TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

35’inci Birleşim

20 Aralık 2014 Cumartesi

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.-               KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978) (S.Sayısı 656 ve 656’ya 1’inci Ek)

2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657)

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan'ın, 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 8’inci maddesi üzerinde MHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

2.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, EĞİTİM-İŞ’in Tandoğan Meydanı’nda düzenlediği mitinge katılanlara polisin uyguladığı şiddeti kınadığına ilişkin açıklaması

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut'un, AK PARTİ Grup Başkan Vekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’a, ağabeyinin vefatı nedeniyle başsağlığı dilediğine ilişkin konuşması

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, Adana Milletvekili Mehmet Şükrü Erdinç’in 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 9’uncu maddesi üzerinde şahsı adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

20 Aralık 2014 Cumartesi

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Dilek YÜKSEL (Tokat)

----0----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.

Gündemimize 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelerle devam edeceğiz.

III.-               KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978) (S.Sayısı 656 ve 656’ya 1’inci Ek) (*)

2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657) (*)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Geçen birleşimde 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 5’inci maddesi kabul edilmişti.

Şimdi 6’ncı maddeyi okutuyorum:

Aktarma, ekleme, devir ve iptal işlemleri

MADDE 6- (1) a) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idarelerin bütçelerinin “Personel Giderleri” ile “Sosyal Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi Giderleri” tertiplerinde yer alan ödenekleri, Maliye Bakanlığı bütçesinin “Personel Giderlerini Karşılama Ödeneği” ile gerektiğinde “Yedek Ödenek” tertibine; diğer ekonomik kodlara ilişkin tertiplerde yer alan ödenekleri ise 5018 sayılı Kanunun 21 inci maddesinde yer alan sınırlamalara tabi olmaksızın kurum bütçeleri arasında aktarmaya veya Maliye Bakanlığı bütçesinin “Yedek Ödenek” tertibine aktarmaya,

b) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri için 2015 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karara uygun olarak yılı yatırım programında değişiklik yapılması hâlinde, değişiklik konusu projelere ait ödeneklerle ilgili kurumlar arası aktarmaya,

c) Kamu idarelerinin yeniden teşkilatlanması sonucu, bütçe kanunlarının uygulanması ve kesin hesapların hazırlanması ile ilgili olarak gerekli görülen her türlü bütçe ve muhasebe işlemleri için gerekli düzenlemeleri yapmaya,

Maliye Bakanı yetkilidir.

(2) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idareler, aktarma yapılacak tertipteki ödeneğin yüzde 20’sine kadar kendi bütçeleri içinde ödenek aktarması yapabilirler. Bu idarelerin yüzde 20’yi geçen diğer her türlü kurum içi aktarmalarını yapmaya Maliye Bakanı yetkilidir. 2015 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karara uygun olarak 2015 Yılı Yatırım Programına ek yatırım cetvellerinde yer alan projelerde değişiklik yapılması hâlinde bu değişikliğin gerektirdiği tertipler arası ödenek aktarması işlemlerinin tamamı 5018 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan sınırlamalara tabi olmaksızın idarelerce yapılır.

(3) Genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinden hizmeti yaptıracak olan kamu idaresi, yıl içinde hizmeti yürütecek olan idarenin bütçesine, fonksiyonel sınıflandırma ayrımına bakılmaksızın ödenek aktarmaya yetkilidir.

(4) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri, 29/6/2011 tarihli ve 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname kapsamında Çevre ve Şehircilik Bakanlığına yaptıracağı işlere ilişkin ödeneklerini Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bütçesine aktarmaya yetkilidir.

(5) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri, 14/2/1985 tarihli ve 3152 sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 28/A maddesi kapsamında yaptıracakları her türlü yatırım, yapım, bakım, onarım ve yardım işlerine ilişkin ödeneklerini İçişleri Bakanlığı bütçesine aktarmaya yetkilidir. Merkezi yönetim kapsamındaki diğer kamu idareleri ise bu kapsamdaki kaynak transferlerini tahakkuk işlemi ile gerçekleştirir. Bu kapsamda idarelerce kaynak transferi yapılmış iş ve projeler ile 12/11/2012 tarihli ve 6360 sayılı On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun geçici 1 inci maddesinin yirmibeşinci fıkrası gereği ödenek kaydedilen tutarların ilişkili olduğu iş ve projelerde 2015 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar ve Eki 2015 Yılı Yatırım Programına uygun olarak değişiklik yapılması halinde bu değişikliğin gerektirdiği tertipler arası ödenek aktarması işlemlerinin tamamı ilgili kurumun talebi üzerine 5018 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan sınırlamalara tabi olmaksızın İçişleri Bakanlığı tarafından gerçekleştirilir.

(6) Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı; cari yıl içinde aralarında yapılan hizmetlerin bedellerini karşılamak amacıyla varılacak mutabakat üzerine, bütçeleri arasında karşılıklı aktarma yapmaya yetkilidir.

(7) Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı; bütçelerinde yer alan Silahlı Kuvvetlerin tek merkezden yönetilmesi gereken ikmal ve tedarik hizmetleri ile bir fonksiyona ait bir hizmetin diğer bir fonksiyon tarafından yürütülmesi hâlinde ilgili ödeneği, fonksiyonlar arasında karşılıklı olarak aktarmaya yetkilidir.

(8) Özel bütçeli idareler ile düzenleyici ve denetleyici kurumların (B) işaretli cetvellerinde belirtilen tahmini tutarlar üzerinde gerçekleşen gelirler ile (F) işaretli cetvellerinde belirtilen net finansman tutarlarını aşan finansman gerçekleşme karşılıklarını, idare ve kurumların bütçelerinin mevcut veya yeni açılacak tertiplerine ödenek olarak eklemeye Maliye Bakanlığınca belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde kamu idareleri yetkilidir. Hazine yardımı alan özel bütçeli idarelerin 2014 yılında “06- Sermaye Giderleri” ve “07- Sermaye Transferleri” giderlerine finansman sağlamak üzere, genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri bütçelerinden tahakkuka bağlanan hazine yardımlarının bu idarelerce kullanılmayan kısımları, 2015 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karara uygun olarak mevcut veya yeni projelerin ödenek ihtiyacının karşılanmasında kullanılır.

(9) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri arasındaki kaynak transferleri ödenek aktarma suretiyle yapılır. Merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki idareler ve kurumlar arasındaki diğer kaynak transferleri tahakkuk işlemleriyle gerçekleştirilir. Bu işlemler karşılığı tahsil edilen tutarlar, ilgili kamu idaresince bir yandan (B) işaretli cetvellere gelir, diğer yandan (A) işaretli cetvellere ödenek kaydedilir.

(10) a) Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü bütçelerinin (özel ödenekler ve “03.9 Tedavi ve Cenaze Giderleri” ekonomik kodunu içeren tertipler hariç) mal ve hizmet alım giderleri ile ilgili tertiplerinde yer alan ödeneklerden yılı içinde harcanmayan kısımları, hizmetin devamlılığını sağlamak amacıyla bu tertiplere bütçe ile tahsis edilen ödeneklerin toplamının yüzde 30’unu aşmamak üzere ertesi yıl bütçesine devren ödenek kaydetmeye,

b) 12/3/1982 tarihli ve 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununun 21 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesinin 21.01.36.00 ve 21.01.36.63 kurumsal kodu altında bulunan (03) ekonomik kodunu içeren tertiplerinde yer alan tanıtma amaçlı ödeneklerden harcanmayan kısımları ertesi yıl bütçesinin aynı tertiplerine devren ödenek kaydetmeye,

c) Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu bütçesinin 40.08.33.00-01.4.1.00-2-07.1 tertibinde yer alan ödenekten harcanmayan kısımları ertesi yıl bütçesinin aynı tertibine devren ödenek kaydetmeye,

ç)Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bütçesinin 26.01.31.00-04.8.1.02-1-07.1, 26.01.31.00-04.8.1.04-1-08.1, 26.01.31.00-04.8.1.04-1-05.4 ve 26.01.31.00-04.8.1.06-1-05.4 tertiplerinde yer alan ödeneklerden harcanmayan kısımları ertesi yıl bütçesinin aynı tertiplerine devren ödenek kaydetmeye,

d)Hazine Müsteşarlığı bütçesinin 07.82.32.00-04.1.1.00-1-07.2, 07.82.32.00-04.1.1.00-1-05.6 ve 07.82.32.00-01.2.1.00-1-08.2 tertiplerinde yer alan ödeneklerden harcanmayan kısımları ertesi yıl bütçesinin aynı tertiplerine devren ödenek kaydetmeye,

e) Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesinin “03.1.1.01 Emniyet Genel Müdürlüğü Güvenlik Hizmetleri Yatırımları” fonksiyonu altında yer alan yatırım ödeneklerinden harcanmayan kısımları ertesi yıl bütçesinin aynı tertibine devren ödenek kaydetmeye,

f) İlgili mevzuatı gereğince özel gelir kaydedilmek üzere tahsil edilen tutarları, idare bütçelerinde söz konusu mevzuatta belirtilen amaçlar için tertiplenen ödenekten kullandırmak üzere genel bütçenin (B) işaretli cetveline gelir kaydetmeye ve bütçelenen ödenekten gelir gerçekleşmesine göre ilgili tertiplere aktarma yapmaya, yılı içinde harcanmayan ödenekleri (2014 yılından devredenler de dâhil) ertesi yıl bütçesine devren gelir ve ödenek kaydetmeye, bu hükümler çerçevesinde yapılacak işlemlere ilişkin usul ve esaslar belirlemeye,

Maliye Bakanı yetkilidir.

BAŞKAN – Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Gurubu adına söz isteyen Mehmet Günal, Antalya Milletvekili.

Buyurun Sayın Günal. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, artık bütçenin maddelerine geldik ama burada, özellikle bu maddede bütçe hakkının gasbına ilişkin hususlar var. Dün Sayın Maliye Bakanını dinlerken bir daha şaşırdım. Çünkü, normal şartlarda, biz Sayın Şimşek’i -alınmasın da- diğer bazı bakanlarımıza göre biraz daha anlayışlı buluyoruz diyelim; en azından söylediklerimizi dinleyip cevap veriyor.

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Ayrı noktaya koyuyoruz.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ayrı tutuyoruz yani.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Ama o burada konuşurken nasıl olduysa böyle bir, sanki şeye gelmiş gibi. Arkadaşlar sataşınca mı oldu, ne oldu? Ödeneklerle ilgili konuşuyorum, yani efendim, işte Sayıştay yazmış…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ne yapsın? O kadar olacak.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Diyor ki: “Biz de buraya getirdik, çoğunluk iradesi de oyluyor. Ne var bunda?” Yani şaşırdım şimdi.

Yukarıda konuştuğumuzda, siz, Sayıştayın bütün cevaplarına tek tek cevap verdiniz -ben de size hatırlatmıştım hatırlarsanız- 1’inci madde hariç, o da ödeneklerle ilgili olan kısmıydı. “Sayıştayın birinci yaptığı uyarı ödeneklerle ilgili, Sayın Bakanım, orayı niye pas geçtiniz?” demiştim.

Tamamına Sayın Bakan kısa kısa da olsa, diğer iddialarla ilgili, Kıyı Kanunu’yla ilgili, Millî Emlakin birtakım varlıklarıyla ilgili, yap-işlet-devretlerle ilgili her şeye cevap verdi; yedek ödeneklere cevap vermedi. Şimdi burada bakıyorum, ödenek aktarmalarıyla ilgili hususlar vardı. Aynen diyor ki… Yani Sayın Bakanın sözlerini şey yapmış olmayayım, aynen söyleyeyim size, belki dinlememiş olan arkadaşlarımız vardır: “’Efendim, tamamlayıcı ödenek Anayasa’ya aykırı.’ diyorlar. Ya, arkadaşlar, böyle bir şey yok, 164’üncü maddesi var. Sayıştayla ilgili 6085 sayılı Kanun’da ödenek üstü harcama için tamamlayıcı ödenek verilmemesi konusunda en ufak bir düzenleme yok, Anayasa’ya aykırılık iddia edilemez.” Tam aksine, Sayıştay, 2013 yılı kesin hesabını Türkiye Büyük Millet Meclisine sunarken şunu diyor: “Tamamlayıcı ödenek verilip verilmemesi hususu yüce Meclisin takdirindedir.”

Şimdi, Sayıştay bunu niye diyor Sayın Bakanım? “Sen yanlış yaptın, fazladan harcama yaptın, ben bunu ‘okey’leyemem.” diyor, genel uygunluk bildiriminde söylüyor.

Şimdi, bu yüce Meclisin iradesi her zaman sizin istediğiniz gibi tecelli etmezse –yukarıda sordum size- yüce Meclis onaylamazsa ne olacak? Yani iktidar partisinden bazı arkadaşlarımız çıkıp “Kardeşim, yanlış yapmış Mehmet Şimşek, bunları aktarmaması lazımmış.” diye elini kaldırdığı zaman ne olacak peki bu ödenekler? Değerli arkadaşlar, böyle bir şey olur mu? Sayın Bakana ondan söyledim, pek böyle konuşmazdı bilmiyorum ne olduysa. Ama yani dün ekranda bir kısmını izledim, özellikle de tutanaktan bir daha baktım Sayın Bakanım.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu, bizim bütçe hakkımızın gasbıdır, sizin de. Niye? 949 milyon -hadi 950 diyelim, yuvarlayalım- başlangıç ödeneği vermişiz. Şimdi, bu başlangıç ödeneğinin devamında ne var değerli arkadaşlar? Tam 36 milyar ekstra harcama aktarması yapmış yedek ödeneklerle. Sayıştay diyor ki: “Bunu açıkla -aynen söylediği bu- kamuoyuna bilgi ver.” Sayın Bakan aslında ne söylendiğini biliyor ama bilerek herhâlde artık farklı bir şeye giriyor. Bakın, Maliye Bakanlığı Sayıştay denetim raporunun –eksik olan, kuşa çevrilmiş hâlinde de var- Sayın Bakanın cevap vermediği 1’inci maddesi: “Yedek ödenekten yapılan aktarmaların tamamının kamuoyuna açıklanmaması.” İlgili şeyleri de yazıyor, burada tamamı yazıyor arkadaşlar. Yani, burada söylenen husus hakikaten benim dikkatimi çekti.

Biz bütçeyi veriyoruz, Kalkınma Bakanlığı hazırlıyor, yukarıda biz de yapıyoruz. Belli sektörler var, öncelikler var, hani bize yeni açıkladığınız öncelikli dönüşüm programları? Niye 25’ini birden değil de 9’unu açıklayıp sonra bunların içinden sıraya koyuyorsunuz? Demek ki daha önce olanlar var, onların içinde de başka önce olanlar var. Bu ne demek? “O alanlara daha öncelikli para aktaracağız, diğer sektörler beklesin.” demek. Benim verdiğim 1 milyar -bakın 1 milyara çıkardım 950’den- siz nasıl 36-38 milyar harcıyorsunuz? Sonra da geliyorsunuz, 9,5 milyar-10 milyar ekstradan, hiçbir yerde olmayan -önceki seneler 15-18 böyle çıkıyor- yani verdiğimiz ödeneğin dışında harcama yapıyorsunuz. Sayıştay da diyor ki: “Yüce Meclisin takdirine sunuyorum.” Bu ne demek? “Ben bunu onaylayamam, bu yasa dışıdır.” Burada yazıyor.

Şimdi, bakın değerli arkadaşlar, bu şekliyle söylemek… Gerekçeye bakın, kamu idaresinin cevabı: “Aynı bulgu ve eleştirilerin, Bakanlığın 2011-2012 yılı bütçeleriyle ilgili olarak genel uygunluk bildirimlerinde de gündeme getirilmiş olmakla birlikte, 2011-2012 yılı kesin hesapları TBMM Genel Kurulu tarafından kabul edildiği…” Böyle olduğu için zaten buna da bir şey olmaz. Bu mantık olur mu ya? Yani “Geçen sene yaptık yanlışı, üstünü kapattık, bu sene de kapatırız kardeşim; size ne?” diyorsunuz. Böyle bir şey olmaz! En azından nezaketen: “Ya olmuş, bakıyoruz, şuraya aktardık, aciliyet oldu, buradan buraya aktardık, şuradan şuraya aktardık.” deyin hiç olmazsa. “Biz yaptık oldu, bizim çoğunluğumuz var, biz oyluyoruz.” Böyle bir şey olmaz yani burası Meclis. Sayıştay da Meclis adına bütçe hakkını denetliyor, en önemli hakkımız bizim bütçe hakkı. O parayı nereye harcayacağız, nereden geliyor, nereye gidiyor? Böyle bir şey hakikaten benim çok dikkatimi çekti. Sayın Bakandan da böyle bir şey beklemiyordum.

Bakın, siz 5085’e değiniyorsunuz ama 5018’in 23’üncü maddesine istinaden bunu yapmanız gerekiyor. 5018 sayılı Kanun’u yürürlükten mi kaldırdınız bilmiyorum, hiçbir yerde… Zaten kanun hazırlanırken de uyulmuyor; ne etki analizi var ne buna uygun düzenlemeler var ne ilgili kamu kurumlarından görüşler var. Alelacele buradan bir sürü kanun çıkarıyoruz.

Burada, maalesef, bu şekliyle değerli arkadaşlar, bu bütçe meşruiyetini kaybediyor. Zaten diğer konularda da Sayıştay raporları gelmedi biliyorsunuz, gelenler kaldı. Yine, çıkardığınız bir yönetmelikle aldınız bunu ötelediniz; 2013, 2014, 2015. Sayıştay zaten başta söylüyor, raporları bize gönderiyor ama “Kusura bakmayın, zaten bu usul ve esaslarda bunlar 2015’e kadar ötelendi, ben bulduğumla yapıyorum.” diyor. Bulduğuyla yaptığında bile ortaya çıkardığı şeyleri de burada Meclis çoğunluğuyla, maalesef, geçirmiş oluyoruz.

Değerli arkadaşlar, bu madde, bakın, şimdi Sayın Bakanın önemsemediği 23’üncü maddenin ikinci fıkrası aynen şöyle diyor; kısaca okuyayım ki hani burada üstü kapatılan konuyu da sizlerin dikkatine sunmuş olayım: “Mali yıl içinde yedek ödenekten yapılan aktarmaların...” Bakın “Mali yıl içinde başlangıç ödeneği.” demiyor Sayın Bakanım. “...tür, tutar ve idareler itibarıyla dağılımı, yılın bitimini takip eden on beş gün içinde Maliye Bakanlığınca ilan edilir.” Bu ne demek? “Efendim, ben o 949 milyonu ilan ettim, 36 milyarı ilan etmeme gerek yok.” Böyle bir şey olur mu?

Bakın -ben kendim uydurmuyorum- sadece Sayıştay raporundaki ilgili maddenin gerekçesinden bir pasaj koymuşlar, arkadaşlarımız, özellikle de denetçiler buraya koyuyor; biz kendimiz uydurmuyoruz bunları. “Mezkûr maddenin gerekçesinde ise ‘...kamu idarelerinin bütçelerine aktarılmak üzere Maliye Bakanlığı bütçesine yedek ödenek konulabilmesine imkân tanınmaktadır. Ancak...’” Burası önemli, dikkatinizi çekiyorum. “‘...konulacak yedek ödenek tutarına sınır getirilmekte ve yedek ödenekten yapılacak aktarmalar konusunda kamuoyunun bilgilendirilmesi esası öngörülmektedir.’” Bu ne demek? Ya, biz de diyoruz ki: Biz size bütçeyle ilgili bir yetki verdik; gelin, bunları hep beraber burada bize açıklayın, zaruret olduysa da açıklayın. Bir anda, hani 1 milyar nere, 35-40 milyar nere? 10 milyar, 15 milyar, tamam, geliyor arkadaşlarımız ekstra ödenekleri açıklıyor, güzel: “İşte şu kadarı Millî Eğitim Bakanlığından oldu, şu kadar ilave kadro aldık, şu kadar şunu yaptık.” E peki, bu 36’yı niye açıklamıyorsun? Yani, o da bizim takdirimizde ama bunu niye açıklamıyorsunuz?

Değerli arkadaşlar, o zaman, bizim yaptığımız bütçenin yüzde 9’una tekabül ediyor bu rakam yani bize açıklanmayan, nereye aktarıldığı açıklanmayan rakam bütçenin yüzde 9’u. Böyle bir bütçe olur mu? Tamam, biz Maliye Bakanına ne için veriyoruz? Acil durumda devlet ödememezlik yapamaz, memurunun parasını ödeyecek, işte borcunu ödeyecek, onu ödeyecek; orada kalmamışsa buradan aktar, oraya al, sonra da bize bilgi ver diyoruz. Dolayısıyla, bu şartlarda, biz, bu yaptığımız bütçenin meşruluğunu savunamayız, kafasına göre Hükûmet yapar. Gerçi söyledim, Hükûmetin de fazla bir yetkisi kalmadı, Sayın Erdoğan kaçak sarayda zaten paralel hükûmet kurmuş, oradan hepsini alıyor, satıyor, yönlendiriyor. Biz de burada söylüyoruz ama boşa konuşuyoruz herhâlde. Sayın Şimşek aynen “Bizim burada çoğunluğumuz var, biz oylarız, geçiririz.” diyor. Ben de diyorum ki: Bir gün geçmezse ne olur? Şimdi, maddenin birisi geçmedi, bugün -arkadaşlarımız burada- oylama yapıyoruz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET GÜNAL (Devamla) – …çoğunluk muhalefette çıktı veya iktidardan arkadaşlarımız da uyarsa ne yapacaksınız Sayın Bakan?

Teşekkür ediyorum, hayırlı olsun. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Haydar Akar, Kocaeli Milletvekili.

Buyurun Sayın Akar. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yaklaşık on gündür bütçeyi konuşuyoruz. Sizler ve bakanlar yani AKP milletvekilleri ve bakanlar buradan Türkiye’ye pembe tablolar çiziyorlar ama maalesef, eğitimde, sağlıkta, teknolojide, bilimde, sanayide bu pembe tabloların sizin çizdiğiniz gibi olmadığını, sokağın daha farklı olduğunu, böyle bir tablonun olmadığını anlatmaya çalışacağım dilim döndüğünce; sizler de inşallah bunların bir kısmını böyle değiştirmek, dönüştürmek için çaba sarf edersiniz diye düşünüyorum.

Şimdi, vatandaşlarımıza anlattığınız konulardan biri de, sizin sık sık buraya gelip anlattığınız konulardan birisi Türkiye’nin büyüme oranları değil mi? Hep beraber buraya geliyorsunuz, bakanlar, Türkiye’nin büyüdüğünü, çağ atladığını, devrim yapıldığını -siz “devrim” kelimesini pek kullanmazsınız ama onu anlatmaya çalışıyorsunuz farklı kelimelerle, onu anlatmaya çalışıyorsunuz- bir büyüme hızını bir de Türkiye’nin G20 içerisindeki yerini tarif etmeye çalışıyorsunuz. On iki yıldır Başbakanın, Cumhurbaşkanın, Bakanın buraya geliyor “Türkiye 17’nci büyük ekonomi, 16’ncı büyük ekonomi.” diyor ama tarihe baktım, gerçekten G20 tarihine baktım; kuruluş tarihinden itibaren Türkiye G20’nin içinde yer aldığında… Hatta rakamları da vereyim: Şu anda 17’nci büyük ekonomi, 1984’te 16’ncı büyük ekonomi olmuş; 1987 ve 1988’de de en büyüğünü yakalamış, 14’üncü büyük ekonomi olmuş. Yani, vatandaşın gözünün içine baka baka on iki yıldır “Türkiye büyük ekonomi, büyük ekonomi; 17’nci, 10’uncu, 14’üncü olacak.” diyorsunuz, koca bir yalan söylüyorsunuz. Tarihinde hiç olmamış, sizin döneminizde de en kötü ekonomi olmuş.

Yine, Türkiye’nin büyüme hızlarına bakıyorum. Cumhuriyet tarihine gitmeyeceğim, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, 1946’dan 2002’ye kadar 5,21 Türkiye’nin ortalama büyüme hızı. 2003 ile 2014 arası ise Türkiye’nin yıllık büyüme hızı 4,78. Yine koca bir yalan söylüyorsunuz insanlara, Türkiye’nin büyüdüğünü ifade ediyorsunuz. “Yalan” özellikle kullanıyorum ki sataşmadan söz alın, yanlışım varsa bunu gelin, burada düzeltin diye söylüyorum. Gerçekten büyük yalanlar, büyük pembe hayaller kurduruyorsunuz.

Bugünkü bütçeye baktığımızda Sayın Bakan, bu büyüme oranının daha da aşağı gideceğini siz konuşmalarınızda itiraf ediyorsunuz ki son çeyrekteki göstergeler de bunu gösteriyor. Hiç kimseyi aldatmanın bir mantığı yok. Eğer gerçekleri konuşursak daha iyi şeyler yapmak için çaba sarf ederiz, eğer insanları kandırır hayal kurdurursak iyi şeyler yapamayız diye düşünüyorum.

Şimdi, yoksulluk durumumuza bakıyorum. Yoksulluk durumumuza baktığımızda -TÜİK’in rakamlarını konuşacağım, yine Türkiye İstatistik Kurumu rakamlarıyla konuşacağım- 2002’de 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 380 TL, 2014’te 1.225 TL; değişim yaklaşık yüzde 222 yani yüzde 222’lik bir değişim olmuş, o kadar artmış açlık sınırı. 4 kişilik ailenin yoksulluk sınırına bakıyorum -belki rakam olarak bir şey ifade etmeyebilir ama biraz sonra söyleyeceğim- 2002’de yoksulluk sınırı 1.155 TL, 2014’te 3.990 TL TÜİK’in rakamlarına göre; değişim yüzde 245.

Şimdi TÜİK diyor ki: “Nüfusun yüzde 15’i yoksulluk sınırının altında yaşıyor.” Yani ne diyor? “Toplumda, 76 milyonluk, 77 milyonluk Türkiye'nin 12 milyonu yoksulluk sınırının altında yaşıyor.” diyor. 12 milyon insan yoksulluk sınırının altında yaşıyor. TÜRK-İŞ'e göre rakam daha da vahim; TÜRK-İŞ'e göre de 15 milyon insan yoksulluk sınırının altında yaşıyor.

Bunu da siz ispatlıyorsunuz zaten. Geliyorsunuz, kürsüden övüne övüne bir şey söylüyorsunuz: “Sosyal yardımları biz iktidara geldikten sonra 20 kat artırdık.” diyorsunuz. Doğru, bu kadar yoksul olan bir ülkede sosyal yardımlar 20 kat artar.

Sosyal yardımla övünmeyeceksiniz. Neyle övüneceksiniz? İşsizlik oranını düşürmekle övüneceksiniz. Neyle övüneceksiniz? Sanayiyi büyütmekle övüneceksiniz. Bunları başardığınızda o zaman biz de bu kürsülerden sizi alkışlarız.

Şimdi, işsizliğe bakıyorum: Tarihin en büyük işsizlik rakamına ulaştık, yüzde 10’ların üzerine geçti. Çift hanelerde işsizliği yakaladınız tekrar, kriz dönemlerinde yaşanan işsizliği yakaladınız. Bu rakamlara göre, resmî rakamlara göre, TÜİK’e göre 3 milyon; gayriresmî rakamlara göre de 5,5 milyon, 6 milyon arasında işsiz var.

Peki, bu tabloda acı olan ne, biliyor musunuz? Genç işsizlerin oranının yüzde 19, üniversiteyi bitirmiş… Hani her anne-baba heves eder ya “Oğlum mühendis olsun, oğlum doktor olsun…” Ta bebeklikten başlar “Ne olacaksın oğlum, ne olacaksın kızım?” deriz, bütün maddi imkânlarımızı, bütün kazançlarımızı onların eğitimi için harcarız. İşte, oradaki oran da yüzde 30’a çıkmış. Üniversiteyi bitiren her 100 kişinin 30’u Türkiye’de iş bulamıyor. Buna en iyi örnek, söyleyeyim, atanmayan öğretmenler arkadaşlar. Biraz sonra atanmayan öğretmenlerle ilgili konuşurken onların da oranını söyleyeceğim ama bu bütçe Türkiye'nin işsizlik problemini çözmüyor.

Yine en çok kandırdığınız olaylardan, vatandaşı aldattığınız olaylardan bir tanesi de “IMF’ye borcu ödedik.” yalanıydı. Doğru, aslında “yalan” demem yanlış oldu burada; IMF’ye borcu ödediniz ama IMF’ye borç öderken son aldığınız 600 milyon doları -Sayın Bakan, ben yanlışsam düzeltin- finans kuruluşlarından aldınız, borç alarak o borcu ödediniz, gittiniz parklarda ayranlarla kutlama yaptınız, “Türkiye’nin dış borcu bitti.” diye algı yarattınız.

“Türkiye’nin dış borcu var.” dediğimiz zaman vatandaşlar diyor ki: “O, kamunun değil, özel sektörün borcu.” Ben şimdi kamu sektörünün borcunu açıklıyorum: 2002’de 86,5 milyar dolar, 2014’te 123,7 milyar dolar kamunun borcu yani 37,2 milyar dolar daha sizin zamanınızda borçlandırmışsınız ülkeyi. Hatta, biraz sonra bunlara yanıt verirken cari açığı kapatabilmek için 2015 bütçesinde kaç liralık daha borç alacağınızı vatandaşlara söylerseniz mutlu ve memnun olurum.

Şimdi, büyümedeki yalanı konuştuk, yoksulluğun çözülmediğini konuştuk.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Millî gelire oranı ne oldu?

HAYDAR AKAR (Devamla) – Onu da anlatırım size ama zamanım yetmiyor.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Yok, yok, anlat, ek süre vereceğiz, sen anlat.

HAYDAR AKAR (Devamla) – İşsizliği konuştuk, IMF yalanını konuştuk.

Şimdi de toplumun en mağdur olan taşeron işçilerine bakalım. Taşeron işçilerine baktığımızda ve öğretmenlere baktığımızda, sizin iktidarınızdan önce Türkiye’de 37 bin taşeron işçi varken bugün 661 bin taşeron işçi var, özel sektörle beraber 1,5 milyonun üzerinde taşeron işçi var ve taşeronların problemi çözülmedi. Kandırdınız, bir yasa çıkarttınız, “Müjde!” dediniz, ülkede taşeronluğu daha da kurumsal hâle getirdiniz. Taşeron işçilerimizin problemlerinin neler olduğunu madde madde hepiniz biliyorsunuz ama bunu çözmek için hiçbir şey yapmıyorsunuz.

Yine, öğretmenlerimize geliyorum. Bugünün Cumhurbaşkanı, geçmişin Başbakanı 2002’de Kocaeli’nde çıktı dedi ki: “Bizim iktidarımızda atanmayan öğretmen kalmayacak.” Bugün rakam 350 bin; onun döneminde, bu lafı söylediği zaman 60 bindi, 350 bin rakam. Peki, ne diyor Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı burada açıklamada? “Bizim acilen 25 branşta 120 bin öğretmene ihtiyacımız…” diyor. “Büyük ekonomi” diye laf atıyordunuz bana, hadi büyük ekonominin sahipleri, 125 bin öğretmeni atayın da göreyim. Niye atamıyorsunuz? AB kriterlerine göre de en az 220 bin öğretmen açığımız var, bunu da buradan belirtmek istiyorum.

Öğretmenlerimizi açlığa terk ettiniz. OECD ülkelerinde öğretmenler kişi başına 8.000-8.500 dolar ücret alırken Türkiye’de 1.500 dolarlık bir ücretle karşı karşıya. Maaşlara bakınca da 37 ülkede 31’inci sırada. Bir de ikinci iş bulmak zorundalar geçimlerini sağlamak için.

Bitiyor mu? Bitmiyor tabii. Hiçbir problemi çözmediğiniz gibi –biraz hızlandırmam gerekecek çünkü yine zamanım bitti- taşeronluğu çözmediniz, yoksulluğu çözmediniz, işsizliği çözmediniz, atanamayan öğretmenlerin problemini çözmediniz, gıda mühendislerinin, ziraat mühendislerinin, veterinerlerin problemini çözmediniz, emeklilikte yaşa takılan insanların problemini çözmediniz. Benim kentimde 40 yaşında işten atılan bir vatandaşın iş bulma şansı yok arkadaşlar, iş bulma şansı yok. Bu, çözülmesi gereken önemli meselelerden bir tanesi. 4/C’lilerin problemini çözmediniz. Zenginlere konut yaptınız, öğrencilerin yurt problemini çözmediniz. Emeklileri açlığa mahkûm ettiniz, yetmedi, yüzde 15 sosyal güvenlik destek primi talep ettiniz. Çiftçinin tarlasını, traktörünü sattırdınız, ürününü çürüttünüz. Madenleri toplu mezarlıklara dönüştürdünüz. Yaptığınız kaçak sarayın parasıyla maden işçilerinin problemleri çözülebilirdi. Asgari ücretliyi açlık sınırının altında bıraktınız, ölüme terk ettiniz. Konuşuyorsunuz, konuşturuyorsunuz, sonunda baklayı ağzınızdan çıkartıyorsunuz, “Yol yaptık.” diyorsunuz. Tamam da bu yolların hepsini yandaşların cebine yapmışsınız, vatandaşın cebine bir yol yapmamışsınız diyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – İnandın mı şimdi Haydar? Haydar Bey, kendi söylediklerine inandın mı?

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Zaman verirse Sayın Başkan bunların detaylarını size anlatabilirim.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Erol Dora, Mardin Milletvekili.

Buyurun Sayın Dora. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 yılı bütçesinin 6’ncı maddesi üzerine Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama, otuz altı yıl önce Maraş ilinde Alevi yurttaşlarımıza uygulanan katliam, yağmalama ve akabinde Alevilerin büyük çoğunluğunu şehirden göç etmeye mecbur bırakan zorba zihniyetleri bir kez daha lanetleyerek ve bu katliam ve zorbalıklara maruz bırakılan Alevi yurttaşlarımızı saygıyla ve rahmetle anarak başlamak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Anadolu coğrafyasında yüz yıllarca yaşamış olan etnik, inançsal ve kültürel yapıları göçertme; fiziken yok etme; farklı dil, inanç ve kültürleri yasaklama; asimile etme gibi yöntemlerle tek bir başat inanç ve tek bir başat dil yaratma politikaları uygulandığı hepimizin malumudur. Bu politikalar hiçbir biçimde masum değildir ve politikaların övünülecek bir yanı da yoktur.

Maraş katliamı ve benzer nitelikte olan Çorum katliamı, Sivas katliamı, Gazi katliamı gibi Alevi yurttaşlarımızı hedef alan trajik ve travmatik zorbalıklar bağlamında altını çizmeliyiz ki farklı inanç gruplarına yönelik olarak gerçekleşmiş katliamların etkili bir biçimde soruşturulması ve adaletin gerçekleşeceğine dair hiçbir şüphenin bırakılmaması, geleceğin güven ve adalet üzerine bina edilmesi için vazgeçilmezdir. Bu bağlamda, konuşmamı günümüzde Alevi yurttaşlarımızın yaşadığı sorunlara değinerek sürdürmeyi gerekli buluyorum.

Değerli milletvekilleri, uluslararası birçok bağlayıcı sözleşme ve yine birçok siyasi belge, insan hakları hukuku kapsamında herkesin düşünce, din veya inanç özgürlüğü hakkını güvence altına alır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi düşünce, vicdan, din veya inanç özgürlüğü hakkını güvence altın alan temel evrensel belgelerden bazılarıdır. Türkiye de bu belgelerin altına imza koyan devletlerden biridir. Ayrıca, Anayasa’mızın 90’ncı maddesi uyarınca Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler, ulusal mevzuatın üstünde yer almaktadır temel hak ve özgürlükler bağlamında.

Değerli milletvekilleri, düşünce, din veya inanç özgürlüğü hakkının tüm yurttaşlar için etkili bir biçimde korunması için uygun bir ortamın oluşturulması ve bu ortamın korunması bir hukuk devletinin en asli görevlerinden biridir. Bu bağlamda, bir devletin farklı inançlara mensup yurttaşlarına karşı sergilediği yaklaşımlar, hukukun üstünlüğü ilkesinin ne kadar hazmedildiğinin de önemli bir göstergesidir. Bu çerçevede, Türkiye’de, bir bireye doğduğu anda tahsis edilen nüfus cüzdanında yer alan ve mensup olunan inancın belirtilmesini öngören din hanesi, yurttaşların hayatlarının birçok alanında inançlarını açıklamak zorunda kalmalarına neden olan sorunlu uygulamalardan biridir. Demokratik ve laik bir ülkede nüfus cüzdanlarında yurttaşların inançlarının yazılması uygulaması kabul edilemez. Bu uygulama, bizatihi mevcut Anayasa’nın "Kimse inancını açıklamaya zorlanamaz." ifadesine yer verilen 24'üncü maddesine de açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Bildiğiniz gibi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye'de devam eden bu uygulamaya ilişkin, kimliklerden din hanesinin kaldırılmasının mevcut hak ihlaline son verilmesi için uygun bir tedbir olacağına hükmetmiştir. Ancak Türkiye'de, 2006 yılında yapılan bir yasa değişikliğiyle, kimliklerde din hanesinin boş bırakılması mümkün hale gelmişti. Ne var ki bu düzenleme de aslında bireyin inancını açıklamaya zorlanmasının başka bir biçimidir. Dolayısıyla, bu konuda yurttaşların inanç özgürlüklerinin ihlal edilmesine devam edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Alevi yurttaşlarımızın inanç hürriyeti kapsamında en çok mağdur edildikleri konulardan biri de, ibadet yeri kurma hakkının engellenmesidir. Evrensel hukuk belgelerince güvence altına alınan en önemli haklardan biri, ibadet etme özgürlüğü ve ibadet yeri kurma ve yaşatma hakkıdır. Buna karşın Türkiye'de, yasal ve idari işlemlerde 2002 tarihli bir Bakanlar Kurulu kararı esas alınarak ibadet yerleri cami, mescit, kilise ve havra olarak sınırlanmaktadır. Hâliyle bu tanımlama, inançsal açıdan Türkiye'deki çoğulcu yapıyı tam olarak yansıtmamaktadır. Oysa evrensel hukuka göre, ibadet yeri statüsünün belirlenmesinde siyasal bir yapı olan Bakanlar Kurulunun belirleyici olması, devletlerin din alanındaki tutumlarında tarafsız olma yükümlülüğüne açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Bu bağlamda, Alevi yurttaşlarımızın cemevlerinin ibadet yeri statüsü kazanmasına yönelik yaptıkları başvurular sürekli reddedilmektedir. Hatta çeşitli düzeylerde devlet yöneticileri, rahatlıkla çıkıp hiç görevleri olmadığı hâlde "Cemevi ibadet yeri değildir." diyebilmektedirler. Şunu açık ve seçik olarak kavramalı ve tekrar tekrar belirtmeliyiz ki: İbadet yeri statüsünün belirlenmesine ilişkin kararları siyasetçiler veremezler. Cemevlerinin Alevilerin ibadet mekânı olduğuna ilişkin kararı verecek olanlar sadece ve sadece Alevi yurttaşlarımızdır. Devleti yöneten hükûmetlere ve siyasetçilere düşen asli görevse bu kararı tanımak ve yasalarla güvence altına almaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Alevi yurttaşlarımızın mağdur edildiği bir diğer konu zorunlu din dersi uygulamasıdır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 1 No.lu Protokolü’nün 2'nci maddesinde "Devlet, eğitim ve öğretim alanında yükleneceği görevlerin yerine getirilmesinde, ana babanın bu eğitim ve öğretimin kendi dini ve felsefi inançlarına göre yapılmasını sağlama haklarına saygı gösterir." denilmektedir. Yine, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 14'üncü maddesinde "Taraf devletler, çocuğun düşünce, vicdan ve din özgürlükleri hakkına saygı gösterirler." denilmektedir. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders kitaplarının, aslında "Sünni İslam’ın eğitimi ve öğretimini öngören içerik ve üslupta hazırlandığı dikkate alındığında, Alevi ailelerinin çocuklarının bu derse katılmaya mecbur edilmeleri inanç özgürlüğü hakkına açık bir müdahale oluşturmaktadır. Bu bağlamda, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri dinler, inançlar hakkında nesnel ve tarafsız bir ders niteliğine kavuşturulmalı ya da bu dersler zorunlu olmaktan çıkarılarak insan haklarına uyumlu bir muafiyet mekanizması oluşturulmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de hak ihlallerinin yapıldığı diğer bir konu, inanç mensuplarınca özel bir öneme sahip olan dinlenme ve kutlama günlerine ilişkindir. Unutmamalıyız ki ibadet etme hakkı, bayram ve özel günlerin kutlanmasını da içermektedir. Alevi yurttaşlarımız için özel anlamı olan cem ritüelleri, muharrem ya da diğer adıyla 12 imam matem orucu, aşure günü, Hızır orucu, Hıdırellez bayramı, Arap Alevileri için özel olan Gadîr-i Hum bayramı gibi örnekler sayılabilir. Bu günler, Alevi yurttaşlarımızın ibadet ettikleri, bir araya gelip çeşitli tören ve inançsal geleneklerini yerine getirdikleri özel zamanlardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir inancın özel gün ve bayramları, birey ve grup kimliğinin oluşumu ve gelişimi bakımından taşıdıkları anlamın yanı sıra, inancın yeni kuşaklara aktarımı açısından da son derece önemlidir. Alevi yurttaşlarımız özelinde okullardaki sınav programlarının bu gibi özel günler dikkate alınmadan planlanması, çocukların ve gençlerin inançları ve kimliksel gelişmeleri bakımından önemli olan etkinliklere katılmalarını da zorlaştırmaktadır. Aynı şekilde, iş yaşamında, Alevi yurttaşlarımızın inançları bakımından önemli olan özel günlerde izin kullanmamaları, törenlere ve kutlamalara katılamamaları da inanç özgürlüğüne aykırı uygulamalardır.

Değerli milletvekilleri, elbette Türkiye'de inanç hürriyeti hakları ihlal edilenler sadece Aleviler değildir ve elbette Alevi yurttaşlarımızın mağdur edildikleri sorunlar bunlarla sınırlı değildir. Bu kapsamda, Alevi yurttaşlarımızın mağduriyetlerinin giderilmesi için, Hükûmet, öncelikle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin inanç özgürlüğü hakkının ihlali kapsamında Türkiye'yi kusurlu bulduğu konularda ciddi adımlar atmalı ve gerekli yasal düzenleme ve idari uygulamaları acilen hayata geçirmelidir. Bu bağlamda, yönetim ve karar mekanizmalarının çoğunlukçu yapıdan özgürlükçü, laik ve çoğulcu demokrasiye evrilmesi, genelde farklı inançlara mensup tüm yurttaşlarımızın, özelde konumuz gereği Alevi yurttaşlarımızın kendilerini ifade edebilme ve inançlarını özgürce yaşayabilmeleri önündeki bütün engellerin kaldırılması gerektiğine inanıyor, bu duygu ve düşüncelerle tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şimdi, şahsı adına söz isteyen Levent Gök, Ankara Milletvekili.

Buyurun Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz bütçe tasarısı Türkiye'mizin çok kritik günlerden geçtiği bir zamana tekabül etmekte.

Dün, otuz altı yıl önce gerçekleştirilen Maraş katliamının anma törenlerinin Maraş Valiliğince yasaklanması Türkiye’deki Sünni, Alevi, Kürt, Türk, her ne kökenden gelirse gelsin, bütün yurttaşlarımızın ortak bir duyguda, kıvançta ve tasada birlikteliğini engelleyen bir davranıştır. Biz, ülkemizin hangi köşesinde olursa olsun acıların hepsinde ortak bir duyguyu göstermek durumundayız, neresinde olursa olsun sevinçleri de paylaşmak durumundayız. Böyle yapabilirsek, bunu gerçekleştirebilirsek biz bir ulus olarak hayatımızı devam ettirebilir ve yurttaşlık olgusunu Türkiye’nin dört bir yanında korumaya çalışabiliriz. Bu nedenle, otuz altı yıl önce gerçekleştirilen Maraş katliamını bir kez daha lanetliyorum. Orada hayatını kaybedenleri bir kez daha saygıyla anıyorum. Orada hayatını kaybedenlerin yakınları ve tüm Türkiye bilmelidir ki Başbağlar’da olduğu gibi, Roboski’de olduğu gibi, Sivas katliamında olduğu gibi Maraş katliamı da Türkiye’nin ortak bir acısıdır ve bütün herkes de bu acıya ortak olmak durumundadır; devletin görevi de böylesi acıları anmak için toplananların önüne set çekmek değil, engel olmak değil, tam tersine, yardımcı olmaktır.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz bütçe kanununda görüştüğümüz madde bütçe kanundaki meblağların aktarılmasına, devir ve teslimine ilişkindir. Biz, geçtiğimiz dönemlere baktığımızda, bütçe kanunlarında arzu edilen bu şekilde kaynakların aktarıldığına tanık olmadık değerli milletvekilleri. Bir bakıyorsunuz, dar gelirlimiz, emeklimiz, işçimiz, memurumuz maaşlarına en ufak bir artışı beklerken kaynaklar başka yerlere aktarılıyor. Örneğin -Sayın Bakan da burada- kaçak saraya Kalkınma Bakanlığından 1 katrilyonun üzerine para aktarılıyor değerli arkadaşlarım. Biz “1 katrilyon 370 milyar lira” diye kaçak sarayın maliyetini konuşuyoruz ama daha Cumhurbaşkanlığı ödeneğinden oralara ne kadar aktarıldığı belli değil, bundan sonra da ne kadar para harcanacağı belli değil. Daha orada yapılacak binalar, tefriş bunun dışında. Yani, kaynakları biz niye dar gelirliye aktarmıyoruz, memura aktarmıyoruz, işçimize, çiftçimize aktarmıyoruz da lükse, şatafata aktarıyoruz? Diyanet İşleri Başkanına tahsis edilen arabanın kamuoyunda açtığı vicdan yarasını hesaplayabiliyor musunuz?

Bakın, dün Gençlik ve Spor Bakanlığı bütçesini konuştuk. Gençlerimizin önemli bir bölümü maalesef uyuşturucunun, sentetik uyuşturucunun tehdidi altında. Yani, spor bütün gençlerimizi birleştiren bir faktör değil midir? Bu kaynakları biz, niye amatör spor kulüplerimizi geliştirmek, gençlerimizi çok daha uygun koşullarda özgürlük alanlarını artıracağımız alanlara motive etmek için kullanmıyoruz? Amatör spor kulüplerimiz parasızlıktan kırılıyor. İşte Ankara’nın güzide futbol kulübü Ankaragücü, cumhuriyetle yaşıt. Cumhuriyetten önce kurulan, “Altınörs İdmanyurdu” diye İstanbul’da kurulan bu futbol kulübü, oyuncularının büyük çoğunluğunu Kurtuluş Savaşı’nda yitirince, Atatürk’ün talimatıyla, Ankara’da Ankaragücü olarak tekrar kuruluyor ve cumhuriyetle yaşıt bir kulüp. Ama, bu kulüp bugün batma noktasında, yaşam mücadelesi veriyor. Örneğin, böylesine marka değeri yüksek, insanları ve o ilde yaşayanları bir aidiyet duygusuyla ortak bir duyguda birleştiren bu tür kulüpleri kurtarmak, onları yaşatmak kimsenin aklına gelmiyor.

Sayın Bakan, dün Gençlik ve Spor Bakanımız Ankaragücü’yle ilgili bana özel bir cevap vereceğini ifade etti. Daha sonra buradan gitti ama Sayın Bakanla yaptığım görüşmede olumlu izlenimler edindim. Umuyor ve diliyorum ki Ankaragücü ve borç batağındaki diğer spor kulüplerimize gerekli aktarmalarımızı yaparsınız.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Kocaelispor.

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Bursaspor.

LEVENT GÖK (Devamla) – Bu konudaki gençlerimizi de içinde bulundukları durumdan en iyi şekilde kurtarırsınız diye bekliyor, hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şimdi de Hükûmet adına Maliye Bakanı Mehmet Şimşek konuşacaklardır.

Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Tabii ki bütçe hakkı çok önemlidir ve ben de gerçekten önemsiyorum. Dolayısıyla, hiçbir şekilde, bütçe hakkını tali bir konuymuş gibi ne dün ne de bugün ifade etmem mümkün değil. Yalnız, dün de şunu söyledim, bugün de söyleyeyim: Cumhuriyet tarihimizde bu ilk yapılan bütçe değil. Yapılan hemen hemen bütün bütçelerin kesin hesaplarında tamamlayıcı ödenek vardır. Tamamlayıcı ödenek ne yeni bir şeydir ne kesin hesap yeni bir şeydir. Bütçe, bildiğiniz gibi, birtakım varsayımlara ve tahminlere dayalıdır. Dolayısıyla, hemen hemen hiçbir dönemde bütçe kesin hesaplarında tamamlayıcı bir ödenek olmaması söz konusu değildir.

Şimdi, yedek ödenek kullanımına ve bunun açıklanmasına ilişkin de birtakım hususlar gündeme getirildi. Doğrusu, Sayıştayın burada benim de doğru bulduğum bir eleştirisi vardı, bunu Plan ve Bütçe Komisyonunda da söyledim. Sayıştay diyor ki: “Siz yedek ödenekten kullanımları, başlangıç ödeneğine göre değil, yıl sonu gerçekleşmesine göre açıklayın.” Bizim arkadaşlar “Biz 5018 sayılı Kanun’dan şunu anladık, bizim değerlendirmemiz bu. Biz bugüne kadar bu şekilde açıklıyoruz.” demişler. Ben dedim ki çok açık ve net olarak: Bundan sonra Sayıştayın dediği gibi açıklanacak. Dolayısıyla, o konuda en ufak bir tereddüdümüz yok ve ben Plan ve Bütçe Komisyonunda değerli arkadaşlarımıza, yıl içerisinde yedeğe aktarılan toplam yedek ödenekten kullanımların bütün detaylarını verdim. Yüce Meclise saygımdan dolayı burada müsaade ederseniz rakamları tekrarlayayım.

Şimdi, açıklanan yedek başlangıç ödeneği -rakamları yuvarlayacağım- 949,2 milyon lira. Şimdi, personel giderlerine aktarılan 13,1 milyar lira, teşkilat veya görev değişikliği nedeniyle yer değiştiren… Şimdi, Maliye Bakanı olarak, diyelim ki siz yıl içerisinde bir kanun çıkardınız, Sosyal Güvenlik Kurumunun veya Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının uhdesinde olan bir ödeneği pat diye doğrudan doğruya başka bir bakanlığa aktaramıyorsunuz. Önce yedeğe alıyorsunuz, ondan sonra aktarıyorsunuz.

Şimdi, bakın, bu çerçevede size örnekler vereyim. Mesela, Çalışma Bakanlığından Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına, sadece görev değiştiği için, ödeme gücü olmayanların prim gideri için yer değiştiren 2,5 milyar lira; Çalışma Bakanlığından Maliye Bakanlığına, Sosyal Güvenlik Kurumu sigortalara devlet katkısı için yer değiştiren, bakın, 762 milyon lira; Hazine Müsteşarlığından Ulaştırma Bakanlığına -mesela TCDD’nin finansmanı için Hazineden TCDD’ye aktarılacak, önce yedeğe alınıyor- bakın, burada da 1,5 milyar lira; Hazine Müsteşarlığından Enerji Bakanlığına, genel aydınlatma giderleri… Eskiden genel aydınlatma giderlerini Hazine ödüyordu, kanun öyleydi; sonra, yıl içerisinde kanunu değiştirmişiz, demişiz ki: “Yok, en iyisi Enerji Bakanlığı ödesin.” Ama o zaman ödeneğini de aktarmamız lazım. Nasıl aktaracağız? Önce yedeğe alacağız, sonra Enerji Bakanlığına vereceğiz.

Değerli arkadaşlar, yatırımlar için aktarılan 9,8 milyar lira; afet, acil durum için 1,2 milyar lira; 5018/24 kapsamında Başbakanlığa 700 milyon lira, İçişleri Bakanlığına 1,4 milyar -bütün detaylarını veremezsek- Köy Hizmetleri personelinin maaş ve kıdemi için 560 milyon lira, yani İçişlerinden kastım o.

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Köy Hizmetleri kalmadı ki Sayın Bakanım, kapattılar.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, şöyle, yani, bütün bu detaylar burada ve ben bunları teker teker Plan ve Bütçe Komisyonunda değerli arkadaşlarımıza açıkladım.

Şimdi…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – “Kamuoyuna açıklayın.” diyor Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Kamuoyuna da açıklayacağız, tamam. Ben onu da dedim, hatırlarsanız Plan…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bizim söylediğimiz Sayıştayın söyledikleri, kafamızdan uydurmuyoruz yani.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Ben bu Sayıştayın talebini de doğru bulduğumu söyledim. Plan ve Bütçe Komisyonunda dedim ki…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – O zaman üç yıldır niye yapmıyorsunuz? Siz yeni Bakan değilsiniz ki, biz de onu söylüyoruz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Plan ve Bütçe Komisyonunda dedim ki bundan sonra da biz bunu yapacağız.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Cumhurbaşkanlığına aktarılan var mı Başbakanlıktan bunun içinde? O 700 milyonda var mı Sayın Bakanım?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, dolayısıyla, bu ödenek üstü harcama yine kanun çerçevesinde yapılıyor.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) – Soru-cevapta sorarsın Sayın Günal.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Hayır, işte, şimdi açıklıyor da onun için diyorum şeffaf bir şekilde.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Şimdi, birkaç husus daha gündeme getirildi.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bu 700 milyon da var mı Sayın Bakanım, onu da açıklayın.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Müsaade ederseniz…

Bunlardan bir tanesi öğretmen atamaları, sık sık gündeme getirilen bir konudur. Bakın, 2003 yılı ile 2014 yılı arasında tam 457.537 öğretmen atamışız. Bugün itibarıyla toplam öğretmen sayımız 852.029. Dolayısıyla, bizim ne kadar öğretmen atadığımız son derece açık ve net. Ama dünyanın hiçbir ülkesinde herhangi bir fakülteden mezun olana devlette iş garantisi yoktur, atama garantisi yoktur, böyle bir sistem yoktur, hiçbir ülke bunu yapamaz. Mesela Kore’de şimdi üniversite mezuniyet oranı neredeyse yüzde 100’lere dayanmış durumda. Biz arzu ederiz ki Türkiye’de herkes -yüzde 100- üniversite mezunu olsun ama bunların tamamını kamuda istihdam etme imkânı yoktur. Şu anda, 2015 yılında, bütçenin yüzde 30’unu, 140 milyar lirayı biz memur maaş ve sosyal güvenlik prim gideri olarak ödeyeceğiz. Sosyal güvenlik sistemine de bu amaçla yaptığımız aktarımlar var çünkü Sosyal Güvenlik Kurumu da… Biliyorsunuz, prim gelirleri, emeklilerimizin maaşını ödemeye yetmiyor. Ona yaptığımız aktarımları da dikkate alırsanız, bütçenin neredeyse yarısına yakını -yani Sosyal Güvenliğin de ödediği maaşları dikkate alıyorum- önemli ölçüde personel giderlerine gidiyor. Dolayısıyla, biz öğretmen sayımızı artırmışız, imkânlar elverdiğince artırmaya devam edeceğiz.

Şimdi borç konusuna gelince… Değerli arkadaşlar, bakın, Türkiye’de, kamunun dış borcu 2002 yılında 88,5 milyar dolar. Türkiye'nin o dönemde rezervi ne kadar? Bakarsanız, o dönemde rezervi 28 milyar dolar. Şimdi 28 milyar dolar rezerviniz var 2002’de, yaklaşık 88,5 milyar dolar da borcunuz var, açık ve net. Bugün, Türkiye'nin, daha doğrusu kamunun, yılın ikinci çeyreği itibarıyla -çünkü borç rakamı o güne ait- dış borcu 123,8 milyar dolar, rezervi 132,6 milyar dolar. Dolayısıyla, şu anda devletin rezervi devletin dış borcundan daha fazla. Dolayısıyla, devlet -kamu olarak- dünyadan alacaklı konumda ama özel sektörün borçlarında artış olmuştur. Özel sektörün borçları, bakın, 43,1 milyar dolarmış 2002 yılında, yine ikinci çeyrek itibarıyla 278 milyar dolara ulaşmıştır. Özel sektörün borçlarının önemli bir kısmı siz de takdir edersiniz ki yatırımların finansmanı içindir. Ben dün de söyledim, 2002 yılında reel bazda yatırımları 100 alsanız 2013 yılında 254’e ulaşmış. Dolayısıyla, bu dönemde reel sektörün çok ciddi yatırımları olmuş. Önemli olan bu borcun üretken alanlara gidip gitmediğidir. Bizim de aslında teşviklerimiz o yöndedir yani Türkiye özel sektörde borçlanacaksa, kamuda borçlanacaksa üretken alanlara doğru gitsin ki Türkiye bu noktada ileride bir sıkıntı yaşamasın.

Son bir şey daha söyleyeyim: Aslında borca dolar cinsinden, TL cinsinden bakmak çok sağlıklı değil. Borcun millî gelire oranı olarak bakmak lazım. O da, çok açık ve net olarak şunu söyleyeyim: Şu anda gelişmekte olan ülkelerin brüt borcunun millî gelirlerine oranı yüzde 40. Türkiye'de brüt borcun millî gelire oranı, kamunun, yüzde 33. Gelişmekte olan ülkelere bakarsanız böyle. Gelişmiş ülkelere bakarsanız, mesela OECD ülkelerini alırsanız borcun millî gelire oranı yüzde 112. Türkiye'de yüzde 33. Avrupa Birliğinde yüzde 90’ın üzerinde. Gelişmekte olan ülkelerde yüzde 40’ın üzerinde, Türkiye'de yüzde 33. Dolayısıyla, hangi ölçütü kullanırsak kullanalım Türkiye'nin kamu dengelerinde bir iyileşme söz konusu, kamu borç dinamiklerinde bir iyileşme söz konusu. Zaten bu iyileşmeler yaşanmasaydı bugün enflasyon yüzde 9 civarı, faizler yüzde 9’un altında. Bu mümkün mü? Çok zor. Dolayısıyla, Türkiye, eğer evini düzene koymasaydı, kamu borcunda, kamu borç dinamiklerinde ve bütçe dengelerinde ciddi bir iyileşmeye gitmeseydi, hatta en sağlıklı ülkelerden birisi olmasaydı bugün reel faizler negatif yani eksi olmazdı.

Çok teşekkür ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Yani, faiz düşmesin mi diyorsunuz Sayın Bakanım? Negatifse zaten daha fazla düşmesin demektir.

BAŞKAN – Evet, şimdi şahsı adına nihayet Muzaffer Aslan, Kırşehir Milletvekili.

