TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                 40’ıncı Birleşim

 

                                                                                          8 Ocak 2015 Perşembe

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Osman Boyraz’ın, Enerji Tasarrufu ve Enerji Verimliliği Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Mardin Milletvekili Erol Dora’nın, kış mevsiminde köy yollarında yaşanan ulaşım sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, yem bitkileri ve kadastro çalışmalarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.-AÇIKLAMALAR

1.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın, Kocaeli’nin bazı ilçelerindeki elektrik kesintileriyle ilgili tedbir alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

2.- Balıkesir Milletvekili Ali Aydınlıoğlu’nun, kaza geçiren Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş’e geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ve kar yağışı nedeniyle Balıkesir’in bazı ilçelerinde çöken hayvan damları için AFAD’dan yardım gönderileceğine ilişkin açıklaması

3.- Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin’in, Paris’te bir mizah dergisine gerçekleştirilen ve 12 kişinin öldüğü saldırıyı kınadığına ilişkin açıklaması

4.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın, emeklilere verilen yüzde 2,3’lük zammın Merkez Bankasının belirlediği enflasyon oranının altında kaldığına ilişkin açıklaması

5.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Millî Eğitim Bakanlığının yaptığı şube müdürlüğü sınavı için verilen yürütmeyi durdurma kararının derhâl uygulanması gerektiğine ilişkin açıklaması

6.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, gazeteci Metin Göktepe’nin 19’uncu ölüm yıl dönümünde, her türlü haksız saldırıdan mağdur olan tüm gazetecileri saygıyla, sevgiyle selamladığına ilişkin açıklaması

7.- Bursa Milletvekili Mustafa Öztürk’ün, Bulgaristan’da Müslümanların ibadet yerlerine yapılan saldırıların kabul edilemez olduğuna, Paris’te bir mizah dergisine gerçekleştirilen saldırıyı kınadığına ve kaza geçiren Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş’e geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

8.- Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in, ağır kış şartları nedeniyle Hükûmeti acilen tedbir almaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

9.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, kara yollarının bakım, onarım ve tuzlama işlemleri özelleştirildiğinden Karayolları Genel Müdürlüğündeki iş makinelerinin atıl vaziyette çürümeye terk edildiğine ve yolların uzun süre kapalı kaldığına ilişkin açıklaması

10.- Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar’ın, Zonguldak Kozlu’da 8 madencinin hayatını kaybettiği kazanın 2’nci yıl dönümünde benzeri kazaların yaşanmamasını dilediğine ve kaza geçiren Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş’e geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

11.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ın bazı ilçelerinde yolların kapalı, elektriklerin kesik olduğuna ve ziraat ve su ürünleri mühendislerine kadro açılması için Hükûmeti göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması

12.- İzmir Milletvekili Musa Çam’ın, İzmir’in bazı ilçelerine yapılacak taş ocaklarının orada yaşayan insanların geleceğini yok edeceğine ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığını bu konuda duyarlı olmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

13.- Ağrı Milletvekili Ekrem Çelebi’nin, kaza geçiren Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş’e geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ve bundan sonraki süreçte altyapıların devlet eliyle yapılıp doğal gazın vatandaşa dağıtılacağına ilişkin açıklaması

14.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in, Paris’te bir mizah dergisine gerçekleştirilen saldırıyı kınadığına, ceza infaz kurumlarında çalışan ikinci müdürlere rütbe tenzili yapılması konusunda Hükûmetin ne düşündüğünü öğrenmek istediğine ve 5 bin sınıf öğretmeninin atama beklediğine ilişkin açıklaması

15.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Halkların Demokratik Partisi olarak, Paris’te bir mizah dergisine gerçekleştirilen ve 12 kişinin öldüğü saldırıyı kınadıklarına, gazeteci Metin Göktepe’nin 19’uncu ölüm yıl dönümüne ve kaza geçiren Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş’e geçmiş olsun dileğinde bulunduklarına ilişkin açıklaması

16.- Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin, gazeteci Metin Göktepe’nin 19’uncu ölüm yıl dönümüne ve Çorum’un köylerinde yaşanan yol ve elektrikle ilgili sorunlara ilişkin açıklaması

 

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Şükran Güldal Mumcu’nun, kaza geçiren Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş’e acil şifalar dilediklerine ilişkin konuşması

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Şükran Güldal Mumcu’nun, Paris’te bir mizah dergisine gerçekleştirilen ve 12 kişinin öldüğü saldırıyı kınadıklarına ilişkin konuşması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, KİT Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/228)

 

B) Genel Görüşme Önergeleri

1.- MHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Arap Baharı’nın yaşandığı ülkelerdeki değişimlerin Türkiye’ye ve bölge ülkelerine etkileri ve sonuçları konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/15)

2.- MHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, denizcilik ve deniz ticaretinin sonuçları konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/16)

3.- MHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, AKP’nin özellikle son yıllardaki dış politikasıyla Türkiye Cumhuriyeti devletinin ekonomik yapısına, ticari ilişkilerine, milletin refahına ve millî bütçe dengesine kasteden hamlelerinin rakamsal neticeleri konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/17)

 

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

3.- Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı: 616)

4.- Türkiye Cumhuriyeti ve Ürdün Haşimi Krallığı Arasında Hükümlülerin Nakline Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/740) (S. Sayısı: 425)

 

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in, Kobane'den gelenlere yapılan ve Kobane'ye gönderilen yardımlara ilişkin Başbakan’dan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un cevabı (7/54714)

2.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar'ın, Antalya'nın Manavgat ilçesinde 24-25 Ekim 2014 tarihlerinde yaşanan sel felaketine,

- Şırnak Milletvekili Selma Irmak'ın, Kobani'den Şanlıurfa'nın Suruç ilçesine gelen sığınmacılara,

- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan'ın, Şanlıurfa'daki çadır kentlerde yaşam koşullarının iyileştirilmesine

İlişkin Başbakan'dan soruları ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un cevabı (7/55769), (7/55801), (7/55805)

3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Bakanlığın kullanmakta olduğu hizmet binası için ödenen aylık kira bedeline ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/55856)

4.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Artvin'in Hopa ilçesinde yapılan Sosyal Güvenlik Merkezi hizmet binasının maliyetine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/55858)

5.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel'in, iş müfettişleri tarafından inşaatlara verilen iş durdurma kararlarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/55863)

6.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014 yılları arasında Bakanlıkta görev yapan müsteşarlara ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/55916)

7.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014 yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşlarda görev yapan daire başkanları ve daire başkan yardımcılarına,

2004-2014 yılları arasında bağlı kurum ve kuruluşlarda görev yapan genel müdür ve genel müdür yardımcılarına,

Soru önergelerinin cevaplandırılmasına yönelik çalışmalara ve söz konusu çalışmalar ile görevli personele,

İlişkin soruları ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un cevabı (7/56142) (7/56143) (7/56145)

8.- İstanbul Milletvekili Umut Oran'ın, İstanbul'daki deprem toplanma alanlarına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un cevabı (7/56144)

9.- Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın, soru önergelerine ve bunların cevaplandırılmasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/56171)

10.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, soru önergelerinin cevaplandırılmasına yönelik çalışmalara ve söz konusu çalışmalar ile görevli personele ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/56178)

11.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2004-2014 yılları arasında Bakanlıkta görev yapan daire başkanları ve daire başkan yardımcılarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/56218)

12.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, soru önergelerinin cevaplandırılmasına yönelik çalışmalara ve söz konusu çalışmalar ile görevli personele ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/56220)

13.- Hatay Milletvekili Refik Eryılmaz'ın, ülkemizde bulunan Suriyeli sığınmacı sayısına, Suriyeli sığınmacılara verilen izin ve desteklere ilişkin Başbakan'dan sorusu ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un cevabı (7/56302)

14.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel'in, 2010/2 sayılı Başbakanlık Genelgesi gereği engelli aile ferdi bulunan çalışanlara sağlanan kolaylıklara ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un cevabı (7/56323)

15.- Eskişehir Milletvekili Ruhsar Demirel'in, 2010/2 sayılı Başbakanlık Genelgesi gereği engelli aile ferdi bulunan çalışanlara sağlanan kolaylıklara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/56355)

16.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan'ın, gümrük memurlarının özlük haklarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/56730)

17.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, son dönemde yapılan kaçakçılık operasyonlarına yetkilendirilmiş bazı gümrük müşavirlerinin de adlarının karışmasına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin cevabı(7/56733)

18.- Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan'ın, Suriye ile yapılan ticarete ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin cevabı(7/56734)

19.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, ithal edilen gıda ürünleri ile hayvansal ve tarımsal ürünlere ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin cevabı(7/56735)

20.- Gaziantep Milletvekili Edip Semih Yalçın'ın, Suriyeliler tarafından Gaziantep'te açılan iş yerlerine ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/57017)

21.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, gümrük müşavirliği mesleki yeterlilik sınavlarında haksızlık ve usulsüzlük yapıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/57199)

22.- İstanbul Milletvekili Celal Adan'ın, İstanbul'daki projelere ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/57200)

23.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz'ın, Osmaniye'de bulunan kampta yaşayan sığınmacı Türkmenlerin sorunlarına ilişkin sorusu ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un cevabı (7/57321)

24.- İzmir Milletvekili Aytun Çıray'ın, bazı limanların ithal edilen mobilya ürünlerindeki gümrükleme yetkilerinin değiştirilmesine ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/57421)

25.- İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel'in, Diyanet İşleri Başkanlığından Bakanlığa nakil yoluyla geçen personele ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/57422)

 

8 Ocak 2015 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.01

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 40’ıncı  Birleşimini açıyorum.

Görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Enerji Tasarrufu Haftası hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Osman Boyraz’a aittir.

Buyurunuz Sayın Boyraz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

 

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Osman Boyraz’ın, Enerji Tasarrufu ve Enerji Verimliliği Haftası’na ilişkin gündem dışı konuşması

OSMAN BOYRAZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji Tasarrufu ve Enerji Verimliliği Haftası münasebetiyle gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi sevgi, saygı ve muhabbetle selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Ülkelerin gelişiminde sürükleyici unsurların başında enerji tüketimi gelmektedir. Daha doğrusu, ülkelerin gelişmişlik düzeyini gösteren en önemli parametrelerden biri kişi başına tüketilen enerji miktarıdır. Ülkenin ve enerji sektörünün başındaki yöneticiler toplumun ve ekonominin ihtiyacı olan enerjiyi yeterli, sürekli, kaliteli, düşük maliyetli, çevreyle uyumlu olarak tüketicilere sunmak zorundadırlar.

Ülkemizin son on yılda yaşadığı ekonomik gelişiminin ve artan refah seviyesinin sonucu olarak enerji sektörünün her alanında hızlı bir talep artışı olmaktadır. Türkiye, İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı olan OECD ülkeleri içerisinde geçtiğimiz on yıllık dönemde enerji talep artışının en hızlı gerçekleştiği ülke durumundadır, ülke ekonomisindeki büyümeye paralel olarak dünyada 2002 yılından itibaren elektrik ve doğal gazda Çin’den sonra en fazla talep artış hızına sahip 2’nci büyük ekonomi olmuştur. Dolayısıyla, enerjide dışa bağımlılığı azaltmak, 2023’te 2 katına çıkacak olan enerji talebi artışını sorunsuz karşılamak için AK PARTİ iktidarları olarak dur durak bilmeden gece gündüz enerji sektöründe devrim niteliğinde projeleri bir bir hayata geçiriyoruz ve geçirmeye de devam edeceğiz.

Değerli milletvekilleri, bu çalışmalardan özellikle birkaçını sizlerle paylaşmak istiyorum. Enerjide özel sektör yatırımlarının önünü açtık, 2002’de yüzde 34 olan özel sektör payını yüzde 70’lere çıkardık, petrol arama çalışmalarını 9 katına çıkardık, rüzgâr enerjisi kurulu gücünü 19 megavattan yaklaşık 3 bin megavata çıkardık. 2002 yılında 17 megavat olan jeotermal kurulu gücünü 246 megavata çıkardık. Yine, hidroelektrik santrallerinde 12.240 megavat olan kurulu gücümüzü de  23.500 megavata ulaştırdık. Elektrik enerjisi kurulu gücümüzü de sürekli artırdık, 129 milyar kilovatsaat olan üretimimiz 259 milyar kilovatsaate yaklaşmıştır. Türkiye’yi baştan sona doğal gazla tanıştırdık. 2002 yılında yaklaşık 5 ilde kullanılan doğal gaz, özellikle son yıllardaki projelerimizle birlikte bugün hemen hemen ülkemizin tüm şehirlerinde kullanılmaktadır.

Yine, 2002 yılında 44 bin kilometre olan doğal gaz iletim ve dağıtım hatlarını 82 bin kilometreye kadar ulaştırdık. 2 tane nükleer santral kuruyoruz, 2023’e kadar 2 nükleer güç santralini devreye alacağız. Mersin Akkuyu ve Sinop ilimizde kurulacak olan 2’nci nükleer santral için Japon Hükûmetiyle 3 Mayıs 2013 yılında anlaşma sağlanmıştır.

Dünyada fosil tabanlı enerji kaynaklarının yüzde 65’ine sahip olan Kafkas-Hazar-Orta Doğu kavşağındaki Türkiye, bir zamanlar “Benzin vardı da biz mi içtik?” çaresizliğini politika olarak tanımlarken AK PARTİ hükûmetleriyle birlikte jeopolitik ve jeoekonomik konumunu imkâna, imkânı da enerji politikasına dönüştürerek bölgesinde enerji koridoru olmuştur. Türkiye gerek coğrafi gerekse jeopolitik konumuyla Orta Doğu ve Orta Asya üretiminin dünya pazarlarına ulaşmasında hem bir köprü hem de terminal özelliği taşıyor. Bu minvalde hepinizin de bildiği üzere birçok büyük projelere imza attık.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; enerji diplomasisiyle büyük projelere imza atarak doğu ve batı arasında köprü olduk. Enerji verimliliğiyle üretim artışını gerçekleştirmek için 2007 yılında Enerji Verimliliği Kanunu’nu koyarak enerji kaynaklarının verimli kullanılmasını teşvik eden, zorunlu kılan düzenlemeleri yerine getirdik. Bütün bu çalışmalarımıza rağmen hâlâ enerjide yüzde 70 dışa bağımlığız. Dolayısıyla, dışa bağımlılıktan kurtulmak, artan enerji talebini minimize etmek için her türlü enerji kaynaklarının kullanımının yanında enerji verimliliğinin ve tasarrufunun ne kadar önemli olduğunu üç ana başlıkta toplamak istiyorum:

Birinci başlık, taşımacılık. Bireysel araba kullanımının yerine toplu taşıma araçlarını tercih edersek ortalama yüzde 15 tasarruf etmiş olmaktayız. Dolayısıyla da AK PARTİ hükûmetleri, toplu taşımaya yönelik olarak her türlü metro, metrobüs, tramvay, hızlı tren gibi projeleri hayata sunuyor.

Binalardaki yalıtım: Özellikle, ithal kalemlerimizin en büyük bölümü olan doğal gazda -özellikle konutlarda ısınma sistemi olarak kullandığımız için- tasarrufa gidersek yüzde 30’a yakın tasarruf elde etmiş olacağız.

Son olarak da aydınlatmada. Özellikle aydınlatmada, konut, iş yeri, AVM, sokak, cadde, parklardaki aydınlatmalarda LED, tasarruflu ışıklar kullanırsak, yine evlerde kullandığımız çamaşır makinesi, buzdolabı ve buna benzer aletler yüksek verimli olursa inanıyoruz ki büyük tasarruf sağlayacağız. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Hülasa şunu ifade etmek istiyorum son olarak: En pahalı enerji israf edilen enerjidir, en ucuz enerjiyse tasarruf edilen enerjidir.

Bu duygularla hepinizi ve yüce heyetinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Boyraz.

Gündem dışı ikinci söz, kış mevsiminde köy yollarında yaşanan ulaşım sorunları hakkında söz isteyen Mardin Milletvekili Erol Dora’ya aittir.

Buyurunuz Sayın Dora.

 

2.- Mardin Milletvekili Erol Dora’nın, kış mevsiminde köy yollarında yaşanan ulaşım sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kış aylarında köy yollarında yaşanan ulaşım sorunları konusunda gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de her yıl olduğu gibi bu yıl da ülke genelinde yaşanan yoğun kar yağışları nedeniyle içinde bulunduğumuz kış ayları soğuk ve çetin geçmektedir. Bunun sonucu olarak, yurttaşlarımız ulaşım, sağlık, eğitim, barınma ve daha birçok alanda zorlu şartlarla karşı karşıya kalmaktadırlar.

Kış ayları Türkiye genelinde ve özellikle de doğu bölgelerinde yoğun kar yağışıyla geçmektedir. Yoğun yağış alan illerimizin özellikle kırsal bölgelerinde ulaşım zorlaşmakta, yol açma çalışmalarının ivedi ve kapsamlı biçimde yürütülmesi gibi nedenlerle halk büyük sorunlarla baş başa kalmaktadır. Bunun sonucu olarak, maddi kayıpların yanı sıra, zaman zaman insani trajik dramlar da yaşanmaktadır. Kar yağışları nedeniyle özellikle hayvan üreticileri ve çiftçiler büyük maddi kayıplar yaşamaktadırlar, tıpkı geçtiğimiz günlerde Manisa’nın Akhisar ilçesinde aşırı kar yağışı nedeniyle çöken sıraların altında kalan mahsullerinden büyük zarar gören çiftçiler gibi.

Değerli milletvekilleri, hemen her yıl, kış aylarında, kızakla taşınan hastalar, karlı yollarda doğum yapmak zorunda bırakılan kadınlar, ulaşım olmadığı için hastaneye ulaşamayıp yaşamını yitiren yurttaşlarla ilgili haberler kamuoyuna yansımaktadır. Bunun en trajik örneği, geçen yıl şubat ayında, Van’ın Gürpınar ilçesine bağlı Yalınca köyünün Çeli mezrasında hastalanan 3 yaşındaki Muharrem Taş, yolların kapalı olması nedeniyle hastaneye yetiştirilemediği için vefat etmiş ve babasının sırtında çuval içinde taşınmıştı.

Değerli milletvekilleri, Bingöl, Bitlis, Dersim, Van, Şırnak, Hakkâri, Muş, Kars, Ağrı, Erzurum, Erzincan, Iğdır, Sivas illerimiz başta olmak üzere, daha birçok ilimiz iklim ve coğrafik şartlarından ötürü her yıl bu manzaralarla yüz yüze bırakılmaktadır. Yoğun kar yağışları ve soğuk havanın birleşimiyle ortaya çıkan ve yaşamı olumsuz etkileyen bu tabloların gerekli tedbirler alınmadığında yaşanacağı aşikârken, sorunun çözümüne yönelik spesifik çözümler geliştirilmemesi, gerekli önlemlerin zamanında alınmaması kabul edilebilir bir durum değildir.

Elektrik hatlarının eski ve yetersiz oluşu, temiz içme suyu sistemlerinin tam olarak yaygınlaşmamış olması ve kar yağışlarının yoğun yaşandığı bölgelerde köy yollarının oldukça yetersiz oluşunun özellikle kış aylarının zorlaştırıcı koşullarıyla birleşmesi sonucunda, halkın yaşadığı mağduriyetler bir kat daha artmaktadır.

Değerli milletvekilleri, kapanan yollar nedeniyle her yıl onlarca hasta, hamile kadın, bakıma muhtaç yaşlı ve çocuk sağlık hizmetlerine ulaşamadıkları için ya hayatlarını kaybetmekte ya da kalıcı sağlık sorunları gibi tüm yaşamı derinden etkileyen sorunlarla karşı karşıya kalmaktadırlar. Yaşanan ulaşım sorunları neticesinde her gün bir köyden başka bir köye gidiş geliş yapmak zorunda bırakılan ilkokul, ortaokul öğrencilerinin eğitimleri ciddi düzeyde aksamaktadır.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ sözcüleri her defasında duble yollardan bahsederken yolu olmayan köylerden bahsetmemektedirler. Biliyoruz ki bu bölgelere her yıl aynı dönemlerde yoğun kar yağmaktadır ve yine biliyoruz ki bölgede birçok köy yolu hâlâ asfaltlanmış değildir, köy yollarının birçoğu iki aracın yan yana geçişinin mümkün olmadığı darlıktadır. Bu yetersiz yolların üzerine bir de yoğun kar yağışı eklendiğinde yaşamlarını köylerde sürdüren halkımız kaderiyle bir bakıma baş başa kalmaktadır. 2015 Türkiye’sinde yolu olmayan köylerin bulunması, kardan kapanan yolların haftalarca temizlenememesi, yurttaşların en temel hakları olan elektrik, temiz su, sağlık, eğitim, beslenme gibi konularda kendi kaderlerine terk edilmesi asla kabul edilemez. Teknolojinin ve imkânların bu kadar ilerlemiş olduğu bir dönemde bunları düşündüğümüzde, buradan Sayın Başbakanımız başta olmak üzere bütün bakanlarımıza tekrar seslenerek köylerde yaşayan halkımızın bu önemli sorunları konusunda acilen her türlü teknik ekipmanı ve personeli harekete geçirerek, önleyici tedbirler alarak bu çileye son vermelerini bekliyoruz. Ve ayrıca, bu anlamda da yurttaşlarımızın uğramış olduğu zararların tazmini yönünde gerekli adımları atmalarını bekliyor, bu duygu ve düşüncelerle tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dora.

Gündem dışı üçüncü söz, yem bitkileri ve kadastro çalışmaları hakkında söz isteyen Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’e aittir.

Buyurunuz Sayın Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar)

 

3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, yem bitkileri ve kadastro çalışmalarına ilişkin gündem dışı konuşması

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; kadastro çalışmaları ve yem bitkileriyle ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, sözlerime başlamadan önce, bölgemiz malumunuz çok ağır kış koşulları geçiriyor; tipi, kar, fırtına var, ana yollar, köy yolları tamamen kapalı ama devletten ve Hükûmetten hiçbir yardım yok, hiçbir şekilde de araç gerecimiz yok. Dün, Göle Kaymakamı Ardahan’la Göle arasında dört saat mahsur kaldı, kaymakam. Yani gerisini siz düşünün. Araç yok, gereç yok. Yani Ardahan’ı terk ettiyse bu Hükûmet, bu devlet gözden çıkardıysa kardeşim, biz de ona göre davranalım. Ne oluyor yani, ne olduğunun hakikaten farkında değiliz.

Sularımız kesik, don; sularımız akmıyor, yollarımızda hastalarımız ölüyor arkadaşlar. Bu anlamda yolların açılması için araç gerecin acil gönderilmesi lazım.

İki: 21’inci yüzyılda hâlen daha Ardahan merkezde insanların yüzde 40’ı tezek yakıyor arkadaşlar. Doğal gaz bizden geçiyor, tezeği de biz yakıyoruz. Kalorisi sıfır olan bir tezek yakıyoruz. Bakın, Posof, Damal, Hanak, Ardahan, Çıldır, Göle’de risk taşıyoruz; doğal gaz geçiyor, ham petrol boru hatları geçiyor. Buna rağmen hâlen daha bizim orada doğal gaz sadece merkeze yarı buçuk  verilmiş. Yüzde 50 iskontolu doğal gaz verilmesini istiyoruz, bunu rica ediyoruz ilgililerden.

Onun dışında, değerli arkadaşlar, elektrik çok sık kesiliyor. Ya, bir bela oldu. Bu Kiler grubu mu almış, başka grup mu almış Aras EDAŞ’ı, personel yok. Personel yetersizliğinden her gün bütün köylerimiz karanlıkta, insanların buzdolapları, çamaşır makineleri, televizyonları arızalandı, bozuldu. Bu anlamda rica ediyorum, elektrik kesiliyor, elektrik idaresine personel gönderilsin ve bakımları yapılsın.

Bunun dışında değerli arkadaşlar, bizim bölgemizde maalesef bitki örtüleri için şu anda doğru dürüst ödeme yapılmıyor. Bizim Ardahan’da 13.842 tane çiftçimiz var. Bunların toplam 14 milyon lira alacağı var. Mazot ve gübreden var 7 milyon küsur, bitki örtülerinden 6 milyon lira daha var. Bu paranın acilen ödenmesi lazım. Kar kış, insanlar hayvanlarını besleyemiyorlar, geçinemiyorlar. Bu paraların acil ödenmesi lazım; istirham ediyorum, bu ocak ayı içerisinde ödensin.

Ama onun ötesinde, bu bitki örtülerinden faydalanamayan köylüler var. Bu tamamen –kusura bakmayın- AKP’nin ayıbıdır. Niye ayıbıdır diyorum? Bir muhtar benimle beraber geldi, burada bir basın toplantısı yaptı. Bu basın toplantısında “satılık köy” dedi, köyünü satılığa çıkartmış. Niçin? Doğrudan gelir destek parası alamıyor yani mazot parası alamıyor, gübre parası alamıyor, yem bitkileri parası alamıyor. Bin dört yüz yıldan beri köy var, Göle’nin Dereyolu ve  Durançam köyü var, iki köyün de tapusu yok. Şimdi, bu köylüler diyor ki: “Kardeşim, biz vatandaş değil miyiz, biz bu ülkeye vergi ödemiyor muyuz, asker göndermiyor muyuz; niye bize doğrudan gelir destek paraları ödenmiyor, niye bize mazot paraları ödenmiyor?” Niye? Tapuları yok? Kadastro geçerken köylünün üzerine tapu çıkartılmamış.

Ya, on iki yıldan beri mücadele veriyorum, 3 defa kanun teklifi verdim, reddettiler; soru önergesi verdim… Ya, gelin, çözelim, köylülerin tapusunu verelim. Köylüler, insanlar orada kalıyor, mücadele veriyor, arkadaşlar, bu insanların tapularını verelim ve bu insanlar buradan faydalansınlar ve doğrudan gelir destek parasını alsınlar, gübre parasını alsınlar. Hem Durançam hem Dereyolu köylüleri şu anda beni izliyor. Hakikaten köylü perişan durumda.

Şimdi, Hanak’ta köylüler… Bakın, kadastro çalışmaları yapmışlar. Kadastro çalışmaları doğru dürüst yapılmamış. Sadece Hanak’ta değil, Göle’de, Çıldır’da, Damal’da, Posof’ta karmakarışık yapmışlar; kimse doğru dürüst para alamıyor.

