun kapsamında yazılıyor olması, bu, güzel ama bizim düşündüğümüz şu: Hem çeyiz yardımının hem de çocuk yardımının artırılmasının altında yatan neden, istatistiklerle, Türkiye’de yaşlanmakta olan nüfusun artırılmasına yönelik ama bu tip tedbirlerle artırılır mı? Artırılamaz çünkü Türkiye’de artık kapitalizm hâkim, kapitalizmin liberalist politikaları hâkim. Liberalizm de biliyorsunuz bireycilik demektir. Artık tıpkı Avrupa’daki gibi Türkiye’de de liberal politikaların etkisiyle yetişen gençler “Dünyaya bir kere geldik, bir daha gelmeyeceğimize göre, işte, çocuk yapmak, büyütmek, yetiştirmek istemiyoruz.” diyorlar. Dolayısıyla, bu politikalar yani neoliberal politikalar ülkemizde hâkim olduğu müddetçe, bunların da gençlerin üzerinde etkisi olduğu müddetçe bu tip yardımların bir etkisi olmayacağını da ben ifade etmek istiyorum.

Tabii ki konut yardımıyla ilgili olarak da aynı mesele. Üç yıl, yoksul bir kişi sistemde kalacak, üç yıldan sonra kendine ev almak istediğinde 15 bin lira gibi ya da yatırdığı paranın yüzde 20’si gibi bir yardım yapılacak. Ülkemizde 5-10 milyon civarında asgari ücretle geçinen bir kitle olduğunu düşünürsek konut yardımının da pratik yaşamda bir geçerliliğinin olmadığını hep birlikte göreceğiz.

Dolayısıyla, çıkarılan bu 3 kanun da biraz da yaklaşan seçimler nedeniyle ve biraz popülist politikalarla oy yükseltmeye dayalı çıkarılan kanunlardır diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Arayacağım.

Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.45

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.52

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 83’üncü Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

705 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 17’nci maddesi üzerindeki Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan ve arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Kâtip üyeler arasında anlaşmazlık var, elektronik cihazla oylama yapacağız.

Bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

18’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı Kanun Teklifinin 18. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Günal                                   Mustafa Kalaycı                                      Alim Işık

   Antalya                                                   Konya                                              Kütahya

Hasan Hüseyin Türkoğlu    Ahmet Kenan Tanrıkulu                                           Erkan Akçay

     Osmaniye                                  İzmir                Manisa

Mehmet Erdoğan

         Muğla

MADDE 18 - 20/6/2013 tarihli ve 6493 sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanunun 23 üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"(1) Sistem işleticisi, ödeme kuruluşu ve elektronik para kuruluşu bu Kanunda yer alan hususlar ile ilgili belgeleri ve kayıtları en az on yıl süreyle güvenli ve istenildiği an erişime imkân sağlayacak şekilde yurt içinde saklar. Sistem işleticisinin faaliyetlerini yürütmede kullandığı bilgi sistemleri ve bunların yedekleri de yurt içinde tutulur. Ödeme kuruluşu ve elektronik para kuruluşunun faaliyetlerini yürütmede kullandıkları bilgi sistemlerine ilişkin usul ve esaslar Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ve Kurul tarafından belirlenir."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Eskişehir Milletvekili Salih Koca ve Uşak Milletvekili İsmail Güneş ile 6 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Manisa Milletvekili Özgür Özel'in; Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin; Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun 18. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Rahmi Aşkın Türeli                        Mehmet Hilal Kaplan                               Müslim Sarı

          İzmir                                               Kocaeli                                             İstanbul

Ali Serindağ                                           İzzet Çetin                                      Vahap Seçer

      Gaziantep                                           Ankara                                              Mersin

   Mehmet Şeker

      Gaziantep

MADDE 18 - 20/6/2013 tarihli ve 6493 sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanunun 23 üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“(1) Sistem işleticisi, ödeme kuruluşu ve elektronik para kuruluşu bu Kanunda yer alan hususlar ile ilgili belgeleri ve kayıtları en az on yıl süreyle güvenli ve istenildiği an erişime imkân sağlayacak şekilde yurt içinde saklar. Sistem işleticisinin faaliyetlerini yürütmede kullandığı bilgi sistemleri ve bunların yedekleri de yurt içinde tutulur. Ödeme kuruluşu ve elektronik para kuruluşunun faaliyetlerini yürütmede kullandıkları bilgi sistemlerine ilişkin usul ve esaslar Kurul tarafından belirlenir.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı yasa teklifinin 20/6/2013 tarihli ve 6493 sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanunun 23'üncü maddesinin birinci fıkrasında değişiklik öngören 18'inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

    İdris Baluken                                       Erol Dora                                        Adil Zozani

         Bingöl                                              Mardin                                              Hakkâri

      Nazmi Gür                                       Esat Canan

           Van                                                Hakkâri

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ FATİH ŞAHİN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Merkez Bankasının yetkisi ve uzmanlığı altında olan konular BDDK alanına da dâhil edilmektedir. Bu konuda uzmanlaşmış MB'nin yetkilerinin benzeri bir yetkisi BDDK'ya vermek büyük sorunlar ortaya çıkarabilecektir. Değişiklik ile bu sorunların giderilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Eskişehir Milletvekili Salih Koca ve Uşak Milletvekili İsmail Güneş ile 6 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Manisa Milletvekili Özgür Özel'in; Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin; Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun 18. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Rahmi Aşkın Türeli (İzmir) ve arkadaşları

MADDE 18 - 20/6/2013 tarihli ve 6493 sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanunun 23 üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"(1) Sistem işleticisi, ödeme kuruluşu ve elektronik para kuruluşu bu Kanunda yer alan hususlar ile ilgili belgeleri ve kayıtları en az on yıl süreyle güvenli ve istenildiği an erişime imkân sağlayacak şekilde yurt içinde saklar. Sistem işleticisinin faaliyetlerini yürütmede kullandığı bilgi sistemleri ve bunların yedekleri de yurt içinde tutulur. Ödeme kuruluşu ve elektronik para kuruluşunun faaliyetlerini yürütmede kullandıkları bilgi sistemlerine ilişkin usul ve esaslar Kurul tarafından belirlenir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ FATİH ŞAHİN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Şeker, Gaziantep Milletvekili.

Buyurun Sayın Şeker. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; gene bir torba yasa... Bu Meclis, maalesef bir kanun fabrikası oldu. Milletvekili olduğumuz günden beri yüzlerce kanun çıkardık, değiştiriyoruz, tekrar çıkarıyoruz. Seçim öncesi birtakım yerlere mesaj vermek için kanunlar düzenliyoruz, çıkarıyoruz ama maalesef, toplumu eğitemiyorsanız, toplumdaki çıkarttığınız kanunları uygulayan kanun uygulayıcılarını yetiştiremiyorsanız çıkardığınız kanunların da çok büyük bir etkisi olmuyor.

Ben ilk milletvekili olduğum zaman yine bu kürsüden de konuşmuştum ve o zaman da bazı tekliflerde bulundum. Özellikle şunu söylemiştim: Bakın televizyonlarda ilaçlar satılıyor. Birisi çıkıyor “Şu ilaç şu hastalığa iyi gelir.” diyor. Bir başka kişi çıkıyor, bazı gıdaların bazı hastalıklara iyi geldiğini anlatıyor. Bunlarla ilgili bir yaptırım uygulayamıyorsunuz. Kanunda var aslında, kanunda her şey var ama denetleyemezseniz ve uygulayamazsanız maalesef bunlarla başa çıkmanız da mümkün olmaz. En son Sayın Bakan bir açıklama yaptı, dedi ki: “Bu bal satışlarını yasakladık. Bütün bu televizyonlarda ilanı yapılan balların hepsi sahtedir.” Peki, dört yıldır vatandaşın yediği bu balda ne vardı değerli arkadaşlar? İçinde nişasta bazlı glikoz vardı. Nişasta bazlı glikoz nişastadan elde edilen ucuz bir şeker ama maalesef obeziteye ve kansere sebebiyet veriyor, kronik hastalıkların önünü açan bir gıda maddesi.

Peki, buraya nasıl geldik? Denetlemediğimiz için. İstediğiniz kanunu çıkartın, eğer denetleyemiyorsanız, etkili bir denetim yapamıyorsanız maalesef sonucunda çok da başarılı bir şey yapma şansınız olmuyor. Bunları burada bahsediyoruz, konuşuyoruz ama toplumun, karşıdaki insanların oyunu alabilmek için seçim zamanları birtakım şeyleri gündeme getiriyoruz ve gündeme getirdiğimiz kanunların da çok da arkasına aslında düşmüyoruz. Çeyiz parası diyoruz, vatandaşın evlenme zamanına karışıyoruz, “Şu kadar para yatırırsan, yüzde 20’sini şu kadar bankaya koyarsan, şu yaşa kadar da evlenmezsen…” diye birtakım maddeler koyuyoruz. Hani evlenme ile ölümün zamanı belirliydi? Onların, nasıl olursa, bir zamanı var, bir saati var ve olacak. Sizin orada, kanunda koyduğunuz 27 yaşı mı bekleyecek? Bankadaki paranın yüzde 20’sinin tamamlanmasını mı bekleyecek? Bunlar uygulanması mümkün olmayan şeyler. Sadece konuşuyoruz, sadece bunları yazıyoruz, çiziyoruz ama seçim zamanı yapıyoruz. İşte, bir Anayasa değişikliği: “18 yaşındakiler de siyaset yapsın.” E, bugüne kadar niye getirmediniz? Bugün bu kanun çıkarsa, 7 Nisanda herkes milletvekili adaylarının listesini verecek, ne zaman uygulayacaksınız? Hangi dönemde gelecek bu adamlar, siyaset yapacaklar?

Değerli arkadaşlar, lütfen çıkardığımız kanunlara da sahip çıkalım. Bu Mecliste dört yıldır, inanın, bir fabrika gibi kanun çıkarttık. Çıkardığımız kanunların sayısını bilmiyoruz. Kimisini geri getirdik, düzelttik, kimisini toparlamaya çalışıyoruz. Ama sonuç itibarıyla, ne yaparsak yapalım, uygulanabilir şeyler yapmak zorundayız, toplumun önünü açmak zorundayız. Ama biz burada çıkardığımız, çıkaracağımız kanunla, insanların evlenme çağını, ne zaman evleneceklerini, nasıl evleneceklerini, bunun ne kadarının bankaya yatırılacağını -bir sonraki maddelerde tekrar konuşulacak, görüşülecek- nasıl ev sahibi olacak, bunu nereden alacak… Yani bunları sizin belirleme hakkınız yok, böyle bir şeyi yapma şansınız da yok. Eğer bir şey yapacaksak, yapacağımız şey, bu toplumun refah düzeyini artırmak, eğitim düzeyini artırmak, kaliteli insanların yetişmesini sağlamak olmalı. Bunun için de mücadele etmeliyiz ve bunları yapabilmeliyiz. Bu çıkan kanunların maalesef uygulama alanı çok fazla yok.

O gün gündeme getirdiğimiz, televizyonlarda bu ilaçlarla ilgili, bu gıdalarla ilgili reklamın yasaklanmasıyla ilgili dört yıl önce benim sorum önergem var, kanun teklifim de var, araştırma önergesi de bununla ilgili vermiştim ama bugüne kadar bir şey yapılmadı. Maalesef, bir Bakanımız çıktı, bu gıda ürünlerinin çoğunun sahte olduğunu ve insan sağlığına zararlı olduğunu söylüyor. Peki, sorumlu kim? Bunu ucuza alan, ekonomik sıkıntısı olan vatandaş mı, buna göz yuman Sayın Bakan ve yöneticiler mi?

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı Kanun Teklifinin 18. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Madde 18- 20/6/2013 tarihli ve 6493 sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanunun 23 üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"(1) Sistem işleticisi, ödeme kuruluşu ve elektronik para kuruluşu bu Kanunda yer alan hususlar ile ilgili belgeleri ve kayıtları en az on yıl süreyle güvenli ve istenildiği an erişime imkân sağlayacak şekilde yurt içinde saklar. Sistem işleticisinin faaliyetlerini yürütmede kullandığı bilgi sistemleri ve bunların yedekleri de yurt içinde tutulur. Ödeme kuruluşu ve elektronik para kuruluşunun faaliyetlerini yürütmede kullandıkları bilgi sistemlerine ilişkin usul ve esaslar Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ve Kurul tarafından belirlenir."

Mehmet Günal (Antalya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ FATİH ŞAHİN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ahmet Kenan Tanrıkulu, İzmir Milletvekili.

Buyurun Sayın Tanrıkulu. (MHP sıralarından alkışlar)

AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin 18’inci maddesinde vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Öncelikle Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu görüştüğümüz madde, 6493 sayılı Kanun’un 23’üncü maddesinin (1)’inci fıkrasında bir değişiklik öngörüyor. Ancak, bu değişikliği öngörürken, burada ilginç olan husus, (1)’inci fıkradaki düzenlemeyle “Ödeme kuruluşu ve elektronik para kuruluşunun faaliyetlerini yürütmede kullandıkları bilgi sistemlerine ilişkin usul ve esasların belirlenmesinde kurula -yani Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna- yetki verir.” diyor.

Şimdi burada ilginç olan husus şu… Bugünlerde çıkartılmış olan yönetmelikte -eski kanuna yani yürürlükte olan kanuna göre çıkarılan yönetmelikte- zaten bu yetki devrini yapmış arkadaşlar. Şimdi, enteresan olan husus şu: Bizim bildiğimiz, mevzuatta, önce kanun çıkar, daha sonra yönetmelik çıkar. Usul, esas böyle gider. Ancak, herhâlde şimdi usul ve esas değişerek yönetmeliği önce çıkarmışlar, kanunu buna uydurmaya çalışıyorlar arkadaşlar. Burada da enteresan olan husus şu: Teknik olarak böyle bir şeyin yapılmaması gerektiğini de hem Hükûmete hem ilgili yetkililere söylememişler.

Şimdi, işin o kısmını bir kenara bırakırsak, esasa gelirsek burada da şöyle bir hatayla mükellef olmuşlar: Bu kanunu incelediğimiz zaman yani 6493 sayılı Kanun’u incelediğimiz zaman burada paranın dolaşımında veyahut ödeme sistemlerinin işlemesindeki gözetimi sağlama veya gerekli düzenlemeleri yapma görevi aslında Merkez Bankasının görev ve yetkileri arasında. Burada usul ve esas yönünden biraz önceki çiğnemeyi bir kenara bırakın, bir de buradaki yetkilerin Merkez Bankasından alınıp Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna aktarılması hadisesi var ki vahim olan tarafı da bu.

Bu maddenin gerekçesini okuduğumuzda, işin ilginç tarafı -zaten torba teklifte de öyle; artık Hükûmet tasarı da getirmiyor torbalarda, belki de yüz bulamıyor, işi teklife dönüştürmüş durumdalar- bu teklifte gerekçeleri doğru dürüst açıklama gereği dahi duyulmamış.

Değerli arkadaşlar, şimdi, kuruluş iznini Merkez Bankasının verdiği bir elektronik para ihraç işinde ve bunun hizmetini sağlama işinde esas usul ve esasların Merkez Bankası tarafından yapılması ve denetlenmesi gerekir. Hadi ondan vazgeçtik, bizim önergemizdeki meseleye dönersek, burada biz “Hem Merkez Bankası hem BDDK, madem böyle bir düzenleme ihtiyacı duydunuz, birlikte yapsınlar, denetleme kısmını da BDDK yapsın.” diye önerge verdik.

Değerli milletvekilleri, 57’nci Hükûmet döneminde Merkez Bankasını tam bağımsızlığına kavuşturmuştuk. Şimdi, dolambaçlı yollardan getirilen bu birtakım uygulamalar, Merkez Bankasının yapısına da gölge düşürecek birtakım esaslar. Bunlardan vazgeçilmesi gerekir çünkü yapılacak o kadar ciddi işler ve meseleler varken… Bugünlerde açıklanmış olan güven endekslerine bakarsak zaten ekonomide bir yavaşlamayla karşı karşıyayız, hem tüketici güven endekslerinde hem reel kesim güven endekslerinde 2009’dan bu yana yani kriz sonrasından bu yana çok ciddi düşüşler var. Gündemi bunun üzerine getirecek düzenlemelerin Meclisin Genel Kuruluna getirilmesi gerekirdi.