Buyurun Sayın Aslan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUZAFFER ASLAN (Kırşehir) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 6’ncı maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmamın başında, 2015 Yılı Bütçe Tasarısı’nın hazırlanmasında emeği geçen başta Maliye Bakanımız olmak üzere tüm Bakanlık mensuplarına, Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerimize ve bürokratlarımıza teşekkür ediyorum. Bütçenin 6’ncı maddesi, yıl içinde meydana gelecek gelişmelerin zorunlu kıldığı durumlarda bütçe ödenekleri arasında aktarım yapılmasına ilişkin esasları içermektedir.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ hükûmetlerince on iki bütçe hazırlanmış ve bu bütçeler başarıyla uygulanmıştır. Demokrasi tarihimizde ilk kez bir siyasi parti kesintisiz olarak art arda on üç bütçe hazırlamıştır. Bu bizim için büyük bir onurdur. Yapmış olduğumuz hiçbir bütçe popülist bir yaklaşımla hazırlanmamıştır. Yapmış olduğumuz bütün bütçeler, istihdamı ve büyümeyi destekleyen, tasarrufları arttırmaya yönelik, ekonomik ve sosyal kalkınmaya öncelik veren ve en önemlisi yatırımlara kaynak ayıran bütçelerdir. Türkiye’de ekonomik kalkınma ile demokratik gelişme arasında sıkı bir bağ vardır. Demokrasisi gelişmeyen toplumlar ekonomik alanda da başarı sağlayamazlar. AK PARTİ’nin temel önceliklerinden biri de ileri demokrasinin yanı sıra ekonomidir. Bu nedenle on iki yıllık iktidarımız boyunca demokratikleşmede attığımız adımlar, ekonomik başarılarımızın hem sebebi hem de sonucu olmuştur. Orta vadede ekonomi politikamızın amacı, dünya ekonomisinde yaşanmakta olan belirsizlik ortamının ülkemize etkilerini en alt seviyede tutarak bir yandan cari açığı kademeli olarak düşürmek, diğer yandan da büyümeyi artırmaktır.

AK PARTİ iktidarı döneminde eğitim, sağlık ve sosyal destekler bütçeden en yüksek payı alan alanlar olmuştur. 2015 yılı bütçesinde en yüksek payı yine eğitime ayırıyoruz ve toplam eğitim ödeneklerini 87,5 milyar liraya çıkarıyoruz.

Hükûmetlerimiz döneminde sağlıkta bir devrim gerçekleştirdik. Halkımıza daha iyi sağlık hizmeti vermek için 2015 yılında gerekli olan kaynağı bütçeden sağlığa ayırdık. 2015 yılında kamu sağlık harcamaları için, Sosyal Güvenlik Kurumu ve merkezî yönetim bütçesinden 80,9 milyar TL’yle en büyük ikinci kaynağı sağlık harcamalarına ayırıyoruz. Böylece, 2015 yılında sağlık harcamaları için ayırdığımız kaynağı 2002’ye göre 6 katına çıkarmış bulunuyoruz.

Ekonominin verimliliğini artıracak, bölgelerin gelişmesini hızlandıracak ulaştırma, enerji, sulama ile bilgi iletişim teknolojilerine ilişkin altyapı projelerine öncelik verdik. Kamu-özel iş birliği kapsamında uygulanan projelerle kamuyu ilave yük altına sokmadan önemli altyapı projelerini gerçekleştirdik. Hükûmetlerimiz döneminde faiz yükünün azalmasıyla elde ettiğimiz mali alanı eğitim, sağlık ve altyapı için kullandık.

Değerli milletvekilleri, toplanan vergiler vatandaşlarımızın bize emanetidir. Bu emaneti mali disipline uyarak en isabetli ve en verimli bir şekilde milletimizin refahı ve öncelikleri için kullandık. 2002 yılında vergi gelirlerinin yüzde 85,7’si faiz ödemelerine giderken, bu oranı yüzde 14,3’e kadar indirdik.

2013 yılında Türkiye olarak, on dokuz yıl sonra, ilk kez, IMF’ye 23,5 milyar dolar olan borcumuzu sıfırladık. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Bu arada, G20 Dönem Başkanlığını 1 Aralık 2014 itibarıyla aldık ve 2015 yılı boyunca G20 gündeminin belirlenmesinde ve tartışmaların yönlendirilmesinde önemli rol üstleneceğiz.

Değerli milletvekilleri, 2015 yılı bütçesi yeni Türkiye'nin ilerleyişini sürdüren bir bütçedir. Bu bütçe daha önceki bütçelerimizde olduğu gibi, siyasi kaygılardan …

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUZAFFER ASLAN (Devamla) - … uzak, ülkemizin geleceği düşünülerek hazırlanan bir bütçedir. Bu bütçe ülkemize hizmet edecek bir bütçedir.

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Sayın Başkan, bir dakika verin.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, bir dakika…

BAŞKAN – Evet, genel istek üzerine, buyurun.

MUZAFFER ASLAN (Devamla) - 2015 yılı bütçemizin hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şimdi soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Kaptan, buyurun.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Sayın Kaptan yok.

BAŞKAN – Sayın Işık, buyurun.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 2014 yılı bütçesinden yapılan toplam aktarma, ekleme, devir ve iptal edilen ödenek tutarları ne olmuştur? Seçim yılı, 2015 yılı için bu kalemlere ait tahmininiz nedir? Bütçeyi gerçekten denk tutabilecek misiniz?

İki, belediyeler ve il özel idarelerinde sözleşmeli olarak çalışanların 2011 yılında devlet memurluğu kadrolarına aktarılmalarının arkasından yine 100 bine yakın kadronun sözleşmeli olarak doldurulduğu ve birçok kişinin sınavsız ve KPSS belgesi olmadan oralarda işe yerleştirildiği iddiaları doğru mudur, doğruysa bu dönemde kaç kişi yerleştirilmiştir? Açıklayabilirseniz sevinirim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Demiröz…

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, sizin şeffaf ve açık, net cevap verme özelliğinizden hareketle şunu sormak istiyorum: 2013 yılında Bursa ne kadar vergi ödemiş? Değişik bir ifadeyle, Bursa olarak gayrisafi yurt içi hasılaya ne kadar katkı koyduk TL olarak, yüzde olarak? Ne kadar kamu yatırımı aldık TL olarak? Aynı şeyi ekim ayı veya kasım sonu itibarıyla, 2014 yılı için de -ne kadar vergi ödedik, ne kadar kamu yatırımı aldık- açıklarsanız sevinirim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Akar...

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, bugün Türkiye’de amatör ve profesyonel spor kulüpleri müthiş bir borç yükü altında bulunuyorlar. Profesyonel spor kulüplerinin bu borç yüküne rağmen reklam girdileri, televizyon canlı yayın gelirleri gibi birçok geliri olmasına rağmen, amatör spor kulüplerinin hiçbir geliri bulunmuyor ve bu borçlar da yanlış yönetimler nedeniyle de kronik hâle gelmiştir. Bunu da ayrıca belirtmek istiyorum. Bunlardan biri de Kocaelispor kulübüdür. Kocaelispor, bir marka değeri taşıyan ve bugün BAL Ligi’nde yani Bölgesel Amatör Lig’de oynamasına rağmen 10-15 bin seyirciyle oynayan, Süper Lig’den daha fazla seyirciyle oynayan bir spor kulübü olmasına rağmen bu borç yükü yüzünden transferlerini gerçekleştiremiyor, sportif faaliyetlerini yeterince yerine getiremiyor. Ve bu borcun büyük bir kısmını devlete olan gelir vergisi ve Sosyal Güvenlik Kurumuna olan borç oluşturuyor. Bu durumu ortadan kaldırabilmek için özellikle profesyonel ligden amatör kümeye düşmüş ve marka değeri olan bir kentin tüm algısının üzerinde olduğu, değer verdiği ve aidiyet duygusuyla bağlı olduğu bir futbol takımının borcunu giderebilmek için ne yapabiliriz?

BAŞKAN – Sayın Erdemir...

AYKAN ERDEMİR (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, konuyu aktardım gerçi size ama bir de tutanağa girmesi açısından ifade etmek isterim. Vergi Usul Kanunu’nun 151’inci maddesinde “Hekimlerden, hastaların hastalıklarının nev'ine müteallik bilgiler istenemez.” denilmektedir fakat geçtiğimiz aylarda Bursa’da yürütülen vergi denetimlerinde gerek doktorlardan gerek hastalardan hastalıklara yönelik bilgi talep edildiğine ilişkin yoğun şikâyet gelmektedir. Konuya ilişkin gerek Vergi Usul Kanunu’nun hatırlatılması gerekse tıp etiği açısından daha uygun bir çözümün bulunmasını dikkatinize sunmak isterim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Günal...

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, güzel cevap verdiniz ama burada 10 milyarlık diyelim ki yatırım demişsiniz, bunun ayrıntısı nedir? Yani bir bize değil bir de kamuoyuna açıklamanız gerekiyor. Biz 10 milyarlık yatırımı nereye harcadık bilmiyoruz, bütçe tahsisimiz var, bunları bilmemiz lazım. Veya personelde dediniz, personelle ilgili veriyoruz.

Ekstra ödenek harcamalarında da en fazla Millî Eğitime var ama hâlâ kadro olmasına rağmen atanamayan öğretmenler var. Bu nasıl bir şeydir, onu da anlamadık.

Bir de -madem şeffaf bir şekilde söylüyorsunuz- şu anda kaçak sarayın yapımına -siz de söylediniz- 1 milyar 376 milyon harcanmış. Bu, Başbakanlığın bütçesinden Cumhurbaşkanlığına nasıl geçiyor, nasıl olacak? Yani siz bu bütçeyi vermişken biz onu Başbakanlığa vermiştik, şimdi bina geçti Cumhurbaşkanlığına. Başbakanlığa yeni yer yapılacak mı, nasıl olacak, anlamadık, onun için soruyoruz. Bir yere para veriyoruz, oradan oraya bina aktarılıyor, buradan buraya para aktarılıyor. Eğer bir bilgi varsa bununla ilgili de... Başbakanlık bütçesinden Cumhurbaşkanlığına bu sene aktarılan var mı, bunu nasıl muhasebeleştireceksiniz, merak ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Türkkan...

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Bakanım, Bakanlığınız boyunca birkaç defa vergi affı getirildi, vergi affı veyahut da vergi ödeme kolaylığı da diyebiliriz. Yalnız görünen odur ki, bu konuda, vergi tahsilatı meselesinde çok başarılı olunamadı, burada bir eksiklik var. Eksikliğin ne olduğu konusunda herhangi bir düşünceniz var mı? Ya cezaların affedilmesiyle ilgili bir sıkıntı var veyahut da faizle ilgili bir sıkıntı var ama borçlu mükellef hâlâ gelip borcunu ödemekle ilgili tereddütler geçiriyor. Bu konuda bir çalışmanız var mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi, değerli arkadaşlar, 2014 yılına ilişkin aktarmalar, eklemeler, devirler, iptaller takdir edersiniz ki henüz kesinleşmedi, yıl bitmedi, aralık ayında da bu türden işlemler olabiliyor. Mesela, biz Ulaştırma Bakanlığına şunu da söyledik çünkü ulaştırma altyapısı önemli bir... Başka alanlarda kullanamadığı ödeneğini...

ALİM IŞIK (Kütahya) – Şu ana kadar olanlar Bakanım, şu ana kadar. Elinizde varsa...

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – İşte arkadaşlar, şöyle: Baksınlar, çıkartılabilir ama henüz kesin hesap çıkmadığı için takdir edersiniz ki hemen çıkartıp getirmek zor oluyor. 2015 yılı tahmini de aynı çerçevede.

Denk bütçe... Tabii, denk bütçeye henüz yakın değiliz ama şunu söyleyeyim: Hiçbir dönemde olmadığı kadar bütçe açığı düşük. 2017 yılında eğer bizim Orta Vadeli Program’a ilişkin temel varsayımlarımız gerçekleşirse 2017 yılında genel devlette yüzde 0,1’lik fazlaya geçeceğiz, nominal olarak yani faiz dışı fazladan bahsetmiyorum, normal bütçe dengesinden bahsediyorum. 2017 yılında yüzde 0,1’lik fazlaya geçmeyi ümit ediyoruz.

Bu, sözleşmelilerin tekrar kadroya geçirilmesi hususu: Siz de biliyorsunuz ki bütün sözleşmeliler bir dönem itibarıyla kadroya geçirildi. Bundan sonra da o çerçevede birtakım uygulamalar olabilir.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Yeni alım, o boşalan 100 bin kadroya yeni alım ne olacak?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Benim bilgim dâhilinde şöyle: Gerek yerel idarelerde olsun yani il özel idareleri veya belediyeler veya bakanlıklarda sadece ve sadece özel kalem müdürleri ve basın müşavirleri doğrudan doğruya açıktan atama yapılabiliyor. Diğer hemen hemen bütün alanların -alt işveren ilişkisini hariç tutuyorum, alt işveren ayrı çünkü onlar kadrolu değildir- tamamında normalde KPSS’yle gelmesi gerekiyor.

Şimdi, Bursa’ya ilişkin vergi tahsilatı geldi önüme. 2013 yılında 6 milyar 765 milyon liralık bir vergi tahsilatı yapılmış.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Tahakkuk eden ne kadar Sayın Bakan?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Tahakkuk edeni arkadaşlar herhâlde siz sormadığınız için çıkarmamışlar.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – O çok önemli çünkü biz 1’inciyiz Kocaeli olarak.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, değerli arkadaşlar, şunu yapabilirim ben: Arzu ediyorsanız, bütün illerin ayrı ayrı ödediği vergi gelirleri -zaten biz bir şekilde yayınlıyoruz- tablosunu sizinle paylaşayım. Çünkü arkadaşlar bazen bu tür konularda hazırlıklı olamayabiliyorlar, müsaade ederseniz, biz öyle yapalım çünkü il il soruyorsunuz, en doğru yöntem o.

Şimdi, spor kulüplerine gelince: Değerli arkadaşlar, Süper Lig’de profesyonel spor kulüpleri yükümlülüklerini yerine getirecekler. O konuda bence hem kamu vicdanı olarak hem de aslında hiçbir şekilde bizim onlara özel bir şey göstermememiz lazım yani özel bir alan açmamamız lazım. Ama ifade ettiğiniz gibi, yani amatör lig düzeyinde olup da bu türden sıkıntıları yaşayanlara bir düzenleme yüce Meclisin takdirinde olan bir konudur. Ben amatör düzeyde spor yapanlara yapılacak bir düzenlemeyi makul görürüm -ilkesel olarak konuşuyorum- ona farklı bir şekilde yaklaşmam; bu da böyle.

Şimdi, özellikle bu vergi müfettişlerinin hastaya ilişkin özel bilgileri talep etmesi mümkün değildir. Bunun talep edilmesi tespit edilirse ben gerekeni yaparım. Bu konuda da uyaracağız ama dediğim gibi, siz bize de ilettiniz, ben gereken soruşturmayı açacağım.

“10 milyar yatırım nereye gitti?” Makul bir talep, detaylarını verebiliriz ama çok büyük oranda ulaştırma altyapısına gittiğini söyleyebilirim.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Kamuoyuna Sayın Bakan, bize değil.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Kamuoyuna da açıklayacağız.

Değerli arkadaşlar, şunları bilelim, bunların, yine bütün bu ilave kullanımların tamamı teker teker detaylarıyla Sayıştay denetimine tabidir. Binalar kamu idareleri arasında kimin yaptığına bakılmaksızın tahsis yoluyla geçebilir. Örneğin, bizim diyelim ki bir eğitim merkezimiz var, ihtiyaç yoksa başka bir tarafa da verebiliriz.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bütçeyi nasıl yapacağız?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, şöyle, o zaten çok yıllara sari, binalar çok yıllara sari bütçeyle yapıldığı için önemli olan bütçenin kimden çıktığından çok, nihayetinde o binanın kamuda hangi birime tahsis edileceği meselesidir, o rahat bir şekilde çözülebilir bir konudur.

ALİM IŞIK (Kütahya) – O konuda bir protokol var mı Sayın Bakan?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, vergi borçlarının yapılandırılmasına gelince değerli arkadaşlar, güzel bir soru. Aslında, ciddi bir şekilde araştırılması da yapılmalı. Benim görebildiğim kadarıyla konu şu: Şimdi, sık sık eğer -göreceli olarak konuşuyorum- af niteliğini taşıyan bazı unsurları içeren yapılandırmaları yaparsanız o beklentiler sürekli devam ediyor. Şimdi, hatırlarsanız en son yapılandırmaya -Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi arkadaşlarım bilirler- ben gittim, oturdum ve dedim ki: “Ne olur bu cezaları silmeyin. Bir daha da bu af beklentisini kaldıralım.” Nitekim, son çıkan yapılandırma tasarısı şöyle çıktı: Ana parayı alıyoruz, vade farkı olarak enflasyonu alıyoruz, cezaları da silmedik. Şimdi, böyle bir sistem devam ederse bundan sonra hiç kimse “Ya, işte iki üç yılda bir nasılsa yapılandırma olacak, ben kamu alacağını listenin en sonuna alsam da bir sorun yok.” Ha, şunu da söyleyeyim: Zaman zaman bizim mükellefler sıkıntıya girebilirler. Bakın, Maliye Bakanlığı olarak söylüyorum, dürüst mükellefe yani vergisini beyan edip sonra da ödeme zorluğuna girmiş olan mükellefe biz şu anda piyasa faizinin altında bir faizle bir yapılandırmayı zaten yapıyoruz. Yüzde 12’lik bir faizle biz bir yapılandırmayı…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yüzde 12 çok büyük bir faiz, bir sanayici için büyük bir faiz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, şöyle, Hazineye göre yüksek. Değerli arkadaşlar, bakın, bugün özel sektörün bu çerçevede borçlanma imkânı sınırlı. Hazinenin borçlanmasıyla karşılaştırırsanız doğru söylüyorsunuz ama Hazinenin borçlanmasıyla iyi bir referans değil.

Şimdi, dolayısıyla şunu söylemeye çalışıyorum. Dürüst mükellefin biz yanındayız, her türlü kolaylığı sağlayalım, taksit sayısını artıralım, kolaylaştıralım ama gelin, bir daha asla kamu alacağından vazgeçmeyelim.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sizi dinlediler ama havuzculara kıyakta dinlemediler.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Bakan, o faiz oranı o kadar yüksek ki ödeme zorluğu çekiyoruz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

7’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7- (1) Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı bütçesinin 38.01.02.00-09.4.2.20-2-05.2 (Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı) tertibinde yer alan ödenek, bu Program kapsamında lisansüstü eğitim veren yükseköğretim kurumlarına, mal ve hizmet alımlarında kullanılmak üzere, görevlendirilen öğrencilerin sayıları ve öğrenim alanları dikkate alınarak tahakkuk ettirilmek suretiyle ödenir. Ödenen bu tutar karşılığını bir yandan ilgili yükseköğretim kurumunun (B) işaretli cetveline öz gelir, diğer yandan (A) işaretli cetveline ödenek kaydetmeye ilgili yükseköğretim kurumu yetkilidir.

(2) 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 43 üncü maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi, 44 üncü, 46 ncı, 58 inci, ek 25 inci, ek 26 ncı ve ek 27 nci maddeleri ile 19/11/1992 tarihli ve 3843 sayılı Kanunun 7 nci maddesi uyarınca tahsil edilen tutarlar ve diğer gelirler, yükseköğretim kurumları bütçelerine özel gelir ve özel ödenek olarak kaydedilmez. Tahsil edilen bu tutar ve gelirler, ilgili yükseköğretim kurumu bütçesine öz gelir olarak kaydedilir. Kaydedilen bu tutarlar karşılığı olarak ilgili yükseköğretim kurumu bütçesine konulan ödenekler, gelir gerçekleşmelerine göre kullandırılır.

(3) Öz gelir karşılığı olarak ilgili yükseköğretim kurumu bütçesinin (A) işaretli cetvelinde fonksiyonel sınıflandırmanın dördüncü düzeyinde tertiplenen ödenekler arasında (09.6.0-Eğitime yardımcı hizmetler fonksiyonu altında öz gelir karşılığı tefrik edilen ödenekler arasında yapılacak aktarmalar hariç) aktarma yapılamaz.

(4) Maliye Bakanı;

a) Emniyet Genel Müdürlüğünün öğrenim ve eğitim müesseselerinde okutulan ve eğitim gören yabancı uyruklu öğrenci ve personele yapılan giderler karşılığında ilgili devletler veya uluslararası kuruluşlar tarafından ödenen tutarları,

b) NATO makamlarınca yapılan anlaşma gereğince yedek havaalanlarının bakım ve onarımları için ödenecek tutarları,

aynı amaçla kullanılmak üzere bir yandan genel bütçeye gelir, diğer yandan yukarıda yazılı idare bütçelerinde açılacak özel tertiplere ödenek kaydetmeye ve bu suretle ödenek kaydedilen tutarlardan yılı içinde harcanmayan kısımları ertesi yıla devretmeye yetkilidir.

BAŞKAN – Madde üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz isteyen Abdullah Levent Tüzel, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Tüzel. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, sevgili halkımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, İnsan Hakları Haftası’yla başladığımız, yolsuzluk ve hırsızlıkları konuştuğumuz bir süreçte bütçenin sonuna doğru geliyoruz.

Öncelikle, bu son konuşmamda yine iktidarın uygulamalarından söz edeceğiz tabii ki. “3Y’yle mücadele” diyerek geldiler ve şimdiki vaat de hepimizin bildiği gibi 2023’ün yeni Türkiyesi. Yeni Türkiye’nin ne olduğunu anlamak için on iki yıllık iktidarın yaşattıklarına bakmak lazım, bunları hatırlarsak vadedilen cennetin ne olduğunu daha iyi anlarız. Nedir AKP’nin yeni Türkiyesi, bunu konuşmak istiyorum.

En sonuncusu, Başbakan Davutoğlu’nun açıkladığı ekonomik eylem planından başlayabiliriz. Neymiş? Tasarruf yapacakmışız. Artık hediye plaket vermek yok. Ne var? Fidan vereceğiz ama bu konuşulurken 891 lira asgari ücretle yaşamak zorunda olan işçiler, emekçiler, emekliler kendilerine yapılacak yüzde 3, günde 1 lira artışı ve öbür taraftan da yapılan başkanlık sarayını konuşuyor. 150 bin metal işçisi üç yıllık sözleşmede eriyen ücretlerini konuşuyor ve âdeta burunlarından soluyorlar. Yarın, 21 Aralıkta yani Gebze’de metal işçileri sermaye dünyasına ve ihanet içerisindeki sendikacılara seslenecekler, hesap soracaklar. İşinden atılan Maltepe Üniversitesi Hastanesi emekçileri direnişte. Aynı şekilde, madenlerde ölüme gönderilen, işten atılan madenciler, Soma’dan sonra Zonguldak’ta, eksi 700 metrede tam 600 işçi Hattat Holdingin Hema madeninde işten atıldıkları için birlik oldular, direnişe geçtiler ve devlete sesleniyorlar, Hükûmete sesleniyorlar: “Bizi koruyun, haklarımızı savunun, iş güvencemizi sağlayın.” diyorlar ama dinleyen yok.

İşte, yeni Türkiye’nin manzarası günde 1 lira artışla milyonlarca emekçinin ya çalışarak ölmesi ya açlıktan ölmesidir; işçilerin kapitalist zengine saraylar yapılması için kurban verilmesidir ve tabii ki bunun karşısında hak arayan, greve, direnişe çıkan işçinin hakkının yasaklanmasıdır. Yeni Türkiye tam gaz özelleştirmelerin, kamunun yağmalanmasının, yolsuzluğun tavan yapmasıdır. Sorarım size: Bir işçi yolsuzluk yapabilir mi? Yolsuzluk yapmak bu düzende bir yer tutmayı gerektirir. 17 Aralıkta görülmüştür, kimlerin adı geçmiştir? Siyasetçiler, bürokratlar, iş adamları. Ancak, onların imkânları bu halkın parasını hırsızlayıp utanmadan üstüne faiziyle geri almayı sağlar. Bunları yapanlar işte bu nedenle, kendilerine güçlü devlet koruması sağlayıp imtiyazlı ve korunaklı saraylar yaparlar. Onun için, kulübelerde yaşayanlar sarayları hiç mi hiç sevmez ve hep sorgular “Nereden geliyor bu çeşmenin suyu?” diye. Yeni Türkiye’de yolsuzluğun, kamu ihalesinden memur atamasına, sağlık hizmetlerinden yeşil alanların imara açılmasına, siyasetin finansından çevrenin yok edilmesine her alanda karşımıza çıkmasıdır. AKP’nin yeni Türkiyesi, memleketin parsel parsel satılması, ormanların, derelerin, tarım alanlarının kurutulmasıdır. “Yeni Türkiye” dedikleri kadın cinayetlerinde, kadın sömürüsünde, kadınların eşitsizliğe mahkûmiyetindeki artıştır. Sermayenin fırsat eşitliği kadının olduğu her alanda emeğin sömürülmesidir. Gerici iktidarın fıtrat adaletinde kadının cinsiyetçi kölelikle erkeğe, eşitsizliğe, barbarlığa, şiddete teslim edilmesidir.

Yeni Türkiye, bu din istismarının bir sonucu olarak dokuz yaşındaki çocukların başının bağlanmasıdır. Özgür bir gelecek isteyen gencecik bedenlerin sokak köşelerinde vurulmasıdır.

Yeni Türkiye dediğiniz, sokakların polise zimmetlendiği ve sıralı amirleriyle polislerin, kaymakamın, valinin, İçişleri Bakanının yetkileriyle âdeta toplumun nefes alamaz hâle getirilmesidir.

Tarihimizin en karanlık günlerinde kalan Maraş katliamını lanetlemek, ölenleri anmak için istenen izin, Maraş Valiliğince uygun görülmemiştir. Ne demiştir Maraş Valisi: “Bu yıl yapılmak istenen toplantı ve yürüyüşü tertip edilmesinde iyi niyetini aşıp kontrolden çıkarak suça evrilebileceği bu tür olayların ilimizde bir daha yaşanmaması için söz konusu toplantı ve gösterinin yasaklanması Valiliğimizce uygun görülmüştür.” İşte bu kafa ve zihniyet, sokaklardaki özgürlüğü sakıncalı görmüş ama cezaevlerinin sayısını artırmayı gerekli saymıştır.

Dün 19 Aralıktı, 19 Aralık 2000 yılında 105 siyasi insan hayata döndürüldü. Nasıl mı hayata döndürüldü? Yakılarak, kurşunlanarak, gazlarla boğularak. Ve yeni Türkiye, işte yeni cezaevleri, yeni 19 Aralıklar demektir. Özgürlük, eşitlik, kardeşlik, onurlu yaşam isteyen Kürtlerin, Alevilerin, ezilen halkların yeniden hayallerle ve boş vaatlerle bir kez daha oyalanması demektir. Komşu ülkelerle gerginlikler ve tabii ki bu gerginliklerin yaratacağı savaş ve çatışmaların doğuracağı yeni göç dalgalarıyla ülkemizdeki işsizliğin ve yoksulluğun büyümesi, genişlemesi demektir.

AKP’nin yeni Türkiyesi’nde ne var biliyor musunuz? “İstikrar” diyerek barajlarla, seçim adaletsizliğiyle, âdeta “Seçimle gelirim ama seçimle gitmem.” diyen bir yönetim anlayışı vardır. Darbecilerin barajına sığınarak oy ve vekil hırsızlığına devam etmek, “Kürtlerle barış değil, savaş ve çatışma istiyorum.” demektir. Bunun herhâlde farkında olmanız gerekir ama tabii ki bu siyasete Halkların Demokratik Partisi ve Halkların Demokratik Partisiyle birlikte hareket eden halk güçleri buna izin vermeyecektir ve elbette, baraja, oy hırsızlığına, şantaja karşı hep birlikte direneceğiz.

Değerli milletvekilleri, AKP’nin 3Y yani yoksulluk, yolsuzluk ve yasakçı yeni düzenleri karşısında elbette bizlerin, ezilen halkların emeğe, barışa, eşitliğe dayalı laik ve demokratik bir Türkiye özlemi ve bu özlemi gerçekleştirmek için mücadelemiz dimdik ayaktadır.

Evet, bilirsiniz, yapıcıların türküsü vardır. Yapıcıların türküsündeki gibi, bu iş zor, zor ama her şeye rağmen yapı yükseliyor, kan ter içinde olsa da yükseliyor. İşte bu büyük birliğin, mücadelenin, halk cephesinin, demokrasi mücadelesinin ve kavgasının kurucusu bir güç olan işçi sınıfının partisi, bir zamanlar kurucu genel başkanlığını yaptığım Emek Partisi yarın 7’nci kongresini topluyor. Geleceklerini ellerine alan, özgürlüklere ve kardeşliğe sahip çıkan, bu umudu büyüten tüm işçi ve emekçileri, kadın ve gençleri, tüm mücadele arkadaşlarımı buradan bir kez daha selamlıyor ve başarılar diliyorum.

Evet, bir bütçenin sonuna geldik. Başından beri bu bütçenin adını koyduk, “Bu bütçe, emperyalist, kapitalist dünyanın ve ülkemizdeki temsilcilerinin sömürü, şiddet ve savaş bütçesidir.” dedik, “Halkın hizmetinde, halkın yararına zerrece bir tek madde bulmak mümkün değil.” dedik. O nedenle de bu bütçeye “hayır” dedik ve halkın bir bütçesini elde etmek, demokratik bir ülkeyi gerçekleştirmek için de aynı şekilde mücadeleye devam diyoruz. Ve sokaklar zulümle, kanla boğulsa da, haklar, diller, kimlikler, inançlar inkâr edilse de; her şeye rağmen bütün yönetici ağızlardan kutuplaştırıcı, ayrımcı diller ve söylemler terk edilmese de, ne kadar inat ederseniz edin bu soygun ve sömürü düzeni er geç değişecektir ve hep söylediğimiz gibi kazanan, hesap soran, direnen halk olacaktır.

Ben bu duygularla bir taraftan grubumuzun bütçeyi onaylamadığını söylerken öbür taraftan önümüzdeki 2015 yılı bütün halkımıza, işçilerimize, yurttaşlarımıza barış, demokrasi, özgürlük ve kardeşlik getirsin diyorum.

Hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Erzincan Milletvekili Muharrem Işık. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Işık.

CHP GRUBU ADINA MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce Sayın Bakanım -Bakan da dinlemiyor ya- bir şikâyette bulunmak istiyorum. Daha önce Erzincan’da ve Türkiye’nin birçok ilinde şoför vatandaşlarımıza SRC 2 ve SRC 4 belgelerinden dolayı bunların alınması için girişimde bulunuldu. 8/7/2009 tarihinde o zaman 350 bin lira para yatırdılar, on beş gün sonra Ulaştırma Bakanlığı SRC sorgulama programında “Evraklar işleme alınmıştır.” yazısını ekranda gördüler. On beş gün sonra SRC sorgulamasında “SRC 2 ve SRC 4 belgelerini almaya hak kazandınız.” yazısı çıkıyor. 7/12/2009 tarihinde belgeler düzenleniyor ve 26/1/2010 tarihinde de Ulaştırma Bakanlığı tarafından Ulaştırma Bakanlığında SRC belgeleri teslim ediliyor. O tarihten bu yana şoförlük yapıyorlar ama 2014 yılında belgeler iptal ediliyor. Sorgulamada “SRC belgeleriniz gerçek ama usulsüz verilmiş.” deniyor. Bunlar toplam olarak 960 bin lira para verdiler ama bu usulsüzlük nedense bir türlü düzeltilmiyor. Bunu yapanların… Özellikle kartta soğuk mühür var ve müsteşar yardımcısının da imzası var. Bu konuda gereken özenin gösterilmesini istiyoruz çünkü şoförlerimiz gerçekten mağdur ve bakanlık tarafından, bakanlık yetkililerince dolandırıldıklarını söylüyorlar.

Değerli milletvekilleri, bütçeler, biliyorsunuz, yalnızca bir muhasebe belgesi değil, aynı zamanda da siyasi bir belge. Bütçe hazırlanırken devletin ezilen kesimiyle egemen kesiminin arasındaki denge gözetilir. Tabii, biz on iki yıldır ne yazık ki AKP yönetiminde bütçelerin hep egemen kesimlerden tarafa yapıldığını görmekteyiz. İşte, en son örneği de, Cumhurbaşkanlığına ayrılan bütçe yüzde 97 artırılırken işçiye, memura verilen zammın ne olduğunun görülmesiyle ortaya çıkıyor. Tabii, yıllardır, özellikle son yıllarda “Faiz lobisi darbe yapıyor.” diye bağırırken her yıl faiz bütçesini nasıl yaptığınızı da görmekteyiz. Bütçenin kime hizmet verdiğinin de kanıtları aslında burada.

On iki yıldır halka yapılan tek şey halkı borçlandırarak çarkı döndürmek oldu. 2002 yılında hanehalkı gelirinin yüzde 7,5’u borçlanırken 2014 yılında yüzde 55’ine çıktı. Ama algı yönetimini gerçekten, Allah için, çok güzel yapıyorsunuz. Borçlandırmayı bile vatandaşa gelir olarak kaydedebiliyorsunuz; aynı, vatandaşlara hastanede muayene edilirken yaptığınız gibi bu borçlandırma işini çok iyi bir şekilde yapıyorsunuz. Tabii, en iyi yaptığınız şeylerden bir tanesi, borçlandırmayı sürdürmek için vatandaşı yine kredi kartları almaya, bol bol alışveriş yapmaya, araba almaya, ev almaya zorlamak, bunları cazibeli hâle getirip, sürekli borçlandırıp kendinize bağlamak olmuş.

2015 bütçesinde bütçe gelirlerini yüzde 12 artıracağınızı söylüyorsunuz. Bu yıl Türkiye yüzde 3,3 büyüdü, 2015 yılında yüzde 4 büyüyeceğini tahmin ediyorsunuz. Yüzde 4 büyümeyle yüzde 12 gelirin nasıl elde edileceğini düşünmek lazım. Tabii, zam ve yeni vergilerle bunun yapılacağı kesin, yoksa başka türlü artıramazsınız. KDV’yi artıracaksınız, ÖTV’yi artıracaksınız, damga vergisini artıracaksınız, banka sigorta paralarını, trafik cezalarını, temel tüketime olan zamları… Zaten Sayın Bakan da dün açıklama yaptı “Vergileri artıracağız.” diye.

Şu anda kredi kartı sayısı nüfusumuzun 2 katı olmuş. Vatandaşı borçlandırıyorsunuz, iç talebi yükseltip o şekilde ekonominin iyi olduğunu göstermeye çalışıyorsunuz. Resmî rakamlara göre işsizlik 10,5 olmuş ama gerçekte 16’dan fazla, genç işsizlik yüzde 25’ten fazla. Büyük sermayeden alınan vergileri yüzde 20’ye düşürmüşsünüz ama yandaş korunurken vatandaş da soyulmaya devam ediliyor.

2015 yılında 427 milyar olması beklenen bütçe gelirlerinin en önemli kaleminde yüzde 70 dolaylı vergi olduğunu bilmekteyiz. Avrupa’da, biraz önce Bakanımız söyledi ama Avrupa’da yüzde 2,5 dolaylı vergi alınıyor; bizimki 2,5 katı. Almanya’da yüzde 28, Bulgaristan’da yüzde 20 olduğu ve ne ilginç ki kişi başına 10 bin dolar millî geliri olan ülkemizde 35 tane dolar zengini İstanbul’da yaşıyor, kişi başına millî geliri 50 bin dolar olan Singapur’da ise 32 tane dolar zengini var.

Eğitime en büyük pay ayrıldığı yalanları; yüzde 78’i personele ayrılmış… 2002 yılında eğitime yüzde 17 pay ayrılmış şimdi yüzde 9 ayırıyorsunuz. Tabii öğrencilerin kalitesinden öğretim kalitesinin ne olduğu ortaya çıkıyor. Her yıl vatandaşlar cebinden 15 milyar lira para harcıyorlar eğitim için.

Sağlıkta zaten gelen nokta ortada; vatandaşlar hastaneye gittiği zaman yüzde 85’ini cebinden ödüyorlar.

Yoksulluk; özellikle bu sene yüzde 2 ayırmışsınız, normalde düşük. AKP, uyguladığı politikalarla toplumun geniş kesimini yoksullaştırıp bunları örgütsüzleştiriyor ama kendi örgütü altında toplayıp kendine oy deposu olarak kullanmayı da iyi biliyor, halkı bu şekilde sömürüyor.

Çalışma Bakanlığının bütçesi 32,7 milyardan 30,6 milyara düşmüş. İş sağlığı ve iş güvenliğinin de yine aynı şekilde hiç olmayacağı görülüyor.

Eğitime, sağlığa, emekliye, işçiye gelince para bulmuyorsunuz. Özellikle Sayın Erdoğan’ı şu anda çok aratmayan Sayın Davutoğlu üç ay içinde örtülü ödenekten 263,2 milyon lira para harcamış. Sayın Erdoğan on bir yılda 7 milyar 93 milyon lira harcamış. Ama bunlara para bulunmazken haksızlığa karşı çıkan vatandaşı susturmak için silah ve güvenlik işleri için 52 milyar parayı bütçeye koymuşsunuz. Bu ne demek? Şiddet bütçesi, kin bütçesi, nefret bütçesi olacak. Yine Ethemler, yine Ali İsmail Korkmazlar, yine Berkinler hayatlarını kaybedecek.

Dış politikada geldiğimiz nokta ortada. Şam’a öğle namazı kılmak için gidecektiniz ama şu an özellikle sınırda yaşayan vatandaşlarımızın durumu belli.

Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün bütçesini bu sene 1,5 milyar lira azaltmışsınız. Yine kadına şiddet kadına verdiğiniz önemin göstergesi olacak. 2014 yılında on bir ayda 204 kadının öldürüldüğünü, kadına şiddetin yüzde 1.400 arttığını zaten bilmekteyiz.

Hırsızlık, gasp, uyuşturucu aldı başını gidiyor, beş yılda yüzde 100 artış var. Uyuşturucu kullanılması 11 yaşına indi.

Dünya Ekonomik Forumu 2011-2015 Küresel Rekabet Raporu sonuçlarına göre 144 ülke arasında yasal haklar açısından Türkiye’nin 96’ncı sırada, ilköğretim, eğitime katılma bakımından 94’üncü sırada, eğitim sisteminin kalitesi bakımından 89’uncu sırada, fen ve matematik eğitimi bakımından 98, okul yönetilmesi kalitesi bakımından 100’üncü sırada olduğunu görüyoruz.

Çok muhafazakâr olduğunuzu söylüyorsunuz ama döneminizde fuhuş yüzde 300 artmış, evlenme yüzde 0,6 azalmış, boşanmalar yüzde 1,6 artmış.

“24,1 milyar IMF borcunu bitirdik.” diye övünüyorsunuz ama 55 milyarlık özelleştirmeyi, daha önceki hükûmetlerin yaptıklarını hiç görmezden geliyorsunuz.

Zamanım kalmadı, biraz da resim göstereyim. Şimdi, çok yol yaptığınızı söylüyorsunuz. İşte, Muharrem bebek sizin bu yaptığınız yollar sayesinde, gidemediği için öldü.

Sağlıkta çok iyi düzene geldiğinizi söylüyorsunuz, ekonomimizin çok iyi arttığını söylüyorsunuz. Bu camları kırık, sökük evde Ayaz bebek zatürreden öldü. Kübra bebek -bu buzdolabı, para kasası değil, içinde hiçbir şey yok- açlıktan öldü.

En iyi yaptığınız şey, “Vatandaşı -daha önce diyordunuz ki- işte, gaz kuyruklarından falan kurtardık.” İşte, vatandaşın kuyrukları, bunlar sizin döneminizde, 30 lira, 40 lira para alsın diye saatlerce kuyrukta bekleyen, yaz kış demeden, vatandaşlarımız.

“En büyük 17’nci ekonomi.” diyorsunuz. İşte, ekonomimizin göstergesi, çöplerde yiyecek topluyorlar.

Babasız bıraktığınız çocuklar, zaten yüz karanız ne yazık ki.

Recep amca, onurumuz oldu, ülkenin gerçeğini gösterdi.

“Kadına şiddet yüzde 1.400 arttı.” diyoruz sürekli olarak ve ne yazık ki çocuk gelinleri masumane olarak gören zamanınızda son bir sene içinde 20 bin tane çocuk gelin oluştu.

“Her yere üniversite açtık.” dediniz. 50 öğretmenimiz intihar etti. Jeoloji mühendisleri, veterinerler, ziraat mühendisleri ve bir sürü şu anda intihar aşamasında…

RECEP ÖZEL (Isparta) – Biraz iyi haberler var ya.

MUHARREM IŞIK (Devamla) – Veriyorum, daha ne yapayım?

“IMF’ye o kadar borcumuzu sildik.” diyorsunuz ama IMF’nin dayatmasıyla pamuğun, tütünün ekimini yasakladınız. Şu anda her sene onlarca vatandaşımız, ırgadımız yolda sıkış sıkış giderken ölümle karşılaşıyor, ölümle burun buruna geliyor.

Son yıllarda uyuşturucunun ne kadar arttığını söyledim. Uyuşturucu kullanan gençlerimizin yaşı 11’e indi, patlama yaptı.

Tabii, maden işçileri pideyle orucunu açarken kimileri de böyle zevküsefa içinde kuş sütüyle açmakta. Öyle işte. Buna bak, bir sürü, Allah gözünüzü doyursun böyle bir sofra olur mu ya, biraz da insan şey yapar.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Faruk Bey’e bir göster onu.

MUHARREM IŞIK (Devamla) – Tabii, bunlar para kasaları, bunlar da vatandaşın sizin bildiğiniz kasaları.

Diyanet İşleri ne yazık ki fetvalar veriyor, haramdan, fazla masraf etmeyeceğini söylüyor ama 1 trilyonluk arabaya biniyor ve 7’nci gemicikler, tankerler de alınmaya devam ediyor.

Biraz önce söyledim Kübra bebek soğuktan ölürken siz buraya -bu 1.464 odaymış, oda sayısı üstte 1.464, altını da düşünün, artık artacak bu oda sayısı- 8,5 milyon elektrik parası verirken Kübra bebekler soğukta öldü.

Bir de tabii vatandaşa davranış var ki, işte, köylü milletin efendisidir, bir de diğer davranışları zaten canlı canlı yaşadık, gördük. Ama son olarak da şunu söyleyeyim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHARREM IŞIK (Devamla) – Bu ülkede Başbakanın deyişiyle “Bizim polisimiz vatandaş mı öldürdü?” Herhâlde bu cevaptır, bu da yeter. Bu bütçede inşallah şiddete…

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Bitiremedim gerçi…

LEVENT GÖK (Ankara) – Muharrem, devam et süren var.

MUHARREM IŞIK (Devamla) – Başkanım süre mi verdiniz?

ALİM IŞIK (Kütahya) – Son fotoğrafı yeniden göster.

MUHARREM IŞIK (Devamla) – Onu bir daha göstereyim, nereye koydum, karıştı…

BAŞKAN – Acele etmeyin Sayın Işık.

MUHARREM IŞIK (Devamla) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum sağ olun.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şimdi sıra Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Alim Işık’ta ancak şahsı adına söz istediği için süresi on beş dakika.

Buyurun Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi ve bizleri izleyen saygıdeğer vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bütçenin bu maddesi diğer bütçe işlemleri başlığı altında daha çok Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı bütçesi, onun kullanımı, yine, aynı şekilde, Maliye Bakanı tarafından Emniyet Genel Müdürlüğünün öğrenim ve eğitim müesseselerinde okutulan ve eğitim öğretim gören yabancı uyruklu öğrenci ve personele yapılan giderlerin karşılanmasına yönelik düzenlemelerden dolayı Sayın Bakana yetki vermeyi öngören bir maddedir. Dolayısıyla, Yükseköğretim Kurulundan, özellikle, Öğretim Elemanı Yetiştirme Programı kapsamında yani ÖYP programı kapsamında yapılan ödemelerde aktarma yapmaya, söz konusu öğretim elemanının bulunduğu üniversite bütçesinden alınıp öğrenim gördüğü üniversite bütçesine ödenek aktarmaya yönelik düzenlemeler de bu kapsamda değerlendiriliyor.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde son dönemde üniversite sayısının hızla artmasının ardından öğretim üyesi ihtiyacının karşılanması amacıyla, özellikle, Öğretim Elemanı Yetiştirme Programı bazı üniversitelerimizde önemli bir açığı kapatmaya gayret etmektedir. Ancak, bu program kapsamında yapılan görevlendirmelerin söz konusu üniversiteler adına merkezde çoğu bulunan yani büyükşehirlerde bulunan, eski ve kökleşmiş üniversitelerimizde yüksek lisans ve doktora programı yapmak üzere görevlendirilenlerin seçiminde bazı hassasiyetlerin gösterilmediği, ayrıca eğitim öğretim programlarına katıldıkları üniversitelerde bunların kendi ifadeleriyle söylüyorum, tırnak içerisinde, âdeta köle gibi çalıştırıldıkları şikâyetleri hepimize gelmektedir. Ancak, bu da bir tarafa, yüksek lisans ve doktora programlarını tamamlayan bu gençlerin, eğitim öğretim programları süresince kendi kaynaklarından veya kendi üniversitelerinin onlara aktardığı ödeneklerden yararlanarak aldıkları eğitim öğretim materyali, kitap, deney düzeneği, laboratuvar malzemesi ve benzeri gibi kendine ait mallarını maalesef gideceği yani programı tamamladıktan sonra asıl çalışacağı üniversiteye giderken götüremediği, o bölümdeki gerek öğretim üyesi gerekse idarecilerin buna müsaade etmediği, dolayısıyla kendi paralarıyla alınmış olan kitabı dahi bu araştırma görevlilerine vermedikleri gerçeğini de sizlerle paylaşmak istiyorum. Dolayısıyla, burada bir düzenlemeye ihtiyaç var, Sayın Bakana bu konuyu da bu vesileyle iletmiş olayım.

İkincisi: Üniversitelerde yaşanan en önemli sorunlardan birisi, gençler açısından baktığımızda, öğretim elemanı yetiştirme kapsamında, 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu’nun 50’nci maddesinin (d) fıkrasına göre “Yüksek lisans veya doktora programını yapan gençlere devlet burs niteliğinde katkı yapar.” hükmünden yola çıkarak, bu gençler araştırma görevlisi gibi ve onlara denk bir maaşla üniversitelerin ilgili enstitülerinde yüksek lisans ve doktora programına alınıyorlar. Ancak, bu süre bittikten sonra, gerek kendi üniversitesinde gerekse başka üniversitelerde boş kadro bulunmasına rağmen bunlarla ilgili herhangi bir tasarrufta bulunulmuyor. Ondan sonra, artık bu doktorasını bitirmiş olan gençler, ertesi gün, bir anda parasız, dışarıda; evliyse, çoluğu çocuğu mağdur olacak şekilde boşluğa düşmekteler. Bunların herhangi bir boşluğa düşmeden, varsa kendi üniversitelerindeki bölüm veya programlarda, yoksa yeni kurulanlar başta olmak üzere diğer üniversitelerdeki bölüm veya programlara aktarılması konusunda bir düzenlemeye ihtiyaç vardır çünkü yetişmiş öğretim üyesi ihtiyacı son derece yüksek olan ülkemizdeki üniversitelerden yetişmiş bu gençlerin boşta bırakılmaması ve bu mağduriyetin çözülmesi kaçınılmazdır.

Yine bir başka konu, üniversite genel sekreter yardımcıları ile hukuk müşavirleri, daire başkanlarına daha önce yapılan bir düzenlemeyle getirilen iyileştirmelerden yararlandırılmamış, dolayısıyla ek göstergeleri yükseltilmediği için şu anda bir genel sekreter yardımcısı kendisiyle birlikte çalışan bir daire başkanına göre çok daha düşük maaş alır duruma düşmüştür. Bunu defalarca bu kürsüden dile getirdiğimizde sayın bakanların “çözeceğiz” sözlerini vermelerine ve geçen yıl sendikayla yapılan toplu sözleşme sırasında karar altına alınmasına rağmen bugüne kadar çözülememiş olması ve yine dün Sayın Bakana sorduğumda, cevaben böyle bir çalışmalarının bulunmadığını ifade etmiş olması demek ki üniversitelerle ilgili verilen sözlerin bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da yerine getirilmeyeceğinin bir işareti olarak algılanabilir ama bu mağduriyetin çözülme zorunluluğu vardır. Bunu da Sayın Bakana bu vesileyle ifade etmek isterim.

Bir ay önce bu yüce Meclise getirilen ve yıllardır üniversite öğretim elemanlarının şikâyet konusu olan özlük hakları hakkındaki iyileştirme konusu tüm Meclisin olumlu katkısı ve desteğiyle yürürlüğe girdi ve üniversite öğretim üyeleri ile diğer öğretim yardımcılarının maaşlarında aylık 700-800 TL’lik bir düzenlemeye geçildi. Bu aydan itibaren de bu arkadaşlarımız bu zamlı maaşlarını aldılar. Öncelikle onu güle güle harcasınlar diye söylüyorum. Ancak, bu da eksik çıkarıldı, aynı üniversitenin aynı bölümünde yerli ve yabancı uyruklu öğretim üyeleri, öğretim elemanları arasında ayrıcalık oluştu. Birçok üniversitemizde Azerbaycan ve diğer birçok ülkelerden gelen yabancı uyruklu öğretim elemanları yıllardır emek vermesine, hizmet vermesine rağmen maalesef bu düzenlemenin dışında tutuldular, bu olmadı. Yine, öğretim elemanlarıyla aynı atmosferde bu eğitim öğretim hizmetlerine katkı yapan idari personele de bu kadar olmasa da bunun belli bir bölümü oranında bir iyileştirme yapılması önerimiz maalesef dikkate alınmadı. Bunun da yapılmış olmasını çok arzu ederdik.

Bir başka konu ve maalesef, Anayasa’ya da aykırı olmak üzere üniversiteler arasında ayrımcılık yapıldı. Örneğin emniyet teşkilatındaki akademik personele aynı iyileştirmeler yansıtılmadı. Niye? İşte 17-25 Aralık süreciyle başlayan kavgadan dolayı. Polis Akademisindeki öğretim üyesi bu ülkenin öğretim üyesi değil mi? Orada çalışan yardımcı doçent, doçent, profesör veya araştırma görevlisi bu memleketin evladı değil mi? Düne kadar çok iyiydi, bugün düşman oldu ve cezalandırılıyor. Anayasa’nın 130, 131 ve 132’nci maddelerinde yer alan hükümler öğretim üyeleri, öğretim elemanları arasında ayrımcılık yapın demiyor. Ona yönelik düzenlemeleri oraya koymuş. Dolayısıyla bir an önce emniyet teşkilatı bünyesindeki akademik personele de bu iyileştirmelerin yansıtılması gereğini buradan hatırlatmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, tabii, üniversitelerde en büyük sorun kadro sorunu. Tüm diğer kurumlarda olduğu gibi üniversitelerde de kadro ilanları; bu kadro ilanları sırasında hangi bölüm ve programlarda, hangi kadrolara kimlerin alınacağı konusu ne yazık ki tek elden yönetilir hâle geldi ve artık üniversitelere ve kişilere göre kadro ilanını yaşayan bir Türkiye olduk. 17-25 Aralık öncesi örneğin A üniversitesinin rektörü kendi üniversitesindeki öğretim elemanı kendisine oy vermediği için kadro ilanı koysa teklifte bulunmuyordu, 17-25 Aralıktan sonra teklifte bulunduğu zaman da YÖK diyor ki: “Dur bakalım, sen kimin için kadro istedin? Bu kişi AKP yanlısı mı, AKP karşıtı mı? Bir onu araştıracağız.” YÖK Yürütme Kurulu üyeleri, herhangi bir üniversitedeki, ilan edilen bir doçent, profesör kadrosuyla ilgili değerlendirme yapıp bunun hepsi farklı bir bölümde, alt alta konup karar verildikten sonra kadro ilanını verir hâle geldik değerli milletvekilleri.

Bütçe görüşmemde de, önceki günkü konuşmamda da ifade ettim. Bu ülkede, doktorasını bitirmiş, yardımcı doçent olmayı bekleyen; doçent unvanını almış, kadro bekleyen; profesörlük için tüm bekleme süresi ve akademik ilkeleri, kriterleri tamamlayıp profesör kadrosu ilanını bekleyen 7 bine yakın insan varken, aynı üniversitelerde bunun 4 katı kadronun boş bekletilmesinin bir izahı olmalı. Başka türlü açıklayamayız. Hem bir taraftan hak etmiş insanın hakkını vermeyi arzu ediyoruz, üniversitelerde öğretim elemanı açığını bir an önce kapatalım diyoruz ama bir taraftan da talep edenlerin 4 katı boş kadroyu bekletiyoruz, keyfî olarak üniversite yönetimi veya YÖK kullandırmıyor. Sayın Bakanım, buna çözüm bulmak zorundayız.

Bu ülke 17-25 Aralık sonrası, sizin gözünüzde, yeni Türkiye olabilir. Bu ülke hiçbir zaman kendi evladına yan bakan bir devlet anlayışıyla yönetilmedi. Hesabınızı başka türlü yapın. Siyasi çıkarlarınız, siyasi menfaatleriniz, nasıl arzu ediyorsanız, istediğiniz gibi gerçekleşsin ama bu ülkenin yetişmiş üniversite personelini paralelci veya değil diye fişlemek sizin hakkınız değil. Paralelciyse yirmi yıldır niye profesörlük aşamasına kadar bu insanları o devletin kurumlarında çalıştırdınız? Son bir yılda mı aklınız başınıza geldi Allah aşkına? Yani bu insanların bu şekilde, üniversite rektörüne oy vermediyse doğrudan paralelci, size uygun bir demeç vermediyse “Buna kadro yok.” gibi bir anlayışla mağdur edilmesini kabul etmemiz mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, önemli konulardan birisi, son dönemde, maalesef, bazı üniversitelerin yolsuzluk, usulsüzlük iddialarına adlarının karışması, o üniversite çalışanlarını ciddi anlamda tedirgin etmiş ve mağdur konuma düşürmüştür. Sırf bu iddialardan dolayı birçok üniversitede bugüne kadar çalışmış öğretim elemanlarının üniversite değiştirmek zorunda kaldıklarını da sizlerle paylaşmak isterim.

Örneğin, üniversitenin birinde TÜRGEV’e arazi bağışlanması için TÜRGEV yetkilisi arıyor o üniversitenin bulunduğu ildeki AKP il başkanını, diyor ki: “Geçen hafta Kütahya’daydık. Kütahya’da bir kamu arazisini, 50 dönüm ve 209 lojmanın bulunduğu Enerji Bakanlığına ait tesisleri bizimkiler gitmiş, görmüş, çok beğenmişler. Sayın Başbakan da bundan çok memnun olmuş. Eğer sen de belediye başkanı adayı olmak istiyorsan, üniversitedeki 15-20 dönümlük araziyi, şu kişiyi de yanına al, üniversite rektöründen TÜRGEV’e bağışlanma sözünü al, bunu da sayın beyefendiye ilet, sen de kadroyu alırsın ve aday olursun.” Adı var, önergelerle iletildi ve hepsi var ama ismini vermeyeceğim.

Yine, bir başka üniversitede hazineye ait arazinin tahsisi istendi. Yine, TÜRGEV’e bunun bağışlanması durumunda üniversiteye birçok katkılarının olacağı, “Yukarıdan çok iyi ödenekler çıkartacağız.” sözü veriliyor.

Bir başka yerde, üniversitelerde özellikle yolsuzluk, usulsüzlük iddiaları son günlerde sık sık medyaya düşmekte. Örneğin, promosyon bedeli olarak elde edilmesi gereken paranın bir miktarının üniversitenin faiz geliri kaybına yol açtığı, bankanın hibe ettiği Audi A8 bilmem ne marka model otomobil dışında promosyon bedellerinin üniversite muhasebe kayıtlarında görünmediği; ayrıca, başka bir üniversitede yine bir cihaz için kurulumu yapılmadan çok büyük miktarlarda ödemelerin yapıldığı; bir başka üniversitede Atatürk Orman Çiftliği arazisinde iş merkezi ve konut yapılmak üzere çıkılan ihalenin iktidara ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanına yakın olduğu ileri sürülen bir inşaat firmasında kaldığı ve ihalenin yüzde 42,6’ya anlaşılmasına rağmen, rektörün devreye girerek yüzde 40’a düşürüldüğü…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİM IŞIK (Devamla) – …aynı şekilde, bazı üniversitelerde öğrencilerden alınan paraların kayıtlara geçmediği, üniversite yönetimleri tarafından usulsüz harcamaların yapıldığı gibi...

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Alim Bey’e de verelim efendim ilave süre.

ALİM IŞIK (Devamla) – Bir dakika verirseniz Sayın Başkanım, son çünkü.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Işık, buyurun.

ALİM IŞIK (Devamla) – Bir başka üniversitede öğrencilerin ödediği harçların önemli bir kısmının doğrudan üniversite bütçesine aktarılıp kayıt altına alınması gerekirken usulsüz olarak üniversitenin vakfına kaydırıldığı ve vakıftan, yine, hoş olmayan harcamaların yapıldığı iddiaları; başka bir üniversite, Ziraat Bankasının bir şubesiyle yapılan protokol gereğince bankadan alınan önemli bir miktar nakdî yardımın üniversite bütçesine aktarılmadan, rektörlüğün de promosyonlar karşılığı yine önemli bir miktar parayla 6 adet Passat marka otomobil aldığı ve üniversite çalışanlarının ve öğrencilerin alması gereken parayı maalesef başka kalemlerde harcadıkları; yine, başka bir üniversitede sahte diplomayla öğretim elemanı yapıldığı ve daha sonra da idareciliğe getirildiği; yine, bir başka üniversitede tıp fakültesi vakfına ait bir tıp merkezinde görevlendirilen akademisyenlere önemli miktarlarda fazla ve yersiz ödeme yapıldığı gibi iddialar, bu, medyaya yansıyan iddiaların sadece bir kısmı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİM IŞIK (Devamla) – Bunların da üniversiteler için hoş olmayan manzaralar olduğunu ve sayın Hükûmetin sayın yetkililerinin bu konulara özellikle dikkat etmeleri gerektiğini millet adına buradan dile getirmeyi uygun gördük çünkü harcanan her kuruş bu milletin vergilerinden toplanan paradır, bunun da muhasebesinin doğru yapılması lazım.

Teşekkür ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, şahsı adına söz isteyen Durdu Mehmet Kastal, Osmaniye Milletvekili.

Buyurun Sayın Kastal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye’nin 2023 vizyonuna ulaşabilmesi ve dünya ile rekabet edebilmesi için girişimci ve yenilikçi insan gücünün arttırılmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Bunun için de eğitimli, bilinçli, sorgulayan, araştıran bireylerin yükseköğretim düzeyinde yetiştirilmesi gerekmektedir. Bu hedefe ulaşabilme yollarından biri de yükseköğretimin hem fiziki şartları hem de görev yapacak akademisyen sayısının ve kalitesinin arttırılmasıdır. Bunun için büyük bir çaba gösteren iktidarımız eğitime erişimde büyük mesafe katetmiştir. Ancak eğitim kalitesindeki artışa rağmen henüz hedeflediğimiz noktada değiliz. Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı sonuçlarına göre, Türkiye, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü ortalamasının altındadır. Ancak kaliteyi iyileştirme yönünde attığımız adımlar sayesinde 2006-2012 döneminde en hızlı ilerleme kaydeden ülkelerden biri olduk.

