TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

                                                                                TUTANAK DERGİSİ

 

                                                                                                 28’inci Birleşim

                                                                                       13 Aralık 2014 Cumartesi

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

                                                                                               İÇİNDEKİLER

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978) (S.Sayısı 656 ve 656’ya 1’inci Ek)

2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657)

 

A) ADALET BAKANLIĞI

1) Adalet Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Adalet Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

B) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU

1) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

C) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI

1) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ç) HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU

1) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

D) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI

1) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

E) MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU

1) Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

F) TÜRKİYE VE ORTADOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ

1) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

G) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI

1) Devlet Personel Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Devlet Personel Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ğ) AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI

1) Avrupa Birliği Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Avrupa Birliği Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

H) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU

1) Türk Akreditasyon Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk Akreditasyon Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

 

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Konya Milletvekili Faruk Bal’ın 656 ve 656’ya 1’inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın üçüncü tur görüşmelerinde MHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, AK PARTİ Grup Başkan Vekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’a ağabeyinin, Bursa Milletvekili Tülin Erkal Kara’ya annesinin vefatları nedeniyle başsağlığı dilediğine ilişkin açıklaması

2.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, AK PARTİ Grup Başkan Vekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’a ağabeyinin, Bursa Milletvekili Tülin Erkal Kara’ya annesinin, İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil’e annesinin vefatları nedeniyle başsağlığı dilediğine ilişkin açıklaması

3.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, AK PARTİ Grubu adına AK PARTİ Grup Başkan Vekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’a ağabeyinin, Bursa Milletvekili Tülin Erkal Kara’ya annesinin, İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil’e annesinin vefatları nedeniyle başsağlığı dilediğine ilişkin açıklaması

4.- Hakkâri Milletvekili Adil Zozani’nin, yakınlarını kaybeden milletvekillerine başsağlığı dilediğine ilişkin açıklaması

5.- Hakkâri Milletvekili Adil Zozani’nin, Ankara Milletvekili İzzet Çetin’in 656 ve 656’ya 1’inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın üçüncü tur görüşmelerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

6.- Ankara Milletvekili İzzet Çetin’in, Hakkâri Milletvekili Adil Zozani’nin yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

7.- İzmir Milletvekili Musa Çam’ın, 656 ve 656’ya 1’inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın üçüncü tur görüşmelerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

8.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın 656 ve 656’ya 1’inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın üçüncü tur görüşmelerinde soru-cevap bölümünde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ve Sosyalist Enternasyonal Genel Başkan Yardımcılığına seçilmesinden dolayı İstanbul Milletvekili Umut Oran’ı kutladığına ilişkin açıklaması

 

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Şükran Güldal Mumcu’nun, yakınlarını kaybeden bütün milletvekillerine başsağlığı dilediğine ilişkin konuşması

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Başbakanlığın, Cenevre’de yapılan 103. Uluslararası Çalışma Konferansı’nda kabul edilen 29 sayılı Zorla Çalıştırma Sözleşmesi’ne ek 11/6/2014 tarihli ve 29 sayılı Zorla Çalıştırma Sözleşmesi Protokolü ile söz konusu Protokol’ün hükümlerini tamamlayıcı nitelikteki 203 sayılı Zorla Çalıştırmanın Etkin Biçimde Ortadan Kaldırılması İçin Tamamlayıcı Tedbirler Tavsiye Kararı hakkında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulmasına ilişkin tezkeresi (3/1662)

13 Aralık 2014 Cumartesi

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.

Gündemimize göre 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Program uyarınca bugün üçüncü tur görüşmeleri yapacağız.

Üçüncü turda, Adalet Bakanlığı, Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu, Türkiye Adalet Akademisi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Mesleki Yeterlilik Kurumu, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü, Devlet Personel Başkanlığı, Avrupa Birliği Bakanlığı ve Türk Akreditasyon Kurumu bütçe ve kesin hesapları yer almaktadır.

 

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978) (S.Sayısı 656 ve 656’ya 1’inci Ek)(*)

2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657)(*)

 

A) ADALET BAKANLIĞI

1) Adalet Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Adalet Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

B) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU

1) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

C) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI

1) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ç) HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU

1) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

D) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI

1) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

E) MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU

1) Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

F) TÜRKİYE VE ORTADOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ

1) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

G) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI

1) Devlet Personel Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Devlet Personel Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ğ) AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI

1) Avrupa Birliği Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Avrupa Birliği Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

H) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU

1) Türk Akreditasyon Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk Akreditasyon Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.

Bilindiği üzere turda yer alan bütçelerle ilgili soru sormak isteyen milletvekillerinin sisteme girmeleri gerekmektedir, sisteme girerseniz seviniriz.

Üçüncü turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili Erol Dora, yirmi beş dakika; Hakkâri Milletvekili Adil Zozani, on beş dakika; Van Milletvekili Özdal Üçer, on dakika; Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü, otuz dakika konuşacaktır.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, bu gruptaki bütün milletvekilleri beşer dakika konuşacaktır, isimlerini okuyorum: Isparta Milletvekili Recep Özel, Konya Milletvekili Harun Tüfekci, Sakarya Milletvekili Ali İhsan Yavuz, Malatya Milletvekili Hüseyin Cemal Akın, Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün, Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman, Kırklareli Milletvekili Şenol Gürşan, Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu, Manisa Milletvekili Uğur Aydemir, Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi, Çorum Milletvekili Salim Uslu, Kahramanmaraş Milletvekili Sıktı Güvenç, Trabzon Milletvekili Safiye Seymenoğlu, Diyarbakır Milletvekili Mehmet Galip Ensarioğlu, Mersin Milletvekili Çiğdem Münevver Ökten, Ankara Milletvekili Nurdan Şanlı.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Faruk Bal, yirmi iki dakika; İstanbul Milletvekili Murat Başesgioğlu, yirmi dakika; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı, on dokuz dakika; Iğdır Milletvekili Sinan Oğan, on dokuz dakika konuşacaktır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk, on bir dakika; Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek, dokuz dakika; Çorum Milletvekili Tufan Köse, dokuz dakika; Denizli Milletvekili Adnan Keskin, dokuz dakika; İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi, on bir dakika; İzmir Milletvekili Musa Çam, on bir dakika; Ankara Milletvekili İzzet Çetin, on iki dakika; İstanbul Milletvekili Ayşe Eser Danışoğlu, sekiz dakika konuşacaktır.

Şahısları adına, lehinde Van Milletvekili Fatih Çiftçi, beş dakika; Hükûmet, arzu ederse süresi seksen dakika; aleyhinde, Isparta Milletvekili Ali Haydar Öner, beş dakika konuşacaktır.

Soru-cevap işlemimiz de yirmi dakikadır.

İlk söz olarak, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Mardin Milletvekili Erol Dora.

Buyurunuz efendim.

HDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Bakanlığı 2015 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı üzerine Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, demokrasi, toplumun kendisiyle ilgili kararlara müdahil olabildiği ölçüde anlamlı, işlevsel ve niteliklidir. Bu bağlamda, demokrasinin temsilî bir mekanizma değil, aksine katılımcı ve müzakereci bir süreç olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır. Bu temelde siyaset mekanizmasının çözüm üretebilme kapasitesi de söz konusu müzakere süreçlerinin sağlam bir zeminde inşa edilebilmesiyle yakından ilişkilidir. Buradan hareketle, bütçe görüşmelerinin yapıldığı şu zaman diliminde bir kez daha kalın çizgilerle altını çizmek gerekir ki hesap verebilmeye hazır olmak, denetlenebilmeye açık olmak bir iktidarın demokrasi ve şeffaflık kavramlarına olan yakınlığını gösteren önemli kriterlerdir. Aynı biçimde tersinden düşünüldüğünde ise hesap verebilmeye hazır olmamak, denetlenebilmeye açık olmamak yine bir hükûmetin demokrasi ve şeffaflık kavramlarına olan uzaklığını gösteren önemli kriterlerdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçenin denetlenebilir olması ya da olmaması iktidarın diğer alanlardaki politika ve icraatlarının da bir aynası niteliğindedir. Bu bakımdan, geldiğimiz noktada, bütçe üzerinde yapılan görüşmeler ve yürütülen tartışmalar artık sembolik bir seremoninin ötesine geçmek zorundadır. Etkin bir toplumsal katılım ve denetleme sağlanmadan demokrasi kavramı ancak yüzeysel bir iddia düzeyinde kalır. Öyle ki, kaynaklarının kullanımında söz sahibi olamayan bir toplumun diğer karar süreçlerinde de etkin olması beklenemez.

Değerli milletvekilleri, üzerinde görüştüğümüz Adalet Bakanlığı bütçesinde de öncelikle hukuk devleti kavramı üzerinde durmayı gerekli buluyorum. Hukuk devleti ilkesinin başlıca üç unsuru vazgeçilmezdir. Birincisi, hukuk devletinde devletin bütün tasarrufları hukuk denetimine tabidir. Bugün bulunduğumuz noktada Türkiye’de gerek Sayıştay raporlarının etkin denetimden uzak ve yüzeysel bir yapıda olması gerekse Sayıştayın denetimine tabi olan bakanlık ve kurumların denetim süreçlerinde ilgili harcamalara dair belgeleri sunma konusunda takındıkları lakayıt tutum göz önüne alındığında, hukuk devleti ilkesinin birinci unsuruna yani devletin bütün tasarruflarının hukuk denetimine tabi olma unsuruna aykırı davranıldığı açıkça ortadadır.

Değerli milletvekilleri, hukuk devletinin ikinci önemli ve olmazsa olmaz unsuru, yasalar açık olmalıdır, yasalar öngörülebilir olmalıdır, yasalar erişilebilir olmalıdır biçimindedir. Türkiye’de bugün bulunduğumuz noktada hukuk devletinin bu unsuru da ihlal edilmektedir. Bu hukuk ihlaline güncel bir örneği geçtiğimiz haftalarda Meclis Genel Kurulunda sözde “yargı paketi” adı altında kabul edilen torba yasadan verebiliriz. Ne getirdi bu torba yasa? Ceza muhakemesi işlemleri sırasında gözaltı, tutuklama, arama ve el koyma gibi koruma tedbirlerine başvurulabilmesi açısından somut delillere dayalı, “kuvvetli şüphe” ibaresinin yerine “makul şüphe” şeklinde bir ifade getirilerek hukuk devletinin temel ilkelerinden birisi olan “Yasalar açık olmalıdır, yasalar öngörülebilir olmalıdır, yasalar erişilebilir olmalıdır.” ilkesi açıkça ihlal edilmiştir. Bu şekilde koruma tedbirlerine soyut birtakım şüpheler nedeniyle başvurularak kişi özgürlüğü ve güvenliği ile mülkiyet hakkının zedelenmesinin önü daha da açılacaktır. Soruşturma için sadece kişinin bir suçu işlediğini düşündürebilecek emarelerin varlığına dayanarak basit bir şüpheyle kişilerin gözaltına alınması, tutuklanması, uygulamada mağduriyetlerin ve hak ihlallerinin daha da artmasına neden olacaktır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye yargı tarihi, yargıçların neleri makul şüphe bulabildikleri yönünde ve makul şüphelerin nasıl birer hak ihlali zincirine dönüştüğü konusunda müstesna örneklerle dolu. Genelde Hükûmetin, özelde Adalet Bakanlığının yeni insanı hak ihlallerini teşvik edecek bu hukuk dışı, çağ dışı kanuni uygulamalardan medet bekliyor olması ibret vericidir. Türkiye, biliyorsunuz, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı sağlanana kadarki dönemde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde sözleşmeyi en fazla ihlal eden devlet konumundadır, kendisi aleyhine en fazla karar çıkan devlet durumundadır ve en fazla bekleyen davası bulunan devlet konumundadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanunlar açık, belirli, öngörülebilir olmalıdır. Makul şüphe kavramı öngörülebilir de değildir, açık da değildir. Bu kanunda kimin ne yapacağı belli değildir, herkes her şeyi yapabilir. Burada sonsuz bir yetki, bir keyfî yetki kullanma kapısı açılmaktadır. Bu keyfîlik kapısı hukuk devleti bakımından büyük bir tehdit arz etmektedir.

Ve nihayet üçüncü olarak da hukuk devleti, aynı zamanda, kanun devletinden farklı olarak adalet, insan hakları gibi temel değerleri içermelidir. Çok iyi biliyoruz ki yasalarında bu temel değerleri içermeyen ülkeler hukuk devleti olamazlar. Bu konuda Nazi Almanyası’ndan bir örnek verebiliriz. Nazi Almanyası’nda yapılan her şey büyük oranda kanunidir, kanuni olmayan neredeyse hiçbir şey yoktur. Nazi Almanyası’nda cezaevinde bulunan Yahudiler ceza sürelerini bitirmeden gaz odasına gönderilmemişlerdir. Mahkûm, cezaevinden çıktıktan sonra gestapo, mahkûmları alıp gaz odasına götürmüştür ama cezalarını bitirmeden götürmemiştir. Bu anlamda, Nazi Almanyası’nda her şey kanunidir ama hiçbir şey hukuki değildir, hukuk devletinde olan hiçbir şey yoktur. Dolayısıyla, bu ikisini, yani hukuk devleti ile kanun devletini birbirinden ayırmak durumundayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu bağlamda, hukuk devleti ilkesini hiçe sayan düzenlemelerden birine daha değinmek istiyorum. Yine yargıya ilişkin son torba yasa içerisinde yer alan bir düzenlemeye göre, avukatın dava dosyasına erişebilmesi engellenmek istenmektedir. Bu kanun yürürlükte olduğu müddetçe diyebiliriz ki genelde pek çok davada kısıtlama kararı alınacaktır. Hâkim kısıtlama kararı veriyor, kısıtlama kararı verince savunma avukatları dosyayı inceleyemiyor, dosyadaki delilleri inceleme imkânına sahip olamıyorlar yani dosyadaki delillerin hukuka uygun mu, hukuka aykırı mı elde edildiğini savunma avukatı göremiyor ve bu delillere itiraz edemiyor. Bu delillere savunma avukatı itiraz edemeyecekse peki, nasıl savunma gerçekleşebilecektir? Evet, açık bir biçimde bu örnekte de görülüyor ki bu uygulama kanuna uygundur ama hukuka, savunma hakkına ve genel itibarla evrensel insan haklarına aykırıdır. Buradan hareketle rahatlıkla ifade edebiliriz ki genel adalet sisteminin fiilî işleyişi bakımından hukuk devleti olma gereğinin 3 temel asli şartını yerine getirmeyen bir ülkenin sadece anayasasında sembolik olarak hukuk devleti olarak tanımlanması o ülkenin gerçek bir hukuk devleti sayılması için yeterli değildir.

Değerli milletvekilleri, az önce bahsettiğimiz yargı paketiyle yürürlüğe konulan ve devlet-yurttaş ilişkisinde yurttaşı korumasız hâle getiren makul şüphe düzenlemesine paralel olarak Hükûmetçe “iç güvenlik paketi” adı altında Meclis gündemine getirilmek istenen bir diğer evrensel hukuka aykırı olan kanuni düzenlemeye daha değinmeyi gerekli görüyorum.

İç güvenlik paketi bir bakımdan İçişleri Bakanlığına bağlı kolluk güçlerinin yetkilerini artıran bir nitelik arz ederken bir diğer açıdan Adalet Bakanlığına bağlı olan mahkemelerin, savcıların, hâkimlerin yetkileri de bir o kadar gasbedilmektedir. İç güvenlik paketiyle polise kişilerin üstleri ve araçların aranmasında daha geniş bir yetki tanınıyor. Bu durumda bundan böyle sık sık kişilerin üstü ve aracının aranacağı bir süreç yaşayacağımızı söyleyebiliriz. Yine polisin, savcının veya mahkemelerin yetkisini kullanacak şekilde müşteki, mağdur veya tanık ifadelerini kişilerin ikamet ettiği yerde alması sağlanıyor. Bu yasal değişiklik ile polise çok geniş bir yetki tanınarak savcıların ve mahkemelerin yetkileri açıkça gasbedilmiş olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine kolluk amirlerinin yazılı veya sözlü talimatıyla polise önleyici gözaltı yetkisi tanınıyor. Önleyici gözaltı, vatandaşların bizzat idari bir birim olan kolluk tarafından suçlu kabul edilebilmesini sağlayan bir hukuksuzluk örneğidir. Bu durum hukuk devleti ilkesine, masumiyet karinesine açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Benzer biçimde vali ve kaymakamların adli kolluk amiri sıfatını kazanması sağlanmaktadır. Böylece doğrudan doğruya siyasi otoriteye bağlı vali ve kaymakamlar suç soruşturmalarında adli kolluk amiri unvanını alarak soruşturmalar bakımından Ceza Muhakemesi Kanunu’ndaki evrensel ilkeleri hiçe saymış olacaklardır. Bu yolla adliye teşkilatının savcılık bürosu, vali ve kaymakamlar üzerinden Hükûmete bağlanmış olacaktır.

Değerli milletvekilleri, Hükûmet yetkililerinin toplantı ve gösteri yürüyüşleri özgürlüğüyle ilgili şu hususları çok iyi kavramaları gerektiğine inanmaktayız. Birincisi: Evrensel hukukta ve mevcut Anayasa’da toplantı ve gösteri yürüyüşleri izne tabi değildir. Toplantı ve gösteri yürüyüşünün nerede yapılacağı, ne zaman yapılacağı o gösteriyi düzenleyen kişilere ait bir haktır, buna valiler karar veremez. Buna karşın çıkarılan tali yasalarla halkın en meşru haklarından birisi olan toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı engellenmeye çalışılırsa, halkın demokratik protesto hakkını engellemek üzere polise de orantısız güç kullanma yetkisi verilirse bunun adına evrensel hukukta insan hakları ihlali denmektedir.

İkincisi: Polisin ve yargının görevi elbette kamu düzenini ve adaleti sağlamaktır ancak polis ve yargı gücü bugün gerçek anlamda suçluyu yakalamak, suçluyu cezalandırmak için kullanılmamaktadır. Maalesef, polis ve yargı gücü kamu düzenini değil iktidarı korumak üzere Hükûmetçe her gün yeniden tasarlanmakta ve âdeta iktidarın iktidarda kalmasının bir aracı hâline getirilmektedir. O nedenledir ki Türkiye’nin polis gücü bugünkü Avrupa’daki en geniş polis gücü hâline getirilmiştir. O nedenledir ki insan haklarını ihlal eden polisler cezalandırılmamaktadır. Polis şiddeti nedeniyle yüzlerce insan öldürülmüştür, binlerce insan yaralanmıştır. Bunlarla ilgili, polise büyük bir koruma sağlanmaktadır. Bütün bunlar giderilmeden Türkiye’de insan haklarından bahsetmek söz konusu olamayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde mahkûm olduğu davalara baktığımız zaman görüyoruz ki devletin insan hak ihlalleri neticesinde soruşturma açma yükümlülüğünü yerine getirmediği, etkili bir soruşturma yürütmediği konusu birinci sıradadır. Etkili soruşturma nedir? Hemen başlatılan, derhâl başlatılan ve her türlü incelemeyi kapsayan; tanık dinlemeyi, kroki çizmeyi, balistik muayeneyi, otopsi raporlarını, barut izlerini, her türlü teknik incelemeyi kapsayan bir soruşturmadır ancak bu etkin süreç insanların yaşam hakları ihlal edildiğinde maalesef işletilmemektedir. Bunun en somut örneklerinden birisi Roboski katliamıdır. Roboski katliamının failleri kamu görevlileridir ancak devlet bu kamu görevlileriyle ilgili etkili bir soruşturma maalesef başlatmamıştır. Kimse görevinden bile alınmamıştır, herhangi bir yaptırım uygulanmamıştır. Bu durum, devletin açıkça insan hak ihlallerini cezalandırmadığının, cezasız bırakarak aslında ödüllendirdiğinin açık bir kanıtıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gene, Gezi eylemlerinde yaşamını yitiren yurttaşlarımızın failleri olan kamu görevlilerine karşı etkin bir soruşturma ve yargılama yürütülmemiştir. 6-8 Ekim Kobani olaylarında yaşamını yitiren insanların failleriyle ilgili etkin hiçbir işlem yapılmamıştır. Buna ilişkin parti olarak, Mecliste araştırma komisyonu açılmasına ilişkin teklifimiz iktidar partisi tarafından reddedilmiştir. Hak ihlalleri ve suça bulaşan kamu görevlilerine yönelik etkin bir soruşturma ve yargılamanın olmadığının en canlı örneklerinden biri üzerinden yedi yıl geçmiş olmasına karşın aydınlatılamayan Hrant Dink cinayetidir. Yine, devletin kendi yurttaşının yaşam hakkını ihlal etme biçiminin en ibret verici örneklerinden birisi de tam otuz dört yıl önce bugün, 13 Aralık 1980’de cunta mahkemelerinde 17 yaşındaki Erdal Eren’in yaşının büyütülerek idam edilmesidir.

Değerli milletvekilleri, bu yüzden Türkiye aleyhine sürekli ihlal kararları çıkmaktadır. Türkiye’nin davalarını niteleyen en önemli özellik şudur ki: Devlet, hak ihlalinde bulunan kamu görevlisine koruma sağlamaktadır. Devlet, yurttaşlara kötü muamele yapan, dayak atan, öldüren, yaralayan kamu görevlisine kol kanat germektedir. Bu birkaç türlü olmaktadır: Ya deliller ortadan kaldırılmaktadır ya da failler yargı önüne çıkarılmamaktadır ya da yargı önüne çıkarılırsa o yargı süreci bir türlü işlememektedir ya da dava zaman aşımına uğratılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; insan hak ihlallerine yönelik etkin ve ivedi yargılama usulü benimsenmelidir. Bu yıl Hükûmetçe Meclis gündemine ivedi yargılama usulü getirildi. Evet, çok güzel ivedi yargılama usulünün getirilmesi. Ama, “Ne için getirildi bu ivedi yargılama usulü?” diye baktığımız zaman görüyoruz ki ihlal işlemleri, acele kamulaştırma işlemleri, özelleştirme gibi akçeli işlere getiriliyor. Oysa Türkiye’de kitlesel insan hakları ihlalleri var, polis şiddetinden ölen yüzlerce insan var. Bu insan hakları ihlalleri varken, yaşam hakkı ihlal ediliyorken ivedi yargılama usulünü bu insan hakları için uygulamayıp akçeli işler için uygulamak iktidarın önceliklerinin nerede olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Değerli milletvekilleri, dünyanın bütün gerçek hukuk devletlerinde ivedi yargılama usulü öncelikle insan hak ihlallerine ilişkin yargılamalarda uygulanır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde de öncelik, yaşam hakkının ihlaline verilir, akçeli işlere verilmez ama maalesef Türkiye’de bu böyle olmuyor. 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, Avrupa Birliğine tam üyelik için müzakerelerini sürdüren bir ülke konumundadır. 1993 yılında yapılan Kopenhag Zirvesi’nde Avrupa Konseyi, Avrupa Birliğinin genişlemesini kabul etmiş ve aynı zamanda adaylık için başvuruda bulunan ülkelerin tam üyeliğe kabul edilmeden önce karşılaması gereken kriterleri de belirtmiş  bulunmaktadır.

Kopenhag Kriterleri olarak literatüre geçen bu kriterlerden “Siyasi Kriterler” başlığı altında şu ilkeler yer almıştır: İstikrarlı ve kurumlaşmış bir demokrasinin var olması, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı, azınlıkların korunması. “Bu ilkelerin varlığı  tek başına yeterli olamamakta, aynı zamanda kesintisiz olarak uygulanıyor olması gerekmektedir.” denilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 21’inci yüzyıl Türkiye'si, gerek hukukun üstünlüğü ilkesiyle gerek özgürlükçü demokrasiyle ve gerekse özgürlükçü laiklik ilkesiyle ve dolayısıyla evrensel hukuk ilkelerinin bir savunucusu olarak bölgesinde örnek, model bir ülke olmak durumundadır. Ancak, bu ilkelerin yaşamsal ve sürekli kılındığı bir Türkiye, gerek istikrarlı bir iç barış sağlayabilecek gerekse bölge barışına ciddi katkılar sunabilecektir. Bu bağlamda her Türkiyeli yurttaş gibi bizler de hukukun üstünlüğüne ve yargı bağımsızlığına inanan ve bunu koşulsuz uygulayan devlet ve Hükûmet yöneticileri görmek istiyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle, tekrar Genel Kurulu selamlıyor, iyi günler diliyorum.

Sağ olun. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dora.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, kalan altı dakika süremizi Sayın Özdal Üçer kullanacak.

BAŞKAN – Peki.

Van Milletvekili Özdal Üçer, buyurunuz efendim.

HDP GRUBU ADINA ÖZDAL ÜÇER (Van) – Türkiye Adalet Akademisinin bütçesi üzerine grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Sizleri selamlıyorum.

Sayın Başkan, bu süre ciddi bir sürpriz oldu. Ben genelde doğaçlama konuşan biri olarak bu altı dakikayı nasıl planlarım diye düşündüm. Bir on beş saniye de bunun için verseniz.

Adalet Akademisinde olması gereken şeyler nelerdir? Hâkimlere, savcılara Adalet Bakanlığı bünyesinde çalışan personele, avukatlara, noterlere adaleti tesis edebilecek bir bilincin gelişmesi için yeterli eğitimin, nitelikli eğitimin verilmesi. Bu Adalet Akademisinin bütçesiyle, tabii, kurumlar tesis edilecek, seminerler yapılacak, paneller yapılacak, kitaplar basılacak. Tabii ki bunların belli bir masrafı olacak ama diğer bütün kurumlarda olduğu gibi, önemli olan, bütçenin tahsisi değil, bütçenin harcanırkenki denetlenebilirliği. Denetlenmeyen, milletin ödemiş olduğu vergilerden oluşan bütçenin tahsis edildikten sonra denetimsiz harcamalarla birilerinin çocuklarına, eşlerine, yakınlarına bir haksız kazanca dönüşmesi kısaca “yolsuzluk” olarak tanımlanır.

Bence Türkiye’deki bütün kurumların yolsuzluk konusunda güçlü bir denetimden geçmesi lazım. Hele ki adaleti tesis edecek kurumların yolsuzluktan arındırılması lazım. Ben bir örnek vermek istiyorum: Van Adliyesinin inşaatı süresince müteahhitler intihar etti. Birileri belli haksız kazançlardan dolayı bunalımlar geçirdi. Hatta kavgalar oldu. Bu kavgalara savcıların, başsavcıların, Adalet Bakanlığı çalışanlarının ortak olduğu gerçeğini sadece ben değil bütün Van biliyor. Ama bununla ilgili çok defa dile getirdiğimiz hâlde hiçbir şekilde bir soruşturma yapılmadı. Yani hâkim olmak, savcı olmak ya da hukukçu olmak birilerinin suç işleme özgürlüğünü doğuran bir şey değildir. İnsanların bütünlüklü olarak ödemiş olduğu vergilerin bütçeye dönüşmesi ve o bütçenin harcanması noktasında herkesin kamuya karşı, bütün herkese karşı sorumluluğu vardır, sadece iktidara karşı değil çocuk, genç, yaşlı herkese, bütün partililere karşı. Ama eğer bir hukuk kimliğini kullanan bir kişi  kendini iktidara karşı sorumlu hisseder, “Nasıl olsa ben iktidar tarafından korunurum, kayrılırım.” şeklinde düşünür suç işleme özgürlüğüne yönelirse, o zaman adalet tesis edilmez. Adalet nedir? Hak nedir, bunun bilinci nasıl içselleştirilir, nasıl hakkaniyetli davranılır, tutum nasıl olur, hukuk bağımsızlığı, adalet kurumlarının bağımsızlığı ya da tarafsızlığı nedir? Bağımsız olamadıklarını herkes biliyor çünkü atamalarında bir bağımlılık vardır. Yani hâkimlerin, savcıların bir günde Adalet Bakanı yerini değiştirebiliyor. Bu, bir kere bağımlılığın temel göstergesidir. Bu, sadece şu an Sayın Bakanla ilgili bir durum değil, işleyişin sistematik yapısıyla ilgili bir sorundur. “Hukuk sisteminin tarafsızlığı nasıl inşa edilir, bağımsızlığı nasıl inşa edilir?” diye bu Meclisin çok güçlü bir tartışma yaşaması lazım çünkü bir devletin bir toplumu, demokratik bir yaşamı, insanlık onuruna yaraşır bir yaşamı tesis edebilmek için gereken ilk en önemli şey hukuktur. Hukuk da sadece yasalar demek değildir, adalettir, haktır, hak paylaşımıdır, hakkın tecellisidir. Bu konuda, elbette ki bireylerin işlemiş olduğu suçlar hukuk kapsamında cezalandırılır. Ama suç nedir? Ceza nedir? Basın açıklaması yapmak suç, sokağa çıkmak suç. E, zaten sokak yaşamın kendisidir. Maaşına zam isteyen memur, iş güvenliği isteyen işçi nasıl konuşacak? Haktır, hukuktur… Gösteri yürüyüşü yapmak, toplantı yapmak, miting yapmak, bunların hepsi hukuk temelinde yanıtlanmış şeylerdir. Ama “Gösteri yaparsan akan kandan sorumlu olursun.” demek bir hukuk bilincinden yoksunluktur, despotluktur. Tabii ki maaş zammı isteyen memur sokakta, alanda, toplantılarda hakkını arayacak, miting yapacak, yürüyüş yapacak, slogan atacak. İşçi…

ADNAN KESKİN (Denizli) – Bu tarafa söyleme o tarafa söyle.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Onlar nasılsa anlamıyor.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) –Kimse yok zaten orada.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - Boş koltukların neyine söyleyeyim? Burada, bu tarafa, konuşalım diye söylüyorum. Allah aşkına, bakar mısınız, Sayın Bakanım, siz de bakar mısınız şuradaki koltuklar boş.

Şimdi, e, tabii, adalet nedir? Adalet, Cumhurbaşkanının 1.250 odalı sarayda oturup da insanların evsiz olması demek değildir. Adalet, ayakkabı kutuları milyarlarla dolu olan bakan çocuklarının yanında halkın çocuklarının ayakkabısız dolaşması demek değildir. Adalet, gözaltına alınma sebebi ne olursa olsun, insanlara işkence edilmesi demek değildir. Adalet, insanlar “Kürt’tür”, “Çerkez’dir”, “Laz’dır”, “Ermeni’dir” diye katledilmesi demek değildir. Adalet, insanların dillerinin yasaklanması değildir. Adalet, insanların çocuklarının katledilmesi demek değildir. Adalet, birilerinin istediği şeyi yapabilmesi, birilerinin hiçbir şey yapamaması  demek değildir. Adalet, vatandaşa suç işleme özgürlüğü bile sağlar ama devlete suç işleme özgürlüğü sağlamaz. Hukuk budur. Ben hukukçu değilim ama bir hakçıyım. Hukukun ne olduğunu da gayet iyi biliyorum çünkü her Kürdistanlı gibi, Türkiye’de yaşayan her halk çocuğu gibi benim de hakkımın ne olduğu konusunda günlerce kafa yorduğum zamanlar oldu. Adalet, üniversite öğrencilerini “Sokağa çıktı.” diye onları gaz bombasıyla öldürmek demek değildir. Adalet, “Gezi’de eylem yaptı.” diye gençleri katletmek demek değildir. Adalet varsa, adalet hukuk temelinde olacaksa, insanlar mahkeme huzuruna çıkarılır, güvenlik güçleri görev, yetki, sorumlulukları dâhilinde, insanlık onurunu zedelemeden, mahkeme sistemini işletecek şekilde… E peki, sokağa çıkanın cezasını polis verecek, evlere baskın düzenleyecek, kar maskeli insanlar Yüzüncü Yıl Üniversitesinde okuyup da “Barış istiyoruz, özgürlük istiyoruz, ana dilde eğitim hakkı istiyoruz.” diyen öğrencilerin evlerine baskın yapacak, yüzlerce vatandaşımız polis kurşunuyla katledilecek ama bir tanesi yargılanmayacak ama “Panzere taş attı.” diye bir çocuk on üç yıl ceza yiyecek, on bir yıl ceza yiyecek, dört yıl ceza yiyecek. Yani, bunları dile getirmek eğer bu şekilde “tehdit” diye algılanıyorsa yanlıştır. Şiddet şiddeti doğurur.

AHMET YENİ (Samsun) – Şehirler neden yağmalandı?

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Görünmüyorsun, görünseydin belki sesin de duyulurdu.

AHMET YENİ (Samsun) – Şehirleri yakacaksınız, dükkânları yakacaksınız, insanları öldüreceksiniz; adalet, öyle mi?

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Senin yüreğin yanıyor herhâlde. Su ister misin?

Şehirleri yakan, senin talimat verdiğin valilerinin yönlendirdiği panzerlerdi. Van’da bunu çok iyi gördün, değil mi? O panzerin araçları nasıl dükkânlara doğru ittiğini, dükkânların camlarını nasıl kırdığını gördün, değil mi? Peki, o vali hakkında iktidar partisinin milletvekili olarak bir soruşturma başlattın mı? Bizim yapmış olduğumuz, halkın yapmış olduğu, herhangi bir partinin, herhangi bir sendikanın yapmış olduğu sivil itaatsizlik eylemlerinin hiçbirinde olaylar çıkmamıştır. Bunun istatistiklerini -varsa yüreğiniz, beraber araştırma komisyonu oluşturalım- olaylar ne zaman başlamıştır, bunları araştıralım. Polisin müdahale etmediği, gaz bombası kullanmadığı, plastik mermi kullanmadığı, kurşun kullanmadığı, gençleri öldürmediği, evlere baskın yapmadığı hiçbir toplumsal muhalefet gösterisinde olay çıkmamıştır. Bunun milyonlarca tanığı vardır ama sen polise “vur” emrini verirsen, vuran polisi yargı önüne çıkarmazsan, peki, sormazlar mı: Şerzan Kurt’u öldüren polis herkes tarafından biliniyordu; neden yargılanmadı, ceza almadı? Gezi olaylarında herkesin gözü önünde silahını çekip adamı vuran polis neden yargılanmadı, cezaevine gitmedi? Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle olmaz.

Hukuk, herkes için geçerli olması gereken adaleti tesis etmekle sorumludur ama yok, birileri vurur, hiçbir şey olmaz; birileri çalar, hiçbir şey olmaz; birileri soyar, hiçbir şey olmaz ama baklava çalan çocuk on iki yıl ceza alır, gemiler satın alıp da kaçakçılık yapan Cumhurbaşkanının oğlu cezadan muaftır. Böyle bir yasa var mı? Böyle bir hukuk var mı? Böyle bir hukuk var mı? Halkın parasını çalan siyasilerin hiçbir ceza almadığı bir ülkede baklava çalan çocuklar veyahut da “tencere tava çalan” kadınlar, gençler, emekçiler bu konuda suçlu olacaklar. Yok öyle yağma! Yok öyle adalet! Dünyanın hiçbir halkına anlatamazsınız bunu. O panzerlerin hesabını vermek zorundasınız. O panzerler de bu halkın ödediği vergilerle alınıyor, o kurduğunuz kalekollar da.

Ee, tabii, bir genç olarak empati kurun, bir çocuk olarak empati kurun; o polisin yakasından tutup da çektiği 10 yaşındaki çocuğun manzarasından utanmaz mı insan?

MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – O 40 kişiyi kim öldürdü?

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - 40 kişiyi bizzat devletin polisi öldürdü, bizzat devletin askeri öldürdü.

MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – Bırak be!

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Bununla ilgili bir yargı sistemi oluşturdun mu?

MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – İnsanlarla alay etme!

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Konuşma! Konuşma!

MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – İnsanlarla alay etme!

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) - Konuşacaksan söz hakkı al, gel. 40 kişiyi kimin öldürdüğünü herkes biliyor

MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – Allah, Allah!

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Şimdi, adaletten bahsediliyor. Bir ülkede eğer emekçiler emeğinin hakkını istiyor diye gazlanır, coplanır, öldürülür, işkence edilirse, eğer çocuklar panzerler tarafından ezilir, yok edilirse insanların buna karşı doğal tepkileri olur.

Şiddet, tepkiselliği doğurur. Bunun için biz bunları dile getiriyoruz. Sizin anlamak istemediğiniz ya da anlayamadığınız veyahut da anlamaktan uzak durduğunuz şey budur. Şiddeti adalet bitirir. Halk tabii ki eylem yapacaktır, halk tabii ki demokratik hakkını kullanacaktır ama devletin şiddet kullanma hakkı bu şekilde yoktur kendi vatandaşına karşı. Hedef gözeterek kendi vatandaşını öldüren kaç devlet vardır, sayar mısınız? Bakın, Kobani’yle ilgili bir adaletten bahsetmek istiyorum, Suriye’yle ilgili. “2 milyon misafirimiz.” var deniyor, misafirlik diye bir hukuk sistemi yoktur; ya Göç İdaresi tarafından bunların barınmasını, beslenme koşullarını sağlar, bunların uygun yerlere iltica etmelerini sağlarsınız veyahut da siz mültecilik, iltica yasasını Cenevre Sözleşmesi gereği kabul edersiniz ve onlara gereken hakları verirsiniz ama onları biz misafir ediyoruz diye açlık, sefalete boğmak zorunda değilsiniz.

3.500’ü aşkın kişi sadece Türkiye'den kaçıp Avrupa’ya gitmek isterken insan tüccarlarının kurbanı olmuş, buradaki adaletsizliğin kurbanı olmuş, denizde boğulmuş, Akdeniz’de boğulmuş, Ege’de boğulmuş, Türkiye’nin kıyılarında boğulmuş ve Türkiye'de insanlar o denizlerden çıkan balıkları yiyorlar, o balıklar da… Bunu söylemeye dilim varmıyor. İşte, adalet bir ülkede insanların katledilmesi demek değildir; adalet haktır, hukuktur, bunun eğitimi verilecekse Adalet Akademisi de akademidir.

Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Üçer.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, konuşmacı Sayın Cumhurbaşkanımızla ilgili ve Sayın Cumhurbaşkanımızın oğluna ilişkin hem İç Tüzük madde 67’de temiz bir dil kullanılması hem de madde 64’te şahsiyatla uğraşmak… Dolayısıyla Sayın Divanı bu hususta dikkatli olmaya ve konuşmacıları İç Tüzük’e uygun konuşmaya davet ediyorum. Dolayısıyla kullandığı ifadeyi de kınıyorum kayıtlara geçmesi açısından.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ünal.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Üçer.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Benim kullandığım ifadede kınamayı gerektirir

herhangi bir durum söz konusu değildir.

OYA ERONAT (Diyarbakır) - Sen mi karar vereceksin buna?

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Cumhurbaşkanı oğlu olsa bile herkes gelir kaynağını kamuoyunu resmî bir şekilde bilgilendirmek zorundadır. “Ben bir işçiyim, işçi çocuğuyum.” diyen bir Cumhurbaşkanının servetinin izahını bu Meclise ve halka yapması gerekiyor.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Servetinin izahı mal bildirimiyle yapılmıştır. “Kaçakçılık” ifadesidir benim kınadığım Sayın Başkan. “Kaçakçılık” ifadesi çirkin bir ifadedir.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Ben -bu konuyla ilgili- Cumhurbaşkanının oğlunun gemisinin yakıtlarının nereden alındığını ve bunun faturalarının nasıl düzenlendiğinin araştırılmasını istiyorum.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Eğer konuşmacının elinde bir belge varsa bunu yargı organlarına, savcılığa bildirir, teslim eder, bunun yeri burası değildir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Ben belge bulma sorumluluğunda değilim. Ben bu konuyla ilgili araştırma yapılması önerisinde bulunuyorum ve çok şaibeli bir durumun varlığından bahsederek bir kamuoyu bilgilendirmesi yapıyorum.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Bu konuda milletvekili olarak hakkı var, gider bununla ilgili araştırma önergesi verir.

BAŞKAN – Evet, Sayın Üçer, son derece net anlaşıldı konu, gereğini yerine getirirsiniz milletvekilleri olarak.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Benim bahsettiğim, eğer bu ülkede 1 bidon mazot kaçırdı diye kaçakçılıktan, Roboski’de olduğu gibi, 34 insan katlediliyorsa, AKP iktidarı döneminde 100’e yakın çocuk sadece 1 bidon mazot kaçırdı diye, mazot kaçakçılığı yapıyor diye asker ve polis tarafından katledilmişse bu ülkenin Cumhurbaşkanının oğlu İskenderun’dan ya da herhangi bir limandan gemisine yüklediği mazotun hesabını vermek zorundadır.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, bakın aynı şeyleri yapmaya devam ediyor.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – İftira ediyorsunuz ayıp ya!

BAŞKAN – Sayın Üçer, lütfen, gereğini yerine getirirsiniz.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Belgesiz konuşuyorsunuz, iftira ediyorsunuz, gözümüze baka baka iftira ediyorsunuz!

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sayın Bakanım…

BAŞKAN – Lütfen!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Milletvekiline iftira yakışmaz!

ÖZDAL ÜÇER (Van) – İftira etmiyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – İftira etmiyorum, doğruyu söylüyorum.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – O zaman getir belgelerini, koy buraya.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Gerçekler sizi rahatsız ediyor olabilir ama bunlarla…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Zozani.

Süreniz on beş dakika. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Adalet Bakanlığının ceza infaz kurumlarının bütçeleri üzerine bir değerlendirmede bulunacağım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii ki günün erken saati ve bütçenin yoğun çalışma temposu içerisinde zaman zaman milletvekilleri de pekâlâ yoruluyor, geç uyanıyorlar, bakıyoruz Meclisin büyük çoğunluğu boş ve bütçe değerlendirmesi yapıyoruz. Tabii ki bu tablo içerisinde sağlıklı bir bütçe değerlendirilmesi yapılabilir mi? Esasında şekil şartını yerine getiriyoruz, onun ötesinde bir şey değil. Yani, Meclisin, bütçenin herhangi bir noktasında bir müdahalede bulanamadığı bir ortamda milletvekilinin de sabahtan akşama kadar gelip bu koltuklarda oturup bir de hiçbir şey söyleyememiş durumda olması içler acısı bir durumdur yani Parlamento açısından bu duruma “Mecliste Hükûmet bütçesini müzakere etmek.” denilmez, biz müzakere yapmıyoruz, bunu açıkça ifade ediyoruz.

Buraya çıkan herkes, çoğu hatip esasında bütçe bağlamında konuşuyor, bütçe dolayısıyla değerlendirmeler yapılıyor burada; bütçe değerlendirilmiyor burada, bütçe kalemleri burada değerlendirilmiyor. Ne bütçenin performansı değerlendirilebiliyor ne bütçenin planlaması, programları burada değerlendiriliyor. E, öyle zannediyorum, iktidar, muhalefet, bu söze de kimse itiraz etmez; siz buna değerlendirme, bütçe değerlendirmesi, müzakeresi diyemezsiniz, mümkün değil çünkü bu koşullar da yoktur. E, vallahi, ben de kendimi zorlayarak, buraya her çıktığımda bütçe bağlamında değerlendirme yapmaya çalışıyorum, bütçenin kalemleri içerisinde bir değerlendirme yapmaya çalışıyorum. Ama şunu da gördüm: Burada, esasında bütçe bağlamında konuşsanız da kimse pek ilgili de değil. Kavga ediyorsanız, bağırıyorsanız, sesiniz gür çıkıyorsa, farklı bir şey, aykırı bir şey ifade ediyorsanız kamuoyunun dikkatini çekiyor.

Dün burada sayın bakanlarla ayaküstü sohbet ederken, merhabalaşırken, o merhabalaşma esnasında görüntülerimizin, resimlerimizin çekildiğini fark ettim, kendilerine de söyledim. Dün dedim ki: “Bakın, biraz sonra basın bizi arayacak, diyecek ki ‘Ne konuştunuz?’” Çünkü, burada siyasetçinin birbirine merhaba vermesi, hâl hatır sorması haber değeri taşıyor. Bu Parlamentoda siyasetçinin birbirine merhaba etmesi, hâl hatır sorması haber değeri taşıyor, ne kadar acı bir şey; kavga etseniz haber değeri taşımıyor artık. Affedersiniz, argo deyimler kullanırsanız burada, haber değeri taşımıyor artık; birbirinizle merhabalaşıyorsanız haber değeri taşıyor. Bu acı bir şey değil mi? Hangi yanlışları yaptık da birlikte bu tabloyu yarattık bir bakmak lazım. Özellikle basından rica ediyorum, Parlamentonun bu resmini bu şekilde artık yansıtmamaları gerekir diye düşünüyorum.

Buradan konuşacağız, işte cezaevlerini konuşacağız, bizim buradaki psikolojimiz cezaevlerine nasıl yansıyor, bir de oraya bakacağız. 145 bin insanın yaşamından söz ediyoruz. Türkiye’de ceza infaz müessesesi bir cezalandırma müessesesi olarak değerlendiriliyor. Esasında cezalandırma yapıyor orada ama yasada diyor ki “topluma kazandırma”, ıslah ve topluma kazandırmadan söz ediyor yasa. Bütün cezaevleri tamamıyla, insanları cezalandırmaya dönük inşa edilmiş, fiziki yapısı, fiziki koşulları bu şekilde dizayn edilmiş. Eğer bir cezaevinde cezaevi idaresi tutuklulara, mahkûmlara toleranslı davranıyor ve onları topluma kazandırma yönünde bir gayret, bir girişim içerisinde olabiliyorsa emin olun o cezaevi yönetimleri üst idare tarafından makul idareler olarak kabul görmez, alışkanlık bu şekildedir. Devletin ceberut yüzünü yansıtabiliyorsanız iyi idarecisiniz. Özellikle bu hususu Sayın Bakanın dikkatine sunuyorum.

Son dönemlerde ceza infaz kurumlarına infaz koruma memuru olarak atanan pek çok görevli, maalesef, toplumsal bir sendrom yaşıyor, bir rehabilitasyon ihtiyacı var bu insanların ve bunlarla ilgilenmeniz gerekiyor. Daha önceki farklı mesleklerdeki formasyonlarında ya da yaşadıkları etkilerden kaynaklı olarak buraya yansıtıyorlar, psikolojilerini oraya yansıtıyorlar. Mahkûmların yaşadığı sıkıntıları dillendireceğim ama ceza infaz kurumlarında görevli olan infaz koruma memurlarının, görevlilerinin sorunlarını öncelikle bir gündemimize taşımak istiyorum.

Gittiğimiz her cezaevinde –bakın, çok cezaevi dolaşan milletvekilleriyiz, bizi grup olarak çok cezaevine giden milletvekilleriyiz- infaz koruma memurları şikâyetlerini bizimle paylaşıyor, sıkıntılarını bizimle paylaşıyor. Bakın, polislik müessesesinden daha zor koşullarda görev yapıyorlar ama onların mesleki yıpranma hakları yok. Özlük hakları; bakın, bir askerden daha zor koşullarda görev yapıyorlar, özlük hakları yok. Savcıya, hâkime zam yapıyorsunuz onları yok sayıyorsunuz, olmamış gibi görüyorsunuz. Oysaki o insan, esasında sadece yatılı olarak özgürlük yaşayan bir insandır. Beraber yaşadığı mahkûmla veya tutukluyla aynı koşulları yaşıyor. O da sabah cezaevine giriyor akşam mesaisi bittiği zaman evine gidiyor. Yatılı olarak dışarı çıkabilen bir mahkûm durumundadır. Dolayısıyla onların sorunlarıyla ilgilenmeniz gerekir Sayın Bakan.

Şimdi, özellikle 2 tutuklunun durumunu, geçtiğimiz günlerde yaşanmış iki dramın belgelerini sizlerle paylaşacağım ama ondan önce hasta tutukluların durumunu öncelikle dikkatinize sunmak istiyorum.

Bakanlığın bize verdiği bilgiye göre 700 küsur insan tutuklu ve hükümlü cezaevlerinde ölümü bekliyor; suçu ne olursa olsun, vicdan bunu kabul etmez. Vicdan bunu kabul etmez. Ki, tamamı siyasi tutuklulardan söz etmiyoruz, tutuklu ya da hükümlülerden söz etmiyoruz, adi tutuklular da bu pozisyondadır. Ve orada da ölümü bekliyorlar. Niye o insanlar salıverilmiyor?

Bakın, dördüncü yargı paketi içerisinde düzenleme yapıldı. Dördüncü yargı paketi içerisinde bu insanların salıverilmesine dair düzenleme yapıldı. “Kendi başlarına yaşamını idame edemeyecek durumda olan insanların salıverilmesi” diye yasa çıkarıldı burada. Ama bırakılmıyorlar. Bakın, kendi başlarına yaşamlarını idame edemeyecek durumda olan hasta tutuklu ve hükümlüler salıverilmiyor.

İki kolu olmayan, iki kolu bir bacağı olmayan, konuşamayan, tekerlekli sandalye üzerinde -affedersiniz- temizliğini bile arkadaşlarının, koğuş arkadaşlarının yapmak durumunda olduğu hasta tutuklular şu anda cezaevlerindeler. Hangi vicdan bunu kabul ediyor?

Bu, bir siyasi mülahaza konusu değildir. Bunlar üzerinden pazarlık yapılamaz. Bunların bu durumları, bu insani durumları, bu dramları pazarlık konusu yapılamaz. Herhangi bir siyasi pazarlık konusu olamaz. Hangi vicdanla bu insanları cezaevinde bırakıyorsunuz?

Bakın, geçen sene Metris Cezaevinde ziyaret ettim, Salih Tuğrul. Gözyaşıyla kendini ifade edebilen bir tutukluydu. Bırakılmıyordu. Bırakılmama gerekçesini size söyleyeyim, aynen şunu ifade ediyordu: “Salih Tuğrul isimli şahsın mahkûm olduğu suçun vahim niteliği nedeniyle toplum güvenliği açısından risk oluşturacak bir profil sergilediği, ailesinin Mersin ili Toroslar ilçesinde PKK-KCK terör örgütüne müzahir olan kitlenin yoğun olarak bulunduğu…”

Pes! Başka ne denilebilir buna? Bırakın kendisini, gideceği mahalleyi bile bir bütün olarak terörist olarak ifade eden bir şey. E vallahi de billahi de bu gerekçeyi ortaya koyan, eğer terör tanımı bir yerde yapılacaksa, bu gerekçeyi yazan savcıya “terörist” kavramı uyar. O kitleye “terör” kavramı uymaz. Ancak ve ancak bu gerekçeyi yazan savcıya “terörist” kavramı uyar. Salih Tuğrul tekerlekli sandalye üzerinde gözyaşıyla kendini ifade eden, konuşamayan bir vatandaş. Sonradan, kavga gürültüden sonra tahliye oldu.

Bir tanesini daha sizinle paylaşayım: Ramazan Özalp. Defalarca Adli Tıbba gitti, defalarca Adli Tıp Kurumu salıverilmesi şeklinde rapor verdi. Savcılık hangi gerekçeyle bunu içeride tutuyordu biliyor musunuz, onu da söyleyeyim: “Şahsın bizzat kendisinin toplum güvenliği açısından bir tehlike teşkil etmediğini…” İsterseniz tekrar edeyim bu cümleyi: “Şahsın bizzat kendisinin toplum güvenliği açısından bir tehlike teşkil etmediğini, ancak şahsın Dirsekli köyüne veya İdil ilçesine gelmesi durumunda bazı siyasi şahıslar ve vatandaşlar tarafından propaganda aracı olarak kullanılabileceği ve bu durumun çeşitli toplumsal olaylara sebebiyet verebileceği, farklı siyasi görüşlere sahip vatandaşlar veya vatandaşlar ile güvenlik güçleri arasında gerginlik ve çatışmalara yol açabileceği, söz konusu durumun basına yansıyarak huzursuzluk meydana getirebileceğinin belirtildiği ve bu nedenle tahliye talebinin reddedilmesi.” ifadesi var.

Bakın, adalet mekanizması Türkiye’de böyle işliyor. Şimdi, bize yakışmaz, burada savcının imzası var, ismi belli, Adalet Bakanı biliyor. Teşhir edeceğim, yarın öbür gün basın diyecek ki “Savcıyı hedef gösterdi.” E, be vicdansız, böyle gerekçe konulabilir mi? Hangi vicdanla sen hâkim ya da savcı olabildin? Batsın böyle vicdansızlık. Bu, olabilir mi? Bu, kabul edilebilir bir durum mudur? Ramazan Özalp sonradan tahliye oldu. Tahliye olduktan yüz otuz altı gün sonra  da yaşamını yitirdi. Esasında cezaevinden tabutu çıktı. Bakın, tahliye olduktan yüz otuz altı gün sonra yaşamını yitirdi. 13/5/2014’te tahliye oldu, 9/10/2014’te yaşamını yitirdi. İşte bu, Türkiye bu.

Çocuk tutuklular meselesine gelince: Bakın, dünyanın hiçbir yerinde siyasi çocuk tutuklu yoktur ama Türkiye’de vardır. Adalet Bakanlığı verilerine göre, bugün açıklanan bilgiye göre, 1.984 siyasi çocuk tutuklu cezaevlerinde; taş attı, yüzünü bağladı vesaire gerekçelerle. 1.984 çocuk şu anda cezaevlerinde. Siz o çocukları topluma kazandırdığınızı mı düşünüyorsunuz? Pozantı Cezaevinden çıkıp dağa giden çocukların hikâyesini biz geçen sene burada sizinle paylaştık. Var, öyle hikâyeler çok var; zaman yok, bu hikâyelerin hepsini burada sıralayabiliriz.

Bir önemli husus daha, konuşmamın sonunda onu vurgulayayım: Bu ülkede adalet herkese eşit uygulanmıyor. İnfaz eşitliği mekanizmasını lütfen ama lütfen artık gündeminize alın. Adam bir gemi dolusu uyuşturucuyla yakalanıyor, bu adama uygulanan infaz koşulları ile siyasi düşüncelerini ifade eden vatandaşa uygulanan infaz mekanizması eşit değildir.

Şimdi, siz diyorsunuz ki: “Bu vatandaş bu devlete niye isyan ediyor?" E, isyan etmesin de ne yapsın? Size soruyorum: Gerçekten, isyan etmeyelim de ne yapalım?

Bunların düzeleceğini umut ederek, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Zozani.

Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü ama…

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Şu an yok Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yok. O zaman…

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Beş dakika ara verelim isterseniz.

BAŞKAN – Yani diğer gruba…

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Talep ediyoruz beş dakika aramızı. Mitinge gitmişti Sayın Kürkcü, yolda, geliyor.

BAŞKAN – Evet, beş…

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Bir sonraki konuşmacıda verseniz…

BAŞKAN – O olmuyor efendim.

Beş dakika ara veriyoruz, eğer gelmezse devam ediyoruz.

Kapanma Saati: 12.01

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 12.11

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Adil Zozani.

On dakika süreniz var efendim.

Buyurunuz.

HDP GRUBU ADINA ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle müsamahanız için teşekkür ediyorum. Bugün emek bileşenleri Ankara’da bütçedeki adaletsizliklere ilişkin olarak tutumlarını ortaya koymak için…

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Daha önemli bir yerde.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – …sokak hakkını kullanmak suretiyle miting yaptıkları için, konuşmacımız Sayın Ertuğrul Kürkcü de Halkların Demokratik Kongresi Eş Sözcüsü sıfatıyla bu mitingin katılımcıları arasındaydı ve birazdan gelip Çalışma Bakanlığının bütçesi üzerine değerlendirmeleri o da, kendisi de sizlerle paylaşacaktır. Onun konuşma süresinin on dakikasını bu vesileyle ben kullanacağım.

Şimdi, Sayın Bakan, sizin de çok yakından ilgili, Adalet Bakanlığının da çok yakından ilgili olduğu bir husus Çalışma Bakanlığının da doğrudan çalışma alanıdır. Bu arada, burada olmayan sadece Kürkcü değil, Çalışma Bakanı da burada yok. Onunla ilgili değerlendirmeler de burada yapılacak ama Çalışma Bakanının da burada olması icap ederdi, bu değerlendirmeleri dinlemesi gerekirdi. Bürokratları not alarak bu değerlendirmeleri kendisiyle paylaşacaklardır. Zaten devlet mekanizması böyle, bürokrasi üzerinden gelen notlar üzerinden idare ediliyor. Biz buna aşinayız, biliyoruz. Çalışma Bakanı yerine de bürokratlar not tutuyor. Teşrif buyurdukları zaman bu notları kendisine de iletecekler diye düşünüyorum.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYUNU SÖZCÜSÜ HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) – Her zaman ulaşabilirsiniz Bakana.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Şimdi, Türkiye’de iş dünyasının, emek dünyasının sorunları üzerine, bilmiyorum, söylenmemiş ne kalmış. Esasında, söylenecek ne varsa söylendi. Peki, ne yapıldı? Ya, buraya koca bir hiç koyabiliyoruz. Hiçbir şey yapılmadı. Bakın, geçen sene yaklaşık üç ay, hatta üç aydan fazla bir süre, üç ay on gün gibi bir süre biz burada emek dünyasının sorunlarıyla ilgili, iş cinayetleri, iş kazaları vesilesiyle çokça konuşmalar yaptık. Hatta benim konuşmalarımın sayısal dokümanlarını bile burada sizinle paylaştım. Yola çıktık, işte Soma’daki 301 emekçinin katli ile ilgili olarak, o iş cinayetiyle ilgili olarak yaşamını yitiren yurttaşlarımızın, emekçilerimizin sorunuyla ilgili olarak biz buraya geldik, pek çok şey söyledik. Hükûmet de söz verdi, o iş cinayetinden sonra, yer altı iş cinayetinden sonra Hükûmet, başta Başbakan çıktı, halka söz verdi, dedi ki: “Biz yer altındaki çalışma koşullarını düzelteceğiz,” Yaşam odası sözü verdi. “O cinayetlere sebebiyet verenlerin cezalandırılmasını sağlayacağız, yaşam koşullarını iyileştireceğiz, iş koşullarını iyileştireceğiz.” dedi. Ardından şunu da söylediler: “Yer altında çalışma süresini kısaltacağız.”

Emek dünyası burada iyileşme olur diye düşündü, öyle bir beklenti içerisindeydi -Sayın Bakan gelmiş, hoş gelmiş- ancak üç ay on günlük tartışmaların sonunda bu sözlerin yerine getirilmediğini gördük. Dediniz ki: “Yer altında çalışan insanların fazla mesai ücretleri hemen ödenecek.” Son dakika gelişmesiyle burada getirdiğiniz bir önergeyle bunu bile ertelediniz, dediniz ki: “İş dünyası para vermeye hazır değil.” Yılbaşına ertelediniz bunu. Yaşam odası sözünüz vardı, hiç tartışılmadı bile. Çalışma süresiyle ilgili sözünüz vardı, bunu da yerine getirmediniz, bu da olmadı. Bu sözlerin tamamı unutuldu.

Daha Soma’nın taziyesi yerdeyken Ermenek faciasını yaşadık, Isparta’daki trafik kazasını yaşadık ve çok sıradan olaylar gibi yaklaşıldı, maalesef ve maalesef fıtrat olarak değerlendirildi. Ya, bu bir kaza değil ki siz fıtrat olarak değerlendiresiniz, asansör faciası bir kaza değildi ki. Sayın bakanlar söz verdiler, komisyonlarda, geldiler, söz verdiler, dediler ki: “Eğer ki, kim suçlu bulunursa bulunsun, suçluyu tespit ettiğimiz anda cezalandıracağız, suçlu cezasız kalmayacak.” Ermenek’te ortaya çıktı, o faciaya kimlerin göz yumduğu ortaya çıktı. Ne cezalandırma yaptınız? Cezalandırma yapılmadı.

Peki, emek dünyası açısından sorun sadece bunlardan ibaret midir? Değil. Türkiye’de emek dünyasında yer alan insanların büyük çoğunluğu taşeron uygulamasına tabi insan, taşeronla artık işler görülmeye çalışıldı. Peki, devletin taşerona ödediği para doğrudan doğruya emekçiye, elinde süpürge tutan insana verilmiş olsa devlet daha fazla mı para vermiş olur? Hayır, hatta daha az verir. Doğrudan doğruya devlet taşeron vasıtasıyla çalıştırdığı emekçinin, maaşını kendisi bankaya yatırsa -ki nihayetinde kimse çantayla götürüp, tek tek dolaşıp para vermiyor, bir tıkla herkesin maaşı bankada kendi hesabına gidebiliyor- doğrudan doğruya kendi hesabına aktarılsa devlet daha az para ödeyecek, devlet daha az para ödeyecek. Peki, niye özellikle taşerona işler havale ediliyor Türkiye’de? Birileri buradan nemalanıyor, o yüzden.

Şu anda, ben pek çok bakandan da bu uygulamanın vahşet olduğu değerlendirmesini duydum ve Meclisin de, komisyonların da resmî kayıtlarında bakanların da bu konuda sözü vardır, “Evet, bu uygulama çığırından çıkmış, amacından sapmış, doğru bir uygulama değildir.” demişlerdir bakanlar. Peki, niye değiştirmiyorlar? Sebebini sizinle paylaşayım: Çünkü, taşeron uygulaması aynı zamanda bir rant uygulamasına dönüştü. Pek çok parti il teşkilatında, taşeron uygulamasında işe alınacak olan işçi, önce birkaç maaş bağış uygulamasına tabi tutuluyor.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) – Yapmayın, yapmayın!