Şimdi, bakın, sayacağım -zamanım da yok ama- Hanak’ta 1.900 küsur köylümüz, çiftçimiz var, 1.200 köylü doğrudan gelir desteğinden yararlanmıyor. Yani, mesela, örnek veriyorum: Sazlıçayır köyünde 130 kişi müracaat etmiş, 9 kişiyi kabul etmişler. Güneşgören’den 47 kişi müracaat etmiş, 7 kişiyi kabul etmişler. Sevimli köyünden 80 kişi müracaat etmiş, 30 kişiyi kabul etmişler. Yani, Geç köyünde, Çavdarlı’da, Avcılar’da, Binbaşak’ta, Yamaçlı’da, Sulakçayır’da, bütün köylerde bu eksiklikler var. Derhâl, acilen personel gönderilsin ve bunlar tespit edilsin, köylülerimizin, çiftçilerimizin parası ödensin, karda kışta insanlar mahzun kalmasın diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.

Gündeme geçmeden önce, sisteme girmiş sayın milletvekillerine birer dakika söz vereceğim.

Buyurunuz Sayın Akar.

 

IV.-AÇIKLAMALAR

1.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın, Kocaeli’nin bazı ilçelerindeki elektrik kesintileriyle ilgili tedbir alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, Kocaeli, ülkemizin lokomotifi, vergi şampiyonu ancak hizmet mağduru bir kent. Elektrikte kayıp kaçak oranı dünyada 8,1, Avrupa Birliğinde 6,2 olmasına rağmen, Kocaeli’nde 6,1 ve Kocaeli ülkemizin kayıp kaçak oranı en az olan ili. Ancak, hizmete baktığımızda, çok uzağa gitmeden yılbaşından öncesine ve sonrasına baktığımızda, kar yağışı nedeniyle kırk sekiz saat, yetmiş sekiz saat elektriğin kesik olduğunu mahalle ve köylerde görüyoruz. Kartepe, Gölcük, Başiskele, Körfez, Kandıra ilçelerinde elektrik problemi ile birlikte ısınma problemi de yaşanmaktadır. Son günlerde mum ışığı altında lüks hayata dönüşmesi şu gerçeği de ortaya çıkardı: Artık AKP’nin ampulü ne Kocaeli’ni ne de Türkiye’yi aydınlatıyor. Tüm Türkiye de 3 santimetre kara teslim oldu diyorum, bir an önce tedbir alınması gerektiğini ifade ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akar.

Sayın Aydınlıoğlu…

 

2.- Balıkesir Milletvekili Ali Aydınlıoğlu’nun, kaza geçiren Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş’e geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ve kar yağışı nedeniyle Balıkesir’in bazı ilçelerinde çöken hayvan damları için AFAD’dan yardım gönderileceğine ilişkin açıklaması

ALİ AYDINLIOĞLU (Balıkesir) – Teşekkür ediyoruz Sayın Başkanım.

Dün akşam Balıkesir’den Ankara’ya gelirken CHP Balıkesir milletvekili arkadaşımız Sayın Haluk Ahmet Gümüş Sivrihisar yakınlarında arabasıyla bir kaza geçirmiş, dolayısıyla hastaneye kaldırılmış, Sivrihisar’da ilk tedavi yapıldıktan sonra Ankara Başkent Üniversitesine sevk edilmiş. Sabah yanına ziyarete gittiğimizde üç tane kaburga kemiğinin kırık olduğunu, 3-4 dişinin kırık olduğunu, solunum cihazına takılı olarak orada istirahat ettiğini gördük. Hayati tehlikesi yok ama arkadaşımız gerçekten büyük bir kaza geçirmiş. Ben bu vesileyle Haluk Ahmet Gümüş Bey’e, ailesine ve CHP camiasına geçmiş olsun diyorum. İnşallah en kısa zamanda sağlığına kavuşur.

Yine, bu kapsamda, geçtiğimiz hafta sonu büyük kar yağışı nedeniyle Balıkesir’in özellikle Savaştepe, Bigadiç, Sındırgı ve Dursunbey ilçelerinde bazı hayvan damları çöküntüye uğramış, özellikle büyük ve küçükbaş hayvan damlarında oldukça hasar var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ AYDINLIOĞLU (Balıkesir) – Bu konudaki zarar ziyanı da tespit yapıp AFAD’dan bir yardım göndereceğiz inşallah, yaraları sarmaya çalışacağız.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aydınlıoğlu.

 

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Şükran Güldal Mumcu’nun, kaza geçiren Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş’e acil şifalar dilediklerine ilişkin konuşması

BAŞKAN - Biz de Sayın Gümüş’e acil şifalar diliyoruz, bir an önce sağlığına kavuşmasını temenni ediyoruz.

Sayın Şahin…

 

IV.-AÇIKLAMALAR (Devam)

3.- Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin’in, Paris’te bir mizah dergisine gerçekleştirilen ve 12 kişinin öldüğü saldırıyı kınadığına ilişkin açıklaması

HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; dün, Fransa’nın başkenti Paris’te meydana gelen, bir mizah dergisine yapılan saldırı ve sonucunda 12 insanın hayatını kaybetmesi olayını kınadığımı belirtmek istiyorum. İslam Peygamberimiz’in adı kullanılarak bir intikam duygusuyla yapılan bu katliam, dünyaya rahmet ve barış elçisi olarak gönderilen Peygamberimiz Hazreti Muhammed (SAV)’in bütün insanlığa kazandırdığı ulvi değerleri yok etmeye yönelik apaçık bir saldırıdır. Başka bir ifadeyle bu saldırı, yüce dinimiz İslam’ın ve dinimize mensup Müslümanların kendisine doğrudan yapılmış bir saldırıdır. Bu saldırı ne Peygamberimiz adına ne de İslam adına kabul edilebilir bir hareket tarzı değildir, şiddetle kınadığımı belirtmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şahin.

 

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)

2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Şükran Güldal Mumcu’nun, Paris’te bir mizah dergisine gerçekleştirilen ve 12 kişinin öldüğü saldırıyı kınadıklarına ilişkin konuşması

BAŞKAN - Biz de bu saldırıyı şiddetle kınıyoruz. “Düşünce hiçbir zaman cebirle, şiddetle, topla tüfekle yok edilemez.” demiştir Mustafa Kemal Atatürk ve düşünceye karşı yapılan tüm saldırıları şiddetle her zaman her yerde kınadığımızı belirtiyoruz.

Buyurunuz Sayın Kaplan.

 

IV.-AÇIKLAMALAR (Devam)

4.- Kocaeli Milletvekili Mehmet Hilal Kaplan’ın, emeklilere verilen yüzde 2,3’lük zammın Merkez Bankasının belirlediği enflasyon oranının altında kaldığına ilişkin açıklaması

MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

1 milyon 900 bin memur emeklisine, 8,9 milyon işçi ve BAĞ-KUR emeklisine, toplam 11 milyon emekliye Hükûmet tarafından yüzde 2,3 zam olanağı tanınmıştır. Gerekçesi, 2014’ün son altı ayında enflasyonun yüzde 2,33 olarak belirlenmiş olması. Hükûmet yetkililerine soruyorum: Vergileri alırken ortalama yüzde 10 zam yapılırken; elektriğe, suya yüzde 15-25 arası zam yapılırken; temel gıda artışında yüzde 15-20 arası zam yapılırken; hatta Merkez Bankasının enflasyon oranının yüzde 8,5 olduğu belirlenirken emeklilere görülen bu -tırnak içerisindeki- “büyük ikramiyeden” dolayı Hükûmete teşekkürlerimi sunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.

Sayın Işık…

 

5.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Millî Eğitim Bakanlığının yaptığı şube müdürlüğü sınavı için verilen yürütmeyi durdurma kararının derhâl uygulanması gerektiğine ilişkin açıklaması

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bilindiği gibi, Millî Eğitim Bakanlığı, Görevde Yükselme Yönetmeliği çerçevesinde 1.709 boş kadroya şube müdürü ataması için 29 Aralık 2013 tarihinde yazılı sınav yapmış ve bu sınava yaklaşık 40 bin civarında öğretmen katılmıştır. Millî Eğitim Bakanlığı, yazılı sınavı kazanan 5.913 kişiyi mülakata almış ve 16 Nisan 2014 tarihinde yaptığı mülakat sonucunda 1.709 kişiyi  şube müdürü olarak atamıştır ancak Danıştaya açılan davalar sonucunda  bu atamalar için yürütmeyi durdurma kararı verilmiş ve sadece sözlü sınavına göre atama yapılamayacağı karara bağlanmıştır.  Ne yazık ki Sayın Bakan salı günü buradaki savunmasında Bakanlığa açılan davalardan önemli bir kısmının kendileri lehinde sonuçlandığını ifade etmiş ve Meclisi yanlış bilgilendirmiştir. Açılan davalar sözlü sınavın içeriğine yönelik davalardır. Dolayısıyla, TÜRK EĞİTİM-SEN’in açmış olduğu dava sonucunda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİM IŞIK (Kütahya) – … Danıştayca verilen karar ve Ankara 17. İdare Mahkemesinin kararının derhâl uygulanması gerektiğini ifade ediyor, yetkilileri göreve davet ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Sayın Gök…

 

6.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, gazeteci Metin Göktepe’nin 19’uncu ölüm yıl dönümünde, her türlü haksız saldırıdan mağdur olan tüm gazetecileri saygıyla, sevgiyle selamladığına ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, bundan tam on dokuz yıl önce görev yaptığı sırada gözaltına alınarak polis şiddeti sonucunda hayatını kaybeden Metin Göktepe’nin bugün anma törenleri gerçekleşiyor. Tam on dokuz yıl geçti ama Türkiye’de gazetecilere yönelik saldırılar, gazetecilerin yazdıklarından ve bulundukları ortamda her türlü hakarete ve özellikle polisin şiddetine ve araştırmasına maruz kalmaları bugün de bütün hızıyla devam ediyor.

Metin Göktepe’nin şahsında, hayatını kaybeden tüm gazetecileri ve gazetecilik yaparken uğradığı her türlü haksız saldırıdan mağdur olan tüm gazetecileri saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gök.

Sayın Öztürk…

 

7.- Bursa Milletvekili Mustafa Öztürk’ün, Bulgaristan’da Müslümanların ibadet yerlerine yapılan saldırıların kabul edilemez olduğuna, Paris’te bir mizah dergisine gerçekleştirilen saldırıyı kınadığına ve kaza geçiren Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş’e geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

MUSTAFA ÖZTÜRK (Bursa) -  Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Türkiye-Bulgaristan Dostluk Grubu Başkanı olarak son zamanlarda Bulgaristan’da ırkçı oluşumlarca Müslümanların ibadet yeri camilere yapılan saldırıların artış gösterdiğini kaygı ve üzüntüyle gözlemlemekteyim.

Son olarak Cuma Camii’nin ahşap kısımlarına yanıcı madde dökülerek kundaklama girişimi yapılmış, cami hasar görmüştür. Bu saldırılar, inanç özgürlüğü, insan hakları ve vatandaşlık hakları açısından kabul edilemezdir. Bulgaristan Hükûmet yetkililerinin bu ve benzeri saldırıları düzenleyenlere karşı etkin önlemler alacağını umut ediyorum. Suçlular yakalanarak cezalandırılmalıdır.

Bu vesileyle, Fransa’da mizah dergisine yapılan saldırıyı da kınıyorum. Bu olaylar, terörün dininin ya da milliyetinin olamayacağını ve mazur görülemeyeceğini bir kez daha acı bir şekilde teyit etmiştir. Herkesin bu olaylardan ders çıkarması ve dünyada barış, adalet, paylaşım için çok daha fazla çaba göstermesi gerektiği ortaya çıkmaktadır.

Kaza geçiren Balıkesir Milletvekilimiz Haluk Bey’e de geçmiş olsun diyorum, Allah’tan şifalar diliyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.

Sayın Özdemir…

 

8.- Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in, ağır kış şartları nedeniyle Hükûmeti acilen tedbir almaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Hepimizin bildiği gibi, ağır bir kış geçiriyoruz ülke olarak. Şu ana kadar gündem dışı söz alan milletvekili arkadaşlarımız, yerinden söz alan arkadaşlarımız illerinde kar nedeniyle elektriklerin kesik olduğunu, yolların kapalı olduğunu ifade ettiler. Ben de Sivas’taki durumun Türkiye'deki tablodan daha ağır bir tablo oluşturduğunu… Özellikle Kangal, Divriği, İmranlı ve Zara ilçelerimizdeki köylerde üç dört günden bu tarafa elektrik yoktur, köy yolları kapalıdır. Köylerimizde bu mevsimde daha çok yaşlı ve hastalar bulunuyor. Ne yazık ki, şu ana kadar Genel Kurul salonunda Hükûmetten bir temsilci yoktur. Görünen o ki, Ardahan’dan, Kars’tan ta Kocaeli’ne varıncaya kadar -Sivas dâhil- ülke genelinde gerçekten çok ağır bir kış geçiriyoruz. Hükûmeti bu konuda acilen tedbir almaya davet ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özdemir.

Sayın Ağbaba…

 

9.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’nın, kara yollarının bakım, onarım ve tuzlama işlemleri özelleştirildiğinden Karayolları Genel Müdürlüğündeki iş makinelerinin atıl vaziyette çürümeye terk edildiğine ve yolların uzun süre kapalı kaldığına ilişkin açıklaması

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, kara yollarında bakım onarım ve tuzlama işlemlerinin özelleştirilmesi bir yandan devlete ait binlerce iş makinesinin atıl vaziyette çürümeye terk edilmesine yol açarken, diğer yandan, zorlu kış koşularında yol bakım ve onarım çalışmalarının ihmal edilmesine neden olmaktadır. Bu durum, kar yağışlarında il ve ilçeleri köyleri bağlayan şehirlerarası yolların uzun süre kapanmasına ve çok sayıda trafik kazası yaşanmasına neden olmaktadır. Karayolları Genel Müdürlüğünün envanterinde 11 bin iş makinesi atıl vaziyette bekletiliyor. Devlette iş makineleri ve ekipman özellikle çürümeye terkedilirken taşerona emanet edilmiş kara yolları kar yağışı sonrası uzun süre ulaşıma kapanıyor. Buzlandığı hâlde tuzlanmamış yollar ölüme davetiye çıkaran kazalar doğuruyor. Maalesef, modern karla mücadele araçları işlevsiz hâlde bırakılıyor. Karayolları Genel Müdürlüğünün bünyesindeki modern karla mücadele araçları şube şefliklerinde, şantiyelerde ve bölge merkezlerinde çürümeye terk ediliyor. İşlemeyen bu araçların her yıl araç vergileri, sigorta primleri yatırılıyor, muayene ücretleri ödeniyor. Buna rağmen Türkiye’nin her yanında yollarımız kardan dolayı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ağbaba.

Sayın Ulupınar…

 

10.- Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar’ın, Zonguldak Kozlu’da 8 madencinin hayatını kaybettiği kazanın 2’nci yıl dönümünde benzeri kazaların yaşanmamasını dilediğine ve kaza geçiren Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş’e geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması

ÖZCAN ULUPINAR (Zonguldak) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, 7/1/2013 tarihinde Zonguldak Kozlu Müessese Müdürlüğüne bağlı maden ocağında metan gazı püskürmesi sonucu oluşan göçükte 8 madenci kardeşimizi kaybettik. Bu kazanın ikinci yıl dönümünde şehitlerimize bir kez daha Allah’tan rahmet, kederli yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyorum. İnşallah, bu ve benzeri kazaların bir daha yaşanmaması dileğiyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Milletvekili arkadaşımıza ben de geçmiş olsun diyorum, Allah şifalar versin.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ulupınar.

Sayın Doğru…

 

11.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ın bazı ilçelerinde yolların kapalı, elektriklerin kesik olduğuna ve ziraat ve su ürünleri mühendislerine kadro açılması için Hükûmeti göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Tokat ilinde Erbaa, Niksar, Reşadiye, Başçiftlik, Almus ilçeleri başta olmak üzere 130 civarında köy yolu kapalıdır. İnsanlar bizleri arayarak yolların açılmasını istiyorlar. Ayrıca, elektrikler de zaman zaman kesiliyor. Buradan konuyu dile getiriyor, ilgilileri göreve davet ediyorum.

İkinci olarak: Ülkemizde okullarından mezun olan ziraat ve su ürünleri mühendisleri atama yapılmamasından dolayı çok büyük mağduriyet içerisinde bulunuyorlar. Bu insanların mağduriyetlerinin giderilmesi için acilen kadro açılması ve atama yapılması beklenmektedir. Hükûmeti bu konuda göreve davet ediyoruz.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Doğru.

Sayın Çam…

 

12.- İzmir Milletvekili Musa Çam’ın, İzmir’in bazı ilçelerine yapılacak taş ocaklarının orada yaşayan insanların geleceğini yok edeceğine ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığını bu konuda duyarlı olmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

MUSA ÇAM (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

İzmir’in Selçuk ilçesine bağlı Gökçealan köyünde, Enerji Bakanlığı tarafından verilen ruhsat çerçevesinde, taş ocağı kuruluyor. Gökçealan köyü üzümü, inciri, zeytini ve zeytinyağıyla çok ünlü bir köyümüz. Oraya kurulmuş olan bu taş ocağıyla köylülerimizin gelir kaynakları tamamen yok olacak ve burada tarım ve ziraat ortadan kaldırılacaktır.

Yine, Menderes ilçemizin Karakuyu köyünde verilen ruhsatla burada taş ocağı ve mıcır ocağı açılmaktadır. Özellikle Tahtalı Barajı’na -İzmir suyu oradan beslenmektedir- çok büyük bir zarar verecektir, buradaki zeytinlikler ve buradaki tarım yok olacaktır.

Yine, Kemalpaşa ilçemizin Akalan köyünde verilmiş olan ruhsatla birlikte bu bölgedeki tarım ve ziraat yok olacak, kurulan taş ocakları ve mıcır ocaklarıyla buradaki insanlarımızın gelecekleri yok edilmektedir.

Çevre Bakanlığını bir kez daha bu konuda duyarlı olmaya davet ediyorum. Sadece şehircilik bakanlığının değil çevre bakanlığının da yapmasını istiyoruz. Verilmiş olan bu ruhsatlara ÇED raporu mecburiyetinin getirilmesini ve bu tip ruhsatların verilmemesini istiyoruz, diliyoruz ve göreve davet ediyoruz.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çam.

Sayın Çelebi…

 

13.- Ağrı Milletvekili Ekrem Çelebi’nin, kaza geçiren Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş’e geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ve bundan sonraki süreçte altyapıların devlet eliyle yapılıp doğal gazın vatandaşa dağıtılacağına ilişkin açıklaması

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Ben de ilk önce, CHP’li milletvekili arkadaşımız kaza geçirdiği için Allah’tan şifalar diliyorum, buradan kendisine geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.

İkincisi ise bir konuşmacı arkadaş özellikle Doğu Anadolu’ya doğal gazın gelmediğini söyledi anladığım kadarıyla. Geçen sene AK PARTİ hükûmetlerinin torba yasada çıkarmış olduğu bir kanun vardı, 117’nci maddesinde şu yazıyordu… Daha önce devlet eliyle bunlar yapılıyordu ama 117’nci maddeye… Tabii, 3 AK PARTİ’li milletvekili ve grubumuzla birlikte bizim getirdiğimiz bir teklifti. Bundan sonraki süreçte 3 kez Enerji Piyasası Kurulu eğer ihale yapıp da rantabl olmayan müteahhitler katılmazsa, bundan sonra, Enerji Piyasası Kurulu, devlet eliyle bunların altyapısı yapılacak. Dolayısıyla, bundan sonraki süreçte de zannediyorum bu tür rantabl olmayan projeler, 7 tane ilimiz vardı… Bundan sonraki süreçle birlikte hükûmetlerimiz altyapıları devlet eliyle yapıp daha sonra bu doğal gazı vatandaşlarımıza dağıtacaklar. Bunu belirtmek istedim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çelebi.

Sayın Demir…

 

14.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in, Paris’te bir mizah dergisine gerçekleştirilen saldırıyı kınadığına, ceza infaz kurumlarında çalışan ikinci müdürlere rütbe tenzili yapılması konusunda Hükûmetin ne düşündüğünü öğrenmek istediğine ve 5 bin sınıf öğretmeninin atama beklediğine ilişkin açıklaması

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Paris’teki, Fransa’daki olayı ben de insanlık adına kınıyorum.

Ceza infaz kurumları hakkındaki tasarıyla ceza infaz kurumlarında çalışan ikinci müdürlere rütbe  tenzili yapılıyor. Maliyenin kadrosunda kurum müdürü olarak geçen, iş yeri sınıflandırmasında ikinci müdür olarak geçen ikinci müdürler tasarıyla müdür yardımcısı statüsüne indiriliyor. Bu durum maaş ve özlük haklarını düşürüyor. Ayrıca verilmiş bir hak geriye alınıyor. Hukuken verilen bir hak geri alınamaz. Bu konuda Hükûmetimiz ne düşünüyor?

İkinci bir konu: 5 bin sınıf öğretmeni öğrencileriyle  buluşmak istiyorlar. İkinci sömestirde Hükûmetin buna özen göstermesini, dikkate alınmasını talep ediyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz  Sayın Demir.

Sayın Baluken…

 

15.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken’in, Halkların Demokratik Partisi olarak, Paris’te bir mizah dergisine gerçekleştirilen ve 12 kişinin öldüğü saldırıyı kınadıklarına, gazeteci Metin Göktepe’nin 19’uncu ölüm yıl dönümüne ve kaza geçiren Balıkesir Milletvekili Haluk Ahmet Gümüş’e geçmiş olsun dileğinde bulunduklarına ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, dün Fransa’nın başkenti Paris’te katliam şebekeleri tarafından mizah dergisi Charlie Hebdo’ya yapılan saldırıda aralarında dergi yazarlarının da olduğu 12 kişi yaşamını yitirmiştir. Halkların Demokratik Partisi olarak biz Paris’te gerçekleştirilen bu saldırıyı şiddetle kınıyoruz. Fransa halkına, Fransız basınına ve tüm insanlığa başsağlığı diliyoruz. Orta Doğu’da Kürtlerin, Arapların, Asuri-Süryanilerin, Türkmenlerin, birçok etnik topluluk ve inancın kanını dökenler ve katledenler dün ve bugün Paris’te ortaya çıkmıştır. Bu katliam şebekesinin dünyanın her tarafında kültürlere, inançlara ve halklara saldırılar yapmaya, basın ve ifade özgürlüğüne saldırmaya devam ettiklerini, Kobani ve Şengal başta olmak üzere Türkiye’de, Orta Doğu’da ve Avrupa’da bu şebekelerle mücadele etmek için bütün inançların, halkların ve kültürlerin öz savunma anlamında örgütlenmeleri gerektiğini buradan tekrar ifade ediyoruz.

Ayrıca Paris’te basın ve ifade özgürlüğüne yönelik saldırıların olduğu bugün de gazeteci Metin Göktepe’nin katledilmesinin 19’uncu yıl dönümünü yaşıyoruz. Metin Göktepe 8 Ocak 1996’da haber için bulunduğu bir olay takibinde polis tarafından gözaltına alınmış ve işkence sonucu öldürülmüştü. Maalesef Metin’in katledilmesinden sonra da Türkiye’de basına ve basın emekçilerine yönelik ölüm, tutuklama ve baskılar hiç son bulmamıştır. Bizler Metin Göktepe’nin anısını mücadelemizde yaşatırken basın ve ifade özgürlüğünü hedef alıp basın emekçilerine ölüm ve tutuklama kusan anlayışlara karşı mücadele etmeye devam edeceğimizi bir kez daha ifade ediyoruz.

Ayrıca dün trafik kazası geçiren Cumhuriyet Halk Partisi Balıkesir Milletvekili Sayın Haluk Ahmet Gümüş’e de ve bütün Cumhuriyet Halk Partisi camiasına da geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baluken.

Sayın Köse…

 

16.- Çorum Milletvekili Tufan Köse’nin, gazeteci Metin Göktepe’nin 19’uncu ölüm yıl dönümüne ve Çorum’un köylerinde yaşanan yol ve elektrikle ilgili sorunlara ilişkin açıklaması

TUFAN KÖSE (Çorum) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Biz de aramızdan ayrılışının 19’uncu yılında Metin Göktepe’yi hasretle anıyoruz ama o günden bugüne de basın özgürlüğü adına en ufak bir ilerlemenin sağlanmadığını esefle izliyoruz.

Çorum, köy sayısı bakımından Türkiye’de 3’üncü ildir, 750’nin üzerinde köyü vardır. 750 köyün 250’sinin yolu son üç gündür yağan kar nedeniyle kapalıdır. Buna yakın köyün de elektrikleri kesilmiş, arızalar da giderilememektedir. Yani, duble yol yapmak muhakkak önemlidir ama var olan yolları açık tutmak daha da önemlidir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Köse.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Komisyondan istifa tezkeresi vardır, okutuyorum:

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, KİT Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/228)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

KİT Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum. Gereğini saygılarımla arz ederim. 07/01/2015                                                                                                                      

                                                                                                                                     Kamer Genç

                                                                                                                                        Tunceli

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Üç genel görüşme önergesi vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

 

B) Genel Görüşme Önergeleri

1.- MHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Arap Baharı’nın yaşandığı ülkelerdeki değişimlerin Türkiye’ye ve bölge ülkelerine etkileri ve sonuçları konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/15)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

"Arap Baharı" olarak adlandırılan Kuzey Afrika ile Orta Doğu'daki protestolar sonucu oluşan yeni ortamının ve Arap Baharı’nın yaşandığı ülkelerdeki değişimlerin Türkiye'ye ve bölge ülkelerine etkilerinin ve sonuçlarının değerlendirilmesi için Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 98 ve İç Tüzük’ün 101, 102 ve 103'üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasını Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına arz ederiz.

Saygılarımızla.

                 Mehmet Şandır                                                                                              Oktay Vural

                       Mersin                                                                                                         İzmir

Gerekçe:

Tunus'ta üniversite mezunu olduğu hâlde işsizlik dolayısıyla işportacılık yapan Muhammed Boazizi isimli bir Tunus vatandaşının zabıta ekipleri tarafından tezgâhının elinden alınması dolayısıyla kendisini yakması ve hayatını kaybetmesi Kuzey Afrika ve Orta Doğu'da bir kısım ülkeleri etkisi altına alan halk ayaklanmalarının yaşanmasına sebep olmuştur.