2012’den bu yana Türkiye ekonomisinde üçlü sacayağı birtakım uygulamalarla karşı karşıyayız. Bunlar nedir? Düşük büyüme, düşük tasarruf, düşük yatırım; öbür tarafta da bunun tam tersi, zıddı, yüksek enflasyon, yüksek dış borç, yüksek dış açıkla karşı karşıyayız. Yani ekonomik modeliniz artık iflas etmiş durumda. Bu paradigmayı bir kenara bırakarak yeni bir ekonomik modelle karşı karşıya kalmamız gerekir diye düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlar, bu reformların da etkili olabilmesi açısından demokratik hukuki kurumlara da ihtiyaç bulunması gerekiyor. O yüzden yapacağınız, hukuk devleti olmadan, daha geniş birtakım demokratik hakları vermeden doğru dürüst bir ekonomi uygulaması mümkün olmaz diyor, saygılarımızı sunuyoruz. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

19’uncu madde üzerinde dört adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Teklifinin 19 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan "27" ibaresinin "30" şeklinde, “20'sini ve azami 5.000" ibaresinin "30'unu ve azami 10.000" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

    Erkan Akçay                                          Ali Öz                                     S. Nevzat Korkmaz

        Manisa                                              Mersin                                              Isparta

  Mehmet Şandır                                Mustafa Kalaycı                                 Münir Kutluata

         Mersin                                              Konya                                              Sakarya

Adnan Şefik Çirkin

          Hatay

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı yasa teklifinin, 3/6/2011 tarihli ve 633 sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye ek madde eklemeyi öngören 19'uncu maddesinde geçen "27 yaşını doldurmadan ilk evliliklerini yapmaları" ibaresinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

    İdris Baluken                                       Erol Dora                                        Adil Zozani

         Bingöl                                              Mardin                                              Hakkâri

   Hasip Kaplan                              Sırrı Süreyya Önder

         Şırnak                                             İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurulda görüşülmekte olan 705 Sıra Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 19 uncu maddesinin 3 üncü fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Naci Bostancı                  Mehmet Doğan Kubat                               İlyas Şeker

        Amasya                                            İstanbul                                             Kocaeli

    Bülent Turan                                    Avni Erdemir                                 Hakan Çavuşoğlu

        İstanbul                                            Amasya                                              Bursa

     Fatih Çiftci                                    Zülfü Demirbağ                                  Hüseyin Filiz

         Elâzığ                                                 Van                                                Çankırı

"(4) Hesap sahibinin Devlet katkısına hak kazanmış olması koşuluyla, hak ettiği Devlet katkısının tamamı ile çeyiz hesabında biriken toplam miktarın Devlet katkısı için başvuru tarihinde geçerli olan bir yıllık asgari net ücrete karşılık gelen tutarı, nafaka borçları hariç olmak üzere haczedilemez, rehnedilemez, iflas masasına dâhil edilemez. Hesap sahibinin çeyiz hesabında biriken toplam miktarının haczedilemeyecek, rehnedilemeyecek, iflas masasına dahil edilemeyecek tutarını üç misline kadar artırmaya üçüncü fıkra kapsamında belirlenecek usul ve esaslara göre Bakanlar Kurulu yetkilidir. Hesap sahibinin devlet katkısını alabilmek amacıyla yapacağı başvuru tarihinden sonra ilgili bankaya tebliğ edilen haciz, rehin ve iflas talebine karşılık gelen tutarın ödenmesi, Devlet katkısının hak kazanılıp kazanılmadığı hususu açıklık kazanana kadar bekletilir."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Eskişehir Milletvekili Salih Koca ve Uşak Milletvekili İsmail Güneş ile 6 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Manisa Milletvekili Özgür Özel'in; Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin; Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun 19. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Rahmi Aşkın Türeli                               Müslim Sarı                                     Vahap Seçer

          İzmir                                               İstanbul                                             Mersin

Mehmet Hilal Kaplan                             İzzet Çetin

        Kocaeli                                             Ankara

"MADDE 19 - 3/6/2011 tarihli ve 633 sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

"Çeyiz Hesabı ve Devlet Katkısı

EK MADDE 2- (1) Türk vatandaşlarına ve 29/05/2009 tarihli ve 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunun 28 inci maddesi kapsamına girenlere, 5411 sayılı Kanuna tabi mevduat veya katılım bankalarının yurtiçi şubelerinde Türk Lirası cinsinden çeyiz hesabı açmaları, asgari 3 yıl boyunca sistemde kalmaları, 27 yaşını doldurmadan ilk evliliklerini yapmaları ve evliliklerini müteakip ilgili bankaya başvurmaları halinde üçüncü fıkraya göre belirlenecek usul ve esaslara göre Devlet katkısı ödenir. Devlet katkısı ödemesi hesapta biriken toplam tutarın yüzde 20'sini ve azami 10.000 Türk Lirasını geçemez. Azami tutar her yıl yeniden değerleme oranı kadar artırılır. Azami tutarı üç katına kadar artırmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.

(2) Devlet katkısı, Bakanlık bütçesine bu amaçla konulan ödenekten defaten karşılanır ve hak sahibine hesabın bulunduğu banka aracılığıyla ödenir. Hak sahipliğinin tespitinden ve aktarılacak Devlet katkısının doğru ve tam hesaplanmasından hesabın bulunduğu banka sorumludur. Haksız olarak yapıldığı tespit edilen Devlet katkısının ödendiği tarihten tahsil edildiği tarihe kadar geçen süreye 21/07/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 51 inci maddesinde belirtilen gecikme zammı oranında hesaplanacak faiz ile birlikte 1 ay içinde ödenmesi gerektiği Bakanlık tarafından bir yazı ile bankaya bildirilir. Bu süre içinde ödeme yapılmaması halinde bu alacaklar, vergi dairesince anılan Kanun hükümlerine göre, ilgili bankalardan takip ve tahsil edilir.

(3) Bu madde kapsamında; hesap sahiplerinin ödeme planlarına, Devlet katkısına ilişkin hak ediş sürelerinin tespitine ve birikim yapılan süreler ile ödeme planlarına göre Devlet katkısı oranının ve azami tutarın birinci fıkrada belirtilen sınırlar dahilinde farklılaştırılmasına, hesapların denetimine ve uygulamaya yönelik diğer hususlara ilişkin usul ve esaslar Bakanlığın görüşü alınarak Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Bakanın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca belirlenir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ FATİH ŞAHİN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Müslim Sarı, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Sarı. (CHP sıralarından alkışlar)

MÜSLİM SARI (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

705 sıra sayılı Teklif’in 19’uncu maddesinde verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, bu madde, 27 yaşla sınırla olmak üzere, üç yıl boyunca bir hesapta kaldığınız sürece toplam 5 milyar lirayı aşmayacak şekilde devlet katkısının bir çeyiz hesabı kurularak bu çeyiz hesabına aktarılmasını öngörüyor.

Şimdi, bu düzenlemenin 3 tane boyutu var. Birincisi sosyal boyutu ve biz sosyal demokrat bir parti olarak bu sosyal boyutunu önemsiyoruz.

İkinci boyutu, yurt içi tasarruflarla ilgili olan boyutu. Bildiğiniz üzere, yurt içi tasarruf seviyeleri yüzde 13’lere kadar düştü ve bizim ekonomimizin en önemli problemlerinden biri. Dolayısıyla, çeyiz hesabının da insanları bir miktar tasarrufa yöneltmesini bekleyebiliriz. Bu açıdan da kısmen olumlu değerlendirebiliriz. Fakat, bunun altında yatan asıl boyutu -ben geneli üzerinde yapmış olduğum konuşmada da anlatmaya çalıştım- bütün bunlardan öte, bu maddenin aslında AKP’nin demografi ya da nüfus politikası ya da “çok çocuk” politikası, adına ne derseniz deyin, bununla ilgili ve ilintili olmasıdır. Dünyada çok çocukluluğu, daha doğrusu çocuk sayısını çoğaltmak ve nüfusun yaşlanmasını engellemek üzere evlilik yaşının aşağıda tutulmasını teşvik eden başkaca da bir düzenleme yok. Doğan çocuğa yardım yapabilirsiniz, bununla ilgili düzenlemeler yapabilirsiniz ancak çocuk sayısını artırmak üzere ebeveynlere evlilik içerisinde daha fazla süre vermek üzere evlilik yaşını aşağıya indirmeyi öngören, bunu teşvik eden bir düzenlemeye dünyanın herhangi bir yerinde rastlanmış değil, bu da herhâlde Türkiye’ye özgü bir politika olsa gerek.

Komisyon çalışmalarında buna niye ihtiyaç duyulduğuna ilişkin sorduğumuz sorularda bize dendi ki: “Türkiye’de evlilik yaşı hızla yükseliyor. Erkeklerde ortalama evlilik yaşı 26,8; kadınlarda da 23,6’ya ulaştı. Dolayısıyla, evlilik yaşının çok fazla yükselmesini engellemek lazım ki evlilik içerisinde mümkün olduğu kadar daha fazla çocuk sayısına sahip olabilsin ebeveynler.”

Bir defa burada eleştirilmesi gereken ilk nokta AKP’nin demografi politikasıdır ya da nüfus politikasıdır. Bakınız, gerekçe çok masum olabilir, şöyle söyleyebilirsiniz: “Nüfus dinamik, nüfusun dinamiğinden yararlanabilmek için nüfusun yaşlanmaması gerekiyor. Yaşlanmayan nüfus için onun önümüzdeki süre içerisindeki demografik fırsat penceresinden yararlanmak gerekiyor. Dolayısıyla nüfusun yaşlanmasını orta ve uzun vadede engellemek gerekiyor.” Fakat, burada kolaycı bir yaklaşım olduğunu hemen belirtmek gerekiyor. Önemli olan, zaten dinamik olan nüfusun, önümüzdeki dönem içinde ekonomik politikalarla, makro politikalarla onun verimliliğini ekonomiye kazandırmak olmalıyken, o nüfusun donanımını artırmak olmalıyken, o nüfusu hep genç tutmaya çalışmanın ve bunun için de çocuk sayısını mümkün olduğu kadar çok tutmaya çalışmanın doğru bir politika olmadığını değerlendirmek istiyoruz. Bu şekilde kalkınmamız ve büyümemiz söz konusu olamaz. Ancak nüfus sayısını artırabilirsiniz. Demografik fırsat penceresi sonsuza kadar açık kalsın ve nüfus sayısı çoğalsın diyebilirsiniz ama bu politika bizi bir yere götürmez. Üstelik, bakın, Türkiye’de, özellikle doğuda ve güneydoğuda, özellikle kız çocukları için çok düşük yaşlarda evliliklerin sosyolojik bir vakıa olduğunu ve bir problem olduğunu da değerlendiriyoruz. Dolayısıyla, özellikle çocuk gelinler meselesi gibi çok önemli bir meselenin olduğu bir yerde, böyle bir sosyolojik gerçeğimizin olduğu bir yerde, evlenme yaşı yükseliyor diye, bunları aşağıda tutalım ve mümkün olduğu kadar daha erken yaşları evlilik için teşvik edelim politikasının sosyolojik olarak da doğru olmadığını ve Türkiye için uygun olmadığını değerlendiriyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

Öte yandan, burada, bunun tam bir sosyal politika aracına dönüşmesinin sağlanabilmesi için mutlaka gelir farklılıklarına göre bir farklılaştırmanın yapılmış olması gerekirdi. Ancak, bu düzenlemede, bizim Komisyonda buna ilişkin ısrarlarımıza rağmen herhangi bir değişikliğe yer verilmedi. Eğer amaç evlenmek isteyip de evlenemeyen dar gelirli vatandaşlara devlet katkısı sağlamaksa, her vatandaşa değil, daha dar gelirli vatandaşa daha fazla devlet katkısının sağlanması bu sistemin içine konulmalıydı diye düşünüyorum, ancak o zaman sosyal işlevini daha iyi yerine getirirdi diye düşünüyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın Vural, buyurun, bir söz talebiniz var.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

22.- İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın, Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, bir konu var. Biraz önce Sayın Bakanın bu 16-17 adayla ilgili işte “Bizim toprağımızdır.” filan ifadeleri karşısında milletvekillerini doğru bilgilendirmemiz gerekiyor.

2008’de Bulamaç Adası’nda bir Yunan helikopteri hava sahasını ihlal etti diye Genelkurmay Başkanlığı bu ihlali sitesine koyuyor. Dışişleri Bakanlığı bu ihlalin yapıldığına ilişkin bu beyanın kaldırılmasını istiyor ve bir toplantı yapılıyor ve bu adalarla ilgili fiilî olarak bir işgal olduğunu, bu işgalin kaldırılması için de bir siyasi karara ihtiyaç olduğunu ifade ediyorlar. 2009 Haziranında Dışişleri Bakanı Davutoğlu Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçisine “Bulamaç ve Eşek Adalarının aidiyeti şüphelidir.” diyor. Ondan sonra Yunanistan diyor ki: “Hiçbir zaman şüpheli değildir, bizim adalarımızdır.” Şimdi, Sayın Bakan burada diyor ki: “Bizim toprağımızdır.” Ama, görünen o ki fiilî olarak bizim toprağımızın üzerinde egemenlik haklarımızı ihlal eden bütün girişimlere karşı siyasi irade maalesef bir karar oluşturamamıştır.

26 Eylül 2012’de yine Bulamaç Adası’na, 03.00’te oraya Türk Sahil Güvenlik teknesi geliyor ve orada “Yunan egemenlik sahasındasınız, çıkınız.” diyorlar ve terk edilip gidiliyor.

19 Mayıs 2011’de Demokrat Partililerin Eşek Adası’na gitme girişimi engelleniyor ve “Yunanistan egemenlik sahasına giremezsiniz.” diye söylüyorlar Sayın Bakan, tablo bu.

Bütün bunların, bu adalar üzerinde -biraz önce ifade ettiğiniz- egemenlik haklarımızı korumak üzere Hükûmetin hiçbir siyasi irade oluşturmadığını ve defakto durumu hukukileştirecek, üstelik aidiyetinin şüpheli olduğunu ifade etmek suretiyle sizin beyanınızın aleyhine çeşitli mahfillerde beyanlar olduğunu görüyoruz. Bütün bunlarla ilgili aslında yapılması gereken, gerçekten ivedilikle bu konuda bir araştırma yaparak bu konunun vuzuha kavuşturulmasıdır.

Bunları arz etmek için söz aldım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

5.- Eskişehir Milletvekili Salih Koca ve Uşak Milletvekili İsmail Güneş ile 6 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in; Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin; Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/2736, 1/1039, 2/2118, 2/2731) (S. Sayısı: 705) (Devam)

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurulda görüşülmekte olan 705 Sıra Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 19 uncu maddesinin 3 üncü fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Naci Bostancı (Amasya) ve arkadaşları

"(4) Hesap sahibinin Devlet katkısına hak kazanmış olması koşuluyla, hak ettiği Devlet katkısının tamamı ile çeyiz hesabında biriken toplam miktarın Devlet katkısı için başvuru tarihinde geçerli olan bir yıllık asgari net ücrete karşılık gelen tutarı, nafaka borçları hariç olmak üzere haczedilemez, rehnedilemez, iflas masasına dâhil edilemez. Hesap sahibinin çeyiz hesabında biriken toplam miktarının haczedilemeyecek, rehnedilemeyecek, iflas masasına dahil edilemeyecek tutarını üç misline kadar artırmaya üçüncü fıkra kapsamında belirlenecek usul ve esaslara göre Bakanlar Kurulu yetkilidir. Hesap sahibinin devlet katkısını alabilmek amacıyla yapacağı başvuru tarihinden sonra ilgili bankaya tebliğ edilen haciz, rehin ve iflas talebine karşılık gelen tutarın ödenmesi, Devlet katkısının hak kazanılıp kazanılmadığı hususu açıklık kazanana kadar bekletilir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ FATİH ŞAHİN (Ankara) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılması önerilen değişiklik ile; çeyiz hesabında biriken toplam tutarın belirli bir kısmı ile ödenecek Devlet katkısının tamamının nafaka borçları hariç olmak üzere haczedilememesi, rehnedilemesi ve iflas masasına dâhil edilememesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı yasa teklifinin, 3/6/2011 tarihli ve 633 sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye ek madde eklemeyi öngören 19'uncu maddesinde geçen "27 yaşını doldurmadan ilk evliliklerini yapmaları" ibaresinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

İdris Baluken (Bingöl) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ FATİH ŞAHİN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarının ilgili maddesi ile mevzuata erken evliliği özendirici bir düzenleme eklenmek istenmektedir. Erken yaşta evliliği teşvik eden anlayış, kamu olanaklarını kullanarak kendi ideolojik yaklaşımını halka dayatan bir anlayıştır. Değişiklik ile bu sorunların giderilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Teklifinin 19 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan "27" ibaresinin "30" şeklinde, "20'sini ve azami 5.000" ibaresinin "30'unu ve azami 10.000" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Erkan Akçay (Manisa) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ FATİH ŞAHİN (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Erkan Akçay, Manisa Milletvekili.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben, buradan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulundan bir çağrıda bulunmak istiyorum. Öncelikle hatırlayalım: Yeni Yunan Hükûmetinin Millî Savunma Bakanının ilk icraatlarından birisi, işte, bu Türkiye’ye ait, Türklere ait bu adalardan Eşek ve Bulamaç Adalarını ziyaret etmek olmuştur. Bu, açıkça egemenlik hakkının ihlalidir. Sizin Hükûmetiniz “Arada aidiyet sorunu var.” diyor. Yunan Hükûmeti “Aidiyet sorunu yok” diyor, Yunanların kendilerine ait olduğunu iddia ediyor.

