TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

50’nci Birleşim

3 Şubat 2015 Salı

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam'ın, İzmir ilinin ekonomik sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, yolsuzluk ve siyasi yozlaşmaya ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Niğde Milletvekili Doğan Şafak'ın, Niğde ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, 2014 yılında tarımsal sulamaya ilişkin elektrik borcu bulunan çiftçilere destekleme primi ödenmemesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararının iptal edilmesine rağmen hâlen bu primlerin ödenmediğine ilişkin açıklaması

2.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, PKK’nın özellikle Cizre’de yaptıklarına karşı Hükûmetin ne yaptığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

3.- Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş'ın, Çanakkale’de şiddetli lodos nedeniyle yaşanan sorunlara ve şiddetli lodos nedeniyle vefat eden Abdullah Aydemir’e Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

4.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı'nın, DİSK’e bağlı BİRLEŞİK METAL-İŞ Sendikası işçilerinin başlattığı grevin millî güvenlik gerekçesiyle yasaklanmasına ilişkin açıklaması

5.- Gaziantep Milletvekili Derya Bakbak'ın, Gaziantep’e yapılan yatırımlara ilişkin açıklaması

6.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt'ün, İstanbul’un bazı ilçelerinde yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması

7.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer'in, Tekirdağ’da şiddetli lodos nedeniyle yaşanan sorunlara ve Tekirdağ’ın Çorlu ilçesine bağlı Seymen Mahallesi’nde kum ocağı açılmak istenmesine ilişkin açıklaması

8.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir'in, Muğla’nın Marmaris ilçesindeki Turgut İlkokulunun kapatılmak istenmesine ve Sağlık Bakanlığının 22/5/2014 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan yönetmeliğinde teknisyen kadrosunun tanımlanmadığına ilişkin açıklaması

9.- İzmir Milletvekili Mustafa Moroğlu'nun, İzmir’in Buca ilçesinin Gediz semtindeki Hüseyin Avni Ateşoğlu Ortaokulunun imam-hatip ortaokuluna çevrilmesiyle yaşanan sıkıntılara ilişkin açıklaması

10.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu'nun, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesinin sorunlarına ilişkin açıklaması

11.- İzmir Milletvekili Musa Çam'ın, DİSK’e bağlı BİRLEŞİK METAL-İŞ Sendikası işçilerinin başlattığı grevin millî güvenlik gerekçesiyle yasaklanmasına ilişkin açıklaması

12.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru'nun, Tokat ilinde görev yapan sağlık personelinin sorunlarına ilişkin açıklaması

13.- Niğde Milletvekili Ömer Selvi'nin, Niğde Milletvekili Doğan Şafak’ın yaptığı gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

14.- Adana Milletvekili Ali Halaman'ın, Adana’da kara yollarının durumuna ilişkin açıklaması

15.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut'un, Hükûmetten, Kütahya-Balıkesir kara yolunun tamamlanmasını rica ettiklerine ilişkin açıklaması

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 21 milletvekilinin, açlık grevi yapan siyasi Kürt tutsakların taleplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1188)

2.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 21 milletvekilinin, açlık grevlerinin sonlandırılması ve bu kapsamda Kürt sorununda gerçek bir müzakere sürecinin sağlanması için Mecliste yapılması gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1189)

3.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 21 milletvekilinin, sokakta yaşayan ve çalışmak zorunda bırakılan çocukların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1190)

B) Gensoru Önergeleri

1.- Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu ve 20 milletvekilinin, Soma maden sahasında redevans ve hizmet alım sözleşmeleriyle çalışan firmaları kolladığı, bu firmalara işlerin ihalesiz ve usulsüz verilmesini sağladığı iddiasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/43)

C) Duyurular

1.- Başkanlıkça, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonlarında siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerine düşen birer üyelik için aday olmak isteyen siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerinin yazılı olarak müracaat etmelerine ilişkin duyurusu

D) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının,Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki heyetin, Yeni Zelanda Temsilciler Meclisi Başkanı David Carter’ın ve Singapur Parlamento Başkanı Halimah Yacob’un vaki davetlerine icabet etmek üzere 8-11 Şubat 2015 tarihleri arasında Yeni Zelanda’ya ve 11-13 Şubat 2015 tarihleri arasında Singapur’a resmî bir ziyarette bulunmasına ilişkin tezkeresi (3/1692)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Birleşmiş Milletler 69’uncu Genel Kurulu çerçevesinde 9-10 Şubat 2015 tarihlerinde Amerika Birleşik Devletleri’nin New York şehrinde “2015 Sonrası Kalkınma Gündeminin Uygulama Araçları” konulu toplantıya katılım sağlanmasına ilişkin tezkeresi (3/1693)

3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki heyetin, Kanada Avam Kamarası Başkanı Andrew Scheer’in vaki davetine icabet etmek üzere 22-26 Şubat 2015 tarihleri arasında Kanada’ya resmî bir ziyarette bulunmasın ailişkin tezkeresi (3/1694)

4.- Başbakanlığın, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının, korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek üzere, gereği, kapsamı, zamanı ve süresi Hükûmetçe belirlenecek şekilde Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen ve 2/2/2010, 7/2/2011, 25/1/2012, 5/2/2013 ve 16/1/2014 tarihli 956, 984, 1008, 1031 ve 1054 sayılı Kararlarıyla birer yıl uzatılan izin süresinin Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca 10/2/2015 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/1690)

E) Önergeler

1.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, (2/1668) esas numaralı 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/233)

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun 3 Şubat 2015 Salı günkü birleşiminde 683 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarına devam etmesine ilişkin önerisi

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

3.- Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı: 616)

4.- Türkiye Cumhuriyeti ve Ürdün Haşimi Krallığı Arasında Hükümlülerin Nakline Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/740) (S. Sayısı: 425)

5.- Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kars Milletvekili Mülkiye Birtane’nin; Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın; Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/1012, 2/423, 2/2309, 2/2481) (S. Sayısı: 683)

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Çanakkale Milletvekili Mustafa Serdar Soydan'ın, 2002-2014 yılları arasında Çanakkale'ye yapılan yatırımlara ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç'ın cevabı (7/55096)

2.- Manisa Milletvekili Özgür Özel'in, Türkiye Golf Federasyonu Başkanı tarafından Manisa'nın Soma ilçesinde yapılması taahhüt edilen golf sahası projesine ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç'ın cevabı (7/55097)

3.- Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş'ın, Çanakkale 18 Mart Stadyumu'nda yapılan tadilat çalışmalarına ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç'ın cevabı (7/55353)

4.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, cezaevlerindeki mahkumlara sürekli bir biçimde spor yapma olanağı sağlanması kapsamında yürütülen çalışma ve projelere ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç'ın cevabı (7/55356)

5.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Spor Yap Sıhhat Bul kapsamında düzenlenen etkinliklere katılıma ve benzeri etkinliklerin artırılması kapsamında yürütülen çalışma ve projelere ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç'ın cevabı (7/55357)

6.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Ardahan ili özelinde il spor müdürlüğü eliyle lisanslı sporcuların sağlıklarının korunması adına yürütülen çalışmalara,

Kars, Iğdır ve Ağrı illeri özelinde il spor müdürlükleri eliyle lisanslı sporcuların sağlıklarının korunması adına yürütülen çalışmalara,

Erzurum, Gümüşhane ve Bayburt illeri özelinde il spor müdürlükleri eliyle lisanslı sporcuların sağlıklarının korunması adına yürütülen çalışmalara,

Van, Siirt ve Adıyaman illeri özelinde il spor müdürlükleri eliyle lisanslı sporcuların sağlıklarının korunması adına yürütülen çalışmalara,

Muş, Şırnak ve Hakkâri illeri özelinde il spor müdürlükleri eliyle lisanslı sporcuların sağlıklarının korunması adına yürütülen çalışmalara,

Bingöl, Bitlis ve Batman illeri özelinde il spor müdürlükleri eliyle lisanslı sporcuların sağlıklarının korunması adına yürütülen çalışmalara,

Mardin, Elâzığ ve Diyarbakır illeri özelinde il spor müdürlükleri eliyle lisanslı sporcuların sağlıklarının korunması adına yürütülen çalışmalara,

İlişkin soruları ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç'ın cevabı (7/55660), (7/55661), (7/55662) (7/55663), (7/55664), (7/55665), (7/55666)

7.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel'in, mevsimlik tarım işçilerine yönelik olarak çıkarılan Başbakanlık Genelgesinin uygulamasına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı (7/55756)

8.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel'in, 2003'ten günümüze ağız ve diş sağlığı sorunlarının önlenmesi için yapılan çalışmalara ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı (7/55757)

9.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Bakanlığın kullanmakta olduğu hizmet binası için ödenen aylık kira bedeline ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç'ın cevabı (7/55895)

10.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014 yılları arasında Bakanlıkta görev yapan daire başkanları ve daire başkan yardımcılarına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/56271)

11.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında TBMM ile bağlı kurum ve kuruluşlarınca satın alınan matbaa ve yayıncılık hizmetlerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı (7/56299)

12.- İstanbul Milletvekili Celal Adan'ın, 2011 yılında yapılan düzenleme kapsamında dövizli askerlikten yararlananlara iade edilmesi gereken meblağa ilişkin Başbakan'dan sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/57564)

13.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, İstanbul'daki bağlı kurum ve kuruluş binalarının depreme dayanıklılığına ve alınan önlemlere ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/57566)

14.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, 2012/15 sayılı Başbakanlık Genelgesi kapsamında taşınmazlarla ilgili tasarruflar için alınan izinlere ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/57567)

15.- İstanbul Milletvekili Umut Oran'ın, İstanbul'un Başakşehir ilçesinde bir site içindeki yeşil alana imam-hatip okulu yapılmasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce’nin cevabı (7/57627)

16.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın bazı vakıflarla ilgili bir açıklamasına ilişkin Başbakan'dan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/57861)

17.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, bağlı kurum ve kuruluşların istisnai kadrolarına yapılan atamalara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/57889)

18.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşlarca satın alınan kurulum hizmetlerine,

2002-2014 yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşlarca satın alınan yazılım paketi ve bilgi sistemlerine,

İlişkin soruları ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/57890), (7/57892)

19.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlarca satın alınan haber ajansı ve medya takip hizmetlerine ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/57893)

20.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, 2003-2014 yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşların kadrolarına yapılan açıktan atamalara,

2003-2014 yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşların istisnai kadrolarına yapılan atamalara,

İlişkin soruları ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/57895), (7/57896)

21.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, 2003-2014 yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşların kadrolarına yapılan açıktan atamalara,

2003-2014 yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşların istisnai kadrolarına yapılan atamalara,

İlişkin soruları ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/58030), (7/58031)

22.- Iğdır Milletvekili Sinan Oğan'ın, Şanlıurfa'da üç askerin şehit olduğu olaya ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/58105)

23.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, İran'dan Türkiye'ye iniş yapan uçaklara ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/58506)

24.- Hakkâri Milletvekili Adil Zozani'nin, GAP Projesi'nin demografik, ekonomik ve ekolojik etkilerine ilişkin sorusu ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/58537)

25.- Ankara Milletvekili Zühal Topcu'nun, 2003-2014 yılları arasında TBMM ile bağlı kurum ve kuruluşlarda KPSS şartı aranmadan yapılan atamalara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı (7/58597)

26.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Millî Saraylar bünyesindeki kafeteryaların işletmelerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı (7/58600)

27.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın, 2011-2014 yılları arasında yolsuzluk nedeniyle soruşturma veya dava açılan üst düzey bürokratlar ile görevden alınan personele ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/58650)

28.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu Projesi ile ilgili çeşitli hususlara ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/58734)

29.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Ardahan'da bir caminin bakım ve onarımına,

Ardahan'da bir camiye masa ve sandalye verilmesine,

İlişkin soruları ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/58879), (7/58880)

30.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2003-2014 yılları arasında açılan ve Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlara ait olan tesisler ile ilgili çeşitli hususlara ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/58982)

31.- Ankara Milletvekili Zühal Topcu'nun, 2003-2014 yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlarda KPSS şartı aranmadan yapılan atamalara ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/58984)

32.- İstanbul Milletvekili Umut Oran'ın, bir sivil toplum platformunun gazetelerde yayımladığı ilana ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı (7/59063)

33.- Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz'ın, sözde Ermeni soykırımı ile ilgili AİHM nezdindeki davanın duruşmasına milletvekillerinin de katılımına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı (7/59406)

34.- İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz'ün, 9/8 Esas Numaralı Meclis Soruşturması Komisyonunun yazışmalarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sadık Yakut’un cevabı (7/59536)

35.- Osmaniye Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu'nun, Antalya'da bir vatandaşın doğum yaparken hayatını kaybetmesi ile ilgili iddialara ve doğum yöntemleri ile ilgili bir talimat bulunup bulunmadığına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevabı (7/55755)

36.- Diyarbakır Milletvekili Altan Tan'ın, 18 Aralık 2014 tarihinde Başbakan tarafından açıklanan eylem planlarındaki teşviklere ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin cevabı (7/58705)

37.- Manisa Milletvekili Sakine Öz'ün, Türkiye'nin ilk beş yüz şirketi sıralamasında Manisa'ya kayıtlı şirketlerin sayısına ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin cevabı (7/58947)

38.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, ihracatçı birliklerinin gelirlerine ilişkin sorusu ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin cevabı (7/58951)

3 Şubat 2015 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50’nci Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, İzmir ilinin ekonomik sorunlarıyla ilgili söz isteyen İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’a aittir.

Buyurunuz Sayın Susam. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, lütfen biraz sessiz olursak sayın milletvekilini daha iyi dinleyebileceğiz.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam'ın, İzmir ilinin ekonomik sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; bugün İzmir üzerine konuşacağım.

Sekiz bin yıllık tarihî bir kentten, birçok medeniyetlere ev sahipliği yapan, çok kültürlü, hoşgörü ve barış kenti İzmir’den bahsedeceğim.

Kimseyi ötekileştirmeyen, tersine bütünleştiren, birlikte yaşamanın kenti olan İzmir’den, demokrasi ve çağdaşlığın kenti olan İzmir’den, ulusal Kurtuluş Savaşı’nda düşmana ilk kurşunu atan, işgalcileri denize döken kentten bahsedeceğim.

Atatürk’ün annesini emanet ettiği kentten bahsedeceğim.

Kadınların kendini en iyi ifade ettiği, sosyal hayata en etkin katılım yaptığı bir kentten bahsedeceğim.

Ege’nin incisi, Akdeniz’in yıldızıdır İzmir. Bu güzel İzmir’in milletvekili olarak sizlere bu kürsüden hitap etmekten onur duyuyorum.

İzmir’in, bu güzel İzmir’in ekonomik tanımlamasını yapmak istediğimizde İzmir, bir liman kentidir. Aynı zamanda tüm liman kentleri gibi bir ticaret kentidir.

Ege’nin güzel nehirleriyle beslenen ovalarıyla bir tarım kentidir.

İzmir, 16 organize sanayi bölgesi ve onlarca küçük sanayi sitesiyle bir sanayi kentidir.

İzmir, turizmin ilk kurulduğu ve turizmin başkenti olarak söylenebilecek bir kenttir.

İzmir, kaynaklarıyla yenilenebilir enerjinin kentidir. Rüzgârıyla, güneşiyle, jeotermaliyle bir yenilenebilir kenttir.

İzmir, üniversiteleriyle, yetişmiş insan kaynağıyla güçlü bir bilgi kentidir.

İzmir, gelişen ve değişen dünya koşullarında giderek artan bir sağlık merkezi olabilme noktasında ilerleyen bir kenttir.

Organik tarım kenti olma hedefine yürüyen bir kenttir.

İzmir 2014’te 41 milyar lira vergi ödemiştir. Ödediği 4 lira karşılığında 1 lira gibi bir rakamla ödediğinin karşılığını almayan ama vergi ödemede yüzde 95’in üzerinde tahsilatla Türkiye'nin en çok vergi ödeme tahsilatını yapan kentidir.

İzmir, kayıt dışılığın en az olduğu bir kenttir ve İzmir, son araştırmalara göre, dünyanın ikinci büyük gelişme gösteren metropol kentidir. Yerel yönetiminin hazineye hiç borcu yoktur. Uluslararası finans kuruluşlarınca kredi notu AA artıdır ve bu kent borçlanmada hiçbir hazine garantisi ve kefil almadan borçlanabilen bir kenttir.

Bunlar İzmir’in güzel, olumlu yanları ama İzmir daha büyümek, daha gelişmek istemektedir. Limanının büyüme talebi vardır. Dip taramasının yapılıp limanın yolcu ve yük olarak ayrılması ve üçüncü nesil gemilerin yanaşmasına ihtiyaç vardır. Alaybey Tersanesi’nin taşınmasına ihtiyaç vardır. Çandarlı Limanı’nın duran inşaatının devamına ihtiyaç vardır. Körfezde marinaların yapılmasına ihtiyaç vardır. Sanayi teşviklerinde ayrımın ortadan kaldırılmasına, Manisa’ya uygulanan üçüncü bölge teşvikinin İzmir’e uygulanmasına ihtiyaç vardır. Tarımsal gelişmelere katkı koymaya ihtiyaç vardır. Turizmin master planının yapılmasına ihtiyaç vardır. İzmir ilinin çarşılarının yenilenmesine ihtiyaç vardır. İzmir’in statlarının yapılmasına ihtiyaç vardır. İzmir ilinin özel idare mallarının adil paylaşımına ihtiyaç vardır. İzmir’de eksik kalan Çanakkale-İzmir otoyolunun tamamlanmasına, metroda yapılanların yerine -diğer şehirlerde olduğu gibi-devletin desteğine ihtiyaç vardır. İzmir’in siyasi tercihlerine saygı duyulmaya ihtiyaç vardır. İzmir siyasi tercihleriyle ödüllendirilmesi gereken, cezalandırılmaması gereken bir kent olmalıdır. Bu nedenle bunu buradan tüm halkımızla paylaşmak istiyor, İzmirliler adına sizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Susam.

Gündem dışı ikinci söz, yolsuzluk ve siyasi yozlaşma hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’ye aittir.

Buyurunuz Sayın Yeniçeri. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, yolsuzluk ve siyasi yozlaşmaya ilişkin gündem dışı konuşması

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Yolsuzluk ve siyasi yozlaşma konusunda gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, siyasal karar alıcıların özel çıkar sağlamak amacıyla toplumdaki hukuki, dinî ve ahlaki normları ihlal etmeleri siyasi yozlaşma olarak açıklanır ve anlatılır. Siyasal yozlaşma, iktidar gücünü elinde tutanların özel çıkarlar için kamusal gücü yasa, norm ve ahlak kurallarına aykırı olarak kullanmalarıyla ortaya çıkar. Yozlaşmanın içeriğini kamu zararına özel çıkar sağlama eylem ve davranışları oluşturur. Türkiye’de bugün iktidar mensuplarının yakınlarından KPSS’ye girmeden üst düzey görevlere getirilenler, ilkokul öğretmenliğinden Danıştay üyeliğine atananlar, barmenlikten Avrupa Birliği uzmanlığına terfi ettirilenler, itfaiye memurluğundan daire başkanlığına yükseltilenler vardır. Afişe olan VIP torpil listeleri, fişlenen memurlar, renkli listelerle damgalanan bürokratlar siyasi yozlaşmanın AKP döneminde zirveye vurduğunun kanıtıdır.

Deniz Feneri davasında yargılayanları yargılatan, 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet davasında ise sorgulayanları sorgulatan bir iktidarla Türkiye karşı karşıyadır. AKP iktidarının bizzat kendisi yolsuzluğun ve siyasi yozlaşmanın kaynağı hâline gelmiştir. Öyle ki, iktidar mensupları “Yolsuzluğun sinek ısırığı kadar bile bize etkisi yoktur.” diyebilmektedir. AKP için yolsuzlar değil, yolsuzlarla mücadele edenler sorundur. Yolsuzluğun bu kadar alenileştiği ve meşrulaştığı böyle bir döneme Türkiye Cumhuriyeti devleti daha önce hiç şahit olmamıştır. Yolsuzlukla mücadele etmek ya da etmemek bir iktidarın yönetim anlayışını gösterir.

Diğer yandan, demokratik devletler otokratik devletlere oranla daha az rüşvet ve yolsuzluk olaylarıyla karşı karşıya gelirler. Basın özgürlüğü, yönetimde şeffaflık, bilgi edinme hakkı ve özgürlüğü, adil yargılama, etkin denetim demokratik ülkelerde yolsuzlukları sınırlandırır. Bir ülkede hemen her yolsuzlukla ilgili olarak yasak kararı alınıyor, gizlilik kararı veriliyor veya yasal sisteme müdahale ediliyorsa yolsuzluklarla mücadelenin üstü de örtülüyor demektir.

Güç ve gizlilik iktidarları yozlaştırır. İktidarların yozlaşması sonuçta siyaseti de yozlaştırır. Siyasetin yozlaşması da rüşvet ve yolsuzluk olarak ortaya çıkar. Rüşvet ve yolsuzluk ekonomik olmaktan daha çok siyasaldır. Gizlilikle yürütülen çıkar sağlama süreci demokrasinin şeffaflık ilkesinin zedelenmesini sağlar. Siyasal yozlaşma sonucunda demokratik kurumlar zaman içerisinde işlerliğini kaybederler. Bu durum çıkar ve baskı grupları demokrasisi yani adına “plütokrasi” denilen yozlaşma türünü doğurur. Bugün ülkenin ufku AKP iktidarı döneminde yolsuzluk, yağma, rüşvet, torpil ve rant iddiaları tarafından kapatılmıştır. Daha vahimi, iktidar yetkililerinin yaptıkları açıklamalarla haramı helal, haksızlığı hak, zulmü meşru gördüklerini açık bir biçimde ortaya koymalarıdır. AKP zihniyeti yolsuzlukları haram özgürlüğüyle, torpil ve kayırmacılığı ise akrabaları koruyup kollamayı öngören dinî referanslarla savunmaktadır. Bu her şeyden önce Yüce İslam dinine yapılmış büyük bir hakarettir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye bugün bir yandan yolsuzluk ve siyasi yozlaşma, diğer yandan da Anayasa ve yasaları çiğneyen yasa tanımaz bir Cumhurbaşkanı sorunu ile karşı karşıyadır. Anayasa’nın 104’üncü maddesinde Cumhurbaşkanına pek çok görev ve yetki verilmiştir ancak bu yetkiler içinde günlük politika yoktur. Cumhurbaşkanının başkanlık sistemine geçmek istediğini söyleyip Kırşehir’de AKP adına halktan oy istemesi Anayasa’ya aykırıdır, suçtur, Anayasa ihlalidir. Bu kürsüde bütün milletvekilleri Anayasa’yı koruyacağına namusu ve şerefi üzerine yemin etmişlerdir. Bütün milletvekillerini bu yemine sahip çıkmaya, siyaset yaparak ve taraflı davranarak Anayasa’yı açıkça çiğneyen, siyaseti yozlaştıran Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı gereğini yapmak üzere harekete geçmeye çağırıyorum. Erdoğan Birleşmiş Milletlerde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) – …dünyanın beşten büyük olduğunu söylemiştir. Doğru, dünya beşten büyüktür, Türkiye de Erdoğan’dan büyüktür. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yeniçeri.

Gündem dışı üçüncü söz, Niğde ilinin sorunları hakkında söz isteyen Niğde Milletvekili Doğan Şafak’a aittir.

Buyurunuz Sayın Şafak. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Niğde Milletvekili Doğan Şafak'ın, Niğde ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

DOĞAN ŞAFAK (Niğde) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, arkadaşlarım; Niğde ilimizin sorunları hakkında gündem dışı söz almış bulunmaktayım.

Niğde’nin sorunları on üç yıldır çözüm beklemektedir. 1996 yılında Niğde’nin Emen Ovası’nda yapımına başlanmış olan stol tipi havaalanı on sekiz yıldır bir türlü bitirilememiştir. Şu anda havaalanının inşaat tabelası ve tel örgüleri sökülmüş, arazi hayvanların otlak yeri hâline gelmiştir. Konuyla ilgili 2012 yılında verdiğimiz soru önergesine eski Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım’ın yanıtı, Niğde’ye havaalanı yapımı ve yatırımı planlarının bulunmadığı yönündedir. Yüksek hızlı tren projesi Niğde’yi kapsamamaktadır. Adliyeye bir çivi çakılmamıştır, tuvaleti tadilat yapılıp hâkim odası yapılmıştır. Niğde-Ankara otoban yolu çalışmaları bu Hükûmet döneminde kağnı gibi ilerlemektedir. Niğde Üniversitesinde 22.400 öğrenci olmasına rağmen ilimizde sadece 5.500 yatak kapasiteli yurt bulunmaktadır. Öğrencilerin büyük bir bölümü barınma sorunuyla karşı karşıyadır. 1999 yılında ilimizde bulunan gümrük müdürlüğü kapatılmıştır. Bu müdürlüğün kapatılması ihracatçıları hem maddi hem manevi yönden büyük zarara uğratmıştır. Madencilik sektöründe ve tarım alanında gelişmeye açık olan ilimizde gümrük müdürlüğünün tekrar açılması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, Niğde Bor Şeker Fabrikasına yeterince yatırım yapılmamaktadır, fabrikanın satılması için fırsat kollanmaktadır. Burada çalışan geçici işçilerin kadro sorunu yıllardır sürüncemededir. Mahkemece haklı bulunan ve geçici çalışan Karayolları işçilerinin sorunu bir an önce çözülmelidir. Bor Askerî Fabrikasında hiçbir yeni yatırım ve personel alımı yoktur.

Geçtiğimiz yıl Çiftlik, Bozköy ve Divarlı kasabalarımızda sel felaketi yaşanmıştır; altyapı, köprüler ve kasaba içindeki yollar tamamen tahrip olmuştur. Bozköy halkı canlı hayvanlarını kaybetmiş, ekili tarım alanlarını sel basmış ve çiftçimiz zarar görmüştür. Bozköy ve Divarlı kasabasında tespitler yapılmasına rağmen Bakanlık tarafından hiçbir yardım yapılmamış ve ödenek ayrılmamıştır. Türkiye’de 5 çeşit tarım ürününde toplam üretimin yüzde 13’ü üzerinde üretime katkıda bulunan ilimizde pancar üreticileri kota uygulamalarından; lahana, elma, patates, buğday üreticileri ürünlerinin para etmemesinden, pahalı gübre ve mazot, enerji maliyetleri yüzünden ekonomik yönden sıkıntı yaşamaktadır. Çiftçilere yapılacak olan mazot ve gübre desteği başvuru süresinin uzatılması gerekmektedir. Çiftçilerimiz, elektrik borçlarının özel şirket tarafından yapılandırılmamasından dolayı eskiden kalma devlete olan borçlarını da ödeyememektedir. Dündarlı, Hacıbeyli, Sazlıca, Bahçeli kasabalarında elma ve diğer meyvelerde yaşanan don olayında üreticilerin bir bölümüne para ödenmiş, aynı koşullardaki üreticilerin bir bölümüne ise ödeme yapılmamıştır.

Bir başka önemli gelir kaynağı olan hayvancılıkta, pahalı yem fiyatları, krediyle verilen hayvanların teslim alınmasından sonra ithalatlar fiyatları yarıya düşürdüğü için besiciler iflasın eşiğine gelmiştir. Tarımda olduğu gibi hayvancılıkta da şirketleşme, küçük çiftçileri ezmektedir ve yok etmektedir. Niğde ili IPARD kapsamına alınmamıştır. Niğde ve Bor ilçesi arasında yer alan ve -uluslararası öneme sahip- sulak alan ilan edilen Akkaya Barajı kirlilik sebebiyle insan sağlığını önemli derecede tehdit etmektedir. Başta Niğde merkez olmak üzere, üniversite öğrencileri, Bor ilçesi halkı her gün Akkaya Barajı kirliliği nedeniyle zehir solumaktadır. Bu Hükûmet döneminde kentimizin oksijeni bitmiştir.

İlimizdeki birçok köye kadastro girmesi ve bu köylere yanlış işlem yapılması sonucu vatandaşlarımızın tarlalarının yaklaşık yüzde 50’si hazine adına tescil edilmiştir. Her yıl arkalarından ecrimisil faturaları yollanmaktadır.

