TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                39’uncu Birleşim

                                                                                         7 Ocak 2015 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Osmaniye Milletvekili Suat Önal’ın, Osmaniye’nin düşman işgalinden kurtuluşunun 93’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, kar yağışı nedeniyle Manisa’da yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

3.- İzmir Milletvekili Mustafa Moroğlu’nun, İzmir’in Kemalpaşa ilçesinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, güneydoğuda terörün arttığına ve AKP iktidarını vatandaşına, bölgeye ve ülkeye sahip çıkmaya çağırdığına ilişkin açıklaması

2.- Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’in, herkesin yeni yılını kutladığına ve Mudanya Devlet Hastanesinde kar yağışları nedeniyle acil sağlık hizmetlerinin verilemediğine ilişkin açıklaması

3.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, İzmir’in Kemalpaşa ilçesinin Akalan köyüne yapılmak istenen taş ocakları konusunda Çevre ve Şehircilik Bakanını bir kez daha uyardığına ilişkin açıklaması

4.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Sivil Dayanışma Platformunun, 4 eski bakanla ilgili Meclis Soruşturma Komisyonunun karar vereceği gün gazetelerde yer alan ilanına ilişkin açıklaması

5.- Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin’in, Türkiye’nin 2014 yılında ihracat rekoru kırdığına ve bunda emeği olan herkese teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

6.- Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu’nun, AKP’li milletvekillerinin 4 eski bakanın Yüce Divana gönderilmemesi yönünde oy kullanmalarının gerekçesine ilişkin açıklaması

7.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Mersin’in birçok yerinde elektrik kesintileri yaşandığına ilişkin açıklaması

8.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta yaşayan çiftçilerin ve hayvan üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

9.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın, Kocaeli’ndeki elektrik kesintilerine ilişkin açıklaması

10.- İstanbul Milletvekili Gülay Dalyan’ın, İstanbul Sultanahmet’te polis karakoluna yapılan saldırıda şehit olan polise Allah’tan rahmet, yaralı polislere de acil şifalar dilediğine ilişkin açıklaması

11.- İzmir Milletvekili Mustafa Moroğlu’nun, İzmir’in Kemalpaşa ilçesinin Akalan köyüne yapılmak istenen taş ocağı ruhsatı ile Aydın Nazilli sınırına yapılmak istenen RES’le ilgili kamulaştırma kararının engellenmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

12.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, İstanbul Sultanahmet’te polis karakoluna yapılan saldırıda şehit olan polise Allah’tan rahmet dilediğine ve Antalya’nın özel bir kanunla korumaya alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

13.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, Ankara’da kar yağışı yüzünden sorunlar yaşandığına ve Ankara Büyükşehir Belediyesini görevini yapmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

14.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in, narenciye üreticilerinin zor durumda olduğuna ve cezaevlerinde işkencelerin arttığına ilişkin açıklaması

15.- İstanbul Milletvekili Sevim Savaşer’in, Suriyeli mülteciler için AK PARTİ İstanbul İl Başkanlığı koordinasyonunda yardım toplandığına ilişkin açıklaması

16.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, 7 Ocak Osmaniye’nin düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümüne ilişkin açıklaması

17.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, 7 Ocak Osmaniye’nin düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümüne ve İzmir’in Kemalpaşa ilçesinin Akalan köyüne yapılmak istenen taş ocakları konusunda iktidarı duyarlı olmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

18.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin Cerattepe’deki altın madeniyle ilgili verilen iptal kararının alınmasında çabası olan herkese teşekkür ettiğine ve bu kararı alan Rize İdare Mahkemesinin yargıçlarını kutladığına ilişkin açıklaması

19.- İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır’ın, Demokrat Partinin kuruluş yıl dönümüne ve İstanbul Sultanahmet’te polis karakoluna yapılan saldırıda şehit olan polise Allah’tan rahmet, yaralı polislere de acil şifalar dilediğine ilişkin açıklaması

20.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak Paris’te bir mizah dergisine gerçekleştirilen ve 12 kişinin öldüğü saldırıyı kınadıklarına ilişkin açıklaması

21.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Paris’te bir mizah dergisine gerçekleştirilen ve 12 kişinin öldüğü saldırıyı kınadıklarına ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 21 milletvekilinin, toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme politikalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1170)

B) Genel Görüşme Önergeleri

1.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz ve 20 milletvekilinin, 6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun’un uygulamalarındaki aksaklıklar konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/13)

2.- MHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, TOKİ uygulamalarıyla mağdur olan vatandaşlarımızın sorunları ile değişik bölge ve illerde üretilen konutların inşası, teslimi ve kullanımındaki sorunlar konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/14)

 

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

3.- Türkiye Cumhuriyeti ve Ürdün Haşimi Krallığı Arasında Hükümlülerin Nakline Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/740) (S. Sayısı: 425)

4.- Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı: 616)

 

 

 

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, İskenderun Deniz Üs Komutanlığının içindeki alıcı telsiz istasyonuna yapılan saldırıya ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/54257)

2.- Malatya Milletvekili Veli Ağbaba'nın, son on yılda intihar eden veya intihar girişiminde bulunan rütbesiz er, uzman çavuş, rütbeli asker ve Bakanlık personeli sayılarına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/55740)

3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık'ın, elektrik üretim santrallerinin özelleştirileceği iddiasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/58089)

7 Ocak 2015 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Dilek YÜKSEL (Tokat)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39’uncu Birleşimini açıyorum.

III.-YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 14.04

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.14

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Dilek YÜKSEL (Tokat)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39’uncu  Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III.-YOKLAMA

BAŞKAN – Açılışta yapılan ilk yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi elektronik cihazla yoklamayı yineliyoruz.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Osmaniye’nin düşman işgalinden kurtuluşunun 93’üncü yıl dönümü hakkında söz isteyen Osmaniye Milletvekili Suat Önal’a aittir.

Buyurunuz Sayın Önal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, lütfen biraz sessiz olalım.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Osmaniye Milletvekili Suat Önal’ın, Osmaniye’nin düşman işgalinden kurtuluşunun 93’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

SUAT ÖNAL (Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 7 Ocak Osmaniye’nin kurtuluş yıl dönümü üzerine gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Osmaniye’nin düşman işgalinden kurtuluşunun 93’üncü yıl dönümü bugün Osmaniye’de yine büyük bir heyecan ve coşkuyla kutlanıyor. Kahraman ecdadımızın Birinci Dünya Harbi’nde her cephede olduğu gibi Çukurova’da da yokluklar ve olumsuzluklar içerisinde verdiği destansı mücadelede iman gücüyle kazandığı zaferi hep beraber bir kez daha minnet ve şükranla anıyoruz.

Değerli milletvekilleri, sizin de bildiğiniz gibi 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra Anadolu Haçlı anlayışıyla işgal edilmişti. Kahramanmaraş, Gaziantep ve Şanlıurfa başlangıçta İngilizlerin, daha sonra da Fransızların kontrolüne bırakılmıştı. Fransızlar daha sonra Mersin, Adana, Hatay ve Osmaniye’yi de işgal etmişler, bu işgal esnasında genç yaşlı, kız kızan demeden masum insanları vahşice katlederek ağıtlara da konu olan birçok zulmü sergilemişti. Ancak Malazgirt Zaferi’yle Anadolu’yu yurt tuttuğumuz tarihten beri Anadolu coğrafyasında gözü olan Haçlı ruhunun topyekûn bu işgaline rağmen ecdadımızın destanlar yazarak gösterdiği kahramanlık bir kez daha tarihe geçti. Esarete asla alışık olmayan ecdadımızın sembol isimlerinden birisi de vatan için kahramanca çarpışırken Osmaniye’de şehit olan Rahime Hatun’du. Rahime Hatun’la birlikte Palalı Süleyman, Hasan Çavuş, Muhammed Hoca, Borazan Mehmet, Nacar Ökkeş ve arkadaşları Osmaniye’nin kurtuluşunda kahramanca mücadele ettiler. Osmaniyeli merhum şairlerimizden Salih Safa Yazar’ın;

“Korkaklığı bilmez, hiç tanımazsın,

Sen ey Gâvurdağlım, Osmaniyelim.

Bırak seni yazan böylece yazsın.

Sen ey Gâvurdağlım, Osmaniyelim.” dizeleriyle şiirinde tanımladığı gibi hiç korkmadılar ve esaret yerine şehadeti arzu ettiler. Öyle ki Sevr Antlaşması’yla dağıtılan ordumuz, işgal edilen yurdumuz, her yerde tutuklanan gençlerimiz olsa da kahraman ecdadımız ümitsizliğe kapılmadı ve tüm yokluklara karşı âdeta şu dizeleri haykırdı:

“Esaret zincirine gelemez bu asil millet, şehitlik rütbe bize!

Cennet vatanımıza göz dikenler, elbet sonunda gelir dize!

Dünya âlem bilsin ki, asla vazgeçilmeyecek kutsallarımız var;

Sabrımız taşmaya görsün, bak nasıl oluyor bu dünya size dar!”

Evet, kahraman ecdadımızın kanıyla, canıyla mücadelesi sonunda Anadolu yedi düvele dar geldi ve geldikleri gibi geri gittiler. Kurtuluş Savaşı’nda şehit olan Rahime Hatun ve diğer şehitlerimizin anısına Osmaniyeli hemşehrilerimiz Osmaniyeli şehitlerimizin de hemen önünde medfun bulunduğu Osmaniye Envar-ül Hamit Camisi’nde -halk adıyla Büyük Cami’de- bugün sabah namazında büyük bir kalabalıkla, coşkuyla toplandılar hatimler indirdiler ve bir kez daha şehitlerimizi dualarla anarak vefalarını gösterdiler.

Değerli milletvekilleri, gördüğünüz gibi konu vatan, bayrak, ezan olduğunda Türk, Kürt, Çerkez ayrımı yapmadan nasıl ecdadımız birlik ve beraberliğini muhafaza ederek omuz omuza mücadele etmişse bugün de aynı duygularla aynı hassasiyeti taşıyoruz. Ülkemizin birliğini, beraberliğini bozmaya yönelik faaliyetlerine devam eden şer güçlere ve onların taşeronlarına karşı hamdolsun biriz, beraberiz ve hep birlikte güçlü Türkiye’yiz. Allah birlik ve beraberliğimizi daim eylesin.

Bu vesileyle, bugün, Kurtuluş Savaşı'nın meşalesini yakan başta Gazi Mustafa Kemal olmak üzere, tüm aziz silah arkadaşlarını, tüm şehit ve gazilerimizi bir kez daha minnet ve şükranla anıyor, Osmaniyeli hemşehrilerimizin ve tüm aziz milletimizin kurtuluş bayramını tekrar tebrik ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Önal.

Gündem dışı ikinci söz, kar yağışı nedeniyle Manisa’da yaşanan sorunlar hakkında söz isteyen Manisa Milletvekili Erkan Akçay’a aittir.

Buyurunuz Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, kar yağışı nedeniyle Manisa’da yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, yoğun kar yağışları nedeniyle Manisalı çiftçilerimizin uğradığı zararlar hakkında gündem dışı söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Manisa’da 30-31 Aralık ve 1 Ocak ve takip eden günlerde meydana gelen kar yağışları nedeniyle ilk belirlemelere göre 6 binden fazla çiftçimiz büyük zararlara uğramıştır.

Kırkağaç’ta başta İlyaslar, Gelenbe, Karakurt, Bakır olmak üzere toplam 26 yerleşim alanında 1.100 çiftçimizin 31 bin dekarlık zeytinliğinde yüzde 30 ila 45 oranında hasar meydana gelmiştir. 6 mahallede 40 çiftçimizin 80 dekarlık serasında yüzde 80 ila yüzde 100 arasında hasar meydana gelmiştir. Kümeslerin çökmesi sonucu Kırkağaç merkez, Karakurt ve İlyaslar’da 123 bin tavuk telef olmuştur. Yunusemre ilçemizde 1.600 çiftçimizin 9.500 dekarlık zeytinliğinde yüzde 70’e varan hasar oluşmuştur. Şehzadeler ilçesinde 16 köyde 800 çiftçimizin 10 bin dekarlık zeytinliğinde yüzde 70’e varan hasar meydana gelmiştir. Saruhanlı’da 960 çiftçimizin 27 bin dekarlık zeytinliğinde yüzde 60’a varan hasarlar söz konusudur. Soma Göktaş Mahallesi’nde zeytin ağaçlarının yüzde 30’u kırılmıştır. Köprübaşı’nda merkez, Kemhallı ve İkizkuyu’da 10 çiftçimizin 45 dekarlık çilek serasında büyük hasarlar vardır.Akhisar’da; Yatağan, Sünnetçiler, Üçavlu, Zeytinliova, Kadıdağı, Gökçeahmet, Selçikli, Çamönü, Tütenli köylerinde 36 bin dekarlık zeytinlik yüzde 50’ye varan hasar görmüştür. Yine, Akhisar Çamönü Mahallesi’ndeki 175 çiftçimizin 620 dekarlık serasında yüzde 90’ı aşan hasar vardır. Turgutlu’da Gediz Nehri’nin taşması ve su kanallarının geri basması nedeniyle tarla, kümes ve ahırlarda hasarlar oluşmuş, 20 bin etlik tavuk telef olmuştur.

Şimdilik endişemiz Manisa’da sıcaklığın eksi 7’lere hatta eksi 12’lere düşmesidir. Manisa’da bu gece ve yarın gecenin çok soğuk geçeceği tahmin edilmektedir. Eksi 7 derecede zeytinler, eksi 12 derecede üzümler donmaktadır. Umarız böyle bir felaketle karşılaşmayız.

Hükûmet, 13 Mayıs 2014 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı kapsamında, Manisalı çiftçilerin tarım kredi kooperatifleri ve Ziraat Bankasına olan borçlarının bir yıl süreyle yüzde 3 faizle erteleneceğini söylemektedir. Ancak, Manisalı çiftçilerin beklentisi bu değildir. Manisalı çiftçilerimizin, kamu bankaları ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarının iki yıl faizsiz olarak ertelenmesi ve yaralarını sarmak için de iki yılı geri ödemesiz olmak üzere, beş yıllık faizsiz kredi talepleri vardır.

1 Ocakta Soma’da yoğun kar yağışı nedeniyle bir hastaya ulaşamayan 112 sağlık ekipleri Manisa’dan paletli ambulans talep etmiştir. Çekiciye yüklenerek Manisa’dan Soma’ya hareket eden paletli ambulans Manisa Yeniköy çıkışında Ulaştırma Bakanlığının tonaj işlemine tabi tutularak kantara çıkarılmıştır. Çekicinin yüklü ağırlığı 180 kilogram fazla geldiği için çekiciye 600 lira ceza yazılmıştır ve hastaya giden paletli ambulans iki saatten fazla kantarda bekletilmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi Soma teşkilatının ısrarlı girişimleri sonucunda çekici ve paletli ambulans bırakılmıştır. Hayat kurtarmada saniyeler önemliyken hasta almaya giden bir ambulansın iki saat kantarda bekletilmesini anlamak gerçekten mümkün değildir.

Yine, kar yağışı nedeniyle Manisa-İzmir yolu ulaşıma tam kırk sekiz saat kapanmıştır. Karla mücadele ve kara yollarının bakım onarımının özelleştirilmesi sonrası Gelenbe, Çanakçı bölgesi hiçbir bilgi, birikim ve deneyimi olmayan taşeron şirkete verilmiştir. Manisa-Balıkesir yolu, Çanakçı ve Gelenbe bölgesinde karla mücadeledeki yetersizlikler nedeniyle kırk sekiz saat ulaşıma kapanmıştır. Bu durum, karla mücadelenin ve kara yollarının bakım ve onarımını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Devamla) – …özelleştirme ve taşerona verme kararını tekrar gözden geçirilmesini zorunlu kılmaktadır.

Bu düşüncelerle hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akçay.

Gündem dışı üçüncü söz, İzmir’in Kemalpaşa ilçesinin sorunları hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Mustafa Moroğlu’na aittir.

Buyurunuz Sayın Moroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- İzmir Milletvekili Mustafa Moroğlu’nun, İzmir’in Kemalpaşa ilçesinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yeni yılın hem Meclisimize hem de ülkemize iyilikler getirmesi dileğiyle yeni yılın ilk konuşmasını yaparken size Türkiye'den bir insan manzarası, bir fotoğraf göstererek başlamak istiyorum. Fotoğraf küçük, bir de baksa da göremeyecek arkadaşlarımız var. Onun için, anlatarak bu fotoğrafı görmenizi sağlamaya çalışacağım.

Bu fotoğraf, Kemalpaşa’nın Akalan köyüne yani şu an mahalle diyebileceğimiz köye 650 metre uzaklıktaki bir taş ocağı açılmasıyla ilgili güvenlik kuvvetlerinin yürüttüğü mücadeleye ilişkin. Özellikle AKP’li İzmir milletvekili arkadaşlarım görürse ve bu fotoğrafın manzarasının değişmesi için çaba harcarlarsa mutlu oluruz. Çünkü, görüntü şu: Kemalpaşa’nın Akalan köyünde okula 650 metre uzaklıkta bir taş ocağı açılması isteniyor, köylüler de bu ocağın açılmasını istemiyor. Taş ocağını açmaya giden iş makinesinin etrafını çepeçevre güvenlik güçleri korumaya alıyor. Etrafında da köylüler var. Ne paralel var ne DHKP-C var ne CHP var, sadece köylüler var. Açılmasını istemiyorlar oraya. Bu manzaranın değişmesinin bir tek yolu var. Bir defa, artık, güvenlik güçlerinin köylülerin topraklarını talan etmek isteyen, daha çok kâr için köyün en yakınında taş ocağı açmak isteyen ve meralarını yok etmek için meralardan toprak taşıyan iş makinelerini korumak yerine köylüleri korumaya başladığı bir manzaraya dönüşmesi dileğiyle açıyorum yeni yılla ilgili ilk konuşmayı.

Akalan köyü Kemalpaşa’nın en şirin köylerinden biri. Kirazıyla, zeytiniyle, ceviziyle iyi ürünler yetiştiren ve bu ürünleri yetiştirerek geçimini kazanan köylülerden oluşuyor. Fakat 29 Aralık 2014 günü köylüler, iş makinelerinin köyün en yakınındaki bir araziye gelip taş ocağı açmak istediğini öğreniyorlar ve 30 Aralık günü, biz hem basın yoluyla hem de dilekçelerimizle valiliği uyarıyoruz. Zeytin ağaçlarına bile 3 kilometre uzaklıkta açılması gereken taş ocaklarının köye 1 kilometreye bile varmayan bir yakınlıkta açılmasına müsaade etmeyin. Çünkü köylüler burada çocuklarını okuttukları okula da 650 metre yakınlıkta bir taş ocağının güvenliklerini tehdit edeceğini söylüyorlar.

Yine öyle bir şeyle karşılaşmışlar ki, bu Bütünşehir Yasası’ndan sonra artık meralarının ellerinden alınıp hazineye devredildikten sonra da tarumar edildiğini ve yine bu fotoğrafta görülen bir gerçek, bütün meralar toprak taşımak için yok edilmiş. Ben gittim, orada gördüm. Mera olarak kullandıkları yerin yarı bölümü başka yerlere toprak lazım diye taşınmaya başlanmış.

Burada şöyle bir gerçeği bütün arkadaşlarımın göz önüne alması… Çünkü büyük sorunları çözmek için AKP’li İzmir milletvekillerinin çok çaba harcayamadığını ve engelleyemediklerini ya da sorunların çözümünde Hükûmete, yürütmeye çok söz geçiremediklerini biliyoruz. Ama bu sorun bugün öyle bir noktaya geldi ki, köylüler ile güvenlik güçleri karşı karşıya geldi.

Yine, bizim milletvekillerimizden arkadaşlarımız giderek kaymakamlığa, güvenlik güçleriyle görüşerek orada istenmeyen bir olayın yaşanmasını engellemeye çalıştılar ve engellediler de. Ama yarın, orada köylülerin isyanının daha büyük noktalara taşınmasını istemiyorsak… Birazdan bakanımıza da bir belge ileteceğim. Bizzat Otoyol AŞ’nin İnternet sayfasından aldığım belgede de aynen ifade şudur: “Taş ocağının köy merkezine uzaklığı 1 kilometredir.” Okul da köy merkezinin biraz daha ilerisinde -bizzat köylülerle gidip ben ölçtüm- 680 metre. 680 metre okula yakınlıktaki bir taş ocağının daha çok kâr hırsıyla açılmasına izin vermeyin, bunu engelleyin. Engellemek sadece bir milletvekili görevi değil, bir insani sorundur. Bu konuda, hep beraber, bu taş ocağının buraya açılmasını engellemek için köylüler canlarını başlarını feda etmeye bile hazırlar ama bu noktaya gelmesini, ne biz istiyoruz ne köylüler istiyor ne de siz istemelisiniz.

Onun için, bakanlarımızı ve yürütmeyi, bu olayı durdurmak ve taş ocağının daha uzak bir yerde açılması için gerekli girişimleri başlatmasını rica ediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Moroğlu.

Gündeme geçmeden önce sisteme girmiş sayın milletvekillerine birer dakika söz vereceğim.

Sayın Yeniçeri…

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri’nin, güneydoğuda terörün arttığına ve AKP iktidarını vatandaşına, bölgeye ve ülkeye sahip çıkmaya çağırdığına ilişkin açıklaması

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Güneydoğuda terör iyice gemi azıya almıştır. Cizre’yi kim yönetiyor, belli değil. Hakkâri’de neler oluyor, kamuoyunun haberi yok. Caddelerde askerî düzenle yürüyüş yapan silahlı, yüzü kapalı gruplar bölge kentlerinde terör estiriyor. Bölgeden devlete bağlı vatandaşlar sürülüyor. Bölgeden devlet sürülüyor. Cizre’de PKK özerklik ilan ediyor. Mahallelerin giriş ve çıkışlarına belediye araçlarıyla hendek kazılıyor. Güvenlik güçleri olanı biteni yalnızca seyrediyor. Cizre’de HÜDAPAR ile PKK unsurları saatlerce çatışıyor. Devletin güvenlik güçleri orta yerde yok. Çatışmalar sırasında evler yanıyor, belediyeler yangını söndürmek için itfaiye göndermiyor. Bölgede PKK güvenlik çadırları kuruyor, PKK bezleri sallandırılıyor; iktidar sesini çıkarmıyor. AKP iktidarını bir kez daha vatandaşına, bölgeye ve ülkeye sahip çıkmaya çağırıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yeniçeri.

Sayın Erdemir…

2.- Bursa Milletvekili Aykan Erdemir’in, herkesin yeni yılını kutladığına ve Mudanya Devlet Hastanesinde kar yağışları nedeniyle acil sağlık hizmetlerinin verilemediğine ilişkin açıklaması

AYKAN ERDEMİR (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle tüm milletvekillerimizin ve vatandaşlarımızın yeni yılını kutluyorum; kendilerine sağlıklı, mutlu ve umutlu bir yıl diliyorum.

Mudanya Devlet Hastanesi, Mudanyalıların tüm uyarılarına rağmen, ulaşım açısından elverişsiz bir konuma inşa edildi. Son günlerde bastıran kar yağışları sonucu yollar kapandı ve 78 bin kişilik ilçede hastalar acil sağlık hizmetlerinden yararlanamadılar. Mudanyalı hemşehrilerimizden gelen yoğun şikâyetleri bir kez daha hatırlatmak ister, yetkilileri benzeri sıkıntıların tekrarının engellenmesi için gerekli önlemleri almaya davet eder, saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erdemir.

Sayın Susam…

3.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, İzmir’in Kemalpaşa ilçesinin Akalan köyüne yapılmak istenen taş ocakları konusunda Çevre ve Şehircilik Bakanını bir kez daha uyardığına ilişkin açıklaması

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkanım, az önce İzmir Milletvekilimiz Sayın Moroğlu’nun da belirttiği gibi, Kemalpaşa ilçemiz İzmir’in göz bebeği ilçelerinden bir tanesi, hem tarım alanlarının hem organize sanayinin iç içe yaşadığı bir alan. Bu anlamıyla tarımı da korumak ve sanayiyi de orada geliştirme konusunda hassas olmazsak, gerçekten, Kemalpaşa’yı, kirazın merkezi bu bölgeyi tarımdan uzaklaştırıp ciddi bir noktaya taşıyacağız. Akalan’da yaşanan tamamen fütursuzca tarım alanlarına ve insan yaşamına müdahaledir. Okuldan çıkan çocukların mıcır ve taş taşıyan kamyonların altında kalma riskini hiç dikkate almadan insanların yaşamlarına müdahale eden, bu kadar acımasızca, kâr hırsıyla “Kısa mesafeden kâr kazanayım.” diyen anlayışlarla, ÇED raporu almadan taş ocaklarına ruhsat verilmesi bugün yaşanan en önemli insan dışı davranışlardan bir tanesidir. Çevre ve Şehircilik Bakanını bu konuda bir kez daha uyarıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Susam.

Sayın Öğüt…

4.- İstanbul Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt’ün, Sivil Dayanışma Platformunun, 4 eski bakanla ilgili Meclis Soruşturma Komisyonunun karar vereceği gün gazetelerde yer alan ilanına ilişkin açıklaması

KADİR GÖKMEN ÖĞÜT (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

İki gün önce pek çok gazetede Sivil Dayanışma Platformunun “Sağlam İrade” ilanı yer aldı. Bu bildiri başlı başına bir suç unsurudur. Millî iradeye meydan okuyan, Anayasa’ya ve onun en üst uygulayıcısı olan Anayasa Mahkemesine, demokratik rejime karşı hakaretamiz ve tehditkâr ifadeler yer alan bildiriyi yayınlayanlar hakkında Meclis Başkanını ivedilikle göreve davet ediyorum.

Bildiride, bu yüce Meclisin verdiği kararlara saygı duymak bir yana, fütursuzca sorgulanmakta, ülkenin her görüşünü temsilen burada bulunan milletvekillerine ve bizleri buraya taşıyan halkın oylarına hakaret edilmektedir. Süreci bir darbe olarak görenler asıl darbeyi Anayasa’ya ve Meclise yapma girişimi içindedir.

Zira, imam ve cemaat örneğinde olduğu gibi, en baştaki kişinin milletin vekiline “tuzluk” dediği yerde böyle bir bildiri ne yazık ki normaldir. Buna müsaade edenler, görmezden gelenler ve gereğini yapmayanlar bugün ve yarın bu suçun ortağı olarak hafızalarda kalacak ve hatırlanacaktır, suçlanacaktır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öğüt.

Sayın Şahin…

5.- Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin’in, Türkiye’nin 2014 yılında ihracat rekoru kırdığına ve bunda emeği olan herkese teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; ülkemiz, 2014 yılında, geçen yıl, cumhuriyet tarihinin rekorunu kırarak 157 milyar 600 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirmiştir. Bursa’mız bu ihracatın 12 milyar 750 milyon dolarını gerçekleştirerek ülke ihracatının yüzde 8’ini gerçekleştirmiştir. Ülke ihracatının yüzde 8’ini gerçekleştiren Bursalı sanayicilerimiz ağaç ve orman ürünleri, çimento sanayisi, değerli madenler, metaller, elektrik sanayisi ürünleri, gemi ve yat sanayisi, hazır giyim, konfeksiyon, iklimlendirme sanayisi, maden ve metal sanayisi, makine ve aksamları ile savunma sanayisi havacılık sektörü, taşıt ve otomotiv yan sanayisi ile birlikte tekstil ve tekstil ürünleri ihracatını gerçekleştirmişlerdir. Bu ihracatın çok yakın komşumuz olan Balkan ülkelerine de 863 milyon dolarlık kısmı gerçekleştirilmiştir.

Ben, ihracat yapan firmalarımızda çalışan işçilerimize, mühendislerimize, sanayicilerimize ve tarım sektöründe çalışan üreticilerimize teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şahin.

Sayın Karaahmetoğlu…

6.- Giresun Milletvekili Selahattin Karaahmetoğlu’nun, AKP’li milletvekillerinin 4 eski bakanın Yüce Divana gönderilmemesi yönünde oy kullanmalarının gerekçesine ilişkin açıklaması

 

SELAHATTİN KARAAHMETOĞLU (Giresun) – Sayın Başkan, rüşvet ve yolsuzluk komisyonunun 9 AKP’li üyesi, 4 bakanın Yüce Divana gönderilmemesi biçiminde görüşlerini belirtmiştir. Dini bütün olduklarını söyleyen, kul hakkı yemenin günah olduğunu anlatan bu 9 milletvekilinin aslında aldığı kararın anlamının bu günahı yalnızca 4 bakanın işlemediği, bu sebeple 4 bakanın Yüce Divana gönderilmesinin haksızlık olacağını ve bu yolsuzluğa iştirak edenlerin sayısının daha çok olduğunu düşünerek bu yönde oy kullandıklarını düşünüyorum. 9 milletvekili için en vicdani gerekçe bu olmalı.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Karaahmetoğlu.

Sayın Atıcı…

7.- Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın, Mersin’in birçok yerinde elektrik kesintileri yaşandığına ilişkin açıklaması

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, başta Tarsus ve Yenice olmak üzere Mersin’in birçok yerinde elektrik kesintileri yaşanmaktadır. Vatandaşlar âdeta çıldırma noktasına gelmiştir. Birkaç gün önce sadece Tarsus’ta 1.500’den fazla vatandaş imza vererek durumu kaymakamlığa şikâyet etmiş ancak hiçbir sonuç alamamıştır. Benzer sorunlar Gülnar ilçemizde de yaşanmaktadır.

Stratejik öneme sahip olan enerji hizmetlerinin özelleştirilmesinden sonra AKP Hükûmeti parayı kasaya koymuş ve vatandaşı mağdur etmiştir. Elektrik dağıtımla ilgili hiçbir altyapı çalışması yapılmamaktadır. Basit bir elektrik dağıtım işini beceremeyen ve yüzüne gözüne bulaştıran AKP Hükûmeti diğer taraftan nükleer santral inşa etmeye çalışmaktadır. Bu ne yaman bir çelişkidir. Mersin’in yeni enerji kaynağına ihtiyacı yoktur, vatandaşları düşünen ve daha iyi çalışan bir hükûmete ihtiyacı vardır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Atıcı.

Sayın Doğru…

8.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta yaşayan çiftçilerin ve hayvan üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Tokat ili Sulusaray ilçesi ve Erbağ Üzümlü beldesinden çiftçiler ve hayvan üreticileri bizleri telefonla arayarak geçtiğimiz yıldan kalan çok büyük borç batağında olduklarını, şayet borçların bankalar ve tarım kredi kooperatiflerinde yapılandırması olmaz ve yeni kredi imkânları oluşturulmaz ise icra dairelerinde tarlalarını ve ellerinde kalan son hayvanlarını kaybedeceklerini ifade ediyorlar.

Tokat çiftçisi gibi, ülkemizin her yerinde bu durum daha ağır yaşanmaktadır. Çiftçilerin sesini Tarım Bakanı ve Hükûmet mutlaka duymalıdır. Yoksa 2015 yılında üretim tamamen durma aşamasına gelecektir; Türkiye, üreten değil, ithal eden ülke durumuna gelecektir. Bilginize sunarım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Doğru.

Sayın Akar…

9.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akar’ın, Kocaeli’ndeki elektrik kesintilerine ilişkin açıklaması

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, ülkemizde kar yağışı nedeniyle kara yolları, ısınma ve diğer hizmetlerde birtakım sıkıntılar yaşanmaktadır. Bugün sıkıntıların en büyüğü elektrik enerjisinde olup hepimizin bildiği gibi elektrik dağıtım şirketleri AKP hükûmetleri tarafından daha kaliteli ve ucuz hizmet vermesi amacıyla özelleştirilmiş olmasına rağmen özellikle Kocaeli ve Sakarya bölgelerinin de sorumlusu SEDAŞ sayesinde bundan elli yıl önceye döndük. Kocaeli’nin özel bir konumu bulunuyor. Sizden önce kente doğal gaz geldiği için konutların birçoğu doğal gazla ısınmaktadır. Yetmiş iki saat süren ve sık sık yaşanan kesintiler nedeniyle insanlar soğukta yaşamaya mahkûm edilmişlerdir. Gölcük, Kandıra, Kartepe ilçelerimizin birçok köyünde, hatta kent merkezinde de sık sık elektrik kesilmektedir. Allah’tan Danimarka, İsviçre, Kanada gibi 1 metreye 5 metre kar yağmıyor, 3 metre kar yağdı, kıyamet koptu. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı on iki yıldır ülkeyi kendilerinin yönettiğini unutup “Hangi çağdayız?” diye soruyordu, şimdi ben de kendisine soruyorum: On iki yıldır ne yaptınız?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akar.

Sayın Dalyan…

10.- İstanbul Milletvekili Gülay Dalyan’ın, İstanbul Sultanahmet’te polis karakoluna yapılan saldırıda şehit olan polise Allah’tan rahmet, yaralı polislere de acil şifalar dilediğine ilişkin açıklaması

GÜLAY DALYAN (İstanbul) – Sayın Başkan, dün akşam saatlerinde Sultanahmet’teki İstanbul Emniyet Müdürlüğüne bağlı Turizm Şube Müdürlüğünde meydana gelen, 1 polisimizin hayatını kaybettiği menfur intihar saldırısını derin üzüntüyle öğrenmiş bulunmaktayız. Bu hayâsız terör eylemini şiddetle lanetlediğimizi belirtmek istiyorum. Şehit polisimiz Kenan Kumaş’ın acısını yürekten paylaşıyor, ailesine ve yakınlarına sabır ve metanet, yaralı 2 polisimize de acil şifalar diliyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dalyan.

Sayın Moroğlu…

11.- İzmir Milletvekili Mustafa Moroğlu’nun, İzmir’in Kemalpaşa ilçesinin Akalan köyüne yapılmak istenen taş ocağı ruhsatı ile Aydın Nazilli sınırına yapılmak istenen RES’le ilgili kamulaştırma kararının engellenmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

MUSTAFA MOROĞLU (İzmir) – Sayın Başkan, İzmir ve çevresinde doğal yaşamın bozulmasına ilişkin faaliyetler devam ediyor. Yine, biraz önce verdiğim Kemalpaşa Akalan köyündeki örnek gibi Torbalı Karakuyu Mahallesi Muhtarı da valiliğe bir dilekçe yazarak aynen şu serzenişini dile getiriyor: “Söz konusu ocağın çalışması hâlinde çok yakında yer alan zeytinlik alanlara, tarım arazilerine, su havzalarına, özellikle Tahtalı Barajı su havzalarına, köy halkının sağlığına vereceği zararlar çok büyük olacaktır.” İfade etmek istediği şu: Yine, Torbalı’nın Karakuyu köyüne 1,5 kilometre uzaklıkta ve tarım alanlarına 100-150 metre uzaklıkta bir mıcır işletmesi ruhsatı daha verildiğini, bunun bir an önce engellenmesi gerektiğini ifade ediyorlar. Bakanımızı ve milletvekillerimizi de bu konuda uyarmak ve göreve çağırmak talebiyle söz aldım.

Ayrıca Kiraz’ın Ahmetler Muhtarı da –köydü orası, yeni mahalle oldu- Aydın Nazilli sınırında kestaneliklerin Bakanlar Kurulu kararıyla yine RES’ler kurulmak üzere acil kamulaştırma kararı alındığını ifade ediyor, bunun da engellenmesini istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Moroğlu.

Sayın Acar…

12.- Antalya Milletvekili Gürkut Acar’ın, İstanbul Sultanahmet’te polis karakoluna yapılan saldırıda şehit olan polise Allah’tan rahmet dilediğine ve Antalya’nın özel bir kanunla korumaya alınması gerektiğine ilişkin açıklaması

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Dünkü saldırıda ölen polisimize rahmet; ailesine ve bütün polislerimize başsağlığı diliyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi, kendi siyasi ömrünü uzatabilmek için Türkiye’nin tüm değerlerini satıyor; yağmaya, talana açıyor. Ormanlar, akarsular, millî parklar tahrip ediliyor. Antalya’da da Hisarçandır bölgesinde asırlık sedir ağaçları kesiliyor; maden ocağı, mermer ocağı asırlık ağaçları yok ediyor. Burası aynı zamanda EXPO 2016’nın simgesi seçilen şakayığın doğal yaşam olan bölgedir ve ağır şekilde tahrip ediliyor. Bir yandan simge yapacaksınız bir yandan kökünü kazıyacaksınız. AKP’nin tutarsız politikalarının bir uygulamasıdır.

Antalya, turizm ve tarım yoluyla ülke ekonomisine milyarlarca dolar katkı sağlıyor. Adalet ve Kalkınma Partisi, Antalya’dan daha fazlasını almak için bütün doğal güzelliklerini tahrip ediyor. Buna artık son verilmelidir. Antalya özel bir kanunla korumaya alınmalıdır. Taş ocaklarının, maden ocaklarının bir turizm kentini mahvetmesine son verilmelidir.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Acar.

Sayın Korkmaz…

13.- Isparta Milletvekili S. Nevzat Korkmaz’ın, Ankara’da kar yağışı yüzünden sorunlar yaşandığına ve Ankara Büyükşehir Belediyesini görevini yapmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, iki gündür başkente aralıklarla kar yağıyor. Meteoroloji günler öncesinden uyardı. Ana arterlerde kar, ulaşımı engelliyor, ara sokaklara girilemiyor bile. Maddi hasarlı trafik kazaları yüzleri aştı. Yaralılar var, insanların buzda düşüp yaralandıkları yahut araçların vurup yaraladıkları. Yaşlı ve engelli kardeşlerimiz sokaklardan elini ayağını çekmiş durumda. Ankara’yı teslim ettiğimiz Büyükşehir Belediyesi ve Belediye Başkanı Melih Gökçek olanı biteni sadece seyrediyor. Ortalıkta maalesef karla mücadele araçları yok, olsa da günde sadece bir kere göstermelik geçiriliyor. Ankara şehir merkezi böyleyse Bütünşehir Yasası’yla bağladığınız ilçeler, köyler nasıl merak ediyorum. Ankara Büyükşehir Belediyesini görevini yapmaya, Hükûmeti de başkenti teslim ettiğimiz bu şahsı acilen uyarmaya davet ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Korkmaz.

Sayın Demir…

14.- Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in, narenciye üreticilerinin zor durumda olduğuna ve cezaevlerinde işkencelerin arttığına ilişkin açıklaması

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Portakal, mandalina dalında kaldı. Kilosu 20-25 kuruşa alan satan yok. 32 bin çiftçimiz kan ağlıyor, Hükûmet seyrediyor maalesef. Özellikle Hatay’dan Balıkesir’e kadar sahil vilayetlerindeki çiftçilerimiz maalesef bugünlerde mandalinaları ağaçlarında seyrediyorlar.

Antalya Cezaevinden işkence sesleri geliyor ve işkence sonucunda da açlık grevine yatan gençlerimiz var. Cumhuriyet savcılığı ve Adalet Bakanlığı maalesef bu konuda tedbir almıyor. Özellikle Hükûmetin bu konuda dikkatini çekmek istiyorum. Türkiye'deki cezaevlerinde işkenceler artmış durumda.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Demir.

Sayın Savaşer...

15.- İstanbul Milletvekili Sevim Savaşer’in, Suriyeli mülteciler için AK PARTİ İstanbul İl Başkanlığı koordinasyonunda yardım toplandığına ilişkin açıklaması

SEVİM SAVAŞER (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Suriyeli mülteciler için AK PARTİ İstanbul İl Başkanlığı koordinasyonunda “Üşüyorum, Yardım Edin.” kampanyası sloganıyla Kürt, Türkmen, Arap, Ezidi kardeşlerimizi yani zulüm altında her şeyini kaybeden insanları kucaklamak, ısıtmak üzere 123 bin battaniye, 17 bin soba, elektrik ısıtıcısı, 297 bin adet 2 bin kişilik koli kışlık elbise, 50 bin çift ayakkabı, 180 bin hijyen malzemesinden oluşan toplam 134 tır dolusu malzeme yola çıktı. Yardım eden yardımsever kardeşlerimize teşekkür ediyorum. Bu malzemelerin dağıtımı için de İstanbul milletvekilleri olarak hafta sonu Urfa’da olacağımızı bildirmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Savaşer.

Sayın Altay...

16.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, 7 Ocak Osmaniye’nin düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümüne ilişkin açıklaması

ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün 7 Ocak, Osmaniye ilimizin düşman işgalinden kurtuluşunun 93’üncü yıl dönümü. Cumhuriyet Halk Partisi olarak Osmaniyeli vatandaşlarımızın bu kutlu gününü tebrik ediyoruz. Osmaniye’nin ve Anadolu’nun kurtuluşunda kahramanca mücadele eden tüm şehitlerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyoruz. Elbette, bu vesileyle Osmaniye ilimizin, Osmaniyeli hemşehrilerimizin çözüm bekleyen sorunlarının çözümü noktasında Hükûmeti de göreve davet ediyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Altay.

Sayın Vural...

17.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, 7 Ocak Osmaniye’nin düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümüne ve İzmir’in Kemalpaşa ilçesinin Akalan köyüne yapılmak istenen taş ocakları konusunda iktidarı duyarlı olmaya davet ettiğine ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Evet, bugün Osmaniye’nin aslında zafer günü. Gerçekten 7 Ocakta zafere ulaşan bu mücadeleyi kutluyorum. Emperyalizme karşı bu mücadeleyi sürdürenlere, Palalı Süleyman’ın, Rahime Hatun’un, Kelce Ali’nin, Osmaniyelilerin aziz hatıralarında saygıyla eğiliyorum. Emperyalizmin oyunlarına ve çözüm tuzaklarına karşı bugünlerin bir ibret günü olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu çerçevede, Osmaniye bu mücadelesiyle yiğitlik unvanını hak etmiştir, umarım Osmaniye’ye bu yiğitlik unvanının verilmesi konusunda da gerekli adımlar atılır. Bugün Osmaniye’nin kurtuluşu münasebetiyle Sayın Genel Başkanımız da Osmaniye’de, bu kurtuluş gününde, bu zafer gününde onlarla birlikteler. İnşallah, Osmaniyelilerin bu kurtuluş günü gerçekten hem yiğitlik unvanının verilmesine hem de bu yiğit insanların bulunduğu Osmaniye’ye hizmete de vesile olur.