Şimdi, Sayın Bakan, Hükûmete şunu öneriyoruz: Hep birlikte bu adaları ziyaret edelim, Millî Savunma Bakanı da refakat etsin, eşlik etsin, öncülük etsin.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Korkar, korkar…

ERKAN AKÇAY (Devamla) - Bu adaları hep birlikte ziyaret etmeyi öneriyoruz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Önergen reddedildi. Hangi önergen kabul ediliyor ki?

ERKAN AKÇAY (Devamla) - Şimdi, 2011, 2012 yıllarından bu yana biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu konuları gündeme getiriyoruz gerek kürsü konuşmalarımızla gerekse soru önergelerimizle. Hükûmetin Millî Savunma Bakanının ve Dışişleri Bakanlarının verdikleri cevaplar burada, birbiriyle çelişen, tutarsız açıklamalar ve bu tutarsızlığa biraz önce Millî Savunma Bakanı yeni bir tutarsızlık ekledi ve maalesef “Yunanistan’ın fiilî uygulamaları var.” dedi. Bu ne rezalettir! Türkiye Cumhuriyeti’ni, devletimizi, ülkemizi ve milletimizi siz ne hâle düşürdüğünüzün farkında mısınız? Arada ihtilaflı bir konu varsa asla müdahale edemez. En basit tarla davalarında dahi… Anadolu’da en çok, on binlerce, yüz binlerce dava bu tarlaların sınır ihlallerinden doğmuştur. Siz hangi bir anlayışla, nasıl bir zihniyetle, nasıl bir devlet bilinciyle, hukuk bilinciyle hareket ediyorsunuz? Türk Ceza Kanunu’nun 302’nci maddesine aykırı suçu işliyorsunuz ve Hükûmet olarak da Dışişleri Bakanı olarak, Başbakan olarak, Millî Savunma Bakanı olarak bu suçtan mutlaka yargılanacaksınız. Bunları, maalesef, ibretle izliyoruz. Bir ihtilaf varsa, aidiyet sorunu varsa fiilî oldubittiye fırsat vermemeniz gerekir, vermememiz gerekir. Bizim, Milliyetçi Hareket Partisinin bu konulardaki görüşlerimiz son derece açık ve nettir.

19’uncu maddede, değerli arkadaşlar, çeyiz ve devlet yardımı düzenleniyor. Bu düzenlemeler seçim arifesinde kaymak tabakanın fakir kesime bir bakışını yansıtmaktadır. Bu iktidarın kaymak tabakasının, iktidar sahiplerinin, çocuklarının en basit evlerinden bir tanesinin değeri bile 5 bin vatandaşa yapılacak konut katkısını karşılıyor -diğer, 20’nci maddede olduğu gibi- çeyizi hakeza, katbekat karşılıyor.

Gençlere “İşin var mı? Aşın var mı?” diye soran yok. Meslek sahibi yüz binlerce genç insan işsiz ve atanamıyor. Öğretmenler, mühendisler, arkeologlar, veterinerler işsiz ve milyonlarca genç. Yüzde 20’yi aşan resmî işsizlik oranına varılmış. Hâl böyle iken işsize çeyiz hesabını nasıl açacaksınız? Vallahi, bu düzenleme bana şunu hatırlattı: Hani meşhur bir Fransız kraliçesine atfedilen “Ekmek bulamayanlar pasta yesin.” gibi bir durum söz konusu. Dolayısıyla, eğer samimiyseniz, iyi niyetliyseniz, sadece propaganda amacı taşımıyorsanız bizim önergemizi de kabul etmeniz gerekir. Devlet katkısından yararlanma oranında, yaşı 27’den 30’a ve yüzde 20’den yüzde 30’a yükseltmeyi ifade ediyoruz para desteğini ve azami 10 bin lirayla sınırlandırılmasını amaçlıyoruz.

Bu düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

20’nci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı yasa teklifinin, 633 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ek madde eklemeyi öngören 20'nci maddesine aşağıdaki ibarenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“Bu düzenlemeden, geliri azami olarak asgari ücretin 5 katını aşmayanlar faydalanabilir.”

    İdris Baluken                                    Hasip Kaplan                                       Erol Dora

         Bingöl                                               Şırnak                                              Mardin

Sırrı Süreyya Önder                              Adil Zozani

        İstanbul                                            Hakkâri

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Teklifinin 20’nci maddesinin birinci fıkrasındaki "20'sini ve azami 15.000 Türk Lirasını " ibaresinin "30'unu ve azami 30.000 Türk Lirasını" şeklinde değiştirilmesini ve üçüncü fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

"(4) İlk defa konut sahibi olunması durumunda gayrimenkulün devir ve iktisap işlemleri her türlü harçtan muaftır."

    Erkan Akçay                                     Ali Halaman                                  Mustafa Kalaycı

        Manisa                                              Adana                                               Konya

   Mehmet Günal                              Adnan Şefik Çirkin

        Antalya                                              Hatay

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Eskişehir Milletvekili Salih Koca ve Uşak Milletvekili İsmail Güneş ile 6 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Manisa Milletvekili Özgür Özel'in; Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin; Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun 20. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Rahmi Aşkın Türeli                        Mehmet Hilal Kaplan                               Müslim Sarı

          İzmir                                               Kocaeli                                             İstanbul

    Ali Serindağ                                     Vahap Seçer                                      İzzet Çetin

      Gaziantep                                           Mersin                                              Ankara

"MADDE 20 - 633 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

"Konut Hesabı ve Devlet Katkısı

EK MADDE 3 - (1) Konut sahibi olmayan Türk vatandaşlarına, yurtiçinde satın alacakları ilk ve tek konut için 5411 sayılı Kanuna tabi mevduat veya katılım bankalarının yurt içi şubelerinde Türk Lirası cinsinden konut hesabı açmaları, asgari 3 yıl boyunca sistemde kalmaları ve konutu satın almalarını müteakip ilgili bankaya başvurmaları halinde üçüncü fıkraya göre belirlenecek usul ve esaslara göre Devlet katkısı ödenir. Devlet katkısı ödemesi hesapta biriken toplam tutarın yüzde 20'sini ve azami 20.000 Türk Lirasını geçemez. Azami tutar her yıl yeniden değerleme oranı kadar artırılır. Azami tutarı üç katma kadar artırmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir. Bu madde hükümleri 5901 sayılı Kanunun 28 inci maddesi kapsamına girenlere uygulanmaz.

(2) Devlet katkısı, Bakanlık bütçesine bu amaçla konulan ödenekten defaten karşılanır ve hak sahibine hesabın bulunduğu banka aracılığıyla ödenir. Hak sahipliğinin tespitinden ve aktarılacak Devlet katkısının doğru ve tam hesaplanmasından hesabın bulunduğu banka sorumludur. Haksız olarak yapıldığı tespit edilen Devlet katkısının ödendiği tarihten tahsil edildiği tarihe kadar geçen süreye 6183 sayılı Kanunun 51 inci maddesinde belirtilen gecikme zammı oranında hesaplanacak faiz ile birlikte 1 ay içinde ödenmesi gerektiği Bakanlık tarafından bir yazı ile bankaya bildirilir. Bu süre içinde ödeme yapılmaması halinde bu alacaklar, vergi dairesince anılan Kanun hükümlerine göre, ilgili bankalardan takip ve tahsil edilir.

(3) Bu madde kapsamında; Devlet katkısına konu olacak konutların niteliğine, hesap sahiplerinin ödeme planlarına, Devlet katkısına ilişkin hak ediş sürelerinin tespitine ve birikim yapılan süreler ile ödeme planlarına göre Devlet katkısı oranının ve azami tutarın birinci fıkrada belirtilen sınırlar dahilinde farklılaştırılmasına, hesapların denetimine ve uygulamaya yönelik diğer hususlara ilişkin usul ve esaslar Bakanlığın görüşü alınarak Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Bakanın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca belirlenir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ FATİH ŞAHİN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FARUK IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Vahap Seçer, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Seçer. (CHP sıralarından alkışlar)

VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum ben de.

Bu torba teklifin seçim öncesi, böyle biraz seçmene selam niteliğindeki düzenlemelerinden bir tanesi bu 20’nci madde ve 19, 20, 21’inci maddeler. Aslında, bunlar çeyiz yardımı, konut edindirme yardımı, çocuk yardımı diye anılıyor ama çok öyle yardım da denemez.

Bakın, şimdi, çeyiz yardımı ile ilk konut alanlara yapılacak olan konut edindirme yardımı birbirlerine çok benziyor yani sistematik aynı. Burada aslında amaç tasarruf, toplumu tasarrufa yöneltmek. Biliyorsunuz, tasarruf oranımız son derece düşük, Türkiye’nin. E, tabii, paranız varsa tasarruf yapabilirsiniz. Şimdi, bu düzenlemeye baktığım zaman, o kadar çelişkili bir düzeleme ki Türkiye’de 980 TL’ye asgari ücretle çalışan binlerce insan varken, milyonlarca insan varken, açlık sınırının, yoksulluk sınırının altında yaşayan milyonlarca insan varken gerçekten, bu şaka gibi bir şey. Diyor ki: “Önce bir konut hesabı aç, orada, bu sistem içerisinde üç yıl tasarrufta paranı bırak. Evet, daha sonra müracaat et, yaptığın tasarruf miktarının maksimum yüzde 20’sini ya da 15 bin TL’yi ben sana konut yardımı olarak vereyim.” Şimdi, baktığınız zaman, gerçekten çok masum bir düzenleme gibi, âdeta bir sosyal yardım gibi görünebilir ama az önce de söylediğim gibi, asıl gaye tasarrufu teşvik etmek. Bir söz vardır “Dağ fare doğurdu.” diye, evet, dağ fare doğuracak. Bunun aslında, uygulamada -hepimiz göreceğiz- olumlu sonuçları olmayacak.

Şimdi, bu düzenleme içerisinde elbette ki konut edindirme yardımı yapılsın, biz yapılmasın demiyoruz. Zaten önergemizde de yapılacak maksimum yardım miktarının 15 bin TL’den 20 bin TL’ye çıkarılmasını istiyoruz. Madem böyle bir şey yapıyorsunuz, gerçekten kayda değer bir yardım yapalım ilk konut edinecek yurttaşlarımıza.

Tabii, incelediğiniz zaman, burada, bu düzenlemede bazı sıkıntılar da var, bazı eksikler de var. Komisyon çalışmalarında bunu da dile getirdik bu düzenlemeleri yaparken. Madem böyle bir iş yapıyoruz, doğru dürüst bir iş yapalım. Şimdi, burada gelir seviyesi ayrımı yok yani “yoksul, fakir ya da gelir seviyesi belli bir miktarın altında, üstünde” diye bir ayrım yapılmıyor. Dolayısıyla, gelir seviyesi yüksek olan yurttaş da düşük olan yurttaş da bundan faydalanabilecek. Oysaki gelir seviyesi düşük vatandaşa bunu yapsak daha doğru bir uygulama olur.

Konut sahibi olanlar -tabii ki ilk konut sahibi olacak- bunu da tabii ki hülle yapabilir; elindeki konutu satabilir, “ilk konut” diye yeni bir yardım alabilir. Bu da aslında düzeltilmesi gereken bir konu.

Yine, üçüncü bir konu var. Burada aile esası yerine birey esası alınmış. Yani, bir ailede sadece bir birey değil, bu koşulları yerine getiren aile bireylerinden birden fazlası da bu konuta sahip olabilir.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, tabii, ekonomik büyümenin önemli sektörlerinden bir tanesi sizlerin hükûmetleri döneminde inşaat sektörü olarak tanımlandı. 2014 yılı içerisinde, Türkiye’de -yaklaşık olarak veriyorum rakamları- 1,1 milyon konut el değiştirmiş ve bu konutların da yüzde 10 civarı ilk konut. Şimdi, burada… Çünkü bir koşul getiriyoruz, diyoruz ki “Bu yardımı alacak olan ilk konut sahipleri”. Oran son derece düşük yani amaç hasıl olmayacak bir düzenleme, onu işaret etmeye çalışıyorum. Tabii ki konut arzı da son derece fazla, özellikle İstanbul gibi büyük kentlerde, bunu da bir anlamda eritmeye yönelik bir düzenleme. Yani, sadece “Yurttaşa katkı sunalım, konut sahibi olsun.” değil, sektöre ilişkin düzenleme.

2012 yılında kredi karşılığı konut edinme oranı yüzde 42’lerdeymiş, bu oran 2013’te yüzde 33’lere düşmüş. Demek ki hakikaten, diğer sektörlerde olduğu gibi inşaat sektöründe de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VAHAP SEÇER (Devamla) - …önemli sıkıntılar yaşanıyor. Bunu da tabii ki sümen altına gizleyemeyiz.

Önergemizde, söylediğim gibi, maksimum yardım miktarının 15 bin TL’den 20 bin TL’ye çıkmasını amaçlıyoruz.

Önergemize destek vereceğinizi umut ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı…

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 00.43

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 00.51

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 83’üncü Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

705 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 20’nci maddesi üzerindeki Mersin Milletvekili Vahap Seçer ve arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Teklifin görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Teklifinin 20’nci maddesinin birinci fıkrasındaki "20'sini ve azami 15.000 Türk Lirasını" ibaresinin "30'unu ve azami 30.000 Türk Lirasını" şeklinde değiştirilmesini ve üçüncü fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

" ( 4) İlk defa konut sahibi olunması durumunda gayrimenkulün devir ve iktisap işlemleri her türlü harçtan muaftır."

Erkan Akçay (Manisa) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ FATİH ŞAHİN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Erkan Akçay, Manisa Milletvekili.

Buyurun Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 20’nci maddede verdiğimiz önerge üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu 20’nci maddedeki düzenlemeyle, bankaların yurt içi şubelerinde konut hesabı açtıran ve asgari üç yıl boyunca sistemde kalan Türk vatandaşlarına ilk konut satın almaları durumunda, hesapta biriktirdikleri paranın yüzde 20’si tutarında ve azami 15 bin lira devlet katkısı ödenecek.

Efendim, bu madde bana Nasrettin Hoca’yı hatırlattı. Hatırlarsınız, Nasrettin Hoca borçluymuş, alacaklı devamlı kapıya dayanıyor. En son geldiğinde bir torba diken tohumu vermiş alacaklıya. “Bu ne?” demiş, “Diken tohumu.” “Ne olacak?” “E, borcumu ödedim.” demiş. “E, ne yapacağım ben bunu?” demiş. “Böyle, yolların kenarlarına dikeceksin, ekeceksin. Oradan koyunlar, keçiler geçecek, geçtikçe yünleri takılır, onları toparlayacaksın, yıkayıp satacaksın.” deyince alacaklı başlamış gülmeye. Nasrettin Hoca da “Seni hınzır, peşin parayı görünce nasıl da gülüyorsun.” demiş. Yani, seçim öncesi uygulama şartları zor olan bir düzenleme. Bizim önergemiz, bu uygulama şartlarını daha pratik, somut bir hâle getiriyor.

Hükûmetin önerisine göre, örneğin 150 bin liralık bir konut almak için bankada üç yılda 75 bin lira biriktiren bir vatandaşımıza biriktirdiği paranın yüzde 20’si tutarında, üst sınır olan 15 bin lira konut desteği verilecek. Bu destek, evin toplam maliyetinin yalnızca yüzde 10’unu karşılıyor. Üç yılda 75 milyon liranın faiz getirisini hiç düşündü mü Hükûmet, hesapladı mı? Bu konuda bir bilgi verirlerse sevinirim. Yani, vatandaş parayı bankaya yatırsa faiz geliri daha fazla olur bunun ve sosyal medyada da bu düzenlemeyle müthiş dalga geçiliyor.

Şimdi, bizim önergemizle 15 bin liralık konut desteği sınırı 30 bin liraya çıkartılıyor. Dolayısıyla, konut almak için üç yılda 75 bin lira biriktiren bir vatandaşımıza verilen destek 15 bin liradan 22.500 liraya çıkarılmaktadır. İlk defa konut sahibi olacakların konut katkısı, desteği alabilmesi için öncelikle bankalarda konut kredisi hesabı açtırması gerekiyor. Konut hesabındaki devlet desteği için en az üç yıl tasarruf yapmak şartı getiriliyor ve hatırlarsak, yurt içi tasarruf oranları 2002’de yüzde 18,6’dan 2013 yılında yüzde 13,7’ye düştü ve 2014 yılı için yüzde 14 olarak öngörülmüştü ve bunun yükseliş emarelerini de maalesef, göremiyoruz. Zaten bu düzenlenmenin asıl amacı konut sahibi olmayan vatandaşları konut sahibi yapmak değil, bireysel tasarrufları artırmak, tasarruflara özendirmek, inşaat sektörünü canlandırmak ve faiz lobisine de bu arada -hatırlatalım- yeni rantlar sağlanmış oluyor böylelikle. 2014 yılı sonunda 122 milyar lirayı bulan konut kredisi kullanma hacmi 200 milyar sınırına çıkartılarak aslında, vatandaşlarımız daha da borçlandırılmak isteniyor.

