TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                 78’inci Birleşim

                                                                                              17 Mart 2015 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz’ın, şehit, dul ve yetimleri ile gazilerin sorunlarına ve çözümlerine ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, KEFEK Komisyonunun, Birleşmiş Milletler Kadının Statüsü Komisyonunun 59’uncu Oturumuna katılımına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Zaferi’nin 100’üncü yıl dönümüne ve Diyanet İşleri Başkanlığının, Çanakkale şehitleriyle ilgili cuma hutbesinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün adının geçmemesiyle ilgili kamuoyuna açıklama yapmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

2.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Mersin’in Anamur ilçesinde grip nedeniyle ölüm vakalarına ve bu konuda acilen tedbir alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

3.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, Mersin’in Anamur ilçesinde grip nedeniyle ölüm vakalarına ve bu konuda acilen tedbir alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

4.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, MHP Grubu olarak 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Zaferi’nin 100’üncü yıl dönümünde Meclisin özel gündemle toplanmasını teklif ettiklerine ilişkin açıklaması

5.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 23 milletvekilinin, Türkiye’de çocuk emeği kullanımının ve sokakta çalışmak zorunda kalan çocuklar sorununun gerçek boyutlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1261)

2.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 23 milletvekilinin, emeklilerin sosyal ve ekonomik durumlarının ve sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1262)

3.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 21 milletvekilinin, zorunlu göçe maruz kalmış Kürt ailelerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1260)

 

B) Duyurular

1.- Başkanlıkça, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerine düşen 1 üyelik için aday olmak isteyen siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerinin yazılı olarak müracaat etmelerine ilişkin duyuru

 

C) Önergeler

1.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, (2/1750) esas numaralı Üreticilerin T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatiflerine Olan ve Yeniden Yapılandırılan Borçlarının Faizsiz Ödenmesine Dair Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/244)

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından, grip hastalıklarına karşı alınacak önlemlerin belirlenmesi ve grip aşılarından kaynaklı sorunların önüne geçilmesi amacıyla 23/1/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 17 Mart 2015 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- MHP Grubunun, Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve arkadaşları tarafından, ülkemizde yaşanan işsizlik sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 20/1/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 17 Mart 2015 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 24 milletvekili tarafından, TBMM’de gerçekleri araştırma komisyonu Türkiye modeli oluşturma çalışmalarını yürütmek üzere Meclis araştırması açılması amacıyla 16/1/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 17 Mart 2015 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Kayseri Milletvekili İsmail Tamer’in HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Kayseri Milletvekili İsmail Tamer’in, Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

4.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

5.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına ve HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

6.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmaları sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

7.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

8.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

9.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

10.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

11.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

12.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, Sinop Milletvekili Engin Altay ve Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmaları sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

IX.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

 

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

3.- Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı: 616)

4.- Askeri Hakimler Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1008) (S. Sayısı: 685)

5.- Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Bülent Turan'ın; Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Çanakkale Milletvekili İsmail Kaşdemir'in; Kimlik Bildirme Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan'ın; 2559 Sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Adana Milletvekili Osman Faruk Loğoğlu'nun; Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü'nün; Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri Sinop Milletvekili Engin Altay, Ankara Milletvekili Levent Gök ile 4 Milletvekilinin; Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun; 5490 Sayılı ve 25/4/2006 Tarihli Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu Raporları (1/995, 2/422, 2/514, 2/909, 2/1518, 2/1579, 2/1632, 2/2443, 2/2469) (S. Sayısı: 684)

6.- Konya Milletvekili Kerim Özkul ve Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 45 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığı Tezkereleri (2/2616) (S. Sayısı: 688)

7.- İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Burdur Milletvekili Hasan Hami Yıldırım ve İzmir Milletvekili Aydın Şengül ile 50 Milletvekilinin; Adana Milletvekili Ali Demirçalı ve İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin'in; İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel'in; Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan'ın; İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli'nin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun; Kocaeli Milletvekili Haydar Akar'ın; Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş'ün; Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 2 Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ile 2 Milletvekilinin; Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanlığı Tezkerelerinin (1/1006, 2/1449, 2/1511, 2/1664, 2/1670, 2/1691, 2/1788, 2/2068, 2/2182, 2/2183, 2/2205, 2/2235, 2/2295, 2/2534, 2/2541, 2/2546) (S. Sayısı: 687)

 

XI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, 16 Mart 1978’de İstanbul Üniversitesinde 7 öğrencinin ölümüyle sonuçlanan olayların yıl dönümüne ilişkin konuşması

 

 

17 Mart 2015 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, şehit, dul ve yetimleri ile gazilerimizin sorunları ve çözümleri hakkında söz isteyen Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz’a aittir. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, lütfen sessizliğimizi koruyalım.

Buyurun Sayın Yılmaz.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz’ın, şehit, dul ve yetimleri ile gazilerin sorunlarına ve çözümlerine ilişkin gündem dışı konuşması

KEMALETTİN YILMAZ (Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, yüce dinimiz İslam inancına göre şehitlik ve gazilik unvanlarının mana ve öneminden uzun uzun bahsedecek değilim. Çanakkale savaşlarının 100’üncü seneidevriyesini yaşadığımız bugünlerde bunun mana ve öneminin çok iyi idrak edilmesi gerekir. Çanakkale ne ise Kocatepe de odur, Kıbrıs da odur, bugünkü mücadele de odur. Vatan için, bayrak için, din için, devlet için, namus için, emperyal güçlere karşı verilen mücadele sonucu bugün hür ve bağımsız olarak yaşamaktayız. Bu destansı mücadele bugünlerde de “Ezanlar dinmesin, Türk Bayrağı inmesin, Türk vatanı bölünmesin.” diye verilmektedir. Tüm kutsallar için, geriye dönmeyi hiç düşünmeden, ömürlerinin baharında şehadet şerbetini içen şehitlerimizi rahmet, gazilerimizi şükran ve minnetle yâd ediyorum. Rabb’im kedilerinden razı olsun.

Ateş düştüğü yeri yakıyor değerli milletvekilleri. Kutsallarımız uğruna kanını, canını veren şehitlerimizin emaneti olan dul ve yetimleri ile gazilerimizin içinde bulunmuş oldukları hâletiruhiye, gerçekten yüreklerimizi dağlamaya devam ediyor. Kendilerine ödenmekte olan ücretlerin komikliği yanında iş imkânından istifade etmeleri bile önemli değil kendileri için. Şehit dul ve yetimleri ile gazilerimizin -iane istemiyorlar- haklarını, onurları kırılmadan, siyasete alet edilmeden vermek devletimizin asli görevlerindendir. Geciktirilmemelidir, önemsizleştirilmemeli ve de kesinlikle başa kakınç yapılmamalıdır.

Evet, istihdam sorunları vardır, haberleşme sorunları vardır, ulaşım sorunları vardır, hayatını idame ettirme sorunları vardır. Bunlar bugün olmazsa yarın mutlaka çözülecektir ama onların yanında tüm bunların hiçbir önemi yoktur. Zira uğruna kan ve can verdikleri değerlere sahip çıkılmamışlık insanlarımızı kahrediyor. Âdeta her gün, her an aynı acıyı hissediyorlar. Zira şehitlerimizin ruhları onları rahat bırakmıyor.

Yıllardır başımızın belası konumundaki terör örgütüyle ekonomik, sosyal, kültürel ve son çare olarak da silahlı mücadele yerine müzakere yolunu seçen iktidar, âdeta Kandil ile İmralı arasına sıkışmış vaziyettedir. Verilen tavizler yeni tavizleri tetiklemiş, terör örgütü, bölücülük yolunda maalesef hedefine adım adım ilerlemektedir. Polisimiz karakollara, askerimiz kışlasına, valimiz, kaymakamımız vilayet konağına hapsedilmiştir. Sokaklar, caddeler, ilçeler, şehirler PKK, KCK paralel yapılanmasına terk edilmiştir. İktidar, acz içinde İmralı’dan medet ummakta, taviz üstüne taviz vermeye maalesef devam etmektedir.

Bu rezil durum, iktidar tarafından milletimize hazmettirilmeye çalışılmaktadır. Teröriste “sayın”, şehitlerimize “kelle” dediği için bağımsız mahkemelerce tazminat ödemeye mahkûm olmuş kişiler, ülkemizi yönetmekte ve tüm kutsal değerlerimizi erozyona uğratmaya devam etmektedirler. Diyarbakır’da ayrı, Balıkesir’de ayrı konuşarak milletimizi kandırdıklarını zannediyorlar. Türk milleti, ne sağırdır ne dilsizdir ne de kör. Bugün susuyorsa edebinden susuyor. Tavsiyem şu ki: Bu milletin sabrını fazla zorlamayın, bu aziz toprakları vatan yapan bu millet, yüksek sağduyusuyla eksiklerinizi tamamlar, yanlışlarınızı düzeltir ama ihanet edenleri asla ve asla affetmez.

Sözde açılım ve çözüm süreciyle gelinen noktada genel aftan, ikinci bayraktan, ikinci başbakandan ve vatan parçasından pay almalardan, federasyondan, özerk yapılardan bahsedilir olmuştur. Eli kanlı terör örgütü elebaşısı, âdeta bir barış güvercini gibi algılatılmaya çalışılıyor. Hükûmet yetkilileri, milletin itibarından öte, İmralı’dakinin itibarını öne alır olmuştur. Büyük Ortadoğu Projesi’nin silahlı taşeronu olan PKK’nın meşru zemine oturtulması için her türlü tavizi veren, gayreti gösteren iktidarın tutumu şehitlerimizin kemiklerini sızlatmaktadır. Bu yanlış yoldan dönmek erdemdir. Telafisi mümkün olmayan, dönüşü olmayan bir yanlışın yol ayrımındasınız.

Umutsuz değiliz, bu ülkede “Vatan bölünmez, bayrak inmez, ezan dinmez.” diyen birileri var, “Söz konusu vatan ise gerisi teferruattır.” diyen birileri var, “Vatan sevgisi ve savunması imandandır.” deyip “Vatanımın ha ekmeğini yemişim ha uğruna bir kurşun.” diyen birileri var ve de “Bu uğurda ölürsem şehit, kalırsam gazi olurum.” diyen birileri var olduğu müddetçe emperyalistlerin yerli iş birlikçileri, BOP eş başkanları, siyasi ve silahlı taşeronları başaramayacaklar, bin yıllık kardeşliğimizi bozamayacaklar. Zira, bu millet, bin yıllık kardeşliğimizi yaşamak ve yaşatmak için kararlıdır ve her türlü fedakârlık için de hazırdır.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündem dışı ikinci söz, Birleşmiş Milletler Kadının Statüsü Komisyonunun Elli Dokuzuncu Oturumuna katılımları hakkında söz isteyen Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’e aittir.

Buyurun Sayın İnceöz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- Aksaray Milletvekili İlknur İnceöz’ün, KEFEK Komisyonunun, Birleşmiş Milletler Kadının Statüsü Komisyonunun 59’uncu Oturumuna katılımına ilişkin gündem dışı konuşması

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanı olarak, geçtiğimiz hafta New York’ta başlayan Birleşmiş Milletler Kadının Statüsü Komisyonunun Elli Dokuzuncu Oturumuna Komisyonumuzun katılımı hususunda sizleri bilgilendirmek üzere söz almış bulunuyor ve bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Kadının Statüsü Komisyonu, Birleşmiş Milletler bünyesinde yer alan Ekonomik ve Sosyal Konseyin kararıyla 1946 yılında kurulmuştur.

Ekonomik ve Sosyal Konseyin en önemli komisyonlarından biri olan Kadının Statüsü Komisyonunun birinci amacı, kadın erkek fırsat eşitliği ilkesinin uygulanmasını sağlamaktır. Bu çerçevede, Ekonomik ve Sosyal Konseye siyasi, ekonomik, sosyal ve eğitime ilişkin alanlarda, kadın haklarının geliştirilmesine yönelik kadın hakları alanında, acil çözüm gerektiren sorunlar hakkında tavsiyelerde bulunmak ve bu konulara ilişkin rapor hazırlamak komisyonun görevleri arasındadır.

Komisyonun 59’uncu oturumu, 9-20 Mart 2015 tarihleri arasında New York’ta, Birleşmiş Milletlerde gerçekleştirilmiş ve şu anda da devam etmektedir. Bizler de Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu olarak, Komisyonumuzu ve Meclisi temsilen bu oturumlara katıldık. Komisyon Başkanı olarak benimle beraber, Komisyonumuzun İstanbul Milletvekili Türkan Dağoğlu, Trabzon Milletvekili Safiye Seymenoğlu, Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut ve Meclis Şiddeti Araştırma Komisyonu üyesi Kahramanmaraş Milletvekilimiz Sevde Bayazıt Kaçar’ın yer aldığı bir heyete bu seneki oturumlarla Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen takip ettik.

Kadının Statüsü Komisyonu oturumunun bu seneki ana temasını Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformu oluşturmaktaydı. Bu iki belge, 1995 yılında düzenlenen Dördüncü Dünya Kadın Konferansı’nda kabul edilmiş, ülkemiz de bu iki belgeyi herhangi bir çekince koymadan kabul etmiştir.

Pekin Deklarasyonu, kadın erkek fırsat eşitliğinin sağlanması ve kadının güçlendirilmesini öngören bir irade beyanıdır. Eylem platformu ise bu amaçların gerçekleştirilmesi için 12 kritik alanda hükûmetlere, parlamenterlere, uluslararası kuruluşlara ve sivil toplum örgütlerine düşen görev ve öncelikleri sıralayan bir belgedir. Bu bağlamda, bu seneki oturumun ana teması da bu belgelerin kabul edilişinin 20’nci yılı ve bugüne kadar bu ülkelerin hangi alanlarda ilerleme kaydettikleri, ne gelişmeler gerçekleştirdikleriyle ilgili bilgi paylaşımlarıydı.

Değerli milletvekilleri, heyet olarak bu seneki ana oturumun yanı sıra Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız ve ülkemiz sivil toplum kuruluşlarınca düzenlenen yan etkinliklere de katılma fırsatı bulduk. Söz konusu yan etkinliklerde kadınların ekonomik fırsatlara erişimini, kadın girişimciliğini, karar mekanizmalarında kadınların yer alması konusunda diğer ülkelerin ve uluslararası kuruluşların kaydettikleri gelişmeleri birlikte, sivil toplum örgütleriyle beraber istişare etme imkânı bulduk.

Bunların yanı sıra, beş ülke parlamentosunda, Komisyonumuz muadili komisyonların başkan ve üyeleriyle ikili görüşmeler gerçekleştirdik. İran, Almanya, İtalya, Danimarka ve İspanya parlamentoları kadın erkek fırsat eşitliği ve kadın hakları alanında ihtisas komisyonu üyeleriyle son derece yararlı ikili görüşmeler gerçekleştirdik.

Bu görüşmelerimiz sırasında, özellikle ülkemizde son on yılda kadının statüsü, kadının iyileştirilmesi, kadının siyasi karar mekanizmalarında yer almasıyla alakalı yapılmış olan yasal düzenlemeleri paylaşma imkânı bulduk. Kadınlarımızın, kadına karşı şiddet, kadınlarımız konusunda, kız çocuklarımızın özellikle eğitimi, kadın istihdamı, ailenin korunması gibi konularda ülkemizin yapmış olduğu gelişmeleri karşılıklı görüşmelerde diğer ülke parlamentolarıyla ikili temasta bulunmak suretiyle paylaşma imkânı bulduk.

Bunlar içerisinde yine Anayasa başta olmak üzere, mevzuatımızda yapmış olduğumuz değişiklikler, İstanbul Sözleşmesi’ni ilk imzalayan ülke olarak bunları paylaşmak, yine iç hukukumuzda yapmış olduğumuz, 6284 sayılı Kanun gibi, çok önemli düzenlemelerden bahsetmek suretiyle ülkemizin son on iki yılda almış olduğu tüm mesafelerden, ilerlemelerden bahsetme imkânı bulmuş olduk.

Bununla beraber, kadın erkek fırsat eşitliğine ilişkin zihinsel dönüşümü sağlamamız gerektiği noktasında uluslararası normlarla uyumlu olarak yenilediğimiz mevzuatımızın hayata geçmesinde bir ön koşul olduğu görüşmelerden çıkan sonuçlardan bir tanesidir.

Değerli milletvekilleri, kadın erkek fırsat eşitliğinin sağlanması, ailenin korunması, kadının statüsünün yükseltilmesi gibi alanlarda ülkemizde çok önemli mesafeler kaydedilmiş; Hükûmetimizin, tüm siyasi partilerimizin, sivil toplum kuruluşlarımızın bu yolda el ele yürümesi ve Türk toplumu kadını için de kadının siyasi, ekonomik, her alanda hak ettiği yere kavuşturulması için birlikte çalışılması gerektiği konusunda bugüne kadar başta Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız, bakanlarımız, tüm STK’lar da dâhil olmak üzere, emeği geçen herkese teşekkür ediyor, bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündem dışı üçüncü söz, Ardahan ilinin sorunları hakkında söz isteyen Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’e aittir.

Buyurun Sayın Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Ardahan’ın sorunlarıyla ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, Ardahan, tam kırk üç yıl Rus işgali altında kalmasına rağmen, Ermenistan ve Gürcistan sınırında vatan bekçiliği yapan bir ilimiz ama bu ile -adı üzerinde il ama- bir kasaba, bir köy gibi doğru dürüst bir hizmet gelmiyor. Neden gelmiyor? Çünkü, on iki yılda AKP Hükûmeti, hakikaten, başka yerlere yaptığı yatırımı Ardahan’a yapmıyor. Neden? Onu açıklayacağım.

Şu anda Ardahan merkeze gidin, insanların boyu kadar çukurlar var, arabalar gitmiyor, yollar bozuk, mahalle aralarına girilmiyor; sadece Ardahan’da değil, Ardahan’ın ilçelerinde de var. Burada mutlak surette Hükûmetin, devletin oraya şimdiden acil para göndermesi lazım yani Posof’a da, Hanak’a da, Damal’a da, Çıldır’a da, Göle’ye de ve Ardahan belediyelerine. Çünkü, bizim şu anda karlar eridi, “Kel göründü.” derler ya, hakikaten çukur, rezillik… Yani, tam manasıyla, lağımlar dışarıda akıyor. O bakımdan, istirham ediyorum Maliye Bakanından, buradan acil olarak Ardahan ve ilçelerine mutlak para gönderilsin.

Arkadaşlar, Ardahan’da gençlerimiz işsiz, gençlerimiz evlenemiyor, gençlerimize kızlar gelmiyor. Niye? İnsanlar işsiz. Samimi söylüyorum, belki size latife geliyor ama kızlar diyor ki: “İstanbul’a gidin işiniz olsun veya Ardahan’la işin olsun.” E, çocuğun işi yok, gücü yok, anası babası bunalmış, çocuk bunalmış.

Ardahan’da üniversite var, Ardahan’da üniversiteye dışarıdan adam alınıyor yani başka illerden adam getiriyorlar, alıyorlar, Ardahan’da çalışan, Ardahan’da oturan gençlerimizi almıyorlar. Onun için, istirham ediyorum ya, Ardahan’daki devlet dairelerine, resmî dairelere Ardahan’da oturan gençlerimizi alın. Ya, kızlarımız evlenemiyor, çocuklarımız evlenemiyor ve korkunç bir göç var büyük şehirlere. Yani, ben isyan ediyorum. Böyle bir şey olabilir mi ya? Gençler perişan bir durumda. Yani, çocukların cebinde 50 lira, 30 lira harçlık yok. Ben bu gençlere sahip çıkmak istiyorum. Sizden istirham ediyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisi, gençliğine sahip çıksın. Mustafa Kemal Atatürk, gençliği emanet etti bize ama gençliğe kimse sahip çıkmıyor. Gençler şu anda evlenemiyor. Samimi söylüyorum, kızlar gençlere gitmiyor.

Bu anlamda işsizliği çözmek için mutlak surette Ardahan’daki resmî kurumlara ve İŞKUR’a adaletli davranmak gerekiyor. Resmî kurumlara da dışarıdan değil, Ardahan’da oturanları mutlak surette işe almamız gerekiyor çünkü Ardahan Üniversitesinde şu anda bir sürü insan çalışıyor, bunların yüzde 70’i, 80’i dışarıdan arkadaşlar. Ya ne işi var! Ardahan’da oturan yetenekli çocuklarımız var. Bunlar işe alınmıyorlar.

Ardahan’ın sorunları, sadece Ardahan’da değil. Bakın, Posof’ta hâlen daha Ilgar Dağı’nın tünel projesi devam ediyor ama yapılmadı, Posof yolu daha bitmedi. Bunun ödeneklerini tam yazın gönderiyorlar. Orada altı ay kış var kardeşim, altı ay da yaz var. Şimdiden para gönderirseniz müteahhit orada sonbahara kadar yapar yolu. Posof, Damal, Hanak, buraların yolu hâlen daha doğru dürüst yapılmadı.

Şimdi TANAP… Bugün Sayın Cumhurbaşkanı da gitti, temel attılar. TANAP’la biliyorsunuz doğal gaz gelecek. Bu üçüncü doğal gaz hattı geliyor, Ardahan merkezin dışında Posof’ta, Damal’da, Hanak’ta, Çıldır’da, Göle’de doğal gaz yok. Biz hâlen daha tezek yakıyoruz arkadaşlar. Ardahan’ın yüzde 60’ı tezek yakıyor. Bu, ayıptır! Bu, 21’inci yüzyılda bu devletin ve Hükûmetin ayıbıdır. Doğal gazın sıkıntısını biz çekiyoruz, petrol boru hattı bizden geçiyor, bize doğal gaz vermiyorlar, aynı doğal gazı Yunanistan’a veriyorlar arkadaşlar ya. Yunanistan, bizden geçen doğal gazla ısınıyor, benim çocuklarım, benim vatandaşım doğal gazla ısınmıyor. Ben isyan ediyorum ya! Böyle bir şey olmaz. Sayın ekonomiden sorumlu devlet bakanım, lütfen bu konuyla ilgili gelin, burada cevap verin ya! Bu, ne demek ya! Bu, ayıptır ya! Utanıyorum ben!

Çıldır’da adliyeyi kapattılar, hastane yok, hastanemizde anjiyo tesisleri yok, yani bir beyin ameliyatını yapamıyoruz. İnsanlarımız Erzurum’a taşınmak mecburiyetinde kalıyor değerli arkadaşlar. Göle’de askeriyeyi kapattılar, Damal’da askeriyeyi kapattılar, bizim buradaki sıkıntımız, orada istihdamı sağlayacak, esnafı orada kalkındıracak, geliştirecek, esnaftan alışveriş yapacak orada askeriyelerin olması lazım, üniversitelerin olması lazım. Damal’a ve Hanak’a yüksekokul yapılması lazım. Her yere yapılıyor, Damal’a ve Hanak’a yapılmıyor. Bunu da mutlak surette dile getirelim. Sayın Bakanım, sizden istirham ediyorum.

Değerli arkadaşlar, Büyük Millet Meclisinin gençliğe sahip çıkmasını istiyor ve hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündeme geçiyoruz.

Sayın Altay, sisteme girmişsiniz.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Zaferi’nin 100’üncü yıl dönümüne ve Diyanet İşleri Başkanlığının, Çanakkale şehitleriyle ilgili cuma hutbesinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün adının geçmemesiyle ilgili kamuoyuna açıklama yapmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yarın 18 Mart, şehitlerimizi anacağız, şehitleri anma günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’mizin 100’üncü yılını kutlayacağız, o coşkuyu yaşayacağız. Ancak Diyanet İşleri Başkanlığı Din Hizmetleri Genel Müdürlüğünün Türkiye genelinde cuma hutbelerinde okunmak üzere yayınladığı 13 Mart 2015 tarihli bir hutbe var ve bu hutbenin konusu Çanakkale şehitleri. Ancak hutbenin içerisinde Çanakkale kahramanı Gazi Mustafa Kemal’in adı geçmemekte. Bunu bir yanlışlık olarak, bir ihmal olarak görmüyoruz Cumhuriyet Halk Partisi olarak. Bunu Diyanet İşleri Başkanlığının Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü yok sayması olarak değerlendiriyoruz. Din Hizmetleri Genel Müdürlüğünün yaptığı bu uygulamayla ilgili, Diyanet İşleri Başkanının Türkiye kamuoyuna bir açıklama yapmasını talep ediyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Grup başkan vekillerinden başka söz isteyen yok.

Evet, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 23 milletvekilinin, Türkiye’de çocuk emeği kullanımının ve sokakta çalışmak zorunda kalan çocuklar sorununun gerçek boyutlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1261)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'de çocuk emeği kullanımı ve sokakta çalışmak zorunda kalan çocuklar sorununun gerçek boyutlarının ortaya çıkarılması, bu çocukların sorunlarının belirlenerek çocuk işçiliğini önleyici etkin politikaların oluşturulması ve gerekli yasal düzenlemelere dayanak oluşturulması amacıyla Anayasa'nın 98’inci ve TBMM İçtüzüğü’nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereği bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1)        Mustafa Sezgin Tanrıkulu                              (İstanbul)

2)        Ali Serindağ                                                  (Gaziantep)

3)        Haydar Akar                                                  (Kocaeli)

4)        Gürkut Acar                                                   (Antalya)

5)        Celal Dinçer                                                 (İstanbul)

6)        İlhan Demiröz                         (Bursa)

7)        Ali Sarıbaş                                                    (Çanakkale)

8)        Hurşit Güneş                          (Kocaeli)

9)        Turgay Develi                         (Adana)

10)      Doğan Şafak                          (Niğde)

11)      Hülya Güven                           (İzmir)

12)      Namık Havutça                                              (Balıkesir)

13)      Osman Kaptan                        (Antalya)

14)      Ramazan Kerim Özkan                                   (Burdur)

15)      Mehmet Hilal Kaplan                                     (Kocaeli)

16)      Selahattin Karaahmetoğlu       (Giresun)

17)      Candan Yüceer                                              (Tekirdağ)

18)      Ali İhsan Köktürk                                           (Zonguldak)

19)      Mustafa Serdar Soydan                                  (Çanakkale)

20)      İhsan Özkes                                                  (İstanbul)

21)      Dilek Akagün Yılmaz                                      (Uşak)

22)      Hasan Akgöl                           (Hatay)

23)      Mahmut Tanal                         (İstanbul)

24)      Kadir Gökmen Öğüt                                       (İstanbul)

Gerekçe:

Çocuk emeği kullanımı Türkiye'nin de tarafı olduğu Birleşmiş Milletler, Uluslararası Çalışma Örgütü, Avrupa Birliğinin ilgili sözleşmeleri ve İş Kanunu tarafından yasaklanmıştır.

Türkiye mevzuatı gereğince, ilköğretimi tamamlamış ve 15 yaşını doldurmuş çocuklar ancak kendilerine uygun işlerde çalıştırılabilmektedir.

Çocuk işçiliği konusunda 2005 yılında kurulan Meclis araştırması komisyonu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunduğu sokakta yaşayan/çalışan çocuklar hakkındaki raporunda, Anayasa’yla belirlenmiş bir görev olan çocukların korunması konusunda ilgili kurum ve kuruluşların yetersiz kaldığı, bu sorunun göç ve işsizlik başta olmak üzere, ekonomik ve sosyal sorunlarla bağlantılı olduğu ve birçok devlet kurumunun sorumluluk alanına girmesi sebebiyle, çözümünün çok boyutlu bir çalışma gerektirdiği vurgulanmıştır.

Hükûmet çocuk emeğinin sömürülmesine seyirci kalmakta ve denetim mekanizmalarını çalıştırmamaktadır. Çocuk işçiliğinin önlenmesi çalışmalarında izleme ve veri toplama, değişimleri kayıt altına son derece önemli olmasına rağmen 2006 yılından bu yana çocuk işçiliğiyle ilgili resmî istatistikler toplanmamaktadır. Bu durum sorunun boyutlarını kamuoyunun bilgisinden kaçırmak isteyen AKP Hükûmetinde rahatsızlık yaratmamaktadır.

Çocuk işçiliği konusunda yapılan alan araştırmaları sonuçlarına dayanan tahminlere göre verilen rakamlar 1 milyon ile 4 milyon arasında değişmektedir.

Türkiye'de hâlen yaklaşık 650 bin çocuğun, Uluslararası Çalışma Örgütü kriterlerine göre en kötü çalışma biçimleri olarak belirlenen mevsimlik tarım işçiliği, kayıt dışı kentsel işletmeler ve sokakta çalıştırılmakta olduğunu gösteren araştırmalar mevcuttur.

AKP iktidarları döneminde hızla artan yoksulluk, çocuk emeği kullanımını yaygınlaştırmaktır. Yoksulluğun çocuk emeği kullanımı sorununu ne kadar büyüttüğü konusunda ise kamu otoriteleri net verilere sahip değildir.

Çocuk emeği sömürüsünün sadece yasaklamalarla çözülemediği ve çocuk emeği kullanımının ülkelerin yapısal sorunlarından kaynaklandığı bilinmektedir. Türkiye'de çocuk emeği kullanımını ortadan kaldırmak, sorunu körükleyen ekonomik ve sosyal koşulların tespiti ve etkin önleyici mekanizmaların geliştirilmesi ile olanaklı olacaktır.

Araştırma önergemiz ile sorunun boyutlarının 2005 yılından beri geçen yedi yıl boyunca yapılan uygulamaların çocuk işçiliği sorununu hangi boyutlarda etkilediğinin ortaya çıkarılması da arzulanmaktadır.

2.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 23 milletvekilinin, emeklilerin sosyal ve ekonomik durumlarının ve sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1262)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye İşçi Emeklileri Derneğince 47 ilde, 4.362 emekliyle yapılan geniş kapsamlı bir araştırmaya göre;

Çocuğu işsiz olan emeklilerin oranı yüzde 60,5 çıkmaktadır.

Emeklilerimizin yüzde 72,2'si günlük gazete alamamaktadır.

Emeklilerimizin yüzde 88,8'i kitap satın alamamaktadır.

Araştırmada kendilerine yöneltilen "Tiyatroya hangi sıklıkla gidersiniz?" şeklindeki soruya emeklilerimizin yüzde 86,4'ü "Hiç gitmedim." diye yanıt vermişlerdir. Aynı soruya "Haftada bir kez giderim." diyenlerin oranı yüzde 0,9 olurken "Ayda bir kez giderim." diyenlerin oranı yüzde 1,6’dır. "Yılda bir veya birkaç kez giderim." diyenlerin oranı ise yüzde 11,1'dir.

"Sinemaya hiç gitmedim." diyenler yüzde 81’dir. Haftada bir gidenler yüzde 1,5; ayda bir gidenler yüzde 2,8; yılda bir veya birkaç kez diyenler ise 14,7'dir.

Bütün bu sonuçlar emeklilerimizin ekonomik olumsuzluklar yüzünden birçok şeyden mahrum kaldığı gibi, kültür ve sanattan da mahrum kaldığını ortaya koymaktadır. Nitekim bunun sonucu olarak da kendilerine yöneltilen "Ülkemizin bir emeklisi olarak, mutlu bir yasam sürdürebildiğinize inanıyor musunuz?" sorusuna emeklilerimizin yüzde 95,6'sı “Hayır.”, sadece yüzde 4,4'ü “Evet, mutluyum.” yanıtı vermiştir.

Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Bursa, Zonguldak gibi illerimiz başta olmak üzere, 47 ilimizde gerçekleştirilen bir anketle ulaşılan sonuçlar emeklilerimizin sosyal alanda da büyük sıkıntılar yaşadığını ortaya koymaktadır. Ortaya çıkan tablo son derece kaygı vericidir. Açıkça görüldüğü gibi emeklilerimiz ülke ve dünya gündemini takip etme olanağından yoksun, âdeta hayattan kopuk bir yaşam sürdürmektedirler.

10 milyona yakın emeklimizin maaşlarına bakıldığında tamamına yakınının açlık sınırının altında kaldığı görülmektedir. Hükûmetin koro hâlinde sık sık tekrarladığı "Türkiye'nin ekonomisi sürekli büyüyor, millî gelir sürekli yükseliyor." sözlerine rağmen, büyüdüğü varsayılan ekonominin varsayılan artışları emeklilerimizin maaşına yansımamaktadır.

Bu nedenle pek çok emekli de açlık ve yoksulluk sınırının altında bir maaşa maruz kaldıkları için ileri yaşlarına ve fiziki yıpranmalarına rağmen çalışmaktadır. Çalışan emeklilerden yapılan sosyal güvenlik destek primi kesintileri ise emeklilerin mağduriyetlerini daha artırmaktadır.

İntibak yasası olarak da nitelenen ve 2013 yılında yürürlüğe girecek olan yasa da emeklilerimizin sorunlarını çözmekten ve gerçek anlamda intibakı sağlamaktan oldukça uzaktır.

Bu ve buna benzer araştırmaları emeklilerimizin "çığlığı" olarak algılayıp emeklilerimizin durumunu iyileştirecek, ekonomik yönden nefes almalarını sağlayacak yeni düzenlemeler gerekmektedir.

Yukarıdaki nedenlerden ötürü, emeklilerimizin sosyal ve ekonomik durumlarının ve sorunlarının tespiti, alınacak tedbirlerin saptanması amacıyla, Anayasa'nın 98’inci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 22 Kasım 2012

1) Ali İhsan Köktürk                                               (Zonguldak)

2) Celal Dinçer                                                     (İstanbul)

3) İlhan Demiröz                                                   (Bursa)

4) Namık Havutça                                                  (Balıkesir)

5) Turgay Develi                                                   (Adana)

6) Haydar Akar                                                      (Kocaeli)

7) Ali Sarıbaş                                                       (Çanakkale)

8) Emre Köprülü                                                    (Tekirdağ)

9) Doğan Şafak                                                     (Niğde)

10) Ramazan Kerim Özkan                                     (Burdur)

11) Osman Kaptan                                                 (Antalya)

12) Mehmet Hilal Kaplan                                       (Kocaeli)

13) Kamer Genç                                                    (Tunceli)

14) Ali Serindağ                                                    (Gaziantep)

15) Hülya Güven                                                   (İzmir)

16) Selahattin Karaahmetoğlu                                (Giresun)

17) Candan Yüceer                                                (Tekirdağ)

18) Mustafa Serdar Soydan                                    (Çanakkale)

19) İhsan Özkes                                                    (İstanbul)

20) Gürkut Acar                                                     (Antalya)

21) Dilek Akagün Yılmaz                                        (Uşak)

22) Hasan Akgöl                                                   (Hatay)

23) Mahmut Tanal                                                 (İstanbul)

24) Kadir Gökmen Öğüt                                         (İstanbul)

3.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 21 milletvekilinin, zorunlu göçe maruz kalmış Kürt ailelerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1260)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'de zorunlu göçe maruz kalmış Kürt ailelerin kentlerde yaşadıkları sosyoekonomik sorunların tespit edilmesi, bu ailelerin çocuklarının okullarda, sokakta yaşadıkları sorunların, ayrımcı yaklaşımlarının araştırılması ve bu yaklaşımların çocukların eğitim hayatından günlük hayatlarına olan etkilerinin tespit edilmesi ve kentte yaşamak zorunda bırakılan Kürt ailelerinin yaşadıkları zorlukların azaltılabilmesi için devletin üstlenmesi gereken uygulamaların raporlanması için bir Meclis araştırma komisyonu açılması amacıyla Anayasa’nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ederiz.

1) Sebahat Tuncel                                                 (İstanbul)

2) Pervin Buldan                                                   (Iğdır)

3) İdris Baluken                                                    (Bingöl)

4) Sırrı Sakık                                                        (Muş)

5) Murat Bozlak                                                     (Adana)

6) Halil Aksoy                                                       (Ağrı)

7) Ayla Akat Ata                                                    (Batman)

8) Hasip Kaplan                                                    (Şırnak)

9) Hüsamettin Zenderlioğlu                                   (Bitlis)

10) Emine Ayna                                                    (Diyarbakır)

11) Nursel Aydoğan                                               (Diyarbakır)

12) Altan Tan                                                        (Diyarbakır)

13) Adil Zozani                                                     (Hakkâri)

14) Esat Canan                                                     (Hakkâri)

15) Sırrı Süreyya Önder                                         (İstanbul)

16) Mülkiye Birtane                                               (Kars)

17) Erol Dora                                                        (Mardin)

18) Ertuğrul Kürkcü                                               (Mersin)

19) Demir Çelik                                                    (Muş)

20) İbrahim Binici                                                 (Şanlıurfa)

21) Nazmi Gür                                                      (Van)

22) Özdal Üçer                                                      (Van)

Gerekçe Özeti:

Otuz yıldır yaşanan çatışmalı ortam ve bir türlü çözümlenmeyen Kürt sorunu sadece ölümlere sebep olmamakta, aynı zamanda çatışmalar nedeniyle toplum üzerinde yıkıcı etkilere neden olmaktadır. Özellikle, 1990'lı yıllarda düşük yoğunluklu savaş döneminde hâlâ toplumun hafızasında tazeliğini korumaktadır. 90'lı yıllarda bir devlet politikası olarak zorunlu göçle birlikte çatışmanın etkileri sadece Kürtlerin yaşadığı coğrafyayla sınırlı kalmamış, batı metropollere de taşınmıştır. Zorunlu göçün en büyük mağdurları kadınlar ve çocuklar olmuştur.

İstanbul başta olmak üzere, metropollere göç etmek zorunda kalan aileler artık 2000'li yıllarla ikinci kuşak olarak kentlerde yaşamak zorunda bırakılmıştır. Kürt sorununa inkâr, imha, asimilasyon ve şiddet yöntemleriyle yaklaşımın sonucu binlerce insan yerlerinden edilirken yaşadıkları sorunlara bir de kültürünü, yaşam tarzını hiç bilmedikleri, daha karmaşık ve ekonomik olarak zorlukların olduğu, topraklarından koparılıp varoşlarda yaşamak zorunda kaldıkları kentlerde yaşadıkları zorluklar eklenmiştir.

Zorunlu göç üzerinde çalışma yapan akademisyenler, yerlerinden edilmiş ailelerin çocuklarıyla yaptığı çalışmalarda, bu çocukların farklı mekânlarda karşılaştıkları iktidar ilişkilerine ve denetim mekanizmalarına verdikleri tepkileri, çocukların bu zeminlerde karşılaştıkları mekanizmaları bozma pratiklerini, okulu, aileyi ve sokağı nasıl algıladıklarını ortaya koymuşlardır. Araştırma sonucuna göre bu aileler Kürt olduklarından dolayı sürekli devlet kurumlarında ayrımcılığa uğradıklarını belirtmektedirler.

Araştırmaya göre, okullar göç eden insanların tutunmalarını kolaylaştıracağı beklentisiyle ailelerin sıklıkla kullandığı bir mekân olarak görülmektedir. Ancak evde Türkçe konuşmayan çocuklar okullarda kendi ana dillerinde eğitim alamadıkları için başarısız olmakta ve bu başarısızlığın getirdiği bir çatışma sonucu, çocuklar daha öfkeli tepkiler vermektedir. Ancak aileler, sokakların çocuklar için tehlikeli olmasından dolayı da endişeli olmakta, çocuğu sokaktan uzak tutabilmek için kendince yöntemler geliştirmektedir. Eğer ailenin durumu iyiyse kendi yanında çalıştırma, başka bir işletmede çalıştırma ya da çalışması sağlanamıyorsa daha küçük bir yerleşim yerinde bulunan bir akrabanın yanına gönderme gibi yöntemler bulunmaktadır.

Araştırmaya göre, göçle gelmiş ailelerin kentlerde en çok sorun yaşadıkları alanın okullar olduğu ve okulların Kürt çocukları için bir çatışma alanına döndüğü tespit edilmiştir. Ailelerin sokağın tehlikeli olmasından dolayı endişeyle okula gönderdikleri, en azından çocuklarının farklı bir hayat elde etme imkânı olarak gördüğü okullar, çocuklar için zorlu bir alana dönüşmektedir. Çocuklar, okullarda öğretmenlerin Kürtlere küfrettiklerini, terörist dediklerini ve bu yüzden okula gitmek istemediklerini söylemektedirler. Bu yaklaşım çocukları daha çok sokaklara iterken, daha radikal tepkiler vermesine neden olmakta, çoğu zaman polisle çatışmalar yaşanmaktadır. Çocuklar, devletin köylerini yaktıkları için buraya göç etmek zorunda kaldıklarının farkında, okusalar bile yine devletin kendilerini dışlayacaklarını, bu yüzden okula istekli gelmediklerini belirtmektedir. Bu nedenle, çocuklar sokakları bir yandan da özgür alanlar olarak görmekte, sokakta kendilerini daha iyi ifade ettiklerini belirtmektedirler.

Kentte yoksullaşan aileler çocuklarını okutabilme, tehlikeli sokaklardan uzak tutabilme gibi endişeler taşırken, çocuklar okullarda inkâr politikasını en ağır şekilde yaşamaya devam etmektedir. Kentin getirdiği yoksulluk nedeniyle çalışmak zorunda kalmakta, okullarda Türkçe bilmediği için sorunlar yaşamakta, hatta birçok Kürt çocuğu dil bilmemesine dayandırılarak “Algı sorunu yaşıyor.” diye rehabilitasyon merkezlerine gönderilmektedir. Sivil toplum örgütlerinin raporlarına göre, 3 milyonu bulan Kürt ailelerinin kentlerdeki nüfusu aradan geçen zaman içerisinde daha da arttı. Türkiye'de zorunlu göçe maruz kalmış Kürt ailelerin kentlerde yaşadıkları sosyoekonomik sorunların tespit edilmesi, bu ailelerin çocuklarının okullarda, sokakta yaşadıkları sorunların, ayrımcı yaklaşımların araştırılması ve bu yaklaşımların çocukların eğitim hayatından günlük hayatlarına olan etkilerinin tespit edilmesi ve kentte yaşamak zorunda bırakılan Kürt ailelerinin yaşadıkları zorlukların azaltılabilmesi için devletin yapması gereken uygulamaların raporlanması için bir Meclis araştırma komisyonu kurulmasını önermekteyiz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

B) Duyurular

1.- Başkanlıkça, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerine düşen 1 üyelik için aday olmak isteyen siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerinin yazılı olarak müracaat etmelerine ilişkin duyuru

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerine de 1 üyelik düşmektedir. Bu Komisyona aday olmak isteyen siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerinin 23 Mart 2015 Pazartesi günü saat 18.00’e kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına yazılı olarak müracaat etmelerini rica ediyorum.

Şimdi Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından, grip hastalıklarına karşı alınacak önlemlerin belirlenmesi ve grip aşılarından kaynaklı sorunların önüne geçilmesi amacıyla 23/1/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 17 Mart 2015 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

17/3/2015

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 17/3/2015 Salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

İdris Baluken

Bingöl

Grup Başkan Vekili

Öneri:

23 Ocak 2013 tarihinde Bingöl Milletvekili Grup Başkan Vekili İdris Baluken tarafından verilen (2405 sıra no.lu), "Grip hastalıklarına karşı alınacak önlemlerin belirlenmesi ve grip aşılarından kaynaklı sorunların önüne geçilmesi" amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 17/3/2015 Salı günlü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin lehinde ilk konuşmacı Bingöl Milletvekili Sayın İdris Baluken.

Buyurun.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Grip hastalığıyla ilgili vermiş olduğumuz araştırma önergesi üzerine söz aldık.

Aslında, bu önergeyi çok daha önceden vermişiz ve grip aşısıyla ilgili hem bir toplumsal bilinçlenme, bir farkındalık yaratma hem de Meclisin bu konuda gerekli önlemleri alma noktasında bir inisiyatif alma sorumluluğuna girmesini amaçlamışız. Ama bu tarihe kadar, maalesef, bu konuda herhangi bir gelişme olmadı.

Özellikle dün mevcut torba yasanın görüşülmesi sırasında karşı karşıya kaldığımız tablodan gerçekten ben dehşete düştüm. Bir sağlıkçı olarak, bir doktor olarak, bir hekim olarak bu ülkede yaşanan çok vahim bir durumun aslında nasıl örtbas edilmeye çalışıldığını, sağlık camiasını yakından takip eden bir milletvekili olarak bizlerden de nasıl saklanmaya çalışıldığını dün bu Genel Kurulda, çok acı bir şekilde burada gözlemleme şansına sahip olduk. 2 Mersin milletvekili, Cumhuriyet Halk Partisinden ve Milliyetçi Hareket Partisinden 2 sayın milletvekili Genel Kurulda bir bilgilendirmeyi yapmasalar, biz bu korkunç durumla ilgili herhangi bir bilgi sahibi de olamayacağız demektir, buradan bu sonuç çıkıyor. Özellikle Mersin’de, Anamur’da son bir hafta içerisinde 3 genç insan domuz gribinden dolayı yaşamını yitirmiş, son birkaç ay içerisinde Türkiye’de çok farklı illerde 17 insanımız gripten dolayı yaşamını yitirmiş ve bununla ilgili, Sağlık Bakanlığının ya da Hükûmetin tek bir uyarıcı bilgilendirmesi bile söz konusu olmamış. Böyle bir anlayış olabilir mi? Grip gibi son derece tehlikeli, endemik salgınlar yapabilen bir hastalıkla ilgili bu kadar duyarsız bir yaklaşım ortaya konabilir mi?