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Yok ya! Nerede ya?

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Buna itiraz edemezsiniz, buna itiraz edemezsiniz.

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Yapma ya!

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Buna itiraz edemezsiniz, gerçekten…

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Öyle bir şey olur mu? Ya, garibin ekmeği alınır mı?

ADİL ZOZANİ (Devamla) – A, bir saniye… Garibin ekmeğiyle oynamıyoruz, esasında parti il binalarında oturan…

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Kim alacak garibin ekmeğini? Yapmayın ya!

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Ayrıca, sizin partinizin ismini vermedim ki, niye rahatsızlık… Ben sizin partinizin ismini vermedim ki.

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – O zaman isim ver.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Bir saniye, ben sizin partinizin ismini vermedim ki, niye rahatsızlık duydunuz?

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Hayır, “iktidar partisi” dedin ya.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Hayır, demedim, hayır, demedim.

RECEP ÖZEL (Isparta) – “İktidar partisi” dedin, “Pek çok parti var.” dedin.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – “Pek çok parti il binasında.” dedim. Niye hemen üstünüze alındınız? Ciddi ciddi, ben anlamadım, niye üstünüze alındınız? Bakın, üzerinize hemen alındınız. Bakın, bir sorundan söz ediyorum. İnsanların emekleri bu şekilde sömürülüyor.

Hadi bir başka uygulama problemi daha…

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Yani, bütün siyasi partiler mi yapıyor bunu?

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Bir saniye, bir dakika sürem kaldı, kullanayım.

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Sayın Zozani, ismi ver, hesabını soralım.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Bir saniye, sonra ismi size vereceğim.

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – İsmini ver, hesabını soralım.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Söz, ben size ismi vereceğim.

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Bekliyorum. Ver ismini, hesabını soralım çatır çatır.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Ben de size o ismi vereceğim, ben de size isim vereceğim, gerçekten isim vereceğim.

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Emek sömürenin burnundan getiririz.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Evet, ben size isim vereceğim.

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Bekliyorum.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Sayın Külünk, ben size isim vereceğim, söz veriyorum, vereceğim.

METİN KÜLÜNK (İstanbul) – Eyvallah.

HÜSAMETTİN ZENDERLİOĞLU (Bitlis) – İŞKUR’dan aldığınız işçiler hangi partiden?

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Bir nokta daha söyleyeyim size, bir hususu daha size söyleyeyim.

ADNAN KESKİN (Denizli) – İsmi bilinenler var ya, bakanların çocukları.

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Bakın, bu uygulama o şekilde, o kadar vahşi bir şekilde dizayn edilmiş ki işçi çalışıyor, beş yıl çalışıyor bir yerde, on yıl çalışıyor, taşeron değiştiği zaman o işçilerin hepsinin işine son verilebiliyor; taşeron kendi işçisiyle geliyor, kendi işçisiyle gidiyor. Peki, on yıl orada çalışan insanın müktesebatı ne olacak? Buna ilişkin düzenleme gerekiyor, defalarca bu kürsülerde ifade ettik ancak bugüne kadar hiçbir iyileştirme yapılmadı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADİL ZOZANİ (Devamla) – Eminim, devamını Sayın Kürkcü getirecektir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Zozani.

Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkcü.

Buyurunuz Sayın Kürkcü. (HDP sıralarından alkışlar)

HDP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) – Herkese merhaba.

Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesinin aslında adının üzerinde taşıdığı fiille çok az ilişkisi olduğunu size göstermek istiyorum. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının çalışmayla ilgili olarak ayırdığı bütçenin bütçe kalemleri içerisinde bir tasnifini yaptığımız zaman, 2015 bütçe ödeneklerinde 30 milyar 678 milyon 105 bin liralık bütçenin yüzde 99’unun cari transferlere ayrılmış olduğunu göreceğiz. Bunun da tamamına yakını sosyal güvenlik ve sosyal yardım hizmetleriyle ilgili olduğuna göre, çalışmayla ilgili olan bölümü sadece yüzde 1.

Şimdi, bir bakanlık düşünelim, elindeki bütçenin sadece yüzde 1’ini çalışma yaşamının düzenlenmesi, buradaki hak ve ihtiyaçlarla ilgili olarak kullanıyor. Geri kalanının tamamı kendi tanım alanının anlamı dışında. Ve bu yüzde 1’lik pay içerisinde de en büyük bölümü personel giderleri oluşturuyor. Mal ve hizmet alım giderleri 35 milyon, sermaye gideri 20 milyon, sermaye transferi 97 milyon. Ve Çalışma Bakanlığı bütçesinin de geçen yıllar içerisinde durmaksızın azaldığını görüyoruz.

Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi yönetiminde yaşadığımız on iki yıla ve son dört beş yıla dikkatle baktığımız zaman, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının asıl yapması gereken iş cinayetlerinin önlenmesi konusunda herhangi bir elle tutulur sonuç alamadığını görebiliriz. 2002’den bu yana baktığımızda, her yıl artan oranda, 2013 yılında 1.235, 2014 yılının ilk on ayında ise 1.600 işçinin ölümlü iş kazalarında hayatlarını kaybettiğini göreceğiz.

Dolayısıyla, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, gerçekten bugün Türkiye’de nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan işçi çoğunluğunun, emekçi çoğunluğunun uygun, elverişli koşullarda, ILO normlarına göre belirlenmiş, düzenlenmiş koşullarda çalışmaları bakımından hiçbir elle tutulur başarı elde edememiştir.

Ben Çalışma Bakanımıza sormak istiyorum: Bütün bakanlıklar bütçe için, bütçedeki payları için besbelli kendi aralarında bir mücadele ve rekabet de ederler. İster istemez her bakan, her bakanlık işini daha iyi yapmak ister.

Ben, Çalışma Bakanımızın, bu kadar milyon emekçinin, bu kadar milyon emeklinin, bu kadar milyon sosyal sigorta kapsamında yardım ve destek bekleyen insanın bakanı olarak niçin Bakanlığının bütçesinin düşmesine itiraz etmediğini, niçin kaynakların neredeyse yüzde 99’unun çalışma hayatı dışında harcanmasına rıza gösterdiğini anlamakta güçlük çekiyorum. Kendi başarısızlığını bu bütçeyle garanti eden bir Bakandan söz ediyoruz. Bu bütçeyle hiçbir Çalışma Bakanı başarılı olamaz, hiçbir Çalışma Bakanının başarısından söz edilemez ama öyle anlıyorum ki ben, Hükûmetin genel politikası kaynakların tamamının sermayeye ayrılmasına endekslenmiş olduğu için, kaynakların tamamı sermayenin yeniden üretimine endekslenmiş olduğu için, emeğin yeniden üretimi, emekçinin yaşam koşullarının ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi meselesi aslında sermayenin kaynağından bir payın koparılması anlamına geliyor ve ne yazık ki Çalışma Bakanı da işçilerin uysalca, kendisi gibi bu sürece rıza göstermelerinden başka bir anlam taşımıyor.

Apaçık, baktığımız zaman bütçeye, göreceğimiz bir başka gerçek şudur: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız, sosyal güvenlik sisteminde açığın olmamasıyla övünüyor. Türkiye’de millî gelirin yüzde 1’inden azı bir sosyal güvenlik açığı olarak gözüküyor. Ancak, sosyal hakların göreli olarak artmış olduğu ve sosyal hakların genel olarak iyi olduğu ülkelerde ise sosyal güvenlik açığı daima fazladır ve hükûmetler, bu sosyal güvenlik açığını aslında kendi emek yanlısı tutumlarının bir göstergesi sayarlar. Nitekim İsveç, Norveç, Finlandiya gibi ülkelerde ulusal gelirlerinin yüzde 19’una denk gelen bir sosyal güvenlik açığı vardır, Avrupa Birliği ülkeleri ortalamasında da ulusal gelirlerinin yüzde 16’sı kadardır. Türkiye gibi sosyal güvenlikle boğuşan bir ülkede sosyal güvenlik açığının millî gelirin yüzde 1’i kadar olmasının aslında sosyal güvenlik yaşantımızın nasıl bir doğrultuda ilerlediği bakımından çok açık bir gösterge sayılması gerekir. Yani, Türkiye’de Çalışma Bakanlığımız, sosyal güvenliğin sağlanması için ne Hükûmet üzerinde bir basınç yaratmaktadır ne kendisi bu payın artması için uğraşmaktadır ne de eldeki kaynakları bu sosyal güvenlik alanının genişlemesi için kullanmaktadır. O nedenle bu bütçenin işçiler açısından, emekçiler açısından açıklanabilir hiçbir tarafı yok.

Biraz önce -biraz da geç kaldığımı hepiniz biliyorsunuz, çok teşekkür ederim bunu da idare ettiğiniz için- işçilerin Ankara’da yaptıkları büyük mitingdeydik, diğer vekillerimiz de varlardı ve orada işçileri dinlediğimiz zaman aslında hepsinin en temel iki meseleyi, Çalışma Bakanlığının başarı göstergesi olacak iki temel meseleyi iki büyük sorun olarak ortaya koyduklarını görüyoruz. Birincisi, düşük ücretler; ikincisi, işsizlik. Buna bir başka kategori olarak da çalışma koşullarının ağırlığını ekleyebiliriz. Sendikaların on iki yıl boyunca Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığıyla sürdükleri diyalog, işçi hareketinin büyük mücadeleleri, hiçbir şey Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının üzerine düşen işleri yapmasını sağlayamadı. O nedenle, belki de Bakanımız şöyle düşünecektir önümüzdeki yıllarda: Aslında bu kadar bütçe fazla. Nitekim, genel trend bütçenin daima düşmesi yönünde olduğuna göre, işçilerin kendi göbeklerini kendilerinin kesmesi yönündeki bir eğilimin de artmakta olduğunu söyleyebiliriz çünkü giderek artan ölçüde hem iş yaşantısında güvenceli çalışmanın giderek istisna hâline geldiği, taşeron elinde çalışmanın kural hâline geldiğini görüyoruz hem de öte yandan, bu istihdam koşullarının giderek gerilediğini görüyoruz.

Bugün Çalışma Bakanlığının düzenlemesi ya da ortaya daha olumlu sonuçlarla gelmesi beklenen konu işsizlik konusu. Çalışabilir nüfusumuzun yüzde 10’u işsiz, tarım dışı işsizlik oranı yüzde 14, gençlerde bu işsizlik oranı yüzde 25, çalışabilir nüfusun iş gücüne katılma oranı yüzde 48,2. Yani, çalışabilir durumda olan her 2 kişiden 1’i çalışmıyor, çalışamıyor ya da iş aramaktan vazgeçmiş durumdadır.

İstihdama baktığımız zaman da en yüksek istihdamın hizmetlerde olduğunu, esasen katma değer üreten sektörlerde yani sanayide ise ancak yüzde 20 olduğunu görüyoruz. Ancak, en az bunun kadar, yüzde 40 dolayında bir kayıt dışı istihdamla çalışıldığını söyleyebiliriz. Yani, bugün, Türkiye’de sosyal sigorta kapsamında görünen işçilerin yüzde 40’ı kadarı sosyal sigorta dışında çalışmaktadır. Bu, Türkiye’deki emek gücünün ne kadar geniş bir alana yayıldığını ama buna karşılık da bu geniş alanda ne kadar geniş bir güvencesizlik ortamı oluştuğunun bir göstergesi olarak düşünülmelidir.

Çalışma süreleri de aynı zamanda son derece büyük bir mesele olarak karşımızda duruyor. İşçilerde haftalık yasal çalışma süresi 45 saat, memurlarda, kamu personelinde 40 saat olmasına rağmen, özel iş yerlerinde fiilî çalışma süreleri haftada 55 ila 59 saat arasındadır. İstihdamın yaklaşık yüzde 25’i 60 saatin üzerinde çalışıyor, TÜİK verilerine göre 1 milyon 225 bin işçi haftada 72 saatten fazla çalışıyor. “Vahşi kapitalizm” dendiği zaman bunun kapitalizme, sadece kapitalist patronlara ait bir nitelik olduğu düşünülebilir ama kamu iş yerlerinde de, devlette de çalışanlar için durum hiç de daha parlak değildir. O nedenle, Çalışma Bakanlığımızın işçilerin çalışma süreleri, sosyal güvenlikleri, iş cinayetlerinden korunmaları bakımından elle tutulur herhangi bir şey ortaya koymadığını görebiliriz.

Peki, işçilere kendi göbeklerini kendileri kesmesi dayatılıyor ama kendi göbeğini kesmek isteyen işçinin elinde ne imkân var? Sendikaların işçilerin en önemli mücadele örgütleri olduğu düşünülürse, sermayenin sınırsız örgütlenme ve sınırsız hak sahibi olduğu bir ülkede sendikaların durumunun, sendikalaşma oranlarının durmaksızın geriye doğru gittiğini görebiliriz. Türkiye’de 1950’de yüzde 5 olan sendikalaşma oranı 2012’de yüzde 4,5’tur. Çalışan sayısının sendikalılaşabilecek çalışan sayısının, nüfusun neredeyse 3 kat arttığı bir yerde, sendikalaşma oranının 1950’lerdeki neredeyse sıfır sendikalı günlere yaklaşmış olduğunu görmek, ilerleme bakımından, Türkiye’nin ileriye taşınması bakımından kendisiyle övünen bir hükûmet için ne manaya geldiğini ben hepinize sormak isterim.

Sendikal güvencesizlik diğer bir meseledir. Sendikalı oldukları için iş yerlerinden çıkartılan işçileri, hak talebiyle, yasal hakları olan grev mücadelesine taşımak için hareket eden işçi önderlerinin hepsinin hem işten çıkartıldıkları hem de bir kara listeyle yeni bir işe girme olanaklarının sınırsızca kısıtlandığını hatırlatmak isterim. Bütün bunlar, güvencesiz çalışmanın yaygınlaştırılması, taşeron çalışma için çalışma alanının bir bütün olarak hazırlanması bakımından esasen Hükûmet eliyle yürüyen işlemlerdir. Çalışma Bakanlığımızın burada emekçiler için, çalışanlar için yaratmış olduğu hiçbir yeni sonuç yoktur.

Taşeronlaşmayla ilgili, Adil Zozani arkadaşımız konuştu ama ben devam edeyim. 2002 yılında 387 bindi taşeron yani alt işverene verilmiş işleri yapanlar. Devlet hizmetinin alt işverenlere ya da büyük şirketlerin işlerinin alt işverenlere verilerek yaptırıldığı işlerin sayısı 387 bin iş veya işçiydi, 2015 yılında bu 2 milyonu aşmış durumda.

Şimdi, burada, çalışma hayatının en katlanılamaz sonuçlarıyla karşı karşıyayız. Çünkü, taşeron işçilerin güvenceli çalışmadan yoksun olmaları bir kesin güvence gibidir sermaye sahipleri için; dilendiği zaman işten çıkartılabilirler, istenildiği kadar az ücret verilebilirler, istenildiği kadar çok çalıştırılabilirler. İşin acı yanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi de dâhil, bu işler böyle yürümektedir. Şu an Mecliste bize hizmet eden personelin önemli bir bölümünü yani odalarınızı temizleyenleri, odalarınızdaki tuvaletleri temizleyenleri, yerleri paspaslayanları, bunların hepsini aslında bu Hükûmet ve bu Meclis paspaslamaktadır. Bu işçilerin herhangi birisi çalışma güvencesine sahip değildir. Bu işçiler sendikalaşmış değillerdir, sendikalaşmalarının önündeki engelleri aşabilmiş değillerdir. Meclis kendi işçisini güvenceli kılamadığı, Çalışma Bakanlığı kendi personelini güvenceli kılamadığı bir yerde, öteki işçiler için, kamu alanı dışında çalışan işçiler için nasıl bir güvence yaratabilecektir, bunu herkesin kendisine sorması lazım.

Bugün, mitingde, insanlar bütçenin ne kadar adaletsizce dağıtıldığı konusunda haykırıyorlardı. Bunda haksız olduklarını hangimiz söyleyebiliriz? İsrafın, hem haksız kazanca yol açacak, haksız kazancı besleyecek şekilde lüks, ihtişam ve debdebe için müteahhitlere aktarılan büyük kaynaklarla yaratılan israfın hem de bu israf sonucunda diğer sektörlere, özellikle emekçilere, emekçi ücretlerine ayrılacak kaynakların nasıl heba edildiğine dair son derece ağır eleştiriler dinledik. Bu eleştirilerin hak edilmediğini kim söyleyebilir? Türkiye'nin herhangi bir ihtiyacı, kendini yönetmek, kendi siyasi hayatını, kamu hayatını, toplumsal hayatını idame ettirmek bakımından hiçbir ihtiyacı olmayan saraylara milyarlar yatırılırken Çalışma Bakanlığının bütçesinden bunların esirgendiğini kim inkâr edebilir?

Çalışma Bakanlığı bütçesinin yapısını konuştuk. Sonuçta, 37,7 milyarlık bütçenin sadece yüzde 1’inin çalışma alanına aktarıldığını ve bunun da sadece 159 milyon olduğunu gördüğümüze göre, o zaman düşünelim 1,2 milyardan 5 milyara kadar kendisine fiyat biçilen bir ak sarayın bu bütçe karşısında nereye oturacağını, emekçilerin gözünde bu debdebenin, bu ihtişamın, bu kibrin nasıl savunulabileceğini Çalışma Bakanlığımız bize anlatsın. Ben, burada, bütün o alanda biriken işçiler adına kendisine soruyorum: Bu kaynaklar, kamu kaynakları bu şekilde sizin Bakanlığınızdan alınıp -aslında nasıl aktarıldığı, Cumhurbaşkanlığı bütçesinden mi, Başbakanlık bütçesinden mi harcandığı bile belli olmayacak bir şekilde- bir gecekondu sarayın yapılmasına aktarılırken siz nasıl oldu da sessiz kalabildiniz? Nasıl oldu da aslında, Bakanlığınızın çalışma koşullarını teftiş etmek için ayırması gereken kaynakların bu şekilde heder edilmesine sessiz kaldınız ve nasıl işinizi yaptığınızı düşünebildiniz? Nasıl her 100 bin işçi başına iş yerinde ölüm miktarı bakımından Avrupa 1’incisi, dünya 3’üncüsü olunurken Bakanlığınızın başarılarından söz edebildiniz? Nasıl oldu da büyük ülkeden söz edebildiniz? Evet, Türkiye işçiler için büyük bir mezarlıktır, iktidar ve servet sahipleri için ise büyük bir sofradır; o sofradan dilendiği gibi yenilebileceğine ve bu kaynakların dilendiği gibi tüketileceğine dair bir efsane son on iki yıldır Türkiye'nin başında sallanmaktadır. Ama emin olun, bu bütçenin ortaya koyduğu adaletsizlik sadece bizim burada konuştuğumuz kelimelerden ibaret değil, milyonlarca ve milyonlarca insanın güvencesiz çalıştığı yani insandan sayılmadığı, patronların kulu muamelesi gördüğü bir ülkede insanların sabrının sonsuza kadar süreceğini düşünmeniz kadar büyük bir hayal olamaz.

O nedenle, ben, Çalışma Bakanlığımıza buradan tavsiye ediyorum: Eğer yarından tezi yok, bu kaynakların işçilerin yaşam ve çalışma koşulları için değerlendirilmesi konusunda bir gayret göstermezlerse, kendilerinin esasen vahşi kapitalizm eleştirilerinin tamamen işçileri avutmak için kullanılmış bir söylenceden ibaret olduğunu hep birlikte göreceğiz. Eskiden vahşi kapitalizmin hakikaten en vahşi çağlarında işçileri yöneten iki tane güç olduğu söylenirdi: Biri cellat, biri papaz Avrupa’da. Cellat rolünü zor güçlerinin oynadığı belliydi. Türkiye'de bir kurumsal din yok ama Çalışma Bakanlığımız pekâlâ işçi cenazelerini kaldırırken bu rolü oynuyor ama cellat ve papaz arasında kalmaya asla işçiler razı olmayacaklar, alanlardan bunu haykırdılar. Umarım, bu ses Meclise kadar ulaşır.

Hepinize teşekkür ederim. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kürkcü.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu.

Buyurunuz Sayın Türkmenoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nda Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bütçesi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı hukuk devletinin olmazsa olmazlarıdır. Yargı bağımsızlığı, hâkimlere tanınmış bir ayrıcalık olmadığı gibi hâkimlerin hiçbir kuralla bağlı olmadığı, keyfî davranması olarak da algılanmamalıdır. Anayasa’mızın 138’inci maddesinde belirtildiği gibi, yargı bağımsızlığı Anayasa, kanun ve hukuka uygun bir vicdani kanaatle bağlı olmayı, bunun dışında hiçbir kurum, kişi ve mercilerden talimat almamayı gerektirmektedir. Hâkimin tarafsızlığı, dinî inancı, siyasi ve felsefi görüşleri ile davanın taraflarına olan uzaklığı veya yakınlığı adli iş ve işlemlerinde ve kararlarında asla etkili olmamalı, burada tek ölçü Anayasa, kanun ve hukuk olmalıdır, vicdani kanaatiyle bu şekilde karar vermelidir hâkimler.

Cumhuriyetimizin hukuk devleti niteliğini sağlamak, yargıya karşı her kesimin güvenini artırmak ve güçlendirmek, adalet hizmetlerinden memnuniyeti artırmak sadece Anayasa ve yasalarla sağlanamayacağı gibi bu konuda yapılan değişikliklerin de tam olarak hayata geçirilebildiği söylenemez çünkü bunu yapacak olanlar hâkimler ve savcılardır. Bu nedenle, hakkaniyete ve adalete uygun vereceği kararlarla hâkimler ve savcılarımızın hukuk devletine olan inancı pekiştireceği gözlemlenmektedir.

Yargıya güven ve adalet hizmetlerinden memnuniyet oranının artırılması için yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile yargının hesap verebilirliği konularında Anayasa ve yasalarda iktidarımız döneminde yaptığımız bazı değişiklikler istenen sonuçları ne yazık ki verememiştir. Tüm siyasi partilerin bu konuda el birliğiyle -dediğimiz gibi- yeni bir anayasa yapmaları uygun olacaktır diye düşünüyoruz.

Bu arada, biliyorsunuz, HSYK’yla ilgili olarak 2010 yılında bazı değişiklikler yaptık. HSYK’nın herhangi bir bütçesi yoktu, sekretaryası yoktu, sekretaryasını Adalet Bakanlığı yapıyordu. HSYK’nın sekretarya hizmetlerini, idari ve mali anlamda bütçesini oluşturduk. Fakat, bir taraftan da 2010 yılında yapılan değişikliklerle, HSYK’nın tam olarak bağımsız, tarafsız, adil ve demokratik bir şekilde oluşumunu sağlamayı hedefledik. Geldiğimiz noktada bunu tam olarak sağlayamamış olduğumuzu ne yazık ki gördük. Biliyorsunuz, geçtiğimiz haftalarda HSYK’yla ilgili yeni değişiklikler yaptık.

Şahit olduğumuz gibi, Türkiye’de ne yazık ki yargı mensupları, devlet içinde olmayan, hiyerarşik yapı içinde olmayan farklı kesimlerin emir ve talimatları doğrultusunda davranmaya başladılar. Bu da Türkiye’deki hukuk devletine olan inancı, adalete olan güveni sarstığı gibi, hem milletimiz hem devletimiz için büyük bir tehlike oluşturmuştur.

Biliyorsunuz, zaman içerisinde bazı kamu görevlilerinin bazı kesimlere bağlı olarak hareket ettikleri, ülkede kaosa yol açma gayretlerinin olduğu hepimizce gözlemlenmiştir. Yine, bazı kamu görevlilerinin, hele de yargı mensuplarının ideolojik davranması asla kabul edilemez.

Ben, bir anımızı paylaşmak istiyorum. Bizler, 2010 yılı Anayasa değişikliğinden sonra Almanya’ya gitmiştik bireysel başvuru hakkını araştırmak için. Orada, hâkimlerin ve savcıların siyasi partilere üye olduklarını ve siyaset yapabildiklerini öğrendik. Bu bizleri hem şaşırttı hem de Türkiye için böyle bir temennide bulunmuş olduk. Çünkü, hâkim ve savcıların kararlarında siyasi, ideolojik davranmayacaklarına olan inancın tam olduğunu gösteriyordu bu durum. İnşallah, darısı Türkiye’nin başına diyorum.

Yine, son birkaç yılda yaşanan bazı uygulamalar, maalesef, halkımızı yargıdan soğutmuş, hukukun eksik ve yanlış uygulandığı inancının doğmasına sebep olmuştur. Ben, gelecek dönemlerde, hukukun bağımsız ve tam olarak uygulandığı, hâkim ve savcılarımızın vicdani kanaatlerle davrandığı ve devlet hiyerarşisi içinde olmayan hiçbir kurum ve kuruluştan emir ve talimat almadığı, sadece vicdani kanaatine, Anayasa’ya, kanuna, hukuka ve millete karşı sorumlu olduğu inancıyla hareket edeceğine inanıyorum.

Biliyorsunuz, hâkimler ve savcılar görevlerini anayasal teminat altında yaparlar ama dediğim gibi biraz önce, bu hiçbir şekilde bazı kesimlerden talimat alması anlamına da gelmemektedir. Eğer HSYK açıkça yasaları çiğneyen hâkim ve savcılar hakkında gerekli, zamanında önlemleri alırsa hâkim ve savcılarımız da çok daha özenli davranacaktır diye düşünüyorum.

Ben bu vesileyle 2015 Mali Yılı Bütçe Tasarı’mızın hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, tüm milletimizi ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Türkmenoğlu.

Isparta Milletvekili Recep Özel...

Buyurunuz Sayın Özel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde grubum adına söz almış bulunmaktayım.

Son yıllarda yargı alanında çok önemli gelişmeler yaşanmış, yargının sahip olduğu imkânlar önceki yıllara göre kıyaslanamayacak ölçüde genişletilmiş, geliştirilmiştir. Adalet Bakanlığı mevcut imkânları daha da geliştirmek ve süregelen bir kısım sorunlara çözüm bulmak amacıyla yoğun bir şekilde çalışmalarına devam etmektedir. Güvenilir ve güçlü bir adalet sistemi oluşturulması yalnız Adalet Bakanlığının sorumluluğunda değildir. Bakanlık, diğer ülke uygulamalarında olduğu gibi, bu konuda anayasal çerçevede adalet sisteminin genel işleyişinden sorumlu kurum olarak öne çıkmaktadır. Güven veren, herkes tarafından güven duyulan bir adalet sisteminin oluşturulabilmesinin, başta adalet aktörlerinin, hâkim ve savcıların, diğer bütün adalet içerisindeki mekanizmaların her birinin kendi üzerine düşen yükümlülüğü, görevi, hâkimlik ve savcılık mesleğinin gereğini yerine getirmesi hâlinde gerçekleşebileceğinin altını çizerek burada ifade etmek istiyorum.

AK PARTİ hükûmetleri sağlık, eğitim, ekonomi, dış politika ve benzeri alanlarda olduğu gibi adalet alanında da büyük reformlara imza atmış, adaletin iyi ve süratli bir biçimde dağıtılması noktasında her türlü yasa ve düzenlemeler yapılmış, değişen ülkemiz ve dünya koşullarına göre de yapılmaya devam etmektedir. AK PARTİ hükûmetleri döneminde yargı hizmetlerinde önemli gelişmeler sağlanmış, adalet dağıtıcılarının fiziki ve maddi olarak teknik altyapıları yenilenmiş, çalışmalarını daha ferah bir ortamda yapmaları sağlanmıştır. Adalet saraylarının yenilenmesi, bölge adliye mahkeme binalarının tamamlanması, ayrıca bir kısmında inşaatların devam etmesiyle adalet binalarının kapalı alan miktarı 6 milyon metrekareyi geçmiş bulunmaktadır.

Personel sorunu da büyük ölçüde çözülmüş, hâkim ve savcı sayılarında önemli artışlar yapılmıştır. Burada, sayısal olarak vermek gerekirse: 2002 yılında 9.347 olan hâkim ve savcı sayısı, Kasım 2004 itibarıyla 14.532’ye yükselmiştir, artış oranı yüzde 55’tir. Her 100 bin kişiye düşen hâkim ve savcı sayısında da dünya ortalamasını yakalamak yakın bir zamanda inşallah nasip olacaktır diye düşünüyoruz.

Hâkim ve savcılarımızın yurt dışında yabancı dil eğitimi alarak akademik kariyer yapmalarına fırsat verilmiş, bundan dolayıdır ki birçok yargı mensubumuz uluslararası kuruluşlarda görev alabilmişlerdir. Vatandaşlarımızın yoğun yaşadığı ülkelerin başkentlerinde adli müşavirlikler kurulmuş, görevlendirilmiştir. Bunun altyapısını da geçenlerde çıkarmış olduğumuz yargı paketi içerisinde, Adalet Bakanlığına yurt dışı teşkilatı kurma imkânı da tanınmış bulunmaktadır

Vatandaşlarımızın yüksek yargıda iş yükünü azaltmak, yargıdan memnuniyetini daha yüksek orana çıkartmak amacıyla da Yargıtay ve Danıştaya yeni daireler kurulmuş, üye ve tetkik hâkimi personel sayısı ciddi oranda da artırılmıştır. Ceza ve infaz sistemimizde modernizasyona gidilmiş, büyük oranda tamamlanmıştır. İnsani yaşam şartlarını taşımayan yerler kapatılmıştır. Yapılan anayasa değişiklikleriyle insan hakları kapsamında Anaya Mahkemesinde vatandaşlarımıza bireysel başvuru hakkı düzenlemesi getirilmiş, ayrıca Kamu Denetçiliği Kurumu kurularak hayata geçirilmiştir.

Yargının kendi içindeki ve dışındaki birtakım çevrelerin oluşturmuş olduğu vesayet sisteminin bertaraf edilmesindeki Sayın Adalet Bakanımızın, Bekir Bozdağ’ın üstün gayretleri de takdire şayandır. Türkiye’nin dört bir yanında, illerimizde, ilçelerimizde, adalet hizmetlerine yakışır vaziyette, gerçekten her biri birer saray olan adliye sarayları inşa edilmiş; bu minvalde de seçim bölgem Isparta’da da bir adliye sarayı -merkezde- Senirkent de adliye binası ve idare mahkemesi kazanmıştır. Bundan dolayı da Adalet Bakanımıza teşekkür ediyoruz. İnşallah, önümüzdeki süreçlerde Eğirdir ve Keçiborlu ilçelerimize de adalet saraylarını kazandırmanın mutluluğunu hep birlikte yaşayacağız diye ümit ediyorum.

Bir de bütün hukuki alanlarda, bütün alanlarda yasal düzenlemeler, temel kanunlar çıkarılmış, çoğu meslek grubunun kanunları güncellenmiş, yenilenmiştir. 1969 yılında yürürlüğe giren ve müteaddit defalar değişikliğe uğrayan Avukatlık Kanunu’nun değişen şartlara göre yeniden ele alınması, Barolar Birliğinin üzerindeki siyasal vesayetten uzaklaşarak -burayı bir siyaset kurumu hâline dönüştürmekten ziyade- bu Avukatlık Kanunu’nu bir an önce çıkarmamız gerektiğini burada deklare etmek istiyorum. Ayrıca, kamuda çalışan avukat kardeşlerimizin, arkadaşlarımızın özlük haklarının da biraz daha iyileştirilmesi ortak dileğimiz. Bütçe imkânları dâhilinde de bunların yapılmasının önceliğimiz olmasını diliyorum.

2015 yılı bütçesinin adalet camiasına, tüm insanlığa hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özel.

Konya Milletvekili Harun Tüfekci.

Buyurunuz Sayın Tüfekci. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HARUN TÜFEKCİ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Adalet Bakanlığının bütçesiyle alakalı, AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Siz değerli heyeti saygı ve hürmetle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, gelişmenin ve büyümenin en önemli yapı taşının adaletle tahsis edildiğine inanan ak kadrolar büyük reformlara imza atmaktadır. Ülkemiz, adalet alanında önemli bir dönüm noktasında bulunmaktadır. Üstünlerin hukukunu değil, hukukun üstünlüğünü savunan ve çalışmalarını bu şiarla hayata geçiren AK PARTİ iktidarları temel hak ve özgürlükleri geliştirmiştir. Fiziki eksiklikleri süratle tamamlanan ve yine merdiven altından adalet saraylarına taşınan bu yapı, Allah’ın izniyle yeni devrimleri de beraberinde hayata geçirmektedir.

Adalet sistemi, tüm dünyada medeniyetin ve gelişmişliğin en önemli göstergelerindendir. AK PARTİ iktidarımız, her alanda adalet terazisinin şaşmaz bir biçimde olması için ulusal ve uluslararası düzeyde çalışma yürütmektedir. Bakanlığımız çalışmalarını demokratikleşme ve insan hakları temelinde gerçekleştirmektedir. Hükûmetimiz ve Bakanlığımız, temel hak ve özgürlüklerin en üst düzeyde korunması için güçlü ve sağlam bir siyasi irade ortaya koymaktadır. Adalet hizmetlerinin etkinlik ve verimliliğinin arttırılması için çalışma alanlarını günlük bakış açısıyla değil, uzun vadeli ve stratejik bir anlayışla, konunun muhataplarıyla istişare içerisinde belirlemektedir. Her geçen gün, yargının bağımsızlığının, tarafsızlığının ve etkinliğinin güçlendirilmesi için günümüz koşullarının gerisinde kalan kanuni düzenlemeleri yeniden düzenlemekteyiz.

AK PARTİ iktidarımız döneminde konuşma sürem olan beş dakikaya sığdıramayacağım birçok husus var ama birkaçını özetlemek istiyorum. Özellikle, ülkemizin insan hakları karnesini iyileştirmek için kalıcı adımlar atmış, reformist yargı paketleriyle sorunların çözümü için köklü değişikliklere gidilmiştir. İnsani yaşam koşulları ve infaz politikasında yeniden bir perspektif yakalanmış ve eski bütün cezaevleri kapatılmak suretiyle yeniden, tekrar insani yapıya uygun, insanların onurlu bir şekilde orada kalabileceği bir ortam oluşturmaya gayret edilmiştir.

UYAP deseniz, hakikaten e-devlet gibi bu anlamda çok olumlu bir yapıdır ve bugün, bütün avukatlar tarafından, bütün yargı camiası tarafından kullanılan bir yapıdır. Yine sabıka kayıtlarıyla ilgili kazandırılan kolaylıklar, yine hukuk davalarında durumu iyi olmayan, müsait olmayan vatandaşlarımıza maddi destek verilmesi ve yine tabii ki kamu görevlilerine verilen uyarma ve kınama cezası ile Silahlı Kuvvetlerden ilişik kesme kararlarına karşı yargı yolu açılmıştır ki bu, devrim niteliğinde bir karardır; yargı yolu olmadan hiçbir kimsenin hakkı ve hukuku ihlal edilmemektedir.

Kamu gücü karşısında vatandaşlarımızı koruyacak önemli bir yapı daha ki Kamu Denetçiliği tahsis edilmiş, düzenlenmiş ve kurumlara karşı mağduriyet hissi uyanan her vatandaş Kamu Denetçiliği Kurumuna başvurmak suretiyle haklarını arar hâle gelmiştir. Yine, Anayasa Mahkemesine, biliyorsunuz, bireysel başvuru hakkını getirdik ve son olarak da özellikle Ergenekon davasında yargılanan birçok kişi bu getirmiş olduğumuz düzenleme sayesinde bireysel başvuruyla beraat ve oradan tahliye edilme şansını yakalamıştır. Ki içerisinde bulunduğum Komisyonda, bizzat yasasını yaptığımız ara buluculukla alakalı çok önemli gelişmeler ortaya konmuştur ve bu çalışmalar devam etmektedir.

Yine “basit suçlar” dediğimiz suçlardan ceza alan bazı hükümlülere, denetimli serbestlik yoluyla cezalarını dışarıda çekmesi imkânı getirilmiştir.

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekili dostlarım; güven veren bir adalet sistemi için adalet sisteminin tüm alanlarında gelişmeye imza atmakta olan Bakanlığımız 2023, 2053 ve 2071 büyük Türkiyesi’nin imarı için bugünden geniş bir perspektifle çalışmalarını ele almaktadır.

Daha özgürlükçü bir anayasa için milletimizin onayı ve desteğiyle darbe Anayasası’nda değişiklikler yapılmıştır ama biz bunu yeterli görmüyoruz. Her grubumuzla beraber, inşallah, yeni dönemde yeni bir anayasaya mutlaka kavuşmamız gerekir, milletimizin beklentisini de budur.

Değerli dostlar, tabii, biz Konya milletvekili olarak biliyorsunuz bugünlerde Şebiarus’u yeniden şu anda düzenliyoruz ve Hazreti Mevlâna’nın güzel bir sözü var. Diyor ki: “Adalet nedir? Ağaçlara su vermek. Zulüm nedir? Dikeni sulamak.” Bu şekilde bir cevap veriyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HARUN TÜFEKCİ (Devamla) - Tabii, AK PARTİ olarak bizler adaletli olmak suretiyle ağaçlara su veren olmak istiyoruz ve dikeni sulayan olmayacağız inşallah. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Paralel yapı diken mi?

FARUK BAL (Konya) – Paralele de su ver Harun Bey!

HARUN TÜFEKCİ (Devamla) - Ben bu duygularla bütçemizin hayırlar getirmesini temenni ediyor, siz değerli heyeti saygı ve hürmetle selamlıyorum.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Paralel diken mi şimdi Harun?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tüfekci.

Sakarya Milletvekili Ali İhsan Yavuz.

Buyurunuz Sayın Yavuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ İHSAN YAVUZ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 yılı Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Harun Tüfekci kardeşimizin de dediği gibi “Adalet ağaçları sulamak, zulüm dikene su vermektir.” der Hazreti Mevlâna. İşte, bu nedenle ve bu doğrultuda, AK PARTİ iktidarı olarak etkin, adil ve hızlı işleyen bir mekanizmanın tesisi için on iki yıldır gece gündüz uğraş veriyoruz.

İktidarımız süresince mevzuat altyapısının modernizasyonunda, insan kaynaklarının niteliği ile niceliğinin geliştirilmesinde, fiziki ve teknik altyapının yenilenmesinde önemli adımlar attık; yargı süreçlerinin makul sürede sonuçlandırılmasının sağlanması, insan hakları uygulamasının geliştirilmesi ve hak arama yollarının güçlendirilmesi adına birçok düzenleme yaptık, yapmaya da devam ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; adalet sisteminin etkin işlemesi, mevzuat altyapısının güncel hukuk normlarına uygun olması yanında, fiziksel altyapı ve insan kaynaklarının da sürekli geliştirilmesini gerektirmektedir. İktidarımız döneminde bu husus göz ardı edilmeden Adalet Bakanlığına ayrılan kaynak her yıl artırılmış, güçlü bir adalet sistemi için âdeta seferber olunmuştur. Bakınız, 2002’de Adalet Bakanlığı bütçesi 808 milyon Türk lirası iken 2015 yılı bütçe tasarısında 7 milyar 657 milyon TL öngörülerek Bakanlık bütçesi yaklaşık 10 katına çıkarılmıştır. Merkezî yönetim bütçesinden adalet hizmetlerine -yüksek mahkemeler, HSYK, Türkiye Adalet Akademisi bütçeleri hariç- ayrılan pay 2002’de yüzde 0,83 iken 2015 yılı tasarısında yüzde 1,66 olmuştur; dolayısıyla bu pay tam yüzde 100 oranında artırılmıştır.

İnsan kaynakları açısından da önemli şeyler yaptık iktidarımız döneminde. Mesela, 2002 yılında hâkim ve savcı sayımız 9.349 iken Kasım 2014 itibarıyla bu sayı 15.017 olmuştur. 2002’den bu yana hâkim ve savcı sayımızda tam yüzde 60 oranında bir artış sağlanmıştır. 2002 yılında 100 bin kişiye düşen hâkim sayısı 7,5; savcı sayısı 4,5 iken bugün itibarıyla hâkim sayısı 12’nin, cumhuriyet savcısı sayısı ise 6’nın üzerine çıkmıştır. Adliyelerde görev yapan yardımcı personel sayısı ise 2002 yılında 26.274 iken bu sayı 51.155’e çıkarılmak suretiyle tam yüzde 100 oranında bir artış söz konusu olmuştur.

Fizik ve teknolojik altyapı bakımından değerlendirirsek Ulusal Yargı Ağı Projesi çok dikkat çekici bir projedir, kısa adıyla UYAP. Duruşma salonlarında sesli ve görüntülü bilişim sisteminin de hayata geçirilmesi çalışmaları bu süreçte tamamlanmıştır. Ulusal Yargı Ağı Pojesi’yle yargıda tüm iş ve işlemler bilgisayar üzerinden yapılmaya başlanmıştır. Tamamen Türk mühendisler tarafından geliştirilen UYAP, Avrupa Birliği Komisyonu ve Avrupa Konseyi Adaletin Kristal Terazisi yarışmasında 2’ncilik ödülüne layık görülmüştür. Ayrıca, ülkemiz, Avrupa Konseyi Adaletin Etkinliği Komisyonu raporlarına göre bilişim teknolojilerini çok üst düzey kullanan ülkeler arasına girmiştir.

İstanbul’a yaptığımız Avrupa’nın en büyük adalet sarayı da dâhil olmak üzere, il merkezlerindeki adliyelerin yüzde 50’si yenilenmiştir. Yüksek mahkemelerimizin binaları da bu süreçte yeniden yapılmıştır.

Adli yargıda istinaf usulünü uygulayacak olan bölge adliye mahkemeleri kurulmasına karar verilmiş, bu kapsamda seçim bölgem Sakarya’da da olmak üzere 15 ayrı yerde bölge adliye mahkemesi kurulmuş, bu mahkemelerin başsavcı atamaları yapılmış ve çok yakın bir zamanda hizmete başlayacak şekilde çalışmalar belli bir noktaya getirilmiştir. Seçim bölgem olan Sakarya’dan örnek verecek olursak 6 ile hitap edecek olan bölge adliye mahkemesi inşaatı bitmek üzeredir. Yaklaşık 40 milyon, eski rakamla 40 trilyon TL’ye  mal olacak olan bu mahkeme, 24 daireden oluşacak ve 65 hâkim ve savcı burada görev yapacaktır. Yargıda yeni bir dönemin başlaması anlamına gelen istinaf uygulamasının, inşallah, çok yakında ete kemiğe bürünmüş olduğunu hep birlikte görmüş olacağız.

FARUK BAL (Konya) – Allah ömür verirse...

ALİ İHSAN YAVUZ (Devamla) - Ben bir kez daha Bakanlığımızın bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yavuz.

Malatya Milletvekili Hüseyin Cemal Akın.

Buyurunuz Sayın Akın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN CEMAL AKIN (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Bakanlığı Ceza ve İnfaz Kurumları bütçesi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinize saygılarımı sunuyorum.

Adalet kavramı, devletimizin varlığı ve devamlılığı açısından vazgeçilmez bir unsurdur. Adalet, toplumun temelini oluşturur. Hukuk kurallarına bağlılık, bireyin hak ve özgürlüklerinin korunması, yargının etkin bir şekilde işlemesi Hükûmetimizin en önemli politikalarındandır. Kanunlara vatandaşların uyma zorunluluğu olduğu kadar, devletin ve yargının da uyma mecburiyeti vardır. Hızlı, etkin ve sağlıklı bir yargılama sürecinin temini devlet ile toplum arasındaki bağı güçlendirir. Yargı sisteminin iyi bir şekilde işlemesi için uzun yıllar ihmal edilmiş olan altyapı çalışmaları üzerinde hükûmetlerimiz döneminde ciddi bir şekilde durulmuş ve durulmaya da devam edilecektir. Yeni adalet sarayları inşa edilmiş, süratle inşa edilmeye devam edilmektedir.

Adalet ve kalkınma ilkeleri doğrultusunda on iki yıldır ülkemizi yöneten ve vatandaşlarımızın her alanda umudu hâline gelen hükûmetlerimiz, ceza infaz alanında da köklü reformlara imza atmıştır. Hiç şüphesiz ki ceza infaz kurumları, doğası gereği, insanların özgürlüğünü kısıtlayan kurumlardır ancak burada kalan kişilerin, yeniden suç işlemeyen, üretken bireyler olarak topluma kazandırılması onlara sunulan ve insan onuruna yakışan koşullarla mümkün olabilecektir. Bu itibarla, 2002-2014 yılları arasında ihtiyacı karşılamayan, suçluları rehabilite etmeyen ve iyileştirme çalışmalarına elverişli olmayan -bu rakama dikkatinizi çekmek istiyorum- 249 ceza infaz kurumu kapatılmıştır ve çağdaş ceza infaz usullerine imkân veren ve insani yaşam koşullarına sahip kurumlar inşa edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, hâlihazırda, 340’a yakın ceza infaz kurumumuzda 155 bin tutuklu ve hükümlüyü barındırmaktayız. Bu kurumlarda barınan hükümlü ve tutukluların infaz ve ıslahı yanında, onların eğitimi, iyileştirme faaliyeti ve meslek edinmelerine özel bir önem verdik. Sonuç olarak onların kendi kendilerine, topluma ve devletimize yararlı birer fert olmalarını hedefledik. Ceza infaz sisteminde dünyada yaygın bir şekilde uygulanan, iyi hâlli hükümlülerin ödüllendirilmeleri amacıyla ve aile bağlarının zayıflamadan devamını sağlamak için bu kurumlarımızda eşleriyle görüşmelerine imkân sağlandı.

Ayrıca, dönemimizde, fedakârca görev yapan cezaevi personeline bu süreçte 1.050 adet lojman yapıldı. Savunma makamında yıllarını bu insanlarla beraber geçirmiş, baro başkanı olarak da hizmet etmiş bir meslektaşları olarak, bu süreçte, onlara bu imkânları tanıyan iktidar grubunun bir üyesi olarak bir nebze olsun katkı sağlamış olmaktan büyük mutluluk duyduğumu ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İşyurtları Kurumu aracılığıyla da mahkûmları sadece dört duvar arasına hapsetmek yerine infaz kurumlarındaki atölyelerde çalışmalarını sağlayıp onların üretmesi, ekonomiye katkı sağlaması ve kendilerine maddi imkân sağlaması amacıyla 243 işyurdunu faaliyete geçirdik, 2014 yılı Ekim ayı itibarıyla 27 bin hükümlü ve tutuklunun ücret karşılığında bu kapsamda çalışmalarını sağladık. İşyurdu çalışmaları sonucu 750 milyon lira gelir elde edilmiştir. Bu husus, her açıdan takdir edilmesi gereken bir husustur.

Bu arada, hâkim ve savcı açığı süratle kapatılmaya başlanmış, yardımcı personel sayısı da yaklaşık yüzde 150 oranında artırılmıştır. Adaletin bir an evvel tesis edilmesi için gerekli altyapı çalışmaları da hazırlanmıştır. Adaletin tecellisi için olumsuz şartlarda çalışma dönemleri artık geride kalmıştır. Yargının işleyişini kolaylaştıran, buna göre planlanmış adalet saraylarıyla, bilgisayar donanımlarıyla, araç ve gereçlerle Türk yargı çalışanları artık…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN CEMAL AKIN (Devamla) - …huzurlu imkânlarla görevlerini yerine getirme gayreti içerisindedirler. Bu çalışmalar her açıdan takdir edilmesi gereken çalışmalardır.

Bu gelişime ve değişime öncülük eden Adalet Bakanlarımızı ve mesai arkadaşlarını tebrik ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akın.

Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün.

Buyurunuz Sayın Akgün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEVLÜT AKGÜN (Karaman) –  Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye Adalet Akademisi bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, adalet dağıtmak devletin temel görevlerinden birisidir ve meşruiyetinin de temelidir. Bu alandaki hizmetlerin modern, kamu yönetimi anlayışı çerçevesinde adil, güvenilir, etkili ve makul sürede sunulması önemli ölçüde, başta hâkim ve savcılar olmak üzere, tüm yargı unsurlarının mesleki yetkinliğiyle doğru orantılıdır. Bu anlamda, Türkiye Adalet Akademisi ülkemizde ve uluslararası alanda meydana gelen güncel hukuki gelişmeleri izleyerek hâkim ve savcıların meslek öncesi ve meslek için eğitimlerini planlamakta ve genelde uygulamanın içinden gelen öğretim görevlileriyle bu eğitimleri sağlamaktadır. Bu bağlamda, sadece 2014 yılı eğitim döneminde 1.703 hâkim ve savcı adayı meslek öncesi, 1.854 hâkim ve savcı meslek içi, 253 kişi hizmet içi olmak üzere, toplam 2.107 kişi eğitim hizmetlerinden faydalanmıştır.

Burada ifade etmek isterim ki akademide verilen eğitimlerde çağın gereklerine uygun, etkin ve verimli tüm öğretim metotları kullanılmaktadır. Bunun yanı sıra, eğitim müfredatının geliştirilmesi için yerli ve yabancı uzmanlarla birlikte çalışılmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile akademi arasında kurulan video konferans sistemiyle doğrudan AİHM uzmanları tarafından adaylara insan hakları ve mahkeme uygulamaları konusunda ders verilmeye başlanmıştır.

Değerli arkadaşlarım, Adalet Akademisi, hâkim ve savcılar dışında avukat, noter, mahkeme personeli ve diğer kurumların hukuk müşavirleri, müfettiş ve denetçilerine de eğitim hizmeti vermektedir.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Adalet Akademisi, bilimsel çalışmalar ve etkinlikler çerçevesinde ulusal ve uluslararası sempozyum ve çalıştaylarla hukuk ve yargı sisteminin işleyişiyle ilgili çeşitli aktüel sorunları da tartışma konusu yapmaktadır. Bu bağlamda, 2012-2014 yılı içerisinde 6 büyük uluslararası program gerçekleştirilmiştir. İstanbul’da Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele, Samsun’da Hukuk Biliminin Güncel Sorunları, İzmir’de Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Dengesi, İstanbul’da Terörle Mücadelede Özgürlük ve Güvenlik Değerlendirmesi, Ankara’da Uluslararası Mağdur Hakları ve yine Ankara’da 2. Uluslararası Hukuk Öğretimi Kongresi düzenlenmiştir.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Adalet Akademisi, yayım ve dokümantasyon alanında da iddialı bir kurumdur. Hukuk ve adalet alanında bilgi ihtiyacına katkıda bulunmak amacıyla hakemli ve uluslararası indekslerde taranan 4 süreli yayın ile değişik alanlarda yayınlar çıkarmıştır. Bu yayınlar: Yılda 4 kez çıkarılan “Türkiye Adalet Akademisi” dergisi; yılda 2 kez İngilizce, Fransızca, Almanca çıkarılan “Law And Justice Review” dergisi; insan hakları alanında yılda 2 kez İngilizce, Fransızca, Almanca çıkarılan “Human Rights Review” dergisi ve yabancı dillerden Türkçeye çevrilen makalelerin yer aldığı “Küresel Bakış Çeviri Hukuk” dergisi. Türkiye Adalet Akademisi, aynı zamanda hukuk ve adalet alanında 21 bini aşan kaynağın bulunduğu Türkiye’nin en büyük ve etkin güncel kütüphanesiyle de hizmet vermektedir.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Adalet Akademisi, uluslararası ilişkiler kapsamında Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler, AİHM başta olmak üzere, 75 ülke ve 14 uluslararası hukuk ve adalet alanındaki kurum ve kuruluşlarla iş birliği yapmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, uluslararası toplumun onurlu ve saygın bir üyesi olan ülkemizde özgürlükçü demokrasinin geliştirilmesi, temel hak ve özgürlüklerin güçlendirilmesi, hukukun evrensel değerlerinin hakim kılınması yolunda Türkiye Adalet Akademisi görev ve sorumluluklarını yerine getirmek amacıyla çalışmalarını kararlılıkla sürdürmektedir.

Bu düşüncelerle 2015 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akgün.

Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman.

Buyurunuz Sayın Akman. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben de Türkiye Adalet Akademisinin 2015 yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

İktidarımız döneminde adalet alanında reform niteliğinde atılmış olan adımların beş dakikalık bir konuşma süresi içerisine sığmayacağı aşikârdır. Merdiven altı mezbelelik alanlarda dağıtılan adaletten bugün saraylarda sunulan adalet dönemine geçmiş durumdayız. Vicdan ile cüzdan arasına sıkışmış, geçinmekte zorlanan hâkim, savcı sınıfından, bugün, kamu hizmeti verip en iyi şartlarda ücret alan hâkim, savcılar dönemini yaşamaktayız. Muhalefet milletvekili olarak bu kürsüden defalarca dile getirmiş olduğum adalet problemlerinden büyük bir bölümünün çözülmüş olduğunu, bugün, gurur ve mutlulukla bir iktidar milletvekili olarak ifade edebiliyorum.

Adaletin dağıtıldığı mekânların çağa yakışır hâle getirilmesinin yanı sıra, bugün, artık UYAP sistemi sayesinde hizmetlerin dijital ortamda verildiği bir zamanı yaşıyoruz. Hâkim ve savcıları ve yargı alanında çalışan insanları fiziki ve mali açıdan iyi şartlarda çalıştırmanın yanı sıra, onları çağın gerekleri ve yeni mevzuat gelişmeleriyle de donatmak gerektiğinden bugün bütçesini görüşmekte olduğumuz Adalet Akademisini kurmak zarureti hasıl olmuştur.

Değerli milletvekilleri, 2003 yılında tüzel kişiliğe sahip olarak kurulan Adalet Akademisi Ankara’da hizmet vermektedir. Gururla ifade edelim ki Avrupa’nın en büyük yerleşkesine sahip bu Adalet Akademimiz yaklaşık on bir yıldır 1.100 öğrenci kapasitesiyle hizmet vermektedir.

Devletin temel fonksiyonlarından biri olan ve meşruiyetinin temeli olan adaletin dağıtılması bu yüzden de “Adalet mülkün temelidir.” özdeyişinin bütün adalet saraylarımızda kürsünün hemen arkasına yazılmasını anlamlı kılmaktadır. Modern kamu yönetimi anlayışı çerçevesinde adil, güvenilir, etkili ve makul sürede hizmet sunabilmesi, önemli ölçüde, başta hâkim ve savcılar olmak üzere, tüm yargı mensuplarının mesleki yetkinliğiyle doğru orantılıdır. Bu amaçla, ülkemizde uluslararası alanda meydana gelen güncel hukuki gelişmeleri izleyerek hâkim ve savcıların meslek öncesi ve meslek içi eğitimlerini Türkiye Adalet Akademisi planlamakta ve genellikle uygulamanın içinden gelen kişiler vasıtasıyla bu eğitimleri vermektedirler.

Değerli milletvekilleri, sadece 2014 senesinde 1.703 hâkim ve savcı adayı, 1.854 hâkim ve savcı, 1.556 diğer kişiler Adalet Akademisinden hizmet almıştır. Hemen hemen bütün hukuk alanlarında verilen eğitimin yanı sıra, katılımcılara sosyal ve kültürel değerlerin geliştirilmesi kapsamında da eğitimler verilmektedir. Bu yolla, adaylara değişik alanlarda kendilerini geliştirmesi imkânı sağlanmaktadır. Hâkim ve savcıların dışında Türkiye Adalet Akademisinde hukukla ilgili çok çeşitli insanlara, kişilere ve kurumlara da eğitimler verilmektedir.

Değerli milletvekilleri, uluslararası ilişkiler kapsamında Türkiye Adalet Akademisi Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi başta olmak üzere, 75 ülke ve 17 uluslararası hukuk ve adalet alanındaki kurum ve kuruluşlarla da iş birliği yapmaktadır. Hatta, Türkiye sınırlarını aşarak Türkiye Adalet Akademisi, 15 ayrı ülkeden gelen hâkim ve savcılara da eğitim vermiştir bu dönem içerisinde. 2014 yılı itibarıyla 1.297 hâkim ve savcı adayı eğitim görmüştür. Diğer ülkelerle ve nitelikli, uluslararası hukuk alanında hizmet gören kurumlarla seminer, sempozyum ve çalıştaylar düzenlemek suretiyle karşılıklı olarak bilgi ve tecrübe paylaşımı gerçekleştirmektedirler.

Ülkemizde özgürlükçü demokrasinin geliştirilmesi, temel hak ve özgürlüklerin güçlendirilmesi, hukukun evrensel değerlerinin hâkim kılınması yolunda gayret eden Türkiye Adalet Akademisi çalışmalarını başarıyla sürdürmektedir.

Ben de bütün Adalet Akademisi yetkililerine bu görevlerinde başarılar dilerken 2015 yılı mali bütçesinin başta Adalet Akademimize, bütün hukuk camiamıza ve bütün milletimize hayırlar getirmesini diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –  Teşekkür ediyoruz Sayın Akman.

Kırklareli Milletvekili Şenol Gürşan.

Buyurunuz Sayın Gürşan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ŞENOL GÜRŞAN (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 mali yılı bütçe tasarısının Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bütçesi üzerinde grubum adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Bu vesileyle yine, adalet ve yargı çalışanlarımızı da buradan muhabbetle selamlıyor, çalışmalarında başarılar diliyorum.

Adalet, hepimiz için, tüm insanlık için önemli bir değer ve kavram. Adalet yalnız mülkün temeli değil, aynı zamanda yaşamın da temel taşıdır. Yediğimiz ekmek, içtiğimiz su gibi önemli bir değer adalet. Bugün devlet dediğimiz büyük organizasyonda da adaletin temsilcisi olarak karşımıza yargı erki çıkmaktadır. Yargı erkini de irdelediğimizde bunun içerisinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun önemli bir yer tuttuğunu görüyoruz.

HSYK’nın gelişimine, tarihçisine baktığımız zaman da 1960 darbesi sonucu oluşturulan 1960 Anayasası’yla ilk defa ihdas edilen ve asıl işlevi vesayet düzenini ikame etme, siyasi iradeyi baskılama, millî iradeyi devlet yönetiminde etkisiz kılma amacına yönelik olarak oluşturulmuş ve 2010 Anayasa referandumuna kadar da bu amaca hizmet etmiş bir kurum olduğunu görüyoruz; tıpkı, aynı Anayasa’yla oluşturulmuş Millî Güvenlik Kurulu ve Anayasa Mahkemesi gibi.

Vesayet düzeninin kurucuları ve statükonun savunucuları, siyaseten iktidar olamayacaklarını anladıkları ve bildiklerinden, siyasi iradeye rağmen devleti yönetmek ve halkı terbiye etmek için darbe sonucu bir Anayasa yaptılar ve ondan önceki anayasalarda “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.” maddesine “Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.” fıkrasını eklemek suretiyle, vesayet kurumunun organlarını ihdas etmiş oldular.

1960 Anayasası’yla oluşturulan ve daha sonra, yine bir darbe Anayasa’sı olan 1982 Anayasası’nda da yer alan HSYK, o zamanki yapısıyla, bağımsız bütçesi olmayan, üyeleri yüksek yargı organları tarafından belirlenen ve yargı erkini birilerinin arka bahçesi olarak gösteren bir anlayışın ürünüydü. Kurul ilk olarak oluşturulduğunda ilk derece hâkim ve savcıları kurulda temsil edilmiyordu, avukatlar temsil edilmiyordu, kurulun kararlarına karşı iç itiraz ve en önemlisi de yargı yolu kapalıydı ve yine, Adalet Bakanlığına bağlı 7 kişilik bir yapılanma içerisindeydi.

Bu arada, basında geçen gün benim de gözüme takıldı, eski HSYK’dan bahsetmişken dönemin, 2000’li yılların Savcısı Sacit Kayasu’ya da buradan Allah’tan rahmet diliyorum çünkü hatırlarsınız, darbeci General Kenan Evren hakkında dava, iddianame açtığı için meslekten ihraç edilmişti.

12 Eylül 2010 tarihinde yapılan Anayasa referandumuyla da HSYK’nın yapısı demokratik meşruiyet ve geniş tabanlı temsil esasına göre yeniden düzenlenmiş oldu. Ardından da 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’yla çalışma usul ve esasları belirlendi. Ve böylece, bu kanun ve referandumla birlikte HSYK’nın idari ve mali yönden bağımsız bir kurul olmasına çalışılmıştır, kendisine ait bir sekretarya oluşturulmuştur, üye sayısı 7’den 22’ye çıkarılmıştır. Tabii, bütün bunların yanında, meslekten ihraç kararlarına karşı yargı yoluna açık edilmiştir. Aynı zamanda, iç itiraz sistemi harekete geçirilmiş, daire kararlarına karşı da genel kurula itiraz hakkı getirilmiştir.

Yine önemli bir şey, bundan önce teftiş kurulu biliyorsunuz Adalet Bakanlığına bağlıydı, yeni düzenlemelerle birlikte de teftiş kurulu HSYK’ya bağlanmış ve 3. Daire Başkanının gözetiminde görev alması sağlanmıştır.