Ayrıca, İzmir Kemalpaşa Akalan köyünde taş ocağının oluşturduğu çevre katliamı karşısında köylülerin ortaya koyduğu bu mücadele karşısında “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” anlayışında olduğunu söyleyen iktidarı insanı öldürecek, yok edecek bu girişim karşısında duyarlı olmaya davet ediyorum. Bu çerçevede, değerli milletvekillerinin ortaya koyduğu tepkiye katıldığımı bu vesileyle ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Vural.

Sayın Bayraktutan…

18.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin Cerattepe’deki altın madeniyle ilgili verilen iptal kararının alınmasında çabası olan herkese teşekkür ettiğine ve bu kararı alan Rize İdare Mahkemesinin yargıçlarını kutladığına ilişkin açıklaması

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, dün de bahsetmiştim, Artvin’deki Cerattepe mücadelesiyle ilişkin olarak Rize İdare Mahkemesi muhteşem bir karar verdi. Dün akşamüzeri, Artvinliler akşam saat beşte Atatürk anıtı önünde toplanarak bu muhteşem kararı partili ayrımı yapmadan büyük bir sevinçle, coşkuyla kutladılar. Bu kararın meydana getirilmesinde üstün çabaları olan Yeşil Artvin Derneği Başkanı Neşe Karahan’a ve bu davanın yürütülmesinde büyük çabaları olan Türkiye Barolar Birliği Çevre Komisyonu üyesi olan Bedrettin Kalın’a Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir kere daha teşekkür ediyorum.

Sayın Bakana da bu muhteşem haberi, bu güzel haberi veriyorum. Sayın Bakan, özellikle şu ağaçların kesilmesi konusunda hatırlarsanız çok acele ediyordunuz, bu mahkeme kararıyla ağaçların kesilmesini bir anlamda önlemiş olduk. Buna sizin de sevindiğinizi tahmin ediyorum çünkü yapılmak istenen orman katliamı Rize İdare Mahkemesinin vermiş olduğu kararla durduruldu. Bu ülkede bir söz var ya “Berlin’de hâkimler var.” diye, Rize’de de hâkimlerin olduğunu gördük. Ben Rize İdare Mahkemesinin onurlu yargıçlarını Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir kere daha kutluyorum. Bu mücadelenin Artvin için bir onur meselesi olduğunu, Artvin’de cinayet işlemek isteyen, bu çevreyi katletmek isteyen şebekeye karşı mücadelemizin sonsuza kadar devam edeceğini belirtmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bayraktutan.

Sayın Satır, son olarak.

19.- İstanbul Milletvekili Mihrimah Belma Satır’ın, Demokrat Partinin kuruluş yıl dönümüne ve İstanbul Sultanahmet’te polis karakoluna yapılan saldırıda şehit olan polise Allah’tan rahmet, yaralı polislere de acil şifalar dilediğine ilişkin açıklaması

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün şehit Başbakanımız Adnan Menderes önderliğinde millet iradesinin teveccühüyle kurulan ve Türk milletine on yıl boyunca hizmet eden Demokrat Partinin kuruluş yıl dönümüdür. Demokrat Parti, bundan altmış dokuz yıl evvel Türk halkının eşsiz sevgisine mazhar olmuş, tarih sayfasına adını altın harflerle yazdırmıştır. Bugün demokrasiden söz edebiliyorsak bunu demokrasi şehitlerimize ve yüce milletimizin engin hoşgörüsüne borçlu olduğumuz kanaatindeyim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün Sultanahmet’te yaşanan ve maalesef genç bir polisimizin haince katledildiği olay hakkında da birkaç cümle etmek istiyorum. Ateş düştüğü yeri yakar derler ancak dün yaşanan bu olaydan ve bu şehit polisimizden dolayı hepimizin içi yandı. Genç ve yeni bir bebeği olan bu polisimize Allah’tan rahmet diliyorum. Eşine, ailesine, anne, babasına sabırlar diliyorum. Mekânı cennet olsun. Emniyet teşkilatımıza başsağlığı dileklerimi iletiyorum. Yaralı polislerimize acil şifalar temenni ediyorum. Bu ve benzeri faaliyetlerin birlik ve beraberliğimizi bozmayacağına inanıyorum. Faillerin ve destekçilerinin kısa sürede bulunacağına dair hiçbir şüphemiz yoktur.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Satır.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin bir önerge vardır, okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ve 21 milletvekilinin, toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme politikalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1170)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme konusunda örnek teşkil eden ülkelerin politikalarının ve çalışmalarının nasıl uygulandığının sonuçlarıyla birlikte incelenmesi, toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme politikalarının kadın-erkek eşitliğini sağlamadaki etkisinin araştırılması, Türkiye’de merkezî ve yerel bütçe çalışmalarında toplumsal cinsiyete duyarlı bütçelemenin nasıl yapılabileceğini, denetim mekanizmalarının işleyişi konusunda bu alanda uzman kişilerle çalışarak ortaya konması amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması için gereğini arz ederiz.

1) Sebahat Tuncel                                                    (İstanbul)

2) Pervin Buldan                                                      (Iğdır)

3) İdris Baluken                                                        (Bingöl)

4) Sırrı Sakık                                                            (Muş)

5) Murat Bozlak                                                        (Adana)

6) Halil Aksoy                                                          (Ağrı)

7) Ayla Akat Ata                                                       (Batman)

8) Hasip Kaplan                                                       (Şırnak)

9) Hüsamettin Zenderlioğlu                                       (Bitlis)

10) Emine Ayna                                                        (Diyarbakır)

11) Nursel Aydoğan                                                  (Diyarbakır)

12) Altan Tan                                                           (Diyarbakır)

13) Adil Zozani                                                         (Hakkâri)

14) Esat Canan                                                        (Hakkâri)

15) Sırrı Süreyya Önder                                            (İstanbul)

16) Mülkiye Birtane                                                  (Kars)

17) Erol Dora                                                           (Mardin)

18) Ertuğrul Kürkcü                                                  (Mersin)

19) Demir Çelik                                                        (Muş)

20) İbrahim Binici                                                     (Şanlıurfa)

21) Nazmi Gür                                                          (Van)

22) Özdal Üçer                                                         (Van)

Gerekçe

Tüm dünyada olduğu gibi toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için devletin her alanda bu eşitliği sağlama yönünde politikalar üretmesi oldukça önemlidir. Kadının istihdam, eğitim, sağlık, siyasete katılım gibi alanlarda yaşadığı ayrımcılıkla ilgili mücadelede en etkili yöntem olarak da toplumsal cinsiyete dayalı bütçeleme olduğu kabul görüştür. Toplumun kolektif ihtiyaçlarını karşılamak için planlanan merkezî bütçenin, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik sistemi, istihdam, ulaşım başta olmak üzere tüm alanlarda cinsiyetler arası eşitsizliği ortadan kaldıracak biçimde planlanmadığı takdirde kadına yönelik ayrımcılığın önüne geçmek mümkün olmayacaktır. Böyle bir bütçelemeye geçilmesi, toplumun yarısını oluşturan kadınların eğitimden sağlığa refah düzeyinin artmasına neden olurken toplumsal olarak daha mutlu, özgür bireylerin oluşmasında da etkili olacağı görülmelidir.

12 Avrupa ülkesi 2003 yılında toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme politikalarını kabul ederek harekete geçti. Türkiye'de ise sadece kısıtlı oranda projeler dışında ve bazı genelgelerin yayınlanması dışında bir gelişme olmadığı apaçık ortadadır. Türkiye'de toplumsal cinsiyete duyarlı bütçelemeyi, merkezî yönetim düzeyinde toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda çalışmalar yapmakla yükümlü olan Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü (KSGM) gündeme getirmiştir. Kurumun stratejik planında toplumsal cinsiyete dayalı bütçelemeye geçiş politikaları bulunmaktadır. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in 8 Aralık 2011'de TBMM Genel Kurulu'nda yaptığı 2012 yılı bütçe sunuş konuşmasında yer alan "Bütçemizi toplumsal cinsiyete duyarlı hâle getiriyoruz." başlıklı alt bölüm bir Maliye belgesi olarak ilktir. Ancak Bakanlığın bu söyleminden sonra bu alanda hiçbir adım atılmamıştır.

Toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme, kadına özgü bütçe ayrılması ya da kadın ve erkek için eşit bütçe harcanması anlamına gelmemektedir. Diğer ülkelere baktığımızda, örneğin eşitlik bakanlığının bulunduğu İsveç, toplumsal cinsiyete duyarlı bütçelemede en başarılı ülkelerden biri olduğu görülmektedir. Her bakanlığın kendi politikalarının belirlenmesinde cinsiyet eşitliği politikaları esas alınmaktadır. İngiltere'de ise bütçe görüşmelerinde her türlü ekonomik, sosyal, kültürel alan cinsiyete dayalı bir analiz ile rapor edilmektedir ve bu analizler sonucunda örneğin istihdam için ayrılan bütçenin yüzde 95'i kadınların istihdamının artırılması için ayrılabilmektedir.

Cinsiyet eşitliğinin sağlanması için kalkınma planlarının temel ilkesi olarak benimsenmesi gerekmektedir. Sektörel öncelikler içinde somut nicel ve nitel önlemler barındırılmalıdır. Gerek mali gerek para politikası izlenirken cinsiyet eşitliğinin sağlanması için bir politika izlenmelidir. Bunun için bütçeye özel önlem kalemleri eklenmelidir. Uygulama sonuçları bağımsız izleme mekanizmalarıyla sürekli değerlendirilmeli ve denetlenmelidir. Elbette ki tüm bunların yapılması için hükûmetçe bir siyasi kararlılığın sergilenmesi başattır. Ancak bu şekilde toplumsal cinsiyete duyarlı bir bütçeleme yapılabilir. Bu bağlamda, TCDB konusunda örnek teşkil eden ülkelerin politikalarının ve çalışmalarının nasıl uygulandığının sonuçlarıyla birlikte incelenmesi, TCDB politikalarının kadın-erkek eşitliğini sağlamadaki etkisinin araştırılması, Türkiye'de merkezî ve yerel bütçe çalışmalarında TCDB’nin nasıl yapılabileceği konusunda bu alanda uzman kişilerle çalışarak ortaya konması için bir Meclis araştırma komisyonu açılmasını öneriyoruz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

İki genel görüşme önergesi vardır.

Ayrı ayrı okutuyorum:

B) Genel Görüşme Önergeleri

1.- Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz ve 20 milletvekilinin, 6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun’un uygulamalarındaki aksaklıklar konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/13)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

25 Nisan 2012 tarihinde Cumhurbaşkanı tarafından onanan, Resmî Gazete'de 26 Nisan 2012 tarihinde yayımlanan 6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkındaki Kanun’un uygulamalarındaki aksaklıkların araştırılması için Anayasa'nın 98'inci maddesi ve İç Tüzük’ün 102 ve 103'üncü maddeleri gereğince genel görüşme açılmasını arz ve talep ederim.

1) Seyfettin Yılmaz                                                   (Adana)

2) Tunca Toskay                                                       (Antalya)

3) Enver Erdem                                                        (Elâzığ)

4) Mustafa Kalaycı                                                    (Konya)

5) Bülent Belen                                                        (Tekirdağ)

6) Emin Haluk Ayhan                                                (Denizli)

7) Münir Kutluata                                                      (Sakarya)

8) Ahmet Duran Bulut                                               (Balıkesir)

9) Mehmet Erdoğan                                                  (Muğla)

10) Mustafa Erdem                                                   (Ankara)

11) Reşat Doğru                                                       (Tokat)

12) Kemalettin Yılmaz                                               (Afyonkarahisar)

13) Celal Adan                                                         (İstanbul)

14) Murat Başesgioğlu                                              (İstanbul)

15) Ali Uzunırmak                                                     (Aydın)

16) Bahattin Şeker                                                    (Bilecik)

17) Oktay Öztürk                                                       (Erzurum)

18) Atila Kaya                                                          (İstanbul)

19) Ali Halaman                                                       (Adana)

20) D.Ali Torlak                                                        (İstanbul)

21) S.Nevzat Korkmaz                                               (Isparta)

Gerekçe:

25 Nisan 2012 tarihinde Cumhurbaşkanı tarafından onanan, Resmî Gazete'de 26 Nisan 2012 tarihinde yayımlanan 6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi İle Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkındaki Kanun’un yürürlüğe girmesiyle uygulamada bir dizi aksaklıklar ortaya çıkmıştır.

Kanun, Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin değerlendirmesine yönelik sosyal boyutu bir kenara bırakarak sadece gelir elde etmek amacıyla ele çıkarılmıştır. Orman köylülerinin kalkınmalarının desteklenmesi kanunun ruhu olması gerekirken, bu kanunda çok düşük bir oranda kaynak aktarmak suretiyle orman ve orman köylüsüne gerekli önem verilmemiştir. Bu uygulama, köyden kente olan göçü daha da hızlandırmaktadır.

Kanunun bugüne kadar uygulamasındaki aksaklıklar kendini göstermiş ve 450 bin hak sahibinden yaklaşık 300 bin hak sahibi başvuru yapabilmiştir. Açılan ve kesinleşen davalara orman olduğu iddiasıyla ve bundan sonra açılacak davalar neticesi, orman olacak yerler hakkında bir düzenleme yapılmaması, hukuki sıkıntıların ilerleyen günlerde baş göstermesi kanunun uygulaması ile ilgili aksaklıkları biraz daha artıracaktır.

Birçok yerde bedellerle ilgili sıkıntılar yaşanmış, değer belirlemede istenen hassasiyet gösterilememiş, haksız bedel belirlemelerinden dolayı mağduriyetler oluşmuş, kanunda belirtilen ilgili madde gereğince itiraz etme hakkının verilmemesi hukuki yolu kapatmıştır. Bundan dolayı bu kanun Anayasa’ya aykırılık içermektedir.

Ayrıca bilim ve fen bakımından orman niteliğini tamamen kaybetmiş, şehirleşme ve sanayileşmeye maruz kalmış rant içeren bu yerlerin orman köylüsüyle Hükûmet tarafından eş değerde tutulması eşit bir yaklaşım olmamıştır. Nitekim orman köylülerinin bu konudaki mağduriyetleri yapılan inceleme gezilerimizde bizzat tespit edilmiştir.

Başvuru süresinin üç ay uzatılmasına rağmen hak sahiplerine fiyat takdir bedellerinin açıklanmaması ciddi sıkıntılar oluşturmaktadır. Bedel açıklanan yerlerde, özellikle kırsal kesimde orman köylülerinin yaşadığı bölgelerde bu fiyatlarla köylünün topraklarını alamayacak olması ciddi sosyal problemleri beraberinde getirmektedir.

Kimi yerlerde ve kırsal kesimde müracaat parasını bulamamaktan dolayı hakkını kaybedecek vatandaşlarımızın uğrayacağı mağduriyetler mutlaka giderilmelidir. Hak sahibi olduğu ve yıllarca kendi arazisini kullanan insanlarımızın arazilerinin ekonomik nedenlerle ellerinden alınması yeni sorunlar yaşanmasına yol açacaktır. Maliye Bakanlığı tarafından yapılacak uygulamalar, Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile birlikte koordine edilmeli ve mutlaka çözüme kavuşturulması gerekmektedir.

Yukarıda açıklanan gerekçelerle Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi İle Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun’un uygulamalarındaki sorunların belirlenerek gerekli çözümlerin oluşturulabilmesi için Anayasa'nın 98'inci maddesi ve İç Tüzük’ün 102 ve 103'üncü maddeleri gereğince genel görüşme açılması gereklilik arz etmektedir.

2.- MHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, TOKİ uygulamalarıyla mağdur olan vatandaşlarımızın sorunları ile değişik bölge ve illerde üretilen konutların inşası, teslimi ve kullanımındaki sorunlar konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/14)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başbakanlık Toplu Konut İdaresi (TOKİ) tarafından yürütülen çalışmalar kapsamında, TOKİ uygulamaları ile mağdur olan vatandaşlarımızın sorunları ile değişik bölge ve illerde üretilen konutların inşası, teslimi ve kullanımındaki sorunların tespiti amacıyla Anayasa'nın 98 ve İç Tüzük’ün 101, 102 ve 103'üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasını Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına arz ederiz.

Saygılarımızla.

Mehmet Şandır                                                         Oktay Vural

   Mersin                                                                     İzmir

Grup Başkan Vekili                                                   Grup Başkan Vekili

Gerekçe:

Günümüzde barınma ve konut edindirme sorunu özellikle gelişmekte olan ülkelerin çözmekte zorlandıkları en önemli sorunların başında gelir. Hiç şüphesiz pek çok kesimin de malumu olduğu üzere, ülkemizin en önemli sıkıntılarından birisi de konut sorunudur. Bu sorun hâlen yaygın olarak devam etmektedir ve milyonlarca insanımızı ilgilendirmektedir. Bu sorunların çözülmesi ve konut üretiminin artırılarak işsizliğin azaltılması amacıyla 1984 yılında Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığı kurulmuştur. Ancak, TOKİ ilk başlangıç zamanlarında ortaya koyduğu ciddi ve verimli çalışmalarını maalesef artık devam ettirememektedir. Bunu özellikle teslim edilen ve hâlen devam eden projelerde ortaya çıkan vatandaşlarımızın memnuniyetsizliğinden, mağduriyetinden ve haklı olarak yaptıkları şikâyetlerinden anlamaktayız. Bugün, hemen her yerde TOKİ'nin hizmetlerinden projelerinden şikâyetler gelmektedir. Yazılı ve görsel basında hemen hemen her gün bu konularda haberlerin çıkması bu sorunların arttığının bir göstergesi olmaktadır. Mağdur olan insanların tepkileri çığ gibi yükselmektedir. TOKİ projelerinden şikâyetler ve tepkiler her geçen gün, azalacağı yerde artmaktadır.

TOKİ’yle ilgili sorunları kısaca sıralayacak olursak;

Teslim edilen veya teslim süresinde olan konutlarda sorunlar bulunmaktadır. Kütahya ili Simav ilçesinde 19 Mayıs 2011 tarihinde meydana gelen deprem nedeniyle ev ve iş yerleri ağır hasar gören vatandaşlar için TOKİ tarafından ihale edilip MAKSEM firması tarafından inşaatı gerçekleşen TOKİ konutlarının 2011 yılı sonunda sahiplerine teslim edildiğini ancak anılan konutların teslim tarihinden sonra oluşturulan kat malikleri yönetim kurulları tarafından sözlü ve yazılı olarak eksiklerin olduğunu bildirdikleri ve sorunların giderilmediği belirtilmiştir.

Çevre düzeni nitelikli şekilde yapılmamaktadır.

Konutlar yapılan protokolün aksine zamanında teslim edilmemektedir. İleriye dönük planlama yapan çoğu kiracı olan vatandaşımız bu yüzden büyük sıkıntılara düşmektedirler.

TOKİ'nin müteahhitlere ödemelerini yapamamasının veya geç yapmasının yaptığı sıkıntıların, işçilerin taşeron firma çalışanların mağduriyetleri ve mağdur olanların kızgınlıkla inşaatlara verdikleri zararlar her geçen gün fazlalaşmaktadır.

Ülkemizde TOKİ'den taksitle ev sahibi olan vatandaşlarımız ciddi sorunlar yaşamaktadır. Ekonomik krizin de etkisiyle ödemelerde büyük güçlük yaşanması TOKİ'den konut alan vatandaşlarımızın mağduriyet yaşamasına neden olmaktadır. Ülkemizde deprem, sel ve heyelan gibi doğal afetlere sık sık rastlanmaktadır. Bu afetler içinde depremden sonra en büyük can ve mal kaybına yol açansa sel felaketidir.

Son olarak, 4 Temmuz 2012 günü Samsun'un Canik ilçesinde yaşanan sel felaketinin akabinde yapılaşma ve yer seçimi tartışmaları ön plana çıkmıştır. Özellikle bu olayla birlikte büyük hasar gören ve can kayıplarının büyük bölümünün yaşandığı yer olan TOKİ konutlarının yer seçimi konusunda yanlışlığı ve yeterli fizibilite çalışmalarının yapılmadığı en çok dile getirilen konulardan biri olmuştur. Vatandaşlarımızın can güvenliğini sağlamak, eğitim ve sağlık gibi temel hizmetlerini vermek, yol, su, elektrik gibi altyapı hizmetlerini sağlamak devletin temel görevidir. Samsun'da yaşanan sel felaketinin bu anlamda etraflı şekilde ele alınması, kayıplarının tazmini en kısa zamanda yerine getirilmesi, yaraların bir an önce sarılması gerekmektedir.

TOKİ konutlarının teslim törenleri siyasi iktidarın şovuna dönüştürülmektedir. Mesela, TOKİ kamu kaynakları kullanılarak siyasi propaganda aracı olarak kullanılan bir idareye dönüştürülmüştür. Bu teslim törenlerinde yapılan birçok masraflar TOKİ'den ev alan yurttaşlarımızın sırtına yüklenmektedir. Bu nedenle TOKİ âdeta Sayın Başbakanın mitinglerini finanse eden bir kurum hâline gelmiştir. Yaşanan süreçte TOKİ, Başbakanın himayesinde dokunulmazlığı olan bir konuma taşınmıştır. Ne yolsuzluk iddiaları ne de halkın çektiği sıkıntıların üzerine gidilmektedir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler, gündemdeki yerini alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Şimdi, alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nde değişiklik yapılmasına dair iç tüzük teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ile Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/242, 2/80) (S. Sayısı: 156)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Devlet Sırrı Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporları (1/484) (S. Sayısı: 287)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan Türkiye Cumhuriyeti ve Ürdün Haşimi Krallığı Arasında Hükümlülerin Nakline Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- Türkiye Cumhuriyeti ve Ürdün Haşimi Krallığı Arasında Hükümlülerin Nakline Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/740) (S. Sayısı: 425)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.

4.- Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı: 616)(x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 616 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Tasarının tümü üzerinde gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Ömer Süha Aldan’a aittir.

Buyurunuz Sayın Aldan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı’yla ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmamım başlangıcında bir paragrafı, rahmetli Murat Bozlak’a ayırmak isterim. Bu yaşamımızda çok bir araya geldik, çoğu zaman da tatsız olarak bir araya geldik. Ben bürokratken o avukatken, o bir parti başkanıyken, zaman zaman çok çatıştığımız oldu. İşin ilginç tarafı, iyi tanışıyoruz, eşlerimiz tanışıyor ama Murat Bozlak’ı şöyle tanımlamak bence uygun, hele günümüze göre, günümüzdeki siyasi profile göre bir değerlendirme yapmak gerekirse: Hiç ihtiyacı yoktu bir şeylere, maddi durumu gayet iyiydi, iyi bir hukukçuydu. Fakat çok şeyler çekti, cezaevlerinde yattı, kurşunlandı, ölümden döndü ailesinin gözü önünde ve belki bazı düşüncelerini beğenmiyorduk, katılmıyorduk ama ilkeli bir insandı, ilkeli bir siyasetçiydi. Garip bir hastalık onu aramızdan aldı, götürdü. Ve insanın yaşamı bir anlamda örnek olmalı, bugün varsınız yarın yoksunuz. Bu dünyada ne bıraktığınız önemlidir, bazen, düşüncesini beğenmeseniz de, eğer karşınızdaki insan ilkeliyse, ilkeli siyaset yapma anlayışını benimsemişse ona saygı duymak gerekir. Ben de Murat Bozlak’ı bir kez daha saygıyla anmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, aslında, cezaevlerinin iç ve dış koruması, uzun yıllardan bu yana farklılık arz etmekte, yani iç koruma, Adalet Bakanlığının bünyesindeki infaz koruma memurluklarınca, cezaevi müdürlüklerince yerine getirilirken, dış koruma görevi, çoğunlukla jandarma tarafından yapılmaktaydı ve İçişleri Bakanlığına bağlı Jandarma Genel Komutanlığına bağlı jandarma bu görevi ifa ediyordu.

Temelde amaç şuydu: Bir otokontrol sistemi kurmak. Yani cezaevinin iç korumasını Adalet Bakanlığı bünyesine verirken dış korumasını bir başka bakanlığın bünyesinde çalışan jandarmaya verelim, bir kontrol mekanizması oluşturulsun ve bu anlamda yıllardan bu yana bu sürdü gitti. Ama şu görüldü ki, süreç içerisinde son derece hatalı sonuçlar da doğuracak durumlar ortaya çıktı. Kimi zaman jandarma yeterli bulunamadığı için hükümlüler, tutuklular vaktizamanında ilgili yerlere getirilmediler ve bu anlamda da hak kayıpları meydana geldi. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, kural olarak, bu düzenlemenin olumlu bir düzenleme olduğunu düşünüyoruz. Yani cezaevlerinin dış korumasının artık jandarmanın elinden alınıp yine infaz kurumu bünyesindeki dış güvenlik birimine verilmesine olumlu bakıyoruz.

İlginç bir olayla bu konudaki konuşmama devam edeceğim: Bir yılbaşı günü, Anadolu’da bir kentin savcısıyken cezaevine gideyim ve hükümlülerin, tutukluların yılbaşını kutlayayım dedim. Cezaevine gittiğimde kapının girişinde bir tane asker bekliyordu nöbet hâlinde, içeriye girdim, dış kapının ziline bastım -kapalıydı- on dakika, on beş dakika kimse açmadı kapıyı, bir süre sonra böyle ter içerisinde sivil giyimli biri koşarak geldi ve kapıyı açtı. “Kimsin sen?” dedim, “Mahkûmum efendim.” dedi, elinde de bir tomar anahtar var, “Gardiyan nerede?” dedim, “Yok efendim, gitti.” dedi, “Nereye gitti?” dedim, “Memleketine gitti.” dedi, “Bu anahtar sende ne arıyor?” dedim, “Bana çok güvenir, cezaevinin anahtarlarını bana bıraktı, ‘Sakın bu kapıları açma.’ dedi, ben de on dakika onun için size kapıyı açmadım.” dedi. Tabii, sonradan anlaşıldı ki infaz koruma memuru tek memur var, başka nöbet tutacak kimse yok, personel azlığı var; mahkûmun biri tahliye olacakmış, bir gün sonra tahliye olacak “Ya, yılbaşı gecesi beni serbest bırak, ben de seni yaşatayım.” demiş, gardiyan ile mahkûm bir ara el ele vermişler, gitmişler, giderken de çok güvenilir bir hükümlüye de anahtarı teslim etmişler. Tabii, jandarma da hiçbir şeyden habersiz seyretmiş. Bu anlamda, bu örnekten de yola çıkacak olursak, bu otokontrol mekanizmasının Türkiye’de pek de işlediğini söyleyemeyiz. Fakat eğer aynı bakanlık bünyesinde bir görevlendirme yapılıyorsa, yani cezaevinin hem iç hem dış güvenliği aynı bakanlık birimine veriliyorsa bu kez de denetim sorunu ortaya çıkar. Otokontrolü bir anlamda kaybetmiş olursunuz. O zaman yapılması gereken, cezaevi izleme kurullarının objektif kişilerden oluşmasıdır, iyi bir denetim mekanizmasının sağlanması gerekiyor.

Bu tasarının görüşmeleri sırasında biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak ısrarla, cezaevi izleme kurullarının gerçekten bağımsız insanlardan oluşması için çaba gösterdik ama bu çabalarımız ne yazık ki göz ardı edildi.

Bu düzenlemedeki önemli bir sorun da silah kullanma yetkisidir. Kanuni düzenleme sırasında, silah kullanmanın orantısız olması hâlinde vahim sonuçlar ortaya çıkabilir, kaygılarımız var. Bunları da maddelerde sıra geldikçe arkadaşlarımız sizlerle paylaşacaklar.

Değerli milletvekilleri, bir diğer durum da cezaevindeki çalışanlara yönelik tazminatlar konusudur. Alt komisyonda gerçekten hatırı sayılır bir tazminat sistemi öngörülmüşken, esas komisyonda tazminatlar kuşa çevrildi. Buradan, bütün cezaevinde bulunan personelin tekrar alt komisyondaki sınırlarda bir tazminata kavuşması için Genel Kurulun irade göstermesini bekliyorum. Henüz Sayın Adalet Bakanı gelmedi ama bürokratları buradadır, şimdiden bir şey daha söylemek istiyorum. Cezaevlerinden çok sayıda telefon alıyoruz. İnsanlar denetimli serbestlikte bir indirim ya da artırım yapılacağı, infazda bir indirim yapılacağı konusunda bilgiler edinmişler, kulaktan dolma olabilir. Sayın Adalet Bakanının buraya çıkıp bu konuda net yanıtlar vermesini bekliyoruz ısrarla. Yani, gerçekten güvenlik tedbirleri anlamında bir yılı iki yıla çıkarma gibi bir tablo var mıdır ya da infaz yasasında bir değişiklik yapılacak mıdır?

Değerli milletvekilleri, yasanın geneli üzerinde bu şeyleri söyledim. Konuşmamın bundan sonraki bölümünde, güncel olan bazı konularda bazı bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu “tape”lerin imha edilme meselesi, ondan sonra…

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Bu konulara niye giriyorsun?

ÖMER SÜHA ALDAN (Devamla) – Söyleyeceğim ama teknik konuda bilgi vereceğim özellikle. Ben polemik adamı değilim Ramazan.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Yok, biliyorum, o yüzden söyledim.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Biz sana güveniyoruz ağabey.

ÖMER SÜHA ALDAN (Devamla) – Şimdi, mesele aslında şu…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Biraz sonra polemik adamı da çıkacak, merak etmeyin.

ÖMER SÜHA ALDAN (Devamla) – Tabii, ben yapacağım.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Yok, gerçekten biz saygı duyduğumuz için söyledim.

ÖMER SÜHA ALDAN (Devamla) – Şimdi “Kamunun parası yenmedi ki.” diye bir söz var yani yolsuzluğu bir anlamda hafifletici bir tanımlama “Ya, ne yapalım işte, devletin parası yenmedi ki.” diye. Şimdi, bu konudaki hukuk cahillerine şunu söylemek isterim: Zaten devletin parasını yerseniz suç, rüşvet olmaz, zimmet olur. O zaman hakkında zimmetten işlem yapılırdı. Ve rüşvet niçin yenir? Rüşvet, kamu görevinin bir kötüye kullanılma hâlidir. Bir şeyi yapmak ya da yapmamaya yönelik olarak bir maddi menfaat temin edilmesi olayıdır rüşvet.

“Anayasa Mahkemesi aklanma yeri değildir.” Böyle bir söz de var. Elbette yargı mercileri aklanma yeri değildir, yargı mercileri yargılama yerleridir. İnsanlar kendilerine güveniyorlarsa, suçları yoksa, suçsuz olduklarına inanıyorlarsa aklanmayı talep ederler. Mahkeme de aklar ya da cezalandırır.

Sonra, yeni bir söz daha türedi. “Anayasa Mahkemesi, masumiyetini ispat etme yeri değildir.” dendi. Mahkemeler masumiyetini ispat etme yerleridir. Yani, bunu bir devlet bakanı söyledi, Başbakan Yardımcısı. Hayır, bizzat, mahkemeler bir insanın “Ben masumum.” deme yeridir. Çıkacak, diyecek ki: “Ben masumum, şu nedenle masumum.”

Sonra, burada pek çok arkadaşımız, cezaevinde kalan arkadaşlarımız var, değerli insanlar var. Bunlar suçlarını bile bilmeden, senelerce içeride yattılar. Onlar masumiyetlerini anlatmaya çalıştılar, sürekli olarak bunun çabası içinde oldular ve sonuçta gerçekler yavaş yavaş anlaşıldı. Şimdi “Cezalarını biz veririz.” Demokratik ülkelerde, hukukun üstünlüğünün olduğu ülkelerde böyle bir anlayışa yer olmamalıdır. Ne demek “Cezalarını ben veririm.” Bu, şu da demektir, o insanlara büyük bir saygısızlıktır aynı zamanda: “Bunlar suçlu.” demektir. Yani, bir devletin bakanının çıkıp önceki bakanlar için “Onların cezalarını biz parti olarak veririz.” demesi, “Evet, biz bunların suçluluğunu kabul ediyoruz.” anlamına gelir, büyük bir çelişkidir.

Bir konuşmamda şöyle bir şey söyledim: “Adalet ve Kalkınma Partisi pragmatik bir partidir.” Pragmatik partilerin ortak özelliği şudur: Bir sorun varsa kestirip atar. “Ama buradaki sorun kestirip atılacak gibi değil çünkü sorun kuyrukta değil, baştadır.” dedim o konuşmamda.

Bu geldiğimiz noktada, 9 tane Adalet ve Kalkınma Partili üye arkadaşımızın bir kısmının bizlere gelip bu soruşturmadaki oy tercihleriyle ilgili söylediklerini bir yerlerde tutuyoruz biz. Bizim tepkimiz bunadır.

Evet, ayın 5’ine kadar, 22 Aralıktan 5’ine kadar çok şey değişmiştir. 4 bakan kimsenin umurunda değildir aslında, 4 bakanın yargılanması da umurunda değildir. Burada şöyle bir şey yapılmıştır ki, o da: Bir minnet duygusu ortaya çıkmıştır, bir kişinin korunmasına dayalı minnet duygusudur bu. Ve, tabii ki, o meşhur ilandaki söz de çok önemli: “Siyasi kariyerlerini ve kazanımlarını sağlam iradenin gölgesine borçlu olanlar…” diyor. “Sağlam iradeye” demiyor, dikkatinizi çekerim, “gölgesine” diyor; aşağılıyor; yani “Siz ufak tefek yaratıklarsınız sağlam iradenin yanında.” diyor. Ve şöyle bir tablo çıkıyor ortaya: Demek ki sağlam irade, vicdanın önüne geçebiliyor, mesele budur.

Buna hukuksal bahane, siyasal bahane aramaya gerek yoktur. 4 bakan, dediğim gibi, kimsenin umurunda değildir. Sadece Anayasa Mahkemesi sürecinde işin içine bazılarının dâhil olması olasılığı çıkınca böyle bir operasyon yapılmıştır ve Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlar da minnet duygularını yerine getirmişlerdir, sağlam iradenin gölgesinde yeşerdiklerini kabul etmişlerdir, mesele bu kadar basittir.

Bu noktada, tabii, bu soruşturmayla ilgili üzerinde durulması gereken önemli bir konu da 17 ve 25 Aralık suçlarıyla ilgili savcılıkça yapılan soruşturmalardır. Bir cumhuriyet savcısıyla ilgili adalet müfettişinin gelir gelmez ilk baktığı şey şudur: Tutuklu kişiyle ilgili ne gibi işlem yaptı? Tutuklanan, hatta tutuklamaya sevk edilen biri hakkında cumhuriyet savcısı dava açmak zorundadır. Bunu yapmadığı takdirde siciline mutlaka kötü bir çizik yer ve bütün cumhuriyet savcıları, tutuklanan bir kişi hakkında dava açma zorunluluğunu kendilerinde hissederler. Neden? Çünkü savcılık bir bütündür, bir savcının tutuklamaya sevk ettiği ve tutuklattığı kişiyle ilgili yeterli kanıt varlığı baştan kabul edilir. Dolayısıyla, İstanbul savcısı olacak o arkadaş, tutuklanmış, aylarca cezaevinde kalmış, sayısız hâkime itiraza rağmen tutukluluğu ortadan kaldırılmamış insanlarla ilgili kamu davası açma zorunluluğundadır. Böyle bir zorunluluğu vardır yani ve ortada, bir kişi tutuklandığına göre, tutuklanmasını gerektirecek yeterli delil varsa… Çünkü insanlar kuvvetli şüphenin varlığı hâlinde tutuklanabilirler ama yeterli delil varsa dava açılır. Bakın, dikkatinizi çekerim, tutuklanmak için kuvvetli şüphe varlığı gerekir, dava açmak için sadece basit yeterli delil bile yeter. Bu anlamda, vahamet işlenmiştir hukuksal anlamda ve ne yazık ki yüce Meclis de buna alet olmuştur ve devam ediyor bu tablo.

Değerli milletvekilleri, gündemde olan bir konuya da değinmek isterim, o da bu “tape”lerin imhası meselesi. Evet, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 135’inci maddesine göre, “Tanıklıktan çekinme hakkı olanlar arasındaki telefon görüşmeleri derhâl imha edilir.” Diye bir tanımlama vardır fakat bu, kolluk güçlerinin bir işidir. Kolluk güçleri baba ile oğulun dinlendiğini fark ederse, o zaman imha işlemini derhâl yapmalıdır ama iş o aşamayı aşmış, olayın üzerinden bir yıl geçmiş, savcılıklarda evraklar beklemiş, gelmiş buraya, bu noktada artık imha yetkisi yoktur. Neden? Çünkü iki taraf da şüphelidir yani hem baba hem oğul şüpheli konumdadır. O zaman şunu sorarım: Ya, tanıklıktan çekinme hakkı sonradan oluştu. Hayır, o, önemli değildir. O zaman baba ile oğul arasında açıkça suç işlemeye ortam sağlarsınız siz. Ve şunu da sorarım: Bu “tape”lerden o zamanlar haberdar değil miydik? Niye Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu bu Meclis soruşturmasına evet derken bu “tape”lerin imhasını istemedi? Bizzat buna onay verdi. Dolayısıyla da böyle bir tabloda bu imha işlemini bu Komisyon yapamaz. Birincisi, bu.

İkincisi: Henüz hazırlık soruşturması bitmemiştir, Genel Kurulda oylama sonuçlanıncaya kadar bu iş devam edecektir. Duyduğum kadarıyla apar topar böyle imha işlemine girişeceklermiş. Bu, açıkça suçtur ve bunu yapanlar, delilleri yok etme suçundan milletvekillikleri bittiği zaman yargılanırlar. Kesinlikle, böyle bir imha işlemi yasaya aykırıdır ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin Sayın Başkanına da buradan sesleniyorum: Lütfen, bu girişimi durdursun. Genel Kurul toplantısını yapsın, Genel Kurul toplantısından sonra sonuca göre bir karar verilebilir. İmhası ki bu Komisyonun belgeleri imha yetkisi de yoktur, iade eder. Eğer gizliliğine inanıyorsanız da kapalı bir zarfa koyarsınız. Hepimizin mal beyanı, Türkiye Büyük Millet Meclisinde korunaklı bir şekilde muhafaza ediliyor. Herhâlde, bu koca Meclis, bu 14 tane artık kamuya mal olmuş telefon görüşmesini de gizleyebilecek kapasiteye sahiptir.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın bu bölümünde bir hukuksuzluğa daha değinmek isterim kendi seçim bölgemle ilgili olarak. Son günlerde İztuzu eylemi diye bir eylem var. Burada da büyük bir ayrımcılığın izini görüyoruz. Son yerel seçimlerde, Cumhuriyet Halk Partisi, büyükşehir dâhil olmak üzere 10 belediye başkanlığı kazandı, 3 belediye başkanlığının başka partilerdendir belediye başkanları. Bunlardan bir tanesi, Adalet ve Kalkınma Partisinin kazandığı Seydikemer ilçesidir. Seydikemer ilçesinde dünyaca ünlü Saklıkent var, doğal bir sit alanı. 30 Mart seçimlerinin hemen akabinde Saklıkent AKP’li belediye başkanlığına teslim edildi ama Ölüdeniz, İztuzu, muhalif partilerin belediye başkanlığını kazandıkları yerlerde hepsi, apar topar ihaleyle AKP yandaşlarına peşkeş çekildi.

İl Özel İdaresinin bünyesinde oluşturulan MUÇEV diye bir kuruluş, daha kurulmamış şirkete İztuzu plajını verdi. Bakın, dikkatinizi çekerim, daha şirket kurulmamış, kuruluşu iki gün sonra olmuş yani o ihalesiz teslimattan iki gün sonra. Çevre Bakanlığının ihale zorunluluğu var, buna bile aldırış edilmemiş. Bugün mahkeme kararları da uygulanmak üzere ihtiyati tedbir kararı var ve orada bir eylem var.

Buradan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkililerine seslenmek istiyorum: Burayı devlet yönetsin. İztuzu, özel, yüzde 70’i İngiliz olan daha sonra kurulmuş bir şirkete peşkeş çekilmesin. Burayı ya MUÇEV işletsin ya da bırakın Ortaca Belediye Başkanlığı işletsin. Bunu özellikle rica ediyoruz Muğlalılar olarak. Aksi hâlde oradaki eylemlerimiz devam edecektir. Çevre kuruluşları… İnatlaşmaya da gerek yoktur. Bu saatten sonra özel şirket oraya giremez kolay kolay ve sıkıntılar doğar.

Bu noktada anlayış bekliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aldan.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili Erol Dora.

Buyurunuz Sayın Dora. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı üzerine Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Tasarıyla cezaevi dış güvenliği İçişleri Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığından alınarak iç güvenlikte olduğu gibi Adalet Bakanlığına verilmekte; iç güvenlik, dış güvenlik ve müdahale birimi kurulmakta; bu birimlerin görevleri, silah ve zor kullanma koşulları, diğer kurumlarla iş birliği, cezaevi personelinin alımı, eğitimi ve özlük hakları düzenlenmektedir.