Proje bazlı önergeler vermemize rağmen Çamardı-Aladağlar Baraj Gölü Projesi’ne ve Ulukışla-Bolkar Dağları Kayak Projesi’ne Hükûmet gereken ilgiyi göstermemekte ve yatırım yapmamaktadır. Israrla Niğde ilinin turizm potansiyeli görmezden gelinmektedir.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şafak.

Gündeme geçmeden önce sisteme giren sayın milletvekillerine birer dakika söz vereceğim.

Sayın Tanal...

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın, 2014 yılında tarımsal sulamaya ilişkin elektrik borcu bulunan çiftçilere destekleme primi ödenmemesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararının iptal edilmesine rağmen hâlen bu primlerin ödenmediğine ilişkin açıklaması

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 2014 yılında tarımsal sulamaya ilişkin elektrik borcu bulunan çiftçilere, bu borçları ödeninceye kadar destekleme ödemesi yapılmamasına ilişkin bir Bakanlar Kurulu kararı verdiniz. Bizler, bu Bakanlar Kurulu kararını Danıştayda açmış olduğumuz davayla iptal ettik ancak vatandaşın hâlen bu destekleme primlerini ödememektesiniz. Burada size iki seçenek sunuyoruz: Cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda mı bulunalım veyahut da vatandaşın bu mahkeme kararı uyarınca bu desteklemelerini ödeyecek misiniz? Eğer bunu yapmayacaksanız -iktidarınız çuvallarla bu ülkeyi soyanları, para çalanları korurken muhtaç olan vatandaşlarımıza hırsızlık damgasını vurdunuz- bu ayıbınızdan ne zaman geri dönüp ne zaman vatandaştan özür dileyeceksiniz?

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanal.

Sayın Yeniçeri...

2.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, PKK’nın özellikle Cizre’de yaptıklarına karşı Hükûmetin ne yaptığını öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ey AKP ve ey İçişleri Bakanı, genelde güneydoğuda, özelde Cizre’de neler olduğunun farkında mısınız? Farkında değilseniz ben hatırlatayım: PKK, devleti Cizre’den kazıtmak için var gücüyle çalışmaktadır. KCK mahkemeleriyle örgüt Cizre’de kendi yargı sistemini faaliyete geçirdi. Şehir merkezinde önce çadırlarda, son süreçte ise metruk binalarda kendi paralel karakollarını ve ceza sistemini oluşturarak faaliyetlere başladı. Vatandaşın bir sorunla karşılaşması durumunda, kendileri dışında bir yere müracaatlarına izin verilmemeye başlandı. Hırsızlık yapan kişiye, çocuk ise kolunun kırılması, yaşı büyük ise 3 kere uyarıldıktan sonra öldürülme cezası verilmeye de başlandı. İş adamları “vergi” adı altında haraca bağlandı, vermeyenler göçe zorlandı veya infaz edildi. Siz de iktidarız diye orada oturuyorsunuz. PKK’nın yaptıkları bunlardır. Ey Hükûmet, siz bunun için ne yapıyorsunuz, Türk milleti bunu sizden öğrenmek istiyor.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yeniçeri.

Sayın Sarıbaş...

3.- Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş'ın, Çanakkale’de şiddetli lodos nedeniyle yaşanan sorunlara ve şiddetli lodos nedeniyle vefat eden Abdullah Aydemir’e Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şiddetli lodos Çanakkale’de can almıştır. Abdullah Aydemir çatıdan düşen sert cisim sonucu vefat etmiştir. Kendisine rahmet ve yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Şiddetli lodos Lapseki ilçesinde ve Çardak beldesinde yer alan seracılara çok büyük zarar vermiştir. Üreticilerin seralarının yüzde 90’a yakın bölümü zarar görüp, çaresiz kaldıklarını belirtip yetkililerden yardım istemektedirler. Ayrıca, Lapseki, Çan, Biga, Yenice ilçelerindeki köylerimiz hâlâ yedi sekiz gündür elektriksiz durmaktadır. Lodos nedeniyle zarar gören seracılarımızın zararlarının tespitlerinin yapılması, yapılmadıysa bu zararların bir an önce tespitlerinin yapılması… Zararların karşılanması ve yaraların sarılması adına neler yapılabilir? Bunları Hükûmete duyurmamı istediler ve bu anlamda da yardım ellerinin bir an önce uzatılmasını istediler. Ve yine lodos…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Sarıbaş.

Sayın Atıcı…

4.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı'nın, DİSK’e bağlı BİRLEŞİK METAL-İŞ Sendikası işçilerinin başlattığı grevin millî güvenlik gerekçesiyle yasaklanmasına ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonuna bağlı BİRLEŞİK METAL-İŞ Sendikası üyeleri insanca bir yaşam ve emeklerinin karşılığını isteyerek bir grev başlatmıştı. Mersin’de bulunan işçiler de bu onurlu direnişe katkı vermişti. Ancak, darbe dönemlerinde bile görülmeyen faşist bir uygulamayla, millî güvenlik gerekçe gösterilerek, bu onurlu direniş yasaklanmıştır. İşçilerin haklı grevi ile millî güvenliğin ne ilgisi vardır? Millî güvenlik için bir tehlike varsa bu tehlike olsa olsa AKP zihniyeti olur ve AKP zihniyetinden bir başkası da olamaz. AKP Hükûmeti ne yaparsa yapsın, başta Mersin olmak üzere, tüm ülkede emeği en yüce değer olarak gören işçi sınıfı emeğinin hakkını aramaya devam edecek ve genel seçimlerde AKP’den hesap soracaktır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Atıcı.

Sayın Bakbak…

5.- Gaziantep Milletvekili Derya Bakbak'ın, Gaziantep’e yapılan yatırımlara ilişkin açıklaması

DERYA BAKBAK (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son on üç yıl içinde Gaziantep’in çehresini değiştirecek önemli yatırımlar yaptık. Şehrimizde bulunan üniversite sayısını 4’e çıkardık. Öğrencilerimize dağıtılan burs miktarını 2,4 milyon liradan 46,4 milyona çıkardık. Yurt kapasitemizi 3 kat artırdık. 2002’de 5 bin olan derslik sayımızı 2014’te 12 bine yükselttik. Yıllık 4,3 milyon lira olan sosyal yardım miktarını 266,5 milyon liraya çıkararak ihtiyaç sahiplerine ulaştırdık. 7.500’ü kentsel dönüşüm kapsamında olmak üzere 21 bin yeni konut yaptık. 340 kilometrelik bölünmüş yol ağının 244 kilometresini biz tamamladık. Sadece organize sanayi bölgelerimizde 120 binin üzerinde kişiye istihdam sağladık. Çiftçimize toplamda 896 milyon tarımsal…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakbak.

Sayın Öğüt…

6.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt'ün, İstanbul’un bazı ilçelerinde yaşanan sorunlara ilişkin açıklaması

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Köprü ve yanlış yerde yapılan havaalanı projelerini abartarak sunan Büyükşehir Belediyesi, vatandaşın asıl sorunlarıyla ilgili çözümleri bir türlü yapamamaktadır. Ataşehir ilçemiz Yenisahra, Barbaros, Âşık Veysel, Mustafa Kemal, İçerenköy, Küçükbakkalköy mahallelerinin 5.000’lik planları büyükşehir tarafından inatla yapılmamaktadır. Vatandaş ciddi şekilde mağdurdur. Fikirtepe Mahallemiz üç yıldır hayalet şehir hâlindedir. Üç gündür de daha öne çıktığı şekilde gördüğümüz gibi, trafik çekilmez durumdadır.

Validebağ Korusu’nda “izci evi” adı altında inşaat yapılmaya çalışılmaktadır. Sultanbeyli’de iki üç aydır elektrik faturaları gelmemekte, vatandaş ciddi şekilde mağdur edilmektedir. Koşuyolu Kalp Hastanesi ve metroda da ilk yağmurda bütün çatılar akmaya başlamıştır. Vatandaşın bunlara göre küçük görünen bu sorunlarıyla ilgilenilmesini istiyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.

Sayın Yüceer…

7.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer'in, Tekirdağ’da şiddetli lodos nedeniyle yaşanan sorunlara ve Tekirdağ’ın Çorlu ilçesine bağlı Seymen Mahallesi’nde kum ocağı açılmak istenmesine ilişkin açıklaması

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Seçim bölgem Tekirdağ’da etkisini sürdüren lodos hayatı olumsuz etkilemiş, özellikle örtü altı üretim yapılan Süleymanpaşa ilçesine bağlı Naip Mahallemizde seralarda hasar meydana gelmiştir. Lodos nedeniyle, tek geçim kaynağı seralar olan Naipli üreticilerimiz mağduriyet yaşamıştır ve bir an önce yardım eli beklemektedirler. Buradan üreticilerimize ve günlerdir sel felaketiyle boğuşan Edirne’ye geçmiş olsun diyorum.

Bölgemizde bir diğer felaket de -doğal değil ama bu da Hükûmetin yaptığı bir afet- Çorlu’ya bağlı Seymen Mahallemizde yaşanmaktadır. Özel bir şirket Seymen Mahallemiz sınırları içerisinde yer alan ormanlık alanda iki yıl önce 200 dönümlük bir yer kiralayıp kuvarsit kum ocağı açmış ancak daha sonra faaliyetini durdurmuştur. Aynı şirket, söz konusu 200 dönümlük yeri 1.800 dönüme çıkararak tekrar kum ocağını açmak istemektedir. Geçimini tarım ve hayvancılıkla sağlayan Seymen ve Çorlulu hemşehrilerim ekip biçtikleri tarlaların yakınına, hayvanları otlattıkları alana kum ocağının yapılmasını, ormanın talan edilmesini istememektedir.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yüceer.

Sayın Demir…

8.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir'in, Muğla’nın Marmaris ilçesindeki Turgut İlkokulunun kapatılmak istenmesine ve Sağlık Bakanlığının 22/5/2014 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan yönetmeliğinde teknisyen kadrosunun tanımlanmadığına ilişkin açıklaması

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Muğla Marmaris Turgut İlkokulu, öğrenci eksikliği ve fiziki yetersizlikler bahane edilerek kapatılmak istenmektedir. Oysaki okulun öğrencileri, köyün yaşayanları imece ruhuyla okulu canlandırmış, iç ve dış boyasını yapmış, bahçesini temizlemiş, hatta satranç odası dahi kurmuşlardır. Turgut İlkokulu neden kapatılmaktadır? Cumhurbaşkanı Etiyopya’da okul açacağını müjdeliyor, bizim öğrencilerimiz daha az mı değerlidir?

İkinci sorum: Sağlık Bakanlığının 22 Mayıs 2014 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan Sağlık Meslek Mensupları İle Sağlık Hizmetlerinde Çalışan Diğer Meslek Mensuplarının İş Ve Görev Tanımlarına Dair Yönetmelik’te yaşlı bakım teknikeri, evde hasta bakımı teknikeri kadroları tanımlanmış ancak teknisyen kadrosu tanımlanmamıştır. Bu sebeple, hasta ve yaşlı hizmetleri alanı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURETTİN DEMİR (Muğla) - …hasta bakım teknisyenleri kadro ve görev tanımları olmadığı için tercih yapamamışlar, açıkta kalmışlardır. Teknisyenler için kadro ve görev tanımı yapılacak mıdır?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Demir.

Sayın Moroğlu…

9.- İzmir Milletvekili Mustafa Moroğlu'nun, İzmir’in Buca ilçesinin Gediz semtindeki Hüseyin Avni Ateşoğlu Ortaokulunun imam-hatip ortaokuluna çevrilmesiyle yaşanan sıkıntılara ilişkin açıklaması

MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) – Sayın Başkan, İzmir Buca ilçesinin Gediz semtindeki Hüseyin Avni Ateşoğlu Ortaokulunda okuyan öğrenciler ve veliler Millî Eğitim Müdürlüğünün haksız bir saldırısı ve hakaretiyle karşı karşıyadır. Ateşoğlu kampüsünde 4 bloktan 3 tanesi imam-hatip ortaokuluna ayrılırken ve bu dersliklerde 15-20 kişi öğrenim görürken sadece 1 bloku ortaokula bırakılmış ve -Millî Eğitim Bakanımız da burada iken dinlese iyi olur- 45-55 kişi aynı derslikte eğitim görmek zorunda kalmıştır.

Bu kampüs 40 dönüm bir kampüstür ve yeni bir ortaokul yapılmaktadır. Bu okul ortaokul olarak yapıldığı hâlde şimdi -3 blok olarak ve imam-hatip ortaokulu öğretim görürken- yeni yapılan ortaokul da tekrar imam-hatibe tahsis edilmek istenmektedir yapılırken ortaokul diye yapılmasına rağmen. Bu konuda Buca İlçe Millî Eğitim Müdürüyle görüşmeler velilerle birlikte yapıldı. Lütfen, bu haksız uygulamaya…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Moroğlu.

Sayın Dedeoğlu…

10.- Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu'nun, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesinin sorunlarına ilişkin açıklaması

MESUT DEDEOĞLU (Kahramanmaraş) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi 1992 yılında kuruldu. O yıllarda kurulan aynı üniversitelerin şu anda öğrenci sayısı, öğretim üyesi sayısı 100 binlere ulaştı ama maalesef ki Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitemiz 25-30 bin mevcut civarında öğrenimine devam etmeye çalışıyor.

Birçok sıkıntıları var elbette üniversitemizin. Bunların en başında gelen sosyal ve spor tesislerindeki eksiklikler. Şu anda üniversitemizin içerisine yapılması planlanan 25 metrelik bir yüzme havuzu maalesef ki üniversitenin de Kahramanmaraş’ın da ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikte değil, bir 50 metrelik yüzme havuzuna ihtiyaç var Kahramanmaraş’ta ve bölgesinde. Ayrıca, Kahramanmaraş’ta üniversitemiz bünyesinde tıp fakültesi var ama maalesef ki binası yok, mimarlık mühendislik fakültesi var, maalesef ki binası yarım kalmıştır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Dedeoğlu.

Sayın Çam…

11.- İzmir Milletvekili Musa Çam'ın, DİSK’e bağlı BİRLEŞİK METAL-İŞ Sendikası işçilerinin başlattığı grevin millî güvenlik gerekçesiyle yasaklanmasına ilişkin açıklaması

MUSA ÇAM (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

DİSK BİRLEŞİK METAL-İŞ Sendikası tarafından uygulanmakta olan grevin millî güvenliği bozucu nitelikte olduğu görüldüğünden altmış gün süreyle ertelenmesi Bakanlar Kurulunca 29/1/2015 tarihinde kararlaştırılmıştır. Demek ki Bakanlar Kurulu 29 Ocak 2015 Perşembe günü toplanmış, konuyu enine boyuna görüşmüş ve millî güvenliği bozucu nitelikte olduğu görüldüğü için grevi ertelemiştir. Oysa o tarihte yapılmış bir Bakanlar Kurulu toplantısı yoktur, son Bakanlar Kurulu toplantısı 26 Ocak 2015 tarihinde yapılmıştır. 29 Ocak günü Başbakan 11.00’de bir törende, 13.00’te Cumhurbaşkanıyla, 15.30’da Genelkurmay Başkanıyla, 16.30’da MİT Müsteşarıyla görüşmüş, 17.00’de çözüm süreci toplantısına katılmış. 29 Ocak 2015 günü Bakanlar Kurulu toplantısının yapıldığına dair hiçbir bilgi yoktur. Toplanmamış bir Bakanlar Kurulu tarafından alınmış bir grevi erteleme kararı söz konusu. Bakanların pek çoğu konudan haberdar dahi değildi. Millî güvenlik gibi oldukça ciddi bir konu Bakanlar Kurulu gündemine gelmemiş, kâğıt üzerinde ertelenmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSA ÇAM (İzmir) - Bir sonraki Bakanlar Kurulu toplantısını beklemeye gerek görmeden aceleyle grev ertelenmiştir. Bakanlar Kurulu toplanmadığına göre Bakanlar Kurulu elden imzalamıştır. Bu erteleme yok hükmündedir.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çam.

Sayın Doğru…

12.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru'nun, Tokat ilinde görev yapan sağlık personelinin sorunlarına ilişkin açıklaması

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Tokat ilinden bizleri arayan sağlık personelinin dileklerini iletmek istiyorum. Doktor, sağlık memuru, hemşire ve yardımcı sağlık personeli, özlük haklarının iyileştirilmesi için çalışmalar yapılmasını istiyorlar. Bilhassa emeklilik konumuna gelen bütün sağlık personeli maaşların düşüklüğünden dolayı emekli olamıyorlar. Sağlık personelinin aldığı ücretlerin tamamının emekli aylığı tespitinden sayılması ve geçimlerini temin edebilecekleri emekli maaşının yapılmasını istiyorlar. Sağlık personelinin sesinin Sağlık Bakanlığı ve Hükûmet tarafından duyulması bekleniyor. Bunu iletmek istedim.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Doğru.

Sayın Selvi…

13.- Niğde Milletvekili Ömer Selvi'nin, Niğde Milletvekili Doğan Şafak’ın yaptığı gündem dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ÖMER SELVİ (Niğde) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Gündem dışı söz alan Niğde Milletvekilimiz Doğan Şafak Niğde ilinin sorunlarından bahsetti. Tabii, birçok şeyden bahsetti, bunların hepsine cevap vermem bir dakika içinde mümkün değil ama aldığım notlardan birkaçından bahsetmek istiyorum.

Öncelikle, sayın milletvekilimiz adliye sarayıyla ilgili konuşmuştu. Adliye sarayımız en kısa zamanda ihaleye çıkacak. Tabii, buradaki yapılan bazı kanuni düzenlemelerden dolayı, bazı imar ve proje tadilatları oldu. 46 milyon proje değerli binamız, adliye sarayımız inşallah en kısa zamanda inşaat ihalesine çıkacak.

Otobanımız için Sayın Başbakanımız Hükûmet programını okurken kürsüden hitap etmişti zaten. O da inşallah en kısa zamanda ihalesi yapılacak işlerimizden biri, iki aşamalı olarak.

Üniversitemizin, evet, yurt sorunu vardır, Türkiye’nin sorunudur bu fakat çok kısa zamanda –şu anda inşaatları başladı- 4 bin kişilik yurdumuz gelecek sene devreye girecek. Onun dışında yine KYK kendi bütçesinden 515 kişilik yurdu yaptı ve bin kişilik yurdumuz da şu anda ihale aşamasında.

Hızlı hareket etmeye çalışıyorum. IPARD kapsamında değerlendirilmediğini söyledi ilimizin. Evet, IPARD kapsamında Niğde’miz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Selvi.

Sayın Halaman…

14.- Adana Milletvekili Ali Halaman'ın, Adana’da kara yollarının durumuna ilişkin açıklaması

ALİ HALAMAN (Adana) – Başkanım, teşekkür ederim.

Ya, bizim sualimiz… Çok da telefon açıyoruz, söylüyoruz ama Ulaştırma Bakanımız da gelmiyor. Tabii, ben duyması için de söylemiş oluyorum.

Bizim Adana’nın Kozan-Feke… “Bölünmüş yol” diyorlar, işte, “Genişleteceğiz.” diyorlar ama bunlar kamu bedellerini ödemiyor zannedersem. Çevre düzenlemesi yok, ondan sonra, işaretler yok, kavşaklar yapılmadı. Sürekli böyle ölümler, trafik kazaları hiç bitmiyor, dört beş senedir de sürüyor. Ya, sayın iktidar “Ulaştırma iyi gidiyor.” diyorlar. Ya, Sayın Bakanımız, Karayolları Genel Müdürlüğü; ismini de veriyoruz, bununla biraz ilgilensin.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Halaman.

Sayın Bulut…

15.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut'un, Hükûmetten, Kütahya-Balıkesir kara yolunun tamamlanmasını rica ettiklerine ilişkin açıklaması

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Balıkesir’i, Anadolu’yu Ege’ye bağlayacak Kütahya-Balıkesir kara yolu yıllardır bir yalan hikâyesine dönmüştür ve bir türlü açılamadı. Diğer taraftan, Avrupa’yı yine Balıkesir iline, Ege’ye bağlayacak olan Çanakkale-Balıkesir duble yolu hâlâ bitirilemedi. Bu iki yolun yapılması Balıkesir’in ekonomisine, turizmine, Ege’ye büyük katkı sağlayacaktır. Hükûmetin bu eksikliği tamamlamasını Balıkesirliler olarak rica ediyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bulut.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 21 milletvekilinin, açlık grevi yapan siyasi Kürt tutsakların taleplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1188)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Siyasi Kürt tutsakların açlık grevi eylemi bu gün elli altıncı gününe girdi. Kritik eşiğin aşıldığı eylemlerde ölüm yaşanmaması için eylemcilerin Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması; Kürt sorununun çözümündeki rolünü oynaması için özgürlük, güvenlik ve sağlık koşullarının sağlanarak müzakerelerin başlaması; anadilinde savunma ve anadilde eğitim hakkının tanınarak Kürtçenin kamusal alanda kullanılmasının önündeki engellerin kaldırılması için başlattıkları açlık grevi eyleminin ölüm olmadan sonlandırılması, bunun için de siyasi içerikli ve meşru söz konusu taleplerin karşılık bulması, Meclisin bu anlamda sorumluluğunu yerine getirmesi ve diyalog ortamı yaratması amacıyla Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ve teklif ederiz.

1) Mülkiye Birtane                                                    (Kars)

2) Pervin Buldan                                                      (Iğdır)

3) İdris Baluken                                                        (Bingöl)

4) Sırrı Sakık                                                            (Muş)

5) Murat Bozlak                                                        (Adana)

6) Halil Aksoy                                                          (Ağrı)

7) Ayla Akat Ata                                                       (Batman)

8) Hasip Kaplan                                                       (Şırnak)

9) Hüsamettin Zenderlioğlu                                       (Bitlis)

10) Emine Ayna                                                        (Diyarbakır)

11) Nursel Aydoğan                                                  (Diyarbakır)

12) Altan Tan                                                           (Diyarbakır)

13) Adil Zozani                                                         (Hakkâri)

14) Esat Canan                                                        (Hakkâri)

15) Sırrı Süreyya Önder                                            (İstanbul)

16) Sebahat Tuncel                                                  (İstanbul)

17) Erol Dora                                                           (Mardin)

18) Ertuğrul Kürkcü                                                  (Mersin)

19) Demir Çelik                                                        (Muş)

20) İbrahim Binici                                                     (Şanlıurfa)

21) Nazmi Gür                                                          (Van)

22) Özdal Üçer                                                         (Van)

Gerekçe:

Türkiye cezaevlerinde elli altı gündür açlık grevi yapılıyor. Siyasi faaliyette bulunan, demokratik haklarını talep eden siyasetçiler, sivil toplum örgütü temsilcileri ve gazeteciler başta olmak üzere, çocuk, kadın, yaşlı ve genç binlerce Kürt, hukuksuz bir şekilde cezaevlerinde tutuluyor. AKP'nin Kürt sorununa çözüm bulma anlayışını özetleyen bu yaklaşımı açlık grevlerinin yapılmasının da gerçek nedenidir. Yani sorumlusu Hükûmettir, Sayın Başbakandır. Hükûmetin resmî açıklamalarına göre, yaklaşık 64'ü 12 Eylülden beri olmak üzere, sonradan katılanlarla 682 tutsak süresiz-dönüşümsüz açlık grevi yapıyordu. Taleplerin cevap bulmaması üzerine açlık grevi eylemcilerinin son olarak yaptıkları açıklamaya göre, eylemci sayının 10 bin olacağı öne sürülüyor. Kamuoyunun da bildiği üzere açlık grevi yapan eylemciler, Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması ve müzakerelerin başlaması, ana dilinde savunma hakkının kabulü ve ana dilde eğitim ile Kürtçenin kamusal alanda kullanılmasının önündeki engellerin kaldırılması için gerekli düzenlemelerin yapılmasını talep ediyorlar. Talepler siyasi içerikli, meşru ve yerine getirilebilecek taleplerdir. Aynı zamanda milyonlarca Kürt tarafından talep edilen, Türkiye kamuoyunda da kabul gören taleplerdir. Aslında anında karşılanabilecek bir talep olan Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması ve müzakerelerin başlatılması Türkiye'yi, Kürt sorununun çözümsüzlüğünden doğan bu çatışmalı ve son derece endişe verici ortamdan kurtaracaktır. Bu nedenle Sayın Abdullah Öcalan'ın avukatlarıyla hemen görüştürülmesi gerekiyor. Tecridin devam ettiği her gün açlık grevi eylemcileri de ölüme bir adım daha yaklaşıyor.

Açlık grevleri ilk olarak 12 Eylül’de Diyarbakır D Tipi ve Diyarbakır E Tipi Kadın Cezaevi, Kandıra 1 ve 2 Numaralı F Tipi Cezaevi, Siirt E Tipi Erkek ve Siirt E Tipi Kadın Cezaevi, Rize L Tipi Cezaevi ve Bolu F Tipi Cezaevinde toplamda 64 siyasi tutsakla başlatılmıştı. Hükûmetin bu konuda sorumlu davranmaması ve talepler konusunda bir tartışma açmaması her gün yeni katılımlara sebep oluyor. Taleplerin içeriği demokratik haklardır. Kaldı ki yüzlerce siyasi tutsak bu talepleri dile getirdiği için içeride tutuluyor. Öğrenciler, çocuklar, kadınlar ana dilde eğitimin talep edildiği mitinglere, gösteri ve yürüyüşlere katıldığı gerekçesi ile suçlanıyor. Sadece ana dilinde savunma istediği için cezaevinde tutulan ve yargılaması yapılmayan yüzlerce tutuklu var. Mahkemeler ana dilinde savunma yapan tutsakları dinlemiyor, tercüman taleplerini reddediyor, tutsaklar savunmaları alınmadan mahkeme salonundan çıkarılıyorlar. Hükûmet soruna çözüm bulmak yerine, Türkiye kamuoyunu bilinçli bir şekilde Kürtlere karşı düşmanca bir tutum içerisine girmeye itmektedir. Bu nedenle, birçok kentte Kürtlerin iş yerleri yakılmakta, evleri kuşatılmakta, Kürtler sokak ortasında linç eylemlerine maruz kalmaktadırlar.

Ana dilinde savunma hakkı ile ilgili kısa zamanda bir çalışma yapılacağı söylenmişse de milyonlarca Kürt’ün siyasi irade olarak beyan ettiği Sayın Abdullah Öcalan üzerinde katı tecrit politikasının devam ediyor olması ve ana dilde eğitim konusunda adım atılmaması açlık grevlerinin bu şekilde bitirilemeyeceğini gösteriyor. Hükûmet, sorunu görünür kılan ve duyarlılık gösteren kesimleri sindirmeye çalışmakta, gündemi gizlemeye dönük bir çaba sarf etmektedir. Hükûmetin soruna yaklaşımı gayriciddi ve tahrik edicidir. Kürt sorununa dair attığını iddia ettiği adımlar sorunun çözümüne karşılık gelmiyor. Aksine, bu adımlar, Kürtlerin demokratik taleplerine karşı kamuoyunda tepkiler oluşturmaya dönük, Kürtleri küçümseyici, onları dışlayan, eşitsizliği derinleştiren taktiksel hamlelerdir.

Açlık grevleri Türkiye'nin çözümsüz bırakılan Kürt sorununa çözüm zemini oluşturmaya dönük, eylemcilerin canlarını ortaya koyduğu bir eylemdir. Bu nedenle, bu taleplerin müzakereye açılması, demokratik temelde çözüme kavuşması gerekiyor. Aynı şekilde, cezaevine olası herhangi bir antidemokratik müdahalenin önlenmesi için Meclisin görev alması, sorumluluk üstlenmesi gerekiyor.

Bu nedenle, eylemcilerin taleplerinin tartışılarak, yerine getirilmesi için bir meclis araştırması açılmasını uygun görmekteyiz.

2.- Kars Milletvekili Mülkiye Birtane ve 21 milletvekilinin, açlık grevlerinin sonlandırılması ve bu kapsamda Kürt sorununda gerçek bir müzakere sürecinin sağlanması için Mecliste yapılması gerekenlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1189)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Elli yedinci gününe giren ve meşru taleplerle başlatılan açlık grevi eylemlerinin ölümler yaşanmadan sonlandırılması için, eylemcilerin söz konusu taleplerinin müzakere edilmesi, taleplerin karşılık bulacağına dair kesin, kalıcı ve gerekli yasal önlemlerin alınması ve bu kapsamda Kürt sorununda gerçek bir müzakere sürecinin sağlanması için Mecliste "Kürt Sorununda Diyalog ve Müzakere Grubu" adında bir komisyonun kurulmasını Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük’ün 104. ve 105. maddeleri gereğince arz ve teklif ederiz.