Gerek referandum gerekse ondan sonraki düzenlemelerle birlikte HSYK, yeni yapısıyla yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkelerini esas alarak yargı hizmetlerinin adil, hızlı ve etkin bir biçimde yürütülmesini sağlamayı; hâkim ve savcılarla ilgili işlemlerde adalet, tarafsızlık, doğruluk, dürüstlük, tutarlılık, eşitlik, ehliyet ve liyakat esaslarına göre yürütülmesini sağlamayı; yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını güçlendirmeyi kendisine amaç edinmiştir. Bu anlamda da 2014 bütçesinde HSYK’ya 57 milyon 534 bin 338, 42 TL ödenek tahsis edilmiş olup bu ödeneğin 10 Aralık 2014 tarihi itibarıyla da 33 milyon 542 bin 285,55 TL’sini kullanmıştır.

Sözlerime son vermeden önce şunu söylemek istiyorum: Yargı, mahkemeler karar verirken millet adına karar veriyor. Egemenliğin kaynağı da Meclisin arkasında da yazdığı gibi, milletin kendisidir. Dolayısıyla, bu anlamda milletin temsilcilerinin yer aldığı Büyük Millet Meclisinin de HSYK’ya üye seçiminde aktif olması gerektiğini düşünüyorum. Bunun HSYK’nın yapısını daha demokratik meşruiyet ve geniş tabanlı temsil imkânına da kavuşturacağını düşünüyorum.

Bu vesileyle gelir bütçemizin milletimize, devletimize hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gürşan.

Manisa Milletvekili Uğur Aydemir.

Buyurunuz Sayın Aydemir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA UĞUR AYDEMİR (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın bütçesi üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, insanı hizmetin merkezine koyan ve “Kamu idaresi millete hizmet için vardır.” ilkesiyle hareket eden Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın görev alanı 77 milyon vatandaşımızın doğumundan ölümüne kadar tüm hayatını kapsamaktadır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız, ülkemizde çalışma hayatının iyileştirilmesi ve kalitesinin artırılması, sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sisteminin oluşturulması, vatandaşlara sunulan hizmetlerde etkinliğin ve kalitenin artırılması, işsizlikle mücadele ve istihdamın artırılması gibi son derece önemli görevleri yerine getirmektedir.

Değerli arkadaşlar, otuz yıldır tartışılan ve bir türlü hayata geçirilemeyen sosyal güvenlik reformu, AK PARTİ iktidarımız döneminde hayata geçirilmiştir. Reformun en önemli ayaklarından birisi olan sosyal güvenlik kurumlarının tek çatı altında birleştirilmesi sağlanmıştır. Vatandaşımızın hizmete daha iyi ulaşabilmesi için ülkemizin dört bir köşesinde 490 adet sosyal güvenlik merkezi hizmete girmiştir. Vizite kâğıdı, sağlık karnesi uygulamalarına son verilmiştir. Vatandaşlarımız vatandaşlık numarasıyla istediği hastaneye gidip muayene olabilmekte, istediği eczaneden de ilaçlarını alabilmektedirler. Genel sağlık sigortası uygulaması hayata geçirilmiştir. 18 yaşına kadar tüm vatandaşlarımız sağlık hizmetlerinden koşulsuz yararlanma imkânına kavuşmuştur. Ülkemiz sosyal devlet anlayışı vasfını bizimle kazanmıştır.

Değerli arkadaşlar, asgari ücretle çalışan bir işçimiz 2002 yılında 184 lira ücret alırken şimdi, reel olarak yüzde 383 artışla, bu rakam 891 TL’ye yükselmiştir. Asgari ücret vergi indirimi ve muafiyeti ilk defa bizim dönemimizde yapılmıştır.

Engelli vatandaşlarımıza, şehit yakınlarımıza, gazilerimize, dul ve yetimlere yönelik köklü düzenlemeler yaptık.

Bakanlığımıza bağlı İŞKUR’un başarılı çalışmalarından da bahsetmek istiyorum: Değerli arkadaşlar, iktidarımızdan önce, ağırlıklı olarak kamu sektöründe işe yerleştirilmeye aracılık eden ve özel sektöre nüfuz edemeyen İŞKUR, Hükûmetimizce, hem 2003 hem de 2011 yıllarında yeniden yapılandırılmıştır. İşsizliğin temel sebeplerinden biri olan vasıfsızlık sorunuyla mücadele kapsamında düzenlenen mesleki eğitim kursları, işbaşı eğitim programları, girişimcilik eğitim programları ve toplum yararına programlardan 100 binlerce vatandaşımız faydalanmıştır. 2004 yılında İŞKUR bünyesinde istihdam uzmanları göreve başlatılmış, yıllar itibarıyla yeni kadrolar ihdas edilmiş ve son olarak 2012 yılında, doğru işe doğru elemanı yönlendirmeyi sağlayan 4 bin iş ve meslek danışmanı alınmıştır. 2003 yılında 65 bin işsizin istihdamına aracılık eden İŞKUR, 2013 yılında 672 bin, 2014’ün ilk on bir ayında 830 bin kişinin işe yerleştirilmesine vesile olmuştur.

Değerli milletvekilleri, Hükûmetimizin doğru politikaları neticesinde İŞKUR’un kapasitesi artırılmış ve günümüzün en etkin kurumlarından birisi hâline gelmiştir. İŞKUR’un bu etkinliği sadece ülkemizle sınırlı kalmamış, 2012 yılında Dünya Kamu İstihdam Kurumları Birliği Yönetim Kurulu üyeliğine seçilmiş ve 2015 yılında da Başkanlığa aday olmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çalışma hayatında da birçok değişiklikler yaptık, düzenlemeler yaptık. Beş dakikada bunların hepsine değinemeyeceğim ama madenle alakalı birkaç konuya değinmek istiyorum. Maden sektöründe çalışan tüm işçiler için 55 olan emeklilik yaşı 50 olarak yeniden düzenlenmiştir. Linyit ve taş kömürü çıkaran madencilere ödenecek ücret miktarı asgari ücretin en az 2 katı kadar olacaktır. Yer altında çalışan madencilere fazla çalışma yaptırılamayacağı, olağanüstü hâllerde çalışma yaptırılırsa saat başı ücret en az 2 katı olarak düzenlenecektir.

Değerli arkadaşlar, yer altı işlerinde çalışan işçilerimizin iş güvencesi de güçlendirilmiştir. Yer altında çalışan işçiler için yıllık izin süreleri dört gün artırılmıştır.

Değerli arkadaşlar, 2015 yılı mali bütçemizin vatandaşlarımıza, milletimize ve ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aydemir.

Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Tanrıverdi.

AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı çerçevesinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerinde grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Bütçeler bir ülkenin gelecek için yaptığı plan ve hazırlıkların en önemli yol haritalarıdır. Bütçeler bir ülkenin gelecek için yaptığı plan ve hazırlıkların en önemli yol haritaları olduğuna göre, hiç şüphesiz, geleceğe ilişkin perspektifler, geçmişin birikim ve tecrübelerinden bağımsız da düşünülemez.

Geride bıraktığımız on iki yıllık AK PARTİ iktidarları döneminde cumhuriyet tarihinin en radikal kararları alınmıştır. Özellikle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının çalışma hayatına giren sosyal güvenlik ve çalışma hayatı açısından birbirinden önemli kanunlar çıkartılmıştır. Çalışma hayatının kronik sorunlarına el atılmış ve endüstriyel demokrasinin tesisi sağlanmıştır.

İnsan odaklı, emek merkezli bir anlayışla çalışma hayatında atılan adımlardan bazılarını hatırlayacak olursak; dönemin hükûmetlerince “Kayıtta var ama kasada yok.” denilip ödenmeyen 14 katrilyonluk zorunlu tasarruflar AK PARTİ döneminde ödenmiştir.

1992 yılında başlayan özelleştirmeler sonucu mağdur edilerek kapı önüne konulan işçilere yine AK PARTİ sahip çıktı, onlara kamuda istihdam imkânı sağladı.

MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Tanrıverdi, şu Soma’dan bahset biraz, Soma’dan. 301 işçiden bahset biraz!

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Sayın Çam, 1 Mayıs, 2008 yılında Emek ve Dayanışma Günü olarak ilan edildi.

MUSA ÇAM (İzmir) – Lütuf değil, bu bir lütuf değil; bu, hak.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – 2009’da da resmî tatil yapıldı.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Doğru.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Teşekkür etmeniz lazım gelir.

MUSA ÇAM (İzmir) - Tabii ki… Hak…

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Güzel bir şey ama sonra da gazlandık!

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Yıllardır beraber, omuz omuza bunu haykırdık ve burada biz gerçekleştirdik; teşekkür etmeniz lazım.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Güzel bir şey ama sonra da gaz yedik.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – BAĞ-KUR, SSK ve Emekli Sandığı tek çatı altında toplandı, hastaneler birleştirilerek hizmette norm ve standart birliği sağlandı.

MUSA ÇAM (İzmir) – SSK’nın malları hiç edildi!

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Enflasyon canavarı katledilerek çalışanların enflasyona ezdirilmesi önlendi. Hep şikâyetçiydiniz, teşekkür edin. İşe girdiği döneme ve siyasi kimliğine bakılmaksızın kamuda çalışan 218.733 geçici işçiye kadro verildi ve hangi dönemde girdiği, siyasi etiketi nedir bakılmadan verildi.

MUSA ÇAM (İzmir) – Soma’da çalışanların 1.700’ünün AKP’ye kayıtlı olduğu ortaya çıktı, belge burada.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Bunlara Sayın Çam sizin, Sayın Çelebi özellikle çıkıp teşekkür etmeniz lazım.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın Çam, bir dinle ya!

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) - Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu sadeleştirilip güncelleştirildi ve yeni sendikal haklar sağlandı

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) - Bu yılın bütçesi bu ya!

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – İş Yasası revize edilerek ILO standartlarıyla uyumlu hâle getirildi.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) - On iki yıllık bütçeyi konuşmuyoruz, bu yılın bütçesinden bahset!

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Bakın, Sayın Çelebi, konut işçileri İş Yasası kapsamına alındı.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Bu yılın bütçesinden bahsediyoruz.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Ücretlerinin ödenmemesi hâlinde çalışanlara iş bırakma hakkı tanındı.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Bu yıl mı yapıldı?

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Kamu çalışanlarına toplu görüşme yerine toplu sözleşme hakkı verildi.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Bu yıl mı yapıldı? Bu yılın bütçesini konuşuyoruz.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Ya, çık da bir teşekkür et burada! Niye hâlâ yerinden itiraz ediyorsun?

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Söylüyorum ya! “On iki yıldır bunları yapıyoruz.” diyorsun.

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu yürürlüğe girdi.

Çalışan tüm kadınlar için doğum borçlanması 2 çocuktan 3’e, borçlanma süresi ise dört yıldan altı yıla çıkarıldı. SGK’nın karşıladığı tüp bebek deneme sayısı 2’den 3’e çıkarıldı.

Torba kanunla maden çalışanlarının sorunları çözüldü, yeni ilave haklar sağlandı. Ayrıca taşeron işçilerin çalışmaları sağlıklı bir yapıya kavuşturuldu. Uluslararası Çalışma Örgütünün 176 sayılı Maden İşyerlerinde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi 4 Aralık günü Türkiye Büyük Millet Meclisinde yüce Meclisin kararıyla kabul edildi.

MUSA ÇAM (İzmir) – On yıl önce niye yapılmadı?

HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, biz ülkemize karşı, insanımıza karşı, emekçilerimize karşı sorumluluk bilinciyle bunları gerçekleştirdik. Artık ILO’nun kara listesinden de düştük bildiğiniz gibi. Bütün bunlar cumhuriyet tarihimizin bu aşamasında, yani yeni Türkiye'de insana ve emeğe saygı vizyonunun önünü açan uygulamalar ve Türk çalışma hayatının geleceğini şekillendiren radikal dönüşümlerdir. Ancak bunları anlayabilmek için idrak, derinlik ve Türkiye gerçeklerini tanımak gerekir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biliyorsunuz, 13 Mayıs 2014’te Soma’da 301 canımızı kaybettik, Allah rahmet eylesin. Milletçe hepimiz derin bir üzüntü duyduk. Elim olayın ardından yaraların sarılması için gerekenler vakit geçirilmeden yapıldı, işçilerimizin geride kalanlarına sahip çıkıldı.

Teşekkür ediyorum. Bütçe hayırlı olsun diyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanrıverdi.

Çorum milletvekili Salim Uslu…

Buyurunuz Sayın Uslu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SALİM USLU (Çorum) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı Mesleki Yeterlilik Kurumu bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri saygıyla selamlıyorum.

İş piyasasının ihtiyaç ve beklentilerini karşılayan nitelikli iş gücünün yetiştirilmesi hem eğitim sistemimizin etkinliğinin sağlanması hem de küresel düzeyde rekabet avantajı kazandıracak dinamik bir iş gücü piyasasının oluşmasına katkı sağlayacaktır.

Bugün, özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde hayat boyu öğrenme anlayışını yansıtacak şekilde mesleki ve teknik eğitim verilmesi eğitimde etkinliğin, ekonomide verimliliğin ve rekabet edebilirliğin sağlanması ve sürdürülebilmesi için çözümler üretilmektedir.

MYK, Türkiye’nin küresel ekonomide rekabet edebilecek iş gücünün yetiştirilebilmesine ve bu iş gücünün yurt dışında mesleklerini icra edebilmelerine imkân sağlayacak Avrupa Birliğiyle uyumlu ulusal yeterlilik sistemini kurmak ve işletmek amacıyla 2006 yılında 5544 sayılı Yasa’yla kurulmuş, bilahare Avrupa Konseyi kararı uyarınca da MYK, ulusal Europass Merkezi olarak görevlendirilmiştir.

MYK, eğitim ve istihdam ilişkisini güçlendirerek Türkiye’de insan kaynaklarına yeni bir bakış açısı getiren yeterlilik kavramı çerçevesinde mesleki ve teknik eğitimin yeniden yapılandırılmasını sağlayacak önemli bir yapıyı oluşturmaktadır. Mesleki eğitim ve iş gücünün nitelikli hâle getirilmesi işçiye öz güven kazandırarak, işçiyi özgürleştirerek, iş güvencesi, iş güvenliği, verimlilik ve kalite sağlayacaktır. İstihdam planlaması ve MYK politikaları buluşturulduğunda daha verimli, becerili, üretken bir iş gücü piyasası oluşacaktır.

Bu kapsamda, ulusal meslek standartlarının hazırlanması için sektörlere ve mesleklere ilişkin yetkinliği ve temsil gücü olan işçi, işveren, meslek kuruluşları ve sivil toplum örgütleriyle toplam 748 meslek standardının hazırlanmasına ilişkin iş birliği ortamı oluşturulmuştur.

Bugün itibarıyla 669 meslek standardı hazırlanmış, bunlardan 576’sı ulusal meslek standardı olarak Resmî Gazete’de yayımlanmıştır. Sınav ve belgelendirme sistemi oluşturulmuş ve işletilmeye başlanmıştır. Bugün itibarıyla 103’ü tehlikeli ve  tehlikeli mesleklerde olmak üzere 156 meslekte sınav ve belgelendirme yapılabilmektedir. 21.170 kişiye mesleki yeterlilik belgesi verilmiştir.

Sizlerin de malumları olduğu üzere iş sağlığı ve güvenliği konusunda ulusal bir farkındalığın oluşturulması için yoğun çaba sarf edilmektedir. Bu kapsamda, tehlikeli işlerden başlanmak suretiyle, 2015 yılından itibaren iş piyasasının gerekleri, sınav ve belgelendirme kapasiteleri dikkate alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızca belirlenen mesleklerde çalışanların mesleki yeterlilik belgesine sahip olma zorunluluğu getirilmesi planlanmaktadır.

Sayın  Bakanım, sözlerimin bu kısmında birkaç hususu sizinle paylaşmak istiyorum:  Mesleki eğitim  ve eğitim sistemi için istihdam planlaması ile istihdam politikaları arasında, ekonomik kalkınma ile sosyal gelişme arasında, sendikal haklar ile sosyal düzen arasında, toplu sözleşme hakkı ile kamu düzeni arasında, parasal değerler ve dengeler ile sosyal politikalar arasında doğru bir ilişki kurgulamak zorundayız. Bu sebeple, iş kolu sözleşmesi imkânı getirip toplu sözleşmesiz iş yeri bırakmayınız. İşsizlik sigortasına erişimi kolaylaştırıp işsiz kalanların imkânlarını artırınız. Kıdem tazminatı fonunu bir an önce kurup kıdem tazminatı hakkını güvenceye alınız. İşçi ve memur ayrımını kaldırıp AB ve ILO normlarına uygun düzenlemelerle sendikal hakların etkin kullanımını sağlayınız. Kamu iş yerlerinde geçici işçilik sürelerini ve statülerini yasayla belirlemek yerine, ihtiyaçlara göre belirlenmek üzere ilgili işletmeye bırakınız. 6331 sayılı Yasa’yı delmeye çalışan maden işletmelerinin insafsızlığına ve kural tanımazlığına izin vermeyiniz. İşçi temsilciliğini, iş sağlığı ve güvenliğiyle sınırlı tutmak yerine, tüm işletmelerde yer alacak şekilde örgütlülüğü teşvik ediniz. Başta İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulu olmak üzere, diyalog kurumlarının etkin bir biçimde çalışmasını sağlayarak katılımcılığı ve endüstriyel demokrasiyi çalışma yaşamının geleneksel, kurumsallaşmış etkin kurumları hâline getiriniz. Sendikal yaşama ve endüstri ilişkilerine yönelik düzenlemeleri konjonktürel istek ve taleplere göre değil, ILO konvansiyonları, AB normları ve ihtiyaçlarımıza göre yapınız. İnanıyorum ki bu öneriler yeni Türkiye politikaları ile hem örtüşecek hem de cumhuriyetimizin değerleriyle çok daha yaraşmış olacaktır.

MYK’nın önümüzdeki süreçte daha başarılı hizmetler vereceğine olan inancımı yineleyerek Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın ve MYK’nın 2015 yılı bütçesinin hayırlı olmasını temenni eder, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Uslu.

Sayın milletvekilleri, bir saat ara veriyorum.

                                                                               Kapanma Saati: 13.43

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 14.41

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi söz sırası Trabzon Milletvekili Safiye Seymenoğlu’na ait.

Buyurunuz Sayın Seymenoğlu (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SAFİYE SEYMENOĞLU (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Devlet Personel Başkanlığının bütçesi üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunuyorum.

Devlet Personel Başkanlığı 1960 yılında, kamu hizmetlerinin etkin ve verimli bir biçimde yürütülebilmesi ve kamu personel rejiminin temel ilke ve politikalarının belirlenmesi ve geliştirilmesi amacıyla kurulmuş önemli bir kurumumuzdur. Devlet Personel Başkanlığı, yurt içinde ve yurt dışındaki etkin ve verimli çalışmalarıyla kamu yönetimini ve kamu personel sistemimizi yönlendirmekte ve bu alanda kamu kurumlarına rehberlik ve öncülük etmektedir.

Devlet Personel Başkanlığının yaptığı düzenlemelerin başında, hiç kuşkusuz, 1965 tarihinde yürürlüğe giren 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu gelmektedir. 657 sayılı Kanun, günümüzde de personel kanunlarının temel mevzuatı olarak yerini korumaktadır. Ancak, günün değişen ve gelişen şartlarına uygun olacak şekilde yeni bir kamu personel sisteminin oluşturulması noktasında kamuoyunun önemli bir beklentisi olduğunu da söyleyebiliriz.

Değerli milletvekilleri,  Devlet Personel Başkanlığı aracılığıyla 1999 yılında kamu personeli alımında merkezî sınav usulüne geçilmiş; yine aynı yılda, kamu kurum ve kuruluşlarının görevde yükselme sisteminde liyakat ve kariyer ilkeleri doğrultusunda sınav esasına bağlayan yönetmelik de yürürlüğe girmiştir.

2007 yılında mahallî idarelerin personel sistemleri kendine has özellikleri çerçevesinde yeniden kurgulanmıştır.

Yine, 2010 yılında Anayasa değişikliğiyle, kamu görevlilerine tanınan toplu sözleşme hakkının kullanımına ilişkin süreçler de Devlet Personel Başkanlığı tarafından yürütülmektedir. Ayrıca, kamu personelini ilgilendiren genel nitelikli konularda istişareye imkân veren Kamu Personeli Danışma Kurulu oluşturulmuş ve uyuşmazlık hâlinde nihai kararı verme yetkisi Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna verilmiştir. Böylece, devletin tek taraflı belirlediği haklar yerine, sosyal taraflarla uzlaşı anlayışına dayalı toplu sözleşme sistemi yürürlüğe girmiştir.

Devlet Personel Başkanlığının kamuda gerçekleştirilen özelleştirme ve yeniden yapılandırma konularında da önemli görevleri bulunmaktadır.

Özelleştirme işlemleri çerçevesinde istihdam fazlası personelin nakil işlemleri Devlet Personel Başkanlığı tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu kapsamda, 1994 yılından bu yana yaklaşık 110 bin personelin Devlet Personel Başkanlığınca diğer kamu kurumlarına nakilleri gerçekleştirilmiştir. Öte yandan, kapatılan mahallî idarelerde çalışan yaklaşık 15 bin işçi ve memurun hakları korunmuş ve il tercihleri de dikkate alınarak Devlet Personeli Başkanlığınca nakil işlemleri gerçekleştirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, Hükûmetimizin engelli personel istihdamına verdiği özel önem bilinmektedir. İstihdam edilen engelli memur sayısı 2002 yılında toplam 5.777 kişiyken Aralık 2014 tarihi itibarıyla 38.027 kişiye yükselmiştir. 2002 ile 2014 yılları arasındaki değişime bakıldığında engelli memur istihdamında 5 kattan fazla bir artış sağlanmıştır. Daha önce engelli memur alımlarına ilişkin sınavları her kurum kendisi yapmaktayken, 2011’de yapılan değişiklikle dünyada da bir ilk gerçekleştirilerek ilk kez merkezî sınav sistemiyle yerleştirmeye geçilmiştir.

Ayrıca, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında terör mağdurları ve yakınlarının kamuda istihdam imkânları genişletilmiş ve görev mağdurlarının yakınlarının kamuda istihdam edilmelerinin önü de açılmıştır. Bu kapsama giren hak sahiplerinin atanmaları görevi de yine Devlet Personele verilmiş ve söz konusu Başkanlığımız 2014 yılı içerisinde gerçekleştirdiği kura yoluyla yaklaşık 6.300 hak sahibinin atamasını gerçekleştirmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu personelinin işe alınmasından yerleştirilmesine, çalışma koşullarının düzenlenmesinden hukuki ve mali statülerinin belirlenmesine kadar birçok önemli görevi yerine getiren Devlet Personel Başkanlığı elli dört yıllık tecrübesiyle devletimizin önemli bir kurumudur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SAFİYE SEYMENOĞLU (Devamla) – Bu duygu ve düşüncelerle 2015 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, tekrar saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Seymenoğlu.

Kahramanmaraş Milletvekili Sıtkı Güvenç…

Buyurunuz Sayın Güvenç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SITKI GÜVENÇ (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsünün 2015 yılı bütçesi ve faaliyetleri üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Ekranları başında bizi izleyen değerli halkımızı, Kahramanmaraşlı hemşehrilerimi ve sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, kamu yönetim bilgisi yüz yıllardır kamu yönetimi okullarında verilmektedir. Osmanlı kurmuş olduğu Enderun mekteplerinde kamu yöneticisi yetiştirmiştir.

Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü 1952 yılında kurulmuş olup günümüzde ülkemizin tüm kamu kurum ve kuruluşları için ihtiyaç duyulan kamu yöneticilerini ve eğitimcilerini yetiştirerek milletimizin bu alandaki ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmaktadır.

Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsünün eğitim ve öğretim programından günümüze kadar 4.952 yüksek lisans ve doktora öğrencisi mezun olmuştur. Ocak 2014 ve Eylül 2014 arasındaki dönemde toplamda 172 yabancı kamu görevlisine 8 farklı eğitim programı uygulanmıştır.

Hepimizin sosyal hayatta değişik zamanlarda değişik rolleri bulunmaktadır. Hepimiz zaman zaman yönetici, zaman zaman da yönetilen konumdayız. Dolayısıyla, herkesin iyi bir yönetici olması hepimiz açısından son derece önemlidir. Hayatta başarılı olmakta bu rolleri en iyi şekilde oynamamıza bağlıdır.

Şimdi sizlere, başarılı bir idarecide bulunması gereken karşıdakini anlamak açısından dinlemenin önemiyle ilgili yıllar önce yazdığım kısa bir makaleyi okumak istiyorum:

“Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iyi bir yönetici, iyi bir lider, aile saadetini sağlayan baba, isabetli fetvalar veren âlim, hastalarına şifa dağıtan doktor, sorunları yakalayan gazeteci, proje çizen mimar… Velhasıl iyi olmanın başlangıcı öncelikle iyi bir dinleyici olmaktır. İyi bir dinleyici olmadan, karşıdaki insanları anlamak mümkün olmaz, karşıdakini anlamadan da isabetli kararlar verilemez. Hekimlikte “anamnez” diyorlar hastalığın hikâyesini dinlemeye. Hastalığı, hastayı anlamanın olmazsa olmazı iyi bir anamnez, isabetli teşhis, doğal olarak da doğru tedavidir.

Bir hâkim veya savcının yanında okumuştum: “Tek tarafı dinlemek yanıltır, iki tarafı dinlemek adalet dağıtır.’’ İlle de dinlemek.

Talebe, öğretmeni mutlaka dinlemeli; öğretmen, öğrenciyi anlamalı, anlamak için dinlemeli. Fakih iyi dinlemeli, isabetli fetva için. Baba iyi dinlemeli, çocuklarını anlamak için. Mimar kendi kafasındaki projeyi değil, istenileni çizmeli, çizmek için de önce karşıdakini iyi dinlemeli.

Asıl meziyet dinlemekte. İyi yönetici dinlemeyi bilmeli. İnsanlar çekinmeden yanına girmeli.” diye yazmışım yıllar önce. Milletvekili olduktan sonra da, Türkiye Büyük Millet Meclisinde başarının birbirimizi anlamaktan, birbirimizi anlamak için de mutlaka birbirimizi dinlemekten geçtiğini düşünüyorum.

Ülkemizin geleceği, milletimizin mutluluğu kamu yöneticilerimizin insanları dinleyip problemleri çözme başarısına, gelişmeleri en iyi şekilde takip etmesine, kanun, yönetmelik ve tüzükleri zorlaştırmadan milletin menfaatine uygulamasına bağlıdır.

Kötü bir yönetici bulunduğu makamın kapısını kapatıp saltanat makamı haline getirirken, devletin soğuk yüzü olur ve milleti devletten soğutur. İyi bir yönetici makamın millete ait hizmet makamı olduğunu bilir, devletin sıcak yüzü olur, şefkatli kolları olur, devleti millete sevdirir ve milletin aidiyet duygusunu artırır.

Açıkça söylemek gerekirse, iyi bir kamu yöneticisinin kuruma kazandıracağı çok şey olduğu gibi kötü bir kamu yöneticisi de kuruma çok büyük zararlar verir. Bu bağlamda, kamu yöneticiliği son derece önemlidir. Çok iyi yetişmesi de ülkemizin geleceği açısından son derece önemlidir.

AK PARTİ olarak on iki yıllık iktidarımız boyunca en büyük mücadeleyi bürokratik oligarşiye karşı verdik. Sayın Cumhurbaşkanımız Başbakanlığı döneminde söylemiş olduğu “Sayın valim, fakir seni değil sen fakiri bulacaksın. Hanımefendinin elinden tutup iftarı fakir sofrasında açacaksın. Kömürü gerekirse sen dağıtacaksın.” derken, bürokrasinin kendine gelmesi, bulunulan makamların hizmet makamı olduğu, saltanat makamı olmadığını belirtmek içindir. Şükürler olsun, on iki yıllık iktidarımız boyunca bu noktada çok ciddi mesafeler aldık, şüphesiz daha yapacak çok şey vardır.

Buradan tüm yöneticilere şöyle seslenmek istiyorum: Hizmet makamlarının hizmetine yapışılırsa hem hizmet etmek mümkün olur hem de makamda kalınır, ama makamına yapışılırsa ne hizmet edilir ne de makamda kalınır.

2015 bütçesinin milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Güvenç.

Diyarbakır Milletvekili Mehmet Galip Ensarioğlu.

Buyurunuz Sayın Ensarioğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET GALİP ENSARİOĞLU (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği Başkanlığının 2015 bütçe tasarısı üzerine AK PARTİ Grubu adına söz aldım; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Malumları olduğu üzere, yarım asrı aşkın Avrupa Birliği üyelik girişimlerinden edindiğimiz tecrübeler ışığında, artık daha güçlü bir iş birliğinin ve hatta entegrasyonun Türkiye ve Avrupa Birliği açışından mukadder olduğunu söylemek mümkündür.

Türkiye Avrupa Birliği ile bütünleşmeyi kendisi için stratejik bir hedef olarak belirlemiştir. Bu süreç her vatandaşımızın bugününü ve yarınını temelden etkileyen toplumsal bir dönüşüm projesidir. Bunun yanı sıra AB komisyonunun Türkiye hakkında hazırladığı ilerleme raporlarında da ifade edildiği üzere, Türkiye, Avrupa Birliğinin stratejik ortağı ve önemli bir bölgesel aktörüdür. Türkiye büyük ve dinamik ekonomisiyle, genç nüfusuyla, bölgedeki rolüyle, enerji arzının güvenliği hususunda kilit pozisyonuyla Avrupa Birliği için her geçen gün biraz daha iş birliğini zorunlu kılar bir duruma gelmektedir.

Değerli milletvekilleri, uluslar üstü bir hukuk sistemini benimseyen Avrupa Birliğinin yanında, ülkesinde farklı dinlere, mezheplere ve farklı ırklara mensup 2 milyonu aşkın mülteciyi emsalsiz bir hamiyetperverlikle ağırlayan Türkiye bugün modern dünyada uluslar üstü vicdanın en önemli temsilcisi konumuna gelmiştir. Türkiye’nin AB üyeliği, Avrupa Birliğinin üzerine kurulmuş olduğu değerleri canlandırmak açısından da hayati bir önem taşımaktadır.

Değerli milletvekilleri, iki dünya savaşı ve sayısız iç savaş atlatmış, bir çok dilin konuşulduğu, farklı dinlerin, Hristiyanlığın her mezhebinin ve bu mezheplerin farklı yorumlarının bulunduğu Avrupa hayli çalkantılı yıllardan sonra kıta barışını yakaladı. Bunu birkaç cesur ve öngörü sahibi siyasetçinin girişimleri sayesinde başardılar.

Ülkemiz yeni Türkiye vizyonuyla, insan hakları ve temel özgürlükler alanında hukuki ve idari reformlar yapan, uluslararası anlaşmaların hukuk sistemi içindeki yerini güçlendiren, düşünce ve ifade özgürlüğünün önünü açan, işkence ve kötü muamelenin önlenmesi, kadın-erkek eşitliğinin sağlanması alanında önemli mesafeler almıştır. Söz konusu reformlar sayesinde vatandaşımızın sahip olduğu bireysel hak ve özgürlüklerin kapsamı genişletilmiş, çağdaş demokrasinin temel ilkeleri olan şeffaflık, hesap verilebilirlik ve katılımcılık gibi değerler gündelik hayatımızın bir parçası olmuştur.

Türkiye’nin en temel meselesi olan Kürt sorununa yönelik çözüm süreci, Avrupa Birliği reformları sayesinde daha sağlıklı bir zemine kavuşmuştur. Bu reformlar, Türkiye’nin  AB süreci ile çözüm sürecini âdeta birbirinin mütemmim cüzü hâline getirmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, bütün bu ekonomik ve siyasal gelişime rağmen, Avrupa Birliği müzakerelerinde malumunuz olan birkaç ülkenin tutumu ile talihsiz ön yargıları neticesinde siyasi nitelikli blokajlar maalesef yaşanabiliyor. Ancak bu engellemelerden Hükûmetimizin bu hususta isteksiz ve gönülsüz olduğu eleştirisini çıkarmak hakkaniyetli olmayacaktır.

Nitekim, Başbakanlığı döneminde Sayın Cumhurbaşkanımız 2014 yılını “Avrupa Birliği Yılı” ilan etmiş, Avrupa Birliği Bakanlığımız kapsamlı bir yeni AB stratejisi ortaya koymuş ve ardından, Avrupa Birliğine katılım için yeni ulusal eylem planı hayata geçirilmiştir. Yeni AB stratejisi Türkiye ve Avrupa Birliği arasında etkili bir iletişim stratejisiyle birlikte siyasi reform sürecini hızlandırmayı ve katılım sürecine dinamizm kazandırmayı amaçlamaktadır. Söz konusu strateji çerçevesinde fasılların müzakereye açılıp açılmayacağına bakılmaksızın ilgili Avrupa Birliği müktesebatı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarını dikkate alan reformların kesintisiz sürdürülmesi öngörülmüştür.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın başında da belirtiğim gibi, ufukta iki taraf için de kaçınılmaz bir iş birliği görülmekte ve bu iş birliği iki taraf için de hayati bir önem ifade etmektedir. En kısa zamanda üyeliğin önündeki tüm engellerin kaldırılması ve birliğe katılım için Hükûmetimiz ve ülkemizin reform mutfağı olan AB Bakanlığımız bu kararlı ve istikrarlı adımları atmaya devam edecektir.

Yüce heyetinize teşekkür eder, saygılarımı sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ensarioğlu.

Mersin Milletvekili Çiğdem Münevver Ökten.

Buyurunuz Sayın Ökten. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ÇİĞDEM MÜNEVVER ÖKTEN (Mersin) -  Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı Avrupa Birliği Bakanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yarım asırdır devam eden Avrupa Birliği üyelik ilişkimize baktığımızda, Türkiye’nin 2002-2005 döneminde Kopenhag Siyasi Kriterlerine uyum konusunda attığı adımlarla kritik eşiğin aşıldığını görmekteyiz.

AK PARTİ Hükûmetlerinin kararlı çalışmalarıyla başlayan katılım müzakereleri sistematik bir çerçeveye oturtulmuş, ülkemizin siyaset vizyonunun belirleyici bir parçası olmuştur. 2011’de Avrupa Birliği Bakanlığının kurulması bu kararlılığımızın bir sonucudur.

62’nci Hükûmet Programı’nda Avrupa Birliği tam üyeliği stratejisi bir hedef olarak belirlenmiş ve Sayın Cumhurbaşkanımız 2014 yılını “Avrupa Birliği Yılı” ilan etmiştir.

Türkiye için önemli olan, Avrupa Birliğine üyelik sürecinin yarattığı ivmenin her alanda etkisini tespit etmektir. Sosyoekonomik dönüşümde çağdaş standartlara ulaşabiliyor muyuz? Hukuki ve siyasal reform hareketlerini ne kadar sağlıklı ve toplumun bütün kesimlerinin onayını alarak yapıyoruz? İşte bütün bu gibi soruların cevaplarını Avrupa Birliğine Katılım İçin Ulusal Eylem Planı’nda Hükûmet olarak verdik ve uzun vadeli stratejik ortaklık planlarımız devam etmektedir.

Sayın milletvekilleri, Türkiye etkin bölgesel bir aktördür ve Avrupa Birliği stratejik ortağıdır, genç nüfusuyla da dinamik bir sosyolojik yapısı vardır. Sosyoekonomik dönüşümün temelinde de hepinizin bildiği gibi eğitim vardır. Avrupa Birliği Bakanlığımızın ilgili kuruluşu olan Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezinin sağladığı hibe destekleri gençlerimizin ve üniversite öğrencilerimizin Avrupa’da eğitim almaları sağlanmakta ve bu suretle kültürler arası kaynaşma ve ön yargıların giderilmesi için fırsatlar sunmaktadır.

“Erasmus” adıyla bilinen bu program 2007-2013 dönemini kapsar. Tüm Türkiye’de 300 bin gencimiz, ilimiz Mersin’de de toplam 992 öğrencimiz Erasmus programından faydalanmıştır.

2014-2020 döneminde hayat boyu öğrenme ve gençlik programlarının adı Erasmus Artı Programı olarak değişmiştir. Bu programdan faydalanacak vatandaşlarımızın sayısı 150 bin kişi daha artış gösterecektir.

Aslında yıllardır bizi Avrupa Birliğine sokmamak için direnen birliğin, öğrenci değişim programına 15’inci yüzyılda yaşamış olan Hollandalı bir rahip ve felsefeci olan Desiderius Erasmus‘un adını vermesi çok ilginçtir. Çünkü bu felsefecinin çağının ırkçı, bağnaz kilise zihniyetine karşı en acımasız eleştirileri yapan hümanist bir insan olması ve ona “insanlığın prensi” denmesi de ayrı bir hicivli durumdur.

1989 yılında Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Komisyonu arasında yapılan bir anlaşma ile Avrupa Birliği tarafından finanse edilen ve Avrupa Birliği müktesebatı konusunda bilgi sahibi personel ihtiyacının giderilmesi için Jean Monnet bursu hayata geçirilmiştir.

Yine işin en hicivli kısmı da budur. Çünkü bugün Avrupa Birliğinin Türkiye’yi birliğe almamak için direnen tarafgir davranışına rağmen “Biz devletler koalisyonu kurmuyoruz, insanları birleştiriyoruz.” diyen Avrupa Birliğinin fikir babası olan Jean Monnet adının verilmesi de ikinci bir hicivli durumdur.

Hem kamuda hem özel sektörde hem sivil toplum kuruluşlarında hem mesleki hem de eğitim anlamında kendilerini geliştirmek isteyen gençlerimiz için en prestijli ve köklü burs programıdır Jean Monnet, çünkü bu burs diğer burslardan farkı olarak iyi bir maddi desteğin yanında kariyerlerine özel bir prestij ve ayrıcalık katmaktadır. 36 yaşından gün almamış ve gerekli kriterlere sahip herkes sınava girebilir. Bu burs programlarından faydalananlar istihdam pazarında daha güçlü yer alırlar, uzun süre işsizliğe maruz kalma riski çok azdır, bilgi, deneyim ve görgü ile güçlenen kişilik özelliklerini de girişimcilik becerilerini de arttırmaktadır.

Jean Monnet projesinden 2007 yılından bugüne 900 öğrencimiz faydalanmıştır ve aynı zamanda da 1991 yılından bu zamana kadar da 1.810 öğrencimiz bunlardan faydalanacaktır.

Sayın milletvekilleri, bu özelliklere sahip gençliğin oluşturacağı güçlü bir Türkiye Avrupa Birliği geleceği açısından çok önemlidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇİĞDEM MÜNEVVER ÖKTEN (Devamla) – Bu noktada, 2015 yılı bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ökten.

Ankara Milletvekili Sayın Nurdan Şanlı, buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA NURDAN ŞANLI (Ankara) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 yılı Bütçe Kanunu Tasarısı kapsamında bugün bütçesini görüşeceğimiz, Avrupa Birliği Bakanlığının ilgili kurumlarından olan Türk Akreditasyon Kurumunun bütçesi üzerinde grubum adına söz aldım ve Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Küresel ekonomideki gelişmelerin ve ülkemizin Avrupa Birliğine üyelik sürecinde uluslararası ticaretin vazgeçilmez unsurlarından olan akreditasyon faaliyetini ülkemizde yürütmek üzere Türk Akreditasyon Kurumu, TÜRKAK 1999 yılında 4457 sayılı Kanun’la kurulmuştur, 2012 yılından itibaren de Avrupa Birliği Bakanlığının ilgili kuruluşu olarak faaliyet göstermektedir. TÜRKAK bugüne kadar kamu ve özel kesimlerden, yurt içinden ve yurt dışından ekonominin değişik alanlarında faaliyet gösteren toplam 990 uygunluk değerlendirme kuruluşunu akredite etmiştir. Bunlar arasında  deney laboratuvarları, kalibrasyon laboratuvarı, tıbbi laboratuvar, muayene kuruluşu, ürün belgelendirme kuruluşu, sistem belgelendirme kuruluşu, personel belgelendirme kuruluşu ve yeterlilik deneyi sağlayıcı kuruluşlar bulunmaktadır. Akredite kuruluş sayısı günden güne artmaktadır. Özellikle son yıllarda ihracatın gelişmesine ve çeşitlenmesine bağlı olarak laboratuvar muayene kuruluşu ve personel belgelendirme kuruluşu sayılarında önemli artışlar yaşanmıştır. TÜRKAK Avrupa Akreditasyon Birliği, Uluslararası Laboratuvar Akreditasyonlar Birliği ve Uluslararası Akreditasyon Forumu gibi dünya çapındaki kuruluşlara tam üye olmuş, bunlarla karşılıklı ve çok taraflı tanıma anlaşmaları imzalamıştır. Böylece tüm alanlarda akreditasyon hizmeti veren, uluslararası tanınırlığı olan bir kuruluş hâline gelmiştir.

Son yıllarda TÜRKAK’ta önemli gelişmeler yaşanmıştır. Birincisi: Avrupa Akreditasyon Birliği tarafından TÜRKAK’ta eş değerlendirme denetimi gerçekleştirilmiş ve bir kez daha TÜRKAK’ın tüm alanlarda uluslararası geçerliliğini sürdürdüğü tescillenmiştir. İkincisi: 4457 sayılı Kanun’da 2012 yılında 6337 sayılı Kanun’la gerçekleştirilen değişikliklerle TÜRKAK’ın yapısı ve işleyişinde önemli yenilikler yapılmış, kadrosu güçlendirilmiştir. Üçüncüsü: Kurum kendi öz kaynaklarıyla bir hizmet binası satın almış ve Ekim 2014’ten itibaren bu binada hizmetlerini sürdürmeye başlamıştır.

Ekonomimizin gelişimi dolayısıyla her yıl daha fazla kuruluş akreditasyon için başvuruda bulunmaktadır. 2014’ün ilk on bir ayında toplam 193 yeni kuruluş başvuruda bulunmuş, 145 kuruluş ilk defa akredite edilmiş, 1.000’den fazla kuruluşta denetim yapılmıştır. Bu gelişme ve iş artışı dikkate alındığında 2015 yılında kurumun insan kaynağının daha da fazla güçlendirilmesi de çalışmalara katkı sağlayacaktır.

Diğer yandan, 2013 yılından bu yana kurum kendi gelirleriyle giderlerini karşılamakta, devlet bütçesine herhangi bir yük getirmemektedir. Yeni binada ihtiyaç duyulan bilgi sistemlerinin yenilenmesi ve kapasitenin artırılması çalışmaları yapılmış, kurumsal yapının iyileştirilmesi projesi çerçevesinde de çeşitli dokümanlar yenilenmiştir.

TÜRKAK’ın akreditasyon hizmetleri yanında eğitim faaliyetleri de artarak devam etmiş, 2014 yılının ilk on bir ayında görev alanlarına giren uluslararası standartlarla ilgili ve denetçilere yönelik 74 eğitim organize edilmiş, yaklaşık 1.800 kişiye eğitim verilmiştir. Diğer yandan, TÜRKAK’ın tanınırlığının artması ve uluslararası alanda iş birliklerinin geliştirilmesi amacıyla hem ulusal hem de uluslararası düzeyde toplantılar, fuarlar ve çalıştaylar düzenlenmiş, ayrıca katılım sağlanmıştır.

Ülke ekonomisi, ticareti ve ihracatı için çok önemli işlevler yerine getiren ve kısa zamanda uluslararası tanınır bir kurum hâline gelen TÜRKAK’ın faaliyetleri ve akreditasyon hizmeti sunulması yönündeki gayretleri inanıyorum ki daha da gelişecektir.

Ve ben sözlerimi bitirirken 2015 yılı bütçesinin bütün kurumlarımıza ve bu bağlamda Türk Akreditasyon Kurumuna ve yüce milletimize hayırlı olmasını, hayırlar getirmesini yürekten diliyor, bir kez daha saygılar sunuyorum. (AK PARTİ  sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şanlı.

Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna geçiyoruz.

İlk konuşmacı Konya Milletvekili Faruk Bal.

Süreniz yirmi iki dakika efendim, buyurunuz Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Bakanlığı, Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri ile İşyurtları, Adalet Akademisi ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz aldım.

Yüce heyetinizi, televizyonları başında bizi izleyen değerli vatandaşlarımızı, yargı mensubu meslektaşlarımızı saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, hukukun üstünlüğü demek şu demektir: Parlamenter demokrasilerde 3 tane güç vardır. Bu güçlerden birisi yasamadır, yasama organının yani Meclisin verdiği kararlar ve çıkardığı kanunlar Anayasa’yla sınırlıdır. Yani bunu sınırlayacak olan hukuktur, Anayasa Mahkemesidir.

Hükûmetin yani yürütme organının her türlü iş ve işleyişi hukukla sınırlıdır, bunu sınırlayacak olan güç de yargıdır. Dolayısıyla, gerek Meclisin kararlarında gerekse idarenin ve Hükûmetin kararlarında üstün olan hukuktur, hukukun üstünlüğü budur.

İşte böyle bir sistem içerisinde olan Türkiye’de, hukukun üstünlüğüne dayalı parlamenter demokraside en önemli görevi Adalet Bakanlığı üstlenmektedir. Adalet Bakanlığı, hukukun üstünlüğünün inşasının atölyesidir, mutfağıdır. Bu kapsam içerisinde baktığımızda 13’üncü AKP bütçesini görüştüğümüz bugünlerde, Adalet Bakanlığı;

1) Yargının temel ve kronik sorunlarının kördüğüm hâline gelmesinin sorumlusudur.

2) Yargıya olan güven duygusunun dibe vurmasının ve yargının bir tehdit olarak algılanmasının sorumlusudur.

3) Yargının siyasallaştırılmasından sorumludur.

4) Yargının bağımsızlığının ve tarafsızlığının korunamamasından sorumludur.

5) 7 Şubat, 17 ve 25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarının akıbetinden sorumludur.

6) Adım adım işleyen ve hukukun üstünlüğü yerine postmodern bir diktatörlük gidişinin başsorumlusudur.

7) “Çözüm” adı altında millî birlik ve bütünlüğün çözülmesinden ve millî hâkimiyetin PKK terör örgütüyle paylaşılmasından sorumludur.

Değerli milletvekilleri, yargının iki tane sorunu vardır: Biri temel sorun, yargının siyasallaştırılması; diğeri köklü sorun, o da yargının yılların ihmaliyle birikmiş olan sorunudur. Yargının temel sorunu, yargının silah olarak kullanılmasıdır, yargının da silah olarak kullanılmasına karşı direnememesidir yani yargının siyasallaşmasıdır. 27 Mayıs darbesinde “Sizi buraya getiren güç böyle istiyor.” diyen yargı nasıl silah olarak kullanılmışsa, 12 Mart 1971’de, 12 Eylül 1980’de, 28 Şubat 1997’de ve 2010 Anayasa değişikliğinden sonra ortaya çıkan düzeyde yargı silah olarak kullanılmıştır. Yargıyı silah olarak kullananlar gelmiş geçmiştir, şimdi esameleri okunmuyor ancak bundan en büyük zararı Türkiye, Türk yargısı ve Türk yargı mensupları görmüştür. Bundan ders almayan AKP, yargıyı silah olarak kullanmanın katmerlisini yapmaktadır ve yapmaya devam etmektedir. Bu gidişat hukukun üstünlüğüne değil, üstünlere, AKP’nin üstünlerine hukuk sağlayan; haklıyı değil, güçlüyü koruyan postmodern diktatörlüğün inşasıdır.

Değerli arkadaşlarım, yargının ikinci kalemdeki sorunları kronik sorundur. Burada, AKP kadar geçmiş hükûmetlerin de sorumluluğu vardır. Bunlar iş yoğunluğu, bilgi ve eğitim eksikliği, araç, gereç ve teknolojik imkânlardan yeterince yararlanılamaması, delillerin zamanında ve tam olarak toplanılamaması, uygulamanın usul hatası üretmesi, davaların makul sürede bitirilememesi, adil yargılama hakkının ihlali, yargıya güvenin dibe vurması ve adli personelin yetersizliği, ücretlerinin ve özlük haklarının muhtaç hâle gelmelerine sebep olması olarak özetlenebilir. İşte, bunlar da hukukun üstünlüğünü örseleyen ana sebeplerin başındadır. Parlamenter demokraside yasamayı ve yürütmeyi denetleyecek olan yargı çarkının işletilmemesinin sebepleridir.

Değerli arkadaşlarım, AKP on üç yıllık iktidarında bu kronik sorunların çözümü için çaba sarf etmemiş, yargının iş yükünü insan kaynağıyla kaldırılamayacak derecede ağırlaştırmıştır. Bu kapsam içerisinde, köklü sorunların çözümü için TÜRK BÜRO-SEN ve onun Sayın Genel Başkanıyla yaptığımız çalışmanın sonunda, 13’üncü AKP Hükûmetinin bu bütçesinde de yazı işleri müdürlerinin, seçim müdürlerinin, idari müdürlerin, kâtiplerin, mübaşirlerin ve infaz koruma memurlarının maaşlarının ifa ettikleri hizmetle mütenasip olmadığı; fazla mesai ücreti, yargı tazminatı, iş güçlüğü, iş riski tazminatı, teknik hizmet tazminatı, Adalet Bakanlığının meslekte yükselme sınavı açmaması suretiyle ortaya çıkan mağduriyetler, mübaşirlerin genel idari hizmetler sınıfına alınmaması nedeniyle ortaya çıkan mağduriyetler, kreş, servis, yemek, yargının araç ve gereç ihtiyaçlarının karşılanamaması ve teknik destek verilmemesi gibi ihtiyaçların ve taleplerin ortaya çıktığı anlaşılmıştır. TÜRK BÜRO-SEN sendikasıyla yaptığımız bu çalışmanın neticesinde, Adalet Bakanlığına ayrılan bu bütçenin bu talepleri karşılamaya yetersiz olduğu da anlaşılmıştır.

Değerli milletvekilleri, ceza infaz kurumlarına gelince, 2002 yılında 57 bin olan cezaevlerindeki mahkûm ve tutuklu sayısı 2013 yılında 152 bine ulaşmıştır; yüzde 300 artmıştır.

Bunun anlamı, 13’üncü bütçesini yapan AKP suçla mücadeleyi başaramamıştır, aksine, Türkiye’yi suç cenneti hâline getirmiştir.

AKP, aynı zamanda, hukuki ve idari uyuşmazlıkların doğumunu engelleyememiş, aksine, bunları artırmıştır.

AKP, haklının hakkının korunduğu, hukukun üstün olduğu güvenli bir liman yaratmak yerine, yandaşını ve yarattığı üstünleri koruyan bir düzen yaratmıştır. İşte bu düzenin neticesinde cezaevinde bulunan 152 bin insan cezaevlerini canlı bomba hâline getirmiştir, patlamaya hazır bir bomba. Urfa, Eskişehir, Kocaeli’nde ortaya çıkan isyanlar ve teşebbüsler, bunların işaret fişeğidir.

Mahkûm ve tutuklular cezaevinde insanca muamele görmeyi beklemektedir ancak bunların yatacak yer sorunu gibi çok acil, çok insani olan sorunları bile çok ağır bir vaziyette gündemi meşgul etmektedir.

Cezaevlerinde bulunanların kötü muamele, çocuk istismarları iddiaları vardır, bunların araştırılması gerekmektedir.

Bunlarla birlikte AKP’nin PKK’yla görüşmesinin sonucunda PKK’ya af meselesi kamuoyunun gündemine gelmiştir. Buna biz şiddetle karşıyız, ayrı, ama cezaevinde bulunan 152 bin insan da “PKK’ya af var, bana niye yok?” beklentisi içerisindedir. Keza “PKK’ya af var da bize niye yok?” diyenlerin denetimli serbestliğin iki yıla çıkarılması yönünde bir talebi bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, cezaevinin ikinci bir yüzü daha vardır; o yüz de mahkûm gibi yaşamaya mahkûm edilmiş infaz koruma memurlarıdır. İnfaz koruma memurları emniyet hizmetleri sınıfına dâhil edilmeyi beklemektedir. İnfaz koruma memurları, ek göstergelerinin benzerleriyle eşitlenmesini, yıpranma tazminatı verilmesini, adalet tazminatının oranının artırılmasını, sendika hakkını, fazla mesai hakkını ve zor kullanma yetkisinin netleştirilmesini beklemektedir.

Diğer taraftan, değerli milletvekilleri, iş yurtları. Cezaevinde bulunan insanların zamanını iyi değerlendirmesi, meslek edinmesi üzere kurulmuş olan müesseselerdir. Ancak bunlar belirli bir vizyondan uzak, belirli bir hedeften ve plandan uzak bir vaziyette, kâr amacı güden işletmeler hâline döndürülmüştür.

Adalet Akademisi de hâkim, savcı, noter, icra memuru ve avukatların eğitimi için kurulmuş bir müessese olmasına rağmen yargıyı siyasallaştırmak için yapılan eğitimin yapıldığı bir yer hâline dönüştürülmüştür. 2010’dan önce böyleydi, 2010’dan sonra böyle, bu sene yaptığınız Akademinin yeniden yapılandırılmasına ilişkin kanunda da aynı şekilde devam etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, yargının kalbi HSYK’dır. Mahkemelerin bağımsızlığını, tarafsızlığını HSYK korur, hâkim teminatını HSYK korur, hukukun üstünlüğünün en önemli anayasal koruyucusu da HSYK’dır. Buna rağmen HSYK, darbelerin, muhtıraların ele geçirmek istediği hedefler olmuştur. 12 Eylül darbesi, 28 Şubat muhtırası bunun en canlı örneğidir. AKP de darbe ve muhtıra yapan insanların peşinden sürüklenmektedir. O da Anayasa’nın 2010 tarihinde değiştirilmesiyle birlikte HSYK’yı hedef olarak seçmiştir ve beraber yürüdüğü, aynı yolda ıslandığı cemaate HSYK’yı teslim etmiştir. AKP, HSYK’yı ele geçirme çalışmasında o tarihte başarılı olmuş ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün AKP il başkanının seçimlerde gösterdiği başarı nedeniyle tebrik mektubuna mazhar olan kişiyi HSYK üyesi atamıştır. Birer örnek vereceğim zaman darlığı nedeniyle. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ise AKP Pendik Kadın Kolları Başkanlığını yapmış belediye meclis üyesini HSYK üyeliğine atamıştır. Dahası var yargının siyasallaştırılması açısından, hâkim sıfatını taşıyan bir kişi Facebook’tan paylaşıyor Tayyip Erdoğan’a hitaben: “Seni seviyoruz çünkü seni sevmeyenleri bu millet hiç sevmedi.” Bu mesajı atabiliyor. Bu kişi tabii ki mükâfatını gördü, sulh ceza hâkimi oldu. Şimdi, halkın yüzde 48’i Tayyip Bey’e oy vermedi. Bunları Tayyip Bey’i sevmeyen olarak nitelendiren hâkimin karşısına, işleri düştüğü zaman bu yüzde 48 o hâkimin hükmüne, adaletine nasıl güvenecek? İşte, yargı bu nedenle güven açısından dibe vurmuştur.

Bir başkası ise Cumhurbaşkanı olarak Sayın Tayyip Erdoğan’a “Allah uzun ömür versin uzun adam.” diyor ve bu da sulh ceza hâkimliğine atanıyor. Bir ifadeyle kumpasın içine düşüyor. Birlikte bir kumpas kuruyorlar 17-25 Aralık yolsuzluğunu soruşturan polislere karşı veya onların cemaatine karşı, kumpasta suçüstü yakalanıyorlar. Suçüstü yakalanmasının üzerine, işte, uzun ömür fetvasında bulunan ve uzun yaşamasını dileyen hâkim “Kaç İsmail, kaç.” gibi bir nidayla Türk hukuk tarihine kara bir leke düşürüyor. Değerli arkadaşlarım, ölçüsü, izanı insanın boyu olan bu hâkim, “uzun adam” olarak tanımladığı Sayın Erdoğan Cumhurbaşkanı olarak gittiğine göre, yerine de Sayın Davutoğlu geldiğine göre, ölçüsü insan boyu da olduğuna göre yarın bir gün bir “tweet” atacak veya bir mesaj yayınlayacak. Şöyle derse hiç şaşmam: “Allah sana kısa ömür versin kısa adam.” Ölçüsü bu bu hâkimin. Dolayısıyla, kimle aşık attığınızı, kimle ne kadar mantıki bir iş birliği içerisinde olduğunuzu değerlendirin.

Değerli arkadaşlarım, buradan şuraya varıyoruz: Siz işi şirazesinden çıkardınız. Evrensel nitelikteki objektif ve sübjektif hâkim sorumluluğunu ortadan kaldırdınız. Türk kültür ve medeniyetinin yarattığı, hâkimde hakim, fehim, müstakim, emin, mekin ve metin sıfatlarını ortadan kaldırdınız. Onun yerine “Kaç İsmail, kaç!” diyebilecek kadar kumpasın içine düşmüş zavallılar yarattınız.

Değerli arkadaşlarım, yargı bu şekilde AKP’nin emri altına itilmektedir. 2010 Anayasa değişikliğiyle birlikte yargı içerisinde denge denetim ve araçları ortadan kalkmıştır.

TSK’yı, Türk Silahlı Kuvvetlerini hedef aldınız, TSK’ya kumpas kurdunuz. Daha önce Ergenekon, Balyoz ve diğer buna benzer davalarda Sayın Cumhurbaşkanı o zaman Başbakan olarak yargı yerine geçmiş, savcı olmuş “Ben bu davaların savcısıyım.” diyordu. Şimdi, savcı olarak bu beyanda bulunan Sayın Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı olduktan sonra “Kumpas kurulmuş fark edemedik.” dedi. Değerli arkadaşlarım, şimdi, bir savcı önce iddia eder, arkasından da yanlış yaptım derse, o savcıya zayıf not veren bir merci vardı; Sayın Cumhurbaşkanına kim zayıf not verecek, onun cevabını biraz sonra göreceksiniz.

Bu kumpaslarla Türk Silahlı Kuvvetlerinin Özel Harp Dairesi Seferberlik Tetkik Başkanlığına girilmiştir. Burası Türk Silahlı Kuvvetlerinin kalbidir; millî savunmamızın en gizli belgeleri, plan ve projeleri buradadır. 19 Aralık 2009 günü Sayın Bülent Arınç’a bir suikast iddiasıyla ortaya atılan soruşturmanın üzerinden bugüne kadar bin sekiz yüz yirmi gün geçmiştir. Bin sekiz yüz yirmi gün içerisinde bu soruşturma ne oldu? Hâlâ dava açılmadı, takipsizlik kararı da verilmedi. O zaman şüpheli olarak ifadesi alınan sayın albay, “Bu belgeler bende yoktu, daha sonra polisler koydu.” beyanında bulunuyor. Adli Tıp bu beyanı doğruluyor. Şimdi, aşağı yukarı soruşturmanın sonucu belli oldu, muhtemelen takipsizlik kararı verilecek. Peki, Genelkurmayın kozmik odasında yirmi altı gün boyunca yapılan aramalarda oradan alınıp götürülen, sureti alınan belgeler ne oldu, kime verildi, nereye servis yapıldı, şu anda nerededir?

Değerli arkadaşlarım, bu, Türk Silahlı Kuvvetlerine kurulan kumpaslardan biridir, bunun siyasi sorumluluğu vardır, siyasi sorumlu da AKP’nin ta kendisidir. Bunun gibi, devriiktidarınızda kamu vicdanında ciddi bir şekilde yara açan Balyoz, Ergenekon gibi stratejik hedeflere yönelik operasyonlarda Silahlı Kuvvetlerinin subay ve general nüfusundan yüzde 30 civarında bir kaybı olmuştur. Bunların içerisinde “Çanakkale’deki törende ayağa kalkmadı.” denilen, şimdi Milliyetçi Hareket Partisinin milletvekili olan Sayın Engin Alan Paşa da vardı. “Ayağa kalkmadığı için Silivri’ye gönderdik, görüyorsunuz.” anlamında Sayın Cumhurbaşkanı beyanda bulunmuştu.

Değerli arkadaşlarım, bu, yargının siyasallaştırılmasıdır, yargının siyasi iktidarın emri altına alınmasıdır. Yargı bu şekilde adım adım ele geçirilirken yasamadaki parmak üstünlüğü ve yürütmedeki sınır tanımayan hukuksuzluğu çerçevesi içerisinde postmodern darbe Türkiye’de adım adım kurulmaktadır.