Değerli milletvekilleri, elbette, cezaevlerinin tutuklu ve hükümlülerin güvenliklerini nitelikli bir biçimde sağlaması ve bu güvenliğin ağırlıklı olarak sivil ve uzman personel tarafından yerine getirilmesi, “güvenlik” kavramının insan onuruna gölge düşüren nitelikten sıyrılarak evrensel hukuk ve uygulamaların referans alınması istenilir olandır. Ancak tasarı metni incelendiğinde mahpusların güvenliği, mahpuslara insan onuruna yaraşır tutum ve uygulamalarla yaklaşılması gibi saiklere maalesef rastlanmamaktadır. Tasarıda güvenlikçi bir yaklaşım ağırlıklı olarak kendini hissettirmekle birlikte, şimdiye kadar cezaevlerinde zaten Adalet Bakanlığına bağlı olarak görev yürüten iç güvenlik personelinin tutuklu ve hükümlülere yönelik gerçekleştirdiği hukuksuz uygulamalarının önünü alacak düzenlemelere de yer verilmemiştir. Dolayısıyla, cezaevleri meselesinde asıl sorun, cezaevlerinin dışını kimin koruyacağından ziyade güvenlik sağlama yöntemlerinin mahpuslara karşı yol açtığı hak ihlalleridir ve bu hak ihlallerine karışan güvenlik personelinin etkin bir biçimde yargılanmamaları, cezasız bırakılmaları ve yeni hak ihlallerine prim verilmesidir.

Değerli milletvekilleri, tasarıyla cezaevlerinin güvenliğinin tamamen Adalet Bakanlığına devredilmesiyle yaklaşık 30 bin yeni kadro ihdas edilmektedir ki bu kadrolara alınacakların hangi birimlerden kaydırılacağı ya da hak ihlallerinin önlenmesi noktasında ne gibi eğitim ve uzmanlıklara sahip olacakları konusunda net bir çerçeve bulunmamaktadır. Kadro alımlarının yazılı sınav ve mülakat yöntemine göre yapılacak olması AK PARTİ Hükûmetinin birçok devlet biriminde yöntem hâline getirdiği yandaş kadrolaşmanın önünü daha da açacak niteliktedir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de, Adalet Bakanlığının cezaevleri ve mahpuslarla ilgili çözmesi gereken yığınla sorun bulunmaktadır. Konuşmama bu sorunlara değinerek devam edeceğim. 2014 yılında da cezaevleri, insan hakkı ihlallerinin yoğun yaşandığı yerler olma özelliğini sürdürmüştür. Türkiye’de hapsetme oldukça yaygın kullanılan bir ceza infaz yöntemi hâline getirilmiştir. Kasım 2014 itibarıyla cezaevlerinde toplam 155.853 kişi bulunmaktadır. Bunun 133.223’ünün hükümlü, 22.635’inin tutuklu olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu sayı, 2013 yılında 140.710 idi, AK PARTİ iktidara geldiğinde ise 59.430’du. Cezaevlerindeki çocuk tutuklu, hükümlü kişi sayısı 1.984’tür. Bu sayı 2013 yılında 1.880 kişiydi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 yılının ilk on bir ayında cezaevlerinde intihar, işkence ve kötü muamele, kaza, ihmal, hastalık, mahkûmlar arası kavga ve benzeri nedenlerle en az 38 kişi yaşamını yitirmiştir. Hapishanelerde tedavi edilme koşullarının engellenmesi sonucu hasta mahpuslar arasında bulunan Yaşar Dere, Celal Kılıçaslan, Celal Binici, Şehmus Yetek, Ali Çakıcı, Seyithan Taşkıran, Çağdaş Aktepe, Aram Akyüz, İrfan Eskibağ, Ramazan Özalp, Osman Akan, Nihat Bektaş ve Muzaffer Seyhan Kınacı yaşamlarını yitirmişlerdir. AK PARTİ döneminde açılan yeni cezaevlerindeki kapasite artışı, Türkiye'nin demir parmaklıklarla donatıldığını ortaya çıkarmıştır.

Değerli milletvekilleri, cezaevlerinde yaşanan en büyük sorunlardan biri, mahpusların emeklerinin son derece ucuz ücretler karşılığında sömürülmesidir. Mahpuslar, özel şirketlerin kurduğu üretim tesislerinde ucuz iş gücü mantığıyla çalıştırılmaktadır. Hapishaneler bünyesinde üretim tesisi kuran özel şirketler mahkûmlara günlük mesaileri karşılığında ödedikleri 7 lirayla büyük bir sömürü düzeni yaratmaktadırlar. Adalet Bakanlığının 2012 yılı için günlük 20 lira olarak belirlediği ücretin bu kadar altına inilmesine nasıl izin verildiği belirsizdir.

Değerli milletvekilleri, oysa devletler işkenceyi önlemek için yasal, idari, yargısal ya da diğer her türlü önlemi almak zorundadır. İşkence ve kötü muamele, Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Sözleşmesi’nde yasaklanmış ve imzacı taraf devletleri işkence suçunu kendi mevzuatlarında düzenlemekle yükümlü tutmuştur. Cezaevlerinde insan hakları ihlalleri ancak çok yoğun olur yahut ölümle sonuçlanırsa haber değeri taşımaktadır. Bu durum cezaevlerinde sistematik kötü muamelenin normalleşmesi ve kabulü anlamını taşımaktadır. Kötü muamelenin Türkiye’de bu boyutta olmasının temel nedeni işkence yasağının mutlak niteliğiyle bağdaşmayan çok ciddi bir cezasızlık kültürünün varlığıdır. Bu kültürün güçlenmesinde ve yaygınlaşmasında birincil etken siyasal otoritelerin zihniyet ve yaklaşımları, başka bir deyişle cezasızlığın bir devlet politikası olmasıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine, son dönemlerde cezaevlerinde gerçekleştirilen bilhassa da çocuk mahpuslara yönelik işkence ve kötü muamele, tecavüz uygulamalarında da belirgin bir artış görülmektedir. Her şeyden önce, cezaevlerinin genel koşulları, barınma, havalandırma, hijyen, sağlık, iletişim ve benzeri koşulları ve cezaevleri kapasitesinin yüzde 100 doluluk oranına yaklaşması nedeniyle ortaya çıkan mekânsal sıkışıklık tüm tutuklu ve hükümlüler üzerinde toplu işkence etkisi yaratmaktadır. Bununla birlikte özellikle cezaevine giriş sırasında yapılan çıplak aramalar, süngerli oda uygulamaları ve kamerasız kör bölgelerde gerçekleştirilen şiddet, cezaevlerindeki arama ve denetimlerde avukat ve aile görüşmesine gidiş ve gelişlerde, hastane sevkleri ya da mahkemelere götürülüp getirilirken uygulanan şiddet ve izolasyon cezaevlerinde öne çıkan işkence ve kötü muamele uygulamaları olmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tutuklu ve hükümlü bireyler çok sayıda sağlık sorunu yaşamaktadırlar. Havalandırma, ısınma, nem, temizlik, hijyen, beslenme, spor yapamama, güneş ışığından yeterince faydalanamama gibi sorunlar direkt olarak bu ortamda yaşamak zorunda olan bireylerin sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir. Uzun vadede aynı sağlıksız ortama maruz kalma nedeniyle birçok kronik hastalık ortaya çıkmakta ve kimi tutuklu veya hükümlünün ölümüne ya da sağlığını yitirmesine neden olmaktadır. Bu kronik rahatsızlıklar denildiğinde akla ilk kanser grubu kronik hastalıklar gelmektedir. Şu an hapishanelerde 200’ye yakın ağır hasta tutsak bulunmakta ve bunların içinde çok sayıda kanser hastası bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, mahpusların düzenli ve yeterli tedavi, teşhis, kontrol imkânlarına ulaşmasının güç olması bir yana, doktora erişim imkânları dahi çok düşüktür. Mahpus sayısının yüzlerce olduğu, hatta 2 bini bulan hapishanelerin dahi birçoğunda sürekli doktor bulunmamaktadır. Çalışan doktorların uzman olmayışı bir yana, hapishanelere aile hekimliği uygulaması getirildiğinden bu yana doktorlar haftada iki ya da üç sefer yarımşar gün cezaevlerinde bulunmakta ve bu kısıtlı süre içinde hastalıkların teşhis ve tedavisi mümkün olmamaktadır. Durumları ağır olan ve hapishane revirinde tedavi olanağı olmayan mahpuslar, kendilerini uzun süre ilgili sağlık kurumlarına sevk ettirememektedirler. Sevk kararları çıksa bile bu sefer araç ya da personel eksikliği nedeniyle hastaneye ulaşmak mümkün olamamaktadır. Hastanelere ulaşılırsa jandarmanın müdahalesi, kelepçeli muayenenin dayatılması, hastanelerin zaten yoğun olması ya da kimi zaman hekimlerin tıp etiğine uygun hareket etmemesi nedeniyle teşhis ve tedaviler ya hiç yapılmamakta ya da yetersiz bir muayeneyle mahpuslar geri gönderilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu konuda yargı organlarınca temel alınan 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un eksiklikleri, yanlışlıkları ve uygulamadaki sorunlar üzerinde durmak gerekiyor. 2005 yılında yürürlüğe giren bu İnfaz Yasası, mahpusları insan yerine koymayan, otoriteyi ve kuralları dayatan, yaşama hakkını değil güvenlik sorununu öne çıkaran bir anlayışla hazırlanmıştır. Söz konusu yasanın “Hapis cezasının infazının hastalık nedeniyle ertelenmesi” başlığını taşıyan 16’ncı maddesinde “Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmayacağı değerlendirilen mahpusun cezasının infazı üçüncü fıkrada belirtilen usule göre iyileşinceye kadar geri bırakılabilir.” denilmektedir. Bu konudaki önemli bir sorun mevcut kurumsal yapısı ve siyasi iktidara bağlılığı nedeniyle tarafsız davranamayan bu nedenle de verdiği kararlarda bilimsel ve objektif kriterlere uygun değerlendirmeler yapmayan Adli Tıp Kurumunun hâlen resmî bilirkişi konumunu sürdürüyor olmasıdır.

Değerli milletvekilleri, bir diğer sorun da şudur ki infaz savcılıkları ağır hasta konumunda olup Adli Tıp Kurumu tarafından serbest bırakılmaları gerektiği yönünde raporları bulunan mahpusların toplum güvenliği için tehlike oluşturup oluşturmayacağı değerlendirmesini infaz dosyasına bakarak kendileri yapmamakta, yetki devrinde bulunarak mahpusları ikinci bir bilirkişi kurumu olarak ilgili il jandarma komutanlığına veya terörle mücadele şubesine sormaktadırlar. Adli Tıp Kurumunun mevcut yapısından ötürü hapishanede tedavisi mümkün olmayan ya da çok ağır sağlık sorunları bulunan kanser hastaları için dahi tahliye edilmeleri yönünde raporlar düzenlenmiyor. Buna rağmen, Adli Tıp Kurumunun bütün bu olumsuz yapısına rağmen durumu çok ağır bularak cezanın infazının ertelenmesi gerektiği yönünde rapor verdiği mahpusları bekleyen diğer bir sorun da 2013 tarihinde 6411 sayılı Yasa’yla birlikte toplum güvenliği için tehlike olmama şartının getirilmiş olmasıdır.

Yeni yasanın aradığı biçimde maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen hasta mahpusların toplum güvenliği için tehlike oluşturup oluşturmayacağı araştırılmakta ve güvenlik gerekçesiyle serbest bırakılmaları engellenmektedir.

Değerli milletvekilleri, Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün Kasım 2014 tarihli emriyle hapishanelerde süreli yayınların posta yoluyla ya da doğrudan ziyaretçiden alımına yasak getirilmiştir. Örneğin, Tekirdağ F Tipi Hapishanesinde mahpuslara gerekçe olarak, ceza infaz kurumlarında güvenliğin ve düzenin sağlanmasına katkı sağlanması amacıyla, ücreti önceden tutuklu ve hükümlülerce ödenmeyen veya ücretsiz gönderilen hiçbir bülten, broşür, dergi, gazete ve benzeri gibi yayınların ceza infaz kurumlarına alınmaması, kuruma ait olan alanlarda ve ziyaretçi bölümlerinde bulundurulmaması, ücretsiz olarak gönderilen kitaplara ilişkin olarak Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi uyarınca işlem yapılması gerekçe gösterilmiştir.

Değerli milletvekilleri, 5275 no.lu Kanun’un 62’nci maddesine göre hükümlü, mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla süreli ve süresiz yayınlardan bedelini ödeyerek yararlanma hakkına sahiptir. Ücretliye erişim zorunluluğu çoğunlukla yoksul ailelerin çocukları olan ve sınırlı maddi olanakları bulunan siyasi tutuklu ve hükümlülerin muhalif yayınlara ulaşmasının bütünüyle engellenmesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çocuk mahpuslar meselesi kanayan bir yara olma özelliğini sürdürmektedir. Cezaevlerinde bulunan çocukların cezaevi psikolojisini kaldıramadıkları, ciddi tıkanmalar yaşadıkları için kendilerine zarar vermek suretiyle intihar girişiminde bulundukları kendilerinin, ailelerinin ve diğer mahpusların insan hakları kuruluşlarına yaptıkları başvurulardan anlaşılmaktadır. Çeşitli disiplinlerden bilimsel araştırmalar genelde cezalandırmanın, özelde ise kapatmanın çocuklarda suçu önleyici ya da eğitici hiçbir etkisinin olmadığını ortaya koymaktadır. Bu nedenle insanlık dışı bir uygulama olan çocuk cezaevleri kaldırılmalıdır, kapatılmalıdır.

2014 itibarıyla kolluk güçlerinin toplantı ve gösterilere yönelik müdahalesi sonucu 410 çocuk gözaltına alınmış, 68 çocuk tutuklanmıştır. Devletin alıkoyma yetkisine dayanarak cezaevi ya da herhangi bir tutulma yerine koyduğu bireylere karşı bakım, gözetim ve koruma sorumluluğu vardır. Bu sorumluluk aynı zamanda bir zorunluluğu ifade eder. Çocuklar söz konusu olduğunda ise sorumluluk kavramı çok daha detaylı ve çok daha hassas boyutlar kazanmaktadır. Devletin aileden ayırarak, yetiştikleri, yaşadıkları yerlerden binlerce kilometre uzakta alıkoyduğu çocukları ulusal ve uluslararası mevzuat ve kurallar çerçevesinde koruması ve kollaması devlet görevlileri bakımından yasal bir zorunluluktur. Oysa cezaevlerinde her gün, her an çocuk mahpuslara yönelik insan onuruyla bağdaşmayan uygulamalarla, taciz, tecavüz vakalarıyla, çocuk olmalarından kaynaklanan tüm hakları ihlal edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; örneğin 2 Ocak 2014’te Sincan Gençlik ve Çocuk Cezaevinde tutulan 12 çocuğa gardiyanlar tarafından işkence yapıldığı ortaya çıktı. Ankara Sincan Gençlik ve Çocuk Cezaevinde tutulan 12 çocuğun koğuşlarına gaz bombası atılıp tazyikli suyla ıslatılarak gardiyanlar tarafından darbedilmelerinin 2 Ocak 2014’te ortaya çıkmasının ardından 8 çocuk mahpustan 4’ünün İstanbul Maltepe Çocuk Cezaevine, 4’ünün de İzmir Şakran Çocuk Cezaevine sevk edildikleri öğrenilmiştir. Çocukların sürgüne gönderilmeden önce 2 kez dövüldükleri de ortaya çıkmıştır. Maltepe Çocuk Cezaevine getirilen 4 çocuğa çıplak arama uygulamasının dayatıldığı ve ardından tekli hücrelere konuldukları da öğrenilmiştir.

Değerli milletvekilleri, özellikle özgürlüğünden yoksun bırakılmış çocuklarla ilgili sözleşmeler ülkemizde çok açıkça çiğnenmektedir. Cezaevleri mimariden güvenliğe, sağlık koşullarından aile ziyaretlerine kadar erkek mahpus nüfusa göre düzenlenmiş, cezaevlerindeki psikososyal servis, gardiyanlar kadınların ihtiyaçlarına duyarsız kalmaktadırlar. Ceza hukuk sisteminin sertleşmesi küçük suçlar nedeniyle hapsedilen kadın sayısında ciddi oranda bir artışa yol açmıştır. Cezaevi sistemlerinde ise kadın nüfusunun erkek nüfusa oranla azlığı kadın nüfusun cinsiyete özgü ihtiyaçlarının ihmaline sebep olmaktadır. Kadınlar bu sorunlardan fazlasıyla paylarına düşeni almakta, ek olarak da kadınlara özgü sorunları yaşamaya devam etmektedirler.

Değerli milletvekilleri, F tipi cezaeviyle genelde tecrit uygulamalarından vazgeçilmelidir. Hasta mahpuslar derhâl serbest bırakılmalı ya da cezalarının infazları yeniden sağlıklarına kavuşuncaya kadar ertelenmelidir. Sorumlular hakkında işkence ve kötü muamele yapmak nedeniyle soruşturma açılmalı, soruşturma açılan kamu görevlileri soruşturma sonuçlanıncaya dek hemen görevden el çektirilmelidir.

Uluslararası standartlarla yasaklanan zincir, demir gibi kısıtlama araçlarının kullanılması önlenmeli, kısıtlama araçları cezalandırma amacıyla kullanılmamalıdır.

Özellikle işkence iddialarında olmak üzere mahpusların muayeneleri İstanbul Protokolü uyarınca standart adli muayene formu kullanılarak kapsamlı biçimde yapılmalıdır. Cezaevi hekimi ve tıbbi personelinin İstanbul Protokolü eğitimi almaları sağlanmalıdır. Cezaevinde sağlanan tıbbi bakım hizmeti, cezaevi dışındaki olanaklarla eşit hâle getirilmelidir.

Disiplin suç ve cezalarında yasal düzenlemeler ve pratikten kaynaklanan açık hukuka aykırılıklar bir an önce giderilmelidir. Başvuru ve şikâyetlerin herhangi bir kısıtlama olmaksızın ve derhâl gerekli mercilere ulaştırılması sağlanmalıdır. Adli ve idari mekanizmalar yapılan başvuru ve şikâyetlerle ilgili etkin soruşturma yürütmelidirler.

Avukatlarla görüşmenin ve yazışmaların mahremiyeti sağlanmalıdır. Resmî kurumlar ve avukatlarla yapılan yazışmaların denetime tabi tutulması engellenmelidir. Mekân ve üst aramaları sırasında aramaya maruz kalan kişilerin onur kırıcı muamelelere uğramamasına özen gösterilmelidir, arama prosedürünün bizzat kendisi aşağılayıcı olmamalıdır.

Cezaevi rejimi, fiziki koşullar ve uygulanan muameleler hakkında etkili bir idari ve yargısal denetim sağlanmalı; cezaevleri devletten bağımsız sivil toplum kuruluşlarının denetimine açık hâle getirilmelidir. Cezaevlerinde denetim için İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı ya da Onur Kırıcı Muamele ya da Cezanın Önlenmesi Sözleşmesi Seçmeli Protokolü’ne uygun şekilde bağımsız ulusal denetim mekanizmalarının oluşturulması sağlanmalıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dora.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Faruk Bal.

Buyurunuz Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Bu vesileyle, dün ve önceki günlerde terör saldırısına maruz kalıp hayatını kaybeden şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum. Aynı şekilde, terör kurbanı olan tüm şehitlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum, terör mağduru olan tüm gazilerimize sabır ve şifalar niyaz ediyorum.

Değerli milletvekilleri, “ceza ve infaz kurumları” dediğimiz zaman bunun iki tane yüzü vardır. Birinci yüzünde “kader mahkûmu” olarak da tanımlanan “tutuklu ve hükümlü” adı altında cezaevlerinde yaşama durumunda olan kişilerdir mahkeme kararınca. Bunların çok ciddi sorunları vardır. Bu sorunların içerisinde kötü muamele, kötü yönetim, çocuk istismarı, sağlıklı yiyeceğe ulaşamamak, sağlıklı bir şekilde yatacak, barınacak yer imkânını bulamamak gibi. Bunları derlemek, toparlamak ve mahkûmları, tutukluları cezaevinde insanca şartlara uygun bir şekilde cezalarını çekmelerine imkân sağlamak Adalet Bakanlığının görevi içerisindedir.

Ancak cezaevleri yaşadığımız süre içerisinde patlayan bombaya dönmüştür. 2002 yılında 52 bin olan mahkûm ve tutuklu sayısı on üç yıllık AKP’nin iktidar süresinde 2014 yılı itibarıyla 152 bine çıkmıştır. Nüfusumuza oranladığımız zaman çok vahim bir durumdur. Bu, bir şeye işaret ediyor, o da, Türkiye suç cenneti hâline gelmiştir. Yeni yeni suçlar ortaya çıkmıştır. Gasp, kaçakçılık, PKK terör örgütü ve diğer terör örgütleri, insan kaçakçılığı, fuhuş gibi yeni yeni suçlar ortaya çıkmıştır. Bunun da bir başka boyutu vardır; ekonomik ve sosyal dengelerin bozulması, insanların açlığa, sefalete mahkûm edilmiş olması gibi suç işleme eğilimini artıran sebepler vardır. Bu sebeplerle AKP mücadelede başarılı olamamıştır. Başarılı olamamasının sonucu bugün burada görüştüğümüz ceza infaz kurumlarındaki güvenlik tedbirleriyle ilgili olmak üzere karşımıza çıkmaktadır.

Patlayan bir bomba gibi demiştim cezaevleri. Hakikaten son zamanlarda Eskişehir, Manisa, Burhaniye, Karaman, Bafra, Mardin, Urfa, Elâzığ, Kandıra, Keles, Çorum, Muş ve Van cezaevlerinde isyanlar çıkmıştır. Mahkûmlar kendi canlarını tehlikeye atarak, battaniyelerini, yataklarını yakmak suretiyle içinde bulundukları ortamdan memnuniyetsizliklerini ortaya koymuşlar ve çığlık atmışlardır. Bu çığlığa çare bulmak Adalet Bakanlığının görevi içerisindedir çünkü kendi canını ortaya atacak kadar içinde bulunduğu ortamdan rahatsız olan mahkûmun can güvenliğini korumak devletin teminatı altındadır, bu teminat da Adalet Bakanlığının sorumluluğu içerisindedir.

Değerli milletvekilleri, cezaevlerinin ikinci yüzü ise cezaevlerinde mahkûm gibi bir memuriyete mahkûm edilmiş olan infaz koruma memurlarıdır. İnfaz koruma memurları, cezaevi müdürleri ve idarecileri o şartların kendilerine dayattığı ortamdan o derecede rahatsızdırlar ki psikolojik ve sosyolojik sorun hâline gelmiştir. Yani cezaevlerinde gününün en az on iki saatini geçirmek zorunda kalan bir çalışan, yaşadığı şartlar çerçevesi içerisinde cezaevinden çıkıp normal hayata geçtiğinde psikolojik davranış bozuklukları ortaya çıkmaktadır. Bunun ortadan kaldırılması mümkündür. Onun için, cezaevlerinde mahkûm ve tutukluya iyi hizmet sunabilmesinin yolu, bu hizmeti sunacak olan infaz koruma memurlarının iyi şartlar altında hizmet verebileceği imkânların yaratılmasıdır. Yani ekonomik ve sosyal yönden pozisyonlarının genişletilmesi, almış oldukları ücretlerin ifa ettikleri görevin değerine, gereğine uygun bir şekilde olması gerekmektedir. Bu sebeple, infaz koruma memurları emniyet hizmetleri sınıfına dâhil edilmeyi beklemektedirler. Şimdi getirilen tasarıyla cezaevlerinin iç ve dış güvenliği temin edilecek bir pozisyonda görev yapacak infaz koruma memurları bu güvenlik kavramı kapsamı içerisinde iç güvenlikle ilgili emniyet hizmetleri sınıfında bulunan meslektaşları gibi tanımlanmayı ve onlar gibi muamele görmeyi arzu etmektedirler. Ek göstergelerinin eş değerde hizmet verdikleri kuruluşların memurlarına eşitlenmesini talep etmektedirler.

İnfaz koruma memurları yıpranma tazminatından yararlanmayı istemektedirler. Jandarması, polisi ve silahlı kuvvetleri ve diğer emniyet güçlerinin dörtte 1 oranında yıpranma tazminatından yararlandığını hepimiz biliyoruz. İnfaz koruma memurları onlar kadar riskli bir işi yaptıklarına göre bu tazminattan yararlanmaları en tabii haklarıdır.

Diğer taraftan, infaz koruma memurları adalet tazminatı oranının yükseltilmesini istemektedirler. Gerçekten alt komisyonda kabul edildiği şekilde yükseltilen tazminat oranlarının Adalet Komisyonunda düşürülmesi bir hayal kırıklığı yaşatmıştır, bu hayal kırıklığının giderilmesini talep etmektedirler. Milliyetçi Hareket Partisi olarak da alt komisyonun kabul ettiği rakamları esas alarak bir önergeyle bu durumun düzeltilmesini talep edeceğiz.

Değerli milletvekilleri, cezaevlerinin iki yüzünün olduğunu söyledim. Birinci yüzünde mahkûm ve tutuklular yani kader mahkûmları, ikinci yüzünde infaz koruma memurları, cezaevi müdürleri ve personeliydi. Bir de bunun ara yüzü vardır, ara yüz ise işyurtlarıdır. İşyurtları çok önemli ve çok ciddi bir infaz rejiminin uygulandığı sistemdir. İşyurtlarında, cezaevinde bulunanların zamanlarını iyi değerlendirmesi, cezaevinde bulunanlardan meslek sahibi olmayanların bilgi ve beceriler kazandırılarak meslek sahibi olmaları, üretime katkıda bulunmaları, üretime cezaevinde katkıda bulunurken ekonomik gelir elde etmeleri ve cezanın infazından sonra edinmiş oldukları bilgi ve tecrübeye uygun bir işe yerleştirilmeleri gerekmektedir ancak iş yurtlarının ara yüz olarak bu görevi gereği gibi yerine getiremediğini belirtmek istiyorum.

Bir diğer sorun, AKP Hükûmeti zamanında küçük ilçelerde bulunan cezaevleri kapatılmıştır. Bunun iki zararı olmuştur: Bir, o ilçedeki ekonomik ve sosyal faaliyetler zayıflamıştır; iki, mahkûm olup da o ilçede yaşayan, tutuklulukta o ilçede yaşayan kişilerin eşi, dostu, akrabası ve yakınları ilçeden cezaevi kaldırıldığı için mahkûmun, tutuklunun bulunduğu cezaevine gitmek üzere bir ek külfete, ek zaman harcamaya mecbur edilmiştir. Bu, ciddi bir sorundur, bu sorunun çözümlenmesi gerekmektedir.

Sayın milletvekilleri, önümüzdeki tasarı iç güvenlik ve dış güvenlik adı altında iki ayrı ünite kurmak suretiyle cezaevlerinde bulunan -bizim de zaman zaman eleştirdiğimiz- bir soruna çözüm bulmayı amaçlamaktadır, çözüm bulunması gerektiği konusunda Milliyetçi Hareket Partisi hemfikirdir. Yani sorun şudur: Jandarma cezaevinin dış güvenliğini takip etmektedir, iç güvenliğini infaz koruma memurları ve cezaevi idaresi yapmaktadır, cumhuriyet savcısı da iç güvenlikle ve dış güvenlikle ilgili inisiyatiflerini kullanmaktadır. Bu şikâyet ettiğimiz sistemin aslında bir denge ve denetim mekanizmasından kaynaklandığını da, bu yönüyle de pozitif bir faydası olduğunu da ifade etmek istiyorum. Yani jandarma ayrı bir birime tabidir, dış güvenliği kontrol ederken içeriye girenlerin, çıkanların yasa dışı iş ve işlemlerine karşı bir dengeleme ve denetleme aracı olarak fonksiyon ifa etmektedir. Elbette ki içerideki cezaevi personeli ve infaz koruma memurları da jandarmanın davranışlarını dengeleyerek ve denetleyerek bir görev ifa etmektedir. Şimdi bu sistem kaldırılıyor, iç güvenlik ve dış güvenlik adı altında iki ünite oluşturularak bunların tepesine Adalet Bakanlığı birimleri ve cumhuriyet savcısı getiriliyor.

Cumhuriyet savcısı o şekilde yetkilendiriliyor ki müdahale edecek birimlerin müdahale kararlarına, içeriye silahlı olarak yani cezaevine silahlı olarak girilmesine ve müdahalelerin hangi ölçüde yapılmasına, silah kullanmasına kadar karar verme yetkisi cumhuriyet savcısına bırakılıyor. Bu yanlıştır. Bu yanlıştır, çünkü müdahale sırasında mutlaka cana ve mala zarar gelecektir. Cana ve mala gelmiş her zarar da yargılama konusu olacaktır. Yargılama konusunun başlangıcını ise soruşturan kişi olarak cumhuriyet savcısı yapacaktır. Cumhuriyet savcısı, kendi kararıyla, kendi talimatıyla, kendi bilgisi içerisinde yapılmış olan bir işi soruşturan kişi olarak tarafsız olabilir mi? Bu işin gerçek faillerini objektif bir şekilde yargı önüne taşıyabilir mi? Hayır.

Buradan geldiğimiz nokta şudur: Yetkiler ve güçler toparlanıyor AKP iktidarında, bir tek burada değil, her tarafta olduğu gibi burada da toparlanmaktadır. Bu yanlış bir iştir. Denge ve denetim mekanizmasının oluşturulması gerekmektedir. Burada cumhuriyet savcısının operasyon yetkisi veya operasyona inisiyatifi suretiyle karar verme yetkisi cumhuriyet savcısından alınmalı, doğrudan cezaevinin iç ve dış güvenlikle ilgili birimlerine verilmelidir. Bu da denetlenmeli ve öyle bir denge ve denetim mekanizması oluşturulmalıdır ki her cezaevinde iş, Adalet Komisyonu Başkanının iradesine tabi kılınmamalı. Adalet Komisyonunun iradesine tabi kılındığı takdirde Adalet Komisyonu Başkanı elbette ki cumhuriyet başsavcısıyla teşriki mesai içerisindedir, cumhuriyet başsavcısının amiri Adalet Bakanıdır. Dolayısıyla, Adalet Bakanının işlerini düzenleyecek, dengeleyecek, denetleyecek, kontrol edecek cezaevi izleme komisyonları Adalet Bakanının inisiyatifi dışında kurulmuş komisyonlar hâline gelmektedir ki kuruluş sebebine uygun değildir bu. Bunun yerine, cezaevlerinin bulunduğu yerlerde -elbette Adalet Komisyonu Başkanı da olsun, elbette cumhuriyet başsavcısı da olsun ama- o ilin, o ilçenin bütün alanlarını kapsayacak şekilde, varlığını hükmi şahsiyet olarak devam ettiren ve demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan siyasi partilerin temsilcilerinin asli üye olarak, tabii üye olarak bu kurullarda bulunması gerekmektedir ki her parti kendisi açısından cezaevlerindeki durumu değerlendirebilsin, oradaki gelişmeleri inceleyebilsin.

Değerli arkadaşlarım, kanuna biz bu şekilde bakıyoruz. İtiraz ettiğimiz maddeler var, buna ilişkin önergelerimizi vereceğiz. İnşallah hayırlara vesile olur diye düşünüyorum.

Konuşmamın bu bölümünde... Dün Sayın Başbakanın açıkladığı çok hayırlı ve çok güzel bir haberle mesrur olduk, mutlu olduk. Sayın Başbakan artık yolsuzlukla mücadele paketini gündeme getireceğini ilan etmiş durumda. Önümüzdeki günlerde inşallah çıkar yola, kara kışa saplanmazsa gelir bu Meclise, burada konuşuruz.

Burada Sayın Başbakanı tebrik ediyorum. Türkiye hakikaten yolsuzlukla mücadeleyle ilgili bir pakete ihtiyaç duyuyor. Bu pakete nereden başlaması gerektiğinde ben en yakını kişiyi tavsiye ediyorum. Nereden başlayacak, bize sorarsa biz cevap veririz ama başlayacağı en yakın kişi Numan Kurtulmuş; o her şeyi biliyor, AKP’ye gitmeden önce ilan etmişti: “Siz Harun gibi geldiniz, Karun oldunuz.” Ne demek istediğini AKP Genel Başkan Yardımcısından sorsun ve alacağı cevaba göre de kendi iç -onların ifadesiyle söylüyorum- bağırsaklarını temizlesinler.

Değerli arkadaşlarım, bu çerçeve içerisinde, AKP’nin, dün görüştüğümüz ve pazartesi günü de Soruşturma Komisyonunun verdiği kararla ilgili böyle yalan yanlış, ağzı laf yapan herkesin konuştuğu bir süreç yaşandı. AKP’nin etkili etkisiz, etki bekleyen, yetki bekleyen bütün şahsiyetleri dediler ki: “Komisyon karar vermiştir, mesele kapanmıştır. Zaten de millet karar vermişti, her şey bitmiştir.” Peki, madem öyle, bu Komisyon nasıl faaliyetini sürdürdü, onunla ilgili birkaç cümle söylemek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu Komisyon 5 Mayıs tarihinde kuruldu, altmış dört gün çalıştırılmadı AKP üye vermediği için. 7 Temmuz tarihinde AKP üyesini verdi. Kura çekilecek, kura çekilmeden iki gün önce şu kulislerde hepimiz duyduk, ben şahsen duydum “Komisyonun Başkanı Sayın Hakkı Köylü olacak.” dediler. Burada kura çekilirken ilk isim Sayın Köylü’nün ismi çıktı, şaşırdık. Şaşkınlıkların devam edeceğini de ifade ediyorum. Başkan seçildi, seçildiği gün toplantı yapmadı yani bir iş falan yapmadılar ve dağıldı. Ama Komisyon Başkanı bir iş yaptı, gelen dosyaların tümünü geldiği yere gönderdi, savcılığa. Niye? Dizi pusulası yokmuş.

Değerli arkadaşlarım, bu İç Tüzük’e, bu Anayasa’ya göre bu Komisyon Bakanlar Kurulunun tüm yetkisini kullanır. İsterse buraya dizi pusulası yapmaya memurunu, profesörünü bulur, getirir, yaptırır. Yok, savcılığa gitmesi lazım dosyaların. Niye? Çünkü gittiği savcılıkta eski savcılar yok. Onlar paralel olduğu için atıldı, biat edenler getirildi; onların dosyaları bir görmesi lazım. Bunlar gördü dosyayı elli dört gün. Elli dört günde dizi pusulası mı hazırlanır? Elli dört günde bir şey oldu. Basına düşen rakamlar doğruysa, Meclis Başkanlığına gelen klasör sayısı 64, Meclis Başkanı gönderdi, o klasörün sayısı düştü 32 veya 33’e. Bu Meclise geldi, bu Meclis de bu Komisyona havale etti, Komisyon Başkanı savcılığa gönderdi, 33 dosya, dizi pusulası hikâyesiyle 11 klasöre düştü.

10 toplantı yapıldı, ne yaptıklarını bilmiyoruz 10 toplantıda, gizli. Gizlilik kararı ayrı bir ucube ama gizlilik kararından sonra bir de başka bir ucube iş yapıldı. Komisyon Başkanı Komisyon üyelerine haber vermeden yayın yasağı koydu; hem gizli hem yayın yasağı. Sonra geldi, on gün toplandılar. On günde “Müdahil olacağım.” diyor adamlar, çağrılmıyor; “Ben şahitlik yapacağım.” diyor, çağrılmıyor. Çağrılan insanlara “İfade vermeseniz de olur.” deniliyor, ifade vermeden çekip gidiyorlar. Bakanlara “Buna cevap verseniz de olur, vermeseniz de olur, sizin takdirinizdedir.” diyorlar, ücretsiz avukatlık yapılıyor ve 10 toplantı böyle geçiriliyor.

Geçiriliyor da 22 Aralık tarihinde -burayı lütfen AKP’li arkadaşlarım da dinlesin- bu Komisyon “Saat 14.00’te ben oylama yaparak kararımı vereceğim.” diyor. 22 Aralık saat 14.00’e geliyor, Komisyon toplanmıyor, “Saat 15.00’e ertelendi.” diyor. Saat 15.00 oluyor, Komisyon toplanmıyor, “Saat 15.30’a ertelendi.” diyor. Saat 15.30’a geliyor, Komisyon toplanmıyor “Saat 18.00’e ertelendi.” diyor. Saat 18.00’e geliyor, Komisyon yine toplanmıyor, 5 Ocak 2015’e, bir yıl sonraya atılıyor. İşte, 5 Ocak 2015 tarihinde de AKP’nin 9 milletvekili “hayır” diyor, diğer muhalefet milletvekilleri “evet” diyor Komisyonda.

İşte, yani milletin iradesiyle kurulmuş Meclisteki Komisyon böyle bir karar veriyor ama perdenin gerisinde olanlar var. Perdenin gerisinde olan: Komisyonun toplanıp karar vereceğini ilan ettiği gün Başbakan Makedonya’ya gidecek. O daha önce demişti ki: “Kardeşim bile olsa yolsuzluk yapanın kolunu keserim.” Yani böyle, çok külhanbeyivari bir laf ifade etmişti ve niyeti “Zülfüyâre dokunmayacak şekilde, Anayasa Mahkemesinden berat edecek şekilde dosyaları gönderin ve bakanları Yüce Divana gönderin.”

Ama yine basından öğrendiğimize göre, soruşturulan bakanlar Cumhurbaşkanına gidiyor “Biz Yüce Divana gidersek Bilal de peşimizden gelir.” İşte, iki makam arasındaki çelişki ve anlaşmazlık Komisyon Başkanına –yine basından öğrendiğimize göre- telefon talimatları olarak geliyor. Biz nasıl kuruluşunda şaşırmış isek, biz nasıl işleyişinde şaşırmış isek bu defa ne karar vereceklerine Komisyon Başkanı ve üyeleri de şaşırmış vaziyette. Hangi kulaklarına inanacaklar, Cumhurbaşkanından gelene mi Başbakandan gelene mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FARUK BAL (Devamla) – En sonunda Başbakandan gelen kale alınmıyor ve Cumhurbaşkanından gelen talimatla bu karar veriliyor. Böylece Sayın Davutoğlu’nun keseceği kol yerine sesi kesilmiş oluyor diyor, hepinize saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bal.

Şahsı adına Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Öztürk.

Süreniz on dakikadır.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısıyla ilgili görüşlerimi açıklamak istiyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldiği günden bugüne kadar sürekli yargıyla bir didişme, yargıyla bir kavga içerisinde olmuş. Yargı, kendi beklentisine uygun kararlar verdiğinde övülmüş ama kendi beklentisine aykırı kararlar verdiği zamanda Başbakan tarafından, AKP’nin yetkilileri tarafından ve ilgili bakanlar tarafından yerden yere vurulmuştur. Sayın Başbakan “Siyasi parti başkanları hâkimler yerine geçemez; medya, gazeteler, televizyonlar, yazarlar hâkimin, savcının yerine geçemez.” demiş, maşallah, kendisinden başka hâkim ve savcıların yerine geçen başka bir insan olmamış. Adalet ve Kalkınma Partisine dokunan yargı kararlarında hoplayıp zıplamış ama kendisinin beklentisine uygun kararlarda da “Yargı görevini yapıyor.” demiş. Şimdi “Yargı kendi görevini yapıyor, yürütme olarak biz de görevimizi yapıyoruz.” diyor çünkü bu karar, 28 Şubat darbesine yönelik, o zamanki paşalara soruşturma açılmasıyla, yargılanmasıyla ilgili, işine gelen bir karar, 14/2/2013 tarihinde söylemiş. Yine, Sayın Başbakan -bu sefer işine gelmemiş- kayıp trilyon davasında “Biz Türkiye’ye hizmet etmek istiyoruz -yani, Sayın Başbakan dediğim, Davutoğlu’ndan bahsetmiyorum, Sayın Recep Tayyip Erdoğan, o zaman Başbakan olduğu için- ama biz engelleniyoruz yargı kararları tarafından.” Demiş. Ve Recep Tayyip Erdoğan demiş ki: “Yargı yanlış yaparsa kim denetleyecek?” E, hani siyasi partinin başkanları karışmayacaktı bu işe? Yine, o zamanki Sayın Başbakan “HSYK’ya kim karşı gelecek? Yetkim olsa HSYK’yı ben yargılarım.” diyor. Yine, Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan o zaman diyor ki: “Yargı görevini yapmazsa anayasal suç işler.” E, şimdi, yargı görevini yapmazsa anayasal suç işliyor da yolsuzluk, rüşvet iddiasıyla dünya çalkalanıyor, buna karşı faaliyete geçen savcılar, yargıçlar görevini yapmazlarsa anayasal suç işlemiş olmayacaklar mı?

Yine, Sayın Haberal’ın davasıyla ilgili Başbakan diyor ki, bakın, o zaman: “Bu karar ideolojiktir. İdeolojik bir kararla hâkimlerimizi, savcılarımızı korkutmaya, yıldırmaya, sindirmeye yönelik bir hukuk skandalıdır.” Allah Allah! “Hukuk herkese şüphesiz eşit uygulanmalıdır. Sade bir vatandaşa uygulanan hukuk ile zengine, güçlüye uygulanan hukuk farklı olamaz.” Ey Recep Tayyip Erdoğan, mademki hukukun herkese eşit uygulanması gerekiyor ise senin bakanlarına, senin yandaşlarına niye hukuku uygulamıyorsunuz, niye onlara uygulanmaya çalışılan hukuku engellemeye kalkıyorsunuz?

Yine, değerli milletvekilleri, şimdi, Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakan olduğu dönemde, bakın, bu Anayasa referandumunu göklere çıkartıyor. “Yargıyı ideolojik bataktan, kast sisteminden kurtaracak, küçük bir grubun kontrolündeki kapalı devre işleyişi katılımcı bir anlayışla değiştirecek süreci başlattık.” diyor. “Anayasa Mahkemesinin değişimi birçok şeylerin önünü açıyor, HSYK’nın değişimi birçok şeylerin önünü açıyor. Artık telefonlarla ‘Filancayı falan yere atayalım.’ deme süreci bitiyor.” diyor Recep Tayyip Erdoğan. Yine “12 Eylül referandumuyla yargı bağımsız ve teminat altına alındı.” diyor yani 12 Eylül referandumunu övüyor Başbakan o tarihte. “Biz HSYK’nın yapısını demokratikleştirdik, yargı bağımsız ve tarafsız oldu; üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü egemen oldu.” diyor. Ne zaman söylüyor? 12 Eylül 2010 Anayasa referandumundan sonra.

