TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

30’uncu Birleşim

15 Aralık 2014 Pazartesi

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978) (S.Sayısı 656 ve 656’ya 1’inci Ek)

2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657)

A) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

1) İçişleri Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) İçişleri Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

B) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1) Emniyet Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Emniyet Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

C) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI

1) Jandarma Genel Komutanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Jandarma Genel Komutanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

Ç) KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI

1) Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

D) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI

1) Sahil Güvenlik Komutanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Sahil Güvenlik Komutanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

E) GÖÇ İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

F) EKONOMİ BAKANLIĞI

1) Ekonomi Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Ekonomi Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

G) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI

1) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

 

Ğ) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

H) DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

I) TÜRKİYE YAZMA ESERLER BAŞKANLIĞI

1) Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Hatay Milletvekili Mevlüt Dudu'nun, 656 ve 656’ya 1’inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın beşinci tur görüşmelerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin açıklaması

2.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel'in, 656 ve 656’ya 1’inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın beşinci tur görüşmelerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

3.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in, Kobani’deki direnişte yaşamını yitiren Sibel Bulut için taziye çadırı kurmak isteyenlere polisin yaptığı müdahale konusunda İçişleri Bakanından bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

4.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu'nun, Hakkâri Milletvekili Adil Zozani’nin 656 ve 656’ya 1’inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın beşinci tur görüşmelerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

5.- Hakkâri Milletvekili Adil Zozani'nin, Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal'ın, İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

3.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu'nun, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında MHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin 656 ve 656’ya 1’inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın beşinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

5.- Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci'nin, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

7.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik’in 656 ve 656’ya 1’inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın beşinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

8.- Bursa Milletvekili Sena Kaleli'nin, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik’in 656 ve 656’ya 1’inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın beşinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

9.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak'ın, İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın 656 ve 656’ya 1’inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın beşinci tur görüşmelerinin soru-cevap bölümünde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

10.- İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın, Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

 

VI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Celal Adan'ın, İstanbul'da Bakanlığa bağlı kurumlarda engelli merdiveni ve engelli tuvaleti mevcut olup olmadığına ve son iki yıl içerisinde istihdam edilen engelli personel sayısına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/54256)

2.- Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, Hakkâri'nin Yüksekova ilçesinde teröristler tarafından açılan taciz ateşinin faillerine ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/54258)

3.- Çanakkale Milletvekili Mustafa Serdar Soydan'ın, gıda güvenliğine ve gıda mühendislerinin istihdamına,

2002-2014 yılları arasında Çanakkale'ye yapılan yatırımlara,

-Hatay Milletvekili Mehmet Ali Ediboğlu'nun, narenciye üreticilerinin sorunlarının giderilmesine,

-Adana Milletvekili Muharrem Varlı'nın, pamuk üretiminin ve üreticisinin desteklenmesine,

-Iğdır Milletvekili Sinan Oğan'ın, Iğdır'da TKDK Koordinatörlüğü kurulması talebine ve tarımsal faaliyetleri geliştirmek için yapılan çalışmalara,

-Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri'nin, 2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlarca yurt dışında yapılan kira harcamalarına,

Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlarca yapılan kira harcamalarına,

2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlarca satın alınan sigorta hizmetlerine,

2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlarca satın alınan ilaçlama hizmetlerine,

2002-2014 yılları arasında Bakanlık ile bağlı kurum ve kuruluşlarca satın alınan bakım ve onarım hizmetlerine,

-Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt'ün, Erzurum, Gümüşhane ve Bayburt illeri özelinde küçük ve büyükbaş hayvanların çeşitli hastalıklara karşı korunmaları için aşılama yapılmasına,

Ardahan ili özelinde küçük ve büyükbaş hayvanların çeşitli hastalıklara karşı korunmaları için aşılama yapılmasına,

Muş, Şırnak ve Hakkâri illeri özelinde küçük ve büyükbaş hayvanların çeşitli hastalıklara karşı korunmaları için aşılama yapılmasına,

Mardin, Elazığ ve Diyarbakır illeri özelinde küçük ve büyükbaş hayvanların çeşitli hastalıklara karşı korunmaları için aşılama yapılmasına,

Kars, Iğdır ve Ağrı illeri özelinde küçük ve büyükbaş hayvanların çeşitli hastalıklara karşı korunmaları için aşılama yapılmasına,

Van, Adıyaman ve Siirt illeri özelinde küçük ve büyükbaş hayvanların çeşitli hastalıklara karşı korunmaları için aşılama yapılmasına,

Batman, Bingöl ve Bitlis illeri özelinde küçük ve büyükbaş hayvanların çeşitli hastalıklara karşı korunmaları için aşılama yapılmasına,

İlişkin soruları ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/55103), (7/55104), (7/55105), (7/55106), (7/55107), (7/55108), (7/55109), (7/55110), (7/55111), (7/55112), (7/55113), (7/55114), (7/55115), (7/55116), (7/55117), (7/55118), (7/55119)

4.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, 2010-2014 yılları arasında Bakanlıkta görev yapan özel kalem müdürlerine,

2010-2014 yılları arasında Bakanlıkta görev yapan Basın ve Halkla İlişkiler müşavirlerine,

2010-2014 yılları arasında Bakanlıkta görev yapan müşavirlere,

-Bursa Milletvekili İlhan Demiröz'ün, gıda güvenliği ve denetimi için istihdam edilen personele,

Tarımsal amaçlı kooperatiflere kullandırılan kredilere,

Bakanlıkça kiraya verilen mera, yaylak ve kışlaklara,

-Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut'un, süt ithal edileceği iddialarına,

-İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu'nun, zeytin ve zeytinyağı üreticisine yönelik desteklere,

İlişkin soruları ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/55358), (7/55359), (7/55360), (7/55361), (7/55362), (7/55363), (7/55364), (7/55365)

5.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker'in, Mersin Limanı'ndan ihraç edilen tekstil ürünlerinin kırmızı hat kapsamına alınmasına ilişkin sorusu ve Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli’nin cevabı (7/55369)

6.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut'un, uzman erbaşların sorunlarına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın cevabı (7/55497)

15 Aralık 2014 Pazartesi

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Muharrem IŞIK (Erzincan)

----0----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündemimize göre 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Program uyarınca bugün beşinci tur görüşmelerini yapacağız.

Beşinci turda İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, Ekonomi Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü ve Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı bütçe ve kesin hesapları yer almaktadır.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978) (S.Sayısı 656 ve 656’ya 1’inci Ek) (*)

2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657) (*)

 

A) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

1) İçişleri Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) İçişleri Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

B) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1) Emniyet Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Emniyet Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

C) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI

1) Jandarma Genel Komutanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Jandarma Genel Komutanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ç) KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI

1) Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

D) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI

1) Sahil Güvenlik Komutanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Sahil Güvenlik Komutanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

E) GÖÇ İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

F) EKONOMİ BAKANLIĞI

1) Ekonomi Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Ekonomi Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

G) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI

1) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ğ) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

H) DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

I) TÜRKİYE YAZMA ESERLER BAŞKANLIĞI

1) Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.

Sayın milletvekilleri, bilindiği üzere turda yer alan bütçelerle ilgili soru sormak isteyen milletvekillerinin sisteme girmeleri gerekmektedir.

Beşinci turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına: Mehmet Erdoğan, Muğla Milletvekili; Süleyman Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili; Hasan Hüseyin Türkoğlu, Osmaniye Milletvekili; Emin Haluk Ayhan, Denizli Milletvekili; Bahattin Şeker, Bilecik Milletvekili.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Ali Serindağ, Gaziantep Milletvekili; Celal Dinçer, İstanbul Milletvekili; Ahmet Toptaş, Afyonkarahisar Milletvekili; Mevlüt Dudu, Hatay Milletvekili; Rahmi Aşkın Türeli, İzmir Milletvekili; Sena Kaleli, Bursa Milletvekili; Yıldıray Sapan, Antalya Milletvekili; Tolga Çandar, Muğla Milletvekili; Sedef Küçük, İstanbul Milletvekili.

Halkların Demokratik Partisi Grubu adına: Altan Tan, Diyarbakır Milletvekili; Nazmi Gür, Van Milletvekili; Abdullah Levent Tüzel, İstanbul Milletvekili; Ertuğrul Kürkcü, Mersin Milletvekili.

AK PARTİ Grubu adına: Faruk Işık, Muş Milletvekili; Sermin Balık, Elâzığ Milletvekili; Oğuz Kağan Köksal, Kırıkkale Milletvekili; Mehmet Metiner, Adıyaman Milletvekili; Salih Koca, Eskişehir Milletvekili; Mehmet Altay, Uşak Milletvekili; Mustafa Kabakcı, Konya Milletvekili; Abdurrahim Akdağ, Mardin Milletvekili; Ahmet Salih Dal, Kilis Milletvekili; Ali Boğa, Muğla Milletvekili; Cengiz Yavilioğlu, Erzurum Milletvekili; İsmet Uçma, İstanbul Milletvekili; Gülşen Orhan, Van Milletvekili; Bedrettin Yıldırım, Bursa Milletvekili; Mehmet Yüksel, Denizli Milletvekili; Mustafa Baloğlu, Konya Milletvekili.

Şahısları adına: Lehinde Alev Dedegil, İstanbul Milletvekili; aleyhinde Pervin Buldan, Iğdır Milletvekili.

Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen birinci konuşmacı Mehmet Erdoğan, Muğla Milletvekili.

Buyurun Sayın Erdoğan. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın İçişleri Bakanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve televizyonları başında bizleri izleyen saygıdeğer vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, İçişleri Bakanlığı, gerçekten toplumun huzuru ve güvenliği konusunda çok önemli görevler üstlenmiş, çok köklü gelenekleri olan bir bakanlıktır. Bu bakımdan, bu ağır görevleri yerine getirecek olan bütün İçişleri Bakanlığı çalışanlarının, Emniyetin, Jandarmanın, Sahil Güvenliğin ve mülki idare amirlerinin, sosyal ve ekonomik haklarının görevleriyle mütenasip olması gerekir ama İçişleri Bakanlığında çalışan memurlar diğer bakanlıklarda çalışanlara nazaran daha az ücretle çalışmakta, polislerimize verilen sözler tutulmamaktadır. Uzman erbaşlarımız ise iş güvencesinden bile yoksun olarak çalışmaktadır.

AKP iktidarları öncesinde her zaman hâkimlerden daha fazla maaş alan mülki idare amirleri, AKP iktidarı döneminde mağdur edilmiş, son düzenlemeyle birinci sınıf bir mülki idare amiri yeni göreve başlayan bir hâkimle aynı maaşı alır hâle getirilmiştir. Bu vesileyle, mülki idare amirlerinin maaşlarının hiç olmazsa emsali olan hâkim noktasına getirilmesi gerekir.

Değerli milletvekilleri, sözlerimin başında güncel bir konuya dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Sayın İçişleri Bakanı dün bazı basın organlarına verdiği beyanatında “Bundan sonra herhangi bir vatandaş suç işlemediği ve suç işlemeye girişmediği müddetçe devlet kesinlikle dinlemez. Devlet dışındaki gayrikanuni olanları söyleyemiyorum ama devlet içinde artık böyle bir şey olmaz.” demiştir. Şimdi, bir defa, bu açıklamalara inanmak için yürürlükte olan mevzuatı hiç bilmemek gerekir. Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun ek 7’nci maddesi ve Millî İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nun 6’ncı maddesine göre istihbari maksatla herkesin telefonunu dinlemek ve bütün iletişim bilgilerini takip etmek mümkündür. Ayrıca, ülkemizdeki devlet dışı dinlemeleri engellemek de bizim değil, Sayın İçişleri Bakanı başta olmak üzere iktidarın görevidir. Yine, yurt dışından ülkemizdeki birçok insanın ve devlet yetkililerinin dinlendiği de bir vakıadır. Biz bu dinleme konusunun AKP iktidarı boyunca artarak devam ettiğini ve kanunsuz dinlemelerin sonucunda elde edilen birçok bilginin kamuoyuna sızdırılarak insanların özel hayatlarının ortaya savrulduğunu hep birlikte gördük. Dolayısıyla, Sayın Bakanın ve AKP yetkililerinin bu konuyla ilgili yapacakları hiçbir açıklama başta biz olmak üzere hiç kimseyi ikna edemeyecektir. AKP’nin yaptıkları ile söylediklerinin birbiriyle hiçbir zaman alakası olmamıştır. Böyle bir açıklama yapmak için ya mevzuatı hiç bilmemek ya da halkı kandırma maksadı gütmek gerekir.

Değerli milletvekilleri, bugün tam üç yüz altmış üç gün oldu, iki gün sonra cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk operasyonunun yıl dönümü. İranlı uşaklar, evlerini para kasasıyla dolduran bakan çocukları aklanırken soruşturmayı yürüten hâkimler, savcılar, polisler oradan oraya sürülürken tam bir yıl geçti. Tam bunun yıl dönümünde, dün bir intikam operasyonu daha gerçekleşti. Çıkartılan yargı paketleriyle ve gündemde olan iç güvenlik paketiyle hukuka darbe yapıldı ve bu hukuk darbesine yenileri de eklenmeye çalışılıyor. Geçmiş yıllarda başka gazetelere ve gazetecilere darbe yapan AKP, onların birçoğunu yandaş konumuna getirince şimdi de bugünün muhalif basın organlarına, 17-25 Aralık konusunu gündemde tutan yazarçizerlere “Susun, susmazsanız daha önce yaptıklarımız gibi sizlere de operasyon yapar, cezaevine atarız. Ne zaman çıkacağınızı Allah bilir.” babında operasyonlar yapmaktadır. Bu operasyonlarla kendi yolsuzluklarını ve rüşvet operasyonlarını kamuoyundan, halktan gizlemeye ve halkın bilgi almasını engellemeye çalışmaktadır. Bu yasakçılık, halkın bilgi almasını engelleme konusu zaten AKP’nin fıtratında vardır. Bunu o kadar ileriye götürmüşlerdir ki, 17-25 Aralık süreciyle ilgili, Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde kurulan Meclis Soruşturma Komisyonuyla ilgili bile yayın yasağı getirilerek gerçekler milletimizden ve kamuoyundan kaçırılmaktadır.

Basın özgürlüğüne yönelik bu tür operasyonları kınıyorum. AKP iktidarı döneminde tutuklu ve hükümlü gazeteci sayısı hep artmıştır ve anlaşılan o ki bundan sonra da “Ben AKP’ye biat etmiyorum.” diyen bütün gazeteciler sırayla tutuklanmaya devam edecektir.

Gelinen noktada, AKP, bir algı operasyonuyla on iki yıldır beraber yürüdüğü cemaat yapılanmasını suçlu ilan ederek kendisini bu dönem içinde yapılan bütün yolsuzluklardan, yanlışlardan, bütün olumsuz icraatlardan, beraber yaptıkları gayrimeşru dinlemelerden bir kalemde kurtarıp aklamaya çalışmaktadır. Hatta, birkaç gün önce hayretle takip ettiğimiz, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Bu paralel yapılanma var ya, bunlar faili meçhul cinayetlere bile karıştı.” açıklamalarına şahit olduk. Bu açıklamalardan sonra şöyle bir baktım, 2002 yılından bu yana AKP hükûmetlerinde İçişleri Bakanlığı yapan bir kişi hariç herkes, hâlâ AKP içinde etkili, yetkili makamlarda. Bu dönemde İçişleri Bakanlığı Müsteşarlığı yapan iki kişi emekli ama diğerleri hâlâ aktif görevlerde. Bu dönemde Emniyet Genel Müdürlüğü yapan bir kişi emekli ancak diğerleri hâlâ aktif görevde ve şimdi siz bunların atadığı insanları faili meçhullerle, darbecilikle, Haşhaşilikle suçlayacaksınız ve bunları, yaptığınız operasyonlarla, tayinlerle tasfiye edeceksiniz; bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu? Bunları atayanlar yerinde. Ne yaparsanız yapın, iktidarınız döneminde yapılan yanlışların tamamının faturası AKP’ye aittir, bundan sonra yapacağınız algı operasyonlarıyla ne 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarını ne kaçak saraylarınızı ne de saltanat için kullandığınız uçakları, arabaları, yatları, katları kimseye unutturamazsınız. İsteseniz de istemeseniz de AKP iktidarları hafızalarda ve tarihte bu gerçeklerle yerini alacaktır.

Değerli milletvekilleri, tarihte yerini alacaktır diyorum çünkü bu dönemin sonu gözüktü. Siyasetçinin bittiği yer sokağa çıkamadığı gündür. Evet, paraları sıfırlarken itibarlarını da sıfırlayanlar insan içine çıkamaz hâle gelmiştir. Artık ne Sayın Cumhurbaşkanı ne Başbakan ne de diğer AKP yetkilileri koruma ordusu olmadan sokağa çıkamaz hâle gelmiştir. Bunun birçok örneği olmakla beraber, en bariz örneklerinden birisi Sayın Cumhurbaşkanının 12 Ekim 2014 tarihinde Bayburt ilimize gerçekleştirdiği ziyarettir. Türkiye'nin en huzurlu illerinden birisi olan Bayburt’a Malatya’dan, Sivas’tan, Kayseri’den ve başka illerden binlerle ifade edilen sayıda polis sevk edilmiştir. Bunlardan 3’ü de görev yerine dönerken meydana gelen kazada şehit olmuştur. Bu vesileyle onlara ve bütün şehitlerimize yüce Allah’tan rahmet diliyorum.

Değerli milletvekilleri, AKP iktidarı iç güvenlik paketiyle Meclisten yeni yetkiler istiyor. Sayın Bakan ve AKP yetkilileri, on iki yıldır terörle mücadele konusunda ve kamu düzeni konusunda hangi yetkilerinizi bihakkın kullandınız da buradan yeni yetkiler istiyorsunuz? Yoksa bu yeni yetkilerle, Hükûmetin politikalarını beğenmeyen sivil toplum kuruluşlarını mı sindireceksiniz? Aldığınız bu yetkilerle, paralelci ilan ettiğiniz Emniyeti tasfiye edip “ak Emniyet”i mi kuracaksanız? Aldığınız bu yetkilerle uzun vadede Jandarmayı da “ak Jandarma”ya mı dönüştüreceksiniz?

Sayın Bakan, size bir hatırlatmada bulunmak istiyorum: Polis Koleji ve Polis Akademisi Bakanlığınızın polis amiri yetiştirme konusundaki en önemli kaynaklarıdır. Siz kendinize bağlı bu temel kurumları dahi birtakım yapılanmalara karşı koruyamıyorsanız, buralara sahip çıkamıyorsanız, Allah aşkına, bu memleketin huzurunu, güvenliğini nasıl sağlayacaksınız? AKP iktidara geldiğinde cezaevlerinde 57 bin hükümlü ve tutuklu vardı, bugün bu sayı 152 bini aşmıştır. Bu istatistik de çok açık olarak göstermektedir ki AKP iktidarları döneminde İçişleri Bakanlığı suçları önleme konusunda zafiyet göstermiştir. Yetki almak önemlidir ama bu yetkiyi doğru ve zamanında kullanmak daha da önemlidir.

Değerli milletvekilleri, AKP iktidarının yanlış ve öngörüsüz dış politikaları neticesinde ülkemiz âdeta bir ateş çemberinin içine hapsolmuş vaziyettedir. Önceden, Suriye sınırı ve başka bazı sınır bölgelerimizde mayınlar vardı ama bugün Türkiye'nin her yerine mayın döşenmiştir. Evet, ülkemize giren Suriyelilerin küçük bir kısmı kamplarda kalmaktadır ancak büyük bir çoğunluğu ülkemizin dört bir tarafına dağılmış, kendilerince yaşam mücadelesi vermeye çalışırken maalesef birçok suça ve suç örgütlerine malzeme olmaktadır. İnsan kaçakçıları, organ mafyaları ve uyuşturucu tacirleri bu insanların yaşadığı bölgelerde cirit atmakta, fuhuş da dâhil olmak üzere artan suç oranları ise önümüzdeki dönemde yaşanacak sosyal çöküşün sinyallerini vermektedir. Bu insanların önümüzdeki günlerde hem kendilerini hem de vatandaşlarımızı ne denli tehlikeli ortamlara sürükleyeceğini düşünmek bile ürkütücüdür. Umarım, vakit geçmeden bunlara gerekli tedbirler alınır.

Tabii, sorun sadece Suriyeliler değildir. Geldiğimiz noktada en önemli gerçeklik, ülkemizde sınır güvenliği kaybolmuştur. Uyuşturucu tacirleri, insan kaçakçıları, teröristler elini kolunu sallayarak işlerini görüyor, her türlü sınır ihlalini gerçekleştiriyorlar. Bu da ülkemizin iç güvenliği açısından oldukça önemli bir tehdittir.

Sayın Bakan, Bakanlığınızın yanı başında, hemen Kızılay’da kaçak sigaralar satılmaktadır, kaçak mazot için fazla uzağa gitmeye gerek yoktur. Sahil güvenlik yapılanması kıyılarımızı kontrol etmeye yeterli hâle getirilemediği için İstanbul’un göbeğinde kaçak göçmenleri taşıyan tekne batmış, onlarca insan hayatını kaybetmiştir.

Tabii, bu arada dikkatlerinizi çekmek istediğim diğer önemli bir konu da otuz yıldır terörle mücadele konusunda güvenlik kuvvetlerimizle birlikte önemli görev yapan korucu kardeşlerimizdir. Bu çözüm masalı başlayalı korucular kaderine terk edilmiş, yalnızlaştırılmış, PKK’lı canilerin insafına terk edilmiştir. Üzülerek belirtmek istiyorum ki çok sayıda korucumuz hunharca şehit edilmesine rağmen Hükûmet bu konuda sessiz kalmayı tercih etmiştir. Sayın Bakanın bütçe konuşmasında, bu konuyla ilgili bir cümlenin bile Plan Bütçe Komisyonunda dercedilmemesi de çok anlamlı bulunmaktadır.

Yine, terörle mücadele sırasında yaralanan ancak malullük derecesi yüzde 40’ın altında olan ve hiçbir gazilik hakkından yararlanamayan, gazi sayılmayan gazilerimizle ilgili de bir çalışma yaparak onların sorunlarını çözmek ve itibarlarını iade etmek gerektiğine inanıyorum.

Sayın milletvekilleri, malumunuz, bir çözüm masalıdır aldı başını gidiyor. Öyle ki bu çözüm masalı, birilerinin siyasi ikbali hâline geldi. Bugün herkesin bildiği gibi PKK daha çok militan devşirebilmektedir, PKK mahkeme kurabilmektedir, PKK vergi toplayabilmekte, kimlik kontrolü yapabilmektedir hatta daha da ileriye giderek valiler, kaymakamlar atamaktadır. Geldiğimiz noktada teröristbaşına sekretarya kurulmasından bahsedilebilmektedir. Özerklik ve genel af iktidarın muhatapları tarafından çokça dillendirilmektedir. Tam bu noktada Sayın Başbakan iki gün önce yaptığı bir konuşmada sözde çözüm sürecinin bundan sonra basından ve kamuoyundan gizli olarak sürdürülmesi gerektiğini, böyle ulu orta her şeyin konuşulamayacağını, bu şekilde bir çözüm üretilemeyeceğini ifade etmiştir. Buradan Sayın Başbakana ve AKP sıralarında oturan herkese seslenmek istiyorum: Siz, kimin adına bu gizli pazarlıkları yapıyorsunuz? Burada sözünü ettiğiniz birilerinin ticari menfaatleri değildir, burada sözü edilen Türk milletinin binlerce şehit vererek, gazi vererek, bedel ödeyerek elde ettiği bağımsızlığı ve kurduğu Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Sayın Başbakan, AKP milletvekili arkadaşlar, unutmayın ki aldığınız oylar size Türk milletinin egemenliğini pazarlık masasına yatırma hakkı vermez. Vatan topraklarında eşkıyalar şehre inip insan katlederken, valiler dağdaki teröriste ağlamakta, sivil kıyafetli askerlerimiz sokak ortasında teröristler tarafından hunharca şehit edilmekte, MİT Müsteşarı İmralı’daki cani ile kaçak saray arasında postacılık görevine soyunmakta, İçişleri Bakanı “Biz Oslo’da PKK’yla anlaşmıştık, anlaşmayı onlar bozdu.” diyebilmekte, bir Başbakan yardımcısı Apo’nun avukatlığına soyunup herkesi Apo’nun itibarının korunması noktasında dikkatli davranmaya davet etmektedir. Bu arada PKK ise Kobani olaylarını bahane ederek topyekûn bir isyan provası yapabilmektedir. Bütün bu olaylar yaşanırken de Sayın Başbakan Türkiye’yi bu hâle biz getirmişiz gibi kamu düzeninin sağlanmasından bahsedebilmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu gidişat hayra alamet değildir. İnsan tacirliği yapan, uluslararası uyuşturucu ticaretinde önemli bir yeri olan, emperyalist güçlerin hazırladığı senaryolara figüranlık yapan, kundaktaki bebeği katledecek kadar gözünü kan bürümüş teröristlerin elebaşısı konumundaki birinin hazırladığı taslak metin üzerinden sözde barış sürecinde yol almaya çalışmanın sizi selamete erdireceğini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Sebep olacağınız yangının en başta sizi yakacağını, sebep olduğunuz kutuplaşmanın ilk hedefinin siz olacağını unutmayın. “Çözüm süreci” diye diye milleti kutuplaştırdığınız yetmiyormuş gibi, vatanını seven, memleketinin çıkarlarını her türlü çıkarın üstünde gören insanları barış düşmanı ilan edip terör örgütleriyle iş birliği içerisine girmenizin hiç kimseye faydası olmayacaktır. Bu memleket size gazilerimiz, şehitlerimiz tarafından miras olarak değil, emanet olarak bırakıldı. Emanete sahip çıkın, emanete ihanet edenlerle aynı masada bulunmanın sizi de onların konumuna düşüreceğini unutmayın.

Sözlerime son verirken, Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli’nin 10 Aralık 2014 Çarşamba günü bu kürsüden yaptığı bir uyarıyı tekrarlamak istiyorum: “Bu ülkeyi vermek isteyenler ile ısrarla almak isteyenler arasındaki engeller zayıfladığında, mesafeler kısaldığında, taraflar görüş menziline girdiğinde ortaya çıkabilecek gelişmeler hakkında aranızda bir fikri olan veya öngörü geliştirebilen var mıdır? Kısaca, bölmek isteyenlerle “böldürmem” diyenlerin kaçınılmaz karşılaşmaları vuku bulursa nelerin olacağını burada bulunan ve bulunmayan saygıdeğer milletvekilleri hiç düşünmüşler midir?

Yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyor, 2015 yılı bütçesinin hayırlara vesile olmasını diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

İkinci konuşmacı Süleyman Nevzat Korkmaz.

Buyurun Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Göç İdaresi Başkanlığının bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimi açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Sözlerimin başında 2015 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum.

Zikrettiğim kurumlar, huzur ve asayişin bekçileri. Ancak, son yıllarda huzur ve güvenliğin mum ışığıyla arandığı ülkemizde maalesef en çok hırpalanan kurumlar da bunlar, hem de bizzat Hükûmet tarafından .

Tüm kurumlara AKP iş birlikçiliğini dayatan, haktan, adaletten yana tavır koymuş kadrolara zulmeden AKP, PKK’yla yürüttüğü utanç verici pazarlıklar sonucunda hedefine uzunca bir süredir güvenlik güçlerini koymuştur. Sınır güvenliği başta olmak üzere can ve mal emniyeti kalmamıştır. Teröristler ellerini kollarını sallayarak geziyor, hatta geçit merasimleri yapıyorlar.

“Analar ağlamıyor”, “Şehit cenazeleri gelmiyor.” teranesini dillerine pelesenk etmelerine rağmen, askerimiz, polisimiz şehit olmaya devam ediyor, milletin anası ağlamaya devam ediyor. Millî onur ve haysiyetin zerresiyle nasiplenmiş kim varsa, bu durumdan dolayı ıstırap içinde. Hükûmet âdeta, köpekleri salıvermiş, taşları bağlamıştır. Polisimize, askerimize her gün yeni operasyonlar yapılarak, akıl almaz iftiralarda bulunularak zafiyete uğratılmaktadır. Kolluk güçleri, milletin değil de iktidarın hizmetçisi kılınmak istenmekte ve bunun için de hukuk fütursuzca ayaklar altına alınmaktadır. Hükûmetin polisten istediği, terör örgütüyle iyi geçinmesidir. “Hırsızlıkla, yolsuzlukla mücadele mi?” Ağzına bile alması yasaklanmıştır. Yaparsa ne olur? Yaparsa, ya darbeci olur, ya paralelci olur. Ve yine dünyada tek örnektir Türkiye; iktidarın, AKP’li olmadı diye, siyasi emellerine hizmet etmedi diye, binlerce polisin yerini değiştirdiği, hırsızı polis, polisi hırsız yaptığı, tüm deneyim ve bilgilerini yok sayarak polis okullarını bile kapatmak istediği.

Polis, jandarma görevlerini yaparken dilsizdirler. Aldıkları devlet terbiyesi ve meslek disiplininden dolayı, tartışmaların tarafı olmak istemezler. Kendilerini, Hükûmetin savunması gerektiğini düşünürler, yoksa söyleyecekleri şeyler olmadığından değil.

Polisi bu kadar aşağılayan, eğitimlerini uygun görmeyip okullarına bile dil uzatan AKP’li vekillere söylüyorum: Şu kibirli tavrı, tepeden bakmayı, şu vekillik sıfatını bir tarafa bir bırakın, bilgi ve birikim açısından, dikkatinizi çekiyorum, bilgi ve birikim açısından bu vatan evlatlarının yanından bile geçemezsiniz.

Değerli milletvekilleri, hiçbir hükûmet, kamu görevlilerinin bir yarısını iyi, diğer yarısını da hasım ilan etmez. Hiçbir hükûmet, emrindeki kolluk güçlerine oturup hakaretler, iftiralar düzmez ama siz yaptınız. Merak ediyorum, bu kadar kem sözden sonra bu kahraman vatan evlatlarının yüzüne utanmadan hâlâ nasıl bakabiliyorsunuz? 17-25 Aralık operasyonlarıyla…

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, lütfen ama sayın milletvekillerine bu şekilde tahkir doğru değil.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Soruyorum efendim, tahkir etmiyorum, soruyorum.

BAŞKAN – Efendim, bir önceki cümlenizde de…

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Benim konuşmamı lütfen kesmeyin. Böyle bir şey yok.

BAŞKAN – Ama sayın milletvekillerine yapılınca, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine yapılınca uyarmak durumundayım. İç Tüzük açık burada Sayın Korkmaz, lütfen…

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Efendim, ben soru soruyorum, soru soruyorum.

BAŞKAN – Hükûmeti eleştireceksiniz, bakanı eleştireceksiniz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Eleştiriyorum ve soru soruyorum.

BAŞKAN – Bunları yapacaksınız, tamam.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Lütfen benim zamanımı düzeltir misiniz.

BAŞKAN – Sürenizi veririz bir dakika ama lütfen sayın milletvekillerini tahkir etmeyin.

Buyurun.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Tahkir eden yok. Tekrar ediyorum, soru soruyorum “Nasıl bakabiliyorsunuz?” diye.

BAŞKAN – “Utanmıyor musunuz?” dediniz ama…

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Hayır, getirin lütfen şeyleri bakalım.

BAŞKAN – Getirttiriyorum. Buyurun.

Bir dakika ekleyeceğim.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Operasyonlarda görev alan teşkilat çalışanları, kar, kış kıyamet demeden sürgüne gönderilmiştir. Yaklaşık 50 bin polisin görev yeri değiştirilmiştir. Çoluğundan çocuğundan ayrı düşmüştür polisimiz. Deneyimli kadroların tecrübeleri yok sayılıp, peçete gibi buruşturulup bir kenara atılmıştır. Bu dahi maalesef AKP’nin yargılanıp mahkûm olma korkusunu yenmeye yetmemiştir.

Şimdi de emniyet teşkilatı ve jandarmayı partinin kolluk kuvvetleri hâline getirmeye çalışıyor. Hedef, 17-25 Aralık soruşturmalarının sonuçlarını tamamen ortadan kaldırmak ve tarafsız hareket etmesi gereken emniyet ve jandarmayı ak polis ve ak jandarma yapmak, yüzlerce polis amirini resen emekli ederek teşkilatın içini boşaltmak. Şimdi de jandarmayı Türkiye Büyük Millet Meclisine getirdiği İç Güvenlik Yasa Tasarısı’yla siyasetin emrine sokmak istemektedir. Bunları yaparken güvenlik güçleri, terör karşısında zafiyete uğramış, uğramamış umurunda bile değildir AKP’nin. Hırsızlar baş tacı, milletin muhterem analarına küfreden, harami iş adamları, İran casusu yoldaşları kıymetli ama ülkenin kahraman evlatları olan jandarma, polis üvey evlattır. Vicdan sahibi vekil arkadaşlarıma sesleniyorum: Terör örgütünün insafına bıraksanız polise, jandarmaya herhâlde bundan daha fazla zarar veremezdi. Nedir bu husumet, nedir bu kin, garez, öfke? Bu teşkilat milletin bağrından çıkan sizlerin, bizlerin evlatları değil mi? Emniyet personelinin haklı talepleri, şikâyetleri arşıâlâya ulaşmıştır. PKK’nın taleplerini “hazır ol” da yerine getirmek üzere bekleyen Hükûmetten çıt çıkmamaktadır. Polisin mesaisi günde en az on iki saat; amirinin insafına kalmış. İkinci görev denilen rezalet ortada; âdeta angarya. Ödüllendirme ve görevlendirilmeleri yöneticilerinin iki dudağının arasında. Polise görev için araç ve benzinde cimrilik yapılırken milyarlık yüzlerce makam otosu cirit atıyor.

Değerli milletvekilleri, Emniyet Teşkilatı maalesef, kendisine sürekli söz verilen ama bir türlü ücretlerine zam yapılmayan kandırılmış bir teşkilattır. Polise sürekli söz verilmektedir, diğer kamu görevlilerine ise zam. AKP, defalarca polisin özlük haklarını düzenleyeceği sözünü vermiştir ama millete verdiği diğer sözler gibi bunu da tutmamıştır. Her ücret iyileştirmesi dediğimizde “Efendim, bütçe imkânları” diye cevap vermektedir. İyi de kaçak saraylara, özel uçaklara, lükse, şaşaya katrilyonlarca lira parayı buluyorsunuz da askerin, polisin ücret iyileştirmelerinde mi aklınıza bütçe disiplini geliyor? (MHP sıralarından alkışlar) Polis dün âdeta bir yumruk gibiydi, bir ve beraberdi, bugün sayenizde paramparçadır. Bir bakın arkadaşlar, polisin ayakkabı ve kıyafeti bile eskimiş, yıpranmıştır; ücretlerinin ve itibarlarının ayaklar altına alındığının ifadesidir âdeta. Kanunları bile yaşlanmıştır. Emniyet Teşkilatı Kanunu 1937, Polis Vazife ve Salȃhiyet Kanunu 1934, Disiplin Tüzüğü 1937 tarihlidir. AKP, polisi toplumsal olaylarda suça azmettirmiş, sırtını sıvazlayıp “kahraman” ilan etmiştir. Sonra da, işini gördükten sonra bizzat AKP tarafından tahkir edilmiş, cezalandırılmış ve yalnız bırakılmıştır. Görülüyor ki değerli milletvekilleri, AKP Hükûmeti varken polise aydınlık günler haramdır.

Yakında iç güvenlik tasarısı geliyor Genel Kurula, pimi çekilmiş el bombası gibi. Orada da eleştirilerimizi yapacağız, direneceğiz çünkü AKP doğru yerde durmuyor, milletin yanında saf tutmuyor.

Emniyet böyle de, jandarma farklı mı değerli arkadaşlar? Dünyanın hiçbir ülkesinde, dağ başlarında, çoluğundan, çocuğundan ayrı yaşamaya mahkûm edilen, sürekli tayinlerle yurt bile edinemeyen ve bu fedakârlıklarından dolayı teşekkür edilmeyi hak eden fakat sürekli tahkir edilen Jandarma dışında başka bir teşkilat var mıdır? Türkiye’nin yüzölçümü baz alındığında Jandarmanın sorumluluk sahası ülkemizin yüzde 90’ıdır. 700 bin kilometrekareyi kontrol eden Jandarma da maalesef terörle mücadelesinde yalnız bırakılmıştır. En zor şartlarda vatana hizmet eden askerimizin güvendiği dağlara karlar yağmış, kendi Hükûmeti, canına kasteden, karakollarını basan PKK’yla pazarlık masasına oturmuştur. Oslo ve İmralı’da yapılan yüz kızartıcı pazarlıklar sonucu Jandarma bilinçli bir şekilde sahada etkisizleştirilmiş ve itibarsızlaştırılmıştır. Moral ve motivasyonları sıfırdır. Bu vefasızlığı Yaradan’ına ve aziz milletinin sağduyusuna havale eden Jandarma Teşkilatımız hiç olmazsa özlük hakları açısından bir şeyler yapılmasını beklemektedir. Biz söylemekten bıktık, siz kör ve sağır olmaktan maalesef usanmadınız. Jandarma personelinin yüzde 45’i uzman jandarmalardır. Herkesin askerî okullardaki süresi fiilî hizmetten sayılır ama onlarınki değil. Askerdirler ama hiçbir sosyal tesislerden, orduevlerinden istifade edemezler.

Türk Silahlı Kuvvetlerinde ve elbette Jandarmada da kangrene dönüşmüş sorunlarıyla sivil memurlar millî iradenin tecelligâhı Meclisimizden ilgi beklemektedirler. Aynı odada, aynı işi yapan sivil memurlar ile askerî memurlar farklı ücretler almaktadırlar. Nimeti paylaştırmada haksızlık yapan Millî Savunma Bakanlığı külfeti paylaştırmaya gelince sivil memurun -Anayasa Mahkemesi kararı olmasına rağmen- bir anda askerî personel olduğunu söyleyebilmektedir. Yıpranma payı, orduevi ve kampları ile lojmanlardan eşit faydalanma hakkı, hepsi de yüksek tahsilli olan sivil memurlarımıza çok görülmektedir.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin omurgası astsubaylar ve uzman çavuşlarımız sorunlarını yetkililere ulaştıramamaktan şikâyetçidirler. Astsubaylarımız -intiharların en yüksek olduğu- çözülmemiş intibak sorunlarıyla, düşük emekli maaşlarıyla, subaylara verilen temsil, görev, makam, kadrosuzluk tazminatı ve komutanlık tazminatlarından mahrum bırakılmalarıyla hakikaten mağdurdurlar. Uzman çavuşlarımız ise tam bir fecaatin ortasında görmezden gelinmektedir. Herkes gibi muvazzaf görevleri sonunda üniformalarıyla emekli olma haklarından mahrum bırakılmışlardır. Ne ek göstergeleri vardır ne hasta olma lüksleri ne de keyfî uygulamalara karşı kendilerini koruyacak, sığınabilecekleri bir mevzuatları. Lojman hakları ise âdeta kuşun önüne yem atılması misali yüzde 5’le sınırlandırılmıştır. Orduevleri ve sosyal tesisler söz konusu olduğunda üvey evlattırlar onlar.

Buradan, Milliyetçi Hareket Partisine “Sivas’tan öteye geçemiyor.” papağan nakaratıyla Misakımillî sınırlarını Sivas’a çekme gafletinde bulunan Millî Savunma Bakanına bir çift sözüm var: Peşmergeleri 29 Ekimde sınırlarımızdan merasimle geçirirken ordumuzun sitemine “Benim haberim var, ben askerin bakanıyım.” diyordu. Subaylar, astsubaylar, uzman jandarmalar, uzman çavuşlar ve sivil memurlarıyla birlikte ordunun tamamı bizim üzerimizden size soruyorlar: “Göreceğiz bakalım Sayın Bakan, askerin bakanı mısın hakikaten, değil misin?”

Bu dağ gibi sorunları iç güvenlik tasarısında konuşmaya devam edeceğiz. Devletin itibarı 1.250 odalı kaçak saraylarla değil, çalışanlarını aç bırakmayan ve onlara adil davranan dürüst yönetimle mümkündür.

Değerli milletvekilleri, milyarlarca dolarlık israf yatırımlarıyla devlete itibar kazandırdığını düşünen AKP, uyguladığı yanlış dış politikayla hem dış itibarımızı sıfırlamış hem de ülkemizi tüm risklere açık hâle getirmiştir. Sayın Davutoğlu’nun sıfır sorundan kastı anladık ki sıfır itibarmış meğer. Suriye politikalarının yanlış olduğunu inanın konuşmalarımızda AKP vekilleri bile söylüyor ama Erdoğan ve Davutoğlu’nun Esad takıntısı hem bu coğrafyayı ateşe atmış hem de kesin sayıları bilinmemekle birlikte neredeyse 2 milyon Suriyeli kaçkının ülkemize doluşmasına vesile olmuştur. Kapımız zor durumda olan insanlara elbette açıktır, açık olmalıdır; bu, milletin yüce gönüllülüğüdür. Sözümüz yok ama benim insanlarımın, benim milletimin hakkı, huzuru, güvenliği de riske atılmamalıdır. 2 milyon Suriyeli kaçkının sadece 222 bini kamplarda, 1,8 milyonunun nerede olduğu bilinmemekte ama kesin olan bir şey var ki korumasız aç ve açıktadır neredeyse yüzde 90’ı. Tüm şehirlerimiz Suriyeli göçmenlerin işgali altındadır, Türkiye’nin harcadığı para 5 milyar dolardır. Bu parayla ülkedeki birçok sorun çözülmez mi? Elbette çözülür. Demek ki AKP’nin yanlış dış politikaları insanlarımızı sıkıntıya sokar, hakkını haleldar eder hâle getirmiştir. Şehirlerimizde suçlar artmış, asayiş bozulmuştur; sokağa çıkma güvenliği kalmamıştır. Gündüz vakti bile ev ve iş yerleri soyulur hâle gelmiştir. Çok doğaldır ki çaresiz insan, aç açıkta olan insan inançlarını bile yiyecek, tüketebilecektir. İnsanımız tedirgindir. Saldım çayıra Mevla’m kayıra anlayışıyla sokağa bırakılan göçmenlerin mutlaka kontrol altına alınması, yaklaşan kış şartlarıyla onlara da insani ortamlar hazırlanması gerekmektedir.

Değerli vekiller, insansever postuna bürünmüş AKP, söz konusu Türkler, Türkmenler, Uygur Türkleri olunca birden insansavar kesilmekte ve sırtını dönmektedir. Lügatinde Uygur, Türkmen, Türk olmayan AKP’den vatanı için ölümü göze almış polisimiz, jandarmamız için bir şeyler bekliyor olmak anladık ki koca bir hayaldir.

2015 seçimlerinde inşallah milletimiz de AKP’den hangi milletin Hükûmeti olduğunun, kimi dost kimi düşman bildiğinin hesabını soracaktır diyor, yüce milleti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Üçüncü konuşmacı Hasan Hüseyin Türkoğlu, Osmaniye Milletvekili.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, bir dakikamı lütfen arkadaşa ekler misiniz?

BAŞKAN – Eklerim efendim, tamam.

Buyurun Sayın Türkoğlu.

MHP GRUBU ADINA HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) –Sayın Başkan, Türk milletinin saygıdeğer milletvekilleri; 2015 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı çerçevesinde Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında yolsuzluğu, rüşveti ve hırsızlığı haber yaptığı için basına getirilen sansür, baskı, gözaltıları şiddetle kınıyorum.

Kamu düzeni, kısaca toplumun maddi ve hukuki düzeni olarak tanımlanabilir. Toplumu oluşturan birimlerin hem kendi aralarında hem de devletle olan ilişkilerinde devletin yasama organı eliyle koymuş olduğu kuralların toplumda hâkim olmasıdır. Devlet bu kuralları koymakla beraber bu kuralların ihlal edilmesini yani kamu düzeninin bozulmasını önleyici faaliyetler de yürütür. Şayet bir şekilde bu kurallar ihlal edilerek kamu düzeni bozulursa devlet, kolluk kuvvetleri vasıtasıyla bu suçluları yakalar, yargılar ve cezalandırır.

Buradan da anlaşıldığı üzere kamu düzeninin belirleyicisi yasaları yaptığı için Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Kamu düzeninin koruyucusu ise önleyici kolluktur. Jandarma, polis ve diğer kolluk birimleri kamu düzeninin bozulmasını önleyici faaliyette bulunurlar. Kamu düzeninin üçüncü ayağı ise kamu düzeni bozulduktan sonra düzeni tamir edip yeniden tesis eden teşkilatlardır. Bunlar yargı mercileri ve adli kolluktur.

Anayasa ve yasalar çerçevesinde hâl böyle olunca şu soruyu sormadan edemeyiz: Adı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı olan bu kurum kamu düzeniyle ilgili hiçbir asli görev yürütmediği hâlde adı neden Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığıdır? Bu kurum ne iş yapar, kamu düzenini hangi yetkilerle, nasıl sağlar? Kamu düzenine ilişkin yasa yapamaz çünkü bu yasamanın tekelindedir. Kamu düzeninin bozulmasını önleyecek faaliyetler yani önleyici kolluk görevi yapamaz çünkü Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’na göre bu zabıtanın yani kolluğun görev yetkisi içerisindedir. Geriye kamu düzenini bozan suçluların yakalanması, bir yargılama sürecinden geçirilerek cezaya çarptırılması ve infaz edilmesi görevi kalmaktadır ki bu yetki Anayasa’mıza göre sadece bağımsız yargının sorumluluğundadır. Bu sorunun mantıklı bir cevabı yoktur, olamaz da. 5952 sayılı Kanun, kurumun görevini “Terörle mücadeleye ilişkin politika ve stratejileri geliştirmek ve bu konuda ilgili kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak.” olarak belirtmiştir. Bu ibare bize örtülü biçimde şunu söylemektedir: Neredeyse 1 milyon eğitimli, yetişkin ve liyakatli insan gücüne sahip olan, elinde her türlü teknolojik donanımı bulunan ve asli görevi terörle mücadele ederek kamu düzenini sağlamak olan güvenlik kurumları terörle mücadele stratejilerini belirlemekte aciz kalmakta ama birkaç istihbaratçı, birkaç akademisyen ve memurdan oluşan 100 kişilik bir ekip terörle mücadele stratejisini bu kurum çatısı altında belirleyebilmektedir. Buna kargalar bile güler.

Ayrıca, bir türlü koordine olamayan, Vali olan Emniyet Genel Müdürünü, Orgeneral olan Jandarma Genel Komutanını, yine Orgeneral olan Genel Kurmay Başkanını ve Başbakanlığa bağlı Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarını İçişlerine bağlı bu kurumun müsteşarı koordine edecekmiş. Bunun nasıl olacağını, nasıl yapılacağını gülmeye başlamadan önce bize izah etmeniz gerekmektedir. Yasada belirtilen bu görev tanımı Hükûmetin boyayıp, cilalayıp bize yutturmaya çalıştığı bir kamuflajdan ibarettir. Çünkü terörle mücadele kavramı öz olarak devletin kolluk vasıtasıyla kullandığı meşru cebir ve kuvveti içerisinde barındırır. Meşru cebir ve hukuki müeyyide içermeyen, sadece strateji belirleme, istihbarat, finansal, ekonomik, psikolojik, sosyal ve kültürel diğer faaliyetler kolluğun terörle mücadelesine yardımcı olan destek unsurlarıdır. Bu tür yardımcı kurum ve kuruluşlara terörle mücadele ve kamu düzenini sağlama konusunda asli görevler yüklenemez.

Dolayısıyla, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının asli görevi terörle mücadele değildir. Peki nedir? Teröristle müzakeredir. Pratik uygulamalar da bu gerçeği ortaya çıkarmıştır. Bu kurum, bugüne kadar terörle mücadele konusunda hiçbir görev icra etmemiştir. Bu kurum, teröristle pazarlık masasına oturmak, İmralı’daki bebek katiliyle görüşmek, Kandil’deki eli kanlı teröristlere ulaklık yapmak ve “strateji” adı altında bölücü talepleri karşılamak için yasa tasarıları hazırlamak, kamuoyunda algı yönetimine yönelik örtülü operasyonlara zemin hazırlamakla görevlidir.

Hükûmet bu kurumu kirli, bölücü destek faaliyetleri için kullanmaktadır ve hâlen buna devam etmektedir. Her şey ortadadır. Hükûmet, siyaseten riskli gördüğü teröristle müzakere faaliyetlerini doğrudan kendisi yürütmek yerine, sözde kamu güvenliğiyle ilgili görev yüklediği bu kurumun mensuplarına yaptırmaktadır. Onun için bu kurumun başına asli görevi kamu güvenliği olan kurumlardaki tecrübeli yöneticilerden, valilerden, kaymakamlardan ya da emniyet ve askerî personelden değil, bölücü sürecin maşası olarak kullanılan Millî İstihbarat Teşkilatından birini getirmiştir.

Hükûmet ateşteki kestaneleri Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı maşasıyla toplamaktadır. Koordinasyon görevini ise devletin güvenlik kurumları arasında değil, İmralı-Kandil-HDP üçgeni arasında yerine getirmekte, bir türlü koordine olamayan teröristbaşı ile Kandil’deki eşkıyası ve siyasi uzantıları arasında koordinasyonu ancak Türkiye Cumhuriyeti devletinin bu kurumu sağlayabilmektedir, bu ayıp da bize yeter. O yüzden, bu kurumun adı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı değil “Teröristle Müzakere, İmralı-Kandil Arası Ulaştırma ve Koordinasyon Müsteşarlığı” olmalıdır. (MHP sıralarından alkışlar)

Anayasa’mıza göre, ülkenin siyasi sınırlarıyla belirlenen vatan coğrafyasında kamu düzenini ve güvenliğini sağlamak, vatandaşların can ve mal emniyetini temin etmek, Anayasa’da yer alan siyasi faaliyet, düşünceyi ifade, toplantı ve gösteri düzenleme, seyahat ve mülkiyet gibi özgürlüklerin etkin olarak kullanımını sağlamak Hükûmetin temel görevidir. Bu görev ve sorumluluk Hükûmet adına merkezde İçişleri Bakanı, taşradaysa vali ve kaymakamlar eliyle yerine getirilmektedir. Yani, ülkede birinci derecede emniyet ve asayiş amiri İçişleri Bakanı, Hükûmet tarafından atanan vali ve kaymakamlardır. Güvenlik kuvvetleri bunların emir ve komutası altında kolluk faaliyeti yürütürler. Anayasa’ya göre hukuki durum budur ama fiilî durum gerçekte böyle midir? Keşke buna, eski bir mülki idare amiri olarak “evet” diyebilseydim. Maalesef, bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasal sınırları ile egemenlik sınırları birbiri ile örtüşmemektedir. Siyasal sınırlarımız Edirne’den Hakkâri’ye kadar uzanırken, Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenlik sınırı Hakkâri’ye kadar ulaşamamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti devletinin Hükûmet makamını işgal eden AKP iktidarı, Türkiye’nin belirli bir coğrafyasında devletin egemenliğini kaybetmiştir. Vali ve kaymakamları eliyle vatandaşının can, mal ve özgürlüklerini kullanma emniyetini sağlayamayan Hükûmet, PKK, KCK ve HPG adıyla anılan terörist bozuntularından imdat istemektedir. Başbakan “Biz kamu düzenini tesis edemiyoruz ne olur siz kamu düzenini sağlayın.” diye âdeta teröriste yalvarmaktadır. Tam bir akıl tutulması. Teröristin işi zaten, kamu düzenini bozmak ve kamu güvenliğini, devlet otoritesini ortadan kaldırıp kendi otorite ve yasalarını topluma dayatmaktır. Siz kalkmış, teröristten kamu düzenini sağlamasını bekliyorsunuz. Terörist, terör ve silahla bir bölgede kamu düzenini sağlarsa orada devlet sona ermiş olur, terör örgütünün kurtarılmış bölgeleri ortaya çıkar. Orada, bu Meclisin ve Türkiye devletinin değil, terör örgütünün yasaları geçerli olur. Buna da, siz adına ne derseniz deyin, siyaset bilimi teorisinde “mutlak ya da kısmi bağımsızlık ilanı” denir.

Bölgede artık örgüt topluma kendi yasalarını dayatmaktadır. Mahkemeler kurup yargılama yapmakta, vergi toplamakta, askere almakta, uymayanlara cezai yaptırımlar uygulamaktadır. Özerklik ilan ettiğini duyurup askerin ve polisin sokağa çıkmasını yasaklamakta, yol kesip kimlik kontrolü yapabilmektedir. Asayiş ekipleri kurup devriye gezmekte, belirli noktalarda asayiş uygulaması yapmaktadır. Suçlu bulduğu korucuyu şehrin ortasında direğe bağlayıp kurşuna dizerek idam etmekte, hakkında suç iddiası olan kaymakama mahkeme celbi çıkarmaktadır. Polis memurlarını gözaltına alabilmektedir.

Şimdi, siz böyle bir ortamda Türkiye Cumhuriyeti devletinin varlığından ve hükümranlığından söz edebilir misiniz? Maalesef, hayır.

Hükûmet, PKK’nın bölgede fiilen egemenlik yetkisi kullanmasına göz yummuştur. Hatta, kamu düzenini sağlaması için PKK’ya Başbakan ağzından çağrıda bulunarak mevcut durumun Türk kamuoyu tarafından alışarak kanıksanmasına zemin hazırlamıştır.

Başbakan sık sık kamu düzeninin devlet dışı bir paralel KCK yapılanması ve terör örgütü tarafından sağlanmasını isteyerek bizi bu duruma alıştırmak ve sonunda fiilî durumun hukuki duruma çevrilmesini kolaylaştıracak bir siyasal, toplumsal ve psikolojik zemin hazırlamaktadır.

Başbakan bu açıklamalarıyla Türk toplumu üzerinde âdeta kirli bir algı operasyonu yürütmektedir. İmralı-Kandil arası posta güvercinliği yapan birisi, terör örgütü lideri ve bebek katilinin mimarı olduğu yıkım planını anlatırken “Atılacak adımlar arasında özerklik de var genel af da var.” derken paralel Başbakan -ki esası kaçak sarayda mukimdir- hiç yüzü bile kızarmadan çıkıp “Özerklik ve genel af konuşulmadı.” demektedir.

Türkiye’nin kaderinin tayin edilmeye çalışıldığı bir meselede Hükûmet milletin gözünün içine baka baka yalan söylemektedir. Neden? Çünkü, Türk milletinden korkuluyor. Şayet, paralel Başbakan doğruyu söylüyorsa o zaman Sayın Sırrı Süreyya Önder ya milleti aldatıyor ya da temsil sözcülüğüne soyunduğu bölücü kitlelerden korkuyor. Yalan ve dolanı hangisine yakıştıralım? Hangisi bize yalan söylüyor? Açıklansın ve onlardan birisi milletten özür dilesin. Sayın Önder ilk yaptığı açıklamayı tevil etmeden çıkıp dürüstçe, Hükûmetten korkmadan, çekinmeden ifade etmelidir.

Bu çalışmada özerklik ya da Sayın Demirtaş’ın Avrupa Parlamentosunda ifade ettiği gibi, yerel parlamento yani Türkiye Cumhuriyeti devletinin egemenliğinin güneydoğuda kurulacak yerel meclislere devredilmesi anlamına gelecek -adına ister “özerklik” deyin isterseniz “yerel yönetimlerin güçlendirilmesi” deyin- ne derseniz deyin özerklik anlamına gelecek bir düzenleme talebi var mıdır, yok mudur? PKK’lı teröristlere genel af var mıdır, yok mudur? Hükûmetle bu konularda mutabakat sağlanmış mıdır, sağlanmamış mıdır? Öyle, “Başlıkta yok, içerikte bilmem ne.” falan değil, delikanlı gibi var mıdır, yok mudur? (MHP sıralarından alkışlar)

Elbette biz var olduğunu biliyoruz. Ama ben kabul etmesem de Hükûmet milleti koyun gibi görüp çobanlığa soyunduğu için, koyunları ürkütmeden kurdun önüne atabilmek için bu gerçekleri milletten saklamaktadır. Ama hem Başbakan hem cürüm ortağı olan İmralı ve Kandil boşuna heveslenmektedir. Türk milleti millî birlik ve kardeşlikten nasibini almamış karanlık zihniyetinizin kirli operasyonlarına karşı hazırlıklı ve bağışıklıdır. Biz bu yıkıcı karanlık filmleri Girit’i, Selanik’i, Bosna’yı, Kosova’yı kaybederken gördük. Biz bu hikâyeleri Filistin’den, Kudüs’ten, Medine’den çıkarken dinledik. Biz bu acıları Rumeli’de, Musul’da, Kerkük’te, Ahıska’da, Kırım’da, Karabağ’da, Kıbrıs’ta yaşadık.

Hep barış olsun dedik, gocunmadık tebaamıza kolektif hakları dahi verdik. Ama onlara yetmedi, çetecilik yaptılar, kanımızı akıttılar. Savaşlar, çatışmalar, akan kan dursun dedik, özerklik verdik yetinmediler. Türk İslam milletine katliamlar, soykırımlarla cevap verdiler. Düveli muazzama ile iş birliği yapıp bağımsızlık ilan ettiler. Yetinmediler Anadolu topraklarına, öz vatanımıza göz dikip Ermeni’ye, Rum’a, İngiliz’e İtalyan’a dağıtmaya kalktılar.

Biz Türk milletinin asil evlatları bunları unutmadık, unutturmayacağız. Bu kanlı ve bölücü senaryoları yeniden oynatmayacağız. Evet, PKK Hükûmetin kurduğu pazarlık masasında başımıza silah dayayarak “Barışalım.” dese de teröristle barışmayacağız. Hükûmet İmralı’ya af sözü vermiş olsa da onu ve eli kanlı teröristlerini affetmeyeceğiz. Hükûmetin ve bölücü yandaşlarının bütün fitne ve entrikalarına rağmen Kürt kardeşlerimizden ayrılmayacağız. Hiçbir kardeşimizi ayrılık ve fitneye feda etmeyeceğiz. Hiç kimseden vazgeçmeyeceğiz. Analarımız ağlasa da vatan toprağından bir çakıl taşı dahi teröriste vermeyeceğiz. (MHP sıralarından alkışlar) Vatan hainlerine, bölücülere ve iş birlikçilerine karşı her mekânda, her zeminde ve her zamanda, her ahval ve şeraitte dimdik, aslanlar gibi, bozkurtlar gibi kanımızın son damlasına kadar ayakta kalacağız. Buna Türk milliyetçileri olarak aziz Türk milleti önünde Allah’ın adına, namusumuz, şerefimiz ve bütün mukaddesatımız üzerine yemin ediyoruz. Ne mutlu Türküm diyebilene.

Bu düşüncelerle bütçenin aleyhinde olduğumuzu belirtir, Türk milletinin milletvekillerini saygıyla selamlarım. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Dördüncü konuşmacı Emin Haluk Ayhan, Denizli Milletvekili.

Buyurun Sayın Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ekonomi Bakanlığı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Başlangıçta söyleyeceğim, bütün eleştirilerime rağmen bütçenin hayırlı olmasını diliyorum.

Bu bütçenin içinde ihracat artışı yoktur, rekabet gücü yoktur, istihdam yoktur, yatırım yoktur, teşvik yoktur, inovasyon yoktur, teknoloji üretimi yoktur. Peki, ne var? Dış ticaret açığı var, cari işlemler açığı var, sıcak para var, kur var, faiz var. Yani, AKP’nin mantığında değişen bir şey yok.

Sayın Bakan, ben, geçen yıl bu kürsüde, Ekonomi Bakanlığı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini izah ederken, son cümlemde, aynen bu kürsünün burasına vurarak, devlet işi ciddiyet ister dedim. Söylediğim tarih 14 Aralık 2013. Üç gün sonra meydana gelen olaylar gerçekten devlet işinin ciddiyet istediğini gösterdi.

Tenkit için falan söylemiyorum, bugün aynı noktadayım, size de söylüyorum, devlet işi ciddiyet ister, hafife alınmaz.

Şimdi, Orta Vadeli Program ve 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı, AKP Hükûmetinin ekonomi politikalarının külleyen iflas ettiğini ortaya koymuştur. AKP’nin ithalata ve inşaata dayalı ekonomi ve sanayi modeli ne var ki çökmüştür. “Sanayi bahane, inşaat şahane” modeli AKP’yi de artık korkutmaya başlamıştır fakat bırakamıyorsunuz, hepiniz inşaata yaklaşıyorsunuz. Uluslararası kuruluşlar resesyon uyarısı yapıyor, biz yazdan yapmaya başlamıştık. Maazallah ekonomide sıkıntı var, işsizlik biraz önce açıklandı. Üçüncü çeyrekte son iki yılın en düşük büyümesi gerçekleşti, siz yüzde 3 beklerken 1,7 geldi. Biraz daha fazla büyümüşsünüzdür de haberiniz yoktur, İstatistik Enstitüsü “Daha çok zenginsiniz ama biz hesaplamıyoruz.” diye söylüyor, bu da öyle bir şeydir. Yıllık enflasyon kasım ayında 9,2, cari açık ekim beklentilerinin üstünde çıktı, yurt içi hasılaya oranı yüzde 5,6. Hâlen, dünyada en yüksek cari açık veren ilk 5 ülkeden biriyiz. Cari açık biraz gerilese de aklı olan buna sevinemiyor. Cari açık durgunluk nedeniyle, sanayi üretiminin azalması dolayısıyla düşüyor. Sayenizde dünyada enflasyon ve cari açık şampiyonu olduk. Kurlar yükseldiği hâlde ihracatımız artmıyor. Bütün bunlar sizin öngörülerinizle örtüşmüyor. Neticede bu bütçenin akıbeti diğerlerinden farklı olmayacak. Bu bütçenin hedefleri, bu yılın, önümüzdeki yıl için koyduğunuz makroekonomik hedefler şimdiden kadük olmuş durumda. Konuşacağız bunları.

Değerli milletvekilleri, zaten Ekonomi Bakanlığının oluşumunda bir arıza var. Adı ekonomi, makroekonomik dengelerden falan sorumlu değil. Yağma Hasan’ın böreği! Ekonomi Bakanlığı dedik, kapanın elinde kaldı. Nerede gümrüğü? İç ticarete bağlı. Dünyanın neresinde böyle bir şey var. Adama göre iş. Şimdi biraz ilave ediyorsunuz, yabancı sermaye ve teşvik, onda da hak getire.

Sizinle hemşehriyiz, hukukumuz da var. Memleketimizden bir bakan çıktı dedik, sevindik. Sevinsek mi, sevinmesek mi? Hiç olmazsa, açarsa telefonu memleketin işi hallolur dedik. Şimdi hemşehrilerimiz soruyor: “Bizim bakan ne oldu?” Daha doğrusu: “Bizim Nihat bakan oldu.” Doğru. “Yeni mi kuruldu o bakanlık?” diyorlar. “Ondan önce de ekonomi bakanı vardı yani yeni gelmedi.” diyoruz. “E, o adam ne oldu?” diyorlar. Bunu bize soruyorlar. 17-25 Aralık olaylarından sonra istifa etti deniyor. “Ha, şu AKP Hükûmeti, paralel, kasa, kol saati, ayakkabı kutusu, artan parayla ev alma işi” diyorlar. Meğer her şeye vatandaş vâkıf. Bunlar konuşuluyormuş. “Bırak, bir de anlatma, lanet olsun gerisi.” diyordu. Bakın, kimseyi suçlamadan söylüyorum ben bunları.

Şimdi, bakın…

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Bizim Nihat’a ne oldu? Bizim Nihat’ta kaldın.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Söyledik, anladığın kadar.

Şimdi, gelelim, AKP geldiğinden beri cari fiyatlarla 1,3 trilyon dolar neyimiz var? İhracatımız. 2 trilyon doları aşan ithalatımız var. AKP döneminde 800 milyar dolar açığımız var, dış ticaret açığımız. Bu, Türkiye'nin bir yıllık millî gelirine eşit. Siz bir dergiye verdiğiniz beyanatta “800 milyar dolar.” diyorsunuz. Bir yıllık neyine eşit? Millî gelirine eşit.

Şimdi, AKP geldiğinden beri cari açık 350 milyar dolar, cari fiyatlarla; isterseniz reeli de hesaplanır. Ama ne oluyor? Aşağı yukarı bu kadar da Türkiye'nin borcu artmış.

Şimdi, devam ediyoruz, 2002’den 2013’e ihracat yüzde 320, ithalat yüzde 390 artmış; cari açık 1,5 milyar dolardan 65 milyar dolara yükselmiş, 77 olduğu da olmuş; dış ticaret açığı 15 milyar dolardan 100 milyar dolara çıkmış. Bugün biraz ne oluyor? Azalıyor.

Şimdi, Türkiye dışarıda nasıl görünüyor? Dünya götürme liginde Türkiye bir senede 11 basamak birden atlamış, atlatmış. “Götürme ligi”, bizim basındaki ifadesi bu.

Şimdi, AKP’nin Hükûmet programlarına bakın, hep “ihracat” yazar, “ithalat” zor yazar. Bakın, şu 62’nci Hükûmetin Programı; 189 sayfa, 36.129 sözcük var. Toplam 20 defa “ihracat” sözcüğü geçiyor ama “ithalat” 2 defa geçiyor; “dış ticaret açığı” yok burada, bu ifadede, bu Program’da. İnanmazsanız vereyim; sizde de var zaten. Bakın, “cari açık” da sadece 2 kere geçiyor. Sanki bu Hükûmet Programı Patagonya’nın hükûmet programı. Problemler neden yazılmıyor buraya?

Şimdi, vatandaşın durumu iyiymiş. Sabahleyin organize sanayisine Denizli’den gidenlere bakın. En çok açılan yer börekçi ile çörekçi, simitçi. Bana iş adamının bir tanesi dedi ki: “Bu adamlar sabah 1 simit yiyorsa yiyor, öğlen biz ne verirsek onu yiyor, akşam da belki aç yatıyor.” İnsanlar böyle. “Denizli’de 10 bin Suriyeli var.” diyorlar, siz biliyorsunuz rakamları, ben bilmem, ben iş adamlarından aldım. Bildiğim kadarıyla bin tane izinlisi var; rekabeti de orada düşürüyorsunuz, orası da sıkıntılı.