Değerli arkadaşlar, yükseköğretim alanında nitelikli insan gücüne sahip olmak için meslek olarak akademisyenliğin cazibesinin arttırılması, akademisyenlerin daha fazla bilimsel çalışma ve araştırma yapmalarının teşvik edilmesi ve bu doğrultuda, yükseköğretim kurumlarında görev alan söz konusu öğretim elemanlarının mali haklarının da önemli ölçüde iyileştirilmesi sağlanmıştır, öğretim elemanlarının mali haklarında yüzde 36,5’a varan artış yapılmıştır.

Üniversitelerde merkezî bütçeden ayrılan pay, 2002 yılına göre, iktidarımız döneminde 7 kat arttırılmıştır. Bu nedenle, çalışma şartlarının iyileşmesi, ücret konusunda geçmiş dönemlere göre merkezî bütçeden ayrılan payların katlanması, AR-GE harcamalarının yükselmesi, ücretlerinin iyileştirilmesi Türkiye’yi dünya akademik çevrelerinde çalışılabilir ülkeler arasına taşımıştır. Bu durum, ülkemizde yıllardır başka ülkelere gitmek durumunda kalan nitelikli insan gücümüzün ülkemizde bilim üretimine devam etmesini sağlamıştır. Ülkemizde nitelikli insan göçü düne göre neredeyse durmuş diyebileceğimiz oranlarda gerilerken daha önce araştırma imkânları ve özlük haklarının cazibesiyle dış ülkelere gitmiş bilim insanlarımız geri dönmektedir. Tersine beyin göçü ülkemizin yüksek eğitiminin çıtasını yukarıya taşıyacaktır. Bu konuda Bakanlık bünyesinde ciddi çalışmalar yapıldığı gibi, yurt dışında çalışmalara devam eden bilim insanlarımız ile irtibata geçilmekte ve koordinasyon oluşturulmaktadır.

Üniversitelerimize 2002 yılında yaklaşık 2,5 milyar kaynak ayrılmışken 2015 yılında 18,5 milyar liralık bir kaynak söz konusudur. Son on iki yılda, iktidarımız döneminde eğitim öğretim konusuna verilen önem neticesinde okul, derslik, öğretmen sayılarımız arttığı gibi, üniversite sayılarımız ve yükseköğretimde görevli ve araştırma görevlileri, personel, profesör ve doçent sayılarımız da ciddi oranda artmıştır.

Ülkemizde üniversitesiz il kalmamıştır. 2002 yılında 53’ü devlet, toplamda 76 olan üniversite sayımız bugün 104’ü devlet, toplamda 176’ya yükselmiştir. Ayrıca çok sayıda vakıf üniversitesinin kurulmasının önü açılmıştır ve yükseköğretimde görevli öğretim üyelerimiz 76 bin iken bu rakam şu anda 130 bini aşmıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Evet.

Yalnız, az önce Alim ağabey de söyledi, üniversite rektörlerinin harcamalarının, kesinlikle Sayın Bakanım, sıkıya alınması gerekmektedir çünkü her rektör, rektör olduğu gün Audi A8 almaktadır. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Buna müsaade etmememiz gerekir.

Diğer taraftan, göreve geldiğimiz günden bu yana Hükûmetimiz bilim ve araştırmaya büyük önem vermiş, güçlü Türkiye’nin bilgiyle ve bilimle atılan temeller üzerinde yükselebileceğinin bilincinde olmuş ve bu kapsamda AR-GE harcamaları için önemli kaynak tahsisleri yapmıştır. AR-GE harcamaları için 2015 yılı bütçesinde öngörülen kaynak yaklaşık 2,8 milyardır. Bu çabalarımız sonucunda Dünya Ekonomik Forumu’nun yükseköğretim sıralamasına göre 2008 yılında 144 ülke içerisinde Türkiye 72’nci sıradayken 2014 yılında 50’nci sıraya yükselmiştir. Hedefimiz OECD ülkeleri arasında en iyilerden biri olmaktır. Bu, iktidarımızın yükseköğretime ve bilime verdiği değeri göstermektedir.

Yapılan iyileştirmelerin ve bütçenin yükseköğretim camiamıza ve ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyoruz.

Soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Işık, buyurun.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, hâlen ÖYP kapsamında kaç kişi lisansüstü programlarına kayıtlı durumdadır? Bugüne kadar ÖYP kapsamında olup da normal sürede lisansüstü programını tamamlayıp geriye dönenlerin oranı nedir? Çünkü sürekli uzatılıyor. Ayrıca 50/(d)’li araştırma görevlilerinin öncelikle kendi üniversitelerinde, kadro yoksa başka bir üniversitede öğretim elemanı olarak değerlendirilmesi konusunda bir düzenleme düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Akar…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, kamuda taşıt kullanımı ve hangi yöntemlerle alınacağı 237 sayılı Taşıt Kanunu’yla belirlenmişken İller Bankasının kentlerin ihtiyaçlarına binaen yapmış oldukları ihale şartnamelerine kuruma verilmek üzere bir madde konmuş ve taşıt alınmıştır. Yani bu, hizmet alımı yöntemiyle taşıt alımı değil ya da Bakanlığınız öngördüğü 237 sayılı Kanun’a istinaden bir taşıt alımı değil, ihaleyi alan müteahhitlerden bunun gibi 72 tane taşıt alınmıştır. Bu taşıtların tümünün yakıt giderleri, trafik cezaları ve o ihalenin yapıldığı kent dışında kullanılmış olmasına rağmen kontrol altına alınmamış ve kontrolsüz bir şekilde kullanılmıştır. Asıl kullanılanı ise seçim döneminde özellikle AKP il yöneticilerine tahsis edilmiş olmasıdır. Bu konuda bir şey yapmayı planlıyor musunuz? Bu taşıtların bu şekilde usulsüz kullanımına karşı ne yapılabilir ve bununla ilgili düşünceleriniz nedir?

BAŞKAN – Sayın Keskin…

ADNAN KESKİN (Denizli) – Sayın Bakanım, toplam vergiler içerisinde vasıtalı vergilerin oranı oldukça yüksek. Bu çarpık tablo uygulamada çok ciddi haksızlıklara neden olmaktadır. Örneğin, Türkiye, Amerika’dan ithal edilen viskide vergilerin oranını aşağı doğru çekerken kendi üzüm üreticilerimizin ürettiği üzümlerden üretilen şaraplarda 1 litrede 5 lira vergi alınmaktadır. Bu yüksek vergi, şişeyi de koyduğunuz zaman, şarap üreticilerini uluslararası piyasalara çıktığında 6,5 lira gibi yüksek bir fiyatla piyasaya girmek mecburiyetinde bırakmakta ve ihracatı da engellemektedir. O nedenle de bu sene maalesef şaraplık üzümün kilosu 25 kuruşa indi. Yani 20 kilo üzümle 1 litre mazot alıyor üreticiler. Bu konudaki bu yüksek verginin değiştirilmesi, en azından aşağı düzeye çekilmesi konusunda herhangi bir çalışma söz konusu mudur?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Demiröz…

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, valiler başkanlığında il idare kurulları var illerde, burada bazı müdürler il idare kurulunun üyesi. Örneğin, kültür müdürü üyesi, nüfus müdürü üyesi değil; tarım il müdürü üyesi, köy hizmetleri müdürü üyesi değil. Tabii, böyle de olunca çalışırken görev tazminatı adı altında maaşlarında bayağı farklılık var, teknik olan müdürler de dâhil ve emekliliğinde de aynı durum söz konusu. Mesela, bugün tarım il müdürlüğünden emekli olan bir müdür arkadaşımız ile köy hizmetleri müdürlüğünden emekli olan arkadaşımızın arasında bin lira fark var, sadece birinin il idare kuruluna üye olmasından dolayı. Bu farklılığı kaldıracak mısınız? Bu fark konusunda ne düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bulut…

ARİF BULUT (Antalya) – Sayın Bakan, Hükûmetiniz, doktorların ve sağlık çalışanlarının özlük haklarını düzenlemeden tam gün yasasını çıkardı ve hekimlerin serbest çalışma haklarını elinden aldı. Ancak, emekli hekimlerin ve diğer sağlık çalışanlarının emekli maaşları çok düşük. Bunların emekli maaşlarını düzeltmeye yönelik bir çalışmanız var mı, varsa bunu ne zaman yapacaksınız?

Bugün, Ankara’da EĞİTİM-İŞ Sendikasının haklı eylemlerini Hükûmetinizin kolluk kuvvetleri aşırı güç kullanarak dağıttı. 50’den fazla sendikacıyı gözaltına aldı. Bu baskıcı tavrınızı daha ne kadar devam ettireceksiniz? Bu ülkeye demokrasi ne zaman gelecek?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Son soru Sayın Erdemir’e aittir.

AYKAN ERDEMİR (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, geçtiğimiz günlerde Katar Emirinin Ankara’ya yaptığı ziyarette Sayın Emiri sizinle birlikte MİT Müsteşarı Sayın Hakan Fidan karşıladı ve daha sonra Emir havaalanından ayrılırken aracında Hakan Fidan kendisine eşlik etti. Sizin bildiğiniz kadarıyla, cumhuriyet tarihinde MİT Müsteşarının eşlik ettiği devlet başkanı olmuş mudur? Eğer bu bir ilk uygulamaysa nedeni nedir? Amerikan Kongresinde 2013 yılında Dış İlişkiler Komisyonundaki terörizm panelinde Türkiye ve Katar’ın terörün finansmanı noktasında iki ülke olarak eleştirildiğini göz önüne aldığınızda ve bazı mali yaptırımlar söz konusu olabileceğini göz önüne aldığınızda, sizce verdiğimiz görüntü Türkiye'nin mali geleceği açısından, dış politika geleceği açısından bir sıkıntı yaratabilir mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, buyurun.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi, ilk soruya cevap vermem zor çünkü şu anda bu bilgiler yok. Millî Eğitim Bakanlığından eğer bugün arkadaşlar toparlayabilirse memnuniyetle ama zayıf bir ihtimal çünkü bugün hafta sonu. Dolayısıyla, o bilgiler olmadığı için cevap veremiyorum.

Şimdi, İller Bankasında usulsüz taşıt edinimine ilişkin bir soru, daha doğrusu iddia gündeme getirildi.

Şimdi, değerli arkadaşlar...

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayıştay raporlarından Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Tamam.

Şimdi, hibe bile olsa, hibe yoluyla dahi olsa taşıtların mutlaka bütçe çerçevesinde ve kanunla alınması lazım. Dolayısıyla, buna aykırı...

KAMER GENÇ (Tunceli) – İhaleyi verdikleri müteahhitten alıyorlar.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Anlıyorum.

Şimdi, buna aykırı bir uygulama varsa, ki Sayıştay raporlarında geçilmişse mutlaka o konuda gereken soruşturmanın yapılması lazım, gereğinin yapılması lazım.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yapmıyorlar.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Ama, bunu yapacak olan Sayıştay yani bunu Maliye Bakanlığı yapmaz. Siz biliyorsunuz, orada savcılar var, gereğini yapsınlar. Meclis adına...

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Tamam, peki, onlara söyleriz Sayın Bakan. Yapmıyorlar Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, şöyle: Yani Sayıştayın varlık sebebi bu arkadaşlar.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Doğru söylüyorsunuz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Dolayısıyla, Sayıştay burada bir yanlışlık, bir usulsüzlük bulduysa gereğini yapması lazım.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Doğru söylüyorsunuz, onu yapmadıkları için Sayıştay denetçisini mahkemeye veriyoruz biz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, değerli arkadaşlar, zamanım sınırlı, karşılıklı konuşursak cevap veremem.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Enerji Bakanı Sayıştay Başkanına yazı yazmış, diyor ki: “Sayıştaya sen herhangi bir soruşturma...”

BAŞKAN – Sayın Bakan, siz cevap verin lütfen.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, değerli arkadaşlar, yine Sayın Keskin, bu dolaylı, özellikle şarap üreticilerimiz üzerindeki dolaylı vergilerin yüksekliğinden bahsetti. Ben o konuyu bir inceleyeyim, eğer rekabette yani uluslararası rekabette hakikaten zorlayıcı bir durum söz konusuysa o konuyu bir çalışalım. Tabii ki biz üreticilerimizin ihracatında yerel anlamda rekabet gücünü artırmasından yanayız, o konuda en ufak bir yanlış uygulamayı doğru bulmayız ama şu anda detayların tümüne vâkıf değilim, onu bir inceleyeyim müsaade ederseniz.

İl idare kurullarında kimin görev alacağı kanunla belirlenmiş. Dolayısıyla, burada valinin de aslında bir inisiyatifi yok. Eğer o kanunda siz bir eksiklik olduğunu düşünüyorsanız, herkesin temsil edilmesi gerektiğini düşünüyorsanız, o gözden geçirilebilir, İçişleri Bakanımızla bu konular tabii ki konuşulabilir.

Şimdi, tam gün çalışma yasası vatandaşımızın lehinedir. Doktorlarımızın emekli maaşları, daha doğrusu şu anda aldıkları maaş ile emeklilikte aldıkları maaş arasında önemli farklar olduğunun farkındayım, bunu biliyorum. O nedenle de Sağlık Bakanlığımız, dönem dönem bu konuda birtakım çalışmalarına iyileştirmelerin yapılması noktasında bizden talepte de bulundular. Bizim de önerimiz, daha çok, yani şu anda çalışırken çok iyi maaş alıyorlarsa, emeklilikte bu yansımıyorsa tam olarak, bunu yansıtacak, özel emeklilik sistemine benzer bir sistem üzerinde çalışabileceğimizi ben söyledim. Dolayısıyla, o noktada birtakım çalışmalar yapılabilir.

Tabii ki sendikal gösteriler, hak araması Anayasa’mızın da gereği, demokrasimizin de gereği bir haktır, ona saygılıyız ama bunu yaparken tabii ki kanun çerçevesinde ve toplumsal huzuru ve barışı da bozmadan yapmak gerekiyor. Yani, ben olayın detaylarına vâkıf değilim, ben sadece genel olarak yorumda bulunuyorum.

Daha önce bir MİT müsteşarı bir devlet başkanına eşlik etti mi bilmiyorum, hiçbir fikrim yok ama şunun altını çizmek istiyorum: Biliyorsunuz, OECD bünyesinde Mali Eylem Görev Gücü var, FATF. Hatırlarsanız, Türkiye, yasal eksiklikler ve uygulamadaki birtakım eksiklikler nedeniyle bir ara koyu gri listeye alınmıştı. Biz hem yasadaki değişiklikler hem de uygulamadaki performansla hem Amerikalıları hem de bütün dünyayı yani bu yönde hassasiyeti olan herkesi ikna ettik ve Türkiye’yi koyu gri listeden daha yeni -bir iki ay önce- çıkardık. Dolayısıyla, o konuda hani sizin de ifade ettiğiniz tarzda tereddütler olsaydı Türkiye o listeden çıkmazdı. Terörle mücadelede en çok uluslararası iş birliğine giden, terörle en güçlü bir şekilde mücadele eden ülkelerden bir tanesiyiz. Dolayısıyla, terörün finansmanına asla biz göz yumamayız çünkü terörden en çok çeken ülkelerden bir tanesiyiz ve dolayısıyla bu alanda her türlü iş birliğini de yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz.

Müsaade ederseniz, şu arada Sayın Keskin’in sorusuyla ilgili bir cevap geldi. Ülkemizde Avrupa Birliği müktesebatına uygun olarak biradan her 1 alkol derecesi itibarıyla, şaraptan da her 1 litre itibarıyla -burada alkol derecesi önem arz etmemektedir- maktu ÖTV alınmaktadır. 1 litre biradan hâlihazırda ülkemizde 3,85 lira, 1 litre şaraptan ise 4 lira 17 kuruş ÖTV alınmaktadır.

ADNAN KESKİN (Denizli) – KDV de var efendim.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Muhtemelen vardır.

Son on yılda iç piyasada şarap tüketimi yüzde 119,2 oranında, şarap üretimi yüzde 104,2 oranında artmıştır; aynı dönemde ihracat ise yüzde 7 oranında azalmıştır. İhracattaki azalmanın temel nedeni iç talebin güçlü olmasındandır. Arkadaşların verdiği notu okuyorum. Buna göre, iç talepteki önemli artış iç üretimden kaynaklanmıştır. Bu durum, üzüm üreticileri için olumlu değerlendirilmektedir. Dolayısıyla, vergi uygulamalarının Türk şarapçılığına yaramadığına ilişkin iddialar gerçeği yansıtmamaktadır.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Ya ne kadar komik hâle gelmiş ülke!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Evet, bu kadar arkadaşlar.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime bir saat ara veriyorum sayın milletvekilleri.

Kapanma Saati: 13.14

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.16

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Dilek YÜKSEL (Tokat)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi 8’inci maddeyi okutuyorum:

Mali kontrole ilişkin hükümler

MADDE 8- (1) 5018 sayılı Kanuna ekli (I) ve (II) sayılı cetvellerde yer alan kamu idareleri;

a) Arızi nitelikteki işleriyle sınırlı kalmak koşuluyla yıl içinde bir ayı aşmayan sürelerle hizmet satın alınacak veya çalıştırılacak kişilere yapılacak ödemeleri,

b) İlgili mevzuatı uyarınca kısmi zamanlı hizmet satın alınan kişilere yapılacak ödemeleri,

c) 5/6/1986 tarihli ve 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanununun 25 inci maddesi gereğince aday, çırak ve işletmelerde meslek eğitimi gören öğrencilere yapılacak ödemeleri,

ç) 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4 üncü maddesinin (C) fıkrası gereğince çalıştırılan geçici personele yapılacak ödemeleri,

bütçelerinin (01.4) ekonomik kodunda yer alan ödenekleri aşmayacak şekilde yaparlar ve söz konusu ekonomik kodu içeren tertiplere ödenek eklenemez, bütçelerin başka tertiplerinden (bu ekonomik kodu içeren tertiplerin kendi arasındaki aktarmalar ile 6 ncı maddenin üçüncü fıkrası kapsamında yapılan aktarmalar hariç) ödenek aktarılamaz ve ödenek üstü harcama yapılamaz. Ancak, özelleştirme uygulamaları nedeniyle iş akitleri feshedilenlerden 657 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (C) fıkrası hükmü çerçevesinde anılan kamu idarelerinde istihdam edilecek personel ile bu ekonomik kodu içeren tertiplerden yapılması gereken akademik jüri ücreti ödemeleri için gerekli olan tutarları ve Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığınca tarım istatistikleri araştırmaları kapsamında çalıştırılacaklara yapılması gereken ödemeler için 15.000.000 Türk Lirasını geçmemek üzere gerekli olan tutarı ilgili tertiplere aktarmaya Maliye Bakanı yetkilidir.

(2) Bu Kanuna bağlı (T) işaretli cetvelde yer alan taşıtlar, ancak çok acil ve zorunlu hâllere münhasır olmak kaydıyla ilgili bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile edinilebilir.

(3) 5018 sayılı Kanuna ekli (I) ve (II) sayılı cetvellerde yer alan kamu idareleri, sürekli işçileri ile 4/4/2007 tarihli ve 5620 sayılı Kanuna göre çalıştıracakları geçici işçileri, bütçelerinin (01.3) ile (02.3) ekonomik kodlarını içeren tertiplerde yer alan ödenekleri aşmayacak sayı ve/veya süreyle istihdam edebilirler. Bu işçilerle ilgili toplu iş sözleşmelerinden doğacak yükümlülükler, ihbar ve kıdem tazminatı ödemeleri, asgari ücret ve sigorta prim artışı nedeniyle meydana gelecek ödenek noksanlıkları Maliye Bakanlığı bütçesinin “Personel Giderlerini Karşılama Ödeneği” ile “Yedek Ödenek” tertiplerinde yer alan ödeneklerden aktarma yapılmak suretiyle karşılanabilir. Bu fıkrada belirtilen ekonomik kodlara bu durumlar dışında (söz konusu ekonomik kodlar arasındaki aktarmalar ile bu kodlar için birimler arası aktarmalar hariç) hiçbir şekilde ödenek aktarması yapılamayacağı gibi bütçenin başka tertiplerinden işçi ücreti ve fazla süreli çalışma ve/veya fazla çalışma ücreti de ödenemez. Bu fıkradaki ödenek aktarmasına ilişkin kısıtlamalar, kendi bütçe tertiplerinden aktarma yapılması koşuluyla TÜBİTAK için uygulanmaz.

(4) 5018 sayılı Kanuna ekli (I) ve (II) sayılı cetvellerde yer alan kamu idarelerinin harcama yetkilileri, sürekli işçiler ile 5620 sayılı Kanuna göre çalıştıracakları geçici işçilerin fazla çalışmaları karşılığı öngörülen ödeneğe göre iş programlarını yapmak, bu ödeneği aşacak şekilde fazla süreli çalışma ve/veya fazla çalışma yaptırmamak ve ertesi yıla fazla süreli çalışma ve/veya fazla çalışmadan dolayı borç bıraktırmamakla yükümlüdürler. Deprem, yangın, su baskını, yer kayması, kaya düşmesi, çığ ve benzeri afetler nedeniyle yürürlüğe konulacak Bakanlar Kurulu kararları uyarınca yaptırılacak fazla çalışmalar ile fazla çalışma ücret ödemelerine ilişkin ilama bağlı borçlar için yapılacak aktarmalar hariç fazla süreli çalışma ve/veya fazla çalışma ücret ödemeleri için hiçbir şekilde ödenek aktarması yapılamaz.

(5) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idareler tarafından uluslararası anlaşma, kanun ve kararnameler gereği üye olunan uluslararası kuruluşlar dışındaki uluslararası kuruluşlara, gerekli ödeneğin temini hususunda Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınmadan üye olunamaz ve katılma payı ile üyelik aidatı adı altında herhangi bir ödeme yapılamaz.

(6) Ekonomi Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığının uluslararası anlaşma, kanun ve kararnamelerle Türkiye Cumhuriyeti adına üye olduğu uluslararası kuruluşlara ilişkin işlemlerine (katılma payı ödemeleri dâhil) beşinci fıkra hükmü uygulanmaz.

(7) Merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerince işletilen eğitim ve dinlenme tesisi, misafirhane, çocuk bakımevi, kreş, spor tesisi ve benzeri sosyal tesislerin giderleri, münhasıran bu tesislerin işletilmesinden elde edilen gelirlerden karşılanır. Bu yerlerde, merkezi yönetim bütçesi ile döner sermaye ve fonlardan ücret ödenmek üzere 2015 yılında ilk defa istihdam edilecek yeni personel görevlendirilmez.

BAŞKAN – Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Emin Haluk Ayhan, Denizli Milletvekili.

Buyurun Sayın Ayhan. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 8’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Bu hafta 17-25 Aralıkın seneidevriyesini idrak etmekteyiz. Şimdi, gerçekten o günden bugüne Türkiye’nin geldiği noktayı düşünürseniz ne hâle geldiğini çok rahat görürsünüz.

Aslında, 8’inci madde “Mali kontrole ilişkin hükümler” başlığını taşıyor, 7 fıkrası var. Fıkraların bir tanesi, 5018 sayılı Kanun’un (I) ve (II) sayılı cetvellerinde yer alan idarelerin geçici hizmet karşılığı yapacağı alımlarla ilgili, bir tanesi taşıtla ilgili, bir tanesi sürekli ve geçici işçilerin istihdamıyla ilgili, bir tanesi bunların ödemeleriyle ilgili, bunlara ilave, bir tanesi üyelikle ilgili, daha sonra buna paralel bir şey, uluslararası kurumlara üyelik aidatlarının ödenmesiyle ilgili, 7’ncisi de sosyal tesis giderlerinin, istihdam edilenlerin kendilerince karşılanması, yeni personel istihdam edilmemesiyle ilgili. Gerçekten bu önemli, daha önceden de bulunan bir olay. Ama buna baktığımız zaman, “Mali kontrole ilişkin hükümler” dediğimiz zaman, sadece mali kontrolü bununla ilgili sınırlamak mümkün değil, olaya biraz daha farklı açılardan da bakmak lazım.

Mesela, diyelim ki, Dicle Elektriği özelleştirdiniz Sayın Bakan. Ne oldu? Orada kimse para ödemiyor, özelleştirirken de belirli bir varsayım veya hesaba dayanarak Özelleştirme İdaresi dedi ki: “Burada kayıp kaçak oranı şu.” Şimdi, orada ne yapıyor? Kimse bir şey tahsil edemiyor, vatandaşlar ayaklanmış vaziyette, çok büyük bir sıkıntı. Ne yapıyor Dicle Elektriğin sahipleri? Gelip burada da konuştular, benimle de konuştular. İşte, bize, hatta, söylediler “Özelleştirme İdaresi bu kayıp kaçak oranını bize düzgün vermedi.” dediler. Siz, o kararların altında, kurulda, imzası olan Sayın Bakansınız. Böyle bir şey var mı yok mu, bilmiyorum.

Bu olayı böyle yorumladığınız zaman neyini kontrol ediyorsunuz? Hem özelleştiriyorsunuz… Özelleştirme ne için yapılıyor? Birincisi, verimliliği artırmak, ikincisi rekabeti sağlamak. Burada verimlilik artmamış, rekabeti sağlamak mümkün değil. Ne rekabeti var, onu da bilmiyorum.

Daha kötü bir şey: Kararnameyle mi oldu, bilemiyorum. Vatandaşın tarımsal destekleme ödemelerini şirket adına mahsup ediyorsunuz, oraya ödüyorsunuz. Doğru mu böyle bir şey? Böyle bir şey var. Eğer siz bunu yapıyorsanız Hükûmet olarak ve ben, siz de Bakan olarak görüyorsanız, bu resmen tahsilatçılık demek anlamına gelir, birinin adına birine tahsilatçılık yapıveriyorsunuz. Böyle bir şey olmaz. Eğer biz yanlış bir şey biliyorsak bizi de aydınlatın lütfen. Bunlar geldiler ve bize de ifade ettiler. Böyle bir şey bir cumhuriyet hükûmetinin mensuplarına yakışmaz. Eğer rekabet şartlarını karşılayamadıysanız, eğer özelleştirmenizde arıza varsa, eğer Özelleştirme İdaresi böyle bir şey yaptıysa, ki ben konuştum, onlar öyle bir şey olmadığını söylediler, o zaman nasıl özelleştirme yapıyorsunuz siz? Eğer bunlar doğruysa sizin insan içine çıkacak hâliniz kalmaz. Kimin adına yapıyorsunuz? Kimler için yapıyorsunuz? Neden yapıyorsunuz? Ha, o bölgede kamu düzenini sağlayamıyorsanız, kimse elektrik parasını ödemiyorsa o zaman zaten hükûmet etmenizin bir anlamı yok. Beceriksizlik, kabiliyetsizlik, bu işi yapamama, gereğini yerine getirememe… Ondan sonra bütçeye gelir ve harcamalara ne diyorsunuz? “Bunlar tahmin.” Gelirler tahmindir de harcamalar falan tahmin değildir, harcama hedeftir. Yoksa ek ödenek almana falan ne gerek var?

İki gündür ben size “Yedek ödenekten ve Yatırımları Hızlandırma Fonundan ak saraya kaynak aktardınız mı?” diye soruyorum. Nihayet üçüncü soruşumda söylediniz “Sayın Ayhan’ın dediği gibi bir şey olabilir.” Eskiden, bu yatırımları hızlandırmada falan çok hassas davranılırdı, dün siz yoktunuz, söyledim. Maliyenin görüşü alınır, Hazinenin görüşü alınır, Devlet Planlamanın -bugünkü Kalkınma Bakanlığının- görüşü alınır ve ne yapılırdı? Bunlar bir “match” edilir. Kurul olarak da -siz o kurulun üyesi misiniz bilmiyorum- ne yapılırdı? Bir karar verilirdi.

Şimdi “Net rakamlar çıkmadı vesaire” diyerek bunu ifade etmekten kaçınıyorsunuz. Neye imza attığınızı bilmiyor musunuz ya? Veya şu tarihe kadar şu kadar verdik denilemiyor mu? Yani bunu söylemekte, milletin bilmesinde ne sıkıntı var? Söylediniz komisyonda ak sarayla ilgili ödeneklerin bir kısmını, hakikaten kamuoyu aydınlandı ve ne yaptı? Harcamaların yapıldığına tanık oldu sizin ağzınızdan. Siz burada prestij mi kaybettiniz Hükûmet olarak? Yaptığınız iş yanlış olabilir ama ikrar ettiniz, söylediniz. Ne güzel bir şey yaptığını söylemek. İyi-kötü olduğunu yorumlamak milletin işi netice itibarıyla. Niye bundan kaçınıyorsunuz? Üç kere biz soruyoruz, netice itibarıyla, bu işleri hiç bilmeyen bir insan da değiliz nereden bakarsanız bakın. Ha, öyle bir şey oluyor ki…

Siz Denizli’de fahri doktora aldınız. İnanın, o günkü oranın en yüksek yöneticisine dedim ki: “AKP’de bulabildikleri en iyi adamı buldular bu işi vermek için.” Ha, müspet-menfi anlamda demedim ama “AKP’nin içinde en iyisini buldular.” dedim, gayet açık, net söylüyorum.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Bu nasıl bir üslup ya? Yakışmıyor size.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Yani bizim hepimize hakaret ediyorsun sen ya.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Ne alınıyorsunuz ya? Kabinede en beğendiğim o, rahatsız mı oluyorsun? Kabinede en beğendiğim o.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Hayır, “En beğendiğim” diyebilirsin.

RECEP ÖZEL (Isparta) – “En beğendiğim” diyebilirsin de…

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Niye o hoşuna gidiyor, öbürü niye hoşuna gitmiyor?

RECEP ÖZEL (Isparta) – “En beğendiğim” diyebilirsin.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Şimdi, ben birkaç gün önce burada Sayın Ekonomi Bakanına söyledim, “Faiz faiz diyorsun ama zatıalinizden önceki 2 bakan da ‘faiz faiz’ diye gitti.” dedim. “Faiz lobisi gitti, faiz lobisi götürdü.” dedi. Vallahi ben bilmiyorum, siz Denizli’de doktora almış, fahri doktora almış bir bakan olarak… Ben de tasvip ettim, o günün valisine söyledim, “En iyisi bu.” dedim.

Şimdi, saat lobisi mi götürdü faiz lobisi mi götürdü, siz söyleyin. Yani, şimdi, iki gündür bir şeyi soruyoruz, onun cevabını oradan buradan… Siz, tabii, Batı’da ilim tahsil etmiş bir insansınız, Doğu’da ilim tahsil etseniz farklı düşünürdünüz; ya Cumhurbaşkanı olurdunuz ya Başbakan olurdunuz. Oradaki farkı da bir ne yapmanız lazım? Görmeniz lazım. Bakın, sizi methediyoruz, ondan bile rahatsız oluyor herkes. Ama Sayın Bakan, ben özellikle şunu hakikaten diyorum: Bunları söylemekten zarar görmezsiniz siz. Daha çok farklı soruları da sorarız, biz bu işleri bilmeyen insan değiliz.

Atamalarda da sıkıntı var sizin. Getiriyorsunuz özel kalem müdürü yapıyorsunuz bir arkadaşı, ondan sonra Devlet Malzeme Ofisi Genel Müdürü yapıyorsunuz.

Bana bizim belediye başkanlarından biri geldi, bir greyder mi alacağım dedi, kepçe mi alacağım dedi. Bakın, sana iki güne bir teftiş gönderiyorlar İçişleri Bakanlığından, git, devletin yerinden al, onlar ihale yapıyor, senin adına da bir tane alsınlar dedim. Ya, adamla görüşmek on gün sürdü. İhale takip etmiyorum, ne olduğunu soracağım sadece. Geldim, neticede size de söyledim, Sayın Müsteşar sağ olsun, ilgi de gösterdi, devlet çalışmıyor ama. Siz bürokrasinize hâkim değilseniz, atadıklarınızı siz atayamıyorsanız, sizin dışınızda gerçekleşiyorsa veya atadıklarınız doğru değilse bu sistem çalışmaz. Şimdi, siz burada üniversite imtihanında, KPSS’de ilk 100’e giren, ilk 200’e giren insanlarla ilk 100 bine gireni aynı kefeye koydunuz. Aynı neticeyi almanız mümkün değil. Şimdi, dolayısıyla, burada sıkıntı var.

Ondan sonra, bu Denizli’yle ilgili de bir problem var. Geliyor genel başkan yardımcılarından bir tanesi Denizli’ye, AKP’ye Genel Başkan Yardımcısı olmadan önce, sorulduğu zaman “Etrafımdakileri temizleseniz -hırsızları kastediyor- adam kalmaz.” diyor. Şimdi, ben üzülüyorum, gerçekten üzülüyorum. Apart işi… Denizli’yi AKP’ye rezil ediyor. AKP, aynı Bakan döneminde, Bakan Belediye Başkanıyken apartlar yapıldı, ne yapıldı? Ruhsatları verildi, işletilmeye başlandı. Bunun içindekinde de sıkıntı varsa, vatandaşın çoluğunu çocuğunu bizar ediyorsunuz, bu çocuklar da siz geldiğinizde 10 yaşındaysa şimdi 22 yaşında oldu. Sizin uyguladığınız eğitim politikası, sizin uyguladığınız ne? Yarattığınız sosyokültürel ortam bunu ortaya koyuyor. Dolayısıyla, burada ne yapmak lazım Sayın Bakan? Devlet işi, her sefer söyledim, ciddiyet ister. Lütfen ciddi olsun her şey.

Ben teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Lütfen, o genel başkan yardımcımızı açıklayın.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Süleyman Bey.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ünal.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın hatip konuşmasında istifham oluşturacak…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Ünal, sayın hatip otursun da.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Süleyman kim?

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sana niye açıklıyorum hem?

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Mehmet Bey…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Hayır, biz de bilelim. Bizi zan altında tutan bu genel başkan yardımcımızı bilelim.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Girin, İnternet’e bakın.

BAŞKAN – Sayın Ayhan, lütfen…

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın hatip konuşmasında istifham oluşturacak ve insanları itham altında bırakacak…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Böyle saygısızlık olur mu ya! Genel başkan yardımcısı kimse çıkıp açıklama yapsın.

BAŞKAN – Lütfen oturur musunuz siz, lütfen buyurun.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Hayır, bana soracaklarsa ben açıklayayım.

BAŞKAN – Hayır, soru değil, lütfen. Öyle bir usulümüz yok efendim.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – … İtham altında bırakacak ve zihinlerde istifham oluşturacak ifadelerde bulunuyor.

BAŞKAN – Nedir o ifadeler efendim?

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Bir genel başkan yardımcısı için “‘Etrafındakileri temizlesek insan kalmaz.’” gibi bir ifade kullandı.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Evet, söyledim. Denizli’de…

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Lütfen açıklasın efendim. Bu çok ciddi bir ithamdır ve çok çirkin bir ithamdır. Kaynağını, membaını açıklasın Sayın Başkan.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Kimse, biz o genel başkan yardımcımızdan da hesap sorarız. Böyle saygısızlık olur mu ya!

BAŞKAN – Evet Sayın Ayhan, açıklayacak mısınız?

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Evet.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Süleyman’ın soy ismini söyleyin.

BAŞKAN – Yerinizden söz vereceğim, buyurun.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Kürsüden de söyleyebilirim.

BAŞKAN – Lütfen Sayın Ayhan…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Süleyman’mış!

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Ayrıca, bu ifade ne zaman kullanılmış, bunu da açıklasın.

BAŞKAN – Sordunuz efendim, lütfen…

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan'ın, 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 8’inci maddesi üzerinde MHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Denizli’de Sayın Süleyman Soylu’nun yaptığı açıklama. İkinci geldiğinde de gazeteciler tekrar, AKP Genel Başkan Yardımcısı olduktan sonra da sordular; basından, İnternet’ten izleyebilirsiniz, bakabilirsiniz.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, bunu Genel Başkan Yardımcısı olduğu dönemde mi söylemiş?

ALİM IŞIK (Kütahya) – Ne fark eder?

BAŞKAN – Benim anladığım, Süleyman Soylu’nun AK PARTİ’ye girmeden önceki konuşması, daha sonra da tekrar soruyorlar, evet. Ben öyle yorumladım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Süleyman Soylu “Yolsuzluk yapanları temizlesen Tayyip Bey’in etrafında kimse kalmaz.” dedi. Gidin onunla konuşun kardeşim. Gidin ona söyleyin.

III.-        KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978) (S.Sayısı 656 ve 656’ya 1’inci Ek) (Devam)

2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657) (Devam)

BAŞKAN – Evet efendim, şimdi madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Hasan Akgöl, Hatay Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Süleyman Soylu’ya laf söyleyin ya! Hem Genel Başkan Yardımcısı…

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Yapmayın siz de. Hangi dönemde, hangi yerde, neyi söylemiş?

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Ben söylemedim ya, o söyledi.

CHP GRUBU ADINA HASAN AKGÖL (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 yılı…

Sayın Başkan, konuşmaya başlayacağım.

BAŞKAN – Buyurun efendim, yeniden başlatıyorum sürenizi.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın Başkanım, daha detaylı da söyleyebilirim.

BAŞKAN – Sayın Ayhan, lütfen, tamam, konu kapandı efendim.

Buyurun.

HASAN AKGÖL (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 8’inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

10 Aralıktan beri, yaklaşık on gündür, devletin harcama siyasetinin temel belgesi olan bütçe üzerindeki görüşmeleri sürdürüyoruz. Değerli milletvekilleri, hazırlama sürecinden kanunlaşmasına, uygulanmasından denetim aşamalarına kadar son yılların en gayriciddi bütçesini görüşüyoruz. Bakkal Mehmet amca bile defterini bir muhasebeciye verip vergiciye denetletiyor ama ne yazık ki bu on iki yıldır bu Hükûmetin bütçesi hazırlanırken neyin nasıl hazırlanacağı kimseye fikir sormadan hazırlanıp, Komisyondan geçirilip sadece tasdik makamı olarak Meclisten onaylatılmaktadır.

Şimdi, benim bölgemdeki üretici, esnaf, son yıllarda ayakta durmak için varlıklarını elden çıkarmaya başlamıştır. Kimisinin tarlası, tapanı, traktörü; kimisinin evi, iş yeri, kamyonu, tırı ipotekli ve icralı durumdadır. Bütçede bu halkı düşünen tek bir şey, tek bir madde yoktur.

2002 Kasımından bugüne kamu kaynaklarının nasıl talan edildiğini bir aralık sabahı Türk halkı televizyonlardan öğrendi. Kol kola yürüdüğünüz kardeşleriniz düşman, düşmanlarınız dost oldu. Siyasete geometri terimleri bir aralık sabahı girdi. “Paralel” kavramı siyasete yolsuzluk “tape”lerinden sonra girdi. Hemen ardından yeni bir düşman bulundu ve cephe açıldı. 2002’den günümüze toplumu ayrıştırarak yürüttüğünüz siyasetle yürütmenin kamu kaynaklarını nasıl yürüttüğünü kamuoyunun gözünden kaçırmayı başardınız; yolsuzluk, basın özgürlüğü vesaire. Ne çabuk unuttunuz Zaman gazetesini, Zaman gazetesinin manşetlerini sosyal medyadan paylaştığınız günleri. Daha sonra aynı Zaman gazetesi -yönetimi mi değişti, genel yayın yönetmeni mi değişti veya neyi değişti, bilmiyorum- baskı altında ve şu anda soruşturmada.

Değerli vekiller, maalesef, bugün artık mızrak çuvala sığmamaktadır. Türk halkı yağma ve talan düzeninin iş dünyası, siyaset ve medya tüccarları aracılığıyla sürdürülen algı operasyonlarıyla nasıl başarıldığını artık anladı. Türk halkının sağduyusuna güveniyor ve bu bütçe Hükûmetinizin yaptığı ve yapacağı son bütçe olur inşallah diyorum. (CHP sıralarından “Amin!” sesleri, alkışlar)

Değerli milletvekilleri, Hükûmetin uyguladığı dış politika sınıfta kalmıştır. Biz yaklaşık üç buçuk yıldır bunu söylüyoruz. Ne yazık ki, başta Hatay olmak üzere bölgede huzur kalmamıştır. IŞİD, El Kaide, El Nusra ve adını bile sayamadığım yaklaşık 25 çeşit -sizin tarafınızdan büyütülen- terör örgütü şu an bölgede kol gezmektedir. İnsanlar evine huzur içinde gidememektedir.

Buradan bir tezkere geçirdik; Irak ve Suriye tezkeresi. Bunun adı “Suriye tezkeresi”ydi, en az siz de benim kadar biliyordunuz; Suriye tezkeresini “Irak tezkeresi” adı altında kamuflaj ederek geçirdiniz. Hedef neydi? Suriye’ye müdahaleyi, Suriye’yi bombalamayı meşru hâle getirmekti ve nitekim de aynen dediğimiz gibi oldu. Bunun cezasını kim çekti? En başta bizim Türk halkımız çekti.

Size bir anımı anlatmak istiyorum. Bir Suriyeli amcam –biz Suriyelilerin buraya gelmesine karşı değiliz, hepsi kardeşimizdir, Müslüman’dır, sahip çıkacağız- yanıma geldi, 60-65 yaşlarında. “Oğlum, sana bir şey anlatacağım.” dedi. Suriye’deki huzursuzluk veya her neyse, muhabbetten sonra “Oğlum, ben size acıyorum.” dedi; “Niye, hayrola?” dedim. “Ya, haydi biz bir kargaşa yaşadık, bize kucak açtınız. Sizin başınıza bir şey gelse size kucak açacak tek bir ülke kalmadı, tek bir komşu kalmadı.” Ülke bu hâle geldi sayenizde. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Bunun ekonomik sonuçları yok muydu? Nakliyeci bitti. Nakliyeciyi zaten getirdiğiniz ek vergilerle, mazot fiyatının pahalılığıyla, şununla, bununla bitirmiştiniz. Bir de bunun üstüne, sınırlardaki problemlerden dolayı adamın işini bitirdiniz. Bunun etkileri bir tek bu mu oldu? Büyükşehir seçimlerinde -benimle gelebilirsiniz her zaman, gezebiliriz- geziyoruz, Reyhanlı sokaklarını geziyoruz, 10 dükkândan 7 tanesi Suriyeli, 3 tanesi yerli. Memleketin ne hâle geldiğini siz düşünün. Böyle de bitmiyor, geçen gün beni İnşaat İşçilerinin Derneği Başkanı aradı, yevmiyeci yani kazmacı, “Vekilim, ne olacak bizim işimiz?” dedi. Ne oldu, hayrola dedim. “E, bizim 40-50 liraya gittiğimiz işe artık 10 liraya Suriyeliler gidiyor.” Yani iş gücünü de aldınız elinden, iş gücünü de götürdünüz elinden. Ha, ama sizin yaptığınız bu ilk değil ki, zaten sizin projeniz, planınız bu: Çiftçiyi bitir, esnafı bitir, emekliyi bitir, çalışanı bitir, nakliyeyi bitir, saygın meslek kuruluşlarını sıfır hâle getir, size bağımlı hâle gelsin. Sizin istediğiniz buydu zaten, yapmak istediğiniz buydu. Bu projenizde de -kendi adınıza söylüyorum- başarılı oldunuz.

Çiftçi… Çiftçiyi konuşmaya bile gerek yok. Ben burada söylerken utanıp sıkılmaya başladım. Biz diyoruz ki: Bu memleketin ana dişlisi çiftçidir. Eğer siz çiftçiyi desteklemezseniz çiftçi biter; çiftçi biterse esnaf da biter, sanayi de biter. Mazot fiyatları ne? 4 lirayla çiftçilik yapacak. Mazot fiyatlarının pahalılığından bahsettiniz. 120 dolardan 56 dolara düştü varil fiyatı, bizde sadece 6 kuruş indirim geldi.

Peki, şu anda pamuk kaça biliyor musunuz? Pamuk 1 lira. Bunun 35 kuruşuyla toplama, 65 kuruşuyla da tüm masrafını karşılayacak. Mazotun, gübrenin ve ilacın pahalılığını en az benim kadar biliyorsunuz. Efendim, çiftçinin ikide bir, her bulduğunuz ortamda gözüne sokuyorsunuz. Ne diyorsunuz? Diyorsunuz ki: “Destekleme, destekleme, destekleme…” O verdiğiniz desteklemeyi alın başınıza çalın. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) 40 kuruş desteklemeyi ne yapsın çiftçi? 1 liralık pamuğa 40 kuruşluk destekleme, etti 1,4. Sen verme desteklemeyi, al tepene çal. Pamuğun fiyatını gerçek değeri olan 2 liraya getirin arkadaşım. Kimse senden destekleme, fitre istemiyor, hakkını istiyor, hakkını, başka bir şey istediği yok. Biz ne dedik bunun çaresi? Mazot, gübre ve ilaçtaki ÖTV, KDV kaldırılsın; çiftçi dış piyasayla rekabet yapacak hâle gelsin. Bizim başka istediğimiz bir şey yoktu sizden. Siz ne yaptınız? Tüm meslek kuruluşlarında olduğu gibi çiftçiyi de yerin dibine geçirdiniz.

Geldik, bakın, arkadaşlar, sizin Bakanınız Faruk Çelik’in yaklaşık kırk-kırk beş gün önce FOX TV’de yaptığı bir konuşma, onun ağzından konuşuyorum: “Bu memleketin yüzde 40’ı asgari ücretin altında ücret almakta ve asgari ücretin altında geçinmekte.” Ben de diyorum ki: En az yüzde 40’ı da asgari ücretin altında. Bu demektir ki, senin Bakanın diyor ki: “Bu memleketin yüzde 80’i açlık sınırının altında yaşıyor.” Bana hangi ekonomiden…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bakan itiraf ediyor.

HASAN AKGÖL (Devamla) - Bunu diyen Bakan Faruk Çelik.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – O çok şey söylüyor ama bir şey yapmıyor.

HASAN AKGÖL (Devamla) – Lütfen, herkes FOX TV’yi açsın, bir buçuk ay önceki sabah programını izlesin. Eğer Hükûmetin bir bakanı bunu söylüyorsa benim diyecek bir şeyim yok zaten. Bana çıkıp da burada istatistiklerle, kâğıtlarla konuşmayın.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Ama o, Hükûmeti biz zannediyor.

HASAN AKGÖL (Devamla) – Ben sokaktan geçen adamın cebine bakarım; cebinde para var mı? Para yoksa ekonomi bozuktur. Ben başka hiçbir şeyden anlamam. Sokaktan geçen adamın cebine bakarım. Arkadaşım, benim başka anlayacağım hiçbir şey yoktur. Ha, iş yapmadınız mı? Yaptınız. Bol bol adliye sarayı, cezaevi, otobanlar, yandaşlara para kazandıracak işleri yaptınız. Başka yaptığınız hiçbir işi görmedim. Bana çiftçiye, memura, esnafa ne yaptığınızı anlatın, onların şu anki durumlarını anlatın.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Onlar biliyorlar, biliyorlar.

HASAN AKGÖL (Devamla) – Onlar biliyorlar, onların ne olduğunu biliyorlar. O yüzden ben diyorum ki içinde memurun, işçinin, emeklinin, çiftçinin, nakliyecinin olmadığı bu bütçeye ret oyu vereceğimi belirtir, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz isteyen Özdal Üçer, Van Milletvekili.

Buyurun Sayın Üçer. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; grubumuz adına sizleri selamlıyorum.

Çat pat Osmanlıca, bu bütçe planlamasının milleti fakruzarurete sokup ülkeyi harap ve bitap düşüreceğini belirtmek istiyorum ve grubumuz adına, böylesi halk karşıtı olan, siyasi egemenlere hizmet eden, birilerinin çocuklarına saltanat hazırlayıp birilerinin çocuklarını da sefalete sürükleyen bir bütçeyi asla desteklemeyeceğimizi belirtmek istiyorum.

Evet, milyarlardan bahsediliyor. Milyarlar istatistiki verilerle donatılıp öyle böyle hesaplanıyor ama birileri saray sahibi oluyor, birilerine adalet sarayları yapılıyor, birilerine başkan sarayları yapılıyor. Ama insanlar çadırlarda yaşıyorlar, köhnemiş evlerde yaşıyorlar ya da depremde yıkık hâle gelmiş evlerde yaşıyorlar, sel felaketine maruz kalmış yaşanılmayacak barınaklarda yaşıyorlar. Afetzedeler kendi barınaklarını kuramayacak düzeydeler. Emekçiler, memurlar, işçiler çocuklarını okutamazken, onlar milletin canına okuyacak diye kendi çocuklarına saltanat hazırlarken, milletin çocuğunun oyuncak gemisi yokken bile kendi çocuklarına gemi filosu kuranların bütçesini onaylamamız beklenemez.

Halk ayakkabısız gezerken yırtık “…”(x) -bizim bölgede onlara “…"(x) deniyordu- gezerken birilerinin ayakkabı kutularını dolarla, eurolarla doldurduğu bir ekonomik sistemi benimsememiz beklenemez. Millet asgari ücret için saatlerce çalışırken birilerinin koluna bin tane işçinin asgari ücretini saat olarak taktığı bir bütçeyi kesinlikle desteklememiz beklenemez.

Türkiye’de ekonomik refah artmadı, barış ve huzur ortamı gelişmedi ama artan bir şeyler vardı, onlar da yolsuzluk, usulsüzlük -artan şeyler içinde- şiddet, devlet şiddeti, ölüm, tutuklama. Ben, bu konulardan yola çıkarak Türkiye’de on iki yıllık AKP Hükûmeti dönemi boyunca artan bir istatistikten bahsetmek istiyorum. AKP Hükûmetinin iktidara geldiği dönemde cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısı 59.429’du, 2014 istatistiği ise 156.543. Yani, TÜİK verilerine göre değerlendirecek olursak, Türkiye'nin genel nüfusu yüzde 25 oranında artmışken cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısının yüzde 300 artmış olduğunu söylemek mümkün. Peki, nüfus bu kadar artarken o nüfus artışının 13 misli düzeyde artan tutuklu ve hükümlü sayısı neyin göstergesidir? Acaba adaletin suçluları yakalayıp cezaevlerine kapattığı bir ortamın göstergesi midir, yoksa birinin paralel yargı, birilerinin usulsüz güç olarak kullandığı yargı gücünün insanları siyasal olarak cezalandırdığı bir sistemin görüntüsü müdür? Bence birilerinin kendi iktidarlarını kullanmak için hukuku, yargı gücünü siyasal bir güce dönüştürüp insanları cezaevine mahkûm etmesinin bir yansımasıdır.

Memurlar maaş zammı istediler, sokaklara demokratik eylemlilik için çıktılar, mitingler yaptılar, gözaltına alındılar, işkencelere maruz kaldılar, cezaevinde haksız yere tutuldular; öğrenciler hakeza, işçiler hakeza, Kürtler hakeza. Siyasi tutsak sayısının Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en yüksek olduğu dönemleri yaşadık. On yıllık iktidarı süresince milyonu aşkın insan öyle böyle cezaevine girip çıktı. Darbe dönemlerinde bile bu kadar büyük istatistikler aslında oluşmadı ama birilerine “KCK operasyonu.” dediler, işte bütün Kürtleri, bütün herkesi, soykırım, siyasi soykırımdan geçirmek için, cezaevlerine tıkmak için... Hatta bir ara biz milletvekillerini de aynı şekilde derdest edip götürmeyi hedefliyorlardı maalesef buna güçleri yetmedi, yetmeyecek de. Böylesi bir tezgâhı birlikte yaptıkları cemaatle şu an kanlı bıçaklı olmuş durumdalar. Bunun sonu nereye gidecek Hak bilir.

İşte, birilerini adalet adına yargılayıp mahkûm ederken yolsuzluk yapanları hiç yargılamadılar. Aslında o yaptıkları F tiplerinde, T tiplerinde, bugün Muş M Tipinde, Van F Tipinde, Bursa T Tipinde, Tokat’ta, Zile’de, Vezirköprü’de, Giresun’da, Ordu’da siyasi tutsaklara işkence yapılıyor. Aslında orada bulunan tutsakların ya da mahkûmların çoğunun evrensel hukuk çerçevesinde cezalandırılmasına bile bir gerekçe yoktur ama salt “Kürt’türler, salt muhaliftirler, salt özerklik istiyorlar, siyasi taleplere sahipler.” diye onlarca yıl ceza almışlar; ceza aldıkları yetmiyormuş gibi işkencelere uğruyorlar cezaevinde, tedavi edilmiyorlar. Ama o cezaevlerinde kimlerin kalması gerekiyordu? Milyar dolarları iç edip kendi çocuklarına rant sağlayanların, yolsuzluk yapanların, hırsızlık yapanların.

Hatırlarsanız, bundan önceki süreçte, bu kürsüde, bizzat devlet güçleri kontrolünde eroin ticaretinin sevk ve idaresinin yapıldığını iddia etmiştim, bazı itirazlarla karşılaşmıştık. Bununla ilgili araştırma önergesi vermiştim. Normal hukuk devletinde ne olur? Meclis araştırma komisyonu oluşturulur, gider, araştırır. Ama şimdi görüyorsunuz, Van’da savcı savcıyı tutukluyor, savcı polisi tutukluyor, niye? Çünkü artık bazı rant çekişmeleri birbirlerine girmelerine neden olmuş da ondan.

Van’da, Diyarbakır’da, Ankara’da, İstanbul’da artık sayısı yüz binlerle, milyonlarla bahsedilecek madde bağımlılığı furyası oluşmuş. Peki, bu kadar yaygınlaşmasına önayak olunan şey neden engellenmiyordu? Van’da üniversite öğrencisi olup da Balaban polis, asker noktasından geçerken salt kitaptan dolayı yakalanan üniversite öğrencileri var ama aynı Balaban askerî noktasından kamyon yüklü eroin askerlerin, polislerin gözetiminde geçiyor, İstanbul’a kadar geliyor. Evet, ama o üniversite öğrencisi Balaban noktasından geçiyor diye, “Demokratik Özerklik” kitabı okudu diye terörist ilan ediliyor, cezaevine atılıyor ama eroin yüklü kamyonu geçiren vatanperver oluyor, milletperver oluyor, milliyetçi oluyor. Vatanını seven asker oluyor, polis oluyor, kurşun sıkıyor Kürtlerin çocuklarının kafasına, kaçakçılık yaptı diye 11 yaşındaki çocuklarımızı katlediyor.

Özelleştirme politikalarının tamamen uluslararası şirketlere kâr getirdiğini herkes biliyor ama elektrik kaçakçılığından dolayı bölge tartışılıyor. İstanbul’da gemi tersanelerinde kaçak elektrik kullananlar -bütün Kürdistan’daki herkes kaçak elektrik kullansa o kadar olmaz- onlar kaçakçı olmuyorlar ama Kürt çocukları bir bidon mazot için kaçakçı oluyor, vuruluyor, katlediliyor.

Bu ülkenin demokrasiye ihtiyacı var, demokrasi ekonomik refahı da sağlar ama demokrasiyi tartışmadan, demokratik kültürü tartışmadan salt birilerinin siyasal egemenliği için oluşturulan bütçelerden kimseye hayır gelmez. Bu bütçeden ne Türklere ne Kürtlere ne Lazlara ne Çerkezlere, Türkiye'nin hiçbir vatandaşına hayır gelmez ama uluslararası şirketlerin patronlarına ve onların ortakları, paravan şirket sahibi ve milyon dolarlık ayakkabı kutuları, kol saatleri olanlara yarayacaktır ama kimsenin ahı da kimseye kalmayacaktır.

Saygılar. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahsı adına söz isteyen Fatoş Gürkan, Adana Milletvekili.

Buyurun Sayın Gürkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FATOŞ GÜRKAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 8’inci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve bizi izleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, malumunuz olduğu üzere “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.” diye oldukça kabul gören bir söz var. Bizler on iki yıl boyunca hep bunu söyledik, bizi icraatlarımızla değerlendirin dedik ve her zaman yaptıklarımızı anlattık. Ülkemizin 2002 yılıyla kıyaslanmayacak derecede kalkınmış ve ilerlemiş olan bugünkü durumu, AK PARTİ hükûmetlerinin üstün gayreti, inancı, azmi, samimiyeti, kararlılığı, milletimizin emanetini kutsal bilmesi ve en önemlisi, aziz milletimizin desteğiyle gerçekleştirilmiştir.

Gelin şimdi, görüşmelerini yaptığımız bütçenin büyüklüğü açısından geldiğimiz noktayı değerlendirelim yani aynamız olan yaptığımız işlere bir bakalım. 2002 yılı bütçesi 119,6 milyar iken 2015 yılı merkezî yönetim bütçesi 473 milyar. Seçim bölgem Adana ilimizden de birkaç örnek vermek istiyorum: Adana ilimize 2003-2013 yılları arasında toplam 14,4 milyar TL yatırım ve destek sağlanmıştır. 2015 yılı bütçesinde en yüksek pay yine eğitime ayrılmıştır. 2002 yılında Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi yaklaşık 7,5 milyar iken 2015 yılı bütçesi 62 milyar, üniversiteler ve YURTKUR’la birlikte 87,5 milyara ulaşmıştır. Bu, 2002’ye göre yaklaşık 7 katlık bir artış demek. Bu gelişmelere paralel olarak Adana’da eğitim alanında son on iki yılda yaklaşık 1,1 milyar TL yatırım yapılmıştır. Adana’da toplam okul sayısı 1.056’dan 1.924’e, öğretmen sayısı 16.491’den 24.234’e çıkarılmıştır. Adana merkezde bin yatak kapasiteli öğrenci yurdumuz, Ceyhan’da yine öğrenci yurdumuz hizmete açılmış, bin kişilik öğrenci yurdumuz, Kozan’da 500 kişilik öğrenci yurdumuzun inşaatı devam etmektedir.

Hükûmetlerimiz döneminde sağlıkta da devrim yapılmıştır. Sağlık bütçede ikinci paya sahiptir ve 80,9 milyar TL’yle artış 6 kat olmuştur 2002’ye göre. Yine Adana ilimizde yapılan sağlık yatırımlarının yanında 1.550 kişilik dev bir projeden, dev şehir hastanesinden biri de Adana ilimize yapılmaktadır, inşaatı devam etmektedir.

Sosyal politikalara gelince: 2015 yılı bütçesinin yüzde 7’si, 32,9 milyar TL’si sosyal politikalara ayrılmıştır. İlk defa 2005 yılında Engelliler Kanunu çıkarılmış. 2002’de kamuda istihdam edilen engelli sayısı 5.777 iken bugün 34.088 engelli vatandaşımız istihdam edilmektedir. Yine ilk defa evde bakım ücreti AK PARTİ hükûmetleri döneminde çıkarılmıştır. Adana’ya son on iki yılda sosyal harcamalar kapsamında 1,2 milyar TL ödeme yapılmıştır. Adana’da 2003 yılında sadece 5 milyon TL ihtiyaç sahiplerine ulaştırılırken bu, 2013 yılında 326 milyon TL’dir. Evet, dar gelirli vatandaşlarımıza 7,3 milyon TL maliyetle 1.760 konut teslim edilmiştir.