1) Mülkiye Birtane                                                    (Kars)

2) Pervin Buldan                                                      (Iğdır)

3) İdris Baluken                                                        (Bingöl)

4) Sırrı Sakık                                                            (Muş)

5) Murat Bozlak                                                        (Adana)

6) Halil Aksoy                                                          (Ağrı)

7) Ayla Akat Ata                                                       (Batman)

8) Hasip Kaplan                                                       (Şırnak)

9) Hüsamettin Zenderlioğlu                                       (Bitlis)

10) Emine Ayna                                                        (Diyarbakır)

11) Nursel Aydoğan                                                  (Diyarbakır)    

12) Altan Tan                                                           (Diyarbakır)

13) Adil Zozani                                                         (Hakkâri)

14) Esat Canan                                                        (Hakkâri)

15) Sırrı Süreyya Önder                                            (İstanbul)

16) Sebahat Tuncel                                                  (İstanbul)

17) Erol Dora                                                           (Mardin)

18) Ertuğrul Kürkcü                                                  (Mersin)

19) Demir Çelik                                                        (Muş)

20) İbrahim Binici                                                     (Şanlıurfa)

21) Nazmi Gür                                                          (Van)

22) Özdal Üçer                                                         (Van)

Gerekçe:

Çatışmaların giderek yoğunlaştığı bu süreçte, Türkiye cezaevlerindeki Kürt tutsaklar elli yedi gündür açlık grevi yapıyor. Eylemci sayısı ise giderek çoğalıyor. Siyasi, kabul edilebilir, meşru talepleri olan tutsakların bir grubu 12 Eylülden bu yana, geriye kalanı ise o tarihi izleyen günlerde açlık grevi başlatmış olan tutsaklardır. Talepleri ise Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılarak müzakerelerin başlaması, ana dilinde savunma ve ana dilde eğitim hakkının tanınmasıdır. Talepler gayet açık ve Kürt sorununun çözümünde kilit öneme sahiptir. Kamuoyunda da bu taleplerin kabul edilmesi için güçlü bir irade var. Yazarlar, sanatçılar, sivil toplum örgütleri ve toplumun birçok kesiminden halkla birlikte taleplerin kabul edilerek açlık grevlerinin sonlandırılması için Sayın Başbakana çağrı yapılıyor. Ancak şu ana kadar Hükûmet kanadından sorumluluk üstlenici tek açıklama gelmemiştir. İlk aşamada tecridin kaldırılması, Sayın Abdullah Öcalan'ın, açlık grevlerinin sonlandırılması için rol alması anlamına gelecek ve açlık grevlerinde ölümün önüne geçilecektir. Çatışmaların yoğun bir şekilde devam ettiği böylesi bir süreçte, açlık grevi eylemcilerinin taleplerini tartışmaya bile açmamak her açıdan daha çok can kaybı yaşanacağını gösteriyor. Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılarak barış için rol oynaması milyonlarca insanın da talebidir. Bu taleplerin kabul edilmesi için Mecliste bir tartışma açılması, bir komisyon oluşturularak, çözüm yolu açılmalıdır. Mecliste oluşturulacak "Diyalog ve Müzakere Grubu"nun bu yönde inisiyatif alarak olası ölüm ya da antidemokratik müdahalelerin önü kesilmelidir.

Açlık grevi eylemcileri siyasi tutsaklardır. Ömür boyu hapis cezası verilenler var. KCK operasyonları kapsamında tutuklanan belediye başkanları, BDP çalışanları, siyasetçiler, gazeteciler, çocuklar, kadınlar, yaşlılar var. Aynı talepleri dışarıda istedikleri için cezaevine koyulmuş Kürtlerdir bu insanlar. Taleplerin kabul edilmesi için bir müzakere ve tartışma imkânı oluşturulmalıdır. Aksi takdirde bu durum daha tehlikeli bir süreci başlatacaktır. Çünkü Kürtlerin tüm siyasi faaliyetleri Terörle Mücadele Yasası kapsamında engellenmiştir. Operasyonlar devam ediyor. Cezaevleri tıklım tıklımdır. Mahkemeler tutukluları dinlemeden davaları karara bağlıyor. Binlerce tutuklu mahkemeye çıkarılmadan, cezaevinde âdeta rehin tutuluyor. Seçilmiş milletvekilleri serbest bırakılmıyor. Cezaevinde tutulan Kürtler demokratik haklarını talep ettikleri için suçlu sayılıyorlar, ana dilinde savunma yapma hakları tanınmıyor. Ölümlerin yaşanması an meselesidir. Sayısı her gün artan eylemcilerin taleplerinin bir an önce tartışılması, bir müzakere ortamının yaratılması gerekiyor. Bu durum karşısında Meclis, rolünü oynamalı, Hükûmet taleplerin meşru olduğunu kabul ederek sorumluluk üstlenmelidir. Barış ve Demokrasi Partisinin açlık grevlerini sonlandırmak için Mecliste tartışma açmaya dönük tüm çabaları engellenmekte, verdiği önergeler reddedilmektedir. Bu açıdan, Mecliste "Kürt Sorununda Diyalog ve Müzakere Grubu" ya da ortak olarak belirlenecek isim altında bir komisyon oluşturulmasını uygun görmekteyiz.

3.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 21 milletvekilinin, sokakta yaşayan ve çalışmak zorunda bırakılan çocukların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1190)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'de sokakta yaşayan ve çalışmak zorunda bırakılan çocukların sorunlarının tespit edilmesi, sorunların çözümü için somut projelerin üretilmesi, çocuklara yönelik şiddetin engellenmesi için önlemlerin belirlenmesi ve çocuk hakları konusunda çalışan kuruluşların sığınma evleri gibi somut önerilerinin dinlenmesi için bir Meclis araştırma komisyonu açılması amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ederiz.

1) Sebahat Tuncel                                                    (İstanbul)

2) Pervin Buldan                                                      (Iğdır)

3) İdris Baluken                                                        (Bingöl)

4) Sırrı Sakık                                                            (Muş)

5) Murat Bozlak                                                        (Adana)

6) Halil Aksoy                                                          (Ağrı)

7) Ayla Akat Ata                                                       (Batman)

8) Hasip Kaplan                                                       (Şırnak)

9) Hüsamettin Zenderlioğlu                                       (Bitlis)

10) Emine Ayna                                                        (Diyarbakır)

11) Nursel Aydoğan                                                  (Diyarbakır)

12) Altan Tan                                                           (Diyarbakır)

13) Adil Zozani                                                         (Hakkâri)

14) Esat Canan                                                        (Hakkâri)

15) Sırrı Süreyya Önder                                            (İstanbul)

16) Mülkiye Birtane                                                  (Kars)

17) Erol Dora                                                           (Mardin)

18) Ertuğrul Kürkcü                                                  (Mersin)

19) Demir Çelik                                                        (Muş)

20) İbrahim Binici                                                     (Şanlıurfa)

21) Nazmi Gür                                                          (Van)

22) Özdal Üçer                                                         (Van)

Gerekçenin özeti:

Dünyada UNICEF'in rakamlarına göre 100-120 milyon arasında sokak çocuğu yaşadığı bilinirken, Türkiye için yapılmış çalışmalar olmadığı için kesin rakam bilinmemektedir. Göç, ekonomik zorluklar ve sosyal sorunlardan dolayı sokak çocuklarındaki artış özellikle İstanbul, Diyarbakır gibi şehirlerde giderek artmıştır. İstanbul'da 700 bin, Diyarbakır'da ise 20 binin üzerinde sokak çocuğu yaşadığı bilinmektedir. Metropollerde sokak çocuklarının daha çok sorunla karşı karşıya kaldığı bilinmektedir. Yapılan araştırmalar, sokak çocuklarının şiddet, taciz, uyuşturucu madde bağımlılığı, zorla çalıştırma, eğitimine devam edememe gibi pek çok sorunla karşı karşıya kaldığını göstermektedir. Elbette ki her şehrin sorunları farklılaşırken, özellikle İstanbul için sokakta çalışan ve yaşayan çocukların sorunları öncelikli olarak beklemektedir. Risk altında bulunan bu çocukların sokaklarda olmasının en büyük nedenlerden biri yoksulluktur. Türkiye'de yoksulluktan en çok etkilenen grup olan çocuklar, emek piyasasında da önemli bir kaynak olarak görülmektedir. Sokak çocuklarının durumu bazı yönlerden farklılaşmaktadır. Bir kısmı sokakta yaşamak zorunda kalan ve aileleri olmayan çocuklar en dezavantajlı olan grup olarak ortaya çıkmaktadır. Bunun yanı sıra ailesiyle birlikte olan, ancak göç ve yoksulluğun getirdiği sorunlarla beraber tekstil atölyelerinde çok düşük ücretlerde çalıştırılan çocuklar, emek sömürüsüyle karşı karşıya kalmaktadır. Tüm bunların yanında, eğitimlerine devam edemeyen çocuklar, sağlık ve sosyal hakların da pek çoğundan mahrum kalmaktadır.

Çocuk hakları konusunda çalışan 50 uluslararası kuruluşun yayınladığı 2004 raporunda, incelenen 69 ülkede çocukları sokağa iten en büyük nedenin şiddet olduğu ortaya konulmuştur. Rapora göre, sadece yoksullukla mücadele etmenin yeterli olmadığı, göç ve diğer boyutların da dikkate alınması gerektiği belirtilirken, sokaklarda çalışan çocukların çoğu evde şiddet gördüğü için evlerine geri dönmekten korkmaktadır. Raporda, Türkiye, sokakta yaşayan ve çalıştırılan çocukların korunması durumu açısından dünyada 92’nci sırada gelmektedir. Savaş, göç ve toplumsal şiddet dolayısıyla istismara uğramış çocukların en riskli gruplar olduğu söylenmektedir. Şiddet aileleri tarafından yapılırken, sosyal hizmetler tarafından da şiddet uygulandığı görülmektedir.

Yasal açıdan bakıldığında, 1990'da Türkiye tarafından imzalanmış "Çocuk Hakları Sözleşmesi" çocukların korunması konusunda önemli bir adım gibi görünse de bunun hayata geçirilebilmesi istenildiği kadar hızlı ve işlevsel olamamaktadır. Yine, Anayasa’nın 41’inci maddesinde çocukların korunması maddesi getirilse de çocukların, özellikle de korumaya muhtaç olan sokaklardaki çocukların korunması daha ivedi bir durum olarak ortaya çıkmaktadır. Çocuklar için sığınma evlerinin yetersizliği, çocuk esirgeme kurumlarının denetimsiz olması ve sorunlara çözüm olmada eksik kalması gibi pek çok neden, bu sorunu çözümsüz olarak bırakmaktadır. Sokak çocuklarının sorunları araştırılırken, evrensel çocuk hakları çerçevesinde, tüm boyutlarıyla incelenmelidir. Almanya, 20 bin sokak çocuklarının sağlık sorunlarını oluşturulan sağlık merkezleriyle çözmeye çalışmaktadır. Bu konuda Avrupa Birliği'nin çalışmaları sonucu Finlandiya, Belçika ve İspanya gibi ülkelerde çocuklar için barınma yerleri ve sağlık merkezleri kamu tarafından sağlanmıştır. Özellikle göçün yoğun olduğu İstanbul'da sokak çocuklarının durumu, sorunları ortaya çıkarılmalı ve bu konuda çocukların kalabilecekleri ve barınma sorununu çözebilecek yaşama merkezlerinin kurulması, çocuk işçiliğinin önüne geçilmesi için somut girişimlerin belirlenmesi önem arz etmektedir. Sokakta yaşayan ve çalışmak zorunda bırakılan çocukların sorunlarının tespit edilmesi, sorunların çözümü için somut projelerin üretilmesi, çocuklara yönelik şiddetin engellenmesi için önlemlerin belirlenmesi ve çocuk hakları konusunda çalışan kuruluşların sığınma evleri gibi somut önerilerin dinlenmesi için bir Meclis araştırma komisyonu kurulmasını önermekteyiz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Bir gensoru önergesi vardır. Önerge daha önce bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır. Önergeyi okutacağım ancak önerge 500 kelimeden fazla olduğu için özeti okunacaktır. Önergenin tam metni ise Tutanak Dergisi’nde yer alacaktır.

B) Gensoru Önergeleri

1.- Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu ve 20 milletvekilinin, Soma maden sahasında redevans ve hizmet alım sözleşmeleriyle çalışan firmaları kolladığı, bu firmalara işlerin ihalesiz ve usulsüz verilmesini sağladığı iddiasıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız hakkında bir gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/43) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız hakkında Anayasa’nın 98 ve 99’uncu maddeleri ve TBMM İçtüzüğü’nün 106’ncı maddeleri uyarınca gensoru açılması için gereğini arz ve talep ederiz.

  Bülent Kuşoğlu                               Ali İhsan Köktürk                                 Kemal Ekinci

         Ankara                                           Zonguldak                                            Bursa

    Doğan Şafak                                  İhsan Kalkavan                                  Turgay Develi

         Niğde                                              Samsun                                              Adana

    İhsan Özkes                                     Hasan Akgöl                                 Süleyman Çelebi

        İstanbul                                              Hatay                                              İstanbul

Osman Faruk Loğoğlu                           İzzet Çetin                                       Mevlüt Dudu

         Adana                                              Ankara                                               Hatay

     Faik Öztrak                                       Özgür Özel                                       Oğuz Oyan

       Tekirdağ                                            Manisa                                               İzmir

    Hurşit Güneş                               Sinan Aydın Aygün                               Mahmut Tanal

        Kocaeli                                             Ankara                                             İstanbul

   Bülent Tezcan                                   Tanju Özcan                                Kadir Gökmen Öğüt

          Aydın                                                 Bolu                                               İstanbul

Özet:

Soma'da 13 Mayıs 2014 tarihinde 301 kişinin ölümüyle sonuçlanan facia, ilgili kurumlar olan Türkiye Kömür İşletmeleri Genel Müdürlüğü ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yetkililerinin hata, ihmal, usulsüzlük ve yolsuzluklarını da birçok sorunlu konu yanı sıra gündeme getirmiştir.

Facianın gerçekleştiği Soma maden sahasında TKİ Genel Müdürlüğünün sözleşme yaptığı iki firma vardır. Bunlar redevans ve hizmet alım sözleşmeleri ile çalışan İmbat AŞ ve Soma AŞ'dir. İmbat AŞ ve Soma AŞ ile başlangıçta yapılan sözleşmeler mevzuata uygun, sorun taşımayan sözleşmeler olmuş, fakat 2013'e gelindiğinde her iki firmaya da eski işlerden daha büyük işler ihalesiz ve Yönetim Kurulu kararı olmaksızın verilmiştir. Kasıtlı görünen bu işlemlerle her iki firmaya peşkeş çekilen tutar yani yapılan yolsuzluk tutarı minimum 4 milyar liradır.

Türkiye Kömür İşletmeleri Genel Müdürlüğünce gerçekleştirilen bu hukuksuz ve sonuçta kamuyu zarara sokan, belli kişileri kollayan işlemlerde sorumlu ilgili bürokratlar olduğu kadar, ilgili Bakan olan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız'dır. Hatta konu aylar önce kendi bilgisine sunulduğunda, özellikle firmaları ve ilgili bürokratları kollayan, yapılan işlemleri sahiplenen tavrıyla işlemlerin kendi onayı dâhilinde yapıldığını ihsas ederek birinci derece sorumlu durumda olduğunu göstermiştir.

TKİ Genel Müdürlüğünün ihalesiz ve Yönetim Kurulu kararı olmaksızın verdiği işlerin değeri makul ve asgari bir hesaplamaya göre Soma AŞ'de on yıllık süre uzatımı karşılığı 1,6 milyar TL, İmbat AŞ'de ise on üç yıllık süre uzatımı karşılığı 2,5 milyar TL olarak dikkate alındığında 4 milyar TL'yi aşmaktadır. Bu kadar büyük meblağlı işlerin kamuda mevzuata uygun olmadan verilmesinin ne anlama geldiğini ve nasıl sonuçlar yarattığını ve yaratacağını deneyimli bir Bakan olarak çok iyi bilmesi gerekir iken Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız'ın böyle bir durum ortaya çıktığında ve uyarıldığında dahi tam tersine TKİ Genel Müdürlüğü yetkililerinin ve firmaların hamisi rolünü üstlenmesi açıkça görevin kötüye kullanımıdır.

Bakan Yıldız, bu kadar büyük bir hukuksuzluk ve yolsuzluk olayının baş müsebbibidir. Medyanın taranmasından da anlaşılacağı üzere bu iki firmaya yönelik özel söylemleri, sempatisi ve kollaması vardır. Bakan yetkisini bu konuda olumlu olarak kullanmamış, istismar etmiştir.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız hakkında Anayasa'nın 98 ve 99'uncu maddeleri ve TBMM İçtüzüğü’nün 106'ncı maddeleri uyarınca gensoru açılması için gereğini arz ve talep ederiz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Gensorunun gündeme alınıp alınmayacağına ilişkin görüşmenin gününü içeren Danışma Kurulu önerisi daha sonra onaylarınıza sunulacaktır.

C) Duyurular

1.- Başkanlıkça, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonlarında siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerine düşen birer üyelik için aday olmak isteyen siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerinin yazılı olarak müracaat etmelerine ilişkin duyurusu

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonlarında siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerine de birer üyelik düşmektedir. Bu komisyonlara aday olmak isteyen siyasi parti grubu mensubu olmayan milletvekillerinin 9 Şubat 2015 Pazartesi günü saat 18.00’e kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına yazılı olarak müracaat etmelerini rica ediyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının üç tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım:

D) Tezkereler

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının,Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki heyetin, Yeni Zelanda Temsilciler Meclisi Başkanı David Carter’ın ve Singapur Parlamento Başkanı Halimah Yacob’un vaki davetlerine icabet etmek üzere 8-11 Şubat 2015 tarihleri arasında Yeni Zelanda’ya ve 11-13 Şubat 2015 tarihleri arasında Singapur’a resmî bir ziyarette bulunmasına ilişkin tezkeresi (3/1692)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek Başkanlığındaki Heyetin Yeni Zelanda Temsilciler Meclisi Başkanı David Carter’ı ve Singapur Parlamento Başkanı Halimah Yacob’un vaki davetlerine icabet etmek üzere 8-11 Şubat 2015 tarihleri arasında Yeni Zelanda’ya ve 11-13 Şubat 2015 tarihleri arasında Singapur’a resmî ziyarette bulunması hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 6’ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                              Cemil Çiçek

                                                                  Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                 Başkanı

ENGİN ALTAY (Sinop) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Arayacağım efendim.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.59

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.13

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Mine LÖK BEYAZ(Diyarbakır)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Okunan ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi tezkereyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yok görünüyor.

SUAT ÖNAL (Osmaniye) - Sayın Başkan, muhalefeti saymıyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, yok yani baksanıza…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – 117 kişi var Başkan, 117 kişi…

SALİH KOCA (Eskişehir) – Elektronik yapalım…

BAŞKAN – On dakika ara veriyorum.

Elektronikle yapacak kadar bile görünmüyor.

Kapanma Saati: 16.14

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.24

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Mine LÖK BEYAZ(Diyarbakır)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Okunan ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresinin ikinci oylamasında da karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi tezkereyi üçüncü kez oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, kabul edilmiştir.

Şimdi diğer tezkereyi okutuyorum:

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Birleşmiş Milletler 69’uncu Genel Kurulu çerçevesinde 9-10 Şubat 2015 tarihlerinde Amerika Birleşik Devletleri’nin New York şehrinde “2015 Sonrası Kalkınma Gündeminin Uygulama Araçları” konulu toplantıya katılım sağlanmasına ilişkin tezkeresi (3/1693)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Birleşmiş Milletler 69’uncu Genel Kurulu çerçevesinde 9-10 Şubat 2015 tarihlerinde Amerika Birleşik Devletleri'nin New York şehrinde "2015 Sonrası Kalkınma Gündeminin Uygulama Araçları" konulu bir toplantı düzenlenecektir.

Söz konusu toplantıya katılım sağlanması hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 9'uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                                               Ayşe Nur Bahçekapılı

                                                                                                          Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                     Başkanı Vekili

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki heyetin, Kanada Avam Kamarası Başkanı Andrew Scheer’in vaki davetine icabet etmek üzere 22-26 Şubat 2015 tarihleri arasında Kanada’ya resmî bir ziyarette bulunmasın ailişkin tezkeresi (3/1694)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek başkanlığındaki heyetin; Kanada Avam Kamarası Başkanı Andrew Scheer'in vaki davetine icabet etmek üzere 22-26 Şubat 2015 tarihleri arasında Kanada'ya resmî ziyarette bulunması hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'un 6’ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                                                      Cemil Çiçek

                                                                                                          Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                          Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi, Anayasa’nın 92’nci maddesine göre Başbakanlığın bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

4.- Başbakanlığın, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının, korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek üzere, gereği, kapsamı, zamanı ve süresi Hükûmetçe belirlenecek şekilde Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı’yla Hükûmete verilen ve 2/2/2010, 7/2/2011, 25/1/2012, 5/2/2013 ve 16/1/2014 tarihli 956, 984, 1008, 1031 ve 1054 sayılı Kararlarıyla birer yıl uzatılan izin süresinin Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca 10/2/2015 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/1690)

6/1/2015

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde vuku bulan korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleri hakkında 2008 yılından bu yana kabul edilen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı ile bir yıl için verdiği, bilahare 2/2/2010 tarihli ve 956 sayılı, 7/2/2011 tarihli ve 984 sayılı, 25/1/2012 tarihli ve 1008 sayılı, 5/2/2013 tarihli ve 1031 sayılı ve 16/1/2014 tarihli ve 1054 sayılı kararları ile birer yıl süreyle uzattığı izin çerçevesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının söz konusu bölgelerde konuşlandırılması suretiyle, bölgede seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticarî gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve uluslararası toplumca yürütülen korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle müşterek mücadele harekatına aktif katılımda bulunulması sağlanmış, bu alanda Birleşmiş Milletler sistemi içinde ve bölgesel ölçekte oynadığımız rolün ve görünürlüğümüzün pekiştirilmesi temin edilmiştir.

Anılan bölgelerde meydana gelmeye devam eden korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle uluslararası toplumca mücadele edilebilmesine cevaz veren Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin ilgili kararlarının süresi son olarak 12/11/2014 tarihli ve 2184 sayılı Kararla bir yıl daha uzatılmıştır.

Bu kapsamda, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için Hükûmete verilen ve son olarak 16/1/2014 tarihli ve 1054 sayılı Karar ile 10/2/2014 tarihinden itibaren bir yıl uzatılan izin süresinin, 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararda belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde, 10/2/2015 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasını Anayasanın 92 nci maddesi uyarınca arz ederim.

                                                                              

                                                                               Ahmet Davutoğlu

                                                                                     Başbakan

BAŞKAN – Başbakanlık Tezkeresi üzerinde, İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre görüşme açacağım.

Gruplara, Hükûmete ve şahsı adına iki üyeye söz vereceğim. Konuşma süreleri gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakika, şahıslar için de onar dakikadır.

Şimdi, tezkere üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin adlarını okuyorum: Gruplar olarak, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Van Milletvekili Nazmi Gür, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Osman Taney Korutürk, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Ahmet Berat Çonkar, Hükûmet adına Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz; şahıslar adına, Adana Milletvekili Osman Faruk Loğoğlu, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can.

Şimdi, ilk konuşmacı olarak Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Van Milletvekili Nazmi Gür’ü kürsüye davet ediyorum.

Buyurunuz Sayın Gür.

Süreniz yirmi dakikadır. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA NAZMİ GÜR (Van) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’nin, Aden Körfezi, Somali ve bu bölgedeki korsanlık ve korsanlığın önlenmesi çerçevesinde, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin önerisi üzerine yeni bir tezkeresi var karşımızda.

Hemen söyleyelim konuşmamıza geçmeden önce: Biz prensip olarak bu tür, militarist yaklaşımlarla hazırlanan tezkerelere ve askerlerin yurt dışına, Türkiye sınırları dışına gönderilmesine parti olarak karşıyız.

Genel Kurulu saygıyla selamlarken bu konudaki görüşlerimizi, düşüncelerimizi sizlerle paylaşmak isteriz.

Değerli arkadaşlar, on iki yıllık AKP iktidarı döneminde en sıkıntılı konulardan birisi Hükûmetin sürdürdüğü ve yanlışlarında ısrar ettiği dış politikasıdır. Bunu, sadece Orta Doğu’da, yaşadığı coğrafyada değil ve fakat dünyanın öbür ülkelerinde de benzeri bir politikayı sürdürüyor. Bu politikaların başarısı elbette ki sorgulanan başarılardır ve aslında bir başarıdan da söz edilemez, tümden Hükûmetin dış politikasında bir başarısızlıktan söz edebiliriz.

Çok uzağa gitmeye gerek yok, bu Hükûmetin, özellikle Suriye meselesinde, Orta Doğu meselesinde siyaseten dış politikasının iflas ettiğini artık bütün dünya görüyor. Bunu sadece bizler söylemiyoruz, muhalefet eleştirileriyle dile getirmiyor; dünyanın en önde gelen ülkeleri, kurumları, kuruluşları, Türkiye’nin özellikle Suriye ve Irak konusunda, Orta Doğu politikaları konusunda ciddi bir politik hata, stratejik hata içinde olduğunu ve hata üzerine hata işlediğini söylüyor. Bunun en önemli ve en sıcak kanıtlarından birisi Kobani ve Kobani etrafında süren tartışmalardır. Hükûmetin bu konudaki tutumu son derece açıktır, Kobani meselesinde ve Kobani’de zaferin kazanılmasından sonra Hükûmetin yaklaşımları ve özellikle Sayın Cumhurbaşkanının yaklaşımları gerçekten düşündürücüdür, gerçekten kırıcıdır ve gerçekten –deyim yerindeyse- bu zaferi beklemedikleri için neredeyse bir çekememezlik içindedir. Ama Kobani’de YPG öncülüğündeki birleşik demokratik güçler bu karanlık örgütü defetmeyi başardılar ve savaşlarını şimdi Kobani’nin bütün köylerini kurtarma üzerine sürdürüyorlar. Gelecekte de ben inanıyorum ki yaklaşık olarak 200 bin Kobanili -kısa bir süre içerisinde- ülkelerini, şehirlerini, köylerini yeniden inşa etmek üzere ve yeni bir yaşamı inşa etmek üzere ve Rojava devrimini kökleştirmek üzere harekete geçecekler. Buradan Rojava’da ve özellikle Kobani’de DAİŞ barbarlarına karşı zafer kazanan bütün güçleri selamlıyor ve onları kutluyorum.

Değerli arkadaşlar, diğer önemli bir konu: Türkiye dış politikasında -Somali’ye gelmeden önce vurgulamakta fayda var- özellikle Avrupa Birliği süreci içerisinde son derece yanlış bir yol ve yöntem izliyor, neredeyse Avrupa Birliği konusunu unutmuş durumda. Hükûmete sorarsanız Avrupa Birliği dışında da seçeneklerin olduğu ortada ama Hükûmetin öngördüğü seçeneklerin de seçenek olmadığı, Türkiye için stratejik bir hedef olmadığı ortada; örneğin Şanghay Beşlisi gibi uluslararası bir örgüt, elbette ki Türkiye’nin tam üye olmak istediği Avrupa Birliğinin alternatifi olamaz. Bu nedenle, bu yüzden, Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecini bir an önce buzdolabından çıkarması gerekiyor ve gerçekten Avrupa Birliği konusunda ciddiyse bu konuda somut ve ciddi adımların atılması gerekiyor. Yoksa, birkaç gün içinde bu Parlamentonun gündemine getirilecek ve demokrasiden, insan haklarından, özgürlüklerden kesinlikle bir geri adım niteliği taşıyacak olan bu güvenlik paketinin Avrupa Birliğiyle, Türkiye’nin üyesi olduğu Avrupa Konseyi gibi önemli uluslararası örgütlerle uzaktan yakından ilgisi yok. Uluslararası sözleşmelere Türkiye taraf. Bu sözleşmelerin tam karşıtı, özgürlükleri, demokrasiyi, insan haklarını bir bütün olarak kısıtlayan, Türkiye’yi âdeta bir polis devletine dönüştürecek olan -zaten bir polis devletiydi, iyice bir polis devletine dönüştürecek olan- bir yaklaşımla hazırlanan güvenlik paketi gelecek. Bu durum da Türkiye’nin uluslararası alanda hamle yapayım derken, aslında, kaş yapayım derken nasıl göz çıkarttığının somut bir göstergesi.