Şimdi, Sayın Bakan, cari açık, dış ticaret açığı azalıyor diye çok sevinmeyin. Bakın, büyüme tepetaklak gitti, ihracat düşüşe geçti. “3 kat büyüdü.” dediniz, dolar bazındaki millî gelir, 2008’den bu yana, altı senedir orta gelir çukurunda patinaj yapıyor, çıkamadı o çamurdan. Ama hiçbiriniz cari açığa Rıza Zarrab kadar kaynak sağlayamadınız, gayret edemediniz. (MHP sıralarından alkışlar) Neden söylüyorum? Çıktı televizyona, açık ve net söyledi, arkasına da Türk Bayrağı’nı aldı, “Ben cari açığı yüzde 15 düşürdüm.” dedi. Düşürmediyse söyleyin yani benim söylediğim falan değil bu.

Şimdi, AKP Hükûmeti döneminde büyüme yüzde 9’dan yüzde 3’e geriliyor, ihracat artışı da 2011’deki yüzde 18,5’lardan 2014’te yüzde 5’ler seviyesine geriledi. Büyümeye yaptığınız katkı bu işte. Üstelik geçen yıl, 2013’te, ihracat negatif, binde 4 küçüldü yani baz etkisi falan da yok, hatta tam tersine, pozitif bir baz etkisi var. Bu yıl sonu itibarıyla yüzde 4-5’lik bir büyüme, ihracatta artış görmeniz mümkün. Kasım ayında yüzde 6 geriledi, aralık ayında beklenti negatif, sanayi üretimi de daraldı zaten.

Bakınız, ihracatçının başını önüne eğdiniz. Bunu TİM Başkanı söylüyor, ihracatçıya “Gönül” şarkısını çaldırmaya başladınız. Ne gönlü? “Başın öne eğilmesin/Aldırma gönül, aldırma/Ağladığın duyulmasın/Aldırma gönül, aldırma.” diyorsunuz.

Biz hep uyardık ama maalesef selefiniz bakanlar ihracatın meselelerinden çok, faizle meşgul oldular. Yakın bir dostunuz olarak sizi ikaz ediyorum: Eğer inancınıza faiz ters ise iki satır bir kanun getirin, yasaklayalım. Eğer bunu yapamayacak güçteyseniz sakın bunu konuşmayın. Sizden öncekiler sıkıntıya girdi, ne hâle geldikleri meydanda.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Faizciler mi yaptı onu?

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Kim yaptıysa? Siz biliyorsunuz. Size göre, “Paralelciler yaptı.” diyorsunuz ama Merkez Bankası Başkanını oraya buraya çıkarıp orta yerde dövmeyin. Konuşun Bakanlar Kurulunda, değiştirin Merkez Bankası Başkanını, zaten vakti geliyor, istediğiniz faizi yazarsınız.

Şimdi, daha geçenlerde kes-yapıştır paketi diye bir şey yutturuldu. Sanayinin ve ihracatın en önemli sorunlarını bu bayat stratejilere ve sözde eylem planlarına yani bir başka bahara salladınız. O yetmedi, 2018 yılı millî gelirinin 1 trilyon 300 milyar ABD dolarına çıkacağını basın toplantısıyla Sayın Başbakana ilan ettirdiniz, onun bilmediği bir iş bu, sizler de yanındaydınız, hepiniz dizili. Oysaki daha bir ay öncesinde, 8 Ekim 2014 tarihinde aynı Hükûmet Orta Vadeli Program açıklamıştı. Bu programda 2017 yılı millî gelir hedefine “971 milyar dolar.” dediniz. 2014 yılı gerçekleşmesi ise 810 milyar ABD doları olacağı söylendi. Allah’tan, hatayı fark ettiniz de biri üstlendi, Başbakan kurtuldu.

Şimdi, Sayın Bakan, Bakanlıktaki balayı döneminiz bitti. Devletin işi -biraz önce söyledim- ciddiyet ister. Devletin dış ticaret işi ağırdır. Artık dolaşmayı bırakın, biraz işe bakın. Daha geçenlerde, dahilde işleme rejimi kapatma belgelerini ihracatçı birliklerinden Bakanlığa devrettiniz. Şimdi, sivil toplum örgütlerinin yapabileceği işi Bakanlığa toplamaya çalışıyorsunuz. TOBB’da da aynı şeyi yaptınız, bunda da aynı şeyi yaptınız. Bakın, bu olmaz. Hani dağıtacaktınız yetkiyi? Üstünüze topladığınızda daha güçlü olduğunuzu fark ediyorsunuz ama o güç adamı zehirler, onu size söyleyeyim.

Şimdi, bütçe sunuşunda, 2015 yılı performansında 500 milyar dolar ihracat hedefini bir kez daha zikretmişsiniz. Bu, sizin resminizin altında yazılı. Arkasında Sayın Bakan Yardımcısının da var, o da zikretmiş 500 milyar doları ama o devlet memuriyetinden gelme, söylemiş, sonradan hedefi değiştiriyor: “2013-2017 Stratejik Planı’ndaki öncelikler çerçevesinde hazırlanmış.” diyor. Uyanık, devlet memurluğundan geliyor. Ama şimdiki devlet memuru -Müsteşar- hepten uyanık. Bakın, onun söylediği daha enteresan: “Cumhuriyetin kuruluşunun 100’üncü yılında ulaşılması planlanan ekonomik hedefleri gerçekleştirmek üzere…” diyor, rakam vermiyor. O uyanık, o işi biliyor. Bunu niçin söylüyorum? Sayın Bakan, ben bunları söyleyerek sizi kötülemek falan istemiyorum. Bunlar devletin kayıtlarına giriyor. Yarın “500 milyar hedef” dediğiniz o zaman geldi mi “Bu Bakan doğruyu söylememiş filanca tarihte.” derler.

Geçen yıl şu bütçe tasarısının içinde ne vardı? “Sayın Bakan Zafer Çağlayan’ın istedikleri yapılacak.” diye hüküm vardı. Ben buradan gösterdim, bu çıkmış, olumlu bir gelişme. Ben, 17 Aralıktan üç gün önce bu kürsüden demiştim ki: “Emrihak vaki olsa -Allah korusun, Allah gecinden versin- ne yapacaksınız? Yeniden kanun lazım onu değiştirmek için.” Ama Allah başka başka işler ortaya çıkardı. Dolayısıyla, başlangıçta söylediğim, “Devlet işi ciddiyet ister.” dediğim olay bu.

Şimdi, sizden önceki Bakan, yatırım teşvikleriyle ilgili sistemi açıkladı. Bu, Denizli’de Sanayi Odasının dergisi; resim bu, Denizli’de teşvik sistemi. Vallahi, teşvik elinizde. Size de göstereyim. Denizli’de Sanayi Odası Başkanı “On yıldır yeni yatırım açısından çivi çakılmadı.” diyor. Ben bilmem, siz daha yakınsınız, bilirsiniz.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Bilirsin, bilirsin.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Bilinsin, kayda geçsin diye söylüyorum. Şimdi, bu öyle.

Aynı dergide “Denizli yatırımlardan hak ettiği payı alamıyor.” deniliyor. Yalansa ben bunların yalancısıyım, adamlar doğru olduğunu söylüyorlar.

Şimdi, Denizli zaten teşvikte AKP döneminde kaybetti, öyle bir sıkıntımız da var.

Denizli bir de apartçı oldu, apartçı. Yani, sanayicinin cebinde keş var. Adam “Ne yapacağım? Ulan, bu sanayi, ihracat yapacağım, bilmem ne yapacağım, yatırım yapacağım, rezil kepaze olacağıma, ne yapayım? Apart alayım, apart.” diyor. Apart sizin dönemde oldu. Cumhurbaşkanı Başbakanken kötülüyor, ondan sonra AKP Genel Başkan Yardımcısı kötülüyor, Belediye Başkanı “Ben yapmadım.” diyor. Geçen telefon etti bana, ben burada konuşunca. Ne kadar doğru yanlış onu konuşuruz yine. İş adamına da soruyorum: “Niye yatırım yapmıyorsun keş para?” Diyor ki: “Bizim önümüzdeki AKP’liler nereye giderse biz de oraya gidiyoruz. Onlar inşaata gidiyor, biz de oraya gidiyoruz. Ben deli miyim? Millî gelirin içinde sanayinin payı düştü, inşaatın arttı, orası kârlı bir alan.”

Denizli’de Maldivler’den mi nereden kum getiriliyor, evler yapılıyor. Orada büyük rantlar dönüyor bana göre. Şeffaf olarak belediye açıklamalı, “Ben şu imar mevzuatını şöyle değiştirdim, filancalara şu kadar daire, şu kadar şey artırdım.” demeli.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Ya, şu Denizli’den bütçeye bir gel artık. Denizli’ye takıldın kaldın.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Sen bundan rahatsız oluyorsun.

BAŞKAN – Sayın Bilgiç, lütfen…

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Sen bundan rahatsız oluyorsun. Denizli düşmanı(!)

Şimdi, bu transatlantik meselesi var Sayın Bakan. Hakikaten, ciddi olarak siz bu işin üstünde durmaya çalışıyorsunuz ama bu iş sadece iktidarın yapabileceği bir iş değil. Getirin burada tartışalım, destek verilecekse yurt dışı platformlarda biz sizin arkanızda duralım. Tek başımıza götürebiliriz derseniz, yanılırsınız, götüremezsiniz; açık, net söyleyeyim. Bakın, dahilde işleme izin belgelerini daha ekrana koymuyorsunuz, çektiniz millet görmesin diye.

Şimdi, ihracatın bu 500 milyar dolar hedef olayını da bir düzeltin, revize edin. Sizin verdiğiniz rakamlara göre, 2018’den sonra her yıl 300 milyar dolar ihracat için ilave ne yapmanız lazım? Yılda 50’şer milyar dolar ihracat artışı yapmanız lazım, yıllık ortalama artış yüzde 15’ten fazla ediyor. Gülünç duruma da düşmeyelim, yurt dışında da aynı şeyi söylersiniz, sadece siz değil biz de rezil oluruz, Türkiye Cumhuriyeti rezil olur. Dolayısıyla bunları söylerken bir ahenk içinde ne yapalım? Götürelim.

Bakın, ihracatımız hâlen fasoncu. Ürün odaklı, yerel üretici konumunda olduğunu tanımlıyorsunuz ve “Pazarı düzenleyen tüketici odaklı global markalar çıkarmış bir ülke olma hedefini gerçekleştireceğiz” diyorsunuz. On iki yılda bir şey yok.

Teknolojik dönüşümü geciken, fiyatta rekabete çalışan, dışarıya bağımlı, kapasite artışına odaklanan bir yapı olarak tanımlanıyor ve “Yüksek katma değer elde eden, AR-GE ve tasarım yapan, etkin ve verimli bir yapıya geçeceğiz” diyorsunuz. On iki sene geçti, yok. İthalattan hiç bahsetmiyorsunuz.

Bakın, ihracatın menzili daraldı. Yeni pazarlara açılımda rakiplerimizden gerideyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Türkiye'nin kaç kilometre yarıçap içinde ihracat yaptığını gösteren ihracat menzili geriledi. 2001’de 3.235 kilometre olup, 2013’te 2.846 kilometreye düştü. Çin 6.800 kilometre, Güney Kore 5 bin ve Brezilya 100 bin kilometrede.

Sayın Başkanım, benim sürem doldu galiba.

BAŞKAN – Evet.

Teşekkür ediyorum.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Ben, tekrar bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. Süre yetmedi ama bu kadarıyla ne yapalım? Yetinmeye çalışalım. (MHP sıralarından alkışlar)

Bir de bir şey söyleyip ayrılıyorum, şu Dicle Elektriğe milletten kaynak kesip de Denizlilinin hakkını yedirmeyin. O kararnameden imzanızı çekin.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Beşinci konuşmacı Bahattin Şeker, Bilecik Milletvekili.

Buyurun Sayın Şeker.

MHP GRUBU ADINA BAHATTİN ŞEKER (Bilecik) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; MHP Grubu adına Kültür ve Turizm Bakanlığı 2015 yılı bütçesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Meclisimizin yüce heyetini saygılarımla selamlıyorum.

Bu vesileyle, geçtiğimiz günlerde 83 yaşında vefat eden, bilim, siyaset ve edebiyat adamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Kültür Bakanı Değerli Talat Sait Halman’ı rahmetle anıyorum. Kederli ailesine başsağlığı ve sabır diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ömür, dünya hayatı içinde insanoğluna sunulan sınırlı bir zaman dilimidir. Bu dünya, koca bir değirmen gibi, ömürleri âdeta öğütmektedir. Hepimiz bu dünyada kendimize ayrılmış olan ve ne zaman son bulacağı belli olmayan vakit içinde yaşıyoruz. Göçenler göçüyor, gidenler geri gelmiyor. Hiç kimse yanında parasını, makamını, mevkisini, zenginliğini, gücünü, iktidarını götüremiyor. Tarihten günümüze nice hükümdarlar, padişahlar, krallar, liderler, diktatörler geldi ve geçti. Hatta bunlar arasında bazılarının ne ismi kaldı ne bir hatırası kaldı. Bir insan için ölüm mukadderatsa, bu hayatta ve sonrasında iyi, doğru, güzel işlerle anılmanın vazgeçilemezi de sevgidir.

Bu dünyada en önemli değer sevgidir ve sevginin karşısında nefret vardır. Tarihten günümüze idrak etmek ve ibret almak isteyen herkes görmüştür ki sevgi hepimizi yaşatır, nefretse öldürür. Evler, fabrikalar, yollar, köprüler, havaalanları, büyük gökdelenler, hatta saraylar yapabilirsiniz ancak içinde sevgi yoksa, buraya bakanlar buralardaki sevgiyi görmüyorsa, bütün bunlar sevgiden ve sevimli olmaktan çok uzaksa yaptıklarınız neye yarar?

Bu topraklarda bizi biz yapan sevgidir. Bu topraklar sevgiyle yoğrulmuştur, sevgiyle büyümüştür ve sevgiyle ayakta kalmıştır. Gösterilen gayretler, dökülen alın teri, toprağa ve bayrağa karışan şehit kanları bu sevginin temelinde bu ülkeye adanmıştır. Bizler biriz, bizler ayrılıkları ve ayrımcılıkları asla kabul etmeyen, hepimiz bir bütünüz. Temelimiz, gövdemiz, başımız birdir; inancımız, kaderimiz, tarihimiz ve kültürümüz birdir; bayrağımız, ezanımız, lisanımız ve devletimiz birdir, evvelimiz ve ahirimiz de birdir. Hepimiz bu toprağı vatan yapan ecdadımıza karşı ve bizden sonraki nesillere karşı bu bütünlüğü muhafaza etme sorumluluğunu taşıyoruz.

Bu söylediklerim, son zamanlarda yaşadıklarımıza bakıp düşünen, sorgulayan, sağduyuyu kaybetmemeye çalışan Türkiye’deki her insanın vicdanının sesidir. Ülkemiz ve milletimiz âdeta gerilim girdabı içinde mahkûm edilmek istenmektedir. Bu ülkenin ruhuna yakışmayan söz, tutum, davranış ve söylemler âdeta cehaleti bu ülkenin kaderi hâline getirmiştir. Bu ülkede asırlardır yaşayan zenginliklerimiz vardır, bunlar hepimizin değerleridir. Ancak etnik kompleksi olanlar, mezhep ayrımı yapanlar, bölgecilik yapmaya kalkanlar, inanç ve ideoloji ayrımcılığıyla cehaleti körükleyenler bu ülkenin birliğini zedelemiştir, bu ülkenin ruhunu incitmiştir. Artık bunun üzerinde düşünme vakti gelmiştir. Başta Hükûmet yetkilileri olmak üzere, iktidar partisinin mensupları bu geldiğimiz tabloda dürüst bir özeleştiri yapmalıdır. Bu yapılırsa toplumun her kesimi de üzerine düşeni yapacaktır. Sürekli gerilimlerden, ayrışmalardan, kutuplaşmalardan medet uman bir anlayışla bu ülke yönetiliyor ve geldiğimiz durum içler acısıdır.

Ülkemizin içinde bulunduğu vahim tablo sanata ve sanatçılara da yansımıştır. Sanatçılarımız hiç olmadığı kadar kutuplaşmış durumdadır. Sanatçılar “bizden” ya da “onlardan” diye tanımlanmaktadır. Toplumun gözü önünde bunlar yaşanmaktadır. Bu kutuplaşmadan dolayı sanatçılar topluma örnek karakter olmaktan çıkmış, yozlaşmanın temsilcileri hâline gelmişlerdir. Bu durum ülkemizin birikimlerine ve kazanımlarına yakışmıyor.

Sanatın ve sanatçının önemi bilhassa yaşadığımız bölge için anlamlıdır. Çünkü hepimizin şahidi olduğu acılar, duyarsızlık, anlayışsızlık, cehalet hâkimiyeti, asla tartışılmayan diktatörler, mutlak krallıklar, sorgulanmayan emirlikler bölgemizde yaşayan Müslüman toplumların âdeta kaderi ve kısır döngüsü hâline gelmiştir.

Sanatın ve sanatçının susturulduğu, geri plana itildiği, anlamını yitirdiği, değersizleştirildiği, itibarsızlaştırıldığı toplumlarda zevksizlik, duyarsızlık ve vicdansızlık gelişir. İnsanı olgunlaştıran ve birikim sahibi yapan, bilginin kazandırdıklarına bir seviye ve anlayış getirip olgunlaştıran, toplumları aydınlatan, medeniyetlere yön veren içimizden çıkan, hepimizin tanıdığı sanatçı ve sanatçılardır. Bu anlamda, AKP iktidarı mesela “Mehmet Ali Alabora ya da Fazıl Say senin sanatçındır, Yavuz Bingöl ya da Hülya Avşar benim sanatçımdır.” şeklinde bir anlayışı topluma beyan etmektedir. Böyle bir kutuplaşmaya, böyle bir ayrımcılığa, böyle bir sığlığa izin vermekle ne yapılmak isteniyor? Bu anlayışa göre, “Benim davetime gelen, benim konuşmamı dinleyen, benim sarayımı ziyaret edip öven iyi ancak beni eleştiren kötü.” gibi bir durum vardır. Bu anlayışa göre, toplumun farklı kesimleri sanatçıları hain ve yalaka olarak suçlamaktadır. Bu, hem anlayış hem de üslup olarak çok yanlıştır. Kamuoyunun bir kesimi Cumhurbaşkanının ya da Başbakanın davetine katılan sanatçılara öfkelenirken diğer taraftan, Eskişehir’de Devlet Tiyatroları sanatçıları kültür ve sanata her zaman destek veren Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’le fotoğraf çektirdiği için soruşturma geçirmekte, bu hatıra fotoğrafları siyasi içerikli olarak değerlendirilmektedir.

Herkes anlayış sahibi olmalıdır. Türkiye çok gerilmiştir. Birbirini duymadan, dinlemeden, anlamadan, anlayış göstermeden konuşulan bir ortam ülkemizin birikimine yakışmıyor. Herkes empati kuramasa bile insanların hak ve özgürlüklerine riayet etmelidir. Her fırsatta suçlamak, rencide etmek ya da tehdit etmek gibi sağduyudan uzak yaklaşımlar Türkiye’yi yeteri kadar germiştir ve geriletmiştir, hepimizin enerjisi heba olmuştur, aydınlarımızın sesi kısılmıştır, korku iklimi ülkemize bir kara bulut gibi çökmüştür, ülkemiz potansiyelini ve derinliğini kullanamaz hâle getirilmiştir, gençlerimiz gelecekten kaygılıdır, genel olarak ülkede bir üslup bozukluğu hâkimdir ve bu son bulmalıdır.

Bir ülkenin gelişimi sanat ve sanatçıdan yoksun bir şekilde olamaz. Muhalif de olsa sanattan ve sanatçıdan korkmamak gerekir. Sanatsız, zevksiz, kalpsiz, vicdansız bir toplum hasarlı bir toplum olarak kendi kendini felakete sürükler. Buna izin vermeyecek olan da yetki ve sorumluluğu içinde ülkesinde sanatın gelişimine katkıda bulunanlardır. Aksi hâlde yasakçı ve sansürcü mantık sanatın kudreti karşısında küçük duruma düşer. İktidarda olanlar eleştiriye kapalı tutum sergilerse “Ben yaptım, oldu.” derlerse tarih önünde hepsi sorumludur. Eğer devleti yönetenler her fırsatta “Kenarı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu / Gelir de adli ilahi sorar Ömer’den onu.” diyen Hazreti Ömer’in makamında oturduklarını beyan ediyorlarsa o zaman adaletsizliklere ne diyeceklerdir? İnsanlarımıza Hazreti Ömer’in adaletini vadeden iktidardakiler hatayı kendilerinde, kendi yaptırdıklarında ve kendi yaklaşımlarında ne zaman arayacaklardır? Eğer iktidardakiler bu hassasiyetlere dikkat etmiş olsalardı muhalefette olanlar da elbette adım atarlardı.

Evet, sanat ve sanatçıya baskı kurarak bu durumu yok sayamazsınız. Sanatçıyı cezalandırarak, baskı ve yıldırma taktikleriyle ya da mevzuata ve kitabına uygun haksız atamalar yaparak, âdeta cadı avı başlatarak bertaraf edemezsiniz. Sanat ve sanatçılar da var olmaya devam edecekler. Sanatçılar toplumu iyiye, güzele, duyarlı olmaya, nezakete, inceliğe davet edecekler. Bunun hayati bir öneme sahip olduğu bir dönemden geçiyoruz.

Sanatın gelişimi, ülkenin potansiyeli ve enerjisini ortaya çıkarır. Gerçek sanat, sinema, edebiyat, tiyatro, opera, bale ve müzikte özgür ve özerk bir ortamda gelişebilir. Dünyada bizde olduğu gibi birçok sanat kurumu varlıklarını devlet ve yerel yönetim desteğiyle sürdürmektedir. Son yıllarda Bakanlığınız tarafından sanat ve devlet ilişkisi yeni bir anlayışla düzenlenerek TÜSAK yasa taslağı hazırlanmaktadır. Bizler sanat kurumlarının iyileştirilmesi ve yurdumuzun her tarafına yaygınlaştırılmasına yönelik çalışmalarda Bakanlığımızın yanındayız. Ancak hiçbir zaman sanat siyasetin emrine verilemez. TÜSAK yasa taslağı gizlilik içinde hazırlanmamalıdır. Sanatın yararına olacak çalışmalar uzlaşma içinde olmalı, sanat çevreleri, sivil toplum örgütleri, sanatçılar ve sanat kurumlarının yöneticilerinin görüşü alınmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk turizmi her sene kendini geliştirerek yükselmektedir. Sadece ekonomik gelir kaynağı anlamında değil, ülkemizin dünya kamuoyuna tanıtımı ve itibar kazanması açısından da önemlidir. Ülkemiz, birçok medeniyetin beşiği, imparatorlukların asırlar boyunca insanları bağrına bastığı, doğal birikimleri ve kültürel özneleri olan yaşamımızda her an hissettiğimiz zenginlikleriyle bizlere bırakılan en kıymetli hazinemizdir. Ülkemize gelen turist sayısı her geçen yıl artsa da, dönem dönem gelirimizdeki rakamlar değişse de turistlerin Türkiye’ye bıraktıkları para miktarında gözle görülür bir artış yoktur. Orta Doğu’da yaşanan gerginlik nedeniyle 2015 yılı turizm sektörü için kolay bir yıl olmayacaktır. Sınırlarımızda cereyan eden olaylar turistlerde tedirginlik yaratmaktadır. Rusya’da son zamanlarda rublenin değer kaybetmesi Türk turizmini gelir bakımından bu sene çok etkileyecektir. Bu konu üzerinde düşünmeli ve yeni adımlar atılmalıdır. Aktif, üretken, gerçekçi, misyon ve vizyon sahibi kadrolar yetiştirilmeli, turizm alanında durağan yaklaşımların kesinlikle atılımlara mâni olduğu görülmelidir.

Anadolu’muzda binlerce kültür varlığı ve medeniyetlerden kalan eserler vardır. Bu kültür mirasları her gün yurt dışına kaçırılmak istenmektedir. Bakanlığımızın bu konuda çalışmasını, yurt dışında bulunan tarihî ve kültürel varlıklarımızın ana vatana getirilmesi için gayret vermesini takdir ve tebrik ediyoruz. Bu konuda başta Sayın Bakan olmak üzere, emeği geçen Bakanlıktaki ve diğer bakanlıklardaki herkese teşekkür ediyoruz.

Evet, dünyanın en zengin yazma eserlerinin Türkiye’de olduğu bilinmektedir. Binlerce eserimizin korunması ve geleceğe aktarılması için titiz bir envanter çalışması yapılmalıdır. Millî Kütüphanede binlerce kitabın kayıt altında olmadığı söylenmektedir. Bunu geçtiğimiz yıllarda da hatırlatmıştık. Bu konuda çalışmalar yapılmalıdır.

Evet, PKK terör örgütü verilen tavizlerin sonucunda, Suriye’nin Ayn El Arap bölgesinde yaşanan gelişmeleri bahane ederek yurdumuzda bir dizi olaylar ve eylemler yapmıştır. Bu çıkan olaylarda Diyarbakır’ın yetiştirdiği, Türk milletine hizmetleri asla unutulmayacak olan, Cumhuriyetin kuruluş felsefesinin mimarlarından olan fikir, ilim ve siyaset adamı Ziya Gökalp’in hatırasının yaşatıldığı müze, hainler tarafından yağma edilmiş ve yakılmıştır. Bunun dışında, Siirt vilayetimizde kütüphaneye, elli yıllık arşive, çocukların ve engellilerin hizmetine sunulan bölümlere saldırıldı. Varto ilçesinde kültür merkezi tahrip edildi. Bu değerlerimiz yağmalandı ve yakıldı. Çocuklara, engellilere, kitaba ve kütüphaneye, arşivlere, müzelere, hatıralara; daha doğrusu cana, kültüre, ilme, akla ve irfana saldıran bunlar ne zaman yakalanacaktır? Bu hainlerin cehaleti böylesine teşvik edecekleri, böylesine düşmanca tutum sergileyebildikleri rahat bir ortamda olmaları konusunda iktidarın bir cevap vermesi gerekmektedir. Elini kolunu sallayarak, rahat rahat, yargı önüne çıkmadan, devlete ve millete meydan okumak ne demektir? Yaşanan bu olaylardan sonra hasar tespiti yapılmış mıdır? Bu tahribatın telafisi mümkün müdür?

Evet, burada sözlerime son verirken kendi memleketim olan, kuruluşun ve kurtuluşun beşiği Bilecik ili ve ilçelerinde tarihî ve kültürel güzelliklerin tarafınızdan değerlendirileceğine inanıyorum. Bu konuya özen gösterilmesini istiyorum.

Ayrıca, hepimizin bildiği, kuruluşun ve kurtuluşun beşiği olan Söğüt ilçemizde her sene Yörük şenliği düzenlenmektedir. Burayı da, Sayın Başbakanımız, Cumhurbaşkanımız, parti genel başkanları ve birçok milletvekilimiz ziyaret etmektedir. Ama son yıllarda burası, maalesef ki, bir siyasi arena olarak gözükmektedir. Burada yeniden bir önlem alınmalı ve Bakanlığımız tarafından bir çalışma yapılmalıdır ve daha çok bunun -daha eskiden de vardı- uluslararası bir şekle getirilmesi buradaki karışıklığı önleyecektir diye düşünüyorum. Burada yeni bir kültür merkezi yapılması, dünya çapında gelen misafirlerin ağırlanmasına da önayak olacaktır.

Bu düşüncelerle Bakanlığınızın 2015 yılı bütçenizin yetersiz olmasına rağmen hayırlı olmasını diler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına birinci konuşmacı Ali Serindağ, Gaziantep Milletvekili.

Buyurun Sayın Serindağ. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu ve bizi dinleyen yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, kamu yönetimi yapısı içerisinde ciddi ve köklü bir yeri olan İçişleri Bakanlığı, toplum ve devlet yaşamında önemli işlevi olan bir Bakanlıktır. Bakanlığa verilen görevlerin hukuka uygun olarak ifasında her kademedeki görevlilere başarı ve sağlık diliyorum. Mülki idare amirlerinin, emniyet personelinin ve genel idare hizmetleri sınıfına dâhil personelin özlük haklarının iyileştirilmesinin artık geciktirilmemesini de özellikle Hükûmetten bekliyoruz. Görev yapan personelin görevlerini tam bir tarafsızlıkla ve görevin gereklerine uygun olarak yerine getirmeleri hepimizin ortak beklentisidir. Elbette bu konuda en büyük görev Hükûmete ve üst kademe yöneticileri ile valilere ve kolluk amirlerine düşmektedir. Üst kademe yöneticilerinin, valilerin ve kolluk güçlerinin, görevlerini konjonktürel siyasi rüzgârlara ve partizan değerlendirmelere göre değil, adalete ve meri mevzuata uygun olarak yerine getirmeleri ülkenin huzuru ve halkın mutluluğu için büyük önem taşımaktadır. Ancak üzüntüyle belirtmek gerekir ki bugün Anayasa’nın uygulanmasını gözetmesi gereken Cumhurbaşkanı eliyle Anayasa maalesef askıya alınmıştır.

Son olayların ve basına yönelik baskıların da gösterdiği gibi, Türkiye, âdeta bir ara rejim dönemi yaşamaktadır. Cumhurbaşkanı, Hükûmetin yetkilerini üzerine almıştır. Cumhurbaşkanı kararnamesiyle gölge kabine anlamına gelecek başkanlıklar oluşturulmuştur. Bunlar âdeta Hükûmeti denetleme fonksiyonunu icra edeceklerdir. Başbakan ve Hükûmet üyeleri, buna ses çıkarmamaktadırlar, “Peki, biz ne yapacağız?” diyememektedirler. Hükûmeti denetleme görevi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve üzüntüyle belirtmek gerekir ki sayın milletvekilleri de buna ses çıkaramamaktadırlar. Maalesef, Cumhurbaşkanının ve Hükûmetin Anayasa’ya uygun hareket etme gibi bir kaygıları bulunmamaktadır. Tüm arzuları Türkiye’yi tek adam yönetimine götürmektir. AKP’nin önerdiği Anayasa taslağında da esasen bunun izleri vardı. O taslağa göre başkan dilediği zaman kanun hükmünde kararname çıkarabilecek, dilediği zaman Meclisi feshedebilecek, herhangi bir denetim mekanizmasına da tabi olmayacaktı. Öngörülen başkanlık sistemi değil diktatoryal, despotik bir yönetim şekliydi. Bu öneri Anayasa’nın öngördüğü yöntemle gerçekleşmeyince bugünkü fiilî durum yaratılmış ve Anayasa askıya alınmıştır.

Sayın İçişleri Bakanı da önceki söz ve uygulamalarına bakılırsa Anayasa’nın askıya alınma sürecinde önemli bir görev üstlenmiş bulunmaktadır. Sayın Bakan, Anayasa’ya göre düzenleme yapamayacaklarını ifade etmektedir. Belli ki Sayın Bakanın Anayasa’yla, hukukun üstünlüğü ilkesiyle, kuvvetler ayrılığıyla sorunu var, bunları problem olarak görüyor. Anayasalar elbette değiştirilmez metinler değildir ancak yöntemine uygun olarak değiştirilene kadar herkes, Sayın Bakan da dâhil, Anayasa’ya uymak zorundadır.

Anayasa Uzlaşma Komisyonunu tıkadınız, şimdi de kendinize göre bir düzenleme, bir düzen kurma yoluna gidiyorsunuz. Hâlbuki hiç kimse kaynağını Anayasa’dan almayan bir yetkiyi kullanamaz.

Ara rejim benzeri bu fiilî duruma İçişleri Bakanlığı ve bağlı birimleri de alet edilmek istenmektedir. Bunun için adına “iç güvenlik paketi” denen ve hukuk devleti anlayışı ile bağdaştırılması asla mümkün olmayan bir tasarı Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmiştir. Hükûmet, kamu görevlilerinin ve güvenlik güçlerinin siyasi otoritenin denetimine tabi tutulması ilkesi ile bürokrasinin ve güvenlik güçlerinin siyasallaştırılması durumunu da karıştırmaktadır, bunu da özellikle ve bilerek yapmaktadır.

Demokratik ülkelerde güvenlik güçleri elbette hükûmetin kontrolü altındadır. Ancak, bu durum, hükûmete, güvenlik güçlerinin siyasete alet edilmesi, siyasallaştırılması ve majestelerinin güvenlik güçlerini oluşturması yetkisini vermez. Getirilen tasarı, şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde olan iç güvenlik paketi tasarısı bunu öngörmektedir. Her yasal düzenleme, sayın milletvekilleri, elbette bir ihtiyaçtan doğar. Ancak Hükûmet her dönemde yeni düşmanlar yaratıyor ve sözde bu gerekçeye dayanak da toplumu baskı altına alacak düzenlemeler yapıyor.

Bu dönemde de sayın milletvekilleri, Gülen cemaatini kastederek paralel yapı olayına sarılmaktadır. Bir ara, biliyorsunuz, her şeyi Balyoz ve Ergenekon’a bağlamıştı AKP. Bu yolla Türk Silahlı Kuvvetlerinde müthiş bir tasfiye işlemi yaptı Hükûmet. Şimdi de 17-25 Aralık hırsızlık, yolsuzluk operasyonlarından sonra yeni bir düşman yarattı Hükûmet. O tarihe kadar beraber hareket ettiği, koalisyon ortağı olduğu, “Ne istediniz de vermedik?” dediği, Başbakan Yardımcısı kanalıyla emir ve talimatlarını aldığı, lideriyle görüşmek için Hükûmet erkânının sıraya girdiği Gülen cemaatini şu anda Hükûmet yeni düşman mevkisine oturttu. Cumhurbaşkanı faili meçhul cinayetlerden de cemaati sorumlu tuttu; konuşmasında, elinde bilgi ve belge olduğu intibasını verdi.

Cumhuriyet savcıları Cumhurbaşkanından bilgi ve belgeleri istemelidirler, bunu ihbar olarak kabul etmelidirler. Cumhuriyet savcıları gerekli bilgi ve belgeleri istemese bile, cumhuriyet savcıları buna tevessül etmeseler bile, buna cesaret edemeseler bile, Sayın Cumhurbaşkanı elinde olduğunu söylediği bilgi ve belgeleri cumhuriyet savcılarına ülkenin bekası açısından intikal ettirmelidir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Faili meçhul cinayetlerle ilgili.

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Yoksa ülkede yapılacak hukuka aykırı her düzenlemenin gerekçesi olarak cemaati göstererek inandırıcılığı olmayan bir iddia olarak kalacaktır bunlar. Bu da ne Hükûmete ne Sayın Cumhurbaşkanına yakışır. Faili meçhul cinayetler önemli bir iddiadır. Öyle önemli bir iddiayla ilgili Cumhurbaşkanı elinde bilgi ve belge olduğunu iddia ediyorsa ve bunları cumhuriyet savcılarına intikal ettirmiyorsa bu, Türkiye açısından üzerinde önemle durulması gereken bir husustur. Affedilecek bir şey değildir bu. Varsa elinde bilgi ve belge faili meçhul olaylarla ilgili, mutlaka ilgili mercilere intikal ettirmelidir.

Sayın milletvekilleri, aslında Hükûmet bütün kurgusunu kendisi gibi düşünmeyen, kendisi gibi inanmayan ve kendisini desteklemeyenleri cezalandırma üzerine yapmaktadır. AKP iktidarı, devleti bir AKP devletine dönüştürmekte, toplumsal hayatı kendine uygun şekilde kurgulamak istemektedir. Parti genel başkanı gibi davranmaya devam eden Sayın Cumhurbaşkanı insanlara “Defansı bırakın, saldırın, arkanızda ben varım.” diyebilmektedir. İçişleri Bakanı da suçla mücadelede önleyici tedbirleri, sıkıyönetim benzeri baskıcı önlemler olarak algılamak istemektedir. Suç işlenmesini önleyecek mekanizmaları da sindirme, korkutma, yıldırma, baskı yapma, gözaltına alma olarak değerlendirmektedir. Bazı illerde meydana gelen ve Hükûmetin basiretsizliğinden ve uyguladığı yanlış politikalardan kaynaklanan olayları bahane ederek ülkenin her tarafında insanların hak arama, toplantı ve gösteri yapma haklarını kısıtlama yoluna gitmektedir. Gerekçeleri önce kendileri yaratmakta, sonra da bu sözde gerekçelere dayanarak toplumu baskı altına almak istemektedir. Kamu düzenini bozan olaylara ses çıkartma cesaretini gösteremeyen Hükûmet, barışçıl ve şiddet içermeyen toplantı ve gösterileri önleme yoluna gitmek istemektedir.

Derneklerin denetimini derneklere baskı aracı olarak kullanmaktadır. İnsanların kutsal değerlerini istismar ederek yolsuzluk yapanların üzerine gitmemekte, tam tersine, Deniz Feneri olayında olduğu gibi, bunların üzerini örtmektedir. Uygulamalarıyla bu ülkenin demokrasisi ve özgürlükleri önünde ciddi bir engel oluşturmaktadır Hükûmet. Artık herkesin bunu görmesi ve on iki yıllık icraattan sonra da Hükûmetin mağduru ve mazlumu oynamaktan vazgeçmesi lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ SERİNDAĞ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, Hükûmet devletin gücünü arkasına alarak meydan okuyacağına hukuku hatırlasın diyor ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

İkinci konuşmacı Celal Dinçer, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Dinçer. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA CELAL DİNÇER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığının 2015 yılı bütçeleri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ayrıca, yurdumuzun her köşesinde görev yapan emniyet ve jandarma personelimizi de saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizde kamu düzenini sağlamakla görevli her iki kurum personeli de suçun önlenmesi ve suçla mücadele konusunda gece gündüz demeden hizmet vermektedir. Diğer taratan, vatandaşlar da devletin kendilerine sunduğu her türlü hizmeti sorgulayarak, bu hizmeti en kaliteli ve adil olarak almak istemektedir. Bu nedenledir ki iç güvenlik hizmeti sunulurken tarafsızlık ve hukukun üstünlüğü öncelikli olmalıdır. Hükûmetler de suç ve suçluyla uluslararası hukuka uygun, temel hak ve özgürlüklere saygılı, demokrasi kültürünü benimsemiş, çağdaş bir yönetim anlayışıyla mücadele etmeli, “güvenlik” kavramı ile insan hakları arasında bir denge kurmalı, güvenlik mensuplarına insan haysiyetine ve vatandaşa saygı göstermesi gerektiği anlayışı mutlaka benimsetilmelidir. Eğer “güvenlik kavramı” ile hukuk ve insan hakları arasında denge bozulursa görmek istemediğimiz görüntüler ortaya çıkacaktır.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bugün ülkemizde “kamu düzeni” kavramı siyasallaştırılmış, artık iktidar, iktidarı korumak, kamu düzenini sağlamakla eş anlamlı görülmeye başlanmıştır. Yani polis siyasi iktidarı koruyarak kamu düzenini sağlamaya çalışmakta, siyasi iktidar da bundan aldığı güçle kendi iktidarının devamı için tüm muhalifleri sindirme yolunu seçmektedir. İşte, bu nedenledir ki toplumsal muhalefet arttıkça ülkemizde polis baskısı da her geçen gün artmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demokrasilerde iktidarlar kendisini eleştirenleri, gösteri yapanları anlamak, eleştiri hakkına saygı duymak zorundadır. Eleştirilere tahammül edemiyorsanız, insanlara hoşunuza gidecek biçimde davranmıyor diye şiddet uyguluyorsanız demokrasiden bahsetmeye hakkınız yoktur.

Sayın Bakan, iktidarınız döneminde kolluk kuvvetlerimizin toplantı ve gösteri yürüyüşlerine, toplumsal olaylara müdahale biçiminde sorunlar vardır, orantısız ve keyfî güç kullanması vardır. Bu sorun yalnızca bir eğitim sorunu değildir, bu bir algı sorunudur ve olayı doğru teşhis edememe sorunudur, bu, demokrasiyi içine sindirememe sorunudur, iktidara muhalif olanlara polis orantısız güç kullandığında buna karşı çıkabilecek, bunu cezalandırabilecek iradeyi göstermeme sorunudur.

Sayın Başkan, ülkemizde şiddet uygulayan güvenlik personelini “Destan yazdınız.” diyerek öven ve ödüllendiren, sonradan onları Fizan’a süren bir iktidar vardır. Başta muhalif basın olmak üzere tüm kişi ve kuruluşların üzerinde büyük bir baskı ve sindirme operasyonları vardır. Ne hikmetse bu operasyonları savcıdan önce bilen kaçak saray sakinlerimiz vardır. Ülkede korku iklimi yaratılıp demokrasiyi başka rejimlere dönüştürme çabaları vardır. Bu çabaların son örneği de yargı paketinden sonra kamu düzenini sağlamak bahanesiyle Hükûmetin Meclise getirdiği iç güvenlik reform paketidir. Bu paket Anayasa’ya aykırı, antidemokratik hükümler içermektedir. Bu pakette “ak faşizm” olarak nitelenebilecek despotik bir yönetim getirecek düzenlemeler vardır. Özgürlük ve güvenlik dengesinin gözetilmediği, iç güvenlikten çok muhalif düşmanlarla savaş hükümleriyle dolu bir pakettir. Bu pakette Hükûmetin yargı ve polis teşkilatına siyaseti bulaştırarak böldüğü gibi, jandarmayı da baskı altına alarak dikta rejimine doğru çok büyük bir güç elde etme planları vardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu iç güvenlik reform paketi ak emniyet ve ak jandarmayı yaratacak operasyonun tüm gereklerini karşılayan bombalı bir pakettir. Bu paket algı yönetimini çok iyi yürüten iktidarın Sayın İçişleri Bakanı tarafından ne yazık ki özgürlük ve güvenlik paketi olarak kamuoyuna sunulmaktadır. Bakanın haklı olduğu bir yön var elbette, bu paket dikta rejimine gitmek isteyenlere büyük özgürlükler getirmektedir. Gerçekten de güvenlik güçlerine, iktidara muhalefet etmeye kalkışan, sokağa çıkan herkesi hâkim ve savcı kararı olmadan gözaltına almaya, tutuklamaya ve ağır cezalara çarptırılmaya yol açacak çok geniş yetkiler düzenlemektedir. Bu paket İçişleri Bakanının ve valilerin yetkilerini olağanüstü artırarak onları padişah yetkileriyle donatan bir pakettir. Bu paket yeni suçlar üretirken iktidara yönelik tüm protesto eylemlerine cezaları misliyle artıran bir pakettir. Bu paket çocukların oynadığı bilye ve sapana bile tabancaya verilen cezadan 2 kat daha fazla ceza getiren bir pakettir. Bu paket Gezi eylemlerinde adam öldürenlere gizli bir af getiren pakettir. Bu paketin yasalaşmasıyla Hükûmeti rahatsız eden her türlü toplu düşünce açıklaması yapan, HES’lere veya doğa katliamına karşı çıkan, zeytin ağacının kesilmesine karşı çıkan herkesin tutuklanması daha da kolaylaşacaktır yani sesi çıkana tutuklama getirilmektedir. Özet olarak, bu Hükûmet tasarısı kanunlaşırsa on numara polis devleti diyebileceğimiz uygulamaların kapısı da ardına kadar açılmış olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; halkımız Hülya Avşar gibi yaşamıyor, Yavuz Bingöl gibi düşünmüyor. Halk, baskı ve korku altında yaşamaya alıştırılıyor. Halkın ormanları talan ediliyor, zeytin ağaçları kesiliyor, yetmezmiş gibi bir de üstüne dayak atılıyor. Vatandaşı oğlunun cenazesine ancak yırtık ayakkabıyla katılabiliyor. İşçi, işçi sendikasına üye olamıyor; üye olursa, grev yaparsa işinden atılıyor. İşte, bunlar konuşulmasın diye tasarıyla da halktan sesini çıkartmaması isteniyor.

Sayın Başkan, halk Soma’da kömür ocağında yanarken, Ermenek’te yerin 400 metre altında boğulurken, 12 milyon asgari ücretliye, 11 milyon emekliye insanca yaşam sağlanamamışken, memura bütçe dengeleri bozuk diye enflasyon farkı verilmezken, açılım aldatmacasıyla ülke bölünme noktasına getirilip resmî ağızların söylemine göre bir bölgede devlet hâkimiyeti kaybedilmişken, ülkede yolsuzluklar tavan yapıp adalet duygusu yerlerde sürünürken, faili meçhul cinayetler artarken, yandaşları milyarder, çocukları da gemicik sahibi yaparken, tüm bu kanunsuzlukları görmeyen ve yolsuzluklara gözünü kapatıp “Hükûmete darbe” safsatalarının üzerine giderek yandaş olmayan kişi ve medya mensupları hakkında soruşturma başlatan kahraman cumhuriyet savcılarımız varken ülkede sağlıklı işleyen bir demokrasiden bahsedemezsiniz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demokrasi ve hukuk devleti inancının samimi olmadığı bir Hükûmetin hazırladığı bu bütçe, her geçen gün görev ve sorumlulukları artırılan mülki idare amirlerinin özlük haklarında bir iyileştirme yapmamıştır. Onların yıllardır bekledikleri 6400 ek gösterge taleplerini bir kez daha dikkate almamıştır. İçişleri, emniyet ve jandarma personelinin mali, sosyal ve çalışma koşullarının geliştirilmesine yönelik bir düzenleme getirmemiştir. Büyük çoğunluğu yükseköğrenimli olan polislerimizin 3600 ek gösterge sorununu çözmemiştir. Ama işçiden, memurdan, emekliden, çöpten karnını doyurmaya çalışan insanlardan toplanan vergilerle bol miktarda TOMA ve biber gazı alımı planlanmıştır. Altın kaplamalı klozetleri olan kaçak saraylar yapılmıştır. Kaçak saraylarda keyif sürülmeye başlanmıştır.

Son söz olarak, emek ve halk düşmanı iktidarlar, hiçbir zaman yaptıklarının kendilerine kâr, çocuklarına da saray kalacağını zannetmesin. Bu halkın, her türlü yolsuzluğu yapıp kendisini yok sayanlara verilecek elbette bir cevabı olacaktır; seçim sandığı geldiğinde bu cevap avuçlarına konacaktır.

2015 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, tekrar yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Üçüncü konuşmacı Ahmet Toptaş, Afyonkarahisar Milletvekili.

Buyurun Sayın Toptaş. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlarım.

Sözlerime başlarken öncelikle iki konuda düşüncelerimi sizinle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, yarın, Gezi Parkı’nda yaşam alanlarına ve parklarına sahip çıkmaya çalışan milyonlarca gencin hunharca saldırıya uğraması, bazılarının öldürülmesi, bazılarının da gözlerini kaybetmesi ve binlercesinin yaralanması olaylarında insan olarak sessiz kalamayan, her demokratik eylemde, demokrasiden ve özgürlüklerden yana, barışçıl tavrıyla barışın, kardeşliğin ve özgürlüğün simgesi hâline gelmiş Çarşı grubunun darbeye kalkıştıkları safsatasıyla haklarında açılmış davanın duruşması vardır. Şunu belirtmeliyim ki bütün darbelere olduğu gibi, bütün diktatörlere karşı da özgürlüğün, barışın ve demokrasinin simgesi olmaya devam edecek, kendisine yapıştırılan tüm suçlamaları demokrasi düşmanlarının suratına çarparak, özgürlük ve barış, dayanışma duygularıyla demokrasi mücadelesine devam edecektir Çarşı. Buna inancımız tamdır. Bu duygularla Çarşı’yı selamlıyor, demokrasi ve özgürlük mücadelesinde Çarşı’yla dayanışma içinde olduğumuzu, sonuna kadar kendileriyle birlikte olduğumuzu yinelemek istiyorum.

İkinci değineceğim konu: Cumhuriyetin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün cumhuriyetin vazgeçilmez değerleri olan ve bizi bugünlere getiren inkılaplarına “köpekleşme” diyen bir meczubu yüce Meclisin çatısı altında konuşturanları ve buna ses çıkarmayanları da şiddet ve nefretle kınıyorum.

Değerli arkadaşlar, yolsuzluk ve hırsızlık, kara para aklama, rüşvet, 700 milyarlık saat, ayakkabı kutusu, para kasaları, “Oğlum, daha sıfırlayamadın mı?” konuları ile ilgili 17-25 Aralık yolsuzlukları anma haftasında, yaşanılanları perdelemek amacıyla 14 Aralık katakulli operasyonuyla ilgili bazı saptamalarımı da sizinle paylaşmak istiyorum çünkü ibret alınması gereken saptamalar.

Değerli arkadaşlar, dün, bir kısmınızın ve Cumhurbaşkanınızın “paralel”, bir kısmınızın “cemaat”, utangaç bazılarınızın da “Hizmet Hareketi” dediğiniz kesime ait bir operasyon başlatıldı ve Zaman gazetesine operasyon düzenlendi. Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı ve Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca gözaltına alındı.

Hatırlayalım bakalım, Haziran 2007’den sonra bu ülkede “Ergenekon” adı altında bir operasyon başlatıldı. Bu ülkenin göz bebeği Türk Silahlı Kuvvetlerinin generalleri, subayları, aydınları, gazetecileri, bilim adamları gece yarısı operasyonlarıyla gözaltına alındı. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ terör örgütü lideri olarak içeriye tıkıldı. Sonra, Balyoz, Ayışığı, Sarıkız, Casusluk yani ad buldukça yakıştırılan operasyonlar dalga dalga bu ülkenin üzerine bir karabasan gibi çöktü.

Şimdi “darbeci” diye nitelediğiniz, “cemaat” dediğiniz kesim mensupları ile iktidar mensupları birlikte sevinçten havaya zıplıyorlardı, neredeyse zil takıp oynama modundaydılar. Bir kısım polis amirleri, bir kısım savcılar, bir kısım hâkimler burada iktidarın sopası olarak görev yapıyordu. Zamanın Başbakanı Sayın Erdoğan bu davanın savcılığına soyunuyor, bakanlarınız “Türkiye bağırsaklarını temizliyor.” diye kameralar önünde kırıtarak tebessüm ediyorlardı. Candaş ve yandaş gazeteciler de her gün televizyon ve gazetelerde arzıendam edip gayet mutlu ve muzaffer edalarla yorum yapıyorlardı.

Dün gözaltına alınan Ekrem Dumanlı o günlerde “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Erdoğan başta olmak üzere, bazı insanlar hedef tahtasında. Şu ana kadar insanların hakkında yalan, iftira, tezvirat, dedikodu nevinden onlarca kitap yazıldı. Bazı gazetecilerin cuntacı generallerle nasıl bir araya gelip darbe planlarına stratejik destek verdiğini bu davalardan öğrendik.” diyordu. Yani, bugün sizi demokrasiye darbe yapmakla suçlayan ortaklarınız, o gün sizin müttefikinizdi.

Bugün “Haşhaşi” ilan ettiğiniz Fethullah Gülen için neler diyordunuz, örnekleyelim bakalım.

Hüseyin Çelik, AKP Sözcüsü “Fethullah Gülen’in okullarında herkes canla başla çalışıyor, yüreklerini ortaya koyuyorlar, pırıl pırıl insanlar.” diyordu.

Adalet Bakanınız Bekir Bozdağ “Fethullah Gülen bu ülkenin yetiştirdiği değerli bir kıymettir. Onu ‘çete’ diye itham ederseniz haksızlık yaparsınız.” diyordu.

Davutoğlu “Faydalı çalışmalar yapan Hoca Efendi’ye selam olsun, bu kutlu yolculuğunda yeri başımızın üzerindedir.” diyordu şimdi çiğnedikleri, “Haşhaşi” dedikleri Fethullah Hoca’ya.

Hizmet Hareketi’nin düzenlediği Türkçe Olimpiyatlarında Bülent Arınç hüngür hüngür ağlıyordu.

Cumhurbaşkanı, bakın, bugün “Haşhaşiler” dedikleri için ne diyordu: “Gurbet hasrettir. Hasretin bedeli çok ağırdır, faturası çok ağırdır. Biz gurbette olup bu vatan topraklarının hasreti içinde olanları aramızda görmek istiyoruz.” diyordu.

Yine, 11’inci Türkçe Olimpiyatlarında şairane bir konuşma yapıyordu Cumhurbaşkanı, “Sizler, bozkırdaki fidan gibi, çölün ortasındaki vaha gibi, kuruyan dudaklardaki bir damla su gibi -bakın şairliğe- kararmış dudaklarda bir damla merhamet gibi en zor zamanlarda bize güzeli anlattınız.” diyordu Haşhaşilere, “Bize güzeli hatırlattınız...”

“Üç haftadır Türkiye’de birbirine taban tabana zıt iki fotoğraf var. Bir tarafta taş vardı, sapan vardı, molotofkokteyli vardı; diğer tarafta dostluk vardı –Haşhaşilerde- barış vardı, türkü vardı, şiir vardı.” Osmanlıcada türkü olmadığını da söylemek isterim bu arada.

“Bir tarafta çatışma vardı, bir tarafta dostluk, barış vardı; bir tarafta Vandallar, bir tarafta gönül dili Türkçeye sarılmış barış elçileri vardı.” diyordu. Öve öve bitiremiyordu şimdiki düşmanlarını.

Bu konuşmayı yaptığı tarihte Gezi eylemleri vardı, parklarını korumak için, yaşam alanlarını korumak için, özgürlük için, demokrasi için gösteri yapanlara “Vandal” diyordu. O gün “barış elçileri” diye övgü düzdükleri şimdi Haşhaşi oldu.

Ne oldu da bu hâle düştüler değerli arkadaşlar? Bu nasıl bir duygu, bu nasıl bir yargı? Dün demokratik değerleri savunanlara karşı müttefiktiler.

Ne olacak, 17-25 Aralık rezillik operasyonu ortaklığı bozdu. Bir kısım iktidar sahiplerinin cerahatleri ortalığa döküldü. Türkiye bağırsaklarını gerçekten temizliyordu.

Dünün Türkiye’yi dünyaya ses bayrağı hâline getiren, fikir sahibi, himmet sahibi Muhterem Hoca Efendi’si Haşhaşi oldu, Hükûmete darbe yapan adam hâline geldi.

Geçmişte ortaklar birlikte yaptıkları operasyonlarla Türkiye’yi yaşanmaz hâle getirdiler. İktidar sahipleri orduya kumpas kurulduğunu itiraf ettiler. Birlikte yaptıkları kumpaslarla içeriye tıktıkları binlerce general, bilim adamı, aydın, yazar, gazeteci, milletvekili, yıllarca cezaevinde yattı, öldü ya da intihar etti. Şu biline ki cezaevlerinde çürüyenlerin, ölenlerin, intihar edenlerin elleri tüm kumpasçıların yakasındadır.

Biz, o kumpaslar kurulduğunda da hep demokrasiden ve hukuktan yana tavır koyduk. Hukuka aykırı tüm uygulamaların, baskıların karşısında durduk. Biz bugün yine haksız, hukuksuz uygulamaların karşısında sonuna kadar hakkın, hukukun, masumun ve mağdurun yanındayız.

Biz, toplumu Vandallar, barış elçileri diye bölüp bizden yana olmayınca, “barış elçisi” dediklerimize “Haşhaşi” diyenlerden değiliz. Biz, hiç kimseyi ötekileştirenlerden değiliz. Biz “Senin düşüncelerine katılmıyorum ama düşüncelerini özgürce ifade edebilmen için hayatımı bile verebilirim.” diyenlerdeniz. Senin düşüncelerine katılmıyoruz dünkü kumpasçı ama düşüncelerini özgürce ifade edebilmen için hayatımızı ortaya koymaya hazırız, koyuyoruz da.

Değerli arkadaşlar, Türk hukuk lügatinde “kamu düzeni” kavramı “Bir memlekette amme hizmetlerinin iyi yapılmasını, devletin emniyet ve asayişini ve fertler arasındaki münasebetlerde huzuru ve ahlak kaidelerine uygunluğu temine yarayan müeyyide ve kaidelerin hepsidir.” diye tanımlanır. Bu kaideleri uygulayacak olan kimdir? İktidardır.

Peki, orduya kumpas kuran, yargıyı ele geçirip adalet duygusunu ortadan kaldıran, emniyet teşkilatını dağıtan, çıkardıkları kanunlarla MİT’i “ak muhaberat”, polisi “ak polis”, jandarmayı “ak jandarma” hâline getirip toplumu korku tehdit ve baskı yöntemleriyle yönetmeye kalkışanlar ile, ülkenin bir tarafında terör örgütünün mahkemeler kurmasına, vergi toplamasına, polis teşkilatı kurmasına fırsat verenler mi memleketin emniyet ve asayişini sağlayacaklar?

Kamu İhale Kanunu’nun 30 defada 113 maddesini değiştirip millete küfredenlere memleketin varlıklarını peşkeş çekenler mi, ülkedeki 11,5 milyon insanın aylık geliri 326 liranın altındayken Japonya’dan fazla dolar milyarderi yetiştirenler mi, bu ülkeyi karabasana çevirenler mi, demokrasiyi, hukuku katledenler mi bu ülkede emniyeti sağlayacaklar?

AKP’nin siyasi ömrü bitmiştir. Türk toplumunun AKP’ye değil, barışa, huzura, ahlaka, işe ve ekmeğe ihtiyacı vardır.

Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Dördüncü konuşmacı Mevlüt Dudu, Hatay Milletvekili.

Buyurun Sayın Dudu. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEVLÜT DUDU (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Göç, insanlık tarihinin bütün dönemleri boyunca var olan bir olgudur. Göç kavramıyla öncelikle belli bir nüfusun bir bölgeden başka bir yere olan hareketi akla gelmekle birlikte, sosyal, ekonomik, kültürel ve psikolojik birçok ögeyi barındırır.

Göçler, iç ve dış göçler olarak ele alınmaktadır. İç göç, bir ülkenin kendi sınırları içerisinde belirli bir bölgeden başka bir bölgeye gerçekleşen insan hareketidir. Dış göç ise, bir ülkeden bir başka ülkeye insan hareketidir.

Kişiler değişik sebeplerle bulundukları bölgeden bir başka bölgeye gitmektedirler. Bu, kalıcı yerleşme amaçlı olabildiği gibi, geçici de olabilmektedir. Buna “mevsimlik göç” denilmektedir.

Bu durumda kişiler yılın belirli zamanlarında iki veya daha fazla mekânda yer değiştirmektedirler. Mevsimlik göç yaşayan gruplar, birden fazla sosyal ve kültürel yapıyı iç içe yaşamaktadırlar.

Değerli milletvekilleri, 1927 yılında Türkiye nüfusu 13 milyon 648 bin kişiydi. Bunun o tarihte 3 milyon 305 bini şehirlerde yaşarken, köy nüfusu 10 milyon 342 bin idi. Yani köy nüfusunun toplam nüfusa oranı yüzde 75.78'di, şehirlerin oranı ise yüzde 24’tü. 1980 yılında nüfusun yaklaşık yüzde 42’si kentte yaşamaya başlamış, günümüzde ise kentte yaşama oranı yüzde 80’lere dayanmıştır.

Türkiye'de iç göç, kırsal kesimde nüfusun artması ve kentlerde sanayileşmeye bağlı olarak iş bulma imkânlarının gelişmesiyle artış göstermiştir. Dolayısıyla, iç göçteki en büyük etken ekonomik sıkıntılardır. İş bulmak amacıyla kentlere yığılan halkımız, daha yoğun işsizliği yaşadığı gibi, ekonomik, sosyal ve psikolojik sorunlar batağında boğuşmaktadır.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde yaşanan iç göçler nedeniyle nüfusun dağılışında dengesizlikler yaşanmaktadır. AKP Hükûmetinin yatırımlarla ilgili plansız tavrı halkı göçe zorlamaktadır.

Özellikle kentlere göçün ana sebebi, ülkemizde tarım politikası olmamasıdır. Hatta halkımız tarımdan uzaklaşsın diye bir politika izlendiği düşünülmektedir. Tarıma destek değil, tarıma köstek politikası izlendiğini bile ne yazık ki söyleyebiliriz. Hayvancılık ve tarım desteklerinin yıllar içerisinde yok denecek düzeye gelmesi içler acısıdır.

Değerli milletvekilleri, iç göçün önüne geçmek için öncelikle bir ulusal tarım programı geliştirilmeli ve uygulanmalıdır, bunun içine hayvancılıkla ilgili gelişmeler de ilave edilmelidir. Kırsal kesimde eğitim ve sağlık hizmetleri yaygınlaştırılmalıdır. Tarım ve hayvancılığa bağlı sanayi kollarını kırsal alanlara yönlendirmek gerekmekte ve kırsal kesimde küçük sanayi kolları da geliştirilmelidir. Kısacası, yediğimiz ekmeğin, içtiğimiz sütün, sebzelerin, meyvelerin daha sağlıklı, daha kaliteli ve daha bol olması için, milletin efendisi olan köylü ve çiftçiye hak ettiği değer verilmelidir.

Değerli milletvekilleri; son yıllarda üzerinde durulan diğer konu da kentten köye geri dönüştür. Geri dönülen yerlerde gerekli sosyal ve ekonomik altyapının tesisiyle sürdürülebilir yaşam koşulları oluşturulmaya çalışılmaktadır. Ancak bu pek de yaşama geçirilememiştir.

Bu kapsamda, 2014 yılında, valilerce teklif edilen 53 yeni projenin desteklenmesi uygun görülerek 19 milyon lira ödenek valiliklere aktarılmıştır. Proje çerçevesinde İçişleri Bakanlığı bütçesinden Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesi kapsamındaki illere toplam 190 milyon 15 bin TL ödenek aktarıldığı söylenmektedir. Bu projelerde şimdiye kadar neler yapılmış ve ödenekler ne zaman nerelere harcanmıştır? Bunlar açıklıkla ortaya koyulmalıdır.

Değerli milletvekilleri, tabii, bu göç konusunun esas önemli bölümünü dış göçler oluşturuyor. Yabancı ülkelerden sığınmacı olarak ya da çeşitli sebeplerle gelen kişiler dış göç olarak nitelendiriliyor. Bunun da en başında, hepimizin bildiği gibi -şu anda en büyük sorunumuz- Suriye’den özellikle, Irak’tan, oradaki savaştan kaçan mültecilerin ülkemizde yarattığı sorunlar söz konusudur. Ülkemize çeşitli sebeplerle 1995 yılından 2001 yılına kadar göç etmiş ya da sığınmacı olarak gelmiş olan kişilerin sayısı 30 bini geçmiyordu. Ancak, bugün, sadece Suriye’den gelen sığınmacıların sayısının 2 milyonun üzerinde olduğu, hepinizin bildiği gibi, tahmin edilmektedir.

Bütçenin açılış gününde Sayın Genel Başkanımızın Suriyeli bir kız çocuğunun İstanbul’daki perişan fotoğrafını göstermesi üzerine Sayın Başbakanın verdiği yanıtı burada hepimiz hatırlıyoruz. Bu perişanlıktan Suriye’deki yönetimi suçladı Sayın Başbakan. Elbette oradaki yönetim de suçlu olabilir. Dünyanın neresinde olursa olsun, masum halka, sivillere saldıran, onların ölümüne neden olan, her kim olursa olsun, bu katildir; bunun adı Beşar Esad da olsa katildir, Recep Tayyip Erdoğan da olsa katildir ve sonuçta, oradaki yangına körükle giden, o insanların ölümüne neden olan ve yaptığı silah yardımlarıyla ve çeşitli yardımlarla Suriye’deki çeşitli unsurlara, terörist unsurlara destek veren, her kim olursa olsun, oradaki insanların ölümünden sorumludur değerli arkadaşlar.(x)

Burada dikkat çekmek gereken bir husus daha vardır: AKP Hükûmetiyle birlikte “Yurtta barış, dünyada barış.” sözü tersinden uygulanmaya başlanmış, hem içeride hem dışarıda kargaşa ve sorunlar yaratılmış ve bu yönde kışkırtmalar yapılmıştır. Özellikle komşularımızla yaşanan sorunlarsa ülkemizi direkt olarak tehlikeye atan durumlardır. Başka ülkelerin iç işlerini kurcalamak bize barış olarak dönmez. Orada yaşanan kargaşa, bize sınırda kargaşa, savaş tehlikesi, sığınmacı, ekonomik zarar, ülke içinde halk arasında çekişme ve ülke ekonomisinin dibe vurması olarak dönmektedir.

Bu arada, hatırlatmakta fayda var değerli milletvekilleri. Musul’da vatandaşlarımız günlerce rehin tutuldu, neden? IŞİD’e destek vermek için mi? Tutuklu terörist ve kaçaklar uluslararası anlaşmalar çiğnenerek takaslar yapıldı. Tırlar dolusu silah ve mühimmat ele geçirildi. Ambulanslarla, savaşa destek verenler alınıp ülkemizde tedavi edildi.

Değerli milletvekilleri, Türkiye çok önemli bir dönemden geçiyor. Önemli sınır komşularımız olan ülkeler karışık. Birkaç yıldan beri, Türkiye muhaliflere yardım ederek oradaki ateşin üzerine benzin döküyor.

Türkiye'nin güneydoğu sınırından kimin gelip kimin geçtiği belli değil. Bir taraftan da PKK istediği gibi sınır ötesi ve berisine geçerek aklına gelen her eylemi yapıyor.

1 milyon 750 bin Suriyeliyi ağırladığını duyuran AKP Hükûmeti, Irak'ta yerlerinden yurtlarından olan 120 bin Türkmen'e sınırlarımızı kapatarak yerinde yardım yaptığını söylemektedir. Hükûmet Türkmen kardeşlerimize sırtını çevirmiştir.

Bir de birkaç gün önce Sayın Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş Suriyeli mülteciler, göçmenler için 4,65 milyar dolar yardım yapıldığını ifade etti. Bunun 200 küsur milyon doları uluslararası kuruluşlardan gelen katkı. Bu 4,65 milyar doların nerelere harcandığının da en kısa zamanda açıklamasını bekliyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yarısı cebe gitmiştir onların, yarısı cebe!