7 Şubat, 17 Aralık ve 25 Aralık yolsuzluk operasyonlarıyla birlikte AKP bir rüyadan uyanmıştır. Burada, altın kaçakçılığı, görevi suistimal, nüfuz suistimali, kara para aklama, uluslararası kaçakçılık gibi ağır suçlardan kuyruğu AKP’nin bakanları hukuka kaptırdı, kuyruğu hukuktan kurtarabilmek için AKP büyük bir telaş ve korkuya kapıldı. Bu telaş ve korkunun neticesinde, önce yargı mensuplarına jimnastik yaptırıldı: Ellerindeki dosyaları al ver, oradan oraya sür, böylece on binlerce polis ve çok sayıda hâkim ve savcı sürüldü. Daha sonra, kanunlara takla attırıldı. Bir defa değiştirilen kanun birkaç defa daha değiştirildi. HSYK, Yargıtay, Danıştay, Adalet Akademisi, Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu ve torba yasalara eklediğiniz kanunlarla kuyruğu hukuka kıstırdığınız yerden kurtarabilmek için adalete, hakkaniyete, hukuka uymayan çarpık çurpuk kanun değişiklikleri yaptınız. Bu arada, Danıştayın 95 olan üye sayısını önce 156’ya, daha sonra 195’e; Yargıtayın 250 olan üye sayısını önce 387’ye, daha sonra 516’ya çıkardınız. Bu, bir dünya rekorudur. Bu, dünyanın siyasi hormonlu en obez Yargıtayı ve siyasi hormonlu en obez Danıştayıdır. Bu, hukukun kapısına kıstırılmış olan yolsuzluk operasyonundan kurtulabilmek için yüksek mahkemelerde, Danıştay ve Yargıtayda çoğunluğu ele geçirebilmek operasyonudur. Bundan böyle kurtulunmaz.

Değerli arkadaşlarım, bahsettiğim yolsuzluk dinen günah ve haramdır, bahsettiğim yolsuzluk ahlaken ayıptır, kanunen suçtur. Bundan kurtuluşun yolu şudur: Bir, dinen tövbe ve istiğfar edeceksiniz; iki, ahlaken istifa edeceksiniz; üç, kanunen, mahkemede hesap vereceksiniz.

Değerli arkadaşlarım, bunların yerine 7 şubat, 17 ve 25 Aralık operasyonlarında verilen takipsizlik kararı Türk milletinin vicdanında derin bir yaradır, Türk hukuk tarihinde kara bir lekedir. Bu leke, bakanlarla ilgili fezlekelerle ilgili olmak üzere yüce Meclisin üzerine de düşmüştür.

Değerli arkadaşlarım, AKP bunlarla hesaplaşmak yerine cemaatten intikam alma peşindedir. Cemaatten intikam almanın hukuki meşruiyeti yoktur çünkü daha önce birlikteydiniz. İntikam duygusuyla hareket etmenin ahlaki bir meşruiyeti de yoktur. Varsa herkesin cezasını… “Suçlarda şahsilik, cezalarda kanunilik” prensibi çerçevesi içerisinde gereğini yapacaksınız. Ancak bunu yaparken PKK’yla mücadeleyi bırakıp mütareke kapsamında birtakım işleri de yapıyorsunuz ve Türk milletinin kanını, terini ve gözyaşını dökerek vatanlaştırdığı bu topraklarda, “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır.” diyerek sınırlandırdığı bu topraklarda Kurtuluş Savaşıyla elde etmiş olduğu millî hâkimiyeti PKK’yla paylaşıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, istiklal mücadelesi budur, İstiklal Savaşı budur, cemaate karşı verilecek bir mücadele değildir. Siz, AKP’nin politikası olarak, PKK’yla mücadelede, Kurtuluş Savaşında kanını, terini, gözyaşını dökerek elde ettiğimiz millî hâkimiyeti paylaşırken, PKK’nın mahkeme kurmasına, PKK’nın asker toplamasına, PKK’nın vergi toplamasına, PKK’nın vali atamasına, PKK’nın şehitlik kurmasına izin veriyorsunuz. Millî hâkimiyet nedir biliyor musunuz Sayın Bakan, millî hâkimiyet? Millî hâkimiyet, istiklal mücadelesi diye dilinize doladığınız o mücadele asli anlamında, bu ülkenin topraklarının savunulabilmesi ve ilelebet bu topraklarda hür ve bağımsız olarak yaşanabilmesi demektir. İşte, siz, bu hür ve bağımsız…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FARUK BAL (Devamla) - …olarak yaşanmak için verilmiş olan alın terinin, gözyaşının ve kanın bedelini PKK’yla paylaşmaktasınız. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bal.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bostancı.

FARUK BAL (Konya) –Teşebbüs etme Hocam, mahcup ederim.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkanım, konuşmacı, AK PARTİ’nin yargıyı siyasallaştırdığı, etkisi altına aldığı, kontrol ettiği şeklinde değerlendirmelerde bulunmuştur.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Evet, kendi düşüncemiz, eleştirmeyecek miyiz?

FARUK BAL (Konya) – Doğru söylüyor, söz verin efendim, doğru söylüyor.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – İzin verirseniz ben konuşayım Faruk Bey.

Bu çerçevede söz istiyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu gelen fezlekeler nerede şimdi Bekir Bozdağ’la ilgili gelen fezlekeler?

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bostancı.

 

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, Konya Milletvekili Faruk Bal’ın 656 ve 656’ya 1’inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın üçüncü tur görüşmelerinde MHP Grubu adına yaptığı konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; yargıyı siyasallaştırdığımız ve etkimiz altına aldığımız türküsü yeni söylenmiş değil.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, bütçe görüşmelerinde cevabı Hükûmet verir, gruplar vermez.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – 2010 referandumunda da aynı sözler söyleniyordu, yargıyı kuşattığımız ifade ediliyordu. Ne hikmetse  kuşattığımız bu yargıyı, 2013’te 17 ve 25 Aralık darbelerini yaptığında kuşatmadığımız anlaşıldı. Yargı, iktidara karşı bir suikast içine girmişti. Kuşatılan yargının itibarı yerlerdeydi ama aynı yargı, Hükûmete karşı bir girişimde bulunduğunda bu defa, ne hikmetse, yine itibarı yukarılara çıkıyor. Bu muhakeme biçiminin yanlışlığına işaret etmek için söylüyorum.

Faruk Bey’in konuşmasında katıldığım bir husus var; O da, hâkimlerin siyasal kanaatlerini açıklar mahiyette “tweet atması”, sosyal medyada paylaşım yapması, kesinlikle uygun değil.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sizin yandaşlarınız atıyor, başkaları atmıyor.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) – Ama onun arkasından kendisinin yapmış olduğu öngörü de, sanıyorum, Faruk Bey’in de temenni edeceği bir öngörü değil, hiç kimse için Faruk Bey’in kısa ömür temenni edeceğini sanmıyorum, şık bir espri de olmadı.

Ayrıca, “kuyruğu hukuka kıstırmak” ifadesi de uygun değil Faruk Bey.

FARUK BAL (Konya) – Çok doğru.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Maksadını aştı bu iş, yargının siyasallaşmasının cevabı bu değil yani. Kısa adam, uzun adam işi değil yargının siyasallaşmasının cevabı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Biliyorsunuz, bu “kuyruk” lafı… Orta Çağ Avrupası’nda İran’ı ve Doğu’yu bilmeyen Avrupalılar İran’dan sonraki insanların kuyrukları olduğunu düşünürlerdi.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Mecazi konuştu, hakiki kuyruk değil. Sen hâlâ mecaziyle hakikisini anlamıyorsun.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Bu, oryantalist düşüncenin de bir bakıma temellerini oluşturur. Benzeri bir mantığı hatırlattı bana sizin yaptığınız konuşma. Metaforik anlamda kullanıyor olabilirsiniz ama metaforik olarak da kullanılsa burada bir hakaretin olduğunu siz de takdir edersiniz. Yani kuyruk insanlarda olmaz, böyle bir deyim vardır ancak bir siyasal konuşma içerisinde…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya, kuyruk acısı işte. Kuyruk acısını bilmiyor musun?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - …bu “Kuyruğu hukuka kıstırdınız.” filan şeklindeki ifade, iktidar-muhalefet müzakerelerine katkı sağlayacak bir ifade de değil. Biz tabiatıyla çok alınırız böyle bir ifadeden. Siz de bizim, alınmamızı değil, sizin sözlerinize kulak vermemizi istersiniz tahmin ediyorum. Alınganlığın getirdiği bir blokajla size kızmamız, sizi dinlememizi engeller. Oysa biz sizi dinlemek isteriz, neler söylüyorsunuz, kıymetli katkılarınız neler, bunları anlamak isteriz.

Bu hususları açıklamak için söz aldım.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Şekilden şekle girdin, söz falan almadın.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bostancı.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bal.

FARUK BAL (Konya) – Sayın hatip benim sözlerimi çarpıtarak kendi anladığı anlamlar yükleyerek ifadede bulunmuştur. Düzeltmek için söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz düzeltiniz Sayın Bal ama yeni sataşmalara mahal vermeyiniz lütfen.

Buyurunuz efendim.

2.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın sataşma nedeniyle yaptığı konuşması sırasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

FARUK BAL (Konya) – Evet, kuyruğun hukuka kıstırılması meselesini ne mecazi ne de metaforik olarak söyledim, yaşayan Türkçenin dilime vermiş olduğu bir örnek olarak ifade ettim. Bunda alınacak hiçbir şey yoktur Hocam, ama bal gibi, yargıyı siyasallaştırdınız.

Şimdi size bir tane daha “tweet” ya da mesaj atan hâkim okuyacağım. Siz bu hâkimi AKP’nin karakolu olarak kurduğunuz sulh ceza mahkemelerinde görevlendirdiniz. Biraz önceki hâkimi, o “Uzun yaşa uzun adam.” diyen hâkimi AKP karakolu hâline getirilen sulh ceza mahkemesinde görevlendirdiğiniz gibi bu hâkimi de aynı şekilde o AKP karakolu hâline getirdiğiniz sulh ceza mahkemesinde görevlendirdiniz. Bakın, bu, ne diyor? Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra veya öbür seçimler, hangi seçimi kastettiğini bilmiyorum. Seçimi kazanmış, hâkim diyor ki: “Bugünün kazananı millet.” Hocam, iyi dinle: “Kaybedeni İsrail, Neo-Con ve içerideki yerli işbirlikçileri. Seni seviyoruz çünkü seni sevmeyenleri bu millet hiç sevmedi.” Siz bu hâkimlere itimat ederek, siz bu hâkimleri ödüllendirerek, kuyruğunuzun kısılmış olduğu hukuktan kendinizi kurtarabilmek için karakol gibi görev yaptırdığınız sulh ceza mahkemelerine atarsanız, burada söylediğimiz yargının siyasallaştırılması lafına hiçbir itirazınız olmayacaktır, hiçbir itiraz hakkınız yoktur. Bunu zaten herkes bilmektedir. Bunu sizler de biliyorsunuz, yargıya güven kalmamıştır, yargıya güven dibe vurmuştur. Elbette dibe vurur. Yani, AKP’ye karşı yüzde 48 oy vermiş insanları “İsrail dostu, Neo-Con dostu” ilan edebilen bir hâkimin adaletine nasıl güvenilir? Bunu yaratan sizsiniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Köle, köle.

FARUK BAL (Devamla) – Onlara görev veren de sizsiniz. Bu, siyasallaştırma değil de nedir? (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bal.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Efendim, sadece zabıtlara geçmesi için şu hususu ifade etmek istiyorum.

FARUK BAL (Konya) – Hocam, mahcup olursunuz.

BAŞKAN – Evet.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Hâkimlerin bu tür açıklamalarına katılmadığımızı beyan ettik.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Niye ceza vermiyorsunuz?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Niye gereğini yapmıyorsunuz ya?

FARUK BAL (Konya) – Hâlâ “Kaç İsmail, kaç.” diyor bu hâkim.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Acaba, bu da muhalefet grup başkan vekili mi ya? Sadece şikâyet ediyor, nedir bu?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Onların atamasına ilişkin kurallar, süreç başka bir mecrada yürüyor. Tabii, ben, Faruk Bey’den, hukuka göstermiş olduğu bu saygı çerçevesinde, Cumhurbaşkanına tehditler savuran  savcılara ilişkin de bir cümle açıklamasını isterdim ama ne yazık ki öyle bir açıklaması olmadı.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama Cumhurbaşkanı sıfatını almadı daha, yemin etmedi.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Kalben yaptığını varsayıyorum.

Teşekkürler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

İstanbul Milletvekili Murat Başesgioğlu…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Cumhurbaşkanıyla ilgili siyasi açıklama yapmıyor ki adam. Hangi açıklamayı yapıyor Cumhurbaşkanına?

Sayın Başkan, Cumhurbaşkanıyla ilgili, hâkimlerden, savcılardan bizim şahit olduğumuz siyasi tarzda açıklamalar gelmemiştir ama suç işlediğine dair, suça teşvik ettiğine dair açıklamalar gelmiştir. Bu da hâkim ve savcıların en tabii hakkıdır, en doğru yoldur.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Uzunırmak.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanı gibi davranmazsa cumhurbaşkanı gibi muamele görmez.

 

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978) (S.Sayısı 656 ve 656’ya 1’inci Ek) (Devam)

2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657) (Devam)

 

A) ADALET BAKANLIĞI (Devam)

1) Adalet Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Adalet Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

B) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU (Devam)

1) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

C) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ç) HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU (Devam)

1) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

D) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)

1) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

E) MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU (Devam)

1) Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

F) TÜRKİYE VE ORTADOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ (Devam)

1) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

G) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Devlet Personel Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Devlet Personel Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ğ) AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI (Devam)

1) Avrupa Birliği Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Avrupa Birliği Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

H) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU (Devam)

1) Türk Akreditasyon Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk Akreditasyon Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Başesgioğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

MHP GRUBU ADINA MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 2015 yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve televizyon başında bizi izleyen aziz vatandaşlarımızı hem şahsım hem de grubumuz adına saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Çalışma Bakanlığı benim de 2002-2007 yılları arasında görev yapmaktan büyük bir onur duyduğum, devletimizin önemli kuruluşlarından biridir. Ancak, Çalışma Bakanlığına devlet hiyerarşisi içerisinde, maalesef, gereken önem verilmemiştir. Bugün dahi bunun eksiklikleri görülmektedir. Oysa kullandığı bütçe itibarıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, merkezî bütçeden sonra en çok gelir bütçesine sahip kuruluşumuzdur. Bütçesi veyahut da yönetmiş olduğu parasal varlık, İşsizlik Sigortası Fonu’nu da dâhil edersek 306 milyar 685 milyon Türk lirasıdır. Bu, merkezî bütçeden sonra en büyük bütçe kalemini oluşturmaktadır. Tabii, Bakanlığımızın buna göre, kurumsal yapılanmasında ve bu parayı yönetme konusundaki eksiklerini de zaman içerisinde gidermesi lazım.

Çalışma Bakanlığına gereken önem verilmemiştir dedim. Devlet mahallesinin karar vericileri, Çalışma Bakanlığını hep müdahale edilebilir bir arka bahçe olarak görmüşlerdir. Mesela, İŞKUR’da İşsizlik Sigortası Fonu var, Bakanlık bünyesinde bir fon ve şu anda toplam varlığı 80 milyar TL civarında ama, maalesef, bu fonun yönetimi Maliye-Hazine endekslidir. Örneğin, Çalışma Bakanlığında bir asgari ücret konusu olsa, emekli aylıklarına bir zam konusu olsa Maliye Bakanlığının ve Hazinenin çok büyük müdahaleleriyle karşılaşırsınız. Sosyal güvenlik reformunu yaptık. Arkadaşların çoğu burada. O tarihlerde aylık bağlama oranları ve kazançların güncelleştirilmesi konusunda Hazine ve Maliyenin açıkçası çok büyük dirençleri oldu ama bugün o dirençlerin haksız olduğu görüldü çünkü emekli aylıklarında artan bir şekilde azalma trendini hep birlikte yaşıyoruz.

İşsizlik Sigortası Fonu’nun kullanılması büyük ölçüde Hazinenin tasarrufundadır. Fon’un portföyünün yaklaşık yüzde 90,5’i devlet tahvilinden oluşmaktadır; sadece yüzde 10’luk bir bölümü serbest bırakılmıştır. Bu serbest bırakılma da Kamu Haznedarlığı sayesinde sadece ve sadece 3 kamu bankasına hasredilmiştir yani İşsizlik Sigortası Fonu, bu üç kamu bankası dışında, piyasa şartlarına göre, Fon’un gelirlerini değerlendirme imkânından yoksundur.

Elimde çıkmış olan bir bülten var. Bu bültene göre, 2010 yılından itibaren fon gelirlerinde büyük bir azalmanın olduğunu görüyoruz. 2010 yılında 9,91 olan fon getirisi Aralık 2013, Kasım 2014’te 7,86’ya düşmüştür.

Şimdi, şuna bir karar vermemiz lazım değerli arkadaşlarım: İşsizlik sigortasında biriken para kimin parasıdır? İşçi ve işveren primlerinden oluştuğuna göre işverenin ve işçinin parasıdır, daha çok da işsiz işçi kardeşlerimizin parasıdır. O hâlde devletin ve ekonomi yönetiminin piyasayı regüle etme gibi bir misyonu yoktur. Evvelemirde, İşsizlik Sigortası Fonu, işsiz kalan işçi kardeşimizin hakkını hukukunu korumakla mükelleftir. Bu sebeple Hazinenin doğrultusunda bir araç geliştirmesi, bu Fon’un yönetimi açısından isabetli değildir.

Çalışma Bakanlığına ikinci müdahale Sağlık Bakanlığından gelmiştir. Yine, bu reform sürecinde “Sağlıkta Dönüşüm” diye bir proje söz konusuydu. Bu Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nin 8 birleşeninden 1 tanesi “genel sağlık sigortası”dır. Çalışma Bakanlığı bu görevini yerine getirmiş ve “genel sağlık sigortası”nı hayata geçirmiştir ama ne yazıktır ki bu 8 birleşenden 7’si ya hiç hayata geçirilmemiştir Sağlık Bakanlığı tarafından veyahut da geç hayata geçirilmiştir. Bu sebeple de Türkiye’de şu anda sağlık hizmeti sunumunda çok büyük bir problem yaşıyoruz.

Başlangıçta bu reformun öngörüsü katkı payı alınmaması idi ama bugün 11 noktada vatandaşlarımızdan katkı payı alınmaktadır. Vakıf hastanelerinde ve özel sektör hastanelerinde yüzde 200’e varan katkı payları alınmaktadır. Bu, bir kamu hizmeti olan ve ücretsiz olması gereken bir sağlık hizmeti sunumunun paralı hâle gelmesi, sağlığın piyasalaştırılması anlamına gelmektedir.

Üniversitelerle çok oynandı, araştırma hastaneleriyle çok oynandı, öğretim üyeleri üniversitelerden kaçtılar, yurt dışına gittiler, özel sektöre gittiler. Bugün Türkiye'nin çok saygın üniversitelerinde tıp eğitimi bizi kara kara düşündürüyor, bu ülke nasıl tıp öğrencisi yetiştirecek, nasıl tıp eğitim verecek diye. Bu konuda büyük bir sıkıntıyla karşı karşıya olduğumuzu da ifade etmek istiyorum. İleride sağlık konusunda yine görüşlerime tekrar dönmek kaydıyla güncel konuları değerlendirmelerinize sunmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma Bakanlığımız, maalesef, 2014 yılında iş kazalarıyla anılan bir bakanlık oldu. Çok can kaybettik, Soma’da, Ermenek’te, Batı Karadeniz’de, İstanbul’da, Isparta’da çok büyük acılar çektik. Geride dul ve yetim boynu bükükler ve sönen ocaklar kaldı. Peki, niye bizim ülkemizde bu kadar maden kazası oluyor, niye insanlarımızın hayatı bu kadar değersiz, sık sık bu kazalarda canlarımızı feda ediyoruz?

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Kömür kazası, kömür; maden değil kömür, sosyal yardım kömürü; maden değil, her dalda yok.

MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Bir kere, ders almıyoruz, ateş düştüğü yeri yakıyor, herkes acısıyla kalıyor ve Türkiye'nin yoğun gündemi arasında bunlar unutulup gidiyor. Maalesef, bir güvenlik kültürü oluşmadı, eğitim ve denetim konusunda noksanlıklar var. Peki, bundan ders alarak      -elbette Bakanlığımız da çalışıyor, diğer kuruluşlar da çalışıyor- ne yapacağız? Madencilik sektöründe, kömür ocaklarında evveliyetle, bir kere, altyapının sağlam olması lazım yani ocağa girdiği zaman madenci, havalandırması, oksijeni, tahkimatı, yaşam odası, hepsinin muhkem olması lazım, bu bir. İkincisi, artık eski teknolojiyle kömür çıkarmaktan vazgeçmemiz lazım. Bedeli ne olursa olsun -maliyet de artacaksa- mutlaka bizim yeni teknolojiyle maden üretmemiz kaçınılmaz. Sayın Bakanım da söylüyor, “havza madenciliği, proje madenciliği…” Madenci bilecek nereye kadar gittiğini, kaç metre derinliğe indiğini; indiği zaman ne kadar rezerv olduğunu ona öğretmemiz lazım.

Bir sürü kanun çıktı. “Türkiye'de iş kazalarının meydana gelmesinde sorumlu mevzuat mı?” derseniz, ben “Hayır.” derim. Biz ta 1865 yılında Dilaver Nizamnamesi’ni çıkarmışız “Kömür ocaklarında akciğer hastalığı çok oluyor, efendim, orada çalışan işçilerin sağlık şartları iyi değil…” 1865’ten bu tarafa gelen bir mevzuat birikimi var. İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nu çıkarmışız, ILO sözleşmelerini imzalamışız. Çoğu ülkeden ileri bizim mevzuatımız ama iş, uygulamaya geldiği zaman, tatbikata geldiği zaman bir ihmalkârlık, bir vurdumduymazlık içerisindeyiz. Bir de şunu çok yapıyoruz: Paniğe kapılıyoruz bir kaza olduğu zaman, Soma’da olduğu gibi, torba yasayla alelacele kanun çıkarıyoruz. Emin olun, o torba yasayla çıkarttığımız kanunların pratikte hiçbir faydası olmadı. Ne oldu? Zonguldak’ta 5 bin kişi işsiz kaldı. Efendim, Ermenek’te vardiya değişimine etkisi oldu.

İkinci bir panik yaşadık, tekrar bir kanun çıkarttık. Dedik ki: “Altı saat çalışacaklar.” Ha, işveren-işçi hesap yaptı: “Ya, altı saat olduğu zaman bu iş olmuyor, 4 vardiyaya çıkması lazım. Yapmayın, bu kanunu uygulamayın. Ben iki gün izin yapmak istiyorum.” dedi ve Meclisimizin çıkarmış olduğu bu yasa uygulanamaz hâle geldi.

En son, Sayın Başbakan bu konuda bir paket açıkladı. Bu açıklanan paketteki hükümlerin çoğu, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda var. Bunları tekrar tekrar ifade etmek, kamuoyundaki tansiyonu düşürmekten başka bir manaya gelmiyor yani yasa yapmak, yönetmelik çıkarmak, ikincil mevzuat çıkarmak bu işleri çözmüyor. Ciddiyetle devletin, işverenin ve işçinin bu anlamda güvenlik kültürünün oluşması, ihmalkârlığın ortadan kaldırılması konusunda, hepimizin dikkatli olması lazım.

Bir kez daha, hayatını kaybeden işçi kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine başsağlığı diliyorum ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak, başta Sayın Genel Başkanımız olmak üzere, bölge milletvekillerimiz ve Meclis grubumuz olarak bu işin takipçisi olduğumuzu, adli ve idari süreçleri sonuna kadar takip edeceğimizi de yüce Genel Kurula arz etmek istiyorum.

Diğer bir husus, sendikacılık konusudur. Değerli arkadaşlarım, geçmekte olduğumuz süreçte Türk sendikacılığı en şanssız ve olumsuz dönemini yaşıyor. Sayın Uslu burada, birlikte, beraber çalıştık. On yıl evvelki sendikal örgütlenme konusundaki elastikiyet, genişlik bugün yok. OECD raporlarına göre sendikasızlaşmanın en hızlı ilerlediği ülke Türkiye. Örgütlenme zorlukları var, diğer konularda zorlukları var, sosyal diyalog konusunda zorlukları var.

Kamu sendikaları daha başka bir âlem. İşçi sendikalarımızın yine oturmuş bir şeyi var ama kamu sendikacıları maalesef -hepsi için söylemiyorum- tamamen Hükûmetle iyi geçinmek, Hükûmete yandaş olmak adına bir sendikacılık yürütüyorlar. Böyle olmaz. Bu Mecliste çok sendikacı arkadaş var. Sendikacılık, eğer yapılacaksa, muhalif bir duruş sergilemeyi gerektirir. Çünkü sizin çalışanlarınızın, sizin üyelerinizin menfaatleri ile Hükûmetin, yönetimin menfaatleri daim bir çatışma hâlindedir. Yönetime teslim olmuş bir kuruluş, bizim nazarımızda sendika olamaz, o, bir dernek olur, bir sivil toplum kuruluşu olur.

Onun için bugün gerçek sendikacılığın yapılacağı gündür. Sendikacılık sadece bir ücret sendikacılığı değildir, bu ülkede demokrasinin, hak ve özgürlüklerin gelişmesi açısından siyasi partiler kadar önemli kuruluşlardır. Bir söz var, “Ekmeğiniz için özgürlüklerinizden vazgeçmeyin, yoksa ikisini birden kaybedersiniz.” diyor. Bugün sendikacılar hem ekmek için hem özgürlük için mücadele etmek zorundalar ama gerçek sendikacılar, yoksa filan bakanlıkla beraber iş yapıp binlerce idareciyi, yıllarca bu ülkeye karşılıksız hizmet etmiş öğretmenleri görevinden alıp bir kadro tasarımı yapmak sendikacılık değildir. O iş kolunda yetkiliysen sana üye olsun olmasın herkesin hakkını hukukunu korumak zorundasın ama maalesef, kamu sendikacılığında bugün böyle bir seyir içerisindeyiz. 2014 toplu sözleşmelerinde ne oldu? Net 123 lira, memurlara verilen şey. Mutabakat hâlinde oldu, enflasyon farkı istenmedi. Şu anda, memurlarımız bu anlamda büyük bir mağduriyet içerisinde değerli arkadaşlarım.

Diğer bir konu, kıdem tazminatı konusudur, çok söyleniyor. Kıdem tazminatı konusunda söyleyeceğim cümle şudur: Önemli bir konudur. Çalışanlarımızın büyük bir bölümü kıdem tazminatından yoksundurlar. Bunun –bu konuda yapılacak düzenleme- müktesep haklarına halel getirmeden, alamayan işçi kardeşlerimizin de kıdem tazminatı hakkını garanti altına alacak bir düzenleme yapılmak suretiyle giderilebileceği kanaatindeyiz.

Yine, Bakanlığımızın yurt dışı sorumlulukları var. Şu anda yurt dışında 6 milyona yakın vatandaşımız var, onların hakkını hukukunu korumak ve o ülkelerde gittikçe zorlaşan yaşamlarını kolaylaştırmak adına uluslararası hukuktan ve sözleşmelerden doğan akdî yükümlülüklerimizi yerine getirmek ve onları sahipsiz bırakmamak durumundayız.

Diğer bir konu, alt işveren uygulamasıdır, taşeron uygulamasıdır. Sayın Salim Uslu burada, İzzet Çetin burada, arkadaşlarımız da burada. 4857 sayılı İş Yasası’nı yenilerken sosyal taraflarla anlaşamadığımız tek madde, 2’nci  maddeydi, taşeron maddesiydi. Arkadaşlarımızın içine sinmedi, biz şöyle formüle ettik: İşin, işletmenin gerekliliği, teknolojik gereklilikler. Bu üçünü birlikte değerlendireceksin, bu şartlar oluşursa, asıl işletmede bir departmanı taşerona, alt işverene verebileceksin. O gün sendikalarımız buna karşı çıktılar ama sendikal irtifayı, geri düşüşü görün, bu maddeyle ilgili bir değişiklik yapıldığı zaman sendikalarımızın hepsi birden, 4857 sayılı Yasa görüşülürken itiraz ettikleri maddenin korunması için hep birlikte eylem yaptılar. Bakın, sendikacılık nereden nereye gelmiş değerli arkadaşlarımız.

Şimdi, taşeron uygulamasıyla ilgili bir düzenleme yapıldı, işverenlere bazı yükümlülükler getiriliyor ama maalesef, kamuda taşeron uygulamasının önünü açan bir uygulama. Bunun olmaması lazım, mahkeme kararlarının yerine getirilmesi lazım ve kadro hakları tanınması lazım.

Evet, zamanım çok hızlı ilerliyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında  ülkemizin çok önemli sorunları var. Makroekonomik göstergeler iyi değil, uluslararası rekabette 144 ülke içerisinde 44’üncü sıradayız, büyüme hızını revize etmişiz 3,2’ye düşmüşüz, enflasyon, borçlanma ve diğer ekonomik göstergeler gidişatımızın iyi olmadığını bize göstermekte. Bunlara ilaveten can alıcı sorunlarımız eklendi. Ne eklendi? Milletimizin birliği, devletimizin bekası büyük bir tehdit altında.

İki, demokrasiden uzaklaşıyoruz, hukukun üstünlüğünü hiçe sayıyoruz. Biraz evvel Faruk Bey burada bütün detaylarını anlattı. Bu iki can alıcı tehditle de karşı karşıyayız. Aslında bu saydığım iki şeyi bizim hiç konuşmamamız lazım. 100’üncü yılına yaklaşan bir cumhuriyette bu işlerin hallolması lazım. Kuvvetler ayrılığının, hukukun üstünlüğünün, demokrasinin, özgürlüklerin tartışılmaması lazım; devletimizin birliğinin, devletimizin bekasının tartışılmaması lazım. Gelin görün ki, şu anda en canlı tartışma, devletimizin bekası, milletimizin birliğinin korunması noktasında. Yani, bu noktaları konuşurken -Çalışma Bakanlığı, kıdem tazminatı, İşsizlik Sigortası Fonu- sanki gönlümüz buraya gitmiyor, o kadar önemli sorunlar var. Tabii, bunların tartışma yeri ayrı ama sosyal ve ekonomik göstergelerimizin de iyi olmadığını, gidişatımızın alarm verdiğini buradan ifade etmek istiyorum.

Peki, bu karanlık tablodan -belki iyimser rakamlar bulunabilir ama- nasıl çıkacak bu ülke? Konumuz itibarıyla şunu ifade etmek isterim: Türkiye'nin yeni bir sosyal politika tasarımına ihtiyaç var. Eğitimden sağlığa, işsizliğe, sosyal yardıma, sosyal hizmetlere kadar hepsini yeniden dizayn edecek bir sosyal politika tasarımına ihtiyaç var. Artık, geleneksel mekanizmalarla bu yoksulluğu, bu fukaralığı yenemiyoruz. Bakın, hâlâ en zengin ile en fakir arasındaki kat 7,7’dir. Millî gelirimizin yüzde 46,6’sını en zengin yüzde 20’lik grup almaktadır. Büyüdük diyoruz, kim büyüyor? Bin tane şirket büyüyor, 10 tane banka büyüyor. Fakir fukaraya bu büyüme yansımazsa, emekliye yansımazsa nerede sosyal devlet, nerede sosyal adalet? Onun için yeni bir sosyal politika tasarımına ihtiyacımız var.

Hemen işsizliğe geçiyorum: İşsizlik yapısal bir sorun hâline gelmiştir. Şu anda yüzde 9,10 bandında seyreden işsizlik, gerçekte, fiilî olarak yüzde 18, yüzde 19’dan aşağı değildir. Yöntemler değiştirildi, dönemler kısaltıldı. Alternatif işsizlik hesaplamalarına göre, şu anda 6,5 milyon civarında işsizimiz var, 2 milyon mülteci var. Geri kabul anlaşması yaptık -Sayın Bakan burada- bunun getireceği sıkıntılar var. Yani şu anda 7-8 milyonluk bir işsizler ordusu karşımızda duruyor. Bunların istihdama kavuşması lazım, iş üretilmesi lazım.

Peki, nasıl olacak? Bunun için bir çaba yok. Büyümenin, hep itiraz ettiğimiz büyüme konusunun kompozisyonunu değiştirme konusunda ekonomi yönetimi işin başından bu tarafa bir gayret sarf etmedi. İthalata dayalı, sıcak paraya dayalı bir büyümeyi büyüme zannettik. Yüzde 8-9 büyüyor ülke, istihdama katkısı sıfır, bazen eksi 2 büyüyor, istihdamda büyüme oluyor. Bu kurgu da yanlış aslında, güvenilirliği de sorgulanır. Ama esas olan, bir büyümenin istihdam yaratmasıdır değerli arkadaşlarım. Büyüme, istihdam yaratmazsa o zaman küresel şirketleri ve bu işin Türkiye’deki büyük şirketleri zengin etmekten başka bir resmi yoktur. Onun için, yapacağımız ilk iş, büyümenin istihdam yaratacak bir kompozisyona kavuşturulmasıdır.

İki: Eğitim meselesi. Eğitim şûrası oldu, iki konuya endekslendi; Osmanlıca ve zorunlu din dersleri. Keşke eğitim şûrasını altı ay sürdürebilseydik, tartışsaydık, kavga etseydik ama günün sonunda bu ülke nasıl bir insan yetiştirebilir, bunun bir kararını verseydik. Şu anda biz nasıl bir insan yetiştireceğimizi bilmiyoruz, bunun formüllerini bilmiyoruz, böyle bir yoksunluk içerisindeyiz.

Peki, başka bir konu: Bir insan kaynakları planlamamız yok. 76-80 milyon, bu nüfusun demografik özelliklerinin masanın üzerine yatırılması lazım; engellimiz ne kadar, gencimiz ne kadar, yaşlımız ne kadar. Yaşlanma geliyor, 2040’ta yüzde 20’ye ulaşacak Türk toplumunda yaşlanma olgusu. O zaman sosyal güvenlik sisteminizi nasıl yürüteceksiniz, emekli aylıkları ne olacak? Sosyal yardımları, huzurevlerini şimdiden yapmazsanız bu dalgayı nasıl karşılayacaksınız? Bunların hepsi hesap kitap işi. Onun için, bir insan kaynakları planlaması, bir iş gücü planlamasına ihtiyaç var ve hem ülkemizde hem çevremizde yükselen meslekleri, yükselen sektörleri tespit edip, üniversitelere dönüp “Kardeşim, bundan sonra şu bölümlere öğrenci al, piyasada karşılığı olmayan üniversitelerden öğrenci alma.” demek lazım, boşuna insan kaybı, insan israfı olmasın.

Evet, bütün bunları gerçekleştirmek için yeni bir anlayışa ihtiyaç var ama görüyoruz ki on iki yılda yorulan bir siyasi iktidar var, vizyonunu kaybetmiş bir siyasi heyet var. Onun için, sizden bir beklentimiz yok. Şu seçimlere kadar ülkeyi sağ selamet getirin, 2015 Temmuzunda bu söylediğim yeni vizyon hayata geçecek, yeni bir siyasi anlayış, yeni bir siyasi iktidar inşallah, bu milletle buluşacak diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Başesgioğlu.

Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı.

Buyurunuz Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dokuz dakika.

MHP GRUBU ADINA  MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının ilgili kuruluşları Mesleki Yeterlilik Kurumu, TODAİE ve Devlet Personel Başkanlığının bütçeleri üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

AKP Hükûmeti, yandaş sendikayı kullanarak kamu çalışanlarına ve emeklilerine maaş zammı konusunda büyük bir kazık atmıştır. Hezimetle sonuçlanan, beceriksizce imzalanan toplu sözleşmeyle alınan 123 liralık seyyanen zam pahalıya patlamıştır. 2014 yılında verilen ortalama yüzde 5,2 zamma karşın on bir aylık enflasyon yüzde 8,65 olmuş, gıdadaki enflasyon yüzde 14,35’e varmıştır. Kamu görevlileri ve emeklileri temmuzda zam alamamış, 2015 Ocakta da enflasyon farkı alamayacaktır. AKP, çalışanları enflasyona ezdirmektedir. Aylıkları memur maaşı artışına bağlı olan sözleşmeliler, 4/C’liler, yaşlılar ve muhtaç engelliler de enflasyona ezdirilmektedir.

Emekliler ele güne muhtaç hâle getirilmiştir. Emeklinin aldığı aylıkla nasıl geçinebileceği AKP Hükûmetinin umurunda bile değildir. Hükûmetin emeklilere verdiği zam sadece 30-40 liradır. Emekliler banka promosyonu bile alamamaktadır. Hükûmet yedi yıldır bunu bile becerememiştir. Emekliye “Sağlık harcamaları ücretsiz.” deniyor ama “muayene parası”, “katılma payı”, “reçete parası”, “kutu parası”, “fark ücreti” diyerek yapılan kesintilerle emekli, maaşının ne olduğunu bile bilmemektedir. Emekli aylığıyla geçinemeyen emekli, bir iş bulsa, bir iş yerini çalıştırsa emekli aylığının yüzde 15’i kesilmektedir. Vergi kaçakçılarını affeden Hükûmet çalışan emekliye ceza kesmektedir. Sözler verilmesine rağmen emekli aylıkları arasındaki eşitsizlik ve dengesizlikler giderilmemiştir. İntibak düzenlemesi denilen kanunla sadece 2000 öncesi SSK emeklileri için kısmi iyileştirme yapılmış, 2000 ve sonrası emeklilerin, özellikle BAĞ-KUR emeklilerinin mağduriyeti hiç dikkate alınmamıştır.

Bugünkü asgari ücret de sefalet ücretidir. AKP zihniyeti asgari ücretlileri çağdaş köleler olarak görmektedir. TÜRK-İŞ bir kişinin yaşam maliyetinin 1.448 lira olduğunu hesaplamıştır ama asgari ücretin 2015 yılı Ocak ve Temmuz aylarında sadece yüzde 3 oranında artırılması öngörülmüştür. AKP’nin hiç utanmadan, hiç sıkılmadan asgari ücretliye öngördüğü zamma bakın, günlük bir simit parası bile değil. Hükûmet artık insafa gelmelidir. Asgari ücret, işçilerin aileleriyle birlikte insanlık onuruna uygun bir yaşayış sağlayabilecek düzeye getirilmeli ve asgari ücretten vergi alınmamalıdır. Çalışanların ve emeklilerin uğratıldığı zarar giderilmelidir. Emekli, dul ve yetimler ile kamu çalışanlarının aylıkları iyileştirilmeli ve enflasyon kayıplarının telafisi amacıyla kendilerine iyileştirme tazminatı ve zammı ödenmelidir.

Asgari ücret ve emekli aylığı bugün milyonlarca kişinin tek gelir kaynağıdır. Aldıkları parayla nasıl geçinsinler? Bugün çalışanlar ve emekliler aldıkları aylıkla ay sonunu getirememekte, birçoğu borç batağına girmiş olup geçim sıkıntısı çekmektedir. Türkiye Bankalar Birliği raporlarına göre son dönemde tüketici kredisi kullananların yarısı ücretli çalışanlardır. Yine, kredi kullananların yüzde 29’u 1.000 liranın, yüzde 56’sı da 2 bin liranın altında geliri bulunanlardır. Çalışanları ve emeklileri dilinizden hiç düşürmediğiniz faiz lobilerinin kucağına attınız. Zaten AKP zihniyeti ile faiz lobisinin yediği içtiği ayrı gitmemektedir. Vatandaşlarımızın kredi kartı ve tüketici kredisi borçları Merkez Bankası verilerine göre 2002 yılında 6 katrilyon lirayken tam 58 kat artarak bugün 390 katrilyon liraya çıkmıştır. 2002 yılında 100 liralık gelirinin 5 lirası ile borcunu ödeyen vatandaşlarımız şimdi 100 liralık gelirinin 55 lirasını borcuna ayırmaktadır. Vatandaşın sadece kredi kartı ve tüketici kredileri için ödediği faizler son on iki yıllık dönemde 17 kat artmış, yıllık 36 katrilyon liraya ulaşmıştır.

Ülkemizde yüzde 13’e kadar inen yurt içi tasarrufları artırmak için halktan tasarruf yapmasını isteyen AKP zihniyeti, milletin parasıyla kendilerine kaçak saray yaptırıp yeni uçak ve makam araçlarıyla zevküsefa içinde saltanat sürmektedir. Bu bütçe tasarısına göre Cumhurbaşkanlığının ödeneği yüzde 99 artırılmakta, kamu kuruluşlarına 8.500 civarında yeni taşıt alınması öngörülmektedir. Buna karşın, 11 milyon emekli, dul ve yetim, 5 milyon asgari ücretli, 3 milyon kamu çalışanı yine sefalete mahkûm edilmekte, yüzde 3+3 nispetinde maaş zammına talim etmeleri öngörülmektedir. Maalesef emekli aylıklarını fazla gören, “Asgari ücretle bal gibi geçinilir.” diyen bakanlara sahip bir iktidar iş başındadır. Soruyorum: Hani Türkiye zenginleşmişti? Hani kişi başına 10 bin dolar gelir? Çalışanların ve emeklilerin büyük çoğunluğu açlık sınırının altında aylık almakta ve borca batmış durumdadır. Bu işte bir gariplik yok mu? Tabii ki AKP döneminde ülkemizde büyüyüp zenginleşenler de var. İmar lobileri, ihale lobileri, rüşvetçiler, kaçakçılar, vurguncular, faizciler, rantiyeciler ve kamunun parasıyla yolunu bulan yandaşlar köşe olmuştur.

Sayın Bakanım, Mesleki Yeterlilik Kurumuna bir görev vermenizi isteyeceğim. Resmî verilere göre hırsızlık suçlarında büyük artış vardır. Hırsızlık artık meslek hâline gelmiştir. Mesleki Yeterlilik Kurumu hırsızlığın meslekî standartlarını da belirleyiversin.

Değerli milletvekilleri, AKP iktidar olunca yeni bir personel rejimi ve ücret rejiminin süratle hayata geçirileceğini taahhüt etmesine rağmen on iki yıldır bu yönde bir adım atmamış, tam tersine mevcut sistemi de delik deşik ederek içinden çıkılmaz hâle getirmiştir. Bugün, kamuda sağlıklı ve tutarlı bir personel politikasından bahsetmek mümkün değildir. Personel rejimi nesnellikten uzaklaştırılmış, istihdam rejimi tümüyle bozulmuştur. Devletin asli ve süreklilik arz eden birçok kamu hizmeti sözleşmeli personel, 4/C’li geçici personel, vekil ve ücretli personel, geçici ve mevsimlik işçiler, taşeron şirket işçileri eliyle yürütülür hâle gelmiştir. Aslında, geçici işlerin ifası için istisnai hâllere münhasır olması gereken uygulamalar asıl istihdam şeklinin önüne geçmiştir. Ayrıca, sözleşmeliler ve vekiller çıkarılan kanunlar ile memur kadrolarına alınmış ancak tekrar sözleşmeli ve vekil atama yapılmasına devam edilmiştir. AKP zihniyetinin siyasi nema sağlama amacıyla sürdürdüğü açık olan bu yanlış uygulamalar ile birlikte birçok mağduriyet ortaya çıkmıştır.

En büyük mağduriyet ise yandaş olmayan ve bu istisnai yollarla iş bulamayan işsiz gençlerimizdir. Bunlar girdiği merkezî sınavı kazanarak ataması yapılmayan, bir türlü sıra gelmeyen ve sıra gelmeden de kadroları istisnai yollarla doldurulan milyonlarca işsiz gencimizdir. Bu işsiz gençlerimizin ak torpili yok, VIP torpili yok, babaları ya da arkadaşlarının babaları AKP iktidarında bakan, milletvekili, etkili bürokrat olmadığı için istisnai yollardan kendilerine kamuda iş bulamıyor.

Değerli arkadaşlar, AKP zihniyeti kayırmacılığı, ayrımcılığı, adaletsizliği iyi bilmektedir. Biliyorsunuz, geçen yıl torba kanunla sözleşmeliler ve vekil Kur’an kursu öğreticileri memur kadrolarına alınmıştır. Ancak, yine haksızlık ve ayrımcılık yapılmış, bazı kamu çalışanları mağdur edilmiştir. 4/C mağdurları boynu bükük bırakılmış, rehber ve usta öğreticiler ile ücretli öğretmenler görmezden gelinmiş, vekil ebe, hemşireler, aile sağlığı çalışanları hayal kırıklığına uğratılmış, vekil imamların ve vekil müezzinlerin sevinci kursağında bırakılmıştır. Başta şeker fabrikaları ve belediyelerde olmak üzere, kamuda çalışan geçici ve mevsimlik işçiler göz ardı edilmiştir.

Sayın Bakan, kamu çalışanları arasında bin bir çeşit ayrımcı ve adaletsiz uygulamalara ne zaman son vereceksiniz? Yaşanan mağduriyetler vicdanınızı hiç mi rahatsız etmiyor? Kamuda güvencesiz, sözleşmeli, geçici, vekil, ücretli ve kısmi zamanlı personel çalıştırılması son bulmalıdır. Mevcut çalışanlar kadrolara atanmalıdır.

Bakın, kamunun her alanına  taşeronlaşmayı soktunuz. İş güvencesi, iş garantisi, örgütlenme hakkı bulunmayan taşeron işçiler, düşük ücretle günde sekiz saatten fazla çalıştırılmakta, haftalık izin bile kullandırılmamaktadır. Taşeron işçilerin maaşları da düzenli verilmemekte, hakları gasbedilmektedir.  Taşeron işçilerin ücretlerinin gecikmeli ödendiği, hakları olan yemek, yol parası gibi ödemelerin ya hiç ödenmediği ya da eksik ödendiği Sayıştay denetim raporlarına bile yansımıştır. Taşeron işçilerin kadroya atanacaklarına dair aylardır medyada yer alan müjdeli haberlerin hepsi bugüne kadar boş çıkmıştır, taşeron işçilerin umutları yıkılmıştır.

Sayın  Bakan, emeğini acımasızca sömürdüğünüz taşeron işçilerin umutlarını da sömürüyorsunuz. Taşeron sisteminin kölelik olduğunu, taşeron uygulamasının çile uygulamasına dönüştüğünü, işi daha ucuza yaptırmak için taşeronluk sisteminin acımasız bir şekilde kullanıldığını, işçilerin köleleştirildiğini sürekli söylüyorsunuz ama bu sömürüden, bu kölelik düzeninden vazgeçmeye de hiç niyetiniz yok. Geçen yıl kamuda 600 bin taşeron işçisi olduğunu söylüyordunuz, şimdi 761 bin taşeron işçisi olduğunu söylüyorsunuz. Açıkça görülmektedir ki AKP Orta Çağ zihniyetini hortlatmış olup, taşeronlaşmayı politikasının esası olarak uygulamakta ve bundan da siyasi nema sağlamaktadır. Taşeron işçiler AKP’li siyasetçilerin referanslarıyla işe alınmakta, aksi hâlde firmanın ihalesi iptal edilmektedir. İşsizliğin olumsuzluğunu fırsata çeviren bu zihniyet tarafından oluşturulan sömürü düzeninde taşeron işçiler, işten çıkarma tehdidiyle AKP’ye oy vermeye de zorlanmakta, AKP’nin siyasi mitinglerinin kadrolu elemanı hâline getirilmektedir.

Kamuda taşeron uygulamalarının hileli olduğu ve işçilerin  başından itibaren kamunun işçisi olduğu yönünde çok sayıda yargı kararı bulunmaktadır. Karayollarında çalışan işçilerin açtıkları davalar sonucu yargı bu işçilerin işe başladıkları tarihten itibaren Karayolları Genel Müdürlüğü işçisi olduğuna karar vermiştir, Yargıtay da bu kararları onamıştır. Aynı şekilde sağlıkta, mahallî idarelerde ve başka kurumlarda da dava kazanan taşeron işçiler bulunmaktadır ancak AKP Hükûmeti üç buçuk yıldır yargı kararlarını dinlememiş ve keyfî bir biçimde hileli taşeron uygulamasına devam etmiştir. Zaten AKP Hükûmeti eğer samimi olsaydı önce bu yargı kararlarını uygulardı. Sayın Bakan şimdi de diyor ki: “Ya tazminattan vazgeçip kadroya alınacaklar ya da kadrodan vazgeçip tazminatlarını alacaklar.” Sayın Bakan, siz kimsiniz ya, hangi hakla bunu söyleyebiliyorsunuz? Bakan değil sultan olsanız böyle bir şart koşmaya hakkınız yok. Siz Çalışma Bakanı değil misiniz? Çalışanların haklarını niye vermiyorsunuz? Ortada bir değil binlerce yargı kararı var. Nerede hukuk devleti? Nerede hukukun üstünlüğü? Her şeyden öte nerede insanlık? Bu zalimliği artık bırakın. Bu haksızlığa, bu hukuksuzluğa, bu köleliğe, bu sömürüye artık son verin. Bu, kul hakkına girer. O nedenle bunca insanın vebali çok ama çok ağır. Evet, ey Çalışma Bakanı, ey AKP zihniyeti, bu vebalin altından nasıl kalkacaksınız?

Kamuda üvey evlat muamelesine tabi tutulan bir başka kesim de 4/C’lilerdir. 4/C’li olarak yapılan atama işlemi hakla, hukukla ve insafla bağdaşmamaktadır. AKP’nin köle çalıştırma anlayışı burada da tezahür etmektedir. Demek istiyorlar ki: “4/C’lileri işe aldık, istediğimiz parayı veririz, istediğimiz gibi çalıştırırız, istediğimizi yaparız.” Çeşitli kamu kuruluşlarında çalışan ve mağduriyeti en derinden yaşayan 4/C’lilerin kadroya alınmaması, görmezden gelinmesi asla kabul edilemez. 4/C mağdurları bu ülkenin vatandaşları değil mi? Bu arkadaşlarımızı neden kadroya geçirmiyorsunuz? Görüyoruz ki ayrımcılık yapmak AKP zihniyetinin iliklerine  kadar işlemiş. Sayın Bakan biraz sonra burada çıkıp diyecek ki: “4/C’lilere şunu verdik, bunu verdik.” Aynı yerde, aynı işi yapmalarına rağmen kadrolulara göre düşük maaş verilmesinin, ayrımcılık yapılmasının hiçbir izahı olamaz. Kamu çalışanları arasında uyguladığınız çifte standart vicdanınızı sızlatmıyor mu? Bakın, Türkiye Büyük Millet Meclisinde de 4/C statüsünde ve yardımcı hizmetler sınıfında çalışan mağdurlar var. Kendilerine hizmet edenlerin mağduriyetini gideremeyenlerin başkalarına hayrı olamaz. Bunlardan üniversite mezunu, hatta yüksek lisans yapan vasıflı arkadaşlarımız “hizmetli”, “garson” gibi görevlerde çalıştırılıyor. Unutmayın, zulüm ile abat olunmaz, zulüm ile abat olanların da akıbeti berbat olur.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın kalan kısmında Ermenek’ten bahsedeceğim.

Sayın Bakan, Allah aşkına, siz nasıl bir hükûmetsiniz anlayamıyorum. Hem görevinizi yapmıyorsunuz, maden işçilerini göz göre göre ölüme gönderiyorsunuz hem de verdiğiniz sözleri tutmuyorsunuz. Ermenek’te maden faciası yaşanmasıyla birlikte, siz, Ulaştırma Bakanı ve Enerji Bakanı günlerce orada kaldınız. Soruyorum: 3 bakan kameralar karşısında boy göstermekten başka Ermenek için ne yaptınız? Bari verdiğiniz sözleri tutun. Bakın, Anadolu Ajansının geçtiği haberler: Tarih 4 Kasım, “Ulaştırma Bakanı yeraltında kalan işçilerimizin Halk Bankasına olan borçlarının silindiğini belirtip ‘1.500 maden işçisinin kredi borçlarını üç ay süreyle bankalarımız faizsiz erteliyor.’ demiştir.” Tarih 5 Kasım, bu defa Enerji Bakanı 18 işçinin bütün borçlarının silindiğini hatırlatıp Ermenek’te çalışan bütün maden işçilerinin kredi borçlarının üç aylığına ertelendiğini, Ermenek havalisinde bulunan bütün esnaflarımızın da bütün kredi borcunun faizsiz olmak kaydıyla üç ay ertelenmiş olduğunu söylemiştir. Bu sözler facianın olduğu alanda, kameralar karşısında ifade edilmiştir. Bugün 13 Aralık yani, bakanların sözlerinden bu yana kırk gün geçmiş. Peki, durum nedir? Halk Bankasının yaptığı hiçbir şey yok. İnsan utanır ya! Koca koca bakanlar halkı aldatır mı? Bölgenin güya bakanı var, Başbakanı var ama bir kamu bankasına bile sözü geçmiyor ama yandaşlara, havuzculara gelince akan sular duruyor, kararlar hızla alınıyor, trilyonlar, katrilyonlar aktarılıyor.

Ocaklar çalışmadığı için bölgede ekonomik ve sosyal hayat durmuştur. Çok ciddi mağduriyet yaşayan maden işçileri ve esnaf için henüz hiçbir düzenleme yapılmamıştır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak Soma’daki uygulamaların Ermenek’te de yapılması için iki kanun teklifi verdik. Yaptığımız ısrarlı çağrılar sonucu Sayın Başbakan 2 Aralık tarihli grup toplantısında Soma’da tanınan hakların Ermenek’te de tanınacağını açıklamıştır ancak bu hakların büyük çoğunluğu yasal düzenleme gerektirmekte olup bunun 6 Ocak 2015 tarihinden önce yapılamayacağı ortadadır. Maden şehitlerimizin dul ve yetimleriyle ana ve babalarına aylık bağlanması, yakınlarından birine kamuda istihdam hakkı verilmesi, mirasçılarına konut tahsisi, işletmeleri çalışmayan maden işçilerine İşsizlik Sigortası Fonu’ndan aylık ödenmesi, Ermenek, Başyayla ve Sarıveliler esnafının kredi borçlarının faizsiz ertelenmesi ve KOSGEB kredilerinden faizsiz yararlanması için yapılması gereken düzenlemelerde çok geç kalınmıştır.

Yandaşlarınız için, “Yedirtmem.” dediğiniz bürokratlar için, vergi kaçakçıları için, kara paracılar için anında kanunlar çıkarmayı iyi biliyorsunuz, 17-25 Aralıkta ortaya saçılan rüşvet ve yolsuzlukları örtbas edebilmek için geceli gündüzlü çalışarak torba kanunlar çıkarmayı iyi biliyorsunuz ama Ermenek’te büyük bir mağduriyet yaşayan maden işçilerimiz ve esnafımız için gerekli düzenlemeleri ağırdan alıyor, ayak sürüyorsunuz. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak üzerinize gelmesek kılınızı bile kıpırdatmayacaksınız.

Sayın Bakan, bu düzenlemeleri yapıncaya kadar, Hükûmet bölgeye sahip çıkana kadar biliniz ki yakanızı bırakmayacağız.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.  (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kalaycı.

Iğdır Milletvekili Sinan Oğan. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Oğan, süreniz on dokuz dakika.

MHP GRUBU ADINA SİNAN OĞAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği ile Türk Akreditasyon Kurumunun 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi ve bizi izleyen Türk milletinin değerli üyelerini saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Şimdi, 17 Aralık deyince hepinizin aklına ayakkabı kutuları gelecektir muhtemelen. Ancak 17 Aralığın Avrupa Birliği tarihimiz açısından farklı bir anlamı var. Hatırlar mısınız Sayın Bakan, 17 Aralık 2004 tarihinde gündüz vakti Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek havai fişekler patlatmıştı. Siz o zaman Bakanlıkta mıydınız bilmiyorum ama o tarihte Avrupa Birliğine girmiştik. Aradan tam on sene geçti -ki bunun on iki senesi de sizin iktidarınız döneminde- o havai fişeklerden geriye Adalet ve Kalkınma Partisinin elinde patlamış bir AB Bakanlığı kalmıştır. Onun dışında herhangi bir şey Avrupa Birliği Bakanlığı olarak ve Avrupa Birliği Bakanlığının sizin döneminizde kurulduğunu da dikkate aldığımızda elimizde kalan, o anlamda, Avrupa Birliğiyle ilgili bir gelişme, bir ilerleme yok maalesef.

O yıllarda Avrupa Birliği, daha doğrusu sizden iki önceki bakanınıza ben değişik vesilelerle “İşsiz Bakan” diyordum çünkü Avrupa Birliğinden başka her işle meşguldü kendileri. Sonra, başka bir 17 Aralık patlayınca gördük ki Sayın Egemen Bağış aslında işsiz değilmiş, onun Reza gibi önemli bir işi varmış ve Reza’nın da sözlerine baktığımızda “Biz Egemen Bağış’a gömlek gönderdik.” diye ifade ediyor. Anlaşılan o ki Egemen Bağış da millî görüş gömleğini çıkarıp, Reza’nın gömleğini giyenlerin sırasına o da geçmiş.

Avrupa Birliğinin birçok konuda eleştirilecek yanı var. “Eksik çalışmıştır.” diyebiliriz “O anlamda herhangi bir iş yapmamış.” diyebiliriz ama Avrupa Birliği Bakanlığının Avrupa Birliğinin karşısına yolsuzlukla çıkacağını doğrusu ben tahmin etmezdim. Şimdi, Avrupa Birliğinin Sayıştayı olarak ifade edilen OLAF’ın Bakanlığınız aleyhinde açmış olduğu 2 tane soruşturma davası var. Yani yolsuzlukta harbiden bizi Avrupa Birliğine soktunuz ve 4,5 milyon avroyu Avrupa Birliği, Bakanlığınızdan geri istiyor. Umarım bunun da savunmasını iyi yapıyorsunuz çünkü Türkiye'de bu tür hırsızlıklara darbe deyip geçiştirebilirsiniz ama Avrupa Birliğine bunu darbe deyip geçiştirme imkânınız yok. Geldik gördük ki Avrupa Birliği Bakanının işi “Bakara makara”ymış. Hâlbuki Avrupa Birliği Bakanlığının işi “Bakara makara” değil Sayın Bakan, Avrupa Birliği Bakanlığının işi Brüksel-Ankara olmalıdır.

Türk milletinin değerli temsilcileri, siyasetteki temel değerlerden birisi erdem, ahlak ise diğeri de sağlam bir omurgadır. Bugünkü Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın 16 Mart 1990 tarihinde -ki o zaman daha millî görüş gömleği çıkmamışken- Sakarya’da Avrupa Birliği için söylemiş olduğu çok veciz ifadeler var. Sayın Cumhurbaşkanı, bugünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan diyor ki: “Avrupa Topluluğu, ona zaten giremeyeceğiz.” “Ya, nasıl söylüyorsun, giriyorlar işte.” “Yok, merak etmeyin, almayacaklar. Ben keramet ehli filan değilim ama haber veriyorum size, al-ma-ya-cak-lar. Ama işin hakikatini bilmek lazım. Avrupa Topluluğu Hristiyan Katolik devletler birliğidir. Bu kazanın içerisine biz girmeyeceğiz.” Vallahi, harbi keramet ehliymiş yani. Sonra, Abdullah Gül, hem Dışişleri Bakanlığı yapmış hem Başbakanlık hem Cumhurbaşkanlığı, o da gümrük birliğiyle ilgili olarak “Türkiye’yi gümrük birliğine bağlayanlar aslında bizi arka bahçedeki köpek kulübesine bağlamışlar.” diye ifade etmiştir.

Şimdi, Sayın Bakan, Cumhurbaşkanları böyle diyor. Siz hâlâ “Avrupa Birliğine gireceğiz.” diyor musunuz, doğrusu merak ediyorum.

Sayın Erdoğan devam ediyor, “Daha bitmedi. Niye almayacaklar bizi? Çünkü onların dinini kabul etmediğimiz müddetçe onlar zaten sizi kendilerinden kabul etmeyecekler. Şimdi ne yapalım veya şimdi yapılan nedir? Oyalama taktiği; oyalayalım da Kıbrıs’ı ellerinden alalım, oyalayalım da Ermeni soykırımını kabul etsinler, dert bu.” demiş.

Şimdi, meşhur, malum kaçak sarayda Papa’yı Kutsiyetpenahları olarak karşılayanlar, methiye düzenler kimdi? On iki yıldır Kıbrıs’ı peşkeş çekmeye çalışanlar kimdi? Veyahut da geçtiğimiz 23 Nisanda, 23 Nisan Bayram sevincini bir tarafa bırakıp sözde özürler dileyen kimdi acaba?

Abdullah Gül’ün bir başka sözü, bu kürsüden 8 Mart 1995: “Türkiye'nin Avrupa Birliğine girmeyeceği kesindir. Bunu Avrupalılar söylemektedir, Avrupa’nın önde gelen bütün politikacıları söylemektedir, Avrupalı filozofların hepsi söylemektedir çünkü Avrupa Birliği bir Hristiyan birliğidir.” demiştir. Peki, Avrupa Birliğinin siyasi reform paketleriyle Sümela Manastırı’nda Rum Ortodoks Patriği Bartholomeos’un yönettiği ayinler; 19 Eylül 2010 tarihinde Akdamar Adası’ndaki  Surp Khaç Ermeni Kilisesi’nde yaklaşık doksan beş yıl aradan sonra ilk dinî ayin; Alaçatı’da 28 Mayıs 2011 tarihinde Pazaryeri Camisi’nde Fener Rum Patriği  Bartholomeos’un yönettiği ayin kimin iktidarı döneminde yapılmıştır? Diyarbakır’ın Sur ilçesinde bulunan Surp Giragos Ermeni Ortodoks Kilisesi restore edilmiş ve ayin yapılmıştır.