Tarımda verimliliği ve çiftçilerimizin yaşam standartlarını artırmak için hükûmetlerimizin öncelikli hedeflerinden biri de tarım olmuştur. 2015 yılında tarıma ayrılan bütçe 2002 yılına göre 5 kat artırılmıştır. 2013 sonu itibarıyla 2002 yılına kıyasla Adana’ya verilen prim desteği 11,5 kat artırılmıştır. Tarımsal destekler 5,7 kat artmıştır. Yine Adana’mıza Türkiye’nin 3’üncü büyük adalet sarayı yapılmaktadır. 33 bin kişi kapasiteli Adana Şehir Stadyumu yapılmaktadır.

Biraz önce tarımla ilgili bir arkadaşımız “Çiftçi, bitti, battı.” dedi ama bakın, traktör satışlarında ve kredi kullanımında çok önemli artışlar vardır. Biz de çiftçilerimizle, vatandaşımızla hep iç içeyiz ve onların sorunlarını yakından takip ediyoruz. Hükûmetimizin hizmetleri milletimizin desteğiyle artarak devam edecektir.

Ben bütçemizin milletimize ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şahsı adına söz isteyen Erol Dora, Mardin Milletvekili.

Buyurun Sayın Dora. (HDP sıralarından alkışlar)

EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bildiğiniz gibi, Suriye’de yaşanan iç savaş ve IŞİD teröristlerinin Kobani’ye yönelik saldırıları neticesinde Suruç ilçemiz başta olmak üzere bölgeye yakın tüm illerimize çok sayıda Kobanili insan göç ederek gelmek zorunda kalmıştır. Üç ayı aşkın bir süredir IŞİD saldırılarına direnen Kobani, koalisyon güçlerinin de desteğiyle IŞİD çetelerini büyük oranda püskürtmüş olmasına karşın çatışmalar çeşitli yoğunlukta devam etmektedir. Buna karşın Kobani kentinde büyük yıkımlar gerçekleşmiş, evlerin birçoğu kullanılamaz duruma gelmiştir. Dolayısıyla, Kobanililerin bir süre daha başta Urfa, Suruç olmak üzere çevre illerde barınmak zorunda kalacakları açıktır.

Değerli milletvekilleri, AFAD’ın kendi tespitlerine göre 190 bin kişinin sınırlardan içeriye girdiği bilgisi verilmesine rağmen AFAD’ın bu insanları barındıracak ve doyuracak bir çalışmaya girmemiş olması çarpıcıdır. Zira, Suruç ilçesinde toplamda 2 AFAD kampında 6.100 kişiye hizmet verildiği bilgisini Meclis İnsan Hakları Komisyonunun hazırladığı raporda da görmek mümkündür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Birleşmiş Milletler Mültecilerin Hukuki Statülerine İlişkin Sözleşme 28 Temmuz 1951 tarihinde Cenevre’de imzalanmış ve 22 Nisan 1954 tarihinde yürürlüğe girmiştir ancak bildiğimiz gibi Türkiye bu sözleşmeye coğrafi çekinceler koymuştur. Bu nedenle, bugün Suriye’den gelen insanlar mülteci statüsünde değillerdir. Dolayısıyla, bu insanların barınma, eğitim, sağlık gibi ihtiyaçlarının karşılanmasında güçlü bir mevzuat bulunmamaktadır. Bu nedenle, insani yardım, şefkat, hoşgörü, misafir gibi muğlak kavramlar çerçevesinde oldukça sınırlı hizmetlerden söz edebiliyoruz.

Kobanili sığınmacıların barınmaları çok büyük oranda yerel yönetimlerin duyarlılığı, sivil toplum kurumlarının ve bölge vatandaşlarımızın fedakârlıklarıyla sağlanabilmektedir. Geldiğimiz noktada Kobani halkının kış aylarının da zorunlu kıldığı birçok acil ihtiyacı, özellikle savaşın ağır travması altında kötü şartlarda yaşamaya çalışan çocuklar var.

Değerli milletvekilleri, bu bağlamda, öncelikle barınma ve sağlık konularında acil ve nitelikli düzenlemeler gerekmektedir. Sığınmacılar arasında bulunan gebe kadınların, çocukların, kronik hastalığı olanların, engellilerin, bakıma muhtaç olanların ve bulaşıcı hastalığı olanların bir an önce tespiti gerekmektedir. Barınma koşulları göz önünde bulundurularak bulaşıcı hastalıkların yayılma riskine karşı önlemler alınmalı ve 0-2 yaş grubunun tespit edilip mama, süt ve çocuk bezi takibinin düzenli yapılması, çocukların rutin aşı takviminde yer alan tüm aşıların yapılabilmesi için sağlık konusunda gerekli teknik ve personel yetersizlikler giderilmelidir.

Değerli milletvekilleri, sağlık sorunları bağlamında değinmek istediğim bir diğer konu, yerlerini yurtlarını DAİŞ çetelerine karşı savunurken yaralanan ve tedavi amacıyla Türkiye’ye gelen Kobanili direnişçilerdir. Kobani’de yaşanan çatışmalarda yaralanan ve resmî ambulanslarla sınırdan getirilerek Urfa’daki devlet hastanelerinde tedavi edilerek taburcu olan 6 yaralının bir evde tedavi ve pansumanları devam ederken, insani amaçla kendisine ait evini açan bir vatandaşımız ve bu yaralılara refakat eden 3 refakatçi güvenlik güçlerince 2 Aralık 2014 tarihinde gece yapılan baskınla gözaltına alınmış, savcılık sorgusu sonucunda 3 refakatçiyle 2 yaralı serbest bırakılmıştır. Ancak, 4 yaralı ve ev sahibi Mustafa Çiçek adlı vatandaşımız da tutuklanmıştır.

Değerli milletvekilleri, yaşadığı yeri çetelere karşı savunurken yaralananlara ilişkin Türkiye’nin gözaltı ve tutuklama biçiminde uygulamalara girmesi gerek Cenevre Sözleşmesi’nin hasta ve yaralılara ilişkin ilkelerine ve gerekse Türkiye’nin IŞİD çetelerine karşı koalisyon güçleriyle iş birliği taahhüdüne gölge düşürmektedir. Kobanili sivil sığınmacılara yönelik barınma sorunlarının giderilmesi konusunda daha kapsamlı uygulamalar geliştirilmeli ve barınma yükünü büyük oranda üstlenmiş bulunan yerel yönetimlere merkezî bütçeden teşvik edici ekonomik destekler sağlanmalıdır. Ayrıca, yurtlarını savunan Kobanili direnişçilerden yaralananların tedavisinde kolluk güçlerinin keyfî idaresinin de engelleyici uygulamalarına son verilmesi gerektiğini belirtiyor, tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Soru-cevap işlemi yapacağız.

Sayın Ayhan, buyurun.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Yedek ödenek ve yatırımları hızlandırma ödeneğinden ak saraya şu anki tarihe kadar, bilebildiklerimiz, ne kadar ödenek tahsis edilmiştir? Var mıdır böyle bir ödenek?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bugün devrim şehidi Kubilay’ın gerici güçler tarafından şehit edilmesinin yıl dönümü. Bu adi katliamı işleyenleri şiddetle, nefretle kınıyorum ve kendisine de Allah’tan rahmet diliyorum.

Sayın Başkan, bugün sabahleyin bir genç bana telefon ediyor, diyor ki: “Ben 20 yaşında, işsiz bir insanım. Annem, babamla oturuyorum fakat sağlık sigortasından yararlanamıyorum. Üniversiteye devam eden gençlere de 25 yaşını geçtikten sonra sağlık yardımı yapılmıyor. Bizim her ayda 30 galiba, 30 liranın üzerinde de sosyal güvenlik primi ödememiz gerekir. Şimdi, hem gelirimiz yok hem işsiziz hem biz bu paraları nasıl ödeyeceğiz? Hükûmet buna bir çare bulsun.”

Bakandan sormak istiyorum yani bu 18 yaşını geçen, ailesiyle oturan işsiz insanların sağlık hizmetlerinden yararlanması için nasıl tedbir düşünüyorsunuz, onu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Keskin...

ADNAN KESKİN (Denizli) – Sayın Bakanım, vakıf üniversitelerinin devrede olmadığı süreçlerde Türkiye’de yılda 600 bine yakın genç üniversiteden mezun oluyor. Şu an üniversite mezunları arasında ciddi bir işsizlik sorunu var. Önümüzdeki yıllarda vakıf üniversiteleri de devreye girdiğinde yılda 1,5 milyona yakın gencimiz üniversiteden mezun olacak. 600 binin işsizlik sorununu çözemeyen ülkemizde 1,5 milyon genç de hayata atıldığında bu sorunun çözülmesi için Bakanlar Kurulu olarak, Hükûmet olarak ne gibi tedbirler alınıyor? Eğitim politikalarında, yatırım politikalarında bu sosyal problemi çözecek bir değişiklik yaratılacak mıdır? Bu yaratılmadığı takdirde 1,5 milyon insanın ağırlıklı bölümünün işsiz kalmasının Türkiye'nin gündemine getirdiği sosyal çalkantıların Türkiye’ye vereceği zararlar nasıl engellenecektir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Demiröz…

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, bütçe sunuş konuşmanızda hedeflediğiniz ekonomik büyümeyi tarımdaki küçülme ve daralma nedeniyle yakalayamadığınızı ifade ettiniz. Bunu biraz açar mısınız? Tarımda hangi alanlarda küçülme ve daralma yaşanmıştır ki hedeflenen büyümeye ulaşamadınız çünkü Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanına bakarsanız, tarım aldı başını uçtu gidiyor.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Onur…

MELDA ONUR (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, 2012 yılında Aşkale’de iş cinayeti denebilecek bir vahim olay olmuştu. Gölette boğulan 5 tane işçiyle ilgili 4 bakana soru önergesi vermiştim; İçişleri Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı, Enerji Bakanlığı ve Orman ve Su İşleri Bakanlığı. Enerji Bakanlığı hariç diğerleri gayet güzel cevap verdiler. Enerji Bakanı da, özelleştirme kapsamı olduğundan size havale etmiş. Siz de gayet güzel bir cevap vermişsiniz. Ben bu konuyla ilgili olarak Enerji Bakanını geçtiğimiz Plan ve Bütçede eleştirince kendisi bana konuyu bilmediğim yönünde bir açıklama yaptı ve dedi ki: “Özleştirme kapsamında olanları Maliye Bakanı…”

Şimdi size soruyorum: Bu ülkede özelleştirilen bütün şirketlerle ilgili, bütün konularla ilgili önergeleri size mi yönlendireceğiz? Yani Enerji Bakanlığının, bir enerji şirketi özelleştirildikten sonra sorumluluğu ortadan kalkmakta mıdır içerisinde teknik ve insani bir konu olduğunda?

Eğer müsaade ederse Sayın Başkanım, bir de insani bir konu var. Mehmet Canpolat isimli Kandıra Cezaevinden artık ölüm kalım sınırında hastaneye sevk edilmiş bir hasta var. Acil olarak 16’ncı maddeden cezasının infazının ertelenmesi gerekiyor. Bunu size özellikle duyurmak istedik.

BAŞKAN – Evet, Sayın Susam…

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Bakan, BAĞ-KUR emeklileri emekli olduktan sonra aldıkları emekli maaşı çok düşük olduğu için işlerini yapmaya devam ediyorlar ama sosyal güvenlik destek primiyle maaşlarının yüzde 15’i ellerinden alınıyor. Bu konuda Sosyal Güvenlik Kurumuyla ve Çalışma Bakanlığıyla yaptığımız görüşmelerde Maliye Bakanlığının kendilerine bütçe ayırmadığını, bundan dolayı buna mecbur olduklarını söylüyorlar. Kurumun, bu konuda Maliye Bakanlığının tavrı nedir, bunu öğrenmek istiyorum, bir.

İkincisi, siz, emekliliği hak etmiş insanların az maaşlarından yüzde 15 kesilmesini vicdanen haklı buluyor musunuz? Durumu bilgilendirirseniz çok mutlu olurum.

BAŞKAN – Sayın Akar, son soru…

Buyurun.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, 2015 yılı bütçe kanunu tasarısında 2015 yılında aslında tahsil edilmesi gereken 26 milyar TL vergiden vazgeçildiği görülüyor. Hangi vergiler ve kimlerden tahsil edilmemiştir ve edilmemesi düşünülüyor? Niçin vazgeçilmiştir? Eğer bu vergiye ihtiyaç yok ise 1 Ocak 2015 tarihinden itibaren vatandaşa yeni yük getiren ve su faturalarına her ay yansıtılacak olan katı atık yani çöp vergisi yani ev hanımlarının evde poşetlere koyup dışarı bıraktığı çöp için verecekleri bu vergiyi niçin iptal etmiyorsunuz? Bir taraftan birilerinin vergilerinin tahsilinden vazgeçerken diğer taraftan vatandaşın cebinden elinizi niye çekmiyorsunuz diyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan buyurun. Beş dakika süre veriyorum.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, şimdi, yatırım programında yer alan bir yatırım için yıl içinde yatırım programında yer alan esas ve usullere uygun olarak gerekli görülmesi hâlinde artış yapılması hâlinde bu artışın gerektirdiği ödenek kurum içi kaynaklardan karşılanabildiği gibi yatırımları hızlandırma ödeneğinden de aktarma yapılabilmektedir. Bu, bütçe kanununa uygun olarak yapılmaktadır.

Bahsi geçen hizmet binasıyla ilgili olarak şöyle: Kesin hesaplardan bakarsanız hem Başbakanlık bütçesi içerisinde bunu görürsünüz çünkü orada bina, inşa, hizmet binası yapılmasına ilişkin bir kalem var; 2012 yılında da var, 2013 yılında da var. 2014 yılı kesin hesabı henüz çıkmadığı için tabii ki 2014 yılı önümüzdeki yılın başından itibaren yayınlanacak. Dolayısıyla, bu rakamlar açık ve net. Ben zaten bu rakamları da paylaşmıştım. 2014 yılına ilişkin rakamlar nihai hâle gelince onu da paylaşacağız.

Şimdi, Sayın Genç’in sorusuna gelince: Eğer genç kardeşimiz, 20 yaşındaki gencimiz işsizse ve gerçekten başka türlü bir gelir kaynağı yoksa eminim yeşil kart yoluyla sağlık imkânlarından yararlanabilir, yani benim bildiğim bu. Ama buna engel bir husus varsa onu bilemiyorum. Şimdi, biliyorsunuz Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı belli birtakım kriterlere göre sosyal güvenlik primi katkısı ödemeleri gerekiyor mu gerekmiyor mu sağlık anlamında, o değerlendirmeleri yapıyor. Asgari ücretin belli bir yüzdesi esas alınıyor ve o çerçevede değerlendiriliyor. Şimdi, 25 yaşını doldurmaları sebebiyle bakmakla yükümlü olunan kişi sıfatını yitiren gençlerimiz yapılacak gelir testi neticesinde asgari ücretten daha düşük kişi başı hane geliri olanların sağlık sigortası primi devlet tarafından ödenmek suretiyle genel sağlık sigortasından da faydalanabiliyor. Yani muhtemelen o çerçevede de faydalanabilir. İsmi varsa o arkadaşımızın –Bakanımız da burada- iletirseniz yardımcı olacağız.

Sayın Keskin, tabii, üniversiteye erişimin artması iyi bir şeydir. Gençlerimizin gerçekten nitelikli bir şekilde, dünyayla rekabet etmemize imkân sağlayacak bir şekilde iyi bir eğitim almaları hepimizin arzusudur. İşsizlik Türkiye’nin karşı karşıya olduğu önemli bir sorundur.

Şimdi, biliyorsunuz, biz Avrupa Birliğine girmek istiyoruz. Avrupa Birliğinin 28 üyesi var. Bu 28 üyede çalışma çağındaki nüfusun yani her yıl 15-65 yaş arasına giren nüfusun artış oranı sadece yüzde 0,2. Türkiye’nin son on yılına bakarsanız Türkiye’de ise yüzde 2 yani bizde çalışma çağındaki nüfus Avrupa’nın 10 katı hızla artıyor, bu bir.

Ayrıca, takdir edersiniz ki özellikle kadınlar arasında iş gücüne katılım oranı -eğitim düzeyiyle ilişkili olarak söylüyorum bunu- son derece düşük; yüzde 31’e çıktı. Hükûmetlerimiz döneminde yüzde 24’ten yüzde 31’e çıktı ama yüzde 31 de OECD ortalaması -Avrupa ortalaması- olan yüzde 65’lerin oldukça altında. Son yıllarda eğitime erişimle birlikte iş gücüne katılım oranında da bir artış var ve bunun yansımalarını biz iş gücü istatistiklerinde, istihdam piyasasında görüyoruz.

Şöyle: Mesela eylülden eylüle yani 2013’ün eylülünden 2014’ün eylülüne kadar 1 milyon 270 bin vatandaşımıza iş bulmamıza rağmen ne olmuş? İşsizlik oranı yüzde 9’lardan yüzde 10’un üzerine çıkmış. Dolayısıyla, aslında bu çok ciddi bir şekilde hissedilen bir sorun.

Şimdi biz bunu nasıl çözeceğiz? Bir: Tabii ki nitelikli iş gücü çok önemli yani piyasanın talep ettiği iş gücü ile üniversitelerimizin yetiştirdiği iş gücü arasındaki o ilişkiyi güçlendirmemiz lazım. O nedenle, aktif iş gücü politikaları çerçevesinde eğitime, beceri eğitimine çok önem verdik. Üniversite mezunu dahi olsa cep harçlığını veriyoruz, sigorta primini ödüyoruz ve işverenlerden bunları istihdam etmeleri hâlinde beş yıla kadar sosyal güvenlik primini almıyoruz. Bu çok ciddi bir teşviktir.

İki; tabii ki ülkemizin hızlı büyümesi lazım, istihdam oluşturmamız lazım, yatırım yapılması lazım, bunun için de tabii ki iş ortamının da iyileştirilmesi lazım, destekler verilmesi lazım. Bütün bunlar -bu çerçevede çalışıyoruz- son açıkladığımız Reform Programı’nın en önemli bileşenlerinden bir tanesidir.

Son olarak şunu söyleyeyim: Hangi hükûmet olursa olsun bizim özellikle gençler ve kadınlar için part-time çalışma imkânlarını genişletmemiz lazım. Yani bu konuda Avrupa’da olduğu gibi yüzde 20’lerin üzerine çıkartacak… Bazı ülkeler var ki part-time çalışma oranı neredeyse yüzde 20-30 aralığında. Türkiye’de ise yüzde 10 civarında. Bunu artırmamız lazım; bu bir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

İkincisi; bizim aynı şekilde… Bir yandan tabii ki çalışanımızı koruyacağız ama piyasada şu anda iki tür bir piyasa var. Bir kayıt dışı piyasa var, bir de kayıt içindeki piyasa var. Kayıt dışı piyasa tamamen esnek, kayıt içi piyasa da çok rijit. Bunu ben söylemiyorum, OECD’nin çalışmaları söylüyor. Şimdi bu ikisinin arasında bir yolu bulmamız lazım ve dolayısıyla iş gücü piyasasını daha etkin, bir anlamda da daha esnek hâle getirecek ve daha çok istihdam yaratacak bir yapıya doğru gitmemiz lazım. O noktada da reform noktasında da yine çalışmalarımız var,

Şunu da söyleyeyim, yani 2014 Eylül itibarıyla gençler arasındaki işsizlik oranı yüzde 19,2. Sadece bilginiz olsun diye söylüyorum, Avrupa’nın nüfusu bizden çok daha yaşlı olmasına rağmen Avrupa’da şu an itibarıyla yüzde 21,6. Ama bütün buna rağmen yine de yüzde 20 civarında bir rakam yüksek bir rakamdır. Bu bizim için çok değerli bir varlıktır, mutlaka bizim bunu harekete geçirmemiz lazım.

Şimdi, tarımla ilgili ben şöyle bir yorumda bulundum, sıcak bir yorumdu.

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi toparlayınız Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şöyle, bütçe konuşmamı yapacağım gün saatine neredeyse denk gelecek şekilde üçüncü çeyrek gayrisafi yurt içi hasıla yani millî gelir rakamları açıklandı. Şimdi, bizim öngörümüz üçüncü çeyrek için yüzde 2,2’lik büyümeydi yani yüzde 3,3’lük bütün yılki büyümemizle tutarlı olan yüzde 2,2 idi. Büyüme yüzde 1,7 olarak geldi. Ben de dedim ki: Bunda esas olarak son on üç yılın en büyük kuraklığını yaşadığımız ve… Tarım da biliyorsunuz üçüncü çeyrekte etki olarak önemli bir etkiye sahip. Tarımın küçülmesi -üçüncü çeyrekte tarımdaki hasıla küçülmüş reel olarak- sebebiyle bu öngördüğümüz yüzde 2,2 yerine yüzde 1,7’lik bir büyüme gerçekleşmiştir ama yılın tamamına ilişkin öngörülerimizi çok köklü bir şekilde değiştirmeye henüz bu aşamada gerek yoktur. Muhtemelen yine yüzde 3 civarında bir büyüme mümkündür dedim.

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sosyal güvenlik destek primiyle ilgili Sayın Bakan…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Sayın Gök, buyurun, söz talebiniz var.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, EĞİTİM-İŞ’in Tandoğan Meydanı’nda düzenlediği mitinge katılanlara polisin uyguladığı şiddeti kınadığına ilişkin açıklaması

LEVENT GÖK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Sayın Bakan; sabah saatlerinde Tandoğan’da bir miting yapılmak istenilirken polis tarafından anında dağıtıldı ve o mitinge katılanların pek çoğu gözaltına alındı. Eğitim dünyasının en köklü sendikalarından biri olan EĞİTİM-İŞ’in laik eğitim, öğretmenlerin özlük hakları, atamalar, atanamayan öğretmenlerle ilgili düzenlemiş olduğu bu mitinge Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekilleri de katıldı. Son derece gerçekçi ve barışçıl bir gösteriyi daha başlar başlamaz polisin tazyikli suyla, biber gazıyla dağıtması ve başta EĞİTİM-İŞ Genel Başkanı Sayın Veli Demir olmak üzere 70’e yakın sendikacının gözaltında tutulmasını nasıl izah edersiniz? Yani Türkiye'de tek öğretmenler sendikası EĞİTİM-BİR-SEN midir? EĞİTİM-İŞ gibi bir sendikanın Başkanına, sendikacılara yapılan bu polis şiddetini huzurunuzda kınıyorum. Sorumlular hakkında da gerekenlerin yapılmasının takipçisi olacağımızı tüm kamuoyuyla paylaşıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

III.-        KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978) (S.Sayısı 656 ve 656’ya 1’inci Ek) (Devam)

2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657) (Devam)

BAŞKAN – 8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

9’uncu maddeyi okutuyorum:

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Yatırım Harcamaları, Mahalli İdareler ve Fonlara İlişkin Hükümler

Yatırım harcamaları

MADDE 9- (1) 2015 Yılı Yatırım Programına ek yatırım cetvellerinde yer alan projeler dışında herhangi bir projeye harcama yapılamaz. Bu cetvellerde yer alan projeler ile ödeneği toplu olarak verilmiş projeler kapsamındaki yıllara sari işlere (kurulu gücü 500 MW üzerinde olan baraj ve HES projeleri, Gebze-Haydarpaşa, Sirkeci-Halkalı Banliyö Hattının İyileştirilmesi ve Demiryolu Boğaz Tüp Geçişi İnşaatı Projesi, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığınca gerçekleştirilecek şehir içi raylı ulaşım sistemleri ve metro yapım projeleri ile diğer demiryolu yapımı ve çeken araç projeleri hariç) 2015 yılında başlanabilmesi için proje veya işin 2015 yılı yatırım ödeneği, proje maliyetinin yüzde 10'undan az olamaz. Bu oranın altında kalan proje ve işler için gerektiğinde projeler 2015 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar esaslarına uyulmak ve öncelikle kurumların yatırım ödenekleri içinde kalmak suretiyle revize edilebilir.

(2) Merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin, yatırım programında ödenekleri toplu olarak verilmiş yıllık projelerinden makine-teçhizat, büyük onarım, idame-yenileme, tamamlama ile bilgisayar yazılımı ve donanımı projelerinin detay programları ile alt projeleri itibarıyla tadat edilen ve edilmeyen toplulaştırılmış projeler ile ilgili işlemlerde 2015 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar esasları uygulanır.

(3) Merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin bütçelerine yatırım projeleri ile ilgili olarak yapılacak ödenek ekleme, devir ve aktarma işlemleri 2015 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Kararda yer alan usul ve esaslara göre yatırım programı ile ilişkilendirilir.

(4) 2015 Yılı Yatırım Programına ek yatırım cetvellerinde yıl içinde yapılması zorunlu değişiklikler için 2015 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Kararda yer alan usullere uyulur.

(5) 3152 sayılı Kanunun 28/A ve 6360 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesinin yirmi beşinci fıkrası gereği 2015 yılı bütçesine devren kaydedilecek ödenekler, Kalkınma Bakanlığına bilgi vermek kaydıyla proje sahibi ilgili kurum tarafından Yatırım Programında yer alan projelerle ilişkilendirilir.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Osman Aydın, Aydın Milletvekili.

Buyurun Sayın Aydın. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OSMAN AYDIN (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın yatırım harcamaları üzerine grubum adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yatırım harcamaları 2014 yılında 48 milyar lira olarak gerçekleşmesine karşın 2015 yılı bütçesinde 41 milyar Türk lirası olarak öngörülmüştür. 2015 yılı bütçesinde öngörülen yatırım harcamalarındaki 2014 yılına göre görülen bu düşüş hakikaten düşündürücüdür. Hepimizin bildiği gibi, yatırım harcamaları sadece içinde yaşadığımız bugünü değil, ortak geleceğimizi, yarınlarımızı da şekillendirmesi bakımından bütçenin en önemli kalemini oluşturmaktadır. Bu nedenle, 2015 yılı yatırım harcamaları kaleminden 2014 yılına göre 7 milyar liralık bir kesinti daha az iş, daha az aş ve refahtan daha az pay almak anlamına geleceği için önemli ve düşündürücüdür.

Hepimizin ortak yaşamına yüzde 15’lik bir kısıntı, ortak geleceğimizde daralmaya neden olacak yatırım harcamalarında yüzde 15’lik bir tasarruf öngören Hükûmetin, lüks ve israfa yönelik harcamalarda ne kadar bonkör olduğu açıkça görülmektedir. Hükûmetin millete önerdiğiyle kendi yaptığı arasında tutarlılık var mıdır? Hükûmet millete talkını veriyor, salkımı kendine saklıyor. Millete kaşıkla veriyor, kendi kepçeyle savuruyor. Hükûmetin harcama tutumunu iki sözcükle özetleyebiliriz: Lüks ve israf. Gündemden düşmeyen lüks makam araçları, sarayın içine ve dışına yapılan harcamalar, altın varaklı çanak çömleğe dökülen milyarlar Hükûmetin lüksten ve israftan bir türlü feragat etmediğini açıkça göstermektedir. Lüks ve israfı disipline etmek yerine yatırım harcamalarını kısan bir anlayış Hükûmetin harcama politikalarını açıkça ortaya koymaktadır. Son günlerde gündeme sık sık gelen lüks makam aracı düşkünlüğünün son derece yaygınlaşması, milyonlarla ifade edilen fiyatlarla alınan sayısını bilmediğimiz lüks makam aracı harcamaları ve israflar karşısında lüksten ve israftan feragat etmeyen fakat yatırım harcamalarından feragat eden bir anlayışın hâkim olması zaten büyük sorunlarla boğuşan ülkemiz ekonomisinin geleceği açısından tehlike çanlarının daha da kuvvetli çalmaya başladığını göstermektedir. Bu anlayışın on iki yıllık AKP iktidarı boyunca her zaman hâkim olduğu bütçe detayları incelendiğinde açıkça görülmektedir.

AKP iktidarının on iki yıl boyunca uyguladığı bu yanlış politikaların ekonomimizin her alanına yansıdığı açıkça görülmektedir. Örneğin, büyüme rakamlarını incelediğimizde, iktidarın en büyük iddiası olan “Ekonomiyi 3 katı büyüttük yani 2002 yılında kişi başına millî geliri 3.500 dolardan aldık 10.500 dolarlara çıkardık.” lafının içinin bomboş olduğu açıkça görülmektedir.

2002 yılında kişi başına millî gelirin 3.500 dolardan 2008 yılı sonunda 10.444 dolara çıktığı günün kur politikasıyla görülmektedir. Yani, bu hesaba göre 3 katı büyüme 2008 sonunda gerçekleşmiştir. Pekâlâ, soru şu: 2008 yılından 2014 yılı sonuna kadar yani iktidarın ikinci altı yıllık döneminde kişi başına millî gelir ne olmuştur? Kişi başına millî gelir 2008 yılında 10.444 dolardan 2014 yılı sonunda 10.500 dolara çıkacağı görülmektedir. Yani, açıkça görülmektedir ki ikinci altı yıllık döneminde kişi başına millî gelir sadece ve sadece 56 dolar artabilmiştir. Bu rakamlara göre birinci altı yılda ekonomiyi 3 katına büyüten iktidar, ikinci altı yılda yan gelip yatmış mıdır? Peki, büyüme rakamlarının gerçekleri nedir? Cumhuriyetin çok partili döneminde yani 1946’dan 2002 yılına kadar darbeler oldu, Kıbrıs Çıkarması oldu, ekonomik krizler oldu, ortalama büyüme bu dönemde yüzde 5,1 olarak gerçekleşmiştir. Fakat, buna karşın, AKP iktidarının on iki yıllık döneminde yani 2002-2014 yılları arasındaki ortalama büyüme rakamı yüzde 4,7’dir. Son çeyrek rakamı ve son göstergelere göre ekonominin büyüme hızının her geçen gün biraz daha düştüğü ve önümüzdeki yıllarda bu büyüme ortalamasının 4,7’lerden daha aşağılara düşeceği açıkça görülmektedir. Bu durum açıkça göstermektedir ki iktidarın on iki yıllık döneminde ülkemiz, potansiyel büyüme rakamı olan yüzde 5,1’i bile gerçekleştirememiştir. “Ekonomiyi 3 katı büyüttük.” lafının düşük kur, kıymetli TL, yüksek faiz politikası neticesinde oluşan bir balon olduğu bu rakamlardan açıkça görülmektedir.

AKP iktidarının uyguladığı yanlış ekonomi politikaları tarımda da üretemez bir çiftçi yaratmıştır. Mazot, gübre, tohum gibi ana girdilerin fiyat artışlarıyla baş edemeyen çiftçimiz en sonunda zarar ede ede ekemez biçemez hâle gelmiştir. İki Trakya büyüklüğünde ekilen biçilen tarım arazisinde çiftçi bugün ürün üretemez hâle gelmiştir yani iki Trakya büyüklüğündeki alan tarım dışına itilmiştir.

AKP iktidarının uyguladığı bu yanlış politikalar sanayimizi ve sanayicimizi de derinden etkilemiştir. 2002 yılında gayrisafi millî hasılanın yüzde 25’lerinde olan sanayinin payının 2014 yılı sonunda yüzde 15’lere gerilediği açıkça TÜİK rakamlarından görülmektedir.

Sonuç olarak, ihtiyaçlarını ithalatla karşılayan bir ekonomi doğmuştur. İhracatın içindeki katma değeri yüksek ürünlerin oranı 2002’de yüzde 6 iken, 2014’te yüzde 3’lere gerilediği görülmektedir. Bunun neticesinde dış ticaret açığı her geçen gün artmış ve ekonomimizin en büyük sorununu oluşturmuştur. Yanlış kur politikaları neticesinde ekonomimizin büyüyebilmesi için ithalatın artması zorunlu hâle gelmiştir.

AKP iktidarının on iki yıllık döneminde cari açığın düştüğü yıllarda ekonomi küçülmüş fakat cari açığın yükseldiği yıllarda ekonomi şahlanmıştır. Örneğin, 2009 yılında cari açık 12 milyar dolara düşmüş fakat ekonomi yüzde 4,8 küçülmüş, 2011 yılında ise cari açık 75 milyar dolara çıktığında ekonominin şahlandığı, yüzde 9,2 büyüdüğü görülmektedir. Yani, ekonominin büyümesi ithalata bağımlı hâle gelmiştir.

AKP iktidarının uyguladığı yanlış ekonomik politikalar neticesinde halkımız borç batağına saplanmıştır. Ekonominin ithalata bağımlı hâle gelmesi neticesinde halkımız da maalesef ihtiyaçlarını üreterek, çalışarak elde ettiği gelirle karşılayamamış, bankalardan aldığı borçla karşılayabilmiştir. Bunun neticesinde, 2002 yılında vatandaşın kredi kartı ve tüketici kredisi borcu 6,6 milyar liradan 2014 yılı sonunda 350 milyarlara yaklaşmıştır. Yani, vatandaşın borcu on iki yılda 55 kat artmıştır. Bunun neticesinde, milyonlarca insanımız icra dairelerinin yolunda heba olmuştur.

Sonuç olarak, AKP iktidarının uyguladığı bu yanlış ekonomik politikalar 2015 yılı bütçesine de aynen yansımaktadır. Vatandaşın ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarını ve gelecek yaşam standartlarını yükseltmek için gerekli olan harcamalara yani yatırım harcamalarına ayrılan bütçeyi milyarlarca lira azaltan zihniyet, yüz binlere yaklaşan sayısıyla dünyanın herhâlde en büyük makam arabası filosunun sahibi olan ülkemizde tanesine milyonlarca lira ödeyerek en lüks ve en pahalılarıyla çoğaltmaktadır. Milyarlarca lira, lüks saraylara ve eşyalarına harcanarak israf edilmektedir. Yanlış dış politika hayalleriyle milyonlarca Suriyeli komşumuza milyarlarca lira kaynak akıtmayı göze almaktadır. Bu lüks düşkünü israf politikasını ve maceracı dış politikaları desteklememiz mümkün değildir.

Bu duygularla bütçenin hayırlı olmasını diler, saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz isteyen Erol Dora, Mardin Milletvekili.

Buyurun Sayın Dora. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 9'uncu maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, azınlık vakıflarına ait taşınmazlara el konma sorunu uzun dönemdir Türkiye'nin önünde çözüm bekleyen önemli sorunlardan biridir. Azınlık vakıflarına ait taşınmazlara el konma süreci 1935 yılında çıkarılan Vakıflar Kanunu’yla birlikte başlamıştır. Oysaki 1923 yılında imzalanan Lozan Antlaşması, mülk edinme hakları dâhil olmak üzere, azınlık halklarının kültürel, dinsel, dilsel ve diğer birçok alandaki haklarını garantiye almıştır. Lozan Antlaşması’nın Ermeni, Süryani, Rum ve Musevilerin azınlık haklarının korunması noktasında Türkiye Cumhuriyeti devletine atfettiği yükümlülüklere karşın Cumhuriyet Dönemi’nde çıkarılan yasalar ve uygulanan ayrımcı politikalar, azınlıkların Lozan Antlaşması’ndan kaynaklanan haklarına aykırı birçok kısıtlama getirmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1935 yılında Vakıflar Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle ve daha sonra 1936 yılında devlet bütün azınlık vakıflarından ellerindeki mevcut malları beyan etmelerini istemesiyle başlayan süreç aslında azınlık vakıflarına ait taşınmazlara el koyma sürecinin ilk adımıydı. Çünkü akabinde, Yargıtay 1974 yılında azınlık vakıflarının mülk edinmelerinin yasa dışı olduğuna karar verecektir.

8 Mayıs 1974 tarihli Yargıtay kararının gerekçesinde "Görülüyor ki Türk olmayanların meydana getirdikleri tüzel kişiliklerin taşınmaz mal edinmeleri yasaklanmıştır.” denmiştir. Yani bunları yabancı olarak telakki etmiştir. Burada gayrimüslim halkları “Türk olmayanlar” olarak değerlendiren Yargıtay, bir kısım Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına karşı açık bir şekilde etnik temele dayalı ayrımcılık yapmıştır. Yargıtayın 1974 tarihli bu ayrımcı kararıyla, azınlık vakıflarının yeni mal edinmeleri engellendiği gibi, bu karara istinaden açılan davalar neticesinde Ermeni, Rum, Süryani, Keldani ve Musevilere ait yüzlerce taşınmaza el konulmuştur.

Değerli milletvekilleri, son yıllarda, azınlık vakıflarının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde açtığı davaların da etkisiyle 2003, 2008 ve 2011 yıllarında yapılan düzenlemelerle azınlık vakıflarıyla ilgili olarak bazı kısmi düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Bu düzenlemeler sonucunda bir kısım gayrimenkullerin iadesi ve azınlık vakıflarının mülk edinme hakkı önündeki engellerin kaldırılması gibi bazı olumlu adımlar atılmıştır. Biz bu düzenlemeleri de olumlu değerlendiriyoruz. Ancak bu düzenlemeler, Ermeni, Rum, Süryani, Keldani ve Musevilere ait mazbutaya alınmış 55 vakfı içermediği gibi el konulmuş taşınmazlar meselesine de kapsayıcı çözümler üretmemiştir. Çünkü meydana gelen mağduriyetler ve hukuksuzlukların boyutu o kadar büyüktür ki yapılan bu kısmi pozitif düzenlemeler neticesinde iade edilen mülklerin sayısı sembolik düzeyde kalmıştır. Bunun yanında, el konulmuş yüzlerce taşınmazın iadesi için azınlık vakıflarınca Vakıflar Genel Müdürlüğüne başvurulmasına rağmen bu başvuruların çok büyük bir kısmı reddedilmiştir. Ayrıca, son dönemlerde iadesi gerçekleşmiş taşınmazları tekrar geri almak içinse hazine davalar açmaya başlamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüzde azınlık vakıflarının yaşadığı güncel sorunlardan biri de vakıfların seçim yönetmeliği sorunu ve Vakıflar Kanunu’ndaki geçici 11’inci maddenin yetersizliğidir. Yönetim kurullarının seçimini düzenleyen yönetmeliğin yaklaşık iki yıldır iptal edilmiş olması nedeniyle, görev zamanları dolmuş vakıf yöneticileri çeşitli idari sıkıntılar yaşamaktadırlar. Sayın Bülent Arınç bu sorunun çözüleceğine dair söz vermesine karşın seçim yönetmeliği hâlâ düzenlenmiş değildir. Mevcut hukuki boşluk, demokratik hak ihlallerine, anayasal bir hak olan seçme ve seçilme özgürlüğünün kullanılmamasına sebep olmakta ve bununla bağlantılı olarak azınlık cemaatlerinin örgütlenme özgürlüğü de kısıtlanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Vakıflar Kanunu'ndaki geçici 11’inci maddenin mevcut şekli ve uygulaması var olan ve çözüm bekleyen kimi sorunlar bakımından yetersiz kalmıştır.

Bu sorunlardan biri, yapılacak taşınmaz iadelerinin 1936 Beyannamesi’ne kayıtlı olması şartına bağlanmasıdır. Söz konusu maddenin 1936 Beyannamesi’ni temel alması, 1936 Beyannamesi olmayan vakıfları mülkiyet haklarından yoksun bırakmaktadır. Bu duruma Gökçeada ve Keldani vakıfları örnek olarak gösterilebilir.

Aynı şekilde Hatay ilindeki vakıfların 1936 Beyannamesi olması zaten mümkün değildir çünkü 1936 yılında Hatay, Türkiye'ye bağlı değildi.

11’inci maddeye ilişkin bir diğer önemli sorun ise, 1936 Beyannamesi’nde kayıtlı olup cemaat vakıfları mülkiyetinde olan fakat kamu kurumları veya üçüncü şahıslar adına kayıtlı bulunan taşınmazlar hakkında bir düzenleme içermemesidir.

Bu sorunlarla ilgili, hakkaniyet gereği bir an önce bir düzenleme yapılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayip Erdoğan'ın yaklaşık bir yıl önce demokratikleşme paketini açıklarken, Süryani halkı için kutsal ve büyük bir öneme sahip tarihî Mor Gabriel Manastırı Vakfına ait son altı yıldır el konulmuş arazilerinin Manastır Vakfına tekrar iade edileceğini belirtmiş olmalarına karşın, el konulmuş toplam 30 parselden şu ana kadar sadece 12 parseli Mor Gabriel Vakfına iade edilmiştir. Geri kalan 18 parsel hâlâ iade edilmiş değildir. Haksız bir biçimde el konulmuş olan bu arazilerin bir an önce Manastır Vakfına iade edilmesi gerektiğine inanıyoruz.

Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliği 2014 İlerleme Raporu’nda da azınlık vakıflarıyla ilgili söz konusu sorunlara dikkat çekilmiş ve ilgili mevzuatta bulunan eksikliklerin giderilerek ivedilikle uygulamaya konulmasının önemine vurgu yapılmıştır.

Sonuç itibarıyla azınlık vakıf mülkleriyle ilgili olarak genel beklenti ve talebimiz şudur ki, 1936 Beyannamesi’nde kayıtlı olup olmamasına bakılmaksızın, 1912 tarihinden itibaren azınlık vakıflarının ellerinden alınmış bulunan taşınmazların, mazbutaya alınmış vakıflar ve üçüncü şahıslara satılmış taşınmazlar da dâhil olmak üzere hiçbir şart ileri sürmeden ilgili vakıflara iade edilmelidir. Aynı şekilde, Lozan Antlaşması ve evrensel din özgürlüğü gereğince Heybeliada Ruhban Okulunun bir an önce açılması gerektiğine inanıyoruz. Ve İstanbul'da yaşayan Süryanilerin yeni kilise inşa etme taleplerinin önündeki engellerin de bir an önce kaldırılmasını bekliyoruz. Laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olduğunu söyleyen bir devlete yakışan da budur. Aksi taktirde, laik, demokratik bir hukuk devleti söylemleri yüzeysel bir sıfat niteliğinde kalacaktır.

Değerli milletvekilleri, konuşmamda dikkat çekmek istediğim bir diğer konu da Irak ve Suriye'de birkaç yıldır devam eden savaşlarda, tıpkı Ezidiler ve Türkmenler gibi, savunmasız diğer halklar gibi katliam ve zorunlu göçlere maruz kalmasına rağmen göz ardı edilen Asuri, Süryani, Keldani halkının içinde bulunduğu mevcut durumdur. IŞİD terör örgütü, Musul’u işgalinden sonra terör saldırılarının ilk hedeflerinden olan Asuri, Süryani, Keldani halkı daha sonra Ninova bölgesinde de aynı şekilde hedef alınmış ve bu saldırılar neticesinde 160 bini aşkın Asuri, Süryani, Keldani bu bölgeden Kürdistan federe bölgesine kaçmak zorunda kalmıştır. Ve bugün bu insanlar Kürdistan federe bölgesinde tıpkı Ezidiler, Ermeniler, Türkmenler ve diğer halklar gibi çadırlarda son derece zor ve sağlıksız koşullar altında yaşam mücadelesi vermektedirler.

Değerli milletvekilleri, Asuri, Süryani, Keldani halkının yaşadığı bu trajediye bütün dünya duyarsız kalırken özellikle yanı başında olan Türkiye'nin de insani yardımlar noktasında gereken hassasiyeti göstermediğini görmekteyiz. Aynı şekilde, Türkiye'de medyanın da bu trajediye başından beri gereken duyarlılığı göstermediği de bir gerçektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Asuri, Süryani, Keldani halkı, Ermeni ve Ezidilerin bin yıllardır yaşadıkları Ninova ve Şengal bölgelerine bir an önce tekrar dönmeleri ve nihai olarak, özgür bir şekilde kendi kültürlerini, dillerini, inançlarını ve en önemlisi de fiziki varlıklarını koruyabilmeleri için uzun yıllar bu bölge için talep ettikleri bir otonom yapının kurulması noktasında, başta Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği olmak üzere, Türkiye'ye de bu anlamda görev ve sorumluluklar düştüğüne inanıyoruz.

Konuşmamı bitirirken Ezidi halkının Ezi Bayramı’nı, “Cejna Ezi Bayramı”nı kutluyor, tutsak olarak yaşadıkları ve şu anda birçok ülkede göçmen olarak bulundukları yerlerden bir an önce özgürlüklerine kavuşacakları ve ana vatanlarına dönecekleri bir günü temenni ediyor, bu duygularla konuşmama son veriyorum.

25 Aralık da, bildiğiniz gibi, Hristiyan dünyasının Doğuş, Noel Bayramı’dır. Bu vesileyle, bütün Hristiyan vatandaşlarımızın da bayramını kutluyor, Genel Kurulu saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut'un, AK PARTİ Grup Başkan Vekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’a, ağabeyinin vefatı nedeniyle başsağlığı dilediğine ilişkin konuşması

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sayın Elitaş’ın ağabeyine tekrar Allah’tan rahmet diliyoruz. Kendisine başsağlığı diliyorum ve hoş geldin diyorum.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978) (S.Sayısı 656 ve 656’ya 1’inci Ek) (Devam)

2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657) (Devam)

BAŞKAN - Şimdi, üçüncü konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ve aynı zamanda şahsı adına söz isteyen Emin Haluk Ayhan, Denizli Milletvekili.

Buyurun Sayın Ayhan.

Süreleri birleştiriyorum, on beş dakika.

MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; merkezî yönetim bütçesinin 9’uncu maddesi üzerine söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Madde başlığı zaten “Yatırımlar.” Ama biraz önceki konuşmamda kaldığım yerden devam edersek… Biraz önceki konuşmamdan AK PARTİ’li arkadaşlar rahatsız oldu ama ben sözün sahibi ne söylediyse onu söyledim, burada hiçbir sıkıntı yok. Ama grup başkan vekiliyle görüştüğümde Sayın Numan Kurtulmuş’un da, bir başka ifadelerle, çok yoğun bir şekilde AKP’ye ağır sözler söylediğini -Genel Başkan Yardımcısı ve Bakan olmadan- işittik. Hatta, bugün İnternet’te Sayın Süleyman Soylu’nun ifadeleri daha… Sormuşlar yine Denizli’de “Böyle böyle söylemiştin, ne diyorsun?” diye, cevapsız bırakmış, yüzünü öbür tarafa çevirmiş. Bunun videosunu göstermenin falan bir anlamı yok şimdi şu aşamada.

Şimdi, Sayın Bakanım, siz Kabinede -biraz önce de söyledim, diğer AK PARTİ’li arkadaşlar alındılar ama- ekonomiyi iyi bilenlerdensiniz bunların içinde, mukayese ettiğiniz zaman. Bunda bir sıkıntı yok, ben söylemekten de sıkıntı duymuyorum. Haa, bunun tersini düşünüyorlarsa, rahatsız oluyorlarsa ona bir şey demem söz konusu değil.

Bakın, bütçenin girişinde amaçları şöyle sıralıyorsunuz: “Enflasyonla mücadeleye kararlılıkla devam etmek, cari açığı tecridi olarak düşürmek, büyümenin potansiyel seviyesine çıkarılması için gerekli olan politikaları uygulamak, yurt içi tasarrufları artırmak, belirsizlik ortamının ülkemize etkilerini asgari düzeyde tutmak, dışsal şoklara karşı dayanıklılığı artırmak.” Şimdi, bunları ana başlıklar hâlinde sayıyoruz da ben Sayın Bakan, siz bakan olduğunuzda, o yıl, biliyorum ki burada, bu kürsüde yine konuşurken tasarrufların çok sıkıntılı olduğunu söyledim; ülkenin, tasarrufların çok kötüye gittiğini, ileride bizi hakikaten sıkıntıya sokacağını söyledim. Şuradan kinayeli bir şekilde alkışlarınızı da bugünkü gibi hatırlıyorum. Eğer tutanaklara bakarsak benim o gün tasarruflarla ilgili söylediklerim kayıtlarda mevcut ama bugün başımıza geldi. Ben o gün söylediklerimden benim söylediklerim doğru çıktı diye zevk almıyorum, ülke çekiyor.

Şimdi, burada tasarrufların artırılmasıyla ilgili konuşuyorsunuz. Tasarrufları yüzde 24’lerden özel kesiminkini yüzde 9’a, kamu kesimininkini de yüzde 12’lere falan düşürdünüz, o civara geldi, şimdi de artırmaya gayret ediyorsunuz. 2017’nin sonunda, sanıyorum, 19’a falan çıkarmayı düşünüyorsunuz, inşallah çıkarırsınız, çıkarmanızdan mutluluk duyarız çünkü tasarrufun bir tarafı da yatırım neticede. Ama üç seferdir yatırımlarla ilgili sorduğumuza cevap vermiyorsunuz ak sarayla ilgili. İsmimi bile zikretmediniz, “sayın” demeniz falan şey değil, cevap verirken demediniz bu sefer. Şimdi ama hakikaten bu sıkıntılı bir iş. Bunu tenkit etmek için, alındığım için falan söylemiyorum, işi ciddiye aldığımız için söylemek istiyorum.

Şimdi, bütçeyle ilgili, biraz önce de söyledim, “Bunlar birer tahmindir.” falan diyorsunuz da hakikaten harcamalar hedeftir, tahmin değil. Tahmin olan gelirlerdir. Şimdi, faiz dışı harcamalar, bakın, hemen ona gireyim. “Gelir-gider bütçesi dengesiyle ilgili olarak orta vadeli hedeflere ulaşılmasını sağlamak.” diyorsunuz. Bu açıdan bütçeye bir bakalım: Bütçe açığı 2014 yılının on bir aylık döneminde, bir önceki yıla göre tam 8,5 kat artarak 11,3 milyar TL’ye yükselmiş, faiz dışı fazla ise yaklaşık 10 milyar TL azalmış. Demin yukarıdakileri söyledik ya, sizin hedeflerinizi, bu onlara paralel bir şey değil, tam tersi. 2013 Ocak-Kasım döneminde 1,2 milyar Türk lirası açık veren bütçe 2014 Ocak-Kasımında 11,3 milyar TL açık veriyor. 2013 yılı Ocak-Kasımda 46,8 milyar TL faiz dışı fazla vermişsiniz, 2014 yılı Ocak-Kasımında 37,1. Yani söylediklerinizin tam tersi bir gelişme var. 2014 yılı Ocak-Kasım döneminde vergi gelirleri geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 7,4 artmış, faiz hariç bütçe giderleri yüzde ne artmış? 12,8 artmış.

Peki, ya yatırımları ne hâle getiriyorsunuz, bir de ona bakalım. “2015 Yılı Programı Genel Ekonomik Hedefler Ve Yatırımlar” -her sene basılır- başlıklı belgede yatırım harcamalarında artış öngörülmüyor. Yatırım harcamaları 2014’te yüzde 15 azalıyor, toplam harcamalar içindeki payı yüzde 10,7’den yüzde 8,7’ye geliyor. Toplam sabit sermaye yatırımlarına baktığınızda, bu bütçe değil, “2014’te 1,8 reel azalıyor.” diyorsunuz, 2015’te de yüzde 4,2 artış öngörüyorsunuz. Bu nasıl olacak? Enerjide 3,7 azalış var, eğitim yatırımlarında 8,6 azalış var, sağlıkta 7,9 azalış var. Neyi artırıyorsunuz? Konutu yüzde 6,8; çarpıcı, imalat sanayisini yüzde 8,2 artırıyorsunuz. Kamunun sabit sermaye yatırımlarına baktığınızda…

Sayın Bakan, benim söylediklerim doğru ya. Sıkıntı olmaz, sen merak etme, onda sıkıntı olmaz.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – “Çek edelim.” diyor ya. Rahat ol sen.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – 2015 yılında eksi 2,1 azalmasını öngörüyorsunuz kamu sabit sermaye yatırımlarının. Enerji yatırımları sabit fiyatlarla 2015’te -kamu yalnız- yüzde 15,1 azalacak, ulaştırma yatırımları yüzde 20,1 azalacak. Hani enerji, ulaştırma öncelikli alanlardı, ne oldu? Eğitim yüzde 7, sağlık da 7,2 ne yapacak? Azalacak.

Gel, bir de özel sektör sabit sermaye yatırımlarına sabit fiyatlarla bakalım. 2014’te yüzde 2,1 azalmış, 2015’te 6,1 artmasını öngörüyorsunuz. İmalat sanayisinde yüzde 8 artış öngörülüyor, ulaştırmada 13, konutta 7. İnşallah diyelim. Sanayi üretiminin, ihracat pazarlarının ve iç pazarın durumu meydanda. Faizler, kurlar, uluslararası belirsizlik ortamı malum. Bu ortamda özel kesime yüzde 6,2 özel kesim yatırım büyümesini öngörmek hayalden de öte, umut tacirliği.

Geçenlerde, iyi bir hoca, siz de tanıyorsunuz, yurt dışına çalıştığı şirketle ilgili fon aramaya gidiyor, “Allah’ını seversen, sen olsan verir misin şu ortamdaki durumda?” demişler.

Sayın Bakan, siz dışardan da bu işin nasıl algılandığını iyi zamanda da bilirsiniz, kötü zamanda da bilirsiniz. Bugün fevkalade iyi olduğunu söylemeniz falan mümkün değil. Söylerseniz doğruyu söylememiş olursunuz. Şimdi, olaya böyle bakıyorum.

Bir de bakın, özelleştirmeyi ne için yapıyoruz biz Sayın Bakan? Biri, verimliliği artıracaksın. İkincisi, rekabeti artıracaksın. Gel şimdi, Başkent Doğalgazın özelleştirilmesine bak. Şöyle yaptınız, böyle yaptınız falan demeyeceğim. Ben gaz alacağım, alamadım, bu zamdan önce. Açtım EPDK Başkanına, “İlk defa sizden duyuyorum.” dedi. vallahi Allah çarpar, telefon “tape”lerini isterim yani Allah çarpar. Açtım şirkete, şirkette muhatap bulamadım. Şimdi, açtım, dedim ki Özelleştirme İdaresi Başkanına: “Siz bunlara bir imtiyaz falan verdiniz mi? Sözleşmede benim atladığım bir şey var mı?” Allah’ı var, “Böyle bir şey yok.” dedi, hakikaten de tamam.

Şimdi, “BAŞKENTGAZ kötü yönetiliyor.” diyordunuz, kötüden kötünün kötüsüne gidiyor, vatandaş alamıyor. Şimdi, rekabet etme şansı yok, özelleştirmenin amacı… Niye milletin başını tutuveriyorsunuz, özel sektör istediği gibi zam yapıyor canım? Böyle bir şey olabilir mi? EPDK nasıl düzenliyor bunu? Vatandaşın aleyhine düzenliyor. Bana dediler ki: “Ya, stok yapıyorsundur.” Ya, Allah’tan korkun dedim, on sekiz senedir aynı evde oturuyorum, ortalama kullandığım doğal gaz miktarı belli. Nasıl vatandaş bunu yapacak? Benim evim büyük, ben yine fazla kullanıyorum da, hadi stok diyelim, Allah’ın garibanı gecenin bir yarısı -bitecek gece on ikide, nasıl ısınacak- nasıl gidecek de Maltepe’de, bilmem nerede gaz alacak da taksiyle mi gelecek? Arabası yok, zaten rezil olmuş bir vaziyette. Yani bir düzenleme yaparken, bir beladan kurtulurken vatandaşı bir belanın önüne koyuyorsunuz. Böyle bir şeyin olması mümkün değil.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sayın Ayhan, Genel Kurula konuşsanız…

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) - Bakın, siz Denizli’ye de düşmansınız, öyle söylediniz, şimdi de böyle söylüyorsunuz. Bunu şunun için söylüyorum, bir başkan vekili bana dedi ki: “Ya, lütfen Genel Kurula hitap edin.” “Ya, o Sayın Bakan Genel Kurulun mensubu değil mi?” dedim; şimdi, bu Başkan Vekilimiz biliyor onu.

Şimdi ama bu doğal gazda bunun vebali sizin üstünüzde Sayın Bakan, Özelleştirme Kurulundasınız, takip etmek mecburiyetindesiniz. Piyasanın sıkıntılı olduğunu biliyoruz, uluslararası piyasaları biliyoruz ama eğer altında imzanız varsa, bu özelleştirme yapıldıysa, vatandaş doğal gazı 10 liralık fazla alamıyorsa bunun vebali… Çarpılırsınız, öbür dünyada da bunun hesabını vereceksiniz, böyle bir şey olmaz. Şimdi, nereden bakarsanız bakın, burada bir sıkıntı var.

Bir başka şey: Bakın, her seferinde torba yasa, “Şu kadar topladık, şu kadar ettik, şu kadar harcadık.” söylüyorsunuz. Ya, her seferinde sosyal güvenlikle ilgili -geliri yarın konuşuruz da- bu vatandaş ödese niye bu torbada dönüp dönüp af getiriyorsunuz? Hâli vakti iyi, fevkalade, cebinde para var, geziyor, ediyor. Mümkün değil, her sefer çıkarıyorsunuz her sefer ödeyemiyor vatandaş. Yine bir torba daha getiriyorsunuz. Burada torbada söyleyeceğim şey şu, torbada siz çok çekiniyorsunuz, orada bir hüzünlü hâle geliyorsunuz konuşurken, ilk bakan olduğunuzda bir yemin etmediğiniz kaldı, ben bütçeyi hatırlarım -yani tam bire bir motamot söyleyemem ama mealen söylüyorum- “Bu çok kötü bir şey, bunun böyle olmaması lazım, usule de uygun değil, doğru da değil…”

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Sıkıntı yok, hâlâ söylüyoruz. İç Tüzük…

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Hâlâ söylüyor da o zaman bunun inandırıcılığı kalmaz. Ben, hakikaten bakanların içinde sizin diğerlerinden daha iyi iktisadı bildiğinizi biliyorum. Mesela bugün, Sayın Kurtulmuş’un önce söylediğiyle şimdi söylediklerini mukayese ederseniz, gerçi gitti, o başkan vekili biraz önce çok hiddetliydi ama yani bir yere koyamazsınız. Sizin hiç olmazsa kendi şeyinizle bir iç tutarlılık oluyor. Şuraya gittiğimiz zaman da “Ya siz de şu konuda haklısınız.” diyebilecek duruma geliyorsunuz.

Yalnız, bu ak saray işinde bana cevap vermediğin müddetçe iki elim yakanda. Ne zaman olursa, bakanlığı da bıraksan, siyaseti de bıraksan nasıl atlatmaya çalışırsan da çalış iki elim yakanda. Bir, bunu milletten saklamayın. Bu millet perişan, bu milletin durumu iyi değil. Bakın, bunu çok net ve açık bir şekilde söylüyorum.

Şimdi, “Cari açığı düşürdük.” diyorsunuz. Tamam, düşürdünüz, cari açık düşüyor. Büyüme nerede? Allah rızası için bir söyleyin. Yüzde 9’dan kaça geldi büyüme? Ha, şimdi büyümenin bir de tamamını nereye yüklüyorsunuz? Tarıma yüklemeye başladınız. Bunun kabahati de ya “Çiftçide kabahat var.” diyeceksiniz ya da bir taraftan “Cenabıhak yağdırmadı, bir sıkıntı, kuraklık.” falan diyeceksiniz ama TÜİK’in başkanı bizim mesai arkadaşımız. Allah’ı var, millî gelirde sizi rahatlatacak bir işin daha içinde. Biz zenginmişiz de haberimiz yokmuş onun ifadelerine göre. Muhtemelen, siz benzer bir ifadeyi kullanmazsınız, onu da biliyorum ama şimdi, hakikaten de sıkıntılı bir -ne var- durumu var vatandaşın.