MEVLÜT DUDU (Devamla) – Hepinizi, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın konuşmacı konuşmasında “Suriye’deki unsurlara destek veren, yardım eden, oradaki karışıklıklarda rol sahibi olan Esad da olsa katildir, Erdoğan da olsa katildir.” diye bir ifade kullandı. Güya söz mühendisliği çerçevesinde, bir ihtimalden bahsediyormuş gibi yaparken aynı zamanda Sayın Cumhurbaşkanına yönelik bir hakaret tespitinde bulunmuştur, hakaret etmiştir.

İkincisi, daha sonraki konuşmasının tamamına bakıldığında, “Suriye’deki muhalefete silah yardımı yapan, destek veren Türkiye ateşe körükle, benzinle gidiyor.” diyerek, bütün anlamına bakıldığında bu hakareti tahkim etmiştir. Başkanlık Divanı olarak konuşmacıyı uyarmanız doğru olurdu.

Bu hususun altını çizmek için söz aldım.

BAŞKAN – Tutanakları getirteceğim Sayın Bostancı.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Bir şey yok Sayın Başkan, devam.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşbihte hata olmaz Başkan. Teşbih.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Değil, değil.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşbih.

BAŞKAN – Evet, beşinci konuşmacı, Rahmi Aşkın Türeli, İzmir Milletvekili, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ekonomi Bakanlığının 2015 yılı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve televizyonları başında bizi izleyen vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Bugün, burada Ekonomi Bakanlığı bütçesini görüşüyoruz ama Ekonomi Bakanlığımız, bildiğimiz üzere, ihracat, ithalat, dış ticaret, cari işlemler açığı ve bu konularla ilgili olduğu için ben de konuşmamı genel bir makro çerçevenin dışında, özellikle bu konularla sınırlamak istiyorum.

Şimdi, değerli milletvekilleri, cari işlemler açığı Türkiye ekonomisinin en önemli problemidir. Nedir cari işlemler açığı? Bir ülkenin dışarıya sattığı tüm mal ve hizmetler ile dışarıdan aldığı mal ve hizmetler arasındaki farktır. Eğer sattığınızdan daha fazla alıyorsanız ülke cari işlemler açığı verir. Bir kere, bunu net olarak koymak lazım. Türkiye’de, AKP döneminde cari işlemler açığı hızlı bir biçimde artmıştır, azalmamıştır, artmıştır, altını çizmek istiyorum.

İkincisi, bu cari işlemler açığını finanse etmek zorundasınız. Bunu da nasıl yaparsınız? Ya doğrudan yabancı yatırımlar gelecek ya da borçlanacaksınız kısa vadeli ya da uzun vadeli. Biraz sonra bu konulara da gireceğim, Türkiye’nin dış borç stokunun nasıl arttığını rakamlarla örnekleyeceğim.

Tabii, bu cari işlemler açığının artması, ciddi bir risk unsuru oluşturmasının temel nedeni, AKP döneminde uygulanan politikalardır. Yüksek reel faizleri vererek dışarıdan döviz girişini teşvik eden bir ekonomik politika çerçevesi böyle bir sonuç yaratmıştır. Döviz girişi olduğu zaman dövizin fiyatı düşük olmuştur, onun sonucunda da ithalat cazip hâle gelmiş, patlamış ve cari işlemler açığı artmıştır.

Bu modeli, 2001 krizi sonrasında uygulanan modeli AKP iktidarları, hükûmetleri hiç değiştirmeden uygulamıştır değerli arkadaşlar. Bir istikrar programıdır. Bazı yıllarda, kriz olduğu zaman doğal olarak ona ilişkin olarak belli önlemleri alabilirsiniz ama sonrasında ekonomi normale döndüğü zaman, bunu yapısal problemleri giderecek bir çerçeveye koymaya ihtiyaç vardır. Ne yazık ki AKP döneminde bu şekilde bir uygulama yoktur. Tabii, söylediklerimiz havada kalmasın, rakamlarını söyleyeyim: Bakın, 1991-2000 arasında yani AKP döneminden önceki on yıllık dönemi söylüyorum ki içinde 1994 krizi vardır ve 1999 krizi vardır. Dış tasarruf yani cari işlemler açığı yoktur Türkiye ekonomisinin. Türkiye ekonomisi yüzde 22,9’luk bir toplam yatırımı yüzde 23,2’lik bir toplam yurt içi tasarrufla finanse etmiştir, hiç cari işlemler açığı vermemiştir. AKP dönemine geldiğimizde, 2003-2014 döneminde hem toplam yatırımlar düşmüştür yüzde 23’ten yüzde 20’ye ama yurt içi tasarruflar daha çok düşmüştür, yüzde 23’lerden yüzde 15’lere ve onun sonucunda -ortalamasını söylüyorum- Türkiye ekonomisi yüzde 5,4 oranında cari işlemler açığı vermiştir, millî gelir içindeki pay olarak söylüyorum. Bazı yıllar, biliyorsunuz, bu yüzde 10’lara ulaşmıştır. Şimdi ne oldu yani neden sizden önceki dönemlerle kıyasladığımız zaman bu kadar kötü bir performans sergiliyorsunuz? Onun altına bakmak lazım.

Şimdi, tabii, hep cari açığı gündeme getirdiğimiz zaman şu söyleniyor, deniyor ki: “Enerji fiyatlarının da bunda bir payı var.” Ben o açıdan da bir bakayım dedim. 2013 yılında 65 milyar dolarlık bir cari işlemler açığı var. Enerji fiyat etkisinden arındırdım, yani enerji fiyatları hiç artmamış olsaydı, 2002’deki seviyesinin aynısı kalmış olsaydı ne olurdu? Gene 30 milyar dolarlık bir cari işlemler açığı Türkiye ekonomisi veriyor 2013 yılında. Yani, bunun başka sebepleri var. İşte bunda biraz önce söylediğim, uygulanan yanlış politikalarla Türkiye’deki üretimin ve ihracatın ara malı ithalatına olan bağımlılığının artırılmış olması en önemli sebeptir.

Sayın Bakan, bunu görüyorduk eskiden, dâhilde işleme rejiminin rakamları vardı, buna ilişkin sorularımız sorulmuş, Mecliste de önergelerimiz vardı ama son dönemde dâhilde işleme rejimini artık sayfalarınızda bulamıyoruz. Bunun için de Türkiye ekonomisindeki üretimin ve ihracatın ara malı ithalatına olan bağımlılığını net göremiyoruz. Bir de ayrıca, bunu, toplamın da dışında alt sektörler itibarıyla görmeye ihtiyaç var. Bunu neden yayınlamadığınızı anlayabilmiş değiliz. Bütün kamuoyu, akademisyenler bunu bekliyor.

Diğer taraftan, AKP dönemini, tabii, iki dönem içinde alalım. Bir, 2003-2007, dünyada likiditenin bol olduğu, dünya ekonomilerinin canlı olduğu bir dönem; Türkiye ekonomisi yüzde 6,9 büyümüş, yüzde 4,5’luk açık vermiş. 2008-2014 dönemi, ikinci dönemde büyüme hızı yüzde 6,9’dan yüzde 3,3’e düşmüş, yarıya düşmüş ama cari işlemler açığı yüzde 4,5’tan yüzde 6,2’ye çıkmış. Şimdi, böyle bir şey olabilir mi? Ekonomi büyüdüğü zaman belli bir cari işlemler açığı olur ama ekonomide büyüme hızı yavaşladığı zaman da –ki kriz yılları var, 2008-2009- gene ekonomi cari işlemler açığı veriyorsa demek ki burada ciddi bir problem var.

Yani şunu biliyoruz: Girişimcilerimizin, ihracatçılarımızın dinamik yapısı sayesinde Türkiye ekonomisinde bir ihracat artışı var ama bunda AKP hükûmetlerinin hiçbir katkısı yoktur. Doğru politikalar uygulanmamış olmasına rağmen, Türkiye ekonomisine doğru strateji, doğru perspektif çizilmemiş olmasına rağmen bu başarının, her şeye rağmen belli bir artışın olması ihracatta önemlidir ama dediğim gibi bunun altında AKP hükûmetlerinin doğru politikaları yoktur, yanlış politikaları vardır.

Peki, cari işlemler açığı insanları, toplumu nasıl etkiler? İthalatı ucuzlatır ve dışarıdan başka ülkelerin ürettikleri mallar piyasalarımızı istila eder. Bugün hemen hemen her sektörde, hangi sektöre bakarsanız bakın, tekstilinden oyuncağına, Çin malları, Uzak Doğu malları Türkiye piyasalarını işgal etmiştir ve bunun sonucunda da Türkiye’de sanayi sektörü, buna ilişkin yan sanayi sektörü birer birer kepenk kapatmaktadır, işten işçi çıkarmaktadır. Uygulanan bu politikaların bu toplumda, bu ülkede yaşayan insanlara, sanayicilere, işçilere bir yararı yoktur. Bu, yabancı ülkelerde çalışan insanlara, o ülkelerin çıkarlarına göre yürütülen bir politikadır. Dünyayla bütünleşmeye, ihracat, ithalat artışına elbette evet ama yabancı ülkelerin, gelişmiş ülkelerin fason üretim merkezi olmaya hayır diyoruz. Bunun rakamları da var, OECD’nin bir sınıflaması var, imalat sanayisini, ihracatı, üretimi kendi içinde dörtte 1 ayrıma tabi tutuyor; yüksek teknolojili –ortayı ikiye ayırıyor- ortanın üstü, ortanın altı ve düşük diye. Türkiye’ye baktığımız zaman, Türkiye’de hem üretim, özellikle de ihracatta imalat sektörünün üçte 2’si düşük ve ortanın altı sektörlerde uzmanlaşmıştır Sayın Bakan. Yüksek teknolojili sektörlerin payı yüzde 3,5’tur, yüzde 3,5; 2002 yılında yüzde 6,2’ydi yani bir taraftan “hedefler” diye söylüyorsunuz ama hedefler -ortada rakamlar var- hiç de sizin dediğiniz gibi değil.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Halkı kandırma hedefleri tutuyor sadece!

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (Devamla) – Tabii, cari işlemler açığının finansmanına bakıyoruz: Doğrudan yabancı sermaye 2005 sonrası artıyor ama yeni yatırıma gelmemiş, daha çok Türkiye'deki mevcut şirketlerin el değiştirmesinden kaynaklanıyor; özelleştirmeler, banka satışları ve büyük bir kısmı da, üçte 2’sinden fazlası da hizmet sektörlerine gelmiş, imalat sektörüne gelmemiş. Hâlbuki, yapılması gereken, o ülkede, özellikle özel sektörün “dış ticarete konu olan sektörler” dediğimiz, yatırım yapacağı, üretim yapacağı, istihdamı artıracağı, ihracatı artıracağı sektörlerde uzmanlaşmasını sağlamak. Ama, uygulanan gene yanlış politikalar, AKP’yi hızlı bir biçimde kamu altyapı yatırımları alanından çekmiştir ve özel sektör de bu alandaki boşluğu doldurmak zorunda kaldığı için ciddi anlamda sanayimizde bir kan kaybı oluşmuştur. Gene aynı şekilde, kâr transferleri çok müthiş, 10 kata katlanmıştır. Kâr transferi demek, Türkiye'ye gelen doğrudan yabancı yatırımların ülkelerine götürdükleri kâr demektir. Değerli arkadaşlarım, 2002 yılında bu rakam 400 milyon dolardır, 2013 yılında 4 milyar dolar olmuştur; müthiş bir rakamdır bu. Yani, elbette, yabancı sermaye gelecekse Türkiye'nin sanayileşme amaçlarıyla uyumlu, ilgili sektörlere gelmeli ama onun dışında, Türkiye'ye yeni bir yatırımın sermaye stokuna katkı yapmayan alanlarda gelmesinin Türkiye ekonomisi için bir özelliği yok; tam tersi, geldiği bütün bu alanlarda, hizmet sektörü alanlarında kazandığı kârı dışarıya çıkartacak.

Hep sık sık, AKP hükûmetlerinden, ilgili bakanlardan şunu duyuyoruz: “Biz geldiğimizde Merkez Bankasının rezervleri şu kadardı, şu anda bu noktaya geldi.” Arkadaşlar, bir varlık yükümlülükle beraber değerlendirilir, kıyaslanır. Doğru, Merkez Bankası rezervleri artmıştır ama Merkez Bankası rezervlerinin kısa vadeli dış borçları -ki, vadesi bir yıllık dönem olan borçlara “kısa vadeli dış borç” diyoruz- karşılama oranı azalmıştır. 2002 yılında yüzde 171’dir, 2013 yılında yüzde 101’e düşmüştür, 2014 yılı üçüncü çeyrekte gene yüzde 101’dir yani Merkez Bankası -altın dâhildir bunun içinde- rezervleri ancak kısa vadeli dış borçları karşılamaktadır. Bu borçlar alındığı zaman vadesi bir yıl olan borçlardır. Bir de şöyle borçlar var: Mesela, üç yıl önce alınmış, üç yıllık alınmış ama şimdi, vadesine bir yıldan az kaldığı için onları da eklediğimizde, Merkez Bankası net rezervlerinin kısa vadeli dış borçları karşılama oranı yüzde 79,3’tür. Yani, bununla cari açığı mı kapatacaksınız, bu rezervle, yoksa bununla kısa vadeli borçları mı ödeyeceksiniz? Bunlar çok ciddi soru işaretleridir.

Dış borç stoku Türkiye’de artmıştır, çok ciddi, müthiş bir artış vardır. 2002 yılında 130 milyar dolardı, 2014 yılı ikinci çeyreğinde 402 milyar dolardır. Bunu söylediğimiz zaman “Millî gelirdeki payına bakın.” diyorlar. Payına da baktım, 2002 yılında yüzde 56’dır, 2014 yılı ikinci çeyreğinde yeniden yüzde 50’nin altına düşmüştür. Bakın, kriz yılları dışında dış borç stokunun millî gelire artışı yüzde 50’yi geçmemiştir. Zaten, 2002 yılında yüzde 56’ydı ama 2003 yılında 47’ye düşmüştü, tam krizin etkisiydi o; şimdi, 2005 yılında yüzde 35’e kadar düşmüştür, yeniden artmaya başlamıştır, çok ciddi bir problemdir.

500 milyar dolar ihracat hedefi tam bir hayaldir, masaldır. Artık bunları, lütfen, telaffuz etmeyin, bu toplumun gözünün içine baka baka toplumu kandırmanın bir anlamı yok.

“Yüksek teknolojili sektörlerin payı 2023’te yüzde 15 olacak.” Mümkün değildir böyle bir şey. Bu açıdan da baktığımızda, bu bütçenin Türkiye’ye getireceği, Türkiye ekonomisine getireceği hiç yeni bir şey yoktur diyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Altıncı konuşmacı Sena Kaleli, Bursa Milletvekili.

Buyurun Sayın Kaleli. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA SENA KALELİ (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini aktarmak üzere söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor, geçen hafta yitirdiğimiz eski Kültür Bakanı Sayın Talat Halman’ı rahmetle anıyorum.

Değerli milletvekilleri, toplumu dizayn etmek isteyenler, iktidarlarını korumak için kültür, sanat ve yaşamın her alanına müdahale ederler. Totaliter rejimlerde bu müdahale baskıya, tehdide, şantaja, sansüre ve otosansüre dönüşür. “Sanat ve kültür faaliyetleri millî, manevi değerlerimize, milletin hassasiyetlerine ters düşmemelidir.” söylemi bütün totaliter rejimlerin en önemli reçetesidir. Örneğin, Hitler Almanyası Musevi olmasalar da tüm sanat, edebiyat ve estetik dünyasının sürgün yıllarıdır; bunlardan birisi olan Profesör Bonatz da tescil belgeli binalar yapan rahmetli babam Mimar Mehmet Gülez’in İTÜ’de mimari hocasıdır.

Öte yandan, tüm diktatörler hükmettikleri topraklarda binalar, anıtlar, saraylar gibi fiziksel, manevi ve kalıcı eserlerle hem kendi halkına hem de dünyaya güç ve gözdağı mesajı vermeye çalışırlar, tıpkı ülkemizde olduğu gibi. On iki yıldır AKP hükûmetlerinin kendi algılarına ters gelen her alandaki baskıcı, sansürcü, etkisizleştirici, sindirmeci politikalarından sanat ve sanatçılar da nasibini almıştır. Yeniden yapılandırma süreciyle TÜSAK’a devredilmek istenen Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi ile güzel sanatlar müdürlükleri lağvedilerek 11 kişilik kurulla sanat kurumlarının etkinliği ve yönetimi siyasi iktidara bağlanmakta, kültür ve sanat politik ranta kurban edilmeye çalışılmaktadır. TÜSAK’la sanatı kontrol altına alırken TÜRSAB’da neler oluyor Sayın Bakan? Denetim yapılıyor mu?

Sayın milletvekilleri, gelişmiş toplumların dinamosu özgün ve özgür kültür ve sanattır. Reforme edilmemiş muhafazakârlık sanatı beslemez. Federal Almanya’nın ilk Şansölyesi Konrad Adenauer “Kalkınmanızı ve ekonomik mucizenizi neye borçlusunuz?” sorusuna “Tiyatroya.” demiştir.

Almanya’da ve bütün Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ilk onarılan binalar tiyatro ve opera binalarıdır. Ülkemizde ise ne yazık ki artık, tiyatro sahnelerinde ata sporumuz olan güreş tutacağız! Akün ve Şinasi gibi sanat bellekleri pazarlanabilir sanat anlayışına kurban edilmektedir.

Kendi zihinsel şablonlarına uygun sanatçıları olmayan AKP, piyasası olan sanatçılarla algı operasyonu yürütmekte, vitrin oluşturarak kendini meşrulaştırmaya çalışmaktadır.

Sayın Bakanın da bildiği gibi, Gramsci’ye göre hegemonya yaratmanın güç momenti, kültür, kitle iletişim araçları ve sivil toplumdur.

Bu arada, Hitler’den bahsettik, Mussolini’den bahsetmezsek hatırı kalır. Mussolini der ki: “İtalya’yı kurduk, şimdi sıra yeni İtalyanları yaratmakta.” AKP de diyor ki: “Yeni Türkiye’yi kurduk, şimdi sıra yeni Türkiyelileri yaratmakta.” (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Mussolini değil, Garibaldi diyor onu.

SENA KALELİ (Devamla) – Bu anlamda Hitler ve Mussolini’nin vârisliğini üstlenen AKP, ülkeyi kültür alanında bir çöküş sürecine sokmuştur. Millî eğitim politikalarıyla da çoğulcu kültür ve cumhuriyet devrimlerine aykırı bir şekilde, saray dili ve cinsiyet ayrıştırıcı anlayışa zemin hazırlanmaktadır. Mesele sadece dil değildir, harftir, kültürdür.

Hazır yeri gelmişken sorayım: Sayın Bakan, galatımeşhur mu, lügatifasih mi, hangisi daha evladır?

Değerli milletvekilleri, bir yandan muhafazakâr anlayış, diğer yandan modern yaşam tercihiyle kültürel kodlar değişmeden, akıl, bilim, sanat, estetik, doğa, çevre duyarlılığıyla alternatif bir kültür yaratmadığınız ve bu yaşamı besleyemediğinizde herkesi marjinal, solcu, terörist, feminist, hain, şerefsiz, iş birlikçi olmakla suçlar, tepkileri anlamaz, darbeci olmakla itham edersiniz.

Toplumsal sorunları kamuoyundan gizleyeceksiniz. Yolsuzluğu kovuşturmayacak, meşrulaştıracaksınız. Toplu gösteriye müdahale edecek, gücünüzü ölümle göstereceksiniz. Sanatçıyı ülkesinden kaçıracak, eserleri repertuvardan kaldırtacaksınız. Enerji ve yapılaşma rantı uğruna doğayı ve turizmi yok edeceksiniz. Dinleme, izleme yetmeyecek, sosyal medya hesaplarını takibe alacaksınız. Makbul şüpheli olarak herkesi makul şüpheli hâle getireceksiniz. Sanatın içine tükürecek, heykellere put muamelesi yapacaksınız. Vesayeti kaldıracağım derken başka vesayetler yaratacaksınız. Çoğunluğunuza güvenip yarattığınız hegemonik bloktan aldığınız güçle yasaları değiştirecek, reformun reformuyla bir şeyleri örtmeye çalışacak, sorumluluktan kaçacaksınız. Her daim mağdur edebiyatıyla güç tahkim ederek darbe yasa ve kurumlarını işinize geldiği gibi kullanmaya devam edeceksiniz. Çelişki ve çifte standarttan kurtulamadığınız gibi eleştirdiklerinizin beterini yapıp hegemonyanızı diktatörlük boyutuna taşıyacaksınız. Halkı, kültür ve sanatla besleyemediğiniz gibi, dolu olduğunu iddia ettiğiniz hazine ve rezervlerden mahrum bırakacak, kendinize ve yandaşlarınıza yarar sağlayacaksınız. Panislamist, emperyalist ve paleontolojik bir anlayışla Orta Doğu’yu karıştıracaksınız. Basın özgürlüğünü ortadan kaldıracaksınız. Seher vakti operasyonlarıyla Türkiye’nin itibarını sarsacaksınız ve bunları yaparken demokrat olduğunuzu iddia edip kurduğunuz düzene de “yeni Türkiye” diyeceksiniz. Sizin bu yeni Türkiye’niz, birlikte yaşama iradesini ortadan kaldıran, kendinize göre ideal vatandaş yaratmaya yönelik devlet eliyle yürütülen karşı kültür devrimidir. Asıl amacınız, sorgulamayan, düşünmeyen, ruhunu kaybeden, biçimlendirilmiş insanlardan oluşan bir toplum yaratmaktır. Maalesef, inancınıza da ihanet ediyorsunuz. Kültür, sanatın var olma sorunu yoktur, yok edilme sorunu vardır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ünal.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Kayıtlara geçmesi açısından, sayın konuşmacının konuşmasında ifade ettiği Hitler ve Mussolini örneği 1936-1945 arası Cumhuriyet Halk Partisinin çok yakından bildiği, Recep Peker’in hayran olduğu ve o dönemin Cumhuriyet gazetelerinde, o gün için Türkiye’nin hangi angajmanlarda Hitler ve Mussolini’ye… Arşivlere bakılırsa bu çok iyi görülür. Kayıtlara geçmesi açısından bunu ifade ediyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum, kayıtlara geçti.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Altay, buyurun. Siz de kayıtlara geçireceksiniz galiba, buyurun.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Ünal’ın yaptığı… Kaldı ki Sena Kaleli’nin konuşmasını da dinlemedi, ben biliyorum, sadece “Hitler” ve “Mussolini” kelimelerini duydu.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Hayır, televizyondan dinledim geldim, zaten bu yüzden buraya geldim ben.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Cumhuriyet Halk Partisinin o yıllarda Türkiye’yi İkinci Dünya Savaşı’nın dışında tutması başlı başına kayda değer, önemli bir olaydır. Cumhuriyet Halk Partisinin o yıllardaki hiçbir yöneticisinin de Hitler’le, Mussolini’yle ilgili Sayın Ünal’ın itham ettiği anlamda bir ilişkisi yoktur.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Ünal, lütfen, kayıtlara geçti, tamam.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Lütfen tarihi saptırmasın.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Efendim, arşivlere bakılırsa…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sen de bak.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) –…CHP Genel Sekreteri Recep Peker’in bu konudaki görüşleri açıktır.

BAŞKAN – Konu kapanmıştır efendim. Teşekkür ediyorum.

Saat 13.30; birleşime 14.30’a kadar ara veriyorum, bir saat ara veriyorum.

Teşekkür ediyorum.

Kapanma Saati: 13.29

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.33

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 14.34

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 14.39

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki beşinci tur görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz sırası Antalya Milletvekili Yıldıray Sapan’a aittir.

Sayın Sapan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YILDIRAY SAPAN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz yıl tam da bu zamanlarda yine Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi üzerinde bir konuşma almıştım ve orada turizmin sorunlarını, çözümlerini anlatmış, Türk ekonomisinin lokomotifi olan turizmin geleceğine dönük önerilerde bulunmuştum. O günden bugüne baktığımızda, çok da fazla bir şeyin değişmediğini üzülerek görüyorum. Bunun da sebebinin turizmle hiç ilgisi olmayan Sayın Turizm Bakanının olduğunu düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, AKP döneminde turizm sektörünün yapısal sorunları çözülememiştir, hâlihazırda turizmin bir master planı yapılamamıştır. Ülkemizin gerçek anlamda acilen bir master plana ihtiyacı vardır. Ne yazık ki ortada bir plan olmadığı için AKP’nin gücünü arkasına alanlar istediği yerde, istediği oteli yapabilmektedirler. Sektör yetkilileri Aydın, Muğla, Antalya’da artık bir yapılaşmaya son verilmesini isterken maalesef mevcut imar koşulları zorlanarak bunun tam tersi uygulanıyor. Bunun sonucunda gerçekleşen plansız büyüme de beraberinde fiyat indirimini getiriyor ve sektörü rekabette zorluyor arkadaşlar.

Önceden sadece kent merkezlerinde olan sel baskınları artık otellerde de yaşanmaya başladı. Dere yataklarının kapatılması yüzünden her yağmurda sular altında kalan otelleri, korku içinde sağa sola kaçışan turistleri televizyonlardan üzülerek izliyoruz. Bunun en son örneği, hatırlayın, Manavgat-Side’de yaşandı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Turizm Bakanlığı 2014 yılında ülkemize gelecek ziyaretçi sayısını 37,3 milyon kişi ve elde edilecek geliri de 34,1 milyar dolar olarak açıkladı. Buradan, turizmin ne kadar önemli olduğunu herhâlde anlıyoruz. Biz anlıyoruz da AKP Hükûmeti, bir türlü, turizmin gerektiği kadar desteklenmesini sağlamıyor, bunu istemiyor. Alkol satışlarının 22.00’den sonra yasaklanması, alkollü içeceklere uygulanan yüksek vergi sektöre darbe vuruyor ve rekabeti zorluyor, rekabet gücünü yok ediyor arkadaşlar.

Bir başka duyarsızlık: Kışın kapanan tesisler ve ortada kalan yüz binlerce işsiz. Bunları aileleriyle birlikte hesapladığınızda milyonlarca insan kışın çaresiz kalıyor. Bunlar için sadece kış aylarında sigorta prim desteği istedik ama Bakanlıktan tık yok.

Bakınız, iktidarın sektöre yönelik bu olumsuz tavrı bununla sınırlı değil, geçtiğimiz günlerde turizm liselerindeki bir dersin kaldırılmasıyla doruk noktaya çıktı. Neymiş efendim “Turizm liselerinde öğrenciler alkollü içecek hazırlamasın.”

Değerli arkadaşlar, zaten mevcutlarınızın kalifikasyonu yeterli değil. Bizim amacımız turizme kaliteli eleman yetiştirmek değil mi? Turizm sadece otellerden ibaret değil ki, bunun, servisi var, “housekeeper”ı var, barı var, çamaşırhanesi var; bunların hepsinde kalifiye elemana ihtiyaç var. Bu hizmetlerin rekabete açık olduğunu ve önemsenmesi gerektiğini bilmediğiniz çok açık. Ne yapacaktı yani okulda öğrenci, IŞİD’e şerbet mi hazırlayacaktı? (CHP sıralarından alkışlar)

SEDEF KÜÇÜK (İstanbul) – Aynen öyle.

YILDIRAY SAPAN (Devamla) - Turizm açısından bu hayati hatadan bir an önce dönülmesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlar, yapısal sorunlarla boğuşan ve hormonlu bir şekilde büyüyen turizm sektörü için 2015 yılının iyi geçeceğini buradan söylemek isterdim ama maalesef durum öyle değil. Zira, sektörü büyük bir sıkıntıya sokan klasikleşmiş sorunların üstüne, bir de AKP’nin gerek dış politikasından gerekse konjonktürden kaynaklanan başka birtakım sıkıntılar ilave edilmiştir. AKP’nin son dönemde iyice artan baskıcı, antidemokratik uygulamaları, şeriat özlemine dönük geriye götürme çabaları ve bunların yurt dışındaki yansımaları zaten kırılgan bir sektör olan turizmi olumsuz etkilemektedir.

Değerli arkadaşlar, Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı, bakanlık sorumlu ifadeler gerektiren makamlardır, öyle her ağzınıza geleni söyleyemezsiniz, sonuçlarını öngörerek konuşmak zorundasınız. Bakınız, Türkiye'nin turizmdeki rakipleri, büyük çoğunluğu iktidardan kaynaklanan bu olayları aleyhimize kullanıyor ve böyle giderse Türkiye'ye gelecek turist sayısında büyük sıkıntı yaşanacak.

Bir başka konu: Türkiye’nin ziyaretçi aldığı en önemli ülkelerin başında gelen Rusya’daki ekonomik kriz beklentisi ve Ukrayna’daki iç sorunların 2015’teki satışlara darbe vurması ihtimali. Özellikle para harcayan Rus pazarındaki daralma Türk turizmine ağır bir fatura çıkaracaktır diye düşünüyorum. Bunun için acil önlem alınmalıdır.

Sektörün içinden gelen bir milletvekili olarak burada sadece sorunları konuştuğumuz düşünülmesin, zaman zaman bu kürsüden çözüme dönük de konuştuğumuzu ifade etmek isterim. Bu anlamda, gelecekte Türk turizminin sahillere sıkışmaması, kültür ve ekoturizminin gelişmesi için acilen önlem alınmasını öneriyoruz. Kültür ve ekoturizmin potansiyel gelişme alanları olan millî parklar korunmalı ve yapılaşmaya açılmamalıdır. Yarar-zarar dengesi iyi kurulmalı, öyle her tepeye taş ocağı, her dereye HES yapılmamalıdır. Aksi hâlde, doğa turizminden yararlanacağımız alan kalmayacaktır.

Bunun yanı sıra, Hükûmet, turizm teşviklerini, yatırımları doğru yönlendirmek için bir an önce adım atmalı ve sektörün temsilcilerinin ve üniversitelerin katılımıyla bir master plan yapmalıdır. Makroturizm planlamaları ve programları objektif kriterlere göre olmalı ve asla taviz verilmemelidir. Programsız büyüme mutlaka önlenmelidir arkadaşlar. Teşvik alanları tekrar gözden geçirilmeli, turizm çeşitliliğini sağlayacak alanlar yaratılmalıdır, rant değil.

Turizm tesislerinin ve yerli tur operatörlerinin yabancıların eline geçmemesi için tedbir alınmalıdır. Tesislerin on iki ay hizmet vermesine dönük sigorta prim desteği sağlanmalıdır. Rekabet gücümüzü yok eden alkollü içeceklere dönük vergiler rakip ülkeler seviyesine indirilmelidir.

Ayrıca, turizm sektörü büyük bir sektördür ve sadece TÜRSAB çatısı altında yönetilmemelidir arkadaşlar. Seyahat acentalarının yanı sıra bütün paydaşlar birleşerek geniş kapsamlı bir çatı örgütü kurulmalı ve bunlar için bir yasal düzenleme yapılmalıdır.

Eğitim ve mesleki yeterliliğin artırılması için yeni düzenlemeler yapılmalıdır. Turizm liselerinden içkilerin kaldırılması gibi alay edilecek konular üzerinde durulmamalıdır.

Yurt dışı temsil ve tanıtımlarda, sektörle ilgili fuar, kongre ve konferanslarda daha aktif rol alınmalıdır.

Avrupa merkezli Türk tur operatörlüğü desteklenmelidir.

Turizm ticaret odaları oluşturulmalıdır. Turizm ticaret odaları, başta Antalya olmak üzere, turizm merkezlerinde ve diğer illerde acilen faaliyete geçirilmelidir.

Türkiye’nin en önemli gelir kaynağı olan, kendinden başka 50’ye yakın sektörü besleyen turizm için, dünyadaki ve Avrupa’daki bugünkü havayı, AKP’den kaynaklanan havayı, dış politikayla ilgili yaptığınız konuşmalardan kaynaklanan havayı dağıtmak için, Bakanlığınız nezdinde diğer turizm sektörü çalışanlarıyla bir araya gelinerek bugünkü olumsuz algıyı dağıtmak için ilgili ülkelerde olumlu algı yaratma çabası gösterilmelidir. Bu amaçla, sektör temsilcileriyle ivedi bir toplantı yapılmalıdır.

Son alarak, arkadaşlar, Turizm Bakanı, maalesef, turizmin başkenti olan Antalya’mıza gelmiyor. Turizm Bakanını Antalya’ya daha sık gelmesi için buradan davet ediyoruz ve sektördeki temsilcilerle buluşup konuşmasını, en azından sorunlara çözüm bulmasa da onları dinlemesini öneriyoruz.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sekizinci konuşmacı Tolga Çandar, Muğla Milletvekili.

Buyurun Sayın Çandar. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TOLGA ÇANDAR (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hemen konuşmamın başında Sayın Bakana sormak istiyorum: Ankara’nın göbeğinde yani Türkiye’nin başkentinde İrfan Şahinbaş Atölye Sahnesi, gecenin bir saatinde, 30 ne idüğü belirsiz insanın silahlı şahsın saldırısına uğruyor; orada nöbet tutan, sanat için, o kurumu ayakta tutmak için nöbet tutan sanatçılar tacize uğruyor, silahlar patlıyor. Yani, 30 ne idüğü belirsiz kişi devletin kurumuna saldırıyor ama Kültür Bakanlığından bu konuda doyurucu bir açıklama gelmiyor. Neden Sayın Bakan, neden? Yani, kendi kurumunuza yapılan bu saldırıya karşı neden bu kadar sessiz kaldınız, çok merak ediyorum.

Tarihin akışı içerisinde toplumların sanatsal gelişmesiyle hem demokrasinin gelişmesi hem de ideolojik gelişmeler, toplumsal gelişmeler birbirine koşutluk gösteriyor. Yani, ileride bir tarihçi bilmediği bir ülkenin -Türkiye diye tarihte bir ülke varmış- toplumsal yapısı nedir, pek bir şey bilmiyor ama siyasal yapısı hakkında üç aşağı beş yukarı bir şey biliyorsa onun toplumsal yapısı ve sanatı, kültürü hakkında da ortalama, üç aşağı beş yukarı bir şeyler çıkarabilir. Bunun tersi de doğru. Sanatı hakkında bir bilgisi, kültürü hakkında bir bilgisi varsa böyle bir toplum nasıl bir hükûmet tarafından, nasıl bir yönetim tarafından yönetilebiliyor, yönetilmiş olabilir, bunun hakkında üç aşağı beş yukarı sonuçlar çıkarabilir.

Ben çok merak ediyorum, ileride bir gün “Ya, bu ülkenin, Türkiye’nin, Türkiye denen bu ülkenin toplumsal yapısı, sanatı, kültürü ne düzeydeydi acaba?” deyip siyasetine bakmaya kalkan bir bilim adamı, öyle zannediyorum ki inanılmaz yanılgılar içine düşecektir. Bunun tersi de doğrudur; ortada taşıdığınız bu kültür değerlerine bakarak o ülkenin siyasal yapısı hakkında ortaya çıkaracağı şey, çok enteresan, çok fazla değişik sonuçlara da neden olabilir.

Bu koşutluktan hareketle dedik ki… Bir proje hazırladı Türkiye’nin sanatçıları. Bu projeden yola çıkarak “Biz bir tasarı hazırladık.” algısıyla elimize TÜSAK yasası diye bir yasayla geldi Kültür Bakanlığı, sanat kurumu yasası. Yani, Türkiye’nin, altmış-altmış beş yıllık ömürleri olan ve yurt dışında dünyanın her tarafında ülkemizi, ülkemizin halkını, halkımızı onurla temsil etmiş opera gibi, bale gibi, tiyatro gibi kurumlarını yok eden ama onları “İşte sizin bize önerdiğiniz projeden yola çıkıyoruz, özerk sanat projesinden hareketle yola çıkıyoruz.” kandırmacasıyla hazırladıkları bu yasayla tüm sanat kurumlarını, ne yazık ki, altüst etmeyi ve hatta -bana öyle geliyor ki- toplumu gereksiz gördükleri bu sanat anlayışlarından kurtarma –altını çizerek söylüyorum- çabası içine girmişlerdir çünkü verilen örnekler hep öyle.

Geliyorsunuz, bakıyorsunuz, şimdi, bir AKP’li Belediye Başkanı “Ben tükürürüm bu sanatın içine.” diyor; öbürü “İki zurna öttürdü diye bu insanlara niye para veriyorsunuz kardeşim?” deyip senfoni orkestralarına saldırıyor; bir başka, Kültür Bakanı -tabii, uykusundan fırsat bulduğu zaman Kültür Bakanı- çıkıyor, diyor ki: “Arkadaş, benim bu ülkede fazla taş dolu; alsınlar, gitsinler de Avrupa’daki kaçırdıkları İslam eserlerini geri versinler.” gibi, böyle saçma sapan, bir incir çekirdeğini dahi doldurmayacak anlayışlarla bugüne kadar Türk sanat yaşamını yönlendirmeye çalıştıklarını ifade ettiler ama böyle bir şey mümkün değil. Hangisi? O da hep kafa karıştırıyor bugüne kadar; daha önce de sormuştum.

Bir hükûmetin sanat politikaları olur, bu politikayla siz Türk sanat yaşamını götürmeye çalışırsınız. Bizim yıllardır sokakta yaptığımız, sokak sanatçılarının yaptığı bir şey: Çağdaş Türk kültür sanatını, Türk kültür ve sanatını yaşatmaya ve gelecek kuşaklara sağlıklı bir şekilde anlatmaya çalışmak, çağdaş Türk kültür ve sanatını. Ama bakıyorsunuz… Olması gereken de bu. Biz bugün nasıl ampulü, elektriği yeniden üretmek gibi bir çaba içine girmiyorsak çağdaş kültür değerlerini, üretilmiş, doğru sanatsal akımları da kullanmaktan geri kalmamalıyız. Yapılmış, çok ileri… Belki alıcısı yok ama bir sanat ürününü “Kaç kişi dinliyor?” diye değerlendiremezsiniz ki. Belki çok fazla insanın dinlediği bir sanat ürünü bizim için o insanların onlara yüklediği anlam kadar anlam kazanmıyor olabilir.

Dolayısıyla da değerli milletvekilleri, bir toplumun sanatına bakacaksak onun geleneksel yapısını koruyup korumadığına, onun çağdaş değerlerle ne kadar birlikte hareket edip kullanılabildiğine de bakmak lazım çünkü çağdaş ülkeler, gelişmiş ülkeler öyle yapmış. Bakınız Japonya’ya, hem geleneksel değerlerine son derece bağlı olan bu toplum dünyaca ünlü orkestra şefleri, dünyaca ünlü opera solistleri, dünyaca ünlü dansçılar yetiştirmişler yani hem geleneklerine sahip çıkıp hem de çağdaş dünyanın sanatsal anlamda bir parçası olmak o kadar zor değil ama bunun için gerekli olan yol, sağlıklı politikalar, sağlıklı sanat politikaları üretmekten geçiyor. Bunun için de mutlaka, toplumda, böyle, sanatçılar arasında, Kültür Bakanlığının başını çektiği, bir tartışma ortamının, Türkiye'nin sanat politikasını oluşturabilecek bir ortamın yaratılması gerekiyor. Eskiden nasıl “Hükûmetler değişir ama dış politikalar değişmez.” gibi güzel bir anlayış vardı, şimdi onu da yok ettik, böyle bir anlayış da… Her hükûmet geldiğinde, hatta her bakan değiştiğinde Türkiye'nin dış politikasının ne olacağı merakla bekleniyor. Sanat politikaları da böyle olmalıdır yani hükûmetlere göre değişen politikalar değil, hükûmetlere rağmen süren, doğruluğu tartışılarak belirlenmiş, ortak aklın ürünü sanat politikalarının Türk kültür yaşamına ağırlığını koyması gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, önemli olan, meslek tanımlarına uygun özlük hakları mutlaka tanımlanarak, ILO ve ISO yasalarına ve telif hakları kanununa uygun, bunlarla ilintili haklara uygun detaylı bir çalışma uygulanarak -mutlaka belirlenerek yani tariflerini de yaparak- bu opera sanatçılarının ve bu sanatın gelişmesine katkıda bulunmak Kültür Bakanlığının görevleri altında olmalıdır.

Devlet Opera ve Balesinin kendi bünyesinde tartışarak, kendi bünyesinde oluşturarak Bakanlığa gönderdiği, şu anda üzerinde konuştuğumuz Opera ve Bale bütçesinin de Opera ve Bale çalışanlarının, o sanat kurumunun çalışanlarının önerdiği şekliyle kabul edilmesinin de en doğrusu olacağını düşünüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Son konuşmacı Sedef Küçük, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Küçük. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA SEDEF KÜÇÜK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü ve Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı bütçeleri üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, geçtiğimiz haftalarda kaybettiğimiz ilk Kültür Bakanımız ve çok değerli kültür elçimiz olan Profesör Doktor Talât Sait Halman’ı rahmetle anmak istiyorum. Kültür hayatımıza büyük katkıları olmuştur ve hep saygıyla anılacak bir şahsiyettir. Talât Sait Halman da dâhil olmak üzere, geçmiş kültür bakanlarımızdan bir çoğu sanatın toplumları olumlu yönde değiştirdiğinin farkındaydılar. Değişimden ve yenileşmeden korkmadan, her şeyden önce sanattan korkmadan görevlerini ifa ettiler ve kültür tarihimizde layık oldukları saygın yerleri aldılar.

Tarih, bize sanatın muhalif kimliğinden korkan, bu nedenle baskıyla, sansürle sanatı yok etmeye çalışan iktidarların pek de hayırla yâd edilmediğini göstermiştir. Eminim ki tarih bugünleri yazdığında da sansürden söz edecek, zihniyet polisliğinden söz edecek; sanat kurumlarının içini boşaltarak, her alan gibi sanatı da taşeronlaştırarak sanatçıların direncinin kırılmaya çalışıldığı zamanlardan söz edecek tarih ama eminim, sonunda kazananın yine sanat olduğundan bahsedecek çünkü dönemler değişir, iktidarlar gelir geçer ama sanat hep ayakta kalır. Sanat hep ayakta kalır çünkü sanat, doğruları eğip bükmeden, yalanların ardına sığınmadan, gerçekleri tüm çıplaklığıyla ortaya serer. Bu nedenle, özgürlükten korkan, gerçeklerin duyulmasını istemeyen iktidarlar sanattan hep korkmuşlardır. İşte, bugün de Adalet ve Kalkınma Partisi sanattan korkuyor. Bu yüzden bir sanatçının attığı “tweet”ten akıllara zarar komplo teorileri üretiliyor, bu yüzden oyunlar sansürleniyor, bu yüzden bazı sanatçıların sahneye çıkması engelleniyor, bu yüzden Gezi belgeseli Altın Portakal Film Festivali’nde yarışma dışı bırakılıyor. İşte, TÜSAK da tam böyle bir korkunun ürünü. Sanat kurumlarını yok etmeyi, yok edemediklerini sansür boyunduruğu altına almayı amaçlayan bu tasarıyla, üyeleri Bakanlar Kurulu tarafından belirlenecek bir kurum oluşturulmaktadır. Kültür sanat projelerine verilecek destekler de bu kurul tarafından belirlenecek. Eğer etliye sütlüye dokunmayan oyunlar oynarsanız tabii ki destek alacaksınız. Yok, eğer herhangi bir muhalif tavrınız varsa bu yıl Dostlar Tiyatrosu ve 16 tiyatroya destek verilmediği gibi destek yerine, para yerine havanızı alacaksınız. İşte, tasarının özeti bu. Bu kuruma atanacak kişilerin nasıl bir zihniyete sahip olacağı, sanattan anladıklarının yandaşlıkla sınırlı kalacağını da tahmin etmek hiç de zor değil.

İktidarın bu konudaki tavrına ilişkin somut bir örnek vermek gerekirse, geçtiğimiz hafta İstanbul Şehri Tiyatroları Genel Müdürlüğü makamına geçmişinde tiyatroyla uzaktan yakından ilişkisi olmayan biri atandı. Yeni Genel Müdür, Su Ürünleri Hali Müdür Yardımcılığı, Zabıta Müdürlüğü, İETT Genel Müdürlüğünde Eğitim Müdür Yardımcılığı, Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü görevlerini yapmış yani tiyatroyla ilgili hiçbir görevde bulunmamış. Elbette “Bu, Kültür ve Turizm Bakanlığının sorumluluğunda olan bir atama değildir.” diye bir savunma gelecek. Ancak, iktidar partisinin sanata yaklaşımını ve anlayış biçimini göstermesi açısından çok önemli bir örnek olduğunu düşünüyorum. Gerçi, Hayvanat Bahçesi Müdüründen TÜBİTAK’a başkan atayan bir yönetim anlayışından da daha fazla bir şey beklemek hayalcilik olur. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, sanat camiamız bu tasarından hoşnut olmadığını her platformda dile getirmekte. Kapatılmak istenen kurumlar, işte bu tasarıya karşı çıkan kurumlar. Bu tasarıya, iktidar ve iktidarın dümen suyunda olmayı marifet sayan birkaç kişi dışında destek veren kimseyi de bulmak mümkün değil. İşte, bu iktidarın dümen suyunda gitmeyi marifet sayan kişilere bir sözü hatırlatmak istiyorum: Soytarıların ömrü krallarınki kadardır. Gün gelir devran döner; söyledikleriniz, yaptıklarınız, aldığınız veya almadığınız tavırlar hep hatırda kalır.

Peki, birkaç yandaş dışında sanatçıların, sivil toplum örgütlerinin, kapatılmak istenen bu kurumların bu kadar karşı çıktığı bu tasarıda neden bu kadar ısrar edilmekte? Öncelikli neden pek tabii ki muhalif sanattan duyulan korku, diğer neden ise her şeye olduğu gibi sanat kurumlarına da bir kâr-zarar meselesi olarak bakmak. Oysa sanat, eğitim kadar önemlidir. TÜSAK benzeri kurumların başka ülkelerde de olduğu savunması gelebilir. Doğrudur, İngiltere’de ve Avusturya’da da benzeri sanat kurumları var. Var olmasına var ama bu kurumların amacı sanata devlet denetimi olmaksızın devlet desteği vermek, bizdeki gibi “Parayı ben veriyorum, o hâlde düdüğü de ben çalarım. Benim istediğim şeyleri söyleyenleri abat ederim, istemediğimi söyleyenleri de cezalandırırım.” gibi bir mantık yok. “Sanatçıdan memur olmaz. Devlet sanat mı yaparmış, devlet sanata para mı verirmiş?” işte hep bu mantığın ürünü. Yoksa milletin vergileriyle toplanan paraları kılınız kıpırdamadan kaçak saraylara dökebiliyorsunuz yani sorun parasal değil. Korkulan, sanatın bu kaçak saraylara muhalif olması. Korkulan, toplumun çektiği sıkıntıların, maden cinayetlerinin, yoksulluğun, yolsuzluğun, yasakların sanat yoluyla anlatılması. Sanılıyor ki sanat kurumları zapturapt altına alınınca bunlar anlatılamayacak. Dünya üzerinde bunu deneyen çok iktidar geldi geçti, hatta meydanlarda muhalif kitapları yakan iktidarlar bile gördü bu dünya, “Yalnızca şu oyunu oynayacaksın, şu karikatürü çizeceksin, bu yazıyı yazacaksın.” denildi sanatçılara ama o iktidarların hepsi geldi geçti. Sanatı iktidar güdümlü hâle getirmeye çalışmalar hep beyhude oldu, hep sanat kazandı sonunda, yine sanat kazanacak çünkü sanat hayata ayna tutar, çirkinlikleri olduğu gibi yansıtır.

Aynaya kızmak yerine o çirkinlikleri ortadan kaldırmak gerekir diye düşünüyor, 2015 yılı bütçesinin kültür hayatımıza ve ülkemize hayırlı olması dileklerimle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sadece zabıtlara geçmesi için ifade ediyorum: Sanata ve sanatçıya siyasi tartışmaların ötesinde özel bir değer verilmesi gerektiği bağlamında bir konuşma yapan değerli konuşmacı, CHP’nin görüşlerine uymayan, farklı kanaati olan sanatçılara “soytarı” demekte herhangi bir sakınca görmemiştir. Demek ki...

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Yanlış, öyle bir şey söylemedi.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Dedi, dedi.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Söyledi, söyledi, dinlemiyorsunuz o zaman.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Grup Başkan Vekili, öyle bir şey demedi.

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Hükûmet cevap verir Sayın Grup Başkan Vekili.

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Üstünüze alınmayın. Niye üstünüze alınıyorsunuz?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sanatçı neye göre soytarıdır? Onlar da sanatçı fakat kendi kanaatlerine uymayınca gözünü karartarak “soytarı” demekte sakınca görmemesi, kendi diskurunun da esasen sanatı esas alan bir yaklaşım içinde olmadığını ifade etmiştir.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – Sayın Gurup Başkan Vekili, size öyle bir şey kastetmedi ya.

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Üstünüze alınmayın.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bostancı.

Hükûmet dinliyor zaten, cevap verecektir öyle zannediyorum.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Efendim, ben de kayıtlara geçmesi için söylüyorum: Sayın Grup Başkan Vekili herhâlde konuşmayı dinlemedi.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Siz dinlememişsiniz herhâlde o cümleyi, tutanakları getirtin.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Birisi kulağına bir şey söyledi, çıktı, yorumda bulunuyor. Dinleseydi böyle olmadığını anlayacaktı ya da dinlediğini anlamadı.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Siz dinlediğinizi anlamamışsınız herhâlde, tutanakları bir getirtin bakın.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Sedef Küçük “Soytarıların ömrü kralların ömrü kadardır.” dedi.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Hangi bağlamda dedi bunu?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Siz bu cümleden Türkiye’de bir kral olduğunu mu söylemek istiyorsunuz?

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Hayır, bunu hangi bağlamda söyledi?

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Söyleyen sizsiniz ya. Ne söylediğinizi ya duymuyorsunuz...

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Eğer Türkiye’de bir kral var ise elbette o kral ile soytarının ömrü eş değerdir.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Anlamı bağlamdan koparmayınız efendim, anlam bağlamla bir anlam ifade eder.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sanatın ideolojisi olmaz. Sanat sanattır. Maalesef sizin Hükûmetinizin döneminde sanata siyaset bulaşmıştır, Sayın Sedef Küçük bunu ifade etmiştir. Lütfen...

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Siyaseti kötü bir şey gibi göstermek sizin gibi bir siyasetçiye hiç yakışmıyor.

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, bir saniye...

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Siyaseti kötü bir şeymiş gibi gösteriyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın milletvekili, lütfen...

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Sayın Başkan, böyle bir şey olmaz ya!

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın konuşmacı...

BAŞKAN – Nasıl olması gerekiyor?

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Ne demek yani, “Sanata siyaset bulaşmış.” demek ne demek yani?

BAŞKAN – Hayır, nasıl olması gerektiğini de söyleyin.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) – Siyaset kötü bir şey mi?

BAŞKAN - Şimdi, burada bütçe görüşüyoruz, yani sizin yaptığınız hiç olmaz doğrusunu söyleyeyim.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – “Bulaşmış” ifadesi siyasetin bulaşık bir şey olduğunu anlatmaktır.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, cümlemi biraz daha açayım o zaman, bir yanlış anlaşılma olduğu kanaatindeyim. Siyaset, sorunları çözme sanatıdır. Elbette, siyaset güzel bir şeydir.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Bulaşık bir şey değildir efendim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Siyaset millete hizmet etmenin aracıdır. “Sanata siyaset bulaşmış.” derken sanatın repertuvarına, sanatçının ne oynayacağına, hangi oyunda, hangi repliğini kullanacağına siyaset kurumu karar vermez; demek isteğim budur.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Vermez tabii, öyle bir şey yok zaten.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Ama siz, hangi oyunda hangi repliği kullanacağına, sanatçının neyi söyleyeceğine müdahale eden bir anlayışa sahipsiniz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi, konu anlaşıldı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, Değerli Grup Başkan Vekili beni kastederek “Konuşmacıyı dinlememiş, dinlediğini anlamamıştır.” dedi. Bu bir hakarettir.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Hakaret değil, sataşmadır efendim; söz hakkı var tabii ki.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Ben dinlediğimi anlayacak akla sahip bir insanım, hem okuduğumu hem dinlediğimi anlarım. Bu, uygun olmayan, Sayın Hamzaçebi’nin de nezaketiyle bağdaştıramadığım bir hakaret dilidir, bunu belirtiyorum.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Hayır, asla. “Hakaret”i kabul etmem.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan...

BAŞKAN - Evet, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına birinci konuşmacı Altan Tan. (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, bir cümle efendim...

BAŞKAN – Sayın Tan, bir saniye.. Kusura kalmayın lütfen.

Buyurun Sayın Hamzaçebi.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, alkışlarımızı kestiniz, bari arkadaşlar devam etsinler!

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Biz alkışlarız canım sizi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Asla, kesinlikle “hakaret” kelimesini kabul etmem. “Yeterince dinlememiş.” ya da “Dinlediğini anlamamış.” demek hakaret değildir. Asla efendim, öyle bir şeyi kabul etmiyorum.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyorum.

Sayın Tan, buyurun.

Şimdi alkışlayın arkadaşlar. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlar; İçişleri Bakanlığı bütçesiyle ilgili söz almış bulunuyorum, huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum.

Tabii, İçişleri Bakanlığı bütçesini konuşurken, öncelikli olarak, bugün, Meclis İçişleri alt komisyonunda görüşülmekte olan yeni güvenlik paketiyle alakalı başlamayı daha uygun ve doğru buluyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihi, cumhuriyetten önce de, cumhuriyetten sonra da askerî vesayetin sona erdirilme mücadeleleriyle devam etti. Yeniçeri Ocağının ortadan kaldırılmasından tutun, ondan sonra 31 Mart vakasındaki askerî müdahaleye kadar -1909’da- ve daha sonra bütün bir Cumhuriyet Dönemi devam eden darbeler, muhtıralar ve Millî Güvenlik Kurulundaki müdahaleler sürekli olarak siyasetin gündemini meşgul etti ve her gelen iktidar demokrasi vaadinde bulunurken bu askerî vesayetin mutlaka sona erdirilmesi gerektiğinin altını çizerek işe başladı. Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik, epey bir mesafe aldık derken bugün bu askerî vesayet ne kadar geriletildi, el altından ne kadar devam ediyor… Bunları parantez içine alalım ama bugün neredeyse bir polis devleti olma yolunda maalesef, tehlikeli bir yola girmiş bulunuyoruz.

Yine, Sayın Bakanın İçişleri Komisyonunda verdiği rakamlara, bütçede verdiği rakamlara göre şu an 270 binin üzerinde emniyet görevlisi var, İçişleri Bakanlığı görevlisi var yani neredeyse şu anki ordunun yarısından fazla bir rakam. Bunlar yetmiyor, sayısını sorduk, şu ana kadar bir cevap verilmedi ama basından öğrendiğimiz rakamlara göre -ne kadar doğru bilmiyorum- yine, 70 binin üzerinde veya 70 bin civarında -yani onun için ihtiyatlı bir dil kullanıyorum- köy korucusu var. Polisi, köy korucusunu üst üste koyduğunuz vakit neredeyse yeni bir ordu ortaya çıkıyor ve bu yetkiler, mevcut yetkiler yetmiyor diye her birkaç ayda bir tekrar Millî İstihbaratla ilgili yeni yasalar, güvenlik paketiyle ilgili yeni yasalar Meclise geliyor ve bu yetkiler gittikçe artırılıyor ve öyle bir noktaya geliniyor ki artık bir müddet sonra neredeyse polis istediği zaman istediğini göz altına alacak, yargıya yapılan müdahalelerle de istenilen kişinin tutuklanabileceği bir yeni siyasal atmosfer ortaya çıkmış bulunuyor.

Değerli arkadaşlar, çok uzun uzadıya bu mevzuya girmek istemiyorum çünkü başka konuşacağım mevzualar da var ama bazı konulardaki itirazlarımızın iyi anlaşılması için söylüyorum. Mesela, silah bulundurmanın cezası bir yıl ama bu yeni düzenlemelerle taş atan veya bir siyasal yürüyüşte, gösteride yüzünü kapatan veya yasa dışı bir örgütün bayrağını, flamasını, amblemini elinde bulunduranın alacağı ceza dört yıl. Şimdi “Bunların hepsi serbest olsun, taş da atılsın, molotof da atılsın, isteyen yüzünü kapatsın.” gibi bir anlam çıkarmayın, bunların hiçbiri olmasın. Demokratik bir yürüyüşte, demokratik bir gösteride insanların yüzünü kapatmasına en az sizler kadar ben de karşıyım ama halk arasında bir laf var, “Vur dedik, öldürdü.” diye bir ibare var. İşte, üzerinde silah yakalanan kişinin alacağı ceza eğer bir yıl ise ama taş atanın veya taş bulunduranın cezası dört yılsa işte bunda ciddi bir garabet var değerli arkadaşlar. Onun için, bu yanlışlıkların mutlaka düzeltilmesi lazım ve bu keyfîliklere bir son verilmesi lazım. “Ya, neden bahsediyorsun, keyfî bir şey mi var?” derseniz…

Değerli arkadaşlar, on beş, yirmi, otuz yıl öncesine gitmeyeceğim yani faili meçhul cinayetlerden, gece yarısı kapınızı çalan, beyaz bir Renault’tan inen, sizi alıp götüren ve sonra da infaz eden, güvenlik görevlisi midir, değil midir sormaya bile cesaret edemediğiniz uygulamalardan bahsetmeyeceğim. Son yaşadığımız üç, dört yıla gelelim yani çok gerilere gitmeden şu son yaşadığımız üç, dört yıla gidelim ve yaşadıklarımızı şöyle bir alt alta, üst üste koyarak tekrar bir hafızamızı canlandıralım.

Değerli arkadaşlar, mevcut Hükûmetin en fazla sevindiği ve en fazla övündüğü şey “İşte bakın, biz askerî vesayeti kaldırdık, 68 general cezaevinde.” Bunlar köy kahvelerinin, taziyelerin, nişanların, sünnetlerin, düğünlerin en önemli sohbet mevzusuydu ama oradan nereye geldik? Oradan bir müddet sonra şu noktaya geldik: Millî ordumuza kumpas kurmuşlar yani bizi kandırmışlar, dolandırmışlar, yanlış bilgi vermişler. Biz kahraman, hiçbir suçu olmayan millî ordumuzu, kumpas -halk tabiriyle- üçkâğıt kurularak, suçlamışız, bundan geri dönüyoruz noktasına geldik. Peki, hangisi doğru? Bu 68 generalin değişik iddialarla içeri alınma iddiaları mı doğru, yoksa millî orduya kumpas kurulduğu mu doğru; bunu bir parantez içine alıp bir kenara bırakalım.

Yine, aynı dönemde, 2009 yerel seçimlerinde bölgedeki 101 belediyeyi BDP’li adaylar kazandıktan hemen sonra -içlerinde Kızıltepe ve Batman belediye başkanlarının da olduğu, Şırnak Belediye Başkanının da olduğu- çok sayıda insan KCK tutuklamaları dediğimiz, KCK gözaltıları dediğimiz uygulamalarla ardı ardına gözaltına alındı ve tutuklandılar. Yine, o gün, ilk tutuklama olduğu gün -ben henüz milletvekili de değildim- Diyarbakır’da adliyenin önünde, bir canlı yayın aracının önünde bir ulusal televizyon kanalında ellerimi iki yana açarak: “Yanlış yapıyorsunuz, yanlış yapıyorsunuz, yanlış yapıyorsunuz.” demiştim. Beş yıl geçti, altı yıl geçti, şu an Batman Belediye Başkanı da, Şırnak Belediye Başkanı da dışarı çıktı, bırakıldı ama haklarındaki o iddialarla ilgili mahkemeler hâlâ sonuçlanamadı, hâlâ bir suç tespit edilip de bir ceza verilemedi. Peki, bu insanların beş yılı, altı yılı ne olacak? Suçlu mu, suçsuz mu, neye göre suçlu, neye göre suçsuz, bunu da ikinci bir paranteze alalım.

Arkasından işte paralel yapı iddiaları. On yıldır, on iki yıldır balım gülüm gidilen bir aşk evliliği ne hikmetse maalesef karakolluk oldu şu an. Ve burada, gelinen bu noktada yine dünün göklere çıkarılan insanları, toz kondurulmayan insanları, akredite insanları bir gece yarısı veya bir sabaha karşı paldır küldür tekrar gözaltına alınmaya başlandı. Peki, değerli arkadaşlar, bu iş nereye gidecek? Ergenekon, Balyoz, KCK, paralel, geçen sene 17 Aralık ve 25 Aralıkta Hükûmetin bakanları, bakan çocukları ve Sayın Cumhurbaşkanının çocuklarına yönelik operasyonlar… Bu işin sonu nereye gidecek? Kim haklı, kim haksız; kim suçlu, kim suçsuz? Siyasi iktidarı, gücü, erki eline alan, erk kullanan hoşlanmadığı, hareketlerini tasvip etmediği herkesi eğer gözaltına alabilecekse ve herkes tutuklanabilecekse ve herkes bir yıl, üç yıl, beş yıl cezaevinde yargılandıktan sonra, tutulduktan sonra “Ya, kusura bakma, vallahi bir yanlışlık oldu.” diye bırakılacaksa bu işin sonu nereye gidecek, nereye varacak?

Tabii, buradan ben bugün bu paralel yapı iddialarıyla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum, devam etmek istiyorum ve bu arkadaşlara da, şu an gözaltında olan arkadaşlara da -tabii, beni izleme veya sesimi duyma imkânları bugün itibarıyla yok ama inşallah, kısa bir zamanda bu imkâna kavuşurlar, serbest kalırlar- seslenmek istiyorum. Bu seçim döneminde “Kollama” diye bir dizi vardı bu televizyon kanallarından birinde. Benim o dönemde “Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku”ndan, BDP blokundan aday olmamı içine hazmedemeyen bu arkadaşlar beni o dizinin içerisine bir tip olarak yerleştirdiler; buradaki bulunan benimden tutun, üzerimdeki sarı paltoya kadar aynısını taklit ederek ve şu sıralarda oturan bir kardeşimiz, şu anda burada oturan bir kardeşimiz, AKP’li bir milletvekili kardeşimiz vatansever bir Kürt olarak o dizilerde canlandırıldı, ben de hain bir Kürt olarak resmedildim tipleme olarak. E, bugün ne oldu? Bakın, onların hakkını da yine biz savunuyoruz burada, ben savunuyorum.

Onun için değerli arkadaşlar, tam iş bu noktaya geldiği vakit size -vaktimiz de var- bir hikâye anlatmak istiyorum. İşte bu iş böyle, sırayla nereye gidecek, herkes birbirini dövecek de bu filmin sonu ne olacak; bununla ilgili bir fıkra anlatmak istiyorum: Bizim Midyat’ta -bilenler bilir- Müslüman, Hristiyan, Ezidi, Kürt, Arap birlikte yaşıyor, yüzlerce yıldır aynı coğrafyada, bazen aynı köyde birlikte yaşıyorlar. 3 tane genç, daha tam genç de denilemez bunlara, on iki, on üç yaşlarında, on dört yaşlarında, böyle, çocuklukla delikanlılığın sınırında Müslüman Halil, Süryani Hanna ve Ezidi Hawtiyo; 3’ü arkadaş, aynı köyden. Bunlar çıkıyorlar gezmeye, dolaşmaya. Biraz köyden uzaklaşıyorlar, birkaç köy ileride bir bostan görüyorlar, o bostana bakıyorlar, diyor ki: “Ya, girelim, biraz bir şeyler yiyelim.” Biri ikaz ediyor onları, Ezidi olan Hawtiyo ikaz ediyor, diyor ki: “Bu bostana girmeyelim, bu bostan filan zalim ağanındır.” Öbür, bizim Müslüman olan Halil de diyor ki: “Canım zaten o ağa, benim dedemin tarlasıydı burası, geldi zorla gasbetti. Biz buradan bir iki salatalık, domates, işte bir şey koparsak ne olur.” giriyorlar. Tam oturup da daha ağızlarına bir lokma bir şey koymadan ağa uzaktan gözüküyor. Ağanın da o gün yanında hiçbir yardımcısı yok, fedaisi yok, bir akrabası yok, böyle, atla gezintiye çıkmış; bu gençleri, çocukları görüyor, on iki, on üç, on dört yaşlarında. Bunlara kızsam acaba bir tepki gösterirler mi, beni tanıyorlar mı tanımıyorlar mı; hesap yapıyor. Hiçbir şey demezsem yol geçen hanına döner, gelen dalar bostana, giden dalar bostana. Neyse, yanaşıyor. Atından iner inmez önce bakıyor çocuklar kim, ne, kimin çocukları, şekli, giyimi kuşamı... Ezidi’yi gözüne kestiriyor. “Gel lan buraya! Sen zaten ne Müslümansın, ne Hristiyan’sın, ne Hazreti İsa’ya inanırsın ne Hazreti Muhammed’e inanırsın. Sizin zaten bir dinî kitabınız, bir şeyiniz de yok. Sen nasıl benim bostanıma girersin? Bu Müslüman zaten Müslüman, benim kardeşim dostum, bilmem kimim, bunun dedesi de benim arkadaşımdı. Öbürü de Hristiyan, benim kirvemin çocukları.” Diyor Bu ikisi, Müslüman ile Hristiyan rahatlıyorlar, diyorlar ki: “Ağa bize bir şey yapmayacak.” Ağa, Ezidi’yi adamakıllı vuruyor, arkasından dönüyor o Hristiyan çocuğa, diyor ki: “Bu Müslüman, benim dinim bir, kitabım bir, bilmem neyim bir, hadi bu benim malımı yedi, helalühoş olsun. Peki, sen, Hazreti İsa’yı zaten çarmıha germiştiniz, bilmem neyi ne yapmıştınız, nasıl böyle yaparsın?” Girişiyor, adamakıllı da Hristiyan çocuğu vuruyor, Hanna’yı. Ondan sonra dönüyor Müslüman Halil’e “Vay, vay, vay, sen bir de Müslüman olacaksın. Allah’tan, dinden, kitaptan, Kur'an’dan bahsedeceksin, almışsın bir Ezidi’yi ve bir Hristiyan’ı, dalmışsın benim bostanıma, benim malımı muhafaza edeceğine bir de bunları getirmişsin. Bunun Müslümanlığı öbürlerinden daha beter.” diyor. Üçü birden kör, topal, perişan bir hâlde köye giriyorlar. Gören diyor ki: “Ne oldu çocuklar, bu hâliniz ne, Ezidiler, Hristiyanlar, Müslümanlar?” Ezidi bunları gösteriyor, diyor ki: “Onlara sorun.” Bunlar da ikisi birden, Müslüman ile Hristiyan diyorlar ki: “Ezidi’ye sahip çıkacaktık, çıkmadık başımıza böyle geldi, tek tek bizi vurdu.”