Değerli arkadaşlar, bu önergemizde Hükûmet düzenlemesinden en farklı, en pratik önerimiz ise şu: Biliyorsunuz, konut satışlarında Harçlar Kanunu uyarınca hem alıcı hem satıcı yüzde 2’şer oranında olmak üzere toplam yüzde 4 tapu harcı ödüyor ve satıcının bu harcı fiyata yansıtması nedeniyle tapu harcının tamamı genellikle alıcı üzerinde kalmaktadır. Önergemizle, ilk kez konut sahibi olacaklar için, konut desteği dışında, konut satışlarındaki bu yüzde 4 harç avantajı sağlanacak ki en pratik destek, katkı ve samimiyet bu düzenlemeyle ölçülecektir. 150 bin liraya konut alacak bir kişiye 6 bin lira ek destek sağlanmış oluyor. Hem ilk konut alan desteklenecek hem inşaat sektörünün canlılığının da daha pratik bir şekilde sağlanabileceğini düşünüyoruz.

Bu düşüncelerle önergemizin kabulünü diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı yasa teklifinin, 633 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ek madde eklemeyi öngören 20'nci maddesine aşağıdaki ibarenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“Bu düzenlemeden, geliri azami olarak asgari ücretin 5 katını aşmayanlar faydalanabilir."

İdris Baluken (Bingöl) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ FATİH ŞAHİN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN –Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

AKP iktidarının ekonominin lokomotifi hâline getirdiği inşaat sektörü ciddi bir daralma yaşamaktadır. Katma değer üretimi zayıf olan bu sektör iktidara yakın sermaye gruplarının da büyük rantlar sağladığı bir alan olmuştur. Tasarının bu maddesiyle ortaya çıkan konut talebinin azalmasını, şimdi bu düzenleme ile dengelenmeye çalışılmaktadır. Bu durumda bir çok yeni rant alanı ve haksız yere kamu olanaklarından faydalanma durumu ortaya çıkacaktır.

Bugün yoksul halk kesimleri için konut sahibi olmak, ciddi bir sorun olarak kalmaya devam etmektedir. Değişiklik ile ortaya çıkacak sorunların giderilmesi ve bu düzenlemeden konut ihtiyacı olan düşük gelirlilerinin faydalanması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

21’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı yasa teklifinin, 633 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ek madde eklemeyi öngören 21'inci maddesinde geçen "canlı doğan birinci çocuğu için 300 TL, ikinci çocuğu için 400 TL, üçüncü ve sonraki çocukları için 600 TL doğum yardımı yapılır" ibaresinin " “canlı doğan ilk üç çocuğun her biri için 600 TL doğum yardımı yapılır" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

    İdris Baluken                                       Erol Dora                                     Nursel Aydoğan

         Bingöl                                              Mardin                                           Diyarbakır

   Hasip Kaplan                                     Adil Zozani

         Şırnak                                              Hakkâri

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Teklifinin 21 inci maddesiyle düzenlenen ek 4 üncü maddesinin 1 inci fıkrasına “Türk vatandaşlarına” ibaresinden sonra gelmek üzere “on iki ay boyunca” ibaresinin eklenmesi ve maddeye aşağıdaki fıkraların eklenmesini arz ve teklif ederiz.

    Erkan Akçay                                  Mustafa Kalaycı                                        Ali Öz

        Manisa                                              Konya                                               Mersin

   Münir Kutluata                              S. Nevzat Korkmaz                           Adnan Şefik Çirkin

        Sakarya                                             Isparta                                               Hatay

  Mehmet Şandır

         Mersin

(7) Kadın memur ve işçiye; doğumdan önce sekiz, doğumdan sonra sekiz hafta olmak üzere toplam on altı hafta süreyle analık izni verilir. Çoğul gebelik durumunda, doğum öncesi sekiz haftalık analık izni süresine iki hafta eklenir. Ancak beklenen doğum tarihinden sekiz hafta öncesine kadar sağlık durumunun çalışmaya uygun olduğunu tabip raporuyla belgeleyen kadın memur, isteği hâlinde doğumdan önceki üç haftaya kadar kurumunda çalışabilir. Bu durumda, doğum öncesinde bu rapora dayanarak fiilen çalıştığı süreler doğum sonrası analık izni süresine eklenir. Doğumun erken gerçekleşmesi sebebiyle, doğum öncesi analık izninin kullanılamayan bölümü de doğum sonrası analık izni süresine ilave edilir. Doğumda veya doğum sonrasında analık izni kullanılırken annenin ölümü hâlinde, isteği üzerine memur veya işçi olan babaya anne için öngörülen süre kadar izin verilir.

(8) (7) ve (8) inci fıkralarda fıkralarında belirtilen hâller dışında, merkezde atamaya yetkili amir, ilde vali, ilçede kaymakam ve yurt dışında diplomatik misyon şefi tarafından, birim amirinin muvafakati ile bir yıl içinde toptan veya bölümler hâlinde, mazeretleri sebebiyle memurlara on gün izin verilebilir. Zaruret hâlinde öğretmenler hariç olmak üzere, aynı usûlle on gün daha mazeret izni verilebilir. Bu takdirde, ikinci kez verilen bu izin, yıllık izinden düşülür.

(9) Kadın işçi veya memura, çocuğunu emzirmesi için doğum sonrası analık izni süresinin bitim tarihinden itibaren ilk altı ayda günde üç saat, ikinci altı ayda günde bir buçuk saat süt izni verilir. Süt izninin hangi saatler arasında ve günde kaç kez kullanılacağı hususunda, kadın memur veya işçinin tercihi esastır. Bu süre günlük çalışma süresinden sayılır.

(10) Hamilelik süresince kadın işçiye periyodik kontroller için ücretli izin verilir. Hekim raporu ile gerekli görüldüğü takdirde, hamile kadın işçi sağlığına uygun daha hafif işlerde çalıştırılır. Bu halde işçinin ücretinde bir indirim yapılmaz.

(11) Memurlara; en az yüzde 70 oranında engelli ya da süreğen hastalığı olan çocuğunun (çocuğun evli olması durumunda eşinin de en az yüzde 70 oranında engelli olması kaydıyla) hastalanması hâlinde hastalık raporuna dayalı olarak ana veya babadan sadece biri tarafından kullanılması kaydıyla bir yıl içinde toptan veya bölümler hâlinde on güne kadar mazeret izni verilir.

(12) Yıllık izin ve mazeret izinleri sırasında fiili çalışmaya bağlı her türlü ödemeler hariç malî haklar ile sosyal yardımlara dokunulmaz.

(13) Doğum yapan memura, bu madde uyarınca verilen doğum sonrası analık izni süresinin bitiminden; eşi doğum yapan memura ise, doğum tarihinden itibaren istekleri üzerine yirmidört aya kadar aylıksız izin verilir.

(14) İsteği halinde kadın işçiye, analık süresinin tamamlanmasından sonra altı aya kadar ücretsiz izin verilir. Bu süre, yıllık ücretli izin hakkının hesabında dikkate alınmaz. Analık süresi işçinin sağlık durumuna ve işin özelliğine göre doğumdan önce ve sonra gerekirse artırılabilir. Bu süreler hekim raporu ile belirtilir.

(15) Yıllık izin ve mazeret izinleri sırasında fiili çalışmaya bağlı her türlü ödemeler hariç malî haklar ile sosyal yardımlara dokunulmaz.

(16) Doğum yapan kadın çalışanlara 24 ay boyunca ödenen ücretler."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Eskişehir Milletvekili Salih Koca ve Uşak Milletvekili İsmail Güneş ile 6 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Manisa Milletvekili Özgür Özel'in; Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin; Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun 21. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesine arz ve teklif ederiz.

Rahmi Aşkın Türeli                        Mehmet Hilal Kaplan                               Müslim Sarı

          İzmir                                               Kocaeli                                             İstanbul

    Ali Serindağ                                     Vahap Seçer                                      İzzet Çetin

      Gaziantep                                           Mersin                                              Ankara

"MADDE 21 - 633 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

"Doğum yardımı

EK MADDE 4- (1) Türk vatandaşlarına, canlı doğan birinci çocuğu için 400 TL, ikinci çocuğu için 500 TL, üçüncü ve sonraki çocukları için 700 TL doğum yardımı yapılır. Bu yardım Türk vatandaşı olan anne veya babaya, her ikisi de Türk vatandaşı ise anneye yapılır. Doğum yardımı, Bakanlıkça belirlenen zorunlu hallerde babaya ödenebilir. Doğum yardımı ödenmesinde Kimlik Paylaşımı Sisteminde yer alan nüfus kayıtları esas alınır. Bu kapsamda yapılan ödemeler, Bakanlık bütçesine bu amaçla konulan ödenekten karşılanır. Bu fıkrada belirtilen tutarları artırmaya Bakanlık ile Maliye Bakanlığı müştereken yetkilidir.

(2) Kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen işçilerden, kapsamında bulundukları bireysel iş sözleşmesi veya toplu iş sözleşmesi hükümlerine göre işçinin kendisi veya eşinin doğum yapması nedeniyle işçiye bir ödeme yapılması kararlaştırılmış olanlara, kararlaştırılan tutarın bu madde uyarında yapılacak ödeme tutarından daha az olması halinde sadece aradaki fark ödenir. Kararlaştırılan tutarın bu maddeye göre yapılacak ödeme tutarından daha fazla olması halinde ise bu maddeye göre ödeme yapılmaz.

(3) Kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen personele, doğum yardımı ödeneği veya başka bir ad altında aynı amaçla ilgili mevzuatta öngörülen ödemeler yapılmaz.

(4) 5901 sayılı Kanunun 28 inci maddesi kapsamına girenler bu madde hükümlerinden aynen yararlandırılır.

(5) Doğum yardımı, hiçbir vergi ve kesintiye tabi tutulmaksızın ödenir ve haczedilemez. Doğum yardımından yararlananların gerçek dışı beyanda bulunmaları nedeniyle yersiz ödemeye sebebiyet verilmesi halinde, bu ödemelerin, bir ay içinde ödemenin yapıldığı tarihten tahsil edildiği tarihe kadar geçen süreye 6183 sayılı Kanunun 51 inci maddesinde belirtilen gecikme zammı oranında hesaplanacak faiz ile birlikte iade edilmesi, haksız yararlanana ödeme yapan kurum tarafından bir yazı ile bildirilir. Bu süre içinde ödeme yapılmaması halinde bu alacakların ilgili vergi dairesine bildirilmesi üzerine anılan Kanun hükümlerine göre takip ve tahsil edilir.

(6) Doğum yardımının ödenme esasları ile bu maddenin uygulanmasına ilişkin diğer usul ve esaslar, altı ay içerisinde İçişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığı görüşleri alınarak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca belirlenir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN ve BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Rahmi Aşkın Türeli, İzmir Milletvekili.

Buyurun Sayın Türeli.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 705 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 21’inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, değerli milletvekilleri, burada 19, 20 ve 21’inci maddelerde çeyiz hesabı, konut yardımı ve doğum yardımı olmak üzere üç çeşit -bir anlamda devletin katkı vereceği ve yardım yapacağı- mekanizma belirlenmiş.

Tabii, öncelikle şunu söylemek istiyorum: Biz vatandaşımızın yararına olacak olan her türlü düzenlemenin yanındayız. Bu anlamda da buradaki doğum yardımının elbette verilmesi gerektiğini söylüyoruz. Hatta, önergemizde de bu miktarların bir miktar, biraz daha artırılması gerektiğini söyledik.

Ama tabii, bir şeyi de söylemek lazım: Bu nüfus artışını teşvik ederek Türkiye’nin bir yere gitmeyeceğini anlamamız gerekiyor değerli arkadaşlar. Dünyada nüfusunu artırarak gelişen, kalkınan hiçbir ülke yok. Önemli olan, o nüfusunuza, var olan nüfusunuza iyi eğitim verebilmek ve onları istihdam edebilecek bir çalışma ortamını, ekonomik ortamı tesis edebilmek. Bunu yapmadığınız zaman, nüfusu artırarak bu ülkenin büyümesi mümkün değil. Ha, ne olur? Nüfusunuz arttığı için, baktığınız zaman, ülkenin millî geliri yüksek gözükür ama tabii, millî gelirde, bir ülkenin toplam millî geliri değil, kişi başına düşen millî gelir önemlidir; o açıdan da baktığınızda ülkenin ekonomik kalkınmasıda bir katkı vermiş olmaz.

Tabii, diğer taraftan da şunu biliyoruz: Türkiye’nin hâlâ 2030 yılına kadar demografik fırsat penceresinden yararlanacağını biliyoruz yani 2030 yılına kadar Türkiye’nin nüfusunda bir yaşlanma söz konusu değil; ondan sonra, 2030 yılından sonra yaşlanma olacağı söyleniyor. Biz bunu Komisyonda da ayrıntılı tartıştık. Ee, yaşlanırsa yaşlanır arkadaşlar. Yani yaşlanmayacak diye ilanihaye nüfusu artırarak nereye kadar gidebiliriz? Yani yerkürede, dünyada sonuçta şu anda 7 milyar insan yaşıyor yani 10 milyar, 15 milyar, bu nereye kadar artabilir? Yani, önemli olan, dediğim gibi, bu nüfusu insan gibi yaşatabilecek, insani koşullarda yaşatabilecek bir ortamı tesis etmek.

Diğer taraftan da artık şunu biliyoruz biz: Günümüzdeki üretim teknikleri ve teknolojileri öyle bir noktaya geldi ki eskisi kadar emeğe ihtiyaç duyulmuyor. Tarım sektöründe böyle, ee, sanayi sektöründe de böyle. Geçmişte bu insanların yaptığı, belki 100 kişinin yaptığı işi bir günde 1 tane makine yapıyor; makinenin başında da 1 işçi duruyor, hatta 3-4 makineyi birden idare ediyor. Yani bu kadar yüksek nüfus artışına gerek yok.

Bugün, baktığınız zaman, yüksek nüfusu olan ülkelere baktığınız zaman -Hindistan’a bakın, Çin’e bakın- onlarda elbette belli gelişmeler var ama hızlı nüfus artışından kaynaklanmıyor. Ama tabii, hızlı nüfus artışı iş gücü arzını artırarak iş gücüne bir havuz sağlıyor, bir emek havuzu sağlıyor. Ama onu eğer düşük ücretlerle, olumsuz çalışma koşullarıyla, çok uzun süreler çalıştırarak, gerekli hakkını vermeyerek çalıştıracak bir ortamı tesis ederseniz o zaman elbette bundan yararlanırsınız. Ama doğru olan bu değil, Türkiye’nin yapması gereken de bu değil. Türkiye’nin yapması gereken, katma değeri yüksek mal ve hizmet üretiminde uzmanlaşmaktır ve iş gücünü de bu doğrultuda eğitmektir ve nüfus politikasını da bununla uyumlu hâle getirmektir.

Tabii, bütün bunların hepsi aslında şunu gösteriyor bize: Bir sosyal koruma sistemine işaret ediyor, sosyal güvenlik sistemine. Bakın, arkadaşlar, bir sosyal koruma sisteminin üç ayağı var: Sosyal sigorta, sosyal hizmet ve sosyal yardım. Türkiye’nin problemi, bu şekilde, biraz önce söylediğim gibi çeyiz hesabı, konut yardımı, doğum yardımı gibi zaten çok başlı olan birçok farklı farklı unsurun bir araya geldiği bir yapıyı oluşturmak değil, bütünleşik bir yapıyı oluşturmak yani üçünün hepsinin, başka bir anlamla, primli sistemlerin ve primsiz sistemlerin bir uyum içinde birlikte çalışacağı bir sistemi kurmaya ihtiyaç var.

Diğer taraftan, sosyal yardımların toplamı Türkiye için düşük arkadaşlar -devletin rakamlarını söylüyorum- 2013 yılı için 20,1 milyar olup millî gelirin yüzde 1,28’ine tekabül ediyor. Değerli arkadaşlar, OECD ortalaması yüzde 2,5.

Sayın Bakan, bunun artmasına ihtiyaç var hele Türkiye gibi gelişmekte olan ülkede sosyal yardımları artırmaya ihtiyaç var.

Yine sosyal yardımlar içinde kömür ve erzak gibi ayni yardım mekanizmaları var; bu sistem hem suistimale hem de politik sömürüye son derece açık bir sistem.