Bakanlığınızın, AB Bakanlığı bültenlerinde diyor ki: “AKP döneminde Orta Doğu’nun en büyük kilisesini…” Bakınız, AB Bakanlığı olarak övündüğünüz şeye bakın Allah aşkına. Bültenlerinizde diyor ki, tekrar ediyorum: “AKP döneminde Orta Doğu’nun en büyük kilisesi bizim iktidarımız döneminde yapılmıştır.” diye övünüyorsunuz. Vallahi bravo, helal olsun. Ben de buradan sizi tebrik ediyorum!

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Avrupa Birliğinde aslında son noktayı koymuş, diyor ki Avrupa Birliğini kastederek: “Biz diskoda tanışmış 2 genç değiliz.” diyor. Tam Arınç’ça bir tanımlama.

Tabii, Egemen Bağış’a geçeceğim ama ondan önce… Yani Avrupa Birliğiyle ilgili bizim bu elli bir senelik ilişkiler tarihimizin son on iki senesi herhâlde komediyle doludur çünkü Avrupa Birliğindeki bir ülkeyi ve bir ülke başkanını sizin iktidarınız döneminde ciklet çiğneyerek protesto eden -bir belediye başkanı- sizin  Büyükşehir Belediye Başkanınız Gökçek olmuştur. Ama, daha ilginci, ben doğrusu merak ediyorum, şimdi, adamlar Avrupa Birliği bakanlarını ciddiye alır, Avrupa Birliği bakanlarının sözleri de ilgili ülkelerin dillerine tercüme edilir. Önceki Bakan Egemen Bağış’ın “Sarkozy’e kapak olsun.” sözünü Almanlar nasıl tercüme etmiştir, Fransızlar nasıl tercüme etmiştir, İngilizler nasıl tercüme etmiştir doğrusu merak ediyorum. Ben Google’a yazdım, hani bire bir tercümede birtakım şeyler çıkardım ama şimdi bunlarla da sizin vaktinizi almayayım çünkü kapağın büyüğünü aslında bu sözü söyleyenlere yapmışlar. Ne demişler? “AKP iktidarı döneminde Türkiye demokraside hiç olmadığı kadar geri gitmiştir, Avrupa Birliğine sizi almayız.” çünkü -hemen onu bulup söyleyeyim, şimdi eğer kapak yapılacaksa- AB Komisyonunun Genişlemeden Sorumlu üyesi Johannes Hahn, Türkiye’yle ilgili fasılların açılmamasının önündeki en önemli gerekçenin özgürlükler ve insan hakları olduğunu söylemiştir. Herhâlde Avrupa Birliği bunu söylerken Egemen Bağış’ın “Sarkozy’e kapak olsun.” sözünü daha edeplice Türkiye’ye söylemişlerdir. Bizi Avrupa Birliğine bunun için almayacaklarını ifade etmişler. Siz partinizin ismine “adalet” kelimesini koyarak Türkiye’ye adalet getiremediniz ve Avrupa Birliğine alınmama gerekçelerimizin başında da bu geliyor.

Ayakkabı kutularıyla, Reza’nın gönderdiği çikolata kutularıyla bizi AB’ye almazlar; “Kadın ile erkek eşit değil.” derseniz, yargıyla kavga ederseniz, gazeteciyi susturursanız bizi AB’ye almazlar.  “Yüzde 50’yi evde zor tutuyorum.” derseniz, “O zaman yüzde 100’ünüz orada kalmaya devam edin.” derler.

Eğer ki Avrupa Birliğine girme niyetiniz var ise, Twitter’dan korkarsanız, YouTube’u kapatırsanız, sokak ortasında bir çocuğun öldürülmesinin üstüne bir de “nekrofiller” diye “twit” atarsanız sizi AB’ye almazlar.

Bugün, benim de yaşadığım şehir olan Iğdır, dünyanın 16’ncı en kirli şehri. Bu kirlilikle, emin olunuz, bu yolsuzlukla sizi AB’ye almazlar maalesef.

İtibarı kaçak sarayda görürseniz değerli arkadaşlar, Çavuşesku’nun en itibarlı devlet başkanı olması gerektiğini de biliyor olmanız lazımdı ve bugün o Çavuşesku’nun itibarlı sarayı bir müzeye dönüştürülmemiş olurdu. İnşallah, iktidara geldiğimizde, o 1.100 küsur odalı Cumhurbaşkanlığı sarayının birkaç odası yolsuzluk müzesine çevrilecektir, bundan da hiç şüpheniz olmasın.

Bütün bunları yaparsanız değerli arkadaşlar, bırakınız sizi Avrupa Birliğine almayı, bugün olduğu gibi sizi kale bile almazlar.

Sayın Bakan, hani siz daha taze Bakansınız ama Avrupa Birliğinde size şöyle bir soru sorsalar, hani insanların kendi partilerinin iç işi kendi işidir ama bu, demokrasi anlayışı bakımından önemlidir, o bir ölçüdür. Örneğin, Bodrum’da bir ilçe kongresine gittiğinizde “Tek liste çıkmış arkadaşlar, başka liste çıkmasın, bunu da tehdit olarak algılamayın, siyasi kariyeriniz biter.” derseniz, bari bunu hani Ekonomi Bakanı falan desin de, AB Bakanı gibi vitrin bakanlık olması gereken bir bakanlığın demokrasiye önce kendisinin inanması lazım. Burada, Türk milletini değişik vesilelerle kandırıyorsunuz ama böyle yaparak, YouTube’u, Twitter’ı falan kapatmakla olmuyor, artık her şey ortada; kim, nerede, ne söylemişse herkesin bundan haberi var. Demokrasiyi gerçek manada özümsemek lazım, bu millete yaşatmak lazım ki, eğer ondan sonra Avrupa Birliğine girmek istiyorsanız, sizi Avrupa Birliğine alsınlar.

Tabii, bu arada şunu da ifade edeyim: Geçtiğimiz günlerde bir açıklama yaptınız, beni de çok heyecanlandırdınız. İşte bu Transatlantik Anlaşması’yla ilgili olarak rest çektiniz, “Gerekirse gümrük birliğinden çıkarız.” dediniz. Ben de “Hah, ilk defa bir dik duruş göreceğiz.” dedim, ondan sonra yok. İnşallah devamını getirirsiniz. 3 milyar dolar sizin ifadenizdir, Türkiye bundan zarar görecek. Türkiye’nin 3 milyar dolar zarar görmesine, herhâlde vicdanı olan hiç kimse buna sessiz kalmaz. Ayrıca Avrupa Birliğine, mahkûm falan da değiliz. Hani, Cumhurbaşkanlarınız demiş ya “Orası Hristiyan kulübüdür.” falan. Onun ötesinde, biz standartlarımızı yükseltelim, ondan sonra biz karar verelim Avrupa Birliğine mi gireceğiz, Türk birliğini mi kuracağız yoksa sizin o çok peşinden koşup da bir türlü beceremediğiniz Büyük Ortadoğu Projesi içerisinde mi yer alacağız, ona bırakınız Türk milleti karar versin.

Türkiye’de son yapılan anketlerde Avrupa Birliğine olan ilginin arttığını görüyoruz. Yani, bunu sizin Bakanlığınıza bağlayacağım, hani hakikaten de bilgili, tecrübeli bir Bakansınız, alanında yetişmiş bir isimsiniz. Sizle de Dışişleri Komisyonunda beraber çalıştık. Bunu size bağlayacağım ama daha yeni geldiniz siz. Bunu, maalesef size bağlayamıyorum Sayın Bakan. Sizin o kadar kötü bir Orta Doğu politikanız var ki, millete öylesine “illallah” dedirttiniz ki -bataklık deyince arkadaşlarımız burada kızıyorlar- Ortadoğu bataklığına Türkiye’yi öyle bir sürüklediniz ki Türk milleti de şimdi can havliyle “aman” diyor. Bu arada, Avrupa Birliğine Türkiye’de ilgi artmış ama Avrupa’da da Türkiye’ye yönelik “Avrupa Birliğine girsin” hadisesinin son yılların en düşük düzeyine düştüğünü, Avrupa ülkelerinin genelinde yüzde 30’lar düzeyinde, Almanya’da 2 kat düştüğünü ve yüzde 23’e düştüğünü, gerilediğini de söylemiş olalım buradan.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim, Avrupa Birliği noktasındaki hedefimizin gerekirse bir onurlu üyelik olduğunun altını çizmem lazım ama bizim karşımızda -biraz önce ifade ettiğim gibi- Türk birliği projesi olduğunu da ifade etmem lazım. Bunu “Gerekirse Şanghay İşbirliği Örgütüne gireriz.” gibi blöf yapan önceki Başbakan gibi ifade etmiyoruz, Türk birliğine inandığımız için bunu ifade ediyoruz.

Şimdi, katılım müzakerelerinin üç temel faktörü; hukukun üstünlüğü ve temel haklar, düzgün işleyen demokrasi ve ekonomidir diyoruz. Fakat, öğreniyoruz ki 200 bin çocuk hâlâ okula gidemiyor, 6.233 çocuk cezaevlerinden şartlı salıverilmiş. Polis teşkilatındaki 431 polis hakkında işkence ve kötü muameleden dolayı suçlama var, hapishanelerde 119.145 kişi bulunuyor. Bunlardan 56.556’sı tutuklu ve yargılaması sürüyor. AİHM’de Türkiye'yle ilgili çok sayıda şikâyet konusu mevcut bulunmaktadır.

“Demokrasiyi bir adım öteye götüreceğiz.” diye gelip bugün Avrupa Birliği içerisinde demokrasi sıralamasında Türkiye'yi maalesef ki son sıralara getirmiş bulunmaktasınız.

Her gün bir koca vahşetinden katledilen kadınların sayısının giderek arttığı bir Türkiye'yi Avrupa Birliğine herhâlde almayacaklar çünkü kadınların can güvenliğini korumak devletin öncelikli görevidir. Ama, bu devletin en tepesindeki isim “Kadın ile erkek eşit değildir.” diye söylediğinde herhâlde ki olacağı bundan farklı bir şey değildir.

Soru önergelerimize tenezzül edip cevap vermiyorsanız sizi Avrupa Birliğine almazlar.

İki işlevini -yasama ve denetleme görevini- de yapamıyorsa Meclis; AKP’lilerin bile haberdar olmadığı, muhalefetin görüşü alınmaksızın torba kanunlar çıkartılıyorsa sizi Avrupa Birliğine almazlar.

Güvenlik paketiyle, kolluk kuvvet görevlerini de vali ve kaymakamlara yeniden devredip yolsuzluklarla ilgili soruşturma olanaklarını ortadan kaldırıyorsanız Avrupa Birliğine sizi almazlar.

Basın ve akademisyenler sürekli baskılara, sansürlere zorlanıyorken sizi Avrupa Birliğine almazlar. Her geçen gün otoriterleşen “Milletin yüzde 50’sini evde zor tutuyoruz.” diyen ve milleti bölen, ayrıştıran zihniyeti Avrupa Birliğine almazlar. Farklı inanç gruplarına üvey evlat muamelesi yapan bir iktidarın yönettiği Türkiye'yi Avrupa Birliğine almazlar.

Avrupa Birliğinde, 2015 senesi geliyor Sayın Bakan, 2015 senesiyle ilgili Dışişleri Bakanlığıyla beraber sizin de birtakım şeyler yapmanız gerekiyor ama 2015 senesinde Türk milletine yöneltilen iftiralara karşı şu ana kadar ne yaptınız doğrusu merak ediyoruz. Dışişleri Komisyonunda bir sunum yaptınız ve öyle anlıyoruz ki son derece düşük profilli bir siyaset yürütmektesiniz.

Bir de, eğer fırsat olursa Sayın Bakan, bu AB Bakanlığının bütçesi doğrusu nereye harcanıyor merak ediyorum. Bununla ilgili Bakanlık sayfanızdan detaylı bir şey bulamadık ama personel maaşı falan onları saymıyorum, onun dışında bu bütçeden Avrupa Birliği nezdinde girişimlerimiz anlamında birtakım araştırmalar noktasında bir para harcanıyor mu doğrusu merak ediyorum.

Cumhurbaşkanı, Avrupa yılı ilan etmişti 2014 senesini ama öyle anlaşılıyor ki 2014 senesi yolsuzluk yılı olarak tarihe geçmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SİNAN OĞAN (Devamla) – Yine de tüm bunlara rağmen bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Oğan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Vural.

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, AK PARTİ Grup Başkan Vekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’a ağabeyinin, Bursa Milletvekili Tülin Erkal Kara’ya annesinin vefatları nedeniyle başsağlığı dilediğine ilişkin açıklaması

 

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim

Sayın Başkan, biraz önce öğrendim, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Başkan Vekili Sayın Mustafa Elitaş’ın ağabeyi vefat etmiş; merhuma Allah’tan rahmet, ailesine başsağlığı diliyorum, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna başsağlığı diliyorum.

Ayrıca, Bursa Milletvekili Tülin Erkal Kara Hanımefendi’nin de annesi vefat etmiş; grubumuz adına başsağlığı dileklerimizi ifade etmek istiyorum. Allah rahmet eylesin.

 

VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Şükran Güldal Mumcu’nun, yakınlarını kaybeden bütün milletvekillerine başsağlığı dilediğine ilişkin konuşması

 

BAŞKAN – Biz de başsağlığı dileklerini iletiyoruz efendim, Allah rahmet eylesin.

LEVENT GÖK (Ankara) – Ben de söz alabilir miyim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Gök.

 

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, AK PARTİ Grup Başkan Vekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’a ağabeyinin, Bursa Milletvekili Tülin Erkal Kara’ya annesinin, İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil’e annesinin vefatları nedeniyle başsağlığı dilediğine ilişkin açıklaması

 

LEVENT GÖK (Ankara) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Biz de az önce öğrendik. Sayın Elitaş’ın bu acı kaybından dolayı ve AKP Grubundaki diğer arkadaşımızın acı kaybından dolayı hem kendilerine hem de AKP Grubuna başsağlığı diliyoruz. Bu arada bizim de uzun süre genel sekreterliğimizi yapmış olan İstanbul Milletvekilimiz Bihlun Tamaylıgil’in de annesi vefat etti. Ayrıca Bihlun Hanım’a da aracılığınızla başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gök.

Sayın Bostancı, buyurunuz efendim.

 

3.- Amasya Milletvekili Mehmet Naci Bostancı’nın, AK PARTİ Grubu adına AK PARTİ Grup Başkan Vekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’a ağabeyinin, Bursa Milletvekili Tülin Erkal Kara’ya annesinin, İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil’e annesinin vefatları nedeniyle başsağlığı dilediğine ilişkin açıklaması

 

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Değerli Grup Başkan Vekillerine de bu nezaket dolu taziye mesajları, açıklamaları için teşekkür ediyorum. Mustafa Elitaş ağabeyini kaybetti, Allah rahmet eylesin. Grubumuz adına bu taziyeyi ben de ifade ediyorum. Aynı şekilde Tülin Hanım’ın annesinin kaybı dolayısıyla ve tüm vefat edenler için elbette taziyeyi ifade etmek istiyorum.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bostancı.

Biz de bütün milletvekillerimizin yakınlarının vefatı dolayısıyla başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz. Bihlun Hanım’a da annesinden dolayı başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz ve sabırlar diliyoruz efendim.

Sayın Zozani, buyurunuz.

4.- Hakkâri Milletvekili Adil Zozani’nin, yakınlarını kaybeden milletvekillerine başsağlığı dilediğine ilişkin açıklaması

 

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de yaşamını yitirenlere Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına da başsağlığı diliyorum. Allah sabır versin. Hem Cumhuriyet Halk Partisi hem de AK PARTİ Grubuna da başsağlığı dileklerimizi ifade ediyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Zozani.

 

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978) (S.Sayısı 656 ve 656’ya 1’inci Ek) (Devam)

2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657) (Devam)

 

A) ADALET BAKANLIĞI (Devam)

1) Adalet Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Adalet Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

B) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU (Devam)

1) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

C) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ç) HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU (Devam)

1) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

D) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)

1) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

E) MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU (Devam)

1) Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

F) TÜRKİYE VE ORTADOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ (Devam)

1) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

G) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Devlet Personel Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Devlet Personel Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ğ) AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI (Devam)

1) Avrupa Birliği Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Avrupa Birliği Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

H) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU (Devam)

1) Türk Akreditasyon Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk Akreditasyon Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

BAŞKAN – Şimdi sıra Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna geldi.

İlk konuşmacı, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk.

Buyurunuz Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on bir dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yıl da adalet dağıtamaz hâle gelen, kendisi adaletsiz, keyfî davranışların merkezi hâline gelmiş olan Adalet Bakanlığının bütçesini görüşüyoruz.

Farklı görüşlerin dile getirilmesini bir yana bırakalım, tahayyül edilmesinin dahi, hayal edilmesinin dahi, düşünülmesinin dahi tahammül edilemediği bir süreçte yargı kurumlarının bütçesini görüşüyoruz.

Geçen yıldan farklı olarak yargıda neler olmuş, baktım; müspet hiçbir değişikliğin olmadığını, aksine menfi çok değişikliklerin olduğunu üzülerek gördüm. “Yargıda reform” diye diye getirdikleri paketle, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarına endeksli bir yargı projesini faaliyete geçirdiler ve bugün de o yargı projesinin tamamlanma kanunlarını yaşadık.

Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında “adalet”, “hak”, “hukuk” kavramlarının, gerçekten “toplumsal vicdanın” ayaklar altında ezildiğini gördük.

Hukuk devletinde adalet bakanlıklarının ve bakanların özel ve ağırlıklı  bir yeri vardır. adalet bakanları ve adalet bakanlıkları hukukun, temel hak ve özgürlüklerin koruyucusu, temel sigorta görevini yapan kurum ve kişilerdir. Adalet Bakanı hukuka aykırı talepler karşısında direnç gösterebilmelidir, göstermelidir de.

Yine, tarihe baktığımız zaman Sultan II. Mahmut’tan bu yana hükûmetlerde önemli yeri olan adalet bakanlarının, özellikle son yıllardaki uygulamaları dikkate alındığında bu ağırlıklarını, bu konumlarını kaybettiklerini görüyoruz.

İlk Bakanlar Kurulunu Türk hukuk sistemine kazandıran Sultan II. Mahmut’un bir diğer adının da “Mahmûd-i Adlîyi” yani “adil olan Mahmut” olduğunu da hepinize hatırlatmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı “reform” dendiği zaman, yargının yapısını değiştirme, yüksek yargıyı kendine göre dizayn etmeyi anlamaktadır.

Yargı reformunda söyledikleri, sadece adalet sarayları yapmaktan ibarettir. Adalet saraylarının içerisindeki adaletin yokluğu hiç mi hiç Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarını etkilememiştir.

Yargı paketlerinin adının demokratikleşme olması ve yargının hızlandırılması ya da yeniden yargılanma hakkının ihlal edilmemesi gibi olması dahi bize şunu göstermektedir: Bu ülkede on iki yıldır iktidar olmuş olan bir Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı dahi bu ülkede henüz demokrasinin olmadığını, demokrasi açığının kapatılmadığını kendisi de kabul etmektedir. Eğer bir ülkede demokrasi olsaydı, bir ülkede hak ihlali olmamış olsaydı, adil yargılanma olmuş olsaydı arka arkasına çıkarılan yargı paketleri demokratikleşmeden, demokrasiden, adil yargılanma hakkının ihlal edilmemesinden, özgürlüklerden söz etmezdi.

Demokrasi, hukuki ve toplumsal altyapısını insan haklarının oluşturduğu bir sistemin, bir siyasal rejimin adıdır. Bu tanımdan hareketle, düşünce özgürlüğünden örgütlenme özgürlüğüne kadar uzanan yelpazede yer alan haklar üzerindeki yasak sınırlamaların kaldırılması yönünde atılacak her olumlu adım, her yasal adım demokratikleşme süreci içerisinde yer alır. Adil yargı hakkından giderek uzaklaşan yargılama süreci ise bu sorunun bağrında yer alır.

Yasakların çoğu Anayasa’dan daha çok yasalardan kaynaklanmaktadır. Yasalardan aykırı uygulamaları da unutmamak gerekir. Tıpkı Gezi olaylarında olduğu gibi mevcut yasal düzenlemelere aykırılık bu iktidar döneminde kural hâline getirilmiştir. Demokratikleşme için yapılması gereken, uzmanlardan oluşan bir kurul oluşturarak mevzuattaki gerçekten demokrasiye aykırı hükümlerin kaldırılması ve daha sonra Parlamentoda partilerden oluşacak bir kurum vasıtasıyla, komisyon vasıtasıyla bunun yasaya dönüştürülmesi gerekirken bugün hâlâ daha bunun yapılmamış olması ve bu iktidarın hâlâ daha 12 Eylül darbe hukukunun kurduğu kurumlardan ve kuruluşlardan medet umar hâle gelmesi üzüntü vericidir.

Demokratikleşme açısından ölçü alınması gereken toplumsal ve siyasal yönden toplumun ihtiyaçları, ülkenin ihtiyaçlarıyken, hukuki açıdan yürürlükteki Anayasa, uluslararası hukuk kuralları ve uluslararası sözleşmelerdir. Oysa, AKP iktidarının iki büyük korkusu vardır değerli milletvekilleri: Bunlardan birisi özgürlük korkusudur, birisi de demokrasi korkusudur. Özgürlük korkusunu yargı paketlerinde, güvenlik paketinde Kişisel Verilerin Korunması Yasası’nda görmekteyiz. Adalet ve Kalkınma Partisinin “demokratik reform” adıyla çıkardığı tüm yasaların ortak paydasında çok açık bir şekilde güvenlik adına hak ve özgürlüklerin sınırlanması, hatta o yasalarda alınan o temel hak ve özgürlükleri kullanılamaz hâle getirmek yatmaktadır. Bunların başında kişi özgürlüğü, güvenlik hakkı ve toplu özgürlükler gelmektedir.

Adil yargılanma hakkını zedeleyici birçok madde yargı paketinin içerisindedir. Güvenlik paketi, aslında bunların temel zeminini oluşturmaktadır. Yargıtay ve Danıştaya yapılan müdahaleler, özel yetkili mahkemelerin yeniden hortlatılması, avukatların soruşturma dosyasına ulaşmasında kısıtlamalar, keyfî aramalar, el koymalar ve mallara tedbir koymalar, güvenlik paketiyle getirilecek olanların mayın eşeğidir.

Güvenlik paketinin hedefi özgürlüklerin kullanılmasını, ne pahasına olursa olsun, engellemektir. Şu an komisyonlarda görüşülmekte olan güvenlik paketi ve bugüne kadar, özellikle 17-25 Aralık döneminden sonra çıkarılan yasalar bize şunu göstermiştir ki bu uygulamalar, bu yasalar bir faşist devlet yönetiminin yasal zeminini oluşturan yasalardır. Hak ve özgürlükleri ihlal eden kamu görevlilerinin cezasız bırakılması ancak faşist devletlerde görülebilecek uygulamalardır.

Bunların anlamı özgürlüklerden korkmaktır değerli arkadaşlarım. Seçim barajı tartışmaları gündeme geldiği zaman haykıran Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı demokrasiden korktuğunu çok açık bir şekilde göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, son çıkarılan yasayla pek çok hâkim ve savcı yerinden edilmiştir. Aslında bugün yargıda, gerçekten, işte, kimisi Süleymancı, kimisi cemaatçi, kimisi Menzilci, kimisi ulusalcı, kimisi ülkücü diye insanlar damgalanmıştır ve bugün, adli yargıda olsun yüksek yargıda olsun, insanlar birbirlerinden korkar hâle gelmiştir. Abdülhamit dönemi jurnalciliği bugün yargıda egemen olmuştur. Artık hâkim ve savcılar birbirleriyle konuşmaz hâle gelmişlerdir ve en son kasım ayında çıkan kararname, bugüne kadar Türk hukuk sisteminde görülmemiş bir şekilde, tamamen bir intikam kararnamesidir. Burada, gerçekten, hukuk devletinin olmazsa olmazı olan, yasama ve yürütmenin işlemlerini denetleyen idari yargıçlar verdikleri kararlardan dolayı sürülmüşlerdir.

Bunların somut örneklerini verebilirim. Örneğin, Atatürk Orman Çiftliği’nde imar planını iptal eden, yürütmeyi durdurma kararı veren hâkimler sürülmüşlerdir, yok edilmişlerdir. Yine, gerçekten, geçmişte Tayyip Erdoğan şehitlere “kelle” dediği için 3 kuruşluk tazminat davasına hükmeden hâkim Sevgi Övünç bugün yargı önüne çıkarılmıştır. Yine, Gezi Parkı çevresindeki Taksim Meydanı Düzenlemesi Projesi’ni iptal eden İstanbul 10. İdare Mahkemesinin Başkanı Rabia Başer bölge idare mahkemesi üyeliğine ve üye Mehmet Ali Kurt da Van’a tayin edilmiştir. Burada pek çok isimler vardır. Yine, söylediğim gibi, Ankara 12. İdare Mahkemesi Başkanı Yüksel Sarıca düz üye olarak Eskişehir’de görevlendirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, son kararnamede gönderilen hâkim ve savcıların pek çoğu kâğıt üzerinde her ne kadar hukuka uygun gibi görünse de gerçekten “mahrumiyet” denilen bölgelere atanmışlardır. Bu hâkim ve savcıların hiçbirisi Eskişehir, Ankara ve İzmir gibi illere atanmamıştır. Bunların gerekçesi, hepimiz biliyoruz ki, söylenilen şey “Cemaatle savaş.”tır. Aslında yasa dışı kurumlarla yapılması gereken mücadele, hukuk içerisinde yapılması gereken mücadeledir.

Dün Sayın Cumhurbaşkanı yaptığı konuşmada, gerçekten, cemaatle iş birliği içinde olanları vatan haini olarak suçladı ama Cumhurbaşkanının bundan önceki cemaat için söylediği “Bizden ne istediler de vermedik?” sözüne dikkat ettiğimizde kimin cemaatle iş birliği içinde olduğunu, kimin olmadığını ben yüce milletimizin takdirine bırakıyorum.

Değerli milletvekilleri, bir başka soru: Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı hâlen avukatlık sınavı yapmamakta direniyor. Bugün, 85 bin avukat var, 48 bin hukuk fakültesi öğrencisi var, avukatların sayısı dört yıl içerisinde yüzde 50 artacak. 79 baronun hepsi avukatlık sınavı istediği hâlde, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının bu avukatlık sınavını yapmamakta direnmesini bir türlü anlamak mümkün değildir değerli arkadaşlarım.

Adalet ve Kalkınma Partisinin toplumsal adaleti sağlaması mümkün değildir çünkü bu iktidar yorgundur, bu iktidar bitkindir, bu iktidar tükenmiştir, bu iktidar şaibeye bulaşmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – O nedenle toplumsal adaleti sağlamayı bu iktidardan beklemek hayaldir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.

Kırklareli Milletvekili Sayın Turgut Dibek…

Buyurunuz Sayın Dibek, süreniz dokuz dakika. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Ceza ve İnfaz Kurumları İle Tutukevleri İşyurtları Kurumu bütçeleri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini aktarmak üzere kürsüdeyim. Öncelikle sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Şimdi, cezaevleri, değerli arkadaşlar, son yıllarda belki de bizim en çok konuştuğumuz konulardan birisi. Şimdi, değişik boyutları var, biz zaman zaman tabii Komisyonda da bu konuyu -Sayın Bakan burada, mutlaka takip edecektir konuşmayı- değerlendiriyoruz. Yani sayısal boyutlarıyla girdiğimizde de aslında konunun ne kadar vahim olduğunu, ne kadar ürkütücü boyutlara geldiğini hep beraber görüyoruz, anlayacağız.

Şimdi, cezaevleri sadece içeride… Ben cezaevlerine hapishane demeyi biraz daha doğru buluyorum. Hapishanelerde sadece suç işleyip, işte, orada infaz cezalarını çeken, tutuklu olan yani hükümlü olan ya da tutuklu olan insanlar cezaevleriyle ilgili olan konunun içerisinde, sorunun içerisinde yoklar değerli arkadaşlar.

Şimdi, dışarıda olan, o suça muhatap olan yüz binlerce insan var, o suçtan zarar gören insanlar var, cezaevinde görev yapan infaz koruma memurları var, olay bir bütün. Ama ben rakamlardan biraz bahsetmek istiyorum, rakamlara biraz girmek gerek çünkü rakamlara girmeden bence fotoğrafı anlamak mümkün değil. Gerçi AKP dönemiyle AKP’den önceki dönemi bu cezaevleriyle ilgili, bence ayırmak gerekir yani daha doğrusu artık Türkiye’de AKP öncesi cezaevleri süreci, AKP iktidarının olduğu dönemdeki cezaevi süreci diye iki ayrı dönem olacaktır. İleride de bu böyle nitelenecektir diye düşünüyorum.

Bakın, hep söylenir 2002. 2002’de iktidara gelmeden evvel Türkiye’deki cezaevlerindeki sayı 59 bindir arkadaşlar, 59 bindir. Aradan on iki yıl geçmiş, bugün cezaevlerinde 157 bin insan var, 156 bin 707 kişi cezaevlerinde. Bunların büyük bir kısmı hükümlü, bir kısmı da tutuklu. Ama rakama bakarsanız yüzde 300’lük bir artışı görürsünüz, yani 59’dan 160 binlere giden bir rakam.

Şimdi, benim aldığım liste, resmî liste, Bakanlığın İnternet sitesinden aldığım liste yani Ceza ve Tevkif İşleri Genel Müdürlüğünün İnternet sitesinden aldım. Yılları bıraktım, 2014’ün birinci ayından itibaren baktığımızda yaklaşık 12 bin insanın bir yılda daha fazla cezaevine girdiğini görüyoruz. Hele hele, şimdi 2014’ün on birinci ayına bakıyorum, 154 bin insan var resmî rakamlarda cezaevinde, bir ay sonra arkadaşlar, bugün, on ikinci ayın başında veya ortasında 156 bin, yaklaşık 2.500 insan cezaevine ilave olarak girmiş. Şimdi, cezaevindeki bu insanlar hangi suçları işliyorlar? Türkiye’nin bir de böyle bir gerçeği var, daha doğrusu böyle bir fotoğrafı var. Cezaevinde yatan insanların işlediği suçlarla ilgili listeyi de aynı listede görebilirsiniz. Oradan baktığımızda, değerli arkadaşlar, Türkiye’deki en büyük suçu işleyen grup hırsızlık suçunun işleyenler, yaklaşık 32.000-32.000-33.000 insan cezaevinde hırsızlık suçu nedeniyle yatıyor. Bunu takip eden suç adam öldürme, cinayet suçları. Düşünebiliyor musunuz 27 binden fazla insan adam öldürme suçunu işlediği için cezaevinde yatıyor. Devamındaki rakam uyuşturucu, uyuşturucu kaçakçılığı yapan, işte, ticaretini yapan veya kullanan, neyse, yaklaşık 27 bin insan, orada da 27 bin kişi cezaevinde uyuşturucudan yatıyor ve ondan sonra gelen suç kategorisi yağma ve gasp, mal varlığına karşı işlenen suçlar, orada da yaklaşık 18 bin kişi var. Değerli arkadaşlar, bu suçları topladığınızda 106.000-107.000’e yakın insan bu 4 kategori nedeniyle cezaevinde.

Şimdi, aslında buradan bir fotoğraf daha çıkıyor, daha doğrusu bir çözümleme daha yapabiliriz. Şimdi, 30 bin küsur insan hırsızlıktan, efendim, 27 bin kişi uyuşturucudan, 18 bin kişi gasp ve yağmadan cezaevindeyse, o Türkiye’nin çizilen pembe tablosuyla rakamların hiç alakası olmadığını da görürüz aslında yani anlatıldığı gibi Türkiye’deki ekonominin öyle güçlü olmadığı bu rakamlarla da sabittir.

Bu rakamlar bir şeyi daha aslında ortaya koyuyor, yine aynı listede var. Bu suçları işleyenlerin büyük bir kısmı, tamamına yakını ilkokul ve daha alt eğitim düzeyine sahip olan insanlarımız bizim değerli arkadaşlar. Şimdi, buradan da şöyle bir sonuç çıkarabiliriz: Eğitimsizlik suçu artıran bir unsur olarak zaten hepimizin bildiği bir konu ama eğitimsizlik suçu çoğaltan, suçu artıran bir konum olarak karşımıza çıkıyor.

Şimdi -az önce de konuşuldu- Türkiye’nin son günlerde gündeminde olan bu eğitim şûrasında görüşülen konular var değerli arkadaşlar. Şimdi, orada ne konuşuldu? Okul öncesi eğitimde yani 5-6 yaşındaki çocuklara zorunlu din dersi, din eğitimi verilsin mi? Yani çocuğun onu algılayıp algılamayacağına yönelik bir soru sorulmuş eğitim şûrasında, denmiş ki: “Bu çocuklar 5-6 yaşında, bunları algılamaz.” Ona verilen karşıt yanıt: “Sen dinsiz misin kardeşim?” Hemen, ilk yanıt bu, o konuşuldu.

Bir de ne konuşuldu? Osmanlıca. Acaba -merak ediyorum- bu konu eğitim şûrasının kıyısından kenarından bir iki dakika konuşuldu mu? Yani Türkiye’deki eğitim politikalarının -az önce Sayın Murat Başesgioğlu da anlattı- eğitim sisteminin getirdiği bu; suça itilen bir toplum, cinayet işleyen, hırsızlık yapan, efendim yağma, yol kesen bir yüz binler, on binler. Acaba bu konuşuldu mu diye merak ediyorum, hiç zannetmiyorum konuşulduğunu.

Şimdi, ben diğer bir rakama daha baktım, cezaevindeki insanların yaş gruplarına da baktım. Yani cezaevinde olan 160 bine yakın vatandaşımızın yaş grupları değerli arkadaşlar, 100 bine yakını, 99 bin civarı 21 ile 39 yaş arası yani genç nüfus. Şimdi, bakıyorsunuz 21 yaşında kim var? İşte askerliğini yapmış, eğer üniversite okumuyorsa yaşama atılacak, işte bir iş güç sahibi olmak istiyor, artı evlenecek, işte bir yuva kuracak ya da üniversitede okuyorsa üniversiteden mezun olmuş, o yaş grubu içerisinde yine bir iş peşinde koşan insanlar. Yaklaşık 100 bin insan, değerli arkadaşlar, bu kategoride yani genç kategorisindeki insanların çok büyük oranda suç işlediğini görüyoruz. Şimdi, bu rakamlara girmek ya da bu fotoğrafı sizlerle biraz daha derin paylaşmak istiyorum ama sürenin gittiğini görüyorum.

Sık sık cezaevlerine gittiğimizde bize söylenen, daha doğrusu hemen derhâl orada bizi yakalayan bir grup var, cezaevi çalışanları. Şimdi, Sayın Bakan, bu konuyu komisyonda da defaatle konuştuk. Bir, adliyede çalışan personel; iki, cezaevindeki infaz koruma memurları dediğimiz kişiler. Bunlar en çok kamuda görev yapan, iki bakanlığın da en çok yorulan, en çok çalışan insanlarıdır ama bunlara bir türlü gereken haklar verilmez.

Şimdi, bu ceza infaz koruma memurları değerli arkadaşlar, özlük hakları itibarıyla idari memurlar, Devlet Memurları Kanunu’na göre idari memur statüsündeler. Şimdi, bunlar diyorlar ki: “Biz sendikalaşmak istiyoruz, işte kamu görevlilerinin sendikalaşmasıyla ilgili kanun var, o kanuna göre.” “Hayır kardeşim siz güvenlik ve emniyet sınıfına yönelik hizmet yapıyorsunuz, sendikalaşamazsınız.” diyorlar. İşte, “Bizim özlük haklarımızı -madem ki öyle bir hizmet yapıyorsak- emniyet ve güvenlik sınıfına tabi olarak kılın.” diyoruz. “Hayır kardeşim, onu da yapmayız.” diyorlar. Şimdi, böyle bir tuhaflık var. Bu infaz koruma memurlarının mutlaka bu, ironi diyebileceğim bir anlamda, bir komedi noktasına gelmiş olan bu taleplerinin karşılanması lazım. Hafta sonları yok, bayram izinleri yok çünkü görüşler var.

Değerli arkadaşlar, süre kısalıyor, bir şeye daha değinmek istiyorum. Bugün 13 Aralık; bundan otuz dört yıl evvel 13 Aralıkta, 17 yaşındaki gencecik bir fidan, Erdal Eren, yaşı büyütülmek kaydıyla infaz edilmişti, idam edilmişti. O günün generalleri şöyle bir söz söylemişti: “Asmayalım da besleyelim mi?” (CHP sıralarından alkışlar) Şimdi, bakın, Gezi olaylarında, Gezi sürecinde yaşamını kaybeden çok sayıda gencimiz oldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURGUT DİBEK (Devamla) – Bugünkü iktidarın temsilcileri de benzer şeyler söylemişlerdir, “Polise talimatı ben verdim.” demişti, “Bizim polisimiz destan yazıyor.” demişti. Ben o iki zihniyeti de aslında çok yakın görüyorum.

Sözlerimin sonunda hem Erdal Eren’i hem de Gezi olaylarında yaşamını yitiren tüm gençlerimizi buradan saygıyla anıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Dibek.

Çorum Milletvekili Tufan Köse…

Buyurunuz Sayın Köse. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TUFAN KÖSE (Çorum) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben de Erdal Eren’i buradan anmak istiyorum. 16 yaşında işlediği iddia edilen bir suçtan dolayı bir gün içerisinde yaşı büyütülerek idama mahkûm edilen, Ankara Yapı Meslek Lisesi öğrencisi, Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği üyesi Erdal Eren’i huzurlarınızda 34’üncü ölüm yıl dönümünde anıyorum.

Erdal Eren’i siyasi malzeme konusu yapıp 2010’daki referandumdan önce, adına yazılan şiiri gözleri buğulu okuduğu hâlde, Erdal Eren’in 2014’teki örneklerini, Berkin Elvan’ı, annesini, ailesini seçim meydanlarında yuhalatan o zihniyeti de kınıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, buraya çıkan her AKP’li temsilci, konuşmacı diyor ki: “Biz darbelerle mücadele ediyoruz.” Darbelerle mücadele ediyorsunuz. “Bürokratik oligarşiye karşı mücadele ediyoruz.” Hepsi aynı metinleri okuyor, herhâlde birileri yazıp veriyor. Vesayete karşı mücadele ediyorlar. Her seçim kampanyasını -bugüne kadar kaç seçim geçti, 7 seçim mi geçti- bir darbe yalanına sarılarak götürüyorlar. 2015 seçimlerinde de yine darbelere karşı cansiparane mücadele ederek memlekete ileri demokrasi getirmek ve bir darbe savar olarak girmek istiyorsunuz. Yine darbe silahına sarılıyorsunuz. Cumhuriyet Halk Partisini de, bu ülkeye cumhuriyeti, çok partili yaşamı hediye eden Cumhuriyet Halk Partisini de Sayın Başbakan bu kürsüden sıkılmadan “darbeci” olarak suçlayabiliyor. Şimdi, seçimlere de “hukuk yoluyla darbe” diyorsunuz. “Darbe de darbe, darbe de darbe” diyorsunuz.

Anayasa Mahkemesinde 12 Eylül faşist rejiminin getirdiği bir yüzde 10’luk barajının görüşülmesi var şu günlerde. Eğer yarın şaş kaza -olmaz ama- Anayasa Mahkemesi bu seçim barajını da iptal ederse buna da mı darbe diyeceksiniz? “Aha darbe” mi diyeceksiniz buna da ola ki?

Oy oranlarınız düşüyor arkadaşlar. Hepiniz pek huzursuzsunuz, onu görüyoruz. Onun için “Dedesinin mezar taşlarını okuyabilecek bir nesil yetiştirmek istiyoruz.” diye insanları kandırmaya çalışıyorsunuz. Onun için karma eğitime son vermek istiyorsunuz. Onun için Arap alfabesini yeniden getirmek istiyorsunuz.

Şimdi, arkadaşlar, yalnızca sarayda konuşulan Arapça, Farsça ve Türkçe karışımı suni bir dil Osmanlıcayı yeniden getirmek mümkün müdür? Bakın, 1800’lü, 1900’lü yıllarda Türkiye’de okuma yazma oranı yüzde 1. Kadınlarda bu oran binde 4. Siz kimi kandırdığınızı zannediyorsunuz? Şaş kaza Osmanlı padişahları kalksa vallahi size bir Osmanlı tokadı atar ki o bin odalı sarayların mahzenlerine sığınmak zorunda kalırsınız.

Bir de gelen konuşmacıların hepsi diyor ki: ”Yeni Türkiye, yeni Türkiye, yeni Türkiye”. Yeni Türkiye dediğiniz totaliter bir sistem, tıpkı Hitler sistemi gibi. Mahkemeler, ordu, polis, sendikalar, meslek örgütleri, üniversiteler, TÜBİTAK hatta şimdi benim biraz sonra değineceğim Adalet Akademisi; devletin ve toplumun bütün kurumlarına AKP üniforması giydirmek istiyorsunuz. Buna izin vermeyeceğiz arkadaşlar, bunu böylece bilin. Buna izin vermeyeceğiz.

Bakın yeni Türkiye’de ne oluyor, bin odalı sarayın bulunduğu yeni Türkiye’de: Diyanet İşleri Başkanınız var ya, Diyanet İşleri Başkanınız, israfın en büyük haram olduğu İslam’da, Diyanet İşleri Başkanı 1 milyon liraya altına bir araba aldırabiliyor. Bir de bugün bir açıklama yapmış, diyor ki: “Biz bunu hayır hasenatla yapmadık, Diyanet Vakfına yapılan bağışlarla almadık.” “Ya nereden aldınız?” “Devletin bütçesinden aldık.” Ya, devletin bütçesi tüyü bitmemiş yetimlerin hakkından oluşmuyor mu? 1 milyonluk araba! E sen bin odalı sarayda oturursan o da 1 milyonluk arabaya biner.

Peki, Hristiyanlığın ruhani lideri, Katoliklerin ruhani lideri Papa geldi Türkiye’ye. Neyle gezdi biliyor musunuz? 30 bin liralık arabayla. Reno Symbolle gezdi. Vatikan’da da Fiat arabayla geziyormuş bu adam. Batsın sizin böyle yeni Türkiye’niz, batsın! Bunların hesabını inşallah haziran ayında soracağız.

Değerli arkadaşlarım, demin Osmanlı tokadı dedim. Belki Osmanlı padişahlarının vârislerinin ya da Osmanlı padişahlarının yeniden dirilme ihtimali yok ama inşallah, 2015’te yapılacak seçimde bu halk size bir Osmanlı tokadı atacak, bunu da böyle bilin.

SALİM USLU (Çorum) – Tecrübeyle sabit.

TUFAN KÖSE (Devamla) – Tecrübeyle sabit; tecrübeyle sabit, korkuyorsunuz çünkü Sayın Uslu.

Adalet Akademisi hakkında konuşacağım dedim. 2003’te çıkan Adalet Akademisi Kanunu’nun 4’üncü maddesinde diyor ki: “Bilimsel, idari ve mali konularda özerkliğe sahip bir Adalet Akademisi kuracağız.” Niye kuracağız? “Hâkimleri, savcıları, avukatları, noterleri eğiteceğiz.” diyoruz.

Peki, bugün geldiğimiz, özellikle 2014’te yapılan değişiklikle ve bundan sonra da yapmayı düşündüğünüz değişikliklerle Adalet Akademisi bu amaca, bu maksada uygun mu çalışıyor? Adalet Akademisinin Başkanını, bakanın önereceği 3 isim arasından Bakanlar Kurulunun seçtiğini biliyor musunuz değerli AKP’li milletvekili arkadaşlar? Yani Bakan seçiyor Adalet Akademisinin Başkanını.

Peki, Başkan yardımcısını kim seçiyor? Bakanlar Kurulu seçiyor. Başkan yardımcılarını kim seçiyor? Başkan yardımcılarını da doğrudan Adalet Bakanı seçiyor.

Peki, Akademinin 31 kişiden oluşan genel kurulu nasıl oluşuyor, en üst düzeydeki yetkili organı? Bunun da, 31 üyenin 22 tanesi, genel kurulun 22 üyesi doğrudan Bakanla ilintili insanlardan oluşuyor. Başkan yardımcılarından oluşuyor, Bakanın doğrudan atadığı isimlerden oluşuyor. Sadece 9 kişi Yargıtaydan ve Danıştaydan ve ilk derece hâkimlerinden gelenlerden oluşuyor. Yönetim Kurulu da Denetim Kurulu da maalesef bu Genel Kuruldan seçiliyor.

Değerli arkadaşlarım, hâkim ve savcı alımına ilişkin bir Mülâkat Kurulumuz var. Bu Mülâkat Kurulumuza da 2 üye bu yapıdaki Adalet Akademisinden gidiyor. Geri kalan 5 üye de zaten Adalet Bakanına bağlı genel müdürlerden, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü, Personel Genel Müdürü ve ondan oluşuyor. Böyle bir yapıdan, bu tablodan, hâkim ve savcı alımında tam yetkinin Bakanın olduğu bir yapıdan, bir tablodan nasıl yargı bağımsızlığı bekleyeceğiz biz, nasıl yargı bağımsızlığı bekleyeceğiz? Bununla da yetinmiyorsunuz, geçtiğimiz günlerdeki bir torba kanuna daha ağır hükümler de koymaya çalıştınız ama niye bu döneme yetiştirmediniz onu anlamış değiliz.

Demokratik hukuk devleti için şart olan bağımsız ve tarafsız yargı sizin ileri demokrasiniz için maalesef bir engel. Yani, Adalet Akademisi son düzenlemelerinizle beraber yargının, Başbakanın, hatta Cumhurbaşkanının ve Adalet Bakanının arkabahçesi olmuş. Son dört yılda önce cemaatin arkabahçesi yaptınız, geri kalan son dört beş aydır, altı aydır, bir senedir de iktidarın arkabahçesi yaptınız. Peki, Adalet Akademisini iktidarınızın arkabahçesi yaptınız da ne oldu? Yani, Adalet Akademisi çok iyi sonuçlar mı veriyor şu anda?

Bakın, Adalet Akademisinden size birkaç örnek vereceğim. Adalet Akademisinde öğrenim yatılı görülüyor. Yani, hâkim adaylarını yirmi dört saat gözetliyorsunuz. Aynı George Orwell’ın “Bin Dokuz Yüz Seksen Dört” isimli kitabındaki gibi, yirmi dört saat gözetliyorsunuz. Hangi gazeteleri okuyorlar, hangi dergileri okuyorlar, hangi İnternet sitelerine giriyorlar, nasıl giyiniyorlar, dinî vecibelerini yerine getiriyorlar mı getirmiyorlar mı, namaz kılıyorlar mı, oruç tutuyorlar mı, içki içiyorlar mı yani hep gözetim altındalar. Tam bir totaliter sistem. Polis ve Asker Akademisindeki gibi bir hiyerarşik sistem kurmuşsunuz Adalet Akademisinde maalesef. Yargıçları daha mesleğe başlamadan memur olarak bu hiyerarşi içerisinde yetiştirirseniz bu yargıçlardan nasıl biz adalet bekleyeceğiz, nasıl tarafsız karar vermelerini bekleyeceğiz? Bu mudur yani ülkemizin teminatı, mülkün teminatı, adaletin bağımsızlığı? Böyle bir sistemden bağımsız bir yargı çıkmaz, tarafsız bir hâkim çıkmaz. Bu sistemden çıksa çıksa ancak size adalet çıkar. Bu sistemden ancak Adalet ve Kalkınma Partisinin isminde olan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TUFAN KÖSE (Devamla) –…ama gerçekte olmayan adalet çıkar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Köse.

Denizli Milletvekili Adnan Keskin…

Buyurunuz Sayın Keskin, süreniz dokuz dakikadır. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ADNAN KESKİN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun bütçesine ilişkin düşünce ve değerlendirmeleri sizlerle paylaşacağım. Tümünüzü saygıyla selamlıyorum.

Demokrasiyi bir yaşam biçimi olarak algılayan, onu içselleştiren toplumlarda kuvvetler ayrılığı ilkesi ödünsüz uygulanır. Demokrasinin hak, adalet, özgürlük, hukuk, eşitlik boyu yaygın bir şekilde uygulamaya aktarılır ve özenle korunur. Kuvvetler ayrılığı, hak, adalet, eşitlik, özgürlük, hukuk ilkelerinin budanıp demokrasinin seçim sürecine indirgenmesi de bu ülkelerde adaletsizlik, şiddet, hukuksuzluk, ötekileştirme, haksızlık siyaset yöntemi; kin, nefret, kibir, öfke, hakaret siyaset söylemi olur. Kamu gücünü kullanan yönetim kadroları maço tavırların, tutarsızlıkların, çelişkilerin tutsağı olurlar. Böyle bir yönetim anlayışının hüküm sürdüğü ülkelerde bireylerin beraber yaşama istenci pörsür, sistemle uyumlu yaşamaları zorlaşır, devletin saygınlığı aşınır, hukuk içerisindeki otoritesi zedelenir. İtibar, saygınlık için trilyonluk saraylar yaptırsanız da devletin çökmesini önleyemezsiniz.

Günümüz Türkiye’sinde siyasi iktidar demokrasiyi seçim sürecine indirgeyen, demokrasinin kuvvetler ayrılığı ilkesini buharlaştıran, yargıyı yürütmenin sultası altına alarak yargıyı iktidarın şube müdürlüğüne dönüştüren, yargıçları iktidarın müfreze kolu gibi hareket etmeye zorlayan uygulamaları, düzenlemeleri yaşama geçirdiği için devletin, yöneticilerin, iktidar mensuplarının saygınlığı yerlerde sürünüyor. Sisteme, mesleğine, insanlara yabancılaşan halk ise tedirgin, endişeli ve mutsuz. İktidarın yargıyı hâkimiyet altına almak için yaptığı yasal düzenlemeler, işlevi adaleti korumak olan hukuku, hakları, özgürlükleri, adaleti ortadan kaldıran; hukuksuzlukları, haksızlıkları, yolsuzlukları, adaletsizlikleri, saldırıları, yolsuzluk yapanları koruyan bir yapıya, niteliğe kavuşturmuştur.

Değerli milletvekilleri, yargıya güven demokrasilerde tartışılmaz bir kuraldır. Bu kuralın uygulamada bir anlam taşımasının temel koşulu ise yargının yansız ve bağımsız olmasıdır. Yargı mensuplarının yürütme ve yasamanın dolaylı da olsa müdahalesini hissettiği süreçte yargı, bağımsızlığını ve yansızlığını yitirir. Adalet Bakanının Müsteşarının Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda bulunması yargının yansızlığı ve bağımsızlığı açısından bir cinayettir. Kurulda görev alan Müsteşar, 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarının devam ettiği bir süreçte kamu kaynağını kullanarak düzenlediği iftar sofrasında bin hâkim ve savcıya hitaben yaptığı konuşmada “17-25 Aralık süreçlerinde yaşananların ileri sürülen gerekçelerle ilgili olmadığını hepimiz biliyoruz. Rahmetli Menderes’i yolsuzlukla suçlayıp kamuoyunda yıpratan zihniyet yeniden dirilmiş, kritik süreçlerde devreye girmek suretiyle ülkemizin ayağına bağ olmuştur.” diyerek hukuku, görevini, vicdanını, hakkını, adaleti unutup sahibinin sesi olma işlevini yerine getirmiş, Anayasa’nın 138’inci maddesine aykırı davranarak, Anayasa’yı ihlal suçu işleyerek militan kimliğine sahip olan bu kişinin Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda görev yapmasının yaratacağı tahribatı sizlerin takdirine bırakıyorum.

15/8/2013 günü saat ikide “Hükûmet ile cemaat arasında muhabbette bir azalma yok. Muhabbet olmasaydı Sayın Başbakanımız Türkçe Olimpiyatları’nın finallerine gider miydi? Yurt dışına gittiğimiz ülkelerde okulları ziyaret ediyoruz. Adalet ve Kalkınma Partisi ile hizmet arasında sorun oluşsun diye samimi gayret içinde olan kişi ve çevreler var. Bunların yaptığı abesle iştigaldir. Beyhude gayret içindeler. AKP de cemaat de fitne ateşi yakmak isteyenleri çok iyi tanıyor.” diye demeç vererek cemaat ile iktidarın iş birliğini, devleti ele geçirme projesini, güvenlik gücünü, yargıyı kuşatma girişimlerini doğrulayan, dayanışmayı, dostluğu yüksek perdeden haykıran Sayın Adalet Bakanı 19/11/2014 günü Sabah gazetesine verdiği demeçte “Eskiden DHKP-C, PKK gibi terör örgütleri yurt dışında Türkiye aleyhine propaganda yaparlardı, bunlara 17 Aralıktan sonra Fethullah Gülen’e bağlı bazı kişiler eklendi. Parlamentolara gidip lobicilik yapıyorlar. Günün tamamında Türkiye aleyhine bir açıklama alabilir miyiz diye çalışıyorlar. Bunu başardıklarında kendilerini muzaffer bir komutan gibi hissediyorlar. Hükûmetin Suriye politikasını öğrenmek için dinlemeler yapılabilir mi? Askerî sanayide dinleme yapılabilir mi? Evlere, ofislere böcek koyuyorlar.” diyerek dün övdükleri, iş birliği içinde oldukları yapıyı casus yaparak, hain ilan ederek tutarsızlığın, sübjektifliğin, hukuksuzluğun, adaletsizliğin ve ilkesizliğin, siyasi çıkarlar için değer yargılarını, ahlak kurallarını tahrip etmenin en kaba örneklerini sergileyen bir kişinin Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda Adalet Bakanı sıfatıyla başkanlık yaptığı kuruldan yargının yansızlığını ve bağımsızlığını gözeten, hukuka, adalete, hakka saygılı kararların çıkabileceğine inanmak safdillik olur. Böyle bir kurulun görev yaptığı ülkede yargının bağımsız ve yansız olduğunu söylemek anlamsız bir çabadır.

İktidara geldiği gün yargıyı yürütmenin hâkimiyetine alma çalışmalarına başlayan Adalet ve Kalkınma Partisi, 12 Eylül 2010 günü yapılan Anayasa Değişikliği Referandumuyla en önemli girişimini yapmıştır. 12 Eylülde yapılan referandum sonunda HSYK’nın yapısını değiştirmenin yolu açılmış, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda siyasallaşma kurumsallaşmış, yargıda siyasi kimlikler üzerinden tarifler yapılmaya başlanmıştır. Bağımsız, yansız, dürüst hâkim ve savcı tanımlamasının yerine Adalet ve Kalkınma Partili, cemaatçi hâkim ve savcı tarifi, tanımlaması yapılmaya başlanmıştır.

Adalet Bakanı, iktidar sözcüleri, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu sözcüleri, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısını, işleyişini düzenleyen yasal değişiklikleri devrim olarak niteleyip övmüşlerdir. Yasal değişikliklerden sonra iş başına gelen kurul, yargıya, Yargıtaya, Danıştaya yeni atamalar yaparak yüksek yargının ele geçirilme operasyonuna zemin hazırlamış, 81 ilin cumhuriyet başsavcısının 71’ini görevden alarak ağır ceza mahkemesinin hâkimlerini sıradan hâkimliklere atamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADNAN KESKİN (Devamla) – Böylesine olumsuzluklara imza atan bir kurulun adalet mekanizmasına hizmet vermesi olanaksızdır.

Bütçenin hayırlı olması dileğiyle tümünüzü saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Keskin.

İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi… (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Çelebi, süreniz on bir dakikadır.

CHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, aslında, daha önce defalarca bu kürsüden ifade ettiğimiz emekçilerin sorunlarını, 4C’lileri, emeklilikte yaşa takılanları, emeklilerin maaşlarını, sendikal hak ve özgürlükler konusundaki engelleri ve dolayısıyla çalışma yaşamıyla ilgili bütün sorunları bu kürsüden ben ve arkadaşlarım gerek bütçe konuşmalarında gerekse komisyonlarda tamamen aktardılar ama size anlatamadık. Bugün DİSK, KESK, Tabipler Birliği, Mühendis ve Mimar Odaları Ankara’da bu anlamda bir eylem yaptı, “Saraylara değil ekmek için bütçe” diye bir sloganla bugün Ankara’da yürüdüler, Cumhuriyet Halk Partisi ve HDP'li milletvekilleriyle oradaydık.

Konuştum konuştum artık yoruldum. Şimdi, bugün emekçilerin Ankara’da size hangi mesajı verdiğini sizlerle paylaşmak istiyorum. Şimdi o nedenle de bilgisayarımı açmak istiyorum.

(Hatip, kürsüye getirdiği bilgisayardan görüntüler izlettirmeye başladı)

SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) - Şimdi burayı izleyin. Sessizce izlemenizi istiyorum.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, böyle bir usul yok. Basın toplantısı mı bu?

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Sayın Başkan, müdahale eder misiniz?

BAŞKAN – Sayın Çelebi, kürsü size ait. (AK PARTİ sıralarından “HDP’ye döndür, onlar göremiyor.” sesleri)

SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) – Onlar biliyor, siz bilin.

BAŞKAN – Kimse onun ne söylediğini duyamayacak. Onun için, lütfen, siz konuşursanız daha uygun olacaktır. Siz ne söylendiğini aktarırsanız biz daha iyi duyacağız efendim, lütfen.

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Biz size inanıyoruz, onu göstermenize gerek yok, ne olup bittiğini siz anlatın.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) – Duyulmuyor mu arkadaşlar? (CHP sıralarından “Duyuluyor.” sesleri)

BAŞKAN – Sayın Çelebi, kürsü sizin. Ne söylendiğini aktarırsanız bize biz daha iyi duyacağız.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) – Peki, memnuniyetle. Anlaşılıyor ki duyulmuyor, biraz teknik eksiklik de var bu konuda. Şunları söylemek istiyorum: Birinci dereceden bugünkü haykıranlar, bir: Sayın Bakan, sendikal hak ve özgürlüklerin önündeki engellerden bahsettiler.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) – Sayın Başkan, kapatabilir miyiz, duyamıyoruz. Onu kapatırsanız daha rahat dinleyeceğiz, anlaşılmıyor.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) - Kapatılan sendikalar; Emekli Sendikası, Gençlik Sendikası… (AK PARTİ sıralarından “Anlaşılmıyor.” sesleri) Anlaşılmıyor mu?

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Anlaşılıyor, sen konuş Süleyman Ağabey.

BAŞKAN – Sayın Çelebi, oradan ne söylendiği anlaşılmadığı için sizin sesiniz de net duyulmuyor. Onun için, lütfen sesini kısarsanız, siz söylerseniz daha iyi olacak.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) – Biraz da sesini artırsınlar. (AK PARTİ sıralarından “MHP göremiyor, HDP göremiyor.” sesleri) Herkes görüyor arkadaşlar. Görülüyor değil mi?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Eski günleri özlemiş.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Bakana göster, Sayın Bakanın görmesi lazım.

BAŞKAN – Sayın Çelebi, dediğimi herhâlde size iletemiyorum.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) – Dinliyor arkadaşlar Sayın Başkan. Bakan da gülüyor. Siz de görün Sayın Bakan, siz de görün.

BAŞKAN – Biz göremiyoruz.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) - Bakanım, size de hitap ediyorlar, hepimize hitap ediyorlar.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Biraz bu tarafa çevirin.

BAŞKAN – Sayın Çelebi, lütfen ne söylendiğini söylerseniz biz daha iyi anlayacağız. Orada ne söyleniyor, doğrusu ben anlamadım, sayın milletvekillerimizin çoğu da anlamadı. Ne söylendiğini siz söyleyiniz lütfen.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) – Şimdi, burada söylenenleri şöyle ifade ediyorum:

Bir: Emeklilikte yaşa takılanlar artık bu çilenin son bulmasını istiyorlar. Yani “50 yaşında, 55 yaşında biz iş bulamıyoruz.” diyorlar.

4/C’li sözleşmeli personel bu  statünün son bulmasını istiyor.

Burada “Arkadaşlarımız, emekliler, bizler açlık sınırının altında maaşa mahkûm edilmeyelim.” diyorlar.

Burada, yine, Karayollarındaki işçiler, aylarca, kırk bir aydır, karar verildiği hâlde yargı kararını uygulamayan Hükûmeti uyarmamızı istiyorlar.

Burada, yine, memurlar grevli, toplu sözleşmeli sendikal haklar istiyorlar.

Dolayısıyla, yine burada arkadaşlarım, özellikle çalışma yaşamındaki sendikal alandaki özgürlüklerin yeniden düzeltilmesini istiyorlar.

Dolayısıyla, şimdi, Çalışma Bakanlığı, buraya gelenler çalışma yaşamında önemli değişiklikler olduğunu söylüyorlar ama bu değişikliklerle ilgili tablo şu: “1 milyon 72 bin sendikalı olduğunu söylüyorsunuz Sayın Bakan. 1 milyon 100 bin olduğunu kabul edin.

ÇALIŞMA VE  SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Daha fazla.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) – 1 milyon 200 bin olduğunu kabul edin.