Önce Tunus Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali yaşanan halk isyanı sonucu görevini bırakmak ve ülkeden kaçmak durumunda kalmıştır. Ardından ayaklanmalar Mısır'a ulaşmıştır. Ülkenin Başkenti Kahire başta olmak üzere Mısır genelindeki büyük çaplı gösterilerin sonucunda Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'in de kırk yıllık iktidarı noktalanmıştır. Kuzey Afrika ve Orta Doğu ülkelerinde bir domino etkisi gösteren Arap Baharı süreci buradan Libya'ya sıçramıştır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 17 Mart 2011 tarihinde aldığı 1973 sayılı Karar’ı sonrası NATO'nun (North Atlantic Treaty Organization - Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) da müdahalesi sonucu 20 Ekim 2011 tarihinde buradaki kırk iki yıllık Muammer Kaddafi dönemi sona ermiştir. Arap Baharı'nın bir sonraki durağı Suriye'de Devlet Başkanı Beşar Esad'a karşı başlayan protestolar ise son derece kanlı olaylara neden olmuş, ülkede büyük bir karışıklık başlamıştır.

Söz konusu süreçte Moritanya, Bahreyn, Cezayir, Fas, Lübnan ve Yemen gibi ülkeler de protestolar nedeniyle Arap Baharı sürecinden etkilenmiştir. Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da yaşayan halkların demokrasinin istenilen standartlarda olmaması, ekonomik yolsuzluk, ifade özgürlüğünün sınırlılığı gibi konuları öne sürerek giriştiği ayaklanmalar, dış müdahalelerden de beslenmiş, Türkiye’nin de yakından ilgilendiği bölge büyük güçlerin de yönlendirmesiyle yeniden dizayn edilmeye başlamıştır.

Arap Baharı, birçok ülkenin başındaki kişilerin görevlerini bırakmaya zorlandıktan sonraki seçimlerin ardından siyasi kadroların değişimine ortam hazırladığı gibi, bölgede enerji kaynaklarının kullanımı, iletimiyle ekonomik faaliyetler ve ülkelerin iç dinamikleri de değişmiştir. Ayrıca, Suriye gibi bazı ülkelerde çatışmalar iç savaş boyutuna ulaşmıştır.

Suriye'de de Beşar Esad’ın karşısında ABD, AB, Suudi Arabistan ve Katar’la birlikte pozisyon almıştır. Başbakan Erdoğan’ın 2011 yılı Ağustosunun başında Suriye’de yaşananları iç mesele olarak tarif etmesi ise Türkiye’nin yaşanan krizden etkileneceğinin alarmını vermiş, bölgedeki ani değişimler istikrarı bozmuş, bu durum Türkiye’yi de etkilemiştir. Terör olaylarının bu denli artmasının ardındaki nedenlerden birisi de bölgenin giderek daha karmaşık bir yapıya evrilmesidir.

Suriye’deki istikrarsız ortamdan yararlanmak isteyen PYD, Esad yanlılarına ve muhaliflere alternatif bir güç olmak istemekte, kendi kontrol bölgesini sağlayarak bu karmaşadan yarar sağlamak istemektedir. Kısa süre önce teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın Suriye’de 15 bin kişilik bir ordu kurulmasına ilişkin talimatı göz önüne alındığında Suriye’de son derece sakıncalı bir döneme girildiği görülmektedir.

Bu kritik periyotta Irak’taki Çekiç Güç harekâtından sonra 36’ncı paralelin kuzeyindeki Kürt yapılanması, 2003 yılındaki Irak’ın işgali sonrasında özerkliğini pekiştiren, merkezî hükûmetten kopuk ve bağımsızlık provaları yapan bir yapıya kavuşmuştur. Irak’taki bu duruma benzer bir sürecin, Suriye'de de yaşanma ihtimali maalesef uzak değildir. Türkiye, İran, Suriye ve Irak’tan oluşması hedeflenen 4 parçalı KCK projesinin hazırlıkları böylece ileri bir noktaya ulaşmış olacaktır.

Bunların yanı sıra, Türkiye’nin en uzun sınırını paylaştığı Suriye’deki kargaşa Türkiye’ye yasal ve yasa dışı yollardan birçok mültecinin geçişine zemin hazırlamış, ülkemizde sayıları 100 bini aşan mültecilerin çeşitli sorunlara neden oldukları yönünde halkın kaygıları doğmuştur.

Tüm bu yaşananlar çerçevesinde, Arap Baharı sürecinde bölgedeki değişikliklerle oluşan yeni düzen, isyanların sonuçlarının bölgemizde ve ülkemizde ne gibi değişikliklere sebep olduğu ve hangi sonuçları doğurduğunun anlaşılması gerekmektedir.

 

2.- MHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, denizcilik ve deniz ticaretinin sonuçları konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/16)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Coğrafi olarak yarımada şeklinde olan ve üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde deniz sınırlarının uzunluğu kara sınırlarından fazladır. Bu sebeple ülkemizde denizcilik ve deniz ticareti gerek ekonomik gerek sosyal açıdan büyük önem taşımaktadır. Denizcilik ve deniz ticareti maalesef arzu edilen noktaya getirilememiştir, sorunlarına çözüm üretilememiştir ve gerekli destek verilmemiştir. Denizcilik ve deniz ticaretinin sorunlarının her açıdan değerlendirilmesi için Anayasa'nın 98 ve İç Tüzük’ün 101, 102 ve 103'üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasını Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına arz ederiz.

Saygılarımızla.

Mehmet Şandır                                                         Oktay Vural

     Mersin                                                                     İzmir

Grup Başkan Vekili                                                   Grup Başkan Vekili

 

Gerekçe:

Ülkemizin deniz sınırları kara sınırlarından uzundur. Denizin altı ve üstünde olmak üzere petrol, doğal gaz, madenler, yük ve yolcu taşımacılığı, balıkçılık ve su ürünleri gibi birçok zenginliklere sahip olan denizciliğimiz, aynı zamanda seyir güvenliği, deniz emniyeti, boğaz geçişleri, deniz trafiği ve deniz kirliliği gibi birçok hususun da sürekli göz önünde bulundurulmasını zorunlu kılmaktadır.

Mukayeseli üstünlüklere sahip olmasına rağmen, Türk deniz ticaretinin hak ettiği yerde olduğunu söylemek son derece güçtür. Üreten ekonomiden ziyade, ithal bağımlısı bir ekonomik yapıyı teşvik eden Hükûmetin ekonomi politikaları denizcilik sektörünü ihmal etmekte, sorunların gittikçe derinleşmesine yol açmaktadır. Deniz taşımacılığının yurt içi yük taşımacılığındaki payının yüzde 3,6 gibi değerlere inmiş olması da bunun en önemli göstergelerinden birisidir.

Aslında bir deniz ülkesi olan Türkiye'nin denizciliğinin bağımsız çalışan bir müsteşarlıktan vazgeçilerek devasa bir bakanlık içerisinde genel müdürlük seviyesinde temsil edilmesinin bu alanda yer alan sektör temsilcilerinin de gücünü ve etkisini azaltacağı aşikârdır. Bu görüşler Hükûmetin denizcilik alanındaki vizyon eksikliğini ortaya koymaktadır. Uluslararası özelliği gereğince ayrı ele alınması, ulaştırma ve iletişim başlıklarının sınırlarını aşması dolayısıyla da ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir.

Bazı önemli şehirlerimizin limanlarına demir yolu bağlantısı bulunmaması, limanlarımızın teknolojik donanımlarının yetersiz olması gibi ciddi altyapı noksanlıkları hayati önem ve öncelik arz etmektedir

Deniz ticaret filosunun gençleştirilememiş olması ve gemi inşa ve yatçılığın desteklenememesi diğer sorun alanlarıdır.

Ülkemizdeki 127 tersane daha düne kadar yaklaşık 1.000 kişiyle çalışır iken bugün kapasite kullanım oranları yüzde 5'lere kadar gerilemiştir. Bu tesislerin çoğu, sektöre kredi veren yabancı bankaların ganimetçi yaklaşımları sebebiyle borç batağına saplanmıştır. Sıkıntıya düşüldüğünde kullanılmak üzere oluşturulan "Kredi Garanti Fonu", siyasi mülahazalarla hükûmete yakın birkaç ihtiyaç sahibine kullandırılması gibi bir sığlıkla karşılaşılmıştır.

Türk denizciliğinin eğitimli gemi adamlarına ihtiyacı vardır.

Kıyılarımızda birçok kurum (Belediyeler, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı gibi) kendi alanlarıyla alakalı planlamalar yapmakta, etkili bir koordinasyon sağlanamadığı için kaotik bir ortam oluşmaktadır. Acilen ilgili tüm birimlerin katkı ve katılımlarıyla kıyı master planları yapılmalıdır.

Deniz taşımacılığının oransal ağırlığı, toplam iç yük taşımacılığı içerisinde artırılmalıdır.

Türk deniz ticaret filomuz hâlâ daha ithal yüklerin yüzde 27'sini taşımakta olup, dış taşımacılığın artırılması için de tedbir ve teşvikler üretilmelidir.

Transit olarak ülkemize gelen ve limanlarımızdan diğer ülkelere gönderilen konteyner ve yük taşımacılığı desteklenmelidir.

Deniz taşımacılığının gelişmesine engel teşkil eden hükümlerin Kurumlar Vergisi Kanunu’ndan acilen ayıklanması mecburiyeti hasıl olmuştur.

TUGS'a kayıtlı gemilerde çalışan yabancı uyruklu gemi adamlarının çalışma ve izin işlemlerinde kolaylıklar sağlanmalıdır.

Kısa mesafeli deniz yolu taşımacılığı desteklenmelidir.

Türk boğazlarında tarifeli sefer yapan gemiler uzun süre bekletilmemelidir.

Türkiye'de imal ve inşa edilen gemilerin ihracatı teşvik edilmeli, işlemler kolaylaştırılmalıdır.

Deniz denetimindeki çok başlılık ortadan kaldırılmalıdır.

Yatçılık, millî ekonomi içerisindeki payını büyütebilmiş değildir.

Sektörün en büyük problemi, yabancı bayraklı Türk gemileri problemidir ki bugün itibariyle birçok Türk Bayraklı gemi yabancı bayraklarını çekmekte, onlara sağlanan kayıt dışılık avantajlarıyla Türk Bayrağı’ndan çıkmaktadırlar. Bu oran yüzde 70'lere ulaşmıştır. Millî denizciliğimiz açısından bu sorunun aşılması her şeyden önceliklidir.

3.- MHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, AKP’nin özellikle son yıllardaki dış politikasıyla Türkiye Cumhuriyeti devletinin ekonomik yapısına, ticari ilişkilerine, milletin refahına ve millî bütçe dengesine kasteden hamlelerinin rakamsal neticeleri konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/17)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2002 yılından bu yana iktidarda olan AKP'nin, özellikle son yıllardaki dış politikasıyla Türkiye Cumhuriyeti devletinin ekonomik yapısına, ticari ilişkilerine, milletin refahına ve millî bütçe dengesine kasteden hamlelerinin rakamsal neticelerini TBMM Genel Kurulunda değerlendirmek üzere Anayasa'nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 101’inci, 102’nci ve 103'üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasını Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına arz ederiz.

Saygılarımızla.

              Mehmet Şandır                                                                        Oktay Vural

                      Mersin                                                                                  İzmir

        Grup Başkan Vekili                                                               Grup Başkan Vekili

Gerekçe:

Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu'nun 2009 yılından bu yana bizzat pratiğe aktardığı "stratejik derinlik" adlı paradigmanın ve onun bir alt söylemi olan "komşularla sıfır sorun" ölçüsünün 2012 yılı sonu itibarıyla vardığı nokta fevkalade vahimdir.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin geleneksel dış politikasının ana sütununu teşkil eden "Yurtta barış, dünyada barış." hikmetinin pervasızca harcandığını ve kenara itildiğini, yerine ise nostaljik ve emperyal nitelikli tehlikeli bir vizyonun ikame edildiğini görüyoruz.

Bugün gelinen aşamada benimsenen dış politika çizgisinin hem kuramsal hem de maddi planda uzun vadeli devlet ve millet menfaatleriyle zıtlaştığını saptıyor, birçok kesimin bu hususla münasebetli haklı endişelerine tanıklık ediyoruz.

Bu süreçte AKP yetkililerinin iddia ettikleri gibi Türkiye Cumhuriyeti devleti uluslararası arenada itibar kazanmamış, aksine seksen dokuz yıllık mevcudiyeti dâhilindeki en büyük hasara ve tahribata maruz kalmıştır.

Söz konusu zararın diplomatik yankılarının yanı sıra, elbette bir de ekonomik ve ticari maliyeti mevcuttur. 31 Mayıs 2010 tarihinde Mavi Marmara hadisesiyle işaret fişeği atılan, aynı yılın aralık ayından itibaren "Arap Baharı" olgusu ivme kazanan ve nihayet Suriye kriziyle doruk noktasına ulaşan gerileme sürecinin ekonomi politiği üzerine TBMM ve medya yeterince tartışmamış, Hükûmet yetkilileri de müthiş bir karartma siyaseti yürütmüşlerdir.

Gerçekten de Sayın Davutoğlu önderliğinde idare edilen dış politikanın ülkemize ve insanımıza yüklediği mali külfetin aydınlatılması zaruridir. Sanılanın aksine, Sayın Davutoğlu'nun mimarlığını üstlendiği tasavvurun etkileri sadece Suriye meselesi ile bağlantılı değildir ve çok boyutludur.

Karşımızdaki tablonun birçok değişkeni ve unsuru vardır. Kuzey Afrika ve Orta Doğu coğrafyasını içine alarak yayılan ve neticede millî sınırlarımıza kadar dayanan isyan dalgasına gereğinden fazla müdahil oluşumuz beraberinde çeşitli ekonomik ve ticarî sorunları getirmiştir. Bu sorunların bir kısmı Arap Baharı'yla doğrudan ve dolaylı yoldan ilgili olan devletleri kapsamaktadır. Buna göre özellikle Rusya ve İran gibi ülkeler üzerinde durmak gerekmektedir ki Çin Halk Cumhuriyeti de bu listenin içerisindedir.

Meselenin yan etkiler ayağını da dikkate almak mecburiyetindeyiz. Örneğin, Rusya, Türk mallarını taşıyan tırlara dönüşte Rus malı taşıma şartı getirmiştir. Yine, Türk dünyasının mihenk taşlarından olan Özbekistan, Türk mallarına tahdit uygulamaktadır. Suriye sınırının kapanması nedeniyle ihracat navlun maliyetleri katlanmış, Arap ülkelerine yapılan ihracat önemli oranda sekteye uğramıştır. Geçtiğimiz haftalarda yaşanan uçak krizleriyle de bu kış doğal gaz noktasında zor günler yaşamamız muhtemeldir.

Hükûmetin güncelleme kılıfı altında yaptığı zamlar ve en çok sıradan insanlarımızı sıkıştıran ilave vergiler düşünüldüğünde, mülteci kamplarına ödenen paranın, Özgür Suriye Ordusu'na verilen lojistiğin nasıl sağlandığının ve dış politikanın sebebiyet verdiği genel kayıpların nasıl telafi edileceklerinin Genel Kurulda açıkça tartışılması gerekmektedir.

Denetim faaliyetinden sorumlu olan TBMM karşısında Hükûmetin insanımızın ödediği vergilerle yarattığı bu kaynakların nasıl ve niçin kullanıldıklarını açıklaması ve eylemleriyle alakalı millet temsilcilerine hesap vermesi önem taşımaktadır.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Şimdi gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde değişiklik yapılmasına dair iç tüzük teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın'ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

 

3.- Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı: 616)(x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.

Dünkü birleşimde İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen tasarının birinci bölümünde yer alan 12’nci maddesi kabul edilmişti.

Bugün 13’üncü maddeden başlıyoruz efendim.

13’üncü madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının 13. Maddesinin 2. Fıkrasındaki "duraksamadan" ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

            Dilek Akagün Yılmaz                             Ömer Süha Aldan                                 Ali Rıza Öztürk

                        Uşak                                                 Muğla                                                Mersin

               Ali İhsan Köktürk                                  Turgut Dibek                                          İsa Gök

                    Zonguldak                                           Kırklareli                                             Mersin

                   Gürkut Acar                                        Özgür Özel

                      Antalya                                              Manisa

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Kanun Tasarısının 13. Maddesinin:

1- 1. Fıkrasının a) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini,

a) Başka tedbirlerle önlenmesi mümkün olmayan hallerde en son olarak ateş etme tedbirine başvurulur.

2- 2. Fıkrasında bulunan teşebbüs edilmesi ibaresinden sonra gelmek üzere veya saldırılması ibaresinin eklenmesini,

3- 2. Fıkrada bulunan duraksamadan kelimesinin madde metninden çıkarılmasını,

Arz ve teklif ederiz.

                     Faruk Bal                                     Murat Başesgioğlu                                     Alim Işık

                       Konya                                               İstanbul                                             Kütahya

                Yusuf Halaçoğlu                                    Bülent Belen

                      Kayseri                                             Tekirdağ

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 13 üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

             Sırrı Süreyya Önder                                 Kemal Aktaş                                      Pervin Buldan

                      İstanbul                                                Van                                                   Iğdır

                     Erol Dora                                        Hasip Kaplan

                       Mardin                                               Şırnak

BAŞKAN – Komisyon bu son okuttuğum önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ İHSAN YAVUZ (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Buldan, siz mi konuşacaksınız?

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Ben konuşacağım.

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 13’üncü madde üzerine vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, gazeteci Metin Göktepe’nin katledilişinin 19’uncu yıl dönümü. Metin Göktepe, İstanbul’da gazetecilik yapan bir arkadaşımızdı, bir yurttaşımızdı. On dokuz yıl önce bugün, 8 Ocak 1996  tarihinde, Ümraniye Cezaevinde, tutuklulara ilişkin yapılan saldırı sonucu katledilen insanlarla ilgili bir cenaze töreni vardı Alibeyköy’de ve Metin Göktepe, eline kâğıdını, kalemini ve fotoğraf makinesini alarak bu cenaze törenini izlemeye gitti fakat cenazenin yapılacağı ilçeye bile Metin Göktepe alınmak istenmedi. Dolayısıyla, Metin Göktepe’nin bütün ısrarlarına rağmen, sarı basın kartı olmadığı gerekçesiyle ilçeye bile alınmasına izin verilmedi. Buna rağmen ısrarcı davranarak Metin Göktepe ilçeye girdi fakat polisler tarafından kapalı spor salonuna alınarak götürüldü, yüzlerce insanla birlikte gözaltına alındı ve burada polisin çok şiddetli coplarına maruz kaldı, vücuduna inen bütün darbelere karşın “Ben gazeteciyim.” dedi Metin Göktepe ve gazeteci olduğunu hatırlattı polislere, güvenlik güçlerine. Buna rağmen Metin Göktepe’nin vücuduna, her yerine coplar indi fakat yine Metin Göktepe “Ben gazeteciyim. “dedi, “Ben görevimi yapıyorum.” dedi, “Ben haber yapacağım.” dedi ama görgü tanıklarının da ifadelerine göre Metin Göktepe kapalı spor salonunda -gazeteciler ve oradaki insanlarla birlikte- polisin şiddetli işkencesi sonucunda yaşamını yitirdi. Dolayısıyla, Metin Göktepe bugün aramızda yok.

Değerli arkadaşlar, sadece Metin Göktepe değil, bugün Türkiye’de Musa Anter, Hafız Akdemir, Ferhat Tepe gibi yüzlerce gazeteci ya basın önünde işini yaparken, görevini yaparken polislerin, güvenlik güçlerinin şiddetine, baskısına maruz kaldı ya da faili meçhul cinayetlere kurban gittiler. Evet, bizler belki yüzler olduk, binler olduk, meydanlara indik, Metin Göktepelere sahip çıkmaya çalıştık fakat bu ülkede gazeteci olmanın çok ağır bir bedeli vardı ve bunlardan bir tanesini yine Metin Göktepe canıyla ödeyerek aramızdan ayrıldı.

Bu ülkede gazeteci olmak her zaman suç oldu değerli arkadaşlar ve bu ülkede özgür basından yana olmak suç oldu. Gazeteler kapatıldı, gazeteler bombalandı, sayfalar sansürlendi, gazetecilere işkenceler yapıldı, gazeteciler katledildi ve bunun bugün bir örneğini de ne yazık ki Fransa’nın başkenti Paris’te Charlie Hebdo dergisine yapılan baskın sonucu yaşamlarını yitiren 12 gazeteci gibi biz de ülkemizde yaşadık. Bugün Paris’te milyonlar sokaklara indi, gazetecilerine sahip çıkmaya çalıştı. Bizler de bugün yine Metin Göktepe şahsında tüm gazeteci arkadaşlarımızı, bu uğurda canını veren, bedenini veren, ömrünü veren tüm gazeteci arkadaşlarımızı saygıyla, minnetle anıyoruz, onlara buradan şükranlarımızı iletiyoruz, ailelerine bir kez daha başsağlığı dileklerimizi ifade etmek istiyoruz değerli arkadaşlar.

Biz yine bugün buradan Halkların Demokratik Partisi olarak sadece Metin Göktepe’nin değil, bugüne kadar öldürülen, katledilen bütün gazetecilerin faillerinin bir an önce açığa çıkarılması gerektiğini ve onları kimler katlettiyse mutlaka bunların yargılanması gerektiğini, cezalandırılması gerektiğini ifade etmek istiyoruz. Ancak bu şekilde onlara sahip çıkabiliriz, ancak bu şekilde onların mücadelesini yaşatabiliriz diyoruz. Bugün, AKP Hükûmetinin görevlerinden birisi de Türkiye’de katledilen gazetecilerin cinayetlerinin açığa çıkarılması. Onları öldürenlerin mutlaka yargılanması gerektiğini ifade etmek istiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Buldan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Kanun Tasarısının 13. Maddesinin:

1- 1. Fıkrasının a) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini,

a) Başka tedbirlerle önlenmesi mümkün olmayan hallerde en son olarak ateş etme tedbirine başvurulur.

2- 2. Fıkrasında bulunan teşebbüs edilmesi ibaresinden sonra gelmek üzere veya saldırılması ibaresinin eklenmesini,

3- 2. Fıkrada bulunan duraksamadan kelimesinin madde metninden çıkarılmasını,

Arz ve teklif ederiz.

Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ İHSAN YAVUZ (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak? Gerekçeyi mi okutuyorum?

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Gerekçe...

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önerge ile saldırıya teşebbüs hâlinde silah kullanma hâli düzenlenmiştir. Saldırının gerçekleşmesi hâlinde boşluk bulunmaktadır. Bu boşluğun doldurulması gerekmektedir. Silah kullanma eylemi ölçülülük oranı ile sınırlandığına göre duraksamadan kelimesi maddede yer alması anlamsızdır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının 13. Maddesinin 2. Fıkrasındaki “duraksamadan” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Dilek Akagün Yılmaz (Uşak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ İHSAN YAVUZ (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Özel konuşacak, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir kez daha Adana Milletvekilimiz Murat Bozlak’a Allah’tan rahmet, sevenlerine ve grubuna başsağlığı diliyorum.

Dün Paris’te düşünce özgürlüğüne karşı girişilmiş olan katliamı kınıyorum. Tam bundan on sekiz yıl önce 8 Ocak 1996’da kaybettiğimiz gazeteci Metin Göktepe’yi bir kez daha buradan saygıyla, minnetle ve özlemle anıyorum.

Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı üzerinde grubumuzun vermiş olduğu önergeyle ilgili olarak söz almış bulunuyoruz. Ben, Cumhuriyet Halk Partisinin -Veli Ağbaba, Nurettin Demir ve Muharrem Işık’la birlikte- cezaevleri komisyonunda görev yapan bir milletvekiliyim. Pozantı Cezaevinden başlayarak 50 farklı cezaevinde 150’den fazla ziyaret gerçekleştirmiş ve bununla ilgili 100’den fazla rapor yazmış, bunlardan 5 tanesi de kitaplaşmış olan bir komisyonun üyesiyim. Nerede bir hak ihlali varsa, nerede bir hukuksuzluk varsa Cumhuriyet Halk Partisi bunların üzerine kararlılıkla gitti bu dönemde ve bunların üzerine giderken suçun türünü, suçlunun etnik kökenini, inancını, mezhebini hiç sorgulamadık, diliyle ya da ırkıyla, işlediği suçla, menşeiyle de hiç ilgilenmedik, insan hakları temelinden yaklaştık meseleye. Ve cezaevlerinde yaptığımız tüm ziyaretler sırasında tespit ettiğimiz üç ana mağdur grubu, üç ana mağduriyet vardı. Bunlardan bir tanesi mahkûmların yaşadığı sorunlardı. Diğeri, mahkûm yakınlarının cezaevi ziyaretleri öncesinde, sırasında ve sonrasında yaşadığı sorunlardı ama bir diğeri de cezaevi personelinin mağduriyetiydi. Cezaevi personelinin ismi değişiyor. Eskiden “gardiyan” deniyordu, bir devrim yapıldı, “infaz koruma memuru” adını aldılar ama sorunları değişmedi. Şimdi bugün onlara “iç güvenlik memuru” ve “dış güvenlik memuru” adını vereceğiz ama sorunlarıyla ilgilenmiyoruz. Oysa cezaevinde çalışan personelin dört yıl önce, on yıl önce, yirmi yıl önce ne sorunu varsa bugün de benzer sorunları var. Onların yeni bir sıfata değil, yeni bir statüye, sorunlarının bilinmesine ve çözüm önerileri getirilmesine ihtiyacı var. Onların bir makyaja, bir yeni isme değil, onların acil durumlarından dolayı önce nefes aldıracak bir suni teneffüse, sonra da etkin bir tedaviye ve rehabilitasyona ihtiyaçları var.