Sosyal yardımlarda çok başlı bir yapı var. Şu anda sosyal yardım veren -devletin rakamlarını söylüyorum- kurum sayısı 2013 yılında 8 arkadaşlar. Önemli olan, bir sistem kurabilmek, bütünleşik bir sistem kurmak; hak esasına dayalı… Bağış, bağış; bağış vermek insanlara bir şeyi ihsan etmek değil. Ama, insanların vatandaş olmaktan kaynaklanan haklarını kullanacakları bir sosyal koruma sistemini kurmaya ihtiyaç var. İşte, Cumhuriyet Halk Partisi olarak aile sigortasını bu yüzden oluşturduk ve aile sigortasıyla hem sosyal yardımların miktarını ve millî gelirdeki payını artırıyoruz hem de son derece etkin, birlikte çalışan, uyumlu bir sistem yaratıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (Devamla) - Sizlere önerimiz de, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu ortaya koyduğumuz aile sigortasını alıp kullanmanız çünkü biz bunu sonuçta Türkiye için kullanıyoruz ve o yüzden Bütçede de söyledik ama siz kullanmazsanız zaten biz de seçimlerde 7 Hazirandan sonra iktidar olduğumuzda bunu kullanacağız diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Teklifinin 21 inci maddesiyle düzenlenen ek 4 üncü maddesinin 1 inci fıkrasına “Türk vatandaşlarına” ibaresinden sonra gelmek üzere “on iki ay boyunca” ibaresinin eklenmesi ve maddeye aşağıdaki fıkraların eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Erkan Akçay (Manisa) ve arkadaşları

(7) Kadın memur ve işçiye; doğumdan önce sekiz, doğumdan sonra sekiz hafta olmak üzere toplam on altı hafta süreyle analık izni verilir. Çoğul gebelik durumunda, doğum öncesi sekiz haftalık analık izni süresine iki hafta eklenir. Ancak beklenen doğum tarihinden sekiz hafta öncesine kadar sağlık durumunun çalışmaya uygun olduğunu tabip raporuyla belgeleyen kadın memur, isteği hâlinde doğumdan önceki üç haftaya kadar kurumunda çalışabilir. Bu durumda, doğum öncesinde bu rapora dayanarak fiilen çalıştığı süreler doğum sonrası analık izni süresine eklenir. Doğumun erken gerçekleşmesi sebebiyle, doğum öncesi analık izninin kullanılamayan bölümü de doğum sonrası analık izni süresine ilave edilir. Doğumda veya doğum sonrasında analık izni kullanılırken annenin ölümü hâlinde, isteği üzerine memur veya işçi olan babaya anne için öngörülen süre kadar izin verilir.

(8) (7) ve (8) inci fıkralarda fıkralarında belirtilen hâller dışında, merkezde atamaya yetkili amir, ilde vali, ilçede kaymakam ve yurt dışında diplomatik misyon şefi tarafından, birim amirinin muvafakati ile bir yıl içinde toptan veya bölümler hâlinde, mazeretleri sebebiyle memurlara on gün izin verilebilir. Zaruret hâlinde öğretmenler hariç olmak üzere, aynı usulle on gün daha mazeret izni verilebilir. Bu takdirde, ikinci kez verilen bu izin, yıllık izinden düşülür.

(9) Kadın işçi veya memura, çocuğunu emzirmesi için doğum sonrası analık izni süresinin bitim tarihinden itibaren ilk altı ayda günde üç saat, ikinci altı ayda günde bir buçuk saat süt izni verilir. Süt izninin hangi saatler arasında ve günde kaç kez kullanılacağı hususunda, kadın memur veya işçinin tercihi esastır. Bu süre günlük çalışma süresinden sayılır.

(10) Hamilelik süresince kadın işçiye periyodik kontroller için ücretli izin verilir. Hekim raporu ile gerekli görüldüğü takdirde, hamile kadın işçi sağlığına uygun daha hafif işlerde çalıştırılır. Bu halde işçinin ücretinde bir indirim yapılmaz.

(11) Memurlara; en az yüzde 70 oranında engelli ya da süreğen hastalığı olan çocuğunun (çocuğun evli olması durumunda eşinin de en az yüzde 70 oranında engelli olması kaydıyla) hastalanması hâlinde hastalık raporuna dayalı olarak ana veya babadan sadece biri tarafından kullanılması kaydıyla bir yıl içinde toptan veya bölümler hâlinde on güne kadar mazeret izni verilir.

(12) Yıllık izin ve mazeret izinleri sırasında fiili çalışmaya bağlı her türlü ödemeler hariç malî haklar ile sosyal yardımlara dokunulmaz.

(13) Doğum yapan memura, bu madde uyarınca verilen doğum sonrası analık izni süresinin bitiminden; eşi doğum yapan memura ise, doğum tarihinden itibaren istekleri üzerine yirmi dört aya kadar aylıksız izin verilir.

(14) İsteği halinde kadın işçiye, analık süresinin tamamlanmasından sonra altı aya kadar ücretsiz izin verilir. Bu süre, yıllık ücretli izin hakkının hesabında dikkate alınmaz. Analık süresi işçinin sağlık durumuna ve işin özelliğine göre doğumdan önce ve sonra gerekirse artırılabilir. Bu süreler hekim raporu ile belirtilir.

(15) Yıllık izin ve mazeret izinleri sırasında fiili çalışmaya bağlı her türlü ödemeler hariç malî haklar ile sosyal yardımlara dokunulmaz.

(16) Doğum yapan kadın çalışanlara 24 ay boyunca ödenen ücretler."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Erkan Akçay, Manisa Milletvekili.

Buyurun Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 21’inci maddede verdiğimiz önerge üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu teklifin 21’inci maddesiyle bir defaya mahsus olmak üzere Türk vatandaşlarına, canlı doğan 1’inci çocuğu için 300; 2’nci çocuğu için 400; 3’üncü ve sonraki çocukları için 600 lira doğum yardımı yapılmaktadır. Yeni doğan çocuklar için yapılacak bu yardımlar elbette ki olumludur. Ama mademki olumlu bir şey yaptık, bunu yapmışken tam yapalım. Biz önergemizde de bunu daha uzun süre olarak ön görüyoruz. Neden dersek değerli milletvekilleri, ülkemizde her geçen yıl nüfus artış hızına göre doğum oranı azalıyor. Yıllar geçtikçe, aslında, Türkiye genç nüfustan orta ve yaşlı nüfusa doğru bir geçiş sürecini yaşıyor.

Nüfus artış hızı 2000 yılında binde 18,3 iken 2012 yılında binde 12’ye gerilemiştir. Türkiye’nin ortalama yaşı 2008’de 28,5’e, 2012 yılında 30,1’e yükselmiştir. Demografik değişim fırsatından yararlanamayan Türkiye, yaşlandığında gelişmiş ülkelere göre çok daha ağır bedel ödeyecektir. Özellikle, yaşlı nüfusun getirdiği emeklilik, sağlık ve yaşlı bakım faturası bu bedeli ekonomik olarak daha da ağırlaştıracaktır. Nüfus artış hızının düşmesinde modernleşme ve şehirleşmenin etkisinin yanında, nüfus planlaması, ekonomik zorluklar ve doğum izinlerinin kısa olması etkili olmaktadır. Özellikle, biz, önergemizde bu çalışan kadınlarımızın doğum izinleriyle ilgili önemli ve son derece makul öneriler getiriyoruz.

İlk kez anne olacaklar veya yeniden anne olmak isteyenler gerek ekonomik gerekse doğum izninin kısalığından dolayı bu kutsal görevi yerine getirememektedirler. Yeni doğan her çocuğun aile bütçesine ek mali külfeti olmaktadır. Önergemizle doğum yapan annelerden yirmi dört ay boyunca gelir vergisi kesilmeyerek aile bütçesine katkı sağlanacak ve doğacak çocuğun ek mali külfeti karşılanarak doğum, çalışan kadınlarımız için de teşvik edilmektedir. Doğumun teşvik edilmesi hâlinde ülkemizin nüfus artış hızı, dolayısıyla ülkemizdeki genç nüfus oranı artacak ve ileride, uzun vadede demografik bakımdan bekleyen sıkıntılarla çok daha az karşılaşmış olacağız.

Bilimsel çalışmalara göre, anne sütü, doğumdan sonra ilk altı ay süresince bebeğin fizyolojik ve psikososyal ihtiyaçlarını tek başına mükemmel bir şekilde karşılamakta ve anne ile bebek arasındaki bağı kuvvetlendirmektedir. Anne sütünün ve emzirmenin hem bebek hem de anne için başta beslenme olmak üzere; sağlık, bağışıklık, gelişim, psikolojik, sosyal ve ekonomik yönden pek çok faydası vardır. Bu nedenle, dünyada olduğu gibi ülkemizde de 1-8 Ekim tarihleri arası Emzirme Haftası olarak kabul edilmiştir. Anne sütüyle beslenmenin ileri yaşam sağlığı üzerine çok olumlu etkileri bulunmaktadır. Anne sütü emzirmeyle sağlık harcamaları azalır, çocuk hastalıklarının tedavisindeki iş gücü azalır, iş günü kaybı azalır, izin alma ve para kaybı azalır.

UNICEF ve Dünya Sağlık Teşkilatı, bebeklerin doğumundan itibaren ilk altı ay boyunca sadece anne sütü almalarını yani başka katı ve sıvı gıdalar, su almadan ve yedinci aydan itibaren katı ve lapa ek gıdalara başlanılmasını önermektedirler. Sağlık Bakanlığı ve UNICEF iş birliğiyle Türkiye çapında bebek yaşam oranlarının artmasını ve sağlıklı nesiller yetiştirilmesini sağlamaya amaçlayan “İlk Altı Ay Sadece Anne Sütü” kampanyası da başlatılmıştır.

Önergemizde kadın memur ve işçilerin doğumdan sonraki analık izin süresi sekiz haftadan yirmi dört haftaya çıkartılarak kadın memur ve işçilerin toplam analık izin süresinin on altı haftadan otuz iki haftaya çıkarılması önerilmektedir. Çoğul gebeliklerde doğum öncesi analık izni süresi on haftadan on iki haftaya çıkarılmaktadır.

Önergemizin kabulünü diler, hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı yasa teklifinin, 633 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ek madde eklemeyi öngören 21'inci maddesinde geçen "canlı doğan birinci çocuğu için 300 TL, ikinci çocuğu için 400 TL, üçüncü ve sonraki çocukları için 600 TL doğum yardımı yapılır" ibaresinin “canlı doğan ilk üç çocuğun her biri için 600 TL doğum yardımı yapılır" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İdris Baluken (Bingöl) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Artan şekilde doğum yardımı yapmak çok çocuk doğurmaya yönelik bir teşviktir. Bu teşvikin doğrudan kamu eliyle yapılması etik olmadığı gibi ideolojik bir boyut içermektedir. Ayrıca böyle bir düzenlemenin kadınlar açısından baskıcı ve dayatmacı bir yönü olduğu açıktır. Kadına annelik dışında kariyer ve meslek şansı tanımayan siyasal aklın tezahürü olan bu düzenleme ile kadının toplum içerisinde ayrımcı toplumsal cinsiyet rollerine daha fazla maruz kalacağı açıktır. Değişiklik ile kadınların daha fazla baskı altına alınmasına dönük düzenlemelerin değiştirilerek, eşitlikçi bir mevzuatın oluşturulması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

22’nci madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı yasa teklifinin, 8/1/2002 tarihli ve 4736 sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 1'inci maddesinde değişiklik öngören 22'nci maddesinde geçen "Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı" ibaresinden sonra gelmek üzere "ilgili belediyelerin atadığı belediye meclis üyeleri" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

    İdris Baluken                                  Nursel Aydoğan                                  Hasip Kaplan

         Bingöl                                           Diyarbakır                                            Şırnak

     Adil Zozani                                        Erol Dora

        Hakkâri                                             Mardin

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Eskişehir Milletvekili Salih Koca ve Uşak Milletvekili İsmail Güneş ile 6 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Manisa Milletvekili Özgür Özel'in; Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin; Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun 22. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Rahmi Aşkın Türeli                               Müslim Sarı                                     Vahap Seçer

          İzmir                                               İstanbul                                             Mersin

Mehmet Hilal Kaplan                            Ali Serindağ                                       İzzet Çetin

        Kocaeli                                           Gaziantep                                           Ankara

    Haydar Akar

        Kocaeli

"MADDE 22 - 8/1/2002 tarihli ve 4736 sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 1 inci maddesine sekizinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"İkinci ve üçüncü fıkra hükümleri kapsamında, belediyeler tarafından yetki verilen özel şahıs ya da şirketlere ait şehiriçi toplu taşıma hizmeti veren her bir ulaşım aracı ile özel deniz ulaşımı aracı için bunların işletmecilerine, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bütçesine bu amaçla konulan ödenekten ilgili belediyeler aracılığıyla her ay gelir desteği ödemesi yapılır. Yapılacak aylık gelir desteği ödemesini yıllık olarak belirlemeye, bu tutarı faaliyette bulunulan yere ve/veya belediyeler tarafından yetki verilen özel şahıs ya da şirketlere ait şehiriçi toplu taşıma hizmeti veren her bir ulaşım aracını taşıma kapasitesine göre farklılaştırmaya ve yapılacak ödemeye ilişkin diğer esas ve usuller Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı tarafından müştereken üç ay içinde belirlenir."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı Kanun Teklifinin 22. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

   Mehmet Günal                              Ahmet Duran Bulut                                Erkan Akçay

        Antalya                                            Balıkesir                                            Manisa

       Alim Işık                                     Mustafa Kalaycı                                        Ali Öz

        Kütahya                                             Konya                                               Mersin

MADDE 22- 8/1/2002 tarihli ve 4736 sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 1 inci maddesine sekizinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"İkinci ve üçüncü fıkra hükümleri kapsamında, belediyeler tarafından yetki verilen özel şahıs ya da şirketlere ait şehiriçi toplu taşıma hizmeti veren her bir ulaşım aracı ile özel deniz ulaşımı ve demiryolu ulaşımı aracı için bunların işletmecilerine, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bütçesine bu amaçla konulan ödenekten ilgili belediyeler aracılığıyla her ay gelir desteği ödemesi yapılır. Yapılacak aylık gelir desteği ödemesini yıllık olarak belirlemeye, bu tutarı faaliyette bulunulan yere ve/veya belediyeler tarafından yetki verilen özel şahıs ya da şirketlere ait şehiriçi toplu taşıma hizmeti veren her bir ulaşım aracını taşıma kapasitesine göre farklılaştırmaya ve yapılacak ödemeye ilişkin diğer esas ve usuller Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı tarafından müştereken altı ay içinde belirlenir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Sayın Ali Öz, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Öz. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu torba yasa tasarısının içerisinde yapılan uygulama doğru bir uygulama ancak vermiş olduğumuz önergede, sadece kara ve deniz değil, aynı zamanda demir yollarında da benzer bir uygulamanın yapılmasını talep ediyoruz. Dolayısıyla, aslında, engellilerin yararlanması gereken bu hakka Komisyonun ve Hükûmetin neden katılmadığını anlamak mümkün değil.

Engellilerin, tabii ki ülkemizde çok önemli sorunları var. Bunların her zaman için göz ardı edildiğini, sadece belli dönemlerde hatırlandığını, engellilerin gerçekte alması gereken hakların büyük çoğunluğunu alamadığını biliyoruz. Tüm Batı ülkelerinde olduğu gibi bizim ülkemizde de aslında engelli nüfusu, ortalama olarak toplam nüfusun yüzde 10-12 civarına tekabül etmekte. Engellilerin hak ettikleri çoğu şeyden mahrum kaldıklarını biliyoruz.

Bunun dışında, özellikle, ülkemizde yaşayan engellilerin çok önemli bir sorununa mutlaka dikkat çekmek gerekiyor. Öncelikle şunu ifade etmem gerekir ki normalde hepimizin birer engelli adayı olduğunu, ülke sınırları içerisinde yaşayan insanların tamamının bugün sağlıklı da olsalar, doğuştan bir özürleri ve engeli olmasa da günün birinde engelli olma ihtimalleri olduğunu düşünmek lazım. Olaya bu açıdan baktığımız zaman, aslında engellilerin en önemli sorunu, engellilerin sorununu çözmek üzere bir şeyler yapmayı düşünen insanların, özellikle de tabii ki Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve milletvekillerinin zihinlerdeki engeline son vermesi gerekiyor.

Engelli vatandaşlarımızın engel oranının tanımlanması gerektiğini uzun süredir söyledik, ifade ettik, özellikle Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak komisyonlarda da ifade ettik. Vücuttaki anatomik özür durumunun dışında engellinin Batı ülkelerindeki standartlara uygun bir şekilde yeniden tanımlanması gerekmekte. Biz bu hakları verirken engelli statüsüne koymuş olduğumuz insanların vücudunun sadece yüzde 40 üzerinde anatomik özrü olduğu zaman biz bunları engelli olarak kabul ediyoruz. Oysaki bir organında ciddi manada araz olan, örneğin bir gözünü kaybetmiş olan bir vatandaşın -doğuştan veya daha sonraki bir hadiseden sonra- almış olduğu özür derecesi onu engelli sınıfına sokmuyor. Dolayısıyla bu tür vatandaşlarımızın gerek engelli statüsüne sokulmamaktan kaybettikleri hak mahrumiyetlerinin yanında, özellikle istihdam konusunda da sağlıklı ve engelli arasındaki ayrımda çok önemli bir yer tuttuğunu, bu insanların arada kaldığını, dolayısıyla bu insanların ne sağlıklı, sağlam kabul edildiğini ne de özür dereceleri yüzde 40’ın altında olduğu için özürlü grubuna alındığını böyle mağduriyet yaşayan çok sayıda insanımız olduğunu bilmekteyiz. Aslında, bunların sorunlarıyla alakalı bir düzenleme yapabilmek için “engelli” tanımını Türkiye Büyük Millet Meclisinin kesinlikle uluslararası standartlarda tanımlamasının önem arz ettiğini ifade etmek istiyorum.