Bu arkadaşlarımızın uyarıları üzerine, dün burada Sağlık Bakanının yerine oturan Kalkınma Bakanı da vahim bir durum olmadığını, son birkaç ay içerisinde sadece 11 vatandaşımızın öldüğünü, burada Genel Kurula, bilgilendirme amacıyla söylüyor. Eğer son birkaç ayda 11 vatandaşımızın gripten dolayı ölümünü siz vahim bir durum olarak değerlendirmiyorsanız, asıl vahim durumda olan sizsiniz demektir.

İçinizde hekim arkadaşlar var, toplum sağlığıyla yakından ilgilenen, en azından bugüne kadar hekim olarak o sorumluluğu üstlenmiş olan arkadaşlar var. Bu arkadaşlara bugüne kadar hiç mi danışmadınız ya da bu arkadaşlar bugüne kadar size hiç uyarı yapmadı mı? Son iki ayda gripten dolayı 11 kişi ölmüşse, son dört gün içerisinde Anamur’da domuz gribinden dolayı 3 vatandaşımız yaşamını yitirmişse büyük bir tehlikeyle karşı karşıyayız.

Biz burada bu konuyu bir siyasi polemik hâline getirme amacında değiliz. Hükûmetin ve Sağlık Bakanlığının alması gereken tedbirleri almamasından dolayı, bu Meclisteki sağlıkçı olan milletvekillerinin bir an önce bu durumla ilgili acil bir eylem planı ortaya koymasını önemli bulduğumuz için bu araştırma önergesini getirdik. Bu arkadaşlarımızın, milletvekili arkadaşlarımızın uyarılarından sonra, bugün Sağlık Bakanlığından bir yetkili lütfetmiş de bilgilendirici bir açıklama yapmış. Yani, iki aydır ölümler oluyor, iki aydır pek çok vatandaşımız bu salgın hastalığın ölümcül etkisiyle bir risk altında, herhangi bir açıklama yok; konu birkaç milletvekili tarafından Genel Kurula getirildikten sonra, sayın Sağlık Bakanlığı yetkilisi bir açıklama yapmayı lütfetmiş ve yaptığı açıklamada da ortada dolaşan bilgilerin doğru olduğunu söylüyor. 2015 itibarıyla 170 vakanın tespit edildiğini, bunlardan 11’inin yaşamını yitirdiğini söylüyor. Anamur dışında, Antalya, Kocaeli, Çanakkale, Sivas ve Mersin bölgesinde domuz gribiyle ilgili bir tehlikenin olduğunu ifade ediyor. Samsun’da yine 3 vakanın kaybedildiğini, 3 vatandaşımızın bu nedenle yaşamını yitirdiğini ifade ediyor.

Değerli milletvekilleri, domuz gribi, eğer gerekli önlemler alınmazsa, Sağlık Bakanlığı, Sağlık Bakanlığının bilimsel kurulları ciddi bir şekilde ele almazsa bütün ülkede çok kısa bir süre içerisinde ölümcül salgınlar yapabilen bir viral hastalıktır. Bugüne kadar böyle bir risk varsa sizin bu konuda hastalığın olduğu bölgelerde birtakım izolasyon önlemlerinden tutalım da, o bölgeye yapılan seyahatler ya da o bölgeden ülkenin diğer taraflarına yapılan seyahatlerden toplu yerlerde, okullarda, yaşlı bakımevlerinde maske kullanmaya, gerekirse uzun süreli tatiller planlamaya kadar pek çok koruyucu tedbiri devreye koymanız gerekiyordu. Bugüne kadar bu koruyucu tedbirlerden hiçbir şey yapmamışsınız.

Sayın Bakanlık yetkilisinin açıklamasında da sadece el yıkamanın ne kadar önemli olduğuna vurgu yapılmış. Böyle bir ciddiyetsizlik olur mu? El yıkamanın önemiyle toplumsal farkındalık yaratmaya çalışan bir Bakanlıkla karşı karşıyaysak korktuğumuzun başımıza geleceğiyle ilgili çok ciddi kaygıları burada ifade etmek isteriz.

Siz zaten “Sağlıkta Dönüşüm Programı” adı altında koruyucu hekimliği neredeyse tamamen rafa kaldırdınız. Hazırlığı olmadan, zemini olmadan geçmiş olduğunuz aile hekimliği sisteminde de aile hekimlerinin sırtına yüzlerce yük bindirip aile hekimlerinin sadece gelen hastalarla ilgili tedavi edici ve sevkle ilgili işlemlerle meşgul olmasını sağladınız. Bundan dolayı, sadece grip hastalığından dolayı, grip hastalığı değil, diğer salgın hastalıklarla ilgili de çok ciddi bir riskle karşı karşıyayız.

Bu ülkede, neredeyse tamamen ortadan kalkmış olan kızamık vakaları yeniden görülmeye başlandı. Hem Sağlık Bakanlığı olarak hem de Hükûmet olarak uzun süre bu kızamık vakalarını tıpkı bugün domuz gribinde olduğu gibi reddetme yolunu seçtiniz.

Ülkenin her tarafında tüberküloz hastalarına hizmet veren göğüs hastanelerini kapattınız. Şu anda ülkenin her tarafında normal ilaçlarla tedavi edilmeyen, çok ilaca dirençli tüberküloz vakaları neredeyse patlama yapmış durumda.

Neredeyse eradike olmuş sıtma hastalığını âdeta yeniden canlandırdınız. Sadece Mardin ilinde geçen yıl itibarıyla 80 sıtma vakasına rastlandığının bilgilerine sahibiz. Böyle bir sağlık yönetimi olabilir mi, böyle bir sağlık anlayışı olabilir mi? Koruyucu tedbirleri almadan, gerekli önlemleri almadan, sadece vaka ortaya çıktıktan sonra “Biz gerekli olan mücadeleyi yürütüyoruz.” demeniz hiçbir işe yaramaz.

Bakın, Anamur’da halkımız çok büyük bir panik içerisinde. Haklı olarak büyük bir panik içerisinde, ne olduğunu bilmiyorlar. Gencecik insanlar bir anda hastanelere kaldırılıyor, orada yaşamını yitiriyor ama bu konuda Anamur’da alınmış tek bir önlem yok. Anamur’daki okullar, yaşlı bakımevleri hiçbir tedbir almadan bu hastalığın riskiyle karşı karşıya bırakılmış durumda. Anamur’a seyahat edecek olanlara tek bir uyarı yapılmamış. Sağlık Bakanlığı tarafından, bu grip hastalığını önlemeye yönelik bir aşılama programı mı olur, bir koruyucu antiviral tedavi mi olur, toplu yaşanılan yerlerde maskeyle ilgili gerekli önlemler mi alınır, bu konularda hiçbir şey yapmamışsınız. En azından, hiçbir şey yapmıyorsanız bile medya aracılığıyla, basın aracılığıyla, televizyonlar aracılığıyla yaklaşan tehlikeye dikkat çekebilir, bu konuda halkın gerekli hassasiyeti, gerekli duyarlılığı göstermesini isteyebilirdiniz.

Bütün ülkede durum aynı. Ama özellikle bakın sizi Suriye’den gelenlerle ilgili, mülteci kamplarıyla ilgili uyarıyoruz. Daha önce de uyarmıştım: Sağlığın Soma’sı bu mülteci kamplarında yaşanabilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bir anda, o mülteci kamplarında yüzlerce insan hayatını kaybedebilir, oradan yayılan bulaşıcı hastalıklarla Türkiye’nin her tarafında yüzlerce vatandaşımız bir anda ölümcül bir durumla karşı karşıya kalabilir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Felaket geldikten sonra buraya çıkıp bir şey söylemenin bir anlamı yok. Bütün samimiyetimle söylüyorum, bu konu siyasi polemiklere malzeme edilecek bir konu değildir.

BAŞKAN – Sayın Baluken, teşekkür ederim.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Bakanlığın ve Hükûmetin yapmadığı tedbirleri bu Meclisin sağlıkçı milletvekilleri bir an önce bir araya gelip Hükûmete ve Sağlık Bakanlığına önermelidir diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk konuşmacı Kayseri Milletvekili Sayın İsmail Tamer.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; yarın 18 Mart Şehitler Günü. Konuşmama başlamadan önce tüm şehitlerimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, grip “influenza” diye virütik bir hastalıktır. Mevsimsel olarak yayılmaya başlar, özellikle sonbahar aylarında ve ilkbahar aylarında da zaman zaman artışlar gösteren, kendisini yorgunluk, hâlsizlik, hapşırık, öksürük ve ateşle belli eden virütik bir hastalıktır. Antibiyotik tedavisi yoktur. Bunun yanında, yardımcı tedavi yöntemleriyle bu hastalık, biz doktorların tabiriyle “İlaç verirseniz yedi gün, vermezseniz bir haftada geçer.” diye de ifade ettiğimiz bir hastalık türüdür diye sözlerime başlamak istiyorum.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Bu öldürüyor yalnız, öldürüyor bu.

İSMAİL TAMER (Devamla) - Değerli arkadaşlar, grip, eğer geç kalınmışsa, özellikle doktora gitmekte gecikilmişse birtakım komplikasyonlara neden olur. Bu komplikasyonların başında, özellikle de risk grubu dediğimiz kronik hastalığı olanlarda daha çok olmak üzere -bunlar şeker hastalığı, kalp hastalığı, akciğer hastalıkları gibi- özellikle yaşlılarda “pnömoni”ye neden olabilir. “Meningoensefalit”e -beyin iltihabına- neden olabilir, yine “miyokardit” dediğimiz kalp kası iltihabına neden olabilir. Aynı zamanda, bunun sonucunda da ölümcül sebeplerle hastanın ölümüne neden olabilir.

Halkların Demokratik Partisinden değerli doktor arkadaşımın vermiş olduğu bu öneriye katılmak mümkün değil çünkü Sağlık Bakanlığımız Kamu Hastaneleri Birliğiyle ve aynı zamanda, etrafta aşılamalarla birlikte bu hastalığın önüne geçmek için önemli tedbirler almıştır. Tüm hastanelerimizde ilaç tedavisiyle ilgili en ufak bir ilaç sıkıntısı olmadan ve ücretsiz olarak da halka dağıtılması sebebiyle de bu gibi gribal bir enfeksiyonun bahar aylarında artmasını bir tehlike olarak görmek yanlıştır diye düşünüyorum…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – İnsanlar ölüyor Sayın Tamer, ölüyor insanlar.

İSMAİL TAMER (Devamla) - …çünkü Sağlık Bakanlığımızın bilimsel kurulları zaten her dönem toplanıyor, bu gibi salgınların olduğunu, olabileceğini göz önünde bulundurarak gerekli tedbirleri alıyor.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Ne yaptınız, onları anlatın.

İSMAİL TAMER (Devamla) - Tabii ki, gribal enfeksiyonda halkın yapması gereken, çocuklarımızın yapması gereken… Özellikle kreşlerde, yaşlı bakım merkezlerinde ve huzurevleri gibi toplu yaşanılan yerlerde birtakım tedbirlerin alınması gerekiyor. Bunlar, gribal enfeksiyonu olan hastaların ayrılması, maske kullanılması, hijyenin ön plana çıkarılması, özellikle el yıkama gibi çok önemli bir olayı tüm insanlarımızın alışkanlık hâline getirerek bu hastalıklardan ve buna benzer diğer bulaşıcı hastalıklardan korunmasıdır.

Şimdi, son yıllarda, özellikle son günlerde “H1N1” dediğimiz domuz gribiyle ilgili de ben bilgiler vermek istiyorum. Domuz gribi her ülkede olduğu gibi ülkemizde de zaman zaman gözüken virütik bir hastalıktır. Zaman içerisinde ölümlere giden sebepler de olabilir. Diğer grip enfeksiyonuna benzer bulgular verir ve eğer tedavi edilmezse de kötü bir şekilde ölümlere neden olabilir.

Şimdi, ben size özellikle H1N1’le ilgili, domuz gribiyle ilgili rakamlar vereceğim: 2012-2013 yıllarında 812 pozitif vakaya rastlanmış. 2013-2014 yılında 17 vakamızı kaybetmişiz. 2014-2015 yılında da, özellikle 2014 yılında 11 vakanın kaybedildiğini, 2015 yılında da 5 vaka olmak üzere toplam 16 vakanın kaybedildiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – “Rahatlıkla” söylemeseydin iyiydi.

İSMAİL TAMER (Devamla) - Tabii, 2014 ve 2015 yılları arasında şüpheli olan 3.117 tane vakadan numune alınmış, bunlardan 170 tanesinde domuz gribine, H1N1 virüsüne rastlanmıştır. Bunlar da gerekli tedavi altına alınmış, bir sıkıntı olmadan…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Nasıl sıkıntı yok? Ölmüş bunlar Sayın Tamer, nasıl sıkıntı yok?

İSMAİL TAMER (Devamla) - Özellikle Sağlık Bakanlığımızın Bilimsel Kurulu toplanmış ve bunlara ek, yeni bir tedbir alınmasına da gerek kalmadığı… Her yıl olduğu gibi, tüm ülkelerde olduğu gibi, Türkiye'de de bu virüsle ilgili bazı vakaların görüldüğüyle ilgili bir şeyi söyleyebiliriz.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Hayret bir şey ya, “Ölüyor insanlar.” diyoruz ya.

İSMAİL TAMER (Devamla) – Bu bakımdan, değerli arkadaşlar, Sağlık Bakanlığı gerekli tedbirleri almıştır. Bana göre de geniş olarak toplumu huzursuz edecek, toplumu rahatsız edecek bir salgının olmadığını ifade ediyorum. Değerli arkadaşımın görüşlerine katılmadığımı ifade ediyor, hepinize saygı ve selamlarımı sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Baluken, buyurun.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın hatip, konuşması sırasında, bizim yapmış olduğumuz değerlendirmelerin âdeta, böyle, ürkütücü değerlendirmeler olduğunu ve mevcut durumun da bu şekilde vahim olmadığını ifade ederek bağlamından koparmıştır.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Kayseri Milletvekili İsmail Tamer’in HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şahıs olarak İsmail Hoca’mı da severim, sayarım ama bir hekim olarak keşke bu kürsüden böyle bir konuşma yapmasaydınız Sayın Hocam. Yani, özellikle biz hekimlerin görevi, mevcut tehlikeyi hafifletmekle ilgili burada bir bilgilendirme olmaması gerekiyor. Eğer bir tehlike varsa bizim bağlı olduğumuz mesleki ilkeler, etik değerlerle burada gerçeği açık bir şekilde ifade etmemiz en doğru olan tutumdur. Ben sizin konuşmanızı dinleyince şöyle bir kanaate vardım: Yani, ortada ciddi bir tehlike yok. Zaten ilaç verseniz bir haftada, ilaç vermeseniz de yedi günde geçen bir hastalıkla karşı karşıyayız gibi bir izlenim edindim.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Onu “influenza” için söyledim.

İDRİS BALUKEN (Devamla) – Yani, sizin için, bakın, şu tablonun bir önemi yok mu, bu tablo bir tehlike değil mi? Son üç gün içerisinde Anamur’da 31 yaşında Avukat Hüsnü Uysal, Bozyazı ilçesinde 56 yaşında Eşme Demir, 30 yaşında -Mersin Devlet Hastanesinde- Yaşar Küçükalıç yaşamını yitirmiş. Son birkaç ay içerisinde 11 kişinin öldüğünü, burada Sağlık Bakanlığı kendi yaptığı açıklamada kabul ediyor. Grip gibi her an endemi, pandemi yaratabilecek bir hastalık eğer bu düzeyde ölümlere sebep olmuşsa siz burada bunu hafifletici cümleler kullanamazsınız. Önergeye oy verirsiniz vermezsiniz, ayrı bir şey ama tıpkı Başbakanın yaptığı gibi “İşte, bazı şeylerin fıtratında da ölüm var, gribin de gidişatında ölüm var.” falan diyemezsiniz, bir hekim olarak bunu söyleyemezsiniz.

Bununla ilgili Sağlık Bakanlığının Bilim Kurulunun aldığı ne karar var? Anamur’da hangi tedbirleri aldı? Okullarla ilgili, bakımevleriyle ilgili, toplu yaşanan yerlerle ilgili, Anamur’a yapılan seyahatler ya da Anamur’dan dışarıya yapılan seyahatlerle ilgili hangi tedbirleri aldı? Eğer bunları siz içinize sindiriyorsanız diyecek bir şeyimiz yok ama bir hekim olarak, rica ediyoruz, burada gerçeği ifade edin.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baluken.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Bir yanlış anlaşılma var, düzeltmek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tamer.

Ne denildi? Pardon, özür dilerim, kayıtlara geçmesi açısından…

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Özellikle ölen kişilerin önemsiz olduğunu ifade ettiğimi söyledi, onu…

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika.

2.- Kayseri Milletvekili İsmail Tamer’in, Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şunu ifade etmek istiyorum: Her hayat bizim için önemlidir, her ölüm bizim için değerlidir ve o bizi üzer. Dolayısıyla, burada yanlış bir ifade kullanmanın hiç yeri yoktur diye düşünüyorum.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – İsmail Hocam, yaşam değerlidir, ölüm değerli değildir.

İSMAİL TAMER (Devamla) - Değerli arkadaşımı ben de çok severim, İdris Bey’e ben de kişisel olarak saygı duyarım, kendisi de bana saygı duyar, bizim birbirimize karşılıklı şeyimiz var. Ancak şunu ifade ediyorum: Hepimiz doktoruz. Türkiye’de epidemi yapacak veya pandemi yapacak bir durum var mı? Böyle bir durum yok. Ancak Anamur’da olan… Bilim Kurulu ve Sağlık Bakanlığından yetkili bir heyet tarafından Anamur şu anda inceleniyor ve orada alınacak tedbirler de olabilir, olacaktır.

Ölümler olabilir ama şunu tekrar altını çizerek söylüyorum: Türkiye’de pandemi yapacak veya epidemi yapacak bir durum yok. O açıdan, ben diyorum ki: Tabii ki, şu an için Sağlık Bakanlığımızın almış olduğu tedbirler yeterlidir. Zaten başından beri koruyucu hekimlikte, aşılamada, ücretsiz aşılamada sürekli, yıllardan beri yapılan düzenli bir çalışma vardır ve aşılanması gereken, aşılamamız gereken grubu da hep biliyoruz; altı aylıktan sonra, 65 yaşın üzerindeki insanlarımızın aşılanması gibi, üçüncü “trimester”larda hamile kadınların gribal aşılanması gibi pek çok şeyler var. Dolayısıyla, bunları yanlış söylemeyelim, ifade etmeyelim.

Ölümler bizim için önemlidir, bir tane canımız ölse bile bizim için değerlidir. Gerekli araştırma yapılıyordur, Bakanlığımız gerekli çalışmayı yapıyordur.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, sadece tutanaklara geçmesi açısından bir şey ifade etmek istiyorum.

İsmail Bey bir hekim milletvekilidir. Kullanmış olduğu bir cümle yanlış anlaşılabilir. “Ölümler bizim için değerlidir.” gibi yanlış anlamaya müsait bir cümleyi 2 defa kullandı. Eminim ki kastı o değildi…

BAŞKAN – Kastı o değildir tabii.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – …yani “Ölümleri önemsiyoruz, bununla ilgili gerekli tedbirleri alıyoruz.” noktasında bir şey ifade etmek istedi. Tüm hekimler için yaşam değerlidir.

BAŞKAN – Elbette.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Ölüm, yaşam açısından tedbir alınması gereken bir şeydir. Hocam tutanaklara bakıp onu düzeltebilir.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Ben düzelteyim efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tamer.

İSMAİL TAMER (Kayseri) – Her insanın hayatı bizim için önemlidir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Evet, bunu kastetmiştiniz zaten.

Sayın Atıcı, bir şey mi söyleyeceksiniz?

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, Anamur’da yaşanan ölümlerden sonra halk orada infial hâlinde. Ben de Mersin Milletvekili olarak, halk sağlığını ilgilendiren önemli bir konunun hafife alındığını gördüğüm için, yerimden bir dakika söz istiyorum eğer uygun görürseniz.

BAŞKAN – Buyurun, bir dakika.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Mersin’in Anamur ilçesinde grip nedeniyle ölüm vakalarına ve bu konuda acilen tedbir alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, biz tıp fakültesinde öğrencilerimize şunu öğretiriz: Bir hastalığın önemli olması için 2 şey gereklidir -2’sinden 1’i- ya çok sık görülecek ya da öldürecek. Bu hastalık insanları öldürüyor Sayın Tamer. Bir hafta içerisinde Anamur’da 3 genç insan öldü. Daha neyine “önemsiz” diyoruz? Anamur’da bir tek tedbir alınmış değil Sayın Başkan. İnsanlar panik hâlde yirmi dört saat bizi arıyorlar “Ne olacak bizim hâlimiz?” diye. İnsanlar ölüyor. İl Sağlık Müdürü kalkıyor, diyor ki: “Bu, domuz gribi değildir.” Üstünden beş saat geçtikten sonra Sayın Vali açıklıyor: “Evet, bu domuz gribidir.” Türkiye genelinde de 11 ölü var bir hafta içerisinde. Bunlar çok önemlidir ve bunların domuz gribi olduğu Müsteşar tarafından açıklanmıştır. O yüzden bu konunun acilen ele alınması gerekir ve tedbir alınması gerekir; gerekirse aşı, gerekirse seyahat kısıtlılığı, gerekirse Bilim Kurulunun önereceği her şey. O yüzden bu konu hafif, geçiştirilecek bir konu asla değildir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından, grip hastalıklarına karşı alınacak önlemlerin belirlenmesi ve grip aşılarından kaynaklı sorunların önüne geçilmesi amacıyla 23/1/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 17 Mart 2015 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin lehinde Tokat Milletvekili Sayın Orhan Düzgün konuşacak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ORHAN DÜZGÜN (Tokat) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisinin önerisi üzerinde söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tıp bir bilimdir. Eğer bilimin kurallarını yerine getirmezseniz, bilimin dışına çıkarsanız mutlaka başınız belaya girer, hele de 21’inci yüzyılda bilimi görmezden gelirseniz bu işlerin içerisinden çıkamazsınız. Bakın, tıp fakültesinde okuyan doktor arkadaşlarımız var, doktor milletvekillerimiz var. Bize ilk öğretilen şey şuydu: “Primum nihil nocere.” “İlk önce zarar verme.” Yani, ilk önce elindeki mevcudu koru, mevcut durumu koru. Nedir mevcut durum? Normalde insanlar sağlıklı doğarlar, genel yapı budur. Bu yapıyı korumak durumundasınız. Tıp biliminin asıl amacı insanları hasta olunca tedavi etmek değil, insanların sağlıklı kalmasını sağlamaktır. Bu nedenle de asıl amaç koruyucu hekimlik dediğimiz hekimlik hizmetleridir.

Bakın, buraya geldiğiniz zaman eleştiriyorsunuz, diyorsunuz ki: “Bu Cumhuriyet Halk Partisi ne yaptı? İşte, 1930’lu yıllarda, 1940’lı yıllarda CHP neredeydi, ne yapıyordu?” Bakın, ne yaptı Cumhuriyet Halk Partisi? O 1930’lu, 1940’lı yıllarda, o savaş yıllarında, o fakir yıllarında bir sosyal sağlık sistemi kurdu. Dağın en başındaki köye bir ebe verdi, o ebeleri bir sağlık ocağına bağladı, o sağlık ocağını bir hastaneye bağladı, o hastaneyi de bir üniversiteye bağladı. Ebeden şifa bulamayan sağlık ocağında şifa aradı, sağlık ocağında şifa bulamayan hastaneye gitti, hastanede şifa bulamayan üniversiteye gitti ve cumhuriyet hükûmetleri bunların tamamını ücretsiz yaptı, dikkatinizi çekerim. İşte, sosyal devlet anlayışı budur, vatandaşına önem vermek budur. O fakir yıllarda bunlar başarıldı. Bakın, sıtma, trahom, Şark çıbanı, tüberküloz yani verem o dönemde eradike edildi. Daha bundan on beş yirmi yıl öncesine kadar Türkiye'de bu hastalıklardan bahsedemiyorduk, yoklardı, yok edilmişlerdi. İşte, başarılı sağlık politikası budur.

Peki, bugün ne oldu, biliyor musunuz değerli arkadaşlarım? Şu anda, Türkiye’de her yıl 13-14 bin yeni tüberküloz vakası tespit ediliyor. Tüberküloz yani verem hastalığı neden önemli, biliyor musunuz? Aynı zamanda ülkelerin kalkınmışlık, gelişmişlik düzeyini gösteriyor. Çünkü tüberküloz düşkün insanlarda, fakir insanlarda, aç insanlarda oluyor. Evet, demek ki Türkiye son on beş yirmi yıldır kalkınmış değil, halk zengin değil, halk iyi beslenemiyor, halk sağlığını koruyamıyor. İşte, cumhuriyet hükûmetleri ile şu anki sağlık sisteminin farkı bu.

Peki, değerli arkadaşlarım siz ne yaptınız? Siz olaya tersten baktınız. Dediniz ki: “Biz hastaneleri güçlendirelim. Hastalar geldiğinde onları tedavi edelim.” Tabii ki hastaları tedavi etmek de tıbbın, doktorların görevi. Ancak şunu açıklıkla söylemeliyim: Bir hastaneye çok hasta gelmesiyle, hastaların doktora çok muayene olmasıyla övünmemeliyiz. Bu, doğru bir yaklaşım değil. Eğer hastaneye çok geliyorsa vatandaş, birincisi, ya toplum çok hastalanıyor demektir; ikincisi, vatandaş doktora gidiyordur, derdine derman bulamıyordur demektir yani sürekli doktora git gel, git gel yapıyordur. Bundan sonra, lütfen, buraya geldiğinizde “Efendim, bizim zamanımızda doktora gelen hasta sayısı şu kadar arttı.” diye övünmeyin. Bu, doğru bir şey değil. Yani, şöyle söyleyeyim size: Sizin iktidar olduğunuz süreç içerisinde antidepresan ilaç kullanımı yaklaşık 3 katına çıktı arkadaşlar. Demek ki insanların psikolojisini bozmuşsunuz. Bunu, bu rakamları söyleyen ben değilim, Sağlık Bakanlığının rakamları. Depresyon artmış Türkiye’de. Mutlu insanlar niye depresyona girsin arkadaşlar? Demek ki bir sorun var, insanlar birtakım sorunlar yaşıyorlar demek ki.

Değerli arkadaşlarım, tabii, koruyucu hekimlik hizmetleri yok sayılınca problemler de artmaya başladı. Bakın, bugün gripten bahsediyoruz, domuz gribinden bahsediyoruz. Size şunu sormak isterim: Bu ülkeye 2 milyon mülteci geldi Suriye’den. Gelen bu 2 milyon insanın arasında çocuklar var, sokaklarda görüyoruz, hepimiz görüyoruz, dilencilik yapıyorlar maalesef. Tabii ki Türkiye büyük devlet diyoruz, tabii ki Türkiye zorla kalanlara elini uzatmak durumunda diyoruz, komşularına yardım etmeli diyoruz. Bunların hepsine katılıyoruz fakat Suriye’den gelen bu çocukların aşı programlarına hiç baktınız mı? Bunların hangi aşıları yapılmış, hangi aşıları yapılmamış? Siz bunları herhangi bir kontrolden geçirmeden, ülkenin dört bir yanına, Türkiye'nin bütün şehirlerine nasıl dağıtabilirsiniz değerli arkadaşlarım? Siz şu anda, Türkiye’deki her bir çocuğu bu çocuklar vesilesiyle hastalık riskiyle karşı karşıya bıraktınız. Bunların çocuk felci aşısı var mı? Bunların kızamık aşısı var mı? Haberimiz yok. Onun için Türkiye’de her an bunlarla ilgili bir salgın çıkabilir, çok mümkün, tıbben çok mümkün bu. Bir an evvel bu çocukların aşı takvimleri kontrol edilmeli, gereken aşıları yapılmalı ve önlem alınmalıdır, aksi takdirde bunun altından kalkamazsınız.

Evet, bugün Sağlık Bakanlığı Müsteşarı açıklama yaptı, diyor ki: “Türkiye’de domuz gribi nedeniyle 3.117 hasta müracaat etti. Bunun 170 vakası domuz gribi olarak tespit edildi -H1N1 virüsü tespit edildi- ve 11’i öldü.”

Değerli arkadaşlarım -Sayın Atıcı az önce söyledi- eğer bir hastalık 1 kişiyi öldürüyorsa, bu, tıp için çok önemlidir. Yani, siz, normal, günlük hayatınızda binde 1’lik bir oranı küçük görebilirsiniz ama tıpta milyonda 1 oran bile, eğer ölümcülse çok önemlidir. O milyonda 1 olan kişi siz olabilirsiniz, sizin çocuğunuz olabilir, sizin anneniz, babanız olabilir. Bu nedenle, tıptaki bu oranlar çok çok önemlidir. 11 ölüm çok ciddi bir rakam ve şu anda bunların hangileri daha bu virüsü taşıyor, hangileri kuluçka döneminde, bilmiyoruz. Onun için mutlaka ve mutlaka bu işi çok ciddiye almalıyız.

Bakın, size bir şey daha hatırlatmak istiyorum: Tokat’ta, Sivas’ta, Amasya’da, Çorum’da Kırım Kongo kanamalı ateşi diye bir hastalık var. Ne oluyor bu ateşte? İnsanlar bir anda -aynen grip oldukları gibi- ateşleniyorlar, halsizleşiyorlar, hastaneye düşüyorlar ve maalesef, ölümcül bir hastalık, aşısı yok. Peki, arkadaşlar, şunu sormak isterim size: Adı üstünde Kırım Kongo kanamalı ateşi. Nereden geldi Türkiye’ye ya da neden? Bizler köylü çocuklarıyız. Köylerde, bizim hayvanlarımızda kene olur. Peki, bu keneler neden hastalık yapmaz da Kırım Kongo kenesi bizde hastalık yapar? Bakın, işte, nereden nereye geliyoruz: Türkiye’de hayvancılığı bitirdiniz, ithal hayvanlar geldi; Afrika’dan geldi, Bulgaristan’dan geldi, Yunanistan’dan geldi, Rusya’dan geldi, onların üstünde gelen keneler bu hastalığı getirdiler değerli arkadaşlarım.

TÜLAY BAKIR (Samsun) – Hangi yılda geldi?

ORHAN DÜZGÜN (Devamla) – 2002 yılında ilk vaka Hocam.

TÜLAY BAKIR (Samsun) – 2002’den önce efendim, ben biliyorum. Kendim Ondokuz Mayıs Üniversitesinde…

ORHAN DÜZGÜN (Devamla) – Ben ilk vakayı bizzat tanıyorum Hocam, bu konuda benimle iddiaya girmeyin, benim hemşiremdi ilk vaka.

TÜLAY BAKIR (Samsun) – Henüz bilmiyorduk Kırım Kongo ateşi olduğunu.

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayalım lütfen.

Sayın Bakır, lütfen…

ORHAN DÜZGÜN (Devamla) – Onu konuşuruz Hocam, meraklanmayın, konuşuruz.

TÜLAY BAKIR (Samsun) – İstediğiniz kadar konuşuruz, hiç çekinmem.

ORHAN DÜZGÜN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, evet, az önce de bahsedildi, Kırım Kongo kanamalı ateşiyle ilgili, Bakanlığın bu bölgede, saydığım, işte, Tokat, Sivas, Amasya’da yaptığı işleri size söyleyeyim, vatandaşa diyor ki: “Sokağa çıkarken beyaz pantolon giyin. Pantolonunuzun paçasını içeri sokun. Tarladan eve gelince mutlaka her gün duş alın.” Değerli arkadaşlarım, bunlar bir bakanlığın söyleyeceği şeyler değil. Oradaki hekim, oradaki hemşire, sağlık personeli bunları söyleyebilir ama Bakanlık bu işle ilgili daha ciddi önlemler almalı. Maalesef, böyle bir önlem alınmadı.

Bakın, klasik, gene sizin yaptığınız, size özgü bir taktik; ne oldu biliyor musunuz bu Kırım Kongo kanamalı ateşi? Bakanlık bu bölgedeki bütün hastanelere emir verdi, dedi ki: “Bundan sonra bu rakamları kimseye söylemeyeceksiniz, söyleyenin gereğini yaparız.” Şimdi, artık ne basın yazıyor ne de bizim, oralarda bu hastalıklardan kimler ölüyor, hiçbir bilgimiz yok. Dolayısıyla, Kırım Kongo kanamalı ateşini hallettik Allah’a şükür!

Sayın milletvekilleri, bu işler yasaklarla olmaz. Sağlık işi ciddi bir iştir, sağlık işi şakaya gelmez.

Domuz gribinden bahsediyorduk, bir şey soracağım, bir hafızalarınızı yoklayalım: Bundan önceki Sağlık Bakanımız domuz gribi aşısı almıştı, hatırlıyor musunuz? Şimdiki Cumhurbaşkanı, o zamanki Sayın Başbakan da demişti ki: “Ben aileme bu aşıyı yaptırmam kardeşim.” Basına söylemişti bunu, hepiniz biliyorsunuz. O zaman alınan aşı, Çin’in ihtiyacının, 1,5 milyar nüfusu olan Çin’in ihtiyacının tam 2 katıydı. Peki, bu aşılar ne oldu arkadaşlar? Milyonlarca dolar vererek alınan bu aşılar ne oldu, şu anda nerede, ne yapıldı? Peki, bu aşıları alıp daha sonra yok eden, devletin parasını çöpe atan adamlardan kimse hesap sormayacak mı bu memlekette? Başbakanın yaptırmayı kabul etmediği bir aşıyı Sayın Bakan kime sorarak almıştı o zaman? Bu paralar Sayın Bakanın cebinden çıkmadı, devletin cebinden çıktı.

Değerli arkadaşlarım, bunların hepsini aklımızda tutuyoruz ve bu yaklaşımla Türkiye'nin sağlık sorunlarının çözülmeyeceğini de çok iyi biliyoruz. İnşallah, biz iktidar olduğumuzda bu sorunların hepsini de çözeceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Halkların Demokratik Partisi…

ALİ ÖZ (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öz.

ALİ ÖZ (Mersin) – Bu, Mersin’in Anamur ilçesinde ölümle sonuçlanan vakalarla alakalı, o hastanelerde çalışan sağlık personelinin duymuş olduğu birtakım rahatsızlıklar var önlem alınmamasıyla alakalı. Eğer uygun görürseniz onların söylediklerini Meclisle paylaşmak istiyorum. Yerimden bir dakika söz istiyorum.

BAŞKAN – Bir dakika yerinizden…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

3.- Mersin Milletvekili Ali Öz’ün, Mersin’in Anamur ilçesinde grip nedeniyle ölüm vakalarına ve bu konuda acilen tedbir alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son bir hafta içerisinde, hepinizin malumu, bildiği gibi etiyolojik sebebi henüz tam belli mi, değil mi bile belli olmaksızın ama oradaki halkın büyük çoğunluğunun domuz gribine bağlı olarak insanların hayatını kaybettiğine yönelik bir iddiası var. Orada, genç, yaşları 30 yaşın altında olan 4 insanımızı… Hatta birisinin de şu anda Mersin Devlet Hastanesinde yoğun bakımda yattığını -trakeostomisi falan kapatıldı- onun hayata tekrar dönme ihtimalinin olduğunu söylüyorlar. Ama, önceki gün, Anamur Devlet Hastanesinde yatan ve yatmakta iken de sağlık çalışanlarıyla yakın temas içerisinde olup aynı lavaboları, aynı tuvaletleri kullandıklarını ifade eden sağlık çalışanları, kendilerinin bu hastalıktan korunmak için hangi tedbirleri almaları gerektiğinin, dolayısıyla gerçek etiyolojik sebebin, eğer bu H1N1’se, kendilerine bildirilmesini talep ediyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ ÖZ (Mersin) – Bu konudaki bir gecikme, bu konuda halkı aydınlatmayan görüşmeler oradaki vatandaşın paniğini artıracak. Dolayısıyla, açıklıkla ifade edilmesi gerekiyor.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Bingöl Milletvekili İdris Baluken tarafından, grip hastalıklarına karşı alınacak önlemlerin belirlenmesi ve grip aşılarından kaynaklı sorunların önüne geçilmesi amacıyla 23/1/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 17 Mart 2015 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin aleyhinde İstanbul Milletvekili Sayın Tülay Kaynarca konuşacak.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TÜLAY KAYNARCA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi grup önerisi aleyhinde söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Grubun önerisi grip hastalıklarıyla ilgili Meclis araştırması açılmasıyla ilgili. Benden önceki çok değerli konuşmacıların verdiği bilgilerin öncelikle çok değerli olduğunu ifade etmek isterim. Konu çok hassas, konu sağlıkla ilgili çünkü. Kayseri Milletvekilimiz İsmail Tamer de özellikle Hükûmetimizin bu konuda aldığı aşamaları dillendirdi. Dolayısıyla, ayrıntıya girmek istemem ama şunu ifade etmem gerekir ki Türkiye kamuoyunda, AK PARTİ Hükûmetlerinin her birinin döneminde -22, 23 ve 24’üncü Dönemde- özellikle sağlık ve özellikle ulaşımla alakalı halkın memnuniyet oranının çok yüksek olduğuna ve sağlık sektörüyle ilgili atılan adımların ne kadar yerinde tespitler olduğuna da bu anlamda dikkat çekmek isterim.

Önümüzde bir seçim süreci olması nedeniyle Meclis çalışma takvimi de Meclis araştırması açılması yönündeki zaman diliminin çok yeterli olmadığının da bir göstergesi çünkü nisan ayının ilk haftasına kadar çalışılacak ve bir taraftan da Plan ve Bütçe Komisyonunun, Adalet Komisyonunun şu anda ilgili teklif ve tasarılarla ilgili çalışmaları da var. Dün başladığımız 688 sıra sayılı kanunun birinci bölümünün maddelerine geçtik. Dolayısıyla, öngörümüz odur ki bu kanunun görüşmelerine bugün itibarıyla devam edelim ve Genel Kurulumuz çalışmayı sürdürsün.

Bu duygu ve düşüncelerle HDP grup önerisi aleyhinde olduğumu ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, sadece tutanaklara geçmesi açısından bir durumu ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Mecliste bekleyen hiçbir yasa tasarısı insan yaşamından daha değerli değildir. Bizim buraya getirdiğimiz konu insan yaşamını doğrudan ilgilendiren ve genel halk sağlığıyla doğrudan ilgili olan bir konudur. Dolayısıyla, burada Meclis gündemindeki, komisyon gündemindeki yoğunluğu, bazı yasa tasarılarının gündemde bekletilmesini gerekçe göstermek doğru bir yaklaşım değil. Biz uyarıyoruz. Daha önce madenlerle ilgili uyardık, inşaatlarla ilgili uyardık, çalışma alanıyla ilgili uyardık, maalesef, dikkate alınmadığı için çok kötü toplu ölümlerle karşılaştık. Sağlıkla ilgili de kaygılıyız. Bu Meclisin bir an önce gerekli önemleri alması, bu konuda ortak bir irade ortaya koyması gerekir. Zaman açısından illaki üç aylık bir çalışma gerekmez. Hele hele bu tarz, mevsimlik endemi yaratabilecek hastalıklarla ilgili bir haftalık bir çalışma bile yeterli olur düşüncesindeyiz. Özellikle iktidar partisi milletvekillerinin bu hususu dikkate almalarını bilgilerinize sunuyorum.

Sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Atıcı…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Sayın Başkan, Mersin’de insanların öldüğü bir ortamda, hastalığın giderek yayıldığı bir ortamda sağlıkçı olmayan milletvekillerinin bir dakika elli saniye konuşarak bu işi geçiştirmelerini AKP’nin sağlığa bakışı olarak yorumluyorum. Kayıtlara geçirmek için söz aldım.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Bizim takdirimizde o ya. İsteyen istediğini konuşur.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisi…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika veriyorum.

Kapanma Saati : 16.13

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.29

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Öneriyi kabul edenler… Kabul etmeyenler…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Yine yok.

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Yine yok Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki, elektronik cihazla yapalım.

İki dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.32

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.43

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Halkların Demokratik Partisi Grubu önerisinin ikinci oylamasında da karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Öneriyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Sayın milletvekilleri, şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- MHP Grubunun, Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve arkadaşları tarafından, ülkemizde yaşanan işsizlik sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 20/1/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 17 Mart 2015 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

Tarih: 17/03/2015

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 17 Mart 2015 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Yusuf Halaçoğlu

Kayseri

MHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

20 Ocak 2015 tarih ve 2015/3897 sayıyla TBMM Başkanlığına, Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve arkadaşlarınca, ülkemizde yaşanan işsizlik sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergemizin 17 Mart 2015 Salı günü (bugün) Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin bugünkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Sayın Halaçoğlu, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

4.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun, MHP Grubu olarak 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Zaferi’nin 100’üncü yıl dönümünde Meclisin özel gündemle toplanmasını teklif ettiklerine ilişkin açıklaması

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

 Sayın Başkanım, yarın, Çanakkale savaşlarının başlangıcının 100’üncü yıl dönümü. Türkiye’de ve yurt dışı temsilciliklerimizde heyecanla kutlanmakta. Yarın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin özel gündemle toplanmasının, araştırma önergeleri yerine bu konunun görüşülmesinin diğer partilerle istişare edilip karara bağlanmasını teklif ediyorum Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Grup başkan vekilleriyle görüşürseniz… Elbette ki bizim bu konuda yapacağımız başka bir şey yok.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- MHP Grubunun, Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu ve arkadaşları tarafından, ülkemizde yaşanan işsizlik sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 20/1/2015 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 17 Mart 2015 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin lehinde ilk konuşmacı, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mesut Dedeoğlu.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde yaşanan işsizlik sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla vermiş olduğumuz Meclis araştırması önergesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde son yıllarda her alanda sorunlar artmıştır. Üretim ve istihdam konusunda önemli sorunlar yaşanmaktadır. İşsizlik konusu ülkemizin en önemli sorunlarından biri hâlindedir. Ülkemizde hemen hemen her meslek grubunda milyonlarca kişi işsiz durumundadır. Okul sıralarında yıllarca dirsek çürüterek okul bitiren gençlerimizin birçoğu maalesef ki işsiz durumdadır. Bunlar: İktisadi ve idari bilimler fakültesi mezunları, atanamayan öğretmenler, mühendisler, mimarlar, eczacılar, doktorlar, gazeteciler, iki yıllık yüksekokulunu bitirmiş gençlerimiz, lise mezunlarımız ve bunlarla aynı durumda olan vasıfsız elemanların büyük bir çoğunluğu da şu anda Türkiye’de işsiz durumdadır. Kısacası ülkemizde her yaşta ve her seviyede işsizlik vardır ve devam etmektedir. Özellikle genç nüfusta yaşanan işsizlik sorunu bugün ülkemizin âdeta kanayan bir yarası hâline gelmiştir. Seçim bölgem Kahramanmaraş’ta da işsizlik had safhadadır. Ülkemizde genç nüfustaki işsizlik oranı ne yazık ki yüzde 20 rakamlarına dayanmıştır. Bu, çok büyük bir rakamdır.

Yaşanan işsizlik, ekonomik ve sosyal sorunları da birlikte getirmektedir. Ülkemizde neredeyse her evde en az 1 kişi işsiz durumdadır. Ekonomik kriz ve işsizlik nedeniyle vatandaşlar borcunu ödeyemez hâle gelmişler. Ülkemizde bankalara olan bireysel kredi ve kredi kartı borçlarını ödeyemeyen kişilerin sayısı 4 milyonu aşmıştır. Ülkemizde ekonomik şartlar her geçen gün biraz daha ağırlaşmakta ve geçim sıkıntısı aile reislerinin, aile bireylerinin sırtına binmektedir. İşsizlik konusuna çözüm bulamayan Hükûmet, ülkemizde yaşanan yolsuzluk sayısını da artırmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yapılan son araştırmalara göre Türkiye’deki yoksul sayısı 29 milyona yükselmiştir ki ülke nüfusunun yaklaşık üçte 1’ine tekabül etmektedir. Şubat ayı araştırmalarına göre 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 1.308 liraya ve yoksulluk sınırı da 4.259 liraya kadar yükselmiştir. Bu durumda, ülkemizde çalışan asgari ücretli kesim hem açlık hem de yoksulluk sınırlarının altında kalmıştır. İşçilerimizin, emeklilerimizin ve memurlarımızın büyük bir bölümü de ülkemizde yoksulluk sınırı altında ücret almaktadır hatta son yıllarda Hükûmet politikaları nedeniyle işleri iyice bozulan küçük esnaf ve çiftçilerimiz de yoksulluk sınırının altında yaşam mücadelesi vermektedirler.