Bunlar kâğıt üzerinde. Kâğıt üzerindeki sendikalaşmayı değil… Türkiye’de gerçek toplu iş sözleşmesinden yararlanan gerçek işçi sayısı bunun yarısıdır. Şimdi bununla övünüyorsunuz, ILO standartlarında uygulama yaptığınızı söylüyorsunuz. Diğer taraftan, iş kazalarıyla ilgili olarak Avrupa normlarında düzenleme yaptığınızı söylüyorsunuz. Her gün işçiler ölüyor, Soma’da, Ermenek’te, inşaatlarda her gün yeni yeni insanlar ölüyor, katliamlar oluyor. İşte yaptığınız düzenlemeler bunları açmıyor Sayın Bakan. Onun için, işçilerin feryadı, çalışanların feryadı bugün bu yasal düzenlemelerle dinmez. Önemli olan, uygulamada da sorunların olmasıdır. Onun için, Karayollarındakiler yargı kararları… Adalet Bakanı buradaydı, siz buradasınız. Kırk bir aydır, bunlar mahkeme kararı aldıkları hâlde diyorlar ki: “Bizim hakkımızı verin.” Siz de diyorsunuz ki: “Ya işten atacağız, kıdem tazminatını vereceğiz veya da belki yeniden bir düzenleye yapacağız onlar için.” Şimdi, bu doğru değil. Bunların yargı kararlarına uymak sizin birinci derecede göreviniz. Yargı kararlarına uyulmasını istiyorlar.

Asgari ücretle çalışan arkadaşlarımız… Sayın Bakan, bugün siz söylüyorsunuz: “Asgari ücret gayet iyi.” TÜRK-İŞ, DİSK, HAK-İŞ, MEMUR-SEN, aklınıza gelen yandaş sendikalar dâhil, “Açlık sınırı 1 milyon 250 bin lira.” diyor. Peki, asgari ücret ne kadar? 890 bin lira. Bununla mı övünüyorsunuz? “Bununla büyüdük.” Büyüyen ekonomiden bahsediyorsunuz.

Taşeron uygulamasını düzelteceğinizi söylediniz. Arkadaşlar, böyle lafla olmuyor. Şu anda işçiler, taşeron çalışanlar… Sayın Bakan, işte şu anda Maltepe Hastanesinde 100 kişi sokağa atıldı. Çözün o zaman Sayın Bakan. Siz Çalışma Bakanı olarak yalnız onları seyretmekle yükümlü değilsiniz. Sizin aynı zamanda, o işten atılan, sendikalı oldukları için işten atılan işçileri iade etmek gibi bir sorumluluğunuz var. Çalışma Bakanlığının böyle bir görevi var.

Dolayısıyla, sendika özgürlüğü yok. Taşeron uygulaması yaygınlaşarak devam ediyor. Diğer taraftan, iş kazaları, cinayetleri devam ediyor. Bütün bunlar devam ederken bu süreci tamamlamak adına yapılması gereken çalışmaları yapmıyorsunuz, ondan sonra, büyüyen ekonomi! Hangi büyüyen ekonomiden bahsediyorsunuz? 16’ncı büyüyen ekonomi. Bunun bedelini kim ödüyor? Çalışan işçiler, asgari ücretle çalışanlar. Bu ülkenin yaklaşık yüzde 70’i asgari ücretle çalışıyor. Asgari ücretle çalışanlarla onların üzerinden yoğunlaştırdığınız bir büyüme. Emeklilerin alması gereken payı vermiyorsunuz. “İntibak” dediniz, intibak yasasıyla yapılan düzenlemeler “intibak hakkı” deyip geçiştirilen bir düzenleme. Gerçek bir intibakın yaratılmasını ve bu anlamdaki hakların kendisine verilmesini istiyorlar.

Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım, bütün bu süreçlerin içinde Çalışma Bakanı bunları yapmak yerine burada vaatler verecek. Biraz sonra yine göreceğiz, yine diyecek ki, vaatler yeniden gündeme gelecek ve diyecek ki: “Biz şunları yapıyoruz, bunları yapıyoruz.”

AK PARTİ’nin bütün milletvekilleri çıktığında “On iki senede biz şu iyileştirmeleri yaptık.” diyorlar. Bu iyileştirmeler yaşamda karşılık bulmalı. Yani, Sayın Bakan, insanlar bu ülkede sendikalı oldukları için işten atılmamalı; bu ülkede yargı kararları uygulanmalı; bu ülkede taşeron uygulaması son bulmalı; bu ülkede cinayetler son bulmalı; bu ülkede emekli hakkının kazanımına ilişkin engeller ortadan kaldırılmalı.

İşte, burada söylüyor vatandaş: “Ben 55 yaşındayım, iş bulamıyorum. Ama Bakanlık bana diyor ki, yasa diyor ki ‘65 yaşına kadar bekleyeceksin.’” Bulun iş, bulun iş! Ne sağlık hizmetlerinden yararlanıyor bu vatandaşlar ne diğer sosyal haklardan yararlanıyor ne para alabiliyorlar. Bunlar yaşamlarını bu anlamda sürdürmek durumunda kalıyorlar. Bu yaşamlarını böyle sürdürmek yerine insan onuruna yakışan bir düzen kurmak sizin göreviniz. O nedenle, Sendika Yasası dâhil, Grev Yasası dâhil bütün bu engellerin ortadan kaldırılacağı bir düzen istiyorlar. Onun için bugün sokaklarda haykırdılar, “Saraylar değil ekmek için bütçe.” diye haykırdılar. O mücadeleyi verenleri bir kez daha selamlıyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çelebi.

İzmir Milletvekili, Musa Çam.

Buyurunuz Sayın Çam. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on bir dakikadır.

CHP GRUBU ADINA MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

“Gökte turna dizim dizim,

Dinmez yüreğimde sızım.

Erdal Eren’i asmışlar,

Ağıdını söyler sazım.

Deli sevdalar başımda,

Sevdalı yürek peşinde.

Çektiler darağacına,

Daha gencecik yaşında.”

Otuz dört yıl önce, 17 yaşında, yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren’i saygıyla ve minnetle anıyor, mücadelesi önünde saygıyla eğiliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 24’üncü Dönemin son bütçe görüşmelerini yapıyoruz. Plan ve Bütçe Komisyonunda bizlerle birlikte görev yapan arkadaşlarımıza, çok değerli milletvekili arkadaşlarımıza, Plan ve Bütçenin çok değerli çalışanlarına ve aynı zamanda, gece iki buçuk, üçlere kadar bizimle beraber çalışan, konuştuklarımızı yazan, stenograflık görevi yapan çok değerli stenograf kardeşlerimize, arkadaşlarımıza ve tüm kavas arkadaşlarımıza, görevli arkadaşlarımıza buradan teşekkür etmeyi bir borç biliyorum çünkü 24’üncü Dönemin son bütçe dönemi. 25’inci Dönem için gidip gelmemek var, gelip de görmemek var. Biz gelip de görmemek isteriz ve bu koltuklarda oturmak isteriz tabii ki ve o koltuklarda da inşallah bizler oturacağız arkadaşlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce burada Sayın Süleyman Çelebi söyledi, bugün mitingdeydik, bugün -görkemli- işçiler, emekçiler, çalışanlar, kamu çalışanları taleplerini Sıhhiye Meydanı’nda yükselttiler arkadaşlar. Bağırıyorlar, diyorlar ki: “Asgari ücret.” İşte, 17 Aralıkta ikinci kez Asgari Ücret Tespit Komisyonu TÜRK-İŞ’te toplanacak. Birincisi Çalışma Bakanlığında toplandı, ikincisi TÜRK-İŞ’te, üçüncüsü TİSK’te -Türkiye İşverenler Sendikası Konfederasyonu, stenograflar için açıklayarak söylüyorum- dördüncüsü de son kez Bakanlıkta yapılacak. Büyük bir ihtimal 30’unda veyahut da 31’inde, yılbaşına mutlu gitmek isterlerken yine o gece zehir edilecek, Hükûmetten aldığımız bilgilere göre yüzde 3 artı yüzde 3 zam verilecek ilk altı ay ve ikinci altı ay için. Hocam, bu da neye tekabül ediyor biliyor musunuz? Günlük 1 liraya tekabül ediyor yani 1 liralık bir zam gelecek. 1 liraya insanlar içse içse ancak 1 çay içebilirler, bunun ötesinde bir şey yok.

Dolayısıyla, Sayın Bakan, lütfen, bugün Sıhhıye’de yürüyen ve Türkiye'de asgari ücretle çalışan insanların sesini duyun.

Bayram Bey, Türkiye'de en büyük toplu sözleşme asgari ücrettir, en büyük toplu sözleşme çünkü Türkiye'de reel olarak, gerçek anlamda toplu sözleşme yapan işçi sayısı, sendikalı sayısı 550-600 bin civarında. Sayın Bakan, birazdan bunları çıkıp söyleyecek. En büyük toplu sözleşme asgari ücret. Dolayısıyla, insanlar, açlık sınırını yaşamadan, onurluca yaşayabilecekleri bir asgari ücreti istiyorlar ve hak ediyorlar ve Sayın Bakan, lütfen, işçilerin, emekçilerin bu sesini duyun.

Kortej yürüyor, emekliler var, prim ödemişler, yıllarca, günlerce prim ödemişler ama bağlanan emekli maaşları o kadar düşük ki insanlar ister istemez bir başka iş yapmak durumunda kalıyorlar, Recep Bey ve şu pankartı taşıyorlardı, rica ettim, bana verir misiniz, Meclise gideceğim, bunu kullanacağım dedim: “Bilal’e gemi, emekliye kuş yemi.” Yaşlı adamın bir tanesi bunu almış, diyor ki: “Bilal’e gemi, emekliye kuş yemi.” Doğru, doğru. (CHP sıralarından alkışlar) Bilal oğlana gemicikler ama emekliye verilen zamlar ancak kuş yemini alacak kadar küçük olduğu için ister istemez bu vatandaş, yaşlı bir amca almış bunu, Sayın Bakan, elinde gardan Sıhhıye Meydanı’na kadar yürüyor. Ben de rica ettim, dedim ki: Bunu bana ver, Meclise götüreyim.

MUHARREM IŞIK (Erzincan) – Ona mı yazmış? Parası yok, kartona yazamamış.

MUSA ÇAM (Devamla) – Buna yazmış, evet, buna yazmış.

Şimdi, Sayın Bakan, insanlar prim ödemişler, yıllarca prim ödemişler. Siz, geçtiğimiz Bütçe Komisyonunda dediniz ki: “İntibak yasasını çıkardık.” Ben de size söyledim: Hayır. Geçen torba yasa görüşülürken bunun bir intibak yasası olmadığını söylemiştiniz ama çalışma programı kitapçığınızda bir intibak yasası olarak bunu dile getiriyorsunuz, doğru değil. Sadece 1 milyon 800 bin insanın, 1999’dan önce emekli olan insanların hesaplamalarında yanlışlık nedeniyle onu düzelttiniz ama gerçek anlamda, emeklilerimiz, bugün gerçekten çok zor durumdalar, çok kötü durumdalar ve çoluk çocuğunun avucuna bakmak durumunda kalıyorlar. O nedenle, gerçek anlamda bir intibak yasasına ihtiyaç var, emeklilerimizin hiç kimseye muhtaç olmadan, pazarda limon satmadan, millî piyango satmadan, bir başka işlerde çalışmadan insanca yaşayacakları bir emekli maaşına ihtiyacı var. Yine, kortejde yüzlerce insan yürüyor ve şu sloganı atıyorlardı: “Edirne’dan Mars’a, Jüpiter’den Kars’a, çıksın artık bu yasa!” diye haykıran emeklilikte yaşa takılanlar vardı arkadaşlar. Neden? Sayın milletvekilim, Sayın Başkan, Sayın Salim Uslu; adam 1980’de işe girmiş; emeklilik gün sayısı belli, prim gün sayısı belli, yaş belli ama 1999’da bir iktidar geliyor, yasayı değiştiriyor. Maç başlamış hocam, kurallar belli, penaltı noktası belli, orta çizgi belli, altıpas belli. Geliyor birisi, diyor ki: “Ben bunları değiştirdim, benim kuralıma göre oynayacaksınız.” Bu nedenle binlerce insan yaşa takıldı, emekli olamıyorlar. Önümüzdeki dönemlerde bunlar katlanarak daha da devam edecek. Bu nedenle, bu insanların, emeklilikte yaşa takılanların sorununun çözülmesi için mutlaka Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir çözüm üretmesi gerekiyor. Aksi hâlde, önümüzdeki günlerde emeklilikte yaşa takılanların sorunları, problemleri çok daha büyük, çok daha çözülmesi mümkün olmayan noktalara gelecek.

Sayın milletvekilleri, on iki yıllık AKP iktidarının birkaç şanslı bakanı var. Giden Sağlık Bakanı, giden Ulaştırma Bakanı, Sayın Ali Babacan gibi çok şanslı bakanlar var, on iki yıldır bakan. Sayın Bakanımız da bakanlar arasında en medeni ilişkilerimizin olduğu sayın bakanlardan bir tanesi. Türkiye Cumhuriyeti’nde, altmış yıllık çok partili dönemde en uzun Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yapan Sayın Bakanımızdır arkadaşlar. Şu an itibarıyla beş yıl üç ay, eğer ocak ayında bir Kabine değişikliği olmaz ise… Bu arada sizleri de beklentiye sokuyorum yani.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Çok heyecanlandık Musa Bey!

MUSA ÇAM (Devamla) – Eğer ocakta bir Kabine değişikliği olmazsa, hazirana kadar devam ederse Sayın Bakanın bakanlık süresi beş yıl sekiz ay olacak. Türkiye açısından, bu Bakanlık açısından sürekli olan bir rekoru kıracak.

Ama Sayın Bakanın rekoru sadece bununla ilgili değil. Sayın Bakanın beş yıl, üç aydır bakanlık yaptığı bu koltukta başka rekorları da var: İşte, Soma’daki iş cinayetleri gibi, Ermenek’teki iş cinayetleri gibi, Mecidiyeköy’de Torunlar İş Merkezindeki iş cinayetleri gibi rekorları da var. Sayın Bakanın görev yaptığı beş yıl üç aylık süre içerisinde -toplam hayatını kaybeden, resmî istatistiklere göre söylüyorum- Sayın Bakanın Bakan olduğu dönemde 8.504 işçi kardeşimiz hayatını kaybetmiştir arkadaşlar.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama, orada oturuyor hâlâ!

MUSA ÇAM (Devamla) – On iki yıllık AKP Hükûmeti döneminde, resmî istatistiklere göre söylüyorum, 14.718… Ve her gün hep birlikte ölüm haberlerini alıyoruz, bundan da büyük bir üzüntü ve acı duyuyoruz arkadaşlar. Bunun önemli nedeni, taşeronlaşmadır. Sayın Bakan söyledi, 2002 yılında 60 bin kişi vardı, bugün resmî kayıtlara göre kamuda 650 bin civarında taşeron işçi var, özel sektörle beraber 2,5 milyon insan taşeron olarak çalışıyor. Bugün Ermenek’te, Soma’da insanlar ölüyorsa ölüm nedenlerinin önemli nedeni taşerondaki bu çalışmalardır arkadaşlar. Taşeronlaşma mutlaka yasaklanmalı ve kaldırılmalıdır.

Yine, bu taşeronlaşmadan dolayı geçtiğimiz günlerde Ermenek’te hayatını kaybeden 18 işçi kardeşimiz var, bunlardan 1 tanesi Tezcan Gökçe’dir. 2 isimden, 2 babadan bahsedeceğim; bir, Tezcan Gökçe’nin babasından, bir de bir başka babadan bahsedeceğim.

Tezcan Gökçe’nin babası, gördüğünüz gibi arkadaşlar, ayağında lastik ayakkabı, işte benim ayağımdaki lastik ayakkabı arkadaşlar. Gördüğünüz gibi bu ayakkabılar, işte gördüğünüz ayakkabılar arkadaşlar.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Dışarıda da giymezsen…

MUSA ÇAM (Devamla) – Tezcan Gökçe’nin babası Recep Gökçe, bu ayakkabıları giyiyor. Soruyorlar: “Neden?” “Param olsa ben bunları giyebilir miyim? Param yok, geçimimi sağlayamıyorum, bundan dolayı bu ayakkabıları giyiyorum.” diyor ve tabii ki hemen devletimiz devreye giriyor, valilik 10 liraya ayakkabıları alıyor, imama veriyor ve imam vasıtasıyla bunu gönderiyor. Bu tevazu sahibi bu baba, Recep amca ne yapsın? “Almasam olmaz, giymesem olmaz, ayıptır, yazıktır, günahtır.” deyip bu ayakkabıyı giymek mecburiyetinde kalıyor. İşte, on iki yıllık iktidarınız döneminde, “Dünyanın en büyük 17’nci büyük ekonomisi, Avrupa’nın 6’ncı büyük ekonomisi” dediğiniz yerde Recep Gökçe’nin geldiği durum işte budur arkadaşlar. Ama, bir başka baba daha var, saraylarda oturan ve bunun da oğlu var. Bugüne kadar oğlunun ne iş yaptığını, nelerle geçindiğini, nerede para kazandığını, hangi işleri yaptığını çok fazla bilmiyoruz ama “tape”lerden büyük paralar olduğunu, o paraları eritmek için de talimatlar aldığını da biliyoruz. Bu, Türkiye açısından çok ayıp bir şeydir. Ve buralarda da, o ayakkabı kutularında da, işte arkadaşlar, euroları da görüyorsunuz; işte ayakkabı kutularında euroları da buralarda görüyorsunuz, işte eurolar.

Şimdi, sorun şu arkadaşlar: Kömür ocakları kaçak, saray kaçak, Sayın Cumhurbaşkanının Urla Zeytineli’ndeki villaları kaçak ve düşünün, bir ülkenin Başbakanı ve Cumhurbaşkanı sürekli kaçaklar üzerine iktidarını yükseltiyor, bu kabul edilebilir bir şey değildir. Batsın bu kaçak, batsın bu kaçak dünya, batsın bu kaçak sistem arkadaşlar diyorum, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyor, bir kez daha hayatlarını kaybeden arkadaşlarımızın anısı önünde, mücadelesi önünde saygıyla eğiliyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çam.

İLHAN YERLİKAYA (Konya) – Seçimler geliyor.

MUSA ÇAM (Devamla) – Sorun seçim değil.

İLHAN YERLİKAYA (Konya) – Millet tercihini yapıyor.

MUSA ÇAM (Devamla) – Toplum celladına aşıksa sorun yok. Bizim görevimiz bunları dile getirmek burada. (AK PARTİ sıralarından “aa” sesleri, gürültüler)

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, topluma hakaret var, böyle olmaz. Burada hakaret ediyor, millete hakaret ediyor, olmaz böyle bir şey. “Celladına aşıkmış millet.” Böyle bir laf mı olur? Millî iradeye hakarettir bu.

VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) – Yarın da o ayakkabıyla gezin dışarıda, onunla gezin.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kürsüsünde Türkiye Büyük Millet Meclisinde iradesi tecelli eden topluma bu şekilde hakaret edilemez. “Celladına aşık.” gibi bir ifadeyi lütfen hatip tavzih etsin, bu sözünü geri alsın. Bu kürsüde “Toplum celladına aşık.” gibi bir ifade bu Meclise yakışan bir ifade değildir.

BAŞKAN – Ne zaman söyledi, ben onu duymadım efendim. Mikrofon kapandıktan sonra mı söyledi?

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Konuşmasında -kayıtlara da geçmiştir- “Toplum celladına aşık.” ifadesini kullandı. Lütfen bunu açıklasın.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Bir daha söyleyecek kadar delikanlıdır o!

BAŞKAN – Sayın Çam...

MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan, tutanaklara bakarız. Biz söylediğimizin arkasındayız, gerekirse bir kez daha söyleriz, yanlışlık varsa onu da düzeltiriz. Tutanaklara bakalım.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Bir daha söylesin.

MUSA ÇAM (İzmir) – Söyleriz.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Delikanlı adamsın sen ya!

MUSA ÇAM (İzmir) – Söyleriz tabii. Hiç kimseden korkumuz yok bizim.

BAŞKAN – Evet, bakacağım efendim.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, tutanaklara bakılmasını ve Yüce Divanınızın bu konuda gereğini yapmasını istirham ediyorum.

BAŞKAN – İstetelim, tutanakları getirir arkadaşlar. Bakalım sözüne, ne dediğine.

Şimdi, Ankara Milletvekili İzzet Çetin.

Buyurunuz Sayın Çetin. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on iki dakika.

CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; TODAİE ve Devlet Personel Başkanlığı bütçeleri üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tabii ki bu konuya girmeden önce, ben, güncel olan iki tartışmaya birer cümleyle katkı yapmak için, özellikle kaçak saray konusunu örtbas etme amaçlı olarak kullanılmasının sonlanması amacıyla söylüyorum.

Son günlerde tutturuldu “Osmanlıca öğrenmeye herkes mecbur, öğreneceksiniz.” ya da “Osmanlıca resmî dile dönüşecek.” diye. Bu tam bir aldatmaca. 1876 yılında çıkarılan Kanun-ı Esasi’nin 18’inci maddesi diyor ki: “Tebaai Osmaniyenin hidematı devlette istihdam olunmak için devletin lisanı resmisi olan Türkçeyi bilmeleri şarttır.” Yani “Devletin resmî dili Türkçedir.” diyor, bunu istismar etmeye kimsenin hakkı yoktur. Osmanlıcayı öğrenmek isteyen öğrenir ama okullarda mecbur edeceğim diye uğraşmanın da, o kaçak sarayı kapatmak için uğraşmanın da bir mantığı yoktur. O nedenle, birileri bu boş şeylerle ülkeyi meşgul etmekten kendini alıkoymalı ya da birileriniz hatırlatmalı.

İkinci konu da, Sayın Cumhurbaşkanı çıkıyor ikide bir, Sayın Genel Başkanımızla ilgili olarak “SSK’yı, döneminde trilyonlarca zarar ettirdiniz.” diye ahkâm kesiyor. Değerli arkadaşlar, hani, İslamiyet’te bir kural var, “Oku.” Önce bilgi sahibi ol, sonra fikir sahibi ol. Bakınız, SSK bir ticarethane değil, tüccar siyasetin mimarı olduğu için orayı ticarethane zannediyor. Orası devletin sosyal güvenlik kurumu, o sosyal güvenlik kurumu da kamu yararına, kamu hizmeti yapan bir kurum ve ülkedeki nüfusun büyük bir bölümünü, yüzde 90’ını himayesi altına almış, onun sorunlarını çözmeye çalışan bir kurum. Hem ülkemizde hem dünyada açık verir ve o açıkları devlet sübvanse eder hazineden, bütün dünyada da böyledir.

Bakınız, ben yıllar itibarıyla SSK’nın açıklarını söyleyeyim sizlere: Bahsettiği yıllar, burada hepsi var, bugün de alabildiğine yüksek miktarda sübvanse ediliyor. Son olarak 2013 yılının sübvansiyonu 71 milyar 263 milyon 763 bin, yılın ilk sekiz ayı için 53 milyar 600 milyon. Yani her dönemde SSK açık verir ve açığını da devlet kapatır sosyal devletin bir gereği olarak. O nedenle, bu konuyu istismar ederek gündem değiştirmeye, çocuklarının, bakanlarının yolsuzluklarını, rüşvetlerini kapatmaya çalışmasının hiçbir mantığı yoktur.

Konuya dönmek istiyorum değerli arkadaşlar. Gerçekten, bizim ülkemizde Anayasa’mızın 128’inci maddesi -kısaca söyleyeyim- devletin asli ve sürekli işlerinin kamu görevlileri eliyle görülmesini emreder. Yine, onun üçüncü fıkrasında da “Üst kademe yöneticilerinin yetiştirilme usul ve esasları, kanunla özel olarak düzenlenir.” der. Hem üst yöneticilerin yetiştirilmesi hem de kuruluşunda da hepimize de anlatıldığı gibi, Orta Doğu’da, Balkanlarda, Kafkaslarda en büyük kamu yönetimi enstitüsü olan TODAİE’nin ve Devlet Personel Başkanlığının, özellikle, Çalışma Bakanlığına 2011 yılında bir kanun hükmünde kararnameyle aktarılmasının mantığı yoktur. Ama şunu söylemek mümkün: “Artık nasıl olsa kamu çalışanlarını azalttık, KİT’leri sattık, özelleştirdik, oradaki personel sayılarını indirdik. E, devleti de kamu görevlileri eliyle değil, tüccar zihniyetiyle, tüccarca yöneteceksek Başbakanlığa bağlı TODAİE diye, Devlet Personel Başkanlığı diye bir kurumun olması doğru değildir. Onun için, bunu Çalışma Bakanlığına gönderelim, zaten işi de yok, bir de bunlarla uğraşsın ya da giderek etkisi kaybolsun.” mantığıyla oraya gönderildi.

Değerli arkadaşlar, gerçekten bu “Kamu hizmetiyle piyasa hizmeti arasında fark yoktur.” anlayışıyla ülkede yönetimin ne hâllere düştüğünü hepimiz biliyoruz. Şimdi, bugün eğer Ilısu Barajı yapılamıyorsa, Hükûmet Ilısu Barajı’nın oradaki güvenliğini sağlayamayıp, müteahhidin güvenliğini sağlayamayıp peş peşe ayrılıyorsa ihaleyi alan müteahhitler; Bismil’de adliye kurulup yargılama devletin adliyesi, maliyesi dışında yapılıyorsa elbette bu kamu görevlilerinin bir önemi kalmamıştır.

Değerli arkadaşlar, tabii, bir başka önemli konu: Kamu yönetiminin bir önemi kalmadı; devlet memurluğunun hatta bakanların, bakanlıkların Türkiye'nin idari yapısında, personel sisteminde bir önemi kalmadı çünkü dünün Başbakanı, bugünün Cumhurbaşkanı hem Başbakanlık hem Cumhurbaşkanlığı görevini yerine getirebilmek için sarayda bir gölge kabine kuruyor. Dış İlişkiler Başkanlığı –o başkanlıkları siz bakanlık diye algılayın- Ekonomi Başkanlığı, Savunma Başkanlığı, Enerji Başkanlığı, Yatırım İzleme Başkanlığı, İletişim Merkezi Başkanlığı ve bir de başdanışman başlarına, oldu iki iktidar. Ülkede böyle bir dönemde kamu yönetiminden bahsetmenin pek de bir mantığı yok ama her şeye rağmen, ülkemizin yükünü çeken kamu personeli, özellikle işçisi, memuru bir perişanlık içerisinde, diyorlar ki bize zaman zaman: “Ya, 300 bin öğretmen atama bekliyor, öğrenciler öğretmen bekliyor. Atama bekleyen öğretmenlerle öğrencileri buluşturun, atayın öğretmenleri.” “Kadro yok.” “Niye?” “Efendim, zaten kadromuz kısıtlı, atayamıyoruz.”

Değerli arkadaşlar, bu konuda biz de… Devlet Personel Başkanlığımız bir kitap hazırlamış, bunu Plan ve Bütçe Komisyonunda bizlere verdi. Yani memuriyet sayılarına bakarsanız -ben onları vakit kaybetmek istemediğim için tek tek söylemek istemiyorum, okumak istemiyorum ama- 3 milyon 195 bin kamu çalışanı var diyoruz bugün. Bunların bir kısmı işçi, bir kısmı sözleşmeli personel, bir kısmı memur. Memurların içerisinde de kategorize edilmiş; A, B, C. C statüsünde olanları arkadaşlarım söyledi, 4/C’liler 23 bin kişi bu dönemde yaratıldı, bundan önce AKP iktidar olduğunda sadece 155 kişiydi, bugün 23.600 kişi, Mecliste de 2 bin kişi, onların sorunu çözüm bekliyor. Yine, geçmiş dönemlerde çıkartılan bir yasayla -yine arkadaşlarım belirtti- özellikle yaşa takılanlar sorunlarına çözüm bekliyor.

Onun dışında memurların maaşları, özlük hakları son derece karmaşık. Aldıkları maaşlarda tali ücretleri dediğimiz yan ödeme, ek zam gibi maaşlarına ilave edilen ücretler emekli ikramiyelerinde dikkate alınmıyor, emeklilik maaşlarında dikkate alınmıyor, o büyük bir sorun olarak sürüyor.

Yine memurlara yapılan büyük bir haksızlık, hizmet sürelerine ilişkin emeklilik yaşını yükselttik, kırk yıl, kırk beş yıl çalışan bir memura otuz yıldan fazla çalıştığı süre için bir ikramiye düşünülmüyor. Bu, büyük bir eksiklik.

Yine, 2000 öncesi emekliler… Hadi 2000 sonrası için bir intibak yaptınız, adına Bakan da “intibak” demedi yani intibak değildi çünkü haklıydı. Gerçekten hizmet sürelerini ve prim ödeme gün sayılarını dikkate alan bir anlayışla yapılması gereken bir intibak ne yazık ki yapılmış değil.

Değerli arkadaşlar, ben size bazı rakamlar vereceğim. Mesela OECD’deki rakamlara göre, Avusturya’da ortalama olarak 18, Kanada’da 12, Almanya’da 18, ABD’de 13 kişiye 1 memur hizmet verirken bizde 29 kişiye 1 memur düşüyor.

Değerli arkadaşlar, memur maaşları son derece düşük. Ben devletin resmî rakamlarını size kitaplarından vereyim. Devlet memurları için en düşük devlet memuru aylığı 2.025 lira olarak gözüküyor ama buna aile parası dâhil, aile parasını çıkarttığınızda maaşının 1.763 liraya düştüğünü görürsünüz. 4 kişilik bir aileyi baz aldığınızda bunun devlet memurları açısından yetersiz ücret olduğu herkes tarafından bilinen bir gerçek.

Süre çok kısıtlı, o nedenle her şeye yetişmenin de olanağı yok ama yıllar itibarıyla arkadaşlar, kamuda istihdamın nasıl berbat hâle getirildiğini ben size rakamlarla vereyim: İşte, 1985’ten günümüze KİT’lerde çalışan memur sayısı 187 binden 5 bine gerilerken sürekli işçi sayısı da 385 binden 55 bine, AKP iktidar olduğunda 182 bin olan sayı bugün 55 bine geriledi. Diğer taraftan, baktığınızda, yine “taşeron uygulaması” dediğimiz, bugün iş cinayetlerinin ana unsuru olan sistemi AKP doğurdu, AKP’den önce Türkiye’de taşeron sistemi yoktu. Bu da yılın ilk dokuz ayı için kamuda 781 bin çalışan taşeron işçi olduğu Sayın Bakanın resmî olarak verdiği cevap.

Değerli arkadaşlar, bugünlerde tabii Hükûmet memurları iyice ezecek, iyice yok edecekti, torba kanunla bir kez daha memurların hak arama özgürlüklerini de elinden alacak ve kıyacak idi; Anayasa Mahkemesi son aylarda bir özgürlük çizgisine -girdi demeye dilim varmıyor ama öyle demeliyim- girdi de bereket versin ki iptal edip memurların, özellikle daire başkanı ve daha üst düzeyde olanların savrulmalarını, harcanmalarını kısmen engelledi.

Bir büyük çarpıklığa dikkat çekmek istiyorum: Şube müdürleri sayısı herhâlde 2 binlere kadar geriledi ama onlardan emsal olanlardan şu anda 1.500-1.600 lira daha düşük maaş alıyorlar, sorunlarının giderilmesini bekliyorlar.

Değerli arkadaşlar, kamu çalışanlarının grevli toplu sözleşmeli sendika hakkı kâğıt üzerinde var ama ne grev hakkına sahipler ne de özgür toplu sözleşme hakkına sahipler. Hükümetin yaptığı en önemli konulardan bir tanesi, yandaş sendika yaratarak, onu, daha görüşmeleri birinci haftasının ikinci günündeyken, geride yirmi beş gün varken başkan tek başına sözleşmeye imza atıp Türkiye’deki tüm, demin sözünü ettiğim 2,5 milyondan fazla memuru 2014 için 123 liraya, 2015 için yüzde 3’e mahkûm etmesidir. Eğer Hükûmetin verdiği rakam alınmış olsa çok daha bundan iyi olacaktı.

Değerli arkadaşlar, en önemli sorunlardan birisi de sınavsız atama. Diyanet İşleri Başkanlığı kullanılarak, valilikler kullanılarak, özel kalemleri kullanılarak, belediye başkanlıklarının özel kalemleri kullanılarak bizim çocuklarımız yüzlerce, binlerce lira harcayarak, aylarca zaman harcayarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İZZET ÇETİN (Devamla) - …KPSS’ye girip atanamazken AKP’lilerin çocuklarının, bakanlarının bir yandan devleti soyması, diğer taraftan devletin kadrolarını işgal etmesi kabul edilemez. Bu uygulamayı şiddetle kınıyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Zozani.

 

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

5.- Hakkâri Milletvekili Adil Zozani’nin, Ankara Milletvekili İzzet Çetin’in 656 ve 656’ya 1’inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın üçüncü tur görüşmelerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Müsaade ederseniz kayıtlara geçmesi açısından bir hususa değinmek istiyorum.

Ilısu Barajı’nın yapılamamasının sebebi güvenlik nedeni değildir. Ilısu Barajı, projelendirildiği günden beri uluslararası kredi derecelendirme şirketleri vasıtasıyla finanse edilip yapılmak istendi. Uluslararası finans kuruluşları Ilısu’da sebebiyet verilecek olan doğa, tarih ve kültür katliamından kaynaklı olarak Ilısu’ya finans desteğini vermeyi reddetti, geri çekti. Daha sonraki aşamada, devlet kendi öz kaynaklarıyla Ilısu Barajı’nı yapma arzusu içerisine girdi, inşaatı başladı ancak Hasankeyf sakinleri ve doğaseverler, tarihseverler devleti mahkemeye verdikleri için Ilısu Barajı mahkemelik bir durumdur ve bu nedenle yapımı gecikmektedir. Cumhuriyet Halk Partili bir milletvekilinin Ankara’da işçileri savunup Batman’da, Ilısu’da müteahhitlerin haklarını savunmaya yeltenmesi, soyunması gerçekten garibimize gitti.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Muhatap Hükûmettir Sayın Zozani, Hükûmet cevap versin.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Doğa, tarih ve kültür katliamı anlamına gelen Ilısu Barajı’nı savunmak ancak ve ancak Sayın İzzet Çetin’e düşer.

Teşekkür ederim.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Sayın Başkan, cevap vereyim.

BAŞKAN – Sayın Çetin…

 

6.- Ankara Milletvekili İzzet Çetin’in, Hakkâri Milletvekili Adil Zozani’nin yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

İZZET ÇETİN (Ankara) – Yani, ben kültür ya da diğer varlıkları, en az Zozani kadar sahiplenmeyi bilirim. Benim muhatabım Hükûmettir. Hükûmete yönelik olarak, güneydoğuda otoritesini yitirdiğini, barajı yaptıramadığını… Eğer öyle bir tarihi ve tabiat varlıklarını, çevreyi, doğayı koruma varsa biz ona destek veririz ama nedeni, başka faktörler ise ben o faktörleri Hükûmetten duymak isterim.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Gülerler ona, gülerler. Başka örnek verebilirdin İzzet Bey, başka örnek verebilirdin. Gülerler ona.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Onu gündeme getirdim, onu dile getirdim. Devletin yani Hükûmetin güneydoğuya ve doğuda ülke yönetimini kaybettiğini ortaya koymaya çalıştım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN –  Teşekkür ederim, konu anlaşılmıştır.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) – Çok komik duruma düştün İzzet Bey, çok komik duruma düştün.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978) (S.Sayısı 656 ve 656’ya 1’inci Ek) (Devam)

2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657) (Devam)

 

A) ADALET BAKANLIĞI (Devam)

1) Adalet Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Adalet Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

B) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU (Devam)

1) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

C) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ç) HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU (Devam)

1) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

D) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)

1) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

E) MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU (Devam)

1) Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

F) TÜRKİYE VE ORTADOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ (Devam)

1) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

G) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Devlet Personel Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Devlet Personel Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ğ) AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI (Devam)

1) Avrupa Birliği Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Avrupa Birliği Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

H) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU (Devam)

1) Türk Akreditasyon Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk Akreditasyon Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

BAŞKAN –  İstanbul Milletvekili Ayşe Eser Danışoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Danışoğlu.

Süreniz sekiz dakikadır.

CHP GRUBU ADINA AYŞE ESER DANIŞOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2015 yılı Avrupa Birliği Bakanlığı ve Türk Akreditasyon Kurumu bütçeleri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

62’nci Hükûmet Programı’nda 2014, Avrupa Birliği yılı olarak ilan edilmişti. Yılın sonuna geldik, kayda değer bir ilerleme olmadığı gibi, Avrupa değerlerinin çiğnenmesi de müzakerelerin odağını oluşturuyor çünkü hukukun üstünlüğünü, yargı bağımsızlığını, temel hak ve özgürlükleri içselleştirmek yerine onlarla âdeta mücadele eden bir Hükûmet var.

Avrupa Birliği Bakanlığı, bana göre en zor durumdaki bakanlıklardan biri çünkü hak ve özgürlük ihlalleri, yolsuzluk iddiaları, uygulanmayan yargı kararları ile Kopenhag Kriterleri, Avrupa değerleri arasında sıkışmış durumda.

Bakanlığın demokrasi ve çağdaş yaşam standardı vaatleri, Hükûmetin uygulamalarıyla ve yaşam tarzı dayatmalarıyla hiç de örtüşmüyor.

Avrupa Birliğiyle açılan müzakereleri 14 başlıkta yürütmeye çalışıyoruz. Bazı fasılların önünde siyasi blokaj var ama  askıya alınmamış 3 tane de fasıl var örneğin; bunlar "Kamu Alımları", "Rekabet Politikası" ve "Sosyal Politikalar ve İstihdam" fasılları. Bu fasılların açılmasına yönelik bir kararlılık ve irade şimdiye kadar göremedik.

Avrupa'da birinci olmakta ısrar ettiğimiz iki temel alan var. Bunun bir tanesi ölümlü iş kazaları, diğeri de gelir eşitsizliği. Sosyal politikalar ve istihdam faslı, iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerini de kapsamakta. Çalışanların sadece yüzde 4-4,5'unun sendikalı olması, çocuk işçiliği, kadın istihdamının düşüklüğü Avrupa Birliği tarafından ciddi biçimde eleştirilen  konular arasında. Ben, Sayın Bakandan bu alanlara destek vermesini ve faslın açılması için de etkin eylem planları hazırlayacağını ümit ediyorum, bekliyorum.

Değerli milletvekilleri, “Avrupa Birliği yılındayız.” dedik ama pek çok konuda Avrupa felsefesine aykırı gidiyoruz. Bunlardan biri yayın yasakları. Başta Uludere, Reyhanlı saldırıları, çalınan KPSS soruları, Suriye sınırında düşen uçak, Dışişlerinin Suriye “tape”leri, durdurulan MİT tırları, bakanlara yönelik yolsuzluk iddiaları olmak üzere çok sayıda konuya, alana yayın yasağı konuldu. TİB'in son bir yıl içinde 18 bin İnternet sitesini erişime kapattığı ifade ediliyor. Twitter ve Youtube yasakları var. Bunları Avrupa Birliği kurumlarına anlatmak çok da kolay olmuyor.

Yeni kanunlar hazırlanıyor, düzenleniyor. Mesela, bu önümüze gelecek olan kanuna göre, karşı çıkan herkesin makul şüpheli olabildiği, polisin yetkilerini insan haklarını ihlal edecek kadar genişleten, mal varlığına aşırı genişletilmiş sınırlarla el koyulmasına izin veren güvenlik paketlerini hangi reform kılıfına sokup Avrupa Birliğine anlatacağız? Zaten “demokratikleşme” diyerek oluşturulan kurumlar da taraflı ve bağımlı biçimde inşa edildi. Mesela İnsan Hakları Kurumunun 11 üyesinin 7'sini Bakanlar Kurulu atıyor, 2'sini Cumhurbaşkanı, 1'ini YÖK, kalan 1 tanesinin de baro başkanlarının seçimine bırakılmış atanması. Yine AİHM kararları doğrultusunda kurulan Kolluk Gözetim Komisyonu İçişleri Bakanlığı bünyesinde çalışıyor, başkanı da sayın müsteşar.

Şimdi, neden kurumlar kuruluş amaçlarına aykırı biçimde devlete bağımlı olarak oluşturuluyor? Devletin insan hakkı ihlallerini yine devletin denetlemesi “Bir cezasızlık politikası mı güdülüyor?” sorusunu akla getiriyor.

Avrupa Birliğine tam üyelik yolundayız ama kadın erkek eşitliğinin hâlâ tartışıldığı bir ülkeyiz. Bu yıl 200'den fazla kadının öldürülmesi ve ağırlıklı olarak eş ya da eski eşlerinin bu cinayetleri işlemesi ve bu haberlerin giderek sıradanlaşması kadının aile ve toplum içindeki statüsünü de acı biçimde özetliyor sanıyorum. Bu da pek Avrupa Birliğiyle uyumlu bir alanımız değil.

Değerli milletvekilleri, önümüzdeki yıl Türkiye G20 dönem başkanlığını üstlenecek. Bu, ülkemiz için çok  önemli bir fırsat, mutluyuz. Türkiye, Başkan olarak Yolsuzlukla Mücadele Eylem Planı'nın yürütülmesinden de sorumlu olacak. Biz aynı zamanda Birleşmiş Milletler Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi’ne de tarafız. Dolayısıyla uluslararası sorumluluklarımız var. Ancak diğer yandan Uluslararası Şeffaflık Örgütü'nün hazırladığı Yolsuzluk Algısı Endeksi’nde bu yıl Türkiye 5 puan kaybetti ve dünya yolsuzluk sıralamasında 11 sıra yükselerek en çok kötüleşme gösteren ülke oldu. Dolayısıyla G20’de de işimiz kolay görünmüyor.

Uluslararası ölçütlere bakmaya devam edersek, demokrasi ölçütü, Küresel Barış Endeksi’nde 162 ülke arasında 128’inciyiz. Bu endekste ne var? Hapisteki insan sayısı, toplum güvenliği, silahlara erişim, yer değiştiren insanların sayısı, yolsuzluk, basın özgürlüğü ve işsizlik gibi birçok faktör değerlendiriliyor. Gene OECD 2014 Yaşam Kalitesi Raporu’nda en zor yaşanılacak ülkeler arasındayız.  Burada da eğitim,  iş,  güvenlik, sağlık, barınma gibi kriterlere bakılıyor. Kişisel özgürlükler konusunda 142 ülke arasında 134'üncüyüz.

Değerli milletvekilleri, biz Avrupa Birliğine üyeliği neden hedefliyoruz? Dünyanın önde gelen çağdaş, demokratik, müreffeh ülkelerinden biri olmak için. En önemli potansiyelimiz de bu yolda genç nüfusumuz. Bu avantajımızı fırsata çevirebiliriz. Üretime dayalı bir ekonomi ve dünya markaları yaratabiliriz. Bunun için  de öncelik vereceğimiz alan eğitim. Ancak, şu andaki en geçerli uluslararası kriter olan PISA sonuçlarına baktığımız zaman eğitim sistemimizin yetersizliği, niteliksizliği her yıl tescilleniyor. Matematik, fen, okuduğunu anlama vesaire, hiçbir alanda ilk 40’a giremiyor öğrencilerimiz. On iki yılda defalarca eğitim sistemi değiştirildi ama başarısızlık değişemedi.

Dünya’ya bakarsak, dünya ise 4’üncü sanayi devrimine hazırlanıyor, Avrupa ülkelerinde okullara bu doğrultuda yeni dersler konuyor. Biz de bu geleceğe çocuklarımızı Milli Eğitim Şûrası’nın önerileriyle hazırlayacağız ama uluslararası akademik başarısızlıklar Eğitim Şûrası’nda tartışılmıyor bile. Türkiye'nin, PISA verilerinden yola çıkarak, en az politika üreten ülkelerden biri olduğu belirlendi.

İlaveten, Avrupa Birliği hedefi olan, Avrupa değerlerini benimseme iddiasında olan bir ülkede "insan hakları, demokrasi" dersleri gereksiz görülüyor. Oysa bunlara özel önem atfedilmesi gerekiyordu ve kaldırılması öneriliyor.

Değerli milletvekilleri, geçenlerde yeniden dile getirilen "200 yıldır bize bir hayat tarzı dayatılıyor" söylemi, batıya açılma, modernleşme karşıtlığının ifadesidir, beyanıdır. Bu durumda, Avrupa Birliğine tam üye olma hedefi de bir aldatmacadan öteye gidemiyor. Zaten tüm bakanlıklar içinde en küçük bütçe de AB Bakanlığına ayrılmış.

Hepinize tekrar saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Danışoğlu.

Sayın Çam, tutanaklar geldi, lütfen burada söylediğiniz sözü düzeltiniz, ben duymamıştım, “Toplum celladına aşıksa, sorun yok.” diyorsunuz. Sisteme girmişsiniz. Söz veriyorum.

Buyurunuz.

 

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

7.- İzmir Milletvekili Musa Çam’ın, 656 ve 656’ya 1’inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın üçüncü tur görüşmelerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması

 

MUSA ÇAM (İzmir) – Sayın Başkan, konuşmam bitip teşekkür ettikten sonra, ön sıralardan, Konya Milletvekili Sayın İlhan Yerlikaya bana “Seçimlerde görürsünüz.” anlamında, “Boyunuzun ölçüsünü alırsınız.” anlamında söz  söyledi, ben de “Sorun seçim değil.” dedim, tekrar bana “Millet tercihini yapar.” diye cevap veriyor, ben de ikimiz arasındaki olan bir diyalogdan dolayı “Toplum celladına aşıksa sorun yok.” demişim. Bu ikimizin arasında. Ben bunu AKP’nin genelini kastederek söylemiş değilim. İlhan Bey’le aramızdaki olan bir diyalog neticesindedir. Bunun altını çizmek istiyorum, söylemek istiyorum. Yoksa, bu, AKP’nin geneli kastedilerek söylenmiş bir söz değil.

İkincisi, bir şeyi daha hatırlatmak isterim: 22 Kasım 2009 tarihinde, AKP İzmir Milletvekili İbrahim Hasgür, CHP’ye oy veren Alevileri “celladına aşık olan idam mahkûmlarına” benzetti. Şimdi, dolayısıyla, ben de bunun düzeltmesinin yapılıp yapılmadığına bakacağım ama ben AKP Grubunun genelini kastetmedim. Sadece İlhan Bey’e vermiş olduğum bir yanıttır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çam.

Buyurunuz Sayın Bostancı.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Bu açıklama çok yerli yerine oturmamıştır efendim, dolayısıyla bu konuya ilişkin söz istiyorum.

BAŞKAN – Efendim, yani açıklamalarını biz burada bir şey yapacak durumda değiliz Sayın Bostancı. Yani “Şöyle açıklama yap, böyle açıklama yap.” diye burada talimat yerinde değiliz tabii.

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Hayır, sataşmadan söz istiyorum çünkü…

BAŞKAN – Size niçin sataştı?

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – …buradaki ifadeyi toplumun geneline teşmil edilebilecek tarzda zikretmiştir Musa Bey. Sonradan “aramızda” dediği, bizim bilmediğimiz birtakım kişisel ilişkilere atıf yaparak açıklamaya çalışmıştır ama peşinden yine bu açıklamayla esasında, bakıldığında, eklenmemesi gereken, şuradaki uyumlu havayı bozmaması gereken başka bir iş yapmıştır.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ya, gruba bir sataşma yok.                    

MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) – Burada bir yaklaşımı, bir zihniyeti eleştirdiği iddiasıyla partimize yönelik sataşmada bulunmuştur. Bu çerçevede söz istiyorum.

BAŞKAN – E kayıtlara geçti Sayın Bostancı bütün söyledikleriniz de. Müsaade ederseniz bu konuyu burada kapatalım. Uygun düşmeyen bir ifadedir. Siz de dile getirdiniz, Sayın Çam da kendi üslubuna göre düzeltmeye çalıştı.

15 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.12

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.33

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Muhammet Bilal MACİT (İstanbul), Mine LÖK BEYAZ (Diyarbakır)

----0----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

 

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978) (S.Sayısı 656 ve 656’ya 1’inci Ek) (Devam)

2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657) (Devam)

 

A) ADALET BAKANLIĞI (Devam)

1) Adalet Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Adalet Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

B) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU (Devam)

1) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

C) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ç) HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU (Devam)

1) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

D) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)

1) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

E) MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU (Devam)

1) Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

F) TÜRKİYE VE ORTADOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ (Devam)

1) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

G) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Devlet Personel Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Devlet Personel Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ğ) AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI (Devam)

1) Avrupa Birliği Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Avrupa Birliği Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

H) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU (Devam)

1) Türk Akreditasyon Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk Akreditasyon Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Üçüncü tur üzerinde şimdi söz sırası, lehte olmak üzere Van Milletvekili Fatih Çiftci’ye aittir.

Buyurunuz Sayın Çiftci. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

FATİH ÇİFTCİ (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2015 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın üçüncü turunda şahsım adına lehte konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

2015 bütçesi AK PARTİ’nin 13’üncü bütçesidir. AK PARTİ, hükûmetlerinin bu bağlamda yaptıkları disiplinli, şeffaf, insan odaklı, yatırım ve istihdamı destekleyen bütçelerle bugüne kadar hizmet etmiş ve halkımızı kalkındırmıştır.

Bütçe yapma hakkı demokrasilerin olmazsa olmazıdır. İktidarların topladığı vergileri, kamu kaynaklarının nerede harcanacağını ve nasıl kullanıldığını toplumun ve temsilcilerinin bilmesi demokrasinin gereğidir. Uygulanan disiplinli, mali politikalar sayesinde istikrar sağlanmıştır. 2015 bütçesinde de bu görülmektedir.

Ekonomik gelişmeye paralel olarak ülkemizin demokratikleşmesi ve ileri demokrasiye ulaşması için reformlar yapılmış ve yapılmaya devam etmektedir. Temel hak ve hürriyetlerin korunması, yasakların kaldırılması ve özgürlükler ortamının doğması için anayasal ve yasal reformlar yapılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, insan haklarına saygılı ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir demokrasinin ülke yönetimine hâkim kılınması temel hedefimiz olmuştur. Hükûmetlerimizin amacı, sağlıklı işleyen bir adalet sisteminin ülkemize kazandırılması, demokratik hukuk devletinin evrensel kabul görmüş ilkelerinin hayata geçirilmesi, özgürlüklerin genişletilmesidir.

Adalet sistemimiz son yıllarda önemli gelişmeler kaydederek âdeta kabuk değiştirmiştir. İyi bir mevzuat altyapısının sağlanması, insan kaynaklarının güçlendirilmesi, teknik ve fiziki altyapının yenilenmesi alanlarında önemli gelişmeler yaşanmıştır. Bugün için adalet sistemimiz hizmet odaklı bir anlayışa gelmiştir. Bunun yanı sıra yargının hızlanması ve insan hakları uygulamalarının geliştirilmesi için hazırlanmış yargı paketlerinin yasalaştırılması sağlanmıştır.

AK PARTİ hükûmetlerinin önem verdiği diğer bir alan ise altyapı hizmetleri olmuştur. Bu kapsamda ülkemizin dört bir yanında yeni adalet sarayları yükselmiş ve yükselmeye devam etmektedir. Altyapıya ilişkin önemli bir değişim ise bilişim altyapısında yaşanmıştır. Bugün adli birimlerde yargısal ya da idari bütün işlemler bilişim sistemleri üzerinden yapılabilmektedir.

Tüm bunların yanında ceza ve infaz kurumlarının modernleşmesi için de önemli adımlar atılmış, cezaların insanca infaz edilebileceği yeni alanlar inşa edilmiştir. Öte yandan, infaz anlayışı çok boyutlu bir hâle getirilmiştir. Denetimli serbestlik, adli kontrol ve şartlı tahliye kapsamında geliştirilen seçimlik ve bireyselleştirilmiş infaz yöntemleri, elektronik kelepçe gibi uygulamalar bu çok boyutluluğun birer örnekleridir.

Özellikle son yıllarda partimizin üzerinde önemle durduğu konulardan bir tanesi de insan haklarıdır. Bu konuda önemli mesafe alınmış ve somut gelişmeler yaşanmıştır. Sorunların uluslararası kurumlara taşınmaya ihtiyaç duyulmaksızın ülke içerisinde oluşturulan alternatif yollarla çözülmesi sağlanmıştır. Bu yolda ilk olarak kurumsal yapılanma ele alınmış, İnsan Hakları Daire Başkanlığının kurulması bu alanda atılan önemli bir adım olmuştur. İnsan Hakları Tazminat Komisyonunun oluşturulması önemli bir aşama teşkil etmiştir. 12 Eylül 2010’da kabul edilen Anayasa değişikliğiyle sistemimize dâhil olan Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı ile Kamu Denetçiliği Kurumunun faaliyete geçmesi insan haklarının korunmasına ilişkin standartları güçlendirmiştir.

Hükûmetlerimizin çalışmalarıyla adalet sistemimizin mevzuat altyapısında çağımızın hukuk devleti ve demokrasi anlayışıyla insan hakları ilkelerine uygun reform niteliğinde değişiklikler yapılmıştır. Bu kapsamda son on yılda temel yasalarımızın tümü değiştirilmiştir. Yapılan yargı reformu ve demokratikleşme paketleriyle daha iyi bir adalet sistemine doğru giden yolda önemli adımlar atılmıştır. Başta Anayasa değişikliği olmak üzere mevzuat değişiklikleriyle birçok yeni uygulama ve kurum ülkemize kazandırılmıştır. AK PARTİ adaletle ilgili sorunların tümünü hem parti programlarıyla hem de hükûmet programlarıyla analiz etmiş, hazırlanan Yargı Reformu Stratejisi Belgesi’nde belirtilen hususların önemli bir kısmı adım adım gerçekleştirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ olarak 2002 yılından itibaren amacımız Türkiye'nin normalleşmesidir, yeni Türkiye’yi inşa etmektir, gelecek kuşaklara güçlü Türkiye’yi bırakmaktır, güçlü toplum bırakmaktadır, 76 milyon vatandaşımızla tüm Türkiye’yi ileri demokrasiyle buluşturmaktır.

Değerli milletvekilleri, tüm bu duygu ve düşüncelerle 2015 bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çiftci.

Şimdi Hükûmet adına ilk söz, Avrupa Birliği Bakanı Sayın Volkan Bozkır’a aittir.

Buyurunuz Sayın Bozkır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi beş dakikadır.

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI VOLKAN BOZKIR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;  Avrupa Birliği Bakanlığının 2015 Mali Yılı Bütçe Tasarısı’nın yüce Meclisimizde görüşülmesi vesilesiyle huzurunuzdayım. Saygıyla selamlıyorum.

Türkiye'nin Avrupa Birliğine katılım sürecinde son derece yoğun ve Avrupa projesinin geleceği bakımından anlamlı bir dönem yaşıyoruz. 62’nci Hükûmetimiz göreve başlar başlamaz atılan kararlı ve somut adımlarla Avrupa Birliğine katılım sürecinde kimsenin görmezden gelemeyeceği gerçek bir ivme yarattı.

Türkiye'nin Avrupa Birliğine üyelik tercihi konjonktürel değil kalıcı ve stratejik bir yaklaşımın ürünüdür. Bu tercih yüzyıllar içinde şekillenen Avrupa projesine güç kazandıran ve geniş bir coğrafyada istikrar, refah ve huzura hizmet eden bir anlayışın sonucudur. Yeni bir Avrupa Birliği Komisyonunun işbaşı yaptığı bir zaman kesitinde geriye dönüp Ankara Anlaşması imzalandığında, o zamanki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğunun ilk Komisyon Başkanı olan Walter Hallstein’ın “Türkiye Avrupa’nın bir parçasıdır.” sözlerini hatırlatarak Türkiye'nin Avrupa bütünleşme sürecinin her gün yenilenen ve sürekli aşılması gereken sınamalar karşısında kadim bir ortağı ve bu serüvenin ayrılmaz bir parçası olduğunun altını çizmek doğru olacaktır.

Gerçekten de Türkiye Avrupa’nın bir parçasıdır ve bidayetten beri temel iradesini evrensel değerler üzerinde yükselen bir Avrupa projesinden yana kullanmıştır. Avrupa projesinin bir bakıma büyük barışmaların ürünü olduğunu da vurgulamak gerekmektedir. Bu proje, farklı milletlerin, dinlerin, mezheplerin yüzyıllarca çatıştıktan sonra evrensel değerleri temel alarak bir arada yaşamasını mümkün kılan ve hâlâ sürmekte olan bir barışma sürecidir.

Türkiye’nin katılım süreci de dinsel değerlere değil, evrensel değerlere dayanan Avrupa Birliğine en son ve en büyük barışmayı gerçekleştirme fırsatını sunacaktır. İdealini kurduğumuz Avrupa, kural ve değerler üzerine kurulu ortak evimizdir. Bu nedenle, bizim için Avrupa Birliği evrensel değerler ve yüksek standartlara dayanan bir düşünce sistemini ve yaşam tarzını temsil etmektedir. Avrupa projesi, cesur insanların cesur adımlarıyla  eşsiz bir barış projesi hâline gelmiştir. Avrupa Birliğinin kurucuları, değerler üzerinde yükselen ortak bir gelecek önerebildikleri için bir rüyayı gerçeğe çevirebildiler. Bu çok önemli ve kıymetli bir deneyimdir.

Bugünün küresel ve bölgesel sınamaları, Avrupa projesinin belki de tarihinde karşılaştığı tüm sınamalardan farklı unsurları içinde barındırmaktadır. Değişimin getirdiği sınamaları göğüslemek AB açısından her zaman esas olmuştur. 21’inci yüzyılın ilk çeyreği içinde Avrupa Birliği bugüne kadar karşılaşmadığı tehditleri bertaraf etmek, demokrasiye,  hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına saygı temelinde istikrar ve refahı geniş bir alana yaymak durumundadır. Bunun için evrensel değerlerin ortak sahiplenilmesinde insan odaklı politikalara olan ihtiyaç artmıştır. İnsan onuru, izlenen her politikanın merkezinde olmalıdır. Tehditlerin üstesinden gelmek için Birliğin kendi kimliğini tazelemesi ve ortaklıklarını güçlendirmesi elzemdir.

Kapsayıcı ve hoşgörülü bir Avrupa kimliğine olan ihtiyaç daha da artmıştır. Komşuluk coğrafyasında istikrarı, refahı ve demokrasiyi güçlendiren, değişime güvenle bakabilen, değişimi içselleştirebilen ve alçak gönüllü bir bakışı farklı kültürlerle buluşma zeminine dönüştürebilen bir Avrupa kimliği, Avrupa projesinin artık temel dinamiği olmalıdır. Değerler Avrupası’nın evrenselliği, böyle bir dinamik yakalandığında yaşam sahasını gerçekleştirebilecek, genişletebilecektir. Avrupa Birliği, daha derin bir küresel konum için kolları sıvamak zorunda olduğunu kavramak durumundadır.

Türkiye’nin Avrupa Birliğine katılım sürecinin en önemli niteliği de öncelikle ortak sahiplenme duygusuyla ve birlikte çalışma, birlikte yaşama anlayışıyla evrensel değerler zemininde bir barış coğrafyası yaratmaktır. Nitekim, Atatürk’ün hedef gösterdiği “Yurtta barış dünyada barış” şiarı da insanlık tarihinin bu en önemli barış projesinin temel felsefesiyle örtüşmektedir.

Türkiye, tarih ve coğrafyasından güç alan ulusal kimliği, küresel konumu, yumuşak gücü ve en önemlisi insan onurunu her şeyin üstünde tutan kararlı ve ilkeli duruşuyla Avrupa projesinin 21’inci yüzyıl sınamalarından başarıyla geçmesinde ve cazibesini farklı coğrafyalara taşıyabilmesinde kilit öneme sahip bir aktördür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’nin Avrupa Birliğine katılımının değerler üzerinde yükselen Avrupa projesinin tamamlanmasını mümkün kılacağı bir vakıa olsa da realpolitik, sadece değerler üzerinden hareket etmemektedir. Nihayetinde, uluslararası ilişkilerde çıkarlar belirleyici olmaya devam etmektedir. Türkiye’nin Avrupa Birliğine katılım süreci de ortak kazanımlar sayesinde ve bu kazanımların vazgeçilmez olmasının fark edilmesiyle hayata geçecektir.

İşte, bu noktada, yeni Türkiye portresini ilişkilerimiz açısından doğru okumak ve anlatmak gerekiyor. Ülkemiz, son on iki yılda köklü bir dönüşüm sürecinden geçmiştir. Milyonlarca insanımızın orta sınıfa geçmesiyle sadece tüketim kalıpları değişmemiş, bireylerin politik sistemden beklentileri de artmış, hak talepleri Türkiye’nin demokratikleşmesine katkıda bulunmuştur. Türkiye artık eski Türkiye değildir. Dinamik toplumsal yapısıyla, eğitimli ve nitelikli genç nüfusuyla, güçlenen ekonomisiyle, kaliteli özel sektörüyle, büyüyen sivil toplumuyla Türkiye Avrupa Birliğinin geleceğinde vazgeçilmez bir aktördür.