Ama, değerli milletvekilleri, yine devam ediyor, “12 Eylül 2010 halk oylaması yargı için bir milat niteliği taşıyor. Yargıya millet eli değdi. Yargı, bir hizbin, dar bir anlayışın, bir grubun arka bahçesi olmaktan çıktı, milletin yargısı oldu.” diyor. Ne zaman? 31/1/2012’de söylüyor bunu. Yani, demek ki siz, daha önce, 12 Eylül 2010 Anayasa referandumuyla yargıyı bir hizbin elinden kurtarmışsınız, milletin yargısı hâline getirmişsiniz ama devam etmişsiniz, Sayın Bekir Bozdağ da o zaman AKP Grup Başkan Vekili olarak ne kadar övgüler düzmüş: “Değişime direnenler kaybetmiştir.” diyor yani o günkü HSYK’nın yapısını övüyor, “Demokrasinin standardını yükseltmek istemeyenler, yargının tarafsız ve bağımsız, milletin yargısı, sadece hukukun emrinde olan bir yargı arzusuna karşı çıkan, yargıyı arka bahçesi görenler kaybetmiştir.” diyor, o zaman diyor. Demek ki o yargı, sizin tabirinizle “milletin arka bahçesi” olmaktan çıkmış, milletin yargısı olmuş size göre, övmüşsünüz. Şimdi, aynı Bekir Bozdağ ne demiş 21 Aralık 2013’te? “Yolsuzluk adı altında yürütülen iftira kampanyası ve siyaset mühendisliği kirli bir operasyondur.” Kim yapıyor bunu? Sizin “milletin yargısı” dediğiniz yargı yapıyor. E, kardeşim milletin yargısı yapıyorsa niye karşı çıkıyorsunuz ya? Bırakın yapsın.

Şimdi, değerli milletvekilleri, yine Sayın Bülent Arınç da bu sefer referanduma övgüler diziyor. Şimdi, o zamanki Sayın Başbakanımız diyor ki: “Eğer devlet yasaları yapıp, milletine bu yasaları dayatırsa orada hukuk değil zulüm doğar.” İşte siz, yasalar yapıyorsunuz, yasaları millete dayatıyorsunuz. Parlamentoda çoğunluk eliyle siz yargıya müdahale ederken aslında milletin iradesine şey yapıyorsunuz.

Şimdi, tabii, yine, Cumhurbaşkanının söylediği bir laf “Birtakım kirli, faili meçhul cinayetlere dahi bulaştığını görüyoruz.” diyor. E, görüyorsanız açıklayın kardeşim ya. Madem bunlar kirli, faili meçhul cinayetlere karışıyorsa gördüğün şeyi niye açıklamıyorsun? “Daha şaşırtıcı şeyler duyacaksınız.” diyor. Biz bu laflara alışkınız. Ergenekon ve Balyoz davalarında, Danıştay katliamından sonra o zamanın bakanı, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin de söylemişti “Daha neler göreceksiniz.” demişti, Abdullah Gül de söylemişti “Çok güzel şeyler olacak.” demişti.

Değerli milletvekilleri, şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı, bugünkü Cumhurbaşkanı diyor ki: “İşini yeraltından götürenler karşısında yargıyı bulacaktır.” Aha, işte. “Şimdi, Recep Tayyip Erdoğan sıfatıyla konuşuyorum, Cumhurbaşkanı sıfatıyla değil.” Ve yandaşları işini yeraltından götürmeye çalıştığı iddiasıyla soruşturma açıldığı içindir ki yargı karşısındadır. Bir zamanlar İstanbul’a gidip de arabanıza aldığınız, onları kahraman savcı ilan ettiğiniz savcılar şimdi bu iddiayı soruşturmuşlardır. Ve en sonunda da Sayın Cumhurbaşkanının, bir hukuk devletinin cumhurbaşkanının söylememesi gereken ibretlik bir anlayışını paylaşıyorum, diyor ki: 17, 25 Aralığı millet zaten 30 Mart ve 10 Ağustos seçilerinde yargılamış. Arkadaşlar, 17, 25 Aralığı millet zaten 30 Mart ve 10 Ağustos seçimlerinde yargılamış. Eğer, bu milletin, Adalet ve Kalkınma Partisine ya da Cumhurbaşkanlığı seçiminde Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a oy vermiş olması Adalet ve Kalkınma Partisine yandaş iş adamlarının, bakanlarının, milletvekillerinin aklandığı, onların yargılandığı anlamına geliyorsa, bugün bu ülkede Adalet ve Kalkınma Partisine oy veren 20 milyon insan suç işlediği iddiasıyla soruşturulmamalıdır, onlar da aklanmışlardır. Ya, seçimler milleti aklamaz. Yani, Parlamentonun bir yargılama faaliyeti yoktur, Parlamento yasa çıkartır, millet adına yasa çıkartır; yargı da millet adına yargılama faaliyeti yapar, yargılama faaliyeti milletindir. O zaman, siz hırsızlık yapın, ırza tecavüz edin, seçimlere gidin “Bizim parti oy aldı.” Şimdi, ben her türlü suçu işleyeyim, Cumhuriyet Halk Partisi de seçimi alsın “Canım, millet bizi akladı, yargıladı.” Geçin arkadaşlar bunları.

Bakın değerli milletvekilleri, Ali Canani, Cengiz Altınkaya, Cumhur Ersümer, Güneş Taner, Hilmi İşgüzar, Hüsamettin Özkan, Koray Aydın, Muhtar Katırcıoğlu, Mesut Yılmaz, Recep Önal, Sefa Giray, Suat Hayri Ürgüplü, Tuncay Mataracı, Yaşar Topçu, Zeki Çakan, İhsan Eryavuz, İsmail Özdağlar, Şerafettin Elçi; hepsi gitmiş Yüce Divanda yargılanmış. Hiçbirisi giderken “Bize darbe yapıldı.” ya da “Bizim Hükûmete darbe yapıldı.” dememiş, yargılanmışlar. O Anayasa Mahkemesi ki onlar tarafından atanmamıştı. Bu Anayasa Mahkemesi sizin çıkardığınız kanunla oluştu, bunun üyeleri tamamen sizin döneminizde Abdullah Gül tarafından atandı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Bu Parlamentoda AKP’li milletvekilleriyle seçildi o baroların gönderdiği temsilci bile. Siz, kendi seçtiğiniz, kendi atadığınız adamlardan korkuyorsunuz. İşte bu, bu suçu işlediğiniz konusundaki iddianın toplumda ne kadar kuvvetli olduğunun somut göstergesidir.

Yapılacak tek bir şey vardır. Böyle ayak oyunlarını bırakın. O Soruşturma Komisyonunun Başkanı Hakkı Köylü dürüst bir hukukçu, dürüstlüğüne sonuna kadar güveniyorum, hukukçuluğuna güveniyorum. O insanı zorlamayın arkadaşlar. Soruşturma Komisyonu ayak oyunlarıyla böyle bir karar verecek, aklandı. Aklanmadı, tarih önünde aklanmadılar.

AKP’li arkadaşlar, siz de lütfen, bırakın, gitsinler, Yüce Divanda yargılansınlar, hiç olmazsa onlar da kurtulsunlar bu şaibeden Parlamento da kurtulsun.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Bozdağ.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı üzerinde görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle değerli heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ceza infaz kurumlarında bulunan vatandaşlarımızın her biri ailelerinin, sevdiklerinin devletimize birer emanetidir. Biz onların can güvenliğinden, her türlü ihtiyaçlarının giderilmesinden, her türlü bakımlarının yapılmasından devlet olarak mesulüz. Cezaevlerinde bulunan insanlarımıza isnat edilen suçlar ne olursa olsun, onlarla ilgili verilmiş bulunan mahkeme kararları ne olursa olsun biz onlara hizmet ederken bunlara bakmıyoruz. Bakmamamız da lazım çünkü onları insan olarak görüyor, emanet olarak görüyor, emanete nasıl bakılırsa öyle bakmaya gayret gösteriyoruz. Elbette pek çok ihtiyaç var. Bunların hepsini arzu edildiği şekilde yerine getirme imkânı olmayabiliyor. Cezaevi şartları çerçevesinde yapılması gerekenler yasalarımız içerisinde en doğru, en seri bir biçimde yapılmaya özen gösterilmektedir.

Şu an itibarıyla Türkiye Cumhuriyeti devletinin cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlü sayısına baktığımızda, kurumlarımızda hâlen 4.431’i kadın olmak üzere 125.153 hükümlü, 459’u kadın olmak üzere 11.781’i hükmen tutuklu, 864’ü kadın olmak üzere 22.503 tutuklu bulunmakta ve cezaevlerinde bugün itibarıyla toplam 159.437 tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır. Tabii, bu kadar sayıda insanımıza, cezaevlerinde, ceza infaz kurumlarında görevli bulunan personel ve ayrıca dış güvenliği temin eden Jandarma Genel Komutanlığınca görevlendirilen personel tarafından hizmet sunulmaktadır. Bu son derece önemli görevi onlar bugüne kadar başarıyla yürüttüler. Peki, neden icap etti bu kanun? Böyle bir kanunun yapılma zarureti yeni mi doğdu? Hayır, baktığınızda, ta 1968 yılında cezaevlerinin iç ve dış güvenliğinin tek elden yönetilmesine dair düzenlemeler yapılacağı gazete haberlerine konu oluyor ve o dönemlerde çalışmalar var. Ancak, bugüne kadar değişik nedenlerle bunlar maalesef yapılamadı. 2008’li yıllarda bu konu daha önce gündeme gelmişti ama neticede alınamadı. En son 2013’te, yeniden Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilen kanun tasarısı Adalet Komisyonunda görüşülerek kabul edildi ve şimdi huzurlarınızda.

Şimdi önemli bir değişimi hep beraber yapmış oluyoruz. Bundan böyle cezaevlerinin dış güvenliği de iç güvenliği de Adalet Bakanlığı tarafından yerine getirilecektir. Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğümüz bu vazifenin bütün boyutlarıyla ilgilenecektir. Bugüne kadar dış güvenlik farklı, iç güvenlik farklı uygulamaları değişik problemlere yol açtı, çift başlılığa neden oldu. Kapıda gelirken dış güvenlikte ayrı bir arama, içeri girdiğinizde iç güvenlikte ayrı bir arama, orada birtakım idari işlemlerde mükerrer yapılmalar, vatandaşlarımız bakımından zaman ve pek çok kayıplara yol açıyor.

Öte yandan, cezaevinden herhangi bir tutuklu ve hükümlünün hastaneye veyahut da başka yerlere nakillerinde de ciddi koordinasyon sorunları yaşanmakta, istenildiği zaman, anında bu konuda adım atma imkânı maalesef zaman zaman bulunamıyordu. Çünkü, siz bir planlama yapıyorsunuz, dışarıda o planlamayı uygulayacak başka birisi, onun da ayrı bir planlaması var. Bunlar uymadığı zaman sorunlar çıkıyordu. İşte bu dış ve iç güvenliğin birleşmesiyle beraber otorite tekleşecek, yönetim tekleşecek, idari işlerin tamamı tekleşecek, mükerrerlikler ortadan kalkacak, hastaneye ve başka yerlere nakillerde, sevklerde yaşanan sorunların tamamı ortadan kalkmış olacak, cezaevlerinin iç ve dış güvenliği tek elden yönetilmiş olacaktır. Bunun pek çok faydasını da uygulamada göreceğimizden hiç kimsenin şüphesi bulunmamalıdır.

Cezaevleriyle ilgili de önemli çalışmaları yürüttük. Bugüne kadar Türkiye’de pek çok cezaevi kapattık. Tam 257 tane ceza infaz kurumunu şartları iyi olmadığı gerekçesiyle bugüne kadar kapatmış durumdayız. 2017 yılı sonuna kadar da 142 ceza infaz kurumunu daha kapatmayı planlamaktayız. Oradaki şartları daha iyi hâle getirmek, oradaki insanlarımızın onurunu koruyacak bir yaşama imkânı sağlayacak düzene kavuşturmak için de Bakanlık olarak ciddi yatırımlar yaptığımızı huzurlarınızda ayrıca ifade etmek isterim.

Bu kanun tasarısıyla ceza infaz kurumlarında görev yapan personelin mali durumlarında da kısmi iyileştirmeler yapılmaktadır. Esasında bu görevi yapanlar daha fazlasını hak ediyorlar; bütçe imkânlarımız elvermiş olsa, burada öngörülenlerden daha fazlasını vermiş olsak haksızlık etmiş olmayız çünkü gerçekten önemli bir görevi, büyük bir vazifeyi buradaki görevli memurlarımız ifa etmektedirler. Onlarla ilgili bir iyileştirmeyi bu tasarı kapsamında kısmi de olsa yapıyoruz.

İnfaz koruma memurlarıyla alakalı fiilî hizmet zammı konusu son derece önemli. Meclisimiz kabul ettiği takdirde o da bu yasa tasarısıyla yasalaşacak ve zor şartlar altında görev yapan personel bu imkândan yararlanacaktır. Bu da önemli bir başka değişikliği ifade etmektedir.

Ceza infaz kurumlarıyla ilgili konuşulduğu zaman, işin doğrusu, buradan milletimize de bir çağrıda bulunmakta fayda görüyorum: İçeride yatan insanların tamamı, suçu ne olursa olsun, evvela insandır. Cezalarını çektikten sonra dışarıda hepimizin onlara imkân vermesi, yardımcı olması en önemli hususların başında gelmektedir. Cezası tamamlanan insanlar dışarı çıktıktan sonra herhangi bir özel veya kamuda çalışma imkânı bulamadığı takdirde, kapılar üzerine kapandığı takdirde çaresiz kalmaktadırlar. Bir yere gidiyor, liyakati var, müracaat ediyor, işe kabul ediliyor ama adli sicil kaydı çıktığı zaman iş akdi bir şekilde sonlandırılıyor, kapılar yüzüne kapatılıyor. Cezaevlerinin dışı, cezası infaz edilmiş insanlarımız için âdeta açık bir cezaevine dönüşüyor. Buna izin vermememiz lazım. Cezaevlerinde cezası infaz edilmiş bulunan her insanımıza iş yeri sahiplerinin, her bir insanımızın ekmek ve iş imkânı sağlaması, onlara kapılarını açması son derece önemlidir. Onları yeniden suça itecek, onları çaresizliğe sevk edecek, kendisi için doğru bir yol tutmasına imkân vermeyecek yanlış, ön yargılı, kötü uygulamaları kesinlikle sonlandırmamız lazım. Ben buradan bütün iş sahiplerine, bütün insanlarımıza çağrıda bulunuyorum: Lütfen, cezaevinden çıkan insanlarımıza karşı her konuda duruşumuzu, davranışımızı, onların toplumumuzla, insanımızla bütünleşmesine ve yeni dönemde kendisine doğru bir yol çizerek yol yürümesine imkân verecek bir yakınlaşmayı hep beraber sağlayalım diyorum.

Bu kanun tasarısına muhalefet partilerimiz de büyük destek verdiler, Komisyonda görüşleriyle katkıda bulundular, Genel Kurulda da katkılarını sürdürüyorlar. Ben bu vesileyle muhalefet partilerimizin değerli milletvekillerine de, iktidar grubumuzun değerli milletvekillerine de ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

Yasanın hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bozdağ.

Şahsı adına Isparta Milletvekili Recep Özel.

Buyurunuz Sayın Özel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım.

Bilindiği üzere, cezaların infazı, suç karşılığında ceza mahkemelerince verilen hürriyeti bağlayıcı ceza ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi olarak tanımlanmaktadır. İnfaz sisteminin temel amacı, toplumu korumak ve işledikleri suçla toplumsal yaşama karşı uyumsuzluk göstermiş ve yargı organlarınca suçluluğu tespit edilmiş kişilerin uygun bir iyileştirme rejimine tabi tutulmak suretiyle topluma yeniden kazandırılmalarını sağlamaktır. Bu amacı sağlayabilmek için yeterli uzman personel ihtiyacının karşılanmasına, uygun koşulların sağlanmasına ve kurumlarda çeşitli faaliyetlerde yer verilmesine ihtiyaç vardır.

İnfaz kurumlarında başarıya ulaşılabilmesi, öncelikle iç ve dış güvenliğin sağlanmasına bağlıdır. Kurumların iç ve dış güvenliğinin sağlanması birbirlerini tamamlayan faaliyetler olup, bu göreve ilişkin yetki ve sorumluluğun bir otoriteye verilerek çalışmaların tek elden yürütülmesi hizmette etkinlik ve verimliliğin sağlanabilmesi bakımından zorunlu bulunmaktadır. Uygulamada, kapalı ceza infaz kurumlarında iç güvenlik hizmetleri Adalet Bakanlığınca, dış güvenlik hizmetleri ise İçişleri Bakanlığı Jandarma Genel Komutanlığınca yerine getirilmektedir. Ayrıca, hükümlü ve tutukluların sevk, nakil, duruşmada hazır bulundurulması veya hastanede muhafaza edilmesi gibi işlemler de Jandarma Genel Komutanlığı tarafından yapılmaktadır. Ceza infaz kurumlarının dış korumasını yapma görevi, Adalet Bakanlığınca muhafaza teşkilatı kuruluncaya kadar, 1/12/1937 tarihli ve 7756 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe konulan Jandarma Teşkilat ve Vazife Nizamnamesi’yle Jandarmaya geçici olarak verilmiştir.

Ceza infaz kurumlarının iç ve dış güvenlik hizmetlerinin farklı bakanlıklara bağlı personel tarafından yerine getirilmesi kurumlarda iki başlılığa, mevzuatın farklı yorumlanmasına, hükümlü ve tutuklular ile ziyaretçilerin iki ayrı yerde aranması gibi mükerrer işlemlere ve gereksiz yazışmalara neden olmakta, ayrıca sevk ve nakil gibi hizmetlerin yerine getirilmesinde koordinasyon sorunlarına yol açabilmektedir.

Bütün bu aksaklıkları gidermek, tek elde toplamak için bu yasa tasarısı gündemimize gelmiş ve ceza infaz kurumlarında gerçekten büyük zorluklar içerisinde görev alan ceza infaz memuru kardeşlerimize bir nebze de olsa iyileştirmeyle -fiilî hizmet zammı- bir an önce emekliliklerinde fayda sağlaması için bir hak getirilmiş olması da memnuniyet vericidir.

Bu tasarının, cezaevlerimizdeki bütün hükümlülere, tutuklulara, orada çalışanlara, ceza infaz kurumundaki herkese hayırlar getirmesini, kimseyi cezaevine düşürmemesini, cezaevlerinde bulunanların da bir an önce tahliye olmalarını, özgürlüğe kavuşmalarını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özel.

Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Yirmi dakikadır, on dakikasını sorulara ayıracağım.

Buyurunuz Sayın Erdoğan.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu ceza infaz koruma memurlarının yıpranma talepleri var. Bu talebin karşılanmasıyla ilgili bu kanunda bir çalışma var mıdır ve bu kanunla birlikte bu da çözülecek mi? Çünkü onlar da en az polisler ve diğer askerî personel kadar ağır şartlarda çalışmasına rağmen onlarda yıpranma şu anda yoktur.

İkincisi: Bu Meclis Soruşturma Komisyonu birtakım delillerin imhasıyla ilgili çalışmalardan bahsetmektedir. Bu deliller imha edilirse yarın yeniden yapılacak soruşturmalarda soruşturma nasıl yapılabilecektir? Böyle bir suçun işlenmesine Adalet Bakanlığı seyirci mi kalacaktır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erdoğan.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Cezaevlerinde şu anda yatan mahkûmların içerisinde uyuşturucuyla ilgili, madde bağımlılığından dolayı yatan kaç mahkûm vardır? Bunu öğrenmek istiyorum.

İkinci sorum: 2014 yılında kaç savcının ve hâkimin tayini çıkmıştır, görevden uzaklaştırılan savcı ve hâkimlerin uzaklaştırılma sebepleri nedir? Onu öğrenmek istiyoruz.

Diğer bir konu: Cezaevinde kaç tutuklu ve hükümlüye kaç doktor ve hemşire düşmektedir? Cezaevlerindeki ambulans sistemleri nasıl yürütülmektedir? Cezaevlerimizde kaç ambulans vardır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Doğru.

Sayın Demir…

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, özellikle İztuzu’yla ilgili Hükûmetin daha tarafsız bir tutum içerisinde olmasını talep ediyoruz. Biliyorsunuz AKP, alamadığı belediyelere ait yerleri açıkça peşkeş çekiyor, ayrımcılık yapıyor. Muğla bu illerin başında geliyor. Birçok belediyenin CHP’de olduğu Muğla’da, il özel idaresinin kapatılmasıyla mal dağıtımında mallar CHP’den kaçırılırken Saklıkent AKP’nin kazandığı Seydikemer’e verilmiş. Dolayısıyla, Saklıkent AKP’li belediyeye verildi. İztuzu sahili, 28 Mayıs 2014 tarihi itibarıyla da protokolle Muğla’ya Hizmet Vakfı ve Türkiye Çevre Koruma Vakfı ortaklığıyla kurulan MUÇEV şirketine protokolle verilmiştir. Bir gecede kurulan MUÇEV, İngiliz ortaklı “DALÇEV” isimli şirkete 8 milyon lira bedelle ihale edilmiştir hukuksuz bir biçimde. Hakkında verilen yürütmeyi durdurma kararına rağmen gece yarısı iş makinalarıyla sahile girilmiş...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Demir.

Sayın Acar...

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

20'nci maddenin 11 no.lu bendiyle 5275 sayılı Kanun’un 86’ncı maddesine eklenen fıkra ile cezaevlerindeki hükümlülerin ziyaretçileriyle görüşmelerinin içeriğinin kaydedilebileceği belirtilmektedir. Bu durum hükümlüler üzerinde baskı unsuru olarak kullanılmayacak mıdır Sayın Bakan? Avukat görüşmeleri ayrı tutulmadığından ciddi bir sorun oluşturmayacak mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Acar.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Evet, ceza infaz kurumlarında görev yapan infaz koruma memurlarının yıpranma payıyla ilgili kanun tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edildiği zaman tasarıda bununla ilgili bir düzenleme yoktu ancak Adalet Komisyonu tasarının görüşmelerini alt komisyona sevk etti. Alt komisyon görüşmeleri sırasında yıpranma payı tasarıya konuldu. Şu anda tasarıda yıpranma payına ilişkin düzenlemeler var ve infaz koruma memurları bundan sonra yıpranma payından istifade edecektir. Bu bir hakkın teslimidir; gerçekten çok zor bir görevi yapıyorlar, onlar için gerekli bir düzenleme bunun içerisinde yapıldı.

Diğer bir konu, Soruşturma Komisyonuyla ilgili bir soru soruldu. Tabii, bununla ilgili soruda yasaya bakmakta fayda var. Ben arkadaşlarımıza yasaya bir bakın diye söyledim. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 135’inci maddesi “İletişimin Tespiti, Dinlenmesi ve Kayda Alınması” başlığını taşıyor. 3’üncü fıkrasında şöyle bir ifade var: “Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir.” Şimdi, bu, Anayasa’dan da kaynaklanan bir hüküm. Anayasa, kişilerin, kendi tanıklıktan çekilmeyle ilgili kısma dâhil olanların birbiri aleyhine ifadeye zorlanamayacağına ilişkin de bir hükmü içeriyor.

Şimdi, öte yandan, bir başka konu yine burada, bunların esasında dinlenmemesi lazım ama teknik dinleme yapılırken makinenin bunu ayırt etme imkânı fiilen olmuyor tabii. Ama daha sonra bunu fark ettiği zaman normalde soruşturmayı yapan cumhuriyet savcılarının bunu hemen ayırması ve bir tutanakla imha etmesi lazım. Türkiye’de, kamuoyuna mal olmuş pek çok soruşturma kapsamında o soruşturmayla hiç alakası olmayan kişiler, örneğin, soruşturuluyor ama eşinin hiç alakası yok, soruşturuluyor ama gelinin hiç alakası yok; onlarla ilgili bütün mahrem bilgiler maalesef bu özensizlik ve yasaya uymama nedeniyle, medya aracılığıyla herkesin bildiği konular oldu, kişiler yıprandı, lekelendi. Bu, insan onurunu korumak bakımından önemli bir madde.

Yine, 137’nci maddesiyle kararların yerine getirilmesi, iletişim içeriklerinin yok edilmesi düzenleniyor ve (3)’üncü fıkrasında deniyor ki: “135 inci maddeye göre verilen kararın uygulanması sırasında şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi ya da aynı maddenin birinci fıkrasına göre hâkim onayının alınamaması halinde, bunun uygulanmasına cumhuriyet savcısı tarafından derhâl son verilir. Bu durumda, yapılan tespit veya dinlemeye ilişkin kayıtlar cumhuriyet savcısının denetimi altında en geç on gün içinde yok edilerek, durum bir tutanakla tespit edilir.”

Soruşturma Komisyonu adli bir komisyon olarak görev yapıyor, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına yargısal bir faaliyet yürütüyor, Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre bu faaliyetini yapıyor. Eğer yasanın tayin ettiği bu şartlar varsa, bunu Komisyon tespit etmişse, bununla ilişkin evrakı imha etmek yasanın amir hükmü, imha etmemek suç oluyor. Onlar tespit edecek, imha etmediği takdirde bunun cezai yaptırımı var. Bu tamamen kişileri korumaya dönük, kişinin hukukunu korumaya dönük bir düzenlemedir. Yani bu olay da sayın bakanlarla ilgili gündeme geldi ama başka olaylarda da pek çok vatandaşımızla ilgili gündeme geldi. Esasında bu son derece önemli bir hukuki düzenleme, dünyanın başka ülkelerinde de böyle düzenlemeler var. Onun için, burada bir olumsuz değerlendirmeye yasal açıdan imkân olmadığını huzurlarınızda ifade etmek isterim.

Uyuşturucu maddeyle ilgili, Sayın Doğru söyledi, şu anda uyuşturucu maddelerden ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlü sayısı 20.501, tutuklu sayısı 7.179, toplam sayı 27.680 kişi. Gerçekten, uyuşturucu maddeyle ilgili çok sayıda insanımız cezaevinde. Bu, uyuşturucunun tabii ne kadar olumsuz sonuçları varsa bu sonuçları yaratanların çokluğunu da gösteriyor. Onun için de, biliyorsunuz, Hükûmetimiz uyuşturucuyla ilgili bir eylem planı hazırladı ve şûralar düzenlendi, bazı adımlar atıldı. Hatırlarsanız, haziran ayında Meclisimizin kabul ettiği bir düzenlemeyle uyuşturucu maddelerle ilgili suçları düzenleyen ceza maddeleri yeniden ele alındı ve ceza miktarları artırıldı. Şu anda İçişleri Komisyonunda görüşülen iç güvenlik paketi içerisinde de okulların, camilerin, kiliselerin, havraların etrafında -zannedersem 200 metre, metre kısmında yanılabilirim- belli bir metreden daha yakın alanlarda bu işlerin yapılmasının cezası ayrıca artırılmaktadır. Çünkü okullarımızda çocuklarımıza, başka şekilde insanımıza kolaylıkla ulaşılacak yerlerdeki bu suçun oluşumunu, işlenmesini engelleyecek bir düzenlemenin orada yapıldığını ifade etmek isterim.

Tabii, şu anda tayini yapılan hâkim ve savcılarla ilgili benim size doğru bir bilgi verme imkânım yok çünkü bu, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından yapılan bir vazifedir. Oradan da kimse yok şu anda, hemen bir bilgi edinme imkânımız da olmadı. İzniniz olursa ben bu konuyla ilgili size yazılı bir cevap vereyim.

Tabii, cezaevlerinde kaç doktor var? Şu anda bütün cezaevlerimizin toplamında 11 doktor var, 4 diş hekimi var ama Sağlık Bakanlığıyla iş birliği ve koordine içerisinde bu sağlık hizmetleri yürütülüyor. Şu anda hekimler, bizim orada özlük haklarındaki olumsuzluk nedeniyle, pek gelmek istemiyor. Onun için de biz, Sağlık Bakanlığıyla bir iş birliği yaptık. Şu anda cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlüler Sağlık Bakanlığımızın sağlık hizmetinden istifade etmektedir. 300 aile hekimi bu çerçevede görev yapıyor, ayrıca hastanelerimizden, diğer imkânlardan da yararlanılmaktadır.

Tutuklu ve hükümlülerin hastanelerde uygun olmayan ortamlarda tedavi edildiğine biz de şahit olduk, bazı olumsuzluklar da gördük. O yüzden, Sağlık Bakanlığımızla ortak bir çalışma yürütüyoruz. Yeni yapılan bütün hastanelerde buna özen gösteren bir adım atıldı. Şehir hastanelerinin hepsinde ve yeni yapılan diğer hastanelerde tutuklu ve hükümlülere hizmet verecek bölümler diğer bölümler gibi aynı standartta olacak şekilde tanzim ediliyor, yapılıyor, bununla ilgili bir adım attık. Biz de bulunduruyoruz, büyük cezaevlerinin olduğu yerlerde hekimler bulunduruyoruz anında müdahale için.

Şu anda, bu tasarının içerisinde en fazla ekonomik iyileştirmeyi hekimlere yapıyoruz ama bu da Sağlık Bakanlığıyla ilgili belli bir paralelliğe getirmek için yapıldı. Bu, teşvik edici olacaktır diye düşünüyoruz, ondan sonra belki bu sayı artabilir. Biz, Sağlık Bakanlığıyla bu işi beraber yürütüyoruz, bunu özellikle bilmenizi ifade ederim.

Bir de Nurettin Bey, sayın milletvekilimizin sorduğu bir soru var. Tabii, benim o konuyu bilebilme şansım yok, takdir edersiniz. Muğla’da olan, Bakanlığımla da ilgili olmayan bir konuda size doğru bir bilgi verme imkânım yok ama haberdar oldum, ben bunu ilgili bakan arkadaşımıza ileteceğim. Onlar belki sizinle irtibat kurabilirler, ben de doğru bilgiyi öğrendiğimde sizinle bu konuyu paylaşırım.

Sayın Gürkut Acar’ın “Avukatların müvekkilleriyle görüşmeleri hiçbir şekilde dinlenemez, kayıt altına alınamaz. Bu kanunda bunlarla ilgili bir düzenleme var.” şeklinde bir sorusu oldu. 1721 sayılı Hapishane ve Tevkifhanelerinin İdaresi Hakkında Kanun’un 2’nci maddesinin (1)’inci fıkrasının (e) bendinde yer alan cezaevinin emniyeti bakımından mahkûmlara ait mektupların ve kendilerini ziyarete gelenlerle konuşmalarının ve hariçle muhaberelerinin ne suretle tanzim ve kontrol edileceği hükmü uyarınca hükümlü ve tutukluların görüşmeleri hâlen kayda alınmaktadır. Bu, yeni bir uygulama değildir, bu kanun gereğince kayda alınmaktadır. Ancak uygulamanın dayanağını oluşturan 1721 sayılı Kanun, güvenlik hizmetleri kanununun yasalaşması hâlinde yürürlükten kalkacağı dikkate alındığında bu konuda bir boşluk oluşmaması ve mevcut uygulamanın devamı için 5275 sayılı Kanun’un 86’ncı maddesine (9)’uncu fıkra olarak “Ceza infaz kurumlarındaki hükümlülerin ziyaretçileriyle görüşmelerinin içeriği kayıt edilebilir, buna ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir.” hükmünün eklenmesine ihtiyaç duyulmuştur. Bununla alakalı bir durum, yoksa, olmayıp da ilk defa kanuna konan bir husus değildir, bunu özellikle dikkatinize sunmak istedim.

Evet, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sisteme girmiş milletvekillerimiz var, süremiz de var.

Sayın Yılmaz, buyurunuz.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu tasarıda, cezaevleri güvenlik görevlilerine zor kullanma, silah kullanma yetkileri verilmektedir. Belki de işin doğası gereği bazı büyük direnişlerde bunların yapılması gerekebilir ancak bunların nasıl denetleneceği, hak ihlalleri olduğu takdirde, insan hakları ihlalleri olduğu takdirde, orantısız güç kullanıldığı takdirde bunların nasıl denetim altında tutulacağı ve kimler tarafından denetleneceği konusu bu tasarıda eksiktir. Diğer yönüyle de izleme kurulları bu konuda belki bir görev yapabilir ama izleme kurulları adli yargı adalet komisyonlarına bağlıdır. Bu konuda da farklı bir uygulama, izleme kurullarını daha bağımsız bir yapıya kavuşturmayı düşünüyor musunuz?

Cezaevlerinin denetlenmesi insan hakları ihlalleri açısından, mahkûm hakları ve tutuklu hakları açısından nasıl yapılacaktır, bu konudaki görüşünüzü öğrenmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.

Sayın Vural...

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan, bu denetimli serbestlikle ilgili yeni bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz? Bu konuda bizlere iletilen epeyce talep var, böyle bir şeyin yapılacağına ilişkin bir kanaat edinmişler. Bu konuda kamuoyuna net bir açıklama yapar mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Vural.

Sayın Buldan...

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Uzun bir süredir aslında hem bizim hem de Türkiye kamuoyunun gündeminde olan bir mesele, cezaevlerinde hasta tutsaklar meselesi ve bu konuda 500’ün üzerinde hasta tutsağın şu anda cezaevinde olduğu gerçeğini hepimiz biliyoruz. Daha önce yapmış olduğumuz görüşmelerde buna ilişkin bir yasanın acil çıkarılması gerektiğini ifade etmiştik Sayın Bakana fakat bu konuda herhangi bir gelişme, somut bir adım atılmadı. 40-50 arasında hasta tutsak, şu anda kendi yaşamını tek başına idame ettiremeyecek durumda, ölümle pençeleşiyor. Bu konuda herhangi bir adım atılacak mı, net ve somut bir cevap istiyoruz Sayın Bakandan. Çok insani ve vicdani bir mesele olan hasta tutsaklar konusunda Bakanlığınız net ve somut bir adım atacak mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Buldan.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; cezaevlerinin denetimiyle ilgili düzenlemeler var. İşte, cumhuriyet savcılarının görevleri arasında sayılan denetimler var, o kendi özel kanununda düzenleniyor. Ayrıca, Adalet Bakanlığı bünyesinde bulunan adalet müfettişleri tarafından da denetimler yapılabilmektedir. Ayrıca, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünde kontrolörler var, bunlar tarafından da denetimler yapılabilmektedir. Tabii, silah kullanma -Allah buna ihtiyaç göstermesin öncelikle- böyle bir durum olduğu zaman, buna ilişkin burada bir düzenleme var, ihtiyaç olabilir. Şimdi bir önerge de hazırladık biz bununla alakalı. Oradaki güvenlik birimleri doğrudan bu yetkiyi kullanabiliyordu. Şimdi Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün görüşü alındıktan sonra başsavcı tarafından buna karar verilmesi gibi bir kontrol mekanizması getiren bir önerge de buraya verilecek. Böylelikle, bunu kontrol eden bir düzenlemeyi de yapmış olacağız. Tabii, denetimler noktasında ayrıca insan hakları izleme kurulları var, başka dış denetim de var, Avrupa Birliği çerçevesinde denetimler de yapılıyor. Cezaevleri denetimi konusunda son derece şeffaf bir yapı var. Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları Komisyonu da bu konuda denetimler yapıyor. Cezaevi ile ilgili alt komisyon var, onlar da ziyaretler yapıyor. Yani, bu noktada eksikliğimiz varsa biz onu ayrıca görüşürüz ama şu anda bir eksiklik görmüyoruz.

Sayın Vural “Denetimli serbestlik süresinin artırılmasına ilişkin bir çalışma var mı?” dedi. Şu anda böyle bir çalışma yok Sayın Başkanım. Şundan yok: Cezasının infazına bir yıl kala, şartlı tahliyesine bir yıl kala her hükümlü bu denetimli serbestlikten istifade edebiliyor. Böyle bir hesap yaptığımızda şu çıkıyor: Bir kişi on sekiz ay hapis cezası aldığı zaman, içeride bir gün yatmadan, sadece bir giriş-çıkış yapıyor, belki on-on beş gün, durumu tespit edilene kadar kalıyor, ondan sonra denetimli serbestlik kapsamında şartlı tahliyesine bir yıldan az bir süre kalacağı için hemen çıkması gerekiyor. Şimdi, böyle olduğunda, on sekiz ay ceza alan kişinin on iki ay yatması gerekiyor -şartlı tahliyesi- çünkü o zaman on sekiz ay ceza alan kişilerin hiçbirini cezaevinde yatırma imkânımız yok. Şimdi, biz bunu bir yıl daha arttırdığımızda, tabii iki yıl olduğunda, bu ne demektir? Üç yıl ceza almış herhangi bir hükümlüyü cezaevinde yatırma imkânı olmayacak. Tabii bu, özellikle küçük -kamuoyunda öyle dediğimiz- darp gibi veya başkaca, niteliği itibarıyla fazla cezayı gerektirmeyen suçlarla ilgili cezasızlık sonucunu ortaya çıkarıyor. Böyle bir sıkıntımız var.

BAŞKAN – Sayın Bakan, süreniz sona erdi ama iki dakika ek süre veriyorum.

Buyurunuz, açıklamanıza devam edin.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, o yüzden biz bunu artıramıyoruz. Yoksa, burada şikâyetleri, talepleri biz de duyuyoruz. Ancak, böyle bir sıkıntı nedeniyle bu konuda adım atamadığımızı özellikle ifade etmek isterim. Ama biz konu üzerinde, bu şeyler üzerinde, tekrar acaba başka tür bir uygun formül olabilir mi onu da araştırıyoruz. Eğer uygun bir formül olabilirse, böyle bir süre koyup, böyle değil de, başka formüller var mı daha lehe ve cezasızlığı da ortadan kaldıracak bir formül bulursak onu da huzurunuza getirmekten çekinmeyeceğimizi ifade etmek isterim.

Sayın Buldan’ın sorduğu soruya cevap vermeden önce, ben demin tümü üzerinde konuşmamda Sayın Murat Bozlak’la ilgili rahmet dileklerimi iletecektim ancak unuttum. Ben öncelikle, Sayın Bozlak’a Allah’tan rahmet diliyorum; kederli ailesine, sevenlerine, HDP grubuna, Meclisimize başsağlığı diliyorum. Mekânı cennet olsun.

Tabii, hasta, tutuklu ve hükümlülerle ilgili konu insani bir konu; biz de buna aynı çerçevede bakıyoruz. Bu konu üzerinde çalışmamız var, bir adım atacağız. Şu anda…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Ne zaman?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – İnşallah, bu ay içerisinde bu konuda bir düzenlemeyi Meclisimizin huzuruna getirmiş oluruz.

Bu konuda bir rakam vermek istiyorum: Bugüne kadar toplam 3.049 hükümlü, 317 tutuklu başvurmuş. Bunlardan ceza tehirinden faydalanan adli hükümlü 273, tutuklu 24. Terörle ilgili hükümlü 23, tutuklu 4. Toplam 324 kişi bundan bugüne kadar faydalanmış.

Şu anda hastane ve adli tıp kurumunca haklarında ret kararı verilen adli hükümlülerden 1.269, tutuklu sayısı 81, terörle ilgili hükümlü 326…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 16.58

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.19

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Dilek YÜKSEL (Tokat)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

616 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi birinci bölüme başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ilâ 19’uncu maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde gruplar adına ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’a ait. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Korkmaz.

Süreniz on dakikadır.

MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Görüştüğümüz tasarının birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım.

Bu tasarı bazı değişiklikleri de beraberinde getiriyor. Cezaevlerinin dış koruması jandarmadan alınıyor, ceza infaz memurlarına veriliyor. Ceza infaz memurları, bildiğiniz üzere, genel idare mensupları. Ama bu sorumlulukları dolayısıyla, artık, güç kullanır, kendilerine, cezaevlerine, nakil araçlarına yönelik bir saldırı olduğunda silah kullanır hâle geliyorlar. Bu genel idare hizmetlerine mensup olmaları aslında yasal anlamda onları savunmasız bırakmak anlamına geliyor. Hele bir de bu cezaevlerinin terör bölgesinde olduğunu düşünelim. Dolayısıyla, “Ceza infaz memurları emniyet hizmetleri sınıfına dâhil edilmeli, onların hak ve yetkileriyle donatılmalıdır.” gibi bir çözüm öneriyoruz. Tasarıda ceza infaz memurlarına özel hizmet tazminatı getiriliyor. Olumlu, buna destek veriyoruz. Ancak alt komisyonda belirlenen yüzde 130’luk oran üst komisyonda yüzde 30’a çekiliyor. Yani, deve iken kuş yapılıyor bu iyileştirme. Son fiyat artışlarıyla da aslında daha verilmeden geri alınıyor. Sürekli bahsediyoruz, adalet hizmetinin alt yapısını oluşturan adalet çalışanları ihmal edilmektedir. Hâkim, savcılara yeni bir zam yapıldı, cezaevi personeline de bu tasarıyla az çok bir şeyler yapılıyor. Ama adliyelerdeki adalet çalışanları ne zaman dikkate alınacak, mevcudiyetlerinin farkına ne zaman varılacak merak ediyorum. Zabıt kâtibi, mübaşir, emanet memurları, şoförler, hizmetliler, icra memurları, yazı işleri müdürlükleri, bilgi işlem çalışanları ne zaman hatırlanacaktır? Bunları dillendirdiğimizde “bütçe imkânları” cevabını almaktan hakikaten usandık. Saraylara, özel uçaklara, trilyonluk makam araçlarına para buluyorsunuz ama adalet çalışanlarına gelince yok. Olmaz böyle bir şey. O zaman Bakanlığın ismini “hâkim ve savcı bakanlığı” olarak değiştirin Sayın Bakan, siz de kurtulun, adalet çalışanları da kurtulsun. Bu kardeşlerimiz maaşlarının insanca yaşayabilecekleri seviyeye çıkarılmasını, nöbet ücretlerinin yeniden verilmesini, fazla mesai ücretlerinin artırılmasını, yargı ödeneğinin kendilerine de verilmesini, kendilerine ödenmeyen havuz paralarından istifade edebilmelerine imkân tanınmasını talep ediyorlar. Getirin tasarıyı, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizler de destek verelim.