Değerli arkadaşlar, bu tek tek dövme ne zamana kadar devam edecek? Yani 68 general girdi, yanlış oldu, çıktı. KCK operasyonu oldu, 10 bin Kürt girdi, hadi bilmem şu kadar oldu, tekrar çıktı reisler, meclis üyeleri. Bugün cemaat mensupları girdi, yarın bunlar da çıktı. Bakan çocukları alındı içeriye, vay, bunların da hiçbir şeyi yok.

Peki, kime güveneceğiz? Doğru olan ne? Hukuk nerede? Gerçekten bu iddialar var mı, yok mu? Yani ne yapalım, dışarıdan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden, Amerika’dan, Çin’den, Hindistan’dan hâkimler mi getirelim?

Değerli arkadaşlar, ben iktidara sadece şunu söylüyorum: İnan edin, böyle giderse sıra size de gelecek. Siyasi atmosfer değişti… Yani bunu bir tehdit, bunu bir demagoji, bir polemik olarak almayın çünkü siz geçen sene bunları yaşadınız. Onun için sizden ricamız… Niye rica ediyoruz? Bugün güç sizin elinizde, burada istediğiniz maddeye “Evet.” diyorsunuz, istemediğinize “Hayır.” diyorsunuz. Gelin, bu işleri rayına oturtun yani polis doğru düzgün polis olsun, yargı doğru düzgün yargı olsun.

İşte anlatırız, Hazreti Ömer Mısır’da bir cami inşaatı için arazisi zorla elinden alınan bir Yahudi’nin malını iade etmiş; işte Fatih Sultan Mehmet sıradan bir vatandaşla mahkemeye çıkmış; öbürü bilmem ne yapmış. Tarihimizden, bizim imamlarımız, vaizlerimiz, siyasetçilerimiz onlarca, yüzlerce örnek anlatırlar. İşte böyle bir yargı tesis edin; doğru düzgün, adil. Yani Müslüman, Hıristiyan, Ezidi, laik, dindar, Sünni, Alevi kim oraya giderse korkmadan gitsin; polisi gördüğü zaman korkmasın. Polis bir esasa göre, bir yargıya göre, bir düzenlemeye göre kimi gözaltına alıyorsa alsın, kimi bırakıyorsa bıraksın.

Değerli arkadaşlar, İçişleri Bakanlığının bütçesi görüşülürken İçişleri Bakanlığının yapısıyla da ilgili birkaç şey söylemek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, birincisi: Bu İller İdaresi Kanunu’yla artık Türkiye’yi yönetemezsiniz. Bakıyorum Sayın İçişleri Bakanı var mı? Herhâlde yok, Sayın Bakan Yardımcımız var. Türkiye, 1923’ten bu yana mesela son Büyükşehir Yasası’yla da beraber birkaç sefer yasal düzenleme yaptı. Yani bir reform gayreti var ama bu reform gayretleri maalesef Türkiye’nin yükünü taşıyacak, ihtiyacı karşılayacak, yeni bir yönetim anlayışını oturtacak, yerinden yönetim anlayışını oturtacak seviyede değil; yetmiyor. Yani çocuk hızla büyüyor, gelişiyor, ağırlaşıyor, delikanlı oluyor, büyüyor ama ona biçtiğiniz o elbiseler, işte Anadolu tabiriyle biçtiğiniz donlar olmuyor, dar geliyor, ihtiyacını karşılamıyor. Son Büyükşehir Yasası’nda da, burada tartışılırken de yine söyledik. Mesela bir büyükşehir meclisi oldu, tamam; iki meclis kalktı, tek meclis oldu ama vali orada. Valinin yetkileri ne? Büyükşehir belediye başkanının yetkileri ne? Bunlar birbirinin içine girdi. Yine aynı şekilde, mesela büyükşehir belediye meclisine imarla ilgili yetkiler verildi, daha önceden de vardı ama jeotermal kaynakların kullanılmasını -o ilde- ve diğer maden yataklarının kullanılma yetkisi yine valide ve merkezî idarede kaldı. İşte, şimdi, en son, mesela bir maden şirketinin bir gecede kestiği binlerce ağaçla ilgili bir uygulama oldu. Eğer bu yetkiler yerelde olsaydı böyle bir şey yapabilir miydi? Veya yaptığı zaman kim, ne derdi, oranın halkı ondan hesap sorardı. Yani, Hükûmeti veya başka bir kurumu suçlama, yargılama durumu ortaya çıkmazdı.

Yeni bir yönetim, yeni bir iller idaresi, yeni ilçeler, yeni iller, vilayetler, bölgesel yönetimlerin olması lazım. Bu konuyla ilgili de partimizin, mesela Türkiye’nin 20-25 bölge vilayetinden oluşacak yönetim teklifleri var ama bunların hiçbiri dikkate alınmadı.

Yine, aynı şekilde, cezalandırılmış yerler var. Cezalandırılmış yer olur mu? Mesela Siverek, Genç, Maden, Doğubayazıt. Bunlar 1925, Şeyh Sait Efendi’nin kıyamında ona destek verdikleri iddiasıyla, o an il statüsündeyken, vilayet statüsündeyken, milletvekilleri var iken, Siverek milletvekilleri, Maden milletvekilleri, Bayazıt -“Doğubayazıt” denilen- milletvekilleri var iken bir şekilde bunların vilayet hakları ellerinden alınıyor ve o günden bugüne kadar bu yerler mağdur, daha hâlâ o -tırnak içinde- “ceza” bitmedi. Ve yine, aynı şekilde, bugün bir Tarsus’u, İskenderun’u, Bandırma’yı, Nazilli’yi -bu örnekleri artırabilirim- Siverek’i bir ilçe statüsünde yönetebilmeniz mümkün değil. Onun için Türkiye’nin mutlaka, acilen bir yeni yönetim, idari, mahallî bir reform yapması lazım hem yönetim birimleri itibarıyla hem de yetkiler ve sorumluluklar itibarıyla.

“Yapacağız ama bu Kürt meselesi engel oluyor. Ya ülke bölünürse?” İşte, değerli arkadaşlar, zaten ne yapılırsa bu Kürt meselesi çıkıyor karşınıza ve bir türlü atılması gereken adımlar atılamıyor, bu mesele de doğru düzgün çözülemiyor.

Bu konuyla direkt alakalı bir mevzu var; mayınların temizlenmesi. AK PARTİ Hükûmeti, iş başına geldiği ilk günden beri, işte bakın, Hükûmet programlarına bakın, bakanların, Başbakanın, şimdiki Reisicumhurumuzun beyanatlarına bakın, 900 kilometrelik Suriye hududundaki bütün mayınlar temizlenecek diye defalarca vaatlerde bulundular ve öyle bir noktaya geldiler ki hatta, bu mayın temizleme ihalesini yapabilme noktasına kadar geldiler. Ee, ne oldu? O mayınlar hâlâ duruyor ve öyle bir noktaya geliyor ki artık, Suruç’la Kobani arasında, Nusaybin’le Kamışlı arasında insanlar o mayınları kendi elleriyle söküp çıkarmaya çalışıyor. Yani bunların da yine aynı şekilde bu güvenlik mantığı, bu paranoya içerisinde mutlaka bir çözüme kavuşturulması lazım, bu mayınlı arazilerin de mutlaka bir an evvel temizlenmesi lazım.

Yargıdan bahsettik biraz evvel yine. Yolsuzluk dosyaları cumhuriyet tarihinin -“en önemli” diyeyim- en ciddi iddiaları. Doğrudur, yalandır, azdır, çoktur; ne oldu bunların tamamı? Rafa kalktı. Yargının emrini polis dinlemedi. İşte, dolayısıyla, değerli arkadaşlar, bu meseleler bu şekliyle devam ettiği vakit, maalesef, halkın yargıya da, polise de, kanunlara da ciddi bir güven ve saygı beslemesi mümkün değil. Çünkü kime karşı bir operasyon olursa ertesi gün bir mağduriyet başlıyor ve bu suçlamalar devam ediyor, maalesef bunların da büyük bir kısmı doğru.

Son olarak da birkaç kelime Kültür Bakanlığıyla ilgili söyleyeyim Sayın Kültür Bakanını burada görmüşken, -madem İçişleri Bakanımız yok; Mardin Dara Harabeleri… Yani en az bir Efes kadar önemli, Hasankeyf kadar önemli, Bergama kadar önemli, milattan sonra 353 yılında Romalıların kurdukları büyük bir şehir; Dara Harabeleri Mardin ile Nusaybin arasında ve maalesef bugüne kadar burayla da ilgili ciddi bir çalışma yapılamadı, varlığından birçok kimse haberdar değil. 353 senesinde yapılan sarnıçlar, tapınaklar ve meşhur zindan… Yani “zindan” deniliyor da ilk dönemi ibadethane, üzerine şu an köylü ev yapmış. Yani düşünün, böyle bir tarihin üzerinde ev var; daha o yapılan evin istimlaki ve yıkımı bile yapılamamış değerli arkadaşlar.

Aynı şekilde, Mem û Zin basıldı mesela ve sansürsüz basıldı, o konuda iyi bir gelişme ama Mem û Zin sahnelenirken, mesela Van’daki bir gösterimde -yine Kültür Bakanlığının- bir bakıyorsunuz ki içine aslı astarı -senaryoyla, o hikâyeyle- olmayan bir Türkmen düğünü yerleştirilmiş. Soruluyor “Bu nereden çıktı?” “Ee canım, içinde de bir Türkmen düğünü olsa ne olur?” diyorlar. Değerli arkadaşlar, siz Romeo ve Juliet’in içine bir Türkmen düğünü veya bir Kürt düğünü koyabiliyor musunuz? Bu da trajikomik bir şey.

Sayın Bülent Arınç Diyarbakır’daki bir vakıfla ilgili iddialarıma cevap verdi. Ben burada “Yasal olmadı.” demedim. Yasal olarak yüzde 15’le, 20’yle 22’yle ile 3 milyon dönüm, bu aile vakfı buraları verdi; açıktan paraları aldı, bu paralar Diyarbakır dışına gitti. Bunu anlattım. Cevap veriyor: “Hiçbir kanun dışı bir şey yok.” diyor.

Aynı şekilde Dersim, Diyarbekir, Elaziz, Bozok, Saruhan -Manisa için- olsa ne olur? Sayın Bakan, çok iyi olur ama lütfen konuşmayın ve iş yapın biraz.

Saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Dudu, biraz önceki konuşmanız sırasında Sayın Cumhurbaşkanıyla ilgili sözleri düzeltme talebiniz var; buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Hatay Milletvekili Mevlüt Dudu'nun, 656 ve 656’ya 1’inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın beşinci tur görüşmelerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerini düzelttiğine ilişkin açıklaması (X)

MEVLÜT DUDU (Hatay) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz önce yaptığım konuşmada kullandığım bir ifadenin bazı milletvekillerince kastettiğimden daha farklı bir şekilde yorumlanabileceği yönünde kanaatleri olduğunu öğrendim. Ancak burada benim yaptığım sadece bir örneklemeden ibarettir ve her fırsatta Cumhuriyet Halk Partisini Esad yanlısı olmakla suçlayan Adalet ve Kalkınma Partisine bir eleştiridir.

Anlatmak istediğim şudur: Cumhuriyet Halk Partisi dünyanın her yerinde sadece barış, demokrasi ve özgürlükten yanadır; insanlığa karşı suç işleyen kim olursa olsun, adı ne olursa olsun onun karşısındadır. Bu, böyle bilinmelidir; yoksa bu örneklemenin ülkemizde gerçekleştiği anlamında bir hususu veya özel olarak bir kişiyi kastetmiş değilim.

Açıklama fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978) (S.Sayısı 656 ve 656’ya 1’inci Ek) (Devam)

2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657) (Devam)

 

A) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1) İçişleri Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) İçişleri Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

B) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Emniyet Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Emniyet Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

C) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI (Devam)

1) Jandarma Genel Komutanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Jandarma Genel Komutanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ç) KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1) Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

D) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI (Devam)

1) Sahil Güvenlik Komutanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Sahil Güvenlik Komutanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

E) GÖÇ İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

F) EKONOMİ BAKANLIĞI (Devam)

1) Ekonomi Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Ekonomi Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

G) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI (Devam)

1) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ğ) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

H) DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

I) TÜRKİYE YAZMA ESERLER BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Nazmi Gür, Van Milletvekili.

Buyurun Sayın Gür. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA NAZMİ GÜR (Van) – Teşekkürler Sayın Başkan.

İçişleri Bakanlığına bağlı olarak faaliyet yürüten Göç İdaresi Genel Müdürlüğünün bütçesi hakkında grubum adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yasal mevzuata bakıldığında 2014 yılının başlarından itibaren faaliyet göstermeye başlayan Göç İdaresi Genel Müdürlüğünün çalışma ve görev kapsamının oldukça dar tutulmuş olduğunu görmekteyiz. Sadece yurt dışından Türkiye'ye yasal ya da yasa dışı yollarla gelen insanların oturum hakları, sınır dışı edilme işlemleri veya korunmasıyla ilgili bir faaliyet alanına sahip olan Göç İdaresinin görev tanımında Türkiye içinde yaşanan zorunlu göç mağdurları konusunda hiçbir koruyucu faaliyet alanı bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu kurumun adının “dış göç idaresi” olarak adlandırılması kanımızca daha isabetli olur.

Savaş, ekonomik sebepler, siyasi baskılar ve benzeri nedenlerle vatanlarını terk etmek zorunda kalan mülteciler için Türkiye bir nevi geçiş ülkesi ya da toplanma alanı hâline gelmiştir. Bu sebeple insan tacirlerinin Türkiye'de örgütlenmesi ve çıkar gruplarının rant alanı hâline gelmesi büyük suç şebekelerinin kuruluşuna imkân sağlamıştır. İnsan tacirlerince büyük paralar karşılığı Avrupa'ya ulaştırılma vaadiyle denizin ortasında ölüme terk edilen binlerce insanın maruz kaldığı trajedinin artarak devam etmesi, Türkiye'nin sorumlu kurumlarının gerekli önlemleri hâlen almadığını ortaya koymaktadır.

Değerli milletvekilleri, Göç İdaresinin çalışma alanına girmese de "göç" dediğimiz çok boyutlu bir sorunun Türkiye'deki gerçekliğine de değinmekte yarar var. Göç sorunu doksan yıllık Türkiye Cumhuriyeti'nin temel meselelerinin her zaman ön sıralarında olmuştur. Osmanlı Dönemi’nde Ermeni halkı sadece katliamla karşılaşmamış, aynı zamanda yüzlerce kilometrelik bir ölüm yürüyüşüne zorlanmıştır. Yine, Türkiye-Yunanistan arasındaki mübadelenin yarattığı acıların hâlâ devam ettiğini biliyoruz.

Cumhuriyet Dönemi'nde 1937-1938 yıllarında Dersim Kürtleri önce katliama sonra da sürgüne gönderilmiştir. 6-7 Eylül olaylarında ise binlerce Rum, derin devletin bir provokasyonuyla İstanbul'dan Yunanistan'a zorla göç ettirilmişlerdir. 1980'lerden itibaren ise milyonlarca Kürt, Avrupa kentlerine, İstanbul, İzmir, Mersin ve Adana gibi metropollere göç etmek zorunda bırakılmışlardır. Türkiye'nin iç göç sorunu, aslında sadece bir iç göç sorunu değil, zorla yerinden göç ettirilen insanların da sorunudur. Bu göçlerin de en az dış göçler kadar hayati ve öncelikli olduğunu belirtmekte fayda var. Kürdistan’da 4 bin köyün hâlâ boş olduğunu ve orada mukim nüfusun dışarıda olduğunu belirtmekte fayda var.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – “Kürdistan” neresidir Nazmi Bey? “Kürdistan” diye bir bölge var mı Nazmi Bey?

NAZMİ GÜR (Devamla) – Bu sebeple zorla göç ettirme sonucu oluşan toplumsal ve siyasal sorunların çözümlenmesi amacıyla etkin bir kurumun faaliyete geçmesine büyük ihtiyaç vardır.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Bakan, var mı Türkiye’de “Kürdistan” diye bir yer?

NAZMİ GÜR (Devamla) – Günümüzdeki en ciddi göç sorunu ise Suriye'den, Rojava'dan ve Şengal'den gelen zorla yerinden ettirilen insanlardır.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Siz bu devletin Bakanı değil misiniz, sizi rahatsız etmiyor mu?

NAZMİ GÜR (Devamla) – Bu insanların karşılaştığı en temel mesele, statüsüzlüktür. Yani Türkiye'deki siyasal ve hukuksal sistem bu zorla göç ettirilen insanlara, Türkiye'de yaşayan başka ülkelerin insanlarına bir statü ihtiyacı vermemektedir. Birleşmiş Milletlerin ilke kararlarındaki mülteci hakları Türkiye tarafından dikkate alınmamaktadır ve Türkiye'ye sığınan insanlar ve kamplar mültecilik statüsüne göre hukuki işleme tabi tutulmamaktadır. Onun yerine, göç eden insanlara "misafir" gibi hukuki ve bağlayıcılığı olmayan bir tanım atfedilerek, mültecilerin hukuki haklarından yararlanmaları engellenmektedir. Aynı zamanda Türkiye'nin mültecilik hukukuyla ilgili uluslararası sözleşmelere de coğrafi rezervasyon koyduğunu da belirtmekte fayda var. Asıl sorunun kaynağını da, bu statüsüzlüğün kaynağını da bu rezervasyon oluşturmaktadır.

Kobani'den ve Şengal'den üç ayda gelen 200 binin üzerindeki insanın karşı karşıya kaldığı zor koşullara Hükûmetin ve bağlı kuruluşların etkili ve gerekli yardımı olmamaktadır. Suruç, Diyarbakır, Mardin gibi illerde DBP’li belediyelerin çok kısıtlı imkânlarıyla ayakta tutulan kimi kamplarda ise hayat son derece zorlaşmakta, bu kış şartlarında özellikle yüzbinlerce insan açlıkla ve soğukla karşı karşıya kalmaktadır.

Değerli arkadaşlar, Suriye’den Türkiye’ye gelen insanların misafir olarak bulunması, AKP Hükûmetinin sorumsuz davranmasını gerektirmez. Ankara, İstanbul, İzmir, Antep ve daha bir çok kentte Suriyeliler sokaklarda yaşamakta, dilencilik yapmakta ve ucuz iş gücü olarak sigortasız çalıştırılmaktadır. İnsan tacirleri gibi birtakım şebekeler tarafından suça itilmekte olan Suriyeliler, Suriye yurttaşları, fuhşa zorlanan ve sömürülen bu misafirlerle AKP Hükûmeti yeterince ilgilenmemektedir, deyim yerindeyse sokağa bırakılmışlardır. Ama aynı AKP Hükûmeti, uluslararası konferanslarda ve diplomatik görüşmelerde basına verilen demeçlerde 1 milyonu aşkın Suriyeliye ev sahipliği yaptığını gururla söylemekte, onlara kucak açtığını söylemektedir. Bunun hiç de böyle olmadığını belirtmekte fayda var.

Değerli milletvekilleri, sınırlarda ölen mülteciler konusunu da açmak gerekir. Biliyorsunuz, Türkiye aynı zamanda bir köprü görevi görmekte, üçüncü ülkelere gitmek isteyen mültecilerin büyük bir kısmı özellikle kış koşullarında İran ve Türkiye’nin doğu sınırlarında soğukla karşı karşıya kalmakta, çoğunlukla sınırlarda ölmektedirler. Aynı zamanda, yine, Türkiye’nin sınırlarını kaçak bir şekilde geçmek isteyen bu kişiler kara yollarını ve deniz yollarını kullanmakta. Her gün televizyonlarda, insan kaçakçılığı şebekelerinin yol açtığı bu büyük ölümleri duymaktayız ve okumaktayız, üzüntüyle okumaktayız. Bu konuda Hükûmetin özellikle etkin önlemler alması gerekiyor, aksi takdirde her mültecinin ölümünden bu Hükûmet sorumlu olacaktır.

İnsan kaçakçılığı, değerli arkadaşlar, bu ülkenin en temel sorunlarından birisidir. Doğusundan batısına kadar olan bir bölgede, insan tacirleri, özellikle Suriye’den ve Güney Kürdistan’dan, Şengal’den gelen mültecilerin yurt dışına kaçırılması, üçüncü ülkelere kaçırılması konusunda da önemli bir rol oynamakta. Bu konuda da biz Hükûmeti insan kaçakçılığının önlenmesi konusunda etkin önlemler almaya davet ediyoruz ve bu konuda Hükûmetin kesin ve kararlı bir şekilde hareket etmesini istiyoruz.

Değerli arkadaşlar, yine, bu göçmenlik konusunda Hükûmetin etkin önlemler almaması sebebiyle özellikle üçüncü ülkelere gidiş konusunda Birleşmiş Milletlerin Türkiye’deki ofisinden yeterince yararlanmayan insanlar, dosyaları reddedilen insanlar bu yolu kullanmakta. Bu insan tacirlerinin içinde zaman zaman bazı güvenlik görevlilerinin, özellikle polislerin yer aldığını basından okumaktayız. Bu konuda da Hükûmetin, özellikle İçişleri Bakanlığının, kendi içine dönük, mülteciler konusunda, etkin önlemler alması ve bu konuda görev yapanların da denetlenmesi, eğitimlerinin tamamlanmasını öneriyoruz ve bu son derece gerekli bir durumdur.

Değerli milletvekilleri, Göç İdaresi ve buna bağlı kurumların, yerinden edilen insanlara karşı etnik ve mezhepsel açıdan ayrımsız davranması gerekiyor. Zor koşullar altında hayatını sürdürmeye çalışan bu insanların suça itilmesini engellemeye dönük önlemlerin İçişleri Bakanlığı tarafından etkin bir şekilde alınması gerekiyor. Yine belirtmek isteriz ki, önümüzdeki dönemlerde bu bahsettiğimiz sorunlar çerçevesinde Hükûmetin acil düzenlemeleri ve önlemleri alması çağrımızı buradan yineliyoruz. Yine aynı şeklide, Hükûmetin, özellikle Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin çalışma alanını kolaylaştıracak şekilde davranması gerekiyor. Aslında Birleşmiş Milletler ana ofisinin Ankara’da değil, belki de Van’da yer alması gerekiyor. Bu rezervler korunduğu sürece, Türkiye’nin coğrafi rezervleri korunduğu sürece Birleşmiş Milletlerin etkin bir şekilde görev yapabilmesi için bu ofisin mutlaka Van’a taşınması gerekiyor. Aynı şekilde, Türkiye’nin özellikle uluslararası mülteciler hukukuna karşı koyduğu çekinceleri derhâl kaldırmasını öneriyoruz. Bu hem insan haklarının hem de demokrasinin bir gereğidir. Eğer gerçekten Suriyelilerin, Şengallilerin burada bizim misafirimiz olmaktan öte bir statüsünün, haklarının olduğuna inanıyorsak onlara mültecilik statüsünün tanınmasını sağlayacak bu düzenlemelerin bir an önce hayata geçirilmesi gerekiyor.

Sözlerimi burada sonuçlandırırken Genel Kurulu sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz bir konuya açıklık getirmek istiyorum.

Az evvel, konuşmacı konuşmasında “Kürdistan’da 4 bin köyün boşaltıldığı” şeklinde bir ifade kullandı. Türkiye Cumhuriyeti devleti 780 bin kilometrekare sınır içerisinde tek vücut olmuş bir milletin vatan toprağıdır. Burada Kürdistan diye bir bölge yoktur. Sözlerini geri almasını istiyorum Sayın Başkan.

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Doğru. Lütfü Bey, ilk defa doğru bir şey söylediniz, tebrik ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan cevap verecektir zaten.

Teşekkür ediyorum.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, geri alacak herhangi bir sözümüz yoktur.

BAŞKAN – Üçüncü konuşmacı Abdullah Levent Tüzel, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Tüzel. (HDP sıralarından alkışlar)

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Kürdistan tarihsel, toplumsal gerçekliktir.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sen de olduğunu biliyorsun da işte…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hayal etmek serbest.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Hayal değil, gerçeklik, realite. Realiteyi de herkes kabul edecektir.

HDP GRUBU ADINA ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Biz hayal etmiyoruz, söylüyoruz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hayal etmeye devam edeceksiniz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

Sayın Tüzel, yeniden başlatıyorum süreyi.

Buyurun.

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ekonomi Bakanlığı üzerine söz aldım.

İnsan Hakları Haftası’nda, öncelikle, yine insanlık dışı manzaralar görüyoruz. Öncelikle, bu insan hakları ihlaline karşı 12 Eylülden bu yana mücadele eden, dernek kuran, vakıf kuran bütün insanlarımızı sevgiyle selamlıyorum.

Bugün sanal medyada sıklıkla rastladığımız bir görüntü var. Bir polis memuru, gösterici bir kişiye âdeta ağzını yırtarcasına bir vahşet ve işkence uyguluyor. İşte, bu, Türkiye'nin insan hakları manzarası.

Bir diğer şey, biliyorsunuz, birkaç gündür medya operasyonu söz konusu cemaat üzerinde. Anlaşılan o ki AKP burada “Millete hesap verecekler.” derken aslında kendisi hesap sorma peşinde. Ama, ne kadar bu hak ihlalleri yapılırsa yapılsın, ayakkabı kutularının, çikolata kutularının, kasaların, işte, sıfırlanamayan servetlerin ve yolsuzlukların üzeri örtülemeyecek. Bunu biz çok iyi biliyoruz.

Ekonomi Bakanlığında elbette ülkenin ekonomisini konuşacağız. Ekonomi tıkırında mı? Ekonomi kimilerinin tıkırında ama ülke için böyle demek pek mümkün değil. Aslında, Hükûmet cenahından konuşmalara bakıldığında pek bir iyi gittiği söyleniyor, öyle değil. Göstergeler, rakamlar, bu konuda konuşan herkes özellikle küresel ekonomik krizden ve bunun etkilerinin devam ettiğinden söz ediyor. Bunun karşısında Hükûmet, en son Ali Babacan Hükûmet adına yine konuştuğunda bu açıdan hayli iyimser ve gerçekçi olmayan açıklamaları yapmaya devam ediyor. Orta vadeli program, yüzde 5’lik büyümenin gerçek dışılığı ve dillerden düşmeyen işsizliği önlemenin tam anlamıyla bir hayal olduğu ortada. Yine, sıklıkla uyarılan şey enflasyon hedefinin revize edilmesi hususu ama yapar mı bunu Hükûmet, revize eder mi? Etmez. Çünkü bir kez işçiye ve memura “Size 3+3 vereceğiz bu hedefler doğrultusunda.” diye söylemiş durumda. Öbür türlüsü, bunu izah etmeleri mümkün değil.

Cari işlemler açığı büyüyor ve tabii ki dış finansman açığı hayli ciddi durumda. Yine, herkesin uyardığı şey, ciddi bir servet ve gelir adaletsizliği söz konusu. Refahın yüzde 80’ini yani pastanın kaymağını, en büyüğünü yüzde 10’luk bir azınlık, bu mutlu azınlık alıyor.

Şimdi, Hükûmet adına Ali Babacan geçen de burada konuştuğunda yine biraz böyle yarım ağız “Gelir dağılımında iyi değiliz ama…” diyerek… “Ama”sı falan yok, “iyi değiliz” ne kelime; dünyada gelir adaletsizliğinde en kötü 2’nciyiz Meksika’dan sonra, bunun böyle “ama”lık falan bir durumu yok.

Bir de AKP milletvekillerinin ve sorumlularının ağzından düşürmediği bir laf var: “Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” Çok beylik bir laf. Bu edebiyat, bu hamaset ve tabii ki inançlar üzerinden istismar hâlâ devam ediyor. Şunu açıklıkla söyleyelim: Bu dünyada birlikte yaşıyor olsak da gerçekten biz ayrı dünyaların insanlarıyız.

Bakın, ekonomi neyin üzerine kurulu? Konut ve hizmet alanında sürüyor yani dış ticaret dışındaki alanlar. Uluslararası Finans Enstitüsü ne demiş: “En kırılgan 5 ekonomi.” Yani rezervler yetersiz, borç oranı hayli yüksek ve işte, dünyada konuşulan kapitalist krize karşı hazırlıksız, ne yapacağını bilmez durumda. Suriye, Orta Doğu politikaları, yani dış politikadaki tercihler nedeniyle de hâlâ bizi bekleyen tehlikeler ve gerilimler risk oluşturuyor. Özel sektörün döviz borcu 278 milyar dolar ve tabii ki bu artı bir risk getiriyor.

Yine Sayın Ali Babacan’ın burada vurguladığı kamu-özel ortak projeleri ve burada devlet hazinesinin getirdiği garanti ve bunun oluşturduğu risk ne tür bir yük getirecek bilinmiyor. Ve bu dahi bilinmezken burada çok rahat konuşulabiliyor.

“Merkez Bankası rezerv yönetimi riskli, maliyetli, standart dışı ve bağımsız olmadığı gibi yeterli bilgiye sahip değiliz.” diyor uzmanlar ve en büyük tehlike de ne olacağı bilinmez Amerika Birleşik Devletleri hazine bonolarına yatırılmış olması. Kamu bankalarından, yani hazine adına ihraç edilen tahviller hangi limitlerle, hangi kurallarla yapılıyor? Bunlar sorgulanmaya muhtaç.

Geçen gün Keçiören’de bir halk toplantısı yaptım. Orada bir lokantacı esnaf, on yıldır lokantacılık yapıyor. “Bir sanal enflasyon.” diyor. Dedim: Ne demek istiyor bu sanal enflasyon? “Biz on yıl önce, yani AKP iktidara geldiğinde kıymayı 3 liraya alıyorduk, şimdi oldu 23 lira, satış yapamıyoruz; kredi borçları, vergi borçları birikti, dükkân kapatmak zorunda kaldık.” Evet, rakamlar ve bunun karşısında gerçekler ama Hükûmetin söyledikleri habire bir kuş gibi uçuyor. Geçen de burada Hasip Kaplan bir sapan gösterdi, hani bu işte sapana, taşa, molotofa ceza meselesi üzerinden. Hükûmet de dedi “Biz kuş muyuz ki?” Ama gerçekten bu uçmaya, bu kadar Hükûmetin uçmasına bir sapan gerekiyor. Artık siz yere inmelisiniz, ayaklarınız suya ermeli diyoruz.

Ekonomi konuşunca elbette ekonomi çarkını döndüren çalışma hayatına da bakmak gerekiyor. Geçen de Çalışma Bakanı burada “76 milyon” dedi, 77 milyon diyelim. Gerçekten bütün Türkiye’yi ilgilendiren bir bakanlık. Çokça, lafa başladıklarında “işsizlikle mücadele, istihdamı artırma...” Şimdi ortada bir mücadele var mı gerçekten? İşsizlik var da mücadele var mı acaba? Ben göremiyorum.

Ve işte, geçmişte şu kadardı şimdi şu kadara indirdik dedikleri işçi ölümleri. Sizin döneminizde, lamı cimi yok, tam 15 bin işçi iş cinayetlerine kurban gitmiş. Başkaca bundan öte bir rekor var mı? Ve şimdi hazırlanan yeni paket: İş güvenliği paketi. Bunun orasını burası çok uzun uzun anlatmaya da gerek yok. Tek kelimeyle bu paketin yeni getirdiği şey bütün yükü, bütün sorumluluğu, kaza mı oldu, işçi mi öldü, o işçiye fatura etmektir. Çünkü sen gereğini yapmamışsın, talimatı dinlememişsin, eğitim almamışsın, tazminatsız bir şekilde seni işten attık. Hepsi bu.

Uluslararası anlaşmayı imzaladık diye övünülüyor. Nihayet burada da imzalandı. Farkındalık, altı çizilip çizilip duruyor. Peki, bu anlaşmalar, bu çıkarılan yasalar, bu üzerine büyük büyük laflar sorunu çözüyor mu? Sorun sistemde ve sistemde olduğunu da Soma’da, Ermenek’te ve Torunlar İnşaatta, Yalvaç’ta gördük.

Şimdi Yalvaç demişken… Yalvaç neydi? Isparta’da kadın, çocuk, mevsimlik tarım işçileri, 17 insan minibüste öldü. Görüntüde bir trafik cinayeti. Ama herhâlde Çalışma Bakanı kabul edecek ki çok açık bir işçi cinayetiydi.

Bakıyoruz, Sayın Çalışma Bakanının konuşmalarında Yalvaç’ın adı dahi geçmiyor. Mevsimlik işçiler Türkiye’de 4 milyon deniyor. Çok daha fazla. Adları dahi geçmiyor.

Bakan diyor ki: “İşçiye çalışmama hakkını verdik.” Yani bir tehlike, bir risk varsa işçi çalışmayacak, kafa tutacak. Nerede böyle bir işçi? İşçinin, iş verene, patrona “Bu tehlikelidir. Benim ölümüme yol açar.” diyebilmesi için iş güvencesi olması lazım. Yani yarın atıldığında ona sahip çıkacak bir yasa, bir işsizlik sigortası fonu ve örgütlü bir yaşantısı, çalışma hayatı olacak. Bunların hiçbirisi yok tabii ki.

“Kaçak ocaklarda ölünüyor.” deniyor. Zonguldak’tan yine örnek verdi. Kaçak ocaklar söyleniyor da bu ocaklar niye kaçaktır Allah aşkına diye soran yok. Bunun kaçak ocak olmasına sen sebep olmuyor musun ey Bakan, ey Hükûmet? Yani Çalışma Bakanı böyle konuşuyor kazalardan sonra.

Soma’da 2.831 işçi atılmışken Enerji Bakanı ne diyor? “Çaresiz, temel politikalarımızdan vazgeçemeyiz.” Nedir o temel politikaları? Devlet maden işletmez. Kömür İşletmeleri maden işletmeyecek, ne yapacak? Redevans, kiralama, hizmet alımı. O ocaklarda, o yeni açılacak, madenciler de gitsin çalışsınlar. “Çalışsınlar.” demek yetmiyor, sen yine onları ölüme gönderiyorsun ve bunun karşısında Soma işçisi de, bakın, günlerdir talepkâr. “Bizi devlet çalıştırsın, TKİ çalıştırsın. Tazminatlarımız ödensin. Güvenceli çalışalım, bizi ölüme göndermeyin.” deniyor.

Çalışma Bakanı “Emeğin sömürüsüne dönüşen taşeron sistemini kaldırdık…” Hani şu torba yasada. Taşeron sistemi kalktı mı, daha mı çok yaygınlaştı? Bugün Türkiye büyükleri olan, işte, Ülker de altında binlerce taşeron işçisi çalıştırıyor. Dünya devi ve işte bu taşeron işçilerinden bir tanesinin bize dilekçesi var. Geçen basın toplantısına geldiklerinde de Bakana sorduk. Taşeron işçisi acımasız çalışıyor, asgari ücretle sırtında kilolarca şeker, un çuvallarıyla; boynu, iskelet sistemi baştan aşağıya hasta olmuş. “İntervertebral disk bozukluğu. Tanımlanmış mesleki sekel.” Bunu diyen kim? İstanbul Meslek Hastalıkları Hastanesi. Sosyal Güvenlik Kurumu Bağcılar Şubesi de “Biz böyle bir şeyi tanımıyoruz, bu bozukluğun mesleki olmadığına karar verildi.” diye işçiyi geri çeviriyor. İşte, “Taşeron işçisini kaldırdık.” falan hikâyesi, hepsi bu.

İşsizlik oranı yüzde 5’e düşecekmiş. Nasıl düşecek? Ulusal İstihdam Stratejisi’yle. E, biz bunu çok iyi biliyoruz; kiralık işçi büroları, esnek, kuralsız çalışma, işçinin posasını çıkartma, “part-time” çalışma, uzaktan çalışma, köleliğin her türlüsü. İşte, toplum yararına çalıştırdığınız Vanlı işçiler, depremden sonra, sokağa konuldular ve işte, Şeker Fabrikasında çalışan 4 bin işçi, Karayollarında çalışan binlerce işçi kadro istiyor ey Hükûmet, güvenceli çalışma istiyor; siz hâlâ, işte, işsizliği şöyle önleyeceğiz, böyle… İşsizliği şöyle önleyebilirsiniz, bakın: Çalışma saatlerini düşürün. Değil sekiz saat, on saat, on iki saat çalışıyor. Bakın, düşürün çalışma saatlerini, o zaman binlerce işçiye ekmek kapısı açılacaktır.

Şimdi, biliyorsunuz, Ermenek’te Sayın Cumhurbaşkanı, Başbakan: “Ya, siz bizim evlatlarımızsınız. Bize keşke yazsaydınız.” Ondan sonra Cumhurbaşkanına bir işçi mektup yazdı, açık açık söyledi. Bakın, o, gazetede de çıktı. Kimi başlıkları sizlerle paylaşmak istiyorum: “Özel bir maden ocağında çalışıyorum. Babam da madenciydi. O zaman bu ocaklar devletindi. Devlet madenleri satmaya başlayınca felaketleri sık sık yaşar olduk. Soma’dan sonra öğreniyoruz ki Almanya bizden daha fazla kömür üretiyormuş ama orada ölümlü olaylar yaşanmıyormuş. Alman Hükûmeti madenci ölümlerini kader olmaktan çıkartmış demek ki. Rahmetli babamın zar zor yaptığı evde anam ve kardeşlerimle birlikte 4 nüfus yaşıyoruz. Dokuz yıldır özel madende çalışıyorum. 450 lira maaşla başladık. Bu, kuru maaştı. Sosyal yardım olarak kömür sözü verdiler ama dokuz yıldır bu sözü yerine getirmediler. Bugün maaşım 1.100 lira; ne 1 kilo kömür ne bir ikramiye ne de farklı bir sosyal yardımımız var.” Birçok sözler… Cumhurbaşkanının önüne gitmiştir, herhâlde basın danışmanları bunu önüne koymuştur.

Anayasa’nın 46’ncı maddesinde “Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışanları ve işsizleri korumak, istihdamı artırmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alır. Kimse, yaşına, cinsiyetine ve gücüne uymayan işlerde çalıştırılamaz.” gibi ibareler var. Ama bunlar Zonguldak’ta sadece kâğıt üzerinde unutulmuş durumdadır. Mektubun sonu “Birileri tarafından güzel öldürülüyoruz.”

Değerli milletvekilleri -sayın bakanlar da burada, Kültür Bakanımınız da burada- özellikle, ben, eğitim ve kültür politikalarına da değinmek istiyorum ülkemizdeki sosyal hayat ve bekleyen tehlikeler açısından. Ciddi anlamda bir muhafazakârlaşma, tabii ki yine devlet politikası ve tercihi olarak özelleştirme ve bir AKP yöntemi olarak da kadrolaşma. “Değişim, değişim, değişim…” dendi. Müfredat değişti, yönetim değişti, istihdam politikaları değişti. Özel eğitime oluk oluk paralar akıyor, teşvik ediliyor ve bunun karşısında halkımızın eğitime yaptığı harcama tam 5 kat arttı.

Şimdi, sık sık, yakında bitmiş olan 19’uncu Millî Eğitim Şûrası’ndan tavsiyeler konuşulur oldu. Aslında burada artık iyice su yüzüne çıkmış, niyetler ortada. İmam-hatiplerdeki artış… Din görevlileri değil, bakın, Hükûmete göre din gönüllüleri. Biz zannederiz ki sadece Diyanet İşleri Başkanlığında 100 bine yakın, işte, imam, bir sürü personel ama onun ötesinde bir o kadar daha din görevlileri var.

Dindar nesil yetiştirmek üzerine varılan nokta. Ne oldu? 9 yaşındaki kız çocuğunun cinsiyeti üzerinden bir “başörtüsü serbestliği” adı altında örtünme özgürlüğü getirildi. Din eğitimi ilkokul 1’inci, 2’nci, 3’üncü sınıflarda getirilmeye çalışılıyor. Cinsiyetçi yaklaşım tabii ki karma eğitimde karşımıza çıkıyor. Karma eğitim de artık bu iktidara fazla geliyor, gözlerine batıyor. Örtünme, mescit…

Bakın, yanlış yapıyorsunuz, ateşle oynuyorsunuz. Yıllardır bu ülkede halkı birbirine karşı kutuplaştırmanın geldiği nokta, bu cinsiyetçi, ahlakçı yaklaşım insanları mahalle içerisinde, aynı sınıfta okuyan çocukları, aileleri birbirinin karşısına getirir duruma getirmiştir. Bu kabul edilebilir bir durum değil.

Sınavcı, ezberci, elemeci eğitim; bunun karşısında 300 bin atama bekleyen öğretmen. Öğretmenlerimiz sık sık rotasyondan, sürgünden, “mobbing”den şikâyetçi ama diğer taraftan da belleri bükülmüş durumda; maaşlar yetmiyor, her biri kredi kartı borçlusu.

Yine, bu Hükûmet ve Millî Eğitim Bakanlığı tabii ki, gençlerin kılık kıyafetine takmış durumda. Yok, küpe mi taktın, başka bir şey mi taktın; gençleri hakir görme, onları arkadaşları arasında küçük düşürme ve bu şekilde rencide etme; bunlar yanlış şeyler.

Bir Osmanlılık, bir Osmanlıca; bunlar konuşulur oldu. Şimdi, değerli milletvekilleri, Osmanlıcanın tarihte kimler tarafından kullanıldığını biliyoruz, bir Osmanlı Hanedanı. Bugün bu ülkede Osmanlı Hanedanı mı var? Yoksa Millî Eğitim Şûrası’nda ve bugün artık bir demokrasinin başat sorunu hâline gelmiş ana dilinde eğitim niye konuşulmaz? Bugün hâlâ Türkçe alfabede yok diye “w, x, q” harfleri çocuğa verilen isimde var diye kimlik verilmiyor. Böylesine utanç duyulacak bir gerçeklik var, üstüne üstlük yabancı istilasıyla, dil istilasıyla âdeta Türkçe bambaşka bir şey olmuş, bunun peşini kovalamak yerine bir Osmanlı sevdası. Şimdi, Osmanlıcayı öğreteceklerinden falan da değil aslında bu iş ya da “Tarihimizi öğrenelim.” değil. Ta en tepeden, yukarıdan “Biz bunu yapacağız isteseniz de istemeseniz de.” deyip bu despotik anlayışla vatandaşları dilsiz, lal kılmak. Bunu da kabul etmiyoruz.

Ve bu cinsiyetçi, bu ahlakçı, bu “mobbing”ci tutum Sayın Kültür Bakanlığının olduğu bünyede de karşımıza çıkıyor. Geçen mitingde gelen bir kamu emekçisi bilgilendirdi, Sayın Bakanın bilgilerine sunuyorum: Yakın zamanda yapılan bir toplantıda -burada zannederim kendisi de- Strateji Geliştirme Başkan Vekili Başbakanlığın önünde asaleti bekliyor. Bu sayın bürokratımız çağırıyor bütün görevlileri âdeta 12 Eylül generalleri gibi “Size iki dakika süre veriyorum, şunlar, şunlar hakkında şikâyetler var, dilekçeler var. Kızlı erkekli, kadınlı erkekli bir arada sizi bir daha görmeyeceğim. Asarım, keserim, doğrarım. Hadi gidin bakalım şimdi.” Kültür Bakanlığı böyle yönetiliyor Sayın Bakan. Siz belki farkında değilsiniz ama bunu kurcalarsanız üzerine gitmeniz gerekir. Dinciliğin, muhafazakârlığın, cinsiyetçi ahlakçılığın geldiği yer de bu noktadadır.

Tabii ki ekonomi, sosyal hayat sağlıklı bir yaşamı gerektiriyor. Sağlık emekçisini Meclis önünde dövdünüz sağlık bütçesi görüşülürken. Bu ülkenin insanı sağlıklı olabilir mi? Böyle bir vatandaşa sağlık sunmak mümkün mü? Herkesi prime bağladınız, “Genel Sağlık Sigortası” dediniz. Bir de üstüne üstlük primden muafiyet şartını neye bağladınız biliyor musunuz? Açlık sınırının çok çok altında olan “Üçte 1 gelirden az gelire sahip olmak.” Yani ancak onlar prim ödemeden muaf olacaklar.

Değerli milletvekilleri, şimdi, yine o, Keçiören’deki toplantıda bir emekli amcamız diyor: “Bizim eskiden bu kadar çok cebimizden para çıkmıyordu. Evet hastaneye gidiyorduk falan ama şimdi 80 lira, 100 lira her ay maaşımdan kesinti var.” İşte bu 10 çeşit kalemde katkı payı, en son, telefonla aramadan bile kesilen katkı paylarıyla vatandaşın beli bükülmüş durumda.

Mega projeler ve tabii ki mega hastaneler. Ne oluyor? Tıpkı küçük üretici, küçük esnafın başına gelen, küçük çaplı sağlık işletmelerinin başına geliyor. Yabancı zincirler, a sınıfı tekelleşmiş hastaneler her tarafta. Hani o “Hortumları kestik.” diyen Başbakanı hatırlatalım tekrar. Kamuyu böyle oluk oluk hortumluyorlar. Milletvekili arkadaşlarım tedavi olmaya gittiklerinde çok iyi bilirler. Kapsam dışı bırakılan ilaçlar, malzemeler.

Şimdi, bir başvuru: Kanser hastası kendisi rektum sea tanısıyla. Kolostomi ve kolostomi adaptörü ve torbası almak zorunda ama işte bu artık karşılanmayan envanter kapsamında olduğu için bu vatandaşımız da son derece mağdur duruma gelmiş durumda.

Aile hekimleri geçen grev yaptılar. Koruyucu sağlık diye bir şey kalmadı değerli yurttaşlar, değerli vekiller. Kalmaz. Bu bütçenin gerçekliği nedir sağlık anlamında? Kişi başına tam ayrılan pay 20 lira; 200 lira değil, 2 bin lira değil, 20 bin lira değil, 20 lira. İşte bu bütçe ne kadar halkçı olabilir, ne kadar refah payı taşıyabilir, gelin görün. Tabii ki personelin posasını çıkarma, angarya performans.

Evet, toplumun sağlığı ne kadar, iktidarın sağlığı o kadar. İktidarın sağlığına da değinmemiz gerekiyor. Özellikle, işte bugünkü operasyonlara da baktığımızda her muhalefeti bir darbe paranoyasıyla karşılayan iktidar söz konusu. Evet, şimdi en küçük sokak hareketinde kan dökülüyor, âdeta halk provoke ediliyor. Çıkarsanız, bakın, başınıza geleceklerden, kan dökülürse sorumlusu sizsiniz. Bir gazete kupürü, gazeteci arkadaşımız üşenmemiş, araştırmış, hani o 6-8 Ekim olayları. 50 tane yurttaşımız öldü, çoğunluğu Kürt yurttaşlar, çoğunluğu Halkların Demokratik Partisinin üyesi, taraftarı, sempatizanı. Cenazelerini onlar kaldırmış, istenmeyen acı olaylar ama bunun üzerine gidilsin, bunların arkasında hangi çeteler devreye sokuldu, hangi provokatörler, hangi karanlık güçler devreye sokuldu, İçişleri Bakanımız bunları elbette aydınlatmalı. Bu yargı, bu emniyet mekanizması, bu güvenlik paketleri, buralara müdahalelerle Kürtlerin, hak isteyen işçilerin, gençlerin yaşam hakkını ihlal etmek, bunları zapturapt altına almak, sağlıklı bir toplum olmak böyle mümkün değil.

Bakın, arkadaşlar, Hükûmetin, iktidarın psikolojisi bozuldu diyoruz. Gerçekten, şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı adli yıl açılış töreninde hazmedemediği bir konuşma nedeniyle yıllardır yapılan adli yıl törenini kaldırıyor. Böyle bir şey hangi demokraside vardır, hangi sağlıklı toplumda vardır, hangi “Ben vatandaşa hizmet ediyorum.” diyen iktidarın paketinde böyle bir anlayış olabilir? Yargı düzenlemesinde bunlar ortadan kalktı. Hangi sağlıklı akıl, esnafların katlettiği bir gencin mahkemesinin görüldüğü, Ali İsmail’in mahkemesinin görüldüğü gün esnafı, sivil yurttaşı göreve çağırır, “Sokaklar size emanet.” der? Bunu tarihte yapanların dünyayı kana buladığını biz biliyoruz. Siz toplumun yüzde 50’sini makul şüpheli yaptınız, yarın da tabii ki o destek sizden çekilince diğerleri de böyle olacak. Çözüm demokraside, çözüm barışta, çözüm sadece iktidarın işine geldiği gibi kendisi için demokraside değil, halkın, bütün yurttaşların ihtiyaç duyduğu demokraside.

Evet, devam edelim, az bir zamanımız kaldı ama bu yolsuzluk ve bunun enerjiye, çevre politikalarına yansımasına da değinmek istiyorum, ekonomi bunlarla son derece ilgili. Yaşam hakkının, yaşam alanlarının tahrip edildiği özellikle iki alan: Enerji, çevre. Şimdi, enerji ihtiyacı deniyor. Bu enerji ihtiyacı gerçekten var mı? Kimin ihtiyacı olduğu ortaya çıkıyor. Kim HES yapıyor, kim termik santraller açıyor, kim nükleer santrale sırtını dayıyor? Bakın, Ereğli’den Arhavi’ye, Trakya’dan Anamur’a bütün Türkiye isyanda. Dereleri zapt etmeye kalktığınız için, verimli tarım arazilerinde kömür işletmeli termik santral açtığınız için Soma Yırca zeytinlik meselesi, 6 bin zeytin fidanı niçin katledildi? İşte bu kafa nedeniyle, bu zihniyetle. Şimdi, öbür taraftan, gelin, bu başkanlık sarayının aylık 700 bin lira enerji harcamasını konuşalım.

Evet, şimdi, Sinop’ta Ticaret ve Sanayi Odası -hani nükleer tesis yapılacak ya- yalvar yakar olmuş, bütün milletvekillerine gönderiyor: “Sayın milletvekili, halkımıza sorduk mu bu nükleeri, zararlarını faydalarını anlattık mı; kullandık mı ülkemizdeki yenilenebilir enerji kaynaklarını; tükettik mi suyumuzu, güneşimizi, rüzgârımızı? Herkes vazgeçiyor, biz niye yapıyoruz?” diyor. İşte Türkiye'nin çevre politikasının manzarası, enerji politikasının manzarası, tıraşlanmış yeşil alanlar.

Bakın, yolsuzluk meselesi bu iktidarı götürecek elbette ama hani o millete hesap verme var ya, o millete hesap vermek zorundasınız. Gerçekten Allah korkusuyla büyüyenler, daha çocuk yaşta bu eğitimi görenler, bütün yaşamı boyunca buna göre şekillenenler en azından bunun için halka hesap vermeli.

Bu bütçenin de halkçı bir bütçe olmadığını biliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) – Ekonomi politikalarıyla da bu bütçeyi reddediyoruz ve gerçekten halkçı bir bütçe için de mücadele etmeye hepinizi çağırıyorum.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ünal.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Hatip, konuşmasında “’Komşusu açken tok yatan bizden değildir.’ gibi beylik laflar.” ifadesini kullandı. “Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” ifadesi bir hadisi şeriftir. “Beylik laflar gibi.” ifadeyle bir tahfifte bulundu hatip. Özür dilemesini istirham ediyoruz.

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, cevap vereyim efendim bulunduğum yerden.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tüzel.

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – İsterseniz oradan cevap vereyim.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Üstelik, konuşmasının sonunda da Allah korkusundan bahsetti.

BAŞKAN – Bir saniye, Sayın Tüzel açıklama yapsın.

Buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya, adam istediği lafı söyler, ne yani bunlar?

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel'in, 656 ve 656’ya 1’inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın beşinci tur görüşmelerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, şu hususa açıklık getirmek istiyorum: Çok değerli, çok veciz bir söz. Kaynağını dinî esaslardan almış olabilir ve siz de dine sık sık atıf yapıyorsunuz. Çok doğru, keşke ülkemizin yurttaşları, bütün yaşayan toplum böyle olsa yani komşusu açken tok yatan bizden değildir. Yani, bu yoksulluğa, bu açlığa, bu sıvasız evlerde karın tokluğuna yaşamaya kimse seyirci kalmamalı…

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Hadisi şerifle ilgili kullandığı “beylik laf” ifadesini düzeltmesi lazım.

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) – …ama sizin ekonomi politikanız, sizin siyaset tarzınız, bu uygun değil.

BAŞKAN – Sayın Tüzel, teşekkür ederim.

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) – Kelimelere takılmayın Sayın Mahir Bey.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Kelimelere takılırım ben.

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) – Sayın Mahir Bey, buna takılmayın, işin esasına gelin.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Hayır efendim, bu bir tahfiftir, bu hafife almaktır.

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) – Siz bu lafları kullana kullana 77 milyonu sömürdünüz.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Hafife almaktır bu. Hadisi şerifi hafife alamazsınız.

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) – On iki yıldır yaptığınız iktidar boyunca da ha bire bu yoksulluğu büyüttünüz…

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Hadisi şerifi hafife alamazsınız.

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) – …millete dönüp dönüp “Siz açken biz tok yatmıyoruz.” diyemezsiniz.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Meseleyi esasından saptırmayın.

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) – Bu ülkede 891 lira asgari ücretle insanları çalıştırıyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Tüzel…

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) – Bundan utanç duymanız gerekir.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Mesele bu değildir, mesele kelime değildir, hadisin anlamı değildir; mesele sizin hadisi tahfif etmenizdir.

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) – Onun için, onlar üzerinde tepinmeyin; hadisler üzerinde, veciz sözler üzerinde tepinmekten sizi men ediyorum.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Meseleyi tahfif ediyorsunuz.

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (Devamla) – Halkın inançları üzerinde artık son bulsun bu tepinmeniz. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tüzel.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, düzeltme için…

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Hadisi şeriflere önce AKP’liler uysun.

BAŞKAN – Sayın Ünal, zaten konuşuyorsunuz, buyurun. Ne için istiyorsunuz Sayın Ünal?

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – “Tepinme” ifadesini kullandı hatip. Dolayısıyla, bunu bir sataşma olarak değerlendirmeniz gerektiğini düşünüyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ünal.

İki dakika söz veriyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Neye sataştı Sayın Başkan?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, konuşmacıdan aynı tepkiyi bir bakanın kullandığı “Bakara makara” kelimesine de göstermesini bekliyoruz konuşmasında. Hadisle beraber ayetle dalga geçenlere de tepki bekliyoruz.

BAŞKAN – Buyurun.

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal'ın, İstanbul Milletvekili Abdullah Levent Tüzel’in yaptığı açıklaması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 17 Aralıktan bugüne kadar -öncelikle bunu ifade etmek istiyorum- yapılan bir darbe girişiminin…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hırsızlık çetesinin çöküşüdür o, hırsızlık çetesinin çöküşüdür o.

MAHİR ÜNAL (Devamla) – …siyasi uzantılarının burada…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – O bir hırsızlık çetesinin çöküşüdür.

MAHİR ÜNAL (Devamla) – …açık bir şekilde devamına şahit oluyoruz. Hiç kimse şunu…

MUSA ÇAM (İzmir) – Rüşvetin adı darbe olmaz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – O bir hırsızlık çetesinin çöküşüdür.

MAHİR ÜNAL (Devamla) – Bir kere lafı eğip bükmeyin.

MUSA ÇAM (İzmir) – Rüşvetin adı darbe değildir.

MAHİR ÜNAL (Devamla) – Bir kere lafı eğip bükmeyin.

MUSA ÇAM (İzmir) – Rüşvet ve yolsuzluk var.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Bir hırsızlık çetesinin çöküşüdür. Onun yıl dönümünü kutlayacağız.

MAHİR ÜNAL (Devamla) – 17 Aralık ve 25 Aralığı paralelciler yaptı mı, yapmadı mı?

MUSA ÇAM (İzmir) – Rüşvet var mı, yok mu?

MAHİR ÜNAL (Devamla) – Bu darbe girişimini yapan savcısı, kolluğu…

MUSA ÇAM (İzmir) – Yolsuzluk var mı, yok mu?

MAHİR ÜNAL (Devamla) – …hâkimi, hepsi paralelci miydi, değil miydi?

MUSA ÇAM (İzmir) – O başka. Rüşvet, yolsuzluk var mı yok mu?

MAHİR ÜNAL (Devamla) – Paralelcilerin yaptığı bir darbe girişiminin…

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Reza’nın önüne yatan bakanın hissiyatıdır o.

MUSA ÇAM (İzmir) – Çelik kasalar niye oradaydı?

MAHİR ÜNAL (Devamla) - …siyasi uzantısı olarak bunu burada kullanmaya devam ediyorsunuz; etmeye devam edin.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Hırsızları savunmak size yakışmaz.

MUSA ÇAM (İzmir) – Para sayma makineleri yatak odalarında ne arıyor, para sayma makineleri? Ayakkabı kutularında milyon dolarlar ne arıyor?

MAHİR ÜNAL (Devamla) – Ayrıca, kullanılan, dinî hassasiyetlerle ilgili herkesin yaptığı tahfifi her zaman kınadık, kınarız.

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Konuştukça batıyorsunuz ya, konuştukça batıyorsunuz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – O zaman “Bakara makara” diyen Bakanı da kınayın buradan, o yezidi de kınayın.

MAHİR ÜNAL (Devamla) – Hiç kimse burada hadisi şerifle ilgili “Beylik bir laftır.” ifadesini kullanamaz. Kullanırsa bunun bir Müslüman olarak biz gereğini yapar, tepkimizi koyarız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Hâlâ hadisi şerifi kullanıyorsun be!

MAHİR ÜNAL (Devamla) – Siz yolsuzlukla ilgili operasyona devam edin.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Hadisi şerife böyle sahip çıkılmaz.

MAHİR ÜNAL (Devamla) – Paralelcilerin hukuki olarak yaptığı işi siyasi olarak siz devam ettirin. Tarih bunu kaydediyor.

Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, sırasıyla mı, parmak kaldırma sırasına göre mi?

Sayın Baluken, buyurun.

Siz ne için söz istiyorsunuz?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – “Allah’ın bütün vasıflarını üzerinde toplayan…” diyen milletvekili hâlâ orada oturuyor. Hassasiyetiniz nerede?

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, Sayın Ünal grubumuz adına konuşan milletvekili arkadaşımızın konuşmasını paralel yapıların uzantısı şeklinde değerlendirdi. İzin verirseniz…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Baluken.

İki dakika sataşma nedeniyle söz veriyorum.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Nerede o milletvekili? Niye tepki koymadınız? Niye susuyorsunuz?

2.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi selamlıyorum.

Burada konuşmacımızın ifade ettiği çerçeve çok nettir. Ortaya koyduğu felsefede İslam dininin özünün felsefesi ifade edilmiştir. Bunu hadisi şerif değil de farklı bir şekilde ifade edilmiştir diyerek başka bir noktaya çekmenizi doğru bulmuyoruz. Hadisi şerifte “Komşunuz açken tok yatan bizden değildir.” ifadesi nettir ve bununla ilgili de sizin bir duyarlı yaklaşım göstermenizi beklerdik.

Eğer bu kadar yüksek bir duyarlılığınız varsa, bir Bakanınızın “Bakara makara” demek suretiyle Kur’an sureleriyle, Kur’an ayetleriyle dalga geçen ifadeleriyle ilgili aynı duyarlılıkta olmanızı beklerdik. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar) “Cumhurbaşkanına dokunmak ibadettir.” diyen milletvekillerinize karşı…

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Doğru söze ne diyeceksin Mahir Bey?

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, suimisal emsal olmaz.

İDRİS BALUKEN (Devamla) -… ya da “Peygamber vasıflarını taşıyor.” diyen lidere karşı aynı duyarlı yaklaşımı göstermenizi bu kürsüden beklerdik.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Suimisali burada emsal olarak gösteremezsiniz. Biz buradaki bir meseleyi konuşuyoruz. Onu ayrıca tartışırız.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Diğer taraftan, Halkların Demokratik Partisi olarak biz ilk günden itibaren bu Meclise önerge verdik.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Biz buradaki bir meseleyi konuşuyoruz.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Hem paralel yapıyla mücadele hem de yolsuzlukla mücadele yapılmasını ilk ifade eden partiyiz.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Suimisali emsal olarak kullanamazsınız.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – O zaman konuşmasaydınız olurdu Mahir Ünal.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Eğer bizi dinlemiş olsaydınız ilk günden itibaren hem paralelle mücadele hem de yolsuzlukla mücadeleyle ilgili bu Mecliste araştırma komisyonu kurardınız, bütün siyasi partilerle ortaklaşan bir çalışma mekanizmasını esas alırdınız; bugün de kimin söylemi haklı, kimin söylemi haksız, halkın önüne çıkarırdınız. Siz bundan kaçtığınız için bugün işte bu duruma düşüyorsunuz.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Bizim düştüğümüz bir durum yok. Bizler hiçbir şeyden kaçmadık. Soruşturma komisyonu da kuruldu, çalışmalarına devam ediyor.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Bugün de yapmanız gereken şey, hem paralelle mücadele hem de yolsuzlukla mücadeleyi aynı ciddiyetle esas almaktır.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Ama sizler bununla yaşamaya devam edeceksiniz.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Milletvekilimizin ifade ettiği çerçeve de son derece nettir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Halaçoğlu.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Aynı sebeple ben de istiyorum. Sataşma var.

BAŞKAN – Sataşma nedeniyle, aynı sebepten size de söz veriyorum iki dakika.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – On senedir kol kola geziyorsunuz paralelle.

3.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu'nun, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında MHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Efendim “beylik” sözü yakışık almamıştır, önce onunla başlayayım ama onun ötesinde şunu özellikle belirteyim ki… (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

FARUK BAL (Konya) – Hatibi duyamıyoruz Sayın Başkan, hatibi duyamıyoruz. Bakın şu tarafa.

BAŞKAN – Sayın Ünal…

FARUK BAL (Konya) – Sözünü yeniden başlatın.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Burada bir tek olay meydana gelmedi. Burada birçok, buna benzer olaylar meydana geldi. Yani bir milletvekili çıktı, sonra özür dilemesi bir şey ifade etmez. “Allah’ın bütün vasıflarına sahip bir liderimiz vardır.” diye ortaya çıkan kişi özür dilese bile bunun muhatabı olan kişiden herhangi bir tepki gelmedi, “Sen ne halt ediyorsun be adam.” deme sözünde bulunmadı.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – O da kabul ediyor.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Ya, yapmayın; onun öyle olmadığını biliyorsunuz.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Diğer taraftan, “Efendim, ona dokunmak ibadettir.” denmesine tepki gösterilmedi. Keza…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Hangi densiz öyle demişse kınıyoruz.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Ha, onu işte hangi densiz demişse…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Ama arkadaşımız onu söylemedi, bu şekilde söylemedi.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – …bunu tenkit etmedi…

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Kim tenkit etmedi?

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Bu kadar da siyaseti düzeysizleştirmeyin.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – …ve bununla ilgili muhatap olan Recep Tayyip Erdoğan’dı o tarihte.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Onun yanlış olduğu söylendi.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Açık açık söyledi.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Açık açık da söylenmedi.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Kendi video konuşmaları var.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – “Bakara makara” demişse de Allah belasını versin.

BAŞKAN – Sayın Metiner, lütfen. Bir dinleyin.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – “Bakara makara” diyen kişi de aynı şekilde düştü…

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Demişse de Allah belasını versin.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – …fakat bununla ilgili herhangi bir söz söylenmedi.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Ona söyle, “Belanı versin!” de. Bize ne diyorsun Mehmet Metiner? Git ona de, “Allah belanı versin!” de!

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Diğer taraftan “paralel yapılanma” diyorsunuz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Yezidin yanında yer alanlar var. Hazreti Hüseyin’in karşısında yezidin yanında yer alanlar var.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Kardeşim, paralel yapılanmayla on iki sene siz beraber oldunuz, eğer suçlularsa buna yataklık ettiniz demektir. Çünkü polis teşkilatının en üst düzeyine siz getirdiniz, bürokrasinin en üst düzeyine siz getirdiniz.

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Şimdi size bıraktık.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Hâkim, savcıyı sen getirdin.

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Onun dışında, hukukun en üst düzeylerine siz getirdiniz.

Peki, “Ne istediniz de vermedik?” dediniz. Ayrıca, “Okul açarken siz mi açtınız, biz size destek verdik.” diyen o tarihteki Başbakandı, şimdiki Cumhurbaşkanı.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Bu insanların biz adli sicillerini çıkarıp fişlemesini, GBT’sini mi yapacaktık eski devletin yaptığı gibi?

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Fişlemenin Allahuekber’ini siz yapıyorsunuz!

YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) – Yine dediniz ki “Üniversite açtık size.” Şimdi, mademki öyleydi, mademki siz iş birlikçisiniz hâliyle onlar suçluysa siz de suçlusunuz, sizin hakkınızda da aynı soruşturmanın yapılması gerekir çünkü onlara yataklık ettiniz. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET METİNER (Adıyaman) – Bu ihanet şebekesini size bırakıyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.21

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.38

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Dilek YÜKSEL (Tokat), Muharrem IŞIK (Erzincan)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki beşinci tur görüşmelerine devam edeceğiz.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978) (S.Sayısı 656 ve 656’ya 1’inci Ek) (Devam)

2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657) (Devam)

 

A) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1) İçişleri Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) İçişleri Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

B) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Emniyet Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Emniyet Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

C) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI (Devam)

1) Jandarma Genel Komutanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Jandarma Genel Komutanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ç) KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1) Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

D) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI (Devam)

1) Sahil Güvenlik Komutanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Sahil Güvenlik Komutanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

E) GÖÇ İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

F) EKONOMİ BAKANLIĞI (Devam)

1) Ekonomi Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Ekonomi Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

G) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI (Devam)

1) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ğ) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

H) DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

I) TÜRKİYE YAZMA ESERLER BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına 4’üncü konuşmacı, Ertuğrul Kürkcü, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Kürkcü. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; Kültür Bakanlığı bütçesi üzerine partimizin görüşlerini ifade edeceğim ancak tabii, kültür çok geniş bir kavram. Bu toplumda, hatta bu dünyada ne kadar insani ilişki varsa hepsini kuşatan, kucaklayan, hepsini birden ifade eden bir kavram. Bunun içerisine, ister istemez, bizzat toplumsal bir ilişki olması dolayısıyla iletişim ve onun kültürü de girer. İletişim ortamımıza yönelik düzenlemelerin giderek şiddetlendiği bir dönemde buradan söze başlamanın uygun olacağını düşünüyorum.