Ülkemizde engellilere verilen ücretlerin… Özellikle engellilerin ve engelli bakımlarındaki adres değişikliğine bağlı olarak sık sık maaşlarının kesilmesinin doğru bir uygulama olmadığını ifade etmek isterim. Vatandaş gitmiş, engelini bir şekilde sağlık kurulu raporuyla tescil ettirmiş, ekonomik durumu, aile geliri ailede çalışan insan sayısına göre belirlenmiş, ancak bir ikametgâh değişikliği olduğu zaman Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından bu insanlar mağdur edilmekte, kendilerine bağlanan aylıkları kesilmekte, dolayısıyla arada kalan süre içerisinde, hak ettikleri hâlde kendilerine geriye dönük bir ödeme de yapılmamakta. Bu mağduriyet aslında basit bir düzenlemeyle giderilebilecekken bu konuda duyarlı olmamaktan dolayı bu vatandaşlarımız sık sık mağdur edilebilmekteler. Geçmiş dönemlerde, âdeta çok küçük puntolarla yazılmış, engelli vatandaşlarımızın kendilerine devlet tarafından ödenmiş olan ücretlerinden dolayı, bir şekilde kendi durumları değiştiği zaman veya ailenin ekonomik geliri arttığı zaman, devlete faiziyle beraber yüksek miktarlarda, ciddi oranda borçlu duruma geldiklerini biliyoruz. Bu düzenlemeler içerisinde, bu tür vatandaşların da mağduriyetini ortadan kaldırmak için, buna maruz kalmış insanlarımızın mutlaka, en azından faizsiz bir şekilde geri ödemelerini temin etmek veya bunların borçlarını engelli vatandaşlarımızın yararına olduğu düşüncesiyle affetmenin daha doğru olacağı kanaatinde olduğumu ifade ediyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Eskişehir Milletvekili Salih Koca ve Uşak Milletvekili İsmail Güneş ile 6 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Manisa Milletvekili Özgür Özel'in; Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin; Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun 22. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Rahmi Aşkın Türeli (İzmir) ve arkadaşları

"MADDE 22 - 8/1/2002 tarihli ve 4736 sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 1 inci maddesine sekizinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"İkinci ve üçüncü fıkra hükümleri kapsamında, belediyeler tarafından yetki verilen özel şahıs ya da şirketlere ait şehiriçi toplu taşıma hizmeti veren her bir ulaşım aracı ile özel deniz ulaşımı aracı için bunların işletmecilerine, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bütçesine bu amaçla konulan ödenekten ilgili belediyeler aracılığıyla her ay gelir desteği ödemesi yapılır. Yapılacak aylık gelir desteği ödemesini yıllık olarak belirlemeye, bu tutarı faaliyette bulunulan yere ve/veya belediyeler tarafından yetki verilen özel şahıs ya da şirketlere ait şehiriçi toplu taşıma hizmeti veren her bir ulaşım aracını taşıma kapasitesine göre farklılaştırmaya ve yapılacak ödemeye ilişkin diğer esas ve usuller Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı tarafından müştereken üç ay içinde belirlenir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN ve BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Haydar Akar, Kocaeli Milletvekili.

Buyurun Sayın Akar. (CHP sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; torba kanunun 22’nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.

Bu doğru bir madde, çok önceleri yapılması gereken bir şey. Niye bunu söylüyorum? Çünkü bununla ilgili 2013’ün Kasım ayında beş dakikalık gündem dışı bir konuşma yaparak Türkiye’deki minibüsçülerin, toplu taşıma işi yapan esnafın problemlerini dile getirmiştim. Yine, bununla ilgili 2014 Temmuz ayında da bir araştırma önergesi vermiştim ve bunu da burada konuşmuştuk hep birlikte, AKP’nin oylarıyla da bu araştırma önergem reddedilmişti.

Gerçekten minibüsçü esnafı büyük sıkıntılar yaşıyor. Bu sıkıntıların en büyüklerinden –tek tek sıkıntılarını saymayacağım ama- bir tanesi de bedava veya ücretsiz taşımış oldukları vatandaşlarımızla ilgili bir sıkıntıydı ki bunun da en büyüğü olarak 65 yaş grubunu ekleyerek bunların sıkıntılarının üzerine daha çok sıkıntıyı bindirdiler.

Minibüsçüler, tabii, böyle 17 ayrı grupta vatandaşımızı taşırken… Kendi ilimden örnek vermek istiyorum, örneğin Kocaeli ilinde minibüsçülerin bedava taşımış olduğu insan sayısı 110 bin kişi. Yani 1 milyon 700 bin kişilik nüfusun içerisindeki 110 bin kişi bu işten bedava yararlanıyordu veya indirimli yararlanıyordu. Kim var bu grupların içerisinde? Öğrenciler var, öğretmenler var, jandarma var, polis var, engelli var, şehit yakını var, gazi var, var da var ve en son da 65 yaş geldi ve minibüsçüler 65 yaşı taşımaya başladılar. Her seçim dönemi öncesinde bir rüşvet vermek gerekiyordu, bu rüşveti de minibüsçüler üzerinden AKP Hükûmeti vermeye çalıştı, en son 65 yaşı verdi.

Peki, minibüsçü esnafı esnaf da berber, kahveci, fırıncı esnaf değil mi? Oralardan kimse bedava alışveriş yapmıyordu, bu 110 bin kişi oradan indirimli ekmek almıyordu, oradan bedava ekmek almıyordu. O zaman sosyal devletin gereği olarak ne yapmamız gerekiyordu? Bu minibüsçü esnafının mağduriyetini gidermemiz gerekiyordu. Gidermek ne demektir? Bir kamu hizmeti olarak vermiş olduğu bu taşıma işini bu vatandaşlara eğer bedavadan veriyorsa, devlet, bunun karşılığını ödemeliydi.

Şimdi, geç de olsa bir seçim yatırımı da olsa… Çünkü, bunu ben 2013’te dile getirmiştim, 2014’te dile getirmiştim, AKP oylarıyla bunlar reddedilmişti her seferinde. Şimdi, haklı olduğumuz ortaya çıktı ve torba kanun içerisine bu maddeyi koydunuz. Doğru mu? Doğru ama sonuca baktığınızda neye veriyorsunuz yetkiyi? Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının bütçesine konacak bir ödenekle, belediyelerin yıl bazında belirleyeceği, aylık ödeyeceği miktarlarda. Niye bunu yapıyorsunuz?

Yine, ben kendi kentimden örnek veriyorum. Hiç kimse para ödeyerek dolmuşa, minibüse binmiyor benim kentimde. Ne belediye aracına biniyor ne de özel kooperatiflerin işletmiş olduğu araçlara biniyor ne de şahıs araçlarına biniyorlar toplu taşıma yapanlar. Hepsi kartla biniyor ve kartla iniyor. Burada biz kartla binen şehit yakınını, burada kartla binen 65 yaş üzerindeki vatandaşımızı, burada kartla binen öğrencimizi, burada kartla binen jandarmamızı, postacımızı, hepsini biliyoruz. Niye belediyelerin eline bu imkânı verip onlara bir siyasi malzeme yapma gereği duyuyorsunuz? Ve yıl bazında belirleniyor.

Minibüsçü esnafı, belediyelerden UKOME üzerinden her cuma günü paralarını alıyorlar veya her gün aslında taşıdıkları yolcunun ücretini alıyorlar. Sadece cumartesi, pazar günlerini pazartesi günü alıyorlar. Niye siz, taşıttırmış olduğunuz engellinin, 65 yaş üzerinin veya diğer 17 grupta taşıttırmış olduğunuz vatandaşın parasını -belediyeye bir iyilikmiş gibi- belediyeye devredip minibüsçü esnafına bir iyilik yapıyormuş gibi belediye üzerinden bunu yapmaya çalışıyorsunuz? Bu bir siyasi yatırım aslında. Belediye, eğer o kooperatifle iyi geçiniyorsa ya da yandaş bir kooperatifse onun parasını ödeyecektir ama yandaş bir kooperatif değilse ya da belediyenin işte sıkıntılar yaşadığı bir kooperatifse bu ödemesi gereken parayı ne yapacaktır? Ödemeyecektir veya sıkıntılar yaşanmaya başlayacaktır.

Evet, seçim geliyor, 7 Haziranda seçim var ve rüşvet dağıtmaya başladınız. Biraz evvel geçen maddelerin… Bir sosyal hukuk devleti olarak yapılması gereken, ama insanları yoksullaştırarak, yoksulluğu yöneterek bir sistem kurmak değil, insanlara iş ve istihdam sağlayarak o yoksulluğu önlememiz gerekiyor. Eğer siz anladıysanız o geçen maddeleri, gerçekten asgari ücretlinin bu işlerden yararlanabileceğini düşünüyorsanız hepinizi tebrik ediyorum.

İyi geceler diliyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı yasa teklifinin, 8/1/2002 tarihli ve 4736 sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 1'inci maddesinde değişiklik öngören 22'inci maddesinde geçen "Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı" ibaresinden sonra gelmek üzere "ilgili belediyelerin atadığı belediye meclis üyeleri" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

İdris Baluken (Bingöl) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN ve BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Değişiklik ile yerel yönetimlerinde bu karar alma sürecine dahil edilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

23’üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı yasa teklifinin, Ekli (2) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bölümüne eklenmesini öngören 23’üncü maddesinde geçen “yer alan” ibaresinin “bulunan” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

    İdris Baluken                                  Nursel Aydoğan                                  Hasip Kaplan

         Bingöl                                           Diyarbakır                                            Şırnak

     Adil Zozani                                        Erol Dora

        Hakkâri                                             Mardin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı Kanun Teklifinin 23. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

   Mehmet Günal                              Ahmet Duran Bulut                                Erkan Akçay

        Antalya                                            Balıkesir                                            Manisa

       Alim Işık                                     Mustafa Kalaycı

        Kütahya                                             Konya

MADDE 23- Ekli (2) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bölümüne eklenmiştir.

(2) SAYILI LİSTE

KURUMU: AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞI

TEŞKİLATI: MERKEZ

İHDAS EDİLEN KADROLAR

SINIFI

UNVANI

DERECESİ

SERBEST KADRO ADEDİ

TOPLAM

GİH

Daire Başkanı

1

2

2

 

TOPLAM

 

2

2

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile, Eskişehir Milletvekili Salih Koca ve Uşak Milletvekili İsmail Güneş ile 6 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Manisa Milletvekili Özgür Özel'in; Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin; Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun 23. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz

Rahmi Aşkın Türeli                             Bülent Kuşoğlu                                    İzzet Çetin

          İzmir                                               Ankara                                              Ankara

    Ali Serindağ                                    Ali Özgündüz                                   Refik Eryılmaz

      Gaziantep                                          İstanbul                                              Hatay

     Müslim Sarı                                    Ali Rıza Öztürk                                            

        İstanbul                                             Mersin

MADDE 23- Ekli (2) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bölümüne eklenmiştir.

(2) SAYILI LİSTE

KURUMU: AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞI

TEŞKİLATI: MERKEZ

İHDAS EDİLEN KADROLAR

SINIFI

UNVANI

DERECESİ

SERBEST KADRO ADEDİ

TOPLAM

GİH

Daire Başkanı

1

3

3

GİH

Aile ve Sosyal Politikalar Uzman Yardımcısı

9

50

50

 

TOPLAM

 

53

53

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ARSLAN (Kars) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ali Özgündüz, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Özgündüz. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, gecenin bu saatinde Genel Kurulda olan milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, ben, aslında, 23’üncü madde üzerinde verdiğimiz kadro artımıyla ilgili söz aldım ancak iki gündür ülkemizin ve siyasetin gündemini işgal eden Sayın Bülent Arınç’ın Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek hakkında söyledikleri daha çok beni ilgilendiriyor. Niye? Öncelikle…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Mersin Belediyesiyle ilgilen, Mersin.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Mersin Belediyesinde gereği yapılıyor, biz de işte onu istiyoruz, neyse o yapılsın.

Sayın Arınç diyor ki…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Şişli Belediyesi…

ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Yani, e, çok güzel… Yani, laf atıyorsun da oradan Metiner, kardeşim, Hükûmet sende mi, İçişleri Bakanlığı sende mi, gönderirsin müfettişini gereği yapılır, biz de bunu söylüyoruz.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Mahkemeler gereğini yapıyor, sen kendi işine bak.

BAŞKAN – Sayın Metiner, lütfen…

ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Şu anda bu olay, Bülent Arınç’ın açıklaması yeniden bir 17 Aralık olayıdır benim açımdan, Türkiye açısından. Hükûmetin Başbakan Yardımcısı, Hükûmet Sözcüsü Sayın Arınç’a teşekkür ediyorum, Hükûmetinizden birine teşekkür ediyorum. Daha önce, 17-25 Aralık sürecinde nasıl Kabinede bu yolsuzluk, hırsızlık olayına bulaşmayan Ali Babacan’a ve Mehmet Şimşek’e teşekkür ettim ise, o zaman nasıl teşekkür ettiysem şimdi de Sayın Bülent Arınç’a teşekkür ediyorum, herkesin bildiği, herkesin konuştuğu bir olayı Başbakan Yardımcısı sıfatıyla gündeme getirdi. Paralel falan filan diyorsunuz ya, işte terör örgütü falan, e, dedi ki: “Kardeşim, sen neden bahsediyorsun? Çocuklarını orada okuttun, kendin işte bilmem neyin neresindesin -ben söylemeyeyim- Ankara’yı parsel parsel sattın.” Ne diyor aslında hukuksal anlamda? Diyor ki: “Sen 3628 sayılı Kanun kapsamında suç işledin.” 3628 sayılı Kanun kapsamındaki suçlar İçişleri Bakanının iznine bile tabi değildir, cumhuriyet savcısı resen soruşturma başlatmalıdır, derhâl Melih Gökçek ve ikinci dereceye kadar yakınlarının, başta, Osman mıdır, nedir, oğlu olmak üzere mal varlıklarını tespit etmelidir, bütün, SPK’ya yazacak, hisse senedi var mı, tapuya yazacak, gayrimenkul kayıtlarını isteyecek, bankalara yazacak, çağıracak, “Gel kardeşim, Gökçek Efendi, sen kaç para maaş alıyorsun, gelirin nedir, kaç yıldır alıyorsun? Efendim, mal varlığın nedir, bunu bana açıkla.” diyecek, bu kadar basit. Gel, açıkla, hesap ver. Helal kazancınla kazandıysan helal olsun. Bu, 3628 saylı Kanun’a göre, Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu’na göre resen soruşturmayı gerektiren bir suçtur. İçişleri Bakanlığının müfettiş falan görevlendirmesine de gerek yoktur. İçişleri Bakanı görevini yapacaksa soruşturmanın selameti açısından Melih Gökçek’i derhâl görevden almalıdır. Başbakan Yardımcısı söylüyor kardeşim. Yahu, Başbakan Yardımcısı söylüyor.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sizin hakkınızda da söylüyor.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (Devamla) – Yapsın, benim hakkımda söylediğini de yapsın, bunu da yapsın derhâl. Bütün mesele bu, hukuku istiyoruz, hukuk işlesin arkadaşlar. Türkiye ya hukuk devleti olacak ya da olmayacak, bunun kararını vereceksiniz. Dolayısıyla, bu öyle yabana atılır bir olay değil, AKP’nin iç meselesi de değil. “Bu siyaset işidir, bizimle…” Hayır arkadaş, nasıl siyaset? “Efendim, benim parti içi işleyiş…” falan filan, hayır, ülkenin meselesidir. Kaç yıldır, yirmi yıl mı oldu, bu adam bu büyükşehri yönetiyor, parsel parsel sattığı söyleniyor ülkenin toprağını, Ankara’nın toprağını, milletin malını. Dolayısıyla, bu hesap vermelidir. Nerede? Bağımsız yargıda. Bakanlarla ilgili burada kapattın üstünü. O 48 kişiye de teşekkür ediyorum. “Gitmesi gerekir.” diyen namuslu, vicdanlı, “Gitsin, yargıda hesap versin.” diyen içinizdeki 48 kişiye de teşekkür ediyorum. Dolayısıyla, bu olay üstü kapatılacak basit bir mesele değildir. Büyük ihtimalle, şahsi kanaatimdir, -Bülent Arınç o 17-25 Aralık sürecinde de hesap verilmesi gerektiğini ima eden açıklama yapmıştır- Yüce Divana gitme yönünde oy kullanan 48 kişinin içinden bir tanesi de odur. Ondan dolayı, kuvvetle muhtemel, şahsi kanaatimi söylüyorum… Çünkü Bülent Arınç temiz bir adamdır, bunu da söyleyeyim. Dediği gibi, cam gibi. Yolsuzluk, hırsızlık, şaibe, akçalı işlerle ilgisi olan bir adam değildir diyorum. Dolayısıyla “Melih Gökçek hesap ver.” diyorum. “Siz de hesap verin.” diyor, “Siz de o çağırıyı yapın.” diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı Kanun Teklifinin 23. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Günal (Antalya) ve arkadaşları

MADDE 23- Ekli (2) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bölümüne eklenmiştir.