Değerli arkadaşlar, Somali’ye, tabii, Türkiye deniz güçlerini gönderecek ve deniz güçlerinin o bölgede görev yapmasını sağlayacak bir tezkere de burada. Bu tezkerenin küçük bir bölümünü size okumak istiyorum, birkaç cümlesini size okumak istiyorum, şöyle: “Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve uluslararası toplumca yürütülen korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle müşterek mücadele harekâtına aktif katılımda bulunulması sağlanmış, bu alanda Birleşmiş Milletler sistemi içinde ve bölgesel ölçekte oynadığımız rolün ve görünürlüğümüzün pekiştirilmesi temin edilmiştir.” Burada bir cümleyi tekrar etmek istiyorum değerli arkadaşlar: “Birleşmiş Milletler sistemi içinde ve bölgesel ölçekte oynadığımız rol…” Ki Türkiye’nin ne Orta Doğu’da bölgesel bir rolü var, böyle bir rol oynuyor, çünkü bölgesel bir rol oynayabilmesi için demokratik bir ülke söz konusu. Dolayısıyla, böyle bir rolünün de olduğunu biz düşünmüyoruz ve özellikle şu çok önemli değerli arkadaşlar: “Görünürlüğünün pekiştirilmesi.” Türkiye’nin hem Avrupa’da hem de dünyada özellikle bir ülke olarak imajı ortada. On iki yıllık AKP iktidarı döneminde bu imajın uluslararası ölçekte nasıl algılandığı, Türkiye’nin nasıl görüldüğü ortada. Bunu gerçekten anlamak istiyorsanız Türkiye’nin komşularına ya da Türkiye’ye uzak ya da yakın herhangi bir ülkeye gidip Türkiye’nin imajını sormaya gerek var. Tabii ki Türkiye’nin güzelliklerini, şiş kebabını belki anlatırsınız ama demokrasisini, insan hakları problemlerini ve Türkiye’nin yaşadığı diğer derin sorunları anlatmaya diliniz varmaz çünkü gerçek anlamda böyle bir ilerleme söz konusu değildir.

Şimdi, bu görünürlük meselesine gelince, Aden Körfezi, Somali kıyıları ve o bölgede seyreden bütün ticari gemilerin korunması konusunda, Türkiye'nin bu alanda yaptığı iş birliğiyle uluslararası alanda görünür kılındığını ya da kılınmak istendiğini ben pek düşünmüyorum, bu görüşte değiliz, Hükûmetin bu görüşüne katılmak mümkün değil. Olsa olsa, Türkiye, bu konuda sadece uluslararası alanda, işte “Bizim de askerimiz var, biz de birkaç gemi gönderdik, biz de uluslararası korsanlığa ve terörizme karşı mücadele ediyoruz.” imajı vermektir ama bu konuda özellikle IŞİD’e karşı uluslararası güçlerin yürüttüğü mücadele konusunda Türkiye'nin gönülsüz kalışı, burada da böyle bir inandırıcılığının olmayacağının en büyük göstergesidir.

Değerli arkadaşlar, Aden Körfezi elbette ki uluslararası düzen için son derece önemli bir bölge. Yaklaşık 20 bin ticari gemi geçiyor o bölgelerde, bunların büyük bir kısmı yük gemileri ve büyük bir kısmı yine petrol ve gaz taşıyan gemiler. Dolayısıyla, Batı için, bu alanda bu bölgeyi kullanan diğer bölge ülkeleri için son derece önemlidir ama bu, Somali’nin ne menem bir ülke olduğunu, nasıl bir ülke olduğunu -isterseniz- biraz değerlendirmek gerekir. Somali’ye biraz bakmakta fayda var.

Değerli arkadaşlar, Somali, sömürgecilikten çıkan, uluslararası bütün güçlerin sömürdüğü önemli ülkelerden birisidir. Esasında, Somali Somali halkına bırakılsa... Yer altı ve yer üstü zenginlikleri ve özellikle o bölgedeki Hint Okyanusu’na ve Aden Körfezi’ne olan kıyılarının zengin balık yataklarının doğru işletilmesi ve bu ülkenin lehine işletilmesi, elbette ki bu korsanlığın ya da “korsanlık” diye tabir edilen hareketlerin de, soygunların da önündeki en büyük gerekçelerden biri olarak ileri sürülüyor. Çünkü, burada yapılan çalışmalara, burada kimi stratejik araştırma örgütlerinin yaptığı çalışmalara baktığınızda, gerçekten Somali bölgesinde eğer bir hareket varsa, korsanvari bir hareket varsa Somali halkının bir bütün olarak yoksulluğa mahkûm edildiğini göreceksiniz.

Yine, bu Somali halkının yüzde 85’inin üzerindeki bir nüfusunun Müslüman olduğu biliniyor. Bu Müslüman ülke bağlamında da söylemek gerekirse, AKP Hükûmetinin özellikle Somali bölgesinde, Sudan ve bu bölgedeki ülkelere ciddi bir yaklaşımının olmadığını da söylemekte fayda var çünkü Somalili korsanlar kendilerini korsan olarak görmediklerini yaptıkları görüşmelerde iletiyorlar. Onlar için, onlar kendi kıyılarını, kendi topraklarını kendileri için kullanıyorlar ve kendilerine ait olanları alıyorlar, bu nedenle bunu gerekçelendiriyorlar. Uluslararası alanda da Somali halkına uluslararası kurallara uymadıkları için son derece ağır bir durum ortaya çıkıyor. Somali halkı sömürülmesine karşı tepkisini de bu şekilde ortaya koyuyor.

Yine, özellikle Kore ve Japonya’nın, Somali kıyılarında, Aden Körfezi bölgesinde neredeyse bütün balık yataklarını Somali aleyhine sömürecek şekilde kullanması ve bu konuda uluslararası bütün kuralları hiçe sayan yaklaşımları Somalilileri ve Somali balıkçılarını silahlı bir şekilde onlara karşı çıkma konusunda itmiş durumda; bunun da altını çizmekte fayda var.

Yine, değerli arkadaşlar, Somali neredeyse uluslararası bir çöplüğe dönüşmüş durumda. Menşesi belli olmayan binlerce gemi, başta nükleer atıklar olmak üzere bütün zehirli kimyasal atıklarını neredeyse Somali’ye dökmekte ve bu da elbette ki karşısında bir reaksiyon yaratmakta. Somali halkı, dünyanın çöplüğü, özellikle kimyasal maddelerin ve diğer nükleer maddelerin çöplüğü olmayı elbette ki istememekte, hem denizlerini hem çevresini hem ülkesini hem de ülkesinin geleceğini korumak amacıyla böyle bir harekete giriştiğini gerekçelendirmektedir. Bu nedenle, Somali’ye gidenlerin, Somali’de kendi ticari çıkarlarını koruyanların, Somali halkının bu sesini, bu yaklaşımlarını da dinlemesinde fayda var. Yoksa, bu konuda, değerli arkadaşlar, ülkemizin, Somali’ye birkaç gemi göndermekle, orada uluslararası ticarete bekçilik etmekle Somali halkına bizim bir faydamız olmaz, bir faydamız dokunmaz. Tam tersi, Somali’yi Somali’yi sömürenlerden kurtarmak için bu ülkenin yardımcı olması gerekiyor, destek sunması gerekiyor. Somali’deki uluslararası sömürgeciliği gerçekten kaldırmak ve Somali halkının yer altı ve yer üstü bütün zenginliklerini Somali halkı için kullanmasını sağlamak ancak böyle olabilir, dostluk eli ancak bu şekilde uzatılabilir. Yoksa, uluslararası sisteme dâhil olacağım diye emperyalistlerin çıkarlarını orada koruyacak bir yaklaşımla birkaç gemiyi ya da birkaç yüz askeri Somali’ye göndermek, onlara bekçilik yaptırmak bizim açımızdan son derece onur kırıcı bir yaklaşımdır.

Eğer Türkiye gerçekten demokratik bir ülkeyse, gerçekten diğer ülkelerle, diğer halklarla dayanışma içinde olacak bir ülkeyse, böyle bir politika güdeceğim diyorsa, Somali’ye asker göndermek yerine, Somali’yi kalkındıracak, Somali’de demokrasinin gelişimini sağlayacak, insan haklarının gelişimini sağlayacak ve Somali halkıyla dayanışma içinde olacak bir yaklaşımı sergilemesi gerekiyor. Yoksa, ağır silahlarla donatılmış birkaç geminin o bölgede dolaşması, kimi petrol şirketlerinin ve diğer büyük dünya şirketlerinin çıkarlarını o bölgede koruma girişimi, uluslararası sistemde imaj tazelemek ya da yenilemek anlamına gelmez. Tam tersi, Somali halkı nezdinde eksi puana dönüşür.

Eğer gerçekten Somali halkının kalbini kazanmak istiyorsanız, bu tezkerenin yerine, Somali’yi yeniden kalkındıracak, inşa edecek, altyapısını, onun zenginliklerini Somali halkı adına kullanacak uluslararası dayanışmayı örgütlemek gerekiyor. Türkiye bir şey yapacaksa, gerçekten destek sunacaksa, yardımcı olacaksa bunları yapması gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, Somali tezkeresi elbette ki bir çözüm olmayacak, bizim için bir çözüm oluşturmayacak çünkü uluslararası güçler orada dünyanın bütün gücünü de yığsalar, Somali halkı kendi topraklarına, kendi kıyılarına, kendi kaynaklarına mutlaka sahip çıkacak. Bunun görülmesi gerekiyor. Bu doğrultuda bir dış politikanın sürdürülmesinin, Somali halkıyla ve bölgedeki diğer halklarla dayanışma içinde olunmasının bizim açımızdan çok daha büyük bir faydası olacaktır.

Bu konuda bizim söyleyeceklerimiz elbette nihayete ermeyecek ama bu tezkere konusunda bizim oyumuzun rengi “hayır”dır. Düşüncelerimizi bu şekilde dile getiriyoruz. Bu konudaki fikirlerimizi, özellikle bu militarist ve asker gönderme yaklaşımıyla bir dış politikanın başarılı olmayacağı konusundaki görüşlerimizi, eleştirilerimizi, düşüncelerimizi bu Genel Kurulda dile getireceğiz.

Dinlediğiniz için teşekkür ediyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gür.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Osman Taney Korutürk.

Buyurunuz Sayın Korutürk. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının, korsanlık, deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara destek vermek üzere Somali Aden Körfezi’ndeki görev süresinin bir yıl daha uzatılması konusunda Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Cumhuriyet Halk Partisi, Türk Silahlı Kuvvetlerinin uluslararası barış operasyonlarına katılmasını öteden beri desteklemiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri katılmış olduğu barış koruma operasyonlarında daima üstün başarılarla görev yapmıştır, Somali’de de görevi bu şekilde devam etmektedir ve bu görevin devamını biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak uygun görüyoruz. Dolayısıyla, bu tezkereye olumlu oy vereceğiz.

“Somali” dendiği zaman, son zamanlarda, özellikle Adalet ve Kalkınma Partisinin başlattığı bir yanlış anlaşılma var, “Somali’ye eskiden kimse bakmazdı, ilgilenmezdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Somali’ye elini uzattı, Somali’yi çukurdan çekti çıkardı.” gibi bir anlayış var. Bu doğru değil arkadaşlar. Somali’deki durum, Somali, Birleşmiş Milletlerin normal bir üyesiyken Siad Barre Hükûmetine karşı ayaklanmalar sonucu Aidid ve Mehdi iki grup olarak Somali’de çatışmalara başladılar. Somali’yi bu çatışmalar perişan etti, devlet ortadan kalktı, bütün düzen bozuldu ve Somali’ye o tarihte de ilk el uzatan ülkelerden bir tanesi Türkiye oldu, bunu kimsenin unutmaması lazım. 1992 yılında Türkiye, Somali’ye bir tabur gönderdi, daha Birleşmiş Milletler o zaman asker göndermiyordu ve o tabur Türk gemileriyle gitti buradan Somali’ye. O taburu ziyaret etmek için, daha orada Birleşmiş Milletler yok iken, ben Dışişleri Bakanlığında bu konulara bakan genç Genel Müdür Yardımcısı olarak, o zamanki Başbakan Yardımcısı, Dışişleri Bakanı rahmetli Erdal İnönü ve Millî Savunma Bakanı Nevzat Ayaz’la uçakla Somali’ye gittim. Somali yıkım içindeydi, Türkiye, Somali’ye yardım elini de uzattı; sadece yardım elini değil, organizasyon çabalarına da girdi ve bize Somali’yi gezdirirlerken Somali Meclisine götürmek istediler. Orada bir de Amerikan birliği vardı gene Türk birliği gibi düzeni kurmak için çalışan. Amerikan birliğinin başındaki tuğgeneral dedi ki: “Sizin zırhlı yelek giymeniz lazım, başınıza miğfer giymeniz lazım.” Sayın İnönü “Somali’de Türkiye’nin belli bir itibarı ve tanınırlığı vardır. Ben zırhlı yelek giymek diye bir şeyi aklıma bile getirmem, ben zırhlı yelekle gitmem oraya, açık giderim.” dedi. Sayın İnönü, Sayın Ayaz ve ben Meclise gittik zırhlı yelek giymeden. Yanımızdaki Amerikalılar da zırhlı yelekle, miğferle, öyle gelmişlerdi kendi araçlarıyla. Oradaki Somali halkı Erdal İnönü’nün arabasını havaya kaldırdı arkadaşlar sevgi gösterisi olarak ve Amerikalılar hayret içinde kaldı. O tuğgeneral dedi ki: “Ya, bu nasıl oluyor? Biz buraya gittiğimiz zaman bizi taşlıyorlar. Bunu siz nasıl yapabiliyorsunuz, nasıl oluyor?” “Biz Türk’üz, bizi burada tanırlar.” dedik. Somali’deki Türkiye’ye yönelik sevgi, Tayyip Erdoğan sevgisi de değil, Ahmet Davutoğlu sevgisi de değil, AKP sevgisi de değil, Türkiye sevgisidir. Ama, şimdi bu sevgide bir gerileme görüyoruz arkadaşlar. Bakın, o tarihte, 1992’de arabayı ayağa kaldıran, havaya kaldıran halk, o halkın bir kısmı, Cumhurbaşkanının Somali seyahatinden önce oraya giden ön heyetin bulunduğu otele intihar saldırısı düzenliyor, bomba patlatıyor. Daha önce Türkiye Büyükelçiliğine bombalı saldırı oldu, orada güvenlik görevlilerini kaybettik. Neden böyle oluyor, bunu bir düşünmek lazım.

Türkiye bundan on yıl önce kendi hududunu, gücünün geçerliliğini, o gücü nasıl ve nerede kullanacağını bilerek çok değişik bir politika izliyordu ve o bölgede sayılan, sevilen, bir anlaşmazlık olduğu zaman aracılığı istenen, sözüne güvenilen, gücünü kullandığı zaman da etrafı tehdit ederek değil, yumuşak güç şeklinde kullanan bir ülkeydi ve ondan dolayı da Türkiye saygındı, büyük bir ülkeydi, büyük bir ülke olarak biliniyordu. Biz de büyük bir ülke olarak biliyorduk ama şimdi giderek oradaki çatışmaların içine girip çıkarak, o çatışmalarda taraf tutarak, taraf tuttuğu yerde mağlubiyetlere uğrayarak etrafta bir şüphe uyandırdı; biz bu kadar büyük zannediyorduk, acaba o kadar büyük değil miymiş? Bu ne kadar kötü bir şey arkadaşlar.

Bilmiyorum hatırlıyor musunuz, bundan bir yıl önce Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları aranırken Türkiye Kıbrıs Rum kesimiyle İsrail’in iş birliğine karşı çıktığında, Güney Kıbrıs Rum yönetiminin Dışişleri Bakanı dedi ki: “Bırakın, bunlar konuşurlar konuşurlar, arkasından bir şey çıkmaz. Biz işimize bakalım.” Türkiye’yi bu vaziyete getirmek çok üzücü bir şey.

Bakın, Suriye konusunda dört yıldır kan gövdeyi götürüyor, Suriye’de iç savaş çıktı. Suriye’deki iç savaş ne yazık ki bizim sınırlarımıza birtakım terör örgütlerinin üşüşmesine, o terör örgütlerinin oralarda birtakım faaliyetler göstermesine sebebiyet verdi. Şimdi biz onlarla uğraşıyoruz. Biz Orta Doğu’daki istikrarla filan uğraşırken, şimdi artık bir güvenlik sorunuyla karşı karşıyayız arkadaşlar, ciddi bir güvenlik sorunuyla karşı karşıyayız. Suriye’deki durum için biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak kaç kere söyledik, dedik ki: “Bir uluslararası toplantı düzenleyin. Bu toplantıya Suriye yönetimiyle birlikte Suriye muhalefetinin de bütün katmanlarını alın, toplayın; bunlara nasıl bir geçiş dönemi yapılabilir, nasıl demokrasiye dönülebilir, nasıl düzen kurulabilir, bunları araştırın.” Bakın, bunu biz yapmadık, geçtiğimiz senenin son ayı Moskova’da bu toplantıyı yaptılar. Moskova’daki bu toplantı doğru dürüst sonuçlar verdi. O toplantının bir ay sonra tekrar yapılmasını bekliyoruz. Cenevre süreci canlandı. Biz bunlarda sessiz kaldık, Hükûmet olarak sessiz kaldınız. Ama, bu toplantıları biz yapmış olsaydık bugün Suriye’de bu vaziyet olmayacaktı, bugün 2 milyona yakın Suriyeli insan bizim sınırlarımız içerisinde sürüm sürüm sürünmeyecek, bizi hem kendimizden utandırmayacak hem ekonomik kaynaklarımızı azaltmayacaktı. Bunları biz yapamadık. Hiç olmazsa Moskova toplantısına katkıda bulunabilirdik, yardımcı olabilirdik, onu da yapmadık arkadaşlar.

Şimdi, Orta Doğu’da başlayan şiddet giderek Afrika’yı da sarıyor. Bu arada, Suriye’deki tutumunuza benzer tutumları acaba Hükûmet Mısır’da da mı başlatmak istiyor diye bazı tereddütlere kapılıyor insan. Çünkü, bugün, büyük gazetelerimizden Hürriyet’in manşetinde, kalkıp Mısır’daki hükûmet aleyhine faaliyette bulunan İhvan bağlantılı birtakım televizyon kanallarının İstanbul’dan yayın yaptıkları yolunda geniş bir haber vardı. Suriye’de de böyle başlamıştık; Suriye’de de, Suriye muhalefetini Türkiye’de toplayıp, organize edip onun Suriye’ye karşı muhalefete geçmesini istemiştik. Şimdi Mısır’a da mı bunu yapıyoruz? Bu kanallardan, televizyon yayınlarından Türkiye olarak biz çok çektik. Biz meslekteyken, o meslek içerisinde, bu yayınların bulunduğumuz ülkelerden yapılmaması için çok uğraştık, uluslararası yargıyı devreye soktuk, uluslararası yargıda dava kazandık, bunları bazen durdurduk, bazen durduramadık. Şimdi bunlara biz mi kalkışıyoruz arkadaşlar, Mısır’ı da mı Suriye hâline getirmek istiyoruz, getirebilir miyiz? Buraları getireceğiz derken kendi başımız belaya girmesin, bunları düşünüyor muyuz? “Aden’e olur diyeceğiz.” dedik. Aden’e “Olur.” diyoruz, Aden bir barış faaliyeti ama Mısır’a “Olur.” diyemeyiz, Suriye’ye “Olur.” diyemeyiz, Irak’a “Olur.” diyemeyiz, oralar barış faaliyeti değil arkadaşlar.

Bakın, bu şiddet etrafa yayıldıkça, Orta Doğu’ya yayıldıkça Orta Doğu’dan Batı Avrupa’ya doğru şiddetli bir göç akımı başlıyor. Bu göç akımı Yunanistan ile bizim aramızda çok ciddi bir sorun, bunu dış politikayla ilgilenenlerin hepsi biliyor. Bulgaristan, Türk sınırına bir tel örgü çekti. Şimdi, yine basından öğreniyoruz ki, bu tel örgü bu akımı durdurmaya yeterli değilmiş, Berlin Duvarı gibi yüksek beton duvarlar yapıyorlar. “Büyük ülkeyiz, büyük devletiz, herkes sözümüzü dinler, oyun kurucuyuz.” Bunları söylüyoruz da etrafımızın duvarla çevrilmesine layık mıyız? Etrafımız duvarla çevriliyor bizim içimizden geçip de o tarafa insanlar gitmesin diye.

Peki, insanlar gittiği zaman ne oluyor? Arkadaşlar, insanlar gittiği zaman o ülkelerdeki yabancı düşmanlığını siyasi rant olarak kullanan siyasi partiler güçleniyor. Bakıyorsunuz, Batı Avrupa’da bütün İslam karşıtı siyasi partiler, yabancı düşmanı siyasi partiler, ırkçı, faşist siyasi partiler güç kazanıyor. Fransa’da böyle bir partinin iktidara gelmesi önümüzdeki seçimler için ciddi ciddi ihtimal dâhilinde gözüküyor; Almanya’da keza, başka ülkelerde böyle.

Şimdi, devlet yönetiminde üst düzey söz sahibi olanlar, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Dışişleri Bakanı, İçişleri Bakanı çıkıp söylüyorlar “İslam bu değil, İslam şiddet içermez.” diye. Doğru arkadaşlar, İslam şiddet içermez, İslam bu değil, bunları biz biliyoruz ama bunu söylemek bir işe yaramıyor, sadece söyleyip de geçmek hiçbir işe yaramıyor. Bu, şimdiye kadar Türkiye’de vaktiyle olan terör olayları sırasında ölen, şehit olan insanlarımız karşısında “Kanı yerde kalmayacak.” demek gibi boş bir laf olarak kalıyor, maalesef hepsinin kanı yerde kaldı. “Kanı yerde kalacak, kalmayacak.”, “İslam bu değil, İslam şiddet içermez.” demek kâfi değil. Hani oyun kurucuydunuz? Kursanıza bir oyun.

İslam İşbirliği Teşkilatında üyeyiz. İslam İşbirliği Teşkilatının içinde laik bir cumhuriyet olan tek üyeyiz ve bu kimliğimizle de İslam İşbirliği Teşkilatı içerisinde bazı noktalarda bazı rezervlerimiz olmakla beraber en önde gözüken, en önde gelen ülkelerden biriyiz. İslam İşbirliği Teşkilatı içerisinde “İslam’ın gerçek mahiyeti nedir? İslam şiddet içerir mi, içermez mi? Kafa kesmeler, canlı bombalar, insan öldürmeler İslam diniyle bağdaşmaz.” şeklinde bir çalışmayı niye başlatmıyor Hükûmet? Yapılacak işler bunlar. Eğer oyun kurucuysanız bu oyunu alanında kuracaksınız. İslam İşbirliği Teşkilatı bu konu için uygun bir alan. Bunu kimin kurmasını bekliyorsunuz, Suudi Arabistan’ın mı arkadaşlar? Geçen gün, bir şahıs bir “blog”da yayın yaptı diye bin kırbaç cezasına mahkûm olmuş Suudi Arabistan’da, bin kırbaç, taksit taksit vuruyorlar. Kadınların araba kullanması yasak. Bunlar mı başlatacak bunu? Bunlardan mı bekliyorsunuz bunu? Bunu sizin başlatmanız lazım. Sizin İslam İşbirliği Teşkilatı içerisinde “İslam’ın gerçek mahiyeti nedir?” diye bir çalışmayı başlatmanız lazım. Bu çalışmayı İslam İşbirliği Teşkilatının her yere yayması lazım. İslam adına bunu yaptıklarını iddia edenler bunun İslam’la ilgisi olmadığını, bu konudaki en yetkili uluslararası merci olan İslam İşbirliği Teşkilatından öğrensinler; bütün İslam ülkeleri hepsi o teşkilatın üyesi.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin beş üyesine, ha bire “Dünya beşten büyüktür.” gibi bir sloganla sataşılıyor. Tamam, sataşılsın yani onu biz de biliyoruz, büyük olmasını biz de istiyoruz ama öyle değil. Onunla ilgili, otuz senedir orada bir çalışma var. Komisyonlarda çalışılıyor, nasıl yapılabilir de 5 daimî üyenin veto hakkı kaldırılır diye ama o çalışmanın içerisine ciddi katkıda bulunulacağına, sloganlarla bunun üzerine gidiyoruz. Bunun üzerine gidecek yerde, kendimizin asıl güçlü olduğumuz, kısa bir süre önce genel sekreterliğini deruhte ettiğimiz önemli bir İslam teşkilatını bu işin içerisine sokmuyoruz. Hükûmetin, mutlaka İslam İşbirliği Teşkilatı içerisinde İslam’ın gerçek yüzünü, İslam’la şiddetin, İslam’la adam öldürmenin, İslam’la intihar bombasının bağdaşmadığını ortaya koyacak, bütün İslam ülkelerinin üzerinde mutabık olacakları bir çalışmayı hazırlaması lazım, bu çalışmayı etrafa yayması lazım, İslam adına hareket ettiklerini iddia edip de İslam dinini kötü gösterenlerin hepsini bu suretle susturabilmesi lazım.

Aden Körfezi konusuna gelince: Bir noktaya daha temas etmek istiyorum arkadaşlar. Aden Körfezi’ne bu misyon başladığı zaman, barış misyonu başladığı zaman Türk Silahlı Kuvvetleri bugünkünden çok daha dinç, bugünkünden çok daha başı dik, bugünkünden çok daha şevkliydi. Aradan geçen zaman içerisinde birtakım suni davalarla, sizin kendi arkadaşlarınızın “komplo” diye adlandırdıkları oyunlarla Türk Silahlı Kuvvetlerinin şevki kırıldı, gücü düşürüldü ama Türk Silahlı Kuvvetleri yine dünya barışına hizmet etmek için çalışıyor, çabalıyor. Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu çabalarını da bu vesileyle burada, ben Cumhuriyet Halk Partisi adına saygıyla selamlamak istiyorum.

Hükûmetin dış politika konusunda çok daha paylaşıcı olması gerektiğini de bu vesileyle tekrar buradan söylemek istiyorum. Dış politika konusu âdeta bugünlerde hiç konuşulmuyor ama etrafımızda çok şeyler oluyor arkadaşlar.

Bakın, bir Orta Doğu tutturmuşuz, Suriye’ydi, Esad’dı, Eset’ti mesetti bunlarla kendimizi avutmaya çalışıyoruz ama dünyada başka şeyler de oluyor. Bir Ukrayna sorunu var; Ukrayna aynı zamanda, bizim üyesi olduğumuz NATO ittifakının da çok yakından ilgilendiği bir sorun. Ukrayna sorununda bizim ne yaptığımız belli değil. Ukrayna’da Kırım Tatarları çok büyük sıkıntılarla karşı karşıya ama Avrupa Konseyinde bir oylama yapıldığı zaman, bakıyorsunuz, iktidar temsilcilerinin verdiği oy Kırım Tatarlarının tarafında tecelli etmiyor.

Türkiye’nin kendine bir gelmesi lazım bu dış politika konusunda, macerayı artık terk etmesi lazım. Sayın Başbakanın yazmış olduğu kitabı da artık, kütüphane raflarına kaldırmak lazım. O kitabı hayata geçirmenin bir anlamı olmadığını bizim şu son dört yıldır gördüğümüz tecrübeler, Türkiye’nin hangi noktadan kalkıp hangi noktaya geldiği çok açık seçik gösteriyor. Artık, bunun üzerinde ısrar etmenin hiçbir anlamı yok.