Değerli milletvekilleri, 5 Ocakta Meclis Soruşturma Komisyonu yolsuzlukla suçlanan 4 bakanın Yüce Divana gönderilmesine gerek olmadığına dair karar verdi. Hükûmet ve havuz medyası zafer çığlıkları attı. Yendikleri muhalefet değildi aslında, insanlardaki adalet duygularını ve millî vicdanları yendiler, en azından şimdilik. Suçlamalar dudak uçuklatan cinsinden. Belge ve deliller TÜBİTAK ve adli tıp raporlarıyla sabit, âdeta suçüstü hâli. Gelin suçlamalara hep birlikte bir daha bakalım.

Bakara makaracı Egemen Bağış. İsnat olunan suçlar: Nüfuz ticareti ve rüşvet. 3 defa, 19 Nisanda ayakkabı kutusu içinde 500 bin dolar, 28 Ağustosta takım elbise örtüsü içinde 500 bin dolar, 9 Ekimde çikolata kutusu içinde 500 bin dolar rüşvet aldığı savcı fezlekelerinde yer alıyor.

Reza Zarrab’a “Sana bir şey yapamazlar, önüne yatarım.” diyen Muammer Güler. İsnat olunan suçlar: Nüfuz ticareti yaparak Reza Zarrab’ın yakınlarına Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını maddi menfaat karşılığında vermek, gizliliğin ihlali, rüşvet. Tarih ve miktarlarıyla sabit 15 kez üst üste işlenmiş bir suç. Toplam 5 milyon 800 bin dolar rüşvet artı 185 bin dolar danışmanlık.

700 bin liralık mücevherle kaplı saati önce inkâr edip sonra “Kendi paramla aldım.” diyen, saat şirketinin bile ifadelerini yalanladığı yolsuzluk saati ve onlarca milyarlık piyano ile akıllara zarar veren Zafer Çağlayan. İsnat edilen suçlar: Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’na muhalefet, resmî belgede sahtecilik ve rüşvet. Euro, dolar, İsviçre frangı ve Türk lirası üzerinden eski parayla toplam 88 trilyon 438 milyar 400 milyon lira, Mart 2013 yılı kur üzerinden. Ayrıca, 729.850 liralık saat, tam olarak miktarı belirlenemeyen onlarca milyarlık piyano. Tespit edilip fezlekede yer alanlar bunlar.

Ayrıca, “Ben yaptım ama Başbakan Erdoğan’ın talimatlarıyla yaptım. Asıl onun istifa etmesi gerekir.” diyen, sonra da ikna odasına çağrılıp “Liderime bağlıyım, özür dilerim.” diyen Erdoğan Bayraktar. Suçları: Nüfuz ticareti, görevi kötüye kullanarak imar yolsuzlukları işlemek. 17 Aralık yolsuzluk hadisesi patlıyor, Başbakan Erdoğan’ın yurt dışı seyahatini “Bizi ortalıkta bırakıp gidiyor.” diye algılayıp suçlamalara başlayan, Sayın Erdoğan dönünce de karşılıklı görüşmelerle hakikat safından biat safına geçen Sayın Bayraktar. Kamuoyu merak ediyor hâlâ çünkü henüz bir açıklama yapılmadı o görüşmeyle ilgili. Başbakan ile ne konuştular? Muhtemeldir ki büyük Erdoğan küçük Erdoğan’a “Bak küçük Erdoğan, ikimizin adı da Erdoğan, bu böyle olmaz. Bundan sonra senin adın yelkovan olsun.” demiş olmalı ki üzerinden bir hafta geçmeden kamuoyu önünde ifadesini değiştiriverdi Sayın Bayraktar. Biz artık senden hakikat namına bir şey beklemiyoruz. İnşallah alınlarından öpülesi tertemiz evlatların seni hayır duayla anarlar.

Hiç kimse kırılmasın, bunlar kamuoyu önünde yaşanmadı mı değerli arkadaşlar? Hatta Komisyon kararını vermeden önce “Ben gidersem ardımdan Bilal de gelir. Yüce Divanda anlatacaklarımız var.” tehditleri havada uçuşmadı mı? Tüm bunlar hani sizin uydurup Türk adalet sistemine kattığınız “makul şüphe” içinde nasıl oluyor da yer almıyor? Kimseyi kandırmayın, sizin için bir makul şüpheliler var, bir de makbul şüpheliler var. Bunların tamamı sizce makbul şüpheliler. Adalete, hukuka yaslanmış bir Hükûmet bu suçlamaların doğru olmadığına inansa bile bu kadar ciddi iddiaların en üst yargı mercisinde muhakeme edilmesini, aklanmasını isterdi sırf kendini temize çıkarabilmek için. Mahkemelerden köşe bucak kaçtınız, hâkimleri sürdünüz, dosyaları değiştirdiniz, operasyon yapan güvenlik güçlerini tayin ettiniz, Soruşturma Komisyonunda taklalar attınız, 13 üyesini bizzat Hükûmetinizin atadığı üyelerin oluşturduğu “Anayasa Mahkemesine güvenmiyoruz.” dediniz sırf minareye kılıf uydurmak için. Hatta “Mahkemelere gerek yok, biz içimizdeki çürük elmaları kendimiz ayıklarız.” dediniz. O zaman değerli AKP milletvekilleri, mahkemeler gereksiz ve herkes kendi hukukunu sağlayacaksa bu yaptığınız ihkakıhak çağrısı, bu çığırtkanlığınız hukuksuzluğa davet değil de nedir? “Sivil darbe” dediniz, “paralel husumet” dediniz yolsuzluk ve hırsızlıklara. “Paraları oraya paralelci polisler koydu.” dediniz, hatta “Bununla ilgili görüntüler var, biz izledik.” dediniz. Peki, takipsizlik kararından sonra “Paralar bizim, geri verin paralarımızı hem de faiziyle birlikte.” diye ne diye ortalıkta arzıendam ettiniz? 17-25 Aralıkta olan biten her şey bize yolsuzlukları ve hırsızlıkları anlatıyor. 5 Ocakta ilk raundu almış olabilirsiniz ama bilmelisiniz ki bunun peşini bırakmayacağız ta ki yargının önünde milletin hakkı olan kör kuruşun hesabını soruncaya kadar.

Benim bir diğer üzüntüm de sanık 4 bakanın yanına bunları Komisyonda talimatla aklayan 9 milletvekilinin de ilave edilecek olmasıdır. Yazık oldu bu arkadaşlara. “Bilal oğlan”ı ve ninja kaplumbağalarını kurtarmak adına kendilerini şaibe altında bırakacak bir karara imza attılar.

Değerli arkadaşlar, bir gün milletvekilliği bitecek, herkes kendisine teveccüh göstermiş halkın arasına dönecek. Umarım bu arkadaşların söyleyecek sözleri, hemşehrilerinin yüzüne bakacak yüzleri olur. Haramzadeler servetin üstüne oturdu, hırsızlar çaldıkları çırptıkları paralarına kavuştular. Peki, siz ne diye bu vebale ortak oldunuz? İnşallah bu karardan sonra sizler de en çok ihtiyaç duyacağınız vicdan huzuruna kavuşursunuz.

Her dönemde hırsızlık, yolsuzluk olmuştur ama ilk kez Kabinenin yüzde 10-17’si, 4 bakanla birlikte bir paralel yapılanma ortaya çıkmış ve yapanın yanına maalesef kâr kalmıştır. Bir daha Sayın Davutoğlu, “Yolsuzluk yapanların kolunu kopartırız.” falan diye esip gürlemeyin. 17-25 Aralığın üstünü örten Hükûmet bundan sonra neyin hesabını sorabilecektir? Hükûmetiniz âcizdir, zavallıdır ve suça bulaşmıştır. Davutoğlu devlet adamı ağırlığını kaybetmiş, 23 Nisanda geçici olarak koltuğa oturtulan bayram çocuğuna benzemiştir. 19 Ocakta bu bir kez daha tescil edilecektir. Bu rapor Genel Kurula gelecek ve oylanacaktır. İnşallah o gün vicdanların, Allah korkusunun egemen olacağını ümit ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Korkmaz.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Uşak Milletvekili…

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, söz istemiştim efendim.

BAŞKAN – Buyurunuz.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

20.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak Paris’te bir mizah dergisine gerçekleştirilen ve 12 kişinin öldüğü saldırıyı kınadıklarına ilişkin açıklaması

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, çok teşekkürler.

Değerli arkadaşlar, bugün bir Fransız karikatür dergisinin Paris'teki merkezine yapılan saldırıda 12 kişi katledilmiştir. Bu saldırıyı yapanlar, kimlikleri, inançları, siyasal görüşleri ne olursa olsun sadece teröristtir ve tüm dünya kamuoyuna düşen görev, bu alçakça saldırıyı gerçekleştirenleri açıkça ve kayıtsız şartsız kınamaktır. Dünya gitgide daha fazla birbirine yaklaşırken ve ülkeler daha fazla farklı inanç, kimlik, anlayış istikametinde dönüşürken, bu tür saldırılar inançlar, kültürler arasında kurulan insani, saygılı ilişkilere, bir arada yaşama iradesine kastetmekte, kin ve nefret tohumları ekmeye çalışmaktadır.

Bu tür eylemlerin, üzülerek müşahede ettiğimiz ve Avrupa medeniyetiyle derin bir karşıtlık oluşturduğuna inandığımız "yabancı düşmanlığı ve İslamofobi" türündeki birtakım toplumsal ve politik eğilimlere bir alan açmayı hedeflediği de gözden ırak tutulmamalıdır.

Terör saldırıları sebebiyle büyük acılar yaşamış milletimiz, bu tür eylemlerin arkasında ne kadar farklı bağlar olduğunu, cinayetler vasıtasıyla şartlı reflekslerin harekete geçirilmek istendiğini çok iyi bilmektedir. Hedef dünya barışıdır. AK PARTİ olarak Fransız halkının ve yetkililerinin acılarını paylaştığımızı bildirir, yerimizin bu tür konularda insanlığın ortak safı olduğu hususunu ifade ederiz.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bostancı.

Sayın Gök, buyurunuz.

21.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Paris’te bir mizah dergisine gerçekleştirilen ve 12 kişinin öldüğü saldırıyı kınadıklarına ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün Paris’te gerçekleştirilen saldırıyla mizah dergisi Charlie Hebdo’ya yapılan ve alınan bilgiye göre 12 kişinin öldüğü ve 4 kişinin yaralandığı menfur saldırıyı biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak büyük bir nefretle kınıyor, bu saldırganların bir an önce yakalanması ve cezalandırılması hususunda Fransız devletinin ve halkının yanında olduğumuzu ifade etmek istiyoruz. Ölenlerin ailelerine başsağlığı, sabır; yaralılara da acil şifalar diliyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gök.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/742) (S. Sayısı: 616) (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz.

Buyurunuz Sayın Yılmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yine, bomboş salonlara konuşuyoruz ama olsun, yine de biz konuşalım, tarihe notlarımızı düşelim.

Biraz önce her iki grup başkan vekilinin söylemiş olduğu gibi, terör nereden gelirse gelsin insan canına kıyan bu teröristleri şiddetle kınıyoruz. Hem Fransız halkının başı sağ olsun diyoruz hem de yine dün ülkemizde Sultanahmet’te canlı bombanın saldırısı sonucu ölen polisimize, şehidimize de Allah’tan rahmet diliyoruz, ailesine ve tüm emniyet camiasına da başsağlığı diliyoruz. Onun için, bu terör belasından yıllardır çeken ülkemiz herhâlde bu işte en çok acıyı çeken ülkelerden bir tanesidir. Bu terör belasının sona erdirilmesi için bütün dünya halklarının iş birliği içerisinde mücadeleyi vermesi gerektiğini düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, gündemimiz çok belli. Soruşturma Komisyonunda AKP’li 4 bakanın aklanması hepimizi aslında derinden üzdü. Bu bizi çok şaşırtmadı, AKP’nin fıtratında var artık yolsuzluğu aklamak, bu türden yanlışlıkları, yolsuzlukları yok saymak ve kendince mazeretler yaratmak. O nedenle, hiç şaşırmadık. Ama, AKP’nin programına şöyle bir baktığımızda -pek çok yerde de dile getirildi AKP’nin bu programı- orada aynen şöyle söylüyor, 2001 tarihli programda: “Yolsuzluk soruşturmalarının önünü açmak, yetkililerin dokunulmazlığını Meclis çalışmalarıyla sınırlandırmak.” Bakanların yaptığı şeylerin Meclis çalışmalarıyla herhangi bir bağlantısı var mı sevgili milletvekilleri? AKP milletvekillerine soruyorum: Siz iktidara geldiğinizde o dönemde yolsuzluk iddialarıyla hakkında soruşturma açılanları Yüce Divana gönderdiğinizde o zaman Anayasa Mahkemesi darbe yapmıyordu, şimdi mi darbe yapacak?

Bu Anayasa Mahkemesinin 17 üyesinin 10’u Abdullah Gül tarafından atanmış, birisi de Tayyip Erdoğan tarafından atanmış. Yani, 11 üye AKP döneminde bizzat AKP’nin kadrolarından çıkan cumhurbaşkanları tarafından atanmış. Neyine güvenmiyorsunuz? Neden güvenmiyorsunuz? Sizin dışınızda, AKP’nin dışında başkaları herhangi bir şekilde soruşturulduğunda Yüce Divana gitsin ama ne yazık ki AKP’li söz konusu olduğunda Yüce Divan ve bütün yargı makamları kapansın. Bunu anlatabilir misiniz siz bizlere? Kendi yüreğinize anlatabiliyor musunuz bunu? Mali Suçları Araştırma Kurulunun bilirkişi raporunu, bakanların mal varlıklarının şaibeli olduğunun açıklanamadığına dair raporu nereye koyuyorsunuz? Ben, inanın, Adalet Komisyonunda birlikte çalıştığım arkadaşlarıma, AKP’nin 9 milletvekiline bunu yakıştıramadım. Böylesi bir şeyi nasıl aklayabilirsiniz, görmezden gelebilirsiniz? İnanın bu hiç yakışmadı, hiçbirimize yakışmadı, bu Meclise de yakışmadı.

Şundan korkulmuş olabilir diye biraz önce arkadaşlarımız da söylediler: Erdoğan Bayraktar ilk soruşturma dosyaları açıldığında şunu söylemişti: “Ne yaptıysak Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla yaptık. Ben neden istifa edeceğim? Tayyip Erdoğan da istifa etsin ben istifa edeceksem.” Herhâlde bu sözlerden korkuldu, bu tehditlerden korkuldu ve birlikte Anayasa Mahkemesine gitmekten ve gerçeklerin ortaya çıkmasından korkuldu. Bunun başka bir anlamı yok, bunu Türk halkının takdirlerine sunuyoruz. Umarım, önümüzdeki seçimlerde halkımız artık bu yolsuzluk ve hırsızlık iddialarına karşı gözünü yummayacaktır, kulaklarını tıkamayacaktır, artık üç maymunu oynamayacak, gerçekleri görecektir diye düşünüyoruz. Ve asıl orada halkımızın vicdanında sizin aklanmayacağınıza biz sonuna kadar eminiz.

Burada, ben, bu cezaevleriyle ilgili yasa tasarısını görüşürken şu konuya değinmek istiyorum: İstanbul casusluk davasından hâlen daha cezaevinde olan 4 asker, 1 de sivil memur var. Bu insanların yargılandıkları bu davanın adı zaten onları itibarsızlaştırmaya dönüktü. Bu dava, fuhuş ve askerî casusluk davasıydı. Ama ne fuhuş olduğu anlaşıldı ne casusluk davası olduğu anlaşıldı. Bunlardan bu arkadaşlarımız beraat ettiler ve ne olduğu belirsiz bir örgüt üyeliğinden cezalandırılma yoluna gittiler. Bu davalar sırasında hiçbir savunma tanığı dinlenmedi, hiçbir şekilde bilirkişiye başvurulmadı ve aynı şekilde yine tutanak mümzisi olan polisler dinlenmediler. Buna rağmen bu insanlar cezalandırıldı, Yargıtay da bu insanların cezasını büyük bir oranda onadı. Ancak, daha sonra, bu davaların diğer, Ergenekon ve Balyoz davalarında olduğu gibi kumpas olduğu anlaşıldı. Bunu artık herkesin açık seçik bilmesine rağmen ne yazık ki bu 5 insan hâlen daha cezaevinde tutuklu. Anayasa Mahkemesinin önüne gittiler, günlerce beklediler, aileler oradan medet umuyorlar. Anayasa Mahkemesi sürekli erteliyor ama bu insanlar cezaevinde kalmaya devam ediyorlar. Aileleri şunu söylüyor: “Bunlar küçük rütbeli subaylar olduğu için mi acaba bizim insanlarımız göz ardı ediliyor ve hak ihlali kararı verilmiyor?” Ben buradan Anayasa Mahkemesine sesleniyorum, Anayasa Mahkemesi Başkanına sesleniyorum: Vicdanınız rahat mı? Siz, bunca insanın, burada, pek çok davada, aslında onların suçsuz olduğunu biliyorsunuz; davalarını incelediğinizi bizlere söylediniz ama ne yazık ki herhangi bir şekilde karar vermiyorsunuz. Artık İstanbul casusluk yalanı davasındaki insanlar adına ben buradan sesleniyorum: Anayasa Mahkemesi hak ihlali kararını bir an önce vermelidir ve bu mağduriyetlere son verilmelidir diyorum.

Şimdi, bu tasarıya geldiğimizdeyse, bu tasarının eleştireceğimiz yanları var elbette. Bu, belki bir zorunluluktan ortaya çıktı, cezaevlerinin korunmasının, iç ve dış güvenliğinin korunmasının tek elden yapılmasının bazı yararları olabilir ama bize göre bazı zararları da olabilecek. Bu cezaevleri güvenlik görevlilerinin, infaz koruma memurlarının daha önceki yasal düzenlemede olduğu gibi bu düzenlemede de zor kullanma yetkileri var, silah kullanma yetkileri var ancak -biraz önce ben Sayın Bakana sordum-  bağımsız kurumlar tarafından yeterince denetlenmeleri için, ne yazık ki, herhangi bir düzenleme bu tasarıda yok. Biz, bunun ortadan kaldırılabilmesi için sadece Adalet Bakanlığı yetkililerinin değil, sadece Adalet Bakanlığı müfettişlerinin değil, bağımsız kurumlar tarafından da denetlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü, cezaevinde olan insanlar devlete teslim edilmiş insanlardır. Pek çok yönüyle de, sağlıkları yönüyle de, yaşam hakları yönüyle de devletin onları koruması ve kollaması gereklidir. Ama, şimdiye kadar, bildiğimiz gibi, pek çok olayda yaşadığımız gibi ne yazık ki cezaevlerinde çok ciddi insan hakları ihlalleri yaşanmaktadır, ölümler yaşanmaktadır, hâlen daha hasta mahkûmlar ve tutuklular vardır. Cezaevlerinde bulunan çocuklarımızın tecavüze maruz kaldığını hepimiz bilmekteyiz. Bu durumda cezaevlerinin sadece iç ve dış güvenliğinin Adalet Bakanlığına bağlı infaz koruma memurları tarafından yapılması sonucunda çok ciddi denetleme sorunları yaşanabilir diye düşünüyoruz. Bu nedenle, biz -4681 sayılı- ceza infaz kurumlarının denetlenmesine ilişkin izleme kurullarının daha bağımsız bir yapıda olması gerektiğini düşünüyoruz.

Bu izleme kurullarını bugün için adli yargı adalet komisyonları atamaktadır ve onlar toplantıya çağırabilmektedir. Onların doğrudan doğruya izin almaksızın kamuoyuna herhangi bir açıklama yapma yetkileri de yoktur. O zaman ne yapılması gereklidir? Baro, tabip odası, sendikalar, esnaf odaları ve üniversitelerin kendi aralarından seçtikleriyle beraber, adli yargı adalet komisyonundan da görevlendirilecek bir yargıçla beraber bu izleme kurulları daha bağımsız ve özerk bir şekilde çalışmalıdır; gerekirse hiçbir yerden izin almadan bu raporlarını açıklayabilmelidir ve dünya kamuoyunu, Türk kamuoyunu bu şekilde aydınlatabilmelidir. Yoksa, cezaevlerindeki insan hakları ihlallerinin, yaşam hakkı ihlallerinin önüne geçmemiz asla mümkün olmayacaktır. Cezaevlerindeki çaresiz insanlar o çaresizliğe mahkûm edilmiş olarak kalmaya devam edeceklerdir.

Bu tasarıda cezaevlerinde bulunan infaz koruma memurlarının da sosyal haklarının düzenlenmesi söz konusudur. Ancak, onların bizlere söylediği ve her yerden çığlık çığlığa bizlere ulaştırmaya çalıştığı bazı hakları ne yazık ki bu tasarıda verilmemiştir. Örneğin, fazla çalışma ücretlerine ilişkin herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Günde on iki saat çalışmalarına rağmen ne yazık ki fazla çalışma ücreti kendilerine verilmemektedir. Özlük haklarıyla ilgili alt komisyonda yapılmış olan iyileştirmeler ana komisyonda ne yazık ki budanmıştır, onların hakları ihlal edilmiştir.

Aynı zamanda, infaz koruma memurları derneklerinin bizlere iletmiş olduğu genel idari hizmetler sınıfı yerine emniyet hizmetleri sınıfına alınmalarına ilişkin talepleri hiçbir şekilde ciddiye alınmamıştır. İnfaz koruma memurlarının kadro derecelerinin 5’inci derecenin altına düşebilmesinin sağlanması ve diğer devlet memurlarıyla aralarındaki eşitsizliğin giderilmesi konusundaki talepleri yerine getirilmemiştir. Sendika kurma ve üye olma hakkının tanınması konusundaki talepleri yerine getirilmemiştir. Bunların yerine getirilmemesi sonucunda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) – …infaz koruma memurları ne yazık ki seslerini duyuramadığını düşünmektedir. Burada pek çoğumuz avukatlıktan gelen insanlarız, infaz koruma memurlarının hangi koşullarda çalıştığını biliyoruz. Çığlık çığlığa bize ulaştırılmaya çalışılan bu sesin duyulmamasından dolayı ben de onlar adına üzüntülerimi dile getiriyorum. Umarım Genel Kurulda bu konuda belli değişiklikler olabilir, bizim de önerilerimiz olacak, onların kabul edilmesini diliyoruz.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.

Buyurunuz Sayın Kaplan. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle bugün Paris’te mizah dergisi Charlie Hebdo'ya yapılan saldırı sonucu 12 kişinin yaşamını yitirdiği, 4’ü ağır, 9 kişinin yaralandığı haberleri medyaya düştü. Aslında Türkiye'nin bu tehlikenin ne kadar yakınında ve içinde de olduğunu gösteren bir saldırı. İslam adına yapılan bu saldırıların krizle beraber anti İslam ve ırkçılık düzeyinde tırmanışa geçtiğini de dikkate aldığımız zaman bunların hepsini, saldırıları HDP olarak kınıyoruz ve faillerin yargı önüne çıkarılarak bunların İslam’la asla bağlantıları olmadığının da dünya kamuoyunca da bilinmesini istiyoruz.

Sayın Bakan, bu tasarı görüşülürken cezaevleriyle ilgili -cezaevlerinde iç güvenlik, dış güvenlik yani jandarmayı alıyoruz- epey de bir tartışma vardı; infaz memurlarına verilecek. Yani daha infaz memurlarının özlük hakları bile halledilmemişken, infaz memurlarının kendi güvenlikleri, kendi özlük hakları, kendi imkânları, hiçbiri düzenlenmeden jandarmadan direkt bu sisteme geçişin ne getireceği konusundan öte cezaevleri denince şu an televizyonların başında olan insanlar neyi izliyor, neyi merak ediyor, neyi istiyor, neyi konuşuyor, yani bu cezaevleriyle ilgili ne olması gerekirdi diyor? Şu an Edirne, Tekirdağ, Kandıra F tipi cezaevlerinde bu karda, bu soğukta, eksi 7 derecelerde titreyen tutuklu ve hükümlüler olduğunu biliyor muyuz arkadaşlar? Biliyoruz çünkü devlet, cezaevlerine F tipi egemen olmaya çalıştı. F tipi egemen olma anlayışı cezaevleri politikası olarak terörle mücadele adı altında, özel yetkili mahkemeler adı altında sürdürüldü ve toplumun her kesimi bundan nasibini aldı. Şimdi de paralel kesime bu uzandı. Ergenekon, Balyoz, KCK, basın, avukatlar ve şu an en son yapılan soruşturmalar yolsuzluklara rövanş niteliğinde devam ediyor.

Şimdi cezaevlerinde olan 159.437 sayısını Sayın Bakan açıkladı. En son sağlıklı rakamlar kendilerinde. Bunların içinde kaç tane ölümü bekleyen hasta hükümlü var Sayın Bakan? Vicdanınıza seslenmek istiyorum. Sizin vicdanınıza seslenmek istiyorum. Çözüm sürecini siz bu kafayla, bu mantıkla nasıl götüreceksiniz? İki senedir 550 tane ağır hasta hükümlüyü burada konuşuyoruz, isim isim konuşuyoruz, belgeyle konuşuyoruz, raporla götürüyoruz. Daha geçen hafta 2009 ikinci barış grubu içinde Habur’dan gelen 62 yaşındaki Lütfü Taş hayatını kaybetti. Barış süreci nedeniyle gelecek, 62 yaşında vereceksiniz on beş sene ceza, hayatını kaybedecek ve siz barışı sağlayacaksınız. Ya, siz bununla kimi inandırabilirsiniz, kimi ikna edebilirsiniz?

Bakın, “Güvenlik nedeniyle, salıverilmesi tehdit oluşturur.” denilerek cezaevinden bırakmadınız hasta hükümlüleri. En son 2002’den bu yana İnsan Hakları Derneği ve MAZLUMDER’in raporlarına göre 2002’de geldiğiniz zaman çatışmasızlık süreci vardı, koalisyonlar dönemiydi, o dönemin bakanları burada oturuyor. 2002, 2001, 2000, geriye sayalım. 2000, ölen hükümlü sayısı 89; devriiktidarınızda, 2013, resmî rakam 316.

Şimdi, bir hasta sizin vicdanınıza, insafınıza, insanlığınıza ve hukukunuza teslim edilmiş, size emanet edilmiş, dört duvarın arasına konulmuş 2 liralık iaşeyle ve siz onu o dört duvarın içinde tecrit edilmiş olarak yaşatırken o cezaevindeki hükümlünün veya tutuklunun ailesi, efradı size bakıyor, “Mademki size emanetiz, bizim sağlık hakkımız nedir, mahpus hakkımız nedir, tutuklu hakkımız nedir, hükümlü hakkımız nedir?” diyor. Siz bunu karşılıyor musunuz insanlık adına, hukuk adına? Verdiğiniz 2 lira iaşe yemeğini bile yirmi beş sene, otuz sene sonra bihakkın tahliye edildiğinde veya meşruten icraya verip alıyorsunuz.

“Ağırlaştırılmış müebbet” diye bir hüküm var. Bu ağırlaştırılmış müebbet hükmünün infazı ölüme kadar. Dünyanın en ilkel ülkesinde böyle bir ceza infaz sistemi yok; iddia ediyorum, dünyanın en ilkel kabilesinde hiç kimseyi cezaevine koymazlar “Ölene kadar burada yat.” diye, Türkiye’de vardır. Bu sistem on iki senedir sizin zamanınızda yürüyor.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye’yi mahkûm etmedi mi kardeşim daha bundan iki üç ay önce? Bu var mı bu tasarıda? Yok. Peki, bu tasarıda 1 yatakta 3 tane hükümlü yatıyorsa, tutuklu yatıyorsa bunlara insanlık koşullarını yaratmak var mı? Yok. Peki, bir şey daha soracağım. Denetimli serbestlik diye hepinizi aramıyorlar mı arkadaşlar? İnfaz indirimi veya af umudu veya bir çıkış umudu veya cezaevlerinde 159 bine erişti, yer kalmadı; vardiya usulüyle koğuşlarda, koğuş sistemi de kalmadığı için, 1 yatakta 3 kişinin yattığı Türkiye Cumhuriyeti devleti çağdaş bir devlet midir; insani bir devlet midir; hukuki, vicdani bir devlet midir? Yani şimdi, jandarmayı dışarıdan aldınız, dışarıya da bir gardiyan koydunuz. Çözüldü mü bütün cezaevleri sorunu? Soruyorum arkadaşlar, vicdanen hepinize soruyorum: Çözüldü mü cezaevlerinin sorunu? Hasta hakları, hükümlü hakları, İşkenceyi Önleme Komitesi, kitap bulundurma, istediği televizyonu izleme; bütün bu insan haklarının hepsinde mahrumiyet var mıdır, yok mudur? Yoktur. Türk filmlerine bakın, koğuş ağalarının dizileri oynuyor hep. Farkındasınız değil mi, koğuş ağalarının kanunları işliyor?

Peki, Sayın Bakan, bu bilgisayarı özellikle getirdim. Buradan, arkadaşlar, milletvekili arkadaşlarımız cezaevinden çıkar çıkmaz çok kapsamlı bir rapor hazırladılar cezaevleriyle ilgili, hapiste sağlıkla ilgili, hasta mahpuslarla ilgili, cezaevi sorunlarıyla ilgili. Barış ve Demokrasi Partisiydi o zaman bizim grubumuz. Bu raporu Adalet Bakanlığına verdiler. Şimdi, bu raporu 2014 veren arkadaşlarımız… Şöyle bakıyorum içindeki başlıklara: “Hasta mahpuslar ve yaşadıkları sorunlar; Adli Tıp Kurumu ve cumhuriyet savcılarının hasta mahpuslara yaklaşımı; cezaevlerinde yaşamını yitiren hasta mahpuslar; felçli, hafızasını kaybetmiş mahpuslara toplum güvenliği için tehlikeli raporu; cezaevlerinde işkence ve kötü muamele; cezaevlerinde sevk, sürgün; cezaevlerinde çocukların durumu ve dramı; hasta mahpuslar sorununa ilişkin çözüm önerilerimiz.” Şimdi, bu ülkede tutukluysa, hükümlüyse birisi, cezasını, infazını tamamladıktan sonra topluma kazandırmak değil midir cezalandırmadaki amaç? Yani bu 159 bin kişinin içinde hasbelkader büyük yolsuzluk davası sanıkları olmuş olsaydı acaba diyorum cezaevleri sorunları gündeme gelir miydi? Çok büyük kazananların, çok büyük mevkilerdeki insanların çocukları olsaydı acaba bu cezaevlerinde, bu cezaevlerinin sorunları biraz daha gündeme gelebilir miydi? Gelin, biraz insani açıdan bakalım, insan gözüyle, insan haysiyetiyle, insan onuruyla ve topluma kazandırma eğitimi, hakkı, hukukuyla bakalım. Hâlâ zincir ve demirle kelepçeleme yönteminin uygulandığı bu ülkede bu sorunlar bu kanunla çözülmez arkadaşlar, çözülmez. Yeni bir sistemdir, bu sistem çözüm sistemi değildir diyor saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.

Şahsı adına Tokat Milletvekili Reşat Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Doğru.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

616 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, bu kanunla cezaevlerindeki iç ve dış güvenlikte düzenlemeler yapılmaktadır, bunu da grup olarak normal bulduğumuzu, kabul etmiş olduğumuzu ifade ediyoruz. Ancak şurası gerçektir ki ülkemizde son zamanlarda, yaklaşık olarak son bir yıldan beri en fazla konuşulan kelime veya cümle nedir diye düşünüldüğü zaman ve araştırıldığı zaman görülmektedir ki en fazla konuşulan cümleler adaletle ilgili, hakla ilgili, hukukla ilgili, cezaevleriyle ilgili yani toplumun içerisinde bulunan birçok konuyla ilgili olduğunu görüyoruz. Tabii, bunun içerisinde adaletle ilgili konuların Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı döneminde maalesef çok büyük yara almış olduğunu da son zamanlardaki yaşanan hadiselerle beraber görüyoruz. Öyle ki, işte 17-25 Aralık 2013 tarihinde dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyen bir yolsuzluk hadisesi, bir garabet hadisesi ülkemizde yaşanmıştır. Bu hadise yaşanmamış, bu iş normaldir veyahut da böyle bir şey olmamıştır şeklinde düşünmek ne kadar yanlış bir hadisedir, söylemdir. Şöyle ki: 17-25 Aralıktaki yaşanan yolsuzluk hadisesiyle ilgili olarak kamuoyu vicdanı birçok sorunun cevabını beklemektedir. Özellikle de Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulan bununla ilgili soruşturma komisyonundaki sonuç çok önemli bir şekilde beklenmekteydi ama maalesef bu kaybedilmektedir. Şöyle ki: Meclis Soruşturma Komisyonu -maalesef diyoruz- işte 4 bakanın en azından suçlanmasıyla ilgili o konuyu Yüce Divana bıraksaydı, kamuoyu bu yönlü olarak belki de rahatlamış olacaktı yani burada eğer bir suç varsa suçlar ortaya dökülebilecek; en azından eğer şu andaki söylenmiş olduğu gibi “Bunların hepsi bir düzmece, bir paralel yapının eseri.” deniyorsa bunların hepsi ortaya çıkabilecekti ama bu kaybedilmiştir. Bunun kaybedilmiş olmasını da esefle karşılıyoruz. Hâlbuki hukuk, hak, adalet mutlaka yerini bulmalıdır, bu şimdi bulmuyorsa bile ilerideki dönemde bununla ilgili de herhâlde birtakım yeni çalışmalar yapılacak ve kamuoyunun kanayan yarası, vicdanı da tahmin ediyorum herhâlde o zaman rahatlatılacaktır diye düşünüyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, konumuz olan ceza infaz kurumlarıyla ilgili olarak da ülkemizde de hakikaten şu anda da çok ciddi sorunları hep beraber yaşıyoruz. Cezaevlerini ziyaret etmiş olduğumuz zaman, içerisinde yaşanan tablo çok ağır bir tablodur. Şu anda 160 bin civarında mahkûm, hükümlüsüyle, tutuklusuyla cezaevlerinde yatmaktadır ama bunun içerisine bakıldığı zaman hem cezaevinde yatan insanların hem de mahkûmların o kadar büyük sorunları vardır ki bu sorunların çözümü de tabii ki önce Türkiye Büyük Millet Meclisinde olmalıdır.

Cezaevlerinde çalışan insanlar, memurlar, yani infaz koruma memurlarından tutun da diğer memurlara kadar hepsi, özellikle bu tür bir kanunun Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesini çok büyük bir arzu içerisinde bekliyorlardı ama görüldüğü kadarıyla veyahut da şu anda gösterildiği kadarıyla bu kanunun içerisine de cezaevlerinde çalışan personelle ilgili çok ciddi, maddi bir iyileştirmenin de konulmamış olduğunu görüyoruz. Hâlbuki başlangıçta bununla ilgili çok önemli bir şekilde yani özlük haklarının iyileştirilmesiyle ilgili teklifler yapılmıştı ama o teklifler nedense maalesef, işte daha sonrasında düşürülmüş ve çok minimal bir seviyede getirilmiştir. Bu doğru değildir çünkü o insanların hepsi çok büyük, ağır sorunlarla karşı karşıyadırlar. En fazla, en büyük riskleri de bunların sağlıkla ilgili riskleridir, psikolojik yapılarıyla ilgili olan riskleridir yani oradaki insan bir yerde mahkûmla beraber, mahkûmun yaşamış olduğu o ağır tablonun bir kısmını da kendileri yaşamaktadırlar.

Bakınız, diğer bir konu da, şu anda cezaevlerinde ikinci müdür seviyesinde olan insanlar vardır. İkinci müdürlerle ilgili de bu kanun içerisine maalesef bir madde konulmamıştır. İkinci müdürlük tamamen ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. Hâlbuki, o insanlar da, bizlere ulaştıkları kadarıyla, ikinci müdürlüğün bir kazanılmış hak olduğunu, müdür yardımcısı şeklinde değil de, tekrar onların da bir müdür seviyesinde görevlerinin devam etmesi noktasında istekleri vardır ancak o konuda da bu çalışmanın yapılmamış olduğunu görüyoruz.

Yine, cezaevlerinde çok ciddi sorunların başında sağlıkla ilgili olanlarını saymak mecburiyetindeyiz. Cezaevlerinde, biraz önceki genelinde sormuş olduğum soruda, Sayın Bakanın anlattığı kadarıyla 11 doktorun olduğu ifade edildi. Cezaevlerindeki 11 doktor çok azdır. Cezaevlerinde doktor sayısı artırılmalıdır, özellikle de psikolog sayısının çok şiddetli bir şekilde sosyologlarla beraber artırılması gerekmektedir. Cezaevlerinin bir noktada revirlerinin çok güçlü olması gerekmektedir, oralara aile hekimleri atanmaktadır ancak aile hekimleri oralara geldikleri zaman zaten orada çalışmamayı istemekte ve gönülsüz çalışmaktadırlar, bir de verilen ücretler çok yetersizdir. Bundan dolayı da o noktada da çok ciddi sorunların olduğunu söylemek istiyoruz.

Diğer noktalar da: Spor alanları çok yetersizdir, kantinlerinde çok yetersizlikler vardır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

REŞAT DOĞRU (Devamla) - Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Doğru.

Sakarya Milletvekili Ali İhsan Yavuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Yavuz.

ALİ İHSAN YAVUZ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bugüne kadar iktidarımız döneminde gerçekten çok önemli kanun çalışmaları yapıldı, köklü reformlara hep birlikte imza attık. Esasen, bu çalışma da, bu kanun tasarısı da gayet yeni birtakım normları ihtiva eden ve gerçekten köklü reform düzeyinde niteleyebileceğimiz bir kanun çalışmasıdır. İnşallah, bu vesileyle de hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Hepinizin bildiği üzere infaz, ceza uygulamasının tamamlayıcı bir unsurudur. İnfaz sisteminin temel amacı, toplumu korumak ve işledikleri suçla toplumsal yaşama karşı uyumsuzluk göstermiş ve yargı organlarınca suçluluğu tespit edilmiş kişilerin iç dünyalarına nüfuz ederek uygun bir iyileştirme rejimine tabi tutulmak suretiyle topluma yeniden kazandırılmalarını, yeniden suç işlemelerini önleyici etkenleri güçlendirerek topluma uyumlu bir kişi hâline gelmelerini sağlamaktır.

Ceza infaz kurumlarında son yıllarda koğuş sistemlerinden oda sistemine geçilmek suretiyle gerçekleştirilen fiziksel dönüşüm, mekanik, fiziki ve elektronik güvenlik sistemlerinin geliştirilmesi, ceza infaz kurumlarında personel eğitim merkezlerinin açılması ve bu yolla personele hizmet öncesi ve hizmet içi eğitim verilmesi imkânları geliştirilmiştir. Sağlanan bu gelişmelerle dış güvenlik hizmetlerini yerine getirme kapasitesine ulaşan Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne, tasarıyla, kurumların dış güvenlik hizmetlerinin yerine getirilmesi görevi de verilerek jandarmanın genel kolluk gücü olarak asli görevine dönmesi imkânı sağlanmıştır. Dış güvenlik hizmetlerinin uzman personel tarafından yapılması genel olarak infaz hizmetlerinin kalitesinin de yükseltilmesine yol açacaktır.

Tasarı, ceza infaz kurumlarının dış güvenlik hizmetlerinin Jandarma Genel Komutanlığından Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne devri, bu aşamadan itibaren dış güvenlik hizmetlerinin yerine getirilebilmesi için personelin atama, görev, yetki ve sorumlulukları, çalışma esas ve usulleri, zor ve silah kullanma yetkisi ile silah, araç ve gereç temini ve diğer hususların düzenlenmesi amacıyla hazırlanmıştır. Mukayeseli hukukta, örneğin Avusturya, Almanya, İsviçre, İsveç, Norveç, Danimarka, Hollanda ve Finlandiya gibi ülkelerde ceza infaz kurumlarının iç ve dış güvenlik hizmetleri Adalet Bakanlığınca yerine getirilmekte olup adli görev kapsamında değerlendirilmektedir.

Tasarıda kavramların tanımları açık bir şekilde yapılmış, iç ve dış güvenlik görevlisi ve hizmetlerinin görev ve faaliyet alanları netleştirilmiştir. Hâlen ceza infaz kurumlarında uygulamada var olan müdahale birimlerinin yasal tarifi yapılmaktadır. Bu birimde görev yapacak personelin yakın savunma, mesleki müdahale yöntem ve teknikleri, orantılı güç kullanımı, zor kullanma öncesi kriz yönetimi gibi konularda uzmanlaşması ve farklı kurumlarda da görev almaları çerçevesinde faaliyet yapılması düzenlenmiştir. Bu statüsüne hukuki nitelik kazandırılmıştır. Başta İngiltere ve Fransa olmak üzere, çağdaş infaz sistemi uygulanan birçok ülkede, mevcut olan müdahale birimiyle alanında uzmanlaşma, olaylara müdahale, akılcı olma, etkili, orantılı güç kullanma amaçlanmaktadır.

Bu ve benzeri anlamda birçok hükmü ihtiva etmesi bakımından gerçekten yeni bir infaz sistemi teşekkülü anlamına gelecek bu yasa tasarısının siz değerli milletvekillerinin oylarıyla kanunlaşmasını ve hayırlı olmasını diliyor, bir kez daha yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yavuz.

Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap bölümüne geçtik.

On beş dakikadır.

Sayın Kuşoğlu? Yok.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, cezaevlerinde denetimli serbestlikten yararlanma süresinin bir yıldan bir buçuk veya iki yıla çıkarılmasını bekleyen çok sayıda tutuklunun sizin bu konudaki düşüncenizi öğrenme talebini iletiyorum. Acaba böyle bir düzenleme bu tasarı kapsamına sokulabilecek midir?