İnfaz koruma memurları, müdürler, müdür yardımcıları, aday memurlar, teknik memurlar, hepsinin sorunları dağ gibi ve çözülmeyi bekliyor. Bizler cezaevindeki mağdurların, mahpusların yanlarına gittiğimizde gözümüzün içine bakıyorlar girerken ya da çıkarken, sorunlarını dile getirirler mi, Mecliste bir gün gündeme gelip çözüm üretilebilir mi diye. Örneğin, cezaevinde çalışan memurlar silah taşıyorlar -cezaevinde, dışarıda görev yaptıklarında taşıyacaklar- polisler, jandarmalar gibi riskli görev yapıyorlar ama yıpranma payları yok. Çok farklı meslek gruplarına tanınan, gazetecilere tanınan, en nihayetinde milletvekillerine tanınan bir yıpranma payı cezaevindeki memurlarda maalesef yok. Oysa cezaevi memurları, cezaevinde çalışanlar yıpranma almadıkları gibi fazla mesai de almıyorlar. İşin enteresanı, onlar en çok, örneğin herkesin dinlendiği bayram günlerinde, yılbaşı günlerinde çalışıyorlar. Neden çalışıyorlar? Çünkü o günlerde açık görüş var ve herkes birden, birkaç gün içinde açık görüş yapacak. İzinlerin hepsi iptal, hiçbir tanesi ailesinin yanına, yakınlarının yanına gidemiyor ve kader mahkûmları çocuklarını kucaklarına alabilsin, bir anne evladına belki son kez sarılabilsin, bayram gününü, yılbaşı gününü birlikte geçirebilsinler diye onlar kendi ailelerinden, kendi yakınlarından fedakârlık yapıyorlar. Ne bu özel günlerdeki çalışmalar için, ne günün herhangi bir saatindeki fazla mesai için, ne bir isyan çıktığı durumda bütün izinler iptal edildiğinde gittiklerinde çalıştıkları fazla mesai için bir kuruş fazla ücret alamıyorlar. Emekli olmaya kalktıklarında örneğin, 3.800 lira maaş alan bir müdürün maaşı 2 bin liraya düşüyor; infaz koruma memuru 2.800 lira alıyor, maaşı 1.500, 1.600 liraya düşüyor. Kredi kartları dolu, borç boğaza kadar, emekli olmadan yaş haddine kadar çalışmayı zorluyorlar ve bulundukları koşullarda devletin 3 öğün için verdiği 4 liralık yemeği mahkûmlarla birlikte yiyerek, o kötü kaderi birlikte paylaşarak yaşama tutunmaya çalışıyorlar.

Grubumuzun önerileri var, değerlendirilmesini ve bu insanların sesinin artık duyulmasını talep ediyoruz.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özel.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

13’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, daha iyi algılayabilmem için kabul edip etmediğinizi, el işaretlerinizi daha iyi görmemi lütfen sağlayınız.

14’üncü madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Kanun Tasarısının 14. Maddesinin 2. Fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

(2) güvenlik görevlilerinin veya kolluk kuvvetlerinin kuvvet kullanarak müdahale ettiği durumlarda, müdahalede görev alan personelin can ve mal güvenliği ile ilgili gizlilik kararı dâhil olmak üzere gerekli tedbirler alınır.

 

                     Faruk Bal                                           Alim Işık                                      Yusuf Halaçoğlu

                       Konya                                               Kütahya                                              Kayseri

 

              Murat Başesgioğlu                                                                                           Bülent Belen

                      İstanbul                                                                                                      Tekirdağ

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının 14. Maddesinin 2. fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

            Dilek Akagün Yılmaz                                                                                       Ali Rıza Öztürk

                        Uşak                                                                                                         Mersin

 

             Mehmet Hilal Kaplan                                 Melda Onur                                  Malik Ecder Özdemir

                      Kocaeli                                              İstanbul                                                Sivas

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 14 üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

             Sırrı Süreyya Önder                                Pervin Buldan                                     Hasip Kaplan

                      İstanbul                                                Iğdır                                                 Şırnak

 

                   Kemal Aktaş                                                                                                  Erol Dora

                         Van                                                                                                          Mardin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ İHSAN YAVUZ (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN –  Sayın Buldan, buyurunuz efendim.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doğrusu dün, soru-cevap bölümünde Sayın Bakana ifade etmeye çalıştık ve kendisinden de bir cevap aldık fakat bu konudaki görüşlerimizi her platformda, her zeminde dile getirmeye ve bu konudaki ısrarımızı bir kez daha ifade etmeye çalışacağız.

Hasta tutsaklar meselesi dün yine Sayın Bakana ifade ettiğimiz şekilde çok acil çözülmesi gereken bir mesele ve çok hayati, çok vicdani  bir mesele olduğu için hiç zaman kaybetmeden hasta tutsaklara ilişkin bir adımın atılması gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Dün Sayın Bakan, bir ay içerisinde bir yasa hazırlanacağını ve bu konudaki girişimlerin ve adımların atılacağını ifade etmişti fakat biz yine de buradan Sayın Bakana hatırlatmak istiyoruz: 2014 yılında Seyithan Taşkıran, Şehmus Yetek, Celal Kılıçaslan, Ramazan Özalp, Lütfü Taş ve Haşem Arduçlu isimli hasta tutsaklar cezaevlerinde ne yazık ki yaşamlarını yitirdiler ve bu arkadaşlarımız, tabii ki ölümle pençeleşen hasta tutsaklardı. Biz boşuna  buradan bir an önce bu konuda adım atılması gerektiğini söylemedik ve bu konuda hiç zaman kaybetmeden… Bir ay içerisinde belki de onlarca hasta tutsağı cezaevinde kaybedebileceğimiz günleri yaşıyoruz. Dolayısıyla Sayın  Bakan, buradan bir kez daha sizden rica ediyoruz, en kısa zamanda, hiç beklemeden, bir ayı beklemeden bu konuda bir adım atılırsa en azından onlara olan görevimizi belki bir nebze de olsa yerine getirebileceğimizi düşünüyoruz.

Tam da içerisinde bulunduğumuz barış süreciyle de alakalı olarak aslında ifade etmek istiyoruz. Sürecin başından beri hasta tutsaklar meselesi bir pazarlık konusu hâline getirildi ve karşılıklı bazı polemiklerle  birlikte, şu yapılırsa ancak biz hasta tutsakları cezaevinden bırakırız ya da bu yapılmadan hasta tutsaklara ilişkin herhangi bir adım atmayız diye bize ifade edildi ama biz bu meselenin bir kez daha ne kadar vicdani bir mesele olduğunun, ne kadar insani bir mesele olduğunun altını da önemle çizmek istiyoruz.

Değerli arkadaşlar, elimizdeki listede tabii ki 500’e yakın hasta tutsak var ve bu hasta tutsakların başında şu anda ölümle pençeleşen Abdullah Kalay Kandıra 2 No.lu F Tipi Cezaevinde, yine Abdurrahman Yıldırım Şakran T Tipi Cezaevinde, Avni Uçar Siirt E Tipi Cezaevinde, Aziz Bayın Edirne’de, Aslan Karslı Kırıklar’da, Alaattin Öğet Edirne’de, yine Ayfer Ayçiçek Gebze M Tipi Kadın Cezaevinde, Fatma Tokmak Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevinde şu anda hasta tutsaklar arasında birinci sıralarda yer almakta.

Dolayısıyla onları kaybetmeden aileleriyle bir araya gelebilmelerinin, belki de son nefeslerini aileleriyle birlikte verebilmelerinin olanaklarını sağlamanın hem bizim hem de Hükûmetin birinci gündemi olması gerektiğini ifade ediyor ve bu ısrarımızı da Sayın Hükûmete, Sayın Bakana iletmek istiyoruz. Dolayısıyla hasta tutsaklar konusunda çok acil atılması gereken adımlar olduğunu düşünüyor ve barış süreciyle de alakasını kurarak bu konudaki ısrarımızı Sayın Bakana ifade etmek istiyoruz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederiz Sayın Buldan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının 14. Maddesinin 2. fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                          Mehmet Hilal Kaplan (Kocaeli) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ İHSAN YAVUZ (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Onur, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

MELDA ONUR (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı üzerine söz almış bulunuyorum ama sözlerime başlamadan önce, dün mizaha uzanan kanlı elleri kalemimi kaldırarak kınıyorum. Müsaadenizle bu desteği vermemiz gerekiyor arkadaşlarımıza. Şöyle elimde tutacağım.

(Hatibin, üzerinde “Je Suis Charlie” yazılı bir dövizi göstermesi)

MELDA ONUR (Devamla) - Arkadaşlar, naçizane olarak bir mizah dergisi yazarı, bir dönem de öğrencilik yıllarımın geçtiği bir şehirde, dostlarımın dostları olduğunu bildiğim mizah ustalarının ve  Charlie Hebdo çalışanlarının sevdiklerine başsağlığı diliyorum.

Bugün Sevgili Metin Göktepe’nin ölüm yıl dönümü, katledilme yıl dönümü. 10 Ocak, önümüzdeki günlerde Çalışan Gazeteciler Günü. Bu vesileyle bugün bir kanun teklifi sunacağız. Medyanın ve mizahın baskı altında olduğu ülkemizde 7 Ocak günü mizah gazeteciliğine adansın istiyoruz ve 7 Ocak haftası basın özgürlüğüne ve mizaha saygı haftası olsun istiyoruz, mizah silahla, gazla, copla karşılık görmesin diye.

Sayın vekiller, Sayın Bakan; bundan bir süre önce cezaevinden bir mektup aldım. Zeynep Bakır, 3 yaşındaki bebeği Poyraz Ali’yle, bir de fotoğrafını göndermişti. Ben size fotoğrafı da göstereyim, Zeynep ve çocuğu Poyraz Ali. Poyraz Ali otizmli bir bebek, 3 yaşında. Zeynep Bakır, eşi ve oğluyla Trabzon’da oturuyordu. Tamamen yasal olan gösterilere katılmak, tamamen yasal dergi çıkarmaktan dolayı terör örgütü üyeliğinden hüküm giydi Erzurum özel yetkili mahkemede. Hani, Türk yargı sistemine zararlı olduğu düşünülerek bugün lanetlenen özel yetkili mahkemede. Zeynep’in oğlu Poyraz Ali atipik otizm. Atipik otizm iyileştirilebilir bir otizm ama otizmin ilerlememesi için alınması gereken önlemler var. 3-6 yaş da bunun için çok önemli ancak 3-6 yaşında ne yazık ki Poyraz Ali cezaevinde olmak durumunda kalacak.

Poyraz Ali şöyle bir hayat yaşıyor: Trabzon’da oturan babası ayda bir kere açık görüşe geliyor. Açık görüşe gelme nedeni, kapalı görüşün otizmli bir çocuk için hiç de uygun olmadığı. Anneden ayrılırken ağlıyor. Baba bir hafta alıyor, daha sonra geri getiriyor. Her iki ayrılıkta da ağlıyor. 7/24 eğitim görmesi gerekirken, ne yazık ki Poyraz Ali haftada 3 kere sadece kırk beş dakika bir danışma merkezine gidiyor annesiyle. İyi bir danışma merkezi ama yetersiz. Cezaevinde Millî Eğitime bağlı bir kreş var. Fena bir kreş değil ama bir otizmli çocuk için uygun koşullar yok. Özel bir eğitim gerekiyor. Şimdi, çocuğun üstün yararı için, özellikle bu kreşe çıkışında annesinden ayrılmaması gerekiyor. Şöyle bir şey düşünün: Çocuğu bir gardiyan annesinden alıyor ve kreşe götürüyor. O cezaevi içerisindeki kreşe kadar annesinin gidebilmesi bile bir otizmli çocuk için son derece önemli. Onun yanı sıra, eğitimi için kendisine gönderilen materyaller ne yazık ki verilmiyor.

Sayın Bakan, geçenlerde biz ziyaret etmiştik kendisini. Bilmiyorum, takip edebildiniz mi? Otizmli bir bebekle ilgili olarak anlatıyorum. Bunun için sizi ayrıca ziyaret edeceğiz. Ben de ziyaret edeceğim. Bunu da burada not edeyim. Otizmli bebeğin bir sıkıntısı var. Yani, birçok otizmli çocuk var -biliyoruz biz- cezaevlerinde. Bu çocuğa gönderilen eğitim materyallerine el konuyor. Bu nedir? Hamur, puzzle, kalem. Lütfen bunların bir yönetmelik değişikliğiyle sağlanmasını teşvik ediniz.

Şimdi, biz şunu öğrenmek istiyoruz: Acaba bugün cezaevlerinde otizmli ya da engelli ya da kronik hastalığı olan çocukların sayısı nedir? Bununla ilgili yapılmış bir araştırma var mı? Otizmle ilgili yapılmış düzgün bir araştırma olmadığını biliyoruz. Hani, Kabinenizin dedikodusunu yapmak istemiyorum ama Sağlık Bakanlığından bu konuda federasyona gelen yanıt, otizm üzerinde herhangi bir çalışma yapmak gibi bir amaçları yok. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının da federasyona hâlâ bir randevu vermediğini biliyoruz. Fatma Şahin Hanım döneminde bir yol katettiler ama Sayın Ayşenur İslam’ın federasyona hâlâ bir otizm eylem planı için bir randevu vermediğini biliyoruz. Özellikle çocuklarımızın, cezaevindeki çocuklarımızın ve cezaevindeki otizmi olabileceğini düşündüğümüz çocukların rahatsızlıklarının ilerlememesi için hassasiyetinizi rica ediyoruz. Ben bugünden randevu talebimizi size iletiyorum. Önümüzdeki günlerde, Sayın Müsteşarı, sizi ziyaret edeceğiz otizmli çocukların cezaevlerinde kalmaması üzerine. Önemli olan, denetimli serbestlikle ailelerin dışarıda olmalarıdır.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

 BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Onur.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Kanun Tasarısının 14. Maddesinin 2. Fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

(2) güvenlik görevlilerinin veya kolluk kuvvetlerinin kuvvet kullanarak müdahale ettiği durumlarda, müdahalede görev alan personelin can ve mal güvenliği ile ilgili gizlilik kararı dâhil olmak üzere gerekli tedbirler alınır.

Murat Başesgioğlu (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ İHSAN YAVUZ (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Madde hukuk devleti kuralları içinde meramına uygun hâle getirilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

14’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 14’üncü madde kabul edilmiştir.

15’inci madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Kanun Tasarısının 15. Maddesinin 4. Fıkrasının b) bendinde bulunan (amirinin görüşü alınmak suretiyle Cumhuriyet başsavcısı tarafından takdir edilir.) ibaresinin madde metninden çıkarılmasını, yerine, (amiri tarafından takdir edilir. Müdahale kararı derhal Cumhuriyet başsavcılığına bildirilir.) ibaresi ve cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

    Faruk Bal                                Alim Işık                           Yusuf Halaçoğlu

       Konya                                   Kütahya                                  Kayseri

 

Murat Başesgioğlu                    Bülent Belen

     İstanbul                                 Tekirdağ

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının 15. Maddesinin 4. Fıkrasının c) bendine “Soruşturma en yakın Ağır Ceza Mahkemesinin bulunduğu yer Cumhuriyet Başsavcısı tarafından yürütülür” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Dilek Akagün Yılmaz                Ali Rıza Öztürk                   Mehmet Hilal Kaplan

        Uşak                                     Mersin                                   Kocaeli

 

   Melda Onur                      Malik Ecder Özdemir

     İstanbul                                   Sivas

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 15 inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Sırrı Süreyya Önder                 Pervin Buldan                         Hasip Kaplan

     İstanbul                                    Iğdır                                     Şırnak

 

  Kemal Aktaş                             Erol Dora

        Van                                      Mardin

BAŞKAN – Komisyon bu son okuttuğum önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ İHSAN YAVUZ (Sakarya) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Buldan, siz konuşacaksınız.

Buyurunuz efendim.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün belki her maddede verdiğimiz önergeler üzerine çıkıp bu kürsüde konuşmalar yapmaya çalışıyoruz ama her birinin de ayrı ayrı önemli olduğunu düşünüyoruz ve bu önemden dolayı bu kürsüyü bugün bu kadar sık kullanmaya çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlar, yarın 9 Ocak. Bilindiği gibi iki yıl önce, 9 Ocak 2012 tarihinde Fransa’nın başkenti Paris’te 3 kadın katledildiler. Evet, Sara, Sakine Cansız; Rojbin, Fidan Doğan; Ronahi, Leyla Şaylemez. Bu 3 kadın arkadaşımız Fransa’nın başkentinde, Fransa’nın göbeğinde, Paris’te karanlık güçler tarafından ne yazık ki katledildiler. Onların katledilişinin aslında büyük bir amacı vardı. Onları katledenler bazı amaçları güderek bu katliamı işlemeye kastettiler çünkü bu 3 kadın arkadaşımız Kürt özgürlük mücadelesinde önemli isimlerdi. Tam da Sayın Öcalan’la 3 Ocak tarihinde yapılan barış görüşmelerinin başlamasından bir hafta sonra, 9 Ocak tarihinde Fransa’da katledilen bu 3 arkadaşımızı öldürenler, bu cinayeti işleyenler bu barış sürecinin gelişmesini ya da ilerlemesini önlemek adına bunu yaptılar ve bu cinayetleri işlediler. Aslında yapılması gereken tek şey şuydu: Bu cinayetleri kimler yaptı, bu cinayetlerin arkasında hangi güçler vardı, bu güçler açığa çıkarılmalıydı. Ne yazık ki ne Türkiye’de AKP Hükûmeti ne de Fransa Hükûmeti, bu cinayetleri araştırmak bir yana bırakılsın, kimin yaptığına dair en ufak bir ipucunu bulup kamuoyuna açıklama yapmadılar; görevlerini yapmadılar. Fransa Hükûmeti de görevini yapmadı, AKP Hükûmeti de bu konuda görevini yapmadı; oysa ellerde bir sürü delil vardı değerli arkadaşlar. Türkiye’ye gelen Güney isminde bir şahsın MİT’le yapılan görüşmeleri “tape”lerle birlikte açığa çıkmasına rağmen, bu konuşmalar kamuoyuna yansımasına rağmen AKP Hükûmeti bu konuda sessiz kalmayı tercih etti.

Biz bu 3 kadın arkadaşımızın şahsında, yaşamını yitiren bütün kadınları buradan saygıyla anmak istiyoruz. Onların barış sürecine, onların Türkiye'deki demokratikleşme sürecine, onların Türkiye'deki Kürt sorununun demokratik yöntemlerle çözülme sürecine çok büyük katkıları olacağını herkes çok iyi biliyordu. Onlar bu mücadelede çok önemli yerlere sahiptiler fakat bu sürecin gelişmesini istemeyenler, bu süreci sabote etmek isteyenler, engellemek isteyenler, gözlerini bu 3 kadına dikti ve onları katlettiler. Bizler bulunduğumuz her platformda, bulunduğumuz her yerde, alanlarda, meydanlarda Sakineleri, Ronahileri ve Saraları unutmayacağımızı bir kez daha ifade etmek istiyoruz ve AKP Hükûmetine de şunu çok açıkça ifade etmek isteriz ki bu cinayetler açığa çıkmadığı sürece bu barış sürecinde ilerleme de çok zor olacaktır. Dolayısıyla bu cinayetler bu barış sürecinin bir parçasıdır. AKP Hükûmetinin görevi bu cinayetleri açığa çıkarmaktır, bu cinayetlerin arkasında olan güçleri açığa çıkarmaktır ve bunu kamuoyuyla paylaşmaktır, gerekli cezaları bu insanlara vermektir.

Biz bir kez daha bu konudaki beklentimizi, ısrarımızı ifade etmek istiyoruz. Yarın Türkiye’nin birçok yerinde, Avrupa’nın birçok başkentinde bu 3 kadın arkadaşımız anılacaktır, onlara olan bağlılığımız dile getirilecektir, onların mücadeleleri yaşatılacaktır diyor ve bu 3 arkadaşımızı bir kez daha saygıyla, minnetle, şükranla andığımızı ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Buldan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının 15. Maddesinin 4. Fıkrasının c) bendine “Soruşturma en yakın Ağır Ceza Mahkemesinin bulunduğu yer Cumhuriyet Başsavcısı tarafından yürütülür” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Dilek Akagün Yılmaz (Uşak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ İHSAN YAVUZ (Sakarya) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Ağbaba, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, İnsan Hakları Cezaevi Alt Komisyonunda birlikte görev yaptığımız, ömrünü demokrasi ve özgürlük mücadelesine adayan Sayın  Murat Bozlak’a rahmet diliyorum, partisine ve ailesine sabırlar diliyorum.

Değerli arkadaşlar, sizin ve kamuoyunun yakından bildiği gibi, Cumhuriyet Halk Partisi Cezaevi Komisyonu olarak Türkiye'nin Muş’tan Edirne’ye kadar birçok cezaevini ziyaret ettik. Nerede bir haksızlık var ise orada olmaya çalıştık. Gittiğimiz her cezaevinde hem mahkûmları ziyaret ettik hem de cezaevinde çalışan infaz koruma memurlarıyla, müdürlerle, müdür yardımcılarıyla, aday memurlarla, teknik memurlarla, şoförlerle toplantılar yaptık, onların sorunlarını tespit ettik, raporladık ve bu kürsüde birçok kez dile getirdik. Ama üzülerek söylemek isterim ki 2011 yılında infaz koruma memurlarının sorunları neyse şimdi de aynı, değişen hiçbir şey yok. 2011 yılından bugüne değişen tek bir şey var değerli arkadaşlar, daha önce nevresim bezinden gömlek giyiyordu infaz koruma memurları, şimdi fanila giyiyorlar, o da maalesef fanilalar bir yıkamada üç beden çekiyor.

Değerli arkadaşlar, problem aslında basit, şaside problem var, yürüyen aksamda problem var, motorda problem var ama sadece kaporta değiştiriliyor. Eskiden “gardiyan” deniyordu, sonra “ceza infaz koruma memuru” denildi, şimdi “iç güvenlik, dış güvenlik görevlisi” ismi veriliyor. Yani kaporta değişiyor ama cezaevindeki personelin sorunları değişmiyor. Cezaevinde çalışan memurların yeni bir sıfata değil, yeni bir statüye ihtiyacı var değerli milletvekilleri.

Cezaevinde, değerli arkadaşlar, iki tür mahkûm var: Biri, sayıları 157 bine yaklaşan, üst üste yatan, bazen nöbetleşe nefes alan, her türlü olumsuz koşullarda yatan mahpuslar. İkincisi ise, çalışarak sınavlara giren, gönüllü olarak cezaevinde yatan mahkûmlar yani infaz koruma memurları. İnfaz koruma memurları cezaevindeki olumsuzlukların tamamından etkileniyor. İnfaz koruma memurları diyorlar ki değerli arkadaşlar, Sayın  Bakan: “Jandarmanın sahibi var, polisin sahibi var, bizim sahibimiz yok. Bizi mahpus sevmiyor, bizi mahpus yakınları sevmiyor, anlaşılıyor ki bizim bakanlığımız, Adalet Bakanlığı da bizi sevmiyor.” Tartışmasız, devlet memurlarının en şanssızı infaz koruma memurlarıdır değerli arkadaşlar.

Polisin yıpranma payı var, askerin yıpranma payı var, hatta burada hiç çalışmayan AKP milletvekili arkadaşlarımızın da yıpranma payı var. (CHP sıralarından alkışlar) Ama, gecesini gündüzüne katan, her türlü riski alan infaz koruma memurlarının, maalesef, yıpranma payı yok. Yıpranma payını size defalarca dile getirdiler, CİPDER, diğer dernekler defalarca gündeme geldi.  Biz, her bütçe konuşmasında, Cumhuriyet Halk Partisi  Cezaevi Komisyonu olarak, yıpranma payının olması gerektiğini söyledik. Belki memurlar içerisinde yıpranma payını en fazla hak eden memurlar infaz koruma memurları. Çünkü, değerli arkadaşlar, bakın, hapishanede yatan her türlü mahkûmun riskini alıyorlar, dışarıda her türlü riski alıyorlar ama buna rağmen, maalesef, yıpranma payları verilmiyor.

Yine, değerli arkadaşlar, birçok cezaevi biliyorsunuz şehrin dışında, kiminde lojman var, kiminde lojman yok, kiminin lojmanının fiyatı farklı, kiminin farklı, kimisi servis bulamadığı için evlerine gidemiyor ve maalesef, dışarıda lojmanı olan insanlar da tam bir tecrit hayatı yaşıyor. Ailesi de mahkûm gibi yaşıyor, oradaki cezaevinde kalan insanların aileleri çünkü orada, şehrin dışında yapılan lojmanlarda başka türlü, bir insanla ilişki kuramıyorlar.

Değerli  milletvekilleri, memurların tamamı, emekliliği geldiği zaman herkes düğün bayram emekli oluyor. Tek emekli olamayan memurlar infaz koruma memurları. Müdürü emekli olamıyor, infaz koruma memuru emekli olamıyor, uzmanı emekli olamıyor, müdür yardımcısı emekli olamıyor. Niye değerli arkadaşlar? Çünkü, 4 bin lira maaş alan müdürün maaşı emekli olduğu gün 2 bin liraya; 2.500 lira, 3 bin lira maaş alan infaz koruma memurunun da maaşı emekli olduğu gün, değerli arkadaşlar, bin liraya, 1.500 liraya düşüyor. O nedenle, çocukları başka yere gitse de, hasta olsalar da, eşi hasta olsa da, yatalak da olsa, maalesef, infaz koruma memurları emekli olamıyor.

Değerli arkadaşlar, cezaevinin her türlü olumsuzluğundan infaz koruma memurları da maalesef etkileniyor. Klozet yoksa, maalesef oradaki hastaları, hasta mahpusları infaz koruma memurları tuvalete götürüyor, her türlü olumsuzluğu onlar çekiyor.