Enflasyonla mücadelede yüzde 18’lerden yüzde 9’lara geldiniz, bakın orada bocalıyorsunuz. Dün söyledim ben, siz yoktunuz. Marttan itibaren biz söyledik: “Ya, burada sıkıntı var, büyümede, işsizlikte, enflasyonda sıkıntı olacak.” Büyümenin daraldığı bir yerde işsizliğin düşmeyeceği belli değil mi ya? Bunun aksini kim söylerse söylesin, isterse muhalefette birisi söylesin isterse iktidarda biri söylesin, bunun olmayacağı belli değil mi ya?

Şuraya ben geldim, şu kürsüden hiç kendime suç teşkil edecek bir şey söyledim mi? Ama, doğru bildiğimi de adam gibi söylemek mecburiyetindeyim.

Ben sana diyorum: Doktorayı aldın Denizli’den. Şu faizden mi gitti önceki Bakan? Faiz lobisi mi, yoksa ne lobisi? Saat lobisi mi, Bakara makara mı? Bunları da millete söylemek zorundasınız, millet de bunları bilecek. Ha, burada muhalefetten biri gelip bir şey söylüyor, ağırınıza gitti mi hurra yüklen. Yok, o kadar da uzun değil, herkes her bildiğini söyleyecek.

Ben çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Genel Kurula saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahsı adına söz isteyen Mehmet Şükrü Erdinç, Adana Milletvekili.

Buyurun Sayın Erdinç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 yılı Bütçe Tasarısı’nın 9’uncu maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Rabb’ime hamdolsun ki devletimizin bütçesi yıldan yıla güçleniyor ve böylelikle de yatırım alanları daha da genişliyor. Plan ve Bütçe Komisyonunun bir üyesi olarak şunu söylemeliyim: Gelir ve gider dengelerini negatiften sıfıra çekmeye çalışırken toplumsal ihtiyaçların iyi analiz edilmesinin önem arz ettiğini söylemeliyim. Gelirinizin artması ve buna karşılık ihtiyaçları gidermek üzere ödemelerin de artmış olması refah seviyesinin bir ölçütüdür. Zaten toplum sizi bu hususta yönlendiriyor. Hangi alanda ihtiyaçlar öncelikli, sıralama nasıl yapılmalı gibi konular toplumun beklentileri ve talepleri doğrultusunda şekilleniyor. Bizler de milletvekilleri olarak sahada ihtiyaçları ve halkımızın beklentilerini tespit edip Hükûmetimize aktarıyoruz.

Değerli arkadaşlar, vaktim kısa, bu nedenle son günlerde üzerlerinde konuşulan birkaç hususa değinip konuşmamı tamamlayacağım. Deniliyor ki: “Hükûmetiniz paralel yapıdan intikam alıyor.” İntikam almak için haksızlığa uğramak gerekir. Bir de şu da çok önemli bunu söyleyenler açısından: Demek ki sizler de devlete karşı paralel bir yapılanmanın varlığını kabul ediyorsunuz. Hatırlatırım, biz Adalet ve Kalkınma Partisiyiz, biz zulme karşı adalet diyoruz, biz haksızlığa karşı adalet diyoruz, özgürlüğü vesayet altına alanlara karşı adalet diyoruz, siz buyurun, adına intikam deyin.

Değerli milletvekilleri, bir başka husus da Osmanlıca konusu. Hatırlatmak isterim ki Osmanlıca bugün konuştuğumuz dilin özüdür, alfabesi de bugün dünya genelinde kullanılan Arap alfabesinin Türkçeye uyarlanmış hâlidir. Ancak, Osmanlıcaya olan tepkinin, bu noktada her ne kadar fazla dillendirilmese de aslında Arap alfabesine olan hırstan, İslamofobiden ortaya çıktığını düşünüyorum. Biz bugün Latin alfabesini kullanıyoruz, okullarımızda da aynı alfabe kökünü kullanan İngilizceyi öğretiyoruz, böylece müspet ilmin her türlüsüne erişebiliyoruz. Güzel değil mi?

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Konuyla ilgili konuşmuyorsunuz yalnız.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Devamla) – O hâlde Arap alfabesini de öğretelim. Yalnızca İngilizce konuşulmuyor ki dünyada, kendi coğrafyamızda konuşulan, Asya’nın kuzeyinden Yakın Doğu’ya kadar önemli bir alanda konuşulan dillerin alfabesini öğrenmek artık insanımız için bir ihtiyaçtır.

TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sen öğren, öğren, öğren Osmanlıcayı, aranızda konuşursunuz.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Devamla) – Kıymetli arkadaşlar, şimdi diyorlar ki…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Bugün yandaş sendika başkanı “Latin alfabesini bırakalım.” demiş. Seni destekliyorum.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Devamla) – “Özellikle son bir iki yıldır Hükûmetin icraatlarının bırakın başkaları tarafından sorgulanmasını, eleştirilmesine dahi tahammülü ve hoşgörüsü yok.” Böyle düşünenlere soruyorum: Peki, sizin acaba tahammülünüz ve hoşgörünüz ne kadar? Sizin anlayışınızda her hususun sorgulanmasını, eleştirilmesini makul görmek yer alıyor mu?

Buyurun, şimdi buradan soruyorum: Anayasa Mahkemesinin millet egemenliğinin aynası olan TBMM üzerindeki vesayetini ve varlığını sorguluyorum.

ADNAN KESKİN (Denizli) – Ooo! Günaydın.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Devamla) – Yargı sisteminin Hükûmet üzerindeki soğuk vesayetini sorguluyorum.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Bunlar iddialı laflar, yarın altında kalabilirsiniz.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Devamla) – Kendini şu an bulunduğumuz…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Çok büyük ve iddialı laflar bunlar, altında kalabilirsiniz yarın.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Devamla) - …TBMM Genel Kurulu üzerinde ve millet iradesi üzerinde olan tüm erkleri sorguluyorum.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Senin boyunu aşar bunlar, haberin olsun. Boyunun yüksekliğine güvenme, aşar seni.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Devamla) – Artık bundan sonra sorulmayanları soracağız, sorgulanmayanları da sorgulayacağız, konuşulmayanları da konuşacağız.

Yakın zamanda tümüyle hizmete girecek olan Cumhurbaşkanlığı sarayımız bu ülkenin, bu devletin merkezi ve kalbi olacaktır.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Haram saray orası, haram!

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Devamla) – Devlet kendisine bir arazi üzerine bir bina yapıyor, bunu yargıya ve size soracak değil. Böyle devlet olmaz.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Kime soracak?

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Devamla) – Kimseye de sormayacak, kimseden de izin mizin almayacak.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sen efesin galiba. Babanın adı da mı Efe?

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Devamla) – Devlet yönetmek çocuk oyuncağı değil, devletin bir iradesi var.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Efe oğlusun herhâlde, efe oğlu.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Devamla) – Bugün konuştuğumdan çok rahatsız oldunuz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Çocuk oyuncağına çevirdiniz.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Devamla) – Rahatsız olacaksınız. Bundan sonra çok daha fazla rahatsız olacaksınız. Siz rahatsız olacaksınız ki millet rahat edecek.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Millet değil, tiran rahatsız olacak.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Siz rahat edeceksiniz, siz.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın hatip konuşurken Osmanlıcayla ilgili tartışmaların İslamofobiden kaynaklandığını ifade ederek bizleri töhmet altında bırakmıştır. Bunu düzeltmek ve sataşmadan dolayı söz almak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gök.

Sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, Adana Milletvekili Mehmet Şükrü Erdinç’in 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 9’uncu maddesi üzerinde şahsı adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önce buradan çok talihsiz bir konuşma dinledik. Bu ülkede kamu vicdanında yer etmemiş bulunan ve hâlen sorgulanıp Maliye Bakanının bile doğru düzgün cevaplandıramadığı, maliyeti konusunda daha aklanmamış ve Atatürk’ün bağışlama iradesine ters olarak halktan kaçırılarak ve milletten kaçırılarak sit alanlarının derecesinin düşürülmesi suretiyle yapılmış olan bir kaçak sarayın nasıl savunulduğuna tanık olduk.

Gerçekten, AKP’li arkadaşlarımızın kamu vicdanına ters düşen bu durumunu şiddetle kınıyorum. Hepiniz bu konuda halka hesap vereceksiniz. Siz konuşunca muhalefet hesap vermeyecek, muhalefet hesap sorduğu zaman siz hesap vereceksiniz.

Ayrıca, Osmanlıcayla ilgili tartışmaların bir İslamofobiden kaynaklandığı yönündeki gerçek dışı bu düşünce hem gerçek dışıdır hem de akıl dışıdır.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – İki gün önce sizin milletvekiliniz tutanaklarda bunu söyledi. Tutanaklarda var bu.

LEVENT GÖK (Devamla) – Türkiye’de hiç kimse sizlerden daha az Müslüman değildir.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Sizin milletvekiliniz söyledi, farkında değilsiniz.

LEVENT GÖK (Devamla) – Sizlerden daha az Müslüman değildir.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Hatta, daha fazla Müslüman.

LEVENT GÖK (Devamla) – Türkiye’de herkes dinini Büyük Atatürk’ün sayesinde yıllarca özgürce yapmıştır, biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak bunu savunuyoruz.

İslamiyet’in arkasına saklanmayın, tarihî gerçeklerin, reel gerçeklerin önünde nasıl bir pozisyon alacağınıza bakın.

Osmanlıca belki ihtiyaç duyulursa kısmen öğretilebilir ama Türkçenin öğretilmeye başlanmasıyla okuryazar oranının nasıl yüzde 100’lere doğru tırmandığını bilmeni isterim. Osmanlıca, bir kere bir devlet, saray dilidir, halkın kullandığı bir dil değildir. Yunus Emre’nin, o dönemdeki şairlerimizin, yazarlarımızın konuşmalarına bakın, hepsi Türkçedir. Sizi Türkçe öğrenmeye davet ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Türkçeyi neyle yazmış, onu söylüyorum sana. Latin alfabesiyle mi yazmış?

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Satır.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Sayın Başkan, sadece zabıtlara geçmesi açısından bir şey söylemek istiyorum.

Bütçe görüşmeleri sırasında biz nasıl ki muhalefet milletvekillerinin her türlü görüşlerini dinliyorsak, muhalefet milletvekilleri de AK PARTİ milletvekillerinin görüşlerini dinlemek durumundalar.

BAŞKAN – Dinliyorlar zaten.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Dinleyeceğiz de doğru şeyler söyleyin. Biz yanlış şey söylemiyoruz ki.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Ayrıca bir cümlesinde “Hesap vereceksiniz.” dedi Sayın Başkan Vekili. Biz sadece Hakk’a ve seçimlerde halka hesap veririz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Mahkemelere de hesap verilir, avukatsınız.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) - Bunun bilinmesini istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Türkkan.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, ben de tutanaklara geçmesi açısından söylüyorum: Bize soracaklar çünkü biz milletin vekilleriyiz. Bize sormazlarsa diktatör olmaya devam ederler.

Bir de konumuz bütçe, konumuz memleketin meseleleri, konumuz hırsızlık, Osmanlıca değil. Konuya gelmelerini rica ediyorum.

Teşekkür ederim.

 

KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978) (S.Sayısı 656 ve 656’ya 1’inci Ek) (Devam)

2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657) (Devam)

BAŞKAN – Soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Susam, buyurun.

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Bakan, demin de sordum, BAĞ-KUR emeklilerinin sosyal güvenlik destekleme primiyle ilgili soruma zamanınız yetmediği için cevap veremediniz. Şimdi o sorunun yanıtını sizden bekliyorum, bir.

İkincisi, küçük işletmeler ciddi bir ekonomik kriz içerisinde, her geçen gün sayıları azalıyor. Maliye Bakanı olarak bu küçük işletmelerin ayakta kalması için, Avrupa Birliğinde uygulanan, yeni açılan müesseselerde beş yıllık vergi indirimi veya çalışanların devlet tarafından alınacak sigorta primlerinin alınmaması gibi önlemler alarak bu insanların işlerini devam ettirmesi konusunda destek vermeyi düşünüyor musunuz? Basit usulde vergiye dönüşün kolaylaştırılmasını düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kuşoğlu…

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu saray ve uçak maliyetleri konusunda yaptığınız açıklamadan sonra sizden doğru dürüst cevap alamıyoruz. Genellikle çok sakınarak huzursuz bir şekilde cevaplar vermeye başladınız. Dün de birçok sorumuza cevap vermediniz ama görevimizdir, yine de devam edelim dedik. Bugün ilk defa söz alıyorum.

Bu mükellef dağılımıyla ilgili bazı konuları dün açıklamıştım. Anadolu’da mükellef sayısı azalıyor özellikle. Peki, tahsilat açısından durum nedir? İller itibarıyla -ilk 10- önde olan tahsilat yerleri nelerdir ve bunlar, bu iller tahsilatın yüzde kaçını ellerinde tutmaktadır? Böyle bir istatistiki bilgi verebilir misiniz?

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, seçilmesinden hemen sonra Sayın Cumhurbaşkanına tahsis edilen uçak hangi amaçla, hangi tarihte kimler tarafından ve hangi kurum bütçesinden sipariş edilmiş, hangi kurum bütçesinden kaç paraya alınmıştır? Hâlen Cumhurbaşkanlığı makamına ve Başbakanlık makamına sunulmuş kaç uçak var, bunlarla ilgili bilgi verebilir misiniz? Başbakanlık tarafından lüks harcamalara getirmeyi düşündüğünüz son kısıtlamalar içine bu tür satın almaları da dâhil etmeyi düşünüyor musunuz? Bu konuda bir açıklama yapabilir misiniz?

İkinci sorum, özelleştirme ve yabancılara yapılan taşınmaz satışlarından elde edilen gelirlerin, döneminizde ne kadarı yatırıma harcanmıştır ve toplam özelleştirme ve yabancılara mülk satışından, arazi satışından gelir toplamı nedir, bunun ne kadarı yatırıma harcanmıştır?

BAŞKAN – Sayın Erdoğan…

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 2/B Kanunu’nu orman köylülerinin sorunlarını çözmek için çıkardığınızı söylediniz ancak belirlediğiniz yüksek rayiçlerle bu sorunun çözülmesini bırakın, mevcut sorunları daha da büyütüyorsunuz. Örneğin, Muğla’nın Ortaca ilçesine bağlı Gökbel köyünde BAĞ-KUR primini dahi ödeyemeyen insanların yaşadığı yerde arazilerin dönümüne 150 bin TL rayiç bedel belirlemişsiniz. Maksadınız bu insanların sorunlarını çözmek mi, yoksa yüksek rayiç bedelleri belirleyerek bu insanları yerinden, yurdundan etmek mi?

Yine, 2014 bütçesinde yedek ödenek faslından kaçak saraya ne kadar ödenek aktardınız?

Hükûmet İmralı’da yatan bebek katili Öcalan’dan kamu düzeninin sağlanması için yardım istemiş midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bayraktutan…

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Kamulaştırma Kanunu’ndan doğan bedel artırımı davalarında karar hükme çıkınca bedele ilişkin hüküm temyize tabi, tescile ilişkin hüküm ise kesin. Yani, Yargıtaya gitmeden alt mahkeme karar verdiği zaman para vatandaşa ödeniyor. Arkasından dosya Yargıtaya gittiği zaman, eğer Yargıtay “Ödenen bedel yüksek.” diyorsa aradaki bedel için daha sonra hazine fazla ödemiş olduğu miktar için vatandaşı icraya veriyor. Şu anda Türkiye’de icra dairelerinde hazinenin, bedel artırımından dolayı, 2942 sayılı Yasa’dan kaynaklanan fazla ödemelerden dolayı vatandaşa açmış olduğu kaç tane takip vardır Sayın Bakan? Bu önemli. Bir de bu konuda nasıl ki tescile ilişkin hüküm kesin, bedele ilişkin miktar alt mahkeme tarafından karara çıkınca Yargıtay aşamasından geçtikten sonra ödenirse bu ihtilaflar ortadan kalkar, iki; veya alt mahkeme bu konudaki bir bedeli vatandaşa ödemeden Yargıtaydan geçtikten sonra ödenecek şekilde bir yere bloke ederse vatandaşla hazineyi karşı karşıya getirmeyiz. Bu konuda benim de kanun teklifim var, size de daha önce bunu sunmuştum. Bu konudaki hassasiyetimiz vatandaş ile devleti karşı karşıya getirmez. Ben miktarı merak ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Evet, Sayın Aydın, son soru.

OSMAN AYDIN (Aydın) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Soma’da yaşanan büyük felaketten sonra çıkartılan torba yasa ile yer altında çalışan işçilerimizin ücretlerinde ve çalışma süreleriyle ilgili yapılan düzenlemeler neticesinde zaten TÜİK rakamlarına göre kârlılık oranı yüzde 3,6 ortalamasında olan işletmelerimizin birçoğu kapanmış ve binlerce işçimiz işsiz durumda kalmış ve hakikaten bazı tedbirler alınmadığı takdirde yine binlerce işçimizin işsiz kalacağı ve birçok işletmenin tekrar kapanacağı aşikârdır. Bununla ilgili işletmelerimizin talebi, torba yasayla gelen ek işçilik ücretlerindeki artışların neticesinde oluşan işçilik ücretlerindeki tüm vergilerden ve SGK katkılarının devlet tarafından karşılanması, torba yasayla gelen kıdem tazminatı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, Sayın Bakan, lütfen soruları beş dakika içinde cevaplayın.

Buyurun.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAĞ-KUR emeklileri veya başka bir emekli kendi adına bir iş yeri açarsa şu anda yüzde 15 destek pirimi ödüyor. Bu doğru bir uygulamadır.

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Neden?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Çünkü, öbür türlü, ortalama yaşı 44 olan 10,5 milyon -şu anda belki 11 milyona yaklaşıyordur- 11 milyona yakın emeklimiz var. Bunların önemli bir kısmı gidip iş yerleri açarsa…

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – İşte, var olan iş yerini devam ettiriyor Sayın Bakanım. Size yirmi beş yıl prim ödemiş.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – E, soru sordunuz cevap vereyim.

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – “Doğrudur.” derseniz olmaz.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Ama dediği doğru, kendi iş yerini devam ettiriyor.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, bir: Bir haksız rekabet hususu var. Dün de açıkladım.

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Bizim bütçemiz yetmiyor derseniz o ayrı.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Onu da söyleyeceğim.

Dolayısıyla, birinci husus…

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – “Doğrudur”a hiç katılmıyorum.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Siz katılırsınız, katılmazsınız, müsaade edin ben cevabımı vereyim, sonra tekrar değerlendirmenizi yaparsınız.

Şimdi, birinci husus: Bu, bir anlamda haksız rekabete yol açacak, onu bir kenara bırakalım. Şu hâliyle, biz, Sosyal Güvenlik Kurumuna 2015 yılında, şu anda konuştuğumuz bütçeyle yaklaşık 81 milyar lira şu veya bu çerçevede bir destek aktaracağız. Bunun bir kısmı açığın finansmanı, bir kısmı işte prim destekler vesaire ama sonuçta devletin şu anda merkezî yönetim bütçesinden Sosyal Güvenlik Kurumuna değişik adlar altında 81 milyar lira kaynak aktaracağız. Türkiye’de şu anda aynı bütçede öngörülen toplam yatırım tutarı 48 milyar lira. Bunun açığını daha da artıracak, dengeleri daha da bozacak herhangi bir düzenlemeyi bu aşamada yapmamız doğru da olmaz. Dolayısıyla, yani, bir sorunumuz var. 1990’lı yılların başında maalesef o dönemde birtakım saiklerle 36, 37 yaşındaki insanların dahi emekli olabilmesinin önü açılmış, sonra 1990’lı yılların sonunda bu bir miktar düzeltilmeye çalışılmış, 2008’te biz bir düzenleme yapmışız ama bütün bu düzenlemelerde mevcutların hakkı korunsun diye Anayasa Mahkemesinin de bir temel ilkesi var ve bu geçiş dönemi öngörüldüğü için 2070 yılına kadar dahi bu sistemde doğru düzgün bir iyileşme zor görünüyor. Nedeni de şu? Çok genç yaşta… Bakın, şu anda, 34 tane OECD ülkesi var. Benim bildiğim kadarıyla, bu 34 ülkenin 30’unda emeklilik yaşı 65 ve üzeri, sadece 4 ülke 60-65 arası; Türkiye’deyse bu sene dahi 49-50 yaşında insanlar emekli olabiliyor, özel birtakım düzenlemeleri bir kenara bırakıyorum, genelden bahsediyorum. Hâl böyleyken, sosyal güvenlik sisteminin açığını daha da artıracak bir düzenlemeyi doğru bulmuyorum.

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – 9 bin iş günü prim ödemiş kişiden bahsediyorum.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, küçük işletmelere destekler noktasında, tabii ki, bizim küçük işletmeleri, yeni kurulmuş işletmeleri desteklememiz lazım. Şu anda, Mecliste, Plan ve Bütçe Komisyonunda bir süredir bekleyen bir gelir vergisi kanunu tasarımız var. Bu tasarıda, ilk defa vergi mükellefi olacak olan girişimcilerimizden üç yıl süreyle, bakın, asgari ücrete kadar hiçbir şekilde bir vergi almayacağız. Diğer birtakım destekler zaten var, KOSGEB üzerinden, vesaire, vesaire ama biz de aslında Avrupa Birliğine paralel bir şekilde destekleme…

Yine, diğer, üç beş yıllık olan, özellikle teknoloji alanındaki şirketlere de -belki biliyorsunuz- iş melekleri yoluyla, girişim sermayesi yoluyla çok ciddi avantajlar getirdik, çok ciddi desteklerin önünü açtık. Bunları da yapacağız.

Gerçek usulden basit usule geçişin önünü biz açtık, beraber açtık, daha iki yıl önce açtık ve şu ana kadar, bakın, 35 bin mükellef gerçek usulden basit usule geri döndü. Bunun önünü açtık, kolaylaştırdık. Tabii ki gerekeni yapacağız.

Yine, dediğim gibi, KOBİ’lere AR-GE’den tutun birçok diğer alana kadar destekler var.

Sayın Kuşoğlu, ben bütün sorularınıza cevap veriyorum, cevap vermediğim bir sorunuz yok ama sıra gelmediği zaman benden kaynaklanmıyor.

Dün de söyledim, bugün de söylüyorum: Anadolu’da veya Türkiye'nin tamamında mükellef sayılarına bakarsak eğer resen terkin edilen mükellefleri dikkate alırsak hem kurumlar vergisi mükellefinde hem gelir vergisi mükellefinde kimisinde 400 binin üzerinde, kimisinde 500 bine yakın artışlar söz konusu. Sadece kira beyannamesi, bakın onu bir kenara bırakıyorum yani gayrimenkul sermaye iradı beyannamesi yoluyla 1 milyona yakın ilave mükellef kazandık ve -bunun çok önemli bir kısmı- son dört beş yılda yaptığımız çalışmalarla ilave mükellef kazandık. Dolayısıyla, mükellef…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

10’uncu maddeyi okutuyorum:

Mahalli idarelere ilişkin işlemler

MADDE 10- (1) Maliye Bakanlığı bütçesinin;

a) 12.01.31.00-06.1.0.07-1-05.2 tertibinde yer alan ödenek, 13/1/2005 tarihli ve 5286 sayılı Kanun uyarınca il özel idarelerine devredilen personelin aylık ve diğer her türlü mali ve sosyal haklarına ilişkin ödemelerini karşılamak üzere il özel idarelerine,

b) 12.01.31.00-06.1.0.08-1-07.1 tertibinde yer alan ödenek, Köylerin Altyapısının Desteklenmesi Projesi (KÖYDES) kapsamında köylerin altyapı ihtiyaçları için il özel idareleri ve/veya köylere hizmet götürme birliklerine,

c) 12.01.31.00-06.1.0.09-1-07.1 tertibinde yer alan ödenek, Su Kanalizasyon ve Altyapı Projesi (SUKAP) kapsamında belediyelerin içme suyu ve atıksu projelerini gerçekleştirmek üzere İller Bankası Anonim Şirketine,

tahakkuk ettirilmek suretiyle kullandırılır. SUKAP kapsamında ihtiyaç olması hâlinde genel bütçe kapsamındaki ilgili kamu idaresi bütçesine veya özel bütçeli idare bütçesine ödenek aktarılabilir. Bu fıkra kapsamında ilgili idarelere yapılan Hazine yardımları haczedilemez ve üzerine ihtiyati tedbir konulamaz.

(2) Birinci fıkranın (a) bendine göre yapılacak ödemelere ilişkin usul ve esaslar İçişleri Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı tarafından birlikte belirlenir.

(3) Birinci fıkranın (b) ve (c) bentlerinde yer alan ödeneklerin, 2015 Yılı Yatırım Programında belirlenmesini müteakip, KÖYDES Projesi için iller bazında; SUKAP için ise belediyeler bazında dağılımı, kullandırılması, izlenmesi ve denetimine ilişkin usul ve esaslar Yüksek Planlama Kurulu tarafından karara bağlanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet Erdoğan, Muğla Milletvekili.

Buyurun Sayın Erdoğan. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe kanununun 10’uncu maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen kıymetli vatandaşlarımızı saygı ve muhabbetle selamlıyorum.

Mahallî idarelere yapılacak yardımlar ve mahallî idarelerle ilgili iş ve işlemler her yıl olduğu gibi bütçe kanununda yer almaya devam etmektedir. Mahallî idarelerin görevleri ve yine köyler dışındaki mahallî idarelerin gelir kaynakları da kanunlarla belirlenmiştir. Burada akıllara şu soru geliyor: Bu durumda, bütçe kanununda mahallî idarelere değişik adlar altında hazineden yardım verilmesine ilişkin hükümler niye yer almaktadır? Cevap belli: Belediyeleri iktidara muhtaç etmek, yine, muhalefet partilerinden seçilen belediye başkanlarını tehditle, şantajla kendi partinize getirmek için bu baskı araçlarına ihtiyaç var. Buradan sormak istiyorum, mahallî idareler seçimlerinin üzerinden daha bir yıl bile geçmedi, bu yöntemlerle 30 Marttan bu yana muhalefet partilerinden seçilen kaç belediye başkanını partinize transfer ettiniz? Bu yıl bütçe kanunuyla KÖYDES, BELDES ve SUKAP gibi projeler için ayrılan kaynaklar ciddi bir biçimde de ayrıca azalmıştır.

Tabii, diyeceksiniz ki zaten belediye sayıları da azaldı, köy sayıları da azaldı. Ancak burada herkesin bilmesi gereken bir husus da şudur: 6360 sayılı Kanun’la kapatılan belde ve köyler büyükşehirler içinde kaybolmuş, kaybolmaya yüz tutmuş, aradan geçen bu çok kısa sürede bile sahipsizlikleri hissedilir hâle gelmiştir. Maliye Bakanlığı bütçesine KÖYDES, BELDES ve SUKAP kapsamında konulan ödeneklerin dağıtımı, kullandırılması, izlenmesi ve denetimine ilişkin usul ve esaslar Yüksek Planlama Kurulu tarafından belirlenmektedir. Yüksek Planlama Kurulunun kimlerden oluştuğunu hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla, Yüksek Planlama Kurulundan çıkan kararların nasıl kararlar olduğunu ve bu kaynakların hangi belediyelere, hangi özel idarelere hangi kriterlere göre aktarılacağını da konuşmaya ve tartışmaya bile gerek yoktur.

Değerli milletvekilleri, bunları tartışmak yerine kalıcı ve kayda değer bir çözüm üretmek istiyorsak yıllardır konuşulan ancak gerçekleştirilemeyen Belediye Gelirleri Kanunu’nu günümüz şartlarına göre belediyelerin kendi görevlerini yerine getirmesini sağlayacak kadar artırmalıyız ve bu işi kalıcı hâle getirmeliyiz. Belediyelerin büyüklüklerini, yaz nüfuslarını, kış nüfuslarını ve coğrafi alanlarının genişliği gibi objektif kriterlerini de göz önünde bulundurmak kaydıyla belediyelerin kaynak sorununu adil ve kalıcı bir şekilde düzenlemeliyiz. Yoksa, bu bahsettiğimiz projelerle belediyelerin desteklenmesi dökme suyla değirmen döndürmeye benzer.

Yine, tartışılan önemli konulardan bir tanesi de bu projelerle birlikte üretilen hizmetlerin kalitesi ve kalıcılığıdır. Bu projelerle üretilen hizmetlerin birçoğunda belli bir kalite standardı maalesef tutturulamamış ve kısa zamanda yenileme ihtiyacı duyulmuştur. Dolayısıyla, her görev sahibi tarafından, yani köylerdeki hizmetler özel idareler tarafından, beldelerdeki hizmetler de belediyeler tarafından gerçekleştirilebilmelidir.

Tabii, burada asıl önemli olan bir diğer konu da şudur: Demokrasilerde mahallî idareler çok önemli bir yer tutmaktadır. Ancak AKP iktidarı çıkarttığı Bütünşehir Kanunu’yla Türkiye’deki mahallî idare sayısını yarının bile altına indirmiştir. Örneğin, bugün Fransa’da 36.500 belediye bulunmaktayken 6360 sayılı Büyükşehir Kanunu’ndan sonra Türkiye’de 30 büyükşehir, 51 il, 519 büyükşehir ilçe belediyesi, 400 ilçe belediyesi, 396 belde belediyesi kalmıştır. Yine, 51 il özel idaresi vardır ve köy sayısı da 36 binden 18 bine düşmüştür. Vatandaşlarımızın demokrasinin nimetlerinden faydalanmasının en temel fırsatlarından biri olan belediyelerin kapatılması, AKP iktidarının demokrasi anlayışının ne kadar sığ olduğunun da bir diğer göstergesidir.

Burada ısrarla anlatmaya çalıştık, köylerimizin tüzel kişiliğini kaldırmayın, beldeleri kapatmayın, burada yaşayan vatandaşlarımız büyükşehre ulaşıp derdini anlatıncaya kadar kurbağanın gözü çıkar dedik, size dinletemedik. Bugün o kapatılan köylerdeki ve kapatılan beldelerdeki insanlar derdini anlatacak muhatap bulmakta zorluk çekmektedir.

Şimdi gelinen noktada, seçimin üzerinden daha dokuz ay geçmesine rağmen, büyükşehirler teşkilatlanmalarını dahi tamamlayamamışlar, teşkilatlanmalarını dahi tamamlayamayan büyükşehir belediyelerinin bu köylerimize, beldelerimize hizmet götürmesi de maalesef mümkün olamamaktadır. Tabii, çok hızlı bir şekilde, aceleyle çıkarılan bir kanunla ülkemiz şartlarına uymayan birçok düzenleme yapıldı.

Değerli milletvekilleri, yine bu Büyükşehir Kanunu’yla düzenlenen büyükşehir belediyesi, ilçe belediyeleri ve diğer ilgili kurumlar arasındaki personel, mal, görev ve yetki paylaşımı aradan geçen süreye rağmen tamamlanamamıştır. Ayrıca, iktidarın seçimleri kazandığı iller ile muhalefet partilerinin seçimleri kazandığı illerde, paylaşım noktasında, çifte standart uygulamalarına şahit olmaktayız.

Muğla ilimizde Anayasa’mıza ve Kıyı Kanunu’na göre kamusal alan olması gereken güzelim plajlarımız, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Muğla Valiliğinin ortaklaşa kurduğu bir şirket üzerinden özel sektöre kiralanırken, Antalya’daki plajlar Antalya Büyükşehir Belediyesine devredilmiştir.

Yeri gelmişken bu kıyı yağmacılığına da değinmekte fayda var. Dünyanın incisi plajlarımızı yüksek kiralar vererek kiralayan şirketler, verdikleri paraları geri alabilmek için hem buralara gelen vatandaşlardan yüksek giriş bedelleri alacaklar hem de birtakım kaçak tesisler kuracaklardır. Bu arada, bölgede yaşayan gariban vatandaşların da bu plajlardan yararlanma imkânı ortadan kalkacaktır. Vakit geçmeden herkesin bu konuya gereken hassasiyeti göstermesinde fayda var.

6360 sayılı Kanun’la büyükşehirlerde mevcut yapı stokuna üstü kapalı bir af da gelmiştir. Ancak, büyükşehirler teşkilatlanmasını tamamlayıp kırsaldaki imara bakacak hâle gelemedikleri için kırsaldaki yapıların ruhsatlandırılmasını bir kenara bırakın, hızla kaçak yapı stoku artmaktadır. 6360 sayılı Büyükşehir Kanunu’yla kapatılan köylerimizin çoğunluğu Millî Eğitim Bakanlığı tarafından taşıma kapsamından çıkarılmıştır. Bu durum, hem öğrencilerimizi hem de onların gariban ailelerini ciddi manada mağdur etmektedir. Bir an önce, kapatılan köylerin Millî Eğitim Bakanlığı tarafından taşıma kapsamına alınmasında fayda vardır.

Değerli milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi, 6360 sayılı Kanun’la kırsalda yaşayan yani köylerimizde, beldelerimizde yaşayan insanları da şehirli yaptık ama bu insanlar her ne kadar kanunla şehirli hâle geldiyse de köylü gibi yaşamakta, köylü gibi üretmekte, köylü gibi tüketmekte ve en önemlisi de köylü gibi kazanmaktadır ve maalesef, AKP’nin yanlış tarım politikaları sebebiyle de sürekli azalan bir gelire sahiptir. Kanunun üzerinden iki sene geçti. Üç sene sonra bu insanlar köylü gibi yaşamalarına ve kazanmalarına rağmen şehirli gibi harçlar, vergiler, elektrik parası, su parası ödemekle mükellef olacaklar. Bu bakımdan, özellikle şehre yakın olup şehrin hizmetlerinden ve nimetlerinden istifade edemeyen insanların yaşadığı yerleşim yerlerinin, köy tüzel kişiliklerinin ihya edilerek büyükşehir kapsamından çıkarılması ve böylece bu insanların yüksek vergilerden kurtarılması gerekmektedir.

Yine, büyükşehir belediyeleri ile ilçe belediyeleri arasında yetki, görev ve kaynak tartışması devam etmektedir. “Komşusunda gören ayranına su katar.” misali, büyükşehir belediyeleri kendi partisinden olan belediyelere yardım etmekte, diğerlerine yardım etmemektedir. Büyükşehir Belediyesi Kanunu’yla birlikte büyükşehirlerin görevleri, yetkileri ve sorumluluk alanları çok ciddi bir şekilde genişletilmiştir. Ancak, büyükşehir belediye gelirleri de bu görevlerindeki artış kadar artırılmamıştır. Büyükşehir belediyelerinin ve büyükşehir ilçe belediyelerinin kaynakları görevleriyle mütenasip bir şekilde artırılmalıdır.

Özellikle turizm bölgelerindeki belediyeler diğer belediyelere göre daha ciddi sıkıntılarla karşı karşıyadır. Turizm bölgelerindeki belediyeler kış aylarındaki nüfuslarına göre pay almakta, ancak senenin diğer yarısında çok daha fazla nüfusa hizmet vermek zorunda kalmaktadırlar.

Büyükşehir Kanunu’ndaki birçok aksaklık, eksiklik ve yanlışlık açıkça ortadayken AKP’nin 10 ili daha büyükşehir kapsamına almak için çalıştığı duyumlarımız vardır. Bu kadar sıkıntıların devam ettiği bir dönemde iktidarın aceleyle büyükşehir sayısını artırmak yerine uygulamadan kaynaklanan sıkıntıları ortadan kaldırmasında fayda vardır.

Baştan söyledik, “Bu yapı Türkiye’yi eyalet sistemine götürür. Bunun arkasından özerklik gelir, federasyon gelir.” dedik; siz de dediniz ki: “Siz hayal görüyorsunuz.” ama muhataplarınız “Hem federasyon hem özerklik hem genel af masada.” diye açıklama yapıyor ve ekliyor: “Beklemeye tahammülümüz yok. Seçimden önce bu meseleyi konuşup çözüme kavuşturmak zorundasınız. Yoksa…” diyerek sizi tehdit ediyorlar. Gözüken o ki iktidar cenahı da yaptığı açıklamalarla bu tehditlere boyun eğmiş. Bu minval üzere hızla 2015 genel seçimlerine doğru gidiyoruz.

Ben buradan bütün vatandaşlarımıza seslenmek istiyorum: Türkiye'nin bölünmesini, parsellenmesini isteyenlere cesaret ve ümit vermemek için 2015 seçimlerinde AKP’ye oy vermeyin; İmralı canisinin, Kandil’den ülkemizi tehdit edenlerin taleplerini yeşertmemek için 2015 seçimlerinde AKP’ye oy vermeyin; 17-25 Aralıkta ortaya savrulan asrın en büyük yolsuzluğunun üstünün örtülmemesi için 2015 seçimlerinde AKP’ye oy vermeyin.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi ve ekranları başındaki vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Tanju Özcan, Bolu Milletvekili.

Buyurun Sayın Özcan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TANJU ÖZCAN (Bolu) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; ben bütçeyle ilgili konuya girmeden önce birkaç hususa dikkatinizi çekmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, herhâlde siz de çok rahatsızsınız Türkiye’de özellikle son bir yıldır yaşananlardan. Tuhaf bir tiyatro oynanıyor Türkiye’de, çok tuhaf. Eski dostlar bugün terörist olmuş, böyle bir ortamdan geçiyoruz.

İsterseniz ben şöyle yapayım: Bilal’in bile anlayabileceği çok net ifadelerle bu süreci kendi açımdan bir değerlendireyim.

Sayın milletvekilleri, siz bu “paralel yapı” dediğiniz cemaatle 2002 yılından bu yana birlikte, el ele, kol kola yürümüyor musunuz?

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Şimdi de siz yürüyorsunuz.

İSMAİL AYDIN (Bursa) – Şimdi kim yürüyor?

TANJU ÖZCAN (Devamla) – “Beraber ıslandık yağan yağmurda.” şarkısını birlikte söylemiyor muydunuz? Sayın milletvekilleri, kamu ihalelerini siz bunlarla birlikte dağıtmıyor muydunuz?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Hayır.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Kamudaki kadrolaşmaları beraber yapmıyor muydunuz?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Hayır.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Muhalifleri birlikte dinlemiyor muydunuz bu arkadaşlarla?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Hayır.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Çocuklarımızın sınav sorularını birlikte çalmadınız mı bu arkadaşlarımızla?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Hayır.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Hadi canım!

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Ergenekon veya Balyoz gibi senaryoları kafa kafaya verip birlikte hazırlamadınız mı?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Hayır.

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Yalan söylüyorsun!

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Sonra bir şey oldu sayın milletvekilleri, sizin aranız birden bozuldu. Biz başta ne olduğunu anlamadık, aile içi bir mesele dedik ama gittikçe sertleşti. Bir de bir sabah uyandık ki -17 Aralık 2013’te- gerçekten asrın vurgunuyla karşı karşıyayız.

Sayın milletvekilleri, biz 17 Aralık ve sonrasında çok önemli şeyler gördük. Sonraki günlerde, 17 Aralıktan sonra bu ülkenin Başbakanının ve Bakanlar Kurulunun yönettikleri ülkeyi nasıl soyduklarını utanarak izledik. Her gün dinden, imandan bahseden, sözde muhafazakâr Hükûmetin tüyü bitmemiş yetim hakkını nasıl yediğini hep birlikte gördük. Şunu da gördük biz: İki gün boyunca babasının tüm telkinlerine rağmen şu paraları bir türlü sıfırlayamayan üstün zekâlı Başbakan çocuklarını da gördük. 700 bin dolarlık kol saatlerinin hediye olarak bakanlara verilebildiğini, ayakkabı kutularından taşan milyonlarca dolar olabileceğini biz bu süreçte gördük. Hatta, biz bu ülkede vatandaşlığın para karşılığında satıldığını bile gördük; utanarak izledik bunları.

Peki, ne oldu sonraki süreçte? Ortalık karışınca devrin Başbakanı hemen tedbir aldı. Ne yaptı önce? Polis müdürlerini değiştirdi, emniyet müdürlerini değiştirdi, şube müdürlerini değiştirdi, hatta hızını alamadı, savcının kendisine verdiği talimatı uygulamaktan başka herhangi bir sorumluluğu olmayan polis memurlarını bile değiştirdi. Sonrasında ne yaptı? HSYK aracılığıyla hâkim ve savcıları değiştirdi. Sonrasında ne oldu? Soruşturma dosyasına sihirli bir değnek değmiş gibi bir anda, yeni görevlendirilen hâkim ve savcılar bir günde bu sanıkları tahliye etti. Artık devrin Başbakanı ve arkadaşları günü kurtarmıştı. Daha büyük yolsuzlukların ortaya çıkmasının önünü de almışlardı ama devrin Başbakanı orada durmadı, dedi ki: “Bunların inlerine kadar gireceğiz. Siz kimsiniz ki bizim hırsızlıklarımızı, yolsuzluklarımızı ortaya çıkartıyorsunuz? Ne haddinize! Bunun hesabını size soracağım.” Bunun sonucunda, işte, önce polis müdürlerinden başladı geçtiğimiz aylarda operasyonlar. Soyut iddialarla götürüldüler, gözaltına alındılar, tutuklandılar bir kısmı ancak çok önemli bir kısmı da birkaç gün içerisinde tahliye oldu. Sonrasında ne oldu? Bu hafta çok önemliydi, 14 Aralık. 14 Aralıkta operasyon biraz daha genişletildi. Daha düne kadar Hükûmetin borazanlığını yapan gazete ve televizyonlar Hükûmetin talimatıyla basıldı ve bunlar, silahlı terör örgütü yöneticisi ve üyesi olmaktan dolayı gözaltına alındılar.

Sayın milletvekilleri, kaç gündür bu gelişmeleri canlı yayında izliyoruz. Silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla gözaltına alındılar. Peki, bakıyorsunuz, bunların ofisleri, evleri defalarca arandı, bir tek çakı dahi bulamadınız. Şimdi, silahlı terör örgütü ise bunlar silahlar nerede? Bu kadar amatörce yapılır mı bir soruşturma? En azından bir yerlere silah gömseydiniz de sonra onu buluyormuş gibi yapsaydınız! Bu kadar mı acemilik olur?

Sayın milletvekilleri, bu soruşturma gerçekten çok acemice yapılmış.

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Paralelin ağzından konuşuyorsun.

TANJU ÖZCAN (Devamla) - Çok acemice yapılmış. Bakın, röportaj yapar gibi, ne soruyorlar biliyor musunuz burada, bu kadar acemice: “Fethullah Gülen’i tanıyor musun?” Soru bu.

HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) – Ismarlama konuşuyorsun.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – “Şu kanaldaki şu dizileri izliyor musun?” Vallahi bence eksik olmuş. Devamında keşke şunu da sorsaydı: Akşam yatmadan dişlerini fırçalıyor musun? Hangi takımı tutuyorsun? Hangi rengi daha çok seviyorsun? İşte, böyle bir soruşturmaya böyle sorular da yakışırdı, bunu söylemek istiyorum.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – 10’uncu maddede bunlar mı var?

TANJU ÖZCAN (Devamla) - Sayın milletvekilleri, böyle saçmalık olmaz. Böyle saçma sapan soruşturma hiç olmaz.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Ya, sen onları seçim bölgende anlat.

TANJU ÖZCAN (Devamla) - İşte, sen Cumhurbaşkanı olarak, ülkenin Cumhurbaşkanı olarak zorlarsan…

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – 30 Martta gömüldünüz, 10 Ağustosta gömüldünüz, 9 seçimdir gömülüyorsunuz, demek ki işe yaramıyor.

TANJU ÖZCAN (Devamla) - …“İlla soruşturma yapacaksın, illa bir şeyler bulacaksın.” dersen…

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Proje anlat, proje. Proje anlat.

TANJU ÖZCAN (Devamla) - …işte, kendisini görevli kabul eden yandaş savcı da ancak böyle saçma sapan sorularla bu sanıkların önüne çıkar.

Arkadaşlar, sayın milletvekilleri, bakın, bir de bir şeyi daha öğrenmiş olduk: Fethullah Gülen’i tanımak suçmuş.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – 10’uncu madde…

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Bunu kim söylüyor? Bu soruşturmayı yapan savcı söylüyor.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Bütçeyle ilgili konuş, bütçeyi anlat.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – O zaman, bakın, ben sayın savcıya seslenmek istiyorum: Sayın savcım, Fethullah Gülen’i tanımak suçsa bakın ben burada soruyorum: Şu Parlamentoda 300’ün üzerinde AKP’li milletvekili var, acaba bu arkadaşlarımızın kaç tanesi Fethullah Gülen’i yakından tanımıyor? Hatta, daha açık soruyorum, Bilal’in anlayacağı gibi soruyorum: Kaç tanesi Fethullah Gülen’in Pensilvanya’daki çiftliğinin önünde elini eteğini öpebilmek için günlerce sıra beklediler, kuyruk beklediler?

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Alakası yok! Alakası yok!

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Bugüne kadar AKP milletvekilleri -geçen seneye kadar- her yıl seçmene şirin görünmek için bir kez umreye giderdi. Bir de kendilerini garanti altına almak için de Pensilvanya’ya giderlerdi hocanın elini öpebilmek için.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Bolu’da tavuk çiftlikleri ne oldu, onu söyle.

BAŞKAN – Sayın Bak, lütfen…

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Sayın milletvekilleri, yine, bakın, o savcıya şunu da sormak lazım…

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Ne oldu Bolu’da? Seçim ne oldu? Sandıkta ne oldu, onu da söyle.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Fethullah Gülen terör örgütü lideri ise, ki öyle söylüyorsun…

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – “Yüzde 52” mi dedin?

TANJU ÖZCAN (Devamla) – …peki, “Bugüne kadar ne istediler de vermedik.” diyenlerin hukuki konumu ne olacak? Nedir onlar? Nedir arkadaşlar? Yani “Fethullah Gülen’i tanımak bile suç.” diyor bu savcı ama “Ne istedilerse verdik.” diyen dönemin Başbakanı hakkında da bir şey yapmak lazım bu durumda.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Kar yağmış, çatı çökmüş.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Düne kadar Fethullah Gülen’in Pensilvanya’daki çiftliğinin kapısında yatan AKP milletvekilleriyle ilgili de bir şey yapmak lazım.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Birgül Hanım ne dedi? Birgül Ayman ne dedi?

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Ortada bir terör örgütü varsa bu terör örgütünü övmek de suç olmalı.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Acemice iş yapıyorsunuz. Birgül Ayman uyardı, acemice yapıyorsunuz.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Sayın milletvekilleri, biz bu soruşturmaya kilitlenmişken bir şey daha oldu Türkiye’de. Şu 17 Aralıkla ilgili bir takipsizlik kararı verilmişti.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Çatıya kar yağdı, çöktü.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Sonra bir tanesi itiraz etti -tırnak içinde- bağımsız yargı o itirazı reddetti yani takipsizlik kararını onamış oldu. Ne yaptılar bu sanıklar o zaman? Hemen koşa koşa gittiler, o ayakkabı kutularından elde edilen paraları faiziyle birlikte aldılar, koşa koşa gittiler.

ALİM IŞIK (Kütahya) – İmam-hatip lisesi yaptıracaklar.

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Burada Sayın Mehmet Metiner -nerede bilmiyorum- 18 Aralık 2013’te bir konuşma yaptı. Ne dedi arkadaşlar? “O paralar onların değil, polisler koymuştur.” diye. Peki, o paralar onların değilse -siz de alkışladınız bunu, “Çok doğru.” dediniz- o paraları oraya polisler koymuşsa o paraları hem de faiziyle birlikte niye gidip aldı bunlar? Siz gidin, köylerde, kasabalarda “Faiz haram.” diye nutuklar atın, haram paranın faizini bile alın. Böyle bir rezillik olabilir mi? Utanmaya davet ediyorum artık bunu yapanları!

Sayın milletvekilleri, özetle şunu söyleyelim: Maalesef, bu 17 Aralık soruşturmasıyla ilgili verilen bu haksız takipsizlik kararıyla işte o ayakkabı kutularından çıkan paralar yeniden ayakkabı kutularına dönmüş oldu. Ben, milletimizin bunu görmesini istiyorum.

Sayın milletvekilleri…

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Çatı ne oldu, çatı?

TANJU ÖZCAN (Devamla) – Siz o çatıyı bırakın da neler yaşadığımıza bir bakın.

Ben burada önemli şeyler anlattım. Bir yıl öncesine kadar dostunuz olanları bugün terörist ilan ettiniz. İki yıl öncesine kadar “Ben olsam asardım.” dediğiniz teröristle can yoldaşı oldunuz. Siz nereye gidiyorsunuz, ne yapmaya çalışıyorsunuz? Bunu sormayacak mısınız hiç kendi kendinize? Her şeyi görmezlikten geliyorsunuz, her şeyi duymazlıktan geliyorsunuz. Ayıptır, ayıptır arkadaşlar!

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - Şişli Belediyesini anlat biraz!

TANJU ÖZCAN (Devamla) – “Belediye” denince bir şey anlatayım. Bakın, Cumhuriyet Halk Partisinin ve Milliyetçi Hareket Partisinin kazandığı büyükşehir belediyelerinde il özel idarelerinin malları devredilirken ne oldu biliyor musunuz? Partizanlığın dibine vuruldu. İl özel idareleri… CHP kazandıysa o belediyeyi içini boşalttınız, borçlarıyla birlikte devrettiniz. Araçları yandaş belediyelere peşkeş çektiniz, paralarını sağa sola hibe ettiniz. Bunları da biliyorsunuz değil mi?

Arkadaşlar, ben sizler tarafından hazırlanan bu bütçeye “evet” oyu veremeyeceğim için ret oyu kullanacağımı ifade ediyorum.

Genel Kurulu da saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Madde üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.

Buyurun Sayın Kaplan. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Türkiye'nin vicdanı Halkların Demokratik Partisi adına sizleri selamlıyorum.

Bütçeyle ilgili görüşlerimizi sunacağız. Hükûmetin çıraklıktı, kalfalıktı, şimdi de ustalık dönemi bütçesini görüşüyoruz. Büyüyoruz diyorlar, inanmayın, büyüme oranları düşüyor. Cari açık düşüyor diyorlar, inanmayan cari açık artıyor. Enflasyon tek hanede olacak diyorlar, inanmayın yüzde 10’u aşmış durumda. İşsizlik de öyle, tek haneli olacak denildi, o da doğru çıkmadı. Yani, şimdi, bundan sonra 2015’te tekrar seçim var, olsa olsa naylon Başkanlık dönemi olur. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Sayın Başkan, isterseniz biraz sonra konuşabilirim. Bir toparlarsanız ortalığı...

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen...

Buyurun.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Çıraklık, kalfalık, ustalık bütçelerinden sonra 2015’te seçimler var arkadaşlar. Başkanlık bütçesi artık önünüze gelecek. Tabii Anayasa uymuyor, yasalar da uymuyor. Nasıl bir başkanlık olur? Naylon başkanlık bütçesi olarak önünüze gelir, başka seçenek yok.

Şimdi, bunca olandan sonra, bunca yaşanandan sonra Hükûmete söyleyecek birkaç sözümüz var. Yani biz Hazreti Ömer’in adaletini ararken makul şüpheli yurttaş ve makul katiller yarattınız yasalarla. Adalet, yolsuzluk dosyalarında, kömür ocaklarında, sürgün mahkemelerde... Yazboz tahtası HSYK da sayenizde mevtadır, yoktur. Selahattin Eyyubi’yi anarken, Orta Doğu’da, dış politikada Müslümanı Müslümana vurduran politikaları gördük. Mevlâna’yı anarken “Kim olursan ol yine gel.” yerine yandaş olan beri gelsin diyenleri de gördük. Hacı Bektaş Veli’yi anarken “Bir olalım, iri olalım, diri olalım.” derken ayrıştıranları, bölenleri gördük. Nazım Hikmet “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine.” derken TOMA’larda, gazlarda, kelepçelerde özgürlüğümüzü, kardeşliğimizi yitirdiğimizi gördük. Ben iki gün önce en son gazımı yedim. Demin İnternet’ten baktım, yine öğretmenler gazlanıyordu arkadaşlar. Ahmed-i Hani’yi anarken -tabii ki Mem û Zîn’in büyük üstadı, biliyorsunuz Kürtçe yazıldı, Kültür Bakanlığı sizlere de dağıttı- “Mir meclisi toplamasa dahi sanatçı ne yapsın? / Gülümseyen gonca güller olmazsa şeyda bülbül ne yapsın?” derken siz, sanatı, sanatçıyı küstürdünüz. Atatürk Kültür Merkezini harabeye çevirdiniz, Akün, Şinasi sahnelerini sattınız. Baskıda, sansürde sınır tanımadınız; renklerimizi soldurdunuz, seslerimizi kıstınız. Partizanca kadrolaştınız; bir günde eğitimin, emniyetin, sağlığın müdürlerini görevden aldınız. Devleti çiftliğe çevirdiniz, Liyakat hikâye, “Mülakat müsamere, mükâfat hep bize, hep bize.” dediniz.

Değerli arkadaşlar, Hükûmetin, Orta Doğu’da Neoosmanlı yayılmacı, ırkçı, mezhepçi, inanç temelli, ayrımcı dış politikası iflas etti, faturası ağır oldu. Irak’ta, Suriye’de El Kaide, El Nusra, IŞİD/DAİŞ’le ideolojik akrabalık, hamilik yalnızlaştırdı, kaybettirdi.

Teröre destek veren ülke olmakla suçlandı Türkiye ve Musul Konsolosluğu, rehin olayı, takas kaybettirdi. Dört yıldır Suriye batağı, 2 milyon misafir... Mülteci hukukunda doğudan gelenler mülteci sayılmadığı için misafir sayılıyor. Yine de bütçede nereden çıktığı belli olmayan 5 milyar dolar -Sayın Bakan umarım bunu açıklar- hangi kalemlerden çıktı? Şehirlerimizde dilenen, sokaklarda yaşayan insanlara sebep oldunuz ve dört yıldır Suriye’deki iç savaşa müdahil oldunuz, muhaliflere her türlü lojistik, askerî, parasal yardım ve desteği yaptınız. Bunun rakamı kaçtır? Hükûmetin bunu da açıklamasını istiyorum burada.

IŞİD/DAİŞ’in Irak Kürdistan bölgesinde Şengal’e, Mahmur’a, Kerkük’e saldırılarını görmezden geldiniz. Bugün, şu an itibarıyla artık IŞİD/DAİŞ Şengal’den sökülüp, atılıp kovulmuştur. Yine, “PYD’yle IŞİD/DAİŞ aynı.” dediniz, Suriye, Rojava Kürdistan’ı Kobani’de, özgürlük savaşçılarının topraklarını, kimliklerini, onurlarını koruma mücadelesini, tarihsel, destansı direnişini yok saydınız; ithal, toplama, Orta Çağ artığı, barbar, vandal, İslam adına kafa kesen, Musul’da kadınları köle pazarlarında satan çetelerle bir tuttunuz. Direnen Orta Doğu halklarını yok saydınız, güvenlerini yitirdiniz. Stratejik körlük yaşadınız, stratejik körlük yaşamaya devam ediyorsunuz.

Kobani düşmedi, tabii ki Hükûmetinizin küçük hesapları düştü. Birleşmiş Milletlerde ve sonrasında, koalisyon güçlerinin dayatması karşısında geri adım attınız, çark ettiniz. Orta Doğu’da gelişmeler hızla, baş döndürücü, sıcak zeytinyağı gibi akarken doğru adımları atamadınız. Tarih, doğru adımları zamanında atamayan milletlerin, yönetimlerin gelecek fırsatları nasıl kaçırdıklarını, iç sorunlarıyla nasıl boğuştuğunu, bağımlı devlet hâline gelerek nasıl gerilediklerinin ibretiâlem örnekleriyle doludur fakat sizler bundan ders çıkarmadınız.

Çözüm sürecine bütçede yer vermediniz. Türkiye'nin barışı, refahı, kalkınması ve demokrasisi için son derece önemli olan çözüm süreci konusunda otuz yıllık çatışmanın bilançosunu 1,2 trilyon olarak sayarken burada iki yıldır süren görüşmelerde tek mermi patlamamasına rağmen iki yılın pozitif yansımalarını bütçeye koymadınız. Barış ve çözüm olduğu zaman Türkiye’nin ekonomisinin nasıl şaha kalkacağını görmediniz. Kör bir siyaset izlediniz, hâlâ devam ettiriyorsunuz.

Bakın, bugün DEİK Genel Kurulunda Cumhurbaşkanı konuşuyor ve diyor ki: “3 kantonu birleştirip Suriye’de yeni yapılanma içine girebilirler, bu ülkem için sıkıntıdır, tehdittir, Esad’ın böyle bir derdi yok. Kobani Kobani diyenler uçaklarla oraya mühimmat indirdiler, PYD’ye gitti zaten terör örgütüdür, al birini vur diğerine.” IŞİD ve DAİŞ’le aynı görüyor. Şimdi, bu kafayla, bu mantıkla, bu siyasi körlükle hangi çözüm sürecini götürme şansına sahip olursunuz, bunu anlatabilir misiniz arkadaşlar? Bir halkı on binlerce yıldır topraklarında yaşayan ve kendi topraklarını koruyan, kahraman bir destan yazanları böyle ithal Vandallarla bir tutan bir anlayışın Orta Doğu’da yaşayan 40 milyon Kürt halkı nezdinde bu yanlış politikaların yaratacağı tahribatı görmek zorundasınız. Bu ciddi bir tahribattır ve bunun çok ciddi, ağır sonuçları olabilir.

Buradan gerçekten Hükûmeti uyarıyoruz: Son şans, son zamanlar, son adımlar. Türkiye’nin geleceği için elbette ki hiçbirimizin eli kolu bağlı değil. Halkların Demokratik Partisi, Yunanistan’daki SYRIZA gibi kendi bünyesinde radikal sol bir muhalefetin temsilcisidir. An gelir bu ülkede zeytin dalına kadar uzanan birlikteliklere kadar gidilerek 2015 yılında bir daha bu bütçeler olmamasına sonuç doğuracak siyasi adımlar her an mümkündür diyorum ve ret oyu kullanacağımızı bir daha ifade etmek istiyorum.

Saygılarla.(HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahsı adına söz isteyen Aykan Erdemir, Bursa Milletvekili.

Buyurun Sayın Erdemir. (CHP sıralarından alkışlar)

AYKAN ERDEMİR (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, bizleri ekranları başında seyreden değerli halkımız; yüce Meclisi ve sizleri saygıyla selamlıyorum.