Ülkemizde ücretli kesimde bütün bu sorunlar yaşanırken işsizlik oranı 3 milyon 43 bin kişiye ulaşmıştır. İşsizlik konusundaki bu rakamlar 19 ilimizin toplam nüfusuna eşittir. Ülkemizde işsizlik Kırıkkale’nin, Hakkâri’nin, Bingöl’ün, Burdur’un, Karaman’ın, Karabük’ün, Kırşehir’in, Yalova’nın, Erzincan’ın, Bilecik’in, Sinop’un, Çankırı’nın, Iğdır’ın, Bartın’ın, Gümüşhane’nin, Kilis’in, Ardahan’ın, Tunceli’nin ve Bayburt’un toplam nüfusuna eşit hâle gelmiştir; bu da yaklaşık 19 milyon kişiye tekabül etmektedir.

Ayrıca, yapılan araştırmalar, Türkiye İstatistik Kurumu hesaplaması dışındaki işsizlik rakamlarının da daha yüksek olduğunu göstermektedir. AKP Hükûmeti, ülkemizdeki işsizlik konusunu görmezden gelmeye de devam etmektedir. Ne yazık ki Hükûmet yıllardır milletimizin gündeminden kopmuş durumdadır, Hükûmet milletimizin biriken ve artan sorunlarına kulak tıkamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetin gündemi açılım politikaları ve paralel söylemler üzerine devam etmekte ve Türkiye’ye zaman kaybettirmektedir. Milletimiz, Hükûmetten iş ve aş konusunda çalışma beklemektedir. Ne yazık ki Hükûmet bu konularda çalışma yapmak yerine, içinde milletin bulunmadığı ve tamamen kendine dönük hazırlamış olduğu iç güvenlik yasası gibi yasa dışı çalışmalarıyla zaman harcamaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak milletimizin yararına ve ülkemizin selametine olan bütün çalışmalara katkı sağladık.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde milletimizin sorunlarına çözüm olacak pek çok çalışma bulunmaktadır ancak bunlar Genel Kurula gelmemektedir. Buradan AKP Hükûmetine seslenmek istiyorum. Ülkemizde yaşanan sorunlar çok büyümüştür. Hemen hemen her alanda sorun yaşanmaktadır. Eğitimden sağlığa, tarım ve hayvancılık alanından sanayi sektörüne kadar çok önemli sorunları vardır Türkiye’nin. İşçilerimizin, memurlarımızın, emeklilerimizin, çiftçilerimizin, esnafımızın, kısacası toplumun bütün kesimlerinin sorunlarını çözüme kavuşturacak çalışmaları öncelik sırasına göre görüşüp kanunlaştıralım diyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak buna hazırız, bunu da her platformda söylüyoruz.

İşsizlikle ilgili bugün gündeme getirmiş olduğumuz çalışma da bunlardan bir tanesidir. Gelin, Hükûmet olarak bu önergeye destek verelim, ülkemizde işsizlik konusuna çözüm bulalım, ülkemizde işsizliği ortadan kaldıralım, çözüm yollarını hep beraber arayalım ve Meclis kürsüsünde görüşmeye açalım. Çözüm bulalım ki evine ekmek götüremeyen vatandaşlarımız evine ekmek götürsün. Ülkemizin kalkınması ancak üretim ve istihdamdan geçer.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hemen hemen her alanda ithalata yönelen Hükûmet, ülkemizde neredeyse üretimi ve istihdamı da unutmuş durumdadır. İşsiz vatandaşlarımıza devlette iş kapısını kapatan Hükûmet, özel sektör kesiminde de rekabet gücünü ortadan kaldırmıştır.

Sanayi ülkemizin can damarı durumundadır. Tarım ve hayvancılık alanında ülkemizde mazot, gübre, ilaç gibi girdileri yükselten Hükûmet, sanayi sektörüne de çok pahalı elektrik ve doğal gaz vermektedir.

Seçim bölgem ve memleketim olan Kahramanmaraş’ta da sanayi teşvik beklemektedir. Kahramanmaraş’ın teşvik bölgelerindeki yeri 5’inci bölgede değil, 6’ncı bölgede olmalıydı ve özel bir kanun çıkarılmalıydı. Neden? Kahramanmaraş 1984 yılında verilen teşvikleri yerinde ve zamanında kullanmış, üretime, istihdama, Türkiye ekonomisine katkı sağlamış sayılı illerden bir tanesi; daha doğrusu kendi imkânlarıyla, kendi müteşebbisleriyle bölgeye de, Kahramanmaraş’a da, ülkeye de ekonomik anlamda katkı sağlamış, istihdam sağlamış bir şehirdi. Özel bir kanun çıkarılması lazımdı, daha önceden bu yatırımları sağlıklı bir şekilde yaptığı için ödüllendirilmesi gerekirdi ama maalesef ki Kahramanmaraş 5’inci teşvik bölgesinde kaldı. Durum böyle olunca, üretim ve istihdam içerisinde yer alan şirketlerin büyük bir kısmı kapanmakta ve kapanma noktasına gelmektedir. Uygulanan yanlış Hükûmet politikaları yüzünden özel sektörde iş kapısı giderek azalmaya başlamıştır. İşsiz vatandaşlarımızın üretime ve istihdama katılması konusunda mutlaka geniş çaplı bir çalışma yapılması gerekmektedir.

Ülkemizde üretim ve istihdama katkı sağlamak, işsizlik konusuna çözüm bulmak amacıyla Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz olarak vermiş olduğumuz bu önergeye tekrar desteklerinizi bekliyorum, bu önergenin kabulünü diliyorum. Bu vesileyle de yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde ilk konuşmacı, Çorum Milletvekili Sayın Salim Uslu.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SALİM USLU (Çorum) – Sayın Başkanım çok teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu -işsizlikle ilgili- araştırma önergesiyle ilgili grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.

Doğrusu, bu önergeyi, aslında önergenin konusunu çok önemli buluyorum, on sekiz günlük çalışma süresinin kaldığı bir ortamda bu kadar ciddi bir konunun sağlıklı bir biçimde tartışılamayacağını düşünüyorum. Oysa, 25’inci dönemde, konunun ciddiyetine uygun bir zaman diliminde ele alınmasının daha doğru olduğuna inanıyorum. Bu vesileyle böylesine ciddi bir konunun on beş on sekiz gün gibi kısa bir süre içerisinde, ağırlığına uygun bir zaman dilimi içerisinde tartışılmasının, önemli bulgular elde edilmesinin mümkün olmadığına inanıyorum.

Bilindiği gibi, işsizlik konusu Hükûmet politikaları kadar küresel konjonktürle de ilgili bir konudur ve makroekonomik politikalarla işsizliğin kontrol edilebilmesinin ilk ve temel şartı siyasal istikrarın sağlanmasıdır. Aziz milletimiz, son yıllardaki ekonomik göstergelere, parasal değerlere, dengelere bakıldığında siyasal istikrarın keyfini sürmektedir, sonuçlarını görmüştür ve inanıyorum ki bu seçimlerde de istikrarın devamı yönünde önemli adımlar atacaktır.

Bir diğer husus, burada, sizlerle paylaşmak istediğim: Hükûmetimiz böylesine önemli bir konuda önemli düzenlemeler yapmıştır. Bütün hükûmetlerimiz için geçerlidir bu. Söz gelimi, Sayın Başesgioğlu’nun Çalışma Bakanlığı yaptığı dönemde çıkardığımız düzenlemeler, ondan sonra çıkardığımız 4857 sayılı Yasa, İşsizlik Sigortası Yasası, Ücret Garanti Fonu oluşturulması; bütün bunlar aslında yapısal sorunları yasal bir kısım sosyal koruma sistemleriyle çözmeye yöneliktir ve bu konuda önemli adımlar atılmıştır. Bunlardan birkaçını örnek vermek gerekirse: Prim teşvikleri getirilmiştir. Benim ilim Çorum’da 2005’ten bugüne kadar aşağı yukarı 350 milyon liralık prim desteği sağlanmıştır. 5 puanlık prim teşviki, yine işveren sigorta prim payının beş yıl süreyle teşvik edilmesi, AR-GE faaliyetlerinde çalışanların beş yıl süreyle işveren sigorta prim payının devlet tarafından karşılanması, engelli çalışanların istihdamında sigorta priminin devlet tarafından karşılanması, işsizlik ödeneği alan işçilerimizi işe alan işverenlerin ödeyeceği sigorta primlerinin devlet tarafından karşılanması, ilave istihdam sağlayan işverenlerin işveren sigorta prim payının devlet tarafından karşılanması, işsizlik ödeneği miktarlarının artırılmış olması, kısa çalışma ödeneğinin işler hâle getirilmesi -ki aşağı yukarı 200 bin kişi işsiz kalmaktan kurtarılmıştır- il istihdam ve il mesleki eğitim kurullarının birleştirilerek daha etkin hâle getirilmesi, mesleki eğitim, girişimcilik eğitimi, staj programı ve toplum yararına çalışma gibi programlardan daha çok kişinin yararlanması yine bu dönemde sağlanmış bulunmaktadır.

Bunun dışında, özellikle, sosyal devletin gündelik yaşama tekabül eden bir kısım önemli düzenlemeleri de öne çıkmıştır. Özürlü çalıştırma, hükümlü çalıştırma, terör mağduru çalıştırma konusundaki işveren yükleri hafifletilmiştir. İş yerlerinin sağlık birimlerini hizmet satın almak suretiyle yerine getirmesi sağlanmış bulunmaktadır. Ayrıca, emzirme odası, kreş açılması, anaokulu, spor tesisi kurulması gibi işverenlere bazı ilave maliyetler getiren yükler hizmet alımı yoluyla karşılandığı için de bu konuda önemli adımlar atılmış bulunmaktadır.

Buradaki en önemli hususlardan bir tanesi de 2023 hedefleri içerisinde, bildiğiniz gibi 2014 6 Mayısında Resmî Gazete’de yayınlanmış olan Ulusal İstihdam Stratejisi’dir. Ulusal İstihdam Stratejisi birkaç ana noktadan oluşmaktadır. Bir tanesi: Yapısal sorunların çözümü esas alınmıştır yani eğitim ve istihdam ilişkisi burada öngörülmüştür.

İkincisi: Sosyal diyalog esas alınmıştır. O nedenle işçi-işveren tarafları ve devlet birlikte çözüm üretmektedirler.

Üçüncü bir husus da: Eğitim-istihdam ilişkisinin güçlenmesi amaçlanmıştır. Yine, bu da çok önemlidir.

Bir dördüncü husus da: Emek yoğun yatırımların özellikle teşvik edilmesi, emek yoğun sektörlerin teşvik edilmesi, desteklenmesi öngörülmüştür. Bu nedenle de 2023 vizyonunda muhtemelen işsizlik oranının yüzde 5’lere indirilmesi, istihdam oranının da yüzde 55’lere çıkartılması hedeflenmiştir.

İşsizlik sorunu sadece Türkiye'nin değil, aynı zamanda gelişmiş ülkelerin de çok önemli sorunlarından bir tanesidir. İtalya’da işsizlik oranı yüzde 12,7, Fransa’da yüzde 10,2, Portekiz’de yüzde 14,1, Yunanistan’da yüzde 26,5 ve yine İspanya’da aynı orandadır. Dolayısıyla, bunlara baktığımız zaman, Türkiye'de özellikle İŞKUR’un yeniden yapılandırılmış olmasıyla, İŞKUR’a sadece iş bulan değil, aynı zamanda işsizlik sorununda nitelik kazandırmak suretiyle meslek edindirilmesi konusunda da önemli işlevler yüklenmiştir. Bu nedenle, 1 milyon 28 bin kişiye meslek eğitimi verilmiştir. Yine belli bir cep harçlığı karşılığı 190 bin kişiye işbaşı eğitimi verilmiştir, yine belli bir cep harçlığı karşılığı 130 bin kişiye girişimcilik eğitimi verilmiştir, 757 bin kişi Toplum Yararına Çalışma Projesi’nde yer almıştır, 4 bin kişi de iş ve meslek danışmanı olarak göreve başlamış ve 5 milyon 487 bin 645 kişiyle yüz yüze görüşerek onların yönlendirilmesi sağlanmıştır.

Burada asıl amaç, İŞKUR danışmanlarıyla yapılmak istenen asıl amaç: İş gücü piyasasının fotoğrafı çekilmektedir, MR’ı çıkartılmaktadır. Böyle olunca biz şunu apaçıkça görmekteyiz ki: Bir defa hem maliyetlerin aşağı çekilmesi, devletin burada fedakârlık yapması hem de beraberinde, işsizlik sorununun, meslek edindirilmesi suretiyle işsizlere nitelik kazandırılması gibi temel amaç söz konusu olmuştur.

İşsiz engellilere yönelik önemli adımlar atılmıştır. Kendi işini kurmak isteyenlere 36 bin liralık hibe desteği söz konusudur. Yine, İşsizlik Sigortası Fonu 2002’de faaliyete geçmiştir -konuşmamın başında söyledim- şu ana kadar 78 milyar TL’lik fon varlığı vardır ve yaklaşık 3 milyon 736 bin kişi de bundan istifade etmiştir. Kısa çalışma ödeneğinden –söyledim- 200 bin kişi istifade etmiştir ve birçok işçinin işsiz kalması önlenmiştir. Ücret Garanti Fonu’ndan 53.610 kişiye 109 milyon TL ödenmiş bulunmaktadır.

Bu örnekleri elbette artırmak mümkündür ama böylesine önemli, böylesine ciddi bir konuyu gündeme getirdiği için burada ben değerli Maraş milletvekilimize teşekkür ediyorum. Keşke bu önemli konuyu 25’inci Dönemde çok daha telaşsız bir ortamda ele alabileceğimiz ve gerçekten sağlıklı çözümler üretebileceğimiz bir zaman diliminde konuşabiliyor olsak diye düşünüyorum.

Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyor ve önergenin aleyhinde olduğumu belirtmek istiyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin lehinde Sayın Umut Oran konuşacak, İstanbul Milletvekili.

Buyurun.

UMUT ORAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

İşsizlik gerçekten önemli bir konu, Türkiye’nin ve hepimizin öncelikli konusu olmalı ve aslında işsizlik konusuna bir ülkede iktisadi politikalar açısından da baksak, siyasi iktidar açısından da baksak, başarı var mı yok mu, bunun ölçümü en doğru şekilde işsizlik oranlarıyla belirleniyor açıkçası. Bu konu önemli, bu konunun bugün gündeme alınması önemli çünkü son on iki yıldır işsizlik sürekli olarak, kronik olarak çift haneyle devam ediyor ve bu devam eden… Tabii, hesaplama yöntemlerine girmek istemiyorum yani hesaplama yöntemleriyle ilgili birçok tartışma açabiliriz ama bugün Hükûmetin elindeki TÜİK’in açıklamalarına baktığımız zaman da, oradaki rakamlarla da işsizlik Türkiye için çok büyük bir tehdit, hepimiz için çok büyük bir tehdit, çift hanelerde. Hatırlarsak 2001’de, bizim dip yaptığımız, en büyük kriz yaşadığımız dönemde bile işsizlik yüzde 8,9’du. Şu anda işsizlik rakamlarımız bizim çift haneli, yüzde 11’lere gelmiş durumda. Yüzde 11 büyük bir rakam yani bunu bir kenara bırakamayız.

Onunla beraber tabii gençlerde işsizlik ayrı bir konu yani Türkiye’nin yaş ortalaması 29. Geleceğimiz gençler diyoruz ama şu anda gençlerdeki işsizlik oranımız yüzde 20. Kadınlarda işsizlik oranımız daha da yüksek, yüzde 30’larda. Özellikle, üniversite bitiren kadınlarımızda -son bir yıl üzerinden- yani üniversiteli genç kızlarımızda işsizlik oranındaki artış yüzde 70. Yani böyle baktığımız zaman bu konunun bizim, bu Meclisin, dört siyasi partinin en önemli, en öncelikli konusu olması gerekiyor. Bu, hiç tartışmasız, mutlaka “Şu kadar zaman kaldı, seçim zamanı var.” demememiz lazım. Gece gündüz oturup bu konunun üzerinde durmamız ve bu dönemde de bununla ilgili somut adımlar atmamız gerekir diye düşünüyorum.

Bakın, şöyle bir süreç yaşadık, hep denildi ki işte: “Türkiye’de bir algı var, istikrar var. İstikrar sürsün, Türkiye büyüsün.” Yani hep bu algı ortaya konuldu “Ekonomi iyi gidiyor, işler fena değil.” diye ama bugün rakamlara baktığımız zaman, verilere baktığımız zaman işsizlikte olduğu gibi, esasında Türkiye’de öyle bir istikrarın olmadığını ve Türkiye’nin esasında büyümediğini, bu büyümenin insanın hayatına dokunmadığını, insanlara iş, aş yaratmadığını görüyoruz. İş, aş yaratmadığı zaman sosyal barış da olmuyor yani bir ülkede iş yoksa, bir ülkede aş yoksa o ülkede sosyal barış olmuyor. Bakın, bugün kaç parçaya bölündük, ne kadar ayrıştık, ne kadar kutuplaştık. Âdeta bir çatışma durumundayız, insanlarımız, gençlerimiz, kadınlarımız sokaklarda, mahallelerde. Bu, Türkiye için gerçekten son derece büyük bir tehdit. Biraz evvel söylediğim gibi, yani Türkiye’de işler iyi gitmiyor, birçok alanda olduğu gibi ekonomide de iyi gitmiyor. Şöyle bir mukayese yaparsak yani mesela işsizlik oranlarına, mesela büyüme oranlarına, mesela cari açık oranlarına, mesela borç oranlarına baktığımız zaman, şöyle bir bakarsak, on iki, on üç yıl tek başına bir iktidar var, dolayısıyla güçlü olduğunu da ifade eden bir iktidar var ama hangi parametreye bakarsak ekonomide, hangi verilere bakarsak ekonomide biz işlerin iyi gitmediğini görüyoruz. Neyle kıyaslıyoruz bunu? İşte, bir tarafta son on iki yıl var, bu tarafta da ondan evvelki seksen yıl var. Şimdi, o seksen yılda neler var? O seksen yılda darbeler var, bu seksen yılda koalisyon hükûmetleri var, petrolün 1 dolara indiği dönemler var, o seksen yılda dünyada savaşlar var, ekonomik krizler var, gıda krizleri var yani yok, yok seksen yıl boyunca. Bakıyoruz büyüme rakamlarına o seksen yıl boyunca yani hangi zaman dilimiyle, beş yıl aralarla bakıyorum, on yıl arayla bakıyorum, 1946’dan sonraki yaklaşık elli yedi yıla bakıyorum, hep 5’in üzerinde büyümüş Türkiye. Şimdi, on iki yıl, on üç yıl, son 2002 ile 2014 arasına baktığım zaman da şu anda ortalamada bizim 5 büyümediğimizi görüyorum. Bunu bizim dikkate almamız gerekiyor yani “İşler iyi.” demememiz gerekiyor. Aynı şey işsizlik rakamlarında da, biraz evvel söyledim, 2002 yılında, en kötü olduğumuz dönemde, büyük bir kriz yaşadığımız dönemde 8,9; son on iki yıla bakıyoruz, ortalama hep çift hane.

Yine aynı şeklide borç stokuna bakıyoruz. Mesela, yine mukayese edersek seksen yılı ayıralım şöyle, 58 başbakan seksen yılda görev yapmış, hükûmete başkanlık yapmış. Bu 58 başbakan seksen yılda borç stokunu 260 milyar liraya taşımışlar; seksen yıl, 58 başbakan, borç stoku 260 milyar lira. Şimdi bakıyorum, on iki yıl, tek Hükûmet, tek parti, uzun dönemler, işte, Sayın Erdoğan Başbakan, baktığınız zaman, işte, istikrar diyoruz, istikrar var; borca bakıyoruz, borcun toplamı 600 milyar liraya gelmiş yani borcumuzda 340 milyar liralık bir artış var. Şimdi, bunları dikkate almamız lazım. Ben bir kez daha…

İşsizlik konusu Türkiye’nin en yakıcı, en can alıcı, en önemli konusudur. Bu yüce Meclis birçok yasa için gece gündüz çalışıyor, bunun için de bu Meclis, bu yüce Meclis gece gündüz çalışmalıdır. Bu sorunu bu Meclisin çözmesi lazım. En azından, bir sonraki döneme, bu sorunun çözümleriyle ilgili önemli adımları atarak devretmesi gerekiyor.

Bakın, ekonomiyi ele aldığımız zaman mesela şöyle eleştiriler olabiliyor: “Ya, muhalefet, ana muhalefet her konuda da iktidarı eleştiriyor.” Ana muhalefetin işi bu belki ama mesela, iktidar partisinin sayın milletvekilleri, sizin bir hedefiniz vardı, diyordunuz ki: “2023’te Türkiye Cumhuriyeti ilk 10 ekonomiden birisi olmalıdır.” Ben ve partimdeki arkadaşlarım da, onu söylediğiniz andan itibaren “Evet, doğrudur, olmalıdır. Yani bu, Türkiye’ye yakışır. Türkiye ilk 10’da olmalıdır ve biz bu konuda da üstümüze ne düşüyorsa ne gerekiyorsa da desteklemeye hazırız.” dedik ama sizden şöyle bir farkımız var, şurada ayrılıyoruz… Tabii, onu söylerken de şunu da ifade etmemiz lazım: Yani hedefimiz ilk 10, tamam, ortak hedefimiz bu ama ne olmuşuz? 14’üncüymüşüz 1984, ondan sonra 16, 17, şimdi 19. Yani, gelişmiş 20’den aşağı doğru iniyoruz, hedeften uzaklaşıyoruz. Ama sizden farkımız şu: Biz diyoruz ki ekonomide Türkiye güçlü olmalıdır, doğru ama güçlü Türkiye için, itibarlı Türkiye için de güçlü bir adalet sistemi de olmalıdır diyoruz. Çünkü, temelde adalettir, adalet mülkün temelidir. Eğer adalet sağlam olursa, yargı bağımsız olursa, tarafsız olursa, özgür olursa, evet, o temelin üzerine güçlü bir ülke inşa edilebilir. Artı, o adalet sisteminin üzerinde de mutlaka çok güçlü bir demokrasi olması lazım. Yani, ülkenin ilk 10 ekonomide olması yetmez, kişi başı gelirde de biz 90’ıncı sırada değil, ilk 10’u hedeflememiz lazım. Bugün biz, kişi başı gelirde 93’üncü sıradayız. Bizim gelir dağılımı eşitsizliğini çözmüş ülkeler arasında ilk 10’u hedeflememiz lazım. Bugün gelir dağılımı eşitsizliğinde ilk sıralardayız.

İşte, bizim, sosyal demokratlarla iktidar parti arasında ekonomide anlaşamadığımız nokta bu. Güçlü ekonomi, evet, biz ilave olarak "güçlü demokrasi" diyoruz, "güçlü adalet" diyoruz. Demokrasinin, tüm kurum ve kurallarıyla bağımsız olarak çalışması gerekiyor. Kuvvetler ayrılığının olması gerekiyor, hukukun üstünlüğü olması gerekiyor. Bunun üzerine, eğer güçlü bir ekonomiyi yine hep beraber ortak akılla, yeni akıllar ortaya koyarak, yeni çözümler ortaya koyarak inşa edebilirsek, evet, işte o zaman o ülke, aynı zamanda, güçlü bir adalet sistemine, güçlü bir demokrasi sistemine, güçlü bir ekonomiye ve güçlü, itibarlı bir Türkiye'ye, bir ülkeye dönüşebilir. Bunu sağlamak hepimizin görevi.

Ben, bu vesileyle, bir kez daha Milliyetçi Hareket Partisinin bu önerisinin mutlaka olumlu bir şekilde karşılanmasını ve bu konunun gündeme alınması görüşüne katıldığımı ifade ediyorum.

Evet, yarın Çanakkale zaferimizin 100'üncü yıl dönümü. Bakın, yüz yıl önce, atalarımız toprağın üstünde mücadele verirken de sonra toprağın altında yatarlarken de bir araya gelebildiler. Biz de bu Meclis olarak ülkenin ortak sorunlarıyla ilgili, ülkenin ortak gündem ve öncelikleriyle ilgili -aynı işsizlik gibi- bir araya gelmek ve hep beraber bunu gündeme ve önceliklere taşımaktan sorumluluğunda ve zorundayız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde İstanbul Milletvekili Sayın Osman Aşkın Bak, konuşacak.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin ülkemizde yaşanan işsizlik sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılması konusunda verdiği önergenin aleyhinde söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yarın, Çanakkale zaferinin 100'üncü yılı. Tüm şehitlerimizi rahmetle anıyorum.

Hükümetimiz işsizlikle etkin şekilde mücadele etmektedir. İstihdamın artırılmasına yönelik bir dizi teşvik uygulanmaktadır. Bunun en son örneğini, 2015 yılının Ocak ayı sonunda Sayın Başbakanımız Ahmet Davutoğlu, Onuncu Ekonomik Kalkınma Planı’nda işsizliğin azaltılmasına yönelik paketler ve programlar olarak açıklamıştır. Bunların bazılarını Etkinleştirme Programı, Mesleki Geliştirme Programı, Beyin Göçü Programı olarak sıralayabiliriz.

Biraz evvel de Sayın Salim Uslu, Hükûmetimiz döneminde yapılan işsizlikle mücadeleyle ilgili konular hakkında bilgiler verdi. Tabii, işsizlikle en etkin mücadele ekonomik istikrar, yatırımların artırılması ve siyasi istikrarla gerçekleştirilebilir. Burada, bugün de ülkemizdeki büyük projelerden birini örnek vermek istiyorum: Bugün, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in katılımıyla TANAP projesinin temeli atıldı. Ülkemiz için, çevre coğrafya için hayırlı olsun diyoruz. Bu proje yaklaşık 12 milyar dolarlık bir proje ve yaklaşık 20 bin kişilik bir istihdam sağlayacak. 1.850 kilometrelik bir boru hattı döşenecek. Bu da, ülkemizdeki büyük projelerin artmasıyla istihdamın artacağını, büyüyen ekonominin ortaya çıkacağını göstermektedir.

Tabii, şunu da ifade etmek lazım: Hedefimiz, 2023 yılında dünyanın 10’uncu büyük ekonomisi olmak. Bunun için de siyasi istikrar, büyüyen ekonomi ve nitelikli iş gücüne ihtiyacımız var diyorum ve sözlerimi “Durmak yok, çalışmaya devam.” diyerek tamamlıyorum.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Karar yeter sayısı…

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – …ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... (CHP ve MHP sıralarından “Yok, yok.” sesleri)

Elektronik yapalım.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.19

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.32

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Öneriyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

3.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 24 milletvekili tarafından, TBMM’de gerçekleri araştırma komisyonu Türkiye modeli oluşturma çalışmalarını yürütmek üzere Meclis araştırması açılması amacıyla 16/1/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 17 Mart 2015 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

17/3/2015

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 17/3/2015 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisini İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

Engin Altay

Sinop

Grup Başkan Vekili

Öneri:

İstanbul Milletvekili M. Sezgin Tanrıkulu ve 24 milletvekilinin, “TBMM’de gerçekleri araştırma komisyonu Türkiye modeli oluşturma çalışmalarını yürütmek üzere Meclis araştırması açılması” amacıyla 16/1/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesi’nin (653 sıra no.lu), Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 17/3/2015 Salı günlü Birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli Birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde ilk konuşmacı, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu.

Buyurun Sayın Tanrıkulu. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu çatı altında dört yılını geçirmiş olan her milletvekili hayatının geri kalan bölümünde bu dönemi öyle veya böyle anlatacaktır. Meclise bir daha gelemeyecek olanlar belki kitap yazacak, belki de çocuklarına, torunlarına burada yaptıklarını anlatacaktır.

Siyasetçiler sıradan insanlardan farklı olarak sadece kendi onur ve haysiyetleri için değil, aynı zamanda temsilcisi oldukları kitlelerin de onur ve haysiyetleri için mücadele ederler.

Değerli arkadaşlar, torunlarımız soracak bize: “Roboski katliamı olunca ne yaptın? Soma’da 301 işçi hayatını kaybederken Mecliste ne yaptın? Berkin Elvan isimli bir çocuk öldürülürken ne yaptın? Her gün en az bir kadın katledilirken, işçiler ölürken, gençler hapishanede zulüm görürken, çocuklar hapishanede tecavüz görürken ne yaptın? Dört yıllık milletvekilliği döneminde millet için ne yaptın?” Onlar sormadan biz kendimize soralım: Geçmişte yaşanan acıların sebeplerini ortaya çıkarmak, geçmişle hesaplaşmak için ne yaptım? Binlerce anne çocuklarının kemiklerini ararken ben ne yaptım? Berfo Ana gözü açık bir şekilde giderken Cemil Kırbayır’ın akıbetini ortaya çıkarmak için ne yaptım? Askeriyle köylüsüyle, dağa çıkmış genciyle korucusuyla, ülkücüsüyle solcusuyla bu ülkenin toprakları kefensiz yatanlarla dolu. Ne oldu da bunlar oldu? Çocuklarımız sormayacak mı: “Baba, anne, ne oldu da bunca insan öldü?”

Değerli milletvekilleri, İnsan Hakları Derneğinin toplu mezar haritasını gördünüz mü? O haritayı açınca karşınıza 45 tane sarı, 303 tane kırmızı ünlem işaretli yer çıkıyor. Sarı işaretler açılmış toplu mezarları gösteriyor, kırmızılar ise henüz açılmamış olanları. Bu mezarlarda 4.201 insanın kemiklerinin olduğu sanılıyor. Toplu mezarların -3 tanesi, 1’i Konya, 1’i Ankara, 1’i İstanbul- hepsi Doğu ve Güneydoğu’da. Bu bir tesadüf değil, olağanüstü hâl rejiminin olağan sonucudur. Aslında şu an bu topluma dayatılan iç güvenlik yasasının da öngördüğü gelecek, geçmişte yaşanan da zaten bu. O yüzden isyan ediyoruz: Bu yasa çıkmamalı, yeni infazlar, yeni faili meçhuller gerçekleşmemeli.

Bakın, değerli arkadaşlar, geçen cumartesi Galatasaray Meydanı’nda Cumartesi Anneleri 520’nci haftalarında oturma eylemi yaptılar. En az 300’ünde ben de bulundum, en az 300’ünde. Her cumartesi aynı çığlığı duyuyoruz o meydanda, “Kemiklerimizi verin.” Anneler, torunlar, çocuklar, eşler yakınlarının kemiklerini arıyor. Yakınlarının bir daha dönmeyeceklerine inanmalarının tek yolu da bu. Yoksa hepsi, bir gün çıkıp gelir diye kapısını aralık bırakıyor. Siz hangi anneyi cenazesini görmediği çocuğunun öldüğüne ikna edebilirsiniz? Berfo Ana, öldüğü güne kadar da içinde bir umut taşıyordu. Kayıp yakınlarının çığlığı sadece CHP’ye, HDP’ye değil, aynı zamanda, AKP’ye ve MHP’ye de.

Dört yıl boyunca çok kavgalar ettik, tartıştık. AKP, bu ülke demokrasisi için getirdiğimiz tek bir öneriyi kabul etmedi. Bu dönem de böyle geçti fakat siyasette ortaklaşamadık ama hiç olmazsa burada, insaniyette ortaklaşalım.

Dünyada geçmişle hesaplaşmak konusunda oluşturulmuş çok fazla örnek var. Bu deneyimlerden yararlanabiliriz. Yapacağımız bir araştırmayla Türkiye’ye özgü bir model ortaya çıkarabiliriz. Bundan ne AKP ne MHP ne de diğer partiler zarar görür.

Hakikatin sağı solu yok. Anneler çocuklarını sağcı veya solcu, Kürt veya Türk oldukları için sevmezler, onları doğurdukları için, onları büyüttükleri için severler. Bu sevgi öğrenilmiş değil, içgüdüsel bir sevgidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi de kendi yurttaşlarını Kürt, Türk; sağcı, solcu; Sünni, Alevi diye değil, bu ülkenin yurttaşı olduğu için kollamak durumundadır. Çünkü bu Meclisi var eden de bizzat yurttaşlardır. O bakımdan, bu koltuklarda oturan herkese yani sizlere, sağıyla soluyla aynı görev düşüyor: Yurttaşın canına kast eden karanlıkları ortaya çıkaracak bir gerçekleri araştırma komisyonu. Biz diyoruz ki: Bu komisyon kaçınılmazdır, gelin nasıl bir model oluşturacağımızı araştıralım. Eğer buna bile iktidar partisi “Hayır.” diyorsa, “Hayır, araştırmayalım.” diyorsa bu artık muhalefet fobisinden başka da bir şey değildir.

17 bin faili meçhulden bahsediliyor değerli arkadaşlar. Bu ülkenin uzak ve yakın geçmişinde Maraş’tan Çorum’a, Sivas’tan Roboski’ye, Gazi’den Soma’ya kadar onlarca katliam, toplu ölüm, toplumsal travma olduğu yerde duruyor. Gelin, Kulp’un Hamzalı köyünde 1995 yılında katledilen 23 köylü için, Başbağlar’da katledilen 33 köylü için, Bingöl’de katledilen 33 asker için, Roboski’de katledilen 34 köylü için, bu ülkede katledilen herkes için bir çabanın içerisine girelim, onları katleden karanlığa karşı hakikatleri ortaya çıkaracak bir mum yakalım. Bu mum hem karanlığı delsin hem de hayatını kaybedenlerin ruhlarına bir anma olsun.

Değerli milletvekilleri, toplumsal hafıza hesaplaşılmamış hiçbir hadiseyi silmez ve unutmaz. Geçmişte aydınlatılmamış her vaka geleceğin önüne konmuş birer mayın gibidir. Eninde sonunda ya siyaset kurumu veya toplumsal dinamikler bu mayınlarla karşı karşıya kalır ve geçmişte bırakılmış, hesabı sorulmamış olayların bedelini ödemek durumunda kalır. Geçmişini aydınlatmamış, geçmişiyle yüzleşmemiş, geçmişteki hakikatlere erişememiş toplumlar ve devletler geleceklerini de göremezler. Geçmişe yönelik objektif bir gerçeklik arayışına girilmesi mağdurların yaşadıklarının tarihin kaydına geçirilmesi için dünya genelinde kullanılan yöntem resmî hakikat komisyonları olmuştur. 1974’ten 2007’ye Gana’dan Almanya’ya, Şili’den Fas’a, Sri Lanka’ya kadar çok farklı coğrafyalara dağılan bir yelpazede çok farklı siyasi özelliklere sahip 40’tan fazla ülkede gerçekleri araştırma komisyonları kuruldu. Gerçekleri araştırma komisyonları çekilen acıların farkında olunduğunun toplumun geneli tarafından tasdiki yani bir toplumsal mutabakata varılması için, kutuplaşmaları yeniden üretir hâle gelmemesi için çok önemlidir. Toplumsal barış ve demokratikleşme ihtiyaçlarımıza uygun düşecek hakikat komisyonu modelini hep birlikte araştırıp bir dahaki döneme önermeliyiz. Komisyonun bir yasayla kurulması, bağımsız ve geniş yetkilere sahip olması, devlet kurumlarının komisyon çalışmalarına her türlü destek ve kolaylığı sağlamakla yükümlü tutulması yeni bir sayfa açmanın da yoludur. Gelin, yeni Meclise böyle bir öneride bulunalım ve beşyüzyirmi haftadadır İstanbul’da Galatasaray Meydanı’nda, Diyarbakır’da Koşuyolu’nda, Yüksekova’da, Cizre’de, Türkiye’nin her yerinde çığlık çığlığa bağıran annelerin feryadına bir derman olalım ve bu Meclis bir komisyon kursun, bu komisyon dönem kapanana kadar çalışsın ve bir dahaki döneme bir komisyonun nasıl kurulacağı konusunda bir rapor bırakalım ve Cumartesi Annelerine bu Meclis borcunu ödesin.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim ben de.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde Ankara Milletvekili Sayın Özcan Yeniçeri konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin gerçekleri araştırma komisyonu kurulması için Meclis araştırması açılması yönündeki bakış açısına ya da önergesine Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye, kurumsallaşmış bir PKK terörü ve bölücü sorunuyla karşı karşıyadır. AKP iktidarı terörle mücadele yerine doğrudan ya da dolaylı olarak terörle müzakereyi esas alan bir politika yürütüyor. On üç yıldır Türkiye’yi tarihten nasibini almamış hafızasızlar grubu yönetmektedir. Teröristlerin iddialarını kabul ederek, onlarla pazarlık masasına oturarak, onların taleplerini yerine getirerek onların şerrinden korunmaya çalışıyorlar. AKP’nin çözüm süreci dediği politika, terör örgütünü 6-7 Ekim olaylarını gerçekleştirecek yeteneğe kavuşturmuştur. Çözüm süreci sayesindedir ki terör örgütü bölgede yargı yapar, vergi toplar, yol keser, kimlik kontrolü yapar hâle gelmiştir. AKP’nin “çözüm süreci” adı altında yürüttüğü politika Yunan isyanı sırasında Halet Efendi’nin yürüttüğü politikaya benzemektedir. Yunan isyanı sırasında isyancılara karşı tedbir almayan, hatta isyancıların sadık tebaa olduğunu yayan zamanın Sadrazamı Halet Efendi, kendisine “Neden isyanı bastıracak tedbirler almıyorsun?” diye soranlara “Bir dert ortaya çıkınca idari ve siyasi tedbirlerle önünü almak silah kullanmaktan iyidir.” Yani, “siyasi çözüm” diye bugün ifade edilen şeyi söylemiştir. “Şimdi, sürekli olarak Mora’ya asker gönderiliyor. Bu kadar askerin ölümünden başka, dünya kadar para gidiyor. Sonucun ne olacağı belli değil. Rahmetli Efendi’nin hatasız, barışçı fikri elbette daha iyi ve devlet çıkarlarına uygun.” gibi değişik sözlerle de onun kusurları ve gafleti kapatılmaya çalışılıyor. Halet Efendi’nin sözleri Tayyip Erdoğan’ın ve Davutoğlu’nun söyledikleriyle tam, birebir örtüşmektedir. Osmanlı, Mora’yı bu zihniyet ve kafanın yüzünden kaybetmiştir.

Değerli milletvekilleri, PKK’nın İmralı’daki başı sürekli olarak AKP iktidarına ne yapması gerektiğini, hangi adımların hangi sırayla atılması lazım geldiğini söylüyor. Bu durum kamuoyunun da malumu. Bu bağlamda, İmralı’daki kitle katliamcısı teröristbaşıyla görüşmeler kurumsallaştırılmıştır. Heyetler kurulmuş, komisyonlar teşekkül ettirilmiş, bebek katili Öcalan’ın talep ve istemleri doğrultusunda yasalar çıkartılmaktadır. İmralı’nın talepleri doğrultusunda yapılan düzenlemeleri, kurulan komisyonları sanki iktidar partisi kendi iradesiyle yapıyormuş gibi halka sunmaktadır. Bir zamanlar “Kim ‘Öcalan’la görüşüyor.’ diyorsa şerefsizdir.” diyen de bu zihniyettir. Şimdi, alenen İmralı’yla görüşmelerini tarifeye bağlamış bulunmaktadırlar. Öcalan, sözde çözüm bağlamında, hiçbir zaman PKK terör örgütünün çekilmediği süreçte iktidara şunları söylemiştir: “Çekilme Parlamento kararıyla olacak, Türkiye Büyük Millet Meclisinde onaylanacak; hakikatleri araştırma komisyonu kurulacak, akil adamlar komisyonu kurulacak, çözüm ve çekilme komisyonu kurulacak.” Öcalan’ın dayatması bağlamında akil adamlar komisyonu teşekkül ettirilmiştir. Onların ne yaptıkları, neyi başarmaya çalıştıkları kamuoyunun malumudur. Öcalan’ın talep ettiği çözüm ve çekilme komisyonu da Toplumsal Barış ve Çözüm Süreci Araştırma Komisyonu adı altında Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulmuştur. Bu Komisyon teröristlere düşman değil, suçlu gözüyle bakmak gerektiğini ifade etmiş; bu rapor gerçeklere gözünü yumarak teröriste “terörist” dememek suretiyle çözüm geleceğini büyük bir buluş olarak bize sunmuştur. Ayrıca, aynı raporda “Kafaların silahsızlandırılması sürecin ilerleyeceği zemin açısından da dikkate değerdir.” şeklinde ifadede bulunmuşlardır. Rapor, silahların gölgesinden kurtulmaktan söz ediyor, bunun nasıl olacağına ise hiç değinmiyordu. Teröristin sırtındaki silahı, belindeki bombayı almadan, daha açıkçası, vücudunu silahsızlandırmadan kafasındaki düşüncelerin nasıl silahsızlandırılacağından raporda hiç söz edilmiyordu. Raporun özü, suçlu olan teröristler değil, toplumdur. Rapora göre, sanki sorunu çözümsüz kılan, barışı zehirleyen, kitle katliamları yapan teröristler değil de toplumdur, toplumsal şartlardır. Rapor, teröristler ve onlara destek verenler hariç toplumun her kesimine sorumluluk yüklemektedir. Rapor, avami tabirle terörün asıl aktörünü ve sorununu dışarıda bırakmıştır. Rapor, Kürdistan’ı namlunun ucunda görenlere hoşgörü, demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve benzeri kavramlarla yaklaşmak gerektiğinden söz etmektedir. Kısacası, hazırlanan bu rapor gerçeklerden, asıl zeminden kopuk, ütopik bir temenniler metni olarak arşivdeki yerini almıştır. İşin ilginç yanı, Öcalan’ın İmralı’dan dayattıklarını AKP’nin bir ihtiyaç olarak hâlâ görmeye devam etmesidir, Öcalan’ın koyduğu kurallarla çözüm oyununu AKP’nin oynamasıdır. Bu, kabul edilemez.

Değerli milletvekilleri, kitle katliamcısı Öcalan çözüm süreci başladığında aynen şunları söylemişti: “Daha önce bahsettiğim hakikatleri araştırma komisyonu mart ayına kadar mutlaka kurulmalıdır. Burada önemli olan toplumsal statüdür. Her ilde, her bölgede demokratik özerklik geliştirilmelidir. Süreç tıkanırsa devrimci halk savaşı devreye girer.”

Gördüğünüz gibi, hakikatleri araştırma komisyonu, doğrudan doğruya Öcalan’ın talebi olarak, arzusu olarak, iradesi olarak ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda kitle katliamcısı Öcalan’ın, “hakikatleri araştırma komisyonu, gerçekleri araştırma komisyonu” adı altında kurulması Darbeleri Araştırma Komisyonu Raporu’nda da yer almıştır. Bu komisyonun kurulmasıyla Öcalan’ın bir talebi daha yerine getirilmiş olacaktır.

İş o hâle gelmiştir ki, AKP Hükûmeti Öcalan’a sekreterya tayin etmiştir. Öcalan’a kurulan sekreterya bir katiller sekreteryasıdır ve bu katillerin içerisinde 13 askeri şehit eden bir katil, aynı zamanda 13 kişinin yakılarak öldürülmesine sebep olan bir başka katil baş katille bir araya gelecek ve o, görüş ve düşünce ortaya çıkaracak, bu görüş ve düşünce sayesinde de AKP Türkiye’yi barışa ulaştıracak. Katiller Türkiye’yi barışa ulaştırsaydı, caniler dünyayı barışa ulaştırsaydı, demokrasi getirseydi, insan hakları getirseydi, hukuk getirmiş olsaydı bugün bir caniler hukuku, caniler ahlakı, caniler yönetimi ortaya çıkmış olurdu ama bizim geleneklerimizde eşkıyanın dünyaya padişah olamayacağı vardır ve bu, tarihin derinliklerinden bugüne kadar da devam eden bir olgudur.

Değerli milletvekilleri, Öcalan, Dolmabahçe’de AKP iktidarına demokratik siyaset, demokratik cumhuriyet, anayasa, kimlik, vatandaşlık gibi kavramları dayatmıştır. Yalçın Akdoğan da huşu içinde bunları dinlemiştir. Sanki, Mondros’u, Calthorpe karşısında oturup dayatan 30 Ekim 1918’deki 25 madde yerine, Öcalan lütfetmiş 10 madde dayatmış, arkadaşlarımız da devlet adına oturmuş onları dinlemişlerdir. Aslında bu maddelerin özü Türkiye Cumhuriyetini var eden bütün dayanakları ortadan kaldırmaya yöneliktir. Öcalan ve AKP, Dolmabahçe’de buluşmaları ve yaptıkları açıklamalarla Kurtuluş Savaşı’nı, Atatürk’ü, Türk milletini, Türk tarihini ve Lozan’ı anlamsızlaştırmaya çalışmışlardır.