Yeni Türkiye, yeni Avrupa Birliğine kendi özgün katkısını getireceğinden Türkiye-AB ilişkileri her iki tarafın da yararına olan kazan-kazan ilişkisine dayanmaktadır. Biz, kendi açımızdan, Avrupa Birliği sürecinin katkılarını akılda tutuyoruz. Avrupa Birliği sürecinin bizim için en önemli boyutu, ülkemizde yaşayan siyasi ve sosyal dönüşümdür. AB müktesebatı çerçevesinde yapılan siyasi, ekonomik ve sosyal reformlar, bir taraftan Türkiye’yi köklü bir biçimde değiştirmektedir, öte yandan, Türkiye’nin hem bölgesinde hem de uluslararası süreçte, sistemde çok daha güçlü bir ülke olmasını sağlamaktadır. Böylelikle, Türkiye’de devlet ve birey arasındaki ilişki değişmektedir. Vatandaşlık kavramını “sorumluluk” yerine, “haklılık” demekte, “haklar” temelinde yeniden tanımlamaktadır.

Bugün, halkımız Avrupa Birliği standartlarında yaşam koşullarını talep eder olmuştur. Avrupa Birliği süreci çevreden ulaştırmaya, sosyal politikadan gıda güvenliğine pek çok alanda vatandaşlarımızın yaşam standartlarını değiştiren toplumsal bir dönüşüm projesidir. Buna karşılık, Avrupa Birliğinin daha güçlü, daha güvenli ve daha istikrarlı bir geleceğe ulaşmasında Türkiye anahtar rol üstlenmektedir. Türkiye, dünyanın 17’nci, Avrupa’nın 6’ncı büyük ekonomisidir. Kıtadaki en güçlü ekonomik göstergelere sahip Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği, Avrupa iç pazarını genişletecektir ve Avrupa Birliğinin küresel ekonomi içindeki rekabet edebilirliğini de artıracaktır.

Avrupa, Orta Asya ve Orta Doğu arasında bir enerji koridoru olan Türkiye’nin Avrupa Birliğinin enerji güvenliğine büyük katkısı olacaktır. Dünya ham petrol ve doğal gaz rezervlerinin yüzde 70’inden fazlası Türkiye’yi çevreleyen Rusya, Hazar ve Orta Doğu bölgelerinde yer almaktadır. Türkiye, jeotermal potansiyeli açısından 7’nci, hidroelektrikte ise 8’inci en büyük ülke olarak dünyanın yenilenebilir enerji kaynakları bakımından en zengin ülkelerinden birisidir.

Türkiye, dinamik toplum yapısıyla da Avrupa Birliğine önemli katkılar getirecektir. Avrupa'nın 4’üncü en büyük iş gücü piyasasına sahip olan Türkiye, bilimsel araştırmacı sayısını son on yılda yüzde 100’e yakın artırmıştır. Avrupa'nın iyi düzeyde eğitim almış en genç nüfusuna sahip Türkiye, üye ülkelerdeki iş gücü piyasalarına ve sosyal güvenlik sistemlerine katkıda bulunacak ve Avrupa Birliğindeki toplumsal dinamizmi artıracaktır.

Türkiye, dünyanın en çalkantılı coğrafyasında bir istikrar ve refah adası olarak dimdik ayakta durmaktadır. Türkiye'nin katılım sürecinin güncel anlamı üzerinde dururken bu sürecin hem küreselleşme hem yerelleşme, bunun dinamikleri açısından irdelenmesi ve özellikle değişim yaşayan geniş coğrafyamız üzerinde getirdiği güçlü katma değer göz önünde bulundurulmalıdır.

Türkiye, hem askerî gücüyle hem de yumuşak gücüyle Avrupa Birliğinin dış politikasına ve güvenliğine katkılar sunmaktadır. NATO’da Amerika Birleşik Devletleri’nden sonra en büyük 2’nci orduya sahip olan ülkemiz, Kongo’dan Batı Balkanlara, Afganistan’dan Sudan’a pek çok bölgede Avrupa Birliğine ve uluslararası operasyonlara destek sağlamıştır. Türkiye Birliğin bir parçası olmasıyla Avrupa Birliği, Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Kafkaslarda güçlü bir aktör olarak etkinliğini artıracaktır.

Türkiye'nin tüm bu katkılarını alt alta yazdığınızda ortaya çıkan portreyi Avrupa'da vizyon sahibi hiçbir lider görmezden gelemez. Türkiye'nin Avrupa Birliğine katılımının kazan-kazan ilişkisine dayandığı gerçeği, önümüzdeki dönemde ilişkilerimizi şekillendirecek en önemli husustur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm bu güçlü gerekçelerden dolayı Avrupa Birliği katılım sürecindeki konjonktürel sorunlara rağmen, bizim AB standartlarına ulaşmak konusundaki irademiz güçlü bir biçimde devam etmektedir. Nitekim, Sayın Cumhurbaşkanımızın Başbakanlığı döneminde 2014 yılını “Avrupa Yılı” olarak ilan etmesi başlı başına bir mesaj teşkil etmiştir. 62’nci Hükûmetimizin Programı’nda Avrupa Birliğine stratejik hedef vurgusu ve son aylarda yayınladığımız “Türkiye'nin Yeni Avrupa Birliği Stratejisi” gerçekten bu şekilde atılan sayısız adımlar siyasi kararlılığımızı ortaya koymaktadır. Hükûmetimiz Avrupa projesi açısından böylesine kritik dönemdeki ve çok önemli bir kesitteki en güçlü, en içten ve sorumlu mesajı Avrupa Birliğine vermiştir. Bu çerçevede Avrupa Birliği Bakanlığı olarak Türkiye'nin Yeni Avrupa Birliği Stratejisi’ni açıkladık ve bunu özellikle reform, dönüşüm ve iletişim kilit kavramları üzerinde yükselttik ve strateji, siyasi reform süreci en başta olmak üzere, katılım sürecinde sosyoekonomik dönüşüm ve Avrupa Birliği iletişim stratejisi olmak üzere üç boyuttan oluşmaktadır.

Reformlar, siyasi reformlar her şeyin başıdır. Siyasi reformlarda ilerleme kaydetmeden ekonomik reformlardan, sosyal reformlardan bahsetmek her zaman için güç olmuştur, bundan sonra da güç olacaktır. Dolayısıyla siyasi reform sürecimizi en üst noktaya koymamız bundan kaynaklanmaktadır. Bu amaçla da “Reform İzleme Grubu” dediğimiz, “RİG” dediğimiz ve 30 toplantı yapmış grubu bir reform sürecinin amiral gemisi olarak yeniden görevlendirdik ve reform izleme grubunun ismini de “Reform Eylem Grubu”na dönüştürdük ve bu ilk toplantısında da çok önemli kararlar aldı. Aldığı en önemli kararlardan bir tanesi de bir ifade özgürlüğü paketinin ocak ayında açıklanması oldu ve bu paket hazırlanıyor ve inşallah ocak ayında Sayın Başbakanımızın başkanlığını yapacağı Reform Eylem Grubu toplantısında açıklanacaktır.

Stratejimizin ikinci boyutunda da Avrupa Birliği müktesebatına uyum yer almaktadır ve bu amaçla da 2019 yılına kadar Türkiye'nin Avrupa Birliğine müzakere sürecindeki fasıllar itibarıyla hangi yasal düzenlemeleri yapacağı, hangi ikincil düzenlemeleri düşündüğü, uygulamanın nasıl olacağı, bunların nasıl hayata geçirileceği bir ulusal eylem planı içinde hazırlanmıştır ve kamuoyuyla paylaşılmıştır. Bu şekilde şeffaflık en önemli unsur olacaktır ve isteyen herkes, Türk vatandaşı olsun ve Avrupa Birliği üyesi olsun, Türkiye’de 2019 yılına kadar neyin planlanmakta olduğunu ve ne şekilde hayata geçirileceğini görme fırsatını elde etmiştir. Bunu da ben çok önemsiyorum.

Tabiatıyla, bu eylem planlarında yer alan hususların gerçekleşmesi yüce Meclisimizin takdirine bağlı olacaktır. Ancak Meclisimiz oldukça yoğun bir dönemde olmasına rağmen ve çalışmalarını gayet fedakârca sürdürmesine rağmen, bu düzenlemelerin hayata geçirilmesi için elinden geleni yapacağına olan güvencimiz sonsuzdur.

Bu Ulusal Eylem Planı’nın yürürlüğe girmesinde çok önemli bir adım daha atıldı ve o da Başbakanlığın bir genelgesinde, ülkemizde herhangi bir kurumun çıkaracağı yasa tasarılarının önce Avrupa Birliği Bakanlığına danışılması ve bu yasaların Avrupa Birliği müktesebatına veya üye ülke uygulamalarına uygun olup olmadığının araştırılması talimatı yer aldı. Bunu da çok önemsiyoruz. Gerçekten uzun zamandır çıkarılmamış bir genelgedir ve Hükûmetin bu konudaki kararlılığının en önemli göstergelerinden birisidir.

Stratejinin üçüncü boyutunu iletişim stratejisi oluşturmuştur ve burada da gerçekten hem Türkiye’de Avrupa Birliğine olan bakış açısının hem de Avrupa Birliğinde Türkiye’ye olan bakış açısının değiştirilmesi, yanlış algıların düzeltilmesi, olgularla buluşturulması için bu strateji güçlü bir şekilde uygulanacaktır. Burada temel aldığımız kesim sivil toplum olacaktır. Sivil toplum bugün iftihar ettiğimiz bir düzeydedir. Türkiye’de 104 bin sivil toplum kuruluşu vardır ve cumhuriyet tarihinin en üst noktasına erişmiştir ve demokrasinin gelişmesinde bundan sonra sivil toplumun çok büyük katkısı her zaman olduğu gibi olacaktır. Biz bu çerçevede sivil toplumla birlikte çalışacağız ve Avrupa Birliği fonlarını da sivil toplumun geliştirilmesi için kullanacağız. 2015 yılı sonuna kadar 11 milyon euro, 2020 yılına kadar da 180 milyon euroluk bir fonu sivil toplumumuz için kullanacağız.

Göreve başladığım günden beri 4 kez Brüksel’i ziyaret ettim ve Komisyonun şimdiye kadar 12 üyesiyle bizzat temas kurdum. Avrupa Parlamentosu Başkanı, grup başkanlarıyla görüştüm. Avrupa Konseyi Genel Sekreteriyle, Venedik Komisyonu Başkanıyla görüştüm. Ayrıca Almanya, Fransa, Lüksemburg, Norveç, Portekiz ve İsveç’i ziyaret ettim. Sayın Cumhurbaşkanımıza refakaten Estonya’ya, Letonya’ya ve Sayın Başbakanımıza refakaten de Yunanistan’a gittim. Böylelikle, hâlihazırda Troyka’da yer olan bütün ülkeleri ve olabilecek ziyaretleri gerçekleştirmiş oldum. Bu şekilde temaslarımızın yoğunluk kazanmasıyla birlikte, aslında birbirimizle konuşamamaktan ve birbirimizin tenkidini dinleyememekten kaynaklanan yanlış algıların düzeltilmesi mümkün hâle gelebilecektir. İlk sonuç olarak da Avrupa Birliği Komisyonunun 3 komiseri ilk defa birlikte Türkiye’ye gelmişlerdir ve gerçekten çok yararlı temaslar yapılmıştır. Gelecek dönemde Türkiye'nin gerçekten sadece bazı platformlarda değil, tüm platformlarda yer alabilmesinin, derdimizi anlatabilmemizin ve tenkitlere kulak verebilmemizin yolu da bu şekilde açılacaktır. Keza, geçtiğimiz hafta İngiltere Başbakanı, İtalya Başbakanı Türkiye’ye geldiler, Litvanya Cumhurbaşkanı geldi, Başbakanımız Polonya’ya gitti. Gerçekten bu yoğun trafik, Türkiye-AB ilişkilerinde güçlü bir siyasi desteğin de ifadesini teşkil ediyor.

Tabiatıyla AB sürecinde mevcut uyum sürecinin ve bu mevzuata ilişkin uygulamanın takibinden sorumlu olmanın yanında, “Ulusal Mali Yardım Koordinatörü” sıfatıyla da Avrupa Birliği mali yardımlarının gerektiği yerlere aktarılmasında ve bunların gerçekten duyarlı bir şekilde kullanılmasında Avrupa Birliği Bakanlığı olarak gerçekten bütün tedbirleri almaktayız.

2007-2013 döneminde, Avrupa Birliği, Türkiye’ye 4,79 milyar avro hibe ve bu amaca yönelik olarak tahsisat yapmıştır. Bunun ötesinde de 2014-2020 yılları içinde yine “IPA II” adıyla 1 Ocak 2014’te başlayacak bir uygulamayla ülkemize yaklaşık 4,5 milyar avro hibe tahsis edilmiştir. Bu, önemli bir meblağdır ve bunun doğru bir şekilde kullanılması sağlanacaktır.

Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı Bakanlığımıza bağlıdır ve gerçekten kamuoyunda yaygın olarak kullanılan adıyla “Türkiye Ulusal Ajansı” çok önemli çalışmalar yapmaktadır ve Avrupa Birliği fonlarının gençlerimize aktarılmasında önemli bir unsur teşkil etmektedir. Bugüne kadar 24 bin projeye 600 milyon euro harcanmıştır, 400 bin gencimiz bundan yararlanmıştır, 300 bin gencimiz yurt dışında eğitim görme fırsatını yakalamıştır. Önümüzdeki dönemde aynı şekilde 800 milyon avroluk bir kaynağımız vardır ve 500 bin gencimizin daha bu imkândan yararlanması için çaba sarf edeceğiz.

Bakanlığımızın bir diğer kuruluşu olan TÜRKAK da Türk ekonomisi, ticareti ve ihracatı için önemli işlevler yerine getiren ve bölgesinde başarılı faaliyetlere imza atan uluslararası bir kurumdur. Üyesi olduğumuz Avrupa Akreditasyon Birliğinin 2012 yılında gerçekleştirdiği denetim 2013 Nisan ayında sonuçlanmıştır ve TÜRKAK’ın tüm alanlarda uluslararası yetkinliğinin devam ettiği tescillenmiştir. Hâlihazırda kamu ve özel kesimden, yurt içinden ve yurt dışından ekonominin değişik alanlarında faaliyet gösteren, toplam 982 uygunluk değerlendirme kuruluşunun akreditasyonu devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son vermeden önce tekrar vurgulamak istiyorum ki bizim için Avrupa Birliği süreci, ortak bir maziyi, ortak ilke ve değerleri temsil etmektedir ve ayrıca bölgesel ve küresel sınamalar karşısında müşterek çıkarları paylaştığımız bir ortaklık projesine karşılık gelmektedir. Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği tarihin ve coğrafyanın bir gereğidir.

İstikrar içinde üreterek büyüyen, gelirini daha adil paylaşan, bilgi toplumuna dönüşmüş, her alanda Avrupa Birliği standartlarını yakalamış ve küresel ölçekte rekabet gücü yüksek, güçlü bir Türkiye'ye doğru kararlı adımlarımızı bu şekilde atmaya devam edeceğiz.

Ülkemizi siyasi, ekonomik ve sosyal bakımdan Avrupa Birliğinin standartlarına yaklaştıran her düzenlemede Bakanlığımızın emeği olduğunu anımsatmak istiyorum. Avrupa Birliği Bakanlığımızın katılım sürecine kilitlenmiş genç ve yetenekli kadroları olağanüstü yoğun mesai göstermekte ve Türkiye'nin Avrupa Birliğine üyelik hedefi doğrultusundaki çabalarda kilit bir işlem üstlenmenin onurunu taşımaktadır. Sadece 120 bin sayfalık Avrupa Birliği mevzuatının Türkiye’ye aktarılması ve uygulanması çalışmalarını yürütmemekte, bu sürecin tüm toplum katmanlarına nüfuz etmesi için gereken iletişim ve kamu diplomasisi çabalarını da şevkle hayata geçirmektedir.

Bu noktada, daha önce söz alan çok değerli milletvekili arkadaşlarımın dile getirdiği bazı hususlara cevap vermek istiyorum.

Öncelikle, Sayın Sinan Oğan’ın Bakanlığımıza yönelik soru önergelerinin cevaplandırılmadığı ifadesi doğru değildir. Bakanlığım döneminde tarafımıza yöneltilen 48 adet soru önergesinin 48’ini de cevaplandırmış durumdayız.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sizden önceki dönemi kastetmiş olabilir Sayın Bakan.

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI VOLKAN BOZKIR (Devamla) – Keza, muhterem Oğan OLAF’ın Bakanlığımız aleyhine açtığı iki soruşturmadan bahsetti ve 4,5 milyon avronun geri istendiğini ifade etti. OLAF tarafından Bakanlığımıza iletilen herhangi bir soruşturma bulunmamaktadır ve geri istenen böyle bir meblağ da bulunmamaktadır.

Keza, ülkemizde yer alan çeşitli kiliselerle ilgili restorasyon faaliyetleri hakkında bir sorusu oldu. Ülkemiz, özellikle son on iki yılda farklı inanç gruplarına mensup Türk vatandaşları nezdinde gerçekten çok önemli adımlar atmıştır ve bire bir diyalog vasıtasıyla onların sorunları dinlenmiştir, sorulara ortak çözümler üretilebilmiştir ve bu sayede daha demokratik ve temel haklara saygılı bir çizgi korunabilmiştir. Dolayısıyla, gerçekten sorunun devamında yer alan, farklı inanç gruplarına üvey evlat muamelesi yapmış olduğumuz şeklindeki bir tenkitle ilk baştaki soru tam olarak uyuşmamaktadır.

Avrupa Birliği İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde de Türkiye aleyhine açılan dava sayısında önemli azalmalar olmuştur. 2012 yılında bu rakam 16.876’yken Anayasa Mahkemesine bireysel başvurunun kabul edilmesi ve diğer yargı reformları sayesinde 2013 yılında bu rakam 10.950’ye düşmüştür. Tabiatıyla bu rakam da yüksektir ama bütün amacımız Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine çok az sayıda başvurunun olduğu bir ülke hâline gelmek arzusudur. Bunun da gerçekleşmesi hep birlikteki çabalarımızla mümkün olabilecektir.

Sözlerime burada son verirken Avrupa Birliği sürecini siyaset üstü, ulusal bir dava olarak gören yüce Meclisimizin siz değerli üyeleri başta olmak üzere, kamu kurum ve kuruluşlarımızdan üniversitelerimize, sivil toplum kuruluşlarından sanatçılarımıza, bu süreçte bize destek veren tüm vatandaşlarımıza şükranlarımı sunuyorum.

Avrupa Birliği Bakanlığının 2015 yılı bütçesinin ülkemiz için, demokrasimiz için, Avrupa Birliği sürecimiz için hayırlı olmasını temenni ediyorum ve bu hislerle yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bozkır.

Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ.

Buyurunuz Sayın Bozdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 2015 yılı Adalet Bakanlığı ve ilgili kuruluşlar bütçesi hakkında görüşlerimi sizlerle paylaşmak, değerli milletvekillerimizin öneri, eleştiri ve tekliflerini değerlendirmek üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, cumhuriyetimizin temel niteliklerinden biri olan hukuk devleti, sadece devletin kanunla bağlılığını, yasama, yürütme ve yargının kanuna uygun davranmasını değil, aynı zamanda, kanunların evrensel hukuka ve demokratik standartlara uygunluğunu da gerekli kılar. Devletle veya herhangi bir kişiyle ihtilafa düşen ya da haksızlığa uğrayan insanların haklarını güvence altına alan bir hukuk sistemi ile kendilerine haklarını verecek bir yargının varlığına ve adaletin eninde sonunda yerini bulacağına dair inancı yargıya güvenin esasıdır. Yargıya güven duygusu -bir algı olarak- yargı organlarına işi düşsün ya da düşmesin tüm insanlar nezdinde oluşmaktadır, memnuniyet ise herhangi bir nedenle yargıya işi düşen insanımızın adalet hizmetlerinden memnuniyetini ifade etmektedir. 2003 yılında adalet hizmetlerinden memnuniyet yüzde 45,7 iken 2013 yılında yüzde 52,8’e yükselmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya, “yargı” diye bir şey mi kaldı senin sayende? Bu kadar yalan söylenmez! Yargıya müdahale etmedin mi, hâkimleri görevden almadın mı, savcıları görevden almadın mı?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – 2013 yılı memnuniyet oranının yüzde 52,8’e yükselmiş olmasına rağmen, henüz hedeflediğimiz noktaya ulaşmış değiliz, alacağımız daha çok mesafe vardır. Hedefimiz bu oranları daha da yukarı çekmektir ancak yargıya güven konusundaki göstergeler maalesef bundan daha düşük bir noktadadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı hukuk devletinin olmazsa olmaz temel niteliğidir. Yargı bağımsızlığı hâkimlere tanınmış bir ayrıcalık olmadığı gibi, hâkimlerin lâyüsel olması veya hiçbir kuralla bağlı olmaması ya da keyfî davranması da değildir, aksine Anayasa’mızın 138’inci maddesinde ifadesini bulan bağımsızlık, Anayasa’ya, kanuna ve hukuka uygun bir vicdani kanaatle bağlı olmayı, bunun dışındaki tüm bağlılıkları reddetmeyi zorunlu kılmaktadır.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Aynen öyle, aynen öyle!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Hâkimin tarafsızlığı, dinî inancı, siyasi ve felsefi görüşleri ile davanın taraflarına olan uzaklığını veya yakınlığını adli iş, işlem ve kararlarına karıştırmaması, kararlarını Anayasa, kanun ve hukuka uygun vicdani kanaatiyle vermesidir.

Cumhuriyetimizin hukuk devleti niteliğini tahkim etmek, yargıya güveni daha da güçlendirmek, adalet hizmetlerinden memnuniyeti artırmak, sadece Anayasa ve yasalarla yapılan değişikliklerle tesis edilemez. Yargıya güven ve adalet hizmetlerinden memnuniyet bunların yanında ancak mahkemelerin hakkaniyet ve adalete uygun vereceği kararlarla gerçek anlamda tesis edilebilir, bunda hiç kimsenin tereddüdü yoktur. Hâkimler ve savcılar arasında diğer meslek grupları arasında olduğu gibi eksik yapan, yanlış yapan elbette olabilir çünkü bunlar yanlış yapamayacak, eksik yapamayacak birileri değil ancak Yargıtay yoluyla, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yoluyla, AİHM yoluyla bunların denetimi de mümkündür.

Burada bir hususu ifade etmek isterim: Şu anda yargıda görev yapan hâkim ve savcı sayımız 2002’de 9.349, 2014’te 14.983, yüzde 60 oranında bir artış var. 100 bin kişi başına düşen hâkim ve savcı sayısı Avrupa Konseyi ortalaması hâkimlerde 21,3, savcılarda 11,1’dir. Ülkemizde ise bu rakam 2002’de hâkimlerde 7,5 iken son yapılan kura çekiminden sonra yüzde 13 olmuştur, savcılarda 4,5 iken yüzde 6,5 olmuştur. Bu rakamlar da göstermektedir ki hâkim ve savcılarımız Avrupa Konseyinin 100 bin kişiye düşen hâkim ve savcı sayısından sayı olarak geri durumdadır. Büyük bir yükü, büyük bir sorumluluğu hâkimlerimiz, savcılarımız büyük bir başarıyla, büyük bir özveriyle yerine getirmektedirler. Ben, bu vesileyle vazifelerini başarıyla yerine getiren hâkim ve savcılarımıza, yüksek yargı mensuplarına huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

FARUK BAL (Konya) – Paralelcilere?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Hâkimler ve savcılarla ilgili elbette birtakım eleştiriler yapılabilir, bu normaldir çünkü yargının eleştirilmemesi diye bir şey yok, yargı da eleştirilebilir, eleştiriler yol gösterici olduğu zaman da herkes elbette bundan gerekli istifadeyi sağlar, bundan hiç kimsenin şüphesi yok ancak toptancı bir yaklaşımla, görevlerini fedakârlıkla yapan, özveriyle çalışan, akşam dahi, hafta sonu dahi, bayramlarda dahi evlerinde dosya okuyan, adil karar vermek için çaba sarf eden hâkim ve savcılarımızı töhmet altında bırakmamak lazımdır. Yargıya güveni, yargı hizmetlerinden memnuniyeti bir noktaya taşımak sadece yargının görevi değil, aynı zamanda biz siyasilerin de görevidir. Bizlerin de bu noktada üzerimize düşeni elbette yapmamız lazımdır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Kurumu sen yönet, sen. Tarafsız ol, tarafsız.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Hâkim ve savcılarımızın yetişmesi konusunda da önemli adımları atıyoruz. Zira, Bakanlığımız bir bilim komisyonu kurmak suretiyle hukuk fakültelerinin eğitiminin kalitesinin daha ileri noktaya taşınması, hukuk eğitimi konusunda yeni bir sistemin benimsenmesi konusunda çok kapsamlı bir araştırma yaptı. Dünyadaki örnekleri yerinde görerek kaynaklarından inceleme imkân ve fırsatı da buldular. Önümüzdeki zaman içerisinde, bu konudaki bir çalışmayı Türkiye kamuoyuyla paylaşacağız.

Ayrıca, hâkim ve savcılarımızın sayısını artırmak için yeni adımlar da atacağız. Zira, bu sayıyla bizim bu yükü adil bir şekilde taşıma imkânımız bulunmamaktadır. Önümüzdeki yıl içerisinde, geçen Parlamentomuzun verdiği yetkiyle yeni hâkim ve savcıların alımını yapmak suretiyle yükü dağıtacağız, azaltmaya gayret edeceğiz.

Adalet Akademisi Türkiye’mizin yüz akı kurumlarından bir tanesi. (Gürültüler)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen önce görevini yap.

FARUK BAL (Konya) – Yüz akı olur mu, yüz karası!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Burada bazı değerli milletvekillerimiz eleştirilerde bulundular ama bir hususu burada açıkça ifade etmekte fayda var. Esasında Adalet Akademisi, ismiyle yeni, kurumsal yapısıyla yeni ama bir geleneğin devamıdır. Zira, daha önce de Hâkim ve Savcı Adayları Eğitim Merkezi vardı ve bu merkez, sınavı kazanmış hâkim ve savcı adaylarının meslek öncesi eğitimlerine bakıyor, meslek içi eğitimlerine destek veriyordu. 2004 yılında Adalet Akademisinin kurulmasıyla beraber bu görev nereye verildi? Akademiye verildi. Bir gelenek, daha kurumsal, daha iyi, daha esnek bir yapıyla daha kaliteli hizmet sunacak bir şekilde yeniden düzenlendi.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hâkimlerin bağımsızlığını niye elinden aldınız?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – O yüzden, sanki yeni bir şeymiş gibi, burada hâkim ve savcı adayları fişleniyormuş, gözetleniyormuş gibi bir algıyı bu kurumda görev yapan, fedakârca çalışan insanlara, eğitim alan hâkim ve savcı adaylarımıza büyük bir haksızlık sayarım işin doğrusu.

Burada görev yapan adayların staj süresi yirmi dört aydır, bunun on yedi aylık kısmı ilk derece mahkemeleri ve yüksek mahkemelerde staj olarak geçmektedir; tamamen uygulamaya dönük bir eğitim almaktadırlar, yedi aylık kısmı, üç aylık kısmı başlangıçta, dört aylık kısmı da son dönem olmak üzere Akademide geçmektedir. Burada da Yargıtay, Danıştay ve mahkemelere bilgisi, birikimi, tecrübesiyle temayüz etmiş saygın insanların gelip hâkim ve savcılarımızın iyi yetişmesi, adaletin doğru bir şekilde yerini bulması için, vazifelerini iyi yapabilmelerini temin etmek maksadıyla eğitim yapılmaktadır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hangi zihniyette olduğunu biliyoruz.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bizim, bunu daha iyi nasıl yaparız, onun üzerinde kafa yormamız gerektiğini burada bir kez daha ifade etmek isterim.

Ayrıca, adli personel konusunda da ciddi adımlar attık. 2002’de adliyelerde görev yapan personel sayısı 26.274 iken 2014’te 51.224 sayısına çıktı; yüzde 95’lik bir artış yaptık. Bunun anlamını avukatlar daha iyi bilir, dosyaların nasıl beklediğini, duruşmaların zabıt kâtipleri bulmak nedeniyle nasıl ertelendiğini, bazı zabıt kâtiplerinin müşterek mahkemelerce nasıl kullanıldığını herkes yakinen bilmektedir. Şu anda, bu noktada bir sıkıntımız yoktur. 5 bin yeni zabıt kâtibi, diğer adli personel alımıyla ilgili de Bakanlığımız ilana çıkacaktır bu ayın sonuna doğru, onlarla ilgili de alımlar yapılacaktır. Böylelikle, daha rahat bir ortamda, daha imkânlı bir biçimde hizmet etme imkânı bulunacaktır.

Mahkemeler teşkilatı konusunda önemli değişiklikleri yaptık. Yüksek mahkemeler güçlendirildi. Yargıtay ve Danıştay da daire ve üye sayısı artırımı yoluyla güçlendirildi.

KAMER GENÇ (Tunceli) – İşlevsiz hâle getirdiniz onları, işlevsizleştirdiniz!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ayrıca, devlet güvenlik mahkemeleri ile özel yetkili mahkemeler kaldırıldı. Bu Parlamentoda yıllarca bu mahkemeler eleştirildi, kaldırılması istendi, 2014 yılında özel yetkili mahkemeler tarihe havale edildi. Ayrıca, aile mahkemeleri bu dönemde kuruldu. Sulh ceza hâkimlikleri bu dönemde kuruldu.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yahu, senin yalanlarını dinlemeyeceğim. Böyle yalan söyleyen adam görmedim!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu dönem içerisindeki rakamları sizinle paylaşmak istiyorum: Adli yargıda 3.581 mahkeme varken 2014’te 6.084’e çıktı, yüzde 70 artış sağlandı. İdari yargıda 146 mahkeme varken, 2014’te bu sayı 191’e çıktı, artış yüzde 31 civarında. Tabii bu son derece önemli. Hani “Neden cezaevlerindekilerin sayısı arttı?” diyorlar ya, artan hâkim sayısı, artan mahkeme sayısı, artan adli personel sayısı ve diğer izah edeceğim hususlarla beraber bunu değerlendirmekte fayda olduğunu özellikle ifade etmek isterim.

Sulh ceza hâkimliği konusu çok tartışıldı, bunlara dönük haksız eleştiriler yapıldı. Özellikle ifade etmek isterim ki sulh ceza hâkimliği, Batı’da özgürlük hâkimi veya tutuklama hâkimleri veya koruma hâkimleri denilen hâkimlik müessesinin Türkiye’ye taşınmasıdır. Bugün, Fransa’da özgürlükler ve tutuklama hâkimleri 2000 yılından beri faaliyette bulunmaktadır. 2011’de İsviçre’de koruma tedbirleri mahkemesi oluşturulmuştur. Yine İtalya’da, sadece koruma tedbirlerine bakan hâkimler vardır. Türkiye, Avrupa’da olan bu anlayışı Türkiye’ye taşımıştır. Bir nevi, AB’nin kabul ettiği özgürlük hâkimlerinin diğer bir adı, bizim ülkemizde sulh ceza hâkimleri olmuştur. Ayrıca, bu konuda hem Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun olumlu görüşü var 20/11/2013’te, diyor ki: “Bu uygulama, özellikle ülkemiz aleyhine koruma tedbirleri bakımından dile getirilen eleştirilerin ve AİHM tarafından verilen ihlal kararlarının bertaraf edilmesi bakımından önem arz etmektedir. Zira, bu uygulamayla sulh ceza hâkimliği, koruma tedbirlerine ilişkin bir ihtisas mahkemesi olacağından, soruşturma aşamasında verilecek bu tip kararların isabetli ve gerekçeli olması sağlanacaktır.” Burada uzun uzun anlatıyor. Yargıtaya sorulmuş 2013’te, onlar da cevap vermişler. Yargıtay da diyor ki: “Üzerinde uzun süredir tartışmalar yapılan bu değişikliğin yapılması yerindedir. Pratikte bir faydası olmayan ‘sulh’ ve ‘asliye ceza’ ayrımının kaldırılarak ceza mahkemelerinin sade ‘asliye’ ve ‘ağır ceza’ olarak belirlenmesi, uygulamada görevsizlik kararı verilmesi başta olmak üzere birçok konuda gereksiz işlemi sona erdirecek ve yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmasına yardımcı olacaktır.” Hem Yargıtayın hem HSYK’nın olumlu görüşü var ve Avrupa Birliğinin de bu konuda olumlu görüşü olduğunu buradan özellikle ifade etmek isterim.

Ayrıca, sulh ceza mahkemelerinde pek çok dosya var. Bakın, rakam olarak 2013 yılında sulh ceza mahkemelerine açılmış dava sayısı 628.669, bir önceki yıldan devreden dava sayısı 426.312, bozularak gelen dava sayısı 21.595, toplam dava sayısı 1 milyon 76 bin 576. Bunlara bakan sulh ceza mahkemesi sayısı 995, hâkim başına dosya sayısı 1.034. Bu kadar yargılama işinin arasında, kişilerin hürriyetiyle yakından ilgili olan tutuklama ve benzeri koruma kararlarına bu mahkemeler bakıyordu, ana işlerinin yanında esasında koruma tedbirlerini tali bir iş olarak görüyordu. Yapılan bu düzenlemeyle dava yükleri bu hâkimliklerin üzerinden kaldırıldı, sadece koruma tedbirlerine bakan hâkimlikler hâline getirildi. Gerekçeleri sağlam olsun, dosyalar iyice tetkik edilsin, kararlar çelişkili olmasın, zamanında verilsin gibi pek çok fayda bunun içerisinde var. Bütün bunları temin etmek maksadıyla böylesi büyük bir değişiklik yapılmıştır. Ancak, maalesef, son dönemde, karalama kampanyaları çerçevesinde, Türkiye’nin övündüğü, Avrupa Birliğinden övünç alan, takdir alan hâkimlikler karalandı, yerin dibine geçirildi, çok kötü bir noktaya itildi. Hâlbuki bunlar son derece, kişi hürriyeti ve güvenliği bakımından önemli görevleri, tarihî görevleri yapıyorlar, yapmaya da devam edeceklerdir, bundan kimsenin endişesi olmasın. Vazifesini yapanları haksız yere, dosyaları bilmeden karalamak da fevkalade yanlıştır, onu da buradan özellikle ifade etmek isterim.

Avukatlar yargının olmazsa olmazlarıdır. Elbette yargı görevi yapıyorlar, savunmayı temsil ediyorlar, kişilerin hakkına, hukukuna kavuşması için onlara hukuki yardımda bulunuyorlar, onlarla ilgili çalışma yapmak bakanlığımızın en önemli görevlerinden bir tanesidir. Bakanlığımız daha önce Avukatlık Kanunu’nu yenilemek maksadıyla bir bilim komisyonu kurdu. Bilim komisyonu çalışmalarını tamamladı, taslak metin Türkiye Barolar Birliği, barolar, hukuk fakülteleri, sivil toplum örgütleri başta olmak üzere 243 kurum ve kuruluşun görüşüne sunuldu. Bu taslak, görüşler döndükten sonra yeniden değerlendirilecek, tasarıya dönüştürülmek üzere Bakanlar Kuruluna sevk edilecek ve Avukatlık Kanunu baştan sona yenilenmiş olacaktır. Bu konudaki çalışmalarımız devam ediyor. Bunu şunun için anlattım: Avukatlığa sınavla geçişe biz Bakanlık olarak karşı değiliz, Hükûmet olarak da karşı değiliz, sınavla geçişin olması gerektiğine inanıyoruz. Geçenlerde, Türkiye Barolar Birliği, Staj Yönetmeliği’nde yaptığı bir değişiklikle kanunun vermediği bir yetkiyi kullandı; kanuna rağmen “staj” adı altında avukatlık sınavı koydu. Bizim itirazımız bunadır. Barolar Birliğinin kanunu açıkça göz göre göre çiğnememesi lazım yoksa sınava karşı olduğumuzdan değil. Bununla ilgili çalışmalarımızı yürütüyoruz. Barolar Birliğinin bu yönetmeliği gündeme gelince çıkan bir pakete yönetmelikle sınava dair hükümler konulamayacağına dair bir yasak koyduk ama bu arada bazı vatandaşlarımız, ayrıca Bakanlık bu yönetmeliğin iptali için Danıştaya dava açtı ve Danıştay 8. Dairesi 31/10/2014 tarihinde bunun yürürlüğünün durdurulmasına da karar verdi çünkü tartışmasız, kanuna ve Anayasa’ya aykırı bir şey, bu olmaz, Barolar Birliğinin bunu yapmaması lazım. Biz bunu zaten getireceğiz. Bunu buradan özellikle ifade etmek isterim.

Tabii, avukatların dosyaları incelemesi, örnek alması son derece önemli, adaletin yerini bulması bakımından son derece kıymetli bir görevdir. Biz bunu destekliyor ve bu noktada yapılacak çalışmaların savunmayı güçlendireceğine de yürekten inanıyoruz. Ancak, son yaptığımız şubat değişikliğinden sonra, uygulamada bazı suçlara dair soruşturmaların sağlıklı bir biçimde yürümediğini gördük. Soruşturmanın gizliliği niçindir?

1) Delilleri sağlıklı toplamak içindir.

2) Gerçek şüpheli veya sanıklara delilden ulaşabilmek içindir.

3) Kişilerin lekelenmeme hakkını korumak, lekelenmesini önlemek içindir.

Bütün bunları yaparken bizim derdimiz de maddi gerçeğin ortaya çıkmasıdır. Ama, dosyadaki savcının araştırma usulünü öğrendikten sonra deliller karartılırsa -bunun için tutuklama kararı bile verilebiliyor hukukumuzda- ve her şey yok edilirse bizim suçla mücadelemiz, gerçek faillere ulaşma imkânımız da ortadan kalkar.

MUSA ÇAM (İzmir) – 17 Aralığı kapatmak için yapıyorsunuz.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bakın, bu konu sadece bizim hukukumuzda da yok. Alman Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 147’nci maddesi, Avusturya Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 51’inci maddesi, Hollanda Ceza Usul Yasası 30-33’üncü maddeleri ve Amerika Birleşik Devletleri’nde de var, ayrıca İtalya’da da hepsi gizli, başka ülkelerde de var. Onlar da soruşturmanın amacı tehlikeye düşüyorsa bu noktada kısıtlama kararı verilebileceğini kabul ediyorlar. Bakın, Türkiye’de -bir rakamı daha paylaşmak istiyorum- 2013 yılında, devam eden soruşturma sayısı 6 milyon 679 bin 973’tür, 2013’teki toplam soruşturma sayısı. Bunlarla ilgili, dosyadan örnek alınmasını yasaklayan veya engelleyen, sınırlayan mahkeme kararı sayısı 1.306’dır, reddedilen de 57’dir. Şu anda, biz ne yaptık? Bu düzenlemeyle bir katalog getirdik. Bütün suçlarla ilgili değil, sadece terör örgütlü ve benzeri çok ciddi kabul edilen suçlarla ilgili getirdik. Dolayısıyla, buradaki rakamın da bu kadar yüksek çıkmayacağı bundan sonraki süreçte çok açıktır. Suçla ve suçluyla mücadele etmek, toplum barışını korumak bakımından da kişi hak ve hürriyetlerini daha güvenceli hâle getirmek bakımından da son derece önemli.

Şu anda cezaevlerimizle ilgili eleştiri, öneri vesaire diğer değerlendirmelere gelmiş bulunuyorum.

Cezaevlerimizde, değerli milletvekilleri, 157.640 tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır şu anda. Bunlardan 22.551’i tutuklu, 11.658’i hüküm özlü, 123.431’i ise hükümlü olarak bulunmaktadır. Cezaevlerimizde bu sayının yüksek olmasına ilişkin burada değerli eleştiriler yapıldı ama bunun nedenlerine ilişkin birkaç hususu ben de sizlerle paylaşmak istiyorum.

Sayının yüksekliği bir defa, Hükûmetimizin suçla ve suçluyla etkin mücadele ettiğinin de göstergesidir. Zira, yeni ortaya çıkan teknolojiler, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda getirilen yeni hukuk müesseseleri ve artan hâkim sayısı, efendim, mahkeme sayısı, Yargıtaydaki artan daire ve üye sayıları, bütün bunların tamamı elbette ki davaların daha kısa sürede neticelenmesine yol açıyor; suçluların yakalanmasına, yargıya teslim edilmesine ve hesap vermesine yol açmaktadır. Ayrıca, Ceza Kanunu’nda yeni suçlar oldu, özel kanunlarda yeni suçlar ihdas edildi. İletişim alanında, şu anda sosyal medya üzerinden, dün işlenemeyen pek çok suç maalesef bugün oradan da işlenebilmekte, suç sayısı bu noktadan da artmaktadır. Yeni suçlar da ortaya  çıktı, bunlara ilişkin düzenlemeler de hukukumuzda yer aldı. Ayrıca, cezaları artırdık. Bunun yanında, infaza ilişkin bir değişikliğe gittik. Ne yaptık? İnfazda eskiden 1/2 infaz yapılıyor, yirmi dört gün yattığı zaman otuz gün de yatmış sayıldığı takdirde yüzde 40 infaz ediliyordu ama şimdi üçte 2’si infaz ediliyor. Ayrıca, terör ve uyuşturucu, cinsel saldırı suçlarında da üçte 2 infaz yapılmaktadır. Bütün bunlar cezaevlerindeki sayının artmasına neden olmuştur; yoksa Hükûmetin bunlarla mücadele etmediğinin değil, bu konuda tedbir almadığının değil, aksine tedbirler aldığının, etkin mücadele ettiğinin de göstergesidir.

Tabii, cezaevlerinde bulunan, hayatını tek başına devam ettiremeyecek derecede hasta bulunan tutuklu ve hükümlülere ilişkin soruna biz infaz açısından değil insani açıdan bakıyoruz. Cezaevlerinde bulunan bütün vatandaşlarımız, ailelerinin, sevdiklerinin devletimize emanetidir. Biz onların hepsine emanet gözüyle bakıyor, onlara hizmet etmek için Bakanlık olarak elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. Hasta tutuklu ve hükümlülerle ilgili ilk defa düzenlemeyi Hükûmetimiz yaptı. Uygulamada sorunlar çıkınca yeni bir düzenleme yaptık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Şu anda, ortaya çıkan sorunları çözmek için yeni düzenleme yapmayı da planlıyoruz. Önümüzdeki günlerde bu konuda bir adım atacağımızı da ifade etmek isterim.

Sözlerime son veriyor, bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, eleştiride bulunan, öneride bulunan, katkı veren bütün milletvekillerine saygıyla teşekkür ediyorum.

Saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bozdağ.

Buyurunuz Sayın Tanal.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli bakanlar… Tabii ki Bakan konuştu ama şimdi son olarak Çalışma Bakanı da konuşacak.

Benim üç bakanlıktan da istirhamım şu, kamuoyu da bunu bekliyor: Türkiye’de istisnai memur alımı, atama yoluyla yani sınavsız memur alınması nedeniyle, her üç bakanlıkta ayrı ayrı belirtilmek kaydıyla kaç kişi var? Ne olur yani bunu… Hakikaten, tüm bakanlıklar şayia altındadır, “Eş dost kayrılıyor.” deniliyor. Bu konuda da eğer açıklama getirirlerse sevinirim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tanal.

Sayın milletvekilleri, şimdi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına söz vereceğim ama Sayın Bakana söz vermeden önce, okutacağımız bir Başbakanlık tezkeresi vardır.

Bu tezkere, ülkemizin de üyesi bulunduğu Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO) Anayasası’nın 19’uncu maddesi gereğince hükûmetlerin uluslararası çalışma konferanslarında kabul edilen sözleşme ve tavsiye kararları hakkında yasama organına bilgi sunmasına dairdir. ILO Anayasası’nın gereği olan Başbakanlık tezkeresini okuttuktan sonra Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına öncelikle bu konuda söz vereceğim.

Şimdi Başbakanlık tezkeresini okutuyorum:

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Başbakanlığın, Cenevre’de yapılan 103. Uluslararası Çalışma Konferansı’nda kabul edilen 29 sayılı Zorla Çalıştırma Sözleşmesi’ne ek 11/6/2014 tarihli ve 29 sayılı Zorla Çalıştırma Sözleşmesi Protokolü ile söz konusu Protokol’ün hükümlerini tamamlayıcı nitelikteki 203 sayılı Zorla Çalıştırmanın Etkin Biçimde Ortadan Kaldırılması İçin Tamamlayıcı Tedbirler Tavsiye Kararı hakkında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulmasına ilişkin tezkeresi (3/1662)

4/12/2014

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Cenevre'de yapılan 103. Uluslararası Çalışma Konferansı'nda kabul edilen, 29 sayılı Zorla Çalıştırma Sözleşmesi'ne ek 11/6/2014 tarihli ve 29 sayılı Zorla Çalıştırma Sözleşmesi Protokolü ile söz konusu Protokol'ün hükümlerini tamamlayıcı nitelikteki 203 sayılı Zorla Çalıştırmanın Etkin Biçimde Ortadan Kaldırılması İçin Tamamlayıcı Tedbirler Tavsiye Kararı hakkında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulmasına ilişkin ilgi yazı ve ekinin suretleri ilişikte gönderilmiştir.

Gereğini arz ederim.

                                                                                                                                Ahmet Davutoğlu

                                                                                                                                      Başbakan

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın Bakan, buyurunuz. Tezkereyle ilgili bilgi verdikten sonra Hükûmet adına konuşmanızı yapmak üzere sürenizi yeniden başlatacağım.

Buyurunuz Sayın Çelik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin de üyesi olduğu Uluslararası Çalışma Örgütü Ana Sözleşmesi'nin 19'uncu maddesi gereğince, bu yıl 103'üncüsü düzenlenen Uluslararası Çalışma Konferansı'nda kabul edilen iki yeni belge hakkında Genel Kurula bilgi arz etmek üzere huzurlarınızdayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Söz konusu belgeler, ILO'nun 8 temel sözleşmesinden 1’i olan 29 sayılı Zorla Çalıştırma Sözleşmesi’ni tamamlayıcı nitelikteki 11 Haziran 2014 tarihli ve 29 sayılı Zorla Çalıştırma Sözleşmesi Protokolü ile yine aynı tarihli 203 sayılı Zorla Çalıştırmanın Etkin Biçimde Ortadan Kaldırılması İçin Tamamlayıcı Tedbirler Tavsiye Kararı’dır.

Ülkemiz tarafından da 1998 yılında onaylanan 1930 tarihli ve 29 sayılı Zorla Çalıştırma Sözleşmesi, bir yandan hazırlandığı dönemin koşulları itibarıyla bazı devletlerin sömürgelerinde uyguladıkları zorunlu çalıştırmayı önlemeye; diğer yandan büyük buhran ve Birinci Dünya Savaşı'nın yol açtığı yıkımın tamiri için devletler tarafından uygulanan zorunlu çalıştırma tedbirlerine yönelik geçici hükümler getiren bir sözleşme niteliğindeydi.

ILO üyesi ülkelerin büyük çoğunluğu sözleşmeyi kabul etmiş olmasına rağmen, günümüzde zorla çalıştırma, küresel rekabet artışı, uluslararası iş gücü göçü, ayrımcılık ve sosyal dışlanma gibi nedenlerle farklı biçimlere bürünmüş hâlde karşımıza çıkmaya devam etmektedir. Nitekim, ILO'nun 2012 yılındaki tahminlerine göre, tüm dünyada 20 milyondan fazla insan zorla çalıştırma mağdurudur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; belgelerden ilki olan ve onaylayan ülkeler bakımından ILO sözleşmeleri gibi bağlayıcı niteliği bulunan 29 sayılı Zorla Çalıştırma Sözleşmesi Protokolü, sözleşmenin, zorla çalıştırmanın tanımı ve istisnai hâller ile bu fiilin suç olarak cezalandırılmasına ilişkin maddeleri hariç, geçiş hükümleri niteliğindeki diğer tüm maddelerini yürürlükten kaldırmaktadır.

Protokol, üye ülkelere zorla veya zorunlu çalıştırmayı önleme ve ortadan kaldırma, bu fiilin mağdurlarına yönelik koruma ve tazminat dâhil, uygun ve etkili çözüm yolları geliştirme ve bu suçların faillerine yaptırım uygulama yükümlülüğü getirmektedir. Bu doğrultuda, her üye ülkenin bir ulusal politika ve eylem planı geliştirmesi öngörülmekte; 29 sayılı Protokol çerçevesinde alınan tedbirlerin, zorla veya zorunlu çalıştırma amacıyla yapılan insan kaçakçılığına karşı özel eylemleri de içermesi gerektiği belirtilmektedir.

Kabul edilen diğer belge olan 203 sayılı Zorla Çalıştırmanın Etkin Biçimde Ortadan Kaldırılması için Tamamlayıcı Tedbirler Tavsiye Kararı ise

zorla çalıştırmaya ilişkin önleme, koruma, çözüm yolları ve adalete erişim, uygulama ve uluslararası iş birliği konularında protokolde yer alan hükümlerin uygulanmasına dair ayrıntılı açıklamalara yer vermektedir.

Yüce Meclisin bilgilerine arz ederim.

 

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978) (S.Sayısı 656 ve 656’ya 1’inci Ek) (Devam)

2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657) (Devam)

 

A) ADALET BAKANLIĞI (Devam)

1) Adalet Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Adalet Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

B) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU (Devam)

1) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

C) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ç) HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU (Devam)

1) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

D) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)

1) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

E) MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU (Devam)

1) Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

F) TÜRKİYE VE ORTADOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ (Devam)

1) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

G) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Devlet Personel Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Devlet Personel Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ğ) AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI (Devam)

1) Avrupa Birliği Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Avrupa Birliği Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

H) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU (Devam)

1) Türk Akreditasyon Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk Akreditasyon Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

BAŞKAN – Sayın  Bakan, şimdi bütçeyle ilgili sürenizi başlatıyorum.

Buyurunuz efendim.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımın 2015 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı görüşmeleri vesilesiyle huzurlarınızdayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. Değerlendirme yapan, katkı sunan değerli siyasi parti gruplarına ve sözcülerine çok teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sisteminden sağlık hizmetlerinin finansmanına, çalışma hayatına ilişkin düzenlemelerden işsizlikle mücadeleye kadar 76 milyon vatandaşımızı doğrudan ilgilendiren görev ve sorumluluk alanlarına sahip bir bakanlıktır. Bu alanlara ilişkin olarak son on iki yılda pek çok reform, pek çok yasal düzenleme ve pek çok mevzuat değişiklikleri düzenlemelerini yüce Parlamentonun desteğiyle gerçekleştirdik.

Hiç kuşku yok ki en önemli görev alanlarımızdan biri, işsizlikle mücadele ve istihdamın artırılmasıdır. İşsizlik sorununun sadece ülkemizin değil, dünyanın bir sorunu olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Son otuz yılda dünyada iş gücü sayısı 1 milyar artmış bulunmaktadır ve şu an itibarıyla dünyadaki iş gücü 2,9 milyara ulaşmış bulunmaktadır. G20 Liderler Zirvesi’nde, alınan karar gereği, önümüzdeki dönem içerisinde büyümede yüzde 2’lik bir büyümeyi taahhüt etmiş bulunuyor G20 liderleri. Eğer bu gerçekleşmez ise işsizliğin artmaya devam edeceğini vurgulamak istiyorum. Avrupa Birliği işsizlik oranı ortalaması yüzde 10; Fransa’da işsizlik oranı yüzde 10,5; Yunanistan’da işsizlik oranı yüzde 25,9; İspanya’da yüzde 24; Portekiz’de yüzde 13,4; İtalya’da yüzde 13,2 düzeylerindedir.

Dünyada bu gelişmeler yaşanırken iş gücü piyasamız gelişmiş ülkelere nazaran olumlu bir sınav vermiştir. Bu kapsamda, son beş yıl içinde, çalışma çağındaki nüfusumuz 5 milyon 265 bin, iş gücümüz ise 5 milyon 547 bin artmış; iş gücüne katılma oranı yüzde 45,7’den yüzde 51,2’ye, istihdam oranımız ise yüzde 39,8’den yüzde 46,1’e yükselmiştir. Bu gelişmeler sonucunda işsizlik oranı yüzde 13,1’den yüzde 10,1’e gerilemiş ve son beş yılda 5 milyon 698 bin istihdam artışını bizim yapımız, bizim ekonomik büyümemiz sağlamıştır.

2009’dan bu yana, sadece İŞKUR vasıtasıyla 794.848’i kadın olmak üzere 2 milyon 665 bin kişi işe yerleştirilmiş, 591.541’i kadın olmak üzere 1 milyon 166 bin kişi ise mesleki eğitim, işbaşı eğitimi ve girişimcilik eğitiminden yararlanmıştır.

Bu dönemde, kayıt dışı istihdamda da kayda değer düşüşler sağlanmıştır; 2002’de yüzde 52 olan kayıt dışı istihdam oranı, yüzde 36,3’e gerilemiştir.

Değerli milletvekilleri, işsizlikle mücadele kapsamında 4 bin iş ve meslek danışmanı göreve başlatılmış ve 2 milyon 50 bin kişiyle bireysel görüşme gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, Türkiye’nin en kapsamlı iş gücü piyasası talep araştırması yapılmış ve 280 bin iş yeriyle görüşülerek iş gücü piyasasının röntgeni çekilmiştir. 2023 yılında istihdam oranını yüzde 55’e, kadınların iş gücüne katılma oranını yüzde 41’e yükseltmeyi; işsizlik oranını ise yüzde 5’e indirmeyi hedefleyen Ulusal İstihdam Stratejisi yürürlüğe girmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu dönemde, İşsizlik Sigortası Fonu piyasa koşullarında etkin bir şekilde yönetilmekte olup 10 Aralık 2014 itibarıyla fon varlığı 80 milyar 363 milyon 568 bin TL’dir. Bu fondan 2002’den Ekim 2014’e kadar yaklaşık 3 milyon 600 bin kişiye toplam 8 milyar TL ödeme yapılmıştır. Ayrıca, aktif iş gücü programları çerçevesinde 4,2 milyar TL, Ücret Garanti Fonu’na 106 milyon TL, kısa çalışma ödeneğine 210 milyon TL olmak üzere, toplam 12,8 milyar çalışanlara fondan ödeme gerçekleştirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, Hükûmetimiz döneminde etkin, verimli, kolay ulaşılabilir ve sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sistemi alanında da önemli reformlara imza attık. Bunlardan, bildiğiniz gibi, genel sağlık sigortasına bizim dönemimizde geçildi. Sağlık karnesi kaldırıldı, e-reçete uygulamasına geçildi; eczanelerin, hastanelerin tümü vatandaşlarımıza açıldı; vatandaşlarımıza yerinden hizmet sunmak amacıyla 490 SGM merkezi açıldı. Bu dönemde sigortalı sayısında da önemli artışlar gerçekleşti. 2002’ye oranla aktif sigortalı sayımız 12 milyon 8 binden 19 milyon 584 bine, pasif sigortalı sayımızsa 5 milyon 887 binden 10 milyon 214 bine ulaşmıştır.

Sosyal Güvenlik Kurumu bütçesine bakıldığında: 2014 bütçesinde 180 milyar 13 milyon TL olarak öngörülen toplam gelirlerin yıl sonunda 183 milyar 828 milyon TL, 131 milyar 482 milyon TL olarak öngörülen prim gelirlerinin yıl sonunda 132 milyar 598 milyon TL, 21 milyar 583 milyon TL olarak öngörülen açık finansmanın yıl sonunda 20 milyar 443 milyon TL olacağı tahmin edilmektedir.

2002’de yüzde 2,27 olan Sosyal Güvenlik Kurumu açığının gayrisafi millî hasılaya oranı 2014’te yüzde 1,16; 2015’de ise binde 93 olarak gerçekleşeceği tahmin edilmektedir.

2002’de 7 milyar 629 milyon TL olan Sosyal Güvenlik Kurumu sağlık harcamaları, 2013’te 49 milyar 938 milyon TL’ye çıkmış, 2014 yılı sonunda ise 54 milyar 906 milyon TL olacağı tahmin edilmektedir.

Devlet katkısı hariç prim gelirlerinin emekli aylıklarını ve sağlık giderlerini karşılama oranı 2002’de yüzde 60,9 iken 2014’te yüzde 69,9’a yükseleceği tahmin edilmektedir. 2015 yılı öngörümüz ise yüzde 72,2’dir. Yani, devlet katkısı hariç prim gelirlerinin emekli aylıklarını karşılama oranı yüzde 72’ye ulaşacaktır.

Bütün bu veriler ışığında şunu söyleyebiliriz: İlk kez 1992 yılında açık vermeye başlayan sosyal güvenlik sistemi, bu dönemde belli bir disipline kavuşturulmuş ve mali açıdan sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sistemi oluşturulmuştur. Bütün bunlar, vatandaşlarımızın haklarını kısıtlamadan       -bunun üzerine basarak ifade etmek istiyorum- haklarında bir kısıtlamaya gitmeden, bilakis, hakları genişletilerek sağlanmaktadır.

En son, Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği’nde de değişiklik yaparak son derece önemli hayati düzenlemeleri vatandaşlarımızın hizmetine sunduk. Daha önceki uygulamalarda, organ nakli olan kişi iyileşmiş kabul ediliyor ve malullük aylığı kesiliyor idi yani böbrek nakli olan bir vatandaşımızın böbrek nakli olduktan sonra malullük aylığı kesiliyor idi, bunu kaldırdık. Organ nakli olan her vatandaşımızın, bu durumda olan her vatandaşımızın malullük aylığı ilanihaye devam edecek.

Diyalize girmese de kronik böbrek yetmezliği olan hastalara maluliyet hakkı verdik. Daha önceki uygulamada, diyalize girmeyen hasta malullük hakkı kazanamıyor idi. İlle diyalize gireceksiniz ki malullük hakkı kazanasınız, âdeta diyalize teşvik eden bir durum vardı, bunları ortadan kaldırdık.

Önemli bir düzenlememiz ise şu: Tiroid kanseri hariç tüm kanser hastalarına teşhis konduktan sonra on sekiz ay maluliyet hakkı getirdik ve on sekiz ay sonra bu kanser hastasına gerekli tetkiklerden sonra eğer hastalığında bir iyileştirme söz konusu değil ise buradaki maluliyet hakkının devamını sağladık.

Sosyal devlet neyi ifade ediyor? Sosyal devlet bu arkadaşlar, her alanda gerçekten bütün vatandaşlarımıza sahip çıkan, gerçekten sorunlu olan, ciddi sağlık sorunları yaşayan, tedavisinin gerçekleşmesi âdeta mümkün olmayan ve kafasının bir tarafında da geçim derdi olan vatandaşın bu sıkıntılarını ortadan kaldıran bir devlet yaklaşımı, bir yönetim yaklaşımını bu uygulamalarla sergilemiş bulunuyoruz.

Hükûmetlerimiz döneminde çalışanlarımızın ve emeklilerimizin aylık ve ücretlerinde de enflasyon oranının çok üstünde iyileştirmeler sağladığımızı biliyorsunuz. Bununla ilgili çok ayrıntılı rakamlara da girmek istemiyorum ama şunları ifade etmek istiyorum: Bildiğiniz gibi, toplu sözleşme gerçekleştirdik memurlarımızla, burada ifade ediliyor. Ne yaptık 2014 yılındaki toplu sözleşmede? Öncelikle toplu sözleşmede taban aylığına yüzde 17’lik bir zam geldi. Taban aylığı ne demek? 1.027 lira olan taban aylığı 1.205 liraya çıktı, 175 liralık bir artış. Bundan sonraki bütün toplu sözleşmelerde bu taban aylığı baz alınarak oranlar gelecek; dolayısıyla en önemli şey toplu sözleşmelerde taban aylığındaki yükseliştir, onun için son derece isabetlidir yüzde 17’lik taban aylığındaki artış. Bu çerçevede en düşük emekli aylığına yüzde 13, ortalama devlet memuru aylığına ise yüzde 8, 4/C’lilere ise yüzde 40’lık bir ücret artışı bu toplu sözleşmede sağlandı ve 4/C’lilerin emekli oluncaya kadar iş güvencesi sağlandı. Bu da çok istismar ediliyor. Artık her yıl sözleşme yapmak zorunda olan 4/C’lilerle ilgili sözleşme durumu tarihe karışmıştır, 4/C’liler emekli oluncaya kadar bu kadro hakkını elde etmiş bulunuyorlar.

Yine, eğitim durumlarına göre, backgroundlarına göre, birikimlerine göre de kamuda istihdamlarını sağlayacak düzenlemeyi buradan geçirdik.

Toplu sözleşmede ayrıca diğer bir kazanımsa emekli ikramiyesinde; taban aylığındaki artıştan dolayı bugün emekli olacak olan bir memura 5.250 lira yani 5 milyon 250 bin lira fazladan bir imkân sağlandı bu toplu sözleşmedeki görüşmelerin neticesinde. Dolayısıyla, sağlıklı ve doğru bilgilenmenin ve doğru bilgilendirmenin doğru olacağı inancıyla bu düzeltmeleri de yapma ihtiyacı duydum.