Son günlerde, aslında iki gündür kamuoyunu işgal etmekte olan cemaat basınına karşı Hükûmet kuvvetlerinin girişmiş olduğu operasyonlara bir tutum almadan Türkiye’deki gidişat hakkında doğru bir şey söylemek mümkün değil, bunu görmezden gelemeyiz. Biz, esasen bu durumda basın ve ifade özgürlüğünün ve gazetecilik deontolojisinin yanındayız, onun savunulmasından yanayız. Bu çerçevede, düşünce ve kanaatleri ne olursa olsun, gazetecilerin, işlerini herhangi bir korku olmaksızın, herhangi bir baskı olmaksızın gerçekleştirmelerinin vazgeçilmez bir ilke olduğu görüşündeyiz. Bu nedenle Zaman gazetesi ve bağlı birimlere yönelik bir polis operasyonunun, neredeyse bir sıkıyönetim saldırısı gibi gelişen bu operasyonun, ifade özgürlüğü üzerine düşürülmüş ağır bir gölge olduğundan kuşkumuz yoktur.

Bu noktada, gerek Zaman gazetesi gerek cemaat basınının gazetecilik kalitesi hakkında herhangi bir şey söylüyor değiliz, siyasi kanaatleri hakkında da bir şey söylüyor değiliz. Bizim açımızdan, bize karşı da olsa, bize uzak da olsa, bize düşman da olsa zulme uğrayanın zulme uğradığını söylemek esastır, bu zulmün ortadan kaldırılmasını istemek esastır. Haksız, adil olmayan bir saldırı yerli yerinde değildir. Bunun ifade özgürlüğüyle, ifade özgürlüğünü korumakla bir ilgisi olamaz.

Şüphesiz, herkes kadar biz de biliyoruz ve en yakından biliyoruz, tenimizde ve bilincimizde hissetmiştik ve hissediyor idik, bu camiadan bize yönelik haksız saldırı ve eleştirileri. Partimizin kriminalize edilmesi çabalarının doğrudan muhatabıyız, bunu tenimizde hissettik. Kürt gazetecilerin tutuklandıkları bütün operasyonların gerisinde bu zihnin olduğunu biliyoruz. Ahmet Şık ve Nedim Şener’e yönelik kovuşturmanın gerisinde bizzat bu camiaya bağlı polis şeflerinin olduğunu biliyoruz, bütün bunların hepsini biliyoruz fakat bunlar hiçbir şeyi değiştirmez. Bu, gazetecileri tutuklamanın ve gazetecilerin tutuklanmasına bigâne kalmanın gerekçesi olamaz. O nedenle, zulme “zulüm” demek şarttır, baskıya “baskı” demek şarttır.

Ve şunu da hatırlatarak bitirmek isterim: Demek ki basın özgürlüğü, adalet bir gün herkese lazım olacaktır ya da tersinden söyleyecek olursak, bir gün herkes eninde sonunda, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının, o iktidarda durduğu sürece sopasını tadacaktır. O sopayı tutmaya ortak olmuş olmak onların bugün adil olmayan bir biçimde yargılanmalarını gerektirmez.

Biz, bize yönelik saldırıların, bize yönelik karalamaların, damgalamaların hesabının sorulmasını Adalet ve Kalkınma Partisine ihale edecek, havale edecek değiliz; biz, hesabımızı, kendimiz kendi bildiğimiz zeminlerde, siyaset zemininde, hukuk zemininde, adalet zemininde ve doğru gazetecilik, onurlu gazetecilik, sorumlu gazetecilik zemininde bunların cevabını veririz. O yüzden, kimseden iyilik beklemiyoruz ve bizi hesaba katmamalarını istiyoruz bu çatışmada. Eninde sonunda, bunun haksızlar arasındaki bir savaş olduğunun farkındayız. Ancak, gene de, iktidarda olan, kamu gücünü elinde tutan, mali denetim gücünü elinde tutan, bütün bunlarla rakiplerini sindirmek için yasaları aşarak, yasaların etrafından dolaşarak operasyon yapan ve “Buna kimse karışamaz.” diyen despotik bir idarenin karşısında “Her ikisi bakımından eşittir.” diyecek durumda değiliz, altta olanla üstte olan arasında elbette ayrım yapacağız. O nedenle, bir an önce gözaltındaki gazetecilerin serbest bırakılmasını, medyaya yönelik kuşatmanın son bulmasını, diğer yayın organlarına yönelik mali kuşatmanın son bulmasını ve düşüncelerini açıkladıkları için cezaevlerinde olan bir tek kişi kalmayıncaya kadar bu sürecin takipçisi olacağımızı söylemek istiyorum.

Sevgili arkadaşlarım, Kültür Bakanlığı bütçesinin -demin de söylediğim gibi- aslında ilgili olduğu alan son derece geniş. Türkiye’nin maddi ve manevi yaşantısının ve geçmiş maddi ve manevi tarih ve kültürünün hiçbir unsurunu dışarıda bırakmayan bir tanım genişliği var. Üstelik, sadece kültür değil, aynı zamanda Turizm Bakanlığından da söz ediyoruz. Dolayısıyla, bu genişlik çerçevesinde meseleye baktığımızda, Kültür Bakanlığı bütçesinin bütün bütçe içerisinde sadece binde 5 dolayında bir paya sahip olmasının aslında son derece tuhaf olması gerekir çünkü öte yandan, aynı zamanda Kültür ve Turizm Bakanlığı olduğu için bu bakanlık, Türkiye'nin -benim bulabildiğim en son rakam 2002- turizm gelirlerinin toplam gelirler içerisindeki payı yüzde 3,7’ydi, dış ticaret açığının yüzde 35’i turizmden gelen gelirlerle kapatılıyordu. İhracat gelirlerinin yüzde 19,2’si turizmden elde ediliyordu. Demek ki, bütçeye en önemli gelir üreten etkinliklerden birinin nezaretinde bulunan, buna bakan bir bakanlık, bütün maddi, manevi ilişkilerimizi, maddi ve manevi kültür alanlarını kapsayan insani yaşantıyı gözleyen bir bakanlığın bütçesinin binde 5 olmasını mantıkla ve bu işlevlerle birlikte açıklamak neredeyse imkânsız ancak bütçeye baktığımız zaman öyle anlıyoruz ki, aslında Kültür ve Turizm Bakanlığı, işlerinin önemli bir bölümünü Diyanet İşleri Başkanlığı ile Millî Eğitim Bakanlığına devretmiş görünüyor, geriye kala kala sınırlı sayıda iş kalıyor. Bu sınırlı sayıda işlerin de Türkiye Sanat Kurumu çalışmaları içerisinde esasen özel sektöre devredilmesi, piyasalaştırılması ve merkezîleştirilerek Hükûmete bağlanması yönündeki iradeyi de göz önüne aldığımızda, aslında Bakanlık bütçesinin bu zayıflığını kolayca açıklamak mümkün.

Türkiye Sanat Kurumuna yönelik olarak şunu ifade etmek isterim: Bugün, kamu fonlarından desteklenen yegâne sanat ve kültür etkinliği olarak Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi ile dolaylı olarak Şehir Tiyatrolarının bu süreç tamama erdiğinde bütünüyle Hükûmet kontrolüne gireceği, şimdi sahip oldukları özerk yapıdan uzaklaşılacağı apaçık ortada olduğundan bütün tiyatro ve opera sanatçıları, sanatın özerk, iktidardan bağımsız olması gerektiğini savunan bütün düşünce insanları bu tasarıya itiraz ettiler ama öyle görüyoruz ki, Kültür Bakanlığının en önemli işlerinden biri de bu tasarıya itiraz edenlerin işlerine son vermek. Bu tasarıya itiraz eden kamu görevlilerinin işleri birer birer sona erdiriliyor.

Kültür ve Turizm Bakanlığından beklenen işlerin başında, eğer Türkiye kültürünü bir çoğul kültür, çoklu kültür olarak göreceksek, tekil bir kültür olmadığını, sadece Türk kültüründen ibaret olmadığını, sadece İslam harsından ibaret olmadığını göz önüne alacak olursak, bu çoğulluk içerisinde Kültür Bakanlığının bir faaliyeti olmasını beklerdik ama Kültür Bakanlığının uhdesindeki kültürel sitlerle ilgili olarak verilen kararlarda son derece çarpıcı durumlarla karşı karşıya kalıyoruz.

Sivas’ın Şarkışla Hardal köyündeki köy tüzel kişiliğine ait olan cemevi, kültürel sit mirası içerisinde, kültürel miras içerisinde kabul edilerek korunması gerekli kültür varlığı ve ibadet yeri olarak tescil edildikten sonra, müftülük ve diğer bu durumdan hoşnut olmayanların itirazları üzerine, sonunda Hardal Köyü Camisi olarak tescil edildi. Böylelikle, Kültür Bakanlığı tek tipleştirme sürecine aslında, cumhuriyetin başından beri Türkiye'nin, Türkiye'de yaşayan halkların ve kültürlerin karşı karşıya kaldıkları aynılaştırma, farklılıkları, hâkim olan lehine giderme yönündeki uygulamaya bir de Sayın Kültür Bakanımız Ömer Çelik’in bakanlığı döneminde maruz kalmış oldu.

Ancak bu, Kültür ve Turizm Bakanlığı kültür varlıklarını koruma bölge müdürlüklerinin ilk ve tek işi de değil, Sayın Bakanın bakanlığı döneminde. Hepinizin çok iyi bildiği gibi, büyük, ağır tartışmalara neden olan Atatürk Orman Çiftliği’ndeki Başbakanlık sarayı olarak başlayıp şimdi “başkanlık sarayı” olarak bitirilmekte olan binanın yapımı için 600 bin metrekare tarihî sit, 800 bin metrekare de doğal sit alanının inşaata açılmasına izin veren bir kurulun başındadır Bakanlık. Şimdi, bu rakamlar belki size çok iyi bir şey ifade etmeyebilir, “600 bin metrekare” ne demek “800 bin metrekare” ne demek: Bir futbol sahasının 7 bin metrekare olduğunu düşünürseniz, demek ki 100 futbol sahası büyüklüğünde bir alan doğal sit alanı, ona yakın bir alan da tarihî sit alanı, Kültür Bakanlığının gözetiminde imara açılmış ve böylelikle tahrip edilmiştir.

Bunların hepsinin hukuksuz olduğunu, bunların tümünün keyfîlik olduğunu Kültür Bakanının bilmeyeceğini ben doğrusu düşünmüyorum. Kültür Bakanı olmak bunu icap ettirir. Eğer bu kadar kültürünüz yoksa bu Bakanlığı da yapmamanız daha iyi olur.

Demin söylediğim gibi, Kültür Bakanlığının bütçesinin giderek azalmasına, giderek daralmasına Bakanlığın herhangi bir itirazının olmaması anlaşılabilir çünkü faaliyetleri bilinçli bir biçimde daraltılmaktadır. Kültür Bakanlığına bağlı halk kütüphaneleri sayısı bundan on yıl önce 1.367 iken 2012’de bunun sayısı 1.112’ye düştü, 321 kütüphane önce yerel yönetimlere devredildi, sonra da kapatıldı. Tabii, bunların artan nüfus ile kütüphaneden yararlanan yurttaş sayısını kıyasladığımızda da şöyle bir gerilemeye denk düştüğünü görebiliriz: 2005 yılında yaklaşık kütüphaneden yararlanan 20 milyon 706 bin yurttaş varken 2012 yılında, nüfusumuzda yaklaşık yüzde 10-15 artış olmasına rağmen, kütüphanelerden yararlanan yurttaş sayısında 1 milyondan fazla düşüş oldu, 19 milyon 545 bin kişi kütüphanelere girdi, çıktı. Dolayısıyla, bu, bize son derece açık bir biçimde gösteriyor ki Kültür ve Turizm Bakanlığımız aslında gitgide işlevsizleşen, devreden düşen, toplumsal kültüre katkısı herhangi bir biçimde görünür olmayan bir bakanlık hâline geldi.

Devlet Tiyatrolarının esasen TÜSAK kontrolüne alınması sürecinde özel tiyatroların da belki de bu çerçevede gözetileceğini düşünebilir piyasa âşıkları. Ancak, geçtiğimiz yıl dağıtılan 4 milyon 265 bin Türk liralık ödenek özel 227 tiyatro için ancak ayrılabilmiştir. Bunun ne manaya geldiğini birlikte düşünelim; İstanbul’da Çengelköy’de 175 metrekarelik 5 odalı bir villanın fiyatı 1 milyon 200 bin TL olduğuna göre, demek ki 3,5 villa parası kadar bir paradır Türkiye’nin bütün özel, amatör, ödeneksiz tiyatrolarına ayrılmış olacak olan kaynak.

Bu şartlar altında, Kültür Bakanlığının, hakikaten, kültürü olduğu gibi devletin başka kurumlarına devrederek aradan çıkarmakla görevlendirildiğini anlamak hiç zor değildir.

Öte yandan, Kültür Bakanlığındaki kadrolaşmalar, kültürle yakından alakası olduğundan emin olamayacağımız insanların, örneğin bir güreş hakeminin İstanbul Şehir Tiyatrolarının yönetimine getirilmesinde, hayvanat bahçesi müdürünün gene bir kültür kurumunun başına tayin edilmesinde ben bir tuhaflık görüyorum. Onların önceden yaptıkları işlerde bir tuhaflık görmüyorum, güreş hakemi olmanın nesinde tuhaflık var ya da hayvanat bahçesi yönetmenin nesi kötü olabilir? Sadece ehliyetle ilgili bir tartışmadır. Güreş hakemi ile tiyatro yöneticiliği arasında bir illiyet kurmak, eğer güreş bir tiyatro değilse son derece zordur. Güreşi tiyatroya herhâlde benzetemeyiz, orada hakiki bir kavga, hakiki bir mücadele vardır, kimse orada rol yapmaz, güreş bir sanat değildir. Bütün bunların ister istemez ehline emanet edilmesi ihtiyacı karşısında bu itirazı ifade ediyoruz.

Öte yandan, Türkiye’nin çoklu kültürel yapısına ve çözüm sürecine baktığımız zaman Kültür Bakanlığına çok önemli bir iş düştüğünü düşünebiliriz. İhmal edilen, yer altına itilen, dışlanan, ötelenen kültürlerin şimdi böyle bir süreç dolayısıyla göze batmasını, öne çıkmasını, bunlara kaynak ayrılmasını beklerdik, bekleriz. Ancak, Osmanlı eserlerinin gün ışığına çıkarılmasını büyük bir gürültüyle ifade eden Hükûmetimiz, gerçekte Osmanlı eserlerine de gerekli ilgiyi göstermemektedir. Eski Osmanlı arşivlerinin suya battığı bir yerde öteki kültürlerin tamamen ihmal edilmiş olacağı aşikârdır. Duymadık, Türkiye’nin Arap halkının, Türkiye’nin Kürt halkının, Türkiye’nin Ezidi halkının, Türkiye’nin Laz, Çerkez, Pomak halkının herhangi bir kültürel mirasının Kültür Bakanlığı tarafından ihya edilmeye gerek görüldüğünü.

Restorasyon işlerine baktığımız zaman gördüğümüz şey de acınasıdır. Bütün restorasyonlar için ayrılmış olan kaynakların tamamı İslam eserlerine giderken diğer kültürlerin maddi varlıklarının restorasyonu için hiçbir ödenek ayrılmadığını ya da bunların gitgide ötelendiğini görebiliriz.

Bu çerçevede şunu söylemek pekâlâ mümkündür: Esasen kültür işleri, Adalet ve Kalkınma Partisinin ideolojik yönelimlerini empoze etmeye geldiği nispette Diyanet İşleri Başkanlığı ile Millî Eğitim Bakanlığına devredilmiş görünmektedir. Öteki kültür faaliyetleri ise bütünüyle yurttaşların kendilerine bırakılmıştır. Ancak, şunu hatırlatmak isterim: Yurttaşların dar, kısıtlı bütçeleriyle, kısıtlı imkânlarıyla bütün bir tarih yükünü omuzlarında taşımaları neredeyse imkânsızdır. Devlet eğer bir işe yarayacaksa, işte işe yarayacağı şey burasıdır. Toplumun herhangi bir üyesinin, bazı üyelerinin kendi başına yapamayacakları işleri sırtlanmak ve bunları kâr amacıyla değil, halkın geçmişiyle ve geleceğiyle, bugünüyle birbirine bağlanacağı bir süreklilik içerisinde kendi kültürünü yeniden üretmesi için buna ihtiyaç vardır. Bunu da yapmayacaksa çekiverin kuyruğunu, gitsin. O zaman, biz kendi işimizi kendimiz gördüğümüzde bize de “Paralel kuruyorsunuz.” demeyin. Paralel kurmuyoruz; karşınızda yeni bir kültürün inşasına girişeceğiz, bunu kendi elimizle, kendi gücümüzle, kendi dinamizmimizle yerine getireceğiz, o zaman parmaklarınızı ısıracaksınız, kültür karşısında şapka çıkartacaksınız.

Hepinize iyi günler diliyorum, hoşça kalın. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

AK PARTİ Grubu adına birinci konuşmacı Faruk Işık, Muş Milletvekili.

Buyurun Sayın Işık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA FARUK IŞIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığının 2015 yılı bütçesi üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı, vatandaşlarımıza hayatlarının her alanında güvenlik başta olmak üzere nüfustan mahallî idarelere, illerin idaresinden göç politikalarına ve sivil toplum kuruluşlarının desteklenmesine kadar çok geniş bir yelpazede hizmet vermektedir.

Bakanlığımız, güvenlik hizmetlerini yürüttüğü Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı kanalıyla insan hak ve hürriyetlerini temel alarak, Emniyet Genel Müdürlüğümüzce yürütülen MOBESE ve Jandarma Genel Komutanlığımızca yürütülen JEMUS gibi teknolojik projelerden ve imkânlardan azami ölçüde faydalanıp tüm toplumun güvenlik birimlerine desteğini sağlayarak öncelikle suçun önlenmesi hedeflenmektedir.

Bakanlığımız, organize suçlarla mücadeleyi sistematik ve etkin kılmak için 2013-2015 Organize Suçlarla Mücadele Eylem Planı’nı 2 Eylül 2013 tarihinde yürürlüğe koymuştur. Organize suç örgütlerine yönelik planlı operasyonlarla bu örgütlerin birçoğunu etkisiz hâle getirmiş ve bu sayede vatandaşımızın devlete olan güvenini bir kez daha pekiştirmiştir. Suçla mücadeleyi etkin kılmak, toplumun katılımını ve desteğini sağlamak amacıyla Toplum Destekli Polislik Projesi seksen bir ilimizde uygulanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hükûmetlerimizin terörle mücadeleye verdiği önem, terörden zarar gören vatandaşlarımızın zararlarının karşılanmasında da görülmektedir. Bu kapsamda, Hükûmetimiz terörle mücadelede bütün imkânlarını seferber etmekte, vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini sağlamak, ülkemizin birlik ve beraberliğini güçlendirmek için her türlü tedbiri almaktadır. Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun çerçevesinde, terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören vatandaşlarımızın zararları karşılanmaktadır. Bugüne kadar, terörden zarar gören vatandaşlarımıza toplam 3 milyar 283 milyon lira ödeme yapılmıştır.

Bakanlık olarak, Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesi kapsamında, Doğu Anadolu Bölgemizde terör ve güvenlik kaygılarıyla yaşadıkları yerlerden göç etmek zorunda kalan vatandaşlarımızdan gönüllü olarak geri dönmek isteyenlerin dönüşlerini kolaylaştırıp geri dönülen yerlerde gerekli sosyal, ekonomik altyapının tesisiyle sürdürülebilir yaşam koşulları oluşturulmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ, ülke bütünlüğünü sağlamanın, korumanın, kardeşliğin, huzurun, güvenin ve birlikte yaşamanın adresidir. Ortak kaderimize kastedilen tüm olumsuz tabloların ortadan kaldırılması için her türlü tedbiri almayı temel ilke olarak ele almış ve almaktadır. Bunu büyük bir ülke olmanın ve kadim bir medeniyetin temsilcisi olmanın gereği olarak yapmaktadır. Bu bağlamda, AK PARTİ, milletin iradesini tasfiye eden vesayetlerin hızla tasfiye edildiği dönemin adıdır. AK PARTİ, tedip ve tenkil geleneğini hortlatarak köyleri boşaltan, yakıp yıkan güçlerin derdest edilip adaletin önüne çıkarıldığı dönemin adıdır. AK PARTİ, onlarca yıl, özellikle şarkta köylere dönüşmeye başlamış şehirlerin ilk kez şehir kimliğini hızla oluşturmaya başladığı dönemin adıdır. AK PARTİ, KÖYDES Projesi başta olmak üzere, kalkınma ajansları vasıtasıyla köylerimizin birer şehre dönüşmeye başladığı dönemlerin adıdır. AK PARTİ, olağanüstü hâlin, faili meçhul cinayetlerin, işkencelerin, yol kesmelerin, gece baskınlarının, inkârın, reddin, asimilasyonun bir daha avdet etmemek üzere tarihin çöp kutusuna atıldığı, hayırla yâd edilen bir devrin adıdır. AK PARTİ, bu ülkede hiç kimsenin bir başkasının ne kölesi ne de efendisi olmadığı, olmayacağı, tüm insanların bir tarağın dişleri gibi eşit bir muamele görmeye başladığı çağın adıdır. AK PARTİ bunu yaparken problemli coğrafyanın zorunlu nedenlerine rağmen, iç bürokratik direnişe rağmen, siyaset ve sermaye elitlerinin direnişlerine rağmen bunları gerçekleştirmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FARUK IŞIK (Devamla) – Türkiye'yi ve vatandaşlarımızı 2002’den beri kadim korku ve tehditlerden arındırarak bugünlere geldik ki bu, bölünme tehdidi ve korkusu, Kürt tehdidi ve korkusu, Alevi tehdidi ve korkusu gibi tehditlerdir.

Bu duygu ve düşüncelerle konuşmama son vermeden önce, mülki idare kökenli bir milletvekili olduğumdan dolayı, Türkiye idaresinin temel taşı olan mülki idare amirlerimize, görevli olduğu, 1’inci sınıfa ayrılmış olan mülki idare amirlerimize 6.400 gösterge verilmesi öteden beri talep edilmektedir.

MUSA ÇAM (İzmir) – Niye yapmıyorsunuz, on iki yıldır iktidarsınız niye vermiyorsunuz 6.400’ü? Niye vermiyorsunuz? Polislerin de 3.600 yapın göstergelerini.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Farukçuğum, beraber verelim.

FARUK IŞIK (Devamla) - Bu duygu ve düşüncelerle şahsım ve grubum adına İçişleri Bakanlığının 2015 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, Sayın Başkanı ve değerli milletvekillerini saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum.

AK PARTİ Grubu adına ikinci konuşmacı Sermin Balık, Elâzığ Milletvekili.

Buyurun Sayın Balık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SERMİN BALIK (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığımızın 2015 yılı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu ve yüce milletimizi saygılarımla selamlıyorum.

Ülkemizin en köklü geleneğe sahip bakanlıklarından biri olan İçişleri Bakanlığımız, ülkemizin her köşesinde güvenlik ve huzurun sağlanması, vatandaşlarımızın temel hak ve hürriyetlerini özgürce ve rahat bir ortamda kullanabilmelerinin teminat altına alınabilmesi gibi devletin varlık sebebi olan önemli görevleri yerine getirmektedir.

2010-2014 Stratejik Planı uygulayan İçişleri Bakanlığının beş yıllık geleceğini düzenleyen, 2’nci stratejik planı olan 2015-2019 Stratejik Planı da hazırlanmış bulunmaktadır. Bu stratejik planda İçişleri Bakanlığının amacı “İç güvenlik, göç ve sınır yönetimi hizmetlerinin insan hakları çerçevesinde etkinleştirilmesi ile güven ve huzur ortamını sağlamak, mülki ve mahallî idarelerin sunduğu hizmetlerde hız ve kaliteyi artırmak, sivil toplum faaliyetlerini desteklemek, hizmet sunumunda bilgi teknolojilerini etkin, verimli ve güvenli olarak kullanmak, Bakanlık hizmetlerinde hız ve kaliteyi artırmak.” olarak belirlenmiştir.

İçişleri Bakanlığının, sunduğu kamu hizmetlerinin etkin ve verimli yürütülebilmesi amacıyla stratejik plan, performans programı ve faaliyet raporları çerçevesinde stratejik yönetim sistemini kararlılıkla uyguladığı da görülmektedir.

İçişleri Bakanlığınca hayata geçirilen ve yürütülmekte olan e-devlet projeleriyle vatandaşlarımızın hayatında önemli kolaylıklar da sağlanmıştır. E-devlete geçişin temel taşı olan MERNİS Projesi, Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası ve adres kayıt sistemi gibi önemli projeler gerçekleştirmektedir. Hayata geçirilen ve diğer kamu kurum ve kuruluşları tarafından faydalanılan bu projelerle vatandaşlarımız birçok belgeyi toplama ve ibraz etme zorunluluğundan kurtulmuş, ayrıca daha önce günlerce süren resmî işlemler dakikalar içinde halledilebilir duruma gelmiş, nüfus sayımlarında da sokağa çıkma yasağı gibi geri kalmış uygulamalar tarih olmuştur. Son dönemde kamuoyunun da gündemine gelen yeni ve modern kimlik kartlarımız da çok yakın bir zamanda tüm vatandaşlarımıza dağıtılmaya başlanacaktır. Artık araç ruhsatları ve pasaportlar için günlerce beklemek zorunluluğu ortadan kalmış, bu evraklar vatandaşlarımızın adreslerine teslim edilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığımızın yürüttüğü önemli projelerden biri de hâlen devam etmekte olan 112 Acil Çağrı Merkezleri Projesi’dir. Bu projeyle birçok dünya ülkesinde olduğu gibi acil çağrı numaralarının tek bir numara altında toplanması, hayata geçirilecek elektronik sistemlerle de acil durumlara çok daha kısa bir sürede müdahale edilebilmesi hedeflenmektedir. Proje kapsamında 12 ilimizde çağrı merkezlerimiz de faaliyete geçirilmiştir.

Bakanlığın yürüttüğü e-İçişleri Yazılım Geliştirme ve İdame Projesi, kamunun kendi işleyişini, özel sektör ve vatandaşın devletle olan iş ve işlemlerini azami ölçüde kolaylaştırmaktadır. E-İçişleri Projesi, Bakanlığın merkez birimleri, valilikler, kaymakamlıklar ve il özel idarelerinin yürütmüş olduğu iş ve işlemlerin elektronik ortamda yapılmasını ve diğer kamu kurum ve kuruluşları ile bilgi paylaşımını sağlayan bir değişim projesidir. Bu sayede, bir taraftan Bakanlık nezdinde iş ve işlemleri olan vatandaşlarımıza büyük kolaylıklar sağlanırken diğer bir taraftan da valilikler ve kaymakamlıklara taşrada e-Dönüşüm Türkiye Projesi’ne öncülük etmek imkânı da sağlanmıştır.

İçişleri Bakanlığımız, terörle çok boyutlu mücadele edebilmek amacıyla da Hükûmetimiz tarafından üretilen politika ve stratejileri birçok alanda hayata geçirmektedir.

Vatandaşlarımızın korku ve endişeden uzak, huzur ve güven içinde bir yaşam sürdürebilmesi için çalışan tüm İçişleri Bakanlığı personeline teşekkür ediyor, 2015 yılı bütçesinin İçişleri Bakanlığına, ülkemize ve milletimize hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Üçüncü konuşması Oğuz Kağan Köksal, Kırıkkale Milletvekili.

Buyurun Sayın Köksal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nda yer alan Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Emniyet teşkilatımız ülkede kamu düzenini ve güvenliğini sağlamak için gece gündüz görev yapmaktadır. Bu uğurda sayısız şehit verilmiştir. Bu vesileyle şehitlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve gazilerimize sağlık, sıhhat diliyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; birey için devletin temel varlığı öncelikle kendisinin can ve mal güvenliğinin sağlanmasıdır. Kaldı ki bir ülkede kamu düzeni ve güvenlik sağlanmadan diğer kamu hizmetlerinin gerçekleştirilmesi de mümkün değildir. Bu anlayışla, AK PARTİ iktidarı olarak ülkede huzur ve güvenin sağlanmasına büyük önem ve destek verilmiştir. Bu desteğin sonucudur ki bugün coğrafyamızda, hatta dünyada, en güvenilir ülkeler arasına ülkemiz girmiştir. Nitekim, yabancı sermayenin, uluslararası sermayenin ve dışarıdan gelen insanların ülkemize rağbetlerine baktığımız zaman, başta gelen tercihlerinden birisi ülkedeki huzur ve güven olmaktadır. Bu bağlamda, suçlarla mücadelede hiçbir masraftan kaçınılmamıştır çünkü işlenmiş suçların toplumsal maliyeti onu önlemek için yapılan maliyetten çok daha fazladır. İşte bu noktada Emniyet Genel Müdürlüğü ve Hükûmetimiz çeşitli yasal düzenlemeler yapmış ve bu düzenlemeler çerçevesinde de Genel Müdürlüğümüz birtakım projeler ve tedbirler almak suretiyle ülkemizde huzur ve güvenin sağlanmasına büyük ölçüde katkılarda bulunmuştur.

Bu yaklaşım doğrultusunda şöyle bakarsak: Vatandaş odaklı güvenlik hizmeti anlayışıyla polis ve halk ilişkileri en üst seviyeyi çıkarılmış, suçun önlenmesine yönelik mekanizmalar çalıştırılmış ve suç olmadan önce önleme çalışmaları yapılmıştır. Bu noktada çok büyük başarı gören ve vatandaşımızın teveccühüne mazhar olan toplum destekli polislik hizmeti de yürütülmüştür. Delilden sanığa gitme, devriyeleri artırarak sokakta daha çok güvenlik görevlisi bulundurma ve özellikle uyuşturucuyla etkin mücadele için narkotimlerin kurulması, aile içi şiddetle mücadele şube müdürlüğünün kurularak vilayetlerde kurulan aile içi şiddeti önleme birimleriyle müşterek çalışmaları, okula giden çocuklarımızın daha güvenle eğitim yapabilmesi için güvenli eğitim, trafik denetimlerinin etkinleştirilerek Karayolu Trafik Güvenliği Eylem Planı’nın uygulamaya sokulması ve özellikle halkın yoğun bulunduğu yerlerdeki asayiş suçlarını önlemek adına yapılan güven timleri ve yıldırım ekipleri ile başta gasp, kaçakçılık ve buna benzer asayiş suçlarının en alt düzeye getirilmesine çalışılmıştır. Bu saydıklarım bu hizmetlerden bazılarıdır.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; AK PARTİ iktidarı olarak hukuk devleti ilkelerine ve insan haklarına saygı çerçevesinde suçla mücadele edilirken diğer yönden de hukuka uygun iş ve işlemlerde bulunmak, işkenceye sıfır tolerans duyarlılığı en etkin biçimde devam ettirilmektedir.

Değerli milletvekillerim, 2015 yılında 170’inci yılını kutlayacak polis teşkilatımız, kurulduğu günden bu yana devletinin emrinde, milletinin hizmetinde, kanun tanımazların korkulu rüyası, mazlumların sığınacağı bir liman olarak büyük bir başarı ve özveriyle görevini yürütmektedir. Emniyet teşkilatımızca, çağının gerektirdiği imkânlara sahip ileri teknolojiyi başarıyla kullanmak için, özellikle Hükûmetimizin son yıllarda yaptığı yoğun desteklerle, seksen bir ilimizde -başta turizm bölgelerimiz olmak üzere- suçu önleyecek MOBESE sistemleri kurulmuş ve bu sistemler sayesinde pek çok suç önlenmiştir.

Kısacası, geçtiğimiz yıllara, eski yıllara baktığımızda, bırakın arabasını, arabasına koyacak benzini olmayan bir emniyet teşkilatından bugün 37 bin aracın yüzde 54’ünün 0-5 yaş arasında olduğu bir teşkilata gelinmiş ve dolayısıyla her türlü teknolojide emniyet teşkilatı desteklenmiştir. Yapılan zihniyet değişikliğiyle karakollarımız, polis merkezlerimiz kameralarla donatılmış ve bu sayede şeffaf bir hizmet verilmeye başlanmıştır. Bu noktada, vatandaşlarımızla olan diyalog, iş birliği en üst seviyeye çıkarılmıştır. Bunu çıkarırken de diğer ülkelere…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Devamla) – …baktığımızda, memur başına düşen vatandaş sayısı ülkemizde çok az olmasına rağmen hizmetler en iyi şekilde yürütülmektedir. Bu bakımdan, böylesine özverili çalışan polis teşkilatına da burada, huzurlarınızda bir kere daha teşekkür etmek istiyorum.

Bu kapsamda, Genel Müdürlüğümüze 17 milyar 623 milyon 719 bin Türk lirası bütçe ayrılmıştır. Elbette bu bütçe belki yeterli değildir ama geçtiğimiz yıllara baktığımızda her sene artan bir trend izlenmektedir. Önümüzdeki yıllarda da verilen bu desteğin artırılarak sürdürüleceğine inancımı burada bir kere daha ifade ediyor…

MUSA ÇAM (İzmir) –Göstergeleri ne olacak sayın vekilim?

OĞUZ KAĞAN KÖKSAL (Devamla) – …2015 yılı bütçesinin hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Dördüncü konuşmacı Mehmet Metiner, Adıyaman Milletvekili.

Buyurun Sayın Metiner. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET METİNER (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Bugün çok ilginç iddialara tanık olduk, onlardan birkaçına izninizle cevap vermek istiyorum. Öncelikle ve önemlilikle belirtmek istiyorum ki “cemaat medyası”na -tırnak içinde- yönelik Hükûmet kuvvetlerinin bir operasyonundan söz etmek kocaman bir yalandan, bir palavradan ibarettir. Basına sansür, baskı, yıldırma politikalarının Hükûmetten kaynaklı olduğunu söylemek de kocaman bir palavradan ibarettir. Ortada yargı marifetiyle paralel suç şebekesine yönelik bir soruşturma devam etmektedir. Herkesin bu soruşturmanın sonucunu aklıselim içinde beklemesi gerektiğini hatırlatırım. Bu operasyon, evet, paralel suç şebekesine yöneliktir ve ilginçtir, paralelin türlü uzantıları, AK PARTİ düşmanlığı söz konusu olduğunda ittifak yapabilmektedirler, aynı cephede hizalanmaktadırlar. Daha düne kadar “F tipi” diyenlerin, “F tipi” diyerek yeri göğü çınlatanların bugün F tipinin arkasında nasıl hizalandıklarını görmek gerçekten şaşırtıcıdır.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Daha düne kadar sen neredeydin?

MEHMET METİNER (Devamla) – Paralel çetenin iki gözü görmeyen bir hoca efendiyi ve yanındaki 122 kişiyi sahte delil üreterek nasıl hapse tıktığını bilmiyorsanız öğreniniz. Ayrıca, gazeteci-yazar Mustafa Kaplan’ın bu terör örgütü kapsamında on alt yıl nasıl hapse tıkıldığını bilmiyorsanız öğreniniz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ne istediler de vermediniz?

MEHMET METİNER (Devamla) – Oda TV’ye yapılan operasyondan sonra Zaman gazetesi sürmanşetinden şöyle diyordu: “Bu mu gazetecilik?” Taraf gazetesi sürmanşetinden şunu diyordu: “Gazetecilikten tutuklanmadılar.”

İZZET ÇETİN (Ankara) – Siz ne yaptınız o zaman?

MEHMET METİNER (Devamla) - Değerli milletvekili arkadaşlarım, paralel suç şebekesine karşı yürütülen yargısal işleme karşı bir suç ortaklığı mantığıyla hareket etmek doğru değil, bekleyelim, görelim. Hiç kimsenin suç işleme imtiyazı olamaz, hiç kimsenin suç işleme imtiyazı olamaz arkadaşlar.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Tayyip Erdoğan da dâhil mi?

MEHMET METİNER (Devamla) – Çözüm süreci bahsinde birkaç şey söylemek istiyorum, aslında bugün çözüm süreci bahsinde konuşacaktım ama bu paralel yapı sevgisinin, paralel çetenin nasıl bu kadar çok kullanıldığına tanık olmak doğrusu çok şaşırttı beni. Paralelin siyasal…

MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Metiner, onlarla kankaydınız, siz onlarla kankaydınız, paralel yapıyla kankaydınız.

MEHMET METİNER (Devamla) – Şimdi size verdik onları, tepe tepe birbirinizi kullanabilirsiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSA ÇAM (İzmir) – Yok, aman aman, sizin olsun!

İZZET ÇETİN (Ankara) – Bu bir itiraftır.

MEHMET METİNER (Devamla) - Çözüm süreci bir çözülme süreci değildir. Çözüm süreci gizli pazarlık yapılan bir “al, ver” süreci değildir. İlla da bir “al, ver”den söz edecekseniz şunu söylüyoruz biz: Ölüm yerine hayatı, silah yerine siyaseti veriyoruz. Bundan rahatsızlık duyanın milliyetçiliğinden de, ulusalcılığından da kendi adımıza şüphe duyarız. Terörle müzakere yaptığımız iddiası yalandır. Biz silahları susturmak için bir müzakere yürütüyoruz, terörle müzakere etmiyoruz, terörün elini güçlendirmek için bir müzakere yapmıyoruz. Özerklik, genel af gibi birtakım spekülasyonlar üzerinden çözüm sürecinin her iki cephede de sabote edilmek istenmesini, bu konudaki bir ortaklığın da dikkat çekici olduğunu vurgulamak istiyoruz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – PKK’yla ortaklık yapanlar var, PKK’yla.

MEHMET METİNER (Devamla) – Bir milletvekili arkadaşımız “Analarımız ağlasa da bir tek çakıl taşı vermeyeceğiz.” dedi. İşte çözüm sürecinin gayesi bu arkadaşlar. Ne annelerimiz ağlayacak ne de vatanımız bölünecek. Bir tek çakıl taşımızı da vermeyeceğiz ama annelerimizin göz yaşlarını da dindireceğiz arkadaşlar. “Açılım aldatmasıyla ülke bölünüyor.” diyorlar. Bölünme paranoyası üzerinden toplumsal barışımızı tehdit etmekten vazgeçelim. Çözüm sürecinin bir tek amacı vardır, bölünmenin eşiğine getirilmiş bir ülkeyi yeniden bütünleştirmeye çalışıyoruz. Bu bir kardeşlik ve bütünleşme projesinin adıdır fakat şunu da altını çizerek belirtmek istiyorum: Çözüm süreci kamu düzeni içerisinde ancak sağlanabilir. Kim ki kamu düzenini bozmaya kalkışırsa bilerek veya bilmeyerek çözüm sürecini sabote etmek için pusuda bekleyenlerin değirmenine su taşıyor demektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET METİNER (Devamla) – Türkiye toplumunun da, bu ülkenin Kürtlerinin de buna anlamlı bir yanıt vereceğine inanıyorum.

Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum.

Beşinci konuşmacı Salih Koca, Eskişehir Milletvekili.

Buyurun Sayın Koca. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SALİH KOCA (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz; 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı görüşmeleri kapsamında Jandarma Genel Komutanlığımızın bütçesi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Emniyet ve asayiş ile kamu düzenini sağlamak, kaçakçılığı men, takip ve tahkik etmek, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinin dış korumalarını sağlamak, adli işlemleri yerine getirmek, kanun ve nizamların verdiği görevleri yapmak gibi devlet ve toplum yaşamında önemli görevler üstlenmiş olan jandarma, vatanına ve milletine bağlı, fedakâr ve feragat örneği bir kurumumuzdur.

Yukarıda saydığımız görevleri daha iyi şekilde ifa etme doğrultusunda Jandarma Genel Komutanlığımız bünyesinde araştırma ve geliştirme çalışmaları hızla devam etmektedir. İktidarımız döneminde bütün polis merkezleri ve jandarma karakolları gerçek anlamda modernize edilmiş, şeffaf hâle getirilmiştir. Bu merkezlerin güvenlik birimlerimizin topluma açılan pencereleri olduğu gerçeğiyle bütün personel yeniden eğitilmiş, gelen vatandaşa nasıl davranılacağı yeniden tanımlanmış, bütün nezarethaneler evrensel insan hakları standartlarına uygun hâle getirilmiştir.

Hükûmetimizin uyguladığı başarılı güvenlik politikaları sonucu gelinen nokta vatandaşlarımız tarafından da takdirle karşılanmaktadır. Zira, 2013 yılında TÜİK tarafından yapılan Yaşam Memnuniyeti Araştırması sonuçlarına göre, kamu hizmetleri sıralamasında vatandaşlarımızın en fazla memnun olduğu alan yüzde 79,4’le asayiş hizmetleri olmuştur. Başbakanımızın, 62’nci Hükûmet Programı’nda da belirttiği üzere, kurumların ve mülkiyetin güvenliğini, özgürlük ve güvenlik arasındaki hassas dengeyi dikkate alarak insan haklarını ve evrensel değerleri esas alan bir asayiş ve güvenlik ortamının sağlanması ve memnuniyet oranının daha da artırılması, yükseltilmesi öngörülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz; burada kısa adı JEMUS olan Jandarma Entegre, Muhabere ve Bilgi Sistemi hakkında da kısa bir bilgiyi sizlerle paylaşmak istiyorum. JEMUS Projesi’yle jandarma birimleri arasında hızlı koordinasyon ve yönetim imkânıyla emniyet ve asayiş hizmetlerinin süratli bir şekilde yürütülmesi sağlanmış, sistemin aktif olduğu illerimizde özellikle, doğal afetlerde ambulanslar hastalara daha hızlı bir şekilde hizmet vermeye başlamıştır. Bu anlamda, Sağlık Bakanlığımız da projeye dâhil edilmiş olup sistemin 2023 yılı sonuna kadar ülke genelinde tamamlanması planlanmaktadır. Yurt içinde olduğu gibi yurt dışında da bilgi ve tecrübe paylaşımını gerçekleştirmek amacıyla oluşturulan Avrupa ve Akdeniz Jandarmalar ve Askerî Statülü Kolluk Kuvvetleri Birliği asli üyesi olan Jandarma Genel Komutanlığımız bu teşkilat içindeki çalışmalarını etkin bir şekilde sürdürmekte, kriz bölgelerinin asayişinin sağlanması maksadıyla teşkil edilen Avrupa Jandarma Kuvvetinde 2010 yılından itibaren gözlemci üye statüsünde yer almakta ve dünyanın çeşitli bölgelerinde barışı destekleme harekâtlarına katkı sağlamaktadır. Ayrıca, Orta Asya ve Kafkas ülkeleri askerî statülü kolluk kuvvetleri arasında bilgi ve tecrübe değişimini amaçlayan Avrasya Askerî Statülü Kolluk Kuvvetleri Teşkilatının, Türkiye, Azerbaycan, Kırgızistan ve Kazakistan arasında oluşturulması çalışmalarına devam edilmektedir.

İçinde bulunduğumuz bilgi çağında küreselleşme ve buna bağlı olarak ekonomik, kültürel, teknolojik etkileşimlerin olduğu günümüzde jandarmanın kendisine verilen görevleri daha iyi ve etkin bir şekilde başarabilmesi için kuvvet ve personel yapısının ihtiyaçlara cevap verebilecek bir düzeyde olması gerekmektedir. Bu kapsamda Türkiye yüzölçümünün yüzde 93’ünden sorumlu olan Jandarma Genel Komutanlığımızın 2015 yılı bütçesi jandarma teşkilatının var olan hizmet kalitesini üst seviyelere çıkararak daha verimli çalışmasını, daha profesyonel ve eğitimli personele sahip olmasını, suç ve suçlulukla etkin olarak mücadele edebilecek esnek bir yapıya kavuşmasını, modern araç gereç ve malzemeyle donatılmasını, uluslararası düzeyde diğer teşkilatlarla sıkı bir iş birliği ve koordinasyon içerisinde olmasını sağlayacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle 2015 yılı bütçemizin hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Altıncı konuşmacı Mehmet Altay, Uşak Milletvekili.

Buyurun Sayın Altay. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ALTAY (Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı bütçesi üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı, kamu düzenini sürekli hâle getirmek, terörle mücadeleye ilişkin politikalar ve stratejiler geliştirmek ve bu konuda ilgili kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu temin etmek üzere hükûmetlerimiz döneminde kurulmuş bir kuruluştur.

Devletimizin temel görevlerinden biri, bireylerin Anayasa ve yasalarla güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerini korku ve endişeden uzak, güven içinde kullanmasını sağlayacak ortamları hazırlamaktır. Bu nedenle, güvenlik için özgürlükten, özgürlük için de güvenlikten asla taviz verilmemelidir. Güvenlik ile özgürlüğün birbirinin zıddı ve tezadı değil, birbirinin olmazsa olmazı iki önemli değer olduğunu da asla göz ardı etmemeliyiz.

Ülkemizin karşı karşıya bulunduğu ulusal güvenlik tehditlerinin başında terör sorunu gelmektedir. Ülkemizin bu en önemli sorunundan kurtulması ve gündeminden çıkarılması için Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı kurulduğu günden bu yana terör örgütlerine katılımları engellemeye yönelik projeler, sosyal araştırmalar, terörle mücadelede sosyoekonomik, kültürel ve psikolojik faktörlerin analizi çalışmalarını gerçekleştirmektedir. Ayrıca demokratikleşme süreçleri ve etkilerini değerlendiren çalışmalar, dünyadaki çatışma bölgeleri ve çözüm süreçlerinin incelenmesi, sosyal bütünleşme ve sosyal yaşama katılım konularında çok sayıda araştırma, geliştirme projesi ve saha araştırmasını da yapmaktadır.

Değerli milletvekilleri, son on iki yılda yürürlüğe giren demokratikleşme adımlarının bir parçası olarak terör sorununu tamamen ortadan kaldırmak ve kalıcı barışı tesis etmek üzere çözüm süreci hayata geçirilmiştir. Çözüm sürecine çerçeve kazandıran 6551 sayılı Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilerek yasalaştırılmıştır. Ülkemizin on iki yıllık demokratikleşme ve normalleşme birikimi üzerine inşa edilen çözüm sürecinin nihai hedefi kamu düzeni ve güvenliğinden en ufak bir taviz vermeden terörün tamamen sona erdirilmesi ve millî birliğin güçlendirilmesidir. Bu hedefe ulaşmada sürece toplumun tüm kesimlerinin sahip çıkması, sivil inisiyatiflerin ve farklı düşüncelerin de bu süreçte yer alması ve katkı sağlaması büyük bir önem taşımaktadır. Bu bağlamda yazar, akademisyen, sanatçı ve kanaat önderlerinden oluşan Akil İnsanlar Heyeti oluşturulmuştur. Heyet, çözüm sürecinin sağlıklı işleyişini temin etmek ve bölgelerde birebir görüşmeler ve toplantılar gerçekleştirerek, halkın sürece desteğini ve önerilerini kaydederek önemli bir görevi ifa etmiştir. Bu kapsamda yapılan organizasyonlar da Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı tarafından organize edilmiştir. Hiç kuşkusuz çözüm sürecinden rahatsız olanlar mutlaka olacaktır. Türkiye’de barışı, huzuru, kardeşliği istemeyenler, ekonomiyi prangalarından kurtarıp yükselişini hazmedemeyenler ve kesintiye uğratmak isteyenler dün olduğu gibi bugün de olacaktır. Son günlerde kamu düzeniyle çözüm süreci arasında bir tür ikilem oluşturmaya çalışanlar da bulunmaktadır. Her ne sebeple olursa olsun, kim sabote etmek isterse istesin süreç mutlaka ve kararlılıkla sürdürülecektir. Zira bu süreç, bizim için, Türk’ün, Kürt’ün, Laz’ın, Arap’ın omuz omuza mücadele verdiği Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı’ndaki destansı mücadeleyle ortaya konulan kardeşlik hukukunun ve ruhunun yeniden tesis edilme sürecidir. Bu ruhla ülkemizin kardeşlik ikliminde prangalarından kurtulmuş olarak küresel bir güç olması ancak temin edilebilir.

Bu duygu ve düşüncelerle, çözüm sürecinin başarıyla nihayete ereceği umuduyla, 2023 hedeflerine ulaşan büyük Türkiye yolunda 2015 yılı bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Yedinci konuşmacı, Konya Milletvekili Mustafa Kabakcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Kabakcı.

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA KABAKCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığımızın bünyesinde bulunan Sahil Güvenlik Komutanlığı Bütçesi üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tarih boyunca dünya milletleri arasında Türkler daima uzun ömürlü, güçlü güvenlik teşkilatı olan devletler kurmuş, devletinin ve içinde yaşayan insanların güvenliği için canla başla çalışmıştır.

Tarihten alınan dersler sonucu, sahili olan ülkelerin güvenliğinin vatan topraklarından değil, mümkün olan en uzak mesafeden sağlanması gerektiği anlaşılmış, bu nedenle, Osmanlı İmparatorluğu döneminde, deniz hudutlarımızdaki güvenlik ve sahil muhafaza hizmetlerini yürütmek amacıyla, 1886 yılında, jandarma teşkilatına bağlı kordon bölükleri oluşturulmuştur. Bu teşkilatın zaman içerisinde öneminin artmasıyla, balıkçılık, petrol arama, turizmle ilişkileri başta olmak üzere, canlı-cansız doğal kaynak ve ürünleri araştırma, koruma ve bunları ekonomik değerlere dönüştürme amacıyla, günümüz koşullarına uygun, savaş ve olağanüstü duruma kolaylıkla geçebilecek bir deniz güvenlik kuvveti kurulmasının zorunluluk olduğu gerekçesiyle, 1982 yılında, Sahil Güvenlik Komutanlığımız kurulmuştur. Kara sınırlarımızın yaklaşık 3 katı uzunluğundaki kıyılarımızda kendine tevdi edilen görevleri icra ederken can ve mal güvenliğini ön planda tutan Sahil Güvenlik Komutanlığı, Hopa’dan İğneada’ya, Enez’den Çevlik’e kadar 66 üs, liman ve yerleşim yerinde konuşlanmış, muhtelif büyüklükte sahil güvenlik botu, mobil, radar, helikopter ve uçaklarla çevremizdeki birçok ülke donanmasına eş bir güce sahip olan Sahil Güvenlik Komutanlığımız, eğitimli ve üstün personeliyle uzmanlaşmış bir kolluk kuvveti olarak Avrupa Birliğinin sınır güvenliğine ilişkin gereksinimlere cevap verecek hâldedir. Avrupa Birliği ülkeleri arasında örnek gösterilen Sahil Güvenlik Komutanlığı, Türkiye’nin çevre denizlerinde güvenliğin sağlanması görevine ilave olarak, en öncelikli insani görevi olan denizden arama ve kurtarma faaliyetlerine önem vermiş, düzensiz göç ve kaçakçılıkla mücadele bazında her yıl ortalama 1.500, son zamanlarda 10 binin üzerinde insanın hayatını kurtarmıştır.

Bunun yanında, doğal afetlerde yardım, yasa dışı su ürünleri avcılığı ve deniz kirliliğiyle mücadele gibi birçok alanda da halkımızla iç içe yaşayan, üniforması ve duruşuyla marka olmuş bir genel kolluk kuvvetidir. Ülkemizin gelecek 2023 vizyonu, bölgemizde ve çevre denizlerimizde meydana gelen ekonomik ve politik gelişmeler ülke olarak denizlerdeki etkinliğimizi, kararlılığımızı ve mevcudiyetimizi artırmamız gerektiğini bize göstermektedir.

Sahil Güvenlik Komutanlığı mevcut askerî ve müstakil yapısıyla 13 bakanlığın görev alanına giren, birçok konuda yasalarla kendisine tevdi edilen kolluk, kontrol ve denetim görevlerini en iyi şekilde yerine getirmek için gece gündüz çalışmaktadır. Sahil Güvenlik Komutanlığımızca 2014 başından bugüne kadar icra edilen faaliyetleri rakamlara vurduğumuz zaman şöyle bir görüntü ortada: Sahil Güvenlik botlarıyla 7.831 göreve intikal edilerek 45.328 gemi kontrol edilmiş, bunlardan yasa dışı olaylara karışan 12.727 gemi, tekne, şahıs, işletme, haklarında işlem yapılmak üzere ilgili makamlara sevk edilmiştir.

Sahil Güvenlik Komutanlığımızın son dönemde yürüttüğü önemli projeler vardır. Bu projelerden bir tanesi Sahil Gözetleme Radar Sistemi Projesi’dir. Bunun yanında Sahil Güvenlik Muharebe Sistemi Projesi aynı şekilde yürüttüğü önemli projelerdendir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’nin jeopolitik pozisyonu ve enerji nakil hatları üzerinde olması gibi konular Sahil Güvenlik Komutanlığının mevcut görevlerinin kapsamını derinleştirmekte ve sorumluluk sahasını şekillendirmektedir ve bu kurumumuzun gitgide güçlenmesi hepimiz tarafından gururla takip edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere bu sene Konya’da gerçekleştirilen Hazreti Mevlâna’nın 741’inci Vuslat Yıldönümü törenleri bir coşkuyla devam etmektedir. 7 Aralık tarihinde başlamış olan törenlerimiz 17’sine kadar devam edecektir. Bir Konya Milletvekili olarak bütün milletvekillerimizi ve hazırunu bu törenlere davet ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sekizinci konuşmacı Abdurrahim Akdağ, Mardin Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Akdağ.

AK PARTİ GRUBU ADINA ABDURRAHİM AKDAĞ (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Göç İdaresinin 2015 yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, bulunduğu coğrafi ve stratejik konumu nedeniyle tarih içerisinde önemli göç ve iltica akımlarıyla karşı karşıya kalmış ve kalmaya devam etmektedir. Son yıllarda Türkiye’nin artan ekonomik ve siyasi gücü ülkemize yönelik göç hareketleri için çekim unsuru oluşturmaktadır. Türkiye, uluslararası göç hareketlerinde geçiş ülkesi olmanın yanında hedef ülke hâline gelmiştir.

Dolayısıyla, ülkemize yönelik göç ve ilticanın önem kazandığı günümüzde göç alanına ilişkin politika ve strateji uygulamak üzere Hükûmetimiz döneminde Göç İdaresi Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Kurumun temel görevi düzensiz göçle ilgili gelişmeleri izleyip, bu gelişmeler çerçevesinde gerekli tedbirleri alıp uygulayarak düzensiz göçle mücadelede stratejiler geliştirmek olacaktır.

2015-2019 dönemine ilişkin de beş amaç belirlenmiştir: İç güvenlikte güven ve huzur ortamını sağlamak, yereldeki hizmetlerde hız ve kaliteyi artırmak, sivil toplum faaliyetlerini desteklemek, bilgi ve teknolojiyi etkili kullanmak, Bakanlık olarak kaliteyi artırmak.

Değerli milletvekilleri, komşu ülkelerdeki çatışmalardan kaçan yüzbinlerce insan canlarını kurtarabilmek için ülkemize göç etmek zorunda kalmışlardır. Türkiye üzerinden Avrupa’ya geçmek isteyen çok sayıda mültecinin varlığı da bilinmektedir. Bugüne kadar Suriye’den ülkemize 1 milyon 617 bin kişi gelmiş, bu kardeşlerimiz için Hükûmet olarak 4,6 milyar dolar civarında bir harcama yapılmıştır. Hatay, Gaziantep, Şanlıurfa, Kilis, Mardin, Kahramanmaraş, Osmaniye, Adıyaman, Adana ve Malatya’da 20 çadırkent ve 6 konteyner kentte 224.640 Suriyeli kardeşimizi misafir ederek eğitim, sağlık ve diğer ihtiyaçlarını da karşılamaktayız. Mardin, Şırnak, Batman, Şanlıurfa, Siirt ve Diyarbakır’a toplam 19.740 Ezidi gelmiş, bunlar için Şırnak Valiliğine 1 milyon 50 bin lira yardım çıkarılmış, Diyarbakır’a da 117 çadır gönderilmiştir. 6.610 Ezidi bu illerdeki barınma merkezlerine yerleştirilmişlerdir. Irak’ta yaşanan savaş ortamında yerlerinden edilen mağdur halka Türkiye yardım elini uzatmıştır. Hükûmetimize bağlı kurumlarla birlikte STK’lar, mesleki ve özel kuruluşlarla 624 tır ve 72,5 milyon liralık yardım malzemesi gönderilmiştir. Günümüzde Kobani’den gelen, Şengal’den, Bayırbucak’tan göç edenleri Kürt, Arap, Türkmen, Ezidi diye ayrım yapmadan ensar yaklaşımıyla misafir eden ülke Türkiye’dir.

Tarihe baktığımızda 1492’de İspanya’dan göç eden 300 bin kadar Yahudi’yi hiçbir ülke kabul etmezken biz kucak açtık. Kırım’dan 700 bin, Kuzey Kafkasya’dan 600 bin, 93 Harbi’nde 500 bin, Balkanlardan 1 milyonun üstünde göçmen kardeşlerimiz ile Rus işgalindeki Afganistan’dan gelen 5 bin Afgan ve 1991 Körfez Savaşı’nda Kuzey Irak’tan göç eden peşmerge kardeşlerimize yine biz kucak açtık.

AK PARTİ olarak mazlumun da zalimin de kimliğini sormadık. Her zaman zalimin karşısında, mazlumun yanında olduk. Kadim tarihdaşlık için huzur ve barış ortamını oluşturmaya içeride ve dışarıda hiç kimsenin göze alamayacağı işler gerçekleştirdik, gerçekleştirmeye devam edeceğiz.

Değerli milletvekilleri, Göç İdaresi Genel Müdürlüğümüzün bütçesi ise bir önceki yıla göre yüzde 43,19 artışla 179 milyon 800 bin Türk lirası olarak öngörülmüştür. Köye Dönüş Projesi kapsamında bugüne kadar illere 190 milyon lira gönderilmiştir. 2015 yılında 20 milyon lira ödenek kullanılması öngörülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu duygu ve düşüncelerle 2015 yılı bütçemizin ülkemize ve tüm insanlarımıza hayırlar getirmesi dileğiyle yüce Meclisi ve aziz milletimizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Dokuzuncu konuşmacı Ahmet Salih Dal, Kilis Milletvekili.

Buyurun Sayın Dal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET SALİH DAL (Kilis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığımıza bağlı Göç İdaresi Genel Müdürlüğümüzün bütçesi üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemiz, bulunduğu coğrafi ve stratejik konumu nedeniyle geçmiş tarih içerisinde önemli göç ve iltica akınlarıyla karşı karşıya kalmış ve kalmaya da devam etmektedir. Bulunduğumuz coğrafyada göçmenlere kapılarını açan, ihtiyaç duyanları koruma altına alan, kimsesizlerin kimsesi olan, mazlumların ve dünyanın dört bir tarafında zulme uğrayanların sesi olan ve onlara yardım etmeye çalışan, dünya kamuoyu tarafından da saygı duyulan bin yıllık köklü bir merhamet toplumu olma geleneğimiz bulunmaktadır. Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu bu geleneğimizin bir tezahürüdür.

Değerli milletvekilleri, son yıllarda ülkemizin artan ekonomik ve siyasi gücüyle birlikte, ülkemiz kendi içine kapanan bir ülke değil, başını yukarı kaldırıp etrafında olan olaylara müdahale edebilen, dış politikaya kafa yorabilen ve bulunduğumuz coğrafyada sözü dinlenen küresel bir güç hâline geldi. Bununla beraber, ülkemiz göç ve iltica için çekim unsuru olmuş, Avrupa ülkelerine geçiş noktası olmanın ötesinde hedef ülke hâline de gelmiştir.

Başta Suriye ve Irak olmak üzere, komşu ülkelerde meydana gelen iç çatışmalardan dolayı çok sayıda Müslüman ve gayrimüslim kardeşimiz ülkemize sığınmıştır. Bu ani ve kitlesel göç akımlarından sonra iltica, illegal göç ve uluslararası korumayla ilgili dağınık hâlde bulunan ve farklı kurumlara görev veren mevzuat, tarihimizde ilk defa güncel ihtiyaçlara cevap veren bir kanun içinde toplandı. Sorunların çözümü ve gerekli politikaları geliştirmek amacıyla Göç İdaresi Genel Müdürlüğü kuruldu.

Genel Müdürlüğümüzün temel görevleri arasında göç alanına ilişkin politika ve stratejileri uygulamak; ilgili kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak; yabancıların ülkemize giriş, çıkış ve sınır dışı edilmelerini kontrol etmek; uluslararası koruma, geçici koruma ve insan ticareti mağdurlarını korumak gibi işler bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Göç İdaresi Genel Müdürlüğümüze bağlı geri gönderme merkezlerinde yapılan incelemelerde, gelen her göçmene, tebligat formu ve eki olan bilgilendirme broşürüyle hakları yazılı olarak bildirilmekte; tebligatta yasal konumları, geri gönderme işlemleri, hukuki yardımları, kararlara itiraz ve yargıya başvuru hakkı, kişinin en fazla ne kadar süreyle tutulacağı, merkezin genel düzenine ilişkin kuralları hakkında bilgi verilmektedir.

Geri gönderme merkezindeki tüm yabancıların harcamaları Sosyal Yardımlaşma Vakfı tarafından karşılanmaktadır.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki Türkiye, gelişmiş zengin batı ülkeleriyle gelişmemiş ve gelişmekte olan yoksul şiddet sarmalındaki ülkeler arasındaki konumu nedeniyle dünyadaki önemli göç yollarından birini oluşturmaktadır. Her iki bölge arasındaki refah seviyesi ortadan kalkmadan, bu göç hareketliliğinin devam edeceği gözükmektedir.

Doğudan batıya göçün durması ancak kaynak ülkelerin istikrara kavuşması, ekonomik yönden toparlanması, iş imkânlarının çoğalması ve çeşitlenmesiyle mümkün olacaktır. Ayrıca, hep özlemini duydukları Batı yaşam tarzının tozpembe bir hayat sunmadığı bilinmelidir. Batı’da göçmenlere yönelik nefretin giderek arttığı, göçmenlerin çalışma hayatına daha az kabul edildiği, eğitimde fırsat eşitliğinden yararlanmadıkları, ırkçı eylemlerin mağduru oldukları bilinen gerçeklerdir. Dolayısıyla, hayatları pahasına ulaşmak istedikleri Batı’nın buna ne kadar değeceğinin Doğu toplumlarında bilinmesi bu yüzden önemlidir.

Kurduğumuz Göç İdaresi Genel Müdürlüğümüzün yapacağı faaliyetler, hem göçmenler hem Türkiye için faydalı olacak hem de ülkemizin göçmenler konusundaki hassasiyetini, ciddiyetini ve kararlılığını gösterecektir.

Bu duygu ve düşüncelerle, kimsenin yerini ve yurdunu terk etmek zorunda kalmadığı; barışın, kardeşliğin ve hukukun temin edildiği, tesis edildiği bir dünya temennisiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Onuncu konuşmacı Ali Boğa, Muğla Milletvekili.

Buyurun Sayın Boğa. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ BOĞA (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ekonomi Bakanlığı bütçesi üzerine söz almış bulunuyorum. Öncelikle sizleri ve televizyonları başında bizi izleyen aziz milletimizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Bütçe görüşmeleri başladığından bu tarafa, burada ekonomiyi, büyümeyi, istihdamı konuşuyoruz. Bunların hiçbirisi, dünyanın 2008 yılında girmiş olduğu ve henüz paçasını kurtaramamış olduğu ekonomik bunalımdan asla bağımsız değildir. Şayet alıcınız yoksa satacak malı üretmiş olmanızın çok bir mana ifade etmediğini belirtmek gerekir. Türkiye, krize rağmen siyasi ve ekonomik istikrarı yakalayan şanslı ülkelerden birisidir. Ülkemiz son yirmi çeyrekten bu tarafa büyümesini istikrarla sürdürmüştür. Türkiye, OECD verilerine göre, 2010-2013 yılları arasında ortalama yüzde 6 büyümüştür. Aynı dönemde Avrupa Birliğinin 28 ülkesiyse yüzde 0,8 büyümüştür. Yani, Avrupa Birliğinin 28 ülkesine göre Türkiye bu dönemde 7,5 kat büyümüştür. OECD beklentilerine göre, 2004-2023 yılları arasında Türkiye’nin 4,7 büyüyeceği tahmin edilmektedir. Aynı dönemde dünya 3,5, Amerika Birleşik Devletleri ise 3’ün altında büyüme tahminiyle karşı karşıya gelmiştir.

Ülkemizin bu dönemdeki başarı hikâyesi özellikle ihracat alanında yaşanmıştır. Şayet ihracattaki gelişmeler ve zamanında çağı yakalama olmamış olsaydı bu krizlere bu kadar hazırlıklı gelememiş olacaktır. 24 Ocak 1980 tarihinde alınan ekonomik kararlar öncesi Türkiye ihracatı 2 milyar dolar idi. 2002’ye kadar, yirmi üç yılda, ihracatımız 36 milyar dolara gelmiş, 2003-2013 yılları arasında ise 150 milyar doları yakalamış durumdayız. Bu nasıl sağlandı? Siyasi istikrar, stratejik planlama, özel sektör dinamizmi ve Türk müteşebbisinin müteşebbis gücü ve karakteri, aynı zamanda da Ekonomi Bakanlığı başta olmak üzere, ekonomiyle ilgili bürokratlarımızın özel sektöre destek vermesi ve özel sektörümüzün de devletin hami, şefkatli elini arkasında bulmuş olmasıdır.