Değerli milletvekilleri, AKP ve kurmaylarının demokrasiye demokratik siyaseti, demokratik cumhuriyeti, kimliği, Anayasa’yı, vatandaşlık kavramını Öcalan veriyor. Birileri Öcalan’dan ev ödevi ve ders almaktadır.

Türk milleti, dizliye diz çöktüren, başlıya baş eğdiren tarihî bir geleneğe sahiptir. Hiç kimse, hiçbir baskı Türk milletine dayatmada bulunamaz. Eli kanlı terörist sürülerinden bu milletin öğreneceği hiçbir şey yoktur. Türkiye bir çadır devleti değildir, Türk milleti de aşiret değildir. Herkesin aklını başına devşirmesinin kendisi için sayısız yararları olduğunun altını çizmek isterim.

Türk milleti, AKP Hükûmetini teröristlerle pazarlık yapsın, ülke üzerindeki PKK terör örgütüyle birlikte istediği tasarrufu yapsın diye işbaşına getirmedi. Titreyin, kendinize gelin; teröristlerle Türkiye’yi, Anayasa’yı, Türk milletini tartışmak suçtur ve bu suçu işleyen, kim olursa olsun, yargı karşısında ve tarih karşısında hesap vermek durumunda kalacaktır.

Unutulmamalıdır ki Türkiye’nin varlığı ve bağımsızlığı pazarlıkla elde edilmiş değildir, zorla alınmıştır, silahla alınmıştır, kanla, şehitle alınmıştır. Teröristbaşlarıyla pazarlık masalarında verebileceğimiz herhangi bir malımız yoktur, herhangi bir özgürlüğümüz yoktur, herhangi bir kişiliğimiz de yoktur. Cumhuriyet Halk Partisinin siyasal anlamda AKP’den rol kapmak amacıyla getirdiği ve Öcalan’ın talebi olan, hakikatleri araştırma komisyonu kurulmasına şiddetle karşıyız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – İşte hakikatler burada. Bunu araştıracaksanız istediğiniz kadar araştırabilirsiniz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sırayla başlayalım.

Buyurun.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın konuşmacı grubumuza, Hükûmet üyelerine yönelik benzetmeler üzerinden, hafızasızlıktan, terörle müzakere etmekten kaynaklı hakaretlerde bulunmuştur. Söz talep ediyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

İki dakika…

Sonra da size söz vereceğim.

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, benim de söz talebim var.

BAŞKAN – Görmedim.

Tamam, sizi de dinlerim.

Buyurun.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Özcan Bey tahmin ediyorum her gün çok ateşli basın toplantıları yapıyor. Onun getirdiği bir alışkanlıkla buradaki arkadaşları da kıymetli basın mensupları zannetti. Mecliste konuşmayla basın karşısında belli bir siyasetin repliklerini tekrar etme arasında bir fark olmalı. Gerçi burada Özcan Bey konuştu ama yapmış olduğu konuşma çok anonim bir konuşma, çok bildik bir konuşma. Yıllardır bu arkadaşların söylediği sözler üzerine dayalı bir konuşma. Bu konuşma siyaseten, hakikaten para etmiyor. İnsanın yanlışlıktan kurtulması lazım ama bu da bir yol ve yöntem demek ki. Herkesin aklı kendine.

AK PARTİ’nin müzakere ettiği tek zemin milletin kendisidir. Temsilcisi olduğu tek kesim millettir. Onun iradesi adına buradadır, onun iradesi adına toplumsal barış ve çözüm yolunda ilerler. Bugünün işi değildir. Yıllardır AK PARTİ’nin çizgisi budur, bu da millet tarafından teyit edilmiştir. Eğer “millet, millet” derken hayalî, ufukta birtakım insanları düşünmüyor, gerçekten bu ülkede yaşayan halka bakıyorsanız, bu halkın söylediği budur. Halk barış ve çözüm istiyor. Otuz yıldır yaşanan, evet, kanlı bir mücadele var. Bunun bir netice getirmediği görüldü. Başka ülkelerin tecrübeleri var. İçerideki problemleri akılla çözersiniz. Ateşli bir dil ancak çatışmanın, savaşın dili olabilir. Barışın dili güvercin kanatlarıyla gelen dildir, daha yumuşak bir dil gerekir. Eğer Özcan Bey’in böyle bir dili olsaydı, onu da barışa katkı adına görmek mümkündü. Biz, çözümü sağlamak istiyoruz. Bu, düşman-suçlu meselesi de: Ülkenin içindeki insanlara karşı dışarıdan gelen bir düşman muamelesi yapamazsınız. O insanlar şundan bundan, suç işlemişlerdir, cezasını verirsiniz ama düşman farklıdır.

Saygılarla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Tanrıkulu buyurun.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Sayın konuşmacının konuşmasında şahsıma yönelik kastetmediğim cümleler vardı, ona yönelik olarak söz almak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika.

4.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu’nun, Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Değerli arkadaşlar, bu kürsü bir demagoji kürsüsü değil. Yani burada yüksek nutuklar atabiliriz. Ben biraz önce konuşma yaparken Cumartesi Annelerinin beş yüz yirmi haftadır Galatasaray Meydanı’nda çocukları için, eşleri için, anneleri için haykırdığını ifade ettim. Geçtiğimiz cumartesi de oradaydım. Ben isterdim ki milletvekillerimizden herhangi birisi de orada olsun ve gerçekten de bu annelerin haykırışına bir kulak versin. Burada demagoji yapmak kolay, bağırır çağırırsınız. Peki, yirmi yıldır, yirmi beş yıldır kaybedilmiş kemikleri arayan annelere ne diyeceğiz biz? Zaman aşımı süresi doluyor, yasalarımızda bunlar var. Nasıl araştıracağız? Nasıl adaleti sağlayacağız? Nasıl barışı sağlayacağız? Ya da gösterdiğiniz o fotoğrafta… Hamzalı’da olmuştu, Başbağlar’da olmuştu onlar, o fotoğraf o. Konuşmamın içeriğinde aynen şu cümle var: Gelin, Kulp’un Hamzalı köyünde 95 yılında katledilen 23 köylü için, Başbağlar’da katledilen 33 köylü için de kuralım ve araştıralım, gerçekten nasıl oldu bütün bunlar? Burada bağırıp çağırmak, “şunun önerisi, bunun önerisi” demekle olmaz ki. Nasıl bu barışı sağlayacağız? Annelerle nasıl barışacağız? Nasıl adaleti sağlayacağız? O haykırışlara kulağımız hep tıkalı mı kalacak? 17 bin faili meçhul cinayet var, 17 bin. Ne diyorsunuz, bunu söyleyin. Sivas davası zaman aşımına uğradı. Bunu söyleyin, buna ilişkin bir cümle söyleyin, bir tek cümle söyleyin. Benim ömrüm bununla geçti.

Bakın, değerli arkadaşlar, milletvekili olmadan önce, 2007 yılında, Diyarbakır Barosu Başkanıyken, Profesör Doktor Alex Boraine’yi Diyarbakır’a getirttim hakikatleri nasıl araştırırız diye, dünya örnekleri nasıldır diye; oraya getirttim. O zaman bu öneri mi vardı? Diyarbakır Barosunun yayınlarında var. Her şeyi bir yere bağlayıp kaçamayız ki. Bu Meclisin bir sorumluluğu var millete karşı. Adaleti sağlayamazsak, özgürlüğü sağlayamazsak ne yapacağız? Geleceğiz, burada bağırıp çağıracağız. Yok böyle bir şey değerli arkadaşlar.

Teşekkür ediyorum.

Bu komisyonun kurulması lazım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Tüzel, buyurun.

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Özcan Yeniçeri yapmış olduğu konuşmada, hem benim hem grubumuzun desteklediği, çaba sarf ettiği, talep ettiği çözüm sürecini küçümseyici, aşağılayıcı, sataşma içeren ifadelerle konuşmuştur. Buna cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, size de iki dakika verelim.

5.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in, Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında şahsına ve HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, ülkemizde, her ne kadar Sayın Cumhurbaşkanı “Kürt sorunu yoktur.” demiş olsa da, milyonlarca Kürt halkının eşit, özgür, onurlu yurttaşlar olarak yaşama talebi vardır. Geçmişte bundan kaynaklı son derece acı şeyler yaşadık ve bütün bunları telafi edecek bir çaba içerisindeyiz. Devletin İmralı’da Sayın Öcalan’la yapmış olduğu görüşmelerin arkasında da bunları aramak gerekir. O nedenle, geçmişteki yaşanmış acıları yeniden bu şekilde hatırlatarak, bu tür resimlerle hatırlatarak buradan bir çözüm üretmek mümkün değildir. Aslolan, bu süreci oyalamadan bir an önce halkın mutluluğunu, barışını, toplumsal bir arada yaşayışını sağlayacak adımlar atmaktır.

Şimdi, Sayın Sezgin Tanrıkulu’nun söylediği Cumartesi Analarının yaşamış olduğu acılar, 17 bin faili meçhul; bunların aydınlatılması, geçmişin aydınlatılması tekrar yaşanmaması açısından önemlidir ama Cumartesi Analarımızın acılarının üzerine yeni acılar konmaktadır. Bakın, bunlardan bir tanesini paylaşmak istiyorum. Bugün üzerinden dokuz ay geçmiş, Adana’da, 15 yaşındaki İbrahim Aras’ın son derece kuvvetli enerji yayan bir harp silahıyla vurulmasına dair bir araştırma yapılması talebimiz vardır. Bugün Meclisi ziyaret ettiler. Bakın, İbrahim Aras Adana’da 15 yaşında bir genç; kalekolları protesto eden 2 insanın öldürülmesi nedeniyle Adana’daki gösterilerde polisin yakından ateş etmesi sonucu bir bütün olarak kafatası ortadan kalkacak şekilde katlediliyor. Şimdi bunu vuran polis memurları soruşturulmuyor ve bir cezasızlık örneği yaşanıyor. İşte, bunların üzerine gidilmesi gerekiyor. Gidilsin ki hem Kürt sorunu çözülsün hem de hiçbir olay faili meçhul olarak kalmasın. O nedenle, halkımızın bu talepleri yapıcıdır. Bunları küçümseyici bir ifade de kullanmamak gerekiyor.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tüzel.

Buyurun Sayın Yeniçeri.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Bostancı ve diğer her iki konuşmacı da benim sözlerimi çarpıtmıştır ve aynı zamanda “zehirli dil” şeklinde bir ifade kullanmıştır. Bu tam bir sataşmadır. Sataşmadan dolayı söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, iki dakika da size verelim.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – “Hepsine birden meydan okuyor olmalı.”

BAŞKAN – E, Özcan Yeniçeri onun ismi.

6.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmaları sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben burada bir resim ortaya koydum ve bu resmin her tarafı kamuoyu tarafından biliniyor.

Şimdi Sayın Bostancı dedi ki: “Siyaset para etmiyor yani bu tür bir siyaset para etmiyor.” Siyaseti parayla eğer siz özdeşleştirirseniz paganist ve materyalist bir noktaya gelmiş olursunuz. Bu noktaya nasıl geldiğinizi de ben çok merak ediyorum doğrusu. Halk barış ve çözüm istiyor, bu tamamen doğrudur. Halk hiçbir zaman savaş istemedi ki. Halk “PKK önünde, katiller önünde diz çök.” demiyor size. Mondros’ta yapılan gibi diz çökmeyeceksiniz, Sevr’de yapılan gibi aynı şekilde diz çökmeyeceksiniz. Halk sizden… Onurlu Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin davranması gibi davranacaksınız. 10 madde size dayatılırken, Sayın Önder orada bu metni okurken sizin kuzu kuzu Başbakan Yardımcınız onu dinliyordu. Orada ha Sırrı Süreyya Önder ha Agamemnon zırhlısındaki İngiliz Amiral Calthorpe; arasındaki fark nedir, bana bir açıklayabilir misiniz? Hapishaneden bir metin gelmiş, birileri tarafından dayatılıyor ve siz de onu dinliyorsunuz ve bunu da millete gösteriyorsunuz. Bu resim, resim değildir, ben onu söyledim.

Şimdi bu komisyonlarla, ben de katılıyorum, nerede bir cinayet olmuş, nerede bir mazlum zulme uğramışsa onları bulup ortaya çıkarmak bizim elbette görevimizdir, onda hiç kimsenin kuşkusu yoktur ama bunlar istismar ediliyor. Bunlar çözmek için değil. Komisyon kurduk, işte çözümü izleme süreci komisyonu kuruldu, başkanı da burada. Başka komisyonlar da kurduk. Hangi netice alındı ki oradan da istenen netice alınmış olsun.

Yani şunu mu demek istiyorsunuz? Siz çok iyi niyetlisiniz, barışseversiniz, barış havarisisiniz, her biriniz bir Hazreti İsa; buna karşılık biz, “Efendim, bu çok kötü bir iş.” diyoruz. Biz size herkesin durması gerektiği yeri söylüyoruz. Her şeyin bir sınırı vardır. O sınır çerçevesinde hareket etmenizi söylüyoruz. Yasalar çerçevesinde hareket edilmesini, devlete ve millete saygının gereği davranılmasını istiyoruz. Hepsi bu.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yeniçeri.

Buyurun Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amaysa) – Efendim, “terörün karşısında diz çökmek” bildik bir replik ama tekrar ettiği için söz hakkı talep ediyorum.

BAŞKAN – Daha önce bu konuda açıklama yaptınız Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amaysa) – Siyasetin para etmediği deyiminin ne olduğunu Özcan Bey bilir, parayla illiyet bağı kurması…

BAŞKAN – Peki, iki dakika…

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

7.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar, Özcan Bey’in engin dilbilgisi “Siyasetiniz para etmiyor.” deyiminin parayla ilişkili olmadığını bilir ama dehası dilbilgisinin önüne geçtiği için öyle anlamak konusunda ısrar ediyor fakat bizi ikna edemiyor.

Terör karşısında diz çökenleri kimse sevmez, halkımız hiç sevmez. Eğer AK PARTİ Hükûmeti kaç zamandan beri söylediğiniz gibi terörün karşısında diz çökmüş olsa idi tarihin çöp sepetine atılırdı. AK PARTİ nerede Sayın Özcan Bey?

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Halkı aldattınız.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - AK PARTİ nerede?

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Algısını yönetiyorsunuz.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Kimin oylarıyla burada? Kimin oylarıyla burada?

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – O halk size o oylarda karşılığını verecek hiç merak etmeyin.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – “Algı malgı” diyerek, “algı malgı” diyerek halkımızı topyekûn aldatılan bir kitle gibi gösterme huyundan da vazgeçin.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sayenizde… Aldatıyorsunuz o televizyonlarla, o gazetelerle ve buradaki o gerçek dışı beyanlarla.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Halkımız bu şekilde görmeye çalışanlardan daha akıllı, ne olduğunu çok daha iyi biliyor ve kararını o çerçevede veriyor kardeşim.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Ne oldu Dolmabahçe’de?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Saygılar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Dolmabahçe’de ne oldu, ne oldu? Açıklasana Dolmabahçe’yi.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, hepimiz biliyoruz ki bu Mecliste herkes barıştan yanadır; kimin daha fazla barışın yanında olduğunu ifade etmesi, ifadeye dönüştürmesi doğru bir şey değil. Herkesin bütün samimiyetle barıştan yana olduğunu düşünüyorum, bunu da tartışma konusu yapmayalım diye öneriyorum.

Buyurun Sayın Önder.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın hatip ismimi vererek sataştı.

Grup adına da konuşacağım; dolayısıyla bu sataşma süresinin de konuşmama eklenmesini…

BAŞKAN – On iki dakika mı istiyorsunuz?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Evet.

BAŞKAN - Peki, o zaman bir okuyayım…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – İngiliz amirali etti bizi!

BAŞKAN - Durun bir dakika…

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder konuşacak.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Süreyi eklediniz mi?

BAŞKAN – Ekledim; on artı iki eşittir on iki oldu.

Buyurun.

8.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın Yeniçeri İngiliz amirale benzetti beni. Milliyetçilikle uzak, yakın hiçbir sevgi ilişkim yok benim. Hangi ulus adına yapılırsa yapılsın yapıldığı coğrafyalara kan, gözyaşı ve zulümden başka bir şey götürmemiştir. Ama kendisi bir bilim insanıdır. Bu topraklarda da dünyanın bütün geri bıraktırılmış bölgelerinde de özellikle İngiliz emperyalizminin başını çektiği bütün espiyonaj örgütleri, bütün istihbarat örgütleri, başta Türk milliyetçiler olmak üzere, altını kazıdığınızda arkasında hep İngiliz amiraller çıkmıştır. Öncelikle “milliyetçilik” dediğin de daima emperyalizmin tezgâhladığı bir entrikalar silsilesi olarak ortaya çıkar. Bunu Sayın Yeniçeri’ye aynen iade ediyorum. İngiliz…

Efendim Sayın Toprak?

BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) – Sarışın olmanız benziyor biraz.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Sarışın değilim yahu, marsık gibiyim, nerem sarışın benim?

İngilizleri bu ülkedeki Türk milliyetçileri iyi bilirler, vaktiyle çok sarmaş dolaştılar.

Bir diz çökme meselesi var. Hükûmet ile biz siyasi mücadelemizi hepinizin de tanık olduğu üzere, hiç bir santim erozyona uğratmadan yürütüyoruz.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Mücadele mi müzakere mi?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Ama müzakerede, değil Hükûmet kim olursa olsun, karşımızda diz çökerse biz bundan derin bir utanç duyarız çünkü bunun adı müzakere olmaz. Müzakereye dönük en yanlış kavranan meseleyle başlamak istiyorum bu sözümüze. Yani bizde biri diz çökerse ne adına olursa olsun biz tutar kaldırırız onu. Eşitler arası bir müzakere yürütüyoruz. Bu dizimiz bizim hiç toprağı görmemiştir. Kendini bilen hiçbir insana da bunu yakıştırmam ben.

Bu çözüm sürecinin başta Sayın Yeniçeri ve Türk milliyetçileri ve hassasiyet gösteren, anlamak isteyen herkes tarafından bilinmesi gereken olmazsa olmaz bir mottosu vardır; bu müzakere mağlubu ve galibi olan bir şey değildir. Eğer inşallah biz bunu hitamına erdirirsek hep beraber; sizlerin de katkılarıyla, önerileriyle, yıkıcı olmayan eleştirileriyle hep beraber bunu hitamına erdirebilirsek bundan bizler, çocuklarımız, gelecekte bu ülkede yaşayacak olanlar, herkes muazzep olmak yerine derin bir mutluluk duyacaklar. Galibiyeti insanlık olacak, galibiyeti demokrasi olacak, hassasiyet gösterdiğiniz Türklük olacak. Esas hacir altında olan Türklüktür ama sebebi Kürtler değildir. Dönün o İngiliz emperyalizminin, o Amerikan emperyalizminin bu ülkeyi ne hâle getirdiğine bakın, sebebi bir tek Kürtler değildir. Onun için bu bilindik jargonla konuşmak seçim öncesi hamasidir ama bir tek Türk, Kürt, Arap evladımızın canından daha aziz değildir. Teessüf ediyorum, bu müzakere galibi, mağlubu olmayan bir anlayışla yürümektedir, böyle de yürüyecektir, böyle de yürümesinin hepimiz açısından sonsuz faydaları vardır.

Sayın Öcalan’a dair söylediklerinize… Kendisine son 4 ya da 5 görüşmede Türkmenlerin özel selamlarını götürdüm ben; Irak’taki, Suriye’deki Türkmenlerin özel selamlarını ve teşekkür duygularını götürdüm. Aynen şöyle dediler: “Bize askerî lojistik anlamında belli yardımlar geliyor, götürüp bunları YPG savaşçılarına veriyoruz çünkü bizim izzetimizi, şerefimizi, haysiyetimizi onlar koruyorlar.” Türkmenlerle hepinizin ilişkisi, aşinalığı, tanıdıklığı var, açın onlarla konuşun.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Doğru değil.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Doğru değil; işte, göreceğiz, doğru mu değil mi?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Doğru değil, ben o işin içerisindeyim.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Doğru mu değil mi, göreceğiz Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Öyle karşılığı olmayanı ortaya yerde konuşma.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Öyle karşılığı olmayan değil, karşılığı olmayan değil.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kim teşekkür etti size?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Bütün Türkmenler.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hadi canım, yalan.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Bütün Türkmenler. İstihbarat örgütlerinin oyuncağı olmayı reddeden bütün Türkmenler.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hayır, hiç öyle bir şey yok.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Gerek yok, çok uzağa gitmeyin, burada cengâverliğe gerek yok, gitseydiniz Süleyman Şah’ı siz emniyete alsaydınız. Kobani savaşçıları “Türk’ün haysiyeti, Türk’ün izzeti, şerefi bizim izzetimiz, şerefimizdir.” dedi, emnü emân içerisinde bir Kürt toprağına nakledilmesini sağladı. Daha başka bir tanıklığa gerek yok ki. Buradan kurusıkı atmak kolay, vukuatsız kabadayılık bu, vurduğu çok, ölüsü yok; böyle bir anlayış olmaz. Orada insanlar IŞİD barbarlığına karşı bedenlerini siper ettiler, canlarını verdiler. Süleyman Şah’ı da bu şekilde aldılar ve bir Kürt toprağına emnü emân içinde gelmesini sağladılar.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hangi Kürt toprağı?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Ben bu sürecin bizatihi içindeyim Sayın Şandır, hiç de yalan söylemedim, yalan söylemem. Ben müzakere heyetinin bir üyesiyim, yalan bu konuda en fazla beş dakikalık olur.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Doğru değil söyledikleriniz.

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayın lütfen.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Çıkar, derler ki: “Sen bu güvene layık davranmıyorsun.” Onun için bu ciddi bir iştir. Süleyman Şah, Kürt savaşçıların, Kobanili Kürt savaşçıların nezareti ve sağladığı güvenlikle emnü emân içerisinde bir Kürt toprağına nakledilmiştir. Çünkü, sadece Kürt’ün de değil…

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) – Orası Kürt toprağı değil, Suriye toprağı orası!

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – O zaman tarihe bakacaksın.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, konuşmacıya müdahale etmeyiniz, lütfen.

Buyurun.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – O zaman tarihe bakacaksınız.

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) – Ben sana veririm tarih dersi.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Ben size şimdi sıfırdan tarih dersi veremem, ne haddimdir ne hakkımdır. Peki, orası Türk toprağıysa niye Kobanili Kürtler ölüyor orada? Niye sen gidip Süleyman Şah’ı emnü emân içerisine alamıyorsun? Türk toprağıymış!

BAŞKAN – Sayın Önder, siz Genel Kurula hitap ediniz lütfen.

Sayın milletvekilleri, konuşmacıya lütfen müdahale etmeyiniz, lütfen.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – O zaman dinleyecekler.

BAŞKAN – Söz hakkına saygılı olalım lütfen.

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) – O zaman doğru konuşsun.

BAŞKAN – Buyurun.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Hamasetle tarih olmaz, o Emin Oktay zamanında kaldı, hayata da hiçbir faydasının olmadığını hepimiz yaşayarak gördük.

BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) – Şimdiki tarih kitapları daha kötü.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Sayın Başkan, çok interaktif bir…

BAŞKAN – Sayın Önder, siz Genel Kurula hitap edin.

Sayın milletvekillerinden de, lütfen, rica ediyorum, ciddiyetle konuşmacıyı dinleyelim, laf atmayalım, söz hakkına saygılı davranalım.

Bir dakika daha ekleyeceğim size.

Buyurun.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 24 milletvekili tarafından, TBMM’de gerçekleri araştırma komisyonu Türkiye modeli oluşturma çalışmalarını yürütmek üzere Meclis araştırması açılması amacıyla 16/1/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 17 Mart 2015 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Bir türkü var, hepiniz bilirsiniz ya da aşinasınızdır: “Şu dağlarda kar olsaydım/Bir asi rüzgâr olsaydım/Arar bulur muydun beni/Sahipsiz mezar olsaydım?”

Bu önerge, işte bu toprakların bağrındaki on binlerce sahipsiz mezarın önce kendisini, sonra müsebbiplerini bulup bu mezar sahiplerinin yas tutma hakkını, boynumuzun borcu olan yas tutma hakkını bunlara iade etmek, müsebbiplerinin de adalet önünde hesap vermesini sağlamak… Bu önerge bu yönüyle hayatidir, kıymetlidir.

Sayın hatip Roboski’den bahsetti, şunu kısacık hatırlatarak geçiyorum: Roboski’de havalanan uçaklar CHP’nin verdiği sınır ötesi önergesine verdiği desteklerle havalandılar. CHP’nin o noktadan bu noktaya gelmiş olmasını da çok kıymetli, çok hakiki, çok gerçek buluyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Tekrar tekrar teşekkür ediyorum bunun için.

Şimdi, bu mezarları bulacağız. Hakikatleri araştırma komisyonu bahsinde, burada hiçbir vekilin ve hiçbir siyasi partinin itiraz edemeyeceği bir argüman var, o da bu topraklardaki adaletin içine düşürüldüğü hâldir. Düşünün, siz iktidarsınız “Bu mahkemelere güvenmiyoruz.” diyorsunuz. Bizim böyle bir lüksümüz yok. Sabaha karşı evlerimizden alındık, götürüldük ve “Bu mahkemelerde yargılanacaksınız.” dediniz. Biz “Bu mahkemeler adil değil, böyle hıyar doğrar gibi ceza doğruyorlar.” dediğimizde, “Adaletin kestiği parmak acımaz.” dediniz, sıra size geldiğinde “Biz bu mahkemeye güvenmiyoruz.” dediniz. İşi ve çıtayı o kadar yükselttiniz ki şuursuzlukta had safhaydı. Özünde doğru olabilir belki, “Anayasa Mahkemesine de güvenmiyoruz.” dediniz. Daha sonra “Kolluğa da güvenmiyoruz.” dediniz. Ee, erenler, biz bunların üçünün de mağduru olduk. Hadi, Anayasa Mahkemesini bir an için bir kenara bırakalım, birkaç kere partimizi kapattılar ama son zamanlarda hakkaniyetli kararlar verme noktasında bir gayret seziyoruz. Peki, bunun yolu ne? Yüz binlerce dosya var. Bunun yolu işte bu önergeye hayatiyet vermektir, bunları araştırmakla başlayacağız. Adalet kaybolduğu zaman, adalet duygusu kaybolduğu zaman çok şeyimizi yitiririz. Onun için, bunda bir beis yok; üstelik, buradan ilanen ve açıkça söylüyorum -Sayın Yeniçeri de dinlesin- bu heyetin bir üyesi ve sözcüsü olarak söylüyorum: Hakikat komisyonu bu müzakerelerin olmazsa olmaz bir parçasıdır. Peki, bunda ne kötülük var? Hakikatten niye kaçıyoruz? Bu komisyonun adı “yalan komisyonu” değil ki. Kimin ne suçu, sorumluluğu, günahı, vebali varsa ortaya dökeceğiz, ondan sonrasına bu millet helalleşme mi der, rıza alma mı der, cezalandırma mı der, ne derse onu yapacağız. Bıçağına pakız. Ne şartla? Objektif olarak bu hakikatler araştırılıp ortaya çıkarılması şartıyla. Onun için, bu önerge desteklenmelidir, bu önerge barışa giden yolda çok önemli bir köşe taşıdır.

BAŞKAN – Artı bir dakikanızı veriyorum Sayın Konuşmacı, buyurun.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Bu ülkenin en büyük derdi konusunda, en büyük meselesi konusunda bütün kurumlar bir şeyler yaptı ama hayrına, ama şerrine. Bir şey yapmayan bir tek Meclis oldu. Ya, gelin, bizim memleketimizin böyle bir derdi var. Buraya çıkan ya sövüyor, ya tağyir ediyor, ya tahfif ediyor; bununla bir yere varamayız. Gerçekten bu dönemin en şerefli işlerinden birisi olacaktır çünkü geleceğimize dair bir iş yapmış olacağız.

Burada Avrupa Birliğinden sorumlu Sayın Bakan var, daha önce de komisyonlarda görevliydi. Kendisinden ricamdır, bu kadar bağıran çağıran arkadaşlara karşı, sadece bu ülkede hiçbir şey yok idiyse kardeşim, bu devlet çok aziz bir devlet idiyse siz AİHM’e giden dosyalardan dolayı ne kadar tazminat ödediniz, daha ne kadar dosya var, bunun maddi büyüklüğü ne kadar? Bu soruya bir cevap…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – …verdiğiniz zaman, sadece bilgisini aldığınız zaman bu meselenin ne kadar vahim ve ne kadar ivedilikle ele alınması gereken bir mesele olduğu anlaşılacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Önder.

BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) – Sayın Başkan…

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Toprak, buyurun.

BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) – Ben Sırrı Süreyya’nın ilk cümlesine dikkat etmemişim anlaşılan, başka bir şey düşünüyordum, alkışladım.

BAŞKAN – Alkışladınız, evet.

BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) – Alkışımı geri alıyorum ve kınıyorum kendisini CHP ve Roboski hakkında söylediklerine ilişkin olarak.

BAŞKAN – Tamam, peki.

BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) – Çünkü, gerçekten de CHP bu konuda elinden gelen her şeyi yaptı, sürekli gündemde tuttu. Hassas olduğumuz konulardan biri. Orada CHP’ye laf etmiş olmasını gerçekten kınıyorum ve lütfen, alkışladığımın da tutanaklardan çıkarılmasını istiyorum.

Teşekkür ederim.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Hemen bir düzeltme yapabilir miyim?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Ben buradan fark ettim öyle olduğunu, siz de düzelttiniz.

Sayın Yeniçeri…

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Şimdi, milliyetçilikle ilgili çok vahim, çok bühtan ve çok cahilce sataşmalarda bulundu.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – “Cahilce” deme.

BAŞKAN – Hocam, talep ederken bile sataşmada bulunuyorsunuz.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Bir milliyetçi olarak, çok iyi milliyetçi olarak buna cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Yeniçeri…

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – O zaman ben kayıtlara…

BAŞKAN – …milliyetçilikle ilgili olarak hatibin düşüncelerinden dolayı… Burada milliyetçi olmayan…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Ben değilim, ben milliyetçi falan değilim.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Keşke milliyetçi olsa, etnik ırkçı kendisi.

BAŞKAN – …yani sizin anladığınız veya başka türlü anladığınız milliyetçi olmayan insanlar da var, olanlar da var. Ama, sizin düşüncelerinize göre yorumlayıp ifadede…

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Hayır, bizi esas alarak konuştu da onun için.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Hayır, hayır, Sayın Yeniçeri’yi esas alarak konuşmadım ya da MHP’yi esas alarak konuşmadım.

BAŞKAN – Bakın, Sayın Yeniçeri, ben bir cümlemi bitireyim.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Peki, buyurun.

BAŞKAN – Sizin isminizi anmadı.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Andı, andı.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Yok, yok, anmadım.

BAŞKAN – Sadece yani kendi diline, kendi anlayışına göre milliyetçiliğe olan eleştirisini söyledi. Sizin milliyetçilik anlayışınızla ilgili herhangi bir şey söylemedi.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Bütün milliyetçilikleri katarak bizim anlayışımızı da dâhil etmiş oldu.

BAŞKAN – Ama, bütün milliyetçiler adına siz söz alamazsınız.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – O zaman ben bir açıklama yapayım yani bu muallakta kalmasın.

BAŞKAN – Sayın Şandır’ı da dinleyeyim, bir dakika.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, tartışma Sayın Yeniçeri’nin konuşması üzerine oldu. Dolayısıyla…

BAŞKAN – Anladım, onun üzerine oldu ama biliyorsunuz ki sataşmadan dolayı söz vermemin de koşulları var.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani o noktada takdir size ait ama söz konusu olan Sayın Yeniçeri’nin konuşmasıydı.

BAŞKAN – Bütün milliyetçiler adına da doğal olarak sizin sözcü olabilmeniz mümkün değil. Bir dakika oturduğunuz yerden, buna rağmen söz vereyim size.

Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

5.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Milliyetçilerin veya milliyetçiliğin aslında kazıldığı zaman arkasından İngiliz çıkacağını söylüyor. Son derece yanlış ve vahim bir hata. Biliyorsunuz, Mustafa Kemal Atatürk’ü Sivas Kongresi sırasında tutuklamaya gelenlerin arkasında Binbaşı Noel ve Bedirhan vardı. Seyit Rıza aynı zamanda bir İngiliz ajanlığı sürecini yürütmüştür. Şeyh Sait de oradan destekli olarak hareket etmiştir. Herhâlde arkadaş karıştırdı.

Türkiye Cumhuriyeti’ni Türk milliyetçileri kurmuştur. Milliyetçilik, bağımsızlığı, egemenliği ve millet sevgisini esas alan bir değerler sistemi ve manzumesidir. Sizin de ifade ettiğiniz gibi milliyetçi olmayan kimse yoktur, milliyetçi olduğunun farkında olamayanlar vardır, tıpkı Sırrı Süreyya’nın olduğu gibi.

BAŞKAN – Hocam “Ben milliyetçi değilim.” dedikten sonra kimsenin ona bir şey yapacak durumu söz konusu değil.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Değil de yani davranışı öyle.

BAŞKAN – Lütfen…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Önder, size de söz vereceğim.

Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, Sayın Önder benim soy ismimi kullanarak benimle ilgili de sözler söyledi.

BAŞKAN – Siz laf attınız, onun üzerine cevap verdi size Sayın Şandır.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Hakaret yok, bir şey yok.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Anladım da ama yani beni de bağlayıcı sözler söyledi.

BAŞKAN – Sayın Şandır, siz laf attınız. Türkmenler üzerine hiçbir…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, hadise şu…

BAŞKAN – Bir dakika, ben anlatayım meramımı.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Başkanım, önce…

BAŞKAN – Hiçbir Türkmen’in Sayın Süreyya Önder’in söylediği gibi davranmayacağını belirttiniz. Size buradan cevap verdi, şahsınızı da rencide etmedi.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, ben Suriye Türkmen Millî Meclisinin…

BAŞKAN – Bir dakika size de açıklama için yerinizden söz veriyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, 69’e göre…

BAŞKAN – Lütfen, şahsınızla ilgili bir şey söz konusu değil.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, ismimi anarak benim doğruyu söylemediğimi söyledi. Dolayısıyla ben doğruyu söylüyorum. Sayın Sırrı Önder dedi ki: “Suriye Türkmenleri teşekkür ediyor, selam söylüyor.” Bu doğru değil.

BAŞKAN – Evet.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Benim doğru söylemediğimi söyledi, buna cevap vermem lazım.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sen Suriye Türkmeni miydin?

BAŞKAN – Peki, buyurun iki dakika. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ben Suriye Türkmeni’yim ve bu Meclisin de Başkan Yardımcısıyım. Nereden biliyorsun?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Efendim, ben de açıklama talep ediyorum.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Ne oluyor böyle? Forum mu yapıyoruz, Parlamento mu çalıştırıyoruz?

BAŞKAN – Sayın Altay…

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

9.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; öncelikle şuna cevap verilmesi lazım: Süleyman Şah Türbesi’nin bulunduğu yerden şimdiki olduğu yere getirilmesi için YPG güçlerine teşekkür edilmesi bir zillettir, Türkiye Cumhuriyeti devletine hakarettir. Türkiye Cumhuriyeti devleti kendi emanetini eğer oradan getiremiyorsa, Sayın Önder’in söylediği gibi Kobani’deki YPG militanlarının himmetine muhtaçsa, bu kabul edilemez. Öncelikle bunu reddediyorum Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Türk milleti adına.

İkinci husus şu: Değerli arkadaşlar, İmralı canisi diye nitelediğimiz Abdullah Öcalan’ın vermiş olduğu terör mücadelesi her bulunduğu yerde önce Türkmenleri hedef almıştır Irak’ta da Suriye’de de.

Ben Suriye Türkmen Millî Meclisinin onursal Başkanıyım, İstişare Kurulu Başkanıyım. Bütün detayını biliyorum. Bütün bölgeyi takip ediyorum. Hiçbir Suriye Türkmeni, Abdullah Öcalan’a teşekkür etmez, selam göndermez. Bu doğru değil. Bu doğrudan yalan bir beyandır. Türkmenlerin Abdullah Öcalan’a ne selamı olur ne teşekkürü olur. Bunu herkes böyle bilmelidir.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Telafer’de katliamı kim önledi Sayın Şandır?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sırayla gidiyoruz.

Size de söz hakkı vereceğim Sayın Altay’ı da dinleyelim.

Buyurun.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Önder biraz önceki konuşmasında Roboski katliamına Kuzey Irak’a sınır ötesi operasyona destek vermek suretiyle bizi katkı sağladığımızla itham etti. Söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun iki dakika.

10.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in CHP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Önder bu söylediklerini inanarak söylediyse kendisine güceniriz. Roboski katliamının yaşandığı gün Cumhuriyet Halk Partisi en üst düzeyde oradaydı, Genel Başkanından milletvekillerine kadar. Şu Meclis tutanaklarını açıp bakın, Roboski’yle ilgili, Cumhuriyet Halk Partili vekillerden daha fazla konuşmuş, bu konuyu gündeme taşımış başka bir siyasi parti yoktur, sizin partiniz de dâhil.

Ancak, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, sınırlarımız dışından Türkiye’ye yönelik bir tehdit algısı gördüğümüzde doğal olarak bir devlet ciddiyetiyle sınır ötesi operasyona, tezkereye “Evet.” oyu vermişizdir, doğrudur.

Burada şunun altını çizmek isterim: Şimdi “Kürt sorunu var mı, yok mu?”yu tartışacak Türkiye bir müddet, Cumhurbaşkanının yeni açıklamasından sonra ama biz başından beri “Türkiye’nin bir Kürt sorunu vardır.” diyegeldik, böyle demeye de devam edeceğiz. Ancak hiçbir hak ve özgürlük talebi de teröre, terörizme dayanak olamaz. Nasıl ki hiçbir güvenlik kaygısı temel hak ve özgürlüklerin daraltılmasına dayanak olmamalıysa, hiçbir hak ve özgürlük talebi de terörizme başvurulmasına dayanak olamaz. Bizim açımızdan, Cumhuriyet Halk Partisi açısından Türkiye’nin bir Kürt sorunu olmakla beraber “PKK terör örgütü” diye de bir sorunu vardır. Bu tehdit var olduğu sürece bu tür tezkerelere biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak da “Evet.” demek durumundayız.

Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Bostancı, nedir talebiniz?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Efendim, Sayın Önder’in açıklamaları çerçevesinde, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin âdeta YPG’nin himayesinde Süleyman Şah Türbesi’ne ilişkin operasyonu gerçekleştirdiğine yönelik beyanı üzerine…

BAŞKAN – Buyurun.

İki dakika… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

11.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; reel politiği böyle bağırarak çağırarak yahut da birtakım kelime oyunlarıyla farklı bir tasvir içinde sunmak çok doğru olmaz.

Sayın Önder neyle neyi mukayese ediyor? Kobani’de IŞİD’e karşı mücadele eden bir grup savaşçıyla Türkiye Cumhuriyeti devletini mukayese ediyor ve âdeta YPG’nin himayesinde iş görmüş bir devlet resmi çiziyor. Bu, bir kere hiçbir bilginiz olmasa dahi akıl sahibi bir değerlendirme olarak yani aklın kabul edebileceği bir değerlendirme olarak görülemez.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Yalanlanmadı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti devleti bölgede kendi çıkarlarını koruyacak kudrete sahiptir, civarda da başka türlü operasyonları da vardır.

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – O zaman tabutu niye taşıdınız, tabutu niye sınır ötesine getirdiniz sırtlayıp da? Ayıp yani!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Süleyman Şah Türbesi’ne ilişkin operasyonu da kendi kudretiyle sağlamıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Operasyon değil, geri çekilme, resmen geri çekilmedir ya! Geri çekilmeyi operasyon diye yutturmayın millete! Ayıp yani!

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Bu bölgede kudreti olmayana kimse merhamet etmez, kudretin yoksa kimse sana merhamet etmez. Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti devletinin yapmış olduğu işi doğru ve yerinde değerlendirmek gereklidir.

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Orduyu koyarsın sınıra, “Erkek olan oraya gitsin.” dersin! Devlet öyle yönetilir.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Ayrıca Kobani’de IŞİD’e karşı oradakiler mücadele ederlerken Türkiye Cumhuriyeti devletinin himayesinin nasıl oluştuğunu da bilmek gerekir, onu da ayrıca değerlendirmek gerekir.

Şu milliyetçilik konusuna gelince -bu alanda çalışma yapmış birisi olarak- milliyetçiliği bir İngiliz oyunu olarak göstermek yanlış. İngilizler kendilerine de mi oyun yaptılar? İngiliz milliyetçiliği var, Alman milliyetçiliği var, Fransız, İtalyan milliyetçilikleri var. İngilizler mi yaptılar? İki yüz yıllık bir hikâye; bir tarafı kış, bir tarafı yazdır; bir tarafı kan döker, barbarlıktır, bir tarafı toplumsal seferberlik sağlar, insanlara bu modern dünyada bir kimlik ve anlam verir. Irkçılıkla milliyetçiliği karıştırmamak lazım. İnsanların bir kimliği var. Biz Yunan değiliz, biz İngiliz değiliz, biz bu topraklarda bir milletiz arkadaşlar. Bu iki şeyi birbirine karıştırmamak lazım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bostancı.

Sayın Önder, talebinizi kayıtlara geçirelim lütfen.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Söyleyeceğim Sayın Başkan, 4 hatip ayrı ayrı sataştılar ismimi vererek.

BAŞKAN – Arkadaşlarımızınki başka bir şeydi, burada usule göre davranacağız.

İki dakika…

12.- İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in, Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, Sinop Milletvekili Engin Altay ve Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptıkları konuşmaları sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Esas usulden evladır.

Şimdi, sanırım Sayın Binnaz Toprak beni yanlış anladı, sayın CHP’li üyeler de. Roboski katliamına dönük CHP’li üyelerden –tek tek isim saymak istemiyorum ama- bir kişiye özel bir teşekkür gerekirse Sayın Levent Gök başta olmak üzere bütün CHP’li milletvekillerinin seferber olma biçimleri, katkıları ne bizim ne Türkiye halklarının gözünden kaçmamıştır, teşekkür de gerekmez ama bu duyarlılığın altını çizmek de boynumuzun borcudur.

Ben sadece şunu söyledim: Hatırlayın, o savaş tezkeresi geldiği zaman CHP’li üyeler dediler ki: “Biz bu sefer bu tezkereye ‘hayır’ diyeceğiz.” Bir aradaydık arkadaşlar, bütün konuştuğumuz CHP’li arkadaşlar böyle dediler. Bu kürsüde de ben konuştum, CHP’nin son 9 tezkeredeki sözcülerinin söylediklerini söyledim. Hepsinin ortak noktası şuydu: “Son olarak olmak üzere bu defa onay veriyoruz, bir daha bununla bize gelmeyin.” Bütün CHP sözcüleri… Ki ağırlıklı olarak -yanılıyor olabilirim- 4 ya da 5 konuşmayı Sayın Onur Öymen yapmıştı. Biz de sevindik çünkü bu savaş tezkerelerinin nerelerde patlayacağı belli değil, işte Roboski’ye yol açıyor, bunu söyledik, ondan önce başka köylerin bombalanması meselesi vardı, onu söyledik. Sayın Faruk Loğoğlu çıktı burada, birçok CHP’li vekilin haberi olmadan, grubunuz adına da Sayın Loğoğlu konuştu, dedi ki: “Biz yine son olarak bu tezkereyi destekliyoruz.”

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Tamam, son olarak vermişiz.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Benim söylediğim budur, benim söylediğim…

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – İyi de Roboski’de sınır ötesi…

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Ya, tamam işte. Benim söylediğim budur, bilir bilmez konuşmayın. Ben bu konudaki gelişimi ve değişimi de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Biz ne yaptığımızı biliyoruz Sayın Önder.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – …çok olumlu bir şey olarak kayda geçtim, bunu herkesin bilmesi lazım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Biz ne yaptığımızı biliyoruz, ne konuştuğumuzu biliyoruz.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Son bir şey Sayın Başkan, 4 sataşma olunca… Son bir şey, Telafer…

BAŞKAN – Sayın Özcan Yeniçeri’ye de aynı şekilde oldu, iki dakika verdik Sayın Önder.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Sayın Şandır’ın Telafer Türkmenlerinin izzetlerinin, şereflerinin nasıl emniyet altına alındığını, ne şekilde emniyet altına alındığını şu grupla paylaşmasını istiyorum. Bakın, ben söylemiyorum, doğrusu neyse Sayın Şandır gelsin söylesin, Sayın Şandır gelsin söylesin. Bu da zillet değildir.