Şu soruyu sormak isterim: Sayın Cumhurbaşkanına yalnızca bir kitap okutma fırsatınız olsa hangi kitabı okuturdunuz? Sayın Başbakana yalnızca bir kitap okutma fırsatınız olsa hangi kitabı okuturdunuz? Mevlâna’dan mı, Yunus’tan mı, Hacı Bektaş’tan mı? Ben olsam Acemoğlu okuturdum, Daron Acemoğlu. Neden mi Acemoğlu? Acemoğlu dünyanın en iyi beşinci ekonomisti. Nobel Ekonomi Ödülü almasına kesin gözüyle bakılan bir Türk vatandaşı, bir akademisyen. Acemoğlu’nun 2012’de yayımlanan “Uluslar neden çöker” kitabı günümüzün en çok satan ve en etkili ekonomi kitabı. Keşke Sayın Cumhurbaşkanı bu kitabı okuyabilse. Keşke bu kitabı okuduğuna inandığım Sayın Başbakan bu kitabı anlayabilse.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Kılıçdaroğlu’na okut, Kılıçdaroğlu’na!

AYKAN ERDEMİR (Devamla) – Keşke, bu kitabı okuduğunu ve anladığını bildiğim Sayın Maliye Bakanı bu kitabın gereğini yerine getirebilse.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Genel Başkanına okut, Genel Başkanına!

AYKAN ERDEMİR (Devamla) – Daron Acemoğlu 18 Aralık Perşembe günü Uluslararası Şeffaflık Derneği ve İsveç Konsolosluğunun ortak düzenlediği toplantıda Türkiye’nin en parlak hukukçularından Gönenç Gürkaynak’la birlikte bir konuşma verdi. Bu konuşmanın başlığı “Hukuk ve İktisat İlişkisi: Özgürlüğün Toplumsal Refah Boyutu” Acemoğlu’nun sorusu son derece açık, Acemoğlu bize şunu soruyor: Kapsayıcı ve içerici bir ekonomik politik düzen mi kuracağız, yoksa ayrımcı ve dışlayıcı bir ekonomik politik düzende ısrarcı mı olacağız? Toplumsal refahın, sürdürülebilir ekonomik büyümenin ve yenileşim ekonomisinin tek yolu kapsayıcı ve içerici kurumlar ve süreçlerdir. Çoğunlukçu otoriterlik, baskıcı rejim yalnızca hak ve hukuk ihlali değil, beraberinde yoksulluk ve yoksunluk da getirir.

Gelin, temel hak ve özgürlüklerin en temel alanlarından biri olan, Türkiye'nin de en temel sıkıntılarından biri olan inanç özgürlüklerinden başlayalım. İnanç Özgürlüğü ve İş Vakfı Başkanı Brian Grimm, Roger Finke ile birlikte yazdığı “Esirgenen Özgürlüğün Bedeli” kitabında, dünyada inanç özgürlüklerini kısıtlayan toplumların aynı zamanda çatışma ve şiddeti de körüklediğini kanıtlıyor. Yine, bir başka çalışmasında da şunu gösteriyor: Dünya Ekonomik Forumu Küresel Rekabet Endeksi'nde, küresel rekabet gücünün temelini oluşturan 12 faktörün 10'unun inanç özgürlüğüyle pozitif korelasyon gösterdiğini kanıtlıyor. Bir başka deyişle, bir toplumda inanç özgürlükleri varsa o toplumda rekabet gücü de güçleniyor. İnanç özgürlüğünün olmadığı toplumlarda rekabet gücü zayıflıyor.

Bakın, geçtiğimiz ay 8 Kasım 2014 tarihinde Norveç’in başkenti Oslo’da, Oslo Nobel Barış Merkezi'nde Almanya'dan Pakistan'a, Brezilya'dan Nepal'e, Kanada'dan Güney Afrika'ya uzanan 22 farklı ülkenin parlamenteri olarak bir araya geldik ve Oslo İnanç Özgürlüğü Sözleşmesi'ni imzaladık. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 18’inci maddesinde dile getirilen inanç özgürlüklerine dünya olarak sahip çıkmanın gerektiğini bir kez daha vurguladık. Bir hafta sonra da Avustralya'da G20 zirvesiyle birlikte düzenlenen, Gold Coast kentinde düzenlenen G20 İnançlararası Zirve'ye katıldık ve burada da yine inanç özgürlüklerinin önemini vurguladık.

Bakın, önümüzdeki yıl Türkiye Cumhuriyeti G20’ye ev sahipliği yapacak. Biz de buradan ilan ediyoruz ki, umuyoruz ki ve inanıyoruz ki G20 çerçevesinde 2015 İnançlararası Zirve’yi düzenlemek ve yürütmek bir Cumhuriyet Halk Partisi iktidarına nasip olsun; iktidarıyla muhalefetiyle kimsenin dışlanmadığı, herkesin buyur edildiği bir birlik ve beraberlik tablosu çizilsin.

İşte, Türkiye bugün Mevlâna'yı, Yunus’u, Hacı Bektaş’ı dilinden düşürmüyor. Türkiye bugün “hoşgörü, hoşgörü, hoşgörü” diyor ama aynı zamanda Maraş katliamının yıl dönümünde bir kutlama yürüyüşü yapılıyor. Aynı zamanda, İran’dan daha antisemit bir toplum olduğumuza ilişkin araştırmalar yayınlanıyor. Aynı zamanda, İstanbul’da Neve Şalom Sinagogunun kapısına “yıkılacak mekân” yazısı yazan kişinin bir öğretmen olduğu ortaya çıkıyor. Aynı zamanda bir gün içinde 30 bin farklı kullanıcı Türkiye’den, Hitler’in Yahudi soykırımını savunan paylaşımlarda bulunabiliyor. Aynı zamanda bir öğretim üyemiz “Treblinka yakında hazır olacak, şu anda Yahudileri nakil için demir yolunu hazırlıyorlar.” diyebiliyor ve TÜBİTAK’tan bir ay içinde ödül alıyor.

İşte, bu zihniyete karşı hoşgörü değil “Daron Acemoğlu” diyoruz çünkü vicdanınız için değil, cüzdanınız için de olsa özgürlük. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, şahsı adına söz isteyen Yusuf Başer, Yozgat Milletvekili.

Buyurun Sayın Başer. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YUSUF BAŞER (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 yılı bütçesinin 10’uncu maddesi üzerinde konuşmak üzere şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

AK PARTİ hiçbir şey eskisi gibi olmayacak diye yola çıktığı andan itibaren Türkiye'nin çehresini değiştirmiş ve değiştirmeye de devam etmektedir.

AK PARTİ olarak, milletimizle hep aynı istikamete baktık, aynı dili kullandık, gönül birliği içerisinde olduk, 77 milyonu kucakladık. Türkiye’de AK PARTİ, o manada Türkiye'nin partisi hâline geldi.

AK PARTİ olarak, vesayetlerin tamamını sona erdirmek için, insan hak ve hürriyetlerinin önündeki engelleri kaldırmak suretiyle ve hukuk alanında yaptığımız reformlarla ülkemizi tastamam hukuk devleti hâline getirmek için, ileri demokrasi için, milletin egemenliğini hâkim kılmak için gayret gösterdik.

AK PARTİ olarak, tehditlere, şantajlara, kumpaslara, darbe girişimlerine boyun eğmedik, milletin emanetine sahip çıktık, millet dışında hiçbir güç tanımadık. On iki yılda yaptığımız hizmetlerle, ülkemize kazandırdığımız eserlerle, yatırımlarla, yurt dışındaki ecdat yadigârı eserlerin ihyalarıyla, mazlum ve mağdur milletlere yaptığımız yardımlarla, mazlum ve mağdur milletlerin haklı davalarında yanlarında durmak suretiyle Türkiye'yi itibarlı ülke hâline getirdik.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; nasıl on iki yılda Türkiye AK PARTİ’yle gelişmiş ve değişmişse Yozgat da AK PARTİ’yle birlikte gelişti ve değişti. Yozgat’ımızda 2002 yılında 40 kilometre bölünmüş yol varken bugün bölünmüş yolumuz 350 kilometreyi buldu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yozgat insanının yıllardan beri özlemini çektiği, “Kara tren gelmez mi ola?” diye adına türküler yaktığı kara tren yerine yakın bir tarihte inşallah yüksek hızlı treni Yozgat insanının emrine sunuyoruz. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Otuz yıl öncesinde istimlaki yapılan ancak yapılamayan havalimanının yerine inşallah bölgeye hitap edecek havalimanını Yozgat insanının emrine sunmuş olacağız. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Dolayısıyla Yozgat’ımızı karayla, havayla ve hızlı trenle hem Türkiye’ye hem de dünyaya kavuşturmuş olacağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Deniz yok mu deniz, deniz?

YUSUF BAŞER (Devamla) - Biz Yozgat’ı tarımın ve hayvancılığın başkenti hâline getirmek istiyoruz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yozgat’a bir de deniz lazım Hocam, hayırlısıyla!

YUSUF BAŞER (Devamla) - Onun içindir ki özelleştirmenin yapıldığı bir ortamda Et ve Süt Kurumunu Yozgat çiftçisinin emrine sunduk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Kadışehri ilçesi Kabalı köyündeki tüm arazileri birleştirmek suretiyle Kabalı Meyvecilik Projesi’ni hayata geçirdik. Yozgat ve ilçelerinin tamamına yakınını adalet saraylarına kavuşturduk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yozgat ilçelerinin büyük kısmını doğal gaza kavuşturduk. Yozgat ve ilçelerimize TOKİ’yi getirdik. Türkiye’nin ilk millî parkı olan Çamlık Millî Parkı Projesi’yle ilgili çalışmalarımız hızla devam ediyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Kadın Termal Aquapark ve Spor Kompleksi’nin ihalesini tamamladık. Gençlik ve Spor Bakanlığının olimpik yüzme havuzu, gençlik merkezi projelerini il özel idaresi projesiyle birleştirmek suretiyle Spor Vadisi’ni Yozgat insanının emrine sunmuş olacağız. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) – Hayaldi, gerçek oldu.

YUSUF BAŞER (Devamla) - 475 yatak kapasiteli bölge hastanemizi Yozgat insanının emrine sunuyoruz.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Yusuf Bey, denizi de getireceğiz, denizi de!

YUSUF BAŞER (Devamla) - Akdağmadeni, Boğazlıyan, Kadışehri, Yenifakılı ve Yerköy devlet hastanelerimizi Yozgat insanının emrine sunduk. Sorgun, Sarıkaya, Saraykent ve Çekerek hastanelerimiz ise hızla devam ediyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2006 yılında kurulan Bozok Üniversitemizin öğrenci sayısı 14 binleri geçti. Tıp fakültesi morfoloji binamızın ihalesini yaptık. Ayrıca 200 kişilik tıp fakültesi hastanemizin inşaatı hızla devam ediyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Hayırlı olsun, hayırlı olsun.

YUSUF BAŞER (Devamla) – Bozok Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesini Yozgat insanının emrine sunduk. Hedefimiz Yozgat insanını tedavi için Yozgat dışına göndermemek, o manada hizmeti Yozgat insanının ayağına getirmektir.

2015 yılında KYK’da kalan öğrenci sayımız 4 binleri geçecektir. Yozgat Polis Meslek Yüksekokuluna yapılan bin öğrenci kapasiteli ek binayı 2015 yılından itibaren inşallah hizmete vermiş olacağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Cemil Çiçek Barajı ile Yozgat ve Yerköy’ümüzü o manada hem içme suyuna ve hem de bölgeyi tarım suyuna kavuşturmuş olacağız. Boğazlıyan’ın hayali olan İnandık Barajı’nın temellerini attık, Oğulcuk Barajı’nın temellerini attık. İnandık ve Bahçecik barajlarını inşallah 2015 yılında yapmış olacağız.

Amacımız gelişen ve yaşanabilir bir Yozgat’tır. Amacımız güçlü ve kadir bir Türkiye’yi gelecek nesillere bırakmaktır. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Aziz milletimizi bilgi ve sevgi toplumu hâline getirmektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YUSUF BAŞER (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Erdemir…

AYKAN ERDEMİR (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, biliyorsunuz düşünce ve ifade özgürlüğüne sonsuz saygım var, kürsü dokunulmazlığına da sonsuz saygım var fakat az önce söz alan Sayın Mehmet Şükrü Erdinç Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa bir faşist manifestoyu büyük bir samimiyet ve açık sözlülükle Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden dile getirdi ve ne yazık ki Meclis Başkan Vekilimiz de âdeta yüce Meclisin ve milletvekillerinin gururuna, onuruna bir anlamda hakaret eden bu milletvekiline dokunmadı, bir anlamda müdahale etmedi.

Bakın ne diyor Sayın Vekil: “Anayasa Mahkemesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi üzerindeki varlığını sorguluyorum. Devlet kendisine bir arazi üzerine bir bina yapıyor, bunu yargıya ve size soracak değil. Böyle devlet olmaz.” gibi hiç yakışık almayan ifadelerde bulundu. Siz bu manifestoya katılıyor musunuz? Sizin ve partinizin vizyonu böyle bir Türkiye midir? Yani güçler ayrılığının bir anlamda erozyona uğradığı bir despotizm devleti midir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, il özel idarelerinde çalışan Köylere Hizmet Götürme Birliği ve Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı personelinin kadroya alınması ve özlük haklarının iyileştirilmesi konusunda bir çalışmanız olacak mıdır?

İkinci sorum; daha önce sordum, cevap alamadım, tekrarlıyorum: Sayın Cumhurbaşkanına seçilmesinden hemen sonra tahsis edilen uçak hangi bütçeden, kaç paraya alındı ve ne amaçla oraya tahsis edildi? Hâlen Cumhurbaşkanlığının ve Başbakanlığın kaçar adet uçakları var?

Bir başka sorum: 2003-2014 döneminde yabancı ve gerçek tüzel kişilere yapılan arsa, bina ve benzeri taşınmaz satışlarının toplam miktarı ve bundan elde edilen gelir ne kadardır? Bunun ne kadarı yatırıma harcanmıştır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Aydın, buyurun.

OSMAN AYDIN (Aydın) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

16 Haziran 2012 tarih ve 15 sayılı Başbakanlık Genelgesi çerçevesinde tüm kamu gayrimenkullerinin kiralanması Başbakanın iznine tabi olmuştur. 2013 yılında ülkemiz ekonomisi yüzde 4,4 büyümesine karşın madencilik sektörü izinlerini alamaması nedeniyle çalışamamasından dolayı yüzde 4,1 küçülmüştür. Bu genelgeyle ilgili, 2014’ün başında o günkü Sayın Başbakanımızın Burdur’dan “Kaldırdım ve dosyaları iade ediyorum.” sözünden sonra 2014 yılında sektör yüzde 8’in üzerinde bir büyüme gerçekleştirmiş ama son günlerde tekrar izin problemi aynen gündeme gelmiştir. Bu nedenle büyüme tekrar düşüşe geçmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Demiröz…

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, ziraat, gıda, su ürünleri mühendisleri ve veteriner hekim ile tekniker alımı için Tarım Bakanı sizi işaret ediyor. Plan Bütçede de görüşmüştük. Buradaki tüm görüşmelerde şöyle ifadesi var: 2015 yılı içerisinde Tarım Bakanlığından size talep geleceği konusunda bir bilgi sundu.

Şunu sormak istiyorum: 2015 yılı içinde Tarım Bakanlığından bu yönde gelecek bir kadro talebine olumlu bakar mısınız? Bu meslek gruplarının alınabilmeleri için kadro tahsisinde bulunacak mısınız? Hiç olmazsa ziraat, gıda, su ürünleri mühendisleri ve veteriner hekimlere lütfen siz müjdeli bir haber verin.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Türkkan…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Bakanım, benim bir sorum da bu kaçak sarayla alakalı. Bu kaçak saraya sigorta yapılmış mıdır, onu öğrenmek istiyorum. Sigorta bedeli nedir? Bir de, hangi şirkete sigorta yaptırılmıştır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Erdoğan…

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 2011 yılında çıkarılan 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle muhasebe ve millî emlak denetmenleri defterdarlık uzmanlığına atanmak suretiyle statü, görev, yetki, sorumluluk, mali ve sosyal haklar yönünden mağdur edilmiştir. Bu mağduriyetin giderilmesi için Kamu Denetçiliği Kurumu, Türkiye Büyük Millet Meclisi Dilekçe Komisyonu ve Başbakanlık İdareyi Geliştirme Maliye Bakanlığına tavsiyede bulunmasına rağmen bugüne kadar bir değişiklik yapılmamıştır. Bu arkadaşlarımızın durumunu düzeltmeyi, bu yanlışlığı gidermeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

Süreniz beş dakika. Lütfen süresi içerisinde cevap verin.

Buyurun.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

1’inci soruya, Sayın Erdemir’in sorusuna cevap veriyorum. Türkiye bir hukuk devletidir. Tabii ki güçler ayrımına saygılıyız ama hiçbir kurumun da diğer bir irade üzerine vesayet kurmaması gerekiyor. Dolayısıyla önemli olan millî iradedir. Millî iradenin de -tabii ki Mecliste- önemli ölçüde, esas tecelli ettiği kaynak burasıdır. Diğer, tabii ki, güçler ayrımı çerçevesinde herkes işini yapacak.

Şimdi, il özel idarelerinde, şu anda o bünyede çalışan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı çalışanlarının kamuya alınmasına ilişkin an itibarıyla bir çalışma yok. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımızın yeni birtakım fonksiyonlar üstlenmesi, bu çerçevede bu elemanların yararlı olabileceği düşünülürse o zaman bakılabilir ama şu an itibarıyla yapılan herhangi bir çalışma söz konusu değildir.

Ben Plan ve Bütçe Komisyonunda açıkladım. Alınan uçak 185 milyon dolara alınmıştır. Türk Hava Yolları tarafından satın alındı. Daha sonra devlete…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bende Türk Hava Yolları hisse senedi var. Türk Hava Yolları bana sormadı mesela “Alayım mı?” diye. Bu ne?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Türk Hava Yolları buradan herhangi bir zarar etmeyecek, belki de üzerine kârını koyup verecektir.

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Kaç para fark var?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Bilemiyorum ben şu anda…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Neden?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Ben sadece size Plan ve Bütçe Komisyonundaki…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Onlar mı tahsis etti yani?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Başbakanlık para mı ödüyor ona ayrıca Sayın Bakan?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Başbakanlık para ödeyecek, evet.

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Kaç para fark var efendim arada?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, yabancı tüzel kişilere satılan gayrimenkullerle ilgili şu anda bilgi yok ama hafta başında siz tekrar hatırlatırsanız veya zaten yazılı bol bol soru soruyorsunuz, o çerçevede cevaplandırırım.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Ama burada arkadaşlar da duysun.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, gayrimenkullere ilişkin Başbakanlık genelgesi devam ediyor.

Burada madencilik sektöründe birtakım sıkıntılar, yani bu süreçte gecikmeler olduğu doğrudur. Şu anda devletin hakkı yani madencilik sektöründen devletin aldığı paya ilişkin bir yasa çalışması var. O yasa çalışması muhtemelen yakında Meclise gelir. Onu bir anlamda yeniden gözden geçiriyoruz. Muhtemelen ondan sonra bu izinler konusu tamamen çözülür diye düşünüyorum çünkü esas sorun, çok büyük alanların, çok çok geniş alanların çok cüzi birtakım bedellerle birtakım -yani tabii ki- taliplere tahsis edilmesiyle, verilmesiyle ilişkili…

OSMAN AYDIN (Aydın) – Yok…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - Hayır, sadece ben bildiğim kadarıyla söylüyorum, bu konu benimle doğrudan ilgili değil. Ne madencilikten sorumluyum ne de bunların izin sürecinden sorumluyum.

OSMAN AYDIN (Aydın) – Bir yıllık kira bedeli özel mülkiyetin parasına eş değer aşağı yukarı.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Anladım. Ben sadece dışarıdan edindiğim bilgiler üzerine size cevap vermeye çalışıyorum. Aslında doğrudan doğruya bu sorunun muhatabı da ben değilim ama bildiğim kadarıyla… Çünkü, hiçbir soruyu cevapsız bırakmak istemediğim için bildiklerimi sizinle paylaştım.

Şimdi, “Sarayın sigortası yapılmış mıdır?” Bilmiyorum, dolayısıyla bedelini de bilmiyorum. Ama, bunu tabii ki her zaman sorabilirsiniz böyle bir şey varsa.

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Sonra “full” mü efendim, “full” sigorta mı?

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Kamu binalarının sigortası yapılmaz efendim, devlet binalarının sigortası yapılmaz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Hayır, oraya yapılmış mı özel bir şey, bilmiyorum.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Hayır, devlet binası orası, kamu binası.

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Yaparken TOKİ’ye inşaat firması olarak da yapmak zorunda sigorta efendim kanun gereği.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) –Neyse, tartışmalar var.

Arkadaşlar, genelde kamu taşıtları da sigortalanmaz, kasko yapılmaz. Muhtemelen binalarda da aynı şekildedir. Bununla ilgili, bilmiyorum, nedir bütçe kanununda?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Yani, yangına mangına karşı da Allah’a havale ettiniz!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Bütçe kanununda da hüküm varmış, Müsteşarımız şimdi söyledi. Dolayısıyla, zaten sigorta yapılmıyor, sigorta yapılamaz. Bütçe kanununda buna ilişkin bir hüküm var. Dolayısıyla, sigorta yapılmamıştır. Sigorta yapılmadığına göre bedeli de yoktur.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Paralar yanmasın sonra Sayın Bakanım!

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Saraya biz gelene kadar iyi baksınlar, yakmasınlar!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, defterdarlık uzmanlarının statü, ücret, görev ve yetkileri itibarıyla hiçbir gerileme olmamıştır. Çok açık ve net olarak söylüyorum, hiçbir gerileme yok yani ne maaşlarında bir gerileme var ne yaptıkları işte ne de yetkilerinde. Ama, şöyle: Yani biz Vergi Denetim Kurulunu kurarken bütün denetim birimlerini birleştirdik. Vergi denetmenlerini vergi müfettişliği çerçevesine yükselttiğimiz için herkes diyor ki: “Onlar yükseldi, biz geride kaldık, biz mağdur olduk.” Hayır, öyle bir şey yok. Yani, denetim ayrı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.17

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.37

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi 11’inci maddeyi okutuyorum:

Fonlara ilişkin işlemler

MADDE 11- (1) Türk Silahlı Kuvvetlerine stratejik hedef planı uyarınca temini gerekli modern silah, araç ve gereçler ile gerçekleştirilecek savunma ve NATO altyapı yatıranları için yıl içinde yapılacak harcamalar; 7/11/1985 tarihli ve 3238 sayılı Kanunla kurulan Savunma Sanayii Destekleme Fonunun kaynakları, bu amaçla bütçeye konulan ödenekler ve diğer ayni ve nakdi imkânlar birlikte değerlendirilmek suretiyle Savunma Sanayii İcra Komitesince tespit edilecek esaslar çerçevesinde karşılanır.

(2) Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığına bütçe ile tahsis edilen mevcut ödeneklerden birinci fıkra hükümleri gereğince tespit edilecek tutarları; Emniyet Genel Müdürlüğüne bütçe ile tahsis edilen mevcut ödeneklerden uçak ve helikopter, insansız hava araçları (İHA), uçuş simülatörü ve Elektronik Harp (HEWS) projesine ilişkin tutarları; Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğüne bütçe ile tahsis edilen mevcut ödenekler ile bu Genel Müdürlük bütçesine kaydedilen ödeneklerden motorbot alımına yönelik tutarları; Orman Genel Müdürlüğüne bütçe ile tahsis edilen mevcut ödenekler ile bu Genel Müdürlük bütçesine kaydedilen ödeneklerden Helikopter Alım Projesine ilişkin tutarları; Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğüne bütçe ile tahsis edilen mevcut ödenekler ile bu Genel Müdürlük bütçesine kaydedilen ödeneklerden araştırma gemisi alımına yönelik tutarları; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçesi ödeneklerinden petrol ve doğalgaz boru hatları entegre güvenlik sistemi tedarikine ilişkin tutarları; Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığına bütçe ile tahsis edilen mevcut ödeneklerden Afet Sonrası Görüntü İşleme İstasyonu Kurulması Projesine ilişkin tutarları; ilgili hizmetleri gerçekleştirmek üzere Savunma Sanayii Destekleme Fonuna ödemeye ilgisine göre Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığından sorumlu Başbakan Yardımcısı, Millî Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı, Sağlık Bakanı, Orman ve Su İşleri Bakanı veya Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı yetkilidir.

(3) Savunma Sanayii Destekleme Fonundan Hazineye yatırılacak tutarları bir yandan genel bütçeye gelir, diğer yandan Milli Savunma Bakanlığı bütçesinin ilgili tertiplerine ödenek kaydetmeye ve geçen yıllar ödenek bakiyelerini devretmeye Maliye Bakanı yetkilidir.

(4) İlgili yıllar bütçe kanunları uyarınca, yürütülmesi öngörülen projeler için Savunma Sanayii Destekleme Fonuna aktarılan tutarlardan kullanılmayan kısımlar, Savunma Sanayii Destekleme Fonundan ilgili genel bütçeli idarenin merkez muhasebe birimi hesabına; özel bütçeli idarelerde ise muhasebe birimi hesabına yatırılır ve ilgili idarenin (B) işaretli cetveline gelir kaydedilir. Gelir kaydedilen tutarlar karşılığını ilgili idare bütçesine ödenek kaydetmeye genel bütçeli idarelerde Maliye Bakanı, özel bütçeli idarelerde ise ilgili özel bütçeli idare yetkilidir. Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı dışındaki idarelerde ödenek kaydı yılı yatırım programı ile ilişkilendirilerek yapılır.

BAŞKAN – Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Alim Işık, Kütahya Milletvekili.

Buyurun Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 11’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi ve bizleri izleyen değerli vatandaşlarımızı saygılarımla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, bu madde, fonlara ilişkin işlemlerin nasıl yürütüleceğini ve bu kapsamda, özellikle, Savunma Sanayii Destekleme Fonu kaynaklarının nasıl oluşturulacağını hükme bağlayan düzenlemeler içermektedir.

Sözlerimin başında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bölgesinde güçlü ve caydırıcı bir güç olmasına önemli katkılar sağlayacak olan Savunma Sanayii Destekleme Fonu kaynaklarının ne kadar artırılsa az olduğunu ifade etmek istiyorum. Ancak, takdir edersiniz, her fondaki ya da her bakanlık bütçesindeki her kuruş milletimizin verdiği vergilerle toplanan ve herkesin hakkı olan bir paradan oluşmaktadır. O nedenle, fon kaynaklarının doğru kullanılması ve yerinde kullanılması konusunu, özellikle, bu bütçeyi kontrol eden ve bütçenin yürütülmesinden sorumlu Maliye Bakanlığından istirham ettiğimizi ifade etmek istiyorum.

Bu vesileyle, özellikle, Türk Hava Kuvvetlerinin 2012 yılında Güney Kore’den satın aldığı 40 adet KT-1 tipi eğitim uçağının şu ana kadar yaptığı uçuşlarda beklenen performansı gösterememiş olmasına ve 20’ye yakın uçağın hangarda bekletiliyor olmasına rağmen, aralık ayı başında 15 adet ek uçak alımı konusunun değerlendirilme sürecinde yine Güney Kore’den performansı beklenen düzeyde olmayan uçaklardan alınması yönünde verilmiş olan kararı dün Sayın Millî Savunma Bakanına sorduğum soru üzerine yüce Meclisin tüm üyeleri öğrenmiş oldu.

Bir tarafta yıllardır bu milletin parasıyla toplanmış kaynaklardan yapılan harcamalarla kendi yerli uçağımız olarak övünerek her yerde bahsettiğimiz, aynı amaca yönelik “HÜRKUŞ” isimli eğitim uçağı var ve “Bu ihaleye biz de varız.” demesine rağmen TAI ve Savunma Sanayii Müsteşarlığının -çok fazla fark olmayacak şekilde- Güney Kore’deki performansı düşük uçaklara rağmen, bu ihaleye talip olmalarına karşın, maalesef, kararın yine Güney Kore’den alınacak uçaklar yönünde çıkmış olması düşündürücüdür ve milletimiz adına doğru değildir. Şundan dolayı doğru değildir: Bu uçak şu anda deneme uçuşlarını yapıyor, HÜRKUŞ ve 2015 yılında Paris’te yapılacak dünyanın en büyük havacılık fuarı olan Uluslararası Havacılık Fuarı’na katılmak üzere hazırlıkların yapıldığı bir dönemde, rakip bir firmanın uçağını bu ülkenin tercih ediyor olması, Sayın Bakanın ifadelerine göre, 2018 öncesi teslim edilemeyeceği söylendi, diğeri 2017 yılında teslim edilecek yani aradaki bir yıla yakın bir süre karşılığında bu tercihin yapılmış olması bu emeklerin, inşallah, boşa gitmesine yol açmaz. Bunu, özellikle Sayın Maliye Bakanından takibi konusunda… Eğer mümkünse geri dönüşü, kendi uçaklarımızın kendi Türk Hava Kuvvetlerimiz tarafından kullanılmasını sağlayacak bir müdahale yetkisi varsa ya da düzenleme yapılabilecekse onun yeniden gözden geçirilmesi talebini hem sektör adına hem Türk Silahlı Kuvvetleri adına hem de aziz milletimiz adına Sayın Bakana iletmeyi bir görev biliyorum.

İkinci konu: Sayın Bakanım, dünden beri defalarca sormamıza rağmen -sizi de anlayışla karşıladığımızı başta ifade ediyorum- bu kaçak sarayla ilgili hangi fondan, hangi kaynaktan ne kadar para aktarıldığı konusunu cevaplamamakta ısrar ediyorsunuz. Bunu anlayışla karşıladığımı ifade etmek istiyorum çünkü 1 milyar 377 milyon TL bugünkü parayla, eski parayla 1 katrilyon 376 trilyon lira para harcandığını söylemenizden bu yana sizin üzerinizdeki baskıların ne kadar arttığının farkındayız. Ancak ben, sizinle elimdeki belgeyi, dün, söz konusu yapı ruhsatı ve yapı kullanım izin belgesiyle ilgili verileri paylaştığımda, konudan haberdar olmadığınızı ifade etmiştiniz. Şimdi, bu kaçak sarayla ilgili resmî belgeyi sizlerle paylaşıyorum. Yapı ruhsatı 17/7/2012 tarihinde Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından verilen bu binalarda toplam 207 bin metrekarelik ve 1.210 adet ofisten oluşan bir yapı öngörülüyor ve söz konusu yapının ortalama birim maliyeti 800 TL/metrekare olmak üzere 165 milyon 600 bin TL’lik bir yapı maliyeti öngörülmüş. Yine, 2014 yılı 8 Ekim tarihinde, Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından verilen biten inşaatlarla ilgili yapı kullanma izin belgesinde -belge numarası 33-1/2014 olmak üzere- söz konusu binaların “Başbakanlık Hizmet Binaları” olarak yapıldığı, Toplu Konut İdaresi Başkanlığı tarafından binanın yapıldığı, yapı müteahhidinin Fevzi Akkaya, REC Uluslararası İnşaat Yatırım Sanayi ve Ticaret AŞ olduğu, 1.220 ofis ve iş yerinden oluşan ve bugüne kadar, toplam 97.914 metrekarelik bitmiş alan için, metrekare birim maliyeti 800 TL olmak üzere, toplam 78 milyon 331 bin 200 TL’lik bir maliyet yer almaktadır. Dolayısıyla, binanın özelliklerinin de detayda yer aldığı, binanın bulunduğu toplam alanın da parsel alanı olarak metrekare cinsinden 487.941 metrekare yani yaklaşık 500 dönümlük bir araziyi kapsadığını ifade etmek istiyorum.

Şimdi, bu bilgiler ve sizin açıkladığınız 1 katrilyon 376 trilyon liralık para arasında yaklaşık 20 kat bir fark var.

Sayın Bakan, siz, bu ülkenin Maliye Bakanısınız. Bu milletin vergilerinin teslim edildiği hazinenin başındaki birinci derecede sorumlu kişisiniz. Ben bir milletvekili olarak şunu öğrenmek istiyorum: Bu resmî belgedeki bu veriler ile sizin açıkladığınız veri arasındaki yaklaşık 20 kat farkın sebebi nedir? Acaba, bu inşaatı yapanlar devletten vergi kaçırmak için bu rakamları düşük mü göstermişler, yoksa bu paralar başka bir yere mi harcandı? Bunu bilmek istiyoruz.

Niye bunu bilmek istiyoruz? Çünkü, bu konuda Sayıştay denetim raporlarında yer alan verilere baktığımız zaman, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının söz konusu inşaatla ilgili, örneğin 1 metreküp toprak kazma için verdiği -kâr dâhil olmak üzere- birim fiyat 3,10 TL/metreküp iken müteahhide ödenen para 37,19 TL, dolayısıyla 11 kat daha fazla. Örneğin elle kum ve çakıl serme işinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığının verdiği birim fiyat 3 lira 49 kuruş iken müteahhide yapılan ödemenin 66 lira 85 kuruş yani 19,15 kat daha fazla olduğu Sayıştay raporlarında yer almış.

Sayın Bakan, sizin de göreviniz, bizim gibi -en azından- bu denetimi yapmaktır. Sayıştay raporları eldeyken, bu kadar fazla ödeme yapıldığı ortaya çıkmışken ve ortalama -diğer maliyet unsurları da var, onları da vaktimi fazla harcamamak için saymıyorum ama- en az 2,5 kat ile 20 kat arasında değişen kalemlerde ödeme yapıldığı devletin resmî belgelerinde yer almaktayken hâlâ bu kaçak sarayla ilgili, yok “İtibar vesilesidir.” yok “Milletin parası çarçur edilmemiştir.” diye savunmanın bir anlamı yok. Varsa yanlışlık, üzerine gideceğiz. Kimseyi burada korumak göreviyle hiçbir milletvekili görevlendirilmedi.

Ben, özellikle bu konuyu… Arzu ederseniz belgeyi de -zaten Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekilinin dağıttığı belgedir, partinin elinde vardır- size verebilirim. Lütfen, bunu inceleyip en azından bu bütçe görüşmelerinin sonuna kadar ortadaki net rakamları bu yüce Meclise açıklamanızın, hem sizin açınızdan hem tüm milletvekilleri olarak bizler açısından hem de bizleri izleyen aziz vatandaşlarımızın bilgilenmesi açısından büyük önemi vardır diyorum.

Bu vesileyle tekrar bütçenin hayırlı uğurlu olmasını bir kez daha temenni ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Emre Köprülü, Tekirdağ Milletvekili.

Buyurun Sayın Köprülü. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA EMRE KÖPRÜLÜ (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 11’inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygılarımla selamlarım.

Tabii, sözlerime başlamadan önce şuna değinmek istiyorum: Bugün laik, bilimsel, demokratik eğitim için Muğla Yatağan’dan yola çıkan EĞİTİM-İŞ’li öğretmenler Ankara’ya ulaştılar. Birçok demokratik kitle örgütünün de katılımıyla beraber “Laik Eğitim ve Emeğe Saygı Yürüyüşü” bugün Ankara Tandoğan’da gerçekleşeceği sırada polis yürüyüşe çok sert bir biçimde saldırdı, müdahale etti. Biber gazlı ve tazyikli bir suyla yapılan müdahale sırasında EĞİTİM-İŞ’in Genel Başkanının da aralarında bulunduğu 100’den fazla öğretmen gözaltına alındı.

Burada şunu söylemek lazım: Belki gözaltılar artık normal gelmeye başladı topluma ama bugün 20 Aralık. Ankara’nın kışında bu insanlara suyla saldırıldı, gazla saldırıldı ve ben Emniyet Müdürlüğüne de gittim, bu öğretmelerin orada da hâllerini gördüm; çamaşırlarına kadar ıslanmışlar, üzerleri değiştirilmeden ifade vermeye zorlanıyorlar. Bunun hukukla, adaletle bir izahı yok; bunun insanlıkla da bir izahı yok. Bu, son dönemde artan, hızlanan tipik faşizan uygulamaların bir görünümü.

Burada şunu söylemekte fayda var: Laik eğitim isteyen, demokratik eğitim isteyen insanlara tavır sert olabilir ama bu talepler hiçbir zaman bitmeyecektir. Neticede, Türkiye'nin laik eğitimi, demokratik eğitimi cumhuriyetin kuruluş felsefesi üzerinden yaşatılsın isteyenler mücadelelerini her daim sürdüreceklerdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada görev yapan, hangi siyasi partide bulunursa bulunsun görev yapan bütün milletvekillerinin her birinin üst noktadaki görev tanımlaması aslında ortak. Bazılarının, tabii, amaçları farklı olabilir ama görev tanımlaması ortak. O da şu: Tüm yurttaşlarımızın yaşam kalitesini artırmak, refah seviyesini yükseltmek. Herkesin ortak anlamdaki görev tanımlaması budur diye düşünüyorum.

Şimdi, bugün, bütçe görüşmelerinin, Genel Kuruldaki görüşmelerinin 11’inci günündeyiz. Toplumun birçok kesimini ayrı ayrı düşünürsek ve Meclisin de aslında bu ortak görev tanımlamasında yani yaşam kalitesini artırmak ve refah seviyesini artırmak noktasındaki tavrına dönük “On bir günün sonunda toplumun aklında ne kaldı?” diye bakmamız lazım. Yani, bütün kesimler açısından düşünmek lazım. Burada, vergisini ödeyen, bu ülkeye vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes 11’inci günün sonunda hangi yarasının bir merhemle kapatıldığını gördü Mecliste?

Emeklilerle ilgili düşünelim mesela. 11 milyona yakın emekli var. Emekliler temel insani ihtiyaçlarını bile karşılamaktan yoksun durumdayken 11’inci günün sonunda Hükûmetten herhangi bir şekilde müjdeli haber aldılar mı, bir tane haber aldılar mı? Maalesef ki bulamayacağız, bir tane haber bu noktada alınamadı.

İşsizlik boyutu korkunç noktalara geliyor, özellikle çift hanelere geldi. Genç işsiz oranları çok yüksek bir noktada. Ya da oranları boş verin, her birimizin günde kaç kez işsiz birisi tarafından telefonu aranıyor? Hangimiz bölgelerinden gelen işsizlik noktasındaki talepleri duymazdan gelebiliyoruz? Ama, demek ki Hükûmet bu talepleri duymazdan geliyor ki 11’inci günün sonunda işsizliği giderecek, Türkiye’de yeni istihdam olanakları yaratacak bir hamleyi bütçede göremiyoruz.

Atanamayan yüz binlerce öğretmen… İki gün önce, Millî Eğitim bütçesi görüşülürken şu tespit yapıldı: Bu kaçak sarayla ilgili “Kaçak saray yapılmasaydı 70 bin öğretmen atanıp bir yıllık maaşları da ödenebilirdi.” dendi. Atanamayan öğretmenlerle ilgili bir düzenleme yine yok. 8,5 milyon engelli yurttaşın yetersiz eğitim, sağlık hizmeti, işsizlik sorunu ya da daha önemlisi toplumsal hayata uyum sorununu çözecek bir düzenlemeyi göremedik, duyamadık, toplum da duyamadı. Gençlerin geleceğe dönük korkularının, taleplerinin ya da -tek tek sıralamak çok uzun sürecek- çiftçilerin taleplerinin… Veya bir çiftçi duyabildi mi çiftçilerin üzerindeki ağır vergi yükünün kaldırılacağına dair bir müjdeli haber? Duyamadı. İş cinayetleriyle ilgili, 2014 yılında ilk on ayda 1.600 insan ölmüş. Ölmüş, değerli milletvekilleri, bunun daha ötesi yok, ölmüş bu insanlar. Hükûmet? Hükûmet teselli görevini yapar. Peki, bu bütçede 2015’te de aynı ölümlerin olmaması adına gerçekten kapsamlı, düzenli bir çalışma var mı? Göremeyeceksiniz, yok. Baktığınız zaman rakamlara, iktidara geldiğinden beri korkunç bir artış var iş kazalarında, iş cinayetlerinde. Peki sorumlusu? Sorumlusu politikalar, bu politikalar ve bu politikaların neden olduğu, işte ölümler.

Şimdi, tam bu noktada, bunları çoğaltmak mümkün ama on bir gün boyunca halkımızın aklında kalan, bütçeyle ilgili umuda dönük bir durum yok, bir müjde yok. Tek bir şey var akıllarda kalan, herkes için ortak bir durum, emekli için de çiftçi için de işsizlik sorunu yaşayanlar için de veya toplumun genci, yaşlısı, herkes için de. Yani, kuruşla da vergi ödeyen için de milyon vergi ödeyen için de ortak bir durum var, o da şu: Bu insanların, fakir fukaranın parasıyla yapılan, milyarlar gömülen, adına “saray” denilen kaçak yapılar var; on bir günün sonunda bu bütçe görüşmelerinden halkın hafızasında kalan. Yani, şunu söylemek lazım: İtibar açlığı içinde olanların, halkın vergileriyle bu itibar açlıklarını gidermeye dönük yaptığı bu saray var; on bir günün sonunda, bütçe görüşmelerinin sonunda insanların aklında kalan, halkımızın aklında kalan. Şimdi, bu saray, açıkça, tekrar söylüyorum, itibarın falan göstergesi değildir, sadece itibar açlığı içinde bulunanların somutlaşmış bir tezahürüdür, bu açlıklarının somutlaşmış bir tezahürüdür.

Şimdi, tabii, özellikle şöyle söylemek lazım: Bu bütçe halkımızın hiçbir yarasına merhem olmayacak, hiçbir şekilde 2015’in umut olduğuna dair, çözüm odaklı olduğuna dair bir program olmayacak ve biz, bu nedenle bu bütçeye “Hayır.” diyeceğiz, bu bütçeyi kabul etmeyeceğiz çünkü dengesizliğin, çelişkilerin, adaletsizliğin, haksızlığın olduğu bir uygulamaya “Evet.” dememiz mümkün değil.

Sayın Bakan, haksızlık demişken bir konuya da değinmek istiyorum çünkü beni de daha fazla ilgilendiriyor, tam da sizin konununuz. Bakın, haksızlık noktasında… Ben Tekirdağ ilinin Milletvekiliyim, Tekirdağ ilini temsil ediyorum. Benim ilim bu ülkeye ciddi oranda vergi ödeyen bir il, ilk 10 sıralama içerisinde devlete katkı sağlayan bir il. Tahakkuk oranları ile tahsilat oranlarının az çok birbirini dengelediği bir il yani vergi ödeme duyarlılığını gösteriyor vatandaşlarımız. İlk 10 sıra içerisinde 9’uncu sırada vergi ödüyor Tekirdağ ama gelinen noktada, kamu yatırımları noktasında, kamu kaynaklarının Tekirdağ’a aktarılması noktasında maalesef Hükûmetiniz son derece kötü bir profil çiziyor.

Bakın, birçok bürokratınız -şimdi arkanızda da var, kuliste de var- var, size söyleyecekler, sorun onlara: Tekirdağ bu ülkeye kaçıncı sırada vergi ödüyor, kamu kaynaklarından pay alma noktasında kaçıncı sırada? Ya da şöyle sorun: Kişi başına düşen kamu yatırımlarında kaçıncı sırada Tekirdağ? Bakın, bir oran vereceğim: Gelirinin giderini karşılama oranı Tekirdağ ilinin yüzde 250, 81 il içerisinde 4’üncü sırada yani aldığının 2,5 katı kadar fazla devlete vergi veriyor. Bu açığı nasıl kapatmak zorunda kalıyoruz? Açık söyleyeyim, devletin, Hükûmetin hizmet etmediği noktalarda yerel yönetimlerimizle bu açığı kapatmaya çalışıyoruz ama sizden bir ricam var: Ya bunu düzeltin, bu adaletsizliği giderin ya da bu adaletsizliği bu bütçede de gideremeyeceksiniz önce Tekirdağ’a ödediği vergiler için bir teşekkür edin, sonra da yaptığınız bu haksızlık için bütün Tekirdağ halkından çıkıp özür dileyin diyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EMRE KÖPRÜLÜ (Devamla) - Ben bir kez daha bütçeye “hayır” oyu kullanacağımızı belirterek Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz isteyen Nazmi Gür, Van Milletvekili.

Aynı zamanda şahıs adına da talebiniz olduğu için süreniz on beş dakika.

HDP GRUBU ADINA NAZMİ GÜR (Van) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 11’inci maddesi üzerine grubum adına söz aldım. Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

2015 bütçesi aslında bir güvenlik bütçesidir, bir savaş bütçesidir. Böyle kestirmeden girmemin, en son söylemem gereken sözü en başta söylememin elbette ki gerekçeleri var. Çünkü, bütçe, aynı zamanda bir ülkenin bütün yurttaşları için bir haktır. Bu hakkın kullanılmasını ve bütün sınıf ve toplumların, bütün katmanların bu bütçe hakkı yerine getirilirken, bütçe hazırlanırken katılımını esas alan ülkeler demokratik ülkelerdir. Sadece bir partinin hazırladığı ve kendi ihtiyaçlarına binaen inşa ettiği bir bütçe ise militarist bir bütçedir, güvenlik anlayışıyla hazırlanan bir bütçedir ve demokrasiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir bütçe niteliğindedir. İşte 2015 bütçesi tam da böyle bir bütçedir. Toplumun bütün ezilen sınıflarının, katmanlarının hiçbirinin ihtiyaçlarını, taleplerini gözeterek hazırlanan bir bütçe değildir bu bütçe ve emeklisinden öğretmenine kadar, öğretmeninden işçisine kadar, işçisinden memuruna kadar toplumun her kesimi, yoksulları bu bütçe hakkından mahrum bırakılmaktadır.

Üstelik bu bütçenin de –biliyorsunuz- denetiminin mümkün olmadığını, son yıllarda özellikle Sayıştay raporlarının burada bulunmaması ve Sayıştay raporlarının bu Mecliste okunmaması da bu denetimin artık kaldırıldığını gösteriyor.

Bu bize şunu gösteriyor, bir tek şeyi gösteriyor: Artık, AKP rejimi –bunun altını çizerek söylüyorum- bundan sonraki ömrünü uzatabilmek için, kurumsallaşabilmek için kendi ihtiyaçlarını gözeterek bir bütçe hazırlıyor. İşte bu bütçenin en temel konularından biri militarist yapılara aktarılan, ayrılan bütçedir. Militarist kurumlara aktarılan ayrılan bütçe ile toplumun temel ihtiyaçlarını karşılayan kurumların bütçelerini karşılaştırdığımızda bunların devede kulak kaldığını söyleyebiliriz.

Elbette ki şöyle bir gerekçe ileri sürebilirsiniz: “İşte, kuzeyimizde bir Ukrayna sorunu var, savaş tehlikesi var. Orta Doğu yanıyor zaten, ateşin içindeyiz. Türkiye, elbette ki kendini koruyacak önlemleri almak zorunda. Bu nedenle, biz, militarist kurumların bütçelerini sıkı tuttuk, geniş tuttuk, daha fazla para ayırdık.” diyebilirsiniz ama kuşkusuz bu, yine de bu bütçenin tipik bir AKP bütçesi olduğunun ve esasında AKP iktidarının ömrünü uzatma konusunda giderek otoriterleşen bir bütçe yapısıyla bunu desteklediğinin göstergesidir. Nasıl olduğunu küçük birkaç örnekle size göstermek istiyorum değerli arkadaşlar.

Biliyorsunuz, geçenlerde bir iç güvenlik paketi geçti bu Meclisten ve polise, öldürme yetkisi dâhil olmak üzere, “makul şüphe” adı altında sokakta kaşını, gözünü beğenmediği, saçının rengini, tipini beğenmediği herkesi gözaltına alma yetkisini veren bir yasa geçti. Oysa bu Parlamentoda demokratikleşmenin, oysa bu Parlamentoda hak ve özgürlükler alanının genişletilmesi paketlerinin geçmesi gerekiyordu ama tam tersi, farklı alanlarda demokratikleşmeyi sağlayacağımıza, giderek otoriterleşen bir Hükûmet anlayışı, yönetim anlayışı ve giderek otoriterleşen bir devlet ve bu devletin yurttaş karşısına demir yumrukla çıktığı bir görüntü.

Değerli arkadaşlar, birkaç örnek vermekte fayda var: Geçen gün -17 Aralıkta- Diyarbakır’da 16 yaşındaki Kadir Çakmak isimli bir çocuk, polisin açtığı ateşle kafasından 2 kurşun ve vücudunun diğer yerinde 1 kurşun olmak üzere delik deşik edildi ve yaşamını yitirdi bu çocuğumuz. Ve bu, işte bu güvenlik paketinin ilk uygulamalarından birisidir.

Yine, bugün Ankara’da, belki de bin metre ötemizde, Tandoğan Meydanı’nda EĞİTİM-İŞ Sendikasının organize ettiği bir gösteriyi polis gazla, TOMA’yla dağıttı ve yaklaşık olarak 100’ün üzerinde eğitim emekçisi gözaltına alındı. İşte bu da makul şüphe; biliyorsunuz “Kim hakları ve özgürlükleri için sokağa çıkıyorsa, kim sesini yükseltiyorsa, hangi muhalif iktidarın ezici gücüne karşı sesini çıkartıp yükseltebiliyorsa gözaltına alınır.” mesajıydı bu. Ve bugün de işte 100 emekçi gözaltında.

Değerli arkadaşlar, elbette ki bu güvenlikçi politikaların bir geçmişi var. Hatırlayın, 1999 yılında Türkiye Avrupa Birliğine aday ülke olarak ilan edildiğinde umudumuz artmıştı çünkü bu militarist yapıdan kurtulacaktık ve Türkiye’yi refaha ulaştıracaktık, Türkiye’yi demokratikleştirecektik ve Türkiye’yi nihayetinde Avrupa Birliği tam üyesi yapmak üzere yola çıkacaktık. Önceki hükûmetlerin başlattığı kimi reformları AKP Hükûmeti de yürütmeye başladı ve bu reformlar, 11 Eylül Amerika’daki İkiz Kule saldırılarıyla birlikte, neredeyse bütün dünyada olduğu gibi, durdu ve giderek geriye gidişler söz konusu oldu. Bu geriye gidişler elbette sürüyor, şu anda da sürüyor. AKP Hükûmeti -bu geriye gidişleri- daha önce kaşıkla verdiğini kepçeyle alarak, bütün hak ve özgürlükler alanını da daraltarak demokrasiyi âdeta bu ülkede katletmeye başladı.

Değerli arkadaşlar, bu iç güvenlik paketinin kişi hak ve özgürlüklerini tamamen yok eden, kişi güvenliğini ortadan kaldıran bir yaklaşımla hazırlandığını… Elbette ki geçmişte yaşanan toplumsal olaylarda polisin nasıl acımasızca gösterilerde ateş ettiğine, gaza boğduğuna, TOMA’larla ezdiğine hepimiz tanıklık etmekteyiz. İşte bu iç güvenlik paketi değerli arkadaşlar, polisin kitlesel gösterilerde kullandığı kimyasal gaz kullanma hakkını sınırsız hâle getirdi. Bu hakla birlikte bugün Ankara’da bir örneğini yaşadık, eğitim emekçileri hedef alındı. Yine, polise öldürme yetkisi verildiğini söyledik. Polise doğrudan gözaltına alma yetkisini veren bu güvenlikçi yaklaşımın örneğini dün gece benim yaşadığım mahallede, Van’da Hacıbekir Mahallesi’nde gördük. Polisin evlerin kapılarını kırarak onlarca insanı gözaltına aldığını söylersem herhâlde bu demokratik yaklaşımı, AKP’nin ne kadar demokratik bir yaklaşım içinde olduğunu görebiliriz. Son yirmi dört saat içinde değerli arkadaşlar, yüzlerce insanın Türkiye’de gözaltına alındığını, “makul şüpheli” sıfatıyla şu anda sorgulandığını söyleyebiliriz. Bütün bunlar işte bu güvenlikçi anlayışın bir ürünüdür.

Yine, bu ülke komik başka bir şey daha yaptı. Hasip Kaplan burada belki o sapanı göstermekle çok güzel bir fotoğraf verdi, kendisi de burada. Çocuk oyuncaklarını silah olarak göstermeye başladık. Herhâlde oyuncakları silah olarak gösteren dünyadaki tek ülke biziz.

Yine, değerli arkadaşlar, toplumsal gösterilerde yaşanan zararlar vatandaşa yüklendi. Bu da devletin kusursuz sorumluluğunun halka ve yurttaşlara devredildiğinin, bir yük olarak aktarıldığının en büyük göstergesidir.

Ama en önemli konulardan birisi değerli arkadaşlar, düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda yaşanan katliamdı. Bu güvenlikçi yaklaşım, Türkiye’de ne yazık ki düşünce ve örgütlenme özgürlüğünü, fikir özgürlüğünü neredeyse tümden ortadan kaldırdı. Sadece son dönemlerde bir cemaate yönelik operasyonlarla değil, öncesi ve bundan sonrası da öyle gösteriyor ki hem basın özgürlüğünü yok eden hem düşünce ve fikir özgürlüğünü yok eden hem toplanma ve örgütlenme özgürlüğünü -bu dört temel hakkı- yok eden ve esasında demokratik bir ülkenin en önemli göstergelerinden biri olan bu hakları daraltan, yok eden dünyada başkaca bir ülke yoktur. Yine, bu, güvenlikçi anlayışla, zihniyetle yapılan bir girişim.

Değerli arkadaşlar, tabii, bu güvenlikçi anlayış bu kadar burada durmuyor, sadece sivil alana dönük olarak devam etmiyor. Yerel yönetimler üzerindeki baskılar, yerel yönetimler üzerindeki merkezî vesayet, merkezî Hükûmetin valiler üzerinde, yerel yönetimler üzerinde kurduğu baskıcı zihniyet burada da kendisini gösteriyor. Örneğin, valiler bu konuda neredeyse gözaltına alma emrini verecek duruma geldiler.

Değerli arkadaşlar, tabii ki bütün bunların dış yansımaları da var. Türkiye’nin içte yaşadığı bütün bu sıkıntılar elbette dışarıda da, dış politikada da özellikle Sayın Cumhurbaşkanının aktif bir şekilde katıldığı dış politika söylemi ve ona devam eden Sayın Başbakan ve nihayetinde de diğer ilgili kurumlar, dış politikada Türkiye’nin sıkıntısını ortaya çıkarıyor. Son iki devlet ziyaretini söylersem herhâlde Türkiye'nin yönünün nere olduğunu, herkes, bütün halkımız da görür. Sayın Putin buraya gelmişti. Herhâlde bundan sonra Avrupa Birliği sürecini ve Avrupa Birliğine tam üyelik perspektifini yitiren bir Türkiye, Şanghay İşbirliği Örgütüne üyeliğini bir kez daha dillendirmiştir. İşte bugünlerde Katar Emiri Türkiye’de. Bir hat çizin Rusya’dan Katar’a, böylece Türkiye'nin dış dünyadaki yerini de tespit etmiş olursunuz. Bu, son derece tehlikeli bir eksen kaymasıdır değerli arkadaşlar. Sadece dış politikada değil, iç politikada da ciddi bir eksen kaymasıdır.

Avrupa Birliği sürecini biz rafa kaldırırsak, Avrupa Birliği sürecinde tökezlemelere, engellemelere rağmen biz demokratikleşmezsek, halkımızın gerçekten özlem duyduğu demokratik yaşamı hayata geçirmezsek, reformları hayata geçirmezsek Türkiye'nin yeri şimdi bulunduğundan daha geri bir yer olacaktır. Bunun da AKP siyasetleriyle ilişkisi olduğunu herhâlde söylemekte fayda var çünkü on iki yıldır bu ülkeyi yöneten sizlersiniz.

Bu totaliter yaklaşım, bu otoriter yaklaşım Türkiye’yi hiçbir yere götürmez, emin olun hiçbir yere götürmez. Avrupa Birliğinden uzaklaştırdığı gibi Şanghay İşbirliği Örgütüne de üye yapmaz bizi. Olsa olsa biz, Orta Doğu’da ortalama bir ülke oluruz, Türkiye'nin bölgesel rolü giderek erozyona uğrar ve bu konuda Türkiye'nin yapacakları varken, örneğin bütün Orta Doğu’daki Kürtlere kucak açacakken onları tehdit gören bir yaklaşımla yaklaşırsa Türkiye'nin gideceği yer, değerli arkadaşlar, üçüncü sınıf bir Orta Doğu ülkesi olmaktır. Oysa biz, bu ülkenin demokratikleşerek, bu ülkenin özellikle kendi iç sorunlarını çözerek ve “süreç” adı altında Kürtlerle barışını gerçekleştirirse, çevresindeki Kürtlere, diğer halklara doğrudan el uzatırsa, demokratik ilişkiler kurarsa bunun, Türkiye’yi kendi bölgesinde lider ülke yapabileceğini ve kendi ülkesinde gerçekten önemli demokratik bir rol oynayabileceğini öteden beri savunuyoruz. Yoksa bu güvenlikçi yaklaşımlarla, bu otoriter yaklaşımlarla Türkiye’nin Orta Doğu’da lider ülke olma ve kendi bölgesinde güç olma iddiası da havada kalır, temelsiz kalır.

Değerli arkadaşlar, özellikle bölgede IŞİD’in yarattığı tehdit karşısında Türkiye’nin tavırsız kalması, özellikle IŞİD konusunda tavırsız kalması ve bir türlü IŞİD’e doğrudan terörist örgüt muamelesi yapmaması -her ne kadar söylüyorlarsa da ilgililer, yetkililer- Türkiye’yi, uluslararası alanda çok ciddi biçimde zor durumda bırakmıştır, hem müttefikleri arasında hem üyesi olduğu Avrupa Konseyi, NATO gibi uluslararası örgütlerde ve hem de üyesi olmayı düşündüğü Avrupa Birliğinde ciddi bir dış politika krizine sokmuştur. Öyle ki Washington’daki önemli “think tank”ler Avrupa Birliğine çağrıda bulunarak Türkiye’nin bu yönüyle Avrupa Birliğine üye olamayacağını ve nihayet Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik sürecinin askıya alınmasını bile önerir duruma gelmişlerdir. Bunu gerçekten Türkiye açısından büyük bir talihsizlik olarak görmekte fayda var. Çünkü, bu Hükûmet demokratik bir ülke istemiyor, arzulamıyor herhâlde, kendi otoriter rejimini kurumsallaştırmak, yerleştirmek çabasında.

İşte burada tartıştığımız 2015 bütçesi de Hükûmete bu olanağı sağlayacak 2015 yılında. Giderek otoriterizmini yaygınlaştıracak, kurumsallaştıracak; halkı ezecek, yoksulları görmezlikten gelecek; toplumsal sınıfları, katmanları görmezlikten gelecek; kendi militer yaklaşımını, otoriter yaklaşımını ise yerleştirmeye devam edecek. Bu yaklaşımla böyle bir bütçenin Türkiye’ye faydası olmayacak. Biz elbette ki grup olarak buna “Hayır.” diyeceğiz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahsı adına söz isteyen Tülay Selamoğlu, Ankara Milletvekili.

Buyurun Sayın Selamoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TÜLAY SELAMOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 11’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sizlere Türk savunma sanayisindeki ilklerden bahsedeceğim. “Altay” ana muharebe millî tankının üretiminin Türkiye’de yapılması kararı alındı, tasarı Mayıs 2014’te tamamlandı, seri üretime 2017’de başlanacak.