2004-2006 İhracat Stratejik Planı’nı 2004 yılı başında yaptığımız zaman iki önemli handikap belirledik ihracatımız açısından. Bunlardan birincisi ürüne bağımlılık, ikincisi ise ülkeye bağımlılıktı. Ülkeye bağımlılık ve ürüne bağımlılığı azaltmak için gerekli tedbirler alındı. Zamanımın yetersizliği nedeniyle bunları tek tek sıralayamayacağım ama Avrupa Birliğinden Uzak Doğu’ya doğru daha az ihracat yaptığımız yerlere kaydık pazara bağımlılıkta, ürüne bağımlılıkta da teknoloji daha yoğun ürünlere doğru yöneldik.

2001-2012 yıllara arasında, arkadaşlar, gelişmekte olan ülkeler ortalama on yılda 10,7 ihracat yapmış, Türkiye ise yüzde 10 ihracat yapmıştır bu dönemde.

Yine, 2004-2007 arasında yapılan İhracat Stratejik Planı’nı 2023 Stratejik Plan takip etmiştir. Bu plana göre de 2023 yılında dünya ticaretinden yüzde 1,5 pay almak ve 10 ekonomi arasına girmek hedeflerimiz arasındadır. Pazar çeşitlendirmesinde ve ürün çeşitlendirmesinde önemli sonuçlar elde ettik ama 2004 yılı Mayıs ayında Dünya Bankası ülke raporu bu gelişmeyi şöyle kaydediyor arkadaşlar, aynen okuyorum: “Türkiye'de 2002’den bu yana başarılı ihracat büyümesine hem ihracat pazarları hem de ürün çeşitliliğindeki artış eşlik etmiştir. Türk ihracatının rekabet gücü artmaktadır. Bu noktada ihracat ürünlerinin sofistikeliği artmış ve kalitesi gelişim göstermiştir.”

Bu duygu ve düşüncelerle bütçenin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

On birinci konuşmacı Cengiz Yavilioğlu, Erzurum Milletvekili.

Buyurun Sayın Yavilioğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA CENGİZ YAVİLİOĞLU (Erzurum) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; Ekonomi Bakanlığının bütçesi için konuşuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Birçok arkadaşımız, ekonomik verilerle, 2002 yılından itibaren ekonomimizin nasıl bir seyir izlediğini anlattı. Ben sizlere, ekonomiyle birlikte ekonomik başarı ve krizlerin sosyal ve siyasal olaylarla birlikte anlaşılabileceğine dair birtakım veriler aktaracağım.

Değerli arkadaşlar, 2002 öncesinin ekonomik krizlerini anlayabilmemiz için 2002 öncesinde yaşanan terör olaylarının, faili meçhul cinayetlerin, kapatılan partilerin, yeşil ve beyaz sermaye ayrımlarının, kapatılan okulların sonucu ortaya çıkan kapalı bir devlet ve toplum sonucunda istikrarsız ve güvensiz bir devlet ve ekonomi olduğunu görürüz. Bu dönemde, 1994-2003 yılları arasında batan 25 bankanın nedeni de budur. Hatta batan 25 banka içerisinde 10 bankanın patronunun medya patronu olduğunu düşündüğünüzde siyasal, sosyal medya ilişkileriyle beraber ekonomik ilişkilerin nasıl iç içe geçtiğini görürsünüz.

Bu dönemde, 1996 yılında yüzde 55 olan toplam gelirler içerisindeki faiz ödemelerinin 2001 yılında yüzde 80’e çıkması, ancak müflis tüccar davranışıyla açıklanabilir.

Yine, kamu kesimi borçlanma ihtiyacının gayrisafi millî hasılaya oranına baktığınızda 1988’de 4,8’den 1999’da 15,1’e çıkması sık değişen iktidarlarla borçlanmanın ortaya çıktığını, bütçelerin seçim bütçeleri olarak oluşturulduğunu bilerek ancak anlayabiliriz. Devletin iç borç senetlerinde oluşan reel faizlerinin 1994’te yüzde 20; 1999’da yüzde 36,8’e ulaşmasının sonucu olarak reel sektörün neden yatırım yapmadığını ancak anlayabiliriz. İSO 500 şirket içerisinde reel sektörde 1990’da yüzde 33 faiz geliri elde eden, 1999’da ise yüzde 219 faiz geliri elde eden şirketler vardı.

Değerli arkadaşlar, AK PARTİ döneminde kabul etmeliyiz ki istikrar ve güven sağlandı. Bu istikrar ve güven sayesindedir ki kişi başına millî gelir, büyüme oranlarında artış, enflasyon, faizlerde düşüş, borsada yükseliş, yine aynı şekilde yoksulluk mücadelesinde ciddi bir başarı elde edildi. Hiçbir ekonomik başarı siyasal ve sosyal gerekçelerden ari değildir değerli arkadaşlar. İnanç alanında bu dönemde yaşananlar, Kürt meselesinde yaşananlar, Alevi meselesinde gerçekleştirilen açılımların bir sonucudur bu bahsetmiş olduğum ekonomik gelişmelerdeki iyileşmeler.

Türkiye’nin gelişmiş ülkelerle mukayesesini arkadaşlar anlattılar ama büyüme ve borç yükü açısından ne kadar iyi bir durumda olduğumuzu hepiniz biliyorsunuz. Açıklamış olduğumuz yeni ekonomik dönüşüm paketi nedeniyle şunu söylemeden de geçemeyeceğim. Tabii ki çok iyi şeyler yaptık. Tabii ki büyük gelişmeler yaşandı. Tabii ki ekonomide bir başarı hikâyesi vardır ama yapacağımız şeylerin de farkındayız. Özellikle ihracat- ithalat arasındaki farkın oluşturmuş olduğu cari açığın nedenlerini çok iyi araştırıyoruz. Neden cari açığımız var, hangi kalemlerden kaynaklanıyor, tasarruflarımızın yetersizliği nedendir, tasarruf-yatırım arasındaki oluşan fark nasıl çözümlenebilirin çalışmalarını yapıyoruz.

Yine, büyüme içerisinde sanayi üretiminin payının artırılması için ciddi çalışmalarımız var.

Ara malı ve tüketim malı ithalatının toplam ithalattaki payının artırılması için, imalat sektörü ve KOBİ’lerde kredilerin hem payının hem de niteliğinin artması için çalışmalar yapıyoruz.

Bizim derdimiz, kısacası, değerli arkadaşlar, sanayiciyi caydıracak unsurlarla mücadele etmektir. Onun için, biz, orta gelir tuzağından kurtulmanın yollarını arıyoruz. Ve bu bahsetmiş olduğumuz mücadele etme düşüncesinde, azminde ve kararlılığında olduğumuz bu alanları bir araya getirdiğimizde, var olan sorunla açıklanan paketin gerçekliğini görmüş olursunuz.

Değerli arkadaşlar, tekrar söyleyeyim: Ekonomik nedenleri izah edebilmeniz için sosyal ve siyasal nedenleri de içerisine katmanız lazım. Onun için, biz, ekonomik başarıyı gerçekleştirebilmek için aynı zamanda çözüm sürecinin devam etmesi gerektiğini, Alevi açılımının sürdürülmesi gerektiğini, Anayasa çalışmalarının sonuçlanması gerektiğini ve devlet-vatandaş ilişkilerinin yeniden reforme edilmesi gerektiğini çok iyi biliyoruz.

Bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

On ikinci konuşmacı İsmet Uçma, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Uçma. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA İSMET UÇMA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığı 2015 yılı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında bugün kültür, turizmle ilgili çok önemli elimde veriler vardı, onları sizlerle paylaşacaktım ama bugün gelişen olaylar ve zaman zaman arkadaşlarımızın yaklaşımları bir iki hususu ifade etmeyi şahsım açısından zorunlu kıldı sevgili arkadaşlar.

Yakın zamanların en ciddi tehlikesiyle Türkiye karşı karşıya. Birçok girişim olmuştur Türkiye üzerinde ama en ciddi tehlikesiyle karşı karşıya. Bu, hepimiz açısından büyük bir tehlike.

Şimdi, 2010 yılında Sayın Ekrem Dumanlı, Nedim Şener ve Ahmet Şık’la ilgili bir makalesinde “Ya, niye panik yapıyorsunuz? Yoksa bir suçunuz, kusurunuz, serbest kalırsınız.” deniyordu. Şimdi, bütün muhalefet partili arkadaşlardan da talebim şudur: Yani konu yargıya intikal etmiştir. Sabırla beklemek ve sonucu almak, bir darbe teşebbüsü, ülkeye, millete insanımıza…

MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) – Demokrasiye yapılan darbeyi kim yapıyor?

İSMET UÇMA (Devamla) - …hiç parti ayrımı yapmaksızın, ülkeye, millete çalım atmak, darbe teşebbüsünde bulunmak ve ülkenin geleceğine, hakikaten, üstelik ülke dışındaki güçlere taşeronluk yaparak ülkeyi bir noktaya taşımaya çalışmaya müsaade edilemez. Bizim iddiamız da ne sevgili arkadaşlar? Biz diyoruz ki bir darbe teşebbüsü var. Peki, bu darbe teşebbüsüyle ilgili herhangi bir işlem yapmaz, herhangi bir girişimde bulunmazsak biz aziz milletimize ne deriz, nasıl izah edebiliriz? Dolayısıyla mahkemeye intikal etmiş konuların mahkeme sonuçlarının mutlaka beklenmesi ve ondan sonra değerlendirmelerin yapılması lazım. Sayın Hüseyin Gülerce sabahleyin gitti ifade verdi ve serbest bırakıldı, 2-3 gazeteci arkadaşımız serbest bırakıldı.

Mücadelemiz şudur arkadaşlar, belki çok fazla vurgu yapmıyoruz onun üzerinde, durmuyoruz belki: Biz “paralel” denilen çeteyi bir piramide benzetiyoruz. Piramidin üstünde bulunan çete organizasyonuyla savaşıyoruz. Piramidin altında bulunan sevgili arkadaşlarımızın tamamı eşit şartlarla bizim kardeşlerimizdir, yurttaşlarımızdır, arkadaşlarımızdır. Bunda hiç kuşku yoktur. Bizim mücadelemiz, bütün muhalefet partilerinin de destek vererek mücadele etmesi gereken alan piramidin üstündeki çete grubu ve organizasyonudur.

Sevgili arkadaşlar, takdir edersiniz ki, AK PARTİ’nin ayırt edici önemli özelliği konjonktürel bir parti olmamasıdır. Konjonktürel parti olmayınca, ahlakiliği, kapsayıcılığı, sürekliliği esas alan bir partidir. Dolayısıyla, bu 3 sacayağıyla birlikte ülkemizi belli noktaya taşımaya hep birlikte çalışıyoruz.

Çağın trendleri bellidir sevgili arkadaşlar, şimdi AK PARTİ buna bir de kültür yönetimini koydu. Ben Bakanlığımıza, partimize ve gerçekten emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum. Zira, iletişim, bilişim, teknoloji, özgürlükler ve bir de AK PARTİ buna kültür yönetimini koydu. Sizi kutluyorum Bakanım, Bakanlığınızı kutluyorum hakikaten. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Zira, aslında yeryüzü adı konulmamış üçüncü dünya savaşını yapıyor. Bizim görece Orta Doğu’da hakikaten başarısız gibi gözüken, Suriye üzerindeki durumların nedenini söyleyeyim; tek kelimeyle söylüyorum sevgili arkadaşlar: Avrupa’nın, Amerika’nın ve dünyanın gerçekten de demokrasiden yoksun güçlerinin kendi değerleriyle savaşmasından kaynaklanıyor. Demokrasi ihraç etmeye çalışıyordunuz, ne oldu şimdi?

MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) – Size satmışlar!

İSMET UÇMA (Devamla) – Çok standartlı Avrupa, Amerika yaklaşımından kaynaklanan bir durumdur, inşallah onu da aşacağız.

Arkadaşlar, Firavunlar bir Musa doğmasın diye yeryüzünde bütün çocukları öldürebilirler ama hiç unutmamak gerekir, o çocukların kanından denizin boğmadığı bir Musa mutlaka yeryüzünü esenliğe kavuşturacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMET UÇMA (Devamla) – İşte biz hep birlikte, bu kadrolarımızla, muhalefetimizle işte bu sürece devam etmeye çalışıyoruz.

Son bir örneğimi vererek bitirmek istiyorum. Hazreti Peygamber Mekke ulularına şunu söylediğinde kıyamet kopmuştu. Anlamanız açısından, hep birlikte değerlendirmemiz açısından söylüyorum. Başkanım, özür dilerim. Mekke ulularına şunu söylüyordu: “Ey Mekke uluları, siyahi Bilal’le eşitsiniz.” İşte kıyamet orada kopmuştu arkadaşlar. “Yahu, nasıl eşit dersiniz! Ne istiyorsan verelim.” Ve bu davayı yürüten önder insan ne diyordu? “Sağ elime güneşi, sol elime ayı koysanız olmaz.” Evet, yeryüzünde herkes temel hak ve özgürlükler bakımından eşit olacak, eşit kalacak, eşit yaşayacak, hiç kimse ötekinden daha çok insan olmayacak.

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum Sayın Uçma.

İSMET UÇMA (Devamla) – HDP’li arkadaşlarıma da bir şey ifade etmek isterim…

BAŞKAN – Sayın Uçma, teşekkür ederim. Lütfen…

İSMET UÇMA (Devamla) – Sevgili arkadaşlar, kültürlerle ve bir arada yaşama tecrübesi konusunda sicili en temiz parti Adalet ve Kalkınma Partisidir. Bunu değerlendirmek lazım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Hepinizi saygı, sevgi ve muhabbetle selamlıyorum.

BAŞKAN – On üçüncü konuşmacı Gülşen Orhan, Van Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA GÜLŞEN ORHAN (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 yılı Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi üzerinde grubum adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Kültür ve Turizm Bakanlığı son on iki yıldır çok farklı bir anlayışla çalışmalarına devam ediyor, sürdürüyor. Tarihî eserlerimiz, yazılı kültürel eserlerimiz ve Türkiye’de yaşayan tüm kültürlere ait varlıklarımız bugün yavaş yavaş Türkiye ve dünya insanlığına sunulur hâle getirilmeye çalışılmaktadır.

Yapılan yeni müzelerle, yeni arkeolojik kazı alanlarıyla, kültür saraylarıyla, kültür merkezleriyle, restorasyonlarla, tanıtım organizasyonlarıyla, klasik yazılı kültürel eserlerin seri hâlde basımlarıyla, fuarlarla, sergilerle, ekonomik teşvik ve projelerle olağanüstü bir değişim içerisindeyiz şu an.

Değerli arkadaşlar, neredeyse bir asırdır dünya ülkeleri, dünya medeniyetleri, kültür varlıklarını, turizm değerlerini insanlığa bir miras hâline getirip gözler önüne sererken ve bu değerlerden de büyük prestij kazanırken aynı zamanda ekonomilerine de çok büyük katkılar sunar hâle getirmişlerdir. Ne yazık ki bizim ülkemizde, Anadolu’da muazzam bir medeniyet varken bu medeniyetin verileri ya toprak altında ya mahzenlerde ya depolarda ya da kaçakçıların yol transferlerinde heba olarak bugüne gelinmiş durumda. Öte taraftan, diğer kültürlere ait veriler bilinçli olarak yok sayıldı ve çürümeye ya da yok olmaya mahkûm bırakıldı. Bu, toplumumuz için bence çok büyük bir kayıp. Bir asrın sonunda bundan dolayıdır ki birbirini tanımayan, birbirinin kültürünü anlamayan, kavgalı bir topluma dönüştük ve bu sorunlarla da cebelleşir duruma geldik. Şimdi ise bu kaybı telafi etmek için hepimizin el birliğiyle çalışması gerekiyor.

Sürenin kısıtlı olması dolayısıyla son iki yıldaki çalışmalardan bahsetmem mümkün değil. Ondan Bakanımız ya da diğer arkadaşlarımız belki bahsettiler, Sayın Bakanımız bahsedecektir ama son on yılda seksen yılı katladığımızı bütün veriler göstermiş durumda.

Kültür Bakanlığımızın bunun yanında çok önemli, toplum için çok değerli olduğunu düşündüğüm ilkleri var, onları sizlerle paylaşmak istiyorum değerli arkadaşlarım. Bakanlığımız bugüne dek Türk kültürüne ait çok önemli yazılı eserleri, klasik eserleri basarak Türkiye’ye, Türk insanına, dünyaya değerli bir miras bıraktı, çok önemli işlere de imza attı. Ancak Türkiye’de sadece Türk kültürü bulunmuyor. Diğer bütün kültürler bu toprağın, bu memleketin, bu insanların değerleridir, hepimizin önemli değerleridir, bizler için değerli. Bu anlayışla hareket edilerek 2010 yılında Kürt kültürüne ait klasik eserlerin, 10 adet klasik Kürtçe eserin basımına Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla başlandı. Bazı eserlerin gerçek nüshalarına ulaşmak çok zor olmakla beraber, dünyanın dört bir yanından toplanmakla beraber üç büyük eserimiz bugüne kadar basıldı. Birincisi Ahmed-i Hani'nin Mem û Zîn’i, ikincisi Melaye Ciziri’nin Divan’ı üçüncüsü Feqîyê Teyran’ın Divan’ıdır. Diğer kalan eserlerde şu an çalışılmakta çok önemli yazar ve şairler tarafından. Bu büyük şahsiyetler, değerli arkadaşlar, Mevlâna, Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre, Türk insanı için neyse Kürtler için de odur. Demek ki Türkiye için de ortak değerlerdir ve hepimizin bunları tanıması ve özümsemesi gerekiyor ki birbirimizi anlayabilelim, kucaklayabilelim.

Bir diğer güzel çalışma, Yılmaz Güney’in klasik filmlerinin seri hâlinde basılmış olması. Bu açıdan da takdir ediyorum. Bunlar hep birer ilktir Kültür Bakanlığı açısından. Alevi kültürüne ait çok önemli 2 eser basılıyor: Maktel-i Hüseyn’i bastılar ve Fütüvvetnâme de çıktı seri şekilde.

Değerli arkadaşlar, buradan bir şeyi daha ifade etmek istiyorum. Van’da çok önemli bir müze bu sene açılıyor. Şu an tefrişatı gerçekleşiyor, dünyanın en büyük Urartu müzesi. 4 bin eserimizi barındıran müze 40 bin eseri barındırır hâline geldi.

Ben Türkiye için Sayın Bakanımızdan bir şey rica ediyorum. Anadolu Medeniyetleri Müzesi Türkiye için gerekli. Şu an çok kötü durumda. Ve gerçekten Türkiye’ye yakışır, dünyanın görebileceği çok önemli bir müze olacaktır. İnşallah buradan bize onun müjdesini vereceklerdir.

Bütçemizin hayırlı olmasını diler, yüce heyeti saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

On dördüncü konuşmacı Bedrettin Yıldırım, Bursa Milletvekili.

Buyurun Sayın Yıldırım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA BEDRETTİN YILDIRIM (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmelerine devam edilen bütçemizde Kültür Bakanlığı bütçesi üzerinde konuşacağım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, kültür en sade tanımıyla toplumların gelişim aşamalarını kapsayan maddi ve manevi değerler bütünüdür. Toplumların yöresel örf, âdet ve yaşam biçimleri bir mozaik gibi birleşerek millî kültürü oluşturmaktadır, bir devleti ayakta tutan en önemli unsur da o ülkenin millî kültürüdür. Kültür milleti, millet de devleti oluşturmaktadır.

Türkler Anadolu’ya geldiklerinde bin beş yüz yıllık çok sağlam bir devlet geleneğine sahiplerdi ve gıpta edilen bir düzen kuruldu; saray, medrese, han, hamam, yol, kervansaray, hastane, köprü, türbe, camiler inşa edildi. Bugün dahi gururla seyrettiğimiz muazzam bir bayındırlık hamlesi gerçekleştirildi. Bu hamleler gerçekleştirilirken daha önce de Anadolu’da varlığını sürdüren değerler muhafaza edildi, korundu.

Değerli milletvekilleri, Osmanlı Devleti meşruiyetini “dinü devlet, mülkü millet” ülküsünden almıştır. Osmanlının mührünü vurduğu bu kültür Türk toplumuna da daima miras kalmıştır. Bizler, sahip olduğumuz en önemli kültür mirasımızı da birlikte yaşama tecrübemizle devam ettireceğiz. Sahip olduğumuz tecrübeyle bu birlikteliğin bozulmasına bugüne kadar müsaade etmedik, bundan sonra da etmeyeceğiz.

Geçmişte bu topraklarda yapıldığı gibi, Körfez krizinden bugüne kadar, Orta Doğu’da emperyal güçlerin kültür hırsızlığı maalesef devam etmektedir. Suriye’de ve Irak’ta kütüphaneler boşaltılmakta, müzeler tahrip edilmekte, devlet arşivleri talan edilmektedir ve tarihsel bir hafıza âdeta silinmektedir. İşte tam bu sebeple, Türk kültür ve tarihini korumanın ve ona sahip çıkmanın tam da zamanıdır.

Ülkemizin turizm potansiyelinin temel bileşenlerini de sahip olduğumuz doğal, kültürel ve tarihî değerlerimiz oluşturmaktadır. Ülkemiz, Hükûmetimiz eliyle yürütülen çalışmaların da etkisiyle, 2014 yılında dünyada yaşanan ekonomik krizlere rağmen, hem turist sayısında hem turizm gelirlerinde de ciddi mesafeler almış, turizm gelirleri 35 milyar dolara yaklaşmış, turist sayısı da 30 milyonu bulmuştur.

Değerli milletvekilleri, 2014 yılı içerisinde üç yeni müzeyle birlikte, Bursa Mudanya Mütareke Evi Müzesi ve içinde bulunduğumuz 7 müzemiz yenilenerek ziyaretçilere açılmıştır. Bursa ve Cumalıkızık -Osmanlı İmparatorluğunun doğuşu- dünya miras listesine dâhil edilmiştir. Yine, Bursa İznik Nilüfer Hatun İmarethanesi bu yıl sonu itibarıyla bakımı yapılarak ziyaretçilerin hizmetine açılacaktır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Turizm Stratejisi Belgesi kapsamında, başta Bursa olmak üzere, kültür turizm potansiyeli yüksek olan ve geliştirilmesi öngörülen 15 ilimizde kültür-turizm marka kenti çalışması başlatılmıştır. Bunun ilk adımı da Bursa’da atılmıştır. Balkan ülkeleri tiyatro gruplarının özel birleşimiyle Erzurum, Diyarbakır ve Bursa Devlet Tiyatrolarıyla iş birliği yapılıp Balkan Tiyatro Festivali gerçekleştirilmiş ve bunun ilk adımı atılmıştır.

Gerek Hükûmetimiz gerek belediyelerimiz vasıtasıyla son yıllarda hem ülkemizde hem Bursa’mızda birçok tarihî ve kültürel değerler gün yüzüne çıkarılmış, bakımı yapılmış, onarılmış ve izleyenlerin hizmetine sunulmuştur.

Değerli milletvekillerimiz, bu duygularla 2015 yılı bütçesinin hem milletimize hem ülkemize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

On beşinci konuşmacı Mehmet Yüksel, Denizli Milletvekili.

Buyurun Sayın Yüksel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; ben de Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi, yüce heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Toplumda birlik, beraberlik ve barış kavramlarını hayata en gerçekçi ve en etkili şekilde yansıtan tiyatro sanatıdır. Toplumun ruhuna, dokusuna hassasiyetle eğilen ve besleyen en önemli kaynak tiyatrodur. Kültürün ülkemizin sosyoekonomik kalkınmasına ve bölgesel gelişmesine katkılarının artırılması yönünde Devlet Tiyatroları önemli bir görev üstlenmiş ve bu görevi yerine getirebilmek için repertuvarını büyük bir titizlikle hazırlayarak oyunlarını ülkemizin her bir köşesinde başarıyla sergilemektedir. Bir ülkede tiyatro sanatında kaydedilen gelişmeler ve gösterilen başarılar kamu bilincinin geliştiğine, düşünce gücünün ve özgürlüğün arttığına, toplumun ortak bir estetik düzeye ulaştığına işaret eder.

Devlet Tiyatroları, sanatsal yaratıcılığın en etkin şekilde topluma aktarıldığı tiyatro sahnelerinde 1949 yılından beri temsillerini sürdürmektedir. Devlet Tiyatroları 2000’li yılların başında 12 ilde 28 sahnede hizmet verirken, bugün 23 ilde 58 sahnede hizmet vermektedir. Yine, son günlerde Anadolu’da Gaziantep, Samsun, Zonguldak, Rize, Ordu, Çorum, Malatya, Elâzığ, Kahramanmaraş, Aydın ve Denizli illerinde de açılan sahneleriyle oyunlarını yurdun dört bir yanındaki seyircisiyle buluşturarak tiyatro sanatını daha geniş kitlelere ulaştırmıştır.

Devlet Tiyatroları, Türkiye’nin her noktasında olmanın önem ve gereğini yerine getirmek azim ve kararlığındadır. Bu amaçla, 2015 yılı içerisinde Devlet Tiyatroları ailesine yani mevcut 58 sahneye Hatay, Manisa, Kayseri, Çanakkale, Mardin ve Şanlıurfa illerimiz de katılacaktır.

En önemli amacı herkese temsil verebilecek her yerde ve her şartta tiyatro sanatını ulaştırmak olan Devlet Tiyatroları yurt genelinde yılda ortalama 6 bin temsil yapmakta ve yaklaşık 2 milyon seyirciye ulaşmaktadır. Repertuvar seçiminde de Türk yazarların eserlerine öncelik vererek yurdumuzun her köşesine düzenlediği 452 yurt içi turnesiyle 1.120 temsil gerçekleştirmiş, Türk tiyatrosunu dünyada tanıtmak amacıyla da yurt dışında 10 farklı ülkeye 22 turne düzenleyerek 31 temsil vermiştir.

Yine, sosyal sorumluluk projeleri içerisinde, amacı sadece perde açmak olmayan Devlet Tiyatrolarımızın bu kapsamda “Bütün Çocuklar Tiyatroya Projesi”yle daha önce hiç tiyatroya gitmemiş çocuklarımızın ücretsiz olarak tiyatro izlemeleri sağlanmış, 2’nci proje olan “Her Okul Bir Tiyatro Projesi”yle de öğretmenlerimize tiyatro sanatçılarımız tarafından eğitim verilerek, sanatçılarımız tarafından verilen bu eğitim sonrasında kendilerinin hazırlamış olduğu oyunlar ilköğretim öğrencilerimizce başarıyla sahnelenmiştir. Sokakta çalıştırılan çocukların okula dönmeleri amacıyla başlatılan “Çiçekleri Soldurmayalım Projesi”yle de sokak çocuklarının oyunlarda rol almaları sağlanarak sorumluluk bilincine, öz güven duygularının oluşmasına katkıda bulunulmuş ve onların topluma kazandırılması için önemli bir adım atılmıştır. Engelli çocuklara ve yetişkinlere yönelik tiyatro çalışmaları yapılarak bu oyunlar repertuvara alınmıştır.

Türkiye’de ilk kez görme engelli çocuklara yönelik okuma tiyatrosu da Devlet Tiyatroları bünyesinde gerçekleştirilmiştir. Devlet Tiyatroları mahkûmların sosyal ve kültürel gelişimine katkıda bulunmak, topluma kazandırılmalarını sağlamak amacıyla da onlarla birlikte tiyatro çalışmalarında bulunmuştur.

Bunların dışında, Türkçe Telif Eser Destek Projesi’nde de yerli yazarlarımıza destek 2015 yılında da yine devam edecek.

Devlet Tiyatrolarında da 2015 Ocak oyunlarında “Klasik Oyunlar Haftası”nda Molier oyunlarına yine Ankara Devlet Tiyatrolarında devam edilecektir.

Sayın Bakanım, şimdiye kadar pek çok turizm bakanımız göreve geldi, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğünde görev yapan pek çok arkadaşımız oldu, Devlet Opera ve Balesinde genel müdürlük görevi yapan arkadaşlarımız oldu, onlar mutlaka Türk sanat hayatına, Türk kültür hayatına, Türk turizmine önemli katkılarda bulunmuşlardır; onlara şükranlarımı ve teşekkürlerimi sunuyorum ama şu an atanan iki kişiye de, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğüne atanan Selman Ada Bey’e ve yine Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğüne atanan Abdullah Nejat Birecik Bey’e de yeni görevlerinde başarılar diliyorum.

2015 Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçemizin hayırlara vesile olmasını diliyorum, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Son konuşmacı, Mustafa Baloğlu, Konya Milletvekili.

Buyurun Sayın Baloğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA BALOĞLU (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yazma Eserler Başkanlığı 2015 yılı bütçesi üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yazma eserler, tıptan felsefeye, astronomiden matematiğe kadar her alanda ülkemiz topraklarında ve gönül coğrafyamızın her köşesinde üretilen, matbaanın yaygın olarak kullanılmaya başlanmasından önce elle yazılan ve elle çoğaltılan kitaplardır. Akıllara elçi, ilimlere hüccet, medeniyetlere senet olan bu eserler her sayfasında en az 10-12 sanatkârın hünerlerini sergilediği sanat harikalarıdır.

Tarih boyunca sosyal ve kültürel alanda yaşanan gelişmeler sanatsal çalışmaları da etkilemiş ve her devirde yeni bir sanat anlayışının doğmasına katkıda bulunmuştur.

Yazma eserler, her biri başlı başına bir sanat alanı olan ve dışından eşsiz bir ciltle başlayarak içinde minyatür, ebru, hat ve tezhip gibi kadim sanatlarımızın nadide örneklerine sahip olabilmektedir.

Diğer yandan, kültür tarihinin birinci elden ve millî kültür mirasımızın kaynaklarından olan el yazmaları ve nadir eserler, bilim adamlarının ve araştırmacıların çalışmalarına ışık tutan en önemli ve en değerli kültür varlıklarıdır.

Yazma eserler bugün ile gelecek arasında bağlantı kuran en değerli hazineler olup bir anlamda toplumların ve devletlerin hafızalarıdır. Bu değerli mirasın sahipleri olarak bizler, binlerce yıllık süreçten geçerek günümüze kadar gelmiş olan bu birikimi korumak, en işlevsel ve en güncel bir şekilde bizden sonraki kuşaklara aktarmak zorundayız.

İşte bu bilinçle hareket eden ve henüz dört yıl önce kurulan Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı yazma ve nadir basma eserlerimizin korunması, tanıtımı ve kütüphanelerimizin yönetimi bakımından üzerine düşen tarihî vazifeyi hakkıyla yerine getirme çabası içerisindedir. Türkiye genelinde 3 bölge müdürlüğüne bağlı olarak 27 kütüphanesiyle yaklaşık 300 bini aşan toplam matbu ve 500 bin adet eser en görünür bir şekilde bilim âleminin hizmetine sunulmuştur.

Başkanlığımız, kültür tarihinin birinci elden ve millî kültür mirasımızın kaynaklarından olan yazma eserlerin korunmasıyla ilgili olarak kurulduğu günden bugüne kadar birçok faaliyetlere imza atmıştır. Bu kapsamda Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi bünyesinde kurulan ve uhdesinde en son teknolojiyi barındıran RFID tabanlı yeni koleksiyon sistemi projesiyle Süleymaniye Kütüphanesi ile bağlı kütüphanelerde bulunan yaklaşık 200 bin eser yılların ihmaliyle maruz bırakıldıkları zor durumlardan kurtarılıp temizlenerek koruma altına alınmıştır. Süleymaniye Külliyesi içerisinde bulunan ve “Süleymaniye Doğumevi” olarak adlandırılan yapı tadilat ve tamiratla modern bir yapıya kavuşturulmuş, kitap restorasyonu, konservasyonu ve araştırmaları için gerekli teçhizatla donatılarak bir kitap şifahanesi hâlinde hizmet vermeye başlamıştır. Bu hastane, kendi kütüphanelerimizde bulunan eserlerin onarımının yanında dünyanın her yerinden Bakanlığa ulaşan ve restorasyona ihtiyacı olan yazma eserlerin de restore edildiği bir merkez konumundadır. İleri teknolojiyle uluslararası standartlarda hizmet veren şifahanemiz, aynı zamanda bir eğitim merkezi olup İslam yazmalarının onarımının, bakımının ve incelemelerinin yapıldığı uluslararası bir hüviyet kazanmıştır. Bugüne kadar TİKA’yla Mali ve Moritanya’daki yazmaların korunması konusunda ortak çalışılmış, İslam yazmaları konusunda yurt dışında çalışan uzman konservatörler ve uluslararası kuruluşlarla bağlantılar gerçekleştirilmiş ve eğitim çalışmaları da başlatılmıştır. Kütüphanelerdeki eserlerin durum tespit çalışmaları yapılarak 2014 yılı içerisinde 2.202 eser elden geçirilmiş, temizlenmiş ve koruma öncelikleri belirlenmiştir. Başkanlık, zamanla hasara uğramış, kâğıtları eskimiş, pörsümüş ve tahrifata uğramış el yazması eserleri restoratörler, yazma eser uzmanları, kimyager ve biyologlarla restore etme çalışmalarını sürdürmektedir.

Kütüphanelerde bulunan yazma eserlerin okuyucuyla buluşturulması, yerli ve yabancı uzmanların hizmetlerine sunulması, bilim sahasında çalışan insanların bu eserlere en kolay yoldan ulaşımının sağlanması Yazma Eserler Kurumu için temel hedeflerden birisi olarak belirlenmiştir.

Yine, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı çeviri ve yayın faaliyetlerine 2012 yılında başlamıştır. Gerek araştırmacılardan gelen başvuruların gerekse Başkanlığımız bünyesinde yapılan çalışmaların sonucunda bugüne kadar 7’si tıpkıbasım olmak üzere, dinî ilimler, bilim ve felsefe, edebiyat ve düşünce alanında toplam 45’e yakın eser yayımlanmıştır.

Başkanlığın, tarihî öneme sahip kütüphanelerin fiziki mekân şartlarının iyileştirilmesi ve bağımsız kütüphane binalarına kavuşturulması için çalışmalar devam etmektedir. Konya’da ise yeni bir yazma eserler kütüphanesi ve hat müzesi çalışmaları başlatılmış, 2015 yılı içerisinde Konya’da Mevlâna Hazretleri’nin türbesi alanı içerisinde çok modern bir yazma eserler bölge müdürlüğü ve kütüphanesi halkımızın hizmetine sunulacaktır.

Bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şahsı adına ve lehinde söz isteyen, Alev Dedegil, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Dedegil. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALEV DEDEGİL (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri: 2015 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın beşinci turunda İçişleri Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığının bütçeleri üzerinde şahsım adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekillerimiz, Hükûmetimiz birçok alanda olduğu gibi kamu yönetimi alanında yaptığı düzenlemelerle de vatandaş odaklı hizmeti ve bu anlayışı esas alarak milletimizi, milletimizin ihtiyaçlarını hizmetinin merkezine koymuştur. Özellikle İçişleri Bakanlığımızın 2015 mali yılı itibarıyla uygulamaya başlayacağı 2015-2019 dönemi Stratejik Planı yerinde ve daha kaliteli bir hizmet sunmak amacıyla toplumun ihtiyaçları esas alınarak hazırlanmıştır. Ve yine İçişleri Bakanlığımızın nüfus ve vatandaşlık hizmetlerinden mahallî idarelere kadar birçok alandaki yapısal düzenlemeleri arasında bana göre en ileri ve devrimci diye nitelendireceğimiz projeleri okunabilir e-Pasaport ve Türkiye Cumhuriyeti Kimlik Kartı Projesi’dir. Elektronik olarak okunabilen çipli, yeni pasaportlar yani okunabilir e-Pasaportlar bugüne kadar 15 milyonu aşkın vatandaşımızın adreslerine teslim edilmiştir. Ve yine biyometrik unsurlar içeren ve vatandaşımıza birçok konuda kolaylık sağlayacak olan Türkiye Cumhuriyeti kimlik kartının pilot uygulaması da tamamlanmış ve inşallah üç dört yıl içinde tüm vatandaşlarımızın kullanmasına hazır hâle gelmesi hedeflenmiştir.

Saygıdeğer milletvekillerimiz, bir diğer konu da kültür ve turizm faaliyetleridir. Hepimizin gayet iyi bildiği gibi ülkemiz tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, geniş kültür yelpazesine sahip önemli bir coğrafya üzerinde bulunmaktadır. Kültür ve Turizm Bakanlığımız, Anadolu coğrafyası üzerinde bulunan birçok medeniyetten izler taşıyan eserleri ve kültür varlıklarını korumak amacıyla kapsamlı bir faaliyet programı uygulamaktadır. Bakanlığımız, kültür mirasımızın korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması amacıyla 2014 yılında açılan 3 yeni müzeyle birlikte toplam 190 müzeyle çok önemli hizmetler vermektedir. Bunun yanı sıra, arkeolojik kazılara özel önem verilmiş ve Bakanlar Kuruluyla yapılan yerli kazı sayısı 2014 yılında 117’ye yükselmiştir. 2010 yılında kurulan Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı tarafından bugüne kadar yaklaşık 200 bin eser de koruma altına alınmıştır.

Bildiğimiz gibi, turizmden elde edilen gelir ülkemizin ekonomisi için de ayrıca çok önemli bir girdi olarak görülmektedir. 2002 yılında turizmde dünya sıralamasında 17’nci olan ülkemiz, hükûmetlerimizin doğru politikalarıyla 6’ncı sıraya kadar yükselmiş ve 2014 yılında da yerini korumuştur. Hepimizi memnun eden bir diğer konuda 2014 yılı Ekim ayı dönemi için ülkemizi ziyaret eden yabancı turist sayısının geçen yıla oranla yüzde 5,57 artmasıdır ve bundan elde edilen gelir de 26,6 milyar dolara ulaşmıştır. 2014 yılı itibarıyla 397 plajımız, Uluslararası Çevre ve Eğitim Vakfının belli kriterlere ulaşmış plaj ve marinalara verdiği mavi bayrak ödülüne sahiptir. Ülkemizin mavi bayrak uygulamasında dünyada 3’üncü sırada yer alması da çevreye duyarlı politikalarımızın bir sonucudur. Görüldüğü gibi, Kültür ve Turizm Bakanlığımızın gerçekleştirdiği faaliyetler ve yerinde politikalar neticesinde ülkemiz dünya için vazgeçilmez bir turizm merkezi olma özelliğini sürdürmektedir.

Saygıdeğer milletvekillerimiz, son olarak bahsetmek isterim ki demokratikleşmenin en önemli sonuçlarından bir tanesi ekonomik büyümedir. Hükûmetimizin uyguladığı programlar ve politik kararlılık sayesinde ekonomimiz hızla büyümekte ve küresel krizlere karşı giderek daha dayanıklı olmaktadır. Son süreçte, on iki yılda en hızlı büyüyen ülkeler arasında yer almamız da çok sevindirici bir gelişmedir. Hükûmetimizin, sürdürülebilir politikalar ve siyasi istikrarının da etkisiyle 2023 yılında dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi arasında olmayı öncelikli bir hedef olarak kabul etmesi de çok sevindiricidir. Ülkemizin her alanda büyümesi, gelişmesi, güçlenmesi için çok çalışan ve hak ve emek sahibi olan, tabii başta Sayın Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız ve bakanlarımız olmak üzere, değerli bürokratlarımıza ben çok teşekkür ediyorum.

2015 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyeti selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.32

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.40

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Fehmi KÜPÇÜ (Bolu), Muhammet Rıza YALÇINKAYA (Bartın)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 30’uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki beşinci tur görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi Hükûmet adına İçişleri Bakanı Sayın Efkan Ala hitap edeceklerdir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı ile bağlı kuruşları olan Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü ve Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının 2013 yılı kesin hesabı ile 2015 yılı bütçe tasarısının görüşülmesi için bir aradayız. Bu vesileyle heyetinizi şahsım ve Bakanlığım adına saygıyla selamlıyorum. Bakanlığımızın çalışmalarıyla ilgili olarak eleştiri ve önerileriyle katkıda bulunan değerli milletvekillerine şükranlarımı sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımız, iç güvenlik ve asayişi sağlamak; temel hak ve hürriyetleri korumak; suç işlenmesini önlemek ve suçluları takip edip yakalamak terörle, kaçakçılıkla ve organize suçlarla mücadele etmek; kara yollarında trafik düzenini sağlamak ve denetlemek; sınır, kıyı ve deniz yetki alanlarımızın muhafaza ve emniyetini sağlamak; mahallî idare hizmetlerinin verimli ve etkin bir biçimde yürütülmesi amacıyla standartlar oluşturmak; nüfus ve vatandaşlık hizmetlerini yürütmek; dernekler ve yardım toplamayla ilgili iş ve işlemleri yürütmek; düzenli ve düzensiz göçle ilgili iş ve işlemleri yürütmek ve buna benzer bazı diğer temel görev ve sorumlulukları üstlenmiştir. Bakanlığımız, kendisine tevdi edilen bu görevleri 6 ana hizmet birimi, 6 danışma ve denetim birimi, 7 yardımcı hizmet birimi, 5 bağlı kuruluşu, 81 il valiliği, 919 ilçe kaymakamlığı ve bunlara bağlı alt birimleri vasıtasıyla yürütmektedir. Bakanlığımız, bu sorumluluğu layıkıyla yerine getirmek için yurdumuzun dört bir tarafında teşkilatlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlık olarak görevli ve sorumlu olduğumuz alanlarda yaptığımız çalışmalar ve aldığımız sonuçlar hakkında sizleri bilgilendirmek arzusundayım. İç güvenlik hizmetleri, Bakanlığımızın bağlı kuruluşları olan Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı vasıtasıyla yürütülmektedir. Bugün itibarıyla Emniyet Genel Müdürlüğünde 270 bin, Jandarma Genel Komutanlığında 196 bin ve Sahil Güvenlik Komutanlığında 5.700 personel görev yapmaktadır. Ülkemizin alan olarak yüzde 93’ü jandarma görev ve sorumluluk bölgesindedir, yüzde 7’si ise polis görev ve sorumluluk bölgesindedir. Toplam nüfusun ise yüzde 86’sı polis bölgesinde, yüzde 14’ü ise jandarma bölgesinde yaşamaktadır. Ülkemizin toplam 8.484 kilometre uzunluğundaki kıyı şeridinin, kara sularımızın ve ülkemizin yüzölçümünün yaklaşık yarısı büyüklüğündeki 378 bin kilometrekare deniz yetki alanlarımızın güvenliği de Sahil Güvenlik Komutanlığımızca sağlanmaktadır. Güvenlik hizmetlerinin sunumunda suçun işlenmeden önlenmesini ve bunu sağlamak için caydırıcı tedbirler geliştirmeyi öncelikli politika olarak benimsedik ve çalışmalarımızı bu çerçevede yürütmekteyiz.

Bakanlığım döneminde güvenlik hizmetlerinin etkin olarak yerine getirilmesi amacıyla vatandaş odaklı hizmet anlayışı doğrultusunda teknolojik imkânlardan da istifade ederek hizmet kalitesini ön plana çıkaran çalışmalar yapmaya gayret ettik. Bu çerçevede, suçla mücadelede öncelikle önleyici tedbirlere ağırlık verilmiştir. Özellikle büyük şehirlerde yirmi dört saat esasına göre havadan devriye, keşif ve gözetleme faaliyetlerinin yaygınlaştırılmasına yönelik çalışmalar başlatılmıştır. Suçların soruşturulmasına ilişkin teknik ve idari kapasite geliştirilmiş, güvenlik teşkilatlarımız bünyesinde her türlü teknolojik imkâna ve uluslararası akrediteye sahip modern kriminal laboratuvarlar kurulmuştur. Suçla mücadelede önemli katkı sağlayan ve MOBESE olarak da bilinen Kent Güvenlik Yönetim Sistemi’nden azami oranda yararlanılmış, 81 ilimizin tamamında ve büyük ilçelerimizin önemli kısmında da bu altyapı kurulmuştur. Organize suç örgütlerine yönelik planlı operasyonlarla bu örgütlerin birçoğu etkisiz hâle getirilmiş ve bu sayede vatandaşımızın devlete olan güveni pekiştirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; suçla mücadeleyi etkin kılmanın, güvenli ve huzurlu bir ortam sağlamanın yolu güvenlik hizmetlerine toplumun katılımı ve desteğinden geçmektedir. Bu amaçla başlatılan Toplum Destekli Polislik Projesi 81 ilimizde başarıyla uygulanmaktadır. Toplumun huzurunu bozan, korku ve endişeye sebep olan asayiş suçlarıyla etkin bir şekilde mücadele etmek amacıyla 81 ilimizde kurulan güven timleri ve yıldırım ekiplerinin çalışmalarıyla önemli başarılar elde edilmiştir. Geleceğimizin teminatı olan gençlerimiz ve çocuklarımızın güvenli ve sağlıklı bir ortamda eğitim alması için Bakanlığımız ile Millî Eğitim Bakanlığı arasında imzalanan protokol çerçevesinde Güvenli Okul Güvenli Eğitim Projesi başarıyla uygulanmaktadır.

Organize suçlarla mücadeleyi sistematik ve etkin kılmak için Organize Suçlarla Mücadele Ulusal Strateji Belgesi doğrultusunda, 2013-2015 Organize Suçlarla Mücadele Eylem Planı çerçevesinde yaptığımız çalışmalarla, toplum güvenliğini olumsuz etkileyen ve kamu düzenini bozmaya yönelik pek çok suç girişimi yapılan operasyonlar sayesinde işlenmeden önlenmiştir.

Bakanlığımızca gençlerimizin ve çocuklarımızın uyuşturucu maddelerden uzak tutulması amacıyla uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadeleye özel bir önem ve öncelik verilmektedir. Başta gençlerimiz olmak üzere vatandaşlarımızı uyuşturucudan korumak amacıyla narkotik projesinin 2015 yılı içinde ülke geneline yaygınlaştırılması hedeflenmektedir.

Ülkemizi ekonomik ve sosyal olarak olumsuz etkileyen kaçakçılıkla etkin olarak mücadele etmek amacıyla Bakanlığımız ile Gümrük ve Ticaret Bakanlığı arasında Kaçakçılıkla Mücadele Alanında İşbirliği Protokolü imzalanmış olup protokol başarılı bir şekilde uygulanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son yıllarda önemi gittikçe artan göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti suçlarıyla mücadelede uluslararası alanda faaliyet gösteren suç organizasyonlarının irtibatlarının ortaya çıkarılması amacıyla uluslararası iş birliği çalışmalarına ağırlık verilmektedir. Ülkemiz Avrupa göç yolları üzerinde bulunması nedeniyle jeopolitik açıdan son derece hassas bir konumdadır. Aynı zamanda, ülkemiz her geçen gün yenisi eklenen iç karışıklıklar ve siyasi çalkantıların yaşandığı bir bölgenin merkezi konumunda bulunmaktadır. Türkiye bu hassas konumu sebebiyle yasa dışı transit göç hareketlerine maruz kalmaktadır. Ayrıca, ülkemiz artan refah seviyesi nedeniyle hedef ülke olarak da yasa dışı göç hareketlerinden etkilenmektedir. Ülkemiz, yasa dışı göçe karşı ulusal düzeyde etkin tedbirler alarak bu konudaki kesin tavrını ortaya koymuştur. Ülkemizde ikamet izin belgesi almış 404.900 yabancı bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; trafik kazalarındaki kayıplarımızı asgariye indirmek ve kademeli olarak ortadan kaldırmak amacıyla 2011-2020 yılları arasında trafik kazalarında meydana gelen ölümleri yüzde 50 oranında azaltmayı hedefleyen Karayolu Trafik Güvenliği Stratejisi ve Eylem Planı doğrultusunda Trafik Güvenliği Platformu kurulmuştur. Bu bağlamda, ülke genelinde trafik güvenliği alanında faaliyet gösteren tüm oluşumların çatısı olması planlanan Trafik Güvenliği Platformuyla başta kamu kurum ve kuruluşları olmak üzere, sivil toplum örgütleri, üniversiteler, iş dünyası ve medyayla birlikte, toplumu oluşturan her kesimden kurum ve kişilerin desteğinin sağlanması amaçlanmaktadır. Yapılan araştırmalarda, kazalarda meydana gelen ölümlerin emniyet kemeri kullanılması durumunda yüzde 50, hız limitlerine uyulması hâlinde ise yüzde 35-40 oranında azaldığı tespit edilmiştir. Trafik kontrol ve denetimlerinde, öncelikle kazaların önlenerek vatandaşlarımızın can ve mal kaybının asgariye indirilmesi hedeflenmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımca güvenlik personelinin nitelik ve nicelik olarak geliştirilmesine büyük önem verilmektedir. AK PARTİ iktidarı olarak ilk kez, üniversite mezunu gençlerimize polis olmanın yolunu açtık, 2002 yılında yüzde 21 olan yüksekokul ve fakülte mezunu polis oranını bugün itibarıyla yüzde 90’ın üzerine ulaştırdık. Polis Akademisi, değişen şartlara uyum sağlamak amacıyla, demokrasi standartları yüksek ülkelerdeki polis eğitimleri de dikkate alınarak yeniden yapılanma sürecinden geçirilecektir. Sivil, demokratik değerleri içselleştirmiş ve insan haklarına saygılı polis memurları ve amirleri yetiştirmek için, daha da fazlasını gerçekleştirmek için bu reform sürecini önemsiyoruz. Jandarma Genel Komutanlığı personel yapısının uzmanlaştırılması çalışmaları ise devam etmektedir. Bugün itibarıyla Jandarma Genel Komutanlığı personelinin yüzde 35’i profesyonel görevlilerden oluşmaktadır. 2015 ve sonrasında uzman personel alımına devam edilerek profesyonelleşme oranı yükseltilecektir.

Hükûmet olarak temel insan hakları ve özgürlüklerinin korunmasına büyük önem veriyoruz. Bu kapsamda, son on iki yılda çok önemli yasal düzenlemeleri hayata geçirdik. Suç ve suçluyla mücadelede insan hakları ihlallerine konu olan uygulamaların üzerine şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra da büyük bir kararlılıkla gidilecektir. İnsan hakları ihlali iddialarına konu olan görevliler hakkında gerekli adli ve idari işlemler hiçbir müsamahaya yer vermeyecek şekilde yürütülmektedir. Bu çerçevede, Bakanlığım bünyesindeki Mülkiye Teftiş Kurulu Başkanlığına bağlı İnsan Hakları İhlalleri İnceleme Bürosuna intikal eden insan hakkı ihlali iddiaları bu konuda kurs görmüş, eğitim almış mülkiye müfettişleri marifetiyle incelenmektedir. Bakanlığımız tarafından hazırlanan güvenlik personeliyle ilgili şikâyetlerin daha etkili soruşturulması ve izlenmesi için genel kolluk gözetimi komisyonu kurulmasına ilişkin kanun tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilgili komisyonlarında görüşülmüş ve Genel Kurul gündemine getirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmet olarak güvenlik hizmetlerinin vatandaşlarımıza daha etkin bir şekilde sunulması amacıyla iç güvenlik birimlerimizin her türlü bina, araç gereç ve diğer ihtiyaçlarının zamanında karşılanmasına özel önem veriyoruz. Bakanlık olarak, işlenen suçların hızlı bir şekilde aydınlatılması amacıyla modern, bilimsel metot ve teknikler kullanılarak delilden sanığa ulaşılması, üzerinde hassasiyetle durduğumuz bir husustur. Bu itibarla, güvenlik birimlerimizin en yeni teknolojilerden azami derecede istifade etmelerine özel önem vermekteyiz. Suç işlenmesinin önlenmesi ve işlenen suçların faillerinin yakalanması konusunda büyük yararını gördüğümüz MOBESE sistemini ülkemizin her yanında yaygınlaştırdık.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; terörizm ülkemizin yıllardır mücadele ettiği en önemli güvenlik sorunlarının başında gelmektedir. Terörizm sorununu ortadan kaldırmaya yönelik etkin mücadele yöntemleri üzerinde çalışmakta olan Hükûmetimiz, bu alanda üst düzeyde bir koordinasyon ve iş birliği ihtiyacının karşılanması amacıyla strateji ve politikalar geliştirmektedir. 2002 yılından itibaren kararlı bir şekilde uygulanan demokratikleşme adımlarının bir devamı olarak daha güçlü, demokratik, özgür ve huzurlu bir Türkiye için çözüm süreci hayata geçirilmiştir. Ülkemizin on iki yıllık demokratikleşme birikimi üzerine inşa edilen çözüm sürecinin nihai hedefi terörün tamamen sona erdirilmesi, toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesi ve Türkiye’nin ileri demokrasi hedefine ulaşmasıdır. Ülkemizdeki huzur ve güven ortamını sürdürmek, terörle mücadeleye ilişkin politika ve stratejiler geliştirmek ve bu konuda ilgili kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak Hükûmetimiz döneminde kurulan Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığına tevdi edilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlık olarak şehit ailelerimiz ve gazilerimizin her türlü sorunlarıyla yakından ilgilenmekteyiz. Şehit ve malul yakınları ile çalışabilecek durumdaki malullerin işe yerleştirilme işlemleri 1996-2014 yılları arasında Bakanlığımız Personel Genel Müdürlüğü koordinasyonunda gerçekleştirilmiştir. Bu süre içerisinde toplam 16.502 hak sahibi kamu kurum ve kuruluşlarına yerleştirilmiştir. Terörle Mücadele Kanunu gereğince Bakanlığımızca yürütülen şehit ve malul yakınları ile çalışabilecek durumdaki malullerin işe yerleştirilme iş ve işlemleri Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına devredilmiştir.

Köy korucuları dâhil Bakanlığımız mensuplarından terörle mücadelede şehit olanların yakınları ile yaralananlara tazminat ödenmektedir. Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun gereğince, 2013 yılında 2 milyon 259 bin TL, 2014 yılında da -kasım ayı sonu itibarıyla- 2 milyon 696 bin TL nakdi tazminat ödemesi yapılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeni Büyükşehir Yasası çerçevesinde Türkiye’de 51 il özel idaresi, 1.396 belediye, 18.335 köy bulunmaktadır. 1.396 belediyenin 30’u büyükşehir belediyesi, 51’i il belediyesi, 519’u büyükşehir ilçe belediyesi, 400’ü ilçe belediyesi, 396’sı belde belediyesidir. 30 Mart 2014 mahallî idareler seçimleri sonucunda ülkemizdeki nüfusun yüzde 93’ü belediye sınırları içerisinde, yüzde 7’si belediye sınırları dışında yaşamaktadır. Belediye nüfusunun yüzde 83’ü büyükşehirlerde, yüzde 13’ü ise il, ilçe ve belde belediyeleri sınırları içerisinde yaşamaktadır.

AK PARTİ iktidarıyla birlikte Türkiye’de mahallî idarelere yönelik önemli reformlar gerçekleştirilmiştir, gerçekleştirilecektir aynı zamanda. Yaptığımız bu çalışmalarla belediyeler ve il özel idarelerinin yetki alanları genişletilmiş, gelirleri artırılmış, vesayet denetiminin kapsamı asgariye indirilmiştir. Yerel yönetimlerin kaynaklarının artırılması Hükûmetimiz tarafından sürekli bir hedef olarak görülmüş ve bu konuda çıkardığımız kanunlarla yerel yönetimlerin mali kapasiteleri önemli oranda artırılmıştır. Yine, bu reformlarla mahallî idarelerde personel istihdamı kolaylaştırılmış, nitelikli personel çalıştırılmasına imkân verilmiş ve yerel yönetimlerimizin etkili hizmet sunumunu esas alan bir teşkilat yapısına kavuşması sağlanmıştır.

Cumhuriyet tarihimizin en kapsamlı ve en önemli kırsal kalkınma projelerinden biri olan KÖYDES Projesi kapsamında 2005-2014 yılları arasında valilik ve kaymakamlıklara 9 milyar 74 milyon Türk lirası ödenek gönderilmiştir.

KÖYDES Projesi kapsamında yapılan çalışmalarla, köy yollarında 107.152 kilometre asfalt yol, 79.747 kilometre stabilize yol, 40.705 kilometre onarım, 16 milyon 760 bin metrekare parke taşı, 1.309 adet köprü tamamlanmıştır. Yine, KÖYDES Projesi kapsamında, içme suyu bulunmayan veya yetersiz olan 52.178 köye ve bağlısına su götürülmüş ve şebekeleri yenilenmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vatandaşımıza yönelik temel hizmetlerden biri de nüfus ve vatandaşlık işlemleridir. Bakanlığımızın son yıllarda yaptığı çalışmalarla bu hizmetlerde önemli değişim ve dönüşümler gerçekleştirilmiştir. Nüfus ve vatandaşlık hizmetlerinde bürokrasiyi azaltıcı tedbirler uygulamaya konulmuş ve iş süreçleri hızlandırılarak vatandaş memnuniyeti artırılmıştır. Bu kapsamda nüfus ve vatandaşlık hizmetleri alanında hayata geçirilen MERNİS Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, Kimlik Paylaşımı Sistemi, Adres Kayıt Sistemi ve Mekânsal Adres Kayıt Sistemi uygulamaları başarıyla yürütülmektedir. MERNİS (Merkezî Nüfus İdaresi Sistemi) sayesinde nüfus kayıtlarının elektronik ortamda ve merkezî bir yapıda gerçekleştirilmesine ve tutulmasına imkân sağlanmıştır.

Bakanlığımızca kamu hizmetlerinin daha az maliyetle daha etkin olarak ve vatandaşlarımızın günlük hayatlarını kolaylaştırıcı bir şekilde sunulması amacıyla uygulanan projelerden birisi de 112 Acil Çağrı Merkezleri Projesi’dir. Ülkemizde farklı acil çağrı durumları için -yangın, sağlık, güvenlik, asayiş- hâlihazırda farklı hizmet numaraları kullanılmakta, acil durum çağrısı yapma ihtiyacı hâlindeki vatandaşlarımız birden çok numarayı bilmek zorunda kalmaktadır. Bu durum olaylara müdahaleyi geciktirmekte, zaman ve kaynak israfına yol açmaktadır. Bu sakıncayı gidermek ve birden fazla olan acil çağrı numaralarının tek numara altında toplanması amacıyla Bakanlığımız koordinesinde 112 Acil Çağrı Merkezleri Projesi yürütülmektedir. Proje kapsamında 12 ilimizde çağrı merkezleri faaliyete geçirilmiştir. 2014 yılı sonuna kadar 13 ilimizde, sonrasında da diğer illerimizde merkezlerin faaliyete geçirilmesi için çalışmalarımız devam etmektedir.

Bakanlık olarak, sivil toplum örgütlerine büyük önem veriyor ve onları destekliyoruz. Sivil toplum kuruluşları, sivil toplumun, katılımcılığın, çoğulculuk ve demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Aralık 2014 tarihi itibarıyla ülkemizde toplam aktif dernek sayısı 104.289’dur. Dernekler Bilgi Sistemi Projesi, derneklerle ilgili yürütülmekte olan önemli çalışmalarımızdandır. Projeyle, on-line dernek kuruluşu başta olmak üzere her türlü dernek iş ve işlemlerinin elektronik ortamda yapılabilmesine imkân sağlanacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımızın 2014 yılı içerisinde yapmış olduğu ve önümüzdeki yıllarda yapacağı çalışmaları özet olarak aktarmaya çalıştım. Toplumsal alanın hemen her aşamasında vatandaşlarımıza yönelik hizmetler gerçekleştiren Bakanlığımıza şüphesiz önemli görev ve sorumluluklar düşmektedir. Bu görev ve sorumlulukların layıkıyla yerine getirilebilmesi yürütülecek faaliyetlerin finansman giderlerinin genel bütçe çerçevesinde karşılanmasıyla mümkündür.

Son olarak, İçişleri Bakanlığı ve bağlı kuruluşları için 2015 Yılı Bütçe Tasarısı’nda öngörülen rakamlar hakkında bilgi vermek istiyorum. 2015 Yılı Merkezi Yönetimi Bütçe Kanunu Tasarısı’nda Bakanlığımıza 3 milyar 898 milyon 467 bin Türk lirası ödenek ayrılmıştır. 2014 yılında Bakanlığımıza tahsis edilen ödeneğe göre yüzde 9,79 artış söz konusudur. Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığımızın bütçesi bir önceki yıla göre yüzde 5,9 artışla 22 milyon 183 bin Türk lirası, Emniyet Genel Müdürlüğümüzün bütçesi bir önceki yıla göre yüzde 6,44 artışla 17 milyar 623 milyon 719 bin Türk lirası, Jandarma Genel Komutanlığımızın bütçesi bir önceki yıla göre yüzde 5,4 artışla 6 milyar 489 milyon 530 bin Türk lirası, Sahil Güvenlik Komutanlığımızın bütçesi ise bir önceki yıla göre yüzde 11,87 artışla 506 milyon 226 bin Türk lirası olarak belirlenmiştir. Göç İdaresi Genel Müdürlüğümüzün bütçesi ise bir önceki yıla göre yüzde 43,19 artışla 179 milyon 890 bin TL olarak öngörülmüştür.

Saygıdeğer heyetimizin tasvipleri olduğu takdirde bütçemizle tahsis edilecek olan kaynakların Bakanlığımızın görev alanında bulunan hizmetleri yerine getirirken etkin, verimli ve hizmete en uygun biçimde kullanılması yönünde her türlü gayret gösterilecektir.

Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekilleri; teşekkür etmeden önce, bazı değerli milletvekillerimizin sorduğu, konuşmalarında dile getirdikleri konulara ilişkin spesifik rakamlar arz edeceğim.

Emniyet teşkilatında atama ve yer değiştirmelere ilişkin bazı rakamlar dile getirildi.

Değerli arkadaşlar, şu zannediyorum durumu ortaya koyar: 2011 yılında yer değiştirme 47.234, 2012’de 49.393, 2013’te 47.462, 2014’te 49.742. Toplamda 2011 yılında yani bütün atamalar 63.419, 2012’de 61.129, 2013’te 58.495, 2014’te 61.032. Yani, aslında rutin bir seyir izlenmiştir. Tabii, elbette bazı problemlerden dolayı yapılan atamalar var, bu yüzdeleri etkileyecek oranda değildir.

Değerli arkadaşlar, polisimizin özlük haklarıyla ilgili olarak AK PARTİ hükûmetleri döneminde çok ciddi çalışmalar olmuştur. 2002 yılında yeni göreve başlayan bir polis memuru 665 Türk lirası alırken 2014 yılında yüzde 300 artışla 2.659 lira almaktadır.

Kaçak sigarayla ilgili, tabii, her zaman çok ciddi mücadeleler yürütülüyor ama 2014 yılında da 3 milyon 164 bin paket kaçak sigara ele geçirilmiştir. Bu konuda da… Bunun değeri 1 milyar 221 milyondur.

Değerli arkadaşlar, bu mücadele, sürekli kontrolümüz altında, etkin bir biçimde yürütülüyor. Ama, yüzde 100 başarı sağlamak hedefimiz olmalı fakat tabii ki elde edilen başarıları da burada vurgulamalıyız.

Ülkemizde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA - Değerli milletvekillerimiz…

Sayın Başkan, beş dakika var mı? Yoksa…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Bitti Sayın Bakan ancak Zeybekci süresinden verirse…

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA – Peki.

O zaman, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım ve Bakanlığım adına gerçekten yürekten teşekkür ediyorum. 2015 yılının ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Şimdi, yine, Hükûmet adına ikinci konuşmacı Ekonomi Bakanı Sayın Nihat Zeybekci.

Buyurun Sayın Bakan, süreniz yirmi beş dakikadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 2015 yılı Ekonomi Bakanlığı bütçe görüşmeleri vesilesiyle yüce Meclisi, gazi milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Günlerden beri süren bütçe maratonu sırasında gördüğümüz şudur ki her şey dönüp dolaşıp en sonunda ekonomiye geliyor. Her şeyin vardığı, bütün bakanlıklarımızın bütçeleri, bütün konularımız, eğitimden adalete, çevreden şehirciliğe, iç işlerinden turizme, maliyeden hazineye her şey, toplam anlamında baktığımız zaman, ekonomi altında toplanıyor. Dünyaya baktığımız zaman da her şey ekonomi altında toplanıyor ve ticaret etrafında toplanıyor.

Soğuk Savaş döneminde dünyaya bakacak olursak dünyanın sınırları ideolojik anlamda sınırlara bölünüyordu, gruplar vardı; NATO gibi, Doğu Bloku gibi, Bağlantısızlar gibi, Karayip ülkeleri gibi, Afrika Birliği gibi, İslam İşbirliği Teşkilatı gibi ama son on yıla baktığımız zaman da dünyada her şey yeniden yazılıyor. Artık ideolojik ayrımlar bitti. Dünyadaki bütün ayrımların tabanında ekonomik tabanlar, ticari öncelikler… Dünya ekonomik ve ticari anlamda yeniden dizayn ediliyor. Son dört beş yıllık döneme baktığınız zaman, bu yoğunlaşarak devam ediyor. Amerika ile Avrupa Birliği, ticari bir ortaklık değil, tam anlamıyla bir ticari entegrasyon çerçevesinde bir araya geliyor. Bugün, ABD ile Avrupa Birliğinin “TTIP” dediğimiz “Transatlantik Yatırım ve Ticaret Ortaklığı” adı altında bir araya gelmeleri hâlinde dünya ekonomisinin yüzde 50’si, dünya ticaretinin de üçte 1’i bu grup altında bir araya geliyor. Aynı Amerika doğuya geçerek Japonya, Kore, Yeni Zelanda ve Avustralya’ya kadar 16 ayrı ülkeyle “TPP” dediğimiz Trans Pasifik Ortaklığı adı altında başka bir ekonomik gruplanmaya gidiyor. Yakınımıza gelecek olursak da kuzeyimizde Rusya’nın, eski Sovyetler Birliği coğrafyasında Avrasya Gümrük Birliği adı altında yeni bir birlik kurmaya çalıştığını görüyoruz. Rusya, Belarus, Kazakistan, Kırgızistan, Ermenistan ve Azerbaycan’ın birlikte olması hâlinde, bu süreç hızlanarak devam ediyor. Körfez İşbirliği Teşkilatı, Afrika Birliği, Karayip ülkeleri, Güney Amerika gibi birlikler aldı başını gidiyor.