Yine, değerli arkadaşlar, şunu da söylemek istiyorum: İnfaz koruma memurları, tek mesai almayan memur onlar. Bayram yok, yılbaşı yok, gecesi  yok, gündüzü yok ama maalesef, hâlâ infaz koruma memurları fazla mesai alamıyorlar. Sendika hakkı yok, yemekleri kötü, yaz kış bot giyiyorlar, silah hakları ellerinden alınıyor, emekli olunca verilmiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VELİ AĞBABA (Devamla) – Maalesef, infaz koruma memurlarının sorunları giderilebilmiş değil. Sayın Bakan, sizden ricamız, infaz koruma memurlarının sorunlarını biraz daha ciddiye alıp çözmektir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ağbaba.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Milet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Kanun Tasarısının 15. Maddesinin 4. Fıkrasının b) bendinde bulunan (amirinin görüşü alınmak suretiyle Cumhuriyet başsavcısı tarafından takdir edilir.) ibaresinin madde metninden çıkarılmasını, yerine, (amiri tarafından takdir edilir. Müdahale kararı derhal Cumhuriyet başsavcılığına bildirilir.) ibaresi ve cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                              Murat Başesgioğlu (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ İHSAN YAVUZ (Sakarya) - Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarı ile Cumhuriyet Başsavcılığı operasyon amiri gibi bir konuma getirilmektedir. Dış güvenliğin Jandarma, iç güvenliğin cezaevi idaresi tarafından sağlandığı, Cumhuriyet savcılığının idari görevi yanında yargı görevinin bulunduğu sistemden vazgeçilmesi, kurumlar arası denge ve denetimi de ortadan kaldırmaktadır. Cezaevi idaresinden ve müdahale halinde kanuna aykırılıkları tahkik edecek olan Cumhuriyet savcılığının operasyon amiri gibi görev alması dengesiz ve denetimsiz bir hal yaratacaktır. Müdahale halinde kanuna aykırılıkları adli görevi içinde tahkik etmesi gereken Cumhuriyet savcısının kendi işlemini kendisinin soruşturması gibi bir hukuki sonuç ortaya çıkacaktır. Öneri ile yetki ve sorumluluk müdahale birimlerinin en üst amirine bırakılmaktadır.

BAŞKAN- Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…  Kabul edilmemiştir.

15’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 15’inci madde kabul edilmiştir.

16’ncı madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

                          Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının 16. Maddesinin ikinci cümlesindeki "ihtiyaç halinde" ibaresinin "gerektiğinde" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Dilek Akagün Yılmaz                              Ali Rıza Öztürk                               Mehmet Hilal Kaplan

                        Uşak                                                Mersin                                               Kocaeli

                   Melda Onur                                 Malik Ecder Özdemir                             Uğur Bayraktutan

                      İstanbul                                               Sivas                                                 Artvin

                                                                                   

                                              Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 16’ncı maddesinin 2’nci cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Ayrıca güvenlik hizmetlerinde görev alacak personeline, masrafları bakanlıkça karşılanmak üzere Türkiye Barolar Birliği, barolar, insan hakları çerçevesinde faaliyet yürüten sivil toplum kuruluşları ile hukuk fakültelerinin insan hakları alanında çalışmalar yürüten kürsüleri tarafından temel insan hakları eğitimi verilir. "

              Sırrı Süriye Önder                                  Pervin Buldan                                     Hasip Kaplan

                      İstanbul                                                Iğdır                                                 Şırnak

                   Kemal Aktaş                                         Erol Dora

                         Van                                                 Mardin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ İHSAN YAVUZ (Sakarya) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Dora, buyurunuz.

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı’nın 16’ncı maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Kanun tasarısı vesilesiyle, cezaevlerinde bulunan hükümlülerin ailelerinden uzak cezaevlerine nakledilmeleri konusuna değinmek istiyorum. Hükümlülerin ailelerinden uzak cezaevlerine istekleri dışında gönderilmeleriyle, hükümlülerin anne ve babaları, eşleri, çocukları ziyarete gidememekte ve mahpusla görüşememektedirler. Çocuklar aynı zamanda okula gittikleri için, cezaevinde bulunan babalarının, annelerinin, abilerinin ziyaretlerine gidememekte veya eğitimlerini aksatmaktadırlar. Bu hâliyle ciddi ölçüde sorunlar yaşanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, hükümlülerin ailelerine yakın cezaevlerine nakledilmeleri gerekmektedir. Zira, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin ceza infaz alanındaki tavsiye kararlarının 22'nci maddesinde “Mahpusların aile bağlarının kopmaması için özel çaba gösterilmelidir. Mahpuslar mümkün olduğunca ailelerine veya yakın akrabalarına en yakın cezaevlerine yerleştirilmelidirler." biçiminde bir hüküm bulunmaktadır. Dolayısıyla, Adalet Bakanlığının uygulamalarını bu hüküm doğrultusunda yürütmesi gerekmektedir.

Hükümlü ile aile görüşlerinde bir diğer sorun görüşme sürelerine ilişkindir. Ailelerin arada bir gidebildikleri aylık açık görüşlerde görüşme sürelerinin uzatılması da hükümlü ile ailesi arasındaki bağların sağlıklı yürümesi açısından önemli bir konudur.

Çeşitli zahmetlere katlanan anne, baba, eş ve çocuklar bir saatlik görüşte bir şey anlamadan geri dönmek zorunda kalmaktadırlar. Her ne kadar kâğıt üzerinde her hafta ziyaret hakkı tanınmış olsa da ailesinden yüzlerce kilometre uzaktaki cezaevlerine gönderilen mahpuslar için haftalık görüşler pratik olarak kullanılabilen bir hak değildir.

Değerli milletvekilleri, aile ve dış dünyayla temas hakkı engellenmemeli, mahpusun yararı gözetilerek dışarıyla ilişkilerinin güçlendirilmesi sağlanmalıdır. Bu itibarla, ailelerin mahpusları ziyaret edebilmesi için, mahpusların ailelerinin ikamet ettikleri yere yakın bir cezaevinde tutulmaları gerekmektedir.

Mahpusların aileleriyle ve avukatlarıyla görüşme olanağının kısıtlanması, öğrenci mahpusların okullarıyla arasındaki ilişkinin koparılması, duruşması olan tutukluların her seferinde ring aracında günlerce yolculuk yapmak zorunda bırakılması gibi şikâyetleri, gerek cezaevlerinden tarafımıza gönderilen mektuplardan gerek zaman zaman gerçekleştirdiğimiz cezaevi ziyaretlerinden ve gerekse mahpusların bu konuyla ilgili olarak sivil toplum örgütlerine başvurularından net bir biçimde öğrenebilmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, mahpusların, ailelerinin ikamet yerlerine oldukça uzağa taşınması hem uluslararası sözleşmelere hem de insan haklarına aykırı, kabul edilemez bir uygulamadır. Birçok aile para bulamadığı için yakınlarını görmeye gidememekte, bu nedenle mahpuslar da aileleri ekonomik olarak daha fazla mağdur olmasınlar diye "Ziyaretimize gelmeyin." demek zorunda kalabilmektedirler. Bu durum, ailesiyle ve yakınlarıyla görüşemeyen mahpusun stres, bunalım, daha birçok psikolojik sorun yaşamasına da sebebiyet vermektedir. Bu bunalım cezaevi personeline de yansımakta, mahpuslara kötü muamelenin artmasına kadar varabilmektedir. Dolayısıyla, ailelerden uzak cezaevlerinde kalma sorunu, zincirleme biçimde hapishaneleri daha da çekilmez bir duruma getirmektedir.

Değerli milletvekilleri, Adalet Bakanlığı cezaevi sistemini tarif ederken "rehabilite etme, topluma kazandırma" kavramlarını kullanmaktadır ancak mahpusları ailelerinden kopartarak, ortak alanları kullandırtmayarak, kitap yasağı koyarak nasıl bir rehabilitasyon öngörüyor bunu anlamak mümkün değildir. İnsan onuruyla bağdaşmayan bu uygulamalarla mahpusun ailesiyle ve toplumla bağını kopartmış oluyoruz. Bu yaklaşım ve uygulamalar, kısa ve uzun vadede toplumsal açıdan tehlikeli sonuçlara yol açmaktadır ve yol açmaya devam etmektedir.

Değerli milletvekilleri, Adalet Bakanlığının mahpus nakillerine mazeret olarak cezaevlerinin kalabalık oluşunu göstermesi kabul edilemezdir. Cezaevlerinin kalabalık olması sorunu sevk ve nakillerle değil, cezaevlerinin revize edilmesiyle, mimarilerinin insan haklarına ve yaşamına uygun şekilde yeniden düzenlenmesiyle mümkün olabileceğini belirtiyor, tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dora.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının 16. Maddesinin ikinci cümlesindeki "ihtiyaç halinde" ibaresinin "gerektiğinde" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                          Dilek Akagün Yılmaz (Uşak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ İHSAN YAVUZ (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Bayraktutan, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; sözlerimin başında İstanbul’daki hain saldırıda şehit olan polis memurumuzu rahmetle anıyorum, yakınlarına başsağlığı diliyorum. İnşallah bu olaylar sona erer diyorum.

Dünden beri, iki gündür yaşanan ilginç bir olay var: Yakalanan bir terörist var; otopsi masasında, otopside, iki gündür otopsideki kişinin kimliğini tespit edemedik. Bugün, Sayın İçişleri Bakanı lütfettiler “Kimliğini tespit ettik…” Fransa’daki olayda poşularla saldırı yapılıyor, kim oldukları belli değil, dün akşam. Bir baktık ki bugün sabah çarşaf çarşaf kimlerin yaptığı ortaya çıktı ama bizim Sayın İçişleri Bakanımız, kırk sekiz saat sonra, ne olduğu belli olmayan bir kimlik tespiti ortaya koydu. Gerçekten doğru mudur, değil midir, onu merak ediyorum. Önce onu paylaşmak istiyorum.

Onun arkasından -daha önceki konuşmalarımda da söylemiştim- Artvin Cerattepe’de verilmiş olan bir iptal kararı var; tüm Türkiye’ye, tüm Artvin’e, tüm çevre mücadelesine hayırlı uğurlu olsun diyorum, Artvin’e uzanan elleri kıracak olan bir hukuk mücadelesidir. Bu mücadelede emeği olanları kutluyorum.

Değerli arkadaşlarım, milletvekilinin görevi denetim görevidir. Denetim görevinden daha önemli bir görev yoktur. Denetim görevi yapıyorken kendisine atfedilmiş olan bazı görevler vardır, bu görevleri yerine getirebilir. Bunlardan bir tanesi, örneğin yazılı soru sorabilir, sözlü soru sorabilir, Meclis araştırması önergesi verebilir.

Ben aslında konuşmamı başka bir bağlamda yapacaktım ama dün Sayın Meclis Başkanından bana bir yazı geldi değerli arkadaşlar. Meclis Başkanına bir soru sordum. Meclis Başkanına sorduğum soruda, cumhuriyetin bütün değerlerine hakaret eden Kadir Mısıroğlu diye çok değerli bir zat var, bir vatan kahramanı var! Bu, Mustafa Kemal Atatürk’e hakaret etmeyi kendisine görev addetmiş, küfürler, galiz küfürler yağdıran bir vatandaş bu vatandaş.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Meczup, meczup!

UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla) – Evet, aynen öyle, meczup.

Şimdi, Millî Eğitim Bakanlığının İnternet sitesine girdiğiniz zaman, hiçbir şey olmadan, okullarda öğrenciler rahatlıkla bu meczubun demiş olduğu sözlere erişebiliyorlar değerli arkadaşlarım.

Sayın Nabi Avcı’ya dört tane soru sordum. Şimdi, bu sorular İç Tüzük’ün hangi maddesine aykırıdır sayın milletvekillerinin takdirine sunuyorum. Dedim ki: “Sayın Bakan, Bakanlığınıza bağlı okulların kullandığı akıllı tahtalardaki filtre neden vardır; hangi amaç için kullanılmaktadır, ne gibi videolar engellenmektedir?” Birinci sorum bu. İkinci sorum: “Kadir Mısıroğlu denen şahsın Atatürk ve cumhuriyetin değerlerine hakaret eden videoları Bakanlığınızın filtresine neden takılmamaktadır? Atatürk ve cumhuriyet değerlerine hakaret eden videoya filtre uygulamayan program ve filtre uygulanmakta mıdır?” Üç: “Konuyla ilgili bir inceleme başlatmayı düşünüyor musunuz?” Dört: Atatürk’e ve cumhuriyete hakaret eden bu şahsa ilişkin benzer hakaret içeren videoların kaldırılması yönünde bir direktifiniz olacak mıdır?” diye dört tane soru sordum.

Şimdi, bu değerli Meclis Başkanımız -ki bu Meclis Başkanımıza ben milletvekilliğimin ilk günlerinde resmî yazı yazmıştım çünkü tutuklu milletvekilleri konusundaki vurdumduymaz tavrından dolayı seni Meclis Başkanı olarak tanımıyorum demiştim, ne kadar haklı olduğum ortaya çıktı- bana bir yazı yazmış değerli arkadaşlarım. Yazıda diyor ki: “Bu yazmış olduğun, sorduğun soruların 2 ile 4’üncü maddeleri İç Tüzük’ün amir hükümlerine uymamaktadır.”

Şu Cemil Çiçek’e buradan sesleniyorum: Bu nasıl uymuyor? Yani, bu Kadir Mısıroğlu’na ilişkin sorular yorum soruları değil. “Bunu engelleyecek misin, engellemeyecek misin?” diye sorular soruyorum Bakana, bu, Meclis Başkanından geçmiyor.

Ben, buradan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına sesleniyorum: Lütfen, görevinizi objektif kurallar içerisinde yapınız Sayın Başkan. Bunun gereğini lütfen yapınız. Bu şekildeki sorularımıza İç Tüzük’ü bahane ederek subjektif değerlendirmeler içerisinde bulunmayınız. Öncelikle bunu ifade etmek istiyorum.

Bunun dışında birkaç şey daha söyleyeceğim değerli arkadaşlarım. Buraya gelmeden evvel, Türk Dil Kurumunun sözlüğüne baktım darbe nedir diye. 17 ve 25 Aralıkla ilişkin olarak en çok kullandığınız kelimelerden bir tanesi, savunduğunuz kelimelerden bir tanesi darbe. Türk Dil Kurumunun darbe tanımlaması şöyle –bu, daha sonradan değiştirilmiş, buna bir şey de eklenmiş- diyor ki: “Bir ülkede baskı kurarak, zor kullanarak veya demokratik yollardan yararlanarak hükûmeti istifa ettirmek veya rejimi değiştirmek darbedir.”

Değerli arkadaşlarım, darbenin ne olduğunu bilmeniz için 12 Eylül 1980’de Artvin’de olmanızı isterdim. Darbe nedir, nasıl darbe yapılıyor diye bir gelip görseydiniz. 12 Eylül 1980’de, sabahtan kapılara dayandılar, insanları böyle yaka paça aldılar, Artvin Öğretmen Okuluna indirdiler; soğuk sulara sokarak, elektrik vererek, işkence yaparak ve o insanları aileleri belki bir yıl sonra görerek, belki bir buçuk yıl sonra görerek ancak birbirleriyle karşılaştılar. Darbenin ne olduğunu görebilmek için, 12 Eylül 1980’de askerî darbenin nasıl yapıldığını, Kenan Evren’in darbesinin nasıl yapıldığını görmeniz lazım sayın milletvekilleri.

Darbe şu değildir: Burada bu tanımlamalar varken, böyle bir baskı ve işkence varken birilerinin yaptığı gibi “Babacığım, paraları sıfırladın mı?” lafı değildir değerli arkadaşlarım. Bu nedenle, bu darbeyi iyi ayırt etmek lazım. Hırsızlık ile darbe arasındaki ince çizgiyi eğer ayırt ederseniz 17 ve 25 Aralığın ne olduğunu iyi tanımlarsınız diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım,  o nedenle söylüyoruz ki sizlerin çocukları ile bizlerin çocukları arasında bir fark var. Sizlerin çocuklarının, sizlerin evlerinde para sayma makineleri var, dolarlar var, eurolar var; bizim evlerimizde ise Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün fotoğrafları var, başka bir şey yok.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sizin de Sarıgülleriniz var! Bolca var! Bolca var!

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bayraktutan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

16’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 16’ncı madde kabul edilmiştir.

17’nci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının 17. Maddesinin 4. Fıkrasına “iaşe edilir” ibaresinden sonra gelmek üzere “fazla çalışma ücretleri ve diğer sosyal hakları ödenir” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

            Dilek Akagün Yılmaz                              Ali Rıza Öztürk                               Mehmet Hilal Kaplan

                        Uşak                                                Mersin                                               Kocaeli

             Malik Ecder Özdemir                                 Melda Onur                                  Kadir Gökmen Öğüt

                        Sivas                                               İstanbul                                              İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 17 inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

             Sırrı Süreyya Önder                                Pervin Buldan                                     Hasip Kaplan

                      İstanbul                                                Iğdır                                                 Şırnak

                   Kemal Aktaş                                         Erol Dora

                         Van                                                 Mardin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ İHSAN YAVUZ (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu 17’nci madde, dış güvenlik infaz memurlarına verildikten sonra, birden, mevcut 42 bin-45 bin arası olan infaz koruma sayısı 80 bine çıkacak. Yani 80 bin yeni infaz memuru olacak.

Peki, bu infaz memurlarının sorunları, beklentileri… Jandarma daha önce dışarıda görev yaparken silah tazminatı alıyordu, mesai olayı vardı, tatil günlerini kullanıyordu yani daha başka, dışarıda polis güvenliği durumlarında alınan haklar, ek zamlar, tazminatlar söz konusu. Burada dış güvenliği teslim ettiğiniz zaman -adliyeye gidiş geliş dâhil- tamamen silahlı, adliyenin, Adalet Bakanlığının adli kolluğuna bağlı, adli kollukla beraber bir yeni silahlı güç oluşacak; sayı da 80 bin civarında olacak.

Şimdi, bu silahları alacaksınız. Diyorsunuz ki: “Bu silahların tedariki için, araç gereç için İçişleri Bakanlığından görüş alacağız. Ayrıca, iç güvenlikle ilgili kullanılacak köpekler de Bakanlık tarafından temin edilir.” Yani, biliyorsunuz, burada -güvenlikle ilgili genelde- bu tür görevlerde kullanılıyor.

Şimdi, burada, bu kanun hükümlerine göre alınacakların -silah, mühimmat- cinsi, güvenliği, bilmem nesi belirsiz, neyle belirleyeceksiniz? Yönetmelikle. Bu AK PARTİ hükûmetlerinin en kıyak yaptığı iş budur; bir kanun çıkarırlar, vatandaşın durumu belli değil. 80 bin infaz memuru şimdi bekliyor; ne olacak, Meclis neyi görüşecek? Meclis hiçbir şeyi görüşmüyor kardeşim, hikâye görüşüyoruz. Bu kanun geçecek, 4 bürokrat oturacak, yönetmeliği çalışacak, ondan sonra “Milletin iradesi.” diyoruz, ne iradesi? Yıpranan, yirmi dört saatten fazla mesai yapan infaz memurunun oradaki özlük haklarını mı burada konuşuyoruz; bu Meclis mi karar altına alıyor ek ödemelerini, fazla mesai ücretlerini, bayram tatillerindeki çalışmalarını? Yani, şimdi düşünsenize, cezaevinde yatanlar zaten stres içinde, sıkıntı içinde. Bir de onların başındaki görevlilerin şartlarını düzenlemediğiniz zaman, eğitimini vermediğiniz zaman, maaşını vermediğiniz zaman, imkânını vermediğiniz zaman bu görevliler ile içeride sıkıntı içinde olanlar, iki sıkıntılı, görevli ve içeridekilerle nasıl insan haklarını, bir düzeni sağlarsınız? Sağlayamazsınız. “E, burada yönetmelikle yapacağız.” Niye kardeşim yönetmelikle yapıyorsunuz? Jandarmanın kanunu bu Meclisten geçmiyor mu? Bakın, emniyet kanununu görüşüyoruz güvenlik paketinde, geçmiyor mu? 80 bin infaz koruma memurundan bahsediyoruz arkadaşlar, kadroları var, tek tek sayılmış burada. Bu infaz koruma memurlarının bütün görevi sadece üzerlerindeki üniforma değildir; en temel insan haklarından bilmem neye kadar, eğitimlerinden sağlıklarına, sağlıklarından maaşlarına, maaşlarından güvenliklerine... Şimdi, bunların hepsi ucuz kirada mecburen oturmuyor mu, bu maaşla gidip nerede oturacak? Lojmanı yok. Yüksek güvenlikli cezaevinin infaz koruma memurunu siz mafyaya karşı, suç örgütlerine karşı nasıl koruyacaksınız? Varoşta bir gecekondu kiralayacak, suç oranlarına göre de farklı kesimlerden gelenlerin genellikle hâkim oldukları alanlar. Bu infaz koruma memuru bu tehdit ve bu tehlike karşısında kaldığı zaman nasıl korunacak? Bırak korunmasını, mesaisini, ücretini, özlük haklarını, eğitimini… Yani, bir kere jandarmada mesela astsubaylar, subaylar belli bir eğitimden geçiyor, bir okuldan, bir eğitimden geçiyor. Yani, bunu da yönetmelikle mi yapacak Bakanlık? Adaletin temeli budur arkadaşlar. İnfaz koruma memurları adalet istiyor, adalet. İnfaz koruma memurlarının, oradaki 159 bin tutuklu ve hükümlünün başında görev yapanların huzuru olmadığı zaman içeridekilerin de huzuru olmuyor. Kötü muamele, bilmem ne, şu, bu, falan, filan, her şey konuşuluyor ama burada özlük hakları konuşulmuyor. Cezaevinde çatışmalar oluyor, sıkıntılar oluyor, bilmem neler oluyor. Gelin, bunu yönetmeliğe bırakmayın, kanunla Mecliste konuşun arkadaşlar, öyle gizli kapaklı bir şey olmaz. Yanlış yapıyorsunuz, yönetmelik işi değil, kanun işidir bu iş. Bunu hatırlatıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının 17. Maddesinin 4. Fıkrasına “iaşe edilir” ibaresinden sonra gelmek üzere “fazla çalışma ücretleri ve diğer sosyal hakları ödenir” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Kadir Gökmen Öğüt (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ ALİ İHSAN YAVUZ (Sakarya) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLİ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Öğüt, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı’nın 17’nci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım.

İnfaz koruma memurlarının iaşesini ücretsiz veriyorsunuz, lütfediyorsunuz ancak hak ettikleri fazla çalışma ücretlerini ödemiyorsunuz. Siz ödemiyorsunuz, biz de onların haklı taleplerini buralarda sürekli dile getiriyoruz. Önergelerimizi kabul edin, infaz koruma memurlarına fazla çalışma ücretlerini ödeyin. Bu kanunun içinde bunun geçirilmesini diliyor, önergemizi kabul etmenizi rica ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu hafta başında son derece kritik bir oylama gerçekleşti. Meclis Soruşturması Komisyonu, adı yolsuzluk skandalına karışan 4 eski bakanı akladı. Sadece kritik değil, aynı zamanda tarihî bir gün de yaşadık. Zira her ne kadar Komisyondan Yüce Divan kararı çıkmasa da sadece bizler değil, Türk halkı 17 Aralık 2013 tarihini ve devam eden günleri asla ve asla unutmayacak, tarihte kara leke olarak yer alacak.

Kimse ölümsüz değil. Bu makamlar geçici. O koltuklar sizlerin babanızın malı değil. Tıpkı bugün olduğu gibi, o makamlardan indiğiniz gün de konuşulacaksınız. Ceplerinizi nasıl doldurduğunuzu, kasalara sığmayan sıfırlamaya çalıştıklarınızı yarın ve sonrasında da kimse unutmayacak ve böyle hatırlanacaksınız. Bizler de bunu unutturmamak için elimizden geleni yapacağız. “Tape”ler imha edilecekmiş. Milletin hafızasından nasıl sileceksiniz? Bakara makaraları nasıl unutturacaksınız? Arkadaşlar, atalarımız ne güzel söylemiş: “Bu mızrak bu çuvala sığmaz.” Sığdıramazsınız.

Değerli milletvekilleri, bu aralar bir sürü yandaş platform türedi. Sivil Dayanışma Platformu adında bir yapılanma var; bunun başkanı, Hükûmetin akil adamlar listesinde de üye. En az bir senedir ve sıklıkla, metroda, sokaktaki billboardlarda, kara yollarında, yasak olan yerlerde bile bu platformun verdiği ilanlar var. Neden? Çünkü “sağlam irade” diyerek Erdoğan’ın propagandasını yapıyorlar. Biz de bu panolardan kiralamak, ilan vermek istiyoruz, yolsuzluk haftasını ilan etmeye çalışıyoruz. Hayır, konu CHP olunca “yasak kardeşim!” 3 misli veririz diyoruz, reklam şirketleri de korkmuş bir kere “Olmaz” diyorlar. İş Erdoğan propagandası yapmaya gelince bütün kapılar ardına kadar açık; ne dokunan var ne de yasak dinleyen, CHP olunca tu kaka. Ne ödeme yaptıkları bile buralara muamma.

Şimdi, kalkmış bu platform, gazetelere yine aynı başlıkla tam sayfa ilan vermiş; millî iradeye meydan okuyor, Anayasa’ya ve onun en üst uygulayıcısı olan Anayasa Mahkemesine, Meclise ve vekillerine muhtıra veriyor. Siz kimsiniz, sizi kim besliyor? Bu ilanlara verdiğiniz paraların kaynağı ne? Kimlere hizmet ediyor, hangi ihalelere katılıyorlar, hangilerini, hangi bedellerle alıyorlar? Tüm bu soruların yanıtı kamuoyuna mutlaka açıklanmak zorundadır.

Meclis Başkanı derhâl ve derhâl hukuki süreci işletmeli, bu çatının tüm mensuplarına meydan okuma cüretini gösterenlerden hesap sormalıdır. Aksi takdirde, buna müsaade edenler kadar görmezden gelenler ve gereğini yapmayanlar, bugün ve yarın, bu suçun ortağı olarak hafızalarda kalacak ve hatırlanacaktır.

Değerli milletvekilleri, baş nereye giderse ayak da oraya gider misali, Erdoğan milletvekillerine “tuzluk” deyince, bazı kendini bilmezler de bu kürsüde millet iradesini aşağılayabilme, buraya tuzluk çıkarabilme cesaretini gösteriyor. Bunu görenler de bu ilanlarla millî iradeye hakaret etme cüretini gösterebiliyor. Sosyal medya fenomeni Baattin’in bu kişiler hakkında söylediği bir söz var bu tuzlukla ilgili, ben burada söylemeye cesaret edemiyorum ama sizler mutlaka takip ediyorsunuzdur, neler söylediğini görün. Meclis şeylerinde sizin masalarınıza gelen garsonlar tuzlukları kaldırıyorlar arkadaşlar. Bu utancı yaşamıyor musunuz, bu dedikoduları duymuyor musunuz?