“Dost”, “Umut”, “Güven” ve “Yaşam” arama kurtarma gemilerimiz Sahil Güvenlik Komutanlığına teslim edildi. MİLGEM savaş gemileri “Heybeliada” ve “Büyükada” donanma envanterine girdi. Üçüncü gemi “Burgazada”nın inşası devam ediyor.

MELTEM-2 projesi kapsamında, Sahil Güvenlik Komutanlığının 3 uçağı ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığının 5 deniz karakol uçağı teslim edildi. 6 deniz karakol uçağının test ve kabul işlemleri devam ediyor.

Lojistik Destek Gemisi Projesi kapsamında Deniz Kuvvetleri Komutanlığımızın ihtiyaçlarını karşılayabilecek nitelikte 2 adet akaryakıt gemisi ve havuzlu çıkarma gemisi projesi için sözleşme görüşmeleri devam ediyor.

Sayın milletvekilleri, ülkemizde özel sektörümüzün ürettiği mini insansız hava aracı sistemlerinden bugüne kadar Türk Silahlı Kuvvetleri envanterine 164 adet insansız uçak ve 4 adet insansız helikopter alınmıştır. İlk uçuşunu Aralık 2010’da gerçekleştiren insansız hava aracı ANKA’nın üretimi devam etmekte. Hava Kuvvetleri 10 adet ANKA için sözleşme imzalamıştır.

Değerli milletvekilleri, cumhuriyetin ilk yıllarında başlatılan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatından sonra durdurulan havacılık çalışmaları altmış yıllık aradan sonra AK PARTİ’yle tekrar başladı. İlk Türk tasarım eğitim uçağı HÜRKUŞ Ağustos 2013 tarihinde uçuşunu gerçekleştirdi. 15 adet seri üretim için karar alındı.

ATAK projesi kapsamında 5 adet helikopterin teslimatı gerçekleşti. Proje kapsamında 59 helikopterin Türk Silahlı Kuvvetlerine teslimi planlandı.

Taktik sınıfı insansız hava aracı için Bayraktar İHA sistemi ve Karayel İHA sisteminin 2015 yılı içerisinde Türk Silahlı Kuvvetlerine teslimi öngörülmektedir.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının hafif sınıf genel maksat helikopteri ihtiyacını ve sürdürülebilir helikopter sanayisi teşkil edilerek ülkemizin sürekli helikopter ihtiyacını karşılamak için Özgün Helikopter Programı başladı. Millî imkânlarla tasarlanacak olan helikopterler hafif sınıf genel maksat, pilot eğitimi, ambulans, arama kurtarma, keşif, güvenlik ve sınır güvenlik amaçlı kullanılabilecek.

F-35 uçaklarının uluslararası katılımla tasarımı, geliştirilmesi, üretimi ve lojistik desteğini kapsayan Müşterek Taarruz Uçağı Programı kapsamında uçağın geliştirme ve test faaliyetleri devam etmektedir. F-35’lerin gelişmiş yetenekleriyle 2020’li yıllarda Türk Hava Kuvvetlerinin önemli muharip unsuru olması öngörülmektedir.

Değerli milletvekilleri, Modern Piyade Tüfeği Projesi’yle ilk millî piyade tüfeği üretildi, ilk üretim Silahlı Kuvvetlere teslim edildi.

Alçak İrtifa Hava Savunma Füze Sistemi Projesi’yle ilk millî füzelerimizin deneme atışları Ekim 2013’te, Millî Orta İrtifa Hava Savunma Füzesi’nin ilk uçuş testi Balistik Test Füzesi atışı Temmuz 2014 tarihinde başarıyla gerçekleşti. CİRİT lazer güdümlü roketimiz Türk Silahlı Kuvvetleri envanterine girdi.

Türk Silahlı Kuvvetleri, ihtiyaçların uydu üzerinden sağlanması, istihbaratın millî yazılım uydu üzerinden yapılabilmesi için İMECE Yer Gözlem Uydu Teknolojilerinin Geliştirilmesi Projesi başlatıldı. GÖKTÜRK-1 uydumuz 2015’te fırlatılacak.

Sayın milletvekilleri, savunma sanayisinde tam bağımsızlık elde etmenin yolu, millî imkânlarla AR-GE’yi ve kendi silahlarımızı geliştirmekten geçiyor. Kurtuluş Savaşı’nda atının mıhını üretemez durumdayken bugün Türk savunma sanayisi stratejik bir dönüşüm yaşamaktadır. AK PARTİ’den önce yüzde 80 oranında dışa bağımlı olan savunma sanayimiz, kritik teknolojiye sahip savunma sistemlerinin yerli sanayimiz tarafından tasarlanması ve üretilmesi sayesinde bugün binden fazla şirketimizin, KOBİ’lerimizin, araştırma kuruluşlarımızın, üniversitelerimizin katılımını sağlayan, Türkiye’nin bu alanda bütün üretim gücünü seferber eden bir yapıya dönüşmüştür. Savunma sanayisinde yerlilik oranı yüzde 55’nin üzerine çıkmıştır. Hedefimiz, savunma sanayisinde yerlilik oranını çok daha yukarı çıkarmaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Şafak, buyurun.

DOĞAN ŞAFAK (Niğde) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, bazı sektörlerde, özellikle turizm sektöründe naylon fatura haksız rekabete neden olmaktadır. Yanlışlar katlanarak devam etmektedir. Firmaların bankalardan yaptığı işlemleri, gelen havaleleri ve bunun karşılığında kesilen faturalar arasındaki farkı denetleyen merkezî bir bilgisayar sistemi var mı?

İkinci sorum: Ağrı Dağı’na gelen turistlerden Türkiye Dağcılık Federasyonu on yıl boyunca -1 milyon doların üzerinde- kişi başı 50 dolar ücret alıyordu. Fakat, bir vali geldi “Siz bu ücreti alamazsınız, özel idare kanalıyla ben alacağım.” dedi. Bu, doğru mudur? Maliye Bakanlığının onayı gerekmez mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Akar…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, 2002-2014 yılları arasında toplamda 51,7 milyar dolarlık özelleştirme yapılmıştır. Bu, tahsil edilen miktar; biraz artı eksi olabilir birkaç milyar dolar, bilemiyorum. Bu dönemde 102 adet kuruluşa ait hisse ve varlıklar özelleştirilmiştir. Bu özelleştirmelerle şeker fabrikaları, çimento fabrikaları, Sümerbanklar, rafineriler, petrokimya tesisleri, limanlar, enerji dağıtım şirketleri, TEKEL, TELEKOM, SEKA kâğıt fabrikası, TÜPRAŞ, İGSAŞ ve bunları daha çoğaltabiliriz, sizin döneminizde bunların tümünü sattınız ve özelleştirdiniz. Bunca tesisi satarken on iki yıllık AKP döneminde, Türkiye Cumhuriyeti’ne kazandırılan ve daha sonra Özelleştirme İdaresine devredilip satılan bir tesis bulunuyor mu?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Keskin…

ADNAN KESKİN (Denizli) – Sayın Bakanım, çalışanların yarısı sosyal güvenlik şemsiyesinin dışında. Ekonomide kayıt dışı kalan bölüm de oldukça yüksek, kronikleşen kayıt dışılık yıllarca düzeltilemedi. Bu tablo uluslararası rekabetin getirdiği bilinçli bir yaklaşımın ürünü müdür? Bu sorunun çözümü için kapsamlı, derinlemesine bir düzenleme yapılması düşünülmekte midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, yılda beş ay yirmi dokuz gün çalışan mevsimlik işçilerin çalışma sürelerinin uzatılması ya da çalıştığı süreler kapsamında kadroya alınmaları yönünde bir çalışmanız var mı?

İkinci sorum: Bu bütçede emeklilerimiz, memurlarımız, kadrolu işçilerimiz, 4/C’liler ve taşeron işçileri ile çiftçilerimiz için hangi tür iyileştirmeler var? Bunlar 2015 yılında ne elde edecekler? Bununla ilgili bir özet bilgi verirseniz memnun olurum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Sarıbaş…

Sayın Kuşoğlu…

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, deminki soruma da cevap alamadım. Sayın Başbakanın evvelsi gün açıkladığı “Vergileri artıracağız, lüks mallara vergi koyacağız.” söylemiyle ilgili bir cevap alamadım ayrıca.

Bir de bu taşıt araçları… (T) cetvelinde uçakla ilgili geçen yılın bütçesinde de herhangi bir şey yok, 2015’in (T) cetvelinde de yok. Nerede yer alıyor? Yani 400 milyonun üzerindeki bir alım nerede gösterilir? Bu bütçeden gerçekten bir şey anlayamadık. Aradığımızı bulamıyoruz, maliyetleri bulamıyoruz, harcamaları bulamıyoruz. Bunlarla ilgili biraz daha bilgi verebilirseniz memnun olurum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Demiröz…

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakana daha önceki turda gıda mühendisleri, ziraat mühendisleriyle ilgili soru sormuştum.

Sayın Bakanım, inanın, korkunç derecede bu konuyla ilgili e-mail alıyorum. Sizden müjdeli bir haber bekliyorlar. Tarım Bakanının yapamadığını Sayın Maliye Bakanının mutlaka yapacağı konusunda bir izlenim var.

Bir de şunu da hemen ilave etmek istiyorum Sayın Bakanım: Bursa özelinde 2/B arazilerinde gelinen son durum nedir? Ne kadar satış yapılmıştır, ne kadar gelir elde edilmiştir, bunların ilçelere göre dağılımı nasıldır?

Çok teşekkür ediyorum.

Başkanım, size de teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Erdoğan…

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Muğla sahillerimizdeki İztuzu ve Sarıgerme plajları başta olmak üzere dünyaca ünlü birçok plajımız usulsüz bir şekilde, Anayasa'mıza ve Kıyı Kanunu’na aykırı olarak özel sektöre kiraya verilmektedir. Halka açık olması gereken bu plajlardan vatandaşlarımız nasıl istifade edeceklerdir? Buraları kiralayan şirketlerin ortakları kimlerdir? Buralara yüksek kiralar vererek kiralayanlar verdikleri paraları geri alabilmek için bu güzelim plajlarımıza hangi tesisleri yasalara aykırı bir şekilde inşa edeceklerdir? Bu plajlar kimlere kaç paraya ihaleye verilmiştir, ihale nerede ilan edilmiştir?

BAŞKAN – Sayın Torlak…

Son soru..

D. ALİ TORLAK (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, Türk denizciliği, bildiğiniz gibi, 2008 yılından bu yana büyük kriz yaşıyor. Dolayısıyla Hükûmetiniz o tarihten bu yana denizcilik sektörü için ne gibi önlemler aldı? Bu konuda nerelere ne kadar kaynak aktardınız, aktarmadıysanız sebepleri nelerdir? Bu konuda 2015 yılındaki planınız nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan buyurun, süreniz beş dakika.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Belli ki önceki dönemden gelen sorular cevaplandırılmalı.

Şimdi, müsaade ederseniz, bu, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının personel talebini konuşalım.

Tabii, çok değerli milletvekili kardeşimiz beni gaza getirmeye çalışıyor ama şöyle, değerli arkadaşlar…

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Hayır, estağfurullah efendim, hayır, doğruları söyledim.

ADNAN KESKİN (Denizli) – Size ayrı bir sempatisi var efendim.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Biliyorum, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Süre geçiyor Sayın Bakan, lütfen.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Bugüne kadar Tarım Bakanımıza veteriner ve ziraat mühendisi almak üzere 10 bin kadro verdik, 10 bin eleman alındı ama “Onlar geçti.” diyorsunuz.

Şimdi, 2015 yılında, bu bütçeyle, bu onaylayacağınız bütçeyle kamuya toplam 74 bin personel alımı noktasında siz kadro imkânı sağlayacaksınız Meclis olarak. Bunun yaklaşık 34 bini otomatik olarak gelen eleman; bunlar, doktor, hâkim, savcı, polis, vesaire. Şimdi, geriye 40 bin kişi kalacak; bu 40 bin kişinin dağılımı için de muhtemelen yılın başında, ilgili bakan arkadaşların ihtiyaçlarını da dikkate alarak Sayın Başbakanımızın onayına bir çerçeve sunacağız. Ama, şu an itibarıyla böyle bir dağılım olmadığı için, benim size “Hani, şu bakanlığa veya bu bakanlığa şu kadar kadro vereceğim.” demem doğru olmaz.

Önceki sorulardan da “26 milyar vergi tahsilatından vazgeçildi.” diye bir şey vardı. Değerli arkadaşlar, hiçbir şekilde vergi tahsilatından Bakanlık olarak bizim vazgeçme yetkimiz yok,. Orada aslında arkadaşımızın söylediği husus şu: 26 milyar lira 2015 yılında vergi harcaması yani şu demek: Muafiyet, istisna ve indirimlerden dolayı yıl içerisinde vazgeçtiğimiz miktarı gösteriyor, bizim Maliye olarak böyle bir tahsilattan vazgeçtiğimizi değil, kanunlar çerçevesinde almadığımızı yani muafiyetler, istisnalar çerçevesinde almadığımızı; onu da rakam olarak bütçe ekine koyduk.

Şimdi, Muğla’da, Bursa’da ve diğer, 2/B’ye ilişkin bazı sorular geldi. Tabii, çok spesifik konular, detayları getirirlerse paylaşırım. Sadece şunu söyleyeyim: 505 bin hak sahibine bugüne kadar 382 binin üzerinde parselin satışını biz gerçekleştirdik. Rayiç bedellerin hesaplanmasında da büyük hassasiyet gösterdik. Mücavir alanda olanlara beş yıl faizsiz taksitlendirme, mücavir alan dışındaysa altı yıl faizsiz taksitlendirme, ayrıca, rayiç bedelin de yüzde 50’sine kadar indirim yaptık, hatta 400 metrekare ve altı olana da yüzde 70’e kadar indirim yaptık. Dolayısıyla, hakikaten çok büyük bir toplumsal sorunu Maliye Bakanlığı olarak bir gelir saikıyla hareket etmeden bir sorun çözme çabasına girdik. Hatırlarsanız, yıllar önce, yok 50 milyar, yok 25 milyar diye rakamalar konuşuluyordu, topu topu, bugüne kadar 2/B’den gelen rakam 3 milyar civarı, yani şu anda son rakam yok ama, 3 milyarın biraz üzerinde bir rakam.

Şimdi, sonradan gelen sorulara geçiyorum: Turizm sektöründe bahsettiğiniz anlamda bir naylon fatura kullanımı söz konusuysa ciddi bir şekilde… Tabii ki bizim bu KDV Risk Analizi Modeli var, arkadaşlar bilgi getirdiler, Ba-Bs formları sayesinde mükelleflerin alış ve satış faturaları çapraz kontrole tabi tutuluyor, söz konusu sistem katma değer vergisi iade sistemimizde etkin bir şekilde kullanılıyor ve sistem tarafından naylon fatura kullanıldığı veya düzenlendiğine dair ciddi bir şüphe varsa, mutlaka detaylı bir şekilde bir denetime tabi tutuluyor.

Tabii, Ardahan’daki ücretle ilgili olarak…

DOĞAN ŞAFAK (Niğde) –Ağrı’da.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Arkadaşlar soruyu almışlardır, bir incelesinler, kimin yetkisinde ona bir bakayım çünkü çok spesifik bir konu; sizi bilgilendirelim.

Değerli arkadaşlar, bu arada unutmadan şunu da söyleyeyim: Tekirdağ milletvekilimiz burada veya gitti mi, bilmiyorum. Tekirdağ Türkiye’de vergi tahsilatında 8’inci sırada, 9’uncu sırada değil, tebrik ediyorum, Allah razı olsun. Tahakkuk tahsilat oranı yüzde 82,8. Yalnız şöyle bir şey…

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Gümüşhane 1’inci.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Bir saniye.

İlave süre alabilir miyim? Soruları cevaplandıracağım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Ama bu önemli bir konu, açıklamam lazım. Genel bir açıklama yapacağım.

BAŞKAN – Buyurun, bir dakika Sayın Bakan, lütfen.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, değerli arkadaşlar, birçok milletvekilimiz, kendi iliyle ilgili olarak “Ne kadar vergi tahsil edildi, ne kadar yatırım yapıldı?” diye soruyor.

Önce şunu bilmenizde fayda var: Bakın, 2015 bütçesinde toplamda yaklaşık 390 milyar liralık vergi geliri öngörüyoruz ama bunun sadece 48 milyar lirası yatırıma gidecek. Yani, Türkiye çapında, bütün Türkiye için yatırımların vergi gelirlerine oranı sadece ve sadece yüzde 12. Dolayısıyla, illeriniz itibarıyla da düşünürken “Efendim, şu kadar vergi tahsilatı yapılıyor, şu kadar yatırım geliyor.” yaklaşımı doğru bir yaklaşım değil çünkü toplam yatırımların bütçe içerisindeki payı, bakın, vergi gelirleri içerisindeki payı yüzde 12. Dolayısıyla, sizin ilinizde de yüzde 12’yse demek ki Türkiye ortalamasının…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Bu soruyu bitireyim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Anladım Sayın Bakanım da sonu gelmiyor.

Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Sayın Başkan, bizim sorularımızın cevabı kaldı.

BAŞKAN – Bundan sonraki soru-cevap işleminde cevap verecektir Sayın Bakan.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

BAŞKAN – 12’nci maddeyi okutuyorum:

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Çeşitli Hükümler

Hazine garantili imkân ve dış borcun ikraz limiti ile borç üstlenim taahhüt limiti ve borçlanmaya ilişkin işlemler

MADDE 12- (1) 2015 yılında, 28/3/2002 tarihli ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanuna göre sağlanacak; garantili imkân ve dış borcun ikraz limiti 3 milyar ABD Dolarını aşamaz.

(2) 1 inci maddenin birinci fıkrasının (a) bendi ile belirlenen başlangıç ödeneklerinin yüzde 1’ine kadar ikrazen özel tertip Devlet iç borçlanma senedi ihraç edilebilir.

(3) 2015 yılında 4749 sayılı Kanunun 8/A maddesi çerçevesinde Hazine Müsteşarlığınca sağlanacak borç üstlenim taahhüdü 3 milyar ABD Dolarını aşamaz.

BAŞKAN – Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Lütfü Türkkan, Kocaeli Milletvekili.

Buyurun Sayın Türkkan. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 12’nci maddedeki Hazine garantili imkân ve dış borcun ikraz limiti ile borç üstlenim taahhüt limiti ve borçlanmaya ilişkin işlemler hakkında söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Hazine garantisiyle ilgili konuşurken yap-işlet-devret modeliyle söze başlamanın uygun olduğunu düşünüyorum. Bu modelin üç önemli özelliği var arkadaşlar. Birincisi, bu tür yatırımlar kamusal imtiyaz niteliği taşıyor. Liman işletmeciliği, elektrik üretimi veya iletişim altyapısı işletmeciliğini buna örnek olarak göstermek mümkün. Yap-işlet-devretin ikinci özelliği, yatırımın finansmanı ile işletme riskinin özel sektör tarafından üstlenilmesi. Üçüncü özellik de yatırımın ileri teknoloji gerektirmesi ama baktığımız zaman, son zamanlarda bu üç özelliğin de terk edildiğini görüyoruz. Yap-işlet-devret modelini düzenleyen 3996 sayılı Kanun kökten değiştirildi. Önce yüksek finansman şartı kaldırıldı, sonra kongre merkezinden balıkçı barınağı yapımına kadar onlarca alakasız iş adrese teslim bir şekilde yap-işlet-devret kapsamına alındı. İhale usulleri değiştirildi, ihalede açıklık, eşitlik ve rekabet ilkeleri yok edildi. Bu konuda esas yanlış nerede yapıldı, biliyor musunuz? Hazine garantilerinde yapıldı. Projelerde finansman bulamayan işletmecilerin imdadına yetişen de iktidar oldu. İşletmecilerin banka kredilerine Hazine garantisi verildi, yani eğer işletmeci aldığı krediyi ödeyemezse borcu Hazine, dolayısıyla vatandaş ödeyecek.

Hazinenin sırtından finansmanı bulan işletmecilerin gözü bununla da doymadı. İşletme riskini de Hazinenin üstüne yıkmak için başvurdular, bu talep de geri çevrilmedi. Hazine işletmecilere talep garantisi de verdi, yani yapılan bir köprüden bir tek araba dahi geçmese, yapılan havalimanından bir tek yolcu dahi uçmasa Hazine yine de asgari bir geliri garanti etti.

Özetle, finansmanda da, gelirde de Hazine işletmeciye rant sağladı. İşletmeciler hiçbir risk almadan milyarlarca liralık yatırımdan onlarca yıl yararlanma hakkına sahip oldular. Bu da yetmedi, ihale aşamasında verilmeyen bazı garantiler ihale sonrasında verilmeye başlandı. Resmen suç işlendi aslında. Suçun adı ne? İhaleye fesat karıştırma suçu ve bu suç milyonlarca insanın gözünün önünde işlendi. Bunun örnekleri de var.

Bakın, Hazine garantileriyle ilgili Sayıştay raporundan bir örnek vereceğim size. Kütahya Zafer Havaalanı’na yıllık 850 bin yolcu garantisi verilmiş, Sayın Alim Işık.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Evet, evet.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Ancak bu havaalanını şu ana kadar sadece 85 bin kişi kullanmış. Bu durum karşısında Hazine işletmeci şirkete bir yıl için 4 milyon 163 bin avro para ödemek zorunda kalmış ve bu durum Sayıştayın 2012 yılıyla ilgili düzenlediği rapora göre yeni yapılan birçok havaalanı için de aynı.

Bu örnekten yola çıktığımızda, doğa katledilerek yapılan, bizim defalarca “Yapmayın.” dememize, “Doğayı katletmeyin, tabiatı, doğal yaşamı bozmayın.” diye buradan da defalarca uyarmamıza rağmen hiçbir şekilde dinlemediğiniz ve yine de yapmaya başladığınız İstanbul’un üçüncü havalimanı geliyor aklımıza, 22 milyar 150 milyon avroya ihale edilen İstanbul’da üçüncü havalimanına verilen Hazine garantileri geliyor. Üçüncü havalimanı için verilen talep garantisi ne kadar? 6,3 milyar avro. Finansman garantisinin hangi şartlarda ve ne kadar borç için verildiğini ise kimse bilmiyor, gizli, saklı, kapaklı bir iş bu. İstanbul’u bir çevre felaketine sürüklemesi muhtemel bu projeye finansman garantisi verilip verilmediği konusunda zaman zaman çelişkili açıklamalar yapıldı yetkili ağızlar tarafından. Özel sektör işi bir şekilde bitiremez ve zamanından önce devlet buralara el koymak zorunda kalırsa iki yazışmayla projede kullanılacak betonun da, demirin de, anaparanın da, faizin de tamamı devletin borcu hâline gelebilir. Hazine garantisi verilerek yapılan hemen hemen bütün işlerde bu durum aynı. Buradan altını çizerek özellikle söylüyorum: Gelecek yirmi yıl içerisinde başımızı en çok ne ağrıtacak biliyor musunuz, AKP’nin hovardaca dağıttığı bu Hazine garantileri.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyanın hangi ülkesinde bir kanun 100’ün üzerinde değişikliğe uğrar? Kamu İhale Kanunu’ndan söz ediyorum. Böyle bir şey ancak Türkiye’de olur. Neden? Yapılan yolsuzlukları kapatmak ve bunların üstünü örtmek için. İktidar bu kanunu defalarca değiştiriyorsa “İhalelerde yolsuzluk, avanta, peşkeş, rüşvet, iltimas yok.” diyebilir misiniz, şimdi soruyorum size? Yanıt vermeniz mümkün değil. Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluğunun ortaya çıkmasının seneidevriyesindeyiz. Bir yıldır konuşuyoruz, anlatıyoruz, anlatmaya da devam edeceğiz. Amacımız bu konuyu unutturmamak değil, zaten istesek de unutturamayız. Türkiye’de, malum, gündem bazen saatte bir değişir ama bu konu değil yüzyıl, binyıl geçse de unutulmaz, unutulamaz. Zira, harama el uzattılar, bir şarlatanın önüne yattılar maalesef. Bu bilindiği için, Hükûmet devamlı sansasyonel eylemler peşinde.

Bir insan bir kere hırsız damgası yemeye görsün, hayatının sonuna kadar o yaftayı boynunda taşır. Yer yarılsa, dünya tersine dönse bunu değiştiremezsiniz. Bir hırsız hayatının sonuna kadar her gün bin fakiri de doyursa hırsız sıfatını üzerinden atamaz. Bizim ısrarla, buradan, bir yıldır “Hırsızlık yapıyorsunuz.” diye bağırdığımız bazıları bu sıfatları üzerlerinden atamayacaklar. Benim ismini vermek istemediğim ama bütün dünyanın isimlerini bildiği bu arkadaşlar, maalesef, üzülerek söylüyorum, çok pişkinler. “Hediye alıp vermek bizim ananelerimizde, örf ve âdetlerimizde var.” diyecek kadar pişkinler. Ancak, ben, Adalet ve Kalkınma Partisi içinde bu yaşananlardan çok ama çok rahatsız olan arkadaşlar olduğunu biliyorum. Çeşitli platformlarda bunu defalarca söyledim, bir kez daha söyleyeceğim. Bu yaşanan yolsuzluk, hırsızlık ve rüşvet olaylarından Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin tamamını sorumlu tutamayız, tutmayacağız da. Meclis kürsüsünde bu konular açıldığında bakan eskisi bazı arkadaşların yüzü kızarmıyor olabilir ama ben bu durumdan rahatsız olan Adalet ve Kalkınma Partili milletvekillerinin başlarını öne eğdiklerini görüyorum, muzdarip olduklarının da farkındayım çünkü bizler gibi onlar da biliyorlar, bir yıl önce çıkan “tape”ler buz dağının sadece görünen yüzü. “Tape”lere yansımayan, yansıyanlardan katbekat fazla başka yolsuzluklar da var. Şimdi saymaya başlasam zaman yetmez. Amacım, harama el uzatmaktan sakınan Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımı rencide etmek değil, aksine, onlara destek veriyorum, amacım onlara destek vermek. Tek derdi ülkemize hizmet etmek olan, bu hizmetin karşılığında devletten aldığı helal parayla ailesinin rızkını karşılayan bu arkadaşlar hiç üzülmesin. Hırsızların hırsızlıkları yanlarına kâr kalmayacak. Önce bu dünyada hukuk çerçevesinde bizler ve hukuk, öbür dünyada da yüce Allah tüyü bitmemiş yetimin hakkını çalan bu hırsızlardan hesap soracak. Birileri cebini doldururken olan bu güzel vatana oluyor, soyulan Türkiye oluyor. Gelin, el ele verin, bizleri reddetmeyin, siyasetteki bu çürükleri temizleyelim, siyasetin de kirlenmesine izin vermeyelim.

Gündemde olan bir konuyu da bu vesileyle sizlere hatırlatmak istiyorum. Türkiye yaklaşık bir haftadır bir basın kuruluşuna yapılan baskın ve gözaltılarıyla uğraşıyor. Bu basın kuruluşlarından ismi birinin Zaman, öbürünün Samanyolu Televizyonu. Basın kuruluşuna baskın yapmanın şartları bellidir ama baskın yaptığınız bu basın kuruluşunda gözaltına aldığınız şahsı eğer “terörist” diye suçluyorsanız, bu teröristi uçağında taşıyan, yanından ayırmayan, her türlü meselede ona danışanları, onu on sene boyuncu koruyup kollayanları da teröriste yardım ve yataklıktan yargılamanız gerekir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Arif Bulut, Antalya Milletvekili.

Buyurun Sayın Bulut. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ARİF BULUT (Antalya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 2015 yılı merkezi yönetim bütçesinin 12’nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

24’üncü Dönemin beşinci bütçesini yapıyoruz. Bu beş bütçenin ortak özelliği, hepsinin birer ÖTV ve KDV bütçesi olmasıdır. 442 milyar liralık bütçenin 427 milyar lirası vergilerdendir. Yalnızca 15 milyar lirası vergi dışı gelirlerdendir. Gelir ve kazançtan alınan vergiler, yani gerçek vergiler 124 milyar liradır. Harcamadan alınan, yani dolaylı vergiler 184 milyara yakındır, neredeyse bütçenin yarısı dolaylı vergilerdir. Yalnızca ÖTV, yani özel tüketim vergisi 95 milyar, bu da bütçenin yüzde 21’idir, yani bütçenin beşte 1’inden fazladır. Bu en büyük adaletsizliktir, bu en büyük hakkaniyetsizliktir. Asgari ücretin 891 lira olduğu bir ülkede, bordro mahkûmlarının gelirlerinin son derece düşük olduğu bir ülkede, taşeron işçiliğin hortladığı bir ülkede, sendikaların yok edildiği bir ülkede bütçenin en büyük gelir kalemi olarak ÖTV ve KDV’yi oturtmak tek kelimeyle zalimliktir. AKP iktidarlarının vatandaşa zulmü bu bütçe rakamlarıyla somutlaşmaktadır.

Değerli arkadaşlar, petrolden alınan vergi 48 milyar, bütçenin dokuzda 1’i.

Tütün mamulleri 23,5 milyar. Yani bütçenin yüzde 5,5’luk miktarını sigara içenler karşılıyor. Buna yalnızca insaf denir!

Motorlu taşıtlardan 13 milyar lira ÖTV ve 9 milyar lira bandrol vergisi alınmaktadır. Bu iki verginin toplamı 22 milyar liradır.

Alkollü içkilerden alınan 6 milyar Türk lirasıdır. Bir taraftan yalnızca alkolden 6 milyar Türk lirası vergi alacaksın, şarap üreticisini perişan edeceksin, bir taraftan Antalya’daki Eğitim Şûrası’nda kalkacaksın turizm okullarına alkollü kokteyl hazırlama derslerini yasaklayacaksın, alkol alan herkesi alkolik olarak damgalayacaksın hem de bunu, yılda 15 milyon turist ağırlayan bir ilde yapacaksın.

Alkol satışlarını belli bir saatten sonra yasaklayacaksın, öbür taraftan uyuşturucuyla yapılması gereken mücadeleyi yapmayacaksın ve Türk gençlerinin uyuşturucu nedeniyle, bonzai nedeniyle teker teker ölmelerine seyirci kalacaksın. Bu nasıl bir zihniyettir, bu ne yaman bir çelişkidir, anlamak mümkün değildir.

Özel iletişim vergisi 4,7 milyardır.

Para cezaları bütçede 9 milyara ulaşmıştır. AKP hükûmetleri döneminde düzenli olarak para cezaları her yıl ortalama 1 milyar artmıştır. Bu Hükûmetin gözünde vatandaş âdeta potansiyel bir suçludur. Bunun karşılığı her yıl bütçeye 9 milyar lira katkıdır.

Trafik cezalarının bütçeye katkısı 2 milyarı geçmiştir. Her alanda olduğu gibi bu alanda da Hükûmetin eli vatandaşın cebindedir. Bu rakamların ifade ettiği şey, tek kelimeyle, adaletsizliktir.

Bu bütçe, vatandaşı perişan etme bütçesidir. Hükûmet bütçeyi sigara tiryakilerine, alkol kullananlara, arabası olanlara yani petrolü kullanan herkese, tarlasını işleyen çiftçiye, nakliye yapan kamyoncuya, taksiciye, servisçiye, otobüsçüye, şehir içi ulaşım yapanlara, yeni araç alanlara yüklemiştir. Âdeta bu kesimleri cezalandırmaktadır.

İşsizlik oranı, yine, yüzde 11’e dayanmış, işsiz sayısı 3 milyon 100 bini aşmıştır. Bütçedeki adaletsizlik sosyal hayatta karşılık bulmuş, taşeron çalışma sistemi sosyal adalet anlayışına egemen olmuştur. Grev, toplu sözleşme, örgütlenme hakkı, sosyal haklar, hatta yıllık izin hakkı bile rafa kaldırılmıştır.

Kamuda istihdam AKP’li çocuklarına verilen bir hak hâline gelmiştir. Bunun ispatı da son günlerde yürütmedeki bakanların yakın akrabalarının KPSS’siz olarak nasıl kadro sahibi olduklarıyla ispatlanmıştır. Normal vatandaş için artık Türkiye’de iş güvencesi kalmamıştır çünkü Hükûmet KPSS sınavlarını geçersiz kılmak için “mülakat” adı altında yandaşlarını işe yerleştirme yolunu açmıştır. Kendileri için istisnai kadrolar oluşturmuşlardır.

Adalet mülkün temelidir ama bu iktidar bu inancı yerle bir etmiştir. Ağır, dolaylı vergiler güzel ülkemizde rüşveti hortlatmıştır. Dünya yolsuzluk sıralamasında AKP'li bakanların ve onların çocukları ile diğerlerinin yolsuzlukları sayesinde 7 puan birden kötüleşmiş, 54’üncü sıradan 61’inci sıraya çıkmıştır.

AKP hükûmetleri “Yolsuzluklarla mücadele edeceğiz, yoksulluğu önleyeceğiz, yasakları bitireceğiz.” diye iktidara geldiler. Ama, görüldüğü gibi yolsuzluklarla mücadele yerine, yolsuzluğa bulaşanları yakalayıp yargılamaya çalışan kolluk kuvvetleri ve yargıyla mücadele eder hâle geldiler. 17-25 Aralığın yıl dönümü olan bugünlerde anlaşıldı ki adı “paralel yapı” olan, Hükûmetin eski ortağı darbe yapmaya çalışırken Hükûmet onlara darbe yapmıştır. Öyle anlaşılıyor ki eskiden ortak olan ve hukuksuz iş tutan Hükûmet ve paralel yapı artık birbirine girmiştir. Yolsuzlukları beraber yapmışlar ama hukuksuz olan bir ortamda beraber ve paralel yürüyememişlerdir. “Ne istediler de vermedik.” diyecek kadar bir beraberlik içinde, hâkim ve savcı olacak hukukçuları beraber seçmişler, polis okuluna girecek öğrencileri beraber seçmişlerdir. Böylece, yargı ve kolluk kuvvetlerini beraber yönetmişlerdir.

Osmanlı saraylarının zindanlarında şehzadeleri boğarak idam eden aşağılık cellatlar gibi, bazı savcıları cellat olarak görevlendirip birçok askeri, basın mensubunu, siyasetçiyi, öğretim üyesini, polisi, MİT’çiyi hapislere tıkmışlardır. Ortaklık bozulunca da “Pardon, yanlış yaptık.” demişlerdir. Artık bu yanlışları kimlerin ve nasıl yaptığını Türk milleti bilmelidir. Bugün hedefteki eski ortak ortaya çıkarak her şeyi anlatmak zorundadır. Söylendiği gibi, ortaklardan birinin inlerine girilmeye başlanmıştır. Böylece ülkemiz yeniden bir gerginliğin içine girmiştir. Bir gün birileri çıkıp diğer ortağın inlerine girmeye kalkarsa acaba ne olacaktır? AKP’li eski bir bakan “Her iktidar yöneticisi için hazır bekleyen bir kırmızı dosya var.” demektedir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; sosyal devlet ilkesi zedelenmiş; bir sadaka toplumu yaratmak, bir ümmet toplumu oluşturmak için “vatandaş”, “yurttaş” gibi özgürlükçü kavramları yok etmeye yönelik anlayışların temeli atılmıştır. Kimsesizlerin kimsesi olmaya geldiğini söyleyenler, “Sessiz yığınların sesi olarak yola çıktık.” diyenler en büyük riyakârlık örneği olmuşlardır. Bırakın sessizlerin sesi olmayı, hakkını arayanların seslerini kesmişlerdir. “Rüşvet hırsızlık değildir.” diyen din adamlarına fetva verdirmişlerdir.

Yolsuzluk literatürüne ayakkabı kutuları, çikolata kutuları girmiştir. Şeytanın bile aklına gelmeyen rüşvet alma yöntemleri icat edilmiştir. Yoksulluğu yok edeceğini iddia edenler yasak ve kaçak saraylar yaptırmışlardır, kendilerine uçan saraylar yaptırmışlardır. Gösteriş, tantana ve şatafat içinde yaşamayı itibar kazanmak gibi, itibar sahibi olmak gibi göstererek zavallı durumuna düşmüşlerdir.

Yetimi itip kakanlar; yoksulu, fakiri, muhtaçları doyurmayanlar; gösterişi itibar kazanmak olarak bilenler; bilin ki yanılmaktasınız, bilin ki bunun bedeli ağır olacaktır.

Haksız vergilerden oluşan bu bütçede vergilerin nasıl ve nereye harcandığını Sayıştay denetleyememiştir, yani egemenlik kayıtsız şartsız yürütmenin eline geçmiştir.

Aşevleri açarak, kömür ve gıda dağıtarak yoksulluk önlenemez. Eğri okun doğru hedefi olmaz. Nasıl camilerin aşırı çoğalması gerçek dindarlığın yok olmakta olduğunun göstergesi ise aşevlerinin sayısının artıyor olması toplumun yoksulluğunun arttığının göstergesidir.

Bedava dağıtılan kömürlerin arkasında nasıl bir dram, gözyaşı ve vicdan sızlatan acıların olduğu ortaya çıkmıştır. Hem Soma hem Ermenek’te yaşanan acılar milletin kalbine bir hançer gibi saplanmıştır ve “Yoksullukla mücadele edeceğiz.” diye takiye yapanlar gerçek yüzlerini ortaya koymuşlardır.

Yasaklara gelince, 12 Eylül darbesinden geriye kalmış olan yüzde 10’luk seçim barajı AKP hükûmetlerinin elindeki en büyük koz olmuştur. Yüzde 10 seçim barajının arkasına saklananlar, bilin ki laik, çağdaş, demokrat, kadın-erkek eşitliğine inanan, hukukun üstünlüğüne inanan bu Türk milleti cumhuriyete sahip çıkacak, sizin bu yasaklarınızı mutlaka kaldırıp çöpe atacaktır.

Değerli arkadaşlar, gider bütçesine bakıldığında 473 milyar olduğu gözükmektedir. Açık, görünürde 21 milyar civarındadır. Esas olarak o açığın daha büyük olduğunu bilmekteyiz. Bu açık göstermektedir ki Hükûmet bütçenin iki yakasını bir araya getirememektedir. Hükûmet âdeta vatandaşı soymakta, buna rağmen aldığı vergilere ihanet etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ARİF BULUT (Devamla) – Bu hâliyle bu bütçeye “Hayır.” diyeceğimizi beyan ediyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Faysal Sarıyıldız, Şırnak Milletvekili.

Buyurun Sayın Sarıyıldız. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA FAYSAL SARIYILDIZ (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe tasarısının 12’nci maddesine ilişkin partimizin görüşünü ifade etmek üzere söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Zeydan Encü, Orhan Encü, Nevzat Encü, Hüseyin Encü, Erkan Encü, Mehmet Ali Tosun…

HAYDAR AKAR(Kocaeli) – Ben bile öğrendim, Roboski.

FAYSAL SARIYILDIZ (Devamla) – …Serhat Encü, Muhammet Encü, Fadıl Encü, Şerafettin Encü, Şirvan Encü, Selim Encü, Mahsun Encü, Cemal Encü, Salih Ürek, Celal Encü, Yüksel Ürek, Adem And, Bedran Encü, Salih Encü, Selami Encü, Nadir Alma, Bilal Encü, Savaş Encü, Selahattin Encü, Şivan Encü, Cihan Encü, Seyithan Enç, Özcan Uysal, Vedat Encü, Hamza Encü, Hüsnü Encü, Osman Kaplan ve Aslan Encü; bunlar, aslında, AKP Hükûmetinin ne bütçesinden ne de adaletinden nasibini almamış bir coğrafyanın şu an ölü çocukları, Roboski çocukları. Evet, ismini okuduklarım 2011 yılında, yeni yılın arifesinde, tam da bu vakitlerde, bir aralık ayında gökyüzünden yağan bombalar sonucu, yarısı 15 yaşından küçük, diğer yarısı 15 ile 22 yaş arasında 32 yurttaşın öldürüldüğü Roboski katliamında yaşamını yitirenlere ait.

LEVENT GÖK (İstanbul) – 34, 34.

FAYSAL SARIYILDIZ (Devamla) – Kürtler üç yıl önce o zemheri ve soğuk kış günü Dersim, Zilan, Lice, Cizre ve Şırnak’ta olduğu gibi, yine katliama uğradı ve solgun ölüm suretlerine tanıklık etti. 34 can yoksulluktan ve fukaralıktan atların heybelerine doldurdukları kaçak sigara ve çay paketlerini taşırken tarihsel yurtlarını ortadan bölen sınırın hemen dibinde katledildiler. Bir kuytuluk dibinde katledilen Roboskililerin atların sırtına ve traktörlerin römorklarına doluşturulan cenazelerine ait fotoğraf, bu ülkenin ibretlik tarihî vesikalarından biri olarak kayıtlara geçti. Sekiz gün sonra dördüncü yılına girecek olan Roboski katliamı Kürtlerin ve insanlığın yüreğine en derin çentiği attı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; basit bir mantık silsilesi yürütelim: 34 Roboskili köylüyü kim öldürdü? Askerî uçaklar. Uçaklardaki pilotlar kime bağlı çalışıyor? Hava Kuvvetleri Komutanlığına. Hava Kuvvetleri Komutanlığı kimin emrinde? Genelkurmay Başkanlığı. Genelkurmay Başkanlığı da kime bağlı? Başbakana. Şimdi, bu hiyerarşinin tümünün Roboski katliamında siyasi ve askerî sorumluluğu bulunmaktadır. Bu kadar basit. Peki, ilkokul çocuğunun bile basitçe sıralayacağı bu hiyerarşik sorumluluğa rağmen neden failler hâlâ açığa çıkmadı? Çünkü Roboski katliamıyla ilgili yürütülen soruşturma, failleri ortaya çıkarmak amacıyla değil, aklamak ve gizlemek kastıyla yürütülmektedir. En son, savcılığın dosyaya ilişkin verdiği görevsizlik kararıyla Kürtler Roboski’de bir kez daha hukuk dışına itilmişlerdir. Türkiye-federe Kürdistan bölge sınırında meydana gelen katliamın siyasi ve askerî sorumluları üç yıldır hesap vermedi. Hesap vermeyi bırakalım, sorumlulukları olanlar madalyalarla ödüllendirildi. 29 Aralıkta savaş uçaklarının bombardımanıyla gerçekleşen katliam, dönemin Başbakanı Sayın Erdoğan’ın Dersim katliamından dolayı dilediği yarım özürden bir ay kadar sonra gerçekleşti. Kendi döneminde gerçekleşen katliamı görmezden gelen AKP Hükûmetinin Dersim katliamından dolayı dilediği yarım özür samimiyetsizliğini göstermeye yetmektedir. Dersim katliamına pilot olarak katılan Sabiha Gökçen’e verilen üstün hizmet madalyası ile Roboski’nin sorumlusu sayılması gereken Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Mehmet Erten’e başarı madalyası verilmesi arasında ne fark var? Yetmiş altı yıl önce de Kürtleri öldürenlere madalya verildi, bugün de 34 Kürt’ün öldürülmesinde sorumluluğu bulananlara madalya veriliyor.

AKP ve cemaatin can ciğer olduğu bir süreçte Roboski katliamı gerçekleşti. Şimdi, Roboski katliamı nedeniyle birbirini suçlayan iki taraf da bize göre sorumludur. O dönem bütün kirli işler bir arada yürütüldü. Kirli iş birliğiniz sonucunda KCK operasyonları adı altında gazeteciler, belediye başkanları, siyasetçiler, kadın aktivistler ve sendikacılar gözaltına alındı, tutuklandı. Dolayısıyla, tahşiyeyi bırakın. Roboski katliamını kim yaptı? İlk başta siz bunun hesabını verin. Hükûmet, cemaat, yargı, emniyet ve TSK uyum içinde katliamın üzerini örtmek istedi. Bugün iktidar kavgasına tutuşanlar Roboski’nin ortak sorumlularıdır.

Eğer geçmişte yaşanan insanlık suçlarından hesap sorulmuş olsaydı Roboski katliamı yaşanmayacaktı. Bundan tam yirmi bir yıl önce yine Şırnak’ta Kuşkonar ve Koçağılı köylerine de askerî uçakların gerçekleştirdiği bombardımanda beşikteki bebekler, çocuklar ve hamile kadınların da aralarında bulunduğu 38 kişi katledildi. Eğer AKP iktidarı döneminde bu katliamın hesabı sorulmuş olsaydı Roboskili 34 yurttaş belki de bugün aramızda yaşıyor olacaklardı. Bu davada ne oldu biliyor musunuz? 38 kişinin katledildiği olayla ilgili soruşturma kapatıldı; bu, uçaklar tarafından vurulan köylerde katledilen insanlara ilişkin diyorum. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, aynı Roboski’de olduğu gibi dosyayı geçtiğimiz yıl zaman aşımına iki gün kala görevsizlik kararı vererek askerî savcılığa gönderdi. Genelkurmay Askerî Savcılığı soruşturmanın 26 Mart 2014 tarihi itibarıyla kasten adam öldürme suçu yönünden davanın zaman aşımı süresinin dolduğunu belirterek kovuşturmaya yer olmadığı yönünde karar verdi.

Roboski katliamı da aynı şekilde kapatılmak isteniyor ama ahd ve ant olsun ki Roboski katliamını unutturmayacağız. Katliam faillerinin aklandığı ve korunduğu bir ülkede barışı nasıl inşa edeceksiniz? Adaleti tesis etmeden toplumsal barışı nasıl sağlayacaksınız? Bu ülkede adalet sadece güçlüye değil herkese adil bir şeklide dağıtılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Roboski halkının temel gereksinimi, adalet özleminin karşılık bulması ve üç yıldır süregiden yas hâline son verilmesinden geçiyor. Yakın tarihimizde yaşanan ve 34 sivil insanın ölümüyle sonuçlanan Roboski katliamının sorumlularının yargılanması, adaletin tesisi açısından önemli bir başlık olduğu tartışılmaz bir gerçekliktir. Bu katliamın aydınlatılması, sorumlularının yargı önüne çıkarılarak cezalandırılması ve toplumdaki travmanın onarılması adaletin tesisine de katkı sunacaktır.

Savaşın yol açtığı acılar veyahut da yıkımlar barış sürecinin önündeki en önemli engellerdir. Yakınını kaybeden, evleri yakılan, yerlerinden edilen, kötü muamele ve işkenceye maruz bırakılan insanların acıları ve öfkeleri bir arada yaşamayı zorlaştırıyor. Yaşanan acılar ve travmaların iyileştirilmesi için toplumun baştan sona geçmişle yüzleşerek barışçıl bir şekilde bir arada yaşamanın yollarını bulması, ancak gerçeklerin aydınlanması ve mağduriyetlerin giderilmesiyle mümkün olacaktır. Bu zahmetli sürecin başlatılması, hakikatler komisyonunun kurulması için, her şeyden önce, geçmiş ihlalleri ciddi bir biçimde araştırmayı mümkün kılacak, aktif bir şekilde destekleyecek ve cesaretlendirecek siyasi iradenin ortaya çıkması gerekiyor.

Türkiye'deki otuz yıllık çatışmanın taraflarından biri olan PKK, bu süreçte yaşanan bütün olayların açığa çıkması için, hakikatleri araştırma komisyonu kurulması temelinde bir yüzleşmenin sağlanması çağrısında defalarca bulundu. İnsanlığa karşı işlenen suçlarda kimler sorumluysa açığa çıkarılsın. Acı ve ölümler sonucunda ortaya çıkan öfkenin ve kırgınlıkların barışa bağışlanması için hakikatler ve gerçeklerle yüzleşme komisyonu kurulmalıdır.

Halkımıza Dersim’de, Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta, Lice’de, Şırnak’ta ve Roboski’de yaşatılan acıları unutursak kalbimiz kurusun.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahsı adına söz isteyen Ali Sarıbaş, Çanakkale Milletvekili.

Buyurun Sayın Sarıbaş.

ALİ SARIBAŞ (Çanakkale) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; bugün, on iki yıllık bir ekonomik tabloyu halkın gözüyle sunmak istiyorum.

2002 yılından bugüne, özellikle cumhuriyetin on yıllık değerlerini de satarak, aşağı yukarı 50 milyar dolarlık bir özelleştirme yaptınız ama bu özelleştirmenin parasıyla birlikte… 2002 yılında, o zaman, bu ülkenin çok borçlu, batakta olduğu ve Dünya Bankasına da borcunun ödenemeyecek olduğu gibi bir savla geldiniz ve bugünkü Cumhurbaşkanı, eski Başbakan şunu ifade etti: “Bizim Dünya Bankasına borcumuz kalmadı.” İyi, kalmadı da, başka borcunuz, Dünya Bankasından başka 373 milyar dolar kime borcumuz var, dış borcumuz?

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – IMF o.

ALİ SARIBAŞ (Devamla) – Onun için, halkı algıyla ve rakamlarla aldatmayınız.

Bakın, Türkiye’nin seksen yıllık birikimlerini sattığınız gibi, o günden bugüne on yılda 170 milyar doları aşan bütçe açığınızla birlikte… Halkı o zamanlar tüketimle birlikte borçlanmaya yönlendirdiniz, herkese bir refah ülkesi yapmaya çalıştınız. Herkesi on yıl, yirmi yıl borçlandırarak önce insanlara otomobil aldırdınız, daha sonra “Konut alın.” demeye başladınız; insanlar borçlandı ve pompaladınız. Şimdi, aynı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 2002 yılından sonra bunları söylerken, “Borçlanın, alın, her evde televizyon var, herkesin otomobil sayısı artıyor.” dedi ama sonra “Tasarruf yapın.” “Önce otomobili bırakın, ev almaya bakın, yanlış yapıyorsunuz.” dedi. Şimdi ekonomi çıkmaza girmeye başladı ve halka şu mesajı veriyorsunuz, diyorsunuz ki: “Aman, ne olur tasarruf yapın, para kalmadı, bulamıyoruz.” Çünkü neden? Deniz bitti, deniz, halkta deniz bitti.

Bakın, Sayın Bakan, bir örnek: Çanakkale’de, Aralık 2013’te 3.029 kurumlar vergisi mükellefi var, 2.998’e düşmüş bir yıl sonra yani 2014’te, 31 tane firma kapanmış. Nüfus artmış. Ne kadar artmış? 12 bin nüfus artışına rağmen kurumlar vergisinde düşüş var.

Yine, 2002’de -nüfusunu da vereyim size- Çanakkale’nin nüfusu 464 bin küsurken bugün 2014’te 493 bin; aşağı yukarı 30 bin nüfus artmış. Ama gelin, aynı şekilde 2002’de 13.407 gelir vergisi mükellefi varken, Kasım 2014’te 12.690 mükellef kalmış yani azalmış. Nüfus artmış ama buna rağmen vergi geliri verecek olan gelir vergisi mükellefi sayısı düşmüş. Şirket sayıları bir yıl içerisinde düşmüş, 117 tane şirket düşmüş ama şimdi diyorsunuz ki: “Çanakkale’de ve Anadolu’da refah arttı.” Hangi rakamlarla bunu bana nasıl izah edersiniz?

Çiftçi aç, esnaf siftah yapamıyorum diyor, benim borçlanacak yanım kalmadı diyor. Kredi borçlarına, kartlarının borçlarına kaç kez burada ayarlama çektik. Bugün insanlar borçlu çünkü devlete de borç yaptıramıyoruz. Bugün borç bulmakta zorlanıyoruz. Şimdi buradaki yasaları çıkararak diyoruz ki: “Sizler gidin kredinizi bulun, yol inşaatı yaptıracağız, size bu konuda yap-işlet modeliyle vereceğiz, yeter ki finansmanını bulun, biz size garanti oluruz.” İşte, Türkiye’nin ekonomik durumu bu.

Şimdi geliyorsunuz 2015 bütçesinde pembe tablolar çiziyorsunuz. Hayır Sayın Bakanım, 2015 bütçesi bu ülkede açlıktır, sefalettir, gelecekte ekonominin bitmesidir. 2015 bütçesi Türkiye’nin, ülkenin durağanlıktan krize doğru götürüleceği bir bütçedir.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Ya, kasada 140 milyar dolar var, daha ne diyorsun sen?

ALİ SARIBAŞ (Devamla) – Bu anlamda, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu bütçeye hayır oyu vereceğiz diyor, hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, şahsı adına söz isteyen Mehmet Erdem, Aydın Milletvekili.

Buyurun Sayın Erdem. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET ERDEM (Aydın) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 12’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım. Sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Bütçeyle ilgili genel bir değerlendirme yaparsak, AK PARTİ’nin iktidara geldiği 2002 yılında 119 milyar lira olan Türkiye bütçesi, hamdolsun, 2015’te 4 kat artarak 473 milyar liraya ulaştı. Daha önceki AK PARTİ hükûmetlerinin 12 bütçesinde olduğu gibi 2015 bütçesinin de önceliği insandır, milletimizin yaşam kalitesini ve refahını artırmaktır. Bu sebeple bütçeden yine en büyük pay 87,5 milyar lirayla eğitime ayrılmıştır. Bu rakam 2002’ye göre 7 katlık bir artışı ifade etmektedir. Yine, 81 milyar lirayla ikinci önemli pay sağlık hizmetlerine ayrılmıştır. Bu rakam 2002 yılına göre 6 kat fazladır.

Bakınız, 2002 yılında Türkiye'nin toplam bütçesi 119 milyar lira iken 2015’te sadece eğitim ve sağlığa ayrılan kaynak 168 milyar TL olmuştur. Biraz önce arkadaşımızın yaptığı konuşma, herhâlde bu bütçe rakamlarından haberinin olmadığını gösteriyor.

Korunmaya muhtaç çocuklarımız, engellilerimiz, yaşlılarımız başta olmak üzere sosyal hizmetler ve yardımlar için 32,9 milyar lira gibi çok önemli bir pay ayrılmıştır. İşte, AK PARTİ’nin “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” ilkesinin en güzel ispatı bu rakamlardır.

2015’te kamu yatırımlarına 48,4 milyar lira ayrılmıştır. 2002’ye göre 6 kat fazladır.

2015 bütçesinde tarımsal destekler 2002’ye göre 5 kat artarak 10 milyar liraya çıkmıştır. 2013 yılında Türkiye tarıma verilen desteklerde OECD ülkeleri içerisinde 2’nci sırada yerini almıştır.

Geçmişe baktığımızda, ülkemizde 1970’le 1980 arasında 12, 1991-2002 arasında 9 hükûmet değişmiştir. Bu dönemler siyasi ve ekonomik krizlerle geldi ve geçti. 13’üncü bütçesini yapan AK PARTİ dönemi ise güven ve istikrar dönemi olarak daima anılacaktır. Son on iki yılda gelen 9 sandıktan AK PARTİ olarak başarıyla çıktık ve milletimizin önünde hesap vere vere bugünlere geldik ve bir yandan da her türlü vesayet anlayışını kırarak, son dönemde de paralel vesayetle mücadele ederek ve etmeye devam ederek bugünlere geldik.

Elbette AK PARTİ döneminden memnun olmayanlar da var. Bunların başında faiz lobisi geliyor. 2002 yılında faiz giderlerinin bütçe içerisindeki payı yüzde 43 idi, bu rakam 2014’te yüzde 11’e gerilemiştir. Yani, faize verilen 54 milyar lira, 2002’deki yüzde 43 oranı aynen devam etseydi bu yıl 205 milyar lira olacaktı yani bir yılda faiz lobisine 149 milyar lira fazla para ödemiş olacaktık.

Yine, en çok spekülasyon yapılan Türkiye’nin borcuna baktığımız zaman, 2002’de 259 milyar lira borcun millî gelire oranı yüzde 73’tü. Şimdi, 2014’te 571 milyar lira olan borcun millî gelire oranı yüzde 33’tür yani bir yılda 100 liralık gelirimize karşılık 33 lira borcumuz söz konusu ama Avrupa Birliği ortalamasına baktığımızda 100 birim gelirlerine karşılık 90 lira borçları var. 2001 krizi döneminde batan ve TMSF’ye devredilen 21 banka ile kamu bankalarının görev zararlarının Türkiye’ye bugünkü rakamlarla maliyeti tamı tamına 525 milyar liradır. Bu 525 milyar lira aziz milletimizin cebinden çıkmıştır. 525 milyar lirayla 380 tane Cumhurbaşkanlığı sarayı yapılabilir. Bugün Cumhurbaşkanlığı sarayının maliyetini siyaset malzemesi yapanlar bu 380 tane sarayı kimlere hediye ettiler acaba? 2001 krizi sonrası yaşadığımız tüm bu olumsuzluklara rağmen Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığındaki AK PARTİ hükûmetleri döneminde IMF'ye olan 23,5 milyar dolar borç ödenmiştir.

Sayın Ahmet Davutoğlu başkanlığında yapılan 2015 bütçesiyle 2023’e giden yolculuğumuz istikrarlı ve başarılı bir şekilde devam edecektir.

2015 bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, özellikle son dönemde işleri ve iş yükleri daha da artan polislerin ek göstergesinin 3600’e çıkartılması konusunda Hükûmetinizin bir çalışması olacak mı? Varsa 2015 yılı programınız nedir bu konuda?

İkincisi, sözleşmeli er ve erbaşlar, jandarmalar, subay ve astsubaylar konusunda, özlük haklarının ve sosyal hakların iyileştirilmesi ve bunların daimî kadrolara atanmasıyla ilgili bir çalışmanız olacak mı? Olacaksa 2015 yılı programı nedir Hükûmetin?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Erdoğan…

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Yatağan ilçesi Yeşilbağcılar, Yeniköy, Bağyaka ve Menteşe ilçesi, Salihpaşalar Mahallesi’ndeki arazilerin önemli bir kısmı Yatağan Termik Santrali’ne kömür temini için kamulaştırıldı. AKP yetkilileri arazileri kamulaştırılan ailelerin çocuklarına iş sözü verdi, verilen sözlerin çok azı yerine geldi. Şimdi santral özelleştirildi. Verilen sözleri kim, nasıl yerine getirecek ve vatandaşın mağduriyeti nasıl giderilecek?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Demiröz…

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, çözüm mercisi siz olduğunuz için diğer bakanlıklarla olan sorunları da dile getiriyoruz, kusura bakmayın.

İçişleri Bakanlığına defaten sormamıza rağmen yanıt alamıyoruz. Ben il genel meclisinden ve il özel idaresinden emekli olan birisi olarak Bursa özelinde “Büyükşehir yasasıyla kapatılan il özel idarelerine ait taşınır, taşınmaz mallar nasıl, kimlere tahsis edilmiştir?” diye 2 defa sormamıza rağmen yanıt alamadık. Bu konuda bize yardımcı olursanız seviniriz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Akar…

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Bakan, Temmuz 2014 verilerine göre Türkiye’de 10 milyon 795 bin emekli var. Ülkedeki emekli sayısı artarken emeklilerin sorunları da her geçen gün artmaktadır. En büyük sorun emekli aylıklarının düşüklüğüdür. Emeklilerimizin çoğu yoksulluğa hatta açlığa mahkûm edilmiş durumdadır ve birçoğu da ikinci iş yapmaktadır. Türkiye’de 365 euro en düşük emekli aylığı, İtalya’da 1.772 euro, İspanya’da 1.843 euro, Yunanistan’da da 2 bin euro’dur, hani battığını iddia ettiğimiz Yunanistan’da. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, bir de yaşamlarını idare etmek için çalışmak zorunda kalan emeklilerden sosyal güvenlik destek primi kesilmektedir. Bunu kaldırmayı düşünüyor musunuz, emeklilerin bu cezalandırılmasına son vermeyi planlıyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Torlak…

D. ALİ TORLAK (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, soruma cevap alamadığım için tekrarlamak istiyorum: Türk denizciliği 2008 yılından bu yana büyük kriz yaşıyor. Dolayısıyla, Hükûmetiniz o tarihten bu yana denizcilik sektörü için ne gibi önlemler aldı, bu konuda nerelere ne kadar kaynak aktardınız, aktarmadıysanız sebepleri nelerdir, bu konuda 2015 yılındaki planınınız nedir?