Türkiye bu dönemde, son on yılda, son on iki yılda artık başka bir şekilde dizayn edilen bu dünyada hak ettiği yeri almakla ilgili de çok aktif roller üstleniyor. Bir zamanlar Türkiye’de, 1950-1960 aralığında yaşanan o kalkınma ve millî iradeden kaynaklanan alınan güçle kalkınma, 1960 ihtilaliyle bloklanan ve sonra da tepki olarak tabii ki millî iradeyle yeniden yakalanan bir düzen ve 1980 darbesi ve ardından rahmetli Özal’la başlayan ihracata dayalı kalkınma dönemi.

Türkiye yeni bir şeyi keşfediyor yani 1980 yılında Türkiye, toplam dış ticaret hacmi 5 milyar dolar bile olmayan Türkiye, Avrupa Birliğiyle süreci henüz daha hayal bile edemeyen bir Türkiye “NATO üyesi, müttefiki” gibi başka şeylerin etrafında dolanarak kendi çerçevesi içinde daralan ve kendi içindeki o dünyada yeni ufuklara doğru zorlanan, rekabeti bilmeyen, yerli üretilen ürünlerin etrafında kendi millî üretiminin dünyadaki değerini tam anlamıyla bilmeyen bir kutuptaydı; 1980’lerin başında, tek kutuplu ekonomik zihniyetin tüm özelliklerini de üzerinde taşıyan bir Türkiye idi, kendi küçücük dünyasında kopardığı fırtına ve dalgalarla uğraşmaktaydı. Bugünkü neslin anlamakta çok zorlandığı günler yaşadık o dönemde. “Böyle şey de olur mu?” diye anlamadıkları, Türkiye’nin 70 sente muhtaç olduğu utançları yaşadığı On yılda bir yapılan darbelerle faşist ve uygulanan ekonomik rejimlerle de komünist bir yapıya sahip olan bir Türkiye’ydi. Bütün bunlardan sonra Türkiye, ilk kez, rahmetli Özal’la dünyayla, ticaretle, ihracatla, rekabetle ve ihracata dayalı büyüme mantığıyla ilk defa karşılaştı ve rahmetli Özal Türkiye’yi aldı, Anadolu’nun o kavruk tüccarlarını, Anadolu’nun esnafını, sanayicisini uçağına doldurarak dünyayla ilk defa tanıştırdı. Türkiye ilk defa, kullanılmayan kaynakları iş gücünü, akıl gücünü ve Anadolu’nun kaynaklarını, yer altı kaynaklarını, yer üstü kaynaklarını dünyaya satarak dünyada, hesabını kimseye vermediği, faiz ödemediği, kendisine hiçbir şartın koşulmadığı ihracat gelirleriyle, ilk defa ihracata dayalı büyüme yani millî büyüme, millî kalkınmayla tanıştı.

Tabii, Özal’ın dönemindeki bu, Türkiye’nin yeni dünyayla tanışması 1990’lar ve 2002’nin sonuna kadar farklı bir yere geçti tekrar. Türkiye yeniden, maalesef, siyasi kısır çekişmelerin içine girdi: “Onlar ne verirse 5 fazlası benden.” Türkiye'deki vatandaşlarımızın 35-38 yaşında emekli edilmesi gibi popülariteler, ihracata dayalı millî büyümeyi anlamaktan âciz, ihracatın enflasyonu artırdığını iddia eden başbakanlar, tabanda asla birleşmeyecek ama tavanda siyaseten birleştirmeye çabalayan siyasi mühendisler, havada uçuşan Anayasa kitapçıkları, yüzde 150, yüzde 300, yüzde 7 bin faizleri gören Türkiye, rahmetli Sabancı’nın “Bir gecede varlığımızın yarısını kaybettik.” feryatları, iki günde, bugün karşılığı yaklaşık olarak 200 milyar dolara varan bankaların yerle bir edilerek milletin sırtına bu yükün yüklenmesi, IMF’yle imzalanan bilmem kaçıncı anlaşma ve her biri onur kırıcı yaklaşık olarak 48 ana başlık, 38 alt başlıkla IMF’ye taahhütname anlamında gönderilen niyet mektupları ki bu niyet mektuplarının içinde Bakanlar Kurulu kararına da bağlanmış olan Türkiye'de Halk Bankası ve Ziraat Bankasının -ki her birinin o günün parasıyla 20 şer katrilyon görev zararı vardı- derhâl kapatılması veya rehabilite edilmesi, Vakıflar Bankasının da satılması, satılamıyorsa kapatılması.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bugünkü batık kredilerin miktarını söyler misin?

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla) – Başbakan ve Başbakana yardımcılarıyla bunlar imzalanmış ve gönderilmişti.

Değerli dostlar, Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; acaba, o gün yani 2002 yılında…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – 2006’da IMF’yle kim anlaşma yaptı?

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Kaç tane banka sattınız Sayın Bakan?

KAMER GENÇ (Tunceli) – 40 milyar batık kredi var.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla) – …Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin taahhüt ettiği gibi Halk Bankası ve Ziraat Bankası kapatılsaydı, Vakıflar Bankası satılsaydı, bugünün ekonomi dünyasında, şu andaki finans piyasalarında bu bankalar devletin elinde rehabilite edici yani piyasayı düzenleyici şekilde olmasıydı, Türkiye'de piyasalar nasıl olurdu? Faiz oraları nerede olurdu? Bunu hayal etmek dâhi istemiyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Halk Bankasının yarısını özelleştirdiniz.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 2002’de bu millet ve bu ülkenin ekonomisi tam anlamıyla diz çöktürülmüş, kapitülasyonlarla son darbe vurulmak istenirken bu ülke 3 Kasım 2002 seçimlerine götürüldü, daha doğrusu götürülmek zorunda kalındı ve 3 Kasım 2002’de bu millet dedi ki: “Yeter söz de, karar da milletindir.” 3 Kasım 2002’de, AK PARTİ’nin Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan -henüz Başbakan bile değilken- dünyanın tüm siyasi, politik ve ekonomik noktalarına ve hedeflerine bir tur başlattı, hemen hemen her yeri ziyaret etti, yanında iş dünyası temsilcileri de vardı ve oralara şu mesajı verdi. O diz çöktürülüp de son darbe vurulmak üzere olan Türk ekonomisinin ve Türkiye'nin yeni dünyada, yeni ekonomi düzeninde, yeni siyasi ve politik düzende var olduğunu ve var olacağını anlatmak üzere 3 Kasım seçimlerinin hemen arkasından yollara düştü.

AK PARTİ iktidarıyla Türkiye, Özal sonrası dönemde kesintiye uğrayan reformları ve dışa açılma sürecini bu sefer bütün dünyayı kapsayıcı şekilde yeniden başlattı. İhracata dayalı büyüme yeni bir anlayışla yakın coğrafya ve kültür coğrafyası temellerine dayanarak yeniden başlatıldı. 1992 yılında 160 milyar dolar, 2002 yılında 230 milyar dolar olan ve 2013 sonu itibarıyla 820 milyar dolar olan millî gelirimiz; 1993-2002 yılları arasında dönemin yüzde 2,9 büyüyen ekonomisi, 2003-2013 yılı arasında yüzde 5 ortalamayla büyüdü. Şu an itibarıyla, Türkiye, son yirmi çeyrekte yüzde 5,8 büyümeyi yakalayan dünyada ender ülkelerden bir tanesi.

Ama, burada, ben şunun altını çizerek bir konuyu sizlerin dikkatine arz etmek istiyorum: Türkiye, ilk defa ekonomi teorisyenlerinin anlattığı gibi, ihracata dayalı büyümenin gerçekleşmesiyle ilgili çok önemli şeyler yapmaya başladı. Yani, Türkiye, büyürken ihracatını artırarak yatırım ve ara mal ithalatını azaltmadan cari açığını daraltabileceğini gösterdi. Cari açık, geçen seneye göre bu sene yüzde 37 oranında daraldı. Bütün dünya ekonomi çevreleri “Türkiye, 2014 yılında, yıl sonu itibarıyla cari açığını yüzde 6,4 oranında -millî gelire oranını- yakalasaydı, başarı.” demişlerdi 2013 yılında.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) – Büyüme hızı yavaşladı Sayın Bakan, ondan cari açık…

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla) - Ona da geleceğim, büyüme hızına da geleceğim.

Şimdi, Türkiye için yüzde 6,4 başarı olarak görülürken; 2014 sonu itibarıyla, Türkiye büyürken, ihracatını artırırken, yatırım ve ara mal ithalatını azaltmadan cari açığını daraltmayı başardı yani yüzde 5’e ulaşacaktır bu yıl sonu itibarıyla. Herkes bilir bunları da tabii ki... (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Şöyle oldu: Yani, ithalat azaltmadan derken, bakın, 19,3 milyar dolar cari açık daralmasının yaklaşık olarak 12,5 milyar dolarını Türkiye net ihracat artışıyla gerçekleştirdi ve 6 milyar doların üzerindeki bir kısmını yatırım ve ara malı ithalatını azaltmadan gereksiz ithalatındaki almış olduğu tedbirlerle Türkiye bunu gerçekleştirdi. Türkiye büyümeyi 2014 sonu itibarıyla yüzde 3’ün yani yüzde 3,3 veya yüzde 3,4 civarında gerçekleştirecektir çünkü Türkiye son çeyrekte iç piyasanın da verdiği destekle inşallah büyümesini istediği yere getirecektir. Bugüne kadar son üç çeyrekte ihracatın büyümeye katkısı yani 2,8’lik büyümeye katkısı, yüzde 2,6’sı net ihracat artışından geliyor. Bu bir millî büyümenin habercisidir.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Türkiye için şu andaki 2,9 büyümeyi yani yıl sonu itibarıyla yüzde 3,3 büyümeyi, evet, biz düşük buluyoruz. Türkiye yüzde 5’in altında bir büyümeyi asla kabul etmemeli. Türkiye yüzde 5’in altında büyüyemez çünkü Türkiye’nin istihdamla ilgili, işsizlikle ilgili problemleri diğer gelişmiş ülkeler gibi değildir. Bakın, 2009 yılında Türkiye’nin iş gücüne katılım oranı yüzde 44’ler seviyesindeyken bugün, nüfusumuzun iş gücüne katılım oranı yüzde 51’in üzerindedir. Buna rağmen, dünya ekonomik krizle yerle bir olurken 2008 krizinden sonra Avrupa Birliği üyesi ülkelerde toplam istihdam sayıları 6 milyon aşağıya giderken Türkiye, 7 milyon vatandaşını yeni iş sahibi yaparak, istihdam sayısını yüzde 35 oranında artırarak dünyada 1’inci oldu. Tabii, buda yetmiyor, buna rağmen işsizlik oranımız yüzde 10,1 geldi. Neden? Çünkü, iş gücüne katılım oranı artıyor, kırsaldan kente göç veyahut da evinde oturan ev hanımı kardeşimiz diyor ki: “Ben de çalışmak istiyorum.” Çünkü, refah talebi artıyor, gelecekle ilgili beklenti pozitif anlamda artıyor.

Diğer taraftan, Türkiye, gelişmesini, büyümesini sağlarken, refahını artırırken, millî gelirini artırırken, gelir dağılımında da adaleti sağlıyor. Gini katsayısını Türkiye 0,40’a indirdi. Evet, burası yeterli değildir ama ben size şunu söyleyeyim: Amerika Birleşik Devletleri’nde de 0,38, İngiltere’de 0,39 -biraz önce bir arkadaşımız söyledi Meksika’yla aynı diye- Meksika’da 0,48; aramızda devasa bir fark var.

Peki, nasıl bir iyileşme sağladı gelir dağılımında Türkiye? 2002 yılında benim bu güzel memleketimin insanlarının yüzde 3’ü günlük 2,15 doların altında bir gelirle yaşarken yine, aynı, 2002 yılında bu güzel ülkenin insanlarının yüzde 30’u günlük 4,30 dolar gelirin altında yaşarken bugün itibarıyla 2,15’in altında yaşayan hiçbir vatandaşımız kalmadı; 4,30’un altındaki o yüzde 30 yani 25 milyon insan, 2012 sonu itibarıyla yüzde 2 seviyesindeydi, bugün itibarıyla da sıfıra yakın olduğunu tahmin ediyoruz.

Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; 1980’lerin başındaki 5 milyar dolarlık Türkiye, artık, bugün 160 milyar dolarlık ihracata ulaştı, 50 milyar dolarlık hizmet gelirlerine, 26 milyar dolarlık hizmet giderlerine…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakan, aynı yıllara ait ithalat verilerini paylaşır mısınız.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla) – Evet “İthalattan bahsetmiyorsunuz.” diyorlar. 240 milyar dolarlık da ithalat rakamıyla bugün, dış ticaret hacmi 5 milyar dolar bile olmayan o rakamdan otuz üç yılda tam 100 kat artırarak 475 milyar dolarlık devasa bir ekonomi hâline geldi.

Bütün bunların yanında, Türkiye, 2002 yılında kamu net borç stokunun gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payını yüzde 61,5’tan yüzde 12,7’ye düşürdü.

Ben size bir rakam daha vereyim: 2002 yılında, bu garip milletin her fırsatta ödediği vergi gelirlerinin yüzde 85’i faize gidiyordu. Bugün, ülkemizin ödediği vergi gelirlerinin yüzde 15’i faize gidiyor. Biz buna da karşıyız, yüzde 15’i bile katlanılmaz buluyoruz. Bunun da aşağıya gelmesi, ihracatımızı, büyümemizi, istihdamımızı destekler seviyelere inmesi için de Hükûmet olarak bütün gayretimizle çalışıyoruz.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Özel sektörün de faiz harcamalarını verebilir misiniz Sayın Bakan. Bahsettiğiniz veriler sadece kamu borcuyla ilgili. Özel sektörün faiz harcamalarını da verirseniz anlamlı olur. Tek taraflı değerlendiriyorsunuz.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla) – Türkiye, durmaksızın yoluna devam ediyor. Türkiye, bugün, bakın, birilerini rahatsız ediyor. Hani var ya o “kültür coğrafyası” dediğin zaman mangalı karşıdan görünce böyle üfleyerek mangalı devirenler, bugün Orta Asya coğrafyasında, Kafkaslarda ve ecdadın bize emaneti olan coğrafyada Türkiye –bakın, bu rakam çok önemli- millî gelirine oranla kültür coğrafyasında dünyada bir numaralı bağışçı ülke hâline geldi. Öyle lafla olmuyor o işler, öyle lafla o bayrak o coğrafyada dalgalanmıyor. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Türkiye -rakam olarak söylüyorum- rakam olarak ABD ve İngiltere’den sonra dünyada 3’üncü sırada ve artırmak için de elimizden gelen gayreti gösteriyoruz.

Türkiye bugün, bakın, dünyanın artık başka bir noktasına geçti. Sürdürülebilir bir şekilde Türkiye… Bugüne kadar Türkiye, evet, bu başarıları, edilgen bir ekonomi olarak ham madde ve enerji kaynaklarını başkalarının belirlediği, tüketim alışkanlıklarını ve tüketim ağlarını başkalarının kontrol ettiği bir coğrafyada Türkiye, bugüne kadar fasoncu bir üretim anlayışıyla da olsa inanılmaz bir başarı sağladı.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ya, her şeyi ithal ediyorsunuz!

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla) – Bu başarıda emeği geçen herkesten Allah razı olsun diyoruz.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Neyini planlıyorsunuz tüketimin? Her şey ithal ya!

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla) – İthalle ilgili de değerli dostlar, sizlere çok önemli bilgiler vereceğim.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Kuru fasulyeyi ithal ediyorsunuz ya!

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Türkiye'nin…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Burnunuz büyüyecek ya, burnunuz büyüyecek bu kadar yalan söylemeyin ya!

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla) – Şimdi, buraya çıkan herkes belirli rakamlar söyledi, belirli şeyler söyleniyor. Bilmemek ayıp değildir, ben size söyleyeyim. Sorup öğrenmek gerek, bu bir erdemdir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama yalan söylememek lazım!

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla) – En kötü ihtimalle, en zor ihtimalle, hani sorup öğrenmekten belki alınabilirsiniz, belki gocunabilirsiniz ama Ekonomi Bakanlığı olarak çok güzel bir web portalı yaptık, web sitesi yaptık. Bugün Etiyopya’da, Cibuti’de, Güney Afrika’da, Kore’de, Yeni Zelanda’da, Japonya’da, Alaska’da, Amerika’da, Meksika’da, Peru’da, eğer o ülkede ekonomik anlamda bir çöp yerinden oynuyorsa haberimiz var, artık bu hâle geldi Türkiye. 2003 yılında Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakanımızın o Dışişleri Bakanlığı döneminde “Afrika açılımı” dendiğinde “Ne işimiz var bizim Afrika’da?” diye denmedi mi?

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Dolar kaç para bugün, dolar?

ALİM IŞIK (Kütahya) – Suriye’den bahset biraz.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla) – O gün, değerli arkadaşlar, 2003 yılında Afrika açılımı başladığında Afrika’da 12 tane ülkede büyükelçiliğimiz vardı, şimdi 39 ülkede büyükelçiliğimiz var. Afrika’da Türk Hava Yolları en çok noktaya uçan hava yolu hâline geldi, 1 numara hâline geldi. Diğer bir bilgi vereyim: Türk Hava Yolları bugün dünyada en çok noktaya uçan 1’inci hava yolu hâline geldi. Peki, sonuç ne oldu Afrika’ya bu açılımı yaptık da? Ekonomi Bakanlığı olarak 11 olan ticaret müşavirlerimizin sayısını 26 ayrı ülkeye yaptık da ne oldu? 4 milyar dolar olan dış ticaret hacmimiz bugün 30 milyar dolara geliyor.

Geçen gün Cibuti’deydim. Cibuti, Doğu Afrika’nın açılış kapısıdır. Cibuti Hükûmetiyle bugün Türkiye Cumhuriyeti Ekonomi Bakanlığı olarak doksan dokuz yıllığına –Cibuti, Doğu Afrika’nın giriş kapısı, Etiyopya’nın tek giriş kapısı, 400 milyon nüfuslu bir Afrika’nın da giriş kapısı- orada Türk Bayrağı’nın dalgalandığı, sınırlarını bizim kontrol ettiğimiz, içeride tüm kuralları bizim koyduğumuz bir ekonomi bölgesi kuruyoruz…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Kendi sınırını kontrol edemiyorsun, Türkiye'de bayrak düşüyor ya! Kendi memleketinde düşüyor bayrak, güldürmeyin kendinize!

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla) - …Türkiye Cumhuriyeti olarak yapıyoruz bunu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ve o ekonomi bölgesinde sadece ve sadece Türk iş adamları ve Türk firmaları olacak ve bunu imzaladık.

Ayrıca, Etiyopya, bugün Afrika’nın kalkınmada 1 numaralı ülkesi. On yıldan beri aynı hükûmet ve aynı siyasi istikrarın getirdiği bir özellikle on yıldan beri ortalama yüzde 10’a yakın büyüyor. Dolayısıyla, Etiyopya bizim için ortak bir ülke, artık ekonomik ortak bir ülke. Onlarla da serbest ticaret anlaşmaları görüşmelerine başladık.

Dünya, Amerika, Avrupa Birliği bu arada böyle bir araya gelirken… Değerli dostlar, biraz önce söylediğim o web portalının, web sitesinin bundan sonra mobil indirimleri de var yani mobil telefonlarınıza laptoplarınıza, tabletlerinize indirebilirsiniz, orada uygulamalarını görebilirsiniz, dünya ve Türkiye'deki tüm ekonomik gelişmeleri oradan takip edebilirsiniz.

Türkiye, olarak dünyada bu gelişmeler devam ederken Avrupa Birliğiyle gümrük birliği bazında görüşmelerimizi bütün hızıyla devam ettiriyoruz. Gümrük birliğinin çarpık yapısıyla ilgili ilk defa kayıtlara geçirdik, Dünya Bankası raporuyla haklı olduğumuz da tespit edildi. Avrupa Birliğinin dokümanlarına, gümrük birliğinin yeniden değerlendirilmesi, güncellenmesi ve iyileştirilmesi notunu düştük. ABD ile Avrupa Birliğine şunu söyledik: Dünyada, Avrupa Birliğiyle Gümrük Birliği Anlaşması olan tek ülke Türkiye. TİTİP anlaşması bittiği gün eğer biz o anlaşmanın içinde değilsek Türkiye olarak bizim Gümrük Birliği Anlaşması’nı sürdürmemizin zor olacağını, imkânsızlaşacağını herkese söyledik. Bu demek değildir ki Avrupa Birliğiyle sorunlarımız var; Avrupa Birliği ayrıdır, gümrük birliği ayrı bir şeydir.

Tabii, sizlerle paylaşmak istediğim çok rakam var, çok şey de söylemek isterim aslında; teşviklerimizle ilgili, yaptığımız çalışmalarla ilgili, vermiş olduğumuz desteklerle ilgili, Türkiye ticaret merkezleri, yatırım teşvikleriyle ilgili. Bütün bunların hepsini web sitemize, Ekonomi Bakanlığı web sitesine girdiğiniz zaman görürsünüz. Ben sizlerin, burada, bu konularda başınızı çok daha fazla ağrıtmak istemiyorum.

Şimdi, biz Cibuti’de ve Etiyopya’da ülkemizin menfaatlerini kovalarken, ülkemizin menfaatlerini ileriye götürmeye çalışırken burada, maalesef, gerek şahsımla ilgili gerekse DEİK uygulamamızla ilgili bazı açıklamalar yapıldı: bir partimizin genel başkanı yaptı bu açıklamaları. Siyasete olan saygımdan dolayı, siyasete olan itibarın, milletin siyasetten umudunun zedelenmemesi adına şahsımla ilgili bölümü cevaplamak istemiyorum. Benimle ilgili elli üç yıllık hayatımda zerre miktarı şüphe götürecek bir leke varsa… Onu siyaseten yapmak bizim için namus borcudur.

KAMER GENÇ (Tunceli) – O daireleri niye aldın ya? 2 tane daire aldın. Onları niye aldın?

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla) – Ama siyasetin itibarını birlikte yükseltmek zorundayız. Bazıları eline tutulan her kâğıdı okuyor.

DEİK bundan önceki dönemde Gümrük ve Ticaret Bakanlığının ilişkili kuruluşuydu. 25 kişilik Yönetim Kurulu vardı, 13’ünü TOBB Başkanı doğrudan atardı, 12’si de yine atamayla gelirdi. DEİK şimdi 35 kişilik Yönetim Kuruluna kavuştu; tamamı, 248 kişilik Genel Kurul tarafından bağımsız bir şekilde seçiliyor. Ayrıca, iki yıl boyunca Yönetim Kurulu toplantısı yapamayan DEİK Yönetim Kurulunun şikâyeti üzerine, 13 kişi 35 kişi içinden İcra Kurulu olarak seçildi.

Ha, şunu da söyleyeyim: “Vergi gelirlerine, onların gelirlerine el koymuşsunuz, yeni vergi koymuşsunuz.” Külliyen yanlıştır. Elindeki kâğıt yanlıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla) – Bilmiyorsan sor, tenezzül buyur, sor. Oradaki bilgi de şudur: Yani, yüce Meclisin kararıyla eylül ayında çıkan kanunda, DEİK’in imkânlarına, DEİK’in kaynaklarına Ekonomi Bakanlığı olarak kaynak aktarabilme yetkisini siz Ekonomi Bakanlığına verdiniz. DEİK’e kaynak aktarıyoruz. Neden? “Kültür coğrafyası” dediğimiz dünyanın her yerinde, artık DEİK ticaret müşavirlikleri, büyükelçiler dünyanın sadece ve sadece ekonomik menfaatler etrafında döndüğünü bilerek buralarda bu çalışmaları yapsınlar diye, gittikleri yerlerde araçsız veyahut da oralarda imkânsız kalmasınlar diye bunları yaptık. Bunlardan rahatsız olmamak lazım. Seçimden mi rahatsız oldunuz; Yönetim Kuruluna 35’inin de seçilmesinden mi rahatsız oldunuz, İcra Kurulunun seçilmesinden mi rahatsız oldunuz?

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkan, bir iki dakika süre verin. Vatandaş da duysun yani vatandaş duyamıyor.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla) – Şunu da söyleyeyim: Birilerinin malı, birilerinin varlıkları öyle olabilir ama hesap veremeyeceğimiz bir kör kuruşumuz yoktur.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Ara verin, Bakan ayrılmıyor kürsüden Sayın Başkan.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla) – Bizimkinin tamamı helaldir, başkalarınınki hırsızlık olabilir. Bunu da söyleyeyim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Keşke vakit olsaydı, bunlarla ilgili daha uzun konuşma imkânımız olsaydı.

Bütün bunlara rağmen, bu ülkede her şey güzel olacak diyoruz, ekonomimiz iyi olacak, birilerinin beddualarına rağmen de inşallah…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Grup toplantısında anlat, grup toplantısında.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, lütfen…

Teşekkür ediyoruz.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla) – Evet, Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; Ekonomi Bakanlığımızın ve Hükûmetimizin 2015 yılı bütçesinin hayırlı olmasını dileyerek sizleri saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, buyurun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Bakan konuşmasında, Sayın Genel Başkanımızın bütçe konuşmasında Dış Ekonomik İlişkiler Kuruluna yönelik olarak yapılan yasal düzenlemeye ilişkin eleştirisiyle ilgili “Sayın Genel Başkanın eline bir kâğıt tutuşturmuşlar, bilmeden okudu. Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıptır.” diyerek Genel Başkanımıza ağır bir sataşmada bulunmuştur. Söz istiyorum efendim.

SITKI GÜVENÇ (Kahramanmaraş) - İsmi geçmedi ama ismi geçmedi.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi iki dakika süre veriyorum, lütfen yeni bir sataşmaya mahal vermeyelim. (CHP sıralarından alkışlar)

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

4.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin 656 ve 656’ya 1’inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın beşinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında CHP Grup Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakan doğru bir cümle söyledi “Bilmemek ayıp değildir, öğrenmemek ayıptır.” Şu 2015 yılı programı, Sayın Bakanın da imzası var. Burada pembe tablolar çizdi, büyüme rakamlarıyla ilgili birtakım değerlendirmeler yaptı; Afrika vesaire Türkiye'nin büyümesi... Elbette Türkiye'nin büyümesiyle güçlü oluruz, ülkelerde büyükelçilik açmasından mutlu oluruz.

Sayın Bakan, sizin imzanız olan şu programı inceleyin. Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıptır. Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidar dönemi, 2013-2014 döneminde Türkiye'nin büyümesi ortalama yüzde 4,8’dir, Sahra Altı Afrika’nın büyüme ortalaması yıllık yüzde 5,5’tur, Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin büyüme ortalaması ise yüzde 5’tir. Türkiye Afrika ülkelerinin gerisinde kalmıştır, bunu bir kere bir kenara not edin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

İkincisi: Dış Ekonomik İlişkiler Kuruluyla ilgili olarak sizin elinizde bir kâğıt bile yok. Sayın Genel Başkanın vermiş olduğu bilgiler tamamen doğrudur. Bilmemek ayıp değildir, öğrenmemek ayıptır. Gidin hukukçularınıza sorun, anayasa hukukçularınıza sorun; Anayasa Mahkemesi kararlarını tarayın, Danıştay kararlarını tarayın. Bu tip kurumların gelirleri arasına yasada olmayan bir şekilde yönetmelikle bir gelir koyarak bir geliri ihdas edemezsiniz, sokamazsınız; Anayasa Mahkemesinin sayısız iptal kararı vardır, Danıştayın sayısız iptal kararları vardır. Yüce Meclisin kabul ettiği yasa, yönetmelik çıkarma yetkisi veriyor. Yönetmelik de size, gelir ihdas edin, kurucu kuruluşların gelirlerinden yüzde 1 oranında pay alın yetkisini vermiyor. Anayasa’nın 73’üncü maddesi açıktır. Sayın Başbakana verdiğiniz bilgi de yanlış -onu son gün konuşmamda burada açıklayacağım- Başbakanı da yanılttınız, kendiniz hâlâ aynı yanlışta ısrar ediyorsunuz: “Bu, aidattır, kanun gerekmez.” Hayır, kanun gerekir. Herhâlde yeterli olmuştur.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – “Bilmemek ayıp değildir, öğrenmemek ayıptır.” diyerek aynı gerekçeyle söz aldığı için... Benimle ilgili de aynı şeyi söylediler. Söz konusu...

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun, size de söz veriyorum ama lütfen siz yeni sataşmaya mahal vermeyin.

Kürsüye Sayın Bakan, lütfen... (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

5.- Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci'nin, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Tabii ki her şeye rağmen, siyasete olan saygımız ve bir siyasi partinin Genel Başkanına olan, siyasi partiden kaynaklanan saygımızda böyle bir şey söylemek yoktur. Ama orada söylemeye çalıştığım da şudur: Bakın, DEİK bundan önce var olan, 1986 yılından beri devam eden bir kuruluştur ve bugüne kadar da hep aynı aidatı almaya devam etmiştir. Gelirlerinin yüzde 1’i vardı zaten, yüzde 1’ini DEİK kullanıyordu. Burada yapılan tek bir değişiklik vardır: Kanunla Ekonomi Bakanlığı bütçesinden DEİK’e kaynak aktarma, bütçeye katkı verme imkânı gelmiştir; yeni olan sadece budur. Önceden yüzde 1 aidat verilmeye devam ediyordu.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Kaynağı nerede ama, dayanağı nereden geliyor?

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla) – Bilmemek ayıp değil ama bilmediğini bilmemek gariptir, bilmediğini bilmeyip de biliyormuş gibi davranmak tuhaftır yani dönüp bakmak lazım. Burada gelip de yeni konulan hiçbir şey yoktur. DEİK bitmemiştir, DEİK aynen devam etmektedir, DEİK vardır ve kanununda değişiklik yapılmıştır; DEİK kapatılmamıştır, iptal edilmemiştir. DEİK bugüne kadarki aidat aldığı tüm kurumlardan aynı aidatı almaya devam etmektedir. Yetmediği için, daha zengin ve daha farklı imkânlarla dünyanın her yerinde Türkiye’yi, ihracatı ve ekonomimizi temsil etmesi için Ekonomi Bakanlığı kaynaklarından kanunla yüce Meclis kaynak aktarma yetkisi vermiştir.

Onun için, evet, bilmemek ayıp değildir. Bilmediğini bilmemek biraz fenadır; hele hele, bilmediğini biliyormuş gibi davranmak, ahkâm kesmek de kötüdür.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, ama yeni bir sataşmaya mahal verdiniz, lütfen...

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Devamla) – Değil efendim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Saat 11.00’den bu tarafa sayın milletvekilleri buradalar, lütfen ama.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Aynı gerekçeyle söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi.

Ama lütfen, siz yeni bir sataşmaya mahal vermeyin. Anlatacaklarınızı söyleyin de bu bilip bilmeme konusundan söz etmeyin lütfen.

Buyurun.

6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Evet, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten bilmemek ayıp değildir, öğrenmemek ayıptır.

Sayın Bakan, lütfen biraz… Ben size şu Anayasa Mahkemesi kararlarını göndereyim, Danıştay kararlarını göndereyim. Diyor ki: “Daha önce bu aidat vardı.” Daha önce Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu bir özel sektör kurumuydu, özel sektör kurumu olan TOBB, kendi şemsiyesi altında birtakım kurumları bir araya getirerek gönüllü bir organizasyon kurmuş, gönüllü organizasyonda istedikleri aidatları, istedikleri şekilde belirlerler, bu kendilerinin bileceği bir şey.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Gönüllü bir organizasyon değil ki kanunla kuruldu, DEİK’in kanunu var.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Ama Dış Ekonomik İlişkiler Kurumunu devletleştirdiğiniz anda bunun gelirleri arasına…

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Hâlâ aynı şeyi söylüyorsunuz, DEİK gönüllü kuruluş değil ki DEİK’in kanunu var.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Sayın bakanların laf atmasına ilk defa tanık oluyoruz, devam edin, ben bir yandan dinleyeceğim sizi.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Ama didiğiniz konuya müdahale etmek zorundayım.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Devletleştirdiğiniz anda kanunla bunun gelirini tayin edecekseniz diyeceksiniz ki: “Üye kuruluşların gelirlerinden yüzde 1 oranında kesinti yapılır.” ya da “Yüzde 1 ila yüzde 10 arasında Yönetim Kurulunca belirlenecek bir kesinti yapılabilir.” Bakın, Barolar Birliği aidatına bakın, diğer kurumların, ticaret odalarının aidatına bakın -siz TOBB’la ilgili Bakanlıksınız- TOBB’un kuruluş kanununa bakın; üyelerin aidatları, TOBB’a üye, ticaret odalarına üye olan tüccarların, sanayi odasına üye olan sanayicilerin aidatlarının nasıl belirlendiğini orada göreceksiniz. Kanun bir alt sınır, bir üst sınır belirlemiştir, bu sınırlar arasında o aidat belirlenir. “Eskiden beri yüzde 1’di, şimdi de biz bu yüzde 1’i yönetmelikle alırız.” diyemezsiniz.

Evet, bilmemek gerçekten ayıp değildir -bu güzel bir atasözümüzdür- öğrenmemek ayıptır. Ben Sayın Bakana o Anayasa Mahkemesi kararlarını ve Danıştay kararlarını göndereceğim.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, lütfen söz istemeyin, zaten vermeyeceğim.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978) (S.Sayısı 656 ve 656’ya 1’inci Ek) (Devam)

2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657) (Devam)

 

A) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1) İçişleri Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) İçişleri Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

B) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Emniyet Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Emniyet Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

C) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI (Devam)

1) Jandarma Genel Komutanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Jandarma Genel Komutanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ç) KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1) Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

D) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI (Devam)

1) Sahil Güvenlik Komutanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Sahil Güvenlik Komutanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

E) GÖÇ İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

F) EKONOMİ BAKANLIĞI (Devam)

1) Ekonomi Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Ekonomi Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

G) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI (Devam)

1) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ğ) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

H) DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

I) TÜRKİYE YAZMA ESERLER BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Evet, Hükûmet adına üçüncü konuşmacı Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ömer Çelik.

Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Adana) – Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; konuşmama başlarken Türkiye Cumhuriyeti’nin geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz ilk Kültür Bakanı, entelektüel birikimi ve akademisyen kimliğiyle Türkiye için çok önemli bir değer olan Profesör Doktor Talât Sait Halman’ı bir kere daha rahmetle anıyorum. Kederli ailesine en içten taziyelerimizi ve başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz.

Burada hem Komisyondaki bütçe tartışmalarında hem de Genel Kurulda “Kültür nedir? Kültür kavramı neyi kapsar ve nasıl anlaşılması gerekir?” diye çok verimli tartışmalar oluyor. Ben de doğrusunu söylemek gerekirse bu tartışmalardan fevkalade mutlu oluyorum. Buna bağlı olarak da kültürün baskı altına alınması, kültüre ideolojik bir kılıf giydirilmesi gibi tartışmalara yol açılıyor, bununla da ilgili çeşitli görüşler söyleniyor; hepsiyle ilgili görüşlerimi paylaşacağım sizinle.

Kuşkusuz, devletin istikrar ve kalıcılığı açısından, herhangi bir devletin ve milletin tarih içerisinde yürüyüşü açısından devletin yazılımını oluşturan şey, milletin bekasının yörüngesini çizen şey kültürdür. Bakın, bir devletin hayatı içerisinde yükseliş dönemleri vardır, çöküş dönemleri vardır. Zaman zaman bakarsınız devletler savaşa girer, galip gelirler, zaman zaman mağlup olurlar. Devletin ordusu yok edilebilir, büyük bir zarara uğratılabilir, donanması yok edilebilir ama belli bir müddet sonra güçlü bir millet, güçlü bir devlet her türlü şartın üstüne çıkarak kendi ordusunu, donanmasını yeniden kurabilir. Zaman zaman devletlerin başkentleri bombalanır, bütün kurumsal altyapıları yok edilir, ekonomileri çökertilir fakat tarih içerisinde yürüyüşü büyük olan devletler ve milletler kendi ekonomilerini ve kurumlarını yeniden inşa edip ihya edebilirler. Tabii, bunu yapanlar var, yapamayanlar var. Örneğin, ordusu yok edildiği zaman yok olan milletler var, bir daha tarih sahnesine çıkamamışlar, ekonomik olarak çöktüğü zaman yok olanlar var ama bir de bütün bu felaketlere rağmen, tarih içerisinde yürüyebilen milletler var. Aradaki temel ayrım, kültürü, dünden bugüne yürüyüşündeki kültürel kodları güçlü olan milletler hangi felakete uğrarlarsa uğrasınlar tarih içerisinde yeniden diriliyorlar ama devletin yazılımını oluşturan, milletin bekasının yörüngesini oluşturan bir kültürel kodu olmayan her millet yok olmaya mahkûm oluyor. O sebeple, tarih içerisindeki yürüyüşümüzün ve kalıcılığımızın esasını kültür ve medeniyet kodlarımızın oluşturduğunun farkında olmamız gerekiyor. Devletin yazılımını, Anadolu’da var olan bütün kültürler üzerinden kurabildiğimiz oranda ve bunu çoğulcu bir şekilde gerçekleştirebildiğimiz oranda hem toplumsal barışımızı kurmuş olacağız hem de tarih içerisindeki yürüyüşümüzü pekiştireceğiz.

Verdiğim bir örnek vardır, mesela siyasi tarihte Çağatay devleti diye bir devletin aslında hiç aklımızda kalmaması gerekirdi çünkü on yıl sürmüştür, belki otuz yıllık bir ömrü olmuştur toplamda ama bugün bu devleti hatırlıyoruz. Niye hatırlıyoruz? Çünkü insanlık birikimi ve tarihi açısından vazgeçilmez bir mütefekkir vardır, Ali Şir Nevaî. Ali Şir Nevaî’yi yok sayarak insanlık tarihini anlayamazsınız, eksik bırakırsınız. İşte Ali Şir Nevaî gibi bir mütefekkir, Çağatay Türkçesiyle yazdığı için, Çağatay Türkçesi de Çağatay devletinin dili olduğu için Ali Şir Nevaî sayesinde, onun bıraktığı kültürel birikim sayesinde Çağatay Türkçesini ve onun sayesinde de Çağatay devletini anıyoruz bugün. Dolayısıyla bu kültür-devlet ilişkisi, devletin tarih içerisindeki yürüyüşünün kültür üzerinden nasıl aktığıyla ilgili çok çarpıcı bir örnektir. Ki büyük devletler açısından bu çok daha çarpıcı bir örnektir.

Kültürle ilgili pek çok tartışma var, pek çok tanım var fakat benim en sevdiğim tanımlardan bir tanesi bir Alman filozofun tanımıdır. Der ki: “Kültür, bir milletin sorun çözme kapasitesinin toplamıdır.” Yani, siz, kendi coğrafyanızla ilgili sorular sorarsınız, kendi hayatınızla ilgili sorular sorarsınız, tarihten getirdiğiniz birikimle hesaplaşırsınız ve geleceğe yürümekle ilgili bir vizyon ortaya koyarsınız, bütün bunlar kültür kavramının içerisinde kendisini tanımlar. Bu bakımdan en geniş kavramlardan bir tanesidir.

Mesela Afganistan’a gittiğimizde orada bize şöyle bir bilgi verilmişti: Burada sadece Türk komutan halkın arasında rahatça gezebiliyor korumaları olmadan, sadece Türk askerleri gezebiliyor.” diye. Bunu biz, önce, işte, bizim askerimizin Türkiye’den gitmiş olmasıyla, Müslüman bir asker olmasıyla oradaki halkın buna daha yakın davrandığı şeklinde düşünmüştük. Ama, daha sonra oradaki komutanın sohbet sırasında bize verdiği bir ayrıntı, bir kültürel kodun bir halkla yakınlaşmak bakımından aslında ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Oradaki komutan dedi ki: “Benim Afganistan’a geldiğimde verdiğim ilk emir şuydu, bütün askerlere şunu söyledim: Halkla konuşurken güneş gözlüğünüzü çıkaracaksınız. Çünkü, güneş gözlüğü sıradan insanlar üzerinde bir kibir etkisi yaratır, siz bu insanlarla göz teması kuracaksınız.” İşte, bu, ancak bizim kültürümüzün içinden gelen, bu topraklara ait bir insanın anlayabileceği ve karşı tarafa iletebileceği bir mesajdır. Başka hiçbir asker, oradaki hiçbir NATO askeri oradaki halkla konuşurken bu göz temasının gerektiğini ve bu güneş gözlüğünün onlar üzerinde bir kibir etkisi yaratacağını kendi kültürel kodu içerisinden göremez ancak bunu Türk askeri görebilir ve oradaki bu uygulaması sayesinde de halkla kaynaşmıştır. Yani, gündelik hayatımızdaki en basit davranış kodlarından bugün bahsettiğimiz en temel kültür meselelerine kadar geniş bir alandan bahsediyoruz.

Tabii ki “kültür” dediğimiz ile “sanat” ve “siyaset” dediğimiz kategoriler birbirinden tamamen ayrı değildir, birbirine temas etmeyen alanlar değildir bunlar. Ama, ister siyaset ister ekonomi ister coğrafya olsun, bütün bunların tarihsel bir perspektifle bugünle ilgili, bugünün dünyasına söz söyleyecek bir anlayışa oturması gerekir. Bu bakımdan da temel yaklaşımın sivillik ve çoğulculuk olması gerekir. Devletçiliğin ve ideolojik yaklaşımın, radikalizmin geçerli olmayacağı tek alan varsa o da kültürel alandır.

Bakın, Semerkant da, İstanbul da, Nizamiye Medresesi de, Enderun da, Orhun Yazıtları da, Mesnevi de, Hoca Ahmet Yesevi de, Yunus Emre de, Tonyukuk da, Nizamülmülk de, Fakiye Teyran da, Ahmedi Hani de bizim kadim medeniyetimizin esas unsurları, mihenk taşlarıdır. Bunların hepsinin çizdiği büyük kültürel coğrafya, siyasi ve coğrafi sınırlarımızın ötesinde bir anlam dünyasına ve daha büyük bir coğrafyaya, daha büyük bir medeniyet ufkuna sahip olmamızı sağlamaktadır. Bunlar sayesinde tarih içerisindeki yürüyüşümüzün hangi anında sıkışsak, hangi anında zorlukla karşılaşsak yolumuzu bu referanslardan bir tanesine başvurarak yeniden bulabiliyoruz, yeniden çizebiliyoruz. Bu bakımdan, elimizdeki kültürel materyalin her bir unsuru fevkalade kıymetlidir. Modern psikoloji alanında yapılan çalışmalar, bireylerin kendi kişisel geçmişleriyle ilgili olarak ne kadar geriye giderlerse geleceğe dair hayallerinin de o kadar sofistike ve incelikli olduğunu gösteriyor. Bu, kuşkusuz toplumlar için de geçerlidir. Bir toplumun geçmişle kurduğu ilişki onun gelecekle ilgili nasıl bir vizyona sahip olması gerektiğini doğrudan belirleyen bir meseledir. Cemil Meriç’in “Tarihi olmayanın tarifi olmaz.” demesi aynen böyle bir şeydir. Eğer tarihinizle ilgili, kendi geçmişinizle ilgili gerçekçi bir tasavvura sahip değilseniz, gelecek vizyonunuzu da sağlam temeller üzerine oturtamazsınız.

Bu bakımdan, elimizdeki -bugünlerde yapılan Osmanlıca tartışmaları çerçevesinde de pek anlamlıdır bu- yazma eserler mirasımızın en önemli bölümünü, en kıymetli bölümlerinden bir tanesini oluşturmaktadır. Burada değerli arkadaşlarımız değindiler, kendilerine teşekkür ederim. Süleymaniye içerisinde bulunan ilk ve tek kitap şifahanemiz yalnızca bize değil, kendi yazma eserlerimize hizmet verdiği gibi, aynı zamanda dünyanın pek çok yerinden gelen taleplere de hizmet verecek bir kapasiteye kavuşmuştur ve bunun bu şekilde işlemesinden de büyük bir gurur duyduğumuzu sizlere iletmek isterim.

Tabii burada kültür meselesi konuşulunca doğrudan “çoğulculuk” kavramıyla ilgili konulara da girildi. Etrafımızda da görüyoruz. Etrafımızda eğer çoğulculuk olmadığı zaman, çoğulculukla ilgili bir sorun olduğu zaman önümüze çıkan şey, tek tipçi yaklaşımların bizi getirip bıraktığı yer doğrudan bir vahşettir. Etrafımızda 9 tane ülke yönetilemez duruma gelmiştir. Bu ülkelerin pek çoğunda ağır bir vahşet yaşanmaktadır. Bunun temelinde de eline gücü geçirenin, eline silahı geçirenin etnik, mezhebi ya da dinî sebeplerle bütün bir toplumu tek bir renge boyama çabası içerisinde olmasıdır.

Başkalarına yaşam hakkı tanımayanlar, onların kiliselerini, camilerini bombalayanlar, inanç merkezlerine saldıranlar ve bunu “radikalizm” adına yapanların amaçladığı tek şey tekelci bir dünya kurmaktır. Ve bunların hepsinin, hangi dinden hangi ideolojiden ve hangi ülkeden olurlarsa olsunlar ortak bileşeni, diğer çoğulculuğa karşı olmak, diğer renklere karşı olmak ve tek bir dünyayı oluşturmaktır. Biz, büyük bir gururla söylüyoruz ki bu çoğulculuğun bu büyük mirasını barındıran bir ülkenin çocukları olarak bunu daha da geliştirmek, daha da ilerletmek konusunda elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. Dolayısıyla, Kültür Bakanlığının da bu bakımdan Anadolu coğrafyasında sadece tek bir kültüre değil, bütün kültürlere ait unsurları koruma misyonu burada hem bir hatırlatma olarak hem bir ödev olarak tekrar tekrar söylendi. Biz, bunun kendi misyonumuz olduğunu düşünüyoruz ve kültürel hayatımızın da çoğulculuk ve sivillik üzerinden akması gerektiği konusunda kararlıyız.

Kültür ve insan arasındaki döngü, özellikle ülkemiz gibi çok kültürlü topraklarda devlete bu görevi veriyor. Biz, bütün kimlikleri korumak, kimlikler üzerindeki ret, inkâr ve asimilasyon politikalarını kaldırmak ama sadece bununla da yetinmemek, aynı zamanda geri bırakılmış kimliklerin, ötelenmiş kimliklerin, üzeri örtülmüş kimliklerin kendini geliştirmesine de olanak sağlamak durumundayız.

Büyük bir öğretmenimiz var, hangi tarihsel mesele önümüze gelse, ne zaman bir kavramsal çıkmaz içerisine girsek kendisine başvurduğumuzda bize o kadim ve bilge yaklaşımıyla çoğu kere yol gösterir: İbn-i Haldun, büyük öğretmenimiz. İbn-i Haldun’un söylediği bir şey var, der ki: “Coğrafya kaderdir.” Coğrafyanın kader olması önünüze iki şekilde bir misyon, işlev ve tablo getirir; ya coğrafyanızın kader olmasını yanlış bir biçimde algılayacaksınız, içe kapanacaksınız, dış dünyayla irtibatınızı keseceksiniz, kendi ayağınızı kendi ülkenizin topraklarına basıp bütün bir evreni seyretmek yerine içe dönük bir yaklaşım üreteceksiniz. Bunu yaptığınız andan itibaren, işte, evrensel olanla ilişkinizi kopardığınızda kendi ülkenizin içinde de tekelci bir yaklaşım üretmiş olursunuz ve kendi ülkenizin içindeki farklı kültürlerle de yaklaşımınızı koparırsınız. Tek tipçilik, tekelcilik ve baskı rejimi, kültürel hayata dayatma bu çerçevede ortaya çıkar ama bir diğerini yaparsanız coğrafyanın kader olmasından kendi ülkeniz, kendi milletiniz için büyük bir misyon üretebilirsiniz. O da şudur: Bulunduğunuz yeri insanlık ailesinin bir parçası göreceksiniz ve bu insanlık ailesinin parçası olmanın sahip olduğunuz coğrafya içerisindeki bütün kültürel unsurlarla, bütün ideolojik kimliklerle, bütün siyasi kimliklerle beraber var olduğunu göreceksiniz ve buradan dünyaya konuşacaksınız. İşte, coğrafyanın insana, millete ve devlete hizmet eden bir kadere dönüştürülmesi, coğrafyanın kader olmasının böylesi bir misyona dönüştürülmesi yine burada da insan, millet ve devlet ekseninde çoğulculukla doğru bir ilişki kurulması gerektiğini önümüze getirmektedir.

Bütün bunlar, aslında, bir milletin hikâyesinin anlatılmasıyla ilgili kavramlardır, bir milletin kültür hikâyesini oluşturur. Kuşkusuz turizmin de bununla yakın bir ilişkisi var. Bir milletin kendi hikâyesini insanlığa anlatması da turizm kavramının esasını oluşturur. Bu bakımdan da turizm, aslında bizim insani diplomasi stratejimizin esasını oluşturmaktadır. Bilindiği gibi, Türkiye’ye gelen yabancı ziyaretçi sayısı bakımından Türkiye 6’ncı sıradadır ve gelirlerini, dünyada gelirler yüzde 3-4 oranında artarken neredeyse yüzde 10 oranında artırmaktadır, daha da fazla rakamlara bunu ulaştırmaktadır hem gelen yabancı ziyaretçi sayısında Dünya Turizm Örgütünün verilerinin üstündedir hem de gelirlerin elde edilmesi bakımından böyledir.

Şimdi burada birtakım şeylerden bahsediliyor. Bunu da sık sık, maalesef, birtakım cevaplar verilmesine rağmen, sürekli olarak aynı şekilde bazı arkadaşlarımız tekrarlıyorlar; onlara da değinme ihtiyacı hissediyorum. Sürekli olarak bir baskı ve sansür olduğundan bahsediyorlar ve cümlenin arkasına şunu ekliyorlar, diyorlar ki: “Sanat özgür olmalıdır ve sanat ne olursa olsun muhalif olmalıdır.” Yüzde yüz katılıyorum. Özgürlüğün olmadığı yerde sanat olmaz. Eğer özgürlüğün olmadığı yerde sanattan bahsederseniz o Stalinist güdümlü bir propaganda sistemi olur ya da Hitler’in propaganda bakanı Göring’in dediği yere gelirsiniz “Bana kültürden bahsedildiği zaman elim silahıma gidiyor.” Derdi. Ve sanat kuşkusuz muhalif olmalıdır ama şunu açık bir şekilde söylemek lazım: Muhalefetin de güdümlüsü olur arkadaşlar sadece iktidarın güdümlüsü olmaz yani sadece belli bir çizgiye, belli bir yaklaşıma muhalif olmak, onun dışında statükoya selam çakmak da aslında belli bir çizgiye muhalefet olur ama başka bir iktidar ilişkisinin güdümü altına girmek olur. O sebeple, evet, şunu hiç unutmamak gerekir -bu cümle önemlidir- bazı arkadaşlarımız söyledi, dediler ki: “Gerçek sanat eninde sonunda kazanır.” Yüzde 100 katılıyorum, “gerçek”in de altını çiziyorum, gerçek sanat eninde sonunda kazanır. Bu sebeple, birileri burada sanatın muhalif olması gerektiğinden bahsederken sanatı kendi ceplerinde, kendi ideolojik ambarlarında bir unsur olarak görüp de bunun ancak başkalarına muhalefet etmesi gerektiği şeklinde, bizim cumhuriyet tarihi boyunca gördüğümüz o söz oyunlarına başvurmasınlar. Biz meselenin ne olduğunu biliyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TUFAN KÖSE (Çorum) – Güreşçi müdürü ne yapacağız İstanbul Büyükşehrin içirişinde Sayın Bakan?

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla) – Bakın, şimdi, çok değerli bir arkadaşımız dedi ki burada: “’Sanat ve kültür faaliyetleri millî, manevi değerlerimize, milletin hassasiyetlerine ters düşmemelidir.’ şeklindeki bir söylem bütün totaliter rejimlerin en önemli reçetesidir. Örneğin, ‘Hitler Almanyası, Musevi olmasalar da tüm sanat, edebiyat unsurlarını yasaklamıştır.’ demektir.” Şimdi, bu, hani, “Belli değerlere ters düşmesinler… Hitler Almanyası…” gibi bir tartışmanın açılması fevkalade önemlidir. Şimdi ben size kendi tarihimizle ilgili birtakım hatırlatmalarda bulunmak istiyorum. Ben şunu söylüyorum: Her bir sanatçının, hangi ideolojik kimliğe sahip olursa olsun… (CHP sıralarından gürültüler)

HAYDAR AKAR (Kocaeli) – 1930’da ne oldu? Anlat bakalım, hadi!

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla) – …o beni ilgilendirmez ama hiçbir sanat kurumu ideolojik vesayetle yönetilemez. Hiçbir sanat kurumunun ideolojik vesayetle yönetilmesine müsaade etmeyiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TUFAN KÖSE (Çorum) – Güreşçiler yönetir mi Sayın Bakan, güreşçiler?

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla) – Bakın, burada sık sık “Sanata siyaset bulaştı.” deniliyor.

Arkadaşlar, şunu herkes bilsin: Niçin Cumhuriyet Halk Partisi sözcüleri bütün sanat dallarını es geçip sadece Devlet Tiyatrolarından ve Devlet Opera ve Balesinden bahsediyorlar? (AK PARTİ sıralarından “Çünkü hâlâ 1930’larda.” sesi)

SEDEF KÜÇÜK (İstanbul) – Hepsinden bahsediyoruz.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla) – Bir kere daha hatırlatmak isterim: Devlet Tiyatroları ve Devlet Opera ve Balesi benim Bakanlığıma bağlıdır, Cumhuriyet Halk Partisine bağlı değildir. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Şimdi, bu dil tartışmaları bağlamında da, bakın, tek parti döneminde bugün bahsedilen o ideolojik propagandayı yapan 2 tane kurum vardı -bunu dünyada yapan bütün akademisyenler de söyler- bir tanesi halkevleridir, diğeri köy enstitüleridir. Ve bu köy enstitüleri ve halkevleri vasıtasıyla bugün Cumhuriyet Halk Partisi AK PARTİ’nin kültür ve sanat anlayışıyla ilgili ne iddia ediyorsa o zaman CHP eliyle yapılmıştır. Bakın, o zaman halkevlerine ve halk odalarına verilen misyon neydi biliyor musunuz? Kitleleri disiplin altına almak ve partinin ilkelerini benimsetmek.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Yine seksen yıl evvele döndün ya!

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla) – Bakın, bu modelin, bunun aynısını biz Hitler ve Mussolini döneminde Almanya ve İtalya’da görmekteyiz. Nitekim Kemal Tahir köy enstitülerinin kurulma sebebinin, İkinci Dünya Savaşı koşullarında, “Eğer Türkiye savaşa girerse savaşa gönderecek insan malzemesi üretmek” şeklinde olduğunu söyler ve o zamanki tek partinin köy enstitülerini Alman Nazi Partisi Gençlik Kolları örgütlenmesinden Türkiye’ye uyarladığını ifade eder.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Hiç alakası yok.

MUSA ÇAM (İzmir) – Alakası yok, alakası yok.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla) – Bakın, girin, akademik çalışmalara bakın, üniversitelerde yapılmış çok ciddi çalışmalar vardır. O çalışmalara, hem Türkiye’deki bilim adamlarının hem yabancı bilim adamlarının bu kurumlarla ilgili yaptığı akademik çalışmalara, birtakım yüksek lisans ve doktora tezlerine bakın.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Hep hikâye anlatıyorsun ya!

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla) – Özellikle de herkese tavsiye ederim, “Cumhuriyet dönemi kültür ve sanat politikaları” diye girin, bir sürü akademik tezle karşılaşacaksınız. Daha spesifik şeyler ararsanız da özel tavsiyem şudur: “İnönü dönemi kültür ve sanat politikaları” diye girin, çok daha çarpıcı şeylerle karşılaşacaksınız.

Bakın, şimdi, bugünlerde Osmanlıca tartışması üzerinden bu kürsüde de hiç hakkaniyete uymayan şeyler söylendi.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Yüzde 1 okuma yazma oranı, yüzde 1.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla) – Girin o zamanki tartışmalara, bakın orada neler söylenmiş. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında, kuşkusuz…

TUFAN KÖSE (Çorum) – Okuma yazma bilen var mı millette?

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla) – Okuma yazma meselesine de geleceğim.

…Arapça ve Farsça kelimeler ayıklanırken Latin ve Yunan kökenli kelimelerin ikame edilmeye çalışılmasıyla ilgili çok önemli politikalar üretilmiştir. Ve eğer şu söyleniyorsa, “Hakikaten o zaman okuma yazma oranını artırmak için dilin sadeleşmesine gerek vardı, milletin kültürünü anlaması için…” deniyorsa, peki, gelelim, bakın, o zamanki yaklaşımlarda aynen şu oluşturulmuş: Mesele, dilin sadeleşmesiyle, milletin kendi dilini daha çok anlaması şeklinde bir yaklaşımın ortaya çıkarılması değil. Aynen yapılan şey şudur: 1. Maarif Şûrası’nda da dile getirilmiştir…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Ya, Sayın Bakan, ne anlatıyorsun sen ya? Bugüne gel, bugüne!

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla) – Orada getirilen şey de bu Yakup Kadri’nin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Konuya gel!

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Bugüne gel, bugüne!

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla) - …“Yeni Yunanilik” dediği bir akımdır bu. O zaman, o zamanki millî eğitim bakanları buna “Hümanizm akımının Türkiye’ye yerleştirilmesi.” derler; hümanizm ile Türk kültürünü buluşturalım ve dünyada bir yer edinelim ve bunun için de Arapça ve Farsça kelimeleri ayıklayalım, onun yerine Latince ve Grekçe kelimeleri yerleştirelim diye.

Bakın, 1. Maarif Kongresi’nde Cevat Dursunoğlu aynen bunu ifade eder, bütün bunları sıralar, o zamanki siyasilerin sözcülerini ve der ki: “İnkişaf için Latince ve Grekçenin öğretilmesi zorunlu hâle getirilmelidir.” Yani bugün Osmanlıca tartışması yapanların bu tartışmaların bir gerisine gitmesinde bu bakımdan fevkalade fayda vardır; çok sağlıklı sonuçlara ulaşacaklarını bununla ilgili düşünüyorum.

Şimdi, bu tiyatro ve baskıdan falan bahsediliyor… Bakın arkadaşlar, Türkiye’de bu kadar destek veriliyor, 227’ye yakın özel tiyatroya destek verilmiş. Arkadaşlarımız diyor ki: “Siz kendinize yakın olanlara destek veriyorsunuz.” 227 tane tiyatroyu -bunlar özel tiyatro tabii- hangi ideolojik kalıba sokacaksınız da bunları kendi siyasi yaklaşımınız bakımından bir teste tabi tutacaksınız, ondan sonra bir kriter oluşturacaksınız ve bu kriter çerçevesinde de -tırnak içerisinde- “yandaşlara” kaynak aktarmış olacaksınız.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Siz biliyorsunuz nasıl olduğunu!

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla) – Bu, baştan aşağı yalandır.

Bakın, açık ve net bir şekilde söylüyorum; mesele şudur: Bizim kültür ve sanat hayatımız reform konusunda en geride kalmış alanlardan bir tanesidir. Burada birtakım ideolojik muhtarlar var, o ideolojik muhtarlardan ikametgâh ilmühaberi almadan o mahallede hayat bulamazsınız. Benim Kültür Bakanı olarak da görevim, o mahallede, o mahallelerde varlık bulmak isteyen genç insanlara, genç sanatçılara İstanbul’dan Hakkâri’ye kadar, Yozgat’tan Samsun’a kadar o ideolojik muhtarlardan ikametgâh ilmühaberi almaksızın bu ülkenin kültür ve sanat hayatında rol oynayacakları imkânları sunmaktır. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Ama sansürden bahsediliyorsa ben size söyleyeyim: Bakın, 30 Mart 1945 tarihli Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreterliğinin bir yazısı.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Yine gittin geriye!

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) – Bugüne gel, bugüne!

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla) – Bakın, diyor ki: “Hadi Poyrazoğlu isminde bir tiyatronun Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezinden izinli olmadığı için…”

MUSA ÇAM (İzmir) – Elli yıl sonra da sizi söyleyecekler, elli yıl sonra da sizi yazacaklar merak etmeyin. Bu yaptıklarınızı yazacaklar elli yıl sonra.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Güreş hakemini bir anlat.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla) – Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezinden bu oyuna vize verilmediği için oynamasının yasaklatılması ve hiçbir yerde, halkevlerinde oynatılmaması için bütün halkevlerine yazılmış bir yazı vardır, 5/26’ya 13 numaralı yazı. Kendi geçmişinizden bu kadar korkmazsanız açar o yazıyı okursunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, görmemiz gereken şey şudur: İster geçmiş deyin, ister gelecek deyin mesele şununla ilgili bir mesele…

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – 1930’u unuttunuz Sayın Bakan.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla) – Eğer siz bugün, tamamen isnatsız bir şekilde birtakım sansürden, baskıdan, dayatmadan, şundan bundan bahsediyorsanız tam bir çoğulculuk isteyeceksiniz, herkes için özgürlük isteyeceksiniz.

TUFAN KÖSE (Çorum) – Osmanlıcayı anlat.

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Sayın Bakan, 1945’i söylediniz, 1930’u unuttunuz.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla) – Öteden beri, ben bir kere daha kamuoyunun dikkatine sunuyorum, bütün sanat alanlarını es geçip de niye sadece 2 tane kurumla uğraşıyorsunuz? Niye sadece bu 2 tane kurumu sanki sizin arka bahçenizmiş gibi…

TUFAN KÖSE (Çorum) – Senin arka bahçen canım, söyledin ya!

MUSA ÇAM (İzmir) – Arka bahçe yaptınız, yaptınız.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla) – …genel politikaların, Türkiye'de bütün çoğulcu politikaların uygulanması gerektiği gibi, buralarda da çoğulcu politikalar uygulanmasına karşı çıkıyorsunuz. Şu soruyu kamuoyunun dikkatine sunuyorum: Bu kurumları çok özgürlükçü yönettiniz de geçmiş yıllarda niye on yıllar boyunca Necip Fazıl oyunlarını oynatmadınız, niçin? Biz diyoruz ki Nazım Hikmet de oynansın, Necip Fazıl da oynansın, bütün oyunlar oynansın.

O sebeple çoğulculuk ve sivillik sadece retorikle halledilecek bir mesele değildir. Çoğulculuk ve sivillik hakikaten bir zihinsel yaklaşım ürünü olduğu gibi aynı zamanda da doğru siyasi politikalar gerektirir. Bakın, kültürel hayat sadece sağcının solcunun, sadece AK PARTİ’linin, CHP’linin ya da diğerlerinin tekelinde bir hayat değildir. Kültürel hayat bu milletin geleceğidir, bu ülkenin çocuklarının bekasıdır. O sebeple bu meseleyi ne kadar siyasi rekabetin dışında, ne kadar siyasi husumetin dışında tutarsanız o kadar bu ülkeye hizmet etmiş olursunuz. Bu, hepimizin desteklemesi gereken, hepimizin kuvvetlendirmesi gereken bir alandır. Bugün bahsettiğiniz politikaların temeli, tam tersine siyasi hegemonya altındaki alanları bu siyasi hegemonyadan kurtardığımız için deniyor ki: “Sanata siyaset bulaşıyor.” Hayır, sanata siyaset bulaşmıyor, sanat ve kültür üzerinde kurulmuş siyasi hegemonyayı kaldırıyoruz, orada kültürel çoğulculuk getiriyoruz, orada sadece bilinenlerin, sadece birtakım ideolojik muhtarların vesayeti altında olanların değil Anadolu’nun bütün çocuklarının, bütün kültürlerden, bütün mezheplerden, bütün etnik gruplardan, Anadolu’ya ait bütün kültürlerden gerekli kültürel faaliyeti yapması için gereken desteği vermeye çalışıyoruz. Yaklaşımımız budur. Onun dışında kültür alanı tamamen sivil alana bırakılması gereken bir alandır. Biz sadece bu alana hami oluruz, bu alanın önünü açarız, bu alanın özgürleşmesi için elimizden geleni yaparız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Devamla) – Yüce Meclise verdikleri destek için teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Bakan konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisinin tek parti dönemine de gitmek suretiyle partimize yönelik gerçekçi olmayan değerlendirmelerde bulunmuştur, söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi.

Sataşma nedeniyle iki dakika söz veriyorum.

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

7.- İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi'nin, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik’in 656 ve 656’ya 1’inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın beşinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, ben Sayın Bakandan daha farklı bir değerlendirme beklerdim ancak maalesef beni yanılttı. O da Sayın Davutoğlu veya Sayın Erdoğan gibi tek parti dönemine gitmek suretiyle, oralardan cımbızla birtakım örnekleri alarak kendi uygulamalarına meşruiyet sağlamak istedi. Bir kere, vermiş olduğu örnekleri doğru bulmuyorum. Bir tek parti dönemi uygulamasından söz ediyor, sürekli getirip onu burada tartıştırmak istiyor.

Sayın Bakan, bakın, siz Kültür Bakanısınız. Size kadar Adalet ve Kalkınma Partisinin birçok kültür bakanı oldu. Biz o kültür bakanlarına yönelik olarak da eleştiriler yönelttik ama hiçbiri sizin aldığınız eleştiriyi almadı. “Biz şunları yapacağız.” derken size kadar görev yapan kültür bakanları demek ki başarılı olamadı, kültür ve sanattaki dönüşümü sağlayamadı. Şimdi diyorsunuz ki: “Devlet Tiyatroları ve Devlet Opera ve Balesi Cumhuriyet Halk Partisine bağlı değildir, bana bağlıdır.” Yani bu şu mudur? “Bana bağlıdır, size ne, ben istediğimi yaparım.” Yapamazsınız Sayın Bakan, yapamayacaksınız, hadi girişin bakalım.

Değerli milletvekilleri…

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Bu tehdit değil mi?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul) – Millet, millet var, millet yaptırmayacak.