İkincisi, yıllardır yapılması beklenen Kütahya adliye sarayı ve Kütahya cezaevi yapımına ilişkin Bakanlığınız çalışmaları ne aşamadadır? On iki yıldır her gelen Bakan bu sözü vermesine rağmen, maalesef bu konuda bugüne kadar en ufak bir gelişme olmaması Kütahya’yı üzmüştür.

Yine, Kütahya ilinde Şaphane, Domaniç, Aslanapa ve Altıntaş gibi ilçelerimizde Hükûmetiniz döneminde kapatılan adliyeler nedeniyle vatandaşlarımızın mağduriyetleri had safhaya çıkmıştır. Acaba bu gibi ilçelerde nöbetçi hâkimlik ya da yeniden adliye açılması yoluyla vatandaşların mağduriyetini gidermeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Sayın Doğru? Yok.

Sayın Türkkan…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Bakan, Silivri Cezaevinde yatan mahkûmların cezaevi koğuşlarının soğuk olduğuna dair birtakım şikâyetleri var, bu konuda ısıtıcı talepleri de cezaevi yönetimi tarafından uygun görülmemiş. Cezaevinde bulunan mahkûmların yakınlarının da bir iddiası var bazı mahkûmların koğuşlarının özellikle kaloriferlerinin yakılmadığı ve bu taleplerinin karşılanmadığı şeklinde. Bu konuda cezaevinde yatan mahkûmların bu sorununa el atmayı düşünür müsünüz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Türkkan.

Sayın Yılmaz…

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, ceza infaz koruma memurları günde on iki saat çalıştıklarını ve fazla çalışma ücreti alamadıklarını ifade ediyorlar. Bu konuda gelişme, bir düzenleme var mıdır? Emniyet sınıfına alınması talepleri var, genel idare hizmetler sınıfından emniyet sınıfına alınması talepleri var. Bu konuda bizim önerilerimiz kabul edilmedi ama emniyet sınıfına alınmayacaksa sendikalaşma neden kabul edilmiyor ceza infaz kurumlarında? Bu ikisinin çelişki olduğunu hepimiz biliyoruz. Onun için emniyet sınıfına alınsınlar, oradaki özlük haklarından yararlansınlar. Bu konudaki talepleri için ne diyorsunuz ceza infaz koruma memurlarının? Bir de fazla çalışma ücretleriyle ilgili ne gibi bir gelişme olabilecek, o konudaki görüşlerinizi öğrenmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.

Sayın Acar…

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, tasarının 10’uncu maddesiyle, cezaevi iç güvenlik, dış güvenlik ve müdahale birimlerine, cezaevinde isyan, direniş, firar, firara teşebbüs veya asayişi bozan benzeri olayların çıkması hâlinde bu olayların önlenmesi, saldırının etkisiz hâle getirilmesi, direnişin sona erdirilmesi amacıyla veya kanuna uygun bir emrin ifası sırasında aktif veya pasif direniş gösterilmesi hâlinde zor kullanma yetkisi veriyorsunuz bu kanunla. Bunların eğitimini nasıl yapacaksınız Sayın Bakan? Emniyetteki gibi olacaksa neden bunları emniyet sınıfına ayırmıyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Acar.

Sayın Atıcı…

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, cezaevinde çalışan personelin sizden bir tek isteği var, “Sayın Bakan eğer bizim yıpranmadığımızı düşünüyorsa bize yıpranma payı vermesin ama çok uzak kaldıysa bir gün bizi ziyarete gelsin, bir baksın, hâlimizi görsün. Eğer yıpranma payını hak ediyorsak bize yıpranma payı versin.” diyorlar.

Teşekkür ederim Sayın Bakan.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Atıcı.

Sayın Dibek…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Bakanım, şimdi, tasarıda da var, bu dış güvenlik Adalet Bakanlığı bünyesine geçince yaklaşık 30 bine yakın personel alınacak. Bununla ilgili olarak 2015’te düşünülen rakam nedir, kaç bin civarı infaz koruma memuru düşünüyorsunuz öncelikle bunu bir öğrenebilir miyim 2015 yılı için?

Diğer olay da, siz tasarının tümüyle ilgili konuşmanız sırasında söylediniz, şu an cezaevinde yaklaşık 159.400 yani 159.500 gibi bir rakam var. Ben bütçe görüşmelerinde konuşurken Genel Müdürlüğün İnternet sitesinden bakmıştım, 157 bin civarıydı. Yani, 200 bin sınırının ne zaman yaklaşacağına veya 200 bin sınırına ne zaman geleceğine dair bir öngörüsü var mı Bakanlığın? Bu gidişle cezaevlerinde 200 bin hükümlü ve tutuklu hangi tarihte olacak, bu konuda bir çalışma var mı? Bunu da öğrenmek istiyorum Sayın Bakan.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dibek.

Sayın Yılmaz…

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu 20’nci madde artık bir ucube hâline dönüştü. Bu 20’nci maddede 12 civarında yasa değiştiriliyor ve her birinde de ayrı ayrı konuşma ve önerge verme hakkımız var ama en başta alt komisyon çalışması yaptık, ana komisyon çalışması yaptık, orada bunların ayrıntılı olarak düzenlenmesi ya da bunun da torba kanun hâline getirilmemesini talep etmemize rağmen, burada 12 tane yasa değişikliği var. Ben şunu öğrenmek istiyorum: Bu ceza infaz kurumlarındaki müdür ve müdür yardımcılarıyla ilgili olarak “Dört yıllık yüksekokul mezunlarından yazılı sınav ve mülakat sınav sonucuna göre müdür yardımcısı olarak atamalar yapılabilir.” deniyor. Burada kadrolaşma esas mı alınacak? Ceza infaz kurumlarındaki bu yeni düzenlemede tamamen AKP kadrolarına mı yer verilecek? Çünkü, mülakat bütün alımlarda çok öne geçirilmiş durumda, artık 30 bin civarında da yeni eleman alınacağına göre, bu konuda AKP’nin arka bahçesi hâline mi dönüştürülecek ceza infaz kurumları, bunu öğrenmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yılmaz.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Işık’ın sorduğu sorularda… “Cezaevi, denetimli serbestlik konusunda bir çalışma var mı?” Biraz önce buna cevap vermiştim ancak tekrar etmekte fayda var.

Denetimli serbestlik süresinin artırılmasına ilişkin bir çalışmamız şu anda yok, sebebi de şu: Şu anda, şartla tahliyesine bir yıl kala hükümlüler denetimli serbestlikten istifade edebiliyor. Cezasının üçte 2’sini yattığı zaman şartla tahliye hakkı elde ediyor. Buna göre, on sekiz ay ceza almış birisinin on iki ay içeride yatması gerekiyor. Şu anki uygulamada, on sekiz ay ceza alan birisi içeri giriyor, belki bir hafta, belki birkaç gün, işlemler bitene kadar, orada, yasanın öngördüğü kararlar alınana kadar içeride kalıyor, çıkıyor. Eğer biz şu andakinin üzerinde bir artış yaparsak, on sekiz aydan daha fazla ceza alan kişilerin de hiç içeride yatmaması gibi cezasızlık, cezasının infazsızlığı gibi bir durumla karşı karşıya kalacağız. Mesela, bazıları “İki yıla çıkarın.” diyor, bu, şu demektir: İki yıl olduğu zaman üç yıl hapis cezası olan birisi içeri sadece girdi çıktı yapacak. Yani bunu Türkiye kamuoyu, milletimiz, insanlarımız kabul eder mi? Baktığınızda pek makul gözükmüyor çünkü niteliği gereği, cezası gereği hafif olan suçlarla ilgili bir suç işleme hürriyeti ve cezasızlık hâli ortaya çıkacaktır. O nedenle biz bu noktada bir değişiklik şu an için öngörmüyoruz. Ama başka formüller var mı, cezasızlık olmaksızın, hem cezayı görecek hem de denetimli serbestlik konusunda daha adil bir imkân oluşturacak bir formül olabilir mi, onunla ilgili bir çalışmamız var ama şu anda bu miktarı yükseltecek bir çalışma yok.

Kütahya Cezaeviyle ilgili… Şu anda 2.215 dönüm arsa Teknik İşler Daire Başkanlığımıza tahsis edilmiş ve bununla ilgili çalışmalar şu anda sürüyor. Kütahya’da 1.400 kişi kapasiteli bir cezaevimiz var ama projesi ve diğer çalışmaları henüz yok. Bunlarla…

ALİM IŞIK (Kütahya) - Adliye sarayı…

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Adliye sarayıyla ilgili, baksınlar, cevap vereceğim.

Tabii, kapanan adliyelerimiz var. Bu adliyeler dosya azlığı nedeniyle kapatıldı. Gerçekten, bir ilçede 2 savcı, 2 hâkim var ama gelen dosya sayısı bazı yerlerde yılda 50 olmuyor, bazı yerlerde 100 olmuyor, bazı yerlerde daha düşük ve orada oturuyorlar, kendilerini geliştirme imkânları da olmuyor yani çok az sayıda davanın olduğu yerlerde, geçmişte bazı adliyeler dosya yükü nedeniyle birleştirildi, kapatılmadı, başka bir adliyeyle birleştirildi. Şu an itibarıyla biz bunları ayırmayı düşünmüyoruz çünkü bu uygulamanın doğru bir uygulama olduğuna inanıyoruz. Böyle bir çalışmamız yok.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakan, nöbetçi mahkeme uygulaması olmaz mı?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Silivri Cezaeviyle alakalı… İşte, koğuşlarda kalorifer yanmıyor, şu oluyor, bu oluyor şeklindeki haberlerin tamamı yalan haberler, bunu söyleyenler de yalan söylüyorlar.

Silivri Açık Ceza İnfaz Kurumunca, bugün itibarıyla, bu haberlerin ilk çıktığı gün, 5/1/2015 itibarıyla bazı kurumlarda termometre ve termal ölçüm cihazıyla koğuş sıcaklık değerleri ve radyatör sıcaklıkları alınmış. 1 no.lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda, rastgele koğuştan alınan radyatör sıcaklığı 66 santigrat derece, koğuş ortam sıcaklığı 21,8 santigrat derece, 2 no.lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda rastgele koğuştan alınan radyatör sıcaklığı 60 santigrat derece, koğuş ortam sıcaklığı 23,8 santigrat derece, 8 no.lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda bir koğuştan alınan ortam sıcaklık derecesi 21,2 santigrat derece olarak ölçülmüştür. Kış aylarında insan sağlığı açısından Dünya Sağlık Örgütü tarafından belirlenen oda sıcaklığı 21 santigrat derecedir. Burada idari görev yapan memurlar, orada bulunan herkes aynı şeyden, tek bir ısıtma sistemi var, oradan istifade ediyorlar. Bu bir kirli algı operasyonudur. Bunu söyleyenler bunu şey yapıyorlar, gerçek değil. Yani şu kış şartlarında kalorifer yanmadan, ısıtma yanmadan… Arkadaşlarımız, orada, Silivri’de şu anda 7 bin civarında tutuklu ve hükümlü var diyorlar. Bu kadar insan var, yani hiçbirisi şikâyet etmiyor, böyle bir derdimiz var demiyor.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Bakanım, sizin eski ortaklar şikâyet ediyor.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakanım, yapmayın, cezaevlerinin durumu gerçekten çok kötü. Size bu dosyaları kim veriyor anlamak mümkün değil.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bunlar doğru bilgiler değil, gerçek bilgiler değil, ben onu özellikle ifade etmek istiyorum.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sizin verdiğiniz bilgiler doğru değil aslında, hiç alakası yok.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bunlar sizin eski ortaklarınız.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Fazla mesai ücretleriyle ilgili… Almıyorlar, doğru.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – İnsanlar koyun koyuna yatıyorlar cezaevinde!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Ecder, ısıyla ilgili sorun yok, onu söylemek istiyorum. Yani 21 santigrat derece civarında bütün koğuşlarda, her yerde sıcaklık var, “Isı yok, soğukta duruyoruz, kaloriferler yanmıyor.” diye bir haber var, onun üzerine ben cevap veriyorum. Siz belki dışarıdan girdiğiniz için… Kaloriferler yanıyor efendim, ısıyla ilgili herhangi bir sorun kesinlikle yok.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakanım, dışarıdan değil, ben arkadan sizi izliyorum. Sizden ricam Sayın Bakanım, vaktiniz var…

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – İstiyorsanız gönderelim, gidip bakın.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ben gidip bakıyorum Sayın Bakanım, biliyorum.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Yani gidip yerinde de görebilirsiniz.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Cezaevlerinde insani koşullar yok, gidin de 2 tane cezaevi siz ziyaret edin ya, lütfen gidin bakın.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ben de ziyaret ediyorum, ben de ziyaret ediyorum. Isı konusunda gerçekten bir problem yok, haberler doğru değil, onu ben özellikle ifade etmek isterim.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – 9 kişi yatıyor Sayın Bakan ya, yapmayın ya.

MELDA ONUR (İstanbul) – Tekirdağ da var Sayın Bakan, Tekirdağ da.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Şimdi, fazla çalışma ücretleriyle ilgili sıkıntı var, doğru. Yani orada fazla mesaiyle ilgili bir problem olduğu doğru. Tabii, “Cezaevlerine kaç kişi alınacak?” diye…

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Söz istiyorlar Sayın Bakan, söz istiyorlar.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Hayır, şu anda bir çalışma yok bununla ilgili, onu söylüyorum. Yani ben orada…

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Ama haklar yeniliyor o zaman Sayın Bakan.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Onu ifade etmek istiyorum. 20’nci maddede, siz o şeyleri söylediniz, “Alınacaklar nasıl alınıyor?” Şu anda sınavla alınıyor, mülakatla alınıyor. Zaten yeni bir uygulama değil, hani biz yeni bir uygulama getirmiyoruz. Gardiyanlar, infaz koruma memurları bir mülakatla alınıyor. Zannedersem KPSS’den müracaat edenlerin belli bir sayıda olanları mülakata çağrılıyorlar, o mülakat sonucu seçimleri yapılıyor. Yani sistem bu, yeni bir şey değil.

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Ama mülakat komisyonu Bakanlığın.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Onu özellikle ifade etmek isterim. Oraya da itimat etmek lazım, sonuçta bu mülakatı yapanlar bu ülkenin insanları ve orada çalışanlar bu ülkenin insanları, onlar da yasalar çerçevesinde görevini yapıyor. Şu andaki görev yapan infaz koruma memurları dış güvenlikte görev almayacaklar, infaz koruma memurları şu anki görevlerine devam edecekler. Dış güvenlikle ilgili, bundan sonra ilk defa alım yapılacak ve o çerçevede onlar dış güvenlikte istihdam edilecekler, daha sonra belli bir süre dış güvenlikte görev yaptıktan sonra içeride görev yapmak şeklinde bir planlama olacaktır. Yoksa, şu anda görev yapan hiçbir infaz koruma memuru dış güvenlik tamamen Bakanlığa intikal ettiği zaman dış güvenlikte görev almayacaktır. Bunu özellikle burada vurgulamak istiyorum. Orada yeni alınan ve onun eğitimini de alacak olan kişiler görev yapacak. Bu eğitimi biz Silahlı Kuvvetlerimizle bir iş birliği içerisinde veya emniyet teşkilatımızla iş birliği içerisinde yapacağız; onlarla da bir protokolümüz olacak yani.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Süremiz sona erdi Sayın Bakan.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Biraz süre verin, ben de sordum, benim sorularda kaldı Sayın Başkan.

BAŞKAN - İsterseniz bir, iki dakika ek süre vereyim.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bir cümle…

BAŞKAN – Buyurunuz.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bir cümle söyleyeceğim.

Tabii, bu eleman alımı konusu, beş yıl içerisinde kademeli geçiş olacağı için kademeli geçiş yapacağız; 2016’da başlayacağız, 2015’te bu çerçevede bir alım olmayacak, onu da özellikle ifade etmek isterim. Çünkü bunun yürürlüğünü 2016’da öngörüyoruz, ona göre hazırlıklar olacak. O nedenle öyle olacak.

Bir de yıpranma konusuyla ilgili… Sayın vekilim söyledi, daha önce de cevap verdim. Yıpranma konusu bu tasarının içerisinde var ve maddenin içerisinde var, 20’nci madde içerisinde bu var, bunu getiriyoruz.

Hayırlı olmasını diliyorum.

Diğer sorulara ayrıca yazılı cevap veririm.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Böylece birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Madde 1 üzerinde iki önerge vardır.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 1 inci maddesinde yer alan “usul ve esasları düzenlemektir.” ibaresinin “usul, esas ve yöntemleri düzenlemektir.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                              Sırrı Süreyya Önder                               Hasip Kaplan

                        Iğdır                                               İstanbul                                              Şırnak                      Kemal Aktaş           Erol Dora

                         Van                                                Mardin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının 1. Maddesine “getirilmesine” ibaresinden sonra gelmek üzere “çalışan personelin hak ve yükümlülüklerine” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

           Dilek Akagün Yılmaz                          Ömer Süha Aldan                               Ali Rıza Öztürk

                        Uşak                                                Muğla                                               Mersin

              Ali İhsan Köktürk                                 Turgut Dibek                                         İsa Gök

                   Zonguldak                                         Kırklareli                                             Mersin

                  Aytun Çıray                                       Aytuğ Atıcı                                       Gürkut Acar

                        İzmir                                                Mersin                                              Antalya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Atıcı, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

AYTUĞ ATICI (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı’nın 1’inci maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Adaleti kendine göre düzenlemeyen, siyasi kariyerlerini ve kazanımlarını sağlam iradenin gölgesine borçlu olmayan milletvekillerini saygıyla selamlarım.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Bu ne laf şimdi ya!

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bizim bu maddeyle ilgili verdiğimiz önerge, çalışan personelin hak ve yükümlülüklerini de amaç içerisine koyuyor, yani cezaevlerinde çalışan ve âdeta ceza çeken, cep telefonlarıyla görüşmeleri bile kısıtlanan çalışanlarımızı da bu kanunun amacı içerisine almayı teklif ediyor. Buna Komisyonun niçin katılmadığını anlamam mümkün değil ama umarım siz katılırsınız.

Değerli arkadaşlarım, bir süredir, çocuk hekimi olmam hasebiyle, çocuk cezaevlerini geziyorum, aynı zamanda kadın cezaevlerini geziyorum ve yanlarında olmak zorunda olan çocuklarının sorunlarını inceliyorum.

“Çocuk”un tanımına bakacak olursak, değerli arkadaşlarım, on yedi yıl üç yüz altmış beş günden küçük olan herkes tüm dünyada “çocuk” olarak anılır. Ne demek istiyoruz? Bu yaş sınırının altında olan çocuklar kendi kararlarını veremezler, kendilerini koruyamazlar ve yaşamlarını tek başlarına sürdüremezler, yani korunmaya muhtaçtırlar. Peki, bu çocukları kim koruyacak? Bu çocukları öncelikle aile ve ailenin yetmediği yerde aileyle birlikte de devlet koruyacak.

Peki, Türkiye’de çocuklar yeterince korunup kollanıyor mu? Eğer Türkiye’de çocuklar yeterince kollanıp korunuyor olsaydı bu kadar suça sürüklenmezdi. Çocukların suça sürüklenmesi, çalıştırılması, cinsel istismarı, cinsel şiddete maruz kalmaları çocukların Hükûmet tarafından, devlet tarafından iyi korunamadığı anlamını taşır. Suça itilerek veya suç yaratılarak hapse giren veya annesinin yanında kalmak zorunda olan çocuklar dört duvar arasında büyümektedir.

Sayın Bakan, “çocuk” ile “cezaevi” kelimesi yan yana gelir mi Allah aşkına? Bir düşünün, “çocuk” ve “cezaevi”. Böyle iki kelimenin yan yana gelme olasılığı hiçbir şekilde yoktur.

Her çocuk cezaevini ziyarete gittiğimde –adına siz istediğiniz kadar “Cezaevi değil, eğitim evi.” deyin, “ıslahevi” deyin, ne derseniz deyin- çocuklar dört duvar arasında kaldığında, ben onları her ziyarete gittiğimde bir hafta kendime gelemiyorum. O çocukların cezaevlerindeki durumları gerçekten benim yüreğimi dağlıyor.

Bakın, size bir rakam vereceğim Sayın Bakan; iki rakam vereceğim, ikisi de sizin rakamlarınız, birisi TÜİK rakamı. TÜİK rakamlarına göre…

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Süre mi bitti?

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Atıcı, devam ediniz.

AYTUĞ ATICI (Devamla) – Sayın Bakanı meşgul etmezlerse devam edeceğim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Siz devam ediniz, o duyuyordur herhâlde.

AYTUĞ ATICI (Devamla) - TÜİK rakamlarına göre suça sürüklenen çocuk sayısı 2009-2013 yılları arasında tamı tamına yüzde 68,9 artmış Sayın Bakan. Bakın, sizin huyunuz 2002 öncesi ve sonrasını karşılaştırmak. Ben size sizin döneminizi söylüyorum. 2009-2013 yılları arasında TÜİK diyor ki: Yüzde 68,9 oranında artmıştır suçlar. Siz devleti yöneten Hükûmet olarak kendinizde sorumluluk görüyor musunuz, görmüyor musunuz?

Yine, Adalet Bakanlığı verilerine göre, sizin verilerinize göre 6 Ocak 2015 tarihi itibarıyla cezaevlerinde 12-17 yaş arası 1.935 erkek çocuğumuz var, 61 kız çocuğumuz var, 1.996 tutuklu hükümlü çocuğumuz var. Bunun suçunu çocuklara atamazsınız. Bunun sorumluluğu devleti yönetemeyen AKP Hükûmetindedir. Çocukları bu şekilde içeri tıktıktan sonra onların beslenme sorunlarını çözemiyorsunuz. Bir çocuk hekimi olarak gittiğimde annelerin çocuklarına “Yemek mi alayım, yoksa çikolata-bisküvi mi tercih edeyim?” arasında kaldığını görüyorum. Çocuğuna çikolata-bisküvi tercih ediyor, kendi yemeğini paylaşıyor ve siz de bunun parasını alıyorsunuz. Bunları mutlaka gözden geçirmek ve düzeltmek zorundayız.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Atıcı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 1 inci maddesinde yer alan “usul ve esasları düzenlemektir.” ibaresinin “usul, esas ve yöntemleri düzenlemektir.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları                          

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Değerli milletvekilleri, cezaevinde kadınların yaşadığı sıkıntıları avukat, hukukçu olanlarınız bilebilir veya cezaevine gidip ziyaret eden milletvekillerimiz de yerinde görmüş olabilirler. Onlar hastalandığı zaman ve sevk edildiği zaman bir hastaneye -Jandarma veya şimdi gardiyanlar getirecek, fark etmez- hangi koşullarda, hangi mahrem koşullarda tedavi gördüklerini, hangi koşullarda götürülüp getirildiklerini biliyor musunuz? Vallahi bilseniz bunun Müslümanlık’ta yeri yok arkadaşlar, Müslümanlık’ta yok, dinen caiz değil, insanlık açısından değil, vicdanen değil, ahlaken değil. Yani bir kadın hasta hükümlü, tutuklu gidecek doktora… Ben avukatlık mesleğimde şunu gördüm: Dokuz ay on beş günlük hamile olan bir hasta tutukluyu ayaklarından hastanede ranzaya zincirlemişlerdi ve o ranzada öyle zincirli bir şekilde doğumu beklemişlerdi başında ve ben bunun mücadelesini vermiştim.

21’inci yüzyıla geldik, aradan otuz sekiz sene geçti, aynı şeyi yaşıyoruz arkadaşlar. Demek ki mantalitede, uygulamada bir devlet geleneği var. Yani bu iktidarlar -hep geriye doğru gidiyorum- sağcı, milliyetçi, muhafazakâr kardeşlerimiz, en çok da dinî kutsiyetleri olanlar, kadın mahremiyeti, cezaevi söz konusu olunca… Bu konuda bir iyileştirme var mı? Cezaevlerindeki kadınlar için özel koğuşlar, özel tedavi yöntemleri var mı? Yok. Çocuklar için var mı? Yani yakın zamanda çocuklarla ilgili rezalet dehşet hikâyeleri hepiniz yaşadınız. Bunu tekrar tekrar dile getirmenin bir gereği yok ama her imzaladığınız sözleşmenin altında insan hakları kuruluşları size şunu hatırlatırlar: Mesela Avrupa Cezaevi Kuralları ilkeleri uygulanıyor mu? “1- Hürriyetten yoksunluk durumunda maddi ve manevi koşullar sağlanır cezaevinde.” diyor. Nasıl sağlanıyor? Hijyenik mi, sağlıklı mı yeme içme konusu ve diğer konular, yatak, temizlik? “2- Ayrımcılık konusu.” Kimliği, dini, ırkı, inancı, yabancı, yerli, kim olursa olsun bu konuda insanlara saygı var mı? Kimse bunu anlatamaz. Birisi siyasi düşüncesinden dolayı zulüm görür, birisi kimliğinden dolayı zulüm görür, biri inancından dolayı zulüm görür ve bu uygulama cezaevlerinde en çok öne çıkan olaydır.

Yine cezaevlerinde sağlık kuralları, sağlık hakkı denen kural işliyor mu? İşliyor? Aile hekimliği konusu var. Sık sık Sağlık Bakanlığı dile getiriyor. Bu cezaevleriyle ilgili, ring aracında yirmi saat insanları, ölüm sınırında olan insanları kelepçeleyip, 40 derece, 50 derece sıcaklıkta İstanbul’a getirip orada, Metris’te hastanelere götürmek nasıl bir duygu, nasıl bir anlayış? Hani şehir hastaneleri kuruyoruz, hani büyükşehir hastaneleri kurduk, hani güzel devlet hastaneleri kurduk, Adana’da, Diyarbakır’da, bilmem nerede, bilmem nerede, niye hasta oraya gidemiyor? Varsa orada niye tedavi göremiyor, niye insan gibi orada muamele göremiyor? Orada yaşayan insan, insan değil midir? İnsanlar bir hata işleyebilir ve onun cezasını da çeker ve çıkarlar, toplumun içinde de yaşarlar. Cezaevlerinin bir amacı varsa budur.

Düzenli denetim kurulları niye yok arkadaşlar? Bunu ısrarla insan hakları kuruluşları söylüyor. Cezaevinde bağımsız sivil insan hakları kuruluşlarının içinde olduğu denetim kurulları olmazsa, bu Meclise rapor vermezse, bu insan dışılık, bu işkence, bu zulüm sürer, sürer, sürer. Ya, biraz doğruyu konuşalım. Bu Mecliste boş şeylerle vakit geçiyor, boş şeylerle geçiriyoruz. Cezaevlerini ıslah etmek zor değil, kolaydır. İnsanca bir yaşam kolaydır. İnsana insan gibi bakmak yeterlidir. Buna baktığınız zaman çözersiniz. “İnsandır.” dersiniz karşınızdaki çünkü suçluyu kazıdığınız zaman altından insan çıkar. İnsan çıkar; böyle diyor ceza müellifleri.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Kaplan’a televizyon kapanana kadar süre verir misiniz?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sağ olun, diğer arkadaşlar haklarını kullansınlar.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının 2. Maddesindeki "hususları" ibaresinin "konuları" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

           Dilek Akagün Yılmaz                               Levent Gök                                   Ali İhsan Köktürk

                        Uşak                                               Ankara                                           Zonguldak

                  Aytun Çıray                                      Gürkut Acar                                          İsa Gök

                        İzmir                                               Antalya                                              Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 2 nci maddesinde yer alan "ile" ibaresinden sonra gelmek üzere "personelin eğitimi ve" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                              Sırrı Süreyya Önder                               Hasip Kaplan

                        Iğdır                                               İstanbul                                              Şırnak

                  Kemal Aktaş                                       Erol Dora

                         Van                                                Mardin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Kim konuşacak acaba Sayın Buldan?

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Gerekçe Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan değişiklik ile mevcut durumda cezaevlerinde yaşanan sorunlar ile cezaevi personeli ve jandarma tarafından tutuklu ve hükümlülere uygulanan kötü muamele ve işkencenin önlenmesi ve hak ihlallerinin engellenmesi için cezaevi güvenlik birimlerinin bu yönlü eğitim almasının hükme bağlanması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının 2. Maddesindeki "hususları" ibaresinin "konuları" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                           Levent Gök (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Gök, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Ceza İnfaz Kurumları ve Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı’nın 2’nci maddesinde vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan, özellikle şu anlatacağım hususların çok dikkatli bir şekilde dinlenmesini sizlerden bilhassa rica ediyorum. Konu önemlidir. Ceza infaz kurumlarının güvenliklerinin, hizmetlerinin, bunların en iyi şekilde yapılmasını elbette bizler gibi sizler de istiyorsunuz. Bizler de istiyoruz. Ama konu sadece onunla ilgili değildir ve sınırlı değildir, konu bunların nasıl yapılacağı ve ondan sonrası, denetimiyle ilgilidir.

Şimdi, bakın, ben size kronolojik olarak neler yapılması gerektiğini bir hatırlatayım sorumlu bir muhalefet anlayışıyla ve neler yapmadığınızı da sizlere kanıtlamaya çalışayım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1984 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından işkenceye karşı bir sözleşme kararlaştırıldı ve işkence yasağının ihlalini ve zalimane uygulamaları gidermek üzere üye devletlerin katılmasını öngören bir sözleşme imzalandı. Sayın Bakan, 1987 yılında yürürlüğe girdi bu ve ondan sonra yine Birleşmiş Milletler tarafından 2002 yılında bir seçmeli protokol imzalandı. Bu görmüş olduğunuz protokol. Nedir bu protokol? Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Sözleşme ve Seçmeli Protokol. Bu protokolle cezaevlerindeki haksız uygulamaların, işkencelerin, oradaki personelin yapmış olduğu kötü muamelelerin denetlenmesi öngörülüyordu ve bunun için bütün üye ülkelere hem uluslararası düzeyde hem de ulusal düzeyde denetim mekanizmalarının kurulması emredilmişti. Türkiye bu sözleşmeyi, az önce bahsettiğim sözleşmeyi 27 Eylül 2011 tarihinde onayladı sayın milletvekilleri. 27 Eylül 2011 tarihinde onaylayınca, o sözleşmeye göre bir yıllık süremiz vardı, biz bir yıllık süre içerisinde bu denetim mekanizmalarını kurmak zorundaydık. Nitekim 27 Eylül 2012 tarihinde şimdiki Başbakan, o zamanki Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu gitti Birleşmiş Milletlere, onayladığımız bu protokolü tevdi etti, “Evet, biz de Türkiye olarak kuruyoruz.” dedi.

Sayın Bakan, şimdi sizlere sormak istiyorum: Cezaevlerindeki işkenceyi, zalimane davranışları habersiz olarak denetlemek üzere kurulmuş olan bu kurum Türkiye’de mevcut mudur? İşin can alıcı noktası buradadır. Şimdi, siz şunu bana söyleyeceksiniz: 2012 tarihinde, bildiğiniz gibi, İnsan Hakları Kurumu kurduk. Siz bu görevi İnsan Hakları Kurumuna verdiniz, İnsan Hakları Kurumunun 7 dairesinden bir tanesine verdiniz ama bu kuruluş ve İnsan Hakları Kurumu hâlen Birleşmiş Milletler nezdinde akredite olmamıştır sayın milletvekilleri. Yani Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen bir denetim mekanizması Türkiye’de kurulmamıştır. İnsan Hakları Kurumuyla ilgili, geçenlerde, bir başbakan yardımcısı… O zamanki itirazlarımızda biz demiştik ki: “İnsan Hakları Kurumu da Birleşmiş Milletlerin Paris İlkeleri çerçevesinde kabul ettiği bir kurum değildir. Yakın zamanda bunu değiştirirsiniz.” Bir başbakan yardımcısı bize dedi ki geçen gün, iki hafta önce: “11 maddesini değiştiren bir kanun hazırlıyoruz.”

Bakın, dediğimiz noktaya geliyorsunuz değerli milletvekilleri. Yani kendi kendimizi aldatmayalım. Yukarıdaki, dışarıdaki uluslararası kuruluşlar zaten her şeyi çok net görüyorlar, Türkiye ne yapıyor diye bakıyorlar. Türkiye’de çok ciddi, ağır insan hakları ihlalleri var. Bu ağır insan hakları ihlallerinin en büyükleri cezaevlerinde oluyor değerli arkadaşlar. Hasta mahkûmlar, mahkûmlara davranışlar, içerideki mahkûmlara karşı gardiyanların davranışları, zalimane davranışlar, işkence, bunların hepsi cezaevlerinde oluyor ama Türkiye, Birleşmiş Milletlere onay vermesine rağmen, kabul etmesine rağmen bu denetim mekanizmalarını kurmuyor.

Soru şu Sayın Bakan: Türkiye -İnsan Hakları Kurumunun akredite olmadığı, Birleşmiş Milletlerin kabul etmediği- cezaevlerindeki bu denetim mekanizmasını ne zaman kuracaktır? Soru bu, bu kanunun gerisi hikâye değerli arkadaşlarım. Siz habersiz denetimi kabul ediyor musunuz etmiyor musunuz? Uluslararası kuruluşlar Türkiye’ye bir gün gelip cezaevlerinizi habersiz denetleyecek mi denetlemeyecek mi? Türkiye’deki kuruluşlar bunu habersiz denetleyecek mi denetlemeyecek mi?

Sorunun can alıcı noktası buradadır, gerisi teferruattır diyorum, hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gök.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Kanun Tasarısının 3. Maddesinin 1. Fıkrasının c) bendinde bulunan “ile şoförü” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

               Yusuf Halaçoğlu                                    Faruk Bal                                   Murat Başesgioğlu

                      Kayseri                                              Konya                                              İstanbul

                                                 Alim Işık                                        Bülent Belen

                                                  Kütahya                                           Tekirdağ

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının 3. Maddesinin (j) bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

           Dilek Akagün Yılmaz                               Aytun Çıray                                  Ali İhsan Köktürk

                        Uşak                                                 İzmir                                             Zonguldak

                                                   İsa Gök                                                  Gürkut Acar

                                                   Mersin                                                     Antalya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 3 üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                              Sırrı Süreyya Önder                               Hasip Kaplan

                        Iğdır                                               İstanbul                                              Şırnak

                                              Kemal Aktaş                                       Erol Dora

                                                     Van                                                Mardin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Kaplan.

Buyurunuz efendim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Değerli arkadaşlar, bir suç işledikten sonra tutuklanıp cezaevine konulan insanların durumunu konuşuyoruz. Yani suç, hazırlık tahkikatı, tutuklama, sonra cezaevi koşulları, dış güvenlik jandarma, iç güvenlik gardiyanlar, infaz memurları.

Şimdi, ben, Sayın Adalet Bakanı burada ve Sayın Adalet Bakanının bu konuya açıklık getirmesini isteyeceğim. Cizre’de dün bir olay yaşandı. Plakası sökülmüş zırhlı araçlar, şehrin ana merkezinde, dört yolda, İdil Caddesi’nde onlarcası rastgele ateş ediyorlar ve bu ateş sonrası, diyelim bir grup gösteri yaptı, onların üzerine gidildi. Ne olursa olsun ama plakaları sökülmüş, rastgele ateş açan zırhlılar, özel harekât timleri ve 14 yaşında bir çocuk, Ümit Kurt, işe giderken kalbinden vurulup öldürülüyor; göstericilerin içinde değil, olay yerinden geçerken. Yine, Ticaret ve Sanayi Odasında çalışan bir yurttaşımız işe giderken aynı şekilde sırtından vuruluyor ve arkasından, rastgele tarama sonucu 4 kişi daha yaralanıyor. Böylesi bir durumda ne yapılması lazım? Yani adalet ne yapar? Savcılık ne yapar? Polis ne yapar? Gider, olay mahallinde bir delil araştırması yapar, bir tutanak tutar, failleri belirler. Orada savcılar ne yapar, başsavcılık ne yapar? Gider… İnsan ölmüştür insan, insan hayatına kastedilmiştir ve gider, orada 14 yaşındaki çocuğu bilerek veya bilmeyerek öldüren kimse tespit eder, onun hakkında işlem yapar. Bunun gereği neyse onun kararını verir ve ondan sonra cezaevi süreci başlar.

Şimdi, burada ben yine Adalet Bakanına soruyorum: Çözüm süreci sonrası ne zaman ki oradaki olaylar duruldu, ne zaman ki orada hendekler kapatıldı, ne zaman ki orada kamu düzeni diye bir sorun olmadı, devletin güvenlik güçleri kamu düzenini bozmaya başladılar. Bunu “Paralel yaptı.” deyip birilerinin sırtına atmak kolaydır, “Başkaları yaptı.” demek kolaydır. Peki, adaletin görevi bunları tespit etmek değil midir? Şimdi soruyorum.

Şimdi, Cizre’de halk diyor ki: “Ne zaman ki burada insanlar bu tür konularda sağlıklı kararlar alıp...” Cizre’deki Ticaret ve Sanayi Odasından baro başkanlarına kadar, esnaf derneklerinden sendikalara kadar bütün sivil toplum örgütleri hep beraber -İnsan Hakları Derneği dâhil- son bir hafta içinde öldürülen 4 yurttaşımızın da polis kurşunuyla öldürüldüğünü tespit ediyor. Sayın Adalet Bakanına buradan soruyorum: Başsavcılar, savcılıklar bu konuda bir soruşturma açmış mıdır? Bir soruşturma açtılarsa ne yaptılar? Bu soruşturmanın sonucu ne oldu? Hangi zırhlıdan, hangi ekipten, hangi yerden ne şekilde geldiler, kim bunu yaptı? Bunu yapanlar paralelci midir yoksa asli görevliler midir, kim yapıyor bunu, kim bu provokatörler?

Cizre’nin, her gün bir evladını orada güvenlik güçlerinin zırhlı araçlarından atılan kurşunlarla vermeye tahammülü yoktur, çok açık söylüyorum. Bugün bütün Cizreliler, yediden yetmişe kadar bütün sivil toplum örgütleri, bütün duyarlı insanlar, vicdan sahibi olan insanlar bunu protesto ettiler Cizre’de. Peki, adalet nerede burada? Savcılık bunun neresinde? Savcılık, böylesi bir durumda bir yanlış varsa… Ve AK PARTİ döneminde öldürülen çocuk sayısının da 200 olduğunu bu arada belirtmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Devamla) – Burada, adaleti siz yaşam hakkının ihlalinde sağlayamadıktan sonra cezaevlerinde neyi sağlayabilirsiniz? Bütün mesele budur. Bunun ortaya çıkarılması için Sayın Bakanın da açıklama yapması gerekir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının 3. Maddesinin (j) bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Köktürk. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Öncelikle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarı döneminde tutuklu ve hükümlü mevcudunun 59 binlerden 159 binlere çıktığı, 2 bini aşkın mahkûmun cezaevlerinde öldüğü ve yine 50’yi aşkın mahkûmun intihar ettiği, ısınma, beslenme ve yaşam kaynağımız olan suyun kullanılmasına kadar pek çok sorunun yaşandığı ve cezaevlerindeki mahkûmların sağlık hizmetlerinden yararlanamadığı… Böylesine önemli bir kanun tasarısını, aslında çözüm getirmesi gereken bir düzenlemeyi görüşüyoruz. Ancak, maalesef, görüşmekte olduğumuz 616 sıra sayılı Yasa Tasarısı, bu sorunları çözmenin ötesinde, ceza infaz kurumlarının temel yapısında birtakım değişiklikler yaparak sorunları daha da artıran, daha da derinleştiren bir düzenleme paketi olarak karşımıza çıkmış bulunuyor. Bu düzenlemeye, bu pakete baktığımızda, cezaevlerindeki dış güvenliğin tıpkı iç güvenlik gibi İçişleri Bakanlığından alınarak, Jandarma Genel Komutanlığından alınarak Adalet Bakanlığına devredildiğini, Adalet Bakanlığı bünyesinde iç güvenlik, dış güvenlik ve müdahale birimlerinin oluşturulduğu, oluşturulan bu iç güvenlik, dış güvenlik müdahale birimlerine kanundaki belli şartların gerçekleşmesi hâlinde ve yine verilen emrin ifası sırasında aktif ve pasif direniş hâlinde zor kullanma yetkisinin verildiği, zor kullanma yetkisini kullanma derecesinin ve sorumluluklarının cumhuriyet başsavcılarına bırakıldığı pek çok düzenlemenin bu pakette yer aldığını görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, maalesef, bu düzenlemeler aslında cezaevlerinde yaşanan sorunların ve bunların izlenmesini, denetlenmesini kolaylaştıran düzenlemeler olarak değil, sorunları derinleştiren düzenlemeler olarak karşımıza çıkmış bulunuyor.

Öncelikle, cezaevlerinin dış güvenliğinin tıpkı iç güvenlik gibi Adalet Bakanlığına bağlanması çifte denetim mekanizmasını ortadan kaldırarak Adalet Bakanlığının bünyesinde cezaevlerinde bir denetim zafiyetinin oluşmasına yol açacak bir sorun olarak görünüyor. Önceden Jandarma Genel Komutanlığı ve İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığından bağımsız bir birim olarak cezaevleri güvenliğinde ve denetiminde söz sahibiyken, maalesef bu denetim sadece tek bir organın, tek bir kurumun şahsında ve sıfatında birleştiriliyor.

Yine, iç güvenlik birimlerine, dış güvenlik birimlerine ve müdahale birimlerine maalesef kanunda gösterilen şartlarda aktif ve pasif direniş hâlinde zor kullanma yetkisinin verilmesi, bu yetkinin kullanılması sırasında bu hakkın kötüye kullanılması ve hatta aşırı şiddet uygulanması gibi sorunları beraberinde getiriyor. İşte, böyle önemli sorunların beraberinde getirildiği bir süreçte aslında cezaevlerinin denetimlerinin cezaevi izleme kurulları kanalıyla daha da olağan hâle getirilmesi, daha da etkin ve işlevsel hâle getirilmesi gerekirken, maalesef cezaevleri izleme kurullarının yapısı nedeniyle bunun pek olanaklı olmadığı, mümkün olmadığı açıkça görülüyor.