BAŞKAN – Tamam, teşekkür ederim.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Bu da zillet değildir, zillet değildir.

BAŞKAN – Sayın Önder, teşekkür ederim, lütfen…

(AK PARTİ sıralarından gürültüler)

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Bir kere Kürt’ün Türk’e ihtiyaç duyması, Kürt’ün Türk’e yardım etmesi zillet değildir; şereftir, kardeşler arası dayanışmadır, borçtur, insanlıktır. Ne demek çuvaldız saplanmış gibi emniyetçi oradan kalkıp bir şey diyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Ne bağırıyorsun?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Konuşma.

BAŞKAN – Sayın Önder, lütfen.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) – Şereftir bu ya.

Teşekkür ederim.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 24 milletvekili tarafından, TBMM’de gerçekleri araştırma komisyonu Türkiye modeli oluşturma çalışmalarını yürütmek üzere Meclis araştırması açılması amacıyla 16/1/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 17 Mart 2015 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde, son konuşmacı Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Çözüm sürecinin lehinde, aleyhinde biraz önce burada konuşmalar yapıldı. Ama ortada olan bir gerçek var, o da şudur: Yılda ortalama 400 askerimiz şehit düşüyordu. İki yıldır devam eden çözüm süreci sayesinde 800 ocağa ateş düşmedi. Milletimiz için bundan daha büyük bir kazanç ne olabilir değerli milletvekilleri? İşte, çözüm süreci başladığından bu yana da iki seçim geçti, iki seçimde de bu süreci başlatan ve yürüten iktidarı, bu politikaları destekleyen siyasi iradeyi milletimiz sandıklarda açık ara destekledi.

Değerli milletvekilleri, CHP grup önerisiyle Türkiye’nin özellikle son çeyrek yüzyılında meydana gelen faili meçhuller, kayıplar, toplu infazlar, işkence, güç kullanılarak yerleşim yerlerinin boşaltılması ve zorunlu göç gibi ihlallerle karşı karşıya kaldığımız belirtilmekte, bu nedenle geçmişe yönelik objektif bir gerçeklik arayışına girilmesi, mağdurlarının yaşadıklarının tarihin kaydına geçirilmesi için benzer olayların yaşandığı bazı ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’de de gerçekleri araştırma komisyonu kurulması istenmektedir.

Önergenin gerekçesinde ifade edilen ve son çeyrek yüzyılda gerçekleşen olaylar, AK PARTİ’nin iktidara gelmesiyle birlikte temel insan hakları alanındaki ilerlemeler, demokratikleşmede sessiz devrim sayılabilecek adımlar sayesinde son bulmuştur.

Ülkemizde özellikle 2000’li yıllara kadar geçen dönem, faili meçhul cinayetlerin ve terör olaylarının zirveye çıktığı yıllar olarak tarihimize geçmiştir. O dönemde terör, faili meçhuller, demokrasi eksikliği ekonomimize de yansımış, bir taraftan cinayetler devam ederken diğer taraftan da hazinenin kasası boşaltılmış, bunun faturası da milletimize çıkarılmıştır. Toplumda kaos ve güvensizlik ortamı oluşturmak isteyenlerin ve demokrasi karşıtı hedeflerini gerçekleştirmek isteyen kirli odakların en önemli silahı olan faili meçhuller AK PARTİ iktidarıyla birlikte son bulmuştur. Güneydoğu’da yaşanan faili meçhul olaylarla ilgili soruşturma ve kovuşturmalar bu dönemde açılmış, karanlıkta kalmış onlarca olay yargının önüne bu dönemde çıkarılmıştır.

2002 yılından itibaren kararlı bir şekilde uygulanan demokratikleşme adımlarının bir devamı olarak daha güçlü, demokratik, özgür ve huzurlu bir Türkiye için “çözüm süreci” olarak adlandırılan süreç başlatılmıştır. 2009 yılında başlatılan Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi’nin devamı niteliğinde olan ve nihai hedefi terörün tamamen sonlandırılması olan çözüm süreci sayesinde ülkemizin özellikle Doğu ve Güneydoğu Bölgeleri on yıllardır özledikleri normalleşme görüntülerine kavuşmaya başlamışlardır, bu bölgelerde gidilemeyen yerlere gidilir, çıkılamayan yerlere çıkılır olmuştur, bölgede ekonomi ve turizm canlanmaya, olağan manzaralar görülmeye başlamıştır. Çözüm sürecine çok geniş toplumsal kesimlerden ciddi bir destek verildiği ve toplumda sürece ilişkin olumlu bir beklentinin hâkim olduğu gözlenmektedir. Esasen giderek artan kamuoyu desteği bu sürecin başarıya ulaşmasının en önemli teminatıdır.

Son on üç yılda ülkemiz normalleşmiştir değerli milletvekilleri. İnsan hakları alanında alınan mesafeler sayesinde demokrasimizin standardı yükselmiş, bu gelişme ekonomiyi de olumlu etkileyerek Türkiye 4 kat büyümüş, dünyanın dev projelerine ev sahipliği yapmaya başlamıştır. Türkiye’nin normalleşmesi, demokratik standartları yükselten yasal ve idari düzenlemelerin gerçekleştirilmesi sayesinde olmuştur. İktidara gelir gelmez yirmi yıldan bu yana Güneydoğu Anadolu Bölgemizde devam eden olağanüstü hâli uzatmayarak kaldıran iktidardır AK PARTİ iktidarı. Devlet güvenlik mahkemelerini kaldıran, özel yetkili mahkemeleri kaldıran, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru imkânını getiren iktidardır. Vatandaşlarımızı Avrupa mahkemelerinde sıra beklemekten kurtaran ve kendi ülkesinde hakkını arayabilme imkânını getiren iktidardır. Türkiye İnsan Hakları Kurumu gibi, insan hakları alanında birçok yeni kurumlar kuran ve düzenlemeler yapan iktidardır. Farklı dillerde yayına izin veren, yerleşim birimlerinin eski isimlerini iade eden, vatandaşlarımızın çocuklarına istedikleri ismi verme özgürlüğü getiren, özel okullarda ana dilde eğitim imkânını getiren iktidardır AK PARTİ. Cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülerin yakınlarıyla ana dillerinde görüşebilmeleri mümkün değildi ülkemizde. Ana dilde görüşebilmeyi, ana dilde savunma yapabilmeyi getiren iktidardır AK PARTİ. Bazı harflerin kullanılması yasaktı. Farklı dil ve lehçelerde siyasi propaganda yapan siyasetçilerimiz hapse atılırdı bu ülkede. Yasak harflere serbestlik getiren, farklı dil ve lehçelerde siyasi propaganda imkânı getiren iktidardır AK PARTİ. Yayla ve meralarda yasakları kaldıran, üniversitelerde farklı dil ve lehçelerde enstitü kurulması ve akademik çalışma yapılabilmesini sağlayan iktidardır bu iktidar.

Araştırma önergesinde, bahsedilen, geçmişte meydana gelen ve ülkemize zaman kaybettiren, demokrasiyi sekteye uğratan karanlık dönemlerin arka planındaki gerçeklerle yüzleşmek için gerçekleri araştırma komisyonu kurulması istenmektedir.

Değerli milletvekilleri, araştırma önergesinde bahsedilen karanlık olaylar, ülkemizi 1960 darbesine, 1971 muhtırasına, 1980 darbesine, 28 Şubat sürecine sürükleyen olaylardır. Bu olayların arka planı AK PARTİ döneminde deşifre olmuştur ve ülkemiz bu karanlık olaylarla inşallah hiçbir zaman artık karşılaşmayacak bir toplumsal bilince de ulaşmıştır. Milletimiz bu olayların arka planını artık öğrenmiştir. Bu girişimlere fırsat vermeyeceğini de son on üç yılda gelişmeler karşısındaki tavrıyla göstermiştir, demokratik hakkını kullanırken de göstermiştir. Meclisimizde geçmiş dönemlerde faili meçhul olayların araştırılmasıyla ilgili komisyonlar kurulmuştur. Yine, bu yasama döneminde de darbe komisyonu olarak bilinen, Ülkemizde Demokrasiye Müdahale Eden Tüm Darbe ve Muhtıralar İle Demokrasiyi İşlevsiz Kılan Diğer Tüm Girişim ve Süreçlerin Tüm Boyutlarıyla Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu da önemli tespitlerde bulunmuştur. Ülkemizin gerçeklerle yüzleşmesi adına bu komisyonun raporu da Meclis literatüründe yerini almıştır. Toplumsal Barış Yollarının Araştırılması ve Çözüm Sürecinin Değerlendirilmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu da yine AK PARTİ’nin öncülüğünde kurulmuş ve önemli tespitler yapmıştır. Meclis İnsan Hakları Komisyonumuzun da yine faali meçhul olaylarla ilgili şikâyetler üzerine yaptığı suç duyurularında yargı da bu konuda önemli çalışmalar yapmıştır. Aynı mahiyette geçmişte kurulmuş komisyonlar vardır ve raporları da önümüzdedir. Meclisin yasama döneminin bitmesine de iki hafta gibi bir kısa zaman var. Bu komisyonun kurulması ve iki hafta içerisinde çalışmalarını tamamlayamayacağı zaten hepimizin malumudur.

Bu duygu ve düşüncelerle önerinin aleyhinde olduğumu belirtiyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

III. - YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ENGİN ALTAY (Sinop) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunacağım, yalnız, yoklama talebi var.

Sayın Altay, Sayın Tanrıkulu, Sayın Akar, Sayın Çıray, Sayın Kaplan, Sayın Toprak, Sayın Küçük, Sayın Kaleli, Sayın Düzgün, Sayın Öğüt, Sayın Haberal, Sayın Eryılmaz, Sayın Aldan, Sayın Canalioğlu, Sayın Tayan, Sayın Köktürk, Sayın Oran, Sayın Oyan, Sayın Hamzaçebi, Sayın Ediboğlu.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)

BAŞKAN – Pusula veren arkadaşlar lütfen salondan ayrılmasın.

(Yoklamaya devam edildi)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 24 milletvekili tarafından, TBMM’de gerçekleri araştırma komisyonu Türkiye modeli oluşturma çalışmalarını yürütmek üzere Meclis araştırması açılması amacıyla 16/1/2013 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, Genel Kurulun 17 Mart 2015 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunmasına ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) Önergeler

1.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, (2/1750) esas numaralı Üreticilerin T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatiflerine Olan ve Yeniden Yapılandırılan Borçlarının Faizsiz Ödenmesine Dair Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/244)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

(2/1750) esas numaralı Kanun Teklifi kırk beş gün içinde Komisyonda görüşülmediğinden İç Tüzük’ün 37’nci maddesi gereğince doğrudan gündeme alınması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim. 28/11/2013

Ensar Öğüt

Ardahan

BAŞKAN – Teklif sahibi olarak Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt konuşacak.

Süreniz beş dakika.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Değerli milletvekili arkadaşlarım, çiftçilerin Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarının faizsiz ertelenmesi için vermiş olduğum kanun teklifi üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, şu anda Türkiye genelindeki bütün çiftçilerin yani Edirne’den Ardahan’a kadar herkesin Ziraat Bankasına, tarım kredi kooperatiflerine borcu var. Yani hayvancılık yapanların, tarım yapanların, herkesin var. Ve öyle bir duruma geldi ki halk… “Erteleme yapıyoruz.” diyor Bakanlık veya Hükûmet, ertelemeyi yapıyor, faiziyle beraber yapıyor, faizsiz erteleme yapmıyor. Bu Hükûmet iktidara gelmeden önce “Biz faize karşıyız, faizi uygulamayacağız.” dediler ama en büyük tefeci oldular. En büyük faizci oldunuz ve o faiz şu anda gariban köylüye yansıdı. Şu anda köylü, beni arayan Göle’den, Çıldır’dan, Damal’dan, Posof’tan, Hanak’tan; Ardahan’dan, Kars’tan, Iğdır’dan İstanbul Milletvekilimiz Ali Özgündüz’ün vermiş olduğu kanun teklifiyle beraber… Iğdırlı çiftçiler “Tarlalarımızı artık bankalara ipotek verdik, geri alamıyoruz, tarlalarımız icrada satılıyor.” diyor. Ardahan’da öyle, Kars’ta öyle, bütün Türkiye'de öyle.

Burada bir şey istirham ediyoruz, diyoruz ki: “Bu bizim kanun teklifimiz kabul edilirse, çiftçilerin borcu faizsiz beş yıl ertelenecek.” Şu anda erteleme oluyor, ama faizi olduğu için, limitinin de dolu olması nedeniyle, vatandaş gidip 10 bin lira kredi alamıyor arkadaşlar, 20 lira veya 5 lira kredi alamıyor.

Bu krediyi alamadığı zaman ne oluyor biliyor musunuz? Krediyi alamadığı zaman gübre alamıyor, hayvanını besleyecek yem alamıyor, şimdi çiftçi traktörüne mazot alamayacak.

Ya, Allah aşkına, bir bankadan 5 bin lira kredi için, çiftçiden “Kardeşim, anlamam, bana memur kefil getir, esnaf kefil getir veya ipotek getir, köydeki gayrimenkulünü kabul etmem, şehirden bana ev getir, şehirde binan varsa onu getir.”

Kardeşim, şimdi soruyorum: Vatandaşın, yani köylünün şehirde evi varsa niye gelsin köyde otursun ki? Köyde köylüyü istihdam etmek istiyorsak, o zaman köylüye imkân tanımamız lazım, ona teşvik vermemiz lazım, kredi vermemiz lazım, kredi kolaylığı sağlamamız lazım. 10 bin lira vermişler, “Başka vermem.” Vermediği zaman ne oluyor? O krediyi vatandaş kullanamıyor, kullanamadığı zaman da hayvanına yem alamıyor.

Şimdi, bahar geldi. Bir traktörün deposu, traktörün büyüklüğüne göre 350 lirayla 500 lira arasında doluyor arkadaşlar. Yani inanın, samimi söylüyorum…

Düşünebiliyor musunuz arkadaşlar, bakın, pırlantadan, elmastan -ithal getiriyorsunuz ya- onlardan vergi almıyorsunuz, ama üreten köylüden, çiftçiden mazot üzerinden vergi alıyorsunuz. Ya, Allah aşkına, bu kul hakkı değil mi, kul hakkı yemek değil mi?

Bakın, bir şey daha söyleyeyim: Lüks yatlardan, gemileri olanlardan -kimin gemileri var bu Mecliste?- ÖTV, KDV alınmıyor. Ya, arkadaş, Allah aşkına bakın, çiftçiden, traktörcüden, kamyoncudan, otobüsçüden, minibüsçüden, taksiciden ÖTV alıyorsunuz. Bu kul hakkıdır arkadaşlar. Kul hakkını yiyorsunuz, samimi söylüyorum. AKP Hükûmeti kul hakkı yiyor.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Yemiyoruz ya.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Recep, evet, doğru söylüyorum. Şimdi, sana soruyorum: Gemisi olan mı zengin, köydeki çiftçi mi zengin, onu bana söyle, gemileri olan mı zengin, köyde çiftçi olan mı zengin? Gemisi olandan vergi alınmıyor, köydeki adamdan vergi alınıyor.

Arkadaşlar, bakın, samimi söylüyorum, hakikaten bu kul hakkıdır. Hepimiz burada, elhamdülillah, Müslüman’ız. Burada, Büyük Millet Meclisinde bütün vatandaşlarımızı eşit tutmamız lazım. Ya, arkadaşlar, elmas, pırlanta takan insanlar mı zengin, köydeki köylü mü zengin? Ondan vergi almıyorsunuz, ondan alıyorsunuz. Ama Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında mazot 4 liraya değil, 1,5 liraya verilecek arkadaşlar. Evet, tekrar söylüyorum, mazot 4 liraya değil, 1,5 liraya verilecek; köylü kalkınacak, çiftçi kalkınacak, traktörcü kalkınacak, tırcı kalkınacak, kamyoncu kalkınacak, otobüsçü kalkınacak, taksici kalkınacak. Bu defa, 2015’te herkes Cumhuriyet Halk Partisine oy versin, hem mazotu ucuz alsın hem de görsün bakalım, kardeşim, devlet nasıl yönetiliyor.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Bir diğer milletvekili olarak da Kocaeli Milletvekili Sayın Haydar Akar konuşacak.

Buyurun, sizin de süreniz beş dakika. (CHP sıralarından alkışlar)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çiftçilerin Ziraat Bankasına olan borçlarının yapılandırılması ile tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarının yapılandırılması konusunda Ensar Öğüt tarafından verilmiş olan kanun teklifi üzerinde konuşuyoruz.

Ziraat Bankasının kuruluş amacına baktığınızda, Ziraat Bankasının kuruluş amacının tarıma finansal destek sağlamak olduğunu görüyoruz ve bunun yanında bankacılık faaliyetleri de var, her türlü bankacılık faaliyetlerinin yapılması gerektiğini söylüyoruz. Ama bugün Ziraat Bankasına baktığınızda, 2013 sonu itibarıyla bankacılık faaliyetlerine baktığınızda, 110 milyar TL’lik yani 110 katrilyonluk bir kredilendirme yapmış, bu kredilendirmenin yüzde 43,9’u ticari krediler, yüzde 35,7’si bireysel, yüzde 20,3’ü de tarımsal. Baktığınızda, ticari kredilerin ve bireysel kredilerin tarım kredilerinden çok fazla olduğunu görüyorsunuz. Demek ki Ziraat Bankası işlevini yerine getirmiyor. Ne yapıyor Ziraat Bankası? Bir talimatla -hani havuz medyasına 100’er milyon dolar var ya- çiftçiden aradığı tapuyu, çiftçiden aradığı tarlayı, çiftçiden aradığı bordroyu aramıyor ve 100’er milyon dolarlık krediler veriyor. Ziraat Bankasını bu hâle getirmişsiniz ve bugün de Ziraat Bankasını bu hâle getirdiğiniz için çiftçi büyük bir finansal sıkıntı içerisine girmiş. Şimdi, çiftçi bu finansal sıkıntılar içerisine girmiş ama çiftçiye baktığımızda, Türkiye'nin tüm genelinde, Edirne’den Kars’a kadar bütün çiftçinin bireysel kredi borcu, tarım kredisi borcu, bir de kredi kartı borcu olduğunu görüyoruz ama mutlaka, çiftçinin bir nefes alabilmesi için banka kredisinin daha ucuz faizlerle kullanması gerektiğini söylüyoruz. Bunun için de Ziraat Bankasına baktığınızda -yine Ziraat Bankasına adres olarak bakıyorsunuz- bu bankaya baktığınızda yüksek faizlerle ve bordrolu insanların kefaletleri aranmakta, yine bütün tarlalar ipotek altına alınmakta, çiftçi borcunu ödeyemediğinde bu tarlaların hepsini icraya vermekte ve tarlalardan çıkarttırmakta çiftçilerimizi. Yine, 5488 sayılı Kanun’la devletin tarımı, çiftçiyi desteklemesi kararı kılınmış ve gayrisafi millî hasıladan en az yüzde 1’lik bir pay ayrılması öngörülmüş ama AKP iktidarları döneminde bu hiçbir zaman 0,5’i geçmemiş. 2007’den 2014 rakamlarına baktığımızda AKP iktidarlarının çiftçiye 43,8 milyar TL yani 43,8 trilyon borcu olduğunu görüyoruz. Buraya gelip söylüyorsunuz ya: “Şu kadar destekleme primi verdik, bu kadar destekleme primi verdik.” Bunların hepsinin bir yalan olduğunu hem Ziraat Bankası belgelerinde hem de Tarım Desteklemenin rakamlarına baktığınızda çok rahat görebiliyorsunuz.

AKP iktidarlarında nüfus 10 milyon artmıştır Türkiye'de yani nüfusumuz 10 milyon artmış ama tarımsal üretim, gıda üretimi, bitkisel üretim ve hayvansal üretim AKP iktidarları döneminde artmamıştır. Ki derdik hani: “Dünya aç kalsa Türkiye aç kalmaz. Türkiye bir tahıl deposu.” Ama maalesef AKP iktidarlarında tahıl deposu olmaktan uzaklaşmış, ithal eden bir ülke durumuna gelmişiz. Nasıl gelmişiz? Bakalım buğdaya: 2003’ten 2014’e kadar 19 milyon ton buğday ithalatı yapmışız ve 19 milyar TL para ödemişiz. 2003’ten 2014’e 8 milyon 100 ton arpa ithal etmişiz, bunun karşılığında da 6 milyar 300 milyon TL para ödemişiz. (x)

Tütüne gelince tütünü bitirme noktasına getirmişsiniz.

Kuru fasulyeyi 2003’te 250 bin ton üretirken 2014’te 215 bin tona düşürmüşüz.

Türkiye, AKP Hükûmetleri döneminde 31 milyon ton buğday ithal etti, karşılığında da 9,2 milyar dolar yani 24 milyar TL para ödedi.

10 milyon ton mısır ithal etti, karşılığında 2,5 milyar dolar yani 6,6 milyar TL ödedi.

Yağlı tohum ve türevleri bir felaket. 24,5 milyar dolarlık ithalat yapılmış AKP hükûmetleri döneminde, 64 milyar TL yani 64 trilyon para ödenmiş.

Hele pamuğa gelince Akdeniz’de, Ege’den pamuğu yok ettiniz; ürettiği kadar ithal eden bir ülke hâline dönüştürdünüz.

Tütüncülük bitme noktasına geldi, şeker pancarına kota koydunuz.

Sonuç olarak AKP hükûmetleri döneminde üretici desteklenmedi, ithalat patladı. Dünya tarım desteğinin 4,5 katını ithalata harcayan başka bir ülke yoktur diyor, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarlarında bunların çözüleceğini ifade ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akar.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

IX.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN - İnsan Hakları İnceleme Komisyonunda boş bulunan ve bağımsız milletvekillerine düşen 1 üyelik için seçim yapacağız.

İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler aday olmuştur.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, saat 19.00; saat 20.00’ye kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.00

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1'inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

BAŞKAN – 2'nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı: 616)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Askeri Hakimler Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4.- Askeri Hakimler Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1008) (S. Sayısı: 685)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

5’inci sırada yer alan, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Sayın Mahmut Tanal'ın; Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Turan'ın; Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Çanakkale Milletvekili Sayın İsmail Kaşdemir'in; Kimlik Bildirme Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve Kocaeli Milletvekili Sayın Mehmet Hilal Kaplan'ın; 2559 Sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Adana Milletvekili Sayın Osman Faruk Loğoğlu'nun; Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Mersin Milletvekili Sayın Ertuğrul Kürkcü'nün; Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri Sinop Milletvekili Sayın Engin Altay, Ankara Milletvekili Sayın Levent Gök ile 4 Milletvekilinin; Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun; 5490 Sayılı ve 25/4/2006 Tarihli Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

5.- Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Bülent Turan'ın; Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Çanakkale Milletvekili İsmail Kaşdemir'in; Kimlik Bildirme Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan'ın; 2559 Sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, Adana Milletvekili Osman Faruk Loğoğlu'nun; Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü'nün; Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri Sinop Milletvekili Engin Altay, Ankara Milletvekili Levent Gök ile 4 Milletvekilinin; Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun; 5490 Sayılı ve 25/4/2006 Tarihli Nüfus Hizmetleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve İçişleri Komisyonu Raporları (1/995, 2/422, 2/514, 2/909, 2/1518, 2/1579, 2/1632, 2/2443, 2/2469) (S. Sayısı: 684)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

6’ncı sırada yer alan, Konya Milletvekili Kerim Özkul ve Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 45 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığı Tezkerelerinin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

6.- Konya Milletvekili Kerim Özkul ve Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 45 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığı Tezkereleri (2/2616) (S. Sayısı: 688) (*)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen teklifin geçen birleşimde birinci bölümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı. Şimdi birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

1’inci maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Kanun Teklifinin 1 inci maddesinin sonuna aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                  Erkan Akçay                                   Özcan Yeniçeri                                  Mehmet Günal

                      Manisa                                              Ankara                                             Antalya

                     Alim Işık                                             Ali Öz

                     Kütahya                                             Mersin

"Ebeler çalıştıkları kurum ve kuruşlarda, ebelikle ilgili yönetim görevlerini yürütürler. Ebelikle ilgili yönetim görevlerinde lisans üstü eğitime sahip ebelerin rüçhan hakları vardır. Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, ebelerin çalıştıkları kurum ve kuruluşlarda baş ebelik, ebelik hizmetleri müdürlüğü kadroları açılır."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi 1. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

             Rahmi Aşkın Türeli                               Vahap Seçer                                     Müslim Sarı

                        İzmir                                                Mersin                                             İstanbul                     İzzet Çetin  Mehmet Hilal Kaplan

                      Ankara                                             Kocaeli                                                  

MADDE 1 - 11/4/1928 tarihli ve 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunun 47 nci maddesine aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

"Lisans mezunu ebeler meslekleriyle ilgili lisansüstü eğitim alarak uzmanlaştıktan ve diplomaları Sağlık Bakanlığınca tescil edildikten sonra uzman ebe olarak çalışırlar.

Ebeler meslekleri ile ilgili olan özellik arz eden birimlerde ve alanlarda belirlenecek esaslar çerçevesinde yetki belgesi alırlar. Yetki belgesi alınacak eğitim programlarının düzenlenmesi, uygulanması, koordinasyonu, belgelendirme ve tescili, kredilendirme ve yetki belgelerinin iptali gibi hususlar ile uzman ebelerin ve yetki belgesi alanların görev, yetki ve sorumlulukları Sağlık Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI VOLKAN BOZKIR (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Kaplan konuşacak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

688 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerine vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifi önceden hemşirelere verilen hakların şimdi ebelere verilmesi ve uzmanlık statüsü kazandırılması açısından bir eksikliği gidermektedir, bu nedenle de önemlidir. Dolayısıyla Cumhuriyet Halk Partisi olarak, geç de olsa, ebelere verilen bu düzenlemeyi desteklediğimizi ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de 2013 verilerine göre 54 bin ebe vardır. Bunların yüzde 90’ı Sağlık Bakanlığı kadrosunda çalışmaktadır.

Ebeler, bildiğimiz üzere, doğum öncesi, doğum, doğum sonrası 0-6 yaş çocukların bakım ve danışmanlık desteğiyle son derece önemli bir görev icra etmektedirler. Bugün kalkınmışlık göstergelerini ifade ettiğimiz, dönem dönem sizin de Hükûmet olarak buradan övünerek ifade ettiğiniz anne ölüm oranlarının, bebek ölüm oranlarının azaltılmış olmasının; Türkiye’de 0-6 yaş grubundaki çocukların aşılarının yapılmış olmasının birinci derecede önemli kişisi ebelerdir ama gelin görün ki Hükûmetiniz döneminde yapılan uygulamalarla, Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla, aile hekimliği statüsüyle ebelerin içinde bulunduğu durumu ifade etmekte zorlanıyorum.

İçinizde değerli milletvekili arkadaşlarımız var, hekim olan arkadaşlarımız var. Bugünkü uygulamada ebelerin hangi kurumda çalıştıklarını sorsam bana yanıt verebilir misiniz? Ebelerin daha önceki çalışma alanı sosyalizasyon çerçevesinde sağlık ocaklarında mahalle gezileri, gebe takip noktasındayken bugün bu görevi yapamıyorlar. Ne yapıyorlar? Sekreterlik yaptırılıyor, zorla aile sağlığı elemanı olarak çalıştırılıyor, daktiloculuk yaptırılıyor, veznede ebeye görev veriliyor; bu yetmiyor, eğer hastanelerde hemşire yetersizliği varsa hemşirelerin yetersiz olduğu yerlerde ebeleri oraya çektirerek bir angarya daha yükletiyorsunuz. Hadi angarya kısmını bir derecede kabul edelim diyelim, bu görevlerin her ne kadar tanımlaması aile sağlığı hekimliğiyle uygulama alanındaki farklılık olsa da ama bunları yaparken özlük haklarıyla ilgili hiçbir iyileştirme yapmıyorsunuz. Uzun çalışma saatleri var, yirmi dört saate varan nöbetler var, döner sermayeden pay alıp almadıkları belli değil çünkü kurumları belli değil, düşük maaşla çalışıyorlar.

Sayın Başbakanın, eski Başbakanımızın, şimdiki Sayın Cumhurbaşkanının ikide bir söylediği herkesin 3 çocuk yapması önerisini acaba Sayın Cumhurbaşkanı bizim ebelere söylüyor mu? Ebelerin başkalarının doğumunu yaparken, başkalarının çocuklarını takip ederken kendi çocuklarına bakamadıkları, ebelerin çalıştığı kurumlarda kreşin olmayışı nedeniyle 1.000 liraya yakın bir ücretle yaşamını idame ettirmek zorunda kaldıkları bir noktada hiç bunları düşünüyor mu? Takdirlerinize bırakıyorum.

Değerli milletvekilleri, ebeler böyle farklı kurumlarda çalıştırılıyor, zor şartlarda nöbet altında çalıştırılıyor ama başka bir riskleri daha var: Çalışma ortamları belli olmadığı gibi, mahalle gezilerinde, gebelik takiplerinde hangi eve gittiklerinde, hangi kapıyı çaldıklarında neyle karşılaşacaklarının hiçbir bilgisi yok, hiçbir güvencesi yok. Bugün, sağlık alanında, hastanelere kaydırılmaya çalışılan ebelerin hem enfeksiyon hastalıkları açısından hem de hastanede karşılaştıkları hastalıklar açısından ne yazık ki bir önlem alınmış değil.

Değerli milletvekilleri, bu yasa teklifi konuşulurken, ebelerin bu olumlu yapısını desteklerken bizim Kocaeli’de bu yasa tasarısının 3’üncü maddesinde de olan kamu-özel ortaklığıyla da ilgili bir iki cümle söylemek istiyorum. Kocaeli’de 2013 yılında 1.180 yataklı, kamu-özel ortaklığıyla bir şehir hastanesi kurulmasına karar verildi. Yaklaşık on dokuz ay geçti, on dokuz ay süresi içerisinde sözleşmeyi imzaladı ama bu on dokuz ay geçmesine rağmen henüz bir temel atma töreni yapılamadı. Gerekçesi: Bizim Bakanımızın da olduğu, o bölgede bir mayın taramasıyla karşılaşabilirmişiz. Neymiş: Askerî alanın içinde bulunduğu cephaneliği biz kamulaştırıp şehir hastanesine devrederken acaba hâlâ bir mayın olabilir mi diye, böyle bir engellemeyle karşı karşıyayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET HİLAL KAPLAN (Devamla) – On dokuz ay geçti, hâlâ bir çivi çakılmadı, hâlâ ne yaptığını kimse bilmiyor.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

MEHMET HİLAL KAPLAN (Devamla) – Ben iktidar partisi yetkililerine ve Sayın Bakana, özellikle Sayın Fikri Işık’a seslenmek istiyorum: Kocaeli halkı şehir hastaneleriyle ilgili bir an önce adım atmasını bekliyor.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunacağım.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ENGİN ALTAY (Sinop) – Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Yoklama talebi var.

20 kişi lütfen ayağa kalkabilir mi.

Sayın Altay, Sayın Türeli, Sayın Çetin, Sayın Akar, Sayın Kaplan, Sayın Tamaylıgil, Sayın Düzgün, Sayın Tayan, Sayın Aygün, Sayın Eryılmaz, Sayın Kuşoğlu, Sayın Oyan, Sayın Sarı, Sayın Çetin, Sayın Çıray, Sayın Özkes, Sayın Aldan, Sayın Öztürk, Sayın Köktürk, Sayın Seçer, Sayın Ayman Güler.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.19

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 20.35

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – 688 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan ve arkadaşlarının önergesinin oylamasından önce yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

6.- Konya Milletvekili Kerim Özkul ve Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 45 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığı Tezkereleri (2/2616) (S. Sayısı: 688) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Teklifin görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Kanun Teklifinin 1 inci maddesinin sonuna aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Ali Öz (Mersin) ve arkadaşları

"Ebeler çalıştıkları kurum ve kuruşlarda, ebelikle ilgili yönetim görevlerini yürütürler. Ebelikle ilgili yönetim görevlerinde lisans üstü eğitime sahip ebelerin rüçhan hakları vardır. Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, ebelerin çalıştıkları kurum ve kuruluşlarda baş ebelik, ebelik hizmetleri müdürlüğü kadroları açılır."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerine Sayın Ali Öz konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 688 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerine vermiş olduğumuz değişiklik önergesiyle alakalı olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Tabii ki bu 688 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın içerisinde, maşallah, ne isterseniz var. Yani, hastanelerdeki sağlık çalışanlarının birtakım sorunları, yeni bir sağlık tıp fakültesi açılması, aklınıza ne geldiyse var ama işin garip tarafı, gerçek manada aslında sağlıklı bir şekilde bu kanunların çıkarılabilmesi için, ilgili komisyonlar tarafından bu çıkarılan tasarıda konulan maddelerin tartışılmamış olması, kanun yapma tekniği olarak büyük bir eksiklik olarak karşımızda durmaktadır.

Torba yasa garabetinin bir yenisini daha Parlamentoda yaşıyoruz ama her şeye rağmen, tabii ki bu maddeyi, ebelerin lisans tamamlaması, “uzman ebelik” gibi bir tanımın içerisine dâhil edilmesi ve idari görevlerde daha önce yer bulamadıkları bir alanda görevlendirilmelerinin önünü açan bir düzenleme olması münasebetiyle olumlu bulduğumuzu ifade etmek isterim.

Ancak şunu unutmamak lazım ki tüm sağlık çalışanlarında olduğu gibi ebelik görevini yerine getiren bu değerli sağlık çalışanlarının -daha önceki hatibin de ifade ettiği gibi- özellikle yüzde 90’ı kamu görev alanı içerisinde çalışan, Türkiye’de sayıları 53.500 civarında olan ancak çalışma şartları son derece zor olan bu ebelerin, diğer sağlık çalışanlarından farklı olarak büyük alanlarda eksiklik yaşadıklarını da ifade etmek isteriz. Çünkü aslında ebeler, sağlık hizmet sunumunu bir bütün olarak değerlendirdiğiniz zaman, özellikle daha hayatın başlamadığı erken dönemde yani doğum öncesi, doğum, doğum anı, doğum sonrası ve ilk çocukluk yıllarının 0-6 yaş grubunda gerçekten tüm toplumda çok önemli görevleri yerine getiren, önemli bir kamu çalışanı kesiminden bahsettiğimizi ifade etmek isterim.

Bunların sorunlarını gündeme getirmenin ötesinde Bakanlığın çok iyi bilmesi gereken bir şey var. Özellikle ebelere TÜRK SAĞLIK-SEN’in yaptırmış olduğu bir anket var. Bu ankette belki de sorunlarını gündeme getirmiş olmalarına rağmen ebe arkadaşlarımızın, üzülerek ifade ediyorum ki “En fazla sorununuz ne?” diye kendilerine sorulduğunda, yüzde 75 civarındaki ebe arkadaşlarımızın “Sağlık Bakanlığının kendi sorunlarıyla ilgilenmemesini ve ilgisiz kaldığını” belirtmiş olmalarını sizlerin dikkatine sunmak istiyorum.

Gerçekten, on iki yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı döneminde ihmal ettiğiniz en önemli kesimlerin başında sağlık çalışanları gelmekte. Bakın, her defasında bu kürsüye geldiğinizde, sağlıkta tek çatı altında birleştirmeden, sağlıkta yaptığınız iyileştirmelerden bahsediyorsunuz. Biz de bunların bir kısmının olumlu olduğunu ve yapılması gereken gelişmeler olduğunu, dolayısıyla bunlardan dolayı da takdir edilmeye değer bile bulunduğunuzu ifade ediyoruz. Ama hiçbir şekilde, bir hekim olarak da on iki yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarından, hekimlik yaptığım süre içerisinde de sizin bu dönüşüm programınıza, kendim de dâhil olmak üzere, hiçbir sağlık çalışanının size hakkını helal etmediğini ifade etmek istiyorum. Yani, gerçekten bizi hep oyaladınız, hep kandırdınız, dediniz ki “Yok, işte, emeklilik ücretlerinizi iyileştireceğiz, döner sermaye gelirinden elde ettiğiniz kısımları emekliliğe yansıtacağız, fiilî hizmet zamlarınızı vereceğiz.” Hep böyle bunları siyasi birer vaat olarak sundunuz ama bunun karşılığında, ne hikmetse, grubunuzun içerisinde bulunan hekim arkadaşlarımızla defaten görüşmemize rağmen sağlık çalışanlarının hak ettiği, sık sık talep ettiği, emeklilerinin hakkı olan özlük haklarındaki iyileştirmeyi gerçekleştirmediniz.

Bu, sağlıkta hiçbir şey yapmadığınız anlamını çıkarmasın. Dolayısıyla, bu kürsüye geldiğinizde de hemen başlıyorsunuz, “Sağlıkta şöyle yaptık, şu yoktu, bu yoktu, bunu getirdik, onu getirdik, bunu götürdük, ambulans aldık, hava ambulansı.” Bunlara itiraz eden yok, bunlara “Kötü.” diyen de yok ama tekraren ifade etmek istiyorum ki sağlık çalışanları, on iki yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı döneminde en çok ihmal edilen kesim olmuştur, özlük haklarında hak ettikleri, gerçekten kendilerinin haklı oldukları iyileştirmeyi bir türlü alamamışlardır.

Bu konuda vermiş olduğunuz sözlerin yerine getirilmesini özellikle istirham ediyorum. 13 Martta Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşan arkadaşımızın da “Böyle bir çalışmamız var.” dediği inşallah hayal değildir ve bir an önce yüce Meclise gelir diyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

2’nci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 Sıra Sayılı Kanun Teklifi’nin 2. maddesinde yer alan “Sağlık Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarınca” ifadesinin “Sağlık Bakanlığı ile bağlı kuruluşlarınca” olarak değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

İdris Baluken                                                       Selma Irma                                       Halil Aksoy

Bingöl                                                                      Şırnak                                                 Ağrı

Adil Zozani                                                       Mülkiye Birtane                                   Demir Çelik

Hakkâri                                                                     Kars                                                  Muş

Abdullah Levent Tüzel                                          Erol Dora

İstanbul                                                              Mardin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 2 nci maddesiyle düzenlenen Geçici 8 inci maddede yer alan "1.000" ibarelerinin "2.000" olarak değiştirilmesini, Geçici 8 inci maddenin ikinci fıkrasının teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Erkan Akçay                                                     Özcan Yeniçeri                                  Mehmet Günal

Manisa                                                               Ankara                                             Antalya

Ali Öz                                                                    Alim Işık

Mersin                                                                   Kütahya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi 2. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.                                                

Rahmi Aşkın Türeli                                            Vahap Seçer                                   Bülent Kuşoğlu

İzmir                                                              Mersin                                              Ankara

Bihlun Tamaylıgil                                               Haydar Akar                                       İzzet Çetin

İstanbul                                                           Kocaeli                                              Ankara

Müslim Sarı

İstanbul

MADDE 2 - 4/1/1961 tarihli ve 209 sayılı Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları İle Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 8- (1) Sağlık Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarınca; sağlık hizmeti verildiği dönemde herhangi bir nedenle ilgili mevzuatı kapsamında sosyal güvenlik sağlık yardımından yararlanamayan gerçek kişilere sunulan sağlık hizmet bedellerinden 31/12/2014 tarihine kadar tahsil edilememiş alacak tutarlarının % 40'ı bu maddenin yayımı tarihinden itibaren bir yıl içinde ilgililerce defaten veya taksitle ödenmesi halinde, geri kalan kısmı fer'ileriyle birlikte terkin edilir. Şu kadar ki, alacak tutarı 2.000 Türk Lirası ve altında ise resen terkin edilir; alacak tutarının yarısının 2.000 Türk Lirasının altında olması halinde 2.000 Türk Lirası terkin edilerek bakiye kısım tahsil edilir.

(2) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş yıl süreyle Sağlık Bakanlığı ve bağlı kuruluşları; götürü bedel üzerinden sağlık hizmeti sunmak üzere kamu kurum ve kuruluşları ile protokol yapmaya, kamu kurum ve kuruluşları da söz konusu protokoller doğrultusunda götürü bedel üzerinden sağlık hizmeti bedeli ödemeye yetkilidir. Bu şekilde hizmet verilmesine ve götürü bedelin tespit edilmesine ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığının görüşü alınarak protokollerde belirlenir. Götürü bedel üzerinden sunulan hizmetler için ilgili kurumlara ayrıca fatura ve dayanağı belge gönderilmez.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi önergesi üzerinde Ankara Milletvekili Sayın Bülent Kuşoğlu konuşacak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; herkesi saygıyla selamlıyorum.

688 sıra sayılı Teklif’in 2’nci maddesi üzerinde söz aldım, bu konuda verdiğimiz önergeyle ilgili olarak söz aldım.

Bu madde, Sağlık Bakanlığında sosyal güvenlik hizmetlerinden yararlanamayan, bu kapsamda olmayan bazı kişilerin borçlarıyla ilgili bir düzenleme yapıyor, bir af getiriyor. Yüzde 50’sini defaten veya taksitle ödemeleri hâlinde geri kalanının ferîleriyle birlikte alınmayacağı hükmünü getiriyor, biz de katılıyoruz bu düzenlemeye.

Ama bu vesileyle sağlık hizmetleriyle ilgili olarak şunu söylemek istiyorum: Sağlık hizmetlerinde önemli sorunlar var, sıkıntılar var, yeni dönemde de yeni sıkıntılar, sorunlar olacak gibi görünüyor. Bunların ele alınması ve bunlarla ilgili bazı çalışmaların yapılması lazım. Bunların başında da üniversite hastaneleri geliyor. Çok önemli bir konu. Üniversite hastaneleri bu dönemde, özellikle son yıllarda çok büyük sıkıntıya girmeye başladılar. Özel hastaneler, biliyorsunuz, kâr ediyor, Sosyal Güvenlik Kurumuyla anlaşmaları var, hemen hemen hepsi kârlı ama üniversite hastaneleri, kadroları çok iyi olmasına rağmen, profesörlerin, doçentlerin orada olmasına rağmen son yıllarda zararda. Özellikle son dört yılda üniversite hastanelerinin borçları 1,4 milyar liradan yüzde 93’lük bir artışla 2,7 milyar liraya çıkmış, çok büyük bir artış söz konusu üniversite hastanelerinde. Büyük sıkıntılar var. Bu konu, muhakkak araştırılması gereken, üzerinde çalışılması gereken bir konu.

Sağlık Bakanlığı kendi hastaneleriyle ilgileniyor, bir sahibi var. Özel hastanelerin kendi sahipleri var ama üniversite hastaneleri hakikaten sahipsiz kaldı. Üniversite hastaneleri şirket değil, bir şirket gibi yönetilmemeleri gerekir değerli hocam. Yani Türkiye gibi üniversite hastanelerinin de şirket gibi yönetilmemesi lazım, şirket mantığıyla yönetilmemesi lazım çünkü üniversite hastanelerinin çok önemli işlevleri var. Bir kere, tıp hizmeti veriyorlar, hekim yetiştiriyorlar ve özellikli hastalara bakıyorlar. Dolayısıyla, daha farklı bir şekilde kamu hizmeti görüyor, daha farklı görülmesi lazım.

Bütçeden, sağlık kesimi her sene yüzde 6’lık, 7’lik bir pay alır. Üniversite hastaneleri bunun yüzde 10-12’sini alır, çok az bir pay düşüyor. Üniversite hastanelerinin bir de gelirleriyle giderleri arasında çok büyük bir farklılık var, yüzde 30’a yakın bir farklılık var, net olarak bu görülüyor. Bunların muhakkak giderilmesi lazım. Buna karşılık biz ne yaptık? Geçen yıl çıkardığımız bir torba kanunda bunların üzerlerindeki sermayelerinin yani gayrimenkullerinin, arsalarının, vesaire, bunların satışını öngördük, satılmasını kanuna bağladık. O zamana kadar, bunlar sadece yatırım amacıyla kullanılabiliyordu. Tuttuk, torba kanunla “Bunları satabilirler.” dedik. Kendi gayrimenkulünü, binasını, arsasını satması bir üniversite hastanesi için, üniversite için sıkıntıdır, satılmaması gerekirdi, onların yatırım için kullanılmaları gerekirdi. Önemli sorunlar, sıkıntılar getirecek.