Bakın, bundan neredeyse yüz yıl önce Atatürk, Panislamizmin de Panturanizmin de Türkiye’nin takip etmesi gerekmeyen işler olduğunu söylemiş ve demiş ki: “Türkiye olarak bizim başımıza ne geldiyse, bizim yapacağımızı iddia ederek ortaya çıktığımız, aslında yapmaya imkânımız bulunmayan fakat başkalarının yapabileceğimizi zannettiği maceralardan geldi.” Biz iddiayla ortaya çıkıyoruz, o iddianın yerine getirilmesi ihtimali yok denecek kadar az olmakla beraber, başkaları var zannediyor, var zannettikleri için bize karşı tertip alıyor, tedbir alıyor; bütün bunların neticesinde, Türkiye hiç bulunmaması gereken, olmaması gereken yerlere geliyor. Bakın, bugün Orta Doğu meselesinin çözümüne çalışıldığı zaman -Orta Doğu dediğim zaman Arap-İsrail ihtilafını kastediyorum- Türkiye’nin adı yok, orada Mısır giriyor devreye. Suriye meselesi çözülmeye başlandığı zaman -biraz önce söyledim- Moskova giriyor devreye. Suudi Arabistan ile Mısır’ın arası bozulduğu zaman, artık kimse Türkiye’ye “Girip sen arayı düzelt.” diyemiyor çünkü ikisiyle de çok iyi değil aramız. Dostumuz var mı? Bilmiyorum yani hakikaten dost olduğumuz bir ülke Azerbaycan var belki ama Azerbaycan yöneticilerinin de kendi içinden bizim hakkımızda ne düşündüklerini çok açık söyleyemiyorum. Ama Türkiye'nin bu derece yalnız kalması, bu derece kendisine ihtiyaç duyulmaması, bu derece büyük bir güvenlik bunalımı içine girmesi ve bu kadar şiddeti savunur bir ülke olarak algılanması, Türkiye'nin hiç şimdiye kadar gördüğü, yaşadığı bir deneyim değil, bundan sonra da olmaması lazım.

Onun için, Hükûmetin bu dış politika konusunu halkla da paylaşarak, ama her şeyden önce Meclisle paylaşarak yeni baştan bir ortaya koyması, dizayn etmesi, yeniden bazı arayışlar içerisine girmesi gerekiyor arkadaşlar. Bunu bu kürsüden çok söyledim, bu vesileyle bir kere daha söylüyorum.

Aden’de görev yapacak olan Türk Deniz Kuvvetleri unsurlarına, gemilerin personeline, kahraman subay, astsubay, erbaş, er ve sivil personele başarılar diliyorum, pruvanız neta, rüzgârınız bol olsun diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Korutürk.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri.

Buyurunuz Sayın Yeniçeri.

MHP GRUBU ADINA ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Aden Körfezi ve Somali açıklarında görev yapan Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının görev süresinin bir yıl daha uzatılmasını öngören Başbakanlık tezkeresi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aden Körfezi ve Somali açıklarında görev yapan Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, görev süresinin bir yıl daha uzatılmasını öngören Başbakanlık tezkeresi, yüce Meclisin gündemine her gelişinde Milliyetçi Hareket Partisi tarafından desteklenmiştir.

Bu tezkereyle, Türk Silahlı Kuvvetleri dünyanın en riskli bölgelerinde görev yapacaktır ve yapmaktadır. Uluslararası sularda Türk Bayrağı’nı dalgalandırmak, devletimizi ve milletimizi onurlandırmak adına yapılan bu hizmet riskli de olsa milletimiz adına faydalı bir hizmet olacaktır. Gerçi, deniz haydutluğu ve silahlı soygun olaylarında belirgin bir azalma vardır ama bu görevin bir yıl daha uzatılmasında millî çıkarlarımız açısından yarar da vardır.

Güzide askerlerimiz ülkelerinden binlerce kilometre uzakta, hem Türk Bayraklı ve Türkiye’yle ticari bağlantılı gemilerin güvenliğini sağlamaktadır hem de uluslararası sulardaki genel ticari trafiğin güvenli olarak sürdürülmesine yönelik çabalara katkı sunacaklardır. Uluslararası sularda, bütün dünyanın güvenliğini ilgilendiren bir görevde Silahlı Kuvvetlerimizin icra ettiği fonksiyon ve edindiği tecrübe de bu bağlamda son derece önemlidir. Bugüne kadar Aden Körfezi ve Somali açıklarında Silahlı Kuvvetlerimiz açısından çok ciddi bir olay vuku bulmamıştır. Bununla birlikte, üstesinden gelinemeyecek veya beklenmedik bir saldırı neticesinde askerlerimizin başına bir şey gelirse, bunun, bu sabıkalı Hükûmetin ve AKP’nin aslında dış politikasıyla yakından alakalı olduğunun da özellikle altını çizmek istiyorum.

Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisinin aslında bütün bu Aden Körfezi’ne Silahlı Kuvvetler unsurlarının gönderilmesi ve dış politikasıyla ilgili ortaya koymuş olduğu genel perspektifi, sizin ve yüce milletimizin önünde, herkesin, tabir yerindeyse gözlemlemesine ve düşüncesine sunmak istiyorum.

AKP’nin dış politikasında stratejik körlük esastır. “Komşularla sıfır sorun” diyerek işe başlayıp bütün komşuları sorun hâline getiren bir iktidarla Türkiye karşı karşıyadır. Bu politikaların sonucu olarak Türkiye’nin bugün Suriye, İsrail ve Mısır’la diplomatik ilişkisi yoktur. Davutoğlu’nun “Orta Doğu bizden sorulur.” edalı dış politikası Orta Doğu’nun çöllerine saplanmış ve kalmıştır. Bu politika Suriye’yle ortak Bakanlar Kurulu toplantısı yapmaktan, Türkiye’yi Suriye’yle savaş durumuna sokma noktasına getirmiştir. Bu politika, önce Libya lideri Kaddafi’nin elinden İnsan Hakları Ödülü alan, ardından da Kaddafi’nin kellesinin alınmasına katkı yapan bir politikadır. Stratejik arazileri olan ülkelerin ideal-politik ya da hayal-politikle uğraşma gibi lüksleri olamaz. Tarihlerin ve coğrafyaların gerçeğine oturmayan hiçbir politikanın da geleceği yoktur. Jeopolitik, reel politikayı uygulamayı zorunlu kılar. Kıbrıs’ta bir adım önde olmak, Suriye’yle sınırları kaldırmak, komşularla sıfır sorun, Ermenistan’la kapı açmak, hatta daha da ileri giderek Ermenistan’la yapılan Zürih anlaşmalarının arkasından Türkiye’nin Ermenistan’la olan yüz yıllık tarihî sorununu “Artık tarih oldu.” gibi retoriklerle ortaya çıkaran bir politika, gerçeklerin üzerine oturan bir politika değildir.

Komşularla sıfır sorunlu politika, âdeta komşularla sıfır çözümlü dış politikaya evrilmiştir. Ermenistan’la imzalanan protokoller hüsranla neticelenmiştir. Kıbrıs’ta açılan kapılara, verilen tavizlere, başlatılan görüşmelere rağmen bir arpa boyu yol katedilememiştir. Erdoğan konuşuyor, Davutoğlu alkışlıyor; Davutoğlu konuşuyor, fanatikler alkışlıyor ve bu politikanın bize ne getirdiğini, sonuca odaklı olarak Türkiye’nin hangi dış çıkarını en yüksek seviyeye ulaştırdığını yüce milletimizin ve aklı kiralık olmayanların bir daha, bir daha düşünmesinde yarar vardır.

Geleneksel “Padişahım, çok yaşa!” teraneleri Davutoğlu’nun zaten sınırlı olan öngörüsünü aslında ciddi bir şekilde kapatmıştır. Aşırı abartı, alkış ve övgü her insanoğlunu olduğu gibi, yetki sahiplerini de maalesef şaşırtmaktadır. Alkıştan düşünceye, duygudan akla, olandan olması lazım gelene bakanlar, Davutoğlu’nun uyguladığı politikanın Türkiye’yi getirdiği yeri görürler. Bugün, Türkiye’nin Suriye, Mısır, İsrail, hatta Suudi Arabistan’la diplomatik ilişkileri yok denecek seviyededir.

Davutoğlu'nun Türkiye diplomasisine hediye ettiği, her biri bir başka facia ve vahameti gösteren kavramlardan birkaçı şunlardır: "Değerli yalnızlık", "kazan-kazan", "komşularla sıfır sorun", "çözümsüzlük çözüm değildir", "Kıbrıs'ta bir adım önde olmak", "proaktif dış politika".

Davutoğlu'nun yönetimindeki Türk diplomasisinin ideolojik duruştan ve değerlendirme hatalarından kaynaklanan başarısızlıkları saymakla bitecek gibi değildir. Türkiye'nin özellikle komşu olduğu ülkelerin kendi içlerindeki kavgalara taraf olması, hatta fiilen bulaşması facia ötesi bir durum yaratmıştır. Davutoğlu diplomasisi Suriye, Irak ve Mısır'da sorunları çözmemiş, tam aksine sorunların parçası hâline gelmiştir.

Proaktif politikadan bahseden Davutoğlu, Musul Başkonsolosluğuna yönelen IŞİD riskini bile önceden görememiş ve zamanında konsolosluğun boşaltılmasını sağlayamamıştır. Suriye'de Esad'ın konumunu ve durumunu da okuyamamıştır. Ermenistan ve Kıbrıs'la olan ilişkilerde de Davutoğlu aynı basiretsizliği göstermiştir. Gerçek budur, bunun etkisi sürekli olarak Türkiye’yi rahatsız etmeye devam etmektedir.

Türkiye, bütün komşularıyla, olduğu gibi, komşu olduğu bütün ülkelerden sorun ithal etmektedir, hatta bela ithal etmektedir. Ancak, burada AKP’nin zihinsel bunalımı ve AKP’nin içine düştüğü çıkmazdan kurtarmak için ortaya attığı birtakım yem niteliğindeki kavramları ciddi bir biçimde irdelemekte de yarar var. Bu kavramlardan bir tanesi de “Yeni Türkiye” kavramıdır.

On iki yıldır tek başına iktidar olan AKP, on iki yılın sonunda “Yeni Türkiye”ye geçildiğini açıkladı. Bürokratik vesayet, darbeci gelenek ve kötü siyaset gibi olguların "eski Türkiye'ye" ait olduğunu ilan ederek geçmişte kaldığını da bizim önümüze koydular. Yeni Türkiye'de halk ile cumhurbaşkanı arasındaki kopukluğun ortadan kalktığına da özellikle vurgu yapıldı.

Bu tür bakış açılarıyla -AKP'nin kudret elitlerinin yaptığı gibi- geçmişe olumlu ya da olumsuz sıfatlar yüklenebilir. Ancak geçmişi günün şartları içinde değerlendirerek günah keçisi ilan etmek, her türlü ilerleme ve iyiliğin kaynağı olarak da yeniyi ilan etmek ne kadar isabetlidir, aslında bunun üzerinde durmakta yarar var.

Biz, Türkiye’yi eski ve yeni olarak ayrıştıran anlayış üzerinde biraz durmak istiyoruz. “Eski ve yeni Türkiye” kavramları aslında çok köklü tartışmaların kaynağıdır. O tartışmalara girmeden olguyla ilgili gerçeklere dikkat çekmek istiyoruz.

“Eskiyi unut, yeni yol tut.” söylemi sürekliliğe meydan okumak anlamına gelir. Toplumların geçmişlerine “eski”, hâllerine “yeni” vasıfları yükleyerek birbirlerinin karşıtıymış ya da alternatifiymiş gibi görmek ya da göstermek en hafif tabirle bölücülüktür. Milletler geçmişleri, hâlleri ve gelecekleriyle bir bütündür.

Gözden ırak tutulmaması gerekir ki geçmişte yaşananlar eğer geçmişte kalmış olsaydı bugün gelenekten, töreden, örften ve âdetten kimse bahsedemezdi. Geçmişte yaşananlar, birey-toplum-bürokrasi bağlamında birbirlerine eklenerek devam etmeseydi bugünkü birçok sorunun ya da çözümün de kaynağı olmazdı.

Gerçek şudur: Geçmiş, geleceği gölge gibi takip etmektedir. Her örgüt ve toplum geçmişinin az ya da çok devamıdır.

Devrini tamamlamış ve toplumun hafızasına devredilmiş sanılan tarihî gerçeklerin zamanı aşarak, bugünkü toplumsal şuuru yönetir hâlde olduğu asla akıldan çıkarılmamalıdır.

Geleceğin temellerini atacak nesillere gösterilecek istikamet, biraz da yaşanmış geçmişin hafızalarında saklıdır. Bunun için, köklü tarih bilincini anlamaya ihtiyaç vardır. Tarih, sağlıklı bilinç ve sağlıklı toplumun pusulasıdır. Hafızasını diri tutmayan toplumlar her zaman istikamet sorunu yaşarlar.

Unutmamak gerekir ki tarih boyunca toplumlar önce zamana, sonra da düşmanlarına yenilmişlerdir. Zamanla uyumlu hiçbir organizasyonun rakipleri karşısında başarısız olduğu görülmemiştir ve görülmeyecektir de.

Siyasi iktidarlar her şeyi kendileriyle başlatmak isteyebilirler. Bir zamanlar Napolyon da "Asalet benimle başlar." demişti. Ancak, tarih siyasi aktörlerin arzularına göre değil, kendi mecrasında akar. Bu nedenle, Yahya Kemal tarihin sürekliliğini vurgulamak için "kökü mazide olan ati" kavramını kullanır. Türkiye kavramına "eski" sıfatı yükleyerek onu her türlü olumsuzluğun kaynağı ilan etmek, şuursuzluktur.

Bütün olumsuz sıfatları "eski Türkiye" kavramına yüklemek ve geçmişte kaldığını ilan etmek, tarih şuuru yoksunluğunun da en yakın alametidir. Geçmiş inkâr değil, bir idrak sorunudur. Sıfırdan başlamak, cahilliğe ve ilkelliğe davetiye çıkarmaktır. Geçmişi silinmiş toplumlar, gelecek inşa etme yetenek ve birikiminden mahrum kalırlar. Çok açık ki eskiye ait ne varsa hepsini eskicide bırakmak mümkün olmuyor. Eski, gölge gibi, yeni dediklerimizi takip ediyor. Türbeleri, tarihî eserleri, camileri ve hatıraları yok etmek ya da yok saymak, güncel örnekle IŞİD ideolojisine siyaseten hizmet etmektir. Hafızadan mahrum olmanın sonuçları vatandan mahrum kalmaktan daha fecidir.

Tarih, iktidarlarla işbaşı yapmaz. "Yeni Türkiye" sloganıyla kendinden öncesini yok sayan bir anlayış, her şeyden önce, tarihi ve sosyal sürekliliği inkâr eden bir anlayıştır. “Benimle yeni Türkiye başlar.” tavrı kendini milat yerine koymak anlamına da gelir. Bu, bir çeşit geçmiş siliciliktir. Geçmiş silici olarak tarihe geçenlerin başında da malum, Mao gelir. Mao'nun da bir zamanlar "En güzel şiirler, beyaz sayfanın üzerine yazılır." şeklindeki malum sözü çok meşhurdur.

Şimdi, bu politikanın Türkiye’de ve Türkiye'nin iç manzarasında ürettiği sorunlara da kısaca temas etmek istiyorum: AKP Hükûmeti Türkiye'nin onur ve prestijinden çok kendi siyasi geleceğini düşünen, teröristlerle mücadele yerine müzakereyi tercih eden bir Hükûmet olduğu için, bu konuda endişelerimiz büyüktür.

Diğer taraftan, Türkiye’den binlerce kilometre uzakta uluslararası çabalara katkı veren Türk Silahlı Kuvvetlerinin Türkiye’de eli kolu bağlıdır. Hem cumhuriyetin hem de birlik ve bütünlüğümüzün bekçisi olan Türk askeri kışlasına hapsedilmiştir. Cumhuriyeti padişahlık rejimine dönüştürmeyi ve topraklarımızda federatif bir yapı kurmayı aklına koymuş olan Tayyip Erdoğan, Türk ordusunun işlevini yerine getirmesinin önündeki en büyük engeldir. Erdoğan yönetimindeki AKP kadrosu askerimizi güneydoğudaki kentlerden bilerek çekmiştir. Bölgede bölücü terör örgütünün kendi devletini kuracak altyapıyı serbestçe hazırlamasına iktidar göz yummaktadır.

Bugün, bölgeden olmayan kimselerin serbestçe dolaşmasına izin verilmemektedir. Güvenliği bölücü örgütün militanları sağlamaktadır. Başbakan Ahmet Davutoğlu da çıkıp “Kimse bize cumhuriyet dersi veremez, biz varken kimse ülkeyi bölemez.” diyerek hem kendisini hem de milleti avutmaktadır. Hâlbuki, kendi yaklaşım tarzları içerisinde bazı milletvekillerinin cumhuriyeti bir reklam arası olarak nitelendirdiklerini millet bilmiyor değil. O zaman, cumhuriyet reklam arası ise sizin cumhuriyet dersi almaya ciddi bir biçimde ihtiyacınız var demektir.

Ey Davutoğlu, sen o koltukta aslında boşuna oturuyorsun. Sen başbakancılık oynarken Başbakanlık da, AKP Genel Başkanlığı da Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan tarafından yerine getiriliyor, sen sadece başbakanmış gibi yapıyorsun. Ahmet Davutoğlu gerçekleri söyleyemiyor ama biz onun adına söyleyelim: Türkiye şu anda bölünmüş durumdadır, Türkiye’de şu anda bir devlet krizi vardır. Bunun özellikle altını çizmek istiyorum. Resmî bölünme için 2015 genel seçimlerinin sonrası beklenmektedir.

AKP iktidarının amacı, haziran ayında yapılacak seçimlerde yeterli çoğunluğu elde ederek Anayasa'yı değiştirmek ve fiilî durumu resmiyete dökmektir. Milletimiz aldatılmaktadır, milletimiz kandırılmaktadır. Bütün AKP'li milletvekilleri hakikati bilmekte, hatta kendi aralarında bazılarının vicdanının sızladığını da birbirlerine fısıldamaktadırlar. Ama Erdoğan’ın diktacı yönetim anlayışı yüzünden iktidar partisi içinden hiçbir milletvekilinin yüksek sesle sesi çıkmamaktadır ancak gizli oylamalar sırasında, bu milletvekilleri gerçek görüşlerini ifade etme imkânlarına sahip olabilmektedirler. Tayyip Erdoğan parti içinde bir korku imparatorluğu kurmuştur. Erdoğan yasalarına itaat mutlaktır, ona boyun eğmeyenlerin hemen hesabı görülmektedir. Ayrıca, seçimler yaklaşırken yeniden aday olması söz konusu olan milletvekillerinden de çıkıp milletin huzurunda gerçekleri söylemesini beklememiz haksızlık olacaktır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin gündeminde bu tezkereden çok daha önemli konular var. Şu anda Cumhurbaşkanlığı makamında kendisini hâlâ AKP lideri olarak gören bir zat oturmaktadır. Bu zat bir parti genel başkanı gibi yurt gezilerine çıkıp mitingler düzenleyerek vatandaştan AKP’ye oy istemektedir. Soruyorum sizlere: Dünyanın neresinde böyle bir Cumhurbaşkanlığı ve Cumhurbaşkanı vardır? Bırakınız cumhurbaşkanlığını, dünyanın neresinde böyle bir başkanlık sistemi vardır?

Tayyip Erdoğan nevi şahsına münhasır bir yönetim biçimi icat etmiş, keyfince uygulamaktadır. Geçiniz parlamenter demokratik sistemi, dünyada uygulanan hiçbir başkanlık sisteminde halkın belirli bir kesimini ötekileştirmek yoktur. Amerika’da Başkan Cumhuriyetçilerin de Demokratların da başkanıdır, orada tıkır tıkır işleyen bir sistem vardır. Bizde ise işleyen bir sistem bizzat Cumhurbaşkanı tarafından çomak sokularak çalışmaz hâle getirilmiştir. Fransa’da yarı başkanlık sistemine göre Cumhurbaşkanı partiler üstü bir kişiliktir, bütün Fransız halkını temsil etmektedir. Rusya’da, Putin bütün Rus halkının lideridir. Türkiye’de ise Erdoğan sadece AKP’lileri temsil etmekte, sadece AKP’lilerin başı olduğunu sürekli bir biçimde davranışlarıyla ve ortaya koyduğu söylemlerle ifade etmektedir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Mecliste, milletin vekillerinin huzurunda yemin etmiştir, yeminine göre tarafsız kalması gerekmektedir, bütün milletin hak ve hukukunu savunması gerekmektedir. Hiçbir makam hukuk devletinin normlarını, hukukun üstünlüğünü ortadan kaldırma hakkını hiç kimseye vermez. Hiçbir seçim başarısı ve millî irade desteği, hukuku bir tarafa bırakıp keyfî davranmayı haklı kılmaz, kılamaz. Yasaları en çok gözetmesi gereken makam Cumhurbaşkanlığıdır.

Tayyip Erdoğan sizlerin ve milletin huzurunda ettiği yeminine uymamaktadır. Yemin namustur ve şereftir. Cumhurbaşkanı bütün cumhuru yani halkı temsil eder. Oysa Erdoğan halkın yarısını görmezden gelmektedir. Erdoğan sadece AKP’lilerin temsilcisi gibi davranmaktadır, üstelik bunu da bilerek yapmaktadır. Israrla ve kasıtlı olarak partisinden yana olanları temsil etmek suretiyle ayrımcılık yapmaktadır. Partisini desteklemeyenleri ötekileştirmektedir. Halk AKP’li olanlar ile olmayanlar şeklinde, bizzat Cumhurbaşkanı tarafından ayrıma uğramaktadır. Erdoğan böylece Cumhurbaşkanlığı yetkilerini aşmakla kalmamakta, görevini de kötüye kullanmaktadır.

1) Tarafsız olan Cumhurbaşkanı taraflıdır.

2) Yemin etmiştir, yemini çiğnemektedir.

3) Anayasa’yı çiğnemektedir. Anayasa’yı çiğneyen bir Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı vasfını ve sıfatını kaybeder, en azından tartışmalı hâle getirir.

Hukuk fakültesinden alınan diplomalar iktidara kiralanmak veya iktidarına göre hüküm getirmek için verilmemiştir, o diplomaların hakkını vermek lazımdır. Hukukun katili olan Tayyip Erdoğan göz göre göre Anayasa ve yasaları çiğnerken “Cumhurbaşkanı” sıfatıyla pervasızca parti siyaseti yaparken bazı yargı mensuplarının nasıl sessiz kaldığını da buradan sormak istiyorum.

Buradan bir şey daha soracağım. Yüksek Seçim Kurulu Cumhurbaşkanının siyaset yapması hâlinde ortaya çıkacak tablonun hangi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - …ülkeye ve hangi rejime ait bir tablo olduğunu da yüksek sesle açıklamak durumunda ve konumundadır diyor, Aden Körfezi, Soma ve açıklarında görev yapacak olan Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarına başarılar diliyorum. Allah yâr ve yardımcıları olsun, sağlam gitsin, sağlam dönsünler.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yeniçeri.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Ahmet Berat Çonkar…

Buyurunuz Sayın Çonkar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET BERAT ÇONKAR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde vuku bulan deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle mücadele amacıyla yürütülen uluslararası çabalara verdiği desteğin uzatılmasına ilişkin Hükûmet tezkeresi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, değişen tehdit algılamaları, güvenlik stratejileri ve küreselleşen dünyanın ekonomide karşılıklı bağımlılık olgusu, yer küremizin yaklaşık dörtte 3’ünü kaplayan deniz alanları başta olmak üzere tüm ulusların kullanımına açık alanların kabul edilebilir bir seviyede denetim altında tutulmasını gerekli kılmaktadır. Bu kapsamda, dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 90’ının deniz taşımacılığıyla gerçekleştirildiği günümüzde denizlerin önemi, ülkelerin güvenliği ve ekonomik kalkınması açısından daha da artmıştır.

Deniz taşımacılığının demir yolu, hava yolu ve kara yolu taşımacılığından çok daha ucuz ve ekonomik olması gerçeği, dünya ticaretinde deniz taşımacılığının önemli bir paya sahip olmasını sağlamış ve deniz taşımacılığını, küreselleşen dünyanın artan ticaret hacminin en önemli öğelerinden biri konumuna getirmiştir. Ancak, deniz taşımacılığındaki artan ticaret hacmi istikrarsız bölgelerde risk ve tehditleri de beraberinde getirmiş, özellikle bugün görüştüğümüz tezkerenin konusunu oluşturan Aden Körfezi, Somali karasuları açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde cereyan eden deniz haydutluğu ve silahlı soygun olayları, uluslararası ticareti ve dolayısıyla da bölgesel ve küresel güvenliği tehdit etmeye başlamıştır.

Deniz haydutluğu ve silahlı soygun olayları, denizlerin insanlar tarafından ticari ve ulaşım amaçlı kullanılmaya başlanmasından bu yana var olagelmiştir. Ancak, günümüzde şiddetini artırarak uluslararası deniz ticaret yollarına ve deniz ticaretine önemli bir tehdit hâline gelmesiyle her yıl milyarlarca dolar ekonomik zarara neden olmaktadır. Ayrıca, Somali ile bölgedeki diğer ülkelere yapılan insani yardımların deniz yoluyla intikalini de güçleştirmesi nedeniyle, konu küresel bir güvenlik sorununa dönüşmüş bulunmaktadır. Deniz haydutluğu ve silahlı soygun olaylarının Aden Körfezi ve Somali açıklarında bu derece yoğunlaşması ve artmasının başlıca nedenleri; Somali’nin egemenliği altında bulunan deniz alanlarını yeterince kontrol edememesi, siyasi istikrarsızlıklar sonucu oluşan hükûmet ve otorite boşluğu, modern, teknolojik imkânlara sahip olan deniz haydutlarının ve silahlı soygun icra eden kişilerin çok geniş bir deniz alanında faaliyet göstermeleri ve bunların tutuklanıp yargılanmaları konusunda karşılaşılan sorunlar olarak sıralanabilir.

Değerli milletvekilleri, Süveyş Kanalı, Kızıldeniz ve Aden Körfezi’nden yıllık ortalama 22 bin ticari gemi geçiş yapmakta; bu geçişler 1,8 trilyon dolarla dünya ticaretinin yıllık yaklaşık yüzde 14’üne, 315 milyar dolarla dünya petrol ihracatının yaklaşık yüzde 26’sına karşılık gelmektedir. Avrupa’ya gelen petrolün yüzde 30’unun, ABD ve Avrupa’ya gelen toplam petrol ve petrol ürünlerininse yüzde 18’inin bu bölgeden geçtiğini söyleyebiliriz. Türk dış ticareti açısından da bölge hayati önemi haizdir. Bu bölgeden geçen ticaret gemileri, Türk dış ticaret hacminin, 78 milyar dolarla yüzde 20’sini oluşturmaktadır. Bölgeden geçiş yapan Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari gemi sayısı yıllara sari olarak artış göstermektedir. 2010 yılında geçiş yapan gemi sayısı 280 iken geçen yıl bu sayı 952 olarak gerçekleşmiştir. Görüldüğü üzere, söz konusu eylemlerin vuku bulduğu deniz alanları, uluslararası deniz ticaretinin başlıca ana güzergâhlarından biri olup Türk ticaret gemileri ve Türk mürettebatlı yabancı bayraklı gemiler tarafından da yoğun bir şekilde kullanılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Aden Körfezi’nde, Somali kara sularında ve açıklarında, Hint Okyanusu’nda seyreden ticari gemilere yönelik deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleri, önceki yıllara oranla sayıca azalsa da bir uluslararası güvenlik meselesi olarak gündemdeki yerini korumaktadır. Söz konusu bölgede deniz haydutluğuyla mücadele faaliyetleri, hâlihazırda NATO’nun Okyanus Kalkanı Harekâtı, Avrupa Birliğinin Atalanta Harekâtı, Amerika Birleşik Devletleri önderliğindeki Birleşik Deniz Kuvvetleri ve millî kontroldeki gemiler vasıtasıyla olmak üzere dört ayrı çerçevede yürütülmektedir.

dört ayrı çerçevede yürütülmektedir.

Ülkemiz, yüce Meclisimizin 10 Şubat 2009 tarihli ve 934 sayılı Karar’ıyla, 17 Şubat 2009 tarihinden itibaren Birleşik Deniz Kuvvetleri bünyesinde oluşturulan Birleşik Görev Kuvveti 151 ve NATO’nun Okyanus Kalkanı Harekâtı emrinde dönüşümlü olarak görevlendirdiği bir fırkateynle uluslararası toplumun deniz haydutluğuyla mücadele faaliyetlerine destek sağlamaktadır.