Değerli milletvekilleri, şimdi de bu yolsuzluk ve rüşvet filminin başrol oyuncularının, figüranlarının ve filmin hazırlanmasında emeği geçen herkesin hedeflerinde Anayasa Mahkemesi var. Bir süredir yani “Yüce Divan” lafı zikredildiğinden beri, yandaş medya başta olmak üzere hepsi Anayasa Mahkemesine savaş açmış durumda. Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, Anayasa Mahkemesinin kendilerine tuzak kuran sistemin ana unsuru olduğunu söylüyor, “Güvenmiyoruz.” diyor. Buna gülerler arkadaşlar. “Güvenmiyoruz.” dediğiniz Mahkemenin üyelerinin hemen hemen tamamını sizler, AK PARTİ’liler, şimdiki Cumhurbaşkanı, eski Cumhurbaşkanı atadı. 17 üyeli Mahkemede görev alan sadece 4 üye 10’uncu Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer tarafından seçildi, diğer tüm üyeler sizin döneminizde seçildi. Bugün kalkmış, kendi seçtikleri hukukçulardan korkuyorlar. Korktukları için de korkutuyorlar.

Yüksek Mahkemenin seçim barajı kararını açıklaması da asla bir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (Devamla) – …tesadüf değildir, iktidar partisinin baskısının bir sonucudur.

Hepinize teşekkür ediyorum, millî iradeye olan saldırıyı da bu Meclisin engellemesi gerektiğini söylüyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öğüt.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

17’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 17’nci madde kabul edilmiştir.

18’inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının 18. Maddesinin 2. Fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

            Dilek Akagün Yılmaz                              Ali Rıza Öztürk                               Mehmet Hilal Kaplan

                        Uşak                                                Mersin                                               Kocaeli

             Malik Ecder Özdemir                                 Melda Onur                                        Engin Özkoç

                        Sivas                                               İstanbul                                              Sakarya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 18 inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

                  Pervin Buldan                                     Hasip Kaplan                                 Sırrı Süreyya Önder

                        Iğdır                                                 Şırnak                                               İstanbul

                   Kemal Aktaş                                         Erol Dora                                         İdris Baluken

                         Van                                                 Mardin                                               Bingöl

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Adalet Bakanlığıyla ilgili bir yasa tasarısını burada görüşürken ortada ne kadar adalet kaldığını, ne kadar hukuk kaldığını, ne kadar bağımsız yargı kaldığını tabii burada detaylı bir şekilde aslında tartışmak gerekiyor. Sadece yargısız infazlar üzerinden bu ülkedeki adaletin, hukukun ne durumda olduğunu hepimiz eminim ki rahatlıkla çözebiliriz. Bir ülkede yargısız infazlar varsa ve yargısız infazlar cezasızlıkla ödüllendiriliyorsa o ülkede yargı da hukuk da adalet de kaybolmuş demektir, ortadan kalkmış demektir. Maalesef, Türkiye’nin özellikle AKP Hükûmeti dönemindeki pratiği, yargısız infazların meşrulaşması ve cezasızlıkla ödüllendirilmesi pratiğidir ve bu koşullarda adaletle ilgili herhangi bir yasa tasarısının da sorunu çözmesi mümkün değildir.

Bakın, AKP iktidarı döneminde sadece geçen yıl, 2014 yılında toplumsal gösterilerde toplumsal gösterilerde polis ve asker kurşunuyla yani devletin, kamu görevlilerinin kurşunlarıyla katledilen insan sayısı 54’tür, korkunç bir rakam. Son on iki yılda, 2002 ile 2014 yıllarında bu rakam 490’dır. Yani, 500’e yakın insan iktidarınız döneminde yargısız infaz edilmiş, sokak ortasında katledilmiş; bunların yüzde 99’u da herhangi bir ceza almamış, âdeta cezasızlıkla ödüllendirilmişler. İsimlerini burada saymaya kalksak herhâlde sabaha kadar bitiremeyiz ancak yakın dönemde, sadece son iki ay içerisinde Uğur Özbay, Baver Şeyhanlıoğulları, Abdulkadir Çakmak, Davut Nas, Mert Değirmenci, Emre Ekinci, Ramazan Arif, Yunus Aktaş, Şahan Dağhan, Rojhat Özdel, işte birkaç gün önce Cizre’de Ümit Kurt, Lice’de Medeni Yıldırım, Rojava sınırında Kader Ortakaya, bütün Türkiye kamuoyunun bildiği Uğur Kurt, Uğur Kaymaz, bütün bunlar, burada daha sayamadığımız pek çok çocuk ve genç sokak ortasında yargısız infaz edilen bir listeyi oluşturuyorlar. Bugüne kadar, dediğim gibi, bu yargısız infazları yapanlarla ilgili kamuoyu vicdanını rahatlatacak, halkın vicdanını rahatlatacak tek bir yargılama yapılmadı.

Ceylan Önkol’u hepiniz biliyorsunuz. Ceylan Önkol, Diyarbakır’ın Lice ilçesindeki Şenlik köyünde, hayvanları otlatmak üzere araziye çıktığında, Abalı Karakolu’ndan atılan bir havan mermisiyle katledildi. Ceylan Önkol’un nasıl katledildiğini, kimlerin katlettiğini, bu katledenlerin bugüne kadar neden ceza almadıklarını bilmiyoruz. Bugüne kadar herhangi bir şekilde kamuoyuna açıklanmayan, halka bilgilendirilmesi yapılmayan bu cinayetle ilgili dün Diyarbakır 2. İdare Mahkemesi 28.208 TL’lik bir maddi tazminata hükmetti, utanç verici bir karar. Bir yaşam hakkı gasbı, bir çocuğun yaşamının maliyeti âdeta kan parası şeklinde mahkeme tarafından belirlendi ve aileye tebliğ edilecek. Böylesi bir ortamda yargıdan, hukuktan, adaletten bahsetmek mümkün değildir.

Gezi direnişi sırasında katledenlerle ilgili, bu ülkenin Başbakanı, çıkıp “Benim polisim destan yazdı.” diyebildi. Bu yargısız infazlar yapılırken, bu ülkenin Başbakanı, çıkıp “Kadın da olsa çocuk da olsa güvenlik kuvvetleri gereği yapacak.” diyebildi. Bunlar söylendiği için yargısız infazlar pervasızca işlenmeye devam ediliyor.

Bakın, dün, Paris’te bir mizah dergisine yapılan saldırıdan sonra, Fransız Başkan, çıkıp “Biz suçlularla adalet önünde hesaplaşacağız.” dedi ama bu ülkede bir ay önce  Bingöl’de yargısız infazlar yapılırken, bu ülkenin Başbakanı, Cumhurbaşkanı, çıkıp “Suçluları hak ettikleri şekilde cezalandırdık.” dedi. Anlayış bu olunca, zihniyet bu olunca bu ülkede hukuktan da, yargıdan da, adaletten de bahsetmek mümkün değil, sorunlara kalıcı çözümler üretmek de mümkün değil diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baluken.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının 18. Maddesinin 2. Fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                  Engin Özkoç (Sakarya)  ve arkadaşları

BAŞKAN -  Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Özkoç, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Murat Bozlak’a Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır diliyorum.

Değerli arkadaşlar, bazen bir ülkede, yönetim kendi diktasını hâkim kılabilmek için herkesi susturmak ister; orduyu susturmak ister; basını susturmak ister; hâkimleri, hukuku susturmak ister; doktorları, sendikacıları, gazetecileri susturmak ister; öğretmenleri, aydınları susturmak ister; “Ergenekon” der, “Balyoz” der, onları cezaevine koyar, ondan sonra, “paralel” der, “Yanlış yaptım.” der ama başka yollar bulur, bu sefer, insanları hak etmedikleri şekilde işten çıkarmalara maruz kılar; cadı avı başlatır, susturmak ister; “Ben Metin Göktepe’yim, gazeteciyim.” diyen birisini, 1996 yılının 8 Ocağında katledilen Metin Göktepe’yi coplarla susturmak ister ama Metin Göktepe’yi susturamaz, bazı milletvekilleri çıkar bu kürsüye “Ben Metin Göktepe’yim, onun sesiyim, susturamazsınız beni.” der. Onlar Oktay Ekşi’yi susturmak isterler, onlar Enis Berberoğlu’nu, Uğur Dündar’ı, Yılmaz Özdil’i, Emin Çölaşan’ı susturmak isterler. Onlar sadece, köşelerinde doğruları yazıyor diye onları baskıyla, yazdıkları köşelerin gazetelerinden attırarak kendi basın hayatlarına son verdirmek isterler. Peki, onların sesleri yok mu olur bu evrende? Hayır, daha güçlü, daha büyüyerek, daha gür bir şekilde çıkar. Fransa’da gazeteciler öldürülerek susturulmak istenir, onlar ölüp yok mu olurlar? Hayır, daha güçlü bir şekilde dünyada sesleri yankılanır.

Bugün, Anadolu Ajansında insanlar cadı avına maruz kalıyorlar. Anadolu Ajansı Türkiye’nin en gurur verici ajanslarından bir tanesiydi. En az 20 arkadaşın iş akdi feshedildi. Oradaki arkadaşlara, hiçbir sorguya mahal bırakılmadan ellerine sadece bir kâğıt parçası tutuşturularak “Hadi gidin, hakkınızı arayın.” dediler. Kemal Öztürk ve onunla birlikte atılan Türkiye Gazeteciler Sendikası Ankara Şubesi eski başkanı, arkadaşları tek tek gazeteden tasfiye edildiler. Hepsi müdür, müdür yardımcısı, editör sıfatında olan kişiler. Tenzilirütbe değil, görevlerinden, bir kâğıt parçasıyla “Hadi, bugün, artık Anadolu Ajansında değilsiniz.” dediler. Sırada sendika üyesi olan 10 arkadaşımız daha var. Diğer arkadaşlarımız korkuyla bekliyorlar. Doğru gazetecilik yapan, halkın sesini millete duyurmak isteyen, görevlerinin başında olan dürüst gazetecileri bir cadı avı başlatarak yok etmek istiyorlar. Peki nereye varacak bunun sonu? Onlar, gazetecileri, seslerini yok ederek, insanları coplarla öldürerek, onların iş haklarını feshederek, korkutarak, bir korku dağı imparatorluğu kurarak Türkiye’de özgürlüğün sesini yok edebilecekler mi? Hayır. Anadolu Ajansındaki gazeteci emekçi arkadaşlarımızın arkasındayız ve onların haklarını savunacağız. Ölen arkadaşlarımızın sesi olacağız, Meclis kürsüsünden seslerini duyuracağız ve asla özgürlüğün sesini yok edemeyeceksiniz.

Hepinize saygılar ve sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özkoç.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

18’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

19’uncu madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 19 uncu maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Sırrı Süreyya Önder                                              Pervin Buldan                                     Hasip Kaplan

   İstanbul                                                                  Iğdır                                                 Şırnak

Kemal Aktaş                                                           Erol Dora

    Van                                                                      Mardin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının 19. Maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Dilek Akagün Yılmaz                                         Ömer Süha Aldan                                 Ali Rıza Öztürk

        Uşak                                                                 Muğla                                                Mersin

Mehmet Hilal Kaplan                                       Malik Ecder Özdemir                                 Melda Onur

      Kocaeli                                                                Sivas                                               İstanbul

BAŞKAN – Aynı mahiyetteki bu iki önergeyi birlikte işleme alacağım.

Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, önce size söz vereceğim.

Buyurunuz. (HDP sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim Başkanım.

Değerli arkadaşlar, avukatların meslek sırrı diye bir görev ve yükümlülükleri var biliyorsunuz. Müvekkiliyle görüştüğü zaman… Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları var, bu konuda yorumlanan birçok karar var. Avukat-müvekkil görüşmelerinin dinlenmemesi gerekiyor çünkü savunma hakkına yönelik kutsal olan bir hakkın kullanılmasında bunun olmaması gerekiyor. Peki, durum böyle midir gerçekten? Devletin hâkimiyetini kurduğu F tipi cezaevlerinde -dikkat edin, F tipi cezaevleri- devletin “Ben devletim.” dediği F tipi cezaevlerinde yani bırakın ring aracından kelepçeli seyahat kafeslerini, gidiş gelişlerdeki sıkıntıları, gidip gelirken üstlerinin çıplak aranmasını yani bütün bu arama noktalarından sonra dışarıdan giderken bile x-ray cihazından geçişler, göz taraması, el taraması, arkasından müşahede odası, revir, aile hekimi olayı, hücreler yani odalar, daracık, 55 metrekare bahçede kaç odanın açıldığı alanlar, buradaki görüşmeler ve tecrit ve izolasyon, en çok dile getirilen sıkıntılar. Komşuluk, ortak etkinlikler, sanat, sohbet, spor, birkaç oda bir araya gelebilme olayı… Bunlar en ufak disiplin cezasında alınan haklar. Telefon yasakları, görüşme yasakları, disiplin cezaları o kadar rahat veriliyor ki… İnfaz hâkimliklerinin, biliyorsunuz, yakın zamana kadar, verdiği kararlar kesindi, hatta savcılar bu konuda, mütalaa konusu… Avukata savunma hakkının verilmesi yoktu. AİHM’de bu kararların ihlali konusu geldi. Onu düzenleyelim dedik, bir türlü rayına oturmadı. Açık ve kapalı ziyaretlerin hepsi sıkıntı olmaya devam ediyor.

Siz milletvekili olarak bu yakınlarda hiç cezaevine gittiniz mi gerçekten? Mesela, ben gittim. 5 kişiyle görüşeceğiz, milletvekiliyiz, Bakanlıktan izin alıyoruz. 5 kişiyle ayrı ayrı bizi görüştürüyorlar. 5 kişiyle ayrı ayrı görüşmek için içeri giriyor, koğuştan geliyor birisi ve beş saat, kişi başına bir saat zaman geçiyor. On dakika aynı şeyleri konuşacaksınız, aynı şeyleri soracaksınız.

Aile görüşlerinde çok ciddi görüşme sıkıntıları… Müdür, savcı görüşmeleri zaten herkes için mümkün değil, sıkıntılı. Kütüphaneler, kısmen de olsa kitap almak, okumak isteyen özellikle siyasi tutuklular için söz konusu bu, önemli. Ama sayım ve arama düzeniyle ilgili -F tipi- şikâyetler yine bitmiyor. Mektup okuma, mektup komisyonu ve mektup haberleşmeleri…

İşte, bütün bunları beraber ele aldığımız zaman insanlığın en büyük sınav alanı cezaevleri oluyor arkadaşlar. Özgürlüğünden mahrum ettiğin, masumiyet karinesi uyarınca belki beraat edecek, belki yanlış bir delil sonucu içeride olan, belki ilk duruşmada tahliye olacak olan bir insan, kim olursa olsun öyle bir cendereden geçiriliyor ki, öyle bir yaklaşım sergileniyor ki… Gerçekten cezaevlerinde, yüksek güvenlikli cezaevinden yarı açık cezaevine kadar aşağılara doğru inilirken farklı bir kural, farklı bir denetim, farklı bir olay niye oturtulmak istenmiyor? Yani, burada sorgulanması gereken, niye bu çözülmek istenmiyor? Niye cezaevlerinde yakın zamanda yangınlar çıkıyor, isyanlar çıkıyor, insanlar ölüyor, niçin ve niye bitmiyor? Bütün bunların bir sistem sorunu olduğunu söylemek istiyorum. Bunun sistemini kurmadığınız sürece bu sıkıntılar devam eder, ister dışarıda jandarma ister gardiyan olsun fark etmez diyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.

Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci konuşmacı Sayın Aldan.

Buyurunuz Sayın Aldan. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasalaşması hâlinde, 19’uncu madde bu tasarının yönetmeliğini düzenleyen bir madde. Bu yasalaştığı takdirde bu düzenlemenin yürürlüğe girmesi beş yıllık bir süreyi alacak. Umarım yönetmelik çok uzunca bir süre beklenmeden çıkarılır ve hazırlıklara bir an önce başlanır; bunu önemsiyorum.

Dün bu tasarının geneli üzerinde yaptığım konuşmaya karşılık olarak Sayın Adalet Bakanımız bazı açıklamalarda bulundu, ona da yanıt niteliğinde birtakım değerlendirmeler yapacağım, bu “tape”lerin imhası konusuna ilişkin olarak, buna biraz devam etmek istiyorum. “Tape”lerin iptali, imhası gerçekten Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 135’inci maddesinin 3’üncü fıkrasında düzenlenmiştir fakat burada bir taraf masumane olmalıdır, eğer iki taraf şüpheli konumundaysa bu takdirde bu düzenleme geçerli olmaz. Kaldı ki Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 138’inci maddesinin 2’nci fıkrası vardır, tesadüfen elde edilen deliller söz konusu olduğunda kolluk güçleri bunları muhafaza altına alıp cumhuriyet savcısını haberdar etmek durumundadırlar. Mevcut “tape”leri incelediğimizde her iki tarafın şüpheli durumunda olduğunu görüyoruz. Tanıklıktan çekinme hâli burada söz konusu değildir, bu “tape”ler imha edilemez

Öte yandan, bir konuya daha değinmek isterim ki bu mevut “tape”ler madem derhâl iptal edilecekti Komisyon Başkanı neden Komisyon üyelerine bu “tape”leri dağıttı? Yani dört ay, mayıs ayından itibaren dağıttı, şimdi mi aklı başına geldi? Bu “tape”ler zaten herkesin elinde, Mısır’daki sağır sultanın bile elinde bu “tape”ler. Bu, şu anlama gelir: Türkiye çapında filmler oynuyor sinemalarda, bu filmlerden sadece Ankara’da olanlar için yasaklama kararı çıkarıyorsunuz; tabii hedef bu değil. Hedef, önce aile bağlarını gözeterek, gündeme getirerek bu “tape”leri yasak “tape” statüsüne sokmak, daha sonra bu soruşturmanın geneli üzerinde yine yeni bir yasaklama kararı almak.

Şimdi ilgilinizi çekeceğini düşündüğüm bir konuya değinmek istiyorum. Malum, bu 17 Aralık, 25 Aralıkla ilgili cumhuriyet savcısı takipsizlik kararı verdi. Şimdi, bu savcı, 18 Aralık günü göreve başlıyor, sanıkların hepsinin tutukluluk hâlinin devamını talep ediyor. Ne zaman tahliye oluyorlar? 28 Şubatta, iki ay cezaevinde kalıyorlar. Bu iki ay süresi içerisinde bu savcı, tutukluluk hâllerinin devamı yönünde görüş belirtiyor. Keza, cumhuriyet savcıları eğer ortada suç yoksa resen tahliye kararını verebilir yani hâkim kararını dahi beklemez ama bu savcı hâkim kararıyla tahliyeye ortam sağlıyor. Kendisi bu sanıkların-şüphelilerin- sürekli tutukluluk hâllerinin devamı yönünde görüş belirtiyor aynı Deniz Feneri olayında olduğu gibi. Deniz Feneri savcıları da o mevcut tutuklu şüphelilerin hepsinin tutukluluk hâlinin devamına karar verip ama bir gün, ne zaman sağlam irade devreye girerse o dakikada düşünce değiştiriyorlar.

Tabii, bu noktada bir konuya daha değinmekte yarar görürüm, o da 17 ve 25 Aralık soruşturmasına ilişkin takipsizlik kararına itiraz reddedilmiştir sulh ceza hâkimleri tarafından. Fakat bu ret gerekçesi “Sizin başvuru hakkınız yoktur.” şeklindedir yani şeklî bir ret söz konusudur sulh ceza hâkimi tarafından. Takipsizlik kararları kesin olamaz, takipsizlik kararları günü geldiği zaman açılır.

Şimdi, mevcut yapı şunu ortaya koymaya çalışıyor: “Önce akrabalık ilişkisinden bu ‘tape’leri geçersiz kılalım, sonra yasa dışı kararlarla dinleme kararları verilmiştir diye yine geçersiz kılalım ki ileride bu ‘tape’ler hükme esas teşkil etmesin, kanıt niteliğinde olmasın.” diye böyle bir çaba içine girilmektedir. Ama tekrar ediyorum: Mahkeme kararları muhkem kaziye hükmündedir, kesindir, çok olağanüstü bir hâl olmadıkça yeniden görülmez ama takipsizlik kararları kesin kararlar değildir. Mevcut itirazda da tamamıyla “Bu sanıklar -şüpheliler- suçsuzdur, savcının kararı doğrudur.” şeklinde bir karar da verilmemiştir. Günü gelecektir, bu kutu yeniden açılacaktır, ayakkabı kutusu değil tabii.

Saygılar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aldan.

Aynı mahiyetteki bu iki önergeyi birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

19’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 19’uncu madde kabul edilmiştir.

Böylece birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

On beş dakika ara veriyorum .

Kapanma Saati: 16.19

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.40

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Dilek YÜKSEL (Tokat)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 40’ıncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

616 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm, çerçeve 20’nci maddeye bağlı (1), (2), (3) ve (4) numaralı fıkralar, (5) numaralı fıkranın (a) ve (b) bentleri, (6) ve (7) numaralı fıkralar; (8) numaralı fıkranın (a), (b), (c), (ç) ve (d) bentleri, (9) numaralı fıkra, (10) numaralı fıkranın (a) ve (b) bentleri; (11) numaralı fıkra ile geçici 1,2,3 ve 4’üncü maddeler dâhil, 20 ila 22’nci maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde gruplar adına ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’e aittir.

Süreniz on dakikadır.

Buyurunuz Sayın Dibek. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Tasarının ikinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini aktarmak üzere kürsüdeyim değerli arkadaşlar. Öncelikle, sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Çok değil, bundan yaklaşık bir ay kadar önce, bütçe görüşmeleri sırasında da ben Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün bütçesi üzerinde konuşmuştum burada. Yani aslında cezaevlerinde olup bitenlerin ve cezaevleri gerçeğinin Türkiye’de AKP öncesi yani 2002 öncesi cezaevleri ve bugün, AKP’den sonraki cezaevleri dönemi diye ikiye ayrılması gerektiğini rakamlarla ve özellikleriyle anlatmaya çalışmıştım. Bugün yine aynı konu içerisinde benzer bir tasarıyla karşı karşıyayız, bu kez cezaevlerinin güvenliğiyle ilgili. İşte, daha önce, biliyorsunuz, iç güvenlik Adalet Bakanlığına bağlı, dış güvenlik de İçişleri Bakanlığına, Jandarmaya bağlı bir şekilde götürülüyordu. Şimdi, iki güvenlik birimi de Adalet Bakanlığının bünyesine aktarılacak, bu konuda bir tasarıyla karşı karşıyayız.

Değerli arkadaşlar, bakın, o yaptığım konuşmadan bir iki cümleyi satır başlarıyla tekrar hatırlatmak istiyorum, sonra ben de önemli gördüğüm bir iki hususu sizinle paylaşacağım. Demiştim ki: Cezaevlerinde rakamlar Türkiye’de AKP döneminde karşımıza çok çarpıcı bir şekilde çıkıyor. Bakın, 2002’de AKP iktidara gelmeden evvel cezaevlerinde 59 bin, bildiğim kadarıyla, evet, 59 bin insan vardı tutuklu ve hükümlü olarak ama bugün… 2014’ün ben Aralık ayının 13’ünde sanıyorum konuştum, bir ay dahi olmamış. Cezaevindeki sayı, Bakanlığın resmî İnternet sitesinden arkadaşlar; aldığım sayı o zaman 157 bine yakındı, 156.700 kişi. Dün, Sayın Bakan burada konuşmasını yaparken, bu tasarıyla ilgili düşüncelerini açıklarken -bugün itibarıyla ocağın kaçındayız; işte, ocağın bugün 8’i- 7 Ocak itibarıyla cezaevlerinde 159.400 insanın olduğunu söyledi. Yani rakamlara bakıyorsunuz değerli arkadaşlar, yaklaşık 3 bin kişi ilave olmuş o son aralık ayının başından bugüne kadar olan sayıya, öyle diyelim yani bir ayda 3 bin kişi. Hatta, dün soru-cevap kısmında bir şey sordum Bakana, dedim ki: “Ya, Sayın Bakan, böyle giderse bir öngörünüz var mı, cezaevlerinde 200 bin kişi sınırını ne zaman öngörüyorsunuz?” Bunu niye sormuştum? Cezaevlerinin inşaat aşaması devam eden bölümleri var, yaklaşık, bildiğim kadarıyla 90’a yakın cezaevi inşaatı devam ediyor ama kapatılan çok sayıda cezaevi var, ilçe cezaevleri kapatılıyor. Yani bu 200 bin böyle giderse değerli arkadaşlar, bir yıl içerisinde karşımıza çıkacak olan bir rakam, öyle bir artış var. Yani ayda 3 bin kişilik bir artışı siz yıl içerisine vurursanız yaklaşık 30 bin insanın cezaevine Türkiye’de girdiğini görürsünüz.

Bir de farklı rakamları da burada açıklamıştım, farklı bir cepheden girmiştim. Bu 156 bin  ya da 160 bine yakın insanımız -bizim vatandaşımız tabii ki bunlar ama- hangi suçları işlemişler de cezaevine girmişler? Bakın, o suç kategorilerine de baktığımızda şöyle bir tuhaflıkla karşılaşıyoruz; yine bir Türkiye, AKP gerçeği, AKP Türkiyesi’nin gerçeğiyle, bir fotoğrafıyla karşılaşıyoruz. En fazla insan cezaevinde hırsızlık suçundan yatıyor biliyor musunuz, hırsızlık suçundan. Yaklaşık 33 bin kişi Türkiye’de hırsızlık suçu nedeniyle cezaevinde. Bunu uyuşturucu suçları takip ediyor, 27 bin. Belki bu rakam artmış olabilir, arkada bürokrat arkadaşlar var, ben bu rakamları 2012’nin sonu itibarıyla söylemiştim. 27 bin insan; uyuşturucu kaçakçılığı yapıyor, uyuşturucu kullanıyor, satıyor, o suçlarla... Yağma yani gasp dediğimiz -bizim kamuoyunda veya geçmişten bildiğimiz gasp- işte o suçlar nedeniyle de yaklaşık 18 bin, 20 bin insan cezaevinde yatıyor. Bunların hepsi baktığınızda aslında bir gerçeği de ortaya koyuyor. Değerli arkadaşlar, 80 bin kişi bu suçlar nedeniyle yatıyor ama birinci suç, hırsızlık. Yani baktığınız zaman bunu neyle değerlendirirsiniz veya örtüştürürsünüz bunu da kamuoyunun, sizlerin takdirine bırakayım.

LEVENT GÖK (Ankara) – Giderek artıyor mu hırsızlık?

TURGUT DİBEK (Devamla) – Nasıl?

LEVENT GÖK (Ankara) – Hırsızlık mı artıyor giderek?