Biraz önce söylediğim gibi, gelirleri ile giderleri arasında genelde büyük bir farklılık var. Bu konuda yapılmış bir çalışma da var, bir rapor da var. Bunu da çok önemsiyorum. Bunun dikkate alınması gerekir. Bu konuda ben bir araştırma önergesi de verdim ama Genel Kurulda gündeme gelmedi maalesef, gelmesi iyi olurdu. Özel hastanelere -SGK’yla yapılan anlaşma gereğince- yüzde 195’e kadar kendilerinin aldığı ücret dışında katkı ödeniyor. Yani hastanın aldığı hizmet karşılığı yüzde 195’e kadar bir katkı ödemesi var. Üniversite hastanelerinde bu yok, dolayısıyla üniversite hastaneleri muhakkak zarar ediyor, sıkıntıya giriyorlar ve ayrıca üniversite hastanelerinin yüzde 24’lük de bir öğretim üyesi kaybı var, bunu da yaşıyorlar. Bunların hepsini birlikte ele alınca sağlık sektöründe önemli ölçüde sıkıntıya girdiğimizi görüyoruz.

Çok vaktim kalmadı, şöyle bir rakam da vereyim: 2007’de 4.980 olan üniversitelerde tıp fakültesi kontenjanı -4.980 dikkat edin- 13.500’e çıkmış hemen birkaç yıl içerisinde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kuşoğlu.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Bunlar tabii tıp eğitiminde de büyük sıkıntılar getiriyor.

Bu vesileyle herkesi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 2 nci maddesiyle düzenlenen Geçici 8 inci maddede yer alan "1.000" ibarelerinin "2.000" olarak değiştirilmesini, Geçici 8 inci maddenin ikinci fıkrasının teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Erkan Akçay (Manisa) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN - Önerge üzerinde Sayın Ali Öz konuşacak. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun.

ALİ ÖZ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde verdiğimiz değişiklik önergesiyle alakalı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Evet, bu torba yasa tasarısının içerisindeki 2’nci madde, daha önceden görmüş olduğu sağlık hizmeti dolayısıyla hastaneye borçlanmış, borcunu ödeyememiş insanların bir şekilde affını gündeme getiriyor.

Şimdi, şöyle bir düşünelim, bir insan hastaneye gider ve hastaneye niye borçlu kalır? Demek ki Sosyal Güvenlik Kurumu kapsamında kalmasını gerektiren bir durum var. Yani yeşil kartlı olabilir, borçlu kalmaz; BAĞ-KUR’lu olur, borçlu kalmaz; 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na göre bir sosyal güvenlik kurumu kapsamındadır, borçlu kalmaz; borçlu kaldığına göre bu vatandaş zaten bu kapsamların dışındadır. Şimdi, buraya koymuş olduğunuz 1.000 TL, bunun da yüzde 50’sini affetseniz bile -ki genelde hastanede yatarak tedavi gören ve Sosyal Güvenlik Kurumu kapsamında olmayan birileri borçlu kalır- 500 TL’ye Türkiye’de hangi tedavi yapılıyor? Yani bir hastaneye bu affettiğiniz 500 liralık borcu olan vatandaş var mı? Yani bunun bir altyapısı olmaz mı, bunun bir incelemesi olmaz mı? Yani gerçekten büyük bir araştırma sonucunda Sosyal Güvenlik Kurumu kapsamında olmayan, gerçekten mağdur olan vatandaşların hastaneye ne kadar borçları var? Bu bir çıkartılmaz mı? Ona göre bu affın getirilmesi lazım. 1.000 TL koyduk, yüzde 50’sini affediyoruz, bundan çok fazla istifade edecek olan insan olmaz. Dolayısıyla, bu rakamın yükseltilmesi talebimizin gerekçesi bu.

Yani burada gerek Hükûmet gerekse Komisyon tabii ki, doğal olarak sizleri de etkiler, “Kabul etmiyoruz.” diyeceksiniz siz de muhtemelen ama gerçekten hesabı doğru yaptığınızda bu kadar hastaneye yatmış olan bir insanın 500 lira borcu kalmaz zaten hastaneye, meblağ olarak mutlaka daha yüksek miktarda borç olur. Yani attığımız taşın ürküttüğümüz kurbağaya değmesi lazım. Bunu, madde içerisinde yer almış, ne amaçlandıysa çok da tutarlı olmayan bir af maddesi olarak gördüğümü ifade etmek istiyorum.

Tabii ki, burada sağlık harcamalarındaki artışa da kısaca değinmek lazım. Özellikle özel hastanelerdeki durumun lütfen herkes farkında olsun. Yani burada, giden hekim arkadaşlarımız, tedavi amaçlı gittikleri doktorların büyük bir kısmı vatandaşlardan çok yüksek meblağlarda fark talep ediyorlar. Dolayısıyla, vatandaşlar bunu ödemekte zorlanıyorlar. Sizler de milletvekilisiniz, mutlaka size de bununla alakalı çok sayıda “Aman bir araya girin, görüşün.” diye talepler geliyordur. Kendi kendimizi kandırmayalım. Yani “Vatandaşın cebinden doktor elini çeksin.” derken vatandaşın tam böğrüne hançeri saplattıracak şekilde düzenlemeler yapıyoruz. Bunlardan lütfen haberdar olun.

Dolayısıyla, bunlarla alakalı, gerçekten bu hekimlerin özlük haklarında iyileşme ve maaşlarında artış sağlamadığınız sürece, hekim arkadaşlarımızı da zan altında bırakacak bir şekilde, bunların kurumlarından fatura bile kesmeksizin, haksız kazanç mı dersiniz -daha açık bir şekilde de ifade etmekten çekinmeyeceğim- vergi kaçırmak mı dersiniz, zoraki kendi elinizle bu insanları bunlara mahkûm hâle getirirsiniz.

Lütfen ülkemizde olanları tüm gerçekliğiyle değerlendirelim. Yani bu üniversitedeki gerek akademik kadro yetersizlikleri gerekse dışarıda, özel hastanelerde yapılan işlemlerden bihaber gibi durmayalım; gerçekte olanlar neyse, gerçekte yaşananlar, sıkıntılar neyse, bunların önlenmesi, bunların bir rayına girmesi lazım.

Ben şuna inanıyorum ki gerek iktidarda gerekse muhalefette bu konuların farkında olanlarla bir komisyonda oturup, enine boyuna tartışıp, bu sorunların çözümü için nelerin yapılması gerektiği noktasında ortak bir kanaat, ortak bir akıl oluşturup, vatandaşımızın bu konudaki mağduriyetini giderme noktasında birlikte bir çalışma yapabiliriz, ama bunları sürekli halının altına süpürerek, maalesef, bu gerçekleri kapatamayız.

Dolayısıyla, bu konuda ivedilikle bir pozisyon belirlemek, alınması gereken önlemleri almak, vatandaşı bu mağduriyetten gerçekten kurtarmak gerekiyor, çünkü bununla alakalı çok sayıda vatandaştan şikâyetler geliyor.

Öncelikle, tabii ki bu iktidarın görevi olsa gerek diye düşünüyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 2’nci maddesinde yer alan “Sağlık Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarınca” ifadesinin, “Sağlık Bakanlığı ile bağlı kuruluşlarınca” olarak değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

İdris Baluken (Bingöl) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İLKNUR DENİZLİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Levent Tüzel konuşacak.

Buyurun.

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, özellikle AKP Grubuna seslenmek istiyorum. Getirilen bu kanun teklifiyle, daha önceki oturumlarda sık sık atıfta bulunduğunuz kurucu Genel Başkanınız, Sayın Cumhurbaşkanının “Ülkemizi şirket gibi yönetmek lazım.” fikrine âdeta katkı yaparcasına düzenlemeler getiriyorsunuz. Yasanın tümünde de bu maddede de özelleştirmeci mantık, bütün kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi fikri egemen. O nedenle, özellikle de bu şirket gibi yönetmek, anonim şirket gibi yönetmek, ondan öte bir şahıs firmasını yönetir gibi ülkeyi yönetmenin aslında en uygun uygulama alanı, biliyorsunuz, sağlık iş kolu, sağlık hizmetleri ve uzunca bir zamandır iktidar partisi bir Dünya Bankası projesi olan Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı yürütüyor.

Biliyorsunuz, içinde bulunduğumuz hafta 14 Mart Tıp Haftası, Tıp Bayramı ama sağlık emekçileri bunu bir bayram olarak kutlayamadılar. Biliyorsunuz, 13 Martta bütün ülkede sağlık emekçileri iş bıraktılar, acil hizmetler dışında. Neden böyle? Çünkü hayli dertliler, hem kendileri adına dertliler hem de hizmet götürdükleri hastalar ve yurttaşlar adına dertliler.

Aslında bugün sağlık hizmetlerinin bir sağlık hizmeti üretmekten öte hastalık üretiyor olmasındaki nedeni bu özelleştirme ve piyasaya açılmakta görmek mümkün. Hani, hatırlarsınız, bu Soma’da sistem vardı ya “daha çok, daha çok sistemi”… Şimdi, sağlıkta da özel sektör ne ister? Daha çok hasta gelsin, daha çok muayene, daha çok tetkik, daha çok hasta yatırma ve bunu övünme hâline getiren bir iktidar “Bakın, biz size ne güzel hizmet sunuyoruz. İstediğinizde açıyorsunuz telefonu, gidiyorsunuz, istediğiniz doktora, istediğiniz hastaneye muayene oluyorsunuz.” diye. Sonra bir bakmışız, özeldeki muayene şeyleri, başvuran hasta sayısı tam bu dönemde 13 kat artmış. Yani, iktidar tarafından bir kışkırtıcı propaganda, özellikle hastaları bu şekilde özel hastanelere teşvik eden ama öbür taraftan da başka bir kışkırtıcılık. “Eğer istediğinizi bulamıyorsanız, gerektiği gibi muayene olamıyorsanız bilin ki kusurlu olan, sorumlu olan oradaki sağlık personelidir.” deyip bu sefer sağlık hizmeti sunan emekçilere, doktoruna, hemşiresine şiddet uygulatan, şiddeti teşvik eden bir kışkırtıcı propaganda.

Elbette sağlık emekçileri hayli dertli. Bakın, o günlerde Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesindeki hemşirelerin -100 civarında hemşire kadrosu var- hepsi dertli. Neden? Çünkü asıl kendi işlerini yapmıyorlar; masa başında, başka alakasız işlerde çalıştırıldıklarından dert yanıyorlar.

En çok performans sistemi, yine sağlık emekçilerini vurmuştur, rekabete sokulmuştur, yani hasta başına ayrılan zaman beş dakikalarla sınırlı. Bir günde 120 hastanın muayene edilmesi… Bundan doktor bir şey anlamıyor, hasta hiçbir şey anlamıyor.

Şimdi, dolayısıyla, hani sağlıklı olma hâli, fiziken, ruhen, sosyal, siyasal koşullarla sağlıklı olma hâli kesinlikle mümkün olmamış ama iyilik hâli yerine götürü hâli gelmiştir, tıpkı bu maddede konuşulduğu gibi. Yani havuzu, bu sosyal güvenlik kurumlarındaki havuzu vatandaş, yurttaş, halk doldurmuş ama havuzun içini boşaltanlar, hortumlayanlar yine özel sektör olmuş. Yani, kelimenin anlamıyla, kazanan özel sektör olmuş ama kaybeden bizim hizmet bekleyen insanımız olmuş, yurttaşımız olmuş, vergileriyle, bütün bu birikimleriyle bu havuzu dolduran halkımız olmuş. O nedenle, bir kez daha, seçime üç kala bu torba yasayla vurgunun en çok yapılacağı bu alanda, bu sağlık iş kolunda getirilen bu düzenlemeyi kabul etmek mümkün değil.

Biz bir kez daha söylüyoruz: Ey iktidar, yurttaşın, hastanın cebinden elini çek! Artık halkımız bu oyunlara, bu numaralara, bu götürü usulü işlere gelmek istemiyor.

Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tüzel.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Elektronik cihazla yapalım.

İki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddede üç adet önerge vardır. Önergeler aynı mahiyette olduğundan birlikte işleme alacağım.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 Sıra Sayılı Kanun Teklifi’nin 3. maddesinin kanun metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

                 İdris Baluken                                     Adil Zozani                              Abdullah Levent Tüzel

                       Bingöl                                              Hakkâri                                             İstanbul

                  Selma Irmak                                      Halil Aksoy                                         Erol Dora

                       Şırnak                                                Ağrı                                                Mardin

               Mülkiye Birtane                                   Demir Çelik

                        Kars                                                  Muş

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 3. maddesinin kanun metninden çıkarılarak diğer maddelerin madde numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

             Rahmi Aşkın Türeli                            Bihlun Tamaylıgil                                  Müslim Sarı

                        İzmir                                               İstanbul                                            İstanbul

                  Haydar Akar                                     Vahap Seçer                                   Bülent Kuşoğlu

                      Kocaeli                                              Mersin                                              Ankara

                   İzzet Çetin                                               

                      Ankara

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Kanun Teklifinin 3 üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif.

                  Erkan Akçay                                   Özcan Yeniçeri                                  Mehmet Günal

                      Manisa                                              Ankara                                             Antalya

                     Alim Işık                                             Ali Öz

                     Kütahya                                             Mersin

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İLKNUR DENİZLİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKAN VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Kim konuşacak sayın milletvekilleri?

Erkan Akçay, sizden başlayalım.

Buyurun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz kanun teklifinin 3’üncü maddesindeki önergemiz üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu 3’üncü madde gerçekten tam bir skandal madde. Hepinizin hatırlayacağı gibi Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının bazı şehirlerde şehir efsanesine dönüşen şehir hastaneleri efsanesi vardı. Şimdi, onunla ilgili bir düzenleme yapılmak isteniyor. Hatırlayacaksınız, sürekli Sayın Başbakanın da ifadesiyle… Ne zamandı? Eylül 2013’te bu kamu-özel iş birliğiyle yapılacak hastaneler için zamanın Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan şöyle demişti: “Şehir hastaneleri, bu kardeşinizin on bir yıl önceki önemli hayallerinden biridir.” Şimdi, bu hayale göre Manisa’da, İstanbul, Ankara, Yozgat, Trabzon gibi illerde temelleri atılmıştı ama temelleri atılalı iki yılı geçmesine rağmen, daha henüz bu inşaatlara çivi çakılmış değil, sadece inşaat barakaları var; Manisa’da da böyle, diğer yerlerde de var. Daha vahimi, bu şehir hastanelerinin henüz projesi yok. Projesi olmayan bir hastaneyi yapacakmış gibi söylem getirerek oyalıyorlar insanları. Manisa’da 2004 yılından beri bir şehir efsanesi hâline geldi, “Şehir hastanesi yapacağız.” Yerleri belirlenemedi sekiz senede. Şimdi, belirlenen yerde de bir temel atma töreni yapıldı, zannediyorum iki yılı da buldu fakat ortada proje yok. Kaça, ne kadara biteceğine, yıllık ne kadarlık kira ödemesinin olacağına ilişkin bütün sorularımız cevapsız.

Şimdi, bu 3’üncü maddeyle kamu-özel iş birliği sözleşmelerinin uygulanması sırasında taraflar arasında doğabilecek ve milletlerarası tahkim yoluyla çözümlenebilecek hukuki ihtilaflarda tahkim yerinin Türkiye dışında da belirlenebilmesine imkân tanınması öngörülüyor. Yani, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, bu değişiklikle kamu-özel iş birliği projelerinin finanse edilebilirliğinin kolaylaştırılmasını hedeflediğini söylüyor. Görünürde sanki olumlu bir cümle var ama altında çok vahim, facia bir sebep yatıyor. Bu gerekçe ve düzenlemeyle, AKP, Türk hukukuna olan güveni tamamen yerle bir etmektedir. Hükûmetin kamu-özel iş birliği modelinde, Türk yargı sistemine olan güvenin zedelendiği varsayımıyla “Uluslararası yatırımcıya yeni fırsat ve imkânlar sunmak suretiyle güven verilmesi amaçlanıyor.” diyor. Güven yoksa güven verilir, demek ki güven yok, bu bir itiraftır ve on iki yıldır yönettiği Türkiye Cumhuriyeti’ne uluslararası güvenin de kalmadığını göstermektedir.

Bu okuyacağım ifadeler aynen Sağlık Bakanlığının yani AKP Hükûmetinin ifadeleridir. Lütfen dikkat ediniz. Tutanaklardan okuyorum: “Kamu hastanelerinin finansmanı için yüklenici firmaların 30 milyar dolar kaynağa ihtiyacı var. Firmalar gerekli kaynağın ancak yüzde 20’sini Türkiye’den buluyor, kalan yüzde 80’inin yurt dışından getirilmesi gerekiyor. Ancak bu projeye kredi açacak yabancı şirketlerin şöyle bir tereddüdü var: Devlet de bir anlamda projeye taraf olduğu için olur da bir anlaşmazlık yaşanırsa, Türkiye’de görülecek davalara siyasi baskı olacağı ve davaları kaybedebileceklerini düşünüyorlar. Onun için de tahkim merkezinin Türkiye’de olması şartının yasadan çıkartılmasını, davaların Türkiye yerine yabancı bir tahkim merkezinde görülmesini istiyorlar.”

Bir itiraf ki yani -özür diliyorum- tam bir rezalet. Bu, tutanaklarda Hükûmetin ifadesi; bu, muhalefetin ifadesi değil. Türkiye’yi bu hâle getirmeye ne hakkınız var, ne hâle getirdiniz hukuk sistemini.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Diğer konuşmacı Sayın Müslim Sarı.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MÜSLİM SARI (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

688 sıra sayılı Teklif’in 3’üncü maddesiyle ilgili önergede söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

3’üncü maddede yap-işlet-devret modeliyle şehir hastaneleri yapılması çerçevesinde tahkime uygun bir düzenleme varsa eğer sözleşmede, tahkim merkezinin Türkiye dışında farklı bir ülke olabileceğine ilişkin bir düzenleme var. Esasen, bu yeni model, şehir hastanelerinin yap-işlet-devret yöntemiyle yapılmasına ilişkin model, bizim, Plan ve Bütçe Komisyonunda 2013 yılından beri, bu yasa ilk geldiği andan itibaren şiddetle karşı çıktığımız ve kamu maliyesine çok ciddi yükler bindirdiğini iddia ettiğimiz, ancak bu yüklerin ne kadar olduğunu iktidar partisine mensup milletvekillerinin bile bilmediği, ne muhalefetin ne iktidarın ne Sayın Bakanın bildiği bir durumla karşı karşıyayız.

Bakınız, bu model nasıl bir model? Bu model şöyle işliyor: Bir yatırımcı geliyor, diyor ki: “Ben bir şehir hastanesi yapacağım.” Devlet de diyor ki: “Buyurun size kamu arazisi, bu arazide şehir hastanesini yapabilirsiniz.” Yaptınız, sürecin sonunda da -bedava veriliyor bu arazi- yapılan bina ve tesisler için ilgili özel sektör firmasına kira ödemesi yapıyor devlet. Aynı zamanda, bu binaların yapılabilmesi için eğer söz konusu firma uluslararası piyasalardan bir dış kredi temin edecekse bu dış krediye de hazine garanti veriyor, garantör oluyor. Böylece, dış kredisi garanti altına alınmış, arsası bedava olarak verilmiş, yapılan bina ve tesisler için de kira ödemesi, belirli bir süre kira garantisi alan ve bunların işletilmesi üzerine yapılmış bir sözleşmeyle yürüyen bir sistem bu. Bu şekilde AKP hükûmetleri dönemi boyunca 34 tane hastane yapılması planlanıyor, bunların 16 tanesinin sözleşmesi yapılmış ve yaklaşık 17 milyar dolarlık bir sözleşme bağıtlanmış durumda.

Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar, bu model son derece tehlikeli, orta ve uzun vadede bütçe üzerinde çok ciddi yükleri olabilen bir model. Bir defa, bu model bir koşullu yükümlülük yaratıyor. Önümüzdeki on yıl, on beş yıl, yirmi yıl boyunca hazine o şehir hastanesini kendi bütçesinden yapmak yerine özel sektör firmasına vererek bu kadar süre boyunca kira ödeme yükümlülüğü altında kalıyor. Dolayısıyla, bunun çok ciddi bir koşullu yükümlülük olduğu açıktır ve biz 2001 krizinde koşullu yükümlülüklerin Türk hazine sistemini nereye getirdiğini çok iyi biliyoruz.

Bir başka boyutu bu meselenin finansmanıyla ilgilidir. Bakınız, ben Sayın Bakana, hem bundan önceki Bakana hem de şu anki Bakana defalarca her fırsatta bu modelin klasik bütçe olanaklarıyla yapılmak yerine bu modelle yapılması sebebiyle ne kadarlık bir kamu maliyesi, bütçesi yüküyle karşı karşıya kaldığımıza ilişkin sorular sorduğum hâlde bugüne kadar bunun cevabını alabilmiş değilim. Sadece muhalefet partisi milletvekilleri için değil, iktidar partisine mensup milletvekili arkadaşlarım da bunun cevabını alabilmiş değil. Klasik modelden farklı olarak bu modelle şehir hastanesi yapıldığında bu 34 proje için bütçeden önümüzdeki on yıl, yirmi yıl boyunca toplam ne kadar kira ödemesi yapılacağına ilişkin bir projeksiyon şu anda kamunun elinde yok, şu anda Sağlık Bakanlığının elinde yok, varsa da biz bunu bilmiyoruz. Bununla ilgili çeşitli spekülasyonlar var. Bakınız, 30 milyar-35 milyar dolara klasik yöntemle yapılacak bu yatırımlar yerine orta ve uzun vadede kamunun bütçesinden 180 milyar dolar kira gideri çıkacağına ilişkin yapılan çalışmalar var, bununla ilgili dedikodular var, bununla ilgili spekülasyonlar var. Dolayısıyla, ben Sağlık Bakanını bu kürsüye davet ederek bu projenin maliyetinin orta ve uzun vadede bütçe üzerine ne kadar yük getirdiğini açıklamaya davet ediyorum. Bunu yapmadığınız sürece bu tür spekülasyonların önünü alma şansınız yoktur ama her hâlükârda bu modelle sağlık harcamalarının, sağlık yatırımlarının finansmanının artacağı kesindir ve orta ve uzun vadede bunun sağlıkta katkı payı olarak vatandaşlara faturasının çıkartılması da kesindir. Ayrıca, sağlık çalışanları da bundan olumsuz etkilenmektedir çünkü kira bedelleri öncelikli olarak döner sermayelerden verilecektir, Döner sermayeli bütçeler yetersiz kaldığında o zaman merkezi yönetim bütçesinden karşılanacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sarı.

MÜSLİM SARI (Devamla) – Dolayısıyla tehlikeli bir iştir, maliyetli bir iştir, ucu ve sonu belli değildir. Türkiye’yi ciddi şekilde yükümlülük altına sokmaktadır. Bu konuyla ilgili doyurucu açıklamalara ihtiyaç var diye düşünüyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde Sayın İdris Baluken konuşacak.

Buyurun.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

3’üncü maddedeki bu önergemiz, bu maddenin kanun metninden çıkarılmasını öngörüyor çünkü bu madde de sağlıkta özelleştirmenin yolunu açan, özel sektöre alan yaratan, özel sektöre rant sağlayan bir düzenleme. Biz, sağlıkta özelleştirmeyle ilgili, AKP Hükûmeti döneminde zirveye ulaşan bütün uygulamalara karşıyız. Özellikle yürüttüğünüz bütün politikaların bugüne kadar özelleştirmenin önünü açan politikalar olduğunu defalarca dile getirdik. Bu maddede de yine aynı şekilde, kamuya ait arazilerin özel sektör aracılığıyla işletilmesiyle ilgili bir düzenleme var.

Halkların Demokratik Partisi olarak, Anayasa’da da belirtilen sosyal devlet olma ilkesi gereği bu devletin bütün vatandaşlarına eşit, ulaşılabilir, ücretsiz, nitelikli ve ana dilde sağlık hizmeti vermesinin bir görev ve sorumluluk olduğunu ve Hükûmetinizin de bunu yerine getirmekle mükellef olduğunu bir kez daha hatırlatıyoruz.

Tabii, bütün bu sağlıktaki uygulamalarınızın, özelleştirmeyle ilgili yapmış olduğunuz düzenlemelerin bazı istatistiki verilerini sizinle paylaşmak istiyorum. Bakın, 2008 yılında vatandaştan yüzde 30 oranında bu özel hastanelerle ilgili katkı payı alırken 2010 yılında bunu yüzde 90’a çevirdiniz, şu anda da bu oran yüzde 200’ün üzerine çıkmış durumda. Yani başlangıçta SGK’lılara özel hastanelerin yolunu açarak iyi bir propaganda yaptınız, seçimde oy aldınız, politik bir rant devşirdiniz ama sonra ortaya çıktı ki o oy aldığınız vatandaşın cebine de elinizi uzatıp oradan alıp özel hastanelerin kasasına aktardınız.

Burada özellikle şu veri önemlidir: Özel hastaneye verilen fark ücretleri sadece son beş yıl içerisinde yüzde 700 gibi korkunç bir artış oranına sahiptir.

Türkiye’de 2001 yılında özel hastanelere ödenen miktar 284 milyonken 2009 yılında tam 17 kat artmış ve 4 milyar 682 milyon TL’ye yükselmiştir.

2002 ile 2010 yılları arasında özel sektörün sağlık içerisindeki payı yüzde 6’lardan yüzde 30’lara yükselmiştir. Yani bütün sağlıktaki uygulamalarınız vatandaşın sağlık sorunlarının çözümüne yönelik değil, hizmet alanların ya da hizmet veren sağlık emekçilerinin daha rahat koşullarda sağlık hizmeti vermesiyle ilgili değil, tam tersine özel sektörün pastadan daha fazla pay almasına yönelik olarak gerçekleşmiştir.

Sadece özel hastane sayısı üzerinden bunu değerlendirebiliriz. 2002 ile 2010 yılları arasında 180 olan özel hastane sayısı 500’ün üzerine çıkmıştır. Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir ülkesinde kendisini “sosyal devlet” olarak tanıtan, addeden bir ülkede bu rakamları görmek mümkün değildir. Dolayısıyla, burada, sağlık politikasıyla ilgili tavrınız son derece nettir. Siz özel sektöre alan yaratmak, o bölgede bir rant alanı oluşturmak ve bunu da hastaların sağlığı ve sağlık emekçilerinin hakkının aleyhine bir şekilde işletmekte kararlısınız.

Bakın, döneminizde, Sağlık Bakanlığı bünyesinde çalışan taşeron işçi sayısı 11 binken bugün bu rakam 150 binin üzerine çıkmıştır. Yani “modern kölelik” olarak tanımladığımız taşeron sistemini âdeta sağlık sisteminin bir parçası hâline getirmişsiniz. Dolayısıyla sağlıkla ilgili yaptığınız bütün düzenlemeler emek karşıtıdır, sağlık karşıtıdır, sermaye yanlısıdır, rant yanlısıdır.

O nedenle, bu 3’üncü maddedeki düzenlemenizi de biz doğru bulmuyoruz. 3’üncü maddenin kanun metninden çıkarılmasını burada tavsiye ediyoruz. Aynı zamanda “Sağlıkta Dönüşüm Projesi” adı altında yürütmüş olduğunuz özel sektöre rant sağlama işinden de bir an önce vazgeçmeniz gerektiğini söylüyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeleri oylarınıza sunuyorum…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın Türeli, Sayın Seçer, Sayın Kaplan, Sayın Tayan, Sayın Özkoç, Sayın Atıcı, Sayın Küçük, Sayın Tamaylıgil, Sayın Haberal, Sayın Kuşoğlu, Sayın Aldan, Sayın Susam, Sayın Köktürk, Sayın Öztürk, Sayın Sarı, Sayın Özgündüz, Sayın Aygün, Sayın Akar, Sayın Günaydın, Sayın Düzgün.

İki dakika süre veriyorum ve süreyi başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

6.- Konya Milletvekili Kerim Özkul ve Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 45 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığı Tezkereleri (2/2616) (S. Sayısı: 688) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

4’üncü maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Kanun Teklifinin 4 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Erkan Akçay                                   Özcan Yeniçeri                              Murat Başesgioğlu

                      Manisa                                              Ankara                                             İstanbul

                       Ali Öz                                         Mehmet Günal                                       Alim Işık

                      Mersin                                             Antalya                                             Kütahya

"MADDE 4- 24/5/2013 tarihli ve 6487 sayılı Bazı Kanunlar ile 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 33 üncü maddesinin dördüncü fıkrası Kanun metninden çıkarılmıştır."

BAŞKAN – Şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir, birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 688 Sıra Sayılı Kanun Teklifi'nin 4. Maddesinin kanun metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

                 İdris Baluken                                     Adil Zozani                              Abdullah Levent Tüzel

                       Bingöl                                              Hakkâri                                             İstanbul

                  Selma Irmak                                      Halil Aksoy                                    Mülkiye Birtane

                       Şırnak                                                Ağrı                                                  Kars

                    Erol Dora                                        Demir Çelik

                      Mardin                                                Muş

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 4. maddesinin kanun metninden çıkarılarak diğer maddelerin madde numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

             Rahmi Aşkın Türeli                            Bihlun Tamaylıgil                                   İzzet Çetin

                        İzmir                                               İstanbul                                             Ankara

                  Müslim Sarı                                      Haydar Akar                                     Vahap Seçer

                     İstanbul                                            Kocaeli                                              Mersin

                Bülent Kuşoğlu

                      Ankara

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki önergelere Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İLKNUR DENİZLİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Bülent Kuşoğlu konuşacak.

Buyurun.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu 4’üncü madde gerçekten çok enteresan bir madde. Hukukçular var aramızda, onların bir incelemesini tavsiye ediyorum. Hukuk tarihine geçecek bir düzenleme yapılmış burada.

Bakın, ilginç bir kanun var: Bazı Kanunlar ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun. Bu 6487 sayılı Kanun 24/5/2013 tarihinde çıkmış. Çok enteresan ve bunun 33’üncü maddesi Türkiye Yeşilay Cemiyeti tarafından bir vakıf kurulmasını öngörüyor ve bu vakfın kurumlar vergisinden, her türlü vergiden muaf olmasını, veraset ve intikal vergisi de dâhil olmak üzere bütün bağış ve yardımların vergiden muaf olmasını getiriyor. Normalde herhangi bir kuruma, vakfa bağışta bulunursanız kazancınızın yüzde 5’ini indirim konusu yapabilirsiniz, şirketinizin kazancının yüzde 5’ini. Ama buraya “Bu vakfa yapılacak bağışların yüzde 100’ünü indirim konusu yapabilirsiniz.” diye bir hüküm getirilmiş. Bu vakıf, biraz önce söylediğim gibi, 2013’te kuruluyor. Şimdi, bu madde ile vakfa, amaçlarını gerçekleştirmek üzere, bütçe denetiminden… Yani Sayıştay denetiminden de muaf. 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu’ndan da muafiyet getirilerek bir düzenleme yapılıyor ve Sağlık Bakanlığı bütçesinden her yıl -bu yıl için daha doğrusu- 15 milyon, ondan sonra da her yıl yeniden değerleme oranında da artırılarak bütçeden bir kaynak sağlanıyor.

Vakıf nedir? Vakıf belli bir amacı gerçekleştirmek için kişilerin yaptığı mal, para veya mülk bağışıdır, bir bağış olması gerekir. Burada Yeşilay Cemiyeti bir vakıf kuruyor. Bu vakıf 2013’te kuruluyor, vakfın yönetimi belli değil, yönetim kurulu belli değil. Bakın, vakfın yönetim kurulu belli değil. Biz geçen yıl bu vakfa para aktarıyoruz Bütçe Kanunu’yla, daha yönetim kurulu belli değil ve bu sene 18 Ocakta yine Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğünün bir tebliği Resmî Gazete’de yayınlanıyor. Burada bazı özellikleri vakfın sıralanıyor, Türkiye Yeşilay Vakfının kuruluşuyla ilgili mahkeme kararı açıklanıyor. Bundan önce hem Sağlık Bakanlığı bütçesinden buraya aktarma yapılıyor hem kanun çıkıyor ama yönetim kurulu hâlâ belli değil, ne yaptığı belli değil.

Şimdi, değerli arkadaşlar, vakıflar çok önemli kuruluşlardır, önemli işlevleri vardır yani bir kâr amacı gütmezsiniz, uzun yıllar bir amacı gerçekleştirmek üzere özellikle eğitim ve sağlık gibi alanlarda vakıf kurarsınız. Çok önemlidir, burada değerli hocam da var bir vakıf kurmuş, bir sağlık kuruluşunun başında ama bu vakıfları her konuyla ilgili kuramazsınız, böyle kanunsuz hiç yapamazsınız. Bu kanunsuzdur; bu, hukuku altüst ederek bir vakfa ya da birilerine kaynak sağlamaktır. Burada bir bağış söz konusu değil, bir amaca vakfedilmiş bir kaynak söz konusu değil. Niçin bunu yapıyoruz? Bir cemiyet var, cemiyet bünyesinden vakıf kuruyoruz, bunu da kanunsuz yapıyoruz, bu vakfın yönetimi hâlen belli değil. Tahsisler yapılıyor, paralar aktarılıyor, ondan çok sonra vakıf kuruluyor, mahkeme kararı daha bu sene Resmî Gazete’de yayınlanıyor ama ondan önce aktarmalar yapılıyor. Bu hukuk garabetidir, bu hukuksuzluktur, bu ayıptır, bu günahtır, bu -nasıl ifade edeyim- yapılmaması gereken bir şey. Ama, ne var? Yeşilay Cemiyetinin yönetiminde çok değerli insanlar var. Olabilir tabii. Sayın Cumhurbaşkanının kızı da var. Ama, bakın, bu vasıtayla, vakıflar vasıtasıyla Türkiye’de bir şeyler yapılmaya çalışılıyor. Kocaman bir soru işareti oluşuyor kafalarda, bir hukuksuzluk oluşuyor. Bunlar yanlış işlerdir. Bunlar Sayın Cumhurbaşkanını da sıkıntıya sokacak işlerdir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) -…kendisiyle ilgili soru işaretleri yaratacak işlerdir. Bunlar yanlış işlerdir, yapılmaması gerekir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kuşoğlu.

BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) – Buna onay verecek de hiç kimse yoktur, vicdan sahibi yoktur.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önerge üzerinde Sayın İdris Baluken konuşacak, buyurun.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

4’üncü madde üzerinde, yine, bu maddenin kanun metninden çıkarılmasını teklif etmişiz çünkü gerekli olmayan, ihtiyaç olmayan bir vakıfla ilgili bir vergi muafiyeti ve o vakfa avantaj sağlayan bir durum söz konusu. Bunun arka planındaki sebeplere tabii bakmak gerekiyor.

Aslında, Türkiye’deki vergi sistemini baştan sona ele almak lazım. Demokratik hukuk ülkelerinde bütün vergi sistemlerinin şeffaf bir şekilde ve gelir dağılımına uygun bir şekilde planlanmasıyla ilgili durum söz konusuyken Türkiye’de vergi sistemi maalesef bahsetmiş olduğumuz kriterlerin hiçbirisine uygun olmayacak bir biçimde planlanıyor.

Buradaki vergi sisteminde yoksuldan daha çok vergi, orta sınıf ya da zenginden daha az vergi almak şeklinde bir planlama var. Yani, sadece bu maddedeki bir vakfa sağlanan avantajların dışında, Türkiye’deki vergi sisteminin kimlere avantaj sağladığıyla ilgili bu Meclisin ayrıntılı bir kanunu Komisyonda tartışması ve Genel Kurulda yasalaştırması gerektiğini düşünüyoruz.

Bu ülkede eğer işçiler, emekçiler, köylüler, çiftçiler, ezilenler daha fazla vergi veriyorsa bu sistemde temel bir problem var demektir, bu sistemi baştan sona değiştiren birtakım uygulamaları devreye koymak gerekir demektir ancak siz, bütün olarak ele alınması gereken bir vergi sistemini küçük kesitlerle bu şekilde torba kanunlara yedirerek, kendi yandaşlarınıza sermaye birikimi doğrultusunda ele alma konusunda hâlâ anlamsız bir ısrar içerisindesiniz. Bunun hiçbir şekilde kabul edilmesi mümkün değildir.

Burada, özellikle Yeşilay Vakfıyla ilgili bir önceki sayın hatibin dile getirmiş olduğu iddialar da son derece vahim iddialardır. Yani iktidar partisinden burada bulunan grup başkan vekillerinin ya da milletvekillerinin çıkıp burada cevap vermesi hepimizin beklentisidir. Eğer Sayın Cumhurbaşkanının kızıyla ilgili ya da AK PARTİ Grubuna yakın olan yandaşların bu vakıfla bir ilişkisi üzerinden böyle bir düzenleme yapılmışsa, her şeyden önce buna AK PARTİ Grubunun karşı çıkması gerekiyor. Adaletli, hakkaniyetli bir vergi sistemi içerisinde toplumun genel sorunlarını düşünmeden buraya bu şekilde, belli gruplara avantaj sağlayacak bir düzenlemenin getirilmesi etik açıdan da, siyasi etik açıdan da hiçbir şekilde uygun düşmemiştir.

Türkiye’de muazzam bir gelir dağılımı adaletsizliği var. Eğer vergi sistemiyle ilgili bir şey yapmak istiyorsanız işe bu gelir dağılımı adaletsizliğini masaya yatırarak, yoksulun hakkını zengine karşı koruyarak başlayabiliriz. Bu ülkede milyonlarca insan açlık sınırının altında yaşıyor, yine milyonlarca insan yoksulluk sınırının altında, ayın sonunu zor getirecek koşullarda yaşamak zorunda kalıyor. Getireceğimiz vergi sisteminde, biz bu dezavantajlı kesimlere, emekçi kesimlere biraz soluk alabilecek birtakım uygulamaları gündemleştirmek zorundayız diye düşünüyoruz.

Dolayısıyla, burada yapmış olduğunuz düzenlemenin de hiçbir şekilde uygun olmadığı ve bu maddenin de mutlaka kanun metninden çıkarılması gerektiğini ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN - Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.41

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.45

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78’inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

688 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesinin metinden çıkartılmasına ilişkin iki önergenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi aynı mahiyetteki önergeleri tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır. Önergeler kabul edilmemiştir.

Teklifin görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon burada, Hükûmet burada.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Kanun Teklifinin 4 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Murat Başesgioğlu (İstanbul) ve arkadaşları

"MADDE 4- 24/5/2013 tarihli ve 6487 sayılı Bazı Kanunlar ile 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 33 üncü maddesinin dördüncü fıkrası Kanun metninden çıkarılmıştır."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İLKNUR DENİZLİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Murat Başesgioğlu konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 688 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesine ilişkin vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 4’üncü madde Sağlık Bakanlığı bütçesinden Yeşilay Vakfına ödenek aktarılmasına ilişkindir. Bu tamamen hem anayasal hem de meri mevzuatımız açısından son derece aykırılıklar taşıyan bir hükümdür, 5018 sayılı Yasa’nın da denetim imkânını tamamen ortadan kaldırmaktadır. Arkadaşlarımız komisyonda ve Genel Kurulda bunu uzun uzun izah ettiler. Önergemiz bu ilgili maddenin kanun metninden çıkartılmasına ilişkindir.

Genel Kurula esas arz etmek istediğim husus, 5’inci maddeden sonra gelmek üzere yeni bir madde ihdasına ilişkin önergemiz hakkında yüce Genel Kurulu bilgilendirmektir. Değerli milletvekilleri, bu önergemiz Kastamonu’da Candaroğulları Sağlık Bilimleri Üniversitesi kurulmasına ilişkin yeni bir madde ihdasını öngörmektedir. Şimdi, bu üniversite mevzu, lafı olunca belki bir gülümseme, bir tebessüm söz konusu olabilir ama istirhamım şudur ki: Bu önergenin içi boş değildir, hatta bu kanun teklifinde bulunan üniversite teklifinden fiziki şartları itibarıyla ve yasal yapısı itibarıyla daha ileri bir önergedir. Niçin böyledir? Kastamonu’da 2007 yılında Hacettepe Üniversitesine bağlı bir tıp fakültesi kurulmuştur ve bu fakültenin öğrencileri mezun olmuşlardır. 235 dönüm arazisi söz konusudur, kadro söz konusudur, poliklinik binaları tamamlanmak üzeredir, eğitim ve araştırma hastanesi de bitmek üzeredir. Bu tıp fakültesi yanına diş hekimliği fakültesi, eczacılık fakültesi, hemşirelik fakültesi, sağlık bilimleri fakültesi, sağlık hizmetleri meslek yüksekokulu ve sağlık bilimleri enstitüsünden oluşan bölümleri de ilave etmek istiyoruz.

Tabii, Kastamonu, sağlık ihtiyaçları açısından önem arz etmektedir. Kastamonu ilinde maalesef anjiyo yapılmamaktadır. Ağır risk taşıyan hastalıkların teşhisi ve tedavisi konusunda da Batı Karadeniz Bölgesi’ndeki insanlarımız büyük şehirlere gitmek durumunda kalıyorlar, bu açıdan bir önem arz etmektedir.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başkanım; ikincisi, Batı Karadeniz’de sadece Kastamonu değil, Sinop, Bartın, Karabük, Zonguldak bir sosyoekonomik çöküntü içerisindedir. Köylerde artık çocuk sesleri duyulmaz olmuştur. Türkiye’de emeklisi çalışanından daha çok, emekli paralarıyla ekonomisi dönen illerdir Batı Karadeniz illeri. Bunun için de cumhuriyetin kuruluşunda önemli roller üstlenmiş bu bölgeye bu Meclisimizin son döneminde hak ettiği bu hizmeti yüce Meclisimizin uygun görmesini bütün gruplarımızdan ve teker teker değerli milletvekillerimizden istirham ediyorum.

Gerçekten bu bölgeye devletimizin daha yakın ilgi göstermesi lazım. Hâlâ göç olgusu devam etmekte, İstanbul başta olmak üzere Türkiye'nin büyük kentlerine Batı Karadeniz Bölgesi illerinden göç devam etmekte ve bu, bu bölgelerdeki sosyaekonomik geriliği de beraberinde getirmektedir.

5’inci maddeden sonra bu önergemiz söz konusu olacak ama muhtemelen önergede konuşma imkânım olmayacağı için bu 4’üncü maddede görüşlerimi yüce Genel Kurula arz ettim.

Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Oylamayı elektronik cihazla yapalım.

Bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır.

Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

5’inci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Kanun Teklifinin 5 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"MADDE 5- 28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununa aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

"Sağlık Bilimleri Üniversitesi

EK MADDE 158- İstanbul'da Sağlık Bilimleri Üniversitesi adıyla yeni bir üniversite kurulmuştur.

Bu Üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak;

a) Tıp Fakültesi,

b) Hemşirelik Fakültesi,

c) Yaşam Bilimleri Fakültesi,

d) Sağlık Bilimleri Fakültesi,

e) Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu,

f) Sağlık Bilimleri Enstitüsünden,

oluşur."

Erkan Akçay                            Özcan Yeniçeri           Ali Öz

Manisa                                         Ankara                 Mersin

Mehmet Günal                             Alim Işık                Zühal Topcu

Antalya                                        Kütahya                Ankara

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 5. maddesinin kanun metninden çıkarılarak diğer maddelerin madde numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

Rahmi Aşkın Türeli                    Vahap Seçer             Bülent Kuşoğlu

İzmir                                            Mersin                 Ankara

Aytuğ Atıcı                                Müslim Sarı              Haydar Akar

Mersin                                         İstanbul                Kocaeli

Bihlun Tamaylıgil                       İzzet Çetin

İstanbul                                        Ankara

BAŞKAN – Şimdi okutacağım önerge Anayasa'ya aykırılık önergesidir, öncelikle işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 Sıra Sayılı Kanun Teklifi’nin 5. Maddesinin Anayasa'ya aykırılık nedeniyle kanun metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

İdris Baluken                            Selma Irmak             Halil Aksoy

Bingöl                                           Şırnak                  Ağrı

Mülkiye Birtane                          Adil Zozani              Erol Dora

Kars                                            Hakkâri                 Mardin

Demir Çelik                       Abdullah Levent Tüzel

Muş                                             İstanbul

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İLKNUR DENİZLİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKÇİ (Denizli) - Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Levent Tüzel konuşacak. (HDP sıralarından alkışlar)

Buyurun.