Ülkemiz, bu çerçevede 5 Mayıs-13 Ağustos 2009, 1 Eylül-29 Kasım 2010 ve 1 Eylül-11 Aralık 2012 tarihleri arasında Birleşik Görev Kuvveti 151 Komutanlığı görevini, 7 Aralık 2011 ile 7 Haziran 2012 tarihleri arasındaysa Okyanus Kalkanı Harekâtı Komutanlığı görevini üstlenmiştir. Birleşik Görev Kuvveti 151’in komutasının Ağustos-Aralık 2015 döneminde de ülkemiz tarafından üstlenilmesi planlanmaktadır. Birleşik Görev Kuvveti 151’in komutanlığının üstlenilmesiyle, ülkemiz tarafından, NATO dışında ilk defa denizde çok uluslu bir koalisyon gücünün komutanlığı yürütülmüştür.

Ülkemiz, Okyanus Kalkanı Harekâtına ve Meclisimizin Hükûmete verdiği izin çerçevesinde Birleşik Görev Kuvveti 151’e bugüne kadar 21 fırkateynle destek vermiştir. Hâlihazırda, Millî Gemi Projesi (MİLGEM) kapsamında tamamen Türk mühendis ve işçilerinin emeğiyle yapılan ikinci gemimiz olan Büyükada, millî harekât kapsamında bölgeye intikal etmektedir ve 5 Şubat Perşembe günü Cibuti Limanı’nda olması planlanmaktadır.

Fırkateynlere ilaveten, Deniz Kuvvetleri Komutanlığımızca bölgeden geçiş yapan Türkiye bağlantılı ticaret gemilerinin faaliyetleri yakından takip edilmekte, geçiş yapan ticaret gemileri yürürlükteki koruyucu tedbirleri uygulayarak emniyetli seyir yapmaları konusunda bilinçlendirilmekte, bölgede harekât icra eden yabancı harp gemileriyle yakın iş birliği içerisinde bulunularak Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticaret gemilerinin korunması ve desteklenmesi için tavsiyelerde bulunulmakta ve bölgedeki askerî faaliyetler, deniz haydutluğu tehdit durumu, alınması gereken tedbirler ile güncel gelişmeler hakkında Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığımız aracılığıyla denizcilik sektörümüze bilgilendirmeler ve uyarılar yapılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bölgedeki deniz kuvvetleri unsurlarımızca, deniz haydutlarına karşı 2009 Temmuz ayından bugüne kadar icra edilen 26 operasyonda toplam 179 deniz haydudu etkisiz hâle getirilmiş, çeşitli ülkelere ait gemilere koruma ve refakat sağlanmış ve yapılan saldırı girişimleri engellenmiştir. Bölgede görev icra eden fırkateynlerimiz, Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticaret gemilerinin yanı sıra Türk Kızılayı adına insani yardım taşıyan gemilerin emniyetli geçişlerinin sağlanması için de her türlü tedbiri almakta ve gerekli koordinasyonu sağlamaktadır. Bu çerçevede, 2013 yılında, Somali’deki kuraklık nedeniyle yaşanan açlık tehlikesine karşı Türk Kızılayı adına Mogadişu Somali’ye insani yardım taşıyan 5 ticari gemiye bölgede görevlendirilen fırkateynimizle refakat edilerek emniyetli intikalleri sağlanmıştır.

Aden Körfezi’nde, Somali kara suları ile açıklarında ve Hint Okyanusu’nda deniz haydutları ve korsanlar tarafından bugüne kadar 17 Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı gemiye saldırı teşebbüsü gerçekleşmiş, bunlardan 5’i kaçırılmayla sonuçlanmış, müteakiben serbest bırakılmıştır. Bölgede icra edilen askerî harekât ve ticaret gemilerinin aldığı koruyucu tedbirler sayesinde 2010 Mart ayından bu yana Türk Bayraklı veya Türkiye bağlantılı herhangi bir ticari gemi kaçırılmamış, son bir yıl içerisinde ise herhangi bir ticari gemi Türk deniz gücünün vazife yaptığı bölgede saldırıya dahi uğramamıştır.

Yine, geçen yıl, 5 Kasım 2014 tarihinde, Afrika’nın batısındaki Nijerya’nın Gine Körfezi’nde Malta bayraklı “Basat” isimli Türk sahipli gemi deniz haydutluğuyla mücadele harekâtı icra edilmeyen bir bölgede deniz haydutları tarafından silahlı saldırıya uğramış, 2 personeli rehin alınmıştır. Bu 2 personel yapılan girişimler neticesinde 14 Kasım 2014 tarihinde serbest bırakılmıştır. Söz konusu saldırı, Aden Körfezi ve Somali açıklarında alınan güvenlik önlemlerinin bir sonucu olarak deniz haydutluğu faaliyetlerinin son dönemde Afrika’nın batısına, özellikle de Gine Körfezi’ne kayma eğilimine girdiği yönünde değerlendirilmektedir. TBMM kararı çerçevesinde, bölgede görevlendirilen deniz kuvvetleri unsurlarının, deniz haydutları ve silahlı soygun icra eden kişilere yönelik Somali toprakları üzerinde herhangi bir kara harekâtında görevlendirilmediklerini de ayrıca ifade etmek isterim.

Değerli milletvekilleri, deniz haydutluğu tehdidinin çözüm anahtarı karadadır. Çözüm, Somali’nin iç düzeninin sağlanması, refah ve huzura kavuşturulmasıyla mümkün olabilecektir. Bu minvalde, uluslararası toplumun kapsayıcı bir yaklaşımla müşterek hareket etmesinin, etkin tedbirler almasının ve uygulamasının önemi büyüktür.

Ülkemiz, bu çerçevede, deniz haydutluğuyla mücadelede sürdürdüğü çabalara paralel olarak Somali’ye yardımlarını hız kesmeden devam ettirmekte, kapsamlı stratejiye dayanan bir Somali politikası yürütmektedir. Somali’yi uluslararası gündemin bir parçası hâline getirmek, insani yardım, kalkınma ve altyapı projeleri, siyasi uzlaşma, güvenlik ve askerî alanlarda destek vermek söz konusu stratejinin unsurlarıdır. Ülkemiz, tüm bunlara ek olarak Somali’ye insani yardım ve kalkınma alanında yaklaşık 400 milyon dolar yardım yapmıştır.

Türkiye uluslararası toplumla iş birliği hâlinde Somali’deki çok boyutlu faaliyetlerini kararlılıkla sürdürmektedir. Bu çerçevede, Sayın Cumhurbaşkanımızın Ağustos 2011’de Somali’ye Başbakan olarak gerçekleştirdiği ziyaret, Somali’yle ilişkilerimizde ve Somali’nin yeniden uluslararası gündemin odak noktasına yerleştirilmesinde dönüm noktası olmuştur. Sayın Cumhurbaşkanımızın üç buçuk yıl aradan sonra, 25 Ocak 2015 tarihinde Somali’ye gerçekleştirdiği ziyaret, Somali’ye yönelik taahhüdümüzün ve politikamızın sürekliliğini, ayrıca iş birliğimizin somut projelerle devam edeceğini ortaya koymuştur.

Mogadişu Büyükelçiliğimizin Kasım 2011’de yeniden açılması ve Mart 2012’de Türk Hava Yollarının Mogadişu seferlerine başlaması da Somali’nin yalnızlığının kırılmasına ve uluslararası toplumla bütünleşmesine hizmet eden adımlar olmuştur. Somali’ye uçan tek uluslararası hava yolu olan Türk Hava Yollarının uçuşlarını gerçekleştirebilmesi için hava ulaştırma altyapısı ilgili kurumlarımız tarafından inşa edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, 2012 Ağustos ayından bu yana Somali’de birçok alanda önemli ilerlemeler kaydedilmektedir. Somali Parlamentosunun teşkili, Cumhurbaşkanının seçimi, Başbakanın atanması ve hükûmetin oluşturulması, Somali’nin siyasi ve demokratik tarihindeki önemli adımları teşkil etmiştir. Somali’de yeni bir dönem başlamıştır. Somali’de yeni dönemin önceliklerini, devlet kurumlarının inşası, temel kamu hizmetlerinin sağlanması, yeniden imar, kalkınma, güvenlik kurumlarının yapılandırılması, ulusal uzlaşının sağlanması, mültecilerin evlerine dönüşleri ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi olarak görüyoruz.

Türkiye olarak, Somali’nin geleceğinin şekillendiği bu dönemde de Somalili kardeşlerimizin yanında yer almaya, onları desteklemeye ve yeniden ayağa kaldırmaya yönelik çalışmalarımıza devam edeceğiz. Somali’de güvenlik güçlerinin yeniden yapılandırılmasının en öncelikli konu olduğuna inanıyoruz. Somali’nin kalkınmasında ülkemiz öncü bir iş birliği sergilemekte ve bu iş birliğimiz ortak yatırımlarla artarak devam etmektedir.

Görüleceği üzere, bir yandan korsanlıkla mücadeleye katkıda bulunurken diğer yandan korsanlığa yol açan olumsuzlukların ortadan kaldırılması amacıyla Somali’ye yönelik kapsamlı bir strateji izlemekteyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Eritre, Etiyopya, Cibuti, Kenya ve Somali’yi içeren Afrika Boynuzu bölgesi, uzun yıllardır barış ve istikrardan yoksun, devletler arası ve kabileler arası çatışmalara sahne olan ve bu gelişmeler nedeniyle uluslararası camianın gündeminden düşmeyen bir coğrafyadır. Bu coğrafya tarihte de bugün de dünyanın güçlü ülkelerinin ilgi odağında olmuştur. Sömürgeci ülkelerce çizilen Afrika Boynuzu’ndaki ülkelerin sınırı bugünkü sorunların da temelini oluşturmaktadır.

Osmanlı İmparatorluğu, 16’ncı yüzyıldan itibaren bölgede yeni palazlanmaya başlayan Avrupa sömürgeciliğine karşı bir güç olarak mücadele vermiş, yerel halklara maddi ve manevi destek sağlamıştır. Atalarımız da bugün bizler de Batı’nın sömürgeci anlayışını hiçbir zaman benimsemedik ve hep karşısında durduk. Afrika’yla ikili ve çok taraflı ilişkilerimizde ortak menfaat alanları oluşturulmasına ve ortaklık bağının güçlendirilmesine her zaman özen gösterdik. Bugün Afrika’ya ilgi duyan ülkelerin çoğunun Afrika’nın temel sorunlarına kalıcı çözümler üretmekten ziyade bu ülkelerin zenginliklerinden pay alma peşinde olmaları Türkiye’mizi bu ülkelerden farklı kılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, 54 ülkenin bulunduğu ve 1 milyardan fazla insanın yaşadığı Afrika, birçok ülkesinde kaydedilen hızlı ekonomik büyüme, demokrasiye geçişte yakaladığı ivme, doğal ve insani kaynaklar açısından sahip olduğu potansiyelle umut vadeden bir kıta olarak dünya sahnesindeki yerini almaktadır. Son yıllarda dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden bir kısmı Afrika’dadır. 1989’da kıtada sadece 3 ülkede demokrasi varken bugün bu sayı kıta ülkelerinin üçte 1’ini aşmıştır. 21’inci yüzyılın ikinci yarısı Afrika yüzyılı olarak görülmekte, küresel sahnede yeni bir aktör olarak Afrika, tüm dünya devletleri için önem arz etmektedir. Bugün dünyanın güçlü ülkeleri Afrika’nın kaynakları için yarış hâlindedirler. Özellikle de Sahra’nın güneyindeki Afrika’ya, kısa adıyla SAGA’ya önümüzdeki yıllarda ilginin daha da yoğunlaşacağı, bu bölgede rekabetin daha da artacağı mutlaktır. Bu çerçevede, Sahra Altı Afrika ve genelde Afrika Kıtası, ülkemizin dış politika öncelikleri arasında yerini korumaktadır.

Değerli milletvekilleri, SAGA ülkeleriyle ekonomik, siyasi ve kültürel ilişkiler ağı örülmesi amacıyla uygulamaya başladığımız Afrika’ya açılım politikası sürecinde ülkemiz, kıta ülkeleri tarafından örnek ülke ve güvenilir ortak olarak görülmektedir. Kıtayla olan tarihî geçmişimiz bu noktada çok önemlidir. Afrika’ya açılım politikamız çerçevesinde 2005 yılından beri etkin olarak yürütülen çalışmaların son halkası olarak, Sayın Cumhurbaşkanımızın geçtiğimiz günlerde, 21-24 Ocak tarihlerinde Etiyopya, Cibuti ve Somali’ye gerçekleştirdiği devlet ziyaretleri Türkiye-Afrika ortaklığının sağlam zemininin pekiştirilmesi ve istikrarlı bir şekilde yürütülmesi açısından önem arz etmektedir. Türkiye’nin Afrika açılımı, bu süreçten rahatsızlık duyanların tehditlerine takılmadan, insani temelde ve artan bir ivmeyle devam edecektir. Bu sürecin yönetiminde aktif rol üstlenen, başta Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu’na, Dışişleri Bakanımız Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’na, Dışişleri Bakanlığımız ve TİKA çalışanları başta olmak üzere, tüm ilgili kamu ve sivil toplum kuruluşlarımıza ve sağladığı katkı ve desteklerden dolayı aziz milletimize şükranlarımı sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu düşüncelerle Anayasa’nın 92’nci maddesi gereğince, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının, 10 Şubat 2009 tarihli ve 934 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’yla belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde başlatılan ve son olarak 16 Ocak 2014 tarihli ve 1054 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’yla 10 Şubat 2014 tarihinden itibaren bir yıl süreyle uzatılan deniz haydutluğu ve silahlı soygunla mücadele görevinin, Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerinde 10 Şubat 2015 tarihinden itibaren bir yıl süreyle bir kez daha uzatılması için gerekli yetkinin verilmesinin uygun olacağını değerlendirdiğimizi ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çonkar.

Şahsı adına, Adana Milletvekili Osman Faruk Loğoğlu.

Buyurunuz Sayın Loğoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Değerli arkadaşlar, sizlere de saygılar sunuyorum.

Tezkere konusunda Cumhuriyet Halk Partisinin olumlu yaklaşımı biraz önce grubumuz adına konuşan Sayın Osman Korutürk tarafından açıklandı. O konuya tekrar ayrıntılı olarak girmeyeceğim fakat şunu söylemek isterim: Türkiye’nin Aden Körfezi ve mücavir bölgelerde korsanlık ve deniz haydutluğuyla mücadele etmesine hiçbir itirazımız yoktur. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları doğrultusunda görev yapan bu güce katılmamız Türkiye’nin geleneksel dış politikası çerçevesinde uygun bir davranıştır. Ancak, burada bir hatırlatmada bulunmak isterim; elbette haydutlukla, korsanlıkla mücadele edilsin fakat Somali halkının, Somalili denizcilerin, Somalili balıkçıların, onların da haklarının korunması için Türkiye’nin bir başka cephede de girişimde bulunması herhâlde gerekir diye düşünüyorum ve bunun yapılmasının doğru olacağını düşünüyorum.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak korsanlık, haydutluk ve kanun dışılıkla her yerde mücadele edilmesinden yanayız. Ancak, uzaklarda korsanlıkla mücadele eden Türkiye’nin iktidardaki Hükûmeti eğer daha yakın bölgelerde komşularına ve dostlarına karşı korsanlığı anımsatan politikalar izliyor ise buna da şiddetle itirazımız vardır. Çünkü, Türkiye’nin bugün bölgesinde izlediği politikalar, maalesef, sorumlulukla bağdaşmayan, uluslararası hukukla bağdaşmayan, iyi komşuluk ilişkileriyle bağdaşmayan politikalardır. Bunların da birkaç örneğine, kısaca, bana ayrılan sürede değinmek istiyorum.

Bir grup sözcüsü, hakikaten, tezkerenin gerekçesinde yer alan bir iki ifadeye dikkat çekti, ben de o konuya bir iki cümleyle değinmek istiyorum. Bölgesel ölçekte oynadığımız rol ve görüntümüzü pekiştirmek amacıyla bu yetki isteniyor. Biz, öteden beri, hakkında 5 tane gensoru verdiğimiz Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun bu hayal dünyasındaki gezisinin maalesef sona ermediğini tezkeredeki bu ifadelerden de görüyoruz. Bu gerçek dışı, hayal ürünü olan değerlendirmeler Türkiye Cumhuriyeti gibi önemli bir ülkenin, önemli bir gücün dış politikasını yürüten insanlara, beyinlere, zihinlere yakışmıyor; bu konuda bir uyarıda bulunmak istiyorum.

Değinmek istediğim iki tane konu var. Bunlardan birincisi Mısır’la ilgili. Bu konuya kısmen değinen arkadaşlarımız oldu benden önceki konuşmalarda. Fakat, ben, bu konuda Sayın Başbakana da bir soru önergesi verdim. İstanbul’da Müslüman Kardeşlerin bağlantılı olduğu ileri sürülen “Rabia”, “Mısır el Aan”,El Şark” ve “Mükemmilin” isimli televizyon kanallarında Mısır halkını şiddete yöneltmeyi amaçlayan ve ülkedeki yabancıları tehdit eden yayınlar yapılıyor. Türkiye’nin bu yayınları yapan medya kuruluşlarına ev sahipliği yapması Mısır yönetiminin daha şimdiden ağır tepkisini çekmiş ve Batı medyasında da Türkiye’nin şiddete destek verdiği, terör örgütlerine destek verdiği yolundaki algıyı daha da pekiştiren yeni bir halka, yeni bir algı yaratmıştır.

Biz, uzun yıllar -Sayın Korutürk belirtti- Roj TV konusunda mücadele verdik. Ben de Danimarka’da Büyükelçiyken, Kopenhag’da Büyükelçiyken bu mücadelenin parçasıydım. Bizim argümanımız… “Terör örgütü propagandası yapan bir yayın kuruluşuna izin veremezsiniz, bunun lisanslarının iptal edilmesi gerekir.” diye uzun yıllar mücadele verdik ve Danimarkalılar veya diğer Avrupa ülkeleri -çünkü Roj TV sürekli yer değiştiriyordu- bunu yapmadığı için de hep böyle öfkemizi çeken, suçlamalarımıza hedef olan konuma giriyorlardı. Şimdi aynı işi İstanbul’dan biz Mısır’a yapıyoruz.

Benim Sayın Başbakana sorduğum sorular: Mısır halkını şiddete kışkırtan ve ülkedeki yabancıları tehdit eden yayınların Türkiye’den yapılıyor olması Anayasa’mıza uygun mudur, yasalarımıza uygun mudur; bunun altyapısı nedir? Bunu bilmemiz lazım. Yani, Türkiye’de her önüne gelen çıkıp istediği yayını istediği ülkeye seçilen içerikle yapma özgürlüğüne, hakkına sahip midir, yoksa bu işleri düzenleyen bir mevzuatımız var mıdır; varsa, bu yayınlar bu mevzuata, bu yasalara uygun mudur?

İkincisi: AKP Hükûmeti söz konusu yayınları yapan kuruluşlara yönelik olarak bir girişimde bulunmuş mudur?

Bugün, Mısır örneğinde yaşanmakta olan, geçmişte Türkiye ve Danimarka arasında Roj TV bağlamında yaşanan gelişmelerle bir benzerlik taşıyor mu? Bunu da bilmek isteriz.

Türkiye, bahse konu konulara ev sahipliği yaptığı için teröre destek vermekle itham edilmektedir. Bu konuda da Hükûmet ne düşünmektedir? Bunları bilmek istiyoruz.

Bu, tabii, AKP iktidarlarının komşu ülkelere yönelik olarak izlediği politikanın bir tekrarından ibarettir. Bu politika, özünde bu ülkelerin iç işlerine müdahale etmek, bu ülkelerin içindeki ihtilaflar arasında taraflardan birinin yanında olmak öbürüne karşı çıkmak şeklinde tezahür eden politikaların bir devamıdır. Suriye’de yaptığımızı sanki Mısır’da tekrarlamak üzereyiz gibi bir endişe taşıyorum.

İkinci ve son konum Suriye konusu. Bu konu gündemden her ne hikmetse düştü fakat bilelim ki 26-29 Ocak tarihlerinde Moskova’da önemli bir toplantı yapıldı. Bu, Birleşmiş Milletler, ABD ve Batılı ülkeler tarafından desteklenen bir toplantı oldu, hatta Birleşmiş Milletlerin Suriye Özel Temsilciliği de bu toplantıda hazır bulundu. Ayrıca, Suriye muhalefetinin önemli bir kısmı ve PYD de bu toplantıda hazır bulundu. PYD’nin varlığı, Suriye’nin toprak bütünlüğü ve ulusal birliği bakımından bizce önemli bir katılımdı. Bu toplantıda bazı hususlarda anlaşmaya da varıldı. Bunlar, insani yardımların Suriye’nin bütün bölgelerine ulaştırılmasının hızlandırılması, Suriye halkına yönelik uygulanan ekonomik yaptırımların hafifletilmesi ve kaldırılması için uluslararası topluma çağrı yapılması, İsrail’in Suriye ve Lübnan’a yönelik saldırgan tutumunun kınanması, İsrail’in Birleşmiş Milletler Şartı’na ve ilgili uluslararası kararlara uyması için uluslararası toplumun İsrail’e baskı yapmaya çağrılması. Bunlar güzel, mütevazı sonuçlar; bir başlangıçtı. Ve bu toplantıyı düzenleyen Rusya’daki sivil toplum kuruluşu -Hükûmet de değildi- bu Moskova Süreci’nin Cenevre Süreci’nin bir devamı olduğu şeklinde bir açıklama yaparak daha genel olan Birleşmiş Milletler çerçevesine Moskova Konferansı’nı oturttu; bu da doğru bir hareketti. Fakat burada ilginç olan, AKP Hükûmetinin, Hükûmetin tutumu. AKP Hükûmeti, Moskova Konferansı’nı baltalamak için elinden gelen her şeyi yaptı. Elbette bunlar medyaya yansımıyor ama ne yaptı? Bu konferansa gitmesi gereken Suriye muhalefetinin ana unsurlarının yani Müslüman Kardeşlere yakın unsurların bu konferansa katılmasını engellediler ve gitmelerini istemediler ve bunu da sağladılar. Dolayısıyla, bir noktada Suriye rejiminin karşısında olan Suriye muhalefeti Moskova Konferansı’na eksik bir kadroyla gitmiş oldu.

O nedenle, biz, AKP’nin bu Esad saplantılı Suriye politikasının devam ettiğini ve Suriye halkının acılarının, ızdırabının devam ettiğini, akan kanın devam ettiğini ve bütün bunlardan da öncelikli olarak Adalet ve Kalkınma Partisinin sorumlu olmaya devam ettiğini bir defa daha söylüyoruz. İnsafa gelin diyoruz, aklınızı başınıza toplayın diyoruz ve Suriye halkının acısının dinmesi için doğru dürüst davranın, doğru dürüst birtakım adımlar atın diyoruz. Bunu komşu ülke olarak yanımızdaki insanlara borçluyuz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Loğoğlu.

Şahsı adına, Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can.

Buyurunuz Sayın Can. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Aden Körfezi, Somali kara suları açıkları ve Arap Denizi civarında korsanlık eylemlerinin, deniz haydutluğu ve silahlı soygunların artması üzerine deniz ticareti ve güvenliği tehlikeye düşmüştür. Bu nedenle, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi bir karar almıştır. Bu karara istinaden, Türkiye Büyük Millet Meclisi de 2009 yılından itibaren birer yıl arayla süreyi uzatarak Silahlı Kuvvetlerin deniz unsurlarının o bölgede konuşlandırılmasına karar vermiştir. Yine süre dolmak üzeredir. 10 Şubattan itibaren Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun takdiriyle görev süresinin bir yıl daha uzatılması öngörülüyor.

Bu tezkereye Türkiye Büyük Millet Meclisindeki siyasi partilerin tamamı destek vermektedir çünkü Türk deniz ticaret gemilerinin o yörede emniyetinin gerekli biçimde sağlanabilmesi için bu desteğe ihtiyaç vardır.

Genel Kurulun tezkereye desteğini umuyor, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Can.

Sayın Tanal, sisteme girmişsiniz, nedir?

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sorum vardı Sayın Bakana ama Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Biliyorsunuz, bu soru-cevaplı bir yöntem değil, tezkere görüşüyoruz, o yüzden…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Enerji Bakanımızı böyle geç bulduğumuz için…

BAŞKAN – Böyle bir usulümüz yok, kusura bakmayınız.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Peki Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Şimdi, Başkanlık tezkeresi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi tezkereyi tekrar okutup oylarınıza sunacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde vuku bulan korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleri hakkında 2008 yılından bu yana kabul edilen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararı’yla bir yıl için verdiği, bilahare 2/2/2010 tarihli ve 956 sayılı, 7/2/2011 tarihli ve 984 sayılı, 25/1/2012 tarihli ve 1008 sayılı, 5/2/2013 tarihli ve 1031 sayılı ve 16/1/2014 tarihli ve 1054 sayılı Kararlarıyla birer yıl süreyle uzattığı izin çerçevesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının söz konusu bölgelerde konuşlandırılması suretiyle, bölgede seyreden Türk Bayraklı ve Türkiye bağlantılı ticari gemilerin emniyetinin etkin şekilde muhafazası ve uluslararası toplumca yürütülen korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle müşterek mücadele harekâtına aktif katılımda bulunulması sağlanmış, bu alanda Birleşmiş Milletler sistemi içinde ve bölgesel ölçekte oynadığımız rolün ve görünürlüğümüzün pekiştirilmesi temin edilmiştir.

Anılan bölgelerde meydana gelmeye devam eden korsanlık/deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleriyle uluslararası toplumca mücadele edilebilmesine cevaz veren Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin ilgili kararlarının süresi son olarak 12/11/2014 tarihli ve 2184 sayılı Kararla bir yıl daha uzatılmıştır.

Bu kapsamda, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde görevlendirilmesi için Hükümete verilen ve son olarak 16/1/2014 tarihli ve 1054 sayılı Karar ile 10/2/2014 tarihinden itibaren bir yıl uzatılan izin süresinin, 10/2/2009 tarihli ve 934 sayılı Kararda belirlenen ilke ve esaslar dâhilinde, 10/2/2015 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasını Anayasanın 92 nci maddesi uyarınca arz ederim.

                                                                               Ahmet Davutoğlu

                                                                                     Başbakan

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi de Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun 3 Şubat 2015 Salı günkü birleşiminde 683 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarına devam etmesine ilişkin önerisi

3/2/2015

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 3/02/2015 Salı günü (bugün) toplanamadığından, İç Tüzük’ün 19 uncu maddesi gereğince, grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                                                       Mahir Ünal

                                                                                                                   Kahramanmaraş

                                                                                                         AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Genel Kurulun 03 Şubat 2015 Salı günkü (bugün) birleşiminde 683 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarına devam etmesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi, İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve daha sonra oylarınıza sunacağım.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

E) Önergeler

1.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın, (2/1668) esas numaralı 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/233)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

26/4/1961 tarihli 298 sayılı (2/1668) Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’da değişiklik yapılması hakkındaki kanun teklifimiz ilgili komisyonda 45 gün içinde görüşülmediği için İç Tüzük’ün 37. maddesi gereğince kanun teklifimizin doğrudan Genel Kurula getirilmesi için söz talep ediyorum.

Saygılarımla.