Az önce Grup Başkan Vekilimiz Sayın Levent Gök’ün ifade ettiği gibi, Türkiye’de maalesef cezaevleri izleme kurulları, Adalet Bakanlığının kontrolündeki, illerdeki adalet başkanlık divanı tarafından, illerdeki adalet divanları tarafından yerine getiriliyor yani seçimler onlar tarafından gerçekleştiriliyor.

Değerli arkadaşlar, 2010 yılında yapılan referandumdan sonra maalesef Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Adalet Bakanlığının ikinci müsteşarlığına dönüştürülmüş durumda. Adalet Bakanlığının ikinci müsteşarlığına dönüştürülen HSYK’dan sonra illerdeki adalet komisyonları ve başkanlıkları tamamen Adalet Bakanlığının kontrolüne girmiş durumda.

Şimdi, bir taraftan iç denetimi ve dış denetimi tamamen tek bir kurumda, Adalet Bakanlığında birleştiriyoruz, diğer taraftan bunun denetimini yapacak izleme kurullarını da tekrar Adalet Bakanlığının kontrolünde olan adalet komisyonlarına bırakıyoruz. Yani hem icrayı yapacak, uygulamayı yapacak organ ile denetimi yapacak organı, görüntüde olmasa bile aslında gerçekte tek bir sıfatta, tek bir kurumda birleştiriyoruz. Bunun demokrasiyle bir ilgisi yok Sayın Bakanım. Yani dolayısıyla bu düzenleme cezaevindeki sorunları daha da artıracaktır.

Bunun dışında, zor kullanma yetkisini cumhuriyet başsavcılıklarına bırakıyoruz.

Değerli arkadaşlar, bugün cumhuriyet başsavcıları maalesef cumhuriyetin savcıları değildir. Bugün cumhuriyet başsavcıları, Adalet Bakanlığının ve iktidarın dışında doğrudan Cumhurbaşkanının savcısı hâline gelmiştir. Geçtiğimiz günlerdeki 17 ve 25 Aralık soruşturmalarında açıkça görüldüğü üzere…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) - …aklama kararları veren cumhuriyet başsavcıları bugün cumhuriyetin savcısı değil, Cumhurbaşkanının savcısıdır ve zor kullanma yetkisi de cezaevlerinde doğrudan cumhuriyet savcıları tarafından değil, Cumhurbaşkanı tarafından kullanılacaktır. Bunun da demokratik rejimle ve hukuk devletiyle bir ilgisi ve alakasının olmadığını düşünüyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Köktürk.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

                          Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Kanun Tasarısının 3. Maddesinin 1. Fıkrasının c) bendinde bulunan “ile şoförü” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Yusuf Halaçoğlu (Kayseri) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Genel Kurulun takdirine bırakıyor efendim Komisyon.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutuyorum?

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Şoför yardımcı hizmet sınıfından olup dış güvenlik görevlisi olarak değerlendirilemez.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının 4. Maddesinin başlığının “Kurumlarda güvenlik hizmetlerinin yürütülmesinde gözetilecek ilkeler” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

           Dilek Akagün Yılmaz                           Ali İhsan Köktürk                                  Aytun Çıray

                        Uşak                                             Zonguldak                                             İzmir

                      İsa Gök                                          Gürkut Acar                                    Muharrem Işık

                      Mersin                                             Antalya                                            Erzincan

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 4 üncü maddesinde yer alan “göz önünde bulundurulur.” ibaresinin “esas alınır.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                              Sırrı Süreyya Önder                               Hasip Kaplan

                        Iğdır                                               İstanbul                                              Şırnak

                  Kemal Aktaş                                       Erol Dora                                       İdris Baluken

                         Van                                                Mardin                                               Bingöl

BAŞKAN – Komisyon kabul ediyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN AHMET İYİMAYA (Ankara) – İştirak etmiyor efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Baluken, buyurunuz efendim.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Adalet Bakanlığıyla ilgili bir kanun tasarısını görüşüyoruz. O nedenle, adaletin rafa kaldırıldığı Bingöl’deki gelişmelerle ilgili Genel Kurulu bilgilendirmek istiyorum.

Demin Hasip Bey burada Cizre’de yaşananlarla ilgili birtakım bilgiler aktardı. Bingöl’de de şu anda aynı güçlerin, aynı karanlık merkezlerin devlete sırtını dayayarak birtakım arayışlar içerisinde olduğunu vurgulamak istiyorum. Son iki aydır Bingöl’de devlet, devlet olmaktan çıkmış, devlet içerisinde birtakım yapılanmalar ya da bazı kişiler sırtını devlete yaslayarak âdeta Bingöl’ü karanlık cinayetler merkezi hâline getirmek için özel bir uğraş içerisindeler. Ve bu konuda da ne Adalet Bakanlığının ne de Hükûmetin hiçbir duyarlılığını biz görmüyoruz. İki aydır burada Bingöl Emniyet Müdürüne yönelik yapılan suikastın failleri kimdir diye soruyoruz, o suikastla birlikte Genç Köprüsü’nde yargısız infaz edilen 4 gencin katilleri kimdir diye soruyoruz. Bir devlet düşünün ki emniyet yetkililerine kurşun sıkmış olanları saklıyor, emniyet müdürüne suikast yapanları saklıyor, olayla hiçbir ilgisi olmayan 4 vatandaşın yargısız infaz edilmesiyle ilgili suspus oluyor ve bir devlet düşünün ki emniyet müdürü, valisi, oradaki askerî yetkilisi, buradaki İçişleri Bakanına, Başbakana yalan yanlış bilgiler aktarıyorlar. Başbakan, Cumhurbaşkanı, İçişleri Bakanı çıkıp Bingöl’deki olayla ilgili, aradan bir saat geçtikten sonra “Suçlular cezalandırılmıştır.” diye yargısız infazı meşrulaştırıyor.

Beş dakikalık bir sınır olduğu için bunu diğer önergede de konuşacağım çünkü artık bu durumu mahkeme başkanı, mahkeme hâkimi bile kabullenmeyecek bir duruş ortaya koymaya başladı. Böylesi bir durumla karşı karşıyayız. Hâlâ bu emniyet müdürünün, valinin, Genelkurmay, askerî yetkilinin niye Başbakanı, İçişleri Bakanını bu şekilde yönlendirdiğine dair tek bir soruşturma bile yapılmadı. Böyle bir anlayış olur mu?

Bakın, bu emniyet müdürüne yönelen suikastı açığa çıkarmadığınız için yaklaşık bir iki hafta sonra da çevik kuvvet şube müdürüne yönelik bir silahlı saldırı gerçekleşti. Bütün medya organları “PKK çevik kuvvet şube müdürüne silahlı saldırıda bulundu.” diye manşetler attı. Hemen iki gün sonra Bingöl Valisi olayın PKK’yle bir ilgisi olmadığını, kazaen –ne anlama geliyorsa onu da bilmiyoruz- meydana gelmiş bir olay olduğunu açıkladı. Ondan iki gün sonra da yine aynı resmî yetkililer, oradaki çevik kuvvet şube müdürünün, bir korucunun eşiyle gönül ilişkisi olduğu için o korucu tarafından vurulduğunu söyledi. Bu kadar kendi içerisinde büyük bir çatışma, güç çatışması içerisine giren bir devlet yapılanmasından bahsediyoruz ve bütün bunlar Bingöl’de sümen altı ediliyor. Ankara’da siz nasıl buranın karanlık dehlizlerine gömmek istiyorsanız, o şekilde Bingöl’de de, Bingöl’ün karanlık dehlizlerine bu devlet içerisindeki faili meçhul cinayetler bir şekilde ötelenmeye çalışılıyor.

Burada özellikle Bingöl Savcısının ve Bingöl Emniyet Müdürünün özel bir gayret içerisinde olduğunu vurgulamak istiyorum. Bingöl Savcısı bütün bu olaylarla ilgili, ilgisi olmayan partili arkadaşlarımızı gözaltına alma kararlarını çıkartmış, Bingöl emniyeti de hukuksuz bir şekilde önüne gelen partililerimizi, üniversiteli öğrencileri gözaltına almaya başlamıştır. Sayın Adalet Bakanına da o dönemde telefonla ben ulaştım. Bir parti meclisi üyemize iki gün boyunca avukat görüşü, yakınlarının görüşü yaptırılmadan ameliyat olacak seviyede işkence yapıldı. Hastanede doktorun “Hayati riski vardır.” demesine rağmen, hastaneden alınıp, parti meclisi üyesi arkadaşımız zorla mahkemeye, karakola götürüldü ve Adalet Bakanının bu konuyla ilgili bilgisi olmasına rağmen bu yaşanan hukuksuzlukla ilgili tek bir idari soruşturma bile başlatmadığını burada vurgulamak istiyorum.

Ben, özellikle bu konuda söyleyecek başka sözler olduğunu vurguluyorum, bir sonraki önergede de konuşmamı tamamlayacağım.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baluken.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının 4. Maddesinin başlığının “Kurumlarda güvenlik hizmetlerinin yürütülmesinde gözetilecek ilkeler” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Muharrem Işık (Erzincan) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Işık. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Bakanım, konuşmama başlamadan önce, Erzincan’da biliyorsunuz yeni bir hapishane yapıldı, daha bitmedi gerçi ama hapishanenin eksikleri çok fazla; şu anda geçici kabulü yapıldı ama eksikleri çok fazla. Personel açığımız çok; araç yok, araç eksiği var; sağlık personeli eksiği var, zaten aile hekimi gelip bakıyor, onda sıkıntı var; şu anda üçerli ranzalar yapmaya başladılar, herhâlde sayı 1.000’e çıkarılacak. Dolayısıyla, acilen önce araç, personel ve sağlık personeli yönünden de eğer yardımcı olursanız çok seviniriz. Tabii, hapishanenin açılmasını istemezdik ama yapıldı, oradaki hemşehrilerimiz de rahat etsin, çalışanlarımız da rahat etsin.

Sayın Bakanım, tabii, Erzincan’a 5 katrilyonluk bir yatırım yapılmış. O yatırım, işte, bir cezaevi, bir de adliye, diğerlerinin hepsi TOKİ’den, yollardan, şuradan buradan harcanan paralar yani Erzincan’a yapılan       -devletinki- cezaevi ile adliyeden başka bir şey yok.

Sayın Bakanım, 19/11/2014 tarihinde burada konuşma yapmışım, o zaman 155.863 tutuklu ve hükümlü varmış; bugün itibarıyla, 7/1/2015 itibarıyla -biraz önce aldım arkadaşlardan- 159.452 tutuklu ve hükümlü var yani kırk dokuz günde –maşallah, fabrika gibi çalışıyorsunuz- 3.589 kişiyi tutuklamışsınız ya da hüküm, ceza vermişsiniz. Erzincan’da geçen hafta ufak bir gerginlik oldu -hiç istemediğimiz şey- hemen en ufak bir şeyde 11 kişiyi içeri attınız, tutuklandılar, 11 kişi gitti.

Daha önce söylemiştim, 28 bin kişi uyuşturucudan, 27 bin kişi hırsızlıktan, 27 bin kişi cinayetten yatıyor. Bu da zaten ülkenin aslında ekonomisinin ne duruma geldiğini gösteren bir şey.

Tabii, cezaevlerindeki gönüllü mahkûmlar gardiyanlar, oradaki çalışanlar. Bunların sıkıntılarına ufak tefek bir düzeltme yapmışsınız ama biz, özellikle cezaevlerini gezen Komisyon olarak bunların yetersiz olduğunu… Orada çalışan insanların, özellikle bu gardiyanların ne bayramları var ne yılbaşıları var ne bir resmî tatil günleri var, hiçbir günleri yok, her gün orada sürekli çalışıyorlar, on iki saat çalışıyorlar, çoğunun psikolojisi bozuk. Tamam, içlerinde, gerçekten, orada insanlığa yakışmayan muamele yapan insanlar da var. Bir söz var biliyorsunuz, bir uyuzlu dana bir ahırı batırır ama diğer, orada normalde görev yapmak isteyen ama ekonomik olarak sıkıntı içinde olan, psikolojisi bozuk insanlar var, bunlara yapılan bu iyileştirmenin yeterli olduğunu düşünmüyoruz. Bu konunun da gözden geçirilmesi gerekir diye düşünüyoruz.

Biz geçen haftalarda cezaevi komisyonu olarak Eskişehir Cezaevine gittik. Cezaevinde bir yangından dolayı isyan çıktığı için herkesle görüşemedik ama kadınlarla ve çocuklarla görüştük, bir de LGBT’li olan mahkûmlarla görüştük. Orada gördüğümüz şeyler gerçekten içler acısı.

Sayın Bakanım, özellikle size göstermek istiyorum: Şu çocuk… Bakanım bakmıyor.

Sayın Bakanım, şu resmi görmenizi istiyorum, basında çıktı. Bunlar, Eskişehir’de içeride mahkûm yatan çocuklar. Şu çocuğa -basında çıktığı için gösteriyorum, 3 yaşında bu çocuk- soruyoruz, diyoruz ki: “Büyüyünce ne olacaksın?” Ne diyor biliyor musunuz o çocuk? “Büyüyünce evleneceğim, kocamın boynunu keseceğim.” İşte, hapishanedeki bu çocuklar bu psikolojiyle yetişiyorlar. Bu çocuk 3 yaşında. En azından devlet olarak… Ha, orada sağ olsun, Tepebaşı Belediyemiz, Kazım Kurt ağabeyimiz orada çok iyi hizmetler veriyor, hediyelerini götürdü, bezlerini veriyor, mamalarını vermeye çalışıyor ama bunlara kreş lazım, bunların orada kalmaması lazım. Bu çocuk o lafı söylüyor, hepimiz orada gerçekten psikolojisinin ne kadar bozuk olduğunu gördük. Çocuğun ağzından çıkan laf bu, 3 yaşındaki çocuk “Büyüyünce evleneceğim, kocamın boynunu keseceğim.” diyor. Bu çocuklar orada yaşadığı zaman yarın bu ülkede ne olacağı, nasıl bir izden gideceği belli. Siz zaten alıştınız, tuttuğunuz içeri.

Artı, kocası aynı şekilde tutuklu ama kocasında ileri derecede böbrek yetersizliği var, böbrek yetersizliğinden dolayı hastanede yatıyor, hareket edemiyor, ondan dolayı da ranzaya bağlı bir şekilde yatıyor. İçeride onun da artık tutuklu kalmasının ne anlamı var bilmiyorum.

Bir de, son olarak şunu söyleyeyim, zamanım kalmadı yine, LGBT’li tutuklular diyorlar ki: “Biz artık bu işten vazgeçtik, bundan sonra artık hiç şey yapmak istemiyoruz ama günahlarımız affolsun diye burada Kur’an-ı Kerim öğrenmek istiyoruz, dinî bilgi almak istiyoruz ama biz imamların karşısına gittiğimiz zaman bize çok kötü davranıyorlar, bize hiçbir hizmet vermiyorlar, bize oradaki bakış açıları çok kötü.” Artı, orada özellikle başka mahkûmların LGBT’li tutuklulara çok kötü davrandıklarını ve onların yanına gitmek için çeşitli numaralar yaptıklarını anlatıyorlar. Cezaevlerinde yapılması gereken şey, özellikle bunlarla ilgili ayrı bir cezaevi yapılması, bunların aynı yerde değil, hepsinin ayrı olarak tutulması gerektiğini düşünüyoruz.

Tabii, çıkan bu maddelerde yine o gardiyanların bir sorununun çözülmediğini göreceğiz, keşke onların sorunları daha iyi çözülse.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 4’üncü madde kabul edilmiştir.

Otuz dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 19.07

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.42

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır), Muharrem IŞIK (Erzincan)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

616 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

5’inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının 5. Maddesinin 3. Fıkrasındaki “kampüslerdeki” ibaresinin “yerleşkelerdeki” “kampüslerden” ibaresinin “yerleşkelerden” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Dilek Akagün Yılmaz                          Nurettin Demir                                Ali İhsan Köktürk

                        Uşak                                                Muğla                                            Zonguldak                   İsa Gök                   Aytun Çıray                                      Gürkut Acar

                      Mersin                                               İzmir                                               Antalya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 5 inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                              Sırrı Süreyya Önder                               Hasip Kaplan

                        Iğdır                                               İstanbul                                              Şırnak                      Kemal Aktaş           Erol Dora                                       İdris Baluken

                         Van                                                Mardin                                               Bingöl

BAŞKAN – Komisyon bu sön önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Baluken, buyurunuz.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Demin, Bingöl’de yaşananlarla ilgili durumu özetlemeye çalışmıştım. Hemen hafıza canlansın diye tekrar altını çizerek ifade edeyim. Bingöl Emniyet Müdürü ve ekibine yönelik bir suikast yapıldı, gözaltına alınan ya da tutuklanan tek bir kişi yok bu olayla ilgili. 4 genç Genç Köprüsü’nde yargısız infaz edildi, katledildi, bununla ilgili tek bir gözaltı ya da tutuklama yok. Ondan kısa bir süre sonra çevik kuvvet şube müdürü silahlı saldırıya uğradı, tek bir gözaltı ya da tutuklama yok. Bütün bunların üzerinin örtülmesine yönelik bilinçli bir çaba var, hem Bingöl emniyetinde hem de Bingöl savcısında.

Bakın, demin bahsettiğim, haksız yere gözaltına alınıp işkenceden geçirilen ve yüz kemikleri kırıldığı için ameliyat olmak zorunda kalan parti meclisi üyesi arkadaşımız geçen mahkemede, ilk mahkemede serbest bırakıldı. Mahkeme hâkiminin orada ifade ettiği cümleleri size aktarmak istiyorum. Olay anını gösteren güvenlik kamera görüntüleri medyaya yansımış olmasına rağmen, bu görüntülere ilişkin bir detaylı inceleme sonucunun olayın üzerinden üç ay gibi bir süre geçmesine rağmen dosyaya konmadığını ve dolayısıyla, olayın bu hâliyle vahim bir boyutta olduğunu mahkeme başkanı değerlendirmiş. “Şüphelilerin telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespitine ilişkin belgelerin TİB’den olayın hemen akabinde gönderilmiş olmasına rağmen yine uzun bir süre boyunca buna ilişkin bilirkişi raporunun dosyaya yansıtılmadığı…” Ben bu Genel Kurulda da olayla ilgili kriminal inceleme sonuçlarını falan da söylemiştim. Yani özcesi, aradan üç ay geçmesine rağmen ne kriminal inceleme bulguları ne telefonla ilgili birtakım iletişim bilgileri ne de MOBESE kamera görüntüleri doğru dürüst dosyaya konmamış. Bilinçli bir şekilde, bu dosyayı takip eden savcı tarafından bu olayların üzeri örtülmeye çalışılıyor ve bu savcı bütün bunlar yetmiyormuş gibi halk üzerinde terör estirmeye devam ediyor. Her gün Bingöl’de DBP, HDP il yöneticileri, üniversite öğrencileri âdeta kapıları kırılırcasına ev baskınlarına maruz kalıyorlar, gözaltına alınıyorlar, tutuklanıyorlar. Böyle bir yerde adaletten de sosyal devletten de hukuk devletinden de bahsetmek mümkün değil.

Sayın Adalet Bakanı burada ama ben tüm Hükûmete seslenmek istiyorum. Buna göz yuman Bingöl Valisi başta olmak üzere Bingöl Emniyet Müdürü ve Bingöl savcısının bu olayın üzerini neden bu kadar telaşla örtmek istediğine dair acil olarak bir idari soruşturma açılmalıdır. Başbakanı, Cumhurbaşkanını, İçişleri Bakanını yalan yanlış bilgilerle yönlendirmeye çalışan bir mekanizma mutlaka ortaya çıkarılmalıdır. Bunu ortaya çıkarmadığınız zaman buradan çıkıp “paralel birtakım yapılanmaların faaliyeti” dediğinizde hiçbir inandırıcılığınız kalmaz. Halk üzerindeki bu uygulanan gözaltı ve tutuklama, baskı terörünün bir an önce sonlandırılması, üniversite öğrencilerinin eğitim hakkını gasbedecek uygulamaların bir an önce kaldırılması, Bingöl’deki mevcut -faili malum bizce- olayların açığa çıkarılmasıyla ilgili bir süreç yürütülmelidir.

Biz açık bir şekilde uyarıyoruz. Cizre’de, Yüksekova’da, Bingöl’de, Urfa’da şu anda Hükûmetinizin sorumluluğu altında ve bilgisi dâhilinde karanlık birtakım işler çevriliyor. Orada âdeta bütün kent merkezlerini kan gölüne çevirmek isteyen birtakım yaklaşımlar ortaya konuyor. Bunlarla ilgili acil tedbirlerin alınması gerektiğini tekrar ifade ediyorum. Özellikle de tekrar altını çizerek vurguluyorum: Bu dosyalarla ilgili olayın üstünü örtmeye çalışan savcının da derhâl görevden alınması gerektiğini burada ifade etmek istiyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baluken.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının 5. Maddesinin 3. Fıkrasındaki “kampüslerdeki” ibaresinin “yerleşkelerdeki” “kampüslerden” ibaresinin “yerleşkelerden” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Nurettin Demir (Muğla) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Demir, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; adaletin ve hukukun iyice sorgulandığı, ayaklar altına alındığı bir Türkiye’de Adalet Bakanlığının bir düzenleme yasasını görüşüyoruz. Ben de 5’inci madde üzerine söz aldım.

Sahi, gerçekten, Sayın Bakan, ne oluyor? Hukuk, adalet, evet, bu kadar darbe aldı Türkiye’de ama Bingöl’de ne oluyor, Cizre’de ne oluyor, doğuda ne oluyor? Güvenlik bu kadar zafiyet gösterdiğine göre ciddi sorunlar var Türkiye’de. Yani, bir açıklama yapmanız gerekir, gerçekten huzursuz oluyoruz. Batıda 3 kişi sokakta yürümeye kalkışsa, bir toplantı yapmaya kalkışsa coplarla falan çıkıyorsunuz karşısına, kafasını, gözünü kırıyorsunuz ama doğuda kan gövdeyi götürüyor, Hükûmetten ses çıkmıyor. Ne ilginçtir!

Sayın Bakan, Sayın Başkan; ben 5’inci maddeyle ilgili vermiş olduğumuz önergenin kabul edilmediğini gördüm. Eğer size Osmanlıca teklif etseydik kabul mü edecektiniz? Ben çok merak ediyorum yani öz Türkçede “kampüs” uygun bir kelime mi? “Yerleşke” diyoruz, Türkiye’de kullanılıyor, üniversitelerde kullanılıyor, çok saygın bir kelime. Yani “cezaevleri kampüsü” uygun bir terim mi? Yani, madem öyle, onu Osmanlıcaya çevirin, daha da iyi olur. “Yerleşke” oldukça güzel bir Türkçe. Keşke bu terimlerin çoğunu kullanabilsek.

Tabii ki bu yasayla birlikte 34 bin civarında yeni personel alınacak, yeni müdürler, müdür yardımcıları alınacak. Umarım, Millî Eğitim Bakanlığının okul müdürü atamaları, şube müdürü atamaları gibi olmaz Sayın Bakan, liyakata uygun, gerçekten hak eden insanların buraya atanması konusunda gayret ve çaba gösterirsiniz, biz de alkışlarız. Eğer böyle olmazsa vay hâline o cezaevindeki insanların. Eğer AKP yandaşları atanacak olursa bu ülke bundan sonra daha büyük sıkıntılar yaşayacaktır.

Geçen hafta Eskişehir’de H tipi cezaevine gittik. Biliyorsunuz, Cumhuriyet Halk Partisi Cezaevleri İnceleme ve İzleme Komisyonu olarak bugüne kadar 150’den fazla cezaevinde 1.500 dolayında mahkûmla görüştük. Ben özellikle teşekkür ediyorum, bizi, milletin vekilini ilk defa adam gibi karşıladılar. Kendilerine özellikle buradan -hem Bakanlığınız nezdinde de belirtmek istiyorum- teşekkür ediyorum. Ama içeride özellikle cinsel tercihi farklı olan insanların gerçekten çok mağdur olduğunu görüyoruz. Bunu Türkiye’de birçok cezaevinde de görüyoruz. Kur'an kursuna gitmek istiyorlar, gidemiyorlar; kitap okumak istiyorlar, okuyamıyorlar; spor yapmak istiyorlar, yapamıyorlar; açık cezaevine nakledilme hakları doğmuş ama cinsel tercihlerinden dolayı gönderilmiyorlar. Bu ayrımcılığa -bu, tabii, birçok alanda var da bu çok tipik- bir çözüm getirmek gerekiyor Sayın Bakan.

Ben özellikle her gittiğim yerde yemek listesi isterim Sayın Bakan. Bakın, çok da güzel bir menü ama -sarıyla da işaretlediğim gibi- haftanın bir günü zeytin veriyorlar, bir günü, o da 3 tane, 1 tane de elma veriyorlar. Sayın Bakan, biz zeytin üreten bir ülkeyiz. Zeytinyağımız bol, zeytinimiz ucuz. Nar istediğiniz kadar, dalında, tanesi 4 kuruş yani kilosu 20-25 kuruşa, alan yok. Lütfen, bir tamim iletin ve diğer yatılı okullar, askerî birlikler ve toplu yiyeceklerin olduğu yerde kendi yerli malı üretimlerimizi arttıralım. Yani, çiftçimize de büyük katkı sağlanmış olur.

Sayın Bakan, özellikle diyoruz ki: Cezaevleri bir hapishane değildir ama söylemde öyle değil maalesef. İşkencenin ganisi orada. Özellikle, Antalya’da genç bir kardeşimiz işkenceden geçirildi, dört gün özellikle açlık grevi yaptı. Cumhuriyet savcılığına müracaat da ettiler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURETTİN DEMİR (Devamla) - Ve bu tür işkenceler maalesef artıyor, sık sık da Türkiye'de bu işkence olaylarını ve bunların çığlıklarını duyuyoruz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Demir.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 5’inci madde kabul edilmiştir.

6’ncı madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Kanun Tasarısının 6. Maddesinin 2. Fıkrasında bulunan en az üçer ibaresinin madde metninden çıkarılmasını yerine yeteri kadar ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                    Faruk Bal                                       Bülent Belen                                  Yusuf Halaçoğlu

                       Konya                                             Tekirdağ                                            Kayseri

             Murat Başesgioğlu                                   Alim Işık

                     İstanbul                                            Kütahya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının 6. Maddesinin 1. Fıkrasındaki "İç güvenlik daire başkanlığı ile dış güvenlik" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını 3.fıkrasının ise aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"(3) Kanunda belirtilen güvenlik hizmetlerinin yerine getirilmesinden Daire başkanlığı sorumludur"

           Dilek Akagün Yılmaz                           Ali İhsan Köktürk                                      İsa Gök

                        Uşak                                             Zonguldak                                           Mersin

                  Aytun Çıray                                      Gürkut Acar                                                 

                        İzmir                                               Antalya                                                  

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 6 ıncı maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

   Pervin Buldan                              Sırrı Süreyya Önder                               Hasip Kaplan

           Iğdır                                               İstanbul                                              Şırnak

    Kemal Aktaş                                       Erol Dora

           Van                                                Mardin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Baluken, buyurunuz.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bundan tam iki yıl önce, 9 Ocakta, Paris’in orta yerinde, Avrupa’nın göbeğinde 3 Kürt devrimci kadını çok hunhar bir şekilde katledildi. Tarihe Paris katliamı olarak geçen bu katliamda Sakine Cansız, Leyla Söylemez ve Fidan Doğan, çok acımasız bir şekilde, bütün insanlığın vicdanını kanatacak şekilde katledildiler. O günden bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti’nin mevcut Hükûmeti ya da Adalet Bakanlığı bu cinayetin açığa çıkması için, bu cinayetin bütün arka planının tarih önünde ortaya çıkması için -deyim yerindeyse- hiçbir girişimde bulunmadılar. Cinayetle ilgili, biliyorsunuz, daha sonra Ömer Güney adında bir zanlı yakalandı. Bu zanlının daha önce Türkiye’de belli bağlantılarının olduğu, cinayetten hemen önce haftalar boyu defalarca Türkiye’ye gelip gittiği, burada muhtemelen cinayetin planlamalarının da tartışıldığı önemli görüşmeler yaptığı, yüzlerce telefon görüşmesi yaptığı bilgisi sabit olmasına rağmen bugüne kadar Ömer Güney’in Türkiye’deki bağlantılarıyla ilgili ne Adalet Bakanlığı ne de AKP Hükûmeti tek bir bilgiyi açığa çıkarıp kamuoyuyla paylaşamadı. Fransa Hükûmeti ile ilgili Fransız bakanlıklarıyla bu konuda herhangi bir görüşme bugüne kadar yapılmadı ya da yapıldıysa olayı ortaya çıkarmaya yönelik bir çabanın olduğuna dair tek bir bilgi kırıntısı maalesef bizimle paylaşılmadı, Türkiye halkıyla paylaşılmadı.

Biz, özellikle 2’nci yılı dolan bu Paris katliamının bütün sorumluluğunun, bu anlamda, öncelikle Fransız Hükûmetine ve kendi vatandaşının cinayetini araştırmayan AKP Hükûmetine ait olduğunu açık bir şekilde vurguluyoruz. Çünkü özellikle bu dönem içerisinde zanlıya ait bazı ses kayıtları medyaya yansıdı. Bu ses kayıtlarını kim, nasıl ele geçirmiş, kim, nasıl sızdırmış, bunlar çok rahatlıkla ortaya çıkarılabilirdi.

Yine, medyada, özellikle MİT’in içerisinde düzenlenmiş olan bazı belgelerin çarşaf çarşaf servis edildiğini biliyoruz. Bu belgelerin nasıl düzenlendiği, kurumsal olarak MİT’in tamamını mı kapsadığı, MİT içerisinde farklı bir örgütlenmeyi mi kapsadığı idari soruşturmayla çok rahat bir şekilde ortaya çıkarılabilirdi. Ancak, bugüne kadar medyaya bile konu olan gelişmelerle ilgili, Paris katliamıyla ilgili AKP Hükûmeti ve Adalet Bakanlığı büyük bir duyarsızlık içerisindedir. Bu cinayeti planlayanlar kimlerdir? Bu katliamın arkasındaki ülkeler kimlerdir, bağlantıları nedir? Türkiye’de devlet içerisindeki birtakım kurumsal yapıların bu cinayette, bu katliamdaki rolleri, payları nedir? Bunların bir an önce açığa çıkarılması gerektiğini buradan vurgulamak istiyoruz.

Özellikle bu katliamın yapıldığı süreçte çözüm sürecinin ilk adımlarının atıldığını tekrar Genel Kurula hatırlatıyorum. Bu yönüyle aslında çözüm sürecini bitirmeyi hedefleyen, insanlık dışı, hunharca bir katliamla, bir kadın katliamıyla karşı karşıya olduğumuzu tekrar ifade etmek istiyorum. Eğer AKP Hükûmeti çözüm süreciyle ilgili bir samimiyet taşıyorsa, henüz işin başından beri çözüm sürecini bitirmeyi amaçlayan böylesi bir kanlı planlamanın bütün detaylarını ortaya çıkarıp kamuoyuna, Türkiye halkına gerekli bilgileri aktarmak zorundaydı diye düşünüyoruz.

Bu konuyla ilgili özellikle Adalet Bakanından da 2’nci yıl dönümüne yaklaştığımız bugünlerde bir açıklama beklediğimizi, bir soruşturma dosyasının olup olmadığının bilgisinin paylaşılmasını, soruşturma dosyası varsa bugüne kadar gelinen aşamanın ne olduğunu, eldeki bilgilerin, verilerin ne olduğunu tüm Türkiye halkıyla paylaşmasını talep ediyoruz. AKP’yi de çözüm sürecini bitirmeyi hedefleyen bu katliamların üzerini örtmeye değil, bir an önce açığa çıkarmaya buradan tekrar davet ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baluken.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının 6. Maddesinin 1. Fıkrasındaki "İç güvenlik daire başkanlığı ile dış güvenlik" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını 3. fıkrasının ise aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"(3) Kanunda belirtilen güvenlik hizmetlerinin yerine getirilmesinden Daire başkanlığı sorumludur"

                                                                                                           Dilek Akagün Yılmaz (Uşak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Acar, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

GÜRKUT ACAR (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı’nın 6’ncı maddesiyle ilgili söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye’de her alanda ciddi sorunlar var değerli arkadaşlarım, cezaevleri de bunların dışında değil. Ancak önümüzdeki tasarıyla bu konuda sorunlara ciddi bir çözüm getirileceğini söylemek de mümkün değil. Cezaevlerinde insanlar neredeyse balık istifi şu anda, sırasıyla yatıyorlar, üç vardiya yataklar dolu. Bu sıkıntıların içerisinde cezaevlerinde sağlıklı bir ortam olmadığı gibi bundan sonra uygulanan rehabilitasyon hizmetleri de nitelikli şekilde verilmediği için cezaevindeki çocuklar yeniden suça itiliyor, çok sayıda çocuk cezaevlerinde işledikleri suçlar nedeniyle yeniden cezaevine dönmek zorunda kalıyor. Çocuklar için sağlıklı ortam oluşturulamadığı, yeteri kadar denetim yapılamadığı için de maalesef cezaevindeki çocuklar yeni suçların da hedefi oluyorlar ve bu, insanların vicdanını yaralayan bir olay olarak Türkiye’de devam edip gidiyor.

Hasta ve tutuklu mahkûmların yaşadıkları sıkıntıları da hep beraber biliyoruz değerli arkadaşlarım. Ölüm anına gelinceye kadar cezaevinden tahliye edilmeyen hasta ve tutuklular gördük maalesef ve bunlar çıktıktan birkaç gün sonra öldüler. Bakanlığınızın sağlık hizmetleri konusunda yeteri kadar dikkatli ve tedbirli olduğu ve özen gösterdiği söylenemez.

Cezaevlerinin güvenliğiyle ilgili yeni bir düzenlemeye gidiyoruz burada. Bu sorunların çözümü konusunda da bir adım attığımızı söylemek mümkün değil. Yeni bir sistem getiriliyor, yani jandarma devre dışı kalacak, Adalet Bakanlığı tek söz sahibi duruma gelecek. 6’ncı madde de bununla ilgili. Cezaevinin iç güvenliği için iç güvenlik daire başkanlığı, dış güvenliği için de dış güvenlik daire başkanlığı getiriliyor ve yeni bir sistem oluşturuluyor. Fakat bundan da gene birtakım sıkıntılar ortaya çıkabilecektir.

Değerli arkadaşlarım, bizim arkadaşlarımız muhalefet şerhinde de yazmışlar. Cezaevlerinde hak ihlalleriyle ilgili ciddi şikâyetler var, ciddi sıkıntılar var. Bunların kontrolünde şimdi tek söz sahibi Adalet Bakanlığı olacak. Oysa baktığımız zaman, Adalet Bakanının geçmişteki uygulamaları dikkate alındığında sistemde ciddi sıkıntılar yaşanacağı açıktır.

Bakınız, yıllardır adli kolluğu kuramadınız, hâlen emniyet ve jandarma adliye görevi yapıyor çünkü Adalet Bakanlığı aynı eğitimi ve aynı disiplini veremez. Ben şimdi buradan Sayın Bakana biraz önce sordum: “Yani bu iç ve dış güvenlik görevlilerini nasıl eğiteceksiniz, hangi disiplin içinde eğiteceksiniz? Bunları söyleyin. Bu ancak bir emniyet disiplini içinde yetiştirilebilir. O zaman bunları emniyet sınıfına sokun.” diyoruz. “Olmaz.” diyorsunuz. Yani bu ne kuştur ne devedir. Bu insanlara yazıktır, on iki saat görev yapıyorlar, fazla mesai almıyorlar ve bunu da bu şekilde halledemeyeceğiniz bu kanunla ortaya çıkmıştır.

Değerli arkadaşlarım, AKP’li adalet bakanları döneminde Türkiye en fazla güven krizi yaşayan, en fazla güvenilen kurumlar sıralamasında en dibe inen adalet kurumu olmuştur maalesef. Maalesef adalet kurumudur, Türkiye’de yargıya güven sıfıra inmiştir. Bunun tek sorumlusu vardır değerli arkadaşlarım, o da Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarıdır ve onun adalet bakanlarıdır. 12 Eylül 2010 referandumuyla sistemin, adaletin temeline kibrit suyu dökülmüştür. Tamamen AKP’nin iradesiyle bir HSYK oluşturulmuş, özel yetkili hâkimler, özel yetkili savcılar eliyle Türkiye bir yarı açık cezaevi hâline sokulmuştur. Şimdi, bu düzenlemeyle endişemiz şudur ki Adalet ve Kalkınma Partisi önümüzdeki dönemde yeni bir hazırlık içindedir. Ne kadar muhalifi varsa hepsini Adalet Bakanlığının bu disiplini altında cezaevine sokmayı planlamaktadır diye bir endişemiz var.

Maalesef yolsuzlukları, hırsızlıkları örtebilmek için şimdi bunlardan siz şikâyetçi görünüyorsunuz. Dün aklınız neredeydi? Dün yaptığınız hatalar için insanlar haksız yere özgürlüklerinden olurken, koskoca orduyu tasfiye ederken, o generalleri, amiralleri suçsuz yere hapse atarken neredeydiniz? En azından bir özür bile dilediniz mi, hesap verdiniz mi? Vermediniz. Ama şimdi aynı anlayışla yeni bir şey uyguluyorsunuz.

Diliyorum ki hayırlı olur. Bundan pek hayır gelmeyecek ama bu düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Acar.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Kanun Tasarısının 6. Maddesinin 2. Fıkrasında bulunan en az üçer ibaresinin madde metninden çıkarılmasını yerine yeteri kadar ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Yusuf Halaçoğlu (Kayseri) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Madde kanun yapma tekniğine uygun hale getirilmek amacıyla bu önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

7’nci madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Kanun Tasarısının 7. Maddesinin 2. Fıkrasının ç) bendinde bulunan ilgili Cumhuriyet başsavcılığı gecikmeksizin haberdar edilmek suretiyle ibaresinin madde metninden çıkarılmasını, Kurum içine girme kararı derhal Cumhuriyet başsavcılığına bildirmek cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

               Yusuf Halaçoğlu                                    Faruk Bal                                   Murat Başesgioğlu

                      Kayseri                                              Konya                                              İstanbul

                                                 Alim Işık                                        Bülent Belen

                                                  Kütahya                                           Tekirdağ

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının 7. Maddesinin 2. Fıkrasının g) bendindeki "duruşmalara veya" ibaresinin ve 3. Fıkrasındaki "ile suç teşkil etmemekle birlikte hükümlü, tutuklu veya personel bakımından tehlike doğurabilecek" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

           Dilek Akagün Yılmaz                           Ali İhsan Köktürk                                  Aytun Çıray

                        Uşak                                             Zonguldak                                             İzmir

                  Ali Serindağ                                      Gürkut Acar                                          İsa Gök

                    Gaziantep                                           Antalya                                              Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 7 inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                              Sırrı Süreyya Önder                               Hasip Kaplan

                        Iğdır                                               İstanbul                                              Şırnak

                                              Kemal Aktaş                                       Erol Dora

                                                     Van                                                Mardin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu beş dakikalık süre içerisinde tekrar hasta tutsaklarla ilgili bazı bilgileri sizinle paylaşmak istiyorum.

Tam iki yıldır Hükûmetle yaptığımız bütün görüşmelerde, kanser hastası olan, felç hastası olan, tek başına hayatını idame ettiremeyen, cezaevlerinde kalması durumunda yaşamını yitireceği açık bir şekilde belli olan hasta, tutuklu ve hükümlülerle ilgili birtakım sözler duyuyoruz. Demin grup başkan vekilimiz bir soru yöneltti Sayın Adalet Bakanına, yine burada almış olduğumuz cevabı tam iki yıldır bize söylüyorlar: “Bu konuda bir yasal düzenleme yapacağız, gerekeni yapacağız, en kısa sürede Meclise getireceğiz, Genel Kurula getireceğiz.” vesaire ama bu arada da insanlar ölmeye devam ediyor. Yani sadece HDP milletvekilleri değil ya da diğer muhalefet partilerinin milletvekilleri değil aslında AK PARTİ milletvekillerinin de pek çoğu, cezaevine uğrayan, cezaeviyle muhatap olan pek çok milletvekili bununla ilgili durumun insanlık ayıbı olduğunu kabul ediyor.

Bu Meclis bünyesinde çözüm süreciyle ilgili bir komisyon kuruldu, o komisyon bir rapor hazırladı, o raporun en üstünde cezaevinde yaşamını idame ettiremeyen hastalarla ilgili bir an önce bir düzenlemenin yapılması tavsiye edildi. Yani kendi milletvekillerinizin bile bu konuda tavsiye ettiği bir insanlık ayıbında hâlâ adım atmamakta, hâlâ “Gereğini yapıyoruz, yasayı getireceğiz.” oyalamasında bulunmaya devam ediyorsunuz. Cumhurbaşkanı “Bu konuda gerekli düzenlemeler yapılmalı.” diyor, Başbakan “Yapılmalı.” diyor, Hükûmetten hangi bakanla muhatap oluyorsak “Yapılmalı.” diyor, enteresandır, bir önceki Adalet Bakanı da bu Adalet Bakanı da “Yapılmalı.” diyor ama yapılamıyor. Yani ya Hükûmetiniz bürokrasiye söz geçiremiyor ya da diğer ihtimali buradan ahlaki olarak ben ifade etmeyeyim. Bu büyük bir ayıptır arkadaşlar. Kanser hastası olan, felç hastası olan, nefes alma dışında herhangi bir fonksiyonu kalmamış olan insanları dört duvar arasında ölüme terk etmek fiilî bir idamdır, yaşam hakkının gasbıdır, bu açıktır.