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, bu yasa maddesiyle birlikte iktidarın gerçekten yenilikçi, gerçekten herkese parmak ısırtan bir madde getirdiğini görüyoruz. Bu maddeyle birlikte bir Sağlık Bilimleri Üniversitesi kuruluyor ve tabii, asıl Anayasa’ya aykırılık teşkil eden husus, bir devlet üniversitesinin mütevelli heyetine sahip olması, bu mütevelli heyetinin başkanlığını da Sağlık Bakanlığının müsteşarının yapması, müsteşarın katılmadığı toplantılarda bu sefer rektörün başkanlık yapması gibi abes, ucube, biraz önce bir vekil arkadaşımızın söylediği gibi hukuk garabeti bir düzenleme getiriliyor. Yani gerçekten bakanlığa bağlı bir üniversite kuruluyor olması, Türkiye'de herhâlde ilk defa böyle bir girişimde bulunuluyor. Bunun Anayasa’yla bağdaşır bir yanı yok. Bu kadar tıp fakültesi varken, özellikle onlardan doğru bir ihtiyaç, meslek odasından doğru bir ihtiyaç dile getirilmemişken buna neden ihtiyaç duyulduğu meselesi gerçekten soru işaretleri getiriyor.

Üniversitelerin bilimsel üretim yapabilmesi için, bildiğiniz gibi, bağımsız, özerk, kendi yönetimine, kendi seçilmişlerinden oluşan bir yönetime sahip olması gerektiği açık. Yani gerçekten darbe hukukuyla, darbecilikle mücadele ettiğini söyleyen bir iktidarın, bir politik anlayışın, dönüp dönüp hep böyle arayışlar içerisinde olmasına insan gerçekten şaşırıyor.

Değerli milletvekilleri, bakın, bugün 17 Mart, dün 16 Marttı. 16 Mart, Türkiye'de tarihî bir gündür. 16 Mart 1978’de, biliyorsunuz İstanbul Üniversitesinde bir katliam yaşandı, bir kontra saldırıyla birlikte 7 devrimci genç hayatını kaybetti. Ben o zaman Davutpaşa Lisesinde son sınıftaydım, kalktık gittik protesto etmeye. Ve o sene de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazandık ve orada, İstanbul Üniversitesinde bu türden kontra tezgâhlar hiç eksik olmadı, ama şimdi, bugün gelmiş olduğumuz noktada, İstanbul Üniversitesinde yüz ağartıcı bir gelişme var. Geçtiğimiz gün yapılan rektör seçiminde Demokratik Üniversite Girişimi’nin ortak adayı olan Sayın Profesör Doktor Raşit Tükel 1.202 oy alarak 1’inci sırada seçilmiştir ama şimdi, Sayın Tükel’in seçilmiş olması yani oradaki üniversite iradesinin sandıktan Sayın Tükel’i çıkarmış olması yetmiyor ne yazık ki. İşte bu darbecilerin getirdiği, 12 Eylülün getirdiği hukuk! YÖK’ün öncelikle bir sıralama yapmasını, bu adayları 3’e düşürmesini, ardı sıra da Sayın Cumhurbaşkanının üniversitedeki tercihe, iradeye bağlı kalmaksızın istediğini, bu 3 kişiden birini seçebilmesini getiren bir düzenleme var.

Şimdi, işte, dananın kuyruğunun kopacağı belki de -kelimenin anlamıyla- bir sürece girmiş bulunuyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı yani millet iradesine, sandık iradesine, demokratik tercihe dönüp dönüp vurgu yapan Sayın Cumhurbaşkanı, acaba İstanbul Üniversitesi öğretim üyelerinin tercihine, sandık iradesine saygı gösterecek mi?

AHMET YENİ (Samsun) – AK PARTİ’den önce nasıldı?

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) – 1.202 oy almış Sayın Raşit Tükel var, onun ardı sıra, çok daha gerilerden oy almış ama iktidarın desteklediği yönünde propaganda yapılarak bu oyu kazanmış bir profesör, bir başka aday var.

Şimdi, 42 üniversitenin oluşturduğu Üniversite Dayanışma Platformu’nun, bilimsel, demokratik, özerk üniversite mücadelesi yapan, ülkemizdeki çağdaş gelişimden yana olan bütün hocalarımızın Sayın Cumhurbaşkanına çağrısı var: “İstanbul Üniversitesindeki öğretim üyelerinin iradesine, sandık iradesine, demokratik geleneğe saygı gösterin ve buradan 1’inci çıkmış Sayın Raşit Tükel’i orada Yunus Söylet yerine yani aday olarak istifa etmiş, milletvekili adayı olmayı tercih etmiş…” Niyeyse? Yani “Bir rektör niye milletvekili adayı olmayı tercih eder?” diye de diğer taraftan eleştiriliyor. “Bu yönde bir tercihte bulunun.” diye Cumhurbaşkanına çağrıda bulunuyor.

İşte, ak ve karanın ayrılacağı zamanın tam da vakti gelmiştir. Darbeciliğe karşıysanız, darbe anayasasına karşıysanız burada söylediğiniz gibi, o zaman üniversitenin iradesine, sandık iradesine de saygı gösterin diyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

XI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, 16 Mart 1978’de İstanbul Üniversitesinde 7 öğrencinin ölümüyle sonuçlanan olayların yıl dönümüne ilişkin konuşması

BAŞKAN – Günün yoğunluğu ve yorgunluğu esnasında, sürecinde ben de 16 Mart öğrencilerini unuttum; Sayın Tüzel, hatırlattınız. 16 Mart kontra saldırısı olduğu zaman ben de üniversitede öğrenciydim. O öğrencileri sevgiyle anıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

6.- Konya Milletvekili Kerim Özkul ve Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 45 Milletvekilinin; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığı Tezkereleri (2/2616) (S. Sayısı: 688) (Devam)

BAŞKAN - Evet, önergeyi oylarınıza sunuyorum…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Karar yeter sayısı istiyoruz Başkan.

BAŞKAN - Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 5. maddesinin kanun metninden çıkarılarak diğer maddelerin madde numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

Bihlun Tamaylıgil (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İLKNUR DENİZLİ (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Aytuğ Atıcı konuşacak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 688 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesiyle ilgili olarak verdiğimiz önerge üzerine söz aldım. Siyasi kariyerlerini ve kazanımlarını hiç kimsenin gölgesine borçlu olmayan milletvekillerini saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, bu maddeyle bir sağlık bilimleri üniversitesi kurmaya çalışıyorsunuz. Sağlık Bakanlığı, kendisine yasa ile tanımlanmış bir görev olmadığı hâlde bir üniversite kurmaya kalkıyor. Kurulmak istenen üniversite Sağlık Bakanlığındaki siyasi iradenin esiri olacak şekilde kurgulanıyor.

Olayı birkaç açıdan ele alabilirsiniz. Sayın Cumhurbaşkanının “Artık Türkiye’de tıp fakültelerine gerek kalmamıştır.” ifadesini bir kenara koyacak olursak, bu üniversitenin niçin kurgulandığı tartışılabilir. Bu tartışılabilir ama tartışılmayacak olan bir şey vardır ki bu üniversitenin bu şekilde asla kurulamayacağıdır. Hiçbir üniversite hiçbir bakanlığın arka bahçesi olamaz, olmamalıdır. İktidarda hangi partinin olduğunun hiçbir önemi yoktur. İktidarda Cumhuriyet Halk Partisi de olsa bu önergeye karşı çıkarım, siz de olsanız karşı çıkarım. Üniversiteye ömrünü veren bir milletvekiliyim ben, bütün yaşamını akademik hayata adamış bir insanım ve size diyorum ki: Bu üniversite bu şekilde ku-ru-la-maz, kurulmamalıdır. İçinizde bulunan öğretim üyelerinden bir tek kişi bile vicdanıyla konuşup da “Bu üniversite iyidir.” demez, demeyecektir. Çünkü bu üniversitenin bu şekilde kurulmasıyla Adalet Bakanlığının hukuk fakültesi kurması arasında hiçbir fark yoktur, Tarım Bakanlığının ziraat fakültesi kurması arasında hiçbir fark yoktur veya TOKİ’nin inşaat mühendisliği fakültesi kurması arasında hiçbir fark yoktur.

Değerli arkadaşlarım, üniversiteler hepimizin ortak değeridir. Zaten faşist, darbeci bir dönemde YÖK’ün kurulmasıyla katledilen üniversitelerimiz şimdi yine aynı zihniyetle yok edilmeye çalışılıyor. Buna alet olmayın. Bu üniversite bu şekilde kurulmamalıdır. Bu üniversitenin bu şekilde kurulması demek, sizin üniversite yaşamını birkaç yüz kişi için feda etmeniz demektir. Sayın teklif sahibi konuşmasında “Biz bu üniversiteyi eğitim ve araştırma hastanelerinde bulunan öğretim üyelerine kadro vermek için kuruyoruz.” dedi, geldi, burada söyledi, “Efendim, kulağımızı öbür türlü gösteriyorduk, kısa yoldan göstermeye karar verdik.” Ne demek istedi? Tıp dışından olan arkadaşlarım için anlatayım. Eğitim ve araştırma hastanelerinde bulunan doçent arkadaşlarımız profesör olmak istediklerinde herhangi bir üniversiteye bir günlüğüne atanıyorlardı ve ertesi gün geçici görevle yine Ankara’ya, İstanbul’a geliyorlardı ve halk bunlara “jet profesör” adını takmıştı ve profesörlük bu şekilde ayaklar altına alınmıştı. Bu iyi bir şey değildi. Neden böyle olduğunu sorduk: Niçin bu insanları bir günlüğüne, farzımuhal, Atatürk Üniversitesine veya Bingöl Üniversitesine atıyorsunuz? “Efendim, ne yapalım, bunlara ihtiyacımız var.” Peki, madem ihtiyacınız var, elinizde tutun; madem ihtiyacınız yok, bırakın bu insanlar üniversiteye dönsünler ama bugün getirdiğiniz bu teklifle bu insanları doğrudan Sağlık Bilimleri Üniversitesinde doçent kadrolarına atıyorsunuz. Benim bir itirazım yok bu insanların doçent olmasına, profesör olmasına ama bu şekilde, üniversite yaşamını yok edecek şekilde bir uygulamaya ömrüm yettiğince karşı çıkacağım. Her yerde bunun üniversite yaşamını bitireceğini haykıracağım çünkü yaptığınız iş yanlıştır. Eğer bu doçentlerin, bu profesörlerin özlük haklarıyla ilgili bir endişeniz varsa -ki vardır, özlük haklarında da problem vardır, bunu kabul ediyoruz- bir geçici maddeyle bütün özlük haklarını verebiliriz, deriz ki: “Bir doçent, bir profesör hangi hastanede olduğuna bakılmaksınız üniversitede görev yapanlarla eşit haklara sahiptir.” Bunu yapabiliriz arkadaşlar ama bunun için bir üniversite kurmanıza ve üniversite yaşamını mahvetmenize gerek yok. Bunun arkasından hukuk fakülteleri, ziraat fakülteleri gelecek. Bunu yapmayın; bakın, bu gerçekten son derece tehlikeli bir yaklaşımdır, tekrar düşünün.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Altay, buyurun.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, elde olmayan nedenlerden ötürü Başkanlık Divanı aynı partiye mensup üyelerden oluşuyor. Bu doğal, elde olmayan nedenlerden ötürü. Biz de muhalefet partileri olarak Genel Kurulda karar yeter sayısı talebimizi “Bizce karar yeter sayısı yok.” diye talep ediyoruz, “Bizce yok.” diye. Başkanlık Divanı aynı partiye mensup üyelerden oluştuğu için bence elektronik yapmanızda fayda var çünkü bu konuda bizde, en azından bizim partimizde bu tutumunuzla ilgili bir kuşku uyanıyor.

BAŞKAN – Zaman zaman elektronik cihazla oylama yapacağız ama bunun ötesinde her şeyden öncesi güvendir.

Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istemedim ki.

BAŞKAN – Bir şey demedim, dedim mi?

ENGİN ALTAY (Sinop) – “Var” dediniz. Biz istemedik.

BAŞKAN – Yani yanlışlık olmuş, ne yapalım.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Kanun Teklifinin 5 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Zühal Topcu (Ankara) ve arkadaşları

"MADDE 5- 28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununa aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

"Sağlık Bilimleri Üniversitesi

EK MADDE 158- İstanbul'da Sağlık Bilimleri Üniversitesi adıyla yeni bir üniversite kurulmuştur.

Bu Üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak;

a) Tıp Fakültesi,

b) Hemşirelik Fakültesi,

c) Yaşam Bilimleri Fakültesi,

d) Sağlık Bilimleri Fakültesi,

e) Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu,

f) Sağlık Bilimleri Enstitüsünden,

oluşur."

BAŞKAN – Okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Zühal Topcu konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 688 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 5’inci maddesi üzerine verilen önerge üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet “Sağlık Bilimleri Üniversitesi” adıyla baktığımızda, gerçekten bunun artık çok anlamlı gündeme getirildiğini çok rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü TÜSEB yasası olarak bilinen tasarıda yer alırken daha sonra AKP tarafından bu yasanın içerisinden çıkartılarak geri çekilmiş ve TÜSEB yasasının kısa sürede kanunlaşması sağlanmıştı. Ama TÜSEB yasasının kanunlaşmasının ardından, tekrar bu Sağlık Bilimleri Üniversitesinin, üstelik de fakülte sayısının artırılarak gündeme getirilmesi gerçekten artık bizleri çok rahatsız etmiştir. Çünkü günümüzde üniversiteler ile “kalite” kavramının örtüşmediği gündeme geldiğinde, bu yeni kurulacak olan üniversitenin de acaba hangi imkânlarla ve altyapıyla kurulacağı konusu gündeme gelmektedir.

Özellikle, yalnızca Plan ve Bütçe Komisyonundan geçirilerek getirilirken Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna uğramadan getirilmiş bir tasarıdır bu. Şimdi, baktığımızda, özellikle bu üniversite kurulurken…

Daha önce Adalet ve Kalkınma Partisi üniversitelerdeki uygulamaların ve özellikle YÖK yapısının darbeci bir kurum olduğunu gündeme getirmiş ve üzerinde sürekli vurgulama yapmıştı ve YÖK’ün darbe kurumu olarak ayakta kaldığını belirtmişti. Ama, her nedense, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldikten sonra, artık YÖK’ün bir darbe kurumu olduğu söylemlerini bir kenara bırakarak şimdi o zaman şikâyet ettiğiniz YÖK’ün aynı uygulamalarını, siz, kendiniz aynen yapmaktasınız. Deminki konuşmacı arkadaşlarımız da aynı konulardan bahsettiler. Eğer başka kurumlar da üniversite açmaya kalkarsa ne yapacaksınız, şimdiden bunların tedbirini almanız gerekiyor. Özellikle AKP iktidarı artık hiçbir kural tanımamaktadır. “Ben yaptım, oldu.” zihniyetiyle hiçbir yere varılmamaktadır. Yani, yarın iktidarı kaybettiğinizde gelen iktidar aynı uygulamaları size karşı yapmaya kalktığında söyleyecek hiçbir sözünüz olmayacaktır bundan sonra. Onun için, bu ülke hepimizin, bir an önce aklınızı başınıza devşirmeniz gerekmektedir. Çünkü özellikle “Sağlık Bilimleri Üniversitesi” adıyla üniversite kurmaya kalkışılırken bir taraftan da özellikle üniversitenin hemen her şeyini belirleyecek olan bir mütevelli heyetiyle yönetmeyi düşünmektesiniz ve bu mütevelli heyetinin de siyasi kadrolar tarafından atandığını gündeme getirdiğinizde karşılaşılacak tabloyla... Yani çok fazla yorum yapmaya da gerek yok aslında çünkü bakıyorsunuz, mütevelli heyeti Sağlık Bakanlığı Müsteşarından, Sağlık Bakanının seçeceği 2 üyeden, rektör ve Yükseköğretim Kurulunun seçtiği 1 üye olmak üzere toplam 5 üyeden oluşturuluyor. Şimdi, bunlar nasıl karar alacaklar, nasıl icraat yapacaklar? Bu açılardan baktığımızda, aklın, mantığın, sabrın sınırlarının zorlandığı bir durumla karşı karşıyayız. Bu işler nereye kadar gider, bilmiyoruz ve devlet imkânlarıyla aslında artık vatandaşa değil, özellikle kendi kendinize hizmet etmeyi amaçlayan böyle bir kurumlar silsilesi oluşturmaya çalışmaktasınız. Bunu yapacağınıza acaba gündemi yorumlasaydınız, nasıl hizmet götürüyoruz, Anayasa’ya uygun mu, uygun değil mi; bu tartışmaları gündeme getirseydiniz, belki çok daha faydalı icraatlar yapılabilirdi.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Topcu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır. İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre, yeni bir madde olarak görüşülmesine Komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde görüşme açılır ve bu maddede belirtilen sayıda önerge verilebilir. Bu nedenle önergeyi okutup Komisyona soracağım. Komisyon önergeye salt çoğunlukla yani 21 üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.

Şimdi, önerge 500 kelimeyi geçtiği için önergenin özetini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına(x)

Konya Milletvekili Kerim Özkul ve Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can ile 45 Milletvekilinin, Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Değişiklik Yapılması Hakkındaki 688 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 5. Maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini arz ve talep ederim.

MADDE 6 - 28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununa aşağıdaki ek madde eklenmiş ve ekli (1) sayılı listeyle Kastamonu Candaroğulları Sağlık Bilimleri Üniversitesi merkez teşkilatına 2450, ekli (2) sayılı listeyle, anılan üniversitenin merkez teşkilatına 279 ve üniversitenin döner sermaye teşkilatına 6 adet kadro ihdas edilmiştir.

"Candaroğulları Sağlık Bilimleri Üniversitesi

EK MADDE:

Kastamonu'da Candaroğulları Sağlık Bilimleri Üniversitesi adıyla yeni bir üniversite kurulmuştur. Bu Üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak;

a) Tıp Fakültesi,

b) Diş Hekimliği Fakültesi,

c) Eczacılık Fakültesi,

d) Hemşirelik Fakültesi,

e) Sağlık Bilimleri Fakültesi,

f) Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu,

g) Sağlık Bilimleri Enstitüsünden,

oluşur.

Üniversitenin yönetim organları, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununa göre oluşur.

Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı iken, Kastamonu İlinde kurulan Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadroları ile birlikte, Kastamonu İlinde Kurulan Candaroğulları Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektörlüğüne bağlanmıştır.

                       Ali Öz                                          Erkan Akçay                                      Emin Çınar

                      Mersin                                              Manisa                                          Kastamonu

                     Alim Işık                                   Murat Başesgioğlu

                     Kütahya                                            İstanbul

BAŞKAN – Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Salt çoğunluğumuz yoktur Sayın Başkanım, katılamıyoruz.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, üyeler Komisyona davet edilsin.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Davet edelim, Erkan Bey’in davetine uyalım, Erkan Bey “Kuvvetli çağır.” dedi, ben de kuvvetli çağırıyorum: Komisyon üyeleri, arkadaşlar; madde ihdası vardır, Divana davet ediyorum.

Sayın Başkanım, salt çoğunluğumuz yoktur, katılamıyoruz.

BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmamış olduğundan önergeyi işlemden kaldırıyorum.

6’ncı maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Kanun Teklifinin 6 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Erkan Akçay                                   Özcan Yeniçeri                                  Mehmet Günal

                      Manisa                                              Ankara                                             Antalya

                     Alim Işık                                             Ali Öz                                           Zühal Topcu

                     Kütahya                                             Mersin                                              Ankara

"10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli (II) sayılı cetvelin "A) Yükseköğretim Kurulu, Üniversiteler ve Yüksek Teknoloji Enstitüleri" bölümüne aşağıdaki ibare eklenmiştir.

107) Sağlık Bilimleri Üniversitesi"

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 6. maddesinin kanun metninden çıkarılarak diğer maddelerin madde numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

             Rahmi Aşkın Türeli                               Vahap Seçer                                 Bihlun Tamaylıgil

                        İzmir                                                Mersin                                             İstanbul

                Bülent Kuşoğlu                                    İzzet Çetin                                       Müslim Sarı

                      Ankara                                              Ankara                                             İstanbul

                  Haydar Akar

                      Kocaeli

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım önerge Anayasa’ya aykırılık önergesidir, okutup öncelikle işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 Sıra Sayılı Kanun Teklifi'nin 6. Maddesinin Anayasa'ya aykırılık nedeniyle kanun metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

                 İdris Baluken                                    Selma Irmak                                      Halil Aksoy

                       Bingöl                                               Şırnak                                                 Ağrı

               Mülkiye Birtane                                   Adil Zozani                                         Erol Dora

                        Kars                                               Hakkâri                                             Mardin

                  Demir Çelik                              Abdullah Levent Tüzel

                        Muş                                               İstanbul

BAŞKAN – Okunan son önergeye Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın İdris Baluken konuşacak.

Buyurun.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biz verdiğimiz önergede de bu 6’ncı maddenin Anayasa’ya aykırılık nedeniyle kanun metninden çıkarılmasını teklif etmişiz. Benden önce konuşan sayın hatipler de dile getirdiler, özellikle bu Sağlık Bilimleri Üniversitesiyle beraber siz üniversitenin özerk yapısını tamamen ortadan kaldırıyorsunuz. Türkiye’de aslında bütün üniversitelerde demokratik, özerk, bilimsel, tarafsız bir üniversite ortamının sağlandığını söylemek mümkün değil ancak fiiliyatta bugüne kadar var olan bu durumu bugün bir yasaya geçirmiş oluyorsunuz. Dolayısıyla, bu yönüyle aslında üniversiteyle ilgili bilimsel bir kaygınızın olmadığını, demokratik, tarafsız, özerk bir üniversiteyle ilgili bir kaygınızın olmadığını açık bir şekilde ilan etmiş oluyorsunuz. Biz bunu son derece tehlikeli buluyoruz.

Bakın, bu Sağlık Bilimleri Üniversitesiyle ilgili durum daha önce bir yasa tasarısında Genel Kurulun gündemine getirildi. O dönem Sağlık Bakanıyla yapmış olduğumuz görüşmelerde, Sayın Sağlık Bakanı diğer muhalefet partilerinin buna yapmış olduğu itirazları dikkate alarak bunu çektiğini söyledi. Biz de bunu son derece olumlu bir adım olarak değerlendirdik. Diyaloğa açık, muhalefetin önerilerine açık bir bakan pratiğinin Kabinedeki diğer bakanlara da örnek olması gerektiğini söyledik. Ama bugün bakıyoruz, aradan birkaç ay geçmiş, birkaç ay önce “çekiyoruz” dediğiniz üniversite yapısını bir başka kanun metni içerisinde Genel Kurula getiriyorsunuz. Bu doğru bir anlayış değildir. Bir bakanlığın arka bahçesi şeklinde, bir bakanlığın mütevelli heyetin neredeyse karar alma süreçlerinin tamamını etkileyecek şekilde üniversite kurmak doğru bir yaklaşım değildir.

Siz bu anlayışa karşı olarak iktidara geldiniz. Bunu söyleseydiniz halk sizi seçerek buraya göndermezdi. Siz darbecilerin yapmış olduğu bu antidemokratik uygulamalara, kurumlara, üniversiteleri vesayet altına almaya çalışan yapısına karşı olduğunuzu söylediğiniz için halk size oy verdi ama şimdi darbecilerin getirmiş olduğu kurumlara dokunmuyorsunuz. YÖK yerli yerinde duruyor, Millî Güvenlik Kurulu yerli yerinde duruyor, seçim barajı yerli yerinde duruyor. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, tıpkı darbecileri taklit edecek şekilde, Anayasa’yla özerkliği güvence altına alınmış olan üniversitelerdeki mevcut durumu da geriye götürüyorsunuz. Büyük yanlış yapıyorsunuz. Demin burada grubumuz adına konuşan Sayın Levent Tüzel İstanbul Üniversitesindeki durumu ifade etti. Burada sizinle ilgili her yanlışı dile getirdiğimizde “Sandık.” diyorsunuz. “Yolsuzluk.” diyoruz, “Sandık.” diyorsunuz; “Çocuklar katlediliyor.” diyoruz, “Sandık.” diyorsunuz; “Antidemokratik güvenlik yasası.” diyoruz, “Sandık.” diyorsunuz.

Bakın, üniversitede kurulan bir sandıktan çıkan iradeye bile bugün saygı duymayan bir anlayış var. Yani size gelince “Sandık.” diyorsunuz ama üniversitedeki iradeye gelince “Benim dediğim olur.” diyorsunuz. Bunu kabul etmek mümkün değil. İstanbul Üniversitesinde Raşit Tükel’i seçen iradeye saygılı olmak gerektiğini her şeyden önce Cumhurbaşkanının, halkın oyuyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanının yapması gereken bir tavır olarak buradan ifade etmek istiyoruz. Üniversitelerdeki rektörlerin durumuyla ilgili bu kadar duyarlıysanız, tam on gündür Bingöl Üniversitesindeki yolsuzlukları buradan dile getirdik. Bir rektör düşünün ki kendisine 1 milyon Türk lirasına saray sayılabilecek bir konut yaptırsın, bir rektör düşünün ki altına 350 bin liralık bir makam aracı çeksin, bir rektör düşünün ki tarihte ilk defa üniversite öğrencilerini açlık grevine sevk etsin. Madem rektörlerle ilgili bir duyarlılığınız var, madem rektörlerle ilgili yakından takip eden bir anlayışınız var, o zaman üniversitedeki sandıklara değil yolsuzluklara müdahale etmeniz lazım; üniversitedeki baskılara, öğrenciler üzerindeki zulüm uygulamalarına dikkat etmeniz lazım diyorum.

Üniversite özerkliğini kaldıran bu maddenin de mutlaka metinden çıkarılması gerektiğini ifade ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Elektronik oylama yapalım.

Bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 6. maddesinin kanun metninden çıkarılarak diğer maddelerin madde numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

Müslim Sarı (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Bihlun Tamaylıgil konuşacak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Teklif’in 6’ncı maddesindeki önerge hakkında söz aldım. Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, önümüzde 5018 sayılı Kanun’a bir ekleme yapılıyor, tanım eklemesi yapılıyor. “5018 sayılı Kanun da ne anlatıyor?” dediğimizde, devletin bütçe düzenini, kamu düzenini ve mali yönetimini tanımlayan kanun. Bu kanun içerisinde kamunun para akışı ve mali yönetimi ve denetimi tanımlanmış. Şimdi getiriyoruz, bu kanunun içerisine… Biraz önce, gerek üniversitede öğretim görevlisi olarak görev yapmış olan arkadaşlarımızın bu tanımlanan sağlık bilimleri üniversitesi hakkındaki değerlendirmelerini de ortaya koyarak karşımıza çıkan tabloya bakıyoruz. Şimdi, diyor ki bu teklifi hazırlayan arkadaşlarım: “Bu bir devlet üniversitesi.” Peki, devlet üniversitesiyse niye burada, ayrı bir tanımla ortaya koyuyorsunuz?

Bakın, devlet yönetimi çok ciddi bir iştir ve bu ciddiyetin farkında olup bu kanun içerisinde liste hazırlanırken de hazırlayanlar üç ayrı liste ortaya koymuştur: Bir, genel bütçeye tabi kurumlar ve bunun içinde bakanlıklar da var; ikincisi, baktığınızda, Yükseköğretim Kurulu, üniversiteler, ileri teknoloji üniversiteleri, şimdi de siz bu sağlık bilimleri üniversitesini getiriyorsunuz; üçüncüsündeyse özel kanuna tabi olan özel bütçeli işletmeler.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bir hibrit üniversite yapısı karşımıza çıkıyor. Bir taraftan, bakıyorsunuz, devlet üniversitesi mi? Ya elimizde bir Anayasa var, üzerine yemin ettiğimiz, oradaki bütün maddelerini kabul ettiğimiz Anayasa var. Anayasa’nın 130, 132’nci maddeleri bir üniversite nasıl kurulur, tanımlamış. Devlet üniversitesi nasıl olur, vakıf üniversitesi nasıl olur, bunların kuruluşunu, idaresini, yönetimini tanımlamış. Devlet üniversite dediğiniz zaman, onun çalışma ilkelerinin kanuni açıdan açıklamasını yapmış.

Şimdi, karşımızda bir üniversite var, 59 tane eğitim ve araştırma hastanesini kanatları altına almış. Devlet üniversitesiyim diyor ama bakıyorsunuz, ne bağımsızlık, ne özerklik, üniversitede hiçbir şey yok. Mütevelli heyeti oluşturulup başına da Sağlık Bakanlığı Müsteşarı getirilmiş, gerisi zaten 5’te, hepsinin hâkimiyetinde. Üçüncüsü: Vakıf üniversitesi değil, e değil; zaten vakıf üniversitelerinde 7 tane mütevelli heyeti olması lazım, burada 5. Yani, adı ne, anlamı ne, tam bir hibrit, tam bir garabetle karşımıza çıkan üniversite yapılanımı. Hadi kurdunuz bu üniversiteyi, dediğim gibi, 59 tane eğitim araştırma hastanesi ve bu Bakanlığa bağlı olan, Kamu Hastaneleri Kurumuna bağlı olan hastanelerde bunun uygulama ve eğitim birimleri olacak. Üniversiteyle getiriyorsunuz, onca yıllık Marmara Üniversitesinin Hukuk ve Eczacılık Fakültelerinin eğitim verdiği binalara el koyarak bu yeni hibrit üniversiteye veriyorsunuz. Hak mı bu ya? Ben 1983’te İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesini kazanmıştım. O zaman da bu ülkeyi darbeden sonraki zihniyet yönetiyordu ve benim fakülteme Rumeli Hisarı üstünde bir bina tahsis edilmişti. Ondan sonra, bazı üniversiteler gözünü koyunca, başta benim dekanım ve öğretim görevlileriyle, yağmur, çamur, okulun içinde sular akarken biz okulumuzu terk etmedik ve okulumuzun gasbedilmesine izin vermedik. Şimdi, siz Marmara Üniversitesinin binasını nasıl gasbedersiniz bu üniversite için? Marmara Üniversitesi eksik eğitim mi yapıyor? Suçu ne, cezası ne?

Tamamen 5018’in dâhilinde bulunmaması gereken, anayasal aykırılıkları bulunan, hatta üniversitenin eğitiminin nerede verileceği, internlerinin, hemşirelerinin nerede pratik yapacağı belli olmayan böyle bir tabela üniversitesinin kurulmasının son derece sakıncalı olduğunu dile getiriyorum ve bu sevdadan vazgeçilmesi gerektiğine tüm kalbimle inanıyorum, değerlendirmeyi de siz değerli, sayın milletvekillerine bırakıyorum.

Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Kanun Teklifinin 6 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Zühal Topcu (Ankara) ve arkadaşları

"10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli (II) sayılı cetvelin "A) Yükseköğretim Kurulu, Üniversiteler ve Yüksek Teknoloji Enstitüleri" bölümüne aşağıdaki ibare eklenmiştir.

107) Sağlık Bilimleri Üniversitesi"

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Zühal Topcu konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

ZÜHAL TOPCU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 688 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesi üzerinde verilen önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu üniversite kurma çabaları Anayasa’nın özellikle 130, 131 ve 132’nci maddelerine aykırıdır ama biz şunu görüyoruz ki her seçim döneminde Adalet ve Kalkınma Partisi on iki yılda yaptığını tekrar yapmaya çalışmaktadır. Özellikle seçim dönemlerinde böyle ataklara geçmekte ve sanki gerçekten yeni bir şeyler yapıyormuşçasına birtakım vaatler ve sözler vererek ondan sonra da arkasını unutmaktadırlar. Evet, yani bir eylem planına hazır mı acaba bu Türkiye? İşte, sürekli olarak medyada görebiliyoruz, sürekli eylem planlarıyla oyalanmak isteniyor. İşte, sağlıkta da bunların aynısı yapılıyor aslında.

Şimdi, şunu sormak istiyoruz: Gerçekten, Türkiye’nin bir sağlık politikası var mı? Bu konuda Türkiye’yi 2050’lere taşıyacak bir vizyon oluşturuldu mu? Bu vizyonun altyapıları hazır mı? Acaba bu vizyonda, bu vizyonu gerçekleştirecek –eğer var ise, oluşturuldu ise- çalışanların özlük hakları neler? Bunlara gerçekten olumlu, motivasyonları yüksek bir çalışma ortamı sağlanabiliyor mu? Sağlık çalışanları huzurla çalışabiliyorlar mı? Hemşire, ebe, diğer sağlık personelinin acaba gelirleri hayat standartlarını karşılamaya yeterli mi, açlık ve yoksulluk sınırının ne kadar üzerinde ve altında? Aslında, bunların düşünülmesi lazım.

Ve özellikle, 14 Mart Tıp Bayramı’nı daha yeni yaşadık ama diğer alanlarda olduğu gibi hastanelerde de şiddet olayları başını almış gitmiş durumda. 14 Mart Tıp Bayramı’nda bile bir sürü şiddet olaylarına şahitlik ettik. Ve bunlara baktığımızda, acaba böyle bir üniversite girişiminde bulunmadan önce elinizde bulunan durumları on iki yılda daha iyiye taşımanın çabalarını gösterdiniz mi? Maaşlarını düzeltmek için sağlık çalışanlarının, neler yaptınız? Bu şiddeti hazırlayan, özellikle hastanelerde ve sağlık kuruluşlarında şiddeti oluşturan ortamları gidermek için sosyolojik, psikolojik veya ekonomik nedenler nelerdir? Bunların acaba çalışmaları yapıldı mı? Biz bunları merak ediyoruz. Acaba, üniversitelerdeki veya sağlık kurumlarındaki kalite sorunları neler, bunlar araştırıldı mı? Daha iyi, kaliteli hizmeti yapmak için neler yapılmalı, nasıl bir politika uygulanmalı, bunlar acaba dikkate alındı mı? Görüyoruz ki on iki yılda Adalet ve Kalkınma Partisi bunları dikkate almadığı gibi, özellikle sorun üstüne sorun yüklemeye çalışılan bir adımın içerisindeler.

Şimdi, üniversitelerdeki, özellikle tıp fakültelerindeki problemlere baktığımızda, onların da gerçekten dağ gibi karşımızda durduğunu görmekteyiz. Öğrenci kontenjanlarının çok yüksek olduğunu görüyoruz. Özellikle son zamanlarda yapılan araştırmalar bunlara vurgu yapıyor. Üniversitelerde hoca ve altyapı eksiklikleri var, bunların tamamlanması gerekiyor. Tıp fakültelerinde hizmet, eğitim ve araştırma arasında dengesizlikler var, hizmetin eğitimi desteklemesi gerekirken hizmetin önde olduğunu görüyoruz. Özlük haklarını alamıyor çalışanlar, hocalar veya diğer çalışanlar. AR-GE çalışmalarına yeterince kaynak ayrılmadığını görüyoruz. Özellikle yeni fakültelerde derslik, klinik, laboratuvarların yetersiz olduğunu biliyoruz. Eski fakültelerde eski teknolojilerin takip edildiğini, kullanılan araçların yenilenmediğini biliyoruz ve altyapının gerçekten eksik olduğunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz. Acaba üniversitelerimiz, tıp fakültelerimiz yeni projelere veya yeni üretilen bilgilere ne kadar sahipler, hangi yüzdelere sahipler, bu oranda dünyayla mukayesesi nedir? İşte iktidarın yapması gereken bu iken ama bakıyoruz ki özellikle yeni eylem planları çerçevesinde farklı alanlara kayıyorlar.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Topcu. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 7’nci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 7 nci maddesiyle 2/9/1983 tarihli ve 78 sayılı Yüksek Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen Ek Madde 18 in ikinci cümlesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                  Erkan Akçay                                   Özcan Yeniçeri                                  Mehmet Günal

                      Manisa                                              Ankara                                             Antalya

                     Alim Işık                                                                                                      Ali Öz

                     Kütahya                                                                                                      Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 7. maddesinin kanun metninden çıkarılarak diğer maddelerin madde numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

             Rahmi Aşkın Türeli                               Vahap Seçer                                 Bihlun Tamaylıgil

                        İzmir                                                Mersin                                             İstanbul

                   İzzet Çetin                                    Bülent Kuşoğlu                                   Müslim Sarı

                      Ankara                                              Ankara                                             İstanbul

                  Haydar Akar                                                                                               Aytuğ Atıcı

                      Kocaeli                                                                                                       Mersin

BAŞKAN – Şimdi okutacağım önerge Anayasa’ya aykırılık önergesidir, öncelikle işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 Sıra Sayılı Kanun Teklifi'nin 7. Maddesinin Anayasa'ya aykırılık nedeniyle kanun metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

                 İdris Baluken                                    Selma Irmak                                      Halil Aksoy

                       Bingöl                                               Şırnak                                                 Ağrı

               Mülkiye Birtane                                   Adil Zozani                                         Erol Dora

                        Kars                                               Hakkâri                                             Mardin

                  Demir Çelik                                                                                       Abdullah Levent Tüzel

                        Muş                                                                                                        İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bilimin, düşüncenin ve teknolojinin üretildiği merkezler olan üniversiteler tarihleri boyunca özerk olması gereken kurumlar olarak görülmüştür. Hem yönetimsellik hem de finansman anlamında gerçekleştirilmesi düşünülen bu özerklik, teminat altına alınan hukuki metinlere bağlanmıştır. Anayasa'da da tanımlandığı şekliyle üniversite kurumları, mali ve idari açıdan özerk kurumlardır. Ve fakat AKP iktidarı diğer tüm kurumlarda olduğu gibi üniversite kurumunda da mutlak anlamda iktidar olma istenciyle kendisine bağlı üniversiteler geliştirmeye çalışmaktadır. Öncelikle belirtmek gerekir ki bu uygulama tarihin akışına, bilime ve özelde ise Anayasa'nın 130 ile 131 numaralı maddelerine aykırıdır. Sağlık Bakanlığı'nın icracısı olduğu bir üniversite sadece AKP iktidarı döneminde değil, tüm iktidarlar döneminde zararlıdır. Bu kapsamda ülkenin geleceği, bilimin salahiyeti açısından 7’nci maddenin Anayasaya aykırı olduğunu ifade etmek istiyoruz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 7. maddesinin kanun metninden çıkarılarak diğer maddelerin madde numaralanın buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

Rahmi Aşkın Türeli (İzmir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Aytuğ Atıcı konuşacak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, 688 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 7’nci maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, bu maddeyle sağlık bilimleri üniversitesinin kadrolarını ihdas ediyorsunuz. Bu kürsüye çıkan bütün milletvekilleri bu üniversitenin Türkiye’deki üniversite yaşamına ne kadar zarar getireceğini sizlere anlatmaya çalıştılar, anlatmaya devam edeceğiz siz anlayana kadar. Anlamadığınız zaman bu mücadeleyi Anayasa Mahkemesi düzeyinde sürdüreceğiz. Anayasa Mahkemesinin böyle bir kararı reddedeceğini tahmin ediyorum çünkü Anayasa’ya aykırı bir şekilde üniversite kuruyorsunuz. Bunu Komisyonda defalarca size söyledik. Anayasa'yı çiğneyerek ayaklar altına alarak hayallerinizi gerçekleştirmeye çalışıyorsunuz, Anayasa Mahkemesi de buna izin vermeyecektir. Kazara izin verir ise bu üniversitenin yanlışlığını gücümüz yettiğince, yüreğimiz yettiğince her yerde, her zaman anlatmaya çalışacağız.

Değerli arkadaşlar, istediğiniz kadar kadro ihdas edin, istediğiniz kadar profesör, doçent yapın. Bu üniversite özgür bir üniversite değildir ve hiçbir zaman da işinize yaramaz, yaramayacaktır. Siz, kadro ihdas ettiğiniz öğretim üyelerine şunu diyorsunuz: “Sakın ha, benim dediklerimin dışına çıkma. Eğer çıkarsan senin kadronu vermem.” Bunu diyen kim? Sağlık Bakanlığı. Sağlık Bakanlığı bugün bu Hükûmettedir, yarın başka bir Hükûmettedir. Bunu bu şekilde yapmaya hakkınız yok. Üniversitelerin bu şekilde özgürlüklerini yok etmeye hiçbir şekilde hakkınız yok. Eğer üniversiteler özgürce düşünemiyorlar ise, eğer üniversiteler özgürce çıkıp bilimin ışığında, aklın yolunda devleti yönetenlere yol gösteremiyor ise, devleti yönetenlerin âdeta uşağı hâline gelmiş ise bu üniversitelerden hayır beklemeyin. Bunu Türkiye'ye yapmaya hakkınız yok. Burada yetişen öğrenciler de, tıp fakültesinde yetişen bu öğrenciler de özgür düşünceyle yetişmeyeceklerdir, “Padişahım en iyisini bilir.” deyip alkışlayacaklardır. Ama devir şunu göstermiştir ki, hükûmetler, kendini padişah zannedenler sık sık yanılmaktadır. Bu da gün gibi ortaya çıkmıştır.

Değerli arkadaşlar, bu iş birkaç yönden sakattır, verdiğiniz kadrolar da aynı şekilde sakattır. Niye sakattır? Çünkü yaptığınız iş Anayasa'ya aykırıdır. Anayasa madde 130 diyor ki: “Bilimsel özerkliğe sahip olan üniversiteler ihtiyaca uygun şekilde devlet tarafından kurulur.” Kardeşim, Allah rızası için soruyorum: Bu ülkenin bu tıp fakültesine ihtiyacı var mı?

CEVDET ERDÖL (Ankara) – Var.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Yok.

İstanbul’da birçok üniversite var, tıp fakültesi var. Kalkıp da bu üniversiteyi İstanbul’a kurmanızın bir anlamı yoktur. Götürüp Adıyaman’daki üniversiteyi güçlendirip, oraya para harcarsanız, eyvallah, başım üstüne. Yanlış yaptınız, Adıyaman’a tıp fakültesi kurdunuz. Yanlış yapılmıştır, şimdi, kalkıp derseniz ki “Ben burayı düzeltiyorum.” eyvallah, en önde ben giderim, ama bu ülkenin İstanbul’da bir tıp fakültesi kurulmasına ihtiyacı yoktur, yani ülke menfaatine değildir; sadece sizin emir eriniz olacak olan, kurşun asker yetiştirecek olan öğretim üyelerine ihtiyacınız vardır, bunun için siz bu üniversiteyi kuruyorsunuz.

Peki, Anayasa 130 diyor ki “Bilimsel özerkliğe sahip olacak.” Allah aşkına, müsteşarın başkanı olduğu, Sağlık Bakanının 2 tane de üye atadığı bir üniversite özerk olur mu? 5 kişinin 3 tanesini bakan atıyor. Allah aşkına, birisi bana çıksın, desin ki “Bu özerktir.” Bir kişi söyleyemez. Bir kişi çıkıp, “Bu üniversite özerktir.” diyemez, o yüzden Anayasa’ya aykırıdır.

Yine, Anayasa 131’inci madde, 132’nci madde kesinlikle böyle bir üniversitenin hiçbir şekilde kurulamayacağını bizlere söylüyor. Bu üniversitenin sadece adı üniversite olacaktır, başka hiçbir şey değil. Üniversitelerde olması gereken, artık mumla aradığımız özgür düşünce, bilimsel özerklik ve toplumsal liderlik rolü…

Bakın, bu kavramları unuttunuz. Toplumsal liderliği siyasetçiler yapmaz, üniversiteler yapar. Üniversitelerin ürettiği bilimden yararlanan siyasi liderler, alır, ülkelerini taşırlar. Şimdi siz üniversiteleri peşinize taktınız, üniversiteler sizi peşinize takacağına. Bu yanlıştır, bu yanlıştan acilen dönülmelidir. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin çerçeve 7’nci maddesiyle 2/9/1983 tarihli ve 78 sayılı Yüksek Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’ye eklenen Ek Madde 18 in ikinci cümlesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Erkan Akçay (Manisa) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Özcan Yeniçeri konuşacak.

Buyurun.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Bakan uyuyor, Komisyon uyuyor.

BAŞKAN – Siz şimdi uyandırırsınız Hocam onları.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yani gökten ecdat inerek öpse o pak alnı, değer diyeceğim de burada öpecek o pak alın kalmadı gibi görünüyor.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Burada Hocam, burada.

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Öbür tarafta var.

Şimdi, önerge veriyoruz, soruluyor: “Katılıyor musun?” Komisyon diyor ki: “Katılmıyorum Başkan.” Bakana soruyorlar. Bakan fevkalade iştahlı bir şekilde “Katılmıyoruz.” diyor. Çünkü, ne olduğunu da çok anlamış değil aslında, çünkü “tweet” atıyor. Yani, birisi katılmıyor, öbürü de katıla katıla katılaşıyor ve dolayısıyla bu durumda da sizin getirmiş olduğunuz önerinin bir anlamı ve bir mantığı kalmıyor.