(2) SAYILI LİSTE

KURUMU: AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞI

TEŞKİLATI: MERKEZ

İHDAS EDİLEN KADROLAR

SINIFI

UNVANI

DERECESİ

SERBEST KADRO ADEDİ

TOPLAM

GİH

Daire Başkanı

1

2

2

 

TOPLAM

 

2

2

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ FATİH ŞAHİN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Alim Işık, Kütahya Milletvekili.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 705 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 23’üncü maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi gecenin bu geç vaktinde saygıyla selamlıyorum.

Bu maddeyle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına 3 daire başkanı kadrosu ihdas ediliyor. Biz de “Memleketin evlatları iş beklerken, kadro beklerken 3 kadroyu buraya vereceğimize 2 kadroyu verelim, hiç olmazsa artan o 1 kadroyla yani 1 daire başkanı maaşıyla 3-5 delikanlıya, hanım kızımıza iş imkânı sağlayabilir miyiz?” diye verdik. Umarım siz de bunu uygun görürsünüz çünkü Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının daha birkaç yıl önce çıkan teşkilat yasasında bunu düşünemeyen AKP iktidarı bugün getirdiyse burada bir planlama hatasının olduğu zaten açık. Bu vesileyle, kadro bekleyen Anadolu çocuklarının kimler olduğunu, on üç yıllık AKP iktidarı döneminde defalarca dile getirilmesine, birçok kez ilgili bakanların “Çalışıyoruz, yapıyoruz, yakında çözeceğiz.” diye söz vermesine rağmen çözülmeyen bazı kesimlerin sorunlarını bir kez daha sizlerle paylaşıyorum. Başta işsizlikle mücadele konusunda yoğun emek sarf eden üniversite mezunu gençlerimiz olmak üzere, Anadolu’nun birçok kentinde asgari ücrete ve taşeron işçiliğine talip olan gençlerimizin sorununa bir çözüm bulmamız gerekiyor. Defalarca dile getirildi, ziraat mühendisleri, gıda mühendisleri, su ürünleri mühendisleri, veteriner hekimler, teknikerler kadro istiyor ama bugün Sayın Tarım Bakanının anlattıklarına baktığınız zaman hiç orayla ilgisi bile yok, yalan söylüyor, kesimlere diyor ki: “Maliye Bakanından istedik.” Ben sordum burada, “2 bin kadro talep ettik.” dedi. İlgili kesimler, temsilciler Maliye Bakanlığına soruyorlar: “Bu 2 bin kadro nasıl dağıtılacak?” Maliye Bakanlığının bürokratları diyor ki: “Hayır, öyle bir kadro talebi gelmedi.”

Değerli milletvekilleri, bu bakanlara destek çıkarak bunları insanüstü bir konuma taşıdınız. Bunlar hepinize tepeden bakıyor yani AKP’li milletvekili arkadaşlarım bunları aklamakla kendi başlarına buyruk bir adam konumuna taşıyorlar, bunu özellikle paylaşmak istiyorum.

Taşeron işçilere kadro sözü verdiniz, havuz medyasının kanallarında birçok reklam yapıldı ama ses soluk yok, taşeron işçileri yine perişan. Diğer taraftan, kara yollarında çalışan taşeron işçileri mahkeme kararına rağmen bu haklarını alamıyorlar, neredeyse dört yıla yakın süredir Yargıtayın da onadığı mahkeme kararlarını uygulamamakta direnen bir hükûmet var, bir kabine var. Bunlar içerisinde memleket çocuklarını adam yerine koymayan insanlar var, bunlara özellikle sizlerin dikkatini çekmek istiyorum.

Diğer taraftan, geçici köy korucularının sigortasız, kaçak ve kadrosuz çalıştırıldığı bir ülke olarak bu ayıbı hâlâ hepimiz üzerimizde taşıyoruz. Bunlarla ilgili bir iyileştirme yapılamadı.

Yine, 4/C’li konumundaki birçok gencimiz, insanımız, verilen sözlere rağmen mağduriyetten kurtarılamadı. Kamu aşçılarının özlük hakları ve genel idari hizmetler sınıfına alınma yönündeki talepleri kulak arkası edildi. Muharip gazi yakınlarının kamuda istihdam hakkı talebi maalesef Hükûmetinizce duyulmadı. Vekil ebe ve hemşireler, aile sağlığı çalışanları hayal kırıklığına uğratıldı. Vekil imamlar ve vekil müezzinler, maalesef, burada gece yarısı önergesiyle kadroya alınma yönündeki düzenlemeden çıkarıldı; anlayamadık. Yani, niye Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri yukarıda “evet” dedi, burada bu insanlara kadro verme sözünü geri aldı?

Diğer taraftan, Diyanette çalışan murakıpların özlük hakları ve yine genel idari hizmetler sınıfına alınma talepleri duymazdan gelindi, bugüne kadar çözüm bulunamadı. Aynı şekilde, geçici ve mevsimlik işçiler yine göz ardı edildi, insanların mağduriyeti giderilemedi. Bu ve benzeri birçok grubun bugüne kadar defalarca dile getirilen kadro talepleri hiç duyulmadı. Ama, AKP’li yandaş olursa…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİM IŞIK (Devamla) - …AKP’li bürokrat olursa onun evlatları hiçbir kadroya gerek duyulmaksızın VIP torpille, sınavsız güzel kadrolara yerleştirildi ama huzurla yediklerini, yiyeceklerini zannetmiyorum.

Hepinize iyi geceler diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı yasa teklifinin, Ekli (2) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bölümüne eklenmesini öngören 23’üncü maddesinde geçen “yer alan” ibaresinin “bulunan” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İdris Baluken (Bingöl) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ FATİH ŞAHİN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) -Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Değişiklik ile tasarı metninin anlaşılır kılınması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli ve arkadaşları tarafından, 639 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede madde eklemek suretiyle mühendis ve veteriner kadrosu ihdasını içeren yeni madde ihdasına ilişkin bir önerge verilmiştir. İç Tüzük’ün 87’nci maddesine göre, görüşülmekte olan tasarı veya teklifin konusu olmayan, sair kanunlarda ek ve değişiklik getiren yeni bir kanun teklifi niteliğindeki değişiklik önergeleri işleme konulmaz. Söz konusu önerge, görüşülmekte olan teklifte düzenleme konusu yapılmayan bir kanunda değişiklik içerdiğinden işleme alınmamaktadır.

24’üncü madde üzerinde dört adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı yasa teklifinin, 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun geçici 8 inci maddesinin birinci fıkrasında değişiklik ve yeni fıkra eklemeyi öngören 24’üncü maddede geçen “on beş” ibaresinin “yirmi” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

    İdris Baluken                                  Nursel Aydoğan                                     Erol Dora

         Bingöl                                           Diyarbakır                                           Mardin

   Hasip Kaplan                                     Adil Zozani

         Şırnak                                              Hakkâri

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 24 üncü maddesiyle 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı Kanunun geçici 8 inci maddesine eklenmesi öngörülen 3 üncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Naci Bostancı                        Adnan Yılmaz                                 Mehmet Akyürek

        Amasya                                            Erzurum                                           Şanlıurfa

     Recep Özel                                  Osman Aşkın Bak                              Muhyettin Aksak

         Isparta                                             İstanbul                                            Erzurum

"3. İvedi yargılama usulüne ilişkin olmak üzere, 18.06.2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra onbeş gün içerisinde temyiz kanun yoluna başvurulmadığı için temyiz talebi reddedilen kararlara karşı, bu fıkrayı ihdas eden Kanunun yayımı tarihinden itibaren onbeş gün, bu fıkrayı ihdas eden Kanunun yayımı tarihinden önce aynı gerekçeyle temyiz talebi reddedilmekle birlikte bu fıkrayı ihdas eden Kanunun yayımı tarihinden sonra tebliğ edilen kararlara karşı da bu kararların tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde yeniden temyiz yoluna başvurulabilir."                                    

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı Kanun Teklifinin 24. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

   Mehmet Günal                                      Alim Işık                                     Mustafa Kalaycı

        Antalya                                            Kütahya                                              Konya

Ahmet Duran Bulut                               Erkan Akçay

       Balıkesir                                            Manisa

MADDE 24- 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanununun geçici 8 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Bu Kanunla idari yargıda" ibaresinin "İvedi yargılama usulü hariç olmak üzere bu Kanunla idari yargıda" şeklinde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

"3. İvedi yargılama usulüne ilişkin olmak üzere, 18/6/2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce onbeş günlük yasal süre içinde temyiz yoluna başvurulmadığı için temyiz başvurusu reddedilen kararlara karşı bu fıkrayı ihdas eden Kanunun yayımı tarihinden itibaren onbeş gün içinde yeniden temyiz yoluna başvurulabilir."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile, Eskişehir Milletvekili Salih Koca ve Uşak Milletvekili İsmail Güneş ile 6 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Manisa Milletvekili Özgür Özel'in; Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin; Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun 24. maddesinin kanun metninden çıkarılarak diğer maddelerin madde numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

Rahmi Aşkın Türeli                             Ali Rıza Öztürk                                    Ali Serindağ

          İzmir                                                Mersin                                            Gaziantep

     Müslim Sarı                                       İzzet Çetin

        İstanbul                                             Ankara

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN ve BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ FATİH ŞAHİN (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan çuval yasanın 24’üncü maddesi üzerinde verdiğimiz önergeyle ilgili konuşmak istiyorum.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bu maddeyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun geçici 8’inci maddesinde eklemeler yapılıyor temyiz süresine ilişkin. Şimdi, burada, 2577 sayılı Yasa’da 18/6/2014 tarihinde 6545 sayılı Yasa’yla bir ivedi yargılama usulü ihdas edildi yani idari yargılama usulünde bir özel yargılama yöntemi, ivedi yargılama yöntemi kuruldu. Bazı davalar bakımından bu ivedi yargılama usulünün uygulanacağı söylenildi. Burada tabii ki usulde, normal İdari Yargılama Usulü Yasası’nda uygulanan birtakım prosedürler değiştirildi. Örneğin temyiz süreleri kısaltıldı; ne bileyim, davalının savunmasına karşı davacının cevap hakkı ortadan kaldırıldı yani Anayasa’da güvence altına alınan haklar kurtarıldı. Şimdi, tabii orada örneğin ihale kararları, ihale olayları ivedi yargılama usulü kapsamında tutuldu. Fakat ihaleden yasaklama bunun dışında tutuldu yani bununla idare istediği kişiyi ihalede yasaklayabilecek. Buna ilişkin davalar dışarıda tutuldu. Anayasa’mız da aslında her davanın en hızlı ve acil bir şekilde görülmesini öngörüyor. Bu bir Anayasa emri zaten. Yani “Birtakım davaları hızlı çabuk bitirelim de, öbür davalar ne olursa olsun.” anlayışı hukuk devletinde yeri olmayan bir anlayıştır. Yani “Bizden olacak, bize yarayacak davaları bir an önce bitirelim.” denildi. Biz Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri olarak, bu yasanın iptali için, Anayasa’ya aykırı olduğu nedenle 6545 sayılı Yasa’nın bu maddesinin iptali için Anayasa Mahkemesine dava açtık ve bu dava henüz Anayasa Mahkemesinde, bitmedi. Daha 2014 yılının altıncı ayında yaptığınız bu değişiklik, şimdi 2015’in altıncı ayına gelmedik daha, şimdi, aynı maddede bir değişiklik daha öngörüyorsunuz. Yani Anayasa Mahkemesinde Anayasa’ya aykırılığı nedeniyle dava açılmış bir konuda hemen bir tane daha getiriyorsunuz ve on beş günlük temyiz sürelerini kaçırdığı nedeniyle ek temyiz süreleri veriyorsunuz. Birazdan yine bir önerge verecekler arkadaşlarımız, AKP’nin önergesi geldi. Burada yine, o Komisyondan geçen durumlara ilave olarak başka durumlarda da işte bu kanunun yürürlüğünden önce on beş günlük temyiz süresi geçenlere de bir ilave on beş günlük temyiz süresi veriliyor.

Vallaha buralarda bir şey yapılmak isteniyor bu yasayla. Şimdi ne yapılmak istenildiğini ben de çözemedim ama mutlaka bir şey yapılmak isteniyor, mutlaka bir şey yapılmak isteniyor. Burada hırsızlar, namussuzlar, sahtekârlar korunacak bununla. Başka hiçbir yolu yok, bunun başka hiçbir yolu yok. Böyle bir şey olmaz. Bu, hukuk devleti falan değil. Siz daha 18 Haziran 2014’te bu yasayı değiştiriyorsunuz, birtakım konuları özel yargılama kapsamına alıyorsunuz, ondan sonra temyiz süreleri kaçtı diye ek temyiz süresi veriyorsunuz. Kime veriyorsunuz? Neden veriyorsunuz? Kimlere bundan çıkar sağlıyorsunuz? Olmaz arkadaşlar. Ve buna da Parlamentoda CHP’yi de, MHP’yi de, HDP’yi de ve AKP’nin içindeki gerçekten namuslu, dürüst arkadaşları ortak yapmaya çalışıyorsunuz. Çıkın açıklayın bunu. Yani bir önerge veriyorsunuz, gerekçesi bile inandırıcı değil. Kimin hakkı kayboluyor? Bunun buraya getiriliş amacı var, bunun gizli bir amacı var, gizli bir gerekçesi var değerli arkadaşlarım. O nedenle, Anayasa’ya aykırılık nedeniyle bu maddenin biz çıkarılmasını istiyoruz. Yani aslı zaten Anayasa’ya aykırılık nedeniyle Anayasa Mahkemesinde. Daha dava bitmemiş. Siz de “Bu arada ne elde edebilirsek, yangından ne kaçırabilirsek, bu arada ne yapabilirsek…” anlayışıyla iş yapmaya kalkıyorsunuz. Ayıptır, günahtır ya!

Teşekkür ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı Kanun Teklifinin 24. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Günal (Antalya) ve arkadaşları

OKTAY VURAL (İzmir) – Çekiyoruz efendim önergeyi, önergeyi çektik.

BAŞKAN – Önerge geri çekilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 24 üncü maddesiyle 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı Kanunun geçici 8 inci maddesine eklenmesi öngörülen 3 üncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Naci Bostancı (Amasya) ve arkadaşları

"3.İvedi yargılama usulüne ilişkin olmak üzere, 18.06.2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra onbeş gün içerisinde temyiz kanun yoluna başvurulmadığı için temyiz talebi reddedilen kararlara karşı, bu fıkrayı ihdas eden Kanunun yayımı tarihinden itibaren onbeş gün, bu fıkrayı ihdas eden Kanunun yayımı tarihinden önce aynı gerekçeyle temyiz talebi reddedilmekle birlikte bu fıkrayı ihdas eden Kanunun yayımı tarihinden sonra tebliğ edilen kararlara karşı da bu kararların tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde yeniden temyiz yoluna başvurulabilir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ FATİH ŞAHİN (Ankara) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BİLİM, SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Önergeyle, İdari yargıda ivedi yargılama usulü 18.06.2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanunla 2577 sayılı Kanunda yapılan değişiklik ile getirildiğinden, 6545 sayılı Kanun yürürlüğe girdikten sonra ivedi yargılama usulüne tabi olan davalar hakkında, otuz günlük temyiz süresi içinde olmakla birlikte ivedi yargılama usulü için öngörülen onbeş günlük temyiz süresi geçirildiği için bir kısım mahkemeler tarafından temyiz talepleri reddedilmiştir. 6545 sayılı Kanun yürürlüğe girdikten sonra onbeş günlük temyiz süresi geçtiği için temyiz talebi reddedilen kararlarla, aynı gerekçeyle bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce temyiz talebi reddedilmekle birlikte bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihten sonra tebliğ edilen kararlara karşı onbeş günlük ikinci bir temyiz hakkı tanınmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, biraz önce kabul edilen önergeyle Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve arkadaşlarının önergesindeki hususa ilişkin Genel Kurulun iradesi ortaya çıkmıştır; dolayısıyla bu önergeyi işleme alma imkânı kalmamıştır.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 02.11

DOKUZUNCU OTURUM

Açılma Saati: 02.37

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 83’üncü Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.