2002’de 5.077 olan engelli memur sayısı bugün itibarıyla 38.039’a yükselmiştir. 5 bin nere, 38 bin nere arkadaşlar. Yani bunların görülmesi gerekiyor. 

Hükûmetimiz döneminde 300 bin sözleşmeli personel kadroya geçirildi, 214 bin geçici işçiye kadro verildi. Bu yıl içinde 6.286 şehit ve gazi yakını ile gazimizin memur olarak atanmasını gerçekleştirdik.

Bu ay içerisinde, büyük ihtimalle bu ayın 25’inde, devletin sosyal hizmet modeli kapsamında yurtlarında yetişen 3.200 kimsesiz çocuğumuzun memur olarak atanmasını da gerçekleştireceğiz.

Değerli milletvekilleri, çalışma hayatının en önemli gündem maddelerinden biri de bildiğiniz gibi son günlerde yoğun bir şekilde tartıştığımız iş sağlığı ve güvenliği konusudur. Bu konuda da pek çok düzenlemeyi bu dönemde gerçekleştirdik.

Şimdi, iş sağlığıyla ilgili ILO sözleşmelerinin tamamı yasalaştı, yürürlükte.

AB 89/391 sayılı Çerçeve Direktifi’ne yasaların uyumuyla ilgili düzenlemeler kabul edildi, yürürlüğe girdi.

Müstakil “İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası” yürürlüğe girdi. Buna bağlı 36 yönetmelik yürürlüğe girdi. İlerleme raporunda, iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili, çalışma hayatıyla ilgili aldığımız bu önlemler ve bu mevzuat değişikliğinden dolayı övgüyle bahsediliyor. Türkiye’de olmayan iş güvenliği uzmanı -83 bin- ve iş yeri hekimi -23 bin- gibi bu alandaki sıkıntılarımızı gidermeye dönük son derece önemli altyapı çalışmaları gerçekleştirildi.

Teftiş konusu gündeme geliyor. 2002 yılından bugüne iş sağlığı ve güvenliği yönünden 252 bin teftiş gerçekleştirildi, 130 trilyon –eski rakamla söylüyorum- ceza müeyyidesi yazıldı, 4 bin iş yeri durduruldu. Yalnız 2014 yılı için rakam veriyorum: 968 teftiş gerçekleşti, 5 milyon TL –eski rakamla 5 trilyon lira- ceza yazıldı, 202 durdurma gerçekleştirildi; bunların 106’sı kömür madenleri. Bir aylık söyleyecek olursak, yalnız kasım ayında 68 ocak durduruldu. 2014 yılında inşaatlarda 3.123 teftiş yapıldı ve 2.230’una idari para cezası yazıldı, inşatların 1.773’ü ise durduruldu; bunların 1.100’ü şu anda açıldı ama 500’ü hâlen iş güvenliği açısından edimini, sorumluluğunun gereğini yapmadığı için hâlen inşaatlar durdurulmuş vaziyette.

Şunu söylemeye çalışıyorum: Mevzuat açısından bir eksiğimiz yok, bu konuda denetim açısından bir eksiğimiz yok. Açık ve net ifade ediyorum, her platformda, her yerde tartışmaya hazırız ama sorun var. Sorun ne? Farkındalık sorunu ve teknoloji, bazı alanlarda teknolojinin kullanılmaması, kömürlerle ilgili havza madenciliğine geçilmemesi ve işin ehli tarafından bu işlerin yapılmaması gibi çok çok ciddi yapısal sorunlar var.

MUSA ÇAM (İzmir) – Ruhsatları kim veriyor Sayın Bakan, ruhsatları kim veriyor o madenlere?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Bakınız size bir örnek veriyorum: Dün Zonguldak’ta 1 işçi kardeşimiz öldü.

ALİ ÖZ (Mersin) - Her gün ölüyor, her gün!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – 1 işçi kardeşimiz hayatını kaybetti dün Zonguldak’ta. Nasıl bir ocak bu? Bu ocak kapatılmış. Bu ocak kapalı ve 25 bin lira ceza yazılmış. Kapalı ocakta…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Nasıl çalışıyor?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Tabii ki kömür ocakları kapanmıyor arkadaşlar, durduruluyor. O ocakta tahkimat veya o ocağı geleceğe hazırlama konusunda günlük yapılması gereken işler var.

ALİ ÖZ (Mersin) – İşverenlerden korkuyorsunuz Sayın Bakan!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - O işlerde çalışırken tavandan göçen bir göçük neticesinde bu işçi kardeşimiz hayatını kaybediyor. Hangi ocakta? Kapalı bir ocakta. Hangi ocakta? 25 bin lira para cezası yazılmış olan bir ocaktan bahsediyorum. Onun için yapısal sorunlar var, kabul ediyorum. Neyin üzerine gideceğimizi bilmemiz gerekiyor. Yani, rastgele değil, gereksiz bir değerlendirme değil.

ALİ ÖZ (Mersin) - Patronlardan korkuyorsunuz, patronlardan; sıkıntı ondan kaynaklanıyor!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) -  İşin özü bizim kömür çıkarma sistemimizdeki sıkıntılardır, bizim kömür ocaklarımızın şu anda karşı karşıya bulunduğu yapısal sorunlardır; bunu açıkça belirtmem gerekiyor.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Niye düzeltmiyorsunuz, on iki senedir Hükûmetsiniz Sayın Bakan, niye düzelmiyorsunuz?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, Bakanlığımın diğer faaliyetleriyle ilgili de bir iki hususa değinmek istiyorum. Ulusal meslek standartlarının belirlenmesi kapsamında 734 meslek standardı hazırlanmış ve 576’sı Resmî Gazete’de yayınlanmıştır. Çok şükür, MYK’mız şimdi bir noktaya geldi, Mesleki Yeterlilik Kurumumuz. Bu iş güvenliğiyle ilgili gelen yasada -inşallah Parlamentoda görüşeceğiz, yasalaşacak- artık, çok tehlikeli mesleklerle ilgili bu MYK sertifikası olmayan işçilerin çalışma durumu olmayacak yani işçilerimiz belli bir niteliğe inşallah kavuşturulacak.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Daha önce önerdik reddettiniz Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bununla ilgili işçilerimize hiçbir yük olmadan, hiçbir sıkıntı vermeden sorunu çözeceğiz.

103’ü tehlikeli ve çok tehlikeli iş yerlerine ilişkin olmak üzere, 156 meslekte sınav ve belgelendirme faaliyetleri gerçekleştirilmiş, 21.285 kişiye MYK mesleki yeterlilik belgesi verilmiştir.

2014’te de 44.308 yabancıya çalışma izni verilmiştir. Yabancı istihdam kanun taslağı hazırlanarak Başbakanlığa sunulmuştur.

Yurt dışında yaşayan yaklaşık 6 milyon vatandaşımıza 23 ülkede toplam 50 birimimizle hizmet vermekteyiz. 29 ülkeyle ikili sosyal güvenlik anlaşması imzalamış bulunmaktayız.

Çocuk işçiliğiyle ilgili mücadelemiz de kararlılıkla sürmektedir. 1994’te yüzde 15,2 olan çocuk işçiliği oranı, 1999’da 10,3’e, 2002’de ise yüzde 5,9’a gerilemiş bulunmaktadır.

Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsünün eğitim-öğretim programlarından bugüne kadar 4.952 yüksek lisans ve doktora öğrencisi yararlanmıştır. Ocak ayında TODAİE’nin katkılarıyla Azerbaycan’da Kafkasya Kamu Yönetimi Araştırma ve Eğitim Merkezini açıyoruz. Ve kardeş ülkelere, dost ülkelere dönük de Türkiye'nin deneyimlerini, kamu yönetimindeki deneyimlerini aktarma açısından son derece önemli ilişkilerimiz olacaktır.

Değerli milletvekilleri, burada, tabii, çok değerli milletvekilleri bazı hususlara değindiler, onları da sizlerle paylaşmak istiyorum.

Şu ifade ediliyor: “Kaynaklar emeğe ayrılmadı, sermayeye ayrıldı.” gibi bir ifade kullanıldı. Şimdi, değerli arkadaşlar, bundan teşvik kastediliyorsa binlerce işçimizin şu anda uyguladığımız bölgesel teşvik çerçevesinde istihdam edildiğini, iş bulduğunu ve bölgeler arasındaki gelişmişlik dengesizliklerini ortadan kaldırma açısından bu teşviklerin son derece yararlı olduğunu hepimiz biliyoruz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – En kötü 3 ülkeden biriyiz gelir dağılımında.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – “2015 yılında Bakanlık bütçesi azalıyor.” Hayır, yüzde 1,85 Bakanlık bütçesinde artış var. Burada yanlış bir değerlendirme yapıldığı için ifade ediyorum.

“Efendim, Bakanlık bütçesinin niye daha çok çok artmadığı...” Çalışma Bakanlığı yatırımcı bir bakanlık değil değerli arkadaşlar. Burada bizim için mühim olan mevzuat, mevzuatın çıkarılması ve mevzuatın uygulanmasıdır. Bunun için ayrı bir bütçeyi alıp da ne yapacaksınız? Yani, ihtiyaç olsa o bütçeyi de ilave ederiz. Nitekim, sosyal güvenlikle ilgili ihtiyaç var, o bütçeyi alıyorsunuz ama çalışma hayatıyla ilgili bütçenin bir altyapısı yani bu sorunun, burada ifade edilen bu görüşün bir anlamı, altyapısı olmadığı için ifade ediyorum.

“Sosyal güvenlik açığının azalması doğru değil.” Aynen katılıyorum. Hangi şartlarda? Sağlık ve sosyal şartlarda, sosyal haklarda kısıtlama olursa yani siz sağlığı kısıtlarsanız, sosyal hakları kısıtlayıp da eğer sosyal güvenlik açığını düşürürseniz -buna katılırım- bu doğru yaklaşım değil. Ama, siz sağlığı açıyorsanız, siz sosyal yardımları açıyorsanız ve buna rağmen sosyal güvenlikte de düşüş kaydediyorsanız bu ancak yönetimdeki başarıdır, başka türlü bunu izah etmek mümkün değil. Sizlerin de alkışlaması gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, diğer konu örgütlenmenin önündeki engeller. Örgütlenmenin önündeki engelleri kaldırdık, bunu uzun uzun anlatabiliriz.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Ama daha dün 98 kişi işten atıldı.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Size rakam veriyorum: 930 bin olan sendikalı işçi sayımız şu anda 1 milyon 189 bin.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Kaç kişi sözleşmeden yararlanıyor?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Ne zaman bu? Sendikalarla ilgili mevzuat yasası geçtikten sonra 260 bin yeni sendikalı işçimiz oldu.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Sayın Bakan, kaç kişi yararlanıyor, kaç kişi?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Yani bu son derece önemli bir düzenleme, bunun gözden kaçırılmaması gerekiyor.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Sayın Bakan, kaç kişi sözleşmeden yararlanıyor?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – “Sendikal güvence bulunmamakta.” Sendikal güvence var, bir yıllık tazminat zorunluluğu var; bunu da biliyorsunuz.

Kayıt dışı istihdamla ilgili “yüzde 40” dendi, yüzde 40 değil arkadaşlar -zaman kıymetli olduğu için, anlatırız- “yüzde 40” dediğiniz kayıt dışı istihdam, 52’den yüzde 36’ya geriledi; o rakamı da düzeltmemiz gerekiyor.

ALİ ÖZ (Mersin) – Çok başarılısınız Sayın Bakan(!)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Sendikalılaşma oranı yüzde 4,5 değil arkadaşlar, sendikalılaşma oranı yüzde 9,6. Şimdi, size rakamları veriyorum…

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Mecliste, Meclisin tutanağında var o, Meclisin araştırmasında var.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Süleyman Bey, sakin, biz dinledik, bilgileri alın.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Hayır ama Meclisin araştırması…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Yüzde 9,6 sendikalılaşma oranı.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – O senin kağıtlarındaki.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sarı sendikalaşma nasıl, sarı sendikalaşma?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bunun başka şeyi yok. 2013 verilerine göre Avustralya’da sendikalılaşma oranı yüzde 17…

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Sözleşmeden yararlanan…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – …Kanada’da yüzde 27, Meksika’da yüzde 13,6; İngiltere’de yüzde 25, Amerika Birleşik Devletleri’nde yüzde 10,8 ama saydığım bu rakamların tümü, işçi, memur birlikte. Türkiye’de ne kadar? İşçi, memur birlikte yüzde 18,3.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yahu, Sayın Bakan, AKP üyesi de yapıyorsunuz aynı zamanda ya. Sarı sendika, şimdi bu…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Yani sendikalılaşma oranı, işçi, memur birlikte alırsanız yüzde 18,3…

ALİ ÖZ (Mersin) – Çok düşük Sayın Bakan, çok düşük.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – …yalnız işçileri alırsanız yüzde 9,6; yüzde 4,6 filan değil, bunu açıkça ifade etmem gerek.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Burada Salim Bey de vardı ve o “yüzde 6” dediğin yerlerde sözleşmeden yararlanan yüzde 80.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Sendikalı işçi sayısı… Avrupa Komisyonu 2014 İlerleme Raporu’nda, bakınız, AB Komisyonu İlerleme Raporu’nda yasa çıktıktan sonra yüzde 15,2’lik sendikalılaşma oranında artış olduğu ifade ediliyor, raporda ifade ediliyor. Bunu görmen gerekiyor Süleyman Bey.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Meclis araştırmasına bak.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Tabii ki daha öncesine takılıp kalmışsınız.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Ekim 2014, Ekim 2014…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Yani efendim, “Bu yasadan önce, 2000’den önceki sendikalılık… 3 bin üyemiz vardı, yüzde 60 sendikalı vardı.” Böyle bir şey yok, bunlar               -sendikacılar burada, Salim Bey burada, siz buradasınız- mezardaki üyeler, olmayan üyeler. Ama, ne zaman ki sosyal güvenlik verilerini esas aldık, Sosyal Güvenlik Kurumu verilerini esas aldık, o zaman gerçek tablo ortaya çıktı, sendikalarımız da gerçek tabloyu gördüler. Onun için, bu sanal âlemden, çok şükür, bu sanal âlemden sendikacılığı çıkardık.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Sanal âlemi yaratan sizsiniz yani yıllarca, on iki yıldır devam etti, on iki yıldır devam ettiren sizsiniz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Emeğin sömürüsüne karşıyım. Emeğin sömürüsüne dün de karşıydım, bugün de karşıyım, yarın da karşıyım. Yani burada  söylüyoruz, başka yerde değil, her yerde söylüyoruz, işverenlerin toplantısında da söylüyoruz, alın terinin sömürüsüne karşıyız. Peki, bu konuda biz Hükûmet olarak ne yaptık?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hiçbir şey!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) –  Ne yaptık? Bakınız, Hükûmetimizin ortaya koyduğu icraat, ortalama ücretlerin 2007-2013 arasındaki seyrine bakalım: 100 birim olarak alırsak ücreti, 100 birim, 2007-2013 arasında İtalya’da bu 100 birim 92’ye düşmüş, İngiltere’de 94’e düşmüş, Yunanistan’da 75’e, 100 olan ücret 75’e düşmüş, İspanya’da 96’ya gerilemiş, Amerika Birleşik Devletleri’nde 100 olan birim 101 olmuş, 101,4 olmuş, Türkiye’de ise 115 olmuş.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Güldürme Sayın Bakan, güldürme bizi!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Arkadaşlar, evet, resmî rakamlar, çok açık. Yani burada emeğin sömürüsü ve ücretlerde geri gidiş diye bir şey, kesinlikle, Türkiye’de kriz dönemlerine rağmen söz konusu olmamıştır. Hiçbir zaman biz asgari ücreti yüzde 3 bir yerde artırmadık. Geriye doğru bakmanızı istiyorum, bazılarını uzlaşmayla geçirdik ve oranları da orada göreceksiniz. Bu ay içerisinde değerlendirilmesi yapılıyor; inşallah, her zaman sosyal devlet ilkeleri çerçevesinde çalışandan, emekten yana olan bir anlayışı yine bu dönemde de sergileyeceğimizi burada ifade etmek istiyorum. Fakat, şunu ifade edeyim bakın, bütün samimiyetle: Gayrisafi millî hasıla içerisindeki emeğin payı ise Türkiye’de düşük. Evet, bunu yükseltmemiz gerekiyor, mücadelemiz de bu istikamette.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Yok, o da fazladır canım!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Az önceki, o alandaki başarımızı, ücretlerdeki başarımızı gayrisafi millî hasıla oranı içerisinde yükseltme çabası içerisindeyiz.

Yaşam odalarıyla ilgili bir şeyler söylendi burada. Arkadaşlar, defalarca söyledim, kömürde sığınma odası teknik olarak uygun değil. “Kaç, kurtul, bir an önce gün yüzüne çık.” amaç bu olduğu için oksijen maskeleri ve değişim, dolum istasyonlarını zorunlu hâle getirdik, bu düzenlemeyi de gerçekleştirdik.

MUSA ÇAM (İzmir) – 4 kilometre nasıl kaçacaklar?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bir yanlış daha yapılıyor. “Dünyada 1’inciyiz, Avrupa’da 1’inciyiz.” Ya, arkadaşlar, bu istatistikleri kim, nereden alıyor merak ediyorum, bir dedikodudur gidiyor. En son istatistiki bilgiler 2012 yılındadır ve bilgi veren ülke de, ILO’ya bilgi veren, EUROSTAT’a bilgi veren ülke de 80 ülkedir. 80 ülke içerisinde, 73 ülke arasında kötüden iyiye doğru 17’nci sıradayız. Ölümlü kaza sayısında ülkemiz 77 ülke içerisinde 7’nci sıradadır ama 120 ülke var, siz o 120 ülkeyi hiç hesaba katmıyorsunuz.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Övünün, övünün!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Bunların tümünü çağdaş, çalışma hayatının… 

ALİ ÖZ (Mersin) – Yapmayın Sayın Bakan!

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Övünün, övünün!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Övündüğümüz filan yok, böyle bir şey söylemedik.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Övünün, övünün; gayet iyi, gayet güzel!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bakınız, o konuyla ilgili de şunu ifade edeyim.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Övünün, çok iyi!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bunları niye Soma’da, Ermenek’te söylemedin de şimdi söylüyorsun Sayın Bakan?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) -  Değerli arkadaşlar, bakınız iş kazaları olayı parti, politika malzemesi değil.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Soma’da, Ermenek’te başın önde konuşuyordun Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Şimdi, size söyleyeyim: 1992 yılında 1.583 kardeşimiz ölmüş, hayatını kaybetmiş, 1992. Rahmetli İnönü vardı, öyle mi konuşacağız şimdi yani öyle mi konuşacağız? Çalışma Bakanı filandandı mı diyeceğiz yani, bunun ne anlamı var, ne kadar yanlış bir şey? 1993’te 1.064 ama işçi sayısına bakalım, sigortalı işçi sayısına baktığınız zaman, 1992’de 1.500 kişi hayatını kaybederken çalışanlara oranı yüzde 4, bugün 1.366 kişi ölmüş, 2014’te hayatını kaybetmiş, orana bakıyoruz 1,1.

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Az mı, az mı Sayın Bakan?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) –Yahu arkadaşlar, böyle bir mukayese olur mu? Bizim amacımız bunu binde 2’ye, binde 1’e indirmektir yani kazaya dönüştürmemek için mücadele etmektir, bu mevzuata onun için çalışıyoruz, yoksa siz yılların mukayesesini yaptığınız zaman tablo açık, önümüzde. Türkiye’nin bu acı bir tablosudur, bunun giderilmesi gerekiyor. Onun için işverenlerimiz, işçilerimiz bu mevzuatları uygulamak durumundadır. Şimdi, getirdiğimiz ne: Çağdaş bir yasa getirdik, madem anlamıyorsun arkadaş, şimdi müeyyideleri ağır gelen bir yasa geliyor, bu müeyyidelerin altında keşke farkındalığı oluşturmamış olsaydık.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Onların hepsini reddettiniz, reddettiniz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Bir diğer konu, sağlıkta katkı payı -değerli bakanım burada ifade etti- katılım payı 5510 Yasası’ndan önce de vardı, katılım payı alınmayacak hastalıkları genişlettik, o anlamda çok ciddi bir gelişme yaptık. Biliyorsunuz ilaçlardan yüzde 65’inden de katılım payı alınmamaktadır.

Evet, asgari ücret şu anda tartışılıyor.

Emekli maaşlarına reel olarak baktığınız zaman çok yüksek artışlar yaptığımızı da çok net bir şekilde göreceksiniz.

Sendikal mevzuat kapsamında kapatılan bir sendika yok, Süleyman Bey, siz bunu söylediniz.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Var, Var.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Sendikal mevzuat açısından kapatılan bir sendika yok.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Var, var, EMEKLİ-SEN.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Ama bakınız, sendikayı kim kurar? İşçi sendikası işçiler tarafından kurulan örgütlerdir.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – EMEKLİ-SEN kapatıldı.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – İşçi sıfatı taşımayan kişilerin kurdukları örgütlere dernek denir, dernek bünyesinde ancak örgütlenebilirler.

SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) – Gençlik Sendikası kapatıldı, sizin döneminizde kapatıldı.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Değerli milletvekili arkadaşlarım, tabii, çalışma hayatının sorunları çok. Burada, önümde bazı sorular da yine var. Çeşitli vesilelerle inşallah yasama faaliyeti çerçevesinde de huzurlarınıza getireceğimiz konular var. Her konuya açık olduğumuzu, her soruya açık olduğumuzu ve bütün birimlerimizin hesap verebilir noktada ve artı noktada pozisyonlarını sizlerle her zaman paylaşmaya da hazır olduğumuzu ifade ediyorum.

Bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Bakan, soruma cevap vermediniz.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çelik.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Bakan, sınavsız alınan personellerle ilgili hani “Ben hazırlık yapayım, bana önceden soruyu sorun.” dediniz, size ben sordum, niye cevap vermediniz?

BAŞKAN – Şimdi aleyhinde, Isparta Milletvekili Ali Haydar Öner.

Buyurunuz Sayın Öner. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Değerli milletvekillerimiz, gerçekleri dile getirdiği için dara çekilen Pir Sultan’a ait olduğu söylenen dizeleri merhum halk ozanı Ali Ekber Çiçek çok güzel bestelemiş: “Derdim çoktur, hangisine yanayım.” Hakk’a yürüyenlere de, seslendirenlere de selam olsun. AKP hükûmetlerinin de hataları, yanlışları, yolsuzlukları pek çok, beş dakikalık süre içinde hangilerini sayabilelim.

Önce birinci turun sayfasını kapatalım. Birinci turda Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Sayıştaya ilişkin görüş ve eleştirilerin bir kısmını sekiz dakikalık süre içinde bilgi ve takdirlerinize sunmuştum. Cevap, Başkan Vekili Sayın Sadık Yakut’tan geldi. Eleştirmediğimiz hususlarda kendisi eleştiri getirdi. Sayın Başkan Cemil Çiçek’in sesi olacağına Başkanlık makamının temsilcisi olsaydı itibar kaybına uğramazdı. Bilenler bilir, “Efendiden efendi, beterden beter adamın adı Ali Haydar Öner.” Sayın Başkan Vekili de bilmelidir ki Türkiye Büyük Millet Meclisine Başkanlık Konutu’nun önünden geçerek geliyorum. Konuşma yaptığım gün de Başkanlık Konutu korumalar ve araçlarla hareketlilik içindeydi. Biz de sadece “Hayırlı olsun.” demiştik ancak dün ve bugün kepenkler kapalıydı bilmem neden.

Bugün, basın otoparkındaki düzenlemeyi de memnuniyetle gördüm. Keşke eleştiriden önce yapılsaydı, bir yeri kapatıyorsanız önceden seçenekleri hizmete sunacaksınız; öngörülü yöneticiler böyle yaparlar.

Sayın Başkan Vekilinin benim bir eksikliğimi de düzeltmesini beklerdim. Ben, bazı milletvekillerimiz tutukluyken Sayın Başkanın on dokuz ayda 20 ülke gezdiğini söylemiştim. Ancak, ilk olarak, 5 Ağustos 2013’te tahliye edilen Mehmet Haberal’a kadar 35, bugüne kadar en az 59 dış seyahat gerçekleştirilmiş.

Eski Dışişleri Bakanı da sitemi hak ediyor. Sayın Bakan, Dışişlerinde elde edilen üstün başarılardan söz ederken buna Sayın Meclis Başkanının katkılarını da eklememiş, teşekkürlerini sunmamış; aşk olsun Sayın Davutoğlu’na.

Sayıştayla ilgili de birkaç husus dile getirmiştim, sorum şuydu: “Ayakkabı kutularında milyar dolarlar saklamak genel müdürün görevi midir ki genel müdürün avukatlık ücretini banka ödüyor?” Bu konudaki rapor ne oldu?

Bir de hatırlatma yapmıştım: Sayın Sayıştay Başkanı isterse İç Tüzük’ün 62’nci maddesi doğrultusunda bilgi verebilir ama imtina etti. Sükût ikrardan mı geliyor, yoksa Sayın Sayıştay Başkanı, Anayasa Mahkemesi üye adaylığına zarar gelmesinden mi korkuyor? Eğer Sayıştay Sayın Başkanı Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilirse yerine 3’üncü dönemini dolduran hangi siyasetçi aday? Bu aday, Sayıştay yetkilerini budama konusunda sicili bozuk biri mi?

Sayın Adalet Bakanı, sizin de reform adıyla işlediğiniz günahlar, Başbakanlarınızın talimatıyla yaptığınız yanlışlıklar sayılmakla bitmez.

RECEP ÖZEL (Isparta) – Vallahi seni vali yapan günah işlemez. Hayırlısı bakalım!

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – Bu hatalardan biri de Sayın Recep Özel gibilere teklif imzalatmak.

Arkadaşlarımız çok haklı eleştiriler yönelttiler. Düz takla atınca da reform dediniz, topluma ters takla attırınca da reform diye kandırmacaya kalktınız. Bari bundan sonra yanlış yapmayınız.

Bazı ilçelerdeki adliyeleri kaldırdınız, vatandaşları ilçesinde hak arama hakkından mahrum bıraktınız. Eskiden teşkilatlı bucaklar vardı, onlar yargının kapısını aralıyordu.

Vaktim olmadığı için geçiyorum.

Aziz yurttaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve Hükûmetin bazı üyeleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) – …hizmet peşinde değil, nüfuz, saltanat ve seyahat peşindedirler. Değiştirmek sizin elinizdedir.

Yetkilerini, halka hizmet yolunda kullanan sayın milletvekillerine saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –  Teşekkür ederiz Sayın Öner.

Soru-cevap bölümüne geçiyoruz sayın milletvekilleri.

Süremiz burada yirmi dakika. On dakika sorulara yer vereceğim, geri kalan on dakika da bakanlar  soruları cevaplayacaklar.

Birer dakika söz hakkı veriyorum.

Sayın Erdemir…

AYKAN ERDEMİR (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Sayın Volkan  Bozkır, Cumhuriyet Halk Partisi, hâlihazırda tali komisyon olan AB Uyum Komisyonunu, iktidarında asli komisyon yapacak. Peki, ya siz?

Cumhuriyet Halk Partisi, AB Uyum Komisyonu Başkanlığını, AB üyesi ve adayı birçok ülkede olduğu gibi ana muhalefet partisine verecek. Peki, ya siz?

CHP, Avrupa Temel Haklar Ajansı üyelik sürecini başlatacaktır. Peki, ya siz?

CHP, müktesebatı ilgilendiren tüm yasa teklif, tasarı ve kanun hükmünde kararnameleri AB Uyum Komisyonuna sevk edecektir. Peki, ya siz? 24’üncü Dönemde kaç kanun teklif ve tasarısını ve kanun hükmünde kararnameyi AB Uyum Komisyonuna sevk ettiniz, kaçını baypas ettirdiniz?

CHP, açılmalarında bir engel olmayan kamu alımları, rekabet politikası ve sosyal politika ve istihdam fasıllarını açacaktır. Peki, ya siz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erdemir.

Sayın Dibek…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Benim sorum da Sayın Bozkır’a.

Sayın Bozkır, bu Avrupa fonları, Avrupa Birliği fonları sizin Bakanlığınızın gözetiminde dağıtılıyor. Şimdi bazı dernek ve vakıflarla ilgili basında da yer alan haberlerde bir dernek göze çarpıyor, KADEM derneği. Geçenlerde basında da vardı bu Kadın ve Demokrasi Derneği. Biliyoruz, derneğin kurucuları arasında Sayın Cumhurbaşkanının kızının da ismi var. Şimdi, yalnız orada ilginç olan şu var: Tabii, kamuoyunda çok önemli görevler yapan dernekler, vakıflar var yani LÖSEV var, Zihinsel Engelliler Federasyonu var, AKUT var, Omurilik Felçlileri Derneği var. Şimdi bunların toplam aldığı yardımın… KADEM 2013 yılında kurulmuş, mart ayında, kurulduğu yıl yaklaşık 400 bin liralık yani 400 milyar liralık bir Avrupa Birliği fonundan faydalanmış. Şimdi bu ayrıcalık nereden geliyor? Yani diğer dernek ve vakıflar yaptıkları görev itibarıyla daha az mı önemliler yani bu konuda Bakanlık niye eşit bir dağılım yapmıyor? Bunu merak ediyorum, bunu soruyorum Sayın Bakanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dibek.

Sayın Kaptan…

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Adalet Bakanına üç sorum var: Birincisi: Hem coğrafi hem de iş yükü açısından Antalya’ya idari istinaf mahkemelerinin kurulması gerekir. Bu yönde bir çalışmanız var mıdır?

İkinci sorum: Atatürk Orman Çiftliği’ne yapılan sarayla ilgili imar değişikliğine yürütmeyi durdurma kararı veren Ankara 5. İdare Mahkemesi heyetinin görev yerleri değiştirilmiş midir? Örneğin bir üye, İrfan Ceren Yozgat’a sürülmüş müdür? Bu, yürütmenin yargıya müdahalesi değil midir?

Üçüncü soru: 2014 yılı içinde kaç yargı paketi çıkarılmıştır? Bunlar yargının ihtiyacı için mi, yoksa AKP’yi korumak ve yolsuzlukların üzerini örtmek için mi çıkarılmıştır? Yazboz niteliğindeki bu düzenlemelerle yargı siyasallaştırılmamış mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaptan.

Sayın Uzunırmak…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

İlk sorum Sayın Çelik’e. İşsizlik Sigortası Fonu gayesi dışında bugüne kadar hiç kullanılmış mıdır, kullanılmakta mıdır? Kaçak saraya oradan para aktarılmış mıdır?

Diğer sorularım Sayın Adalet Bakanımıza. Sözde paralel yapının ilk defa kaç yılında, hangi mahkemede izine rastlanmıştır? Sözde paralel yapı hukukun, adaletin ortaya çıkarttığı bir yapı mıdır, tespit ettiği bir yapı mıdır, yoksa siyasi iradenin talimatıyla soruşturularak teşekkül ettirilmeye çalışılan bir yapı mıdır?

Buradan hareketle, “Paralel yapı faili meçhullere karışmış.” diyor Sayın Cumhurbaşkanı, bunu bir hâkim, bir adalet açıklamıyor, bir delil yok ortada ama bir Cumhurbaşkanı açıklıyor. Dolayısıyla, Sayın Cumhurbaşkanı 24 Kasım 2013’te de diyor ki: “Cemaat ne istedi de biz yapmadık?” Eğer bu tarihlerden önce yürütmenin başı olan Başbakanken cemaatin istediği her şeyi yaptıysa ve bu faili meçhul cinayetler mutlaka ki bir suç ortaklığı veya başka alanda suç ortaklığı doğurmuyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Uzunırmak.

Sayın Özkes? Yok.

Sayın Bal…

FARUK BAL (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Adalet Bakanına iki sorum var. Bir: Asrın merhamet soygunu davasında AKP’nin zülfüyârine dokunduğu için soruşturmayı yapan savcılara soruşturma açıldı, dava açıldı, beraat ettiler. Alman mahkemesinin tanımladığı asli failler hakkındaki dava kaç parçaya bölündü? Ne âlemde? Bağışçı olan insanlar İslam’ın emri olan fitre, zekât ve sadakalarının kimin kasasına gittiğini, haram yolda mı, helal yolda mı kullanıldığını nasıl öğrenecekler?

İkinci sorum: Sayın Cumhurbaşkanı Başbakan iken “Orduya paralel kumpas kurdu.” dedi. Daha önce de, kumpastan önce de Ergenekon ve Balyoz davalarının savcısı olduğunu ifade etti. Bu durumda, orduya kumpas kurulduğunu ifade eden Sayın Cumhurbaşkanına, beraber yürüdüğünüz dönemlerde, aynı yağmurda ıslandığınız dönemlerde kumpasın suç ortağı olup olmadığını ifade ettiniz mi?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bal.

Sayın Öz…

ALİ ÖZ (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakan Faruk Çelik Bey’e soruyorum: Emek sömürüsüne dün de, bugün de, yarın da karşı olduğunuzu ifade ettiniz. Yıllardır 4/C’liler aynı işi yapmış olmalarına rağmen kamuda çalışanlardan daha az ücret alıyorlar. Bu bir emek sömürüsü değil midir? Bu bir adaletsizlik değil midir? Bunu ortadan kaldırmak için, 4/C’lileri kadroya almak için niçin mücadele etmiyorsunuz?

İkinci sorum yine size: İŞKUR aracılığıyla yapılan, özellikle illerde toplum yararına programlar vasıtasıyla alınan elemanlarda hangi kıstaslar, hangi kriterler belirleyici olmaktadır? Almış olduğumuz duyumlara göre, Adalet ve Kalkınma Partisinin teşkilatlarına kayıtlı olmak burada çok büyük bir avantaj getirmektedir. Burada çok ciddi torpil iddiaları var. Bunlara cevabınız ne olacak?

Üçüncü sorum Sayın Adalet Bakanına: 2010 yılındaki referandumda Ekonomik ve Sosyal Konseyle alakalı olarak alınmış olan kararlar var. Üç ayda bir toplanması anayasal  bir zorunluluk. Fakat o gündür, 2009 yılında son toplantısını yapmış, bugüne kadar toplanmamış. Burada bir hukuk ihlali yok mu? Size bu konuda yapılan bir müracaat yok mu? Anayasa’yı çiğnemelerine göz göre göre, vicdanınız nasıl elveriyor?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öz.

Sayın Erdoğan…

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Adalet Bakanı, devriiktidarınızda adalet sarayları büyüdü ve çoğaldı ama adalete olan güven ise küçüldükçe küçülüyor. Kaçak saray hakkında hoşunuza gitmeyen kararları veren kaç hâkimin görev yerini değiştirdiniz? Kaçak saray hakkında değişik sivil toplum kuruluşları tarafından açılmış çok sayıda dava var. Bu davalarda bundan sonra Sayın Cumhurbaşkanını kızdıracak karar veren hâkim olursa onları da tayin edecek misiniz?

Deniz Feneri davasının akıbeti ne oldu?

Sayın Çalışma Bakanı, Bakanlığınız döneminde iş kazaları sonucu ölüm olaylarında rekorlar kırdınız. Bu konuda hep birilerini yani işletmecileri, müfettişleri, mühendisleri suçlayıp işin içinden sıyrılıyorsunuz. Bu iş kazalarının siyasi sorumlusu siz değil misiniz? Siyasi sorumluluğun gereğini niçin yapmıyorsunuz? Emeklilikte yaşa takılanların sorunlarını çözmek için herhangi bir çalışmanız var mıdır? Çiftçi ve esnaf geçmişte vergi ve oda kaydı olmasına rağmen, BAĞ-KUR tescili yapılmadığından hizmetine saydırmamakta, emekli olamamaktadır. Bu sorunu çözmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erdoğan.

Sayın Kaleli…

SENA KALELİ (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sorum Sayın Bozdağ’a: Cezaevleri hem tutuklu ve mahkûmlar hem de tüm ceza ve infaz kurumu personeli açısından sorunlu, şiddete, mağduriyete, tacize açık alanlardır. Ceza infaz kurumlarında çalışan personelin fazla çalışma, izin, bayram tatili gibi hak mahrumiyetleri ve yıpranma paylarıyla ilgili bir çalışma yapılmakta mıdır? Bu konuda kadın görevlilerin doğum, eş durumu gibi özel hâlleri dikkate alınmakta mıdır? Ulusal ve uluslararası mevzuata göre çocuk tutukluluğunun en son çare olduğu unutulmadan tutuklu yargılanmaya son verilmesi, ıslah eğitim kurumları açılması, suça teşvik oluşturan zeminlerin ortadan kaldırılması, hızlı yargılama veya sivil toplumun denetimine açılması konusunda ne düşünüyorsunuz?

Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun halktan dört yıl yetki istemesine karşılık, Sayın Başbakan “Hazinenin kasaları dolu, boşaltıp gidecekler.” diyorlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaleli.

Buyurunuz Sayın Bakan…

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Yirmi yedi saniye var Sayın Başkan. Yirmi yedi saniyede ben sorarım sorumu.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) – Sayın Başkan, ben de bir soru sormak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Demiröz, yirmi yedi saniyede sorunuz.

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bozkır’a hemen sormak istiyorum: “Avrupa Birliği ‘çiftlikten çatala, tarladan sofraya’ ilkesiyle tanımladığı ve gıda zincirinin tüm aşamalarında daha sıkı kontrolün uygulandığı bir gıda güvenliği politikası izlemektedir.” ifadesinden hareketle, siz inanıyor musunuz, bu kontroller yeterli mi? 620 bin gıda güvenliği kontrolünün yapılacağı işletme sayısı dikkate alındığında, Gıda, Tarım, Hayvancılık Bakanlığındaki 5 bin personelle bu uygulanabilir mi?

Son olarak, AB kriterlerine uygun, akredite olmuş, genetiği değiştirilmiş organizma (GDO) analizi yapacak laboratuvarlarımız var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Demiröz.

Buyurun Sayın Bozkır.

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI VOLKAN BOZKIR (İstanbul) – Sayın Erdemir’in sorusuna cevaben; Avrupa Birliği Uyum Komisyonu Türkiye Büyük Millet Meclisinin önemli bir komisyonudur. Tabiatıyla bunun seviyesinin yükseltilmesi, sizin arzu ettiğiniz şekle gelmesi benim şahsen arzumdur; ancak bu, tabii Türkiye Büyük Millet Meclisinin takdirinde olan bir konudur. Şayet böyle bir takdir ortaya çıkarsa AB Bakanlığı olarak biz bunu destekleriz.

Fasıllarla ilgili bir sorunuz oldu. Siyasi blokaj altında olmayan üç fasıl var; sosyal politika, rekabet ve kamu alımları. Rekabet faslını biz açmadık çünkü 10 sektörümüzün zarara uğrayacağı bir boyuttaydı. Bütün ülkeler itibarıyla bu fasıl, üyelikten sonra bazı geçiş dönemleri gerektiren bir fasıldır. O nedenle ülke menfaatlerini düşünerek bunu açmadık.

Sosyal politikalar faslının açılması için çaba sarf ediyoruz. İnşallah siz iktidara gelinceye kadar zaten çok uzun bir zaman geçeceği için biz bu faslı ondan önce açmış olabileceğiz.

KADEM derneği ve Avrupa Birliği fonlarıyla ilgili olarak soruya cevap vermek istiyorum:

Öncelikle, STK’lara yönelik AB fonlarıyla, yapılan çağrılar çerçevesinde bağımsız değerlendiriciler tarafından bu projeler seçiliyor. Yani Avrupa Birliği Bakanlığının herhangi bir projeyi veyahut bir kurumu seçmesi ve buna bir para vermesi şeklinde bu sistem yürümüyor. Proje sahipleri bu projeyi sunuyorlar, bu projeler değerlendiriliyor ve Avrupa Birliği Komisyonu uygun bulduğu takdirde bunlar yürürlüğe giriyor. Bunun denetimini de Avrupa Birliği Komisyonu yapıyor. Dolayısıyla herhangi bir STK’ya ayrıcalıklı bir muamelenin yapılması söz konusu değil.

Son olarak sorulan soruyla ilgili olarak, tabii “Bütün bu kontroller yeterli mi?” sorusunun cevabı; yeterli olan hiçbir şey olmaması lazım, kontrollerin en iyi şekilde yapılması için bütün tedbirlerin alınması lazım, bu anlayışla bakıyoruz. Ama diğer bölümü çok teknik olduğu için ben müsaade ederseniz yazılı olarak cevap vereyim.

Teşekkür ediyorum.

AYKAN ERDEMİR (Bursa) – Sayın Bakan, Uyum Komisyonunu ana muhalefete verin ki 2015’te AK PARTİ istikrarına devam etsin!

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, buyurun.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı Sarayı’yla ilgili, birbiriyle irtibatlı, değerli milletvekili arkadaşlarımızın sorduğu farklı sorular var. O nedenle bunlara birlikte cevap vermek istiyorum.

Bir defa, Cumhurbaşkanlığı Sarayı kaçak bir bina değildir.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Kaçak, kaçak.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bu konuyla ilgili değişik türde davalar var, üç tür dava olduğunu görüyoruz. Bunlardan biri, bu alanın doğal ve tarihî sit alanı niteliği olduğuna ilişkin açılan davalar. 2011 yılı içerisinde açılmış bu davalar ve mahkemeler bu davalarla ilgili değişik kararlar veriyor. Tabii, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına karşı açılan davalar var. Bu kararların içerisinde 1’inci derece doğal sit şerhinin kaldırılarak 3’üncü derece doğal sit alanı olarak tescile ilişkin işlem hakkında, davanın konusuz kaldığından bahisle karar verilmesine yer olmadığına 11. İdare Mahkemesi karar veriyor. Yönetmelik değişmiş, 1’inci derece, 2’nci derece, 3’üncü derece doğal sit alanı gibi ayrımlar ortadan kaldırılmış, yeni bir koruma statüsü getirildiği için konusuz kaldığından dolayı reddetmiş. Öte yandan, tarihî sit statüsünün kaldırılmasına ilişkin işlem hakkında ise iptal kararı vermiştir. Bu karar davalılar tarafından Danıştay 14. Dairesi nezdinde temyiz edilmiş ve yürütmenin durdurulması da talep edilmiştir. Danıştay 14. Dairesi, Ankara 11. İdare Mahkemesinin alınan kararlarını incelemiş ve sonuçta tarihî sit statüsünün kaldırılmasına ilişkin işlem hakkında verdiği iptal kararının yürütmesini durdurmuştur. Danıştayın karar gerekçesinde bu alanın tarihî sit özellikleri taşımadığı ifade edilmiştir. Bu nedenle 11. İdare Mahkemesinde açılan üç davayla ilgili yürütmeyi durdurma kararı gibi herhangi bir durum söz konusu değildir.

İkinci tür dava ise bu alana ilişkin olarak yapılan imar planlarıyla ilişkilidir. 3/8/2010 tarihli ve 2494 sayılı Karar aleyhine 2010 yılında, Ankara 5. İdare Mahkemesine dava açılıyor, 2011 yılında açılıyor. Ankara 5. İdare Mahkemesi 10/2/2014 tarihinde buranın imar planıyla ilgili bu kararda, mahkeme 1’inci derece doğal ve tarihî sit alanına uygun olmadığı gerekçesiyle bu imar planına ilişkin yürütmeyi durdurma kararı veriyor. Bu yürütmeyi durdurma kararı şu anda devam ediyor, daha önce de ifade ettim. Ancak Danıştay 14. Dairesinin verdiği karar buranın tarihî sit alanı niteliği taşımadığını açıkça ortaya koyduğu için bu kararın hukuki gerekçesi Danıştayın 14. Daire kararıyla ortadan kalkmış durumdadır.

Bir diğer…

LEVENT GÖK (Ankara) – Öyle bir şey yok Sayın Bakanım.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Efendim, Danıştayın gerekçesi ortada, bakarsınız.

LEVENT GÖK (Ankara) – Yok öyle bir şey.

İLHAN DEMİRÖZ (Bursa) – Sayın Bakan, Danıştayın görev alanı değişti mi acaba!

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Şimdi öte yandan, bir diğer dava ise ilgili binanın ruhsat işlemiyle ilgili davadır. 17/7/2012 tarihli bir… Belediye başkanlığının aldığı işleme  karşı açılmış, şu anda hâlen Ankara 5. İdare Mahkemesinde bu dava derdesttir. Bu davayla ilgili verilmiş herhangi bir yürütmeyi durdurma kararı yoktur.

Dolayısıyla, bu Cumhurbaşkanlığı binası, verilmiş ruhsata binaen yapılmış yasal bir binadır, kaçak değildir, bunu açıklıkla ifade etmek isterim. Tabii, bakın, burada bir şeyi de ifade etmekte fayda var. Bu bina milletin binasıdır.

İZZET ÇETİN (Ankara) – Milletten çalınan paralarla yapılan bina.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) –  …Cumhurbaşkanının şahsi mülkü değildir, milletin binasıdır ve bugün biz geçmişte yapılan binalarda oturuyoruz. Yarın, sizden birisi seçilirse o da milletin bu binasında hizmet edecektir.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Milletin olacak, bundan emin olun.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Öte yandan, “Bu mahkemede görev yapan -5. idare mahkemesini zannedersem arkadaşlar ifade ediyorlar- buradaki hâkimler bu kararı verdiler diye tayin çıkarıldı.” şeklinde bir değerlendirme. Bu külliyen yalandır, iftiradır, böyle bir şey asla söz konusu değildir çünkü haziran kararnamesi her yıl Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu  tarafından hazırlanan büyük kararnamedir. Bu kararname çerçevesinde atamalar yapılmıştır, bu davayla herhangi bir ilgisi yoktur.

Sürem azaldı, ben diğerlerine yazılı cevap vereyim. Faruk Bey’in cevaplayacağı sorular var.

BAŞKAN – Sayın  Bozdağ, Sayın  Çelik’e hiç söz kalmadı.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi, “İşsizlik Fonu amacı dışında kullanılmış mıdır?” diye ifade edildi. Kesinlikle 1  kuruş dahi amacı dışında kullanılmamıştır. Bu konuda, kamuoyunda yer alan Sayıştay raporuyla ilgili bir düzenleme var. Uzun bir cevap vermem gerek…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Bakan, GAP’a aktarılan var ya! Ben diyorum ki, bugüne kadar…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Ama, bakın, yasada yeri var. Yasada ne nereye tahsis edilmişse fon onun dışında kullanılmamıştır diyorum. Sorunuz da zaten bu istikamette.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – GAP’a gidip dönmeyen para yok mu Sayın  Bakan?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Efendim, “Nereye kullanılmıştır.” diyorsunuz? Yasada ne öngörülüyorsa oralara kullanılmıştır, bunun dışında kullanılmamıştır diyorum.

Diğer konu: İş kazasında ben kimseyi suçlamadım. Yaşanan iş kazalarında, diyorum ki, yapısal sorunlarımız var; mevzuat tamam, her şey tamam ama yapısal sorunlar var. Burada bazı arkadaşlarımız, bakınız, ölen kardeşlerimizi yarıştırmak istiyorlar. Bu çok yanlış bir şeydir. Yani, 5.500 kişinin öldüğü yerde, “8.500 kişi öldü.” demenin ne manası var, nedir yani? Burada bunları ifade etmeniz hiç doğru değil. Dolayısıyla, yapısal sorunları çözmemiz gerekiyor, bütün açıklığıyla bunu ifade ediyorum.

Diğer konu, TYÇP’yle ilgili. Kriterler belli…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın  Bakan, bir dakika süre vereceğim.

Buyurunuz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sağ olun.

Yüzde 80’i noter kanalıyla kura, yüzde 20’si ise kura. Eğer, bu konuda duyum veya bildikleriniz varsa bize bildirirseniz, anında iptal ederiz, açık söylüyorum. Çünkü, netice itibarıyla toplum yararına bir çalışmadır bu, burada bir ayrım kayrım yapmayı şiddetle reddederiz, böyle bir durum varsa bütün açık kalplilikle bildirmenizi istiyorum. 35 yaş üstü erkekler, kadınlar, engelliler ve eski hükümlülere burada öncelik tanındığını da ifade etmek istiyorum.

Diğer bir konu ise emeklilikte yaşa takılanlar.

Değerli arkadaşlar, emeklilikte yaşa takılanlar meselesi, rahmetli Ecevit döneminde çıkan bir yasadır bu. Koalisyon Hükûmeti de Milliyetçi Hareket Partisidir. Ben de AK PARTİ’nin Bakanı olarak diyorum ki: O karar doğru bir karardır, 91’deki karar yanlış bir karardır. Şimdi, siz, dün Sayın İnönü’ye dönük bir reddiye yaptınız, bugün de Ecevit’i reddiye ediyorsanız, bilemiyorum. Bu, doğru bir şeydir, Sayın Kılıçdaroğlu da 65 yaş uzun vadeli kararla ilgili Anayasa Mahkemesine gitmeyeceğini söylemiştir ve gitmemiştir; doğrudur çünkü…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – …sosyal güvenlik meselesi parti meselesi, partizanlık meselesi yapılmamalıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik.

Eğer cevaplanmamış sorular varsa sayın bakanlar yazılı olarak cevap vereceklerdir.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, buyurunuz.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bir şeyi üzüntüyle seyrediyoruz ve şahit olmaktan da utanç duyuyorum. GAP’a 11,5 milyar lira gibi bir para İşsizlik Fonu’ndan aktarılmıştır ve geri dönmemiştir, geri de dönmemiştir. “İşsizlik Fonu’nun gayesi dışında kullanılan bir para var mı?” dedim. Bu para İşsizlik Fonu’nun gayesi dışındadır, hazineye gönderilmiştir, GAP’a gönderilmiştir ve hazineden de geri dönmemiştir. Sayın Bakanın böyle bir cevap vermesini esefle kınıyorum.

Teşekkür ediyorum.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Meclisi yanlış bilgilendiriyorsunuz sayın Bakan.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Böyle bir yanlış bilgiyi kınıyorum.

BAŞKAN - Sayın Uzunırmak, o verdi cevabı, siz de söylediniz.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Demek ki kaçak sarayla ilgili de yanlış bilgi veriliyor.

BAŞKAN – Sayın Gök, sisteme girmişsiniz, size kısa bir söz vereceğim.

Buyurunuz.

 

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

8.- Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın 656 ve 656’ya 1’inci Ek sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile 657 sıra sayılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın üçüncü tur görüşmelerinde soru-cevap bölümünde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ve Sosyalist Enternasyonal Genel Başkan Yardımcılığına seçilmesinden dolayı İstanbul Milletvekili Umut Oran’ı kutladığına ilişkin açıklaması

 

LEVENT GÖK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aslında, ben söyleyeceğim konuyu birazdan ileteceğim ama Sayın Adalet Bakanının söyledikleriyle bizim daha önceki hafta yaptığımız tartışma birbiriyle uymuyor. Bu konuda Sayın Bakan, bildiğiniz gibi, herkesin huzurunda Ankara 5. İdare Mahkemesi kararının yürütmesinin geçerli olduğunu ifade etmişti. Şimdi, eğer Sayın Bakanı yine bürokratları yanıltmıyorsa ben herkesin huzurunda, tüm yurttaşlarımız huzurunda Atatürk Orman Çiftliği’yle ilgili Adalet Bakanımızla beraber tartışmaya hazırım. Bu konuda Sayın Bakana “hodri meydan” diyorum. Şu anda kaçak sarayın yapıldığı yerle ilgili Ankara 5. İdare Mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararı vardır ve geçerlidir, bunu ifade ediyorum.

Ayrıca, Sayın Meclisi bilgilendirmek istediğim bir husus vardır. Cenevre’de yapılan Sosyalist Enternasyonal toplantısında İstanbul Milletvekilimiz Sayın Umut Oran Genel Başkan Yardımcılığına seçilmiştir. Kendisini kutluyorum ve Meclisimizin bilgisine sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gök.

Biz de kendisini kutluyoruz.

 

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2015 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/978) (S.Sayısı 656 ve 656’ya 1’inci Ek) (Devam)

2.- 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı, 2013 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısına İlişkin Olarak Hazırlanan 2013 Yılı Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, Merkezi Yönetim Kapsamındaki Kamu İdarelerine, Sosyal Güvenlik Kurumlarına ve Diğer Kamu İdarelerine Ait Toplam 157 Adet Denetim Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi, 2013 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/949, 3/1575, 3/1576, 3/1577, 3/1578, 3/1579) (S.Sayısı: 657) (Devam)

 

A) ADALET BAKANLIĞI (Devam)

1) Adalet Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Adalet Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

B) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU (Devam)

1) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

C) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ç) HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU (Devam)

1) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

D) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)

1) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

E) MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU (Devam)

1) Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

F) TÜRKİYE VE ORTADOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ (Devam)

1) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

G) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI (Devam)

1) Devlet Personel Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Devlet Personel Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

Ğ) AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI (Devam)

1) Avrupa Birliği Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Avrupa Birliği Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

H) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU (Devam)

1) Türk Akreditasyon Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2) Türk Akreditasyon Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN - Şimdi, sırasıyla üçüncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Adalet Bakanlığının 2015 yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

 

08) ADALET BAKANLIĞI

1) Adalet Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      01                                     Genel Kamu Hizmetleri                                                                                               1.636.291.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      02                                     Savunma Hizmetleri                                                                                                              258.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

      03                                     Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                        6.992.099.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                            8.628.648.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Adalet Bakanlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Adalet Bakanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Genel toplamları okutuyorum:

2) Adalet Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                                 7.226.393.856,25

Bütçe Gideri                                                                                                                                                      7.148.263.056,13

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                                78.130.800,12

Ertesi Yıla Devredilen Ödenek                                                                                                                               11.316.119,35

 

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Adalet Bakanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.41) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU

1) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetler                                                                  905.250.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                            905.250.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      01                                    Vergi Gelirleri                                                                                                                   674.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      03                                    Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                                               71.079.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      04                                    Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                                                        810.000.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      05                                    Diğer Gelirler                                                                                                              23.286.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      06                                    Sermaye Gelirleri                                                                                                            688.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      09                                    Ret ve İadeler                                                                                                                 -477.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                           TOPLAM                        905.250.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2) Ceza ve İnfaz kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A)    CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                         1.788.823.686,00

Bütçe Gideri                                                                                                                                                1.571.338.201,28

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                      217.485.484,72

Ertesi Yıla Devredilen Ödenek                                                                                                                        8.969.282,90

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:

(B)    CETVELİ

 

(TL)

Bütçe Geliri Tahmini                                                                                                                                        808.308.000,00

Tahsilat                                                                                                                                                           1.819.419.995,77

Ret ve İadeler                                                                                                                                                         1.159.371,25

Net Tahsilat                                                                                                                                                    1.818.260.624,52

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

 

40.10) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI

1) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                   18.938.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                              18.938.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      03                                    Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                                                     660.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      04                                    Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                                                          18.098.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      05                                    Diğer Gelirler                                                                                                                   180.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                           TOPLAM                          18.938.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2) Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A)    CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                               16.524.361,54

Bütçe Gideri                                                                                                                                                      13.518.877,33

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                           2.965.484,21

Ertesi Yıla Devredilen Ödenek                                                                                                                              40.000,00

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:

(B)    CETVELİ

 

(TL)

Bütçe Geliri Tahmini                                                                                                                                          14.767.000,00

Net Tahsilat                                                                                                                                                          13.299.903,90

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

 

23) HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU

1) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                   43.219.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                              43.219.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A)    CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                               50.859.000,00

Bütçe Gideri                                                                                                                                                      46.940.383,42

Ödenek Üstü Gider                                                                                                                                                 38.805,27

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                           3.957.421,85

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

18) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI

1) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      01                                    Genel Kamu Hizmetleri                                                                                           78.050.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      02                                    Savunma Hizmetleri                                                                                                         16.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                     2.130.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

      04                                    Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                                                 557.626.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      09                                    Eğitim Hizmetleri                                                                                                            243.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

      10                                    Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri                                            30.040.040.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                      30.678.105.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2) Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A)     CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                       29.740.015.001,00

Bütçe Gideri                                                                                                                                              29.686.186.013,94

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                        53.828.987,06

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

 

40.50) MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU BAŞKANLIĞI

1) Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      01                                    Genel Kamu Hizmetleri                                                                                           11.304.500

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                         176.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      04                                    Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                                                     4.064.500

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                              15.545.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      03                                    Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                                                  1.041.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      05                                    Diğer Gelirler                                                                                                              13.075.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                           TOPLAM                          14.116.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2) Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A)    CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                               10.046.500,00

Bütçe Gideri                                                                                                                                                        5.234.907,48

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                           4.811.592,52

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:

(B) CETVELİ

 

(TL)

Bütçe Geliri Tahmini          9.453.000,00

Net Tahsilat                                                                                                                                                          10.495.258,98

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.07) TÜRKİYE VE ORTA DOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ

1) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      01                                    Genel Kamu Hizmetleri                                                                                              8.163.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                         479.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir

      08                                    Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                                                                             274.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      09                                    Eğitim Hizmetleri                                                                                                         4.319.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                              13.235.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      03                                    Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                                                  1.375.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      04                                    Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                                                          11.845.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      05                                    Diğer Gelirler                                                                                                                      15.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                           TOPLAM                          13.235.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2) Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A)    CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                               12.547.245,41

Bütçe Gideri                                                                                                                                                      11.037.762,60

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                           1.509.482,81

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:

(B) CETVELİ

 

(TL)

Bütçe Geliri Tahmini          11.730.000,00

Tahsilat                                                                                                                                                                 10.895.794,02

Ret ve İadeler                                                                                                                                                              14.248,34

Net Tahsilat                                                                                                                                                          10.881.545,68

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Personel Başkanlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

 

18.75) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI

1) Devlet Personel Başkanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      01                                    Genel Kamu Hizmetleri                                                                                           25.721.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      02                                    Savunma Hizmetleri                                                                                                           8.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                         604.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                              26.333.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Personel Başkanlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Personel Başkanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2) Devlet Personel Başkanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                               17.592.000,00

Bütçe Gideri                                                                                                                                                      15.869.056,89

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                           1.722.943,11

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Personel Başkanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Avrupa Birliği Bakanlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

 

25) AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI

1) Avrupa Birliği Bakanlığı 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      01                                    Genel Kamu Hizmetleri                                                                                         290.388.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                         850.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                            291.238.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Avrupa Birliği Bakanlığı 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Avrupa Birliği Bakanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2) Avrupa Birliği Bakanlığı 2013 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A) CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                            217.973.650,00

Bütçe Gideri                                                                                                                                                   207.283.929,11

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                        10.689.720,89

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Avrupa Birliği Bakanlığı 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Türk Akreditasyon Kurumu 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.21) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU

1) Türk Akreditasyon Kurumu 2015 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                                         141.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      04                                    Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                                                   10.969.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        GENEL TOPLAM                              11.110.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

Kodu

Açıklama

(TL)

      03                                    Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                                               13.702.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

      05                                    Diğer Gelirler                                                                                                              13.025.000

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                           TOPLAM                          26.727.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

Türk Akreditasyon Kurumu 2015 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türk Akreditasyon Kurumu 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2) Türk Akreditasyon Kurumu 2013Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

(A)    CETVELİ

 

(TL)

Toplam Ödenek                                                                                                                                               38.569.738,00

Bütçe Gideri                                                                                                                                                      31.743.213,26

İptal Edilen Ödenek                                                                                                                                           6.826.524,74

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kesin hesap (B) cetvelini okutuyorum:

(B)    CETVELİ

 

(TL)

Bütçe Geliri Tahmini          25.779.000,00

Tahsilat                                                                                                                                                                 26.934.437,87

Ret ve İadeler                                                                                                                                                              46.313,31

Net Tahsilat                                                                                                                                                          26.888.124,56

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Türk Akreditasyon Kurumu 2013 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Böylece üçüncü turda yer alan kuruluşların bütçeleri ve kesin hesapları kabul edilmiştir.

Hayırlı olmasını diliyorum.

Şimdi, sayın bakanlar kısa kısa teşekkür konuşması yapacaklardır.

Özellikle Faruk Bey istemiştir konuşma yapmayı.

Buyurunuz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, üç bakan arkadaşımızın bütçesi huzurlarınıza geldi, onayladınız, çok teşekkür ederiz.

Volkan Bey’in bu ilk bütçesi, bizim üçüncü dönem olduğu için son bütçemiz. Dolayısıyla, 1999’dan bugüne bütçelerde çok önemli hadiseler, çok önemli görüşmeler, değerlendirmeler yaşadık. Büyük ölçüde bu bütçeyi de yeni arkadaşlarımız kullanacağı için hayırlı olmasını diliyorum, katkılarınızdan dolayı da hepinize çok teşekkür ediyoruz, tabii Bekir Bey’le birlikte diyorum.

Sağ olun efendim.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik, Sayın Bozdağ ve Sayın Bozkır.

Sayın milletvekilleri, böylece üçüncü tur görüşmeleri tamamlanmıştır.

Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını sırasıyla görüşmek için 14 Aralık 2014 Pazar günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 20.54



(*) 656 ve 656’ya 1’inci Ek ve 657 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 10/12/2014  tarihli 25’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.