Değerli milletvekilleri, öncelikle ifade edeyim ki biz bir gerçekten kanun yapma tekniğine aykırı ve teamüllerin dışında bir torba saldırısıyla karşı karşıyayız. Bu şekilde yapılan kanunlar, sonunda tekrar bir başka kanunla değiştirilmek durumunda ve zorunda kalınmaktadır. Koy, kaldır; yap, değiştir sistemiyle işleyen bu yasa yapma sistemi, neredeyse AKP’nin temel bir politikası ve geleneği hâline gelmiştir. Torba yasa, AKP’nin çadır devleti felsefesinin bir yansımasıdır. Zaten AKP, devleti bir şirket, vatandaşı da bu şirketin hizmetkârı olarak görmektedir. İş adamı tipi, yalnız başarı peşindedir. Bu amaç uğruna her türlü yüksek değeri feda eder. Kazanmak, kazanmak, daima kazanmak… Gayesi kazanmak olduğu için de kazandığını yemez, daha fazla kazanmaya sarf eder.

Bu bağlamda bakıldığında, getirmiş olduğunuz yasaların aslında ta yıllar öncesinde Tevfik Fikret’in söylediği…

“Kanun diye topraklara sürtündü cebinler;

Kanun diye, kanun diye kanun tepelendi…

Bihude figanlar yine, bihude eninler.” diyor.

Demek ki AKP bu yönü itibarıyla kanun yapma değil, kanun tepeleme gibi bir yöntemle çalışmaktadır. Laubali, ciddiyetten uzak, baştan savma ve keyfî kanun yapmayı, âdeta, AKP iktidarı gelenek hâline getirmiş, kimlik edinmiştir.

Değerli milletvekilleri, Sağlık Bakanlığı fiilî kontrolünde sağlık bilimleri üniversitesi kurulması Anayasa’ya, “üniversitelerin özerk ve bilimsel niteliklerini haiz olması” ilkesine tepeden aykırı hükümler taşımaktadır. Biraz önce, benden önce konuşan hatibin de ifade ettiği gibi, böyle bir üniversitenin üniversite olması, üniversitenin bilimsel özerkliğe sahip olması söz konusu olmayacaktır. Böyle bir üniversite üzerinde siyaset etkin bir biçimde rol oynayacak, mutlak hâkimiyet siyasetin kontrolü altında bulunacaktır.

Diğer yandan, mevcut üniversiteler ihtiyaçtan kıvranırken, öğretim üyeleri ihtiyacı had safhadayken yeni üniversite kurmanın ne kadar akılcı bir iş olduğunu da burada sorgulamamız gerekir.

Üniversite bünyesinde kurulması öngörülen mütevelli heyet de, bu görevin tanımı YÖK mevzuatına ve üniversitenin “bilimsellik” ve “özerklik” ilkelerine zarar verici bir nitelik ortaya koymaktadır. Bu madde hükmünün bu şekilde kabulü üniversitelerde zaten olmayan özerkliği iyice yok etmiş olacaktır.

AKP döneminde üniversiteler yüksek liselere dönüşmüştür, üniversitelerde özgür düşünce ve özerklik yok edilmiştir. Türkiye’de hiçbir üniversite senatosunun Türkiye'nin hiçbir meselesi hakkında herhangi bir bildirisi ve görüşü yoktur. Bu, üniversite üzerindeki despotizmi, baskıyı gösteren tipik bir olgudur.

Şimdi, üniversite öğretim üyeleri aslında erdem ile ekmek, onurları ile konforları, örs ile çekiç arasında, bir anlamda, tercihe zorlanmaktadırlar. Ve dolayısıyla, mevcut üniversitelerde biraz önce ifade ettiğim sebepler yüzünden, zaten vahim bir hâle gelmiş olan bir üniversite meselesi… Yeni üniversiteler ihdas ederek yeni birtakım sorunları da aslında kendi kendimize gündeme getirmiş oluyoruz.

BÜLENT TURAN (İstanbul) – Süre bitti.

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – Süre bitsin, efkârlanmayın, biraz sonra bir daha konuşacağım, demek ki çok istiyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, kalkınma millî varlığın çimentosudur, üniversite ise kalkınmanın yakıtıdır. Kalkınma doğrudan doğruya eğitime endekslidir. Eğitimi mahvederseniz, eğitimi evcilleştirirseniz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – …üniversiteyi evcilleştirirseniz topluma en büyük kötülüğü yapmış olursunuz.

Şimdilik saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yeniçeri, teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

8’inci maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Kanun Teklifinin 8 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 "MADDE 8- 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

EK MADDE 17-Yeni kurulan Sağlık Bilimleri Üniversitesinde ekli (II) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilmiş ve bu Kanun Hükmünde Kararnameye bağlı cetvellere, ilgili üniversite bölümü olarak eklenmiştir."

Erkan Akçay                                                     Özcan Yeniçeri                                  Mehmet Günal

Manisa                                                                   Ankara                                             Antalya

Alim Işık                                                                                                                           Ali Öz

Kütahya                                                                                                                           Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 8. maddesinin kanun metninden çıkarılarak diğer maddelerin madde numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

Rahmi Aşkın Türeli    Vahap Seçer            Bülent Kuşoğlu           Müslim Sarı

        İzmir                       Mersin                       Ankara                      İstanbul

Bihlun Tamaylıgil                                               Haydar Akar                                       İzzet Çetin

     İstanbul                                                             Kocaeli                                              Ankara

BAŞKAN – Şimdi okutacağım önerge Anayasa’ya aykırılık önergesidir, öncelikle işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 688 Sıra Sayılı Kanun Teklifi'nin 8. Maddesinin Anayasa'ya aykırılık nedeniyle kanun metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

İdris Baluken                                                     Selma Irmak                                      Halil Aksoy

  Bingöl                                                                   Şırnak                                                 Ağrı

Mülkiye Birtane Adil Zozani                                  Erol Dora

      Kars                                                                 Hakkâri                                             Mardin

                         Demir Çelik                                       Abdullah Levent Tüzel

                            Muş                                                                İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bilimin, düşüncenin ve teknolojinin üretildiği merkezler olan üniversiteler tarihleri boyunca özerk olması gereken kurumlar olarak görülmüştür. Hem yönetimsellik hem de finansman anlamında gerçekleştirilmesi düşünülen bu özerklik, teminat altına alınan hukuki metinlere bağlanmıştır. Anayasa'da da tanımlandığı şekliyle üniversite kurumları, mali ve idari açıdan özerk kurumlardır. Ve fakat AKP iktidarı diğer tüm kurumlarda olduğu gibi üniversite kurumunda da mutlak anlamda iktidar olma istenciyle kendisine bağlı üniversiteler geliştirmeye çalışmaktadır. Öncelikle belirtmek gerekir ki, bu uygulama tarihin akışına, bilime ve özelde ise Anayasa'nın 130 ile 131 numaralı maddelerine aykırıdır. Sağlık Bakanlığının icracısı olduğu bir üniversite sadece AKP iktidarı döneminde değil, tüm iktidarlar döneminde zararlıdır. Bu kapsamda Sağlık Bakanlığına üniversite kurma yetkisi veren maddelerden biri olan 8. maddenin Anayasa’ya aykırı olduğunu belirtiyoruz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Elektronik cihazla oylama yapalım.

Bir dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Karar yeter sayısı yoktur.

Beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.58

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78’inci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

688 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 8’inci maddesi üzerindeki Bingöl Milletvekili İdris Baluken ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Teklifin görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 8. maddesinin kanun metninden çıkarılarak diğer maddelerin madde numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

Bihlun Tamaylıgil (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Müslim Sarı konuşacak.

Buyurun.

MÜSLİM SARI (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 688 sıra sayılı Teklif’in 8’inci maddesinde vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teklifin bu 8’inci maddesi -özet olarak- Sağlık Bakanlığı tarafından kurulması düşünülen, planlanan Sağlık Bilimleri Üniversitesinin kadrolarının tahsisiyle ilgili olan bir madde. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak Anayasa’ya açık bir biçimde aykırı olduğunu düşündüğümüz bu düzenlemeye şiddetle karşıyız. Bir defa, her şeyden önce, bu düzenlemenin getiriliş biçimi ciddi bir samimiyet testinden geçiyor çünkü aynı düzenleme daha önce Meclise geldiğinde bütün grupların ortak önerisiyle kanun metninden çıkartılmıştı dolayısıyla bunu olumlu bir adım olarak değerlendirdik. Ancak daha sonra bir torba yasa önümüzde geldi ve daha önceden çıkartılmış olan bu kanunun bu maddeleri bu torba yasanın içerisine aynen dercedildi. Dolayısıyla, burada bir samimiyet problemi olduğunu düşünüyoruz. En başta bunu belirtmek gerekir.

Özellikle ihtisas sahibi komisyonlardan, ihtisası olan, uzmanlık alanı olan komisyonlardan çekilerek Plan ve Bütçe gibi daha teknik ağırlıklı bir komisyona getirilmesini, oradan kaçırılarak uzmanlık sahibi arkadaşların görüşlerinin ve önerilerinin yansıtılmamasını, onların sürecin içine katılmasından azade kılınmasını bu anlamda doğru bulmadığımızı belirtmek isteriz.

İkinci olarak: Başta da belirttiğim üzere, bu düzenleme Anayasa’ya aykırıdır, çok açık biçimde, Anayasa’nın 130, 131 ve 132’nci maddelerine aykırılık teşkil etmektedir. Her şeyden önce, yönetsel olarak aykırılık teşkil etmektedir çünkü bu düzenlemede 5 kişilik bir mütevelli heyeti tanımı yapılmaktadır. Bu mütevelli heyetinin nasıl oluştuğuna baktığımız zaman, bunun 1 kişisi zaten Sağlık Bakanlığı Müsteşarıdır, 2 kişi Sağlık Bakanı tarafından belirlenmektedir, 1’i rektördür -ki rektörün de siyasal iradeyle çok yakından ilişki içinde olduğu bellidir, açıktır- ve 1’i de YÖK tarafından belirlenmektedir. Dolayısıyla, siyasal iradenin ya da siyasal iktidarın belirlediği bir mütevelli heyeti vardır ve bu mütevelli heyetiyle yönetilen bir üniversiteden bahsetmekteyiz. Bu üniversitenin yönetsel anlamda özerk olduğunu kimse iddia edemez, kimse savunamaz. Dolayısıyla, bu kadrolarda Sağlık Bakanlığının eğitim ve araştırma hastanelerinin kadrolarının oluşturulmasının, bu mütevelli heyetinin yönetiminde bir üniversite tarafından yapılıyor olmasının da ne kadar siyasetten uzak olduğunu değerlendirmelerinize sunmak isterim.

Üçüncüsü: Esasen, bu, buraya gelen arkadaşlarım tarafından da belirtildiği üzere, hibrit bir modeldir. Kamu üniversiteleriyle ilgili olarak Anayasa’nın ilgili maddelerinde yer alan hükümler çerçevesinde belirlenmiş olan yetkili organlardan biri değildir mütevelli heyeti. Anayasa’da, 2547 sayılı YÖK Kanunu’nun 13, 14 ve 15’inci maddelerinde kamu üniversitelerinin organları belirlenmiştir. Bu organlar, rektör, senato ve üniversite yönetim kuruludur. Dolayısıyla, kamu üniversiteleri için “mütevelli heyeti” diye bir düzenleme, böyle bir organ tanımlanmış değildir. Bu daha çok, vakıf üniversiteleri için var olan bir organdır. Dolayısıyla, biz vakıf üniversitesi mi kuruyoruz, yoksa bir kamu üniversitesi mi? Kanunun bütün ruhundan ve metninden anlıyoruz ki bu bir kamu üniversitesi, doğrudan doğruya Sağlık Bakanlığı tarafından kurulan bir üniversite. Ancak mütevelli heyeti bizim hukuk sistemimizde kamu üniversiteleri için düzenlenmiş bir yöntem değildir, bir organ değildir, buna aykırıdır. Bu, Anayasa’nın 130’uncu maddesindeki mali özerkliğe de çok açık biçimde aykırıdır. Bakınız, Anayasa’nın 130’uncu maddesi şunu söylüyor: “Üniversitelerin hazırladığı bütçeler YÖK’çe tetkik ve onaylandıktan sonra devreye girer.” Dolayısıyla, mali özerlik açısından bu hazırlanan bütçelerin YÖK tarafından, YÖK’ün onayına sunulmuş olması burada bir denetim mekanizması olarak belirlenmiştir. Dolayısıyla, mali özerklik açısından bu önemli ancak burada biraz önce belirttiğimiz hibrit modelin bir uzantısı olarak oluşturulmuş mütevelli heyetleri üniversitelerin bütçe teklifini onaylamakla yetkilendirilmiştir. Dolayısıyla, bu şekilde kurulmuş üniversitenin ne mali özerkliği vardır ne idari özerkliği vardır ne de bilimsel özerkliği vardır. Bunun çok açık biçimde Anayasa’ya aykırı olduğu açıktır. Dolayısıyla, bunun çıkartılmasını teklif ediyoruz. Değerlendirmelerinize, takdirlerinize sunarız.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Kanun Teklifinin 8 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 "MADDE 8- 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

EK MADDE 17- Yeni kurulan Sağlık Bilimleri Üniversitesinde ekli (II) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilmiş ve bu Kanun Hükmünde Kararnameye bağlı cetvellere, ilgili üniversite bölümü olarak eklenmiştir."

Erkan Akçay (Manisa) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Özcan Yeniçeri konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 688 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin bu defa 8’inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, tabii, şunu hemen ifade etmek lazım: Ben bu konuşmayı yaptıktan sonra Başkan soracak “Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmedi.” denilecek. Ben de şunu anlamıyorum: Başkan sonucu önceden belli olan bir oylamayı niye yapar, anlaşılır değildir. Aslında bu gelenekleri sürdürmek bakımından yapılıyor ama çok da mantıklı gelmediğini özellikle ifade etmek istiyorum.

Şimdi eğitimle ilgili bir zihniyeti burada bu yasayla beraber sizin önünüze koymak istiyorum. Şimdi, eğitimin seviyesi düşük olan bir ülkede, aynı zamanda kalkınmışlık, gelişme ve ilerleme yönünden de sorun var demektir. Örneğin okuryazar oranı düşük, orta ve yükseköğretimi bozuk, adaletsiz üniversiteler bilim ve teknoloji üretmede geri kalmış demektir. Bu tür bir ülke, aynı zamanda gelişmiş ülkeleri geriden takip eden bir durumda ve konumda bulunacaktır.

Toplumlar ve onların siyasi örgütleri olan devletlerin nasıl bir yurttaş arzuladıkları, benimsedikleri eğitim ve onun da üstünde üniversite anlayışlarıyla belirlenir. Devlet yöneticilerinin sahip oldukları eğitim felsefesi yurttaşları faydalı, sosyal, nitelikli ve üretici yapabileceği gibi yetersiz, bilgisiz, çaresiz ve değersiz de yapabilir. Önemli olan üniversiteleri açmak değil, gerçek anlamda üniversite hüviyetine sahip kurumlar inşa etmektir.

Bakın, bir şey söyleyeyim size de bunu o manada bir değerlendirin. Harun Reşit öldükten sonra yerine gelen halifeye demişler: “Hadi gözün aydın olsun, hayırlı olsun halife oldun.” O da demiş ki: “Halife olmak önemli değil, halife gibi olmak önemli.” Üniversite açmak önemli değil, gerçek anlamda üniversite gibi bir üniversite açmak önemli. Yoksa uydu üniversite, kukla üniversite, bağlı üniversite, bağımlı üniversite üretirseniz bu, o üniversiteden çıkacak insanların kimliği ve şahsiyetini de ezmek suretiyle onlara en büyük kötülüğü yapmış olursunuz.

Şimdi, bir bakın, Millî Eğitimde çıkarılan “4+4” sistemiyle bütün eğitim kurumlarının yöneticileri toptan görevden alınmış ve yerlerine AKP yandaşı sendikanın üyeleri getirilmiştir. Cumhuriyet tarihinde olmayacak kadar 18 bin okul müdürü üç ay içerisinde görevden alınmış ve bunların yerine EĞİTİM-BİR-SEN sendikasının üyeleri atanmıştır. Bu durum, maalesef, bizi çok rahatsız etmesine karşın, Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşları rahatsız etmediği gibi, bir de alkışla bunu karşılamaktadırlar. Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner. Yarın aynı şey size döndüğü zaman nasıl bağıracağınızı ben şimdiden görüyorum.

Değerli milletvekilleri, eğitimi hallaç pamuğu gibi atan bir Hükûmetin uygulamalarıyla biz bugün karşı karşıyayız. Üniversiteler AKP’nin âdeta yan kuruluşu hâline getirilmiştir. Üniversiteye rektörler de öncelikle AKP’ye yakınlık bağlamında değerlendirilmektedir. Türkiye’de eğitim kurumları giderek parti kurumları hâline dönüştürülmüştür. Üniversite mali yönden, bilimsel yönden, idari yönden hiçbir özerkliği olmayan, bağımlı, edilgen, sesi çıkmayan sünepe kuruluşlar durumuna ve konumuna götürülmüştür. Ülkemiz yönünden milletimizin beyni üniversiteler yani aklı üniversiteler, yüreği de camilerdir. Yüksek bilime ve değerlere sahip bir eğitim sürülerden kahramanlar çıkarır, maddi ve manevi değer yoksunu bir eğitim de kahramanları sürüler hâline getirir. İktidarın siyaseti, keyfîliği, idareimaslahatı ve particiliği sokmadığı yer kalmamıştır. Camiye sokmuştur, üniversitelere sokmuştur, kışlaya sokmuştur, okula sokmuştur ve dolayısıyla biraz önce söylediğim üniversitelerin, okulların bu yönü itibarıyla topluma yapacağı katkıyı da neredeyse sıfırlamış duruma getirmiştir.

Değerli milletvekilleri, devletlerin yapısı ile bireyin karakteri arasında ciddi bir ilişki vardır. Devletler hangi vasıfta ve yetenekte bireyler istediği, uyguladığı eğitim stratejisinden rahatlıkla anlaşılır. Bireylerin aldığı eğitimin kalitesi, biçimi ve felsefesi bireylerin şahsiyetinin teşekkülünde de ciddi bir faktör olarak karşımızda durmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - Eğitimin yeni tutumlar yaratmak şöyle dursun, daha çok mevcut topluma yayılan değer ve eğilimleri yansıtıp bunları doğruladığına dair başka belirtiler de vardır.

Yani durum, bu getirilen yasa tasarısıyla aslında bir şeye katkı yapmıyoruz, bir şeyleri bozuyoruz, bir şeyleri kelimenin tam anlamıyla yeniden yerinden oynatıyoruz. Onun için, iki defa düşünmenizi size salık veriyor, hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Yeniçeri, teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 23.16

DOKUZUNCU OTURUM

Açılma Saati: 23.35

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78’inci Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.

688 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

9’uncu maddede üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 Sıra Sayılı Kanun Teklifi'nin 9. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

"Bu ücretler, Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı eğitim ve öğretim verilen tüm okullarda görevli öğretmen ve yöneticilere %100 fazlasıyla ödenir. Öğretmen ve yöneticilere ödenen bu miktar kadarı her yardımcı hizmet personeline de ödenir.”

                 İdris Baluken                                    Selma Irmak                                      Halil Aksoy

                       Bingöl                                               Şırnak                                                 Ağrı

               Mülkiye Birtane                                   Adil Zozani                                         Erol Dora

                        Kars                                               Hakkâri                                             Mardin

                                               Demir Çelik                              Abdullah Levent Tüzel

                                                     Muş                                               İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 9. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Rahmi Aşkın Türeli                                            Vahap Seçer                                   Bülent Kuşoğlu

                        İzmir                                                Mersin                                              Ankara

                   İzzet Çetin                                  Bihlun Tamaylıgil                                 Haydar Akar

                      Ankara                                             İstanbul                                             Kocaeli

                                                                           Müslim Sarı

                                                                              İstanbul

"MADDE 9 - "14.07.1965 tarihli ve 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun 176 ncı maddesinin birinci fıkrasında geçen "140" ve "150" rakamları sırasıyla "280" ve "300" olarak ve ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Bu ücretler, özel eğitime muhtaç öğrencilerin eğitim ve öğretim gördüğü kurumlarda görevli öğretmen ve yöneticiler ile bu öğrencilere yönelik olarak açılan özel sınıf öğretmenlerine ve cezaevlerinde görevli öğretmen ve diğer personele % 25, Milli Eğitim Bakanlığı Örgün ve Yaygın Eğitimi Destekleme ve Yetiştirme Kursları Yönergesi kapsamında görev alan yönetici, öğretmen ve diğer personele % 100 fazlasıyla ödenir"

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Kanun Teklifinin 9 uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Erkan Akçay                                  Mustafa Kalaycı                                Özcan Yeniçeri

                      Manisa                                              Konya                                               Ankara

                                                   Ali Öz                                           Emin Çınar

                                                   Mersin                                          Kastamonu

"MADDE 9- 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun 176 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Bu Kanunun 89 uncu maddesine göre kendilerine ders görevi verilenlere, ders saati başına gündüz öğretimi için 280, örgün ve yaygın eğitim kurumlarında yarıyıl ve yaz tatillerinde, cumartesi ve pazar günleri ile saat 18.00'den sonra başlayan öğretim faaliyetleri için 300 gösterge rakamının bu Kanuna göre belirlenen aylık katsayısı ile çarpımından oluşan miktar üzerinden ek ders ücreti ödenir.

Bu ücretler, özel eğitime muhtaç öğrencilerin eğitim ve öğretim gördüğü kurumlarda görevli öğretmen ve yöneticiler ile bu öğrencilere yönelik olarak açılan özel sınıf öğretmenlerine ve cezaevlerinde görevli öğretmenlere % 25 fazlasıyla ödenir.

Okullarda nöbetçi olarak görevlendirilen öğretmen ve yöneticilere haftalık altı saat ilave ek ders ücreti ödenir.

Bu madde kapsamında ücretle ders vermek üzere yükseköğretim kurumlarından görevlendirilen öğretim elemanlarına 2914 sayılı Kanun hükümlerine göre ek ders ücreti ödenir.

Konferans ücreti her yıl bütçe kanunlarında gösterilir."

BAŞKAN – Komisyon okunan son önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Erkan Akçay konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 9’uncu maddede verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu, 36 maddelik kanun teklifi içerisinde belki de olumlu diyebileceğimiz ender maddelerden birisi de bu yani bütün noksanlıklarına rağmen olumlu gördüğümüz, desteklenebilecek, böyle, Diyojen’in gündüz vakti fenerle aradığı ve zor bulacağı maddelerden birisi, değerli milletvekilleri.

Şimdi, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 176’ncı maddesine göre öğretmenlere ders saati başına gündüz öğretimi için 140, yarıyıl ve yaz tatilleri için ve hafta içinde de saat 18.00’den sonra başlayan öğretim faaliyetleri için 150 gösterge rakamının memur maaş katsayısıyla çarpımı tutarında ek ders ücreti ödenmektedir. Bu da bugün itibarıyla brüt 11 lira tutmaktadır. Bu ücret kesintilerle 9 lira 35 kuruşa düşüyor. Ve 6528 sayılı torba kanunun 12’nci maddesiyle 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’na eklenen geçici maddeyle özel dershanelerin faaliyetleri 1 Eylül 2015 tarihinden itibaren sona erecektir. Bu mevcut teklifle Millî Eğitim Bakanlığı örgün ve yaygın eğitimi destekleme kurslarında görev alacak yönetici ve öğretmenlere verilecek ek ders ücreti yüzde 100 nispetinde artırılarak 21 liraya kadar çıkarılmaktadır.

Bu düzenleme, konuşmamın başında da ifade ettiğim gibi, iyi bir düzenleme olarak mütalaa edilse de kapsamı itibarıyla yetersizdir çünkü yapılan düzenleme sadece özel öğretim kurumları ve Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda verilecek sınavlara dönük kurslardaki branş öğretmenlerini kapsamaktadır, oysa Türkiye’de on binlerce sınıf öğretmeni ve kurslarda eğitim vermeyen branş öğretmenleri vardır. Örgün ve yaygın eğitimi destekleme kurslarındaki öğretmenlerin ek ders ücretleri artırılırken Millî Eğitim Bakanlığındaki diğer öğretmenlerin ek ders ücretlerinin artırılmaması adaletsizliktir. Yani, burada da hani iyi bir şey yaparken dahi bir adaletsizlik mutlaka yapılıyor. Ek ders ücretindeki artışın bütün öğretmenleri kapsayacak şekilde düzenlenmesi eşit işe eşit ücret ve Anayasa’nın eşitlik ilkesi gereğidir.

TÜRKİYE KAMU-SEN Araştırma Geliştirme Merkezinin 2015 Şubat ayına ait asgari geçim endeksi sonuçlarına göre, çalışan tek kişinin yoksulluk sınırı 2.061 liradır, 4 kişilik bir ailenin asgari geçim haddi ise 4.183 lira, çalışan tek kişinin açlık sınırı 1.593 liradır. Türkiye’de 4 kişilik bir ailenin ortalama gıda ve barınma harcamaları toplamı 1.645 liradır. Şubat 2015 itibarıyla ortalama 2.298 lira ücret alan bir memur, maaşının yüzde 71’ini yalnızca gıda ve barınma harcamalarına ayırmaktadır, diğer ihtiyaçlarını karşılamak için maaşının yüzde 28,4’ü geriye kalıyor. Ortalama ücretle geçinen bir memur ailesinin ulaşım, sağlık, eğitim, haberleşme, giyim gibi diğer zorunlu ihtiyaçlarını karşılaması için Şubat 2015 maaşından geriye yalnızca 653 lirası kalmaktadır.

Kamuda görev yapan 9’uncu derecenin 1’inci kademesindeki bir öğretmen Ocak 2015 itibarıyla 2.220 Türk lirası çıplak ücret almaktadır. 1’in 4’ünde görev yapan bir öğretmenin maaşı ise 2.570 liradır. Dolayısıyla, TÜRKİYE KAMU-SEN’in bu araştırma sonuçlarına göre öğretmenlerimiz yoksulluk sınırının çok altında maaş almaktadır. Bu rakamları da bu mukayesenin rahatça yapılabilmesi için belirttik. Ayrıca, öğretmelere nöbet görevinin karşılığı olarak hiçbir ücret de ödenmemektedir, bu da angarya niteliği taşımaktadır.

Bu düşüncelerle önergemizin kabulünü diler, saygılar sunarım. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 9. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Vahap Seçer (Mersin) ve arkadaşları

"MADDE 9 - "14.07.1965 tarihli ve 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun 176 ncı maddesinin birinci fıkrasında geçen "140" ve "150" rakamları sırasıyla "280" ve "300" olarak ve ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Bu ücretler, özel eğitime muhtaç öğrencilerin eğitim ve öğretim gördüğü kurumlarda görevli öğretmen ve yöneticiler ile bu öğrencilere yönelik olarak açılan özel sınıf öğretmenlerine ve cezaevlerinde görevli öğretmen ve diğer personele % 25, Milli Eğitim Bakanlığı Örgün ve Yaygın Eğitimi Destekleme ve Yetiştirme Kursları Yönergesi kapsamında görev alan yönetici, öğretmen ve diğer personele % 100 fazlasıyla ödenir"

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Vahap Seçer konuşacak.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Akçay’ın da söylediği gibi, bu teklif içerisindeki belki de hepimizin onaylayabileceği bir düzenleme ancak eksik olan bir düzenleme. Bu düzenlemeyle, özel eğitime muhtaç öğrencilerin eğitim ve öğretim gördüğü kurumlarda görevli öğretmen ve yöneticiler ile bu öğrencilere yönelik olarak açılan özel sınıf öğretmenlerine ve cezaevlerinde görevli öğretmen ve diğer personele yüzde 25, Millî Eğitim Bakanlığı Örgün ve Yaygın Eğitimi Destekleme ve Yetiştirme Kursları Yönergesi kapsamında görev alan yönetici, öğretmen ve diğer personele de yüzde 100 fazlasıyla bir ek ders ücreti düzenlemesi yapılıyor. Bizim önergemizin farkı şurada: Biz diyoruz ki: Bunu onaylayalım ancak aslında bütün öğretmenlerin ek ders ücretine bir zam yapalım, onların 140 olan göstergelerini 280, 150 olan göstergeyi de 300 olarak belirleyelim ve daha sonra 9’uncu maddede öngörülen bu düzenlemeyi de yapalım. Ek ders ücretleri şu anda 9 lira ile 9 lira 73 kuruş arasında. Bu yaptığımız değişiklikle bütün bu ek ders ücretlerini 18 ile 20 TL’ye çıkarıyoruz. Siz de öğretmenlerin bugünkü koşullarda hangi sıkıntılar içerisinde yaşadıklarını biliyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, millî eğitim, gerçekten Türkiye için çok önemli bir konu. Özellikle on iki yıllık iktidarlarınız süresi boyunca da aldığınız kararlar aslında çok dramatik kararlar oldu. Gerçekten çok önemli yasal değişiklikler oldu. Bugüne kadar 5 Millî Eğitim Bakanı görev yaptı. Sayın Hüseyin Çelik Sayın Nimet Baş’a bu görevi devrederken millî eğitimle ilgili birçok olumlu düzenlemeler yaptıklarını ve artık bunu bir otomatik pilota bağladıklarını, âdeta her şeyin yolunda olduğunu söyleyerek o görevi devretmişti ama maalesef otomatik pilota bağlanan o uçak şu anda yere çakılmış durumda.

Gerçekten çok önemli gelişmeler oluyor Millî Eğitim teşkilatında. Özellikle 2014 yılında çıkartılan Millî Eğitim Temel Kanunu’nda yapılan değişikliklerden sonra çok önemli sorunlarla karşı karşıya kaldık ama her şeyden önemlisi de atanmayan öğretmenler sorunu. Türkiye'de şu anda atama bekleyen 330 bin öğretmenimiz var. Geçtiğimiz günlerde Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülen yeni torba yasada Millî Eğitim Bakanlığına 47 bin kadro ihdası yapıldı ve bunun, 35 bin öğretmen atamasının da 2015 yılı sonuna kadar yapılmasıyla ilgili bir düzenleme oldu. Umut ediyorum kısa sürede Genel Kurula da iner ve o burada yasalaşır. Çünkü 330 bin atanamayan, atanmayan öğretmen bu sevindirici haberi bekliyor. Bu düzenleme sevindirici olabilir ama yetersiz. Zira, Millî Eğitim Bakanlığının 115 bin öğretmen ihtiyacı var. Bu yeni yapılan kadro ihdasıyla, yani 35 bin öğretmen atamasından sonra 80 bin yine ihtiyacı kalacak. Bu tartışmalar, müzakereler sırasında 35 bin atanacak öğretmenin bir yıllık maliyeti üzerinde bir tartışma oldu ve hazineye 1,6 milyar TL yıllık maliyeti olduğu ortaya çıktı. Ancak bunun yanında da 60 bin ücretli öğretmen var, onun da 600 milyon TL hazineye maliyeti var.

Şimdi, bu hesaptan yola çıkarak baktığınız zaman, bu 35 bin öğretmen atamasından sonra geriye kalan 80 bin öğretmen atamasını gerçekleştirdiğiniz zaman 35 bin öğretmen atamasıyla hazineye yüklenen 1,6 milyar TL’nin üzerine bir 3 milyar TL daha yük binecek.

Şunu anlatmaya çalışıyorum: Türkiye 800 milyar doların üzerinde ciro yapan bir ekonomiye sahip, 400 milyar TL’ye yakın bütçe yapan bir ekonomiye sahip. Birçok yere, 52 milyar TL sadece savunmaya para harcayan bir Türkiye herhâlde gelecek kuşaklar için, eğitim için, Türkiye’nin geleceği için, eğitimli toplum için ilave bir 3 milyar TL daha bulma gücüne sahiptir. Dolayısıyla, 35 bin öğretmen ataması değil, Millî Eğitim Bakanlığının…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VAHAP SEÇER (Devamla) – …ihtiyacı olan 115 bin öğretmen atamasının bir an önce gerçekleşmesini diliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Seçer.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 Sıra Sayılı Kanun Teklifi'nin 9. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

"Bu ücretler, Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı eğitim ve öğretim verilen tüm okullarda görevli öğretmen ve yöneticilere %100 fazlasıyla ödenir. Öğretmen ve yöneticilere ödenen bu miktar kadarı her yardımcı hizmet personeline de ödenir.”

İdris Baluken (Bingöl) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Milli Eğitim Bakanlığı'na çalışan öğretmen, yönetici, yardımcı hizmet personellerinin geçim durumları ve ekonomik gelirlerine bakıldığında Türkiye'nin haysiyete yakışır bir yaşam şansı sunmadığı açıktır. Bu kapsamda ek ders ücretlerinin Milli Eğitim Bakanlığı'na çalışan sadece spesifik bir kesime değil, tüm personele uygulanması gerekmektedir. Bu önerge ile ayrım gözetmeksizin öğretmen ve yöneticilere verilmesi planlanan ek ücretten yardımcı hizmet personelinin de yararlandırılması öngörülmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, yeni madde ihdasına dair bir önerge vardır. İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre yeni bir madde olarak görüşülmesine Komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde görüşme açılır ve bu maddede belirtilen sayıda da önerge verilebilir. Bu nedenle, önergeyi okutup Komisyona soracağım ve Komisyon önergeye salt çoğunlukla, 21 üyesiyle katılırsa önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım, Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.

Şimdi önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Kanun Teklifi’ne, çerçeve 9’uncu maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

"MADDE 10- 657 sayılı Kanunun ek 33 üncü maddesindeki gösterge tablosu aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir."

 

Gösterge

a) Eğitim görevlisi, başasistan, uzman tabip

150

b) Tabip, tıpta uzmanlık mevzuatında belirtilen dallarda, bu mevzuat hükümlerine göre uzmanlık belgesi alan tabip dışı personel, aynı dallarda doktora belgesi alanlar

135

c) Diş tabibi ve eczacılar

120

ç) Mesleki yüksek öğrenim görmüş sağlık personeli

90

d) Lise dengi mesleki öğrenim görmüş sağlık personeli

75

e) Diğer personel

55

                Mustafa Elitaş                            Mehmet Doğan Kubat                             Fehmi Küpçü

                      Kayseri                                             İstanbul                                               Bolu

              Osman Aşkın Bak                                  Recep Özel                                     Ramazan Can

                     İstanbul                                             Isparta                                             Kırıkkale

                 Cevdet Erdöl                                             

                      Ankara

BAŞKAN – Komisyon, önergeye salt çoğunlukla katılıyor musunuz?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI RECAİ BERBER (Manisa) - Sayın Başkanım, Komisyonumuzun salt çoğunluğu vardır, salt çoğunlukla katılıyoruz. Oy birliğiyle…

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Katılıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Komisyon önergeye salt çoğunlukla katılmış olduğundan, önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım.

Gruplar adına söz isteyen? Yok.

Şahsı adına söz isteyen? Yok.

Soru-cevap? Yok.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir, böylece yeni bir madde ihdas edilmiştir.

Biz komisyon raporu üzerinden görüşmelerimize devam ediyoruz.

10’uncu maddede iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 10’uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 10- 19/9/2006 tarihli ve 5543 sayılı İskân Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 9- (1) Konya İli Hadim İlçesi Dedemli Beldesinde Bozkır Barajı yapımından etkilenen ailelerin, belirlenecek yeni yerleşim alanına nakilleri, hak sahipliği duyuruları, hak sahiplikleri ve borçlandırılmalarına ilişkin usul ve esaslar Bakanlar Kurulunca bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 3 ay içinde belirlenir."

             Rahmi Aşkın Türeli                                Müslim Sarı                                            Bihlun Tamaylıgil   İzmir                      İstanbul                                            İstanbul                                        Vahap Seçer                 İzzet Çetin               Ali Öz

                       Mersin                                              Ankara                                              Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Kanun Teklifinin 10 uncu maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

MADDE 10- 19/9/2006 tarihli ve 5543 sayılı İskan Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

GEÇİCİ MADDE 9- (1) Konya İli Hadim İlçesi Dedemli Mahallesinde Bozkır Barajı yapımından etkilenen ve bulundukları yerlerden kaldırılan ailelerin, yeni yerleşim alanına nakilleri, hak sahipliği duyuruları, hak sahiplikleri ve borçlandırılmalarına ilişkin usul ve esaslar iki ay içerisinde Bakanlar Kurulunca belirlenir."

                  Erkan Akçay                                   Özcan Yeniçeri                                  Mehmet Günal

                      Manisa                                              Ankara                                             Antalya

                     Alim Işık                                     Mustafa Kalaycı                                        Ali Öz

                     Kütahya                                             Konya                                               Mersin

BAŞKAN – Son okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI RECAİ BERBER (Manisa) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın Mustafa Kalaycı konuşacak.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Görüştüğümüz maddede 5543 sayılı İskân Kanunu’na bir geçici madde eklenerek Konya’nın Hadim ilçesine bağlı Dedemli’de Bozkır Barajı yapımından etkilenen ailelerin belirlenecek yeni yerleşim alanına nakilleri, hak sahiplikleri ve borçlandırılmalarına ilişkin usul ve esasların Bakanlar Kurulunca belirlenmesi öngörülmektedir.

Bu madde, içi boş, göstermelik bir düzenleme olup seçim öncesi Dedemlili hemşehrilerime sözde sahip çıkılıyor ve bir şey yapılıyormuş izleniminin verilmek istendiği açıkça görülmektedir.

Bakınız, maddede “Dedemli beldesi” diyorsunuz. Daha Dedemli’nin statüsünü bile bilmiyorsunuz. Siz Konya’da belde mi bıraktınız? İşin daha vahimi, bu kanun teklifini veren Konya Milletvekili Kerim Özkul. Üzülerek söylüyorum, Konya Milletvekili ama Konya’da beldelerin mahalle yapıldığından haberi yok. PKK istediği için çıkardığınız Büyükşehir Yasası’yla beldeleri, köyleri yok ettiniz; adlarına “mahalle” diyerek tüzel kişilikleri kaldırdınız; belde belediyelerini kapattınız. Siz yaptığınız yanlış düzenlemeden dolayı vatandaşlarımızın yaşadığı sorunları görmüyor, bilmiyor, bilseniz de hiç umursamıyorsunuz.

Evleri baraj altında kalacak Dedemlili hemşehrilerimden yaklaşık 650 kişi başvuruda bulunmuş ancak 172 kişi hak sahibi olabilmiştir. Bekâr olanların, kıraç arazide yerleri olanların ve nüfus kaydını kısa süreli başka yere kaydıranların hak sahipliği kabul edilmemiştir. Bugüne kadar iskân konusu da çözüme kavuşturulmamış, hemşehrilerim belirsizliğe itilmiştir. Şimdi de, acele kamulaştırma kararının alınmasının üzerinden tam iki yıl geçtikten sonra Dedemlili ailelerin nakil ve hak sahipliğiyle ilgili usul ve esasları belirleme konusunda Bakanlar Kuruluna yetki veriyorsunuz. Onun da süresi ve ne yapılacağı belli değil, yerleşim yeri belli değil, herkes hak sahibi olabilecek mi, belirsiz. Zaten sizin işiniz gücünüz göz boyama, yalan dolan.

Allah aşkına, bugüne kadar, yol, su, elektrik, kanalizasyon vesair her türlü alt yapısı bitirilmiş, evleri, iş yerleri, camisi, okulu, hastanesi, postanesi, çarşısı, pazarı yapılmış yeni bir Dedemli yapılamaz mıydı? Devletimizin buna gücü yeter ama AKP Hükûmeti yapmadı, beceremedi, üstelik Dedemlilileri mağdur etti.

Kamulaştırma işlemlerinde de evlere, kiraz bahçelerine, kuyulara, bağlara, tarlalara çok düşük ve adaletsiz değerler biçilmiştir.

Dedemli'de, Korualan'da hem baraj hem de kara yolu için kamulaştırma yapılmıştır. Ancak, aynı alanda yer alan araziler ve kiraz bahçeleri için DSİ tarafından belirlenen kamulaştırma bedeli ile Karayolları tarafından belirlenen kamulaştırma bedelinin hem kendi içinde hem de birbirleri arasında büyük farklılıklar bulunmaktadır. AKP Hükûmetinin bu uygulamaları hakkaniyetle bağdaşmamaktadır. O nedenle, kapsamlı bir düzenleme yapılmalı, iskân işlemi kısa sürede bitirilmeli, kıymet takdirleri doğru ve tutarlı bir şekilde yeniden yapılmalı, hiçbir vatandaşımız mağdur edilmemeli ve hakları verilmelidir.

Değerli milletvekilleri, bölgede, Konya'nın birçok yerinde olduğu gibi, kadastro çalışmaları da çiftçimizi, köylümüzü, vatandaşımızı mağdur etmiştir. Bugün bölgeye giderseniz en fazla bu konuda şikâyet alırsınız. Hemşehrilerim atalarından, dedelerinden kalan ve yıllardır kullandıkları arazilerin ormana çıkarıldığını, bu nedenle kullanamadıklarını söylemekte ve bu arazilerle ilgili olarak "Burası dedemizin, babamızın malıydı. AKP Hükûmeti döneminde devlet el koydu." diye dert yanmaktadır. Arazi sahipliğine geçmiş dönemlerde saygı gösterilen yüzlerce dekar arazi AKP Hükûmetinin uygulamaları neticesi orman arazisi sayılarak sahipleri devre dışı bırakılmıştır. Yetkililere sorarsanız “Buralarla ilgili 2/B çalışması yapılması gerekmektedir. Bu çalışma yapılınca vatandaşa satılacak.” Allah aşkına, siz kimin malını kime satıyorsunuz? Bu, haksızlık değil midir?

Bu konuda mutlaka yeni bir düzenleme yapılmalı, en azından orman ağacı veya bahçe yetiştirilmek şartıyla ve köy halkının şehadetiyle araziler sahiplerine iade edilmelidir.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 688 sıra sayılı Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 10. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                Vahap Seçer (Mersin) ve arkadaşları

MADDE 10- 19/9/2006 tarihli ve 5543 sayılı İskân Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

"GEÇİCİ MADDE 9- (1) Konya İli Hadim İlçesi Dedemli Beldesinde Bozkır Barajı yapımından etkilenen ailelerin, belirlenecek yeni yerleşim alanına nakilleri, hak sahipliği duyuruları, hak sahiplikleri ve borçlandırılmalarına ilişkin usul ve esaslar Bakanlar Kurulunca bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 3 ay içinde belirlenir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI RECAİ BERBER (Manisa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu madde ile Konya'nın Hadim ilçesi Dedemli Beldesi'nde Bozkır Barajı yapımından etkilenen ailelerin, belirlenecek yeni yerleşim alanına nakilleri, hak sahipliği duyurularına ilişkin usul ve esasları kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 3 ay içinde Bakanlar Kurulu'nca belirlenecektir. Söz konusu yerde 2013 yılında acele kamulaştırma işlemi kararı alınmış olup, kararın üzerinden geçen 2 yıllık süre zarfında birtakım mağduriyetler oluşmuştur.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın Komisyon, buyurun.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI RECAİ BERBER (Manisa) – Sayın Başkan, 10’uncu maddede bir düzeltme talebimiz olacak. “Konya ili Hadim ilçesi Dedemli Beldesinde” ifadesi var. “Dedemli Mahallesi’nde” şeklinde düzeltilmesini talep edeceğiz.

Teşekkür ederiz.

BAŞKAN – Not edilmiştir.

Bu düzeltmeyle birlikte maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

İki dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 00.04

ONUNCU OTURUM

Açılma Saati: 00.07

BAŞKAN: Başkan Vekili Ayşe Nur BAHÇEKAPILI

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muhammet Bilal MACİT (İstanbul)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78’inci Birleşiminin Onuncu Oturumunu açıyorum.

688 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

7’nci sırada yer alan 687 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine başlayacağız.

7.- İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Burdur Milletvekili Hasan Hami Yıldırım ve İzmir Milletvekili Aydın Şengül ile 50 Milletvekilinin; Adana Milletvekili Ali Demirçalı ve İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin'in; İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel'in; Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan'ın; İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli'nin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun; Kocaeli Milletvekili Haydar Akar'ın; Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş'ün; Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 2 Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural'ın; İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın; İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ile 2 Milletvekilinin; Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanlığı Tezkerelerinin (1/1006, 2/1449, 2/1511, 2/1664, 2/1670, 2/1691, 2/1788, 2/2068, 2/2182, 2/2183, 2/2205, 2/2235, 2/2295, 2/2534, 2/2541, 2/2546) (S. Sayısı: 687)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonraki işlerde de komisyonun bulunmayacağı anlaşıldığından, (11/47) esas numaralı Gensoru Önergesi’nin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşme ile alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek üzere 18 Mart 2015 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 00.08



(x) Bu ifadeye ilişkin düzeltme 18/3/2015 tarihli 79’uncu Birleşim Tutanak Dergisi’nin 117’nci sayfasında “Geçen Tutanak Hakkında Konuşmalar” bölümünde yer almıştır.

(*) 688 S.Sayılı Basmayazı 16/03/2015 tarihli 77’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(x) Önergenin tam metni tutanağa eklidir.