Bakın, birkaç gün önce Lütfü Taş adındaki bir arkadaşımızı kaybettik. Diyarbakır Cezaevinde Lütfü Taş kalp krizi neticesinde yaşamını yitirdi.

Lütfü Taş kimdir biliyor musunuz? Habur sürecinde Kandil’den gelip, barış için bu ülkeye gelip birtakım adımların önünü açmak isteyen bir arkadaşımızdı. Kandil’den, Habur’dan Türkiye'ye gelirken Lütfü Taş, bu ülkeye barış gelmesi için, bu ülkede toplumsal barışın sağlanması için en temiz duygularla geldi. Siz, barış için gelmiş olan arkadaşımızı önce cezaevine attınız, yıllardır cezaevlerinde tutuyorsunuz, hastayken hastaneye göndermiyorsunuz ve en sonunda, maalesef cenazesini kaldırtmak zorunda bırakıyorsunuz. Böyle bir anlayışla ne toplumsal barışı tesis etmek mümkün olur ne de özellikle ülkenin demokratikleşmesi açısından bir umut yaratmak mümkün olur diyorum.

Ben, bu hasta tutsaklarla ilgili mesainin, Adalet Bakanlığının ve bu Meclisin birinci önceliği olması gerektiğini düşünüyorum. Defalarca buradan da ifade ettik. Gece yarılarına kadar bu Meclis eğer mesai yapıyorsa, en önce halletmesi gereken sorun, insanlık ayıbı olarak hepimizin önünde duran bu düzenlemeleri bir an önce yasalaştırmak olmalıdır. Bunu yapmadığınız zaman, maalesef ölümlerle ilgili dramları bu ülkenin halkının gündemine getirmeye devam edersiniz.

Cezaevlerinde pek çok sorun yaşanıyor ama özellikle bu nakil ve sürgünlerle ilgili de gerçekten vicdanları kanatacak çok ağır şeyler yaşanıyor. Bingöl’den Tekirdağ’a, Bingöl’den Amasya’ya bir aileyi sırf çocuğunu görmek için göndermek ne ahlaka sığar ne vicdana sığar ne dine, imana sığar ne de siyasi ahlaka sığar diyorum. Hele hele bu son dönemde, özellikle mevsim koşullarıyla beraber, cezaevlerine ziyarete giden pek çok aileden ölümlerin yaşandığını, trafik kazasında ölümlerin yaşandığını ifade ediyorum. Ailelerin rahat ulaşabileceği yerlere tutuklu ve hükümlülerin naklinin yapılması gerektiğini buradan ifade etmek istiyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baluken.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının 7. Maddesinin 2. Fıkrasının g) bendindeki “duruşmalara veya” ibaresinin ve 3. Fıkrasındaki “ile suç teşkil etmemekle birlikte hükümlü, tutuklu veya personel bakımından tehlike doğurabilecek” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Ali Serindağ (Gaziantep) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Serindağ. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, şimdi, kanunlar niçin yapılır? Bir ihtiyaçtan doğar, bunu biz hep söylüyoruz ancak maalesef, AKP döneminde, bilhassa bu 24’üncü Dönemde kanunlar, bir ihtiyaçtan doğan ve o ihtiyacın karşılanmasını sağlayan metinler olmaktan ziyade, bazen sırf yasa yapmış olmak için, bazen de bazı olayları göz önüne almak için yapılıyor. Şimdi, bu tasarının bazı hükümleri de özellikle bu anlamdadır.

Şimdi, cezaevlerinin dış güvenliğini Jandarma Genel Komutanlığından, dolayısıyla İçişleri Bakanlığından alıyorsunuz, Adalet Bakanlığına veriyorsunuz. 1937 yılından bu yana cezaevlerinin dış koruması Jandarma Genel Komutanlığınca sağlanmaktadır, dolayısıyla İçişleri Bakanlığınca sağlanmaktadır. Seksen yıllık dönemde ne tür sakıncalar görüldü ki, bu uygulamanın ne tür sakıncası ortaya çıktı ki şimdi dış güvenliği jandarmadan alıyorsunuz, Adalet Bakanlığı bünyesinde kurulacak olan bir teşkilata veriyorsunuz? Bakın, güvenlik ihtisas isteyen bir faaliyettir. Siz güvenliği böyle hafife alırsanız ülkede güvenliği sağlayamazsınız. Bu nedenle bu işten vazgeçmenizi öneririm.

Biraz hafızalarımızı yoklayalım, geriye gidelim. 12 Eylül döneminde de bunun tersi yapılmak istenmişti. Cezaevlerinin iç güvenliği de İçişleri Bakanlığına devredilmek istenmişti. Şimdi, bu tür ara dönemlerde maalesef kâh böyle kâh da başka şekilde değişiklikler önerilmektedir, tıpkı şimdiki gibi. Şimdi de maalesef üzülerek belirtmek lazım ki…

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Nasıl ara dönem? Ne demek yani?

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Ara dönem, âdeta bir ara dönem yaşanmaktadır, ara dönem yaşanmaktadır. Maalesef diyorum Anayasa’da öngörülen kurumlar kendi görevlerini yapmamaktadırlar, yapamamaktadırlar. O kurumun mensupları da o kurumun ilgilileri de görevlerine sahip çıkamamaktadırlar.

Bakın, şimdi, gerekçede ne diyorsunuz? Dış güvenliği tayin ederken, dış güvenliği tanımlarken şöyle diyorsunuz: “Dış güvenlik hizmetlerindeki temel amaç, hükümlü ve tutukluların firar etmelerinin engellenmesi.” Bakın, dikkat buyurun “…firar etmelerinin engellenmesi, dışarıdan kuruma yapılacak saldırıların önlenmesi.” Bakın, dışarıdan kuruma yapılacak saldırıların önlenmesi çok ciddi bir şeydir. Siz bunu jandarmadan alıyorsunuz. Devam ediyoruz, “Kurum dışında hükümlü ve tutukluların muhafazası ve can güvenliğinin sağlanmasıdır.” diyorsunuz ve ilave ediyorsunuz “Dış güvenlik personeli silahlı bir güçtür.” diyorsunuz. Kim silah taşır? Siz toplumda her kuruma, her kurumun mensuplarına silah taşıma yetkisi verirseniz o zaman tüm kurumları silahlandırırsınız. Bu konuda ihtisas sahibi olan kurumlar var. Bunlar nedir? Bunlar iç güvenlik güçleridir; emniyettir, jandarmadır. Bundan niye rahatsızlık duyuyorsunuz da yeni kurulacak bir teşkilata silah taşıma yetkisi veriyorsunuz? Cezaevine dışarıdan yapılacak saldırıları defetme yetkisi veriyorsunuz ki mümkün değildir bu. Siz jandarmadan bunu almakla cezaevi güvenliğinde bir zaaf yaratırsınız. Bunu niçin düşünmediniz, doğrusu anlamak mümkün değildir.

Şimdi, siz bunlarla ilgileneceğinize toplumda suç işleme eğilimini azaltmanız lazım. Siz, ikide bir cezaları artırarak, infaz sistemini değiştirerek toplumda suç işlenme eğilimini azaltamazsınız. Bunun için eğitimle ilgili tedbirler almanız lazım, sosyal sorunlarla ilgili tedbirler almanız lazım, ekonomik faaliyetlerle ilgili tedbirleri almanız lazım çünkü bunların hepsi suç ve suçluyu etkileyen etmenlerdir. Siz asıl etmenler üzerinde durmuyorsunuz fakat kadro yaratmak için, belki de yandaşları devlet hizmetlerine alabilmek için, yeni kadrolar yaratmak için siz hukukla oynuyorsunuz ve mevzuatı değiştiriyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Bu yanlış bir yoldur diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Serindağ.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Kanun Tasarısının 7. Maddesinin 2. Fıkrasının ç) bendinde bulunan “ilgili Cumhuriyet başsavcılığı gecikmeksizin haberdar edilmek suretiyle” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını, “Kurum içine girme kararı derhal Cumhuriyet başsavcılığına bildirmek” cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Yusuf Halaçoğlu (Kayseri) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Sayın Başkanım, önergenin muhtevasında yer alan “kararı” ibaresinin “kararını” şeklinde değiştirmek üzere redaksiyon talebiyle takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Redaksiyon teklifiyle kabul ediyoruz.

BAŞKAN – Peki.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – “Kararı…”

BAŞKAN – Efendim, netleşti mi acaba, hangisi redaksiyon teklifi?

FARUK BAL (Konya) – “Kurum içine girme kararı…”

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – “Kurum içine girme kararını…” olacak.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Tamam, “kararını” olur.

BAŞKAN – Yinelerseniz, netleşsin efendim.

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Efendim, önergenin muhtevasında yer alan “kararı” ibaresinin “kararını” şeklinde değiştirmek suretiyle…

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarı ile C. Başsavcılığı operasyon amiri gibi bir konuma getirilmektedir.

Dış güvenliğin Jandarma, iç güvenliğin cezaevi idaresi tarafından sağlandığı, Cumhuriyet savcılığının idari görevi yanında yargı görevinin bulunduğu sistemden vazgeçilmesi,

Kurumlar arası denge ve denetimi de ortadan kaldırmaktadır.

Cezaevi idaresinin ve Kurum içine girme kararının verilmesi halinde kanuna aykırılıkları tahkik edecek olan Cumhuriyet savcılığının operasyon amiri gibi görev alması dengesiz ve denetimsiz bir hal yaratacaktır.

Kurum içine girme kararının verilmesi halinde kanuna aykırılıkları adli görevi içinde tahkik etmesi gereken Cumhuriyet savcısının kendi işlemini kendisinin soruşturması gibi bir hukuki bir sonuç ortaya çıkacaktır.

Öneri ile yetki ve sorumluluk cezaevi idaresine bırakılmaktadır.

BAŞKAN – Redaksiyon isteğiyle birlikte önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

8’inci madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının 8. Maddesinin 1. Fıkrasına "Yapılan fazla çalışma ve diğer sosyal hakları ödenir" ibaresinin eklenmesini, 2.fıkrasındaki "müdahale birimi" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

           Dilek Akagün Yılmaz                           Ali İhsan Köktürk                                  Aytun Çıray

                        Uşak                                             Zonguldak                                             İzmir

                  Gürkut Acar                                    Muharrem Işık                                        İsa Gök

                      Antalya                                            Erzincan                                             Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 8 inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

                Pervin Buldan                              Sırrı Süreyya Önder                               Hasip Kaplan

                        Iğdır                                               İstanbul                                              Şırnak

                  Kemal Aktaş                                       Erol Dora

                         Van                                                Mardin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu maddede güvenlik görevlilerinin nöbet ve vardiya usulü çalıştırılacağı hükme bağlanmakta olup halihazırda cezaevlerinde çalışanların özlük hakları ve çalışma saatleri insan haklarına uygun değildir. Mevcut durumda 12 saat çalıştırılan cezaevi görevlilerinin özlük haklarına dair köklü bir değişiklik yapılmaz ise cezaevlerinde yaşanan sorunların çözülmesi mümkün gözükmemektedir. Bu itibarla bu madde kaldırılmalı ve cezaevi görevlilerinin çalışma koşullarına dair daha yapıcı düzenlemeler yapılmalıdır.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının 8. Maddesinin 1. Fıkrasına "Yapılan fazla çalışma ve diğer sosyal hakları ödenir" ibaresinin eklenmesini, 2. fıkrasındaki "müdahale birimi" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Muharrem Işık (Erzincan) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Işık.

MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi tekrar saygılarımla selamlıyorum. Biraz önce Erzincan’la ilgili eksiklikleri Sayın Bakanıma söyledim, Sayın Bakanım sağ olsun not göndermiş. Yeni değerlendirmeden bir ring aracının bu ay içinde verileceğini söylüyor. İnşallah sorunları tabii çözer oradaki şeylerin.

Tabii, biraz önceki konuşmamda özellikle dedim ki son bir ay içinde, daha doğrusu kırk beş gün içinde 3.500 yeni tutuklu ve mahkûm oluşmuş. Şimdi, normal şartlara baktığınız zaman, kırk beş gün içinde eğer ki bu ülkede 3.500 kişi tutuklanıyorsa bunun altında bir sorun var demektir. Bu sorunun da aslında iyi bir şekilde düşünülmesi lazım. Bunun sebepleri nereden kaynaklanıyor, nasıl geliyor; en büyüğü hırsızlıktan, fuhuştan, eroin, esrardan olduğuna göre bunun altında yatan sebep ne, bunun iyi bir şekilde araştırılması lazım. Tabii, ne yazık ki Hükûmetinizin uyguladığı politikalar yalnızca kendisine muhalif olanları ve tuttuğunu içeri atma zihniyeti olduğu için bu konuda hiçbir çalışma yapılmıyor. Biz özellikle cezaevlerini gezerken cezaevlerindeki psikologların ve sosyologların durumunu da gördük. Buradaki psikologların hem sayısı çok yetersiz hem de maaşları, özlük hakları çok düşük olduğu için istediği gibi verimli çalışamıyorlar ve oradaki çalışmalarında zaten mahkûmlara, tutuklulara istedikleri gibi “Alayım bunlarla konuşayım.” yeteneğini hiçbir zaman iyi sergileyemiyorlar çünkü hem kendi psikolojileri bozuk içeride kala kala, zaten maddi durumları dışarıdaki bir psikoloğun aldığı ücrete baktığın zaman çok yetersiz hem çalışma şartları çok zor hem de dediğim gibi, sayı yetersiz olduğu için mahkûmlara, tutuklulara yeterince önem vermiyorlar. Zaten biz yıllarca şunu gördük, özellikle son iki yıl içinde: Mahkûmları orada terapi edip topluma kazandıracak çalışmalar yapmaktan daha çok, alayım, içeride kalsınlar, şu an için geçici bir süreç, bunların üzerine kapatalım ama daha sonra çıktıkları zaman da tekrar… Nasıl olsa durmadan cezaevi yapmakla övünüyoruz, cezaevlerindeki 3 kişinin kalması gereken yerlere 6 tane, 6 tane kalması gereken yere 12 tane yatak koyup bunları ranza şeklinde zaten burada barındırıyoruz diye koyduğunuz için de hiç umursamıyorsunuz ama ne yazık ki güneş balçıkla sıvanmıyor.

Gördüğümüz zaman, işte, her zaman için kadında yaşanan cinayetlerin, şiddetin ne kadar artığını, fuhuşun ne kadar arttığını; eroin, esrar kullananların yaşının 11’e indiğini ve bunlara karşı hiçbir tedbir alınmadığını; tek tedbirin de bol bol cezaevi yapıp yeni yandaş hâkimlerinizi, savcılarınızı atayarak bunları olduğu gibi içeri tıkmaktan başka bir şey yapmıyorsunuz, bununla da sorunları çözemiyorsunuz. Şimdi, geldiniz, burada bir parmak bal aldınız, cezaevindeki görevlilere, gönüllü mahkûmlara, gardiyanlara sözüm ona zam veriyoruz diyorsunuz ama ne yazık ki -onun da ne kadar az olduğunu biraz önce arkadaşlarımız da açıkladı, biz de söyledik- aynı şekilde devam ediyorsunuz.

Bir de tabii, burada, özellikle saymanları çıkarmışsınız. Ya, bu saymanlar Rıza Sarraf değil ki. Bu adamların aldığı maaş da belli. Bunların aldığı maaşı, orada bir tek alınan paraların vergisini götürüp, faizini götürüp bir yere bağışlayacak durumları da yok. Şimdi, cezaevinde böyle bir ayrımcılığı niye yapıyorsunuz? Saymanların günahı ne? Bu adamlar orada fazla mı para götürüyorlar? Gelen paraları iç mi ediyorlar ki bu insanları ayırıyorsunuz? Böyle bir haksızlık olur mu? Bunun kesinlikle düzeltilmesi lazım. Orada yaşayan saymanlar da insan, onların da ailesi var, onlar da sıkıntı içindeler, aynı zorlukları yaşıyorlar, aldığı maaşları belli, diğerlerinden bir farkı yok ama özellikle, neye hizmet ettiyseniz, hangi akla hizmet ettiyseniz, saymanları burada çıkarmışsınız; saymanların da koyulması gerektiğini düşünüyoruz.

Tabii, cezaevinde bir başmüdür var bir de diğer müdürler var. Biz cezaevlerini gezerken şunu gördük: Birçok cezaevindeki başmüdürler gerçekten kral konumunda ama “ikinci müdürler” dediğimiz müdürler orada ne yazık ki hem özlük olarak hem de oradaki yetkileri bakımından eziliyorlar, keza gardiyanlar söylediğim gibi eziliyorlar, bunların sorunlarının çözülmesi lazım.

Güvenliği sağlamak için belki jandarmayı çekeceksiniz. Sayın Bakan gardiyanların konulmayacağını, güvenliği sağlamayacağını söyledi ama tabii daha önce getirmek istediğiniz 10 bin kişilik bir koruma ordusunun bir uzantısı gibi görünen bir zihniyet mi var altında yatan? Yoksa bu 28 bin kişiyi aldığınız zaman bunları yandaşlarla doldurup orada aynı şekilde yine hüküm mü kurmaya çalışacağınızı, hepsini düşünmemiz lazım.

Bu yasanın hayırlı olacağına ben inanmıyorum ama yine de hayırlı olsun diyorum.

Teşekkür ederim, iyi akşamlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 8’inci madde kabul edilmiştir.

9’uncu madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının 9. Maddesindeki “görevle” ibaresinin “birimde” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

           Dilek Akagün Yılmaz                           Ali İhsan Köktürk                                      İsa Gök

                        Uşak                                             Zonguldak                                           Mersin

                  Aytun Çıray                                      Gürkut Acar                                   Ali Haydar Öner

                        İzmir                                               Antalya                                              Isparta

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Öner, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Sayın Başkanım, değerli milletvekillerimiz; her gün yeni bir yasa çalışması yapıyoruz. Bir gün “doğru” dediklerimize ertesi gün “yanlış”, bir gün “yanlış” dediklerimize bir sonraki gün “doğru” diyoruz; bazen de ne o ne bu bir başka gerçek varmış, bugüne kadar farkına varmamışız diye hayıflanıyoruz. Yeni bir yasa çıkarıyoruz. Yasalarda istikrar ve hakkaniyet ilkesini zaman zaman gözetmiyoruz.

Mevcut tasarının asıl amacı “gardiyan” dediğimiz ceza ve infaz koruma memurlarının özlük haklarında iyileştirme yapmak iken bazı başka hükümler koyarak, genişleterek yeni bir çalışma yapıyoruz. Sayın Serindağ belirtti, 12 Eylül döneminde de benzeri bir çalışma yapılmış, bundan sarfınazar edilmişti. Şimdi, 12 Eylülden daha ileri düzenlemelere gidildiği için genel idare hizmetleri sınıfında görevlendirilmek üzere 29.261 kadro ihdas ediliyor. Bakalım hakkaniyetle kullanılacak mı yoksa meşhur seçme yerleştirme sınavlarında olduğu gibi ya da TEOG sınavlarında olduğu gibi birtakım yanlışlara, istismarlara, hak yemelere neden olunacak mı? Ehliyetliler görevlendirilecek mi? Emanet ehline verilecek mi? Emanet ehline verilse bugün karşı karşıya kaldığımız pek çok sorunla karşılaşmamış olacaktık.

Değerli milletvekilleri, alt komisyonda yapılan iyileştirmelerin üst komisyonda geri alındığı görülüyor. AKP hükûmetleri devletleştiği için devlet niteliğini çok iyi kullanır hâle gelmiş, bir eliyle verdiğini öbür eliyle alıyor. Ceza infaz koruma memurları da beklentilerinin karşılanmayacağını görüp düş kırıklığına uğruyorlar. Bazı görevlilerde yüzde 600 olarak önerilen hususlar yüzde 300’e, bazı konularda yüzde 130 olarak alt komisyonda önerilen hususlar yüzde 60’a kadar düşürülüyor. Niye yükseltiliyor, niye indiriliyor, anlamak kabil değil.

Değerli milletvekilleri, çok çarpıcı bir tabloyla karşı karşıyayız. 2002 yılında 34.808 hükümlü, 24.621 tutuklu olmak üzere ceza infaz kurumlarında 59.429 kişi vardı. Bugün, 2014 itibarıyla on iki yıllık AKP iktidarından sonra muhteşem bir artış olmuş, hükümlü sayısı 34.808’den 134.164’e çıkmış. Ne büyük ayıp, ne vahim bir tablo! Bunun müsebbibi kim, niçin cezaevlerinde bu kadar çok hükümlü var? Toplam 59.429 olan hükümlü-tutuklu sayısı 2014 itibarıyla 156.707’ye çıkmış. Birçok kabahat, suç da idari yaptırıma tabi tutulduğu hâlde, bunca af niteliğinde yasa çıktığı hâlde bu duruma düşmüşüz. Bu, gerçekten de üzerinde durulması, dikkatle değerlendirilmesi gereken bir husus. Ekonomik güçlüklerden mi, cezaevlerinin ıslah edici niteliğinin işlememesinden mi kaynaklanıyor? Bütün bunların sorumluları kim?

Benzeri bir tabloyu icra iflas dairelerinde de görüyoruz. Bir ilde icra iflas dairesi sayısı birkaç misli artıyor, borçlular ödeme güçlüğüne düşüyorlar ve düşük gelir gruplarının kapılarına sık sık icra memurları dayanıyor. Bu tabloyu yaratanlar bundan büyük mahcubiyet duymalıdırlar.

Saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öner.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 9’uncu madde kabul edilmiştir.

10’uncu madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Kanun Tasarısının 10. Maddesinin 3. Fıkrasında bulunan doğrudan doğruya ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Yusuf Halaçoğlu                          Faruk Bal               Bülent Belen

   Kayseri                                      Konya                   Tekirdağ

Murat Başesgioğlu                       Alim Işık

   İstanbul                                   Kütahya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının 10. Maddesinin 3. Fıkrasının ikinci cümlesinin madde metninden çıkarılmasını, 4. Fıkranın "kullanacağı zorun derecesini" ibaresinden sonra gelmek üzere ""keyfi ve aşırı olmayacak şekilde" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

           Dilek Akagün Yılmaz                           Ali İhsan Köktürk                                  Aytun Çıray

                        Uşak                                             Zonguldak                                             İzmir

                  Gürkut Acar                                   Ali Haydar Öner                                      İsa Gök

                      Antalya                                             Isparta                                              Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Öner, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Sayın Başkanım, değerli milletvekillerimiz; bir yandan “Adalet hizmeti genişletiliyor.” derken bir yandan adalete erişim zorlaştırılıyor. Bildiğiniz gibi, pek çok ilçede adliyeler kapatıldı. Yurttaşlarımız küçük bir adli sorunları için, özellikle hukuk davaları için kilometrelerce yol gitmekte, dilekçe yazdırma ve iş takibi güçleşmektedir. Adalete erişimin kolaylaşması vatandaşların beklentisi dâhilindedir. Eski dönemlerde teşkilatlı nahiyelerde “sorgu hâkimliği” adıyla bir başvuru mercisi vardı. Benzeri bir başvuru mercisinin kurulması çok gerekli diye düşünüyoruz. Bu konuda da bir yasa teklifi verdik, umarız gündeme alınır ve Bakanlığımız gerekli değerlendirmeyi yapar.

Isparta’da da Senirkent, Uluborlu, Atabey ve Gelendost’ta mahkemeler kapatıldı.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Senirkent kapanmadı ya, Senirkent kapanmadı.

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Birtakım düzenlemeler yapılmıştı, sonradan Senirkent’in kapatılmasından vazgeçildi. Yani doğru tespiti doğru yapalım Sayın Özer. O bakımdan, “kapatılmadı” demek başka… O konuda genelge geldi, sonradan genelge çekildi.

Gerçekten de hakkaniyet duygusunun sarsılması ve adaletin çabucak tesis etmesi, geciken adaletin adalet olmadığı dikkate alınmalı. Sulh hukuk mahkemelerinin kurulması hâlinde bir başvuru merci olacak ve bazı basit davalar kolaylıkla çözümlenebilecektir diye değerlendirebiliriz. Ayrıca, Isparta ilinin üst mahkeme, istinaf mahkemesi görevini gören yer genellikle Antalya’dır ancak idari yargı bakımından Konya’ya bir bağlantı olmuştur. Onun da çözümlenmesi Bakanlığımızdan beklenmektedir.

Ceza infaz kurumlarımızın elemanları genel idare hizmetleri sınıfında değerlendiriliyor. Bu elemanlar zor kullanacaklar, güç kullanacaklar, silah kullanacaklar, cezaevlerindeki olumsuz olayları bastıracaklar, bir yerden bir diğer yere hükümlü, tutuklu taşıyacaklar. Böyle bir görevin genel idare sınıfında düzenlenmesi akla, mantığa, ihtiyaca aykırı. Eğer silah verecekseniz, zor kullanma yetkisi verecekseniz bir defa bunu genel idare hizmetleri sınıfında değerlendiremezsiniz. İkincisi, jandarma en önemli görev olarak cezaevinden hükümlü ve tutuklu kaçmasını önemser. Bir yerde ceza ve tutukevinden hükümlü ve tutuklu kaçarsa cumhuriyet savcılarının kâbusudur, jandarma görevlilerinin en büyük korkusudur. Bu nedenle pek çok yerde savcılarla 1 nisan şakalarının yapıldığına da görevde tanık olmuşuzdur. Bir yerden bir yere hükümlü, tutuklu nakletmek çok zor bir iştir çünkü hükümlünün, tutuklunun yaptığı eylemler, fiiller dikkate alınırsa bunun sevkinin ne kadar güç olduğu anlaşılır. Araç gerektirir, gereç gerektirir, organizasyon gerektirir. Bu organizasyonlar kolay değildir. Hele hele şimdilerde bazı valiler bulundukları mahalde güvenlikleri sağlayamadıkları gibi “Yargı güvenliğini de sağlayamayız.” diyorlar, acze düştüklerini ortaya koyuyorlar ve Hükûmet o valiler hakkında hiçbir işlem yapmıyor. Hükümlü, tutuklular bulundukları yerlerden başka yerlere nakledilerek yargılanmaya çalışılıyorlar. Aileler de aynı şekilde mağdur ediliyorlar.

Bu bakımdan, bu organizasyon kolay bir organizasyon değildir. Her trafik kuralı uzun araştırmalar sonucudur ve bir nedene dayanır. Bu uygulamaya gitmeyi çabuklaştırmayınız. Ölçüp biçip tartarak hareket ediniz; ne hükümlü, tutuklular mağdur olsun ne de görevliler görevlerini yapamaz durumda kalsın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Sonra asgari orantılı güç eğitimini vermek yükümlülüğüyle de karşı karşıya kalabilirsiniz.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öner.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Kanun Tasarısının 10. Maddesinin 3. Fıkrasında bulunan doğrudan doğruya ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Yusuf Halaçoğlu (Kayseri) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET BAKANI SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu fıkra zor kullanma ihtarından sonra zor kullanma halini düzenlemektedir.

Doğrudan doğruya ibaresi fıkrada yer alması halinde uygulamada çelişkilere ve bu düzenleme ile istenmeyen sonuçların doğmasına sebep olabilir.

Bu nedenle metinden çıkarılması gerekmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 10’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

11’inci madde üzerinde iki önerge vardır.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının 11. Maddesinin 2. Fıkrasının başına “iç ve” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

           Dilek Akagün Yılmaz                          Ömer Süha Aldan                               Ali Rıza Öztürk

                        Uşak                                                Muğla                                               Mersin

              Ali İhsan Köktürk                                  Gürkut Acar                                               

                   Zonguldak                                          Antalya                                                  

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 11 inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                Pervin Buldan                              Sırrı Süreyya Önder                               Hasip Kaplan

                        Iğdır                                               İstanbul                                              Şırnak

                  Kemal Aktaş                                       Erol Dora

                         Van                                                Mardin

BAŞKAN – Komisyon bu son okuttuğum önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Yapılan değişiklik ile güvenlik görevlisine silah taşıma ve bulundurma yetkisi veren ve bunu neredeyse sınırsız kılan teklif maddesinin kaldırılması amaçlanmıştır. Cezaevi görevlilerinin bugüne değin yapmış olduğu yargısız infazlar etkin bir yargı sürecine konu olmamıştır. Bu madde yasalaşırsa tüm bu yargısız infazlar yasa eliyle meşru kılınacaktır. Bu bahisle bu hükmün tasandan çıkarılması elzemdir.

BAŞKAN - Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının 11. Maddesinin 2. Fıkrasının başına “iç ve” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Gürkut Acar (Antalya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon bu okuttuğum önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Ben Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı’nın 11’inci maddesine yönelik vermiş olduğumuz önerge üzerindeki görüşlerimi dile getirmek için burada söz almış bulunuyorum.

11’inci madde silah taşıma ve bulundurma yetkisini düzenliyor ceza infaz koruma memurları açısından. Dış güvenlik koruma memurlarına, koruma güvenlikçilerine zati silah yetkisi tanınıyor yani silahı taşıyacaklar, emekli olduklarında da bu silahı taşıma yetkileri var ama iç güvenlik görevlilerine bu yetki tanınmıyor.

Şimdi, cezaevi infaz koruma memurları her türlü yanlışlığın içinde olan ve bir şekilde cezalandırılmış olan ve rehabilitasyona tabi tutulması gereken pek çok sorunlu insanla beraber oluyorlar. Bu insanlar kendi yaşadıkları durum çerçevesinde şunu zannediyorlar: Doğrudan doğruya devletin temsilcisi ceza infaz koruma memurlarıdır yani gardiyanlardır. Kendilerini onlara hasım gibi görüyorlar. O nedenle de gardiyanlara, ceza infaz koruma memurlarına çok ciddi saldırılar olabiliyor. Bu nedenle de iç güvenlik görevlisi olan gardiyanların da silah taşıma yetkisinin -cezaevinin içinde değil ama dışında- olması lazım, onların güvenliklerinin sağlanması lazım, emekli olduktan sonra da silah taşıma haklarının olması lazım. Bunu hepimiz biliyoruz, neden bunun gerekli olduğunu biliyoruz ama neden burada, 11’inci maddede sadece dış güvenlik görevlilerine bu yetki tanınmış da iç güvenlik görevlilerine özellikle dışarıda ve emekli olduktan sonra böyle bir yetki tanınmıyor, ben bunu anlayabilmiş değilim. Önergemiz, bu çerçevede, özellikle iç güvenlik görevlilerinin de kendilerini korumak amacıyla bu şekilde silah taşıma yetkisine sahip olmaları amacıyla verilmiştir ve bu önergenin Sayın Bakanın da aslında takdirleri dâhilinde kabul edilebileceğini düşünüyorum.

Bunun yanında, benim biraz önceki görüşmemden sonra cezaevleri infaz koruma memurları derneklerinden beni aradılar ve onlar şunu söylediler, dediler ki: “Siz, cezaevlerinde özellikle izleme kurullarının daha etkili ve yetkili olması gerektiğini söylüyorsunuz. Biz de bunu söylüyoruz. Cezaevlerindeki güvenlik görevlilerinin işkenceci gibi gösterilmesine biz şiddetle karşı çıkıyoruz. Biz sendikalaşmak istiyoruz, sendika yoluyla bu izleme kurullarında var olmak istiyoruz ve ceza infaz koruma memurlarının üzerindeki bu örtüyü artık kaldırmak istiyoruz, bu iftirayı kaldırmak istiyoruz. Her meslek grubunda yanlış yapanlar olabilir ama biz, bu bize dönük şiddet uygulayan, işkence yapan görevlilerdir imajının artık ortadan kaldırılmasını istiyoruz.” Hatta İngiltere’den bir örnek verdiler. Bir toplantıya katıldıklarında İngiltere’den şu örnek verilmiş: Ceza infaz koruma memurlarının sendikaları var ve devletle, devletin baskısıyla orada koruma altında olan, devletin aslında sahiplenmesi gereken hükümlü ve tutukluların arasındaki sorunlarda bu ceza infaz koruma memurlarının sendikalarının çok önemli bir işlev addettiğini ve onların arasındaki uzlaşmayı sağladığını açıkça belirttiler. Yani, özellikle bu cezaevlerindeki izleme kurullarında sendikaların olması, gardiyanların kurduğu sendikaların olması çok önemli bir şey. Onlar özellikle bunu talep ediyorlar, diyorlar ki: “Bizim üniformamız var diye emniyet sınıfına alınmıyoruz ama sendika da kurulmasına izin verilmiyor. Ya emniyet sınıfına alınalım ya da eğer emniyet sınıfında değilsek, o zaman normal memursak sendikalaşma hakkımız verilsin. Cezaevlerindeki huzurun, cezaevlerindeki rehabilitasyonun ne olduğunu o zaman göreceksiniz.” Ve bu konuda ısrarla taleplerini dile getiriyorlar. Bir de şunu söylüyorlar: Özellikle iş yurtlarında rehabilite edilen, çalıştırılan hükümlülerin kendilerine ücret ödenmesi gerektiğini, sosyal hakların sağlanması gerektiğini, bu insanların oradan çıktıktan sonra, cezaevinden çıktıktan sonra yine sudan çıkmış balık konumunda olduklarını ve ondan sonra da suç işleyerek cezaevine geri döndüğünü söylüyorlar. Onların sosyal güvenlikleri sağlanmalı, onlara orada ücret verilmeli ve kendilerini topluma kazandırma konusunda daha ciddi bir çaba sarf edilmeli diyorlar. Ceza infaz koruma memurlarının talepleri bunlar. Sayın Bakan, bunları eğer dikkate alabilirseniz, o arkadaşlarımızın -ben bir avukat olarak- çalışma arkadaşlarımız olan bu arkadaşlarımın eğer taleplerini dikkate alırsanız inanın cezaevlerindeki pek çok sorun ortadan kalkacaktır. Cezaevlerindeki hükümlülerin ve tutukluların insan hakları ihlallerine ilişkin talepleri ve iddiaları da ortadan kalkacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Devamla) - Bunların dikkate alınması gerektiğini ve asıl sesin, asıl cezaevlerindeki uygulamayı yapanların sesinin duyulması gerektiğini söylüyorum.

Saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akagün Yılmaz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

11’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 11’inci madde kabul edilmiştir.

12’nci madde üzerinde üç önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının 12 inci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

          Mihrimah Belma Satır                      Mehmet Doğan Kubat                                Suat Önal

                     İstanbul                                            İstanbul                                           Osmaniye

              Orhan Karasayar                           Ahmet Haldun Ertürk

                       Hatay                                              İstanbul

"Ateşli silahla müdahaleyi gerektiren durumlarda, kuruma silahla girilmesine kurum en üst amirinin talebi üzerine Genel Müdürlük görüşü alınarak Cumhuriyet başsavcısı tarafından karar verilebilir."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının 12. Maddesinin 2. Fıkrasının e) bendinden sonra gelmek üzere "başka önlemlerin yetersiz kalması" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

           Dilek Akagün Yılmaz                          Ömer Süha Aldan                             Ali Ali Rıza Öztürk             Uşak                        Muğla                                               Mersin                                      Ali İhsan Köktürk              Gürkut Acar                                                                     Zonguldak                                           Antalya                     

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 12 inci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Pervin Buldan                                 Sırrı Süreyya Önder                               Hasip Kaplan

           Iğdır                                               İstanbul                                              Şırnak

    Kemal Aktaş                                       Erol Dora

           Van                                                Mardin

BAŞKAN – Komisyon en son okuttuğum önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan değişiklik ile güvenlik görevlisine silah kullanma yetkisi veren ve bunu neredeyse sınırsız kılarak "vur emri" şeklinde düzenleyen teklif maddesinin kaldırılması amaçlanmıştır. Cezaevi görevlilerinin bugüne değin yapmış olduğu yargısız infazlar etkin bir yargı sürecine konu olmamıştır. Bu madde yasalaşırsa tüm bu yargısız infazlar yasa eliyle meşru kılınacaktır. Bu bahisle bu hükmün tasarıdan çıkarılması elzemdir.

BAŞKAN – Gerekçesini okuttuğum önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının 12. Maddesinin 2. Fıkrasının e) bendinden sonra gelmek üzere "başka önlemlerin yetersiz kalması" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Dilek Akagün Yılmaz (Uşak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle bu son zamanlarda yolsuzluk soruşturmasıyla ilgili verilen dinleme kararlarının yasaya aykırı olduğu nedenle o “tape”lerin falan imha edilmesine ilişkin iddialar dolaşıyor.

Bir: Suç işlediği iddiasıyla soruşturma harekete geçer ve soruşturma sonunda gerçekten dava açılmasını gerektiren yoğunlukta bir şüphe, şiddetli bir şüphe varsa iddia makamı bu davayı açar. Yargılama ise, iddianamenin mahkemeye verilmesiyle kovuşturma başlar ve burada “delillerin takdiri ve değerlendirilmesi” bölümü vardır. Burada da bu delillerin yasa dışı ya da yasaya aykırı bir şekilde toplanıp toplanmadığı değerlendirilir. Ve şimdi bakıyoruz ki, soruşturmanın patronu savcıdır yani emniyet bu delilleri toparlarken kendi kafasında toplamaz. Eğer kendi kafasında toplamışsa yasaya aykırıdır.

Dinlemeler… Eğer dinlemeler mahkeme kararıyla yapılmışsa bunun yasaya aykırı olduğunu ileri sürmek mümkün değildir. Ortada mahkeme kararı vardır. Şimdi, bu karar yanlıştır, hukuka aykırıdır. Bunlara itirazım yok, bunları tartışabiliriz. Ergenekon, Balyoz davaları sırasında -bu kürsüden çok defa söyledim- şeklî anlamda dinleme kararlarının olmuş olması bu kararların hukuka uygun olduğu anlamına gelmez dedim. Sizler itiraz ettiniz. Sayın Adalet Bakanımız o zaman grup başkan vekiliydi, itiraz etti. Hatta orada o zaman o kadar rezillikler yaşandı ki telefon numaralarının “IMEI”lerinden dinlemeler yapıldı. Biz bunu burada dile getirdik: Bir hâkimin karar imzalamış olması, bunun bir de zabıt kâtibinin olması yani şeklî anlamda ortada bir mahkeme kararının olmuş olması elbette ki bir karardır ama bu hukuka uygun değildir dedik. Şimdi, yasanın aradığı koşulları taşımıyor dedik. Ama usule uygun mudur? Evet, uygundur, mahkeme kararı vardır. Şimdi, soruşturmayla ilgili yapılan dinlemelerin hepsinin bir mahkeme kararına istinaden yapılmadığı konusunda bir iddia yoktur.

Efendim, “tape”ler… Şimdi söylüyorum arkadaşlar, bu “tape”ler montajdı, şantajdı, yok, dizilmişti, doğru değildi; e, doğru değilse o zaman “tape”lerin imha edilip edilmemesiyle ilgili niye çok fazla kafa yoruyorsunuz? Sonra, Meclis soruşturma komisyonu kovuşturma yapmaz, Meclis soruşturma komisyonu iddia makamının yerine soruşturma yapar. O aşamada, bulunduğu aşamada “tape”leri imha etme hakkı da yoktur, yetkisi de yoktur. Eğer bu Soruşturma Komisyonu o dosyadaki “tape”leri imha ederse delilleri yok etmiş olur, delilleri yok etme suçunu işler. Bu suçtur, bunu yapamaz. Bu, yasaya aykırı delillerin imhasına ancak yargılama aşamasında karar verilir bu saatten sonra. Eğer burada bu dosyalar Anayasa Mahkemesine giderse, bu bakanlar Anayasa Mahkemesinde yargılanırlarsa yargılama aşamasında elbette ki Anayasa Mahkemesi nelerin hükme esas delil olacağına, nelerin olmayacağına karar verecektir. Savcının o delilleri yok etme hakkı nasıl yok ise bu saatten sonra, soruşturma komisyonunun da yoktur.

Bu yasa dışı dinlemelerle ilgili elimde bir soru önergesi var. O tarihte Sayın Bakanımız Grup Başkan Vekiliydi. Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün adalet müfettişleri gittiler dinleme kararı aldılar arkadaşlar, savcılar değil. 80 tane hâkimle ilgili dinleme kararı aldılar müfettişler vasıtasıyla. Şimdi onu uzun uzun okumama gerek yok. O zaman bu kürsüde ben bunu dile getirdim. Şimdi, dinlenenlerden bir tanesi Yargıtay üyesi oldu en son atamalarda. 80 tane, Adalet Bakanlığı müfettişleri eliyle dinlendi, Sadullah Ergin de Adalet Bakanıydı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Esas yasaya aykırı dinlemeler 2008’den itibaren başladı, devam etti, hukuka aykırı dinlemeler o zaman devam etti. O nedenle, bunu gerekçe sürerek yasa dışı iş yapmamak lazım. Ben Soruşturma Komisyonunun üyelerini bir hukukçu olarak uyarıyorum, suç işlerler. Eğer böyle bir şey yaparlarsa suç işlerler. Bu, gerçekten, delilleri yok etme suçudur, delilleri karartma suçudur, ortadan kaldırma suçudur.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz çok az kaldığından madde 12’yi oylayana kadar sürenin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısının 12 inci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                      Mihrimah Belma Satır (İstanbul) ve arkadaşları

"Ateşli silahla müdahaleyi gerektiren durumlarda, kuruma silahla girilmesine kurum en üst amirinin talebi üzerine Genel Müdürlük görüşü alınarak Cumhuriyet başsavcısı tarafından karar verilebilir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Katılıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Önergeyle, ceza infaz kurumlarına ateşli silahla girilebilmeye ilişkin karar verme usulü, kurum en üst amirinin talebi üzerine, Genel Müdürlük görüşü ve Cumhuriyet başsavcısının onayına bağlanmak suretiyle, denetimin artırılması ve basit olaylarda dahi kuruma silahla girilerek güvenlik zafiyeti oluşmasının önlenmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 12’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin sonuna geldiğimiz için kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek üzere 8 Ocak 2015 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 21.02



(x) 616 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.