                                                                                                                     Lütfü Türkkan

                                                                                                                          Kocaeli

BAŞKAN – Teklif sahibi olarak, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Türkkan.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un 93’üncü maddesinde bir değişiklik yapılması amacıyla vermiş olduğum kanun teklifinin doğrudan yüce Meclisin gündemine alınmasıyla ilgili söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kanun teklifimiz şöyle diyor: “Kurul başkanı oyunu kullanan seçmene kimlik kartını verirken seçmen listesindeki adı hizasına imzasını attırdıktan sonra, ayrıca sol elinin işaret parmağını çıkmayan özel boyayla boyayarak bastırır. İmza atamayanların parmak izinin alınmasıyla yetinilir. Bu parmağı olmayan seçmenin hangi parmağını bastığını da yanına yazar.” Yani, seçimlerde daha önce parmaklara sürülen ancak sonra kaldırılan seçim boyasının tekrar getirilmesini öngörüyor sevgili arkadaşlar. Heyecanlanmayın! Adres Kayıt Sistemi’nin hayata geçirilmiş olması ve Bilgisayar Destekli Merkezi Seçmen Kütüğü Sistemi kapsamında her seçmene Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası verilmek suretiyle “22 Temmuz 2007’de yapılan milletvekili genel seçiminde ve 21 Ekim 2007 tarihinde gerçekleştirilen halkoylamasında mükerrer oyla karşılaşılmamış.” gerekçesi öne sürülerek, çıkmayan özel boyaya artık ihtiyaç kalmadığı değerlendirilmişti. Çıkmayan özel boyanın fıkra kapsamından çıkarılması suretiyle maddede değişiklik yapılmış ve özel boyayla oy kullanan seçmenin parmağının işaretlenmesi de kaldırılmıştı. Bu kanun teklifinin verildiği tarihe baktığınız zaman 24 Haziran 2013 tarihini göreceksiniz yani 30 Mart 2014’te yapılan mahallî idareler seçimlerinden önce. Ama, o zaman ne yazık ki Genel Kurul gündemine gelmedi bu kanun teklifi. 30 Mart seçimlerinin ardından birçok yerde seçim sonuçlarıyla ilgili tartışmaların ardı arkası kesilmedi. İşte biz bu tartışmaların yaşanmaması için naçizane bir öneride bulunduk ama ne yazık ki dinletemedik. Bunun en yakın örneği Ankara seçimleri, bunun en yakın örneği Yalova seçimleri. Seçimler kaç defa gitti, geldi, bir sürü mükerrer oy tespit edildi. Şimdi, önümüzde milletvekili genel seçimleri var. Dört ay zamanımız var ve bu kanun teklifimiz belki de önümüzde bir fırsat olarak duruyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; adrese dayalı seçmen listelerinin her zaman tartışmalı olması ve ayrıca seçmen listesine yazılan kişilerin yazım işinin Hükûmetin emrindeki memurlar tarafından gerçekleştirilmesi kuşkuları beraberinde getirmektedir. Bugüne kadar pek çok kez, sandıkların sayımı ve seçim sonuçlarıyla ilgili tartışmalar yaşandı. Bu nedenle ülke iradesi tam anlamıyla yansıtılamadı. Çöplerden oy pusulaları toplandı. Bir kez oy verme hakkı olduğu hâlde, bir kişinin birden çok oy kullandığıyla ilgili iddialar ve bunların üzerindeki kuşkular hâlâ giderilebilmiş değil. 1 milyon 177 bin seçmene sahip benim bölgem Kocaeli’nde de yaklaşık 117 bin, ikametgâhı olmayan ancak oy kullanan kişi tespit edilmiştir. Yasaya da aykırı olan bu hileli işlem nedeniyle “Kocaeli’nde yapılan seçimlerin iptal edilmesi gerekmektedir.” desek de sözümüz dinlenmedi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada en önemli husus mükerrer oy kullanma hususudur. Daha önceki seçimlerde parmağa sürülen boyayla bunun önüne geçilmiştir. Ancak, ülkenin içinde bulunduğu atmosfer ve yaşanan milletvekili genel seçimleri de dikkate alındığında bunun tekrar yaşama geçirilmesi acil bir ihtiyaç olarak gözükmektedir.

Bakanlar yoluyla yapılan birtakım yolsuzlukların normal görüldüğü, Yüce Divanda ve Meclis Genel Kurulunda iktidar partisinin oylarıyla hırsızlıkların, yolsuzlukların üstünün örtüldüğü bir ortamda oy hırsızlığına da mı izin vereceksiniz? Onu sormak istiyorum.

Gelinen noktada, önümüzdeki seçimden sağlıklı sonuç çıkması için, mükerrer oy kullanılabileceği yolundaki şüphelerin giderilmesi için tekrar parmak boyamaya dönülmesi ve böyle tek maddelik bir kanun teklifinin Meclis gündemine alınarak bir an önce kanunlaştırılması gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Kanun teklifimizin Meclis gündemine alınması konusunda desteklerinizi bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Türkkan.

Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu.

Buyurunuz Sayın Halaçoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Anayasa’mızın 67’nci maddesinde aynen “Seçim kanunları, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak biçimde düzenlenir.” denmektedir.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’de seçim sistemine baktığımız zaman milletvekilleri dağılımında çok ciddi adaletsizlikler olduğunu görürsünüz. Gerçekten… Sistem şöyle: 550 milletvekilinin içerisinde her vilayete 1’er milletvekili dağıtıldıktan sonra vilayetlerin nüfuslarına kalan milletvekili sayısı bölünüp elde edilen rakam çerçevesinde milletvekili sayısı belirtilmektedir. Dolayısıyla böyle bir sistem adaleti getirmemektedir çünkü seçmen sayısı ile nüfus arasında çok büyük farklılıklar söz konusudur. Söz konusu bu farklılıkları sizlere belirtmek istiyorum. Buradan hepiniz anlayacaksınız. Mesela 375.413 seçmeni bulunan Adıyaman 5 milletvekili çıkarırken 387.560 seçmeni olan Çorum 4 milletvekili çıkarmaktadır. Keza, 923.544 seçmeni bulunan Diyarbakır 11 milletvekili çıkarırken -923 bin diyorum, bakın- 995 bin seçmeni bulunan Manisa 9 milletvekili çıkarmaktadır, daha fazla seçmeni olmasına rağmen 2 milletvekili daha az çıkarmaktadır. Keza, 906 bin seçmeni bulunan Samsun 9 milletvekili çıkarmaktadır. 934 bin seçmeni bulunan Şanlıurfa 12 milletvekili çıkarmaktadır.

Keza, buna benzer olmak üzere, Hakkâri’de 148 bin seçmen varken 3 milletvekili çıkarmaktadır ama buna karşılık Kırşehir, 158 bin seçmene ulaşmasına rağmen 2 milletvekili çıkarmaktadır 10 bin seçmen daha fazla olmasına rağmen. Keza, Niğde 226 bin seçmene sahipken 3 milletvekili çıkarmaktadır. Biri 148 bin, biri 226 bin.

Siirt 164 bin seçmenle 3 milletvekili çıkarmaktadır. Uşak 253 bin seçmenine karşılık 3 milletvekili çıkarırken Şırnak, 232 bin seçmene 4 milletvekili çıkarmaktadır. Aksaray 251 bin seçmene mukabil 3 milletvekili çıkarmaktadır. Yozgat 307 bin seçmene sahipken 4 milletvekili çıkarmakta, buna karşılık Kütahya 419 bin seçmene sahipken 4 milletvekili çıkarmakta.

Dolayısıyla, aslında, burada gördüğünüz gibi birçok ilimizde daha bunun örneklerini artırmak mümkündür. Arada 100 binden fazla seçmene sahip olmasına rağmen o, diğer illerden daha az milletvekili çıkarmaktadır.

Şimdi, bunları daha genel anlamda ele alacak olursak daha farklı bir sonuç elde etmemiz söz konusudur. Yani 2 katına yakın seçmeni olan iller çok daha az seçmene sahip olanlara göre daha az milletvekili çıkarmakta ve dolayısıyla, Anayasa’nın 67’nci maddesine aykırı bir durum ortaya çıkmaktadır.

Hani ne diyordu? Seçim kanunları temsilde adaleti gerektirmekteydi. Peki, siz nasıl temsilde adaleti getireceksiniz? Yani bir yerde 1 seçmene karşılık başka bir yerde 3 seçmenle aynı milletvekilini çıkarmaktasınız. Dolayısıyla bu da büyük bir adaletsizliği meydana getirmektedir.

Dolayısıyla Sayın Milletvekilimiz Lütfü Türkkan’ın sunmuş olduğu kanun teklifi çerçevesinde seçim kanununda yeniden düzenlemeler yapmak ve temsil meselesini de yeniden ele almak gerektiğini ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Halaçoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi, alınan karar gereğince sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı: 616)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ve Ürdün Haşimi Krallığı Arasında Hükümlülerin Nakline Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4.- Türkiye Cumhuriyeti ve Ürdün Haşimi Krallığı Arasında Hükümlülerin Nakline Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/740) (S. Sayısı: 425)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

5’inci sırada yer alan, Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kars Milletvekili Mülkiye Birtane'nin; Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan'ın; Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan'ın Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

5.- Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kars Milletvekili Mülkiye Birtane’nin; Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan’ın; Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/1012, 2/423, 2/2309, 2/2481) (S. Sayısı: 683) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.

İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının, 29/1/2015 tarihli 49’uncu Birleşimde, ikinci bölümde yer alan madde 23’e bağlı ek madde 11 kabul edilmişti. Şimdi 24’üncü maddeye bağlı geçici 21’inci maddeyi görüşeceğiz.

Madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 683 Sıra Sayılı 3213 Sayılı Maden Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 24 üncü maddesiyle düzenlenen Geçici 21 inci Maddesinde bulunan "teminat iradı kadar" ibaresinin "ruhsat taban bedeli tutarında" şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

Mehmet Ali Susam                             Namık Havutça                           Kemal Değirmendereli

          İzmir                                              Balıkesir                                             Edirne

    Doğan Şafak                                      Sakine Öz                                         Atilla Kart

         Niğde                                              Manisa                                              Konya

     Engin Altay                                     Vahap Seçer

          Sinop                                               Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 683 Sıra Sayılı "Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın 24. Maddesinin Geçici 21. Maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Mevcut ruhsatların ruhsat bedeli yatırma yükümlülüğü 01/06/2016 tarihinde başlar. Ruhsat bedelinin süresinde yatırılmaması halinde 13 üncü madde hükümleri uygulanır. Ruhsat bedelleri yatırılan ruhsatların, ruhsat teminatları iade edilir."

Hasan Hüseyin Türkoğlu                         Alim Işık                                     Yusuf Halaçoğlu

      Osmaniye                                          Kütahya                                             Kayseri

   Lütfü Türkkan                                  Mehmet Şandır                                     Faruk Bal

        Kocaeli                                              Mersin                                               Konya

BAŞKAN – Komisyon bu son okuttuğum önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ERDAL FERALAN (Nevşehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Bal, buyurunuz efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Milliyetçi Hareket Partisi madencilik sektörünü stratejik bir sektör olarak görmektedir, bu nedenle madencilik sektöründe verimliliğin ve üretimin artırılması ve iş güvenliğinin sağlanması konusunda hassasiyeti bulunmaktadır. Bu hassasiyetin gereği olarak da görüştüğümüz kanunda iyileştirici önergelerden bir tanesinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Bu madde gereğince, Adalet ve Kalkınma Partisinin uygulamış olduğu çarpık ekonomik politikaların neticesinde tüm sektörler olduğu gibi madencilik sektörü de etkilenmiştir. Etkilenen madencilik sektöründe yatırım yapmış olan iş adamlarının önemli bir bölümü ruhsat ücretlerini ödeyememiştir. Bu önergeyle de ruhsat ücretlerinin kanun tasarısına göre altı ay daha uzatılarak 1/6/2016 tarihine kadar ödenmesini önermekteyiz. Umarız ki Adalet ve Kalkınma Partisinin çoğunluk grubu bu önerimize olumlu yaklaşır.

Bu çerçeve içerisinde, madencilik sektörüyle ve ona ilişkin olarak da genel ekonomik durumla ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi on iki yılı aşkın iktidarı sürecinde büyük bir güç birikimi oluşturmuştur. Bu güç birikimi yasamadan yürütmeye ve yasama ve yürütmenin de AKP kanadının iş birliği ile yargıya yansımıştır. Değerli milletvekilleri, güç birikimi denetimsiz ve dengesiz olduğu takdirde 2 tane sonuç çıkar: Bunlardan siyasi sonuç diktatörlüktür, ekonomik sonuç ise yozlaşmadır. Çünkü gücü elinde bulunduranlar denetimsiz ve dengesiz bir ortam içerisinde o gücün kendi şahıslarından neşet ettiğini zannederek şahsi hırslarının, şahsi kinlerinin ve keyfî uygulamalarının sonucu diktatörlüğe dönüşür.

Ama değinmek istediğim ikinci konu, iktidarda bulunan partinin bu dengesiz ve denetimsiz aşırı güç birikiminin ortaya çıkardığı yolsuzluklarla ilgilidir. Maden ruhsatlarının verilmesi buna en somut ve en açık örnektir. Maden ruhsatları yasa gereği, kanun gereği Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının yetkisindedir. Ancak o güç birikiminin etkisiyle Başbakanlık, bir genelgeyle, 2012 tarihinde 15 sayılı Genelge’yle Sayın Bakanın elindeki kanuni yetkiyi alarak Başbakanlığa bağlamıştır. Başbakanlığa bağlanan maden ruhsatlarıyla ilgili bu genelgeye paralel olarak kamu gayrimenkullerinin satılması, kiralanması veya yap-işlet-devret modeliyle işletmeye sunulmasına ilişkin yetki de Başbakanlığa alınmıştır. Başbakanlığın bünyesinde oluşturulan birim, en hafif tabirleriyle keyfî tercihlerle, siyasi tercihlerle, hakka, hukuka, hakkaniyete ve adalete uymayan taleplerle bunları olumsuz yönde değerlendirmekte. Rüşvet, bağışa zorlama ve komisyon gibi hukuk ve ahlak dışı talepler, netice itibarıyla bütün sektörlerde olduğu gibi, ruhsata bağlanmış, ruhsatı Başbakanlık yetkisine alınmış bu genelge uyarınca madencileri canlarından bezdirmiştir. Şu anda 1.224 madenci hâlâ ruhsat işletmesi için beklemektedir. Yani davul Sayın Bakanın sırtında ancak tokmak güç biriken kişinin elinde. Şimdi, bu güç birikiminin ortaya koymuş olduğu sonuç madencilik sektöründe madenciliğe yatırım yapmış olan kişilerin perişan olması, madencilikte işçi olarak çalışan insanların ise Soma’da olduğu gibi, 301’inin hayatını kaybetmesi, Ermenek’te olduğu gibi 18’inin hayatını kaybetmesi, Elbistan’da, Zonguldak’ta, Balıkesir’de, Konya’da bu gibi cinayet gibi iş kazalarını birlikte doğurmuştur. Günü kurtarma politikaları çare değildir. Günü kurtarma politikalarıyla bu ağır sorunun üstesinden gelmek mümkün değildir. Dolayısıyla, Milliyetçi Hareket Partisinin politikasına dönmek ve stratejik önemi haiz olan madenciliğin gerektirdiği…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FARUK BAL (Devamla) – …şekilde üretimi ve verimliliği artırmak ve iş güvenliğini sağlamak üzere yeni ve ciddi bir yapılanmayı şart bulmaktadır.

Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 683 Sıra Sayılı 3213 Sayılı Maden Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 24 üncü maddesiyle düzenlenen Geçici 21 inci Maddesinde bulunan "teminat iradı kadar" ibaresinin "ruhsat taban bedeli tutarında" şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

Doğan Şafak (Niğde) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ERDAL FERALAN (Nevşehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Seçer, buyurunuz.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Maden Kanunu’nda bazı değişiklikler yapıyoruz. Önergeye ilişkin söz aldım ancak Sayın Enerji Bakanı buradayken son günlerin en önemli konusunu, son derece de şikâyet aldığımız bir konuyu gündeme getirmek istiyorum.

Hepinizin malumu olan, bütün milletvekili arkadaşlarımın seçim bölgesinde derinden yaşanan bir sorun var: Elektrik kesintileri. Son günlerde özellikle hava muhalefetinin yaşandığı yerlerde, kış mevsiminin etkisini yoğun gösterdiği yerlerde hem ticari hayata hem üretim hayatına hem de insanların yaşantısına son derece olumsuz etkileri olan bu konuda bazı değerlendirmeler yapacağız.

Şimdi, Sayın Bakan, biliyorsunuz, bu elektrik meselesi, özellikle dağıtım işi özelleştirildikten sonra son derece yoğun sorunların yaşandığı ve şikâyetlerin olduğu bir konu. Geçtiğimiz günlerde, seçim bölgem Mersin’de bir soğuk gecede, Anamur’daki muz üreticileri elektrik kesintilerinden dolayı milyonlarca lira zarara uğradı ya da yurdun muhtelif yerlerindeki -yine hava muhalefetinden- elektrik kesintileri, üretim yapan sanayi tesislerinde çok büyük zararlara sebebiyet verdi. Bunun nedeni nedir? Yani mevcut elektrik dağıtım şirketleri yeterli bakımı, onarımı yapmıyor mu? Elektrik dağıtım şirketleri demode olmuş iletim hatlarında yenileme çalışmaları yapmıyor mu? Ki gerçekten de öyle, elektrik nakil hatlarına bakıyoruz, son derece eski teknolojiyle yapılmış hatlar, işte trafolar, elektrik telleri. Sürekli arıza veren bu sistem içerisinde bir türlü sorunları temelden çözücü çalışmalar yapılmıyor.

Diğer taraftan, yine bu elektrik dağıtım şirketlerine ait önemli sorunlardan bir tanesi: Bakınız, otuz günü kapsaması gereken faturalar elli altmış güne çıkartılarak faturalar şişirtiliyor. Hatta bu süreler geciktiği için de yeni tarifeler üzerinden, zamlı tarifeler üzerinden elektrik fiyatları hesaplandığı için tüketicinin aleyhine bir durum gelişiyor.

Diğer taraftan, faturalar hatalı kesiliyor. Bakıyorsunuz, meskene bir fatura gelmiş ama farklı bir statüden ya da bir sanayi kuruluşuna ticari statüden fatura geliyor, daha yüksek bedeller ödemek zorunda kalıyorlar. Bunlar sehven mi yapılıyor, bilinçli mi yapılıyor? Bunları kim denetler, bu yanlışlıklar nasıl giderilir? Yani insanlar, ellerine geçen faturayı adam akıllı incelemezlerse, en aşağıda yazan rakamı sorgulamadan gidip bu bedeli öderlerse belki de bir ticari işletme ya da bir sanayi işletmesi daha yüksek tarifeden faturalandırılmış bir bedeli ödemek durumunda kalıyor. Bunları kim denetler Sayın Bakan? Bakanlığınızın bu konudaki çalışmaları nelerdir? Bu konularda bize bilgi vermenizi istiyoruz.

Şimdi, diğer bir konu da kayıp kaçak bedeli meselesi. Biliyorsunuz, bunlar faturalara yansıtılıyordu, kayıp kaçak bedeli olarak yansıtılıyordu. Tabii ki bu konu yargıya intikal etti ve Yargıtay kararı var bu konuda, tüketicilere bu bedellerin ödenmesiyle ilgili ve davalar açıldı, 2 milyona yakın abone de buradan iade bedeller aldılar. Ancak daha sonra farklı isimler altında -yani tabiri caizse katakulli yaparak- faturalara işte hizmet bedeli ya da ne bileyim bakım bedeli adı altında bunlar yansıtıldı. Şimdi, son iki yıldır dağıtım şirketleri bu bedelleri tekrar ödemek zorunda kalıyor. Bunun öncesinde, bu döneme kadar, iki yıl öncesindeki süreci de tabii ki devlet ödemek zorunda. Şimdi, bakıyoruz, bir yasal düzenleme yapılıyor, bu sorunu nasıl aşarız... Yarın bir gün, sanıyorum önümüze gelecek. Şimdi Plan ve Bütçede yine elektrik sorunlarıyla ilgili bir düzenleme var. Biliyorsunuz -geçtiğimiz günlerde basından takip ettiniz- Diyarbakır’da Dicle Dağıtım Şirketi ile Diyarbakır Belediyesi arasında yaşanan sorunlar ayyuka çıktı. Şimdi, onun için Plan ve Bütçe Komisyonunda o Dicle Dağıtım AŞ’yi belki de bu sıkıntıdan kurtarıcı, aslında maç başlarken kural değiştiren bir düzenleme yapılıyor. Bu sorunları bu yasa görüşmeleri vesilesiyle sizlerle paylaşmak istedim.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Seçer.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Madde 24’e bağlı geçici madde 21’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 24’e bağlı geçici madde 22 üzerinde aynı mahiyette iki önerge vardır. Aynı mahiyette olduğu için bu önergeleri birlikte işleme alacağım ama talepleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim ya da gerekçelerini okutacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 683 Sıra Sayılı "Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın 24. Maddesinin Geçici 22. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"GEÇİCİ MADDE 22- Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar, 24 üncü maddenin on birinci fıkrası gereğince 7 nci maddeye göre alınması gerekli olan izinler ile Genel Müdürlüğün kayıtlarına işlenmiş alanlarla ilgili diğer izinler için müracaat edilmiş olmasına rağmen süresi içerisinde izinleri alınamamış ruhsatlar ile anılan izinlerin süresi içerisinde alınarak Genel Müdürlüğe verilemeyen ruhsatlar hakkında ruhsat taban bedeli tutarında idari para cezası uygulanır. İdari para cezası yatırılan ruhsatlar iptal edilmez, bu ruhsatlar hakkında 24 üncü maddenin on birinci fıkrası hükümleri uygulanır."

 

Alim Işık                                      Hasan Hüseyin Türkoğlu                         Mehmet Şandır

 Kütahya                                                 Osmaniye                                            Mersin

Yusuf Halaçoğlu                                  Lütfü Türkkan

    Kayseri                                                 Kocaeli

Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza sahipleri:

 

Mehmet Ali Susam                               Turgut Dibek                                     Ali Serindağ

     İzmir Kırklareli                                   Gaziantep

Mahmut Tanal                                                                                               Celal Dinçer

   İstanbul                                                                                                          İstanbul

BAŞKAN – Komisyon aynı mahiyetteki bu iki önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ERDAL FERALAN (Nevşehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Mahmut Tanal…

BAŞKAN – Sayın Tanal, buyurunuz efendim.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce sayın konuşmacı, tabii, Türkiye’nin 7 coğrafyasında kangren hâline gelmiş olan enerjiyle ilgili, elektrik kesintileriyle ilgili konuyu gündeme getirdi. Hafta sonu, güneydoğuda Mardin, Şanlıurfa bölgelerindeki seçim çalışması nedeniyle çalışırken… Başta, nadide şehirlerimizden Şanlıurfa’nın bir türlü çözülemeyen enerji sorununu ben de gündeme getirmiş durumdayım.

Şanlıurfa’mız tabii dünyanın en eski kentlerinden, insanlık tarihinin beşiği olan bir kentimiz. Tabii, gerek ülkemizde gerek dünyada Şanlıurfa, peygamberler yurdu, peygamberler diyarı ve peygamberler şehri diye geçer. Ancak, Şanlıurfa kendi elektrik ihtiyacını, bizzat sorunu çözemediği için bu sorunu çözecek olan, merkezî idare olan iktidardır.

Sayın Bakanım, yanı başımızda, Suriye’de savaş var, inanın, Suriye’de günde yedi sekiz saat elektrik kesilmiyor, Şanlıurfa’da günde yedi sekiz saat elektrik kesiliyor. Tabii, bunu sadece benim söylemem yetmiyor, yine sizin bilginizin dâhilinde midir ben bilemem ama sizin adınıza atfen atılan imza nedeniyle bunun sizin bilginiz dâhilinde olduğunu gösteriyor. Size vermiş olduğumuz yazılı soru önergesinde diyoruz ki: “Şanlıurfa’da akşam saat 22.00 ile sabah 07.00 arası elektrikler kesiliyor. Niçin bunu yapıyorsunuz? Bununla ilgili bir mücadeleniz var mı, bir eylem planınız var mı?” Bana verdiğiniz cevapta, evet, bunu teyit ediyorsunuz ancak buradaki elektriklerin kesilmesinin nedenini “Efendim, kış olması nedeniyle, insanların elektriği kullanması sebebiyle, mevcut olan iletim hatları bunu kaldırmadığından dolayı elektrikler kesiliyor…” Peki, Allah rızası için, o özelleştirme sözleşmesinde, mevcut olan elektrikler kesildiği zaman… Şanlıurfa ile Viranşehir arasında 9 tane arıza ekibi olduğu hâlde, özelleştirmeden sonra bu 9 tane arıza ekibini tasarruf nedeniyle tek ekibe indirdiniz. Yani, özelleştirilmeden önce devlet oraya elektrik verirken 9 ekip varken niçin teke indirildi?

İki, bölgede vatandaş şunu söylüyor: “Toplu olarak hepimize hırsız muamelesi görülüyor ve Bakanlığın da yaptığı bu.” Benim sizden istirhamım: Geçmişte ağzınızdan sehven çıkmış olabilir, istemeyerek yanlış bir anlam ifade etmiş olabilir; bölge halkı bundan çok rahatsız, halktan özür dilemenizi talep ediyoruz. Çünkü şunu söylüyor: “Kardeşim, kutu kutu paralarla, uçaklarla, evlerde bulunan kasalarla hırsızlık yapanlar aklandı, bölge olarak onlara ‘hırsız’ demiyorlar. Burada bizi bu duruma düşürenler utansın. Bize hırsızlık muamelesi görüyorlar.” Bunu vatandaş kabul edemiyor.

Bakın, Değerli Bakanım, benim elimde Hukuk Genel Kurulunun kararı. Hani Anayasa’mız diyor ya: “Efendim, mahkeme kararları yasama, yürütme, yargıyı bağlar.” Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun kararı diyor ki: “Efendim, kaçağı, kaybı vesaireyi idarenin kendisinin denetleyip, kendisinin kontrol edip kim kaçak elektrik kullanıyorsa onun yakasına yapışması lazım.” Bir köyde bir kişi elektriği kaçak kullanıyorsa siz toplu olarak tüm köyün elektriğini kesiyorsunuz. Lombroso’nun bir görüşü vardır ceza hukukunda “İnsanlar doğuştan suçlu doğar.” İnsanlara topluca böyle bir suçlu muamelesi yapıyorsunuz. Bu davranışlarınızı, bu eylemlerinizi, bu tutumunuzu kınıyorum doğrusu. Yani, lütfen, bu tavrınızdan vazgeçin.

Gelelim, yine, bölgede… Bakanlar Kurulu kararını çıkardınız. Bakanlar Kurulu kararında diyordunuz ki: “Çiftçiye verilecek destekleme primini elektrik borcu ödenmeden ödemeyeceğiz.” Bu sizin Bakanlar Kurulu kararınız. Cumhuriyet Halk Partisi olarak vermiş olduğumuz destek sonucunda, bu kararı, yürütmeyi durdurma kararını aldık Danıştaydan. Vatandaşın primlerini, vatandaşa destekleme sonucu vereceğiniz paraları lütfen bu Danıştayın kararı uyarınca ödeyiniz. Eğer ödemezseniz bu mağduriyet gerçekten katbekat artmış oluyor.

Bilemiyorum, eğer siz gerçekten bu elektrik paralarını ihale yapılırken sözleşmeye koymuş olsaydınız daha yüksek bir bedelle bu elektrik idaresi özelleştirilebilirdi.

Bu şekliyle, siz âdeta, mevcut olan elektrik idaresini özelleştirmeyle alan firmayı kayırmış oldunuz. Aksi takdirde, ihaleye fesat karıştırmaktaki o şaibeyi üzerinizden kaldıramamış olacaksınız çünkü o dönemde siz dememiştiniz, “Kim burayı satın alırsanız, biz vatandaşa ödenecek olan destekleme primlerini de ödemeyeceğiz, bu kaynaktan keseceğiz.” diye sözleşmeye hüküm koymamıştınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TANAL (Devamla) – Bu açıklamalarımız doğrultusunda halka bilgi vermenizi sizden istirham ediyoruz.

Hepinize teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanal.

Milliyetçi Hareket Partisinden, Sayın Halaman, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİ HALAMAN (Adana) – Başkanım, teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, 683 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 24’üncü maddesi için Milliyetçi Hareket Partisi olarak vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz aldım. Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlarım.

Tabii, bu kanun enerji, dolayısıyla maden… Ama, on iki senelik mevcut iktidar döneminde enerjiye veya madene baktığımızda, ben çok iyimser, olumlu baktığım bir konu görmedim. Yani kendi bölgemde... Burada madde madde olarak belki “Şu an devlet elini çekecek bu işlerden, biz bunu özel sektöre devredeceğiz veya yabancı sermayeye devredeceğiz, bunun için özel bürolar kurduracağız -müşavirlik büroları- bunlar kanalıyla da denetlettireceğiz.” diyebilirsiniz.