TURGUT DİBEK (Devamla) – Evet. Hırsızlık suçu, gerçekten Türkiye’nin ana suçu hâline gelmiş, ana unsuru hâline gelmiş; yani 30 bin, 33 bin, belki 35 bin insan, şu anda cezaevinde yatanların yüzde 20’sinden fazlası maalesef bu suç nedeniyle yatıyor değerli arkadaşlar.

Şimdi, bunları sizlerle paylaşmak istedim ancak değerli arkadaşlar, Türkiye’nin karşısında şu anda, birkaç gündür, en son soruşturma komisyonunun kararıyla da yaşadığımız bir süreç var, bunu ben değişik platformlarda anlatmaya çalışıyorum. Bakın, özellikle milletvekili arkadaşlarımız veya kamuoyundaki kişilerin birtakım açıklamaları oldu. Olabilir ama Bakanlar Kurulundan Sağlık Bakanının, Sayın Müezzinoğlu’nun -ki komşu ilimdir benim, Edirne ilinin de milletvekilidir, bir anlamda hemşehri de sayılırız kendisiyle- bu soruşturma komisyonunun kararı öncesi bir gazetede verdiği röportajda çok tuhaf açıklamaları oldu değerli arkadaşlar. Kendisi bir Bakan, Sağlık Bakanı. Hatta dün, evvelsi gün bir programda dedim ki: “Allah’tan Sağlık Bakanı bu açıklamaları yaptı.” Yani, konusu değil ama “Yani, Adalet Bakanı veya Millî Savunma Bakanı veya biraz daha bu işleri bilen bir bakan, İçişleri Bakanı gelip, Adalet Bakanı gelip böyle açıklamalar yapsa çok vahim, daha vahim bir anlam taşır.” diye böyle bir ironiyle girmiştim konuya. Kalktı dedi ki değerli arkadaşlar... Soruldu bu olaylar, iddialar. Yani bu iddiaların içeriğine girmiyorum; ya, bu, işte onlar geldi geçti, “tapeler”, konuşmalar, her şeyi biliyoruz, Türk toplumu bunu biliyor. Yapılan anketlerde, Türkiye’deki vatandaşlarımızın büyük bir kısmı neyin olduğunu, nelerin olduğunu çok açık bir şekilde biliyor ama Bakan sanki bunları hiç bilmiyormuş gibi yani milletimizin aklıyla, zekâsıyla da alay edilecek bir tarzda açıklamalarda bulundu, kalktı dedi ki: “Biz bu iddialar içerisinde olan arkadaşlarımızı Anayasa Mahkemesine teslim etmeyiz.” Gerekçe olarak da şöyle bir şeyler söyledi, çok ilginç geldi bana, dedi ki: “Bu tuzağı kuranların -kendilerine bir tuzak kurulduğunu söylüyor soruşturma komisyonundaki iddialarla ilgili olarak- o sistemin ana unsurudur Anayasa Mahkemesi.” Şimdi, bunu, ben bir hukukçu milletvekili olarak ve bırakın hukukçu milletvekili olmayı, Parlamentonun bir üyesi olarak, nasıl söyler diye kendi kendime düşündüm. Bilmiyorum, arkadaşlarımız, sizler de aynı düşünce içerisinde olabilirsiniz. Ya, Anayasa Mahkemesi nasıl oluştu diye bilmez mi? Anayasa Mahkemesi son referandumdan sonra, sizlerin önerileriyle gelen o referandum değişikliğiyle, halkımızın oylarıyla yeni şekline kavuştu. 17 kişilik bir mahkeme var, yüksek mahkeme. Bunun 4 tanesi sanıyorum hâlâ Sezer döneminden kalmış yani 10’uncu Cumhurbaşkanımız Sayın Sezer’in seçtiği kişiler ama diğerleri, diğer 13 kişi, bunların 3’ünü biz seçtik, biz derken Meclis seçti, biliyor musunuz? Yani, 2 tane Sayıştaydan, 1 tane de barolardan gelen Anayasa Mahkemesi üyelerini bu Parlamento seçti burada. Kalan 10 tanesini de içinizden çıkan, Başbakanlığınızı yapmış olan, daha sonra da bu ülkenin 11’inci Cumhurbaşkanı olan Sayın Gül seçti değerli arkadaşlar. Yani, 13 kişi yeni dönemde seçildi ve deniyor ki: “İşte, tuzak kuranların, o sistemin ana unsurudur.” Merak ediyorum baba unsuru kimdir diye o zaman ben, böyle bir açıklama yapıldığında.

Şimdi, “Sayın Gül de mi bu işin içerisinde?” diye sormak lazım Sağlık Bakanına. Yani, 10’uncu Cumhurbaşkanı 10 kişi seçmiş oraya. Bu 17’nin 10’unu Sayın Gül atamış kendi görev süresi içerisinde. Bu işin, o sistemin ana unsuru, tuzak kuranların ana unsurlarından biri Sayın Gül müdür Sağlık Bakanının açıklamasına göre, sormak lazım ya da ben sizlere sorayım yani böyle bir açıklamayı yaptığına göre.

Değerli arkadaşlar, yani bu sözleri söylerken çok dikkatli olmak lazım. Buraya Anayasa’yı getirdim. Anayasa’mızda bizim her şey yazıyor yani 2’nci maddesinde devletimizin nitelikleri var “demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti” diye. Şimdi, Anayasa Mahkemesinin nasıl seçileceği burada, son referandumdan sonra; kimlerin seçileceği, hangi yöntemle geleceği burada.

Şimdi, kalkıyorsunuz, bu sözleri o kadar söyleyebiliyorsunuz ki… Yani bu iddialar içerisinde olan kişiler, bakanlar, onların yakınları, neyse… Yani o süreci hep beraber yaşadık. Yani, yasaları apar topar nasıl değiştirmeye kalktığınızı, gece gündüz, şubat ayından itibaren “Aman, nasıl bu insanları kurtaralım?” diye uğraştığınızı çok iyi biliyoruz. Ama, değerli arkadaşlar, bu insanlar pirüpak mı merak ediyorum ya, sütten çıkmış ak kaşık mıdır yani bu iddiaların içerisinde olan insanlar.

Şimdi, bu konuşmaları yaparken Türkiye’de vatandaşlarımızın arasında ben şunların konuşulduğunu düşünüyorum. Bizler her birimiz adliyeye gidiyoruz, mahkemelere gidiyoruz, artık hangi hâkim karşımıza çıktıysa, hangi mahkeme heyeti karşımıza çıktıysa orada yargılanmaya çalışıyoruz. Yani, Sayın Bakanın aslında açıklamalarını -bunu bilerek konuşuyorum- Türkiye’de kaos öncesi böyle bir davet gibi gördü mü diye düşünüyorum. Birçok insan çıkıp “Ben bu mahkemeleri istemiyorum. Bunun gereğini biz kendimiz yapacağız, kendi içimizde halledeceğiz; köyümüzde halledeceğiz, mahallemizde halledeceğiz, aşiretimizde halledeceğiz. Kardeşim, yargıyla işimiz yok, biz kendi çürük dişimizi çekeriz.” diyebilir diye bu saatten sonra düşünüyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dibek.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Alim Işık.

Buyurunuz Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı’nın  ikinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi ve bizleri izleyen değerli vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, son günlerin gündem maddeleri içerisinde yer alan birkaç konuya ilişkin görüşlerimi paylaşmak istiyorum: Öncelikle 17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonları sonucunda ortaya çıkan iddiaları araştırmak üzere yüce Meclisin kurduğu soruşturma komisyonunun kararının ardından komisyonun AKP’li üyelerinin söz konusu iddialarla ilgili “tape”lerin yok edilmesine yönelik kararının hukuka ciddi bir darbe ve tarihî bir hata olacağını, özellikle kayıtlara geçmesi açısından beyan etmek istiyorum. Bu, 4 eski bakanın Yüce Divanda kendilerini savunma hakkı olarak kullanacakları hakları elinden alan 9 kişilik bir grubun ikinci bir hatası olur; buna dikkatlerinizi çekmek istiyorum.

İkincisi, yine son günlerde Anayasa Mahkemesi ve üyeleri hakkında bazı bakan ve milletvekillerinin âdeta en yüksek yargı organını linç edercesine kamuoyuyla paylaştıkları görüşlerin sadece  şahıslarını bağlaması temennimi ifade etmek istiyorum. “Bu, AKP’nin görüşü değildir inşallah.” diye de bu iyi niyetimi belirtmek istiyorum. Söz konusu Anayasa Mahkemesinin eleştirilen üyeleri ve yüce kurum, AKP’yi 2008 yılında açılan kapatma davasında kurtaran kurumdu. O gün methiyeler dizdiğiniz Anayasa Mahkemesine bugün linç kararı alınmış olmasını da tarihî bir çelişki olarak kayıtlara geçirmek istiyorum.

Üçüncü konu: “Sivil Dayanışma Platformu” adı altında, kişilerin ya da sivil toplum kuruluşlarının onayını almadan, haberi olmadan birçok isimle yayınlanan bildirinin bir darbe niteliğini taşıdığını ve gerçekten bunu kesinlikle yüce Meclisin kabul etmemesi gerektiğini, millî iradeye vurulan bu darbenin şiddetle kınanması gerektiğini ifade etmek istiyorum ve kendimizin de bunu kınadığını özellikle belirtmek istiyorum.  

Değerli milletvekilleri, Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı’yla ilgili birçok değerli milletvekili görüşünü beyan etti. İkinci bölümde yer alan konularla ilgili olarak özellikle ceza infaz kurumlarında çalışan görevlilerin özlük haklarının iyileştirilmesine yönelik olarak önce alt komisyonda Adalet ve Kalkınma Partisi Komisyon üyesi milletvekillerinin de önergesiyle ve diğer muhalefet partilerinin de benzer önergeler ve katkılarıyla kabul edilmiş olan iyileştirmeye yönelik düzenlemelerin üst komisyonda geri çekilerek yeniden budanmış olmasını bu yüce Meclisin komisyonlar tarafından aldığı karara bir çelişki olduğunu ifade etmek istiyorum. Hem aynı partinin alt komisyon üyeleri “Evet, bu sıkıntının çözülmesi için söz konusu iyileştirmelerin yapılması gerekir.” diyecek, önerge verecek, kabul edilecek, alt komisyon üyelerinin tamamı buna iştirak edecek, üst komisyona çıktığımız zaman da “Hayır, biz burada yanlış yapmışız, Maliye bürokratlarının itirazı var, bütçeye ciddi yük getiriyor.” gerekçesiyle bunu budayacaksınız, geri çekeceksiniz. Bu kabul edilebilir değildir. Maliye bürokratları alt komisyon çalışmalarında da görev alıyorlar. Eğer böyle bir gerekçe doğruysa Maliyenin bürokratları gelip o komisyonda bunun olmayacağını söylemeleri gerekirdi. Kaldı ki Hükûmetin yaptığı çalışma ve alt komisyonda kabul edilen değerler üzerinden yapılan çalışma sonucunda ortaya çıkan maaşlar ya da elde edilen toplam gelirler kıyaslandığında bu savunmanın geçerli olmadığı ortaya çıkmaktadır. Kişilerin maaşları üzerinde 100, 200, 300 TL gibi olumlu yönde etkileyecek olan iyileştirmelerin kısılması bu Hükûmetin bütçesini batıracaksa ve bütçenin de binde 2, 3’ü gibi toplamda bir yük getiren bir konuya bu mazeretle budanma yapılmasının doğru olmadığını ifade etmek istiyoruz. Bu konudaki önergemizin yüce Meclis tarafından yeniden değerlendirilerek, çalışanların özlük haklarına müdahale edilmesine dur denileceğini ve önergemizin kabul edilmesi talebimizi iletmek istiyorum.

Diğer bir konu: Tabii ki cezaevlerinde çalışan personelin ek göstergelerinde herhangi bir iyileştirme yapılmamıştır. Sadece söz konusu maddede “cezaevi müdürü” “ceza infaz kurumu müdürü” olarak isim değişikliğine tabi tutulmuştur ama ek gösterge cetvelindeki gösterge rakamlarında herhangi bir değiştirme olmamıştır. Bu ve müdür ve diğer çalışanların ek göstergelerinde de hak ettikleri ve normal olarak diğer kamu kurum ve kuruluşlarında eşdeğer görevlerde bulunan kamu görevlilerine verilen ek göstergelerin bunlara da verilmesinin doğru olacağını düşünmekteyiz.

Bir başka önemli mağduriyet, cezaevlerindeki ikinci müdür olarak görev yapan personelin mağduriyetidir. Bu mağduriyetin mutlaka giderilmesi gerektiğini  düşünüyoruz. Onlarla ilgili herhangi bir düzenleme söz konusu değildir ve mutlaka bunun bu tasarı kapsamına bir şekilde dâhil edilmesinde yarar olduğunu düşünmekteyiz.

Bir diğer konu,  özellikle cezaevlerinde çalışan personelin bizlere ilettiği ve onların düşüncesi olarak yansıtacağım konu şudur: Genel idare hizmetleri sınıfı yerine, yapılan  göreve daha uygun olan emniyet hizmetleri sınıfına dâhil edilme talebi doğru bir taleptir. Şimdi, ceza infaz kurumu güvenlik hizmetlerini yürütecek olan personele bu konuda müdahale hakkı veriyorsunuz, gerektiğinde silahlı müdahale hakkı veriyorsunuz ama bunu “genel idari hizmetler” sınıfında bir memur olarak görevlendiriyorsunuz. Bu, uygulamada çok ciddi sorunlara yol açacaktır; dolayısıyla, emniyet hizmetleri sınıfında görev alan personel konumuna taşınmaları daha doğru bir yol olacaktır diyorum.

Yine, yıpranma hakkından tüm cezaevi personelinin yararlanması ve mümkünse bunun geçmişe yönelik de yansıtılması yönündeki taleplerin mutlaka değerlendirilerek bu kanun tasarısına işlenmesinde yarar olduğunu düşünmekteyiz.

Ek göstergelerin benzer görevleri yürüten diğer kurumların personeliyle eşit düzeye getirilmesi talebi yerinde bir taleptir. Bunun da dikkate alınmasında yarar olduğunu düşünmekteyiz.

Adalet tazminat oranlarının, alt komisyon kararında kabul edildiği şekliyle, yeniden burada verilecek önergelere yapılacak destekle düzeltilmesi talebinin son derece yerinde bir talep olduğunu ifade etmek istiyoruz.

Yine, cezaevi çalışanlarına sendika kurma ve sendikalara üye olma hakkının verilmesi talebi yerinde bir taleptir. Bunun mutlaka kabul edilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.

Yine, göreviyle ilgili konularda yargılanan personel için devlet tarafından müdafi atanması talebi doğru bir taleptir, cezaevi personelini güvence altında çalıştıracak önemli bir taleptir. Bunun dikkate alınmasında yarar olduğunu düşünmekteyiz.

Ayrıca, fazla çalışma, yani fazla mesai ücretlerinin verilmesi konusundaki talepler yine doğru taleplerdir. Onun da dikkate alınmasında yarar olduğunu düşünmekteyiz.

Ayrıca, ilgili mevzuatta zor kullanma yetkisiyle ilgili bazı düzenlemeler bulunmasına rağmen, bunların yeniden bir çatı altında toplanarak netleştirilmesinde yarar olduğu düşüncesini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Son olarak da -Sayın Adalet Bakanı burada yok ama- Kütahya iline yapılma sözü verilen Kütahya adliyesi, ayrıca Kütahya cezaevi projesi ve Kütahya’ya vergi mahkemesi ile idare mahkemesinin kurulması yönündeki defalarca dile getirdiğimiz taleplerin en azından son dönemde yerine getirilmesinin Kütahyalı hemşehrilerim adına doğru bir karar olacağını sizlerle paylaşıyor, bir kez daha tasarının hayırlara vesile olması temennisiyle saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan. (HDP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Kaplan.

HDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten Türkiye’de adalet var mı arkadaşlar? İnanıyor musunuz, yani Meclis olarak inanıyor musunuz? Ben yurttaşın adalet olmadığını bildiğini biliyorum, söylüyor. Adalet hiçbir dönem bu dönem olduğu kadar… Bakın, özel yetkili mahkemeler, Terörle Mücadele Kanunu, basına sansür ve suçlar, dikkat edin, belli suç tiplerine, Millî Güvenlik Siyaseti Belgesi’ndeki suçlar -Kırmızı Kitap’taki suçlar- o konuda devlet acayip çalışıyor, savcılar da çalışıyor. Devlet, Terörle Mücadele Kanunu’na göre vatandaşı rahat alıyor. Meclise bizim 1.100 tane fezlekemiz geldi, savcılar bize çalışıyor, 1.100 tane yani diğer üç partinin toplam 4 katı. Hepsi düşünce açıklamaları. Peki, yolsuzluk, ihaleye fesat karıştırma, rüşvet benzeri ekonomik suçlarda ekonomi teröristleri için bu ülkede işleyen bir hukuk var mı, bir sistem var mı? Bana bunun bir örneğini gösteremezsiniz çünkü bu konuda bu tür suçların korunduğuna dair kamu vicdanında oturmuş bir uygulama var.

Şimdi, ayrımcılık olan bir yerde adalet olmaz arkadaşlar. Eğer kimliği, inancı, rengi, bölgesi, bağlı olduğu grup nedeniyle bir ayrımcılık varsa -ki Anayasa’da ayrımcılık yasağı var biliyorsunuz- yani Türkiye’de eğer nüfusun yüzde 60’ı öteki vatandaşsa, yani sözde vatandaşsa bu ülkede adalet olmaz arkadaşlar, olmaması doğaldır. Şöyle düşünün: Türkiye’de bazıları cezaevine giriyor, bazıları girmiyor. Dikkat edin, bazıları çok rahat cezaevine giriyor, bazıları da girmiyor, çok iyi korunuyorlar; sonradan yasalar çıkarılıyor, sistemi değiştiriyorlar, hatta komisyonlardan şeye kadar çok rahatlıkla adaletten kaçabiliyorlar. Biliyor musunuz -İkinci Dünya Savaşı’nda herhâlde bu meşhur sözdür- Rahip Martin “Kimin kapısı çalınırsa çalınsın sıra başkalarına gelecektir.” sözünü söylerken kendisine sıra gelmişti.

“Askerî vesayet” dediler, 463 tane subay ve general içeri alındı Ergenekon’dan, Balyoz’dan. KCK soruşturmalarından 10 bine yakın Kürt siyasetçi alındı, hâlâ belediye başkanlarımız, il başkanlarımız cezaevinde ve il başkanlarımız, belediye başkanlarımız hem cezaevinde hem de özel yetkili mahkemeler kapatılmış ama onların verdiği kararlarla cezaevinde. O özel yetkili mahkemelerin verdiği kararlar nedeniyle “Özel yetkili mahkemeler adil değil.” denildi, kapatıldı ama Yargıtayda, o özel yetkili mahkemenin devamı olan 9. Ceza Dairesinde bu ay içinde hepsinin cezaları onaylandı. Şimdi sormak gerekiyor, o dosyalarda öldürme yok, yaralama yok; bir düşünce açıklaması, bir basın açıklamasından on beş sene, yirmi sene ceza verilmiş insanlara.

Şimdi, hâlâ beş seneye yakın süredir bizim İdil Belediye Başkanı Resul Sadak, Silopi Belediye Başkanı Emin Toğurlu hâlâ cezaevinde ve dosyaları bir Ankara’ya geliyor, bir Uyuşmazlık Mahkemesine gidiyor, dosyalar yer değiştiriyor. Şu an dosyalar Sincan Ağır Ceza Mahkemesi tarafında en son gezerken görülmüş. 200 tane ağır cezalık dosya Sincan yöresinde dolaşıyor arkadaşlar.

Ape Musa’nın öldürülmesi suikast dosyasıyla, JİTEM’in dosyaları hepsi Ankara’ya getirildi, JİTEM’in bütün dosyaları, Dargeçit’te de cinayet işleyenler. Bakın, Silopi’de cinayet işleyenlerin, 6 yurttaşımızı katledenlerin de dosyası seyahate çıktı, o da Ankara’ya güvenlik nedeniyle geldi. Peki Ankara’nın güvenliği var mı arkadaşlar? Ankara’da güvenlik olması için hukuk olması lazım, adalet olması lazım. Yani şunu demek istiyorum: Devlet failse, devleti korumak için mi güvenlik vardır? Onlar için mi adalet mekanizması işleyecek, onlar için mi yargı işleyecek? Yani fakirse fukaraysa, kimsesizse, dayısı yoksa, parası yoksa ne olacak? Onlar mı cezaevinde yatacak? İnsanlarda bir isyan duygusu gelişiyor diyor ki: “Kimsesi olmayan, yoksul olan, fakir fukara olan cezaevinde yatıyor, ceza yiyor ama Türkiye’yi götürenlerin hiçbirisi tutuklanmıyor, hatta bavul bavul faiziyle geri para veriliyor.” Bu adalet duygusu neyi zedeliyor arkadaşlar? Neyi?  Türkiye'de en önemli şeyi, adaletin olmadığını. Geçen gün Cumhurbaşkanı isyan etmişti, bağırıyordu bir toplantıda -TOBB’undu herhâlde- “Adalet yok mu bu ülkede?” diye. Ee, Cumhurbaşkanı da adalet yok mu diye soruyorsa bu ülkede, üstelik on iki yıl Başbakanlık yaptıktan sonra, demek ki adalet aranıyor arkadaşlar. Yani, niye aranıyor adalet? Yani, hıyaneti vataniye suçu sadece ve sadece Kürt  olduğu için birilerinin alnında mı yazılı olacak yani bu ülkenin insanlarına karşı işlenen suçları işlemek, onları hürriyetlerinden mahrum etmek, cezaevlerine girmelerini sağlamak, özel yetkili olağanüstü mahkemelerde yargılamak? “Ya, bu paralelin güçleri geldi bu insanları  aldı içeri.” E, kardeşim niye içerideyken ceza yiyor, onaylanıyor o zaman?

Ya, bir çözüm süreci yaşıyoruz, bir barış ve demokratikleşme süreci yaşıyoruz. Biz sorunları demokratik yoldan çözeceğimizi konuşuyoruz burada. Eğer benim belediye başkanım bir  basın açıklamasından yirmi sene ceza yiyorsa siz nasıl barışacaksınız bana söyler misiniz? Cezaevindeki insanların beklentileri var, tutukluların var, hükümlülerin var, hasta hükümlülerin var.

Şimdi -siz bu sistemi- başından sonuna kadar sakat olan, adaletsizliği süren bir sistemde, bozuk bir sistemde siz adaleti nasıl sağlarsınız? Teoride her şey güzel. Anayasa’yı açın, adalet vardır içinde, Anayasa 90’ıncı maddede vardır. Avrupa Mahkemesi, Avrupa İnsanlar Hakları Sözleşmesi, Anayasa Mahkemesi, hepsinde adalet, eşitlik, bağımsız yargı, tarafsız yargı falan bunların hepsi hikâyedir arkadaşlar.

Gizli dinlemenin hukuku yoksa, gizli tanığın hukuku yoksa, evinden gecenin bir vakti kelepçelenip alınıyorsa, bir “tweet” attı diye basında tanınmış birisi davetiyeyle çağırılacağına evi basılıp alınıyorsa hâlâ o ülkede adalet yoktur. Alınmadan başlıyor adaletsizlik, sonra savcılıkta başlıyor.

14 yaşında, Cizre’de dün bir çocuk öldürüldü. Hemen savcılık gizlilik kararı koymuş. Niye? Plakasız zırhlı araçlar Cizre’nin sokaklarında insan öldürecekler. Var mı böyle bir adalet? Buradan birisi de çıkıp demiyor “Kardeşim, ya, 14 yaşında çocuk öldürüldü. Ticaret sanayi odasının yöneticisi evine giderken öldürüldü.” Bunlar konuşulmuyorsa bu Mecliste, adalet cezaevine de zor gider. İşte, bütün mesele burada.

Arkadaşlar, bu ülkede adalet bitmiştir. Yakalamadan kesin karara, cezaevinden yarı açık cezaevine kadar bu sistemin komple yeniden değiştirilmesi lazım, bu sistemin bütün mekanizmalarının değişmesi lazım. Hâkim, savcı, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, bunların hepsinin değişmesi lazım. Adalet herkese lazım, sığınacağı son limandır, başka limanı yoktur kimsenin arkadaşlar, bunu ifade etmek istiyoruz.

Saygılarımla. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.

Şahsı adına, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk. Yok.

Şahsı adına, Konya Milletvekili Harun Tüfekci.

Buyurunuz Sayın Tüfekci. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HARUN TÜFEKCİ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle, ceza infaz kurumlarının güvenliğini ilgilendiren bu yasa tasarısıyla alakalı şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygı ve hürmetle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, AK PARTİ iktidarları yargıyla alakalı çok önemli reform kararlar almışlardır. Öncelikle, yargının içerisinde bulunduğu sıkıntılar, fiziki imkânlar ve bu konuda neler yapılabilir bire bir gayret gösterilmiş ve reform nitelikteki çalışmalara imza atılmıştır.

Adliye binalarının merdiven altlarından kurtarılarak artık bir saray hâline getirildiğini herkes biliyor. Bugün ceza infaz kurumlarıyla alakalı da fiziki anlamda çok önemli çalışmalara imza atılmakta ve tabii ki hükümlüler de tutuklular da bizim bir insanımızdır, onların da oradaki hayat standartlarıyla ilgili mutlaka düzenlemeler yapılması gerekiyor idi. Bu konuda Hükûmetimiz çok önemli adımlar atarak, ağır ceza merkezlerinde bugün, en ücra bir ilçede bile, önemli, hem adliye sarayları hem de ceza infaz kurumları yapmakta, fiziki anlamda iyileştirmelere devam etmektedir.