İkinci sorum: Denizcilik sektörü bu kadar büyük kriz içindeyken yeni ve genç armatörler Bilal Erdoğan ve Erkan Yıldırım’ın gemilerinin finansı sizce nasıl sağlanmıştır?

BAŞKAN – Sayın Kuşoğlu…

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, bu sefer sadece son beş yılda açılan davaları ve sizin açtığınız davaları, Muhakemat Genel Müdürlüğünce açılan, Hazinece açılan davaları sorsam cevap alabilir miyim acaba?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Korutürk…

OSMAN TANEY KORUTÜRK (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, ben, tekrar, Başbakanlık için satın alınan fakat Cumhurbaşkanına tahsis edildiği anlaşılan uçak konusuna dönmek istiyorum. Siz bu uçağın 185 milyon dolara alınmış olduğunu söylediniz. Bu fiyatın içerisinde Teksas San Antonio’da yapılmış olan tefrişin de bedeli dâhil mi, değil mi? Dâhil değilse, bu bedel nedir?

Bir de bu uçak orada tefriş edilirken güvenlik için gerekli tedbirler alındı mı? Dinleme, izleme, tarassut, vesaire bu uçaktan kolaylıkla yapılabilir mi orada yapılan tefrişten sonra?

Bir husus daha: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına yapılan yeni konutun -böyle, Karagöz dekoruna benzer büyük bir bina yapıldı - bedeli nedir acaba, bir de onu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun, süreniz beş dakika.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Müsaadenizle hem şimdi sorulan hem de önceki seansta sorulan ve cevapları gelen bazı hususları sizinle önce bir paylaşayım. Bursa ilindeki 2/B taşınmazları sorulmuştu, bilgi vereyim.

Bursa ilinde hak sahiplerine satılabilecek toplam taşınmaz sayısı 15.564 adet, hak sahibi sayısıysa 16.530 kişidir. Bunlardan 14.493 adet taşınmaz, 15.555 hak sahibine satılmıştır. Yani, dolayısıyla, burada satılan taşınmazın toplam satılabilir taşınmazlara oranı yüzde 94,1’dir.

Şimdi, ilçelere göre dağılımını da sormuştunuz ama müsaade ederseniz bunu size ileteyim, zaman harcamayayım.

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Tabii, hayhay Sayın Bakanım.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – İkinci olarak, bir önceki soru-cevap seansında özellikle kayıt dışı istihdamla ilgili bazı hususlar gündeme getirilmişti ve çalışanların yüzde 50’sinin kayıt dışı olduğu ifade edilmişti. Bu doğru bir rakam değil. Evet, doğru, 2002 yılında toplam kayıt dışı istihdamın istihdama oranı yüzde 52’ydi ama 2014 Eylül itibarıyla bu, yüzde 35,7’ye kadar düşürülmüştür. Yani, ciddi bir şekilde kayıt dışılıkla mücadele edilmiştir ve kayıt dışı istihdam önemli ölçüde azaltılmıştır ama daha katedeceğimiz mesafe vardır. Ayrıca, kayıt dışı ekonominin millî gelire oranı da 2000’li yılların başında yüzde 33’lerin üzerindeyken bugün yüzde 26,5’e kadar inmiştir ve Avrupa Birliği ortalaması da yüzde 18,5 civarıdır.

Uçakla ilgili Sayın Kuşoğlu’nun sorduğu bir soru vardı. Şimdi, 237 sayılı Taşıt Kanunu’nun 2’nci maddesi uyarınca hava taşıtları kanun kapsamı dışında tutulmuştur. Yani, arkadaşların verdiği bilgi bu çerçevededir. Bu arada, yine, uçakla ilgili sorduğunuz soruya şunu söyleyeyim: Plan ve Bütçe Komisyonundayken bu hususlar gündeme gelince ben Başbakanlığa bunun maliyetini ve hangi kurum üzerinden veya hangi bütçe üzerinden alındığını sormuştum. Orada da “185 milyon dolara Türk Hava Yolları üzerinden satın alınmıştır.” diye bana bilgi verildi ve benim anladığım kadarıyla -ama “check” etmem lazım- toplam maliyeti içeriyor. Yani, sizin bahsettiğiniz sonradan tefrişatı da içeriyor diye biliyorum ama güvenlik konularına ben vâkıf değilim, onu ilgili birimlere sorarsanız daha doğru bilgi alırsınız.

Şimdi, polislerin ek göstergelerine gelince… Değerli arkadaşlar, şu an itibarıyla ek göstergeyi artırmaya yönelik bir çalışma yok ama şunu söyleyeyim: Bugün, polis memurlarımızın, hangi kademede, hangi derecede olduğuna bağlı olarak 1/4’ten 9/2’ye kadar maaşları nominal olarak yüzde 296 ile yüzde 320 arasında artmıştır. Minimum artış yüzde 296, maksimum artış yüzde 321. Ocak 2003-Kasım 2014 döneminde enflasyon ise yaklaşık yüzde 183 yani nereden bakarsanız bakın, polisimizin durumunda ciddi bir iyileşme vardır.

Yine, emeklilerimizin maaşlarına ilişkin bir soru vardı. Tabii ki imkânlar ölçüsünde biz refahı emeklilerimizle paylaşacağız ve bu yönde de aslında çok önemli mesafe katetmişiz. Bakın, sadece bilginiz olsun diye söylüyorum: SSK emekli aylığı 257 liraymış 2002 yılı sonunda, şu anda 1.047 lira ve artış oranı yüzde 307. Bu dönemde enflasyon yüzde 183.

Yine, tarım BAĞ-KUR emeklisi 66 lira alıyormuş, 634’e çıkmış; artış oranı yüzde 863, reel olarak yüzde 240 artmış. Esnaf BAĞ-KUR emeklisi yine, 149 lira alıyormuş, 849’a çıkmış Temmuz 2014 itibarıyla; yüzde 471 civarında artış var, reel olarak yüzde 102.

Memur emekli aylığı, burada da 377 liradan yine, 1.312 liraya çıkmış ve yüzde 248’in üzerinde bir artış söz konusu.

Dolayısıyla, tabii ki imkânlarımızın artınca bu maaşlar da artacak. Bu çok açık ve net olarak… Ama İngiltere’de kişi başına millî gelir takdir edersiniz ki Türkiye'nin çok çok üstündedir. Dolayısıyla, o çerçevede bakmak lazım bu maaşlara. Türkiye’de hakikaten…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Çok teşekkür ederim, beş dakika verdiniz.

BAŞKAN- Sayın Bakan, cevapları bitirin ki bundan sonraki maddede sayın milletvekilleri soru sormayacaklar.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Tamam.

Dolayısıyla, imkânlarımız çerçevesinde, biz, refahı, geliri, bütçeden ilave imkânı hem emeklimizle hem de çalışanımızla paylaşmışız, rakamlar açık ve net olarak ortadadır.

Şimdi, denizcilik sektörüyle ilgili ısrarlı bir soru geliyor, ben de bilgi notu istedim. Çünkü gelene kadar...

Şimdi, değerli arkadaşlar, 2004 yılından itibaren -ilk defa bizim Hükûmetimiz döneminde- denizcilik sektörüne ÖTV’siz yakıt desteği veriyoruz. Bu yıldan, yani 2004 yılından bu yana, günümüze kadar vazgeçilen ÖTV, denizcilik sektörü için 4,1 milyar liradır, bu birinci kalem.

Son üç yıla baktığımızda, bu miktarları da vereyim ben: 2012’de 517,5 milyon lira, 2013’te 613,3 milyon, 2014 Ocak-Ekim döneminde ise 477,4 milyon lira. 2004 yılında yürürlüğe giren 5266 sayılı Kanun’la Türk uluslararası gemi siciline kayıtlı gemilerin ve yatların devrinden ve işletmesinden elde edilen kazançlar gelir ve kurumlar vergisinden istisna edilmiştir.

Ayrıca, deniz yoluyla yük ve yolcu taşımacılığına yönelik yatırımlar öncelikli yatırım olarak 5’inci bölgeye sağlanan destek ve teşviklerden yararlanmaktadır. Bu destekler sayesinde, denizcilik sektöründe 2003 yılında 190 milyon ton olan limanların yükleme kapasitesi 385 milyon tona ulaşmıştır. 2002 yılında 37 olan tersane sayısı 73’e yükselmiştir. Ayrıca, 50 tersanenin de yapımı devam etmektedir. Deniz ticaret filomuz, 2003 yılında 8,8 milyon dwt kapasiteye sahip ve 19’uncu sırada iken, 2014 yılında 30,4 dwt kapasitesiyle 6 basamak ilerleyerek dünyada 13’üncü sıraya yükselmiştir.

Ayrıca, şunu da hatırlıyorum: Bir ara gemilerin kendisi teşvik kapsamında değildi ve o nedenle de bir incelemeye tabi tutulmuştu, Mecliste bu konuda da o sorunu çözdük ve gemilerin kendisine de teşvik verilmesi imkânı sağladık.

Şahıslara ilişkin sorulara…

D. ALİ TORLAK (İstanbul) – Sayın Bakan, 100 bin kişiden 17 bin kişiye düştü. Bu sektörle ilgili istihdamı devam ettirmek…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, değerli arkadaşlar, siz bana hangi destekleri verdiğimizi sordunuz, ben bütün destekleri sıraladım.

Şimdi, öbür arkadaşların soruları da var, onlara geçeyim.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

D. ALİ TORLAK (İstanbul) – Benim ikinci sorum da var Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – İkinci sorunuza gelince… Şöyle, şahıslarla ilgili yorum ve değerlendirmede bulunamam.

D. ALİ TORLAK (İstanbul) – Bir fikir üretebilirsiniz Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Fikir üretemem değerli arkadaşlar.

D. ALİ TORLAK (İstanbul) – Üretirsiniz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Şimdi, Yatağan’da arazi kamulaştırması, işte, verilen sözler… Takdir edersiniz ki, yöneticilerin veya şahısların verdiği sözler devleti bağlamaz yani ne tür sözler verildi bilmiyorum.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – İş sözü verildi, iş sözü.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Burada devlet, kanunlar çerçevesinde çalışır, sistem neyi gerektiriyorsa o yapılır.

Değerli arkadaşlar, bu özelleştirmeler üretimi artırmaya yöneliktir. Türkiye’de enerjide dışa bağımlılık vardır. Bakın, Türkiye’de biz her yıl… Bakın, bu sene içerisinde 56 milyar dolarlık enerji ithal etmişiz.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Santral zaten çalışıyordu Sayın Bakan, yani değişen bir şey yok ki.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Hayır, şöyle: Şimdi, santrali biz özel…

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen sorulara cevap verin.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) - …sektöre devrettiğimizde özel sektör bu yatırımları yenileyip daha büyük üretimde bulunduğunda Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığı azaltılacaktır.

Yine, “İçişleri Bakanlığına soru sordum, taşınır taşınmaz mallar kime tahsis edildi?” diye. Eğer Milli Emlak üzerinden bunlar yapıldıysa bunların listesini çıkartır bilgisini veririm ama şu an itibarıyla önümde bir bilgi yok.

Emeklilerle ilgili soruya cevap verdim.

Türk denizciliğine ilişkin soruya cevap verdim.

Ha, şurada, Muhakematın açtığı dava sayısı gelmiş, Sayın Kuşoğlu’nun sorusu… Bakanlığımız tarafından genel ve özel bütçeli…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sorulan sorulara cevap verin, bitirelim Sayın Bakan, lütfen.

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Bundan sonra soru yok Sayın Başkan, onun için…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Var, var, bir soru daha var.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan, çok naziksiniz.

Tekrarlıyorum: Bakanlığımız tarafından hem merkezî yönetim hem de özel bütçeli idareler adına takip edilen tüm dava ve icra -icra da dâhil buna- dosya sayısı 2014 Eylül sonu itibarıyla 613.977 adettir.

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Oylamaya sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

13’üncü maddeyi okutuyorum:

Gelir ve giderlere ilişkin diğer hükümler

MADDE 13- (1) 22/2/2005 tarihli ve 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 51 inci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi ile 3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanununun 68 inci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi uyarınca il özel idareleri ve belediyelerin ileri teknoloji ve büyük tutarda maddi kaynak gerektiren altyapı yatırımlarında Kalkınma Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kabul edilen projeleri için yapılacak borçlanmalar, 5302 sayılı Kanunun 51 inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi ile 5393 sayılı Kanunun 68 inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi kapsamında hesaplanan faiz dâhil borç limitinin hesaplanmasına dâhil edilir. Ancak, il özel idareleri, belediyeler ve bunların bağlı kuruluşları ile sermayesinin yüzde 50’sinden fazlasına sahip oldukları şirketler tarafından Avrupa Birliği ile katılım öncesi mali iş birliği çerçevesinde desteklenen projelerinin finansmanı için yapılan borçlanmalar, çok taraflı yatırım ve kalkınma bankalarından doğrudan veya İller Bankası Anonim Şirketi aracılığıyla yapılan borçlanmalar ile SUKAP kapsamında yürütülecek işler için İller Bankası Anonim Şirketinden yapılan borçlanmalarda söz konusu borç stoku limitine uyma şartı aranmaz.

(2) Türkiye İhracat Kredi Bankası Anonim Şirketinin politik risk kapsamında yapacağı tahsilatın ve Bankanın faaliyet kârlarından Hazineye tekabül eden temettü tutarlarının ve olağanüstü yedek akçelerinin tamamı veya bir kısmı, Bankanın politik risk alacağına mahsup edilebilir. Söz konusu mahsup işlemlerine Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan; mahsup işlemlerini Hazine Müsteşarlığının teklifi üzerine mahiyetlerine göre ilgili Devlet hesaplarına kaydettirmeye ve bu işlemlere karşılık gelen tutarları bir yandan bütçeye gelir, diğer yandan da Hazine Müsteşarlığı bütçesinin ilgili tertibine ödenek kaydetmeye Maliye Bakanı yetkilidir.

(3) 2006 yılından önce katma bütçeli olan idarelerden 5018 sayılı Kanunla genel bütçe kapsamına alınanların ilgili mevzuatında belirtilen kurum gelirleri, genel bütçe geliri olarak tahsil edilir.

(4) 4/12/1984 tarihli ve 3096 sayılı Türkiye Elektrik Kurumu Dışındaki Kuruluşların Elektrik Üretimi, İletimi, Dağıtımı ve Ticareti ile Görevlendirilmesi Hakkında Kanun kapsamındaki tabii kaynakların ve tesislerin işletme haklarının devrinden elde edilen gelirlerin tamamı genel bütçeye gelir kaydedilir.

(5) 31/12/2014 tarihi itibarıyla, Türk Standartları Enstitüsünün Türk Lirası ve döviz cinsinden kasa ve banka bakiyesinin Türk Lirası tutarı ile sahip olduğu tahvil, bono ve diğer menkul kıymetlerin değerinin Türk Lirası toplamının 100.000.000 Türk Lirasını aşmayacak kısmı, TÜBİTAK, KOSGEB ve Gebze Teknik Üniversitesinin Muallimköy Teknoloji Geliştirme Bölgesi Yönetici Şirketinin sermaye artırımlarına payları oranında katılmaları amacıyla, 2015 yılı Şubat ayı sonuna kadar bu idarelerin Merkez Muhasebe Birimleri hesaplarına aktarılır. Aktarılan bu tutarlar söz konusu İdarelerin (B) işaretli cetvellerine gelir ve münhasıran sermaye katılımına ilişkin ihtiyaçlarını karşılamak üzere (A) işaretli cetvellerine ödenek olarak kaydedilir. Bu fıkranın uygulanmasına ilişkin her türlü tedbiri almaya ve sorunları gidermeye Maliye Bakanı yetkilidir.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ensar Öğüt, Ardahan Milletvekili.

Buyurun Sayın Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar)

(Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün üzerinde süt ve çay olan tepsiyle kürsüye çıkması)

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ensar Bey çaycılığa başlamış.

BAŞKAN – Sayın Öğüt, bu yaptığınız doğru değil. Bunu basın toplantısıyla yapabilirsiniz, lütfen ama. Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi.

MURAT YILDIRIM (Çorum) – Ya, kitap götür, defter götür...

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; bütçeyi görüşüyoruz, bütçede hesap yapacağız.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öğüt.

CHP GRUBU ADINA ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Tayyip Erdoğan da çay-simit hesabı yaparak Başbakan oldu. Biz de süt-çay hesabı yapacağız.

BAŞKAN – Ama doğru olmadığını söylüyorum, buyurun, yapın.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına 2015 bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, bu hesaba girmeden önce…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ya, üç dönemdir buradasın, aynı şeyleri söylüyorsun.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Sayın Kacır, gıcıklık yapma.

Önce Sarıkamış şehitlerini yıldönümü nedeniyle saygıyla anıyorum.

Değerli arkadaşlar, Sayın Maliye Bakanı keşke kaçmasaydı, gitmeseydi daha iyi olacaktı. Muhtarlarımız şu anda…

BAŞKAN – Sayın Öğüt, bu cümle doğru değil. Sayın Bakana niye bu tabiri kullanıyorsunuz “Kaçtı.” diye?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Ya, Sayın Bakan ben kürsüye çıktığım zaman gitti. Ben ona söyledim, hesap yapacağım…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sabahtan beri buradaydı, sen burada mıydın sabahtan beri?

BAŞKAN – Buradan ayrılması… İnsani ihtiyacı vardır. Bunu karşılamaması mı gerekir? Lütfen yani.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, siz nereden biliyorsunuz kaçıp kaçmadığını?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Sayın Başkan, benim zamanımı almayın lütfen.

BAŞKAN – Bir bakana, bir sayın milletvekiline bu şekilde hitap etmeniz doğru değil yani lütfen.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Sayın Bakan o zaman burada olsaydı… Neyse, tutanaktan okur, peki.

Şimdi, muhtarlarımızın maaşı yetmiyor, BAĞ-KUR’u ödeyemiyorlar. Muhtarlarımızın maaşlarında iyileşme istiyoruz. Ardahan’a havaalanı istiyoruz; havaalanı şart çünkü uluslararası bir havaalanı olacak Ardahan’daki.

Değerli arkadaşlar, Ardahan Gençlik Platformu ve Göle Gençlik Platformu var; onlara buradan selam, saygılarımı sunuyorum.

Sayın Bakanım, gençlerimiz evlenemiyor. Doğu Anadolu’da gençlerimiz, gençlik orada vatanı bekliyor, bayrağı bekliyor. Evlenen gençlerin masraflarını devlet karşılasın; hakikaten çocuklarımız evlenemiyorlar.

İkincisi: En önemlisi, değerli arkadaşlar, Doğu Anadolu’da şu anda eksi 30-40 derecede esnaf siftah yapmadan dükkân açıp kapatıyor. Bu esnafımız da… Ben rakamlar vereceğim, Sayın Maliye Bakanı burada olsaydı diye onun için dedim. Kars’ta 2002’de 3.698 esnaf varmış, 2014’te 3.191’e inmiş, yani eksilmiş; Ardahan’da 2002’de 1.424 tane esnaf varmış, 2014’te 1.161’e inmiş; Iğdır’da 5.638’den 2.800’e inmiş. Yani, esnaf mükellefi olan insanlar göç etmiş, orada yok. Onun için, esnaftan vergi alınmasın veya yüzde 50 az alınsın, ÖTV ve KDV alınmasın; bunu istirham ediyoruz, kötü bir şey mi söylüyoruz? Orada esnaf vergisini ödeyemiyor, kirasını ödeyemiyor, çekini, senedini ödeyemiyor, esnaf perişan, siftah yapamıyor karda kışta.

Şimdi, bakın arkadaşlar, Türkiye geneline ve Ardahan geneline baktığımız zaman camilerimiz ve cemevlerimiz var. Camilerimiz ve cemevlerimizde büyük sıkıntı var. Yakacak ve elektrik parasını devletin ödemesi lazım, ödemiyor. Ben imamlarla konuştum, herkes diyor ki: “Biz iki haftada bir cemaatten para topluyoruz, bu paralar yetmiyor. Cemaate yüzümüz kalmadı.” Ayıptır, koskoca devlet, eğer saray yapmasını biliyorsa caminin de, cemevinin de yakacağını, elektrik parasını versin. Kötü bir şey mi diyoruz kardeşim?

ÖZDAL ÜÇER (Van) – O zaman Diyanet İşleri Başkanına araba almasınlar.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Evet. Saray yapacağınıza caminin elektriğini ödeyin kardeşim.

Değerli arkadaşlar, Ardahan Üniversitesi, Kars Üniversitesi ve diğer üniversitelerde, Ardahan Üniversitesinde eleman dışarıdan alınıyor. Ardahan’da işsiz çocuklar kahvede boş oturuyor, Ardahan Üniversitesi eleman alamıyor, niye? Maliye Bakanı para gönderemiyor. Para gönderdiği zaman da Ardahan Üniversitesi dışarıdan adam alıyor. Ya, Ardahan’da oturanlardan niye almıyorsun? Ardahan’da oturuyor, kışını, soğuğunu, karını, zemherisini çekiyor, oradaki gençleri niye işe almıyorsunuz?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Alsınlar. Niye almıyorlar?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Bunu sizden rica ediyorum, değiştirin, KPSS’den de, diğer şeyden de Ardahan’da oturanlardan alın.

Değerli arkadaşlar, okullarımızda taşımacılık şu anda… Ardahan’da kar yağmış, üç aydır, dört aydır milletin parasını vermiyor devlet. Ya, böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar? Her yere gelince harcıyorsunuz, taşımacılığa gelince -öğrenci taşıyor çocuk- parasını vermiyorsunuz. Araçlarına mazot alamıyor insanlar.

Göle’ye askerî birliğin gelmesi lazım, orman müdürlüğünün geri gelmesi lazım. Göle’de bir hastane var, 2011’den beri yapılıyor, bitmedi. Bir tane müteahhide vermişler, o da başkasına vermiş. Samimi söylüyorum, müteahhidin Göle’de takmadığı adam, dolandırmadığı adam kalmamış, esnaf orada perişan. Lütfen, sizden rica ediyorum, TOKİ el koysun, orada teminatına el koysun, Göle’deki esnafın parasını ödesin.

Çıldır’da Aktaş Kapısı açılsın.

Kars-Tiflis demir yolu… Kars-Tiflis demir yolu yapılırken dinamit patlatıyorlar, samimi söylüyorum, evler yıkılıyor. Yukarıcambaz, Aşağıcambaz, Damlıca ve Karakale, Taşdeğirmen köylerimizin evleri yıkılıyor. Mahkemeye vermişler. Ya bu evleri yapın ya da orada dinamit atmayın. Dinamit atıp da yol yapıyorsan ve vatandaşın evi yıkılıyorsa, lütfen devlet yardım etsin, bu insanların evleri yapılsın arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, Hanak’ta bir doğal gaz istasyonu var, etrafı kirletiyor. Ya, doğal gaz verin diyoruz, bizim Hanak ilçesinden geçiyor, dibinde, Hanak’a doğal gaz vermiyorlar, Posof’a, Damal’a doğal gaz vermiyorlar. Yunanistan’a doğal gaz veriyorlar, bize vermiyorlar ya. Böyle bir zulüm olmaz ya.

Evet, Damal’a gelince… 1938’de Damallılar askerî birliğin binasını yaptılar, kazma, kürek ellerinde, suyu getirdiler ve orada, samimi söylüyorum, o binaları yaptılar, daha sonra AKP geldi, o askerî birliği oradan kaldırdı. Damal’daki esnaf perişan oldu. Biz binaları yaptık, Damallı gitti yaptı, alın terini döktü, 5 kuruş para almadan, 1938’de o binaları biz yaptık. Sizden rica ediyorum ya, askeri gönderin, orada Damallı esnaf kazansın kardeşim, kötü bir şey mi olur? Sınırda bekçilik yapıyoruz.

Değerli arkadaşlar, elektrik arızaları ekibi var Damal’da, onu aldılar, başka yere gönderdiler, Damal’da sık sık elektrik kesiliyor ve elektrik tamiratı yapılamıyor. Bu ekibin de geri gönderilmesini istiyoruz.

Posof, Posof’ta arkadaşlar, 59 bin hektarı yaban hayat bölgesi ilan ettiler. Posof’un zaten 64 bin hektar yeri var, 5 bin hektar Posofluya kalıyor. Ya, Posoflu burada tarım mı yapacak, hayvancılık mı yapacak? Bu anlamda rica ediyoruz, bu doğal hayatı yeniden değerlendirsinler. Artı, Posof Tüneli yani Ilgar Dağı’nın Tüneli mutlak surette yapılsın ve Türkgözü Kapısı çalışsın.

Değerli arkadaşlar, şimdi gelelim hesaba. Evet, bu 1 litrelik süt. Bu süt 1 litre Sayın Bakanım. Burada da 10 tane bardak var, 1 tane de çay var. Bu 1 litrelik sütten tam 10 bardak süt çıkıyor, tam 10 bardak, şimdi burada, zaten yapacağım. Bu 10 bardak sütü verirseniz 1 bardak çay alabiliyorsunuz, bu Anadolu’da. Yani çay 1 lira Anadolu’da, burada 10 kuruşa geliyor süt. Şimdi, ne oluyor o zaman biliyor musunuz? 10 tane süt…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ardahan’da kahvelerde süt mü var, çay mı var?

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Çay içtiğin yerde o bardakta süt kaç lira?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Arkadaşlar, şimdi, bakın, müsaade eder misiniz…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ensar Bey, Ardahan’da kahvede çay mı içiliyor, süt mü?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Ben sana konuşmuyorum, Genel Kurula konuşuyorum. Arkadaşlar, bu süt, bu da çay. Bu 10 kuruş, bu 1 lira.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ardahan’da kahvede çay içerlerse…

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Bak, şimdi, dinle ama Anadolu’da 1 lira, İstanbul’da, Ankara’da alışveriş merkezlerinde bu çay 3 lira. Yani, o zaman ne oluyor biliyor musunuz? 30 lira çay, 1 lira süt.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sen şimdi bak, köy kahvesinde çay yerine süt içir, bu problem çözülür.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Bakın arkadaşlar, buradaki hesabı yaptığınız zaman 10 bardak süt verirseniz 1 bardak çay alıyorsunuz Anadolu’da.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) - Bizim kahvelerde süt çayla aynı.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - İstanbul’da 30 bardak süt verirseniz 1 bardak çay alıyorsunuz ama başka lüks yerlerde 5 lira çay, 50 bardak süt vereceksin ki bir bardak çay alasın.

Değerli arkadaşlar, Maliye Bakanı bu hesabı yaparak mı siz bu bütçeyi yaptınız? Şimdi bakın, şunu söyleyeyim: Bu ne biliyor musunuz? 1950’de…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Meclis kafesinde süt iç bakalım…

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Bir dur… Bir dur…

1950’de Amerika bizi kandırmak için bir süt tozu gönderdi. Dedi ki: “Siz araba, uçak yapmayın kardeşim, gerek yok, tarım ülkesisiniz.”

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Meclis kafesinde süt iç bakalım, çaydan ucuz mu?

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Gümüşhane’de organik süt var ağabey.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Bakın, ne oldu biliyor musunuz? “Tarım ülkesi” dediler. Tamam, şimdi tarım ülkesi olduk ama Amerika bu defa dedi ki: “Ben süt tozuna devam ediyorum, olmadı, gelip hayvanı da benden alacaksın.” dedi.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Yok, yok, organik süt var.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Arjantin’den gidip hayvan alıyoruz lan! Ne konuşuyorsun sen? Neden bahsediyorsun?

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Niye kızıyorsun?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Hayvan etini bile, kendi hayvan etimizi bile yemiyoruz. Domuzla beslenmiş hayvan eti yediriyorsun, gelmiş burada konuşuyorsun. Ayıptır sizin yaptığınız! Şu anda ithal hayvan geliyor. Yani diyor ki: “Şimdi, kardeşim, süt tozu gönderdim, uçak yaptırmadım, araba yaptırmadım ama -ne yapıyordum- şimdi geleceksin, hayvanı da benden alacaksın, ben daha ucuza hayvan veriyorum, köylünü batıracaksın, çiftçini batıracaksın.” Bu anlamda bunu protesto ediyoruz ve diyoruz ki köylümüzü, çiftçimizi kalkındıralım, ithalatı durduralım. Köylümüz kalkınsın ki ülke kalkınsın, başka türlü köylü milletin efendisi olmuyor.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Kahvelerde süt içelim.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sen şimdi sabahleyin kahvaltıda çay mı içiyorsun, süt mü?

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Hepsini içiyorum.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Doğru söyle! Süt mü içiyorsun, çay mı sabahleyin?

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Ben tereyağı da yiyorum, süt de içiyorum.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Hep beraber süt içersek çözeriz.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Ben de sana onu söylüyorum. Hah, şimdi omega 3’lü et yediğin belli oldu!

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz isteyen Özdal Üçer, Van Milletvekili.

Buyurun Sayın Üçer. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sizleri grubumuz adına saygıyla selamlıyorum.

Aslında iki yönlü değerlendirilmesi gereken bir konu. Ben de bir önceki hatibin süt ve çay betimlemesi üzerine konuşmak istiyorum. Aslında ülkemizde insanlar hem süt içebilmeli hem de çay içebilmeli. Süt ve çay içebilmenin ve hatta doğal içeceklerin çeşidini ve miktarını artırabilmenin hesabını yapmamız lazım. Birini biriyle mukayese etmek, birini birine göre değerli kılmak yerine değişik coğrafyaların değişik üretim biçimlerini geliştirebilecek bir bütçeyi hazırlama konusunda tartışalım.

Bence, Ensar Bey bu konuda iyi bir tartışma zemini oluşturdu. Bunun üzerinden tarım politikasını tartışabiliriz. Tarım ekonomisini, tarım bütçesini tartışabiliriz.

Tabii, çocuklar sağlıklı büyüsün deniyor, süt içsin deniyor, çocuklar okula gitsin diye sabahın beşinde kaldırılıyor. E, sabahın beşinde kalkan çocuk süt içebilir mi? Peki, sabah beşte çocuklar niçin okula gitmek için kalkıyor? Çünkü yeterince okul yok, okullar sabahçı-öğlenci oluyor. Milyonlarca, milyarlarca liralık eğitim bütçesi büyüdü, büyüdü, büyüdü, çocukların gideceği bir okul yok. Aynı okulu, aynı sırayı 2 öğrenci kullanıyor.

Şimdi, Avrupa Birliği tarım politikası gereği, siz, Ziraat Bankasına hayvancılık yapmak üzere bir kredi başvurusunda bulunuyorsunuz, diyorsunuz ki: Benim ahırım var, hayvancılık yapacağım, süt sığırcılığı yapacağım şu kadar kredi istiyorum. Ziraat Bankası sizin kredi başvurunuzu kabul etmiyor ya da TKDK kabul etmiyor, ilgili kurum. Neden? İşte hayvanın yaşam alanı dar diye. Ahırınızın metrajı dar diye sizin ineğiniz için kredi vermiyor. Niye? İneğin yaşam hakkı düşünülüyor. Tamam, bu çok doğal, ekolojiyi koruyan insanlar olarak biz bunu kabul ediyoruz.

Peki, 50 kişilik sınıflarda öğrencilerin yaşam alanının hesabını neden yapmıyor bu ülke? Bu maliye, neden 50 kişilik öğrenci sınıflarının teneffüs ortamını düşünmüyor? Sağlıklı nefes alamıyor, çocuklar sağlıksız ortamda büyümezler, sağlıklı eğitim almazlar, iyisi mi biz onlara okul yapalım diye düşünmüyor? Çünkü düşünmez. Niye? Karakol yapması lazım. Milyarlarca liralık ihalelerle ve doğrudan temin ile ihale yaparak kendi yandaşlarına karakol ve kalekol yapması gerekiyor. Bunu ne zaman yapması gerekiyor? Savaş ortamında değil. Tam da çözüm ortamının tartışıldığı, artık silahların devre dışı kaldığı, savaş politikalarının devre dışı kalması gerektiği bir süreçte “Gerillalar silahı bıraksın, gerillalar geri çekilsin, barış olacak.” diye anlaşmanın, barışmanın yapıldığı, tartışıldığı bir dönemde, hurra, milyarlarca lira örtülü ödenekler, örtüsüz ödenekler savaşa harcansın. Savaşa bütçenin olduğu, bombalara milyar dolarların harcandığı bir ülkede siz ne yaparsanız yapın tarım ekonomisini düzeltemezsiniz, eğitim ekonomisini düzeltemezsiniz, sağlık ekonomisini düzeltemezsiniz çünkü, sizin harcamanız gereken milyarları kazanması gereken özel şirketler var uluslararası kaynaklı.

Özelleştirme yapılıyor, eğitim özelleştiriliyor, eğitimin parası devlet tarafından veriliyor ama öğrenci başı 3 bin lira, 4 bin lira özel okula veriliyor. Madem sen öğrencine bu kadar harcama yapabiliyorsun devlet okuluna harca. Devlet okuluna harcadığın zaman sen kamusal alana yatırım yapmış oluyorsun ama özel okula yatırdığın zaman cemaate… Peki, “Cemaat, cemaat…” deniyor, burada hiç kimse kusura bakmasın, MHP iktidar döneminde de, CHP iktidar döneminde de, AKP iktidar döneminde de Gülen cemaatinin okulları otuz yıldır dünyanın her tarafında devletin parasıyla yapılıyordu, kimse gıkını çıkarmıyordu ve burada bir öz eleştiri vermek lazım. Çocuklar özel okullara yönlendirilirken, bazı şeylerin tartışması yapılırken cemaatçi savcılar, hâkimler KCK operasyonu yapıp bizim okul çağındaki çocuklarımızı terörist ilan ediyor ve onları vuruyordu.

Şimdi, bunların ekonomik boyutuyla tartışılması lazım. Şimdi, böyle bir durumda bu ülkede ekonomi tartışılacaksa sadece rakamlarla değil, sadece milyarlar… İşte “Efendim, öğretmenin on yıl önce maaşı 400 liraydı da, şimdi 2.500 lira oldu.” “On yıl önce 400 lirayla ne alınabiliyordu, bugün 2.400 lirayla ne alınabiliyordu?”yu karşı karşıya koyun, enflasyon var mı yok mu görürsünüz. On yıl önceki, yirmi yıl önceki 5 lirayla bugünkü 55 liranın aynı olmadığını herkes bilir ama rakamsal büyüme ekonomik büyüme demek değildir, refah düzeyinin artmış olması demek değildir.

Bu ülkede Millî Piyango diye bir tesis var ve Millî Piyangodan milyarlarca lirayı kazanan çok insan o kadar parayı kazanmış olmasına rağmen, sefalet içinde yaşamaya devam ediyor. Neden? Çünkü bir ekonomi bilincine sahip olmadığı için. Yani haydan gelen huya gitmiş. Türkiye ekonomisinde de haydan gelen huya gittiği için çocuklar sağlıklı okullarda eğitim göremiyorlar.

Tarım politikasında iyi bir tarım ekonomisi geliştirilemiyor. Çiftçiler memnun değil, üreticiler memnun değil. Tarımda deniliyor ki: “Ülkemizde büyükbaş, sığır sayısı artmış.” E, artmış da büyükbaş, sığır sahibi sayısı azalmış. Eskiden herkesin 2-3 tane ineği vardı, şimdi 2-3 kişinin 3 bin-5 bin tane ineği var. Şirketler aracılığıyla sınır ticareti yapılıyor.

Bu ülkede, arkadaşlar, bir kuş gribi hikâyesi uyduruldu, tavuk gribiyle insanların tavukları boğazlatıldı, likit yumurta satıldı bu millete. Kuru fasulyenin faydalarından bahsedilerek insanlar et yemekten alıkonuldu; YİBO’larda çocukların vitamin, protein ihtiyacı kuru fasulyeden, nohuttan karşılandı ama birileri çocuklarına et entegre tesisleri kurdu ve bu ülkede yetiştirilen en güzel etler Avrupa’ya sucuk, sosis, salam diye ihraç edildi ucuz maliyetle.

Balıkesir’de domates üreten kişi ile Antalya’da seracılık yapan kişi memnun mu yaşamından? Hayır ama Balıkesir’de yer altı kaynakları için şirket kuran ya da Ermenek’te maden şirketi kuran siyasi iktidar yanlısı yaşamından mutlu, madende göçük altında kalan maden işçisinin çocukları evsiz barksız. Emeği veren Ermenek’teki madenci ama saltanatı süren… Gerek yok söylemeye, herkes biliyor. Herkes artık “Kral çıplak.” demeyi bilmeli. Yani bir çocuk mu çıkıp bağırmalı? Yani burada herkes neyin ne olduğunu biliyor.

Antalya’da sera üretiminden geçimini sağlayan çiftçiler, bir dolu yağıyor, perişan oluyor, tarım ya da devlet ekonomisi onların zarar ziyanını karşılayamıyor. Ama bir ortağı Kürt, bir ortağı Türk, bir ortağı İsrailli, bir ortağı bilmem Amerikalı, uluslararası şirketler tarafından yönetilen 5 yıldızlı, 7 yıldızlı oteller zincirinin sahipleri yan gelip ahkam kesiyorlar. Sahiller satılıyor; uluslararası şirketlere, yabancı sermayeye satılıyor, biz “Kürdistan’da özgürlük olsun.” diyoruz, biz terörist oluyoruz, vatan düşmanı oluyoruz ama sahilleri parsel parsel yabancı sermayeye satanlar milliyetçi oluyor, vatansever oluyor.

Yani bu ekonominin halk faydasına olmadığını herkes biliyor. Ama bu siyasetin de millet ve halk faydasına olmadığını, artık gerçekçi bağlamda birtakım şeyleri çok ciddi manada tartışmanın gerekliliğini ifade etmek lazım. Birlikte olmak için ne yapmalıyız, birbirimizi nasıl kucaklayabiliriz, nasıl kabul edebiliriz, dilimizi nasıl yaşatabiliriz? Kültürümüzü yaşatabiliriz. “Ne mutlu Türk’üm diyene.” deyip de insanları kandırmanın bir anlamı yok. Türk olup da Antalya’da 7 yıldızlı otelde komilik yapan adam, onun patronu Kürt’ten daha mutsuz. Yani 7 yıldızlı otelin, cemaat bağlantılı, devlet destekli “Kürt” diye bilinen patronu “Türk” diye komilik yapan adamdan daha mutlu.

Biz niye bir milleti kandırıyoruz, yoksulluk ve sefalet içinde boğuyoruz, ondan sonra onları milliyetçi söylemlerle birbirine kırdırmaya çalışıyoruz. Bu ülkede Kürtler de Türkler de Lazlar da Çerkezler de Ermeniler de Asuriler de Araplar da, herkes birlikte yaşamalı. Bunu yaşayabilmek için de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – …gerçekçi zeminde, özgürlükçü ve demokratik bir yaklaşımla bütçe düzenlenmelidir.

Biz özgürlüğü ve demokrasiyi yaşatmadığımız müddetçe, rakamlarla oluşturulan bütçelerin sadece sermayedarlara faydası olur, üçkâğıtçılara faydası olur, halka faydası olmaz.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, birleşime beş dakika ara veriyorum sayın milletvekilleri.

Kapanma Saati: 19.58

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.01

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Muharrem IŞIK (Erzincan), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, aynı zamanda şahsı adına söz isteyen Alim Işık, Kütahya Milletvekili.

Konuşma süreniz on beş dakikadır.

Buyurun.

MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın son maddesi olan 13’üncü madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ve şahsım adına söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi ve bizleri izleyen tüm vatandaşlarımızı bir kez daha saygıyla selamlıyorum.

Yaklaşık on gündür bu yüce Mecliste tüm bütçeyle ilgili müzakereleri hep birlikte yaptık. Bazı arkadaşlarımız bütçenin çok iyi bir bütçe olduğunu, Türkiye’yi şaha kaldıracak bir bütçe olduğunu savundu. Bazı arkadaşlarımız doğal olarak “Hayır, böyle değil. Sizin dediğiniz gerçeği yansıtmıyor, bu bütçenin şu hataları, şu eksiklikleri var.” diye uyarılarını yaptılar. Yine, partilerimiz gruplar olarak yazılı ve sözlü her türlü uyarısını yaptı. Kanun tasarısında, muhalefet şerhlerinde dikkat çekilen noktalar altı çizilerek yazıya döküldü. İnanıyorum ki müzakereler sırasında milletvekillerinin iktidarıyla muhalefetiyle burada yansıttığı her türlü görüşü ilgili bakanlarımız, kurum temsilcilerimiz, kurum yetkililerimiz ve bürokratlar not ettiler. İnşallah 2015 genel seçimlerine kadar Hükûmet iş başında bu bütçeyi doğru yönetir ve milletimizin daha rahat bir çalışma ortamına kavuşmasına katkı yapar diye dileklerimi ileterek sözlerime başlamak istiyorum.

Ancak, bilindiği gibi bütçenin gelir ve gider olarak ikiye ayrılan temel bileşenlerinden gelirin gidere eşit olması hâlinde bir denk bütçeden söz edilir. Gelirler eğer giderlerden fazlaysa bütçe fazlasından söz edilir. Giderler gelirlerden fazlaysa da bütçe açığından söz edilir. Ne yazık ki bu bütçe de son söylediğim, bütçe açığı veren bir bütçedir. On iki yıl boyunca diğer bütçelere benzer şekilde bu bütçe de açık veren bir bütçe olarak yüce Meclisin huzuruna gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, hükûmetlerin hazırladığı bütçelerdeki temel amaç, milletimizin refah düzeyini artırmaktır. Ancak, ne yazık ki aynı hükûmetin örneğin geçen yılki bütçesi ile bu yılki bütçesine baktığımızda Sayın Maliye Bakanının oluşturduğu tablolarla geçen yıla göre milletimizin geriye gittiği bir bütçenin olduğunu o rakamları kullanarak sizlere birkaç örnekle açıklamak istiyorum: Örneğin, en düşük memur aylığıyla 2013 yılı Kasım ayında bir vatandaşımız 650 kilogram ekmek alabilirken, 2014 yılında yüzde 10 azalarak 603 ekmek alabilir duruma gelmiştir. Yine, 2013 Kasım ayında vatandaşımız aldığı parayla 394 kilogram pirinç alabilirken, 2014 yılı Kasım ayında yüzde 30 eksiğiyle 303 kilogram pirinç alabilir duruma düşmüştür. Aynı şekilde, 798 kilogram makarna alabilirken, 2014 yılında 712 kilogram makarna alabilmiştir, yüzde 15 fakirleşmiştir. Buna benzer birçok örnek var.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Hesapta bir yanlışlık olmasın hocam.

ALİM IŞIK (Devamla) – Bunlar, Maliye Bakanının geçen yıl ve bu yıl bize dağıttığı bütçe sunumundaki rakamlara göredir değerli milletvekilleri. Tabii, siz farklı pencereden bakabilirsiniz.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Yok, yok, aynı kitapta yazıyor.

ALİM IŞIK (Devamla) – Asgari ücretliye baktığınız zaman -bir örnek vereceğim- örneğin geçen yıl 323 kilogram mercimek alabilen bir asgari ücretli, bu sene yüzde 40 aşağısıyla 173 kilogram mercimek alabilir duruma düşmüştür. Bu, milletimizin nasıl fakirleştiğinin ve sıkıntılı olduğunun bir göstergesidir.

Bir başka konuyu Sayın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız burada olduğu için özellikle paylaşmayı uygun buldum. 2012 yılına ait, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü tarafından verilen istatistiklere baktığınız zaman, özet olarak, 6,3 milyon hanenin yani 23 milyon kişinin yardım ve bununla ilgili sosyoekonomik veriler açısından yoksulluk envanteri içinde bulunduğunu kaydetmiştir. Bu ne demektir? 2012’de 23 milyon vatandaşımız yoksulluk envanterine resmen bu Bakanlık tarafından kaydedilmiştir. Bugün bu vatandaşın sayısının en az 25 milyon olduğunu ve daha fazla olduğunu tahmin ediyoruz ancak Sayın Bakanlık tabii bu verileri daha sonra paylaşmaktan vazgeçmiştir. Ben paylaşılmasına devam edilmesinde yarar olduğunu düşünüyorum.

Yine, aynı Bakanlığın “Türkiye’de Aile Yapısı Araştırması 2011” başlıklı bir bilimsel araştırmasının sonucunu da sizlerle kısaca paylaşmak istiyorum. 2011 yılı sonu itibarıyla milletimizin yüzde 72,3’ünün 1.200 TL’lik maaşın altında Türkiye geneli ortalamasıyla gelir düzeyine sahip olduğunu, sadece yüzde 27,7’lik kısmının ise 1.200 TL’den fazla maaşa sahip olduğunu Bakanlık açıklamıştır ve yayınlamıştır. Diğer taraftan, kentlere bakıldığı zaman bu değerin yüzde 69’u 1.200 TL’den aşağı maaşa sahip olurken, çiftçilerimizin ve köylülerimizin yaşadığı kırsal kesimde bu oranın yüzde 83,5’a yükseldiğini görüyorsunuz. Bir başka deyişle, bu ülkedeki her 100 kişiden 84 kişi maalesef 1.200 TL’lik maaşın altında kırsalda geçinme mücadelesi vermektedir. Aynı araştırmada örneğin konutlara baktığınız zaman Türkiye genelinde vatandaşlarımızın yüzde 46,1’inin apartman dairesinde yaşadığı, kentlerde bu oranın yüzde 60’a, kırsal kesimde ise yüzde 29’a düştüğü yine bu verilerden anlaşılmaktadır. Büyük illere ve bölgelere göre bu rakamların detayı vardır. Isıtma açısından baktığınız zaman, yaklaşık yüzde 53’ünün hâlen Türkiye ortalaması olarak sobayla -odun ve kömürle- ısındığı, kent gruplarında bunun yüzde 40 dolayında, kırsalda ise yüzde 86 dolayında olduğunu görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, kimseyi ilzam etmek için söylemiyoruz ama bunlar Türkiye’nin gerçekleri. Biz ne kadar konuşursak konuşalım, neyin doğru olduğuna, neyin yanlış olduğuna aziz milletimiz yani 77 milyon insanımız karar verecektir.

Şimdi, hanehalkı gelirlerinin dağılımına baktığımız zaman, 2002 yılında evine 100 lira harcanacak gelir giren vatandaşımız bunun sadece 4,7 lirasını o ay borca harcarken, maalesef, 2014 yılında 100 liralık gelirin 62 lirasını borç ödemelerine ayırmak zorunda kalmıştır. “Nereden nereye.” dediğiniz cümlelere lütfen bunları da eklerseniz çok iyi olur. 15 kattan fazla borçlanmanın olduğunu bu bir rakam göstermektedir.

Yine, bir başka rakama baktığınız zaman, iç ve dış borç stokuyla millî gelir artışını birbirine kıyasladığınız zaman, maalesef bugün doğan bir bebeğin 10 bin dolar borçla dünyaya geldiğini ve borçtaki artışın millî gelir artışından daha fazla olduğunu da görebiliriz.

Vatandaşımızın toplam banka borçlarına baktığınız zaman, 2002 yılında 54,5 milyar TL olan borcun 2014 yılı üçüncü çeyreğinde 1 trilyon 200 milyar TL’ye çıktığını yani vatandaşın son on iki yılda 20 kat borçlandığını görebilirsiniz.

İşte bahsettiğiniz istikrar bu. İstikrar sürsün derken vatandaşın borçlandığını, 20 kat borç yükü altında ezildiğini unutmamalıyız, bu gerçeği de paylaşmalıyız.

Peki, değerli milletvekilleri, 2015 bütçesinde ne var, rakamlara değinmeden sadece özetlemek istiyorum. 2015 bütçesi özetlenecek olursa borçlanma var. 22 milyar TL açık veren, yine dışarıdan borç alan, içeriden borçlanan bir bütçe olduğunu görüyoruz. Diğer taraftan, fakirlik var değerli milletvekilleri, fakirlik. Bu milletin en büyük sıkıntısı olan fakirliği yine çözemeyeceğiz. Biraz önce verdiğim rakamları sizler ve vatandaşlarımızla paylaştık. Maalesef faiz var. Her hafta yine 1 milyar TL faiz ödeyecek bir bütçeden bahsediyoruz. Maalesef icralar var. 2002 yılında 8,5 milyon olan toplam icra dosyasının bugün 23 milyona çıktığını ve birçok ilimizde maalesef değerli iktidar partisi milletvekillerinin övünerek icra müdürlüğü kurdelesi kestiklerini hepimiz görüyoruz, yaşıyoruz. İcra var. Hapis var değerli milletvekilleri, hapis. Daha önce, on yıl önce 50-55 bin kişi hapisteyken, bugün 156 bin kişi hapiste, cezaevlerinde. Bir yatakta 2-3 kişi yatar duruma geldi. Bu var, bu devam edecek. Tutuklama var.

Taahhüdü ihlalden dolayı, çözülemeyen sorunlar nedeniyle kaçak insanlar var; evine gidemeyen, çocuğunu göremeyen, hanımını göremeyen birçok, 300 bine yakın kaçak insanımız var. Bunlara çözüm bulsaydık keşke.

Dış ticaret açığı var bu bütçede. Yani ihracattan fazla ithalat rakamı var. Arkadaşlarımız geldiler “Şu kadar ihracat rakamına ulaştık...” Ama ithalatı söylemekten çekindiler. Dış ticaret açığı var. Maalesef 22 milyar TL’ye yakın -öngörüleni bu, hedef sadece- cari açık var.

Bir başka deyişle, vatandaşımıza gelen ek vergi var, yeni ÖTV ve KDV’ler var. Dolayısıyla, temel tüketim mallarında zamlar var.

Seçim yatırımı var. Yine özelleştirme var. Daha önceki cumhuriyet hükûmetleri döneminden kalan son tesislerin satışı var değerli milletvekilleri. Neler satılacak? Kalan enerji tesislerinin tamamının satışı planlanıyor. Otoyollar, köprüler, arsalar, binalar, Halk Emeklilik ve benzeri gibi birçok tesisin ve hizmetin satışı var.

İyi bir hikâyedir, herkes bilir. Evlat gelmiş, “Arsam var.” diye satışa sunmuş. Alacak adam sormuş, “Babandan mı kaldı, kendi paranla mı aldın?” “Kendi paramla aldım.” deyince, “O zaman bir başkasına git.” demiş. İşte, babanızdan yani sizden önceki cumhuriyet hükûmetleri döneminden kalanları çok rahat satıyorsunuz, kalanları da bu dönemde satacaksınız.

Değerli milletvekilleri, maalesef bu bütçede yandaşların zengin olması var, bu kayırmaların yol açacağı yine yolsuzluklar var, usulsüzlükler var, maalesef yine rüşvet iddiaları olacak, bunlar var, işsizlik var, ne yazık ki yine bazı kesimlere seçim rüşveti var, VIP torpiller olacak.

Keyfî harcamalar var. Sayın Bakana dedik: “Niye bunları aktarıyorsunuz?” Kaynak aktarma var.

Öncekilerde olduğu gibi başına buyruk yönetim var ama en önemlisi de Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde paralel bir Hükûmet var değerli milletvekilleri. Değerli Bakanlar, bu sizin için zül olmalıdır. Başbakanlık genelgesini Cumhurbaşkanlığında gölge kabineyle tekrar uygulamaya devam edecek bir anlayış var, buna “Hayır.” dememiz lazım, “Hayır.” demeniz lazım. Yasama, yürütme ve yargı erki bu şekilde siyasi baskı altına ve tek adam eline veriliyor, bu var, buna “Hayır.” demeniz lazım.

Peki, ne yok değerli milletvekilleri, bu bütçede ne yok? Olmayanları söyleyeyim: Büyüme yok, refah yok, eşitlik yok, adalet yok, gelir dağılımı adaleti yok. Yüzde 1’lik kesimin yüzde 55’lik paraya sahip olduğu bir bütçeden bahsediyoruz. Tasarruf yok. Son on yılda 10 puan aşağıya düşmüş insanlarımızın tasarruf oranı, yüzde 22’lerden yüzde 10-12’lere düşmüş, dolayısıyla tasarruf yok. Emekli yok, memur yok, çiftçi yok, işçi yok, maalesef istihdam yok, esnaf yok, sanayici yok, turizmci yok, dolayısıyla yatırım yok, yatırımlara teşvik yok, bundan dolayı üretim yok, AR-GE yok, inovasyon yok, en önemlisi de denetim yok. Özetle, bu bütçede adalet de yok, kalkınma da yok değerli milletvekilleri. Ne yapmamız lazım?

NEBİ BOZKURT (Mersin) – Muhalefette de kimse yok!

ALİM IŞIK (Devamla) – Muhalefet var.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) – Sandıkta yok, sandıkta.

ALİM IŞIK (Devamla) – Muhalefeti eğer siz iyi anlarsanız burada muhalefetin söylediği her şeyi not etmiş olmanız lazım. Sayın Bakanlar ve bürokratları gayet dikkatli bir şekilde muhalefetin olduğunu biliyor ama sizler bilmeyebilirsiniz.

Dolayısıyla, yolsuzluk ve usulsüzlükle mücadeleyi hep beraber yapmamız lazım. Vatandaşımızın refah düzeyini artırma adına bu önümüzde kalan süreyi daha iyi değerlendirmemiz lazım. Çiftçimizin, sanayicimizin, turizmcimizin ve diğer üreticilerimizin yatırımlarını teşvik etmek zorundayız.

Dolayısıyla, bu bütçeyi her şeye rağmen, inşallah, milletimizin yararına olacak bir bütçe olarak değerlendirdiğimizi yine ifade ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİM IŞIK (Devamla) – Ancak bu olmayanlardan dolayı muhalefet olarak “hayır” oyu vereceğimizi de belirtiyor, hepinize iyi akşamlar diliyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahsı adına söz isteyen Ahmet Tevfik Uzun, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Uzun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET TEVFİK UZUN (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı görüşmelerinde 13’üncü maddede şahsım adına lehte söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Seçim bölgem Mersin’de yapılacak olan Akkuyu Nükleer Santrali’yle ilgili, nükleer santral Türkiye’de niçin gereklidir, turizme, tarıma etkisi nedir, bu konuda görüşlerimi belirteceğim.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Narenciye fiyatlarını artırır kesin.

AHMET TEVFİK UZUN (Devamla) – Ülkemiz elektrik talep artışında dünyada Çin’den sonra 2’nci, Avrupa’da 1’inci sırada yer almaktadır. Diğer taraftan, elektrik enerjisi talep artışını etkileyen bir diğer faktör de nüfusumuzdur. 2023 yılında nüfusumuzun 84 milyon olması öngörülmektedir. Elektrik tüketim talebimiz ekonomik büyümemizden yüzde 2 oranında daha fazla artmaktadır. Yani, 2023 yılında 84 milyonluk Türkiye’de nüfus artış ve ekonomik büyüme hızı düşünüldüğünde 500 milyar kilovatsaat elektrik enerjisine ihtiyacımız var. Şu an tüketimimiz ne kadar? 250 milyar kilovatsaat. Ülkemizin bütün enerji kaynaklarını şu an tam kapasiteyle kullanmış olsak üreteceğimiz miktar elektrik enerjisinde 250 milyar kilovatsaat.

Türkiye ile dünyayı enerji kaynakları dağılımı bakımından karşılaştırdığımızda, Türkiye dünya ortalamasına göre 2 kat doğalgaz, dünya ise Türkiye’ye göre 1,7 kat kömür kullanmakta. Dünya elektrik ihtiyacının yüzde 13,5’i de nükleer enerjiden elde edilmekte. 31 ülkede toplam 437 nükleer reaktör işletmede bulunmakta. Aralarında daha önce nükleer güç santrali bulunmayan Birleşik Arap Emirlikleri’nin de bulunduğu 15 ülkede 72 santral inşaatı devam etmektedir. 2023 yılında da 164 tane nükleer santralin yapılması planlanmaktadır. 100 santralden fazla nükleer santrale sahip Amerika’da elektrik enerjisinin yüzde 19’u; 58 santralin bulunduğu Fransa’da yüzde 75’i; 5 nükleer santralin inşaat aşamasında, 23 santralin işletmede bulunduğu Güney Kore’de yüzde 28’i; 33 santralin işletmede, 10 santralin inşaat aşamasında olduğu Rusya’da da yüzde 18 oranında elektrik enerjisi nükleer santrallerden, nükleer enerjiden elde ediliyor. Japonya, Fukuşima kazası sonrasında kapatmış olduğu nükleer santrallerden dolayı yıllık yaklaşık 40 milyar dolar enerji ithal etmek durumunda.

Gelelim Mersin Akkuyu Nükleer Santrali’nin ülkemize olan katkısına. Yaklaşık 3,6 milyar dolar doğal gaz ithal etmekten kurtulacağız. İnşaat aşamasının en yoğun olduğu dönemde 10 bin insanımız çalışacak. İşletme aşamasında 4 bin mühendis, işçi ve teknisyenin çalışacağı öngörülmekte. Ayrıca, bu santralin yapımında kullanılacak malzeme ve ekipmanın, mühendislik hizmetlerinin, onarım ve bakımının 8 milyar dolarlık kısmı da Türk şirketleri tarafından sağlanacak.

Turizme etkisi konusunda da, tarım konusunda da birçok şeyler söylendi. Nükleer santralleri 100’den fazla olan Amerika tarım ihracı ürünlerinde 1’inci sırada; Fransa 2’nci sırada. Yine, Fransa’da Loire Nehri etrafında 14 tane nükleer santral var. Bunlar soğutma suyunu nehirden alıyor, tekrar nehre veriyor ve bu nehrin döküldüğü koyda balık tutuluyor ve insanlar denize giriyor.

Benim sürem de azaldı.

Mersin’e, ülkemize katkısı olacak Akkuyu Nükleer Santrali’nin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

2015 yılı bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Bütçe çalışmalarında başta Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanımız olmak üzere, üyelerine, Maliye Bakanımıza, bakanlarımıza, bürokratlarımıza, emeği geçen tüm milletvekillerimize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Soru yok.

Soru sormaktan vazgeçen sayın milletvekillerine teşekkür ediyorum.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Programa göre, 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın oylanmamış maddeleri ile 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın maddelerinin görüşmelerini ve oylamalarını yapmak için 21 Aralık 2014 Pazar günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 20.23



(*) 656 ve 656’ya 1’inci Ek ve 657 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 10/12/2014 tarihli 25’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

 

(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.