İkincisi, diyorsunuz ki: “Sanat ve kültürde reform yapacağım.” İşte, bu dayatmacı anlayıştır. Sanat ve kültürde reform denen anlayış jakoben anlayıştır. Tepede, yönetimin, bakanın, Başbakanın, Hükûmetin olduğu; kültür, sanat ve ona gönül verenlerin aşağıda olduğu, Hükûmet ile onlar arasında hiyerarşik bir ilişkinin olduğu toplumu dönüştürme projesi, toplum mühendisliği. Bunu reddediyoruz Sayın Bakan.

Şu sansürden ne olur bir örnek verin! Oyunlara müdahale etmediniz mi, Bakanlığınız müdahale etmedi mi? “Bu oyunu oynamayacaksınız.” demediniz mi? “Bu oyunu önce biz bir görelim, ondan sonra izin veririz veya vermeyiz.” demediniz mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Sizin belediyeniz, İstanbul’da “Lüküs Hayat” oyununu oynatırken -Zihni Göktay’ı- o oyunu kaldırmadı mı? Niye bunlara girmiyorsunuz? Lütfen bunlara cevap verin tek parti dönemine gitmek yerine.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, teşekkür ederim.

SENA KALELİ (Bursa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaleli.

SENA KALELİ (Bursa) – Bana da bir sataşma oldu.

BAŞKAN – Ne sataşması oldu efendim?

SENA KALELİ (Bursa) – Söylediğim sözlerle… Millî, manevi değerlerle ilgili bir söylemimden söz etti.

BAŞKAN – Ama sizin isminizi zikretmedi benim hatırladığım kadarıyla Sayın Kaleli.

SENA KALELİ (Bursa) – İsmimden söz etmedi ama sözlerimden alıntı yaptı.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Aynı cümleyi kullandı.

BAŞKAN – Hayır, ne söyledi de alıntı yaptı, neyi tenkit etti veya sataştı?

SENA KALELİ (Bursa) – Aynı cümleyi farklı anlamda söyleyerek benim sözlerimden alıntı yaptı. “Millî, manevi değerleri totaliter rejimler önemli bir reçete olarak kullanırlar.” sözümden…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaleli. (CHP sıralarından alkışlar)

8.- Bursa Milletvekili Sena Kaleli'nin, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik’in 656 ve 656’ya 1’inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın beşinci tur görüşmelerinde Hükûmet adına yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

SENA KALELİ (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şuna, “Stratejik Derinlik” kitabına bir bakarsanız Sayın Davutoğlu’nun, orada Hitler’in jeopolitik uzmanı Haushofer’in 3 ayrı kuramından yararlandığını görürsünüz.

Biri “lebensraum” yani hayat alanı. Bu demektir ki: Arkaik anlayıştaki yayılmacı politikayı benimsemek, hükmetmek, kültürel emperyalizmi ve yaklaşımı benimsemek.

“Hinterland”: Ekonomik alan açmak, küçük ülkelerin büyük alanlara sahip olmasını istememek, her yeri babanızın çiftliği olarak görmek.

Üçüncüsü de “mittellage”; yani merkez ülke konumunda olabilmek. Yani, biz, tamamen kendimizi her şeyin merkezine koyuyoruz, demokrasiyi de kendi değerlerimize göre değerlendiriyoruz. Biz, kendi değerlerimize uydurduğumuz bu demokrasi anlayışıyla Kazım Akşar’ın yönettiği “Güneş Batarken Bile Büyük” oyununu sahnelerden çekiyoruz. Her şeyi fıtrata bağlıyor, siyasi sorumluluk almıyoruz. Hegemonya kuralının başarısı bağımsızlıktır, sanayi toplumu olmaktır, dini referanslardan uzaklaşmaktır.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi, şahsı adına aleyhte söz isteyen Adil Zozani…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sayın Başkan, çok uzun süredir, kısa bir söz almak üzere ben sisteme girdim. Meclisteki genel teamülde de grup başkan vekilleri kısa bir söz almak istedikleri zaman Başkanlık Divanı genelde bu hakkı takdir eder ve kullandırır. Sizden rica ediyoruz…

BAŞKAN – Sayın Baluken, bir saniye, sizin sözünüzü vermediğimizden değil, burada söz çok olduğu için sizin söz istediğinizi fark etmedim ben. Buyurun ama her şeyde hemen şey yapmaya gerek yok yani. Söz istediğinizi hatırlatın yeterli. Biz, grup başkan vekillerine zaten veriyoruz.

Buyurun Sayın Baluken.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Uzun bir süredir bekliyoruz yani.

BAŞKAN – Yok, öyle bir anlayış yok yani, siz öyle algılıyorsunuz.

Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

3.- Bingöl Milletvekili İdris Baluken'in, Kobani’deki direnişte yaşamını yitiren Sibel Bulut için taziye çadırı kurmak isteyenlere polisin yaptığı müdahale konusunda İçişleri Bakanından bilgi almak istediğine ilişkin açıklaması

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben hem Genel Kurulu bilgilendirmek hem de İçişleri Bakanımız burada, kendisini hem bilgilendirmek hem de soru sormak amacıyla söz aldım.

Bugün Adana’da Kobani’deki direnişte yaşamını yitiren Sibel Bulut’un taziye çadırına polis tarafından çok sert bir müdahale yapılmıştır. Bu müdahale sırasında ortaya çıkan görüntüler, gerçekten, Sayın Bakanım, insanlık adına utanç vericidir. Taziyeye katılan bir gencin ağzını âdeta yırtarcasına, parçalarcasına, sosyal medyaya da düşen, kameralar önünde uygulanan pervasız, sokak ortası bir işkenceden bahsediyorum. Biz, Halkların Demokratik Partisi olarak öncelikle bu sokak ortası işkence uygulamasını, bunu yapanları ve bu talimatı verenleri buradan şiddetle kınıyoruz. Polisin görevinin, herhangi bir toplumsal olayda suç unsuru teşkil edecek bir şey varsa bile o suçu işleyenleri yargıya teslim etmek olduğunu buradan tekrar hatırlatıyoruz. Hele, kaldı ki bütün kültürlerde, inançlarda, dinlerde, politik siyasi ahlakta taziyelere ve cenazelere saygı duymak insanlığın yerleşmiş bir ananesidir, bir geleneğidir. Bu saygıyı kaybedenler insanlığını da kaybeder diyorum. İçişleri Bakanımıza da, bu sokak ortası işkence uygulamasının merkezî bir talimatla mı yaptırıldığını, yoksa orada kendi inisiyatifiyle bunu yapanların olup olmadığını sormak istiyorum. Eğer, merkezî bir talimat değilse de bununla ilgili bir soruşturma başlatılıp başlatılmadığını burada sormak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978) (S.Sayısı 656 ve 656’ya 1’inci Ek) (Devam)

2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657) (Devam)

 

A) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1) İçişleri Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) İçişleri Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

B) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Emniyet Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Emniyet Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

C) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI (Devam)

1) Jandarma Genel Komutanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Jandarma Genel Komutanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ç) KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1) Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

D) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI (Devam)

1) Sahil Güvenlik Komutanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Sahil Güvenlik Komutanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

E) GÖÇ İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

F) EKONOMİ BAKANLIĞI (Devam)

1) Ekonomi Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Ekonomi Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

G) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI (Devam)

1) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ğ) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

H) DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

I) TÜRKİYE YAZMA ESERLER BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Şimdi, şahsı adına, aleyhte söz isteyen Adil Zozani, Hakkâri Milletvekili.

Buyurun Sayın Zozani. (HDP sıralarından alkışlar)

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Kültür Bakanlığının, İçişleri Bakanlığının ve Ekonomi Bakanlığının bütçesini birlikte değerlendirip bu üç bütçeye ait ortak bir cümle kurabilir miyim kuramaz mıyım, uzun süre üzerinde durdum. Çünkü, Meclisin çalışma programında böyle bir garabet oluştu. Birbirleriyle hiçbir ilişiği olmayan bütçeler bir araya getirildi ve üzerinde değerlendirmeler yapılıyor.

Öyle zannediyorum ki sabah saatinden bu saate kadar bizi, eğer, dinleme, izleme zahmetinde bulunan vatandaşlarımız da var ise bu konuşmalarımızdan da bir bütünlük yakalayamamış olduklarını düşünüyorum, kendilerine eziyet ettiğimizi düşünüyorum. Ama, kendimi çok zorladım, dedim bir ortak nokta bulayım, bulmaya çalışayım; buldum değerli milletvekilleri. Bulduğum o ortak noktayı şimdi sizlerle de paylaşmaya çalışacağım.

“Vilâyet, mahallî umûrda mânevî şahsiyeti ve muhtariyeti hâizdir. Hâricî ve dâhilî siyaset, şer'î, adlî ve askerî umûr, beyn-el-milel iktisadî münasebât ve hükûmetin umûmî tekâlifi ile menafii birden ziyade vilâyâta şâmil husûsât müstesnâ olmak üzere, Büyük Millet Meclisi’nce vaz’edilecek kâvanîn mûcibince Evkâf, Medâris, Maârif, Sıhhiye, İktisat, Ziraat, Nafıâ ve Muavenet-i İçtimaiye işlerinin tanzim ve idâresi, vilâyet şûrâlarının salâhiyeti dâhilindedir.”

MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) – Ne dediniz? Bir tercüman kullanalım.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Bir, Osmanlıca okudum, Kültür Bakanlığını ilgilendiriyor, o bağlamı kurdum. Kültür Bakanının bize bir sözü var Osmanlıca -şu anda Meclis kütüphanesinde de bulunan- Şemseddin Samî’nin “Kamûs'ül-a'lâm” kitabını Türkçeleştirip, sadeleştirip basacak bu sene, bu sözü var. Oradan da bilmeyenler açısından Kürdistan’ın neresi olduğunu öğrenmiş olacaklar, öyle bir katkısı olacak Kültür Bakanının bize sözü vardır.

İkincisi, iktisattan söz etti. Bir kentin iktisadının ne şekilde olacağına ilişkin ifade edildi. Ekonomi Bakanlığını kısmen, uzaktan ilgilendiriyor, bir bağ kurabilirsiniz oradan ama Ekonomi Bakanlığının ismi yanlış konulmuş, siz Ekonomi Bakanlığı diye bütçesini burada değerlendiriyorsunuz ancak Sayın Bakanın bizimle paylaştığı hususlar bir Ekonomi Bakanlığının görev alanı dâhilinde değildir çünkü o dış ticaretle ilgilidir, dış ticaret bakanlığıdır orası. Adı dış ticaret bakanlığı olarak konulmuş olsaydı burada doğru bir bağlantı kurmuş olurduk.

Üçüncüsü, aynı metinden idari hususları pekâlâ anlayabilirsiniz, bizim de çözüm sürecinden neyi kastettiğimizi bir şekilde size ifade eder. Bilmeyenler açısından söyleyeyim, benim biraz önce okuduğum metin 1921 Anayasası’nın 11’inci maddesidir yani muhtariyet ifadeleridir, muhtariyet öngören 1921 Anayasası’nın 11’inci maddesidir. Biz o nedenle diyoruz, cumhuriyetin kuruluş felsefesi, o teklikle buluşmayan, tekçi anlayışla buluşmayan, ret ve inkârla buluşmayan cumhuriyetin kuruluş felsefesi yani 1924 öncesine işaret ediyoruz. İşte size 3 bakanlığı birlikte değerlendirme şansım oldu. Onun için de diyoruz ki: Biz bölmek peşinde değiliz. Edebali’nin dediği “Bölmek, parçalamak sizin olsun, bütünlemek bizim olsun.” Biz bütünleme gayreti içerisindeyiz. Üç kavram ekseninde, biz, Türkiye'yi büyüten bir yelpaze, büyüten bir rotaya koyacağımızı ifade ediyoruz. Halkların Demokratik Partisi olarak bunu Türkiye kamuoyuyla paylaşıyoruz. Bir diyoruz: Özgürlük. İki diyoruz: Demokrasi. Üç diyoruz: Halkların gönüllü bir aradalığıdır. Bu üç kavram ekseninde biz Türkiye'yi bütünleyeceğimizi düşünüyoruz, Türkiye'nin önünü açıyoruz. Bu amaçla partimiz heyetinin, heyetlerinin İmralı’yla da, Kandil’le de yaptığı görüşmeler, seyahatler bizim tarihimizin, parti tarihimizin onur sayfalarını oluşturuyor. Bunu bir kez daha Meclis kürsüsünden ifade etmek isterim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Sizlere de şunu unutmayın derim: Bu bütçe itibarıyla insanı yaşatmıyorsunuz. Bu bütçe insanlığı yaşatan bir bütçe değildir. Dolayısıyla, insanı yaşatmadığınız için de devlet istikraza girmiş. Biz, biraz önce ifade ettiğim felsefeyle devleti bu zor durumdan kurtaracağımızı ifade ediyor, bu bütçenin insani bir boyut kazanmasını arzu ediyorduk, maalesef bu yok, olmadığı için de muhalifiz, muhalefet şerhimizi koyuyoruz, ret oyu vereceğiz.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Halaçoğlu.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, şimdi, az önce 1921 Anayasası’yla ilgili okunulan metnin eğer Türkiye Türkçesine çevirisini yapacak olursak bir muhtariyetten falan söz etmiyor. Muhtariyet çok farklı bir şey, buradaki anlamı tamamen farklı bir şey. İsterseniz, açarsanız, oturduğum yerden söyleyebilirim.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sataşmaysa yerinden mi cevap verecek?

BAŞKAN – Değil efendim, Grup Başkan Vekili olduğu için, biraz önce Sayın Baluken’e nasıl verdiysek... Yoksa, sataşma söz konusu değil, sataşmadan söz vermedim.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

4.- Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu'nun, Hakkâri Milletvekili Adil Zozani’nin 656 ve 656’ya 1’inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın beşinci tur görüşmelerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

1921 Anayasası’nın 11’inci maddesi şöyle söyler:Vilâyet, mahallî umûrda mânevî şahsiyeti ve muhtariyeti hâizdir.” Buradaki muhtariyetin ne olduğunu biraz sonra göreceksiniz “Hâricî ve dâhilî siyaset, şer’î adlî ve askerî umûr, beyn-el-milel iktisadî münasebât ve hükûmetin umûmî tekâlifi ile menafii birden ziyade vilâyâta şâmil husûsât müstesnâ olmak üzere, Büyük Millet Meclisi’nce vaz’edilecek kâvanîn mûcibince Evkâf, Medâris, Maârif, Sıhhiye, İktisat, Ziraat, Nafıâ ve Muavenet-i İçtimaiye işlerinin tanzim ve idâresi, vilâyet şûrâlarının salâhiyeti dâhilindedir.” Yani buna göre bu, şu anlama geliyor: “Vilayetlerin vergi, iç ve dış siyaset, şeri, askerî ve adli işleri ile uluslararası iktisadi hususlar yani birden fazla vilayeti kapsayan meseleler hariç olmak üzere vakıf, eğitim, sağlık, ekonomik durum, tarım, bayındırlık, sosyal yardımlaşma gibi konuların düzenlenmesi Büyük Millet Meclisince çıkarılacak kanunlar çerçevesinde vilayet meclislerince yürütülecektir.” Burada muhtariyet falan diye bir şey yok yani il genel meclisince yürütülüyor.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, ben de yerimden bir şey söylemek istiyorum.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Diğer taraftan, Kürdistan’ın sınırlarını eğer siz sadece burada… Osmanlıcası da yanımda. Şemseddin Sami’nin kitabıyla bağlantılı söyledi ama ondan çok daha önce, 1340’da “Nüzhet’ül Külub”ta, Hamdullah Mustafa Kazvini’nin eserinde Kürdistan şu şekilde tarif edilir: “Irak-ı Arap, Huzistan, Irak-ı Acem, Azerbaycan ve Diyarbakır bölgeleriyle çevrilmiş olan bir bölgedir.” der.

Şimdi burada Diyarbakır vilayeti ayrı bir vilayettir. Diyarbakır vilayetinin sınırından içeriye doğru Irakı Acem ve sair buraları ifade eder. Burada onun haritası da var, çizgisi de var. Dolayısıyla, Türkiye’yle, Anadolu’yla hiç alakası olan bir yer değildir. Sadece, Türkiye’de 1847’de… Diyarbakır vilayetinin eski şeklini bilmiyorsunuz. Eski vilayetten bahsediyor, bugünkü vilayetten bahsetmiyor, Osmanlı Dönemi vilayetinden bahsediyor. Ta El Cezire’ye kadar uzanıyor, El Cezire’nin altına kadar Diyarbakır vilayeti. Diğer taraftan…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Halaçoğlu.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Efendim, bir dakika… Açıklamamız lazım bunu, açıklamamız lazım.

BAŞKAN – Açıkladınız efendim, açıkladınız.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bir saniye… Önemli bir şey.

BAŞKAN – Buyurun.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) – Şimdi, bu bölgelerde bir Kürdistan’dan bahsediyor. Osmanlı Devleti’nde sadece ve sadece Kürdistan eyaleti 1847 yılında kurulmuştur, 1839 Tanzimat Fermanı’ndan sonra. On yedi sene ayakta kalmıştır, on yedi sene sonrasında da, 1864’te ortadan kaldırılmıştır. Aslında 1847’de kurulmuş olması ondan önce olmadığının da delilidir. Dolayısıyla, siyasi bir sebeple eyalet oluşturulmuş, sonra da ortadan kalkmıştır.

“Kamûs-ül-a’lâm”a gelince, “Kamûs-ül-a’lâm”ın sonraki o şerhteki yazılan bölümünün arkasını okuduğunuz zaman orada hangi anlama geldiğini ve bunun kimlerden alındığını, alıntı yapıldığını da gösterir; onu belirtiyorum.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Zozani.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkanım, benim kürsüde yaptığım beş dakikalık konuşmanın üzerinde Grup Başkan Vekili altı dakikalık bir değerlendirme yaptı. Ben de altı dakika ayakta, kayıtlara geçmesi için değerlendirmelerde bulunacağım.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Yanlışlarını düzeltmek o kadar sürdü ama.

BAŞKAN - Ama, öyle bir usulümüz yok ki Sayın Zozani. Lütfen ama…

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Daha başlamadan itiraz ettiniz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Efendim?

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Daha başlamadan siz itiraz ettiniz.

BAŞKAN – Hayır, itiraz ederim tabii canım, ben usule itiraz ediyorum, bu benim hakkım.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Ben şunu söyleyeyim, teklifim şu…

BAŞKAN - Yani, “Grup Başkan Vekili altı dakika konuştu, ben de konuşacağım.” Böyle bir usul var mı?

Buyurun.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Devlette devamlılık esastır. Devletin arşivleri, devletin tarihi ortaktır. Bu süre içerisinde…

BAŞKAN – Oturun yerinize, yerinizden söz vereyim.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sataşma var Sayın Başkan.

BAŞKAN – Lütfen, sataşmayla ilgili değil, “Açıklama yapacağım.” diyor.

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Sataşma var, Genel Kurulu yanlış bilgilendirme var.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Tarihî bilgiler verdi ya!

BAŞKAN - Sayın Baluken, “Konuyla ilgili açıklama yapacağım.” diyor. Burada hepimizin gözü önünde olan hadise yani sataşma söz konusu değil efendim. Lütfen…

İDRİS BALUKEN (Bingöl) – Hayır, Genel Kurula 11’inci maddeyle ilgili yanlış bilgiler verildiğini söyledi.

BAŞKAN – Önemli bir konu olduğu için açıklamasını yapsın efendim.

Buyurun Sayın Zozani.

5.- Hakkâri Milletvekili Adil Zozani'nin, Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aynı müsamahayı süre açısından tanıyacağınızı umut ediyorum, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Hayır efendim, değil.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Eğer “bir dakika” diyorsanız, hiç konuşmayayım.

BAŞKAN - Buyurun.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ederim.

Şimdi, bir, Milliyetçi Hareket Partisine önerimizdir, eğer 1921 Anayasası’nın 11’inci maddesi bir özerklik anlamı taşımıyor ise burada belirlenen içerikte yeni anayasa çalışması esnasında Milliyetçi Hareket Partisinin de Milliyetçi Hareket Partisinin de Türkiye’deki idari ve siyasi yapının yeniden inşası ve dizaynı açısından 1921 Anayasası’nın 11’inci maddesinin onların kabulü olarak bu şekilde çalışmalara kaydedilmesini talep ediyoruz, kabul edeceklerini umut ediyorum.

İkincisi, Sayın Halaçoğlu kendini çok zorluyor, yani tarihî çok yenileme, yeniden başlatmak için kendisini çok zorluyor ama Sultan Sencer 1830’dan önce yaşamış, Yavuz Sultan Selim ile İdrisi Bitlisî’nin ilişkisi de çok öncesidir. Peki, onların ifade ettiği Kürdistan ve onların ifade ettiği ilişki hangi çerçevede söz konusu olmuştur? Şunu çok açık ve net birlikte görelim artık...

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Sayın Başkan, bunları dinlemek zorunda mıyız?

BAŞKAN – Sayın Zozani, lütfen toparlayınız.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Şimdi, Kürt halkı Orta Doğu coğrafyasında kadim bir halktır. Sizler sonradan geldiniz, biz bir ortaklık kurduk. O ortaklıktan bizi zaman zaman, “Ya, işte, niye bu ortaklığı kurduk?” noktasına getirdiğiniz çok olmuştur ama biz o geçmişin kötü anılarının tümünün üzerine sünger çekiyor, birlikte yeni bir gelecek kuracağımıza olan inancımızı ifade ediyoruz. Benim biraz önce kürsüden ifade ettiğim de buydu.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978) (S.Sayısı 656 ve 656’ya 1’inci Ek) (Devam)

2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657) (Devam)

 

A) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1) İçişleri Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) İçişleri Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

B) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Emniyet Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Emniyet Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

C) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI (Devam)

1) Jandarma Genel Komutanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Jandarma Genel Komutanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ç) KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1) Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

D) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI (Devam)

1) Sahil Güvenlik Komutanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Sahil Güvenlik Komutanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

E) GÖÇ İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

F) EKONOMİ BAKANLIĞI (Devam)

1) Ekonomi Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Ekonomi Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

G) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI (Devam)

1) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ğ) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

H) DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

I) TÜRKİYE YAZMA ESERLER BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Evet, sayın milletvekilleri beşinci turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Dibek, buyurun.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkanım teşekkür ediyorum.

İlk sorum Sayın İçişleri Bakanına: Sayın Ala, ben üç yıl önce, şu an Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının kullandığı binayla ilgili soru sormuştum, yazılı olarak. O verilen yanıtta, o zamanki Sayın Bakan tarafından o B ve C bloklarıyla ilgili, tadilatla ilgili yanıtlar verildi ama A blokun, kullanılan A blokun tadilatıyla ilgili yanıt verilmemişti “Maliyeti ne kadardır, ihaleler ne kadardır?” diye, üç yıldır bana yanıt verilmedi. A blokla ilgili ne kadar tadilat harcaması yapılmıştır, bunu öğrenmek istiyorum.

İkinci sorum Sayın Çelik’e: Sayın Çelik, geçtiğimiz günlerde Sayın Putin Türkiye’ye geldi, biliyorsunuz, geldiğinde, karşılama töreninde, sonradan öğreniyoruz ki Devlet Tiyatroları oyuncularının bir kısmı animatör olarak oraya gönderilmiş. İşte, Tolstoy ve Puşkin kılığıyla kendileri Putin’i karşılamışlardı. Oraya bu Devlet Tiyatroları sanatçılarının gönderilmesinden sizin bilginiz var mıdır? Sizin bilginiz dâhilinde mi gitmiştir? Bu uygulamayı doğru buluyor musunuz ? Yani bir animatör olarak oraya gidip animasyon yapmalarını bu sanatçıların doğru buluyor musunuz? Eğer doğru buluyorsanız bundan sonra bu uygulama devam edecek mi başka etkinliklerde, başka gösterilerde? Bunu da öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Doğru...

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İçişleri Bakanına soruyorum: Çin devletinden Tayvan’a 300 Uygur Türkü yapılan zulümlerden dolayı kaçmıştır. Bu insanlar Türkiye’ye gelmek için müracaatta bulunmuşlardır ancak Türkiye bu insanları kabul etmiyor. Türkiye almaz ise Tayvan, Çin’e bu insanları geri göndereceğini açıkladı. Çin’e geri gönderilmesi demek, bu insanların ömür boyu hapis ve idam cezasıyla cezalandırılması demektir. İçişleri Bakanlığı ve Hükûmet olarak bu konuda çalışmanız var mıdır? Bu insanları kaderlerine mi terk ediyoruz?

İkincisi, Kültür Bakanına sormak istiyorum: İki senedir millî kültürümüzle ilgili hangi kitapları bastınız ve dağıttınız?

Üçüncüsünü de Ekonomi Bakanına sormak istiyorum: 11/05/2005 tarihinde AKP iktidarında IMF’yle 19’uncu stand-by anlaşması yapılmış mıdır? Bu anlaşmayla 10 milyar dolar kredi kullanıldığı yazılmaktadır, doğru mudur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Demir...

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, her sene 290 bin vatandaşımız hac ve umre seyahati yapmaktadır. TÜRSAB acentelerinden kişi başı 10 dolar kadar ücret almaktadır. Bu harcın alınması konusunda Bakanlığınızın bir denetimi var mıdır? Hac ve umredeki Diyanet tekeliyle acenteler haksız rekabete maruz kalmaktadır. Devletin özel sektörle haksız rekabet yapmasını önleyecek tedbirleri almayı düşünüyor musunuz? Devlet özel sektörü geliştirmek için mi, yoksa rekabet için mi vardır?

İçişleri Bakanımıza sormak istiyorum: Bu SRC sınav günü -o kadar para yatırdı, millet bekliyordu- niçin iptal edildi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Uzunırmak...

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın İçişleri Bakanına soruyorum: Zaman zaman Oslo’daki anlaşmayı PKK’nın bozduğu açıklanıyor. Bu anlaşmayı Türkiye Büyük Millet Meclisi bilmiyor, Bakanlar Kurulu biliyor mu? Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve halkın bilmediği bir anlaşma ortada. Böyle bir yönetimi demokrasi olarak tanımlıyor musunuz?

İki: PKK ve İmralı hükümlüsü zaman zaman tehditli talep takvimleri veriyor, taleplerinin yerine gelmesini istiyorlar. Tehditlerinin hiçbiri verilen süre sonunda eyleme geçmiyor. Bunun anlamı, istediklerini belli oranlarda alıyor demektir. Bugüne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisinden ve halktan gizlediğiniz paket ve görüşmelerde neler verdiniz, paketin içeriğini kaç kişi ve hangi kurumlar biliyor?

Üç: İktidarın eski dostu, sırdaşı, yeni düşmanı paralel yapıyla ilgili, tehdit oluşturduğu, delil, belge, bilgi, bulgu, iz, emare ne zaman bilgi ve kayıtlarınıza girmiştir, ne karar alınmış, eyleme ne zaman geçilmiştir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Kaplan…

MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sorum Sayın İçişleri Bakanına: Son dönemlerde ülkemizde sıkça ölüm ve intihar vakalarının artmasıyla gündeme gelen sentetik uyuşturucu maddenin hızla yayıldığını biliyoruz. Bunun en çok, özellikle, görüldüğü, 2011-2013 yılları arasında en sık görüldüğü yerin Kocaeli olmasını neye bağlıyorsunuz? Birinci sorum bu.

İkinci sorum: Sayın Bakanım, bu konuyla ilgili, Emniyet Genel Müdürlüğünü, Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığını aradım, Cumhuriyet Halk Partisi heyetiyle görüşmek istedim, sekreterlerin söylediği yanıt şu: “Hangi milletvekilimiz? Hangi partiden arıyorsunuz? Biz size döneriz.” dediler, bir haftadır dönmediler. Acaba sizin vermiş olduğunuz bir talimat var mıdır? Sekreterler ya da Genel Müdürlük yetkilileri neden milletvekiline hangi siyasi partiden aradığını soruyorlar? Yanıtlarsanız teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Çam…

MUSA ÇAM (İzmir) – Teşekkür ediyorum.

İçişleri Bakanımıza soruyorum: Sayın Bakan, mutlak bir AKP çoğunluğu var burada fakat siz dışarıdan Bakan olarak atandınız; şu anda AKP’ye üyelik akdini gerçekleştirdiniz mi, bunu öğrenmek istiyorum.

İkinci sorum yine size: Güvenlik paketinin yürürlüğe girdiği bu günlerde makul şüphe iddiasıyla kaç kişi hakkında işlem yapılmıştır, bunu öğrenmek istiyorum.

Üçüncüsü: Özellikle, valilerin emeklilikteki ücretleri gayet normal fakat kaymakamlar çok sıkıntı çekiyor. Kaymakamlara 6400 gösterge için bir hazırlık var mı, bir çalışmanız var mı?

Polis arkadaşlarımız özellikle emeklilikte çok büyük bir sorun yaşıyorlar ve kapıda gördüğümüz herkes diyor ki: “Yaklaşık olarak yirmi yıldır birçok hükûmet geldi geçti ama 3600 göstergeyi çıkarmadı.” 3600 göstergeyle ilgili bir çalışma var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Erdoğan…

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın İçişleri Bakanı, hâkim, savcı maaşlarındaki son düzenlemeyle birinci sınıf bir mülki idare amiri maaşı yeni göreve başlayan hâkimin maaşı kadar kalmıştır. Mülki idare amiri maaşlarını hâkim, savcı maaşlarına eşitlemek gibi bir çalışmanız var mıdır?

Polislere yıllardır söz veriyorsunuz. Polislerin ek gösterge ve fazla çalışmayla ilgili taleplerini karşılayacak bir çalışmanız var mıdır?

Sayıları 25 bini bulan uzman jandarmaların özlük haklarının iyileştirilmesi konusunda bir çalışmanız var mıdır?

Yine biraz önce Sayın Cumhurbaşkanı “Paralelciler soru çalarak belli kurumlara yerleştiler.” demiş. Paralelciler soru çalarken zamanın Başbakanı, bugünkü Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarı ne işle meşguldü?

Sayın Turizm Bakanı, Muğla ilindeki tarihî ören yerlerinin yüzde 25’i bile düzenlenerek turizme açılmamıştır. Bu geriye kalan yüzde 75’i düzenleyip turizme açma konusunda ciddi bir çalışmanız var mıdır? Buralarda yapılan çalışmalara çok az ödenek verildiği için bir sene yapılan kazılar bir sonraki seneye varmadan kaybolmakta, buralar tahrip olmaktadır. Bu tahribatı önleyecek şekilde, planlı, programlı şekilde buralara ödenek aktarmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Aldan…

ÖMER SÜHA ALDAN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İlk sorum Ekonomi Bakanı Sayın Nihat Zeybekci’ye: Petrol ithal ettiğimiz ülkelere gerçekleştirdiğimiz ihracat toplam ihracatın yüzde kaçıdır?

İkinci sorum Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ömer Çelik’e: Yirmi beş dakikalık konuşması içinde Sayın Bakan sadece bir cümleyi turizme ayırdı “Turizmde dünya 6’ncısıyız.” diye. Bu bütçe görüşmelerinde parasal hiçbir şeye değinmedi. Muğlalı turizmciler “Sayın Ertuğrul Günay’dan sonra Turizm Bakanlığına henüz atama yapılmadı.” demişlerdi. Kendisi 1940’ların CHP’sinden ve genel politikadan zaman ayırıp turizmcinin sorunlarıyla ne zaman yüzleşecek?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ben, Sayın Kültür Bakanına önce şunu sormak istiyorum, daha doğrusu bir hususu iletmek istiyorum.

Gazi Üniversitesindeki çalışan arkadaşlarımız, öğretim üyeleri ilettiler. Rektörlük binası biliyorsunuz, orada tarihî bir bina. Atatürk’ün isteğiyle çiftlikten verilen arazi üzerine kurulmuş, aslına aykırı bir biçimde yanlış restorasyonda bulunuluyor. Ne amaca hizmet ettiği belli olmayan iki katlı bir binaya asansör yapılmaya çalışılıyor. Efendim, duvarlar yine aslına aykırı biçimde restore ediliyor. Türk sanatı ve mimarisi adına katliam denebilecek bu olayı sizin bilgilerinize sunmuş oluyorum Sayın Bakan, incelemenizi istirham edeceğim.

Sayın İçişleri Bakanının da çok net bir biçimde istirham ediyorum cevap vermesini. Emniyet teşkilatı, jandarmadaki astsubaylar, subaylar, uzman çavuşlar, sivil memurlar, bütün hepsini kastediyorum, bunların ücretlerinde ve özlük haklarında iyileştirmeler düşünüyor musunuz? Bir de mülki idare amirini katın bunun içine.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Zeybekci’ye soruyorum: 2002 yılı ile 2013 veya 2014 yıllarına ait;

A) Kamu ve özel sektöre ait toplam borç stokları,

B) Vatandaşlarımızın bankalara olan toplam borçları,

C) Hanehalkı gelirlerinin borçlara ayrılan payları,

D) Tasarruf oranları,

E) Kamu ve özel sektör tarafından yapılan faiz ödemeleri ne kadardır?

Sayın Ala’ya soruyorum, birinci sorum: 2012 yılında nüfusu 2 binin üzerinde bulunmasına rağmen 2011 yılı nüfusuna göre tüzel kişilikleri köye dönüştürülen Kütahya ili Simav ilçesi Kuşu beldesine dâhil bazı beldelerin mağduriyetleri defalarca dile getirmemize rağmen çözülememiştir. Hâlen bazı beldelerin yargı süreci devam eden bu konusu ne zaman çözüme kavuşacaktır, Bakanımızın düşüncesi nedir? İkinci…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Türeli…

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İlk sorum Ekonomi Bakanına: Sayın Bakan, Orta Vadeli Programdaki büyüme ve cari açık ilişkisi problemli gözüküyor. Ekonominin net ihracata dayalı büyüdüğü yıllarda elbette doğal olarak cari işlemler açığı azalıyor, büyüme hızı da yavaş. Nitekim, 2014 yılının ilk dokuz ayında büyüme hızı yüzde 2,8. Bunun neredeyse tamamı net ihracattan kaynaklanıyor, yurt içi talebin katkısı 0,1. Bu açıdan da baktığınızda, cari açıktaki bir azalma normal ama 2015-2017 yılında büyüme hızı yüzde 4,7 olacak OVP’ye göre ve bu da tamamıyla yurt içi talepten kaynaklanacak ve siz hem sunuşunuzda “net ihracattan kaynaklanan bir büyüme” diyorsunuz hem bir taraftan cari işlemler açığını nasıl siz 2014 yılındaki 46 milyar dolardan 2017’de 50,7 milyar dolara çıkaracaksınız, tutabileceksiniz? Yani ekonominin büyüdüğü bir yılda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Keskin…

ADNAN KESKİN (Denizli) – Sorum Sayın İçişleri Bakanına efendim: Sayın Cumhurbaşkanı paralel yapının faili meçhul cinayetlerle ilişkisinin olduğunu açıkladı. Bakanlığınızda bu konuda herhangi bir kanıt var mıdır?

Adana Valisiyken halka “pezevenk” diyen Hüseyin Avni Coş hakkında herhangi bir soruşturma başlatılmış mıdır? Bu kişinin görevde kalmasına göz yumacak mısınız?

Van depreminde yıkılan Bayram Oteli’nin enkazı altında kalan 24 kişi hayatını yitirdi. Van Valisi ve AFAD yöneticileri hakkında yürütülen soruşturma sonunda verilen takipsizlik kararı Anayasa Mahkemesi tarafından etkili ve caydırıcı soruşturma yürütülmediği, yaşam hakkını ihlal ettiği gerekçesiyle bozuldu. Vali ve AFAD yönetiminin yargılanması için gerekli izni verecek misiniz?

Teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Son soru, Sayın Küçük, buyurun.

SEDEF KÜÇÜK (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben sorumu Sayın Kültür ve Turizm Bakanına soruyorum: Kültür ve Turizm Bakanlığı Değerlendirme Komisyonu önümüzdeki dönem için son altı ayda Bakanlık desteği almış tiyatrolara destek verilmeyeceğini açıkladı. Özel tiyatroları etkinlik yapamayacak veya başladıkları projeleri sürdüremeyecek bir duruma getiren bu kararın gerekçesi nedir? Böylesi bir destek anlayışı sizce sağlıklı mıdır?

İkinci sorum: Hipodrom alanına Türkiye Uygarlıklar Müzesi yapılması için Ankara Büyükşehir Belediyesiyle imzalanan protokolün akıbeti ne oldu?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

On beş dakika soru soruldu.

Sayın Bakanlar, beşer dakika süre veriyorum.

Buyurun.

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekillerimiz, bazı sorulara tabii yazılı olarak cevap vereceğim, bazılarına da şimdi sözlü olarak cevap vereceğim.

Uygur Türkleriyle ilgili gerçekten, -sayın milletvekilimize sonra ben grafik hâlinde gönderirim- çok büyük hassasiyetle meselenin üzerinde duruyoruz. Buradaki meselenin de farkındayız ve meseleye Dışişleri Bakanlığıyla beraber gerçekten o günden itibaren vaziyet ediyoruz ama daha fazla, daha detaylı bilgi sunmam doğru olmayabilir. Siz de konunun hassasiyetini biliyorsunuz ama teşekkür ediyorum, yani gerçekten bu konuda el birliğiyle meseleleri takip etmemiz gerekiyor. Biz de aynı hassasiyetle emin olunuz ki meselenin üzerindeyiz.

Oslo Anlaşması’na ilişkin… Değerli arkadaşlar, Oslo eğer sabote edilmeseydi, orada başka yabancı ülkelerin birtakım gizli örgütleriyle ya da istihbarat örgütleriyle iş birliği yapıp bu deşifre edilmeseydi Türkiye için çok daha iyi sonuçlar elde edebileceğimiz bir sürecin başlangıcıydı ama şunu söyleyeyim: Ne vadettiniz, ne vadediyorsunuz, ne anlaşıyorsunuz?

Değerli arkadaşlar, ileri demokrasi vadediyoruz, bu gelişmiş demokrasiyi vadediyoruz, millete de vadediyoruz, efendim, bu sorunla ilgili görüştüğümüz kişilere de vadediyoruz. Bizim de siyasi politikamız gelişmiş, ileri haklar demokrasisidir.

Emniyet Genel Müdürlüğünde partiden arıyorlar…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Türkiye Büyük Millet Meclisi bilmiyor bunu. Yabancı istihbaratlardan öğreniyoruz ya. Ne kadar güzel!

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA – Efendim, istirham ediyorum, bakın susuyoruz…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ama sorunun anlamı bu değil Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA – Çok güzel, medeni bir biçimde -saygıyla selamlıyorum- çok güzel görüşmeler oluyor. Gerçekten bu bizim en önemli kazanımımızdır.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Biz de saygıyla selamlıyoruz da, sorunun içeriğine uygun cevap ver.

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA – Söylediğim hiçbir şeyi benimsemiyor olabilirsiniz. Sizi ikna etmek değil benim görevim. Benim görevim, verdiğiniz, sorduğunuz soruyu vatandaşa, onu… Sizin de hedefiniz, benim de hedefim 77 milyon insanı, vatandaşları ikna etmektir yoksa ayrı ayrı partileriz.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakan, ne var içeriğinde, biz de bilelim.

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA – Şimdi, Emniyet Genel Müdürü…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Bakan, bakın, ben diyorum ki: Bakanlar Kurulu biliyor mu?

BAŞKAN- Sayın Uzunırmak…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Türkiye Büyük Millet Meclisi bilmiyor!

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Siz Bakanlar Kurulu biliyor mu, bilmiyor mu, onu söyleyeceksiniz.

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA – Neyi bilmiyor kardeşim, neyi, neyi?

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bakanlar Kurulu Oslo görüşmesini biliyor mu, bilmiyor mu?

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA – Sana söylüyorum, diyorum ki: İleri demokrasi vadettik. Daha ne söyleyeyim?

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – “Bakanlar Kurulu biliyor mu, bilmiyor mu Oslo’nun içeriğini?” diyorum.

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA – Bakın, Mevlâna’nın dediği…

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen siz cevap verin.

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA – Arkadaşlar, ben…

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bakanlar Kurulu biliyor mu, bilmiyor mu?

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, lütfen oturur musunuz…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Türkiye Büyük Millet Meclisi biliyor mu, bilmiyor mu?

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Onların bilmediği bir şey demokrasi yönetimi olur mu? Sorun bu…

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA – Beyefendi, Mevlâna’nın dediği gibi “Deryayı döksen testi ne alır?”

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – “Vadettiğim şey” değil. Çocuk kandırmayın. Ne vadediyorsun? demiyorum sana, anlayışınız mı kıt!

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Çok ayıp ya!

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA – Emniyet Genel Müdürlüğü “Hangi partiden arıyorsunuz?” diye soru soruyorsa oradaki bir sekretarya, son derece yanlış yapıyor. “Böyle bir talimatı verdiniz mi?” diye herhâlde sordunuz. Bunu gerçekten sürçülisan olarak kabul ediyorum. Böyle bir şey olamaz. Onun da, eğer böyle bir şey varsa, gereğini yaparız yani böyle bir şey sorulmamalı. Saygıdeğer milletvekillerimiz telefon ettiğinde notunu alır, bağlar, bunun gereğini yapar yani böyle bir şey olamaz arkadaşlar, böyle bir şeyin meselası bile olamaz.

NURETTİN DEMİR (Muğla) – Polisler bile soruyor.

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA – Üyelik, kaymakamlar ve diğer kişilerle ilgili, polislerimizle, jandarmamızla ilgili bazı özlük hakları sorunları dile getirildi, teşekkür ediyorum. Bu konularda Türkiye’nin elbette genel sistemi içerisinde çalışmalar yapıyoruz gerçekten ve tabii ki bir personel rejimi reformuna ihtiyacımız var. Onlarla ilgili olarak da bir yanlışın, bir sıkıntının olduğu tespit edildikçe onlar gideriliyor. Burada da bir sıkıntı var. Onlara ilişkin de çalışmaları yapıyoruz, yapıyoruz yani onlara ilişkin de. Fakat ben de saygıdeğer milletvekillerimize bir istirhamda bulanacağım.

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA – Kendilerine gelen taleplerin hani Türkiye’de nasıl bir ek şey getireceğini düşünmemiz gerekiyor hep birlikte. Bu şu: Yani bazen genel müdür yardımcı seviyesinde olan…

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen…

Teşekkür ediyorum.

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA – Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.

ADNAN KESKİN (Denizli) – Başkan, bizim sorular kaldı.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, sorulara cevap verilsin, sonra. Bir saniye efendim.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Sonunda ben sataşmadan söz alacağım ama.

BAŞKAN - Böyle bir usul yok ama.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Yazılı mı cevap verecek Sayın Bakan?

BAŞKAN - Sayın Bakan buyurun lütfen.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Adana) – Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; sayın milletvekilimiz bir soru sordu Devlet Tiyatroları oyuncularının Cumhurbaşkanımızın davetlisi olarak Türkiye’ye gelen Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin onuruna düzenlenen bir programda görevlendirilmeleriyle ilgili. Tabii ki benim bütün bu görevlendirmelerden haberim vardır. Ama burada üzücü olan şudur: Sayın milletvekilinin sorusunu tenzih ederim, Cumhuriyet gazetesinde son derece provokatif ve yalan bir haber çıkmıştır. Bu yalan haberde isim verilmeden bazı oyuncuların bu etkinlikten rahatsız olduğu şeklinde bir şeyden bahsediliyor. Fakat haberin altını okuduğunuzda şunu görüyorsunuz: O etkinlikte yer almış kişilerin belli görevlere atanmasından duyulan bir rahatsızlık ya da kıskançlık şeklinde bir yaklaşımın ürünü olarak böyle bir haber yaptırmışlar; ben bunlarla sık karşılaşıyorum. Kuşkusuz, Sayın Cumhurbaşkanımız devletimizin başıdır, Sayın Cumhurbaşkanımızın devletin herhangi bir kurumuna kendisinin içinde bulunduğu bir etkinlikte hele de yabancı bir devlet başkanı onuruna verilen bir yemek programında, buna eşlik eden bir kültürel programda yer vermesi o kurumu sadece onurlandırır. Sayın Cumhurbaşkanı programlarında hangi devlet kurumuna yer vermişse bu, o kurum için bir onurdur. Kuşkusuz, Devlet Tiyatroları kendi kanununda yazıldığı gibi, yönetmeliklerinde yazıldığı gibi misyonu gereği devletin başka makamlarının da, Sayın Cumhurbaşkanın da, başkalarının da vereceği bu tip görevleri hakkıyla yerine getirecek bir kurumdur. Orada çok iyi bir hazırlık yapılmıştır. Bundan sonra da bu tip talepler arzu edilirse Devlet Tiyatroları bunu yerine getirecektir. Ama buradan şunu söylemek isterim: O gazeteye o haberi yaptıran kişi veya kişilerin yaptıkları şey asılsızdır ve provokatiftir. Gerçekten eğer bu söyledikleri cümlelerin arkasındalarsa çıksınlar açık kimlikleriyle bunu ifade etsinler.

Şimdi, çok sık bir şekilde bu, birtakım faili meçhul turizmcilerin Bakanlığımızla ilgili, benim bakanlık yapma biçimimle ilgili değerlendirmelerini duyuyorum. Ben şimdiye kadar hiçbir somut kişiliğin “Ben şurada şöyle turizmciyim, şöyle bir değerlendirmem var.” dediğini duymadım. Ama genelde faili meçhul oluyor ya da aktarılırken de faili meçhul aktarılıyor birtakım köşelerde.

Arkadaşlar, ben şuna bakarım: Ben Bakanlığı yönetirken ulaşmamız gereken hedeflere yıl içerisinde ulaşıp ulaşmadığımıza bakarım. Turizm meselesinde en önemli meselelerden bir tanesi, yabancı ziyaretçi sayısının artması ve Türkiye’nin buradan elde ettiği gelirin artmasıdır. Ben bu süreci yönetirken her zaman bir siyasi değerlendirme yaparım, turizm konusunda bizim potansiyel ilişkimiz olan ya da hâlihazırda ilişkimiz olan ülkelerle ilgili, siyasi sorunlarımızın ya da siyasi ilişkilerimizin turizme olumlu ya da olumsuz katkılarıyla ilgili bir değerlendirme yaparım.

İki: Operasyonel bir değerlendirme yaparım. “Ulaşmamız gereken hedeflere ulaşmak bakımından turizm sektörümüzün tedbirleri, yaklaşımları yeterli midir; eksik var mıdır, aksayan bir yer var mıdır?” diye bakarım.

Üçüncü değerlendirmem ise şudur: Hemen her gün, her ay rakip ülkelerin pozisyonlarına bakarım. Yani “Bizim ürettiğimiz herhangi bir strateji rakip ülkelerin gerisinde kalıyor mudur, kalmıyor mudur?” diye, buna bakarım ve sonuç itibarıyla da şudur: Kim ne dersen desin, Türkiye’nin yabancı ziyaretçi sayısının yıl içerisinde artma oranı da -bu, 2014 yılı için de geçerlidir- gelirlerinin artma oranı da Dünya Turizm Örgütünün ortalamalarının üstündedir. Etrafımızdaki bu kadar krize rağmen hem gelirimiz artmaktadır hem diğer unsurlar artmaktadır.

Ayrıca, 2007-2013 Eylem Planı döneminde belirtilen hedeflere büyük oranda ulaşılmıştır. Yine, 2014-2018 İkinci Eylem Planı etaplar hâlinde uygulanmaya başlanılmıştır.

Dolayısıyla, baktığımız şey şudur: Koyduğumuz hedeflere zamanında ulaşabiliyor muyuz, buna ulaşırken ziyaretçi sayısını artırabiliyor muyuz, gelirleri artırabiliyor muyuz?

O faili meçhul birtakım değerlendirmelerle ilgili herhangi bir işimiz olmaz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Buyurun Sayın Zeybekci.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Aldan’ın sormuş olduğu “Petrol ithalatı yaptığımız belli başlı ülkelere, enerji ithalatı yaptığımız belli başlı ülkelere ihracatımız nedir?” diye bir soruları vardı. Rusya Federasyonu’yla toplamda 32 milyar dolar civarında olan dış ticaret hacmimizin sadece 6 milyar dolarını biz ihracat olarak yapabiliyoruz, geri kalan 25-26 milyar dolarlık kısmını Rusya’dan enerji ithal ediyoruz. Irak’a olan ihracatımız 11,1 milyar dolar, İran’a 4,1 milyar dolar, Suudi Arabistan’a olan ihracatımız 3,1 milyar dolar, Libya’ya olan ihracatımız 2,7 milyar dolar, Azerbaycan’a olan ihracatımız da 3 milyar dolar civarında. Yalnız burada ben bu soruya da teşekkür ederek şunu söylemek istiyorum: Rusya’yla şu anda sürdürmüş olduğumuz bir süreç var yani iki ülkenin gerek teknik heyetleri gerekse bakanları olarak 2014 sonuna kadar veyahut da 2015’in ilk aylarında Rusya’yla ticaretimizin önündeki tüm kota, sertifika veyahut da miktar kısıtlamalarıyla ilgili tüm problemleri ortadan kaldırarak iki yıl içinde veya üç yıl içinde en fazla, 100 milyar dolarlık bir hedefe doğru gideceğiz. Burada şunun için söylüyorum bunu: Yani bizim Rusya’dan enerji ithalatımızın en fazla gidebileceği yer bellidir. Yani hele hele ki enerji fiyatlarının -gerek petrol, ki arkasından doğal gaz da takip edecektir bunu- aşağı gideceği ortamda önümüzdeki süreçte Rusya’ya olan mal ihracatımız artacaktır.

İran’la tercihli ticaret anlaşması imzaladık. Şu andaki 15 milyar dolarlık dış ticaret hacmimizi iki yıl içinde, önümüzdeki 2015 ve 2016’da -hedefimiz tabii bu, gerçekleştireceğiz diye bir taahhüt değil, hedeflediğimiz, iki ülkenin hedeflediği- 35 milyar dolarlık bir hedefimiz var. Tabii, diğer taraftan, zaten Libya ve Irak’la ilgili sıkıntılar malum ama Irak’a olan ihracatımız, 2014 yılı 10 Hazirandan itibaren yaşanan o sıkıntılar birer birer telafi ediliyor. İnşallah yıl sonu itibarıyla Irak’la olan ihracatta toplamda eksi yaşamamayı ümit ediyoruz. Ve 2014 yılı itibarıyla -yani en son- Türkiye’nin dış borcu 402 milyar dolar. Bunun 120 milyar doları kamu, 270 milyar doları özel. Ayrıca kamu iç borç tutarı da 422 milyar TL.

Sayın Türeli’nin biraz önce gerek Ekonomi Bakanlığı bütçesi hakkındaki görüşleri gerekse biraz önce sormuş olduğu sorudaki bahsettiği konulara katılıyorum. Çünkü birçok konuda aklın yolu birdir, matematiğin yolu da birdir zaten. Orta Vadeli Program’da rakamlar tabii ki oldukça ihtiyatla belirleniyor. Hele hele cari açıkla ilgili önümüzdeki dönemde, şu anda Türkiye 2013 yılına kıyasla yüzde 37 oranında cari açığını iyileştiriyor ve bunun içinde şu anda yaşanan petrol fiyatlarındaki ucuzlama dâhil değil. Petrol fiyatlarının cari açığa yansıması önümüzdeki sene yani belki aralığın son birkaç haftasında olabilir ama ocaktan itibaren biz petrol fiyatlarındaki aşağıya gidişi -ki arkasından da doğal gaz fiyatlarındaki aşağıya gidişle- daha çok hissetmeye başlayacağız. 2015’te petrol fiyatlarındaki düşüş ihracatın büyümeye katkısını artıracak. Yani ihracata dayalı büyümede daha çok, büyük bir katkı göreceğimize inanıyoruz 2015 büyüme rakamlarında. Sanırım bu konuda da…

Ama şu; 2015 yılında yani şu anda son çeyrekte göreceğimiz iç piyasanın da bir katkı vermeye başlamasıyla, 2015 artık sağlıklı bir şekilde yani kontrol edilmeyen, istenmeyen iç tüketim yerine daha çok üretime, daha çok istihdama, daha çok yatırıma ve büyümeye destek verecek enstrümanlarla piyasada paranın veyahut da paranın bollaşması ve maliyetlerin düşmesiyle Türkiye’de iç piyasada bir canlanmayı ve büyümeye destek vermeye başlamasını da 2015 sonu itibarıyla bekliyoruz.

Dolayısıyla 2015, 2016, 2017 hedeflerinde, Orta Vadeli Program hedeflerinde ben biraz muhafazakâr davrandığımızı da kabul ediyorum. Yani daha çok, beklentilerimizin daha üst seviyelerde olacağına inanıyorum.

Sayın Doğru’nun sormuş olduğu “11/5/2005 tarihinde yapılmış bir stand-by var mıdır?”

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen toparlayınız.

EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) – Evet, vardır; 36 ay vadelidir ve 14 Mayıs 2013 günü IMF’ye olan son borç da ödenerek bu stand-by da sonlandırılmıştır.

Başka sorular varsa da daha detaylı bir şekilde yazılı olarak cevaplayacağım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şimdi sırasıyla beşinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın)- Sayın Başkan, Sayın Bakan…

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, böyle bir usulümüz yok.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bir dakika…

BAŞKAN - Soru sordunuz cevap verdi Sayın Bakan.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bir dakika ama…

BAŞKAN – Ama soru-cevap işlemi bitti efendim. Böyle bir…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, beni bir dakika dinler misiniz?

BAŞKAN – Hayır, niye dinleyeceğim?

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Bakan konuşmasında benim sorumla ilgili olarak bize verdiği cevapta dedi ki tartışmada: “Deryayı döksem testi ne alır?”

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, bu doğru değil, lütfen… Soru sordunuz cevap verdi.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan ama bu sataşma. “Deryayı döksem ne alır? Burada derya kim, testi kim? Sataşmadan söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak buyurun, iki dakika veriyorum. Tahammülü kalmadı.

Buyurun.

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

9.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak'ın, İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın 656 ve 656’ya 1’inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın beşinci tur görüşmelerinin soru-cevap bölümünde yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Benim sorduğum sorular net: Bakanlar Kurulu biliyor mu Oslo anlaşmasını, Türkiye Büyük Millet Meclisi biliyor mu? Halkın bilmediği, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve Bakanlar Kurulunun bilmediği bir anlaşma, bir yöntemle… Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti gizli örgüt değildir. Demokrasi olarak tanımlanabilir mi böyle bir rejim? Paketin içeriğini kaç kişi ve hangi kurumlar biliyor? Ve paralel yapıyla ilgili, Sayın Bakanın söylediğini… Tabii ki biz kâmil insanlarız. Mekke’nin fethinde Peygamber Efendimiz’in gurura kapıldığını söyleyen, o gurura kapılmayacağını söyleyen bir Bakandan, bir beşerden tabii ki çok farklı şeyler bekleyemeyiz ama bir şeyi kulaklara küpe olması için burada dikkati çekiyorum:

“Mürşit ile haşrolmayan

Dünyasını da ne bilir,

Cahilde boş söz çok olur,

Kendini derya bilir.”

Çok teşekkür ediyorum. Hayırlı akşamlar diliyorum.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) – Aynen, aynen.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978) (S.Sayısı 656 ve 656’ya 1’inci Ek) (Devam)

2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657) (Devam)

 

A) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1) İçişleri Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) İçişleri Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

B) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Emniyet Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Emniyet Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

C) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI (Devam)

1) Jandarma Genel Komutanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Jandarma Genel Komutanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ç) KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1) Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

D) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI (Devam)

1) Sahil Güvenlik Komutanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Sahil Güvenlik Komutanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

E) GÖÇ İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

F) EKONOMİ BAKANLIĞI (Devam)

1) Ekonomi Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Ekonomi Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

G) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI (Devam)

1) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ğ) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

H) DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

I) TÜRKİYE YAZMA ESERLER BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Şimdi sırasıyla beşinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım…

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA – Sayın Başkan, o zaman ben de bir cümle söyleyeceğim.

BAŞKAN – Lütfen Sayın Bakan, sonunda söyleyelim efendim, oylamayı yapacağım efendim.

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA – Yani şimdi böyle bir şey olmaz. Nadan ile sohbeti nadanlar eder.

BAŞKAN – İçişleri Bakanlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

10) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

1) İçişleri Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      01                                    Genel Kamu Hizmetleri                                                                                      3.214.682.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      02                                    Savunma Hizmetleri                                                                                              606.429.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

      03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                     2.356.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

      06                                    İskân ve Toplum Refahı Hizmetleri                                                                       75.000.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                         3.898.467.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İçişleri Bakanlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

İçişleri Bakanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2) İçişleri Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                         4.355.447.199,20

Bütçe Gideri                                                                                                                                                4.093.528.977,16

Ödenek Üstü Gider                                                                                                                                                 20.785,13

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                      261.939.007,17

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İçişleri Bakanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Emniyet Genel Müdürlüğü 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

10.82) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1) Emniyet Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      01                                    Genel Kamu Hizmetleri                                                                                         342.442.600

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                           16.608.268.400

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

      07                                    Sağlık Hizmetleri                                                                                                         5.137.500

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

      09                                    Eğitim Hizmetleri                                                                                                    667.870.500

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                      17.623.719.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Emniyet Genel Müdürlüğü 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Emniyet Genel Müdürlüğü 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2) Emniyet Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                       15.377.004.141,19

Bütçe Gideri                                                                                                                                              14.998.677.755,55

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                      375.165.276,66

Ertesi Yıla Devredilen                                                                                                                                   345.784.092,58

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Emniyet Genel Müdürlüğü 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Jandarma Genel Komutanlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

10.81) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI

1) Jandarma Genel Komutanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      01                                    Genel Kamu Hizmetleri                                                                                                 160.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                             6.486.870.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

      06                                    İskân ve Toplum Refahı Hizmetleri                                                                          2.500.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                         6.489.530.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Jandarma Genel Komutanlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Jandarma Genel Komutanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2) Jandarma Genel Komutanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                         5.956.569.973,03

Bütçe Gideri                                                                                                                                                5.447.412.479,66

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                      508.036.305,02

Ertesi Yıla Devredilen                                                                                                                                   507.611.960,27

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Jandarma Genel Komutanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

10.84.) KAMU DÜZENİ VE GÜVENLİĞİ MÜSTEŞARLIĞI

1) Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                   22.183.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                              22.183.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2) Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                               20.713.000,00

Bütçe Gideri                                                                                                                                                        8.834.107,13

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                        11.878.892,87

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sahil Güvenlik Komutanlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

10.83) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI

1) Sahil Güvenlik komutanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                 506.226.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                            506.226.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sahil Güvenlik Komutanlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Sahil Güvenlik Komutanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2) Sahil Güvenlik Komutanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                            453.125.748,72

Bütçe Gideri                                                                                                                                                   353.525.007,96

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                        99.417.727,05

Ertesi Yıla Devredilen                                                                                                                                     66.678.139,88

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sahil Güvenlik Komutanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

10.85) GÖÇ İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                 179.890.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                            179.890.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2) Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                               47.275.000,00

Bütçe Gideri                                                                                                                                                      34.658.858,87

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                        12.616.141,13

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Göç İdaresi Genel Müdürlüğü 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Ekonomi Bakanlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

28) EKONOMİ BAKANLIĞI

1) Ekonomi Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      01                                    Genel Kamu Hizmetleri                                                                                           47.422.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                         252.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

      04                                    Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                                             1.433.998.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                         1.481.672.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ekonomi Bakanlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Ekonomi Bakanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2) Ekonomi Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                         1.472.808.500,00

Bütçe Gideri                                                                                                                                                1.262.227.750,26

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                      210.580.749,74

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ekonomi Bakanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

21) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI

1) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      01                                    Genel Kamu Hizmetleri                                                                                         517.163.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      02                                    Savunma Hizmetleri                                                                                                      773.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

      03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                   18.889.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      04                                    Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                                                 447.461.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

      07                                    Sağlık Hizmetleri                                                                                                               10.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

      08                                    Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                                                                 1.313.240.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                         2.297.536.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2) Kültür ve Turizm Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                         2.227.874.522,84

Bütçe Gideri                                                                                                                                                1.839.273.080,14

Ödenek Üstü Gider                                                                                                                                                    7.104,37

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                      388.608.547,07

Ertesi Yıla Devredilen Ödenek                                                                                                                   341.817.495,01

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2015 merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.16) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      01                                    Genel Kamu Hizmetleri                                                                                           20.130.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                     2.059.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      07                                    Sağlık Hizmetleri                                                                                                             306.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      08                                    Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                                                                     217.860.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                            240.355.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      03                                    Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                                                  3.628.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      04                                    Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                                                        236.311.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      05                                    Diğer Gelirler                                                                                                                   416.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                           TOPLAM                        240.355.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2)Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                            211.885.000,00

Bütçe Gideri                                                                                                                                                   201.584.728,63

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                        10.300.271,37

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:

(B) CETVELİ

 

(TL)

Bütçe Geliri Tahmini          211.885.000,00

Tahsilat                                                                                                                                                               205.336.847,17

Ret ve İadeler                                                                                                                                                                 1.094,12

Net Tahsilat                                                                                                                                                       205.335.753,05

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.15) DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      01                                    Genel Kamu Hizmetleri                                                                                           23.061.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                     3.140.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      08                                    Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                                                                     173.382.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                            199.583.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      03                                    Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                                                  7.894.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      04                                    Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                                                        191.379.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      05                                    Diğer Gelirler                                                                                                                   310.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                           TOPLAM                        199.583.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                            183.003.228,00

Bütçe Gideri                                                                                                                                                   178.689.171,63

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                           4.314.056,37

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:

(B) CETVELİ

 

(TL)

Bütçe Geliri Tahmini          173.695.000,00

Tahsilat                                                                                                                                                               179.269.997,94

Ret ve İadeler                                                                                                                                                                 9.597,00

Net Tahsilat                                                                                                                                                       179.260.400,94

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.53) TÜRKİYE YAZMA ESERLER BAŞKANLIĞI

1) Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      01                                    Genel Kamu Hizmetleri                                                                                              7.476.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                     1.651.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      08                                    Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                                                                       18.109.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                              27.236.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      03                                    Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                                                     185.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      04                                    Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                                                          26.755.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      05                                    Diğer Gelirler                                                                                                                   296.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                           TOPLAM                          27.236.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2) Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                               21.565.000,00

Bütçe Gideri                                                                                                                                                      19.379.350,95

Ödenek Üstü Gider                                                                                                                                                         71,77

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                           2.185.720,82

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:

(B) CETVELİ

 

(TL)

Bütçe Geliri Tahmini          18.987.000,00

Net Tahsilat                                                                                                                                                          17.977.405,11

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Böylece 5’inci turda yer alan kuruluşların bütçeleri ve kesin hesapları kabul edilmiştir.

Hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Sayın Bakan, söz istiyor musunuz?

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA – Evet.

BAŞKAN – Sataşma nedeniyle buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

10.- İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın, Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA – Ben öncelikle teşekkür ediyorum bütün milletvekillerimize Sayın Başkan bütçedeki görüşmeler ve evet kabulünden dolayı, sayın milletvekillerimizin teveccühünden dolayı. Umarım bizler de onlara layık olacak performansı gösteririz.

Sayın milletvekilleri soru soruyorlar, biz kısıtlı süre içerisinde onları cevaplandırmaya çalışıyoruz. Biz, soru sorarken sayın milletvekiline bu soru böyle sorulur mu demiyoruz, herhangi bir niteleme yapmıyoruz, yapmamız zaten doğru da değildir ama bizim cevabımızı beğenmeyebilirsiniz, bizim cevabımız hoşunuza gitmeyebilir, eksik bulabilirsiniz, fazla bulabilirsiniz ama cevap verirken tam sözün ortasında kalkıp onu kesmek yakışık alan bir tutum değil.

İkincisi: Yalanlanmış bir ifadeyi… Sizin ağzınıza yakışabilir ama benim ağzımdan hiçbir zaman çıkması mümkün olmayan, aldığım eğitim itibarıyla da mümkün olmayan, inandığım değerler itibarıyla da mümkün olmayan, meselası bile olmayacak Hazreti Peygamberimiz’le, fahrikâinatla ilgili uydurma, tarafımdan yalanlanmış bir ifadeyi gelip burada söylemenizi sadece size havale ediyorum yani bu, burada tekrarlanacak bir şey değildir.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ben yalanlandığını bilmiyordum ama siz yalanlıyorsanız kabul ettik Sayın Bakan.

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA - Resmen yalanlanmıştır ve bu uydurmadır, yalandır ama siz geldiniz, burada ifade ettiniz, o sizin bileceğiniz bir iştir.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yalandan benim haberim olmadı, kabul ettik, yalanladığınızı kabul ettik, tamam.

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA - Bu konuda tartışma bile olmaz, bu konunun meselası bile olmaz Beyefendi.

Sayın milletvekilim, Sayın Başkanım; ikincisi, yani biz bu konuya ilişkin, bu görüşmelere ilişkin defalarca açıklama yaptık ve biz açıklamalarımızda ne söylediğimizi ne söylemediğimizi ortaya koyduk. Ama bazı muhalefet partileri elbette bunu benimsemeyebilir. Bizim hedef kitlemiz zaten muhalefet partilerinin yöneticileri değil ki. Biz de politikalarımızı halka sunuyoruz, siz de halka sunuyorsunuz. Biz yüzde 50 alıyoruz, siz de yüzde 14,5 alıyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA - Yani bunu, bu politikalarınızı…

MUSA ÇAM (İzmir) – Geldiğiniz yeri unutmayın.

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA – Ben bir şey söylemiyorum. Ben herhangi bir partimizin politikasını da eleştirebilirim ama elbette değerlidir, kıymetlidir. Fakat ikimizin de hedef kitlesi 77 milyon, seçmenlerimiz. Yani hangi politikanın doğru olduğuna onlar karar verecektir.

Bir de son söz olarak elbette nadan ile sohbeti nadanlar eder.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, beşinci tur görüşmeler tamamlanmıştır.

Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını sırasıyla görüşmek için, 16 Aralık 2014 Salı günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 21.18



(*) 656 ve 656’ya 1’inci Ek ve 657 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 10/12/2014 tarihli 25’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

 

(x) Bu ifadeye ilişkin düzeltme bu birleşim Tutanak Dergisi’nin 170’nci sayfasındadır.

(X) Bu düzeltmeye ilişkin ifade bu birleşim Tutanak Dergisi’nin 101 sayfasındadır.