Sadece bu alanda değil, tabii ki özellikle kınama ve uyarı cezalarından tutun da Yüksek Askeri Şûra kararlarının yargıya açılmasına varıncaya kadar reformist anlamda çok önemli adımlar atılmıştır. Elbette bunlar yeterli değil. Tabii ki yine yargıçlarımızla ilgili, savcılarımızla alakalı, özlük haklarıyla alakalı çok önemli düzenlemeler yapılmış. Bundan on iki yıl önceki bulundukları konumu kendileri çok iyi biliyorlar ve şu anda hem yargı camiasındaki hâkim, savcı açığı giderilmekte hem personel açığı giderilmekte, kâtiptir, infaz koruma memurudur, mübaşirdir her alanda yeni alımlar devam etmekte. Tabii ki bu yeni düzenleme de, değerli arkadaşlar, ayrıca bir yeni istihdam alanı sağlayacak. Tabii, iç güvenlik bugüne kadar Adalet Bakanlığı tarafından sağlanırken dış güvenlik de 1937 yılında geçici bir görevle İçişleri Bakanlığı Jandarma Genel Komutanlığına verilmiş, 1983’te, bu, teşkilat anlamında dış güvenlik İçişleri Bakanlığına bağlanmış. Ama gördük ki gerek hastaların naklinde yani hükümlülerin hasta olduğu zaman naklinde ve hastaneye gönderilmesinde ve diğer nakillerde gerekse içeride infaz koruma memurları tarafından, jandarma tarafından gelen ziyaretçiler aranacak, o şekilde sorunlar yaşanıyordu. Kısacası, iç güvenlik ve dış güvenlik birbirinin mütemmim cüzüdür, tamamlayıcı parçasıdır ve bu husustaki eksikliği gidermek gerekiyordu. İşte bizler, iktidarıyla muhalefetiyle bu konuda bir adım atılması gerektiği kanaatine vardık ve şu an itibarıyla dış güvenliği de Adalet Bakanlığına bağlamak suretiyle âdeta bir bütünlük, bir yeknesağı da beraberinde getirmiş olacağız.

Bu düzenleme, değerli arkadaşlar, sadece bunu sağlamayacak. Tabii ki kurumlar arasındaki münakaşayı, aralarındaki münazaayı da bir ölçüde gidermiş olacak, sıkıntıyı ortadan kaldırmış olacak. Elbette, bu farklı bakanlıkların farklı çalışması bir sorun olarak karşımızda duruyordu. Bu sorunu, inşallah, bugün bu tasarı yasalaştığı zaman beraberce gidermiş olacağız.

Değerli arkadaşlar, yine, gereksiz yazışmalardan tutun da her türlü masrafın da yaşandığı bir gerçekti.

Yine, bu çalışmalar ışığında Adalet Bakanlığımız dış güvenlik hizmetlerini de yerine getirebilecek kapasiteye ulaşmış ve dış güvenlik hizmetlerinin uzman personelce yürütülecek olması infaz hizmetleri kapasitesini yükseltecektir. Mukayeseli hukukta da Avusturya’da, Almanya’da ve birçok değişik ülkelerde de bu düzenleme böyledir ve bunu, uygun bir düzenlemeyi gerçekleştirmiş bulunuyoruz.

Ben şimdiden, yasalaşacağına inandığım bu tasarının hayırlar getirmesini temenni ediyor, siz değerli heyeti saygı ve hürmetle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tüfekci. 

Şahsı adına, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk.

Buyurunuz Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının ikinci bölümünde şahsım adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dersimiz yasa dışı dinlemeler. Aslında yasa dışı dinlemelerin daniskası Adalet Bakanlığında ve Adalet Bakanı eliyle, Adalet Bakanlığı müfettişleriyle yapılmış.

Şimdi, benim şu dosyadaki bu belgelerin hepsi Adalet Bakanlığı müfettişleri tarafından talep edilen, hâkim ve savcılarla ilgili talep edilen yasa dışı dinleme olaylarıdır. Bunların içerisinde kimler var? Şimdi, o tarihte Ergenekon terör örgütünün üyesi olmakla suçlayarak bunların dinlenilmesi talep ediliyor o zamanki Adalet Bakanlığı Başmüfettişi Mehmet Arı tarafından. Şimdi nerede o bilmiyorum -Bakan olsaydı veya Bakan Yardımcısı vardır- bu Adalet Bakanlığı Başmüfettişi Sayın Mehmet Arı şimdi nerede bilmiyorum. O zaman bazı hâkim ve savcıların terör örgütünün üyesi olduğu nedeniyle dinlenilmesine karar vermiş ve 250’nci madde kapsamında faaliyet gösteren İstanbul’da Özel Yetkili Mahkeme dosyayı Adalet Bakanlığına geri gönderiyor. “Bu, görev sırasında işlenen suçlardandır, benim görev alanıma girmiyor." diyor. Adalet Bakanı Başmüfettişi, Sayın Bakan Sadullah Ergin’in imzasıyla yazı gönderiyor, “Hayır, bu kişisel suçlardandır terör örgütü üyeliği, görev sırasında değil, bu sizin görev alanınızdadır." diyor ve ikinci kez İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı gelen bu şeye direnemiyor mahkemeye gönderiyor, mahkeme de diyor ki: “Kardeşim, bu bizim görev alanımızda değil, işte kimlerin yargılanacağı ilgili yasada vardır.” Geri gönderiyor.

Şimdi, bunlarla ilgili dinlemede tabii, ben Faruk Eminağaoğlu söylemeyeceğim, o baş azılı Ergenekon terör örgütü üyesi, o biliniyor. Osman Kaçmaz’ı da söylemeyeceğim, o da öyle, o da biliniyor ama bakın, Aykut Cengiz Engin İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı o zaman, yine, Ali Çakır o zaman yine hâkim ve devam ediyor, Aydın Çayan, Cengiz Köksal, Ercan Yalçınkaya, Esat Toklu, Hayrettin Türe, Hüseyin Boyrazoğlu Ankara o zaman, şimdi nerede biliyor musunuz arkadaşlar? Şu son atamalarda Yargıtay üyesi yapıldı. Devam ediyorum, Metin Yandırmaz, kim bu? Bu Metin Yandırmaz kim? O zaman Ergenekon terör örgütünün üyesi, dinleniyor ve telefonlarda IMEI numaralarıyla dinleniyorlar. Ben söyleyeyim hemen Metin Yandırmaz isimli şahsın 532 327 1393 no.lu telefonu veriliyor. Şimdi, bu beyefendi HSYK’nın Başkan Vekili arkadaşlar.

Yine, o tarihlerde, hepimiz biliyoruz ki iletişimin tespitini gene bu beyefendi, müfettiş, başmüfettiş istiyor. Bu sefer yetinmiyorlar, bir de Türkiye Büyük Millet Meclisinin de bulunduğu bu Yenişehir Telekom santraliyle de ilgili dinleme istiyorlar, o da elimde, burada, Nortele yazı yazılıyor. Bunların hepsi bakan eliyle ya da bakanların bürokratları eliyle oluyor arkadaşlar bu rezillikler. O tarihte, hukukçuluğuna güvendiğim sevgili ağabeyimiz, o dönem Grup Başkan Vekilimiz Hakkı Suha Okay, Ankara Milletvekili, Sadullah Ergin’e bir soru önergesi veriyor bu hâkim ve savcıların Adalet Bakanlığı müfettişleri eliyle dinlenilmesiyle ilgili. Tabii, her zaman olduğu gibi, Bakanlık uzun uzun matbu cevaplar verdikten sonra, kanun maddeleri verdikten sonra “Efendim, Bakanlık müfettişi görevini yapmıştır. Görev dışında işlenen suçlardır, işte bunlar terör örgütü üyesidir.” diyor. Burada var, Sadullah Ergin’in imzası var orada. Şimdi, arkadaşlar, terör örgütü üyeleri bugün HSYK’nın Başkan Vekili olmuştur, Yargıtay üyeleri olmuştur.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sadullah Bey paralel mi?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Onu bilemem.

BAŞKAN – Şimdi soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

On beş dakika süreyle bu işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Köse…

TUFAN KÖSE (Çorum) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakandan sormak istiyorum, keşke Adalet Bakanı olsaydı daha iyiydi ama. Cezaevlerinde teknisyen kadrosunda çalışan arkadaşlarımız var. Teknisyen kadrosunda çalışan arkadaşlarımız ceza infaz koruma memurlarının yararlandığı ek mesai hakkından yararlanamıyorlar. Günlerinin tamamını cezaevi içerisindeki tutuklu ve hükümlülerle geçirmelerine karşın, kendilerine yine infaz koruma memurlarına tanınan silah ruhsatı hakkı tanınmıyor. Bu konuda Bakanlığınızın bir çalışması var mı, olacak mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Köse.

Sayın Dibek…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, sizin orada olmanız daha iyi oldu diye düşünüyorum çünkü soracağım soruyla ilgili olarak. Şimdi, cezaevlerini konuşuyoruz ama bana birtakım mesajlar geliyor değişik zamanlarda. Fotoğraflar da atıyor insanlar, güneydoğudan, kamu görevlilerimizin yaşadığı lojmanlardan resimler dahi gönderiyorlar Sayın Bakan. Değişik yerlerden, isim vermeyeyim, değişik illerden, ilçelerden, bunların içerisinde asker görevlilerimizin oturduğu lojmanlar var, artı diğer kamu görevlileri lojmanları var. Odaların içerisinde uzaklardan veya nereden, yakından ama ateş edilmiş ve çok sayıda kurşun izleri var, lojmanların içerisinde duvarlarda var ve bu insanlar diyorlar ki: “Biz burada yaşadığımız sıkıntıyı kime anlatacağız?” Yani Türkiye bunu bilmiyor, televizyonlarda yok, basında yok, medyada yok, konuşulmuyor. Hatta bu konular dile getirildiğinde, zannediyorum, iç mesele olarak orada da sorun oluyor, yani kurum içerisinde de sorun oluyor ama böyle sıkıntıları var. Eşleri var, çocukları var, büyük korku yaşıyorlar. Ama onlar da orada bir hapishane içerisine sanki tıkılmışlar gibi bir durum var.

Bu konuyla ilgili size şikâyetler geliyor mu, bundan haberdar mısınız? Bu konuda bizleri nasıl bilgilendireceksiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dibek.

Sayın Akar…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, bugünlerde Libya makamlarınca yapılan açıklamalarda… “Libya makamları” diyorum, sizin de zamanında vermiş olduğunuz destek, bugünkü Başbakanın valizlerle para taşıdığı Libya parçalanmış, iç savaşa sürüklenmiş ve ne makam kalmış ne ülke kalmış ama yapmış oldukları açıklamalarda Türk uçaklarını düşüreceklerini ifade etmişlerdir. Dışişleri Bakanı Türk vatandaşlarına seslenerek ülkeyi terk etmeleri veya gitmemeleri konusunda uyarılar yapıyor.

Şimdi size sormak istiyorum: Bugünlere gelinmesinde büyük katkı sunduğunuz Libya’nın Türklere karşı takınmış olduğu bu tavrın nedeni nedir? Bu neden, Müslüman Kardeşler örgütünün liderliğine soyunmanızdan kaynaklanıyor olabilir mi, yoksa başka bir nedeni mi var?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akar.

Sayın Özgündüz…

ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Küçükçekmece Adliyesi 2003-2004 yıllarında Adalet Bakanlığı Teknik İşler Daire Başkanlığının yaptırdığı tadilat sonucunda Tepeüstü’nde faaliyete başlamıştı. Geçen sene Bakanlık bu binayı boşaltarak bir vakfa tahsis etti ve Küçükçekmece Adliyesini Sefaköy’deki bir binaya taşıdı. Bu binanın iktidar partisine mensup bir kişiye ait olduğu ve yüksek bir kira ödendiği iddia edilmektedir. Bu konuyla ilgili soru önergesi verdim ve soru önergeme yaklaşık altı aydır cevap verilmedi. Bu konuda -şu anda sözlü olarak size soruyorum- herhangi bir açıklama yapacak mısınız? Bu kişi AKP’nin üyesi midir ve ne kadar kira ödemektedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özgündüz.

Sayın Yılmaz…

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Adalet Bakanımız yok orada, siz mutlaka bürokratlardan bilgi alarak vereceksiniz ama.

Cezaevi ikinci müdürü konumunda olanlar artık bundan sonra müdür yardımcılığı kadrosuyla alınacaklar ve özlük haklarının, hak kayıplarının olduğunu düşünüyorlar. Bu konuda, cezaevi ikinci müdürü konumunda olanların müdür yardımcısı olarak atanmalarına, geçici maddeyle bu şekilde özlük haklarının ve kadrolarının gasbedilmesi konusuna tepkileri var. Ne diyorsunuz?

Bir de, Sayın Bakan, Uşak Adliyesi yeni yapıldı. Onun hemen yanında da Uşak Devlet Hastanesi var. Ama devlet hastanesinin binasına baz istasyonu kuruldu Uşak’ta. Buna sivil toplum örgütleri karşı çıktılar ancak bunu engelleyemedik. Hastanenin üzerinde baz istasyonu var, adliye de hemen yakınında. Hem oradaki hastanenin hem de oradaki adliye çalışanlarının sağlıkları söz konusu. Baz istasyonunun kaldırılması konusunda herhangi bir girişiminiz olacak mı, Uşak Devlet Hastanesindeki?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.

Buyurunuz Sayın Bakan.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Sayın Başkanım, öncelikle, sorulan sorulardan cevabını alamamış milletvekili arkadaşlarıma -bürokratlar notlarını aldılar- yazılı olarak cevap vereceğimizi belirtmek isterim.

Sayın Köse’nin “Teknisyenlere infaz koruma haklarından mesai ve silah ruhsatı niçin verilmiyor?” şeklinde bir sorusu vardı. Teknisyenler güvenlik hizmeti değil, dolayısıyla teknik bir hizmet vermektedirler. Fazla mesaileri için de hak var ancak silah hakları yok, ruhsat hakları yok, onu söyleyeyim.

Bir diğeri “Küçükçekmece Adliyesiyle ilgili -Sayın Özgündüz söyledi- soru önergemize cevap verilmedi.” şeklinde. Arkadaşlarım ifade etti, bu hafta içerisinde imzalandı, sorunun cevabı gönderildi diye düşünüyorum, eğer ki gelirse, aynı metni buradan da milletvekillerimize açıp okurum.

Yine, Sayın Yılmaz’ın bir başka sorusu: “2’nci müdürlerin özlük haklarında bir eksilme var mı?” “2’nci müdürlerin özlük kaybı olmayacak, 2’nci müdürler müdür yardımcısı olsa bile, hak etmiş oldukları özlük hakları korunacak.” diye bir cevap verildi, bunu belirtmek isterim.

Yine, Sayın Akar “Libya makamlarının en son açıklaması” dedi. Bununla ilgili, bildiğiniz gibi, 7 Ocak yani dün itibarıyla Dışişleri Bakanlığımızın bir açıklaması var, onu okumak isterim: “Libya Hava Kuvvetlerine ait olduğu iddia edilen Facebook sayfasından yapılan bir açıklamada, Libya hava sahasına girecek sivil veya askerî Türk uçaklarının vurulacağı kaydedilmektedir. Bu sorumsuz ve uluslararası hukuka aykırı açıklamanın hiçbir şekilde kabulü mümkün değildir. Ülkemizi hedef alan bu hasmane beyanı şiddetle kınıyoruz.” Kaldı ki “Birleşik Arap Emirlikleri’ne ait olan uçak Libya’yı bombaladı.” deniyor ve Libya’yı bombalamasına rağmen, siviller de ölmesine rağmen herhangi bir tepki de gösterilmedi. Dolayısıyla da Libya’da kimin ne kadar makul tepki verdiğini de kamuoyunun dikkatine sunuyorum. “Bu açıklamayı yapanların, Libya’da hava saldırıları düzenleyerek sivil can kayıplarının yaşanmasına, ülke altyapısının tahrip olmasına neden olan ve uluslararası hukuk ile insan haklarını ihlal eden belirli kesimler olduğu açıktır.” Bir şekilde, biz Türkiye olarak Libya’nın toprak bütünlüğünden yanayız. Seçilmiş milletvekillerince oluşturulan Parlamentonun çalıştırılmasına izin verilmesini destekliyoruz, savunuyoruz ama bazıları, Libya’nın kargaşa içinde olmasıyla, âdeta Libya’nın bölünmesiyle bir şekilde diğer komşu ülkelerin mali kaynak olarak kullanılmasını sağlamaya çalışıyorlar. Bunun doğru olmadığını, eğer Libya’da bir zenginlik varsa bu zenginliğin Libya halkına ait olması gerektiğini söylüyoruz. “Uluslararası toplumun bugüne kadar hava saldırılarına -o Libya’ya yapılan hava saldırılarına- karşı yeterli ve gerekli tepkiyi vermemesi, bu sorumsuz açıklamayı yapanları şüphesiz cesaretlendirmiştir. Ülkemiz ile Libya arasında birçok kentte devam etmekte olan sivil uçuşlar, bu zor dönemde, kardeş Libya halkının insanî yardım veya ekonomik ihtiyaçlarının karşılanmasına katkı yapmaktadır.” Yani Libya’ya seyahatlerimiz sadece Türk tarafının talebiyle değil, Libyalıların talebiyle de olmakta. Çünkü geliş gidişi, ulaşımı sağlamak da büyük bir imkândır. Kendi illerimize bile bir uçak gelmese, gerek bakan veya gerek ilgili kimseden “Uçak seferlerini başlatın.” diye talepte bulunuyoruz. Bildiğiniz gibi Somali’nin dış dünyayla tek bağlantısı dahi Türk Hava Yolları üzerinden yapılmaktadır. Dolayısıyla, Libya’ya yapılan uçak seferleri de bizim değil Libya halkının ihtiyaçlarını karşılar. Konuyla ilgili gereken girişimler yapılmaktadır. Nitekim, ilk olarak Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin Libya Özel Temsilcisi nezdinde girişimde de bulunmuştur.

Libya’nın bu hâle gelmesinde bizim hiçbir politikamız söz konusu değildir. Libya’nın bu hâle gelmesine yol açanlar, Libya’yı bu duruma düşürenler kimdir? Pekâlâ, uçaklarıyla gidip Libya’yı bombalayanlar -en bariz şekilde bombaladı- ve bu bombalamaya ses çıkarmayanlar, âdeta, bombalanmasını teşvik edenler, Libya halkını âdeta bölerek, ikiye ayırarak  -yine söylediğim gibi- komşularından birisine destek vermeyi amaçlıyorlar. Uluslararası toplumun bu tepkisizliği, bu açıklamayı yapanlara destek olarak görülmektedir tarafımızdan. Doğru olmadığını ifade etmek isterim.

Yine bir başka soru, Sayın Turgut Bey’indi. Gerçekten, güneydoğudaki bazı yerlerde lojmanlara karşı zaman zaman saldırılar yapılmaktadır. Dolayısıyla biz de hep şunu söylüyoruz: Mutlaka kamu düzeninin sağlanması lazım. Şu anda kamu düzeni sağlandı mı? Kamu düzeninin sağlanması yönünde adımlar atılıyor. Zaten birçok sıkıntı da ondan çıkıyor. İstiyorlar ki bırakalım, kendi bildikleri gibi orada aynı doğunun Baas partisi olmak istiyorlar yani tektipleştirmek istiyorlar. Ya kendilerine bağlı olunacak ya da bunun dışında başkasını kabul etmiyorlar. Dolayısıyla, biz, demokrasinin Türkiye’nin her tarafında, hukuk düzeninin Türkiye’nin her tarafına eksiksiz olarak uygulanmasını istiyoruz. İster doğuda ister batıda ister kuzeyde ister güneyde. Ancak bu, bir süreç alacaktır. İnşallah, birlik ve beraberliğimizi devam ettirirsek bunlar da azalacaktır ve belli bir süre sonunda da tamamen ortadan kalkacaktır diye düşünüyorum. Bu ana kadar hukuka aykırı eylemlerini yapmış olup da yargı önüne çıkarılmamış hiç kimse yoktur. Dolayısıyla da şehitlerimiz oldu, işte sokak ortasında arkasından gidilip öldürülenler oldu ama her birisinin de kimse faili mutlaka yargı önüne çıkarılmıştır, adalet karşısında, hukuk önünde mutlaka cevabını verecektir diye düşünüyorum.

Muhterem Başkanım, bendeki sorular bu kadardı. Arz ederim.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın Bakan, baz istasyonu demiştim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz…

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Özür diliyorum Muhterem Başkanım, baz istasyonunu sordu.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Hastanenin üzerine baz istasyonu.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Tamam, tamam.

“Baz istasyonunu kaldıracak mısınız?” diye… Biliyorsunuz, burada, Yargıtayda da bir baz istasyonu vardı. Pekâlâ bu baz istasyonunun kurulmasını kendisine bir tehdit olarak gören veya bunun insan sağlığına zararlı olduğunu düşünen… Bakın, bunu da bilerek söylüyorum yani, bilimsel olarak tespit edilmemiştir ki bunun sağlığa zararı vardır diye, çok net. Bu kullandığımız telefonlar veya bu bilgisayarlar veya 2 metreden daha yakın televizyonların yaymış olduğu radyasyon -veya hangi tür tehdit, risk görüyorsak- çok daha fazla olmasına rağmen baz istasyonları öne çıkartılıyor. Baz istasyonlarını aldığımızda iletişim kurulmayacak, acil bir hastalık olduğunda doktora ulaşamayacaksınız, acil bir şey olduğunda ambulansı çağıramayacaksınız; olmadığı zaman da sıkıntı var. Ancak şunu söylüyorum: Bu, ayrı bir tartışma, bilim adamlarının raporlarında bir şey ancak inanıyorum ki şundan, televizyondan ve bilgisayardan az olduğunu söylüyorum. Bunun dışında, yine de bu mevcuttan -muhakkak ki her teknolojinin bir bedeli var- rahatsız olan varsa -Yargıtayda da oldu- yargı yolu açıktır biliyorsunuz her zaman, kapalı değildir, yargıya başvurabilir, birkaç yerlerde böyle oldu, yargı bunun kaldırılmasına karar verir, burada da Yargıtayda oldu. Dolayısıyla da adliyenin illa kendisinde olması da gerekmez, “devlet hastanesinde var.” dediniz.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Yan yana binalar çünkü.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – E öyle. Dolayısıyla da pekâlâ adliyenin içinde olanlar, hâkimler, savcılar, hukuku daha iyi bilenler, dava açmaya daha yakın olanlar bir dilekçe verirler, davayı başlatırlar ve eğer yargı da bunun oradaki Uşak halkına zararlı olduğu şeklinde kanaate varırsa kaldırma kararı verir diyorum. Dolayısıyla, bu, daha önce Ankara’da yapıldı.

Bilgilerinize sunulur.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Hastanede olduğu için biraz daha duyarlılık var Sayın Bakanım.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Bir kısa süremiz var.

Sayın Acar, buyurunuz.

GÜRKUT ACAR (Antalya)- Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bizim kanunumuzla ilgili olmasa bile bu istinaf mahkemelerinin hangi bölgelere kurulacakları konusunda bir bilgi istiyorum sizden. Çünkü Antalya, Burdur, Isparta hep aynı kaderi paylaşmış iller olduğu hâlde, bu illerin Konya’daki istinaf mahkemesine bağlanacağına ilişkin bazı duyumlar aldık. Bu, doğru mudur? Doğruysa bunun gerekçesi nedir? Bu kadar mesafeden insanlar nasıl Konya’ya gidecektir?

Teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Acar.

Buyurunuz Sayın Bakan.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Acar’ın sorusunun cevabını arkadaşlar şimdi hazırlar, onu vereceğim.

Ancak bu arada Sayın Melda Onur’un, annesinin yanında kalan çocuklarla ilgili bir şikâyeti olmuştu. Onunla ilgili de şu bilgiyi vermek isterim hem kamuoyuna hem Meclisimize: Şu an itibarıyla, ceza infaz kurumlarında 0-6 yaş grubunda annesiyle birlikte kalan çocuk sayısı 417’dir. Bunlardan 65 tanesi kreş hizmetlerinden yararlanıyor. Adı geçen kişi, rahatsızlığı nedeniyle Bakırköy Özel Rehabilitasyon Merkezine annesiyle birlikte haftada altı saat gitmektedir.

Bu çocukların kaldığı kurumlar tarandı. 2 çocuğumuzun haricinde ciddi bir rahatsızlık yoktur. Yine, her türlü çocuk oyuncaklarıyla ilgili, ne gerekiyorsa çocukların eğitimiyle de ilgili, hamurdur veya başka bir şey, bunlar da ceza infaz kurumlarında bu çocuklara sağlanmaktadır.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Süremiz sona ermiştir.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Bakan, Melda Hanım’ın bu konuda bir randevu talebi vardı.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Bakan Bey olumlu bakmıştır.

BAŞKAN – Bir dakika süre vereceğim.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Adliye mahkemeleriyle ilgili yargı çevrelerini verdik. İstanbul, Bursa, İzmir. İstanbul’da nereye bağlı yargı çevresi? Kırklareli, Edirne, Tekirdağ düşünülmekte. Bursa: Balıkesir, Bilecik, Kütahya, Yalova, Çanakkale; İzmir: Manisa, Uşak, Aydın, Muğla, Denizli; Ankara: Eskişehir, Karabük, Kastamonu, Çankırı, Kırıkkale, Kırşehir; Konya: Aksaray, Karaman, Afyonkarahisar; Samsun: Sinop, Amasya, Tokat, Ordu, Çorum; Adana: Hatay, Mersin, Osmaniye; Erzurum: Ağrı, Ardahan, Bayburt, Erzincan, Iğdır, Kars, Tunceli; Diyarbakır: Batman, Bingöl, Elâzığ, Mardin, Siirt, Şırnak; Antalya: Burdur ve Isparta; Gaziantep: Adıyaman, Maraş, Kilis, Şanlıurfa; Kayseri: Malatya, Nevşehir, Niğde, Sivas, Yozgat; Sakarya: Bartın, Bolu, Düzce, Kocaeli, Zonguldak; Trabzon: Artvin, Giresun, Gümüşhane, Rize; Van ise Bitlis, Hakkâri ve Muş’u kapsar şekilde yargı çevreleri belirlenmiş durumdadır.

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Teşekkür ederim.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) – Rica ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Böylece, ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Beş dakika ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 17.41

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.46

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Dilek YÜKSEL (Tokat)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 40’ıncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

616 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan Türkiye Cumhuriyeti ve Ürdün Haşimi Krallığı Arasında Hükümlülerin Nakline Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

 

4.- Türkiye Cumhuriyeti ve Ürdün Haşimi Krallığı Arasında Hükümlülerin Nakline Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/740) (S. Sayısı: 425)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da komisyonun bulunamayacağı anlaşıldığından, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 13 Ocak 2015 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 17.47

 



(x)  616 S. Sayılı Basmayazı 07/01/2015 tarihli 39’uncu Birleşim Tutanağı’na eklidir.