705 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

25’inci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı yasa teklifinin 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 46 ncı maddesinin (ç) fıkrasında değişiklik öngören 25’inci maddesinde geçen “öğrenim süresi” ibaresinin “öğrenim gördüğü süre” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İdris Baluken                                     Nursel Aydoğan                                     Erol Dora

   Bingöl Diyarbakır                                    Mardin

Hasip Kaplan                                        Adil Zozani

    Şırnak                                                   Hakkâri

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı Kanun Teklifinin 25. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Günal                                         Alim Işık                                     Mustafa Kalaycı

    Antalya                                                Kütahya                                              Konya

Ahmet Duran Bulut                               Erkan Akçay                                   Özcan Yeniçeri

   Balıkesir                                                Manisa                                              Ankara

MADDE 25- 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 46 ncı maddesinin (ç) fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"ç. Diploma programlarının hazırlık sınıfı eğitimi hariç olmak üzere, ön lisans ve lisans programlarından bu süreler sonunda mezun olamayan öğrencilerden, ilgili dönem için öngörülen katkı payı ve öğrenim ücreti alınır. Çift ana dal programında kayıtlı olan öğrencilerden ise diploma programının öğrenim süresi ve ilave bir yıl sonunda bu madde hükümlerine göre katkı payı alınır. Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen öğrenim sürelerinde lisansüstü programlardan mezun olamayan öğrencilerden de bu madde hükümlerine göre katkı payı alınır."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile, Eskişehir Milletvekili Salih Koca ve Uşak Milletvekili İsmail Güneş ile 6 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Manisa Milletvekili Özgür Özel'in; Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin; Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun 25. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Rahmi Aşkın Türeli                        Mehmet Hilal Kaplan                               Ali Serindağ

    İzmir Kocaeli                                       Gaziantep

Bülent Kuşoğlu                                     Haydar Akar                                      Ensar Öğüt

         Ankara                                             Kocaeli                                            Ardahan

MADDE 25 - 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 46 ncı maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ FATİH ŞAHİN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Hilal Kaplan, Kocaeli Milletvekili.

Buyurun Sayın Kaplan. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 705 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 25’inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge doğrultusunda söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu torba yasada üniversite öğrencileriyle ilgili birkaç düzenleme var. Bu düzenlemeyle ilgili, sanıyorum, herhâlde siz değerli milletvekillerinin de bu konuyla ilgili ne kadar bilgi sahibi olduğunuzu doğrusu merak ediyorum.

Bakın, geçenlerde YÖK’te katlamalı harçlarla ilgili öğrenciler protesto ettiğinde çok ciddi bir önlem almaya başladınız. Bununla ilgili, her zaman olduğu gibi, hemen şiddet tedbirlerini yurttan atma noktasına kadar getirdiniz. Ama ötesinden de bir şey uyguladınız, Sayın Başbakan Millî Eğitim Bakanıyla görüşerek bir anlaşmayla, Bakanlar Kurulu kararıyla harçların katlamalı olduğu kısmından vazgeçtiniz.

2012 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi, Bakanlar Kurulu kararıyla üniversitelerde birinci öğretim ve açık öğretim harçlarını kaldırdığını açıklamıştı. Ancak, 2014’te YÖK Yasası’nda, 2012’de bu kaldırdığını ifade ettiği harçları ve katkı paylarını katlamalı olarak almaya başladı. Hatta o günkü Resmî Gazete’den aynen okuyorum: “Öğrenci katkı payları veya öğrenci ücretleri ilgili dönem başlarında kayıt olma ve kayıt yenileme esnasında ödenir. Süresi içerisinde katkı payını veya öğrenim ücretini ödemeyenler o dönem kayıt yaptıramaz, öğrencilik haklarından istifade edemez.”

Şimdi, birincisinde bunu kaldırdığınızı ifade etmenize rağmen, toplumda oluşturduğunuz algı, öğrenciler üzerinde oluşturduğunuz algı bu iktidar partisinde öğrenciler hiçbir dönem katkı payı ve harç ödemiyor ama bir sonraki yıldaki uygulamada harçları katlayarak almaya başladınız hatta bazıları, belki bir sonraki maddede, cezalı duruma geldiniz ve bunu da Bakanlar Kuruluna her defasında yetki vererek sanki olağanüstü bir durum yaratıyormuş gibi harçları kaldırdığınızı ifade etmek istiyoruz. Hatırlar mısınız, 2002’de iktidara geldiğinizde, gelmek durumunda olduğunuz süreç içerisinde şunu söylüyordunuz: “Biz ücretsiz eğitim programından yanayız ve bunu hayata geçireceğiz.” Şimdi uyguladığınız noktada, dönem dönem, ikinci dönem, sınıfta kalan ya da aynı dersi iki defa vermek zorunda kalan kişiden yüzde 400’e kadar olan harç almak istiyorsunuz. Bu uygulamayla, aslında Adalet ve Kalkınma Partisi, öğrencilerin cebine elini uzatmak durumunda kalmıştır. Parasız eğitimi savunan öğrenciler, demokratik üniversitenin vazgeçilmezlerinden biri olarak ifade ettiklerinde, her zaman olduğu gibi, soruşturma, biber gazı, cop ve bunu benim de milletvekili olduğum Kocaeli’nde harçları protesto eden öğrencilere uyguladığınız yöntemle yurtlardan atmaya başladınız.

Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında bu konu çok net. Şunu bilmenizi istiyorum değerli milletvekilleri: Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında, inşallah 8 Haziranda biz iktidara geldiğimizde YÖK denilen bir hadise kalmayacak zaten. YÖK kalmadığı için bu uygulamaların içerisinde öğrencilerden alınan katkı payları, öğrenim ücretlerinin hiçbiri olmayacaktır. Dolayısıyla, bu konunun temel olarak kökten çözümü ancak bu noktayla gerçekleşecektir. Bakın, son süreçte, katlamalı üniversite harçları geldiğinde, öğrenciler protesto ettiğinde siz bir geri adım atmak zorunda kaldınız. O geri adımda, daha önce karar verdiğiniz katkı paylarını kaldırma noktasını Bakanlar Kuruluyla Sayın Başbakanın görüşmesi sonrası geri aldınız. Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisinin bu konuda YÖK’ü kaldırması, öğrencilerin kredilendirilmesi, katkı paylarını ve öğretim ücretlerinin aldırılmaması inşallah 2015 8 Haziranında gerçekleşecektir.

Hepinize saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı Kanun Teklifinin 25. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Günal (Antalya) ve arkadaşları

MADDE 25- 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 46 ncı maddesinin (ç) fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"ç. Diploma programlarının hazırlık sınıfı eğitimi hariç olmak üzere, ön lisans ve lisans programlarından bu süreler sonunda mezun olamayan öğrencilerden, ilgili dönem için öngörülen katkı payı ve öğrenim ücreti alınır. Çift ana dal programında kayıtlı olan öğrencilerden ise diploma programının öğrenim süresi ve ilave bir yıl sonunda bu madde hükümlerine göre katkı payı alınır. Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen öğrenim sürelerinde lisansüstü programlardan mezun olamayan öğrencilerden de bu madde hükümlerine göre katkı payı alınır."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ FATİH ŞAHİN (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Özcan Yeniçeri, Ankara Milletvekili.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 705 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin 25’inci maddesi üzerinde verdiğimiz önerge dolayısıyla söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, önce Sayın Bakanla olan tartışmamız üzerine bir iki şey söylemek istiyorum. Bizim şahıslarla herhangi bir husumetimiz ve alıp veremeyeceğimiz yok.

Yunanistan’ın Türk adalarını fiilen işgal etmesi bir millî meseledir. Sayın Bakanın “Fiilî durum vardır. Biz bunu kabul etmiyoruz.” diyerek konuyu açıklamaya çalışması kabul edilemez. İktidarın ülke toprakları üzerinde fiilî durum yaratan yabancı güçleri oradan çıkarmak asli görevidir, hatta varlık sebebidir. “Bir fiilî durum vardır, biz onu kabul etmiyoruz, bunu seyrediyoruz.” demek bu halka hakarettir, şehitlerin kemiklerini sızlatmaktır. Kınıyor, reddediyor ve hesabını soracağımızı buradan yüksek sesle ifade etmek istiyorum.

Sayın Bakan dedemiz Süleyman Şah’ın mezarını yerinde muhafaza edememiştir. Mehmetçik’i korumak için Süleyman Şah Türbesi’nin yerini değiştirdiğini ifade etmiştir. Mehmetçik korunmak için değil, korumak için vardır. Vatanı korumak Mehmetçik’in görevidir. Süleyman Şah ceddimizin mezarını terk etmek ve adalarda fiilî durumu yaratan Yunanistan’ı seyretmekle AKP iktidarını suçluyoruz ve hesabı kendilerinden soracağız.

Değerli milletvekilleri, 25’inci maddeye göre Yükseköğretim Kanunu’nun 46’ncı maddesinin (ç) fıkrası değiştirilmiş. “Diploma programlarının hazırlık sınıfı eğitimi hariç olmak üzere iki yıllık ön lisans, dört ve beş, altı yıllık lisans programlarında bu süreler sonunda mezun olamayan öğrencilerden ilgili dönem için öngörülen katkı ve öğretim ücreti alınır. Çift ana dal programlarında kayıtlı olan öğrencilerden ise diploma programının öğrenim süresi ve ilave bir yıl sonunda bu hükümlere göre katkı payı alınır." diyor. Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen öğrenim sürelerinde lisansüstü programlarından mezun olmayan öğrenciler bu madde hükümlerine göre katkı payı veriyorlar ya da alınıyor. Bu maddenin içinde 4 defa “katkı payı” ve “öğrenim ücreti” geçmektedir. Mezun olmayan öğrencilerden, çift ana dal programından kayıtlı öğrencilerden, lisansüstü programlarından mezun olamayan öğrencilerden katkı payı alınması öngörülmektedir. Bu tam bir Napolyon tasarısıdır, “Para, para, para." diyor. Bilindiği gibi AKP, siyaseti, eğitimi, kültürü, sağlığı, ahlakı ve manevi her değeri bir rant ve para meselesi olarak görmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın devletin şirket gibi yönetilmesi yolundaki söylemi de aslında bunu anlatır. Dünyanın her yerinde sosyal devlet sağlık ve eğitimin parasız yapılmasını öngörmektedir ya da en azından sosyal devlet gereği sağlık ve eğitimin parasız olmasına çalışılmaktadır. Şirket devletlerinde ise böyle bir sorun yoktur. Devlet şirket gibi görülünce gelir, kâr, faiz, rant yönetimde etkin ögeler hâlini alır. AKP, özel sektör mantığı gereği eğitimi piyasadan alınıp satılacak ticari bir mal gibi görmektedir. Bu durum, eğitimi ücretsiz bir kamu hizmeti olarak tanımlayan ve bu hakkı sağlamak üzere bütçelerin öncelikli eğitim alanına tahsis edilmesini öngören İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, bu hakkı tanıyan diğer uluslararası belgeler ve UNESCO yaklaşımıyla da çelişmektedir. Bugün parasızlık yüzünden eğitim alamayan insanlar aslında o ülke için en büyük kayıptır. Şu veya bu sebeple dersini geçemeyen ya da dönem kaybeden öğrencilerin eğitimine devam edebilmek için para ödemek zorunda kalması yanlıştır. Belki bu yüzden eğitime devam imkânı da bu öğrenciler bulamayacaktır. Öğrenci, üzerinden para kazanılacak bir mal değildir. Eğitim de mal imal etme süreci değildir. Eğitim faaliyetini mal imal etme faaliyeti olarak görmek yanlıştır. Devlet şirketleştirilemeyecek, eğitim de para kazanma aracı olamayacak kadar önemlidir. Para kazanma aracı olmasa bile öğrencinin eğitiminin maliyetini bir biçimde devlet ödemek durumunda ve konumundadır çünkü kalifiye hâle gelmiş beyin, sonuç itibarıyla aldığından daha fazlasını geriye verecektir. Bunun özellikle altını çizmek istiyorum. Öğrenciler, üzerlerinde bilgi yatırımı yapılan pasif varlıklar ve boş kalıplar değildir.

Bu vesileyle, öğrencilere yönelik maliyet getirici ve onlara -tabir yerindeyse- artı birtakım yükümlülükler yükleyen bu maddeyi biz doğru bulmuyoruz diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı yasa teklifinin 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 46 ncı maddesinin (ç) fıkrasında değişiklik öngören 25’inci maddesinde geçen “öğrenim süresi” ibaresinin “öğrenim gördüğü süre” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İdris Baluken (Bingöl) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI RECAİ BERBER (Manisa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Değişiklikle tasarı metninin daha anlaşılır kılınması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

26’ncı maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı yasa teklifinin 2547 sayılı Kanuna geçici madde eklemeyi öngören 26’ıncı maddesinde geçen “2014-2015” ibaresinin “2012-2015” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

    İdris Baluken                                       Erol Dora                                     Nursel Aydoğan

         Bingöl                                              Mardin                                           Diyarbakır

   Hasip Kaplan                                     Adil Zozani

         Şırnak                                              Hakkâri

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile, Eskişehir Milletvekili Salih Koca ve Uşak Milletvekili İsmail Güneş ile 6 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Manisa Milletvekili Özgür Özel'in; Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin; Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun 26. maddesinin kanun metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Rahmi Aşkın Türeli                               Haydar Akar                              Mehmet Hilal Kaplan

          İzmir                                               Kocaeli                                             Kocaeli

    Ali Serindağ                                   Bülent Kuşoğlu

      Gaziantep                                           Ankara

OKTAY VURAL (İzmir) – Önergemizi geri çekiyoruz.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisinin önergesi çekilmiştir.

Bu önergeye Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI RECAİ BERBER (Manisa) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum Sayın Hamzaçebi.

Gerekçe:

Söz konusu önerge, 25. maddede verilen önergemiz doğrultusunda yapılan düzenlemeye uyum sağlanması amacıyla verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı yasa teklifinin 2547 sayılı Kanuna geçici madde eklemeyi öngören 26’ıncı maddesinde geçen “2014-2015” ibaresinin “2012-2015” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İdris Baluken (Bingöl) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI RECAİ BERBER (Manisa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Değişiklikle geçmiş yıllara ait mağduriyetlerin giderilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

27’nci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı yasa teklifinin, 10/10/1984 tarihli ve 3056 sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 35 inci maddesinin birinci fıkrasında değişiklik öngören 27'inci maddesinde geçen "tutarda" ibaresinin "miktarda" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

    İdris Baluken                                  Nursel Aydoğan                                  Hasip Kaplan

         Bingöl                                           Diyarbakır                                            Şırnak

       Erol Dora                                        Adil Zozani

         Mardin                                             Hakkâri

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile, Eskişehir Milletvekili Salih Koca ve Uşak Milletvekili İsmail Güneş ile 6 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, Manisa Milletvekili Özgür Özel'in; Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin; Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun 27. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Rahmi Aşkın Türeli                               Müslim Sarı                                     Vahap Seçer

          İzmir                                               İstanbul                                             Mersin

Mehmet Hilal Kaplan                            Ali Serindağ                                       İzzet Çetin

        Kocaeli                                           Gaziantep                                           Kocaeli

MADDE 27- 10/10/1984 tarihli ve 3056 sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 35 inci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki cümleler eklenmiştir.

"Bu şekilde istihdam edilen Müsteşara 56.400 gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarda aylık ücret ödenir. Ocak, Nisan, Haziran, Temmuz, Ekim ve Aralık aylarında birer aylık ücreti tutarında ikramiye verilir. Yapılacak diğer ödemeler ile bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usul ile esaslar Bakanlar Kurulunca tespit edilir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI RECAİ BERBER (Manisa) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılamıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Söz konusu önerge ile madde üzerinde redaksiyon yapılması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 705 sıra sayılı yasa teklifinin, 10/10/1984 tarihli ve 3056 sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 35 inci maddesinin birinci fıkrasında değişiklik öngören 27'inci maddesinde geçen "tutarda" ibaresinin "miktarda" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İdris Baluken (Bingöl) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI RECAİ BERBER (Manisa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Değişiklik ile madde metninin daha anlaşılır kılınması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Birleşime iki dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 02.58

ONUNCU OTURUM

Açılma Saati: 02.59

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 83’üncü Birleşiminin Onuncu Oturumunu açıyorum.

705 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

6’ncı sırada yer alan, 684 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine başlayacağız.

6.- Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Bülent Turan'ın; Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Çanakkale Milletvekili İsmail Kaşdemir'in; Kimlik Bildirme Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan'ın; 2559 Sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Adana Milletvekili Osman Faruk Loğoğlu'nun; Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü'nün; Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri Sinop Milletvekili Engin Altay, Ankara Milletvekili Levent Gök ile 4 Milletvekilinin; Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun; 5490 Sayılı ve 25/4/2006 Tarihli Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu Raporları (1/995, 2/422, 2/514, 2/909, 2/1518, 2/1579, 2/1632, 2/2443, 2/2469) (S. Sayısı: 684)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da komisyonların bulunmayacağı anlaşıldığından, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 26 Mart 2015 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 03.00



(X) 705 S. Sayılı Basmayazı  23/03/2015  tarihli  81‘inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.