Dolayısıyla, burada ruhsatlarla ilgili olsun… Benim kendi bölgemde -yani krom da olsa, bakır da olsa- bu maden işiyle uğraşan birtakım arkadaşlarım vardı. Bu on iki yıllık dönemde bir dönem para kazandıklarını söylediler. Nakliyecisi dâhil hepsi iflas etti hemen hemen yani madenle uğraşanların birçoğu iflas etti. Dolayısıyla, yer altındaki madenlerle ilgilenen zaten birkaç tane yabancı firma var. İşte, bunlara genelde “Yahudiler” deniyor. Bunların taşeronları olanların -işte ruhsat karşılığı nasıl yapıyorlarsa- hiçbir tanesi doğru dürüst bir netice alamadılar yani.

Dolayısıyla, bu kanun da bu madenle uğraşan insanların yani ekonomilerine, yaptıkları işlere cevaz verecek bir kanun değil.

Diğer biri de bizim yine Adana’da Tufanbeyli var. Bu Tufanbeyli’de bir termik santral… Bu Sabancılar yabancı ortak bulmuşlar, dolayısıyla hazine arazisi demişler. Devlet ne yapmış? Hazine garantisi vermiş. İşte, sermaye getiriyoruz denmiş. Bunu yaparken de yap-sat gibi kırk dokuz yıllığına vermişler. Dolayısıyla, çevresindeki köylerin daha yapma, alma niyeti hasıl olduğu için 3-5 tane köyün tarlasını, takımını da işte çevreye zarar vesaire düşünmeden düşük fiyatlara bunların tarlasını, takımını almışlar, dolayısıyla siz buradan göçün diyor. Bunun bir sürü de çevre zararı var. Ama gaye olarak şöyle deniyor: Yani, Türkiye’nin enerjiye ihtiyacı var. Su akıyor, işte bizim Adanalılar bakıyor der gibi buraları işgal etmişler. Şimdi, termik santral başlamış -ben geçmiş dönemini de bilirim yani bizim de uğraştığımız dönem- kavga hiç bitmiyor, dolayısıyla her gün kavga var. Yine, bizim Adana’nın bu ırmakları var; işte, HES dediler, yine, bu Sabancılar, yabancı firmalar geldiler, patlıyor, çatlıyor, insanlar ölüyor. Alıcısı devlet olması dolayısıyla, bu işlenen yerli kömürden kaynaklanan çok da tatlı bir iş aslında yani çok da para kazanıyorlar. Yani, Türkiye’de alıcısı bulunan, enerjiden başka bir sektör mü var? Adam üretecek, işte, pahalı pahalı satacak; dolayısıyla, istediği kadar adamın ektiği mercimekti, arpaydı, buğdaydı, bunlar göz önüne alınmayacak, “Hadi, enerji daha kârlı, sen başka yere git.” diyecekler. Dolayısıyla, bunların tahsilatını yapan da özel firma şimdi. Geçenlerde sanayi sitesine gidiyordum ben; traktör, işte, tamir, köten möten, sürekli elektrik kesiliyor. Elektriğin kesilmesiyle beraber kime bunu söyleyeceğini, telefonla arıyorsun, bulamıyorsun. “İşte, bunun tahsilatını –yani belki isim vermek doğru bir şey olmaz da ben veriyorum- Sabancılar…” diyorlar. Ya, bu Sabancılar elli sene önce Adana’nın parasını pulunu kazana, kazana, kazana pamuğundan buğdayından, çektiler İstanbul’a gittiler. Vergisini bile Adana’da vermediler. Yani, ne oldu da bu beş senenin içinde tekrar Adana’ya döndüler de suyunu aldılar, suyunu işgal ettiler, yer altındaki madeni aldılar. Yani “Parasız pulsuz bunu işleyip biz daha çok enerji üreteceğiz.” diyerek böyle bir faaliyet yapıyorlar.

Bu kanunun hiçbir tanesinin bizim madenle ilgili, enerjiyle ilgili iyileşme noktasında cevap verecek bir kanun olmadığını söyler, hepinize saygı, sevgiler sunarım. Sağ olun. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Halaman.

Aynı mahiyetteki bu iki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Şimdi, madde 24’e bağlı geçici madde 22’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 24’e bağlı geçici madde 23 üzerinde iki önerge vardır. Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 683 Sıra Sayılı 3213 Sayılı Maden Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 24 üncü maddesiyle düzenlenen Geçici 23 üncü Maddesinin ikinci fıkrasında bulunan "hariç" ibaresinin "dahil" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Ali Susam                               Turgut Dibek                                     Ali Serindağ

         İzmir                                               Kırklareli                                          Gaziantep

Mahmut Tanal                              Ramazan Kerim Özkan                            Osman Aydın

    İstanbul                                                 Burdur                                               Aydın

Celal Dinçer

   İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 683 Sıra Sayılı "Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın 24. Maddesinin Geçici 23. Maddesinin Tasarı metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

Hasan Hüseyin Türkoğlu                   Yusuf Halaçoğlu                                     Alim Işık

      Osmaniye                                           Kayseri                                             Kütahya

Lütfü Türkkan                                     Mehmet Şandır

    Kocaeli                                                 Manisa

 

BAŞKAN – Komisyon bu okuttuğum önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ERDAL FERALAN (Nevşehir) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Işık, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 683 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 24’üncü maddesinin 23’üncü alt maddesinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Önergemiz bu geçici madde 23’ün tasarı metninden çıkartılmasını öngörmektedir çünkü bu madde mevcut redevans sözleşmeleriyle ilgili bir maddedir ve aynen tasarıdaki hâlini sizlerle paylaşıyorum: “Mevcut rödövans sözleşmelerinin, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içinde Genel Müdürlüğe verilmesi zorunludur.” Yani, vermişsiniz kişilere, diyorsunuz ki: “Kanunu çıkardık biz, geri bana ver.” “Aksi takdirde rödövans sözleşmesi ile yapılan madencilik faaliyetleri durdurulur.” “Vermem.” derse faaliyetini durdurdun, güzel. “Kamu kurum ve kuruluşları ile iştirakleri hariç olmak üzere, yeraltı kömür madenciliğine dair rödövans sözleşmeleri sona erdirilmeyen ruhsat sahalarının süre uzatım talepleri kabul edilmez.” Yani, TKİ’nin ve Türkiye Taşkömürü İşletmelerinin elindeki sahalar ve onların iştirakleri bu sınırlamalara girmez, onu biz istediğimiz gibi taşeronlaştırırız, özelleştiririz; devlet olarak bu sahadan biz çekiliriz, diğerlerinin elindeki her türlü ruhsata el koyar, redevans sözleşmelerini iptal ederiz.

Değerli milletvekilleri, eğer devlet kendi sahasındaki kömürü ben çıkarmak istemiyorum, çıkaramıyorum diye bir itirafta bulunuyorsa bunu burada açıkça konuşmamız lazım. Bu, bunun itirafıdır ama bu, yeniden taşeronlaşmanın önünü açan ve birçok maden işçisinin yine Soma’da, Ermenek’te olduğu gibi canını vereceği yeni uygulamaların gündeme geleceği bir alan oluşturmaktadır, bunun madde metninden çıkartılması lazım. Devlet kendi malına sahip çıkamayacaksa o zaman devlet olmasının bir anlamı kalmayacaktır. Hem kamu sahalarını bu düzenlemelerin dışında tutacaksınız… Yani “Biz devlet olarak, redevans hakkını verdiğimiz kişileri diğerlerinden ayrı tutarız çünkü bunlar bizim yakınlarımızdır, bunlar devletin tanıdıklarıdır, bunlar AKP hükûmetlerinin çok imtiyazlı adamlarıdır, bunlara bu kurallar geçmez, onun dışındakileri bu kapsamda değerlendiririm.” diyorsunuz. Bu, eşitlik ilkesine de aykırıdır.

Biraz önce Geçici 22’nci maddede önergeler oylandı, kabul edilmedi. Değerli milletvekilleri, burada olup biten şu: Bugüne kadar müracaatını yapmış, kendi elinde olmayan herhangi bir nedenle yani Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde çıkarttığı genelgeye takılarak Başbakanlığın ofisinde bekleyen zamanı geçmiş kişilere 30 bin TL ceza getiriyorsunuz. İnsaf, insaf! 50 idi bu, 30’a indi. Bunu hiç olmazsa -kendinden kaynaklanan bir neden olmadığı için- ruhsat taban bedeli yani 10 bin TL’ye çekin, insanlar ödeyebilecek duruma gelsin. Siz, iki buçuk üç yıldır adama kan kusturmuşsunuz, parasını ödememiş, ödettirmemişsiniz, izin vermemişsiniz, şimdi bir süre tanıyorsunuz “Bu sürede bu parayı yatırmazsan senin işin bitti.” diyorsunuz, insaf! Yani, bu şekliyle bu düzenlemeler yeni sorunları ortaya çıkaracaktır.

Biraz önce Sayın Faruk Bal ifade etti, Sayın Bakan geçen hafta açıkladı: 1.224 adet izin Başbakanlıkta maden sahası için bekliyor. Niye bekliyor kardeşim? Cevabı yok. Niye? Cevabı yok. Burada da “Bunları biz iki yıldır beklettik şimdi de sen parayı verirsen düdüğü çalarsın; parayı veremezsen düdük de elinden gider, ben senin elinden alırım, yandaşıma da bu sahayı veririm…” Bunun anlamı bu.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Pazarlık var, pazarlık.

ALİM IŞIK (Devamla) – Böyle bir kanun yapamayız, yapmamalıyız. Bu sektöre bu kadar haksızlık çok fazladır diyorum. Dolayısıyla, bir önceki madde de şimdi üzerinde görüştüğümüz madde de bu sektörde ciddi sorunların yeniden yaşanmasına yol açacak iki önemli maddedir. Dolayısıyla, kamuda taşeronlaşmanın ve özelleştirmenin önünü açan bu maddenin tasarı metninden çıkarılması yerinde olacaktır.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 683 Sıra Sayılı 3213 Sayılı Maden Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 24 üncü maddesiyle düzenlenen Geçici 23 üncü Maddesinin ikinci fıkrasında bulunan "hariç" ibaresinin "dahil" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Osman Aydın (Aydın) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ERDAL FERALAN (Nevşehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Aydın, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AYDIN (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 683 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 24’üncü maddesinin geçici 23’üncü maddesi üzerine grubum adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu önergemizle kastettiğimiz olay, geçtiğimiz yıl Soma ve Ermenek’te yaşamış olduğumuz kazaların neticesinde birçok vatandaşımızı kaybettik, tabii, bu kazaların netice olarak belli tedbirleri öne çekmesi zorunludur. Bu nedenle, kamu işletmelerinin de, yer altı çalışan kömür işletmelerinin de özellikle taşeron ve redevans yoluyla işletilmesinin sıkıntıları devam ettireceği kanısında olduğumuz için bu önergeyi verdik. Bu önergenin göz önüne alınması, hakikaten önümüzdeki süreç içinde uzun vadeli, devletin yapacak olduğu, kömür işletmesinin yapacak olduğu yatırımlar neticesinde daha sağlıklı yer altı işletmeleri oluşturulabileceği kanısında olduğumuz içindir. Hükûmet tarafından bu önergenin dikkate alınmasını özellikle istiyoruz. Bunun, önümüzdeki süreçte de yer altı kömür işletmeciliğine katkı sağlayacağına inanıyoruz.

Evet, arkadaşlar, madencilik hakikaten ekonomimiz açısından çok önemli. 2013’te 107 milyar dolarlık bir ithalatımız gerçekleşmiş, bunun 60 milyar dolarlık kısmını petrol ve doğal gaz ürünleri olarak saydığımızda, 57 milyar dolarlık kısmının bu kanunla yürütülen, yönetilen kısımdan olduğu açık ve net bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

Maden Kanunu bu açıdan, ekonomimizin en büyük sorunu olan dış ticaret açığının kapatılması açısından çok önemlidir, çok büyük önem arz etmektedir. Bu kanunla yer altı kaynaklarımızı devreye sokar ve sektörün önündeki engelleri azaltabilirsek bu 57 milyar dolarlık dış ticaret açığının büyük kısmını kendi öz kaynaklarımızdan sağlayıp hem ekonomimizin ağır sorunu olan dış ticaret açığını kapatma yönünde çok büyük olumlu bir katkı sağlarız hem de bugün hakikaten yüzde 10’ların üzerine çıkan, genç işsizlerde yüzde 20’lerin üzerine çıkan işsizlik rakamlarının aşağı çekilmesi, istihdamın sağlanması açısından madencilik sektörünün önünün açılmasının hakikaten ekonomimize çok büyük katkı sağlayacağı düşüncesindeyiz.

Madenciliğin özellikle istihdam açısından kırsal kesime büyük katkı sağlaması, ekonomimiz ve ülkemizin gelişimi açısından ayrı bir önem taşımaktadır. Hakikaten, 1 tane madenci istihdam ettiğimiz takdirde bunun dolaylı olarak 8 kişiye olanak sağladığı, imkân sağladığı açık ve net bir şekilde görülmektedir. Çünkü madencilik, sanayisiyle, küçük esnafıyla birçok sektörü direkt olarak hizmet grubu içine almakta ve bu nedenle ekonomik olarak çevresine çok büyük bir etki alanı oluşturmaktadır. Bu açıdan da Maden Kanunu vasıtasıyla, yapmakta olduğumuz bu kanun vasıtasıyla sektörün önünü açmamız çok büyük önem arz etmektedir.

Sektörün önündeki en büyük engel 2014 yılında çıkartılan Başbakanlık Genelgesi’dir arkadaşlar. Bugün hakikaten, bu genelgeyle ilgili hâlâ daha sektörün tereddütleri devam etmekte, bu genelge nedeniyle yaşamış olduğu 2013’teki büyük ekonomik çöküntüyü tekrar yaşamamak için bu genelgenin kaldırılmasını özellikle istemektedir. Kanundaki ağır para cezalarının makul seviyeye indirilmesi hakikaten, sektör açısından çok önemlidir çünkü bu ağır para cezalarıyla büyük maddi zorluklar içine sektör itilmektedir.

Bunun dışında, sektörün en büyük sorunlarından bir tanesi de orman arazilerindeki kira bedellerinden oluşmaktadır. Hakikaten, son genelgeyle, Orman Bakanlığının yayınlamış olduğu en son genelgeyle yüzde 600’lere varan yıllık kira bedelleri, Gediz Ovası’ndaki, Menderes Ovası’ndaki mülkiyet fiyatlarını geçmiştir. O nedenle, ivedi olarak, Orman Kanunu çerçevesinde düzenlenen bu yönetmeliğin makul seviyelere indirilmesi zorunludur.

Hepinize saygılar sunuyorum. Kanunun sektöre hayırlı olmasını diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aydın.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Madde 24’e bağlı geçici madde 23’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 24’e bağlı geçici madde 24 üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 683 Sıra Sayılı 3213 Sayılı Maden Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 24 üncü maddesiyle düzenlenen Geçici 24 üncü maddesinde bulunan “üç ay” ibaresinin “altı ay” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Ali Susam                               Turgut Dibek                                     Ali Serindağ

          İzmir                                              Kırklareli                                          Gaziantep

   Mahmut Tanal                           Ramazan Kerim Özkan                      Mehmet Hilal Kaplan

        İstanbul                                             Burdur                                              Kocaeli

    Celal Dinçer

        İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 683 Sıra Sayılı Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 24. Maddesinin Geçici 24. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"GEÇİCİ MADDE 24- Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce müracaatı yapılmış ancak işlemleri tamamlanmamış, harç ve ruhsat teminatları yatırılmamış ruhsat müracaatları, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içerisinde ruhsat bedelinin ödenmesi halinde, ruhsat işlemleri müracaat tarihindeki mevzuat hükümlerine göre tamamlanır."

Hasan Hüseyin Türkoğlu                         Alim Işık                                        Ali Halaman

      Osmaniye                                          Kütahya                                              Adana

   Lütfü Türkkan                                 Yusuf Halaçoğlu                                Mehmet Şandır

        Kocaeli                                             Kayseri                                              Mersin

BAŞKAN – Komisyon bu son okuttuğum önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ERDAL FERALAN (Nevşehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Türkkan konuşacak efendim.

BAŞKAN – Sayın Türkkan, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maden Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 24’üncü maddesi hakkında söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu maden yasasıyla ilgili uzun bir süredir burada konuşuluyor, ediliyor. Bu maden yasası bana bir tek Soma’da bir manzarayı hatırlatıyor Sayın Bakan: Yerde yatan madenci yakınını tekmeleyen bir adam var… Eğer o adam orada danışman olarak devam ediyorsa sizin burada durmamanız lazım, eğer siz burada duruyorsanız o adamın orada durmaması lazım. Bu millete tekme atan bir adam hâlâ orada duruyorsa sizin burada oturmanız biraz abes, çok özür diliyorum, bağışlayın beni.

Sayın Bakanım, ben, son fırtınadan dolayı çok ciddi anlamda hasar gören bir ilin milletvekiliyim. Kocaeli’nde limanda gemiler battı, orada bulunan iş yerleri fırtınadan ve dalgalardan çok ciddi şekilde hasar aldı. Bununla ilgili devletimizin getirdiği DASK diye bir sigorta yaptık. Bu sigorta paraları bir yerde toplandı, şu ana kadar bu sigorta paralarının akıbetiyle ilgili hiç kimse herhangi bir bilgi vermedi. Bu paralar ne oldu? Herhangi bir afette herhangi bir vatandaşa bu paralardan bir ödeme yapıldı mı? Yoksa, bu paralar, İşsizlik Fonu gibi, bu kaçak saraya mı harcandı? Bu konuda size bir sorum var, bu konuda Maliye Bakanına da bir soru önergesi tevdi ettik, bu konuda cevap bekliyoruz. Bu vatandaşlarımızın bu mağduriyeti giderilecek mi gerçekten, yoksa daha önce “Deprem vergilerini biz aldık yol yaptık, bununla da saray yaptık.” diye ortadan kaybolacak mısınız, onu öğrenmek istiyorum.

Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; sanal âlemde bir adam var, fenomen. Bilmiyorum fenomen mi, değil mi ama böyle diyorlar. Hepimiz tanıyoruz, “Fuat Avni” denilen bir adam. Bu adam geçtiğimiz günlerde birçok şey yazdı ve her yazdığı ertesi sabah da cereyan etti. “Şu isimler tutuklanacak.” dedi, bu isimler alındı; “Bu olay olacak.” dedi, bunlar alındı. Geçtiğimiz günlerde paylaştığı biraz daha ciddi bir hadiseydi; Cizre’yle ilgili birtakım şeyler paylaştı, “Efkan Ala özel harekâtçılara ‘Vurun.’ emri verdi.” dedi, öyle bir iddiada bulundu. Özel harekâtçılar da bu emir doğrultusunda ilgili ilgisiz, insanları vurmaya başlamış Cizre’de. Bu emrin amacı milliyetçi oyları yeniden kazanabilmek ve yükselen milliyetçi akımdan kendine pay çıkarabilmek imiş. Emri İçişleri Bakanı Efkan Ala vermiş ama esas emir büyük ağabeyden. Burada büyük ağabeye milliyetçiliği anlatmak istiyorum. Gerçi, milliyetçiliği ayaklar altına alan bir adama milliyetçiliği anlatmak çok doğru bir iş değil ama ben yine bir kere daha anlatacağım, anlamak isteyenler de anlar, anlamak istemeyenler de devam eder.

Milliyetçilik olur olmaz adam öldürmek değildir bir kere. Milliyetçilik vatan uğruna, bayrak uğruna, ezan uğruna gözünü kırpmadan canını feda etmektir. Milliyetçilik bir hilal uğruna toprağa düşmek demektir. Milliyetçilik birilerinin zannettiği gibi sadece demir dövme, poşu bağlama değildir. Milliyetçilik milletine kara sevdayla bağlanmaktır. Milliyetçilik Osman Bey’dir, Milliyetçilik Mustafa Kemal Atatürk’tür, Milliyetçilik Alparslan Türkeş’tir. Milliyetçilik Hakkâri’de başka konuşup Balıkesir’de kıvırmak hiç değildir. (MHP sıralarından alkışlar) Milliyetçilik, Genel Başkanımız Sayın Doktor Devlet Bahçeli gibi, teröristin memleketinde teröriste “terörist” diyebilmektir. Diyarbakır’dan veya Batman’dan Kobani’ye selam göndermek de milliyetçilik hiç değildir. Diyarbakır’da Kobani’deki teröristleri selamlayıp da Aydın’da zeybek oynamaya kalkanlar, İzmir’de Başbakanlık ofisi açmaya kalkanlar milliyetçiliği isteseler de anlayamazlar, milliyetçiliğin kapısından bile geçemezler. Buna ne birikimleri yeter ne kalibreleri ne de kapasiteleri.

Şunu unutmayın ki hiçbir milliyetçi, ırkı, mezhebi, dili, dini ne olursa olsun bir masum öldüğünde sevinmez. Bu emri verenler, milliyetçilerden bu şekilde ekmek yiyemez. İmralı’nın önüne 2,80 uzanarak da milliyetçilik olmaz. Kandil istedi diye onların istediği kanunlar Meclisten çıkarılarak da milliyetçilik yapılmaz, yapılamaz.

Seçim tarihi yaklaştı, şurada dört ay gibi kısa bir süre kaldı. Seçimlere bu kadar kısa süre kala milliyetçi oylara göz dikenlere son bir hatırlatmada bulunmak istiyorum. Ne yaparsanız yapın, kendinizi parçalayın, yüreği vatan aşkıyla yanan tek bir milliyetçi vatandaşımızın oyunu alamayacaksınız. İpliğiniz pazara çıktı. Milliyetçiler hırsızlara oy vermez.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Türkkan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 683 sıra sayılı 3213 sayılı Maden Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının çerçeve 24 üncü maddesiyle düzenlenen geçici 24 üncü maddesinde bulunan "üç ay" ibaresinin "altı ay" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ AHMET ERDAL FERALAN (Nevşehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Maden Kanunu, yer altı zenginliklerinden yararlanmak, toplumun gereksinimi olan enerjiye ham madde üretmek, yaşadığımız çevrede ormanları, su havzalarını, eko sistemi ilgilendirmesi açısından üzerinde bütünsel olarak bakılması gereken bir konudur. Sadece maden çıkarmak açısıyla bakmak yeterli değil.

Kanun Komisyonda görüşüldüğü süreç içerisinde bazı toplantılarına, Sayın Bakanım, ben de iştirak ettim. Maden Kanunu ele alınırken doğanın korunması, çevrenin kirletilmemesi, ormanlarımızın yok edilmemesi, yer üstü zenginliğimizin korunmasının göz önünde bulundurulmadığını üzülerek gözlemledim. Bakış açısı -ne yazık ki- ne olursa olsun enerji üretmek anlayışıyla hareket edildiğini gördüm.

Değerli milletvekilleri, elbette ki yer altı zenginliğimizden yararlanmak son derece önemlidir ancak yer altı zenginliğinden, yani madenlerden yararlanalım derken ondan daha verimli olan yer üstü zenginliğimizi, doğal güzelliğimizi, ormanlarımızı, tarım alanlarımızı, yer altı sularımızı kaybetmemeliyiz, yani yaşam alanlarımızı ortadan kaldırmamalıyız. Türkiye, bu konuda, son yıllarda yaptığı kanun düzenlemeleriyle çevre sağlığı açısından sınıfta kalmıştır.

Sayın Bakanım, anımsatmak istiyorum, size Plan Bütçede… Beni dinler misiniz Sayın Bakanım? Plan Bütçede size bir soru yöneltmiştim. Elektrik Piyasası Kanunu’nu düzenlerken bazı maddelerde, özellikle bu termik santrallerin ÇED raporlarının 2018’e kadar muaf tutulduğunu söylemiştim. Siz “Hayır, öyle bir şey yok.” dediniz. Bakın, madde burada, geçici madde 8…

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta)- Dinlemiyor Bakan, dinlemiyor!

MEHMET HİLAL KAPLAN (Devamla) – Geçici madde 8. Aynısını okumama gerek yok, sizde de vardır. “31/12/2018’e kadar süre tanınır.” diyor ÇED’den muafiyetin olup olmamasına. Hatta bu konuda “Kanun kapsamında oluşturulacak kamu şirketleri ve bunların özelleştirmeleri dâhilinde elektrik üretim faaliyetleri durdurulamaz, idari para cezası dahi kesilemez.” Şimdi, bakış açınız bu. Yani doğayı kirlettiniz, çevreyi yok ettiniz, termik santraller uğruna, enerji uğruna, yok ettiniz. Bakın, size örnek vermek istiyorum. Türkiye’nin, belki de dünyanın en önemli, en güzel yerlerinden biri Körfez, Kaz Dağları, oksijeni bol olan alanlardan bir tanesi. Kaz Dağları yöresinde sizin dönemlerinizde siyanürle altın aranmasına izin verildi. Yer yer artık köstebek yuvası hâline geldi. Şimdi, bu kanun düzenlemesinde 300-350 ton yaklaşık bir altın rezervi var. Yani bugünkü rakamla bedeli 5 6 milyar dolar.

Peki, ben, Sayın Bakanım size soruyorum: Körfez’in tarımdan, tarım alanlarından ve turizmden yıllık geliri Edremit Körfezi’nin, Ayvalık’ın, Akçay’ın, Altınoluk’un, Balıkesir’in yıllık geliri ne kadar biliyor musunuz? Yaklaşık 6 milyar dolar civarında. Yani yer üstü zenginliğimiz, yer altı zenginliğimizden şu anda daha önde, daha rantabl.

Böyle alanlarda yer altı zenginliğini çıkaralım diye ormanları yok etmek, bölgedeki tarım arazisinin, bölgedeki meyve ağaçlarının ölümüne sebep olmak, yer altı sularını siyanürle kirletmenin mantıkla bir ilgisi var mı?

Yine benzer bir örnek daha vereyim ben size: “Manisa’da Çal Dağı’nda nikel çıkaracağız dediniz. Çal Dağı’nda çıkaracağınız nikel, Gediz Ovası’ndaki dünyaca ünlü Sultaniye üzümlerinin yok olmasına, o bölgedeki tarım alanlarının yok olmasına neden olacak. Nikel çıkaralım derken bölgede sülfürik asit fabrikası kuracağız, kurulan sülfürik asit fabrikasıyla buharlaşan asidin Gediz Ovası’nda tarım alanlarına asit yağmurları olarak döküleceğini bilmiyor muyuz?

Şimdi soruyorum size: Yer altı madenlerinden evet yararlanalım, buna itirazım yok ama yer üstü zenginliklerimiz, yer altı madenlerindeki zenginliğimizden fazlaysa, lütfen, tekrar gözden geçirelim.

Kaldı ki bu maden kanunu Çevre Bakanlığını, Tarım Bakanlığını, ekonomiyi, enerjiyi ilgilendiriyor ama ne hikmetse, bu kanun düzenlemesi yapılırken bu kanun düzenlemesiyle ilgili diğer bakanlıklar pas geçiliyor sadece enerji göz önüne alınıyor.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

ENGİN ALTAY (Sinop) – Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Yoklama talebiniz var, yerine getireceğim.

Sayın Altay, Sayın Susam, Sayın Dibek, Sayın Eyidoğan, Sayın Özkan, Sayın Yalçınkaya, Sayın Aygün, Sayın Kaplan, Sayın Tayan, Sayın Bayraktutan, Sayın Öner, Sayın Aydın, Sayın Özkes, Sayın Özgümüş, Sayın Moroğlu, Sayın Çıray, Sayın Özgündüz, Sayın Balbay, Sayın Korutürk, Sayın Develi.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Toplantı yetersayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.12

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.20

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Mine LÖK BEYAZ(Diyarbakır)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

683 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 24’üncü maddesine bağlı geçici 24’üncü madde üzerinde Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan ve arkadaşlarının verdiği önergenin oylamasından önce yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini yineleyeceğim.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Yapılan ikinci yoklamada da toplantı yeter sayısı bulunamadığından, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 4 Şubat 2015 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 19.24



(x) (11/43) esas numaralı Gensoru Önergesi’nin tam metni tutanağa eklidir.

(x) 683 S. Sayılı Basmayazı 28/1/2015 tarihli 48’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.